Devlet Opera ve Balesi`nin - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
Transkript
Devlet Opera ve Balesi`nin - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
S2 MODERN DANS TOPLULUĞU’NUN 20. KURULUŞ YILI ANKARA | İSTANBUL | İZMİR | MERSİN | ANTALYA | SAMSUN S4 İNANÇ MAKİNEL’E İTALYA’DAN BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ SAYI 17 OCAK - ŞUBAT 2013 İKİ AYLIK KÜLTÜR VE SANAT BÜLTENİ Devlet Opera ve Sanat Balesi’nin Türkiye’de 2012 – 2013 Sezonu yurtiçi ve yurtdışı programları Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, geçtiğimiz sezonlardan bu yana başarıyla gerçekleştirdiği yurtiçi ve yurtdışı turnelerine, seyirciden alınan büyük destekle bu sezon da yoğun bir şekilde devam ediyor. T ürk ve Dünya repertuvarının seçkin eserlerinin temsillerini ve prömiyerlerini gerçekleştiren Devlet Opera ve Balesi, bir yandan ulusal kültürümüzün ve(Dans müziğimizin Çakırcalı Efe Tiyatrosu) evrensel sanata olan katkısını çoğaltırken, diğer yandan da dünya çoksesli müziğini yerel halk motifleriyle birleştirerek kültürümüzün ve müziğimizin geliştirilmesi ve tanıtılması çabalarını yoğun olarak sürdürmektedir. Bu zorlu çalışmaların zengin ve başarılı ürünlerini, yıl boyu gerçekleştirdiği temsiller ve turnelerle sahneleyen DOBGM, taşıdığı misyonu gerçekleştirmenin karşılığını seyirciden gelen ilgi, beğeni ve destekle alıyor. Çin’de Türkiye Kültür Yılı: İpek, Kılıç ve Kalem Yurtiçinde gerçekleştirdiği turnelerle Türkiye’nin dört bir yanını çoksesli müzikle buluşturan DOBGM, bu yıl Çin’de gerçekleştirilecek “Türkiye Kültür Yılı” etkinlikleri kapsamında Pekin ve Şanghay’da beş farklı opera ve bale sahneleyecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı, etkinlikleri 21 Mart’ta Pekin ve 25 Mart’ta Şanghay’da düzenlenecek olan gala programıyla başlatacak. Etkinlikler çerçevesinde Çin ve Türk toplumlarının ortak kültürel değerleri ile Türkiye’nin tarihi ve çağdaş kültürel zenginliği yansıtılacak. Programın Sanat Yönetmenliğini Devlet Opera ve Balesi koreograflarından Beyhan Murphy, Müzik Direktörlüğünü ise Devlet Opera ve Balesi şeflerinden Naci Özgüç yapacak. 100 kişinin sahne alacağı Gala programını, Devlet Opera ve Balesi sanatçıları ile misafir solist sanatçılar olan İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu, İstanbul Sazendeleri ve Yarkın Ritim Grubu 16 Ocak 2013 - İstanbul, Hisar Okulları Turnesi: Genç Werther’in Acıları (B) gerçekleştirecek. Programda, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası (yaylılar) ve Korosu, Ankara 18 Ocak 2013 - İstanbul, Hisar Okulları Turnesi: Bremen Mızıkacıları (MÇO) ve İstanbul Modern Dans Topluluğu ile Samsun, Antalya, İzmir ve Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüklerinden solist bale sanatçıları yer alacak. Çin ve Türk toplumlarının ortak kültürel değerlerini vurgulayan “İpek, Kılıç ve Kalem” adlı bu özgün program, baştan sona birbiriyle bağlantılı olarak, bir bölümden diğer bölüme ilişkilendirilmiş 28 Ocak 2013 – Denizli: Çakırcalı Efe (Dans Tiyatrosu) olarak sürecek. Programda, Geleneksel Türk Müziği ve deneysel müzik ile birlikte, Ahmed Adnan Say18 Şubat 2013 - Muğla: Çakırcalı Efe (Dans Tiyatrosu) gun, Ferit Tüzün, Tuluğ Tırpan, Turgay Erdener gibi Türk bestecilerinin eserlerine de yer verilecek. 21 Mart’ta Pekin ve 25 Mart’ta Şanghay’da düzenlenecek olan gala programının ardından, 2013 yılı içinde Çin’de DOBGM tarafından beş ayrı opera ve bale yapımının sahnelenmesi planlanıyor. Planla5 Ocak 2013 – Silifke: Kuklacı (MÇO) nan etkinlik takvimi ise şöyle: 18 Ocak 2013 – Gaziantep: Zorba (B) 19 Ocak 2013 - Kahramanmaraş: Zorba (B) • Nisan 2013’te Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, III. Sincan Folklor Festivali kapsamında, 22 Şubat 2013 – Osmaniye: Seslerle Anadolu (MO) Urumçi, Kaşgar ve Aksu şehirlerinde Seslerle Anadolu ile üç temsil, 23 Şubat 2013 – Gaziantep: Seslerle Anadolu (MO) • 1 - 7 Mayıs 2013 tarihlerinde Pekin’de Saraydan Kız Kaçırma operası ile iki temsil, • Eylül 2013’te Harem balesi ile Guang Zhou, Shenzhen ve Chong Qing şehirlerinde üç temsil, • Ekim 2013’te Güldestan balesi ile Şanghay Festivali’nde iki temsil, 25 Şubat 2013 – Muğla: Film Müzikleri Konseri • Aralık 2013’te Pekin ve Şanghay’da gerçekleştirilmesi planlanan kapanış gösterilerinde ise, Mevlana’nın Çağrısı adlı bale eseri ile iki temsil. İstanbul Devlet Opera ve Balesi: İzmir Devlet Opera ve Balesi: Mersin Devlet Opera ve Balesi: Antalya Devlet Opera ve Balesi: Pilot İller Yurtiçinde ve 2010 yılından bu yana sürdürülen “Pilot İl” projesi kapsamında Devlet Opera ve Balesi Müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen turneler, bu sezon da devam edecek. Proje kapsamında Ocak ve Şubat aylarında gerçekleştirilecek yurtiçi turne programı ise şöyle: Samsun Devlet Opera ve Balesi: 8 Ocak 2013 - Ordu (K) 9 Ocak 2013 - Trabzon (K) B: Bale, K: Konser, MÇO: Müzikli Çocuk Oyunu, MO: Müzikli Oyun Pastoral bir opera: Öldüren Aşk İstanbul DOB, Türkiye Prömiyeri 21 Şubat 2013 Bosna’lı ünlü besteci Asım Horozic’e ait Öldüren Aşk (Hasanaginica) operası, Devlet Opera ve Balesi sahnelerinde Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek. Temsil tarihi 21 Şubat 2013 olan eser, İstanbul DOB tarafından Süreyya operasında seyirciye farklı bir kültürün tatlarını sunacak. Pastoral özellikleriyle dikkat çeken eser, Murat Göksu tarafından ve Türkçe olarak sahneye konuluyor. Orkestra şefliğini Elşad Bagirov ve Emir Nuhanoviç’in yapacağı eserin dekor tasarımı Zeki Sarayoğlu’ya, kostüm tasarımı İ. Serdar Başbuğ’a, ışık tasarımı ise Metin Koçtürk’e ait. Tarih boyunca, Sırp ve Hırvat saldırılarıyla sarsılmış ve bu savaşlarda yaşadığı acı deneyimleri ve hikayeleriyle ünlü Bosna’nın geleneksel yüzünden bir kesitinin sunulduğu eserin konusu kısaca şöyle; Hasan Ağa, Bosna surlarındaki bir savaşta yaralanır. Biokova dağındaki çadırda yaralı olarak yatmaktadır. Hasan Ağa’yı annesi ve kız kardeşi ziyarete gelir. Eşi Fatima ise evde çocuklarının yanında kalır, çünkü eski gelenekler bunu gerektirmektedir. Hasan Ağa, eşinin kendisini ziyarete gelmemesinden dolayı son derece kırgındır. Eşine mesaj gönderir ve çocuklarını almadan evini terk etmesini ister. Bu mesajı öğrenen Hasan Ağa’nın eşinin erkek kardeşi Pintoroviç, tüm uğraşlarına rağmen kız kardeşinin Hasan Ağa’nın evinden çıkarılmasına engel olamaz. Bunun üzerine Pintoroviç onu zengin İmot Kadısı ile evlendirmeye karar verir. Evlenmeden evvel Fatima, erkek kardeşinden son bir dilekte bulunur ve kendisine uzun bir peçe vermesini ister. Böylelikle Fatima, düğün alayı ile birlikte eskiden yaşadığı evinin önünden geçerken çocuklarını görmeyecektir. Ne var ki, çocukları onu tanır ve annelerine seslenirler. Fatima son bir kez onlara veda etmek için durduğu sırada, üzüntüsünden ölür. Muhteşem Süleyman’ın dünya prömiyeri İzmir’de gerçekleşiyor İzmir DOB, Dünya prömiyeri 15 Ocak 2013 Bestesi Tevfik Akbaşlı’ya ait olan ve 15 Ocak 2013’de dünya prömiyeri gerçekleştirilecek olan eseri Mehmet Balkan sahneye koyuyor. Librettosu Işık Noyan’a ait olan iki perdelik Muhteşem Süleyman konsertant operasının şefliğini T. Gagliar- do Varas yapacak. Eserin dekor tasarımı Tayfun Çebi’ye, kostüm tasarımı ise Sevda Aksakoğlu’na ait. Batılı oryantalistlerin “Muhteşem Süleyman” adıyla andığı, 46 yıl Osmanlı Payitahtına hizmet ederek en uzun padişahlık görevinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman, görevi boyunca 13 kez sefere çıkarak, imparatorluk sınırlarını batıda Macaristan içinde olmak üzere, Afrika’da Cezayir sınırlarına dek genişletmiştir. Tarihi, siyasi ve kültürel olarak Doğu ve Batı dünyasında tanınan ve birçok esere konu olan Kanuni Sultan Süleyman’ın özellikle, 1529 yılında yaptığı I. Viyana kuşatmasıyla batı dünyasında sanatsal ve kültürel anlamda bir “Türk akımı” başlamıştır. Turquerie adı verilen bu akımla beslenen ve Mehter ritminden esinlenen Mozart, 11 numaralı La majör Piyano Sonatının üçüncü bölümünü “Rondo alla Turca” (“Türk Marşı“) olarak besteler. Türk ezgi ve ritimlerini daha sonra da birçok opera eserinde kullanacak ve zengin melodik renklerle örecektir. Kanuni Sultan Süleyman’ın son seferi olan Zigetvar’da, savaş otağındaki ölüm döşeğinde başlayan eserin geri dönüşlerle süslenen hikâyesi, şehzade Selim ve Hafza Hatun’un oğulları Süleyman’ın “Muhteşem Süleyman”a uzanan anlatısından oluşmaktadır. Muhteşem Süleyman: Uyum ve uyumsuzluğun tam ortasında… Muhteşem Süleyman hakkındaki düşüncelerini eserin bestecisi Tevfik Akbaşlı şöyle anlatıyor: Muhteşem Süleyman’ ı anlatmak yerine, eserde kullandığım müzikal gramerin çıkış noktası üzerine konuşmayı daha doğru buluyorum. Kendimi bildim bileli, resim sanatı çok ilgimi çekmiştir. Ortaokul yıllarına geldiğimde ailem dahil herkes, ressam ya da karikatürcü olacağıma kesin gözüyle bakıyordu. Ancak, umutsuzca girdiğim konservatuar sınavlarını kazanmam üzerine yaşam boyu sürecek yepyeni bir yolculuk başladı. Sonraları, çoksesli müzik repertuvarını tanıyıp eser analizi yaptıkça, resim sanatında gözlemlediğim ve farkına vardığım bazı temel prensiplerin müzik sanatı için de geçerli olduğunu anlayacaktım. Özellikle rönesans tablosu düzeyinde sağlam deseni olan, altyapısı güçlü bazı çağdaş ressamlar, geçmiş ve geleceğin, uyum ve uyumsuzluğun tam ortasında, adeta bıçak sırtında duran kışkırtıcı eserleriyle beni kendine hayran bırakırken, çeşitli marjinal yöntemlerle üretilen kimi deneysel çalışmalar, cahil görünmemek adına o günlerde yüksek sesle dile getiremesem de, ne yazık ki bana pek bir şey ifade etmiyordu. Sorunun kendimde olduğunu düşünüyor, sanatsal algı kapasitemin bir an önce muasır medeniyetler seviyesine ulaşmasını gönülden temenni ediyordum. Ne var ki, orkestra sanatçısı olarak çalıştığım yaklaşık otuz yıl boyunca sanatsever kitlenin büyük çoğunluğunun da, çağdaş sanatla arasının bir türlü düzelmediğini gözlemleme fırsatım oldu. Sadece sanatsever kitle mi? Biz icracılar bile, alışılmışın dışında bir eseri icra etmek zorunda kaldığımızda kaçmak için bahaneler arıyor, başaramazsak karalar bağlıyor ve başımıza gelen “bu büyük felaketten” sürekli yakınıyorduk. Beni asıl şaşırtan şuydu ki, çağdaş tınıların tahammül sınırlarını çok daha fazla zorlayan, daha uç noktalardaki deneysel versiyonlarına bazı eserlerde, özellikle de film müziklerinde rastladığımızda, bu son derece alışılmadık tınıları bayıla bayıla dinliyor, dahası, para verip müzik CD’ sini bile satın alabiliyorduk. Fark sunumda ya da görsellikte miydi? Belki evet, belki hayır. Ama bence asıl fark, dinleyici ve besteci arasında tesis edilen, ya da bir türlü edilemeyen güvendeydi. Dinleyici, bestecinin açıkça veya gizlice dayatmak istediği bir “misyonu” ya da “takıntıları” olduğuna inandığı anda, artık ona güvenmez oluyor, samimiyetine inanmadığı eserden kopuyor ve ruhen Modern Dans Topluluğu’nun 20. yılı kutlanıyor Uygar dünyada sahne sanatları yelpazesi içinde, klasik bale topluluklarının yanı sıra, modern dans toplulukları da gelişerek çok kısa zamanda sanat dünyasındaki yerlerini sağlamlaştırdılar. Bunun nedeni, yerleşik izleyicisine rağmen klasik balenin özellikle 1960’lar ve sonrası toplumun kültürel gelişiminini ifade gereksinimine tam anlamıyla cevap verememesi ve konu ve yöntem itibariyle modern dansın bu ihtiyacı karşılayabilmesidir. Modern dansı yaratan koreograflar toplumun tarihsel, kültürel ve sosyal gerçekleri ve değerleri ile çalışırlar ve bir tür “toplumun aynası olma” görevini üstlenirler. Dolayısıyla modern bir topluluğun toplumla kurabileceği iletişim çok farklıdır. 1992 yılında dönemin Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen’in Beyhan Murphy’i Türkiye’ye davet etmesiyle Modern Dans Topluluğu’nun (MDT) temeli atıldı. Genel Müdürlük bünyesinde kurulan MDT, kısıtlı kadrosuyla Şubat 1993’te gerçekleştirdiği prömiyeri ile profesyonel repertuvar topluluğu niteliğindeki faaliyetlerine başladı. MDT, 2009’dan beri Ankara Devlet Opera ve Balesi bünyesinde çalışmalarını sürdürürken, 2011 yılında da İstanbul’da yine Beyhan Murphy yönetiminde, proje bazında Modern Dans çalışmaları başlamış ve kısa geçmişine rağmen, “MDTİst projesi” adı altında, dünyanın birçok ülkesine turneler düzenleyerek kendi dans ekolünü oluşturmaya ve modern dans alanında kendi koreograflarını yetiştirmeye başlamıştır. MDT’nin kuruluş amacı ve üstlenmiş olduğu misyon, Batı taklidi olmadan, kendi kültürüne bağlı özgün bir ekol oluşturmak, ülkemizi, dünya platformlarında nitelikli eserlerle temsil edilebilecek kadrodan oluşan çağdaş, profesyonel bir topluluk yaratmak; Türk toplumunun çağdaş kimliğinin sahne sanatlarındaki temsilcisi olarak modern dansı tanıtmak ve özgün sanat bilincini geniş kitlelere yansıtmak olmuştur. MDT, ilk 3 yıl boyunca, kendi iç eğitiminin yanı sıra birçok üniversitede çeşitli etkinlikler ve gerçekleştirdiği söyleşilerle, gençlere modern dansla ulaşmayı başardı ve birçok üniversitede Modern Dans Bölümü açılmasında öncülük etti. 20 yıl içerisinde küçük ve büyük ölçekli, Türk ve yabancı koreograflarla 100’ün üstünde eser üreten MDT, periyodik olarak verdiği gösteriler ve her yıl repertuvarına eklediği yeni eserlerle, temsillerini ve turnelerini sürdürmektedir. Bu sene 20. Kuruluş yılını kutladığımız MDT, sistemli ve dinamik çalışmalarıyla çağdaş dansın Türk toplumunun sanat bilinci içerisinde yeşerebileceğini de kanıtlamıştır. MDT kendi bünyesinden yaratıcı kadro yetiştirme ilkesine sadık kalarak Devlet Opera ve Balesi içinden yetişmekte olan eğitmen, repetitör ve koreograflara imkânlar tanımakta ve teşvik edici projeler uygulamaktadır. MDT, bu eğitsel programlar dahilinde Devlet Opera ve Balesi’nde ilk defa hafta içinde yapılan ücretsiz okul matinelerine öncülük etmiştir. Birçok çalışma, eser, yorum, müzik ve koreografi ile başarılarını bugüne taşıyan Ankara MDT, kuruluşunun 20. yılında, birçok özgün Türk koreograf ve yorumcunun eserleri ile sahnelerimizde olacak. Ankara DOB’da, Dünya prömiyeri yapılacak olan Arda Boyları 29 Aralık 2012’de, Türkiye Prömiyeri yapılacak olan Gündüz ve Gece ise 7 Şubat 2013’de seyirci karşısında olacak. uzaklaşıyordu. Tıpkı çağdaş-deneysel bir resme baktığında, ressamın aslında çöpten adam bile çizemeyecek kadar zayıf deseni olduğuna kanaat getiren ve esere dudak büken bir sergi ziyaretçisi gibi… Sanatın her dalında “deha ürünü” ve “deli saçması” arasındaki sınırın bu denli ince ve belirsiz olması bana son derece ürkütücü görünüyor, besteci olmayı düşleyen deneyimsiz bir genç olarak doğrusu hayli cesaretimi kırıyordu. Neydi bestecinin olası “misyon” ya da “takıntı”ları? Kanımca, sesler dünyasında “armonik bir hiyerarşi” olduğu sanrısına kapılarak disonansın, yani uyumsuz aralıkların, kayıtsız şartsız ve her koşulda uyumlulardan üstün sayılması, dahası dinleyiciye durmaksızın dayatılması şeklinde özetlenebilecek, iddialı yazı biçimlerini, simetriyi, matematiği, samimiyete, doğallığa ve masumiyete tercih eden ısrarcı bir dil kullanımı. Ancak tıpkı yaşam gibi, sonsuz çeşitlilik ve renkler içeren sesler dünyası da, sadece tek bir renge, bir kurama veya ekole indirgenemezdi. Bir yandan da, içinde fırtınalar kopan her genç besteci adayı gibi, sahip olduğum materyalin tamamını mümkünse tek bir eserde ve bir an önce insanlığa sunmak arzusundaydım. Ne var ki, öğrenilmiş kalıpları ucundan kenarından değiştirerek kopyala-yapıştır yöntemiyle muhtelif projelere uygulamak her zaman aynı sonuçlar vermeyebiliyordu. Örneğin sahnede ancak kıyamet anına uygun düşebilecek son derece kaotik bir müzikal etkiyi -biraz da kompozisyon hocaları veya akademik ortamdaki ‘rakipler beğenmez’ korkusuyla- yoğun bir aşkın anlatıldığı sahneye de aynen taşımaya kalkıştığımızda, bunun bedelini perde sonunu bile beklemeden boşalan koltuklarla ödüyor, daha da vahimi, bizi “anlamadığı” için “cahil” seyirciyi suçluyorduk. Oysa, yaşamın her anı bir diğerinden nasıl farklıysa, o anı anlatacak olan müzikal dil de benzersiz ve “sadece o ana özgü” olmalıydı. Olmak zorundaydı, çünkü günümüz dinleyicisi geçen yüzyıllara kıyasla artık çok daha zekiydi, hızlıydı, seçiciydi; ve en önemlisi dünyanın en seçkin örnekleri artık istediği anda elinin altındaydı. Besteci açısından bakıldığında ise, internet erişimi olan herkesin tonalite dışı müzik yazma kuramlarına, deneysellik ve rastlamsallık yöntemlerine, grafik notasyona zahmetsizce erişebilmesi, hatta bazı gelişmiş müzik programlarının kendi kendine son derece yenilikçi müzikler yazabilmesi, alışılmadık tınılar üretmek için “deha” sahibi olmak gerekliliğini uzunca bir süredir ortadan kaldırmıştı. İnsanlık, binlerce yıl sonra uzayda koloniler kurduğunda bile, nabzı aynı tempoda atacak, sevgiyi, nefreti, korkuyu, güveni aynı fiziksel ve kimyasal süreçlerden geçerek yaşayacaktı. Başarıya ulaşmış çağdaş eserlerin, aslında modası geçmemiş ve asla geçmeyecek aynı sihirli formüllerle yaratıldığını anladığımda, her çağda sevilen ve daima sevilecek eserlerin de aslında ölümsüz klasiklerin günümüze uyarlanmış ve son derece güncel bir gramerle yeniden yorumlanmış versiyonları olduğunu gözlemlediğimde, tüm taşlar yerine oturmuştu. Ancak işin en zor kısmı yeni başlıyordu; çünkü düşündüklerimi artık daha fazla zaman kaybetmeden eyleme dönüştürmek istiyordum. Muhteşem Süleyman, işte yıllar süren böylesi bir zihinsel hazırlanma dönemi ve sahnelenmiş/seslendirilmiş pek çok eserin ardından, 2006 yılı başlarında bestelenmeye başlandı. Gişe rekortmeni 6 adet film müziği, İZDOB’ un siparişi üzerine yazdığım iki perdelik Kösem Sultan balesi ve sayısız popüler müzik çalışması arasında, ağır ağır yanan keyifli bir ateşte pişen özenli bir yemek misali olgunlaştı ve geçtiğimiz yıl nihayet kendi kendini tamamladı. Eserler, bestecilerin bir bakıma evlatlarıdır ve her anne-baba gibi bestecinin de kendi eserine karşı tarafsız olmasını beklemek, kanımca gerçekçi değildir. Bu yüzden Muhteşem Süleyman’ ı daha fazla anlatmak yerine son kararı önce seyirciye, ardından da müzik tarihinin şaşmaz terazisine bırakmanın daha doğru olacağı inancıyla herkese iyi seyirler diliyorum. Muhteşem bir aşk öyküsü, modern dans ile sahnede: Arda Boyları Ankara DOB, Dünya prömiyeri 29 Aralık 2012 dan, gazetemizin baskıya gireceği günlerde sahnelenmiş olacak. Seyircinin yoğun ilgi göstermesi beklenen eser, temsillerine Ocak ayında da devam edecek. Trakya yöresine ait “Arda Boyları” türküsünden yola çıkılarak hazırlanan bir aşk öyküsünün anlatıldığı ve librettosu Ayşegül Çelik’e ait eserde, birbirlerine yıllardır âşık olan iki genç Halime ve Recep ile Köy Ağası’nın oğlu İsmail’in Halime’ye olan tutkusu, yörenin kültürel renkleriyle örülüyor. Arda Boyları’nın İzinden… Arda Boyları’nın koreografı Özgür Adam İnanç’a kulak verelim: Arda Boyları bilindiği üzere Trakya yöresine ait bir türküdür. Bizim yaptığımız da bu türkünün izinden yola çıkarak, bize ait olan bazen tatlı, bazen acı anlarla dolu olan bu sıcacık öyküyü Modern Dans diliyle sanatseverlere aktarmaya çalışmaktır.” Her şey 2010 yılında Ankara Devlet Balesi’nin düzenlediği ‘Genç Türk Koreografları Gecesi’ ile başladı. Bu önemli gecenin amacı Türkiye’den genç ve dinamik koreografların yetişebilmesi için onlara imkân sağlamaktı. Bu gecede Türk motifleri ile özgün bir Türk öyküsünün işleneceği eserler aranmıştı. Ben de çok sevdiğim “Arda Boyları” türküsünün hikâyesini konsept gereği 20 dakikalık bir sunumla aktarmıştım. Eser, müziklerin canlı olarak sahne gerisinde çalınması ve bir orta oyunu çerçevesinde izleyiciyle buluşmuştu. Eserin yorumunu değerli Modern Dans Topluluğu gerçekleştirmiş ve özgün ifade biçimiyle eser, oldukça beğeni toplamıştı. Arda Boyları Projesi… Geçtiğimiz sanat sezonunun sonunda MDT’nin Genel Sanat Yönetmeni Yener Turan, toplulukla gerçekleştirdiği bir toplantıda özgün bir Türk eserinin MDT repertuvarında bulunması ile ilgili arzularından bahsetmiş ve özellikle yurtdışı turnelerinde karşılaştıkları sorunlardan ve yoğun isteklerden, böyle bir eserin repertuvarda yer almasının Türkiye ve Modern Dans sanatı için ne denli önemli olduğunu bizlerle paylaşmıştı. Ve böylece daha önce çalışmalarını gerçekleştirdiğimiz Arda Boyları’nın MDT repertuvarına alınması söz konusu oldu. Arda Boyları, özgün konusu, müziksel altyapısı ve anlatım diliyle kendimizden parçaları bulabileceğimiz, izleklerimizde hoş anıların kalacağı dramatik bir aşk hikâyesi. Özellikle dramatik yapısı yüzünden en iyi ve kuvvetli ifadenin modern dans diliyle vücut bulacağı düşünülmüş ve daha küçük, mobilize bir ekiple gerçekleşebilmesi için bir perde (yaklaşık 55 dakika) olabilecek şekilde tasarlandı ve proje çalışmalarına Haziran ayı gibi başlandı. Eserin müziklerini iki değerli genç Türk bestecisi İsmail Sezen ve Arda Erdem yazdı, librettosunu sevgili dramaturg Ayşegül Çelik kaleme aldı. Kostüm tasarımlarını değerli Gazal Erten, sahne-dekor realizasyonunu ise yetenekli kreatörümüz Talat Ayhan gerçekleştirdi. Işık tasarımlarını Fuat Gök’ün yaptığı eserde farklı bir atmosfer yaratılması planlanıyor. Arda Boyları, devamı planlanan bir dizi sanat projesinin sacayaklarından biri olarak hazırlandı. Cazın perküsyonla renklendiği modern dans Ankara DOB, Türkiye prömiyeri 7 Şubat 2013 Ünlü İtalyan koreograf Roberto Scafati’nin, geçen sene Ocak ayında Almanya’da dünya prömiyerini gerçekleştirdiği, klasik adımlarla temellendirilmiş modern bir çalışma olan Gündüz ve Gece adlı eser, 7 Şubat 2013 gecesi gerçekleşecek Türkiye prömiyerinde seyirciyi farklı bir versiyonu ile karşılayarak, caz dünyasının perküsyonla renklendirildiği büyülü bir yorumla buluşma olanağı sağlayacak. Çağdaş dans sanatının başarılı örneği “Umut” balesi Antalya DOB, Türkiye prömiyeri 23 Şubat 2013 Müzik, beste ve düzenlemesini Arda Erdem ve İsmail Sezen’in yaptığı modern dans eseri Arda Boyları’nın koreografisi Özgür Adam İnanç’a ait. Anadolu’nun değişik yörelerinden derlenen ezgi ve hikâyelerin anlatılacağı ve devamı gelecek bir projenin ilk prodüksiyonu olan Arda Boyları, dünya prömiyerini, 29 Aralık 2012’de, Ankara Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu (MDT) tarafın- Türkiye - Hollanda ilişkilerinin 400. Yılı Kutlamaları onuruna “Lale Çılgınlığı” Antalya DOB, Dünya prömiyeri 2 Şubat 2013 Değerli bestecimiz Ali Hoca tarafından, Türkiye - Hollanda ilişkilerinin 400. Yılı Kutlamaları çerçevesinde bestelenen iki perdelik Lale Çılgınlığı operasının Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından gerçekleştirilecek dünya prömiyerinin tarihi 02 Şubat 2013. Müzikleri ve konusu ile seyircinin beğeni ve dikkatini çekecek bir eser olan ve 17’inci yüzyıl kültürel ve siyasi bir kesitinin sahnelere zengin bir anlatımla aktarıldığı operanın librettosu Şefik Kahramankaptan’a ait. 17’inci yüzyıl Hollanda’sında başlayıp, aynı dönem İstanbul’unda sona eren eserin konusu kısaca şöyle: Gözüne kestirdiği değerli eşyaları, ince planlarla ele geçirmeyi zevk edinen, macera tutkunu, soylu Fink van Broot, günün modası gereği, ilgisini lalelere çevirmiştir. O günlerde bir avuç cins lale soğanının bir köşk karşılığı el değiştirdiği görülmemiş olay değildir. Fink van Broot, bu çılgın piyasadaki fısıltılara kulak kabartarak, güzeller güzeli Lotte’nin babası, Lale Borsası Başkanı Jan den Boyl’un çok nadide, değerli bir lale soğanına sahip olduğunu öğrenir. Bu “Büyük Amiral” adıyla anılan lale soğanlarını elde etmek için planlar yapmaya başlar ve bu maceraperestliği, O’nu İstanbul’da Sadrazam Damat Paşa’nın konağına dek götürecek olaylar dizisini başlatır. O dönem İstanbul’da Saray ve halk tam bir lale çılgınlığı yaşamaktadır. Eserin finali, kahramanımız Fink van Broot’u ve seyirciyi şaşırtacak kadar farklı bitecektir. Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından, 23 Şubat 2013’de gerçekleştirilecek Türkiye prömiyeriyle seyirci karşısına çıkmaya hazırlanan Umut balesi, Ludwig van Beethoven’in 7. Senfonisinin ikinci bölümü ile 9. Senfonisinin müzikleri üzerine kurulu, umut temalı bir eser. Koreografisini Makedonya’nın önde gelen koreograflarından Risima Risimkin’in üstlendiği Umut balesi, etkili ve çarpıcı imgelerle çağdaş dans sanatının yetkin örneklerinden birini sahnelere taşıyacak. Seslerle Anadolu, türkülerimizi çok sesli müzik ve dansla buluşturuyor Mersin DOB prömiyeri 16 Şubat 2013 Karadeniz türkülerinden Ege zeybeğine, İstanbul şarkılarından Mevlana’ya, Karagöz-Hacivat’tan Köroğlu’na uzanan geniş bir repertuvarı olan Seslerle Anadolu, sayısız temsiller gerçekleştirmiş, yurtiçi ve yurtdışı turneleriyle binlerce seyirciye ulaşmış, tarihi ve kültürel varlığımızın zenginliğini tüm dünyaya tanıtmıştır. Samsun Devlet Opera ve Balesi tarafından 28 Şubat 2013’de sahnelenecek Seslerle Anadolu müzikli oyunu, sanatseverlere gerçek bir şölen yaşatacak. Araştırma ve metni D. Şadi Erdoğan’a, düzenleme ve bestesi ise Ali Aykaç’a ait olan, Anadolu insanının özgünlüğünün ve kültürel zenginliğinin yanı sıra kostümleriyle yerel motiflerini de taşıyan eser, gazetemizin baskıya girdiği şu günlerde Ankara’da özel bir temsille de kendinden söz ettirecek. Ortak dilimiz olan türküleri çok sesli müzik ve dansla buluşturan, Seslerle Anadolu müzikli oyunu, Ankara Devlet Operası sanatçıları tarafından, tam kadro olarak 28 Aralık 2012 saat 19.00’da, Ankara Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü ve tutuklular için sahnelenerek önemli bir sosyal sorumluluk projesine imzasını attı. İnanç Makinel’e İtalya’dan birincilik ödülü Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçısı İnanç Makinel, İtalya’nın Alessandria şehrinde, bu yıl yedincisi düzenlenen Uluslararası Capucilli-Patane-Respighi Şan Yarışması’nda birincilik ödülü kazandı. Yarışmada jürinin dikkatini çeken İnanç Makinel, Bootega del lirica 2013 Yaz Festivali’ne davet edilerek, Verdi’nin Atilla operasında Ezio rolü için angajman yaptı. 8 kişilik jüride tek Türk olan sanatçımız Mehmet Yılmaz da jüri ikinci başkanı olarak görev aldı. İtalya, ABD ve Slovenya’dan müzik dünyasının önemli isimlerinin yer aldığı jürinin başkanlığını ünlü orkestra şefi Lorenzo Castriota Skanderberg yaptı. Makinel, yaptığı açıklamada, yurtdışında katıldığı ilk yarışma sonrası böyle bir sonuç aldığı için mutlu ve gururlu olduğunu söyledi ve şunları ekledi: “Bir Türk sanatçı olarak İtalya’da ülkemi en iyi şekilde temsil ettiğimi düşünüyorum. Benim gibi sanata gönül vermiş diğer gençlerin de önünün açılması için sanata, sanatçıya desteğin artarak devam etmesini umuyorum.” İnanç Makinel 1977’de Düsseldorf’ta doğan sanatçı, 1998’de girdiği Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan Tanju Nebol’un öğrencisi olarak 2003’te mezun oldu. 2001’de Devlet Opera ve Balesi’nin açtığı sınavı kazandı. 2005’ten -beri çalışmalarını Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde sürdürüyor. Türkiye’nin birçok sahnesinde rol alan sanatçının repertuvarında bulunan başlıca eserler Sevil Berberi (Figaro), Figaro’nun Düğünü (Kont Almaviva), Lucia di Lammermoor (Enrico), Iphigenie en Tauride (Orestes), Cosi fan Tutte (Guglielmo), Madama Butterfly (Sharpless), Agrippina (Ottone) eserleri bulunuyor. Sanatçı, 2009 yılında İzmir’de düzenlenen Ulusal Genç Solistler Yarışması’nda da birinciliğe layık görülmüştü. Tuncay Kurtoğlu’ndan yeni bir başarı Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) solist opera sanatçılarından bas Tuncay Kurtoğlu, 2012 başında Hamburg Staatsoper’de sahnelenen ve rejisi dünyaca ünlü Alman yönetmen Peter Konwitschny’e ait olan Verdi’nin Don Carlos operasında Büyük Engizisyoncu rolünü söylemek için davet almış ve gerçekleştirilen beş temsilde de büyük beğeni toplamıştı. Bu rolde sergilediği başarılı performansı gerek seyirciler, gerekse eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan Kurtoğlu, aynı kurumdan bu kez Marco Arturo Marelli tarafından sahnelenen Verdi’nin Falstaff operasında, bir buffo karakter olan Pistola rolünü söylemek için davet aldı. Eserin 2012’nin Ekim ve Kasım aylarında gerçekleştirilen beş temsilinde de rolünü başarıyla icra eden Kurtoğlu, 2013 yılı için ise yine Hamburg Staatsoper’den Ocak ve Şubat aylarında yeniden sahnelenecek olan Don Carlos prodüksiyonunun dört temsilinde daha söylemek üzere tekrar davet aldı. Hamburg’da elde ettiği büyük başarıyla ilgili gazetemize konuşan Kurtoğlu, geride bıraktığımız 2012 yılında gerçekleştirdiği başarılı Don Carlos ve Falstaff temsillerinin ardından, aynı kurumdan tekrar davet alıyor olmasının oldukça sevindirici olduğunu belirtti ve sözlerine şöyle devam etti: “Hedefleriniz büyük, hayalleriniz ise sınırsız olmalı. En başından beri beni besleyen ve daha iyiye, başarmaya sürükleyen düşünce buydu. Şimdiye kadar elde ettiğim başarıların, yarın elde edeceğim başarıların temeli olduğunu düşünüyorum. Farklı sahneler, kostümler, ışıklar, makyaj, seyirci… Dünyanın birçok yerinde temsiller yaptım ve hepsi birbirinden farklı ve faydalı birer deneyim oldu benim için. Seyircilerden ve eleştirmenlerden aldığım olumlu tepkiler, özellikle yurtdışında bir Türk olarak beni daha da gururlandırdı. Toplum olarak, diğer sanat dallarına nazaran, bu sanata biraz daha uzağız maalesef. Dolayısıyla bu alanda elde edilen başarılar daha anlamlı, daha keyifli oluyor. ‘Türk bas’ olarak başarılarımla anılmak çok hoş geliyor kulağıma.” Uluslararası Opera Ödülleri için geri sayım başladı… 22 Nisan 2013 gecesi Londra Hilton Park Lane’de sahiplerini bulacak olan Uluslararası Opera Ödülleri için aday kayıtları başladı. Kayıtlar 31 Ocak 2013 tarihine dek devam edecek. Detaylı bilgi için: www.operaawards.org Opera Bale Gazetesi DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN YAYIN ORGANIDIR. İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR. ÜCRETSİZDİR. DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA SAHİBİ: PROF. RENGİM GÖKMEN SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: Ö. SERHAN BALİ I HABER MÜDÜRÜ: GÜLÜMDEN ALEV KARAMAN YAYIN KURULU: GÜLÜMDEN ALEV KARAMAN, BAŞAK ATALAY, PEYKAN DEMİRKAYA, SERHAN BALİ YAYINA HAZIRLAYAN: ‘‘TÜRKİYE’NİN KLASİK MÜZİK DERGİSİ’’ ANDANTE I AKÇAAĞAÇ SOK. GÖRHAN APT. NO:1/1 ACIBADEM-ÜSKÜDAR İSTANBUL I TEL: 0216 325 27 13 I www.andante.com.tr I [email protected] TASARIM-UYGULAMA: FARUK ÖZCAN RENK AYRIMI-BASKI: ŞAN OFSET 0212 289 24 24 Aramızdan Ayrılanlar Galina Vişnevskaya (1926-2012) Geçtiğimiz yüzyılın büyük sopranolarından Galina Pavlova Vişnevskaya, 1926’da Leningrad’da (bugünkü St. Petersburg) doğdu. 18 yaşında ilk sahne deneyimini kazandıktan sonra 1952’de Bolşoy Operası’na kabul edildi. 1955’te ise yüzyılın büyük viyolonselcisi Mstislav Rostropoviç ile evlendi. 1961 tarihli Metropolitan temsilinden başlayarak dünyanın tüm önemli opera kurumlarında sahneye çıktı. Repertuvarında Rus bestecilerin opera ve şarkılarına büyük önem verdi, resitallerinde kendisine eşi Rostropoviç piyano ile eşlik etti. Benjamin Britten War Requiem’in soprano partisini Vişnevskaya için yazdı. Dimitri Şostakoviç ile Satirler adlı şarkı dizisinden başlayarak yaşam boyu bir işbirliğini sürdüren sanatçı, bestecinin 14. Senfonisinin ilk seslendirilişinde yer aldı. Rostropoviç-Vişnevskaya çifti, muhalif yazar Aleksandr Soljenitsin’i daçalarında konuk ettikleri iddiaları üzerine maruz kaldıkları baskıların sonucunda 1974’te SSCB’yi terk etmek zorunda kaldılar, 1978 yılında da vatandaşlıktan çıkarıldılar. Uzun yıllar Paris ve New York’ta yaşayan çifte, 1990 yılında ülkelerine dönme izni verildi. 1982’de Yevgeni Onegin operasında Tatyana rolüyle opera sahnelerine veda eden sanatçı, son olarak 2007’de Aleksandr Sokurov’un Aleksandra adlı filminde oyuncu olarak rol aldı. 11 Aralık 2012’de 86 yaşında kaybettiğimiz Galina Vişnevskaya, ölümünden kısa süre önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Üstün Devlet Nişanı ile onurlandırılmıştı. ÖDÜLLÜ BULMACA Aşağıdaki 3 soruya doğru yanıt gönderen 3 okuyucumuza Devlet Opera ve Balesi 2012-2013 Yıllığı ve 2013 Takvimi armağan edilecektir. Okurlarımızın yanıtlarını içeren e-postalarında açık posta adreslerini de bildirmeleri rica olunur. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Çin’de Türkiye Kültür Yılı etkinlikleri kapsamında hangi tarihlerde, Çin’in hangi şehirlerinde gala programı düzenlenecek? İzmir DOB tarafından 7 Şubat 2013’de prömiyeri yapılacak olan Giselle balesini hangi koreografilerden yola çıkarak, kim sahneleyecek? Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) solist opera sanatçılarından bas Tuncay Kurtoğlu, Hamburg Staatsoper’den hangi operalarda, hangi rolleri söylemek üzere davet aldı? Geçen Sayının Doğru Cevapları 1 - Cevap: Meriç Sümen 2 - Cevap: Donizetti Paşa, Guatelli Paşa ve Angelo Mariani 3 - Cevap: Şule Köken YANITLARINIZI: Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Hanımeli Sok. No:11 06430 Sıhhiye-Ankara posta adresine veya [email protected] elektronik posta adresine gönderiniz.
Benzer belgeler
İstanbul - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
MODERN DANS TOPLULUĞU’NUN 20. KURULUŞ YILI