Polifenol Yöntemi ile Pilonidal Sinüsün Tedavisi
Transkript
Polifenol Yöntemi ile Pilonidal Sinüsün Tedavisi
Polifenol Yöntemi ile Pilonidal Sinüsün Tedavisi Özet Polifenolün topikal uygulanması pilonidal sinüsün tedavisinde oldukça önemli bir yöntem olmaya başlamıştır. Polifenolün kullanımından sonraki nüks oranları, diğer cerrahi metotlarınkinden daha az olduğu rapor edilmiştir. Bu çalışmada pilonidal sinüs hastası 256 kişiye hümik asit menşeli polifenol uygulanmıştır. Hastalar, polifenol tedavisi sürerken haftalık ve tedavisinden sonra da 3, 6, 12 ve 24 cü aylarda takibe alınarak herhangi bir nüks olup olmadığını anlamak için tekrar değerlendirilmiştir. Hastalara yaşı, cinsiyeti, işi, problemin geçmişi gibi kişisel soruların yanında hastalığın detayları olan ağrı, kanama, irin, kızarıklık, şişlik, tahriş, kaşıntı gibi sorular takip süresince sorulmuştur. Ortalama takip süresi 24 ay ve nüks oranı %5,47 (256 hastanın 14’ü) olmuştur. Problemin geçmişi ve delik sayısı nüksleri etkileyen nedenler olarak tespit edilmiştir. Ayrıca, nüks nedenleri arasında yaranın iyileşmesini engelleyen veya geciktiren hastanın diyabetli ve hipertansiyonlu olması, sigara içiyor olması ve pıhtılaşma sorunları yaşıyor olması gibi başka problemler de gözlenmiştir. Polifenolün topikal uygulanmasının pilonidal sinüsün koruyucu tedavisi için etkili bir yaklaşım olduğu görülmüştür. Zira, pilonidal sinüs bir açık yara gibi düşünülmüştür. Özellikle yara iyileşmesini sağlayan faktörleri yerine koyan polifenoller hızlı iyileşmeyi gerçekleştirmiştir. Bu çalışmada polifenol yönteminin düşük nüks oranları ile etkili ve ucuz bir yöntem olduğu ortaya konmuştur. Takdim Pilonidal sinüsün 1833’de ilk olarak Mayo (1) ve arkasından Anderson (2) tarafından tarif edilmesinden zamanımıza kadar geçen sürede, ameliyattan sonra tekrarlamaları da içine alarak irdeleyen birçok tedavi yöntemleri literatürde anlatılmıştır. Bu yöntemler şunlardır: primer kapama, Z-plastik cerrahisi, W-plastik cerrahisi, V-Y flep, rhomboid flep (Dufourmentel veya Limberg flep) ve Gluteus maksimus rotasyonel flep (3, 4). Bu teknikler %3’den başlayıp %43’ e kadar varan değişik tekrarlama oranlarına sahiptirler (5, 6, 7). Bu tekniklerin hiçbiri pilonidal sinüsün cerrahi tedavisinde ideal teknikler olarak kabul edilmemektedir (15). Sonuçta, ideal operasyon basit olmalı, düşük nüks oranı içermeli, iş gücü kaybı olmamalı ve oldukça ekonomik olmalıdır (8, 9). Literatürde belirtilen, hastaların değişik nüks oranlarını tecrübe etmelerinden ve farklı ağrı şikâyetlerini dillendirmelerin dolayı, pratiklik ve yöntemin ekonomisi pilonidal sinüs tedavisinde önem arz etmektedir. Yaranın açılması ve enfeksiyon, antibiyotik kullanımı ile hastanede kalış süresini uzatmasından dolayı ameliyat maliyetini etkileyen en önemli iki faktördür. Deri altı dikişleri yaranın açılmasını önlememekte ve ameliyat maliyetini yükseltmektedir (15). Bazı otoriteler, dip germeli dikiş kullanımının ağrıya, rahatsızlığa ve enfeksiyona davetiye çıkardığını, bakterinin dikişli bölgede rahatça yayıldığını iddia etmektedirler (10, 11). Çok telli ve örgü şeklindeki kendiliğinden yok olabilen deri altı dikişleri, bakterilere kılcal geçişler sağlaması ve yarıklarından sıvı akışına izin vermesi bakımından iltihaplanmaya neden olmaktadır (12–14). Düşük yara komplikasyonu ve azaltılmış nüks oranlarının teorik olarak avantaj sağladığını iddia eden oldukça karmaşık cerrahi yöntemler mevcuttur. Bu geniş yelpazedeki yöntemler tavsiye edilmelerine rağmen, hiçbirinin ideal olduğu ispatlanamamıştır. Plastik cerrahisi yapılanması gerektiren bu karmaşık cerrahi teknikler oldukça fazla deneyim gerektirmekte, yoğun takip istemekte ve genellikle uzun ameliyat süresi ile uzun hastane kalışına ihtiyaç duyulmaktadır (15). Tanımlanan kapalı teknikler arasında eksizyon ve primer kapama en basitleridir. Fakat, pilonidal hastalığı komplikasyonlarının ve iş kayıplarının en önemli kaynağı olmasından dolayı problemli yöntemlerdir. Zira, eksizyon dokuyu kesip atmakta ve yarada gerilme ile probleme neden olabilmektedir. Pilonidal sinüs cerrahisinde cesaretsiz bir yaklaşım, ufak pilonidal problemi için çok iyi tasarlanmış eksizyon ve kapatmanın ardından, hastaya sadece uzun, küçük, iyileşmeyen orta hat yarası ve kalıcı dikiş izlerini sunmaktadır. Primer kapamalı eksizyon, pilonidal sinüs hastalığının temelini teşkil eden gerilmeyi daha kötü hale getirmiştir. Ayrıca, fazladan bir tecrübe gerektirmemesi de cerrahların eksizyonu yeteri kadar itina ile yapmamalarına sebebiyet vermektedir. Sonuçta bu yöntem kullanılmamalıdır (16). Bu problemin çözümünün sadece ameliyat olmadığı ortaya çıkmıştır. Günümüzde ameliyatsız teknikler de geliştirilmiştir. Bu yöntemlerin başında fenol ve gümüş nitrat (AgNO3) gelmektedir (17). Fenol ile pilonidal sinüsün koruyucu tedavisi için cerrahi yöntemlerle elde edilen başarıya benzer sonuçlar elde edilen basit bir operasyon tanımlanmıştır. Fakat, hastanede kısa kalma ve daha az iş gücü kaybı gibi avantajları bulunmaktadır. Özellikle, düşük maliyet ve yüksek derecede hasta konforu bakımından, fenollü skleroterapi (enjeksiyon ile kurutma) düşük nüks oranları ile pilonidal sinüs hastalığını başarılı biçimde tedavi eden bir yöntem olarak önerilmiştir (18–20). Sıvı bir ürün olan polifenol ise bitkilerden veya bitki artıklarından elde edilen doğal bir biopolimerdir. Polifenollerin insan sağlığında oynadığı büyük rol hakkında bugüne kadar birçok çalışma yapılmıştır (21–23). Özellikle reaktif oksijen türlerine karşı antioksidan özelliği ile etkili olan polifenoller kalp rahatsızlıkları ve kanser tedavilerinde sıkça kullanılmışlardır (24, 25). Fakat, herhangi bir kaynaktan elde edilen polifenollerin pilonidal sinüs hastalığını tedavi ettiğine dair hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmada polifenollerin pilonidal sinüs hastalığını nasıl bertaraf ettiği, mekanizmalarıyla, 256 hasta üstünde yapılan topikal uygulamalarda gösterilmiştir. Polifenol Yönteminin Pilonidal Sinüs Hastalığını Tedavi Etme Mekanizması Pilonidal sinüs hastası olan biri polifenol yöntemi kullanımı ile iki kademede problemden kurtulabilmektedir: Şekil 1’de polifenolün, epitel dokunun etrafını kuşatarak, apseyi kapsayarak ve folikülün içini doldurarak bakterilerin atmosfer ile olan temasını kestiği görülmektedir. Ayrıca, mikroorganizmaların kandaki ve ortamdaki oksijeni kullanmasını da engellemekte ve mikroorganizmaların hücre duvarını eritmektedir. Böylece folikül içinde popülasyonunu genişletmeye çalışan bakterilerin faaliyetlerine son vermektedir. Şekil 2’de polifenolün bakterileri nasıl bertaraf ettiğinin mekanizması verilmektedir. Folikül içinde popülasyonunu genişletmeye çalışan bakterilerin faaliyetlerine son vermektedir. Diğer bir değişle, polifenoller güçlü anti-oksidant (34) olmaları sebebi ile mikroorganizmadaki oksijeni pasifize etmektedir. Havasız ortam bakterileri tamamen veya kısmen oksijensiz kaldıktan sonra fagosit hücrelerin çekim alanına kolayca girmektedir (Şekil 3a-3d). Çeşitli maddeler, hücresel ürünler, bu arada bakteriler ve bunların parçalanma ürünleri fagositleri çekici etki yapan kemotaktik (fagositoz yapacak hücrenin olay bölgesine doğru hareket etmesi) maddeler salmaktadırlar. Polifenoller, kemotaktik madde uyarısı yaptırarak fagositlere ameboid hareket yeteneği (amip gibi sert bir desteğe dayanarak) kazandırmakta, o bölgeye doğru fagositleri toplanmaya başlamaktadır. Aynı zamanda polifenoller bakterinin fagositlere yapışmasını sağlamaktadır. Fagositleri de uyaran polifenoller zarın kolayca açılmasını da tetiklemektedir. Bakterinin, fagosit hücreye yapıştığı yerde, önce bir çukurlaşma olmaktadır. Protoplazma akarak, bakteriyi çevreleyen uzantılar çıkarmakta ve bakteri hücre içinde bir kesecik (fagozom) içinde kalmaktadır. Fagosit sitoplazmasında, içinde hidrolitik (eritici) enzimler bulunan ve lizozom denen [özellikle gram pozitif bakterilerin hücre duvarındaki murein (peptidoglikan katmanı- suda erimeyen, gözenekli, çapraz bağlı bir polimer) maddesini parçalayarak, ölümlerine neden olan bir enzim] çok sayıda granül bulunmaktadır. Polifenoller enzimlerin etkisini arttırmaktadır (26). Yutma olayından bir süre sonra lizozomlar, fagozoma yapışmakta ve birleşerek fagolizozom'ları oluşturmaktadır. Böylece lizozomal enzimler bakterileri adeta sindirerek öldürmektedir (32). Histopatolojik (zarara uğramış dokudaki mikroskobik anatomik değişikliklerin incelenmesi) çalışmalar göstermiştir ki doğal olarak meydana gelen polifenoller, timüs bezini (tiroit bezinin altında göğüs boşluğunda ve soluk borusunun önünde bulunur. Doğumdan öncesi ile hemen sonrası lenfosit meydana getirerek vücudu enfeksiyonlardan korur) uyararak morfolojik (yapısal) değişikliğe sebebiyet verebilmektedirler (30). Hemostaz (kan kaybının önlenmesi ve kanamanın durdurulması) üzerine polifenollerin etkileri sayesinde yara iyileşmesinde ilerleme tespit edilmiştir. Polifenollerin 100–300 mg/kg ca doz seviyesinde kanama zamanı, pıhtılaşma zamanı, trombin (fibrinojeni fibrine çevirerek kanın pıhtılaşmasını kolaylaştıran kandaki plazma proteini) zamanı, protrombin (kan pıhtılaşma etmenlerinden biri- sentezlenmesi için K vitamini gereklidir) zamanı, kaolin-kefalin (fosfolipidlerin bir grubu) zamanı, öglobulin erime zamanı (fibrinolitik sistemin hareketinin ölçülmesi), fibrinojen (kan pıhtılaşma mekanizmasının en son basamağını yapan protein) konsantrasyonu, platelet (pıhtılaşmaya yardımcı olan kan elemanı, trombosit) sayımı veya ADP (adonisin difosfat)- trombosit kümeleşmesi üzerine etkileri tespit edilmiştir (28). Normal folikül, kılın içeri girmesi ile (veya başka bir görüşe göre doğuştan kaynaklanan bir problemden dolayı) bir süre sonra enfeksiyona uğramaktadır. Bu durumda kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri (PMN), platelet ve plazma proteinleri düzenli olarak yaradan dışarı sızması artmaktadır (Şekil 4). Polifenol uygulanması (Şekil 5) ile granülositlerin (sitoplazmada granüllere sahip olan beyaz kan hücrelerinin herhangi bir grubu) fagositsel (organik yahut inorganik maddeleri alıp sindirebilen beyaz kan hücresi) ve bakteriyolojik hareketleri uyarılmıştır (26). Polifenollerin sitokin (haberci maddeler olarak işlev gören ve hücreler arası iletişimden sorumlu olan doku hormonları) üretimini uyardığı belirlenmiştir. Ayrıca, sitokine ilaveten, interferonları (biyolojik olarak vücudun enfeksiyonlara ve hastalıklara doğal savunmasını geliştiren maddeler) ve tümör nekroz faktörünü (yara iyileştirme faktörü, TNF-alfa) uyardıkları tespit edilmiştir (29). Böylece polifenollerin etkisi ile fibrin (karaciğerde üretilen ve kanın pıhtılaşmasına yarayan lifli glikoprotein) üretimi artmakta ve faktör VIII (fibrin kararlaştırıcı faktör) ile çapraz bağı hızlanmaktadır. Sonuçta “pıhtılaşma” süratle gerçekleşmektedir (Şekil 6). Platelet (pıhtılaşmaya yardımcı olan kan elemanı, trombosit) birçok faktörü açığa çıkarmaktadır. Bu faktörler, platelet türevli büyüme faktörü (PDGF) ve dönüştürücü büyüme faktörü (TGF-beta), yaradaki polimorf nüveli nötrofillere (PMN) hücum ederek iltihaplanmanın başlangıcını haber vermektedirler (Şekil 7). Bir süre sonra, polifenollerin de etkisi ile makrofajlar (kanda ve bağışıklık sisteminde bulunan, dolaşım sistemindeki yabancı maddeleri fagositoz ile sindiren savunma hücreleri) iltihaplanma hücrelerinin prensibi olarak PMN’ler ile yer değiştirmektedir (Şekil 8). PMN ve makrofajlar birlikte yaradaki enkazı kaldırmaya başlamakta, büyüme faktörlerini serbest bırakmakta ve ekstraselüler matrisi (ESM-kalp ve damarların hem yapılanmasında hem de görev yapmalarında önemli rol oynayan fibroblast hücreleri tarafından sentezlenen makro moleküller) tekrar organize etmeye başlamaktadır. İyileşme dönemi fibroblastların oluşumu ile başlamaktadır (Şekil 9). Polifenollerin fibroblastdaki (kollajen sağlayan başlangıç hücreleri) ani sapmaların (aberration) artmasına sebebiyet vermemiştir (27). Polifenolik bileşikler, kollajen biopolimerleri ile reaksiyona girmektedirler. Kollajen proteini liflerinin kimyasal ve mekanik mukavemeti polifenolik maddelerce arttırılmıştır. Liflerin bu mukavemetlerinin artması ve olgunluğunun gelişmesi, polifenollü maddelerin kollajen lifleri ile H-bağı ve kovalent bağı yapmalarına bağlıdır (35). Ayrıca polifenollerin deri altından verilmesinin biyo-elverişliliği oldukça yüksek olmuştur. Dermisten (cilde elastikliğini veren lifli ve iyice damarlaşmış bir doku) içeri girdikleri ve daha sonra da deri içinde bir hazne oluşturdukları tespit edilmiştir (31). Fibroblastlar kollajeni sentezlemeye başlayacak olan iyileştirme faktörleri ile hasarlı bölgeye destek olmaktadır (Şekil 10). Polifenol hidroksillerinin de etkisi ile kollajen oluşumu öncesi üç adet zincirin kurulması yandaki şekilde görülmektedir. Üç kollajen α-zinciri kapsamlı değişime girme devresi geçirmektedir. Bu dönem polifenollerce lizin amino asidinin hidroksilleşmesini ve fibrin oluşumunu (glikosilasyon) içermektedir. (Gal: galaktoz, Glc : Glikoz, Mann : Mannoz, GlcNAc: N-asetil glukosamin, SH : sulfohidril grupları) Polifenoller α-zincirlerin birbirlerine örgü gibi sıkıca bağlanmasını hızlandırmaktadır. Bu örgü, prokollajen monomeri olan üçlü bir sarmal eğridir. N- ve C-terminal propeptidleri polifefenollerin özel peptidaz enzimlerine etkileri ile ayrılmaktadırlar. İşlenmiş kollajen çoklu moleküler kümeler yapmaya başlamaktadır. Bu kümeler, çizgili lifleri oluşturmak için birbirlerine uç uça hizalanmışlardır. Özel amino asitler arasında çapraz bağlar oluşturulmaktadır. Bu bağlar kollajen liflerini kararlı hale getirmekte ve gerilme direnci sağlamaktadır. Şekil 10. Kollajen sentezi. Sonuçta, iltihaplanmaya veya enfeksiyonlara sebebiyet veren durumları bertaraf eden maddelerin (antiinflammatory) özelliğini gösteren polifenoller kollajen sentezinin tamamlanması ile kıl dönmesinin oluşturduğu yarayı tamamen iyileştirmiştir (Şekil 11). Materyal ve metotlar Ağustos 2006 ile Aralık 2008 tarihleri arasında arka arkaya gelen toplam 256 pilonidal sinüs hastasının tamamı polifenolün topikal uygulaması ile tedavi edilmiştir. Hastalara yöntemi uygulamadan önce Şekil 12’de sorular yöneltilmiş ve şahsı ile problemi hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır. SORU FORMU Tarih Adı ve Soyadı Yaş Kilo/boy Telefon Adres e-mail Meslek Teşhis Gittiği hastane Doktoru Ameliyat oldunuz mu? Yüksek şeker Yüksek tansiyon Diğer rahatsızlıklar Pıhtılaşma sorunu Kansızlık Vitamin + mineral eksikliği Başka Hastalık ne zamandır var Uzun ve kaykılarak oturuş Fazla terleme Dar giysi giyimi Sigara içimi Tedavi sonunda referans mektubu verir misiniz? Notlar Şekil 12. Hastalara yöneltilen soru formu. Polifenol kaynağı olarak %25’lik sodyum humat kullanılmıştır. Hastaların izni yöntem uygulanmadan önce alınmıştır. Bu çalışmaya akut pilonidal apseli hastalardan en az 10 yıllık vakıaya kadar değişik delik sayısına sahip hastalar kabul edilmiştir. Ayrıca, ameliyat sonrası nüks olmuş hastalara da polifenol uygulaması yapılmıştır. Yöntem hastanın pilonidal sinüs olan bölgesine yüzeysel olarak steril gazlı bezle uygulatılmıştır. Polifenol, gazlı bezi ıslatacak şekilde verilmiştir. Islak vaziyette problemli bölgeye dikine masaj şeklinde müdahale edilmiştir. Daha sonra başka bir gazlı bez polifenolle ıslatılmış ve sinüslerin üstüne kapatılmıştır. Genellikle hastanın gece uyumadan önce tatbik ettirilen yöntem pansumanlı biçimde sabaha kadar kalması sağlanmıştır. Hastanın her gün düzenli olarak yöntemi uygulaması takiple istenmiştir. Hasta problemden kurtulana kadar haftalık olarak Şekil 13’deki takip formundaki sorular yöneltilmiştir. Bu şekilde hastanın polifenol yöntemini doğru ve düzenli kullanması sağlanmıştır. TAK İP FO RM U t arih gün lük y ö n t em in ak ın t ı gün lük ilk durum un uzla rah at v e m o ral so rm ak h ay at ın ız fay dalı düzen li do z h ay at ın ızda k ıy asladığın ızda delik uzun ve ap se şişlik at eş k ızarık lıkt ah riş y an m a k o k u k aşın t ı ist ediği so ru esk isi gibi o lduğun a ağrı k ullan ım k ullan ım ı ak lın ıza k en din izi n asıl say ısı o t urabiliy o r k an am a irin üm it v ar m ı? et k ilen iy o r in an ıy o r geliy o r m u? h issediy o rsun uz? m u? m u? m usun uz? ilk durum Şekil 13. Tedavi boyunca yapılan takibin izlendiği takip formu. Sonuçlar 256 hastanın 234’si erkek (%91.4) ve 22’sı (%8.6) bayan idi (Tablo 1). Cinsiyet Hastalar, n Nüks, n 234 14 22 0 15-25 81 3 26-36 148 7 37-47 23 4 48-55 4 0 Mühendis Memur İşçi 26 52 26 2 3 1 Şoför 43 4 Öğrenci 53 2 Ev hanımı 16 0 Diğer 40 2 127 6 0-3 96 0 4-12 116 4 12-24 29 9 24> 15 1 Bay Bayan Hastanın yaşı, yıl Hastanın mesleği Daha önce cerrahi operasyon geçirmiş olanlar Pilonidalin geçmişi, ay Tedaviden önceki şikayetleri Sadece iltihap, şişlik, ağrı İltihap, kanama ve irin 176 3 80 11 Tablo 1- Pilonidal sinüslü 256 hastanın özellikleri ve nüks ile ilişkileri. Ortalama yaş, 26.3 (16–55 arası) idi. Hastaların çoğu 20-30 yaş arası (%70) genç yetişkinlerdi. Yaşın bir risk faktörü olarak istatistikî açıdan (p=1.230) önemli bulunmamıştır. Takip boyunca, 14 hastada nüks (%5.47) görülmüştür. Bu nüksler iki hastada üçüncü ayda, 6 hastada altıncı ayda, 3 hastada birinci yılda ve 3 hastada ikinci yılda olmuştur (Tablo 3). Hastalar işlerine göre de analiz edilmişlerdir: 26 hasta (%10.15) mühendis, 52 (%20.31) memur, 26 (%10.15) işçi, 43 (%16.8) şoför, 53 (%20.7) öğrenci, 16 (%6.25) ev hanımı ve 40 (%15.6) diğer iş gruplarındandı. Bu iş gruplarında nüks oranları için istatistikî önem bulamadık (p=1.204); Başlangıçta hastaların ilk şikâyetleri şöyleydi: 176 hastada (%68.75) sadece iltihap, şişlik, ağrı ve 80 hastada (%31.25) iltihap, kanama, irin. Bu şikâyetler nüks oranları ile kıyaslandığında istatistikî açıdan önemli farklılıklar yoktu (p=1.204). Ayrıca, sinüs girişlerinin yerleri üzerine de çalışılmıştır (Tablo 2). Hastalar, n Nüks, n Orta hat Orta hat ve sağ yan Orta hat ve sol yan 176 38 42 9 3 1 2 3 4 5 6 7 10 156 68 16 6 4 2 3 1 5 6 1 1 1 0 0 0 7-14 15-30 31-60 61-89 90> 46 53 121 23 13 0 4 9 1 0 110 13 7 11 3 1 0 0 Pilonidal probleminin konumu 2 Delik sayısı İyileşme süresi, gün Tedavideki komplikasyonlar (141 kişi) Tahriş Yanma Ağrı ve kaşıntı Kızarıklık Tablo 2- Polifenol yönteminin nüks ve komplikasyonları. Bu girişler 176 hastada (%68.75) iki kaba et arası orta hatta, iki kaba et arası orta hatta ilave sağ yan bölgede 38 hastada (14.85%), iki kaba et arası orta hatta ilave sol yan bölgede 42 hastada (%16.4) idi. Nüks oranları ile karşılandığında istatistiki açıdan önemli farklılıklar yoktu (p=0.899). Polifenol uygulaması sebebi ile oluşan komplikasyonlar 141 hastada görüldü. Bu kişilerin tüm hastalara göre dağılımlı ise 110 hastada (%43) deri çevresinin tahrişi, 13 hastada (%5) yanma, 7 hastada (%2.7) ağrı ile kaşıntı ve 11 hastada (4.3) kızarıklık idi. Geri kalan 115 hastada (%45) tıbbi müdahale gerektirmeyen lokal ağrı ve kaşıntı şikayetleri hariç herhangi bir komplikasyon yoktu. Uygulamadan sonraki takip dönemi 30–90 gün (ortalama 60 gün) idi. Uzun süreli takip gerektiren hastalar yüksek oranda nüks ihtimali taşımakta idi. Takip süresi nüks kavramı ile kıyaslandığı zaman önemli bir fark bulunamamıştır (p=0.126). Aylar Nüks, n (%) 1 0 3 1 6 3 12 7 24 3 Tablo 3- Takip boyunca nüksün meydana gelme süresi. Pilonidal sinüsün iş gücü kayıplarına neden olması nedeni ile polifenol uygulaması yapılan hastalarda günlük hayatlarının nasıl etkilendiği de araştırmanın bir başka konusu idi. Hastalara haftalık olarak yöneltilen sorularda iyileşme ümitleri, moralleri, günlük hayatının eskisi etkilenip etkilenmediği, aklına gelip gelmediği ve ilk durumu ile kıyasladığında kendisini nasıl hissettiği soruldu (Tablo 4). Buna göre, polifenol yönteminin günlük hayatı ve iş gücünü etkilemeden pilonidal sinüsü bertaraf ettiği gözlenmiştir. Hastalar henüz ilk haftada belirgin bir şekilde pilonidal probleminden kurtulmaya başladıklarını ve bunun da hayatlarına olumlu etkiler yaptığını bildirmişlerdir. 0-15 gün 16-30 gün 31-90 gün Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır İyileşme ümidi var mı? 176 80 204 52 248 8 Morali yüksek mi? 215 41 248 8 253 3 Günlük hayatı eskisi gibi etkileniyor mu? 157 99 28 228 14 242 Günlük hayatında aklına geliyor mu? 193 63 53 203 14 242 İlk durumla kıyasladığında kendisini daha iyi hissediyor mu? 13 243 127 129 227 29 Tablo 4- Takip boyunca pilonidal hastalığının günlük hayatı nasıl etkilediğinin irdelenmesi. Tartışma Akkiz (sonradan meydana gelen) ve çevresel faktörler, pilonidal sinüs etiyolojisinde konjenital (doğuştan) faktörlerden çok daha fazla rol oynamaktadır. Buna göre kılın dışarıdan içeri girmesi veya kıl yuvalarının derinin ağırlığı sebebi ile laçkalaşması gibi akkiz nedenler pilonidal probleminin çözümü için çok kapsamlı cerrahi teknikler uygulamasını gereksiz kılmıştır. Buna paralel olarak daha az zarar verici ve daha etkili tedavi yöntemleri geliştirilmeye çalışılmıştır [36–38]. Polifenol ile bu hastalığın bertaraf edilmesi ilk olmaktadır. Topikal bir uygulama ile problemin giderilmesine çalışılmıştır. Pilonidal sinüs tedavisinde polifenol uygulamasının savunulacak noktaları; cerrahi tekniklerle kıyaslandığında onlardan daha iyi netice vermesi, hastaneye gerek kalmaması ve iş gücü kaybının olmaması gibi gerçeklere dayanmaktadır. Hangi yöntem olursa olsun pilonidal sinüsün tedavisinden sonra nüksün gerçekleşmesi, psikolojik sıkıntıya neden olmakta ve değişik rahatsızlıklara sebebiyet vermektedir. Diğer yöntemlerde pilonidal sinüsün nüksü çoğunlukla tedaviden sonra 9 cu aylarda olmaktadır [39, 40]. Bizim çalışmamızda, takip süresi 24 ay ve tedavinin ilk birinci yılında oluşan nüksler de 11 idi. Pilonidal sinüs tedavisinde polifenol kullanımı, diğer değişik cerrahi yöntemlerden daha fazla başarılıdır. Bu yöntemde problem bir açık yara gibi düşünülmektedir. Şayet yara iyileşmesini engelleyen eksik faktör yerine konursa yara iyileşecektir (41). Bu mantıkla geliştirilen polifenol yöntemi bir taraftan fagositozu destekleyerek mikroorganizmaları bertaraf ederken diğer taraftan yeni ve sağlıklı deri oluşumu için sitokin, interferon, TNF-alfa üretimleri uyarmaktadır. Sonuçta da sağlıklı fibrin oluşumu ve kollajen sentezi ile yara iyileşmektedir. Yöntemin zayıf noktaları ise hastanın topikal uygulamayı disiplinli bir şekilde iyileşene kadar sürdürme zorluğu çekmesidir. Bunun yerine bir hekim tarafından deri altına yapılacak polifenolün enjeksiyonu iyileşme süresini daha da azaltacaktır. Polifenol yöntemini uygulayan hastalardaki nüks nedenleri arasında şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kan pıhtılaşmasının olmaması ve fazla sigara içimi gibi problemler de tespit edilmiştir. Ayrıca, delik sayısı ve problemin geçmişinin eski olması başka nüks nedenleri arasında düşünülmüştür. Problemin geçmişi yaranın deri altından nereye kadar uzandığını ifade etmede önemli olmuştur. Referanslar (1) Mayo H.; Observations on Injuries and Diseases of the Rectum; London; Burgess & Hill; 1833. (2) Anderson A. W.; Hair extracted from an ulcer; Boston Med Surg J; 1847, 36 : 74-6. (3) Manterola C, Barroso M, Araya JC, Fonseca L.; Pilonidal disease: 25 cases treated by the Dufourmentel technique; Dis Colon Rectum; 1991, 34 (8) : 649-52. (4) Bose B., Candy T.; Radical cure of pilonidal sinus by Z plasty. Am J Surg, 1970, 120 (6) : 783-5. (5) Notaras M. J.; A review of three popular methods of treatment of postanal (pilonidal) sinus disease.; Br J Surg; 1970, 57 (12) : 886-90. (6) Mclaren C. A.; Partial closure and other techniques in pilonidal surgery : an assessment of 157 cases. Br J Surg, 1984, 71 (7) :561-2. (7) Kronborg O., Christensen K. I., Zimmermann-Nıelseon O.; Chronic pilonidal disease : a randomized trial with complete 3-year follow-up.; Br J Surg; 1986; 72 (4) : 303-4. (8) Allen-Mersh T. G.; Pilonidal sinus : finding the right track for treatment; Br J Surg; 1990; 77 (2) : 123-32. (9) Al-Jaberi T. M.; Excision and simple primary closure of chronic pilonidal sinus; Eur J Surg; 2001, 167 (2) : 133-5. (10) Williams R. S.; A simple technique for successful primary closure after excision of pilonidal sinus; Ann R Coll Surg Engl; 1990, 72 (5) : 313-5. (11) Al-Jeberi T. M. R.; Excision and simple primary closure of chronic pilonidal sinus; Eur J Surg; 2001, 167 (2) : 133-5. (12) Bennett R. G. Selection of wound closure materials; J Am Acad Dermatol; 1988, 18 (4 Pt 1) : 619-37. (13) Postlethwait R. W. Long-term comparative study of nonabsorbable sutures; Ann Surg; 1970, 171 (6) : 892-8. (14) Postlethwait R. W. Polyglycolic acid surgical suture; Arch Surg; 1970, 101 (4) : 489-94. (15) T. Yiğit, C. Yiğitler, B. Güleç, A. İhsan Uzar, T. Özer, K. Öner; Acta chir belg, 2005, 105, 635-638. (16) John BASCOM, M.D., Ph.D., Current Therapy in Colon and Rectal Surgery, 1990. (17) Nihat Bengisu, Serap Pamak, Erol Kişli, Sabahattin Aytekin, Proctology Office, İstanbul, Turkey. (18) Armstrong JH, Barcia PJ (1994) Pilonidal sinus disease. The conservative approach. Arch Surg 129:914– 917 (19) Hegge HG, Vos GA, Patka P, Hoitsma HF (1987) Treatment of complicated or infected pilonidal sinus disease by local application of phenol. Surgery 102:52–54 (20) Vara-Thorbeck R, Mekinassi K, Berchid S (1990) Phenol treatment of pilonidal sinuses. Zentralbl Chir 115:777–780. (21) Manach et. el.; Bioavailability and bioefficacy of polyphenols in humans. I. Review of 97 bioavailability studies; Am J Clin Nutr;;81(suppl):230S– 42S; 2005. (22) Scalbert et al; Polyphenols: antioxidants and beyond; Am J Clin Nutr;;81(suppl):215S–7S; 2005. (23) Winston J Craig; Health-promoting properties of common herbs; Am J Clin Nutr; 70(suppl): 491S–9S; 1999. (24) Roderick H. Dashwood; Frontiers in Polyphenols and Cancer Prevention; J. Nutr. 137: 267S–269S; 2007. (25) Joseph A Vita; Polyphenols and cardiovascular disease: effects on endothelial and platelet function; Am J Clin Nutr;;81(suppl):292S–7S; 2005. (26) U. N. Riede, G. Zeck-Kapp, N. Freudenberg, H. U. Keller, and B. Seubert, Virchows Arch. B Cell Pathol. Incl. Mol. Pathol. 1991, 60(1), 27–34. (27) The European Agency for the Evaluation of Medicinal Products, Veterinary Medicines Evaluation Unit London, 22 September 1998 Doc. Ref : EMEA-V-PHJ-wip-33711-1998. (28) H. P. Klocking, Arch. Toxicol. Suppl. 1991, 14, 166–169. (29) A. D. Inglot, J. Zielinksa-Jenczylik, and E. Piasecki, Arch. Immunol. Ther. Exp. (Warsz) 1993, 41(1), 73-80. (30) J. A. Madej, J. Kuryszko, and T. Garbulinski, Acta Pol. Pharm. 1993, 50(4-5), 397-404. (31) W. Wohlrab, B. Helbig, R. Klocking, and M. Sprossig, Pharmazie 1984, 39(8), 562-564. (32) www.aof.edu.tr/kitap/EHSM/1213/unite13.pdf (33) http://www-ermm.cbcu.cam.ac.uk/05008987h.htm (34) http://tr.wikipedia.org/wiki/Polifenol (35) U. N. Riede, I. Jonas, B. Kirn, U. H. Usener, W. Kreutz and W. Schlickewey; Collagen Stabilization Induced By Natural Humic Substances; Archives of Orthopaedic and Trauma Surgery; Abstract; Volume 111; Number 5; September; 1992. (36) Hegge HG, Vos GA, Patka P, Hoitsma HF (1987) Treatment of complicated or infected pilonidal sinus disease by local application of phenol. Surgery 102:52–54. (37) Vara-Thorbeck R, Mekinassi K, Berchid S (1990) Phenol treatment of pilonidal sinuses. Zentralbl Chir 115:777–780. (38) Maurice BA, Greenwood RK (1964) Aconservative treatment of pilonidal sinus. Br J Surg 51:510–512. (39) Bissett IP, Isbister WH (1987) The management of patients with pilonidal disease – a comparative study. Aust N Z J Surg 57:939–942. (40) Zimmerman CE (1984) Outpatient excision and primary closure of pilonidal cysts and sinuses. Longterm follow-up. Am J Surg 148:658–659. (41) Dr. Sevda CİĞER, Yara İyileşmesi ve Büyüme Faktörleri, www.dermaneturk.com/yara_online/buyume_faktor.doc.
Benzer belgeler
PDF ( 35 )
1880 yılında Richard Manning Hodge tarafından ilk kez tanımlanan Pilonidal Sinüs (Pilus: kıl,
nidus: yuva) hastalığı, özellikle genç erişkinler gibi üreten nüfusta –daha çok erkeklerde- ve
sakrokok...