Herkes için hukuk Ceza hukuku sisteminde uzlaşma Hemite biyogaz

Transkript

Herkes için hukuk Ceza hukuku sisteminde uzlaşma Hemite biyogaz
Sayı: 31
Temmuz 2008
Herkes için hukuk
Ceza hukuku
sisteminde uzlaşma
Hemite biyogaz üretiyor
Gıda krizinde
küresel dayanışma
Türkiye iklim değişikliğine
uyuma hazırlanıyor
Herkes için hukuk
Dör t milyar insan – dünyamızda yaşayan insanların çoğunluğu
– hukukun üstünlüğünden dışlanmış olduklarından daha iyi bir
hayat kurma şansından da yoksun bırakılıyor.
Ankara, Temmuz 2008
Yasal Yetkilendirme Komisyonu tarafından hazırlanan ve 3 Haziran 2008’de
New York’ta tanıtılan raporun bulguları böyle... Komisyon, hükümetlere,
uluslararası kurumlara ve sivil topluma, küresel yoksullukla mücadelede,
yasal yetkilendirmeyi merkeze ve en ön sıraya koymaları gerektiği
konusunda çağrıda bulunuyor. Bu kapsamda, rapor ayrıca UNDP’yi öncü
olması ve diğer BM örgütleriyle beraber çalışarak yoksulların
yetkilendirilmeleri için tutarlı ve çok taraflı bir gündem yaratmaya
çağırıyor.
“Ders açıktır. Demokratik kurallar gözardı edildiğinde ve bir sığınak
sağlayacak yasa olmadığında, en çok kaybedecek olanlar kaybetmeyi
kaldıramayacak olanlardır” diyor UNDP tarafından desteklenen bağımsız
komitenin eşbaşkanlığını yapan ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Madeleine
Albright. “Yasaların, hakların, uygulamanın ve yargının altyapısını
oluşturabilme, yüzlerce milyon insanımız için savunmasızlık ile güven ve
çaresizlik ile onur arasındaki farkı yaratıyor”.
“Hukukun Herkes için Çalışmasını Sağlama” başlıklı rapor, dünyada
kentlerde yaşayan insanların yarısının gecekondularda yaşadığı ve
kayıtdışı ekonomilerde çalıştığını vurguluyor. Bu insanlardan daha fazlası
da tecrit edilmiş kırsal kesimlerde toprağa ve diğer kaynaklara sınırlı
güvenli erişim ile hayatını sürdürüyor. Bu insanlar yasaların dışında yaşıyor:
gayrı resmi iş akitleriyle çalışıyor, kayıtdışı şirketler işletiyor ve çoğunlukla
resmi haklarının olmadığı arazileri işgal ediyorlar. Filipinlerde, evlerin ve iş
yerlerinin %65’i kayıtdışı, Tanzanya’da ise %90’ı. Diğer birçok ülkede bu
değer %80’in üzerinde. Kayıtdışı ekonomi gelişmekte olan dünyanın
ekonomisinin üçte birinden fazlasını oluşturuyor.
“Yoksul insanların halihazırda birbirleriyle anlaşmaları, sosyal akitleri var ve
herkesin tanıdığı ve uyduğu tek bir yasal sistem oluşturmak için yapmanız
gereken profesyonel olarak bu kontratları standartlaştırmak” diyor
Komisyonun eşbaşkanı Hernando de Soto.
Hiçbir modern pazar ekonomisi, yasalar olmaksızın işlemez ve meşru
olması için güçlerin bile yasalara uygun olması gerekiyor diyor Komisyon
ve yoksulların yetkilendirilmesinde verilen ulusal ve uluslararası çabaların
merkezinde bulunması gereken dört temel taşı belirliyor: adalete erişim ve
hukukun üstünlüğü, mülkiyet hakları, çalışma hakkı ve “işveren hakları”.
Adalete erişim ve hukukun üstünlüğü – Rapor, “yasal tanınırlık doğumda
başlar” diyor. Dünyanın en az gelişmiş ülkelerinde on çocuktan yedisinin
doğum sertifikaları veya diğer kayıt belgeleri yok. İnsanlar büyüdükçe,
resmi belgeleri veya yasal müracatları olmaksızın evlerde yaşıyor, işgücünü
satıyor ve küçük işletmeler açıyorlar. Yasalar sadece anlaması çok güç ve
konuşmadıkları dillerde değil aynı zamanda yoksul için çok az yasal yardım
var ya da hiç yok. Hindistan’da, her bir milyon insan için yaklaşık 11 yargıç
var, 20 milyondan fazla dava hala beklemede ve bazı hukuk davalarının
mahkemeye ulaşması 20 yıl alıyor. Filipinlerde ortalama bir yargıcın
birikmiş 1,479 davası var.
Mülkiyet hakları – Tam anlamıyla üretken olabilmek için varlıkların, hem
bireysel, hem toplu mülkiyet haklarını tanıyan hemde örf ve adet haklarını
tanıyan bir sistem tarafından yasal olarak tanımlanması gerekiyor.. Gerek
bir işletme gerekse basit bir araç kutusu olsun, varlıkları standart kayıtlarla,
isimlerle ve kontratlarla kaydetmek ve değer biçmek, haneleri ve
işletmeleri korur. Menkul ve gayrı menkuller, yoksulların teminat olarak
kullanabilmeleri ve kredi, işletme kredisi ve ipotekler için erişilebilir olmalı
Çalışma hakları – Kayıtdışı çalışma, gelişmekte olan ülkelerin toplam
istihdamının yarısından fazlasını oluşturuyor. Bu oran bazı Asya ve Afrika
ülkelerinde %90’a ulaşıyor. Diğer yandan, çalışanlara güvenli çalışma hakkı
sağlamak, çalışanların ve işverenlerin verimlerini arttıracak yeni becerilere
yatırım yapmaya teşvik ediyor.
İşveren hakları – Bir işletmeyi kaydettirmenin ilk basamağı olan ruhsat
almak, genelde aşırı bürokrasi ve pahalı fiyatlar yüzünden engelleniyor.
Inter-Amerikan Kalkınma Bankası’nın 12 Latin Amerika ülkesinde
gerçekleştirdiği bir çalışma, tüm işletmelerin sadece %8’inin yasal olarak
kayıtlı olduğunu ve 23 milyon işletmenin kayıtdışı çalıştığını ortaya koydu.
Bu yüzden işletme sahipleri resmi banka kredileri alamıyor, kontrat
imzalayamıyor veya tanıdık müşteri ve ortakların oluşturduğu kişisel bir
ağın ötesine geçemiyor. Bu tür işletmelerde, işletme sahipleri
mülkiyetlerini çocuklarına aktaramıyor. Şirket ve işletmeleri yasallaştırmak,
mülkiyetin bir jenerasyondan diğerine aktarılmasını sağlar ve limited
şirketi gibi kavramlar kişisel risklere karşı korumayı ve varlıkların
korunmasını da içeriyor.
Eşbaşkan Albright “yoksulların yetkilendirilmesi uzun vadede zarar
görmelerini azaltmak açısından hayati öneme sahip. Yoksullar ancak
mülkiyetleri için yasal korumaya, imtiyaz güvenliğine ve geri ödenebilir
kredilere erişim sağladıkları zaman arttırılmış büyüme ve üretim için
gerekli yatırımları yapacaklardır. Yoksulların saklı enerjilerini ve yaratıcı
potansiyellerini ortaya çıkarmak Komisyon’un görevinin merkezinde
yatıyor ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için verilen her çabanın
merkezinde olmalı” diyor.
Komisyon üyeleri, toplumun yasalarının yoksula bir duvar
oluşturduğunda, demokratik yönetişimin hukuki müessesinin yasalar
olduğu fikri zarar görüyor diyor. Buna karşılık, yasal korumayı genişletmek,
barışçıl bir toplumun sürdürülmesinde ve yerel hükümetin istikrarında
daha fazla vatandaşın pay sahibi olmasını sağlıyor. Komisyon, yoksulun
yetkilendirilmesini genişleten stratejilerin, istikrar, barış ve demokratik
yönetişim gibi daha geniş konulara da etkilerinin olduğunu savunuyor.
“Hükümetler, yurttaşların ihtiyaçlarına cevap vermek için vardırlar.
Yoksulların yasal korumasını genişletme, - özellikle yoksulların gözünde –
yerel hükümetin değerini ve meşruluğunu arttırır” diyor eşbaşkan
Hernando de Soto.
Komisyon, “yoksulluğu dünya tarihinden silmenin tek başına yasal
yetkilendirme ile gerçekleştirilemeyebileceğini ancak yasal yetkilendirme
olmadan da gerçekleşemeyeceğini” vurguluyor. Rapor, yasaların öneminin
üstünde duruyor ve yasal yetkilendirmenin dört temel taşını açıklıyor.
Rapor ayrıca adalete erişim, mülkiyet hakları, çalışma hakları ve işveren
hakları konularında değişiklik için bir gündem çağrısında bulunuyor ve
uygulama stratejileri üzerine tavsiyeler sunuyor.
Raporla ilgili olarak, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı Kemal
Derviş “yasal ve kurumsal çerçevede devletin rolünü şimdi daha iyi
anlıyoruz; kalkınma stratejileri, devlet tarafından yürütülen kalkınma ile
özel sektör tarafından yürütülen kalkınma arasında seçim yapmak değil.
Daha çok, herkese fırsatlar sunacak bir çerçeve yaratmak için ikisini nasıl
biraraya getireceğimizle ilgili. UNDP, Komisyon’un çağrısına cevap
vermekten mutluluk duyuyor. Önümüzdeki aylarda, bu önemli gündeme
dikkatleri çekerek, her düzeyden ve her sektörden ortaklarımızla beraber
çalışacağız” dedi.
Komisyon, Kuzeyden, Güneyden, Doğudan ve Batıdan devlet başkanları,
hükümet yetkilileri, bakanlar, yargıçlar, ekonomik araştırmacılar ve diğer
kıdemli siyaset yapıcılar olmak üzere 21 komisyon üyesinden oluşuyor. Üç
yıl boyunca, komisyon, yerel hükümetlerle, akademisyenlerle, sivil
toplumla ve halk hareketleriyle 22 ulusal görüşme yaptı ve hepsi
uzmanlaşmış rapor sunan beş teknik çalışma grubu oluşturdu.
Madeleine K. Abright Amerika Birleşik Devletleri eski Dışişleri Bakanı ve
Birleşmiş Milletler Amerika eski Daimi Temsilcisidir. Albright şu anda
yükselmekte olan pazarlara odaklanan yatırım danışmanlığı şirketi olan
Albright Capital Management LLC’nin (Albright Sermaye Yönetimi Ltd.)
başkanı.
Hernando de Soto Liberty and Democracy (Özgürlük ve Demokrasi)
Enstitüsü’nün başkanı ve The Mystery of Capital (Sermaye Gizemi) ve The
Other Path (Diğer Yol) başlıklı çalışmaların yazarı.
Yoksulların yetkilendirilmesinde UNDP’nin çalışmaları
Yoksulların yetkilendirilmesi, UNDP’nin yeni 2008-2011 Stratejik Planı’nın
merkezine yerleştirilmiş bir kavram. UNDP’nin adalete erişimi sağlama,
kapsayıcı pazarlar, kadınlar için miras ve mülkiyet haklarının yanı sıra
çalışma haklarının güvence altına alınması alanlarında verdiği çabalar
yasal yetkilendirmenin insani gelişme için gerekli olduğu inancına
dayanıyor.
Yoksulların yetkilendirilmesi için yapılacak etkin reformlar, Binyıl Kalkınma
Hedefleri’ne ulaşmada daha sağlam politikaların ve stratejilerin güçlü
tamamlayıcısı olabilir. Bu, UNDP’nin çalışma alanlarından iki tanesini –
demokratik yönetişim ve yoksulluğu azaltma – birbirine daha da
yakınlaştıran bir gündem.
Bu yazı, UNDP’nin New York’taki merkezi tarafından hazırlanan
makalelerden derlenmiştir..
Ceza hukuku sisteminde uzlaşma
Adalet Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
(UNDP) Türkiye’de 'Ceza Hukuku Sisteminde Uzlaşma Pratiğini
Geliştirme' projesi’ni, 12 Haziran 2008’de toplanan bir
çalıştayla başlattı.
Ankara, Temmuz 2008
Proje, Türkiye’de Adalet Bakanlığı’nın onarıcı adalet ve mağdur-fail
uzlaştırması alanındaki uygulamalarına teknik destek vererek ve gerekli
kapasitenin gelişimini sağlayarak ceza hukuk sisteminin etkinliğinin
artmasını amaçlıyor.
Adalet Bakanlığı’nca başlatılan kapsamlı kapasite geliştirme çerçevesinde,
proje, onarıcı adalet genelinde, mağdur-fail uzlaştırması özelinde,
eğiticilerin eğitimiyle kurumsal kapasiteyi arttıracak ve farkındalık yaratma
programlarıyla da bu alternatif ihtilaf çözüm mekanizmasının daha yaygın
uygulanmasına katkıda bulunacak.
Çalıştay, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Kahraman, Ceza İşleri
Genel Müdürü Nizamettin Kalaman, Eğitim Dairesi Başkanı Özcan Avcı ve
UNDP Türkiye Mukim Temsilci Yardımcısı Ulrika Richardson-Golinski’ın
açılış konuşmalarıyla başladı.
Toplantı sırasında, Türk ceza sisteminde uzlaşmanın yeri ve öneminin yanı
sıra Türkiye’de uzlaşma uygulamalarındaki deneyimler, kazançlar ve
zorluklar ve onarıcı adalet ile ceza yasası arasındaki ilişki tartışıldı. Uzlaşma
ve uygulanması üzerine daha önceden gerçekleştirilen bir anketin
bulguları da katılımcılarla paylaşıldı ve çalıştaylar düzenlendi.
Program hakkında daha detaylı bilgi almak için lütfen buraya tıklayınız.
Türkiye Küresel İlkeler
Sözleşmesi Ağı
10 Temmuz 2008’de Küresel İlkeler Sözleşmesi Ağının güncel
işleyişi ile ilgili bir konferans Türk Kalite Derneği (KALDER)
tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlendi.
Ankara, Temmuz 2008
Konferans, Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesi, Prof. Dr. Murat
Güvenç’in Bilgi Üniversitesi adına Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni
imzalamasıyla başladı..
Katılımcılar arasında akademisyenler, devlet kurumları yetkilileri ve
STK’ların yanı sıra yaklaşık 100 Küresel İlkeler Sözleşmesi üyesi firmanın
temsilcileri de dahil olmak üzere her sektörden ve her düzeyde özel sektör
temsilcileri de vardı.
İmza törenini takiben, Yürütme Kurulu’nun görevi ve üyelik yapısının
gözden geçirilmesi, kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) uygulamaları,
denetleme ve KSS raporlamaları gibi konular ele alındı. Diğer taraftan,
UNDP İstanbul özel sektör ofisi program yöneticisi Hansin Doğan bir
konuşma yaptı ve Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin mevcut durumunu anlattı.
Doğan, Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye ağı aktivitelerine değindi,
Atina’da yapılan son Bölgesel Küresel İlkeler Sözleşmesi Ağı toplantısında
edindiği deneyimlerini paylaştı ve Küresel İlkeler Sözleşmesi çabalarının
getirdiği fırsat ve zorluklara değindi.
Toplantı süresince, katılımcıların, Yürütme Kurulu’nu daha etkin kılmak için
alınacak önlemler, Küresel İlkeler Sözleşmesi üyeleri arasında iyi örneklerin
paylaşılması, Küresel İlkeler Sözleşmesi raporlamasının denetlenmesi,
kurumsal sosyal sorumluluk ve Türkiye Küresel İlkeler Sözleşmesi Ağı’nın
organizasyonu gibi birçok konuyu ele aldıkları çalıştaylar da düzenlendi.
Hemite biyogaz üretiyor
Hemite ve Çevre Köyler Toplumsal Gelişim ve Girişim Derneği
ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Şirketi (BTC) ile UNDP
or taklığında oluşturulan Küçük Yatırım Fonu’nun desteğiyle
“Düzenli Toplanan Büyükbaş Hayvan Atıklarından Biyogaz ve
Biyogübre Üretimi” projesi başlatıldı.
Ankara, Temmuz 2008
Osmaniye iline bağlı Hemite Köyü atıklarla iç içe... Köyün içinde kontrolsüz
bırakılan hayvan dışkılarının insan sağlığına ve çevreye büyük zararları var.
Tarımsal ve hayvansal atıklar yüzey ve yer altı sularıyla Ceyhan Irmağı’na
karışıyor. Hemite Köyü’nde yaşam alanlarının dar olması ve genelde
büyükbaş hayvancılık ile geçimini sağlayan hane halklarının hayvan
dışkılarını depolayacak alanlara sahip olmadıkları için köyün içinde
kontrolsüz olarak bırakmaları, başta çocuklar olmak üzere Hemite Köyü
sakinlerinin sağlığını tehdit ediyor. İşte bu hayvan dışkılarını kontrollü bir
şekilde toplamak ve işlemden geçirerek kaliteli biyogübre ve biyogaz elde
etmek amacıyla köyün yardımına Hemite ve Çevre Köyler Toplumsal
Gelişim ve Girişim Derneği koştu ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Şirketi
(BTC) ile UNDP ortaklığında oluşturulan Küçük Yatırım Fonu’nun
desteğiyle “Düzenli Toplanan Büyükbaş Hayvan Atıklarından Biygaz ve
Biyogübre Üretimi” projesini başlattı.
Büyükbaş hayvan dışkıları hiçbir işleme tabi tutulmadan doğaya
atıldığında, bölgede koku ve zararlı bakteriler oluşuyor. Ayrıca doğaya terk
edilen bu kaynaklar, hava ve su kirliliğine yol açıyor ve bozulmaları
sırasında ortaya çıkan gazların atmosfere karışmaları sonucu küresel
ısınmaya ve iklim değişikliğine yol açıyorlar. Ayrıca hayvan atıklarının
açıkta ve yer üstü depolanması durumunda, atıkların gübre formuna
dönüşmesi için gereken reaksiyonlar tam gerçekleşmemekle beraber bir
kısım mineraller de toprağa sızarak kayboluyor.
Proje çerçevesinde oluşturulacak biyogaz ünitesinde uygun koşullarda
değerlendirilen hayvansal atıkların gübre değeri yaklaşık 2 kat artacak.
Ayrıca biyogaz yakıldığı zaman ortaya çıkan ısı enerjisi, tezekten 4,5 kat ve
odundan 2,5 kat daha fazla oluyor. Bu amaçla kurulacak biyogaz
ünitesinde
elde
edilen
biyogaz
ayrıca
elektrik
enerjisine
dönüştürülebilecek ve köydeki süt depolama tesisinin karlılığını
arttırmada kullanılacak. Reaktörün bir diğer çıktısı olan biyogübre ise
satılabilecek. Böylece proje, alternatif enerji kullanımı yoluyla ekolojik
olarak sürdürülebilir üretimin ve işletmelerin geliştirilmesi amacını taşıyor.
Hemite ve Çevre Köyler Toplumsal Gelişim ve Girişim Derneği Başkanı ve
aynı zamanda proje koordinatörü olan Mehmet Özer, Yeni Ufuklar’a
verdiği mülakatta, projenin hedeflerini anlattı:
Mehmet Özer (M.Ö.): Projeyi hazırlama amacımız köyümüzün yerleşim
alanlarının dar olması. Burada hayvancılık yapılıyor ve bahçeler olmadığı
için insanlarımız bu hayvan atıklarıyla iç içe yaşıyor. Yine çocuklarımız da
oyun alanlarının dar olması sebebiyle bu atıklar yüzünden sağlık tehdidi
ile karşı karşıya. Amacımız, insanları, çocukları ve çevreyi böyle sağlıksız bir
ortamdan kurtarmak ve bu hayvan atıklarının düzenli bir şekilde
Mehmet Özer
Hemite ve Çevre Köyler Toplumsal
Gelişim ve Girişim Derneği Başkanı
“Düzenli Toplanan Büyükbaş Hayvan
Atıklarından Biygaz ve Biyogübre
Üretimi” Proje Koordinatörü
toplanmasını sağlayarak, çevre üstünde oluşan tehditleri en aza indirmek.
Ayrıca Türkiye enerji bakımından dışa bağımlı yani eksik enerjimiz var.
Bizde kendi enerjimizi bu biyogaz tesisinde yaratmak istiyoruz. Tarımsal
kalkınma kooperatifimizin süt soğutma tankı var ayrıca yem kurma ünitesi
oluşturuldu. İşte bu ünitelere kendi enerjimizi sağlayacağız. Ayrıca
çiftçimiz, üreticimiz bu atıkları kurutarak elde edeceğimiz biyogübreden
de faydalanacaklar. Dışkısını topladığımız hayvanlara bedava veteriner
hizmeti de götüreceğiz. Bu da üreticinin hayvanının sağlığını
sürdürmedeki maliyetini düşürecek. Biz bu hayvanların düzenli aşılarını,
kontrollerini ve belirli aralarla sağlık bakımlarını üstleneceğiz hatta bu
alandaki çalışmalara başladık bile.
UNDP Türkiye: Peki halkı gübre toplamaya nasıl teşvik edeceksiniz?
Biriktirdikleri hayvan atıklarını dışarı atmalarındansa toplamalarını nasıl
sağlayacaksınız?
M.Ö.: Hanehalklarına boş variller dağıtılacak. Traktör verdiğimiz bir kişi de
her gün ev ev dolaşacak ve dolu varilleri toplayıp boş varil verecek.
UNDP Türkiye: Dolu variller nerede toplanacak?
Mehmet Özer: Variller kurulacak olan reaktörde toplanacak. Orada bunları
suyla karıştırıp gaz elde edeceğiz.
UNDP Türkiye: Peki proje kapsamında şu ana kadar gerçekleştirilen
etkinlikler neler? Ve yine gelecekte yapılması beklenenler?
M.Ö.: Şu ana kadar proje dahilinde tarımsal kalkınma kooperatifiyle
beraber yem kurma ünitesi kuruldu. Dışkılarını toplayacağımız hayvanların
sahipleriyle görüşüp, toplantı yaptık. Onlara nasıl hizmet vereceğimizi,
atıkları nasıl toplayıp varillere koyacaklarını anlattık. Ayrıca hayvanlara
hastalıklara karşı aşılama yaptık. Hayvanlardan kıl örnekleri alarak, sütlerini
arttıracak çalışmalar gerçekleştirdik, hayvan yemlerine gerekli mineralleri
ekledik ve 3-5 kişinin hayvanında denemeler yaptık. Deneme yaptığımız
hayvanların sütlerinde belirli bir artış gözledik. Sözgelimi, mineraller
katmadan elde ettiğimiz süt boş yani verimsiz ama minerallerle sütün
verimi 1,5 misli artıyor.
UNDP Türkiye: Peki biyogaz reaktörünün yapım aşamasına ne zaman
başlanacak?
M.Ö.: Haziran sonu başlanıyor. Temmuz’un sonunda tamamlanıyor. Sonra
da iki aylık bir deneme süreci var. Tüm kapasite çalışmaya herhalde
Ağustos sonu Eylül başı gibi başlarız.
UNDP Türkiye: Peki projenin sürdürülebilirliğini nasıl sağlanacak? Yani
bu varil toplama işlemi bundan böyle her gün yapılacak mı?
M.Ö.: Tabi, elbette, her gün. Çünkü bunun için bir kişiyi istihdam ediyoruz.
Düzenli olarak traktörüyle toplama işini yapacak, hiç aksatmayacak. Bu iş
için de şahıslarla bire bir görüştük. Bunun dışında başka iş
yapamayacaklar. Bu hayvan atıklarını hergün düzenli bir şekilde
toplayacak, traktöre dökecek ve havuzlardan sıvı halde çıkacak gübreleri
de boşaltacak. O bakımdan hiç problemimiz yok yani. Hatta şimdiden
“gübrelerimizi alın” diyen hayvan sahipleri çoğaldı. Ayrıca derneğimize
bağlı başka köyler de var, komşu köylerimiz. Onlardan da gelecekte atık
toplayabiliriz.
Proje kapsamında hem büyükbaş hayvan yetiştiricilerini hedefleyen
hemde ilgili kişilere biyogaz reaktörünün düzgün bir biçimde nasıl
işlediğini öğreten eğitimler düzenlenecek. Ayrıca proje sonunda projenin
çıktıları ise tüm ilgili kuruluşlarla bir toplantı düzenlenerek paylaşılacak.
Hemite, Sakarcalı ve Orhaniye olmak üzere üç köyde yürütülecek olan
proje 31 Temmuz 2008’de sona eriyor. Projeye destek veren diğer
kuruluşlar ise Par Danışmanlık ve SS Gökçedam TK Kooperatifi...
9 Haziran 2008 tarihinde ise UNDP’de Küçük Yatırımlar Fonu altındaki
projelerden sorumlu bir ekip Hemite’yi ve fon çerçevesinde
gerçekleştirilen diğer proje bölgelerini ziyaret etti. Ekibe Birleşmiş Milletler
Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi’nde Kıdemli Ekonomik İşler Sorumlusu
Andrew Yager ve British Columbia Üniversitesi’nden enerji politikaları
uzmanı Dr. Hisham Zerriffi de eşlik etti. Yager ve Zerriffi proje alanlarını
gezerek projeler hakkında bilgi edindiler ve projenin geliştirilmesi için
teknik bilgi sunarak tavsiyelerde bulundular.
2004 yılında UNDP ve BTC Boruhattı Şirketi ile ortaklaşa kurulan Küçük
Yatırımlar Fonu, Türkiye’de boru hattının geçtiği bölgelerde yaşayan
yoksul kesimin sürdürülebilir ekonomik gelişimine katkıda bulunurken
onların geçimlerinin bağlı olduğu doğal kaynakları korumayı ve böylece
boru hattının geçtiği bölgelerdeki inşaasının toplumlara ve doğal çevreye
etkilerini en aza indirmeyi amaçlıyor.
Gıda krizinde küresel dayanışma
Küresel çapta ar tış gösteren gıda fiyatları, dünya liderlerini 3-5
Haziran 2008 tarihinde Roma, İtalya’da “İklim Değişikliğinin
Zorlukları ve Biyoenerji” başlıklı ve gıda krizinin tar tışıldığı üst
düzey bir konferansta biraraya getirdi.
Ankara, Temmuz 2008
Üst düzey bir konferansta toplanmanın genel amacı gıda krizi, tarımsal
kalkınma ve iklim değişikliğinin getirdiği yeni zorlukların yanı sıra enerji
güvenliğini tartışmaktı. Zirvenin ardından, heyetler, açlıkla mücadele ve
uzun vadeli tarımsal kalkınma için sağlanan fonlarda önemli artışlar
olacağını duyurdular.
Sundukları bir bildiride, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü yetkilileri
verilecek mali yardımdan dünyadaki mevcut gıda krizinden en fazla
etkilenen ülkelerin yararlanacağını ve gelecek ekin mevsiminde
kendilerine yetecek kadar gıda üretmelerine yardımcı olacağını belirttiler.
Fon kapsamında, bu ülkelerde tarım ve araştırmaya da yatırım yapılacak.
Buna göre, BM’nin Merkezi Acil Durum Yardım Fonu (UN Central
Emergency Relief Fund) 100 milyon dolar ve Dünya Bankası ise 1.2 milyar
dolar yardım sağlayacak. Katkıda bulunacak diğer kuruluşlar İslami
Kalkınma Bankası, Afrika Kalkınma Bankası, Fransa, İspanya, İngiltere,
Japonya, Kuveyt, Hollanda, Venezüela ve Yeni Zelanda. Zor durumda olan
ülkelerde alınacak acil önlemler beslenme ve diğer gıda programlarını
arttırmayı ve gübre, tohum, hayvan yemi ve veteriner hizmetleri sağlamayı
içerecek.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, 40 Devlet Başkanı, 181 ülkeden
temsilcinin, tarım, hayvancılık, orman, balıkçılık, su, enerji ve çevre
alanlarında sorumlu bakanın yanı sıra BM örgütleri temsilcileri, mali
kuruluşlar, seçilmiş hükümetlerarası örgütün ve STKların katıldığı
konferans Ocak-Nisan 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen uzman
toplantıları ve paydaş görüşmeler temel alınarak düzenlendi. Uzman
toplantıları, tarım, orman ve balıkçılık sektörlerindeki fırsat ve sorunların
yanı sıra kapasite geliştirme için yöntemler ve araçlar, siyasi etkileri ve olası
ortaklıkları incelenmiş paydaş görüşmeleri ise sivil toplum örgütleri ve
özel sektör paydaşların gıda krizi, iklim değişikliği ve biyoenerji alanında
görüşlerini belirtmeye ve ortak çalışma alanları yaratmalarına fırsat
sağladı.
Üst düzey zirve sırasında, mevcut dönemde, kısa vadede ve uzun vadede
dünya gıda güvenliğini korumak için gereken politikalar, stratejiler ve
programlar belirleyerek sürdürülebilir çözümler tasarlama konusunda
ülkelere ve uluslararası topluma nasıl yardım edilebileceği konusunda
görüşmeler yapıldı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon tarafından 28 Nisan
2008’de oluşturulan ve kilit BM örgütlerin temsilcileri, Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonu’nun yanı sıra dünya çapında uzmanlardan oluşan
Uluslararası Özel Kuvvet de gıda krizi üzerine Mayıs 2008’de New York’ta
yapılan ilk toplantılarına istinaden eylem planını sundu. Eylem planı
gıdalardaki fiyat artışı sorunuyla başa çıkmak için hazırlanmış kapsamlı bir
plan (Uluslararası Özel Kuvvet’in faaliyetleri ile ilgili son gelişmeleri
öğrenmek için lütfen buraya tıklayınız - İngilizce).
Zirve boyunca, yüksek gıda fiyatlarının sebepleri, sonuçları ve çözümleri
ve sınırlararası zararlılar, hastalıklar, biyoenerji, iklim değişikliği ve gıda
güvenliği üzerine özel sektör forumları ve yuvarlak masa toplantıları
düzenlendi. Üç gün süren zirvenin ardından gelişmekte olan ülkelere
yardım etmeyi öngören bir bildiri okundu.
Açlıkla mücadele için dör t yıllık stratejik plan
Gıda krizi üzerine yapılan zirveden bir hafta sonra, Birleşmiş Milletler Gıda
Programı küresel gıda krizinden kaynaklanan aşırı açlıkla mücadele için
dört yıllık yeni bir stratejik plan açıkladı. Yeni stratejik plan Darfur’daki 3
milyon insan gibi hayat kurtarıcı acil yardıma odaklanıyor ama aynı
zamanda açlığın önlenmesi, gıdanın yerel olarak alımı ve gıdanın yerelde
mevcut olduğu ancak açlık çekenler için erişilebilir olmadığı durumlarda
nakit yardımı ve vesika programlarına odaklanıyor. Buna göre, planda
öngörülen araçlar erken uyarı sistemleri ve savunmasızlık analizinin yanı
sıra hazırlılık ve hayat kurtarıcı durumlarda afet etkisinin azaltılması ve
etkin bir acil yardımı kapsıyor. Plan aynı zamanda, küçük çiftçiliğin ve
iletişim ağlarının güçlendirilmesini ve okul yemekleri ile anne-çocuk
sağlığı ve gıda programlarını içerecek.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE BİYOENERJİNİN ZORLUKLARI
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon gıda krizi üzerine yapılan zirvede
katılımcılara seslendi. İşte söyledikleri:
“Sayın Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano,
Sayın Devlet ve Hükümet Başkanları
Sayın Başbakan Silvio Berlusconi,
FAO Genel Başkanı Dr. Jacques Diouf,
Sayın Bakanlar,
Ekselansları,
Ve Sayın Elçiler
Küresel gıda krizinin şiddetini ve boyutunu hepiniz biliyorsunuz. Bu kriz
öncesinde, dünyada 850 milyon kişi gıda sıkıntısı çekiyordu. Dünya
Bankası bu rakamın 100 milyon kadar artabileceğini tahmin ediyor.
Yoksulların en yoksulu gelirlerinin üçte ikisi veya daha fazlasını gıdaya
harcıyor. Bu insanlar en güç durumda kalacak olanlar.
Bunu kendi gözümle gördüm. Geçenlerde Liberya’da pirinci genelde
torbalarla alan insanlarla tanıştım. Bugün ise bu insanlar pirinci küçük
kaplarda alıyor. Fil dişi sahillerinde ihtilaftan yeni çıkmış ve bir demokrasi
inşa etmeye çalışan ülkelerin liderleri bana, gıda isyanlarının, bütün
çabalarını tersine döndürmesinden korktuklarını söylediler. Son yıllarda
BM’nin yardımıyla bazı kazançlar elde etmiş ülkeler için de biz aynı
korkuyu taşıyoruz: Afganistan, Haiti ve Liberya bunlardan sadece birkaçı.
Ayrıca sessizce sıkıntı çeken ve kimse tarafından bilinmeden açlık çekecek
milyonlarca insanı da unutmayalım.
Ekselansları, Baylar ve Bayanlar:
Tehditler açıkça ortada. Ancak bu kriz bize aynı zamanda bir fırsat sunuyor.
Bu, geçmişte yapılmış politikaları tekrar gözden geçirmemiz için bir şans.
Yüksek gıda fiyatlarına hemen çözüm bulmamız gerekiyor ancak uzun
vadeli odağımızın dünya gıda güvenliğini geliştirmek olması gerekiyor ve
bu yıllarca odak olarak kalmalı.
İşte bu yüzden burada olduğumuzdan ötürü çok memnunum. Gösterdiği
öncülük için Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Başkanı
Dr. Jacques Diouf’a teşekkür ediyorum. Dünyanın daha fazla gıda üretmesi
gerekiyor. Artan gıda talebine cevap vermesi için, gıda üretiminin 2030
yılına kadar %50 artması gerekiyor. Başta, son birkaç yılda üretim kazancı
düşük olan ülkelerde olmak üzere tarımı yeniden canlandırmak için
önümüzde tarihi bir fırsat var.
Hükümetler şimdiden eyleme geçmeye başladı. Bazı ülkeler, çiftçilere,
petrol fiyatlarındaki artıştan büyük ölçüde etkilenen tohum ve gübre gibi
tarımsal girdileri satın almalarına yardım ediyor. Bu girişimleri siyasi ve
mali olarak desteklemenin acil bir yolunu bulmamız gerekiyor.
İşte bu yüzden geçen ay kapsamlı bir Eylem Çerçevesi hazırlamaları için
Üst Düzey Özel Kuvvet’i oluşturdum. Problemler ve çözümleri hakkında
ortak bir anlayışa sahip olmamızı ve acilen beraberce ilerlememizi
istiyorum.
Özel Kuvvet’in bazı önerilerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, savunmasız insanların gıdaya erişimini iyileştirmemiz ve
toplumlarında gıda elverişliliğini arttırmak için acil önlemler almalıyız.
Bu şunları içeriyor:
· Vesika, nakit ve gıda yardımı yoluyla gıda yardımını genişletmek;
· En savunmasızlara yardım etmek amacıyla besin desteğini arttırmak ve
güvenlik ağlarını ve sosyal koruma programlarını güçlendirmek;
· Küçük çiftçilerin gıda üretimini kilit girdiler yoluyla (tohum ve gübre dahil
olmak üzere) arttırmak ve bu yılın ekin mevsimine yetiştirmek;
· Kırsal altyapıyı ve pazarlara bağları güçlendirmek ve mikro-kredi
programlarını genişletmek;
· İhracat kısıtlamalarını ve ithalat gümrük işlemlerini en aza indirmek için
ticaret ve vergilendirme politikalarını düzenlemek ve tarımsal ürünlerin
serbest dolaşımına yardım etmek;
· Artan gıda fiyatlarının enflasyon ve makro-ekonomik politika üzerindeki
etkilerini ustaca yönetmek;
· Gerekli görüldüğü hallerde net gıda ithal eden ülkelerin ödeme
dengesini desteklemek ve
· Artan gıda fiyatlarıyla mücadelede alınan kısa vadeli önlemlerin
hükümetler için maddi açıdan sürdürülebilir olduğunda emin olmak.
Bize yol göstermesi için, zorluklar karşısında erken uyarı almamız ve ona
göre harekete geçmek amacıyla gıda güvenliğini ve besin değerlendirme
sistemlerini geliştirmemmiz gerekiyor.
İkincisi, uzun vadeli esneklik için çalışmalı ve küresel gıda güvenliğine
katkıda bulunmalıyız.
Bu şu anlama geliyor:
· tarımsal kalkınmayı engelleyen yapısal konuları ele almak;
· gelişmekte olan ülkelerde teknik ve maddi destek dahil olmak üzere
küçük çiftçilere uzun vadeli yatırım sağlamak;
· hükümetlerin en çok ihtiyacı olan ve en savunmasız insanlar için sosyal
güvenlik ağlarını güçlendirmelerine yardım etmek;
· Kırsal altyapı ihtiyaçlarının yanı sıra yeni mali mekanizmaları gözden
geçirmek;
· Pazarları çarpıtan ticaret ve vergilendirme politikalarını ortadan
kaldırmak – en azından Doha görüşmelerinin hızlı çözümü sağlanmalı ve
· En uygun gıda mahsulleri ve daha iyi hayvan üretimi sistemleri üzerine
ümit vaad eden araştırmaları desteklemek ve bilinen teknolojileri mevcut
gıda zincirlerine uydurmak.
Ayrıca biyo-yakıtlar üzerine daha geniş bir uluslararası uzlaşmaya
varmalıyız.
Bunlar paralel yollar – acil ihtiyaçlar uzun-vadeli çözümler pahasına
karşılanmamalı.
Uluslararası sistem hali hazırda acil ihtiyaçlara cevap veriyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) düşük gelirli ülkelere tohum
ve diğer tarımsal destekler için 1.7 milyar dolar yeni fon sağlamak için
çağrıda bulundu ve yükselen gıda fiyatlarıyla mücadele etmek için bir
program başlattı.
Dünya Gıda Programı bu sene verdiği taahhütleri yerine getirmek için
gereken fazladan 755 milyon doları topladı. Ayrıca başta Suudi Arabistan
Krallığı olmak üzere 31 cömert donör ülkeye teşekkür borçluyuz. Tabi ki
gıda krizinin etkilerinden kaynaklanan yeni ihtiyaçlara cevap vermek için
ekstra kaynağa ihtiyaç olacak.
Uluslarası Tarımsal Kalkınma Fonu en fazla etki görmüş ülkelerdeki yoksul
çiftçilere fazladan 200 milyon dolar sağlıyor ve yeni kaynaklar ortaya
çıktıkça mali yardım sağlamaya devam etmek isteyecektir.
Dünya Bankası ise acil ihtiyaçlara cevap vermek ve gıda üretimini arttırmak
için 200 milyon doları dünyanın en yoksul ülkelerine bağışlanmak üzere
tam 1.2 milyarlık hızlı finansman sistemi oluşturdu.
Ben de yükselen gıda fiyatlarından kaynaklanan yeni insani ihtiyaçları
karşılamak üzere BM’nin Merkezi Acil Yardım Fonun’ndan 100 milyon dolar
ayırdım.
Kızıl Haç ve Kızılay, STKlar ve çeşitli sivil toplum grupları da harekete geçti.
Bu gruplar da açlık ve yetersiz beslenmeyle mücadele etmek, ilaç almak ve
çocukları okula göndermek için yeni beslenme programlarına sponsor
oluyor. Buna özel sektör grupları da katılıyor.
Bu çabaları arttırmak ve ulusal idarelerin uygulamalarını koordine
edebilmelerini sağlamak için beraber çalışacağız.
Baylar ve Bayanlar,
Dünya nüfusunun 2015 yılına kadar 7.2 milyara ulaşacağını belirterek
sözlerime son vermek istiyorum. Bugün harekete geçmediğimiz sürece
bugünün sorunları yarın daha da büyüyecek.
Bu küresel gıda krizinin ana sebepleriyle mücadele etmek için sizi cesur ve
acil adımlar almaya çağırıyorum. Geleceğe ilerlerken sağlam taahhütler
istiyoruz.
Bu kolay olmayacak ve borç verme değil bağış ve başka maddi
yardımlarda bulunma gibi maddi destekte büyük artışları gerektirecek. BM
Afrika Binyıl Kalkınma Hedefleri Yönetim Grubu Afrika’da Yeşil Devrim
yapmak ve sadece üretimi arttırmak için gerekenlerin yıllık 8-10 milyar
değerinde olacağını tahmin ediyor. Bu, ulusal hükümetler ve uluslararası
donörlerin küresel etiketlerinin birkaç yıl boyunca yıllık 15-20 milyar dolar
olacağını gösteriyor.
Son rakamlar ne olursa olsun, bu inanılmaz büyük bir siyasi irade
gerektirecek.
Bu yüzden bu konferanstan, bir amaç ve görev hissiyle, bir değişiklik
yaratmaktaki kararlığımız için ittifak kurduğumuz bilinciyle ayrılmalıyız. Bu
krizi, bugün ve yarın sadece beraber harekete geçerek, ortak olarak
aşabiliriz. Dünyadaki yüzlerce milyon insan daha azını beklemiyor.
Açlık kadar hiçbir şey – özellikle insanlar yüzünden olduğunda – bu kadar
alçaltıcı değildir. Öfkeyi, sosyal parçalanmayı, kötü sağlığı ve ekonomik
düşüşü besler.
2000 yılında ortaya koyduğumuz kalkınma hedefleri adına, gıda hakkı ve
ortak insanlık adına sizi şimdi beraberce harekete geçmeye çağırıyorum.
Teşekkür ederim”.
Türkiye iklim değişikliğine
uyuma hazırlanıyor
Türkiye’nin iklim değişikliğine uyumu için hazırlanan ilk proje,
10 Haziran 2008 tarihinde Adana’da tanıtıldı.
Ankara, Temmuz 2008
Proje, İspanya Hükümeti ve UNDP tarafından ortaklaşa oluşturulan Binyıl
Kalkınma Hedefleri’ne Ulaşma Fonu (MDG-F) tarafından destekleniyor.
Fon, Aralık 2006’da Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne küresel boyutta ulaşmayı
hızlandırmak için oluşturulmuştu. Bu kapsamda, Türkiye’ye Nisan 2008’de
7 milyon dolar sağlandı.
“Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi” adı
verilen projenin tanıtım toplantısınnın katılımcıları arasında Çevre ve
Orman Bakanlığı Çevresel Yönetim Genel Müdürü Prof. Dr. Lütfi Akça,
İspanya Büyükelçiliği Müsteşarı Manuel Larrotcha Parada, Adana Valisi
İlhan Atış, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilci
Yardımcısı Ulrika Richardson-Golinski, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü Türkiye Temsilcisi Tsukasa Kimoto ve Birleşmiş Milletler Sınai
Kalkınma Örgütü Türkiye Ulusal Koordiatörü Celal Armangil’in yanı sıra
Tarım ve Köyişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Sanayi ve Ticaret
Bakanlıkları yetkilileri, Devlet Planlama Teşkilatı yetkilileri, Çukurova
Üniversitesi yetkilileri ve STKlarla özel sektör temsilcileri vardı.
Yaptığı açılış konuşmasında, UNDP Temsilci Yardımcısı Ulrika RichardsonGolinski iklim değişikliğinin ortaya koyduğu tehditleri anlattı ve “gerek
şehirlerde gerek kırsal kesimlerde yaşayalım ve gerek yoksul olalım gerek
zengin, iklim değişikliğinin günlük hayatımız üzerinde önemli etkileri var”
dedi. Golinski “iklim değişikliğinin sonuçlarından hiç kimsenin muaf
olmadığını,
insanlığın
iklim
değişikliğinin
etkilerini
tersine
döndüremeyeceğini ancak etkileri azaltmanın en iyi yolunun hafifletme ve
uyum çabalarına odaklanmak olduğunu” sözlerine ekledi.
UNDP Temsilci Yardımcısının konuşmasının ardından, Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü Temsilcisi Tsukasa Kimoto, yüksek gıda fiyatlarının
sosyo-ekonomik sorunlara sebep olduğunu belirtti ve “Umarım bu proje
yüksek tarımsal üretkenliği teşvik eder ve toplumlara, iklim değişikliğinin
beraberinde getirdiği değişikliklere ve olumsuz etkilere daha iyi uyum
sağlamada yardımcı olur” dedi. Diğer yandan İspanya Büyükelçiliği
Müsteşarı Manuel Larrotcha Parada projenin zamanlamasının
uygunluğuna işaret ederek, Dünya Çevre Günü’nün bir hafta önce
kutladığını hatırlattı ve BM Geenl Sekreteri Ban Ki-Moon’un “çok geç
olmadan uyanma zamanıdır” sözlerine dikkat çekti. Parada, iklim
değişikliğinin sadece bir tehdit değil bir gerçeklik olduğunu tekrarladı ve
yaratıcı girişimlere ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Parada, “yerel boyutta
düşünme ve yerel boyutta harekete geçmenin” öneminin altını çizdi
İspanya Hükümeti’nin, Türkiye’nin modernleşme sürecini desteklemekten
duyduğu heyecanı dile getirdi. Diğer yandan, Çevre ve Orman Bakanlığı
Çevresel Yönetim Genel Müdürü Prof. Dr. Lütfi Akça ise projenin
zamanlamasının önemini yineledi ve Türkiye’nin Kyoto Protokolü’nü
imzalamak için birkaç adım ilerlediğini hatırlattı. Akça, protokolü
imzalamanın önemine ve Türkiye’nin protokolü niye imzalaması gerektiği
konularına değindi.
Açılış konuşmalarının ardından, projenin yönetici Atila Uras, iklim
değişikliği ve uyumun geniş çapta kabul edilen tanımlarını verdi ve
“Türkiye ve ilklim değişikliği”nin kısa tarihçesine değindi. Uras projeyi ve
projeden beklenen çıktıları şöyle özetledi:
İklim değişikliğine uyumu, Türkiye’nin ulusal kalkınma planlarına dahil
etme,
Ulusal, bölgesel ve kurumsal kapasiteyi geliştirme,
Seyhan Nehri Havzası’nda topluma dayalı pilot projeler uygulama ve
İklim değişikliğine uyumu tüm BM programlarına dahil etme.
Projenin bölgesel koordinatörü Alper Acar ise Seyhan Nehri Havzası
hakkında daha teknik bilgi sundu ve doğal afetler, riskler ve uyum
kapasitesinin tanımlarını verdi. Acar ayrıca topluma dayalı uyumun neden
gerekli olduğunu anlattı ve katılımcıları projenin süreçleri ve etapları
hakkında bilgiledirdi.
Tanıtım toplantısının ardından, katılımcılar, Adana’nın Karataş ilçesine
bağlı ve Türkiye’nin en büyük sulak alanlarından biri olan Akyatan
Lagünü’nü ziyaret etti. İnsan faaliyetlerine dayalı iklim değişikliğinin
etkilerinin önemli bir örneği olan Akyatan Lagünü, Türkiye’deki en büyük
kumullara ev sahipliği yapmanın yanı sıra önemli kuş ve bitki alanlarından
da birisini oluşturuyor. Lagün ayrıca, yeşil deniz kaplumbağasının
(Chelonia mydas) da dünyadaki önemli üreme alanlarından biri. Akyatan
Lagünü iklim değişikliğine duyarlı doğal bir zenginlik ve Ramsar Anlaşması
gereğince koruma altında.
Proje kapsamında, Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisini geliştirmek
için çalışılacak. Aynı zamanda, doğal afetlere karşı erken uyarı sistemleri
oluşturma ve su, toprak ve enerji kullanımına ilişkin iklim değişikliğine
uyum çalışmaları yürütmenin yanı sıra başta Seyhan Nehri Havzası’nda
olmak üzere tarımsal, kentsel ve endüstriyel suların kullanımı, ekosistem
hizmetleri ve doğa koruma alanlarında topluma dayalı pilot projeler
uygulanacak. Yerel halk arasında bilinci arttırmak için kampanyalar
başlatılacak. Proje ayrıca iklim değişikliğinin, kadınlar, çocuklar, yaşlılar,
engelliler ve gençler gibi gruplar üstündeki olumsuz etkilerini en aza
indirmek için çalışmalar yürütmeyi öngörüyor. Merkezi ve yerel hükümet,
ulusal ve yerel STKlar, üniversiteler, özel sektör ve akademisyenler ise
projenin başarısına, planlama ve uygulama safhalarında etkin katılımları
ve projeyi sahiplenmeleri yoluyla katkıda bulunacaklar.
Proje, Türkiye’de iklim değişikliğine uyumu için hazırlanan ilk proje ve
UNDP’nin liderliği ve proje koordinatörülüğünde, Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü (FAO), Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO),
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve diğer paydaşların katılımıyla
bir Birleşmiş Milletler ortak girişimi.