Endülüs`te Reconquista Çağının Tipik Bir Portresi
Transkript
Endülüs`te Reconquista Çağının Tipik Bir Portresi
Endülüs’te Reconquista Çağının Tipik Bir Portresi: Vezir Ebû Bekr b. Ammâr (422/1031-477/1085) Lütfi Şeyban * Giriş Miladi 622 yılında İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in Mekke’deki mücadelesini Medine’ye taşımasıyla başlayan Müslümanların devletleşme sürecinde sürükleyici ve dönüştürücü etken, şüphesiz “cihad” idi. Hz. Muhammed’in tâkipçileri olan Müslümanlar, inandıkları din İslâm tarafından dünyanın en şerefli unvanı sayılan “gâzî” ve âhiretin en şerefli unvanı sayılan “şehîd” mertebesine erişme arzusuyla “Allah yolunda cihad etme”yi herşeyin önünde ve ötesinde bir meşgale veya iş haline getirmişlerdi. Bu, öylesine menbaından fışkırıp büyüyen bir lav gibidir ki, hicri 12/miladi 632 yılında Hz. Muhammed’in dünyadan ayrılmasından itibaren geçen bir asır içinde İslam orduları, o çağda bilinen dünyanın büyük bir kısmına yayılmış ve hâkimiyet kurmuşlardı. Yayıldıkları alanlardan birisi de İberya Yarımadası idi. Hicri 92/miladi 711 yılında Dımeşk merkezli Müslüman devleti Emeviler’e bağlı İfrîkiye (Kuzey Afrika) Eyâleti ordusundan bir birlik, vali Mûsa b. Nusayr ve onun komutanı Târık vasıtasıyla bugünkü İspanya, Portekiz ve Güney Fransa’nın içinde yer aldığı İberya Yarımadasına askeri bir çıkarma yapmıştı. O çağın müsait şartlarını da iyi değerlendiren Müslümanlar, iki buçuk yıl gibi kısa sürede Yarımadanın büyük kısmında hâkimiyet tesis ettiler. Böylece başlayan Endülüs tarihi, beş siyasi dönemin sonunda hicri 897/miladi 1492 yılında sona erdi. Bizim yaptığımız araştırmalarda bu dönemler şöyle ortaya çıkmıştır: İlk olarak Dımeşk merkezli Emeviler’e bağlı Valiler dönemi (713-756), ikinci olarak Dımeşk’ten Abbasi katliamından kaçarak kurtulan Abdurrahman’ın öncülüğünde kurulan Endülüs Emevileri dönemi (756-1031), üçüncü olarak Emevi yönetiminin dağılmasıyla ortaya çıkan Mülûkü’tTavâif yani beylikler dönemi (1031-1095), dördüncü olarak Endülüslü idarecilerin kendi ülkelerini Hıristiyan krallara karşı savunmaktan âciz kaldıkları için Endülüs’e davet ettikleri ve önce Murâbıtlar sonra Muvahhidler idaresinden oluşan Mağribîler dönemi (1095-1238), beşinci ve son olarak da Gırnata’da kalan Nasrîler ya da Ahmerîler dönemi (1238-1492). İşte bu beş dönem içerisinde, bizim Endülüs araştırmalarımızda üzerinde yoğunlaştığımız konu olan “Reconquista” (el-Hareketü’l-istirdâdiyye, karşı fetih) açısından önem arzeden iki dönem vardır. Bunlar Mülûkü’t-Tavâif ve Mağribîler dönemleridir. Endülüs diye anılan İslam ülkesinin Müslümanların elinden Hıristiyanlara intikali sürecini ifade eden Reconquista çağı adlandırması, özellikle bu iki dönem için oldukça uygun düşmektedir. Çünkü, bu iki dönemin öncesinde kısmen var fakat etkisiz olan Reconquista hareketi, bu dönemlerde çok etkili olarak hızla neticeye gitmiş, mezkûr dönemlerden sonra gelen Nasrîler devrinde ise artık zafere ulaşmış bir hareket olarak gecikmeli son noktayı koymuştur. İspanya ve Portekiz Hıristiyan krallarının Reconquista hareketine yoğunluk kazandırdıkları Mağribîler dönemi öncesinde, bu hareket için büyük anlam taşıyan büyük bir olay vardır ki, o da Tuleytula (Toledo) şehrinin Kastilya Kralı VI. Alfonso eliyle Hıristiyan işgaline uğramasıydı (1085). Bu olay, aslında Emevi idaresinin güçlü ve müreffeh yıllarından sonra başlayan beyliklerin birlikten uzak ve zayıf idare yıllarında kıvamına erişen * Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Sakarya, e-mail > [email protected] Reconquista denemelerinin büyük bir başarısıydı. Dahası, Afrika’dan (el-Mağrib) gelen Yusuf b. Taşfîn’in Endülüs’te Alfonso’ya karşı kazandığı büyük Zellâka zaferine rağmen bu hareket güçlenerek nihaî hedefine doğru yürüyecekti. 1 İşte, Endülüs tarihi içinde Reconquista hareketinin yoğunluk ve hız kazanmasında öncelikli ve aslî dönemi teşkil eden Mülûkü’tTavâif döneminin öne çıkan isimlerinden birisi de şâir vezir Ebû Bekr İbn Ammâr’dır. Endülüs beylikleri içindeki en güçlüsü sayılan İşbiliye’deki (Sevilla) Abbâdîler’in idaresinde, özellikle Hıristiyan İspanya krallarıyla olan ilişkilerde öne çıkan bir idareci olarak bizim ilgimizi çekmiş bulunmaktadır. İşbiliye Emîrliği’nde hüküm süren Abbâdî Hanedan üyeleri şunlardır: İlk olarak Emevîler’in İşbiliye kadısı Muhammed b. İsmail b. Abbâd (1023-1042), ikinci olarak Abbâd b. Muhammed el-Mu’tezid (1042-1069), üçüncü ve son olarak da Muhammed b. Abbâd elMu’temid’tir (1069-1091). 2 Emevî idaresinde dünyanın sayılı güçleri arasına yükselmeyi başaran Endülüs Devleti 3 , Mülûkü’t-Tavâif döneminde bu gücünü hızla yitirecektir. Çünkü, Endülüslüler ile İspanyalılar arasındaki güç dengeleri artık Endülüslüler aleyhine olarak değişmeye başlamıştır. Endülüs’e karşı bütün Hıristiyan İspanya devletleri Frank kontluklarıyla birlikte ortak hareket edecekler ve içlerinde oluşan Haçlı ruhu ile Endülüs topraklarına karşı Haçlı saldırıları gerçekleştireceklerdir. Murâbıtlar’ın Endülüs’e gelişlerine kadar özellikle Kastilya krallığı ile Reconquista hareketi ivme kazanacak ve pek çok Endülüs toprağı kaybedilecektir. Bunların önemlileri 1083 yılında Mecrît (Madrid) ve 1085 yılında Tuleytula olacaktır. Kaynaklarda Endülüs’ün Mülûkü’t-Tavâif döneminde yirmiden fazla yerel hanedandan bahsedilir. Fakat, içlerinde kayda değer olanların sayısı altıdır. Bunları sahip oldukları arazi genişliği ve askerî güçleri bakımından mümkün olan sıralamasını görelim. 1) İşbiliye Emîrliği – Abâdîler. 4 2) Gırnata Emîrliği – Zîrîler: Zâvî b. Zîrî es-Sanhâcî (1013-1019), Habbûs b. Zîrî (1019-1038), Bâdis b. Habbûs (1038-1073), Abdullah b. Bulukkin b. Bâdis (1073-1090). 3) Kurtuba Emîrliği – Cehverîler: Cehver b. Muhammed b. Cehver (1031-1043), Muhammed b. Cehver er-Reşîd (1043-1063), Abdülmelik b. Muhammed el-Mansûr (1063-1069). 4) Tuleytula Emîrliği – Zünnûnîler: Yaîş b. Muhammed b. Yaîş el-Kâdî (1012/13), İsmail b. Zünnûn (1018-1043/44), Yahya b. İsmail el-Me’mûn (1043/44-1075), Yahya b. Hişam b. Yahya el-Kâdir (1075-1085). 5) Batalyevs Emîrliği – Eftasîler: Sâbur es-Saklebî (1012/13), Abdullah b. Muhammed İbnü’l-Eftas el-Mansûr (1022-1045), Muhammed b. Abdullah elMuzaffer (1045-1068), Ömer b. Muhammed el-Mütevekkil (1068-1094). 6) Sarakusta Emîrliği – Tucîbîler: Münzir b. Yahya et-Tucîbî (1010-1021/22), Yahya İbnü’l-Münzir (1021/22-1036), Münzir b. Yahya İbnü’l-Münzir (1036-1038/39), Süleyman b. Hûd el-Cüzâmî el-Müstaîn (1038-1039), Ahmed b. Süleyman el-Muktedir (1049/50-1081), Yusuf b. Ahmed el-Mu’temin (1081-1085), Ahmed b. Yusuf el-Müstaîn (1085-1110). 1 Endülüs Devletinin yıkılış süreci ve bu konuda Hıristiyan fanatizminin etkileri üzerine geniş bilgi ve değerlendirmeler için bkz. Mehmet Özdemir, “Endülüs’ün Yıkılış Süreci Üzerine Mülahazalar”, Endülüs’ten İspanya’ya, Ankara, TDV, 1996, s. 25-48; Mehmet Özdemir, "Haçlı Ruhunun Endülüs’de Birarada Yaşama Tecrübesine Menfi Tesirleri”, Haçlı Seferleri ve XI. Asırdan Günümüze Haçlı Ruhu Semineri, İstanbul, İÜEFTAM, 1998, s. 73-98. Reconquista sürecini haritalarla görmek için bkz. Jesus Mestre-Flocel Sabate Campi, Atlas de la Reconquista, La Frontera Peninsular Entre los Siglos VIII y XV, Barcelona, Ediciones Peninsula, 1998 2 el-Mu’temid ve onun İşbiliye Emîrliği hakkında daha fazla bilgi için bkz. Lisânüddin Muhammed b. Abdullah İbnü'l-Hatîb el-Gırnâtî (713-776/1313-1374), A'mâlü'l-a'lâm fîmen bûyia kable’l-ihtilâm min mülûki’l-İslâm, nşr. E. Levi-Provençal, Dâru’l-Mekşûf, Beyrut 1956, II, 154; Hakkı Dursun Yıldız, “Abbâdîler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988, I, 15-16; Ahmed b. Abbûd, et-Târîhü’s-siyâsî ve’l-ictimâî li-İşbîliye fî Ahdi Düveli’t-Tavâif, Titvân 1983, s. 64 vd.; E. Levi-Provençal, “İşbiliye”, İA, C.V/2, 1226-30; Titus Burckhadt, Moorish Culture in Spain, N.York, McGraw-Hill Book Com., 1972, s. 115-120. Endülüs tarihi konusunda kısa bilgi için bkz. C.F. Seybold, "Endülüs", İA, C.IV, 270-273 3 Endülüs’te Emevîler Dönemi zirvesinden bir portre vasıtasıyla bu dönem hakkında bir kanâat edinmek mümkündür, bkz. Lütfi Şeyban, “Endülüs Emevileri Hâciblerinden el-Mansûr Muhammed İbn Ebî Âmir (366/976-392/1002), İslamî Araştırmalar, C.XI/3-4 (1998), 250-272 4 Emîrlerin listesi yukarıdadır. 2 Bir de sahnenin öte yanına bakalım ve aynı dönemde İspanya krallarının kimler olduğunu bir hatırlayalım. 1) Leon Kralı: III. Bermudo (1028-1037). 2) Kastilya Kont ve Kralları: Mayor veya Elvira (1029-1035), I. Fernando (1035-1037). 3) Kastilya-Leon Kralları: I. Fernando el Magno (1037-1065), Sancha (1037-1067), II. Sancho el Fuerte (1065-1072), VI. Alfonso el Bravo (1072-1109). 4) Barselona Kontları: I. Ramon Berenguer el Curvo (1018-1035), I. Ramon Berenguer el Viejo (1035-1076), II. Ramon Berenguer el Fratricida (1076-1082), II. Ramon Berenguer el Fratricida (tek başına) (1082-1096). 5) Aragon Kralları: I. Ramiro (10351063), Sancho Ramirez (Navar Kralı, 1063-1094), I. Pedro (Navar Kralı, 1094-1104). 5 Devlet Yöneticiliği, Bilgelik ve Şâiriğin Zirvesine Doğru Yükselen İbn Ammâr Zü’l-Vizâreteyn Ebû Bekr Muhammed b. Ammâr İbnü’l-Hüseyin b. Ammâr el-Mehrî eş-Şilbî eş-Şennebûsî el-Endelüsî, hicri 422/miladi 1031 yılında Endülüs’ün Şilb (Silves) şehrinin Şennebûs köyünde doğmuştur. İlk tahsil yılları Şilb’te geçmiş, daha sonra yüksek tahsilini tamamlamak için Kurtuba’ya (Codoba) gitmiştir. Endülüslü Ebu’l-Hasen Muhammed b. Hânî’ el-Ezdî meşrebinde şiirler nazmetmeye başlamıştır. Özellikle edebiyat ve şiir yeteneğiyle öne çıkmış, şehir şehir Endülüs’ü dolaşarak emîrlere şiir düzdüğü için bu hasletiyle adı duyulmaya başlamış, şiirleri Endülüs halkı dilinde dolaşır olmuş, onu dinleyen herkes artık her yerde onu över hale gelmiştir. Bir keresinde İşbiliye’ye gitmiş ve orada Emîr el-Mu’tezid’i övücü şiiriyle dikkat çekmeyi başarmıştır. 6 İşte o şiirlerden en etkileyici olduğuna inandığımız birinden bir bukle: Ediri’z-zücâcete fe’n-nesîmü kad inberâ Ve’n-necmü kad sarafe’l-anâne ani’s-sürâ Ve’s-subhu kad ehdâ lenâ kâfûrah Limâ isteradde’l-leylü minnâ’l-anberâ Ve’r-ravdu ke’l-hasnâ kesâhü zehruh Veşyen ve kalledehû nedâhu cevherâ Ev ke’l-gulâmi zehâ bi-verdi riyâdih Hacelen ve tâhe bi-âsihinne muazzerâ Ravdun ke-enne’n-nehre fîhi mi’samün Sâfin etalle alâ ridâin ahdarâ Ve tehüzzühû rîhu’s-sabâ fe-tezunnühû Seyfe’bni Abbâdin yübeddidü askerâ Abbâdün el-mihdarru nâilü keffih Ve’l-cevvü kad lebise’r-ridâe’l-ağberâ 7 5 Onuncu yüzyılda Hıristiyan İspanya tarihi konusunda geniş bilgi için bkz. (bakınız) Ramon Sopena, Historia de Espana, Barcelona, EMEGE, 1998, s. (sayfa) 111 vd. (ve devamı); Abdülmecîd Na’naî, el-İslam fî Tuleytula, Dâru’n-Nehdati’l-Arabiyye, Beyrut ty. (tarih yok), s. 103 vd.; Henry J. Chaytor, History of Aragon and Catalonia, London 1933, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2001, s. 6 vd. Krş. (karşılaştır) Receb M. Abdülhalîm, el-‘Alâkât beyne’l-Endelüsi’l-İslamiyye ve İsbânyâ Nasrâniyye fî asri Benî Ümeyye ve Mülûki’t-Tavâif, Kâhire, Dâru’l-Kütübi’l-İslamiyye, ty.; Lütfi Şeyban, Reconquista: Endülüs’te Müslüman-Hıristiyan İlişkileri, İz, İstanbul 2003; Derek W. Lomax, The Reconquest of Spain, N.York, Longman, 1978; Jan Read, The Kingdom of Leon-Castilla Under King Alfonso VI, 1065-1109, Princeton 1988, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2001; James F. Powers, A Society Organized for War, The Iberian Municipal Militias in the Central Middle Ages 1000-1284, Berkeley, Univ. of California Press, 1988, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2001; Stanley G. Payne, A History of Spain and Portugal, Wisconsin, 1973, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2002 6 İbn Ali Abdülvâhid el-Merrâküşî (ö.647/1249), el-Mu'cib fî telhîsi ahbâri'l-Mağrib, nşr. M. Sa'îd 'Uryân, Kahire, Dâru'l-Beydâ', 1963, s. 169, 172-175; Muhammed b. Abdullah İbnü'l-Ebbâr (595-658/1199-1260), el-Hulletü'ssiyerâ, nşr. Huseyn Mûnis, Kâhire, Dâru’l-Maârif, 1985, II, 131 7 Ebû Nasr Feth b. Hâkân el-Kaysî el-İşbîlî [ö. (ölümü) 529/1134], Kalâidü'l-ikyân ve mehâsinü'l-a'yân, thk. (tahkik) H. Yusuf Haryûş, Mektebetü’l-Menâr, Kâhire 1989, 253, 266 vd.; Ebu’l-Hasen Ali b. Bessâm eş-Şenterînî 3 Şiirin Türkçeye çevirisi: Kandili söndür, çünkü hoş bir rüzgarla karşılaştı Ve yıldız kendisine döndürdü gece bulutunu bütün gece Ve sabah, hediye verdi bize cennet pınarını Gece, geri aldığı için bizden anberi Ve bahçe, güzel bir kız gibi giymiş çiçeği Nakış olarak, ve gerdanlık yaptı çiğden bir cevheri Veya (bahçe), bir hizmetçi oğlan gibi açan bahçelerin gülüyle Utanarak, ve mazur oldu güzelliklerin bedeli olarak sersemliğiyle Bir bahçe ki, sanki nehir onun içinde bir eldir Sâf bir el ki, uzanmış yeşil bir hırka üzerine Ve onu titreştirir sabâ rüzgârı da sen zannedersin ki o Askeri tâkatsiz bırakan İbn Abbâd’ın kılıcıdır Abbâd öyle pençe ki, koparır tuttuğunu Ve hava artık giymiştir tozlu elbisesini el-Mu’tezid, Şilb’i ele geçirdiğinde oğlu el-Mu’temid’i şehrin valiliğine atamıştır. elMu’temid’in yanına sokulmayı başaran İbn Ammâr, kendisine şiir okuma fırsatı verildiğinde öyle bir coşmuştur ki, tarihçimiz İbn Bessâm’ın ifadesiyle belki de hayatının en etkileyici ve en muhteşem şiirini okumuştur. 90 Beytlik şiiri dinleyince âdeta büyülenen el-Mu’temid, İbn Ammâr’ın şâirlik ve ediplik yeteneğine hayran olmuş, ona cömertçe ihsanda bulunmuş ve onu kendisine yakın arkadaş ve vezir edinmiştir. 8 İşte o şiirden bir bukle.. Aleyye ve illâ mâ niyâhu’l-hamâimi Ve fiyye ve illâ mâ bekâü’l-ğamâimi Ve annî esâra’r-ra’dü sarhate tâlibin Li-se’rin ve hezze’l-berku safhate sârimi Ve mâ lebiset zehru’n-nucûmi hidâdehâ Li-ğayrî ve lâ kâmet lehû fî meâtimi Ve hel şakkakat hûcü’r-riyâhi cüyûbehâ Li-ğayriye ev hannet hanîne’r-ravâimi 9 Şiirin Türkçeye çevirisi: Bana düşen sadece güvercinlerin ötüşünden kalandır Ve bende sadece gamlıların ağlamasından kalan vardır Ve benden intikam aldı gök gürültüsü, tâlibin çığlığıyla İntikam, ve coştu şimşek yiğitlik zamanında Ve giymedi yıldızların parlaklığı matem elbisesini Benden başkası için, ve onun için tutmadı mâtem de Ve parça parça mı etti şiddetli fırtınalar onun gerdanlığını? Benden başkası için, veya aşkla mı inledi tâlibin inlemesi gibi? 10 (542/1147), ez-Zahîre fî mehâsini ehli’l-Cezîre, thk. S. Mustafa el-Bedrî, II, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1998, II, 229 8 Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 176-178; İbnü'l-Ebbâr, II, 131, 148; İbnü'l-Hatîb, II, 156 9 İbn Bessâm, II, 223-224; Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 170 4 Yönetimde birlikte çalışırken aralarında yoğun bir sevgi oluşmuş, kendisi de büyük bir şâir olan el-Mu’temid İbn Ammâr’ın şiirlerini dinlemeden duramaz hale gelmiştir. Hatta, İşbiliye’de Ulucâmi’ye birlikte gidip gelirlerken bile şiir atışması yaparlardı. Bu yüzden olsa gerek el-Mu’temid, babasının vefatından sonra İşbiliye Emîrliği tahtına oturduğunda İbn Ammâr’ı önce kendi yerine Şilb valisi yapmış, daha sonra da ondan ayrı kalmaya dayanamayarak İşbiliye’ye davet etmiş ve vezir olarak atamıştır. el-Mu’temid, en önemli ve zor devlet görevlerini İbn Ammâr’a yüklemiş ve o da en iyi şekilde işlerin üstesinden gelmiştir. Bu şekilde uzun yıllar İşbiliye Emîrliği’nin idaresini birlikte yürütmüşlerdir. 11 Vezir İbn Ammâr (Zü’l-Vizâreteyn, Hâcib) İbn Ammâr, şâirlik yeteneğiyle göze girmeyi başarmış ve vezirlik makamına hatta başvezir (Zü’l-vizâreteyn) yani Endülüs emevileri döneminin hâciblik makamına denk yere kadar yükselmiştir. 12 Çağının önde gelen şâirlerinden biriydi. Sözleri o kadar keskin, iyilik ve nezâket konusunda o kadar hassastı ki, bütün Endülüs emîrleri kendisini tanır, hatta ondan çekinirlerdi. Bu sebepten olsa gerek, el-Mu’temid dışında hiçbiri onunla çalışmayı pek istemezdi. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi el-Mu’temid, İbn Ammâr’ı kendisine hem muhabbet dostu hem de yönetimde baş yardımcı edinmiştir. Bir süre sonra ona neredeyse sınırsız güvenmiş ve “hâtemü’l-mülk” denen hükümdarlık mührünü de emanet etmiştir. Böylelikle İbn Ammâr, parlak zekâsı ve üstün şiir söyleme ve iletişim yeneteğiyle ikbâle ermişti. Artık Endülüs emîrleri içinde arazi ve askerî güç bakımından en büyüğü durumundaki İşbiliye Emîrliği’nin hemen bütün işleri ondan sorulur olmuştu. Emîrliğin dış ilişkilerinde, özellikle de Hıristiyan İspanya krallıklarıyla yürütülen diplomatik ilişkilerin bulunmaz ya da vazgeçilmez adamıydı. 13 Fakat o, bu diplomatik zekasını bütün bir Endülüs ülkesinin hayrına değil bilakis sadece İşbiliye Emîrliği’nin çıkarına kullanıyordu. Bunun örneğini pekçok olayda görmek mümkündür. Mesela, Gırnata emîri İbn Bulukkîn bir defasında VI. Alfonso’nun kendisinden 20 bin dinar haraç isteğini reddetmişti. Yani, kralla savaşmayı göze almıştı. Bu durumu kendi çıkarları için fırsat bilen İbn Ammâr, derhal Alfonso’ya haber göndermiş ve ona şöyle demişti: “Eğer siz 20 bin dinardan mahrum edildiyseniz, biz size Gırnata’ya karşı antlaşma yapma mukâbilinde 50 bin verelim, sonuçta bize şehri verirsiniz siz de onların mallarını alırsınız” 14 Alfonso bu teklifi hemen kabul etmiş, güçlü askerlerinden bir bölüğü İbn Ammâr’ın seçip almasına izin vermiş ve el-Mu’temid’in de hararetli desteğiyle Gırnata’yı kuşatmış fakat, şehri ele geçirmeye muvaffak olamamıştır. 15 Bu bilgileri bizlere aktaran Gırnata Emîri İbn Bulukkîn, doğal olarak İbn Ammâr’ı hiç sevmez ve onun hakkında şu tespiti yapar: “İbn Ammâr, pekçok kez Alfonso ile işbirliği yaparak Endülüs emîrlerine karşı askerî operasyonlara girişmiştir. Çünkü o rahat oturmayı sevmez, Müslümanların zararına da olsa fitne çıkarmaya ihtiyaç hissederdi. Ne zaman el-Mu’temid bizimle barış yapmaya yanaşsa ve aramızda ciddi bir barış ortamı oluşsa, fitne ateşini 16 tutuşturuncaya kadar İbn Ammâr’ın gözüne uyku girmezdi.” 10 Şiirlerin tercümesinde büyük oranda birebir tercüme tekniği uygulanmıştır. Çünkü, şiirlerin şiir olarak Türkçeleştirilmesi mümkün gözükmemektedir. Birebir tercümede ise, şiirin orijinal sanat değerlerinin kısmen de olsa anlaşılma imkânı vardır. 11 Feth b. Hâkân, s. 254; Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 178; İbnü'l-Ebbâr, II, 133; Makkarî, Nefh, IV, 377-378. Krş. Angel Gonzalez Palencia, Târîhu'l-fikri'l-Endelüsî, çev. Huseyn Mûnis, Kâhire, Mektebetü’n-Nehdati’l-Mısriyye, 1955, s. 89 12 Mecdüddin Ömer İbnü’l-Hasen el-Belensî ed-Dânî İbn Dihye el-Kelbî (ö. 633/1235), el-Mutrib fî eş'âri ehli'lMağrib, nşr. İbrahim Ebyârî vd. (ve diğerleri), Kâhire, Matbaatü'l-Emîriyye, 1993, s. 169 13 İbn Dihye, s. 169-170; İbnü'l-Ebbâr, II, 131. Krş. Angel Gonzalez Palencia, s. 89-91 14 Emîr Abdullah b. Bulukkîn (ö. 489/1096), Kitâbü’t-tibyân li emîr Abdullah b. Bulukkîn âhiru ümerâi Benî Zîrî bi Gırnâta, thk. E. Tevfîk et-Tîbî, Menşûrâtü Ukâz, Rabat 1995, s. 97 15 İbn Bulukkîn, s. 97-98 16 İbn Bulukkîn, s. 99 5 Nitekim, olaylar İbn Bulukkîn’in bu iddiasını doğrular mahiyette gelişir. İbn Ammâr tekrar Alfonso’ya müracaat eder. Onu Gırnata’yı işgal etmeye teşvik eder. İşin nasıl kolay olacağını anlatır. Emîr Abdullah’ın yaşlı ve zayıf, Gırnata’nınsa mal yönünden çok zengin olduğunu; kendisine destek verip şehri ele geçirdiği takdirde o malların çoğunu alabileceğini.. Bu işgal meselesinde İbn Ammâr, kendi ikbâli yani şan ve iktidar elde etme uğruna kral Alfonso’yu âdeta rahat bırakmaz, onu sürekli Gırnata’yı işgale teşvik eder. Bunu başarabilmek için Alfonso’ya büyük miktarda mal takdim eder ve işgal gerçekleştiğinde vermek üzere ise 50 bin misgal altın vermeyi vaat eder. Sonunda Alfonso’yu yine ikna etmeyi başarır. Alfonso hemen harekete geçer. Önce Emîr Abdullah’a haber gönderir ve onu yanına davet eder. Görüşme istemesindeki amacını ise, diğer Endülüs emîrleriyle yaptığı gibi kendisiyle de anlaşma yapmak olduğunu bildirir. Ancak, Abdullah Alfonso’nun İbn Ammâr ile gerçekleşen görüşmelerinden ve aralarındaki antlaşmadan haberdar olduğu için onun yanına gitmez. Alfonso’nun gerçek amacının kendisini tutuklamak ve İbn Ammâr ile yaptığı planı gerçekleştirmek olduğunu düşünür. Hemen danışma meclisini toplar ve şerrinden emin olmak için şehirden çıkarak Alfonso’nun yanına gider fakat, tutuklama girişimine karşı her türlü tedbirini alır. Sonuçta, Abdullah 5 bin misgali peşin, 30 bini de veresiye olmak üzere haraç vererek Alfonso ile anlaşır. Bu anlaşmadan sonra Alfonso, İbn Ammâr’a şöyle der : Gırnata zaaf içinde ve sahibi de çocukluğundan beri akılsızın biri demekle bize yalan söylemişsin! Gördüm ki, onun makamına hâkimiyeti ve durumu senin söylediklerinin tam tersi!” Bu olaydan sonra da İbn Ammâr, tarafları rahat bırakmaz. Gırnata’yı ele geçirme hırsıyla yanıp tutuştuğu için Alfonso’ya toprak ve mal vererek onunla antlaşmalar yapma çabasını sürüdürür. Ancak, onun bu çabaları öyle bir etki yapar ki, sonunda Alfonso, hayatının en büyük Reconquista hareketi olacak olan Tuleytula’yı ele geçirme fırsatını yakalar. 17 Diplomasi alanındaki kıvrak zekasıyla Hıristiyan tarafın da fazlasıyla dikkatini çekmiş olan İbn Ammâr’ın, Alfonso ile satranç oyunu vasıtasıyla yaptığı işgal veya geri çekilme pazarlığı hikâyesi, bazı Endülüs tarih kitaplarında da geçer. Mesela Abdülvâhid el-Merrâküşî bunlardandır. 18 Fakat, pekçok araştırmacı gibi biz de bunun bir efsaneden ibaret olduğu düşüncesindeyiz ve bu yüzden onu burada zikre değer görmüyoruz. Fakat, santranç hikâyesinden daha önemli olan şu ki İşbiliye, Kurtuba ve Gırnata gibi o devrin önde gelen Endülüs şehirlerinden birisidir. Mülûkü’t-Tavâif içinde en zengini ve güçlüsü sayılan Abbâdîler’in merkezi olarak İşbiliye, ikbal ve zenginlik sevdalısı herkesi etkilediği gibi belli ki İbn Ammâr’ı da kendisine cezbetmişti. Gerçekten de, İdrisî’nin verdiği bilgilere bakıldığında, İşbiliye büyük bir şehirdir ve canlı alış veriş yerleriyle İşbiliyelilerin önemli ticaret ehli olduklarını ispatlamaktadır. Ticaretin temel mahsulü ise zeytin ve mamulleriydi. İşbiliyeliler, ticarî mallarını kara ve deniz yoluyla doğu-batı istikametinde dünyaya ihraç ediyorlardı. 19 Diğer kaynaklarda da mutedil havası, geniş verimli ovaları, cennet bahçeleri, zeytinlikleri, incirlikleri, şeker kamışı tarlaları, bağlarıbostanları, ortasından akan büyük nehri, nehrin kıyısındaki mesîre yerleri ve içi-dışı süslü binalarıyla İşbiliye tam bir cennet şehir olarak tavsif edilir. Hatta, Endülüs halkı arasında şöyle bir söz vardır: “Şayet İşbiliye’de kuş sütü aransa kesinlikle bulunur”. 20 İşte bu ticaret ortamının getirdiği zenginlik ve ona bağlı olarak gelen siyasi güç el-Mu’temid’e öyle bir kendine güven duygusu vermiştir ki, babasının ardından idareye geçtiğinde idarenin bütün iplerini vezirine bırakmış ve kendisi şiir-işret meclislerinde zevk ü sefâ sürmüştür. İpleri eline alan İbn Ammâr da, diplomatik entrikalarını bu zenginliği kullanarak daha rahat çevirme imkânı bulmuştur. Yani, her sıkıştığında Alfonso’ya daha fazla haraç vererek kendi emîrliğine hareket alanı sağlamıştır. 17 İbn Bulukkîn, s. 99-102 Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 178-180. Krş. Angel Gonzalez Palencia, s. 93-94 19 Muhammed b. Abdullah Hammûdî eş-Şerîf el-İdrîsî (493/1100-548/1154), Nüzhetü'l-müştâk fî İhtirâkı'l-âfâk, Beyrut, Âlemü'l-Kütüb, 1989, III, 541 20 Muhammed b. Abdülmü’min el-Himyerî (ö.727/1327), er-Ravdu'l-mi'târ fî haberi'l-aktâr, thk. İhsan Abbâs, Beyrut, Mektebetü Lübnan, 1984, s. 58-60; İbnü'l-Hatîb, II, 159; Makkarî, Nefh, IV, 47. İşbiliye şehri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Câsim el-Ubûdî, “İşbîliye”, TDV İA, XXIII, 428-429 18 6 el-Mu’temid, komşu emîrliklerin topraklarını ele geçirme konusunda pek hırslı görünüyordu. Emîrliğinin ilk yıllarında daha komşu Cehverîler’in elindeki Kurtuba’ya saldırmış ve uzun mücadele sonunda şehri ele geçirmiştir. 21 Bundan sonraki askerî seferlere ise daha çok İbn Ammâr’ı memur etmiştir. İbn Ammâr’ın el-Mu’temid adına yapmış olduğu son büyük sefer, Mürsiye (Murcia) şehrini ele geçirmek olmuştur. O zaman Âmirîler’den boşalan Mürsiye’ye şehrin a’yânından Ebû Bekr b. Tâhir’den sonra oğlu Ebû Abdurrahman hakim olmuştu. Şehirde kendi hâkimiyetine karşı çıkan gruplardan biri, Abdurrahman’a karşı elMu’temid’i şehri fethetmeye çağırmış, o da her işte olduğu gibi bu işi de vezirine havale etmiştir. Kendi askeri birliğiyle bu işin üstesinden gelemeyeceğini anlayan İbn Ammâr ise, Berşelûne (Barcelona) Kontu II. Ramon Berenguer el Fratricida (1076-1082) ile anlaşma yoluna başvurdu. Mürsiye’yi işgali için yardım etmesi karşılığında konta on bin altın vaat etti. 22 Anlaşma gereğince iki taraf birbirine rehineler verdi. Kont, erkek kardeşinin oğlunu melike, melik de kendi oğlu er-Reşîd’i konta verdikten sonra beraberce Mürsiye’yi kuşattılar. Kuşatma esnasında kontun istediği bazı malların kendisine takdimi el-Mu’temid tarafından geciktirilince, kont aldatıldığına inandı ve İbn Ammâr ile er-Reşîd’i tutuklayarak kuşatma operasyonundan ayrıldı. Bu gelişme üzerine el-Mu’temid, vermesi gereken malları elindeki rehine ile birlikte hemen konta gönderdi. Buna karşılık kont da elindeki rehineleri serbest bıraktı fakat sonuçta operasyon başarısız olmuştu. Ancak, el-Mu’temid bu işten vazgeçmedi. 23 İbn Ammâr’ın önerisiyle el-Mu’temid yeni bir ordu donattı ve vezirin komutasında Mürsiye’ye sevk etti. İbn Ammâr, henüz Mürsiye’ye varmadan önce yolu üzerinde bulunan kalelerden Belec (Velez Rubio) kalesi komutanı Abdurrahman b. Raşîk ile irtibata geçti. Onu kendisine katılmaya hatta, kendi birlikleriyle önden gitmeye ikna etti. Hemen yola koyulan İbn Raşîk, Mürsiye’yi kuşattı. Bir yandan da Mürsiye halkını İbn Tâhir’e karşı isyana teşvik etti. Sonunda kale içinden birinin hıyanetiyle kapılar açıldı ve İbn Abbâd’ın ordusu şehre girdi (481 hicri/1078 miladi). Ancak, iş burada bitmedi. İşte bundan sonra İbn Ammâr’ın tâlihi tersine dönmeye başlayacaktı. 24 Mürsiye’nin güzelliklerine hayran olan İbn Ammâr, İşbiliye’den uzak bu şehirde müstakil bir emîr gibi davranmaya başladı. Kendisine karşı askerî bir başarı kazanamayacağını düşündüğü için olsa gerek İbn Abbâd’ın direktiflerini duymazdan gelmeğe ve dinlememeğe, bir yandan da bölgenin a’yânı arasında kargaşa çıkarıp onları birbirine düşürmeğe başladı. Hatta, İbn Ammâr’ın bu makam hırsına şaşıran el-Mu’temid, ona gönderdiği iki beytinde, “hâdiselerin değiştirdiği dost” nitelemesiyle sitem etmiştir. 25 Mürsiye’nin gerçek fâtihi olan İbn Raşîk İbn Ammâr’ın tutumundan hoşlanmamıştı ve artık onu alt etmek için fırsat kollamaya başladı. Bir gün İbn Ammâr merkez kale dışında bulunan bazı kaleleri teftiş etmek maksadıyla şehirden ayrıldığında İbn Raşîk hemen harekete geçti, şehrin idaresine el koydu ve kapıları da İbn Ammâr’ın yüzüne kapattı. Bu durumda İbn Ammâr için kaçmaktan başka çare kalmamıştı. Mürsiye’den doğuya doğru yürüdü ve ilginç bir girişimde bulunarak VI. Alfonso’dan yardım istedi. Ancak, siyasi şartlar müsait olmadığı için olsa gerek kral kendisine yüz vermedi. Gidebileceği bir yer daha vardı, Sarakusta (Zaragoza). 26 21 Hakkı Dursun Yıldız, “Abbâdîler”, I, 16 İbn Bulukkîn, s. 104-105; İbnü'l-Ebbâr, II, 123-124 23 İbn Bessâm, II, 243; İbnü'l-Hatîb, II, 157 24 İbn Bulukkîn, s. 105; İbnü'l-Ebbâr, II, 121, 134-135 25 İbn Dihye, s. 171; İbn Bessâm, II, 243 26 İbn Bulukkîn, s. 105; Feth b. Hâkân, s. 256, 269; İbn Bessâm, II, 244–248, 146; Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 180-182. İbn Ammâr’ın Sarakusta’da kaldığı süre içinde oranın halkıyla ilgili izlenimlerini aktaran tarihî kayıtlar da mevcuttur. Onlardan birisi olan Makkarî’nin aktardığına bakılırsa, İbn Ammâr Sarakusta halkının kültür-sanat seviyesini oldukça düşük bulmuştur. Hatta onları anlayışı kıt, çok câhil, şiir ve hikmetten habersiz benzeri sıfatlarla tavsif etmiştir. Bkz. Ebû’l-Abbas Ahmed b. Muhammed el-Makkarî et-Tilemsânî (ö.1041/1631), Ezhâru'r-riyâd fî ahbâri Kâdî İyâz, nşr. Abdüsselam Herrâs, Rabat, İhyâü’t-Türâsi’l-İslamî, 1978, III, 109 22 7 Sarakusta emîri el-Muktedir b. Hûd’a sığındı. Burada iyi muamele gördü hatta, bazı önemli devlet işlerinde kendisine vazife bile verildi. Fakat, kısa süre sonra el-Muktedir ölünce (475 hicri/1081 miladi), emîrlik toprakları oğullar arasında paylaşıldı ve merkezî idareye elMu’temin b. Hûd geldi. Bu zirve değişikliği İbn Ammâr’ın durumunu hemen etkilemedi. Önceden olduğu gibi emîrin yanında hizmete devam etti. Tâ ki Şakûre (Segura de la Sierra) kalesinin ele geçirilmesi görevine çıkıncaya kadar. Dâniye’ye (Denia) bağlı bir kale olan Şakûre’nin komutanı İbn Mübârek adlı zeki biriydi. Zaten birliğinin mevcudu az olduğu için İbn Ammâr’a karşı bir direniş hareketi içine girmedi. Hatta, onu kale içine kendisi davet etti. Karşılama merasiminde de titiz davrandı. Aslında bu bir tuzaktı. İbn Mübârek’in askerî gücünün azlığına bakarak olsa gerek İbn Ammâr onu küçümsemiş ve tuzağına düşmüştü. Nitekim, birlikleriyle birlikte kaleye yerleşme hazırlıkları yaptığı sırada İbn Mübârek’in adamları İbn Ammâr’ın üzerine atıldılar, kendisini etkisiz hale getirip ellerini zincirlediler ve zindana koydular (477 hicri/1084 miladi). Olay, kısa zamanda İşbiliye’ye de duyuldu. 27 el-Mu’temid, derhal harekete geçti. İbn Mübârek’e pekçok hediyeler ve atlar gönderip ondan vezirini kendisine teslim etmesini istedi. Teklifi kabul eden İbn Mübârek, veziri elçilik heyetine teslim etti. Heyetin başında da el-Mu’temid’in oğlu Yezîd er-Râzî vardı. İbn Ammâr, o sırada Kurtuba’da bulunan el-Mu’temid’in yanına götürüldü. Sıradan biri gibi huzura sokuldu. Bu arada, binlerce Kurtubalı onu görmek için toplanmıştı. 28 Burada kahramanlarımız arasında yaşanan diyaloglara muttali değiliz ancak, kısa süre sonra İşbiliye’ye dönüldüğünde el-Mu’temid eski vezirine basit bir oda hazırlattı. Sık sık yanınan gidip gelerek yaptığı ihanetten dolayı onu çok ayıpladı ve kınadı. Buna karşın İbn Ammâr eski dostu olan efendisi el-Mu’temid ve oğulları er-Reşîd ile el-Feth’ten sürekli af ve merhamet dileniyordu. Bu konuda bazı kaynakların verdiği bilgiye bakıldığında, el-Mu’temid vezirini affeder. Fakat, kısa süre sonra onu bu kararından döndürecek bir gelişme yaşanır. İbn Ammâr’ın İşbiliye sarayında hasımları vardır. Bunların başında da kendisi gibi bir şâir vezir olan Kurtubalı Ebu’l-Velîd Ahmed b. Zeydûn el-Mahzûmî’nin (394-463/1003-1071) oğlu Ebû Bekr İbn Zeydûn (Sâhibü’d-devle) 29 ile el-Mu’temid’in hanımı cariye asıllı İ’timâd erRumeykiyye (ö. 488/1085) vardır. İşbiliye sarayının “Seyyidetü’l-kübrâ”sı yani sultan hanımı olan İ’timâd Ümmü’r-Rebî’, efendisi onun lakabına uysun diye “el-Mu’temid” lakabını edinmiştir. Bunun anlamı, el-Mu’temid’in hanımına çok düşkün ya da âşık biri olduğudur. 30 Emîrin İbn Ammâr’ı affedeceğini anladığında İbn Zeydûn, önceden ele geçirmiş olduğu bir belgeyi ortaya çıkarmanın tam zamanı olduğuna karar verdi. İbn Ammâr’ın kendi el yazısıyla kaleme alınmış olan belgede, el-Mu’temid ve hanımı İ’timâd alyhine hakaret içeren ağır ifadeler içeren şiir vardı. Bu şiiri İbn Ammâr, kendisini bağımsız bir emîr gibi hissetmekte olduğu Mürsiye’deyken kaleme almıştı. O belgeyi İbn Ammâr’ın özel eşyaları arasında bularak el-Mu’temid’e ulaştıran kişi ise, Belensiye’nin (Valencia) sahibi konumunda bulunan Ebû Bekr b. Abdülazîz idi. Belensiye’ye el-Mu’temid adına el koymaya gelirken bunu kendi adına gerçekleştiren İbn Ammâr’dan bu şekilde intikam almak istemişti. İbn Ammâr’ın bir diğer hasmı da, şiirde hakarete maruz kalan İ’timâd idi. 31 İbn Ammâr ile İ’timâd arasında aslında daha evvelden oluşan bir husûmet, bir nevi biribirini çekememekten kaynaklanan menfî duygular mevcuttu. Özellikle siyasi hayatın içinde aktif rol alan insanlar için paradoksal bir talihsizlik söz konusu ki, o da devran değişip başı derde düştüğünde kendinden ast pozisyondaki insanların eline düşmeleri. Burada tam da bu durum yaşandı ve bir zamanlar İşbiliye sarayının başveziri konumunda bulunmuş olan İbn Ammâr, artık sıradan vezir mevkiindeki İbn Zeydûn ile, emîrin başhanımı olmakla İbn Zeydûn’dan aşağı kalmayan ve kocası nezdinde etkili bir pozisyona sahip olan İ’timâd’ın 27 İbn Bulukkîn, s. 105-106; Feth b. Hâkân, s. 284; İbn Bessâm, II, 249; Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 182; İbnü'lEbbâr, II, 150-151 28 Feth b. Hâkân, s. 257, 285; Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 183 29 İbn Bessâm, II, 257 30 İbnü'l-Ebbâr, II, 62, 151-154, 159; İbnü'l-Hatîb, II, 155; İbnü'l-Hatîb, II, 157 31 Feth b. Hâkân, s. 269-285; İbn Bessâm, II, 256-257; İbnü'l-Ebbâr, II, 63 8 eline düşmüştü. Zekâsı ve şiir yeteneğiyle el-Mu’temid’in dikkatini çekmiş olan İ’timâd, şiirlerini kocasıyla paylaşır ve sarayda toplanan şâirlerle birlikte seçkin şiir ve edebiyat meclislerinin önemli bir üyesi olarak saygı görürdü. Bu durumu İbn Ammâr tarafından kıskançlıkla karşılanır, ikili, birbirlerinden hem hoşlanmaz hem de çekinirlerdi. Aralarında tartışmalar, karşılıklı entrikalar hiç eksik olmaz, böylece yıllar geçip giderdi. İbn Ammâr’ın Mürsiye hâdisesi yaşanmasaydı bu gidişin nasıl veya kimin lehine ya da aleyhine sonuçlanacağını kestirmek gerçekten zordu. Ancak, Mürsiye hâdisesi ve daha da kötüsü o malum belge, durumun tamamen İbn Ammâr’ın aleyhine dönmesine neden olmuştu. İşte şimdi devran değişmiş ve İ’timâd, İbn Ammâr’ın kendi eliyle hazırladığı sonunu herhalde büyük bir memnuniyet içinde izliyordu. Bir zamanlar başvezir olduğu yerde İbn Ammâr, şimdi hayatta kalabilmek için bağışlanma ve merhamet dilenen bir zavallı durumuna düşmüştü. Güvenini suistimal ettiği eski dostu, velînimeti el-Mu’temid’ten af diliyordu. Zindandan ona gönderdiği mektuplar, yürekleri dağlayan ve en katı kalpleri bile yumuşatacak türden kelimelerle doluydu. Hatta, İbn Ammâr’ın öyle sözleri vardır ki, merhem olup kalp yaralarını tedavi eder, nice günah yığınlarını affettirir. Lâkin, onun şiirle zirveye çıkan etkili söz söyleme sanatı şimdi işe yaramamış ve herbiri birer merhamet dilencisi olan kelimeleri, çok sevdiği ve sağ kolu mesâbesindeki birinden gördüğü bu ihanet yüzünden deliye dönen el-Mu’temid’in kalbine tesir etmemiştir. 32 el-Mu’temid, İbn Ammâr’ın hiciv şiirini gördükten ve onun el yazısını tanıdıktan sonra hışımla harekete geçti. Bu kadar senedir izzet-ikbal sahibi yaptığı ve canı gibi sevdiği bir dostundan bu ihanetleri hiç beklemiyordu. Mürsiye olayını unutmaya hazırdı fakat, üstüne eklenen o hiciv şiiri olayına tahammül edemezdi. Hızla baltasına sarıldı ve vezirin zincirlerle bağlı bulunduğu zindana doğru yürüdü. O anda bütün benliği sanki ölüm saçan bir Azrâil kesilmişti. Elinde baltayla çılgınca üzerine gelen emîri gören vezir, korkuyla onun ayaklarına kapandı ve merhamet dilenmeye devam etti. Ancak, emîrin ayaklarını ne kadar öptü ve gözyaşlarıyla suladıysa da fayda etmedi. el-Mu’temid, en sevdiği dostunu ardı ardına indirdiği şiddetli balta darbeleriyle cansız yere serdi. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Kendi eliyle hayatın zirvelerine çıkarmış ve sonunda da yine kendi elleriyle öldürmüştü. Daha sonra adamlarına emretti, ölü yıkandı, kefenlendi ve “Kasru’l-mübârek”in bir köşesine defnedildi. Şâir vezir İbn Ammâr bu feci âkıbete dûçâr olduğunda tarihler hicri 477/miladi 1085’i gösteriyordu. 33 Sonuç Bu kanlı olayın son içerisinde ilginç bir ayrıntı vardır: el-Mu’temid’in baltası. O baltayı el-Mu’temid’e zamanın Hıristiyan İspanyasının en güçlü kralı olan VI. Alfonso hediye etmişti. Öyle düşünüyoruz ki, bu ayrıntı Endülüs tarihinin bu fetret döneminde, Endülüslü idarecilerin içine düştükleri zavallı hallerini yansıtması açısından önemlidir. İbn Ammâr için hemen bütün kaynaklarda ifade edilen tartışmasız ortak bir özellik vardır: “Mülûkü’t-tavâif döneminde Endülüs devlet ricâlinin ve şâirlerinin en büyüğü”. Çünkü, o çok başarılı hatta dâhî bir siyaset adamı, muzaffer bir komutan, büyük bir şâir, eşsiz bir tartışmacı, etkili bir iletişimci ve etkin bir problem çözücü idi. Ayrıca, sürekli geziler yaparak hep mükemmeli arayan, karşılaştığı edebiyat ve sanat adamlarına sahip çıkan bir yapısı da vardı. Bütün bu vasıflarından dolayı onun şöhreti Endülüs topraklarını aşmıştı ve Hıristiyan krallar da kendisini iyi tanırlardı. Hatta, Kastilya kralı VI. Alfonso, yanında İbn Ammâr’dan söz edildiğinde, “o bu yarımadanın adamıdır” derdi. Ne var ki, bütün bu olumlu nitelikleri yanında, 32 Ebû’l-Abbas Ahmed b. Muhammed el-Makkarî et-Tilemsânî (ö.1041/1631), Nefhu't-tîb min gusni’l-Endelüsi’rratîb ve zikru vezîrihâ Lisâniddîn İbni’l-Hatîb, nşr. Yusuf M. Bukâî, Dâru’l-Fikr, C.I-V, Beyrut 1998, VI, 153 33 İbn Dihye, s. 169-174; İbn Bessâm, II,242-259. Karşılaştırınız: Muhammed Abdullah İnân, Devletü'l-İslam fi'lEndelüs: el-Asru’s-sânî, Düvelü’t-tavâif münzü kıyâmihâ hattâ’l-fethi’l-Murâbıtî, Kâhire, Mektebetü’l-Hâncî, 1997, s. 67 vd.; Feth b. Hâkân, s. 286-288; İbn Bessâm, II, 251-257; Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 185-189; İbnü'l-Ebbâr, II, 160; İbnü'l-Hatîb, II, 157-158 9 vezirin bazı olumsuz özellikleri de vardı: Daima üste çıkan çetin mücadeleci bir siyasetçi olmasına ek olarak, sadâkat ve vefa duygularının zayıf olması, makam sevdası sebebiyle yerine göre oportünist davranışlar sergilemesi ve amacına ulaşmak için her yolu mubah sayması hatta “hâin” denecek duruma düşmesi, işret-eğlence ortamlarına düşkün olması ve buralarda vakarına yakışmayacak tarzda davranışlar sergilemesi, yeni yetme oğlanlarla ilgilenmesi ve onları himaye ederek onlar için bolca şiirler düzmesi gibi. 34 Gırnata emîri Abdullah’ın tarihî kayıtlarında geçen olaylar bu iddiaları doğrular mahiyettedir. Nitekim, İşbiliye ile Gırnata arasındaki Alfonso kullanılarak gerçekleştirilen mücadeleler, ancak “fâsık” İbn Ammâr’ın aradan çekilmesi (Mürsiye’de isyan edip elMu’temid’i terk etmesi ve ardından öldürülmesi) sayesinde sona ermiş ve barış yapılabilmiştir. 35 Her halükarda, onun ençok anılan özelliği şüphesiz şâirliği ve edîpliğidir. Gerçekten de, kendisi bu konuda Allah vergisi üstün bir yeteneğe sahipti. Bu yüzden, “şâir vezir” ikili sıfatı daha yaygındır. Hatta, onu “çağının en büyük şâiri” olarak niteleyenler olduğu 36 gibi, çağdaşı olan tarihçler de onun hayatına ve yaptıklarına önem vermişlerdir. İbn Ammâr’ın şiirlerini ilk defa derleyen kimse Ebu’t-Tâhir Muhammed b. Yûsuf el-Eşterkûnî’dir (ö. 538/1143). İbn Bessâm’ın günümüze ulaşmayan bu dîvândan seçerek oluşturduğu Nuhbetü’l-ihtiyâr min eş’âri Zi’l-vizâreteyn İbn Ammâr adlı eser de kayıptır. Ancak, son zamanlarda Salâh Hâlis, muhtelif eserleri taramak sûretiyle 76 kasîdelik bir dîvân oluşturmuş ve bunu yazmış olduğu Muhammed b. Ammâr el-Endelüsî adlı eserinin sonuna eklemiştir. Bu dîvân, çoğunun girizgâhı Doğu kasîde geleneğine uygun, lafzı fasîh, nazmı ve manası muhkem, sunîlik ve tekellüften uzak manzûmelerden meydana gelmektedir. İçinde daha çok el-Mu’tezid Billah ile el-Mu’temid Alellah için söylenmiş methiye, hicviye, tasvîr, i’tizâr ve isti’tâf şiirleriyle, kısmen de müstehcen gazeller yer almaktadır. 37 Endülüs’te Emevî idaresinin sona ermesiyle serbest hareket imkanına erişen bölgesel hanedanlar, büyük ve güçlü hükümdarların yaptığı gibi saraylarında şâirleri, bilginleri ve sanatkârları toplamaya başlamışlar, onlar sayesinde kendi rakipleri karşısında daha güçlü ve daha üstün bir konum edinme çabasında olmuşlardır. Bu konuda bütün emîrlikler bir yarışma içerisine girmişlerdir. Bu emîrlikler arasında hemen her yönden ilk sırayı işgal eden Abbâdîler ise, bu hususta da öncülüğü kimseye kaptırmamışlardır. Devrin en yetenekli şâirleri onların sarayındaydı. Onların başında da vezir İbn Ammâr gelirdi. İbn Ammâr’dan sonra elMu’temid’in kendisi, sonra İ’timâd ve İbn Zeydûn gelmekteydi. Devrin diğer bazı meşhur şâirleri ise şunlardır: Vellâde bintü’l-Müstekfî, Ebû Bekr İbnü’l-Lübâne, el-Mu’tasım b. Sumâdih ve oğlu Refîüddevle, Kabatrenevîler ve İbn Abdûn. 38 Öyle sanıyoruz ki, Endülüs’te Mülûkü’t-Tavâif dönemi gelişmeleri İslam tarihi içerisinde kendi türünün ilk örneğidir. 1031 Tarihinden önce doğusuyla batısıyla İslam ülkesinin herhangi bir coğrafyasında böylesi bir parçalanma ve zaaf örneği görülmüş değildir. Bundan sonraki dönemlerde binli yıllardan sonra Abbâsîler’in çözülmesiyle başlayan süreçte ve daha sonra Büyük Selçukluların dağılmasıyla ortaya çıkan Beylikler zamanında benzer durum yaşanmıştır. Endülüs’tekinin İslam tarihinde bir ilk olması ve Doğu İslam dünyasındakilerin aksine parçalanan Müslümanların Hıristiyanlara yem olması, sonraki 34 Feth b. Hâkân, s. 258; İbn Bessâm, II, 231-235, 242, 249; Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 178; İbnü'l-Ebbâr, II, 158; Makkarî, Nefh, IV, 371. Krş. Jan Read, The Moors in Spain and Portugal, London, Faber and Faber, 1974, s. 115117. İbn Ammâr hakkında yapılan değerlendirmeler konusunda daha fazla bilgi için bkz. Afif Turk, “Ibn Ammâr, una figura típica del siglo XI”, Revista de historia Jerónimo Zurita, ISSN 0214-0993, Nº 63-64, 1991 , pags. 141-170 35 İbn Bulukkîn, s. 106 36 Mesela İbn Dihye bunlardan birisidir. İbn Ammâr’ın şiirlerinden seçtiği örnekler bile beş sayfayı bulmaktadır (s. 169-174). Ayrıca, Feth b. Hâkân (s. 255 vd.), İbn Bessâm (II, 222 vd.) ve İdrisî () gibi tarihçiler de onun şâirliğinden aynı şekilde sitâyişle bahseder ve şiirlerinden bolca örnekler naklederler. 37 Rahmi Er, “İbn Ammâr el-Endelüsî”, TDV İA, XIX, 313 38 Abdülvâhid el-Merrâküşî, s. 189 vd. Endülüs Edebiyatı Tarihi konusunda daha fazla bilgi için bkz. Muhammed A. Haffâce, Kıssatü'l-edeb fi'l-Endelüs, Beyrut, Dâru’l-Maârif, 1962 10 asırlarda ve modern çağda yaşayan bütün Müslümanlar için bu dönemin ibretlik bir levha gibi her yere dikilmesinde neden olmuştur. Abbâdîler, hemen bütün diğer Endülüs emîrlikleri gibi Hıristiyan İspanya krallarına yıllık binlerce altın haraç verme sayesinde kendi dünyalarında mutlu yaşayabiliyorlardı. Bundan da öte, birbirlerine karşı krallarla ittifak da yapabiliyorlar ve bu tür anlaşmaların karşılığı olarak krallara Endülüs topraklarından birer parça veriyorlar ve Müslümanı Müslümana kırdırabiliyorlardı. Mesela, Abbâdîler bunu, özellikle vezir İbn Ammâr’ın gayretleriyle, ençok Gırnata’ya karşı yapıyorlardı. 39 Sonuç olarak, Abbâdîler’in masalsı sarayında el-Mu’temid, karısı İ’timâd erRumeykiyye ve İbn Ammâr ile birlikte âdeta cennetten ısmarlama bir hayat yaşamışlar, Endülüs ülkesinin gidişâtından bağımsız bir şekilde, gamsızca dünya zevklerinin keyfini sürmüşlerdir. Ne var ki, dünyanın en etkileyici şiirlerine tanıklık eden akşamlarında İşbiliye’de Vâdîlkebîr (Guadalquivir) nehrinin suları mışıl mışıl uyumuş fakat düşman uyumamıştır. Bu rüya, sonunda kâbusa dönüşmüştür. Her birisi birer küçük askerî birliğiyle Endülüs’ün dört bir yanında hüküm sürerken kral VI. Alfonso, tek endişeleri diğer Endülüslü kardeş emîrleri altetmek olan Mülûkü’t-Tavâif’in sonunu hazırlamıştır. İlk büyük darbeyi 1085 yılında Tuleytula’yı (Toledo) işgal ederek indirmiştir. Bu işgal üzerine kendi ülkelerini savunmada âciz ve çaresiz düşen Endülüs emîrleri adına el-Mu’temid, Mağrib ya da Kuzey Afrika’nın güçlü sultanı Yusuf b. Taşfîn’den yardım istemiştir. Büyük ve güçlü ordusuyla yarımadaya çıkan Yusuf, Zellâka Savaşında (Las Navas de Tolosa) Alfonso’yu yenmiş, ardından askerî güç kullanarak bütün emîrleri bertaraf etmiş ve Endülüs’ü kendi ülkesinin bir parçası haline getirmiştir. Böylece Endülüs’te Mülûkü’t-Tavâif dönemi sona ermiş (1095) ve Murâbıtlar ile Mağribîler dönemi başlamıştır. Elinden emîrliği alınan el-Mu’temid ise, çok sevdiği karısı İ’timâd ile birlikte Mağrib’in Ağmat şehrine sürgün edilmiş, ayrıca iki oğlu öldürülmüştür. İ’timâd da kendisinden önce üzüntüden ölünce, el-Mu’temid’in artık hayatta tutunacak bir dalı kalmamıştır. Aile fertleri ve kaybettiği hükümdarlığına mâtem şiirleri düzerek ömrünü tamamlamıştır. 40 İbn Ammâr’ın hayat hikâyesinden herkesin çıkarabileceği ibret dersi mutlaka vardır. Fakat, Endülüs tarihçilerimizden İbn Bessâm’ınki çok etkileyicidir. O, manzum şekilde şu sonuca varmıştır: Onun başından geçen haller, Dünyanın ikbâl ü idbârına delâlet eder Ve orada kişinin hayatı hem güzellikler hem felaketler. 41 Yine İbn Bessâm, bir başka yerde olayı dolaylı ifadeyle şöyle özetler: “Fe zâka vebâle fi’lih ‘ve lâ yahîku’l-mekru’s-seyyiü illâ bi-ehlih’” (Yaptığının karşılığını buldu, ‘zaten tuzak ancak sahibine döner’) 42 İbn Ammâr’ın başına gelen bu fecî âkıbet, ülkemizde bir tiyatroya konu olmuştur. Tarihî kayıtlara bağlı kalınarak kaleme alındığı anlaşılan bu eser, çalışmamıza farklı bir edebî katkı sağlayacaktır. Sekizinci sahneden itibaren çalışmamızla ilgilidir. İbn Ammâr’ın hayat hikâyesini biz de bu sahneyle kapatmış olalım. 39 Endülüs emîrleriyle İspanya’nın Hıristiyan kralları arasındaki ilişkilere hakkında daha fazla bilgi için bkz. Thomas F. Glick, Islamic and Christian Spain in the Early Middle Ages, Comparative Perspectives on Social and Cultural Formation, Princeton, 1979, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2001 40 İbn Dihye, s. 26-27; Ebû Nasr Feth b. Hâkân el-Kaysî el-İşbîlî (ö. 529/1134), Matmahu’l-enfüs ve mesrahu’tteennüs fî mülahi ehli’l-Endelüs, thk. M. Ali Şevâbike, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1983, s. 57; İbnü'l-Ebbâr, II, 63; İmâdüddîn Ebu’l-Fidâ’ İsmâîl b. Alî (ö. 732/1331), el-Muhtasar fî ahbâri’l-beşer, thk. Mahmud Deyyûb, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1997, I, 494-499, II, 14; İbnü'l-Hatîb, II, 160 41 İbn Bessâm, II, 222 42 İbn Bessâm, II, 250 11 İbn Ammâr’ın Âkıbetini Anlatan Drama Sahneleri “Endülüs’te Emevî Hilâfeti çökmüş, her il müstakil bir devlet hâline gelmiştir. Hâdise, 1074-1095 yılları arasında Endülüs ve Mağrip’te geçmektedir. SEKİZİNCİ SAHNE (Mu’temid’in sarayı) Sahnedekiler: Mu’temid, Eşi İ’timâd, Teşrifatçı, İbn-i Zeydûn, İbn-i Ammâr. Şahıslar: Mu’temid: Âlim ve sanatkârları seven şâir ruhlu cömert bir emîr. İşbîliye emiri İ’timâd: el-Mu’temid’in eşi. İbn Zeydûn: Ebûbekir İbn-i Zeydûn. Meşhur Endülüs şâiri İbn-i Zeydûn’un oğlu. el-Mu’temid’in ikinci veziri. İbn Ammâr: Ebû bekir İbn-i Ammâr. İyi bir diplomat, güçlü bir şâir. el-Mu’temid’in başveziri. Ayrıca teşrifatçı. Mu’temid: Ne zengin tabîat, ne üstün dehâ Şu üslûba bir bak, ne yazmış bana: Eğer affeylemek istersen elbet af şiârındır, Cezâ vermek dilersen, kim olur mânî? Karârındır! Sehâvet bende-i zârın, semâhat tavr-ı hem-vârın, Mürüvvet dâimâ kârın, şecâat hem-süvârındır! Mutîim canla, çıksın katlimin fermânı tek senden, Fedâ olsun senin uğrunda kellem, bir nisârındır! Ve lâkin dökme kānım ellerin ta‘nıyla, rahmeyle! Nedâmet çekme âhir, bâis-i âh u nizârındır! Şilb şehrinde hem-dem olduğun yârânı yâd eyle! Ki benden her ne denli olsa mücrim eski yârindir! İ’timâd: Emînim bu sözlerle kanmazsınız, Edip önce af, sonra yanmazsınız! Mu’temid Tabîî ihânet büyük bir cürüm; Ve lâkin ağır bir cezâdır ölüm… Büyükler bağışlar, bu bir kâide! Bilinsin büyük olduğum ülkede… İ’timâd: Büyüklük müdür hâin affeylemek? Büyükler adâletli olmak gerek! Yaşatmak mükâfât olur hâini, Geciktirme, ver nankörün dersini! Ki yeltenmesin kimse hâinliğe, Ricâlin heveslenmesin hinliğe… Ne denmiş: «Doğar merhametten maraz!» Bin Ammâr’ı bin parça etsen de az! Mu’temid: Kolaydır bir insânı öldürmesi, Ve lâkin değil elde can vermesi… Düşünmem gerektir teennî ile, Olur yoksa ömr ü hayâtım çile! (O esnada içeriye teşrifatçı girer.) TEŞRİFATÇI: (Eğilip selâmladıktan sonra) Efendim! Görüşmek diler baş-vezîr. Mu’temid: (Geride görmüş olduğu vezire merakla bakarak) Gel ey İbn-i Zeydûn problem nedir? İbn Zeydûn: (Üzgün bir tavırla eğilip selâmlayarak kekeler) Efendim! Nasıl söylesem? Yâni… şey… Mu’temid: (Sabırsızlanıp kızarak) Meraklandırırsın adam, söyle ney? İbn Zeydûn: (Elindeki evrakı göstererek) Belensiye’den geldi bunlar demin, Emîr eyliyor hem selâm, hem yemîn: Ki bunlar İbn-i Ammâr’a âit imiş! Onun nankör olduğuna şâhit imiş! Mu’temid: (Mütereddit ve alaylı) İbn-i Ammâr hayat sürse şâyet, yine, Erer belki evvelki ikbâline… 12 Onunçün o girsin hemen toprağa, (İbn Zeydûn’u göstererek) Vezîrim de sürsün rahat şa‘şaa! Bilir vâkıâ cümle âlem gibi, Bin Ammâr’ı sevmez Belensiyyeli! Muhakkak bu bir iftirâdır! İbn Zeydûn: (Rengi uçmuş olarak kekeler) Fakat, Efendim Bin Ammâr’a âit bu hat! Mu’temid: (Evrakı kaparcasına vezirin elinden alıp bakar) Evet hat onun, vay denî, köftehor! Şu mel’ûna bir bak, neler söylüyor: Îtimat, bir çobanın câriyesi, Ki ipinden bile dûn bir devenin! Akrabâsından olan kendi gibi, Ne kadar huysuz, uğursuz, çirkin… Karı bulmuş da getirmiş saraya; Haddi yok kasra girip eğleşenin! İ’timâd: Eğer katle çıkmazsa ferman hemen, İnanmam senin aşk u sevdâna ben! Mu’temid: (Kâğıtları elinden atmış ve öfkeden kıpkırmızı olmuştur) Nasıl affa şâyân olur öylesi? Şu ellerle boğmak gerek nâkesi! Yok, Alfonso’dan armağan bir nacak, Evimdeyken olmaz ki kullanmamak! (Duvarda asılı olan baltayı eline alır) Temizlik için bâri girsin işe, Domuz baltasından süs olmaz nişe! (Îtimat ve İbn-i Zeydûn korkuyla çekilerek el-Mu’temid’in yanından uzaklaşırlar. el-Mu’temid duvarda asılı duran bir baltayı kaparak İbn Ammâr’a doğru koşar. Lokal ışık el-Mu’temid’i koşarken takip eder ve diğer köşede el-Mu’temid’le İbn-i Ammâr’ı gösterir. İbn-i Ammâr, el-Mu’temid’i elinde baltayla görünce irkilir ve korkar. elMu’temid bir an durur, eski vezirine bakar, sonra baltayı peş peşe kafasına indirmeye başlar. Sahne kararır.)” 43 Kaynak ve Araştırmalar Abdülhalîm, Receb M., el-‘Alâkât beyne’l-Endelüsi’l-İslamiyye ve İsbânyâ Nasrâniyye fî asri Benî Ümeyye ve Mülûki’t-Tavâif, Kâhire, Dâru’l-Kütübi’l-İslamiyye, ty. Abdülvâhid el-Merrâküşî, İbn Ali (ö.647/1249), el-Mu'cib fî telhîsi ahbâri'l-Mağrib, nşr. M. Sa'îd 'Uryân, Kahire, Dâru'l-Beydâ', 1963 Burckhadt, Titus, Moorish Culture in Spain, N.York, McGraw-Hill Book Com., 1972 Campi, Jesus Mestre-Flocel Sabate, Atlas de la Reconquista, La Frontera Peninsular Entre los Siglos VIII y XV, Barcelona, Ediciones Peninsula, 1998 Chaytor, Henry J., History of Aragon and Catalonia, London 1933, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2001 Derek W. Lomax, The Reconquest of Spain, N.York, Longman, 1978 Ebu’l-Fidâ’, İmâdüddîn İsmâîl b. Alî (ö. 732/1331), el-Muhtasar fî ahbâri’l-beşer, thk. Mahmud Deyyûb, Dâru’lKütübi’l-İlmiyye, C. I-II, Beyrut 1997 Er, Rahmi, "İki Endülüs Şairi: İbn Ammâr ve İbn Hafâce" , Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, XXXV, 2 (1992) 87-125 Feth b. Hâkân, Ebû Nasr el-Kaysî el-İşbîlî (ö. 529/1134), Matmahu’l-enfüs ve mesrahu’t-teennüs fî mülahi ehli’lEndelüs, thk. M. Ali Şevâbike, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1983 Feth b. Hâkân, Ebû Nasr el-Kaysî el-İşbîlî [ö. (ölümü) 529/1134], Kalâidü'l-ikyân ve mehâsinü'l-a'yân, thk. (tahkik) H. Yusuf Haryûş, Mektebetü’l-Menâr, Kâhire 1989 Glick, Thomas F., Islamic and Christian Spain in the Early Middle Ages, Comparative Perspectives on Social and Cultural Formation, Princeton, 1979, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2001 Haffâce, Muhammed A., Kıssatü'l-edeb fi'l-Endelüs, Beyrut, Dâru’l-Maârif, 1962 Himyerî, Muhammed b. Abdülmü’min (ö.727/1327), er-Ravdu'l-mi'târ fî haberi'l-aktâr, thk. İhsan Abbâs, Beyrut, Mektebetü Lübnan, 1984 İbn Abbûd, Ahmed, et-Târîhü’s-siyâsî ve’l-ictimâî li-İşbîliye fî Ahdi Düveli’t-Tavâif, Titvân 1983 43 Harun Öğmüş, “Deve mi, Domuz (http://www.yuzaki.com), 03 Haziran 2008 mu?-8”, YÜZAKI Dergisi, S. 35 (Ocak 2008), Çevrimiçi 13 İbn Bessâm, Ebu’l-Hasen Ali eş-Şenterînî (542/1147), ez-Zahîre fî mehâsini ehli’l-Cezîre, thk. S. Mustafa el-Bedrî, II, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, C. II, Beyrut 1998 İbn Bulukkîn, Emîr Abdullah (ö. 489/1096), Kitâbü’t-tibyân li emîr Abdullah b. Bulukkîn âhiru ümerâi Benî Zîrî bi Gırnâta, thk. E. Tevfîk et-Tîbî, Menşûrâtü Ukâz, Rabat 1995 İbn Dihye, Mecdüddin Ömer İbnü’l-Hasen el-Belensî ed-Dânî el-Kelbî (ö. 633/1235), el-Mutrib fî eş'âri ehli'lMağrib, nşr. İbrahim Ebyârî vd. (ve diğerleri), Kâhire, Matbaatü'l-Emîriyye, 1993 İbnü'l-Ebbâr, Muhammed b. Abdullah (595-658/1199-1260), el-Hulletü's-siyerâ, nşr. Huseyn Mûnis, Dâru’l-Maârif, C. II, Kâhire 1985 İbnü'l-Hatîb el-Gırnâtî, Lisânüddin Muhammed b. Abdullah (713-776/1313-1374), A'mâlü'l-a'lâm fîmen bûyia kable’l-ihtilâm min mülûki’l-İslâm, nşr. E. Levi-Provençal, Dâru’l-Mekşûf, C. II, Beyrut 1956 İdrîsî, Muhammed b. Abdullah Hammûdî eş-Şerîf (493/1100-548/1154), Nüzhetü'l-müştâk fî İhtirâkı'l-âfâk, Âlemü'l-Kütüb, C. II, Beyrut 1989 İnân, Muhammed Abdullah, Devletü'l-İslam fi'l-Endelüs: el-Asru’s-sânî, Düvelü’t-tavâif münzü kıyâmihâ hattâ’lfethi’l-Murâbıtî, Kâhire, Mektebetü’l-Hâncî, 1997 Levi-Provençal, E., “İşbiliye”, İA, C. V/2, 1226-30 Makkarî, Ebû’l-Abbas Ahmed b. Muhammed et-Tilemsânî (ö.1041/1631), Ezhâru'r-riyâd fî ahbâri Kâdî İyâz, nşr. Abdüsselam Herrâs, C. III, İhyâü’t-Türâsi’l-İslam, Rabat 1978 Makkarî, Ebû’l-Abbas Ahmed b. Muhammed et-Tilemsânî (ö.1041/1631), Nefhu't-tîb min gusni’l-Endelüsi’r-ratîb ve zikru vezîrihâ Lisâniddîn İbni’l-Hatîb, nşr. Yusuf M. Bukâî, Dâru’l-Fikr, C. I-V-VI, Beyrut 1998 Na’naî, Abdülmecîd, el-İslam fî Tuleytula, Dâru’n-Nehdati’l-Arabiyye, Beyrut ty. Öğmüş, Harun, “Deve mi, Domuz mu?-8”, YÜZAKI Dergisi, S. 35 (Ocak 2008), Çevrimiçi (http://www.yuzaki.com), 03 Haziran 2008 Özdemir, Mehmet, "Haçlı Ruhunun Endülüs’de Birarada Yaşama Tecrübesine Menfi Tesirleri”, Haçlı Seferleri ve XI. Asırdan Günümüze Haçlı Ruhu Semineri, İstanbul, İÜEF-TAM, 1998, s. 73-98 Özdemir, Mehmet, “Endülüs’ün Yıkılış Süreci Üzerine Mülahazalar”, Endülüs’ten İspanya’ya, Ankara, TDV, 1996, s. 25-48 Palencia, Angel Gonzalez, Târîhu'l-fikri'l-Endelüsî, çev. Huseyn Mûnis, Kâhire, Mektebetü’n-Nehdati’l-Mısriyye, 1955 Payne, Stanley G., A History of Spain and Portugal, Wisconsin, 1973, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2002 Powers, James F., A Society Organized for War, The Iberian Municipal Militias in the Central Middle Ages 1000-1284, Berkeley, Univ. of California Press, 1988, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2001 Read, Jan, The Kingdom of Leon-Castilla Under King Alfonso VI, 1065-1109, Princeton 1988, (Çevrimiçi) http,//libro.uca.edu, The Iberian Resources Online, Mart 2001 Read, Jan, The Moors in Spain and Portugal, London, Faber and Faber, 1974 Seybold, C.F., "Endülüs", İA, C. IV, 270-273 Sopena, Ramon, Historia de Espana, Barcelona, EMEGE, 1998 Şeyban, Lütfi, “Endülüs Emevileri Hâciblerinden el-Mansûr Muhammed İbn Ebî Âmir (366/976-392/1002), İslamî Araştırmalar, C. XI/3-4 (1998), 250-272 Şeyban, Lütfi, Reconquista: Endülüs’te Müslüman-Hıristiyan İlişkileri, İz, İstanbul 2003 Turk, Afif, “Ibn Ammâr, una figura típica del siglo XI”, Revista de historia Jerónimo Zurita, ISSN 0214-0993, S. 6364, 1991 , pp. 141-170 Ubûdî, Câsim, “İşbîliye”, DİA, C. XXIII, 428-429 Yıldız, Hakkı Dursun, “Abbâdîler”, DİA, (İstanbul 1988), C. I, 15-16 14
Benzer belgeler
Hz. Âişe Hakkında Yapılmış Çalışmalar Bibliyografyası
b. Abdülkadir es-Sekkâf‟ın editörlüğünde, birçok ilim erbabının katkı
sunduğu Âişetu Ümmü‟l-Mü‟minîn Mevsûatün ilmiyyetün an hayatihâ ve
fadlihâ ve mekânetihâ el-ilmiyyeti ve alâkatihâ bi-âli‟l-bey...
Kayıt İçin Gerekli Belgeler
Boş kalacak kontenjanlardan oluşan Yedeklerin kayıtları ise 15-16 Eylül 2015 tarihleri arasında mesai saatleri
içerisinde yapılacaktır.
Kayıt İçin Gerekli Belgeler:
a. Lise diploması (Ortaöğrenim b...