Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Transkript
Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan Yıl: 49 Sayı : 192 • Aralık 2015 • ISSN: 1302-1001 1 Tabiat ve İnsan 2 GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İMTİHANI B ilimsel çalışmalar yeryüzündeki küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutamazsak dünyada yıkıcı çevresel felaketler sonucunda açlık ve susuzlukla karşı karşıya kalacağımızı ön görüyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 21. Taraflar Konferansı’nda 30 Kasım - 11 Aralık 2015 tarihleri arasında Fransa’nın Paris kentinde 195 ülkenin devlet başkanları ve Avrupa Birliği’nin temsilcileri bir araya gelerek küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında, mümkünse 1,5 derece civarında tutulması için çaba gösterecekleri konusunda anlaşmaya vardılar. Paris İklim Konferansı’nda, 2°C hedefine ulaşılabilmesi için 2050 yılına gelindiğinde sera gazları salınımının 2010 yılına göre %40-70 oranında azalmış olması gerektiği, ısınmanın 1,5°C ile sınırlı kalması içinse bu oranın %70-95’e kadar çıkması gerektiği belirtildi. Küresel ısınmanın azaltılması için enerjide kömür, petrol ve doğal gazdan vazgeçilerek bunların yerini yenilenebilir enerji kaynaklarının alması gerekiyor. Sonuç olarak gelişmekte olan ülkeleri bir yanda büyüme hedefleri diğer yanda küresel ısı artışına neden olan sera gazları salınımının azaltılması için fosil yakıtlardan vazgeçilmesi ikilemi bekliyor. Bununla birlikte küresel sıcaklık artışının belirtilen hedefte tutulması sadece fosil yakıtların kullanımının azaltılması ile mümkün değildir. Fosil yakıtlardan kaynaklanan sera gazı salınımlarını azaltsak bile yeryüzünün doğal karbon döngülerinin varlığını sürdürdüğü okyanuslar, ormanlar, toprak ve sulak alanlar gibi ekosistemlerin tahribatı ve yok edilmesi, karbon tutucu ortamları sera gazı salınımına neden olan ortamlar haline getirmektedir. Atmosferdeki karbonun doğal olarak tutulduğu yeryüzünün en büyük karbon rezervi okyanuslar ikincisi topraktır. Fosil yakıtların kullanımının azaltılarak temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş kadar doğayı eko- sistem bütünlüğü içerisinde korumak da iklim değişikliğiyle olan sınavın başarılması için hayati önem taşımaktadır. Paris İklim Konferansından iki ay öncesinde Ülkemiz bu kapsamda çok önemli bir konferansa ev sahipliği yaptı. Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nin 12. Taraflar Konferansı Ankara’da 12-13 Ekim 2015 tarihleri arasında düzenlendi. Türkiye BM ile birlikte 20162019 yıllarını kapsayan “Ankara Girişimi” adı altında bir inisiyatif başlattı. Bu girişim ile Ülkemiz, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden biri olan “Arazi Tahribatının Dengelenmesi” hedefine ulaşma çabasına küresel düzeyde katkı sağlayacak, başta Afrika ülkeleri olmak üzere az gelişmiş ülkelerin çölleşme ile mücadele çalışmalarına destek verecektir. Enerji politikalarımız kısa ve orta vadede fosil yakıtların azaltılması hedeflerine ulaşabileceğimizi göstermiyor. Bununla birlikte doğal kaynakların korunması, yönetimi, arazi planlama ve kullanım politikalarımızı kısa vadede değiştirebilir, ekosistemlerin korunması ve restorasyonu ile sera gazı salınımlarını azaltabiliriz. Doğayı ve ekosistemlerin bütünlüğünü korumak iklim değişikliği ve iklim değişikliğinin sonuçları ile mücadelede çok daha ekonomik, sosyal ve kültürel faydalar sağlayacaktır. Paris İklim Konferansı’nda anlaşmaya varılan küresel ısınmayı azaltma hedefi tüm dünyaya küresel bir sorumluluk yüklemiştir. Şu anki durum incelendiğinde, gelişmekte olan ülkelerin bu sınavı başarması mümkün görülmemektedir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerin teknoloji ve bilgi transferi ile finansal kaynak hususunda gelişmekte olan ülkelere yardımları gerekmektedir. Çünkü gelişmekte olan ülkeler bu imtihanın kaybedeni olduğunda kazananı olmayacaktır. Serap KANTARLI Genel Başkan Yardımcısı 3 TÜRKİYE TABİATINI KORUMA DERNEĞİ TURKISH ASSOCIATION FOR THE CONSERVATION OF NATURE Sahibi / Owner TTKD adına Genel Başkan Yunus ENSARİ TABİAT VE İNSAN IUCN NATURE AND MAN The World Conservation Union TTKD Dünya Koruma Birliği (IUCN)’nin Üyesidir İÇİNDEKİLER / CONTENTS Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Serap KANTARLI Yayın Kurulu / Editorial Board Dr. Ülkü MERTER Ali Rıza KOÇ Ebru OLGUN Av. Tuncay AKI Hakan ÇELİK Alev TAŞKIN Onur KALE BAŞYAZI Serap KANTARLI...........................................................................................................................................1 DÜNYA KORUMA BİRLİĞİNİN (IUCN) CANLI ORGANİZMALARIN Yayın: Yerel YER DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN BİLDİRİSİ…...............................................................3 Bilim Kurulu / Scientific Board Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU Prof. Dr. Seyit AYDIN Prof. Dr. Yusuf AYVAZ Prof. Dr. Murat BARLAS Prof. Dr. Banur BOYNUKARA Prof. Dr. Sadık ERİK Prof. Dr. Ali ERDOĞAN Prof. Dr. Sümer GÜLEZ Prof. Dr. Adil GÜNER Prof. Dr. Emrullah GÜNEY Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA Prof. Dr. Latif KURT Prof. Dr. Ali ÖZPINAR Prof. Dr. Kenan PEKER Prof. Dr. Levent TURAN Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR Prof. Dr. Hakan YARDIMCI Prof. Dr. Sedat YERLİ Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK Doç. Dr. Gül GÜNEŞ Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU Doç. Dr. Güner SÜMER Doç. Dr. Hakan SERT Doç. Dr. M. Ali TABUR Doç. Dr. Nedim ÖZDEMİR Doç. Dr. Atilla YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ Yrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZEN Yrd. Doç. Dr. Nazan KUTER Yrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLU Yrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİK Öğ. Elem. Uzman Aysu BESLER Mustafa KANTARLI Kapak Fotoğrafı : Karaman-Karadağ’a Tekrar-Yerleştirilen Anadolu Yaban Koyunu (Ovis gmelini anatolica) Yılmaz ILKI Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4 Kızılay 06440 ANKARA Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91 Fax: (0.312) 417 95 52 E-posta: [email protected] www.ttkder.org.tr Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir. Basım Tarihi: 15.12.2015 MERSİN İLİNDE YENİ BİR YARASA HABİTATI...............................................................14 Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK TÜRKİYE’ DE HAYVANAT BAHÇELERİ VE AKVARYUMLARIN DURUMU.......................19 Yrd.Doç.Dr. Ahmet Selçuk ÖZEN DÜNYA ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELEYİ ANKARA’DA KONUŞTU...................................................................................................26 Hanifi AVCI MAKİLİKLER ÇALI - ÇIRPI TOPLULUĞU DEĞİLDİR ........................................................35 Prof. Dr. Kani IŞIK FETHİYE KUMSAL ALANLARINDA DENİZ KAPLUMBAĞALARI (Caretta caretta, Chelonia mydas) ve NİL KAPLUMBAĞASI (Trionyx triunguis) POPULASYONLARININ İZLENMESİ ve KORUNMASI PROJESİ – 2015 ........................................................................................44 Uğur SÜ HABERLER.......................................................................................................................48 Yapım: UÇAN SELEFON Büyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA Tel : 0.312 341 46 35 Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA Tabiat ve İnsan DÜNYA KORUMA BİRLİĞİNİN (IUCN) CANLI ORGANİZMALARIN YER DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN BİLDİRİSİ Çeviri : Mustafa KANTARLI Orman Yüksek Mühendisi Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü 5 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Yer değiştirilme, yaşayan organizmaların bir yerden Translocation is the movement of living organisms diğer bir yere nakledilip özgür bırakılmasıdır. Yer de- from one area with free release in another. Transloca- ğiştirilmeler insan etkisi ile değiştirilmiş veya doğal tions are powerful tools for the management of the çevrelerin yönetiminde kullanılan etkin yöntemler natural and man made environment which, properly olup doğru bir şekilde kullanıldıkları takdirde doğal used, can bring great benefits to natural biological biyolojik sistemlere ve insanlara büyük faydalar sağ- systems and to man, but like other powerful tolls lamakta ancak yanlış kullanılırlarsa büyük tahriplere they have the potential to cause enormous damage yol açabilmektedirler. Dünya Koruma Birliğinin (IUCN) if misused. This IUCN statement describes the ad- bu bildirisi yer değiştirilmelerin avantajlı kullanımları vantageous uses of translocations and the work and ve uygulanması ile dikkatsizce planlanan yer değiş- precautions needed to avoid the disastrous conse- tirilmelerin doğurabileceği felaketleri önlemek için quences of poorly planned translocations. This posi- gerekli çalışmaları tanımlamaktadır. Bildiri, IUCN’nin tion statement is prepared by the Species Survival Tür Yaşatma Komisyonu (SSC) tarafından Ekoloji Ko- Commission in collaboration with the Commission of misyonu ile Çevresel Politikalar, Hukuk ve İdare Ko- Ecology, and the Commission on Environmental Pol- misyonları işbirliği içinde hazırlanmış ve 4 Eylül 1987 icy, Law and Administration. Approved by the 22nd tarihinde İsviçre’nin Gland kentinde yapılan IUCN Meeting of the IUCN Council, Gland, Switzerland, 4th Konseyi’nin 22. toplantısında onaylanmıştır. September 1987. ÖNSÖZ Bu bildiri, yerleştirme, tekrar-yerleştirilme ve stok- artırma gibi yaşayan organizmaların yer değiştirilmeleri ile ilgili konularda IUCN’nin görüşlerini belirtmektedir. • Bir organizmanın tekrar - yerleştirilmesi (Re-introduction), zaman içerisinde, insan aktiviteleri veya doğal afetler sonucu doğal yayılış alanının bir kısmından yok olmuş veya yok edilmiş bir organizmanın o alana tekrar getirilmesidir. Yer değiştirilmenin bu üç şekli birbirinden çok farklı olduğu için bu bildiri yerleştirilme, tekrar – yerleştirilme, stok- artırma ve idari konular olmak üzere 4 bölüme ayrılmıştır. • Stok artırma (Re-stocking), bir bitki veya hayvan türünün doğal olarak (orijinal) yaşadığı bir habitattaki birey sayısını arttırmak amacıyla alana o türün bireylerinin getirilmesidir. TANIMLAR Yer değiştirilme (Translocation), yaşayan organizmaların bir yerden diğer bir yere nakledilip özgür bırakılmasıdır. Bu dokümanda sözü edilen birbirinden farklı 3 çeşit yer değiştirilme şekli aşağıda tanımlanmaktadır. • Bir organizmanın yerleştirilmesi (Introduction), canlı bir organizmanın insanlar tarafından bir amaç için bilinçli olarak veya istemeden doğal yayılış alanı dışına çıkartılıp başka bir alana yayılmasıdır. 6 Yer değiştirilmeler insan etkisi ile değiştirilmiş veya doğal çevrelerin yönetiminde kullanılan etkin yöntemler olup doğru bir şekilde kullanıldıkları taktirde doğal biyolojik sistemlere ve insanlara büyük faydalar sağlamakta ancak yanlış kullanılırlarsa büyük tahriplere yol açabilmektedirler. IUCN’nin bu rehberi yer değiştirilmelerin avantajlı kullanımları ve uygulanması ile dikkatsizce planlanan yer değiştirilmelerin doğurabileceği felaketleri önlemek için gerekli çalışmaları tanımlamaktadır. Tabiat ve İnsan 1. BÖLÜM YERLEŞTİRİLME Yerli olmayan (egzotik) türler, ekonomik kalkınma, balıkçılık ve avcılığın geliştirilmesi, süsleme veya insanoğlunun kültürel olarak sahiplendikleri türleri gittikleri alanlara götürmeleri gibi nedenlerle daha önce bulunmadıkları alanlara taşınabilirler. Doğal sistemlere bilinçli veya bilinçsiz olarak yapılan zararlı yerleştirilmeler faydalarından çok zarar getirmiştir. Yabancı (alien) türlerin bilinçli veya bilinçsiz olarak insan faaliyetleri neticesinde daha önce bulunmadıkları bir alana taşınıp yerleştirilmeleri, dünyanın birçok kısmında yerli bitki ve hayvanlara dolayısıyla da insanlara zarar vermiştir. Yabancı türlerin yerleştirilmesi, beraber evrim geçirmiş bitki ve hayvan türlerinin oluşturmuş oldukları toplumlar arasındaki genetik izolasyonu bozmaktadır. Bu tür genetik izolasyonlar dünyamızın biyolojik zenginliğini oluşturan hayvan ve bitki çeşitliliğinin sürdürülmesi ve evrimi için temel teşkil etmektedir. Bu izolasyonun yabancı türlerle bozulması doğal sistemlerin dinamiğini engellemekte ve türlerin erken yok olmalarına neden olmaktadır. Özellikle başarılı, agresif ve istilacı bitki ve hayvan türleri giderek daha geniş alanlara yayılmakta ve bu alanlardaki yerli türlerin yerini almaktadır. Özellikle adalar, göller ve dağlar gibi izole olmuş biyolojik sistemler yerleştirilmelere hassastır. Çünkü buradaki basit ekosistemlerde agresif olmayan ve rekabete alışmamış türler bulunmaktadır. Bu izolasyondan ötürü ada, göl ve dağ ekosistemleri yüksek endemizme sahiptir. Çünkü bu alanlardaki türler uzun yıllar bu alanlara özgü koşullara göre evrim geçirmişlerdir. Bu nadir ve endemik türler çok özel ekolojik isteklere sahip olan ve örneğin buzul devrinde Amazon ve Afrika’ya sığınmış türler gibi daha önce çok geniş bir yayılışa sahip olmuş ancak zamanla sadece kalıntı örnekleri kalmış türlerdir. Doğal dünyadaki bitki ve hayvanlar arasındaki çeşitlilik, insanoğlunun homojen, yapay ve hassas zirai çevrenin beslediği yerli hayvan ve zirai ürünlere bağımlı oluşu ve bu ürünler gibi doğal kaynaklara olan ihtiyaçlarının hem sayıca hem de kalite yönünden artması dolayısıyla günden güne önem kazanmaktadır. Yerleştirilmeler insan yararına olabilir. Ancak aşağıdaki bölümde anlatılacağı üzere yabancı bir organizmanın yerleştirilmesi iyi bir yönetime yardımcı olmayabilir. Bu nedenle bir yerleştirilme programına karar vermeden önce ne gibi tedbirlerin alınması gerekliliği bilinmelidir. Doğal ekosistemlerin dengeleri üzerine yerleştirilmelerin neden olabileceği tahripkâr etkileri azaltmak amacıyla devlet aşağıdaki yaklaşımların uygulanabilmesi için yasal otorite ve yönetim desteği sağlamalıdır. 1. BİR AMAÇ İÇİN BİLİNÇLİ OLARAK YAPILAN YERLEŞTİRİLME Genel 1. Yabancı bir türün yerleştirilmesi sadece insan ve doğal toplumların yararına olacağı öngörülürse ve bu yararlar kesin ve net bir şekilde tanımlanabiliyorsa yapılmalıdır. 2. Yabancı bir türün yerleştirilmesi sadece yerleştirilme amaçlarını karşılayacak yerli bir tür bulunmadığı takdirde düşünülmelidir. Doğal Habitatlara Yapılan Yerleştirilme 3. Hiçbir yabancı tür kasti veya bilinçli olarak ülke içinde veya dışında doğal bir habitata, adaya, göle, denize, okyanusa veya endemizm merkezine yerleştirilme yapılmamalıdır. Doğal bir habitat insan tarafından görülebilir bir şekilde değiştirilmemiş habitat olarak tanımlanmaktadır. Bu gibi alanların etrafında eğer gerekirse yakın alanlardan gelebilecek yabani türlerin girişini engellemeye yeterli büyüklükte tampon zonlar oluşturulmalıdır. Doğal alanlara yayılış tehlikesi varsa tampon zona yabancı tür yerleştirilmesi yapılmamalıdır. Yarı Doğal Habitatlara Yapılan Yerleştirilme 4. Yapılması için kesin nedenler olmadığı ve bu nevi operasyonlar tam olarak araştırılıp dikkatlice planlanmadıkları sürece yarı-doğal habitatlara yerleş7 Tabiat ve İnsan tirilme yapılmamalıdır. Yarı-doğal bir habitat insan tarafından gözle görülebilir bir şekilde değiştirilmiş veya insan tarafından yönetilip de hala tür çeşitliliği ve yapısal olarak doğal habitatlara benzeyen habitatlar olarak tanımlanmaktadır. Ziraat arazileri, dikim yapılmış geçici otlaklar, ağaçlandırma plantasyonları bu tanımın dışında tutulmuştur. İnsan Eliyle Yapılmış (Yapay) Habitatlara Yapılan Yerleştirilme 5. Yapay alanlara, tarım alanlarına, geçici otlaklara veya genellikle mono kültür olarak tesis edilmiş orman sistemlerine yerleştirilmesi yapılan herhangi bir tür, alt-tür veya varyetenin çevresindeki doğal veya yarı doğal habitatlara yapacağı etkiler değerlendirilmelidir. Olumsuz etkilerin asgariye indirilmesi için uygun eylem planı hazırlanmalıdır. Faydalı Bir Yerleştirilmenin Planlanması 6. Araştırma ve planlamanın temel özellikleri aşağıdaki safhaları içermelidir: • Yerleştirilmenin arzu edebilir veya edilemez olması konusunda verilecek kararla sonuçlanan bir değerlendirme safhası, • Kontrollü deneme safhası, • İzleme ve takip içeren geniş kapsamlı arazi uygulama safhası Değerlendirme Safhası Araştırma ve planlama safhası aşağıdaki faktörleri göz önüne almalıdır. a) Yerel yayılış alanında bir türün çoğalmasını ve yayılmasını sınırlayıcı faktörler uzman ekologlar tarafından detaylı olarak araştırılıp çalışılmadan ve olası yayılma modelleri değerlendirilmeden hiçbir tür yeni bir alana yerleştirilmemelidir. Aşağıdaki sorular dikkatlice gözden geçirilmelidir. 8 • Egzotik bir türün birey sayısının çevreye özellikle de yerleştirilme yapıldığı canlı topluma zarar verecek kadar artma olasılığı nedir? • Egzotik türün yayılması ve yerleştirilme yapılması planlanan habitatın yanındaki habitatları istila etme olasılığı nedir? Egzotik türün yayılma şekli çok dikkatli araştırılmalıdır. • Yerleştirilmenin planlandığı alandaki biyolojik ve iklim döngülerinin tüm fazları esnasında egzotik türün yerleştirilmesi nasıl ilerleyecektir? Yangın, kuraklık ve sel felaketlerinin bitkilerin üreme ve yayılma oranlarını büyük ölçüde değiştirdikleri bilinmektedir. • Yabancı türün, aralarında üreme olduğu takdirde, yerli türlerin birey sayısını azaltma veya yerli türleri alandan tamamen yok etme kapasitesi nedir? • Egzotik bir türün yerli bir türle üremesi sonucu ortaya yeni, baskın ve istilacı bir tür çıkarabilir mi? Poliploid bitkiler genellikle çabuk adapte olup yerli flora ve kültür bitkilerine üstünlük sağlayan bireyler üretme kapasitesine sahiptir. • Yabancı türün yerleştirilme yapılan alandaki flora, fauna, insan, tarımsal ürün veya evcil hayvanlara herhangi bir parazit veya hastalık taşıma olasılığı var mıdır? • Yerleştirilmesi yapılacak türün yerli tür popülasyonlarının devamlılığını ve dayanıklılıklarını predatör, besin için rekabet, sığınak, üreme alanı veya herhangi bir şekilde tehdit etme olasılığı nedir? Yerleştirilme yapılacak tür etçil, parazit veya seçici otçul ise ve bu türün besin tercihleri arasında olumsuz yönde etkilenecek nadir yerel türler varsa yerleştirilme yapılmamalıdır. b) Sucul türlerin yerleştirilmesi ile ilgili göz önüne alınması gereken özel sorunlar vardır. Bu türlerin istilacı yayılım gibi özel bir potansiyeli bulunmaktadır. • Birçok balık türü yerleştirilmeyi takiben besin zincirindeki yerini veya besin tercihlerini değiştirmekte ve tekrar-yerleştirilmenin sonuçlarının tahminini zorlaştırmaktadır. Bir balık veya diğer bir türün nehir sistemlerinin veya denizin her- Tabiat ve İnsan hangi bir noktasına yerleştirilmesi o türün tüm sisteme veya alana yayılmasına ve o alandaki yerli bitki ve hayvan türleri ile ilgili tahmin edilemez neticeler doğurmasına neden olabilir. Sel felaketleri yerleştirilme yapılan türleri bir nehir sisteminden diğerine nakledebilir. • Yerleştirilme yapılan balık ve büyük sucul omurgasızların larva, genç ve olgun formları genellikle aynı doğal sistemin değişik bölümlerini kullandıklarından ötürü doğal sistemlere daha fazla zarar verme potansiyeline sahiptirler. c) Kontrol mekanizması kurulamayan veya kontrolü mümkün olmayan yerleştirilme yapılmamalıdır. Yerleştirilmenin önceden tahmin edilemeyen bir şekilde genişlemesi veya önceden tahmin edilemeyen olumsuz etkiler ortaya çıkarması durumu göz önüne alınarak; bu olumsuzlukların kontrol edilebilmesini sağlayacak mevcut kontrol mekanizmalarını da içeren bir risk-tehdit analizi yapılmalı ve bu kontrol metotları sosyal olarak kabul edilebilir ve yeterli olmalı, vejetasyona, faunaya, insana ve onların evcil hayvan ve kültür bitkilerine zarar vermemelidir. d) Yukarıdaki sorular dikkatlice incelenip cevaplandırıldıktan sonra, türün yerleştirilme yapılacak yeni habitatta yaşamını makul bir surette devam ettirebileceğine karar verilir ise; yerleştirilmesi yapılacak türün o alanın flora ve faunasına katkısı, estetik ve ekonomik yararları değerlendirilir ve bu yararların dezavantajlarından fazla olup olmadığı tetkik edilir. Kontrollü Deneme Safhası Bir türün yerleştirilmesine karar verildikten sonra aşağıdaki tavsiyeler göz önünde bulundurularak kontrollü deneme safhasına geçilir. • Kontrollü denemede kullanılacak hayvan ve bitkiler arazi deneme safhasında kullanılması planlanan bitki ve hayvanlarla aynı kökenden (stock) olmalıdır. • Bu bitki ve hayvanlarda insanlara, yerli türlere, evcil hayvanlara ve kültür bitkilerine bulaşabilecek parazit ve hastalıklar bulunmamalıdır. • Yerleştirilme yapılacak türün yukarıda sözü edilen “değerlendirme safhası” ndaki parametreleri ile ilgili performansı ön-deneme değerlendirmesi ile karşılaştırılmalı ve bu karşılaştırma ışığında türün yerleştirilmesinin uygun olup olmadığı tekrar değerlendirilmelidir. Geniş Kapsamlı Arazi Uygulama Safhası Eğer yerleştirilme yapılan tür kontrollü deneme safhası koşullarında tahmin edildiği gibi davranırsa, yakından izlemek kaydıyla geniş kapsamlı arazi uygulama safhasına geçilebilir. Ancak, eğer gerekirse kullanılmak üzere kısıtlayıcı, kontrol edici veya tamamen yok edici önlemler alınmalı ve düzenlemeler yapılmalıdır. Yerleştirilme operasyonunun tüm safhalarında alınan neticelerden halk haberdar edilmeli ve bu sonuçlar bilim adamlarına ve yerleştirilme sorunlarıyla ilgilenen herkese açık olmalıdır. Yerleştirilme yapılan organizmaların kontrolünün maliyetini bu işi yapan kişiler veya kurumlar taşımalıdır ve bu da yasalarla belirtilmelidir. 2. KAZA İLE MEYDANA GELEN YERLEŞTİRİLMELER a) Türlerin kaza ile meydana gelen yerleştirilmelerini önceden tespit etmek ve izlemek güç olmaktadır. Bu türlü yerleştirilmeler hiçbir şekilde teşvik edilmemelidir. Aşağıdaki eylemler bu konuda önem arz etmektedir. • Ada rezervlerinde, göller, dağ tepeleri, izole edilmiş ormanlar ve yabanıl alanlar gibi ayrılmış alanlarda ayakkabı veya giysilerle taşınan yabancı bitki tohumları ve genellikle kedi, köpek, sıçan ve fare gibi insanlarla ilişkili olarak yapılan hayvan yerleştirilmelerine dikkat edilmeli ve bu gibi kazara yapılan yerleştirilmeler önlenmelidir. • Esaret altında üretilen, yabancı yabani hayvanlar ve kaçmaları halinde yabani akrabaları ile üreyebilen yeni evcilleştirilmiş türler de dahil olmak üzere türlerin çiftliklerden kaçmalarını önlemeye yönelik olarak yasal düzenlemeleri de kapsayan tedbirler alınmalıdır. 9 Tabiat ve İnsan • Tarım ve yaban hayatının her ikisinin de yararına olacak şekilde, ithal edilmiş tarım tohumlarının yabani otların ve istilacı bitkilerin tohumları ile kontaminasyonunu kontrol etmek için tedbirler alınmalıdır. • Kanallar gibi, farklı biyocoğrafik bölgeleri bağlayacak büyük mühendislik projelerinin tasarlandığı yerlerde, iki bölgenin flora ve faunasının birbirine karışması söz konusu olacağından bu bağlantının olumsuzlukları dikkatlice göz önünde bulundurulmalıdır. Pasifik ve Karaip’lerin türlerinin Panama Kanalı vasıtasıyla ve Kızıl Deniz ile Akdeniz’in sucul organizmalarının Süveyş Kanalı vasıtasıyla karışması buna bir örnektir. Böyle büyük gelişmeler vasıtasıyla farklı bölgelerden türlerin karışmasını sınırlayacak ne gibi tedbirlerin alınabileceği konusunda yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır. b) Bir yanlışlık sonucu yabancı bir türün giriş yaptığı ve göze çarpan bir şekilde üreyerek yayılışını genişlettiği yerlerde, bu yabancı türün pozitif ve negatif ekonomik ve ekolojik etkilerinin dengesi araştırılmalıdır. Eğer etki olumsuz ise bu yabancı türün yayılmasını sınırlayıcı tedbirler alınmalıdır. 3. YABANCI TÜRLERİN ALANDA MEVCUT OLMASI DURUMUNDA b) Evcil olup da sonradan vahşileşen (feral) hayvanlara da dikkat edilmelidir. Doğal çevreye karşı çok agresif ve tahripkar olabilen bu türler ekonomik, bilimsel veya genetik kaynak olarak değerli olabilirler. Böyle bir değeri olduğu düşünülen herhangi bir popülasyon yerel vejatasyon veya faunadaki dengeleri etkiliyorsa yerel flora ve faunanın korunması öncelik almalıdır. Bu durumda değerli feral hayvanların esaret altına alınması veya tekrar evcilleştirilmesi bu hayvanların korunması hususunda geçerli bir alternatiftir. Özellikle üreyen kuşların popülasyonlarının veya diğer önemli yabani fauna popülasyonlarının bulunduğu alanlardaki memeli feral predatörlerin o alandan yok edilmesine özen gösterilmelidir. Evcil olup da sonradan yabanileşen kedi, köpek, mink ve gelincik gibi küçük memeli predatörlerin kontrolü ve yok edilmesi çok zordur hatta bazı hallerde mümkün olmamaktadır. c) Genellikle bu sorunlar çok karmaşık olduğu için feral memelilerin ve istilacı bitkilerin yok edilmesi için uzman kişilere ihtiyaç vardır. 4. BİYOLOJİK KONTROL a) Genellikle insan yararına olmayan ve oradaki yerel flora ve faunaya olumsuz etkisi olan yabancı türler alandan çıkarılmalı veya yok edilmelidir. İstilacı türlerin birçok ülkede bulunduğu dikkate alınarak uluslararası etkili önlemler alınmalıdır. Özellikle aşağıda belirtilen alanlarda istilacı türler yok edilmelidir. Yerleştirilmesi yapılan bitki ve hayvan türlerinin biyolojik kontrolü ve yok edilmesi için yapılan yerleştirilmeler son zamanlarda etkili bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Biyolojik kontrol amacıyla kullanılan türler de yabancı olduklarından yine aynı şekilde bir amaç için bilinçli olarak yapılan yerleştirilmelerde açıklanan prosedür kullanılmalıdır. • Endemik flora ve fauna oranı yüksek olan adalar 5. MİKROORGANİZMALAR • Endemizm merkezleri İnsan tarafından genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar da dahil olmak üzere, çeşitli amaçlar için mikroorganizmaların kullanımı son zamanlarda çok yaygınlaşmıştır. • Tür çeşitliliğinin çok yüksek olduğu alanlar • Ekolojik çeşitliliğin çok yüksek olduğu alanlar • Nesli tehlike altında olan endemik bir türün bulunduğu alanlar 10 Eğer mikroorganizmalar daha önce bulunmadıkları bir yere taşınacak ise yine diğer türlerdeki prosedür takip edilmeli ve aynı şekilde önem gösterilmelidir. Tabiat ve İnsan 2. BÖLÜM TEKRAR-YERLEŞTİRİLME * • Tekrar-yerleştirilme, bir hayvan veya bitki türünün insan aktiviteleri ya da doğal bir afet nedeniyle yok olmadan önce yerli bir tür olarak bulunduğu bir alana tekrar getirilmesidir. Tekrar-yerleştirilme özellikle bir türün insan baskısı, aşırı toplama, aşırı hasat veya habitat bozulması nedeniyle neslinin tükendiği, ancak şimdi bu faktörlerin kontrol edilebildiği orijinal habitatına geri kazandırmak için kullanılan yararlı bir vasıtadır. • Tekrar-yerleştirilme, sadece neslin tükenmesine neden olan asıl sebeplerin ortadan kaldırıldığı yerlerde gerçekleştirilmelidir. • Tekrar-yerleştirilme, türün habitat gereksinimlerinin karşılandığı yerlerde gerçekleştirilmelidir. Şayet bir türün neslinin yok oluşu habitatta meydana gelen bir değişiklikten kaynaklanıyorsa ve bu değişiklik düzeltilmemişse veya alanda türün nesli tükendiğinden beri önemli ölçüde habitat bozulması meydana gelmişse tekrar-yerleştirilme yapılmamalıdır. Tekrar-yerleştirilme, sadece habitatın türler için uygun bir duruma getirilmesi için yeniden yapılandırılmasına yönelik tedbirlerin alınması halinde yapılmalıdır. • Tekrar-yerleştirilme için temel program şunları içermelidir: üBir fizibilite çalışması, üBir hazırlık safhası, üYerleştirilme safhası üBir izleme safhası Fizibilite Çalışması Ekolojik bir çalışma, tekrar-yerleştirilme yapılacak habitat ile türün geçmişteki ilişkisini ve türün yerel olarak yok oluşundan beri habitat değişiminin boyutunu değerlendirmelidir. Eğer kültüre alınmış ya da esaret altında üretilmiş bireyler tekrar-yerleştirilecekse, türlerdeki değişiklikler ayrıca göz önünde bulun- durulmalıdır ve hayvan veya bitkinin geleneksel habitatına yeniden adapte olma kabiliyetine etki eden yeni özellikleri de hesaba katılmalıdır. Özellikle aşırı avlanma ya da aşırı toplama ile yok edilmiş bir tür tekrar-yerleştirilme yapılacaksa yerel halkın davranışları mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer yerel halkın tutumu olumsuzsa, onlar için tekrar-yerleştirilmenin kendilerine getireceği faydaları vurgulayan bir eğitim ve bilinçlendirme programı hazırlanarak gerçekleştirilecek tekrar-yerleştirilme programından önce yerel halkın tutumları olumlu yönde geliştirilmelidir. Tekrar-yerleştirilme kapsamındaki hayvan ve bitkiler, alanda daha önce bulunan orijinal popülasyona en yakın ırk ya da tipte olmalıdır eğer mümkünse alanda bulunan önceki ırkla aynı olması tercih edilmelidir. Bir tekrar-yerleştirilme projesi başlamadan önce, izleme safhasını da içine alan projenin tamamlanabilmesini sağlayacak yeterli fonlar hazır bulundurulmalıdır. Hazırlık ve Yerleştirilme Safhası Bir hayvan ya da bitkinin başarılı bir şekilde tekraryerleştirilmesi için salmanın planlandığı alanda türlerin biyolojik ihtiyaçlarının yerine getirilmesi gerekir. Bu, hayvan ya da bitkinin ihtiyaçları ile tekrar-yerleştirilme yapılacak alanın ekolojik döngüleri hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmayı gerektirir. Bu nedenle tekrar-yerleştirme çalışmalarının tüm safhalarında mevcut en iyi bilimsel tavsiyeler alınmalıdır. Dağ keçisi, antilop ve geyik gibi toynaklıların tekrar-yerleştirilmesinde araştırılması gereken hususlara örnek olarak aşağıda izah edildiği gibi tekrar-yerleştirilme programlarında birçok faktörün açık bir şekilde analiz edilmesi ve anlaşılmasına ihtiyaç vardır. üİdeal yaş, ideal cinsiyet oranı, salma zamanı, yakalama tekniklerinin ve tekrar-yerleştirilme sahasına taşıma şeklinin belirlenmesi, ühem türlerin hem de yerleştirme yapılacak sahanın parazit ve hastalıklardan arındırılması, türlerin sahaya intibak ettirilmesi (aklimatizasyon), 11 Tabiat ve İnsan ühayvanlara yabanıl ortamda beslenmeyi öğretmek için yardım etmek, İzleme Safhası üyeni beslenme şekli ile ilgili bağırsak florasını ayarlama, rar-yerleştirilme programının ayrılmaz bir parçası üevini benimsetmek, ğılma oranını belirlemek, ilave salmalar için ihtiyaç übireylerin tekrar-yerleştirme sahası dışına çıkmalarını önlemek, rının sebeplerini ortaya çıkarmak için uzun dönem üsalma alanında çitle çevrili alanlarda üretim yapma ve hayvanların sahaya intibakını sağlamak. Salınmış hayvanların izlenmesi herhangi bir tekolmalıdır. Mümkün olan yerlerde adaptasyon ve dabelirlemek ve programın başarı ya da başarısızlıklaaraştırmalar yapılmalıdır. Türlerin habitat üzerine etkisi izlenmeli ve habitattaki bozulmalarının iyileştirilmesi için gerekli eylem belirlenmeli ve yapılmalıdır. Diğer bitki ve hayvan taksonlarının tekrar-yerleştirilmesinin de benzer bir şekilde karmaşık olduğu beklenmeli ve bilinmelidir. Tekrar-yerleştirme programından alınan başarılı ya da başarısız sonuçlar yayınlar, seminerler ve diğer iletişim araçları yoluyla halkın bilgisine sunulmalıdır. Resim. Muğla Köyceğiz Yaban Hayatı Geliştirme Sahasına Tekrar-Yerleştirilen Alageyikler (Dama dama) GPS/GSM’li tasmalarla izlenmektedir. (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü fotoğraf arşivi.) 3. BÖLÜM STOK ARTIRMA Stok artırma, bir bitki veya hayvan türünün doğal olarak (orijinal) yaşadığı bir habitattaki birey sayısını arttırmak amacıyla alana o türün bireylerinin getirilmesidir. Stok artırma aşağıdaki durumlarda faydalı bir araç olarak kullanılabilir. • popülasyonun tehlikeli bir şekilde küçüldüğü ve kendileme olasılığının artarak endişe verici boyutlara ulaştığı durumlarda, 12 • bir popülasyonun kritik seviyelerden aşağıya düştüğü ve doğal büyüme ile telafisinin tehlikeli bir şekilde yavaş olduğu durumlarda, • biyocoğrafik adalar üzerinde izole olmuş küçük popülasyonlar arasında dış üremeyi korumak için yapay değişimlerin ve yapay olarak yüksek oranlarda göçün gerekli olduğu durumlarda. Yukarıda sözü edilen durumlarda, popülasyonun doğada üreyebilen ve varlığını sürdürebilen bir popülasyon (viable popülation) olamadığının popü- Tabiat ve İnsan lasyonun genetik yapısından kaynaklandığından emin olunmalı ve popülasyonun azalmasının habitat bozulması veya aşırı faydalanma şeklindeki kötü bir yönetimden kaynaklanıp kaynaklanmadığı araştırılmalıdır. İyi bir popülasyon yönetimi ile stok artırma ihtiyacının ortadan kaldırılabileceği göz önüne alınmalı, fakat stok artırma yapılması kesin olarak düşünülüyorsa aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir. a) Tehlikeli bir şekilde azalmış popülasyonların korunması amacı ile stok artırma sadece popülasyonun azalmasına neden olan etkenler büyük oranda ortadan kaldırıldığı ve doğal artım ile popülasyonun devamlılığının mümkün görülmediği hallerde gerçekleştirilmelidir. Stok artırma yapmanın gerekli olduğuna karar vermeden önce, stok artırma için önerilen alanın kapasitesinin, stok artırma yapıldıktan sonra elde edilmesi planlanan popülasyonun devamlılığını sağlamaya yeterli olup olmadığı araştırılmalıdır. Eğer yeterliyse, alandaki mevcut popülasyonun düşük seviyede olmasının sebepleri araştırılmalıdır. Bundan sonra, alandaki mevcut popülasyonun arzu edilen seviyeye ulaştırılmasına yardım edecek eylemler ortaya konulmalıdır. Bu başarılamadığı takdirde stok artırma yöntemi kullanılmalıdır. Stok artırma yapmaya zorunlu sebepler bulunan yerlerde aşağıdaki noktalar göz önüne alınmalıdır. a) Stok artırma için kullanılacak bireylerin genetik yapısına dikkat edilmelidir. • Genelde, yabanıl stokların genetik yapısı ile oynamak, bir türün ya da popülasyonun hayatta kalabilme kabiliyetini elverişsiz hale getirebildiği için minimum seviyede tutulmalıdır. Bu nevi genetik manipülasyonlar doğal seçilimi (seleksiyonu) ve sonuç olarak da türün doğası ve hayatta kalabilme yeteneğini etkiler. c) Bir türün geniş bir doğal yaşama alanına sahip olduğu ve stok artırma ile söz konusu türün yaşama alanının iklimsel ve ekolojik sınırında tehlikeli ölçüde azalmış bir popülasyonu korumanın amaçlandığı yerlerde sadece benzer bir iklimsel ve ekolojik bölgeden bireylerin kullanılmasına dikkat edilmelidir. Çünkü, daha ılıman iklime sahip bir alandan getirilen bireyler ile alandaki doğal türler arasında gerçekleşecek üremeler sonucu ortaya çıkacak bireyler alandaki mevcut popülasyonun direncine zarar verebilir. d) Stok artırmada hayvanat bahçelerinden alınan bireyler de kullanılabilir. Bu durumlarda hayvanların üreme geçmişi ve menşeleri bilinmeli, Değerlendirme Safhasında açıklanan a, b, c ve d (sayfa 3-4) kuralları mümkün olduğunca yakından takip edilmelidir. İlave olarak yabanıl popülasyonlara yeni hastalıkların girme tehlikeleri önlenmelidir. Bu özellikle insan zoonozları (insanlarda hastalığa neden olan mikroorganizmalar) taşıyabilen primatlar (maymunları, gorilleri, şempanzeleri içine alan takım) konusunda önemlidir. e) Stok artırma bir kaynağın sürdürülebilir kullanımının bir parçası (örneğin çiftliklerden alınmış yumurtalardan elde edilen timsahların bir kısmının salınması) olarak yapılacaksa yukarıdaki a ve b kuralları takip edilmelidir. f ) Esaret altındaki hayvanları doğal ortamlarına kavuşturma amacıyla insani nedenlerle yapılan salma işlemlerinde stok artırma yerine tekrar-yerleştirme tercih edilmeli ve bu hayvanlar doğal popülasyonların bulunmadığı alanlara salınmalıdır. Bu uygulama doğal popülasyonun hastalıklardan korunması ve yabani bireylerin salınan bireyleri kabullenip kabullenmemesi açısından en güvenli yoldur. • Genetik çeşitliliği azaltılmış veya kopyalanmış (klonlanmış) bireyler, homojen genetik yapıları ile hayatta kalabilme kabiliyetleri sınırlandırılmış olacağından stok artırma popülasyonu olarak kullanılmamalıdır. 4. BÖLÜM b) Stok artırma için kullanılan hayvan ve bitkiler salınacakları alandaki popülasyonla aynı soydan olmalıdır. Hâlihazırda hükümet tarafından tarımın, önemli endüstri alanlarının, yabanıl hayatın ve milli parkların korunması amacıyla kullanılan idari yapı, özellikle de YER DEĞİŞTİRİLMELERE ULUSAL, ULUSLARARASI VE BİLİMSEL YAKLAŞIMLAR 1. ULUSAL YÖNETİM 13 Tabiat ve İnsan bitki ve hayvan karantina kuralları, bilerek veya bilmeyerek yapılacak organizma ithalinin kontrolünde kullanılmalıdır. Hükümetlerin biyoloji, ekoloji ve doğal kaynakların yönetimi konularında bilimsel yönetim otoritesi olan kişileri, yer değiştirilme konusundaki politikaların belirlenmesinde ve yabani türlerin yerleştirilme, tekrar-yerleştirilme ve stok artırma gibi uygulama önerilerinin değerlendirilmesinde kullanması gerekmektedir. Hükümetler aşağıdaki konular üzerinde milli politikalarını belirlemelidir; üyabani türlerin yer değiştirilmesi üyaban hayvanlarının yakalanması ve nakledilmesi ünesli tehlike altında olan türlerin suni yollarla üretimi üyabani türlerin evcilleştirilme amaçlı seçimi ve üretimi üistilacı yabani türlerin engellenmesi ve kontrolü Yerleştirilmeleri belirleyecek aşağıdaki konuları içeren ulusal mevzuata ihtiyaç vardır: • Bir amaç için bilinçli olarak yapılacak yerleştirilmeler bir izin sistemine bağlanmalıdır. Bu sistem yalnızca dışardan getirilip yerleştirilecek yabancı türlere değil, aynı zamanda yeni sahalara yerleştirilen yerli türlere de uygulanmalıdır. Bu sistem stok artırma yapılacak sahalarda da geçerli olmalıdır. • Vizon gibi potansiyel olarak zararlı olma ihtimali bulunan organizmaların istenmeyen veya tesadüfi yerleştirilmelerinin önlenmesi amacıyla, bunların çok sıkı denetim altında belirli izne tabi olarak ithali ve ticaretine izin verilmelidir. Bu özellikle de evde beslenen hayvan ticaretine uygulanmalıdır. Bu tür ticarette ticari amaçlarla esaret altında üretilen hayvanların zararlı organizmalar olma potansiyelleri vardır ve esaret altında üretim faaliyetleri son derece sıkı standart ve kurallarla düzenlenmelidir. Özellikle, esaret altında üretim işleminin sonlanması veya ara verilmesi durumlarında stoktaki hayvanların salınmasındaki prosedürler saptanmalıdır; 14 • Canlı balık yemi kullanımında bazı türlerin istem dışında doğal ortamları olmayan suya karışmasının önlenmesi amacıyla sıkı kontroller uygulanmalıdır. • İzinsiz yapılan kasıtlı yerleştirmeler ve buna ek olarak ihmal sonucu çevreye zararlı türlerin yayılmasına sebep olacak yerleştirmeler suç unsuru olarak değerlendirilmeli ve buna uygun olarak cezalandırılmalıdır. İzinsiz kasıtlı yerleştirme yapanlar ve ihmal sonucu bazı türlerin yayılıp çevreye yerleşmesine sebep olanlar yasal olarak verdikleri zarardan sorumlu olmalılar ve verdikleri zarar ve habitat restorasyonu için gerekli olan harcamaları karşılamak zorunda bırakılmalıdırlar. 2. ULUSLARARASI YÖNETİM Yerleştirilmiş Türlerin Uluslararası Hareketi Yerleştirilmiş türlerin komşu ülkelere geçişinin engellenmesi için özel dikkat göstermek gerekmektedir. Böyle bir vaka ile karşılaşma olasılığının olduğu durumlarda, komşu ülke yetkilileri anında uyarılmalı ve gerekli tedbirlerin alınması için konsültasyona gidilmelidir. Stockholm Deklerasyonu İnsanın ve çevresini konu edinen Stockholm Deklerasyonu’nun 21. prensibine göre, ülkeler kontrolleri altında gerçekleşen aktivitelerin diğer ülkelere zarar vermemesinden sorumludurlar. Uluslararası Yasalar, Sözleşmeler ve Çok Taraflı Anlaşmalar Ülkeler türlerin yer değiştirilmesi ile ilgili aşağıdaki uluslararası antlaşmaları ve dokümanları bilmek ve dikkate almak durumundadırlar; üICES, deniz türlerinin yerleştirilmesinde riskleri azaltma ile ilgili revize edilmiş yasa, 1982 üFAO, balıkların genetik kaynakları üzerine uzman konsültasyon raporu. Hükümetlere tavsiyeler No.L. 1980. Tabiat ve İnsan üEIFAC, (Avrupa iç su balıkçılığı istişare komisyonu), stok artırımı üzerine çalışma grubu raporu, Hamburg F.R.G. 1983 üBonn Sözleşmesi MSC: Bu sözleşmeye istinaden hazırlanan yönetmelikler. üBern Sözleşmesi: Avrupa yaban hayatı ve doğal kaynakların korunması sözleşmesi üDoğa ve doğal kaynakların korunması ile ilgili ASEAN antlaşması üDeniz Sözleşmesi Yasası, madde 196 üDoğu Afrika’daki korunan alanlar ve fauna - flora protokolü Yukarıda sözü edilen uluslararası antlaşma ve dokümanlara ek olarak devletlerin dünyada Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine Dair Sözleşmeyi (CITES) de dikkate almaları gerekmektedir. Sözleşmenin ekinde listelenmiş nesli tehlike altındaki türlerin uluslararası ticareti CITES’in kural ve izinlerine göre olmalıdır. Bilgi almak için başvurular aşağıdaki adrese yapılmalıdır. CITES Secretariat, Chèmin des Anèmones, 1219 Chatelaine, Geneva, Switzerland Telephone:41/22/979 9139 ya da 9140, Faks: 41/22/797 3417, e-posta: [email protected] Bölgesel Gelişme Planları Uluslararası, bölgesel ve ülke bazındaki kalkınma ve koruma organizasyonları; yine uluslararası, bölgesel ve ülkesel koruma strateji ve planlarını yaparken, yerleştirilen yabancı türlerin etkilerini son derece dikkatle incelemeli ve bunların zararlı etkilerini ortadan kaldıracak uygulamaları önermelidirler. • İstilacı yabancı türlerin ortadan kaldırılması ve kontrolünün sağlanması amacıyla etkili, hedefe dönük ve insani metotların araştırılması gereklidir. • Yerleştirilme, tekrar-yerleştirilme ve stok artırma uygulamalarının etkili bir şekilde yürütülebilmesi için bir hayvan veya bitki türünün değişik stoklarının genetik benzerliklerinin belirlenmesine ihtiyaç duyulur. Genotiplerin belirlenmesi ve sınıflandırılması amacıyla daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. • Bitki ve hayvanların insan tarafından nasıl yayıldıklarını (dağılma vektör analizi) araştıran çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. • Yerleştirilmeyle ilgili var olan kuralların etkinliği, içeriği ve amaçlarının gözden geçirilmesi gerekir. IUCN’nin Sorumlulukları Bağımsız bir uluslararası kuruluş olan IUCN’nin aşağıda bahsedilen işleri ve bunların doğuracağı sorumlulukları yerine getirebilmesi için UNEP, UNESCO ve FAO gibi uluslararası kuruluşlar ile yerleştirme, tekrar-yerleştirme ve stok artırmayı planlayan devletlerin bu işler için ayırdıkları fonlardan destek almaya ihtiyacı vardır. IUCN, yerleştirilme, tekrar-yerleştirilme ve stok artırma konularında her türlü bilgi toplanmasında özellikle tekrar-yerleştirilme konusunda var olan bilgilerin derlenmesinde; hassas habitatlar konusunda ve saldırgan ve yayılımcı bitki ve hayvan türleri hakkında bilgi edinilmesine destek verir. IUCN’den aşağıdaki konularda bilgi temin edilebilir. üİstilacı türlerin bibliyografyası üTürlerin taksonomisi üTürlerin sinekolojisi Gerekli Olan Bilimsel Çalışmalar üTürlerin kontrol metotları. • Yerleştirilme, tekrar-yerleştirilme ve stok artırma konularında var olan bilgilerin sentezine ihtiyaç duyulmaktadır. * Türlerin tekrar-yerleştirilmesi ile ilgili bu bölüm IUCN tarafından yayımlanan Tekrar-Yerleştirme Rehberi ile genişletilmiştir. 15 Tabiat ve İnsan MERSİN İLİNDE YENİ BİR YARASA HABİTATI Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 71450, Yahşihan, Kırıkkale 16 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Bu araştırma Mersin İli Puğkaracadağ’daki bir mağaranın yarasa faunasına dayanmaktadır. Mağara doğal (organik) zeytin yetiştiriciliği için kiralanan 133 hektarlık bir alanda bulunmaktadır. Bu alanda aynı zamanda keçiboynuzu ve alıç ile gelincik adı verilen bitki de yaygındır. Bu mağarada böcekle beslenen iki tür, farekulaklı büyük yarasa (Myotis myotis) ve Akdeniz nalburunlu yarasası (Rhinolophus euryale) tespit edilmiştir. Mağaraya yapılan sık ziyaretler, içindeki yarasaları tehdit etmektedir. Her iki tür de uluslararası ve ulusal mevzuatlar çerçevesinde korunan bir türdür. Bu mağaranın yazın başka yarasa türlerinin üreme kolonilerine de ev sahipliği yapacak kapasitesi mevcuttur. This research is based on the bat fauna of a cave Anahtar Kelimeler : Mersin, Puğkaracadağ, Rhinolophus euryale, Myotis myotis, Böcekçi yarasalar, Türkiye GİRİŞ Memeli takımları içinde kemiriciler (Rodentia) 2272 türle ilk sırada yer alırken yarasalar (Chiroptera) 1116 türle ikinci sırada yer almaktadır (Wilson ve Reeder, 2005). Yarasaların %70’i böcek, %20’si meyve kalan türler de nektar veya balözü, bazı omurgasız ve omurgalı hayvanlarla beslenir (Albayrak, 2013). Türkiye’den bu güne kadar 38 yarasa türü kaydedilmiştir. Türkiye’deki yarasa türlerinden biri meyve, diğerleri böcekle beslenir. Mısır meyve yarasası (Rousettus aegyptiacus) olgunluk dönemini tamamlamış meyvelerle beslenir. Bu da çürümeye yol açan mikroorganizmaları sürekli olarak ortamdan uzaklaştırır. Böylece meyvelerin bir anda bozulması önlenmiş olur. Diğer taraftan meyve yarasasının yediği meyvelerin çekirdekleri uçarken toprağa bırakıldığı zaman bitkiler daha geniş alanlarda yayılma imkanı bulur. Dünya üzerinde meyve yarasaları sayesinde tam 30 bitki türü yayılış alanlarını genişletmiştir. Türkiye’deki meyve yarasası Kilis’ten Muğla’ya kadar olan kıyı şeridinde yaşar. Bazen yaz aylarında Göksu, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin aşağı havzalarından yukarı havzalarına kadar beslenme amaçlı kısa göçler yapar. Meyvelerle beslenmesi bu türe zararlı olarak bakılmasına sebep olmuş ve tünekleri olan mağaralar tahrip edilmiştir. Kurtulan yarasalar terkedilmiş bü- in Puğkaracadağ near Mersin Province. The cave is located in an area of 133 hectares leased for cultivation of natural olive. Locust and hawthorn trees besides poppy are also widely available in this area. In this cave, two species that feeds on insects, the Mediterranean horseshoe bat (Rhinolophus euryale) and greater mouse-eared bat (Myotis myotis) have been identified. Frequent visits to the cave threaten the bats. Each species is a protected species in the framework of international and national legislation. This cave has the capacity to be home to breeding colonies of other bat species. Key Words : Mersin, Puğkaracadağ, Rhinolophus euryale, Myotis myotis, Insectivorous bats, Turkey yük binalara sığınmıştır. Bu yüzden de nesli tehlike altındaki türler kategorisinde yer almaktadır. Böcekçi yarasalar başta sivrisinek olmak üzere birçok tarım zararlısı böceklerle beslenir. Bu yarasaların ekolojik rolleri sayesinde her gece tonlarca böcek tüketilmiş olur. Bu konuda yapılan bir araştırmaya göre 20.000 yarasanın bir gecede yediği böcek miktarı tam 75 tondur. Bu da 70 sivrisinek 1 gram olduğuna göre bir gecede tam 5.250.000 sivrisinek, 2 gramlık güvelerden 37.000 gece kelebeğine karşılık gelir. Şayet yarasalar olmasaydı ne bu zararlı böcekleri yok edecek kimyasal ne de bu kimyasallara harcanacak yeterli para bulunurdu. Böcekçi yarasalar mağara, in, çatı arası ve ağaç kovuklarını tüneme yeri olarak seçer (Albayrak, 1995). Türkiye yarasaları ile ilgili yayılış, sistematik, taksonomik, ekolojik, parazitolojik, sitogenetik, hematolojik, virolojik ve diğer bazı moleküler konularda birçok araştırma yapılmıştır. Bir taraftan yarasa gübresine olan hücum ve bir taraftan da mağara turizminin giderek yaygınlaşması sebebiyle mağara canlıları giderek azalmakta veya tükenmektedir. Bu ön araştırmada Türkiye’deki mağara yarasalarının tespiti çalışmaları kapsamında Mersin ilinde bulunan bir mağaranın yarasa faunasının tespiti ve yarasaların ekolojik dengedeki rollerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 17 Tabiat ve İnsan MATERYAL ve METOT BULGULAR Bu araştırma 7 Kasım 2014 tarihinde Akdeniz Bölgesinde sürdürülen bir proje kapsamında Mersin ili Puğkaracadağ mahallesi, Sığırlıdağ mevkiindeki bir mağaranın yarasa faunasına dayanmaktadır (Şekil 1). Dünyada 5416 memeli türünün 1116’sı yarasalara aittir. Yarasaların %70’i böcek, %20’si meyve, kalanları küçük bazı omurgasız hayvan, balık ve kurbağa gibi omurgalı hayvan, nektar ve kanla beslenir, Türkiye’de bugüne kadar 38 yarasa tür kaydı verilmiştir. Türkiye’deki yarasa türleri yayılış, taksonomik ve sistematik, karyolojik, biyoekolojik, parazitolojik ve bazı moleküler özellikleri bakımından araştırılmıştır. Yarasalar mağara, in, binaların çatı arası ve ağaç kovuklarında yaşar. Şekil 1. Araştırmanın yapıldığı Mersin İlindeki Puğkaracadağ mahallesindeki Sığırlıdağ Ziyaret Mağarası’na 7 Kasım 2014 Cuma günü saat 17:45’te girildi. Mağara içinde bir çuval, bazı atık ile yanmış odun artıkları kalmış ve zeminde yoğun yarasa dışkısı vardı. Mağaradaki yarasa gübresi nispeten büyük bir koloninin varlığına işaret etmekteydi (Şekil 3). Sık mağara ziyaretleri yarasa gübresinin tabanda daha fazla birikimine fırsat vermemiştir. Biriken gübre içindeki ayrıştırıcı mikroorganizmalar mağaranın işlek hale gelmesini sağlar ve mağara ekosisteminin işlevi artar (Albayrak, 2012). Mersin Tarsus istikametinde 25. km’de zeytin, keçiboynuzu ve alıç ağaçlarının yer aldığı Puğkaracadağ’da yaklaşık 400 metre yükseklikte Ziyaret Mağarası yer almaktadır (Şekil 2). Mağara zeytin, keçiboynuzu ve alıç ağaçlarının yoğun olarak bulunduğu, doğal zeytin elde edilen, kuzeye doğru giderek yükseklik kazanan 133 hektarlık bir arazide yer almaktadır. Şekil 3. Mersin Puğkaracadağ’daki Ziyaret Mağarasındaki yarasa dışkışı Girişi sık çalı ve ağaçların arasında kalmış olan bu mağarada define arayıcılarının kazılarına rastlanmıştır. Alanda defne, karaçam ve gelincik bitkilerine rastlanmaktadır. Bölgede domuz yaygın türler arasında olup tilki, tavşan ve bazı orman fareleri görülmektedir. Ziyaret mağarası barındırdığı yarasalarla dikkati çekmektedir. Şekil 2. Mersin Puğkaracadağ’daki Ziyaret Mağarası girişi (Foto: İ. Albayrak) 18 Mağara yaklaşık 2.5 metre yükseklik ve genişlikte bir girişe sahiptir. Giderek genişleyen ve nispeten büyük bir boşluğa sahiptir. Bu mağarada yapılan gözlem ve inceleme sonunda Rhinolophidae famil- Tabiat ve İnsan yasından Rhinolophus euryale, Akdeniz nalburunlu yarasası (Şekil 4) ve Vespertilionidae familyasından Myotis myotis, farekulaklı büyük yarasaya (Şekil 5) rastlanmıştır. Simpatrik yaşayan bu iki tür mağaranın kış tünekçileriydi Mağara muhtemelen yazın başka türlerin üreme kolonilerine de ev sahipliği yapmaktadır. Şekil 4. Ziyaret mağarasındaki Akdeniz nalburunlu yarasası, Rhinolophus euryale (Fotoğraf: İ.Albayrak) Şekil 5. Ziyaret mağarasındaki Farekulaklı büyük yarasa, Myotis myotis (Fotoğraf: İ.Albayrak) Yarasalar akşamdan sabaha kadar mağara dışında kalarak böcek avlamaktadır. Ziyaret mağarası bu yöredeki yarasaların yegane üreme ve tünek yeridir. Mağaranın farklı amaçlar için ziyaret edilmesi yarasaları sürekli olarak taciz etmektedir. SONUÇ İlkbahardan itibaren yaz sonlarına kadar bölgede faal olan böceklerin mağaraya daha fazla yarasa türünü cezbettiği ve bu mağaranın yörede tek barınak olduğu anlaşılmaktadır. Mağara, geceleri biyolojik mücadelenin en güzel örneğini veren yarasalara tünek yeri, yavrulama yeri ve kış uykusu için kışlama mekanı olarak hizmet verdiğinden mutlaka korunması gerekmektedir. Bu yarasalar böcekçi türlerdendir. Başlıca besinleri akşam karanlığı ile birlikte görülen sıtma amili sivrisinek ve tarım zararlısı bazı böcek türleridir. Bir yarasa akşamdan sabaha kadar yaklaşık 15 ila 20 km’lik yarıçaplı bir alanda beslenme amaçlı uçuşlar gerçekleştirir. Zemine yakın ve daha yüksek irtifalarda avlanan yarasa türleri birbirinden farklıdır. Bu türlerin tercih ettiği böcek türleri de farklıdır. Bu bakımdan her böcek türüne özelleşen yarasa türleri olduğundan yarasaların, bulundukları habitatta korunmaları elzemdir. Zararlı böceklerle yapılan mücadelede hem kimyasallar kullanılarak tabiat zehirlenmekte hem de kimyasallar için büyük miktarlarda masraf yapılmaktadır. Tabiat varlığı olmaları bakımından mağaraların korunmaları mevzuatlarla sağlanmıştır. Bu da muhtemel tehditlerin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Mağaraların girişine sadece uçuş halindeki yarasaların geçişlerine izin veren ve belli standardı olan enine demir parmaklıklı kapıların konulması gelişi güzel ziyaretlerin önlenmesi bakımından önemlidir. Bu çeşit uygulamalar kurallarına uygun ve uzman bilgisi ile yapıldığında artık parmaklıklara çarparak ölen yarasalar olmayacaktır. Mağara civarında bitki örtüsünün mutlaka korunması gerekmektedir. Bu aynı zamanda yarasaların korunması ve beslenmesi için bir önlemdir. Mağaranın işlevini sürdürebilmesi ve ekolojik anlamda hizmet verebilmesi için yarasaları taciz edebilecek her çeşit faaliyetten kaçınılması gerekmektedir. Giderek yok olan yarasa türlerinin mevcudunu korumak, Türkiye’nin taraf olduğu ulusal ve uluslararası çerçevede zorunluluk arz etmektedir. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) dünyadaki bitki ve hayvan türlerinin koruma statülerinin belirlenmesi için Kırmızı Liste (Red List) Kategorilerini yayınlamıştır. Buna göre IUCN çerçevesinde Rhinolophus cinsi türlerine Palearktik Bölgede LC (Least concern) sembolü ile az endişe duyulan tür olarak bakılsa da, Türkiye’de yaşadıkları mağaraların tehdit altında olması sebebiyle VU (hassas tür) sembolü ile gösterilen has19 Tabiat ve İnsan sas tür kategorisinde bulunmaktadır. Bu da türlerin tehdit altında olduğu, duyarlı yani doğada yok olma riski yüksek tür kategorisini temsil ettiği anlamını taşımaktadır. Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) bakımından değerlendirildiğinde bu türün Ek II kapsamında koruma altında olduğu görülür. Ulusal mevzuatlar çerçevesinde ise Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından Koruma Altına Alınan Yaban Hayvanları Ek liste II’de “Kesin Koruma Altına Alınan Fauna Türleri” kapsamında Microchiroptera başlığı altında bu yarasa türleri konu edilmektedir. Böylece yarasaların uluslararası ve ulusal mevzuatlara göre korunması yasalar ile sağlanmış ve türleri habitatlarıyla birlikte koruma gereği ön plana çıkmıştır. Yarasaların korunmaları ile ilgili Avrupa’da yaygın uygulamalardan biri olan yarasa evleri son zamanlarda Türkiye’de de gerçekleştirilmektedir. Bununla ilgili az da olsa güzel örnekler vardır. Sivrisinekle kimyasallarla mücadele etmek yerine zehirsiz biyolojik mücadelenin daha akılcı olduğuna inanan bazı doğa severler yarasa evlerini kendi mekanlarına yerleştirmekte ve gübrelerini de kullanabilmektedir. Yaz aylarında yoğun sinek ve böceklerden kurtulmak isteyen bir doğasever, Hikmet Genç çare olarak yarasa barınağı imal ederek Samsun’daki evine monte etmiş ve sivrisineklerle mücadeleyi yarasalara bırakmıştır (Şekil 5). Şekil 5. Bir meskene yerleştirilen yarasa evi (solda) ve alta konan bir gübre tablası (sağda) Bu çeşit uygulamalar yarasaların ekolojik rollerini devamlı kıldığı gibi çevreyi kirleten zehirli ilaçları da devre dışı bırakmaktadır. Yarasa evleri için tarım arazileri, ormanı yok olan dağlık bölgeler, yerleşim birimlerindeki bina ve parklar uygundur. Zararlı böceklerin zehirle değil, yarasalar vasıtasıyla biyolojik mücadele ile yok edilmesi ekosistemin sağlıklı kalması için önemlidir. Yarasaları tehdit eden birçok çevre problemine karşı yarasaları habitatlarıyla birlikte korumak ulusal ve uluslararası mevzuatların bir gereğidir. Ekosistemlerin ürünleri olarak ortaya çıkan biyolojik çeşitlilik ülkemizde giderek hassasiyet kazanmıştır. Çevredeki biyolojik değerlerimizin korunması ve geleceğe taşınması için yurt çapında büyük gayret sarf edilmektedir. KAYNAKLAR Albayrak, İ., 1995. Türkiye Yarasaları ve Ekolojisi. II. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, Biyologlar Derneği, 11- 13 Eylül 1995, Ankara, 443-452. Albayrak, İ., 2012. Mağara Ekosistemi. Biyoloji Bilimleri Araştırma Dergisi, 5(1): 61-64. Albayrak, İ., 2013. Türkiye’deki Yarasa Populasyonlarının Durumu. Tabiat ve İnsan Dergisi, Ankara, Yıl 47(Eylül): 3-6. Wilson, D.E., Reeder, D.A.M., (Eds.) 2005. Mammal species of the world. Smithsonian Institution Press, Washington and London, 1-1206. 20 Tabiat ve İnsan TÜRKİYE’ DE HAYVANAT BAHÇELERİ VE AKVARYUMLARIN DURUMU Yrd.Doç.Dr. Ahmet Selçuk ÖZEN Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Evliya Çelebi Kampüsü, KÜTAHYA 21 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Bu çalışmada 16. yüzyıldan günümüze kadar Türkiye’deki hayvanat bahçeleri ve akvaryumların durumları hakkında, genel bir değerlendirme yapılmıştır. Cumhuriyet öncesinde “arslanhane” diye bilinen hayvanat bahçeleri, halka açık değil, hükümdarların şahsına ait olan kuruluşlardır. Türkiye’de, ilk kez 1939 yılında halka açık olarak Ankara Hayvanat Bahçesi kurulmuştur. Günümüzde ise A grubu ruhsata sahip 11adet, B grubu ruhsata sahip 15 adet ve ruhsatlı olup olmadıkları belirlenemeyen 10 adet olmak üzere, toplam 36 adet hayvanat bahçesi ve akvaryum tespit edilmiştir. Kapatılanların sayısı ise 6’dır. A grubu ruhsata sahip olanlardan üçünün EAZA’ya, ikisinin ise WAZA’ya üye oldukları tespit edilmiştir. Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumların küresel ve yerel zoolojik çeşitliliğin korunmasında önemli rolleri bulunmaktadır. Buna rağmen Türkiye’de bu kuruluşların organizasyonunu sağlayarak etkinliğini arttıracak henüz bir Hayvanat bahçesi birliğinin kurulmamış olması manidardır. Türkiye’deki bu kuruluşların amacı, misyonu, vizyonu, önemi ve envanterlerine ait doyurucu bir çalışma bugüne kadar yapılamamıştır. A general evaluation has been made in this study about the situations of zoos and aquariums in Turkey from the 16th century to now. Zoos called “lionhouses” before the establishment of Turkish Republic were belong to emporers and were not the institutions open to the public. The first open-puıblic Ankara Zoo was established in 1939. Nowadays, 11 license-A, 15 license-B and 10 license-unknown zoos and aquariums with the total of 36 has been discovered. The number of closured workspace is 6. Tree License-A group workplaces were affiliated to EAZA and two of them to WAZA has been detected. Zoos and aquariums have important roles in the protection of global and local zoodiversity. In spite of these developments, it is meaningful that no any zoo union or organisation is established in Turkey yet to be supportive and effective for bioprotection. There is no any satisfactory studies have been made about the aim, mission, importance and inventory of these institutions in Turkey. Anahtar kelimeler : Hayvanat bahçesi, Akvaryum, durum, envanter, Türkiye. Keywords : Zoo, Aquarium, situation, inventory, Turkey. GİRİŞ Eski dönemlerdeki hayvanat bahçeleri, aslında birer hayvan koleksiyonu özelliğindedir. Bu koleksiyonlara, menagerie veya arslanhane adı da verilmektedir. Hükümdarların şahsına ait olup halka açık yerler değildir. Osmanlı döneminde 16. Yüzyılda, Topkapı ve Tekfur saraylarının bahçesi ile Ayasofya çevresinde arslanhanelerin bulunduğu kaydedilmektedir. Arslanhanelerdeki hayvanlar eğlenme, güç simgesi ve av malzemesi olarak kullanılmış ve şahzadelerin sünnet törenlerinde İstanbul sokaklarında gezdirilmiştir. Topkapı sarayı bahçesi ile çevresindeki yabani hayvan sergilerindeki hayvan türlerinin isimleri, onbeşinci ve onaltıncı yüzyılda İstanbul’a gelen yabancı gezginlerin seyahatnamelerinde kaydedilmiştir. Bu gezginlerden biri olan Belçikalı diplomat, Ogier Ghiselin Busbecq (1554) Ayasofya çevresinde bir ev kiralamış ve bahçesinde özel bir hayvanat bahçesi 22 kurmuştur. İngiliz gezgin Miss Pardoe, Beylerbeyi sarayının (1832) bahçesinde yabani hayvanların barındırıldığını ifade etmektedir. Yine, Çırağan sarayında, arslanlık ve zürafalık kurulmuştur. Ancak, Dolmabahçe sarayının bahçesinde yabani hayvanların barındırıldığına dair herhangi bir kayıt tespit edilememiştir. Yıldız sarayında (1880), Abdülhamit’in altı bin kuşu olduğu ve diğer hayvanlar için de özel barınaklar yaptırdığı ifade edilmektedir. Sultan Vahdettin ve Reşad’ın güvercin koleksiyonunun ünlü olduğu, Yıldız sarayında Abdülhamit’in doğa müzesi kurduğu ve buradaki materyallerin günümüzde İstanbul Üniversitesi Zooloji müzesine intikal ettiği kaydedilmiştir [1]. İstanbul’daki saray bahçelerinin dışında halka açık olarak, 1880-1892 yılları arasında dört kez hayvanat bahçesi kurma teşebbüsü olmuştur. Bunlar, “Dersaadette tesisi mutasavvur olan hayvanat bahçesi (1880)’’, “Nişantaşı-Küçük Çiftlik Nebahat ve Hayva- Tabiat ve İnsan nat Bahçesi (1884-85), “Mösyö Koh’un hayvanat bahçesi (1890)” ve ‘‘Edvardo Montenegro’nun hayvanat bahçesi (1892)” projeleridir. Ancak hiç birisi tesis edilememiştir. Bununla birlikte, İstanbul Pera’da bir zooloji müzesinin faaliyet gösterdiği belirtilmektedir [1]. Türkiye’de, halka açık olarak faaliyet gösteren ilk hayvanat bahçesi olan Ankara Hayvanat Bahçesi ile ilgili iki adet çalışma bulunmaktadır [2,3]. Türkiye genelini kapsayan hayvanat bahçeleriyle ilgili 46 yıl öncesinde yapılmış tek bir çalışma kaydedilmiştir [4]. Daha lokal düzeyde ise Gediz (Kütahya) Hayvanat Bahçesinin Zoolojik yönden incelenmesi ile ilgili bir tez çalışması yapılmıştır [5]. Türkiye’deki Hayvanat Bahçeleri ile ilgili çalışmalar daha çok bilgilendirme özelliğindedir [6,7]. Konu hakkında yapılmış doyurucu bir çalışma ise mevcut değildir. Oysa, hayvanat bahçeleri, küresel ölçekte zoolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilmesi bakımından önemli rollere sahiptirler. Ayrıca, araştırma, eğitim ve halkın eğlenmesine önemli katkılar sağlamaktadırlar. Bu katkıların nitelik ve niceliğini artırmak amacıyla da dünyada tek çatı altında toplanmakta ve WAZA, AZA, EAZA, EARAZA ve ALPZA gibi Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryum Birliklerini kurmaktadırlar. Örneğin, WAZA’ya (Dünya Hayvanat Bahçe- leri ve Akvaryumlar Birliği) bağlı olan üye kuruluşları, her yıl 700 milyon kişi ziyaret etmektedir. Bu birliğin yıllık bütçesi 700 bin € yu geçmektedir [8,9]. Bu çalışmanın esas amacı, bugüne kadar ihmal edilen Türkiye’deki Hayvanat Bahçelerinin durumlarını isim, sayı ve statü değişkenleri bakımından değerlendirmek ve bu konuda var olan bilgi boşluğunu doldurmaktır. Ayrıca, daha çağdaş ve tartışma götürmeyen bir yapı ve görünüm kazanmaları için önerilerde bulunmak bu çalışmanın diğer bir amacını oluşturmaktadır. MATERYAL VE METOT Bu çalışmada, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununa dayanılarak, 11 Ağustos 2007 tarihinde çıkarılan Hayvanat Bahçelerinin Kuruluşu ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında yönetmeliğe göre Hayvan Bahçeleri ve Akvaryumlar A ve B ruhsat grubuna göre ayrılarak kaydedilmiştir. Bununla birlikte, farklı gerekçelerle kapanan veya ruhsatlarının varlığı tespit edilemeyen kuruluşların durumları hakkındaki bilgiler, yapılan gözlemlerden ve elde edilen kayıtlardan ortaya konmuştur. Fotoğraf. Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı 23 Tabiat ve İnsan Ruhsat grupları, kapladıkları alan veya hacim ölçülete herhangi bir birliğe üyelik kaydının bulunması gibi Bu çalışmada çeşitli işletmeler tarafından kurulmuş olan Mini Hayvanat Bahçelerinin durumu ihmal edilerek değerlendirmeye alınmamıştır. özellikleri göz önüne alınarak sistematik bir sırada BULGULAR ri, yıllık ziyaretçi sayıları, etkinlikleri ve küresel ölçek- kaydedilmişlerdir. Ayrıca, Türkiye’de şehir düzeyinde lokalitelerini gösteren bir harita ve bölgelere göre yüzde dağılımlarını gösteren bir de grafik sunulmuştur. Türkiye’de ilgili makamlar tarafından 06.08.2014 tarihine kadar onaylanmış olan 11adet A grubu ve 15 adet B grubu olmak üzere, toplam 26 adet ruhsatlı Hayvanat Bahçesi tespit edilmiştir [10] (Şekil 1). Şekil 1. Türkiye’de Hayvanat Bahçesi ve Akvaryumların lokaliteleri ( ; A grubu, ☆; B grubu ruhsatlı, △; ruhsatı belirlenemeyenler ). Bunlardan A grubu ruhsatlı olan Ankara Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi ), 23 Ağustos 2013 tarihinde kapatılmıştır. B grubu ruhsatlı Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi ve Eti Sualtı Dünyası’nın ise sadece Akvaryum bölümünün aktif olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, ruhsatlı olup olmadığı tespit edilemeyen 10 adet ve farklı gerekçelerle kapatılan 6 adet Hayvanat Bahçesi tespit edilmiştir. Bu çerçevede, Türkiye’de aktif halde olan 35 adet Hayvanat Bahçesi ve Akvaryumun mevcut olduğu kaydedilmiştir. 1. A GRUBU RUHSATLILAR Türkiye’de, A grubu Hayvanat bahçesi ve akvaryum ruhsatına sahip olabilmek için ilgili yönetmeliğe göre yerine getirilmesi gerekli olan şartlar şunlardır. En az 70 hayvan türü barındırılmalıdır. Sorumlu yönetici ve en az bir veteriner istihdam edilmelidir. Sorumlu 24 yönetici, hayvanat bahçesinin sahibinin dışında birisi olmalıdır. Sorumlu yönetici ve veteriner, başka bir iş yerinde çalışmamalıdır. Hayvanat bahçesinin etrafı en az 2 metre yüksekliğinde duvar ve üzeri 1 metre yükseklikte tel bir örgüyle çevrelenmelidir. Hayvan sağlığı hizmet binasına sahip olunmalıdır [11]. Türkiye’de, 10 aktif ve 1 tanesi de kapatılan A grubu ruhsatlı Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum kaydedilmiştir. Kaplamış oldukları alan veya hacimlerinin büyüklüğü ile bir birliğe üye olup olmadıkları göz önüne alınarak aşağıdaki gibi sıralanarak kaydedilmişlerdir. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Doğal Hayatı Koruma ve Hayvanat Bahçesi: Türkiye’de ilk A grubu ruhsatı elde eden bir kuruluştur. Türkiye’de ve Orta Doğu’da birinci, Avrupa’da üçüncü, dünya da ise dördüncü Hayvanat Bahçesi olduğu ifade edilmektedir [12]. Tabiat ve İnsan İzmir Büyükşehir Belediyesi Doğal Yaşam Parkı (Sasalı, İzmir): Türkiye’de kurulan ilk doğal yaşam parkıdır. Türkiye’de, EAZA (European Association of Zoos and Aquaria)’ya ikinci üye olan bir kuruluştur [13]. Türkiye’de, Hayvanat Bahçeleri Birliğinin kurulması çalışmalarının ikinci oturumuna ev sahipliği yapmıştır [14]. Ücretsiz bir bülten yayınlamaktadır. Boğaziçi Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı (Darıca/Kocaeli): Türkiye’de özel olarak kurulan ve EAZA’ya üye olan ilk kuruluştur. Ayrıca, ISIS (International Species Information System), IZE (International Association of Zoo Eductors) ve DHKD (Doğal Hayatı Koruma Derneği) üyesidir. Avrupa’nın en büyük Şempanze Rehabilitasyon merkezine sahiptir [15]. Bursa Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Soğanlı, Bursa): Tarih sıralamasına göre Türkiye’de EAZA’ya üye olan üçüncü kuruluştur. Türkiye’de, Hayvanat Bahçeleri Birliğinin kurulması çalışmalarına öncü olan ve ilk olarak ev sahipliğini üstlenen bir kuruluştur. Aynı zamanda ISIS’e de (International Specis Information System) üyedir [16,17]. Antalya Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi ve Doğa Parkı (Kepezaltı, Antalya): Türkiye’de Hayvanat Bahçeleri Birliğinin kurulmasına öncülük etmiş ve üçüncü oturuma ev sahipliği yapmıştır [17]. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Beştepeler Hayvanat Bahçesi: Kayseri ilinin merkezinde, “Harikalar Diyarı” isimli bir kompleks yapının içerisindedir. Ankara Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesinin kapatılmasının ardından bazı türler bu kuruluşa nakledilmiştir [18]. Antalya Aquarium (Konyaaltı, Antalya): Türkiye’nin ve dünyanın en büyük tünel akvaryumu olduğu ifade edilmektedir. 131 metre uzunlukta, 3 metre genişlikte ve toplam 7,5 milyon litrelik su hacmine sahiptir. Toplam 40 adet akvaryuma sahiptir [19]. Aqua Vega Akvaryum (Mamak, Ankara): Türkiye’nin ikinci büyük akvaryumudur. 4,5 milyon litre su kapasitelidir. 21 bölümden oluşmuş bir sisteme sahiptir [20]. İstanbul SEA LIFE Akvaryum (Forum, İstanbul): Turkuazoo Akvaryum’un adının ve yapısının değişimiyle kurulmuştur. 48 akvaryuma sahiptir. WAZA (World Association of Zoos and Aquariums) üyesidir [21]. İstanbul Akvaryum (Bakırköy, İstanbul): Florya akvaryum diye de bilinmektedir. 64 adet akvaryuma sahiptir [22]. WAZA (World Association of Zoos and Aquariums) üyesidir [ 23]. Ankara Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Atatürk Orman Çiftliği, Ankara): 1933 yılında kurulan, 1940 yılında halka açılan ve 23 Ağustos 2013 tarihinde kapatılan bir kuruluştur. Kapatıldıktan sonra barındırılan türlerin bazılarının satıldığı ve bazılarının da Kayseri, Gaziantep, Sincan ve Keçiören’deki hayvanat bahçelerine nakledildiği ifade edilmektedir [24]. 2. B GRUBU RUHSATLILAR Türkiye’de, B grubu Hayvanat bahçesi ve akvaryum ruhsatına sahip olabilmek için ilgili yönetmeliğe göre yerine getirilmesi gerekli olan şartlar şunlardır. En fazla 69 tür barındırılmalıdır. Sorumlu yönetici Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dört yıllık üniversite mezunu olmalıdır. Sorumlu yönetici, hayvanat bahçesi sahibi veya başkası olabilir. Veteriner hekim istihdam etmek isteğe bağlı, ancak veteriner hizmeti alınmalıdır. Hayvan sağlığı hizmet binasının kurulması isteğe bağlı olup en az bir muayene odası bulundurulmalıdır. Türkiye’de B grubu ruhsata sahip olan 15 adet Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum aşağıda kaydedilmiştir [10]. Samsun Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi (İstasyon Mah. Samsun) Karatay Belediyesi Hayvanat Bahçesi ( Karatay, Konya). Mersin Büyükşehir Belediyesi Tarsus Hayvan Parkı (Tarsus, Mersin). Sezal Hayvanat Bahçesi ( Üngüt köyü, Kahramanmaraş). Kayseri Büyükşehir Belediyesi Beştepeler Parkı Hayvanat Bahçesi (Kayseri). Ankara Büyükşehir Belediyesi Keçiören Evcil Hayvan Parkı (Ankara). Ankara Büyükşehir Belediyesi Sincan Evcil Hayvanlar Parkı ve Mesire Yeri ( Sincan, Ankara). Tekirova Ekolojik Doğal Parkı (Tekirova, Antalya): özel bir kuruluşa aittir. 25 Tabiat ve İnsan Oymapınar Hayvanat Bahçesi ( Manavgat, Antalya): özel bir kuruluştur. Adrenalin Dünyası Hayvanat Bahçesi (Antalya): özel bir kuruluşa aittir. Aydın Büyükşehir Sümer Parkı Hayvanat Bahçesi (Nazilli, Aydın). Gentaş Park (Bolu): özel bir kuruluşa aittir. Gazelle Resort Park (Bolu): özel bir kuruluşa aittir. Giresun Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Aksu Mah, Giresun). Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi ve Eti Su Altı Dünyası (Tepebaşı, Eskişehir): Hayvanat bahçesinin aktif olmadığı, Eti Su Altı Dünyasının (Akvaryum) halka açık olduğu tespit edilmiştir. Akvaryum özel bir kuruluşa aittir. 3. RUHSATLI OLUP OLMADIKLARI TESPİT EDİLEMİYENLER Orman ve Su İşleri Bakanlığı Milli Parkların kayıtlarında bulunmayan ve bu sebeple de ruhsatlarının varlığı ya da yokluğu tespit edilememiş olan dokuz Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum tespit edilebilmiştir. Bunlar aşağıda kaydedilmiştir. 4. KAPATILANLAR Ruhsatları olmadığından veya başka sebeplerden dolayı kapatılan yedi Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum tespit edilmiştir. Bunlar aşağıda kaydedilmiştir. Gülhane Hayvanat Bahçesi (İstanbul): 1995 yılında açılmış ve 14 Ağustos 2001 tarihinde kapatılmıştır Barındırdığı 1162 hayvanın Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesine nakledilmiştir [25]. Ankara Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Atatürk Orman Çiftliği, Ankara). Gediz Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Gediz, Kütahya) [5]. Eğirdir Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Eğirdir, Isparta) [26]. Keskin Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Keskin, Kırıkkale): 2001 yılında açılmış ve 2011 yılında kapatılmıştır. Barındırdığı hayvanlar, Ankara Atatürk Hayvanat Bahçesi, Keçiören Belediyesi Hayvanat Bahçesi ile Ovakorusu Ayı Barınağına (Bursa) nakledilmiştir [27]. Via Port Hayvanat Bahçesi (İstanbul), [28]. Şile Hayvanat Bahçesi (Ahmetli köyü yolu, Şile, İstanbul). Gloria Hayvanat Bahçesi (Belek, Serik, Antalya). Keçiören Deniz Dünyası Akvaryum (Şefkat Mah. Keçiören, Ankara). Çanakçılar Seramik Hayvanat Bahçesi (Polonezköy, İstanbul). Çamlık Hayvanat Bahçesi (Denizli). Fotoğraf. Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı Uşak Hayvanat Bahçesi (Akse Çamlığı, Uşak). TARTIŞMA VE SONUÇLAR Polonezköy Country Club Hayvanat Bahçesi ((Polonezköy, İstanbul). Türkiye’de bugüne kadar sadece Doğu Anadolu Bölgesine Hayvanat bahçesi ve Akvaryum kurulamamıştır. Günümüzde ruhsatı belirlenen ya da belirlenemeyen hayvanat bahçelerinin Türkiye’deki toplam sayısı 36 adettir. Buna göre en çok Akdeniz bölgesinde (10 adet, % 27,77), en az ise Güneydoğu Anadolu Bölgesinde (1 adet, % 2,77) kurulmuş oldukları tespit edilmiştir ( Şekil 2). Çorlu Belediyesi Mini Hayvanat Bahçesi (Havuzlar Mah. Çorlu, Tekirdağ). Kumluca Belediyesi Sarnıç Tepesi Hayvanat Bahçesi (Kumluca, Antalya). Erzin Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Erzin, Hatay). 26 Tabiat ve İnsan KAYNAKLAR Şekil 2.Türkiye’de Hayvanat bahçeleri ve akvaryumların bölgelere göre yüzde dağılımları. Şehir düzeyinde ise en çok Antalya’da (7 adet, %19.44) ile Ankara’da (5 adet, %13.88) kurulmuştur. Bu çerçevede, Türkiye’de il bazında en çok Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum Antalya’da kurulmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bir adet ve Doğu Anadolu Bölgesinde ise hiç bir Hayvanat Bahçesinin kurulamamış olması çok manidardır. Bu iki bölge, Türkiye’nin Doğu Palearktik ile Etyopya zoocoğrafik bölgelerine açılan ve göçmen yabani hayvan türlerinin Türkiye’ye giriş yapabildiği önemli geçit bölgelerindendir. Bu sebeple, bu iki bölge, Türkiye’nin zoolojik çeşitliliğinin en zengin olduğu bölgelerdendir. Hayvanat Bahçeleri ve akvaryumların hem küresel hem de yerel ölçekte zoolojik çeşitliliğin korunmasında ve sürdürülebilmesinde önemli rolleri bulunmaktadır. Bununla birlikte barındırdığı türlerden nesli tehlikede olanların, sayılarının arttırılmasına yönelik bilimsel çalışmalar yapmak ve teşvik etmekle görevlidirler. Ancak, Türkiye’de bu görevle ilgili faaliyetlerin bilimsel ölçekte kaydına rastlamak pek mümkün değildir. A grubu kuruluşların sayısı, B grubuna göre daha azdır. Sorumluluğun ve hayvan refahının daha çok önemsendiği A grubu Hayvanat Bahçelerinin ve Akvaryumların sayılarının artırılması gerekmektedir. Bu gereklilik, daha çağdaş ve küresel standartlara uyumlu olabilmek adına önemlidir. Bu amaçla, Türkiye’de Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryum Birliğinin kurulması son derece önemlidir. Ancak, bu konuda birkaç Hayvanat Bahçesinin öncülüğünde, 2010 yılından itibaren günümüze kadar dört beş kez oturum düzenlenmişse de herhangi bir sonuca ulaşılamamıştır [29]. Bu birliğin ivedilikle kurulması, bu tesislerde bulunan türlerin sayılarının tespiti ve hayvan gönençleri bakımından sağlıklı bir veri tabanına kavuşturulması bakımından önem taşımaktadır. [1] Günergun, F., 2006. Türkiye’de Hayvanat Bahçeleri Tarihine Giriş, I. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu Bildirileri. Prof. Dr. Ferruh DİNÇER 70. yaşı anısına. Editör Abdullah Özen, Elazığ, s.185-218. [2] Kumerleove, H., 1955. Ankara Hayvanat Bahçesi, 5:111-115. [3] Kumerleove, H., 1965. Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi, der Zoologische Garten in Ankara. Zool. Garten N.F., 31:252-257. [4] Kumerleove, H., 1969. Türkiye Hayvanat Bahçeleri Hakkında, Türk Biyol. Derg., 19:72-73. [5] Günal, A ., 2003. Gediz Hayvanat Bahçesinin Zoolojik Yönden İncelemesi, Dumlupınar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 5:1-82. [6] Özpolat, D., 2001. Hayvanat Bahçelerimiz, Bilim ve Teknik Dergisi, 409, 29. [7] Özpolat, D., 2001. İdeal Hayvanat Bahçesi Projesinden Çağrı, Bilim ve Teknik Dergisi, 409, 29. [8] www.waza.org/about-waza/presidents-note [9] www.waza.org/about-waza/finances-and-funding [10] www.milliparklar.gov.tr/belge/r_hayvanat_b.doc [11] www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2007/08/20070811-7.htm [12] www.iha.com.tr/ haber-hayvanat-bahcesi-ziyaretci-akinina-ugradı-377942 [13] www.izmirdogalyasamparki.org.tr/pages/content. aspx?id=338/mid_88 [14] www.aktifhaber.com/turkiye-hayvanat-bahceleri-birliginin-temeli-izmirde-atilacak-3265181htm [15] www.zmo.org.tr/resimler/ekler/e2c080d5490760a_ek.pdf [16] www.bursahayvanatbahcesi.com [17] www.gaziantepsabah.com/turkiye-hayvanat-bahceleri-birligi-toplantisi-sona-erdi-html [18] www.ankarahaber.com/haber/ankara-nın-zurafaları-kayseri-ye-tasındı/148135 [19] www.antalyaaqwarium.com/tr/ [20] www.aquavega.com.tr/hakkimizda.php [21] www.visitsealife.com/istanbul-akvaryum [22] www.istanbulakvaryum.com/tr/istanbul-akvaryum [23] www.istanbulakvaryum.com/tr/is-ortaklarimiz [24] www.gezi-yorum.net/ankara-ataturk-orman-ciftligi-hayvanat-bahcesi/ [25] www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=156201 [26] www.gazete32.com.tr/yazdır.php?id=85767 [27] www.pusulagazetesi.net/haber-2926-keskin_hayvanat_ bahcesi_k.html [28] www.turseng.com/2014/03/viaport-pendik-istanbul-avmnin-hayvanat.html [29] www.sabah.com.tr/yasam/2010/10/turkiyedeki_hayvanat_bahceleri_birlesiyor 27 Tabiat ve İnsan Hanifi AVCI Orman ve Su İşleri Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürü 28 Tabiat ve İnsan GİRİŞ Çölleşme; kurak, yarı-kurak ve yarı nemli alanlarda, iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dâhil olmak üzere çeşitli faktörlerden (fiziksel, kimyasal, biyolojik, siyasi, kültürel, ekonomik vb.) kaynaklanan arazi bozulmasını ifade etmektedir. Kurak, yarı-kurak ve yarı nemli alanların toplamı yeryüzündeki arazi yüz ölçümünün büyük bir bölümünü oluşturmaktadır ve bu alanlar dünya nüfusunun büyük bir kesiminin yaşam alanı ve geçim kaynağıdır. 1992 yılında 108’i devlet başkanlığı düzeyinde olmak üzere 172 ülkenin katılımıyla Rio Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Sürdürülebilirlik olgusunun ön plana çıktığı Zirve’de 21. yüzyıl için yol haritası niteliğinde 3 sözleşme imzaya açılmıştır. Bunlar: yürürlüğe girmiştir. Bugüne kadar 195 ülke ve Avrupa Birliği sözleşmeye taraftır. Ülkemiz, 11 Şubat 1998 tarih ve 23258 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4340 sayılı Yasa ile sözleşmeye taraf olmuştur. Sözleşme; 40 maddeden oluşmakta, özelikle Afrika ülkelerindeki çölleşme sorunundan hareketle küresel düzeyde bu sorunun tespiti ve çözüm yollarının bulunması için ortak hareketi öngörmekte ve ülkeleri 5 ayrı EK ile sınıflandırmaktadır. Bu ekler; üAfrika Ülkeleri (EK-I) üAsya Ülkeleri (EK-II) üLatin Amerika ve Karayip Ülkeleri (EK-III) üKuzey Akdeniz Ülkeleri (EK-IV) üİklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC) üOrta ve Güney Avrupa Ülkeleri (EK-V ) üBiyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (UNCBD) Türkiye, taraf olduğu tarihten itibaren Sözleşmenin IV üncü Eki olan “Kuzey Akdeniz Bölgesel Uygulama Eki”(Türkiye, Arnavutluk, Hırvatistan, Kıbrıs (Kıbrıs Rum Kesimi), Yunanistan, Macaristan, İsrail, İtalya, Malta, Portekiz, İspanya ve Slovenya) çalışmalarında aktif olarak yer almaktadır. üÇölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) Çölleşme; Dünyada kara alanının yaklaşık % 25’i olan 4 milyar hektar alanı, 164 ülke ve 1,2 milyar nüfusu doğrudan tehdit etmektedir. Her yıl 12 milyon hektar arazi bozulmaktadır. Zirai üretimde gelecek on yılda %2 azalma beklenmektedir. Her yıl 5,2 milyon hektar orman arazisi azalmaktadır. Savaşlardan sonra en büyük göç çölleşmeden kaynaklanıyor. Son 20 yılda 10 milyon kişi göç etmiş durumdadır. İklim değişikliğine sebep olan karbon emisyonlarının %25’i arazi tahribatından kaynaklanmaktadır. Diğer yandan BM Siyasi Bölge Grupları aşağıda yer almaktadır. üAfrika Grubu üAsya-Pasifik Grubu üDoğu Avrupa Grubu üLatin Amerika ve Karayip Devletleri Grubu (GRULAC) üBatı Avrupa Diğerleri Grubu (WEOG) 1.1. Konunun Geçmişi Ülkeler, sadece topraklarının çölleşme ve diğer etkenler nedeniyle tahrip olma düzeylerine göre değil aynı zamanda ekonomik gelişme düzeylerine göre sınıflandırılmakta, yükümlülükleri ve çeşitli mekanizmalardan yararlanma olanakları belirlenmektedir. Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 17 Haziran 1994 yılında Paris’te kabul edilmiştir. Sözleşme 115 ülkenin imzalamasıyla 26 Aralık 1996’da Ülkemiz «Gelişmiş ve Çölleşmeden Etkilenen Ülke» konumunda olmakla birlikte Batı Avrupa Diğerleri Grubu (WEOG) içerisinde yer almaktadır. 1. Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 29 Tabiat ve İnsan Resim. Dünya Çölleşme Haritası 1.2. Sözleşmenin gayesi • Etkilenen ülkelerde sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına katkıda bulunmak, • Küresel ölçekte çölleşmenin durumunu ortaya koymak, • Çölleşmeyi küresel düzeyde izlemek, • Ülkeleri çölleşme ile mücadele konusunda çalışmalar yapmaya zorlamak ve yapılan iyi uygulamaları yaygınlaştırmak, 1.3. Sözleşmenin Organları Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesinin ana karar alma ve yardımcı organları bulunmaktadır. Bunlar: üTaraflar Konferansı (COP) üSözleşmenin Uygulamalarının Gözden Geçirilmesi Komitesi (CRIC) üBilim ve Teknoloji Komitesi (CST) üKüresel Mekanizma (GM) • Çölleşme ile mücadele amaçlı çalışmaları desteklemek amacıyla ulusal ve küresel fonları harekete geçirmek, üSekretarya • Çölleşme ile mücadele konusunda ortak işbirliklerini geliştirmek, 1.3.1. Taraflar Konferansı (COP) BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Eylül 2015’te yapılan BM Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinde kabul edilen hedeflerin 15.3 maddesi: «2030›a kadar çölleşme ile mücadele etmek, çölleşmeden, kuraklıktan ve sellerden etkilenmiş araziler dahil bozulmuş arazi ve toprakları restore etmek, arazi tahribatının dengelendiği bir Dünya için gayret etmek» şeklindedir. 30 Taraflar Konferansı Sözleşmenin ana karar alma mekanizmasıdır ve sözleşmeye taraf ülke temsilcilerinin iştirakiyle toplanarak kararlar almaktadır. Sözleşmenin en yüksek organı olan Taraflar Konferansı 1997 yılından 2001 yılına kadar (COP 1-COP 5) yıllık düzenlenmiş olup 6. Taraflar toplantısından itibaren iki yılda bir düzenlenmektedir. Bugüne kadar on bir kez toplanmıştır. Sözleşmenin 11. Taraflar Konferansı 1627 Eylül 2013 tarihlerinde Namibya’da düzenlenmiştir. Bundan önceki konferanslar; Kore, Arjantin, İspanya, Küba, İsviçre, Almanya, Senegal, Katar ve İtalya’da düzenlenmiştir. Tabiat ve İnsan 1.3.2. Sözleşmenin Uygulamalarının Gözden Geçirilmesi Komitesi (CRIC) CRIC, Sözleşmenin ülkelere getirdiği yükümlülüklerin uygulanmasını denetleyen bir organdır. Yedinci CRIC toplantısı (CRIC 7) ise Kasım 2008’de ülkemizin ev sahipliğinde İstanbul’da yapılmıştır. CRIC aşağıdaki amaçlara yönelik çalışmaktadır: üSözleşmenin uygulanmasına yönelik en iyi uygulama örneklerini belirlemek ve yaygınlaştırmak, üSözleşmenin uygulanmasına yönelik stratejik planın uygulanmasını gözden geçirmek, üTaraf ülkelerin sözleşmenin uygulanmasına yönelik katkılarını incelemek, üCRIC’in başarı ve etkinliğini değerlendirmek ve izlemek. 1.3.3. Bilim ve Teknoloji Komitesi (CST) CST, kuraklığın etkilerinin azaltılması ve çölleşme ile mücadele konularında bilimsel ve teknolojik alanda bilgi ve tavsiyelerde bulunmak üzere kurulan yardımcı organdır. CST ve COP oturumları ile paralel yürütülmektedir ve tüm taraf ülkelerin iştirakine açıktır. CST’de yer almak üzere, COP kararı ile alakalı konularda uzmanlık ve tecrübeleri bulunan uluslararası uzmanlardan oluşan”Bağımsız Uzmanlar”grubu kurulmuştur. CST Özel Oturumu da yine Kasım 2008’de ülkemizin ev sahipliğinde İstanbul’da yapılmıştır. CST’nin öncelikli çalışma alanları aşağıdaki tematik konuları ihtiva etmektedir. üİzleme ve Değerlendirme üBM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Bilimsel Konferansları üUluslararası Bilimsel Tavsiyeler üBilgi Yönetimi üBilim Kurulu Üyelik Programı 2. 12. Taraflar Konferansı (COP 12) ANKARA 16-27 Eylül 2013 tarihlerinde Namibya’nın başkenti VVindhoek’da düzenlenen 11. Taraflar Konferansında (COP 11) Ülkemiz 2015 yılında 12. Taraflar Konferansına (COP 12) ev sahipliği yapma isteğini dile getirmiş ve Türkiye›nin ev sahipliği yapması kararı alınmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin Kuzey Akdeniz Bölgesi Bölgesel Koordinasyon Birimine ev sahipliği yapabileceği önerisi de Namibya’da düzenlenen 11.Taraflar Konferansında karara bağlanmıştır. BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 12. Taraflar Konferansı 12-23 Ekim 2015 tarihlerinde Türkiye’nin Başkanlığında Ankara’da ATO CONGRESIUM’da gerçekleştirilmiştir. Konferansa Bakan, bakan yardımcısı, meclis başkanı ve BM üst düzey yetkilisi düzeyinde 57 kişi; parlamenter düzeyinde de 70 kişi olmak üzere toplam 6700 kişi katılmıştır. Konferans; 12 Ekim Pazartesi günü 11. Taraflar Konferansı Başkanı Namibya Çevre ve Turizm Bakanı Uaheukua HERUNGA’nın Açılış Konuşması ile başladı. COP 12 Başkanı seçilen Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel EROGLU BMÇS 12. Taraflar Konferansı Başkanı Sıfatıyla Genel Kurula hitap etti. 31 Tabiat ve İnsan Daha sonra sırasıyla; Ev Sahibi Şehir adına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Melih GÖKÇEK, UNCCD İcra Sekreteri Sn. Monique BARBUT, Fransa Cumhurbaşkanı Özel Danışmanı Sn. Nicolas Hulot’ (UNFCCC COP 21 Başkanı Sıfatı ile), BM ile BM Kuruluşları Temsilcileri ve Hükümetler Arası Kuruluş Temsilcileri ve Bölgesel Grup Temsilcileri Genel Kurula hitap etmişlerdir. COP 12 Konferansının yüksek düzey bölümü 20 Ekim’de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın teşrifleri ve açılış konuşmalarıyla başlamıştır. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; “Dünyamız geçmişten miras değil, gelecekten ödünç aldığımız kıymetli bir emanettir. Biz bu emaneti eksilterek, kirleterek değil, en azından koruyarak gelecek nesillerimize teslim etmekle yükümlüyüz. Bu toplantı, insanların bu yükümlülüğün ne kadar farkında olduğunu göstermektedir” diyerek toplantının önemine dikkat çekti. Erdoğan; «Geçtiğimiz yüzyıl doğal kaynaklara sahip olma uğrunda insanlığın feda edildiği, adaletin as32 kıya alındığı bir dönemdi. 21. yüzyılda bu acımasız sistemin devam edemeyeceğini artık hep birlikte idrak etmeliyiz. İnsana sadece ve sadece insan olduğu için değer vermeyen böyle bir anlayışın, küresel güvenliği ve huzuru sağlaması söz konusu olamaz. Vicdanların çölleştiği bir dünyada toprağın çölleşmesini önlemek mümkün değildir. Önce vicdanları adaletle, ötekine saygıyla, barışla, merhametle zenginleştireceğiz ki toprakları da kurtarabilelim. Biz çevre meselesine, çölleşme meselesine işte bu şekilde yaklaşıyoruz.» dedi. Tabiat ve İnsan 2.1.Taraflar Konferansı (COP) süresince yapılan oturumlar Genel Kurul (COW), BM Siyasi Bölge Grupları, Bilim ve Teknoloji Komitesi (CST), STK toplantıları, Sözleşmenin Uygulamalarının Gözden Geçirilmesi Komitesi (CRIC), RIO Sözleşmeleri Ortak Toplantısı Bakanlar toplantısı, Yan toplantılar, Parlamenterler toplantısı, Sürdürülebilir Arazi Yönetimi Expo’su (Armada Otopark Alanında) Bölgesel Gruplar, İş Forumu Konferansta 6 adet deklarasyon ve 37 adet karar alınmıştır. Ankara Girişimi belgesi yayınlanmıştır 2.2. UNCCD COP12’de yayınlanan deklarasyonlar • Parlamenterler Forumu Deklarasyonu • Ankara Bakanlar Deklarasyonu • Sivil Toplum Örgütleri Deklarasyonu • Ankara Sürdürülebilir Arazi Yönetimi İş Forumu Deklarasyonu • Sendikalar Deklarasyonu • Gençlik Deklarasyonu 33 Tabiat ve İnsan Ankara Bakanlar Deklarasyonu Arazi tahribatı, kuraklık ve çölleşmenin bu seviyede devam etmesi durumunda, küresel düzeyde bütün insanlığın su kıtlığı, fakirlik, açlık ve güvenlik tehdidine, göçlere maruz kalacağı belirtilmiştir. BM Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Hedefleri doğrultusunda ülkeler “Arazi Tahribatının Dengelenmesi” konusunda ulusal hedeflerini belirlemeye ve bunu gerçekleştirmek için gerekli çalışmalar yapmaya davet edilmiştir. Parlamenterler Forumu Deklarasyonu Arazi tahribatı/çölleşme ile mücadele gayesiyle ulusal meclisleri; • Çölleşme ile mücadelede sorumluluk almaya, • Finansal destek ve teşvikler sağlayacak ve • Mülkiyet haklarını güvence altına alacak yasal düzenlemeler yapmaya davet edilmiştir. Sürdürülebilir Arazi Yönetimi İş Forumu Ankara Deklarasyonu • Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Dünya Sürdürülebilir İş Konseyi işbirliğinde düzenlenmiştir. • İş dünyasının çölleşme ile mücadele çalışmalarında daha aktif rol alması yönünde kararlar alınmıştır. • TOBB iki yıl boyunca İş Forumu Başkanlığını yürütecektir. ANKARA GİRİŞİMİ • Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesinin 12nci Taraflar Konferansında (COP12) Türkiye BM ile birlikte 2016-2019 yıllarım kapsayan “Ankara Girişimi” adı altında bir inisiyatif başlatmıştır. • Türkiye bu girişim ile BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin 15.3 nolu “Arazi Tahribatının Dengelenmesi” hedefine ulaşma çabasına küresel düzeyde katkı sağlayacaktır. 34 • Bu inisiyatife Türkiye dört yıl boyunca toplam 5 milyon $ katkı sağlayacaktır. • Türkiye, başta Afrika ülkeleri olmak üzere az gelişmiş ülkelerin çölleşme ile mücadele çalışmalarına destek verecektir. 2.3. COP12’de Öne Çıkan Kararlar • Sözleşmenin kapsamı, kurak, yarı kurak ve yarı nemli alanların dışındaki arazi tahribatını kapsayacak şekilde genişletilmesi, • Ülkelerin «Arazi tahribatının dengelenmesi» konusunda ulusal hedefleri belirlemesi ve bunu gerçekleştirmek için gerekli çalışmaların yapılması, • «Arazi tahribatının dengelenmesi» için özel bir fon kurulması için UNCCD Sekretaryası’nın çalışma başlatması, • Küresel Çevre Fonundan (GEF) çölleşme ile mücadele çalışmalarına daha fazla kaynak ayırılması, • En az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere çölleşme ile mücadelede teknik ve mali destek verilmesi, • Üç Rio sözleşmesi arasında sinerji oluşturulması ve ortak izleme göstergelerinin tespit edilmesi, • İş dünyasının çölleşme ile mücadele çalışmalarında daha aktif rol alması, • Türkiye’nin Dönem Başkanlığında Sözleşmenin yeni stratejisini hazırlamak üzere «Hükümetler arası bir çalışma grubunun» oluşturulması, • Çölleşme ve kuraklıkla ilgili erken uyarı mekanizmalarının oluşturulması, • Bilimsel sonuçların karar vericilere aktarılması için “Bilim Politika Arayüzü Çalışma Grubu” faaliyetlerinin desteklenmesi, konularında kararlar alınmıştır. 2.4. Konferansın Başlıca Sonuçları • Türkiye iki yıl süreyle; COP 12’nin Dönem Başkanlığını, Parlamenterler Forumu Başkanlığını ve İş Dünyası Forumu Başkanlığını yürütecektir. Tabiat ve İnsan • COP 12 kararları 30 Kasım-11 Aralık 2015 tarihinde Paris İklim Değişikliği Zirvesinde COP12 Başkanı olarak Türkiye tarafından sunulacaktır. • Birleşmiş Milletlerin çölleşme ile mücadele stratejisi Türkiye’nin COP Başkanlığı döneminde yenilenecektir. • Sözleşme sürecinde ilk defa bu konferansta çölleşme ile mücadelede önemli karalar alınmış, somut hedefler ortaya konulmuştur. • Sayın Cumhurbaşkanımızın konferanstaki konuşmaları, özellikle «Vicdanların çölleştiği bir Dünya’da toprağın çölleşmesini önlemek mümkün değildir.» ifadesi delegeler ve basın üzerinde büyük tesir meydana getirmiştir. • Sera gazı salınımının azaltılması, iklim değişikliğine uyum ve gıda güvenliğinin sağlanmasında arazi kullanımının oynadığı rolün önemi vurgulanmıştır. • BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin 15.3 nolu maddesindeki «Arazi Bozulumunun Dengelenmesi» hedefinin Sözleşme tarafından gerçekleştirilmesi istenmiştir. • Kuzey Akdeniz Bölge Ofisi’nin İstanbul’da kurulması için Evsahibi Ülke Anlaşması imzalanmıştır. • Konferans organizasyonu çok başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Bu durum konferans kararları (7.karar) arasında yer almış olup Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk halkına teşekkür edilmiştir. • Bu konferansta alınan kararlar, bundan sonraki konferanslarda ve belgelerde «Ankara Kararları» olarak anılacaktır COP 12 Türkiye Yan Etkinlik Salonu UNCCD tarafından koordine edilen”Yan Etkinlikler” dışında, Orman ve Su İşleri Bakanlığına tahsis edilen “Türkiye Yan Etkinlik Salonu”nda Ülkemiz öncelikleri çerçevesinde etkinlikler tertip edilmiştir. COP 12 Expo 35 Tabiat ve İnsan Konferans kapsamında gerçekleşen fuar açılışına yoğun ilgi gösterildi. Sürdürülebilir Arazi Yönetimi konsepti altında birleşen sergiye Türkiye’den ve uluslararası bir çok ülke den katılım sağlandı. Armada Alışveriş Merkezinde düzenlenen Fuar’da 48 ayrı stant yer aldı. Türk katılımcılarının yanı sıra fuarda Amerika, Çin, Afrika’dan da katılımcılar 11 stant açtı. COP 12 Kültürel Faaliyetler Konferans boyunca Türkiye ve Türk kültürünü tanıtıcı etkinlikler tertip edildi. 36 Tabiat ve İnsan MAKİLİKLER ÇALI - ÇIRPI TOPLULUĞU DEĞİLDİR Prof. Dr. Kani IŞIK 37 Tabiat ve İnsan “Maki” nedir? Bir varlık hakkında doğru karar verebilmek için, önce o varlığın nitelik ve niceliklerini tanımamız gerekir. Bu varlık, canlı da olabilir, cansız da; insan da olabilir, başka bir canlı türü de. Bu genel kuralı, makilikler için de uygulayalım ve “Maki” nedir? Makilikler ne iş yapar? Onu yakından tanıyalım. Ondan sonra da makilikler hakkında karar vermeye sıra gelsin… Maki; Akdeniz iklim kuşağına özgü çalı ve ağaççıklara verilen isimdir. Maki bitki türlerinin yetiştiği alanlara da makilik adı verilir. Bu çalı ve ağaççıkların çoğu kışın yaprak dökmezler; başka bir deyişle her mevsimde yeşil yaprak taşırlar ya da “her dem yeşil” bitkilerdir. Bitkinin türüne ve yetiştiği yerin nem ve toprak özelliklerine bağlı olarak boyları 1,5 ya da 4,0 metreye kadar ulaşabilir. Maki bitkileri, Yeryüzünde Akdeniz ikliminin egemen olduğu belirli yetişme ortamlarında yayılış gösterirler. Bu yetişme ortamları Akdeniz havzasının kıyı ve kıyıya yakın bölgelerinde, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde, Şili ve Güney Afrika’nın batı sahilleri ile Avustralya’nın güney sahillerinde görülür. Maki terimi Türkçemize, Fransızca maquis, ve/veya İtalyanca macchia sözcüğünden gelmiş olabilir. Maki için, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde Portekizce kökenden gelen chaparral (şaparal) sözcüğünü, İspanyolcada da matorral sözcüğünü kullanırlar. Makilikler, biyolojik çeşitliliğin anasıdır Makilikler, sanıldığı gibi rasgele bir araya gelmiş çalı çırpı topluluğu değildir. Makiliklerde bazıları odunsu, bazıları da otsu olmak üzere yüzlerce çeşit bitki türü bulunur. Yerküre’de karada yaşayan bitki türlerinin yaklaşık %10’unun maki ve şaparal bitki birliklerinde olduğu belirtilmektedir. Maki türlerinden bazıları kayalıklar üzerinde ve kurak yamaçlarda yetişirken, diğer bazıları da vadi tabanları ve akarsu boyları gibi nispeten derin ve nemli topraklarda yetişebilir. Başka bir deyişle, makilik alanlarda; toprak derinliği, toprak nemi ve toprak mineral besin elementleri bakımından çok farklı ortamlara uyum sağlamış yüzlerce çeşit bitki türü yetişir. Makilikler toprağı, toprak da makilikleri geliştirir. Makilikler, tıbbi değeri olan ve hoş kokulu (aromatik) pek çok bitki türü bakımından da oldukça zengindir. Şekil 1. “… Maki türlerinden bazıları kayalıklar üzerinde ve kurak yamaçlarda yetişirken, diğer bazıları da vadi tabanları ve akarsu boyları gibi nispeten derin ve nemli topraklarda yetişebilir… Makilik alanlarda; toprak derinliği, toprak nemi ve toprak mineral besin elementleri bakımından çok farklı ortamlara uyum sağlamış yüzlerce çeşit bitki türü yetişir… Makiliklerde küçük bir alanda bile birçok bitki türü iç-içe ve koyun koyuna yaşarlar (Foto: O. UNAL, Şub. 2005. Ak. Üniv. Kampusu, Antalya). 38 Tabiat ve İnsan Makilikler; tek bir bitki türünün geniş alanlarda egemen olduğu değil, küçük bir alanda bile birçok bitki türünün iç-içe ve koyun koyuna yaşadığı yerlerdir. Boy boy sarmaşıklar ve yaban asmaları, birbirlerine ve hemen yanındaki çalı ve ağaçlara dostça sarılarak yaşarlar. Makilikler, türler arası rekabetin en düşük, mevcut doğal kaynakları paylaşımın ise en etkin olduğu, her türün kendine bir yer bulabildiği alanlardır. O nedenle makiliklerde iç-içe ve yan yana yaşayan, aralarından yürünemeyecek derecede oldukça sık bir bitki örtüsü vardır. Böyle bir paylaşım ve etkileşim ortamında maki bitkileri, maki komünitesi denilen ve Akdeniz iklim kuşa- ğına özgü bir bitki birliği oluştururlar. Birçok bitki ve hayvan türü, yaşaması için gerekli ortamı ancak maki bitkilerinin yetiştiği maki komüniteleri içinde bulur ve ancak bu ortamda gelişip çoğalabilir. Bu nedenle makilikler endemik türler (yeryüzünde yalnızca belirli bir alanda yetişen, başka hiçbir yerde yetişmeyen türler) bakımından oldukça zengindir. Bazı maki türleri ise geniş alanlarda - ama o alan içindeki ancak belirli noktalarda (habitatlarda) - oldukça az sayıda bulunurlar. Bu gibi türler, habitat istekleri bakımından özelleşmiş, bu nedenle de nadir bulunan türlerdir. Bu bakımdan makilikler, sadece endemik türler açısından değil, nadir türler açısından da zengin alanlardır. Şekil 2. “… Makilikler, türler arası rekabetin en düşük, mevcut doğal kaynakları paylaşımın ise en etkin olduğu; pek çok türün kendine bir yer bulabildiği alanlardır. O nedenle makiliklerde iç-içe ve koyun koyuna yetişen, aralarından yürünemeyecek derecede oldukça sık bir bitki örtüsü vardır” (Foto: Z.I.I. DURSUN. Ağustos 2012, Göcek, Muğla). Maki türlerinin çoğu, erken ilkbahardan itibaren bol çiçek açarlar. Bu çiçekler; birçok kuş, arı ve böcek türleri için nektar (balözü) üretir. Başka bir mevsim gelince bu çiçekler meyve ve tohum olarak gelişirler. Makiliklerde üretilen meyve ve tohumlar, yine aynı şekilde birçok başka böcek, karınca, kuş ve memeli hayvan türleri için geçim ve beslenme kaynağı olurlar. Örneğin 100 m2’lik sınırlı bir alanda bile, yüzlerce çeşit bitki ve onların yaprak, yumru, soğan, meyve, çiçek ve tohumlarıyla beslenen oldukça farklı hayvan türü bulunabilir. 39 Tabiat ve İnsan Makiliklerdeki birçok bitki türünün yumru, yaprak, çiçek ve meyvelerinden insanoğlu da doğrudan ya da dolaylı yollarla değişik yararlar sağlar. Makiliklerde o kadar çok tohum oluşur ki, bu tohumlardan oradaki kuşlar ve diğer canlılar tarafından tüketilmeyenler toprakta birikir. Daha sonraki yıllarda kullanılmak ya da çimlenmek üzere, toprakta “tohum bankası” olarak beklerler. Bir yangından hemen sonraki aylarda makiliklerin önce fidecik ve filizlerle, sonra da rengârenk çiçeklerle dolması, toprakta bekleyen bu tohumlar ve toprak altında korunmuş olan kökler ve yumrular sayesinde olmaktadır. Makilikler; toprağı besler, toprağı süsler ve zenginleştirir Maki bitkileri kurak bölge bitkileri olduğu için, bunların kökleri toprağın birkaç metreyi geçen oldukça derin tabakalarına kadar gidebilme yeteneğine (genetik özelliğine) sahiptir. Oldukça derinlere kadar inebilen kökler, orada sanki “tutsak kalmış” ve yıllardır orada bekleyen mineral besin elementlerini emerek, önce bitkinin gövdesine ve sonra da yapraklarına taşır. Bir bakıma maki bitkileri, başkalarının kolayca ulaşamayacağı derinliklerden maden çıkaran madenciler gibidir. Maki birkileri, toprağın nispeten derin alt tabakalarında hiç bir iş görmeden bekleyen mineral besin elementlerini, kökleri aracılığıyla alıp bitki dokuları içinde taşıyarak toprağın üstüne çıkarırlar. Değişik bitki dokuları içinde toprağın üstüne çıkan mineral besin elementleri, bu bitki dokuları dökülünce ya da hayvanlar tarafından yenilince tekrar toprağın üst tabakalarına döner. Bunların bir kısmı üst toprak tabakasında sıkı bir şekilde örülmüş diğer bitki kökleri tarafından kolayca alınıp kullanılırken, bir kısmı da daha derinlerdeki kökler tarafından kullanılır. Böylece toprağın derin alt tabakalarında işlevsiz bekleyen mineral besin elementleri, maki bitkilerinin kökleri sayesinde ekosistemdeki besin elementi döngüsü çarkına girmiş, devamlı kullanılabilir hale gelmiş ve köklerin yayıldığı üst toprak katmanında toprak besin elementleri bakımından zenginleşmiş olur. Aynı görevi, diğer bitki türlerinin kökleri de yerine getirirler. Toprağı sıkı bir şekilde örten maki bitki örtüsünden dökülen bitki parçaları ve diğer canlıların ölü dokuları (organik maddeler), toprak yüzeyinde bol miktar40 da organik madde tabakası oluştururlar. Bu organik maddeler çürüyünce toprağı ıslah eder ve mineral besin elementi bakımından zenginleştirir. Bir bakıma maki toprağı, toprak da makilikleri korur, geliştirir. Ayrıca, organik maddelerden oluşan bu çürüntü tabakası; pek çok böcek türü yanında, yöreye özgü (ve bazıları ekonomik önemde olan) pek çok mantar türünün de beslenmesine, gelişmesine ve nesillerinin sürdürülmesine ortam hazırlar. Makiliklerde, sadece endemik ve nadir bitki türleri değil; maki komünitesine özgü beslenme zinciri içinde orada yetişen değişik bitki ve hayvan türlerinin çürüntü tabakasından geçinen (ve bu arada toprağın verimli hale gelmesini sağlayan) pek çok böcek, salyangoz, solucan, bakteri ve mantar türleri de bulunmaktadır. Makilikler, birçok hayvan türünün yem ve gıda deposudur Makilikler, sadece bitki türleri açısından değil, değişik hayvan türleri (fauna) açısından da zengindir. Makilik alanları, sadece bazı çalı ve ağaç türlerinin yetiştiği boş, sade alanlar olarak görmemeliyiz. Her ne kadar, makiliklere ilk bakışta sadece belirli bitki türlerini görsek de; eğitimli ve bilgili bir göz; makiliklerde pek çok başka canlı türünün de barındığını görür. Makiliklerde; çalılıklar ve ölü-örtü tabakaları arasında, oyuklarda, taş ve toprak altlarında dinlenen ya da gizlenen binlerce böcek ve hayvan türü de yaşamaktadır. Bunlar ancak, yaşama alanlarına “tecavüz eden” canlılar oradan uzaklaşınca, çoğu da gece vakti (gececil canlılar) ortaya çıkarlar. Bu türlerin bir bölümü, maki bitkilerinin ürettiği yaprak, filiz, çiçek, meyve ve tohumlarla beslenirler; bunlar otçul canlılardır. Makiliklerdeki türlerin diğer bir bölümü de etçildir; yani otçul canlıları yiyerek geçinirler. Makiliklerde üretilen yaprak, çiçek, meyve ve tohumlar; yöreye özgü pek çok hayvan türünün (örn., kınalı keklik, alageyik…) besin kaynağını oluşturur. Akdeniz sahillerinde ekim-aralık ayı arasında bal arılarının ürettiği “püren balı”, Erica (funda) denilen bir çalı bitkisinin çiçeklerinden derlenir. Maki bitkileri; yapraklarının her dem yeşil olması nedeniyle, özellikle kış mevsiminde başka otların ve yaprakların bulunmadığı zamanlarda, otçul hayvanlara (ister evcil, isterse yabanıl olsun) yiyecek kaynağı olarak hizmet verirler. Tabiat ve İnsan Şekil 3. Makilik ve ormanlık alanlardaki ölü ağaçlar ve organik atıklar, kendileri ölürken başka canlıların hayata başlaması için yepyeni ortamlar hazırlarlar. Kurumaya başlayan bir ağaç gövdesi, kuruma ve çürümenin farklı evrelerinde çok değişik canlı türleri için hem bir doğumevi, hem bir kreş, hem bir ev, hem de bir bahçe ve çiftlik gibi değişik ekolojik hizmetler sunar; o canlı türlerinin her birinin yaşama ve üreme özelliklerine uygun ortamlar (habitatlar) oluşturur. Bu canlılar arasında kuşlar, memeliler, yumuşakçalar, değişik böcek türleri, salyangozlar, yosunlar, mantarlar… gibi yüzlerce çeşit canlı türü bulunur. Ölü ağaçlar ve organik artıklar bir yandan ekosistemdeki altın çarkın işlemesini, bir yandan da biyolojik çeşitliliğin ve toprağın zenginleşmesini sağlarlar (Foto: Z.I.I. DURSUN. Şubat 2013, G. Bayırı, Antalya). Bazı göçmen kuşların -özellikle sucul kuşların- konaklaması, beslenmesi, barınması, kısaca neslini sürdürmesi için sulak alanların oldukça önemli olduğu, yaygın olarak bilinir. Sulak alanların korunması ve sürdürülmesi konusunda kamuoyunda belirli bir bilinç oluşmuştur. Bu sevindirici bir durumdur. İşte, ülkemizdeki sulak alanlar bazı sucul kuşlar için ne kadar önemliyse, Akdeniz bölgesindeki makilik alanlar da, karada yaşayan ve böceklerle ve/veya tohumlarla beslenen bazı göçmen kuşların konaklaması, beslenmesi, üremesi ve barınması için o derece önemlidir. Örneğin, kuzey bölgelerden kışı geçirmek için gelen ve Bern sözleşmesine göre kesin koruma altında ötücü bir tür olan küçük yapılı kızıl-gerdan kuşu (Erithacus rubecula), kış aylarında makiliklerde yaşar; ağır- lıklı olarak böcek ve meyvelerle beslenir. Makiliklerin yok olması, kızıl-gerdan ve onun gibi pek çok başka yerli ve göçmen kuş türünün (ve diğer canlıların) neslinin tükenmesine yol açabilir. Makilikler, yalnızca hayvanların beslenmesi için değil, insanların beslenmesi için de önemlidir. Türlü türlü böğürtlenler, yaban üzümleri, yabani meyveler (örn.; mersin, defne, sandal, zeytin, keçiboynuzu), değişik zehirsiz mantar türleri, orkideler, çay ve rahatlatıcı ilaç olarak kullanılan aromatik özellikli değişik otsu bitki türleri; yoksul orman köylerindeki yerli halka da gelir kaynağı olmaktadır. Makilikler ayrıca, genetik kaynak olarak kullanılabilecek çeşitli canlı türlerini de barındırmaktadır. 41 Tabiat ve İnsan Şekil 4. “… Makiliklerde üretilen yaprak, çiçek, meyve ve tohumlar; yöreye özgü pek çok hayvan türünün besin kaynağını oluşturur… Sulak alanlar bazı sucul kuşlar için ne kadar önemliyse, makilik alanlar da, karada yaşayan ve böceklerle ve/veya tohumlarla beslenen bazı kuşların (göçmen veya yerli) konaklaması, beslenmesi, üremesi ve barınması için o derece önemlidir...”.(Kınalı keklik: Alectoris chukar. Habitatı genel olarak makilik alanlardır. Foto: H. YILMAZ, 03.11.2010, Burdur). Maki türlerinin çoğu otlatma baskısına uyum sağlamıştır Otçul hayvanlar bir maki bitkisi üzerinde beslenirken, bitkinin tamamını değil, en uçtaki taze sürgünlerini yerler. Bitki kaçamadığına göre, aç bir hayvan, hemen önünde duran bitkinin tamamını neden yiyip tüketmez? Çünkü maki bitkilerinin çoğunda otlatmaya karşı özel savunma mekanizmaları vardır. O mekanizmalar ya fiziksel ya da kimyasal özellikli olabilir. Örneğin, fiziksel mekanizmaların başında gövde ve dallar üzerindeki dikenler gelir. Bazı maki bitkilerinin yaprakları dikenli, bazılarının yaprakları da tüylü 42 olur. Bundan başka, birçok maki bitkisinin dalları oldukça sıktır. Bu dikenler, tüyler ve sık dallar; yaprakların ve yeni sürgünlerin hayvanlardan korunmasını sağlar. Hayvanlar, dikenli, tüylü, sık dallı bir bitkinin yaprak ve sürgünlerini yerken güçlük çekerler. Kolay ulaşılabilen ve dikensiz kısımlardaki bitki organlarını yedikten sonra o bitkiden uzaklaşırlar. Bitkinin geri kalan kısmından, her yıl, hem de tetiklenmiş olarak daha çok sayıda ve çatallanmış halde yeni sürgünler çıkar. Böylece bitki, gelecek mevsimde hem daha sık dallı olarak büyür, hem de kendisini tamamen yenilip tüketilmekten korumuş olur. Tabiat ve İnsan Maki bitkilerini hayvanların saldırısına karşı koruyan kimyasal mekanizmalar da vardır. Birçok maki bitki türünün yaprak, meyve ve gövdelerinde alkoloidler, taninler, terpenler, reçineler gibi değişik kimyasallar bulunur. Bir otçul hayvan, yediği dal ve yapraklarla birlikte, istese de istemese de midesine -kendisi için hiçbir faydası olmayan- bu kimyasalları da alır. Ancak hayvan, bu kimyasalları içeren bitki parçalarını bir süre yedikten sonra yutkunma ve sindirim güçlüğü çekmeye başlar. Buna tepki olarak aynı bitki türü üzerinde beslenmeyi durdurur. Ayrıca, alkoloidli bitkileri belirli bir miktarın (ve dozun) üstünde yiyen bir hayvanın zehirlenmesi olasılığı da vardır. Örneğin, bir maki bitkisi olan zakkum (Nerium oleander) bitkisinin yaprak, çiçek, meyve ve dalları oldukça zehirli bir etkiye sahiptir. Glikozid, neriosid ve oleandrin gibi zehirli kimyasallar içerirler. O nedenle hiçbir hayvan, zakkum bitkisini yemez ve ona zarar vermez. Nitekim “zakkum” adı da “zehir” ya da “ağı” anlamına gelen “zıkkım” sözcüğünden gelmektedir. Makiliklerdeki bitki türlerinin önemli bir bölümü, Akdeniz kuşağında iklimin kış aylarında ılıman geçmesinden yararlanarak, kış mevsiminde bile büyümelerini sürdürerek otlatmanın olumsuz etkilerini çabuk atlatırlar. Bu özellikleri bakımından maki türlerinin çoğu otlatma baskısına karşı uyum sağlamışlardır. Maki türleri yangına uyum sağlamıştır Maki türleri yangına uyum sağlamışlardır. Çünkü bir yangın sırasında bitkilerin gövde ve yaprakları yanarak ölse bile; toprak altındaki organları (birçok türün kökleri, bazı türlerin toprak altındaki gövdeleri, soğanları ve yumruları) ölmezler ve varlıklarını canlı doku olarak sürdürürler. Yangından sonraki sonbaharda ve kış mevsimini izleyen ilkbaharda, maki türlerinin bu kök ve toprak altı organlarından yeni sürgünler ortaya çıkar. Ayrıca maki türlerinin çoğunun tohumları, bazı özel kimyasal maddelerle ve/ veya sert kabuklarla kaplıdır. Tohumlar, bu özellikleri sayesinde kolaylıkla çürümezler ve senelerce “tohum bankası” olarak toprakta birikirler. Yangın sırasında kolayca yanmayan ve üzerindeki kimyasalardan da arınan bu tohumlar, yangından sonra tetiklenerek gür bir şekilde çimlenirler. Çünkü orada yangın sonrası bitki küllerinden arta kalan bol miktarda mineral besin elementi ve bol güneş vardır. Ayrıca toprak; bitkilere zarar veren çeşitli böcek, mantar, virüs vb. bazı zararlılardan yangından sonra arındırılmış hale gelir ve böylece geride gevşemiş, zararlılardan nispeten arındırılmış, bitki dostu bir toprak beklemektedir. Tabii ki burada önemli bir koşul vardır. Yangından sonra bitki örtüsü kaybolmuş bir arazide, oradaki toprak da, erozyonla taşınıp gitmemiş olmalıdır. Maki türleri kuraklığa dayanıklıdır Maki türleri kuraklığa dayanıklı olan türlerdir. Kalıtsal (genetik) olarak maki türlerinin çoğunun yaprakları sert ve kalındır. Buna ek olarak, pek çok maki türünde yaprak yüzeyleri ya mumsu, ya da tüysü bir tabakayla kaplıdır. Ayrıca, diğer birçok bitki türünde olduğu gibi maki bitkilerinin yapraklarında havalandırmayı ve su kaybını kontrol eden gözenekler (stomalar) bulunur. Bu gözenekler, maki bitki türlerinin çoğunda yaprak yüzeyinin daha derinlerinde yer alırlar. Ayrıca stomalar maki bitki türlerinin yapraklarında birim alanda (örneğin 1 milimetre karede) diğer bitki türlerine göre daha çok sayıda bulunur ve böylece su kaybını daha etkin biçimde kontrol ederler. Maki bitkilerinin kökleri, gövdesine oranla daha hızlı büyür ve birkaç mevsim içinde oldukça derin tabakalara kadar ulaşır. Ayrıca, bu kökler toprak altında geniş bir toprak hacmini kucaklayarak, daha geniş bir toprak kitlesinden daha çok mineral besin elementi ve su alır. Bu nedenlerle maki türleri diğer türlere göre kuraklığa daha dayanıklıdır. Çünkü bu bitkiler özel yaprak yapısı nedeniyle daha az ve daha kontrollü su kaybederler, daha derine ve daha geniş bir alana yayılan kökleriyle daha geniş bir toprak hacminden daha çok su sağlayabilirler. Böylece topraktaki suyu daha etkin alabilir ve daha hesaplı kullanırlar. Tüm bu özellikleriyle makilik alanlar, özellikle iklimin değişmekte olduğu, küresel ısınmanın gittikçe ilerlediği ve kuraklığın yaygınlaştığı bu dönemde, genetik kaynak olarak korunması, araştırılması, anlaşılması, model olarak kullanılması ve ders alınması gereken türlerle doludur. Küresel ısınmanın devam etmesi halinde birçok bitki türü yok olup giderken, yeryüzü43 Tabiat ve İnsan nün florasını önemli ölçüde makilikler oluşturacaktır. Tabii ki bir şartla: Eğer, genetik kaynak olarak sürdürülebilir şekilde korunup kullanılırlarsa… Maki bitkileri, Akdeniz kuşağında kurak geçen yaz aylarında birkaç damla yaz yağmuru ile yetinirler. Yazın hiç yağmur yağmadığı yıllarda da insana muhtaç olmazlar; yani insan tarafından sulanmaya gerek duymazlar. Yaz aylarında kuraklık nedeniyle, birçok maki bitki türü, Mayıs - Haziran ayından sonra büyümesini durdurur. Sonbahar yağmurlarının hemen arkasından yeniden büyümeye başlarlar, vejetasyonda tekrar bir uyanış görülür. Pek çok maki bitki türü kış mevsimi boyunca bile büyümesini sürdürebilir, Mart ve Nisan aylarında en hızlı büyüme evresine erişirler. Bu bakımdan makilikler biyokütle (biyomas) üretimi söz konusu olunca, diğer bitki türlerine göre, birim alanda/birim zamanda daha çok organik madde üretirler. Maki türleri arasında peyzaj elementi olabilecek pek çok tür vardır Maki türleri arasında kış mevsiminin ortasında (Aralık ve Ocak aylarında bile) bembeyaz çiçekleriyle çalılıklara hareketlilik kazandıran bitki türleri vardır (örn., Ak-asma denilen Clematis chirrhosa). Pek çok maki bitki türü değişik çekici özelikleriyle (çekici çiçekleri, meyveleri, gövdeleri, çit bitkisi yapmaya uygunluğu, vb.) peyzaj elementi olarak kullanılabilecek potansiyele sahiptir. Bunlar arasından zakkum (Nerium oleander) (Mayıs ayından Ekim ayına kadar açabilen çekici pembe çiçekleriyle) peyzaj elementi olarak yaygın kullanıma çoktan girmiş bulunmaktadır. Peyzaj için diğer örnekler ezentere türleri (Daphne sp.), sandal (Arbutus andrachne), pırnal meşesi (Quercus coccifera), defne (Laurus nobilis), katırtırnağı (Spartium junceum), kebere (Capparis spinosa), ak-asma (Clematis chirrhosa), püren (funda) türleri (Erica sp.), sakızlak türleri (Pistacia sp.), erguvan (Cercis siliquastrum) ve diğerleridir. Bu bitkilerin birçoğu yaz ayları kurak geçen bölgelerde, insan tarafından sulanmaya ihtiyaç duymadan, peyzaj bitkisi olarak kullanılabilecek özellikler sunmaktadır. Ne yazık ki maki bitkilerinin sahip olduğu bu potansiyel, hak ettikleri ölçüde uygulamaya henüz konulamamıştır. 44 Makilikler; toprağı erozyondan, suları da sel olmaktan kurtarır Makiliklerdeki bitki türleri, toprağın değişik tabakalarını kendi aralarında uyumlu bir anlaşmayla paylaşmışlardır. Çalımsı ve ağaççık formda olan maki bitkileri, kayalık ve taşlık arazilerde ihtiyaç duydukları su ve mineral besin elementlerini kaya çatlakları arasından ve daha derin toprak tabakalarından alırlar. Çoğu otsu türler ise daha üstteki toprak tabakalarında sık bir kök örgüsü oluşturarak su ve besin elementi ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu nedenle makiliklerde, toprağın her bir tabakası ve kaya çatlakları, çoğu kez farklı türlerin kökleriyle sıkı sıkıya kucaklaşmıştır. Bunun sonucunda maki bitki türleri, bir iş-bölümü halinde toprağın her tabakasını koruma altına alarak “toprak ana”sını erozyona kolaylıkla teslim etmezler. Öyle ki, toprak üstünde sık bir örtü oluşturan makiliklerde, gökyüzünden belirli bir hızla düşüp gelen yağmur damlaları doğrudan toprağa değil, önce yapraklar üzerine düşerler. Açık alana düşen yağmur damlaları ise ya ölü-örtü tabakasıyla ya da toprağı sıkı sıkıya saran köklerle karşılaşır; böylece, bu damlalar toprak parçacıklarını yerinden söküp dağıtamazlar. Toprak yerinde kalır. Toprak kökleri beslerken, kökler de toprağı korur. Maki bitkilerinin kökleri ve maki komünitesinde toprakta yaşayan canlılar toprağa süngerimsi bir yapı kazandırırlar. Makiliklerde, toprağın üst tabakasını örten ve farklı çürüme evrelerinde olan ölü organik maddeler yer alır. Ayrıca, bitki köklerinin ve topraktaki böcek, solucan ve diğer omurgasız ve omurgalı canlı türlerinin toprakta açtığı irili ufaklı tüneller, kanallar ve oyuklar bulunur. Bu oluşumlar, maki bitkilerinin sık ve zengin yaprak örtüsü ile bir işbirliği ve koalisyon oluşturarak yağışın yüzeyden akıp gitmesini engeller. Başka bir deyişle, suyun düştüğü yerden uzaklaşması ve yüzeysel akışı engellenir. Yağan yağmur, toprak içindeki bu tünelcikleri ve oyukları kullanarak toprağın değişik tabakalarını su ile doygun hale getirir; fazla gelen su da toprağın derinliklerine doğru süzülüp gider ve orada akiferlerde (yer altı su depolarında) birikirler. Bu sular; başka bir yerde ve/ veya başka bir mevsimde bir kaynağın, bir pınarın, bir yeraltı suyunun gözü, kaynağı olurlar. Orada, başka bitkilere ve başka canlılara can katarlar. Tabiat ve İnsan Şekil 5. “… Çalımsı ve ağaççık formda olan maki bitkileri, kayalık ve taşlık arazilerde ihtiyaç duydukları su ve mineral besin elementlerini kaya çatlakları arasında biriken ve daha derinlerde yer alan toprak tabakalarından alırlar” (Foto: O. UNAL. Nisan 2011, Demre, Antalya). Sonuç Makilikler; oldukça çeşitli özelliklere sahip orman alanlarıdır. Çeşitli özelliklere, öğelere ve canlı türlerine sahip olan bir doğa parçasıdır. Böyle bir doğa parçası, tekdüze yapıda bir doğa parçasına göre daha güzel, daha renkli, daha zengin, daha dirençli, daha istikrarlıdır. Tabiatta ya da doğada çeşitlilik, oradaki sisteme (ekosisteme) direnç ve istikrar kazandıran, güç ve canlılık veren, sistemde barınan canlıların uyum esnekliğini artıran, canlıların nesillerinin sürdürülebilmesi için farklı seçenekler sunan dinamik bir özelliktir. Makilikler, doğaya bu özellikleri kazandırır. Bu nedenle makilikler, oradaki bitki ve hayvan türleri, o türlerin taşıdıkları genler ve o türlerin yaşadıkları ortamlar (ekosistemler) korunmalı ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmelidir. Sürdürülebilir bir yönetim altına alınması amaçlanan bir türü (hedef türü) korumak için sadece o türün bizzat kendisini korumak yetmez. Hedef türler, ait oldukları ekosistemlerle birlikte korunmalıdır. Makilik ekosistemler de, orada barınan türlerle birlikte korunması gerekli olan alanlardan biridir. Çünkü kendi türümüz insan türü dahil, her hangi bir canlı türünün yaşaması (beslenmesi, barınması, saklanması, üremesi, yavrularını saklayıp koruması) ve birçok diğer ekolojik olaylar, ancak o canlının gelişip evrimleştiği kendi doğal ekosistemi içinde gerçekleşir. Bir türün beslendiği, barındığı, saklandığı, ürediği doğal ekosistem ortadan kalkınca, ya da bir tür doğal ekosisteminden çıkarılıp başka bir ortama bırakılınca, ilgili canlı türü ile birlikte o türü çevreleyen diğer olaylar, onunla ilgili diğer türler ve etkileşimler de yavaş ya da hızlı, er ya da geç ortadan kalkarlar. Makilikler; su kaynaklarımızın ve genetik kaynakların korunmasında ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesinde uzun süreli ve hayati önemde etkilere sahiptir. Makiliklere, üzerinden kısa süre içinde rant kazanılacak arazi parçaları olarak bakılmamalıdır. Makilikler; su kaynaklarımızın – yaz ya da kış demeden ve bizden hiçbir ücret talep etmeden- nöbette bekleyen sadık bekçileri ve biyolojik çeşitliliğin ve biyolojik zenginliklerimizin sigortası olarak görülmelidir. Maki vejetasyonu ve oradaki çalı-çırpı diye nitelendirilen bitki türleri, yüzbinlerce yıldan beri, kurak ve sert koşullara uyumun ve güçlüklere dayanıp ona karşı çözüm üretmenin sembolü ve modeli olarak orada, ayakta durmaktadır. Yüzbinlerce yıldan beri hem insanlarla hem de diğer canlılarla birlikte varlığını sürdürebilmiş olan bu biyolojik mirasımız, insanoğlunun sadece son elli yıldan beri kontrol altına alınamayan kısa süreli çıkarları uğruna yok edilmemelidir. Makiliklerin yok oluşu; insanlığa sağlanan ve bedeli para ile ölçülemeyen uzun süreli ekolojik hizmetlerin yerine getirilememesine yol açacaktır. Bu hizmetlerini sürdürebilmeleri için makiliklerin bizden beklediği tek karşılık, onlara “gölge etmemek”, onların “kökünü kurutmamaktır”. KAYNAK Işık, Kani. 2014. Biyolojik Çeşitlilik -Herkes için Okuma Parçaları-. ANG (Ali Nihat Gökyiğit) Vakfı Yayını No:2, Yayın Koordinatörü TEMA Vakfı. İstanbul, ss: 9-18. 45 Tabiat ve İnsan FETHİYE KUMSAL ALANLARINDA DENİZ KAPLUMBAĞALARI (Caretta caretta, Chelonia mydas) ve NİL KAPLUMBAĞASI (Trionyx triunguis) POPULASYONLARININ İZLENMESİ ve KORUNMASI PROJESİ – 2015 Uğur SÜ Proje Teknik Koordinatörü Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 46 Tabiat ve İnsan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün desteği ile Türkiye Tabiatını Koruma Derneği ve Hacettepe Üniversitesinin iş birliği ile Fethiye – Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi içerisinde yer alan Çalış, Yanıklar ve Akgöl kumsallarındaki deniz kaplumbağalarına ait üreme ve yuva bilgileri 2015 yuvalama sezonunda araştırılmıştır (Şekil 1). Önceki yıllarda yapılan koruma çalışmalarının ışığında, belirlenen metotlardan yararlanılarak oluşturulan arazi araştırmaları planı alana uygun hale getirilerek uygulanmıştır. Araştırma bölgesi deniz kaplumbağalarının yuvalama alanı olmasının yanı sıra turizm merkezidir. Deniz kaplumbağalarının korunmasının daha sağlıklı gerçekleştirilebilmesi amacıyla; yerel halka, turizm işletmecilerine/personeline ve ziyaretçilere bilgilendirme çalışmaları yapılmıştır. Dünyada yayılış göstermekte olan yedi tür deniz kaplumbağasından beşine Akdeniz’de rastlanmakta olup, Caretta caretta ve Chelonia mydas ise Akdeniz kıyılarımızı yuvalama alanı olarak kullanmaktadır. Bu deniz kaplumbağaları içerisinden Dermochelys coriacea, Eretmochelys imbricata, Lepidochelys kempii, Lepidochelys olivacea, Caretta caretta ve Chelonia mydas IUCN tarafından tehdit altında olarak belirlenmiştir. Bunlardan Caretta caretta ve Chelonia mydas tehlike altında (EN) olarak listelenmiştir. Her iki tür de, Bern Sözleşmesi, Barselona Antlaşması ve CITES tarafından koruma altına alınan türler içerisindedir. Yunanistan ve Türkiye kumsalları Caretta caretta için en önemli yuvalama alanları arasındadır (Baran ve Kasparek, 1989; Margaritoulis, 2000). Chelonia mydas için ise en büyük yuvalama potansiyeli %99’luk bir seviye ile Türkiye ve Kıbrıs’ta bulunmaktadır; ancak Batı Akdeniz’de yuvaladığına ilişkin herhangi bir kayıt yoktur (Kasparek vd., 2001). Ülkemizde Doğu Akdeniz kıyılarında; Kazanlı, Akyatan ve Samandağ kumsalları Chelonia mydas için birincil derecede önemli alanlardır (Smart ve Coley, 1990). Caretta caretta’nın IUCN kriterlerine göre tehlike durumu Akdeniz alt populasyonu için tartışmalı olsa da, koruma çalışmalarının gerekliliği kabul edilmektedir. Şekil 1. Fethiye kumsalının alt bölümleri Fethiye Kumsalı, Muğla il sınırları içerisinde olup toplam uzunluğu 8,3 km’dir. Kumsal; Akgöl (1,1 km), Yanıklar (4,9 km) ve Çalış (2,3) alt bölümlerinden oluşmaktadır (Şekil 1). Fethiye Kumsalı, Özel Çevre Koruma Alanı ve Deniz Kaplumbağası Yuvalama Alanı olmasının yanı sıra kumsalın bir bölümü Birinci Derece Doğal Sit Alanıdır. Alan çalışmalarının başladığı Mayıs ayından itibaren üreme sezonu boyunca 3 kişilik bir ekip 22:00 – 09:00 saatleri arasında kumsalın tamamında (Çalış, Yanıklar, Akgöl) gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalar sırasında kullanılan ekipmanlar Şekil 2’de gösterilmiştir. Daha önce yapılan çalışmalar araştırılmış farklı çalışma yöntemleri incelenmiş ve bu incelemelere göre 47 Tabiat ve İnsan Şekil 2. Arazi çalışmalarında kullanılacak ekipmanlar (Marka, marka pensesi, datalogger, GPS, kumpas, mezür, yuva ve iz formları, el fenerleri, metal şiş) standart bir çalışma yöntemi çıkarılmıştır. Yuvalama dönemi gerçekleştirilen sabah alan çalışmalarında, 06:00-09:00 saatleri arasında yapılan alan çalışmalarında ergin birey çıkışlarının yuva ile sonuçlanıp sonuçlanmadığı, bu çıkışların tarihleri, denize olan ve konumları ile kumsal üzerine bırakılan izlerin tipleri ve şekilleri formlara günlük olarak kaydedilmiştir (Şekil 3). Şekil 3. İzlerin kayıt altına alınması 48 Gece gerçekleştirilen arazi çalışmalarında, yuva yapmak için karaya çıkan ergin bireyler izlenmiştir. Tespit edilen ergin bireyler uygun zaman aralığı beklenerek markalanmıştır (Şekil 4). Markalamayı takiben kaplumbağanın düz ve eğri karapaks ölçümleri alınmıştır. Şekil 4. Markalama çalışmaları Tabiat ve İnsan Yuvalama sezonunda, yumurtadan çıkacak yavruların cinsiyetinin tahmin edilmesine yönelik olarak yuvalara sıcaklık ölçer yerleştirilmiştir. Elde edilen bu veriler daha önceki çalışmalar ile karşılaştırılarak yorumlanmıştır. İnsan faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerdeki yuvalar, koruma ve bilgilendirme amacıyla yüzey üstü kafesleriyle predatörlerin ve sahilde başıboş gezinen evcil hayvanların yoğun olduğu bölgelerde ise predasyonu önlemek amacıyla yüzey altı kafesler tel kafesler yerleştirilmiştir. Bu ızgaraların genişliği yavru çıkışına engel olmayacak şekilde planlanmıştır. Kafes örnekleri Şekil 5’de gösterilmiştir. Şekil 6. Gözlemlenen yavru çıkışı Sonuç Fethiye kumsalında 2015 üreme sozununda, 161 Caretta caretta yuvası tespit edilmiştir. Bu yuvalaradan 131’inde kontrol açışı yapılabilirken; 30 adet yuva predasyon, su baskını ve turizm aktiviteleri gibi nedenlerden dolayı kaybedilmiştir. Bu yuvalarla ilgili gerekli kayıtlar tutulmuştur. Şekil 5. Yüzey altı (predasyon) ve yüzey üstü kafesleri Yavru çıkışı döneminde sabah yapılan alan çalışmalarıyla (Şekil 6), yavruların kum üzerinde bıraktıkları izlerden faydalanılarak hangi yuvalardan yavru çıkışı olduğu, yavru çıkışlarının hangi günde gerçekleştiği, yuvaların ağzında kalan yavru (ölü ve canlı) sayıları, yuvadan çıkan, denize ulaşan ve ulaşamayan yavru sayıları ile denize ulaşamayan yavru ve predatör izlerinin takibiyle yavruların ölüm nedenleri ortaya çıkartılmıştır. Yavru çıkışlarının tamamlanmasından belli bir süre sonra yuvalar kontrol amacıyla açılarak(Şekil 7) ve yuva içinde kalan yavru (ölü ve canlı) sayıları, yumurtadan çıkmış yavru sayıları (yavru çıkısı olan boş yumurta kabukları), bozulmuş yumurta sayıları ve bunların embriyonik gelişme durumları ve varsa tahribat belirlenmiştir (Şekil 8). Kontrol açışları sırasında yavru çıkısı olmuş yumurta kabuklarının sayılmasıyla hangi yuvadan kaç tane yavrunun çıktığı saptanmış ve yavru çıkışları zamanında yavru izlerinin kullanılmasıyla elde edilen verilerle karşılaştırılmıştır. Şekil 7. Yuva kontrol açışı Şekil 8. Yuvada insan tahribatı 49 Çankaya Belediye Başkanı Tabiat ve İnsan Sayın Alper TAŞDELEN’i makamında ziyaret ettik D erneğimiz Yönetim Kurulu ve Bilim Kurulu üyelerimizin katılımıyla Çankaya Belediye Başkanı Sayın Alper Taşdelen’i makamında ziyaret ettik. Kendisine Derneğimizin çalışmaları hakkında bilgi vererek talep ve görüşlerimizi ilettik. Derneğimiz ve gönüllülerimizin katkılarıyla kurmak istediğimiz “Doğa Parkı” projemizi anlattık. Parkın oluşturulmasına olumlu bakan Sayın Başkan ekibiyle birlikte ortak bir çalışma yapılması talimatı verdi. Kendisine ve ekibine teşekkür ederiz. Derneğimizin Bilim Kurulu üyesi Prof.Dr. Sadık ERİK’in Kastamonu Anıt Ağaçları Sergisi 20-29 Kasım 2015 tarihleri arasında Taurus AVM’de sergilendi. 50 Tabiat ve İnsan 51 Tabiat ve İnsan 52
Benzer belgeler
Kaynaklar - Bilim Kahramanları Buluşuyor
Earth rangers (Yeryüzü Koruyucuları) - The Earth Rangers bloğu ilginç hayvanlar ve onların karşı karşıya kaldığı
sorunlar konusunda makaleler yayınlıyor
http://www.earthrangers.com/wildwire