Poster Özetleri - Journal of Neurological Sciences
Transkript
Poster Özetleri - Journal of Neurological Sciences
Poster Özetleri 111 POSTER ÖZETLERİ P-001 P-001 Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS )’da Serum AntiNöronal Antikorları Serum Anti-Neuronal Antibodies in Amyotrophic Lateral Sclerosis 1 Selin Turan, 1 Canan Ulusoy, 2 Arzu Çoban, 1 Murat Giriş Melike Küçükerden, 3 Recai Türkoğlu, 1 Erdem Tüzün, 2 Halil Atilla İdrisoğlu 1 1 1 1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deneysel Tıp Araştirma Enstitüsü, Sinirbilim, İstanbul, 2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji, İstanbul, 3 Haydarpaşa Numune Egitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji, İstanbul 1 Amaç Bu çalışmada Amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalarının serumlarında çeşitli anti-nöranal antikorların bakılması ve otoimmun ensefalit benzeri tablosu olan hastaların saptanması amaçlandı. Gereç ve Yöntem Bu çalışmaya, El Escorial ölçütlerine göre klinik olarak kesin ALS tanısı konmuş hastalar (n=35, 22 erkek , 13 kadın, 52,4 ± 10,7 yaş aralığında) ve sağlıklı kontrol olguları (n=30, 20 erkek, 10 kadın, 51,4 ± 9,8 yaş aralığında) alındı. Serumlarında anti gangliosid (IgG/ IgM) ve onkonöral antikorlar immunoblotla iyon kanalı antikorları (IgG ) hücre temelli bir testle saptandı ve sıçan beyninde IgG bağlanma yolakları indirekt immunohistokimya ile belirlendi. Demografik özellikler ve antikor pozitiflik oranları açısından farklar, hastalar ve sağlıklı olgular arasında Student’s t-test ve Fisher’in kesin testi ile karşılaştırıldı. p değerleri <0,05’ten küçük olanlar, anlamlı kabul edildi. Bulgular Gangliosid antikorları ALS hastalarının ikisinde (5.7) saptandı. Onkonöral ve iyon kanalı antikorları hiçbir hastada saptanmadı. Çeşitli serum IgG bağlanma paternleri 8 (% 22.9) hastada saptandı. Vaskülerromatolojik hastalıklarla ilişkili antikorların hepsi negatifti. Sonuç Otoimmun ensefalit, bazen atipik motor nöron hastalığı bulguları ile ortaya çıkmakla beraber, kesin ALS hastalarında onkonöral ve iyon kanalı antikorları bulunmamaktadır. Bu sebeple, tipik ALS olgularında bu antikorların rutin olarak bakılması gerekli değildir. Bazı ALS hastalarında bilinmeyen hedef antijenlere karşı antinöranal antikorlar bulunması, bu antikorların bağlandığı antijenlerin ileri methodlarla bakılmasını gerektirmektedir. Anahtar Kelimeler:, amyotrophic lateral sclerosis, antinöronal antikorlar, serum, , Objective We aimed to investigate various anti-neuronal antibodies in sera of amyotrophic lateral sclerosis (ALS) patients to detect possible autoimmune encephalitis patients imitating ALS findings. Material and Methods Clinically definite ALS patients fulfilling the revised El Escorial diagnostic criteria (n=35, 22 men, 13 women, 52.4 ± 10.7 years-old) and a control group of healthy individuals (n=30, 20 men, 10 women, 51.4 ± 9.8 years) were included. Their sera were investigated for antiganglioside (IgM/IgG) and onconeural (IgG) antibodies by immunoblotting, for ion channel antibodies (IgG) by a cell-based assay and for IgG binding patterns to the rat brain by indirect immunohistochemistry. Demographic features and antibody positivity rates of the patient and healthy control groups were compared with Student’s t-test or Fisher’s exact test, as required. A p value < 0.05 was considered as statistically significant. Results Ganglioside antibodies were detected in 2 out of 35 (5.7%) ALS patients. The onconeural and ion channel antibodies were negative in our series. Varied serum IgG binding patterns were identified in 8 (22.9%) patients. Other antibodies associated with vascular-rheumatic diseases were negative. Conclusion Although autoimmune encephalitis patients may occasionally present with atypical motor neuron disease findings, definite ALS patients do not appear to exhibit onconeural or ion channel antibodies, suggesting that routine analysis of these antibodies in typical ALS is not mandatory. By contrast, some ALS patients display anti-neuronal antibodies against undetermined target antigens, prompting investigation of these novel antibodies with more advanced methods. Keywords:, amyotrophic lateral sclerosis, anti-neuronal antibodies, sera, , Selin Turan, 1 Canan Ulusoy, 2 Arzu Çoban, 1 Murat Giriş Melike Küçükerden, 3 Recai Türkoğlu, 1 Erdem Tüzün, 2 Halil Atilla İdrisoğlu Neuroscience, Department of Neurology, Istanbul Faculty of Medicine, İstanbul, 2 Neurology, Istanbul Unıversity,Istanbul Faculty of Medicine, İstanbul, 3 Neurology, Haydarpasa Numune Education and Research Hospital, İstanbul 112 POSTER ÖZETLERİ P-002 P-002 Genetik Absans Epilepsili Wag/Rij ve Wistar Irkı Sıçanların Talamik Beyin Bölgelerinde Protein Profillerinin Araştırılması Investigation of Thalamic Brain Regions Protein Profiles of Genetical Absance Epileptic WAG/Rij and Wistar Rats Strain Sabriye Karadenizli, 1 Deniz Şahin, 2 Berrin Öztaş, Murat Kasap, 3 Gürler Akpınar, 2 Hale Kır, 1 Nurbay Ateş Sabriye Karadenizli, 1 Deniz Şahin, 2 Berrin Öztaş Murat Kasap, 3 Gürler Akpınar, 2 Hale Kır, 1 Nurbay Ateş 1 1 3 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kocaeli, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Kocaeli, 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Klinik Araştırmalar Birimi, Kocaeli 1 Kocaeli University Faculty of Medicine, Department of Physiology, Kocaeli Kocaeli University Faculty of Medicine, Department of Biochemistry, Kocaeli, 3 Kocaeli University Faculty of Medicine, Clinical Research Unit, Kocaeli 1 2 2 Amaç WAG/Rij ırkı sıçanlarda absans epilepsinin genetik geçişli olması nedeniyle absans epilepsi gelişiminde sinyal ileti mekanizmalarının yanı sıra hücre içi proteinlerin de önemli rol oynayabileceği belirtilmiştir. Bu proteinlerin; enerji üretimi, sinyal iletimi, inflamasyon süreçleri ve membran iletkenliği ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada Wistar ve WAG/Rij ırkı sıçanların talamik beyin bölgelerinde protein dağılımları ve bunların ilişkili olduğu hücresel mekanizmaların proteomiks yöntemi ile saptanması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Bu çalışmada genetik absans epilepsili WAG/Rij ırkı sıçanlar ve epileptik olmayan Wistar ırkı sıçanlar kullanıldı. Sıçanlar anastezi altında dekapite edilerek, alınan beyin dokuları -80 ºC’de saklandı. Tüm sıçanların talamus bölgelerinin protein izolasyonu ve protein konsantrasyon ölçümleri yapıldı. Elde edilen proteinler iki boyutlu jel elektroforezinde yürütüldü. Jeller Colloidal Coomassie mavisi ile boyandı. Karşılaştırmalı protein spot analizleri PDQuest yazılımı ile yapıldı. Spotların histogramlarından elde edilen verilere göre de ifade farkı %50’den fazla olan 2 spot kesildi. Kesilen spotlar jel içi triptik kesime tabi tutuldu. Bu işlem sonrasında elde edilen peptidlerin analizleri MALDI-TOF/ TOF cihazında gerçekleştirildi. Proteinlerin peptit içerikleri Mascot Veritabanı ile analiz edildi, 57’den yüksek protein skorları anlamlı olarak kabul edilmektedir (p<0,05). Bulgular Peptit skoru en yüksek olan proteinler; Protein disülfid izomeraz A3 (PDIA3, skor: 325) ve Piruvat kinaz izoenzim M1/M2 (KPYM, skor: 668) olarak tanımlandı. Sonuç Bu çalışmada PDIA3 ve KPYM proteinlerinin talamus bölgelerindeki ifadelerinin absans epilepsili WAG/Rij sıçanlarda, epileptik olamayan Wistar sıçanlarına göre düşük olduğu gözlenmiştir. Bu sonuçlar, PDIA3 ve KPYM protein azlığının genetik absans epilepsi gelişiminde önemli rol oynayabileceğini, ayrıca bu proteinlerin kodladığı yolakların takip edilmesinin tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde önemli katkı sağlayacağını göstermektedir. Anahtar Kelimeler:, Absans epilepsi, Proteomiks, Protein disülfit izomeraz, Piruvat kinaz izoenzim, talamus Objective Due to inherited absance epilepsy in WAG/Rij rats, besides cell signal mechanism, the role of intracellular proteins in the pathogenesis of absence epilepsy were mentioned. These proteins are thought to be related to energy generation, signal transduction, inflammation processes and membrane conductance. The aim of this study was to investigate intracellular protein expression of WAG/Rij and Wistar rats thalami and related cellular mechanism by using proteomic methods. Material and Methods Genetical absence epileptic WAG/Rij and non-epileptic control Wistar rats were used in this study. Animals were decapited and brain tissues were preserved at -80 °C. Proteins were extracted and measured. 2D electrophoresis was carried out. Comparative analysis of protein spots were performed in Colloidal Coomassie stained gels by using PDQuest software. Statistically significant two spots, having expression differences more than 50% were cut and subjected to in-gel tryptic digestion. Extracted peptides were used in MALDI-TOF/TOF analysis. Peptide contents of proteins were analyzed by using Mascot Database. Protein scores greater than 57 were considered significant (p<0,05). Results Proteins having highest protein scores are identified as Pyruvate kinase isozyme M1/M2 (KPYM, score: 668) and Protein disulfide isomerase A3 (PDIA3, score: 325). Conclusion In this study, PDIA3 and KPYM protein expressions in the thalamus of absance epileptic WAG/Rij rat were lower than thalamus of non-epileptic Wistar rat. These results suggested that lack of PDIA3 and KPYM proteins may play an important role in the development of absance epilepsy and following pathways related these protein may provide significant contributions to treatment options. Keywords:, Absence epilepsy, Proteomics, Pyruvate kinase isozyme, Protein disulfide isomerase, thalamus 113 POSTER ÖZETLERİ P-003 P-003 Otoimmün Ensefalit Olgusunun Hiperplazik Timusunda N-Metil D-Aspartat Reseptör NR1-NR2 Altbirim Anlatımı N-Methyl-D-Aspartate Receptor NR1-NR2 Subunit Expression In Hyperplastic Thymus of an Autoimmune Encephalitis Patient 1 Melike Küçükerden, 1 Hazal Haytural, 1 Selin Turan, Canan Ulusoy, 1 Nazlı Yalçınkaya, 2 Gökhan Erkol, 1 Erdem Tüzün 1 1 1 1 İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü (DETAE), Sinirbilim Anabilim Dalı, İstanbul, 2 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç Myastenia gravis için patolojik bir parametre olarak kabul gören timus hiperplazisinin otoimmün ensefalit patogenezinde kanıtlanmış bir rolü henüz bulunmamaktadır. Timus hiperplazisi gösteren ancak tümör varlığı saptanamayan, otoimmün ensefalit tanısı almış bir hastanın serumunda N-metil D-aspartat reseptör (NMDAR) antikoru saptanmıştır. Bu çalışma ile, nöronal anlatımı bilinen NMDAR altbirimlerinin timus dokusundaki varlığı incelenerek, timus hiperplazisinin otoimmün ensefalit patojenezindeki rolünün incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem NMDAR antikoru pozitif bulunan bir olgunun klinik özellikleri gözden geçirildi ve hastanın dondurulmuş ve %4 paraformaldehit ile fikse edilmiş timus dokusunda immünfloresans çalışmaları ile NMDAR NR1 ve NR2 altbirim ekspresyonu farklı hücre tiplerinde araştırıldı. Bulgular İki aydır başağrısı, okuma güçlüğü ve işitsel halüsünasyonları olan 22 yaşında kadın hasta jeneralize tonik-klonik konvülziyonlar, ajitasyon ve uygunsuz davranışlar ile kliniğimize başvurdu. İzleyen günlerde perioral diskinezi, kolda paroksismal distoni atakları ve abuli gelişti. EEG incelemesinde yaygın yavaş dalga ve epileptiform deşarjlar, kranyal MR incelemesinde sol temporo-parietooksipital bölgede kortikal ağırlıklı hiperintensite saptandı ve BOS incelemesinde özellik bulunmadı. Paraneoplastik antikor paneli incelemesinde NMDAR antikoru pozitif bulundu. Tüm beden BT incelemesinde timus hiperplazisi saptandı ancak herhangi bir tümör gözlenmedi. Çeşitli antiepileptik ilaçlara yanıt vermeyen hastanın klinik bulguları kortikosteroid tedavisi ile büyük oranda düzeldi. İmmünfloresans incelemelerinde NR1 ve NR2 altbirimlerinin hiperplazik timus kesitlerinde yüksek oranda anlatımı gözlendi ve kolokalizasyon çalışmalarında anlatımın büyük oranda CD3+ timik T lenfositlerinde bulunduğu saptandı. Sonuç Çalışmamız timik hiperplazinin otoimmün ensefalit olgularında da gelişebileceğini göstermektedir. Hiperplazik timus dokusunda NMDAR bulunması, timik hücrelerin özellikle paraneoplastik olmayan olgularda iyon kanallarına karşı otoimmün yanıt gelişimini tetikleyebileceğini düşünüdrmektedir. Anahtar Kelimeler:, NMDAR, antikor , timus, otoimmünite, ensefalit Objective Hyperplastic thymus, a pathological parameter for myasthenia gravis (MG), has no proven role in encephalitis pathogenesis. N-methyl D-aspartate receptor (NMDAR) antibodies were detected in the serum of a patient who had hyperplastic thymus with no associated tumors. The aim of this study was to examine the thymic expression of NMDAR subunits, which are regularly expressed by neurons in an attempt to investigate the role of hyperplastic thymus in autoimmune encephalitis pathogenesis. Material and Methods Clinical characteristics of a case with NMDAR antibodies are examined and in different thymic cell types, NMDAR NR1 and NR2 subunit expression is investigated by immunofluorescence studies using patient’s frozen thymus tissue fixed with 4% paraformaldehyde. Results A 22 year-old woman with a 2 month-history of headache, difficulty reading, auditory hallucinations, generalized tonic-clonic convulsions, agitation and inappropriate behavior showed perioral dyskinesia, paroxysmal dystonia attacks in next few days. Her electroencephalography (EEG) had bilateral slow and epileptic waves; magnetic resonance imaging (MRi) showed left temporo-parieto-occipital hyperintensity. In paraneoplastic antibody panel examination, NMDAR antibodies were positive. In computed tomography (CT), hyperplastic thymus was detected but no tumor was observed. The patient did not respond to any antiepileptic drugs eventhough her clinical symptoms improved with corticosteroid treatment. Immunofluorescence assay showed NMDAR’s subunit expression on hyperplastic tissue sections and in co-localization studies was found to be confined to CD3+ thymic lymphocytes. Conclusion Our study shows that thymus hyperplasia can also develop in autoimmune encephalitis. Presence of NMDAR subunits in hyperplastic thymus suggests that thymic cells can trigger autoimmune response against ion channels in nonparaneoplastic patients. Keywords:, NMDAR, antibody, thymus, autoimmunity, encephalitis Melike Küçükerden, 1 Hazal Haytural, 1 Selin Turan Canan Ulusoy, 1 Nazlı Yalçınkaya, 2 Gökhan Erkol 1 Erdem Tüzün İstanbul University, Experimental Medicine Research Institute, Department of Neuroscience, İstanbul, 2 İstanbul University Cerrahpaşa Faculty of Medicine, Department of Neurology, İstanbul 114 POSTER ÖZETLERİ P-004 P-004 Kronik Nörodejenratif ve Psikiyatrik Hastalıklarda İyon Kanalı ve Sinaps Antikorlarının Ayırıcı Tanıya Katkısı Ion Channel and Synapse Antibodies for Differential Diagnosis of Chronic Neurodegenerative and Psychiatric Disorders 1 Nazlı Yalçınkaya, 1 Hazal Haytural, 1 Canan Ulusoy Selin Turan, 1 Melike Küçükerden, 1 Cem İsmail Küçükali 1 Erdem Tüzün 1 1 1 1 İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç Progresif nörodejeneratif hastalıklar ve kronik psikiyatrik hastalıkların patogenezinde otoimmün mekanizmalar rol almaktadır. Çalışmalar bu hastalarda iyon kanallarına karşı antikor geliştiğini ve immünoterapiye olumlu yanıt alındığını göstermiştir. Ancak kronik nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarda iyon kanalı antikorlarının geniş taraması henüz yapılmamıştır. Gereç ve Yöntem İyon kanalı ve sinaps proteinlerine karşı antikorlar (NMDAR, VGKC, LGI1, CASPR2, GABAR, AMPAR ve GAD) 50 demans, 50 bipolar afektif bozukluk ve 50 şizofreni hastasına ait serumlarda ELISA ve immünofloresans yöntemi ile araştırılmıştır. Bulgular Bir bipolar afektif bozukluk hastasında GAD antikoru ve bir demans hastasında NMDAR antikoru pozitif bulunmuştur. Ancak geri kalan hasta serumlarında bu antikorlar negatif bulunmuştur. NMDAR antikoru pozitif olan hastada subakut başlangıçlı Parkinsonizm ve frontal lop demans bulgularına rastlanmıştır ve bu hasta immünterapiye cevap vermiştir. Sonuç Sonuçlarımız, kronik nörolojik ve psikiyatrik hastaların bazılarında otoantikor-ilişkili mekanizmaların patogenezde rol alabileceğini ve iyon kanalı antikorlarının belirlenmesi ile dejeneratif hastalıklarda bu antikorların potansiyel bir biyobelirteç olarak kullanılabileceğini ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler:, Bipolar afektif bozukluk, Demans, Otoimmün ensefalit, GAD, NMDAR Objective Both humoral and cell-mediated immune systems play part in the pathogenesis of autoimmune encephalitis, which has an acute-subacute clinical course. Autoimmune mechanisms are involved in progressive neurodegenerative disease pathogenesis and patients who fulfill the criteria for chronic psychiatric disorders have been shown to display ion channel antibodies and exhibit favorable response to immunotherapy. However, an extensive screening of ion channel antibodies in chronic neurological and psychiatric diseases has not been done so far. Material and Methods Antibodies against ion channels or synapse proteins (NMDAR, VGKC, LGI1, CASPR2, GABAR, AMPAR and GAD) were investigated in sera of 50 dementia, 50 bipolar disorder and 50 schizophrenia patients using ELISA and immunoflurescense studies employing ion channel transfected cells. Results GAD antibody was detected in a bipolar disorder patient and NMDAR antibody was positive in a dementia patient, whereas the rest of the patients were seronegative. NMDAR antibody positive patient had subacute onset parkinsonism and frontal lobe dementia and gave a prompt response to immunotherapy. Conclusion Our findings suggest that in a small fraction of patients with chronic neurological and psychiatric disorders, autoantibody mediated mechanisms might participate in pathogenesis confirming the feasibility of ion channel antibody detection as a potential biomarker in degenerative disorders. In ion channel investigation, priority should be given to patients with treatment resistance, short disease duration and more than one symptom. Keywords:, Bipolar disorder, Dementia, Autoimmune encephalitis, GAD, NMDAR Nazlı Yalçınkaya, 1 Hazal Haytural, 1 Canan Ulusoy Selin Turan, 1 Melike Küçükerden, 1 Cem İsmail Küçükali 1 Erdem Tüzün İstanbul University, Experimental Medicine Research Institute, Department of Neuroscience, İstanbul 115 POSTER ÖZETLERİ P-005 P-005 Nöro-Behçet Hastalığında Mtch1 Antikoru Mtch1 Antibodies in Neuro-Behçet’s Disease 1 Hazal Haytural, 1 Nazlı Yalçınkaya, 1 Canan Ulusoy, Melike Küçükerden, 1 Selin Turan, 2 Elçin Şehitoğlu 2 Filiz Çavuş, 2 Elif Uğurel, 2 Burçak Vural, 1 Erdem Tüzün 1 1 1 1 İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim Dalı, İstanbul, 2 İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Genetik Anabilim Dalı, Istanbul 1 Amaç Behçet Hastalığı (BH)’nın merkezi sinir sistemi (MSS) tutulumu nöro-Behçet Hastalığı (NBH) olarak adlandrılmakta ve BH’nin %5’i ila 10’unda gelişmekte; ve ağırlıkla beyin parankimini ve daha az olarak da beyin damarları ile meninksleri tutmaktadır. Streptokoklar ve ısı şoku proteinlerine karşı yönelmiş antikorlar, hastalığın otoimmün kökenli olabileceğini düşündürmektedir ancak NBH’ye özgü nöronal antikorlar henüz tanımlanmamıştır. Gereç ve Yöntem Nöro-Behçet hastalarında hastalığa spesifik antikorları saptamak için protein makroarray, immunblot ve immunohistokimya yöntemleri ile 32 NBH, 98 BH, 47 multipl skleroz (MS), 21 nöromiyelitis optika (NMO) hastası ve 100 sağlıklı kontrole ait serumlar taranmıştır. Bulgular Protein makroarray taraması, apoptoz yolağında rol alan presenilin-ilişkili protein mitokondriyal taşıyıcı homolog1 (Mtch1) otoantikorunun tanımlanmasını sağlamıştır. 18 NBH, 47 BH, 3 MS ve 1 NMO hastalarına ait serumlarda yüksek titrede Mtch1 antikoru saptanırken sağlıklı kontrollerde Mtch1 antikoruna rastlanmamıştır. Bu sonuçlar, ticari Mtch1 antikoru, seropozitif ve seronegatif hastalara ait serumların kullanıldığı immunblot çalışmaları ile desteklenmiştir. İmmunohistokimya çalışmalarında ise tüm Mtch1 antikoru pozitif hastaların serumlarında nöronların sitoplazmaları ile reaksiyona giren antikorlar saptanmış ve ticari Mtch1 antikoru kullanılarak yapılan çalışmalarda da benzer boyanma paterni elde edilmiştir. Sonuç NBH kohortumuzda %98 spesifitede %56 duyarlılık gösteren Mtch1 antikoru hastalığa ilişkin bir biyobelirteç olarak kullanılabilir. Ayrıca apoptoz proteinlerine karşı yönelmiş antikorların varlığı NBH patogenezinde apoptozun önemine işaret edebilir. Anahtar Kelimeler:, Nöro-Behçet Hastalığı, Mtch1, Otoimmünite, Antikor, Objective The central nervous system (CNS) involvement, named as neuro-Behçet’s disease (NBD), develops in 5-10% of BD patients and generally afflicts the brain parenchyma and less frequently the brain vessels and meninges. Although antibodies directed against streptococci and heat shock proteins have suggested an autoimmune nature, no diseasespecific neuronal antibodies have so far been defined in NBD. Material and Methods In an attempt to identify disease-specific antibodies in NBD, serum samples of 32 NBD, 98 BD, 47 multiple sclerosis, 21 neuromyelitis optica patients and 100 healthy controls were screened using protein macroarray, immunoblotting and immunohistochemistry. Results Screening with a protein macroarray led to identification of autoantibodies to mitochondrial carrier homolog 1 (Mtch1), a presenilin-associated protein involved in apoptosis pathways. High-titer Mtch1-antibodies were detected in 18 NBD, 47 BD, 3 multiple sclerosis and 1 neuromyelitis optica patient’s serum sample but not in healthy controls. These results were confirmed with immunoblotting studies using seropositive and seronegative patients’ sera and a commercial Mtch1 antibody. Immunohistochemistry studies showed cytoplasmic neuronal staining in sera of all Mtch1-antibody positive patients and this staining pattern colocalized with that obtained with a commercially available Mtch1 antibody. Conclusion In our NBD cohort, Mtch1 antibodies had a 56% sensitivity at a 98% specificity suggesting that these antibodies may be utilized as a disease biomarker. Furthermore, presence of antibodies directed against an apoptosis protein might indicate the significance of apoptosis in NBD pathogenesis. Keywords:, Neuro-Behçet’s disease, autoimmunity, Mtch1, antibody, Hazal Haytural, 1 Nazlı Yalçınkaya, 1 Canan Ulusoy Melike Küçükerden, 1 Selin Turan, 2 Elçin Şehitoğlu 2 Filiz Çavuş, 2 Elif Uğurel, 2 Burçak Vural, 1 Erdem Tüzün Department of Neuroscience, Istanbul University, The Institute for Experimental Medicine, Istanbul, 2 Department of Genetic, Istanbul University, The Institute for Experimental Medicine, Istanbul 116 POSTER ÖZETLERİ P-006 P-006 Orta Yaşlı Sıçanlarda Hipokampusta Oksidatif Stres ve Bcl-2 Ilişkisi The Relationship Between Oxidative Stress and Bcl-2 In Hippocampus of Middle-aged Rats Arzu Keskin Aktan, 1 Kazime Gonca Akbulut, Çiğdem Yazıcı Mutlu, 1 Şevin Güney, 2 Hakan Akbulut Arzu Keskin Aktan, 1 Kazime Gonca Akbulut, Çiğdem Yazıcı Mutlu, 1 Şevin Güney, 2 Hakan Akbulut 1 1 1 1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cebeci Araştırma ve Uygulama Hastanesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Ankara 1 2 2 Amaç Çalışmamızda orta yaşlı sıçanlarda melatonin ve curcumin uygulamasının hipokampus dokusunda oksidatif stresin göstergesi malondialdehit (MDA), antioksidan sistem göstergesi olarak fonksiyon gören glutatyon (GSH) ve hücresel redoks düzenleyici bcl-2 düzeylerini nasıl etkilediğini araştırdık. Gereç ve Yöntem Wistar albino cinsi sıçanlardan (13 aylık, erkek, n=30) laboratuvar şartlarında 12 saat aydınlık- karanlık siklusunda kalacak şekilde 5 grup oluşturuldu: 1.kontrol grubu-PBS (%1 etanol-PBS, sc), 2.kontrol grubu-Dimetilsülfoksit (DMSO: 100μl/bw, ip), Melatonin grubu (MEL: 10mg/kg, sc), Curcumin grubu (CUR: 30mg/kg, ip) ve MEL+CUR grubu. Enjeksiyonlar 30 gün boyunca 17:00’da yapıldı. Hipokampus dokusunda MDA tayini için tiyobarbitürik asitle reaksiyona giren maddelerin ölçümü (TBARS), GSH için modifiye Ellman, bcl-2 düzeyinin belirlenmesi için de Western Blott yöntemi kullanıldı. İstatiksel analiz için ANOVA, LSD ve Pearson r’si kullanılmıştır. Bulgular MEL, CUR ve MEL+CUR çalışma gruplarında hipokampus doku MDA düzeyleri PBS kontrol grubuna göre anlamlı olarak azalırken (p<0,05); CUR ve MEL+CUR gruplarında GSH düzeylerinin PBS ve DMSO kontrol gruplarına kıyasla anlamlı olarak arttığı bulundu (p<0,05). Ayrıca CUR ve MEL+CUR gruplarında MDA ve GSH düzeyleri arasında negatif koreleasyon bulundu (sırasıyla r(6)= - 0,74; p=0,05 ve r(6)= - 0,78; p<0,05). CUR, MEL+CUR ve DMSO uygulaması yapılan gruplar, PBS kontrol grubu ve MEL uygulaması yapılan çalışma grubuyla karşılaştırıldığında bcl2/ beta aktin oranının anlamlı olarak azaldığı bulundu (p<0,05). Sonuç Melatonin ve curcumin gibi antioksidanların orta yaşlardan itibaren kullanılması, yaşlanma sürecinden en çok etkilenen hipokampus gibi nöral yapıları nörodejeneratif hasarlara karşı korumada etkili olabilir. Anahtar Kelimeler:, oksidatif stres, melatonin, curcumin, hipokampus, bcl-2 Objective The aim of the present study was to investigate the impact of melatonin and curcumin treatments on malondialdehyde (MDA) which is an oxidative stress indicator; glutathione (GSH), which function as an antioxidant system indicator; and bcl-2 which is a regulator of cellular redox status. Material and Methods Wistar albino rats divided 5 groups (13 month-aged, male, n=30) and they were housed under laboratory conditions with 12 h-light/dark cycle. These groups were control 1-PBS (1% ethanol-PBS, sc), control 2-Dimethyl sulfoxide (DMSO: 100μl/bw, ip), Melatonin (MEL: 10mg/kg, sc), Curcumin (CUR: 30mg/kg, ip) and MEL+CUR. All injections were at 17:00, for 30 days. MDA, GSH and bcl-2 were assessed by using thiobarbituric acid reactive substances (TBARS), modified Ellman and Western Blott techniques, respectively. Findings were analyzed with ANOVA, LSD and Pearson’s r. Results Compared to the PBS-control group, MDA levels in hippocampus significantly decreased in treatment groups of MEL, CUR, MEL+CUR (p<0,05). Furthermore, the level of GSH increased in CUR and MEL+CUR groups, compared to PBS and DMSO groups (p<0,05). MDA and GSH were negatively correlated in CUR and MEL+CUR groups (r(6)= -0,74; p=0,05 ve r(6)= -0,78; p<0,05, respectively). Bcl2/beta actin ratio significantly decreased in CUR, MEL+CUR and DMSO groups, compared to PBS and MEL groups (p<0,05). Conclusion The treatment of the antioxidants such as melatonin and curcumin in adulthood might be an effective protector against neurodegenerative damages in hippocampus through the aging process. Keywords:, oxidative stress, melatonin, curcumin, hippocampus, bcl-2 Gazi University Faculty of Medicine, Department of Physiology, Ankara, Ankara University Faculty of Medicine, Cebeci Research and Practice Hospital, Department of Internal Diseases, Medical Oncology, Ankara 117 POSTER ÖZETLERİ P-007 P-007 Orta Yaşlı Sıçanlarda Serebral Kortekste Oksidatif Stres ve Sirtuin 2 Ilişkisi The Relationship Between Oxidative Stres and Sirt2 in Serebral Cortex of Middle-aged. Çiğdem Yazıcı Mutlu, 1 Kazime Gonca Akbulut, Arzu Keskin Aktan, 2 Hakan Akbulut Çiğdem Yazıcı Mutlu, 1 Kazime Gonca Akbulut, Arzu Keskin Aktan, 2 Hakan Akbulut 1 1 1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara, 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cebeci Araştırma ve Uygulama Hastanesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Ankara 1 Amaç Çalışmamızda orta yaşlı sıçanlarda melatonin ve curcumin uygulamasının serebral korteks dokusunda oksidatif stresin göstergesi olarak malondialdehit (MDA), antioksidan sistem göstergesi olarak fonksiyon gören glutatyon (GSH) ve yaşlanma ile artan ve nörodejenerasyona eşlik eden sirtuin2 (sirt2) proteini arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem Wistar albino cinsi sıçanlardan (13 aylık, erkek, n=30) laboratuvar şartlarında 12 saat aydınlık- karanlık siklusunda kalacak şekilde 5 grup oluşturuldu: 1.kontrol grubu (%1 etanol-PBS, sc), 2.kontrol grubu dimetilsülfoksit (DMSO: 100μl/bw, ip), melatonin grubu (MLT: 10mg/kg, sc), Curcumin grubu (CUR: 30mg/kg, ip) ve MLT+CUR grubu. Enjeksiyonlar 30 gün boyunca saat 17:00’da yapıldı. Korteks dokusunda MDA tayini için tiyobarbitürik asit reaktif ürünleri (TBARS), GSH için modifiye Ellman, Sirt 2 düzeyi için Western Blott yöntemi kullanıldı. İstatistiksel analiz için ANOVA ve Mann-Withney U testi kullanılarak yapıldı. Bulgular MLT ve CUR uygulaması orta yaşlı sıçanların kontrol grupları ile karşılaştırıldığında, serebral korteks MDA düzeylerini anlamlı olarak azalttı (p<0,05). CUR tek başına ya da MLT ile birlikte uygulandığında, serebral korteks GSH düzeyini, DMSO grubuna göre anlamlı olarak arttırdı (p<0,05). CUR uygulaması diğer gruplar ile karşılaştırıldığında sirt2 düzeyini anlamlı olarak arttırırken, MLT nin tek ya da birlikte uygulaması sirt2 düzeyini azalttı (p<0,05). Sonuç Yaşlanma ile serebral korteks dokusunda serbest radikallerin arttığı, MLT ve CUR uygulamasının serbest radikal düzeyini azalttığı antioksidan savunmayı arttırdığı, CUR uygulamasının sirt 2 düzeyini arttırırken; MLT uygulamasının ise azalttığı bulundu. Anahtar Kelimeler:, Yaşlanma, Melatonin, Sirtuin 2, Curcumin, Oksidatif stres Objective The aim of the present study was to investigate the relation between melatonin and curcumin treatments on malondialdehyde (MDA) which is an oxidative stress indicator; Glutathione (GSH) which functions as an antioxidant system indicator and Sirtuin2 (Sirt2) protein which is increasing by ageing and accompanied by neurodegeneration cortex of middle-aged rats. Material and Methods Wistar albino rats divided 5 groups (13 month-aged, male, n=30) and they were housed under laboratory conditions with 12 h-light/dark cycle. These groups were control 1-PBS (1% ethanol-PBS, sc), control 2-Dimethyl sulfoxide (DMSO: 100μl/bw, ip), Melatonin (MEL: 10mg/kg, sc), Curcumin (CUR: 30mg/kg, ip) and MEL+CUR. All injections were at 17:00, for 30 days. MDA, GSH and Sirt 2 were assessed by using thiobarbituric acid reactive substances (TBARS), modified Ellman and Western Blott techniques, respectively. Findings were analyzed with ANOVA, and Mann-Withney U . Results Compared to the control groups, treatment of MLT and CUR significantly decreased MDA levels in cerebral cortex of the rats p<0,05). Treatment of CUR alone and its combination with MLT significantly increased the level of GSH in cortex more than DMSO groups (p<0,05). Treatment of CUR significantly increased the level of SIRT2 and treatment of MLT significantly decreased the level of SIRT2 in compared to the other groups ( p<0,05). Conclusion it was found that free radicals in cortex were increased by aging, treatment of MLT and CUR decreased levels of free radicals, and increased antioxidant defense, However, treatment of CUR increased SIRT2 level and treatment of MLT decreased SIRT2 in the cortex . Keywords:, Aging, Melatonin, Sirtuin2, Curcumin, Oxidative stress Gazi University Faculty of Medicine, Department of Physiology, Ankara, Ankara University Faculty of Medicine, Cebeci Research and Practice Hospital, Department of Internal Diseases, Medical Oncology, Ankara 1 2 118 POSTER ÖZETLERİ P-008 P-008 Absans Epilepsili WAG/Rij Sıçanlarda Kısa, Orta ve Uzun Süreli Yüzme Egzersizinin Epileptik Aktivite Üzerine Etkileri Effects of Short, Moderate and Long Term Swimming Exercise on Epileptic Activity of WAG/Rij Rats with Absence Epilepsy 1 Duygu Aydın, 2 Hatice Aygün, 3 Fatih Ekici, 4 Sema İnanır Ahmet İnanır, 1 Şenol Dane, 6 Hayriye Baykan, 2 Şeyma Özsoy 1 5 5 Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Tokat, 3 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara, 4 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Tokat, 5 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Tokat, 6 Ümraniye Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul 1 Duygu Aydın, 2 Hatice Aygün, 3 Fatih Ekici, 4 Sema İnanır Ahmet İnanır, 1 Şenol Dane, 6 Hayriye Baykan 2 Şeyma Özsoy Turgut Özal University Faculty of Medicine, Department of Physiology, Ankara, 2 Gaziosmanpaşa University Faculty of Medicine, Department of Physiology, Tokat, 3 Yıldırım Beyazıt University Faculty of Medicine, Department of Physiology, Ankara, 4 Gaziosmanpaşa University Faculty of Medicine, Department of Psychiatry, Tokat, 5 Gaziosmanpaşa University Faculty of Medicine, Department of Physical Therapy and Rehabilitation, Tokat, 6 Ümraniye Training and Research Hospital, Department of Psychiatry, İstanbul 1 2 Amaç 3 ay boyunca düzenli olarak yapılan kısa (15 dk/gün), orta (30 dk/gün) ve uzun (60 dk/gün) süreli yüzme egzersizinin genetik olarak absans epilepsili WAG/Rij ırkı sıçanlarda epileptik aktivite üzerine etkilerini ortaya çıkarmaktır. Gereç ve Yöntem Yerel etik kurul onayı alınan deneyde spontan olarak absans epilepsi geçiren 35 adet WAG/Rij ırkı erkek sıçan kullanıldı. Hayvanlar rastgele yöntemle kontrol, sham (sığ suda tutma), 15 dk/gün yüzme, 30 dk/gün yüzme ve 60 dk/ gün yüzme gruplarına ayrıldı (n=7). Deney grupları na 1 m çapındaki su tankında, 80 cm derinliğinde 37C’lik sabit ısıdaki suda sırasıyla 15 dk/gün, 30 dk/gün ve 60 dk/gün şeklinde 3 ay boyunca yüzme egzersizi uygulandı. Kontrol grubuna herhangi bir işlem yapılmazken, sham grubu suya maruz kalmanın muhtemel etkileri gözönünde tutularak deney süresince 60 dk/gün 15 cm derinliğindeki sığ suda serbest halde tutuldu. Deney sonunda tüm hayvanların kafataslarına anestezi altında bipolar elektrotlar yerleştirildi. 5 günlük iyileşme periyodu sonrası hepsinden 2 saatlik EEG kayıtları alındı. Kayıtlardaki diken dalga deşarjlarının (SWD) toplam sayısı ve kümülatif süresi analiz edildi. Bulgular EEG analizi sonucu kontrol ve sham grubu arasında SWD sayıları ve süreleri bakımından anlamlı bir fark bulunmadı. Deney gruplarının üçünde de hem SWD sayısı hemde toplam kümülatif süresi kontrol ve sham gruplarına göre anlamlı düzeyde düşüktü (p<0.001). Sonuç Absans epilepsili sıçanlarda kısa, orta ve uzun süreli yüzme egzersizi EEG kayıtlarında SWD sayısı ve kümülatif süresi üzerinde azaltıcı etkiye sahiptir Anahtar Kelimeler:, Absans epilepsi, WAG/Rij, EEG, yüzme, egzersiz Objective To examine the effects of short (15 min/day), moderate (30 min/day) and long (60 min/day) term regular swimming exercise on epileptic activity in WAG/Rij rats with genetically absence epilepsy Material and Methods 35 male WAG/Rij rats with spontaneus absence epilepsy were used throughout the study. Animals were divided into 5 groups as control, sham, 15 min/day, 30 min/day and 60 min/day swimming (n=7). Experimental groups were exposed to swimming exercise in a 1m diamater water tank, in 80 cm deep water with 37C constant temperature. The control group was not administrated any applications and the sham group was kept in 15 cm water, so as to clarify the possible effects of contact with water. After the exercise program, bipolar electrodes were implanted on the skulls of animals. After 5 days of healing, EEG recordings were taken for 2 hours. Total number and cumulative length of spikewave discharges (SWD) in the recordings were analysed. Results As a result of the EEG analysis; no significant difference was found between control and sham groups. Both of the number and the cumulative length of SWDs were significantly decreased in three of the experimental groups compared to control and sham groups (p<0.001). Conclusion Short, moderate and long term swimming exercise decreases the total number and the cumulative lengt of SWDs in EEG recordings of the WAG/ Rij rats with genetically absence epilepsy Keywords:, absence epilepsy, WAG/Rij, EEG, swimming, exercise 119 POSTER ÖZETLERİ P-009 P-009 Diyetle Alınan Sülfitin Hipokampal Oksidan/ Antioksidan Kapasiteler ve Fosfolipaz A2 Enzim Aktivitelerine Etkisi The Effects of Ingested Sulfite on Hippocampal Oxidant/Antioxidant Capacities and Activities of Phospholipase A2 Enzymes Göksun Başaranlar, 1 Ceren Kencebay, 2 Mutay Aslan, Narin Derin Göksun Başaranlar, 1 Ceren Kencebay, 2 Mutay Aslan Narin Derin 1 1 1 1 1 Akdeniz Üniversitesi, Biyofizik, Antalya, 2 Akdeniz Üniversitesi, Biyokimya, Antalya 1 Amaç Gıdalarla alınan sülfitin hipokampusta oksidan, antioksidan sistemler ve fosfolipaz A2 enzim aktivitelerine etkilerini araştırmak. Gereç ve Yöntem Projemiz Akdeniz Üniversitesi Hayvan Bakım-Kullanım ve Hayvan Deneyleri Etik kurulu tarafından 17.11.2008 tarihinde 01 Karar sayısıyla onaylanmıştır. Çalışmamızda ortalama 250-300 g ağırlığında 48 adet erkek wistar sıçan, 4 gruba bölünerek kullanılmıştır. Kontrol(C), 2,5mg/kg/gün fosfolipaz A2 inhibitörü verilen grup(Q), 100mg/kg/gün sülfit verilen grup(S), fosfolipaz A2 inhibitörü ile birlikte sülfit verilen grup(QS). Sülfit gavajla, fosfolipaz A2 inhibitörü quinacrine ise intraperitoneal enjeksiyonla 35 gün süreyle uygulanmıştır. Hipokampus dokularında total oksidan kapasite, total antioksidan kapasite, citozolik ve sekretuvar fosfolipaz A2 enzim aktiviteleri ölçülmüştür. Verilere ait gruplar arası fark Kruskal Wallis testi ile değerlendirilmiş, ikili karşılaştırmalar ise Mann Whitney-U testi ile yapılmıştır. İstatistiksel anlamlılık değeri p<0.05 olarak belirlenmiştir. Bulgular Sülfit verilen grupta total antioksidan kapasite (0.17±0.04 mmol/g-protein) C grubuna göre (0.32±0.07 mmol/g-protein) azalmış, total oksidan kapasite (0.38±0.1μmol/g-protein) ve sitozolik fosfolipaz A2 değerleri (129.6±26.1 pmol/dk/gprotein) de yine C grubuna göre (0.15±0.1 μmol/g-protein; 76.05±29.94 pmol/min/g-protein) belirgin olarak artmıştır. QS grubunda (0.24±0.06 μmol/g-protein), S grubuna göre total oksidan kapasite değerleri azalırken, total antioksidan kapasite (0.15±0.03 mmol/g-protein) değerlerinde anlamlı bir değişiklik olmamıştır. Sekretuvar fosfolipaz A2 aktivitesinde gruplar arasında herhangi bir fark tespit edilmemiştir. Sonuç Sonuç olarak sülfitin total oksidan kapasiteyi ve sitozolik fosfolipaz A2 aktivitesini arttırarak, total antioksidan kapasiteyi ise azaltarak hipokampusta oksidan hasara yol açabileceği düşünülmektedir. Gelecek araştırmalarla yiyecek, içecek ve ilaçlar aracılığıyla yüksek miktarda tüketilen sülfitlerin etki mekanizmalarının aydınlatılması gerektiğine inanılmaktadır. Anahtar Kelimeler:, Sülfit, fosfolipaz A2, hipokampus, total oksidan kapasite, total antioksidan kapasite Objective We investigated the effects of sulfite an agent used in food and drug industries as a protective on hippocampal oxidant,antioxidant capacities and the activity of phospholipase A2 enzymes. Material and Methods All experimental protocols conducted on rats were performed in accordance with the standards established by the Institutional Animal Care and Use Committee at Akdeniz University Medical School. Forty eight adult male Wistar rats,weighing between 250–300g were randomly divided into four groups as fallows:Control group(C),quinacrine,p hospholipase A2inhibitor group(Q)(2,5mg/kg/day),Sulfite group(S)(100mg/kg/day),Sulfite and phospholipase A2inhibitor group(QS)(2,5mg/kg/day and 100mg/kg/ day). Sodium metabisulfite was administered by gavage and quinacrine was given intraperitoneally for 35days. Total oxidant capacity,total antioxidant capacity,activities of secretory phospholipase A2 and cytoplasmic phospholipase A2 were analyzed in the hippocampi. The differences among the different groups were analysed via one Kruskal Wallis Test and all pairwise multiple comparisons were performed by posthoc Mann Whitney-U test. P values less than 0.05 were considered significant. Results In S-group the level of total oxidant capacity(0.38±0.1μmol/ g-protein)and cytosolic phospholipase A2 activity (129.6±26.1pmol/min/g-protein) were increased, however the level of total antioxidant capacity(0.17±0.04 mmol/g-protein)was decreased when compared to C-group(0.15±0.1μmol/g-protein;76.05±29.94 pmol/ min/g-protein;0.32±0.07 mmol/g-protein). In the SQgroup total oxidant capacity(0.24±0.06 μmol/g-protein)was decreased with respect to S-group although no difference was observed between these groups’ total antioxidant capacities. No statistical significance was found among secretory phospholipase A2 activities of all groups. Conclusion It can be concluded that sulfite might cause oxidative damage by increasing total oxidant capacity and cytosolic phospholipase A2,while decreasing total antioxidant capacity. Further investigations shoul be conducted in order to clarify the effects and mechanisms of action of sulfites which are highly consumed through foods,beverages and drugs. Keywords:, Sulfite, phospoholipase A2, hippocampus, total oxidant capacity, total antioxidant capacity Biophysics, Akdeniz University, Antalya, 2 Biochemistry, Akdeniz University, Antalya 120 POSTER ÖZETLERİ P-010 P-010 Elk-1 Transkripsiyon Faktörunün Anlatım Analizi Expression Analysis of Transcription Factor Elk-1 Elif Kon, 1 Işıl Aksan Kurnaz 1 Elif Kon, 1 Işıl Aksan Kurnaz 1 Yeditepe Universitesi, Genetik ve Biyomuhendislik, İstanbul 1 Amaç Bu projenin amacı farklı hücre hatlarında Elk-1 transkripsiyon faktörünün alternatif kırpılma anlatımlarının belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem SH-SY5Y, U87, A172 ya da HEK-293 hücre hatları, Elk-1 transkripsiyon faktörünün alternatif kırpılma anlatım seviyelerini belirlemek için kullanılmaktadır. Her kırpılma formu PZR yöntemiyle belirlenecek ve sonuçlar Western Emdirim yöntemiyle desteklenecektir. Bulgular Elk-1’in altı tane farklı alternatif kırpılma formu bulunmasına rağmen sadece 4 tanesi protein kodlamaktadır. Çeşitli makalelerde Elk-1’in bazı alternatif kırpılma formaları gösterilmiştir. Bu çalışma ile Elk-1 tüm alternatif formları gösterilecektir. Konuyla ilgili çalışmalar devam etmektedir. Sonuç Elk-1 MAPK yolağı tarafından aktive edilen ETS-domain transkripsiyon faktör üyesi olup c-fos gibi sinir hücrelerinin büyüme ve hayatta kalma sinyallerine cevap vermesini sağlayan genlerin anlatımlarını düzenlemektedir. Elk-1’in alternatif kırpılma formlarının anlaşılması beyin tümörleri ve ALS, Alzheirmer ve Hungtington gibi çeşitli nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde bir basamak olacaktır. Anahtar Kelimeler: Elk-1, Transkripsiyon Faktörü, Alternatif Kırpılma, , Objective The purpose of this study is to show the alternative splicing form of transcription factor Elk-1 in different cell lines. Material and Methods SH-SY5Y, U87, A172 or HEK-293 cell lines are used for analyzing expression levels of alternative spliced form of Elk-1. Each spliced form is determined via PCR analysis and then the results are supported by Western Blot analysis. Results Elk-1 has six different alternative splicing forms but only four of them encode protein. In different studies, some alterative spliced forms of Elk-1 have been shown. In this study, all alternative splicing form will be studied and experiments are in progress. Conclusion Elk-1 is a member of ETS- domain transcription factor, which is activated by MAPK pathway and regulates immediately early genes such as c-fos, which provides neuronal survival and proliferation. Understanding the alternative splicing forms of Elk-1 will help us to identify new treatments in brain tumors and various neurodegenerative disease such as Hungtington disease, ALS and Alzheirmer’s disease. Keywords:, Elk-1, Transcription Factor, Alternative Splicing, , 1 Yeditepe University, Genetics and Bioengineering, İstanbul 121 POSTER ÖZETLERİ P-011 P-011 Psikiyatrik Hastalıklarda Kardiyovasküler Risk Faktörlerindeki Artış Increased Risk of Cardiovaskuler Risk Factors in Psychiatric Disorders Hande Yapışlar 1 İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 1 Hande Yapışlar İstanbul Bilim University Faculty of Medicine, Department of Physiology, İstanbul 1 Amaç Panik bozukluk, şizofreni ve depresyon, yaygın olarak görülen ve patofizyolojik mekanizmaları henüz tam olarak aydınlatılamamış önemli mental bozukluklardandır. Nitrik oksit, nitrik oksit sentaz tarafından sentez edilen, anksiyete ve stres cevaplarında rol oynadığı bilinen bir mediyatördür. Nitrik oksit vücutta birçok yerde sentezlenir. Bulunduğu yerlerden bir tanesi de trombosit hücreleridir. Homosistein, vücutta doğal olarak sentezlenen bir amino asittir. Vücutta artmış düzeyleri kardiyovasküler, nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarla ilişkili bulunmuştur. Bu çalışmadaki amacımız, panik bozukluk ve depresyonlu hastalardaki nitrik oksit, platelet agregasyon ve homostein düzeylerini incelemektir. Gereç ve Yöntem Çalışmaya, 19 panik bozukluk hastası, 20 şizofren hastası ve 18 adet depresyon hastası dahil edilmiştir. NO seviyeleri spektrofotometrik olarak, trombosit agregasyonları agregometre cihazı ile, homosistein düzeyleri ise HPLC yöntemiyle ölçülmüştür. Hastaların kan basıncı ve kalp atım sayılar tansiyon aletiyle ölçülmüştür. istatistiksel yöntem olarak Student-t testik kullanılmış, p<0.05 anlamlı olarak kabul edilmiştir. Bulgular Hasta gruplarında NO düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük, trombosit agregasyon ve homosistein düzeyleri ise yüksek olarak bulunmuştur (p<0.05). Sonuç Nitrik oksitin önemli bir damar genişletici olduğu ve kan basıncının normal düzeylerde devamı için önemli bir moleküldür. Trombosit agregasyonu ve homosistein düzeylerindeki artışların ise kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riskini artırdığı bilindiğinden dolayı, çalışmamızın sonuçları bize, panik bozukluk, şizofren ve depresyonlu hastalarda kardiyovasküler hastalıkların görülme riskinin yükselmiş olduğunu göstermiştir. Anahtar Kelimeler:, Panik bozukluk, Depresyon, Şizofren, Homosistein, Platelet Agregasyonu Objective Panic disorder, schizophreina and major depressive disorders are mental disorders that the mechanisms underlying the pathophysiology are not well understood. Nitric oxide (NO) is a gas considered to play an important role in mediating anxiety and stress response in the body and brain. Homocysteine is an amino acid which naturally synthesized in the human body. Elevated levels of homocysteine are found to be related to cardiovascular risk factors and neurodegenerative diseases. In this study our aim is to examine NO, platelet aggregation and Hcy levels in panic disorder and depressive patients Material and Methods 19 panic disorder, 20 schizophreina and 18 major depressive patients were included in this study. NO levels were measured by Griess method spectrophotometrically, platelet aggregation levels were measured by aggregometer and homocysteine levels were measured by HPLC. Results We found NO levels were decreased signifi cantly in both patient group than in control subjects ( P <0.05). Homocysteine and platelet aggregation levels were significantly elevated in patients group than in control group ( P <0.05). Conclusion Nitric oxide is an endothelium derived relaxing factor that is important for blood pressure. We know that elevated homocysteine levels and platelet aggregation are risk factors for cardiovascular diseases. As a result of this study we conclude that cardovascular risk of panic disorder, schizophrenic and depresive patients are increased Keywords:, Panic disorder, major depressive disorder, schizophrenia, homocysteine, platelet aggregation 122 POSTER ÖZETLERİ P-012 P-012 Sikloastragenolün Amiloid Beta Toksisitesine Karşı Etkisi Effect of Cycloastragenol Against Amyloid Beta Toxicity Nida Demirçak, 2 Erdal Bedir, 3 Pınar Akan, F.Güldal Kırkalı 1 Nida Demirçak, 2 Erdal Bedir, 3 Pınar Akan, 4 F.Güldal Kırkalı 1 4 Department Of Molecular Medicine, Dokuz Eylul University, İzmir, Department Of Bioengineering, Ege University, İzmir, 3 Department Of Biochemistry, Dokuz Eylul University, İzmir, 4 Biochemical Science Division, National Institute Of Standards And Technology, Gaithersburg 1 2 Dokuz Eylül Üniversitesi, Moleküler Tıp Anabilim Dalı, İzmir, 2 Ege Üniversitesi, Biyomühendislik Bölümü, İzmir, 3 Dokuz Eylül Üniversitesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İzmir, 4 National Institute Of Standards And Technology, Biochemical Science Division, Gaithersburg 1 Objective Saponins that are one of plant secondary metabolites have neuroprotective and antioxidative effects; therefore,these molecules may be of use as preventive or supportive therapy against Alzheimer’s disease(AD) mediated neuronal cell death. The aim of our study was to determine the effects of Cycloastragenol(CG), a cycloartane-type saponin, on cell viability and oxidative macromolecules’ damage in Ab(25-35)-induced PC12 cells. Material and Methods Effects of Ab and CG on cell viability were evaluated by MTT assay and microscopic investigation. Among the oxidative damages, protein oxidation(total thiol levels) was detected with Ellman’s method, oxidative DNA base damages with GC/MS-MS method and lipid peroxidation(malondialdehyde levels-MDA) with HPLC method. Results Statistical analyses were performed using ANOVA, followed by multiple comparison tests. Treatment with 20 µM Ab for 24 h reduced cell viability by ~60%(p=0.000) as compared to control cells. However, 100 µM CG induced cell viability by ~27%(p=0.000) against 20 µM Ab toxicity. While treatment with Ab reduced levels of total thiol and 4,6-diamino-5formamidopyrimidine(FapyAde) as compared to control cells(respectively p=0.011, p=0.021), there was no statistically significant difference in MDA levels. Treatment with CG in Ab-induced PC12 cells did not show a significant difference for total thiol, FapyAde and MDA levels(p>0.05). Conclusion As a result, CG induced cell viability against Ab toxicity, but there was no significant effects of CG treatment on oxidative macromolecules damage in PC12 cells. The detection of the protective effects of CG comprehensively with in vitro and in vivo studies can increase the potential treatment options in AD. Keywords:, Alzheimer’s disease, amyloid, oxidative stress, saponins, Cycloastragenol Amaç Bitkisel sekonder metabolitlerden saponinlerin nöron koruyucu ve antioksidatif etkiye sahip olduğunu gösteren çalışmalar, bu moleküllerin Alzheimer hastalığına (AH) bağlı hücre ölümünü önleyici ya da destekleyici bir tedavi yöntemi olarak kullanımlarını düşündürmektedir. Çalışmamızda bir sikloartan grubu saponin olan Sikloastragenol’ün (CG) Ab(25-35) toksisitesi oluşturulan PC12 hücrelerinde hücre canlılığı ve oksidatif makromolekül hasarı üzerine etkilerinin belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem Ab ve CG’nin hücre canlılıkları üzerine etkileri MTT yöntemi ve mikroskobik inceleme ile değerlendirildi. Oksidatif hasarlardan protein oksidasyonu (total tiyol düzeyi) Ellman’s yöntemi, oksidatif DNA baz hasarları GC/MS-MS yöntemi ve lipid peroksidasyonu (malondialdehit düzeyi-MDA) HPLC yöntemi ile saptandı. Bulgular İstatistiksel analizler ANOVA ve çoklu karşılaştırma testleri kullanılarak yapıldı. 20 µM Ab’nın 24 saat uygulanması hücre canlılığını ~%60 (p=0.000) düzeyinde azalttığı, Ab toksisitesine karşı 100 µM CG’nin ise hücre canlılığını ~%27 (p=0.000) oranında arttırdığı saptandı. Ab uygulaması total tiyol ve 4,6-diamino-5-formamidopirimidin (FapyAde) düzeyini kontrol grubuna göre azaltırken (sırasıyla p=0.011, p=0.021), MDA düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı fark oluşturmadı. Ab toksisitesi oluşturulan hücrelerde CG’nin total tiyol, FapyAde ve MDA düzeylerine anlamlı etkisi gözlenmedi (p>0.05). Sonuç Sonuç olarak, bu çalışmada CG Ab toksisitesine karşı hücre canlılığını arttırmaktadır. Ancak oksidatif makromolekül hasarı üzerine anlamlı etkisi gözlenmemektedir. CG’nin koruyucu etkisinin daha kapsamlı olarak in vitro ve in vivo çalışmalar ile ortaya konması, AH’de bir tedavi seçeneği olma potansiyelini arttırabilir. Anahtar Kelimeler:, Alzheimer hastalığı, amiloid b, oksidatif stres, saponinler, Sikloastragenol 123 POSTER ÖZETLERİ P-013 P-013 WAG/Rij Sıçanlarda L-arjinin ve Valproik Asit’in Diken Dalga Deşarjlar Üzerine Etkisi Effect of Valproic Acid and L-arginine on Spike Wave Discharge in WAG/Rij Rats Bedri Selim Benek, 2 Sebahattin Karabulut, 3 Ziya Çakır Sefa Gültürk, 1 Erkan Kılınç Bedri Selim Benek, 2 Sebahattin Karabulut, 3 Ziya Çakır Sefa Gültürk, 1 Erkan Kılınç 1 1 2 2 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fizyoloji, Bolu, 2 Cumhuriyet Üniversitesi, Fizyoloji, Sivas, 3 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fizyoloji, Tokat 1 Amaç Absans epilepsinin deneysel modelleri bu nöbet tipinin patofizyolojisinin anlaşılmasına ve tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine büyük katkılar sağlayacaktır. L-arjinin (nitrik oksit öncülü) ve Valproik asit birlikte uygulanarak L-arginin’in Diken Dalga Deşarj üzerine etkilerini araştırmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem 6-8 aylık,250-300gr. 24 adet erkek WAG/Rij sıçan kullanıldı. Bu türün kullanılma nedeni genetik epilepsi hayvan modeli olması ve epilepsi çalışmalarında çok kullanılan bir model olmasıdır. Gruplar;Valproik asit(300 mg/kg,i.p) uygulanan sıçanların oluşturduğu VPA; L-arjinin;(150 mg/kg,i.p) uygulanan La;iki ilacın birlikte uygulandığı VPALa grubu şeklinde ayrıldı. Cerrahi müdahele öncesi sıçanlar uyutuldu(ketamin 90mg/kg,xylasine 3 mg/kg). Kortikal Elektroensefalogram(EEG)kaydı için tüm elektrot vidalar sıçan beyin atlası kullanılarak ilgili alanlara yerleştirildi. Grupların temel EEG kayıtları ve ilaç sonrası alınan EEG kayıtlarında gözlenen Diken Dalga Deşarjların(DDD) sayıları ve toplam süreleri karşılaştırılarak istatistiksel analiz yapıldı. Verilerin değerlendirilmesinde grup içi temel ve ilaç sonrası kayıtların karşılaştırılmasında Wilcoxon;gruplar arası karşılaştırmalarda ise Mann-Whitney U testi kullanıldı ve yanılma düzeyi p<0,05 olarak alındı. Bulgular VPA uygulanan sıçanlarda temel EEG kaydına göre DDD sayısı ve toplam süresinin anlamlı düzeyde azaldığı bulundu(p<0,05). L-arg uygulanan sıçanlarda DDD sayısı ve toplam süresinin temel EEG kaydına göre arttığı bulundu(p<0,05). VPA ve L-arg birlikte uygulanan sıçanların DDD sayısı ve toplam süresi,yalnızca VPA uygulanan sıçanlarınkine göre daha düşük bulundu(p<0,05). Sonuç VPA’ın genetik absans epilepsi modelinde etkin bir antiepileptik olduğu bulunmuştur. NO absans epilepsili sıçanları prokonvulsan olarak etkilerken, VPA ile birlikte verildiğinde tedavi edici yönde etki göstermiştir. Sonuçta NO, ikili bir rol oynamıştır. Gelecekte yapılacak daha ileri düzeydeki çalışmaların da katkısı ile absans epilepsililerde VPA ve L-arg’in birlikte verilmesi yeni bir tedavi seçeneği olabilir. Anahtar Kelimeler:, WAG/Rij , Nitrik Oksit , Valproik Asit, Diken Dalga Deşarj, Objective Experimental models of absance epilepsy will significantly contribute to understand about pathophysiology of the seizure type and developing of new treatment approaches. It is aimed that to investigate effects of L-arginin on spike wave discharge(SWD) by appling together L-arginin(L-arg) and Valproic acid(VPA). Material and Methods 6-8 months old,250-300 g weighted(n=24) male WAG/Rij rats were used. Reason of used WAG/Rij is genetic epilepsy animal model and most model used in epilepsy studies. VPA group: VPA was administered(300 mg/kg,i.p), La group:Larg was administered(150 mg/kg i.p), VPALa:combination of both drugs were administered. The rats were anesthetized by ketamine(90 mg/kg)and xylasine(3 mg/kg)before surgical operation. All of electrode screws were implanted for cortical EEG record related areas by using rat brain atlas. The statistical analysis was carried out by comparing numbers of SWDs and their cumulative times the observed in basal EEG records of groups and obtained EEG records after the drugs administered. Wilcoxon test was used to compare EEG records of group inner basal and after drug adminisration. Mann-Whitney U test was used to compare EEG records in among groups. Error level was admitted as p<0,05. Results Numbers and cumulative times of SWDs were detected as decreased in rats administered VPA compared basal EEG record(p<0,05). Numbers and cumulative times of SWDs were detected as increased in rats administered L-arg compared basal EEG record(p<0,05). Numbers and cumulative times of SWDs were obtained more low in rats administered VPA and L-arg combination compared rats administered VPA only(p<0,05). Conclusion VPA has been found as an effective anti-epileptic drug for genetic absence epilepsy model. While NO affects as proconvulsan on absence epileptic rats, it plays dual roles to increase the treatment effectiveness rats with absance epilepsy treatmented VPA. Together given VPA and L-arg may be a new alternative treatment in patients with absence epilepsy also by constructing advanced studies in next. Keywords:, WAG/Rij , Nitric Oxide, Valproic acid, Spike Wave Discharge, Physiology, Abant İzzet Baysal University, Bolu, 2 Physiology, Cumhuriyet University, Sivas, 3 Physiology, Gaziosmanpaşa University, Tokat 124 POSTER ÖZETLERİ P-014 P-014 Intrauterin Hayatta Gıda Boyalarına Maruziyet Yavrularda Nörodavranış Üzerine Etkileri Effects of Maternally Exposed Food Colourings on Neurobehaviour in Offspring Duygu Kumbul Doğuç, 1 Firdevs Aylak, 1 İlter İlhan Esin Kulaç, 1 Fatih Gültekin Duygu Kumbul Doğuç, 1 Firdevs Aylak, 1 İlter İlhan Esin Kulaç, 1 Fatih Gültekin 1 1 2 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Klinik Biyokimya Laboratuvarı, Isparta, 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Eğitimi Ve Bilişimi, Isparta 1 Medical Biochemistry Department, Clinical Biochemistry Laboratory, Medical Faculty Of Suleyman Demirel University, Isparta, 2 Education Of Medicine Department, Medical Faculty Of Suleyman Demirel University, Isparta 1 Amaç Sentetik gıda boyaları ve katkılarının, çocuklarda kavrama ve davranış üzerine olumsuz etkileri uzun süredir tartışılmaktadır. Bu çalışmada bizim amacımız, anne karnında iken maruz kalınan sentetik gıda boyaları ve katkılarının nörodavranış ve öğrenme prosesleri üzerine olası etkilerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem Sık kullanılan sentetik gıda boyalarını içeren bir karışım(Eritrosin, Ponceau 4R, Allura Red AC, Sunset Yellow FCF, Tartrazin, Amaranth, Brilliant Blue, Azorubin and Indigotin) her bir boya için Sıçanlarda gözlenebilir yan etkinin oluşturmayan düzeyler (NOAELs)’de, çiftleşmeden bir hafta önce başlanarak deney dişi grubuna (n=15) verilmeye başlanmış, gebeliğinin sonuna kadar devam edilmiştir. Aynı dönemde kontrol grubuna da (n=15) aynı hacimde su verilmiştir. Bu sıçanların yavrularında karışımın mekânsal hafıza ve nörodavranış üzerine etkileri yavrular 1 aylık iken değerlendirilmiştir. Mekansal hafıza, Morris Su Labirentinde (MWM), nörodavranışsal açıdan ve lokomotor aktivite üzerine etkileri open-field(OFT) ve forced-swim test(FST) ile değerlendirilmiştir. Verilerin gruplar arasında karşılaştırması Bağımsız örneklerde t-test, boyalar ve cinsiyetin etkileşimini ortaya koymak için ise iki yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Bulgular Anne karnında AFCA’lara maruziyet mekânsal hafıza üzerine olumsuz bir etki göstermemiştir ancak görünür platformu bulma süresi’ üzerine AFCA ve cinsiyetin etkileşimi olduğu saptanmıştır. AFCA maruziyeti, dişi cinsiyet üzerinde erkeklere göre anlamlı bir etki yaratmıştır(p<0.05) ki bu veri motivasyonun bir ölçüsü olarak kullanılmaktadır. Ek olarak AFCA’ların OFT’de lokomotor aktiviteyi ve FST’de ise mobil periodu arttırdığı (p<0.05) saptanmıştır. Ayrıca FST parametrelerinde AFCA’lar ile cinsiyetin etkileşimi gözlenmiştir(p<0.05). Sonuç Sonuçta anne karnında NOAEL düzeylerinde AFCA’lara maruziyet cinsler üzerinde farklı düzeylerde etki ile lokomotor aktiviteyi arttırıcı diğer taraftan motivasyon ve anksiyeteyi azaltıcı yönde bazı sonuçlara yol açmıştır. Anahtar Kelimeler:, Sentetik gıda boyaları, Kavrama, Mekânsal öğrenme, Open field test, Forced swim test Objective Artificial food colourings and additives (AFCAs) have long been discussed to have adverse effects on cognition and behaviour in children. In this study, we aimed to assess the probable side effects of maternally exposed AFCAs on behaviour and learning process. Material and Methods ‘No Observable Adverse Effect Levels’ (NOAELs) of common used AFCAs were administered as a mixture (Eritrosine, Ponceau 4R, Allura Red AC, Sunset Yellow FCF, Tartrazine, Amaranth, Brilliant Blue, Azorubine and Indigotine) to female rats one week before mate and during gestation (experiment group=15). Same volume of water was administered to the control group (n=15). In their offspring effects of AFCAs on spatial working memory were evaluated by Morris water maze (MWM), behavioural and locomotor effects by open-field (OFT) and forced-swim tests (FST). Results Maternally exposure to commonly used AFCAs had no adverse effects on spatial working memory however assessment of interaction of gender and AFCAs on ‘latency to locate the visible platform’, which was used as a measure of motivation, showed a statistically significant interaction (p<0.05) in female rats. In addition AFCAs caused an increase in locomotor activity in the OFT (p<0.05) and an increase in mobility time (p<0.05) in the FST. We also detected a statistically significant interaction of gender and AFCAs on FST parameters (p<0.05). Conclusion These findings indicated that maternally exposure to NOAELs of AFCAs resulted in inexplicit adverse effects that caused an increase in locomotor activity and a decrease in motivation and anxiety in offspring. Keywords:, Artificial food colourings , cognition, spatial learning, open field test, forced swim test 125 POSTER ÖZETLERİ P-015 P-015 Valproik Asit SHSY5Y Nöroblastom Kanser Hücrelerinin Çoğalmasını URG4/URGCP ve CCND1 Üzerinden İnhibe Eder Valproic Acid Inhibits the Proliferation of SHSY5Y Neuroblastoma Cancer Cells by URG4/URGCP and CCND1 1 Yavuz Dodurga, 2 Gülşah Gündoğdu, 2 Volkan Tekin Tuğba Koç, 4 N. Lale Satiroglu-Tufan, 4 Gülseren Bağcı 2 Vural Küçükatay 1 3 3 Yavuz Dodurga, 2 Gülşah Gündoğdu, 2 Volkan Tekin Tuğba Koç, 4 N. Lale Şatıroğlu-Tufan, 4 Gülseren Bağcı 2 Vural Küçükatay Pamukkale Üniversitesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Denizli, 2 Pamukkale Üniversitesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Denizli, 3 Pamukkale Üniversitesi, Biyoloji Anabilim Dalı, Denizli, 4 Pamukkale Üniversitesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Denizli 1 Medical Biology, Pamukkale University, Denizli, Physiology, Pamukkale University, Denizli, 3 Biology, Pamukkale University, Denizli, 4 Medical Genetics, Pamukkale University, Denizli 1 2 Amaç Bu çalışma VPA’nın etkisinin anti kanser mekanizmasını araştırmak amacıyla yeni bir gen olan URG4/ URGCP, CCND1, p21, p53, p65 (RelA), Bax, ve Bcl-2 ekspresyonunun SHSY5Y nöroblastom kanser hücre hattında analiz edilmesiyle yapılmıştır. Gereç ve Yöntem SHSY5Y hücreleri uygun koşullarda kültüre edilmiştir. VPA’nın sitotoksik etkileri SHSY5Y hücrelerinde IC50 dozlarının 0.5, 1, 2.5, 5, 7.5, 10 mM aralığında zaman ve doza bağımlı bir şekilde XTT kullanılarak tespit edilmiştir. SHSY5Y hücrelerinde IC50 dozu 7,5 mM olarak saptanmıştır. Total RNA Tri-reagent ile izole edilmiştir. Hedef genlerin ekspresyon profilleri yarı kantitatif RT-PCR ile saptanmıştır. URG4/URGCP protein değişimi Western Blot Analizi ile tespit edilmiştir. Bulgular Sonuçlara göre, kontrol grubu hücrelerle karşılaştırıldığında URG4/URGCP ve CCND1 gen ekspresyonu düzeyleri doz grubunda azalmıştır. p65 gen ekspresyonu doz grubunda artmıştır. Sonuç Bulgularımıza göre, URG4/URGCP ve CCND1 gen ekspresyonundaki azalma ve p65 gen ekspresyonundaki artma VPA’nın SHSY5Y hücrelerinde hücre döngüsü durdurulmasını indüklediğini göstermektedir. Sonuç olarak, VPA tek bir ajan şeklinde ya da diğer ilaçlar ile kombinasyon halinde nöroblastom tedavisi için bir perspektif ajan olabilir. Bu nedenle, VPA’nın en iyi etki gösterdiği güvenli dozların bulunabilmesi için daha çok çalışma yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler:, Valproik asit, Nöroblastom, URG4/ URGCP, , Objective The present study was performed to investigate the anticancer mechanism of action of VPA by analyzing the expression of novel gene URG4/URGCP, CCND1, p21, p53, p65 (RelA), Bax, and Bcl-2 in a SHSY5Y neuroblastoma cancer cell line. Material and Methods SHSY5Y cells were cultured in the appropriate conditions. Cytotoxic effects of VPA in SHSY5Y cells were detected in time and dose dependent manner with the IC50 doses within the range of 0.5, 1, 2.5, 5, 7.5, 10 mM by using XTT. IC50 doses in the SHSY5Y cells were detected as 7.5 mM. Total RNA was isolated with Tri-Reagent. Expression profiles of the target genes were determined by semi quantitative RT-PCR. An URG4/URGCP protein change was determined by Western Blot analysis. Results URG4/URGCP, and CCND1gene expression levels were decreased in dose group cells compared to the control cells. p65 gene expression was increased in dose group. Conclusion Our results suggest that VPA induces cell cycle arrest in SHSY5Y cells as seen by the decrease in URG4/ URGCP, CCND1 gene expression and the increase in p65. To conclude, VPA may be a perspective agent for treatment of neuroblastoma as a single agent or in combination with other drugs. Thus, more studies should be designed to find a safe dose with the best effects of VPA. Keywords:, Valproic acid, Neuroblastoma, URG4/URGCP,, 126 POSTER ÖZETLERİ P-016 P-016 Homosistein Toksisitesine Sülfit Molekülünün Olası Katkısının Nöroblastoma Hücre Dizisinde İncelenmesi Possible Contribution of Sulfite Molecule on Homocysteine Toxicity in Neuroblastoma Cell Line Gülşah Gündoğdu, 2 Yavuz Dodurga, 1 Vural Küçükatay Gülşah Gündoğdu, 2 Yavuz Dodurga, 1 Vural Küçükatay 1 1 1 Pamukkale Üniversitesi, Fizyoloji, Denizli, 2 Pamukkale Üniversitesi, Tıbbi Biyoloji, Denizli 1 Amaç Homosistein nörotoksisitesine sülfit molekülünün olası katkısını SH-SY5Y nöroblastoma hücreleri kullanarak araştırmaktır. Gereç ve Yöntem Homosistein ve sülfitin oluşturduğu sitotoksisite XTT testi ile genototoksisite Comet yöntemi ile incelendi. Bulgular Sülfit ve homosistein’in beraber uygulandığı hücre dizisinde tek başlarına oluşturdukları sitotoksisiteye göre toksik etkilerinin istatistiksel olarak daha önemli olduğu bulunmuştur. Genotoksisite açısından ise en fazla hasarın yine homosistein+sülfit grubunda olduğu saptanmıştır. Sonuç Nörodejeneratif hastalıkların ortaya çıkmasından çok önce izlenen homosistein artışına, benzer şekilde sülfit artışınında eşlik etmesi izlenen nörodejenerasyonun önemli bir bileşeni olabilir. Anahtar Kelimeler:, Homosistein, Sülfit, Nörotoksisite, Nörodejeneratif hastalıklar, Objective The purpose of our study is to investigate the potential contribution of sulfite molecule to homocystein induced neurotoxicity. Material and Methods The cytotoxicity caused by sulfite and homocysteine was investigated with XTT test in SH-SY5Y neuroblastoma cells. Genotoxicity was also investigated with comet method. Results According to statistical analysis, simultaneous administration of sulfite and homocystein on SH-Sy5Y cell line was found to be significantly more toxic than the individual administration in terms of sitotoxicity.The maximum damage in terms of genotoxicity was also found in the homocysteine + sulfite group. Conclusion Consequently, an elevation of sulfite accompanying that of the homocysteine increase observed before the occurrence of disease symptoms characterized with neurodegeneration, may be an important component neurodegeneration. Keywords:, Homocysteine, Sulfide, Neurotoxicity, Neurodegenerative Diseases, Physiology, Pamukkale University, Denizli, 2 Medical Biology, Pamukkale University, Denizli 127 POSTER ÖZETLERİ P-017 P-017 Sıçanlarda İnfralimbik Korteks ROCK İnhibisyonunun Antidepresan Etkisi Antidepressant Effects of Infralimbic Cortex ROCK Inhibition in Rats Salim Yalçın İnan, 1 Burak Cem Soner, 1 Ayşe Saide Şahin 1 Konya N.E. Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji, Konya 1 1 Salim Yalçın İnan, 1 Burak Cem Soner, 1 Ayşe Saide Şahin Konya N.E. University Meram Faculty of Medicine, Department of Medical Pharmacology, Konya 1 Amaç Depresyon; psikiyatrik bozukluklar içerisinde en sık görülen ve beyinde hipokampus, amigdala, anterior singulat korteks ve kaudat nükleus gibi limbik ve kortikal bölgelerde volüm ve metabolizma değişikliklerine sebep olan bir hastalıktır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda antidepresan tedavi, elektrokonvülsif terapi ve derin beyin stimülasyonunun subgenual singulat korteks (Brodmann bölgesi 25: sıçanlardaki infralimbik korteks) aktivasyonunu azalttığı gösterilmiştir. Bu çalışmada santral etkileri yeni gösterilen ROCK(Rho-kinaz) yolağının antideprasan etki potansiyeli, depresyondan sorumlu bir merkez olan infralimbik korteks üzerinden incelendi. Gereç ve Yöntem Çalışmada 18 adet 290-330 g ağırlıklarında genç erkek Wistar albino türü sıçanlar kullanıldı. ROCK inhibitörü Y-27632(10 nmol/5 µl/hemisfer), selektif serotonin reuptake inhibitörü fluoksetin(10 µg/5 µl/hemisfer) veya %0.9’luk NaCl(5 µl/hemisfer), ketamin(%85)-ksilazin(%15) kokteyli ile anestezi edilen sıçanlara stereotaksik cerrahiyle bilateral infralimbik kortekslere yerleştirilen(A-P:0.32 mm, M-L:±0.6 mm, D-V:-4.8 mm) kılavuz kanüllerden mikroenjeksiyonla verildi. Depresyonun değerlendirilmesinde Porsolt testi(zorlu yüzdürme testi) kullanıldı. Bu amaçla immobilite süreleri kaydedildi. İmmobilite sürelerindeki azalma antidepresan etki olarak değerlendirildi. İlaç uygulamaları 2.günkü test denemesinden 24, 4 saat ve 15 dakika önce olmak üzere 3 kez yapıldı(Castagne ve ark.,010). İstatistiksel analiz için One-Way ANOVA post-hoc LSD testi kullanıldı. Bulgular ROCK inhibitörü Y-27632 immobilite sürelerini (139.16 ± 13.39 sn, N: 7) hem fluoksetin (213.23 ± 10.63 sn, N: 5) hem de NaCl (252.11 ± 10.52 sn, N: 6) grubuna göre anlamlı bir şekilde azalttı(P<0.001). Sonuç Bulgularımız, bilateral infralimbik korteks ROCK inhibisyonu ve buna bağlı olarak gözlenen immobilizasyon sürelerindeki azalmanın, selektif ROCK inhibitörü Y-27632 maddesinin potansiyel bir antidepresan ilaç olabileceğini ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler:, ROCK, Y-27632, İnfralimbik Korteks,, Objective Depression is one of the most common psychiatric disorders in human,which alters the volume and metabolism of hippocampus,amygdala,anterior cingulate cortex and caudate nucleus in the brain. Recent investigations have been shown that antidepressant treatment,electroconvulsive therapy and deep brain stimulation could diminish the activation of subgenual cingulate cortex(Brodmann area 25:equivalent to rat infralimbic cortex). The current study investigated the antidepressant effects of ROCK(Rhokinase) inhibitor Y-27632 through infralimbic cortex which is a known target nuclei responsible for depression. Material and Methods Eighteen young male Wistar albino rats weighing 290-330g were used for the experiments. ROCK inhibitor Y-27632(10 nmol/5 µl/hemisphere),selective serotonin reuptake inhibitor fluoxetine(10 µg/5 µl/hemisphere) or 0.9%NaCl(5 µl/ hemisphere) were microinjected through guide cannulas which were stereotaxically implanted into the bilateral infralimbic cortex at the following coordinates; A-P:0.32 mm, M-L:±0.6 mm, D-V:-4.8 mm, under ketamine(85%)xylazine(15%) anesthesia. Depression was evaluated by Porsolt’s test(forced swim test). For this purpose,immobility time were recorded,a decrease in immobility time indicated an antidepressant effect. The drugs were administered 3 times at 24, 4 hours and 15 minutes before the test trial on the second day(Castagne et al.,2010). One-way ANOVA post-hoc LSD test was used for statistical evaluation. Results ROCK inhibitor Y-27632(139.16±13.39 sec,N:7) significantly decreased the immobility time when compared to both fluoxetine(213.23±10.63 sec,N:5) and NaCl(252.11±10.52 sec,N:6) groups (P<0.001). Conclusion Our results suggest that bilateral infralimbic cortex ROCK inhibition-related decrements in the immobility time reveals selective ROCK inhibitor Y-27632 could be a potentially novel antidepressant agent. Keywords:, ROCK, Y-27632, Infralimbic Cortex, , 128 POSTER ÖZETLERİ P-018 P-018 Atipik Semptomlar Gösteren Medulla Spinalis Schwannoma Olgusu Spinal Schwannoma Case with Atipic Syptoms: Case Report Sultan Çağırıcı, 1 Ayşegül Güngör, 2 Bünyamin Güney Esat Adıgüzel Sultan Çağırıcı, 1 Ayşegül Güngör, 2 Bünyamin Güney Esat Adıgüzel 1 1 3 3 1 Pamukkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Nörolojik Bilimler Doktora Programı, Denizli, 2 Servergazi Devlet Hastanesi, Radyoloji Bölümü, Denizli, 3 Pamukkale Üniversitesi, Anatomi Anabilim Dalı, Denizli 1 Amaç Medulla spinalis fonksiyonlarının değerlendirilmesinde nörolojik muayene önemlidir. Ancak multifokal lezyonlar nörolojik muayenede yanıltıcı olabilir. Bu olgu, multifokal kitlelerin supramedullar lezyon benzeri klinik tablo göstermesi nedeniyle sunuldu. Gereç ve Yöntem Vücudunun sol yarısında uyuşma, sırttan göğsün sol yarımına yayılan ağrı yakınması ile nöroloji polikliniğine başvuran 43 yaşındaki erkek hastanın motor sistem muayenesinde: sol alt ekstremitede 4/5 kas gücü kaybı, derin tendon refleksi artışı, babinski refleksi pozitifliği, idrar ve gaita inkontinansı, duyusal sistem muayenesinde: sol hemihipoestezi, mevcuttu. Torakal MRG’de intradural-ekstramedullar yerleşimli iki kitle tespit edildi. Birinci kitle, 18x9 mm, 7. torakal vertebra düzeyinde medulla spinalis’e arkadan; ikinci kitle, 7x5 mm, 5. torakal vertebra düzeyinde, sol önden bası yapmaktaydı. Bulgular Operasyon sonrası histopatolojik değerlendirmede lezyonların schwannoma ile uyumlu olduğu saptandı. Sonuç Yavaş büyüyen iyi huylu bir tümör olan schwannomanın medulla spinalis’de görülmesi yılda %0003-4 değişen aralıkta olduğu gösterilmiştir. Nadir görülmesinin yanı sıra bu olguda görüldüğü gibi, çok odaklı yerleşen birden fazla tümörün supramedullar lezyona benzer klinik tablo oluşturması mümkündür. Bu olgu medulla spinalis’in fonksiyonel anatomisinin anlaşılması açısından da iyi bir örnektir. Anahtar Kelimeler:, schwannoma, medulla spinalis, torakal spinal tümör, supramedullar lezyon, Objective Neurological examination is important for evaluating spinal cord’s function. However, multifocal lesions can be misleading in neurological examination. The present case with multifocal schwannoma was presented because of who had symptoms similar with supraspinal lesion. Material and Methods A 43-year-old man, who was admitted to the neurology outpatient department with complaints of left hemihypoestesia, left back pain radiated to chest. Examination of motor system: the left lower extremity 4/5 muscle strength loss, increased deep tendon reflexes, positive Babinski sign; examination of sensory system: left hemihypoesthesia, urinary and fecal incontinence. Thoracic spinal MRI showed two mass located in the intradural extramedullar space. The first, 18x9 mm, compressed spinal cord from posterior direction level of 7th thoracic vertebrae The second, 7X5 mm, compressed spinal cord from left–anterior direction level of 5th thoracic vertebrae. Results The postoperative histopathological evaluation of the masses were consistent with schwannoma. Conclusion Schwannoma is a slow-growing benign tumor shown to be seen in spinal cord ranging from 0003-4% per year. Although, schwannoma is rare tumor of the spinal cord in clinic, multifocal schwannomas can cause symptoms as supramedullary lesion like in this case. On the other hand, this case is a good example to understand the functional anatomy of the spinal cord. Keywords:, Schwannoma, spinal cord, thoracic spinal tumor, supramedullary lesion, Neurological Sciences Phd Programme, Pamukkale University, Graduate School Of Health, Denizli, 2 Radiology Department, Servergazi State Hospital, Denizli, 3 Anatomy Department, Pamukkale University, Denizli 129 POSTER ÖZETLERİ P-019 P-019 Kronik Essitalopram Tedavisi REM Yoksunluğunda Gelişen Uzun Dönem Nöroplastisite Bozukluğunu Engeller Chronic Escitalopram Treatment Prevents Long-Term Neuroplasticity Impairment That Develops in REM Deprivation 1 İsmail Mikdat Kabakuş, 1 Sadık Taşkın Taş, Yıldırım Sara 1 1 1 1 Hacettepe Üniversitesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Ankara 1 Amaç Kronik ve akut uykusuzluğun öğrenme ve bellek fonksiyonlarında bozulmaya yol açtığı gösterilmiştir. Uzun dönem potansiyalizasyon (Long-term potentiation, LTP) öğrenme ve belleğin elektrofizyolojik bir karşılığıdır. Bu araştırmada, kronik essitalopram kullanımının REM yoksunluğu sonucunda gelişen öğrenme bozukluğu üzerine etkileri incelendi. Gereç ve Yöntem Bu çalışmada, Wistar sıçanlar kullanıldı. İlaç grubuna 14 gün essitalopram (10mg/kg, ip) uygulandı. REM yoksunluğu (REMY) için hayvanlar 72 saat “suda kolonlar” yöntemi kullanılarak uykusuz bırakıldı. Üretan anestezisi altında hipokampüsün Schaffer kollateralleri elektriksel olarak uyarıldı, CA1 nöronlarından alan potansiyelleri kayıt edildi. Uykusuzluğun ve essitalopramın, kısa ve uzun dönem plastisite üzerine etkileri, sırası ile çift uyarı paradigması ve LTP kullanılarak değerlendirildi. Bulgular Kısa dönem plastisitenin, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında REMY ve ilaç gruplarında değişmemiş olduğu bulundu. Kronik essitalopram uygulaması LTP’yi etkilemedi. REMY grubunda LTP belirgin olarak azaldı ve kronik essitalopram tedavisi bu azalmayı tamami ile engelledi. Sonuç Kronikessitalopram tedavisi, REM yoksunluğu ile gelişen uzun dönem nöroplastisite bozulmasına karşı koruyucudur. Anahtar Kelimeler:, REM yoksunluğu, hipokampüs, nöroplastisite, LTP, essitalopram Objective Chronic and acute insomnia cause disruptions in learning and memory functions. Long-term potentiation (LTP) is an electrophysiologic counterpart of learning and memory. In this study, the effects of chronic escitalopram treatment on learning impairment caused by REM deprivation were investigated. Material and Methods Wistar rats were used in this research. Treatment group received 14 days of escitalopram (10 mg/kg, ip) administration. The animals were deprived of sleep using “columns in water” method for REM deprivation (REMD). The Schaffer collaterals of the hippocampus are stimulated electrically; field potentials from CA1 neurons were recorded under urethane anaesthesia. The effects of insomnia and escitalopram on short and long-term plasticity were evaluated using twin pulse paradigm and LTP respectively. Results Short-term plasticity did not change in REMD and treatment groups compared to control group. Chronic escitalopram administration did not affect LTP. LTP significantly decreased in REMD group and chronic escitalopram treatment completely prevented this decrease. Conclusion Chronic escitalopram treatment prevents neuroplasticity impairment that develops with REM deprivation. Keywords:, REM deprivation, hippocampus, neuroplasticity, LTP, escitalopram 130 İsmail Mikdat Kabakuş, 1 Sadık Taşkın Taş, Yıldırım Sara Medical Pharmacology Department, Hacettepe University, Ankara POSTER ÖZETLERİ P-020 P-020 Elk-1 Proteininin Hipoksiye Bağlı Hücresel Translokasyonu Subcellular Translocation of Elk-1 Protein upon Hypoxia Perihan Ünver Uçkaç, 1 Işıl Aksan Kurnaz Perihan Ünver Uçkaç, 1 Işıl Aksan Kurnaz 1 1 1 Yeditepe Üniversitesi, Mühendislik Ve Mimarlık Fakültesi, Genetik ve Biyomühendislik Bölümü, İstanbul 1 Amaç Hipoksinin ETS-like protein-1 (Elk-1)’in insan embryonik böbrek hücrelerindeki lokalizasyonuna olan etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Ek olarak, Elk-1 ve RasERK/MAPK sinyalizasyon yolağının bir alt efektörü olan Ribozomal S6 Kinaz 2 (RSK2) arasında bir etkileşim olduğu bilindiğinden, Elk-1 anlatımının RSK2’nin bağlanma partneri olan Ran Binding Protein 3 (RanBP3) fosforlanmasına bağlı olarak RSK2 tarafından düzenlenip düzenlenmediğinin belirlenmesi de amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem 6 saat hipoksiye maruz bırakılan ve bırakılmayan HEK293 hücrelerinden sitoplazmik ve nükleer ekstraktlar elde edilir. Ekzojen Elk-1 analizi için fraksinasyondan once HEK293 hücreleri pCDNA3-Elk-1 ve pK3H-RSK2-HA vektörleri ile transfekte edilir. Fraksiyonlar anti-histone ve anti-B-tubulin antikorlarıyla control edildikten sonra anti-Elk-1 ve anti-HA antikorları kullanılarak Western Blot analizi gerçekleştirilir. Öte yandan, RSK2 tarafından fosforlanan RanBP3’ün Elk-1 anlatımındaki etkisini anlayabilmek için hem RSK2 hem de RanBP3 için shRNAlar dizayn edilir ve klonlanır. Bulgular Elk-1 protein seviyelerindeki hipoksiye bağlı değişimlerin araştırılması için sitoplazmik ve nükleer fraksiyonlar Western Blot ile analiz edilir. Elk-1’in hücresel lokalizasyonunda RSK2 ile transfekte edilen hücrelerden elde edilen fraksiyonlarda değişim gözlemlenmesi beklenmektedir. shRNAlar da RanBP3 ve RSK2 proteinlerinin Elk-1 regülasyonuna olan etkisinin anlaşılmasında faydalı olacaktır. Sonuç Bu bulguların ışığında, sinir hücrelerinin başkalaşımı, çoğalması ve apoptozunda kilit rol oynayan Elk-1 proteininin hücresel lokalizasyonunun ardında yatan moleküler mekanizmanın anlaşılması mümkün olacaktır. Anahtar Kelimeler:, Elk-1, RSK2, RanBP3, Hipoksi, Nükleer translokasyon Objective It is aimed to analyze the effects of hypoxia on the subcellular localization of Elk-1 in HEK293 cells. In addititon, as it is known that there is an interaction between Elk-1 and RSK2, which is a downstream effector of the Ras-ERK/MAPK signaling cascade, it is also aimed to figure out whether Elk-1 expression is regulated by RSK2 upon phosphorylation of its binding partner RanBP3. Material and Methods Cytoplasmic and nuclear extracts of HEK293 cells, treated or non-treated under hypoxic conditions for 6 hours, are obtained. To analyze exogenous Elk-1, HEK293 cells are also transfected with pCDNA3-Elk-1 and pK3H-RSK2HA vectors prior to fractionation. Western Blot analysis is performed using anti-Elk-1 and anti-HA antibodies after the control of fractions by anti-Histone and anti-B-tubulin antibodies. shRNAs are designed and cloned for both RSK2 and RanBP3 to be able to understand the effect of RSK2-phosphorylated-RanBP3 on the expression of Elk-1. Results Cytoplasmic and nuclear fractions are analyzed by Western Blot to investigate the changes in the Elk-1 protein levels upon hypoxia. A change is expected in the subcellular localization of Elk-1 in the fractions obtained from the cells transfected with RSK2. shRNAs will be useful for understanding the role of RanBP3 and RSK2 proteins in Elk-1 regulation. Conclusion By the help of these findings, it will be possible to figure out the molecular mechanism behind the subcellular localization of Elk-1 protein, which plays a key role in cell differentiation, proliferation and apoptosis in neuronal cells. Keywords:, Elk-1, RSK2, RanBP3, Hypoxia, Nuclear translocation Yeditepe University, Faculty of Engineering and Architecture, Department of Genetics and Bioengineering, İstanbul 131 POSTER ÖZETLERİ P-021 P-021 Sülfit Molekülünün SHSY5Y Nöroblastom Hücrelerinde URG4/URGCP, Siklin D1 ve Bcl-2 Gen Ekspresyonları Üzerine Etkisi Effects of Sulfite Molecule on URG4/URGCP, Cyclin D1, and Bcl-2gene Expressions in SH-SY5Y Neuroblastoma Cells 1 Yavuz Dodurga, 2 Gülşah Gündoğdu, 2 Volkan Tekin Tuğba Koç, 4 Lale Satıroğlu-Tufan, 4 Gülseren Bağcı 2 Vural Küçükatay 1 3 3 1 Pamukkale Üniversitesi, Tıbbi Biyoloji, Denizli, 2 Pamukkale Üniversitesi, Fizyoloji, Denizli, 3 Pamukkale Üniversitesi, Biyoloji, Denizli, 4 Pamukkale Üniversitesi, Tıbbi Genetik, Denizli 1 Amaç Sülfit, yemeklerde, kozmetikte ve ilaç sanayisinde kullanılan kuvvetli reaktif bir moleküldür. Birçok in vivo ve in vitro çalışmalara göre sülfit toksisiteye sebep olmaktadır. Sülfitin toksik etki mekanizması üzerinde halen bir konsensus sağlanamamıştır. URG4/URGCP (Up-regulated gene4/ Up regulator of Cell Proliferation) kromozom 7p13 üzerinde lokalize bir gendir. URG4/URGCP, Cyclin D1 (CCND 1) mRNA ekspresyonunu stimüle etmekte ve RNAi aracılığıyla URG4/URGCP geni susturulduğunda HepG2 hücrelerinde CCND1 mRNA ekspresyonunu azaltmaktadır. Bu çalışmada, sülfit muamelesinin URG4/ URGCP, CCND1 ve Bcl-2 gen ekspresyonu değişimlerine etkisi doz ve kontrol gruplarında analiz edilmiştir. Gereç ve Yöntem SHSY5Y hücreleri uygun kültür ortamında üretilmiştir. Sülfitin SHSY5Y hücrelerine toksik etkileri XTT yöntemi ile zaman ve doz bağımlı olarak 0,5-10 mM aralığında IC50 dozları belirlenmiştir. SHSY5Y hücrelerinde IC50 dozu 5mM bulunmuştur. Tri-reagent ile total RNA izole edilmiştir. Hedef genlerin ekspresyon profilleri semi kantitatif RT-PCR ile belirlenmiştir. URG4/URGCP protein değişimi Western Blot analizi ile belirlenmiştir. Bulgular Sonuçlara göre, sülfit verilen doz grubunda URG4/ URGCP, CCND1 ve Bcl-2 gen ekspresyon düzeyleri, kontrol grubuna göre azalma göstermiştir. Sülfit muamelesi SHSY5Y hücrelerinin proliferasyonunu kemotöropatik ajanlar gibi inhibe etmektedir. Sonuç Sonuçlarımıza göre; URG4/URGCP veya CCND1 gen ekspresyon azalmasıyla meydana gelen G1 fazındaki hücre siklusu inhibisyonunun sülfit bağımlı bir mekanizmayla ilişkili olabileceği düşünülmüştür. Anahtar Kelimeler:, URG4/URGCP geni, CCND1, Sulfit, SHSY5Y neuroblastoma hücre hattı, Objective Sulfite is a highly reactive molecule which is commonly used in foods, cosmetics and pharmaceuticals. Although, many studies have shown that sulfite may cause toxicity both in vivo and in vitro, there is no consensus on the mechanism by which sulfite toxicity affects cells. Up-regulated gene 4/ Upregulator of cell proliferation (URG4/URGCP) is a novel gene located on 7p13. URG4/URGCP stimulates cyclin D1 (CCND1) mRNA expression, and RNAi-mediated URG4/ URGCP silencing diminishes CCND1 mRNA expression in HepG2 cells. In this study, the effects of sulfite treatment on URG4/URGCP, CCND1, and Bcl-2 gene expression changes on control and dose group were analyzed. Material and Methods SHSY5Y cells were cultured in the appropriate conditions. Cytotoxic effects of sulfite in SHSY5Y cells were detected in time and dose dependent manner with the IC50 doses within the range of 0.5-10 mM by using XTT. IC50 doses in the SHSY5Y cells were detected as 5mM. Total RNA was isolated with Tri-Reagent. Expression profiles of the target genes were determined by semi quantitative RT-PCR. An URG4/URGCP protein change was determined by western blot analysis. Results According to results, URG4/URGCP, CCND1, and Bcl2 gene expression levels were decreased in dose group cells compared to the control cells. Our preliminary results are suggesting that sulfite treatment inhibits the proliferation of SHSY5Y cells as chemotherapeutic agents. Conclusion In according to our findings, the mechanism of this result may berelated with sulfite dependent inhibition of cell cycle at the G1 phase by downregulating URG4/URGCP or CCND1 gene expression. Keywords:, URG4/URGCP gene, CCND1, Sulfite, SHSY5Y neuroblastoma cells, Yavuz Dodurga, 2 Gülşah Gündoğdu, 2 Volkan Tekin, Tuğba Koç, 4 Lale Satıroğlu-Tufan, 4 Gülseren Bağcı 2 Vural Küçükatay Medical Biology, Pamukkale University, Denizli, 2 Physiology, Pamukkale University, Denizli, 3 Biology, Pamukkale University, Denizli, 4 Medical Genetics, Pamukkale University, Denizli 132 POSTER ÖZETLERİ P-022 P-022 Pea3 Transkripsiyon Faktörunün Motor Nöronların Farklılaşması Üzerine Etkisi Effect of Pea3 Transcription Factor on Differentiation of Motor Neurons Başak Kandemir, 1 Işıl Aksan Kurnaz Başak Kandemir, 1 Işıl Aksan Kurnaz 1 1 1 Yeditepe Üniversitesi, Mühendislik Ve Mimarlık Fakültesi, Genetik Ve Biyomühendislik Bölümü, İstanbul 1 Amaç Bu çalışmanın önemi, Pea3 transkripsiyon faktörünün nöronal farklılaşmadaki etkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem Pea3VP16 (temel olarak aktif füzyon) , mPea3, Pea3Eng (baskın negative füzyon), Pea3 mutant plazmidleri (90A ve 90E), GFP ile birlikte NSC-34 hücrelerine verilmiştir. Kontrol olarak pcDNA3 ve VP16 (boş plazmidler) kullanılmıştır. GFP pozitif farklılaşan hücreler (aksonal uzama baz alınarak) immünofloresan mikroskopta sayılmıştır. Farklılaşan hücrelerin sayısı toplam GFP pozitif hücre sayısıyla karşılaştırılmış ve yüzde farklılaşma olarak değerlendirilmiştir. Bulgular Bu çalışmada, Pea3 transfekte edilerek farklılaştırılan hücreler ile control ve mutant plazmid verilen hücreler karşılaştırıldıklarında, Pea3 ile transfekte edilen hücrelerdeki farklılaşmanın belirgin şekilde fazla olduğu gözlemlenmiştir. Bu sonuç Pea3’nin aksonal uzama yolu ile farklılaşmaya neden olduğunu göstermektedir. Sonuç ETS ailesi üyelerinden Pea3 transkripsiyon faktörü nöral gelişimde ve nöronlar arası iletişimde önemli bir role sahiptir. Önceden yapılan çalışmada, Pea3 transkripsiyon faktörünün aksonal büyümedeki etkisi PC12 hücrelerinde gösterilmiştir. Bu çalışmada ise NSC-34 motor nöron hücrelerinde aksonal uzamaya Pea3 transkripsiyon faktörünün etki ettiği belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler:, Pea3, Transkripsiyon Faktörü, Farklılaşma, NSC-34, Objective The purpose of this study is to determine effect of transcription factor Pea3 on differentiation of neurons. Material and Methods NSC-34 cell line was transfected with Pea3VP16 (constitutively active fusion), mPea3, Pea3-Eng (dominant negative fusion), Pea3 mutants (90A and 90E) together with GFP plasmids. Empty plasmids (pcDNA3 and VP16) were used as control. GFP positive differentiated cells (scored as those with neurite extensions beyond two cell body lengths) were counted by using immunofluorescence microscope. Differentiated cell number was compared with total GFP positive cells and scored as percentage differentiation. Results In this study, differentiation of Pea3 transfected NSC-34 were found to be significantly higher than the cells transfected with control and mutant plasmids, thereby indicating that Pea3 could indeed be mediating differentiation as measured by neurite extensions. Conclusion Pea3 is the second ETS family transcription factor that has an important role about neuronal development and communication. In previously study of our lab, effect of Pea3 was observed about axonal growth in PC12. In this study, it was determined that Pea3 transcription factor has a role neurite extension in NSC-34 motor neurons. Keywords:, Pea3, Transcription Factor, Differentiation, NSC-34, Faculty of Engineering and Architecture, Department of Genetic and Bioengineering, Yeditepe University, İstanbul 133 POSTER ÖZETLERİ P-023 P-023 Antidepresanların Sıçan Aortasında Kasılma Yanıtlarına Etkisi Effects of Antidepressants on Contractile Responses in Rat Aorta Rahime Neşetoğlu, 1 Sibel Özyazgan, 2 Ayfer Altınok, Oruc Allahverdiyev, 1 Ahmet Gökhan Akkan Rahime Neşetoğlu, 1 Sibel Özyazgan, 2 Ayfer Altınok, Oruc Allahverdiyev, 1 Ahmet Gökhan Akkan 1 1 1 1 1 İstanbul Universitesi Cerrahpasa Tıp Fakultesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 2 Universitet, Adli Tıp Kurumu Beşinci Özel Kurulu, İstanbul 1 Amaç Selektif serotonin geri alım inhibitörü Fluoksetin, selektif noradrenalin geri alım inhibitörü Maprotilin ve serotonin/ noradrenalin geri alım inhibitörü Venlafaksin’in izole sıçan aortasında, noradrenalin ve serotonin kasılma yanıtlarına doza bağlı etkilerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem Wistar Albino (n=32) sıçanların torasik aortaları çıkarılarak izole organ banyosuna asıldı. Fluoksetin, Maprotilin ve Venlafaksin’in düşük (10-8 M) ve yüksek (10-5 M) dozları ile inkübe edildi. Noradrenalin ve serotoninin artan dozları (10-9 M-10-4 M) ile kasılma doz-cevap eğrileri elde edildi. Maksimum kasılma yanıtları (Emax) ve potensleri (pD2) hesaplandı. Bulgular Fluoksetin’in serotonin kasılma yanıtlarını azaltıp (107:p=0,047 ve 10-6: p=0,004), noradrenalin kasılma yanıtlarını arttırdığı (10-7: p=0,041 ve 10-6: p=0,042) görüldü. Maprotilin’in yüksek dozunun, endotelli aortada noradrenalin kasılma yanıtlarını (10-9: p=0,007 ve 10-8: p=0,001); hem endotelli (10-7: p=0,021; 10-6: p=0,000; 10-5: p=0,000) hem endotelsiz aortada (10-7: p=0,027; 10-6 p=0,000; 10-5 p=0,000) serotonin kasılma yanıtlarını azalttığı görüldü. Venlafaksin’in serotonin ve noradrenalin kasılma yanıtları üzerinde etkisi olmadı. Tek yönlü ANOVA’yı takiben Tukey testleri kullanıldı, Sonuç Klinikte hipotansif yan etkileri görülen Fluoksetin’in serotonin kasılma yanıtlarını azaltıp, noradrenalin kasılma yanıtlarını arttırması kan basıncı değişikliklerinin farklılık gösterebileceğini; Fluoksetin’in bu etkilerini noradrenalin ve serotoninin ekstranöronal geri alım mekanizmaları üzerinden serotonin ve noradrenalin kasılmalarını module ederek gösterdiğini düşündürmektedir. Klinikte yine hipotansif yan etkileri görülen Maprotilin’in bulguları klinik bulgular ile paraleldir, doza bağlı olarak hipotansif etkiler görülebilir. Maprotilin’in bu etkilerini, serotonin kasılmalarını serotonin ekstranöronal geri alım mekanizması üzerinden, noradrenalin kasılmalarını ise doza bağlı olarak, farklı adrenerjik reseptör alt tipleri üzerinden modüle ederek gösterdiğini düşündürmektedir. Serotonin ve noradrenalin yanıtlarını etkilememesi klinikte hipertansif etkileri görülen Venlafaksin’in farklı açıdan değerlendirilmesi gerektiğini düşündürmektedir. Anahtar Kelimeler:, Fluoksetin, Maprotilin, Venlafaksin, Noradrenalin , Serotonin Objective In this study,the aim was to understand the dosedependent effects of the selective serotonin reuptake inhibitor Fluoxetine,the selective noradrenaline reuptake inhibitor Maprotiline and the serotonin/noradrenaline reuptake inhibitor Venlafaxine on the noradrenaline and serotonin on contractile responses in isolated rat aortas. Material and Methods Wistar Albino rats(n=32)’ thoracic aortas were dissected and hung in isolated organ baths. They were incubated with low(10-8M) and high(10-5M) dose of antidepressants. Dose-response curves were obtained after administering increasing dose of noradrenaline and serotonin(10-9M-10-4M). Maximum contractile responses(Emax) and potency(pD2) were calculated. Results Fluoxetine decreased serotonin contractile responses(107:p=0.047 and 10-6:p=0.004) and increased noradrenaline contractile responses(10-7:p=0.041 and 10-6:p=0.042). The higher dose of Maprotiline decreased(10-9:p=0.007 and 10-8:p=0.001) noradrenaline contractile responses in endothelium-intact aortas and serotonin contractile responses in both endothelium-intact(10-7:p=0.021;10-6:p=0.000;105:p=0.000) and endothelium-denuded(10-7:p=0.027;10-6 p=0.000;10-5 p=0.000) aortas. Venlafaxine did not change noradrenaline and serotonin contractile responses. Data were analyzed by one-way ANOVA followed by Tukey test. Conclusion These results suggest that Fluoxetine operates by affecting non-neuronal noradrenaline and serotonin uptake mechanisms. Fluoxetine is reported to be hypotensive clinically; decreasing serotonin contractile responses and increasing noradrenaline contractile responses may cause changes in blood pressure. Maprotiline’s results are consistent with its clinical adverse effect, hypotension. It is thought that Maprotiline operates on noradrenaline contractile responses dose-dependently via adrenergic receptor subtypes and alters serotonin responses by affecting nonneuronal serotonin uptake mechanisms. Since Venlafaxine did not alter responses and is reported as hypertensive clinically, an explanation must be found elsewhere. Keywords:, Fluoxetine, Maprotiline, Venlafaxine, Noradrenaline , Serotonin İstanbul University Cerrahpasa Faculty of Medicine, Department of Medical Pharmacology, İstanbul, 2 Universitet, Adli Tıp Kurumu Beşinci Özel Kurulu, İstanbul 134 POSTER ÖZETLERİ P-025 P-025 Şizofreninin Biyolojik Belirteçlerinden Biri Olan Bozulmuş Ön Uyaran Aracılı İnhibisyon (ÖUAİ) Testi Üzerine CDP-Kolin’in Etkisi Effect of CDP-Choline on Disruption of Prepulse Inhibition (PPI) Which Is One of the Biological Markers of Schizophrenia 1 Gülşah Uslu, 1 Vahide Savcı, 1 Levent Büyükuysal, Gökhan Göktalay 1 1 1 Gülşah Uslu, 1 Vahide Savcı, 1 Levent Büyükuysal, Gökhan Göktalay 1 Uludağ Üniversitesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Bursa 1 Amaç Şizofreni hastalarında görülen önemli bir biyolojik belirteç “duysal-motor süzme fonksiyonunda bozulma” durumudur. İnsanlarda ve deney hayvanlarında bu belirteci test etmek için ön-uyaran aracılı inhibisyon(ÖUAİ) fenomeni kullanılmaktadır. Son yıllarda kolinerjik sistemin,özellikle a7 nikotinik asetilkolin reseptörlerinin(nAChR) şizofreni etiyolojisindeki rolünün anlaşılması üzerine bu reseptörler üzerinden yeni tedavi stratejileri geliştirilmektedir. Bu çalışma ile a7 nAChR’lerine agonistik etkisi bulunan CDP-kolinin ÖUAİ fenomeni üzerine olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Çalışmada Sprague-Dawley(300-350g)yetişkin erkek sıçanlar kullanıldı. Çalışma öncesinde bazal ÖUAİ değerleri ölçülerek homojen gruplar oluşturuldu. İlaçlar,tuzlu su içinde hazırlanarak intraperitoneal,subkutan ve merkezi yol ile enjekte edildi. İlk aşamada;CDP-kolin’in dört değişik dozu(75-500mg/kg;i.p.) enjekte edilerek ÖUAİ etkisi incelendi. Daha sonra muskarinik antagonist olan skopolamin 0.4mg/kg dozunda subkutan olarak enjekte edilerek şizofreni hayvan modeli oluşturuldu ve arkasından CDP-kolin’in etkisi bu model üzerinde test edildi. Çalışmanın son bölümünde CDP-kolinin etki mekanizmasının araştırılması için nAChR antagonistleri mekamilamin(1-3mg/kg) ve metillikakonitin(2-5mg/ kg; i.p. ve 10μl isv) kullanılarak CDP-kolin’in düzeltici etkisine aracılık eden mekanizmalar araştırıldı. Çalışmada istatiksel işlemlerde SigmaPlot®(versiyon11.0) bilgisayar programı kullanıldı. İstatiksel analizler tek veya çift yönlü ANOVA’yı takiben Tukey test kullanılarak yapıldı. Bulgular CDP-kolin naiv sıçanlarda ÖUAİ üzerinde etki göstermedi. Skopolaminin ÖUAİ üzerinde yaptığı bozulmayı CDPkolin’in 250mg/kg dozu geri çevirdi. CDP-kolin’in bu model üzerindeki etkisi mekamilamin’in 3mg/kg dozu ile önlenirken,periferik verilen metillikakonitin’in 2 ve 5mg/ kg dozları etkiyi değiştirmedi. Fakat merkezi yoldan verilen metillikakonitin,CDP-kolin’in düzeltici etkisini bloke etti. Sonuç CDP-kolin şizofreni hastalığının biyolojik belirteçlerinden biri olan bozulmuş ÖUAİ fenomenini düzeltmektedir. Etkiden nikotinik reseptörlerin a7alt tipi sorumludur. CDP-kolin başta şizofreni olmak üzere ÖUAİ bozukluğu ile seyreden hastalıkların tedavisinde faydalı olabilir. Anahtar Kelimeler:, OUAI, CDP-kolin, Şizofreni, a7 nAChR, Objective Disruption of sensory motor gating has been shown the important biological phenomenon in patients with schizophrenia. The disruption of prepulse inhibition(PPI),a well characterized model for identifying sensory-motor gating deficits in schizophrenia and this phenomenon have been extremely used both experimental animals and humans. In recent years,therapeutic strategies have focused on enhancing the function of the cholinergic system especially a7nicotinic acetylcholine receptors to developing new treatments for schizophrenia. The purpose of this study is to test whether CDP-choline,a7nicotinic acetylcholine receptor agonist has any effect on PPI. Material and Methods In this study Spraque-Dawley(300-350g)male rats were used. Before the actual experiment,we measured baseline PPIvalues and rats assigned statistically same groups. All drugs were prepared in saline and administered subcutane ously,intraperitoneally and intracerebroventriculary. In the first experiment we tested four different doses of CDPcholine(75-500mg/kg;i.p.)on PPI. Therefore,a muscarinic antagonist scopolamine(0.4mg/kg)was injected to make animal model of schizophrenia and effect of CDP-choline on this model were tested. At the end of the study we investigated the mechanism underlying to CDP-choline’s effect and tested nicotinic antagonists’ mecamylamine and methylicaconitine(MLA). PPI data were analyzed by oneway or two-way ANOVA test followed by posthoc Tukey test and were used SigmaPlot version11.0 for statistical analyses. Results CDP-choline has no significant effect on PPI in naive rats. CDP-choline at the dose of 250mg/kg inhibited disrupting effects of scopolamine on PPI. Administration 3mg/kg dose of mecamylamine reversed the treating effect of CDP-choline on PPI but 2 and 5mg/kg(sc) MLA did not change the effect of CDP-choline. However,administration of MLA intracerebroventricularly blocked the effect of CDP-choline on PPI. Conclusion CDP-choline improved disrupted PPI which is one of the biological markers of schizophrenia. Subunit of a7 nAChR is responsible from the effect. CDP-choline can be potential candidates not only for the treatment of schizophrenia but also several diseases linked with disrupted PPI. Keywords:, PPI, CDP-choline, Schizophrenia, a7 nAChR, Department of Medical Pharmacology, Uludağ University, Bursa 135 POSTER ÖZETLERİ P-026 P-026 Sisplatin ve Ifosfamid Nörotoksisitesinde Ca+2 ve KATP Kanallarının Rolü The Role of Ca2+ and KATP Channels in the Neurotoxicity of Cisplatin and Ifosfamide Çiğdem Çengelli, 1 Kevser Erol Çiğdem Çengelli, 1 Kevser Erol 1 1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 1 Amaç Sisplatin ve ifosfamid gibi antineoplastiklerin neden olduğu nörotoksisite glutamata-bağlı eksitotoksik özelliklere sahiptir. Eksitotoksisitede ise hücre içine kalsiyum girişinin toksisiteyi arttırdığı ancak potasyum çıkışının toksisiteyi azalttığı yönünde çalışmalar bulunmaktadır. Bu nedenle sıçan serebellar granül hücre kültüründe nimodipin(voltajbağımlı kalsiyum kanal blokörü), kromakalim(KATP kanal açıcısı) ve glibenklamid(KATP kanal blokörü) kullanılarak sisplatin ve ifosfamid metaboliti kloroasetaldehitin nörotoksik etkisinde kalsiyum ve potasyum iyonlarının katkısının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem ESOGÜ Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’ndan onay alınarak primer serebellar granül hücre kültürü Sprague Dawley 5 günlük yavru sıçanların serebellumlarından hazırlandı. Sisplatin ve kloroasetaldehit nörotoksisitesi değerlendirilip submaksimal nörotoksisite gösteren konsantrasyonlardaki sisplatin (200μM) ve kloroasetaldehit (10μM) ile nimodipin, kromakalim ve glibenklamidin 1, 10, 50μM konsantrasyonlarındaki etkileşimleri MTT yöntemiyle değerlendirilmiştir. İstatiksel analiz için Student t ve Mann Whitney U testleri uygulanmıştır. Bulgular 1μM(p<0,05) ve 50μM(p<0,01) nimodipin kloroasetaldehidin toksik etkisini anlamlı bir şekilde artırmıştır. Kromakalim kloroasetaldehidin toksik etkisinde anlamlı değişiklik yapmamıştır ancak 10μM(p<0,05) glibenklamid toksisiteyi artırmıştır. Sisplatinle verilen ilaçlar, 1μM kromakalim ve 1μM nimodipin hariç, tüm konsantrasyonlarda sisplatinin nörotoksik etkisini anlamlı bir şekilde artırmıştır. Nimodipin sisplatin nörotoksisitesini konsantrasyon-bağımlı şekilde artırmıştır. Oysa 10μM kromakalim ve glibenklamid, sisplatinin nörotoksik etkisini en fazla arttıran konsantrasyon olmuştur. Sonuç Nimodipinin sisplatin ve kloroasetaldehit nörotoksisitesini arttırması bu etkide voltaj-bağımlı kalsiyum kanallarının rolü olduğunu düşündürmektedir. Kloroasetaldehit nörotoksisitesini kromakalimin etkilememesi ancak glibenklamidin arttırması ise ATP-duyarlı potasyum kanallarının toksisitede rolü olduğunu düşündürmektedir. Sisplatin nörotoksisitesinde ise hem kromakalimin hem de glibenklamidin toksisiteyi arttırması, ATP-duyarlı potasyum kanallarının bu toksisitede karmaşık bir role sahip olduğunu düşündürmektedir. Bu sonuçlara ait mekanizmaların aydınlatılabilmesi için daha ayrıntılı çalışmalara gerek bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler:, serebellar granül hücreleri, KATP kanalları, sisplatin, ifosfamid, nimodipin Objective Neurotoxicity caused by cisplatin and ifosfamide has glutamate-dependent excitotoxic features. According to some studies calcium influx increases,however potassium efflux decreases excitoxicity. Thus nimodipine (voltagegated calcium channel blocker),cromakalim (KATP channel opener), glibenclamide (KATP channel blocker) were used to investigate cisplatin and chloroacetaldehyde (metabolite of ifosfamide) neurotoxicity in rat primary cerebellar granular cell (CGC) culture. Material and Methods CGC culture is prepared from the cerebella of Sprague Dawley 5day-old pups with ethical approval from Local Ethical Committee for Animal Experimentations of ESOGU.Firstly the neurotoxic concentrations of cisplatin and chloroacetaldehyde were determined.The submaximal neurotoxicity was seen at concentrations of cisplatin(200µM) and chloroacetaldehyde(10µM) and their interactions with nimodipine,cromakalim and glibenclamide were investigated at concentrations of 1,10,50µM by using MTT-method. Student’s t and Mann Whitney U tests were used for statistical analysis. Results Nimodipine at 1µM(p<0,05),50µM(p<0,001) significantly increased chloroacetaldehyde neurotoxicity. Cromakalim did not significantly change chloroacetaldehyde neurotoxicity however 10μM(p<0,05)glibenclamide increased this toxicity. Nimodipine,cromakalim and glibenclamide(except 1µM cromakalim and nimodipine) significantly increased cisplatin neurotoxicity.Nimodipine increased cisplatin neurotoxicity in a concentration-dependent manner.However the highest increase in the neurotoxicity of cisplatin was observed at 10µM of cromakalim and glibenclamide. Conclusion It seems that voltage-gated calcium channels may have a role in cisplatin and chloroacetaldehyde neurotoxicity because nimodipine increased their toxicities. Cromokalim did not affect but glibenclamide increased the chloroacetaldehyde neurotoxicity so that ATP-sensitive potassium channels may have a role in this toxicity. ATP-sensitive potassium channels have a complex role in cisplatin neurotoxicity because both cromokalim and glibenclamide increased this toxicity. Further studies are needed to clarify the mechanisms of these results. Keywords:, cerebellar granular cells, KATP channels, nimodipine, cisplatin, ifosfamide Department Of Pharmacology, Eskisehir Osmangazi University Faculty Of Medicine, Eskişehir 136 POSTER ÖZETLERİ P-027 P-027 Mezenkimal Kök Hücre Transplantasyonunun Farelerde Oluşturulan Nöropatik Ağrı Üzerine Etkisi The Effect of Mesenchymal Stem Cell Transplantation in Neuropathic Mice 1 Olcay Ergürhan Kıroğlu, 1 Erkan Maytalman, Arash Alizadeh Yegani, 1 Soner Mete, 1 Ergin Şingirik, 1 Fazilet Aksu 1 1 1 Olcay Ergürhan Kıroğlu, 1 Erkan Maytalman, Arash Alizadeh Yegani, 1 Soner Mete, 1 Ergin Şingirik, 1 Fazilet Aksu Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Adana Pharmacology Department, Cukurova University, Medical Faculty, Adana 1 1 Amaç Nöropatik ağrı, sinir sisteminin primer lezyonu veya disfonksiyonu sonucu görülen, bilinen tedavilere cevap vermeyen bir sinir sistemi hastalığıdır. Son yıllarda nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde kök hücre uygulamaları araştırılmaktadır. Çalışmamızda, mononöropati yapılan farelerde mezenkimal kök hücre (MKH) uygulamasının nöropatik ağrıdaki etkinliğini araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem Farelerde siyatik sinir ligasyonu ile mononöropati oluşturulduktan iki hafta sonra MKH uygulandı. Bu hayvanlarda altıncı, onuncu, yirmidördüncü haftalarda soğuk allodini (Cold-plate, CP) ve termal aljezi (tailflick, TF) testleri uygulandı. Kontrol, nöropatik, tramadol, mezenkimal+nöropati, tramadol+nöropati ve tramadol+mezenkimal+nöropati grupları oluşturuldu. Bulgular One-Way ANOVA/Bonferronni testiyle değerlendirildi. Bulgular Deneylerde tüm gruplarda TF latenslerinde anlamlı değişmeler gözlenmedi. Nöropatik farelerde Cold Plate Latensi (CPL), kontrol grubuna göre 2. haftadan itibaren azaldı ve 24. haftaya kadar devam etti (kontrol CPL sırasıyla, 9.44+0.36, 10.87+0.55, 11.62+0.63; nöropatik CPL, 5.77+0.30, 4.36+0.21, 5.93+0.37, 4.14+0.21). Bu sonuçlar kalıcı nöropati oluştuğunu ve kendiliğinden iyileşme olmadığını gösterdi. MKH uygulanan grupta ise 6. haftadan itibaren nöropati grubuna göre CPL arttı ve 24. haftaya kadar etki devam etti (sırasıyla, 5.39+0.28, 7.76+0.36, 9.96+0.53, 7.93+0.25). Bu bulgular MKH uygulamasının nöropatiye bağlı soğuk allodiniyi düzelttiği ve bu etkinin uzun süreli olduğunu ortaya koydu. Nöropatik ve mezenkimal+nöropatik farelere 10. haftada uygulanan tramadol, CPL’ni nöropatili ve mezenkimal hücre uygulanan gruplara göre belirgin şekilde artırdı. Akut uygulanan analjeziğin CPL’ni bu denli yükseltmesi ilacın etkisinin nöropatik ağrının oluşturduğu dejeneratif etkileri düzeltmesi olmayıp semptomatik olduğunu düşündürmektedir. Sonuç Bulgularımız, nöropatik ağrıda mezenkimal kök hücre uygulamasının potansiyel bir tedavi yöntemi olabileceğini düşündürmektedir. Anahtar Kelimeler:, nöropati, mezenkimal kök hücre, allodini, fare, Objective Neuropathic pain is an incurable diseases caused by a primer lesion or disfunction in the nervous system. Recently there are many studies indicating stem cell therapies various neurodegenerative disorders. In this study we evaluated that the possible effect of mesenchymal stem cells (MSC) in neuropathic pain model. Material and Methods Mononeuropathy was developed by ligation of sciatic nerve of mice under anesthesia. MSC injection was made two week after ligation of sciatic nerve. Neuropathic pain was tested using cold-plate and tail-flick tests, in the 6th, 10th and 24th weeks. Mice were divided into control, neuropathy (NP), NP+MSC, NP+tramadol, and NP+tramadol+ MSC groups. Results Tail-flick latencies of mice showed no significant differences in all experiments. Cold Plate Latency (CPL) decreased significantly in NP groups compared to control group between 2nd and 24th week (control CPL, 9.44+0.36, 10.87+0.55, 11.7+0.63; neuropathic CPL, 5.77+0.30, 4.36+0.21, 5.93+0.37, 4.14+0.21, respectively). These results show that persistent neuropathy was developed in sciatic nerve ligated mice. MSC injection increased CPL in neuropathic mice starting from 6th week and continued to 24th week (5.39+0.28, 7.76+0.36, 9.96+0.53, 7.93+0.25, respectively). MSC injection has been shown that long-lasting effect against allodynia induced by neuropathy. Tramadol, injected at the 10th week to NP and NP+MSC groups increased CPL’s in both groups. Conclusion The results indicate that, mesenchymal stem cell application may be a potential therapeutic tool for treatment of neuropathy in the future. Keywords:, Neuropathy, mesenchymal stem cells, allodynia, mouse, 137 POSTER ÖZETLERİ P-028 P-028 Biyoaktif Peptit Nanofiberler Üzerinde Sinirsel Farklılaşma 1 Büşra Mammadov, 1 Melike Sever, 1 Mustafa Ö. Güler, 1 Ayşe B. Tekinay Neural Differentiation on Bioactive Peptide Nanofiber Scaffolds 1 1 Bilkent Üniversitesi, Malzeme Bilimi Ve Nanoteknoloji, Ankara Büşra Mammadov, 1 Melike Sever, 1 Mustafa Ö. Güler, Ayşe B. Tekinay Materials Science And Nanotechnology, Bilkent University, Ankara 1 1 Amaç Sinir hücrelerinin çoğalma özelliklerinin olmaması ve özellikle doku hasarı sonrasında yüksek miktarda üretilen inhibe edici hücreler arası matriks proteinleri nedeni ile nöronların nöritler uzatarak yeni bağlantılar kurması pek mümkün olmadığından,merkezi sinir sisteminin rejeneratif kapasitesi oldukça düşüktür. Yara dokusunun etrafındaki sinir projenitör hücrelerinin farklılaşmasını ve nöronların nörit uzatımını sağlayan biyouyumlu sentetik matrikslerin kullanımı ile bu sorunun aşılacağı düşünülmektedir. Bu amaca uygun olarak,çalışmamızda biyoaktif epitoplar taşıyan peptit nanofiber matrikslerin sentezlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Peptit nanofiberler solid faz peptit sentezi yöntemi ile sentezlenmiştir. Laminin ve heparan sülfat proteoglikan(HSPG) ları taklit etmek amacıyla peptit nanofiberler üzerindeki biyoaktif sekanslar kullanılarak fiziksel yapısı hücreler arası matriksin fibersi yapısına oldukça benzeyen peptit nanofiber matriksler üretilmiştir. Üretilen peptit nanofiber matriksleri SEM yöntemi ile görüntülenmiştir. PC-12 hücreleri bu matriksler üzerinde kültür edilerek NGF varlığında farklılaştırılmıştır. Bulgular Peptit nanofiberler üzerindeki biyoaktif sekanslar laminin ve heparan sülfat proteoglikan(HSPG)’ları taklit amaçlı kullanılmıştır. Böylece hem laminin taklidi yapılar hem de HSPG benzeri kimyasal gruplar ile matriks etrafında toplanan büyüme faktörleri sayesinde hücrelerin sinirsel farklılaşması ve sinir uzatımı sağlanmıştır. PC-12 hücreleri bu matriksler üzerinde kültür edildiğinde farklılaşarak biyoaktif epitop taşımayan kontrol matrikslere göre daha uzun nöritler uzatmışlardır. Ayrıca hücrelerin nörit uzatmaları inhibe edici kondroitin sülfat proteoglikanların varlığında dahi gerçeklemiştir. Deneyler üçer tekrarlı olarak yapılmış ve sonuçların istatiksel analizi için t testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Sonuç Bu çalışmada laminin ve HSPG’lerin biyoaktif bölgelerini taklit eden ve hücreler arası matriksin fibersi yapısına benzeyen sentetik nanofiber matriksleri üretilmiştir. Bu matrikslerin sinir hücreleri tarafından daha uzun nöritlerin uzatımını desteklediği ve nörit uzatımını inhibe eden proteoglikanların etkisini neredeyse yok etmiştir Anahtar Kelimeler:, peptit nanofiberler, matriks, laminin, HSPG, PC-12 Objective Regeneration capacity of central nervous system after any injury is poor due to nonproliferative nature of neural cells along with inhibitory components of the extracellular matrix (ECM) that are over-expressed in scar tissue. For regeneration of the damaged area, neurons at the periphery of the scar tissue should overcome the inhibitory ECM elements and extend neurites and make new connections. Biocompatible synthetic matrices providing signals for differentiation of neural progenitors and neurite outgrowth are desirable to make regeneration possible. For this purpose, we synthesized peptide nanofiber scaffolds carrying epitopes derived from laminin while mimicking heparan sulphate proteoglycans (HSPG) simultaneously. Material and Methods Peptide nanofibers were synthesized by solid phase peptide synthesis method. To mimick laminin and heparan sulphate proteoglycans, bioactive epitope sequences were included within the structure. By using these peptide nanofibers, matrices resembling extracellular matrix in its fibrous structure were produced. Imaging of these matrices were carried out by SEM. PC-12 cells are cultured on these scaffolds and neural differentiation is carried out by addingNGF. Results Laminin derived epitopes direct differentiation and provide a permissive environment for neurite outgrowth while HSPG derived signals provide accumulation of neuroinductive growth factors. Peptide nanofiber scaffolds resemble fibrous network of the ECM. PC-12 cells cultured on these bioactive scaffolds differentiated and extended much longer neurites when compared to epitope free scaffolds. Cells extended neurites on these scaffolds even in the presence of inhibitory chondroitin sulphate proteoglycans. n=3 for all experimental groups. Statistical analysis are carried out by using t test and one way ANOVA. Conclusion In this study, peptide nanofiber scaffolds mimicking laminin and HSPG through bioactive epitope sequences and resembling ECM fibrous network are produced. To conclude, peptide nanofiber scaffolds with neural differentiation and neurite outgrowth promoting abilities even in the nonpermissive ECM environment are synthesized in this study. Keywords:, peptide nanofibers, scaffold, laminin, HSPG, PC-12 138 POSTER ÖZETLERİ P-029 P-029 Beslenme Davranışı Gerbilerde (Meriones Unguiculatus) Faz Kayması Yaratarak Sirkadyen Ritimleri Etkileyebilir Feeding Behavior Might Affect Circadian Rhythms with Phase Shift in Gerbils Nursel Hasanoğlu, 1 Bülent Gündüz 1 Nursel Hasanoğlu, 1 Bülent Gündüz 1 Biology, Çanakkale Onsekiz Mart University, Çanakkale 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biyoloji, Çanakkale 1 Objective In mammals,feeding behavior is regulated by rhythmic fashion and therefore all physiological and metabolic functions are adjusted to this rhythmicity. Anything that cause arhyhmicity,could bring many metabolic syndromes. Almost all organisms exhibit diurnal rhythms in physiology and behavior under the control of circadian clock(suprachiasmatic nucleus;SCN). Although the SCN controls many of the behavioral activities(e.g.,feeding),how the body weight and food intake are regulated is not clear. Therefore,we aimed to clear out how different feeding regimes could integrate the motor activities of gerbil species in long photoperiod. Material and Methods Male Mongolian Gerbils(3-4month of age) were obtained from our laboratory colony maintained at Canakkale Onsekiz Mart University. They were exposed to 14:10 L:D photoperiod. Animals were divided into 4groups; a)ad libitum feeding b)night-time feeding c)day-time feeding d)restricted feeding at 11:00–14:00. Locomotor activity was measured with running-wheel activity at 30min intervals. Body weight was measured weekly. Food intakes were recorded daily. Data were analyzed using SPSSprogram and analyzed with one-way ANOVA. No changes were observed in night-time fed animal. Results No differences were observed between body weights and food intake of animals which were fed at different times of the day(p>0.05). There was a clear phase shift in activity in which the animals fed in day-time. This shift has extended from night phase to light-phase. Similar phase shift was recorded in animals that were fed between 11:00-14:00hr. Conclusion It is known that the time of food intake regulates metabolism through circadian rhythm adjustment. With this study,we have shown that feeding time other than normal food intake time can affect circadian regulation and only the activity rhythm can be controlled by the presence and/or absence of food. Keywords:, Feeding, Gerbil, Locomotor activity, Body weight, SCN Amaç Canlılarda beslenme davranışı ritmik bir şekilde düzenlenir ve buna uygun olarak çeşitli fizyolojik ve metabolik faaliyetlerle uyum göstermektedir. İnsanlarda bu ritmik beslenmenin düzensizleşmesi halinde fizyolojik ve metabolik faaliyetlerde sorunlar olabilmektedir. Bu ritmik düzenlemede suprakiyazmatik nukleus(SCN) tarafından kontrol edilir. Ancak endojen(iç) ritimleri yaratan SCN’un beslenme davranışıyla ilişkili olarak aktivite ritimleriyle birlikte vücut ağırlığı ve günlük besin tüketimi üzerine nasıl etki ettiği tam olarak açık değildir. Bu amaçla farklı besin davranışı uygulanan gerbillerdeki aktivite değişimleri tespit edilmiştir. Gereç ve Yöntem Çalışmada kullanılan Moğolistan gerbiller (3-4aylık), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biyoloji Bölümü laboratuvarında üretilip yetiştirilen hayvanlardır. Uzun fotoperiyoda(14L) uyum sağlayan hayvanlar (n:32) a)ad libitum b)sadece gece fazında c)sadece gündüz fazında d) gün içerisinde belli saat diliminde(1100-1400) beslenme uygulanacak şekilde 4 farklı gruba ayrılmışlardır. Aktivite tekerleklerine bağlı kafeslerde günlük besin tüketimleri ölçülmüş ve ritimleri 30dk arayla bilgisayara kayıt edilmiştir ve double-plot aktogram yapılmıştır. Vücut ağırlığı değişimleri ise haftalık olarak tespit edilmiştir. Tüm değerler SPSS ile istatistik olarak değerlendirilmiş olup tek-yönlü ANOVA kullanılmıştır. Bulgular Farklı beslenme davranışı uygulanan grupların vücut ağırlıkları ve günlük besin tüketim miktarları arasında önemli bir fark görülmedi(p>0.05). Aktivite değerlerinde ise gündüz fazında beslenen gruplarda aktivite ritmi gündüz periyoda doğru faz kayması göstermiştir. Aynı şekilde 1100-1400 saat diliminde beslenen hayvanlarda ise aktivite besin verilme zamanına doğru kayma göstermiştir. Gece periyodunda bir değişim olmamıştır. Sonuç Besin alma zamanının sirkadiyen ritimleri düzenleyerek metabolizma üzerine etkili olduğu bilinmektedir. Bu çalışma ile Moğolistan gerbillerinin normal beslenme ritminin dışında uygulanan beslenme durumunda aktivite ritminde faz kaymalarının oluştuğu gösterilmiş olup bununda besin varlığında/yokluğunda mevcut fizyolojik ritimlerin değişmediğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler:, Beslenme, Gerbil, Lokomotor aktivite, Vücut ağırlığı, SCN 139 POSTER ÖZETLERİ P-030 P-030 Diyabetik Sıçan Beyin Kortekslerinde Üzüm Çekirdeği Özütü ve E Vitamininin Oksidatif Stres Üzerine Etkisi Effects of Grape Seed Extract and Vitamın E on Oxidative Stres of Streptozotocin Diabetic Rat Brain Cortex Tissues Gökşin Nilüfer Yonguç, 2 Yavuz Dodurga, 3 Esat Adıgüzel, 4 Gülşah Demirkaya, 4 Vural Küçükatay 1 Gökşin Nilüfer Yonguç, 2 Yavuz Dodurga, 3 Esat Adıgüzel, 4 Gülşah Demirkaya, 4 Vural Küçükatay 1 İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı, Izmir, 2 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Denizli, 3 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı, Denizli, 4 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Denizli 1 Department of Anatomy, Izmir University School of Medicine, Izmir, Department of Medical Biology, Pamukkale University School of Medicine, Denizli, 3 Department of Anatomy, Pamukkale University School of Medicine, Denizli, 4 Department of Physiology, Pamukkale University School of Medicine, Denizli 1 2 Amaç Hiperglisemi diyabetik komplikasyonların gelişmesine neden olan oksidatif strese yol açar. Yapılan çalışmalarda antioksidanların oksidatif stresi azaltarak diyabetik komplikasyonların gelişimini azalttığı gösterilmiştir. Üzüm çekirdeği özütü (ÜÇÖ ) ve E vitamini yaygın olarak kullanılan antioksidanlardır. Bu çalışmanın amacı streptozotosin ile deneysel diyabet oluşturulan sıçanlarda ÜÇO ve E vitamininin beyin korteks dokularında oksidatif stres üzerine etkilerini göstermektir. Gereç ve Yöntem 250-300 gr ağırlığında, 24 adet erişkin Sprague-Dawley cinsi sıçan 4 gruba ayrıldı; Kontrol (n=6), diyabet (n=6), ÜÇO ile tedavi edilmiş diyabet (D+ÜÇÖ) (n=6) ve E vitamini ile tedavi edilmiş diyabet (D+E) (n:6). Diyabetik gruplarda 60 mg/kg streptozotosin’in intraperitoneal olarak uygulanmasıyla diyabet oluşturuldu. Diyabet oluşturulduktan sonra tedavi gruplarındaki sıçanlara 6 hafta süresince 100 mg/kg/gün ÜÇÖ ve 100mg/kg/gün E vitamini oral olarak uygulandı. Daha sonra sıçanlar dekapite edilerek beyinleri çıkarıldı. Beyin korteks dokularında Total Oksidan Seviye (TOS), Total Antioksidan Kapasite (TAK) ve Oksidatif Stres İndeksi (OSİ) değerlendirildi. Gruplar arasındaki farklılığın karşılaştırılması için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testi, ikili karşılaştırmalar için LSD test kullanıldı. Bulgular D+ÜÇÖ ve D+E gruplarında kontrol ve diyabet gruplarına göre TOS anlamlı olarak azalmış bulundu (p<0,05), kontrol ve diyabet grupları arasında anlamlı farklılık bulunmadı. Diyabet grubunda TAK kontrol grubuna göre anlamlı olarak azalmış bulundu (p<0,05). Diyabet grubunda OSİ kontrol, D+ÜÇÖ ve D+E gruplarına göre anlamlı olarak artmış bulundu (p<0,05). Sonuç ÜÇÖ ve E vitamininin streptozotosin ile deneysel diyabet oluşturulan sıçanların korteks dokularında ortaya çıkan oksidatif stresi azalttığı gösterilmiştir. Anahtar Kelimeler:, Streptozotosin, Diyabet, Oksidatif stres, Sıçan, Objective Hyperglycemia causes increased oxidative stress which contributes to development of diabetic complications. Studies have shown that antioxidants reduce oxidative stress and development of diabetic complications. Grape seed extract(GSE) and vitamin E are widely used antioxidants. The aim of this study is to show the effects of GSE and vitamin E on oxidative stress in brain cortex tissues of streptozotocin-induced diabetic rats. Material and Methods Twenty four male Sprague-Dawley rats were divided into four groups; control (n=6), diabetes (n=6), diabetes treated with GSE (D+GSE) (n=6), diabetes treated with vitamin E (D+E) (n=6). Diabetes was induced by intraperitoneal injection of 60 mg/kg streptozotocin. After induction of diabetes, treatment groups were treated orally 100 mg/kg/day GSE and 100mg/kg/day vitamin E during six weeks. At the end of the experiment, rats’ brains were removed. The following parameters were evaluated in the brain cortex tissues: total oxidant status(TOS), total antioxidant status(TAS) and oxidative stress index (OSI). Statistical comparisons between the groups were done using ANOVA. Post hoc testing was performed for inter-group comparisons using LSD test. Results TOS levels were significantly decreased in D+GSE and D+E groups compared with diabetes and control groups (p<0,05). There were no significant difference between control and diabetes groups. TAK levels were significantly decreased in diabetes grup compared with control group(p<0,05). In diabetes group, OSI levels were significantly increased compared with the control, D+GSE and D+E groups (p<0,05). Conclusion It has been shown that GSE and vitamin E decrease oxidative stress occurred in the brain cortex tissues of streptozotocininduced diabetic rats. Keywords:, Streptozotocin, Diabetes mellitus, Oxidative stress, Rat, 140 POSTER ÖZETLERİ P-031 P-031 Hesaplamalı Bazal Çekirdek Devresi Modeli ile Bir Bioloid Robot Uygulaması A Bioloid Robot Implementation of Computational Basal Ganglia Circuit Emeç Erçelik, 1 Berat Denizdurduran, Neslihan Serap Şengör 1 Emeç Erçelik, 1 Berat Denizdurduran, 1 Neslihan Serap Şengör 1 İstanbul Teknik Üniversitesi, Elektronik Ve Haberleşme, İstanbul 1 Amaç Disiplinler arası bir bilim olan hesaplamalı sinirbilim,merkezi sinir sistemine ilişkin açıklamalar getirirken,tersine mühendislik yaklaşımıyla robotik uygulamalarında özellikle son yıllarda yer edinmekte ve bu çalışmalar insan beynine ilişkin modellere test ortamı sağlamaktadır. Beyindeki süreçlerin oluşmasında etkin yapılara dayalı geliştirilen matematiksel modeller aynı zamanda hasta bakımı ya da tehlikeli ortamlarda arama çalışması yapılması gibi,karar vermenin önemli olduğu robotik uygulamaları için de öneme sahiptir. Bu çalışma ile karar verme sürecine ait bir hesaplamalı modelin gerçek bir robot üzerinde uygulanması gerçekleştirilmiştir. Gereç ve Yöntem Bioloid robot üzerinde,hesaplamalı bir basal gangliatalamus-korteks modeli kullanılarak bir fareye ait yiyecek arama ve saklama davranışlarını gerçeklenmesi ele alındı. Bu modelde robotun dış dünya ile ilişkisi,bir uzaklık sensörü ve bir kızılötesi sensör ile sağlandı. Bu sensörlerden alınan veriler sonucunda model,robotun mikrokontrolörüne C dili ile programlanarak gömüldü. Bu model yardımıyla seçilen hareket ile sağlanan karar verme işlemi robotun motorlarına bir çıkış olarak gönderildi. Bulgular Gerçekleme sırasında robot küçük boyutta bir kutuyu yem olarak, büyük boyutta bir kutuyu ise engel olarak algılayabildi. Bulunulan ortamdan farklı bir yansımaya sahip bir siyah bant ise yuva olarak algılandı ve yem buraya yerleştirildi. Böylelikle robotun sırasıyla yiyecek arama,yiyeceği tanıyarak alma ve yuvaya bırakma işlemlerini gerçekleştirilmiş oldu. Robot ile 10 deneme yapıldı ve bunların sekizinde başarılı olurken iki denemede yiyeceği alma davranışından sonraki aşamaya geçemedi. Sonuç Daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada model,bir benzetim ortamında değil gerçek bir Bioloid robot üzerinde test edildi. Yapılan çalışma,beyindeki süreçlerin oluşmasında yer alan yapılara dayalı matematiksel bir model ile bir robotun kontrolünün mümkün olduğuna dair bir örnek teşkil etmektedir. Anahtar Kelimeler:, Basal ganglia devresi, Hareket seçme, Bioloid Robot, Yem arama ödevi , Hesaplamalı model Objective Computational neuroscience is an interdisciplinary science,while it gives an explanation on central nervous system,robotic applications inspired due to improvements in neuroscience became a tool to either functionalize or test the brain-inspired models with reverse engineering technique. At the same time,these brain inspired mathematical models has an important role on some robotic applications including patient care robots or rescue robots. The main point of this work is to realize a computational model on a real robot to give an example on the realization of a decision-making task. Material and Methods A previously proposed computational basal gangliathalamus-cortex(btc) model is used to realize foraging task on Bioloid robot. A distance sensor and an infrared sensor are used to establish the connection of robot to the outer world. Further,microcontroller of the robot is programmed in C programming language to embed the model on the mobile robot whose output for motors is defined due to the result of the decision making process. Results Once the robot gets acquainted with the environment,robot is able to achieve the tasks which are searching for food,recognizing the food and lifting it,and placing the food to the nest,respectively. Robot was tested 10times. 8times of the trials were successful while at the other two robot obsessed on the lifting food behavior. Conclusion In this work,the btc model is tested with a real time application on a real Bioloid robot instead of using a robot simulation environment. This work is an example of realizing the control of a mobile robot using a mathematical model based on the relation between brain regions responsible for a specific task. Keywords:, Basal ganglia circuit, Action selection, Bioloid robot, Foraging Task, Conputational Model 1 1 İstanbul Technical University, Electronics and Communication, İstanbul 141 POSTER ÖZETLERİ P-032 P-032 Deneysel Parkinson Modelinde Melatonin Uygulamasının Substansia Nigra Üzerindeki Koruyucu Etkisi Beneficial Effect of Melatonin Treatment on Substantia Nigra in An Experimental Model of Parkinson’s Disease 1 Yasemin Kaya, 2 Özlem Ozsoy, 1 Eren Öğüt, 3 Mutay Aslan, 1 Fatoş Belgin Yıldırım, 2 Aysel Ağar 1 3 Yasemin Kaya, 2 Özlem Ozsoy, 1 Eren Öğüt, Mutay Aslan, 1 Fatoş Belgin Yıldırım, 2 Aysel Ağar Anatomy, Akdeniz University, Antalya, 2 Physiology, Akdeniz University, Antalya, 3 Medical Biochemistry, Akdeniz University, Antalya 1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi, Antalya, 2 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji, Antalya, 3 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya, Antalya 1 Objective To determine the effect of melatonin treatment on substantia nigra(SN) antioxidant enzyme activity and lipid peroxidation in an experimental model of Parkinson’s disease(PD). Material and Methods Wistar rats were divided into 5 groups. Control(C), melatonin treated(M), parkinson(P), melatonin treated+parkinson(MP) and parkinson+melatonin treated(PM) groups. PD was created stereotactically via unilateral infusion of 6-hydroxydopamine(6-OHDA) into the medial forebrain bundle. Melatonin was injected at a single dose of 10 mg/kg. Duration of melatonin teatment was 7 days for PM and 30 days for M and MP groups. PD was created on the 23rd day and melatonin treatment was continued for the remaining 7 days in the MP group. The PM group started receiving melatonin when PD was created and treatment was continued for 7 days. Activities of superoxide dismutase(SOD), glutathione peroxidase(GPx) and catalase(CAT) were determined by spectrophotometric assays. Concentration of malondialdehyde(MDA) was measured by fluorometric assay as an index of oxidative damage. Results Antioxidant enzyme activities were significantly decreased while MDA levels were significantly increased in PD. A significant decrease in MDA and a significant increase in antioxidant enzyme activities were observed in PD group treated with melatonin for 30 days. Rats which received melatonin for 7 days after PD was created only showed a significant increase in SOD activity and a significant decrease in MDA levels. Conclusion Continous melatonin treatment showed a protective effect on SN by increasing SOD, CAT, Gpx enzymes and decreasing lipid peroxidation levels. Beyond that starting the melatonin treatment before experimental model of PD is more effective. Keywords:, Parkinson, melatonin, 6-OHDA, antioxidant, MDA Amaç Çalışmamızın amacı deneysel Parkinson modelinde melatonin uygulamasının substansia nigra (SN)’daki antioksidan enzim ve lipid peroksidasyon düzeylerine olan etkisini incelemekti. Gereç ve Yöntem Çalışmaya alınan Wistar sıçanlar 5 gruba ayrılmıştır. Kontrol (K), melatonin uygulanan (M), parkinson oluşturulan (P), melatonin uygulanan + parkinson oluşturulan (MP) ve parkinson oluşturulan + melatonin uygulanan (PM) grup. Parkinson modeli, 6-hidroksidopamin (6-OHDA) nörotoksininin medial ön beyin demetine tek taraflı stereotaksik infüzyonu ile oluşturulmuştur. Melatonin günde 1 kez 10 mg/kg dozda, intraperitoneal yolla verilmiştir. Melatonin uygulama süresi M ve MP grupları için 30 gün, PM grubu için ise 7 gün olmuştur. MP grubunda melatonin uygulamasının 23. gününde Parkinson oluşturulmuş, kalan 7 gün boyunca da melatonin verilmeye devam edilmiştir. PM grubunda ise Parkinson oluşturulduğu günden itibaren melatonin uygulamasına başlanmış ve 7 gün verilmiştir. Deney sonrası alınan SN dokularında süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon peroksidaz (GPx) enzim aktiviteleri spekrofotometrik yöntemlerle çalışılmıştır. Oksidatif hasar göstergesi olarak malondialdehit (MDA) düzeyi florometrik yöntemle ölçülmüştür. Bulgular Parkinson grubunda tüm antioksidan enzimlerde anlamlı bir azalma görülürken, MDA düzeylerinde anlamlı bir artış olmuştur. Melatonin uygulama süresi 30 gün olan Parkinson grubunda tüm antioksidan enzimler anlamlı olarak artış gösterirken lipid peroksidasyonunda anlamlı bir azalma olmuştur. Parkinson oluşturulduğu günden itibaren 7 gün melatonin uygulanan sıçanlarda ise sadece SOD aktivitesinde anlamlı bir artış ve MDA düzeylerinde anlamlı bir azalma gözlenmiştir. Sonuç Parkinson oluşturulmadan önce ve oluşturulduktan sonra melatonin uygulanması SOD, CAT, Gpx enzim düzeylerini arttırmak ve lipid peroksidasyonunu azaltmak suretiyle SN’de koruyucu etki sağlamıştır. Bunun yanında melatonin uygulamasına Parkinson oluşturmadan önce başlanması daha fazla koruyucu etki göstermiştir. Anahtar Kelimeler:, Parkinson, 6-OHDA, melatonin, antioksidan, MDA 142 POSTER ÖZETLERİ P-033 P-033 Visseral Ağrı Modeli Oluşturulan Sıçanlarda Ağrı Eşiği ve Davranışının Değerlendirimesi The Evaluation of Pain Threshold and Behaviour in Visceral Pain Model on Rats Sümeyra Çelik, 1 Ayşe Karataş, 1 Asuman Gölgeli 1 Sümeyra Çelik, 1 Ayşe Karataş, 1 Asuman Gölgeli 1 Erciyes Üniversitesi, Fizyoloji, Kayseri 1 Amaç Visseral ağrı hastalıklar ile ilgili olarak ortaya çıkan en sık ağrı formu olup hastaların tibbi yardım isteme nedenlerinin önemli bir kısmını kapsadığı için deneysel hayvan modeli de geliştirilmiştir. Bu çalışmada visseral ağrı oluşturulan sıçanların ağrı eşiği, allodini gelişmesi ve açık alan davranışın değerlendirilmesi amaçlandırılmıştır. Gereç ve Yöntem 20 adet yetişkin erkek (Wistar Albino) sıçan kontrol ve ağrı grubuna eşit olarak ayrıldı. Ağrı gurubuna %4 lük 1ml asetik asit, kontrol grubuna 1ml SF i.p yolla verildi. Sıçak tabaka, kuyruk çekme ve pençe çekme testleri ile ağrı eşiği, açık alan düzeneğiyle davranışları gözlemlendi. . İstatistiksel değerlendirmede Tek Yönlü ANOVA yöntemi kullanıldı(SPSS Versiyon 15,0). Bulgular Asetik asit uygulamasından 5 dk. sonra sıçanlarda belirgin ağrı davranışları gözlendi. Ağrı ve kontrol grubunun ağrı eşiği sıcak tabaka ve kuyruk çekme testlerinde değişmemiştir (p>0,05). Von Frey pençe çekme testi kontrol ve ağrı grubunda (sırasıyla, 5,2±0,2 ve 5,1±0,3) istatistiksel olarak farklı bulunmamıştır. Ağrı grubu kontrol grubuna göre; açık alan düzeneğinde ayağa kalkma sayısında artma( sırasıyla8,4±3,05ve 3,9±2,2 ), defakasyon sayısında ve perifere ilk geçiş süresinde istatistiksel olarak anlamlı azalma (p<0,05)görülürken, donma ve temizlenme sayılarında toplam alınan yol, perifer ve merkezde kalma sürelerinde anlamlı bir değişim görülmemiştir(p>0,05). Sonuç Visseral akut ağrıda ağrı eşiği değişmemiştir. Von Frey pençe çekme testinde de fark bulunmaması akut visseral ağrıda hipersensitivitenin ve allodoninin gelişmediğini gösterir. Visseral afferentlerden olan nosiseptif afferent deşarjlar belirgin santral değişikliklere neden olmaktadır. Açık alan düzeneğinde otonomik fonksiyon göstergelerinden sadece defakasyon sayısı azalmış, diğerlerinde fark gözlenmemiştir. Sıçanların ağrı ile birlikte anksiyete gelişimi kontrolden farklı olmamıştır. Anahtar Kelimeler:, : visseral ağrı, ağrı eşiği, açık alan, sıçan, Objective Visceral pain in relation to diseases arising and is the most common form of pain which a significant portion of patients covered by medical reasons for requesting an experimental animal model has been developed. In this study we aimed pain threshold, the development of allodynia and evaluation of open field behaviors. Material and Methods 20 adult male (Wistar albino) rats were divided into control and pain groups as equal. Pain group of (1 ml of 4% acetic acid), control group (1 ml saline) were injected ıp. Hot plates, tail withdrawal and paw withdrawal tests were used for pain threshold and behaviors was observed in open field area . SPSS for Windows (version 15.0 SPSS inc,one factor ANOVA was used for all statistical operations Results 5 minutes after acetic acid administration was observed in pain behaviors in rats significantly. Hot plates and tail withdrawal tests for pain threshold of the pain and control groups did not change (p> 0.05). Total number of freezing and cleaning counts and changes in the peripheral and central exposure times was not significant (p > 0.05). Conclusion Pain threshold has not changed in acute visceral pain. Von Frey paw withdrawal test of acute visceral pain hypersensitivity and allodoninin did not develop. Nociceptive afferent discharges in visseral afferents cause significant central changes. In open field area of autonomic function only decreased the number of defecation and any difference was observed in others. Development of anxiety with pain did not differ from control rats. Keywords:, visceral pain, pain threshold, open field, rat, 1 Physiology, Erciyes University, Kayseri 143 POSTER ÖZETLERİ P-034 P-034 Alkolün Serebral Korteks Gelişimi Sırasında MeCP2 Proteini Üzerine Olan Etkisi The Effect of Alcohol on MeCP2 Protein During Cerebral Cortex Development 1 Nail Can Öztürk, 1 Ahmet Hakan Öztürk, 2 Feng Zhou 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı, Mersin, 2 Indiana Universitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Ve Hücre Biyolojisi Bölümü, Indianapolis 1 Nail Can Öztürk, 1 Ahmet Hakan Öztürk, 2 Feng Zhou Anatomy Department, Mersin University School of Medicine, Mersin, Anatomy and Cell Biology Department, Indiana University School of Medicine, Indianapolis 1 2 Amaç DNA metilasyonunun, genleri regüle ederek erken gelişimi ve doku özelleşmesini düzenlediği ve çevresel zararlılara karşı oldukça hassas olduğu bilinmektedir. Daha önce, DNA metilasyonunun erken nöral tüp oluşumu sırasında embriyonik matürasyonun orkestrasyonunu sağlayan, DNA metilasyon programı (DMP) adı verilen devamlı bir epigenetiksel süreç olduğu ve alkolün bu programı geciktirdiği gösterilmiştir. Şimdiki çalışmamızda erken gelişim sırasında alkol maruziyetinin, önemli bir DNA metilasyon markırı olan ve mutasyonu Rett Sendromu’ndan sorumlu tutulan metil-CpG-bağlayıcı protein 2’nin (MeCP2) serebral korteks üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem Çalışmamızda rodent sıvı diyet paradigması kullanılarak C57BL6/J gebe farelere gestasyonel 7. günden (E7) E17’ye kadar %4’lük (h/h) alkol veya izokalorik kontrol olarak maltodekstrin sıvı diyetleri ve standart kontrol olarak ad libitum pelet ve su verilmiştir. Alkolün MeCP2 proteini üzerindeki etkileri E17 serebral korteksinde morfolojik ve protein ekspresyonu düzeyinde incelenmiştir. Bulgular İlk olarak, alkol maruziyeti sonucu serebral korteks kalınlığının ve beyin ağırlıklarının azaldığı tespit edilmiştir. Alkole bağlı kortikal büyüme geriliği gözlenen embriyonik beyinlerin cortical plate (CP) ve subplate (SP) tabakalarında MeCP2 ekspresyon yoğunluğunun kontrol gruplarına göre anlamlı düzeyde artmış olduğu görülmüştür. Normalde ovalimsi şekilde olgun nöron morfolojisinde, birbirinden ayrık ve düzenli dizilimdeki CP takası hücrelerinin alkol sonucu fazla MeCP2 eksprese etmelerinin yanı sıra olgun nöron morfolojilerini ve birbirlerine paketlenmiş halde yakınlaşarak normal dizilim paternlerini kaybettikleri gözlenmiştir. MeCP2 artışı ayrıca western blot yöntemiyle de teyit edilmiştir. Sonuç Özetle, çalışmamızla ilk defa alkolün gecikmiş nöronal migrasyonla birlikte kortikal kalınlığı azaltırken MeCP2 protein ekspresyonunda anormal artışa neden olduğu gösterilmiştir. Tüm bu bulgular alkolün nöral gelişim sırasında gerçekleşen DMP’nı bozduğu hipotezimizi desteklemektedir. Anahtar Kelimeler:, Serebral Korteks Gelişimi, Prenatal Alkol Maruziyeti, DNA Metilasyonu, MeCP2, Epigenetik Objective DNA methylation has been known to regulate early development and tissue specification through regulating gene, which is subject to insult by environmental hazards. We previously reported that DNA methylation is a program (DMP), which orchestrates embryonic maturation during early neural tube development, and alcohol exposure delayed this DMP. In the present study, we investigated the alcohol-induced behaviour of methyl CpG binding protein 2 (MeCP2), a key protein that it’s mutations are the cause of Rett’s syndrome. Material and Methods C57 BL6/J mice were treated with alcohol through a liquid diet paradigm, with 4% v/v alcohol (Alc) on gestational (E) days 7 to E17 with isocaloric pair-fed, or with Chow controls. The effect of alcohol on MeCP2 protein has invastigated at the E17 cerebral cortex. Results First, alcohol significantly reduced the brain weights and the thickness of cerebral cortex. We found a marked increase of MeCP2 immunostaning in the cortical plate (CP) and subplate layers of E17 Alc as compared to those of Chow. The overexpressed-MeCP2-im cells in CP were also less mature in shape and densely packed in the Alc in contrast to those of more matured and dispersed neurons in Chow. Additionally, MeCP2 overexpression was confirmed by Western blot. Conclusion In summary, we showed for the first time that alcohol distinctly increased the expression of MeCP2 in the cortices with delayed neuronal migration and reduced cortical thickness. These findings supported our hypothesis that alcohol has the capacity to alter DNA methylation program underlying the cortical developmental deficits. Keywords:, Cerebral Cortex Development, Prenatal Alcohol Exposure, DNA Methylation, MeCP2, Epigenetics 144 POSTER ÖZETLERİ P-035 P-035 Nöropatik Ağrı Modeli Oluşturulan Sıçanlarda Ağrı Eşiği ve Davranışın Değerlendirilmesi The Evaluation of Pain Threshold and Behaviour in Neuropathic Pain Model on Rats Ayşe Karataş, 1 Sümeyra Çelik, 1 Asuman Gölgeli 1 Ayşe Karataş, 1 Sümeyra Çelik, 1 Asuman Gölgeli 1 Erciyes Üniversitesi, Fizyoloji, Kayseri 1 Amaç Nöropatik ağrı santral veya periferik sinir hasarı sonrası oluşan bir bulgudur. Nöropatik ağrı mekanizmalarının anlaşılmasında ve tedavisinde deneysel modellerden yararlanılmaktadır. Bu çalışmada siyatik sinir nöropatisi oluşturulan sıçanlarda ağrı eşiği ve açık alan davranışlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem 20 adet yetişkin (Wistar Albino) sıçan kontrol ve ağrı grubuna eşit olarak ayrıldı. Nöropatik ağrı oluşturmak için sıçanların sol arka ekstremite siyatik siniri çıkarılarak, 1 mm aralıklarla 4 düğüm atıldı. Kontrol grubuna cilt kesisi yapılıp kapatıldı. Onüç gün sonra sıcak tabaka, Von Frey testleri ile ağrı eşikleri değerlendirildi. Açık alan düzeneğinde davranış parametreleri gözlemlendi. İstatistiksel değerlendirmede Tek Yönlü ANOVA yöntemi kullanıldı(SPSS Versiyon 15,0). Bulgular Sıcak tabaka testinde ağrı eşiği (sn) iki grupta da farklı bulunmamıştır (p=0.39). Von Frey testinde pençe çektiren filament kalınlığı kontrol ve ağrı grubunda (4,71±0,2 ve 5,3± 0,1) farklı bulunmuştur ( p= 0,00 ). Açık alan düzeneğinde ağrı grubunda kontrole nazaran ayağa kalkma sayısı (5,6±3,02 ve 14,2 ± 8,1) ve defekasyon sayısında (4,8±1,4 ve 0,5±0,7) artma, alınan yolda ise (1154,1±381,5 ve 1637,3±375,1) azalma istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,005). Ağrı grubunda kontrole nazaran merkezden perifere geçiş sayısında artma, periferden merkeze geçişte azalma anlamlı bulunmuştur. Diğer parametrelerde anlamlı fark gözlemlenmemiştir (p>0,005). Sonuç Nöropatik ağrı oluşturulan sıçanlarda ağrı eşiği değişmemiş, zamanla hiposensitivite gelişmiştir. Açık alan düzeneğinde gözlemlenen parametrelerdeki değişikliklere paralel olarak lokomotor aktivite azalmış, otonom fonksiyonlardan sadece defekasyon artmış, çevreyi keşfetme davranışı artmış, anksiyete gelişmiştir. Anahtar Kelimeler:, nöropatik ağrı, ağrı eşiği, açık alan, sıçan, Objective Neuropathic pain occurs after the central or peripheral nerve injury.Experimental models are used to understanding of the mechanisms and treatment of neuropathic pain.The purpose of this study, the evaluation of pain threshold and behaviour in open field in neuropathic pain model on rats. Material and Methods Twenty male Sprague-Dawley rats were used in this experiment. The left sciatic nerve was exposed at the midthigh level, and 4 loose ligatures of 4~0 chromic gut were placed around the nerve with a 1.0 interval between each ligature.To obtain of withdrawal response to mechanical and heat stimuli, behavioral tests were performed 13 days after chronic constriction injury (CCI). Hot-plate test was used to assess pain response.Behavioral parameters were evaluated in open field area. SPSS for Windows (version 15.0 SPSS inc,one factor ANOVA was used for all statistical operations. Results The pain threshold did not change in hot plate in the pain and control groups(p> 0.05). Von Frey paw withdrawal test were different in control and pain group. The rearing and defecation number increased in pain group. Other parameters, no significant difference was observed (p> 0.005). Conclusion Pain threshold in rats with neuropathic pain has not changed. Locomotor activity decreased and only defecation of autonomic functions increased and anxiety developed in neuropathic pain groups. Keywords:, neuropathic pain, pain threshold, open field, rat, 1 Physiology, Erciyes University, Kayseri 145 POSTER ÖZETLERİ P-036 P-036 Lidokainin Siyatik Sinir İIeti Hızına Doz Bağımlı Etkisi Dose Dependent Effect of Lidocaine on the Nerve Conduction Rate of Rat Sciatic Nerve Nazan Dolu, 2 Zilfi Ülger Erdem, 2 Selda Taşan, Ali Yücel Kara, 2 Hale Acer 1 2 1 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji, Kayseri, 2 Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji, Kayseri 1 Nazan Dolu, 2 Zilfi Ülger Erdem, 2 Selda Taşan, Ali Yücel Kara, 2 Hale Acer Physiology, Erciyes University Medical Faculty, Kayseri, 2 Physiology, Erciyes University Healthy Science Institue, Kayseri 1 Amaç Lidokain, sodyum kanallarına bağlanarak açılmalarını önlemektedir. Böylece hücre içine sodyum geçişi ve aksiyon potansiyeli yayılımı engelleyerek sinirlerde blokaj meydana getirir. Lidokainin yüksek dozlarında uygulandığında sinirlerde nöropati oluşturabileceği ile ilgili bir literatüre rastlanmamıştır. Çalışmamızda, farklı dozlardaki lidokain ile siyatik sinir blokajı yapılan sıçanlarda siyatik sinir ileti hızları(SİH) ölçülerek, yüksek dozdaki lidokainin kronik dönemde nöropati oluşturup oluşturmayacağı araştırıldı. Gereç ve Yöntem Çalışmamızda 30 adet Spraque-Dawley türü erkek sıçan kullanılmıştır. Deneyler, sham grubu(%0,9’luk NaCI, n=10), lidokain 1,5 (1,5 mg /kg, n=10) ve lidokain 7 gruplarında (7mg/ kg, n=10) gerçekleştirildi. %0,9’luk NaCI veya lidokainin değişik dozları siyatik noda enjekte edildi. Enjeksiyondan 10 dk sonra ilk elektromyografi (EMG1) kayıtları, 1 hafta sonra ise 2. EMG kayıtları (EMG2) alınarak SİH’ları hesaplandı. Bulgular Grupların EMG1’de yakın ve uzak latansları ANOVA testi ile karşılaştırıldığında ( yakın uyarılarda F:4.40, p<0.02, uzak uyarılarda F:3.18, p<0.05) ve EMG2’de ( yakın uyarılarda F:3.88, p<0.03) gruplar arasında anlamlı fark gözlenmiştir. Post-hoc Scheffe testine göre lidokain gruplarında latans kontrol grubundan anlamlı olarak uzun bulunmuştur. Lidokain uygulamasından 10 dk sonra SİH gruplar arasında karşılaştırıldığında hem Lidokain 1,5, hem de Lidokain 7 grubunda kontrol grubuna göre SİH daha düşük bulundu (sırasıyla p<0.02, p<0.000). Lidokain uygulamasından 1 hafta sonra SİH gruplar arasında anlamlı bulunmadı. Lidokain uygulamasının ilk ve sonraki SİH ölçümleri karşılaştırıldığında Kontrol grubu ve Lidokain 1,5 gruplarında anlamlı fark bulunmazken, Lidokain 7 grubunda 1 hafta sonraki ölçümde SİH artmış olarak bulundu. Sonuç Lidokainin bir hafta sonraki kayıtlarında sinir ileti hızlarının normale geldiği ve lidokainin nöropati yapıcı etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler:, Lokal anestezik, lidokain, siyatik sinir, sinir ileti hızı, sıçan Objective Lidocaine prevents opening of sodium channels by binding to these channels. Thus, it blocks neural conduction. There was no a study showing that lidocaine may cause neuropathy in high doses. In our study, we measured nerve conduction rate(NCR) from sciatic nerve of rats which applying different doses of lidocaine, we aimed to investigate whether high doses of lidocaine causes neuropathy in chronic period. Material and Methods In our study, we used 30 Spraque-Dawley male rats. Experiments were performed in sham group (%0,9 NaCI, n=10), lidocaine 1,5 group (1,5 mg /kg, n=10) and lidocaine 7 group (7mg/kg, n=10). Different doses of lidocaine and 0,9% NaCl were injected to sciatic-node. First electromyography (EMG1) recordings were taken 10 minutes after injection and second EMG recordings(EMG2) were taken one week after injection; later on NCR values were calculated. Results In lidocaine groups, latency was significantly longer than control groups (ANOVA and Post-Hoc Scheffe test). When we compared NCR between groups ten minutes after lidocaine injection, Lidocaine 1,5 and Lidocaine 7 groups had lower NCR comparing to control group (p<0.02, p<0.000). NCR wasn’t statistically significant between groups 1 week after lidocaine injection. When we compared first and second NCR measurements of lidocaine injection, there wasn’t a difference between Control and Lidocaine 1,5 group. NCR measurements of lidocaine 7 group were increased in the measurement that was recorded one week later. Conclusion Neural conduction rate was returned to normal after one week of lidocaine injection. Thus, we concluded lidocaine doesn’t cause neuropathy in these doses. Keywords:, local anesthetic, lidocaine, sciatic nerve, nerve conduction rate, rat 146 POSTER ÖZETLERİ P-037 P-037 Streptozotosinle Diyabet Oluşturulmuş Sıçanlarda Meydana Gelen Periferik Nöropatiye Melatoninin Etkisi The Efficiency of Melatonin Against Peripheral Neuropathy in Streptozotocin Induced Diabetic Rats Selda Taşan, 1 Zilfi Ülger Erdem, 1 Hale Acer, Ali Yücel Kara, 2 Nazan Dolu Selda Taşan, 1 Zilfi Ülger Erdem, 1 Hale Acer, Ali Yücel Kara, 2 Nazan Dolu 1 1 1 1 1 Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji, Kayseri, 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji, Kayseri 1 Amaç Diyabetli hastalarda periferik nöropati sık rastlanılan komplikasyonlardandır. Melatoninin kan glukoz düzeyini düzenleyerek diyabetle ilgili komplikasyonları azaltabileceği bildirilmektedir. Çalışmamızda STZ ile diyabet oluşturulmuş sıçanlarda meydana getirilen diyabetik nöropatide melatonin tedavisinin koruyucu olup olmadığı araştırıldı. Gereç ve Yöntem Çalışmamız, 30 adet Wistar-Albino türü erkek sıçanda gerçekleştirildi. Kontrol(%0,9’luk NaCI,n=9), diyabet(STZ) (40 mg/kg STZ,tek doz,n=6),melatonin(10 mg/kg,30 gün,n=10) ve Melatonin (30 gün)+STZ (tek doz, n=5) grupları oluşturuldu. Diyabet grubunda 15 ve 30. günlerde elektromyografi (EMG) kayıtları alındı. Melatonin 3 gün enjekte edildikten sonra sıçanların EMG kayıtları alınarak, STZ uygulandı. Bir ay boyunca melatonin enjeksiyonları devam etti. 15 ve 30. günlerde EMG kayıtları tekrarlandı. Sinir ileti hızları (SİH) hesaplandı. Bulgular Grupların 15. günde SİH’ları karşılaştırıldığında anlamlı fark bulundu (ANOVA, F:8.45, p<0.000). Post-Hoc Scheffe testine göre, SİH, STZ grubunda kontrol grubundan anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.001). Melatonin grubu SİH, STZ grubundan anlamlı olarak yüksekti (p<0.02). STZ ve Melatonin+STZ grupları karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlı fark bulunmamakla birlikte, Melatonin+STZ grubunda SİH yükselmiş olarak bulundu. Grupların 30. gün karşılaştırmalarında da anlamlı fark gözlendi (F:9.36, p<0.000). SİH, STZ grubunda kontrol (p<0.000), melatonin (p<0.007) ve Melatonin+STZ (p<0.04) gruplarından anlamlı düşük bulundu. 15. günde Kontrol ve Melatonin+STZ grupları arasındaki fark bulunurken (p<0.03), 30. günde bu fark gözlenmedi. STZ grubunun 15. ve 30. günlerdeki SİH’ları karşılaştırıldığında anlamlı fark bulunmazken, Melatonin+STZ gruplarının SİH’larının anlamlı olmamakla birlikte 30. günde yükseldiği bulundu. Sonuç Melatonin diyabetik nöropatide koruyucu etkisinin olabileceği, bunun için melatoninin diyabet meydana gelmeden alınması gerektiği ve koruyucu etkisinin kronik dönemde daha etkin olabileceği sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler:, Diyabet, streptozotosin, melatonin, sinir ileti hızı, sıçan Objective Peripheric neuropathies are common complications in patients with diabetes. It is stated that melatonin can reduce the complications related with diabetes by regulating blood glucose level. In this study, we evaluated whether melatonin treatment is protective against diabetic neuropathy in STZ-induced diabetic rats. Material and Methods Thirty Wistar-Albino male rats were used in this study. Control(%0,9 NaCI, n=9), Diabetic(STZ) (40 mg/kg STZ, single dose, n=6), Melatonin(10 mg/kg, 30 days, n=10) and Melatonin(30 days)+STZ (single dose, n=5) groups were composed. Electromyography(EMG) was recorded in diabetes group on the 15th and 30th days. After melatonin injections had been performed for 3 days sequentially, EMG was recorded, and then STZ was injected to rats. Melatonin injections were applied for a month. On 15th and 30th days EMG tests were repeated. Nerve conduction rates (NCR) were calculated. Results NCR was found statistically significant when we compared groups in 15th day ( ANOVA, p<0.000). NCR was found statistically lower in STZ group compared with control group (p<0.001). NCR was found significantly increased in Melatonin group compared with STZ group (p<0.02). NCR was found significantly lower in STZ group, control group (p<0.000), melatonin group (p<0.007) and Melatonin+STZ (p<0.04) groups. There was statistically significant difference between control and Melatonin+STZ groups on the 15th day (p<0.03). Conclusion This study showed that melatonin may have a protective effect in diabetic neuropathy. According to our results, melatonin should be taken before diabetes and protective effect of melatonin may be more potent in chronic period. Keywords:, Diabetes, streptozotocin, melatonin, nerve conduction rate, rat Physiology, Erciyes University Graduate School Of Health Sciences, Kayseri, 2 Physiology, Erciyes University Medical Faculty, Kayseri 147 POSTER ÖZETLERİ P-038 P-038 Ratlarda Serebral İskemi Sonrası BDNF, TNF Alfa ve Neuro-D1 Proteinlerinin Serebrumdaki Ekspresyonları The Expression Pattern of BDNF, TNF Alpha and Neuro-D1 Proteins After Cerabral Ischemia in Rat Cerebrum Reşit Köken, 2 Gamze Tanrıöver, 3 Ali Ünal, Sayra Dilmaç, 4 L. Bikem Süzen, 5 Özgür Duman Reşit Köken, 2 Gamze Tanrıöver, 3 Ali Ünal, Sayra Dilmaç, 4 L. Bikem Süzen, 5 Özgür Duman 1 1 2 2 1 Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Afyonkarahisar, 2 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji Ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Antalya, 3 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Antalya, 4 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı, Antalya, 5 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Nöroloji Bilim Dalı, Antalya 1 Amaç İnme, damarsal sorunlara bağlı olarak ani gelişen, fokal klinik bulguların eşlik ettiği, ölüme neden olabilen bir hastalıktır. İnme sonrasında, beyinde moleküler düzeyde birçok değişimin olduğu bilinmektedir. Ortaya çıkan bu hasarlanma durumunda sinir sistemi için önemli olan BDNF, TNF alfa ve Neuro-D1 gibi faktörlerde hasarla ilişkilendirilebilir nasıl bir değişim olduğunun araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Deneysel iskemi modeli için yetişkin 20 adet wistar rat kullanıldı. Hayvanlar iskemi ve kontrol grubu olarak ayrıldı. İskemi modeli için; eksternal karotid arter bifurkasyonun hemen ayrıldığı yerden ve ayrıca pterigopalatin arter sütür ile bağlandı. Orta serebral arter akımının kesilmesi sağlandı. İskemi sonrası, serebrum çıkartıldı ve iskemi alanını gösterebilmek için hematoksilen eozin ve % 2 lik 2,3,5-tryphenyltetrazolium chloride (TTC(sigma)) boyası ile boyandıktan sonra; BDNF, TNF alfa ve Neuro-D1 molekülleri ile hasarı belirtebilmek için cleaved caspase-3 kullanılarak immunohistokimya metodu ile proteinlerin değişimi değerlendirildi. Bulgular İnme yapılan hayvanların serebrumlarında oluşan hasara bağlı olarak BDNF ekspresyonundaki azalma glial hücre kaybına bağlı olabilirken; artan TNF alfa ekspresyonu da oluşan iskemi şiddeti ile ilişkilendirilebilir. İnme ile azalan glial hücre organizasyonu ve bozulan mimari sonrasında; Neuro-D1 ekspresyonu da kontrollere kıyasla azalmıştır. Yapılan cleaved caspase-3 immun boyanmaları da serebrumun inmeden etkilendiğinin bir göstergesi olarak ölüm yoluna girmiş hücreleri göstermektedir. Sonuç İnme sonrasında ortaya çıkan patoloji ve beraberinde gözlenen moleküler değişimler sonucunda BDNF, TNF alfa ve Neuro-D1 ekspresyonlarının değişimi; bu moleküllerin inme sırasında dokuyu korumak ve hasarı desteklemek amaçlı rol oynadıklarını göstermektedir. Hastalığın moleküler detaylarının incelenmesi, klinikte tedavi seçeneklerinin artmasına ve beraberinde hastalığın morbiditesinin de azalmasına imkân sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler:, İskemi, serebrum, immunohistokimya, , Objective A stroke, is the rapid loss of brain function due to disturbance in the blood supply to the brain. This can be due to ischemia caused by blockage or a hemorrhage. As a result, the affected area of the brain cannot function, and can cause permanent neurological damage and death. Some of the molecular changes have seen in cerebrum following the stroke. Therefore, our aim was to investigate the expression and distribution of some molecules such as BDNF, TNF alpha and Neuro-D1 in cerebrum after the stroke. Material and Methods 20 male wistar rats were used. The groups have divided as a control and ischemia. The ischemic stroke model was built by middle cerebral artery occlusion method. We used intraluminal nylon filament for permanent middle cerebral artery occlusion in rats. 48h after, the brain tissue is removed; used hematoxylin eosin and %2 2,3,5-tryphenyltetrazolium chloride stainings to shown in a lesioned area. Also, BDNF, TNF alpha Neuro-D1, and cleaved caspase-3 expressions were evaluated by immunohistochemistry. Results Due to damage resulting from ischemia, this is determined that expression of BDNF is decreased in the glial cells. However, TNF alpha and caspase-3 expressions were clearly identified in ischemia area. Neuro-D1 immunostaining was weakly localized in the cerebrum compare than controls. Caspase-3 expression is observed in cytoplasm of cell that may be evidence that damages. Conclusion Our results showed that, the molecules, are involved in cerebral ischemia and studies in the molecular pathways underlying ischemia will lead to a better understanding of stroke complications. Keywords:, Ischemia, cerebrum, immunohistochemistry, , Kocatepe University Faculty of Medicine, Department of Paediatrics, Afyonkarahisar, 2 Akdeniz University Faculty of Medicine, Department of Histology and Embryology, Antalya, 3 Akdeniz University Faculty of Medicine, Department of Neurology, Antalya, 4 Akdeniz University Faculty of Medicine, Department of Anatomy, Antalya, 5 Akdeniz University Faculty of Medicine, Department of Paediatrics, Paediatric Neurology, Antalya 148 POSTER ÖZETLERİ P-039 P-039 Büyük Ölçekli Nöronal Kayıtlarda Otomatik Kalsiyum İşaret Değişimi Analizi Large-scale Automated Analysis of Neuronal Calcium Transients 1,2 Murat Can Mutlu, 2 Oshiorenoya Agabi, Yingsong Zhang, 3 Pier Luigi Dragotti, 1 N. Hale Saybaşılı, 2 Simon Schultz 1,2 3 3 Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü, 2 Imperial College London, Biyomühendislik Departmanı, Londra, 3 Imperial College London, Elektrik Ve Elektronik Mühendisliği Departmanı, Londra 1 Murat Can Mutlu, 2 Oshiorenoya Agabi, Yingsong Zhang, 3 Pier Luigi Dragotti, 1 N. Hale Saybaşılı, 2 Simon Schultz Boğaziçi University Biomedical Engineering Institute, İstanbul, Department Of Bioengineering, Imperial College London, London, 3 Department Of Electrical And Electronic Engineering, Imperial College London, London 1 2 Amaç Kalsiyum görüntüleme sistemleri sayesinde nöronların morfolojileri, konumları ve aktiviteleri sonucu oluşan kalsiyum değişimleri, sistem çıktısı olan görüntülerin (fotoğraf, video) işlenmesi yoluyla elde edilebilmektedir. Kullanıcıya bağlı analizler zaman alıcı olmakta ve sonuçlar objektif olmamaktadır. Bu çalışmada nöronlara ait konum ve kalsiyum değişimlerini kullanıcıdan bağımsız, otomatik olarak elde eden ve analiz eden bir yöntemin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntem 500 mikrona kadar farklı kalınlıklardaki beyin kesitleri, p1421 günlük, C57BL6/J cinsi farelerin görsel korteksinden alınmış ve Fura-2 AM kullanılarak boyanmıştır. Floresans görüntüleri, 2-foton mikroskopu kullanılarak alınmıştır. Yüksek çözünürlüklü referans fotoğraf üzerinde maksimum istikrarlı ekstremal bölge(MSER) metodu ile nöron gövdeleri ve nöronların tahmini merkezleri bulunmuştur. Bulunan nöron merkezleri etrafında nöron gövdelerini kapsayacak şekilde oluşturulmuş lokal bölgelerde k-means kümeleme yöntemi ile pikseller “hücre içi” ve “hücre dışı”(arkaplan) olarak sınıflandırılmıştır. Hücre içi olarak sınıflandırılmış pikseller kullanılarak, her bir nöron için normalize edilmiş göreceli kalsiyum değişimleri hesaplanmıştır. Bulgular Geliştirilen yöntemle farklı mikroskop yakınlaştırma oranları için görüntülerdeki nöron gövdeleri başarıyla bulunmaktadır. Her bir nöron gövdesi için oluşturulmuş lokal bölgelerdeki piksellerin hücre içi - hücre dışı sınıflandırılması denemeden denemeye fark olmayacak şekilde gerçekleştirilmekte ve bir nörona ait ortalama kalsiyum değişimleri başarıyla hesaplanmaktadır. Yöntem sayesinde nöron gövdesi içinde gerçekleşen lokal kalsiyum değişimleri de hesaplanabilmektedir. Hesaplanan kalsiyum değişimleri kullanılarak hangi nöronun aktif olduğu otomatik olarak bulunabilmektedir. Sonuç Arka plan olarak sınıflandırılan pikseller analize dahil edilmediğinden işaret gürültü oranı artmış, analiz hızı ve güvenilirliği yüksek sonuçlar “in vitro” ve “in vivo” kayıtlarda elde edilmiştir. Nöronlar arasındaki fonksiyonel ve anatomik ilişkinin kalsiyum değişimleri yoluyla incelenmesi planlanmaktadır. Anahtar Kelimeler:, Kalsiyum değişimi(akışı), floresans görüntü analizi, maksimum istikrarlı ekstremal bölge, k-means kümeleme, Objective Calcium imaging allows the monitoring of calcium transients in neurons and simultaneously having access to morphology and position. The default output in calcium imaging system are image files/stacks which must be further processed to extract calcium transients. User dependent analysis are often time consuming and biased. We are developing a robust and fully automated calcium signal analysis tool based on automatic clustering algorithm for large-scale datasets. Material and Methods Brain slices,up to 500microns,were taken from the visual cortex of P14-21 C57BL6/J mice and stained with Fura-2 AM. Two-photon microscopy was performed to acquire fluorescence movies. The maximally stable extremal regions(MSER) method was used to extract the centres of neurons in a high resolution reference image and a k-means clustering algorithm was used to classify the pixels within a region of interest(ROI) around each neuron’s centre into two classes,”inside”and”outside”of the neuron. Normalized relative calcium transients of each neuron were calculated via “inside”pixels. Results Successful locating of neuron body positions and classification of the most informative pixels in each ROI are achieved automatically,across a range of zoom levels. The pixel-averaged calcium signal in a single neuronal cell body over time can be examined. Calcium transients within a neuron body can also be examined. Active neurons can be decided automatically via post processing of signals. Conclusion The k-means clustering of pixels into two classes for each cell body and excluding “outside”pixels from analysis enhances signal-to-noise ratio and enables fully automated analysis of large scale “in vivo”and“in vitro” recordings with high speed and accuracy. Keywords:, Calcium transients, uorescence movie analysis, maximum stable extremal regions, k-means clustering, 149 POSTER ÖZETLERİ P-040 P-040 Histaminin Hipotansif Sıçanların Posterior Hipotalamusundan Ekstrasellüler Asetilkolin ve Kolin Çıkışına Etkisi The Effect of Histamine on Acetylcholine and Choline Releases from the Posterior Hypothalamus of Hypotensive Rats Burçin Altınbaş, 1 Bora Burak Topuz, Mustafa Sertaç Yılmaz, 2 Vahide Savcı, 1 Murat Yalçın 1 Burçin Altınbaş, 1 Bora Burak Topuz, 2 Mustafa Sertaç Yılmaz, 2 Vahide Savcı, 1 Murat Yalçın 1 Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Bursa, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Bursa 1 2 2 Amaç Bir nörotransmitter madde olan histamin,sempatik ve reninanjiyotensin sistemini ve ayrıca vazopressin salınımını artırarak hemorajik şoku geri döndürmektedir. Histaminin hemorajik şoku geri döndürücü etkilerine özellikle H1 reseptörler olmak üzere histaminerjik reseptörler aracılık etmektedir. Daha önceki yapmış olduğumuz çalışmalarda hemorajik şokta histaminin pressör etkilerine merkezi kolinerjik reseptörlerin aracılık ettiğini gösterdik. Bu çalışmada hemorajik hipotansif sıçanların posterior hipotalamusundan ekstrasellüler asetilkolin/kolin salınımı üzerine merkezi olarak uygulanan histaminin etkilerini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem Çalışmada 60 adet erkek Wistar(250-300gr) ırkı sıçan kullanıldı. Hemorajik şok 10dakikada 100gr vücut ağırlığı için 1,5ml kan alınarak oluşturuldu. Asetilkolin/ kolin seviyelerini ölçmek için posterior hipotalamustan mikrodiyaliz çalışması yapıldı. İntraserebroventriküler(i.c.v.) olarak histamin 100nmol dozunda enjekte edildi. Diyalizat örneklerindeki asetilkolin/kolin seviyesi immobilize enzim reaktörü ve elektrokimyasal dedektörlü yüksek performanslı sıvı kromotografi sisteminde ölçüldü. Elde edilen değerler 5 ayrı hayvana ait ölçümün ortalama±standart hatası olarak verildi. İstatiksel değerlendirme RM-ANOVA’yı takiben posthoc Benforoni test ile yapıldı. P<0,05, istatiksel olarak anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular Hemoraji kan basıncında ciddi ve uzun süreli düşüşe neden olurken, ekstrasellüler posterior hipotalamik asetilkolin seviyesini %57, kolin seviyesini ise %66 artırdı. Merkezi olarak histaminin uygulanması ekstrasellüler posterior hipotalamik asetilkolin seviyesinde %88, kolin seviyesinde ise %59 ilave artış oluşturdu. Histaminerjik H1 reseptör antagonisti klorfeniramin(100nmol;i.c.v.) histaminin oluşturduğu ekstrasellüler posterior hipotalamik asetilkolin ve kolin seviyelerindeki artışı tamamen bloke ederken,histaminerjik H2 reseptör antagonisti ranitidin(100nmol;i.c.v.) ve H3/H4 reseptör antagonisti tioperamid(100nmol;i.c.v.) hiçbir etki oluşturamadı. Sonuç Bu sonuçlar,histaminin hemorajik şoku geri döndürücü etkilerini,histaminerjik H1 reseptörleri aracılığı ile ekstrasellüler posterior hipotalamik asetilkolin/kolin salınımını aktive ederek oluşturduğunu düşündürebilir. Anahtar Kelimeler:, Histamin, posterior hipotalamus, asetilkolin/kolin, mikrodiyaliz, hemorajik şok Objective Histamine,acting centrally as a neurotransmitter,evokes a reversal of hemorrhagic shock by activating the sympathetic and the renin-angiotensin systems as well as the release of vasopressin. Moreover central histaminergic receptors,especially H1receptors,mediate histamine evoked reversal of hemorrhagic shock effects. We previously demonstrated that central cholinergic receptors involved pressor effect of histamine in hemorrhaged shock. In the present study,we were aimed to demonstrate influence of centrally administrated histamine on acetylcholine/choline releases from the posterior hypothalamus(PH) of hemorrhaged rats. Material and Methods Sixty male Wistar rats(250-300g) were used throughout the study. Hemorrhage was achieved by withdrawing a total volume of 1.5ml blood/100g bw in 10min. Microdialysis study was performed in PH to measure acetylcholine/choline levels. Histamine(100nmol) was injected intracerebroventricularly( i.c.v.). Dialysate samples were injected to high performance liquid chromatography system combined with an immobilised enzyme reactor and an electrochemical detector. Data are given as means±S.E.M. of five measurements. Statistical analysis was performed using two-way-RM-ANOVA with posthoc Bonferroni test. P<0.05 was considered significant. Results Hemorrhage produced a severe and long-lasting decrease in blood pressure and increase in PH acetylcholine/choline levels 57/66%,respectively. Centrally administration histamine caused the addition increase in PH acetylcholine/choline levels 88/59%,respectively. H1receptor antagonist chlorphenirami ne(100nmol;i.c.v.) completely blocked histamine-evoked PH acetylcholine/choline level increases, whereas H2receptor blocker ranitidine (100nmol;i.c.v.) and H3/H4receptor antagonist thioperamide (100nmol;i.c.v.) had no effect. Conclusion It can be concluded that central histamine administered reverses the hemorrhagic shock conditions by activating PH acetylcholine/choline releases, and histaminergic H1receptors are involved. Keywords:, Histamine, posterior hypothalamus, acetylcholine/choline, microdialysis, hemorrhagic shock 1 2 150 Physiology, Uludag University Faculty Of Veterinary Medicine, Bursa, Medical Pharmacology, Uludag University Faculty Of Medicine, Bursa POSTER ÖZETLERİ P-041 P-041 Araşidonik Asitin Oluşturduğu Kardiyovasküler Etkilerde Merkezi Histaminerjik Reseptörlerin Aracılığı The Mediation of Central Histaminergic Receptors in Arachidonic Acid Induced Cardiovascular Effects Murat Yalçın, 1 Burçin Altınbaş, 1 Bora Burak Topuz, Mustafa Sertaç Yılmaz, 2 Vahide Savcı Murat Yalçın, 1 Burçin Altınbaş, 1 Bora Burak Topuz, Mustafa Sertaç Yılmaz, 2 Vahide Savcı 1 1 2 2 Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Bursa, Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Bursa 1 Amaç Hem merkezi prostaglandinerjik sistemin hem de histaminerjik sistemin merkezi olarak kardiyovasküler sistemin düzenlenmesinde etkileri olduğu iyi bilinmektedir. Yakın zamanda,merkezi olarak kardiyovasküler sistemin düzenlenmesinde merkezi histaminerjik ve prostaglandinerjik sistemler arasında bir ilişki olduğunu gösterdik. Merkezi olarak enjekte edilen fosfolipaz A2 aktivatörü mellittin,araşidonik asit(AA) ve tromboksan A2 posterior hipotalamustan histamin salınımını aktive ederek pressör bir yanıta neden olmaktadır. Bu çalışmada da AA tarafından uyarılan kardiyovasküler etkilerde merkezi histaminerjik reseptörlerin rollerini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem Çalışma 98 adet normotansif erkek Spraque Dawley ırkı sıçanlarda(290-350g) yapıldı. İntraserebroventriküler(icv) olarak AA 0,25-1µmol dozlarında enjekte edildi. Sıçanların kan basıncı ve kalp atım sayısını ölçmek için arteria femoralise yerleştirilen arterial katater,MP36 fizyolojik kayıt sisteminin volümetrik basınç transdücırına bağlandı. Ortalama kan basıncı mmHg olarak kalp atım sayısı ise atım/dakika olarak Acknowledge programı kullanılarak kayıt edildi. Bazal kan basıncı ve kalp atım sayısı kayıtları alındıktan sonra ilaçlar enjekte edildi ve takiben 60dakika süre ile kardiyovasküler parametreler kayıt edildi. Bütün elde edilen değerler 7 ayrı hayvana ait ölçümün ortalama±standart hatası olarak verildi. İstatiksel değerlendirme RMANOVA’yı takiben posthoc Benforoni test ile yapıldı. P<0,05 istatiksel olarak anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular Daha önce de rapor ettiğimiz gibi AA doza ve zamana bağlı olarak ortalama arteriyal kan basıncında artışa,kalp atım sayısında ise düşüşe neden oldu. Ayrıca H2 reseptör antagonisti ranitidin(50nmol;icv) tamamen H3/H4 reseptör antagonisti tioperamid(50nmol;icv) ise kısmen AA tarafından uyarılan kardiyovasküler etkileri bloke ederken,H1 reseptör antagonisti klorfeniramin(50nmol;icv) hiçbir etki göstermedi. Sonuç Sonuç olarak,elde edilen bu ilk veriler özellikle H2 reseptör olmak üzere merkezi histaminerjik reseptörlerin AA oluşturduğu kardiyovasküler etkilerde aracılık ettiğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler:, Araşidonik Asit, intraserebroventriküler, kan basıncı, kalp atım sayısı, histaminerjik reseptörler Objective It is well-known that central prostaglandinergic system and histaminergic system have an effect on central regulation of cardiovascular system. Moreover,recently,we showed that there is an interaction between central histaminergic and prostaglandinergic system on regulation of central cardiovascular system. Central administration of melittin,a phospholipase A2 activator,arachidonic acid(AA) or thromboxane A2,caused pressor response by activating central histamine release from posterior hypothalamus. In the current study,it was aimed to demonstrate the role of central histaminergic receptors in AA-evoked cardiovascular effects. Material and Methods Experiments were performed in 98 male normotensive Spraque Dawley rats(290-350g). 0.25-1µmol doses of AA were injected intracerebroventricularly(icv). In order to measure blood pressure and heart rate of rats,the arterial cannula inserted in arteria femoralis was connected to a volumetric pressure transducer attached to MP36system. Mean arterial blood pressure and heart rate were recorded Acknowledge software as mmHg and bpm,respectively. Compounds were administered after the baseline blood pressure and heart rate measurements had been obtained,then cardiovascular parameters were monitored for 60min. Data are given as means±S.E.M. of seven measurements. Statistical analysis was performed using RM-ANOVA with posthoc Bonferroni test. P<0.05 was considered significant. Results AA caused dose- and time-dependent increases in arterial pressure and decrease in heart rate as we reported previously. Moreover,H2receptor antagonist ranitidine(50nmol;icv) almost completely and H3/H4receptor antagonist thioperamide(50nmol;icv) partly blocked AAevoked cardiovascular effects,whereas H1receptor blocker chlorpheniramine(50nmol;icv) had no effect. Conclusion In conclusion,obtained first data show that central histaminergic receptors,especially histaminergic H2 receptor,mediate centrally injected AA induced cardiovascular effects. Keywords:, Arachidonic Acid, intracerebroventricular, blood pressure, heart rate, histaminergic receptors Department Of Physiology, Uludag University Faculty Of Veterinary Medicine, Bursa, 2 Department Of Medical Pharmacology, Uludag University Faculty Of Medicine, Bursa 1 2 151 POSTER ÖZETLERİ P-042 P-042 Elk-1 ve Mikrotübül Motor Proteinleri Arasındaki İlişki Interaction Between Elk-1 and Microtubule Based Motor Proteins Oya Arı, 2 Özlem Demir, 1 Işıl Aksan Kurnaz 1 1 Oya Arı, 2 Özlem Demir, 1 Işıl Aksan Kurnaz Yeditepe Üniversitesi, Genetik ve Biomühendislik, İstanbul, 2 Max Planck Enstitüsü, Moleküler Hücre Biyolojisi ve Genetik, Dresden 1 Amaç ETS transkripsiyon faktörleri ailesinin bir üyesi olan Elk-1, hücre büyümesi, farklılaşma, apoptoz, hayatta kalım, anjiyogenez ve kanser gibi bir çok biyolojik süreçte görev almaktadır. . Laboratuarımızda yakın zamanda gerçekleştirilen çalışmalar Elk-1’in nöronlarda mikrotübüller ile etkileşim içerisinde olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada Elk-1 in mikrotübül motor proteinleri ile olan etkileşiminin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Elk-1 ve motor proteinler arasında gözlemlenecek bu tarz bir etkileşim, Elk-1’in sadece anti apoptotik ve proliferatif genlerin transkripsiyonel düzenlenmesinde rol oynamadığını ayrıca hücre döngüsü aparatları ile de direkt olarak ilişkili olduğunu ortaya çıkaracaktır. Gereç ve Yöntem Elk-1 ve mikrotübül motor proteinleri arasındaki etkileşim immunofloresan, immuno çökeltme, GST-çöktürme ve western blotlama teknikleri kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular Bu çalışmada Elk-1 in dynein ve kinezin motor proteinleri ile olan ilişkisi ve buna bağlı olarak da Elk-1 in mitozdaki potansiyel rolü ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Immunofloresan analizleri Elk-1’in mitozda dynein ve kinezin ile birlikte lokalize olduğunu göstermiştir. Immuno çökeltme ve GST-çöktürme deneyleri de Elk1 in dynein motor protein ile interfaz ve mitozun farklı fazlarında etkileşim içerisinde olduğunu ortaya çıkarmıştır. Elk-1 ve kinesin arasında buna bir benzer bir ilişkinin gösterilmesi amacıyla yapılan çalışmalar devam etmektedir. Sonuç Bu çalışmada Elk-1 in dynein ve kinezin motor proteinleri ile olan etkileşimi açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Böyle bir etkileşimin bulunması, Elk-1’in mitoz süresince transkripsiyona bağımlı olmayan bir rolünün de olabileceğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler:, Elk-1, Mitoz, Dynein, Kinezin, Objective Elk-1 is a member of the ETS domain superfamily of transcription factors and involved in many biological processes such as cell growth, differentiation, apoptosis, survival, angiogenesis and cancer. Recently, the interaction of Elk-1 and microtubules has been shown in neurons by our laboratory. In this study, we aimed to explore the interactions between Elk-1 and microtubule based motor proteins. The presence of such a relationship between Elk-1 and motor proteins is expected to reveal that Elk-1 may not only be involved in the transcriptional regulation of anti-apoptotic and proliferative genes and also interfering directly with the cell cycle apparatus. Material and Methods The interaction between Elk-1 and microtubule based motor proteins analyzed by immunofluorescence, immunoprecipitation, GST-Pull down and western blotting techniques. Results In this study, we tried to reveal the possible interaction between dynein and kinesin motors and Elk-1 to identify the potential role of Elk-1 in mitosis. Immunofluorescence analysis indicates a co-localization of Elk-1 with dynein and kinesin. Co-immunoprecipitation and GST pull down experiments demonstrated that Elk-1 can interact with dynein motor in interphase and different phases of the mitosis. The studies that performed to identify such an interaction between Elk-1 and kinesins are still ongoing. Conclusion In this study we have tried to analyze the interaction of Elk-1 with mitotic motor proteins, dynein and kinesin. Identification of such an interaction will reveal a potential non-transcriptional role for Elk-1 during mitosis. Keywords:, Elk-1, Mitosis, Dynein, Kinesin, 1 Yeditepe University, Genetics and Bioengineering, İstanbul, 2 Molecular Cell Biology and Genetics, Max Planck Institute, Dresden 152 POSTER ÖZETLERİ P-043 P-043 Harman’ın Sıçanlarda Morfinin Yaptığı Koşullandırılmış Yer Tercihi Üzerine Etkileri Harman’s Conditioned Place Preference in Rats the Effects of Morphine Kerim Karaoğlu, 2 Ayfer Altınok, 1 Oruc Allahverdiyev, Ahmet Gökhan Akkan, 1 Sibel Özyazgan Kerim Karaoğlu, 2 Ayfer Altınok, 1 Oruc Allahverdiyev, Ahmet Gökhan Akkan, 1 Sibel Özyazgan 1 1 1 1 İstanbul Universitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakultesi, Tıbbi Farmakoloji, İstanbul, 2 Universitet, Adli Tıp Kurumu Beşinci Özel Kurulu, İstanbul 1 Istanbul University Cerrahpaşa Faculty of Medicine, Medical Pharmacology, İstanbul, 2 Universitet, Adli Tıp Kurumu Beşinci Özel Kurulu, İstanbul 1 Amaç Harman bir b-karbolin bileşiktir ve son yıllarda yapılan araştırmalar ilaç bağımlılığında b- karbolinlerin bazı bulgular oluşturduğunu göstermişler. Bu çalışmada, morfine bağlı koşullandırılmış yer tercihi (KYT) testinde harmanın etkileri araştırıldı, olası etkilerin imidazolin reseptörleri, alfa-2 adrenoseptörler, benzodiazepin reseptörleri ve dopaminerjik reseptörlerin olası katılımı değerlendirildi. Gereç ve Yöntem Sıçanlarda(Sprague dawley, n=56) KYT’in kazanılmasında motivasyon etkiler değerlendirildi. Koşullandırma sırasında morfin (10 mg / kg, s.c.) kullanıldı. Morfin uygulanmasından 30 dakika sonra da harman enjeksiyonu yapıldı. İdazoksan(3 mg / kg, i.p.), yohimbin (0,5 mg / kg, i.p.), haloperidol(0.2 mg / kg, i.p.) ve flumazenil(2,5 mg / kg, i.p.) harman’dan (10 mg / kg, s.c) 15 dakikada önce verildi. Tek yönlü ANOVA arkasıyla Newman-Keuls, Preteste Student t-testi kullanıldı. Bulgular Morfinle (10 mg/kg s.c) eşleşen bölmede hayvanlar daha fazla zaman geçirdi (p<0.001). Harman ve diğer droglar tek başına KYT oluşturmadı (p>0.05). Morfinle birlikte harman (10 mg/kg s.c) uygulandığında harman morfinin tercihini azalttı (p<0.05). İdazoksan (3 mg/ kg, i.p.) harmanla birlikte uygulandığı zaman, harmanın morfinin oluşturduğu KYT-ye etkisini ortadan kaldırdı (P <0.0001). Yohimbin (0,5 mg/kg, i.p.), haloperidol (0.2 mg/kg, i.p) ve flumazenil (2,5 mg/kg, i.p.) harmanın, morfinin oluşturduğu KYT-ye etkisini değiştirmedi. Sonuç Yohimbin, flumazenil ve haloperidol, morfinle oluşturulmuş KYT de harmanin inhibe edici etkisini etkilemediler. Bununla birlikte, harmanin morfin bağımlılığı üzerine farklı hedefler üzerinden etkinlik göstermesine rağmen, morfin-KYT üzerine olan etkisinin alfa2-adrenoreseptörler, benzodiazepin ve dopaminerjik reseptörler üzerinden değil, imidazolin reseptörleri üzerinden olduğunu gösterdik. Anahtar Kelimeler:, Morfin, harman, yohimbin, haloperidol, idazoksan Objective Harmane is a b-carboline compound and recent researchs have findings for some of the b-carbolines in drug dependence. In this study,we have investigated the effects of harmane on morphine-induced conditioned place preference(CPP) and assessed the possible involvement of imidazoline receptors, alpha-2 adrenoceptors, benzodiazepine receptors and dopaminergic receptors. Material and Methods Motivational effects in the acquisition of CPP in rats(Sprague dawley,n=56) were assessed. Morphine(10 mg/kg, s.c.) was used during the conditioning sessions. Harmane was injected 30 minutes before morphine administration. Idazoxane(3 mg/kg, i.p.), yohimbine(0,5 mg/kg, i.p.), haloperidol(0.2 mg/kg, i.p.) and flumazenil(2,5 mg/kg, i.p.) was given intraperitoneally 15 minutes before harmane(10 mg/kg s.c) injection. Data were analyzed by one-way analysis of variance(ANOVA) followed by the NewmanKeuls test. Pretest data were analyzed by Student’s t-test. Results Morphine 10 mg/kg showed preference to the drug-paired side(p<0.001). Harmane and other drogs alone did not produce CPP(p>0.05). Harmane(10 mg/kg) co-administered with morphine(10 mg/kg) during conditioning completely abolished the acquisition of CPP in rats(p<0.05). Idazoxan(3 mg/kg) given prior to harmane in morphine-induced CPP blocked the effect of harmane significantly(P <0.0001). Yohimbine, haloperidol and flumazenil did not change the effect of harman on morphine-induced CPP in rats. Conclusion Yohimbine, flumazenile and haloperidol didn’t show any effect on the inhibitory properties of morphine induced CPP. Furthermore, while harman acts via multiple targets on morphine addiction, we showed that its effect on morphineCPP is via imidazoline receptors, but not with alpha2adrenoceptors, benzodiazepin and dopaminerjik receptors. Keywords:, morphine, harmane, Yohimbine, haloperidol , Idazoxan 153 POSTER ÖZETLERİ P-044 P-044 Glutamat mGlu5 Reseptör Antagonisti MPEPin Sıçanda Kinpirol ile İndüklenen Kompülsif Kontrol Davranışını Azaltıcı Etkisi Glutamate mGlu5 Receptor Antagonist MPEP Reduces Quinpirole-Induced Compulsive Checking Behaviour in Rats Mehmet Murat Demet, 2 Şule Gök, 2 Zeynep Öztürk 1 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Manisa, Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Manisa 1 1 Mehmet Murat Demet, 2 Şule Gök, 2 Zeynep Öztürk Psychiatry Department, Celal Bayar University, School Of Medicine, Manisa, 2 Pharmacology Department, Celal Bayar University, School Of Medicine, Manisa 1 2 Amaç Metabotropik glutamat reseptör modülatörlerinin anksiyolitik etkili olduğu gösterilmiştir, ancak obsesif kompülsif bozukluk üzerindeki etkileri henüz bilinmemektedir. Bu çalışmada groupI mGluR5 antagonisti olan MPEP (2-methyl-6-(phenylethynyl)- pyridine)’in sıçanda kinpirol (dopamin D2/3 reseptör agonisti) ile indüklenen kompulsif kontrol davranışı üzerine etkileri araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem Kompülsif kontrol davranış modelini oluşturmak için sıçanlar kinpirol (n=8) ile haftada iki kez (0.5 mg/kg, subkutan) toplam 5 hafta tedavi edilmişlerdir. Kontrol sıçanlara aynı yoldan fizyolojik serum uygulanmıştır (n=8). Tedavi gruplarındaki sıçanlara, her bir kinpirol uygulamasından 15 dakika önce MPEP (1 ve 5 mg/kg, i.p., n= 7) veya sitalopram (10 mg/kg, i.p., n=7) uygulanmıştır. Onuncu enjeksiyondan sonra, sıçanlar üzerinde 4 küçük obje bulunan açık alan platformu üzerine konularak 55 dakika izlenmiştir. Sıçanların birincil tercih bölgelerine ziyaret sıklığı kompulsif kontrol davranışının ölçütü olarak, alanda aldıkları mesafe ise lokomotor aktivitenin göstergesi olarak kullanılmıştır. Davranış analizi için EthoVisionÒ XT Version 7 yazılım programı kullanılmıştır. İstatistiksel analiz için Kruskal Wallis ve post hoc Dunn testi kullanılmıştır. Bulgular Kinpirol ile tedavi edilen sıçanların birincil tercih bölgelerine ziyaret sayısı kontrol grubundan oldukça yüksek bulunmuştur (kinpirol grubu: 24.5 ± 5.5, salin grubu: 2 ± 0.5; p<0.01). MPEP ile tedavi (5 mg/kg) bu artışı anlamlı derecede azaltırken, sitalopram ile tedavi hafifçe artırmıştır. Kinpirol sıçanların alanda aldıkları mesafeyi anlamlı derecede artırmıştır (kinpirol grubu: 8810 ± 2361, salin grubu: 639 ± 101; p<0.005). MPEP ile tedavi bu artışı değiştirmezken, sitalopram ile tedavi anlamlı derecede azaltmıştır. Sonuç Bu çalışmanın sonuçları, mGluR5 reseptör antagonisti olan MPEP’in kinpirol ile indüklenen kompülsif kontrol davranışını azaltıcı etkisine dair ilk kanıtların elde edilmesini sağlamıştır. Anahtar Kelimeler:, Kompulsif kontrol, Kinpirol, MPEP, Sıçan, Objective Studies showed that modulation of metabotropic glutamate receptors as a potential anxiolytic agents. Thus, we aimed to investigate the effect of 2-methyl-6-(phenylethynyl)pyridine(MPEP), a groupI mGluR5 antagonist, on compulsive checking behavior induced by quinpirol, a dopamine D2/3 receptor agonist, in rats. Material and Methods Male rats were chronically treated with quinpirole subcutaneously at a dose of 0.5 mg/kg on a twice weekly for 5 weeks (n=8). Control rats received saline(n=8). In treated groups, rats received MPEP (1 and 5 mg/kg, i.p., n=7) or citalopram (10 mg/kg, i.p., n=7) before 15 min each quinpirole injection. After 10th quinpirole injection, rats were placed into the open field with four fixed boxes for 55 min. Locomotor activity were quantified as distance travelled. Frequency of visits to the specific locales defined as compulsive checking. For the analysis of behaviour was used Etho VisionXT 7 software programme. Kruskal-Wallis and post hoc Dunn test was used for statistical analysis. Results Quinpirole significantly increased the frequency of visit to the primary preferred place (quinpirole: 24.5±5.5 vs salin: 2±0.5; p<0.01). This increase was signigicantly inhibited by MPEP, at a dose of 5 mg/kg, but not 1 mg/kg. Treatment with citalopram slighltly increased the number of visits. Quinpirol increased total distance travelled (quinprole: 8810±2361, salin: 639±101). This increase was not significantly decreased by MPEP while citalopram significantly reduced it. Conclusion The present results, for the first time, demonstrate that group I mGluR5 receptor antagonist MPEP reduces the compulsive checking induced by quinpirole. Keywords:, compulsive checking, qinpirole, MPEP, Rat, 154 POSTER ÖZETLERİ P-045 P-045 Valproik Asidin 6-hidroksidopamin ile Oluşturulan Parkinson Hastalığı Modelinde Motor Fonksiyonlara Etkileri Effect of Valproic Acid on Motor Function in 6-Hydroxydopamine Treated Parkinsonian Rats Meltem Dağdelen, 1 Ece Genç 1 Meltem Dağdelen, 1 Ece Genç 1 Yeditepe University, Department of Medical Pharmacology, İstanbul 1 Yeditepe Üniversitesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Objective Parkinson’s disease has been characterized by loss of dopaminergic neurons of substantia nigra (SN). In recent studies, a histone deacetylase inhibitor Valproic acid (VPA) has been investigated in the treatment of various neurodegenerative disorders. We aimed to investigate the effect of VPA on some behavioral parameters in Parkinsonian rats. Material and Methods Adult male Wistar Albino rats were divided into 4 groups: Sham operated (S), Sham operated and VPA treated (SV) and nigrally 6-OHDA injected (P), nigrally 6-OHDA injected and VPA treated (PV). They were stereotaxically injected either with 6-hydroxydopamine (8μg/2μL) or saline to the SN. After 10 days, all animals were evaluated for apomorphine induced rotation test (0.5 mg/kg sc). Saline or 300 mg/kg VPA ip were injected to them for 10 days. Motor activity measurements were recorded before the operation, before drug therapy commencement and twice after drug administration using a motor activity monitoring system. SN of their brains were sectioned and analyzed for tyrosine hydroxylase positive neurons. Kruskal–Wallis test was used for statistical evaluation. Results When the distance travelled, ambulatory activity and stereotypic behavior of the animals were analyzed, Parkinsonian rats showed significantly lower values compared with the control group (p<0,05). SV group did not show statistically different values of motor activity compared with the S group other than the distance travelled. In PV group, none of the motor activity findings were statiscally increased compared with P group. Conclusion VPA treatment did not improve the impaired distance travelled, ambulatory activity and stereotypic behavior of the Parkinsonian animals. Keywords:, Parkinson’s Disease, valproic acid, locomotor activity, stereotypic behaviour, ambulatory activity Amaç Parkinson hastalığı beynin substantia nigra (SN) bölgesindeki dopaminerjik nöronların ölmesi sonucu gelişen bir hastalıktır. Son yıllarda bir histon deasetilaz inhibitörü olan valproik asidin (VPA) nörodejeneratif hastalıklar üzerindeki etkisi ile ilgili çalışmalar artmıştır. Çalışmamızda valproik asidin Parkinson hastalığı modeli oluşturulmuş sıçanlardaki belirli davranışsal parametrelere olan etkileri incelendi. Gereç ve Yöntem Çalışmada yetişkin Wistar Albino erkek sıçanlar; kontrol, kontrol-VPA, 6-hidroksidopamin (6-OHDA) lezyonlu ve 6-OHDA lezyonlu VPA ile tedavi edilen olmak üzere 4 gruba ayrıldı (n=6). Parkinson modeli oluşturmak için SN’ya 6-OHDA (8μg/2μL) uygulandı. Parkinson modelinin saptanması için on gün sonra 0,5 mg/kg sc apomorfinle oluşturulan rotasyon testi yapıldı. Tedavi için SF veya 300 mg/kg VPA ip olarak 10 gün boyunca uygulandı. Motor aktivite ölçümleri operasyon öncesi, ilaç öncesi ve 2 kez de ilaç sonrası sayısal ölçüm yapabilen özel bir motor aktivite izleme sistemi ile kaydedildi. Son ölçümün ardından dekapite edilen hayvanların beyinlerinin SN bölgesinden kesitler alınıp, tirozin hidroksilaz pozitif hücrelerin belirlenmesi için immünohistokimyasal analiz gerçekleştirildi. İstatistiksel analizlerde Kruskal-Wallis testi kullanıldı. Bulgular Deney hayvanlarının motor aktivite kafesinde katedilen mesafe, ambulatuvar aktivite ve stereotipik davranışları değerlendirildiğinde, Parkinson oluşturulan sıçanların motor aktivite değerlerinin kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük olduğu saptandı (p<0,05). VPA uygulanan sağlıklı hayvanlarda katedilen mesafe dışında kontrola göre anlamlı bir farklılık saptanmadı. Parkinsonlu hayvanlarda 10 günlük VPA uygulamasının incelenen motor aktivite bulgularında istatistiksel olarak anlamlı bir artışa neden olmadığı gözlendi. Sonuç Valproik asit Parkinsonlu hayvanlarda ölçülen katedilen mesafe, ambulatuvar aktivite ve stereotipik davranışlar gibi motor aktivitelerde belirgin bir düzelme yaratmamıştır. Anahtar Kelimeler:, Parkinson Hastalığı, valproik asit, lokomotor aktivite, stereotipik davranış, ambulatuvar aktivite 155 POSTER ÖZETLERİ P-046 P-046 Sıçanlarda Post-Travmatik Stress Bozukluğu Amigdaloid Komplekste Glutamerjik Glun1 Alt Grup Ekspresyonunda Azalmaya Neden Olmaktadır Post-traumatic Stress Disorder Decreases Glutamergic GluN1 Subunit Expression in the Amygdaloid Complex in Rats Zafer Gören, 2 Berna Terzioğlu, 3 Aslı Aykaç, Hülya Cabadak 1 1 3 3 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 2 Haydarpaşa Numune Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Biyokimya Kliniği Toksikoloji Laboratuvarı, İstanbul, 3 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, İstanbul 1 Zafer Gören, 2 Berna Terzioğlu, 3 Aslı Aykaç, Hülya Cabadak Department Of Medical Pharmacology, Marmara University School Of Medicine, İstanbul, 2 Biochemistry Clinics, Toxicology Laboratory, Haydarpaşa Numune Research And Training Hospital, İstanbul, 3 Department Of Biophysics, Marmara University School Of Medicine, İstanbul 1 Amaç N-metil-D-aspartat (NMDA) - aracılı glutamerjik nörotransmisyon travmaya bağlı davranışsal bozuklukların gelişiminde yer almaktadır. Prefrontal korteks, ventral hipokampüs ve amigdaloid kompleksin post-travmatik stress bozukluğunda önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Çalışmanın amacı post-travmatik stress bozukluğu patofizyolojisinde GluN1 resreptörleri ve serotoninin rolünü araştırmaktır. Selektif serotonin geri alım blokörü, fluoksetin (2.5 mg/kg/gün) veya fizyolojik tuzlu suyun etkileri bu beyin bölgelerinde travma hatırlatıcıya maruziyeti sonrası yükseltilmiş artı labirent kullanılarak, fonksiyonel davranış deneyleri ile araştırıldı. Gereç ve Yöntem Etik komite onayı alındıktan sonra, her iki cinsiyette Sprague-Dawley sıçanlar 10 dak süreyle kirli kedi kumuna (travma) maruz bırakıldı ve 1 hafta sonra travma hatırlatıcı (temiz kedi kumu) ile tekrarlandı. NMDA reseptör proteinlerin Western blot analizi hipokampüs, frontal korteks ve amigdaloid kompleks homojenatlarında yapıldı. İstatistiksel analizde tek yönlü varyans analizi kullanıldı. Bulgular Western blot verilerinde, frontal kortekste GluN1 ekspresyonunda artma ve hipokampüste azalma görüldü fakat bu değişimler istatistiksel olarak anlamlı değildi. Ancak, travmatize sıçanların amigdaloid kompleksindeki GluN1 ekspresyonu anlamlı olarak azaldı (p<0.05). Fluoksetin tedavisi ile frontal korteks ve hipokampüste GluN1 ekspresyonunda değişiklikler görüldü fakat amigdaloid komplekste etkisi olmadı. Sonuç Bu bulgular amigdaloid kompleksteki glutamat reseptörlerinin GluN1 alt grubunun hastalıkta yer aldığını ve serotonin transport proteini inhibitörlerinin bu değişimleri düzeltmede etkili olmadığını göstermektedir. Anahtar Kelimeler:, yükseltilmiş artı labirent, anksiyete , GluN1, , Objective N-methyl-D-aspartate (NMDA)-mediated glutamatergic neurotransmission is involved in the development of traumainduced behavioral dysfunctions. The prefrontal cortex, the ventral hippocampus and the amygdaloid complex were thought to play fundamental roles in post-traumatic stress disorder. The aim of the study is to investigate the role of GluN1 receptors and serotonine in the pathophysiology of post-traumatic stress disorder. The possible effects of selective serotonin reuptake blocker, fluoxetine (2.5mg/ kg/day) or saline in post-traumatic stress disorder were investigated in these important brain areas by functional behavioral experiments performed by using elevated plus maze, following exposure to trauma reminder. Material and Methods After ethics committe approval, Sprague-Dawley rats of both sexes were exposed to dirty cat litter (trauma) for 10 min and it was repeated 1 week later with a trauma reminder (clean litter). Western blot analyses for NMDA receptor proteins were employed in the homogenates of the hippocampus, the frontal cortex and the amygdaloid complex. Oneway analysis of variance is used for statistical analysis. Results Western blot data showed increases in GluN1 expression in the frontal cortex and decreases in hippocampus but these changes were not found statistically significant. However, GluN1 expression in the amygdaloid complex in traumatized rats was decreased significantly (p<0.05). Fluoxetine treatment produced changes in GluN1 expressions in frontal cortex and hippocampus but produced no effects on amygdaloid complex. Conclusion These results may imply that GluN1 subunit of glutamate receptors in the amygdaloid complex maybe involved in the disease and serotonine transport protein inhibitors are not effective to restore these changes. Keywords:, elevated plus maze , anxiety, GluN1, , 156 POSTER ÖZETLERİ P-047 P-047 Post-travmatik Stres Bozukluğu Sıçan Modelinderostral Pons Noradrenalin İçeriği Artmaktadır; Pirenzepinin Rolü Var mı? Noradrenaline Content of Rostral Pons Increases in Rat Model of Post-traumatic Stress Disorder; Pirenzepine Role? Berna Terzioğlu, 2 Melisa Kaleli, 3 Banu Aydın, Sema Ketenci, 3 Hülya Cabadak, 2 Zafer Gören Berna Terzioğlu, 2 Melisa Kaleli, 3 Banu Aydın, Sema Ketenci, 3 Hülya Cabadak, 2 Zafer Gören 1 1 2 2 Haydarpaşa Numune Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Biyokimya Kliniği Toksikoloji Laboratuvarı, İstanbul, 2 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 3 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, İstanbul 1 Biochemistry Clinics, Toxicology Laboratory, Haydarpaşa Numune Research And Training Hospital, İstanbul, 2 Department Of Medical Pharmacology, Marmara University School Of Medicine, İstanbul, 3 Department Of Biophysics, Marmara University School Of Medicine, İstanbul 1 Amaç Hipotalamus-pituiter-adrenal aksı ve noradrenerjik, serotonerjik ve glutamerjik sistemlerdeki regülasyon bozukluklarının post-travmatik stres bozukluğu patofizyolojisinde rol aldığı düşünülmektedir. Selektif M1 muskarinik reseptör antagonisti, pirenzepinin travma hatırlatıcıya maruziyeti sonrası yükseltilmiş artı labirent testi kullanılarak anksiyete indeksi üzerine olan etkisi araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem Etik komite onayı alındıktan sonra, Sprague Dawley sıçanlar 10 dak süreyle kirli kedi kumuna (travma) maruz bırakıldı ve 1 hafta sonra travma hatırlatıcı ile (temiz kedi kumu) tekrarlandı. Sıçanlara, iki maruziyeti arasında 7 gün boyunca intraperitoneal pirenzepin (1 veya 2 mg/kg/gün) ya da fizyolojik tuzlu su tedavisi uygulandı. Rostral ponstaki Noradrenalin konsantrasyonu HPLC ile analiz edildi. İstatistiksel analizde iki-yönlü varyans analizi ve Bonferroni post hoc testi kullanıldı. Bulgular Travma hatırlatıcı maruziyeti sonrası sıçanlarda anksiyete indeksleri kontrol grubuna göre yüksekti (p< 0.05). Pirenzepin tedavisi travma olmayan sıçanlarla fizyolojik tuzlu su ile tedavi edilen sıçanlar arasında farklı bulunmadı. Ortalama kümülatif donma zamanı travmalı sıçanlarda (11.13 ± 3.51 s) travma olmayanlardan (4 ± 2.35 s) anlamlı olarak daha yüksekti ve pirenzepin ile değişmediği görüldü (p< 0.005). Noradrenalin seviyesi travma olmayan sıçanlarda 7.5 ± 0.7 pg/ ml idi ve travmalı sıçanlarda 12.09 ± 1.04 pg/ml’e yükseldi. Noradrenalin seviyeleri pirenzepinin her iki dozu ile geri çevrildi (p< 0.005). Pirenzepinin iki dozu arasında fark yoktu. Sonuç Stres hatırlatıcı ile artan anksiyete rostral ponstaki Noradrenalin artışına paralel olduğu ve pirenzepin ile geri çevrildiği sonucuna vardık. Anahtar Kelimeler:, yükseltilmiş artı labirent, muskarinik, lokus sereleus, anksiyete, HPLC Objective The dysregulation of hypothalamic-pituitary-adrenal axis and noradrenergic,serotonergic and glutamatergic systems are thought to be involved in pathophysiology of post-traumatic stress disorder. The possible effect of selective M1 muscarinic receptor antagonist,pirenzepine on anxiety indices was investigated by using elevated plus maze,following exposure to trauma reminder. Material and Methods After ethical committee approval,Sprague-Dawley rats were exposed to dirty cat litter(trauma) for 10min and repeated 1 week later with a trauma reminder(clean litter). The rats also received intraperitoneal pirenzepine(1 or 2mg/kg/ day) or saline for 7 days between two exposure sessions. Noradrenaline concentration in the rostral pons was analyzed by HPLC. Two-way analysis of variance and the Bonferroni post hoc test were used for statistical analysis. Results The anxiety indices of the rats subjected to the trauma reminder were increased when compared to control rats(p<0.05). Pirenzepine treatment were not found to be different from non-traumatized rats treated with physiological saline. The mean cumulative freezing time was significantly higher in rats subjected to trauma(11.13±3.51s) than that of non-traumatized rats(4±2.35s; p<0.005) and found to be as it has not changed with pirenzepine. The Noradrenaline level was 7.5±0.7pg/ml in non-traumatized rats and increased to 12.09±1.04pg/ml in traumatized rats. The Noradrenaline levels in traumatized rats reversed by pirenzepine at both doses(p< 0.005). There was no difference between two doses of pirenzepine. Conclusion We conclude that the anxiety induced with the stress reminder parallels with Noradrenaline increases in the rostral pons that is reversed by pirenzepine. Keywords:, elevated plus maze, muscarinic , locus ceruleus, anxiety, HPLC 157 POSTER ÖZETLERİ P-048 P-048 Serebral Lateralizasyon ve Kardiyak Otonom Aktivite Arasındaki İlişki The Relationship Between Cerebral Lateralization and Cardiac Autonomic Activity Ramazan Yüksel, 2 Şenol Dane 1 1 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Ankara, 2 Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Ankara 1 Ramazan Yüksel, 2 Şenol Dane Department Of Physiology, Yildirim Beyazit University Medical Faculty, Ankara, 2 Department Of Physiology, Turgut Ozal University Medical Faculty, Ankara 1 Amaç Serebral lateralizasyon,iki serebral hemisfer arasındaki morfolojik ve fonksiyonel farklılıkları ifade eder. El tercihi ve göz tercihi serebral lateralizasyonun dışa yansıyan en önemli göstergeleridir. Kalpte otomatisite,intrensek olarak pacemaker dokulara bağlı olsa da kalp hızı ve ritim,otonom sinir sisteminin etkisi altındadır. Bu çalışma kalp ritminin önemli bir belirleyicisi olan otonom sinir sistemi üzerinde serebral lateralizasyonun rolünü araştırmayı amaçladık. Bu amaçla da sinüs düğümü üzerinde otonom sinir sisteminin sempatik ve vagal bileşenlerinin etkisini yansıtan,kolay uygulanabilen,objektif,kantitatif,noninvazif bir yöntem olan kalp hızı değişkenliği(KHD) analizini kullandık. Gereç ve Yöntem Yaşları 19-23 arasında değişen 44 sağlıklı adolesan çalışmaya katıldı. Gün içi otonom labiliteyi önlemek amacıyla saat 10:0014:00 arasında 10 dakikalık dinlenmeyi takiben 15 dakikalık EKG kayıtları alınarak KHD modüllü bir elektrofizyolojik çalışma programına kaydedildi. Tüm katılımcılara el tercihini belirlemek için Oldfield Anketi,dominant gözü saptamak için Modifiye Miles Testi uygulandı. Bulgular 13 solak ve 31 sağlak katılımcının verileri analizinde SDANN,RMSSD,pNN50,Toplam güç ve HF gibi bazı ortalama KHD parametreleri solaklarda anlamlı derecede düşük bulundu. Özellikle kısa süreli EKG kayıtlarında yapılan analizlerde daha değerli bulunan RMSSD ve pNN50 ortalamalarının anlamlı derecede düşük bulunması çalışmayı daha da önemli kılmaktaydı. Sonuç Sempatik ve parasempatik sistem arasındaki denge ile kalbin otonom kontrolü sağlanmaktadır. Bu dengenin değişmesiyle birçok hastalıkta otonom kardiyak bozukluklar ortaya çıkar. Otonom dengesizlik terimi genelde vagal aktivitede azalmaya sempatik aktivitede artışa işaret eder. Böylece ölümcül ritim bozuklukları meydana gelebilir. Dolayısıyla solaklarda tespit edilen genel KHD düşüklüğü sol elini tercih edenlerde ani kardiyak ölüm ve aritmi eşiğinin düşük olduğunu düşündürmekte; bu da yaşam süresinin solaklarda genelde daha kısa olduğu yönündeki çalışmalarla paralellik göstermektedir. Anahtar Kelimeler:, serebral lateralizasyon, kalp hızı değişkenliği, otonom sistem, , Objective Cerebral lateralization means that morphological and functional differences between the two cerebral hemispheres. The most important indicator of cerebral lateralization is hand preference and eye preference. On the other hand automaticity in the heart,even though intrinsically connected to the pacemaker tissues,heart rate and rhythm,under the influence of the autonomic nervous system. This study is an important determinant of cardiac rhythm,which aimed to investigate the role of the autonomic nervous system on the cerebral lateralization. For this purpose,the sympathetic and vagal components of the autonomic nervous system on the sinus node,reflecting the effect of an easily performed, objective,quantitative,non-invasive method,the heart rate variability(HRV) analysis used. Material and Methods Forty four healthy adolescents between the ages of 1923 participated in the study. In order to prevent intra-day autonomic lability ECG recordings was carried out between 10:00to14:00 hours. HRV is a module based on 15-minute ECG recordings was recorded electrophysiological study program. Oldfield Questionnaire and Modified Miles test was performed in all participants. Results 13left-handed and 31right-handed participants data analysis of the some average HRV parameters were significantly lower in left-handers. Conclusion Autonomic control of the heart is provided by the balance between sympathetic and parasympathetic system. This is the change in the balance of autonomic cardiac disorders occur in many diseases. Decrease in activity of vagal autonomic imbalance is a term often refers to the increase in sympathetic activity. Thus fatal arrhythmia may occur. Therefore,the decreased HRV parameters in left-handers show that the threshold for arrhythmias and sudden cardiac death is low lin left-handers. Keywords:, Cerebral lateralization , heart rate variability, autonomic system, , 158 POSTER ÖZETLERİ P-049 P-049 Sıçanlarda Karrageninle Oluşturulan İnflamatuar Ağrıda Beta Adrenerjik Reseptör Antagonisti Esmololün Etkileri Effects of Esmolol, A Beta Adrenergic Receptor Antagonist, in Carrageenan Induced Inflammatory Pain in the Rat Berin Tuğtağ, 2 Tufan Mert, 3 Nimet Şenoğlu, Hafize Öksüz Berin Tuğtağ, 2 Tufan Mert, 3 Nimet Şenoğlu, Hafize Öksüz 1 1 3 3 Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Anatomi/ Temel Tıp Bilimleri, Kahramanmaraş, 2 Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Biyofizik/ Temel Tıp Bilimleri, Kahramanmaraş, 3 Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon, Kahramanmaraş 1 Amaç Beta adrenerjik reseptör antagonisti olan Esmolol antihipertansif ve antitaşikardik etkileri nedeniyle kardiyovasküler sistem hastalığı olan kişilerde anestezi sırasında dolaşım sistemi komplikasyonları önlemek için kullanılmaktadır. Esmolol’un antinosiseptif ve anestezik etkileri sahip olduğunu gösteren çalışmalar olmasına rağmen, inflamatuar ağrı süreçlerindeki etkilerine ilişkin bilgi bulunmamaktadır. Bu çalışmada, lokal olarak (intraplantar) uygulanan Esmolol’un inflamatuar ağrıdaki etkileri deneysel inflamasyon modelinde araştırıldı. Gereç ve Yöntem Deneysel inflamasyon modeli, sıçanların arka pençelerine intraplantar carrageenan (Car, %2 w/v) uygulayarak gerçekleştirildi. Sağlıklı ve inflamasyonlu sıçanlar Car uygulamasından 3 saat sonra, termal plantar test ile geri çekme latansı (hiperaljezi için) ve dinamik plantar aesthesiometer ile geri çekme eşiği (allodini için) ölçülerek test edildi. Car uygulamasından 30 dakika önce uygulanan Esmolol’un etkisi, beta reseptör agonisti olan Dobutamin ile karşılaştırıldı. Bulgular Car uygulaması, hem termal latansı (%42) hemde mekanik eşik (%46) değerini düşürerek, hiperaljezi ve allodini oluşmasına neden oldu. İnflamasyonlu sıçanlarda Esmolol termal latans ve mekanik eşik değerlerini anlamlı olarak azaltırken, Dobutamin uygulaması her iki değerin artmasına neden oldu. Sağlıklı sıçanlarda, Dobutamin antinosiseptif etki gösterirken, Esmolol termal hiperaljezi ve mekanik allodini oluşturdu. Sonuç İntraplantar olarak uygulanan Car hiperaljezi ve allodininin ortaya çıkmasına neden oldu. Esmolol’un hem sağlıklı hem de inflamasyonlu sıçanlarda hiperaljezi ve allodiniyi arttırması, Dobutaminin ise azaltıcı etki göstermesi lokal inflamatuar süreçlerde beta adrenerjik reseptörlerin rolünü ortaya koymaktadır. Sonuçlarımız, Dobutamin gibi beta adrenerjik agonistlerin inflamatuar ağrının tedavisinde tercih edilebilecek seçenekler olabileceğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler:, Esmolol, Dobutamin, Hiperaljezi, Allodini, İnflamasyon, Rat Objective Esmolol, beta adrenergic receptor antagonist, is often used to avoid circulatory complications during anesthesia in patients with cardiovascular diseases. Although there are a few studies about antinociceptive and analgesic effects of Esmolol, very little evidence regarding the inflammatory actions of Esmolol is available. In the present study, effects of locally (intraplantarly) administrated Esmolol was investigated in experimental inflammation model. Material and Methods Experimental inflammation model was achieved with intraplantar Car (Carrageenan, %2 w/v) injection into the rat hind paws. Healthy or inflamed rats were tested by measuring thermal latencies withy thermal plantar test (for hyperalgesia) and mechanical thresholds with dynamic plantar aesthesiometer (for allodynia) techniques after3 hour Car injection. Effects of Esmolol were compared with those of a beta receptor agonist Dobutamine. Results Car injection decreased the paw withdrawal thermal latencies (42%) and mechanical thresholds (46%) and caused hyperalgesia and allodynia. Although Esmolol treatment produced significant decreases in thermal latencies and mechanical thresholds in Car injected rats, Dobutamine increased the latencies and thresholds. In healthy rats, While Dobutamine produced antinociception, Esmolol caused thermal hyperalgesia and mechanical allodynia. Conclusion Intraplantar Car injection produced hyperalgesia and allodynia. Unlike Dobutamine, Esmolol can provoke the Car induced inflammatory pain indices, thermal hyperalgesia and mechanical allodynia. The present results reveal that beta adrenergic receptors play roles in inflammatory pain process and beta adrenergic agonists such as Dobutamine can be preferable appropriate choice for the management of inflammatory pain. Keywords:, Esmolol, Dobutamine, Hyperalgesia, Allodynia, Inflammation, Rat Kahramanmaraş Sütçü İmam University, Anatomy, Kahramanmaraş, Kahramanmaraş Sütçü İmam University, Biyofizik, Kahramanmaraş, 3 Kahramanmaraş Sütçü İmam University, Anesthesiology and Reanimation, Kahramanmaraş 1 2 159 POSTER ÖZETLERİ P-050 P-050 SCN1A Gen Taramasında Yeni Nesil Dizileme Yönteminin Uygulanması Application of New Generation Sequencing Method for SCN1A Screening 1 Yasemin Şen, 1 Sunay Usluer, 1 Aslı Gündoğdu, Derya Dikbıyık, 1 Hande Çağlayan 1 1 1 1 Boğaziçi Universitesi, Moleküler Biyoloji Ve Genetik Bölümü, İstanbul 1 Amaç Voltaj kapılı kanal proteinlerinden tip I nöronal alfa alt ünitesini kodlayan SCN1A gen mutasyonlarının Dravet başta olmak üzere birçok epilepsi türü ile ilişkisi uzun süredir bilinenmektedir. Bu nedenle özellikle Dravet tanısında ayırd edici özelliğe sahip olması nedeniyle bir çok kurum tarafından rutinde mutasyon taraması yapılan bir gendir. Ancak SCN1A, 26 ekzonu ve 8133 bp\’lik kodlayan bölgesiyle oldukça büyük bir gendir. Bu da doğrudan dizileme yöntemiyle analizini oldukça güçleştirmektedir. Bu çalışmamızda SCN1A geninin birden fazla hastada çoğaltılıp Yeni Nesil Dizileme yöntemiyle analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem SCN1A geni önceden Sanger dizileme için optimize edilmiş primer çiftlerimiz ve PCR şartlarında çoğaltıldı. Bir hastaya ait tüm amplikonlar eşit molekül sayısında birleştirildi. Her hastaya ait amplikon havuzuna barkodlu adaptörlerin bağlanmasının ardından 10 hastanın örneği eşit molekül sayısında birleştirildi. Elde edilen bu havuz emülsiyon PCR’ın ardından ROCHE GS Junior NGS aletinde dizilendi. Bulgular Analiz sonucunda hastalara ait amplikonlar ortalama 100X derinlikte okunabildi. Analiz edilen 10 örnekten 4’ü daha önceden Sanger ile analiz edilen ve varyasyonları bilinen örneklerdi. bu varyasyonlardan 4 bp’lik bir delesyon NGS yöntemiyle de konfirme edildi. Nonsense kodon değişimi oluşturan başka bir değişiklik ise konfirme edilemedi. Ancak bölgenin farklı primerlerle tekrar çoğaltılıp Sanger dizileme ile analiz edilmesinden sonra daha önceden görülen varyasyonun dizileme hatası olduğu görüldü. Sonuç Bu yöntem kullanılarak elde ettiğimiz ilk sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda SCN1A gibi uzun genlerin analizi için PCR ile çoğaltılıp amplikonlara adaptör bağlanmasının ve birden çok hastanın NGS yöntemiyle analiz edilmesinin hassas ve efektif bir yöntem olduğu görülmüştür. Rutin kullanımda Sanger dizileme yöntemine etkili bir alternatif oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler:, SCN1A, NGS, Dravet, , Objective It is an established fact that mutations on SCN1A gene, which encodes alpha subunit of neuronal voltage gated sodium channel type 1 protein, is associated with many epilepsy types mainly Dravet syndrome. For this reason in differential diagnosis of Dravet syndrome mutational analysis of SCN1A gene is a routine in many institutions. However, with its 26 exon and 8133 bp coding region SCN1A is a rather long gene to be analyzed by classical Sanger sequencing method. In current study we aim to analyze SCN1A gene mutations by New Generation Sequencing method. Material and Methods Coding region of SCN1A gene was amplified by optimized primers and PCR conditions. All amplicons of a patient were pooled at equal molecule number. After ligation of barcoded adaptors, amplicon pools of each patient were pooled together. After emulsion PCR, all samples were sequenced altogether in a ROCHE GS Junior NGS device. Results After analysis, coding region of SCN1A gene was read at average 100X depth. 4o f analyzed samples had been sequenced previously and bearing known variants. A 4 bp deletion in one control sample was also confirmed by NGS method. Another nonsense variation was not confirmed. When this region was amplified and sequenced again, it was found that the original variant was a sequencing artifact. Conclusion Primary results of method show that for the analysis of long genes like SCN1A, NGS is a sensitive and effective method. This method is proposed as a feasible alternative for Sanger sequencing in routine screening. Keywords:, SCN1A, Dravet, NGS, , 160 Yasemin Şen, 1 Sunay Usluer, 1 Aslı Gündoğdu, Derya Dikbıyık, 1 Hande Çağlayan Molecular Biology And Genetics Department, Bogazici University, İstanbul POSTER ÖZETLERİ P-051 P-051 Mental Stresin Deri Kan Dolaşımı Kontrol Mekanizmaları Üzerindeki Etkileri Effects of Mental Stress on the Control Mechanisms of Cutaneous Blood Flow Emel Çetin, 1 Ferhan Esen, 1 Berna Tütüncü, Hamza Esen, 2 Murat Ünalacak Emel Çetin, 1 Ferhan Esen, 1 Berna Tütüncü, Hamza Esen, 2 Murat Ünalacak 1 1 1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Biyofizik, Eskişehir, 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Eskişehir 1 Eskişehir Osmangazi University Biophysics, Eskişehir, Eskişehir Osmangazi University Faculty of Medicine, Department of Family Medicine, Eskişehir 1 2 Amaç Mental stres, çelişkili sonuçlar belirtilmiş olsa da, insan arteriyel endotel fonksiyonlarını bozmaktadır. Bununla birlikte, mental stresin canlıdaki mikrovasküler fonksiyonlar üzerindeki etkisi bilinmemektedir. Çalışmamızda, mental stresin deri mikrovasküler yatakların fonksiyonları üzerinde etkili olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem Çalışmaya 27 ± 3 yaşlarında 12 sağlıklı gönüllü birey katıldı. Deri kan akımı bir laser Doppler flowmetre (LDF) ile ölçüldü. Stres oluşturmada toplama işlemine (başlangıçta verilen 3 basamaklı bir sayının rakamlarını toplayarak tekrar sayıya ekleme ve bu işlemi sürdürme şeklinde) dayalı mental aritmetik uyaranı kullanıldı. Vasküler fonksiyonlar bazal, ısısal uyarana (42oC) yanıt ve mental aritmetiğin oluşturduğu strese yanıt olarak kayıtlanan deri kan akımı sinyallerinin spektral analizi ile bulunan sonuçların karşılaştırılması ile değerlendirildi. Bulgular Lokal kontrol mekanizmaları aktifti ve ısısal uyaranla önemli değişikliğe uğradı. Bununla birlikte, bu mekanizmalar mental aritmetik stresinin ardından önemli bir değişiklik göstermedi (p>0,05). Bunun tersine, kalp hızı ve kardiyak bileşen stresin ardından önemli ölçüde arttı (p<0,01). Sonuç Kan damarlarının vazodilatör uyaranlara karşı genişleme yeteneği endotel bütünlüğünün göstergesi olarak kullanılmaktadır. Sağlıklı bireylerde, mental stres ile sempatik sinir sisteminin aktive edilmesi kalp hızı ve kan basıncını ve bunların sonucunda da kan akımını artırmaktadır. Çalışmamızda kalp hızı ve kan akımında artış olduğunu gözlemekle birlikte, yerel kontrol mekanizmalarının işlevlerinde bir değişiklik gözlemedik. Bu sonuç, kan akımındaki artışın kardiyak aktivitedeki artışla açıklanabileceğini fakat mental stresin mikrovasküler fonksiyonlar üzerinde etkisinin olmadığını düşündürür. Anahtar Kelimeler:, Mental stres, deri kan akımı, spektral analiz, , Objective Mental stress impairs arterial endothelial function in humans although the opposite results have been reported. However, the effect of mental stress on microvascular function remains unknown. The present study sought to determine whether the stress would have an effect on the functioning of cutaneous microvascular beds. Material and Methods Twelve healthy subjects (ages 27 ± 3 years) volunteered to participate in this study. Skin blood flow was measured using a laser Doppler flowmeter. The mental arithmetic task (a 3-digit number was given and asked to take the sum of the 3 digits and then add this sum to the 3 digit number) was used as the stressor. Vascular functions were assessed comparing the spectral analysis results of cutaneous blood flows: Baseline, responses to local heating and mental arithmetic. Results Local control mechanisms were active and significantly changed in response to local heating. However, these mechanisms did not change following a 5-min mathematics stressor. In contrast, heart rate and cardiac component increased after stress. Conclusion The ability of a blood vessel to distend in response to a vasodilator stimulus is used as an index of endothelial integrity. In healthy humans, activation of the sympathetic nervous system during periods of mental stress increases heart rate and blood pressure and enhances blood flow. We found increase in blood flow and heart rate but not in local mechanisms. This finding suggests that the increase in blood flow is the result of increased cardiac activity and not the effect of mental stress on microvascular function. Keywords:, Mental stress, skin blood flow, spectral analysis, , 161 POSTER ÖZETLERİ P-052 P-052 REM Uykusu Bozukluğunda Bellek ve Duygu Durum Değişiklikleri Üzerine Kronik Essitalopram Tedavisinin Etkileri The Effects of Chronic Escitalopram Treatment on Memory and Mood Changes in REM Sleep Deprivation 1 İsmail Mikdat Kabakuş, 1 Sadık Taşkın Taş, 1 Yıldırım Sara 1 1 1 İsmail Mikdat Kabakuş, 1 Sadık Taşkın Taş, Yıldırım Sara Medical Pharmacology Department, Hacettepe University, Ankara Hacettepe Üniversitesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Ankara 1 Objective Insomnia is related to psychiatric and cognitive disorders in humans. Insomnia is found to cause learning and memory disorders, mania and depression like behaviors; depending on the models used. The effects of chronic escitalopram treatment on behavioral changes and memory disorders occurring in REMD were investigated in this study. Material and Methods In our study, treatment group Wistar rats are administered escitalopram for 14 days (10 mg/kg, ip). For REM deprivation “columns in the water” method and “object place recognition” tests were used to assess cognitive functions. “Open field arena” and “elevated plus maze” tests were used to assess locomotor activity and anxiety. Results While REMD impaired cognitive functions; chronic escitalopram treatment improved cognitive functions in REMD rats. In REMD group decrease in anxiety and increase in mania were observed. After chronic escitalopram treatment, similar results were obtained between the REMD and the control groups. Conclusion Chronic escitalopram treatment is preventive against memory and mood disorders caused by REMD. Keywords:, REM deprivation, learning - memory, locomotion, anxiety, escitalopram Amaç Uykusuzluk, insanlarda psikiatrik rahatsızlıklar ve kognitif fonksiyon bozuklukları ile ilişkilidir. Hayvanlarda, uykusuzluğun, kullanılan modele bağlı olarak, öğrenme ve bellekte sorunlara, mani veya depresyon benzeri davranış bozukluklara yol açtığı bulunmuştur. Bu çalışmada kronik essitalopram tedavisinin REM yoksunluğunda (REMY) meydana gelen davranış değişiklikleri ve bellek fonksiyon bozukluklarını üzerine etkisi incelendi. Gereç ve Yöntem Bu çalışmada, ilaç grubu Wistar sıçanlara 14 gün essitalopram (10 mg/kg, ip) uygulandı. REM yoksunluğu için hayvanlar 72 saat “suda kolonlar” yöntemi kullanılarak uykusuz bırakıldı. Bellek fonksiyonlarını değerlendirmek için “nesne-yer-anımsama” testi; anksiyete ve lokomosyonu değerlendirmek için “serbest-alan-arena” testi ve “açık-kollabirent” testi uygulandı. Bulgular REMY, bellek fonksiyonlarını bozarken; kronik essitalopram tedavisi REMY uygulanan grupta bellek fonksiyonlarını koruyucu etki gösterdi. REMY grubunda anksiyetede azalma ve hipomani benzeri aktivite artışı gözlenirken; kronik essitalopram tedavisi sonrası duygu-durum testlerinde kontrol grubu ile benzer sonuçlar elde edildi. Sonuç Kronik essitalopram tedavisi, REM yoksunluğu ile gelişen bellek fonksiyon bozukluklarına ve duygu-durum değişikliklerine karşı koruyucudur. Anahtar Kelimeler:, REM yoksunluğu, öğrenme - hafıza, lokomosyon, anksiyete, essitalopram 162 POSTER ÖZETLERİ P-053 P-053 Deneysel Hipertiroidi Modelinde Uzamsal Öğrenme Performansının Cinsiyete Bağlı Değişimi Gender Dependency of Spatial Memory in Experimental Hyperthyroidism Model 1 Soner Bitiktaş, 1 Şehrazat Kavraal, 2 Başak Kandemir, Burak Tan, 3 Narin Liman, 2 Işıl Aksan Kurnaz, 1 Cem Süer 1 1 1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji, Kayseri, 2 Yeditepe Universitesi, Biyomühendislik Ve Genetik, İstanbul, 3 Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Histoloji Ve Embriyoloji, Kayseri 1 Amaç Bu çalışmada, hipertiroidili sıçan modelinde tiroid hormonun uzamsal öğrenme üzerine olan etkisi cinsiyet bağımlı olarak araştırıldı. Gereç ve Yöntem Wistar cinsi sıçanlar, kontrol ve hipertiroidi gruplarına ayrıldı ve her bir grup 10 erkek ve dişi sıçandan oluşturuldu. Hipertiroidi gruplarına, 21 gün süreyle tiroksin hormonu; kontrol grubunu oluşturan sıçanlara ise eşit hacimde fizyolojik serum uygulandı. Her sıçanın uzamsal öğrenme performansı Morris Su Tankı testinde değerlendirildi. Probe denemesinden sonra beyin perfüze edildi ve iimmunohistokimyasal analizler için hipokampus kesitleri hazırlandı. Bu kesitlerde NMDAR1a, NMDAR2a, NMDAR2b ve nükleer reseptör (Östrojen a, Östrojen b ve Progesteron) proteinlerinin varlığı immunhistokimyasal olarak analiz edildi. Ayrıca deney hayvanlarının günlük ağırlık değişimleri ve uygulamalar sonundaki serum tiroksin düzeyleri ELISA yöntemi ile ölçüldü. Bulgular Tiroid hormon düzeylerinin ölçümü, 21 günlük tiroksin uygulamasının sıçanlarda deneysel hipertiroidi oluşturduğunu gösterdi. Tiroksin uygulanan dişi sıçanlar, gizli platformun yerini SF uygulanan dişi sıçanlara ve tiroksin uygulanan erkek sıçanlara göre daha geç ve daha uzun mesafe kat ederek buldular ve anlamlı derecede yüksek oranda tigmotaksis davranışı gösterdiler. Son öğrenme denemesinden 24 saat sonra yapılan probe denemesinde dişi ve erkek hipertiroidili sıçanların, platformun bulunduğu kadranda kontrol gruplarına göre anlamlı derecede daha az oranda bulundukları saptandı. Tigmotaksis, probe denemesinde de sıçanlarda daha yüksek oranda saptandı. Hipertiroidili sıçanlardaki bu davranışsal bulgular, östrojen, progestereon ve NMDA reseptör immunreaktivitesindeki azalma ile uyumlu bulundu. Sonuç Bu bulgular, dentat girus sinapslarında tiroid hormonu ile östrojen reseptörleri arasındaki moleküler etkileşimin hipokampal davranıştan sorumlu olabileceğini göstermektedir. Ayrıca dişi cinsiyette tiroid hormonlarının anksiyete ile ilgili bir limbik bölgeye etkiyerek öğrenme davranışını bozduğu da görülmektedir. Anahtar Kelimeler:, Öğrenme-Bellek, Hipertiroidi, Glutamat Reseptörleri, Östrojen reseptörleri, Objective In this study, a rat model of hyperthyroidism was used to investigate the thyroid hormone-dependent spatial learning, depending on gender. Material and Methods Wistar rats, 20 male and 20 female, were divided into 2 groups (control and hyperthyroidism). L-thyroxine was given to hyperthyroidism groups and an equal volume of physiological saline to the control group rats for 21 days. Spatial learning performance of each rat was evaluated using Morris Water Maze. After probe trial, brains were completely removed and hippocampi were seperated from the brain tissue without damaging. Immunoreactivity of NMDAR1a, NMDAR2a, NMDAR2b and nuclear receptor (estrogen a, b estrogen and progesterone) were analyzed in these samples. Results Thyroxine-treated female rats found the hidden platform later swimming a longer distance, compared to the saline injected female rats and thyroxine-treated female rats, and they also showed increased thigmotaxis, a behavior indicative of anxiety. Both female and male hyperthyroid rats spent lesser time in the target quadrant where the platform was found, compared to control groups on the probe trial. Increased thigmotaxis was also observed on the probe trial in hyperthyroid female rats. These behavioral findings in hyperthyroid rats were consistent with a decrease in oestrogen and NMDA receptor immunorectivity. Conclusion These findings suggest that the molecular interactions between thyroid hormone and estrogen receptors at the synapses in the dentate gyrus may be responsible for the hippocampal behavior. In addition, it is concluded that thyroid hormones can impair learning behavior, acting on an anxiety-related region of the limbic region in female rats. Keywords:, Learning and memory, Hyperthyroidism, NMDA receptors, oestrogen receptors, Soner Bitiktaş, 1 Şehrazat Kavraal, 2 Başak Kandemir, Burak Tan, 3 Narin Liman, 2 Işıl Aksan Kurnaz, 1 Cem Süer Physiology, Erciyes University Faculty of Medicine, Kayseri, 2 Genetics And Bioengineering, Yeditepe University, İstanbul, 3 Histology And Embryology, Erciyes University Veterinery Faculty, Kayseri 163 POSTER ÖZETLERİ P-054 P-054 Deneysel Akrilamid Toksisitesi Modelinde Alfa-lipoik Asit ve N-asetil Sisteinin Etkisi Effects of Alpha-lipoic Acid And N-acetylcysteine on Acrylamide-induced Toxicity 1 Meral Yüksel, 2 A. Özer Şehirli, 3 Enis Olgu Tok, Enise Çavuşoğlu-Dalgıçdir, 4 Can Erzik, 3 Feriha Ercan, 5 Goncagül Haklar 1 4 4 Marmara Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Programı, İstanbul, 2 Marmara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 3 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji Ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 4 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 5 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul 1 Meral Yüksel, 2 A. Özer Şehirli, 3 Enis Olgu Tok, Enise Çavuşoğlu-Dalgıçdir, 4 Can Erzik, 3 Feriha Ercan, 5 Goncagül Haklar Department of Medical Laboratory Techniques, Vocational School Of Health Related Services, İstanbul, 2 Department of Pharmacology, Marmara University,School Of Pharmacy, İstanbul, 3 Department of Histology And Embryology, Marmara University, School Of Medicine, İstanbul, 4 Department of Medical Biology, Marmara University, School Of Medicine, İstanbul, 5 Department of Biochemistry, Marmara University, School Of Medicine, İstanbul 1 Amaç Akrilamid(AKR) suda çözünür bir vinil monomeridir. AKR’e maruz kalmak sinir uçlarında dejenerasyon ve aksonopati oluşturma potansiyeline sahip olup, erkek üreme sistemini olumsuz etkilediği de bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı, alfa-lipoik asit (LA) ile n-asetil sisteinin (NAS) akrilamid ile oluşturulmuş deneysel toksisite modelinde periferik nöropati ve erkek gonotoksisitesi üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem Çalışmaya erkek Sprague-Dawley sıçanlar dahil edildi. AKR 45mg/kg/gün’lük dozda, LA 35mg/kg/gün ve NAS 150mg/ kg/gün dozlarda 10 gün süre ile verildi. Kontrollere aynı dozda salin enjeksiyonu gerçekleştirildi. On günün sonunda sıçanlar sakrifiye edildi, siyatik sinirleri ile testis dokuları çıkarıldı. Oksidatif stres düzeyleri için malondialdehit (MDA), glutatyon (GSH) ile luminol ve lusigenin aracılı kemilüminesans (KL) ölçümleri gerçekleştirildi. Ayrıca DNA fragmantasyonu ile histopatolojik incelemeler yapıldı. Bulgular Sıçan siyatik sinir dokuları ile testislerinde luminol (.OH, H2O2, HOCl radikalleri için spesifiktir) ve lusigenin (O2.radikaline özgü) aracılı KL ölçümleri AKR grubunda kontrollere göre anlamlı yüksek bulundu. Siyatik sinir örneklerinde LA ve NAS luminol aracılı KL ölçümlerini azalttı. Testis örneklerinde lusigenin aracılı KL etkili bulundu. AKR grubunda MDA düzeyleri yüksek iken, GSH düzeyleri kontrol örneklerine göre düşük bulundu. LA ve NAS’in MDA düzeylerini düşürdüğü ve GSH düzeylerini yükselttiği saptandı. Histopatolojik incelemeler benzer sonuçları gösterirken, DNA fragmantasyonunun gruplar arasında anlamlı değişmediği belirlendi. Sonuç Sonuç olarak, erkek sıçanlarda akrilamid ile oluşturulan toksisite sonucunda siyatik sinir ile testis dokularında oksidatif stres, artmış MDA, azalmış GSH ve artmış serbest radikal salınımı ile karakterize olduğu belirlendi. LA ve NAS uygulamalarının AKR ile oluşturulan sıçan toksisite modelinde olumlu yönde etkili olduğu görüldü. Anahtar Kelimeler:, Akrilamid toksisitesi, alfa lipoik asit, n-asetil-sistein, oksidatif stres, serbest radikaller Objective Acrylamide(ACR) is a water-soluble, vinyl monomer. Exposure to ACR has the potential for degeneration of nerves causing distal axonopathy and adversely affecting male reproductive system. The aim of this study is to determine the effects of alpha-lipoic acid(LA) and n-acetyl cysteine(NAC) on acrylamide-induced peripheric neuropathy and male gonotoxicity in rats. Material and Methods Male Sprague-Dawley rats were included in the study. ACR was given at a dose of 45mg/kg/day. LA group received additionally 35mg/kg/day LA,and NAC group received 150mg/kg/day NAC.Controls were injected saline at the same dose. After 10 days their sciatic nerves and testes were removed and the degree of oxidative stress was measured by glutathione(GSH), malondialdehyde(MDA), luminol and lucigenin enhanced chemiluminescence(CL) methods. Additionally DNA fragmentation and histopathological evaluation was also determined. Results In sciatic nerve tissues and rat testes luminol(which is specific for .OH,H2O2,HOCl) and lucigenin(specific for O2.-) enhanced CL results were higher in ACR group than controls.In sciatic nerves LA and NAC reduces luminol enhanced CL measurements,and in testes only LA has a significantly reducing effect on lucigenin enhanced CL. MDA levels were higher and GSH levels are significantly lower in ACR group,than controls;LA and NAC reduced MDA levels and increased GSH levels. Histopathological examinations shown similar results.DNA fragmentation,was not significantly changed between groups. Conclusion In conclusion,ACR induced toxicity in male rats, increases oxidative stress which results with increased MDA,reduced GSH and increased free radical release in rat testes and sciatic nerve tissues.LA and NAC infusions were protective against oxidative stress in ACR induced toxicity in rats. Keywords:, Acrylamide toxicity, alpha lipoic acid, n-acetylcysteine, oxidative stress, free radicals 164 POSTER ÖZETLERİ P-055 P-055 Hipokampal İşlevlerde Soğuk Çevre ile İndüklenen Cinsiyet Dimorfizmi 1 Şehrazat Kavraal, 1 Soner Bitiktaş, 1 Nurcan Dursun, 1 Cem Süer Gender Dimorphism Induced by Cold Environment in Hippocampal Functions Şehrazat Kavraal, 1 Soner Bitiktaş, 1 Nurcan Dursun, Cem Süer 1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri Physiology Department, Ercşyes University Medical Faculty, Kayseri 1 1 Amaç Bu çalışmada günde iki saatlik tekrarlar ile beş gün boyunca soğuk strese maruz bırakılan sıçanlarda uzamsal belleği ölçmek için Morris Su Tankı performansı ve dentat girustan hipokampal etkinleşme yanıtları incelendi. Gereç ve Yöntem Bu çalışmada, 3-4 aylık erkek ve dişi sıçanlar, kontrol ve soğuk stres grubuna ayrıldı. Soğuk stres grubundaki sıçanlar beş gün, günde 2 saat olmak üzere 4oC sıcaklıktaki bir ortamda tutuldu. Uzamsal öğrenme ve bellek günlük soğuk maruziyetinden hemen sonra Morris Su tankı ile test edildi. Tankta bulunan gizli platformu bulma süresi, bulmak için alınan mesafe, platforma olan ortalama uzaklık, yüzme hızı ve hedef kadranda geçirilen süre, cinsiyet ve uygulama faktörleri dikkate alınarak analiz edildi. Alan potansiyelleri ürethan anestezisi altında dentat girus granül hücrelerinden, probe denemesinde 2 saat sonra kaydedildi. Bulgular Soğuğa maruz bırakına dişi sıçanlar gizli platformu 1nci, 2nci ve 4ncü günde (8.0±2.1 s vs 17.2±7.0 s); erkek sıçanlar ise sadece 1nci günde (37.3±12.5 s vs 75.4±13.1 s) kontrol grubuna göre daha kısa sürede buldular. Soğuk ortama maruz bırakılan erkek sıçanlar kontrol grubu erkek sıçanlar a göre platformun bulunduğu hedef kadranda daha kısa süre geçirdiler (%30.08±6.11 - %37.33±8.89). Soğuğa maruz bırakma erkek sıçanlarda popülasyon spike güçlenmesinin hem indüksiyom hem de idame fazları bozdu. Sonuç Tekrarlayan soğuk ortama maruz bırakma dişi sıçanlarda seçici olarak uzamsal öğrenmede gelişmeye neden olurken erkek sıçanlarda platformun yerinin hatırlanmasında bozulmaya neden oldu. Erkek sıçanlarda bellek bozukluğunu oluşturan mekanizmaların altında en azından kısmen uzun dönemli güçlenmedeki bozulmaların yattığı düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler:, Stres, Hipokampüs, Uzun dönemli güçlenme, Morris su tankı testi, Objective This study investigated spatial memory as measured by Morris Water Maze performance and hippocampal longterm potentiation in the dentate gyrus after exposure to cold in a repeated stress condition for 2 h/day for 5 days. Material and Methods Three to four month old rats were randomly divided into four groups to form a control group and a cold stress group for each sex. The animals in the cold stress groups were placed in a cold room for 2 hours/day. Spatial learning and memory were tested in the Morris water maze immediately after daily exposure. Latency to locate the hidden platform, distance moved, mean distance to platform, swim speed and time spent in the platform quadrant were compared between genders and treatments. Field potential recordings were made, under urethane anesthesia, from the DG granule-cell layer after the probe trial. Results The cold-exposed female rats needed less time to find the hidden platform on day 1, day 2 and on day 4 while cold-exposed male rats showed a decreased escape latency on day 1 only (37.3±12.5 sec vs 75.4±13.1 sec). Cold-exposed male rats spent less time in the target quadrant than the control male rats. Two hour cold exposure decreased population spike potentiation during both induction and maintenance intervals in male rats. Conclusion Overall, the results show that repeated cold exposure can selectively improve spatial learning in adult female rats, but impaired retention memory for platform location in male rats.w Keywords:, Stress, Hippocampus, Long-term potentiation, Morris water maze test, 165 POSTER ÖZETLERİ P-056 P-056 Nöral Devrelerin ve Biyokimyasalların Beşeri ve İktisadi Karar Verme Sürecine Etkilerinin İncelenmesi The Effects of Neural Circuits and Biochemicals on Human Reasoning and Decision Making Process Tuna Uslu 1 1 Özel Gebze Doğa Hastanesi A.Ş., Örgütsel Davranış, İzmit 1 Amaç Bu çalışmada öncelikle karar verme ve sinirbilim alanında yeni bir eğilim olan nöro-iktisat ve sosyal kognitif sinirbilim ile ilgili araştırmalar gözden geçirilmektedir. Bu noktadan hareketle araştırmamızda birbiriyle çelişen kararları içeren ve farklı tercih yollarını barındıran bir deney tasarlanmıştır. Gereç ve Yöntem 2009-2011 arasında 250 sefer 3 turdan oluşan bir miniültimatom oyunu oynatılmıştır. Deney bilgisayar ve bir seçim düzeneği aracılığıyla oynanabilecek şekilde düzenlenmiştir, oyuncular karşı karşıya getirilmediği için gerçek para veya ödüllendirme sistemi kullanılamamıştır. Veriler SPSS 15 aracılığıyla değerlendirilmiş ve ANOVA fark testleri yapılmıştır. Bulgular İstatistiksel analizlerin sonucu, bireylerin kararlarını verirken sadece mantıklı davranmaya çalışmayıp tecrübelerini, eğitimlerini ve sosyal rollerini de muhakeme süreçlerine katarak karar aldıklarını göstermektedir. Öğrenciler klasik iktisat çerçevesine daha uygun kararlar verirken yaşı daha ileri olanların ise bu çerçevede tanımlanan rasyonellikten uzaklaştığı gözlenmiştir. Kadınlar ile erkekler arasında ise, kadınların 20 yerine 50 sunma teklifini daha fazla tercih ettikleri görülmektedir. Sonuç Devre yapılarında ve uzun dönemli aksiyon potansiyelinde bir kesinti olmadığı sürece belli fikirlerin gelişmesi ancak kendiliğinden organize olmanın ve evrimsel sürecin bir parçası olarak nitelendirilebilir. Farklı seviyeler arasındaki bağlantıları tanımlamak için toplum tarafından yaratılan kavramlar ile bireysel kararları veya devrelerdeki sorunları birebir eşleştirmek mümkün olmayabilir. Fakat bu ilişki, bireysel ve toplumsal davranışların karşılıklı olduğu göz önünde bulundurularak, (adım adım içeriden dışarıya ve dışarıdan içeriye) belli bireysel hasarların, hormonların ve sorunların bireylerin tutumlarına nasıl yansıdığı ve bireysel davranışlarının çevrelerini nasıl etkilediği ayrı ayrı ve bir arada deney tasarımıyla inceleyerek çözümlenebilir. Anahtar Kelimeler:, karar verme, oyun teorisi, nöro-iktisat, oksitosin, biyoetik Objective Individual decision making, social choice and reasoning process is an important research area for cognitive and experimental economics. Social choice happen with previous learning, reasoning and decision making processes and by the synchronized appearance of these cognitive functions, so the brain relates decision utility to anticipated and experienced utility. This neural synchronization is realized by the executive functions which seem to be located in the limbic system and frontal lobes of the brain. These researchs are also effective on social sciences and ethical concepts. Material and Methods This research discuss the cognitive economics literature and the relations between decision making of undergraduate and graduate students, reasoning process of different genders and groups, social costs, effects of biochemicals and nature-nurture discussion with an empirical research from the area of behavioral game theory. Results By taking blood samples before and after these monetary decisions, we showed that when a person entrusts money to a stranger, the stranger’s brain releases a biochemical called oxytocin. Oxytocin motivates sharing resources with others. In our experiments, people made a single decision involving money with a stranger. Nothing at all could come back to them. And yet nearly all of them choose to share. Conclusion Outside the lab we typically share because cooperation goes around and comes back to us. We share with our family and friends and we expect them to share with us, too. Keywords:, decision making, game theory, neuro-economics, oxytocin, bioethics 1 166 Tuna Uslu Private Gebze Doga Hospital, Organizational Behaviour, İzmit POSTER ÖZETLERİ P-057 P-057 Oksidatif Stresle Aktive Edilen TRPM2 Kanalları Üzerinde Antioksidanların Etkisinin Patch-Clamp Sistemiyle Araştırılması Investigations of Antioxidants on Oxidative Stress Dependent-activated TRPM2 Channels by Using PatchClamp Technique Mustafa Nazıroğlu, 1 Cemil Özgül 1 Mustafa Nazıroğlu, 1 Cemil Özgül 1 Süleyman Demirel Üniversitesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Isparta 1 Amaç “Transient receptor potential melastatin 2” (TRPM2) katyon kanalları, son yıllarda keşfedilmiş olup inhibisyon mekanizmaları ve antogonistleri yeterince bilinmemektedir. Bu kanallar yapısal olarak; N, C ucu ve bu ikisi ortasında bulunan transmembran bölge olmak üzere üç bölmeden oluşmaktadır. C ucunda bulunan Nudix kutusuna oksidatif stres ürünleri bağlanarak kanalın açılmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla hücre dışında çok daha fazla bulunan Ca+2 ve bir miktar Na+ iyonları hücre içine geçerek hücrenin depolarize olmasını sağlamaktadır. Bu çalışmada, arka kök gangliyon (AKG) sinir hücrelerinde oksidatif stresle aktive edilen TRPM2 kanallarının inhibisyonunda antioksidanların etkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem AKG sinir hücreleri, Wistar ratlarından çıkarılıp, protein kinaz C (PKC) aktivatörü ve hücre içi oksidatif strese sebebiyet veren phorbol 13-myristate (PMA) ile 1 saat inkübe edildikten sonra patch-clamp tekniği altında H2O2 ile uyarım yapılarak tüm hücre (whole cell) kanal akım kayıtları alındı. Ayrıca kayıt alma esnasında hücre dışı olarak katalaz, C vitamini, 2-aminoetil difenilborineyt (2-APB) ve antranilic asit (ACA) uygulandı. Bulgular PMA grubunda; TRPM2 kanalları akım yoğunluğu seviyeleri kontrol grubuna kıyasla çok fazla arttığı gözlemlendi. Katalaz ve C vitamini pek etki etmezken 2-APB ve ACA önemli ölçüde kanalları bloke ettiler. Hücreler PMA inkübisyonunun sonrasında E vitamini ile 2 saat inkübe edildikten sonra yine patch-clamp tekniği altında H2O2 ile uyarım yapıldığında, TRPM2 kanal akımları üzerinden Ca+2 akışının, kontrol ve PMA gruplarına kıyasla önemli ölçüde azaldığı gözlemlendi. Sonuç Bu çalışmaya göre; katalaz ve C vitaminin oksidatif stresle aktive edilen TRPM2 kanalları üzerinde etkisi yokken E vitaminin önemli ölçüde TRPM2 kanalları üzerinden Ca+2 akışını düzenleyici etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler:, Arka Kök Gangliyon Hücreleri, E vitamini, Oksidatif Stres ve Antioksidanlar, Patch-Clamp Tekniği, TRPM2 Katyon Kanalları Objective “Transient receptor potential melastatin 2” (TRPM2) cation channels activated by oxidative stress. The channels have discovered within last decades and there is scarce report on inactivation of the channels. The TRPM2 has three main regions; N terminal, transmembrane domain and C teminal. The C terminal has Nudix domain which binds to reactive oxygen species cause opening of the TRPM2 channels. This situation allows the flowing of Ca2+ cations from extracellular to intracellular area. The aimed investigate to effects of the antioxidants on the inhibitions of TRPM2 channel currents in dorsal root ganglion (DRG) neurons of rats. Material and Methods The DRG peripheral neurons were freshly isolated from Wistar rats and the neurons were incubated by phorbol 13-myristate (PMA) which leads to activating protein kinase C and causes oxidative stress. In whole-cell patch clamp experiments, TRPM2 currents in the DRG incubated with PMA were consistently stimulated by H2O2. Results In addition, the PMA-induced activations of TRPM2 channels were not inhibited by catalase (CAT), vitamin C and nonspecific TRPM channels inhibitors [2-aminoethyl diphenylborinate (2-APB) and anthranilic acid (ACA)], extracellularly. However vitamin E incubation of the neurons for 2 hours modulated the PMA-induced currents, significantly. Addition of CAT and vitamin C to the vitamin E incubated neurons did not add further protective effects on the currents. Conclusion In conclusion, we firstly indicated in literature that vitamin E inhibited oxidative stress-induced TRPM2 channel activation in the DRG neurons although CAT and vitamin C did not induce protective effects on the channels in the neurons. Keywords:, Dorsal Root Ganglion Neurons, Vitamin E, Oxidative Stress and Antioxidants, Patch-Clamp Technique, TRPM2 Cation Channels 1 Departmen Of Biophysics, Süleyman Demirel University, Isparta 167 POSTER ÖZETLERİ P-058 P-058 Farklı Dozlardaki Karnozinin Sempatik Deri Cevabı ve Anksiyeteye Etkileri Effects of Different Doses of Carnosine on the Sympathetic Skin Response and Anxiety Hale Acer, 1 Ali Yücel Kara, 1 Şehrazat Kavraal, Selda Taşan, 2 Sami Aydoğan, 2 Nazan Dolu Hale Acer, 1 Ali Yücel Kara, 1 Şehrazat Kavraal, Selda Taşan, 2 Sami Aydoğan, 2 Nazan Dolu 1 1 1 1 1 Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Ana Bilim Dalı, Kayseri, 2 Erciyes Üniversitesi, Fizyoloji Ana Bilim Dalı, Kayseri 1 Amaç KARNOZİN (b-alanin+L-histidin); aminoasitlerin oluşturduğu, iskelet kaslarıyla merkezi sinir sistemi dokularında bulunan bir dipeptiddir. Karnozinin antioksidan, anti-aging etkileri olduğu bildirilmektedir. Sempatik sinir sitemine (SSS) etkileri ise çelişkilidir. Düşük dozlarda kan basıncı ve renal sempatik sinir aktivitesini baskılarken, yüksek dozlarda artırmaktadır. Çalışmamızda, karnozinin SSS üzerine doz bağımlı etkileri, ekrin ter bezi aktivitesini, dolayısıyla anksiyete üzerine etkilerini ölçen elektrodermal aktivite (EDA) ve yükseltilmiş T labirentle araştırıldı. Gereç ve Yöntem Çalışma 3 aylık erkek Wistar sıçanlarla gerçekleştirildi. Karnozin, 3 grupta düşük (10mg/kg, KAR10, n=10), orta (100mg/kg, KAR100, n=10) ve yüksek (1000mg/kg, KAR1000, n=10) dozlarda tek enjeksiyonda i.p. olarak uygulandı. Sham grubuna (n=10) ise serum fizyolojik uygulandı. Enjeksiyondan 20 dakika sonra sıçanların anksiyete skorları yükseltilmiş T labirentle ölçüldü, ardından EDA ölçümlerinde tonik (t) ve fazik (f) deri iletkenlik seviyeleri (DİS, µmho) kaydedildi. Yükseltilmiş T labirentte açık kola girme sayısının (AKGs), açık kolda harcanan zaman yüzdesinin (%FORMÜL) azalması ve EDA’da DİS’ in yükselmesi anksiyetenin arttığının göstergesidir. Bulgular Gruplar arası karşılaştırmada Kruskal Wallis testi, grupların karşılaştırmasında Mann Whitney-U testi uygulandı. KAR1000 grubunda (p<0,000) %FORMÜL ile AKGs, diğer gruplara göre daha düşüktü. DİS, KAR1000 grubunda, KAR100 ve sham grubuna göre (tDİS: z=-2,19, p=0,02; fDİS: z=-2,04, p=0,04) daha yüksekti. KAR100 grubunda ise DİS (tDİS: z=-2,49 p=0,013; fDİS: z=-2,26, p=0,02), sham ve KAR1000 grubuna göre daha düşük bulundu. Sonuç Çalışmamızda, karnozinin anksiyeteye etkilerinin, doza bağlı olarak değiştiği sonucuna varılmıştır. Yüksek doz karnozinin anksiyete yapıcı etkileri bulunurken, düşük dozda anksiyeteyi iyileştirici olduğu gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler:, Karnozin, Sempatik Deri Cevabı, Anksiyete, Sıçan, T Labirent Objective Carnosine (b-alanine+L-histidine) is formed by amino acids, as a dipeptide in the tissues. Carnosine has got antioxidant, anti-aging effects. Its effects on sympathetic nervous system(SNS) are controversial. Blood pressure and renal SNS activity were suppressed at low doses, increased at high doses of carnosine. We investigated dose-dependent effects of carnosine on the SNS with electrodermal activity(EDA) which measuring the activity of the eccrine sweat gland and with elevated T maze. Material and Methods This study was performed with male Wistar rats, being 3-month old. Carnosine was applied to three groups in low (10mg/kg, CAR10), medium (100mg/kg, CAR100) and high (1000mg/kg, CAR1000) doses with single ip injection. Physiological saline was applied to sham group. After 20 minutes from injection, anxiety scores of the rats were measured by elevated T maze, and shortly after EDA (skin conductance levels, SCL, µmho) were recorded as tonic and phasic responses. Decreased the number of the entry into open arm (NEOA), percentage of time spent in the open arm (%FORMULA) and higher SCL indicate increased anxiety. Results The NEOA and %FORMULA were lower in the CAR1000 group(p<0,000) than other groups (Kruskal Wallis, Mann Whitney tests). SCL was lower in CAR100 group than CAR1000 and sham group(respectively, tonic: z=-2,49, p=0,013; phasic: z=-2,26, p=0,02). SCL was higher in CAR1000 group(t: z=-2,19, p=0,02; f: z=-2,04, p=0,04) than CAR100 and sham group. Conclusion According to our results, the anxiety related responses of carnosine depend on its dose-related effect. High doses of carnosine showed anxiety-like effects, while lower doses exhibited anxiolytic effect. Keywords:, Carnosine, Sympathetic Skin Response, Anxiety, Rat, T Maze Erciyes University, Health Sciences Institute, Department of Physiology, Kayseri, 2 Erciyes University, Department of Physiology, Kayseri 168 POSTER ÖZETLERİ P-059 P-059 Alüminyuma Maruz Kalan Erişkin Sıçanlardaki Hipokampal Uzun Erimli Güçlenme Bozukluğu Impairment of Hippocampal Long-term Potentiation by Aluminum Exposure in Adult Rats Şehrazat Kavraal, 1 Soner Bitiktaş, 2 Büşra Karaca, Hasan Basri Ulusoy, 1 Cem Süer Şehrazat Kavraal, 1 Soner Bitiktaş, 2 Büşra Karaca, Hasan Basri Ulusoy, 1 Cem Süer 1 1 2 2 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji, Kayseri, 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Farmakoloji, Kayseri 1 Amaç Uyarı çifti kolaylaşması (PPF) ve uzun erimli güçlenme (LTP)kısa ve uzun süreli plastisite oluşumlarıdır.erişkin sıçanlarda özellikle dentat girustaki PPF açısından kronik alüminyum maruziyetinin hipokampal plastisite üzerine etkisi hala açıklığa kavuşturulmamıştır.Bu nedenle,150 ile 240 günlük arasında değişen dişi sıçanlarda Al maruziyetinin dentat girusta bazal sinaptik güçlenme,LTP ve PPF üzerine olan etkisinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem Al, 4,2 mg AlCl3/kg vücut ağırlığı olacak şekilde 100 -120 gün boyunca yemle karıştırılarak 14 dişi sıçana verildi.20 sıçan normal laboratuvar yemi ile beslendi. İntrahipokampal alan potansiyelleri medial perforan yolun uyarılmasına cevaben dentat girustan kaydedildi. Bazal sinaptik güçlenme için baseline elektrofizyolojik cevaplar tek fazlı sabit akım palsları verilerek input/output eğrileri elde edildi.ve sonra çeşitli ms aralıklarında IPIlar (20-1000 ms) uyarı çiftleri verilerek PPF oluşturuldu. başka grup hayvanlarda,15 dakikalık baseline kaydından sonar yüksek frekanslı uyarı verilerek LTP indüklendi. Bulgular Al verilen sıçanlarda,LTP de PS genliği 5,15 ve 60. dakikalarda 162±28% ( sham grubunda: 213±27%), 217±27% (sham grubunda : 240±42%) ve 138±24% (sham grubunda : 183±24%) oranında potansiyelize oldu. PS genliğindeki bu bozukluk 5. [142±4%, (sham grubunda:108±11%)],15. 157±6% [(sham grubunda: 124±9%)] ve 60. dakikalardaki [123±4% (sham grubunda: 96±15% )] EPSP eğimlerinde de gözlendi. Al ile Sham grubu arasında I/O eğrileri açısından vuku bulan bu anlamlı fark sinaptik aktarımda oluşan farklılığın Al grubundaki LTP bozukluğunu açıklayabilir.PPF açısından fark bulunmadı ancak Al grubunda (182±25% maksimum kolaylaşma 80 ms de ISI; 27±13% of maksimum inhibisyon 20 ms de ISI) ve sham grubunda (216±40% maksimum kolaylaşma 80 ms de ISI; 17±8% of maksimum inhibisyon 20 ms de ISI). Sonuç Erişkin sıçanlarda kronik Al maruziyeti güçlü bir şekilde dentat girusta uzun dönemli sinaptik plastisiteyi baskılamaktadır.Uyarı çifti indeksi baskılanması görülmemiştir.Al maruziyeti farklı tip bellek bozukluklarını incelemek için uygun bir model olarak kullanılabilir. Anahtar Kelimeler:, alüminyum maruziyeti, uzun erimli güçlenme, uyarı çifti kolaylaşması, hipokampüs, bellek Objective The influence of chronic Al exposure in adulthood on hippocampal plasticity remains unclear, especially with regard to PPF in the dentate gyrus. we investigated the effect of Al exposure from postnatal day 150 to postnatal day 240 on basal synaptic strength, LTP and PPF in the dentate gyrus in female rats. Material and Methods Fourteen female rats were treated with soluble salts of Al(4,2 mg AlCl3/kg body weight mixed with food for 100120 days). Twenty rats were fed with standard laboratory food. We recorded intrahippocampal field potential from the dentate gyrus in response to stimulation of medial perforant pathway . For basal synaptic strength, baseline responses were evoked over a range of stimulus intensities and then we applied a pair of pulses to the medial part of the perforant path with varying IPIs between 20-1000 ms . In other animal set, after 15 min baseline recording, LTP was evoked by four train high-frequency stimulation. Results In Al-treated rats, LTPs of population spike (PS) amplitude at 5 min, 15 min and 60 min post-tetanus were measured of baseline PS amplitude. Similar LTP deficit was also observed for EPSP slope. A significant difference in input/output curves was observed between experimental groups, suggesting that differences in synaptic transmission may be contributing to the LTP deficit in Al exposure. No changes in PP test. Conclusion chronic exposure of Al to adult rats could strongly suppress long-term synaptic plasticity. Keywords:, AI exposure, long term potentiation, Pair pulse facilitaiton, hippocampus, memory Erciyes University Faculty of Medicine, Physiology, Kayseri, 2 Erciyes University Faculty of Medicine Pharmacology, Kayseri 169 POSTER ÖZETLERİ P-060 P-060 Yetişkin Farelerde Nodose Ganglion Kültür Protokolü Adult Mice Nodose Ganlion Culture Protocol Rabia İclal Öztürk, 2 Neşe Ayşit Rabia İclal Öztürk, 2 Neşe Ayşit 1 1 1 İstanbul Medipol Üniveristesi, Beslenme Ve Diyatetik, İstanbul, 2 İstanbul Medipol Üniversitesi, Fizyoloji, İstanbul 1 Amaç Endodermal dokukdan gelişmiş olan nodose ganglion viseral duyu bilgilerini vagus sinirinden alarak merkezi sinir sistemine iletir. Bu nöronlar özellikle gastroentestinal siztem ve kardiovasküler sistemin sirkülasyonunu korunmasında rol oynarlar. Bircok calısma nodose ganglionların gelişimsel aşamalarında ve dogru heedefe innervasyonda bircok NGF ,BDNF,NT-3,LIF ve CNTF gibi faktörlerden yaralandıkları gösterilmiştir. Bununla birlikte nodose gangliomların hedef dokuya nasıl yönlendikleri ,fonksiyonel olarak nasıl koruma sağladıkları ve plastisitede nasıl görev aldıkları bilinmemektedir. Bu calısmanın amacı nodose ganglionların standart kültür protokolünün olusturulmasıdır. Gereç ve Yöntem Yetişkin farenin nodose ganglionları alınarak enzimatik ve mekanik ayrıstırma yöntemleri ile serumsuz faktörsüz olarak ekildi. Bulgular Ekimden yaklasık 1gün sonra nodose ganlionların rejenere oldukları gözlemlendi. Sonuç Bu kültür prokolü ile nodose ganglion start ekim yöntemi geliştirilmiştir. Anahtar Kelimeler:, nodose ganlion , kültür , , , Objective Placode-derived sensory neurons in nodose ganglia (NG) transmit visceral sensory information from specialized sensory endings of the vagus nerve to the central nervous system. These neurons play an important role in the maintenance of cardiovascular, respiratory, and gastrointestinal function . Several studies have shown that the survival of NG neurons during developmental stages depend on a supply of growth factors such as nerve growth factor (NGF) , brain-derived neurotrophic factor (BDNF) , neurotrophin-3 (NT-3) , leukemia inhibitory factor (LIF) and ciliary neurotrophic factor (CNTF) from the tissues they innervate. In contrast, little is known about trophic supports of mature NG neurons from the target tissues for the functional maintenance and plasticity of the neurons. Material and Methods Adult mouse nodose ganglion s decomposition method based on enzymatic and mechanical planted as a serum-free. Results rejenenere nodose ganglia were observed approximately 1 day after planting. Conclusion nodose ganglion standard cultivation method has been developed with this cultural protocol Keywords:, nodose ganglion, culture, , , İstanbul Medipol University, Nutritions and Dietetics, İstanbul, 2 İstanbul Medipol University, Physiology, İstanbul 170 POSTER ÖZETLERİ P-061 P-061 Hassas Sinirsel İğnecik Ayrıştırma için Koçan Tabanlı Yaklaşım Kernel-based Approaches for Accurate Spike Sorting F. Kemal Bayat, 2 H. Özcan Gülçür 1 F. Kemal Bayat, 2 H. Özcan Gülçür 1 Department Of Electrical-Electronics Engineering, Marmara University, İstanbul, 2 Institute Of Biomedical Engineering, Bogazici University, İstanbul 1 Marmara Üniversitesi, Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü, İstanbul, 2 Boğaziçi Üniversitesi, Biyomedikal Mühendislik Enstitüsü, İstanbul 1 Objective In this work, kernel-based methods are studied in order to sort correctly and accurately the spike data of extracellular electrical recordings which are obtained as a sum of different (probably adjacent) neuronal units. Material and Methods It is not possible to discriminate spikes of distinct units exactly in electrophysiological recordings. However, to evaluate performance of a novel algorithm, a benchmark is required. Recently Quiroga’s synthetic dataset has become a common testing tool which is employed also in this work. Spike sorting, an unsupervised classification task, involves feature extraction and clustering steps which are commonly accomplished by principal component analysis and k-means clustering algorithms. Boosting the limited performance of these techniques by kernel-based nonlinear approaches is investigated. Feature extraction is accomplished by mapping data points into a high-dimensional feature space, where linear PCA is performed via the kernel trick’ - by using Mercer kernels. Resulting kernel PCA exhibits the capability of capturing nonilnear correlations between data points, thus enhances features and increases classification accuracy. Besides, for kernel k-means clustering, again a mapping to a high-dimensional space by Mercer’s theorem is required which allows discriminating clusters that are not Results Consequently, kernel-based nonlinear expansions of PCA and k-means algorithms outperform their linear counterparts significantly with a compromise in computational time. Conclusion Present work yield good results applicable for offline data, when implemented to a real-time setup, both computational load should be lightened and processor choice should be done upon upon that concern. Keywords:, Spike sorting, Kernel-based methods, Kernel PCA, Kernel k-means, Amaç Bu çalışmada hücre dışı elektriksel kayıtlardan, farklı sinirsel birimlerin etkinliklerinin toplamı olarak elde edilen sinirsel iğnecik verisinin doğru ve hassas bir biçimde ayrıştırılabilmesi için koçan tabanlı yaklaşımlar çalışılmıştır. Gereç ve Yöntem Elektrofizyolojik kayıtlarda farklı birimlere ait iğnecikleri kesin olarak ayırmak mümkün değildir. Fakat, yeni bir algoritmanın performansını sınamak için bir ölçüt gereklidir. Yakın zamanda, bu çalışmada da kullanılan, Quiroga’nın yapay veri kümesi ortak bir sınama aracı haline gelmiştir. Bir gözetimsiz sınıflandırma işi olan sinirsel iğnecik ayrıştırma, genelde temel bileşen çözümlemesi ve k-orta topaklama algoritmaları ile gerçekleştirilen öznitelik çıkarma ve topaklama adımlarını içerir. Bu tekniklerin kısıtlı performansını, koçan tabanlı doğrusal olmayan yaklaşımlar ile arttırma incelenmiştir. Öznitelik çıkarma, doğrusal TBÇ’nin “koçan hilesi” ile - Mercer koçanları kullanılarak uygulandığı, veri noktalarının yüksek boyutlu öznitelik uzayına haritalanması ile sağlanmıştır. Ortaya çıkan koçan - TBÇ veri noktaları arasındaki doğrusal olmayan ilintileri yakalayabilme yeteneğini göstermekte, dolayısıyla öznitelikleri zenginleştirmekte ve sınıflandırma hassaslığını arttırmaktadır. Bunun yanında, koçan k-ortaya topaklama için, yine Mercer kuramı kullanarak yüksek boyutlu bir uzaya haritalama gerekmektedir. Böylece doğrusal girdi uzayında ayrılamayan topaklar ayırt edilir hale gelmektedir. Bulgular Sonuç olarak, TBÇ ve k-orta algoritmalarının koçan tabanlı doğrusal olmayan açılımları doğrusal karşılıklarından belirgin bir biçimde iyi performans sergilemekte, fakat bilgi sayım zamanından ödün vermektedir. Sonuç Yapılan çalışma kaydedilmiş veri üzerinde uygulanabilecek olumlu sonuçlar vermiştir, gerçek zamanlı çalışan bir düzeneğe dahil edildiğinde işlem yoğunluğu hem azaltılmalı hem de işlemci seçimi buna göre yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler:, Sinirsel iğnecik ayrıştırma, Koçan tabanlı yöntemler, Koçan TBÇ, Koçan k-orta, 171 POSTER ÖZETLERİ P-062 P-062 İnsanlarda Sinirgelişimsel Bozukluklarla İlişkilendirilen WDR81 Geninin Zebrabalığında (Danio Rerio) Karakterizasyonu Characterization of A Novel Zebrafish (Danio Rerio) Gene, WDR81, Associated with Neurodevelopmental Disorders in Humans 1 Füsun Doldur Ballı, 1 Mehmet Neşet Özel, Süleyman Gülsüner, 2 Ayşe Begüm Tekinay, 1 Tayfun Özçelik, 1 Özlen Konu, 3 Michelle Adams 1 1 1 Bilkent Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji Ve Genetik Bölümü, Ankara, 2 Bilkent Üniversitesi, UNAM-Malzeme Bilimi Ve Nantoteknoloji Enstitüsü, Ankara, 3 Bilkent Üniversitesi, İktisadi, İdari Ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Ankara 1 Füsun Doldur Ballı, 1 Mehmet Neşet Özel, Süleyman Gülsüner, 2 Ayşe Begüm Tekinay, 1 Tayfun Özçelik, 1 Özlen Konu, 3 Michelle Adams Faculty Of Science, Department Of Molecular Biology And Genetics, Bilkent University, Ankara, 2 UNAM-Institute Of Materials Science And Nanotechnology, Bilkent University, Ankara, 3 Faculty Of Economics, Administrative, And Social Sciences, Psychology Department, Bilkent University, Ankara 1 Amaç Serebellar ataksi, mental retardasyon ve disekilibriyum (CAMRQ) sendromu beyin gelişim bozukluklarıyla karakterize otozomal resesif, sinirgelişimsel nadir bir hastalıktır. Bazı hastalarda fenotipin WDR81 genindeki yanlış anlamlı mutasyonla (c.2567C>T; p.P856L) ilişkili olduğu rapor edilmiştir (Gülsüner ve ark., 2011). Araştırmamızda, beyin gelişim sürecinde Wdr81 yokluğundan kaynaklanan hücresel ve yapısal bozuklukların ilerlemesini incelemek amacıyla bir zebrabalığı (Danio rerio) modeli oluşturmak hedeflenmektedir. Bu doğrultuda, yeni bir zebrabalığı geni olan wdr81 karakterize edildi, dizi homolojisi incelendi ve beyin protein seviyeleri belirlendi. Gereç ve Yöntem Zebrabalığı wdr81 transkriptinin öngörülen dizilerinde sadece ifade edilmeyen bölgeler (UTR) değişiklik göstermektedir. Bu bölgeleri tümleyici DNA (cDNA) uçlarının hızlı çoğaltımı (RACE) tekniğini kullanarak karakterize ettik (Xu ve ark., 2010). Ayrıca, western blotlama metoduyla embriyoların (döllenme sonrası 24 saatlik), genç (6 aylık) ve yaşlı (17 aylık) yetişkin beyin dokularının protein seviyelerini ölçtük. Bulgular Sonuçlar, 5’UTR dizilerinde, öngörülen dizilere kıyasla varyasyonlar olduğunu göstermiştir. Bazı dizileme sonuçları NCBI veritabanı tarafından öngörülen diziyi doğrulamış olup bazı dizileme sonuçları da 5’UTR bölgesinin başlangıcında 12 baz çifti uzunluğundaki ek dizinin varlığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte, beyindeki Wdr81 protein seviyeleri genç bireyden yaşlı bireye doğru düşüş gösterdiği için bu proteinin ifade oranlarının gelişimsel olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Sonuç Verilerimiz wdr81 tranksriptinin 5’UTR dizisinde varyasyonlar olduğunu ve protein seviyelerinin yaşam süresince düşüş kaydettiğini göstermektedir. Sonuç olarak, wdr81 geninin düzenleyici bölgelerindeki ve protein seviyelerindeki varyasyonlar, onun fonksiyonunu değiştirebilir ve hedeflerini değişimsel olarak etkileyebilir. wdr81 geninin fonksiyonunu belirlemek için çalışmalarımız devam etmektedir. Anahtar Kelimeler:, Zebrabalığı, wdr81, CAMRQ, RACE, Western blotlama Objective Cerebellar ataxia, mental retardation and dysequilibrium syndrome is a rare autosomal recessive neurodevelopmental disorder characterized by abberations in brain development. A missense mutation in the WDR81 locus of humans has been reported in some patients (Gulsuner et al., 2011). We aim to create a zebrafish model to elucidate the progression of cellular and structural abnormalities during brain development in the absence of Wdr81. Initially, we characterized the novel zebrafish gene wdr81, assessed its sequence homology and determined its protein expression profile. Material and Methods Predicted sequences of the zebrafish wdr81 transcript differ only in the untranslated regions (UTR). First, we characterized these regions with the rapid amplification of cDNA ends technique (Xu et al., 2010). Next, we measured protein levels in embryos (24 hpf), young (6 mo.) and old (17 mo.) adult brain tissues with western blotting. Results Results demonstrated variations in the 5’UTR, as compared to the predicted ones. While some sequencing results confirmed the prediction of the NCBI database, an extra 12 bp long sequence in upstream of 5’UTR was also observed. In addition, it appears that the protein levels of Wdr81 are developmentally regulated as these brain levels decrease between young and old adult. Conclusion Our data demonstrate that there are variations in the 5’UTR of wdr81 and protein levels decrease across lifespan. Thus, variations in the wdr81 gene regulatory regions and protein levels may alter its function and differentially affect downstream targets. Further study is ongoing to determine the function of wdr81. Keywords:, Zebrafish, wdr81, CAMRQ, RACE, Western blotting 172 POSTER ÖZETLERİ P-064 P-064 Akut HMG Koenzim A Uygulamasının Penisilinle Indüklenmiş Beyin Epileptik Aktivitesine Etkileri The Effects of Acute Administration of HMG CoA Reductase Inhibitors on Penicillin Induced Brain Epileptic Activity Fatma Burcu Şeker, 2 Hatice Akkaya, 1 Nur Ekimci, Bayram Yılmaz, 3 Ertuğrul Kılıç 1 Fatma Burcu Şeker, 2 Hatice Akkaya, 1 Nur Ekimci, Bayram Yılmaz, 3 Ertuğrul Kılıç 1 1 1 Yeditepe Üniversitesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 2 Yeditepe Üniversitesi, Deneysel Araştırmalar Merkezi (YÜDETAM), İstanbul, 3 Medipol Üniversitesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Yeditepe University, Department of Physiology, İstanbul, 2 Yeditepe University, Experimental Researchs Centre, İstanbul, 3 Medipol University, Department of Physiology, İstanbul 1 Amaç 3-hidroksi-3-metilglutaril koenzim A (HMG-CoA) redüktaz inhibitörleri, diğer adıyla statinler kolesterol düşürücü ilaçlardır. Ancak son yıllarda bu etkilerinden bağımsız özelliklerinin olduğu ve beyin felci, kafa travmasında ki nöron koruyucu etkileri deneysel çalışmalarla gösterilmiştir. Bu çalışmamızda ise üç farklı statinin akut uygulamasının beyin epileptik aktivitesine etkisi yanında hücresel proteinlerin aktivasyonu ve akut oksidatif strese olan etkilerini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem Çalışmamızda 28 adet erişkin erkek Sprague-Dawley sıçan (n=7/grup) 1.Epilepsi, 2.Atorvastatin+epilepsi, 3.Simvastatin+epilepsi, 4.Rosuvastatin+epilepsi gruplarına ayrıldı. Tüm statinler 20 mg/kg dozunda uygulandı ve uygulamadan iki saat sonra sıçanlar 1,25 g/kg ip üretanla anesteziye alındılar. Nöbet oluşturmak için penisilin (500IU/2,5μl) intrakortikal olarak uygulandı ve sol somatomotor korteks üzerine yerleştirilen elektrodlarla 2 saat süreyle elektrokortikografi kaydı yapılarak spike frekansı ve amplitüdleri analiz edildi. Alınan serumlarda kolesterol düzeyleri analiz edildi ve beyin dokuları oksidatif stres ve bu süreçlerde etkili olabilecek moleküllerin değerlendirilmesi açısından -80°C’de saklandılar. İstatistiksel değerlendirmede One-Way ANOVA kullanıldı. Bulgular Deneyler sonucunda atorvastatin ve simvastatinin spike frekansını azalttığı gözlenmiştir (p<0.05). Buna ek olarak uygulanan tüm statinler spike amplitüdlerini anlamlı olarak azaltmıştır (p<0.05). Statin tedavisinin beyinde apoptotik yolaklarda rolü olabilecek moleküllerin aktivasyonlarını etkilemesinin yanısıra oksidatif stres belirleyicilerinin düzeylerinde de belirgin değişimler gözlemlenmiştir. Deney grupları arasında kolesterol düzeyleri arasında fark bulunmamıştır. Sonuç Sonuçlarımız statinlerin, özellikle de atorvastatin ve simvastatinin kolesterol düşürücü etkilerinden bağımsız olarak akut uygulamada da antiepileptik etkileri olabileceği gözlenmiş olup aynı zamanda eNOS ve Akt yolaklarının bu süreçten etkilenmesine ek olarak antioksidan enzimlerde statin tedavisinden etkilenmiştir. Anahtar Kelimeler:, Epilepsi, Statin, HMG-CoA redüktaz inhibitörleri, elektrokortikogram, Objective 3-Hydroxy-3-Methylglutaryl Coenzyme A (HMGCoA) Reductase inhibitors (statins) are cholesterol lowering drugs. Recently they have gained increasing significance with their cholesterol-independent effects and neuroprotective effects on stroke and traumatic brain injury. In this study our aim was to clarify the acute effects of three different statins on brain epileptic activity, the activation of cellular proteins and acute oxidative stress. Material and Methods Twentyeight adult male Sprague-Dawley rats were divided into four groups as follows (n=7/group); 1.Epilepsy, 2.Atorvastatin+epilepsy, 3.Simvastatin+epilepsy, 4.Rosuvastatin+epilepsy. Rats were anaesthetized by 1,25 g/ kg ip urethane. Epilepsy was induced by intracortically injected penicillin (500IU/2,5μl ). Electrocorticography was recorded for 2 hours by electrodes placed on somatomotor cortex in order to determine spike frequency and amplitude. Serum cholesterol levels were measured. The brains were removed and stored at -80°C for analysis of oxidative stress parameters. Statistical analysis was performed by One-Way ANOVA. Results We have shown that atorvastatin and simvastatin significantly reduced the spike frequency (p<0.05). In addition, all statins decreased spike amplitudes (p<0.05). It was observed that statin treatment caused changes in levels of molecules that are involved in apoptotic pathways, as well as significant changes in oxidative stress parameters. Also there was no significant difference in cholesterol levels between groups. Conclusion Our results indicate that acute administration of statins, especially acute atorvastatin and simvastatin may have potential as antiepileptic agents independent from their cholesterol lowering effects. Statin therapy also affected the eNOS and Akt pathways in addition to antioxidant enzymes. Keywords:, Epilepsy, Statins, HMG-CoA reductase inhibitors, elektrocorticogram, 173 POSTER ÖZETLERİ P-065 P-065 Gelişimsel Dislekside Hemisferlerarası İletim Hızı Interhemispheric Transfer Time in Developmental Dyslexia Simge Aykan, 2 Pınar Bekar, 2 Sıla Ay, İlkay Ulusoy Parnas, 4 Başak Alpas, 1 Canan Kalaycıoğlu 1 3 1 3 Ankara Üniversitesi, Disiplinlerarası Sinir Bilimleri, Ankara, 2 Ankara Üniversitesi, Dilbilim Bölümü, Ankara, 3 ODTÜ, Elektrik Ve Elektronik Mühendisliği, Ankara, 4 Ankara Üniversitesi, Cocuk Ve Ergen Ruh Sağlıgı, Ankara 1 Simge Aykan, 2 Pınar Bekar, 2 Sıla Ay, İlkay Ulusoy Parnas, 4 Başak Alpas, 1 Canan Kalaycıoğlu Interdisciplinary Neuroscience, Ankara Universite, Ankara, 2 Linguistics Department, Ankara University, Ankara, 3 Electrics And Electronics Engineering, METU, Ankara, 4 Child Psychiatry, Ankara University, Ankara 1 Amaç Gelişimsel disleksi en yaygın (%5-%17) öğrenme güçlüklerinden biridir. Disleksik kişiler zeka yetersizliği, duyu kusurları olmamasına rağmen doğru, akıcı okuma-yazmada zorluk yaşarlar. Okuma-yazma sorunlarına ek olarak dil, motor ve görsel işlevleri de etkilenmiştir. Etyolojiye yönelik hipotezlerden biri magnoselüler sistemin işlev bozukluğudur. Araştırmanın amacı hemisferler arası iletim zamanı (HAİZ) ve retinokortikal iletim zamanı üzerinden dislektik çocuklarda magnoselüler hipotezin geçerliliğini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem Çalışmamıza 66 dislektik, 55 sağlıklı çocuk dahil edilmiştir. Tanı, disleksi bataryası ile çocuk psikiyatrisi tarafından konulmuştur. Çocukların yaş aralığı 7-12 yıldır. Zeka düzeyleri WISC-R ile değerlendirilmiş, 80 üstünde puan alan çocuklar çalışmaya katılmıştır. El, ayak ve göz tercihleri belirlenmiş, ince motor gelişim parmak ve ayak vuru testi ile ölçülmüştür. Dislektik gruptan 39, sağlıklı gruptan 40 çocuğun EEG kaydı alınmıştır. HAİZ’i belirlemek için sağ ya da sol görme alanında gösterilen satranç tahtası uyaranı kullanılmış, eş zamanlı EEG ile sağ ve sol hemisferden elde edilen görsel uyarılmış potansiyellerin (GUP) latensleri arasındaki fark hesaplanmıştır. Retinokortikal iletim zamanı için direkt uyarılan hemisferdeki latensler kullanılmıştır. GUP’lar homolog oksipital ve parietal elektrotlardan kaydedilmiştir. Bulgular Okuma verilerinin incelenmesi sonucunda, Türkçede yapılan hataların diğer dillerde yapılanlardan farklı olarak kelime kökünde değil, eklerinde olduğu gözlenmiştir. Parmak vuru testinde, dislektik çocuklarda kontrollere göre dominant elde anlamlı yavaşlama gözlenmiştir. HAİZ ve retinokortikal iletim zamanı analizlerinin sonuçları posterde sunulacaktır. Sonuç Çalışmanın sonuçları ilk aşamada dislektik çocukların Türkçeye özgü okuma hataları yaptıklarını ve ince motor performanslarının sağlıklı çocuklara göre daha yavaş olduğunu düşündürmektedir. HAİZ ve retinokortikal iletim zamanı ile okuma ve motor performans verilerinin birbirleri ile ilişkisi posterde tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler:, Disleksi, Hemisferlerarası Transfer Zamanı, Elektroensefalografi , , Objective Dyslectic people have difficulties with accurate or fluent word recognition, spelling despite adequate intelligence and intact sensory abilities. In addition to reading problems, language, motor, visual functions are affected. One of the theories of the etiology of dyslexia is magnocellular hypothesis. The purpose of the present research was to investigate the magnocellular hypothesis in a group of dyslexic children by evaluation of interhemisferic transfer time(IHTT) and retinocortical time (RCT). Material and Methods 66 dyslectic and 55 healty children between age 7 and 12 are included. Diagnosis made by child pyschiatrists. IQ is measured by WISC-R. Hand, foot and eye preferences are determined, fine motor performance is evaluated by hand and foot tapping test. EEG datas of 39 dyslectic and 40 healthy children are collected. IHTT was estimated using visual evoked potentials elicited by checkerboards, which were presented either in the right or left visual hemifield. The P100 latencies obtained from directly stimulated hemispheres were defined as RCT. The difference in P100 latencies obtained from directly and indirectly stimulated hemispheres was defined as IHTT. Results Analysis of linguistic data shows that dyslectic children show different mistake patterns in Turkish, such that mistakes of affixis instead of word root mistakes. Dominant hand fine motor speed is significantly slow in dyslectic children. IHTT and RCT results to be presented. Conclusion Results of the study suggests different mistake patterns of dyslectic children in Turkish and slower fine motor performance compared to healthy children. Relationship of IHTT, RCT, linguistics and fine motor performance to be discussed. Keywords:, Dyslexia, Interhemispheric Transfer Time, Electroencephalography, , 174 POSTER ÖZETLERİ P-066 P-066 Simvastatinin Deneysel Nöropatik Ağrı Modelinde Etkisinin Araştırılması ve Nitrik Oksidin Rolü Effects of Simvastatin on Experimental Neuropathic Pain Model and the Role of Nitric Oxide Şule Aydın, 1 Engin Yıldırım, 1 Kevser Erol Şule Aydın, 1 Engin Yıldırım, 1 Kevser Erol 1 1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 1 Amaç Çalışmamızın amacı nöropatik ağrı oluşturulmuş sıçanlarda simvastatinin olası antinosiseptif etkisi ve bu etkiye nitrik oksidin katkısının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem Toplam yedi grup olmak üzere 56 adet Sprague-Dawley, yetişkin (200-250 g), erkek sıçan kullanıldı. Bu çalışma Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’nun onayıyla yapıldı. Siyatik sinirin ana dalının ligasyonuyla kronik konstriksiyon zedelenmesi oluşturulmuş sıçanlara 10 gün süreyle simvastatinin (10 mg/ kg, 20 mg/kg, i.p.) uygulandı. Simvastatinin antinosiseptif etkisi 0, 3, 7 ve 10. günlerde termal hiperaljezi, soğuk allodini ve mekanik allodini testleriyle değerlendirildi. Ayrıca aynı testler simvastatinin etkin bulunan dozu (20 mg/kg, i.p.) ile birlikte L-NAME 10 mg/kg veya L-Arginin 10 mg/kg, i.p. kullanılarak bu etkideki nitrik oksidin rolü de değerlendirildi. Tüm testlerde pençe çekme eşikleri ve pençe çekme gecikmeleri ilacın uygulanmasından 30 dakika sonra kontrol ve sham gruplarına göre elde edildi. İstatistiksel analiz için grupların karşılaştırılmasında normal dağılan verilerde Tek Faktör Tekrarlı İki Yönlü (ANOVA) Varyans Analizi kullanıldı. Çoklu karşılaştırmalar Holm-Sidak metodu ile yapıldı. Bulgular Soğuk allodini testinde simvastatin 20 mg/kg uygulanan grupta 10. günde 3. güne göre pençe çekme gecikmesinde anlamlı bir artma görüldü (*p<0,05). Dinamik plantar deneyinde L-NAME+ simvastatin 20 mg/kg uygulanan grupta 3. ve 10. günler arasında pençe çekme eşiğinde anlamlı bir artma görüldü (*p<0,05). L-Arginin+simvastatin 20 mg/kg grubunda pençe çekme eşiğinde azalma eğilimi görüldü. Termal hiperaljezi deneyinde gruplar arasında günlere göre anlamlı bir fark görülmedi (p>0.05). Sonuç Simvastatin 20 mg/kg dozunda nöropatik ağrıda belirgin azalmaya yol açmıştır. Çalışmamızda simvastatinin bu antinosiseptif etkisinde nitrik oksid yolağının katkısı olabileceği gösterilmiştir. Anahtar Kelimeler:, nöropatik ağrı, simvastatin, nitrik oksid, L-NAME , L-Arginin Objective The aim of the present study was to evaluate the putative antinociceptive effects of simvastatin and the contribution of nitric oxide on experimental neuropathic pain model in rats. Material and Methods 56 Male, Sprague-Dawley rats (200-250g) were divided into seven groups. The study was performed by the approval from Experimental Animal Research Committe of Eskisehir Osmangazi University. Simvastatin (10 and 20 mg/kg, i.p.) was administered for ten days to rats which were injured by ligation of main root of the sciatic nerve in chronic construction injury model. The antinociceptive activity of simvastatin was evaluated by using mechanical allodynia, thermal hyperalgesia and cold allodynia tests on the days of 0, 3, 7, 10. The same tests were performed to assess the role of nitric oxide, by using simvastatin (20 mg/kg) with (10 mg/kg )L-NAME or L-Arginine ip. In all tests, paw withdrawal thresholds and paw withdrawal latencies were obtained for the ligated, control and sham operated groups 30 minutes after the drug or vehicle injections. The results were analysed by ANOVA. Results Simvastatin 20 mg/kg significantly increased paw withdrawal latency on day 10 compared to day 3 in cold allodynia test (*p< 0.05). L-NAME + simvastatin 20 mg/kg combination significantly increased paw withdrawal threshold on day 10 compared to 3 in dynamic plantar test (*p< 0,05). Conclusion We suggest that systemic administration of simvastatin (20 mg/kg) showed antinociceptive activity in neuropathic pain model and nitric oxide pathway was involved in this activity. Keywords:, neuropathic pain, simvastatin, nitric oxide, L-NAME, L-Arginine Department Of Medical Pharmacology, Eskisehir Osmangazi Medical School, Eskişehir 175 POSTER ÖZETLERİ P-067 P-067 Akut Curcumin Uygulamasının Farelerde Antinosiseptif Etkinliğinin ve Mekanizmalarının Araştırılması The Investigation of the Antinociceptive Effect and Mechanisms of Action of Acute Curcumin Application in Mice Özlem Türkcan Acar, 2 Bilgin Kaygısız, 1 Ayten Bilir, Fatma Sultan Kılıç 1 2 1 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Eskişehir, 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 1 Özlem Türkcan Acar, 2 Bilgin Kaygısız, 1 Ayten Bilir, Fatma Sultan Kılıç Department Of Anesthesiology And Reanimation, Eskisehir Osmangazi University Medical School, Eskişehir, 2 Department Of Pharmacology, Eskisehir Osmangazi University Medical School, Eskişehir 1 Amaç Curcumin, Curcuma longa adlı bitkiden eldelenen bir maddedir. Çalışmamızda akut curcumin uygulamasının farelerdeki antinosiseptif etkinliği ve bu etkide nitrerjik, opiyoderjik, serotonerjik, glutamaterjik yolaklarının rolünün araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem 80 erkek Swiss-albino fare (25-35gr) kontrol (DMSO), tramadol 50mg/kg, curcumin 50, 100, 200mg/kg, curcumin 200mg/kg ile L-NAME 100mg/kg, L-arginin 100mg/ kg, ketamin 10mg/kg, nalokson 1mg/kg, siproheptadin 50µg/kg kombinasyonları olarak 10 gruba ayrıldı. Pozitif kontrol olarak tramadol kullanıldı. İlaçlar intraperitoneal olarak verildi. Santral antinosiseptif aktivite tail clip, tail flick ve hot plate testleri ile periferik antinosiseptif aktivite asetik asitle kıvranma testi ile değerlendirildi. Çalışmamız, ESOGÜ Deney Hayvanları Yerel Etik Komitesince onaylandı. Tail clip testi tek yönlü varyans analizi, tail flick, hot plate ve kıvranma testleri KruskalWallis tek yönlü varyans analizi ile değerlendirildi. Bulgular Tail clip, tail flick ve hot plate testlerinde curcuminin tek başına uygulandığı gruplarda, kontrole göre anlamlı farklılık saptanmazken, tail clip testinde curcumin 200mg/kg ile siproheptadin kombinasyonunda, curcumin 200mg/kg’a göre reaksiyon süresinde uzama gözlendi. Kıvranma testinde curcuminin 100 ve 200mg/kg dozlarında kıvranma sayıları kontrole göre anlamlı olarak azaldı. Ancak curcumin 200mg/ kg ile L-NAME, L-arginin, ketamin, nalokson, siproheptadin kombinasyonunda, curcumin 200 mg/kg dozuna göre kıvranma sayılarında değişiklik gözlenmedi. Tramadol, hot plate testinde kontrole göre reaksiyon süresini anlamlı derecede uzattı ancak kıvranma sayılarında değişiklik yapmadı. Sonuç Bu sonuçlar, tek başına curcuminin santral antinosiseptif etkisi olmadığını, ancak siproheptadin ile kombinasyonunda santral antinosiseptif etki gösterdiğini dolayısıyla serotonerjik yolağın katkısını düşündürmektedir. Ayrıca curcuminin periferik antinosiseptif etkinliği olduğunu ancak periferik antinosiseptif etkisinde nitrerjik, serotonerjik, opioiderjik, glutamaterjik yolakların rolünün olmadığını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler:, curcumin, tramadol, santral nosisepsiyon, periferal nosisepsiyon, Objective We aimed to investigate the antinociceptive effect of acute curcumin, an active substance Curcuma longa and the role of nitrergic, opioidergic, serotonergic and glutamatergic pathways in mice. Material and Methods 80male Swiss-albino mice(25-35g) were divided into 10 groups: control(DMSO), tramadol50mg/ kg, curcumin50,100,200mg/kg, the combinations of curcumin200mg/kg with L-NAME100mg/kg, L-arginine100mg/kg, ketamine10mg/kg, naloxone1mg/kg, cyproheptadine50μg/kg. Tramadol was used as positive control. Central antinociceptive activity was investigated with tail clip, tail flick, hot plate tests. Peripheral antinociceptive activity was determined with acetic acid-induced writhing test. The permission of ESOGÜ local ethics committee for the care of laboratory animals was achieved. Tail clip test was assessed with one-way ANOVA while tail flick, hot plate and writhing tests with Kruskal-Wallis one-way ANOVA. Results There was no significant difference between curcumin alone groups and control in tail clip, tail flick, hot plate tests. Reaction time was prolonged in curcumin200mg/kg and cyproheptadine combination compared to curcumin200mg/ kg alone in tail clip test. Curcumin100,200mg/kg decreased the number of writhings compared to control. No alteration was observed on writhing number in curcumin200mg/kg and L-NAME, L-arginine, ketamine, naloxone, cyproheptadine combinations compared to curcumin200mg/kg alone. Tramadol, significantly prolonged reaction time compared to control in hot plate test but didn’t alter writhing number compared to control. Conclusion We suggest that curcumin alone has no central antinociceptive effect however exerted a central antinociceptive activity with cyproheptadine combination reflecting the contribution of serotonergic pathway, and curcumin showed a peripheral antinociceptive activity however nitrergic, opioidergic, serotonergic and glutamatergic pathways are not involved in this effect. Keywords:, curcumin, tramadol, central nociception, peripheral nociception, 176 POSTER ÖZETLERİ P-068 P-068 BFIS Hastalarında PRRT2 Gen Taraması: Değişken Expressivite mi Epistaz mı? PRRT2 Gene Screening in BFIS Patients: Variable Expressivity or Epistasis? 1 Sunay Usluer, 2 Costin Leu, 3 Uluç Yiş, Melek Aslı Kayserili-Erkut, 2 Thomas Sander, 1 Hande Çağlayan 1 1 1 1 Boğaziçi Üniversitesi, Moleküler Biyoloji Ve Genetik, İstanbul, 2 University Of Cologne, Cologne Center For Genomics, Cologne, 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı, İzmir 1 Amaç Selim Ailevi Infantil Konvülziyonlar (BFIS), başlangıcı 4-6 ay arasında olan parsiye nöbet kümeleri ile karakterize edilen, otozomal dominant genetik bir epilepsidir. 1992’de Vigavano tarafından tanımlanmasının ardından genetik etiyolojiyi bulmaya yönelik yapılan çalışmalar etken genden ziyade başta kromozom 19 ve 16 olmak üzere 4 genomik lokasyona bağlantı bulmuştur. 16. Kromozoma bağlantı gösteren bazı ailelerde paroksismal distoni de görülmektedir. 2012 yılında Chen ve arkadaşları 16. Kromozomda bulunan PRRT2 geninde bir frameshift mutasyonun paroksismal distoni ile ilişkisini göstermesinden sonra bu gen BFIS hastalarında da tarandı ve sonuçta hastaların yaklaşık %80’inde mutasyon bulundu fakat bu ailelerin çoğunda eksisk penetrans görülmektedir. Bu çalışmada BFIS geçişi görülen bir ailede bu hastalığın genetik patogenezinin bulunması hedeflenmektedir. Gereç ve Yöntem Doğrudan dizi analizi yöntemiyle KCNQ2, SCN2A, LGI4 ve SCN1B genleri analiz edildikten sonra tüm genom bağlantı analizi yapıldı. Bağlantı bölgesinde güçlü aday gen bulunamayınca Tüm Ekzom Dizilendikten sonra aday değişikliklerin ailede kalıtımı incelendi. Bulgular Tüm genom bağlantı analizi sonucunda kromozom 19 da 15 Mb’lık bir bölgeye LOD skoru 4,01 olan bağlantı bulundu. Bunun yanısıra,BFIS hastaların %80’inde görülen PRRT2 c.649_650InsC (p.P217fsX7) mutasyonu bağlantı bölgesinde olmamasına rağmen incelenen ailede de görüldü. %80 penetrans ve otozomal dominant geçiş göz önünde bulundurularak yapılan PRRT2 mutasyonun Two Point LOD Score analizinde 1,04 bulundu. Sonuç PRRT2 geni taranan BFIS ailelerinin çoğunda bulunan mutasyonların genellikle düşük penetrans göstermesi ve analiz ettiğimiz ailede de kromozom 19da çok daha güçlü bir bağlantı bulunması PRRT2 mutasyonunun yol açtığı fenotiplerdeki farklılıkların değişken ekspressiviteden ziyade başka genlerle olan epistatik ilişkisinden kaynaklandığını düşündürmektedir. Bu yöndeki çalışmalarımız devam etmektedir. Anahtar Kelimeler:, epilepsi, PRRT2 , değişken expressivite, Selim ailesel infantil nöbetler, Objective BFIS is an autsomal dominant genetic epilepsy, which is characterized by partial seizure clusters starting 4th to 6th months and showing benign outcome. After description by Vigavano in 1992, studies focused on genetic etiology of disease. Rather than identifying causative gene mutations studies ended up with identification of 4 genetic loci, mainly on chromosome 19 and 16. In 2011, Chen et al identified a frameshift mutation on PRRT2 gene in Paroxysymal Dyskinesia patients. After this discovery, a mutation in PRRT2 gene was identified 80% of the screened BFIS cases also, however with low penetrance. In current study, we aim to find genetic etiology of BFIS phenotype in a large pedigree. Material and Methods After screening of candidate genes by direct DNA sequencing method, a Linkage Analysis was conducted. Since there was no plausible and strong candidate gene on linkage region Whole Exome Sequencing was done and segregation of candidate variants was analysed. Results In the result of Linkage analysis a significant linakge with LOD score of 4,01 was found on a 15 Mb region of chromosome 19. Besides PRRT2 c.649_650InsC (p.P217fsX7), which was recurrently identified in BFIS patients was also found but with rather lower LOD score of 1,04. Conclusion PRRT2 gene mutations shows very different spectrum of phenotypes and in current study linkage analysis gave higher LOD score for another loci. These facts altogether implies that this results stems from epistatic interactions of PRRT2 gene with other genes rather than low penetrance or variable expressivity. Keywords:, Benign Familial İnfantile Seizures, PRRT2, Exome Sequencing , Low Penetrans, Epistasis Sunay Usluer, 2 Costin Leu, 3 Uluç Yiş, Melek Aslı Kayserili-Erkut, 2 Thomas Sander, 1 Hande Çağlayan Molecular Biology and Genetics, Boğaziçi University, İstanbul, 2 Cologne Center For Genomics, University Of Cologne, Cologne, 3 Department of Internal Diseases, Department of Paediatrics, Paediatric Neurology, Dokuz Eylül University Faculty of Medicine, İzmir 177 POSTER ÖZETLERİ P-069 P-069 Dişi Sıçanlarda Kisspeptin İnfüzyonu ve Aromataz İnhibisyonunun Kognitif Fonksiyonlar ve Davranış Üzerine Etkileri Effects of Kisspeptin Infusion and Aromatase Inhibition on Cognitive Functions and Behavior in Female Rats Siğnem Eyüboğlu Dinç, 2 Sinan Canpolat, 3 Ertuğrul Kılıç, Bayram Yılmaz 1 1 1 1 Yeditepe Üniversitesi, Fizyoloji, İstanbul, 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fizyoloji, Trabzon, 3 Medipol Üniversitesi, Fizyoloji, İstanbul 1 Siğnem Eyüboğlu Dinç, 2 Sinan Canpolat, 3 Ertuğrul Kılıç, Bayram Yılmaz Physiology, Yeditepe University, İstanbul Physiology, Karadeniz Technical University, Trabzon 3 Physiology, Medipol University, İstanbul 1 2 Amaç Kisspeptin, KiSS-1 geni tarafından kodlanan ve başta hipotalamus olmak üzere farklı beyin bölgelerinde bulunan bir nöropeptitdir. Kisspeptin reseptörü GPR54’ün hipokampuste ekspresyonu gösterilmiştir. Ancak, kisspeptin/GPR54 sisteminin kognitif fonksiyonlardaki etkileri henüz aydınlatılmamıştır. Bu çalışmada, dişi sıçanlarda kisspeptinin öğrenme ve hafıza ile sensorimotor davranışlar üzerine etkilerinin araştırılması ve aromataz inhibisyonu ile östrojenin bu etkilere olası modülatör rolünün belirlenmesi amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem Deneylerde kullanılan erişkin dişi Sprague-Dawley sıçanlar dört gruba ayrıldı (n=8/grup); (1) kontrol (serum fizyolojik, intraserebroventriküler, icv), (2) kisspeptin (10 nmol/gün, icv), (3) letrozol (1 mg/kg, oral) ve (4) kisspeptin + letrozol kombinasyonu. Tüm hayvanlara anestezi altında ozmotik pompa ve icv infüzyon kiti stereotaksik cihaz kullanılarak yerleştirildi ve 28 gün boyunca uygulama yapıldı. Lokomotor aktivite, depresyon (kuyruktan asma testi) ve mekânsal öğrenme-hafıza (Morris Water Maze) davranışları değerlendirildi. Kan örnekleri alınarak serum östrojen düzeyleri ELISA ile belirlendi. Hipokampüsteki nöron sayıları cresyl violet boyamasıyla, PSD-95, sinaptofizin protein ekspresyonu ise Western blot yöntemi ile değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirmede One-Way ANOVA ve TUKEY testleri kullanıldı. Bulgular Letrozol uygulamasının serum östrojen seviyesini azalttığı belirlendi (p<0.01). Letrozol ile karşılaştırıldığında kisspeptin/letrozol kombinasyonunun lokomotor aktivite ile stereotipik hareketleri ve süresini arttırdığı belirlendi (p<0,05). Öğrenme-hafıza testi ve kuyruktan asma testi sonuçlarına göre gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark bulunmadı. PSD-95 ve sinaptofizin ekspresyonları ve nöron sayıları da gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark göstermedi. Sonuç Bu çalışmanın ön bulgularına göre, kronik kisspeptin infüzyonu kognitif fonksiyon ve sensori-motor davranış testlerinde anlamlı bir değişikliğe neden olmadı. Ancak, kisspeptinin öğrenme ve hafıza üzerine olası etkilerinin anlaşılması için farklı doz grupları ve süreler kullanılması yararlı olabilir. Anahtar Kelimeler:, Kisspeptin, Letrozol, Öğrenme, Hafıza, Östrojen Objective Kisspeptin is a neuropeptide and expressed in various brain areas especially in the hypothalamus. Expression of kisspeptin receptor (GPR54) has been shown in the hippocampus. However, role of kisspeptin/GPR54 system in cognitive functions has not been clarified. In this study, we have investigated effects of kisspeptin on learning, memory and sensorimotor behavior in female rats. Modulatory effects of estrogen by induction of aromatase inhibition on these parameters were sought. Material and Methods Adult female Sprague-Dawley rats were divided into four groups (n=8/group); (1) control (saline, intracerebroventricular, icv), (2) kisspeptin (10nmol/day, icv), (3) letrozole (1mg/kg, oral) and (4) kisspeptin+letrozole. Osmotic pumps were placed (icv) in all animals under anasthesia and infusions lasted 28 days. Locomotor activity (Open field), depression (tail suspension) and cognitive behaviors (Morris Water Maze) were evaluated. Serum estrogen levels were measured. Number of neurons (cresyl violet staining) and expression of PSD-95 and synaptophysin (Western blotting) were determined. One-Way ANOVA and TUKEY tests were performed for statistical analysis. Results Letrozole significantly reduced serum estrogen levels (p<0.01). Kisspeptin+letrozole increased locomotor activity, stereotypic movements and their latencies compared to letrozole group (p<0.05). No significant changes in tailsuspension test and cognitive functions were observed in any of the groups. Also, number of neurons and expressions of PSD-95 and synaptophysin did not change significantly. Conclusion These findings show that chronic kisspeptin infusion did not significantly affect cognitive functions and sensorimotor behavior. However, different doses and infusion periods may be used to further elucidate possible effects of kisspeptin on learning and memory behavior. Keywords:, Kisspeptin, Letrozole, Learning, Memory, Estrogen 178 POSTER ÖZETLERİ P-070 P-070 Wi-Fi ile Epilepsi Olusturulmuş Rat Hipokampuslarında Apoptozis Üzerine Etkileri: TRPV1 Kanallarının Önemi Wi-Fi Exposure Induces Apoptosis in Hippocampus Of PTZ-induced Epileptic Rats: Importance of TRPV1 Channels Vahid Ghazizadeh, 1 Muastafa Naziroglu, 1 Bilal Çiğ 1 Vahid Ghazizadeh, 1 Muastafa Naziroglu, 1 Bilal Çiğ 1 Suleyman Demirel Universitesi, Biyofizik, Isparta 1 Amaç Dünya üzerinde Wi-Fi (2,45 Ghz) kullanımı ve Epilepsi vakalarının insidansının orantılı bir şekilde arttığı görülmektedir. TRPV1 kanalları; aşırı sıcaklık, oksidatif stres ve capsaicin(CAP)tarafından aktive edilebilen ve kalsiyuma geçirgen non selektif bir kanaldır. EMR maruziyeti hipokampal hücrelerde hipertermi ve oksidatif stresin oluşmasına sebebiyet vermektedir. Epilepside EMR aracılı oksidatif stresin önemi bilinmesine rağmen TRPV1 kanalları üzerindeki etkisi henüz tam olarak aydınlatılmış değildir. Bu nedenle bu çalışmada; Wi-Fi (2.45 GHz) elektromanyetik radyasyonun PTZ ile epilepsi oluşturulmuş ratların hipokampal hücrelerinde TRPVI aracılı kalsiyum akışı, oksidatif stres ve apoptozis üzerine olan etkileri araştırılmıştır Gereç ve Yöntem Bu çalışmada Kontrol ve PTZ grupları olmak üzere toplam 20 rat kullanıldı. PTZ grubundaki hayvanlar PTZ+Wi-Fi ve PTZ+Wi-Fi+capsazepine (CAPZ) olmak üzere iki alt gruba ayrıldı. Hayvanlara intraperitoneal olarak PTZ (60mg/kg) uygulanarak Epilepsi oluşturuldu. Epilepsi oluşumundan 1 saat sonra hipokampal nöronlar hızlı bir şekilde izole edildi. PTZ+Wi-Fi ve PTZ+Wi-Fi+CAPZ gruplarındaki hipokampal nöronlar Capsaicin (CAP) ile uyarılmadan önce bir saat boyunca Wi-Fi ye maruz bırakıldılar Bulgular PTZ ve Wi-Fi gruplarinda sitozolik serbest kalsiyum miktarı, apoptozis, sitozolik ROS üretimi, hücre canlılığı, kaspaz aktivitesi ve mitokondriyal membrane depolarizasyonunun kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu gözlemlendi. Fakat deneyler öncesinde capsazepine ile kültüre edilen hücrelerde apoptozis ve oksidatif strese karşı bir koruma oluştuğu tespit edildi. Bu çalışma ile EMR ile tetiklenen TRPV1 kanal aktivasyon mekanizmasında sitozolik faktörlerin etkileri gösterildi Sonuç Oluşturduğumuz bu deneysel modelle Wi-Fi maruziyetinin oksidatif stresle tetiklenmiş hipokampal ölümlerin tetiklenmesinde rol aldığı ve bunu TRPV1 kanal aktivasyonu yoluyla gerçekleştirebileceği gösterilmiştir. Capzazepine (CAPZ) inkübasyonunun oksidatif strese karşı nöroprotektif etki oluşturarak bu kanalların aktivitelerinin negatif modülasyonundan sorumlu olabileceği düşünülmektedir Anahtar Kelimeler:, Hipokampus, elektromanyetik radyasyon, oksidatif stress, apoptozis, TRPV1 kanalları Objective Incidence of epilepsy and use of Wi-Fi on the world are synergicaly increasing. TRPV1 is a Ca2+ permeable, non selective channel, gated by noxious heat, oxidative stress and capsaicin (CAP). The EMR exposure induces hyperthermia and oxidative stress in hippocampus. Despite the importance of electromagnetic radiation (EMR)-induced oxidative stress in neurons, its role in TRPV1 modulation is poorly understood in epilepsy. Therefore, we tested the effects of Wi-Fi (2.45 GHz) exposure on Ca2+ influx, oxidative stress and apoptosis through TRPV1 channel in the hippocampus of pentylentetrazol (PTZ)-induced epileptic rats. Material and Methods Twenty rats were used in study as control and PTZ. The PTZ groups were divided into two subgroups namely PTZ+WiFi and PTZ+Wi-Fi+capsazepine (CAPZ). Epilepsy was induced intraperitoneal administrations of PTZ. After 1 hour, the hippocampal neurons were freshly isolated from the rats. The neurons in PTZ+Wi-Fi and PTZ+Wi-Fi+CAPZ groups were exposed to Wi-Fi for one hour before CAP stimulation. Results The cytosolic free Ca2+, apoptosis, cytosolic ROS production, cell viability, caspase activities and mitochondrial membrane depolarization values were higher in PTZ and Wi-Fi groups. However, pretreatment of cultured hippocampal neurons with CAPZ, results in a protection against apoptosis and oxidative damages. Here, we demonstrate the contribution of cytosolic factors on EMR-induced TRPV1 channel activation in this mechanism. Conclusion in our experimental model, Wi-Fi exposure is involved in the oxidative stress-induced hippocampal death through activation of TRPV1 channels, and negative modulation of this channel activity by CAPZ pretreatment may account for their neuroprotective activity against oxidative stress. Keywords:, Hippocampus, electromagnetic radiation, oxidative stress, apoptosis, TRPV1 channels 1 Biophysics, Suleyman Demirel University, Isparta 179 POSTER ÖZETLERİ P-071 P-071 Parkinson Hastalığında Suplementer Motor Alanın FMRI-BCI Neurofeedback İle İstemli Kontrolü: Bir Pilot Çalışma Volitional Regulation of Supplementary Motor Area with FMRI-BCI Neurofeedback in Parkinson’s Diseases: A Pilot Study 1 Korhan Büyüktürkoğlu, 1 Mohit Rana, 2 Sergio Ruiz, Tobias Wächter, 4 Steven A. Hackley, 5 Niels Birbaumer, 6 Ranganatha Sitaram 1 3 3 Int. Max Planck Research School, Graduate School Of Neural And Behavioral Sciences, Tubingen, 2 Escuela De Medicina, Pontificia Universidad Catolica De Chile, Escuela De Medicina, Pontificia Universidad Catolica De Chile, Santiago, 3 German Centre Of Neurodegenerative Diseases (DZNE, Tübingen) And Centre Of Neurology And Hertie-Institute For Clinical Brain Research, University Of Tuebingen, German Centre Of Neurodegenerative Diseases (DZNE, Tübingen) And Centre Of Neurology And Hertie-Institute For Clinical Brain Research, University Of Tuebingen, Tubingen, 4 University Of Missouri, Columbia, Department Of Psychological Sciences, Missouri, 5 University Of Tubingen, Inst. Of Med. Psychology And Behavioral Neurobiology, Tubingen, 6 University Of Florida, Department Of Biomedical Engineering, Gainesville 1 Amaç Parkinson hastalarında, kendileri tarafından başlatılan el hareketleri sırasında suplementer motor alanda (SMA) nispi aktivite azlığı rapor edilmiştir. Gerçek zamanlı fMRI’ı temel alan Beyin bilgisayar arayüzleri, beyin-fonksiyon ilişkilerinin, yerel beyin aktivitesinin özdenetiminin davranış üzerindeki etkilerinin gözlemlenmesi yoluyla incelenmesini sağlar. Bu pilot calışma Parkinson hastalarının rtfMRI-BCI Neurofeedback yardımıyla suplementer motor alanlarındaki BOLD aktivitesini düzenlemeyi öğrenip öğrenemeyeceklerini görmek ve bu özdüzenlemenin (selfregulation) motor fonksiyon üzerindeki etkilerini incelemek üzere gerçekleştirilmiştir. Gereç ve Yöntem Çalışmaya 3 sağlıklı denek ve bir idiyopatik Parkinson hastası katılmıştır. Katılımcılar suplementer motor alanlarındaki BOLD sinyalinin kontrolünü sağlamak için birçok rtfMRIBCI eğitimi seansı tamamlamışlardır. Eğitimler boyunca, katılımcılardan suplementer motor alanlarındaki BOLD sinyalinin kontrolünü sağlayabilmeleri için zihinsel motor davranış canlandırmaları yapmaları istenmiş ve performanslarıyla eşzamanlı olarak kendilerine gerçek zamanlı-görsel neurofeedback sunulmuştur. Suplementer motor alan aktivitesindeki artışın motor performans üzerindeki etkisi, baseline ve up-regulation bloklarının hızlandırılmış, bimanual buton bası testlerince takip edildiği ayrı bir oturumda test edilmiştir. Karşılaştırma baseline ve upregulation blokları için, takip eden motor testlerdeki toplam buton bası sayısı, buton basıları arasındaki en az, en fazla, ortalama ve standart sapma süreleri açılarından yapılmıştır. Bulgular Hem sağlıklı katılımcılar hem de Parkinson Hastası, rtfMRI oturumları boyunca bir zihinsel motor davranış canlandırma stratejisi kullanarak gerçek zamanlı neurofeedback yardımıyla suplementer motor alanlarındaki BOLD sinyalini kontrol etmeyi öğrenmişlerdir. Up-regulation seanslarını takip eden buton bası testlerinde cevap sürelerinin daha uzun olduğu izlenmiştir. Sonuç Bu sonuçlar, ek motor alandaki BOLD sinyalinin artırılmasının motor performansı yavaşlattığını göstermektedir. Bu bulgular ek motor alanın inhibe edici etkisine işaret ediyor olabilir. Anahtar Kelimeler:, Gercek Zamanli fMRI, Beyin Bilgisayar Arayuzleri, Parkinson Hastaligi, SMA, Neurofeedback Objective In Parkinson’s disease relative reduction of activity in the supplementary motor area(SMA) during self-initiated hand movements has been reported. Brain computer interfaces based on real-time fMRI enables the investigation of brain-function relationships through the observation of the effects of self-regulation of local brain activity on behavior. This pilot study investigated whether a Parkinson’s patients can learn to voluntarily up-regulate the BOLD activity of SMA by means of rtfMRI-BCI neurofeedback training and its effect on motor function. Material and Methods 3 healthy subjects and one patient with mild, idiopathic Parkinson’s disease participated in this study. Subjects underwent several sessions of rtfMRI-BCI training to achieve voluntary control of the BOLD signal from bilateral SMA. During training, subjects were instructed to perform motor imagery in order to control the BOLD signal, while receiving contingent visual feedback in real-time. The effect of increase in SMA activity on motor performance was tested in a separated run in which baseline and up-regulation blocks were interspersed with blocks of a speeded, bimanual, buttonpressing task. The comparison is made between baseline and up-regulation blocks in terms of the total number of button presses, min, max, mean and std of the inter-press intervals. Results Both healthy subjects and PD patient successfully learned to control the SMA BOLD signal across rtfMRI runs by a motor imagery strategy guided by contingent feedback. Following SMA up-regulation, longer response times were observed for the button-press task Conclusion Our results suggest that SMA up-regulation slows down motor performance which may indicate an inhibitory effect of SMA activity. Keywords:, realtime fMRI, BCI, Parkinson’s Disease, SMA, Neurofeedback Korhan Büyüktürkoğlu, 1 Mohit Rana, 2 Sergio Ruiz, Tobias Wächter, 4 Steven A. Hackley, 5 Niels Birbaumer, 6 Ranganatha Sitaram 1 Int. Max Planck Research School, Int. Max Planck Research School, Tubingen, Escuela De Medicina, Pontificia Universidad Catolica De Chile, Escuela De Medicina, Pontificia Universidad Catolica De Chile, Santiago, 3 German Centre Of Neurodegenerative Diseases (DZNE, Tübingen) And Centre Of Neurology And Hertie-Institute For Clinical Brain Research, University Of Tuebingen, German Centre Of Neurodegenerative Diseases (DZNE, Tübingen) And Centre Of Neurology And Hertie-Institute For Clinical Brain Research, University Of Tuebingen, Tubingen, 4 Department Of Psychological Sciences, University Of Missouri, Columbia, Missouri, 5 Inst. Of Med. Psychology And Behavioral Neurobiology, University Of Tubingen, Tubingen, 6 Department Of Biomedical Engineering, University Of Florida, Gainesville 2 180 POSTER ÖZETLERİ P-072 P-072 Toplum için Sinirbilim Neuroscience for the Community Ferhan Esen 1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Biyofizik, Eskişehir 1 Ferhan Esen Amaç Beyin Farkındalığı Haftası (BFH), beyin araştırmalarındaki ilerlemeler ve yararları konusunda toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla uluslararası boyutta düzenlenen bir etkinliktir. Uluslararası farkındalık oluşturma çalışması olan bu organizasyonun parçası olarak Dana Alliance for Brain Initiatives (DABI), European Dana Alliance for the Brain (EDAB), Society for Neuroscience (SfN), International Brain Research Organization (IBRO) ve Federation of European Neuroscience Societies (FENS) her yılın mart ayında düzenlenen bu etkinlikleri koordine etmek, desteklemek ve duyurmak konusunda ortak çaba göstermektedirler. Gereç ve Yöntem Beyin Farkındalığı Haftası, her yıl Mart ayı içerisinde tüm dünyada geniş çaplı olarak, çeşitli yaş gruplarına yönelik düzenlenen etkinliklerle kutlanmaktadır. Bulgular Eskişehir’de bu yıl BFH’sını 15. kez düzenledik. Amacımız anaokulu, ilköğretim okulları, lise öğrencilerini ve toplumu beyin ve sinir sisteminin fonksiyonları konusunda, yaşları ile uyumlu bir biçimde eğitmek ve bilinçlendirmektir. Sonuç Etkinliklerimiz-2013: Anaokulu öğrencileri için: “Beynim”, “Boyuyorum ve Öğreniyorum: İnanılmaz Alıştırma Kitabı” ve “Müzik, Dans ve Beyin” başlıklı etkinlikler. İlkokul öğrencileri için: “Beynimizi Keşfedelim ve Koruyalım!” başlıklı sunum. Lise öğrencileri için: 6. Beyin Bilgi Yarışması, laboratuar turları ve konferanslar. Toplum için: “Kötü Haber Verme” başlıklı panel ve “Beynin Halleri” temalı 9. Mimarlık Öğrencileri Sergisi. Anahtar Kelimeler:, Beyin Farkındalığı Haftası , Beyin Bilgi Yarışması, , , Objective Brain Awareness Week (BAW) is the global campaign to increase public awareness about the progress and benefits of brain research. The Dana Alliance for Brain Initiatives (DABI), the European Dana Alliance for the Brain (EDAB), the Society for Neuroscience (SfN), the International Brain Research Organization (IBRO) and the Federation of European Neuroscience Societies (FENS) unite the efforts during BAW in every March to coordinate, support and announce the events as part of this international organization. Material and Methods Every March, BAW unites the efforts of partner organizations worldwide in a celebration of the brain for people of all ages. Results Now in its fifteenth year of BAW in Eskişehir-Turkey, our aim is to educate and raise awareness the little kids, the middle school and the high school students about the brain and its functions in an age-appropriate manner. Conclusion Our Events-2013: For Preschool Students: “My Brain”, “Coloring and Learning: The Turkish Mindboggling Workbook” and “Music, Dance and Brain” For Middle School Students: “Let’s Explore the Brain and Let’s Save It!” For High School Students: “6. Brain Bee”, “Lab Tours” and “Conferences”. For Community: “Panel: Deliver Bad News” and “9th Architectural Students Exhibition: Brain States” Keywords:, Brain Awareness Week (BAW) , Brain Bee, , , 1 Eskişehir Osmangazi University, Biophysics, Eskişehir 181 POSTER ÖZETLERİ P-073 P-073 Sentral İşitsel İşlemleme Bozukluğu ve Dikkat Eksikliğinde İlaç Tedavisinin Etkisi Effect of Medication on Auditory Processing Disorder and Attention Deficit Disorder Ceyda Öztekin, 2 Özge Koçak, 2 Fulya Yalçınkaya Ceyda Öztekin, 2 Özge Koçak, 2 Fulya Yalçınkaya 1 1 ODTÜ, Eğitim Bilimleri, Psikolojik Danışmanlık Ve Rehberlik, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, Kulak Burun Boğaz, Odyoloji Ve Konuşma Bozuklukları, Ankara 1 Amaç Dikkat dağınıklığı, hiperaktive ve dinleme bozukluğu belirtileri, hem dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda, hem de sentral işitsel işlemleme bozukluğunda ortak görülen davranışsal tepkilerdir. Ancak dikkat eksikliği ve hiperaktivite sadece ilaçla iyileşme gösterirken, sentral işitsel işlemleme bozukluğu da sadece sentral eğitimle düzelmektedir. Bu çalışma, dinleme bozukluğu, dikkat dağınıklığı, işitme yoluyla bilgi öğrenme gerektiren durumlarda problem görüldüğü zaman, dikkat eksikliği tanısının yanında SİİB’nun da araştırılmasının gerekli olduğuna farkındalık yaratmak için sunulmaktadır. Gereç ve Yöntem DEHB tedavsinde ilerleme kaydetmeyen, İlkokula giden ve bilateral normal sınırlarda işitme fonksiyonuna sahip yaşları 7 ve 9 olan 2 çocuk (1 kız, 1 erkek) çalışmaya alınmıştır. Aynı yaş ve cinsiyette kontrol grubundaki normal işitmesi olan çocuklar ile çalışma grubundaki 2 çocuğun sentral işitsel işlemleme fonksiyonları karşılaştırılmıştır. Bulgular Her iki vakada da sağ ve sol hemisferler arasında işlemlemede fark bulunmuştur. Bu çalışmadaki çocukların özellikle sol hemisfer performanslarının sağa göre daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgular dikkat eksikliği ve SİİB’nin benzer davranışsal problemler göstermesine rağmen her iki bozukluğun doğasının ve eğitsel tedavilerinin farklı olduğunu düşündürmektedir. Sonuç Bu çalışmadaki vakaların bozukluklarının sebebinin sadece dikkat dağınıklığı olmaması, bozukluğun doğasının sentral işlemlemeye de dayanmasından dolayı, vakalardaki ilerleme düzeyi ilaçla ve diğer etkinliklerle istenilen düzeye gelememiştir. İstenilen düzeyde ilerlemenin olması için dikkat, dinleme, dil ve konuşmanın eğitsel tedavilerine sentral işitsel işlemleme fonksiyonlarının değerlendirilmesinin eklenmesi de gerekmiştir. Anahtar Kelimeler:, sentral işitsel işlemleme bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, ilaç tedavisi, nöro-eğitim, Objective Attention deficit, hyperactivity and difficulty in listening are symptoms that can be seen in both Attention Deficit and Hyperacitivty Disoerder (ADHD), and Central Auditory Processing Disorder (CAPD). While ADHD is treated with medication, the only remedy for CAPD is central training. This study aims to create an awareness for the necessity of considering the possibility of CAPD together with the diagnosis of ADHD if a child has problems in attention and learning through listening. Material and Methods The study was conducted with 2 elementary school children (1 male, 1 female) aged 7 and 9, who did not show progress through ADHD treatment and had normal bilateral auditory functioning. Their central auditory processing functions were compared to the same age, same gender children in the control group. Results Processing difference was found between right and left hemispheres in both cases. For the given cases, both children had lower left hemisphere performance when compared with their right hemispheres. These findings imply that although ADHD and CAPD have similar behavioral problems, the nature and the treatemnt of the two disorders are different. Conclusion In this study the given cases who were being treated for ADHD did not show the expected progress since the nature of their disorder was caused by CAPD as well, rather than being pure ADHD. In order to achieve progress, attention, listening, language and speaking training were added to the treatment plan together with the evaluation of central auditory processing functions. Keywords:, APD, ADHD, medication, neuro-education, Psychological Counselling and Guidance, Educational Sciences, METU, Ankara, 2 Audiology and Speech Disorder, Otorhinolaryngology, Hacettepe University, Ankara 1 2 182 POSTER ÖZETLERİ P-074 P-074 Febril Konvulsionlu Sıçanların Hipokampusunda Manyetik Alanın VEGF ve HIF-1 Ekspresyonu Üzerine Etkisi The Effect of Magnetic Field to VEGF and HIF-1 Expression in Hippocampus in Febrile Convulsive Rats Tuncer Demir, 2 Sefa Gültürk, 3 Reyhan Eğilmez 1 Tuncer Demir, 2 Sefa Gültürk, 3 Reyhan Eğilmez 1 Fizyoloji, Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep, 2 Fizyoloji, Cumhiriyet Üniversitesi, Sivas, 3 Patoloji, Cumhiriyet Üniversitesi, Sivas 1 Gaziantep Üniversitesi, Fizyoloji, Gaziantep, 2 Cumhiriyet Üniversitesi, Fizyoloji, Sivas, 3 Cumhiriyet Üniversitesi, Patoloji, Sivas 1 Objective The objective of this study was to determine the effect of magnetic field (MF) in hippocampus in febrile convulsive (FC) rats. Material and Methods Totally, 36 male and 21 days-old Wistar Albino rats were used. Rats were divided into six groups: sham, exposed to no MF; FC; febrile convulsion; MF, exposed to MF; FCMF, exposed to MF after FC; MFFC; exposed to MF before FC; MFFCMF; exposed to MF before and after FC. In all groups, VEGF (vascular endothelial growth factor) and HIF-1 (hypoxia inducible factor) expression was investigated in hippocampus. Febrile convulsion (FC) was created by application of hyperthermic water. Magnitude of 5.0 mT with 50 Hz frequency modulation magnetic field was applied. Application in the from of a 30-minutes session and a 15-minutes silence was 540 minutes. Results Our IHC study showed that brain tissue, especially hippocampus, was affected by recurrent FC seizure and MF exposure. However, there is no a significant relationship in term of HIF-1 extravasation among groups. In our IHC study made on hippocampus, a greater affect was determined in groups (FCMF, MFFC and MFFCMF) made of FC and MF application. Conclusion Both effecting of necrosis, inflammation and red neurons in staining of H&E and especially increasing of VEGF expression are showed that these effects should be taken into account in case of any damage to the nervous system. Keywords:, Febrile convulsion, magnetic field, hippocampus, , Amaç Bu çalışmanın amacı febril konvulsion oluşturulmuş sıçanlarda manyetik alanın hipokampus üzerine olan etkilerini belirlemektir. Gereç ve Yöntem Çalışmada 21 günlük 36 Wistar-Albino sıçan kullanıldı. Sıçanlar 6 gruba ayrıldı: Sham; manyetik alan (MA) ve febril konvulsion (FK) oluşturulmamış, FK; febrile convulsion, MA; manyetik alana maruz bırakılmış, FKMA; febril konvulsion sonrası manyetik alan, MAFK; manyetik alan sonrası febril convulsion, MAFKMA; febril convulsion öncesi ve sonrasında MA maruziyeti. Tüm gruplarda, hipokampusta VEGF (vascular endothelial growth factor) and HIF-1 (hypoxia inducible factor) ekspresyonu incelendi. Ayrıca hipokampusta, H&E boyaması ile nekroz, yangı ve kırmızı nöron değerlendirmeleri yapılmıştır. Febril convulsion hipertermik su modeli ile oluşturuldu. Manyetik alan, 50 Hz frekansında ve 5.0 mT olarak uygulandı. Uygulama 30 dakika aktif ve 15 dakika susma şeklinde 540 dakika (6 saat tam maruziyet, aralarda 3 saat susma) süresince yapıldı. Bulgular Yaptığımız İHC çalışmasında beyin dokularının özellikle de hipokampusun tekrarlayan FK nöbetleri ve MA maruziyeti ile birlikte etkilenmiş olduğu gözlenmiştir. Fakat HIF-1 ekstravazasyonu açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Hipokampus üzerine yaptığımız İHC çalışmasında FK ve MA uygulamasının birlikte yapıldığı gruplarda (FKMA, MAFK ve MAFKMA) etkilenmenin daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Sonuç Hem H&E boyamalarında nekroz, yangı ve kırmızı nöron değerlendirmelerinde ağırlıklı olarak etkilenmiş olması hem de özellikle VEGF ekspresyonunun artmış olması bize sinir sistemi ile ilgili oluşabilecek herhangi bir hasar durumunda bu etkilerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini düşündürmektedir. Anahtar Kelimeler:, Febril konvulsion, manyetik alan, hipokampus, , 183 POSTER ÖZETLERİ P-075 P-075 Kainik Asit Uygulaması ile Oluşturulan Temporal Lob Epilepsisinde Npy ve Leptin Gen İfadelerinin İncelenmesi Investigation of Npy And Leptin Gen Expressıon in Kainic Acid Induced Temporal Lob Epilepsy 1 Demet Akın, 2 İlknur Timaç, 2 Şule Özdaş Demet Akın, 2 İlknur Timaç, 2 Şule Özdaş 1 Medical School Department of Pharmacology, İstanbul Bilim University, İstanbul, 2 Medical School Department of Medical Biology and Genetics, İstanbul Bilim University, istanbul 1 İstanbul Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 2 İstanbul Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Ve Genetik Anabilim Dalı, İstanbul 1 Objective Several studies in animal models of epilepsy until now supports the inhibition role of NPY and leptin in seizures. There are some studies indicating that the anticonvulsant effect of leptin.The aim of this study investigate to NPY and leptin gene expression levels in kainic acid induced temporal lobe epilepsy. Material and Methods In the experiments we used Wistar rats 3–4 months, 230270g weighing and male. Samples were divided into 3 groups. Group 1 control group (n = 6), Group 2 kainic acid administration, following the onset of status epilepticus 4 hours (n = 6), Group 3 kainic acid administration, following the onset of status epilepticus 24 hours group (n = 6). m-RNA levels of brain regions were analized using by RT-PCR. Results We found increased leptin mRNA levels in the cortex and hippocampus from kainic acid administrated groups. The statistically significant difference were found between control and kainic acid induced groups (p< 0.05 )( Student-T test). Conclusion This study suggest that the role of leptin in the pathogenesis of temporal lob epilepsy and the possible target for the treatment of epilepsy. Keywords:, kainic acid, leptin, epilepsy, , Amaç Nöropeptit Y (NPY) ve leptin santral sinir sisteminde eksitasyonu azaltan maddelerden bazılarıdır. Şimdiye kadar epilepsi hayvan modellerinde yapılan birçok çalışma NPY’nin ve leptinin nöbetleri baskılama rolünü güçlü bir şekilde desteklemektedir. Aynı zamanda bu bulgular epilepsi oluşmasında NPY’nin ya da leptinin inhibitör etkisinin ortadan kalkmasının rolü olup olmayacağını da düşündürmektedir. Bu çalışmanın amacı kainik asit ile oluşturulan temporal lob epilepsisi deney modelinde, NPY ve leptin genlerinin transkripsiyon analizlerinin yapılması ve nöbetlerinin oluşmasında ya da engellemesindeki rollerinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem Deneylerde 3–4 aylık, 230–270 gr ağırlığındaki, erkek wistar cinsi sıçanlar kullanılmıştır. Kontrol ve kainik asit uygulanmış hayvanların beyin korteks ve hipokampus bölgelerinden elde edilen doku örneklerinde leptin ve NPY gen transkripsiyon analizi yapılmıştır. Bulgular Kainik asit uygulamasından sonra 4. saat ve 24. saatte çıkarılan beyin hipokampus ve korteks bölgelerinde leptin mRNA düzeylerinin kontrol grubu ile karşılaştırıldığında belirgin olarak artmış olduğu gözlenmiştir. Gruplar arasındaki fark Student-T testi ile istatistiksel olarak değerlendirilmiş ve kontrol grubu ile kainik asit uygulamasından sonraki 4.saat ve 24.saat grubu arasında istatistiksel olarak fark bulunmuştur (p< 0.05 ). Kainik asit uygulamasından sonra 4. Saat ve 24. Saatte çıkarılan beyin hipokampus ve korteks bölgelerinde NPY mRNA düzeylerinin kontrol grubu ile karşılaştırıldığında azalmış olduğu gözlenmiştir. Bu fark ise istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Sonuç Bu çalışmada artmış leptin düzeylerinin bulunması leptinin kainik asitle oluşturulan nöbet sonrasında koruyucu bir mekanizma oluşturabileceğini düşündürmektedir. Anahtar Kelimeler:, kainic acid , leptin , epilepsy, , 184 POSTER ÖZETLERİ P-076 P-076 Kronik Agomelatin Uygulamasının Erkek Sıçanlarda Anksiyete Davranışı ve Prefrontal Kortekste Nitrik Oksit Sentaz İçeren Nöron Sayıları Üzerine Etkileri Effects of Chronic Agomelatine Administration on Anxiety Behaviors and Nitric Oxide Synthase-Positive Neurons in the Prefrontal Cortex of Male Rats Erdem Söztutar, 2 Ümide Demir Özkay, Özgür Devrim Can, 3 Emel Ulupınar Erdem Söztutar, 2 Ümide Demir Özkay, Özgür Devrim Can, 3 Emel Ulupınar 1 1 2 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı, Eskişehir, 2 Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Eskişehir, 3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Disiplinlerarası Sinirbilimleri Anabilim Dalı, Eskişehir 1 Department Of Anatomy, Eskişehir Osmangazi University Faculty Of Medicine, Eskişehir, 2 Department Of Pharmacology, Anadolu University Faculty Of Pharmacy, Eskişehir, 3 Eskişehir Osmangazi University Health Sciences Institute, Department Of Interdisciplinary Neuroscience, Eskişehir Osmangazi University Faculty Of Medicine, Department Of Anatomy, Eskişehir 1 Amaç Agomelatin, melatonin’in MT1 ve MT2 reseptörlerinin agonisti ve serotonin’in 5-HT2C reseptörlerinin antagonisti yeni bir antidepresandır. Agomelatin uygulamasının hippokampal ve kortikal alanlarda adaptif değişikliklere yol açarak, beyin kökenli ve diğer nörotrofik faktörlerin seviyelerini arttırdığı gösterilmiştir. Bu çalışmada, kronik olarak uygulanan agomelatin’in, sıçanların anksiyete davranışları üzerindeki etkilerinin ve medial prefrontal kortekslerindeki (PFK) nitrik oksit sentaz (NOS) içeren nöron sayılarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Çalışmada 24 adet Sprague-Dawley erkek sıçan kullanılmıştır. Deney gruplarına 20 hafta süreyle, 40 mg/kg dozunda oral agomelatin, sabah veya akşam olmak üzere iki farklı şekilde uygulanırken, kontrol gruplarına da serum fizyolojik verilmiştir. Sıçanların anksiyete davranışları yükseltilmiş artı labirenti testi ile değerlendirilmiştir. Kardiyak perfüzyonu takiben prefrontal korteksten alınan seri kesitler, NADPH-d histokimyası ile boyanarak, toplam NOS(+) nöron sayısına optik parçalama yöntemi ile ulaşılmıştır. Bulgular Kronik agomelatin uygulanan sıçanlarda yükseltilmiş artı labirentin açık kolunda geçirilen sürenin toplam süreye oranı ve açık kola giriş sayısı, her iki uygulama zamanı grubunda da kontrol grubundaki değerlere göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Ancak, ilacın sabah uygulaması, akşam uygulamasına göre daha etkili olarak bulunmuştur. Medial prefrontal korteksteki toplam NOS (+) nöron sayısı ise, ilacın akşam uygulandığı grupta, sabah uygulanan gruba ve kontrol grubuna oranla anlamlı düzeyde yüksek olarak bulunmuştur. Sonuç Agomelatin’in anksiyolitik-benzeri etkiye neden olduğu ve uygulama saatinin ilacın etkinliğini değiştirebildiği gözlenmiştir. Akşam uygulaması yapılan grupta prefrontal korteksteki NOS(+) nöronların sayısında gözlenen artış, anksiyolitik etkide görülen azalma ile ilişkili olabilir. Bu sonuçlar, agomelatin’in nitrerjik mekanizmalar üzerindeki etkilerinin, sinaptik plastisitedeki etkilerinin de temelinde rol alabileceğine işaret etmektedir. Anahtar Kelimeler:, Agomelatin, Anksiyete, Prefrontal korteks, NADPH, Nitrik Oksit Objective Agomelatine,melatonin MT1 and MT2 receptor agonist and serotonin 5-HT2C receptor antagonist,is a novel antidepressant. It has been shown that agomelatine administration increases levels of brain derived and other neurotrophic factors by causing adaptive changes in the hippocampal and cortical regions. In this study,we aimed to investigate the effects of chronic agomelatine administration on anxiety behaviors of rats and compare the number of nitric oxide synthase(NOS)positive neurons at the medial prefrontal cortex(PFC). Material and Methods 24 Sprague-Dawley rats were used in this study. In the experimental groups,40 mg/kg agomelatine were administered orally either in the morning or evening for 20 weeks and isotonic saline was administered in the control groups. Anxiety behaviors of rats were evaluated with the elevated plus maze(EPM) test. Following intracardiac perfusion,serial sections taken from the prefrontal cortex were stained with NADPH-d histochemistry. Total numbers of NOS(+) neuron were estimated with the optical fractinator method. Results At both administration time,the ratio between percentage time spent in the open arm and in both closed and open arms,as well as the number of entries into the open arm of EPM were significantly higher in the chronically agomelatine administered group than those of control groups. However,morning administration was more effective than the evening administration. On the other hand,NOS(+) neuron numbers in the medial prefrontal cortex were significantly higher in the evening administration group than both morning administration and control groups. Conclusion Agomelatine causes anxiolytic-like effect and administration time may alter its activity. Increases in NOS(+) neurons in the prefrontal cortex of the evening administration group might be correlated with reduced anxiolytic-like effect. These findings also indicate that effects of agomelatin on nitrergic mechanisms might underlie its effects on synaptic plasticity. Keywords:, Agomelatine, Anxiety, Prefrontal cortex, NADPH, Nitric oxide 185 POSTER ÖZETLERİ P-077 P-077 Deneysel Parkinsonda Melatoninin Substansia Nigra Siklooksijenaz, Nüklear Faktör Kappa-B ve Kaspaz-3 Seviyelerine Etkisi Effect of Melatonin on Substantia Nigra Cyclooxygenase, Caspase-3, Nuclear Factor Kappa-B in Experimental Parkinson 1 Mutay Aslan, 2 Yasemin Kaya, 3 Özlem Özsoy, 2 Eren Öğüt 2 Fatoş Belgin Yıldırım, 3 Aysel Ağar 1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya, Antalya, 2 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi, Antalya, 3 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji, Antalya 1 Mutay Aslan, 2 Yasemin Kaya, 3 Özlem Özsoy, 2 Eren Öğüt 2 Fatoş Belgin Yıldırım, 3 Aysel Ağar Medical Biochemistry, Akdeniz University, Antalya, 2 Anatomy, Akdeniz University, Antalya, 3 Physiology, Akdeniz University, Antalya 1 Objective To determine the effect of melatonin treatment on substantia nigra (SN) cyclooxygenase (COX), caspase-3 and nuclear factor kappa-B (NF-kB) levels in an experimental model of Parkinson’s disease (PD). Material and Methods Wistar rats were divided into 5 groups. Control(C), melatonin treated(M), parkinson(P), melatonin treated+ parkinson (MP) and parkinson + melatonin treated (PM) groups. PD was created stereotactically via unilateral infusion of 6-hydroxydopamine (6-OHDA) into the medial forebrain bundle. Melatonin was injected at a single dose of 10 mg/kg. Duration of melatonin teatment was 7 days for PM and 30 days for M and MP groups. PD was created on the 23rd day and melatonin treatment was continued for the remaining 7 days in the MP group. The PM group started receiving melatonin when PD was created and treatment was continued for 7 days. Activities of COX and caspase-3 were determined by spectrophotometric assays. NF-kB was measured by enzyme immuno assay. Results NF-kB levels were significantly decreased while COX and caspase-3 levels were significantly increased in PD. Melatonin treatment significantly decreased COX and caspase-3 activity and had no effect on NF-kB levels in PD. The decrease in COX and caspase-3 activity was more prominent following 30 day melatonin treatment. Conclusion This study demonstrates a decrease of COX-2 and caspase-3 levels following melatonin treatment in PD rat model. These affirmative changes may be related to Caspase-3, COX-2 activity lowering effect of melatonin, which may prevent the neurotoxic effect of these inflamatory pathways. Further studies will clarify the molecular aspects of the observed effect. Keywords:, Parkinson, melatonin, cyclooxygenase, , Amaç Çalışmamızın amacı deneysel Parkinson modelinde melatonin uygulamasının substansia nigra (SN)’daki siklooksijenaz (COX), nüklear faktör kappa-B (NFkB) ve kaspaz-3 düzeylerine etkisini incelemekti. Gereç ve Yöntem Çalışmaya alınan 3 aylık Wistar sıçanlar 5 gruba ayrılmıştır. Kontrol (K), melatonin uygulanan (M), parkinson oluşturulan (P), melatonin uygulanan + parkinson oluşturulan (MP) ve parkinson oluşturulan + melatonin uygulanan (PM) grup. Parkinson modeli, 6-hidroksidopamin (6-OHDA) nörotoksininin medial ön beyin demetine tek taraflı stereotaksik infüzyonu ile oluşturulmuştur. Melatonin günde 1 kez, 10 mg/kg dozda, intraperitoneal yolla verilmiştir. Melatonin uygulama süresi M ve MP grupları için 30 gün, PM grubu için ise 7 gün olmuştur. MP grubunda melatonin uygulamasının 23. gününde Parkinson oluşturulmuş, kalan 7 gün boyunca da melatonin verilmeye devam edilmiştir. PM grubunda ise Parkinson oluşturulduğu günden itibaren melatonin uygulamasına başlanmış ve 7 gün devam edilmiştir. Deney sonrası alınan SN dokularında COX ve kaspaz-3 enzim aktiviteleri spekrofotometrik yöntemlerle çalışılmıştır. Nüklear faktör kappa-B düzeyleri ise immüno assay yöntemle ölçülmüştür. Bulgular Parkinson grubunda NF-kB düzeyinde anlamlı bir azalma görülürken, COX ve kaspaz-3 düzeylerinde anlamlı bir artış olmuştur. Melatonin uygulaması COX ve kaspaz-3 seviyelerini Parkinson gruplarında anlamlı olarak azaltırken, NF-kB düzeylerine etki etmemiştir. Melatonin uygulama süresi 30 gün olan Parkinson grubunda COX ve kaspaz-3 düzeylerindeki azalma daha belirgin olmuştur. Sonuç Sunulan çalışma, Parkinson sıçan modelinde COX2 ve kaspaz-3 seviyelerinde görülen artışın melatonin uygulaması sonucunda baskılandığını göstermiştir. Deneysel Parkinson modelinde melatonin tarafından sağlanan bu etki, ilgili inflamatuar yolakların oluşturduğu nörotoksik etkiyi baskılayabilir. Daha ileri çalışmalar bu etkinin moleküler mekanizmasına ışık tutacaktır. Anahtar Kelimeler:, Parkinson, melatonin, siklooksijenaz, , 186 POSTER ÖZETLERİ P-078 P-078 Yağlı Karaciğer (Metabolik Sendrom) Sıçan Modelinde Psikoza Yatkınlığın Araştırılması The Investigation of Predisposition to Psychosis in Metabolic Syndrome in a Rat Model of Non-alcoholic Fatty Liver Disease Oytun Erbaş, 1 İlkay Kalkanlı, 2 Erkan Kısmalı, Fatih Oltulu, 3 Altuğ Yavaşoğlu, 3 Hüseyin Aktuğ, 1 Dilek Taşkıran 1 Oytun Erbaş, 1 İlkay Kalkanlı, 2 Erkan Kısmalı, Fatih Oltulu, 3 Altuğ Yavaşoğlu, 3 Hüseyin Aktuğ, 1 Dilek Taşkıran 3 1 2 3 1 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyodiyagnostik Anabilim Dalı, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı, İzmir Ege University Faculty of Medicine, Department of Physiology, İzmir Ege University Faculty of Medicine, Department of Radiodiagnostic, İzmir 3 Ege University Faculty of Medicine, Department of Histology-Embryology, 1 2 Amaç Metabolik sendrom,obezite ve buna bağlı gelişen yağlı karaciğerin toplumdaki prevalansı % 10-24 oranındadır. Özellikle karaciğer yağlanması ve buna bağlı gelişen oksidan stres ve TNF-alfa gibi inflamatuar sitokinlerin artışı metabolik sendromdaki (obezite, tip 2 diyabet) daki insulin rezistansı ve karaciğer hasarından sorumludur. Psikotik hastalarda düşük dereceli periferik inflamasyon bulunmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız sıçanlarda deneysel yağlı karaciğer-metabolik sendrom modelinin apomorfin ile induklenen psikoz üzerine etkilerini ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem Çalışmada 18 adet erkek Sprague-Dawley sıçan kullanıldı. 12 erkek sıçana yağlı karaciğer gelişimi için 8 hafta süreyle içme sularına % 35’lik fruktoz eklendi. Diğer 6 sıçan kontrol grubu olarak çalışmaya alındı ve normal beslenme uygulandı. 8 hafta sonunda fruktozdan zengin diyet alan sıçanlara ultrasonografi yapılarak yağlı karaciğer gelişimi doğrulandı. Ardından normal ve yağlı karaciğerli sıçanlara apomorfin ile induklenen sterotipi testleri yapıldı. Sıçanlara öncelikle 10 dakikalık kafese alışma periyodunun ardından 1,5 mg/kg intraperitoneal (askorbik-asitte çözülerek) verildi. 10 dakika sonra her sıçan için 15 dakika gözlem yapıldı. Dakikada bir olmak üzere streotipi derecesi skorlandı. Sakrifiye edilen sıçanlarda dopamin yıkılımı göstergesi olan HVA’nın (Homovanilik asit) beyinde prefrontal bölgedeki düzeyi ELISA yöntemi ile değerlendirildi. Ayrıca aynı bölgeden 5 µm’ lik kesit alınarak prefrontal korteks IL-2 expresyonu ve karaciğerlerin de histolojisi değerlendirildi. Bulgular YK sıçanların apomorfin testinde kontrol grubuna göre anlamlı artmış streotipi gösterdikleri izlendi. YK geliştirilen sıçanlarda prefrontal bölgede, kontrol grubu sıçanlara göre anlamlı (p<0.005) artmış HVA ve IL-2 expresyonu saptandı. YK sıçan karaciğer histolojisinde makroveziküler yağlanma gösterildi. Sonuç YK, sıçanlarda normale göre sterotipik davranışlarda ve dopaminerjik aktivite ve dopamin yıkılımı artmıştır. YK / metabolik sendromdaki enflamatuar sitokinler ve oksidan stresin neden olduğu nöromodülatuar değişiklikler buna neden olabilir. İzmir Objective Non-alcoholic fatty liver disease (NAFLD), which is characterized by the accumulation of fat in the liver in the absence of alcohol intake, strongly linked to metabolic syndrome. Recently, pro-inflammatory cytokines and oxidative stress mechanisms have been implicated in the pathogenesis of psychiatric disorders. In addition, patients with schizophrenia have significantly higher body mass index than in aged- matched healthy controls. The purpose of the study was to investigate the effects of metabolic syndrome on the apomorphine- induced stereotypy in a rat model of NAFLD. Material and Methods Eighteen male Sprague-Dawley rats were included in the study. In order to develop NAFLD model, rats (n=12) were provided with drinking water containing with 35 % fructose for 8 weeks, while control group (n=6) received only tap water. After the verification of fatty liver by ultrasonography, apomorphine- induced stereotypy was investigated as described by Kenneth and Kenneth (1984). Then, all rats were sacrificed; homovanillic acid (HVA), a dopamine metabolite, levels were measured in brain homogenates. Prefrontal cortical IL-2 immunoexpression was evaluated by immunohistochemistry and hepatocellular changes were determined histologically. Results Histological evaluation of liver sections confirmed macrovesicular steatosis in NAFLD rats. Moreover, the stereotyped behavior scores, brain HVA levels and IL-2 expression were found significantly higher in NAFLD group than in the control group (p< 0.005). Conclusion Our results suggest that metabolic syndrome and fatty liver significantly induce dopaminergic activity and stereotyped behavior in rats. The neuromodulatory effects of proinflammatory cytokines and imbalance between oxidative and anti-oxidative status may underlie these alterations. 187 POSTER ÖZETLERİ P-079 P-079 Siyatik Sinir Kesisi Sıçan Modelinde Trombositten Zengin Plazma ve Tetanus Toksininin Sinir İyileşmesi üzerine Etkilerinin Çok Yönlü Araştırılması Demonstration of Sciatic Nerve Recovery Following Its Complete Section and Treatment with Platelet Rich Plasma and Tetanus Toxin Using Electrophysiological and Gross Functional Evaluations in Rats 1 3 Oytun Erbaş, 2 Hüseyin Günay, 2 Levent Küçük, Yiğit Uyanıkgil, 1 Gönül Ö. Peker 1 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı, İzmir Oytun Erbaş, 2 Hüseyin Günay, 2 Levent Küçük, Yiğit Uyanıkgil, 1 Gönül Ö. Peker 1 2 Ege University Faculty of Medicine, Department of Physiology, İzmir Ege University Faculty of Medicine, Department of Orthopedy and Traumatology, İzmir 3 Ege University Faculty of Medicine, Department of Histology-Embryology, İzmir 1 2 Amaç Trombositten zengin plazmanın (platelet rich plazma-PRP) içinde bulundurduğu PDGF(platelet derive growth faktör) ile, tetanus toksininin retrograd taşınım ve sinir soma modulatör etkileri ile sinir rejenerasyonu arttırıcı etkileri olabileceği hipotezi kurulmuş ve olası etkiler periferik sinir kesisi modelinde gösterilmeye çalışılmıştır. Gereç ve Yöntem 18 adet sıçana biceps femoris kası diseke edilerek, her iki siyatik sinir popliteal seviyenin 1 cm proksimalinden kesildi. Cerrahi mikroskop altında siyatik sinir 10/0 monoflaman dikiş ile uç uca perinöriumdan tamir edilip, biceps femoris kası tekrar dikildi. Siyatik kesisi yapılıp tamir edilen sıçanlar daha sonra 3 gruba ayrıldı (n=6): 1. grup sıçanlara süngerimsi malzemeye emdirilen 0,5 ml PRP, tamir edilen siyatik sinirin çevresine yerleştirildi; 2. grup sıçanlara süngerimsi malzemeye emdirilen 1 Lf (flocculation units) tetanus toksoidi (TT) tamir edilen siyatik sinir çevresine uygulandı, 3. grup sıçanlara (kontrol) süngerimsi malzemeye emdirilen izotonik NaCl uygulandı.12 hafta sonra sağ ve sol siyatik çentikten supramaksimal yanıt oluşturacak şekilde uyarı verilip 2-3 interdijital kastan (ID) ve gastroknemius(GK) kasından EMG kaydı yapıldı. BKAP (Bileşik kas aksiyon potansiyeli) amplitüdü değerlendirildi. Ayrıca kas gücü tırmanma düzeneğinde ölçüldü. Giderilen sıçanların siyatik sinirleri tamir edilen bölgenin 1 cm distalinden alınan kesitlerde incelendi ve sinir rejenerasyonu değerlendirildi. Bulgular ve Sonuç PRP ve TT verilen sıçanlarda verilen sıçanlarda GK ve ID BKAP amplitüdü, tırmanma açısı ve akson sayısı, kontrol grubuna göre anlamlı artmıştır. TT ve PRP aksonal rejenerasyonu arttırarak GK ve ID’ den yazdırılan BKAP amplitüdünde, kas gücünde, akson sayısında artma oluşturmuşlardır. Bu ajanlar periferik sinir kesilerindeki motor geri-kazanımın artırılmasında ümit verici olabilirler. Objective Hypothesizing the possible rejuvenating trophic potential of platelet rich plasma (PRP) containing large amounts of platelet derived growth factor(PDGF), and the possible contribution of tetanus toxin (TT) to neuro-repair owing to its facilitation in neural retrograde transport and somatic modulation, we set to test these effects in experimentally sectioned and surgically repaired sciatic nerve in the rat. Material and Methods Femoral muscles were dissected, and sciatic nerves were sectioned at 1cm proximal to the popliteal level, bilaterally in 18 adult male Sprague-Dawley rats. Under surgical microscope, both nerves were reconnected elaborately at their perineurum, and other surgical procedure was done. Rats were then randomly distributed to three groups: The 1st Group (n=6) was treated with PRP-, and the 2nd Group (n=6) with TT- immersed sponges (packaging the sectioned and reconnected areas), respectively. The 3rd Group (control, n=6) was administered 1mL/kg SF, i.p. At the end of 12th post-treatment week, bilateral sciatic nerves were stimulated superficially to evoke supra-maximal response, and EMG was recorded from the 2-3rd inter-digital muscles (ID) and the gastrocnemius muscle (GM). Amplitude and latency of compound muscle action potentials (CMAP) were measured, and a gross muscle function assessment was done using inclined plane (IP). Results & Conclusion GM and ID CMAP amplitudes were 14.01±5.02mV and 0.85±0.54mV, respectively, and IP score was 63.6±0.89 degrees in PRP-treated rats. GM and ID EMG values were 5.78±2.39mV and 0.24±0.42mV, respectively, and IP score was 38.33±2.58 degree in the control group. Also, PRP-treated rats displayed much lower GM latencies (1.08±0.05ms) than controls (1.27±0.07ms). In the same order, GM and ID amplitudes (11.62±4.71mV and 1.43±1.31mV), and IP score (61.6±1.67 degrees) were improved by TT treatment. All of the groups showed significant to highly significant differences with prominent improvement in both PRP and TT treated groups compared to controls. These treatments seem to be worth investigating further and appear to be promising in restoration of motor function following peripheral nerve injury. Next, we foresee focusing the respective sites and mechanisms of action of PRP and TT with the help of molecular and elaborate histological studies. 188 POSTER ÖZETLERİ P-080 P-080 Sepsis ile Endüklenen Sistemik Enflamasyon ve Endotoksemi Sıçan Modelinde Psikoza Yatkınlık Artmaktadır: Davranışsal ve Nörokimyasal Değerlendirmeler The investigation of predisposition to psychosis in rat model of sepsis 1 1 Oytun Erbaş, 1 Dilek Taşkıran 1 Oytun Erbaş, 1 Dilek Taşkıran 1 Ege University Faculty of Medicine, Department of Physiology, İzmir Objective The relationship between inflammatory cytokines and psychiatric disorders is important research area. In schizophrenic patients, plasma TNFa, IL-6 and acute phase proteins were found higher compared to healthy controls. The aim of the study was to investigate that the contribution of inflammation and oxidatif stress in a rat model of sepsis to the development of apomorphine- induced psychosis. Material and Methods Male Sprague-Dawley rats were included in the study. In order to develop sepsis in rats, laporotomy was applied under anaesthesia (n=7). Then, caeucum were explored and ligated from the distal part of iliochecal valve and also perforated. Sham group also had laparotomy without ceacum ligation. After 24 h operation, rats were treated with apomorfin (1,5 mg/kg i.p.), and 10 min later they put into the special cage to observe their stereotypical behaviour for 15 min. The stereotypic episodes were scored as follows: absence of stereotypy (0), occasional sniffing (1), occasional sniffing with occasional gnawing (2), frequent gnawing (3), intense continuous gnawing (4), intense gnawing and staying on the same spot (5). Then, rats were sacrificed and plasma TNFa and total oxidant capacity were measured. Mann-whitney U test was used for statistical analysis. Results The stereotyped behavior score (contol:2.3±0.5 vs sepsis:3.7±0.6), plasma TNFa level (control:24.5±11.3 pg/ ml vs sepsis: 232.68±35.3 pg/ml) and total oxidant capacity were found significantly higher in sepsis group compared to the control (p< 0.005). Conclusion These results suggest that there may be a relationship between the increased inflammation and oxidative stress in sepsis and psychosis development. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç Inflamatuar sitokinler ile psikiyatrik hastalıklar arasındaki ilişki önemli araştırma konusu olup şizofreni hastalarında TNFa, IL-6 ve akut faz proteinleri artmış bulunmuştur. Bu çalışmada sıçanlarda çekum bağlama ve delme yöntemiyle oluşturulan sepsis modelinde inflamasyon ve oksidan stres artışı ile apomorfin ile induklenen psikoz gelişimi arasındaki ilişki incelenmiştir. Gereç ve Yöntem Çalışmada 8-12 haftalık Sprague-Dawley tipi sıçanlar kullanıldı. Sepsis modeli oluşturmak için anestezi altındaki sıçanlara karın bölgesine yapılan vertikal kesi ile çekum çekilerek ileoçekal valvin distalinden pasaja izin verecek şekilde bağlandı (kör loop oluşturup) ve iğne ile delindikten sonra tekrar batın içine yerleştirilerek karın kapatıldı (n=7). Sham grubuna (n=7) çekum perforasyonu yapılmaksızın laparotomi uygulandı. Cerrahi işlemden 24 saat sonra sıçanlara apomorfin (1,5 mg/kg i.p.) uygulandı. Sıçanlar 10 dakika sonra tel kafes içine alınarak 15 dakika boyunca stereotipik davranışları kaydedildi. Stereotipik epizod derecelendirmesiiçin: Stereotipi yok (0), nadir koklama (1), nadir koklama ve nadir kafes kemirme (2), sık kemirme (3), sürekli yoğun kemirme (4), yoğun ve aynı noktayı kemirme (5) kullanıldı. Daha sonra sakrifiye edilen sıçanların plazma örneklerinde TNFa ve total oksidan kapasite düzeylerine bakıldı. İstatistiksel analiz için Mann-Whitney U testi kullanıldı. Bulgular Sepsisli sıçanlar kontrol (sham) sıçanlarla karşılaştırıldığında sterotipi skoru (kontrol: 2.3±0.5, sepsis: 3.7±0.6), plazma TNFa düzeyi (kontrol: 24.5±11.3 pg/ml, sepsis: 232.7±35.3 pg/ml) ve plazma total oksidan kapasite seviyesi anlamlı derecede artmış bulundu (p<0.0005). Sonuç Bu çalışmada sepsis sonucu gelişen inflamasyon ve endotokseminin, sıçanlarda apomorfin ile indüklenen sterotipik davranışları artırdığı gösterildi. Bu sonuç sepsiste oluşan inflamatuvar değişiklikler ve psikoz gelişimi arasında bir ilişki olabileceğini göstermiştir. 189 POSTER ÖZETLERİ P-081 P-081 Sepsis ile Endüklenen Kritik Hasta Polinöropatisi Sıçan Modelinde Levetiracetam’ın Nöro-Onarıcı Etkilerinin İrdelenmesi: Elektromiyografik, Davranışsal ve Nörokimyasal Değerlendirmler ve Bağıntılar Neuro-protective and Neuro-repairing Effects of Levetiracetam in a Rat Model of Sepsis-induced Critical Patient Polyneuropathy: Behavioral, Electrophysiological and Neurochemical Evaluations 1 Oytun Erbaş, 2 A. Özgür Yeniel, 2 Ali Akdemir, A. Mete Ergenoğlu, 3 Mustafa Yılmaz, 1 Dilek Taşkıran, 1 Gönül Ö. Peker 1 2 2 1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İzmir 3 Muğla Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Muğla 1 2 2 Amaç Kritik hastalık ve buna bağlı gelişen nöromusküler belirtiler, bir haftadan daha uzun süre yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda sık görülmektedir. Ekstremite ve solunum kaslarında meydana gelen kuvvet kaybı ve bunlara eşlik eden mekanik ventilatörden ayrılma güçlüğü ile kendini gösteren kritik hastalık polinöropatisi (KHPN), yüksek oranda morbidite ve mortalite ile ilişkilidir ve seyiri altta yatan hastalık ile direkt bağlantılıdır. KHPN de halen özel bir tedavi bulunmamaktadır. Bizim amacımız KHPN modeli geliştrilen sıçanlarda levetiracetamın nöropati üzerine olası koruyucu etkilerini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem Çalışmada 36 adet 8-12 haftalık Sprague-Dawley tipi sıçan kullanıldı. 6 sıçan normal olarak çalışmaya alındı. Bu sıçanlara herhangi bir cerrahi işlem uygulanmadı. Sepsis modeli geliştirmek için 36 sıçana anestezi altında çekum bağlama ve delme modeli uygulandı. (CLP) Bunun için 24 sıçanın karın bölgesi traş edildikten sonra 3 cm lik vertikal kesi oluşturulup laparotomi yapıldı. Daha sonra çekum eksplore edildi. Çekum ileoçekal valvin distalinden pasaja izin verecek şekilde (kör loop oluşturup) 3/0 ipekle bağlanıp 22 G iğne ile delindi. Minimal fekal çıkış gösterilmesinden sonra intestinal anslar batın içine yerleştirilip, batın 4/0 poliglikan sütür ile kapatıldı. Bu modelde sıçanlarda 5 saat sonra sepsis oluşmaktadır. 6 sıçan sham grubu olarak çalışmaya alındı. Bu sıçanlara laparotomi uygulandı ancak çekum perforasyonu yapılmadan tekrar 4/0 poligilan sütür ile batın kapatıldı. Sepsis modeli oluşturulan sıçanlar (n=24) random 4 gruba ayrıldı. (n=6). Çekum bağlama ve delme işleminden 1 saat sonra belirtilen ilaç uygulamaları yapıldı. Sıçan gruplarına sırasıyla izotonik NaCl (1 ml/kg), 300/ 600/ 1200 mg/kg levetiracetam intraperitoneal olarak uygulandı. 24 saat sonra sıçanlara anestezi altında çalışmadaki tüm sıçanlara EMG yapıldı. EMG lerdeki BKAP (Bileşik kas aksiyon potansiyeli) latans, amplitüd ve süresi değerlendirildi. Daha sonra sıçanlar giderildi ve alınan plazmalarda TNF-alfa, antioksidan ve oksidan markörlere (malondialdehit) bakıldı. Bulgular ve Sonuç Levetiracetam 300-600-1200 mg/kg dozunda, izotonik alan grupla karşılaştırıldığında tüm dozlarda BKAP amplitünde artma, distal latans süresinde anlamlı kısalma oluşturdu. Levetiracetam 600 ve 1200 mg/kg dozlarında, izotonik alan grupla karşılaştırıldığında plazma TNF düzeyi ve oksidan streste anlamlı azalma, anti-oksidan düzeyinde ise anlamlı artma izlendi. Levetiracetam anti-inflamatuar ve anti-oksidan etkilerine bağlı olarak kritik hasta nöropatisinden koruyucu etkiler göstermişlerdir. Objective Critical illness polyneuropathy (CIP) is a common complication in long (≥ 1wk) critical/intensive care hospitalizations. Rapidly progressing atrophy and weakness of the limb, trunk and particularly respiratory muscles may lead to severe morbidity or mortality. The aim of the present study was to investigate the protective effects of levetiracetam (LEV) on critical illness polyneuropathy (CIP) in the early stage of sepsis in rats. Material and Methods We simulated CIP by surgically-induced sepsis model and verified it by lower limb EMG (amplitude and duration of CMAP, and distal latency). We evaluated the effects of various doses of LEV treatment (300, 600 and 1200 mg/ kg i.p.) on CIP performing electrophysiology, determining plasma TNF-a and lipid peroxides (MDA) levels, and total antioxidant capacity (TAC). Results and Conclusion Our data showed: (1) significant suppression of CMAP amplitude and prolongation of distal latency in saline treated sepsis group; and distal latency as well as CMAP amplitudes benefiting best from 600 mg/kg LEV, (2) significant raise of plasma TNF-a and MDA levels in saline treated sepsis group, but significant ameliorations by 600 and 1200 mg/ kg LEV, (3) highly significant suppression of TAC in saline treated group, but profound reversals in all LEV groups. We conclude that 300, 600 and 1200 mg/kg i.p. doses of post-septic treatment by LEV has possibly acted in dosedependent manner to both protect and restore the affected peripheral nerves’ axon and myelin following surgical disturbance of caecum to induce sepsis and consequent polyneuropathy. Key words: Critical illness polyneuropathy, levetiracetam, electromyography, compound muscle action potentials (CMAPs), sepsis Oytun Erbaş, 2 A. Özgür Yeniel, 2 Ali Akdemir, A. Mete Ergenoğlu, 3 Mustafa Yılmaz, 1 Dilek Taşkıran, 1 Gönül Ö. Peker Ege University Faculty of Medicine, Department of Physiology, İzmir Ege University Faculty of Medicine, Department of Gynecology and Obstetrics, İzmir 3 Muğla University Faculty of Medicine, Department of Neurology, Muğla 190 POSTER ÖZETLERİ P-082 P-082 Sepsis ile Oluşturulan Kritik Hasta Polinöropatisi Sıçan Modelinde Oksitosin ve Melatoninin Koruyucu Etkilerinin Çok Yönlü araştırılması Neuroprotection Provided by Oxytocin and Melatonin in a Rat Model of Critical Illness Polyneuropathy: Neurochemical and Electrophysiological Evaluations 1 2 Oytun Erbaş, 2 A. Mete Ergenoğlu, 2 Ali Akdemir, A. Özgür Yeniel, 1 Dilek Taşkıran 1 2 Oytun Erbaş, 2 A. Mete Ergenoğlu, 2 Ali Akdemir, A. Özgür Yeniel, 1 Dilek Taşkıran 1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İzmir 1 2 2 Ege University Faculty of Medicine, Department of Physiology, İzmir Ege University Faculty of Medicine, Department of Gynecology and Obstetrics, İzmir Amaç Kritik hastalık polinöropatisi (KHPN), uzun süre yoğun bakım ünitesinde kalan hastalarda sık görülen ve yüksek morbidite ve mortaliteye neden olan nöromusküler bir bozukluk olup henüz özel bir tedavisi bulunmamaktadır. Melatonin ve oksitosinin nöro-bozunumu önleme ve nöroonarıma katkıda bulunabildiği literatürde yaygın olarak bildirilmektedir. Bu çalışmada sıçanlarda çekum bağlama ve delme yöntemiyle oluşturulan sepsis modelinde oksitosin ve melatoninin nöropati üzerine olası koruyucu etkilerini araştırmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Çalışmada 48 adet 8-12 haftalık Sprague-Dawley tipi sıçanlar kullanılmıştır. Sepsis modeli oluşturmak için genel anestezi altındaki sıçanlara karın bölgesine yapılan vertikal kesi ile çekum çekilerek ileoçekal valvin distalinden pasaja izin verecek şekilde bağlandı ve iğne ile delindikten sonra tekrar batın içine yerleştirilerek karın kapatıldı. Yalancı işlem grubuna (n=6) çekum perforasyonu yapılmaksızın laparotomi uygulandı (5 saat sonra sepsis oluşmaktadır). Tedavi gruplarına cerrahi işlemden 1 saat sonra oksitosin (0.4, 0.8, 1.6 mg/kg, i.p. n=6) ve melatonin (10, 20, 40 mg/kg, i.p., n=6) uygulandı. Kontrol grubuna (laparotomi yapılmamış) aynı hacimde SF verildi. Sıçanlarda 24 saat sonra anestezi altında EMG çekildi. Polinöropati ölçütleri olarak EMG’de bileşik kas aksiyon potansiyeli (BKAP) latans, amplitüd ve süre açısından değerlendirildi. Daha sonra sıçanlar giderilerek plazma örneklerinde TNF-alfa, total antioksidan kapasite (TAK) ve oksidan (malondialdehit) düzeyleri ölçüldü. Veriler, Mann-Whitney U Test ile değerlendirildi. Bulgular ve Sonuç Melatonin 20 mg/kg ve oksitosin 0,8 mg/kg dozlarda BKAP amplitünü anlamlı derecede artırıp distal latans süresini kısalttı. Bu ilaçlar tüm dozlarda plazma TNFalfa düzeyi ve oksidan streste anlamlı baskılanma ve antioksidan düzeyinde ise anlamlı artma oluşturdu. Oksitosin ve melatonin ani-enflamatuar ve anti-oksidan etkileri aracılığı ile kritik hasta nöropatisinde nöro-bozunumdan koruyucu ve nöro-onarımı destekleyici etkiler göstermişlerdir. Anahtar Kelimeler: Kritik Hasta Nöropatisi, oksitosin, melatonin, EMG, MDA, TNF-alfa, Total Antioksidan Kapasite Objective Critical illness polyneuropathy (CIP) is a common complication in extended (≥ 1wk) critical/intensive care hospitalizations. Rapidly progressing atrophy and weakness of the limb, trunk and particularly respiratory muscles may lead to severe morbidity or mortality. Both melatonin (MEL) and oxytocin (OT) have long been reported as neuroprotective and neurorestorative in the literature. The aim of the present study was to investigate individually, the favorable effects of OT and MEL CIP, in the early stage of surgically induced sepsis in rats. Material and Methods Fourty eight Sprague Dawley male (8-12 w) rats were used and 8 groups of n=6 were identified as follows: G1: sham operated; G2: sepsis+saline; G3: 0.4 mg/kg OT; G4: 0.8 mg/kg; G5: 1.6 mg/kg; G6: 10 mg/kg MEL; G7: 20 mg/kg MEL; G8: 40 mg/kg MEL. We simulated CIP by surgicallyinduced sepsis model and verified it by lower limb EMG (amplitude and duration of CMAP, and distal latency), and determined plasma TNF-a, lipid peroxides (MDA) levels, and total antioxidant capacity (TAC). Surgical induction of sepsis was done following anaesthesia and laporotomy. Their ceucum were explored and ligated from the distal part of iliochecal valve and also perforated. Sham group also had laparotomy without ceacum ligation. At the 24th post-op h, rats were anesthetized, and their EMG recordings were done. Then all rats were sacrificed and their plasma TNFa, MDA, and TAC were measured. Mann-Whitney U test was used for statistical analysis. Results and Conclusion 20 mg dose of MEL and 0.8 mg of OT increased amplitudes and decreased distal latency significantly in the CMAP as revealed in the EMG recordings. Both drugs at all doses exerted significant suppression on plasma TNF-alpha and MDA whereas they significantly supported TAC, again at all doses. Our data has proven that OT and MEL are potently neuroprotective at least in terms of coping with oxidative stress and inflammation induced by surgical sepsis in the rat. Keywords: Critical Illness Neuropathy, oxytocin, melatonin, EMG, MDA, TNF-alpha, Total Antioxidant Capasity 191
Benzer belgeler
Sözel Bildiriler
Due to inherited absance epilepsy in WAG/Rij rats,
besides cell signal mechanism, the role of intracellular
proteins in the pathogenesis of absence epilepsy were
mentioned. These proteins are thoug...