Haber Bülteni Sçm Sayı 14 - PDF
Transkript
Haber Bülteni Sçm Sayı 14 - PDF
Yorum /KhasSCM Editörün Köşesi Bir akademik yılın daha sonuna doğru yaklaşıyoruz. Akademik konferansların sayısında hızlı bir artışın görüldüğü bu döneme bizim katkımız da 7 Mart Cumartesi günü düzenleyeceğimiz Dünya Futbolunda Hukuk ve Yönetişim Konferansı olacak. Her sene bu dönemlerde düzenlediğimiz uluslararası etkinliklerin bu seneki versiyonunda UEFA, FIFA ve akademiden gelen değerli katılımcılar bizlerle deneyimlerini paylaşacaklar. Özellikle spor hukuku alanında yönetmelikler, kurallar ve hatta yasalar hızlı bir devinim içerisindedir. Dolayısıyla değişen kurallar yeni yapıların oluşmasına, bu yeni yapılar da işleyişin ve nihayetinde sistemin de değişmesine neden olur. Her sene bu konferansları düzenlememizin en önemli sebeplerinden biri de değişen bu yapıların en güncel halini sizlere en yetkin ağızlardan sunabilmektir. Avrupa futbolunun regülatörü olan UEFA’nın Tahkim Kurulu Başkanı Pedro Tomas Marquez ve Disiplin ve Dürüstlük Birimi Başkanı Dr. Emilio Garcia Silvero’nun yanısıra, dünya futbolunun yegane sahibi olan FIFA’nın Oyuncu Statüleri ve Yönetişim Departmanı Başkanı Omar Ongaro ve son olarak da İngiltere’nin bir numaralı Spor Yönetimi bölümüne sahip olan Loughborough Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Yard. Doç. Dr. Borja Garcia Garcia 7 Mart’ta bizlerle UEFA ve FIFA’nın hukuki ve yönetim prosedürlerini paylaşacaklar. Programımızı kamu yararını gözettiğimiz için herkese açık şekilde ve ücretsiz olarak düzenlemekteyiz. Ancak kontenjanımız sınırsız değil, yalnızca 150 kişi. Eğer siz de bu etkinlikte yer almak istiyorsanız mutlaka 5 Mart Perşembe günü saat 18:00’a kadar web sitemizden online kaydınızı gerçekleştirin. Herkese bol sporlu günler dilerim. Emir Güney Spor Çalışmaları Merkezi Müdürü @KhasSCM Şubat 2015, Sayı 14 Dünya Futbolunda Hukuk ve Yönetişim Konferansı 7 Mart Cumartesi günü Kadir Has Üniversitesi Kadir Has Kampüsü’nde düzenlenecek. UEFA, FIFA ve akademiden seçkin konuşmacıların katılacağı etkinlik 10:00-17:30 saatleri arasında gerçekleşecek. S Dünya Futbolunda Hukuk ve Yönetişim Konferansı Kadir Has’ta Düzenleniyor por Çalışmaları Merkezi’nin 2014/2015 akademik yıl programı kapsamında düzenlenecek olan “Dünya Futbolunda Hukuk ve Yönetişim” Konferansı, 7 Mart 2015 Cumartesi günü Kadir Has Üniversitesi Kadir Has Kampüsü Cibali Salonu’nda gerçekleşecektir. UEFA Tahkim Kurulu Başkanı Pedro Tomas Marquez, UEFA Disiplin ve Dürüstlük Birimi Başkanı Dr. Emilio Garcia Silvero, FIFA Oyuncu Statüleri ve Yönetişim Departmanı Başkanı Omar Ongaro ve İngiltere Loughborough Üniversitesi Spor Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Borja Garcia Garcia’nın sunumlarını yapacağı etkinlik 10:00-17:30 saatleri arasında düzenlenecek. Dünya futboluna yön veren iki büyük organizasyon olan UEFA ve FIFA’nın hem hukuki hem de yönetim yapılanmalarının ve bu alanlardaki süreçlerin anlatılacağı etkinlik dört sunumdan oluşacak. Konferansa katılım ücretsizdir ve kayıtlı tüm katılımcılara etkinliğin sonunda ‘Katılım Sertifikası’ verilecektir. Kayıt için son tarih 5 Mart Perşembe saat 18:00. Etkinliğimiz 150 kişilik kontenjanla kısıtlı olduğu için kayıt süresi dolmadan kontenjanın dolması durumda kayıtlar sona erdirilecektir. Detaylı bilgi ve kayıt için aşağıda bulunan website ve sosyal medya adreslerini kullanabilir veya 0212 533 65 32 / 1483 nolu telefondan Spor Çalışmaları Merkezi Müdürü Emir Güney’e ulaşabilirsiniz. Website:http://scm.khas.edu.tr Facebook:/groups/KhasSCM Twitter:@KhasSCM mail:[email protected] ŞUBAT 2015 | HABER BÜLTENİ SÇM 1 Haberler / Etkinlikler Kitap Tanıtımları Konferans Duyuruları Konferans Adı: Sport in the Peripheries: Past and Present Yer: Krakow, Polonya Tarih: 13-14 2015 Özet Gönderimi: 31 Mart 2015 Website: : http://www.historia. uj.edu.pl/instytut/aktualnosci /-/journal_content/56_ INSTANCE_HHZz6jpygLFn/ 11050764/79496336 Konferans Adı: Sport and Discrimination Conference 2015 Yer: Londra, İngiltere Vefa’nın Galip’i: Galip Haktanır’ın Anıları Futbol Bir Aşk Fethi Aytuna, (Ocak 2015) Halit Kıvanç, (Şubat 2015) “N ihayet kış gelmiş, okulda sobalar yanmaya başlamıştı. Bahçedeki oyun saatlerimiz bitince koşarak sobanın başında toplanıyorduk. Dersler ve etütler bittiği zaman da bahçede oyun yeri kapmak için yarış başlıyordu. Bezden imal ettiğimiz toplarla maç yapıyorduk, fakat üst sınıflardan öğrendiğimiz bilgiler sayesinde bu bez topları öyle güzel yapıyorduk ki, hakiki toptan farkı kalmıyordu. Önce bize verilen çorapları söküp rulo yapıyor, sonra yataklardan kopardığımız pamukları top gibi yuvarlıyor, söktüğümüz iplikleri muntazam olarak sarıyor, yüzümüzü silmek için verilen peçeteleri kesip bunun üzerine kaplıyor, son olarak kesik yerleri dikiyorduk. Böylece topumuz oynamaya hazır hale geliyordu.” Galip Haktanır, 1950’ler ve ’60’larda Vefa’nın ve Türkiye’nin önemli oyuncularındandı. Dönemin gazetelerinin tarifiyle “fevkalade teknik ve o nispette enerjik oyunu”, onu milli takıma taşımıştı. İslâm Çupi, “valse benzeyen müthiş tekniği”nden bahsetmişti, o zamanların “Kör Galip”inin… Galip Haktanır, Fethi Aytuna’nın yayına hazırladığı anılarında sadece o yılların futbol âlemini anlatmıyor. “Darüşşafaka terbiyesini” öğreniyoruz ondan. 1930’lardan günümüze kadar İstanbul hayatından sahneler izliyoruz. Günümüze kadar uzanan, hevesle, sevgiyle dolu bir hayatın doygunluğunu paylaşıyoruz. (Tanıtım Bülteninden) 2 ŞUBAT 2015 | HABER BÜLTENİ SÇM F utbolu her şeyden önce dostluk, kardeşlik, arkadaşlık ve gerçek bir aşk gibi düşünen Halit Kıvanç, futbolu kariyerinin en üst noktasına koymakla kalmadı, bütün hayatını ona adadı. Spiker, yazar, gazeteci ve çok iyi bir futbol yorumcusu olarak bütün anılarını bu kitapta harmanladı. Dünya ve Avrupa Kupası maceralarından ezeli rakiplerin Türkiye Kupası karşılaşmalarına, futbol kurallarının geçirdiği evrimden Türkiye’de yayıncılık tarihine kadar birçok gelişmeyi Halit Kıvanç’ın üslubuyla okuyacaksınız. (Tanıtım Bülteninden) Tarih: 1 Mayıs 2015 Özet Gönderimi: Website: https:// sportanddiscrimination. wordpress.com/ Konferans Adı: ISHPES 2015 Congress Yer: Split, Hırvatistan Tarih: 18-22 Ağustos 2015 Özet Gönderimi: 1 Nisan 2015 Website: http://www.ishpes 2015.com/ Makale Duyurusu: Gaming Identity: Sports and Cultures, Local and Global Özet Gönderimi: 15 Şubat 2015 Makale Gönderimi: 15 Haziran 2015 Website: http://www.h-net.org /announce/show.cgi?ID=217728 Yorum Vatan Millet Futbol* Tanıl Bora Yazar, Yayıncı 19./20. yüzyıl dönümünde Almanya’da futbolu idare eden makamlar tarafından moral eğitim için yazdırılmış “Futbolcunun yemini”nin sözleri, anavatan savunması ödevi ile erkek olma şerefini birleştirir: “Ey ana[baba] vatan, kutsal ülke/ Erkekçe özgür olma/ Görevi verdin hepimize/ Özgürlük ve adalet getirmek sana/ Mübarek anavatanı korumak/ Şanımız, şerefimiz! / (…) Genç kanımızı adıyoruz sana/ Kutsa bizi, erkek olalım, sağlam, cesur olalım!” 1882’de yine Almanya’da yayımlanan bir futbol el kitabı, bu sporu bir “muharebe” olarak tasvir ediyordu: “On birer savaşçıdan oluşan iki taraf, muharebe vaziyetindedirler. Büyük bir meşin topu ayak yardımıyla düşman bölgeye taşımak ve mümkünse düşmanın kutsalını oluşturan kaleye sokmaktır. Bunu başaran bir kale düşürmüş olur ve düşürülen kalelerin sayısı kimin galip geldiğini tayin eder. Her takımın başında, kuvvetlerini sahaya yayarak önderlik eden bir kaptan bulunur. En öne, topun gelmesinin bekleneceği yere, becerikli, dayanıklı ve hücuma yatkın iki oyuncu koyacak, ordusunun büyük kısmı bunların arkasına dizilecektir. Kaptan ise tehlike anında devreye girmek üzere onların gerisini kollayacaktır.” Örnekleri Almanya’dan vermem tesadüf değil. Birinci Dünya Savaşı öncesinde sporu, erkek nüfusu dinç ve her an savaşa hazır halde tutmanın bir vasıtası olarak örgütleme stratejisi, Prusya militarizminin hükmü altındaki Almanya’da geliştirilmişti. Sporu bir “barış içinde savaş” yöntemi olarak gören bu strateji, topyekûn savaş kavramına dayanıyordu. Topyekûn savaş, Alman milliyetçiliğinin ulusdevlet inşası ve emperyalist rekabetteki geri kalmışlığını telâfi etmeye dönük saldırganlığının ifadesiydi. Buna göre modern zamanda savaşlar ordular arasında değil tümüyle milletler arasında verilecekti, dolayısıyla milletin ‘bütün kuvvetlerinin’ bu uğurda seferber edilmesi gerekiyordu. Futbol bu seferberlik içinde araçsallaştırılırken, Almanya’da futbolu yönetenler de, topyekûn savaş kavramına ‘ilişerek’ bu sayede (yabancılık/İngilizlik ithamı altındaki) bu sporun statüsünü yükseltme taktiğini izlediler. Ancak futbolun militaristleştirilmesinin Alman icadı olduğunu düşünmemeli! Alman topyekûn savaş kavramı, futbolda ekili militarist tohumu sulayıp büyütmüştü sadece. 1990’larda Fransa, İspanya, Almanya spor basınlarında yapılan bir taramada, muharebe, muharebe meydanı, top ateşi, topa tutmak, bombalamak, barut kokusu, kılıç ustası, savaşçı ruhu, hava saldırısı (yüksek ortalar kastediliyor!), generaller-erler (liderler ve ‘emekçi’ oyuncularla ilgili), fetih, cephane gibi askerî terimlerin sıklıkla kullanıldığı saptanmıştı. İspanya basınında bir galibiyeti anlatırken, Endülüs’ün ele geçirilip Müslüman ve Yahudilerin kitlesel kırıma uğratılmasının veya göçe zorlanmasını ifade eden reconquista mecazına başvurulması; Alman takımlarının ataklarının, Nazilerin 2. Dünya Savaşındaki askerî terminolojisinden alınma Blitzkrieg (yıldırım savaşı) adıyla anılması gibi uğursuz, tehlikeli kullanımlar da eksik değildir. İngiltere basını ve taraftarları, Almanya’yla oynadıkları her maçtan önce yılmadan 2. Dünya Savaşındaki zaferlerine atıfta bulunurlar. Türkiye’de medyanın futbol söyleminde de bir Avusturya maçı söz konusu olduğunda “Viyana kuşatması” mecazının vazgeçilmez bir refleks gibi devreye girdiğini, katı savunma yapan takımlar için -son yıllarda seyrelse de, on yıllarca- “Çanakkale geçilmez” sloganının kullanıldığını biliyoruz. Futbolun militarist tahayyülü, bir başka düzlemde, milliyetçilikle eklemlenerek, onu milletler arasındaki amansız mücadelenin bir zemini olarak görmekle ortaya çıkar. Genel olarak spor müsabakaları, galibiyet ve mağlubiyeti rakamsallaştırmalarıyla, millî rekabet ideolojisini beslemeye elverişlidirler. Futbol, kitlesel bir seyirlik olmasının yanında, oyunun dinamiğiyle ilgili askerî mecazların yerleşikliğinden ötürü, bilhassa elverişlidir. Mecazların askerîliğinden öte, Bourdieu’ye göre, modelini savaşın verdiği bir boy ölçüşme ve muzaffer olma ‘güdüsüyle’ (libido dominandi: tahakküm libidosu) belirlenen oyunları hayatın kendisi gibi ciddiye almak, erkeklik için kurucu mahiyette bir illusio’dur. İki erkek grubunun sert, erkekçe boy ölçüştüğü bir spor olması, makalenin ilk bölümünde ele alınan maçist boyutla militarizmi milliyetçilik zemininde iyice hararetli biçimde kaynaştırır. Askerce tavır, milliyetçiliğin ajitasyonuyla, erkekçe tavrın şahikası olur. Fenerbahçeli milli savunma oyuncusu Basri Dirilimli’nin (19291999) ikonlaştırılma tarzı, bu kaynaşmanın bir timsalidir. Basri, onu krampon darbesiyle yarılmış kafasına sardığı bandajından kan sızarken gösteren fotoğrafıyla ve “Mehmetçik” lâkabıyla özdeşleşmiştir. Hırsla, azimle, acıyı duymadan, erkekçe, tekmeye kafa sokmanın, canını hiçe saymacasına adanmanın en yüksek mertebesinin asker, yani Türk askeri, yani Mehmetçik olmak olduğunu bir defa daha hatırlatır bu ikonografi bize. Türkiye’de Militarizm ve Spor Cumhuriyetin kuruluş döneminde oyun olmaktan ziyade beden terbiyesi işleviyle düşünülen spor, nüfusu, bilhassa erkek nüfusu fiziken ‘şekle sokmanın’ bir aracı olarak tasarlanmıştı. Aslında, daha Geç Osmanlı döneminde girilmişti zaten bu yönelime. Spor, hem sağlıklı bir nüfus elde etmenin, hem bu nüfusu endüstriyel işgücü olmaya müsait bir disipline sokmanın, hem de onu askerî açıdan hazır kıta olarak tutmanın bir işleviydi. Kurucu askerî seçkinler topyekûn savaş doktrininden derinlemesine etkilenmişlerdi. İki savaş arası dönemde Nazilerin spor örgütlenmesini örnek almaya çalışmaları, bu etkilenmenin devamı idi. Lâkin, Almanya’nın geç-modernleşme sürecinin ‘anomalisini’ tanımlamak üzere kullanılan terime başvurursak, Türkiye’nin Sonderweg’inde (kendine mahsus yolunda), futbol bu stratejinin tercih edilen spor dallarından biri olmadı, dahası caydırılmak istendi. Futbola, kitlesel değil seyirlik bir spor olduğu ve beden terbiyesinden ziyade oyun işlevi öne çıktığı için kuşkuyla bakılıyordu. Teşvik ettiği taraftarlık kültürü ve fanatizm nedeniyle, millî birliği pekiştirme yerine vatandaşlar arasında ‘bölünmelere’ yol açması da hoş karşılanmıyordu. Vatandaşlık bağından başka bir Türklük ölçüsü tanımayan siyasî-cumhuriyetçi millet tanımı ile Türklüğü özselleştiren etno-dinsel millet tanımı arasındaki, ikinci kutbun bariz biçimde ağır bastığı gerilimi biliyoruz. Kulüp takımlarının yabancı kontenjanından tasarruf etme ihtiyacı doğrultusunda ya da milli takımda oynatma niyetiyle vatandaşlığa geçirilen yabancı futbolculara (tıpkı vatandaşlığa geçen başka ‘ecnebilere’ olduğu gibi) kural olarak Müslüman-Türk ismi takılması (Mehmet Aurelio, Gökçek Wederson, Mert Nobre, Mertol Karatay Batista…), etnokültüralizmin açık bir örneğidir. Dünyanın başka hiçbir yerinde, tabiyet değiştiren ya da göçmen kökenli sporcuların, otantik isimlerini değiştirmeye zorlanmaları (açıkça bir zorlama olmasa bile bunun beklenmesi) vaki değildir. Dahası, Brezilyalı Marco/Mehmet Aurelio’nun milli takım kadrosuna alınması medyada kronik tartışma konusu olmuş, horlayıcı imaları açık ‘devşirme’ terimi kullanılmış, Fenerbahçe’de oynadığı dönemde bir defasında tribünde rakip taraftarlarca “Mehmet olunmaz, Mehmet doğulur” pankartı açılmıştır. Futbol ortamı, Türk milliyetçiliğinin kurucu uğraklarından biri olan Batı kompleksini ve garbiyatçı fanteziyi teşhis etmek için bire birdir. Bir yandan Batı’ya özenmenin hasedi, öte yandan Batı’nın Türkiye’yi dışladığı hatta sürekli onun kuyusunu kazdığı inancına dayalı hınç duygusu… “Derslerini verme”, “Türk’ün kim olduğunu gösterme” hırsıyla iç içe, Batı nezdinde tanınma talebi… ‘Batı’dan daha Batılı’ bir performansla kendini (Batılılığını) kanıtlama kaygısı; bu kaygının yakıtı olarak, ‘Batı gözüyle nasıl görünüyorum’ endişesi… Milli maçlar veya Türk takımlarının Avrupa takımlarıyla yaptıkları müsabakalar, bu karmaşaların en yalın ifadelerine vesile olur. En yalını, herhalde, 1990’ların başlarından beri bu maçlarda söylenen şu tezahürattır: “Avrupa Avrupa duy sesimizi/ İşte bu Türklerin [veya yerine göre: Fener’in, Cimbom’un…] ayak sesleri/ Avrupa Türklerle [veya: bizimle] başa çıkamaz/ Avrupa [burada rakip takımın adı geçer] ibnesi kolla kendini.” Bununla beraber, biliriz ki, “Avrupa”yla boy ölçüşmek, kendini Avrupa platformunda kanıtlamak, kısacası “Avrupa” nezdinde kabul görmek, güzel gollerin on yıllarca “Avrupâî” sıfatıyla övüldüğü bu ülkede, vazgeçilmez bir erektir. 2000’lerde, Avrupa ve dünya platformunda elde edilen başarıların, söz konusu hınç-haset tansiyonunu bir ölçüde düşürdüğünü gözlemek mümkündür. “Avrupa Avrupa duy sesimizi…” tezahüratının kullanımı tavsamış, Avrupa platformundaki rekabette takım kimlikleri öne çıkmış, milli takımla ilgili eleştirel bakış keskinleşmiştir. Futbol ortamında milliyetçi grupların nüfuzlu olduğu camialar, tribünler elbette vardır ama genellikle futbolda milliyetçilik söylemi, tutarlı, bütünlüklü, ‘doktiner’ bir temele dayanmaz, performatif, gösterisel, ‘pop’ bir nitelik taşır. Taraftar fanatizmi, cinsiyetçi, militarist, milliyetçi sloganları her rakibe karşı seferber eder; onun temel derdi, esas düşman figürü, takımının o günkü rakibidir. Fakat bu, cinsiyetçi, militarist, milliyetçi zihniyet kalıplarının bu vesileyle yeniden üretildiği gerçeğini değiştirmez. Slogan klişeciliğiyle ‘berkitilen’ bu zihniyet kalıpları, düşünce-öncesi ve siyaset-öncesi kanaatler denen önyargılar zeminini döşerler. Milliyetçiliğin sıradanlaşması, olağanlaşması, işte bu önyargılar zemininde mümkün olur. Türkiye’de de futbol, milliyetçiliğin olağanlığının ve her yerdeliğinin yeniden üretiminde bereketli bir alandır. * Yazarın, Nurseli Yeşim Sümbüloğlu’nun derlediği Erkek Millet Asker Millet kitabı (İletişim Yayınları, İstanbul 2013) içindeki makalesinden bir bölümün kısaltılmış halidir. Fotoğraf: Nuray Önoğlu ŞUBAT 2015 | HABER BÜLTENİ SÇM 3 Haberler / Etkinlikler “Atletizm Forumu: Nereye Koşuyoruz” Kadir Has’ta düzenlendi Türkiye Atletizm Eğitim ve Dayanışma Vakfı’nın (TAV) düzenleyeceği ve Kadir Has Üniversitesi Spor Çalışmaları Merkezi’nin ev sahipliği yaptığı “Atletizm Forumu: Nereye Koşuyoruz” 7 Şubat Cumartesi günü Kadir Has Üniversitesi Kadir Has Kampüsü’nde düzenlendi. İstanbul ve çevresinden atletizm dalında çalışan antrenör, akademisyen, il ve ilçe sorumluluarı ve bu spora gönül vermiş bir çok kişinin katıldığı bu forumda özellikle İstanbul’da atletizm yapmanın zorlukları ve bu zorlukları aşmak için alınabilecek önlemler konuşuldu. (Soldan Sağa) Prof. Dr. Hasan Kasap, TAF Başkanı Fatih Çintimar, TAV Başkanı Ali Ergenç Prof. Dr. Hasan Kasap ve İpek Özgüden toplantı moderasyonunu gerçekleştirirken Kadir Has Üniversitesi Spor Çalışmaları Merkezi Aylık Haber Bülteni Editör: Emir Güney Tasarım: Birsen Duyar Akdemir Katkıda bulunanlar: Tanıl Bora Adres: Kadir Has Üniversitesi Spor Çalışmaları Merkezi, Fatih, İstanbul Telefon: 0212 533 65 32—1483 Email: [email protected] 4 ŞUBAT 2015 | HABER BÜLTENİ SÇM Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanı Fatih Çintimar ve Türkiye Atletizm Eğitim ve Dayanışma Vakfı Başkanı Ali Ergenç’in yaptıkları açılış konuşmalarının ardından TAV Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Hasan Kasap ve İpek Özgüden’in moderatörlüğünü yaptığı sunum ve ardından forum kısmına geçildi. Özellikle İstanbul’da atletizm yapılabilecek tesislerin sayısının ve kalitesinin yetersizliği konularında görüş ve önerilerin dinlendiği bu etkinlik 15:0019:00 saatleri arasında düzenlendi. Spor Çalışmaları Merkezi Telefon: 0212 533 6532 / 1483 Spor Çalışmaları Merkezi E-mail: [email protected]
Benzer belgeler
Haber Bülteni Sçm Sayı 19 - PDF
yönetimi ve spor iletişimi alanlarında
yoğun bir eğitim programı bekliyor
olacak.
Herkese bol sporlu günler dilerim.
Emir Güney
Spor Çalışmaları Merkezi Müdürü