Beçin 2002 Kazısı - Ege Üniversitesi
Transkript
Beçin 2002 Kazısı - Ege Üniversitesi
Sanat Tarihi Dergisi Sayı/ Number: XIV-1 Nisan/ April 2005, 331-374 Beçin 2002 Kazısı1 Rahmi Hüseyin Ünal Aydoğan Demir Yekta Demiralp Şakir Çakmak Gültekin Teoman Beçin’de 2002 yılı çalışmalarına 8 Temmuz 2002 tarihinde, üç ayrı noktada başlandı. Birinci ekip, 2000 yılında kazısına başlanan Mültezim Evi’nin2 mutfak mekanı ile Sofuhane’nin kuzey kesimindeki çalışmaları (Şek.1, 2) ve konservasyon işlerini yürüttü. İkinci ekip, 2001 yılında kazısına başlanan ve yaklaşık dörtte üçü açığa çıkarılan Orman Tekkesi’nde çalıştı. Üçüncü ekip Seymenlik Mevkii’nde, surların birkaç metre doğusunda, Deve Damı adıyla anılan hanın kuzeybatısındaki temel kalıntılarının mahiyetini araştırdı. Dördüncü ekibimiz de, Kepez Külliyesi’ne giden patika yolun iki yanında yer alan mezarlıkta çalışmalara başladı. 11 2 2002 yılı kazı çalışmaları sırasında değerli yardımlarını gördüğüm Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü yetkililerine; sağladıkları maddî katkı için Kültür Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğü (DÖSİMM) yetkililerine; Milas Kaymakamı Sayın Hulusi Doğan’a; Türkiye Kömür İşletmeleri Yeniköy İşletmesi Müdürü Sayın Muhammet Koban’a; başta Müze Müdür Vekili Sayın Mehmet Çakıcı olmak üzere Milas Müzesi elemanlarına; Milas Mal Müdürü Sayın Murat Toy’a; Beçin Belediye Başkanı Sayın Önder Tireli’ye ve Belediye çalışanlarına; Ege Üniversitesi Rektörü ve Ege Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Başkanı Sayın Prof. Dr. Ülkü Bayındır’a; Ege Üniversitesi, Bilim-Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Sayın Prof. Dr. Fazilet Vardar Sükan’a; Ege Üniversitesi Genel Sekreteri Sayın Cihangir Soygül’e; Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi Sayın Ayhan Saltık’a ve burada isimlerini sayamadığım dostlarım ve çalışma arkadaşlarıma candan teşekkürlerimi sunuyorum. Bir bölüm çalışması olarak yürütülen bu kazıya katılan Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü elemanları, güçlükleri aşmamda bana yardımcı oldular. Yard .Doç. Dr.Yekta Demiralp, Yard .Doç. Dr .Şakir Çakmak, Yard.Doç.Dr. Ertan Daş, Öğr. Gör. Aydoğan Demir, Araş. Gör. Sevinç Gök, Araş. Gör. Sedat Bayrakal, Araş. Gör. Rüçhan Bubur ve Uzm. Hasan Uçar’ın çaba ve katkılarını şükranla anıyorum. (R.H.Ü.) Bk. R.H.Ünal, A.Demir, “Beçin 2000 Kazısı”, Sanat Tarihi Dergisi, XIII/1(2004), s. 141-144; R.H.Ünal, A.Demir, “Beçin 2001 Kazısı”, Sanat Tarihi Dergisi, XIII/2(2004), s.139-148. Şek.1- Ahmet Gazi medresesi ve civarının haritası Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Mültezim Evi ve Sofuhane’deki Çalışmalar : 2000 yılında kazısına başlanan Mültezim Evi’ndeki çalışmalara, 2001 yılında da devam edilmiş, ancak mutfak mekanının kazısı tamamlanamamıştı1. 2001 yılında, bu mekan içinde, bir güğüm, bir ibrik, bir sıvı ölçü kabı ve bir sacayağı bulunmuştu2. Mekanı, Doğu-Batı yönünde 1 Bk. R.H.Ünal, A.Demir, “Beçin 2001Kazısı”,…. ay.yer. 2 Bu buluntularla ilgili bilgi için bk. ay.mak., s.155-159. 332 Beçin 2002 Kazısı kateden su künkleri nedeniyle, zemin kotu fazla düşürülmemişti. Ancak önceki yıllarda, yeni bir yol açma girişimi sırasında, mekanın kuzeydoğu köşesi tahrip edilmiş olduğundan (Res.1), 2001-2002 kışında yağan yağmurlar, zemin dolgusunun bir kısmını sürükleyip götürmüştü. Böylece, bir yıl önceki çalışmalar sırasında orijinal zemin kotu olarak kabul ettiğimiz kotun 15cm kadar altında, bir yanık tabakasının bulunduğu fark edildi ve kotun bu tabakaya kadar düşürülmesine karar verildi. Bu çalışmalar sırasında, mekanın kuzeybatısında, su künklerine yakın bir mesafede, uzun emzikli, kapaklı, küçük bir kap ve pişmiş topraktan bir lüle bulundu. Şek.2- Mültezim Evi ve Sofuhane planı (Rölöve ve Çizim E. Daş). Mutfak mekanının zemini, su künklerinin kuzeyinde ve güneyinde, yaklaşık 15cm daha düşürülünce, künklerin, mekanın toprak zemini üzerine döşendiği ve zeminde 15-20 cm.lik bir yükselti oluşturduğu görüldü. Bu nedenle zeminin, aynen ambar mekanında ve yapının batı duvarına bitişik Sofuhane’de olduğu gibi, ahşap bir döşemeye sahip olduğu kanısına varıldı. Ahşap döşeme, diğer iki mekanda olduğu gibi, duvar diplerine belli aralıklarla yerleştirilen kaba yonu taş bloklar üzerine oturtulmuş ve böylece, mekanı doğu-batı yönünde kateden su künklerinin oluşturduğu yükselti, ahşap döşeme altında bırakılmış olmalıydı. Sofuhane’nin kuzey cephesinin batı ucunda ortaya çıkarılan mermer eşikli giriş açıklığı, çözülmesi gereken bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Mekanın güneydoğu köşesinde büyük bir yerli kayaya, kuzey yarısı içinde de, aynı kotta, su künklerine rastlanmıştı. Bu nedenle mekanın, su künklerinin güneyinde kalan kesiminin zemin kotu, kapı eşiğinin kotundan 1m. kadar daha yüksek olmalıydı. Bu durumda, eşik kotu ile mekanın zemin kotu arasında, birkaç basamaklık bir merdiven bulunması gerekiyordu. Bu merdivene ait bir iz yakalamak umuduyla, mekanın içinde, kuzeybatı köşesinden başlayarak güneye doğru yaklaşık 1m50cm eninde bir alan içindeki toprak 333 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri ve moloz döküntüler kaldırıldı. Ancak bir merdiven izine rastlanmadı. 2002 yılı çalışmalarının son günlerinde, giriş açıklığının doğusunda, mekanın kuzey duvarının iç yüzünün, yaklaşık eşik seviyesine kadar sıvalı olduğu fark edildi (Res.2). Bu durum, giriş açıklığının hemen doğusunda kalan kesimde, mekanın zemin kotunun düşük olduğunun kanıtıydı. Bu kez doğuya doğru, kuzey duvarına yaslanan toprak dolgu ve moloz döküntü temizlendi. Birkaç kaba yonu taş bloka rastlandıysa da, bir merdivenin varlığını kesin olarak kanıtlayacak bir bulgu elde edilemedi. Kuzey duvarının iç yüzeyinde halen görülebilen sıva kalıntıları, mekanın bu kesiminde zemin kotunun düşük olduğunu göstermekteydi. Ancak, elde edilen bulgular, burada mevcut olduğundan emin olduğumuz bir merdivenin yeri ve şekli hakkında kesin bir fikir edinmemize imkan vermemektedir. Bununla birlikte, mekanın kuzey duvarına yaslanan bir merdivenin, doğu yönünde birkaç basamak yükseldikten sonra, kuzeydoğu köşesinde bir sahanlığa ulaştığı ve güneye yönelerek, mekanın güney kesiminin zemin kotuna kadar yükseldiği düşünülebilir (Şek.3). Şek.3- Sofuhane girişinin hipotetik restitüsyonu. Sofuhane’nin kuzey yarısı içinde yer aldığını düşündüğümüz merdiven ile ilgili araştırmalara 2003 yılında da devam edilecektir. 2002 yılındaki çalışmalarımız sırasında, mekanın kuzey yarısı içinde, demirden bir makasın tek kolu, bakır dövme işinde kullanılmış olması muhtemel bir çekiç, demirden, içi boş bir gürz sapı (?) ve üzerindeki çivilerden ahşap bir zemine çakılmış olduğu anlaşılan bir demir levha bulunmuştur. Bütün bu küçük buluntular, mekana yüklediğimiz sofuhane işlevi ile bağdaşmamaktadır. Din adamlarının toplantı yeri olması gereken sofuhane ile bakırcı 334 Beçin 2002 Kazısı çekici, makas gibi malzemeler arasında bir bağlantı kurmak oldukça güçtür. Şimdilik akla gelen ilk olasılık, bu malzemelerin, mekanın derme çatma bir şekilde onarılarak yeniden kullanıldığı bir döneme ait olabileceğidir. Kepez Mezarlığı Kazısı: Kentin güneydoğusunda, sur dışındaki Kepez Mahallesi’ne giden patika yol, büyük bir Ortaçağ mezarlığının içinden geçmektedir. Bugün tamamı makilerle kaplanmış olan bu mezarlık, yıllardır kaçak kazı yapanlar tarafından eşelenmekte, mezarlar ve mezar taşları tahrip edilmekteydi. Makilerin temizlenmesi, çok sayıda işçi çalıştırılmasını gerektirdiği için, ödenek yetersizliği geçen yıllarda bu alanda çalışmamıza imkan vermemişti. 2002 yılı bütçesinde Beçin Kazısı’na, diğer yıllara oranla biraz daha fazla ödenek ayrılınca, kaçak kazıların en yoğun olduğu bölgeden başlayarak, makilerin temizlenmesine başlandı. Kent surları ile Kepez Camii arasındaki patika yolun kuzeyinde, surlara yaklaşık 250m. uzaklıkta, 25m. X 30m. boyutlarındaki bir alan makilerden temizlendi. Kaçak kazıcılar tarafından yerlerinden sökülerek bir kenara atılan veya etrafı kısmen eşelendiği için ortaya çıkmış olan 4-5 mezar taşının bir arada bulunduğu C1, C2, D1, ve D2, karelerinde kazıya başlandı (Şek.4). Mezar taşlarının yerleri değiştirilmeden, çevrelerindeki toprak ve moloz temizlenmeye çalışıldı (Res.3). Kubbeli Hamam’ın yanındakiler gibi1, etrafı düzgün kesme taşlarla çevrilmiş mezarlara rastlanabileceği düşünülerek, toprak ve molozlar çok dikkatli bir şekilde kaldırıldı. Nitekim, kazının ilk günlerinde, D2 karesi içinde, bu tür bir mezar ortaya çıkarıldı. D1 karesinin doğu yarısı içinde rastlanan kuzey-güney yönlü moloz taş duvarın, C1 karesi içinde 2m. kadar devam ettikten sonra, yaklaşık 95 derecelik bir açıyla, doğuya yöneldiği görüldü. D1 karesi içinde, kuzey-güney yönlü duvara paralel ve bu duvardan 80-85cm. uzaklıkta ikinci bir moloz taş duvarın varlığı saptandı. Bu ikinci duvar, D1 karesinin güney kenarında, bir dik açı yaparak diğer duvara bağlanıyordu.. C1 karesi içinde, doğu-batı ve kuzey-güney yönlü iki duvarın oluşturduğu köşede, üstü sal taşları ile kapatılmış bir mezar ortaya çıkarıldı. Bu mezarın doğusunda yer alan 9 ve 10 numaralı taşların, bu mezara ait olmadıkları sonucuna varıldı. Çünkü, yerleri değiştirilmemiş olan bu taşlardan 9 numara ile işaretlenmiş olan bir baş taşı (Bk.Şek.4), doğusundaki 10 numaralı taş da bir ayak taşı idi. Mezarın üzerindeki sal taşları kaldırılarak iskelete ulaşıldı. İskelet oldukça yıpranmış durumdaydı. Duvarın köşesinde yaklaşık 1m50cm. derinliğe kadar inilerek, üst üste gömü yapılıp yapılmadığı araştırıldı. Ancak başka iskelete rastlanmadı. C1 karesi içinden başlayan ve doğu-batı yönünde uzanan duvarın C2, C3, B2 ve B3 karelerinde de devam ettiği görüldü. B3 karesinin güney kenarında, kuzey-güney 1 1996 yılı çalışmaları sırasında, Kubbeli Hamam’ın doğusunda, yarım daire şekilli bir küçük hazirede ortaya çıkarılan üç mezarın etrafı, düzgün kesme taşlarla çevriliydi. Aynı alanda ele geçen iki adet mezar taşı, hazirenin XV-XVI. yüzyıllara tarihlendirilmesine imkan vermişti. Bk. R.H.Ünal, “Beçin 1996 Kazısı”, Sanat Tarihi Dergisi, X(2000), s.129, Şek.4. 335 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Şek.4- Mezarlık plan (Röleve ve Çizim S.Gok). yönünde uzanan bir başka duvarın bu duvara bitiştiği saptandı. A2, A3, A4, B2, B3 ve B4 kareleri içinde de başka duvarların kalıntılarına rastlandı. C5, D4 ve D5 kareleri içinde ise, muhtemelen D5 karesi içindeki kuyu nedeniyle, eğri bir hat izleyen bir başka duvar ortaya çıkarıldı. Kazısı tamamlanabilen alan içinde, etrafı moloz veya kesme taş bir duvarla çevrilmiş 13 adet mezar bulundu (Res.4). Mezarlar yıllardır talan edildikleri için, baş ve ayak ucu taşlarının her biri bir yere atılmış durumdaydı. Nitekim geçen yıllarda, kaçak 336 Beçin 2002 Kazısı kazıcıların burada ortaya çıkarıp bıraktıkları mezar taşları müzeye nakledilmişti1. Yeni çıkarılan mezar taşlarından envanterlik nitelikte olan sekizinin, kısa tanıtımları ve üzerlerinde yer alan kitabelerin metinleri ile Türkçeye çevirileri aşağıda verilmiştir2. Bunlardan tarih ibaresi taşıyan 3’ü XV. yüzyıl ortalarına, 1419-1441 yılları arasına tarihlenmektedir. Tarih içermeyen diğer 5 mezar taşı ile etüdlük parçaların da, gerek şekillerinden, gerekse üzerlerindeki süslemelerden, XIV-XV. yüzyıllara ait oldukları anlaşılmaktadır. Böylece mezarlığın bu kesiminin, Menteşe döneminde yoğun olarak kullanıldığı, daha sonraki yüzyıllarda buraya gömü yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mezarlıkta başlattığımız çalışmaların ortaya koyduğu en önemli verilerden biri de mezarlığın, kabaca doğu-batı ve kuzey-güney yönünde uzanan duvarlarla parsellere ayrılmış olmasıdır (Bk. Şek.4). Tümü moloz taşlarla örülmüş olan bu duvarların hangi amaçla inşa edildikleri tam olarak anlaşılamamaktadır. Özellikle C2 ve D2 karelerinde rastlanan mezar taşlarının, birbirleriyle akraba oldukları anlaşılan kimselere ait olması, bir aile mezarlığı fikrini akla getirmektedir. Bugünkü bilgilerimize göre, belirli bir aileye mensup kimselerin, önceden belirlenmiş, etrafı duvarlarla çevrili bir alana defnedilmeleri, bu dönemde pek yaygın bir uygulama değildir. Bu konuda akla gelen bir diğer olasılık da, bu duvarların teraslama duvarları olabileceğidir. Çalışma alanının 30m. kadar kuzeyinde, eğimi oldukça fazla, kayalık bir yar bulunmaktadır. Mezarlığın üzerinde yer aldığı arazi, hissedilir bir şekilde güneyden kuzeye doğru eğimlidir. Toprağın yağmur suları ile yara sürüklenmemesi için, arazinin konumuna göre enine ve dikine teras duvarları inşa etme gereği duyulmuş olabilir3. Mezarlığın Türk dönemi öncesinde de kullanılıp kullanılmadığını anlamak amacıyla, C1 karesinin güneydoğu köşesinde yer alan, üzeri sal taşları ile örtülü mezar içinde, 1m50cm. derinlikte bir sondaj çukuru açılmış, ancak bu yönde somut bir veriye rastlanmamıştır. Mezarlıkta ele geçen ve muhtemelen Türk dönemi öncesine tarihlenen bir bronz saç iğnesi, başka bir amaçla kullanılmak üzere bükülerek, yuvarlak bir şekil verilmiştir. Yine bronzdan, uçları topuzlu, S şeklindeki parça da, muhtemelen bir çengeldir. Mezarlıkta ele geçen seramik parçaları, birkaç cm. boyunda, ait oldukları kap hakkında hemen hiç bir fikir vermeyen parçalardır ve biri hariç tümü Türk dönemine aittir. Yaklaşık 3cm. çapındaki siyah sırlı parça da, küçük bir kasenin altıdır. Bütün bu parçaların mezarlıkla ilişkileri konusunda bir yargıda bulunmak için henüz yeterli bilgiye sahip olmadığımızı düşünüyorum. 1 Bk.A.Demir, “Mezar Taşları”, R.H.Ünal, “Beçin 1999 Kazısı”, Sanat Tarihi Dergisi, XII(2003), s.145-150. 2 Bk. Bu makalenin “Mezar Taşları” bölümü. 3 Balat’ta, İlyas Bey Camii haziresi ile Karacasu Beldesi mezarlığında da mezarların, buradakine benzer bir şekilde duvarlarla sınırlandırılmış olması, teraslama olayından çok, “Aile Mezarlığı” fikrini desteklemektedir. Zira, özellikle İlyas Bey Camii haziresinde arazi, bir teraslama gerektirmeyecek kadar düzdür (R.H.Ü.). 337 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Ortaya çıkarılan mezarlardan C1, C3, C4, D2, D3 ve D4 kareleri içinde yer alan mezarlardan bazılarının üzerinde, moloz taş ve harçla inşa edilmiş sandukalar vardır (Res.5). Bazı mezarların üzerindeki sandukaların parçalanarak dağıldığı, halen görülebilen harç kalıntılarından anlaşılmaktadır. C1 karesindeki mezar ile C3 ve C4 kareleri içinde yer alan iki mezardan kuzeydekinin sandukaları tamamen yok olmuştur. Bu mezarların üzerini örten sal taşları, büyük olasılıkla, üzerlerine inşa edilen sandukaların ağırlığını taşımak üzere yerleştirilmiştir. Aydoğan Demir Mezar Taşları : Vaziyet planında 1 numara ile işaretlenmiş olan mermer mezar taşının palmet şeklindeki tepeliğinin üst kesimi kırıktır (Res.6 a,b). İki yanında, üzerleri yatay zikzak yivlerle süslü başlıklı sütunçeleri vardır. Taşın ön yüzünde, palmetin alt lobları üzerinde, küçük birer rumi seçilmektedir. Mezar taşının ölçüleri şöyledir: Yükseklik: 90 cm. En : 37 cm. Derinlik : 7 cm. Ön yüzdeki kitabenin metni1 (Res.6a): -1 -2 -3 Arka yüzdeki kitabenin metni (Res.6b): -1 -2 -3 1 Kitabelerin okunuşunda karşılaşılan sorunların çözülmesinde kıymetli yardımlarını esirgemeyen Doç.Dr.Samira Kortantamer’e çok teşekkür ediyorum. 338 Beçin 2002 Kazısı Türkçesi: Tanrı’nın rahmetini, bağışını ve (katında) şehit sayılmasını istediğimiz, Yüce Tanrı’nın rahmetine muhtaç, İskender Bey oğlu Ahmed Bey’in kızı Çiçek Melek vefat etti. Allah onları ve ebeveynlerini bağışlasın. Vaziyet planında 3 ve 3/A numaraları ile işaretlenmiş olan mezar taşının 1 (Bk.Şek.4), üst üste yerleştirilmiş iki palmeti anımsatan tepelik kısmı kırıktır (Res.7a,b). Kırık parça, gövdenin biraz uzağında bulunmuştur. İki yandaki sütunçelerin başlıkları, 1 numaralı taştakileri anımsatmaktadır. Ancak bu taşın sütunçeleri sarmal yivlidir. Ön yüzde, kırık olan palmet kısmının lobları üzerinde, 1 numaralı taşta olduğu gibi küçük birer rumi seçilmektedir. Taşın ölçüleri şöyledir : Yükseklik: 128 cm. En : 44 cm. Derinlik : 7 cm. Ön yüzdeki kitabenin metni (Res.7a): -1 -2 [] -3 4 . Arka yüzdeki kitabenin metni (Res.7b): -1 -2 -3 1 Vaziyet planında, mezar taşının gövdesine ve kırık olan tepelik kısmına ayrı ayrı numara verilmiştir 339 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri -4 Türkçesi : Allah’ın rahmetini bağışını dilediğimiz İskender Bey oğlu Ahmed Bey’in oğlu Bayındır (?) Bey, bütün selam ve duaların üzerine ulaştığı, kâinatın övüncü, peygamber tarihinin 822/1419-1420 yılında vefat etti. Allah onların kabrini nurlandırsın, mekânlarını cennet kılsın. Planda 4 numara ile işaretlenmiş olan mermer ayak taşı da palmet şeklinde bir tepeliğe sahiptir (Res.8a,b). Her iki yüzde de, iki yanında ikişer rumisi olan birer palmet resmedilmiştir. Yanlardaki sarmal yivli sütunçelerin başlıkları yoktur. 1999 yılı çalışmaları sırasında, buradan alınarak Milas Müzesi’ne nakledilen baş taşının da, yüksekliği hariç ölçüleri aynıdır1. Baş taşındaki bilgilere göre, mezarda yatan Ali Bey bin İnanç Bey, 834 yılının Zilhicce ayında (Ağustos/Eylül 1431) vefat etmiştir. Kufi kitabedeki harflerin saplarından bazıları, rumilerle sona ermektedir. Bu ayak taşının ölçüleri şöyledir: Yükseklik: 96 cm. En : 32 cm. Derinlik : 8,5 cm. Dış yüzündeki kitabenin metni (Res.8a) : -1 2 -3 İç yüzündeki kitabenin metni (Res.8b) : -1 -2 -3 -4 Türkçesi :(Tanrı dedi): “O’nun zatından (vechinden) başka her şey yok olacaktır” (Kur’an XXVIII / 88). Selâm üzerine olan (Hz. Muhammed): “Dünya geçicidir, ölümlüdür; ahret kalıcıdır, ölümsüzdür” dedi. 1 Bk. A.Demir, “a.g.m.”, R.H.Ünal, “Beçin 1999 Kazısı”..., s.145-146. 340 Beçin 2002 Kazısı Vaziyet planında 5 ve 7 numara ile gösterilmiş olan mermer taşlar, İnanç Bey bin Ahmed Bey’e ait mezarın baş ve ayak taşlarıdır (Res.9a,b ve 10a,b). Her iki taş da, yukarıda tanıtılan 3 numaralı taşı yakından anımsatmaktadır. Bu iki taşın da tepelik kısımları, üst üste yerleştirilmiş iki palmete benzemektedir. Birbirine benzeyen alttaki palmetlerin profili, sütunçelerin başlıkları ve sarmal yivli köşe sütunçeleri aynı elden çıkmış gibidir. Burada da, bir önceki örnekte olduğu gibi, aralara serpiştirilmiş rumiler dikkati çekmektedir. Ancak, 3 numaralı örneğin rumilerinin işçiliği, daha ince ve özenlidir. 7 numaralı taşın tepeliğinin üst kesiminde, iki yanda rumi uzantıları olan birer palmet görülmektedir. 5 numaralı baş taşının ölçüleri şöyledir : Yükseklik: 117 cm. En : 33 cm. Derinlik : 7 cm. 7 numaralı ayak taşının ölçüleri ise şöyledir: Yükseklik: 115,5 cm. En : 33 cm. Derinlik : 7 cm. Baş ve ayak taşlarının ön ve arka yüzlerindeki kitabelerin metinleri şöyledir: Ayak taşının dış yüzü üzerindeki kitabe (Res.9a): -1 -2 -3 Ayak taşının iç yüzündeki kitabe (Res.9b): -1 -2 Baş taşının iç yüzündeki kitabe (Res.10a): -1 -3 -2 341 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri -4 Baş taşının dış yüzün deki kitabe (Res.10b): [] -1 -2 [ayn.] -3 [] -4 Türkçesi : Peygamber -selâm üzerine olsun- “Dünya, geçicidir, ölümlüdür; ahret kalıcıdır, ölümsüzdür”dedi. Bu kabir, 885 yılı Rebiyü’l-evvel ayında (TemmuzAğustos 1441) vefat eden, Tanrı’nın rahmetini, bağışlamasını ve (katında) şehit sayılmasını dilediğimiz, Ahmed Bey oğlu İnanç Bey’indir. Vaziyet planında 8 numara ile işaretlenmiş olan mezar taşı (Res.11a,b), 1999 yılında Menteşe Mezarlığı’ndan alınan taşlarla karşılaştırıldı. Bunlar arasında yer alan Selçuk Paşa binti Emir-i Alem’in mezar taşının1, gerek ölçüleri, gerekse profili bakımından bu taşa oldukça yakın olduğu görüldü. Selçuk Paşa’ya ait mezar taşının yüksekliği 85cm., eni 34cm., derinliği ise 7.5cm. idi. Buna karşılık 8 numaralı mezar taşının ölçüleri şöyleydi: Yükseklik: 104 cm. En : 36,5 cm. Derinlik : 7 cm. İki taşın boyları arasında görülen 21 cm.lik fark, birinin baş taşı diğerinin de ayak taşı olması ile açıklanabilir. Taşların profilleri birbirinden çok farklı değildir. Enlerinde görülen 2.5cm.lik fark ile derinliklerinde görülen 0.5cm.lik fark ihmal edilebilir bir fark olarak kabul edilirse, 8 numaralı mezar taşı, Ağustos-Eylül 1418 tarihli Selçuk Paşa’nın mezarının baş taşı olacaktır. Nitekim aşağıda incelenen ve aynı mezara ait oldukları kesin olarak belli olan 9 ve 10 numaralı taşlar arasında da buna yakın ölçü farklılıkları vardır. 8 numaralı mezar taşının, 1 Bk. A.Demir, a.g.m., s.147-148 ve Res.15. 342 Beçin 2002 Kazısı ön yüzdeki kitabenin metni (Res.11a): -1 -2 arka yüzdeki kitabenin metni (Res.11b): -1 -2 Türkçesi : Aziz ve Yüce Tanrı, kadimden (çok eskiden) gelen sözlerinden söyledi: “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak. Ancak büyüklük ve cömertlik sahibi Tanrı’nın zatı baki kalacaktır”. (Kur’an, LV/26-27). Şüphesiz, Yüce Tanrı ve O’nun sevgilisi (Hz. Muhammed ) doğru söyledi. 9 ve 10 numaralı taşlar aynı mezarın baş ve ayak taşlarıdır (Res.12a, b ve 13a, b)). Enleri ve boyları arasında görülen ölçü farklılıkları, bir önceki örnekte olduğu gibi kabul edilebilir düzeydedir. Taşların ölçüleri şöyledir: Baş taşı: Yükseklik: 78 cm. En : 27 cm. Derinlik : 8,5 cm. Ayak taşı: Yükseklik: 72,5 cm. En : 25cm. Derinlik : 7cm. Baş ve ayak taşlarının içe ve dışa bakan yüzlerinde yer alan dört parça halindeki kitabenin, şu sıraya göre okunması gerektiği düşünülmektedir: Ayak taşının içe bakan yüzündeki kitabenin metni (Res.12a): -1 -2 343 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Baş taşının içe bakan yüzündeki kitabenin metni (Res.12b): -1 -2 Baş taşının dışa bakan yüzündeki kitabenin metni (Res.13a): Ayak taşının dışa bakan yüzündeki kitabenin metni (Res.13b): -1 [] -2 Türkçesi: İskender Bey oğlu Ahmed Bey’in oğlu, Tanrı’nın rahmetini, bağışını dilediğimiz masum1 Cüneyd, 824 senesi Cemaziye’l-ahir ayında (Haziran/Temmuz 1421) vefat etti. Yüce Tanrı’nın rahmeti üzerine olsun. Kazısı yapılan alanda ele geçen mezar taşlarından önemli bir kısmının, aynı aileye mensup kimselere ait olduklarından yukarıda söz etmiştik. Mezar taşlarından edinilen bilgilere dayanarak, şöyle bir soy kütüğü düzenlemek mümkün olmaktadır: Togan (Doğan) Bey Ahmed Bey Bayezid Bey2 1 Bu çocuk mezar taşıdır. Bey ünvanı yoktur. 2 Adları italik olarak dizilmiş kişilerin mezar taşları vardır. Adları düz, kalın harflerle dizilmiş olanlar hakkındaki bilgiler ise, mevcut mezar taşlarından çıkarılmıştır. 344 Beçin 2002 Kazısı İskender Bey Hundi Paşa (Öl.1445-46) (Öl.1421) Cüneyd (Öl.1421) Bayındır Bey (Öl.1419) Çiçek Melek İnanç Bey (Öl.1441) Ali Bey (Öl.1431) Yekta Demiralp Orman Tekkesi Kazısı: Orman Tekkesi’ndeki kazı ve temizlik çalışmalarına 2001 yılında başlanmış, ancak tamamlanamamıştı. 2002 yılı kazı sezonunda, yapının içindeki toprak ve molozların yanı sıra, dışta da, yapının çevresinde, 2m.’lik bir şerit içinde kalan çalı ve molozlar temizlendi. (Res.14). Kazı ve temizlik çalışmaları sırasında, birkaç parça seramik ile 1 ve 11 no’lu mekanlarda birer bakır sikke bulundu. 2001 yılı çalışmaları sırasında, 17 no’lu mekanın doğu ve güney duvarları üzerinde, dikdörtgen profilli birer niş bulunduğu görülmüştü. Kazısı kısmen tamamlanan 16 no’lu mekanın kuzey duvarı üzerinde bulunması muhtemel ocağa ait herhangi bir iz tespit edilememişti. Dikkatli bir inceleme sonucunda, bu duvar üzerinde de bir ocak nişinin izleri saptanabildi. Tekkenin kuzeydoğu köşesinde, geçen yıl kazısı tamamlanamayan kesimde, tahminler doğrultusunda 3 yeni mekana rastlandı (Şek.5) (Res.15). 11, 12 ve 13 no’lu hücreler, yapının kuzeybatı köşesinde yer alan 7, 8 ve 9 no.lu hücrelerin simetriği konumundaydılar. 11 ve 12 no’lu hücrelerin girişleri, muadilleri olan 9 ve 8 no.lu hücrelerde olduğu gibi, güney duvarları üzerindeydi. 345 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Şek.5- Orman Tekkesi planı (Rölöve ve Çizim E. Daş). Ocakları ise, 8 ve 9 no.lu hücrelerdekinin aksine, batı duvarları üzerinde değil, doğu duvarları üzerindeydi. 12 no’lu köşe hücresi, simetriğindeki 8 no’lu hücre gibi, doğubatı yönünde uzanan dikdörtgen bir plan şemasına sahipti. 13 no’lu mekanın girişinin, batı duvarının güney ucunda yer aldığı görüldü. Bu mekan da, doğu ve batı kanadındaki diğer hücreler gibi, dikdörtgen şekilli bir plana sahipti. Kuzey duvarı ortasında yarım daire profilli bir ocak; doğu duvarı ortasında da, dikdörtgen profilli bir niş bulunmaktaydı. 2001 yılında ayrıntılı bir şekilde incelenemeyen 14, 15 ve 16 no.lu hücrelerin de, doğu duvarları üzerinde birer dikdörtgen niş bulunduğu anlaşıldı (bk. Şek.5). Yapının planının, Anadolu Selçukluları ve Beylikleri döneminde inşa edilmiş medreselerin planları ile yakın benzerliği dikkati çekmektedir. Yöre halkının adlandırmasını benimseyerek Orman Tekkesi adını verdiğimiz yapı, kuzeydoğugüneybatı yönünde uzanan dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir 1. Güney kanadındaki giriş eyvanı ve iki yanındaki iki büyük mekan, cepheden bir miktar taşıntı yapmaktadır. Yapı, kayalık bir zemin üzerine, moloz taşlarla inşa edilmiştir. Duvarlarının sadece alt kesimi sağlam olarak günümüze ulaşabilmiştir (Bk. Res.14). Mekanların örtüleri hakkında bir fikir verebilecek herhangi bir iz mevcut değildir. Yapının girişi, güney cephesi ortasına yerleştirilmiştir (Res.16). 1 no.lu mekanın güney duvarındaki açıklığın doğu kenarı üzerindeki silmeli söve kalıntısı, burada bir giriş açıklığı bulunduğunun kesin kanıtıdır. Zeminde eşik taşına rastlanmamış, harç ve moloz taşlarla bir eşik oluşturulduğu görülmüştür. Giriş eyvanı dikdörtgen planlıdır (Res.17). Eyvanın başlangıç kemerinin, eyvandan daha dar tutulduğu anlaşılmaktadır. Zeminde döşeme, yan duvarlar üzerinde de niş izine rastlanmamıştır. 1 Anlatımda kolaylık sağlamak amacıyla bundan böyle, kuzeydoğu cephesi kuzey, güneybatı cephesi güney, güneydoğu cephesi doğu, güneybatı cephesi de batı şeklinde adlandırılacaktır. 346 Beçin 2002 Kazısı Giriş eyvanından, daha düşük kottaki avluya geçilmektedir. Dikdörtgen planlı avluda, revak bulunduğunu düşündürecek herhangi bir iz yoktur. Yer yer görülebilen yerli kayalar, avlu zemininde özel bir kaplama bulunmadığını düşündürmektedir Kuzey kanadının ortasında, giriş eyvanı ile aynı eksen üzerinde yer alan ana eyvanın (no.10) ) kazısı, yapıdan çıkarılan molozların el arabalarıyla tahliyesi buradan yapıldığı için, en sona bırakılmıştı. Eyvan içindeki molozlar temizlendiğinde, kuzey duvarı dikkatlice incelendi. Giriş eyvanından daha küçük olan bu eyvanın dip duvarı, büyük ölçüde tahrip olmuş durumdaydı (Res.18). Duvar üzerinde oluşmuş açıklığın batı kenarında, eyvanın içine bakan köşede rastlanan bir kesme taş bloku, bir söveyi düşündürmekle birlikte, batı tarafta yer alması gereken diğer söveye ait herhangi bir ize rastlanmamıştır. Ana eyvanın (10) iki yanındaki iki küçük mekan (9 ve 11) ile avlunun doğu ve batı kenarları boyunca sıralanan küçük mekanlar, öğrenci hücreleridir. Yapının dört köşesinde yer alan 3, 8, 12 ve 17 no.lu hücreler, diğer hücrelerden daha büyüktür. Bu hücrelerin her birinde, birer ocak nişi vardır. Ocaklar, 8 ve 12 no.lu hücrelerde dış duvarlar üzerine; diğer iki hücrede ise, ara duvarlar üzerine yerleştirilmiştir (bk. Şek.5). 4, 13, 14, 15 ve 16 no.lu hücrelerde birer, 17 no’lu hücrede ise iki adet niş mevcuttur. Mekanların üst örtülerine ve zemin kaplamalarına ait olabilecek herhangi bir ize rastlanmamıştır. Güney kanadı ortasındaki giriş eyvanının iki yanında yer alan ve giriş eyvanı ile birlikte cepheden bir miktar taşıntı yapan yaklaşık kare planlı iki mekan, yapının diğer mekanlarından daha büyüktür (Bk.Res.17). Eyvanın doğusundaki mekanın kuzey duvarı büyük ölçüde tahrip olmuş, temellerinin bile izi kaybolmuştur. Her iki mekanın da girişleri, kuzey duvarlarının eyvana yakın kesimlerinde yer almaktadır. Batıdaki mekanın kuzey duvarı üzerinde, dikdörtgen profilli bir ocak nişi vardır. Her iki mekanda da, üst örtüye ya da zemin kaplamasına ait olabilecek herhangi bir iz yoktur. Orman Tekkesi, Beylikler döneminde Anadolu’da inşa edilmiş medreselerin plan özelliklerini tekrarlamaktadır. Ancak, giriş eyvanının yeri ve konumu yadırganmaktadır. Yapının Beçin kentine göre konumu ve kentin gelişimi göz önüne alındığında, girişin güney cephesi üzerinde değil, kuzey cephesi üzerinde yer alması beklenmektedir. Yapı, şehir surlarına yaklaşık 200m. uzaklıktadır. Surların hemen güneyinde yer alan ve halen temelleri seçilebilen birkaç yapı kalıntısı dışında, bu alanın yoğun bir şekilde iskan edildiğine ilişkin bir iz yoktur. Dolayısıyla, Karapaşa Medresesi gibi sur dışında (extra muros) inşa edilmiş olan yapının girişinin, güney cephesi üzerine yerleştirilmesini zorunlu kılacak bir durum yoktur. Bir başka deyişle, yapının kentle ilişkisi göz önüne alındığında, girişinin kuzey cephesi üzerinde yer alması çok daha mantıklı görünmektedir. Nitekim, yaklaşık 400m. doğusunda yer alan Karapaşa Medresesi’nin girişi de kuzeye, yani Beçin kentinin bulunduğu yöne bakmaktadır. Ana eyvan (dershane eyvanı) ve bunun iki yanına yerleştirilmiş birer kışlık dershane mekanından oluşan plan şeması, Anadolu Selçukluları ve Beylikleri dönemi 347 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri medreselerinin hemen hepsinde ortaktır. Bu kompozisyonda, ana eyvan ve kışlık dershaneler, hemen daima, giriş eyvanının karşısındaki kenar üzerinde yer almaktadır. Giriş eyvanının ana eyvandan daha küçük tutulması, bu dönem medreselerinin ortak özelliklerinden bir diğeridir. Bu nedenle, Orman Tekkesi’nin en çok yadırganan özelliği, ana eyvanının giriş eyvanından daha küçük oluşudur. Kuzey kanadı üzerindeki ana eyvanın dip duvarındaki gediğin ve gediğin batı kenarında yer alan kesme taş blokunun, bir giriş açıklığına işaret edebileceği akla gelmektedir. Ancak girişin, üzerinde yer aldığı duvarı ortalaması gerektiği dikkate alındığında, bunun mümkün olmadığı görülmektedir. Zira mekanın kuzey duvarında sağlam kalabilen kesimin uzunluğu, batıda yaklaşık 50cm., doğuda ise yaklaşık 90cm.dir. Açıklığın iki yanındaki mesafenin eşit olması gerektiği düşünüldüğünde, duvarın sağlam kalan batı ucunu da 90cm.ye tamamlamak gerekir ki bu durumda, -söve payları da buna eklendiğinde- ortada kalan açıklığın, bir giriş için değil bir pencere için dahi çok küçük olduğu görülmektedir. Güney eyvanının dip duvarının, yapının diğer kesimlerindeki duvarlardan daha kalın oluşu ve bu duvar üzerindeki açıklığın doğu kenarında yer alan silmeli söve parçası, burada bir giriş açıklığı bulunduğunu kesin olarak kanıtlamaktadır. Sonuç olarak girişin, yapının güneyinden geçen bir sokak nedeniyle buraya yerleştirildiği düşünülebilir. Ancak, kışlık dershane mekanlarının, girişin karşısında yer alan ana eyvanın değil de giriş eyvanının iki yanına yerleştirilmesine bir açıklama getirmek zordur. Giriş eyvanının iki yanındaki mekanların cepheden taşıntı yapması da, Anadolu medreselerinde sık karşılaşılan bir uygulama değildir. Kütahya’daki Vacidiye Medresesi’nde1 (1314-15) de, benzer bir uygulama söz konusudur. Ancak bu yapıda, giriş eyvanının iki yanındaki mekanlar, dikdörtgen planlı dar mekanlardır. Kışlık dershane mekanları, diğer medreselerde olduğu gibi ana eyvanın iki yanında yer almaktadır. Orman Tekkesi’nde, ana eyvanın giriş eyvanından daha küçük oluşu ve dershane mekanlarının, ana eyvanın değil de giriş eyvanının iki yanında yer alması gibi alışılmamış özelliklere bir açıklama getirmek güç görünmektedir. Bununla birlikte, yapı ilk inşa edildiğinde, girişinin kuzey duvarı üzerinde, bugün ana eyvan konumundaki küçük eyvan içinde yer aldığını düşünmek mümkündür. Bu giriş, bu kesimde meydana gelen bir hasar nedeniyle iptal edilmiş olabilir. Bu duvar üzerindeki tek kesme taş blokunun da, girişin batı kenarındaki söveye ait olduğu düşünülebilir. Hasar sonrasında, örülerek iptal edilen kuzeydeki bu giriş yerine, ana eyvanın dip duvarı üzerine yeni bir giriş açılmış olmalıdır. Ana eyvan ve iki yanındaki kışlık dershanelerden oluşan üçlü mekanlar grubunun cepheden bir miktar dışa taşıntı yapması, daha çok Beylikler dönemi 1 Plan için bkz. M. Sözen, Anadolu Medreseleri-Selçuklular ve Beylikler Devri, C.I, İstanbul, 1970, Şekil 15 348 Beçin 2002 Kazısı medreselerinde görülen bir özelliktir. Anadolu Selçuklu dönemi medreselerinde kışlık dershaneler, ana eyvan ile yaklaşık aynı büyüklüktedir. Bu nedenle, bu mekanların yer aldığı arka cephede, herhangi bir kademelenme ya da taşıntı bulunmaz. Beylikler döneminden itibaren ana eyvanların derinliklerinin artması, ya da kışlık dershanelerin boyutlarının küçülmesiyle birlikte, ana eyvanın veya iki yanındaki dershanelerle birlikte üçlü mekanlar grubunun, cepheden taşıntı yaptığı örnekler görülebilmektedir. Karaman Hatuniye Medresesi1 (1381-82) ve Niğde Ak Medrese’nin2 (1409-10) ana eyvanları, iki yanlarındaki kışlık dershanelerden daha derin inşa edildikleri için dışa taşkındırlar. Beçin Ahmed Gazi Medresesi’nde3 (1375) ise, kışlık dershaneler çok küçük inşa edildiklerinden, hem ana eyvanda, hem de kışlık dershanelerde iki kademeli bir taşıntı söz konusudur. Avluda revak bulunmayışı da yapının ilginç özelliklerinden biridir. Bilindiği gibi, açık avlulu Anadolu medreseleri içinde, avlusu revaksız olan örneklerin sayısı oldukça azdır. Alanya Obaköy Medresesi (1373)4, Kastamonu İsmail Bey Medresesi (1475)5, Manisa İshak Bey (Ulu Cami) Medresesi (1378-79)6 ve Yolpınar Köyü (Amasya) Kasım Bey Medresesi (1463-64)7 ilk akla gelen örneklerdir. Medrese mekanlarına ocak inşa edilmesi, Beylikler döneminden itibaren yaygınlaşmaktadır. Anadolu Selçukluları dönemi medreselerinin çok azında ocak vardır. Kayseri Hacı Kılıç Medresesi (1249-50)8, mekanlarında ocak bulunan nadir örneklerden biridir. Yapının inşa tarihi hakkında bilgi verebilecek bir kitabesi yoktur. Kazı çalışmaları sırasında, medrese içinde ele geçen sikkeler hurda durumda olduklarından, yazıları okunamamaktadır. Ancak, sikkelerden ikisi, üzerlerindeki motifler yardımıyla, Fatih Sultan Mehmed dönemine tarihlendirilebilmektedir. Bu da yapının, XV. yüzyıl ortalarında faal durumda olduğunun kanıtıdır. Diğer yandan, Orman Tekkesi’inde, kışlık dershanelerle aralarındaki eyvanın cephede yaptığı taşıntı, tüm mekanlarda görülen ocak nişleri ve revaksız avlu, yapının Beylikler döneminde (XIV-XVyy.) inşa 1 Plan için bkz. ay.es. Şekil 25. 2 Plan için bkz. ay.es.,Şekil 35. 3 4 5 Plan ve bilgi için bkz. R.H. Ünal, “Beçin’de Ahmed Gazi Medresesi”, Sanatsal Mozaik, 20/Nisan 1997, s.36-46. Plan ve bilgi için bkz. M. Sözen, a.g.e., s.135-139, Şekil 24. Plan ve bilgi için bkz. N.Şahin, E.Morçöl, “Kastamonu İsmail Bey Külliyesi”, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, sayı 6, Ankara, 1987, s.31-58. 6 Plan ve bilgi için bkz. H.Acun, Manisa’da Türk Devri Yapıları, Ankara, 1999, s.310-319. 7 Plan ve bilgi için bkz. Y. Demiralp, Erken Dönem Osmanlı Medreseleri (1300-1500), Ankara, 1999, s.98-101, Şekil 50. 8 Plan ve bilgi için bkz. G. Öney, “Kayseri Hacı Kılıç Camii ve Medresesi. The Hacı Kılıç Mosque and Medrese in Kayseri”,Belleten, XXX,119, Ankara 1966, s. 143-167. 349 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri edildiğinin kanıtlarıdır. Yapının, şehir surları dışında (extra muros) yer alması, kentin sur dışına taştığı bir dönemde inşa edildiğini göstermektedir. Beçin, 1319 tarihinde tahta geçen Orhan Bey zamanında, Menteşe Beyliği’nin başkenti olmuştur 1. Kentin, Orhan Bey, İbrahim Bey (ölm. 1358)2, Musa Bey ve Ahmed Gazi Bey’lerin (ölm.1391) 3 saltanat döneminde geliştiği ve sur dışına taştığı tahmin edilmektedir. Ahmed Gazi’nin ölümünden sonra Osmanlıların kontrolüne geçen Beçin, önemini yitirmeye başlamıştır. 1402 Ankara Savaşı sonrasında Menteşe Beyliği yeniden kurulunca, başkent Balat’a taşınmıştır. 1421 tarihinde vefat eden İlyas Bey’in, geri dönerek Beçin’e yerleşmesi de 4 kentin gerilemesine engel olamamıştır. Beçin’in, günümüze ulaşabilmiş en görkemli yapıları olan Ahmed Gazi Medresesi (1375)5 ve Büyük Hamam6, kentin en parlak günlerini yaşadığı Ahmed Gazi dönemine tarihlenmektedir. Bu nedenle, Orman Tekkesi’nin de aynı tarihlerde, yani, XIV. yüzyılın II. yarısında inşa edilmiş olabileceğini düşünüyoruz. Şakir Çakmak Seymenlik Kazısı: Kentin güney suru üzerindeki kapının hemen dışında, Seymenlik mevkiinde, Karaahmet Boğazı’nın kenarında yer alan Seymenlik Hamamı ve güneybatısındaki Deve Damı adıyla anılan han, Prof.Dr. O. Arık’ın ekibi tarafından 1982 yılında kazılmış ve temizlenmişti7. Hamamın batısında, sur duvarlarına 5m. kadar kadar uzaklıkta, güneydoğu–kuzeybatı yönünde uzanan 15m. uzunluğundaki bir duvar kalıntısı, Seymenlik Hamamı’nın 10m. yakınına kadar izlenebiliyordu. Bu duvara dik, 25m. uzunluğunda bir başka duvar, kuzeydoğu–güneybatı yönünde uzanıyordu (Şek.6). Bu duvar kalıntısı, diğer duvarlara oranla (65cm) daha kalındı (85cm). Duvarın ortalarında, kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanan ve bir dik açıyla bu duvara bitişen aynı kalınlıkta bir başka duvar parçası, burada en az iki mekandan oluşan büyük bir yapının varlığını düşündürüyordu. Kepez’i Beçin kent merkezine bağlayan yolun kenarında yer alan ve kırılarak kuzeye doğru devam eden, yaklaşık 25m. uzunluğunda ve 65cm. kalınlığındaki duvar, bir avlu duvarı izlenimi uyandırıyordu. Kalan izler, duvarın kuzeybatı yönünde devam 1 Bilgi için bkz. R. Duran, Menteşe Beyliği Mimarisi, Dokuzeylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi (basılmamış), İzmir, 1995, s.87. 2 Bilgi için bkz. ay.es., s.88. 3 Bilgi için bkz. ay.yer. 4 Bilgi için bkz. ay.yer. 5 Bilgi için bkz. R.H. Ünal, a.g.m., s.36-46 6 Bilgi için bkz. Y.Demiralp, “Büyük Hamam’ın Mimari Özellikleri” (R.H. Ünal, “Beçin 1997 Kazısı”, Sanat Tarihi Dergisi, X, 2000, s.148-153.) 7 Bk.M.Oluş Arık, “Peçin Kalesi ve Kenti Örenlerindeki 1982 Yılı Çalışmaları”, V. Kazı Sonuçları Toplantısı, İstanbul, 23-27 Mayıs 1983, Ankara, 1984, s. 310-314. 350 Beçin 2002 Kazısı ettiğini, ancak toprak kayması sonucu uç kısmının yok olduğunu göstermekteydi. Kuzeyde, bugün duvarın sona erdiği kesimdeki anıtsal melengiç ağacı ve çevresindeki bozulmuş mezarlar, burada bir hazirenin varlığını akla getiriyordu. Mezarların hemen güneyindeki çalılarla kaplı alanda, doğu-batı yönlü bir duvar kalıntısı seçilebilmekteydi. Han, hamam ve hazirenin oluşturduğu üçgen içinde yer alan bu duvar kalıntılarının mahiyetini araştırmak amacıyla, alanın temizlenmesine karar verildi. Hamamın kuzeybatısındaki duvar kalıntısının çevresinde sürdürülen çalışmalar, sonucunda bu duvarların, ikisi çağdaş, biri de daha geç tarihli olmak üzere üç mekandan oluşan bir yapıya ait oldukları anlaşıldı (Bk. Şek. 6) (Res.19). Mekanların kuzeyindeki toprak ve molozlar temizlendiğinde, en batıdaki mekanın kuzey duvarının dış yüzünde, kesme taşlarla kaplanmış, 50cm.x70cm. boyutlarında, sadece alt kesimleri sağlam kalabilmiş iki payandanın izlerine rastlandı (Res.20). Bu payandalar, aynı mekanın güney duvarı üzerindeki iki payanda ile aynı ölçülere sahipti ve onlarla simetrik konumdaydı. Kazı ve temizlik çalışmalarına bu duvarın iç kesiminde devam edildi. 75 cm. derinlikte zemine ulaşıldı. Doğu ve güney duvarları kazı öncesinde de kısmen izlenebilen 9m.50cm.x.5m.60cm. boyutlarındaki dikdörtgen şekilli batı mekanının, kuzey ve batı duvarları ile giriş açıklığı ortaya çıkarıldı. 351 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri öve ve Çizim Ş. Çakmak). Batı mekanının güney duvarında, 5 adet gedik bulunmaktadır. Bunlardan üçünün dip duvarı düzgündür. Kalan izlerden, bu üç gediğin, yaklaşık 60cm. x 40cm. boyutlarında birer niş oldukları tahmin edilebilmektedir. Bu nişlerin arasında kalan diğer iki gedik ise, dıştaki payandaların arkasına denk gelmektedir. Payandalar üzerindeki düzgün kesme taşların, başka yapılarda kullanılmak üzere sökülmesi sonrasında, bu kesimlerde duvarın zayıfladığı ve taşların döküldüğü izlenimi edinilmektedir. Duvarın alt kesimlerinde kalan sıva izlerinden, yapının duvarlarının düzgün bir sıva tabakası sile kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Mekanın kuzey duvarının, içten 20cm., dıştan ise 30 cm. yüksekliğe kadar olan kesimi ayakta kalabilmiştir. Duvarın dış yüzünde ortaya çıkarılan iki payandanın üzerine oturtulduğu tabliyeler, avlu zemin kotunun saptanmasını sağlamıştır. Giriş açıklığı, kuzey duvarının doğu köşesindedir. 123cm. genişlikteki açıklığın zemininde, moloz taşlarla örülmüş bir eşik bulunmaktadır. Zemin iki kademelidir. Mekanın doğu kesiminde, girişin önüne denk gelen 2m25cm. genişliğindeki bir alanda, zemin kotunun 25cm. düşük tutulduğu, bir başka deyişle, batı kesiminde bir seki oluşturulduğu görülmektedir. Sekinin doğu kenarına düzgün kesme taşlar yerleştirildiği, seki zemininin toprak dolguyla yükseltildiği ve bol kireçli harçla sıvandığı anlaşılmaktadır. Mekanın batı duvarı önemli ölçüde tahrip olmuş, ortalama 65cm. yüksekliğe kadar olan kesimi ayakta kalabilmiştir. Kazı çalışmaları sonucunda, bu duvar üzerinde iki pencere açıklığı saptanmıştır (Res.21). Duvarın kuzey kesimindeki pencere, 103cm. genişliğindedir ve söveleri düzgün kesme taşlarla örülmüştür. Güneydeki pencerenin söve taşları kayıptır. Ancak, kesme taşların harç üzerindeki izlerinden, bu pencerenin de, diğer pencereyle aynı genişlikte olduğu anlaşılmaktadır. Mekanın doğu duvarı büyük ölçüde tahrip olmuş durumdadır. En yüksek kesimi 90cm.dir. Mevcut duvar üzerinde herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Yaklaşık 85 cm. derinlikte, 5m.30cm x 5m.90cm. boyutlarında olan doğudaki mekanın zemininde (Res.22), herhangi bir döşeme ya da sıva izine rastlanmadı. Ancak, mekanın güneybatı köşesindeki yerli kaya kütlesi, zeminin yaklaşık bu kotta olması gerektiğini göstermektedir. Bu mekanın zemin kotu, büyük mekanın zemin kotundan 20 cm. kadar düşüktür. Bu da mekanların zemininin, arazideki eğime uygun bir şekilde kademelendiğini göstermektedir. Mekanın kuzey ve doğu duvarları büyük ölçüde tahrip olmuştur. Batıdaki mekanın duvarlarından daha ince olan (70cm.) bu iki duvarın yüksekliği, en sağlam kesimlerinde 45 cm.yi geçmemektedir. Mekana girişi sağlayan 352 Beçin 2002 Kazısı açıklık, kuzey duvarının batı ucundadır. 110cm. genişliğindeki giriş açıklığının zemininde, batıdaki mekanın girişinde olduğu gibi, moloz taşlarla örülmüş bir eşik vardır. Kuzey duvarının ortasında, 100cm x 30cm. boyutlarında bir ocak bulunmaktadır. Aynı dönemde inşa edildikleri anlaşılan bu iki mekanın doğusunda, bu mekanlara sonradan eklenmiş olduğu anlaşılan, 6.20m. genişliğinde üçüncü bir mekanın temelleri saptanmış, ancak kazısı 2002 yılı çalışmaları sırasında tamamlanamamıştır. Duvarlarının kalınlığı 70cm.dir. Kuzey duvarının batı ucunda, 105cm. genişliğinde bir giriş açıklığı bulunmaktadır. Yapının üst örtüsüne ilişkin herhangi bir ipucu elde edilememiştir. Ancak, batıdaki büyük mekanın güney ve kuzey duvarlarını dıştan destekleyen ikişer payanda, üzerinin, doğu-batı yönlü bir tonozla örtülü olabileceğini düşündürmektedir. Doğudaki ikinci mekan, 5.30m x 5.90m.lik boyutlarıyla kareye yakın bir plan şemasına sahiptir. Duvarları, batıdaki mekana oranla daha incedir. Bu özelliği, ilk anda bir ahşap üst örtüyü düşündürmekle birlikte, batısındaki mekanla aynı tarihte inşa edildiği halde üst örtüsünün ondan farklı olması pek mantıklı görünmemektedir. Bu nedenle, mekanın boyutlarını dikkate alarak, kuzey-güney yönlü bir tonozla örtülü olduğunu düşünmek daha akla yakındır. Mekanların kuzeyindeki avluda, batıdaki büyük mekanın kuzeybatı köşesine 60cm. uzaklıkta, 100cm. x 60cm. boyutlarında, bir kaya blokunun kabaca yontulmasıyla oluşturulmuş bir dibek bulundu. Dibeğin batı kenarı, avlu duvarının altında kalmaktadır. Bir başka deyişle avlu duvarı, bu yerli kayanın üzerine oturmaktadır. Ağız çapı yaklaşık 30cm. olan dibek çukuru, dibe doğru daralmaktadır. Dibekle yapının kuzeybatı köşesi arasında kalan 60cm.lik alanda, moloz taşlarla örülmüş bir sekiye rastlanmıştır. Bu seki, tahıl dövme işlemi sırasında, üzerine malzeme koymak amacıyla inşa edilmiş olmalıdır. Mevcut verilerle avlu girişinin yerini saptamak mümkün olmamaktadır. Kuzeygüney yönünde uzanan avlu duvarının orta kesiminde, yaklaşık 4m.lik bir bölüm yıkılmış durumdadır. Bugün bir kuru duvarla kapatılmış olan bu kesim, giriş açıklığı için uygun görünmekte ise de, bunu kanıtlayacak bir veri elde edilememiştir. Avlunun kuzeybatı köşesindeki maki ve molozlar temizlendikten sonra ortaya çıkan, hazirenin güneyindeki doğu-batı yönlü duvar kalıntısının, kareye yakın dikdörtgen planlı bir yapıya ait olduğu anlaşılmaktadır. 2003 yılında kazılması planlanan yapının kuzey duvarı üzerinde, kapı ve pencere açıklıklarına ait izler rahatlıkla seçilebilmektedir. Kıbleye yönlendirilmiş olan yapının bir mescit ya da türbe olabileceği akla gelmektedir. Kentin sur kapısının hemen dışında, ikisi çağdaş, biri muhdes üç mekandan oluşan, geniş bir avluya sahip bu yapının işlevi neydi? Yapının, inşa tarihi ve kimliği hakkında bilgi verebilecek herhangi bir yazıtı yoktur. Plan özellikleri de işlevi hakkında kesin bir fikir vermemektedir. Ancak, kente göre konumu ve çevresinde yer alan han, hamam ve mescit/türbe olması muhtemel yapı dikkate alındığında, yatakhane, 353 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri yemekhane, kahvehane, toplantı odası gibi mekanlara sahip oldukları bilinen zaviyeler hatıra gelmektedir. Zaviyeler, Anadolu’da, Selçuklu Devletinin kuruluşundan itibaren önemli bir rol üstlenmiş, dini-sosyal işlevli yapılardır. Bir yörenin canlandırılması, yollarının güvenliğinin sağlanması, yoksulların ve gezici dervişlerin barınma ve beslenme gereksinimlerinin karşılanması gibi amaçlarla inşa edilen, bir ahi ya da tarikat şeyhinin yönettiği bu kuruluşların, özellikle XIV. ve XV. yüzyıllarda, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayıldıkları bilinmektedir 1. Bu dönemlerde, bu tür yapıların hankâh, tekke ve buk’a gibi adlarla da anıldıkları dikkati çekmektedir. 1330’lu yıllarda Anadolu’yu gezen Magripli gezgin İbn Batuta, ziyaret ettiği kentlerin çoğunda zaviyelerde konaklamış ve bu yapılar hakkında önemli bilgiler vermiştir 2. Gerek İbn Batuta Seyahatnamesi, gerekse bu konuda yapılmış çalışmalardan, Ortaçağ’da zaviyelerin, kurucusuna ait bir türbe, mescit, misafirhane, hamam, ahır, mutfak, kiler, atölye gibi çok sayıda yapıdan oluşan birer külliye oldukları anlaşılmaktadır. Ancak bu yapıların pek çoğunun günümüze ulaşamamış olması, özensiz malzemeyle inşa edilmiş, derme çatma yapılar olduklarını düşündürmektedir Kaynaklardan, Anadolu’nun pek çok kentinde olduğu gibi Beçin’de de çok sayıda zaviye bulunduğunu öğreniyoruz. 1530 ve 1583 tarihli Osmanlı Tapu Tahrir Defterleri’ne göre Beçin’de, Ahi Hüseyin, Çağatay Hamza, Hacı Tanrıvermiş, Lokman, Ramazan ve Alaca Tekke gibi birçok zaviyenin adı geçmektedir3. 1998 yılında, kazısı, temizliği ve konservasyonu tamamlanan, Ahmet Gazi Medresesi’nin 80m. kadar 1 Zaviye teriminin anlamı ile bu tür yapıların kökeni ve mimari özelliklerine ilişkin özlü bir değerlendirme için bk. R. H. Ünal, “Beçin 1998 Kazısı”, Sanat Tarihi Dergisi, XI (2001), İzmir, s. 197-201. Ayrıca bilgi için bk. Ö.L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu olarak Vakıflar ve Temlikler I, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, II (1942), s.279-386; A. I. Doğan, Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları Tekkeler, Zaviyeler ve Benzer Nitelikteki Fütuvvet Yapıları, İstanbul, 1977; N. Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara, 1974; A. Y. Ocak, “Zaviyeler (Dini, Sosyal ve Kültürel Tarih Açısından Bir Deneme)”, Vakıflar Dergisi, XII (1978), Ankara, s.247-269; M. A. Erdoğru, “Anadolu’da Ahiler ve Ahi Zaviyeleri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, IV(2000), İzmir, s. 37-55; S. Eyice, “İlk Osmanlı Devrinin Dini- İçtimai Bir Müessesesi, Zaviler ve Zaviyeli Camiler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, C.23, No.1-2, İstanbul, 1963, s.1-80; S. Emir, Erken Osmanlı Mimarlığında Çok-İşlevli Yapılar:Kentsel Kolonizasyon Yapıları Olarak Zaviyeler,I, Öncül Yapılar:Tokat Zaviyeleri, İzmir, 1994; D. Kuban, “Zaviyeler”, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, İstanbul, 2002, s.209212. 2 Bk. İ. Parmaksızoğlu, İbn Batuta Seyahatnamesi’nden Seçmeler, İstanbul, 1989. 3 1530 tarihli, 166 no.lu Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri ile, Ankara Tapu ve Kadastro Arşivi, 263 no.da kayıtlı, 1583 tarihli defterle ilgili bilgiler için bk. M. A. Erdoğru, “Onaltıncı Yüzyıl Sonlarına Kadar Menteşe Sancağında Mevcut Vakıf Eserlere Genel Bir Bakış”, Uluslararası Osmanlı Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İzmir 2000, s. 117-140. 354 Beçin 2002 Kazısı doğusundaki yapı1, Beçin’deki zaviyelerin -kısmen de olsa- günümüze ulaşabilen tek örneğiydi. XIV. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen bu yapı, kubbeyle örtülü, kare planlı bir mekan ile doğu duvarına bitişik bir sundurmadan oluşmaktadır. Yapının konumu, önündeki sundurma ve kuzey duvarı üzerinde yer alan ocak, bir zaviye kompleksine bağlı, konaklama amaçlı bir yapıyı düşündürmektedir. Yukarıda özetlemeye çalıştığım bilgiler göz önüne alındığında, Seymenlik’teki yapılar grubu ile ilgili olarak şu saptamaları yapabiliyoruz : 1-Zaviyelerin en önemli kuruluş amaçlarından biri, boş toprakların işlenmesini sağlayarak, yörede üretimi ve nüfusu arttırmaktır. Bu nedenle, genellikle yerleşim merkezleri dışında, boş alanlarda inşa edilmişlerdir. Kent surlarının dışında yer alan Seymenlik’teki yapılar grubu da bu konumdadır. 2-Ortaçağdaki zaviyeler gibi bu yapı da, bir hamam ve önünde haziresi olan bir mescit/türbe ile aynı avluyu paylaşmakta, bünyesinde muhtemelen bir de han barındırmaktaydı. Bir başka deyişle bir külliye içinde yer almaktaydı. 3-Yapının kuzeybatı köşesinde bulunan dibek, büyük olasılıkla tahıl öğütme işinde kullanılmıştır. Farklı işlevlerde çeşitli yapılar grubundan oluşan, çok sayıda insana hizmet veren bir külliye olan zaviyelerde, varlığından emin olduğumuz mekanlardan biri de mutfaktır. Seymenlik’teki yapılar grubu avlusunda ortaya çıkarılan dibek de, bir mutfağın varlığına işaret sayılabilir. En batıdaki mekan, bitişiğindeki mekana nazaran daha büyük olan boyutları, sekisi ve kuzey duvarı üzerindeki ocağı ile daha çok bir toplantı ve geceleme mekanı izlenimi uyandırmaktadır. Kuzey duvarı ortasında bir ocağı olan doğudaki ikinci mekanın ise, bir mutfak olması mümkündür. Muhtemelen vasıfsız malzemeyle inşa edilmiş, derme çatma binalar olan Ortaçağ zaviyelerinin çoğu, günümüze ulaşamamıştır. Anadolu Selçuklu dönemine tarihlenen az sayıdaki tekke, hankâh ve zaviyelere bakıldığında, bunların, daha özenli bir işçiliğe sahip oldukları ve bazılarının, plan şeması bakımından kapalı avlulu Selçuklu medreselerine benzedikleri görülmektedir. XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen Sincanlı yakınlarındaki Boyalıköy Hankahı, bu örneklerin en tanınmışlarından biridir2. Bazı örneklerde ise, bir iç avlu çevresine yerleştirilmiş mescit, türbe ve birkaç geceleme mekanı vardır. Örneğin Tokat’taki Sünbül Zaviyesi’nin (129192) kubbeli bir avlusu, tonozlu bir eyvanı ve avlu çevresine yerleştirilmiş bir mescidi ve iki odası vardır3. XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen Kemah Melik Gazi Zaviyesi, birbiri ile bağlantılı, kubbeli iki mekandan oluşan bir yapıdır 4. Zaviye-i Meknun (1288) 1 R. H. Ünal, “Beçin 1998 Kazısı”, ..... s. 183-204. 2 Plan ve bilgi için bk. A. Kuran, Anadolu Medreseleri,I, Ankara, 1969, s.43, şek.18. 3 Plan ve bilgi için bk. S.Emir, a.g.e.,Res. 74. 4 Plan için bk. R. H. Ünal, “Monuments Salĝūqides de Kemah (Anatolie Orientale)”, Revue des Etudes İslamiques, Année 1967, Paris 1968, s.162,Fig.7. 355 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri (Tokat) adlı yapı1, yarısı kubbe, yarısı tonozla örtülü bir avlu, tonozlu bir oda ve avlunun güneybatı köşesindeki türbesiyle, Melik Gazi Zaviyesi’nin planını çağrıştırmaktadır. Kuruluş bakımından bu son iki örnekle benzer özellikler taşıyan Balat’taki Ahmed Gazi Tekkesi (XIV.yy. ikinci yarısı)2, kare planlı, kubbeyle örtülü iki birimden oluşmaktadır. Ancak diğer örneklerden farklı olarak batıdaki birim, iki cephede, birer kemerle dışarıya açılmaktadır. Seymenlik Zaviyesi, yan yana yerleştirilmiş iki mekanıyla, Kemah Melik Gazi Zaviyesi, Tokat Zaviye-i Meknun ve Balat Ahmed Gazi Tekkesi’nin plan şemalarını, -küçük farklılıklarla da olsatekrarlamaktadır. Yapının inşa tarihi hakkında fikir verebilecek bir yazıt ya da herhangi bir belge yoktur. Elimizdeki tek veri, batıdaki büyük mekanın zemininde bulunan 2 sikkedir. Biri Menteşeoğlu İlyas Bey’e, diğeri Germiyanoğlu Yakup Bey’e ait olan ve her ikisi de 805/1402-3 tarihini taşıyan bu sikkeler, yapının XV. yüzyıl başlarında ayakta olduğunun kanıtıdır. XIV. yüzyılın ikinci yarısında hüküm süren Ahmed Gazi’nin saltanat dönemi, Beçin’in, nüfusunun en yoğun olduğu, en parlak dönemidir. Kentin sur dışına taşması, sur dışında yeni mahallelerin oluşması da, muhtemelen bu dönemde meydana gelmiş olmalıdır. Nitekim, yapıyla aynı külliye içinde yer aldığını düşündüğüm hamamın da, XIV. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olduğu kabul edilmektedir3. Sonuç olarak, XV. yüzyıl başında çalışır durumda olduğu anlaşılan Seymenlik Zaviyesi’nin, XIV. yüzyılın ikinci yarısında inşa edildiğini kabul etmek mümkün görünmektedir. Aydoğan Demir Gültekin Teoman Sikkeler :2002 yılı çalışmaları sırasında, üç ayrı çalışma alanında ve yüzeyde, toplam 86 adet sikke bulunmuştur. 16 adedi oldukça iyi durumda olan bu sikkelerin en eski tarihlisi Aydınoğullarından İbrahim Bahadır Bey’e, en yenisi ise Sultan V. Mehmed Reşad dönemine aittir. Aşağıda kısa tanıtımları verilen bu sikkelerden Karamanoğlu Mehmed Bey’e, Germiyanoğlu II. Yakup Bey’e ve Menteşeoğullarından İlyas Bey’e ait olanlar, çok nadir örneklerdir. Milas’ta darp edilmiş gümüş bir anonim Menteşe sikkesi ise, bugünkü bilgilerimize göre tek örnektir.Ele geçen sikkelerden kayda değer olanların kısa tanıtımları ve değerlendirilmeleri aşağıdadır. 1- Seymenlik Zaviyesi zemininde ele geçen, Menteşe Beyi İlyas bin Mehmed’e ait gümüş sikkenin çapı 15 mm.dir. Ön yüzünde, 1 Plan ve bilgi için bk. S.Emir, a.g.e., Res. 17 2 Plan ve bilgi için bk. R. Duran, Menteşe Beyliği Mimarisi, II, (Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fak. Basılmamış Doktora Tezi), İzmir, 1995, Şek.35. 3 Bk. R. Duran, ay.es., s.244. 356 Beçin 2002 Kazısı [] İlyas bin Mehmed arka yüzünde ise, Mülkü devamlı olsun yazılıdır1. 2- Kepez Mevkii’nde, Menteşe Mezarlığı’nda bulunan, Menteşe Bey’i İlyas bin Mehmed’e ait nadir sikkenin çapı 17mm.dir. Ön yüzünde, İlyas bin Mehmed 805/1402 arka yüzünde ise, ][ ] Mülkü devamlı olsun yazılıdır2. 3- Mültezim Evi’nin batı duvarı dibinde bulunan ve başka örneği bilinmeyen gümüş Menteşe sikkesinin çapı 21mm.dir. Ön yüzünde (Res.23a), (Kelime-i Tevhid), arka yüzünde ise (Res. 23b), 1 C.Ender, Karesi, Saruhan, Aydın, ve Menteşe Beylikleri Paraları, İstanbul, 2000, s.191, No.06MNT-101 vd. 2 ay.es., s.199.No.06-MNT-704 357 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Milas’ta darp edildi yazılıdır. 4-Seymenlik Zaviyesi’nin zemininde bulunan 16mm. çapındaki anonim bakır sikkenin, Menteşe beylerinden birine ait olabileceği düşünülmektedir. Kalıp kayması (darp edildi) kelimesi ve (817/1414-1415) tarihi okunmaktadır. Duribe kelimesinin konumu ve ara çizgiler, Menteşe dönemi sikkelerinde görülen özellikleri taşımaktadır1. 5- Menteşe Beylerinden birine ait olduğu düşünülen bu sikkeye benzer bir örnek, Beçin Kazısı 2000 yılı raporunda tanıtılmıştı 2. İki farklı yayında, bu sikkenin Beled’de (Balat) darp edildiği belirtilmektedir. 2000 yılı raporunda tanıtılan örneğin de, -soru işareti ile de olsa-, Beled’de darp edilmiş olduğu kabul edilmiştir3 (Res.24a,b) 6- Kepez Menteşe Mezarlığında ele geçen, Aydınoğullarından İbrahim Bahadır bin Mehmed Bey’e (1334-1346) ait, 18mm. çapındaki nadir bakır sikkenin ön yüzünde, Mühr-i Süleyman içinde, İbrahim, arka yüzünde ise, [Tanrı] mülkünü daim etsin yazılıdır4. 7- Seymenlik Zaviyesinde, güneybatı köşesindeki mekanın zemininde bulunan, 14mm. çapındaki, Germiyanoğlu Yakub bin Süleyman Bey’e (1389-1429) ait nadir bakır sikkenin ön yüzünde, [ [ 1 Karşılaştır. ay.es., s. 167-212. 2 R.H.Ünal, A.Demir, “Beçin 2000 Kazısı”….s.146-147. 3 C.Ender, Karesi, Saruhan, Aydın…s.202, No.06-MNT-1202; M.İ.Targaç, “Nadir Birkaç Sikke”, Bülten, No.37-38,Türk Nümizmatik Derneği Yayınları, İstanbul, 2002, s.75, No.8. 4 ay.es., s.96, No.02C-AYD-004. 358 Beçin 2002 Kazısı Yakub [bin] Süleyman, yazılıdır. Arka yüzünde ise mahiyeti seçilemeyen bir süsleme bulunmaktadır 1. 8- 20mm. çapındaki yüzey buluntusu sikke, muhtemelen Karamanoğlu II. Mehmed Bey’e (1402-1419) (1421-1423) aittir. Sikkenin ön yüzünde (Res.25a), Larende’de darp edildi, yazısı okunmakta, arka yüzünde ise, mühr-i Süleyman motifi bulunmaktadır 2 (Res.25b) 9- Seymenlik Zaviyesi’nde ele geçen 15mm. çapındaki anonim bakır sikke, muhtemelen Beylikler dönemine aittir. Sikkenin ön yüzünde damgayı anımsatan bir motif (Res.26a,b), arka yüzünde ise, bitkisel bir bezeme görülmektedir 3. 10- Kepez Menteşe Mezarlığında ele geçen 17mm. çapındaki anonim bakır sikkenin de Beylikler dönemine tarihlenebileceği düşünülmektedir. Bu sikkenin de ön yüzünde, 9 numaralı sikkede gördüğümüz damgayı anımsatan bir motif, arka yüzünde ise, bitkisel bir bezeme yer almaktadır4. 11- 9 ve 10 numaralı sikkeleri çağrıştıran 18mm. çapında bir diğer sikke de, Kepez Menteşe Mezarlığında bulunmuştur. Diğer iki örnek gibi bu sikkenin de Beylikler dönemine tarihlenebileceği düşünülmektedir. Sikkenin ön yüzünde aynı damga (?) motifi, arka yüzünde ise, bitkisel bir bezeme görülmektedir5. 12-Yıldırım Bayezid’e (1389-1402) ait, 19mm. çapındaki yüzey buluntusu bakır sikkenin ön yüzünde, Bayezid bin Murad, 1 Üstün Erek koleksiyonundaki 815/1412 tarihli örnek, motif hakkında bir fikir verebilecek durumdadır. 2 Üstün Erek koleksiyonunda, biçim olarak bu örneğe benzeyen, üzerinde “Mehmed” yazılı bir sikke bulunmaktadır. Bu hükümdar, 1402-1419 ve 1421-1423 yılları arasında hüküm süren Karamanoğlu Mehmed bin (Alâaddin) Ali Bey olmalıdır. 3 Sikkenin ön yüzünde yer alan damgayı anımsatan şekil, sadece Aydınoğulları paralarında görülmektedir. C.Ender’e göre bu sikkeler anonimdir. Bk.C.Ender, a.g.e., s.144, ANM-AYD1301 4 ay.yer 5 ay.yer 359 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri arka yüzünde ise, Mülkü devamlı olsun yazısı okunmaktadır1. 13- II.Mehmed’e (1451-1481) ait 16 mm. Çapındaki yüzey buluntusu bakır sikkenin ön yüzünde bir palmet motifi ve ][] Mehmed bin Murad Han... Yazısı; arka yüzünde ise2, [ ] ] ][ Mülkü devamlı olsun. Tir[e]’de darb edildi yazısı okunmaktadır. 14- Kızıl Han civarında bulunan, II.Bayezid’e (1481-1512) ait 17mm. çapındaki bakır sikkenin ön yüzünde, Bayezid bin Mehmed, arka yüzünde ise3, [ O’nun (Tanrı’nın) yardımı aziz olsun. [Tire]de darp edildi. yazıları okunmaktadır. 1 N.Kabaklarlı, Mangır, İstanbul, 1998, s.79, No.04-X-01 2 ay.es., s.85, No.07-Tra-21 3 ay.es., s.219, No.08-Tra-05 360 Beçin 2002 Kazısı Özet Beçin’de 2002 yılı çalışmaları, Mültezim Evi, Sofuhane, Orman Tekkesi ve Menteşe Mezarlığı’nda yoğunlaştırılmıştır. 2001 yılında kazısı büyük ölçüde tamamlanan Mültezim Evi’nin mutfağında, zemin kotu 20cm. kadar düşürülmüş ve mekanın gerçek zemininde, uzun emzikli ve kapaklı bir kap bulunmuştur. Sofuhane’nin giriş mekanının boyutları araştırılmış, ancak bir sonuca ulaşılamamıştır. Bu mekanın içinde, demir bir makasın tek kolu, demir bir teber sapı (?) ve üzerinde çiviler olan küçük bir demir levha ele geçirilmiştir. Kepez Mevkii ile kent surları arasında, makiler içine gizlenmiş durumdaki Menteşe Mezarlığı’nda, 450 metrekarelik bir alanda yapılan kazı çalışmaları sonunda, XIV-XV. Yüzyıllara tarihlenen 13 adet mezar ortaya çıkarıldı. Mezarlığın, pek düzgün olmayan duvarlarla parsellere ayrılmış olması, aile mezarlığı düzenlemesini düşündürdü. Orman Tekkesi’ndeki çalışmalar hemen hemen tamamlandı. Yapının iki eyvanlı bir medrese planına sahip olduğu görüldü. Revaksız bir avluya açılan iki eyvandan giriş eyvanı, ana eyvandan daha genişti. Bu yapı içinde bulunan sikkelerin tümünün XV. Yüzyıl başlarına tarihlenmesi, yapıyı XIV. Yüzyılın ikinci yarısına tarihlememize yardımcı oldu Anahtar Kelimeler: Beçin Kazısı, Ortaçağ Arkeolojisi, Zaviye, Tekke, Medrese. Abstract In the 2002 campaign of the excavations at Beçin, the works focused in the Mültezim’s House, the Sofuhane, the Orman Tekke (Chapel of the Dervishes) and the Menteshe Cemetery. At the Mültezim’s House, the original floor was reached 20 cm below the surface of the kitchen, where a bowl with a lid and log spout was found. The research on the shape and dimensions of the vestibule of the Sofuhane unfortunately yielded no concrete information. Here were founded a hammer, one piece of a pair of scissors, an iron stalk (of an halberdier?) and a small iron plate with many nails. 361 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri In the Menteshe Cemetery, situated between Kepez region and the city walls and heavily covered with undergrowth, an area about 450 squaremeters was excavated. 13 graves dated to the 14th and 15th centuries were uncovered. The fact that the cemetery was divided in multiple lots by irregular walls suggests an arrangement for family graveyards. Excavation works begun in 2001 at Orman Tekke have almost been completed. The building presented a madrasa layout with two iwans. Entrance iwan situated in the middle of the south side of the courtyard without porticoes is larger than the main iwan. All the coins found in this building are from the early 15th century and therefore, the Tekke might be dated to the second half of the 14th century. Key words : Beçin Excavations, Middle Age Archaeology, Zaviyah, Tekkeh, Medreseh. Res. 1- Mültezim Evi kuzeydoğu köşesi (Konservasyon öncesi). 362 Beçin 2002 Kazısı Res. 2- Sofuhane’nin kuzeydoğu köşesi. Res. 3- C1, C2, D1 ve D2 karesinin güneydoğudan görünüşü. 363 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Res. 4- Kazı alanı içindeki etrafı çevrili mezarlara batı yönünden bakış. Res.5- B4 karesi içinde, duvar dibindeki sandukalı mezar (konservasyon öncesi). 364 Beçin 2002 Kazısı Res. 6a,b- Çiçek Melek binti Ahmed Bey’in mezar taşının ön ve arka yüzü. Res. 7a,b- Bayındır Bey ibn Ahmed Bey’in mezar taşının ön ve arka yüzü. 365 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Res. 8a,b- Ali Bey bin İnanç Bey’in ayak taşının iç ve dış yüzü. Res. 9a.b- İnanç Bey ibn Ahmed Bey’in ayak taşının iç ve dış yüzü. 366 Beçin 2002 Kazısı Res. 10a,b- İnanç Bey ibn Ahmed Bey’in baş taşının iç ve dış yüzü. Res. 11a, b- 8 Numaralı mezar taşının ön ve arka yüzü. 367 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Res. 12a,b- Cüneyd bin Ahmed Bey’in baş ve ayak taşının içe bakan yüzleri. Res. 13a,b- Cüneyd bin Ahmed Bey’in baş ve ayak taşının dışa bakan yüzleri. 368 Beçin 2002 Kazısı Res.14- Orman Tekkesi’nin kuzeydoğudan genel görünüşü (Kazı Sonrası) 369 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Res.15- Orman Tekkesi’ nin kuzeydoğu köşesindeki mekanlardan görünüş (Kazı sonrası). Res. 16- Orman Tekkesi giriş cephesinin güneydoğudan görünüşü (Kazı sonrası). 370 Beçin 2002 Kazısı Res. 17- Orman Tekkesi giriş eyvanı ve iki yanındaki kışlık dershaneler. Res. 18- Orman Tekkesi ana eyvanı. 371 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Res.19- Seymenlik Zaviyesi. Güneybatıdan genel görünüş (Kazı sonrası). Res. 20- Seymenlik Zaviyesi. Kuzeyden genel görünüş (Kazı sonrası). 372 Beçin 2002 Kazısı Res.21- Seymenlik Zaviyesi. Batıdan genel görünüş (Kazı sonrası). Res. 22- Seymenlik Zaviyesi. Doğudaki mekan (Kazı sonrası). 373 Rahmi Hüseyin Ünal ve diğerleri Res. 23a, b- Anonim Menteşe sikkesinin ön ve arka yüzü. Res. 24a, b- Balat’ da darp edilmiş Menteşe sikkesinin ön ve arka yüzü. 374 Beçin 2002 Kazısı Res. 25a, b- Karamanoğlu II. Mehmed Bey’ e ait sikkenin ön ve arka yüzü. Res. 26a, b- Beylikler dönemine tarihlenen anonim bakır sikkenin ön ve arka yüzü. 375
Benzer belgeler
beçin 2006 kazısı
üzerindeki sal taşları kaldırılarak iskelete ulaşıldı. İskelet oldukça yıpranmış
durumdaydı. Duvarın köşesinde yaklaşık 1m50cm. derinliğe kadar inilerek, üst üste
gömü yapılıp yapılmadığı araştırıl...