Mercanada
Transkript
Mercanada
edito De¤erli Hekimlerimiz ve Eczac›lar›m›z Mercanada dergimizin yeni say›s›nda yine dopdolu bir içerikle karfl›n›zday›z. Yeni say›m›zda hekim röportaj›, sa¤l›k köflesi ve sualt› gezisinden sonra oyuncu Haluk Bilginer ile yazar Ece Temelkuran’›n sohbetlerine kulak verece¤iz. Ard›ndan Enis Batur’un kütüphanesine ve Huysuz Virjin ad›yla da tan›d›¤›m›z Seyfi Dursuno¤lu’nun mutfa¤›na konuk olaca¤›z. Biri yabanc›, biri Türk iki genç yazarla söyleflilere de yer verdi¤imiz fantastik edebiyat ve bilimkurgu konulu dosyam›z›n yan› s›ra, Türk sinemas›n›n son uzay filmi Gora’yla ilgili ilginç bir görüfle göz ataca¤›z. Kültür-sanat her zaman oldu¤u gibi bu say›da da Mercanada dergisinin merkezinde. Bulmaca ve satranç sayfalar› da küçük beyin egzersizlerinden hofllananlar için birebir. Önümüzdeki aylarda yepyeni Mercanada’larda buluflmak üzere... Sayg›lar›m›zla. Kültür Sanat ve Medikal Haber Dergisi Y›l:2 Say› 6 Mustafa Nevzat ‹laç Sanayi A.fi.’nin t›p camias›na sundu¤u bir kültür hizmetidir. Epsilon Yay›nc›l›k Hizmetleri Tic. ve San. Ltd. fiti. ad›na ‹mtiyaz Sahibi Grafik Uygulama Film - Grafik Hülya Bilgin Ç›¤ Ömer Yenici ‹dari Müdür Ebru Grafik ve Matbaac›l›k A.fi. Türbedar Sk. No:8 Ca¤alo¤lu/‹stanbul Tel: 0212 520 85 21 Erol fiahnac› Genel Yay›n Yönetmeni Gülenay Börekçi Yaz› ‹flleri Müdürü (sorumlu) Meltem Erkmen Kapucuo¤lu Editör Esen Tezel Grafik Tasar›m Sevil Ürel Sat›fl Koordinatörü Abdül Vardar Reklam Arzu Tuna 0 212 244 82 82 /125 [email protected] Bask› FSF Matbaac›l›k & Reklam Hizmetleri ‹kitelli Organize San. Böl. Eskoop Sanayi Sitesi Turgut Özal Cd. C-4 190-192-194 ‹kitelli/‹stanbul Tel: 549 52 52 pbx Adres Osmanl› Sk. Osmanl› ‹fl Merkezi No: 24/4-5 80090 Taksim/‹stanbul Tel: 0212 244 82 82 pbx Faks: 252 47 29 Web: www.epsilonyayinevi.com e-mail: [email protected] 1 içindekiler 4 10 4 . . . . . . . Röportaj: Prof. Dr.Yaflar Karaaslan kortikosteroid tedavisini anlatt› 22 6 . . . . . . . Sa¤l›k: Kortikosteroidler 10 . . . . . . . Akvaryum: Ali Kabafl’tan sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n püf noktalar› 14 . . . . . . . Röportaj: Bir oyuncu ve bir yazar: Haluk Bilginer-Ece Temelkuran 20 . . . . . . . Kütüphane: Enis Batur’un kitapl›¤› 22 . . . . . . . Mutfakta: Huysuz Virjin’den kaygana 25 . . . . . . . Sinema: Bulutlar› Beklerken 26 . . . . . . . Sinema: Türkler bir kez daha uzayda 28 . . . . . . . Söylefli: Dante Kulübü’ne hoflgeldiniz 31 . . . . . . . Fantastik: Yeni ve cesur dünyalar 32 . . . . . . . Bilimkurgu: Gelece¤in de¤iflen kurgusu 34 . . . . . . . Söylefli: Ado’yla uygarl›k üzerine 38 . . . . . . . ‹nternet: Sanal dünyada sanat turu 42 . . . . . . . Çizgi roman: Baltal› ilah: Zagor 44 . . . . . . . ‹catlar: ‹fl yaflam›n› kolaylaflt›ran cihazlar 46 . . . . . . . Kitap 52 . . . . . . . Ödüllü bulmaca 54 . . . . . . . Satranç 56 . . . . . . . Astroloji: 2005 y›l›nda burçlar 26 14 2 42 röportaj Ak›lc› kortikosteroid kullan›m› Hemen her branfltan tüm hekimlerin kulland›¤› vazgeçilmez ilaçlardan olan kortikosteroidleri bir romatolog olan Prof. Dr. Yaflar Karaaslan anlatt›. Prof. Dr. Karaaslan’a göre bu ilaçlar iltihabi romatizmal hastal›klar›, akci¤er, böbrek, beyin ve kalp gibi iç organ tutulumlar›nda hayat kurtar›c› olabiliyorlar. Kortikosteroidler hemen hemen her branfltan tüm hekimlerin kulland›¤› vazgeçilmez ilaçlar. Bir romatolog olarak tedavi flemalar›n›zda hangi durumlarda kortikosteroid kullan›yorsunuz? Kortikosteroidler romatizmal hastal›klar›n tedavisinde en yayg›n kullan›lan ilaçlardand›r. Özellikle romatoid artrit, vaskülitler, kolajen doku hastal›klar› ve polimiyaljia romatika gibi iltihabi romatizmal hastal›klar›n tedavisinde çok önemli bir yere sahiptirler. ‹ltihabi romatizmal hastal›klar›, akci¤er, böbrek, beyin ve kalp gibi iç organ tutulumlar›nda kortikosteroidler hayat kurtar›c› etki gösterirler. Kortikosteroid kullan›m›nda hastan›n tedaviye uyumu ne kadar önemli? Bu alandaki gözlemlerinizden bahseder misiniz? Kortikosteroid kullan›m›nda hastan›n tedaviye uyumu son derece önemlidir. Kortikosteroidlerin hekimin önerdi¤i saatte ve dozda al›nmas› ve tedavinin aniden kesilmemesi gerekir. Klinik pratikte maalesef hastalar›n s›kl›kla etraftan duyduklar› yanl›fl bilgilerle tedaviyi aksatt›klar›n› veya kestiklerini gözlemliyoruz. Tedavinin bu flekilde kesilmesi hastal›¤›n alevlenmesine ve ilerlemesine yol açabilir. Hastalar›n tedaviye uyumlar›n› art›rmak için hastalara kortikosteroid tedavisi hakk›nda bilgi verilmesi gerekir. Ben kendi klinik uygulamamda tedavi plan›n›, ilac› hangi saatte ve hangi dozda alaca¤›n› ve nas›l azaltaca¤›n› ayr›nt›l› bir flekilde yazarak hastaya veriyorum. Ülkemizde özellikle büyük hastanelerin bulunmad›¤› periferdeki bölge4 lerde, kortikosteroid tedavisinin bilimsellikten çok uzak flekilde yap›ld›¤›na flahit oluyoruz. Sizin bu konuda gözlemleriniz nelerdir? Kortikosteroidler son derece etkili ilaçlar olmalar›na karfl›n iyi bilinen bir çok yan etkiye de sahiptirler. Bu nedenle ak›lc› bir flekilde kullan›lmalar› çok önemlidir. Ülkemizde bazen kortikosteroidlerin yanl›fl kullan›ld›¤›n› gözlüyoruz. Örne¤in osteoartritli hastalara depo steroid yap›lmas›, romatoid artritte DMARD dedi¤imiz hastal›¤› bask›lay›c› ilaçlar olmadan tek bafl›na yüksek dozda kortikosteroid kullan›lmas›, romatizmal a¤r›lar› olan hastalara do¤ru tan› konmadan özellikle depo steroid enjeksiyonu yap›lmas› veya hastal›k bask›land›ktan sonra kortikosteroid dozunun azalt›lmadan yüksek dozda devam edilmesi gibi yanl›fl kullan›mlarla karfl›lafl›yoruz. Günümüzde çok çabuk benimsenen yeni ilaçlar›n, ölümcül yan etkilerinden dolay› tüm dünyada yasakland›¤›na tan›k oluyoruz. Kortikosteroidler oldukça eski ilaçlar, sürpriz bir yan etkileri olmamas›na ra¤men bilinçli kullan›lmad›klar›nda yan etkileri kaç›n›lmaz. Bilinçli kortikosteroid kullan›m› konusunda hekim ve hastaya düflen görevler neler olabilir? Kortikosteroidler 50 y›l› aflk›n bir süredir t›bb›n hemen her branfl›nda yayg›n olarak kullan›lmaktad›rlar ve yan etkileri çok iyi bilinmektedir. Kortikosteroidlere ba¤l› yan etkileri azaltmak için klinik kullan›mlar›nda baz› konulara dikkat edilmesi gerekir. Bunlardan bafll›calar› flunlard›r. 1. Kortikosteroid tedavi endikasyonu olmayan durumlarda kullan›lmamalar› gerekir. 2. Kortikosteroidlerin uygun endikas- yonda etkili olan en düflük dozda ve sürede kullan›lmalar› gerekir. Bu ilaçlar›n gerekenden daha yüksek dozda ve sürede kullan›lmalar› yan etkileri art›r›r. 3. Kortikosteroid tedavi bafllanacak hastalara hastal›¤›n do¤as›, kortikosteroid tedavinin gereklili¤i, olas› yan etkileri, yan etkileri azaltmak için al›nmas› gereken önlemler ve tedavinin düzenli kullan›lmas›n›n önemi gibi konularda yeterli bilgi verilmelidir. Hastalara yeterli bilgi verilmesi, hem hastan›n tedaviye uyumunu art›r›r, hem de yan etkileri azalt›r. 4. Kortikosteroidlere klinik yan›t al›n›nca veya yüzde fliflme gibi yan etkiler ortaya ç›kmaya bafllan›nca doz yeniden gözden geçirilerek azalt›lmal›d›r. 5. Düflük doz kortikosteroid tedavisinin yeterli olabilece¤i geç bafllang›çl› RA, polimiyaljiya romatika veya allerji gibi durumlarda da gereksiz yüksek doz tedaviden sak›n›lmal›d›r. 6. Kortikosteroidler, adrenal yetmezlik için yerine koyma tedavisi ve akut durumlar d›fl›nda, sabahlar› erken saatte günde tek doz olarak verilmelidir. 7. Kortikosteroidler, hasta a¤›zdan alabiliyorsa oral yoldan verilmelidir. A¤›zdan alabilen hastalarda parenteral tedavinin oral tedaviye hiç bir üstünlü¤ü yoktur. 8. Kortikosteroid tedavi bafllanan hastalara, kilo al›m›n› önlemek ve metabolik yan etkileri azaltmak için baz› diyet önerilerinde bulunulmal›d›r. Bu diyet önerilerinin bafll›calar› flunlard›r: a. Bol s›v› al›nmas› b. Afl›r› kalori al›m›ndan sak›n›lmas› c. Rafine karbonhidrat al›m›n›n azalt›lmas› d. Afl›r› tuz al›m›ndan sak›n›lmas› e. Bol posal› g›dalar›n tercih edilmesi f. Kalsiyum takviyesi için, süt ve süt ürünleri al›m›n›n art›r›lmas› g. Kat› ya¤ ve kolesterol al›m›n›n azalt›lmas› h. Potasyumdan zengin g›dalar›n al›m›n›n art›r›lmas› 9. Özellikle yüksek doz kortikosteroid verilen hastalarda metabolik yan etkiler aç›s›ndan vücut a¤›rl›¤›, kan bas›n- Prof. Dr. Yaflar Karaaslan 1962 y›l›nda Ayd›n'da do¤du. 1979 y›l›nda Ayd›n Lisesi’nden mezun oldu. Ayn› y›l Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi’ne bafllay›p 1985 y›l›nda mezun oldu. 1985-1986 y›llar›nda Bursa Büyükflehir Belediyesi'nde zorunlu hizmetini yapt›. 1987-1991 y›llar›nda Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›'nda uzmanl›k e¤itimi ald›. 1991 y›l›nda iç hastal›klar› uzman› oldu. 1992 y›l›nda Genelkurmay Baflkanl›¤›'nda k›sa dönem askerlik yapt›. 1991-1994 y›llar›nda ayn› fakültede romatoloji yan dal uzmanl›k e¤itimi gördü ve 1994 y›l›nda romatoloji uzman› oldu. 1994-1996 y›llar›nda Gazi Üniversitesi T›p Fakültesi'nde Acil Servis flefi olarak çal›flt›. 1994 y›l›nda Doçent ünvan›n› ald›. 1996-2003 y›llar› aras›nda Fatih Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal› ve Romatoloji Bilim Dal› baflkan› olarak çal›flt›. 2000 y›l›nda Profesör oldu. Temmuz 2003’ten bu yana Ankara Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi’nde Romatoloji Klini¤i fiefi olarak çal›flmaktad›r. Yurt içi veya yurt d›fl›nda yay›mlanm›fl 150’yi aflk›n bilimsel makalesi ve 160 civar›nda sitasyonu vard›r. ‹laç ve Tedavi Dergisi, Romatoloji Bülteni, A¤r› Serisi, Olgu Serisi ve Romatoloji Gündemi dergilerinde yay›n kurulu üyesi veya editör olarak çal›flm›flt›r. On adet kitaba editörlük yapm›flt›r. Halen ‹ç Hastal›klar›-Progres ve Olgu Serisi isimli süreli yay›nlar›n editörlü¤ünü yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk sahibidir. c›, kan flekeri ve lipid profili yak›ndan izlenmelidir. Bu parametrelerden herhangi birinde bir bozulma varsa kortikosteroid dozu yeniden gözden geçirilmeli ve diyet, oral antidiyabetik, statin veya antihipertansif tedavi bafllanmas› gibi uygun önlemler al›nmal›d›r. 10. Kronik tedavide miyopati ve osteoporoz geliflimini önlemek için hastalara düzenli egzersiz yapmalar› önerilmelidir. Halk›m›zda kortizon kullan›m›n›n yan etkilerinden ve özellikle kilo ald›rmas›ndan kaynaklanan bir çekince mevcut. Böyle bir durumda hastalar›n›za nas›l yaklafl›yorsunuz? Bu yan etki baz› hastalarda gerçekten önemli bir problem oluflturabiliyor. Bu yan etkiyi en aza indirmek için hastalara bu ilaçlar› bafllarken baz› uyar›lar›n yap›lmas› yararl› olur. Hastalara kortizon kullan›rken özellikle tuzlu, unlu, flekerli yani kalorisi yüksek g›dalardan ve kat› ya¤lardan sak›nmalar›, bol s›v› almalar› ve yüksek kalorili rafine karbohidratlar yerine düflük kalorili sebze ve meyve ile süt ve süt ürünlerini tercih etmeleri önerilmelidir. Yo¤un çal›flma temponuzdan f›rsat buldu¤unuz zamanlarda neler yapmay› seviyorsunuz? Son y›llarda kendime ay›rabildi¤im zaman gerçekten çok azald›. F›rsat bulunca okumay›, sinema, tiyatro ve konserlere gitmeyi, gezmeyi, foto¤raf çekmeyi ve yazmay› seviyorum. 5 sa¤l›k Kortikosteroidler ‹lk olarak 1948 y›l›nda Mayo Clinic’de artrit hastalar›n›n tedavisi için kullan›lan kortikosteroidlerin etkileyici baflar›s› bu hastalar için bir tedavi bulundu¤unu düflündürmüfltür. Daha sonra uzun süreli kullan›mlar›nda istenmeyen etkilerinin gözlenmesi, steroidlerin, hem doktorlar hem de hastalar aras›nda korkutan ilaç (scare-oids) olarak an›lmas›na neden olmufltur. Bununla birlikte kortikosteroidler, uygun k›lavuzlar do¤rultusunda kullan›ld›klar›nda oldukça güçlü, etkili ve güvenli ilaçlard›r. Dermatoloji, romatoloji, immunoloji ve onkoloji gibi çok genifl organ sistemleri ve uzmanl›k alanlar›nda kullan›lan kortikosteroidler; eklem, kas ve damar içine enjekte edilebilmeleri, oral ve topikal uygulanabilmeleri ve pek çok ilaçla birlikte kullan›labilmeleri aç›s›ndan da oldukça kullan›fll›d›r (1,2). Yan etkilerin azalt›lmas›na ve daha uzun süreli tedavi sa¤lamaya yönelik olarak, 1964’den itibaren kullan›lan intramusküler pulse uygulamas› (3), 1971 y›l›nda renal transplantasyonda rejeksiyonun engellenmesi için intravenöz yolla da uygulamas› ile yeni bir kullan›m flekline de sahip olmufltur (4). Yüksek dozlarla ve uzun aral›klarla uygulanan intravenöz pulse tedavisi, k›sa sürede glomerülonefrit (5), sistemik lupus eritematozus (6) ve romatizmal artirit (7) hastalar›nda da kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Etkili ve güçlü bir tedavi seçene¤i olmas› nedeniyle, kortikosteroidler için sürekli yeni kullan›m alanlar› do¤maya devam etmektedir. Graves hastal›¤›nda görülen oftalmopati, Pneumocystis carinii’ye ba¤l› solunum problemlerinde, ciddi alkolik hepatit, tekrarlayan ensefalopati, viral krup, Haemophillus influenza ve Mycobacterium tuberculosis’e ba¤l› ensefalopati ve subakut tiroidit durumlar›nda hastanede kal›fl süresini ve mortaliteyi azalmak için kullan›mlar› bunlardan baz›lar›d›r (2). Hekimler taraf›ndan yap›sal ve fizyolojik özellikleri anlafl›ld›¤›nda ve uygun ilaç seçildi¤inde, uygunsuz ve problemli kullan›mlar rahatl›kla ortadan kald›r›labilmektedir. KORT‹KOSTERO‹DLER‹N ETK‹LER‹ Kortikosteroidler, adrenal bezlerden do¤al olarak salg›lanan mineralokortikoidler (aldesteron) ve glukokortikoidlerin (kortizol) etkilerini taklit eden ilaçlard›r. Mineralokortikoidler renin anjiotensin sistemini etkileyerek, su ve s›v› dengesinin korunmas› sa¤larlar. Sal›n›m›, pituiter bezlerden salg›lanan ACTH (adenokortikotropik hormon) taraf›ndan regüle edilen glukokortikoidler ise antiinflamatuar etkilerinin yan›nda karbohidrat, ya¤ ve protein metabolizmas›n›n düzenlenmesi ve immunojenik etkilere neden olurlar (8). Tablo.1. Glukokortikosteroidlerin etkinlikleri Antiinflammatuar Mineralokortikoid Etki Aktivite Ekivalan Doz (mg) K›sa Etkili ( 8-12 saat) Hidrokortison Kortison 1 2 20 0.8 2 25 4 1 5 K›sa Etkili ( 8-12 saat) Prednison Prednisolon 4 1 5 Deflazakort ~4 0 6 Fluokortolon 5 0 5 Metilprednisolon 5 0 4 Triamsinolon 5 0 4 10 0 2 0.60- 0.75 Uzun Etkili (36-72 saat) Parametason Betametason 20-30 0 Deksametason 20-30 0 0.75 Tabloda, çeflitli kortikosteroidlerin antiinflamatuar etki ve mineralokortikoid aktivitelerinin, hidrokortisonunkine oran› verilmifltir. Son sütünda ise ayn› etkiyi sa¤lamak için gerekli olan ekivalan eflde¤er dozlar verilmifltir. 6 Tablo 2. sistemlere göre olas› yan etkiler ve önlemleri Sistemler Yan etki Sodyum retansiyonu Dikkat edilmesi gerekenler/önlemler Konjestif kalp yetmezli¤i ve hipertansiyonda dikkatli kullan›lmal›d›r. S›v› elektrolit da¤›l›m› Ödem Tuz al›m›n› azalt›n›z. Artm›fl potasyum at›l›m› Potasyum deste¤i gerekebilir Artm›fl kalsiyum at›l›m› menopozal dönem) kalsiyum deste¤i gerekli Gastrik iritasyon Yemeklerle beraber al›nmal›d›r Bulant›/kusma, kilo kayb›/al›m›, Bu riskler doz art›fl› ve tedavinin uzamas› ile artar. abdominal distansiyon, peptik Anti ülser tedavi sadece yüksek doz uzun dönem ülser, ülseratif özefajit, pankreatit tedavi alacak hastalara önerilmelidir. Hemoraji Osteoporoz riski olan hastalarda (özellikle post olabilir. Gastrointestinal veya perforasyon riski olanlarda kullan›lmamal› ya da dikkatli olunmal›d›r. Hiperkortizolizim (Cushingoid durum), sekonder adrenal yetmezlik Endokrin Amenore ve postmenomozal kanama Düflük dozlarda uzun süreli kullan›ma ba¤l› gibi menstrual problemler ‹nsipit diabet geliflimi Glukoz intolerans›, hiperglisemi Sol ventrikül duvar rüpütürü olas›l›g›ndan dolay›, Hipertansiyon miyokardial infarktüs öyküsü olanlarda dikkatli olunmal›d›r. Kardiovasküler Göz Tromboembolism Nadiren kan koagülasyonunda artma Tromboflebit ve konjestif kalp bildirildi¤inden tromboembolik bozuklu¤u yetmezli¤inde artma olanlarda dikkatli olunmal›d›r. Posterior kapsüller katarakt Uzam›fl kullan›m intraoküler bas›nç art›fl›na ve ya Glokom oküler sinir hasar›na neden olabilir Gözde sekonder viral ve fungal infeksiyonlar Oküler herpes simplex bulunan hastalarda kornea perforasyonu olabilir. Kas a¤r›s› veya güçsüzlük, kas kitle kayb›, patolojik omurga ve uzun kemik kompresyon Kas ‹skelet k›r›klar›, kemik protein matriksinde atrofi, femur ve humerus bafllar›nda aseptik nekroz. Osteoporoz riski olan hastalarda dikkatli olunmal›, yarar-zarar oran› iyi de¤erlendirilmelidir. Yafll›k, zihinsel gerilik ve kötü beslenme koflullar›nda bu risk artmaktad›r. kalsiyum deste¤i gerekli olabilir Konvülziyon veya psikiyatrik bozukluklar› olanlarda dikkatli olunmal›d›r. Altta yatan psikiyatrik Nöropsikiyatrik Bafla¤r›s›, vertigo, nöbet, artm›fl motor aktivite, bozuklukda artma gözlenebilir. Steroid iliflkili insomnia, ruh hali de¤ifliklikleri, psikoz. psikoz 15-30. günlerde ortaya ç›kar. Steroid kullan›m›na devam edilecekse tedavi edilebilir. Geri çekilmeye ba¤l› olarak pseudotumor cevab› bildirilmifltir. Sistemik fungal enfeksiyonu olan hastalarda kon- Di¤er ‹nfeksiyona yatk›nl›¤›n artmas›, infeksiyon semptomlar›n›n maskelenmesi. tredikedir (Amfoterisin B ye ba¤l› ilaç reaksiyonlar›n›n engellenmesi için kullan›m hariç). Tedavi s›ras›nda canl› afl› kullan›lmamal›d›r. Deri testlerinde yan›tlar bask›lanabilir. 7 sa¤l›k Fizyolojik olarak, sabahlar› yaklafl›k 20 mg/gün düzeyinde üretilen kortizol stresle befl kat›na kadar artabilir. Böylece artm›fl kortizol bireyin, infeksiyon, travma, cerrahi ve duygusal stresle bafla ç›kmas›n› sa¤lar. Stres ortadan kalkt›¤›nda ise normale döner. Hidrokortizon gibi k›sa etkili kortikosteroidler en az etkin olanlard›r. Hidrokortizona göre prednizon ve metil prednizolon gibi orta etkili olanlar 4 – 5 kat, deksametazon gibi uzun etkili olanlar ise 25 kat daha etkindirler. Kortikosteroidler hem mineralokortikoid hormonlar›n›n hem de glukokortikoid hormonlar›n özelliklerine sahiptirler. Yine de, fludrokortizon s›kl›kla mineralokortikoid aktivitesi, kortison, prednizon, prednizolon ve metil prednizolon ise glukokortikoid aktivitleri için tercih edilirler (8,9) (tablo.1.). Kaynaklar 1. MICROMEDEX(R) Healthcare Series Vol. 123 expires 3/2005 2. Zoorob R J, Cender D. A: Different Look At Corticosteroids, AAFP, August, 1998; Vol. 58 No. 2, 443-452 3. Zuckner J, Uddin J, Ramsey RH: Intramuscular Adminstration Of Steroids In The Treatment Of Rheumotoid Arthritis. Ann Rheum Dis 1964; 23: 456-462. 4. Bell P, Calman K, Wood R et al: Reversal Of Acute Clinical And Experimental Organ Rejection Using Large Doses Of Intravenous Prednisolone. Lancet 1971; 1: 876-880 5. Oredugba O et al: Pulse Methylprendisolone Therapy In Idiopathic Rapid Progressive Glomerulonephritis. Ann Int Med 19980; 92: 504-506 6. Cathcart ES et al: Beneficial Effects of Methylprednisolone “Pul- YAN ETK‹LER VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER Özellikle yüksek dozda uzun dönem kullan›lan steroidlerin istenen etkileri ile istenmeyen etkileri ço¤u zaman paraleldir. Bu durum ço¤u zaman, hedeflenen etkinin ihtiyaçtan fazla oluflmaya bafllamas› sonucu meydana gelmektedir. Bir baflka neden ise hasta için uygun kortikosteroidin seçilmemifl olmas›d›r. ‹stenmeyen etkileri engellemek için baz› küçük önlemler al›narak, minimal yan etki ile maksimum yarar sa¤lamak mümkündür (8,10,11,12) (Tablo.2.). K›sa dönem ve düflük doz uygulamalar›nda yan etki nadiren gözlemlenir. Uzun dönem ve yüksek doz kullan›mlar›nda, dozun iki kat›na ç›kar›l›p birer gün arayla verildi¤i “gün afl›r› tedavi” uygulamas› düflülmelidir. Bu uygulama endojen kortikosteroidlerin sirkadiyen ritmiyle uyumlu olmas› nedeniyle istenen terapötik düzeyde etki olufltururken yan etkileri minimalize eder (11). Bu uygulama için sadece orta etkili kortikosteroidler uygundur ve doz, terapötik etki için yeterli olan en düflük düzeyde tutulmal›d›r. Hastan›n durumu düzeldi¤inde, adrenal fonksiyonlar›n normale dönmesine izin vermek için, ilaç, yavafl yavafl dozu azalt›larak kesilmelidir (13) (tablo.3). se” Therapy In The Diffuse Proliferative Lupus Nephritis. Lancet 1976; 1: 163-166 7. Williams IA, Baylis EM, Shipley ME: A Double Blind Placebocontrolled Trial Of Methylprednisolone Pulse Therapy In Active Rheumotoid Diease. Lancet 1982; 2: 237-240 8. Drug facts and comparisons. St. Louis: Facts and Comparisons, 1997:122-123 9. US.PDI’01/ G &G’s 1996 10. McEvoy GK, Litvak K, Welsh OH, eds. AHFS Drug Information. Bethesda, Md.: American Society of Health-Systems Pharmacists, 1996: 2216-2224. 11. Gregerman RI. Metabolic and endocrine problems. In: Barker LR, ed. Principles of ambulatory medicine. Baltimore: Williams & Wilkins, 1991: 986-989. 12. American College of Rheumatology. Task Force on Os- teoporosis Guidelines. Recommendations for the prevention and treatment of glucocorticoid-induced osteoporosis. Arthritis Rheum 1996; 39: 1791-1801. 13. Kountz DS, Clark CL. Safely withdrawing patients from chronic glucocorticoid therapy. Am Fam Physician 1997; 55: 521-525. Tablo 3. Tedavinin sonland›r›lmas› Kortikosteroidlerde seviyeli doz azaltma yöntemleri ve geri çekilme semptomlar› Seviyeli doz azalman›n amac› Önerilen doz azaltma yöntemleri H›zl› ilaç kesmeye ba¤l› adrenal yetmezlik semptomlar› 8 Alta yatan hastal›¤›n alevlenmesine izin vermeden, normal pituiter-adrenal yan›tl›l›¤› geri döndürerek, endojen kortikosteroid salg›lamas›n› sa¤lamak. Bir y›l ve üzerinde tedavi görmüfl hastalarda doz azaltma 2 ay veya daha uzun sürede gerçeklefltirilmelidir. Dozaj, kullan›m süresi ve sistemik hastal›k riski de göz önünde bulundurularak dozaj 5 mg prednison ekivalan eflde¤erine ulaflana kadar her 3-7 günde bir 2.5-5 mg azalt›l›r. Daha sonra HPA aks›n›n normale dönüp dönmedi¤ini anlamak için yükleme testi yap›l›r. Sonuçlara ve hastan›n durumuna göre, tedavi kesilir yada daha yavafl doz azaltma düflünülebilir. Bafla¤r›s›, sersemlik, bay›lma, güçsüzlük, letherji, miyalji, eklem a¤r›s›, dispne, ortostatik hipotansiyon, bulant›, kusma, anoreksi, kilo kayb›, atefl, hipoglisemi, deride deskuamasyon E¤er doz düzenlemesi yap›lmas›na karfl›n semptomlar devam ediyorsa baflka bir neden düflünülmelidir. akvaryum Röportaj: A. Selcen Güçhan Özhan, Foto¤raflar: Ali Kabafl “Sualt›nda kendinizi hür hissedeceksiniz” Sualt›nda foto¤raf çekmek hiç de zor de¤il. Profesyonel olarak çal›flmayacaksan›z pahal› bir hobi de de¤il. ‹lk ihtiyac›n›z olan fleyler yar›-profesyonel bir kamera, sualt› koruma kab›, dal›fl brövesi ve size sualt›nda efllik edecek bir arkadafl. Ali Kabafl’la kendi sualt› maceras›n› ve sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n püf noktalar›n› konufltuk. Foto¤raf çekmeye nas›l bafllad›n›z? Yedi yafl›mdayken, bir aile dostumuz bana Lubitel marka bir foto¤raf makinesi hediye etti. Foto¤raf ilgimin yan› s›ra, süper 8 mm filmle de ilgilendim. Üniversite y›llar›mda renkli banyo ve bask› için karanl›k odam vard›. 1997 y›l›nda, üniversitedeyken dal›fl brövemi ald›ktan hemen sonra sualt› foto¤rafç›l›¤›na bafllad›m. Sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n zor taraflar› var m›? Sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n bana en zor gelen yan›, ekipman›n çok titiz bir flekilde bak›m›n›n yap›lmas›. Her birkaç dal›fltan sonra bütün contalar›n tek tek temizlenip silikonlanmas›, pillerin tam flarjl› olmas›n›n sa¤lanmas›, su geçirmezli¤in test edilmesi gibi... Ekipman›n zarar görmemesi ve gezinin ziyan olmamas› için çok disiplinli olmak gerek. Çekimde ise zor olan, canl›lar› bir avc› sabr›yla ve ustal›¤›yla kamerayla yakalamak... Neden contalar› silikonlamak gerekiyor? Asl›nda kullan›lan, silikon ya¤›d›r. Do¤ru silikonlama çok önemli, çünkü contalar kolay kayar. Ya¤, suyu önlemez ama suyun bas›nc›yla contan›n hareketini sa¤lar. Sualt› dünyas›n›n sessizli¤i çal›flmay› kolaylaflt›r›yor mu? Sualt›nda, ayak bast›¤›m›z dünyadan çok farkl› ve de¤iflik etkenler var. Ak›nt›, so¤uk, a¤›rl›ks›zl›k, yükselme, alçalma, ›fl›k ve renk fark›, bas›nç, vücuttaki de¤ifliklikler ve bunlarla gelen tehlikeler gibi... Sessizlik ise görüfl konsantrasyonunu artt›r›yor ama dalma arkadafl›yla veya asistanla iletiflimi zorlaflt›r›yor. Emniyet aç›s›ndan en az iki kifli dalmak gerekiyor. Bazen grup halinde dal›yoruz ama herkes ikiflerli gruplar halinde kendi yoluna gidiyor. Derinlikte nas›l hissediyorsunuz? A¤›rl›ks›z bir flekilde uzayda yüzer gibi. Biraz da uçar gibi… Yani oldukça hür hissediyorum. Baflka bir dünyada oldu¤umu anl›yorum. Sualt› foto¤rafç›l›¤› için nerelere gittiniz, neleri foto¤raflad›n›z? Marmara’dan Güneybat› sahillerine kadar canl› ve tarihi eser foto¤raflad›m. Pasifik'te, Mikronezya'da bulunan Palau Adalar› ve K›z›ldeniz'de bat›k ve canl› çekimleri yapt›m. Tarihi eserlerde genellikle bat›klardan kalma, tarih öncesi çanak çömlek foto¤raflar› çekebiliyorduk. Eskiden daha serbest dal›n›yordu ama art›k çok bat›k olan yerlere yan›n›zda Bakanl›k’tan birisi olmadan dalmak yasak. Ben de art›k sadece sportif amaçl› dal›fl yap›yorum veya özel projeler çekiyorum. Çekim yapt›¤›n›z bölgelerdeki canl› floras› ne durumdayd›? Yurdumuzda da 1970'lerin sonundan beri gözle görülür bir canl› azalmas› yaflan›yor. Mesela Palau Adalar› bol köpekbal›¤› ve en fazla canl› çeflidi bulunduran yerlerden biri olmas› dolay›s›yla çok verimliydi. K›z›ldeniz ise hem canl›, hem de bat›klar›yla çok doyurucu. Örne¤in heykelt›rafl Kemal Tufan'› Kafl'ta sualt›nda mermer köpekbal›¤› heykelini yaparken çektim. Sanatsal bir faaliyete gece sulat› çekimini kat›n11 akvaryum ca, ortaya ilginç sonuçlar ç›kt›. “EL‹ KAMERA TUTAN HERKES YAPAB‹L‹R” Sualt›nda tehlikeli olaylar atlatt›¤›n›z olmuyor mu? Sualt›, sükunet, keyif ve disiplin gerektirdi¤i için "olay" olarak nitelendirece¤im tecrübelerin olmamas›n› tercih ederim. Birden karfl›n›za ç›kan bir köpekbal›¤› veya manta, beklenen keyifli durumlar oldu¤u için olaydan saym›yorum. Mesela Palau'da bir Trigger bal›¤›n›n sald›r›s›na u¤rad›m. 40-50 cm boyundaki bu bal›k, yumurtalar›n› korumak için, yaklaflan her fleye son sürat bir torpil gibi çarp›yor. Sonradan söylediklerine göre baz› dalg›çlar›n kulaklar›n› ›s›r›p kopartt›¤› da olurmufl. Yine Palau’da baflka bir olay daha yaflad›m; Peleliu Express adl› yerde ak›nt› o kadar kuvvetliydi ki, dal›fl botundan atlad›ktan sonra adan›n etraf›ndaki platoyu bafltan sona son sürat katettikten sonra mecburi tafl›d›¤›m kancam› taka12 madan kendimi aç›k okyanusta dibe giden ak›nt›n›n içinde buldum. Tecrübeyle yukar› palet ç›kt›m. Daha az tecrübeli iki dalg›ç kendilerini k›rk metreye sürüklenirken bulmufllard›. Nitrox'la dald›klar› için de ölümcül olabilirdi. Nitrox nedir? Suyun alt›nda belli bir seviyede, belli sürelerde kal›nca kandaki azot artar, vurgunun sebebi budur. Nitrox tüpe fazla oksijen konuluyor. Böylece kandaki nitrojen seviyesinin artmas›n› engelleyerek vurgun riskini önlüyor. Tabii nitrox tüple dald›¤›n›zda belli bir derinli¤e inmemeniz gerekiyor, çünkü o zaman da oksijen zehirlenmesi olabiliyor. Hangi ifl gruplar› sualt› foto¤raf›na ihtiyaç duyuyor? Yoksa sualt› foto¤rafç›l›¤› sadece bir hobi mi? Sualt› foto¤raf›na ihtiyaç duyan ana ifl gruplar›, sualt›yla ilgili yay›n yapan kurulufllar, seyahat flirketleri ve bilim kurumlar›. Dünyada sadece sualt› foto¤rafç›l›¤›yla geçinen insan sa- y›s› parmakla gösterilebilir. Sualt› foto¤raf› için kullan›m›n s›n›rl› olmas›ndan ve pazarda büyük rekabet bulunmas›ndan dolay› sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n pahal› bir hobi oldu¤unu söyleyebilirim. Öncelikle seyahat para gerektiriyor, foto¤raf ekipman› da pahal›. Tabii sadece hobi amaçl› yap›lacaksa, yar› profesyonel makineler de, onlara uygun sualt› kaplar› da daha ucuz. Hobi olarak yapars›n›z, keyif al›rs›n›z ama foto¤raf kalitesi profesyonel olmaz. Sualt› foto¤rafç›l›¤› manzara, seyahat, do¤a foto¤rafç›l›¤›na göre daha m› zor? Her alan›n kendine göre kolayl›¤› ve zorlu¤u var ama sualt› foto¤rafç›l›¤› manzara, seyahat ve do¤a foto¤rafç›l›¤›na k›yasla çok farkl›d›r. Öncelikle bulunulan ortam çok farkl›. Çok yo¤un mavi ve tuzlu bir s›v› içinde kuvvetli ak›nt›ya karfl›, bir bal›¤›n avantajlar›na sahip olmadan ve mercanlara zarar vermeden durmaya çal›fl›rken flafl, netlik, enstantane, diyafram ve kompozisyon ayarlar›n›z› mümkün oldu¤u kadar çabuk yapt›ktan sonra bal›k hala kaçmam›flsa foto¤raf›n›z› çekiyorsunuz. Tabii çekimlerde baflar› yüzdesi tecrübeyle art›yor. Eli foto¤raf makinesi tutan herkes sualt›nda da foto¤raf çekebilir mi? Dal›yorsa, çekebilir. Sualt› kab› olan basit bir dijital foto¤raf makinesiyle art›k çok fazla e¤itim gerekmeden foto¤raf çekilebiliyor. Sonuçlar profesyonel bir sistemle elde edilenler kadar iyi olmaz ama bir bafllang›çt›r. Sualt› foto¤raf› çekmek için neler gerekir? Her makine sualt› kameras›na çevrilebilir mi? Minimum gereksinim, basit bir kamera ve sualt› kab›. Sualt› için su s›zd›rmaz makineler de var. Her alanda oldu¤u gibi burada da dijital makinelerin avantaj› var; 36 pozdan sonra filmin bitmemesi, çekimi an›nda kontrol etmek gibi... Dezavantaj› ise dijital teknolojinin h›zl› geliflmesi. Dijital bir makine, bir-iki y›l içinde demode olabiliyor. Özel sualt› kab›n›n kameradan daha pahal› oldu¤unu da hesaba katarsak, dijital makineyle sualt› foto¤rafç›l›¤›n›n pahal› bir yat›r›m oldu¤unu görürüz. Tabii yine de, yapaca¤›m ve profesyonel olarak yat›r›m yapaca¤›m diyorsan›z, ihtiyac›n›z filmli veya dijital bir SLR kamera, sualt› k›l›f› ve bir veya iki adet harici sualt› flafl›d›r. Bir makinenin sualt› kameras›na çevrilmesi için, o model için yap›lm›fl sualt› kab›n›n olmas› gerekir. Birçok firma popüler kameralar için sualt› kab› (housing) yapm›flt›r. Kaplar makinelerden daha pahal› oldu¤u için kaba göre kamera almak bazen daha kolay olur. Türkiye'de dal›fl malzemesi satan ma¤azalar arac›l›¤›yla malzeme temin edilebilir. Size uygun ekipman için en kapsaml› araflt›rma arac› ise internettir. Sualt›nda foto¤raf çekmenin püf noktalar› nelerdir? Kara foto¤rafç›l›¤› bilgilerinin d›fl›nda mavi suyun ›fl›¤a, renge etkisini ve tabii ›fl›kta flaflla pozlamay› iyi bilmek gerekir. Bunlar›n d›fl›nda h›zl› davranmak ve hatalar› azaltmak için ekipmana hakim olmak flart. Sualt›nda korunman›z gereken ise zehirli ve dikenli olan deniz hayvanlar›. Tropik bölgelerde cildin tam kapal› olmas›na dikkat etmeli. Çünkü atefl mercan› gibi zarars›z görünen canl›lar ufak bir sürtünmeyle çok ac› verir. Ayr›ca kamera ve aksesuvarlar›n ba¤l› olmas› gerekir, yoksa elden kay›nca derinlerde kayboluverir. Kameray› tafl›rken enerji ve hava harcamas›n› azaltmak için vücuda yak›n tutup suya sürtünmeyi azaltmakta fayda var. Bota girip ç›karken ekipmana özellikle dikkat etmek laz›m. Vücut dengesini ve yüzerli¤i iyi ayarlamay› ve dal›fl arkadafl›n›z› da gözden kaybetmemeyi söylememe gerek yok. Ali Kabafl kimdir? “Foto¤raf çekmeye genellikle yaln›z giderim. Çekimlerimde konsantrasyonumun bozulmamas› ve konuyla bütünlü¤ümün da¤›lmamas› çok önemli,” diyen Ali Kabafl’›n foto¤raf serüveni çok erken yafllarda bafllay›p Amerika’daki e¤itimi süresince de devam etti. Worcester Polytechnic Institute’da iflletme mühendisli¤i e¤itimi alan Kabafl, iflletme master’›n› da Columbia Üniversitesi’nde tamamlad›. Princeton’da, Johnson Atelier’de bronz döküm e¤itimi ald›, Urart’ta yöneticilik yapt›. Sualt› foto¤raflar› onun ilgi ve uzmanl›k alanlar›ndan sadece bir tanesi. Dijital teknolojilerde uzman olan Kabafl, Michael Grecco, Seth Resnick ve Linde Waidhofer gibi foto¤rafç›lardan ders ald›. British Airways, Lufthansa Havayollar›, The Guardian, Le Monde Diplomatique, Maison Française, MSNBC, National Geographic Adventure, The Sunday Telegraph, DDF, TC. Kültür ve Turizm Bakanl›¤›, müflterileri aras›nda. Rodale’s Scuba Diving ve Sport Diver dergileri ise sualt› foto¤raflar›n› kullanan önemli kurulufllar. 13 röportaj Foto¤raflar: Eren Aytu¤ Bir oyuncu Yeni dizisiyle ekranlara ve filmleriyle sinema salonlar›na konuk olan oyuncu Haluk Bilginer ve bir süre önce ç›kan iki kitab›yla ad›ndan söz ettiren yazar Ece Temelkuran bir araya gelince kelimenin mecaz ve düz anlamlar›yla gerçekten de “içeriden” ve “d›flar›dan” konufltular. Ece Temelkuran: ‹nsan oyuncu olmaya nas›l karar verir? Nas›l bir duygu, nas›l bir temel motivasyon vard› sizin seçiminizde? Ama do¤rusunu isterseniz böyle ifllerde seçmeye inanm›yorum. Yazar olunur mu? Oyuncu olmaya da karar verilmez herhalde. Herhalde insan bir gün bilir. Haluk Bilginer: Ben bilinçli olarak on alt› yafl›mdan beri biliyordum oyuncu olaca¤›m›. Küçükken de gayet nefleli, mukallit bir çocuktum. Ama on alt› yafl›mda oyunculuk mesle¤ini seçmeye karar verdim. Sahnede olmay› çok sevdim, orada mutlu oldum. E.T.: Görünmek, kendinizi baflkalar›na göstermek miydi sizi mutlu eden? Oyuncu olmak böyle bir fley çünkü. ‹zleyiciye muhtaç bir meslek sizinki. Görünmeye sevdal› m›s›n›z mesela? H.B.: Hay›r. ‹zleyiciyle kurdu¤um etkilenme ve etkileme iliflkisini çok sevdim. Benim için her ikisi de çok önemli galiba. Tiyatroda izleyici beni etkiliyor. Tiyatroda ald›¤›m hazz› kamera karfl›s›nda alm›yorum, tiyatrodaki gibi olam›yor asla. Dizginler sizin elinizde de¤il. ‹zleyiciyle iliflkiniz do¤rudan 14 de¤il, dolayl›, çünkü arada rejisör var. Onun anlatmak istedi¤i fleyin bir arac›s›n›z. Üstelik bir sinema filminde oynamak için ille oyuncu olmak da gerekmiyor. Ay›larla bile film çektiler, çok da güzel oldu. Oyuncu olmayan insanlar›n sinema filmlerinde baflar›l› oldu¤u çok görülmüfltür. Ama oyuncu olmayan insan›n sahnede baflar›l› oldu¤u tarihte hiç görülmemifltir. Benim hep söyledi¤im bir sözdür, art›k anonim oldu: Oyunculu¤un er meydan› tiyatro sahnesidir. E.T.: Bu er meydanlar›nda afl›n›yor insan asl›nda. Hangi “sahnede” olursan›z olun, heyecan› korumak zorlafl›yor zaman geçtikçe. ‹nsan›n etkilendi¤i fleylerin say›s› azal›yor. Gençken sertleflmek zannetti¤i bir so¤ukkanl›l›¤a sahip oluyor insan. Peki siz, bu kadar deneyimden sonra en son ne zaman gerçekten etkilendiniz? H.B.: Ben sahneye ç›kt›¤›m her gece etkiliyor ve etkileniyorum zaten. Çok da hofluma gidiyor, çünkü insan› insana insanla anlatan tek sanat dal› tiyatro. Bazen öyle anlar oluyor ki oyunlarda, izleyiciyle aran›zdaki iliflki neredeyse elle tutulur bir hal al›yor. Ufac›k bir fley yapsan›z izleyicinin ne tepki ve bir yazar verece¤ini sanki biliyorsunuz. Büyü gibi bir fley. ‹zleyiciyle oyuncu aras›ndaki iliflki çok mahrem bir iliflki. ‹flinizi iyi yap›yorsan›z, sahnede çekinmeden utanmadan ruhunuzu soyuyorsunuz. Ruhunuzu soymak çok kolay ifl de¤ildir. Bir striptizci yaln›zca vücudunu soyar. Ancak ruhunuzu soydu¤unuzda bafll›yor o çok mahrem iliflki. Onun için tiyatro çok özel, onun için kimilerinin dedi¤i gibi suya yaz› yazmak de¤il, tersine an› yaratan bir sanat dal›. Sahnede iyi bir fley yap›yorsam ben, öyle bir soru iflareti tak›yorum ki sizin beyin k›vr›mlar›n›za, y›llarca ç›km›yor. Evet, sinema kal›c›, yüz y›l sonra bile izlenebiliyor. Tiyatro bir gece iki saatte yaflan›yor, bitiyor. Tiyatro arkaiktir diyenlere hep flu örne¤i veriyorum: Seviflmek de arkaik. ‹yi ki de arkaik. Seviflmenin modas› geçti mi ki, tiyatronunki geçsin. E.T.: Geçti asl›nda! H.B.: Sahi mi? Ben fark›na de¤ilim. Demode bir adam›m. Peki, siz yazarken yazd›¤›n›z fleyle aran›zda mahrem bir iliflki oluflmuyor mu? Sonra siz onu çekinmeden, al oku, diye baflkalar›na veriyorsunuz. E.T.: ‹flin bu k›sm› beni rahats›z ediyor biraz. Rahats›zl›k de¤il de tedirginlik duyuyorum asl›nda. Yüzümüz biraz da kader gibi, onu tafl›mak zorunday›z. Sanat yapmad›¤›n›z, sahneye ç›kmad›¤›n›z zaman da o yüzü göstermek istemedi¤iniz zaman da sokakta insanlar o yüzü görüyor. Yüzünüzün tan›n›yor olmas›ndan tedirginlik duymuyor musunuz? H.B.: Maalesef bu bir mesleki yan etki. Bu öyle bir ifl ki, insanlar sizi seyrediyor ve -bu her ne demekse- “meflhur” oluyorsunuz. Meflhur olur olmaz da “anonim” olmak istiyorsunuz. Herkes meflhur olabilir, ben anonim olmay› özlüyorum. Geçenlerde film çekerken, yard›mc› oyunculardan biri gelip “Haluk Abi, bu köprüden geçen herkes seni tan›yor, ne güzel bir duygu!” dedi. “Bu önemli bir fley de¤il,” dedim, “seri katilleri de tan›yorlar.” Ben sadece herkes taraf›ndan sevilmemi sa¤layan bir ifl yapt›¤›m için meflhurum. Televizyonda ifl yap›yorsan›z tan›n›rs›n›z. Herkesin oturma odas›nda var olan bir fley çünkü. Orada meflhur olmak çok kolay. E.T.: Özellikle Türkiye’de, sokaklarda bofl bofl dolaflma hakk›n›z› da elinizden al›yorlar ünlü olunca. Bofl bofl dolaflma, bofl bofl bakma, giderek de bofl kalma hakk› gasp ediliyor. Ki yaz›p çizen, insanlara bakan kiflinin en fazla beslendi¤i yerdir o boflluk. Siz insanlara bakacakken, insanlar size bak›yor. Görünme iflin esas› haline gelince de yazacaklar› tükeniyor insan›n. H.B.: Ünlüyseniz, dünyan›n her yerinde böyle. Sokaklarda yürürken ünlü olmadan önce davrand›¤›n›z gibi davranam›yorsunuz. Marketlerde rahat rahat al›flverifl yapam›yorsunuz. Diyelim ki peynir stand›n›n önünde yar›m saat geçirmek istiyorum, mümkün de¤il. “Allah allah, bu adam ne yap›yor” bak›fllar›yla karfl›lafl›yorsunuz ister istemez. Ünlü olmak çok önemli de¤il. Bu mesle¤i yapmak çok güzel bir fley de, meflhur olmak o kadar güzel de¤il. Hay›r, biri gelip “Tebrik ederim çok iyi bir ifl ç›karm›fls›n›z,” dedi¤inde elbette güzel; ama meflhur olan bir insan›n hayat›ndaki her fleyi bilme hakk› olmamal› kimsenin. Orada röntgencilik bafll›yor. E.T: Bilinen yüze kendini feda edifl hali sanki. Hayranl›k iliflkisi Türkiye’deki haliyle, bir kurtar›c›yla buluflma gibi yaflan›yor. Tap›nma hareketleri bunlar; göründü¤ü için kutsal olandan bir parça koparma giriflimi sanki. Kâbe’ler ilan ediyorlar insanlar kendilerine, Kudüs’ler... Oralardaki kutsal tafllara yüz sürer gibi bir iliflki kuruyorlar televizyonda görünenle. Görünen “var” çünkü. Kendisi de var olmak için görünenle bir iliflkiye girmesi gerekiyor. Belki de içgüdüsel bir var olma eylemi “hayranlar›n” yapt›¤›. H.B.: Sirkteki, hayvanat bahçesindeki maymunlar› gösterir gibi bir fley. Ben rastl›yorum; “Bak amcaya, bak!” diyor adam. Sen orada yokmuflsun gibi, önce bir merhaba de, nas›ls›n›z de. Ama hay›r, do¤rudan çocu¤uyla iliflki kurup sana bir nesne muamelesi yap›yor. Eskiden yazarl›k daha anonim bir fleydi ama art›k siz de tan›n›yorsunuz, yüzünüz görünüyor. Siz yazarken herkes sizi tan›s›n diye yazm›yorsunuz ki, mesle¤inize de ters düflen bir fley asl›nda. Benimki bunun tam tersi. Ben, “Beni izleyin” diyorum. E.T.: Herhalde sizin için olmas› gereken bu. ‹flin tabiat› yani. Ama yaz› yazan insanlar da bu “sahneye” dahil edildi epeydir. San›r›m bu, bir endüstrinin oluflum aflamas›ndaki sanc›lar›. Henüz popüler olanla hakiki edebiyat (ya 15 röportaj da yaz›) ayr›lmad›. Bir kere, bunlar›n tüketicileri henüz ayr›flmad›¤› için sunufl biçimleri henüz birbirinden farkl› hale gelemedi. Bu yüzden yaz›yorsan›z, popüler olmak zorundas›n›z. Görünmek zorundas›n›z. Yok say›lmamak için daha fazla görünmek! Kalabal›klar mahrem sevmiyor çünkü. Genç bir kad›n olunca daha da tuhaf. “A¤›r yazar” olacaksan gülmeyeceksin mesela; çok satacaksan da kesintisiz güleceksin! Bizim tezgah›n numaralar› da bunlar iflte. H.B: Asl›nda yazar›n yüz olarak ünlü olmas› mesle¤ine de ters bir durum. Bu ancak magazinleflmifl bir dünyada mümkündür. Magazin dünyan›n her yerinde var, ama magazin her fley de¤il. Sadece Türkiye’de her fleyi kapsayan bir fleye dönüflüyor. Bu sizi nas›l etkiliyor, devreye otosansür giriyor mu? E.T.: Yazd›klar›ma de¤il de, hayat›ma otosansür uyguluyorum. ‹nsanlar›n kafas›nda “yazar gibi durmak” diye abuk subuk bir fley var. H.B.: Sanatç› duruflu gibi bir fley. “Sanatç› bize örnek olsun,” diyorlar, yahu sanatç› sana neden örnek olsun? Sanatç› bir fley üretiyor, sen git kendine baflka bir örnek bul. Sen git oy verdi¤in adamlar›, kad›nlar› örnek al. Ben sanat üretiyorum. Ne yapaca¤›z, Jean Genet’ye sanatç› demeyecek miyiz yani? Bukowski’yi ne yapaca¤›z; Picasso’yu, Dali’yi ne yapaca¤›z? “Sanatç› duruflu”nun anlam›n› bile bilmiyorum ben, ne demek oldu¤unu anlam›yorum. E.T.: Bugünlerde flu demek: Genet yaflasayd›, vazelin 16 reklam›na ç›kmak zorunda kal›rd› mesela! Neyse... Neden Türkiye’de yafl›yorsunuz? Burada yaflanmamas› gerekti¤ini savunur gibi oldum, öyle anlafl›lmas›n. Yurtd›fl›nda da bir kariyeriniz var, neden Türkiye’de yaflamay› seçtiniz? H.B.: Eskiden ‹ngiltere’de yafl›yordum. 1987’deki ilk iflim, TRT’ye çekilen Gecenin Öteki Yüzü’ydü. O dizinin çekimleri s›ras›nda Zuhal’e âfl›k oldum. O ‹ngiltere’ye gelemeyece¤i için benim Türkiye’ye gelmem flartt›. Ben de seve seve geldim, iyi ki gelmiflim. Buraya geldikten sonra yapt›¤›m ifller beni çok mutlu etti. Hâlâ ‹ngiltere’de yafl›yor olsayd›m, Oyun Atölyesi’ni infla etmek gibi ö¤retici bir tecrübeye asla sahip olamayacakt›m. Çünkü oradaki oyuncular›n salon derdi yok. Ama bu dert benim için zorunlu bir keyif oldu. Buray› biz öfkeyle infla ettik, öfke de bir enerjidir. Ama ayn› fleyi ‹ngiltere’de yaflayamazd›m. ‹yi ki Türkiye’de tiyatro yapm›fl›m. Amerika ve ‹ngiltere’yle, dolay›s›yla Hollywood’la ba¤lant›m sürüyor. Arada bir gidiyorum, televizyon ve sinemaya ifller yap›yorum. Orada yapamayaca¤›m tek fley tiyatro, çünkü tiyatro yapabilmek için buradan en az alt› sekiz ay uzak kalmak gerekiyor. Bu süre içerisinde, ben orada tiyatro yapmaya gidiyorum, demek de tuhaf. Orada tiyatro yapmamak çok da büyük bir kay›p de¤il çünkü biz Türkiye’de, ‹ngiltere’deki ço¤u tiyatrodan çok daha iyi ifller yap›yoruz. E.T.: Geçen y›ld› galiba, anafikri “tiyatro izlenmeye de¤mez” olan bir yaz› yüzünden tiyatrocular epey isyan ettiler. Siz de isyan ettiniz mi? H.B.: Evet, hat›rl›yorum, Perihan Ma¤den yazm›flt› o yaz›y›. Yirmi üç y›l önceki bir oyundan dem vurarak tiyatroyu sevmedi¤ini, yapay ve arkaik buldu¤unu söylemiflti. Kast etti¤i kötü tiyatroysa, “kötü tiyatro” hakk›nda sabaha kadar konufluruz Perihan Han›m’la, ona benim de tahammülüm yok. Onun için s›ra bafl›nda oturuyorum ki gerekti¤inde bir an önce kaçabileyim. Tiyatro konusunda dünyada beflinci ülke say›lan ‹ngiltere’de bile oyunlardan küfrederek ç›k›yorum. Bu ne biçim ifl, burada sahneye ç›kmak için sa¤ kolunu verecek aktörler garsonluk yaparken sizin böyle oynamaya ne hakk›n›z var, herkes replik söylüyor, kimse birbiriyle konuflmuyor, bu ne biçim tiyatrodur diye. Onlar›n yapt›klar› ay›p, benimki de¤il. Hangi cüretle National Theatre’da ç›k›p güzelim oyunu berbat edebiliyorsun? Christopher Hampton’un The Cure isimli çok be¤endi¤im bir oyununa, “iyi bir oyun seyredece¤im” diye sevinerek gitmiflim, baflrol oyuncular›ndan birisi, sinemada çok iyi aktördür, replik söylüyor sadece. Kimse birbiriyle iliflkiye girmemifl, bu ne kepazelik! Benim burada k›zma hakk›m var. Sahneye ç›kmak çok büyük bir iddiad›r, o iddiay› tafl›yam›yorsan ç›kmayacaks›n sahneye. Beni etkileyemeyecekseniz, bana gerçek insan ruhunu, çeliflkilerini hissettiremeyecekseniz sahnede ne ifliniz var? Bu bana da hakaret. Ben saatlerce bekleyip bilet alm›fl›m, evimden kalk›p buraya gelmiflim; sen bana kötü oyun oynayamazs›n. Böyle bir hakk›n yok. Konuya dönersek, kötü tiyatro konu- sunda da ayn› fikirdeyim ama tiyatro diye genellersek çok büyük bir hataya düfleriz. Tiyatrodan do¤an hiçbir sanat onun yerini alamad›. Arkaik bir sanat hakikaten. ‹nsan› insana anlatan bir fley, di¤eri kamerayla anlat›yor. Orada insan ç›r›lç›plak ç›k›p “Seni etkileyece¤im,” diyor, etkileyemezse suç onun. Bu onun sorunu. E.T.: Böyle bir iddiayla yaflamak gerginlik yaratan bir fley de¤il mi? Hayat›n› böyle bir iddia üzerine kurmak yani... ‹nsanlar›n hastal›k say›p tedavi ettirdikleri “performans anksiyetesi” sizin mesle¤iniz oluyor. Hastal›kla yaflamak dedikleri fley bu herhalde. H.B.: Her gün aslan›n a¤z›na at›yorsunuz kendinizi. Sahne çok tehlikeli bir fley. Bütün seyirciler aslan, seyirci olmak için profesyonel olmak gerekmiyor. Seyirciyi s›navla kap›dan alamazs›n›z. Hem iddias›z ifl olur mu? Sizin “dünyaya kay›t düflmeniz” de ayn› ölçüde iddial› de¤il mi? E.T.: Hem nas›l bir iddia! Belki sizinkinden de beter. Yazmaktan daha büyük bir iddia olamaz gibi geliyor bana. “Dünya, dön! ‹nsanl›k, sen devam et! Ben buradan sizin davran›fllar›n›za bak›yorum! Bak yaz›yorum her fleyi buraya, ona göre!” demek gibi bir fley. Daha büyük bir ego fliflkinli¤i olamaz bence. Di¤er yandan, bu ego obezli¤inin de bir bedeli var. Mesela seyircilerin size aslan gibi gelmesinin nedeni herhalde sahneye ç›karken tafl›d›¤›n›z iddia. H.B.: Olabilir ama bence herkes aslan olmal›. Hep söylerim; keflke eski Yunan seyircisi kadar bilinçli olabilsek. Keflke baz› oyunlar yuhalansa. O zaman alk›fl›n de¤eri ortaya ç›kard›; çünkü biz her fleyi alk›fll›yoruz. E.T.: “Etkileyece¤im, nefessiz kalacaks›n›z” diye bafll›yorsunuz siz ama bizim iflimizde böyle bir fley söz konusu de¤il. “Ben kendimce bir fley yazd›m, dünya tarihindeki yaz›l› gelene¤i bir yerinden etkileyebilir miyim acaba” sorusunu soruyor yazar kendine. Belki bunu görmeye ömrünüz yetmeyebilir; sizin o gece takdir edilmeye ihtiyac›n›z vard›r, seneler sonra anlafl›l›r de¤eri. Biraz daha sab›rl› olmak gerekiyor burada. Gerçi edebiyatç›lar da art›k gala gecesi düzenlemeye bafllad› kitaplar› ç›kt›¤›nda. Sizin edebiyatla iliflkiniz nas›l? H.B.: Özellikle mesle¤im oldu¤u için bol bol oyun okuyorum. Cevheri olan bin oyun bulabilmek için bir sürü çak›l tafl› ay›klamak zorundas›n›z. Gene de yeterince okudu¤um söylenemez. ‹ngilizce ve Türkçe oyunlar› izleyebiliyorum sadece. E.T.: Oyun d›fl›nda ne okuyorsunuz? H.B.: Felsefe okumaya çal›fl›yorum. Son zamanlarda Oruç Aruoba’y› okumaya bafllad›m. Onu Bahçeflehir Üniversitesi’nde yapaca¤›m›z yüksek lisans program›na hoca olarak davet etmeyi düflünüyorum. Bir oyuncuya “neden” sorusunu sordurtmak için çok iyi bir araç felsefe. Oyuncunun da bu soruyu sormas›, insan› ilgilendiren her fleyle ilgilenmesi gerekiyor. Felsefe, yan›t› olmayan sorulara yan›t bulma çabas› ve o sorular›n yan›t›n› hiçbir zaman bulamayaca¤›n› da bil- mektir. Benim hiçbir zaman en iyi oyunumu oynamadan ölece¤imi bilmem gibi. Felsefe, sonu olmayan yolculu¤a ç›kmay› göze alm›fl cesur bir yürektir. Sorar, sadece sorar, bir önce sordu¤unu unutur, bir daha sorar. ‹nsan›n ve oyuncunun, sanatla u¤raflan herkesin yapmas› gereken fley budur. Sizin de kitaplar›n›z› ald›m, duruyor. Felsefecilerin de aç›klayamad›¤› bir bela var bafl›m›zda: zaman. E.T.: Do¤rudur; zamans›zl›¤›n icad›ndan bu yana... Zaman yeniden bulunamad›. Di¤er yandan, burada insan›n bo¤az›n› s›kan telafl›n göçebe kültüründen de kaynakland›¤›n› düflünüyorum ben. Yerleflik zamandaki yar›n duygusu yok bu ülkede. Hep göçece¤iz, hep gidece¤iz, nas›lsa kurduklar›m›z› b›rakaca¤›z ya, o yüzden zaman bulam›yoruz bir fley kurmaya. Yerleflik kültürlerde baflka türlü bir zaman duygusu var bence. Misal, ‹ngiltere’de... Bir gün gidecek misiniz ‹ngiltere’ye temelli? H.B.: Hay›r, düflünmüyorum. Siz hiç gittiniz mi Londra’ya? E.T.: Hindistan’a bile gittim ama nedense ‹ngiltere’ye gitmedim. Fakat gelecekte Londra’da yaflayaca¤›ma dair tuhaf bir his var içimde. Bence kad›nlar rüyalar›nda konuflurlar kendileriyle. Ben de Londra üzerine bir rüya gördüm y›llar önce. Eski bir evin arka bahçesinde, yan›mda küçük bir limon a¤ac› fidesi, ç›plak ayakla çimlerin üzerindeyim. Minnac›k bir masa var. Masada yaz› yaz›yorum. O rüyadan beri gidece¤imi düflünüyorum. Uzun y›llar ‹ngiltere’de yaflad›¤›n›za göre ‘80 darbesi s›ras›nda Türkiye’de de¤ildiniz yani? Nas›l yaflad›n›z darbeyi? 17 röportaj H.B.: 1980’de ‹ngiliz bir arkadafl›mdan telefonda, sabah›n alt›s›nda “Paflalar geldi” diye bir fley duydu¤umu hat›rl›yorum. Ne oldu¤unun tam olarak ay›rd›na varamad›m do¤al olarak. E.T.: Bizde de küçücük bir radyo vard›, annemle babam onun bafl›nda sigara içiyorlard›. “Sabaha karfl›” denilen fleyin ne oldu¤unu o gün anlad›m. Peki sizin Türkiye’deki siyasi hikâyelerle iliflkiniz nas›ld› o dönemlerde, yoksa tiyatro ve ‹ngiltere meselesiyle mi bo¤uflmaktayd›n›z? H.B.: O siyasi çalkanma s›ras›nda üniversite ö¤rencisiydim ben. 1977’nin Haziran’›nda mezun oldum, A¤ustos’ta ‹ngiltere’ye gittim. Sonraki üç y›l› uzaktan takip etmek durumunda kald›m. Darbeden sonra “Eyvah flimdi ne olacak?!” diye düflündü¤ümü hat›rl›yorum, nitekim çok kötü fleyler oldu. Y›llar sonra flimdi bile cefas›n› çekiyoruz. E.T.: Bu durumda, dönemin ajit-prop tiyatrosundan uzakt›n›z. Ne düflünürsünüz siyasi olarak angaje olmufl tiyatroya iliflkin? H.B.: Çok do¤ru bulmuyorum; o tiyatro de¤il zaten, mastürbasyon. Duymak istenilen sözleri hayk›r›r, sol yumruklar› havaya kald›r›r, sonra da alk›fllard›k birbirimizi. Bir an› olarak kald› akl›m›zda. E.T.: Sizin için an› olabilir ama kimi insanlar için hâlâ en gerçek tiyatro o. En “do¤ru” tiyatro... Yaflayan bir biçim yani. H.B.: Öyledir mutlaka. Ama bu tarz tiyatrodan, tiyatro tarihine kalm›fl oyun yoktur. “Hakl›s›n›z, yan›n›zday›z arkadafllar,” demek için bir araçt›r o, tiyatro de¤il. E.T.: Peki tamam, ajit-prop sevmiyoruz. Ama sizin için bu kadar m› uzak politikaya tiyatro? Ya da politika tiyatronun neresinde? H.B.: Hep içinde. Othello oynarken bile politika yap›yorsunuz. Othello’ya bak›fl aç›n›z bile nas›l biri oldu¤unuzu belirler. Sanat mesaj vermez, mesaj verince sanat olmaktan ç›kar. Sanat soru sordurur. Kim bana “Othello iyi ve kötünün çarp›flmas›d›r, Othello iyidir, Iago kötüdür” dedirtebilir ki? Bu ne kadar s›¤ bir bak›fl! Sevdi¤i kad›n› bo¤arak öldüren bir adam›n nesi iyi? Erdem, fazilet nerede? Hatta biz, afifllerde kullan›lmasa da, Othello’nun alt›na bir parantez açt›k; “Othello ya da bir erdemin anatomisi” diye. Neyin erdemi bu? Nesi itibar, kar›n› bo¤dun yahu! E.T.: Bugünlerde eskisine oranla daha popüler bir biçimde ‘80 Darbesi’nin, o dönemde Türkiye’de yaflananlar›n sorgulamas› yap›l›yor. Televizyon dizileri, sinema, genç köfle yazarlar›... Bir tür gecikmifl anma töreni gibi... Siz böyle bir projede yer alsayd›n›z, kimi oynamak isterdiniz? H.B.: Kenan Evren’i. Kahraman oynamaktan çok daha ilginçtir onu oynamak. Oyunun içinde “Asmayal›m da besleyelim mi,” diyeceksin, düflünsene! E.T.: Kötü, tiyatro için daha iyidir diyorsunuz yani! H.B.: Bir yazar, “Yafll› diktatörlerle asla tan›flmay›n, onlar› se18 vebilirsiniz,” demifl, kim oldu¤unu hat›rlayam›yorum flu an. Hitler’i de oynamak isterdim. Kötüyü oynamak daha ilginçtir. Grafi¤i iniflli ç›k›fll›d›r. Othello’nun nesi iyidir yani; niye hep iyi olarak gösterilir, anlam›yorum. Iago yüzde yüz hakl› asl›nda, haks›zl›¤a u¤ram›fl bir adam sadece. fiimdi de ben size bir fley soray›m. Ünlü olman›z, yazd›klar›n›z› etkiliyor mu? E.T.: Can›m çok s›k›l›yor ve kendimi e¤lendirmek için bu ifli yap›yorum. Üzerine para verdiklerinde flafl›r›yorum bazen. Bu piyasa sizce de çok burjuva de¤il mi? H.B.: Burjuvazi çok önemli bir kültür, sanat yapmak için burjuva olmak gerekiyor. Ben sabah beflte kalk›p tuvalet de temizledim, iflportac›l›ktan hamall›¤a kadar her fleyi yapt›m. Art›k çal›flmak zorunda de¤ilim ama. Yapmak istedi¤im fleyi yap›yorum ve bana para veriliyor. Bundan büyük lüks olamaz. E.T.: “Yapmadan ölmesem” dedi¤iniz bir fley var m›? H.B.: Bana y›llar önce, bir milyon dolar›n›z olsa ne yapard›n›z diye bir soru sorulmufltu. Bir tiyatro salonu kurar›m demifltim. San›r›m hayal gücümün k›s›tl›l›¤›ndan kaynaklanan bir sorun var; paray› baflka nereye harcayaca¤›m› bilemiyorum ben. Bir tiyatro binas› kurarak hayalimi gerçeklefltirdim, flimdi daha büyü¤ünü kurmak istiyorum. E.T.: Büyük bir gösteri planl›yor musunuz? Bütün flehre yay›lm›fl, opera gibi... H.B.: Hay›r. Evita’lar, büyük müzikaller, Broadway tipi gösteriler beni ilgilendirmiyor. Zaten tiyatroda önceden söylemek u¤ursuzluktur, ‹ngilizler “break a leg” derler ama bir tasar›m var. E.T.: Tiyatronun böyle bat›l inanca dayal›, ilginç ritüelleri ve kurallar› var san›r›m. Örne¤in demin sözünü etti¤iniz “break a leg” nereden geliyor? H. B.: fieytan›n baca¤›n› k›rmaktan: “Break the devil’s leg.” Türkçede de var ayn› deyim, fleytan›n baca¤›n› k›r da, kazas›z belas›z atlat flu ifli anlam›nda. Tiyatroda asla ›sl›k çal›nmaz, asla “iyi flanslar” denmez, asla Macbeth laf› edilmez. Bunlar›n hepsinin sebebi var. On yedinci, on sekizinci yüzy›l tiyatrosunda örne¤in, elektrik olmad›¤› için, sahne teknisyenleri aralar›nda ›sl›kla iletiflim kuruyorlard›. Tiyatroda ›sl›k çald›¤›n zaman kafana pano düflebilir de ondan ›sl›k çalmamak gerekiyor. Macbeth’de de çok büyü vard›r. Ben de tan›k oldum. New Castle Play House’da biz Macbeth oynad›k. Felaket yaflanmayan bir Macbeth prodüksiyonu hat›rlam›yorum. Benim oynad›¤›m Macbeth’de baflrolü oynayan çocu¤un burnu k›r›lm›flt› kavga sahnesinde, bir hafta hastanede yatt›. Londra’dan baflka bir çocuk ça¤r›ld› ve elinde kitapla oynad› Macbeth’i bir hafta boyunca. Seyircilerden özür dilendi, isterseniz paran›z› geri verelim dendi, ama yapacak baflka bir fley yoktu. Her prodüksiyonda bir felaket vard›r, niye bilmiyoruz, ama bunu fark ettikleri için oyunun ad› telaffuz edilmez de “let’s play a scottish play” denir. E.T.: Eh, biz de bas›na kitaplar›m›z›n ilk bask›da kaç tane satt›¤›n› söylemeyiz. kütüphane Foto¤raflar: Nazif Topçuo¤lu Enis Batur’un kitapl›¤› Kütüphanesi üzerine bir söylefli gerçeklefltirmek istedi¤imiz Enis Batur, h›nz›rca bir fley yaparak, kitapl›¤›n›n yaln›zca kapaklar›n› gösterdi bize. Neyse ki, foto¤raflarda içindeki kitaplar› göremesek de, kitapl›¤› hakk›nda sordu¤umuz her sorunun yan›t›n› alabildik. Kütüphanenizi ne zaman oluflturmaya bafllad›n›z? Kütüphane say›labilir mi emin de¤ilim, ilk mikroskopik kitapl›¤›m› 1968’de, ortaokul s›ras›nda oluflturmaya bafllad›m. As›l bir y›l sonra, raflar›m oldu. 1986’da ilk kütüphanem ‘kayboldu’, bugünkü kütüphanemi 1987’de kurmaya koyuldum. Kendi paran›zla ald›¤›n›z ilk kitap hangisiydi ve çocukken neler okurdunuz? Saint-Exupéry’nin Vol de Nuit’sini (Gece Uçuflu), Kad›köy’deki Frenç-Amerikan kitabevinden sat›n alm›flt›m. Okumaya resimli kitaplarla bafllad›m: Pekos Bill ve benzerleri. Ard›ndan Do¤an Kardefl’in kitaplar›na geçtim. En büyük tutkum ise ansiklopedi okumakt›. Hiç kitap çald›n›z m›? Yurtd›fl›nda yaflad›¤›m dönemde. Gelgelelim, daha çok ya- 20 k›n çevremdekilerden yard›m ald›¤›m› (!) söylemeliyim. fiu anda kütüphanenizde tahminen kaç kitap var? Bir say›m yapm›fl de¤ilim, ama y›llar›n bana sa¤lad›¤› bir tür göz ayar›na güven duyacak olursam, yaklafl›k 15 bin kitap olmal› kütüphanemde. Kütüphanemin bir parças› sayd›¤›m diskotekimde ise, 1200 dolaylar›nda CD var. Kütüphanenizde a¤›rl›kl› olarak hangi tür kitap var? En a¤›rl›kl› bölüm fliir kitaplar›, Türk ve dünya fliirinin genifl bir temsil oran› var raflar›mda. Antik Ça¤, Ortaça¤, Rönesans dönemi üçlüsüyle oluflmufl ba¤›ms›z, zengince bir bölüm gelir arkadan. Üçüncü bölüm sözlüklerden oluflur. Sonra, s›ras›yla, otobiyografi-günlük-mektup üçlüsü; anlat› kitaplar›; denemeler ve düflünce kitaplar› gelir. Sanat kitaplar› bölümü oldukça genifltir, ama bir k›sm› Fatma Tülin’in atölyesindedir, buras› bir bak›ma iki kiflinin kütüphane birikimini yans›t›r. Bir a¤›rl›k noktas› da kent ve yolculuk kitaplar›yla oluflmufltur; özellikle de ‹stanbul konulu yay›nlarla. Kütüphanenizde a¤›rl›kl› olarak hangi yazarlar var? Çok say›da yazar›n bütün yap›tlar› var kitapl›¤›mda, saymakla bitmez. Raflarda en genifl yeri Mallarmé, Dante, Petrarca, Nietzsche, Da¤larca, Aragon, Massignon tutuyor san›yorum. Kendi yap›tlar›n›n yan›s›ra, üzerilerine yap›lm›fl çal›flmalar› da birarada bulundurdu¤um için. ‘Kütüphanemde hiç bulunmaz’ dedi¤iniz bir tür var m›? Hangi kitaplar› asla okumazs›n›z? ‘Asla’ kategorim yok. Bilimkurgu gibi, yak›nl›k duymad›¤›m türler var. Güncel kitaplar›n ço¤unu almam, ald›klar›m› da çarçabuk kütüphanemden uzaklaflt›r›r›m. ‘Kaybolan’ kütüphanenin zengin bir kolunu dergiler olufltururdu, flimdi, birkaç›n› saymazsak, dergileri hemen tasfiye ediyorum. Kütüphanemde asla bulunmaz, dedi¤iniz yazarlar kimler? ‘Asla’, k›sacas›, burada da geçersiz. Ama, ‘popüler’ kitaplar›n raflar›ma girme oran› düflük, diyebilirim. Kütüphanenizin en de¤erli kitab› ya da kitaplar›? Maddi de¤eri kastediyorsan›z, birkaç ‘özel bask›’ kitap var kütüphanemde. Manevî de¤ere gelince, ayr›m yapmam çok güç, olsa olsa flunu söyleyebilirim: Yerli ve yabanc›, ‘kiflisel muamele görmüfl’ kitaplar az de¤il bende - yazar›n ya da sanatç›n›n özgün müdahaleleri olan nüshalar her iki anlamda da bir servet benim için. Birine verip de geri alamad›¤›n›z için düflündükçe sinirlendi¤iniz bir kitap var m›? ‹sim ve adres verece¤im: Selim ‹leri bana imzal› bir He (Asaf Hâlet Çelebi) arma¤an etmiflti; Remzi ‹nanç “Bir bakabilir miyim?” diye sordu, benim kitapl›¤›m herkese aç›kt›r, bir daha geri gelmedi o kitap, hâlâ can›m› yakan bir örnektir. Y›llard›r arad›¤›n›z ve bulamad›¤›n›z bir kitap oldu mu? Çok inatç› bir takipçiyimdir. Ne yap›p edip arad›¤›ma ulafl›r›m. Akl›ma gelen birkaç örne¤i vereyim hemen. John Livingston Lowe’un The Road to Xanadu’sunu iki y›l boyunca her yerde arad›m ve aratt›m, sonunda fotokopisiyle yetindim. Bonnefoy’n›n ilk kitab› olan Traité du Pianiste’i, yeniden yay›mlatmad›¤› için bulam›yordum, flairin kendisinden edindim. Yourcenar’›n yay›n izni vermedi¤i La Mort Conduit L’Attelage’› ise Bibliothèque Nationale’dan elde ettim, fotokopi olarak. Metinler ilgilendirir beni, kitap fetiflizmim yok, ama bir nüsha bulursam elbette kaç›rmam! Kitap okumak için tercih etti¤iniz özel saat ve yer var m›? Çal›flma odamda, çal›flma masamda okurum hep. Kütüphanenizi en son ne zaman elden geçirdiniz? ‘Art›k olmasa da olur,’ dedi¤iniz kitaplar hangileriydi? Geçen ay ‘biraz’ elden geçirdim. Bir kere, flunu belirtmeliyim: Benim üç ayr› kütüphanem var. Deminden beri ‘as›l kütüphane’mden söz ediyordum, evdeki kitapl›¤›mdan. ‹kinci ve üçüncü kütüphanem iflyerinde. ‹kinci kütüphanemde yaklafl›k 3 bin kitap var. Bir bölümü, geçici olarak evden büroya tafl›nanlar. Onlar gider gelirler hep! Bir gereksinmeyi karfl›lamak için hareket ederler. Bir bölümü ise ‘as›l kütüphane’ye gelmeyecek olanlard›r. Pek çok yay›nevinin protokol listesindeyim, yurtd›fl›ndan ifl gere¤i çok say›da kitap gelir, onlar›n baz›lar›n› arkadafllar›ma arma¤an ederim, baz›lar›n› Sermet Çifter Kütüphanesi’ne devrederim, baz›lar›n› da bekletirim. Üçüncü kütüphanede ise, yay›nc›s› oldu¤um yaklafl›k 2 bin nüsha duruyor, bir tür arfliv kitapl›¤›. ‹flyerimden ayr›laca¤›m gün, bu toplam 5 bin kitab›n beflte birini eve tafl›mak durumunda olaca¤›m ya, iflte bu, bir kâbus! Kitaplar›n›z› hangi kriterlere göre düzenliyorsunuz? (Alfabetik s›ralama, türlere göre, vs.) En zor soru en sona b›rak›lm›fl. Perec’vâri bir deneme yazmay› gerektirir eksiksiz bir yan›t, bunun yeri buras› de¤il oysa. Y›llar önce, Aby Warburg’un ad›n› olsun duymad›¤›m bir dönemde, Warburg Kütüphanesi’nin temel felsefesini benimsedim: Kütüphanemde kitaplar, ço¤unlukla, benim onlara atfetti¤im‚ ‘h›s›ml›k derecelerine’ göre yanyana gelmifllerdir. Ba¤lant›y› ben bilirim, bu yeter. Arad›¤›n›z kitab› sorun, bende varsa hemen yerinden ç›karay›m. Onu siz ararsan›z bulamazs›n›z kolay kolay. H›s›ml›k derecelerini nas›l sapt›yorum? Yapt›¤›m çal›flmalarla ilgili ba¤lant› denklemlerinden hareket ederek. Onun için de‚ uçma teknikleriyle ilgili kitaplar, Endülüs’le ilgili olanlar ve Giordano Bruno’nun yap›tlar› yanyana duruyor, buyurun ç›k›n iflin içinden! 21 mutfakta Röportaj: P›nar Cartier / Foto¤raflar: Uluç Özcü Deneyimli gazeteci büyüklerimin anlatt›klar› anekdotlardan dolay› epeyce ürkerek gitmifltim o gün Çengelköy’e. Bir yandan, beni tersler mi acaba, endiflesi, bir yandan, aman, sak›n geç kalmayay›m, gerginli¤i, bir de, benimle de alay eder mi, korkusu... Söylefli bitip de Seyfi Dursuno¤lu’na bunlar› itiraf etti¤imde “Ben de Rita Hayworth’la röportaja gitseydim, sizin kadar heyecanlan›rd›m,” dedi. Huysuz’un mutfa¤› 22 Katina’n›n Elinde Makas› adl›, Huysuz Virjin ile Seyfi Dursuno¤lu’nun otuz befl y›ll›k aflk›n› anlatan bir söylefli kitab› yay›mland›. Bu kitab›n gelirini E¤itim Gönüllüleri Vakf›’na ba¤›fllad›n›z... Evet, kendime düflen pay› bu derne¤e ba¤›fllad›m ben, umar›m uygun yerlere harcan›r. Hâlâ e¤itim a盤›m›z var, hâlâ elektriksiz, susuz, yolsuz, köprüsüz, okulsuz köylerimiz var. Bir yandan da saray gibi, gösteriflli kamu binalar›, camiler var. Cami ibadet yeridir, elbette olmal›d›r ama o kadar çok say›da birbirinin kopyas› camiler yapana kadar bir tane güzel, de¤iflik bir fley yapmak daha iyi olur. fiurada bir cami var örne¤in, duvar›n›n dibinden evler bafll›yor, araya s›k›flm›fl. Oysa ki cami dedi¤in görkemli bir yere yap›l›r, Mimar Sinan’›n yapt›¤› camiler gibi her taraftan görülebilir ve etrafa hakim olmal›d›r. Kitapta “Keflke tiyatroya intisab etseydim” diyorsunuz. Büyük bir tutku oldu¤u anlafl›l›yor sizin için. Tiyatrocu olsayd›n›z, hangi rolü oynamak isterdiniz? Önce bir tiyatrocu olay›m, sonra rol seçerim; ama hangi rol verilirse verilsin, alt›ndan kalkabilece¤im bir rol seçerdim. Baz› rollerde zorlan›rd›m gibi geliyor bana, örne¤in bir mafya babas› rolü verilse komik olur. Biraz da tabii ki tiyatrocunun görünümüne göre rol seçilir, nas›l ki filmlerde flu, bu role uygun, bu, bu role uygun de¤il diye ayr›m yap›l›yorsa tiyatro da böyledir. Bütün rolleri becerebilece¤imi zannetmiyorum, zaten öyle bir deneyimim olmad›, isterdim. fiimdi flimdi hevesleniyorum, Y›lmaz Erdo¤an’›n oyununa gittim, orada kulise girdim, onlar›n o s›cakl›¤›... Benim çal›flma hayat›mda bu sadece müzikallerde vard›r, müzikallerde odalar›m›z vard›r, rolümüz yoksa oturur konufluruz, o s›cakl›k benim çok hofluma gidiyor. Gazinoda bu yok, herkesin ayr› odas› vard›r, herkesin burnu befl kar›fl havadad›r, makyaj›n› yapar, sahneye ç›kar, k›sacas› o s›cakl›¤› bulamazs›n›z. Ben de bu s›cakl›¤› özledim. Y›lmaz Erdo¤an’a da teklifte bulundum: “Bana rol verin, ben oynamak istiyorum,” diye. Turnelere filan gideyim istiyorum, genç yafl›mda gideyim ki yaflland›¤›mda içimde ukde kalmas›n. Belki de bireysellikten, tek bafl›na bir fleyler yapmaktan biraz s›k›lm›fls›n›zd›r... Evet, özledi¤im belki de dayan›flmad›r. Ancak bir yandan da kalabal›¤› fazla sevmeyen bir insans›n›z san›r›m... Eviniz s›¤›na¤›n›z gibi biraz, sakin bir semtte... Sükûneti ve huzuru seven bir insan›m, çok kalabal›k bir aileden geliyorum. Çocuklu¤umda bile, üst katta kendi odam vard›, hayat›m orada geçerdi. Kalabal›¤› sevmiyorum. Evimi çok seviyorum. Manzaras›n›n güzelli¤i de bir taraf›n›n yeflil, di¤er taraf›n›n mavi olmas›ndan kaynaklan›yor benim için; kimi evler sadece yeflillik görür, kimi ev yaln›zca denize bakar. Burada ikisi birden var; orman› da tad›yorum, denizi de... Evinizi bulmak pek zor olmad›, kime sorsak biliyordu. Çevre sakinleriyle aran›z nas›l? Çevredeki insanlarla aram iyidir, iliflkilerimi terbiye çerçevesinde yürütürüm. Evimi bilmeleri ahbapl›k etti¤imden de¤il, sadece meraktan, burada, bu evde bir sanatç› oturdu¤u için. Hem Huysuz Virjin hem de Seyfi Dursuno¤lu olmak birçok insana ikili bir yaflamm›fl gibi geliyor... Evet, öyle geliyor insanlara ama asl›nda hiç ilgisi yok. Bu sadece bir flovdur, Huysuz Virjin sadece sahnede varolan bir karakterdir. Örne¤in sahnede Mo¤ol ‹mparatoru’nu oynayacak olsam evime geldi¤imde de onun gibi yaflamayaca¤›m tabii ki. Bu bir ifl, bir görev, neticede bir flov; sahnede bafll›yor ve orada bitiyor. Hatta normal yaflam›mda çok fazla esprili ve nefleli olmayan, çok fazla konuflmayan bir insan›md›r. Ama sahnede bunun tam aksini yapmam gerekiyor, bu bir mecburiyet. Gri olan bir taraf› yok, o yaflam bitiyor, bu ya- kaygana Seyfi Bey’in bize elleriyle haz›rlad›¤› Kaygana Karadeniz rüzgarlar›yla sofram›za kondu. Rüzgar derken elbette so¤uklu¤u kast etmiyorum, zira s›cak bir yemek ama on befl dakika gibi k›sa bir sürede haz›r olunca, hem yeme¤in pratikli¤ini hem de Seyfi Bey’in beceriklili¤ini en iyi betimleyen san›r›m “rüzgar” oluyor. Marul ve taze so¤an›n yeflil k›s›mlar›yla yapt›¤› bu yemek asl›nda ›spanak veya kara lahanayla yap›l›yormufl. Ancak ekonomik yemekler haz›rlamay› amaçlayan bir mutfak program›nda Seyfi Bey’in akl›na malzemeleri de¤ifltirmek gelmifl. Marul ve taze so¤an› do¤ray›p yumurtayla yo¤uruyorsunuz. Seyfi Bey buna bir de bahçeden toplad›¤› taze naneleri ekledi. Daha sonra tavada k›zd›rd›¤›n›z az miktarda s›v› ya¤›n üstüne döküp piflince di¤er taraf›n› çeviriyorsunuz. Sonuçta gayet sa¤l›kl›, hafif ve lezzetli bir sebze yeme¤i ç›k›yor ortaya. flam bafll›yor. Bazen birilerine çok sinirlendi¤inizde “Keflke flimdi Virjin olsayd›m da, haddini bildirseydim,” dedi¤iniz olmuyor mu? Normal yaflam›mda sinirlendi¤im bir fley olursa gereken cevab› veriyorum zaten, Huysuz Virjin olmama gerek yok. Ancak mümkün oldu¤u kadar böyle olaylara meydan vermeyecek flekilde yaflamay› tercih ederim. Sinirlenmeden, daha sakin bir flekilde kendi isteklerimin yap›lmas›n› sa¤lar›m. Bu da yafl›m›n vermifl oldu¤u bir fley. Huysuz Virjin olmak güzel mi? A¤z› çok laf yapan, kibirli, namus düflkünü bir kad›n ama herkes onu bir parça bir yerden hat›rl›yor. Huysuz Virjin bütün olarak belki yok ama karakterini parça parça al›rsan›z normal yaflamda böyle insanlar var, onlara bazen rastl›yorum. Hiç yafl›na uymayacak flekilde makyaj yapan veya giyinen yafll› kad›nlar var. Ben bu komik yönleri al›p insanlara yans›tmaya çal›fl›yorum. Huysuz Virjin’e sorsak herkes ona âfl›k ama gerçekten âfl›k olan oldu mu? Çirkin bir kad›n de¤il Huysuz Virjin, bilemiyorum, bana kadar iletilen bir olay olmad›. fiov yaparken, seyirciler taraf›ndan rahats›z edildi¤iniz oldu mu? Hay›r olmad›; ben hep çok kaliteli yerlerde çal›fl›r›m, öyle fleylerle muhatap olmamak için. ‹nsan taflk›nl›k yapmak istese bile, çok lüks bir yerdeyse bu taflk›nl›¤› yapamaz, kal›b› içinde küçüldü¤ünü hisseder ve kal›r, rahats›z etmez. Huysuz Virjin hem halk›n sevdi¤i bir karakter, hem de ayn› zamanda çok elit yerlerde sahne al›yor, onu canl› olarak herkes seyredemiyor... Bunun nedeni ilkeleriniz mi? Evet, hiç taviz vermem. Çok büyük paralar› bile elimin tersiyle itebilirim çünkü benim gururum ve kendime olan sayg›m o miktarlardan çok daha fazla. Bir pazarl›k söz konusu oldu¤unda, Huysuz Virjin imaj›n›n zedelenmesi mi sizi endiflelendiriyor? 23 mutfakta Hay›r, ben makul olan bir fleyi teklif ederim. “Biz onu vermeyelim de, biraz indirelim,” gibi bir pazarl›¤a girildi¤inde rahats›z oluyorum: Önce pazarl›k etmeye kalk›yorlar, olmaz deyince düflünelim diyorlar, sonra aray›p kabul ettiklerini söylediklerinde de ben kabul etmiyorum. Örne¤in az evvelki telefonda reddettim: Genel kurul toplant›s›nda “Huysuz olsun” karar› al›nm›fl, beni epeyce bekletip sonunda “tamam” dediler. Ama flimdi organizasyon için biri- ni bulmalar› gerekecek, onlar için biraz zor olacak tabii ki... Herhalde Mehmet Ali’yi (Erbil) ararlar, benim yede¤imi; ama ona sorsan›z ben onun yede¤iyim. Ona ne ö¤rettiniz? Ben bir fley ö¤retmedim. Söylemek gerek, kendisi geldi, bakt›, izledi, ö¤rendi, gitti. Bu ifli yapmak istiyormufl. Edebiyatla aran›z nas›l? Bir fliir yazd›m, okumadan önce sak›n gülmeyin diye ikaz ediyorum ama yine Huysuz’un uyumu Bu kadar titiz bir insan›n evinde, çok pasakl› birinin bile cesaret edip evine alamayaca¤›, alsa da kafesinden ç›karamayaca¤› bir muhabbet kuflu serbestçe dolafl›yor! Huysuz! Seyfi Bey bize uzun uzun hayvan sevgisini anlatt›, hayvanlar›n birbirleriyle olan iliflkileri de anlafl›lan hayli ilgisini çekiyor; kediyle kufllar›n, köpekle kedinin dost olmalar› ona çok hofl geliyormufl. Bazen böyle görüntülere reklam filmlerinde rastl›yormufl ama çok k›sa olduklar› için doya doya bakam›yormufl. Ancak Seyfi Bey’e söylemem gereken bir fley var: Seyfi Bey, yerlere külleri ben dökmedim! Huysuz kül tablas›n›n üzerinde biraz uçufl al›flt›rmas› yapt› da... 24 de gülüyorlar. Edebiyatla aram çok iyi de¤il ama muntazam konuflmay› severim, tabii bu da edebiyatla ilgili bir fley de¤il. Özellikle edebî olan bir eser okumak için çok çaba sarf etmiyorum, elime geçeni okuyorum. Neler okuyorsunuz? En çok kimleri seviyorsunuz? En çok Katina’n›n Elinde Makas› m›yd› neydi, onu seviyorum. Son zamanlarda bir fleyler okuyorum dersem yalan olur. Al›p bafllay›p b›rak›yorum kitaplar›, biraz da gözlerimden kaynaklan›yor bu, çok çabuk yoruluyorlar. Gözlüklerimi de¤ifltirmem gerek. Bir de art›k o kadar çok dizi ve televizyon program› var ki... Bunlar gazino dünyas›na etki etti¤i gibi, okumay› da engelliyor. Zaten çok okuyan bir toplum de¤ildik. Peki o zaman, hangi dizileri izliyorsunuz? Hiçbir diziyi izlemiyorum. Dizileri hiç be¤enmiyorum, sevmiyorum. sinema Reflat Çal›fllar Turist Ömer’den G.O.R.A.’ya Türkler ve uzay Cem Y›lmaz’›n G.O.R.A. filminin vizyona girmesinin ard›ndan Türk sinemas›nda bilimkurgu, uzay ve uzayl›lar konusu da gündeme geldi. Türkler uzaydan ne anlar? Türklerin uzaydaki yeri ne? “Türkler” ve “Uzay”, yan yana gelmesi mümkün olmayan iki kategori mi?.. Reflat Çal›fllar, bu sorular› da kapsayan çerçevede Türkler’in uzay sevdas›n› toplumsal, kültürel ve politik temellere dayal› olarak irdeliyor. G.O.R.A., herkesin bildi¤i gibi, uzayl›lar taraf›ndan kaç›r›lan bir Türkün öyküsünü anlat›yor. Cem Y›lmaz, bu bir “Türkler Uzayda” filmi de¤il diye ›srarla belirtse de, filmin temel ald›¤› motif, Türkler ile Uzay aras›ndaki o büyülü ba¤lant›. “Türkler ve Uzay” temas›na, Türk mizah› hep ilgi duydu. Mesela, Sadri Al›fl›k’›n “Turist Ömer Uzay Yolu’nda” filmi, “Türkler ve Uzay” temas› üzerine kurulu ilk mizah yap›tlar›ndan biriydi. Sadri Al›fl›k, Cem Y›lmaz’›n espri tarz›n› de¤il ama serserilikle efendili¤in bir bileflimini içeren oyunculuk tarz›n› kendine örnek ald›¤› bir isim. Cem Y›lmaz, “mahalle kahvesindeki esprili abi” imaj› ile seçkin, incelikli, hatta bir anlamda elit mizah› birlefltiren bir kiflilik. Birçok insan onu bir mizah devrimcisi olarak görüyor. Cem Y›lmaz, hem komiklik, hem seviye, hem de sosyolojik gözlemler aç›s›ndan belki de flimdiye kadar Türkiye’de yap›lm›fl en iyi mizah› yarat›yor. Cem Y›lmaz 26 mizah›n›n Türkiye standartlar› aç›s›ndan çok kaliteli olsa da dünya standartlar›nda de¤erlendirildi¤inde basit bir “durum komi¤i”nden ibaret oldu¤unu savunan uyan›k entellere de ald›rmayal›m. Dünyan›n hiçbir yerinde kimse kimseyi Cem Y›lmaz’›n bizi güldürdü¤ü kadar güldürmüyor, ayr›ca Cem Y›lmaz’›n güldürmesi rafine bir güldürme. B‹R UZAY KOMEDYEN‹ M‹? Cem Y›lmaz gibi entelektüel birikim ve e¤itim düzeyi konusunda iddial› olmayan, ayr›ca toplumsal kayg›lardan tamamen uzak oldu¤unu söyleyen bir komedyenin bu kadar rafine ve “içerikli” bir mizah üretmesi çok gizemli bir durum. Cem Y›lmaz’›n mizah›, ondan daha fazla toplumsal kayg›ya sahip olan Y›lmaz Erdo¤an’dan da, ondan daha kaliteli diplomalara sahip olan Ferhan fiensoy’dan da daha ileri bir noktada. Acaba Cem Y›lmaz’›n beynine uzaydan espri sinyalleri gönderiliyor olabilir mi? Cem Y›lmaz’›n stand-uplar›n›n kalitesinin düfltü¤ünden ve neredeyse sadece bir star olarak konumunu konu alan espriler yapmaya bafllad›¤›ndan yak›nanlar›n say›s› h›zla art›yor. G.O.R.A. filmi, Cem Y›lmaz’›n bundan sonraki yönünün yukar› m› afla¤› m› oldu¤unu gösterecek. G.O.R.A., herkes taraf›ndan heyecanla beklenen fleylerin bir balon gibi sönmesinden sadist ve narsist bir zevk alanlar›n umud ettikleri gibi kötü ç›ksa bile, bunun Cem Y›lmaz’›n önemini azaltaca¤›n› sanm›yorum. TÜRK M‹ZAHI GÖ⁄E YÜKSEL‹YOR “Türkler ve Uzay” temas›, Cem Y›lmaz’›n stand-uplar›n›n da en baflar›l› bölümlerindendir. Hatta Cem Y›lmaz’›n ilk olarak bu temayla birlikte stand-upç›l›¤a geçti¤i bile söylenir. Türkler ve Uzay temas› ile ilgili flimdiye kadar çevrilmifl en kaliteli geyiklerden biri de “Ekfli Sözlük”teki “Jedi Council ve Erman Toro¤lu” geyi¤idir. Bu geyik, Star Trek adl› uzaydaki uygarl›klar› konu alan dizinin klifleleri ile Erman Toro¤lu - fiansal Büyüka ikilisinin yorumlar›n›n içerdi¤i klifleleri sentezler. Türkler sözcü¤ü ile uzay sözcü¤ünü yanyana getirmek, komik bir etki yaratmak, hatta mizah›n derinlerine dalmak için yeterli oluyor. Espri, tekrarland›¤› zaman tad› en h›zl› kaçan fleydir, ama “Türkler ve Uzay” konusu bir istisna teflkil ediyor. Bu konu, Türk mizah›n› daha çok uzun süre meflgul edecek gibi görünüyor. Yani Türk mizah›n›n istikbalinin göklerde oldu¤unu söyleyebiliriz. Cem Y›lmaz, Nokta dergisine verdi¤i röportajda, “Türkler ve Uzay” temas›ndaki komikli¤in Türkler ve uzay aras›ndaki uyumsuzlukta yatt›¤›n› belirtiyor. Saptama do¤ru olmakla birlikte yüzeysel. Türkler sözcü¤ü ile uzay sözcü¤ünden daha büyük uyumsuzluk gösteren sözcükler bulu- nabilir herhalde. Ama Türkler sözcü¤ünün yan›nda uzay daha komik duran bir sözcük olabilece¤ini sanm›yorum. TÜRK‹YE BAfiLIBAfiINA B‹R UZAY Uzay ile Türkler aras›ndaki çeliflkinin tam olarak hangi noktada yatt›¤› üzerine birçok tahmin üretilebilir. Uzay da Türkiye de asl›nda son derece komplike birer sistem. Bu iki sözcü¤ü biraraya getirdi¤imizde birbirinden çok farkl› iki sistemi de içiçe geçirmifl oluyoruz. ‹ki kavram aras›ndaki çeliflki belki uzay›n geniflli¤i ve büyüklü¤ü ile Türkiye’de insanlar›n içine s›k›flt›¤› yaflamsal darl›k aras›ndad›r. Ya da, uzay›n karanl›¤›, ciddiyeti ve so¤uklu¤u ile insan›m›z›n laubalili¤i ve v›c›k v›c›kl›¤› aras›ndad›r belki. Ya da, uzay›n hiçbir ç›kar gütmeden ve ondan bir ç›kar beklenmeden sakin bir flekilde yerinde duruflu ile insanlar›m›z›n bir ç›kar peflinde k›vr›m k›vr›m, k›p›r k›p›r hareket ediflleri aras›ndad›r. “Türkler ve Uzay” temas› üzerinden mizah yapmak, Türkleri afla¤›layan bir yaklafl›m olarak da alg›lanmamal›. Türk insan›yla dalga geçmek, onu küçümseyen bir tavr›n de¤il ona duyulan tuhaf bir sempatinin belirtisi de olabilir. Peki Türkiye ile uzay aras›nda hiçbir paralellik yok mudur? Türkiye’de de uzaydaki gibi bir gizem, karanl›k, derinlik (en az›ndan derin devlet ba¤lam›nda), büyülü bir atmosfer yok mu mesela? Günümüz Türkiye’sinde her fleyin bu kadar kötü, bu kadar depresif, bu kadar kaotik, bu kadar simgesel, bu kadar sürprizli ve flafl›rt›c› olmas›nda uzay› and›ran bir mistisizm, bir kozmik boyut yok mu? Ben bir uzayl› olsayd›m ve dünyan›n bir ülkesini gözlemlemek isteseydim, dünyan›n genelindeki birçok kaotik ve flafl›rt›c› fleyin belki de en abart›l› biçimde gözlemlenebildi¤i yer olan Türkiye’yi seçerdim. Türkiye’yi bana anlatacak rehber olarak da Cem Y›lmaz’› tercih ederdim.. 27 söylefli Dante Kulübü’ne hoflgeldiniz! Henüz yirmi yedi yafl›nda olmas›na karfl›n dünyan›n en tan›nm›fl yazarlar›ndan biri. Ticari aç›dan 2004’e damgas›n› vuran, raflarda yerini ald›¤›ndan bu yana en çok satanlar listesinden hiç inmeyen bir “ilk” roman›n, Dante Kulübü’nün yazar›. Edebiyat›n yeni y›ld›z› Matthew Pearl’ü daha yak›ndan tan›man›z için, kendisiyle yapt›¤›m›z “s›cak” söylefliye davet ediyoruz sizi. Dante’nin “Cehennem”ini çok satan bir kitap haline getirdiniz ve hedefi tam on ikiden vurdunuz. Dikkat çekici pek çok özelli¤iniz var ama herkes çok genç olman›za tak›lm›fl durumda. ‹lk roman›n›z›n yay›mlanmas› ve tam on befl dile çevrilip en çok satan kitaplar listesinin bafl›na oturmas› sizin için nas›l bir duygu? Son bir güncelleme yapay›m; kitab›m art›k otuz ülkede yay›mlanacak ve yirmi befl dile çevrilecek. Dante Kulübü’nü yazmaya bafllad›¤›mda yirmi üç yafl›ndayd›m, roman yay›mland›¤›ndaysa yirmi yedi. Yay›nc›l›k sektörü 28 Dante Kulübü Matthew Pearl, çeviren: Dost Körpe ‹thaki Yay›nlar›, 478 s. hakk›nda çok az fley biliyorum aç›kças›. Roman›m›n bu kadar be¤enilmesinden dolay› gerçekten minnettar›m ve itiraf etmem gerekirse bu takdir beni flafl›rtt›. Kitab› bas›lm›fl bir yazar olmay› hayal etmek, kendi yap›t›n›z üzerindeki yetkenizin en üst noktaya ç›kmas›d›r. Asl›nda insanlar böyle düflünmezler, tam tersine inan›rlar. Yap›t›n›z halka aç›ld›¤›nda, art›k kitab›n›z üzerinde hiçbir kontrolünüz kalmaz, kitab›n›z› kimin okuyaca¤›na karar veremezsiniz. Dahas›, kitab›n›z›n yabanc› dillere çevrilmesi de de¤iflik bir deneyimdir, hiç anlamad›¤›n›z ve okuyamad›¤›n›z bir dilde bas›lmas› tuhaft›r. Dante’ye olan hayranl›¤›n›z nereden geliyor? Harvard Üniversitesi ‹ngiliz ve Amerikan edebiyat› bölümlerinden mezunsunuz, Yale Üniversitesi’nde de hukuk e¤itimi gördünüz. 1998’de Amerikan Dante Derne¤i, Dante Ödülü’nü size verdi. Dante’ye olan ilginizin ve roman›n›z›n ç›k›fl noktas›n›n, edebiyatç› ve hukukçu kimliklerinizin kesiflmesinden do¤du¤unu söyleyebilir miyiz? Dante’yi ilk kez Harvard Üniversitesi’ndeyken okumufltum. Daha sonra ona ve fliirine karfl› büyük bir tutku beslemeye bafllad›m. Hukuk okulundaysa Dante’yi daha çok düflünmeye, daha çok merak etmeye bafllad›m; Dante’yle günümüzdeki suç, fliddet ve cezan›n iliflkisini düflündüm. San›r›m bu da bana, Dante ve kontrol edilemez fliddet hakk›nda bir hikâye yazmak için büyük ilham verdi. Kitab›n›zda, Dante Kulübü’nün edebiyat dahileri -Henry Wadsworth Longfellow, Dr. Oliver Wendell Holmes, J. T. Fields, James Russel Lowell- Dante’nin Amerika’da yay›mlanacak ‹lahi Komedya’s›n›n çevirisini bitirmek ve Dante’nin Amerika’da da tan›nmas›n› sa¤lamak için bir araya geliyorlar. Dante Kulübü diye bir topluluk gerçekten var m›yd›? Evet, Dante Kulübü’nde arka plan›n tümü gerçektir. Derne¤in üyeleri aras›nda Longfellow, Holmes, Lowell, Fields, Green ve birkaç kifli daha bulunuyordu. Onlar kendilerini, Dante’yi Amerikal›lar’a tan›tmaya adam›fllard›. Hepsi birer edebiyat kahraman›yd›, çünkü yabanc› bir dile ve yaz›na karfl› toplumda yer etmifl önyarg›larla sonuna kadar savaflm›fllard›. Bu durumdan dolay› onlara kitab›mda bir yer vermek ve böylece gerçekten kahraman olduklar›n› göstermek istedim. Dante Kulübü baz› aç›lardan bir tarihi roman olarak düflünülebilir. Olaylar›n tümü 1865’de, iç savafltan hemen sonra Boston’da geçiyor. Arka plan› oluflturmak için neden özellikle bu tarihi ve 19. yüzy›l Boston’unu Dante Kulübü binas› ve dört üyesi: Henry Wadsworth Longfellow, J. T. Fields, Dr. Oliver Wendell Holmes James Russel Lowell kullanmay› seçtiniz? Asl›nda romandaki yer, zaman ve kiflileri gerçek tarihe, gerçek Dante Kulübü’ne dayanarak seçtim. Bununla beraber, romanda iç savafl sonras›n› özellikle vurgulamak, insanlar›n dikkatini kültüre, edebiyata çekmek istedim. Böylece halk, savafl›n bu de¤erleri nas›l derinden etkiledi¤i konusunda düflünecek ve bir de¤erlendirme yapacakt›r. 1865’in Boston’unda yaflananlar› okurlara an›msatmak ve tüm gerçekli¤iyle vermek için ne tür araflt›rmalar yapt›n›z? Her bir karakter üzerinde gerçekten çok çal›flt›m, uzun zaman alan bir sürü araflt›rma yapt›m. O y›llarda yaz›lm›fl mektuplar›, o y›l›n gazetelerini, dergilerini ve yaflam öykülerini didik didik tarad›m. Tarihi haritalar ve günlükler arac›l›¤›yla de¤iflik yerlerin co¤rafyas›n› ve tarihini inceledim. Dante Kulübü’ndeki cinayetler kurmaca ama bir bak›ma da gerçek bir fliddet hissi veriyor okuyucuya. Dahas›, Nicholas Ray karakteri, Boston’daki Afrika as›ll› ilk Amerikan polisi olmas› sebebiyle hem kurmaca, hem de gerçekçi bir portre çiziyor. Kurmacan›n ve gerçe¤in dünyas›n› nas›l bu kadar baflar›l› bir flekilde birlefltiriyorsunuz? Kendime göre flöyle bir kural›m var: Bir roman ya da hikâyedeki kurmaca karakterlerin tümü gerçek dünyay›, tarihi mutlaka yans›tmal›d›r; ya da tarihi, yeni vizyonlar, görüfller için k›flk›rtmal›d›r. Dante Kulübü’nün yay›mlanmas›yla, Longfellow’un “Dante’nin Cehennemi” çevirisi konusunu da tekrar gündeme getirdiniz. Bu çeviri ve onun Amerika için önemi hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Longfellow’un Dante çevirisi, ‹ngiliz dilinde bugün de geçerlili¤ini koruyan en güvenilir yaz›n çevirisidir. Bu nedenle, kitab›m bas›ld›¤› ve Longfellow’un çevirisi belirsizlikten kurtar›ld›¤› için çok heyecanl›yd›m. Amerikan halk›n›n Dante’yi tan›mas› ve onu okuyup anlayabilmesi aç›s›ndan bu çevirinin ger29 söylefli çekten tarihi bir önemi vard›r. Dante hakk›ndaki en muhteflem fley ise, onun sanat›n›n her ülkede de¤iflik bir tarihi olmas›. Dante Kulübü genel olarak Amerika’y›, Boston’daki cinayetleri ele al›yor ama roman›n tam kalbinde ortaça¤ ‹talyan görüflü yat›yor. Bu durumun roman›n›zda bir ironi yaratma ihtimalini hiç düflündünüz mü? Asl›nda kendi yaz›m› çözümlemeyi sevmiyorum. Bununla birlikte, yaz›nda de¤iflik tatlar› birlefltirmeyi, kültürleraras› kesiflmeler, gerilimler yaratmay› seviyorum. Romandaki Dan Teal karakteri, ad› nedeniyle Dante’nin imgesi olarak adland›r›labilir, ayn› flekilde baz› okurlar onu Lucifer olarak da yorumlayabilirler... Kesinlikle evet! Dante’nin bize, cehennemin Lucifer etraf›nda odakland›¤›n› gösterdi¤ini hat›rlamal›y›z. Bu düflünce roman›n kurgusunda yer al›yor. fiiddetten kimi sorumlu tutmal›y›z; flairi mi, yoksa canavar› m›? Dante Kulübü’nü nas›l adland›rmak daha yerinde olur sizce; korku roman› m›, yoksa polisiye mi? Aç›kças› kitaplara böyle bir k›s›tlama getirilmesini pek sevmiyorum, bence bu bizim hayal gücümüzü s›n›rland›r›yor. Okur, her kitab› bireysel olarak keflfetmeyi seçmeli bence. Bununla birlikte, kitaplar›n s›n›fland›r›lmas›n›n yay›nc›lar ve kitap sat›c›lar› için önemli oldu¤unun da bilincindeyim. Dante hakk›nda hiçbir fley bilmeyen biri roman›n›z› okudu¤unda gene ayn› tad› alabilir mi, yoksa okurun romandan tat almas› ve onu anlamas› için gerçekten Dante’yle ilgilenmesi mi gerekir? Roman› okuyan herkesin ayn› zevki alabilece¤ini rahatl›kla söyleyebilirim. Yazarken, okurun Dante hakk›nda bir ön bilgi edinme gereksinimi duymamas›na çok dikkat ettim. Yay›nc›lar, okur kitlesinin yaln›zca Dante hayranlar›yla s›n›rl› kalmamas›n› istediler. Buna karfl›l›k, kitab›m›n baz› okurlar› harekete geçirerek onlar›n Dante’yle ilgilenme30 ‹lahi Komedya, Alighieri Dante Çeviren: Rekin Teksoy O¤lak Yay›nlar› 975 sayfa lerini sa¤lad›¤›n› duydu¤umda gerçekten çok heyecanlan›yorum. Dante ve idam cezas› hakk›nda pek çok fley yazd›n›z. Hukuk mezunu bir kifli olarak Dante’nin ceza görüflü ile bugünün -temelde Amerika’n›n- ceza görüflü aras›nda benzerlikler var m› sizce? Suçlular›n cezaland›r›lmas› konusunda, topluluk için simgeselli¤in peflinden gitti¤imizi söyleyebilirim ço¤u zaman. Bu da, Dante’nin Cehennemi’nin en önemli yönüdür. Benim hislerime göre idam, tafl›d›¤› simgeselli¤in tümünü kaybetmifl ve suçlular›n cezas›n› onda arayanlar için daha az tatmin edici hale gelmifltir. Bunun, Dante’nin çizdi¤i flemaya uydu¤una inan›yorum: kusursuz, tatmin edici bir cezaland›rma fleklinin olmay›fl›. Kitab›n›zda olaylar 1865’de geçiyor ama konular son derece güncel ve günümüzde ço¤u zaman tan›k oldu- ¤umuz türden. Dante Kulübü ile dünyan›n flu anki durumu aras›nda herhangi bir iliflki görüyor musunuz? Suç konular›, savafl ve kültür, Dante’nin zaman› 19. yüzy›l da dahil olmak üzere her zaman kendini tekrar etmifltir. Dünyada süregelen olaylarla Dante Kulübü’ndeki olaylar aras›nda bir ba¤ kurmak istemiyorum ama okuyucular›n birkaç ba¤ bulaca¤›n› da düflünüyorum. Hem yazar olarak, hem de kiflisel gözle bakt›¤›n›zda dünyan›n flu anki durumu ve gelece¤i hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Bu konuda endifleleriniz var m›? Benim en büyük kayg›m, gerçeklerle hiç ilgisi olmayan, genel olarak duygulara ve kötü iletiflime dayanan halk konuflmalar›na gere¤inden çok izin vermemizdir. Bu noktada, medya iflini daha iyi yapmal› ve çeflitli görüfl aç›lar›n› iletmeye, özellikle gerçekleri vermeye daha fazla özen göstermelidir. Yeni projeleriniz ya da üzerinde çal›flt›¤›n›z bir roman›n›z var m›? fiimdilerde ikinci roman›m› bitirmeye çal›fl›yorum. S›r olarak kalmas›n› istiyorum, konusunu anlatmaya pek niyetim yok aç›kças› ama bu kitap için de edebi tarih ile polisiyenin buluflmas› diyebiliriz san›r›m. Fakat bu sefer konunun Dante’yle uzaktan yak›ndan ilgisi yok. Ya bir sonraki roman›n›z Dante Kulübü’nün yakalad›¤› baflar›ya ulaflamazsa? Bunu zaman zaman düflünerek genç bir yazar olarak korkuya kap›l›yor musunuz? Roman yazmak için düzinelerce fikir var kafamda, bu yüzden herhangi bir kitaba yo¤unlaflmaktansa uzun bir kariyer istiyorum. Dante Kulübü’nün baflar›s› benim için güzel bir sürpriz oldu ama zamanlama, flanss›zl›k gibi birtak›m etkenler de var ki, bunlar yazar›n kontrolünün d›fl›nda gelifliyor. Gerek yazarken, gerekse kitab› bitirdikten sonra bu etkenleri ak›ldan ç›karmamak gerek. Deniz Gündo¤an fantastik kahramanlar Yeni ve cesur dünyalar Kendi içlerinde bir dünya yarat›p yaflad›¤›m›z zamana alternatifler sunan yap›tlar›n sat›fl› her geçen gün art›yor. Bu ilginin nedeni, dünyadan, düzeninden ve toplumdan bir tür kaç›fl hissi yaratmalar› olabilir mi? ‹ster fantastik edebiyat olsun, ister kerdir, baz›lar›ysa hayat›n› haraç topla- çizgi roman, korku ya da tarihi roman, yarak ve soygunlarla geçirmektedir. bakt›¤›m›z zaman bu eserlerin ve kah- Bir flövalye olmayan Sturm Brightbla- ramanlar›n›n, bir tepki ve özlem sonu- de, tüm Krynn kuflatma alt›ndayken, cu ortaya ç›kt›klar›n› görüyoruz. ‹yiyle kutsal flövalyeli¤i ve unutulan yemini kötünün, do¤ruyla yanl›fl›n (asla olma- herkese tekrar hat›rlat›r: “Est Solarus yacak kadar) net bir flekilde birbirin- Oth Mithas”, yani “Onurum hayat›md›r.” den ayr›ld›¤›, güçlü karakterlerin ya- Strum, yok olmufl, unutulmufl ve daha flad›¤›, yeni oldu¤u kadar eskiyi and›- kötüsü kendisinden umut kesilmifl ran, ilginç ama yine de her zamanki inançlar› ve flövalyeli¤i tekrar dirilten ki- umutlar›m›z› bar›nd›ran dünyalar var fli olur. Hayalleri için, Superman kadar bu kitaplarda. Sosyal yaflamda e¤ilip güçlü olmasa da, kalbiyle savafl›r. bükülmekten b›kt›¤›m›z, hayat›n h›z›y- Kral Elric gibi hayatta kalmak ve inti- la nedenleri ve amaçlar› unuttu¤umuz kam için de¤il, günümüzde de gerçek- günümüzde, var olmas›n› istedi¤imiz lefltirilmesi imkans›z görünen idealler ilke ve davran›fllar› gösterdikleri için il- için savafl›r ve yaflam›n› yitirir. Ama da- gi görüyorlar. ha ilk kitapta ölmesine karfl›n, serinin Bunlar›n içinde, ne olursa olsun, her zaman kadim, büyücü halk›n son kral› Elric, kendi fanatikleri taraf›ndan asla unutulmaz. iyinin kazanaca¤›n› bize anlatanlardan biri de krall›¤›ndan sürülür. ‹ntikam için, güçlü ama Fantastik korku serisi Ravenloft’daki, Lord çizgi roman. ‹lk ç›kan kahramanlar›ndan birini, asla güvenilmez kaos tanr›lar›n› yan›na alan Soth ise Sturm Brightblade’in karanl›k bir ay- o güçlü adam› hat›rlayal›m. Ad›yla neler yapa- Elric, kendi krall›¤›n› kuflat›r ve yok eder. Ken- nadaki aksi gibidir. Gül fiövalyesi’nin lanetle- bilece¤i zaten o kadar aç›k ki... Superman disine verilen kötü-güçlü k›l›c› F›rt›nayaratan’a nifl hikâyesinde, çok eski zamanlarda tutku ve okuyucular›n gözünde daima üstün insan› ve ba¤›ml› bir yaflama mahkum olur. Çünkü k›l›ç zaaflar›na yenik düflen genç ve güçlü savaflç›, arzu edilen, bar›fl dolu bir dünyay› simgele- Elric’e güç verir. Onsuz yaflam›na devam ede- kar›s› olan elf prensesini, ihanet flüphesiyle mifltir. Ortak yay›mlanan bir maceralar›nda mez. Güç ve iktidar için her fleyi geride b›rak›r haks›z yere suçlar ve ölümüne sebep olur. Bu- Batman’in dedi¤i gibi, Superman asl›nda bir büyücü kral. Kendinden ödün vererek en bü- nun için de tanr›lar›n gazab›na u¤rar. Korkunç “izci çocuk”tur. Bazen insan› sinirlendirecek yük fedakârl›¤› yapar. Asl›nda her fleye sevdi- görünüfllü, yar› hayalet bir iblise dönüflür. Ar- biçimde, sadece iyilik yapmak, yard›m etmek ¤i kad›n› kurtarmak için giriflmifltir ama za- t›k sonsuz yaflam›nda sadece ac› çekecektir. için çal›fl›r. Fakat gerçek yaflamdaki böyle manla, nedenleri unutur. Kaybolur. Elric Des- Geçti¤i her yerden, dokundu¤u her fleyden olan tiplerin aksine, Superman’in, kurflunlar›n tan›, güçlü, bafl›ndan geçen onca olaydan hayat çekilir. Karanl›k flatosunda, zaman›n sekti¤i çelik gibi bir vücudu, gezegenleri ye- sonra, hayatta kalmay› baflaran, korkulan ama içine hapsedilir ve etraf›nda dönen banfliler* rinden oynatabilecek gücü ve a¤açta kalan amac›n› kaybetmifl, baflar› u¤runa erdemlerin- ona iflledi¤i korkunç suçu sonsuza kadar kedisi için a¤layan k›z çocu¤u karfl›s›nda bile den ödün veren ve her fleyin fark›nda olan hat›rlat›rlar: “Katil” diye ba¤›r›rlar durmadan, s›zlayan bir kalbi vard›r. Superman’in yere çöp umutsuz bir adam›n melankolik öyküsüdür. “sen do¤adaki en saf güzelli¤i, iyilik ve do¤- atmas› bile düflünülemez. O hep en zor anlar- Ejderha M›zra¤›’ndaki Sturm Brightblade ise rulu¤u yok ettin!” Vicdan azab› sonsuzlu¤un da, uçarak gelir ve kötüleri yakalar. Ne kadar Superman’in vaat etti¤i bar›fl ve huzur için sa- içinden yank›lan›r lanetli Soth’un kulaklar›nda. basit ve s›k›c› ama ne kadar özlenen bir du- vaflan, farkl› birisidir. Sturm’un tüm atalar›, Bütün bu karakterler bizi, toplumumuzu, umut- rum... Zaten o, bu yüzden Superman. Yetmifl yüzy›llar önce kurulan Solamnia fiövalyele- lar›m›z› ve suçlar›m›z› anlat›rlar asl›nda. Kaç- y›ld›r okunuyor ve hayallerimizi yaflat›yor. ri’dir. Kendilerini düzene ve do¤rulu¤a adam›fl mak istedi¤imiz dünyalar, kendi hapis- Yazar Micheal Moorcock, fantastik serisi Elric tarikat, son yüzy›lda da¤›lm›fl, eski günlerinde- hanemizden baflka bir yer de¤ildir. Orta Dün- Destan›’nda, Superman’in aksine günümüz ki ihtiflam›n› kaybetmifltir. ya, Yerdeniz ya da Krynn’nin flimdiden ve dünyas›nda insanlar›n umutsuzlu¤unu anlat›r. fiövalyelik feshedilmifl, ço¤u verdikleri sözleri buradan bir farklar› yoktur. Yüzy›llard›r yaflad›klar› dünyan›n hakimi olan unutup Krynn’a da¤›lm›flt›r. Baz›lar› paral› as- Emre Kuzuo¤lu 31 bilimkurgu Emre Kuzuluo¤lu Gelece¤in de¤iflen kurgusu Çocukluk dönemi, insan ölece¤ini anlad›¤› gün sona erer, denir. Yaflam ve gelecek kayg›s› duyulmaya baflland›¤› zaman, hayatta yeni bir dönem, alg›da yeni bir boyut aç›l›r. ‹sminden de anlafl›labilece¤i gibi, bilimkurgu (science-fiction), hayal gücü ile yarat›lan bilim ve yüksek teknolojinin, hikâyenin merkezinde bulundu¤u edebiyat türüdür. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, ilk bilimkurgu kitaplar› olarak Aya Yolculuk veya Denizler Alt›nda Yirmibin Fersah gibi çocuk kitaplar›n› gösterebiliriz. Yay›mland›klar›nda oldukça ses getiren bu eserlerde hikâyeler yine o dönemde geçerken, insanlar›n ancak hayal edebilecekleri makineler, araçlar anlat›l›yordu. Her ne kadar çocuklar için yaz›ld›klar› varsay›lsa da, hiç flüphe yok ki teknoloji harikas› Natilus ve aya seyahat edilebilecek bir arac›n var olabilece¤i düflüncesi, yetiflkinleri de büyülemiflti. Zaten ilerleyen y›llarda bu tarz hikâyelere bilim ve teknolojinin d›fl›nda, yetiflkinlerin ilgisini daha çok çekecek bir kavram a¤›rl›¤›n› koymaya bafllad›: gelecek. Çocukluk dönemi, insan ölece¤ini anlad›¤› gün sona erer, denir. Yaflam ve gelecek kayg›s› duyulmaya baflland›¤› zaman, hayatta yeni bir dönem, alg›da yeni bir boyut aç›l›r. Kifli, akl› ve hareketleriyle art›k kendi duruflunu belirlemeye bafllar. Bunu yaparken de, asla tatmin edemeyece¤i bir açl›kla her geçen gün hayata daha çok ba¤lan›r. Severek, nefret ederek, ö¤renerek, yaratarak ve yok ederek yaflama tutunur. Bir gün yok olup gidece¤i, topra¤a kar›flaca¤› gerçe¤ini düflünmez. Kendisini nas›l bir gelece¤in bekledi¤ini merak ederek, hatta bu gelece¤i flekillendirmeye çal›flarak yar›n›n, bir anlamda ölümsüzlü¤ün peflinde koflar. Fakat zaman içinde hissedilmeyecek kadar k›sa hayat› ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda, gelecekle ilgili sorular› elbette 32 Akrebin Evi, Nancy Farmer Çeviren: Bar›fl fiannan Epsilon Yay›nlar›, 368 s. cevaps›z kalacakt›r. Yine de merak› ve ölümsüzlü¤e olan tutkusu, gelece¤i düfllerken “ben orada olaca¤›m” diyemese de “ben orada olsayd›m...” diyen insano¤luna yeni bir hayal dünyas›n›n kap›s›n› açm›fl, bu kap›dan içeriye girenlerin yazd›klar› ise bilimkurgu edebiyat›na yeni bir yön vermifltir. Özellikle 50’li y›llardan sonra hikâyeler daha çok, hayal edilen ileri teknolojilerin ait olduklar› zamanda, yani “gelecek”te geçmeye bafllad›. Yaz›lan ço¤u eserde bilim ve teknoloji gelifltikçe ayr›nt›lar›yla anlat›lan yeni dünyalar flekillendi. Frank Herbert, Isaac Asimov gibi isimler yüzy›llar sonra yaflanacak yeni dünyalar düflledi. Bu hikâyeler genellikle robotlar, uzay gemileri, “çok uzak bir galaksinin” bilmedi¤imiz yarat›klar›, karmafl›k teknolojiler ve hayatlar üzerine kuruldu. Birbirinden farkl› eserlerde kullan›lan baz› ortak kavram, araç ve teknolojilerle bi- limkurgu, y›llar içinde insanlar›n ortak bilinciyle flekillenen, inand›klar› bir gelece¤in kitaplara yans›yan görüntüsü oldu. 90’lardan sonra ise, o güne kadar bilimkurgu edebiyat›nda söz konusu olan gelece¤e bak›flta baz› temel de¤ifliklikler görülmeye bafllad›. 50’lerde temelleri at›lan “gelece¤in resmi”nin yerini, önceki eserlerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda farkl› bak›fl aç›lar›na sahip yeni kitaplar ald›. Bu farkl›laflmay› biraz daha detayland›rabilmek için, klasik bilimkurgu romanlar›na verilecek en iyi örneklerden biri olan Frank Herbert’ in 1965 tarihli (Nebula ve Hugo ödüllerini kazanan) Dune’u ile 2002 y›l›nda yay›mlanan ve birçok ödül alan yeni nesil romanlardan Akrebin Evi’ni (Nancy Farmer) karfl›laflt›rabiliriz. Öncelikle belirtmek gerekir ki, iki kitap da genel olarak bak›ld›¤›nda dönemlerinin “gelecek” anlay›fl›n› kendilerine özgü tarzlar›yla gelifltirdiler. Art›k bir efsane haline gelen Dune serisi yetiflkin ve gençlere hitap ederken, Akrebin Evi konusuyla ilginç mesajlar vererek, t›pk› türün ilk örneklerinde oldu¤u gibi çocuklar›n da s›k›lmadan takip edebilecekleri bir hikâye anlat›yor. Bu kitaplar›n konular›na ve anlat›m biçimlerine bakacak olursak: ‹nsan›n uzay› keflfe ç›kt›¤›, aya ilk ayak bast›¤› bir dönemde Frank Herbert, gelece¤i “uzak galaksilerde” anlatt›. Umudu, kendisiyle ayn› dönemlerde yazm›fl ço¤u yazar gibi baflka gezegenlere tafl›d›. Gelece¤in Arrakis gezegenini detayl› bir anlat›mla tasvir ederken, bir baharat çeflidi olan Melanj’a dayal› farkl› bir ekonomik sistem, uzay gemileri, robotlar, yeni bir düzen ve yeni bir din kurgulad›. Akrebin Evi ise yeni dönem bilimkurgularda s›kça rastland›¤› gibi, sanki art›k evrende yaln›z kald›¤›n› kabullenen insano¤lunun gezegenine hapsoldu¤unu kan›tlamak istercesine Dünya’da geçiyor. Gelecekte de¤iflen bir fleyin olmad›¤›n› ve umudun giderek yok oldu¤unu sat›r aralar›ndan f›s›ldayan Farmer, kutuplara ayr›lm›fl dünyada, o güne kadarki düzenin (din, devlet politikalar›, uyuflturucu tacirli¤i) devam etti¤i ve art›k ço¤u insan›n buna ald›r›fl etmedi¤i bir yar›n› anlat›yor. Bir zamanlar gezegenler aras›ndaki mesafeyle anlat›lmak istenen “uzak gelecek”, Akrebin Evi’nde, hiç eriflilemeyecek o uygarl›k düzeyi ile betimleniyor. Dune’un kahramanlar›, baflta Paul Attriedes ve o¤lu Leto olmak üzere üstün insanlar ve ilginç topluluklard›. Çöl gezegeninde bedevileri and›ran savaflç› Fremenlerin efsanelerinde geçen kurtar›c› ve mesih olarak karfl›m›za ç›kan baba ve o¤ul, hikâyenin bafl›ndan itibaren “seçilmifl” olarak gösteriliyorlard›. Buna karfl›l›k, gelecekte var olacak üstün insan, kurtar›c› gibi kavramlar (veya beklentiler) yeni yap›tlarda yok olmaya bafllad›. Mesela Akrebin Evi’nin kahraman›, küçük bir klon-çocuk olan Matt Alacran. Bu karakter, bir suç imparatorlu¤u olan Opium’da, dünyan›n en tehlikeli adam› olan uyuflturucu tüccar› El Patron’un klan›nda yaflamaktad›r. Fakat bu, Matt’i di¤erlerinden üstün veya farkl› k›lmaz; aksine kitapta anlat›lan gelecekte klonlar zavall› yarat›klard›r. Matt’in hikâyesinde, eski-yeni bilimkurgu hikâyeleri aras›ndaki önemli bir ayr›l›k daha vurgulan›yor asl›nda. Herkes taraf›ndan afla¤›lanan klonlar, insandan çok, hayvan yerine konulup hor görülüyorlar. Böylece klasik bilimkurgu romanlar›n›n temel tafllar› olan teknoloji ve bilim, art›k neredeyse s›radanlafl›yor, hatta afla¤›lan›yor. Bir insan yaratman›n mucizesi, heyecan›n› kaybederek yerini s›radan bir kopya yaratman›n nedensizli¤ine b›rak›yor. Jules Verne, H.G. Wells ve Edgar Allan Poe gibi yazarlar›n hikâyelerine yer veren 1920’lerin efsanevi dergisi Amazing Stories Son dönemde görülen di¤er bir de¤ifliklik ise, büyük güçlerin, üstün varl›klar›n, büyük savafllar›n sürükledi¤i olaylar›n yerini giderek, insanlar›n çok da “abart›l› olmayan” olaylar karfl›s›nda kahramanlaflt›klar› basit ama samimi hikâyelere b›rakmas›. Dune’da geçen Bene Geseritt kehanetlerinin ve bilimsel DNA hesaplar›n›n aksine, Matt’in hikâyesine k›skançl›k, politika gibi s›radan olaylar yön veriyor. Nas›l ‹mparator Leto kehanette söylendi¤i gibi tanr›lafl›p dev bir kum solucan›na dönüfltüyse, Matt de kendi hikâyesinde toplumun gözünde s›radan bir klon iken bir insan olarak kendini kan›tl›yor ve sayg› görmeye bafll›yor. Sonuçta her iki karakterin ulaflt›¤› nokta farkl› da olsa, ikisi de ayn› hazz› tafl›yor. Gelece¤in anlat›m tarz› da zaman içinde de¤iflti. Önceleri “uzak” görülen gelece¤in tasvirlere dayal›, karakterlerle mesafeli, so¤uk bir anlat›m› vard›. Leto gibi ço¤u bilimkurgu kahraman›, okurla aras›na kendi karizmas›n›n mesafesini koydu. Böylece, do¤ruyu bilen ve yapan, süregeleni de¤ifltiren ama gizemli kalmay› da baflaran kahramanlar yarat›ld›. Son zamanlarda ise hikâye kahramanlar› daha az mükemmel, yanl›fllar yapan, bazen kay›p, bu yüzden de okura daha yak›n tipler olarak kurgulan›yor. Mesela Akrebin Evi’nde, Matt gerçe¤i ö¤renmeden önce, dünyada kendisini seven tek kifli olan El Patron’a karfl› büyük minnet duyar. Adam›n, kendisini sadece daha uzun yaflamak, organlar›ndan yararlanmak için yaratt›¤›ndan habersizdir. Onun güç ve iktidar üzerine söyledi¤i fleyleri do¤ru kabul eder, hatta uygular. Yan›l›r ve ac› çeker. Kendisine hayat veren adam›n gerçek kimli¤ini ö¤rendi¤inde ise akl› kar›fl›r; do¤ru ile yanl›fl› ay›rt edemez hale gelir. Nancy Farmer bize uzaktan imrenerek bakaca¤›m›z bir hikâye ve buna uygun karakterler de¤il, iyi bildi¤imiz ac›lar› tadan insanlar›n yaflad›¤› bir gelecek sunuyor. Dune’un ve ayn› dönem yap›tlar›n temsil etti¤i “görkemli gelecek”, Akrebin Evi’nde yerini küçük baflar›lar›n kazan›ld›¤› s›k›nt›l› bir gelece¤e b›rak›yor. Belki de Dune serisi, Y›ld›z Savafllar› ve Uzay Yolu gibi klasiklerle oluflan 20. yüzy›l tasar›m› gelecek, art›k geride kal›yor. Belki de art›k gelecek, ihtiflam›n› kaybediyor; flimdi için yaflama savafl› veren insanlara umut vermiyor. Üstelik galiba bilimkurgu edebiyat› da giderek ondan umudu kesiyor. 33 söylefli Uygarl›k iyi bir fleydir Ado, dünyan›n öteki ucunda yaflayan genç bir Türk yazar›. Timsah›n ‹çinde adl› öykü kitab› yeni ç›kt›. “Uygarl›¤›n günahlar› vard›r ama bunun alternatifi onu y›kmak ya da tafl devrine dönmek de¤il, ona günah ç›kartt›rmak, belki daha düzgün k›yafetler, k›rm›z› pabuçlar almak ya da iyi bir saç t›rafl› yapmakt›r,” diyor. Hikâyelerinizin ço¤unu y›llar önce fiizofrengi'de okumufltum. S›rf o hikâyeleri okumak için fiizofrengi'yi alanlar vard›. Bunca y›l sonra, üstelik tam da art›k siz Türkiye'de yaflam›yorken, yay›mlanmalar› nas›l oldu? Çünkü genel olarak bizim ülkemizde ömrünü dergilerde tüketmeye mahkum yaz›lar, fliirler ve hikâyeler vard›r; hiç yay›mlanmayabilirler de... ‹smini yanl›fl hat›rl›yorsam Tanr› affetsin, eski Yunanda Artemis tap›na¤›n› yakan ve niye yapt›¤› soruldu¤unda, “Ünlü olmak için yapt›m,” diyen, terörizmin isim babas› Herostratos da büyük ihtimalle kitab› yay›mlanmad›¤› için böyle bir ifle kalk›flm›fl bir yazard›... Ben hayat›mda ne çok flansl› oldum, ne de çok flanss›z; bafl›ma iyi bir fleyler geldi¤inde bedelini her zaman ödedim. Hayat benimle, belki de hiç güven vermedi¤imden, hep nakit çal›flt›. As34 l›nda y›llard›r yazmamama ra¤men bundan kesin olarak vazgeçmifl de¤ildim. Ama benim için aslolan, hayal kurmakt›. Kuflkusuz yazmad›¤›m y›llarda da hayal kurmaya hiç ara vermedim. Özünde çok tembel bir insan oldu¤umdan ortada ciddi bir neden yoksa, oturup hayallerimi ka¤›da dökmek, hikâyeye falan dönüfltürmek için bir gayretim olmad›. Ayr›ca “yazar olma” ve bunu bir kimlik gibi tafl›ma hevesim de yoktu. Biraz zorlama ve aptalca durabilir ama hayal kurma ve yazma benim için hakikat ve güzelli¤i araflt›rma çabas›yd›. Bu dolu ya da bofl iddian›n verdi¤i güvenle, “hâlihaz›rda yazd›klar›m ve hayalini kurduklar›m yitip gidemez” gibi tuhaf bir güvenle her fleyi kendi haline b›rakm›flt›m. Kader, diyordum, benimle flakalafl›yor. Ama tabii günler, aylar geçiyor ve birden çevrenizdeki insanlar› üzerinize kürekle ya- vafl yavafl toprak atarken buluyorsunuz. Bunu yapmalar›n›n sebebini de ölünce sizi daha h›zl› gömmek olarak aç›kl›yorlar. Tembelli¤in verdi¤i keyifle kitab›n yay›mlanmas›n›n en son ertelenebilece¤i nokta bu noktayd›, o tuhaf fliirdeki gibi otuz befl yafl›ndayd›m. Yani, büyük ihtimalle sizin de art›k “fiuras› çukur kalm›fl, mezar›n biraz da o taraf›na toprak at›n,” diyerek kendi defninizin yönetmenli¤ini üstlenece¤iniz zamanlar çok uzakta de¤ildi. Dostum Fatih Alt›nöz arac› oldu, hikâyelerimin evrenle ilgili sorular› çözmese de, evrendeki karmaflay› da artt›rmayaca¤›na inanan biri sorumlulu¤u üstlendi ve kitap yay›mland›. Sizi tan›d›¤›m ve fiizofrengi dergisiyle ba¤›n›z› bildi¤im için soruyorum, o derginin önemi neydi? fiizofrengi’nin psikiyatriye, anti-psikiyatriye ya da “Türkiye’de delili¤in tari- hinin” not edilmesine olan katk›lar›n› bilemem. O derginin benim için önemi, ç›karan insanlar›n hepsinin ak›ll› insanlar ve arkadafllar›m olmas›ndan kaynaklan›yor. Hayat›m boyunca hep ak›ll› insanlar›n çevresinde olmaya çal›flt›m. Ak›ll› ve merakl›. Ben zeki yaflam biçimlerinin beyinlerindeki akl› çalmay› çok severim, bunu bazen sahiplerinden daha iyi kullanaca¤›ma inan›r›m. Hikâyeleri yeniden okudu¤umda bir tür belirlemekte zorland›m. Üstelik her fleye isim bulma merakl›s› oldu¤um da söylenemez. Siz nas›l adland›r›yorsunuz, okuyucu olarak bu kitapla karfl›laflsayd›n›z ne derdiniz? Türünü bilmiyorum. Ben birbirinden çok farkl› görünen fleyler aras›ndaki ba¤lar› ve benzerlikleri bulmaya çal›fl›r›m. Hayatla ilgili kendimce üç gram seziye ulaflm›flsam, bunu yazarken incelemeye ve gelifltirmeye çal›fl›r›m. Yazarken bu sezginin, beni yazmaya iten sezginin çevresinde dönüp dururum ve bazen içimdeki baflka fleyler kontrolü ele geçirip beni pefllerinden sürükler. Hayat ve evren girifttir, çokkatmanl›d›r. Gerçekli¤in de¤iflik yüzleri, boyutlar›, ölçekleri, referans noktalar› var. Ben yazarken bir yandan beni bu ifle iten ilk sezginin etraf›nda kalmaya çal›fl›yor, bir yandan da mümkün oldu¤unca çok say›da paralel gerçekli¤i aktarmay› hedefliyorum. Kitab›n kapa¤›n›n son derece aç›klay›c› oldu¤unu düflünüyorum ben. Ön tarafta bir timsah›n sivri diflli a¤z›ndan bafl›n› d›flar› uzatm›fl bir adam var, puro içiyor ve kafas› epey kar›fl›k görünüyor. Arkadaysa ön taraftaki flakan›n kimlere yap›ld›¤›n› görüyoruz; kal›n ve parlak derili, gövdeleri birbirine dolanm›fl devasa timsahlar... Biraz öyle bir kitap zaten, birinci tekil flah›s anlat›m›, her konuda bir fleyler bilen, fizikten de, psikiyatriden de, baflka fleylerden de anlayan ve hepsi de ayn› kifliymifl hissi yaratan kahramanlar, kimi zaman Borgesvari durumlar, “bi’ dakka ya, n’oluyo” dedirten mant›k yürütmeler, Mike Hammer tarz› espriler, biraz pulp, biraz fliir... Kapak hikâyesi “Timsah›n ‹çinde”, 2003’te bafllay›p bu sene içinde bitirdi¤im ve daha önce yay›mlanmam›fl tek hikâye. ‹lham›n› ise, uzun y›llar önce; belgeselde su içmeye gelen zebralar›n de¤il de onlar› yiyen timsahlar›n taraf›n› tutan bir k›z arkadafl›m vermiflti. Tim- sahlar›n saçma fiziklerinde muhteflem bir güzellik ve büyü oldu¤unu ilk o zaman fark ettim... E¤er dünyaya dördüncü kez gelme flans›m olsayd› bir bilim adam›, teorik fizikçi olmak isterdim. Beni yazmaya iten temel etken merak. Makro mikro evrenler, insan beyni, bilinç; bu tür konular beni her zaman ilgilendirdi. Yazmak bir laboratuvarda yap›lan bir deney gibi ve benim yazma sebebim yazarl›¤› bir meslek, bir kimlik olarak görmekten ziyade, tamamen insan, toplum ve fiziksel evrene merak›m. Belki hayatta yazarlardan çok bilim adamlar› etkilemifltir beni. Deney için gerekli malzemelerle laboratuvara kapan›p de¤iflik kar›fl›mlar, kimyasal tepkimeler ve gerekirse tehlikeli patlamalardan sonra yeni bir “fley” ile ç›kmak istedim d›flar›, daha önce fark edilmemifl bir “fley” ile. Borges çok sevdi¤imiz bir insand›r ama ben yaz›ya bir oyunmufl gibi bakm›yorum. Hayat›n sadece geçmiflte yaz›lanlar› okuyarak kavranabilece¤ini, her fleyin tekrar etti¤ini savunmak evren ve hayatla ilgili büyük keflfin tamamland›¤›na inanmakt›r. Ben buna inanm›yorum. Evet, belki “güneflin alt›nda yeni bir fley yok”, ama insanl›k henüz güneflin alt›ndakilerin hepsini adland›rmad› ve henüz her fley kitaplarda yerini almad›. E¤er o gün gelirse ve insanl›k bütün evrenin kopyas›n› yaz› olarak ç›karabilirse, hepimiz Borges gibi oyunlara giriflebiliriz. (Borges de inanmaz buna asl›nda.) Mike Hammer fikri flirin duruyor, çünkü mizah kendi varl›¤›n› küçümseyerek afl›p daha “grand” bir varl›kla bütünleflmenin, ona dönüflmenin bir yoludur benim için. Dahas›, hazc› bir insan›m ben. Tembel ve hazc›. Merak muhteflem bir itki, ama insan ara s›ra soluklan›p “merak etmemeyi” de baflarabilmeli. Çünkü bazen bu merak etmeme duygusu bizi hedefe daha kolay götürebilir. ‹lk hikâyede, “Biz dört adam ve bir uçakt›k, hayat ya da yeryüzü diyebiliriz, bizim bu beflli bütünlü¤ümüzden, toplam›m›zdan üç adam ve bir uçak ç›kard›, geriye ben kald›m. (...) 35 söylefli fiöyle de diyebilirim, onlar ölümü araç olarak kullanarak beni d›flar›da b›rakt›klar› yeni bir birlik oluflturdular,” diyor kahraman›n›z. Daha sonra çölde bir telefon buluyor ama bunun on bin telefon projesinin bir parças› olabilece¤ini keflfedince epey can› s›k›l›yor: “Bu düflünce beni rahats›z etti, bu motifsiz hal›n›n üzerinde nemli yerlere özlem duyan baflkalar›n›n olmas›n›n bana bir faydas› yoktu, bundan öte benim tekli¤imi zedeleyerek olas› ölümümde bulabilece¤im yürek ürpertici duygular› zedeliyordu.” Bu “ben ve ötekiler” durumu hikâyelerin ço¤unda var, de¤il mi? Öteden beri hep benli¤in ne oldu¤u, fiziksel olarak baflka bir bedene aktar›labilirli¤i gibi konular› merak etmiflimdir. Ben olmak ya da bir bütünün parças› olmak, baflka “fleylerle” bütünleflmek ve sonra kopmak ola¤anüstü olanaklar ve zevkler tafl›yan olgular. Bir zamanlar, patentine bile baflvurmay› düflündü¤üm bir makine hayal etmifltim: “empati makinesi”. Bu makine fiziksel olarak gerçeklefltirilebilir iki farkl› benli¤i ortak fayda ve ç›karlar etraf›nda birlefltirecek, birbirlerinin bedenlerini hissetmelerini sa¤layacak bir düzenek ve düflünce deneyinden olufluyordu. Kimbilir, belki bir gün bir hikâyede daha ayr›nt›l› ve örneklerle aç›klama flans›m olur. Benlik bizimle d›fl dünya aras›ndaki s›n›rlar demektir ve büyük ihtimalle, biny›llar önce hayat›n olufltu¤u o ilk çamur birikintisinde, bir DNA zincirinin ilk hücre duvar›n› infla etmesiyle bafllam›flt›r. Sonra ona art›k ilk kez hücre diyebiliriz; çünkü hücre, hücre duvar› olan bir fleydir, duvard›r onu hücre yapan. Büyük ihtimalle di¤er DNA zincirleri ona bakm›fl ve niye böyle bir fleye ihtiyaç duydu¤unu 36 merak etmifllerdir. ‹lk hikâye benim okurken zorland›klar›mdan biri. Neredeyse fiziksel bir ac› hissetti¤imi bile söyleyebilirim. Sonunda Hannibal'›n Mason Verger'inden bile beter bir halde kumlar›n dibine inen kahraman›n hayatta kalma kararl›l›¤› o kadar güçlü ki, insan onun bir süre sonra gerçekten de yeryüzünün kral› olabilece¤ini hissediyor. Neyin hikâyesi bu? Bu hikâye, uçaklar›n›n bak›m›n› düzgün yapmayan ve vücutlar›n›n üçte ikisi su oldu¤u halde yanl›fl seçimler yaparak çöl üzerinde uçmak gibi tehlikeli bir arzuya karfl› koyamayan bir canl› türünün -insanlar›n- hikâyesidir. “Venüs'ün Yumuflak Yerleri” ise en sevdiklerimden biri. Orada da var bu afl›r› ifltah durumu. Venüs'ün yumuflak zemininde bir insan ancak on bir saniye yüzeyde kal›r, diyor ve o on bir saniyede yap›labilecek fleyleri listeliyorsunuz. Sizin hesaplar›n›za göre flört edilebilir, karfl›l›kl› aflk yaflanabilir, uygun pozisyonlar aranabilir, intihar edilebilir, k›sa film çekilebilir, fliir yaz›labilir, istenirse ve çevrede yeterli say›da “baflkalar›” varsa k›sa ömürlü bir uygarl›k bile kurulabilir. On bir saniyede ne yap›lamaz? Muhteflem bir cevab› olsun isterdim bu sorunun; ne yaz›k ki yok. Ama kesin bir fley var: On bir saniyede namuslu bir “Long Island ice tea” ya da “Çetin Altan usulü limonata” haz›rlanamazd›. Ben asla h›zl› tepkiler veren biri olmad›m. Süre on bir gün, ay, y›l, on bir ne olursa olsun, herhalde onu da on bir saniye gibi harcar ve yaflard›m. Bir eylemi yapmadan önce eylemden çok, niye o eylemi seçti¤im konusunda düflünürüm ben. Sizin hikâyelerinizde uygarl›ktan kaçmak isteyenler de, onu yok etmeyi deneyenler de sonunda her durumda kendi uygarl›klar›n› kuruyorlar. Uygarl›k koruyucu bir fley mi, yoksa s›k›c› bir fley mi sizce? Hayatla ilgili asla anarflist olmad›m ve buna sempati duymad›m. Kafamdaki fantezilerde y›k›mla ilgili her tür durumu test etmeme ra¤men gerçek hayat söz konusu oldu¤unda düzen fikrini kaosa her zaman ye¤ledim. Uygarl›k her zaman için iyi bir fleydir. Uygarl›¤›n günahlar› vard›r ama bunun alternatifi onu y›kmak ya da tafl devrine dönmek de¤il, ona günah ç›kartt›rmak, belki daha düzgün k›yafetler, k›rm›z› pabuçlar almak ya da iyi bir saç t›rafl› yapmakt›r. Uygarl›klar›n en has›, ana rahminde yaflad›¤›m›z uygarl›k ama ne yaz›k ki oraya geri dönme flans›m›z olsayd› dahi çevre kirlili¤i, gürültü, rahim tabakas›n›n delinmesi gibi sonuçlar yaratarak onu da flu içinde yaflad›¤›m›za benzetme ihtimalimiz yüksek olurdu. Ben pozitivist ve modernistim ama yan›ma böyle birileri gelse, sanki öyle de¤ilmiflim gibi davran›r›m. Çünkü ayn› fikri tafl›yan iki insan›n yan yana gelmesi baflkalar›n›n rahat›n› kaç›racak çok tehlikeli sonuçlar do¤urabilir. Tarih bunun örnekleriyle dolu. “Hayalet Sinemalar”da çekilmifl ve çekilecek tüm filmlerin izlenebildi¤i bir sinema salonu var. Oraya girebilen kimse ç›kam›yor d›flar›, kurtulabilenler de seyrettikleri filmleri ak›llar›nda kald›¤› ölçüde çekmeyi deniyorlar. Yurttafl Kane filan böyle ortaya ç›km›fl mesela. Sizin sinemayla yak›n iliflkinizi de bildi¤im için sormak isterim, aflk sürüyor mu, sinema hâlâ önemli bir fley mi? fiu an bir k›sa filmin haz›rl›klar›n› yap›yorum. Bir senaryom var ve hikâyelerdeki gerçeküstü havan›n bir benzerini görsel olarak da yaratmay› deneyece¤im. Bu da hiç özel efekt kullanmadan olacak. “Yaz›dan görsel düflünmeye geçebilir miyim”i test etmek için kamerayla denemeler yapt›m ve sonuçlardan memnun kald›m. Bir iki sahnenin mekanik zorluklar›n› çözmeye u¤rafl›yorum, onlar› tamamlad›¤›mda profesyonel bir ekiple ve ‹ngilizce olarak bu filmi çekece¤im. Bu da birkaç ayl›k bir süre demek, tembelli¤im yüzünden bu süre uzayabilir de. E¤er bu k›sa film baflar›l› bulunursa, kafamda uzun metraja uygun, fazla bir yat›r›m gerektirmeyen, tabii ki yine gerçeküstü iflleyece¤im bir konu var. Tabii bunlar› “kader” ile görüflmeden konufluyorum, ona sayg›m sonsuz ve son karar› o verecektir. Çin'de yaflamak nas›l bir fley? Oras› nas›l bir ülke ve oradan buras› nas›l görünüyor? Çin deyince akla gelen bisikletler, harap evler, fakirlik gibi görüntülerden kurtulmak laz›m. Bir keresinde Moda’da bir lokantada biri bana bunu alayc› bir biçimde sormufltu. Ben de ona yaflad›¤›m flehrin kenar mahallele- rinin Moda’ya benzedi¤ini söyledim. Çin h›zla modernlefliyor ve yaflad›¤›m flehir Hong Kong, New York gibi bir gökdelenler flehri. Henüz çok taze bir flehir oldu¤undan kültürel olarak bu flehirleri ya da ‹stanbul’u yakalayamasa da, bölgede sermaye birikimi çok h›zl› ve her anlamda keskin dönüflümler yaflan›yor. Çin’de yaflamak, dolar›n, Ortado¤u’nun, enflasyonun, seçimlerin ne oldu¤unu düflünmemek ve çok iyi yönetilen bir ülkede sadece iflinize yo¤unlaflmak demek. Ülke düzenli büyüdü¤ü için herkesin yar›na korkusuz bakmas› ve dilencinin bile -herkes yar›n daha çok kazanaca¤›ndan- daha iyi dilenebilece¤ini bilmesi demek. Gelecekle ilgili en iyi tasar›m› Avrupa Birli¤i bizi evlatl›k al›p bize para verecek ya da uzayl›lar kafam›za her gün bir milyar dolar atacak gibi fikirler olan bir ülke buradan çok iyi gözükmüyor. Konufltu¤um her Türk Avrupa’n›n genç nüfusumuza mutlak ihtiyac› oldu¤u fikrine bas›n taraf›ndan o kadar inand›r›lm›fl ki, Avrupal›lar›n testislerimizin gücüne olan hayranl›¤› ayr› bir fantastik hikâyenin konusu olabilir. ‹stanbul'un “dünyay› dolaflma aflk›” ve “h›z tutkusu” da var kitapta. fiehrin bu ifli nas›l baflard›¤›n› isteyen kitaptan ö¤rensin. Ama flunu sormak istiyorum: Ara s›ra ‹stanbul’a geldi¤inizde, o hikâyenin hiç de o kadar da fantastik say›lmayabilece¤ini hissediyor musunuz? O hikâye fantastik de¤il; ‹stanbul’un kayarak seyahat etmesi fikri. Baflka bir hikâyede de deprem var. Bunlar büyük depremden çok önce yaz›lm›fl hikâyelerdir. 1453 “‹stanbul’un Türkleri fethidir”; tersi de¤il. Yak›nlarda Sodom ve Gomorra’yla ilgili bir BBC belgeseli izledim. Hakikaten kutsal kitaplarda oldu¤u gibi yerden alevler f›flk›rm›fl, seller her taraf› alm›fl, flehirler kilometrelerce kayarak on befl dakika içinde Ölüdeniz’in dibini boylam›fl. Tabii ki belgesel bütün bunlar›n bilimsel olarak nas›l gerçekleflti¤ini aç›kl›yor. Ne yaz›k ki hikâye yaz›ld›ktan çok sonra deprem oldu ve ‹stanbul’un bir fay hatt› üzerin- de oldu¤u keflfedildi. fiimdi bu flehrin bir s›rr› var ve içimizden hiç kimse bu s›rr›, flehrin bizden neyi gizledi¤ini tam olarak bilmiyor. Biz her gece ‹stanbul’la yata¤a giriyoruz ve flehrin yata¤›n alt›nda bir buz k›raca¤› m›, yoksa bir b›çak m› saklad›¤›n› ve elimizi kolumuzu yata¤a ba¤lad›ktan sonra bize ne yapmak istedi¤ini bilmiyoruz. Bunu bir tek kifli biliyor: topra¤› fays›z ve nurlu olsun, rahmetli jeofizikçi Barka. O da flimdi ö¤rendi ama art›k bize bunu f›s›ldayamayaca¤› bir yerde. “Eski Anahtarlar›n Sadakati” var bir de. Bizim bir ruh ça¤›rma partimiz vard› y›llar önce mesela. Tamamen unuttu¤um bir fley. fiimdi o günlerde baflka biriymiflim gibi geliyor bana. Yani insan sürekli kendini gömüyor, böyle antikça¤ mezarl›klar› gibiyiz. Siz hikâyeleri yazd›¤›n›zdan beri de¤ifltiniz mi? Art›k otuz befl oldum. O meflhur fliiri hiç sevmedi¤imden bir y›l kaybetmek pahas›na otuz dört yafltan do¤rudan otuz alt›ya geçmek isterdim. Çocukluktan beri getirdi¤iniz hayalleri yirmi beflinizden sonra yavafl yavafl safra gibi atmaya bafll›yorsunuz. Balonunuz afla¤› çak›lmas›n diye. Çocukken, büyüyünce her fley olmak istiyorsunuz. Zaman geçtikçe, “isteme” eyleminin ötesinde, genetik ve sosyal kaderle ilgili önceden çizilmifl yollar› fark ediyorsunuz. Bu biraz da flunun gibi: “Asl›nda ormanda yol ikiye ayr›lm›yor.” Otuzunuzdan sonra zihinsel k›vrakl›¤›n›z azal›yor. Ben de bilimle ilgili düfllerime üzülerek son verdim. Bundan sonra sadece hayal kurmaya yarar›m. O hayaller de eskisi kadar k›ymetli olur mu bilmiyorum. Otuz yafl, bedenle ilgili ciddi hormonal dönüflümlerin meydana geldi¤i bir yafl olmal›. Ben de bu dönüflümleri daha çok dinlemeye bafllad›m ve arabesk bir flark› temas› olarak de¤il de, yine bilimsel bir merakla “ölüm” ile ilgili daha fazla düflünmeye bafllad›m. Çözebilirsem, sonuçlar› herkesle paylaflaca¤›ma söz veriyorum. Gülenay Börekçi 37 internet P›nar Cartier ‹nternette sanat turu ‹stanbul Modern Sanat Müzesi’nin kurucular›ndan Haflim Nur Gürel, hayali bir sanat platformu fikrinden yola ç›k›larak oluflturulan sanalmuze.org’u, Nilgün Beller ise lebriz.com adl› siteyi anlat›yor. HAYAL‹ B‹R MÜZE Sanat› desteklemek amac›yla Eczac›bafl› Holding taraf›ndan kurulan Sanal Müze, Haflim Nur Gürel yönetiminde internet ortam›nda yay›nda... “Hayali Müze, yeri ve sürekli bir personeli olmasa da, en az›ndan bir sanal müze olarak aç›labilir.” Eczac›bafl› Sanal Müzesi'nin hikâyesi, bu sat›rlar yay›mlan›p Eczac›bafl› Holding'in üst yönetiminin dikkatini çekince bafllam›fl. Web sitesi çal›flmalar›ysa 1998 y›l›n›n Temmuz ay›nda bafllam›fl ve Ekim 1999’da Eczac›bafl› Sanal Müzesi, "Türkiye'nin ilk sanal müzesi" olarak hizmete aç›lm›fl. O zamandan beri her gün güncelleniyor ve her ay en az iki yeni sergiye yer veriliyor. 2001 y›l›n›n Ekim ay›ndan beri Eczac›bafl› Sanal Müzesi’nde, sanat ö¤rencileri, sanatç›lar, sanat tarihçileri, sanat e¤itimcileri ve küratörler aras›ndaki iletiflimi gerçeklefltirmek için “Sanal Müze Ofisi” de daha etkili bir biçimde kullan›l›yor. Eczac›bafl› Sanal Müzesi'nin varolufl nedeninin, bu tür bir bilgiyi ve böyle deneyimli bireyleri gün ›fl›¤›na ç›karmak ve onlar› bir araya getirmek oldu¤unu söyleyen müze yöneticileri, “yüzy›l›m›z›n sanat izleyicisinin verdi¤i deste¤i art›raca¤›na; bu deste¤in, her tür müzenin yaflamas› için temel bir ihtiyaç oldu¤una ve 21. yüzy›la daha umutlu bakmam›z› sa¤layaca¤›na” inan›yorlar. Eczac›bafl› Sanal Müzesi'nin baflar›s›n›n bir göstergesi de, Halkla ‹liflkiler Derne¤i'nin bu müzeye Mart 2004'te verdi¤i "Alt›n Pusula - ‹letiflim Dal›nda Birincilik" ödülü. Bu koleksiyonlar› nas›l oluflturuyorsunuz? 38 Yirmi y›l› aflk›n bir süredir oluflturdu¤um özel arflivimden ve befl y›ld›r da Eczac›bafl› Sanal Müzesi Ofisi’nde oluflturmaya çal›flt›¤›m›z arflivden yararlan›yoruz. Ayr›ca dan›flma kurulu üyelerimiz ve di¤er sergi haz›rlayan küratörlerin de hem imge, hem doküman anlam›nda önemli katk›lar› oluyor. Materyalleri nas›l sa¤l›yorsunuz? Belirledi¤imiz kavrama göre, plastik sanatlarla ilgili dergileri, kitaplar›, koleksiyon ve müzayede kataloglar›n› ve interneti tarayarak görsel malzemeyi topluyoruz. Sonra küratör bir yorum metni ve gerek görürse imgelere iliflkin aç›klamalar›n metinlerini haz›rl›yor, ayr› bir bölüme de sanatç› biyografileri konuluyor. Uluslararas› bir iflbirli¤i de söz konusu mu? ‹letiflim listemizde yurtd›fl›ndan izleyicilerimiz de var. Sitenin d›flar›dan izlen- di¤inin bir kan›t› olarak, TÜS‹AD’›n Almanya’n›n ça¤dafl Türk sanat› alan›ndaki bir araflt›rmas›n› bizim sitemizden yararlanarak yapmas› gösterilebilir. Birlikte çal›flt›¤›n›z isimler? Dan›flma kurulumuzun üyeleri Levent Çal›ko¤lu ve Ali Akay. Ayr›ca sanat tarihçisi Burcu Pelvano¤lu’nun da özellikle retrospektif sergiler konusunda önemli katk›lar› oluyor. Hale Asaf, Mihri Müflfik ve Tematik Heykel Sanat› sergilerinde oldu¤u gibi… Sitenin yap›m›nda (teknik ekip d›fl›nda) editörler de çal›fl›yor mu? Ekran›n arkas›nda kimler ve nas›l bir organizasyon var? Ben ve di¤er küratörler sergi fikirlerini oluflturup görsel malzemeye karar veriyor, metinleri yaz›yoruz. Site iki dilli oldu¤u için metinler, sanatç› biyografileri ve yap›t aç›klamalar› ‹ngilizceye çevriliyor. Hepsi ‹nternet Uygulama Ope- ratörü Burçin Çakar’a iletiliyor; o da sergiyi, etkinli¤i, anketi, paneli veya di¤er yenili¤i siteye girerek ileti ile Eczac›bafl› Sanal Müzesi izleyicilerine haber veriyor. Peki siteye destek veren baflka kurulufllar da var m›? Dr. Nejat Ferit Eczac›bafl› Vakf› ve Vitra. Gelecek projeler, sergiler? S›rada Dr. Nejat Ferit Eczac›bafl› Vakf› Koleksiyon Sorumlusu Behiye Bobaro¤lu ile birlikte haz›rlad›¤›m›z Toulouse-Lautrec sergisi var; sonra da Burcu Pelvano¤lu’nun haz›rlad›¤› Hüseyin Zekai Pafla retrospektif sergisi… TÜYAP Sanat Fuar›’nda yer ald›n›z. Çocuklarla çeflitli etkinlikler yap›ld›. Fuar izlenimlerinizi alabilir miyiz? TÜYAP-Beylikdüzü’nde üçüncüsü gerçeklefltirilen “6-14 Yafl Görsel Sanatlar E¤itim Projesi”nin bu y›lki uygulamas›na iliflkin izlenimleri, etkinli¤e kat›lan Y.T.Ü. Sanat ve Tasar›m Fakültesi Sanat Yönetimi Program› ö¤rencilerinden Neslihan Varol anlatt›. 14. ‹stanbul Sanat Fuar›’nda, Eczac›bafl› Sanal Müzesi, bu y›l “Burhan Do¤ançay -Gözlem / Yorum / Teknik”, Nuri ‹yem’in “Köylü Kad›nlar”› ve “6-14 Yafl Görsel Sanat E¤itimi” projesi ile kat›l›mc› olarak yer ald›. 23-31 Ekim 2004 tarihleri aras›ndaki sergi ve e¤itim projesi kan›mca Eczac›bafl› Sanal Müzesi’nin k›sa vadeli hedeflerine ulaflmas›n› sa¤lad›. Gündelik yaflama iliflkin imgelerden beslenen, onlar› birer metafora dönüfltüren Burhan Do¤ançay’›n resimlerinin yer ald›¤› sergi, sanatç›n›n üretim serüveninin bir özeti olmas›n›n yan› s›ra, sanat fuar›nda bu yap›tlarla buluflan ziyaretçilerin kendi yaflamlar›ndan yola ç›karak özdefllik iliflkisi kurabilecekleri bir buluflma alan› oluflturdu. Müzemiz anlat›n›n, resimsel dil ile bütünleflti¤i Nuri ‹yem’in “Köylü Kad›nlar”› ile, ziyaretçilerin bir sanat yap›t›n›n biçim ve içerik aras›ndaki iliflkisel düzleminin flafl›rt›c› unsurlar›yla karfl›laflmalar›na arac› ol- du. “Kad›n ‹mgeleri” sergisi yedi sanatç›n›n dokuz ça¤dafl yap›t›n› içeriyordu. Sergi, Türk resim sanat›n›n Bat› etkisiyle bafllayan kad›n konulu serüvenine bugünden bakarak bir ara kesit sunuyor, “kad›n” kavram›n› resim dilinde kuramsal bir boyutta ele al›yordu. Çocuklar›n, sanat yap›tlar›n› görme ve yorumlama kabiliyetlerini güçlendirmek, hayal güçlerini çal›flt›rmak ve bu yolla kendilerine bir okuma biçimi gelifltirmelerine katk›da bulunmak amac›yla haz›rlanan “6-14 Yafl Görsel Sanat E¤itimi” projesi bu y›l üçüncü kez gerçeklefltirildi. ‹stanbul’daki çeflitli okullardan önemli ölçüde kat›l›m sa¤land›. Y›ld›z Teknik Üniversitesi’yle ortaklafla haz›rlanan projede görev alan e¤itmenler, çocuklarla sergi alan›n› gezerek yap›tlar üzerine konufltular. Çocuklar, tüm fuara hakim olan bir görüntünün tersine, Eczac›bafl› Sanal Müzesi’nin sergi alan›nda yap›tlar karfl›s›nda duraksayarak yap›t› anlamaya, kavramaya çal›flt›lar. Kimi zaman tümevar›m, kimi zaman da tümdengelim yöntemlerini kulland›lar. Çal›flman›n ikinci evresinde sergi alan›na yay›larak resim yapt›lar ve çal›flmalar›n› Eczac›bafl› Sanal Müzesi’nin stand›nda sergilediler. Çocuklar›n yap›tlar hakk›ndaki tespitleri son derece ilginçti. Burhan Do¤ançay’›n resimleri genel olarak tüm çocuklarda flafl›rt›c› bir etki uyand›rd›. Nesne ve gerçekli¤i aras›ndaki iliflkiyi sorgulay›p, nesnenin kendisi ve görüntüsü aras›ndaki iliflkiyi kavrad›lar. Kendi hayatlar›ndan yola ç›karak, hayal güçlerini harekete geçirerek resimleri çözümlemeye çal›flt›lar. Nuri ‹yem’in “Köylü Kad›nlar”›nda, resmin tarif etti¤i kad›nlar›n benzerlik ve farkl›l›klar› üzerinde ›srarla durdular. “Kad›n ‹mgeleri” sergisinde, yap›tlar aras›ndaki iliflkiden hareket ederek yapt›klar› yorumlar, sanatç›lar›n anlat›m biçimlerinden kifliliklerine kadar uzan›yordu. Çal›flman›n ikinci evresinde yapt›klar› resimlerde kimisi Burhan Do¤ançay’dan etkilenerek kolaj tekni¤ini kulland›, kimisi kopya çal›flt›, kimisi de ba¤›ms›z... Kimisi resmine bir isim verdi, kimisi “isimsiz” ismini verdi, kimisi de isim vermedi. Üretimlerin genelinden anlafl›l›yordu ki, çocuklar sergiden etkilenmifllerdi. Bu y›l kat›l›mc› olan sanat kurumlar›n›n art›fl göstererek say›lar›n›n 118’e ulaflt›¤›, kültür ve sanat alan›nda bir gündem oluflturan ‹stanbul Sanat Fuar›’nda Eczac›bafl› Sanal Müzesi, fuar ziyaretçileri ve çocuklar için baflar›l› bir çal›flma yürüttü. Kültür ve sanat ortam›nda bugünün ve gelece¤in sanat takipçilerini, sanatseverlerini etkinlefltiren, kat›l›mlar›n› art›ran unsurlar› yaratmak ve bir araya getirmek, bu ortam›n temel olarak ihtiyaç duydu¤u önemli geliflmelerdir. 39 internet SINIRSIZ SANAT Birkaç saat içinde, ülkedeki tüm sergileri gezip on befl y›ll›k bir birikime ulaflabilir ve istedi¤iniz tabloyu sat›n alabilir misiniz? Lebriz.com sitesinin kurucular›ndan Nilgün Beller anlat›yor. Lebriz.com’u kurufl amac›n›zdan bafllayal›m isterseniz... Sanat› s›n›rs›zlaflt›rmak düflüncesiyle bafllad›k; çünkü bugüne kadar al›fl›lm›fl olan, müzayedelerin salonlarda yap›lmas›, resimlerin galerilerde sergilenmesiydi. Biz bu al›fl›lm›fl olan› teknolojiyi kullanarak s›n›rs›z bir ortama tafl›may› düflündük ve Lebriz.com’u kurduk. Dördüncü senemize girerken ilk ve tek oluflumuzdan kaynaklanan bütün anlafl›lma zorluklar›n› arkam›zda b›rakt›k. Anlafl›lmakta karfl›laflt›¤›n›z zorluklar nelerdi, bunlar› nas›l aflt›n›z? Lebriz.com internet ortam›nda Türkiye’de örne¤i olmayan bir kurulufl; dünyada baflka emsalleri var tabii. Bunlardan biri de zaten bizim içerik orta¤› oldu¤umuz, dünyan›n bir numaral› sanat portal› Artnet.com. Tabii ki Artnet.com’un menflei Amerika oldu¤u için bizim onu aynen kopya etmemiz söz konusu olamazd›, Türkiye’ye uygun olarak haz›rlad›k. Bu anlamda efli de¤il, benzeriyiz. Lebriz.com, Artnet.com taraf›ndan çok be¤enildi¤i için böyle bir içerik ortakl›¤›na gidildi. Artnet.com’la ortakl›¤›n›z sonucunda neler oldu? Bir kere, Artnet.com’la ortakl›¤›m›z yabanc›, özellikle Amerikal› sanatseverlerin sitemize giriflini art›rd›. Örne¤in, bireysel site sahipleri hiç ziyaretçi alam›yor, sanki arka odalar›nda sergi açm›fl gibi oluyor; çünkü bu bireysel giriflimler internet gibi engin bir alanda samanl›kta i¤ne aramaya benziyor. Sanatç›lar da portallarda yer almak zorunda kal›yorlar. Dolay›s›yla, böyle ortakl›klarla, portal portalla birleflerek ziyaretçi say›s›n› art›r›yor. ‹nsanlar bir indeks fleklinde her fleyi görmek istiyor ve portallar› tercih ediyorlar. Lebriz.com da yoluna bir portal olarak de40 vam ediyor. Burada sanatç›lar çok önemli; Türkiye’deki bütün sanatç›lar› yavafl yavafl bünyemizde toplamaya bafllad›k. Bunun da sanatç›lara çok büyük bir faydas› var: En yo¤un, en genifl kitleye tan›t›mlar›n› yapm›fl oluyorlar. Siteye girifllerinde kendilerine bir sanal katalog yap›l›yor ve bu katalog, yüzbinlerce kifliye ulafl›yor. Ayr›ca her an güncelleme olana¤› var. Henüz boyas› kurumam›fl bir tabloyu bile bu sanal katalo¤a koyabiliyoruz. Benim bundan önce de yirmi y›ll›k bir galericilik deneyimim var. Eskiden, bast›r›lan kataloglar ancak bin kifliye ulaflabiliyordu. Tan›t›m için çok önemli bir nokta bu. Biz de sanatç›lara “Siz rahat rahat sanat›n›zla u¤rafl›n, Lebriz.com tan›t›m›n›zla u¤rafl›r,” diyoruz. Ayr›ca sat›fl da yap›labiliyor... Evet, sat›fl da yap›labiliyor. Tan›t›m büyük önem kazanm›fl oluyor. Bu, sanatç›lar için çok ekonomik bir çözüm. Bir de, galeri ortam›nda sergi açarken galerinin hangi sanatç›larla çal›flt›¤› çok önemli. Her galeri ancak befl ya da on sanatç›yla çal›flabilir, özellikle karma sergilerde kiminle birlikte sergilendi¤iniz önem kazan›r. Ancak buras› bir indeks oldu¤u için bütün sanatç›lar birlikte yer al›yor. ‹flte bu noktada eski fikirleri silmeye bafll›yoruz. Burada her fley ve her kesimden sanatç› var. Dünyan›n ve Türkiye’nin en uç köflelerinden bile insanlar bu sanatç›lar› bir indeks içinde görüp seçebiliyorlar. Burada iyi sanatç›, yeni sanatç› gibi bir ayr›m yok. Ancak aramay› kolaylaflt›rmak için dokuz ayr› kategoriye ay›rd›k: Sergi adedine göre, sanatç›n›n yafl›na göre, ansiklopedilerde ald›¤› yere, ald›¤› ödüllere göre seçim yap›labiliyor. Ayr›ca bir de dosyalar k›sm›n› açt›k bu sene. Burada kriterimiz, sanatç›n›n e¤itimi ve açt›¤› sergiler. Tabii ki indeksimiz de gitgide büyüyor; bugün Türkiye’nin sanatç›lar›, yar›n bütün dünya sanatç›lar›... Dünyan›n önemli fuarlar›nda da art›k yer almaya bafllayaca¤›z, çünkü teknolojik altyap›m›z çok kuvvetli: Sanat kurullar›yla, hukuk servisleriyle, mali müflavirlikleriyle, her fleyi dünyaya aç›lmak üzere kurduk. Galerilere de ayn› flekilde birçok olanak sa¤l›yoruz. Türkiye’nin koflullar›nda, hatta ‹stanbul’un koflullar›nda galeriler çok çeflitli semtlerde; her birine gidip sergileri izlemenin zorlu¤unu da biliyoruz ve bütün bu sergileri insanlar›n masalar›na getiriyoruz. Bize üye olan bütün galeriler sergilerini, oldu¤u gibi Lebriz.com’da gösterebiliyorlar. Diyelim ki, oturdu¤unuz masadan günün herhangi bir saatinde yirmi-otuz sergiyi ayn› anda izleyebiliyorsunuz; seçti¤iniz sergiye gidebiliyor veya o galeriyle temas kurabiliyorsunuz. Bununla da kalm›yor; bu sergiler, geçmifl sergiler bölümünde arflivleniyor. Sanatç›yla temas kuruluyor ve ressam iki sene önce bitmifl olan sergisinden de sat›fl yapabiliyor. ‹nternetle en uzak co¤rafi köflelere eriflebiliyorsunuz... Daha önce, Güneydo¤u’da sanat çok eksik diye düflünürdük. Oysa geçen y›l boyunca yirmi tane eseri Siirt, Bitlis ve Diyarbak›r’a satt›k. Bu bize çok büyük bir mutluluk verdi. Bilgisayar›, internet ba¤lant›s› olmayan insanlar bile internet café’lerden al›flverifl yap›yorlar. Biz bu hoflluklar› yaflarken, kataloglar›m›zdaki sanatç›lar›m›zla da temasa bafllam›fllar. Bunu b›rak›n, ayn› sanatç› bir gün içinde hem Güneydo¤u’ya resim sat›yor, hem de Paris’e... ‹nsan iliflkileri aç›s›ndan teknolojinin belki de rahats›z edici bir yan› var; insanla de¤il de, ekran›yla karfl› karfl›ya... Hem de söz konusu sanat olunca, dokunmak, resmi bire bir yaflamak çok önemli; fakat bu kadar çok fleyi bir arada görüp takip etmenize olanak yok. ‹stedi¤inizi seçin, gidin veya sat›n al›n. Be¤enmediniz, iki gün içinde iade edebilirsiniz. Hissetmek tabii çok ayr› bir olay ama o kadar büyük kolayl›klar yaflat›yoruz ki, bu kolayl›klarla biz yine dokundurmaya ve hissettirmeye çal›fl›yoruz. Sonuçta az da olsa, iletiflim de Sitede eserleri bulunan sanatç›lardan örnekler Avni Arbafl Turhan Selçuk Neflet Günal var. Sizinle ayn› frekansta olan insanlarla bulufltu¤unuz bir ortam var: Lebriz.com. Belki dokunam›yorsunuz ama orada yer alan hem sanatç›, hem eser, hem de kifliler hakk›nda bilgi alabiliyorsunuz. Sizinle ayn› frekansta olan insanlara yine ayn› internet sitesi arac›l›¤›yla ulaflabiliyorsunuz. Sanat eserlerinin sunumu ve sat›n al›nmas›, beraberinde daha farkl› bir kültür seviyesini getiriyor. Bugün sanatç›lar›n ‹stanbul, Ankara ve ‹zmir’den sonra Türkiye’nin di¤er yerlerine, Avrupa ve Amerika’ya ulaflmas›, eserlerinin sanatseverlerle buluflmas› teknolojiyle sa¤lan›yor. Ama hepsinin ayn› platformda buluflmas›, çok ayr› bir fley. Hem bire bir iliflki de çok fazla kaybolmuyor, telefon da kullan›l›yor. Bu flah›slar› yapt›¤›m›z uzun telefon konuflmalar›yla da tan›m›fl oluyoruz. ‹stanbul’a yollar› düfltü¤ünde de tan›fl›yoruz. “Ben ‹stanbul’a geldim ve sizinle tan›flmak istiyorum,” diyen birçok kifli oluyor. Örne¤in, bizi Amerika’dan takip eden biri ‹stanbul’a geldi ve ilk dura¤› Lebriz.com oldu. Fransa’ya da sat›l›yor dediniz, ya da di¤er d›fl ülkelere... Tablolar› d›flar› ç›kart›rken zorluk yafl›yor musunuz? Bu konuda bize sa¤lanan kolayl›klar var. Birincisi, çok iyi kargo servisleri var. ‹kincisi, müzeden bir belge al›yoruz. Çünkü bizim sanatç›lar›m›z güncel sanatç›lar. Yurtd›fl›na ç›kmalar› konusunda bir engel yok. Müzeye götürüyoruz, müze bize bir belge veriyor. Birlikte çal›flt›¤›m›z kargo servisleri var. Al›c›n›n evine kadar teslim ediyoruz. Sorun yok. Çünkü internette bu sorunlar›n yaflanmamas› gerek, dünyayla birleflmek söz konusu. Bilgi bankas› bölümünüz nas›l iflliyor? Biz on befl y›l geriye giderek sat›fl müzayedelerindeki tüm sat›fl sonuçlar›n› bilgi bankam›zda bulunduruyoruz. Bu süre zarf›nda düzenlenen bütün müzayedelerdeki bütün eserler hakk›nda bilgi edinmek mümkün. Bu da insanlar›n evlerinde bulundurduklar› eserler hakk›nda kolayca fikir edinmelerini sa¤l›yor. 41 çizgi roman Emre Kuzuo¤lu Zagor Baltal› ilah Karanl›k Darkwood orman›nda yaklafl›k k›rk y›ld›r, tüm kötüler sadece tek bir fleyden korkuyorlar; elinde baltas›yla üzerlerine “Ahyaaaak!” diye ba¤›rarak koflan bir ilahtan… Avrupa’da çizgi roman›n güçlü ekollerinden biri de ‹talya ekolüdür. Karakterleri, öyküleri ve yazar-çizerleri ile y›llard›r yeni dünyalar yaratan ‹talyan çizgi roman›, özellikle bir dönem üretti¤i Amerikal› kahramanlar ile büyük ilgi görmüfltür. 70’lerde nas›l ‹talyan sinemas›nda popüler olan Spaghetti Western’ler (düflük bütçeli kovboy filmleri) Amerikan yap›m› ayn› tür filmlere efl örnekler ç›kartm›fl ise (‹yi, kötü, çirkin, Bir Avuç dolar için vs.) ‹talyan çizgi romanc›lar da, yaratt›klar› karakterler ile en az Amerikal› meslektafllar› kadar baflar›l› bir flekilde, okyanus ötesindeki vahfli bat›y› konu alan hikâyeler kurgulam›fllard›r. Bunlar›n aras›ndan Judas, Teks ve Tom Braks gibi kahramanlar›n maceralar›n› okurlar y›llar boyunca takip etmifltir. Klasik western diyebilece¤imiz bu tarz çizgi romanlardan bir tanesi vard›r ki, kahraman› ve anlatt›¤› hikâyelerle öteki- 42 lerden ayr›l›r. Zagor, vahfli bat›n›n ac›mas›zl›¤›n›, Avrupa’n›n zengin kültürü ile bir araya getirip y›llar boyunca okurlara korku, gerilim, komedi, polisiye hatta bazen aflk temal› say›s›z, heyecan dolu macera yaflatm›flt›r. Karanl›k, her türlü tehlikenin kol gezdi¤i Darkwood orman›nda yerli halk›n Zagor Ten-ay diye ça¤›rd›klar› bu adam, 70’lerde ‹talyan sinemas›n›n jönlerini and›ran kabar›k saçlar›, uzun favorileri, bir k›z›lderilinin üzerinde görebilece¤iniz, y›rt›c› kufl desenli k›rm›z› gömle¤i, dar pantolonu, kemerine ters takt›¤› tabancas› ve tabii savafl baltas›yla, kovboy ile k›z›lderili aras›nda kalm›fl, beyaz bir yerlidir. Tüm yöre halk›n›n hem korktu¤u hem de sayg› duydu¤u bir “Baltal› ‹lah”t›r. Zagor’un d›fl görünüflündeki bu zenginlik maceralar›na da yans›r. Di¤er klasik tarz western çizgi romanlar›n aksine Zagor’da Avrupa kültürünün etkisi oldukça a¤›rd›r. Darkwood orman› ve çevresinde vahfli bat›dan çok daha fazlas› vard›r asl›nda. Hikâyelerde vampir, kurtadam gibi orta Avrupa efsanelerine s›kça rastlan›r. Macar, Alman, Çekoslovak hatta Türk birçok yan karakter güçlü kiflilikleri ile hikayelere girip, ç›karlar. Katil bitkiler, dev kurba¤alar, zombiler, satanistler hatta uzayl›lar Baltal› ‹lah’›n savaflt›¤› kötüler aras›ndad›rlar. Hikâyeler aksiyon üzerine kuruludur. Bununla beraber, çözülmesi gereken ipuçlar›, takip edilmesi gereken izler de Zagor’a polisiye bir hava katar. Batakl›klar›, akarsular› ve uzun, amazon orman›n› an›msatan a¤açlar› ile Darkwood orman› Zagor ve arkadafllar›n›n, mahallenin delikanl›lar› rolünü üstlendikleri bir yer gibidir. Zagor ve cesur birkaç, kifli her hangi bir otoriteden yetki almaks›z›n, Darkwood’un koruyuculu¤unu üstlenirler. Üçka¤›tç› beyazlar›n ve kötü k›z›lderililerin peflinde koflarlar. Zagor’un Darkwood’un d›fl›na ç›k›p uzak diyarlarda maceraya at›ld›¤› da olur. Al›flt›¤›m›z, “Süper kahraman flehrini korur” düflüncesinden farkl› olarak hareket eder. Bazen okyanuslarda dev ahtapotlarla savafl›r, bazen Yugoslavya’da bir vampiri avlar. Genifl çevresine ra¤men Zagor’a herkesten yak›n olan, onunla her maceraya at›lan ve her yönüyle Zagor’un tam tersi olan bir karakter vard›r: Çiko Felipe Lopez Martinez Gonzales… K›sa boylu, fliflman, komik, biraz saf ve korkak olan bu obur Meksikal›, Zagor’un en yak›n dostudur. Onun yan›ndan hiç ayr›lmaz. Çiko asl›nda gizem çözerken veya kavga ederken Zagor’a yard›m etmez ama hep oradad›r. Ço¤u zaman bafllar›na bela açarak, kendisini küçük düflürecek hareketler yaparak ve “Karamba karambita!” diye ba¤›rarak hikâyedeki gülünç varl›¤›n› sürdürür. Bazen de olaylara tan›kl›k edip bir haberci gibi olan biteni anlat›r, ya da istemeden de olsa Baltal› ‹lah’a yard›m eder. Birlikte hiç kimseden, hiçbir fleyden sak›nmadan maceradan maceraya koflarlar. Bu s›rada Çiko’nun tek düflündü¤ü yemek iken, Zagor, do¤ruluk ve adaletin peflindedir. Di¤er tüm kahramanlarda oldu¤u gibi adalet duygusu son derece geliflmifltir. Her maceran›n motivasyonu, ya intikama dayal› bir adalet, ya da daha önceden karfl›lafl›lm›fl eski bir düflman›n geri dönüflüdür. Sergio Bonelli ve Gallieno Feri taraf›ndan yarat›lan Zagor, 1961 y›l›ndan beri Bonelli Yay›nc›l›k taraf›ndan okurlara sunuluyor. Zagor’un maceralar›n› Türk okurlar› da, 1962’den beri, yaklafl›k 40 y›ld›r takip ediyor. Arada s›rada kesintiler olsa da bir yay›n evinin b›rakt›¤› yerden bayra¤› bir di¤eri al›p, Baltal› ‹lah’›n serüvenlerini bize ulaflt›r›yorlar. Birkaç kufla¤›n ortak kahraman› olan Zagor’u flimdilerde Maceraperest Çizgiler ve Lal Kitap yay›nlamaya devam ediyor. Üstelik ‹talya’daki ç›kan orijinal say›lar› da hemen hemen ayn› zamanda Türkiye’de de bas›l›yor… 43 icatlar ‹fl yaflam›n› kolaylaflt›ran cihazlar Günümüz ifl hayat›nda iletiflim her fley anlam›na geliyor. Bu yüzden de iflyerlerinin, ofislerin en vazgeçilmez araç gereçleri iletiflimle ilgili olanlar. Bu araç gereçlerin ilk ortaya ç›k›fl› 1874’te Remington marka daktilonun lansman›yla gerçekleflmifl. O tarihten bu yana da, daktilolar, faks makineleri, fotokopi makineleri ço¤ald›kça ço¤alm›fl, yenilendikçe yenilenmifl. Ama en eski, yani ilk olanlar hâlâ de¤erli... DAKT‹LO Daktilonun icad›na kadar bütün sözleflmeler ve metinler elle yaz›l›yordu. 1873’te Christopher Scholes’in icat etti¤i ilk ifllemeli daktilonun klavyesinde tufllar Q harfiyle bafll›yordu. Daha sonra A harfiyle ve F harfiyle bafllayan klavyeler de yap›ld›. Bugün dünyada en çok Q ve F klavyeler kullan›l›yor. SES KAYIT C‹HAZI 1898’de Valdemar Poulsen ilk manyetik ses kay›t cihaz›n› icat etmifl. Bunu yapmaktaki amac›, sözlü gerçeklefltirilen anlaflmalar› kaydetmek ve böylelikle ileride söz konusu anlaflmayla ilgili yasal sorunlar ç›kmas›n› önlemekmifl ve tahmin edilece¤i gibi cihaz, tüccarlar›n büyük ilgisiyle karfl›laflm›fl. FOTOKOP‹ MAK‹NES‹ Fotokopi makineleri ilk kez 1938 y›l›nda, yani büyük savafl›n hemen öncesinde, siyah mürekkep içeren bir toz arac›l›¤›yla herhangi bir metnin kopyas›n› ç›karabilen makineler olarak sunuldu. Yarat›c›s› Amerikal› bir avukat olan Chester Carlson’du. Carlson’un amac›, kendi ifliyle ilgili belgeleri h›zl› bir flekilde ço¤alt›p ilgili kiflilere gönderebilmekti. FAKS MAK‹NES‹ Bir metni görüntüleyip telefon hatlar› arac›¤›yla baflka bir yere gönderme fikri ilk kez 1843’te ‹skoçyal› Alexander Bain’in akl›na geldi. Daha sonra faks makinesi, özellikle gazetelerin fazlas›yla s›k kulland›¤› bir cihaz oldu. Bu sayede, dünyan›n herhangi bir yerinden h›zla haber ve yaz› al›nabiliyordu ve faks makinesi do¤al olarak en vazgeçilmez ofis unsurlar›ndan biri oldu. KEL‹ME ‹fiLEMC‹ Günümüzde ofislerin hemen hepsinde art›k daktilolar›n yerini kelime ifllemciler ald›. Onlar sayesinde herhangi bir metni kaydetmek, saklamak, üzerinde düzeltme yapmak, de¤ifltirmek kolayl›kla mümkün olabiliyor. ‹lk kelime ifllemci 1964 tarihinde IBM firmas› taraf›ndan yap›l›p sunuldu. Büyükçe bir masa kadard› ve ekran› yoktu. Günümüzde kullan›lan kelime ifllemcilerse bildi¤iniz gibi printer’la da desteklenen ve boyutlar› oldukça küçülen kiflisel bilgisayarlar. 44 sinema Sedat ‹mza Bulutlar› Beklerken... Dikkati, anlatandan çok anlat›lana çekecek tevazuyu gösteriyor Yeflim Ustao¤lu söyleflilerinde. Usta ve naif oyunculuklarla sa¤lam bir öykü yans›yor beyazperdeden. Göçme ve göç ettirilme, Anadolu’nun eski bir a¤r›s›... Türkiye tarihinin en son göçe zorlanma örne¤i, Güneydo¤u’da yafland›. ‹ri puntolarla “terörle savafl”, bölge insan›n› metropollere savurdu. Düfltükleri yerlerde bir kesimce önce k›ro, maganda oldular; sonra baflka bir kesimce, “öteki” olarak adland›r›ld›lar. Öteki beriki derken kim olduklar›n› flafl›rd›k. Daha eski tarihlerdeyse yo¤un olarak Rum ve Ermeni halk›n yer de¤ifltirmeye zorland›¤›n› görüyoruz. Do¤u’dan ve Güneydo¤u’dan Ermeniler, üç denizin k›y›lar›ndansa Rumlar ya yer de¤ifltirmeye zorlanm›fl, ya da Yunanistan ve adalar›nda yaflayan “Türk”lerle mübadele buyrulmufl, de¤ifl tokufl edilmifl. ‹nsan yaflad›¤› yere, o yerin topra¤›na, denizinde yüzen bal›¤›na benzedi¤i için de ne gidenler dikifl tutturabilmifl uzun süre, ne de gelenler... Zaten bu nedenle göçün üzerinden bir kuflak geçince bile ilk f›rsatta atayurtlar›na dönmüfl dönebilen göçzedeler. Bir önceki filmi Günefle Yolculuk’ta Bat›’ya göç ettirilmifl Do¤ulu bir gençle, saçlar›n› sar›ya boyayarak Do¤u’ya gitmek zorunda kalan esmer bir Bat›l› gencin (böyle yaz›nca bir iktidar eylemi olarak göç, biraz absürdlefliyor gibi) hikâyesini anlatm›flt› Yeflim Ustao¤lu. Tireli Mehmet’le Kürt Berzan’›n yüzü birbirine dönüflüyordu iktidar›n hav› dökülmüfl aynas›nda. Finalde, “Ola¤an-Ötesi Hal” bölgesine Berzan bir tabut içinde ölü, Mehmet’se sar›fl›n olarak girebiliyordu ancak. Ustao¤lu, yeni filmi Bulutlar› Beklerken’de göç sonras› insanl›k hallerini anlatmay› sürdürüyor; yaz›s›z tarihe görsel bellek olmak istercesine. 1916 y›l›n› göçe zorlanma ile ilgili bir eflik olarak görüyoruz bu filmde. Karadeniz’deki Pontus-Rum kökenli halk›n tarihinin son ve belki de en büyük k›r›lmas›n›n milad› ayn› zamanda bu tarih. Yaz›l› tarihlerden sa¤l›kl› bilgi edinmek güç. Dönem zorlu, bombalar patl›yor. Birinci savafl, Tirebolu ve halk› için büyük y›k›mlar getirmifl. Denize dönük yüzünü Canik da¤s›ralar›n›n korudu¤u kent, yüzy›llar boyunca suya ve içe-dönük yaflam›fl. Ama savafl s›ras›nda korumas›z taraf›ndan gelmifl y›k›m. Rus, ard›ndan Yunan savafl gemilerinin sald›r›s›... Ve son olarak, savafl y›llar›n›n hoyratl›¤› içinde göçürülmüfl yöre halk›. Bön iktidar, baflat tercihini kullanm›fl yine: ekonomi. Filmde de Ayfle (Eleni) ve kardefli Niko’nun Tirebolu’dan Mersin’e zorunlu göçleri s›ras›nda ana-babalar›n› karlara göme göme var›fllar› hikâye ediliyordu bir yerde. Sosyal “göç”ük, birey olarak Ayfle’nin de kiflisel tarihi asl›nda. Mersin’de bir ailece evlat edinilmifl. Kardefli Niko di¤er yetimlerle birlikte toplanm›fl. Al›nm›fl Ayfle-Eleni’den. Kendini yeni ailesinin k›z› Selma’ya vakfetmifl. Selma da vefal› ama. Ana-baba ölünce üvey kardefli Ayfle-Eleni’nin Tirebolu’da do¤du¤u evi sat›n al›yor; ve orada ölüyor zaten. Ayfle’nin hayata att›¤› tek çengel Selma da gidince, gerisi boflluk. Ayfle için zaten paçada sürünen gerçeklik darmada¤›n oluyor birden. Sosyalli¤inden soyunuyor. Küçük adam Mehmet, Ayfle’nin hikâyesinin uç verdi¤i yerde duruyor. Bir Mehmet olmasa Ayfle kime, niye anlats›n hikâyesini... Ayfle-Eleni’nin, kardefli Niko’nun götürülmesi olay›nda gösterdi¤ini düflündü¤ü kay›ts›zl›k, elli y›ll›k bir vicdan muhasebesine dönüflüyor zamanla. Ayfle’nin yar›m as›rl›k cehenneminde vicdan kavram›n› sorguluyoruz. Sahi, neydi vicdan? Kiflisel vicdan, asl›nda iktidar›n istemedi¤i çocu¤u de¤il mi? Baflka bir günah›n meyvesi de¤il mi asl›nda bizim evlat edindi¤imiz? Domino etkisiyle y›k›l›yoruz s›ratafllar aras›nda s›ram›z gelince; ama biz bafllatm›yoruz onu. Ayfle de kardeflinin al›nmas› karfl›s›nda, alanlara duyulacak d›fladönük öfke yerine kendine ac›yarak içedönük vicdan›na gömülüyor. Üniversite öncesi ö¤renimini Trabzon okullar›nda yapan Ustao¤lu’nun kiflisel deneyimlerinin anekdotlar›yla daha bir zenginleflmifl film. Duvarlara aceleyle, acemice, yasad›fl› afifl yap›flt›ran gençler ve akabinde Türkiye klasi¤i Renault 12’li ekip otosunun bant karikatür k›vam›ndaki resmi geçitleri, çocuk gözü naifli¤iyle veriliyor. Ve o naifli¤e dek sinmifl politik bir figür olarak komünist, Mehmet’in bal›kç› arkadafl›n›n babas› etraf›nda oluflturdu¤u mitik bir siluet olarak ç›k›yor karfl›m›za. Sanki soludu¤umuz hava gibi bilinçli ya da bilinçsiz, bir flekilde bize nüfuz eden bir fley de¤ilmifl gibi bu aralar meslek erbab› politikac›lar›n meflgalesi say›lan politika konusunda yönetmen pek de utangaç davranm›yor. Ustao¤lu, TV8’e verdi¤i bir röportajda çoktand›r özledi¤im bir tavr› gösterdi. Spiker, Günefle Yolculuk filminin çok konufluldu¤unu söyledi ve yeni filmi için de benzer ilgiyi bekleyip beklemedi¤ini sordu. Ustao¤lu itiraz etti buna. Filmin üzerine çarp› koydu¤u sorunun konuflulmas›n›n filmin konuflulmas›ndan daha önemli oldu¤unu söyledi. Öyleyse denebilir ki, yeni filmle ilgili beklentileri de bu minval üzredir. Öyle, sonu söylenmeyecek filmlerden de¤il Bulutlar› Beklerken; ama yine de finale yak›n bir anekdot var ki anlatmayay›m, filmi görmeyenler için sürpriz olarak kals›n. Belgesel havas›ndaki ilk sekansta gördü¤ümüz küçük kardefliyle k›z›n bulutsuz gökyüzünden ya¤an güneflin ayd›nl›¤›ndaki gülüflü jenerikten önce tekrar as›l› kald› beyazperdede. Bir fley dü¤ümlendi... G›rtlak k›rk bo¤umdu, k›rk bir oldu. 45 çok satan kitaplar Türkiye / Çocuk ve ilk gençlik Türkiye / Edebiyat Türkiye / Edebiyat d›fl› 1. Tafl ve Ten 1. Her Tuzlu¤um Var Diyene H›yarla Yetiflemedim 1. Bu Hayat Sizin Metin Uca Epsilon Yay›nevi 2. Hayata Merhaba Epsilon Yay›nevi 2. Hayvanat Bahçem Dizisi ‹nci Aral Epsilon Yay›nevi 2. Aflk Köpekliktir Ahmet Ümit Do¤an Kitapç›l›k 3.. ‹zmir Büyücüleri Mara Meimaridi Literatür Yay›nc›l›k 4. Cemile Orhan Kemal Epsilon Yay›nevi 5. Sen Git Aflk Bana Kals›n Mehmet Coflkundeniz Neden Kitap 6. Eskici Dükkan› Orhan Kemal Epsilon Yay›nevi 7. Ölürsem Beni Seninle Ararlar fiimdi Cezmi Ersöz Gendafl Kültür 8. Ete¤imdeki Tafllar Murathan Mungan Metis Yay›nlar› 9. Anneannem Fethiye Çetin Metis Yay›nlar› 10. Ateflböceklerinin Mevsimi Maeve Binchy Do¤an Kitap 11. Gece Sesleri Ayfle Kulin Remzi Kitabevi 12. Yank›lar Danielle Steel Remzi Kitabevi 13. S›cak Buz Nora Roberts Epsilon Yay›nevi 14. ‹yi Dilekler Ülkesi Hamdi Koç ‹fl Kültür Yay›nlar› 15. Korkma Bu Akflam Gelip Çalmam Kap›n› Perihan Ma¤den Everest Yay›nlar› Filiz Ak›n Epsilon Yay›nevi 3. Seni Seviyorum Çünkü ... Mehmet Coflkundeniz Neden Kitap 4. Mevlana'dan Alt›n Ö¤ütler Derleyen: Ziya Elitez Kozmik Kitaplar 5. Metal F›rt›na Orkun Uçar/Burak Turna Timafl Yay›nevi 6. ‹flas Etmenin Yollar› Erdal Demirk›ran Kashna Yay›nevi 7. Hâlâ Ciddiyim Gülse Birsel Epsilon Yay›nevi 8. Hayata Yön Veren Sözler Ak›n Al›c› Epsilon Yay›nevi 9. Mutlulu¤un Anahtar› Küçük fieyler 1 Üstün Dökmen Sistem Yay›nc›l›k 10. Kendine Yeni Bir Hayat Ismarla Murat Toktam›flo¤lu Kapital Yay›nlar› 11. Makyajda Sihirbazl›k Numaralar› Ayflenur Yaz›c› Epsilon Yay›nevi 12. Tap›nak fiövalyeleri-Mesih'in Miras› M.Baigent/R.Leigh/H.Lincoln Nokta Yay›nlar› 13. Bilinmeyen Atatürk ‹smet Bozda¤ Truva Yay›nlar› 14. Ey Vatan Osman Pamuko¤lu ‹nk›lâp Yay›nevi 15. Türkleri Anlama K›lavuzu Zeki Kayhan Coflkun Birharf Yay›nlar› Kaynak: Yeni Çizgi Yay›n Da¤›t›m Ltd (11 fiubat 2005 itibariyle) 46 ‹pek Ongun Pelufllu Kitaplar A&C Kitabevi 3. Sarman Kedi-Dünya Masallar› Derleyen: Aziz Sivasl›o¤lu Hobi Yay›nc›l›k 4. Witch-K›r›k Küre-Baykuflun Gölgesi Lene Kaaberbol Do¤an Egmont Yay›nc›l›k 5. Ifl›k Difllerini F›rçal›yor 2-Sesli Kitaplar Pandora E¤itim Gereçleri 6. Peynirimi Kim Kapt› Spencer Johnson Epsilon Yay›nevi 7. Sizinkiler-Sihirli De¤nek Salih Memecan Mart Ajans 8. Barbie-Muhteflem Karfl›laflma Do¤an Egmont Yay›nc›l›k 9. Merhaba Dünya Ayfle Kilimci Epsilon Yay›nevi 10. Okul Gezisi Ve K›sa Mesaj Joachim Friedrich Epsilon Yay›nevi 11. Hayalet X Kjarttan Poskitt Timafl Yay›nevi 12. Uzayl›lar, Dünyal›lar, Ufolar Nick Arnold Timafl Yay›nevi 13. ‹nan›lmaz Aile-Süper Kahramanlar›n Dönüflü Do¤an Kitap 14. ‹ki Çocu¤un Devrialemi Jean De La Hire Can Yay›nlar› 15. Winx: E¤len–Süsle Epsilon Yay›nevi ABD / Edebiyat Almanya / Edebiyat ‹ngiltere 1. The Da Vinci Code 1. Der Schwarm 1. The Da Vinci Code Dan Brown, Doubleday 2. The Five People You Meet In Heaven Frank Schätzing, Kiepenheuer&Witsch 2. Sakrileg Dan Brown, Lübbe 3. Totenmontag Dan Brown, Corgi Adult 2. Shopaholic and Sister Sophie Kinsella, Black Swan 3. The Last Juror Kathy Reichs, S. Fischer 4. Blaue Wunder Ildiko von Kürthy, Wunderlich 5. Hectors Reise François Lelord, Piper 6. Neue Vahr Süd Sven Regener, Eichborn 7. Das Kind von Noah Eric-Emmanuel Schmitt Ammann 8. Erinnerung an meine traurigen Huren Gabriel García Márquez Kiepenheuer&Witsch 9. Der Turm Stephen King, Heyne 10. Die Stadt der träumenden Bücher Walter Moers, Piper John Grisham, Arrow 4. The Time Traveler's Wife Audrey Niffenegger, Vintage 5. Angels and Demons Dan Brown, Atria 6. Deception Point Dan Brown, Corgi Adult 7. The Narrows Michael Connelly, Orion 8. Digital Fortress Dan Brown, Corgi Adult 9. Jamie's Dinners Jamie Oliver, Michael Joseph 10. Sickened Julie Gregory, Arrow Mitch Albom, Hyperion 3. Chainfire, Terry Goodkind Tor/Tom Doherty 4. State Of Fear Michael Crichton, Harpercollins 5. By Order Of The President W. E. B. Griffin, Putnam 6. Unexpected Blessings Barbara Taylor Bradford, St. Martin's 7. Night Fall Nelson Demille, Warner 8. Black Wind C. Cussler/D. Cussler, Putnam 9. Entombed Linda Fairstein, Scribner 10. A Salty Piece Of Land Jimmy Buffett, Little Brown ABD / Edebiyat d›fl› Almanya / Edebiyat d›fl› Fransa 1. Witness, Amber Frey Reganbooks/Harpercollins 2. America (The Book) J. Stewart/ B. Karlin/ D.Javerbaum, Warner 3. Collapse Jared Diamond, Viking 4. His Excellency Joseph J. Ellis, Knopf 5. Eats, Shoots & Leaves Lynne Truss, Gotham 6. Chronicles: Volume One Bob Dylan, Simon & Schuster 7. When Will Jesus Bring The Pork Chops? George Carlin, Hyperion 8. Faithful Stewart O'nan/Stephen King Scribner 9. Confessions Of An Economic Hit Man John Perkins, Berrett-Koehler 10. How To Talk To A Liberal (If You Must) Ann Coulter, Crown Forum 1. Schotts Sammelsurium Ben Schott, Berlin 2. Mein Rückenbuch Dietrich Grönemeyer, Zabert Sandmann 3. Die Mächte der Zukunft Helmut Schmidt, Siedler 4. Schluss mit lustig Peter Hahne, Johannis 5. Das Methusalem-Komplott Frank Schirrmacher, Blessing 6. Moppel-Ich Susanne Fröhlich, W. Krüger 7. Feuerherz Senait Mehari, Droemer 8. Am Ende der Welt Klaus Bednarz, Rowohlt Berlin 9. Meines Vaters Land Wibke Bruhns, Econ 10. Die kalte Schulter und der warme Händedruck Alan/Barbara Pease, Ullstein 1. Da Vinci Code Dan Brown, Lattès 2. Histoires Inédites du Petit Nicolas René Goscinny, IMAV Editions 3. Un pedigree Patrick Modiano, Gallimard 4. Harry Potter and the Half-Blood Prince J. K. Rowling, Bloomsbury Eds 5. Code Da Vinci : l'enquête M. Etchegoin/F. Lenoir Robert Laffont 6. Les Tuniques Bleues Lambil/Cauvin, Dupuis 7. Le management pour les nuls, Bob Nelson/Peter Economy, First 8. Le fabuleux héritage de l'Egypte, Christiane Desroches-Noblecourt, Telemaque 9. Ushuaïa, le grand album Nicolas Hulot, Michel Lafon 10. L'auteur! L'auteur! D. Lodge/S. V. Mayoux Rivages Kaynak: ABD (The New York Times), Almanya (Der Spiegel), ‹ngiltere (The Guardian), Fransa (Fnac) (11 fiubat 2005 itibariyle) 47 kitap Unomastica alla Turca Unomastica alla Turca ne kadar e¤lenceli bir kurmaca olursa olsun, günümüze yap›lan göndermeleri okuyunca insan “Olabilirdi de tabii...” deyip sonra da kendine gülüyor. Konuflma dilimizi gelifltirmek ve Türkçenin kökenini bizlere anlatmak için üretilen, Uno-mastik sak›z›n› hiç denediniz mi? Her Uno-mastik sak›z ambalaj›n›n üzerinde farkl› bir sözcük bulunuyor. Merak etti¤iniz sözcü¤ü seçip al›yorsunuz. Aç›yorsunuz paketi; içinden sak›zla birlikte kelimenin etimolojisini de anlatan “pek bir Türkçe” bir manzume ç›k›yor. Mesela üzerinde “tavflan” yaz›l› bir Uno-mastik sak›z ald›¤›n›zda, flöyle bir dörtlükle karfl›lafl›yorsunuz: “Burungu ötken zamandaki asl› tavflangad›r/ Bay›ra sard›r›nca yorulmaz tepiflkendir/ Keflür (bkz. keflür) gördü mü pek savaflkand›r/ Pefline (bkz. taz›) taz› düflünce kat› s›v›flkand›r.” Sak›z›n›z› çi¤nerken kelimenin geçmiflini de ö¤renmifl oluyorsunuz. Böylece hem beyniniz, hem çeneniz çal›fl›yor; ki dilin geliflmesi için ikisi de çok yararl›d›r. Sak›zlar›n üretici firmas›n›n kurucusu ve yöneticisi, Argun Afaki. Argun Bey ilginç kiflili¤i ve engin tarih bilgisiyle, günümüze dek karanl›kta kalm›fl pek çok gerçe¤in ortaya ç›kmas›n› sa¤layan biri. Kendisi hayal tafl›n› bulup efsanevi alb›z› tekrar bizim evrenimize getiriyor ve bozk›r›n, Kazan’›n unutulan hikâyesi gün ›fl›¤›na ç›k›yor. Ayr›ca, Uno-mastik sak›zlar›n› haz›rlarken araflt›rd›¤› tüm kaynaklar› ve sonsuz paranoyas›n›, Sabetay Zevi’nin takipçilerini ortaya ç›kartmak için kullan›yor ve yüzy›llard›r Türklere karfl› kurulan bir komployu da ortaya ç›kart›yor (en az›ndan öyle san›yor). Peki bütün bu gizem, korku ve komplo neden? Çünkü, hepimiz gibi say›n Afaki de biliyor ki, Türk’ün Türk’ten baflka dostu yoktur! Öyleyse kimdir Türkler? ‹flte Y. Hakan Erdem’in, ismini Unomastik sak›zlardan alan kitab› Uno48 Unomastica alla Turca Y. Hakan Erdem Kanat Kitap, 344 s mastica alla Turca bu sorunun cevab›n› veriyor. Bize Türklerin farkl› bir tarihini, "etimolojisini" anlat›yor. Hem de sürükleyici bir hikâye biçiminde... Kitab›n bafl›nda Argun Bey, y›llar önce yafll› bir sat›c›dan, de¤erinin fark›nda olmadan ald›¤› hayal tafl›n›n esrar›n›, yard›mc›s› Tankut Ergun ile çözmeye çal›fl›rken, birden alevler içinde bir alb›z do¤ar. ‹letiflimde yaflad›klar› baz› küçük aksakl›klar›n ard›ndan alb›z, Argun Bey ve Tankut’a, Türk tarihinin bafllad›¤› yer olan Asya'dan ve Tengere Tardu Tigin’den bahseder. Köktürklerin sonuncusu olan bu gözüpek Türk'ün, nas›l bozk›r›n ba¤r›ndan Kazan’a geldi¤ini, esaretini, nas›l han oldu¤unu, Selcük Hatun ile evlili¤ini ve “(U)rum'a gidiyoruz” diye koca Hazar'› nas›l Orta Asya'ya yürüttü¤ünü anlat›r. Bu asl›nda umudun, sevginin, flans›n, ihanetin ve dirayetin öyküsüdür. Alb›z›n anlatt›klar› ile biz de yavafl yavafl yeni bir Asya ve Türk tarihi ile karfl›lafl›r›z. Hiçbir fleyin, hiç kimsenin göründü¤ü gibi olmad›¤›; halklar›n, dinlerin, insanlar›n birer matruflka bebe¤i gibi birbirinin içinden ç›kt›¤› bir zamand›r bu. Her fleyin, herkesin gizledi¤i ikinci bir kimli¤i vard›r. Herkes birbirinden korkup rol yapmaktad›r. Hatta o kadar büyük roller kesilmektedir ki, koskoca bir millet dahi dininin ne oldu¤unu, hangi ›rktan geldi¤ini (Hazarlar, Aktürkler, Köktürkler vs.) ya unutmufltur, ya da unutmufl rolü yapar. Bu ilginç senaryo içinde Tengere Tardu’ya da, y›llard›r beklenilen, Kazan'›n kurtar›c›s› olaca¤›na inan›lan "Mafliah" rolü düfler. Hikâyenin bafl›ndan beri sadece okurun de¤il, romandaki di¤er pek çok karakterin de "Acaba bu adam deli mi?" diye düflündü¤ü Tengere Tardu, aflina oldu¤umuz kahramanlara pek benzemez. Bazen dayak yiyip afla¤›lan›r (ama ses ç›karmaz), bazen keskin bir niflanc›, gözüpek bir savaflç› kesilir, bazen de mucizeler yaratan bir ermifl olur. Sonunda, insanlar›n delirdi¤ini düflündükleri bir Han’a dönüflür. Kitaptaki di¤er bir önemli flah›s ise Dede Korkut’tur. Bu yüce Türk ozan› Unomastica alla Turca'da, Asya’da yaflayan Türk kavimleri aras›nda "bozk›r dengesi" diye adland›rd›¤›, hassas bir politika yürütür. Birbirleriyle iyi geçinmeleri için boy boylay›p soy soylar. Tüm politikac›lar gibi güvenilmez gibi gözükse de, Tengere Tardu'ya önemli noktalarda büyük yard›mlar› dokunur. El alt›ndan Tengere'yi desteklemekten de vazgeçmez. Ona inan›r. Asl›nda Tengere Tardu'nun davran›fllar›n› ve kiflili¤ini flekillendiren, bir anlamda çevresinin ondan beklentileridir. Önceleri bir kurtar›c› oldu¤una inanmaz ama geliflen olaylarla beraber "öyle imifl" gibi davranmaya bafllar. Sonunda bir kurtar›c›ya da dönüflür. Ama bu, istenilen kurtar›c› m›d›r? Unomastica alla Turca ne kadar e¤lenceli bir kurmaca olursa olsun, günümüze yap›lan göndermeleri okuyunca insan "Olabilirdi de tabii..." deyip sonra da kendine gülüyor. Kaseli, kodlu, “tarihi” gizemi ortaya ç›kartan kitaplar›n popüler oldu¤u bir dönemde bu eser, Türklerin Asya bozk›rlar›ndaki gizli tarihini sunuyor bize. Emre Kuzuo¤lu Bellekten kaç›fl Latife Tekin’in son roman› Unutma Bahçesi, okura bir son ya da bir çözülüfl sunmaks›z›n, farkl› farkl› okumalar›n kap›s›n› aral›yor. Unutal›m, hafifleriz. Hat›rlaman›n ac›s›na, boflunal›¤›na bir cevap... Tafl›maya de¤meyecek anlar› boflaltma zaman›... Günlük dilimize öylesine s›zan “unut gitsin”ler, “unut beni”ler bir yana, zaten kendili¤inden unutmaya yazg›l› haf›za; ancak bu flekilde yeni an›lara yer aç›yor. Hiçbir zaman çözemeyece¤imiz s›rlar›yla yaz›ya ilham kayna¤› olmas›ysa hiç flafl›rt›c› de¤il. Latife Tekin, Unutma Bahçesi’yle haf›zan›n bu yaz›las› s›rlar›n›n üzerine gidiyor ve sadece unutmak isteyenlerin girebildi¤i bir bahçeye ça¤›r›yor bizi. Bu bahçe, da¤›n ve denizin bulufltu¤u, s›¤›n›lacak ütopik bir cennet gibi görünse de, bir s›¤›nak de¤il, bir bafllang›ç noktas› daha çok. Eski yaflamlar›n›n düzeninden, iliflkilerinden, statülerinden kopma cesaretini gösterebilenlerin yeri. Hayallerindeki kaç›fl ülkesinin e¤lenceli maceralar›n› bulamayan ço¤unluksa, Tebessüm’ün deyifliyle, “dayanamay›p gidiyor” zaten. Bahçede kalanlarsa, unutmak kadar unutulmay› da göze alanlar... Bahçenin sahibi fieref’i, bir zamanlar yazar oldu¤unu ö¤rendi¤imiz Ferah’›, bahç›van Cömert’i, Olgun’u, Giray’› ve di¤erlerini bahçenin en k›demlilerinden Tebessüm arac›l›¤›yla tan›yoruz. Unutmaya çal›flt›klar› geçmifllerinin ayr›nt›lar›n› ö¤renemesek de, bu durum onlarla yak›nlaflmam›za engel de¤il. Çünkü Latife Tekin her zamanki gibi, uzun uzun bilgi vermeden ya da kahramanlar›n s›rlar›n› ulu orta döküp saçmadan, yal›n ve düflündürücü diyaloglarla anlamam›z› sa¤l›yor onlar›. Günlük rutin ifller, küçük kiflisel uzlaflmazl›klar ve unutma üzerine sohbetlerle ilerleyen zaman›n içindeki yegane gerilim ö¤esi de yine Tebessüm’ün düflüncelerinde öne ç›k›yor. Cömert’in bahçeye bahç›van olarak gelifliyle birlikte Tebes- Unutma Bahçesi Latife Tekin Everest Yay›nlar›, 294s. süm’ün bahçede yaflanaca¤›n› sezdi¤i karmafla, bazen art›p bazen azalan bir tempoyla roman boyunca akl›m›zda beliren, neler olacak, sorusunu canl› tutuyor. Fakat beklenen gerilimi bir gerçekli¤e ba¤lamaks›z›n okuru her seferinde bahçenin dinginli¤ine geri ça¤›r›yor yazar. Romanda, haf›zan›n kendili¤inden devreye soktu¤u do¤al bir unutman›n aksine, bilinçli ve kararl› olarak gerçekleflen bir unutma süreci dikkat çekiyor. Bilinçli ya da sadece geçmifle de¤il, gelece¤e de yönelik bir unutman›n olup olamayaca¤› da bu ilginç hikayenin sorular›ndan biri. Tebessüm, gelecekte yaflamak istemedi¤i anlar›n düflünü kurup onlar› unutmaya çal›fl›yor ki ona de¤meden geçip gitsinler; ya da fieref unutamayaca¤› bir fley yaflama korkusuyla haf›zas›n› yormayacak bir basitlik ve uzakl›kla yaklafl›yor hayata. Ve asl›nda romanda hep, cesur olmakla bir tutulan unutufl süreci, cesaret kadar korkular›n›n fark›ndal›¤›n› da istiyor bahçe sakinlerinden: bir daha geri dö- nülemeyecek anlar›n ac›s›na ve kay›plar›n bofllu¤una unutarak karfl› koymak... Bu karfl› koyuflsa en basitinden, savunma sistemimizin bir arac› asl›nda. Unutma bahçesindekilerin düflü de kolayca unutarak yaflanan ve yeni an›lara s›f›rdan aç›lan bir hayat. “U¤uldas›n unutma rüzgar›... Yoksa yaflad›¤›m her fleyle nas›l varolabilirim ki, kald›ramam a¤›rl›¤›n› sessizli¤in. Anlayabilsem gelece¤e do¤ru mu esiyor...” Bahçedekilerin unutma deneyimleri, en do¤rudan karfl›l›¤›n› do¤ada buluyor. Bu nedenle insanlar› de¤il de, do¤ay› dert orta¤› edinenler baflar›yor unutmay›. Do¤ayla bar›flamayanlar unutmaya da direniyor. Gümüfllük’te yaflamaya bafllayan Latife Tekin, belki kendi deneyimleriyle de ba¤lant›l› olarak, do¤ayla kurulan mesafeli bir birlikteli¤i anlat›yor yeni roman›nda. Do¤a karfl›s›nda e¤ilen, onun yabanili¤iyle bar›flan insanlar bahçedekiler. “Burada yaflamaya karar vermemde, sulad›¤›m a¤açlara ba¤lanmam›n bir etkisi oldu kuflkusuz. O bölgede yuvalanan kufllar var sonra. Uçufllar›n› izlerken vadinin derinli¤ine ve geniflli¤ine, da¤lar›n yüksekli¤ine ürpermeden gözüm al›flt›. Dünyada kufllar olmasayd› gö¤e nas›l bakard›k, bunu hiç bilmiyoruz.” Bahçeye gelenler ve ayr›lanlar, unutmay› baflaranlar ve baflaramayanlarla usul usul ilerleyen Unutma Bahçesi, okura bir son ya da bir çözülüfl sunmaks›z›n, farkl› farkl› okumalar›n kap›s›n› aral›yor. “Her fleyi unutmasak, hiçbir fley hat›rlam›yor olacakt›k,” diyen fieref’in sözleriyle, unutma ve hat›rlaman›n kaç›n›lmaz birlikteli¤ini farkediyoruz. Sonras›ysa, Latife Tekin’in incelikli bir kurgu ve dille akl›m›za getirdi¤i sorulara kal›yor: Yeni bafllang›çlar için, neleri, nereye kadar unutmal›? Ceren Ünlü 49 r kitap Romansa maceram›z, hüzünlüdür “flark”›m›z Do¤u ile Bat› aras›nda bir köprüydük co¤rafya derslerinde. Çeviri bir türe gönül verince; Bat› kad›n, Do¤u erkekse elefltirmenlerin gözünde, romanda da m› arada kald›k? Aynam›z kör, hatta k›r›k, fiark’›m›z kay›p... Türküz biz. Çeviri bir türe gönül verdik, bizim de roman›m›z olsun istedik. “Roman”tik bafllad›k biraz; sonra realist, modern, postmodern olmay› denedik. Kendi öykümüzü anlatt› Türk roman› y›llarca. “Türk Roman› var m›, yok mu?” tart›flmalar›na inat, bas›lan kitaplar›n kapa¤›na, kitap ad›n›n alt›na “roman” diye yazd›k. Kör Ayna, Kay›p fiark özellikle Türk roman›yla yak›ndan ilgilenenlerin bir solukta okuyaca¤› bir kitap. Kör Ayna, Kay›p fiark’ta Nurdan Gürbilek pek çok soruya yan›t ar›yor. Okur olarak daha girifl yaz›s›nda, yazar›n kendi kendine sordu¤u sorular› benimsiyor, kitapta yan›tlar›n› aramak üzere zihnimize yerlefltiriyoruz: Roman okuyan, okuduklar›ndan fazlas›yla etkilenen, yabanc› telkine fazlas›yla aç›k, kap›lmaya yatk›n, hassas ve hercai “kad›n okur” neden temel bir figüre dönüflmüfltü ilk romanlarda?... Züppe neden hep kad›ns› bir figür, bir kad›n-adam olarak anlat›lm›flt›? Ayn› anda hem modernlik iflareti hem de tehlikeli bir k›lavuz olarak görülen roman›n kad›ns›laflmayla iliflkilendirilmesi neden?... Daha önemlisi, bütün bunlar yazar›n etkilenme endiflesi hakk›nda ne söylüyor bize?... Kendisi de roman yazan, o halde yabanc› etkilere aç›k olan yazar›n iç dünyas›nda nas›l bir çat›flmaya yol açm›fl olmal›d›r bu? Zihnimize yerleflen bu sorularla okumaya bafll›yoruz, Gürbilek’in kitaptaki sekiz yaz›s›ndan ilki “Erkek Yazar, Kad›n Okur”u.. Gürbilek, Tanzimat roman›nda kad›n okura ›srarla; okuduklar›ndan afl›r› etkilenen, okuduklar›n› yaflamaya kalkan bir kimlik verildi¤ini vurguluyor. Bu, yabanc›dan etkilenme probleminin daha çok okuyan kad›n üzerinden konuflulmufl olmas›n›n alt›n› çiziyor. Pek çok örnekle bu fikri destekleyen Gürbilek, Ahmet Mithat, Nabizade Naz›m, Hüseyin Rahmi, Samipaflazade Sezai’nin eserlerindeki kad›nlardan örneklerle Emma Bovary aras›nda ba¤lant›lar kuruyor. Tanzimat romanlar›ndaki kad›n okurlar›n Monte Kristo’ya, Paul ve Virginie’ye gerçekmifl gibi kap›lmalar›n›n yazarlar taraf›ndan elefltirildi¤ine dikkat çekiyor Gürbilek ve bu noktada akl›m›za bir soru daha tak›l›yor: Ahmet Mithat de¤il miydi Dürdane Han›m adl› eserinde, hayat hakk›nda tecrübe sahibi olabilmek için roman okumak gerekti¤ini vurgulayan? Yani yazar de¤il mi gerçekle kurmacay› efl göstermeye çal›flan, kendisi de efl gören? ‹flte Gürbilek’in vurgulad›¤› tam olarak bu. Diyor ki: Nas›l rüyan›n içeri¤i, rüyada görülenden çok, rüyay› gören hakk›nda bilgi verirse, romanlarda yutarcas›na roman okuyan, okudu¤u romanlardaki kahramanlara özenen, bu kap›lma yüzünden gerçekle ba¤›n› yitirmifl kad›n›n bu kadar çok karfl›m›za ç›k›yor olmas› da gerçek kad›nlardan çok, yazar›n 50 Kör Ayna, Kay›p fiark Nurdan Gürbilek Metis Yay›nlar›, 242 s. kendisi hakk›nda, bazen örtük bazen de apaç›k bir biçimde kad›n okur etraf›nda kümeledi¤i bir dizi endifle hakk›nda fikir verir. Yani, yazarlar Bat› modeline duyduklar› hayranl›kla kendi kültürlerini kaybetme endiflesini ayn› anda yaflarken bu travmatik endifle, Gürbilek’in ifadesiyle cinsiyet ayr›m› sayesinde yazar›n uza¤›na, etkilenmeye fazlas›yla aç›k, kudretsiz bir cinsin alan›na tafl›n›yor. “Erkek Yazar, Kad›n Okur” alt› bölümden oluflan bir fikir yaz›s›. ‹lk befl bölümü okurken paragraflar›n yan›na kocaman harflerle “PEK‹ YA B‹HRUZ?” yazan, benim gibi sab›rs›z okurlara yan›t alt›nc› bölümde geliyor. Çünkü alt›nc› bölümde Türk roman›nda okuduklar›ndan etkilenen erkekler inceleniyor. Araba Sevdas›’n›n Bihruz’u, Mai ve Siyah’›n Ahmet Cemil’i, Kiral›k Konak’›n Hakk› Celis’i, Huzur’un Mümtaz’›, Tutunamayanlar’›n Selim’i... Ahmet Mithat’›n, Recaizade Ekrem’in, Hüseyin Rahmi’nin züppelerinin “efemine” züppe olduklar›n› söyleyen Gürbilek; Ahmet Cemil, Mümtaz ve Selim’in yarat›c›lar›n›n; endiflelerine ra¤men de¤il, endifleleri sayesinde yazd›klar› için baflar›l› olduklar›n› düflünüyor. Yazarlar›n kad›na yükledikleri etkilenme probleminin asl›nda kendi endifleleri oldu¤u sonucuna ulafl›l›nca buradan bir kad›ns›laflma endiflesinin do¤du¤unu görüyoruz. Bir sonraki yaz› da bu ad› tafl›yor. “Kad›ns›laflma Endiflesi” adl› yaz›s›nda Gürbilek, Tanzimat roman›n›n as›l endiflesi olan “etkilenen erkek”ten söz ediyor ve yazar›n “Züppe olan ben de¤ilim, öteki” endiflesiyle sorunu kendinden uza¤a itifline de¤iniyor. “Do¤u’nun Cinsiyeti” adl› yaz›s›nda ise Gürbilek’in cevap arad›¤› soru flu: “Do¤u nas›l oldu da bir ruh diyar›na, mistik bir anayurda, ‘imkanlar›n imkan›n› saklayan’ do¤urgan anaya dönüfltü? Erilli¤in simgesi olarak kabul edilmifl Do¤u’nun diflilik kazanmaya bafllamas›n›n, o geçiflin konu edildi¤i bu yaz›da Jale Parla’ya, Cemil Meriç’e, Peyami Safa’ya, Tanp›nar’a göndermeler var. “Kurumufl P›nar”, “Kör Ayna, Kay›p fiark”ta ise Tanp›nar üzerinde yo¤unlaflan Gürbilek, burada ve “Müebbet Çocukluk” adl› yaz›lar›nda bir türlü çocukluktan kurtu- lamam›fl, yetiflkin olamam›fl “kad›n-adam”lar›n ayna ba¤›ml›l›¤›na de¤iniyor, Halit Ziya ve Tanp›nar’daki ayna ba¤›ml›l›¤› üzerinde duruyor. Zihnimizdeki sorulara bir di¤erini ekliyoruz: “Tanp›nar’›n kahramanlar› neden aynan›n karfl›s›nda, suyun bafl›nda beklemeye mecbur?” Okuyoruz, düflünüyoruz ve yorum yap›yoruz. “Anlatabilmeliydim”de Vüsat O. Bener ve O¤uz Atay’›; “Çiftkalpli Yap›t”ta ise Leyla Erbil’i buluyoruz. Türk roman›n›n hangi dönemiyle ilgileniyorsak onunla ilgili yorumlar bulabiliyoruz bu kitapta. Berna Moran’dan Jale Parla’ya, Cemil Meriç’ten Peyami Safa’ya, Tanp›nar’a, Roland Barthes’tan Freud’a kadar pek çok kifliye gönderme yapan Kör Ayna, Kay›p fiark yer yer yar›m sayfay› bulan aç›klay›c› dipnotlarla zenginlefltirilmifl. Gürbilek, modern edebiyat›n aynas›n›n neden “kör”, fiark’›n›n neden “kay›p” oldu¤unu keflfetmeye ça¤›r›yor bizleri. Düflünürsek... Evet, endifle ettik; ne Do¤ulu kalabildik, ne Bat›l› olabildik. Çeviri bir türe gönül verince; Bat› kad›n, Do¤u erkekse elefltirmenlerin gözünde; romanda da m› arada kald›k? Aynam›z kör, hatta k›r›k, fiark’›m›z kay›p... Bir “çocuk ülke” safl›¤›nda yafl›yoruz belki de. Zeynep Böncüo¤lu Cand›r S›n›rlar› aflan bir kad›n Yirminci Efl Indu Sunderasan Çev: Nuran Birand Gözayd›n Literatür Yay›nc›l›k, 457 s. Indu Sunderasan, Afgan da¤lar›nda k›l bir çad›rda do¤an güzeller güzeli Mihrünisa ile Hint-Mo¤ol ‹mparatorlu¤u’nun güçlü ve yak›fl›kl› hükümdar› Selim’in (Cihangir) büyük aflk›n› kaleme al›yor. Sunderasan, Yirminci Efl roman›nda tan›d›k ve bildik bir konudan yola ç›k›yor ama kulland›¤› dil, yaratt›¤› üslup ve farkl› dokunufllar›n yan› s›ra, son derece detayl› araflt›rmalar›yla salt tarihi bir aflk› anlatmakla kalm›yor; tüm zamanlar›n tarihini, kad›nlar›n›, krallar›n›, kraliçelerini, saraylarda dönen entrikalar› da renkli bir biçimde sunuyor. Hindistan tarihinin en efsanevi ve en tart›flmal› kraliçelerinden, Mo¤ol Hükümdarl›¤›’na yön veren en güçlü kad›nlardan biri olan Mihrünisa, Sunderasan’›n t›ls›ml› parmaklar›nda yüzy›llar sonra tekrar hayat buluyor. Mihrünisa’n›n yaflam›n›n geri kalan›n›n, fiah Cihan’la Mümtaz Mahal’in aflklar›n›n da anlat›ld›¤› devam niteli¤indeki bir sonraki kitab›n› yine Literatür Yay›nc›l›k edebiyatseverlerle buluflturacak. ödüllü bulmaca Haz›rlayan: Ersin Tezcan Oyuk ya da çukur bir fleyin en alt bölümü Yank›, akis Dahi Eden,yapan, iflleyen De¤eri, önemi olmayan, bofl Süreyya ‘ Duru filmi 7 K›t›r 1 ‘ 8 ‘ ‘ Bir gün ad› ‘ Amerikal› bir manken Bir soru sözü ‘ Fikir, düflünce Jüpiter’in bir ‘ uydusu Ferit Edgü’nün bir öykü kitab› ‘ ‹rlanda’n›n ‘ Galce ad› Yaflken e¤ilirmifl ‘ Maksim ‘ Gorki’nin roman› Bir ay ad› ‘ ‘ 5 ‘ Aktiyumun simgesi ‘ G. Afkika’n›n ‘ plaka imi Galyumun simgesi Ac›nacak Ondal›k ‘ durumda olan, zavall› Lenf dü¤ümleri iltihab› 9 3 Ahilik oca¤›ndan olan kimse ‘ Osmanl›larda ‘ t›mar sahibi bir s›n›f atl› asker Avrupa’da bir‘ ülke ‘ ‘ ‘ Peru’nun ‘ ‹skambilde plaka imi Elton John’›n “birli” bir flark›s› Asya’da bir ‘ ülke “Memduh ..” (yönetmen) J. London’›n ‘ bir roman› Popüler bir mankenimiz 6 ‘ Bir kumafl türü Sözlük ‘ bilimi Kal›n ve kaba kumafl ‘ ‘ ‘ ‘ ‘ ‘ Okulda renkli Trabzon’un ka¤›tlarla bir ilçesi yapt›r›lan Müzik yaz›s› çal›flmalar ‘ Shakespeare Yabanc› bir ’in bir kral a¤›rl›k ölçüsü birimi karakteri Namuslu Ali Özgentürk ’ün son filmi Tafll›k yokufl 10 4 Müzikte bir çalg› ‘ ‘ Eski dilde ‘ “susam›fl” Külhanbeyi, kabaday› ‘ 2 Lütesyumun simgesi Gelecek ‘ 11 Kullanma süresi Anahtar sözcük: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 Bulmacam›zdaki anahtar sözcü¤ü bulup, yan›t›n› [email protected] adresine gönderen ilk 7 hekimimize, Epsilon Yay›nevi’nin alt› kitab› Mustafa Nevzat ‹laç San. A.fi. taraf›ndan arma¤an edilecektir. Geçen say›n›n çözümü 5 ‘ ‘ ‘ E¤ik olmayan ‹spanyol ‘ sevinç nidas› Bir ka¤›t oyunu ‘ 3 13 ‘ Bertolucci’nin bir filmi B ‹ T E V ‹ Y E Dudak Tanr›sal ‘ “.. Cummings” (flair) fiimdi, flu anda, henüz 4 D R 5 6 15 E K R E M 7 ? ‘ 7 P R O F 2 ‘ 16 Lütesyumun ‘ simgesi Bir nota 1 ‘ 52 Anahtar sözcük: ‘ Dr. Mehmet ‹nan - fiark›flla Devlet Hast. fiark›flla/Sivas 17 Eski ve bilin- ‘ meyen bir tarihi anlat›r Kas ‘ Dr. Aykut Özaydemir - Verem Savafl Disp. F›nd›kl›, Rize A T U N Akci¤eri dinlerken hekimin duydu¤u ses ‘ Dr. Fikret Bildik - Gazi Üniv. T›p Fak. Ankara ⁄ Argoda esrar ‘ Özsu Yabanc› bir aktris 2 ‘ Dr. Leyla Gümüfllü - Baykent T›p Merkezi, Levent/‹stanbul “Ti” simgeli ‘ element Gizli yer, köfle bucak 11 ‹lkel benlik ‘ ‹slam öncesi ‘ kabe putu Nikelin simgesi ‘ Dr. Sinan Sar› - Gazi Üniv. T›p Fak., Ankara D O Ar›t›mevi ‘ Ayn› biçim- de, sürekli olarak Çalg› P E S R A ‹ Z D E R A O L 6 Japon halk türküsü 1 ‘ Dr. Radife Ünal - Mersin Devlet Hast., Mersin ‘ Gelir Övünme, övünç ‘ Dr. Gökhan Cingöz - Dikili Merkez Sa¤l›k Oca¤›, ‹zmir ‘ ‘ Bir nota Gümüflün ‘ simgesi Süngü b›ça¤› Yakan›n ‘ gö¤se inen devrik bölümü De¤ifliklik 12 20 Kilosikl ‘ 8 (k›saltma) “... Cooper” (aktör) “...Erer”(kad›n‘ karikatürist) “..Mc Cartney” (flark›c›) ‘ Ödenti Geçen ay›n kazananlar›: 19 “.. Celal” (yazar) ‹talya’da bir kent 9 Savurganl›k ‘ A 10 ‘ ‘ Mahir Biraya verilen bir ad Sevi ‘ ‘ Bir cetvel Trabzon’un bir ilçesi A O ‹ N C ‹ fi ‹ F R K S ‹ A L R A M A G ‹ K L A P A A R A F ‹ N F ‹ S U Y U L A T A T T A N D ‹ K U ‹ L A H ‹ E L A N R E A E K B E R G ‘ S L V ‹ E V L A E S T P A ‹ D T ‹ L S A ‹ T Bisiklet ‘ D Suç, kabahat,‘ sorumluluk Gurbetteki özler “...Ayd›n” (yazar) Bir olumsuzluk öneki 18 Sancak Y A Z I T U R A ‘ Bir U¤ur Yücel filmi Dan Brown roman› 14 8 9 10 11 K A D R 12 13 14 15 ‹ 16 U N A T 17 18 19 20 satranç DÜNYADAN HABERLER Corus - Wijk aan Zee 2005 Corus Satranç Turnuvas› 14-30 tarihleri aras›nda A,B,C ve Amatörler olmak üzere 4 ayr› turnuva olarak düzenleniyor. 19 ncu Kategori A turnuvas›nda satranç dünyas›n›n kremas› oynuyor. GM Viswanathan Anand IND 2786, GM Veselin Topalov BUL 2757, GM Vladimir Kramnik RUS 2754, GM Peter Leko HUN 2749, GM Alexander Morozevich RUS 2741, GM Michael Adams ENG 2741, GM Peter Svidler RUS 2735, GM Judit Polgar HUN 2728, GM Alexander Grischuk RUS 2710, GM Ruslan Ponomariov UKR 2700, GM Ivan Sokolov NED 2685, GM Loek van Wely NED 2679, GM Nigel Short ENG 2674, GM Lazaro Bruzon CUB 2652. Satranç tarihinin tart›flmas›z en güçlü kad›n oyuncusu Macar Judit Polgar 2004 y›l›nda hiç oynamad›, çünkü yeni anne olman›n tad›n› ç›kar›yordu. Polgar hayranlar› onun çocuk bak›m› yan› s›ra satranç database’ini açarak güncel satranç olaylar›n› takip etmesini umuyor. Hintli Büyükusta Anand bu Süper Büyükusta Turnuvas›n›n favorisi. Bahisçiler Anand’›n fiampiyon olmas›na bire 2,5 veriyor. ELO derecesi muntazam flekilde yükselen ve Kasparov ile aras›ndaki fark azalan Anand her zamankinden daha çok motive görünüyor. Judit Polgar Chorus 2005 Turnuvas›nda Haz›rlayan: Cem Pekün SATRANÇ ÖZDEY‹fiLER‹ Güçlü oyuncularla oynamaya çal›fl›n. Onlar hatalar›n›z› cezaland›racakt›r, böylece hatalar›n›z› tan›maya ve onlar› daha az yapmay› ö¤renirsiniz. DAN HEISMAN Satrançta oyun kaybedince, benim adetim geçmifl hamleleri incelemek ve kayb›ma sebep olan yanl›fl› bulmakt›r. HINDU RAJAH Oyunlar›n›z› detayl› flekilde analiz etti¤iniz zaman, gördüklerinizden hofllanmayabilirsiniz. ALEX YERMOLINSKY En mükemmel gerçek için savafl asla kazan›lamaz. Satranç onun için bu kadar büyüleyicidir. HANS KMOCH Satranç özünde bir oyun, form olarak bir sanat ve uygulamas›nda bir bilimdir. BARON TASSIO VON HEYDERBRAND UND DER LASA Mesele flu ki, satrançta kesin bir do¤ruluk kriteri yoktur. Satranç çok yönlü bir oyundur! BENT LARSEN AYIN ‹LG‹NÇ OYUNU 4 Morozevich,A (2741) - Anand,V (2786) [A46] Corus A Wijk aan Zee NED (5), 20.01.2005 1.d4 Af6 2.Af3 e6 3.Fg5 c5 4.e3 h6 5.Fh4 cxd4 6.exd4 b6 7.Fxf6 Vxf6 8.g3 Ac6 9.c3 g5 10.Abd2 Fb7 11.Fg2 0-0-0 12.a4 h5 13.a5 Axa5 14.b4 Ac6 15.Ac4 b5 16.0-0 bxc4 17.b5 Ab8 18.Kxa7 d5 19.Ae5 Kd7 20.Va4 Vd8 21.Axc4 dxc4 22.Vxc4+ Vc7 23.Fxb7+ fid8 24.Ve2 Fd6 25.Kfa1 Vxc3 26.d5 Kxb7 27.dxe6 Kxa7 28.Kxa7 fxe6 29.Vxe6 Ve5 30.Ke7 Va1+ 31.Ve1 Vxe1+ 32.Kxe1 Ad7 33.fig2 Ac5 34.Kd1 fid7 35.Kd5 Ae6 36.fif3 Kf8+ 37.fie2 fie7 38.h4 g4 39.Kxh5 Fc5 40.Ke5 Kxf2+ 41.fid3 fif6 0-1 1 SATRANÇ H‹KAYELER‹ 4 Morphy satranc›n s›radan bir e¤lenceden fazla bir fley olarak düflünülmemesi gerekti¤ini savunuyordu. Oynad›¤› satranç için ödül paras› almay› red ederdi, hatta ço¤u kez ödül paras›n› yendi¤i rakiplerine pahal› arma¤anlar almak için kullan›rd›. Belki de bu davran›fl›n› randevulaflt›¤› New Orleans’l› bir yüksek sosyete han›mefendisinin kendisine “sadece bir satranç oyuncusu” ile evlenmeyece¤ini söylemesine borçluydu. Morphy 1869’dan sonra bir daha hiç satranç oynamad›, 1884 y›l›nda yaln›z bafl›na öldü. 4 Isaac Rice (1850-1915) satranç oyununda sa¤lam olmayan Rice Gambiti’ni bulan adamd›. Rice bir milyonerdi, ilk kauçuk lastik firmas›n›n sahibi, New York’da ilk taksi firmas›n› organize eden kifli, denizalt›n› ilk gelifltiren kimselerden biriydi. General Dynamics firmas›n› kurdu. Rice Gambit satranç turnuvalar›na $50,000 harcad›. 54 astroloji Gizem Ersöz Bu ay gökyüzünde çokça hareket ve zenginlik göze çarp›yor. Y›ld›zlararas› kesiflmelerin ve buluflmalar›n etkileri son derece belirgin. Kimi burçlar, bu etkilerden olumlu sonuçlarla ayr›lacak, kimilerininse birazc›k daha dikkatli olmalar› gerekecek. KOÇ (21 Mart-20 May›s) Bugünlerde karfl›laflaca¤›n›z ola¤an sorunlar›n üstünde durmamal› ve arkadafllar›n›za karfl› agresif tav›rlar sergilememeye dikkat etmelisiniz. Duygular›n›z› denetim alt›na alman›z gerekiyor. Biraz kat› bir tav›r içinde bulunabilir baz› bask›larla karfl›laflabilirsiniz. BO⁄A (21 Nisan-21 May›s) Bofl hayallerle oyalanarak zaman kaybetmemelisiniz. Di¤er yandan her zamanki uyumunuzu yakalamakta zorlanmayabilir ve iliflkilerinizi sa¤l›kl› bir biçimde sürdürmeyi baflarabilirsiniz. Biraz daha sakin ve tedbirli davranman›z gerekiyor. Hemen karar vermeyin. Söylenenleri do¤ru anlay›n. ‹K‹ZLER (22 May›s-21 Haziran) Uzaklarda bulunan dostlar›n›zla haberleflebilir, uzun zamand›r görmedi¤iniz eski arkadafllar›n›zla karfl›laflabilirsiniz. Alaca¤›n›z bir haber yüzünden huzursuzluk duyman›z mümkün. Olabileceklerin üzerinde beklentiler içine girebilirsiniz. Gerçekçi olman›z gerekiyor. YENGEÇ (22 Haziran-23 Temmuz) Biraz daha sakin ve tedbirli davranman›z gerekiyor. Hemen karar vermeyin. Söylenenleri do¤ru anlay›n. Dostlar›n›z hassasiyetinizi dengelemenize yard›mc› olabilir ve motivasyonunuzu yükseltebilirler. Çal›flmalar›n›z› serinkanl›l›kla sürdürebilirseniz, bir süre sonra iflinizden keyif ald›¤›n›z› görebilirsiniz. 56 ASLAN (24 Temmuz-23 A¤ustos) Bugünlerde kendinizi disiplin alt›na almaya afl›r› gayret gösteriyorsunuz, ancak bu çaban›z s›ras›nda karfl›n›za baz› zorlay›c› engeller de ç›kabilir. Bu ay dikkatli olman›z gereken bir konu da iletiflim. Yaz›flma ve anlaflmalara yönelik farkl› çal›flmalar içine girebilirsiniz BAfiAK (24 A¤ustos-23 Eylül) Son günlerde ifl yaflam›n›zda meydana gelen terslikler sizi endiflelendirmesin, çünkü bu ay sizin için f›rsatlarla dolu. Birlikte oldu¤unuz insanla sorunlar›n›z› paylaflmay› ve ona karfl› daha aç›k olmay› deneyin. Bunun öteki sorunlar›n›za da iyi gelece¤ini göreceksiniz. TERAZ‹ (24 Eylül-23 Ekim) Bugünlerde birden fazla konuyla ilgilenmeniz gerekebilir. ‹çinizden yükselen istekler giderek art›yor. Sab›rs›z ve telafll› davranabilir, büyük istekler içine girebilirsiniz. Erkek arkadafl ve akrabalar›n›zla aran›zda sorunlar ç›kabilir, büyütmeyin. AKREP (24 Ekim-22 Kas›m) ‹steklerinizin artmas› sonucunda gereksiz harcamalarda bulunabilirsiniz. Evinizle ilgilenebilir, yararl› çal›flmalarda bulunabilirsiniz. Yaflaman›z muhtemel duygusal patlamalar› iflinize yans›tmamaya dikkat etmelisiniz. YAY (23 Kas›m-21 Aral›k) Gelece¤e yönelik olarak fazlas›yla umutlusunuz ve bu konuda hiç de bofl oturuyor say›lmazs›n›z. ‹steklerinizin artmas› sonucunda gereksiz harcamalarda bulunabilirsiniz. Evinizle ilgilenebilir, yararl› çal›flmalarda bulunabilirsiniz. Yaflaman›z muhtemel duygusal patlamalar› iflinize yans›tmamaya dikkat etmelisiniz. O⁄LAK (22 Aral›k-20 Ocak) Aceleyle ald›¤›n›z kararlar› de¤ifltirmeniz gerekebilir. S›rad›fl› kiflilerle görüflmekten zevk alacaks›n›z. Parasal konulara yönelik çal›flmalar›n›zda ufak tefek terslikler olabilir. Çok ilginç tekliflerle karfl›laflabilirsiniz. Ancak karars›zl›k ve gerginlik yüzünden s›k›nt› duyabilirsiniz. KOVA (21 Ocak-19 fiubat) Hayat›n›zda her fleyi istiyorsunuz, bu da sinirli olman›za yol açabilir. Sizden yaflça büyük birisiyle tart›flabilirsiniz. Sinirlerinize hakim olun. Bugünlerde duygusal davran›fllarda bulunman›z mümkün. Bu nedenle dikkat gerektiren ifller yaparken tedbirli davran›n. BALIK (20 fiubat-20 Mart) Gereksiz tart›flmalara girmeyin. Çal›flmalar›n›z› giderek h›zland›rabilirsiniz. Duygular›n›z› denetim alt›na alman›z gerekiyor. Biraz kat› bir tav›r içinde bulunabilir, baz› bask›larla karfl›laflabilirsiniz.