sayfalar SUBAT_`2013.....1-19_opt
Transkript
sayfalar SUBAT_`2013.....1-19_opt
Kuşadası sahili 1970 li yıllar B [email protected] Yerel Tarih Dergisi 2008-2009 ve 2010 -2011 sayıları iki cilt halinde derlenmiştir. Ciltlenmiş Yerel Tarih Dergilerini edinme adresi Ege Mahallesi 442. Sokak No 6, Club Oliva Ergül Apartmanları B Blok Daire 4 Kuşadası / Aydın Tel: 0 256 618 44 44 Faks: 0 256 618 44 67 ISSN 2147-6349 Bugün büyük yerleşim yerlerinde bile tematik bir derginin yayınlanmasında güçlükler yaşanırken, Kuşadası Yerel Tarih Dergisi siz değerli okuyucularımızın desteği ile 6. yaşına girdi. Çalışmalarımızı ve yayınımızı başından beri destekleyen yerel tarih dostlarımızı en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Desteğiniz devam ettiği sürece derginiz ‘’Kuşadası Yerel Tarih’’ kendisini geliştirerek yayınını sürdürecektir. Sürekli hatırlatıyoruz, 2013, Kuşadası’nın Türklerin hâkimiyetine geçişinin 600. yılı. Görüştüğümüz yetkililer olumsuz görüş bildirmiyor ancak bir çaba da gözlenmiyor. Bugün program yapılsa en erken sonbaharda bir sempozyum düzenlenebilir. Büyük önderimizin Kuşadası’na gelişinin 89, yılı her yıl olduğu gibi yine coşku ile kutlandı. Mustafa Veli, Şubat 1973’ün olaylarını bize yeniden hatırlattı. Çoğu sezon öncesi bilinen gündemler. Ege, efelerin diyardır. Torbalılı araştırmacı tarih öğretmeni Necat Çetin bize Gökçen Efe ile ilgili iki Osmanlı arşiv belgesini açıklıyor. Kurumlarımızın tarihçesinde bu ay Kuşadası’nın belki de ülkemizin ilk halka açık anonim şirketlerinden biri olan Kuştur Tatil Köyü var. 1970’li yıllarda yaşanan işletme sıkıntıları hakkında kurucu ortak ve idare meclisi azası Dr Ali Alkış’ın anlatımı ile bilgi sahibi olacağız. ‘’Kurumlarımızın Tarihi Köşesi’’ yazılarınızı bekliyor. ‘’Cenin’’ isimli kitabı ile Kuşadalılarla tanışan konuk yazarımız Ümit Grace Samur, yazısı ile ‘’Bize Neler Olduğunu’’ sorguluyor. 15 Nisan günü 5. Geleneksel Tarih Öncesi Kaya Resimleri Şenliği için Karakaya Köyü’ne davetliyiz. Ekodosd bu sayımızda antik dönem zeytinyağı işliklerinin izini sürüyor. Sedat Onar’dan, Charles Texier’in anıları devam ediyor. Gerçekten bölgeyi Texier kadar detaylı anlatan bir başka seyyah yok. Her taşın altını kaldırmış bugün bize ilginç bilgiler veriyor. Arkeolog Kamil Sarhanlı yakın çevremizdeki antik yerleşim yerlerini tanıtmaya devam ediyor. ‘’Ada’dan Bir Portre’’ köşemizde de bu ay Mehmet Kayalı, kendi yaşam hikâyesini anlatıyor. Bizi geçmişe götürüyor. Kuşadası Aşığı Mehmet Kayalı’nın şiirlerini mutlaka okuyun. Nail Topal’ın Kemalizm ve Atatürkçülük üzerine yaptığı geniş araştırma bu sayımızda sona eriyor. ‘’Aşiret Cumhuriyet’’adlı romanı önümüzdeki günlerde kitapçı raflarında yerini alacak olan genç yazarımız Ahmet Can Sarhanlı, geçmişe özlemini yaşının yettiği oranda bizlerle paylaşıyor. Gençlerimizin yazı ve önerilerine Yerel Tarih Dergisi içinde daha fazla yer vermek istiyoruz. Yerel Tarih sayfaları arasında okuyucu mektuplarını yayınlayacağımızı söylemiştik. İlk mektup şair Gürel Aydın’dan. İçeriği kadar görüntüsü ile de tam bir sanat eseri. Özgünlüğünü bozmadan yayınlamayı uygun bulduk. İlkini bu sayıda yayınladığımız Kuşadası ile ilgili şiirlerini yayınlamaya devam edeceğiz. ‘’Kuşadası Hatırası’’ sayfamıza ilgi fazla. Resimlerin küçüklüğü eleştiri aldı.Bu sayımızdan itibaren sayfaya iki fotoğraf koyacağız. Paylaşmak istediğiniz fotoğraflarınızı detaylı içerikleri ile bize ulaştırın. Yayınlayalım. O günleri yeniden hep birlikte analım. Sağlıklı, mutlu, hoşcakalın. KUŞADASI YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI GRUBU Adına Sahibi ve Sorumlu Müdür Ali Ergül Yayın Kurulu Ali Ergül, Müjgan Şavkay, Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar, Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakrak, Ali Can Editör Nail Topal Grafik-Tasarım Nilüfer Saçar Nisa Hukuk Danışmanı Av.Nail Özazman Tercüme (İng-Frs) Duygu Sayra Ergül Redaksiyon; Nail Topal, Sedat Onar, Duygu Sayra Ergül, Alp Ergül İletişim Ege Mahallesi, 442 Sokak Club Oliva ERGÜL Apartmanları B Blok Kat:1 D:4 Kuşadası - AYDIN Tel: 0256 618 44 44 Ali Ergül: 0532 212 20 31 [email protected] www. kuyeta.org Dağıtım Pazarlama Ergül Turizm Gıda Maddeleri Ltd. Şti. Baskı Yeri Yeniyol Matbaası 1145/1 Sk. No: 50/A Yenişehir - İZMİR Tel: 0232 449 88 52 Faks: 458 62 86 [email protected] Sayı 49 Yıl 6 ŞUBAT 2013 KUYETA 1 Kuyeta Haber ATATÜRK’ÜN KUŞADASI’NA GELİŞİNİN 89. YILDÖNÜMÜ TÖRENLERLE KUTLANDI Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Kuşadası’na gelişinin 89.yıldönümü 9 Şubat günü gerçekleştirilen törenlerle kutlandı. Törenlere, Kuşadası Kaymakamı Mustafa Ayhan, Garnizon Komutanı Ferhat Aslan, Belediye Başkan Vekili Yusuf Emik, Cumhuriyet Başsavcısı Hakan Ören, İlçe Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Türkan, Ticaret Odası Başkanı Serdar Akdoğan, daire amirleri ve siyasi parti temsilcileri ile öğretmenler, öğrenciler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Büyük ilgi gören törenler, Atatürk’ün Kuşadası’na ilk girdiği yer olan Gazibeğendi tepesinde başladı. Gazibeğendi Mevkiinde buluşan Kuşadalılar, Atatürk’ün Kuşadası’na gelişinin 89,’uncu yılı anısına Belediye Bandosu eşliğinde ellerinde büyük boy bayraklarla şehir merkezindeki Atatürk Anıtına kadar yürüdüler. Renkli görüntülere sahne olan yürüyüşün ardından, Atatürk Anıtı önünde çelenk koyma töreni yapıldı ve saygı duruşunda bulunuldu. Kuşadası Kaymakamı Mustafa Ayhan’ın konuşmasının ardından Kuşadası Mahmut Esat Bozkurt İlköğretim Okulu öğrencileri zeybek gösterisi sundu. Kaymakam Mustafa Ayhan KUYETA ŞUBAT 2013 2 89 yıl önce kuşadasına gelen ulu önder ve refakatindekilerin Kuşadasından sonra Söke'de karşılama töreni. Ben Buradayım Ey Tarih Şubat 1973’te Kuşadası Mustafa Veli Mavi İnsan Gri ve beyaz. Gümüş rengi değil. Soğuk bir Ocak. Ocak ayı külsüz diye seviniyorum. Burnum kanıyor. Kan akması iyiymiş. Beş yıldızlı bir otelde yılbaşını kutlama. Beş adet hediye var. Biri bana çıkıyor. Aldığım iki adet biletten birine. 14 Şubat Sevgililer Gününde iki kişilik iki gün tam konaklama. Sevgilim yok. Gri ve beyaz. O günlerde Fransa’ya gitmem gerek. Ebru hanım Haziran ayına kadar gelebileceğimi müjdeliyor. Gri ve beyaz, gümüş rengi değil. Hıçkırık. Acil servis. Bir iğne. Ertesi gün yine bir telaş. Bir iğne. Evde duracak gibi değilim. Ablama telefon. Birkaç gün kalabilir miyim sizde diye? Kalamam başka evlerde. Mecburum. Kendimde değilim. Halüsinasyonlar başlıyor. Vücudum köhnede kalmış bir kuru çalı. Bitkinim. Gece oradayım. Eve gelip bir şeyler almam gerek giyinmek için. Kapı açık. İçeride birisi, yatakta sarılı beş kişi. Kaza geçirmişler. Başları sarılı ve birbirlerine sarılarak yatıyorlar. Küçücük çocukların alınlarındaki beyaz sargıda kan izleri. ‘’Niye geldiniz buraya?’’ diye soruyorum. Annemin evinde kiracı olmak istiyorlar. Çalışma odama bakıyorum iki kadın ikişer çocuğa sarılmış öyle duruyorlar. Yatak odasına gidiyorum. Kıpkırmızı dudaklı bir kadın battaniyeden bana gülümsüyor. Şekilsiz. Her şey şekilsiz. Ama varlıkları var. ‘’Gidin buradan diyorum. Yoksa polis çağıracağım.’’ Hepsi battaniyelere sarılıyor. 155’i arıyorum. Karakola gitmem gerektiğini söylüyor telefondaki polis. Taksi çağırıyorum. Parktaki karakola gidiyorum. İki polis benimle geliyor. Eve bakıyorlar ve sonra gidiyorlar. Salonda kimse yok. Yatak odasında var. Ablamı arıyorum. Geliyor. O görmüyor ama ben görüyorum. Bağırıyor kimse yok diye. Akşamüstü başkaları geliyor. Yeğenimi çağırıyorum. Bunları kov diye. Kovmuş. Bir hafta halüsinasyonlar içindeyim. Soru soruyorum yanıt yok. Yanıt, yüzlerdeki bilinmezlik. Ablamın evinde bir vazo var. Yarım saat o vazoya hayatımı anlattım. Vazo, kolsuz, esmer tenli, çenesi sakallı biriydi. Dinliyordu ama konuşmuyordu. Ve vücudum kendini kaybetmeye başladı. Ablamın merdivenlerinde ayağım kaydı. İki ayağımda iki gün sonra derin morluklar oluştu. Mor ve beyaz. Kan ve varis. Çekiyorum acıları halen duruyor. Niye yazdım sevgili okuyucu? Ocak ayını anlatmak için. Sende bil diye. Haydi gidelim Şubat 1973’e 2 Şubat 1973 Cuma MAHMUT ESAT BOZKURT İLKOKULU YENİ BİNAYA KAVUŞUYOR. YÜZ YILLIK BİNANIN YERİNE 12 DERSHANELİ YENİ VE MODERN BİR BİNA YAPILACAK- BİNANIN YAPILMASI 1973 PROGRAMINA ALINDI- BU İŞİN PROGRAMDA BIRAKILMAMASI İSTENİYOR. Başta kaymakamımız İsmail Güzeliş olmak üzere okul müdürü Mustafa Varan'ın devamlı ısrarları neticesinde Mahmut Esat Bozkurt İlkokulu’nun yeni baştan inşası vilayetçe 1973 programına alınmıştır. Buna göre 12 dershaneli okul inşaatına bu yıl içinde başlanıp bitirilmesi gerekmektedir. Valimiz Sedat Kirtetepe'nin desteğinde programa alınan okul inşaatı şimdiki binanın yerine yapılacaktır. Bu sayede 100 yıllık gayri sıhhi bir binada öğrenim yapan yavrularımız modern ve sıhhi bir binaya kavuşmuş olacaklardır. Öteden beri Mahmut Esat Bozkurt İlkokulu’nu yeni bir binaya kavuşturmak için gayret sarf eden kaymakamımız İsmail Güzeliş’in eseri olacak yeni binanın bu yıl içinde inşasına başlanılması istenilmekte ve buraya kadar bu iş ‘’Programda bırakılmasın’’ denilmektedir. Olmadı ‘’Programda bırakıldı’’(!) TEKEL 4 GÜNDE 10420 BALYA TÜTÜN ALDI. İlçemiz tütün piyasasının dördüncü gününde Tekel 10,420 balya tütün satın almıştır. Piyasanın ilk gününde 254 balya tütün alan tüccar, piyasadan çekilmiştir. Bunun üzerine tekel ilçemizde tek başına tütün almaya devam etmektedir, Tekelin 15 lira 75 kuruş olan tütün fiyatı devam etmekte, başfiyat haricindeki fiyatlarda düşmeler görülmektedir. Buna göre, piyasanın ilk gününde ortalama 12 lira 89 kuruş olan fiyatlar dün 11 lira 67 kuruşa düşmüştür. İlk gün en düşük 10 lira 40 kuruş olan fiyatların ise dün 6 lira 25 kuruşa düştüğü görülmüştür. Emek düşüyor. Emek tütün sarısında kahverengine dönüşüyor. 6 Şubat 1973 Salı Bakkallar Bugünden İtibaren Ekmek Satışı Yapamayacaklar. Sıhhate mugayir gerekçesiyle ekmek satışını bakkalların yapması yasaklandı-Vatandaş, diğer esnaflar içinde tedbir alınmış mıdır diye soruyor. Bakanlar kurulunun kararı gereğince bütün yurtta olduğu gibi ilçemizde de ekmek satışları bugünden itibaren sadece fırınlarda yapılacaktır. Bilindiği gibi düne kadar yıllarca bakkallarda yapılan ekmek satışları sıhhate mugayir gerekçesiyle yasaklanmış ve bütün belediyelere yazılı tebligat yapılmıştır. Bunun üzerine dün belediye, ilçemizde ekmek satışı yapan bakkallara bundan böyle ekmek satışı yapamayacaklarına dair Bakanlar kurulu kararını duyurmuştur. Belediyenin bu duyurusu kısa zamanda şehre yayılmış, halk arasında şaşkınlık yaratmıştır. Hatta birçok vatandaşımız: ‘’Açıkta gıda maddesi satan diğer esnaflar da ŞUBAT 2013 KUYETA 3 bu kararın kapsamına giriyorlar mı ve tedbir alınmış mıdır?’’ diye gazetemize gelerek bizleri soru yağmuruna tutmuşlardır. Mesela; manav, seyyar sandviç, tost vb. satanlar gibi. Belediyemizin bu konuda aydınlatıcı bilgi vermesi istenmektedir. Değişen hiçbir şey yok. Sadece pamuk helvası poşete girdi. Pembe ve beyaz. CADDELERDEN GEÇİLMİYOR. Kanalizasyon çalışmaları dolayısıyla ilçemizde trafik ağırlığını üzerinde taşıyan Tayyare, Kahramanlar, Sağlık ve Yıldırım Caddeleri’nden geçebilmek hayli güçleşmiştir. Pazar günü kazılmasına başlanan Kahramanlar Caddesi trafiğe tamamen kapandığından Söke istikametine seyrüsefer yapan taşıtlar zaten bozuk olan Sağlık Caddesi’nden bin bir güçlükle Sabucalı Sokağa girerek yollarına devam edebilmekteler. Ana caddelerimizden taşıtların gidiş ve gelişleri bugünkü şartlarda güçleştiği gibi yayalar hayli müşkülat içinde kalmışlardır. Biraz sabretmek lazım. Hiçbir şey havadan gelmiyor. TÜTÜN PİYASASI HIZINI KAYBETTİ. 9 gün önce açılan Ege Ekici Tütün Piyasası diğer il ve ilçelerde olduğu gibi şehrimizde de hızını kaybetmiştir. İlçemiz tekel ilgililerinin ifadesine göre, daha önce yapılan tespitlerde tütününü balya yapmakta geciken 10-15 ekicimiz haricinde diğer ekicilerimizin tütünleri tamamen alınmıştır. Kalan tütünlerin alımı da hafta sonuna kadar tamamlanacaktır. İlçemiz tütün piyasasını, ilk gününden beri tek başına yürüten Tekel şimdiye kadar 10378 balya tütün satın almıştır. Tekelin dünkü en düşük fiyatı 7 lira 60 kuruş olmuştur. Ortalama fiyatı da 11 lira 61 kuruştur. Bilindiği gibi ilçemizde tekelin başfiyatı 15 lira 75 kuruş olarak devam etmektedir. Yeni tütün ekim zamanı geliyor. 9 Şubat 1973 Cuma YEDİEYLÜL İLKOKULU 1 MARTTA TAŞINIYOR. Yüz yılı aşkın eski bir binada tedrisat yapan Yedieylül İlkokulu 1 Marttan itibaren muhteşem bir KUYETA ŞUBAT 2013 4 binaya kavuşuyor. Okul müdürü Mehmet Kirişli’nin gayretli çalışmaları sonunda eski kışla yatağına inşa edilen 2 katlı yeni binanın birinci katı tamamen hazır olduğundan Yedieylül İlkokulu 1 Mart Perşembe günü yeni binaya taşınacaktır. Çevremizde bir eşine nadir rastlayabileceğimiz nitelikte modern binaya kavuşan Yedieylül İlkokulu camiasında ve Camiatik Mahallesi’nde şimdiden bayram sevinci hüküm sürmektedir. Yeni duvarlarda kitap ve kalem kokusu. GENÇLİKSPOR’A GÖNÜL VERENLERDEN BEKLENEN Şüphesiz ki üç büyüklerin rekabetini andıran Kuşadası-Söke ezeli rekabetini, bu hafta şehrimiz halkı yeniden yaşayacaktır. Uzun zamandır sabırsızlıkla beklenen hafta nihayet gelmiştir. Öyle zannediyoruz ki, şehrimiz stadı bu pazar futbol sahası olmaktan ziyade bir bayram yeri olacağa benzer. Böyle bir bayram yerinde buluşmak ve takımımızı elden geldiğince güzel oyuna teşvik etmek Gençlikspor’a gönül verenlerin başta gelen görevi olacaktır. Kamp: Gençlikspor yarın Atlantik Otel’de kampa girecektir. Gençlikspor’un kampı pazar gününe kadar devam edecektir. Seviyorsan sevdiğini yücelteceksin. Siyah, beyaz ve yeşil. 13 Şubat 1973 Salı Ana Okulu Yedieylül Okulunun Eski Binasına Taşınıyor. Halen Mahmut Esat Bozkurt Okulu’nun bir odasında faaliyet gösteren ana sınıfı 1 Mart’tan sonra müstakil bir anaokulu olarak tedrisat yapacak. 1 Mart Perşembe günü eski kışla yatağına inşa edilen yeni binaya taşınacak Yedieylül İlkokulu’ndan boşalacak eski binaya anaokulu taşınacaktır. Bilindiği gibi Mahmut Esat Bozkurt İlkokulu’nun bir odasında şimdilik ana sınıfı olarak faaliyet gösteren anaokulu müstakil bir binaya taşınınca huzura kavuşacak ve belli başlı bir okul olacaktır. Yedieylül İlkokulu ve ana sınıfı yeni binalarına taşınma hazırlıklarına başlanmıştır. Oyuncak, eğitim ve ilk harfler, ilk sayılar. Bilgili insanlar. Umut. AYGAZ İKRAMİYELİ SATIŞ YAPIYOR. İlçemiz Aygaz Bayii Abdullah Sarıdedeoğlu şehrimizde ilk defa ikramiyeli, satış yapmaya başlamıştır. Aygaz’dan alınan 25liralık eşya karşılığında numaralı bir kupon verilmektedir. Buzdolabından termosifona kadar çeşitli ikramiyelerin yer aldığı özel eğlence programlı çekiliş Haziran ayında yazlık bir sinemada yapılacaktır. İkramiyeli satışlara 40 yıl önceden başlanmış. TURİSTİK EŞYA SATICILARI HAZIRLIKLARA BAŞLADI İlçemiz turistik eşya satıcıları bir buçuk ay sonra açılacak 1973 turizm sezonu için şimdiden hazırlıklara başlamışlardır. Tayyare Caddesi, iskele meydanı ve diğer semtlerdeki turistik dükkânlara çeki düzen vermeye başlamıştır. Bazı esnaflar boya, sıva gibi işler yaparken bazıları da dükkânlarının şeklini tamamen değiştirmektedir. Önümüzdeki sezon yapılan bu değişikliklerle ilçemizi ziyaret eden misafirlerimiz turistik eşya satışı yapan dükkanları pırıl pırıl göreceklerdir.Tabii yollarımız bir buçuk aya kadar yapılırsa.. Nazar boncuğu, halı, deri, kuyum, pansiyon ve yatak ve deniz ve güneş ve kum. 20 Şubat Salı ŞEHİR İÇİNDEKİ BOZUK YOLLARDA DEVRİLEN VASITALAR KORKU SAÇIYOR. Üç günde Yıldırım Caddesi’nde iki yüklü römork devrildi bir de kamyon devrilme tehlikesi geçirdi.-Bir buçuk ay sonra açılacak turizm mevsimine kadar yolların tesviye edilmesi isteniyor. İlçemizde geçen yıldan beri çalışmalara aralıksız olarak devam eden kanalizasyon işinin özellikle şehrin merkezi yerlerinde tamamlandığı halde cadde ve sokakların yapılmayışı halk arasında şikâyet konusu olmaktadır. Bu arada Yıldırım Caddesi’nden matbaamızın sokağına giren hemen hemen her yüklü vasıta sokağın başında devrilmektedir. Üç gün içinde tütün balyası yüklü iki römorkun devrildiği, bir de çimento yüklü kamyonun devrilme tehlikesi geçirdiği bu yolun acilen yapılması gerekmektedir. Zira her an vukuu Ben Buradayım Ey Tarih muhtemel bir facianın doğmasından korkulmaktadır. Öte yandan bir buçuk ay sonra açılacak turizm mevsimine kadar cadde ve sokaklarımızın yapılması halinde caddelerden yükselecek toz bulutları şehrimizi ziyarete gelen yerli ve yabancıların suratlarında patlayınca puan kaybımız büyük olacaktır. Hiçbir vasıtanın geçmeye cesaret edemediği ana caddelerimiz eski haline getirilmese bile hiç olmazsa tesviye edilmelidir. Trafik yükünü üzerinde taşıyan ana caddelerimizde karşılaşan iki vasıtadan birinin bir kenara çekilip diğerine yol vermesi tabii ki yolun geçilemeyecek durumda oluşundandır. Ve bu bizim şoförlerimiz tarafından bilinmektedir. Ya bu yolu bilmeyen yabancı vasıta sahibinin hali ne olacaktır. Adamın arabasının alt takımının hatta kafasının parça parça olmasına sebebiyet vermeye kimsenin hakkı yoktur. Yollarımız bir buçuk ay içinde- hiç olmazsa- tesviye edilmezse yukarıda saydıklarımızı günün her saatinde şahit olacağımızdan endişe etmekteyiz. Sayın sorumlulardan bu acil problemin halli için çalışmalarında öncelik tanıyacaklarını ümit ediyoruz. Korkma! Bitmez bu sokaklarda kanalizasyon çalışmaları. İHALEYE KONULAN 6 BELEDİYE DÜKKÂNI KAPIŞILDI. Belediye tarafından yapılan pazaryerindeki dükkânlardan altısının ihalesi dün yapılmıştır. İki yıl müddetle aylığı 200 liradan ihaleye konan dükkanlara 20-25 kişi talip olmuş ve yapılan açık arttırmada dükkanlar adeta kapışılmıştır. Aylığı 860 liraya kadar çıkan dükkanlardan geri kalan 9 adet dükkanın ihalesi de önümüzdeki ay içinde yapılacaktır. Hayırlısı olsun. Hayırlı müşteriler olsun. Paranın rengi… Ne renk? DİN BİLGİSİ ÖĞRETMENİ ORTAOKULDA GÖREVE BAŞLADI. Münhal bulunan ilçemiz Kaya Aldoğan Ortaokulu din bilgisi öğretmenliğine İstanbul Yüksel İslam Enstitüsü mezunu ve askerden yeni dönen Muharrem Sinanoğlu tayin edilmiştir. Dün ilçemize gelem Muharrem Sinanoğlu görevine başlamıştır. Kendisine hoş geldiniz der, başlarılar dileriz. 23 Şubat Cuma BAĞ-KUR’A İLÇEMİZDEN 266 ESNAF KAYDINI YAPTIRMADI İlçemiz ve köylerinde 676 esnaftan 410 kişinin Bağ-Kur’a kaydını yaptırdığı resmi kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi Ekim ayından itibaren yürürlüğe konan Bağ-Kur Kanunu kapsamına giren ve Bağ-Kur’a kaydını yaptırmayan 266 esnafımız hakkında ceza-i işlem yapılacağı kanun hükümlerinde belirtilmektedir. Köylerimizde mevcut 96 esnafın tümü Bağ-Kur’a kaydını yaptırmıştır. İlçemizde kayıtlarını yaptırmayan 266 esnaf ilçemizde bulunmaktadır. Yeni bir uygulama olduğu için belki 266 esnaf güvenemedi. SELÇUK’TA KUZU ETİ 20 LİRADAN SATILIYOR. İlçemizde de ucuz et satış şubesi açılacak. Selçuklu hayvan besicisi İbrahim Kubur Selçuk’ta açtığı bir satış şubesinde halka ucuz et satmaya başlamıştır. İbrahim Kubur, kuzu etinin kilosunu 20 liradan, kemikli dana etini 16 liradan, kemiksiz dana etinin kilosunu da 18 liradan satmaktadır. Diğer kasaplarda kuzu etinin kilosu 25, kemikli dana etinin kilosu 20 lira, kemiksiz dana etinin kilosu da 24 liradan satılıyor. Selçuklu kasaplara karşı İbrahim Kubur tarafından yapılan bu rekabet halk arasında ilgi ile takip edilmektedir. İbrahim Kubur’un ilçemizde de ucuz et satış şubesi açacağı söylenmektedir. 27 Şubat Salı DİLEK YARIMADASINA İNŞA EDİLECEK 2000 ODALI TATİL KÖYÜ’NÜN İNŞASI BU YIL BAŞLIYOR. Club Meditteranée tarafından kiralanan 10.000 yataklı tatil köyü ile Ankara’dan ilçemize bir teknik heyet gelerek tetkik ve temaslarda bulunmuşlardır. İlçemiz Dilek Yarımadası’na İller Bankası tarafından yaptırılacak olan 2000 odalı tatil köyünün yapılması nihayet gerçekleşmiştir. İller Bankası genel müdürlüğünün değişmesi ile yeniden ele alınan bu işin sağlamlaştığı ilgililerin ifadesinden anlaşılmaktadır. Verilen bilgiye göre bu yıl inşasına başlanacak olan 2000 odalı ve 10.000 yataklı tatil köyü şimdiden Club Meditteranée tarafından kiralanmış ve ön anlaşma yapılmıştır. 101 milyon 800 bin lira keşif bedelli turistik sitenin şimdiye kadar yol olmadığı gerekçesiyle yapılamadığına değinen ilgililer, Güzelçamlı Köyü’nden Kalamaki’ye kadar olan 13 kilometrelik stabilize yolun derhal asfaltlanacağını söylemişlerdir. Kalamaki’nin fiziki özelliği bozulmadan kısım kısım inşa edilecek muhteşem tatil köyü ile ilgili yerinde incelemeler yapmak üzere geçtiğimiz hafta içinde İller Bankası’ndan şehrimize gelen bir teknik heyet Kalamaki’ye giderek sondaj çalışmaları yapmışlardır. İyi ki yapılmadı. Şimdiye kadar yapılmaması otel yapılmayacağını göstermez. Bakın orman alanlarına. Ağaçlar halüsinasyon görüyor. Şubat 1973, emek, alın teri, şehrin gelişimi. Şubat 2013 bende hastalıklı zamanlar. Ayın Makalesi ŞUBAT 2013 KUYETA 5 Konuk Yerel Tarihçi BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİNDE GÖKÇE HÜSEYİN (GÖKÇEN EFE) İLE İLGİLİ BİRKAÇ BELGE Necat Çetin Konuk Yerel Tarihçi - Tarih Öğretmeni-Okul Müdürü/ Torbalı Milli Mücadele döneminde Yunan işgaline karşı çetesiyle direnenlerden olan Gökçen Efe, 1891 yılında doğmuştur. Asıl adı Gökçe Hüseyin’dir. Çakırcalı Mehmet Efe’nin akrabası ve sağ koludur. 1914 yılında af edilerek düze inmiş, İzmir ve yöresinin Yunanlılarca işgali üzerine gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı'na katılmış, 57. Tümen Komutanı Miralay Şefik (Aker) Bey'in gözetiminde oluşturulan Kuvay-yı Milliye örgütlenmesi içinde yer almıştır. Haziran 1919'da, Yunan ileri harekâtını durduran Köşk Cephesi'nde savaşmış, Fata ve Kemerdere'ye baskınlar düzenlemiş ve Yunanlılara ağır kayıplar verdirmiştir. Ekim 1919'da Fata yöresinde Yunan toplu saldırısının geciktirilmesini sağlamıştır. 13 Kasım 1919'da yine Fata yöresinde Yunan birlikleriyle şiddetli bir çatışmaya girmiş, üç gün süren çatışmalardan sonra, siperine girmeyi başaran bir Yunan askerince 16 Kasım 1919'da süngülenerek öldürülmüştür. Ankara hükümeti daha sonra, savunurken öldüğü Fata bucağına onun anısına Gökçen adını vermiştir. Kurtuluş Savaşı'nın adı ilk duyulan direnişçilerinden olan Gökçen Efe, Halide Edip Adıvar'ın"Efe'nin Yemini" adlı öyküsünün de kahramanıdır. Ödemiş yöresinde adına Türküler yakılmıştır.1 Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki belgelerde adı “Gökçe Hüseyin” olarak geçmekte olan Gökçen Efe ile ilgili toplam 12 evrak bulunmaktadır. Belgelerden 11 tanesinde Osmanlı’nın efelere bakışının resmi anlayışına paralel olarak grubu eşkıya olarak nitelemekte, Gökçe Hüseyin çetesinin faaliyetleri, affı ve yataklarının da af edilmeleri ile ilgilidir. Bir belge ise Kurtuluş savaşı dönemine rastlamaktadır. İlk belge 23 Mart 1330/1914 tarihli olup ” Tire'de dağa kaldırılan Mösyö Nak'ın kurtarılması için ittihaz (kabul) edilmekte olan tedâbire (çare-tedbirler) ve Madam Nak'ın bin lira hazırlayıp eşkıya ile pazarlığa giriştiğine ve bu eşkıyanın Gökçe Hüseyin Çetesi olduğu anlaşıldığına dair“dir. Diğer belgelerden bir tanesi 1330/1914, iki tanesi 1332/1916, diğerleri ise 1333/1917 tarihlidir. Biz burada sadece iki belgeyi yayınlayacağız. Bunlardan ilki 1330 yani 1914 yılına ait. “Tire'de dağa kaldırılan Mösyö Nak'ın kurtarılması için ittihaz edilmekte olan tedabire ve Madam Nak'ın bin lira hazırlayıp eşkıya ile pazarlığa giriştiğine ve bu eşkıyanın Gökçe Hüseyin Çetesi olduğu anlaşıldığına dair”. İzmir’den Dahiliye Nezareti( İçişleri Bakanlığı) ne çekilen iki sayfalık şifreli telgraf. Diğeri ise Ödemiş’te Yunan kuvvetleri ile yapılan çarpışmayla ilgili. Belgelerin aslı önce, bu günkü yazıya çevirisi ise sonra verilmiştir.2 Gökçe Hüseyin Efe’yi rahmet ve saygı ile anıyoruz. Bâb-ı Âlî Dahiliye Nezâreti Şifre Kalemi Şifre Telgrafnâme Mahreci: İzmir Târih-i keşîdesi: 12 Teşrîn-i Sânî sene [1]333 Kalem-i vürûdu: 13 minhû Şehr-i hâlin ikinci günü Ödemiş'in Üzümlü ve Karadoğan karyeleri civârında görünen cüz’î mikdârdaki Kuvâ-yı Milliye efrâdına karşı üç tabur Yunan askeri sevk olunarak sâ‘atlerce top ve tüfenk ile devâm eden ta‘arruz netîcesinde Üzümlü karyesi kâmilen ve Karadoğan karyesinde de üç hâne ile bir kadın muhterik ve ahâlîden üç dört maktûl ve beş altı mecrûh olmuş ve işbu müsâdeme Tire havâlîsinde bulunan Gökçe Efe tarafından istihbâr olunması üzerine kuvve-i kâfiyye ile yetişilerek yeniden başlayan müsâdemedeYunanlılardan bir binbaşı maktûl ve bir zâbit mecrûh ve sekiz on kadar zâbit ile bir hayli neferin de esîr alınmış olduğu ve karye ahâlîsinin bir kısmı Gülencek Yaylası'na ve bir kısmı da Salihli cihetlerine ilticâ eylediği ma‘lûmât-ı müstahbere üzerine ma‘rûzdur. Fî 12 Teşrîn-i Sânî sene [1]335. Aydın Valisi İzzet Huzûr-ı âlî-i Sadâret-penâhî'ye ve Hariciye Nezâret-i Celîlesi'ne Fî 13 minhû. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BAO),DHL.EUM.Ayş.,30/B/1338,38,54,1 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BAO), 23/Ma/1330, DH.ŞFR., 666, 3 KUYETA ŞUBAT 2013 6 1 Bu konuda yapılan birkaç çalışma için bakınız: A.Levent Ertekin, Gökçen Efe, sabah Yayınları, İzmir, 1999, Sabahattin Burhan, Kurtuluş Savaş'ında Gökçen Efe Destanı, Nesil Yayınları, İstanbul, Ocak 2008, http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=472. 2 Belgelerin bir örneğini tarafıma veren Sayın Seyfullah Ayvalı’ya ve çevirinde büyük desteğini aldığım Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BAO) uzmanlarında sayın Muzaffer Çetin’e ne kadar teşekkür etsem azdır. Aydın Vilâyeti Mektûbî Kalemi Aded: 453 Dosya: 1 Milli Mücâdele- Hüseyin Gökçe Efe'ye âid. Dahiliye Nezâret-i Celîlesi'ne Devletlü efendim hazretleri Ödemiş üzerindeki kuvvetden tard edilmiş olan Mahmud ile Gökçe'nin akrabâsından Hüseyin ismindeki adamın başına topladığı birkaç derbederle Tire'nin garb taraflarındaki kurâda vergi tarhı, hayvan ahzı ve insan darbı ve kız kaçırılması gibi fezâhatlar irtikâbıyla ahâlîyi rencîde etmeğe başladıkları ve kendilerine kirâren vâki‘ olan tenbîhât ve ihtârâta da kulak asmadıkları ve Tire köylülerinden olup dağda bulunan Hacı Halil ismindeki şahsın da Tire Kasabası eşrâfına mektûb göndererek hukūk ve namuslarının vikāyesi için gece-gündüz dağlarda dolaşdığından ve hayâtını fedâ etdiğinden bahisle bir müddet-i mu‘ayyene zarfında dört bin lira göndermedikleri halde Tire'yi Aydın gibi tahrîb ve ihrâk edecekleri tarzında tehdîdâtda bulunmakda olduğu ve bu cihetden muztarib ve müştekî olan ahâlînin nihâyet Yunan kumandanına mürâcaat etmeleri meczûm bulunduğu Tire Kāimmakāmlığı'ndan mahremâne alınan tahrîrâtda iş‘âr Gökçen Efe ve kızı olunmakda ve ne gibi vesâite mürâcaat edeceği husûsunda hatt-ı hareket ta‘yîni taleb edilmekdedir. Sûret-i iş‘âra nazaran Tire'nin garb taraflarında tecâvüzâtda bulunan şakīlerin işgāl sâhası hâricinde olmalarından buraca bunlar hakkında bir gûnâ mu‘âmele îfâsı bi't-tab‘ mümkün olamamış ve fakat Tire, Yunanlılar tarafından meşgūl ve kazânın emn ü âsâyişinden Yunanlılar mes’ûl olmasına nazaran bir gûnâ tecâvüz ve ta‘arruz îkā‘ına muktedir olamayacakları şübhesiz bulunan birkaç şakīnin tahvîf kasdıyla mektûbla vâki‘ olan bu yoldaki tehdîdâtına atf-ı ehemmiyetle tevehhümen öteye beriye mürâcaata lüzûm ve mahal olmadığı derkâr olmakla beraber ba‘dehû îcâbına bakılmak üzere Mahmud ile Gökçe'nin akrabâsından Hüseyin ve Hacı Halil ismindeki şahsın teşkîl etdikleri çetelerin kimlerden ve kaç kişiden ibâret olduğunun ve buna karşı kazâda Yunanlıların kaç kişilik kuvvetleri bulunduğunun tahkīk ve iş‘ârı lüzumu kāimmakāmlığa cevâben izbâr kılınmış olmağla ol bâbda emr u fermân hazret-i men lehü'l-emrindir. Fî 30 Receb sene 1338 ve fî 20 Nisan sene 1336/1920 Aydın Valisi Vekîli Defterdâr (mühür) Ahmed Besim Gökçen Hüseyin ŞUBAT 2013 KUYETA 7 Kurumların Tarihi KUŞTUR ve BAZI ANONİM ŞİRKETLERİMİZ Dr. Ali Akış Kuştur, açık adı ile Kuştur Kuşadası Turizm Endüstrisi A.Ş. 1960’lı yıllarda rahmetli ve değerli kaymakamımız Özer Türk ve zamanın belediye başkanının büyük gayretleri ve halkın sermayeye katılımı ile kurulmuş bir şirkettir. Bu kurum; insanların küçük sermayelerinin bir araya getirilmesi ve o zamanlar henüz başlayan turizm sanayi ve hareketinde yetersizliği hissedilen yatak sayısını arttırmaya yönelik bir ileri görüşün mahsulüdür. Kuruluş esnasında, ana mukavelenin hazırlanmasında ve son şeklini alması çalışmalarında ve ortak sayısının Ankara'dan arttırılması hususunda karınca kararınca fiilen çalışarak yardımcı olduğum bu şirketin kurulması şerefi, bilindiği gibi Özer Türk'e aittir. Kuştur, aradan geçen 44–45 yıllık süre içinde yenilenerek hizmetine devam etmektedir. Bu şirket; adı geçen 800–1000 yataklı tesisi ile o güne kadar yapılan en büyük ve ilk tatil köyü olma özeliği yanında, Türkiye'de halk sermayesi ile gerçekleştiren iIk turizm kuruluşlarından biri olma önderliğini de taşımaktadır. Nitekim onu, yine büyük hamleci ayni kaymakam'ın yani Özer Türk'ün önderliğinde ARTUR ve AKTUR ile diğer kuruluşlar takip etmiştir. Rahmetli Özer Türk bu son üç kurumu o zamanlar çok kimsenin ne olduğunu bilmediği bir holding haline getirmeyi hayal ediyordu. Ona göre üç haftalığına gelen turistler birer haftalık sürelerini münavebe ile Artur - Kuştur ve Aktur’da geçirmeli idi. Nitekim Belçikalı guruplar o dönemde bir haftası ücretsiz olmak üzere üç haftalık tatile geliyorlardı. Turizm kültürünün her yönden henüz gelişmediği bir dönemde, çok ortaklı bir şirket kurarak, 1000 yataklı bir tatil köyü oluşturmak ve bunun sorumluluğunun altına girmek her şeyden önce bir cesaret işi idi. Ve sonuç başarılı olmuştu. Onun için bu şirketin kuruluşu ve tatil köyünün açılışında, bu güne kadar kesintisiz çalışmasında, hizmeti geçen herkese Kuşadalı olarak teşekkür borcumuz olduğunu sanıyor ve bu vesile ile rahmetli Özer Türk'ü, vefat eden veya yaşayan o zamanki ortakları rahmetle anıyorum. Yakında açılacak olan kongre merkezinin oluşturulmasında hizmeti geçen kurum ve kişiler için de aynı duyguları taşımamız gerektiğine inanıyorum. 1971 yılında yeni emekli olup geldiğim Kuşadası’nda; genel kurulda yapılan seçimlerde kendimi; 42 yaşında, birdenbire yönetim kurulunda, murahhas azalıkta ve hatırladığıma göre mühendis olan ve istifa eden müdür yüzünden sahipsiz kalmış olan tatil köyünde, 216 personeli ile yapayalnız kaldığım günleri bugün gibi hatırlıyorum. Turizm mevsiminin açıldığı herkesin yerine yerleştiği Nisan ayında profesyonel bir müdür arasanız da bulabilmek o gün için mümkün değildi. Yolları diz boyu ot içinde, odalarda ikamet eden ve üşüyen müşterilere verecek yeterli Kuştur 1970 KUYETA ŞUBAT 2013 8 Kuştur 1970 battaniyesi bile olmayan, kasasında parası bulunmayan, evlerimizden ve kendi otelimizden getirdiğimiz battaniyelerle ihtiyacı gidermeye çalıştığımız tatil köyünü bu şartlar içinde teslim aldım. Bu büyüklükte bir tesisi o günün şartlarında çalışır hale getirmenin ne derecede sıkıntılı bir iş olduğunu bizlerle paylaşırsınız sanıyorum. Bugünkü gibi aklımdadır. 800 büyük, 200 küçük yatağı olan köyde 400 battaniye vardı ve müşterilerin bir kısmı battaniyeleri makasla ikiye bölüyorlardı. Bütün zorluklarına rağmen o yılı zararsız olarak ve ilk defa kârla kapatma uğruna, o öğündüğüm dalgalı, gür kumral saçlarımın döküldüğünü, başımın yer yer kelleştiğini, kalan saçlarımın ağardığını söylesem acaba kaç kişiye inandırırım diye düşünüyorum. Kuştur'da geçen o ilk yılımızda, eski idareciler tarafından işe alınmış bazı personelin bize karşı oluşan direncini nasıl normale çevirdiğimizi ve çektiklerimizi o zamanki insaf sahibi olan çalışma arkadaşlarım ve özellikle iç hizmetler şefliğine getirdiğim arkadaşım rahmetli Osman Eskici çok iyi biliyordu. Yine o tarihlerde ne biz ne de çalışanlar tatil köyü çalıştırma özeliklerini biliyorduk diyemeyiz. Zaten kalifiye personel parmakla gösterilecek kadar azdı. Bu maksatla kurulan okullardan mezun olmaya başlayan personelin hem bilgileri teorik hem de bu elemanların burnu havadaydı. 3 aylık kurstan geçtikten sonra bir kurs bitirme belgesi alan ilkokul mezunu elemanlar müdürlüğe talip olabiliyordu. Zaten köyde pek çok müdür vardı. Herkes müdürdü. Yabancı dil bilen de bugünkü kadar çok değildi. Bütün bunları anlatsak inandırabileceğimizi sanmıyorum. Şirket, turizm kredisi aldığı için haliyle borçlu idi. Köyü devir alınca işe önce köy müdürü olan kendimden başladım. 11.000TL olan müdürlük maaşını 3500 TL ye düşürdük. Maaşı 5000 TL olan mutfak şefinin maaşına dokunmadık. Bütün müdürlerin ve yönetim kurulu üyelerinin free harcamalarını kaldırdık <Ön büro hariç>. Kurumu ayakta tutabilmenin ilk yolu bazı masrafları kısmaktı. Kendi maaşımı düşürmekten dolayı onur duyduğumu veya aferin beklediğimi söyleyemeyeceğim gibi maaşım azaldı diye üzüldüğümü de hatırlamıyorum. O yıllar fedakârlık yılları idi. Yönetim kurulu başkanı bile suyu para ile içiyordu. Bu sayede o yıl ki işletme bütçemiz yılsonunda sanıyorum 180 000 TL kadar pozitif bakiye vermişti. Bir yıl sonra işi Ankara Dedeman Oteli’nden getirttiğimiz bir profesyonel müdüre bıraktık ben kendi mesleğim olan hekimliğe döndüm. Turizm mevsiminin başladığı, otellerin açıldığı bir dönemde zaten müdür arasanız da bulabilmemiz mümkün değildi. Daha sonra yıllarca bu kuruma müdürlük yapan Erdal Aktüre, yiyecek içecek Şefi olarak benim müdürlüğüm zamanında o yıl işe başlamıştı. Manisa'da askerdi. Verdiğimiz ilan üzerine müracaat etmiş ve kendisi ile ilk mülakatı bendeniz yapmış ve işe benim tavassutumla girmişti. Oğlu Gazanfer'in ismini de ben koymuştum. Bugün Kuştur'un sahip değiştirdiği, asıl hedefinden uzaklaştığı ileri sürülebilir. Bu düşünüşün bir kısmı doğru bir kısmı doğru değildir. Zira anonim şirketlerin kaderi budur. Kuruluş sermayesi bir süre sonra piyasa şartları yüzünden yetersiz kalınca sermaye artırımı zarureti ortaya çıkar.. Küçük sermaye sahipleri buna katılamayınca genel sermayedeki sermaye pay oranları haliyle düşer. Zira özelikle ilk yıllarda yeterli kar payı alamayan hisse senetleri el değiştirir. Zaten sermaye piyasası kanununa göre de borsaya kote etmek zorundasınızdır. Hisseler serbestçe alınır satılır. Fakat hisse senetleri el değiştirirken kurum ve tatil köyü yerinde kalır ve hayatına devam eder. Kuştur’da da bu olmuştur. Bunu önleyebilme ancak ortakların sermaye artırımına katılmaları ile mümkündür. Çünkü onların rüçhan hakları vardır. Ortaklar bu haklarını kullanmamışlar veya değişik nedenlerle kullanamamışlardır. Bu günkü mal sahibi de hissedarlardan para karşılığı satın aldığı hisseler ile pay oranında kendi adına üstünlüğü sağlamıştır. Kimsenin elinden hissesi zorla alınmamıştır. Hissedarlar yatırdıkları paranın üstünde bir para karşılığı alarak hisse senetlerini satmışlardır. Bugün Kuştur hisse senetleri; aranan hisse senetleri olmamasına önemli kar getirmemesine rağmen kuruluştaki nominal değerlerine oranla artmıştır. Mesela ben 15 000TLlik hisse senedimi 40 000 TL’ye satmıştım. Ancak Kuşadası'nda daha sonraki yıllarda kurulan halka açık Aldaş ve Limaş benzeri anonim şirketler batmıştır. Kuştur; sahibi değişse de yenilenerek yoluna devam etmektedir. Kaldı ki Kuştur ortaklarının sayısında Kuşadalılar bildiğim kadar ile azınlıkta idiler. Bu güne geldiğimizde Kuştur; hala geniş yatak kapasitesi ve yenilenmiş şekli ile hem ülkemize döviz girdisi ve gelir sağlamakta hem de mahallen tenin etiği ihtiyaç maddelerini satın alarak ve insan çalıştırarak Kuşadası ve çevresi için bir ekonomik kaynaktır.. Keşke devlet sermayesi ile kurulan Aslanburnu Tatil Köyü de (Fransız Tatil Köy) kapanmamış olsaydı. Konu buraya gelmişken gerçeği de ifade etmek zorundayız ki Kuştur bugün birçok yönleri ile kendini ilk yenileyen kurumlardan biridir. Tıpkı Tusan gibi. Çünkü kendini yenileyemeyen kurumlar yaşayamayacaklardır. Kuştur yeni ortamda aradığını bulamazsa o da yeniden yenilenmek zorunda kalacaktır. Limaş ve Aldaş gibi şirketlerin başarılı olamaması tabii ki üzüntü vericidir. Keşke başarılı olsalardı da Kuşadası ekonomisine katkı sağlasalardı. Ancak onların niye yok olup gittiklerini iyi inceleyerek ileriye yönelik dersler çıkartmakta büyük fayda vardır. Onların yaşayamaması bu tip yatırımlara para yatırmak isteyenlerin ümitlerini yok etmiş güvenlerini ortadan kaldırmıştır. Bu oldukça önemli bir husustur. Tarihten ders almayan ülkeler yaşayamaz sözünden ders alarak bu konuda doğru teşhisler koyarak ders almak gelecekte sağlam adımlar atmak için elzemdir. ALDAŞ veya LİMAŞ gibi yok olan şirketlerimizin başlangıç, oluşum ve bitiş merhalelerini incelemeye devam etmemiz bizlere çok önemi bilgileri aktaracaktır. Eminiz k i çoğumuz hala gerçekleri bilmiyoruz.. Bu özelikle sonuç alınması mahkeme kararları ışığında mümkün olduğu bir anda elimizden kaçıp giden Limaş konusunu, Kuşadası tartışmaya, geri dönme şansı olmasa bile devam etmelidir. Tarih bunun hesabını gelecekte mutlaka soracaktır. Elde edeceğimiz sonuçlar belki de bize bazı kurumlarımız ve kişiler hakkında gelecekte ne şekilde hareket etmemiz gerektiği konusunda ışık tutacaktır. 1972 Yılı Kuştur Tatil Köyü idarecilerinden bir gurup soldan sağa: Mustafa Bey, Dr. Yılmaz İspahi(SSK Tepecik Hast. Başhekim Muavini), Denizli'den Ecz Burhan Bey, Sökeli halıcı İrfan Erdiliballı, Dr Ali Alkış ŞUBAT 2013 KUYETA 9 Konuk Yazar NELER OLUYOR BİZE? Ümit Grace Samur Bu sabah Kuşadası’nın o güzelim deniz kenarında yürürken, adımlarım beni 2000’li yıllara geri götürdü. İlk kez uzun süreli olarak vatanımdan ayrılmıştım. Bir gün yurduma dönme kararı aldığımda kalbimde büyük bir heyecan duydum fakat döndükten sonra yaşadıklarım beni hayal kırıklığına uğrattı. Gördüm ki, beyinler uyuşmuş, sorgulama durmuş, umutlar sönmüş ve bu bilinçle gelecek kararmış. İnsanlar hırslanmış ve paraya daha çok değer vermeye başlamış. Tüketim gittikçe artmış ve üretimin yerini almış. Yokluk bilinci zengin ve fakir herkese yayılmış. Nerede o, özlemle hatırladığım çocukluğumun geçtiği mahalleler ve içinde birliğin yaşandığı zamanlar? Nerede o, evlerinin kapılarını açık bırakan ve varını yoğunu birbiriyle paylaşan güzel insanlar? Nerede o, cumbalı pencerelerinden yarı beline kadar sarkarak birbirine gülümseyen ve birlikte kışlık yiyeceklerini hazırlayan komşular? Nerede kaldı o, sevgi-saygı ve paylaşım dolu dostluk, arkadaşlık ve kardeşlik? Kaybetme korkusuyla kilit üstüne kilit vurduğumuz dairelerimizde yaşayarak, banka kasalarına kapattığımız ve biriktirdiklerimizle gurur duyarak, birbirimizin rakibi olarak ve kıyasıya yarışarak, dört duvar arasına kapanıp ayrılığın gittikçe arttığı, bir sistemin içinde olduğumuzun farkında mıyız, acaba? Başımızı kuma gömmek, daha mı kolay geliyor? Yoksa duygusuz hale mi geldik. Acaba, sigara üstüne sigara içerek ve kadehlerde huzuru arayarak, kendimizden, olanlardan ve gerçeklerden mi kaçıyoruz? Cahilliğin ve yozlaşmanın ortasında olduğumuzdan, haberimiz mi yok? Hep birlikte kurguladığımız böyle bir yaşamın içinde, özümüzü mü kaybettik? Acılardan kaçalım derken, zevk dediğimiz bağımlılıkların tuzağına mı düşüyoruz? Hep bana derken, birbirimizin hakkına tecavüz ettiğimizi mi unutuyoruz? Ataların emanetlerini koruyamıyor, hazır bulduklarımızın değerlerini mi düşürüyoruz? Tarihimizi yok ediyor, yerine yeni diyerek kazançlarımıza kılıf mı uyduruyoruz? Dostlar, sorularımla sizi düşündürerek kaybettiklerimizi geri kazanmaya adım atalım istiyorum. Hepimizin içinde bulunduğu durum gerçekten iç açıcı değil çünkü bu gidiş gelecek kuşaklara acı ve sorunlarla dolu bir vatan bırakacağımızı gösteriyor. Artık her şeyden sadece şikâyet etmek yerine, her birimiz üzerimize düşen görevi üstlenelim. Yaradan’ın bizlere sevgiyle sunduğu doğaya saygımızı, doğal zenginliklerimizi iyi koruyarak ve onu temiz tutarak gösterelim. Para için değerini sıfırlamayalım, sahip olduklarımızın. Koruyalım kültürel mirasları ve sorumlulukla gösterelim derin saygımızı. Bırakalım önyargıları ve birbirimizi yargılamayı. Önce kendi sorumluluğumuzu alalım ki, diğerleri de görsün ve sonra da başlasın değişmeye. Sahip çıkalım içinde yaşadığımız kentin caddelerine, sokaklarına ve mahallelerine. Günü birlik kazançları atıp, uzun vade planlarına geçelim. Sevelim ve değer verelim birbirimize. Birlik ve bütünlük içinde yaşayalım ki, ayrılık girmesin aramıza. Örnek olalım yeni kuşaklara ve onlar da model olsun gelecek nesillere. Ümit Grace Samur'un son çıkan kitabı Gazi Beğendi'den Kuşadası KUYETA ŞUBAT 2013 10 Davet KARAKAYA KÖYÜ 5. GELENEKSEL TARİH ÖNCESİ KAYA RESİMLERİ ŞENLİĞİ Beşparmak Dağları’nın (Latmos) Karakaya Köyü sınırları içinde birçok doğal ve kültürel zenginlikler yer almaktadır. Bunların başında Tarih Öncesi Dönem’e ait kaya resimleri gelmektedir. Kaya resimleriyle birlikte, Arapavlusu (Stylos) Manastırı, freskler, kaya mezarları, Bizans kale kalıntıları, Antik döşeme yollar, yüzlerce yıllık geleneksel köy yaşamı ve eşsiz doğal kaynak türleri bölgenin doğal ve kültürel zenginlikleri arasında yer almaktadır. Ege kıyısı yakınındaki, Batı Anadolu’nun erken dönemlerine ait betim dünyasını yansıtan ve tüm Dünyada örnekleri bulunan kaya resimleri arasında benzersiz olan Latmos kaya resimlerinin korunması ve tanıtılması amacıyla 14 Nisan 2013 Pazar günü 11.00-16.00 saatleri arasında Karakaya Köyü Kavalan Mevkiinde yapılacak; “KARAKAYA KÖYÜ 5. GELENEKSEL TARİH ÖNCESİ KAYA RESİMLERİ ŞENLİĞİ” ne katılımınızdan dolayı onur duyarız. EKODOSD @ KARAKAYA KÖYÜ MUHTARLIĞI ŞUBAT 2013 KUYETA 11 ANTİK DÖNEM ZEYTİNYAĞI İŞLİKLERİNİN İZİNİ SÜRÜYORUZ Antik çağdan günümüze kadar, Akdeniz havzasında yaşayan insanlar tarafından en çok saygı gören, çok değerli ve çok yararlı bir ağaç türüdür zeytin. Akdeniz efsanelerinde adı Ölmez Ağaç ya da Hayat Ağacı olarak geçen zeytin ağacı, kimi zaman meyvasıyla kimi zaman yağıyla insanlığa sağlık, lezzet ve güzellik vaat etmiş. Zeytinyağı Romalılardan Mısırlılara, Semitlerden Greklere kadar birçok kültürde önemli bir gıda maddesi olmanın dışında, kandillerde yakılarak geceleri aydınlatmış, yaralara sürülerek şifa olmuş, ciltler onunla ovularak güzelleştirilmiş. Mitolojide, zeytin ağacının, bilgeliğin Tanrıçası Athena ile Denizler tanrısı Posedion arasında çıkan bir tartışma sonucu yaratıldığı söylenir. Bu yüzden mitolojide zeytin ağacı, Tanrıça Athena’nın armağanı olarak bilinir. Beşparmaklardaki zeytin köyleri üzerine araştırmaları bulunan derneğimiz onursal üyelerinden Dr. Anneliese PESCHLOW’la birlikte Beşparmak Dağları’ndaki zeytinyağı işliklerinin izini sürdük. Beşparmak Dağları’ndaki dağ köylerinde günümüzden 25–30 yıl KUYETA ŞUBAT 2013 12 öncesine kadar “ayak yağı” denilen sistemle sıkılan zeytinyağı işliklerini dolaşarak inceledik. Köprüalan Yaylası’nda Antik Dönem’e ait eski bir zeytinyağı taşını araştırmak üzere Beşparmak dağ köylerinden Köprüalan’a gittik. İnsanı farklı bir gezegendeymiş gibi hayal âlemine götüren Beşparmakların muhteşem coğrafyasında araştırmalar yaptık. Zeytin toplayan köylülerle konuştuk. Köylüler, eski yıllarda Beşparmakların engebeli ve kayalık coğrafyasında büyük zahmetlerle topladıkları zeytinlerin yağını “ayak yağı” denilen sistemle sıktıklarını, dağ yolları olunca artık modern sistemle sıktırdıklarını söylediler. Yüzlerce yıldır tarihe tanıklık eden zeytin ağaçlarının yağını çıkaran eski taşları aradık. Anneliese PESCHLOW’un daha önceki yıllarda araştırma yaptığı Köprüalan Köyü Boklutaş bölgesindeki Antik yerleşimleri bulduk. Yapılacak olan Köprüalan Barajı sonunda tamamen sular altında kalacak olan bölgedeki bu antik yerleşimler tepenin zirvesinde olduğundan muhtemelen bir adaya dönüşmesi bekleniyor. Yerleşim izlerinin olduğu alanda küçük bir şapelin olduğunu gördük. Alanda yöre insanlarının hayvan barınağı olarak kullandığı ilginç mağaralar ve kaya mezarlarına rastladık. Bölgedeki ilginç kaya oluşumlarını inceledik. Ana kayaya oyulmuş asıl aradığımız zeytin işliğine ait taşı bulamadık ancak zeytinyağı çıkarılmakta kullanılan başka bir taş tespit ettik. Antik yerleşimin yakınında olan taşın dere yatağında bulunması, muhtemelen baraj sularının altında kalacağını göstermektedir. Köprüalan Köyü’nün büyük bir bölümü evleriyle ve tarihi değerleriyle birlikte sular altında kalacak. Didimliler ve Akbüklüler kendilerine gelecek su için sevinçle barajın yapılmasını beklerken, Köprüalanlılar yaşadıkları alanı terk etmenin burukluğunu yaşayacaklar. Her yanı zeytin ağaçlarıyla dolu olan Beşparmak Dağları’nda Antik Dönem’den günümüze kadar kullanılan zeytinyağı işliklerinin izlerini sürmeye devam edeceğiz. Antik Dönem’den yakın tarihimize kadar zeytinin yağının ilkel usullerle sıkıldığını gösteren bu işliklerin birçok köyde atıl vaziyette harap olduklarını görmekteyiz. Özellikle Beşparmak Dağları’ndaki köy muhtarları, Davutlar yolu üzerindeki Özel Zeytin ve Zeytinyağı Tarihi Müzesi’ni mutlaka ziyaret etmelidir. Fakir toprakların zengin ağacı zeytinin binlerce yıl önce nasıl işlendiğini, hangi aletlerin kullanıldığını, nasıl zahmetler çekildiğini, zeytinden neler üretildiğini izlemeli ve bilgi almalıdırlar. Müzeyi gezdikten sonra ellerindeki değerleri daha iyi koruyacaklarını umuyoruz. (EKODOSD) - EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER DERNEĞİ KUŞADASI / www.ekodosd.org - 0256 614 78 11 ŞUBAT 2013 KUYETA 13 Gezginlerin Kaleminden Kuşadası / 21 “KUŞADALILARA KUŞADASI’NI ANLATACAK KADAR İYİ BİLEN BİR GEZGİN: CHARLES TEXİER” Bölüm - 3 Sedat Onar Araştırmacı [email protected] Aziz Yorgo’ya ithaf edilmiş oldukça bakımlı bir kiliseleri vardır. Kentte çok sayıda Yahudi de yaşar ve rahatları yerlerindedir. Bunlar limana şarap, zeytinyağı ve incir yüklemeye gelen tüm kaptanların komisyoncularıdır. Ancak İzmir şehrinin ticari açıdan zarar görmemesi için bir zamanlar Scala Nova limanında ticaret yasaklanmış. Bununla birlikte bazı Levantenler Valide Sultandan bir takım ayrıcalıklar kopardıkları için kısmen de olsa burada İzmir’in ihtiyaç duymadığı bakla, fasulye, tabaklanmamış deri ile bazı malların ticaretini yapmaktadırlar. Velhasıl Türkler ticareti nasıl teşvik edeceklerini biliyorlardı. 30. Bölüm Ortygie ve İyonya Kıyısının Yunan Öncesi Bazı Yerleri Kuşadası halkından bazıları, şehre çok uzak olmayan bazı yıkıntılar olduğunu ve bunları şimdiye kadar hiçbir gezginin görmediğini haber verdiklerinden, inceleme yapmak için 5 Temmuz günü bir kervan hazırlattım. Önce Söke yolunu izledik; yarım saat sonra kuzeye dönerek çoğunluğu bağlık olan, iyi ekilmiş birçok tepeyi aştık. Bundan sonra Sisam Denizine ve tam olarak adanın karşısına inen büyük bir vadiye girdik. Vadiyi küçük bir dere suluyordu; bir tarafında kayaların meydana getirdiği manzarası güzel bir boğaz açılıyordu. Yeni kurulmuş kereste fabrikaları görülüyordu; kalın ceviz ağaçları, çok büyük çınarların arasından, sağda solda kavak ağacı kümeleri vardı. Dik kesilmiş olan kayalar, vadiye girişi korumak için böyle işlenmiş olsa gerektir. Bundan daha yabani, daha serin ve hoş yer görmek, çok güçtür. Her Değirmendere Manastırının bulunduğu vadinin başka bir görünümü KUYETA ŞUBAT 2013 14 taraftan binalar çıkmıştır. Vadinin arazisi bir Rum Manastırınındır. İki üç papaz, bizi attan inerken karşıladılar ve bize çiçeklerle meyveler getirdiler. Bu yerin adı Değirmenderesi’dir. Boğazın daha içine girince, sonraları yapılmış bir köy kilisesi görülür. Bir su değirmeninin monoton sesi gelir. Bu durum İsviçre vadilerinde bulunulduğu hissini verir. Kaya parçaları arasında büyük bir gürültüyle dağdan seller iner, kayalar içinde, kabaca kesilmiş çok Değirmendere Manastırının bulunduğu vadinin görünümü büyükleri vardır. Vadinin dibinde, zamanında gerçekte bir yapılan onarımlar söz bina olduğu, görkemli konusudur. Kapının üzerinde şu eserlerinden anlaşılıyor; görünen yazılar okunur: üç sıra kesme taş ya da kaya ‘’Nice yıllardan beri yeraltına parçaları, şüphesiz bir mağara gömülmüş olan bu kilise, dindar veya tanrıça hayali evinin bir adam tarafından 1812 yılında temelleriydi. İçinin daire görülen ve bu yerde Tanrının şeklinde eşikli kısmı, hala annesini gösteren bir rüya mevcuttur. Suların yer altından, sonucunda keşf edilerek bugün mevcut olmayan yollarla meydana çıkarılmıştır. Bina geçirildiğine şüphe yoktur. Bu temellerinden başlayarak dindar binaların var olan kalıntıları, ilk adamların nakit olarak Yunanlıların en eski yapılarını yardımıyla, papazlar arasında gösterir. Kilisenin yanındaki (yani bu kilisenin papazları) granit sütun, nispeten daha eski bilinen Bruéis’in oğlu bir döneme aittir. Bunu rahipler Anthymus’un emri altında dağın yukarılarında bulmuşlar ve yapılmıştır. yuvarlayarak gördüğümüz Dindarca bir saygıyla noktaya kadar getirmişlerdir. yaklaşacak olanlara ruh ve beden Eski binalardan kalan şey, üç sağlığı vaad edilmektedir. Şubat sıra taşın iki metre 1814.’’ yüksekliğinde meydana getirdiği Selin indiği tarafa çıkılarak zeminden yukarı temel solda ve çalılar arasında, kaya kısmından ibarettir. içine oyulmuş bir yola rastlanır. Hıristiyanlığın ilk döneminde, Bu yol, içinden suyu çok bir bazı münzevilerin buraya gelerek kaynak geçen, derin bir sakinlik ve rahat içinde mağaraya gider. Bunun bir kısmı yaşadıkları sonucuna varılır. insan eliyle oyulmuştur. Kayanın Kilisenin kapısındaki kitabe, yanından açılmış çıkıştan bunu desteklemektedir. Kilise başlayan bir suyolu, bu kaynağın 327 yılında yapılmış ve sonra büyük bir kısmını alıyordu. Bu 1812 yılında tekrar yapılmıştır. su, büyük kemerler aracılığıyla Diğer bir kitabede, daha sonra Manastırdan bugüne kalabilen temel duvarları şenlikler yapılır. Şenlik sırasında gençlere yemek verilmesi bir gelenek haline gelmiştir. Ayrıca Curetes’ler de burada ziyafetler verir ve kutsal kurban ayinlerini yaparlar. Ancak bu binalardan şimdi hiçbir şey kalmamıştır. Manastırın kapısının yanında Yunan tarzında mükemmel yapılmış kırık bir aslan başının binanın alınlığından buraya düştüğü anlaşılmaktadır. Buranın arazi yapısı Strabon’un anlatımları ile örtüşmektedir. Bahsi geçen ırmak Cenchrius’tur. Sisam’ın karşısında denizle buluşur. Buraya hâkim olan dağ Solmissus Dağıdır. =(Bülbül Dağı) Bu yer doğru bir çizgi ile Efes Denizi’nden bir myriamètreden daha uzak Çakır Ali Kalesine çıkan merdivenler yabancı gezginin görmediği eski bir kalenin yerini bildiklerini söyledi. Köylüye sorduğum birkaç sorudan sonra burasının antik dönemden kaldığını düşünerek atlarımıza bindik ve güney tarafındaki bir dağ gediğini aştık. Geçilmesi çok zor olan bozuk yollardan güneydoğu istikametine 45 dakika boyunca gittik. Nihayetinde tamamen çıplak ve dik bir kayanın dibine geldik. Kayalığın üzerinde Yunan tarzı bazı kalıntıların izleri olduğunu gördük. İri taşlarla bosaj tarzında yapılmış bir duvar, kayanın iki parçasını birleştirdikten sonra, aşağı doğru iniyor ve yamacın eteğinde bir tür set oluşturuyordu. Bu duvarın iç kısmında kalan kaya merdiven şeklinde oyulmuştu. Bu merdivenleri takip ederek yukarıya çıkılıyordu. Yukarıda iki kutsal alan vardı. Merdiven tahminen kırk basamak kadardı. Bu alanların ilki daha yüksek olan bir yapının yanındaydı ve burada dikkat çekici hiçbir şey yoktu. Tepeyi çevreleyerek kuzey kısmına denk düşen üst alana ise bir kayanın önümüzü kapatmasından dolayı daha zor varabildik. Bu alanı bir yapı ve bir duvar çevreliyordu. Burada dairesel bir kule vardı. Bunun içinde kayanın içine oyulmuş oldukça derin bir çukur vardı. Bu sadece bir sarnıç mıydı, yoksa bir kâhinin kuyusu muydu? Kim bilir? Efes şehrine ulaştırılıyordu. Sular alındıkları yerden ta Efes şehrine kadar, deniz seviyesinden sürekli olarak otuz beş-kırk metre yüksek tutulmak şartıyla beş myriametre, yani elli kilometre mesafe kat ediyorlardı.” Eski zamanlarda bu yerin adının ne olduğuna dair elde hiçbir belge yoktur. Fakat Strabon’un kıyı tarifleri kısmında sürekli olarak deniz kenarında aradığı ancak bulamadığı bir yer vardı. Strabon bu yeri şu şekilde tarif ediyordu: “Bu kıyıya yakın denizin biraz yukarısında Ortygie vardır. Burada özellikle serviler başta olmak üzere her türlü ağaçtan oluşan güzel bir orman bulunmaktadır. Burada Letone’nin bir mağarada doğum yaptıktan sonra yıkandığı Cenchrius Irmağı geçmektedir. Efsanelere göre Letone’nin doğum yaptıktan sonra Manastırın kurulu olduğu alanın yakın görünümü gölgesinde dinlendiği zeytin ağacı ve ağacın kovuğu değildir. Eskiden bu ırmağın buradadır. Letone’nin sularının bir kısmı Efes’e çocuklarının sütannesi olan akıtılırdı. Ortygia da anlatılanlara göre Değirmenderesi’nde bulunan burada yaşamıştır. Ormanın üst Değirmendere veya Mylapotamos kısmına doğru Solmissus Dağı Manastırını dergimizin geçmiş (Bülbül Dağı) uzanmaktadır. sayılarında kapsamlı bir şekilde Burada adlarına Curetes denen incelemiştik. Her ne kadar Texier rahipler efsaneye göre, tanrıça Değirmenderesi bölgesinin tarihi Juno’nun dikkatini çekmek için Ortygia bölgesi olabileceği bu ırmağın önüne geçerek, olasılığından bahsetse de bana göre akışını kalkanlarıyla durdurmuş; Ortygia bölgesi tereddütsüz Arvalya bu sayede Letone doğumunu bölgesinden Pamucak yol kavşağına kimse rahatsız etmeden kadar olan bölgeyi içine alan yapmıştı. Burada bir kısmı vadidir. Cenchrius Irmağı da eskiden bir kısmı da daha sonra Meryemana Evinin önünden çıkan yapılmış çok sayıda tapınak pınarın takip ettiği ve Pamucak bulunmaktadır. Eski hattına dökülen deredir. tapınaklarda ahşap heykeller, 31. Bölüm yeni tapınaklarda ise daha Çakır Ali Kalesi modern heykeller vardır. Burada Manastırın asma çardağının bir elinde asa tutan Letone ile altında serinletici bir şeyler yanında her iki elinde birer içerek istirahat ettiğimiz esnada çocuk tutan Ortygie bir köylü yanıma yaklaştı. Bana, görülmektedir. bu civarda daha önce hiçbir Her yıl Ortygie için burada Çakır Ali Kalesinin Yaylaköy-Kirazlı köyü yolundan görünümü 6 Strabon, XIVnci kitap, sf.639 7 Gök Titanları Kolos ve Phoebe'nin kızı. Zeus’tan hamile kaldıktan sonra Zeus’un karısı Hera’nın gazabından kaçarak doğum yapabilmek için Ortygie’ye gelmiştir. Burada Poseidon’un himayesinde Artemis’i doğurmuştur. 8 Cenchrius: Kenchrios, Bülbül Dağından doğan ve Pamucak sahilinden denize dökülen bazı haritalarda Darı Dersi olarak geçen küçük dere. Yüz yıl öncesine kadar kış aylarında düzenli olarak akmasına rağmen şimdi kuru dere yatağı görünümünden ibarettir. Coğrafi olarak, Meryemana evinin önünden başlayan deredir. 9 Girit'te yaşayan, Jupiter'in doğumundan sonra ona yardımcı olan, buyruğunda bulunan bir boy. Bunlar Jupiter rahipleri olarak anılır, çok gürültülü bir müzikle ona tapınırlarmış 10 Juno: Roma mitolojisinde tanrıların kralı Jüpiter’in kız kardeşi ve eşidir. Tanrıların kraliçesidir. Tanrı Mars’ın annesidir. Yunan mitolojisindeki Hera'nın Roma mitolojisindeki karşılığıdır. ŞUBAT 2013 KUYETA 15 Özel Araştırma ERİL ENERJİ - KLAROS αρσενική ενέργεια - Κλάρος Kamil Sarhanlı Arkeolog Klaros Apollo Tapınağı [email protected] Klaros oniki İon kentinden biri olan Kolophon'a ait bit kehanet merkezidir. İki kent arasında kurulmuş olan Klaros, Kolophon'un 13 km. güneyinde, Notion'un 2 km. kuzeyinde yer alır. Klaros'un kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, M.Ö 7. ve 6. yy. başında Kolophon'un baş tanrısı Apollo adına inşa ettirildiği sanılmaktadır. Dor uslübu ile yapılmış olan Apollo Tapınağı gizli güçlere sahip kahinleri ile dünyaca ünlüydü. Burayı önemli ve farklı kılan bir özellik olarak da Klaros'ta eril bir enerji varlığının olmasıdır. Şöyle ki; buradaki biliciliğin rahibeler tarafından değil de rahipler tarafından yapılıyor olması Kalros'u diğer kehanet merkezlerinden farklı kılmaktadır. Klaros bağımsız bir kent olmamış, sürekli olarak Kolophon'a bağlı olarak gelişmiştir. M.Ö. 2. yy.'da yapıldığı sanılan Propylea'dan Apollo Tapınağı'na giden iki taraflı sütunlar ve heykellerle dolu bir kutsal yol bulunur. Propylea'da kahine danışmaya gidenlerin yazdıkları kitabeler bulunmuştur. (resim 2) Cella'nın üstündeki Apollo heykeli 7,5 metre yüksekliğindedir. (resim 3) Tapınağın önünde 2.5 metre uzakta anıtsal bir altar bulunmaktadır. (resim 4) Antik dönemde olduğu gibi, bugün de Apllon Klarios Kutsal alanı, Anadolu ve dünya arkeolojisinde önemli bir yere sahiptir. Öncelikle, antik yazarların sıklıkla söz ettikleri Hekatomb (yüz adet hayvan bağlama bloğu) bir kutsal alanda bulunmuş dünyadaki tek eserdir. Tüm tanrılara çok sayıda hayvan kurban edildiği bilinmektedir. Ancak Apollon diğer tanrılardan farklı olarak Hekatombaiostu ve birçok kentte bu ayda Hekatombaia Bayramları kutlanıyor ve tanrıya aynı anda yüz hayvan özellikle de boğa kurban ediliyordu. Klaros Kutsal Alanı'nda bulunmuş olan Hekatomb, bu hayvan ritüelinin ilk arkeolojik kanıtı olmaktadır. Ayrıca Klaros Kutsal Alanı, anıtsal boyutta (8 m. yüksekliğinde) kült heykelleri, (Apollon, Artemis ve Leto) in situ (eski konumunda ele geçen buluntular yani özgün konumunda) bulunmuş KUYETA ŞUBAT 2013 16 (şekil 2) ender kutsal alanlardan biri konumundadır. Diğer bir özelliği ise, tapınağının krepisi (Apollon Klarios Tapınağı'nın basamakları) dahi yazıtlı olan tek kutsal alandır. Klaros kutsal alanındaki Apollon tapınağı 6 x 11 sütunlu, Ionia'da inşa edilmiş olan tek dor tapınağıdır. Tapınak, M.Ö 3. yüzyıl başında inşa edilmeye başlanmıştır. M.Ö 2. yüzyılın sonlarında, tapınağın krepisi, pronaosu, naosu ve anıtsal kült heykellerinin (Leto, Apollon ve Artemis) tamamlanmış olduğu bilinmektedir. Tapınağın doğu cephesindeki altı sütun ile kuzey ve güney cephelerindeki dörder sütun, Hellenistik Dönem’in sonunda ayağa kaldırılmışlardı. Tapınağın altında yer alan iki adyton ile Apollon tapınağı eşsiz (unik) bir plana sahiptir. Ön adyton rahip, sekreter ve başvuranların bekleme yeri olarak kullanılmıştır. Kutsal kuyunun bulunduğu arka adytonda ise kehanet gerçekleştirilmekteydi ve buraya sadece kahin girebiliyordu. Adytonlara mavi mermerden bir koridorla ulaşılıyordu. Tapınağın Naos’unda, M.Ö 31-28 yılları arasına tarihlenen Octavianus’un (Augustus) heykel kaidesi bulunmuştur. İmparator Tiberius’da tapınakta onurlandırılmıştır. Tapınağın arşitravı ve alınlığı, İmparator Hadrianus’un parasal destekleriyle tamamlanmıştır. Ancak Pausanias, imparatorun ölümünden kırk yıl sonra dahi, tapınağın bitirilmediğini söyler. Buna göre, tapınağın güney-batı, kuzey-batı ve batısında yer alması gereken on altı sütun hiçbir zaman tamamlanmamıştır. Kazılar sırasında tapınağın on dört sütununun, tapınağın terk edilmesinin ardından özellikle yıkıldığı saptanmıştır. Apollon tapınağının 27 metre doğusunda 9 x 18 metre boyutlarında Hellenistik Apollon sunağı bulunmaktadır. Sunakta ele geçen parçalardan anlaşıldığına göre, sunağın üstündeki iki adet kurban masasından biri Apollon’a, diğeri Dionysos’a adanmıştı. Sevgili okurlarım Apollo'nun ışığının sizlerle olması dileği ve gelecek sayıda görüşmek ümidiyle sevgiyle kalın, hoşça kalın... (şekil 3) (şekil 4) Adadan Bir Portre KUŞADASI AŞIĞI MEHMET KAYALI Anonim 09.09.1935 Kuşadası, Dağ Mahallesi, Okurlar Sokak'ta doğdum. Ailenin beşinci çocuğuydum. Benden evvel üç kız kardeşim ve bir de erkek kardeşim yani ağabeyim Hüseyin Kayalı. Ve benden sonra iki kardeşim daha dünyaya geldi, onlar da vefat ettiler. Biz iki kardeş kaldık. Babamgiller de üç kardeşmiş. Benim iki tane amcam vardı. Birine "Apidak Şükrü" diğerine de "Çürük Ahmet" derlerdi. O zamanlar insanlar lakaplarıyla anılırdı.. Şükrü amcamın yürüyüşünden dolayı ona "Apidak" lakabını takmışlar. Ahmet amcama da, arkadaşlarıyla ceviz oynarken cevizleri çürük çıkınca "Çürük Ahmet" demişler. Oradan adı "Çürük Ahmet" kalmış. Ahmet amcam bir numara kunduracıydı. Ben ilkokula Mahmut Esat Bozkurt Okulu'nda başladım. O zamanlar çok fakirlik vardı. Mahmut Esat Bozkurt Okulu'nun karşısında Denizellerin pirina fabrikası vardı. Kışın fabrikaya gider, birer kürek yanık pirina verirler, onunla ısınırdık. "Mangalda önümüz darı kavurur, arkamız harman savururdu.’’ yani önümüz ısınır, arkamız donardı. Birinci sınıfta iki sene kaldım. Üçüncü sınıfta mektebi bırakmak zorunda kaldım. Sokaklarda simit satmaya başladım, eve biraz katkım olsun diye. Babam rahmetli kömürcülük, at arabacılığı, rençperlik yani çiftçilik yapardı. Ben ilk simit satmaya başladığım zamanlar, sokağın üst başında "simit var!" diye bağırır, bir de alt başında "simit var! deyip, doğru eve kaçar ağlar, "kimse simit almıyor anne, sen al!" derdim. Rahmetli alırdı. Annemgil de üç kardeşti. Annem Germencikliydi. Rahmetli annem çok becerikli bir hanımdı. Bizlere kazak örer, kışın giydirirdi. Annemin adı Naciye, "Germencikli Naciye" derlerdi. Babama da soy ismi ile yani "Kayalı Osman" diye hitap ederlerdi. Komşularımız, Kasım Yaman, Birinci Hoca, Kamalı Halil'di. Bunlar çok değerli insanlardı. Kasım Yaman amca, Adakule Oteli'nin sahibi Şefik Yaman'ın babasıydı. Bir de "Laka Mehmet" vardı. Hanımı "Topal Meryem" teyze vardı. Kasım Yaman amca, belediye başkanlığı yapmış biriydi. Meryem teyzenin keçileri vardı. Bir gün keçiler, belediyenin yeni diktiği ağaç fidanlarının bir iki tanesini yemişler. Belediye çavuşları ceza yazmışlar. Meryem teyze makbuzu alıp Kasım amcaya götürüp, "Kasım Bey, aman bu cezayı siliver!" diyor. Rahmetli Kasım amca babasına bile ceza yazdırmış. Alıyor makbuzu, kaç para olduğuna bakıp cebinden ceza parasını çıkarıp "Al bu parayı, götür, cezayı yatır" diyor. Öyle bir Belediye Başkanı idi! Sokağımızda bir de eski, yıkık hamam vardı. Gece ben oradan geçerken korkudan şarkı söyleyerek geçerdim. Sonra orasını ev yaptılar. Bir de tütün dikme hatıram var. Onu da anlatayım. Babamın çok samimi bir arkadaşı vardı. "Celal Çavuş" Tütüncülük yapardı. Babama "oğlan gelsin, çalışsın" diyor, ben de gidiyorum. Hep dikiciler kadın, bir erkek karık çekiyor, ben de zaten on üç veya on dört yaşlarındayım. Karığa girdim, dikmeye başladım. Kadınlar benim üzerime birer karık fazla tütün fidanını diktiler. Ben orta yerde kaldım. Hanımın biri gelip bana yardım etti. O karığı çıkardım, ikinci karığa girdim. Yine orta yerlerde kaldım. Yine yardıma geldiler. O karık da bitince ben yavaş yavaş tuvalet bahanesi ile ormana girdim. Zaten oradakiler kaçacağımı anlamışlar. Ben ekmek çıkınımı ağaçta bırakıp kaçtım. Sonra babam "Sen bir şey yapmayacak mısın?" deyip, beni yanına aldı. Karaova'da oniki dönüm bir tarlamız vardı. Yarısına bağ, yarısına başka bir şeyler ekip biçerdik. Babam, bir at arabası aldı. Ben onunla yazın babama yardım eder, Söke'ye üzüm, domates götürüp, satardım. Kışın da piyasada çalışır, ekmek parası kazanırdım. O zamanlar, böyle kamyon ve traktörler pek yoktu. Beş tane traktör vardı Kuşadası'nda. Onlar da çiftçilikle uğraşırlardı. Yazın, Söke'ye meyve ve sebzeleri at arabalarıyla çekerdik. Söke yolunda bazen yirmi at arabası yolda olurduk. Hanım Camisi'nin eski avlusuna at arabalarını çekerdik. Biraz heyecanlıyım, kusura bakmayın. Babam Kuşadası'nın yerlisi. Rahmetliye sordum. "Baba" derdim, "Bizim kökümüz nereden geldi?" Rahmetli babam, "Oğlum, ben de babama sordum, benim babamda burada doğmuş, yani bizim kökümüz burası, Kuşadası." dedi. Evet, nerede kalmıştık? Ha, Hanım Camisinde kalmıştık. O zaman cami bakımsız. O zaman bizim garajımız Hanım Camisinin avlusuydu. At arabalarını oraya çeker, müşteri beklerdik. 1954 senesinde, atımı Kervansaray içerisine takardım. O zaman orada Elbirlik Yazıhanesi vardı. Onun karşısında tulumba vardı. Atımı oradan sulardım. Rahmetli İbrahim amca, "Çıplak İbrahim’’ derlerdi, Elbirlik otobüslerinin sahibi idi. O da zamanında at arabacılığı yapmış. Atları çok severdi. Benim atımın oynamasını seyrederdi. 1956 yılında asker oldum. Sivas, ŞUBAT 2013 KUYETA 17 Takavur Tepe'de dört ay eğitim gördükten sonra, Erzurum'a gittim. 3. Ordu, 29.Tümen Karargâhı’nda askerliğimin devamına başladım. Zaten şiir yazmaya da asker ocağında başladım. Yazdığım aşk şiirlerini, nişanlısı veya sevgilisi olan arkadaşlarıma yazıp verirdim, onlar da memleketlerindeki sevgililerine veya nişanlılarına gönderirlerdi. O zamanın en büyük 3. Ordu manevrasına katıldım. Şimdi tatbikat diyorlar. Bir ay evden mektup alamadım. Zaten ben de mektup gönderemiyordum. Rahmetli annem mektup alamayınca, askerlik şubesine gitmiş. "Benim oğlumu nasıl askere aldıysanız, bulun!" demiş. Şube Binbaşısı her şeyi izah edip annemi eve göndermiş. Askerliğimi onbaşı olarak bitirdim. Askerden geldikten sonra yine at arabacılığı, tütüncülük yaptım. Tütün diktim. O zaman "maviküf' hastalığı tütün fidanlarını kurutuyordu. Tüm fidanlar kurudu. Tekrar sürüp yeniden diktirdim. Yine yarı yarıya kurudu. Amele aşı yapıyor, o zaman şu şiiri yazdım; "Tarla icar, fidan satın, Aman, yan kazıkları güzel atın, Eğer bu sefer de tutmazsa, Mehmet Kayalı aklını nasıl kaçırıyor bakın.’’ Bir de köstebek vardı, o da çok zarar veriyordu. Karıklar içinde küme küme toprakları yığardı. Tabii ona da bir şiir yazdım; "Tarlaya çok emek sarf ettim emek, Ben de gencim, isterim gülmek, eğlenmek, Bütün tarlaların fidanlar atmış göbek, Benim tarlaya hücum etmiş köstebek." O zamanlar her şeye şiir yazardım. O sene tütünden çok zarar ettim. At arabacılığı devam ediyor. Eskiden Kale Kapısı'nın içinden geçilirdi. Şimdi pek tarihini söyleyemeyeceğim. 1958 veya 1959 seneleri, yan tarafındaki dükkânlar yıkılıp yol olacak. O zaman kepçe yok, böyle traktör, kamyon yok. Biz at arabaları ile hafriyatını atmaya başladık. Yıkımı, kazması hepsi bizden. At arabalarını doldurup, eski spor sahasının karşısındaki eski Sibel Gazinosu’nun olduğu yeri, yani denizi doldurmaya başladık. Toprağın seferi, yetmiş beş kuruş. Her arabacı gelip çalışıyor. Gelen arkadaşlar kaçıyor. Biz devam, yani ben, ağabeyim Hüseyin Kayalı, rahmetli Yusuf Harmankaya at arabaları ile Kalekapısı’nın yanından KUYETA ŞUBAT 2013 18 geçen o yolu biz açtık. O zamanlar mahsul para etmiyor. Beş kuruş üzüm, beş-altı kuruş domates. 1960 senesinde evlendim. Evliliğim de, Ortaklar — Dere Köyü'nden görücü usulü ile oldu. Hiç birbirimizi görmedik. Onlar bize resim gönderdiler. Biz de onlara resim gönderdik. Ondan sonra annemgil gidip istediler. Onlar da verdiler. Nikâh Ortaklar'da kıyılacak. Ancak nikâh masasında birbirimizi gördük. Nikâhtan sonra hemen babası benimle hiç konuşturmadan hemen alıp köye götürdü. Ondan sonra düğün yaptık. Evliliğimiz böyle oldu. Evlendikten sonra yine Karaova'daki tarlamızda ekip biçmeye başladık. Yani 1960 senesinde evlendik. Kusuruma bakmayın, bazı arada şaşırıp atlıyorum. O sene kışın tarladan göçtükten sonra cebimde atıma yem alacak kadar bile param yoktu. Babama dedim ki, "Baba, ben seneye tarlaya göçmeyeceğim. Gelip, sürüp, ekip, yine Söke'ye götürüp satacağım. Ancak ben yazın da arabacılık yapacağım." Babam rahmetli "Sen gelmezsen biz de gitmeyiz." dedi ve tarlayı sattı. 1961 yılında tütün diktim. 1962 yılında ağabeyimden taksiyi aldım ve taksiciliğe başladım. Aldığım taksiden Türkiye'de iki tane var. Birisi İzmir'de, bir tanesi de bende. Motoru arıza yaptığında parçası yok. Motorunu değiştirdim. Bir eski "Bedford" motoru buldum, taktırdım. Öyle çalıştırmaya başladım. Sonra şanzımanı arıza yaptı, onu da değiştirdim. Bu sefer jeep (cip) şanzımanı taktırdım. Elli lira para biriktirip bir şanzıman kapağı alacak param yoktu. İplerle vites değiştiriyordum. Sonraları araba değiştirerek ilerlerdik. Karaova'ya dolmuş, Davutlar yolunda da sekiz sene dolmuş yaptım. Sonra Kadınlar Denizi, Selçuk. Taksicilikten 1990 senesi emekli oldum ve artık otomobilciliği bıraktım. 2000 yılında eşim kanser hastası oldu. Onunla uğraştım, götürmediğim hastane kalmadı. Ameliyat ettirdim. 2010 yılında eşimi kaybettim. Bir kızım, bir de torunum var, onlarla beraber yaşıyorum. Ben de çok hastalıklar geçirdim. Fazla başınızı ağrıtmak istemiyorum. İşte Kuşadalı Şair Mehmet Kayalı’nın yaşam hikâyesi. Eğer başınızı ağrıttıysam özür dilerim. KUŞADASI Ne gamı kalır ne tasası, Tedavi olur kalbindeki yarası, Gelen kalbinden silemez, Dünyanın cennetidir Kuşadası. Boldur eğlence yerleri, Adeta saat durur, gitmez ileri, Başımızın üzerindedir, gelenlerin yerleri, Dünyanın cennetidir Kuşadası. Kervansaray'ı ayrı bir değer, Gelen turistler huzurla gezer, Halkımız misafiri çok sever, Dünyanın cennetidir Kuşadası. Havası, denizi huzur verir, Gelen zaten bir daha gelir, Esnafı cana yakındır, güvenilir, Dünyanın cennetidir Kuşadası. Burada doğdum, burada büyüdüm, Burada emekledim, burada yürüdüm, Burada ağladım, burada güldüm, Dünyanın cennetidir Kuşadası. Öneriler-Projeler KUŞADASI’NDA KUŞADASI’NI ÖZLEMEK Ahmet Can Sarhanlı Yazar Şimdileri güzel elbet ama daha güzel değil mi dedelerimizin anlattığı Kuşadası? Trafik, çarpık yapılar, alışveriş merkezleri, ne güzel o eski fotoğraflar, o anlatılan eskiler Kuşadası’nda. O eski Kuşadası’nı özlüyor insan, yaşamamış olsa da fotoğraflar bile yetiyor bazen.. Her yer ticaret amaçlı oldu, eskiden var mıydı böyle bir şey? Al piknik sepetini koş en yakındaki bahçeye. Şimdi yoksa 1 dönüm yerin, balkonunda yaparsın pikniğini, ohh mis gibi egzoz kokuları, kalabalığın, arabaların gürültüleri. Tam anlamıyla hayal oldu artık sadece yeşilliklerin içinde piknik yapmak. Ne kadar acı, masmavi, tertemiz denize bakamamak daha doğrusu bakmak ama görememek. Nasıl yüzülmez oldu tertemiz denizlerimiz, fazla düşünmeye gerek de yok, hemen plajların arkasına bakın, evet o gördüğünüz yapılar yüzünden, oteller.? Eskiden denizine girer, yemeğini yer toplanır giderdi insanlar . Şimdileri öyle mi? Kıyılarda insanın aklına gelmeyecek atıklar var. Eskiden ne güzeldi herkese selam vermek, selam almak. Bu gün tanımadığına günaydın diyorsun da deli diye uzaklaşıyor senden. Sadece Kuşadası değil, insanlarımız da değişiyor her geçen gün aslında. Eskiden kim tanımazdı komşularını? Bugün evinde asansöre binen insanı tanımıyorsun. Böylesine güzel bir tarihe sahip iken yok ediyor o büyük, çarpık yapılar geçmişten gelenleri. En çok bu üzüyor insanı. Çocuklara oynayacak yer bile kalmadı artık, anne babalar korkuyor her saniye ya oyun oynarken araba çarparsa diye çocuğuna. Tabii insanlar bu kadar araba gürültüsünün, oksijensiz havanın, kalabalığın içinde değerlerini de kaybediyor. Çocukların seslerinden rahatsız oluyorlar gidin başka yerde oynayın diyorlar çocuklara, nereye gitsin çocuklar yer mi bırakınız binalardan? Yılancı Burnu birçok kişinin çocukluğu orada geçmiştir, ama şimdi karşıdan bakmakla yetiniyor insan. Maalesef eskiden sakin huzurlu bir balıkçı köyü olan Kuşadası Kuşadası 1931 her geçen gün beton mezarlığına dönmekte. Ne acı ki Kuşadası’nı bu hale getiren bizleriz. Daha sonraki nesillere daha çok üzülüyorum. Başbakanlık istatistiklerine göre 2025 yılında Kuşadası’nın nüfusu 500 bini bulacak. Bakalım o yıllarda, hangi kıyımıza hangi yapıları dikecekler! Sadece bir gün, sadece faytonların dolaştığı, cam gibi mavi denizimizde yüzmek, plajda. Arkama baktığımda çarpık yapıları görmemek için her şeyi feda edebilirim. Sabah uyandığında işe, giderken komşulara selam vermek, çocuklarınızı rahatlıkla oyun oynamaları için sokağa çıkmalarına izin vermek, komşunuza giderken kapınızı kilitlemeden gitmek, o büyük alışveriş marketlerinden değil de balkondan bakkal amcaya sepet sallamak, her şeye değmez mi? BİR GÜN GÜZELİM KUŞADASI’NA YAPILANLARIN FARKINA VARILMASI DİLEĞİYLE. Akdağ'daki zeytinliklerde Hıdırrellez eğlenceleri ŞUBAT 2013 KUYETA 19
Benzer belgeler
sayfalar aralik_`2012.....1-19
Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar,
Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakr...