Galileo Galilei ve Astronomiye Katkıları
Transkript
Galileo Galilei ve Astronomiye Katkıları
Galileo Galilei ve Astronomiye Katkıları1 Doç. Dr. Yavuz Unat Galilei (1564-1642), fizik, matematik ve astronomi gibi konularda çığır açan çalışmalar yapmıştır. Çalışmalarının sonucunda klasik mekaniğin temellerini kurmuş, astronomi de ise Güneş Merkezli Sistem’in, gözlemsel kanıtlarını ileri sürmüş ve fiziğini geliştirmiştir. Galilei teleskopu astronomik amaçla kullanan ilk bilim adamıdır. 1609 yılında, kendi yaptığı bir teleskopla önemli gözlemler yapmış ve bu gözlemleri Siderus Nuncius (Yıldız Habercisi) adlı kitabında vermiştir. Teleskoplar On yedinci yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla kadar astronominin gelişmesi büyük ölçüde teleskopun gelişimine bağlı kalmıştır. Teleskop, gökyüzünde şimdiye kadar dikkat edilmemiş Galileo Galilei olguları ortaya çıkarmış ve Yer’i merkeze alan astronomi geleneğini izleyenlerle Kopernik’in (1473-1543) Güneş Merkezli Sistemi’ni kabul edenler arasındaki çekişmeyi neredeyse sonlandırmıştır. Teleskopun icat tarihi açık değildir; bir bilim adamı tarafından değil bir usta tarafından keşfedilmiştir. Saydam içbükey ve dışbükey nesnelerin büyütme ve küçültme gücü Antik çağlardan beri bilinmektedir. Ancak bildiğimiz lenslerin ortaya çıkışı on üçüncü yüzyıla rastlar. Lensler ve teleskoplar çıkmadan önce gökyüzü gözlemeleri ya çıplak gözle ya da içi boş lenssiz “görüş tübü” (sighting tube) ile yapılmaktaydı. Aristoteles’in (M.Ö. 384-322) ve Strabo’nun (M.Ö. yaklaşık 63- M.S yaklaşık 19) yazılarında bu tüplerle yapılan gözlemlerden bahsedilmektedir. Lenslerden ise Aristophanes (M.Ö. yaklaşık 450-388 yılları) tarafından söz edilir. Teleskopun diğer önemli parçası olan aynalar üzerinde ise Đskenderiyeli Heron (M.S. 1. yüzyıl), Euclides (M.Ö. 4. yüzyıl) ve Archimedes’in (M.Ö. yaklaşık 290-212) çeşitli incelemeler yaptıkları bilinmektedir. Görüş tüplerinin, lenslerin ve aynaların gelişimi Ortaçağ’da da devam etmiştir. Gözlüklerin ise 1350 yıllarında kullanıldığı bilinmektedir. Gözlüklerin icadında Alexandro della Spina (ölümü 1323) ve arkadaşı Salvino d’Armati’nin (ölümü 1317) adı geçmektedir. Yine Roger Bacon’ın da (1211-1294) gözlükler ve diğer optik 1 Bilim Tarihi Araştırmaları, Sayı 01, Güz 2005, Đstanbul 2005, s. 15–23. 1 araçlara ilişkin yazılarının olduğu bilinmektedir. Ancak gözlüklerde kullanılan lenslerin nasıl olup da dürbün ve teleskop yapımında kullanıldığına ilişkin bilgilerimiz kısıtlıdır. Uzaktaki objeleri büyüten optik alet yani teleskop on altıncı yüzyılda geliştirilmiştir. Đlk teleskopun kimin bilinmemektedir. tarafından 1604’te Zacharias yapıldığı Jansen (yaklaşık 1580-1638), 1608’de Hans Lippershey (yaklaşık 1570-1619) ve yine 1608’de Jacop Bilinen en eski teleskop resmi. Resim Ağustos 1609’da Giambattista’nın bir mektubunda yer almaktadır. Metius (1571-1635) tarafından birbirlerinden bağımsız olarak yapıldığı sanılmaktadır. Ayrıca 1590’larda Đtalyan doğa filozofu Giambattista della Porta (1534/5-1615) tarafından yapılmış bir Đtalyan modelinden de söz edilmektedir. Yapılan bu teleskoplar basit bir lensten ibaretti ve mercekli teleskoptu. Teleskopun ilk mucidi hakkında Galilei 1623’de şu satırları yazar: “... teleskopun ilk kâşifi bir rastlantı sonucu biri içbükey, diğeri dışbükey şeklindeki iki mercekle uğraşırken onları gözünden farklı mesafelerde tutarak beklenmeyen sonucu gören ve kaydeden basit ve sıradan bir cam ustasıdır ve bu olay, cihazın temelini oluşturmuştur.” Söylentiye göre, 1600’lerde Middelburg’da Hollandalı bir mercek ustası ola Hans Lippershey’in dükkanında bulunan çocuklar merceklerle oynarken iki merceği bir araya getirmişler ve uzakta bulunan kasaba kilisesinin su deposuna baktıklarında deponun büyüdüğünü görmüşlerdir. Bunu fark eden Lippershey teleskop yapımına başlamıştır. O sıralarda Hollanda Đspanya ile savaş halindedir ve bu cihazı duyan Hollanda güçlerinin komutanı Prens Maurice, uzağı görmeye yarayan bu alete çok önem verir. Diğer taraftan aynı yıllarda Jacop Metius da bir teleskop yaptığını ileri sürmüş, ancak otoritelerin teleskopunu göstermeyi reddetmesiyle yaptığı teleskopu kimsenin Galilei’nin kullandığı teleskoplar ele geçirmesini istemediğinden yok etmiştir. Aynı yıllarda, Zacharias Jansen adlı mercek yapımcısı da, teleskopun babası tarafından geliştirildiğini ve Lippershey’in onu çaldığını iddia etmiştir. Kayıtlara göre teleskopun mucidi Lippershey’dir. States General’da (15. yüzyıldan 1796’ya kadar Hollanda’nın Yasama 2 Meclisi) 2 Ekim 1608’de Lippershey’in teleskop için patent müracaatını görüşülmüş, Lippershey’e patent ve para ödülü verilmiş ve ondan her iki göz ile kullanılabilecek şekilde aleti geliştirilmesi istenmiştir. Lippershey, 15 Aralık’ta bunu başarmış ve tekrar aynı meclis tarafından para ödülüne layık görülmüştür. Metius’un patent başvurusu ise 17 Ekim 1608’dir. Lippershey’in yaptığı teleskop, bir tüp içerisinde yer alan dışbükey ve içbükey lenslerde oluşuyordu. Alet bir objeyi üç ya da dört kez büyütmekteydi. Bu aletin optik sistemi ve büyütme gücü bizim geleneksel opera gözlüklerimizle hemen hemen aynıdır. Teleskop artık tanınmaya başlanmıştır. 1608 yılında, Fransız büyük elçisi, IV. Henry için bir teleskop edinir. 1609 yılında da teleskop Frankfurt fuarında sergilenir. Daha sonraları ise, “Hollanda Borusu”, “Perspektifler” ve “Silindir” gibi adlarla Milano, Venedik ve Padua’da ortaya çıkarlar ve 1609 yılı sonlarına doğru da Londra’da üretilmeye başlanır. 1609 yılında Venedik’te bulunan Galilei, teleskop adında bir aletin varlığını ve bir yabancının bu aletle Padua’ya geldiğini haber alır; Padua’ya döner ve yabancının Venedik’e gittiğini öğrenir. Galilei yabancının teleskopunun yapılışı hakkında bilgi edinir ve hemen kendisine bir tane yapar. Galilei Yıldız Habercisi adlı eserinde konuyla ilgili şunları yazar: “Yaklaşık on ay önce, kulağıma, bir Hollandalının uzaktaki nesneleri kadar yakınlaştırarak olabildiği gösterebilen bir alet icat ettiği haberi ulaştı. Böyle bir aleti nasıl yapabileceğimi uzun uzun düşündüm. Optik kanunları yardımıyla, biri dışbükey diğeri içbükey iki lensi bir tüpe yerleştirmek düşüncesi aklıma geldi. Đçbükey lense gözümü yaklaştırdığımda nesnelerin gerçek mesafelerinden yaklaşık üçte bir daha Galilei’nin kullandığı teleskoplar yakın ve dokuz kat daha büyük gözüktüğünü gördüm. Zahmet ve parayı düşünmeden nesneleri binlerce kez büyüten, çıplak gözle karşılaştırıldığında 1/30 mesafe daha yakın gösterebilen mükemmel bir alet yapmayı başardım.” Galilei, cihazını 1609 yılının sonuna kadar geliştirdi ve Galilei Teleskopu olarak bilinen teleskopunu yaptı. Buluşunu Venedik Senatosu’na armağan eden Galilei profesörlükle ödüllendirildi. Galilei, Haziran ya da Temmuz 1609’da üç kez büyüten bir teleskop yaptı ve Ağustos’ta da Venedik Senatosu’na sekiz kez büyüten bir teleskop sundu. Ekim ya da Kasım’da da yirmi kez büyütebilen bir teleskopu il kez gökyüzüne çevirdi; Ay’ı gözlemledi, Jüpiter’in dört uydusunu keşfetti, Samanyolu’nu ve Orion’u inceledi. Mart 1610’da bunları 3 Yıldız Habercisi’nde yayımladı. 1611’in başlarında Venüs’ün safhalarını gözlemledi. Son keşfi ise Güneş lekeleriydi. Galilei’nin Jüpiter’in uydularını gözlemlerken kullandığı teleskop bir yüzü düz öbür yüzü dışbükey bir merceğe sahip 75-100 cm’lik odak uzaklığı olan bir teleskoptu. Teleskopun küçük bir oküler tüpü vardı ve bu odaklama için ayarlanabiliyordu. Görüş alanı ise yaklaşık 15 yay-dakikalık bir alanı kapsıyordu (yaklaşık olarak 90 metrede 38 N cm). teleskopun büyütme gücü ise 15-20 idi. O Z K 1611’lerin başlarında Kepler Dioptrice’inde, Galilei teleskopunun optik prensiplerini açıkladı. Buna göre, oluşan görüntüler, göz LM (Şekil 1) içbükey lensinden baktığında daha bulanık oluyordu. Eğer NO L M B C dışbükey lensi içbükey lensten belli bir mesafeye yerleştirilirse görüntü netleşiyordu. Işınlar, NO dışbükey lensi yardımıyla odaklanıyorlar, kesişme Z yerine ulaşmadan önce LM içbükey lensinden geçiyorlar ve bu D A E K Şekil 1 lensle kırılıyorlardı; böylece gelen ışınlar, ya A noktasına düşüyorlar (ve net görüntü oluşuyor), ya DE boyunca paralel bir yol izliyorlar ya da ZK boyunca düşerek bozuluyorlardı. Hevel’in 18 metrelik teleskopu Hollanda Teleskopu denilen bu teleskop yerine Kepler aynı eserinde, iki yakınsak mercekli, yani dışbükey bir mercek ve dışbükey bir okülerden yaptığı bir teleskopu tanıttı. Kepler böyle bir aletin gözlemlenen cismi daha büyük gösterdiğini, ancak ters çevirdiğini, bu kusurun ise üçüncü bir dışbükey lens ilavesiyle tekrar düzeltilebileceğini yazdı. Ancak bu önemli buluş, 1630’da Christoph Scheiner’in Rosa Ursina’sında (Rosa Güneş’i sembolize etmekteydi; Ursina ise Orsini Dükü olan patronunu övmek için konulmuştu) bu tip bir teleskop tanıtılıncaya kadar astronomlar tarafından dikkate alınmadı. Scheiner, muhtemelen 1613-1617 yılları arasında Kepler’in önerdiği bu teleskopu yaptı. Güneş lekelerini gözlemlerken teleskopta Güneş’in düz bir görüntüsünü oluşturmak için dışbükey okülerli bir teleskop denedi ve görüntünün ters olduğunda teleskopta oluşan imajın daha parlak ve görüş alanının bir Galilei türü teleskopundan daha geniş olduğunu buldu. 4 1612 yılında Julius Caesar Largalla (1576-1624) Lunar Phenomena (Ay Olgusu) adlı kitabında bu cihaz için “Teleskop” sözcüğünü kullandı ve cihaz bu adla anılmaya başlandı. Ancak o dönemde yapılan ilk teleskopların optik kusurları oldukça çoktu. Odak uzunluğundan oluşan kusurları gidermek için bir süre sonra lenslerin çapı büyütüldü. Fakat yine bir kusur vardı; çok zayıf görüntüler oluşuyordu. Bu yüzden 1640’ların başlarında daha büyük teleskoplar yapılmaya başlandı. Galilei’nin teleskopu yaklaşık 1,5 metre uzunluğundaydı. Bu uzunluk 4,5–6 metreye kadar çıktı. 1656’da Christian Huygens 7 metre uzunluğunda bir teleskop yaptı. Teleskop bir objeyi 100 kez büyütebiliyordu. 1672’de Cassini yaklaşık Bileşik (iki parçalı) bir teleskop 12 metrelik, 1684’de 30 ve 40 metrelik teleskoplarla Satürn’ün halkalarını keşfetti. 1722’de de Bradley, odak uzunluğu 63 metrelik bir teleskopla Venüs’ün çapını ölçtü. Ancak teleskoplar büyük olmasına karşın görüntü oldukça kötüydü. Teleskopların bu şekilde büyümesiyle görüş alanı sınırlanmaktaydı. Bu yüzden etki alanı daha yüksek Hevel’in 42 metrelik teleskopu lensler yapılmaya başlandı. Teleskopa üçüncü bir dışbükey lens eklendi ve görüş alanı genişletildi. Bu ise büyütme gücünü yükseltti. Ancak bu uzun teleskoplar gözlemler için elverişli değildi. Lensleri aynı hizada tutmak oldukça zordu ve rüzgar teleskopun eğilmesine neden oluyordu. Bu nedenle 1675’lerin sonlarında lensler, döner eklemler yardımıyla bir direk veya bina üzerine oturtuldu ve bir sicim yardımıyla hedeflendi. Ancak bu da işe yaramadı ve küçük bir ayak üzerinde bileşik (iki parçalı) teleskoplar yapılmaya başlandı. Böyle teleskoplara da “iki parçalı (ya da havalı) teleskop” (aerial telescopes) adı verildi. 5 1637’de René Descartes, Dioptique’inde teleskopta “küresel sapınç”, yani bir görüntünün bir nokta biçiminde algılanamaması probleminden söz etti. Buna göre, ince küresel bir lenste ışınlar tek bir noktada asla birleşemiyorlardı. Bu problem bir yere kadar büyük teleskoplar yapılarak büyük ölçüde aşılmıştı. Đkinci gelişme ise Newton’dan geldi. Newton ışık ve renklere ilişkin makalesinde beyaz ışığın farklı kırılma indilerine sahip renkli ışıkların karışımından oluştuğunu gösterdi. Buna göre lensler, beyaz ışığı odakları farklı olan spektrumdaki renklerine ayırırlar. Bu Newton’un aynalı teleskopu ayna etki “renksel sapınç” olarak adlandırılır ve teleskopla gözlemlenen bir cismin etrafında renkli dairelerin yani, renk halkalarının oluşmasına neden olur. Bu da farklı ışınların kırılma indilerinin farklı olmasından kaynaklanıyordu. Newton bu etkiyi ortadan kaldırmak amacıyla ayna kullanma yoluna gider ve 1663’de ilk aynalı teleskopu yapar (Şekil 2). Newton’un yapmış olduğu bu teleskopun aynasının çapı yaklaşık 30 santimetredir. Bu aynayı küresel bir kavis içerisine yerleştiren Newton, bunu bir tüpün içerisine, ışığı ikinci bir aynaya 450 yansıtacak şekilde yerleştirir. Bu ikinci ayna ise, diğer aynadan gelen ışığı dışbükey bir okülere gönderir. Teleskopun odak uzaklığı ise 2 metreye yakındı. Büyütme gücü düşüktü, ancak görüntü diğer teleskoplara göre daha keskindi. içbükey ayna Şekil 2 Newton’un aynalı teleskopu Galilei’nin Astronomi Gözlemleri Galilei’nin astronomide yaptığı gözlemler, Güneş Merkezli Sistemi desteklediği, Aristoteles fiziğinin geçerli olmadığını kanıtladığı için oldukça önemlidir. En önemli gözlemleri Ay ve Güneş gözlemleridir. Ay’ın evrelerini incelemiş, Ay’da kraterlerin, dağların ve vadilerin olduğunu görmüş ve bunun Ay ile Yer’in aynı maddelerden yapıldığının, sanıldığı gibi eterden yapılmadığının kanıtı olduğunu söylemiştir. Ay’daki bazı karanlık bölgeleri ise deniz olarak nitelendirmiş ve Ay’da atmosfer olduğunu ileri sürmüştür. Galilei, Orion kümesini gözlemlemiş ve daha önce bulut olduğu varsayılan bu kümenin gerçekte yıldızlardan oluştuğunu bulmuştur. Yine Samanyolu’nun yıldızlardan oluştuğunu tespit etmiş ve böylece Aristoteles’in Samanyolu’nun bir bulut olduğu görüşünü yıkmıştır. 6 Gözlemlerine Satürn gezegeni ile devam eden Galilei, Satürn’ün halkasını gözlemlemiş ancak teleskopu güçlü olmadığı için gezegenin halkasını iki yapışık parça olarak görmüş ve bunları uydu zannetmiştir. Gezegenin periyodik özelliğinden dolayı halka bir müddet Galilei’nin gözlemlediği Satürn’ün halkaları sonra kaybolmuş ve bu parçaları göremeyen Galilei, bu olaya çok şaşırmıştır. Bunun hakkında şöyle yazar: “Satürn’ün tek bir yıldız değil, neredeyse birbirine değen üç yıldızdan oluştuğunu gözlemledim... ortadaki, yanlardakinden daha büyüktü... Birbirlerine neredeyse dokunuyorlar. Aralarında ise sadece küçük bir karanlık alan var.” Galilei Satürn çevresinde kozmik bir karmaşa keşfetmişti. Bu ise Aristoteles fiziğine yeni bir darbeydi. Galilei’nin çizimlerinde Ay yandaşları, gökyüzünün sonsuz, Zira Aristoteles ve değişmez ve bozulmaz olduğunu, gökyüzünde yeni hiç bir şeyin keşfedilemeyeceğine inanmışlardı. Artık bu iddia Galilei’nin çizimlerinde Venüs’ün safhaları ciddiye alınamazdı. Daha sonra, Galilei teleskopunu Venüs’e çevirdi ve Venüs’ün safhaları olduğunu tespit etti. Bu gözlem, Kopernik’in ne kadar haklı olduğunun bir göstergesiydi. Batlamyus sisteminde Venüs, sürekli belli bir uzaklıkta olmalıydı ve sadece hilâl şeklinde görülmeliydi. Oysa gözlemler, Venüs’ün bazen çok yakın bazen de çok uzakta olduğunu göstermekteydi. Ayrıca Venüs, sadece hilâl olarak değil, değişik hallerde de Galilei’nin gözlemlediği Jüpiter’in dört uydusu görünmekteydi. Bu ise ancak Kopernik Kuramı ile açıklanabilirdi. doğruluyordu. 7 Bu da Güneş Merkezli Sistemi Galilei, Jüpiter’i de gözlemlemiş ve Jüpiter’in çevresinde dolanan dört yıldız belirlemiştir. Bunların Jüpiter’in etrafında dönen uydular olduklarını bulmuş ve Jüpiter’le birlikte uydularını, “adeta minyatür bir Güneş sistemi” olarak betimlemiştir. Bu Batlamyus kuramının tam bir çöküşü anlamına geliyordu. Diğer taraftan, bütün gök cisimlerinin Yer etrafında dönmediği açık olduğu gibi, Güneş merkezli sistemin de gözden geçirilmesi gerekiyordu. Bu konuda şöyle söyler: “Konu sadece bir cismin Yer’in çevresinde dönmesi ve Kopernik Kuramı’nın bize öğrettiği gibi her ikisinin beraber Güneş’in çevresinde dönmesi olayından ibaret değildir. Dört cismin Ay’ın Yer çevresinde dolandığı gibi, Jüpiter çevresinde de dolanması söz konusudur; bunların hepsi Jüpiter’le birlikte Güneş’in çevresinde on iki yıl süren bir devir yapıyorlar.” Galilei, bu dört uyduya Medici ailesinin dört üyesinin adlarını verdi. II. Cosimo, Francesco, Carlo ve Lorenzo. Bu buluş kısa sürede Avrupa’ya yayıldı ve şiddetli tartışmalar başladı. Diğer taraftan Medici ailesini kıskanan Fransa sarayı Galilei’ye yeni bir yıldız bulmasını ve bulunacak olan yıldıza da Muhteşem Fransa Yıldızı verilmesinde ısrar ettiler. Galilei’nin bu bulguları Aristoteles yandaşlarında büyük bir tepki ve nefretle karşılandı. Bir Aristoteles yanlısı şöyle yazıyordu: “Doğanın Medici adını ölümsüzleştirmek için Jüpiter’e dört uydu verdiğine inanmamız beklenemez... Doğa bu karmaşalardan nefret eder. Böyle bir kendini beğenmişlik, gerçekten akıllı olanlara iğrenç geliyor.” Floransalı Francesco Sizi adında bir Aristoteles yanlısı ise 1611’de Venedik’te bir broşür bastırır. Broşürde şunlar yazılıdır: “Jüpiter’in uyduları gözle görülemezler ve bu yüzden Yer üzerine herhangi bir etkide bulunmazlar; bu nedenle de yararsızdırlar; o halde var olamazlar. Ayrıca modern Avrupalılar, Yahudiler ve başka eski milletler, haftanın yedi güne bölünmesini kabul etmişler ve onlara yedi gezegenin isimlerini vermişlerdir. Şimdi gezegen sayısını arttırırsak bu güzel sistem bütünüyle yerle bir olur.” Yıldız Habercisi Çevresindeki tepkilerin arttığını gören Galilei ise, arkadaşı ve destekçisi Kepler’e şunları yazmıştır: “...Aziz Kepler, çoğunluğun akıl almaz budalalığına gülmekten başka yapacak şey yok. Çalışmalarımı göstermeyi önerdiğim, fakat tıkabasa karnını doyurmuş bir yılanın tembel inatçılığı ile, gezegenlere, Ay’a teleskopla bakmaya yanaşmayan 8 bu ünlü filozoflar için ne dersin? Tıpkı yılanların kulaklarını tıkadıkları gibi insanlar da gözlerini gerçeğin ışığına kapatıyorlar.” Gözlemlerinin sonuçlarını veren Yıldız Habercisi yayınladıktan sonra Galilei, 1613 yılında Lettere Sulle Macchie Solari’yi (Güneş Lekeleri Üzerine Mektuplar) yayımlar. Galilei bu eserinde Güneş gözlemlerine yer vermiş ve Güneş üzerinde bulunan gölgelerin Güneş’in üzerinde yer alan lekeler olduğunu kanıtlamıştır. O halde Güneş Aristoteles’in söylediği gibi mükemmel değildi. Ayrıca Güneş lekelerinin bıraktığı izleri de gözlemleyen Galilei, eğer bu izlerin düz birer çizgi olsaydı bunun Yer’in hareketsiz olduğunun kanıtı olacağını, oysa düzensiz olan bu izlerin Yer’in hareketi Galilei’nin çizimlerinde Güneş lekeleri nedeniyle düzensiz olarak göründüğünü söylemiştir. Bu eserinde artık tamamıyla Kopernik Sistemi’ni savunan Galilei, kilise tarafından 1616’da Engizisyon’a çağırılır. Galilei Engizisyon önünde hiç bir şekilde Kopernik’in kuramını savunmayacağını bildirerek af diler. Aynı yıl Kilise bir bildiri yayınlar. Bu bildiride iki buyruk yer alır: 1. Güneş’in, Yer’in çevresinde dönmeyen, merkezde sabit olduğu düşüncesi kutsal öğretiye aykırı, saçma ve yanlış bir savdır. 2. Yer’in, merkezde sabit değil, Güneş çevresinde bir gezegen olduğu görüşü felsefî açıdan saçma ve yanlış, teolojik açıdan gerçek inanca ters düşen bir savdır. Galilei’nin astronomiye ilişkin önemli kitaplarından biri de Dialog Sopra i due Massimi Sistemi del Mondo’dur (Đki Büyük Dünya Sistemi Üzerine Konuşmalar, 1632). Kitapta Batlamyus ve Kopernik sistemleri tartışılır. Kitap kilisenin baskısı nedeniyle diyaloglar şeklinde yazılmıştır. Burada üç önemli mesele tartışılmaktadır: 1) Yer, gök, ve evrendeki her şey aynı maddelerden yapılmışlardır. 2) Gök çok büyüktür ve 24 saat dolanım yapması olanaksızdır. Oysa daha küçük olan Yer’in hareketi daha mantıklıdır; Yer günlük dolanım yapar. 3) Üçüncü mesele ise, Galilei’nin daha önce ele aldığı, yukarı atılan taşın nasıl düştüğü meselesidir. Yer’in hareketsiz olduğunu savunanlar bunu en önemli delil olarak kullanırlar. Ancak bu problemi Galile çözer. Hareket halindeki bir geminin direğinden bir taş atılırsa taş direğin dibine düşer. Galile bunu şöyle açıklar: V hızıyla hareket eden bir gemi varsayalım; 9 gemi V hızıyla giderken geminin içindeki her şey de V hızına sahiptir. Taş direkten bırakıldığında aynı V hızına sahip olacaktır. Eğer Yer olmasaydı dolayısıyla yerçekimi de olmayacaktı ve taş gemiyle birlikte (düşmeden) V hızında hareketine devam edecekti. Taş düşerken, geminin direği de V hızıyla hareket ettiğinden, taş tam direğin dibine düşer. Diğer taraftan kitapta, diyaloglardan birinde, konuşmacılardan biri topun eğimli bir düzleme konulması durumunda ne olacağını sorması üzerine hareketinin nasıl olacağı da tartışılmıştır. Aristoteles'e göre, her hareket onu hareket ettiren bir kuvvet sonucu meydana gelmekteydi; cisim bu kuvvet kendisini hareket Đki Büyük Dünya Sistemi Üzerine Konuşmalar ettirdiği sürece hareket ediyordu. Galilei, günlük gözlemlere uyan bu Aristotelesçi yaklaşımı eylemsizlik prensibi ile yıkmıştır. Eylemsizlik prensibine göre; kendi haline bırakılan cisim, herhangi bir kuvvet etkisinde kalmadığı sürece, durumunu korur, yani hareket halinde ise hareketine, sükunet halinde ise sükunetine devam eder. Galilei'nin üstü kapalı olarak ifade ettiği, Newton'un ise formüle ettiği bu prensip ile yeni bir hareket kavramı ileri sürülmüş oldu. Buna göre, hareket cisimde bir değişiklik yapmaz; hareket bir durumdur, bir noktadan başka bir noktaya geometrik bir geçiştir; durma da harekete karşıt başka bir durumdur. Durma için kuvvet uygulanması gerekmiyorsa, hareket için de kuvvet uygulanması gerekmez; hareketin hızının değişmesi için ise kuvvet gerekir. Galilei bu düşüncelerinden dolayı Engizisyon’un tepkisiyle karşılaşır ve bu kitap yüzünden tekrar Engizisyon önüne çıkar. Çaresiz bir şekilde verilen metni diz çökerek okur. “Ben Galileo Galilei, geçmişteki tüm yanlış ve aykırı düşüncelerimden ötürü, huzurunuzda kendimi lanetliyor, bir daha öyle saçmalıklara düşmeyeceğime, kutsal öğretiye aykırı hiç bir fikir taşımayacağıma yemin ediyorum.” Ancak, Galilei’nin Engizisyon’dan çıkarken “Yer yine de dönüyor” dediği söylenmektedir. Kitabı yasaklanır ve Galilei ev hapsine mahkum edilir. Artık iyice yaşlanmış ve görme duyusunu da tümüyle yitirmiştir. Ancak boş durmamış ve devinim üzerine araştırmalarını içeren büyük yapıtı Discorsi e Dimostrazioni Matematiche Intorno à due Nuoue Science’ı (Đki Yeni Bilim Üzerine Konuşmalar) gizlice hazırlamış, dostları aracılığı ile Hollanda’da yayımlatmıştır (1638). Burada söz konusu olan iki yeni bilimden birisi, düşen tek bir ağır cismin düzgün hızlanan hareketi ile sınırlı olan dinamik, diğeri de statiktir. Đki Yeni 10 Bilim Üzerine Konuşmalar’da Galilei, düşen bütün cisimlerin aynı ivmeye sahip olduğunu göstererek, serbest düşmenin sabit ivmeli bir hareket olduğunu saptamış ve serbest düşmede alınan yolun zamanın karesiyle orantılı olduğunu ( S = 1 gt 2 ) göstermiştir. Böylece Galilei, 2 mekanik konusunu matematikselleştirmeyi başarmış, düzgün ve sabit ivmeli hareketleri tanımlamış ve matematiksel formüllerini vermiştir. Onun verdiği bu yanıtlar Isaac Newton (1642-1727) tarafından dinamiğin temelleri haline gelecektir. 11
Benzer belgeler
31051 AstroMaster 130EQ Kullanma Kılavuzu
teleskopla gözlemlenen bir cismin etrafında renkli dairelerin yani,
renk halkalarının oluşmasına neden olur. Bu da farklı ışınların kırılma
indilerinin farklı olmasından kaynaklanıyordu. Newton bu ...
MEADE BRESSER Messier R-80 MODELİ (80/900) TELESKOP
Galilei, Jüpiter’i de gözlemlemiş ve Jüpiter’in çevresinde dolanan dört yıldız
belirlemiştir. Bunların Jüpiter’in etrafında dönen uydular olduklarını bulmuş ve Jüpiter’le
birlikte uydularını, “ade...