Dürer, Fikri [t.y.] “Sivas`ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir
Transkript
Dürer, Fikri [t.y.] “Sivas`ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir
Dürer, Fikri [t.y.] “Sivas’ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir Sivaslı Yazar Sedat Veyis Örnek’in “Kurt” Adlı Oyunu”, Yayımlanmamış Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü. B İ B L İ Y O G R A F Y A ÖZDEMİR NUTKU "Amatörlük ve yaratıcılık" Oyun dergisi Ağustos.1965. V.CEM AŞKUN Sivas folkloru Cilt 1 S.86 1952. NURETTİN SEVİN "Amatör sahnenin faydaları" Halkevi dergisi Ekim 1937 Cilt.10 S . 56 S.VEYİS ÖRNEK "Sanat köşesi" Hakikat gazetesi 26.Mayıs.1946 HİLMİ ATACAN "Sanat" Hakikat Gazetesi 16.Haziran.19^6 M.AHMET EREN "Gördüklerimiz "Hakikat Gazetesi _.Ağustos.1947 FARUK BİLECEN"Bir oyun seyrettik" Hakikat Gazetesi 16.4.1946 EKREM İŞERİ "Sanat tarihi" Sivas Postası Gazetesi 6.6.1962 GALİP TERİM "Ayda B i r "Haber Gazetesi 19.Eylül.1967 S?VEYİS ÖRNEK "Köşebaşı" Hakikat Gazetesi HAYATİ ASILYAZICI "Tiyatro" Akşam gazetesi 2.Nisan.1949 26.Şubat.1965 LÜTFÜ AY "Tiyatro" Milliyet Gazetesi 24.Mart.1965 | Î B I Î Y O G B A F Y A AŞKUN V. C M Sivas Folklorü Cilt.l ATACAN HİIMİ "Sanat*1 Hakikat Gazetesi 16.Haziran. 1946 ASILYAZICI HAYATÎ AY LÜTFÎ S.86 1952 "Tiyatro" Akşam Gazetesi 26.Şubat.1965 "Tiyatro" Milliyet Gazetesi 24.Mart.ig65 BİLECEN FARUK "Bir oyun seyrettik" Hakikat Gazetesi 16.4.1946 EREN M.AHMET "Gördüklerimiz" Hakikat Gazetesi" 8.AğustoB.1957 İŞERİ EKREM "Sanat Dünyası" Sivas Postası Gazetesi" 2.6.1962 NUTKU ÖZDEMİR "Amotorlük ve Yaşatıcılık" Oyun Dergisi 1965 S E V İ N NURETTİN "Amotör Sahnenin Faydaları" Halkevi Dergisi Ekim.1937 Cilt.10 TERİM GALİP S.56 "Ayda Bir" Haber Gazetesi 19.Eylül.1967 \ l k _.y i * Gİ3-İ l k o l u ç \ * jL Vi , / v a ı A* i. i ¿ i 4 v.. .-D/il v" vi .... ■ ü.'li: . K ' l i ı K i.ÎT \DLI O l HU : _(Amatcr Çalışa l-.rın önemi) X- S^VASTA h4LKT/î T . 1 I KOL:. Ç L ^ . , , fj -i ) 11- SİVASLI LİR YAZ'.JîB^DAT V,*İL 0*L..,K 1- HA'lATI - 2- YAZARLI:i ______ ____ <____ ____ s i ____________, . __________ » . + > * ■ a) E l e ş t i r l e r i ---_ _ _ _ _ _ ib) Hikayec-li^i _ _ _ _ _ _ _____ ı.i 3- TİYATRO ç i;,.’L RI a) Tiyatro Oyunları _ _ __ _ _ _ _ _ 2. b) Oyunculumu .vo Yönetmeliği_____ III- KURT 123^4-*“ 5IHI- ÎST4MLIİL ÜSKÜDAR -^nİR TıYATROouUDA. 12345- 0 Toplum Özellikleri vo Kurt'un Yazılış lioduni.2-3 _______ ___ 3 _5 Konu K i ş i l e r --------------------I _ S - ,Z Da^unce __ __ __ .^ Yapı ^ 'l - ---- — --------- ------- r3_tS N Oyun Diizeni _ D e k o r ______ __ Giysi __ _ . Oyunculuk _ , Makyaj U Ç _______ ıs. ıc İ6 - i? ı % .a.o - _ -- A® *-X» ------ 2.1 ------- ------ - ö ii S Ö Z ! Sivas'ta tiyatro çnlışranlarını genellikle amatörler yürüt-* oüştiir bu güno de ,in. Zor koşular altında türlü imkansız lıklar koyu dini taasuba raömon çalı, güçl kleri yen- i ç i ,rdir. Bu ÇTİışmal JSaikovi kendi olanakl•-rıyla kuruld 1 - r m ı sürdürmüşler .’in Öncüsü olan u 193^ yılından bori amatörlerin tek destekleyicisi ve maddi kaynağı ol ;tur. Halkevinin bu ç baları meyvesini vermiş kendi bakrından yjtiştirdi0 i gerek oy m c u gerekse yönü emen olarak çaba ; _;Öst ren Sedat Veyis örnek Kurt adlı oyunu ile sesini İstanbul ve; ir Tiyatrosuna kadar du v:r :uştur. Sedat Veyis örnek'in Kurt oyan nu incelerken onun ilk tiyatro bil-i ve kült ranü aldığı Halkevi çalışmaj n n ı kısa da olsa değinmemiz gerekir» Araştırma için baş vurulan kaynaklar g a z j te ve denlilerden başka amatör tiyatroculardan iiilmi Atacan ve Sedat Veyis örnek*in bil ileri oidu. G 1 i 1 4- : (Amatör Çalışmaların önemi) Halkevlerinin kurulduğu günden zamanırıza k a r olan çalışmalarının amatörler yürütmüştür. Gösterdikleri çaba ve gayretlerle Sivas kentinin tiyatro ihtiyacını olanakları oranında karşılamış Atatürk ilkelerine sıkı sıkıya ba lı kal rak h a l a m eğitilme inde üzerine düdeni yapmış Sivas kültür hayat na b yük Ölçüde katkıda bulunmuştur» Bu konuda Doç.Dr. Özdemir Nutku şöyle der. "Bir amatör top luluk en ilgili seyirciden d 'ha dikkatli en profesyonel oyuncudan d hu tutkulu ol ¡n bir ülcü gençler topluluğudur. Bu öyle bir topluluktur ki gideceği yolu bilen tutumunu seçen denemeleriyle her gün bilgisini biraz dana artıran bir işbirliği s c,lar. Gerçi toplulu./un oyuncularını profosyonel oyuncularla kıyaslarsanız pek tabii olarak onl rın aksadıklarını görürüz, ama amatör oyuncular ak sadıklarını bilmenin duygusu içinde daha iyiye yönelmeğe, d ha bilinçli olmağa caba gösterirler. Amatör ruhu sağla., an da bu çabadır. 1 1 Özde ir Nutku(Amatörlük ve yaratıcılık Böyle ce ama^örlu^^n us oıdugunu, tigini agıkca belirtmektedir. 3 o s ç i 3 r ı.n ın ne olması 'e re k— Amatör oyuncul rı iki grupta toplayabiliriz. 1) "Tiyatroyu mesleki kadar incelemiş en değerli zamanlarını ona ayır: ış natta başka yerden kapandığını bu yolda harcaya cak Kadar sanata düşkün olanlar. 2- Çocuklarda, gençlerde zaman z an geze çarpan fakat çok sürmeyen fotoğrafçılık pul merakı gibi geçici bir istekle kalabalığa karışan hevesciler. Bunlar çok sıkı bir disiplin içinde en ufak bir hareketlerine gez yummadan kolaylıkla düzelebilirler" 2 Gerçekten de bir amatör topluluğun başarılı olabilmesi için disiplin gereklidir. Birlik bera berlik tiyatro sanatının vazgeçilmez unsurlarındandır. Bu tutumla çalışmalarını sürd ren Sivaslı Amatörlerin halk Iiv ilr evi temsil kolu çalışmalarının Sivas halkı üzerinde büyü! etkisi olmuş ilk tiyatro bilgi ve kültürünü bu yolla al mışlardır. Amatörler bu çabal rında Halkevlerinin maddi manevi büyük testegini görmüşler, bir çatı altında topla nabilmişlerdir. Görevlerini tüm Kentlerde kurulduğu yıl dan beri başarıyla yerine getiren halkın sosyal ihtiyaçla rını bu yok ölçüde katkıda bulunan Halkevlerinin üivas kenti çalışmalarının da halkın yanında olumlu bir yönde yer almıştır. Bu nedenle Sivas halkevi çalışmalarına kısa da olsa değinmemiz bu çalışa l a n izlememiz gerekir. 2) Kürettin Sevin "Amatör sahnenin faydaları" Halkevi Dergisi Ekim 1937 cilt 10, Sayı 56 I- HALKrivl TSkSİL KOLU ÇkLl^kLKRl (1932-1968) Sivas Orta Anadolunun sazı, sözü folkloru ile oyunlarıyla dopdolu içli duygulu bir kenti. Sivas halkı uzun kış gece leri odalarda toplanmışlar, oyun çıkarmışlar, halay çekmiş ler, uaz çalmışlardır. Bu konuda Vehbi Gem A^kun şöyle der. "Duygu ve düşüncenin yanı sıra taklit kaabiliyeti oyun çıkarma yeteneği vardır. Sivas oyunlarında gelenek ve göre nekler en tatlı hicivlerle işlenmiş özellikle aile fertleri aracındaki ilişkileri bütün çıplaklıyla gözönüns sermişler dir. Daha çok gelin kaynana münasebetleri bütün açıklıyla abartılarak oyunlaştırılmıştır. " 1 Sivas'ta ilk tiyatro çalışmaları tülüat kumpanyalarıyla başlar, farkının müzüğin arasına yerleştirilen tek perde lik güldürüler, halkın büyük ilgisini çekmiştir. Sedat Veyis örnek bu kumpanyalar için "halk bu komedilerde kendi havasına, acısını, çilesini, mutluluğunu bulur. Adeta kendi bağrından kopmuş bir parçadır." 2 1932 yılında- Halkevlerinin kurulmasıyla bir kaç hevesli genç çevrenin baskıları gerenek ve göreneklerin engellemelerine göğüs gererek, güçleri oranında amatör çalışmanın en güzel örneğini ver-işlcr temsil kolunu kurmuşlardır. Bu güçlük ve engellerin temsil kolu b a ş k a n m a getirilen ilk yönetmeni Hilmi Atacan şöyle anlatır. "Halkevi temsil kolunu kurduk ve ben de başkan seçildim. Sivas halkı temsil kelimesinden zekiniyor ardında başka şeyler bulunduğuna inanıyordu. Temsil kolu başkanlığım ile halkın bana karşı tutumu da değişmişti. Selâmı sabahı kesmişlerdi. Umutlarımız kırılmadı dayanavak katlanacaktık sonuna kadar. Tarihi bir oyunla işe başlamamız fikrime arkadaşlarımda katıldılar. İlk eser olarak Mete Hanı seçtik. Oyunun kadrosunu kurmaya çalışı yorduk ki önümüze çok önemli bir engel çıktı. Kadın oyuncu problemi. Günlerce düşündük çalmadığımız kapı aşındırmadığı mız eşik kalmadı. Bütün kapılar suratımıza kapanmıştı. Son çare olarak Lise mektebine yeni tayin olunan Felsefe Öğret meni Belkıs Aydınogluna başvurduk. Kendisi büyük bir anla yış ve cesaretle evet dedi. 1- Vehbi Cem Aşkun "Sivas Folklörü Cilt 1 2- Sedat Veyis Örnek "Sanat Köşesi hakikat Gazetesi(194-6) Yalnız bir şartla babasından i ¿in alınacaktı. O zamanki nüfus Müdürü olan vakir Beyden rica ettik sağ olsun tizleri kırmadı. Sevincimize diyecek yoktu. Yeni dokmuş çocuklar gibiydik. Büyük bir şevk ve azimle provalara başladık. Son hazırlıklarda yaparak 12.Skim.1932 gecesi Tan sinemasında büyük heyecan içerisinde ilk temsilimizi virdim. İsteksizce çekinerek gelen halk oyunun sonunda bizi ayakta alkışlı yordu. 3 ¿seri Hilmi Atacan sahneye koymuş, kendiside baş rolde oynamıştır, halkevi temsil kolunun ilk oyuncuları şunlardır: Ortaokum küdürü Nail Yardar, Lise Felsefe öğretme ni Be İkiz A y d m o g l u , Talat Gözbak, Nurettin Bey, Baha 11 in naya, hilmi Başçı, Nusret Tezcan, Kemâl öncel, Kasım Bey i,inat Bey, -Refik Bey ... ilk oyundan cesaret alarak .mutla rın bir kat daha artar. x'emsil kolu ikinci oyan ol\>rak Reşat Nuri Güntekin'in Taş Parçasını kendi sahnesi olan halkevi Salonunda 5-Temmuz.1933 de oynamış bu eserle yerini daha da sağlamlaştırmıştır. Bunları öteki eserler takip et miştir . 2.Mart. 1934- de Necip Fazıl Kısakürek'in Bir Adam Yaratmak 1?. Haz i ran. 1934- de F-îNafiz Ç a m l ı b e l 1in Kahraman 1 8 .Nisan.1935 de H.Fahri Ozansoy'un Baykuş 19•A r a l ı k .1935 de F.Nafiz Çamlıbeli'in Canavar 25 .Haziran.1936 da ve Kedim Tör'ün Kör 7.Ocak. 1)37 de İbnül Refik Alımet Nur inin feriye Mahkemesi 21.T e m m u z .1937 de Aka Gündüz'ün kaki Yıldırım Bu oyunlar halkın büyük ilgi ve desteği ile başarıyla oyna nıyor sabırsızlıkla bekleniyordu. Oysa Halkevinin diğer kolları temsil kolunun yanında sönük kalmış gereken ilgiyi görmemiştir. Ye bu yüzden kapanmak zorunda kalmışlardı, k.Ahmet á r e n "Halkın temsile karşı muhabbedi, ilgisi öyle artmıştı ki salon tıklım tıklım doluyor büyük bir sezsizlik ve dikkat ile oyuna kendi lerini veriyor sonunda ayağa kalkarak uzun müddet teşçigi ve takdir ediyorlardı. 4 diyerek halkın ilgisini tiyatroya kar şı olan samimi işten davranışını belirtiyordu......... 3- Hilmi Atacan "Sanat',' Hakikat .1946 4- L¿«Ahmet üren "Gördüklerimiz Hakikat Ağustos. 1947 Berşay Münir Hayri Egeli'nin tırtırlar oyununun oynanacağı güne kadar mükemmel gidiyor ve birazda tesadüfün meydana getirdiği bir dirum yüzünden tiyatro çalışmalarısın uzun bir süre geri kalmasına, o güne kadar sarfedilen çabanın bir anda yok olmasına sebeb oluyor. Hilmi Atacan o geceyi şöyle anlatıyor. "Esere 2 ay hazırlandık kendimizden emin bir şekilde aynı heyecan ve ümütle sahneye çıktık. Oyunda boya rolünü ben oynuyordum. Holüm icabı parmağımı Önümdeki şaraba batırıp , şarabın sirkeye çevrildiğini ve helâl olduğunu beyanla içtim, Sarhoş bir vaziyette şu sözleri söyledim. "Şu an piş'i çeşminde kainat rakkas ( ¿u anda gözümün önünde dünya dans ediyor) halk bu sahneden çok hoşlandı, uzun bir müddet güldü fakat o kahkayı atan, bizi avuçları yırtılana kadar alkışlayan halk, oyundan iki saat sonra meydana gelen Erzincan Depremiyle bir ilgi kurmuş olacak ki ertesi gün ^alkevinin önünde toplanarak camı çerçeveyi kırdılar, her şeyi parça parça ettiler. Korkumuzdan günlerce sokağa çıkamaz olduk. Çalışmalarımıza ara vermek mecburiyetinde kaldık. Bp. olaydan sonra Halkevj uzun bir süre susar; Ta 1946 yılına kadar bu yıl aralarına Sedat Veyis örneki'de alarak tekrar çalışmalarına başlarlar. 23.Mart.1946 da halkevi salonunda Ahmet Kutsi Tecer'in Köro :1u adlı oyunun başarı ile oynandı. "Uzun zamandır sahnelerden uzak kalan ve seyretmek zevkinden mahrum ol duğumuz ^alkevi Sanatçılarını tekrar kazandığımız için memnunuz. Oynadıkları oyup fevkaladeydi. Rejisör Hilmi Atacan eseri gayet güzel sahneye koymuş, yaptığı makyajlarla ustalığını bir kere defa kabul ettirdi. Nurettin Erkose ve Talat G ö z b a k ' m oyunlarına diyecek yoktu, tek kelimeyle şahaneydi. 5 Faruk Bilecen böyle der. Daha sonra Vatan yahut Sjlistre, Figaronun Düşünü 194? oynandı. Bu zamana kadar oyuncu olarak görev alan b edat Veyis örnek 1948 Eylülünde Cevdet Kudre'tin Rüya içinde Rüya ile kendi yaz dığı ve ilk denemesi olan Modern Lokanta adlı eserlerin sahneye koydu ve bu oyunlarda rol aldı. 5- Faruk Bilecan "Bir Oyun Seyrettik" Hakikat Nisan 1946 D a h a sonra bu oyunların Sivas'ın kazaları olan Sara Buta. şehri, Eafik'e götürdü. Başarı: kazandı. 1949 yılın da T a n sinamasında Mcl i e r e !in hastalık hastası oynandı. S a l k ı n isteği ile üç gün arka arkaya tekrarlandı. Bu e serden Süheyla Talu'nun büyük başarı gösterdiği belirtil di ve halk evlerinin kapatıldığı 1951 y ı l m a kadar şu eserler oynandı: 1 7 / M art/1949 F.N.Çamlıbel'den Akın 8/Eylül/1949 da Necip Fa z ı l Kısakürekten Tohum ll/Ekim/1950 Necip Fazıl Kısakürek'ten Para Demokrat Parti İktidarı zamanında siyasi nedenle 1951 yılında kapatılan Halkevleri 1960 yılında tekrar faaliyeti ne başlamış, Hilmi Âtacan yöneticiliğe getirilmiştir. O y u n c u kadrosu söşledir: Galip Derim, Aysel Ünlü, Necla Aydemir, Melâhat Kaya, Cemil Karaağaç, Tuncer Y a l ç m k a y a , Ahmet Ergün, Ünal Ontürkler, Kemal Sezer, Erol Uygun, Aynur Kaya, Lütfiye İlhan, Yıldız Koçangil, Enver Uğurlu, Çahit Kocaoglu, Nihat Boylu. l/Haziran/1962 yılında Erkek Güzeli Tan Sinamasında oynan dı. Ekrem îşeri eseri ¡jöyle eleştiriyor: "Onlar hiç bir zaman büyük iddialarla çıkmıyorlar, gayeleri topluma birş e y l e r verebilmek, toplum eğitiminde üstlerine düşeni yapmaktır. Halkevi'de bunu yerine getirdiğini göre başarı lı sayılır. Yasin Çıra rolünde Çemil Karaağcı Mahir Yanık rolündeki Galip Terim'i rollerinden dolayı kutlamak gere kir, son olarak ta eseri sahneye koyan emektar Hilmi Atacan b ü t ü n gücünü ortaya koymuş, çabalarından dolayı ve bize zevkli anlar tartırdığı için kendisine minnettarım". 6 Daha sonra Cevat Fehri Başkurt*un Paydos adlı oyunu çalış maları başlar. Eserin Ti_yotrodan mahrum kazalara götürmeyide düşünmektedirler. Tan Sinamasında İl/Mayıs/1963 te o ynanan oyun Temmuz'da Zara, Hafik, İmraniye kazalarına götürülmüş ve başarı ile temsil edilmiştir. Galip Terim şöyle der:" İmranlı'da Paydos küçük sınama salonu ağzına kadar doluydu. altında köylerden koşa oynanıyordu, Güç koşuvlar koşa gelmişler bir çokları, hepi mi z i n çok iyi tanığıgı Hilmi Atacan('ın hünerli ve bilgili elleri makyajda kendini gösterdi. 6 6 - Ekrem İşeri”'Sanat Dünyası " Sivas Postası Haziran 1962 Bir de buna sahneye koyuculukta ki ustalığı eklenince Paydos başarılı bir temsil olarak çıktı ortaya, öğretmen Murtaza rolünda Osman Güneş kendisinin de öğret men olmasından gelen bir rahaklık içinde sıkıntısız ve yerine oturan gerçek tipi yarattı. Salih usta rolünde Kemal Kocaaslan, Balıkçı Ahmet'te Enver Çelik, Kamile hanım rolünde Türkân Yoğurtçu rollerinin hakkını gereğin ce verdiler. Özellikle Hatice rolündeki Nezihe Eğin çok başarılı idi. Halkevi yönetici ve oyunlularının İmranlı'da ki başarılarını yürekten en özlem duygularla kutlar, benze ri çabalar görmek dileğimizi duyurmak isterim." 7 Aynı yıl Sedat Feyiz Örnek sahneye uyguladığı Pusu da oyununu Sivas'ın Pirç.nik köyüne götürmüş büyük kalaba lık önünde oynanmasını sağlamıştır. 12/Mayıs/1964 yılında Duvarların ötesi Tan Sinaması ve Devlet Demir Yolları salon larında oynanmıştır. Eserde Erol Uygun, Ahmet Ergün, üvnal Ontür :1er, Kemal Sözer, Ali Faza Sezer, Neval Uslu rol almışlardır. Bu eseri sahneye Hilmi Atacan uygulamıştır. Eser hakkında Galip Terim şöyle der:" Böyle bir yapıtı sahne ye koymaya bırakın bunu düşünmek bile büyük cesaret iste yen birşey, fakat bu güçü Vaii Yarinli'nin geniş yardım ve desteği ile Doktor Azer A r a n ' m başkanlığını yaptığı Halk evi temsil konu gösterilmiş bulunmaktadır.. Eser başarılı olmasa bile bu davranış ile övülmeye değer, oyuncular im kânsızlıklar içersinde başarı gösterdiler, bu şartlar al tında hiç bir yerde bundan daha iyisi oynanamaz. Eirinci hükümlü de Erol Uygun, yaşadığı insanın iç çatışmalarını gayet güzel b e l i r t t i , rolün ahavasına iyice oturmuştu, ikinci hükümlüde Ahmet Ergün, üçüncü hükümlüde Ünal Ontürkler, dördüncü hükümlüde Selçuk Yönal vasattı. Eukiye Yonal, Mehmet Taşseden, Zehra O k u ş , Seyhan Çetin başarılı sayıl dılar." 8 Halkev temsil konu çalışmalarına deyindikten sonra bu ça lışmaların en başarılı temsilcisi olan Sedat Eeyis örnek ve onun Eurt oyununu tapımaya çalışalım. 9 3 xx r 9- Galip Terim- Ayda Bir- Haber gazetesi Eylül/1967 II- SİVASLI BÎR YAZAR : SEDAT VEYÎS ÖRNEK'İN E U E T ADLI OYUNU 1) HAYATI : 1928 Yılında Sivas'ın Zara Kazasında doğdu. Sivas Erkek Lisesini "bitirdi. 1955 Yılında İlahiyat Fakültesin den mezun oldu, Kore'de yedek subay olarak bulundu. Alman ya'da Tübingen Üniversitesinde dinler tarihi ve etnoloji alanında doltora yaptı. 1961 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne Etnoloji asistanı olarak girdi. Aynı kürsüde doçent olarak vazifesine devam etmektedir. Çeşitli dergilere hikâyeler yazdı. Çeviriler yaptı. 2) YAZARLIĞI : a) Eleştirileri : 1948-49 Yılları arasında Sivas'ta çıkan "Hakikat" gazetesinde ve 1950-51 yılları arasında Yeditepe'de tiyatro eleştirileri yapmıştır. Sivas'ta oynanan Hamlet oyunu üze rine : "Bir müddet evvel öğretmen okulunun Hamlet'i temsil edeceklerini duyunca hayret ettim. Doğrusu Hamlet'in Si vas 'ta sahne müsaitsizliği, dekor, kostüm gibi tiyatro sa natının zarurileştirdiği bir takım imkânsızlıklar içerisin de temsil edilebilmesi bana ve birçoklarına aşırı bir cesa ret gibi geldi. Fakat temsil gücü ile bu telâkkimizin dumu ra uğradığını gördük." 1 diyerek cesaretli ve başarılı bir çalışma olduğunu ileri sürmüştür. b) HİKÂYECİLİĞİ : Çeşitli dergilerde yayınlanan hikâyeleri şunlar dır : Varlık : Yelpaze, Dilligil'in Kurt, Bir şehirden üç kişi. Değişim : Salak, Suda oynar balıklar Yelken : * Kuzey, güney Türk Dili : Kopekii kadın Su : ^ Cam önünde 1:S.V.Örnek (Köşebaşı - Hakikat - Nisan 1949) / ı?; - 2 - Ayrıca birçok çeviri hikâyeleri yayınlanmıştır. 3) TİYATRO ÇALIŞMALARI : a) Tiyatro Oyunları : " M o d e m Lokanta" 194-7 - 1 perdelik güldürücü Sivas Halkevinde oynanmıştır. (194-9) "Pirinçler Yeşerecek" 1 perdelik oyun. Türk Dili Dergisinde Temmuz 1968 sayısında yayınlanmıştır. KURT : 29 Eylül 1 9 6 3 'de yazılmıştır. 2 Bölüm 9 Tablo. Bu oyun 1964-65 İstanbul Şehir Toyatrosunda oynandı. Ayrıca çeşitli çevirileri vardır. Tankred Dorst'tan "Sur Dibinde" 1962 yılında Devlet Ti yatrosu Oda Tiyatrosunda. Merörekten "Polisler" adlı oyun ise 1964'de yine Devlet Tiyatrosu ve Gen-Ar Tiyatrosunda oynandı. Radyofonik oyun olarak yazdığı "Manda Gözü" adlı oyunu Ankara Radyosu temsil repertuarına alınmıştır. Yine radyo için yaptığı çeviriler şunlardır : He Inrich Böll'den "Duvardan gelen sesler" (Türk Dili Dergisinde de yayınlanmıştır.) Heinrich Böll'den "Bir şafakiık bekleyiş" 1968 Aralık ayında Ankara radyosunda oynanmıştır. Ayrıca Türk Dili Dergisinde yayınlanan bir Japon No b) OYUNCULUĞU VE YÖNETMENLİSİ oyunu vardır. : 1948-49 Yılları arasında Sivas Halkevinde ilk defa Faruk Nafiz Çamlıbel1in Akın adlı oyunuyla sahneye çıktı. Hafik, Zara, Suşehri hazalarında da bu eserle birçok kez sahnede görün dü. .Aynı yıl içerisinde Cevdet Kudret'in Rüya içinde rüya oyu nunda oynadı. Daha sonra Baumarchai'nln Figaronun düğünü ile Tan sinemasında ve kendi yazdığı 1 perdelik güldürücü Moderen Lokan ta adlı eserde oynadı. Oyunculuğunun yanında sahneye eserde uy gulayan Sedat Veyis örnek Rüya içinde r ü y a , Moderen Lokanta ve 1963 yılında Cahit Atay'ın Pusuda oyunlarında oynadı ve sahneye koydu. Pusuda adlı oyunu 1963 yılı ağustos ayında Sivas'ın Pişkinik Köyüne götürdü ve bir harman yerinde tüm köy halkına sey rettirdi. T II- KURT 1) Toplum özellikleri ve Kurt'un yazılış nedeni : liart °5runu yaşammış bir olaydan yararlanarak yazılmıştıir. azar aynı zamanda Folklörcü, etnolog olduğu için bu olaya ilgi duymuş, önce hikâye şeklinde yazmış, sonra oyunlaştırmıştır. y Katı kurallar kişileri dar bir çemberin içine almış, bu Çemberi zorlamak, kuralları yıkmak isteyenler hep yenik düşmüş ve bu şartlara uymak zorunda kalmışlardır. Kişi istedigince düşünemez, hareket edemez. Tüm toplumun fert leri gibi düşünmeye ve de harekete rastlanır. Sadece Top luma uymak kollektif düşünceyi paylaşmakla yetinir. Bu or tam içinde bir kişinin kuralların dışına çıkmak istemesi kollektif düşünceyi yıkması büyük bir olaydır ve de bir yü rek işidir. Kurt oyununa konu olan H alil Ağa da böyle bir ortamda yaşamaktadır. Bu çemberi zorlamış, mücadele etmiş tir. Ye karşısına çıkan tüm engelleri devirmiş mertçe erkek çe savaşarak toplumu altetmiştir. Bu olay zamanla efsane leşmiş, kahvelerde, hanlarda anlatılmış olup Sedat ^eyis örnek olayın geçtiği kasabada dinlediği yaşanmış hikayeyi oyunlaştırmıştır. 2) KOFU : Halil Ağa'nın ağılına bir kurt dadanır. Tüm koyun lar ini parçalar, hele ki mor koyununu canından çok sevdiği, derdine ortak ettiği. Halil Ağa inatçı mı inatçı, and içi yor kurdu yakalamaya, ama yakaladığında öldürmeyecek, çok ağır bir ceza verecek, ona intikam alacak Kurt'tan. Bir de mir maske yaptırıyor, kurt gelince kafasına geçirecek bir de çıngıraklı demir tasma. Kurdu yakalayacak ve bu çıngıraklı tasma ile dağla ra salıverecek, er geç intikamını alacak ve de kurt yaptık larının cezasını çekecektir» K ahvede kasabalılar bu tasarı ya güler, alay ederler. Ama yüzüne karşı değil, Halil Ağa nın heybetinden, kininden korkmaktadır herkes. Halil Ağa Anadolunun buz gibi soğuk karlı gecelerinde tam 17 gün nö bet tutturur iki oğluna. Tüm güçlüklere dayanırlar kurdu yakalayabilmek için. îşin ucunda mor koyunun intikamı ve Halil Ağa'nın şerefi var. Halil Ağa'nın vaktiyle babasını öldürlüş olan bir adamın oğlu düşmandır ^alil Ağa'ya. Ka sabalıya onunla alay etmeye zorlar, küçük düşürmeye çalışır, i Çarkçı denen bu adam. - 4 - Nihayet Halil Ağa kurdu yakalayınca şerefini kurtarmış, öcünü almış kişilerin heybeti ve gururuyla kahvenin önüne dikilir. Kurt ayaklarının altındadır. Dünyalar û alil Ağa nındır şimdi. Kahvedekileri süzer tepeden, kasabalının gülmesi kaybolmuş, Halil Ağa bir daha yücelmiştir gözle rinde. Ve dediğini yapar, inadını yerine getirir. Çıngı raklı tasma taktığı kurdu dağlara salar. Kurt boynundaki tasmadaki zillerin çıkardığı ses yüzünden avına yaklaşamaz aç kalır. Çıngırakla karışık acı, ezik bir uluma sarar etrafı. Bu her gece böyle devam eder. Herkesin rahatı kaçmıştır. Tedirgin olurlar bu ulumalardan, ^alil Ağa'nın dünyası da karışır. O da dayanamaz kurdun acı ulumalarına, düşüne girer geceleri sürü sürü kurt'lar "Açız" diye bağırırlar hep bir ağızdan. Gözleri kan çanağı, fırlar yataktan Halil Ağa. Pişmandır yaptıklarına. Kimse nin yüzüne bakacak hali kalmamıştır. Ortalarda görünmez olur. Kasabalı kınamaya başlamıştır Halil Ağa'yı. Eski iti barı kalmamıştır artık. Günlerce gözüne uyku girmez. Hergün ölmektense birgün ölmeyi tercih eder. Ka rar verir. Kurdu yakalayıp çıngıraklı tasmayı çıkaracak, kurdun ulumalarına bir son verecektir. Karısının direnme lerine yalvarıp yakarmalarına aldırış etmez. Y a n m a silâ hını ve yunulu alıp dağa çıkar. Günler geçer aradan, Halil Ağa'dan bir haber çıkmaz. Herkes umutlarını keser hayatla rından. Halil Ağa'nın düşmanı olan çarkçı bir gece elinde bir yün kalpakla kahveden içeri girer, bu Halil Ağa'nın yün kalpağıdır. Halil Ağa'yı kurtların parçaladığını söy leyerek oğluyla alay eder. Artık çarkçı'nın borusu ötecektir bu kasabada. ^ecesini rakıyla renklendirir, fakat ^alil Ağa nın ani dönüşü çarkçı'nın keyfini alt üst eder, -aş kesilmiştir adeta ve Halil Ağa kurda verdiği cezayı çarkçı'ya verir. Çıngıraklı tasmayı takarak koğar onu kasabadan. BU oyun bir kahraman oyunudur. Ve oyunun baş kişisi Halil A ğ a 1dır. öteki kişiler Halil Ağa ile ilişkileri ora nında önemlidir. Yalnız çarkçı oyunun k a r a kişisi ve Halil A ğ a 'n m karşıtı olarak ds ilgi çeker. Oyunun tüm kişileri yerel adetleri, halk kültürünü ve inançlarını temsil eder ler. Bir Anadolu kasabası portresinin canlı ve inandırıcı unsurlarıdırlar. Bu kişilerin davranışlarını etkileyen ruh halleri gerektiği kadar verilmiş ve böylece kukla tipler olmaktan kurtarılmıştır. HALİL ASA : Tüm ayrıntılarıyla vurgulanmış oyunun loş kişisidir, înadı, direnişiyle Anadolu insanının değer verdiği bir ni teliğin örneği oluyor. Gururu ve öfkesi onu intikama götü rüyor. İnancına ve bağlı olduğu herşeye karşı işlenen suça, kendi eli ile en ağır cezayı vermekte tereddüt etmiyor. Gözü pek sonuna kadar götürebiliyor savaşını "Ulan mor koyun der dim. Senden vefalısı yoktur şu dünyada, bir yümuşaklığın, bir anlayışın varki değme insanda bulunmaz" sözleri ile ca nından çok sevdiği mor koyununa karşı duygularını ve sevgi, şefkat dolu yanını dile getiriyor. Onu parçalayan bir kurt olsa bile öcünü yerde komayacak gereken cezayı verecektir ona. Aklına koyduğunu mutlaka yapar H am Ağa, sonunda fe laketi, ölümü olsa bile "Bu yola atıldık bir kez, adımızı, yüreğimizi, fikrimizi koyduk ortaya, vazgeçsem tefe koyar lar beni. Çarşıya pazara çıkmaz ederler" bir ara bu yolun çıkmazlığını anlar ama Anadoluda kanundur Ağa olmak yürek işidir. A ğ a ’yı ayakta tutan şerefi gururudur. H am Aga t>u törenin kaynağı olan Atalarının, dedelerinin temsilcisidir. Onların buraya kadar şerefleri, haysiyetleri ile sürdürdük leri değerleri devam ettirmektedir gerekirse canını kanını koyarak ortaya. "Ama o it oğlu it bakışları, o burunlarını kıvırışları yok mu deli eder beni, -“en alaya serzenişe daya namam Yunus, babam bir çift kinayeli söze, bir çift alaylı göze dayanamamışta atalarından kalma yurdunu, yuvasını dağı tıp, almış başını ta buralara kadar gelip yerleşmiş eh...... ben de onun oğluyum, kan bu elbet çeker" diyerek atalarına verdiği değeri açıkça belli eder. Kar, soğuk onu engelleyemez, mez bekler, mutlaka gelecektir. öcünü alacak, gece demez, gündüz de İnadını yerine getirecek, şerefini kurtaracaktır. yalleri k u r t 1tur. Tüm düşleri kurt, ha "Aîıa geldi, vallaha geldi be gözlerine bak gözlerine çıra gibi yanıyor, bana bakıyor, namussum ba na bakıyor, durdu, ön ayaklarını deliğin kenarına dayadı, durdu.... erada, gir içeri, girsene ulan, yoksa gerisin geri ye mi kaçacaksan? Bir hile rai sezdin? ^açarsa ölürüm vallah o zaman kahrımdan ölürüm, ulan gir içeri be, gir içeri be .. Ama taş gibi katı değildir Halil Ağa, aksine insandır, duy guludur. Kurdu yakaladığında, arkasından atıp tutanlara "Ulan millet konuşsanıza, Heyy size diyorum o ekmek küreği gibi diliniz kıçınıza mı kaçtı? Ulan mezar t ı ş ı m ı s mız, Hü— velbakimisiniz be? diyerek zaferinin tadını çıkarmasını bil miştir. Ama kurdun acı ulumalarına dayanamaz, maz" Bu hemen her gece böyle, ilgisiz kal ötekiler dağılıp gidiyorlar ama çok geçmeden, yeniden geliyorlar ve çevremi sarıp baş lıyorlar ulumaya. Açız Açıız .. Hepsinin koynunda birer zil li halka var. Şıngır, şıngır, sonra gerisin geri kaçıyorlar, bir tek o kalıyor, tutup dağlara saldığım, bir ben bir o, bir de karlı ova ve başlıyor bulanık, kül rengi bir sesle ulumaya" J,1alil Ağa'nın yürek sızısı uykularını böler. Kasa balının konuşmaları yiyip bitirir onu. "Oldu bir kez içimde, şuralarda bir yerde bir damarım var, ona söz geçiremedim. Yaptığım iş başımı döndürdü. Tüm kasabalıyı hiçe saydım, ben de pişmanım ama oldu bi yol" sözleriyle pişmanlığını açıkça ifade eder. Bu onun duygulu yanını gösterir. Öcünün, inadının sonunu düşünmemiştir bir kez. Karısından yardım istemek, ona içini dökmek ihtiyacını bile duyar. Koca Halil Ağa bukadar yumuşamıştır. "Sana söylemedim ben akşamları ba şımı yastığa kor komaz, görüyorum kurtları, hep bu hikaye, utancımdan kimselere söyleyemedim, ilkin sana söylüyorum." - 7 - Duygulu ve vicdanlıdır ya Halil Ağa, sına "Sen bu işlerden anlamazsın, güçsüz değildir. Karı erkek kısmı üstüne lâf söyletmemeli, hele karşısındaki ciğeri beş para etmez cin sinden olursa. Çarkçı dediğin kimin iti oluyorki? Onun gi bi on tanesini kapımda beslerim ben. Bizim ölümüz yeter ona be. Sen anlamazsın karı. Haklı olduğum yerde ayağını kuvvet lice basacaksın yere, mohkemce... kaya gibi...." •LLalil Ağa nın en delice kararlarını uygulamaktaki inadı onu dram kah ramanı yapan niteliklerinin başında gelir. Başkalarına, ha yatın akışına boyun eğmiş, rahat yaşayan kişilere benzemez o. Aşırılığı aynı zamanda hayranlık ve korku uyandıran me ziyeti olur. "Bilirsinki aklıma koyduğumu yaparım, ölüm pa hasına yine yaparım, kimseleri dinlemem, kararımı verdim olacak bu iş...." zaman zaman bunalımları, iç çatışmaları olan, ama tuttuğunu koparan insandır ^alil Ağa. însan direncinin en çekici örneklerinden biridir. KADIN : Orta Anadolu kadınları yıllar yılı bir eşya gibi, ırgat gibi kullanılmış, duygusal, kadınca yönleri hiçbir zaman önemsenmemiştir. Bu kaderidir, çilesidir, kanunudur Anadolunun. Kocasının hayatına karışamaz, söz sahibi değil dir. Halil Ağa'nın karısının dünyası da böyledir işte. Başlıca tutkusu oğlan evermek, kız gelin etmektir. Kinden, öfkeden uzak kadınca bir dünya. Halil Ağa oğulları na" o, eksik etektir sizinle daha iyi anlaşırım, ne de olsa erkeksiniz" diyerek karısının önemsizliğini belirtir. Tek sistemi "Akşamaca it gibi çalışıyorum durup dinlenmek yok, zaten sen bana oldum bitti acımazsın, birgün geberir gider sem o zaman görürsün gününü."Hay vah" dersin ama, iş işten geçmiş olur." gibi bir acındırmadan ibarettir. Halil Ağanın delice kararı karşısında sadece " Etme eyleme kulun kölen olayım, bu senin yaptığın delilikten başka birşey değil, dağ başında kurda kuşa yem olursun, beni dertli edip te ya taklara düşürme" diye yalvarmaktan başka birşey gelmez elin den. Olayların akışını değiştirecek güçte değildir. Kocası yine ■bildiğince hareket eder. Ona arkasından bakmak ve gözyaşı dökmek kalır sadece.... Belki kocasının dertlerine ortak olabilecek, güçlüklere beraber karşı koyabilecektir ama kendisine hiçbir şans tanınmaz. Kıyıda, köşede kalmaya, it gibi çalışmaya zorunludur. Çalışmak ve susmaktır görevi sadece.... ÇARKÇI : Oyunun kara kişisidir. İki yüzlü, yüreksizin, kor kağın birisidir. Kişinin ardından konuşmak, hırsızlık et mek, yalan söylemek başlıca niteliklerindendir. Çıkarından başka birşey düşünmeyen, gerekirse namusundan, şerefinden bile çekinmeden fedakârlık yapabilen kişidir. Ocakcı "Koru cu Niyazi'nin yanından geliyorum. Karıştırdığın haltları bir bir söyledi. O r m a n 1ın anasını bellemişsin be. Bir de çarşı pazar gezip, köye derelilerden ucuza on araba pelit odunu düşürdüm, odunmu ki efendi kâat" diye partal atardın" sözleriyle çarkçı'nın karakterini belirtir. Nerede kötü bir olay, nerede bir yolsuzluk olsa, mutlaka çarkçı'nın parmağı vardır. Ya bu olayların içindedir veya hazırlayıcısı duru mundadır. Halil Ağa'nın mert erkekçe tutumunu kasabalının gözünde küçük düşürmek için elinden geleni yapar."He ya koca kasaba'da bula bula sizin koyunları bulması da gösteriyorki sizden daha ineği, teresi yokmuş." der ama H alil Ağa'nın yüzüne değil, onun oğluna söyleyebilir ancak. Ve arkasından "git babam git, herifin gözü dönmüş, dönmüşki hemi de nasıl? kurdu diri diri yakalayacakmış. Yok deve, tavuk mu yakalıyorsun be herif." diye alay eder. Eline fır sat geçince değerlendirmede üstüne yoktur. Kasabalı Sal il Ağa'nın tutumuna biraz karşı çıksa çarkçı kasabalı'nın bay raktarı, önderi olur. "Vicdan namına birşey arama, insanda h bir parça allah korkusu olur. Bu tekmil dins i z ,imansız elin naçar hayvanını zilli halka ile dağa salmanın hangi kitapta yeri var. Erkekliğe sığar mı bu." gibi sözlerle kasabalı'yı Halil Ağa'nın karşısına çıkarmak, kırtmak ister. onları kış Kasabalı1n m kendisini sevmediği halde ortamı müsait bu lunca istedi.gince at oynatır. " H i n deli Halil Ağe'sını başımıza H azret;i Ali edip çatktttnız, ulan bu herifin indi nizde amma da itibarı varmış ha,." Fakat olaylar istedigince gelişmeyince bayağıca aşağıdan alır. "Aha şahitlerim bir güne bir gün ardından kötü söz ettim mi? Ellerini vic danlarına koyup söylesinler." Daha da sıkışınca "Ağa bir cahillik ettik bağışla gayrı" diyerek ^alil A ğ a ' n m eline ayağına kapanarak af dileyecek kadar âdileşmiştir. KÖR BEKİR : Çarkçı ile aynı paralelde çizilmiş, benzer özellik leri olan bir kişidir. Hilede, korkaklıkta üstüne yoktur. Çıkarı herşeyin üstündedir. "İnsanın adı hilekâra çıkmasın bir yol, şurda ede bimizle oynadık ille de bir hile mi aramak gerek. Biz bu boku öğrenirken sen horoz şekeri yalıyordun." derken bu yanını kendisi de itiraf etmiş olur. Arkadan konuşmayı se ver. "Git canım fos çıktılar, tüm hikâye imiş hepside." di yerek Halil Ağa'nın yüceliğine gölge düşürmek ister. Halil Ağa'yı küçük düşürmek için çarkçı ile işbirliği yapmaktan çekinmez. Bu işbirliği için Ocakçı "bakıyorumda aranızdan su sızmıyor, meşrebiniz aynı olduğundan birbirinizin kuyru ğuna basmıyorsunuz."'diyerek onun çıkarcılığını, dönekli ğini belirtir. Kör Bekir tehlikeden kaçan, işlerini kurnaz lıkla yürüten bir kişidir. '• ÇAVUŞ : Kasâba'nın sözü dinlenir, hoşsohbet kişilerinden biridir. Çoğunluğun kararlarına uyar. K en(ji kabuğuna çe kilmiş, veren, geleneklere sıkı sıkıya bağlı, eski değerlere önem eski anıların özlemini duyan kişidir. ki itler, eski itler canavar gibiydi, "Nerede o es gökten şahanı indirir di. Şimdinin'itleri oyuncak gibi birşey, it mi, köpek mi belli değil canım." Ve zaten bu gazeteci milleti emaçer birşey yazmazki. Eskiden Ajanslar çıkardı. Ajansmı ki efen di, dünyanın havadisi, el kadar kâğıt parçasıydı ama için de yetmiş iki buçuk millete dair haber vardı, şimdiki ga- zötelerin boyuna poşuna bakanda birşey sanır," önceleri Halil Ağa'ya karşı çıkar ama kara düşünmez.Ilımlıdır hep. Ortalığı yatıştırmaya, iyilik yapmaya çalışır. "Öyle deme çarkçı öyle deme. O da istemezdi ama oldu biyol". Fakat toplumu etkileyecek güçte değildir. NALBANT : Çavuş'la aynı paralelde düzeysel olarak çizilmiş bir tiptir. Düşünce ve görüşleri aynıdır. Kararları silik, çıkışları sonuçsuzdur. Ama çıkışı yapmadan da edemez. Çarkçı'ya "Buradaydın da şu söylediklerini Halil A ğ a ' n m yüzüne karşı dobra dobur neden söylemedin?" sözleriyle açık konuşmayı, kişinin arkasından değilde, yüzüne karşı konuşmayı seven biri olduğunu ispatlar. Halil Ağa'ya o da yardım etmek ister. Gençleri "Yahu sizde hiç insanlık yok mu? şunun şurasında bir kasabalı dağda kalmış. Koşupta yardım etmek geçmezmi içinizden?" der. Ama sözü dinlenmez. Kendiside göze alamaz i kışta karda dağlara çıkmayı. Olay ların akışına göre hareketlerini düzenleyen, tıştırmak isteyen sakin, OCAKÇI : ortalığı ya efendi bir kişidir. ' Daima güçlünün yanında, güçsüzün karşısında yer alan kişilerdendir.. İnsanî değerler değil, maddî olanaklardır ölçüsü. H alil Ağa iyi tanır ocakçıyı "Ulan ben seni bilmezmiyim, kıyıdan, köşeden ortalığı nasıl karıştırdığını bilmezmi yim. Fesatlıkta birinciye gelirsin kasabada", diye tanır lar. Olayların geliğimide bunu doğrular. Halil Ağa'nın güçlü zamanında ona okkalı kahve ya pan ocakçı Halil Ağa eski itibarını yitirince tutumunu değiştirir.- - 11 - "Her söylenen kahveyi okkalı yaparsak evin yolunu bu lamayız. Mermerli kahvede telveli kahve yapıyorlarmış oraya git", Salt çıkarını düşünür, kurnazdır, fesatçı dır. Çarkçı'nın kasabadan koğulması işine yarar. Çarkç ı ’nın dostu kirli Arşo'da ocakçı'nın olur. YUHU5 : Hayatını bir çizme, bir elbise ve bir on lira karşılığı tehlikeye atabilen, amacını ne için yaşadığı nı bilmeyen bir serüvencidir. Toplumda bir yeri varsa bunu fizikî gücüne borçludur. Olaylar karşısında büyük bir saflık, çocuksu bir kayıtsızlık gösterir. Olaylara aldırış etmez, madığını, oldukça soğukkanlıdır, adam yerine kon değer verilmediğini kendisi de bilir. "Bakı yorum bizi hiç adam yerine koymuyorsun kör Bekir dayı" diyerek. Kişiliği yüzeyde çizilmiş, ayrıntılarına inilmemiştir.. IF.IZA-DUBMUg : Halil Ağa'nın .kişiliklerini bulmamış, babaları nın çizdiği yoldan yürüyen, verilen görevleri harfiyen yerine getiren oğullarıdır. Herşeye rağmen babalarının gururunu, şerefini ön planda tutar, türlü güçlüklere göğüs gererek Anadoluda babaya ve töreye sadakatin örneğini verirler. Yaşları ve babalarının etkisi gereğince, olaylar karşısında çabuk heyecanlanır, tahammül edemezler. Oyu nun yan kişilerinden olan çırak, birinci, birinci, ikinci adamlar, ikinci delikanlılar güçlünün yanında güçsüzün karşısında yer alan sıradan kişilerdir. Kasaba halkını temsil ederler» Konu ve kişiler bizi oyunun düşüncesine götürür. - 12 4) DÜŞÜICE : 1) Yazarın çevresindeki gözlen! ağır basar. Bu göz len1 sonucu bir kahraman ve çevresinin portresi çizilmiş tir. Bu kahraman gururu, kini, öfkesi ve cesareti ile 'Sivrilir, iç çatışmalarına, vicdan azabına da ışık tutul muştur. Karşısındaki kara kişinin, iki yüzlülüğü, korkak lığı ve bayalığı ise karşıt değerleri sergiler. Dram bu karşıtlığın kaçınılmaz çatışmasından do ğar» Tümü ile gerçekçi bir insanlık portresi çizilmiş göz lem ve değerlendirme tarafsız bir anlayışla yapılmıştır. 2) Bu yörese incelemenin yanısıra toplumsal bir yo rumdan da bahsedilebilir; Halil Ağa ile çarkçı’nın kişili ğinde çatışan birbirinden farklı ahlâk değerleridir. Ve bu değerler farklı ekonomik ve kültürel etmezlerden meydana gelmişlerdir. Bu toplumun kişileri kahramanlıktan anlamazlar, bir birlerine benzemezler ve günlerini gün etmeye bakarlar. Halil Ağa, yiğitliğe verdiği önem ve gözüpekliği ile eski aşiret örf ve adetlerinin geçerli olduğu bir ortamın önder kişisini temsil eder. Onuruna, şerefine düşkünlüğü ve inat çılığı onun tipik ağa ve bey özellikleridir. Eski ahlâk değerlerine bağlı kalmak ve çevresinin inanışından da so rumlu olmak görevidir. Oysa çarkçı fırsatçılığı, korkaklı ğı, çıkarcılığı ile ekonomik etmenlerin yarattığı yeni za man insanıdır. Eski ahlâk değerleri önemini ve geçerlili ğini kaybetmiş, yerini fırsat kollamak, düzen kurmak en dişesi almıştır. ^ alil Ağa değişen toplumda geleneksel de ğerlerin son mücadelesini Verir. Bu oyunda kurt yenilmesi gereken ahlâki yozlaşmayı temsil eder. - 13 - Halil A ğ a ’nın can pahasına savaştığı da yozlaşan değerle rin geçerli olduğu kurtlaşmış, aç gözlü ve sinsi yeni toplumdur. Halil Ağa savaşı başarı ile sonuçlandırarak hem temsil ettiği geleneksel değerlerin önemini, hem $t® kendi gücünü kabul ettirmiştir, çevresine. Fakat seyirci bu başarının süreli olmayacağını, yeni dünyanın çarkçı ların, çıkarcıların dünyası olacağını hisseder. Mutlaka böyle olacaktır. Şimdi de konu ve düşüncenin yapıda nasıl saptan dığını görelim : 5) YAPI : Olaylar ve kişiler yönünden oyun baştan sona bir bütünlük gösterir. Oyunun gelişimine hiçbir katkıda bulunmayan ve alayları etkileyecek bir görevi olmayan birinci bölümün üçüncü tablosu gereksizdir. Onun dışında ki tablo ve bölümler olayları ahenkli bir şekilde ve bir birine bağlı olarak yansıtırlar. 1. Bölüm. 1. Tablo Bu bölümde k a s a b a ' n m kişilerini ve durumu tanı yoruz. Çarkçının erkenden kahveye gelmesi, kasabalı1yı meraklandırır. Koyunların ağıla girip koyunları parçala ması, Halil A ğ a ' n m kurt'un yakalanmasına karar vermesi ile bir düğüm atılır. 2w Tablo Kurdu yakalamak için ahırda tertibat alınır. Kurt merakla beklenmeye başlanır. Gerilim artmıştır. 4. Tablo Kahvede çarkçı, kör B ekir ve Irıza çatışırlar. Ça tışmalar başlamıştır. - 14 - 5. Tablo Heyecanla kurt beklenmektedir, Halil Ağa sabır sızdır. İç çatışmaları başlar. Krizler son haddine ulaş mıştır. 6. T ab i o Çarkçı ile kör B ekir Halil Ağa ile alay ederler Arkasından atıp tutarlar. Kurdun yakalanacağına ihtimal vermezler. Oyun en yüksek gerilimine ulaşır. Kurdun ya kalanması ile çözümlenmiş olur. 7. Tablo Kurt'un dağa salınması ile felâketler baş ğöste rir. Kasabalı tamamiyle aleyhindedir. Çarkçı ile kör Be kir yine ortaya çıkmışlardır. Uzun zamandır kahveye gel meyen Halil A-ğa'nın kahveye gelmesi ile düğüm atılır. Çarkçı ile dalaşırlar, çatışmalar başlamıştır. 8. Tablo Gördüğü düşlerle ^alil Ağa'nın iç çatışmaları başlar. f ekrar kurt'u yakalamaya karar vermesi ile bir düğüm daha atılır. 9. 'i'ablo Halil Ağa'nın yon kalpağının bulunması ile bir düğüm daha atılır, gerilim artmıştır. Durmuş ve çarkçı dolaşırlar, çatışmalar başlar. Çarkçı'nın aleminin H alil Ağa'nın görünmesi ile sona ermesi oyunu doruğuna ulaştı rır ve çarkçı'ya gereken cezasını vererek oyunu sonuçlan dırır. IV. İSTANBUL f EK İR T1Y A TP.O 5 UN D A KURT TEMSİLİ Kurt, 1964-65 döneminde İstanbul Şehir Tiyatroların ca repertuvara alınmış ve Üsküdar Tiyatrosunda oynanmış tır. Eseri sahneye ERGUN KÖKNAR koymuş, dekorları BÜLENT ERBAŞ AR yapmıştır. Rol dağıtımı şöyledir : Ç I RA.K..... Engin Akçelik Ç A R K Ç I.... . (Turan Göker) Sait Ergenç ÇA V U Ş .......Feridun Karakaya OCAKÇI..... Doğan Sevsevil HALİL A Ğ A ___ Agâh Hün KÖR B E K İ R ___ Uluer Süer NA L B A N T ...... Kadri Ögelman 1.Delikanlı..Ünal Başaran 2.Delikanlı..Turgut Arseven IRIZA.......„Dinçer Çekmez YUN U S . ....... Metin Çekmez DURMUŞ....... Engin Şenkan 1. REJİ : Basında çıkan eleştiriler ve oyunun metnine dayanarak söyleyebildiklerimiz : Ergun Köknar' m amacına uygun, başarılı bir. sınav verdiğidir. Oyunun oyunun bütünlüğünü sağlayabilen bir sahne düzeni yapmış. Titiz bir çalışma sonucu değerini kabul ettirmiştir. Bu konuda Hayati Asılyazıcı şöyle söylüyor. "Kurt'u Ergun Köknar sahneye koymuş, Köknar başlangıçtanberi umutla bağlandığım genç sanatçılardan biridir. Çok yönlü bir tiyatro sanatçısı olduğundan, gerçek veri mini dengeli olarak ortaya koymuş değildi. H ele Şehir Tiyatrosuna girdikten sonra başarı düzeyinde oldukça bo caladığını söyleyebilirim. BU eserde kararsız çalışma lardan kurtulduğu, rülmektedir. iyi bir'sahne düzeyine ulaştığı gö Diyeceğin şu; Ergun Köknar değerini kurt'teki çalışması ile kabul ettirmektedir. Kendisine de koratör olarak Bülent Erbaşar çok yardımcı olmuş. Çoğunluğu genç olan sanatçılarla her yönetmenin sağlayamayacağı başarı orta mına ulaşmış" (1) der» 2, DEKOR Yine oyunun metni, basında çıkan eleştiriler ve resimlere dayanarak dekor eskizi şöylö olabilir. I. Bölüm I. Tablib (Bek.plan : 1) Orta Anadolu'da bir kasaba kahvesi sağda ve sol da birer giriş kapısı, müşteriler genellikle sağdaki ka pıdan girer çıkarlar. Soldakine göre sağdaki kapı daha büyükçe ve kullanışlıdır. Ortada dibe doğru.bir ocaklık, ocaklığın yanında rafta çay, kahve takımları, fincanlar, bardaklar, rafın altında kara bir tahta. Ocaklığın beri sinde soldaki kapıya yakın bir yerde, genişçe bir pence re, kahvenin sol ön tarafından iki masa, sağ arka tarafta birkaç masa daha iskemleler. Köşenin birinde bir peyke. Duvarlarda taş basması "dünya güzeli", "Şahmaran" ve "havuzun içinde yüzen bir bahçe resmi." Yırtık ve eski bir iki afiş, ocaklığa yakın bir yerde, borulu bir gramafon, tavanda asılı bir lüks lâmbası. 2. Tablo (Bak.Plan 2) Kurdun girdiği ahır sağ üst tarafta beş altı ba samaklı, sabit bir merdivenle çıkılan genişçe bir seki, sol duvarda kurt'un girdiği delik, ahırın dip tarafında bir kürün, sekinin ön kenarlığından yarısı aşağı sarkan bir çadır bezi, sekinin dip duvardan gelen tarafında tah tada bir gaz lambası yeri. (1) "Tiyatro" Akşam. Şubat 1Ş65 1^— — ; -V . ______ - 17 - ü-, TABLO : (1. Tablo dekoru) (Kahve dekoru) 5. TABLO : (Ahır D eic0;ru) (Bak.plan 2) 6. TABLO (Kahve dekoru) ?. TABLO : (Kahve dekoru) 8. TABLO : Yatak odası. Ortada genişçe bir yer yatağı, rafta bir gaz lâmbası. Yatağın başında masa solda oturacak sedir. Arkada sedir devam eder. 9. TABLO : (Kahve dekoru plan 1) Dekor ve aksesuarları yapan BülentErbaşar'm başarılı olduğu söyleniyor. Yapılan eleştirilerde. Oysa Sivas ^alevlerinde 2 7/M ar t/1966 Dünya Tiyatrolar günü dolayısiyle oynanan Kurt'taki orta anadolu havası, yoksulluk, düzensizlik göze çarpmaz. Dekorlarda, Orta anadolu kahveleri yerine, lenme evini, zenginliğini, re bağlılık düzeyde kalmış, seyirci batının bir din ihtişamını bulur. Gerçekle iç gerçek dekorda ifadesini bulamamıştır. Bülent Erbaşar'ın güzel ve pratik dekormıâz hak kında Lütfü Ay bu konuda çok az şey söylüyor. "Bülent Erbaşar1in dekorunda bir yoksunluk göze çarpıyor» Ana dolu kasabasından çok yabancı iklimlerin havası, kokusu duyuluyor." (2) (2) Lütfü Ay "Tiyatro" Milliyet Gazetesi 17/3/1965 - 18 - 3» KOSTÜM : Yine aynı kaynaklardan edindiğimiz bilgilerden yararlanarak kostümleri şöyle tanımlayabiliriz. Kişilerin yeri, belki yaşı gözönüne alınarak ha zırlanmıştır, Kalil A ğ a ;başında geniş, beyaz yün bir kal pak, boynunda Jrün gri bir kaşkol. Sırtında siyah, kalın dizlerinin üstünde bir gocuk. Altta körüklü, iki parçalı bir pantolon. Körük kısmı siyah, asıl pantolon kısmı haki renkte. Diz kapaklarına kadar siyah bir çizme, içinde renkli örmeli yün çorap.... (Bak. resim 2) Ç arkçı : -^aşından üsten bağlamalı, siyah bir şapka yaka sız beyaz bir gömlek. Siyah yelek yün çorapların içine girmiş vaziyette lâstik ayakkabı. (Bak. Resim 6) KÖR BEKİR : Kenarı siyah tüyle, kahverengi meşin bir şapka. Kalın siyah bir ceket, boynunda sarı bir kaşkol. Gri kendinden fitilli kadifeden körüklü pantolon. Yarım boy lâstik çizme. (Bak0Resim 2) YUNUS : Kumaş kasket, boz eski bir pantolon. n er iki dizi yamalı. Üzerinde eski bir palto. Beyaz yün çorap lâstik ayakkabı.(Bak. Resim 7) ÇAVUŞ : Yakalar geniş, çok uzun ve geniş kahverengi ceket. Yine üst tarafı dar zıvga biçimi bir pantolön. Çorapların, içine girmiş bir vaziyettedir. Çorapla pantolon kısmı ip le bağlanmıştır. Ayağında mest lâstik. NALBMT (Bak.Kesim 3) : Kumaş kasket, genişçe bir ceket içinde yakasız kahverengi bir gömlek. Üstünde keçeden bir yelek. Praşovadan kalın bir pantolön« Ayağında işlemeli yün çorap, altta mest lâstik. (Bak.Resim 4) - 19 - OCAKÇI : B aşx açık, yün kumaştan kareli bir gömlek. Önünde uzun, diz kapaklarına kadar uzanan siyah, bezden bir ön lük. Paçası geniş, gri bir pantolon, ökçesi uzunca, siv ri uçlu kösele ayakkabı, önü açık bir yelek. Gömleğin kolları dirseğe kadar katlanmış vaziyette. (Bak. Resim 5) » KADIN : -Şaşında bir yasma, ortası mor, kenarları çiçek mo tifleri. Boynunda beşibirlik denen altın dizisi. Uzunca, yeşil, kırmızı, sarı desenli kalın bir divitin entari. Üstte elişi örme desenli hırka. Kalın beyaz yün çorap ve mest. (Bak.Resim 8) IRIZA : ^aşında kahverengi kırçıllı yün bir bere. Kırmızı bir mintan. Üstte koyu mavi bir yelek. Lacivert pantolon lâstik ayakkabı. (Bak.Resim 9) DURMUŞ : Yine aynı bereden. Siyah bol bir gömlek, örme gri bir kazak. Çizgili bir pantolon, lâstik ayakkabı. (Bak.Resim 9) I. DELİKANLI ; Beyaz yün bir bere, mor bir mintan, siyah geniş paçalı pantolon, işlemeli yün çorap, lâstik ayakkabı. (Bak. Resim 9) II. DELİKANLI : Gri kalın bir bere. Boynunda siyah bir kaşkol. De senli yün gömlek. Lâcivert bir ceket ve pantolon, lâstik ayakkabı» (Bak.Resim 9) ÇIRAK : Başı açık, beyaz bir mintan. Önünde uzun siyah bezden önlük. Dar kısa kahverengi pantolon. Lastik ayak kabı. 1______________________________ - 20 - 4) OYUNCULUK : Oyunda tüm olarak, töre, karekter bakımından HalilAğe kuvvetlice vurgulanmış, diğer kişiler silik birer tip olarek kalmışlardır. Bu konuda Lütfü Ay şöyle der : "Halil Ağa iyi çizilmiş bir tip. Bir ana ditek olarak oyu nu ayakta tutabiliyor. Agâh Hün, sahne tecrübesi kadar, gösterişli fiziğinin de yardımı ile bu role çeki c i,heybetli bir yüz, bir masal kahramanının boyutunu yer yer kazandırı yor. Diğer rollerde; çarkçı'da Sait Ergenç, çavuş da Feri dun Karakaya, Kör ^ekirde Uluer Süer, Nalbant'ta K adri ögelman ölçülü, ifadeli oyunlarıyle gerçekliği olan tipler çiziyorlar, özellikle Feridun Karakaya aşırılıklara kendi ni kaptırmadığı zaman, kompozisyonlarının çok daha etkili ve sevimli olduğunu anlamak fırsatını bulmuş oluyor." (3) Aynı konuda Hayati A.sılyazıcı ise : "Agâh Hün'ün sürüklediği oyunda diğer sanatçılar :k ±± artta kalmıyorlar. Sait Ergenç, Doğan Sevsevil, Fethiye Sezer, Uluer Süer dikkati çeken oyuncular. Bir de Feridun Karakaya var. îyi bir komedyan olma yolunda iken, gittikçe özelliklerini yi tiriyor. Sahnede çok oynuyor. Seyircinin hoşuna gitmek için denediği ve yaptığı hareketler ucuz başarı sağlama yolları dır. Bu çeşit davranışlarından vazgeçeceğini umarız."(4) Diyerek oyuncuların genellikle başarı olduğunu, eserin ruhuna uygun bir şekilde oyunu sürüklediklerini ve görevlerini yerine getirdiklerini ifade eder, 5) MAKYAJ : Makyajda kişilerin toplumdaki yeri, yaşı,karak teri gözönünde tutuldu. H aiil Ağa'nın bıyığı bir orta anadolu ağası görünümü verilebilmesi için biraz abartıldı. Diğer kişilere normal bıyık yapıldı. Kör -“ekir ve çarkçı1ya kötü bir kişi görünümü verebilmek için yüz hatları koyu renkli kalemlerle abartılmıştır.... (3) Lütfü Ay -Tiyatro- Milliyet ^azetesi 17/3/1965 (4) Hayati Asılyazıcı -Tiyatro- Akşam Gazetesi 20/9/1965 ./.. - 21 - SONUÇ : Sivas'ta, tiyatro, tülliat kumpanyalarının etkisi ile başlamıştır. Dağınık olan topluluklar 19J2 yılında Halkevi temsil kolunun kurulmasıyla biraraya gelerek çalış maya başlamışlardır. Amatörce varlıklarını devam ettirmiş ler, daha sonraki yıllarda bilinçli bir sanat düşeyine ulaşmışlardır. Çalışmalarını Sivas Kentinin dışında da sürdürmüşler, toplumsal sorunlara daha içtenlikle eğilerek görevlerini başarı ile yerine getirmişlerdir. Kendi içinden yetiştirdiği Sedat Veyis ÖRNEK yaz dığı KURT oyunu ile İstanbul Şehir Tiyatrosuna kadar adını duyurmuştur. Bu oyunla Sivas Kentinin gelenek ve görenekle ri dile gelmiştir. Gelişen tiyatro bilgi ve kültürü ile eleştirmeler yapmış, radyofonik oyunlar yazmış, çevirileri Devlet Tiyatrosu ve Özek Tiyatrolar tarafından oynanmıştır j 0 OLUM 3„ i_kM6ALIJı A- KÜRÜN 5. 5*0 İR OLÇEkSIZ 4J A L I J - A G A R.CSım: ± I i : ■ Ç A V US Resim: 3 NALBANT Resim: 4 OCAKÇI JU*iı*t = 5 ÇARKÇI R«»m: 6 YUNUS R esim : T KADI N İtesim S KUR.T i . A .6 X. İ. CfAİ tAfti.0 V E TA K IM U M 2 . KAMVt TAMMXA*I 5 * KAHA TAHTA 5 ASİT 5- M OYUNU m a sa . ADET SA»KAİ.7E ft. JLA>ST PK-yttE 7. Jt*s İM , 3 A J S T . -‘ M T»«i- BtK İKİ 3_ f t e i UU u Jö- g-ıe IU Luy S<< AJ>iT AtÎ3 ütAMOFoU p İKm 1 AMSA3 I . B. Ş ö j l û m - s,r*.$j.c> ; i, 3 ¿CET S s©i«. JU B< k ü ç ü k , i sû>5< 3- SU *4«, SoltA^' mas a 5* Avffl 6- UFAt K ÜT Ü 7- Öifc 0o-<Ot£. v ü < yArAçt WS'^::İ-- II ■ fVCİCAlJ 3» ®>î* S i 4- A M TAKIMI. X. SotCıAA. 4.. „5 T A 6 U 3 , ’ İ . J*i A*£T U I A S , V eiJ A- şa*« 3- U M İ A »_IK. 4- KuKuU 5- SMİIL C- aAPıfi- 7- CAİ <SE^î İ.A/AÎIA3' i- T iAMI*. 9- ypûAv' M'SESUAR 7.9 TABİ.Oİ.AR.1 : ÜSTESİ \l U R T OYUNU GtMtL 1Ş 1R PLAN! ’İ Ü J R T J.— o O Y U M U Ü) AöcT X. C*J t* 4- (3) // ScrAZ ı u m LİSTtSh -î u M iCAİ-P^fc Ş a ^İC-A (' (CUMAŞ^ /✓ 3- K O S &J-Dt ¿kmî Yo«J ) (cAŞtcoi. , 5- <±) ti /ps fc. e_ (1) t/■ Sı^AH T. (3) İr Ce<er. s. ei5) /✓ Ğo»/lrU5)C (^/AtA M, -/AUSıZ . 3- /' y ğlğ-c lo- /> ¿£aa£ lt- (15) /> COc^ıti. . s ICAZAfc. Pamtol «*J« Ö£M£ 11- (*5) fcû-i- ■ «.GjJKLh, $&SetJU Yu/U ¿fCÂAP (3- (i) // 7Ae/w W - ■(**> O «.StciitLû l5 ~ (10) Msnic lASn'fe C5> fi 17- (i) fl 0%) - (D /• Ykuak . ti- (i) ‘ y, b'tu'iTİ» O) ✓' H- ç, 'zaa£ Ç/1^^ , : Ai AtKAÜ . M&ST, fiiLiftt tuviueA ► kad/w * 1 ¡4'L.£ju&i-/( Ç;<*.viA uı Stß.'je yt£-i_j^<-. P L  N S e ib o s f* u en »o0 do$ vjG r Ljr'. î)iŞâr<y<3 Sdè ctj i>a icörok ■>., md-t<3>j<? ¿£¡c(*.r . b a b â r â L -* Qıreco Mtticttiat-> barda «•Çdymdao . , ¿ lorI 4cp/ayaA>t ¿îr ¿(adurn alır, C^aJJicv İjö tor<31.. . ,, 7)t$or(ÿi ’Klî'»' mûiavjci > O/vwi l<LsbíKÍA¡ St v/t<r«rat- . , ^ 0 tu*wXt^er«.L », V iır j i0 c,cLrp¿ y t ijü.tli»/'. -íiuJíl i‘ a i..L<n;,;n v e FİĞûd. SAHNE îi j y§ A & t 1 'o* İl ETMENLERİ ?trdt (î)--- ¿fd ^ in /n â lt şo-, o(911d m or) © - Ac-ımaJUı ı/e. Clıûn 'T’ I» a A ÇIEJK- Tevatür soğuk vşr <3işarda değdiği yeri k e s i y o r . ^ • ■“ sahne rtio^lo ¡\jdis, , H İCJ-k(¿1 -* • ÇARKÇI- Sanırsın Zaloğlu Rüştemin kılıcı. Evden buraya gelin ceye! ek her, yanım bu? ke sildi. Allahın bir afeti ^ canın. @ <|ru İu İ>İ^ <-fode. ıİ ** ÇIRAK- Bu gidişle epey insan kırı- , A yn i y<aiıun<m<9 »le-- (¿)1P* ÇARKÇI-^ı.iuhacir hocaya da epey iş çıkar. Ya bir omuzlama, ya bir koltuklama diye dua ediyordur şimdi. © . , - ¿ t a y iı b î r aam e? - ■ ,,5o| Lir a-cXd ’le - * >■ ÇIRAK- Omuzlama dediğin ne? \f[) 111u 2.Cn-tv* / 1<l * * (?) - -•(ma lı^ oıla^> ÇARKÇI^Büyiik adam ölüsü, tabut. ÇIRAK- Bu hesaba göre koltuklama da çocuk ölüsü oluyor. e.ela.ra.k... ÇARKÇ 3 ® î y i bildin bebek ölüsü kuş gibi. Bir bohçaya sa rıp da koltuğunun altına alıp da tüy misali taşır sın. k ( x y t l s ‘ Zcu\ - . ÎC t-jjj'n t>'}r Şc.A.? id e -. © Rûz^Jftr tJİjul 4-uiu v/£fiuV- ¿t*)-*' ^Aiavjlv l>ıV jo^İıkia. . S>în'ırlic*. -- ÇAVUŞ- ^e diyeceğim, ^adesi gelen eyvallahı çeker. Gelmeyen de 'saatini bekler. Ç A R K Ç P ^ H a n g i vadeden bahsediyor sun bre çavuş? Şu rüzgara can mı dayanır. Çık önüne bir beş dakika dur, ağanın da iki taraflı satlıcana yakalanırsın haftasına varmaz tahtalı köyü boylarsın. 00) ÇATUŞ- Orasını allah bilir. Allahıt işine kimse karışamaz. ÇARKÇI*^Karışamazsa çık da şu so ğuğun ortasında bir dikil dur. ÇAVUŞ- Siye zorun ne? Bu kış kıya,mette -sokağın ortasında, zemheri zürafası gibi dikil mek için deli olmak gerekir £> i S À K S i'V O kJ el ıa +Çı ra L- ~ -1 (Î3)_^ ûcöl-<;ii/« @ - Ç«fkc,*('jo ‘\ d¿n¿r«-í^ I t a t « rat-- i AŞ :i ; I 5 j , . . A«" L a y t» j j û i (a n e* r o t - » , n ) , . TtfS^-UrJ ocotqt’ijc. t o U r ® L . , 1) !‘■;*.’•• \d , . ¿ . j ■ > . r*-!1) Ş\ tj (Tİ)- ... ßarcta k(e<fi (JJ) , , Elî*; «J(Lrt;jara t- - » - ¿er^<ît m mâJ«*J<» ^«rar.L- OCAKÇI- Ne gevezelik edip duruyorsu nuz orada? ÇIRAK- Hiç soğuğu konuşuyoruz. /Acımö t-(ı - - * 5yu „ ./Ala^ 1* tfoL\nrrıo ile J y - ••Ra^ilsıt, |itı\if'«l«-n mTn 1=>\^ ŞtiÎLf l«it *ı ÇARKÇI- dışarıda bir soğuk varki, (j^) OCAKÇI-^Peki bundan sana ne? On araba pelit odunu attırdın evine he~ mi de çıra gibi pelit odunu -Ç-dT-lu kapın bacanda sağlam soğuğa, varsın yakacak bir çırpı odu tâ>4ı rı itr . nu olmayanlar düşünsün. ÇARKÇI- Bizde halimizden şikayet etmi yoruz ya canım. Evelallah, her bir eksiğimizi vaktinde teda rik edip attık iç eriye.Unundan bulgurundan gazından tuzuna kadar. OCAKÇI- Orası belli olmaz. ÇARKÇI- Niye? ÇİT). , . O î U île- . . , O C A K Ç I ^ A z r a i l bu yıl hesabını göre ceklerin başına, ormandan ka çak ağaç kesenleri geçirmiş bu sebepten senin bahara çı kıp çıkmayacağını.... ÇARKÇI- N e biliyorsun, azrailin yanın dan mı geliyorsun ?© (t'T) y. „ X)c*Vı<ı ^5) - Âlo^(ı - . l-l'i«^eit-Vl ı'c_«_- ' OCAKÇI- Haşa, onun y a n m a varmak bi zim gibi rezilin haddine mi düşmüş. Korucu Niyazi’nin y a nından geliyorum. Karıştırdı ğın haltları bir bir söyledi. Ormanın anasını bellemişsin be. Bir de çarşı pazar gezip "Köse derelilerden, ucuza on araba pelit odunu^düşürdüm. Odunmuki efendi kâat." diye partal atıyordun. (£ğ) ÇARKÇI- Korucu Niyazi halt etmiş za ten o beni evvel eskiAçekemez Asker kaçağı diye Hükümete ihbar etmiştim. Hıncı bu yüz• den aklı sıra iftira edip öc almaya kalkıyor. Dls Atsi'/oM ti A, _ « , AyctL(a.y'ö^tn u^4-0nt «4-o< « -' .. - r., o ca t-i i-^ ciel/^ î/>«Jt«-> U-iÆ»4«ir-»İC--< £ ) .. fJiJ \J£$) - ». Ga-ri^K- ¿Ao^<~U (^C) - *» Icjurel«- ^/oj la n«r-<* k.-, o |a'v« L. - -. • T5 s-i „ M AA K S İ Y O N Altılı, cî<WrY«4İ£. 2>©*u larok- -• SAINE M ETM3NLERÎ E T î N İ C; OCAKÇ I-F*Şu kasabada beş on kişiyiz çarkçı birbirimizi gayet iyi tanırız söyletme beni. ÇARKÇI- Er sözü meydanda gerek. de içinde kalmasın. (£> Söyle OCAKÇI- Madem istiyorsun peki. Değir menin taşı kanatlanıp h a v a y a mı uçtu. Ü) „ - '' ÇARKÇI- Hangi değirmenin taşı? (23) OCAKÇI- Yalandan eşek olma. Aşağı de ğirmenin taşı. Değirmenin çarkını tamir için seni çağır mışlar. Gece yaparım demişsin sabahleyin birde bakmışlarki ne görsünler? Koca değirmen taşı sır olmuş. 5)-. I4 <doltf U ce. - < ÇARKÇI- H aiii A ğ a ’nın uydurması bu. „Beni çekemediğinden. OCAKÇIir'Ulan bu kasabanın hepsi mi «seni çekemiyor? O-Vi ÇARKÇI- I,Je belledin ya. Başta sen ol mak üzere çoğu çekemiyor. 1 r, ft;> t , fc-ı<\rn«*11 OCAKÇI Peki tapucunun evinin soyulma sı meselesi? ÇARKÇI Düpedüz iftira. Şunun bunun kara çalması. m ahkeme edildik gözlüklü hakim, şuncağız bir suçumuzu bulmak için sualler sorduki öyle olsun. Sonunda salıverdi bilmez değilsin ya. Bizim işlerimiz ortada oğlum. Şu kasabada namusumuzla geçi nip gidiyoruz. Kimsenin tavu ğuna kış dediğimiz yok. öeğil mi Çavuş? ^ ÇAVUŞ- Ben ne bilirim? ÇARKÇI- Niye? Toksa sen bu kasabadan değilmisin? s;.,. fjc»Iî-v-«.^ P İQ-//io,. ÇAVUŞ- Yok canım demem o değil. Hani sözün gelişi. OCAKÇ I - A İ r l i Arışa'dan ne haber? ___________ p i . A ni ^ t- -C^T e u d y ğ ) . ~ . Safili w ciSıt^kdl^^l *v fa p ıj* ^á).,,A^ a¿S° /\3 r , Tam <d o?r» y z ^ıW<n « « Ü u n d - ic o . C^<rrA^«* ) l'i? o)-- S a-riça- Cy.^â'* Cjark^t1•M* ,’-t,:'V>S¿> •* toUrv,|c-. .. . i v i '.. #..•»« ~î ŞL9*' ° a ¿ J o U a f i n , Y c (32)^ „, 0 <l*k.(|kJUr> c?«t«/,/ kır <,<^,,w Ö^T/'- ,. fc.«**.* ö « O a «1». tf^-ı olu/»„„. s’O«'' V)^, Cjdrb^ı'rt<o fr S) J 1* * / / ©<•■ <5(t-*i*~. °,riait»eL >'t b ak ar. I D D ' Ğ)— cva fiğÖ V^ *** • J •,>1 . *Lts - i i : :î.:. i C M • E T İ 4- » EOSCEşLERÎ M y Ç A R K Ç I- öana ne k a v a t ? O yn aş i m i s i n . a___ OCAKÇlV'bülenki, kirli A n ş a ' n m sözü edildimi gülenki. Gülmeye de hakkım v?r arkadaş. Karx kir li mirli ama yavuz mu yevuz. Ulan nedir o kalçalar öyle? ¿anırsın koç kuyruğu, kış için birebir tam mevsimlik canım. Evde yengeden u s a n d m mı A n ş a ' n m yanına düşersinki bu soğukla başka türlü başa mı çıkılır? Sobayı dineceksin" Karının soluğu kızgın furun alafı gibi öyle bir ısıtırki seni. ’ jÜ L ., «o ■ l5) - . ^y-CÜ Ui c ^ısiAtt-i- 1 _ (£ ) - | «İD ... / a7 ¡pir Ç A R K Ç I ^ K e s ulan gevezeliği sabah sa bah. Tövbe estağfurullah he rifin aklı fikri karıda kızda. Al şu çayın parasını. H alil Ağa hiç görünmedi mi ? c ö c/eldi feiU. ÇIRAK^-^örünmedi. -> ÇARKÇI- O ğ u l l a n filân. Ü ÇIRAK- Onlarda. I ! ©- . ör OCAKÇI- îiiye sordun çarkçı? <4E) t«. t. ÇARKÇI- Hiç sordum işte, ^f) ( @ - -, S« fcJo, «**a1' to , Ct ■' ( S ) - -. S1Cp O C A K Ç I ^ ^ a v u ş bu herif sabah sabah niye geldi kahveye? Ben bu kasabada on yıldır kahve iş letirim bu ç a r k ç ı ' n m böyle erkenden kahveye düştüğünü hiç görmedim. -@ qj ÇAVUŞ- Vardır bir şeytanlığı. Ktj OCAKÇI- Sabah namazı için camiden ge liyor desem olacak şey değil, zındığın birisidir. Yoksa su falan iktiza etti de, hamama neyin mi gidecek? Hiç sanmam. Ben beni bildim bileli cena bet gezer bu herif. Alışveriş için çıktı desem daha dükkan lar açılmadı. Ha ne dersin çavuş? J ÇAVUŞ- ü edimya vardır bir şeytanlığı. i #1 • D « S» A K S ïV o M Qiro-^is P LAW V Ë- f-CcuR „J, -* '■■ ^C).K, 3> l-Uyí.Cfl.xU *1 n^f ■*? I*^ I *>'»'> , „■ 1 *v -i'y ‘¿'V ■J -.*M, - fi-l J « <ü<z-r¡$9- CÍ¿>J lo n a /\»(e_ - , , (^)- • ¿nGo«- ta k« »~q(c - r , S^h«. c"' ©r* -i-OS** Ósl İG-* IL _______ _ _ ... Mff¿âjef iJ-i-UPv ‘ f f > i M E T î N OCAKÇI- Peki Halil Ağa*yı sorması ne oluyor? is) - ** tf Söİ-f'’Ç* ÇAVUŞ-^Senin askerlik ne zaman? ÇIRAK- Bahara. Allahın izni ilen bahara gideceğiz çavuş emni. -“eni candarma yazarlarraıki. fy- * (•+e.y<_<L*o I i- * . >P y •s (37)- t/r ■l'‘> cio ÇIRAK-^Ah bir yazsalar. Jandarmalık gibi varmı hiç? Altında at omuzunda beşli mavzer iyi de bir karakola düşersem hele. ÇAVUŞ- Jandarmalık iyidir ama maze retlimi da çoktur. İşin yoksa elin itiylen, eşkiyasıylan uğraş dur. B ana -kalırsa süvariliye yazıl. Süvarilik gibi var mı hiç? Süvari çavuşuydum ben altımda bir atını vardı atmı ki köroğlunun atı deyim de ahla. Bir anlayışlı kulak larını bir dikti mi bilki hi le sezmiştir. Daha mahmuzun ucuna dokunmadan uçar gider. °anırsın rüzgar efendi. Kulak asma o eski atlar da kalmadı. Şimdinin atları oyuncak gibi birşey. ^ ÇIRAK- 15en Jandarmalığı seviyorum. ı rt]__ ÇAVUŞ- xazarlar niye yazmasınlar, Gözün açık cin gibisin. ÇAVUŞ- Niye? Süvariliğin nesini beğen miyorsun? at dersen onda da var, kılıç desen keza, taban ca, palaska herbir teçhizat. ÇIRAK- Buyur ağa buyur. Şöyle ocak lıktan yana otur. .. ¿-cfc* i<* HALÎL AĞA- öllünün körü. ^3)- - Ay m ¡1« ÇIRAK- Barut, üstüne varmaya gelmez pek. HALÎL AĞA- Bana bak çırak kırığı.(3^ ÇIRAK' Emret ağa. HALİL AĞA- Sade bir kahve. Ama söyle o ocakcı ustana ebesinin abdest suyuna benzetmesin. (¿j?).. úc«t£,ryai İPûlmaİJı ^ 2)- - 3^. £ I•A /O hoÇJÇ- ti.o<14r«.L- íúf)«- . s. -1 £ 0*- d o g rv tgí Ur<tL Vu^rviJwAo ,, , ^lU/^k- ~ , CJíiv/uis'u ií.r A*o t_af«*Ie— ; „'{a*nra<[>->nu *flala¿Jo ijuf\x/~a1c- i* A - 4»* Tİ ÇIRAK- ¿¿ade biiir, okkalı olsun. OCAKÇI-^Hayrole. sabah sabah iltifata boğdun bizi. © - * 0-fk«. He-, Ö.'V*. 'i^’no^yar^i HALİL AĞA-^tşine bak. ^okın nohut kah vesi yapayım deme, ocaklı ğını başına yıkarım sonra. OCAKÇI- Çimdi ayıp ettiş ağa. Bizimki si halis y e m e n .kahvesi. HALİL AĞÂ-^^iaydi oradan helis Yemen kahvesi imiş. Yemen kahve si nere sen nere. ÇAVUŞ- Merhaba. HALİL AĞA- ^erhaba. 3) . ., .M *-/~txLi I C-C - • ’ ÇAVUŞ- Pek celallisin ağa birşey mi var? @ (^) - <’ Sa-t'4-<ç <.- > HALİL AĞA- Belâ işte. < & t^r5)- <•■ (Qociqi'cxa -a» HALİL AĞ-A^^elâdedik ya. Çarkçı denen deyyus, kahvedemiydi demin? Köşeyi dönerken gördüm. <gu ÇAVUŞ- Hayrola? ÇAVUŞ- He kahvede idi. Bir vakit otur du. Ocakçı ile yarenlik ettiler senin önün sıra gitti. Giderken m- * /*ta11C d.6 •••«• HALİL A Ğ A ^ ^ e oldu giderken? ÇAVUŞ- Hiç senin lâfını etti de. HALİL AĞ/- Ne dedi? ÇAVUŞ-,Halil ağa hiç görünmedi mi dedi. HALİL AĞA- Eee ? ÇAVUŞ- Biz de görünmedi^dedik. Ardın dan oğulları filânda mı görün medi dedi. & (£) HALİL AĞA- Başka? ÇAVUŞ- Başka birşey demedi. (m %) - ı ö-fk*- v<_ k/ol HALİL AGA- Demek öyle ha. Kimden duyIîl' muş acaba? ¿3) - > MtsbJdit- - ÇAVUŞ- W eyi? f\ D V9 A K S I ^7)., "J O N İ) ^ U r ir . |6»l%v^* Kl>Ue.oUo ^oU~, Kİ ı/t -, hSpû^ti i°<~ ç<? «l«r»k_.-» fallar', (iıLt/ Aa^'oı^ J O 'O ® c 4 w 1■ * (S),... d*''«'’ ^IV 'le-ftj Citır- -' %Z) »-•< ß » i (/,i ® «\C.n<- Í). „ . Ç»«/«î(û ¿sUí-ko « -C « .r a ,L - C loo^r. T\ .. *, tx>Au,juCft/» ( a r ı d i A İt;/« o crt/’<3'<* [ğ )- ~ > ß ^dcn Ç?) . . fc\îo.' «|*pccrl«/*»rU W i r » ^ « ^ ' *» b»<br «sUUw*-/« la©*v¿.oı^ • ^£û) ; î>i^O.r,i^0 bota^-oL« », *#*V» îv ■*l 5AHHE ■u M E T î N -1' ETMENLERİ HALÎL A ö # f e y i mi? Hiç hiç. ÇIBAK- Byvur a.ğa kahven. < 0 <JJk- S»Y^ı iU.-*« * î} , , e-fk* y* k M cta-H*.« * L 5â)„. Mtnak Vî- hf/t C* A U .ı ITT ÎT, AĞA- Kına yaksın it oğlu it. Kuna yaksın de bir vakit sevinsin. ^¿T) ÇAVUŞ-""Hele söyle ağas: ne "ar? ne oldu? HALÎL AĞA- Ne olacak mazaratlık. ÇAVUŞ- Anlamadım ne mazaratlığı. HALÎL A Ğ A ^ A m m a da eşeliyorsun. Başı mıza mustantik kesildin. — »> ÇAVUŞ- Şey,... Yani zarar ziyan dedin de merak ettim. Mala mı, cana mı? HALÎL AĞA- Hem mala hem esna. ^5?)—■ ÜIY»«. £ak-f'iCt.. ÇAVUŞ- Allah Allah. -e* \. j > % ' i li €' HALİL AĞA^Tütüniin sert mi mülayim mi; *^. U HALİL AĞA- 3ar, oturaklı olsun. Sif-U;* *'CZJf ti ÇAVUŞ- Bal, sarayım mı bir tane. S‘ti>or.i. l.Z7‘ (fU/crm-L - - , ^^9^- * /-^Iq^/I< kv-ı^ıoitLı ÇAVUŞ- Görünmez kaza dedikleri cins ten olsa gerek. HALÎL AĞA-( Ağaç gibi ne dikilip duru yorsun orada sen? **1 '«W. U ÇIRAK- Hani bir emrin falan olur sandım da.(S|) HALÎL AĞA- Güzelliğe bak. Lafa kulak veriyorum demiyor da •cg> .& ÇAVUŞ- x,ierak işte. HALÎL AĞA- Merak diye ağzımın içine girecek değil ya. OCAKÇI- Şu azrail gibi dolaşmayı bı rak da, sıkıntını s^yle, söy le de biz de anlıyalım. HALÎL AĞA- ^ebermedin ya anlarsın. (£®)* * ÛT-ûniC iz 6*)- - . „ LU -- OCAKÇI- Anlaşılan ters yanından kalk mışsın sen bugün. HALÎL AĞA-^y avuş, başımızda bir kurt derdi varki sorma gitsin. ÇAVUŞ- Ne kurdu? j> \ 5 A tK -S W oïJ ıJ (Cl) . ,Csa-t^/, A y^< F-ı <oCı -8 ' .! ■>ı)i»a**4 íia^-<^<arl oı Uö) 16^4«¿ M' r **-»t- Cffij .* 4 */-*/^ .•:i*if* #k. iföi • -¥« *■ OCoskj^t 2)1 b a IcAf'Oitc - " > <$ö n ı €s a / Cv - bıŞtff'l'^ı ' O » ıtb'j it-/\*-ol*-*"*-le - -I , I *<v • ^70) OC&lc-<}t*7« Kafif d.» i'«-!«- - H it A /f» İ » »i?r-ffi*çu • V- j .„M -t- T İ N HALİL AĞA- Bayağı kurt, dağ kurdu, ÇAVUŞ- Seeee? HALÎL AĞA- Koyunları mahvetti gene,(C^ '/»ti ÇAVUŞ@Derae ags. yj "/<tL n^w ilt| SJ tîün4-w i < HALÎL AĞA-^iiirisini ez birşey yemiş, birini yaralamış, ikisini de boğun gitmiş. ÇAVUŞ- Ağa bu nasıl iş böyle? HALÎL AĞA- Bu İkincisi. Bir de bıldır gelip altı koyunumu boğup gitmişti, Böylece cem1an on koyunumun kanına girmiş oluyor. tüy OCAKÇI- Önden mı suratından dökülen bin parça, S 1 iJ)... k-> •o İ*,V -f k-c 11<_» , \Ç t) . , Ay*. < d ) - t m « I*Ca **a ’ . t-udUr«.* -' HALÎL AĞA- Ne sandın geyik. Senin sü lâlen on koyunu bir arada görmüş müydü hiç ? çg) OCAKÇI- On koyun dediğin neki? Alt ta rafı yüz i>ankonot. {crj) HALÎL AĞA- beğenmedin mi? Senin kahve nin sermayesi. Şurajta dört fincan bir semaver koymakla, kendini para babası mı sa nıyorsun? OCAKÇ AKÇI- Bu haberin üzerine bayram ede cek çok olur kasabada. HALÎL A Ğ A ^ B a ş t a çarkçı değil mi? OCAKÇI- Çarkçı. ü Sşkaları,haset adam mı arasın kasabada. ., ' tl* HALÎL A G A ^ o e n kendini niye saymıyor sun? Ulan ben seni bilmezmiyim. Kıyıdan köşeden or talığı nasıl karıştırdığı nı bilmesmiyim. Fesatlıkta birinciye gelirsin kasabada. ÇAVUŞ- Y aralı koyunu kasaba satsaydm. i••. t T'i i HALÎL AĞA- L ayır kalmamışki, uşaklar başında bekliyordu, ^aline dayanamadım kalktım buraya geldim. Belki de ölmüştür. T î> iŞ p 1_A JÜ A * s I 'i 0 ^ v/t f T g 'i KKa i p h ^ -. I G ' ^ icl-; Sfltii- H 1“ nokf ^ ‘ uç. --------- SAffifE M E T î N‘ S <* EBÎHİİEHÎ NALBANT- ü eçniş olsun ağa, oğlun Irzadan duyduk. u^pulW tı rat- e»x^I>A KÖR BEKÎR- He ya oğlun söyledi demin cek. ÇARKÇI- Geçmiş olsun ağa. HALİL AĞA- Eyvallah. II. ADAM- Yaralı koyunun hiç tutar tarafı yok mu? Hani kasaba filan verip te, birkaç pankonot alsan diyecektim. { Ş ) , ,, Vab^rneıl. S ^ U ide. ' » ' x (ti) HALİL A Ğ A ^ Y o k kardeşim telef olup gitmiş. Sabahleyin ahırı ha valandırmak için içeri gir dim ki bir de ne göreyim, ortalık kan revan içinde. Zavallı hayvanların her biri bir yere serilip kalmışlar. Gözüm yaşardı. Onlarda bir can taşıyorlar. Koyun milleti dediysek taş demedik ya, gü nah yazık değil mi? NALBANT- H aklısıa ağa. Mübarek koyun melayike tayfasındandır. -^eçi gibi suratsız değildir. - -l Af A• V * İ~l < \JL ^f3). . *4i<kLU>' HALÎL AĞA- I:Lele bir. mor koyun vardı, sanırsın insan efendi. Bazen iki tek parlattığım zaman yanına uğramadan edemezdim. Ahıra adımımı atar atmaz baş lardı melemeye. Ulan mor ko yun derdim senden vefalısı yoktur şu dünyada. Bir yumu şaklığın bir anlayışın var ki deme insanda bulunmaz. Söylediklerimi anlar mıydı neydi uzanır elimi yalamaya başlardı. Tutar gözlerinden öperdim, ^en buraya gelmez den önce can çekiştiriyordu. NALBANT- -^e hey hay in hayvan. Kuruyası boğazını doyurmak için bir tek koyun yeter de artar bile peki ötekilerini boğmak neyin nesi oluyor? -£ A t S l » Ş V O M F İ _ A Ki V/ Í . G U R , ,-J. - ..- ............................... », <@ - T í - I ^ V ^ e y n c y c .r c L - ~ /" «#*\ . s1 } 1 İ i 1 1 1 < © - I/'t 1-0 X c Lu I*— i Ç f-/ 'i S o lu t o , Oî r ır , C J ,.v ;«••;•;• ş rd ö / t i l í e « . C4, V u r<x r«^W - ~ *■■» < s- • ££;. I ’ t- :;- - i1 .' _ @ - „ p a r m o * l-f(s> .' ; ■ ■■ , . . . ' ■', ^ S s-lf rcL *.***• } .,) J3);V f e k — 1, j rrfttjo^/ ’’ •V -Í'^ ! 1 1 ■ ’ 1 ! < £ ) _ , Y 4.r*Acie.« hollcj>r/ 6 S'io n<- ^ i * • M Er M ■ €%<%}•** ) (¿5) ,£«» /3ej/îıai»|i Uf/* $^İLM. Ut. • M *.'/*.o* -î I* ■' (77) ■ u w n i “ ¿w ı{«--. Wîr hAJctt Vı_ î^tu. N E SRİ #fj»; m BEKÎîv^^öU kurt milleti keyif için koyun boğar efendi, açlı ğından değil. ÇAVUŞ— Süreye fırtına gibi girer. Koyun saçar hayvanın birisidir. Bir yere kıpırdıysna kader kurt önü ne gelene ısırgan gibi dal er .(Yş Babe senin yaralı mor koyun da öldü. Art ayağı seyirdi sejj-irdi sonunda katıldı kaldı. & HALİL AĞAÎ elli idi, öleceği belli idi zaten, Yaşayacak can mı kalmıştı ki. <â)Ulan kurt, ulan zalim hayvan ulan ırzı kırık canavar, ulan bunu da senin yanına korsam bana da Halil demesin ler. NALBANT*- İJağin canavarıyla başa mı çıkılır. Bir kez yemiş gitmiş gayri netsen faydasız. I HALİL AĞA- b{r o^- ffeiyik- ¿Tr■Sjî^ ilLi <? - . 'Ş r’ T»s■ > â â*-.; 1-f ■- Bakın ben ona bir oyun oyna yayım da, o da gelip keyfe koyun boğmak neymiş görsün. Bu çizgiyi iyi belleyin. Par mak basın. (39) HALİL AĞA- Sonra koca kasabada benden başkasının malı, davarı yok muş gibi benim beş on koyunuma dadandı gitti. Ne na mussuz kurttur bu canım. İl le de benimki. (¿J o ÇIRAK-- oenin k o y u n l a r m eti kurdun ağz m a gevrek geliyor zaar. Bu sebepten olsa gerek ağa. HALİL A&A- ulan gebeş oğlu gebeş bacak, kadar boyunla benimle eğlen meye mi kalkıyorsun. Senin marazlı suratına bir şamar indirişem boyundan büyük bok yemeyi anlarsın. & D i s A J ¿ s i V 0 •A AJ /Ü w g ) . . V U .U I > ~ u*» - W . 3)v, | n b o k^^k- 5i ïîi j|¿ »¿À, ‘fer! .ïj @) 1 N e ih e s i İes s» L r'j t*- * * vs)— A^ftı e-fU iic M ' •Ü NALBMfT- fak hele ağa bir cigera yak. Bacak kadar itin sozline bakıp de parlama. - HALİL A Ğ A - u l a n bu kasaba git gide bozu luyor. Ne saygı kaldı ne edep. NALBANT- Peki ama bunun bir çaresine bakmalı. Bakarsın bir dahe gali3 Hükümete haber ver. Candarmalar mavzer silahıylan neyin vurur lar. HALİL AĞA- Candarma sabahaca senin ahırı nın b a ş m ı mı bekler? Sen ken di malına sahip çıkmazsan H ü kümet netsin? IRIZA- -^ağa çıkıp vuralım. S5 y - • S-ftI" 4 -<Ç «. Ç * tl >a r ra k .. - fgV - [Jir^ - • . cfold.! y*4t< (o A /oy 11 HALİL A Ğ A ^ H ı dağa çıkıp da kurt vura cakmış. Dağa çıkıp kurt vur mayı düşüneceğine ahırın de liğini örseydin dangalak. Ne dağa çıkıp vuracam ne candsrmaya haber verecem diri diri yakalayacağım. Canlı, canlı, -^adandı bir kes nasıl olsa bir daha gelecek Kalk ulan Irza bu günden tezi yok. Kalk da gidelim al şu kahvenin parasını. { 86) KÖR BEKİR- "ayıp et t iş. ağa biz buraday ken sena para vermek düşer mi? hemi de böyle dertli gü nünde . HALİL AĞA- Kalın sağlıcakla haydin ey vallah. ... ÇARKÇI - j-it babam git, herifin gözü dönmüş, dönmüşki hemi de nasıl kurdu diri diri yekallyacakmış, yok deve, tavuk mu yakalıyorsun bre herif. KÖR BEKİR- Yahu kurt bu, hayvanların en zalimi, ağzı var, pençesi var, bakarsınız Halil Ağayı da deli Ömer'e benzetir. ti l Ş AtCSiyOM oLSoer^L- >• .', q « r M « V ° ■ ^ rS(7e , ( 0. : U . í U Í ’a |/ \ k ak -O raL . ! - • 6# -1 I * -, fj^lkıob E • ' ii a » ^ d S ^ r e - L , A, I c í . * r a r a L - A , U O V* x »t M E T İ r N 11- (£2l [GAEİCÇI- ü 8İil Agenınki zart zurt yokse yapacağından değil ya. , ÇAVUŞ- ö y l e deme çarkçı öyle deme, Ata larımız ne demişler? ÇARKÇI- Ne demişler? ÇA7UŞ- «al canın yongasıdır. KuR BEKÎR- Ava giden avlanır derlerya. ÇAVUŞ â4/) jo j - * ¿4! ta. ı (*_ - ^T). ,. - -- rlalil ağa güçlü kuvvetli adam. Ayı pençesi gibi elleri var. Alimallah kurdu cırnağına bir geçirse çeker ciğerini alır. NALBANT- Ulan sen demin neredeydin? ÇARKÇI- Ne Zaman?^j) NALBANT- ^emin, ^alil ağa buradayken. «y ^ 2 ) - - ’Âi + ' ^ <'d«fc 4İt. 3). A t ı r 010 t»L(o -.. c* IJ ÇARKÇI- Buradaydım ne olmuş? NALBANT- Buradaydın da söylediklerini neden Halil ağanın yüzüne dob ra d obur söylemedin. ÇARKÇI- Buradaydım ne olmuş. Lafa bakın allasen yahu herif zaten bela sını bulmuş ısıracak adam arı yor. Kuduz itin üstüne varılır mı? NALBANT- Korktum demeğe dilin varmıyor < da. £)„ . /İc-^L ¿*tV c.'J-ya.-i I 5 )- ÇARKÇI- Bizim kimseden korktuğumuz yok nalbant, çgpj) ÇAVUŞ- Korktuğun yok da neden Halil ağa buradayken ağzından a l l a h m bir tek kelamı çıkmadı. -• Sj» İ. îi (JLc . , Ç A R K Ç I - ^ e d i k ya herif dertli. Malum benden de pek hazetmez. -^akars m iyiliği için söyleyeceği miz bir sözü tersinden anlar, kaldırır boktan bir karşılık verir eh ben de altta kalmam al sana sabah sabah belâ senin anlayacağın efendiliğimizden sustuk biz. pi^ÂfJ c? ' , ^ 0 » U t(0 ^ Q / l ° V^= V *■ I Á f^suR. || v* ^ ln li* r ' îc;fAcli_o - * '. ;Vy O,«■»; • >' Mr, I f .s ,J h ».- A - ..i. ••• . ■±ï k J* V ..:î i N A L B A N T ^ i l i r i m . Efendilik eşkiys ba bandan vergilidir sana. Ç A R K Ç I - e a b a m ı karıştırma nalbant. Son ra çerçi babandan başlarım ha. OCAKÇI- Halil a^a kurdu'yakalayacak mı yakelamıyacak mı bilmem ama tes zamanda çok işler olacak kasa bada. ^ i**« i« L Er ^ *- " ÇARKÇI- Sen şuradan gremafona bir plak koy bakalım. fj <• -s >>- 'T.îv À Ü ,t a rîvû £ IŞ A t c J i ÍU- . #r ■V r ... - ......- 0.. / X I l 1i1 tÿ (0 "/a-t-i* J tr S^Xe.'' T 1^ u @x ... «g - 1 y<xLUf»r,-. çQ - ' £a-j î \qe.cdun <£)„, „ , iç^ly«- .. / 4 ^ " » (J)„, ¡¿ c Jtn * *-Uh.. LÇr otcli«^ tovr (<jÍAf -, a - U r ,. ¿ i/T-iL COsic * > b » Lm aLs 7 —4 H/vLÎIi AĞA- Deliyi büyüttün mü ulen. •«»Kt Qi- î E I Z A ^ H e m i d e nesil. Kurt rahat rehat girer, rahat rahat çıkar. Bir <**İ *|lU» tek k ı l m a bile halel gelmez. fT > «- < t i «*~ { — üLj ( i «s«''or« L (£] HALİL AĞA- uüzel aferin, iyi becermiş sin. Haydi şimdi Yunusa bakıver avlunun arkasında mor koyunun postunu yüzüyordu. Söyle de tez tutsun elini, postun içine saman doldurup kürünün alt başına koyaca ğım. °anlı koyun gibi.HSydi ulan kıpırda biraz. 2>ı r^fi n IRIZA- Gidoyoruz işte. ta Aû ( i HALİL AĞA- Karı karı, karı be. ( 0 1 Î t v x . O c *# - l * S ' ©- Tcio^h İ*î'~ /»*-*■/<C o ^ ö<©. (35(D- ( o - - C* la.<"î ^je.br. KADIN- N e var ne oluyor gene. HALİL AĞA- İçerde arka odanın duvarı ma dayalı bir kapı var al de gel. Ö aİî^ u /i * * ' t^a -fI4 H X<J ■ Ttrs Ityara L . ~/c» ¿U i'V'ka 11 - *1 L - u ,r » L . KADIN- Hangi kapı. Sağlam kapı getirilirmiymiş hiç? cv HALİL AĞA- -uapıyı söktüm ben. KADIN-' Ne? Mutfağın kapısını mı? delir din mi bre herif. Mutfak kapısı da sökülürmüymüş hiç. &S HALİL AĞA- İşime karışma sen benim. } KADIN- i:Ley silahın nedir bu adamdan çektiğim, bir de kurt tuzağı çıktı başımıza. Kurdu yakalaya cağız diye evi başımıza yıkacak nerdeyse. ölmüş davarın kinini süreceğine.... * HALİL AGA- Ulan daha söyleniyor ben sana ne dedim yallah. KADIN- * eki peki hiç seninle başa çı kılır mı? A k i m ı birşeye takmıy a s m biyol. i 11 l£ )r , Q) M vW£t^ h p v iy L (tjarf ^ { r t r . Ft<"C«4-t^ c,<Jcj*r . «**¡La¿ I l £ ) İCac^ıfi^') TTTTti n[nr, ^/umJ 7 Y ~ u. © K-i • r„ w S «fi ^T?) .- • /Gji.fi'ir f--- « fi/ol >1»’ t oi\«~ n-£0.nt.\e^ d ) r \t ^e)., V u ^ l » .! P ! -s -i ’• V rl> Y a n a Ju s? ru* ..'Ü'; d ro « * r < L L - , Qj {Q -. ’t ho-f'-fÇ*'- ■’ ' »I "Íír*/ -ip V s/<* • :' . D ■ ’b SAHNE EKERLERİ M E T î N Y U H U S « g e ags post işi temam, öyle bir yüzdümki deme kasap yüzeaez. ey HALÎL AĞA- Güzel ol^uş eline sağlık. ^T).. «/k-*/* KADUi-^-nl al işte sİ de ne halin v e r se gör. HALÎL AĞA- Eksik etek işte, saçı uzuı olduğundan aklı birşeye ermiyor. İyi dinle söyle yeceklerimi Yunus. ^ T ).. SaL'-ı # b*~rl< ■ * YUNUS- Kulağım sende ağa. </r-i-<it v3>*- O-fJu. ı(t - <£)-• J V®* /MU-«'’ a lar eti(- - HALİL AĞA- ^ak Yunus baban seni ge tirip yanıma verdiği zaman şuncağız çocuktun se ni büyüttüm adam ettim, everdim, ^en bu kurdu di ri diri yakalamaya ahdet tim. Evelallah sonra seniî yardımınla olacak bu iş. <*$) YUNUS- Ağa, bu öyle belibenzer işler den değil. Hani kuş, saksağan falan olsa dala mala çıkar kuyruğundan kanadından yaka larsın, oî) HALİL AĞA- Ulan ben de seni yiğit bir kimse bilirdim. YUHUS- Ayıp ettiş &ğe yiğitliğimin. üstüne söz düşürtmek ama, bu kurt milletiyle de başa çık mak koley olurmu ki. HALÎL AĞA-^?oş yere yüreğine korku salma. Şu kasabada senin bileğini bükecek adam var mı? YUNUS- Yok. HALÎL AĞA- Sonra azgın kömüşleri, deli atları baş eden. ^ft)- . av~î f a f V c A . YUNUS- Hepsi doğru ama, bu iş öteki lerine benzemiyor, bu işe akıl gerek, ince fikir gerek. . QC) HALİL AGA- Ulan aferin koca oğlan, ulan bin yaşa. Ben de sö zü buraya getirecektim. „ , ~ T \ f w HALİL AĞA' - Ulan aferin Yunus kitap gibi lâf ettiş. 1o ' 4- é -«— i Ay J& fyTîUS*?nay s a ğ o l a s m aga. Evelallah mahçup etmem seni, Gayri gay ret bizden mükâfat da senden. ti f Vj HALİL A V iAi- ■Lam sözün üstüne geldi niz. İyice kulak verip dinleyin beni. Bu namus suz kurt dadandı. Elbet bir daha gelecek ama bu gün mü, yarın mı orasını aliahia kurdun kendisi bilir. IRIZA- Evet baba. i Lír i«- 'tfi HALİLAĞA-^Sen evin arka tarafından geçip daha yukarı fırla nan ..yolun başta tarafından tutacaksın. Kurt gelse o yoldan gelir. Daha kurdun karartısını görsen hafif ten bir ıslık çalacaksın. Altı patları da sana vere ceğim ne olur ne olmaz. Senin işin bu. ^akın dalga geçmeyesin ha. Tamam mı? IHIZA- ^amam baba. HALİL AĞA- Durmuş. , Ay*' To- DURMUŞ- Buyur baba. HALİL AĞA- ben de ayakyoluna girip bekleyeceksin. Orası ahırın duvardaki deliği ne yakın. H eTnj_ae oradan yol gayet iyi görünür. Eline mavzeri de verece ğim. Esas işin kurt de likten içeri süzüldüğü vakit şu yerdeki kapıyla deliği bir iyice kapamak. Şayet biz içerden kurdu ürkütür, kaçırırsak bir iki demeyip vuracaksın tamam mı. DURMUŞ- iamam baba. p i_ A KJ V Téz f- Y ~ 1r~t C *J n t. H*<J .( u ) u .{111111/ ' &t , Cjr « s 1 H c fif-.’- U k “ - I).. ¿ +*'U '’ i S ÚXJi-rtM- - — - ir « \ y ,x Xr i> L © *lj ¿Jf) y - b e * fc-^clc-. M M E T il? i i N EAitt AGA-^Ssns gelince Yunus; • Seiıirîle ben ahırın sekisin de pusuya yatıp bekleyece ğiz. Sekiye sağlam bir ça : .Ut J fi dır bezi yerleştirdim. EurJ içeri girdiği vakit ye seddar deyip hayvanın üstüne atlayacak çadır bezini tor ba gibi gövdesine geçire ceksin tamam mı. çgj ^ t«-- - ^T), YUNUS- lamam tamam abi. *•***% bî*~ >« Ut<^« - • f f Jl'- HALT], İ.&A- A eki senin işin ne olacak diye sormuyorsunuz; benimki en zoru. Şu gördüğünüz de mir ‘ burunsel var ya işte bunu kurdun ağzına geçirecegim, .geçireceğim ki kurt hart diye bir-yerimizi kapİl ma a ın^--il anı nasıl buldu. nur.. «S) *. *: * S*a»*îffîÇ !£■ * * 1 “"/TTS ; *:t' ı, , Aa«-»n OUfun (m »i 1512A- ǰk güzel çok güzel. & $ ) ü * HALİL AĞ A- *;fe sandınız ya elbette r;üzel._3u bizdeki akıl, •^aydi aydi bakalım topar; lanın- fekşam çorbasını er ken içeceğiz sonra da her kes işinin başına. ■■t 4. »İV .•»-j • . I . ,4 - ,% J Ivl. T Ara L o (f) _ , ElUoía^’ -Uii k Jir ^ A c r l 0 _ !J' C IN Q S '-' *,nA (5/ ¿ « Ur4İC' •••* r '1 1■ 4< d 1 ( £ ) ..U ,i* t^íí^ít malayo t(V í “ 1 £ ír*-r' -^(S ^ riifiV« - » . ■- & -, , ^ ®- ? iri -La'+ y^ fjga.\^¡i' V»W#Vff%* \oQ \par-aU. , ' ’ , .' ’*-■ , { £ ) - ,, Oa-r^Y^ Y a ¿ l a naXdV. Terí.W (5)-~, ¿Cíujl-MarU ltU-f (<L rtayorplc ^©^l','f>. -{<it~r (^) - , £a(k*r^ U¿t r. . , ^fo)T , Irita’-y* < 0 _ . / h 'i frvfûle. , IP 2 t e r . . . , , t r i •z-o^c\ h & k a r a lt- - ' , x i AJE, SAHNE emenler (J)... ; (l'cc - * âohıtt .. aii-t*, ^ j/î(» M * - “ fttl ıŞıUa (Tl3 ^1* ¿’ '-i— olı^la^» l*r ^0., M ' t î r tf ,ft.' ! i KOR BEKÎR-^büşeş. Bağlandı epey sayı ver din çarkçı. (£ s ÇARKÇI- ilan kör. Yine bir punduna geti rip uyuttun beni, ^ş-ş mı ç s l d m ne halt ettin. KÖR 3 EK ÎR-^tn sanın adı hilekara çıkmasın biyol. Şurda edebimizle oyna dık. © talî t- 'V*^9'’ ‘J I-V-v l a '•' (S *-~ 1 0 . . . ^lo-, /, h a 1 " - ** I.'r. ÇARKÇI- Kısa kes anladık. Vayları ben ödeyeceğim. KÜR BEKÎR- Şuradan bir deste altmış altı lık göndersene. Yahu şu Hglil ağanın küçük oğlu değil mi^g^ ÇARKÇI- He ya o. ^D* •* A ı /'1 A l* y U . ., J>öUo Al«*y I». T— ıi (Ş) i , S * j 4 j İ ' r •i*“ i'-** *KÖR BEKÎR- Birdenbire tanıyamadım da. V© -■v ÇARKÇI- Tanınacak halimi kalmış, sabah lara kadar kurt beklemekten za yıflamış ite dönmüş. Irıza gel de iki satir lâf edelim. IRIZA- Ne var ne söyleyecekseniz oradan söyleyin. * V '' ÇARKÇI- b-el canım gel şuraya öyle uzakta olur mu.|«\ Vg). ^ I R I Z A ^ e var? •* -* ■n , £ ı-ıi.«.. (3)-« A-f/’» ÇARKÇI- Otur hele şöyle. /. KÖR BEKÎR- <rib>c şımıza candarma gibi diki lip durma. ^ Tû ÇARKÇI- De nazlanma gayri- otur şöyle. .... Ha şöyle...... Ulan çırak kırığı bak bakalım misafirimiz he emrediyor. ¿1» ÇIRAK- Çay mı kahve mi. <|T)-. /«.y«-'-«.(c.- (JtD. ■ ı '*>*I<c* . , l/*a ıİt - - - IRIZA- Birşey içmem gideceğim. tfO Ç jiRKÇI- oen bilirsin gayri masasına oturdukta birşey ısmarlamadı demeyesin sonra. Kuçttan ne haber? Kurdu yakalarsanız çarşı pazar dolaştıracakmışınız he mi? t> I S Pİ-AK) ^ £ A t C ^ ı ^ O N Fi ■Oc^l •5) , ö û k . /?, (.y .î , 1• • • ■i.ivi ŞV. l^uUho fh , o4-ı~i-'-- 2> \ V r i; *îr»l ■ • Mi » -, Ï( ^ g ) _ & l^,r m ^ Y a v/u^ f>' i Y »i A «¿S - /] .^ ir A ' •'■" ^ Ï i•■i. : j-are.rz.lc. - i ^S) <3 ^ ^ ‘~ ~ L *Jâ r' r»jw -f° a 1 *-•!? i fc^k. tir T X' ¿fe ,0 fn) . jffl.1~ t----- ^0.. A-,-.. ^ <© . , , T t ^ W t b M İ " , ” İ » q k p ^ a lt, . ® - 0 4 *r i j^-,v *U^ır •••>•'*"••* ^g).. C4> “ iûıUfijdUo sık*'-.. ■ I « M y J p\ , * -*!! SjAI , ,* U |j * 1 M e M i O î » K *.4^. ? f ij KÖR'BEKÎB*- Kurdu yakalaypojık mısınız acaba,o sizden 'akıllı çıktı, canım ne nal olduğunuzu anla dı. © 1 i ç A R K Ç I ^ ^ e ya koca jcosabada bul s bul? sizin koyunİerı bulması gösteriyorki simden daha ineği, daha semesi yokmuş. 0 , . . JUyff/, AKkti £ ¿(r* J*.L/«i*. Î ^ » , liiitji'i, İ-f^-c 111.- • J X r ** ■ > *•* i A/iU* « / • « t IH12A- 3u sözleri babamın yüzüne söyle yin de dünya knç bucakmış görün. 4 j ,. İ ‘ i ■-. v ÇARKÇI- Söylemesine söyleriz ama on beş gündür babanın yüzünü gören varmı ki? >'•*'V KÖR BSKÎR- Kurt Ji^rune bir pusuya yattıki kıyamette kalkarsa çok iyi. Q7) IRIZA- ^en de .sizi insan bilip yanınıza geldim. Eşek kedar adamlarsınız be. ^ (jjl . ÇAHKÇT- A ele otur.' Parlama canım iki laf edelim dedik'. W-*. KÜRBEKÎR- Bir çay ’bir kahve iç şeydin .. . nş yiğen gaz mı yoksa? \j5)~ , j«vıo U i fr /^*(o*yC® * • ÇARKÇI- \5az olacak zaar şimdi bunlara tenekelerle gaz lazım. I. DELİKANLI- Bu gidişle kasabada gaz bırakmıyacaklar. © ÇARKÇI- Irıza ulan sorması ayıp ama anan ne yapar? I») r A /û-j Cfl * * <<£•>)*. L KÖR BEKÎR- ^shi be çarkçı bunun babası sabahaca ahırda kurt bekli yor nöbetten fırsat bulup de anasının yanına varamazkisZ ~) T*ic^fc- tcU ~ 4 *-k-< toi-t - * ’ IRIZA- çizmeden yukarı çıkıyorsun çarkçı yettiyse yetti. (^ ^ . . 5|Wîİa -Î(/ ¿)r ■¿•«.plU 1l«,- - ÇARKÇI- K lzag canım, hani merak ettimde diyecektim d e . .. .... <ö> - > iU«'> 0(0 r» t , © - l^'dcO-4 Jl g fU ii*. 9 t r ,r , *«- & İfLsiga'- U ^ l 'ivivl y*d<Lcl~ Ifc-nip. , IRIZA- K es lan beygir oğlu beygir. & Pi.AU */£ P 1Ğ u •t* I f iW a . O ftf'UiirvoUo - ' fe«^aL- [£)~ IpQ íf ; w $lAt ^0)-. atfl 4-a r« OCftUfV - cLa^<^^ ~ j fj (¿y 2 ). I İJ/V fc,ol< s L ( &' Ç ar^i'«-'» K t g i t t « » J>trh c -VTTtO ' 1 ~±#«< \ca.roLkA*Lr\ ¿ ° ' * r°l, ^ ct.l,f> 5-n«, Cet/f'. dt_fa U<T <«Q_y L ß . f «1.1» 4 Va- *4'»**- ( j ÿ . . 'Û fçïo cZ fí >4 4*-t'< 1 vg) -,'<à , u M ! _:/p ' v) |-*1 A • í> ■ ; J J u m í " [ »•*; v '- ní*■t■'é ®L ;4 >Jjht«.£ - k f ^ ih ffA ' .•c ■ -¿¿4 A, , -CjLj? j J «.-? : j,\ 1 >.►. :. ..(j »' jlw^w M < • —»•-.^-j --¡ift 't í KuR BEKlH*ŞÎmms da öfkeli yahu bahası gibi. ÇARKÇIM Tıpkı hıh demiş burnundan düşmüş. OCAKÇI- Çarkçı? Çarkçı? @ (¿$ ÇARKÇI- «e var? OCAKÇI- Sen o iti bilir misin.< ÇARKÇI- n angi iti? (3o) <î*k« {^İ * ı OCAKÇI- Cemi duvarına sien iti. V0,., 5ARKÇI- Lâf ebeliğini bırak da şu altmış altı kağıdın iyisini gönder. CUt» *, Jjj 3). „ {& )*• "\ ‘ ıj S* W ı C t . ( V g ) --------, A ı** itt.li tx* • • { ¿ 5 * * Ş ^ u a ''*î »to Oti • I AKÇI- Şuradan bir kağıt seç bakalım. ÎARKÇI- Üçüncü. ÇM ) OCAKÇI- ^srs maça papazı. oğlum, (g) Suyun ısınıyor S İV A S H ALKEVİ T E M S İL KO LU Ç A L IŞ M A L A P .IN D A li F O T O Ğ R A F L A R KAHRAMAN VATAN YAHUT S I L I S T R E DÜNYANIN DÜZENİ İŞ Ö ?