tc bursa valiliği - Uludağ Üniversitesi Tekstil Mühendisliği
Transkript
tc bursa valiliği - Uludağ Üniversitesi Tekstil Mühendisliği
prusıa BURSA T.C. BURSA VALİLİĞİ B ursa, being one of the exceptional cities of our country with the most historical buildings and artifacts in terms of history, culture and civilization richness; has ancient historical buildings from the Bithynia, Roman and Byzantine periods and important historical buildings due to being the capital of the Ottoman Empire. This city that has gained a unique identity through thousands of years of cultural heritage, has been known as “GREEN BURSA” for many years with its monumental, religious, cultural and civic buildings, green environment, spring waters nourished by Mount Olympus (Uludağ), wonderful plane trees that witness history and healing thermal baths, all of which should be protected. Just like today, Bursa has been flooded by scholars, artists, merchants and travellers from every corner of the world. In words of Evliya Çelebi, Bursa is a water city and the fundamental of the Ottomans. This famous city has embraced the first six Ottoman Sultans as well as various bosom friends, statesmen and artists. Bursa is a world city in which the Turkish influence has been experienced in all its momentum while protecting and developing its own identity with one foot, has also embraced all the global values like a compass with the other. Uludağ, which the city founded at its foot, is one of the settlements in history where the first monks that retire into seclusion. Uludağ maintains its characteristic of being one of Turkey’s largest winter and nature sports centers for four seasons. Throughout the history, being located on an important transportation network and the existence of raw material resources to obtain essential goods has enabled Bursa to be a commercial centre at every stage. Bursa, which once produced the most looked for atlas and silk material in the world by the breeding of the silkworm has today become a leader in automotive, machinery, textile and food industries throughout the country. Today, Bursa with its economical strength and added value it has created is one of the locomotives of the Turkish economy. By the year 2008, Bursa has carried out 61.5 per cent of the total frozen food production, 26 per cent of fruit juice production, 64 per cent of total tomato paste production, 60 per cent of edible olive production and 70 per cent of synthetic yarn production of Turkey. While Bursa also carries out 59 per cent of automobile production, 8 per cent mini-bus production, 43 per cent of midi-bus production, 2 per cent of lorry production of Turkey, it exports 81.24 per cent of its automobile production, with its population of almost 2 million 500 thousands, takes the second place after Istanbul in the exportation of Turkey. Consequently, Bursa is the beautiful city of all times with its cultural, historical, natural richness in which each individual in the world can find a trace of himself and the history of mankind. Şahabettin HARPUT Governor of Bursa Ü lkemizin tarih, kültür ve medeniyet zenginliği bakımından en fazla esere sahip müstesna kentlerinden biri olan Bursa; Bithynia, Roma, Bizans dönemlerine ait antik eserlerle Osmanlı başkenti olmasının kendisine kazandırdığı önemli değerlere sahiptir. Binlerce yıllık kültür mirasıyla kendine özgü bir kimlik kazanan bu şehir; korunması gereken anıtsal, dinsel, kültürel ve sivil yapıları, yeşil dokusu, Uludağ’dan beslenen pınarları, tarihe şahitlik eden muhteşem çınarları ve şifalı kaplıcaları ile yıllar boyu “YEŞİL BURSA” olarak anılmıştır. Bursa günümüzde olduğu gibi geçmişte de dünyanın her köşesinden gelen bilginlerin, sanatçıların, tüccarların ve gezginlerin akınına uğramıştır. Evliya Çelebi’nin ifadesiyle bir su şehridir Bursa, Osmanlı’nın temeli, dibacesidir. Bu ünlü kent, ilk 6 Osmanlı padişahı ile pek çok hak dostunu, devlet ve sanat adamını bağrında yaşatır. Türk mührünün bütün canlılığıyla yaşandığı, bir ayağıyla kendi kimliğini koruyup geliştirirken, bir ayağıyla pergel gibi bütün evrensel değerleri kucaklayan bir dünya kentidir Bursa. Eteklerinde şehrin kurulduğu Uludağ, tarihte ilk keşişlerin inzivaya çekildikleri yerleşim yerlerinden biridir. Uludağ, Türkiye’nin en büyük kış ve doğa sporları merkezlerinden biri olma özelliğini, dört mevsim boyunca sürdürmektedir. Tarih boyunca önemli ulaşım ağlarının üzerinde bulunması ve temel ihtiyaç mallarının temini için hammadde kaynaklarının varlığı, Bursa’nın her dönemde ticari bir merkez olmasını sağlamıştır. İpekböceği üretimiyle bir dönem dünyanın en çok aranılan atlas ve ipekli kumaşlarının üretildiği Bursa, günümüzde otomotiv, makine, tekstil ve gıda sanayinde ülke çapında söz sahibi olmuştur. Bursa ekonomik gücü ve yarattığı katma değerle bugün Türkiye ekonomisinin lokomotiflerinden biridir. 2008 yılı itibarıyla Bursa; Türkiye dondurulmuş toplam gıda üretiminin yüzde 61.5’ini, meyve suyu üretiminin yüzde 26’sını, toplam salça üretiminin yüzde 64’ünü, sofralık zeytin üretiminin yüzde 60’ını, sentetik iplik üretiminin yüzde 70’ini gerçekleştirmiştir. Bursa ayrıca; Türkiye otomobil üretiminin yüzde 59’unu, minibüs üretiminin yüzde 8’ini, midibüs üretiminin yüzde 43’ünü, kamyon üretiminin yüzde 2’sini sağlarken, ürettiği otomobilin yüzde 81,24’ünü ihraç etmektedir. Bursa 2 milyon 500 bine yaklaşan nüfusu ile Türkiye ihracatında İstanbul’dan sonra 2. sırada gelmektedir. Velhasıl, sahip olduğu kültürel, tarihi, doğal zenginlikleri ile dünyadaki her bireyin kendisinden ve insanlık tarihinden bir iz bulabileceği kadim bir şehirdir Bursa. Şahabettin HARPUT Bursa Valisi Tarih Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Bursa’da tarih, her bir yeni buluntuyla binlerce yıl eskiye götürülüyor. Bursa ve civarında M.Ö. 5000’li yıllardan itibaren çeşitli yerleşimlerin olduğu biliniyor (Ilıpınar). Nilüfer bölgesinde Akçalar Aktopraklık mevkiinde yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında da tarih öncesi döneme ait ilk çiftçi topluluklarının yaşam izlerine rastlanmıştır. Bu bölgenin M.Ö. 6300 yıllarından M.S. 2. yüzyıla kadar iskân edildiği anlaşılmaktadır. Aktopraklık özellikle ilk çiftçi toplulukların ortaya çıkışı ve Anadolu’dan Avrupa’ya yayılımı konusunda kritik bir öneme sahiptir. Fakat yöreye ait kesin bilgiler M.Ö. 7. yüzyıla dayanmaktadır. Apemeia (Mudanya) ve Kios (Gemlik) iskeleleri bu dönemde oluşmuştur. M.Ö.7. yüzyıldan sonra bölgeye Bithynler göç ettiğinden buraya Bitinya adı verilmiştir. Antik kaynaklar Bursa’nın kurucusunu I. Prusias (M.Ö. 232-192) olarak göstermektedir. Bugünkü Hisar içinde bir pazar yeri olarak kurulan Bursa, Roma çağında Prusa ad Oliympium (Olympos Bursası) adını alır. İmparator Justiniaus (527-565) zamanında Pythia’da (Çekirge’de) yeni hamamlar yaptırılmıştır. Prusa (Bursa) 1204-1261 yılları arasında Nikaia’a (İznik’e) bağlı sönük bir tekfurluktur. Türklerin Bursa bölgesine ilk kez 1081 yılından sonra geldikleri bilinmektedir. İznik, 1075-1096 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkentliğini yapmıştır. 1096 yılında ise bölge Haçlıların eline geçer. 1204 yılında Theodor Laskaris’in kurduğu İznik Bizans’ı, varlığını 1261 yılına kadar sürdürdükten sonra Bursa yeniden imparatorluk topraklarına katılır. Bursa tarihteki asıl gelişimini Türklerin bölgeye yerleşmesi ve kenti devlet merkezi yapması sonucu göstermiştir. 27 Temmuz 1302 yılında Yalova’da Bizans İmparatorluk History The history in Bursa which has hosted to several civilizations is taken thousands of years back in the past with each new discovery. It is known that there were various settlements in Bursa and its surroundings since the year 5000 B.C (Ilıpınar). However, the actual information about the district is based on the year 700 B.C. Apemeia (Mudanya) and Kios (Gemlik) wharfs came into being in that period. Since the Bithynian migrated to this district after the 7th century B.C this district was given the name of Bithynia. The ancient sources show the founder of Bursa as Prussia the First (B.C 232-192). Bursa which was established as a market place in today’s Hisar (Citadel) was given the name of Prusa ad Oliympium (Olympos’s Bursa) in the Roman period. In the period of Emperor Justiniaus (527-565) the new thermal baths were built in Pythia (Çekirge). Bursa was a weak chiefdom under the subordination of Nicea (İznik) between the years 1204-1261. It is known that the Turks came to the district of Bursa for the first time after the year 1081 A.D. İznik was the capital city of the Anatolian Seljuk State between the years 1075-1097. In the year 1096, the district was taken under the control of the Crusaders. After the İznik Byzantine Emperor founded by Theodor Laskaris and existed until the year 1261, Bursa joins the lands of the Byzantines once more. When Osman Gazi who defeated the Byzantine armed forces in Yalova on July 27th 1302 and also one year later disbanded the chiefdoms that had confronted him near the border of Yenişehir Valley, Bursa and its surroundings opened up for the Turcoman. In the same year Kestel and Kite valley (Ürünlü and its surroundings) were conquered to the cheers of the people and Bursa was surrounded. At this period of time Osman Gazi had Balabancık and Gazi Aktimur Citadels built. In 1321, Mudanya, Gemlik and Orhaneli were added to the Ottoman land. On April 6th 1326 Bursa was conquered by the son of Osman Gazi, Orhan Bey. After the conquest Orhan Gazi (1326-1362) minted the first Ottoman money in Bursa and made the city the first capital of the Ottoman Empire. At the time, when Bursa was conquered it was a small city in a Citadel surrounded by a wall with four doors. First of all, the inside of the city walls were built followed by baths, madrasahs and mosques. Orhan Gazi had the city taken out of the Citadel and established the district of Tahte’- kale (Tahtakale) and Orhan Gazi complex of buildings adjacent to a mosque due to the increasing population and the market need of local production. The Turcoman families who came from central Anatolia settled in the city. After the death of Orhan Gazi, Murat Hüdavendigar (1362-1389) who became the head of state enlarged the city to the west in the direction of Çekirge. The complex of buildings he had built adjacent to the mosque in Çekirge comprised a mosque, the upper floor of which was used as a madrasah, an alms house, bath and a tomb. Although in the year 1363 Sultan Murad the First transferred the capital to Edirne, Bursa’s characteristic of being the “Capital” (Payitaht) continued. During the developments in the Balkans, Edirne was used as a temporary centre. The greatest development in Bursa was carried out during the reign of Sultan Yıldırım Bayezid. Ulucami (the Great Mosque) was built in the year 1399, and the eastern part of the city and Yıldırım Complex started to be constructed. With the defeat of Sultan Yıldırım Bayezid in the Ankara war in the year 1402 Bursa came under the control of Timur and the city was destroyed. The years 1402-1413 were the “fetret devri” (period of insurgency) and passed in fights over control of the throne. During this period Mehmed Çelebi in Amasya, İsa Çelebi in the surroundings of Balıkesir and Bursa, and Süleymen Çelebi in Thrace announced their claim to the throne and finally Çelebi Mehmed (1413-1421) became the Sultan. The Green Mosque and the madrasah adjoining it, bath, alms house, and the Green Tomb which is the symbol of Bursa were all built in this period. The complex which was built in the district of Muradiye which came into being during the reign of Murad the Second, II (1421-1451) became an area for the tombs through time. In spite of the transfer of the capital to Istanbul after the conquest of this city by Fatih Sultan Mehmed, the interest in Bursa did not completely cease. Even in the 17th century records, Bursa goes down in with the name “Daru’ssaltanat-I Kadime”, the old capital. Today, in the city of Bursa where the Ottoman Empire was founded, there are the tombs of the first six Sultans. Osman Gazi and Orhan Gazi in Tophane, Sultan Murad Hüdavendigar in Çekirge, Sultan Yıldırım Beyazid in Yıldırım, Sultan Çelebi Mehmed in Yeşil and Sultan Murad the Second (II) in Muradiye. kuvvetlerini yenen Osman Gazi bir yıl sonra Yenişehir Ovası çıkışında üzerine gelen Tekfurları da dağıtınca Bursa ve çevresi Türkmenlere açılmıştır. Aynı yıl Kestel ve Kite Ovası (Ürünlü ve çevresi) fethedilerek bölge şenlendirilmiş, Bursa kuşatılmıştır. Bu sırada Osman Gazi, Balabancık ve Gazi Aktimur Hisarlarını inşa ettirmiştir. 1321’de Mudanya, Gemlik ve Orhaneli Osmanlı topraklarına katılmıştır. 6 Nisan 1326’da Osman Gazi’nin oğlu Orhan Bey tarafından Bursa fethedilmiştir. Orhan Gazi (1326-1362) fetihten sonra ilk Osmanlı parasını Bursa’da bastırmış ve kenti Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti yapmıştır. Bursa fethedildiği sırada, surlarla çevrili dört kapılı hisar içinden ibaret küçük bir şehirdi. Önce surların içi imar edilerek hamamlar, medreseler, camiler inşa edildi. Artan nüfus ve çevresel üretimin pazar ihtiyacı üzerine Orhan Gazi, şehri hisarın dışına çıkararak Orhan Gazi Külliyesi’ni ve Tahte-l kale (Tahtakale) semtini kurdu. Orta Anadolu’dan gelen Türkmen aileler ve özellikle Ahiler kente yerleştirildi. Bu arada kenti bir kültür merkezi haline getiren sanatkarlar, ulema ve özellikle tasavvuf erbabı da Bursa’ya nitelik kazandırdılar. Orhan Gazi’nin vefatından sonra devletin başına geçen Murad Hüdavendigar (1362-1389) şehri batıya, Çekirge’ye doğru genişletmiştir. Çekirge’de yaptırdığı külliye, üst katı medrese olarak kullanılan cami, imaret, hamam ve türbeden oluşuyordu. Sultan I. Murad 1363 yılında başkenti Edirne’ye taşısa da Bursa’nın “payitaht” olma özelliği devam etmiştir. Balkanlardaki gelişmeler sırasında Edirne geçici merkez olarak kullanılmıştır. Bursa’da en büyük gelişme Sultan Yıldırım Bayezid (1389 -1402) zamanında gerçekleşmiştir. 1399 yılında Ulu Cami inşa edilmiş, Yıldırım Külliyesi ile şehrin doğu tarafı da imar edilmeye başlamıştır. 1402 yılındaki Ankara Savaşı’nda Sultan Yıldırım Bayezid’ın yenilmesi üzerine Bursa Timur’un eline geçmiş, şehir tahrip edilmiştir. 1402- 1413 yılları Osmanlı tarihinde “Fetret Devri” olup taht kavgaları ile geçmiştir. Bu dönemde Mehmet Çelebi Amasya’da, İsa Çelebi Balıkesir ve Bursa çevresinde, Süleyman Çelebi Trakya’da kendi hükümdarlıklarını ilan etmiş, sonunda Çelebi Mehmed (1413-1421) sultan olmuştur. Yeşil Cami ve yanındaki medrese, hamam, imaret ve Bursa’nın simgesi olan Yeşil Türbe de bu devirde yapılmıştır. II. Murad döneminde (1421-1451) oluşan Muradiye semtinde yaptırılan külliye zamanla türbeler bölgesi halini almıştır. Fatih Sultan Mehmed’in, İstanbul’u fethetmesinden sonra başkentin İstanbul’a taşınmasına rağmen Bursa’ya olan ilgi tamamen bitmemiştir. Bursa 17. yüzyıl kayıtlarında bile “Daru’s-saltanat-ı Kadime” (eski payitaht) olarak geçer. Osmanlı’yı kuran şehir Bursa’da günümüzde ilk altı padişahın türbesi vardır. Tophane’de Osman Gazi ve Orhan Gazi, Çekirge’de Sultan Murad Hüdavendigar, Yıldırım’da Sultan Yıldırım Bayezid, Yeşil’de Sultan Çelebi Mehmed, Muradiye’de Sultan II. Murad’ın türbeleri bulunmaktadır. In the first 200 year period of the Ottoman Empire, Bursa showed great developments in a relatively short period of time. In Bursa which was the centre of the silk and spice trade from the 15th century onwards, buildings such as Yeni Kaplıca were built during the reign of Kanuni Sultan Süleyman and Koza Han and Pirinç Han during the reign of Bayezid the Second (II). Bursa became the centre of science and culture with its madrasahs and a commercial centre due to its strong economy. Even with the transfer of the capital first to Edirne and then to Istanbul, that pushed Bursa – albeit a little – into the background, it continued to be one of the favourite cities of the Ottoman Empire in the 19th century. After the visit of Sultan Abdülmecid to Bursa in the year 1814 the construction activities increased in the city. In the last years of the Empire, Bursa became the centre of Hüdavendigar province for a period of time. The city which took its share of poverty and difficulties during the First World War was occupied by the Greeks on the 8th July 1920. This occupation was met by great sadness in the TGNA (Turkish Grand National Assembly) and the assembly rostrum Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk 200 yıllık döneminde Bursa kısa zamanda büyük gelişmeler göstermiştir. 15. yüzyıldan itibaren ipek ve baharat ticaretinin merkezi olan Bursa’da Sultan II. Bayezid devrinde Koza Han ve Pirinç Hanı, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Yeni Kaplıca gibi eserler yapılmıştır. Bursa, medreseleri ile bilim ve kültürün, güçlü ekonomisiyle de ticaretin merkezi olmuştur. Başkentin önce Edirne’ye sonra İstanbul’a taşınması Bursa’yı bir nebze olsun geri plana atsa da, 19. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğu’nun gözde kentlerinden olmaya devam etmiştir. Sultan Abdülmecid’in 1814 yılında Bursa ‘yı ziyaretinden sonra kentte imar faaliyetleri de artmıştır. Bursa imparatorluğun son yıllarında bir müddet Hüdavendigar Vilayeti’nin merkezliğini de yapmıştır. I. Dünya Savaşı’ndaki yoksulluk ve sıkıntıdan nasibini alan kent, 8 Temmuz 1920’de Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bursa’nın işgali Türkiye Büyük Millet Meclisi’de büyük üzüntüyle karşılanmış ve meclis kürsüsü bir puşide-i siyah (siyah örtü) ile örtülmüştür. Bu kara örtü Bursa’nın işgal altında kaldığı iki yıl, iki ay ve iki gün süresince kürsüden indirilmemiştir. 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Yunan ordusunun bozguna uğrayıp Anadolu’yu terk etmesinin ardından 10 Eylül gecesi 3. kolordu askerleri kente girerek 11 Eylül günü Bursa’yı Yunan işgalinden kurtarır. Yunanlıların çok büyük tahribat yaparak çıktığı Bursa zamanla yaralarını sararak Cumhuriyet devrinin önemli sanayi şehirlerinden biri olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet döneminde 18 kez Bursa’yı ziyaret etmiştir. 17 Ekim 1922 tarihindeki ilk ziyaretini de Gazi Başkomutan olarak İsmet Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve Fevzi Paşa ile 12 gün Bursa’da kalmışlardır. Bu günlerde Şark Sineması’nda İstanbul’dan ziyarete gelen kadın ve erkek öğretmenlere ünlü söylevini vermiştir. Atatürk Bursa’da devlet tarafından kurulan Merinos Fabrikası ile Gemlik Suniipek Fabrikası ile özel sektör girişimi olan İpek İş Fabrikası’nın açılışlarına da katılmıştır. Bursa’ya geldiğinde kaldığı Atatürk Köşkü ve Hünkar Köşkü’nde kullandığı oda ve eşyalar ise müzede sergilenmektedir. Bursa için Cumhuriyet döneminin en önemli olaylarından biri mübadeledir. Kurtuluş savaşından sonra Yunanistan’dan gelen mübadillerle, Bulgaristan’dan 1950 ‘li yıllarda başlayan ve 1989 yılında göç dalgası olarak gelen nüfusla; Anadolu’dan gelen göçler birleşince Bursa büyük bir kültürel zenginliği de bünyesinde toplamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir tarım kenti olan Bursa, coğrafi konumunun verdiği avantaj ve halkın girişimci yapısıyla özellikle tekstil, otomotiv ve yan sanayilerinin merkezi olmayı başarmıştır. Günümüzde ise, restore edilerek hizmete sunulan tarihi eserleriyle, güçlü üniversitesinin sahip olduğu bilimsel kapasitesi ve nitelikli eğitim altyapısı ile kültür, tarih, turizm ve sanat alanında hızla gelişmektedir. was covered with a black cloth (puşide-i siyah). This black cloth was not removed during the occupation of Bursa which lasted two years, two months and two days. After the Greek army was routed in the Supreme Military Command War and left Anatolia, the 3rd army corps soldiers entered the city on the night of 10th September and on the 11th saved Bursa from the Greek occupation. When the city was saved from occupation the black cloth on the rostrum in the Turkish Grand National Assembly was removed. Bursa, which the Greeks left after widespread ravaging, healed its wounds and it became one of the important industrial cities of the Republican period. In the Republican period, Mustafa Kemal Atatürk visited Bursa 18 times. On his first visit on the date of October 17th 1922, he stayed in Bursa for twelve days as Gazi Commander In Chief with İsmet Pasha, Kazım Karabekir Pasha and Fevzi Pasha. In those days, he gave his famous speech in the Şark Cinema to the male and female teachers who had come from Istanbul to visit. Atatürk also participated in the opening ceremonies of Merinos Factory and Gemlik Artificial Silk Factory which were established by the government and İpekiş Factory which was founded by the private sector. The Atatürk Köşk (Manor House) where he stayed when he came to Bursa and the room and personal belongings in Hünkar Köşk which he used are exhibited in the museum. One of the most important events for Bursa in the Republican period is the population exchange. With the exchangees who came from Greece after the War of Independence and the people who started to come in the 1950’s from Bulgaria which turned into a wave of migration in the year 1989, along with the migrants from Anatolia, Bursa gave shelter to a great cultural richness within its structure. Bursa which was an agricultural city in the early years of the republic, succeeded in being a centre in particular for textile, automotive and spare parts industries with the advantage given by its geographical position and the entrepreneurial characteristic of its people. Coğrafya Geography Bursa, 40 derece boylam ve 28 - 30 derece enlem daireleri arasında Türkiye’nin kuzeybatısında ve Marmara Denizi’nin güneydoğusunda yer alır. Doğuda Bilecik, Adapazarı, kuzeyde İzmit, Yalova, İstanbul ve Marmara Denizi, güneyde Eskişehir, Kütahya, batıda Balıkesir illeriyle çevrilidir. Toplam 11 bin 027 kilometrekarelik alana sahip olan Bursa’nın 17 ilçesi (Büyükorhan, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl, İznik, Karacabey, Keles, Kestel, Mudanya, Mustafakemalpaşa, Orhaneli, Orhangazi, Yenişehir, Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım), 230 beldesi ve 659 köy yerleşimi vardır. Kuzeyde Marmara Denizi 135 kilometrelik bir kıyı şeridi oluşturmaktadır. Kentin 2007 yılı sayım sonuçlarına göre nüfusu 2.439.876’dır. Karacabey, Orhangazi, İznik, İnegöl, Bursa, Yenişehir gibi ovaları; plato ve yüksek olmayan dağları, Uluabat ve İznik gölleri ve diğer göletleri; Nilüfer, Deliçay, Göksu; Kemalpaşa Çayı gibi akarsuları ile zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Toplam alanın yüzde 17’si ovalarla kaplıdır. Yine batı Anadolu’nun en yüksek dağı olan Uludağ (2543 m) Bursa sınırları içerisindedir. Denizden yüksekliği 155 metre olan Bursa, genelde ılıman bir iklime sahiptir. Ancak, iklim bölgelere göre de değişiklik göstermektedir. Kuzeyde Marmara Denizi’nin yumuşak ve ılık iklimine karşılık güneyde Uludağ’ın sert iklimi ile karşılaşılmaktadır. Şehrin en sıcak ayları Temmuz - Eylül, en soğuk ayları ise Şubat - Mart’tır. Bursa is located between 40 degrees longitude and 28-30 latitude in the North West of Turkey and to the south east of the Marmara Sea. It is surrounded by Bilecik and Adapazarı to the east, İzmit, Yalova, Istanbul and the Marmara Sea to the north, Eskişehir and Kütahya to the south, and Balıkesir to the west. Bursa which occupies 11.027 square kilometres has 17 districts ( Büyükorhan, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl, İznik, Karacabey, Keles, Kestel, Mudanya, Mustafkemalpaşa, Orhaneli, Orhangazi, Yenişehir, Nilüfer, Osmangazi and Yıldırım), 230 small towns and 659 villages. In the north the Marmara Sea comprises a 135 kilometres shoreline. According to the results of the poll of the year 2007 the population is 2.439.876. It has a rich flora with its valleys such as Karacabey, Orhangazi, İznik, İnegöl, Bursa and Yenişehir; a plateau and low – ridge mountains, Ulubat and İznik lakes and other small lakes and streams such as Nilüfer, Deliçay, Göksu and Kemalpaşa. 17 per cent of the total land area is covered in valleys. Also Uludağ (2543 m) which is the highest mountain of western Anatolia comes within the borders of Bursa. Bursa which is 155 metres above sea level generally has a mild climate. However, the climate shows differences depending on the region. In contrast to the mild and temperate climate of the Marmara Sea in the north, the harsh climate of Uludağ is encountered in the south. The hottest months of the city are July-September and the coldest months are February-March. Üretim Production Cumhuriyet dönemiyle birlikte sanayileşmenin ve üretimin merkezi haline gelen Bursa, var olan ticaret geleneğini de geliştirerek bugünlere aktarmayı başarmış bir şehirdir. Aralarında Türkiye’nin ilk organize sanayi bölgesinin de yer aldığı 13 sanayi, 19 küçük sanayi bölgesine sahip olan kent, 1 serbest bölge ve yine sanayie hizmet veren bir de teknoloji geliştirme merkezine sahiptir. Türkiye’nin ikinci büyük ihracatçı birliklerine sahip olan Bursa’da üretim tekstil, otomotiv, otomotiv yan sanayi, hazır giyim, konfeksiyon, makine ve metal sanayii, kuru-yaş ve dondurulmuş gıda, tarım ve hizmet sektöründe yoğunlaşmıştır. Türkiye’nin en önemli otomotiv fabrikaları Bursa’da yer almaktadır. Maliye Bakanlığı’nın 2008 yılı verilerine göre Bursa, ülke ekonomisine sağladığı bütçe gelirleri açısından İstanbul, Ankara, Kocaeli ve İzmir’den sonra 5. sırada yer almaktadır. İşyeri ve çalışan sayılarına göre Bursa, Marmara Bölgesi’nde İstanbul’dan sonra 2. sırada bulunmaktadır. Türkiye’de kişi başına yurt içi gelir ortalaması 12.119 ABD dolar iken Bursa’da kişi başına yurt içi gelir ortalaması 2007 yılında 15.948 ABD dolar olarak hesaplanmıştır. Bursa which under the Republican period became a centre for industrialization and production is a city which has succeeded in developing its existing tradition of commerce and bringing it up to the present day. The city has 13 industrial zones one of which is Turkey’s first industrial zone, 19 small-scale industrial zones, 1 free-trade zone and also a technology development centre which provides services to industry. In Bursa which has Turkey’s second largest exports union the production has been focused on the textile, automotive, automotive spare parts industry, readyto-wear garments, machinery and metal industry, dry-fresh and frozen foods, agriculture and service sector. Turkey’s most important automotive factories are to be found in Bursa. According to the Ministry of Finance’s data for the year 2008, from the point of view of providing budget incomes for the country’s economy Bursa takes 5th place in the ranking after Istanbul, Ankara, Kocaeli and İzmir. According to the number of work places and employees Bursa takes second place in the ranking in the Marmara Region after Istanbul. While the average national income was 12.119 USA Dollars per person in Turkey, it was calculated as 15.948 USA Dollars in Bursa in the year 2007. Tarım Bursa verimli ovalarıyla da ülke tarımında çok önemli bir yere sahiptir. Hemen hemen her türlü meyve ve sebzenin yüksek kalitede üretildiği Bursa’da, tarım ürünleri hem iç piyasa hem de ihracatın gözdesi durumundadır. Bursa kara inciri, şeftali, kiraz, çilek, kestane, elma başta olmak üzere, Bursa’da üretilen meyvelerin büyük bir bölümü ihraç edilmektedir. Son yıllarda uygulanan projelerle özellikle dağ yöresi olarak adlandırılan Harmancık, Büyükorhan, Orhaneli ve Keles yöresi ile Karacabey, Mustafakemalpaşa, Yenişehir ve İznik’te hayvancılıkta da önemli bir atılım sağlanmıştır. Bursa doğal kaynaklarıyla eşsiz bir coğrafya üzerine kuruludur. Asırlardır ayakta duran İnkaya Çınarı, Kavaklı Çınar, Koğukçınar, Ağlayan Çınar gibi onlarca doğal abide, Ayvaini ve Oylat gibi mağaraları, Saidabat ve Suuçtu şelaleleri kentin dört yanında ziyaretçilerini yüzyıllardır büyülemeye devam etmektedir. Agriculture Ulaşım Bursa kara, hava ve deniz yolu ile diğer kentlere bağlanmaktadır. Kentin karayolu ile 3 farklı giriş ve çıkışı bulunmaktadır. Doğu yönünde Ankara, Eskişehir, batı yönünde İzmir ve kuzey yönünde ise Yalova ve İstanbul kentlerine bağlanmaktadır. 2000’li yılların başında bir bölümü yapılan Bursa çevreyolu kent trafiğinde önemli bir rahatlama sağlarken, Körfez Geçiş Köprüsü ve İzmir bağlantısının yapılmasıyla birlikte otoyolun önümüzdeki dönemde tamamlanması beklenmektedir. Bursa’da halen biri faal durumda iki havaalanı bulunmaktadır. Yenişehir Uluslararası Havaalanı yurtiçi ve yurtdışı yolcu ve kargo taşımacılığına açıktır. Bursa Havaalanı ise ulaşıma kapalıdır. Bursa Güzelyalı Feribot İskelesi ve Gemlik Limanı ile deniz ulaşımına da sahip bir kenttir. Hızlı feribot ve deniz otobüsü ile İstanbul’a ulaşmak mümkündür. Bursa Şehirlerarası Otobüs Terminali kentin kuzey girişinde yer almaktadır ve çevre yolu ile bağlantılıdır. Kent içi toplu ulaşımda ise otobüs, minibüs ve raylı sistem kullanılmaktadır. Bursa has also great importance in the country’s agriculture with its fertile valleys. In Bursa, where almost every kind of fruit and vegetables can be produced in very high quality agricultural products are in much favour both in the domestic and export market. A major part of the fruits produced in Bursa are exported with black figs, peaches, cherries, strawberries, chestnuts and apples coming high on the list. In recent years, an important development has been made in animal husbandry with the implementation of projects in the regions of Harmancık, Büyükorhan, Orhaneli and Keles, an area which is known as mountain region and also in Karacabey, Mustafakemalpaşa, Yenişehir and İznik. Bursa is founded on a unique geographical position with its natural resources. Tens of natural monuments such as İnkaya Çınarı, Kavaklı Çınarı, Koğukçınar, Ağlayan Çınar, the caves such as Ayvaini and Oylat, and Saidabat and Suuçtu Waterfalls have continued to fascinate their visitors for centuries on the four sides of the city. Transport Bursa is connected with the other cities by highway, airway and sea routes. The city has 3 different entries and exits with its highways. It is connected with the cities of Ankara and Eskişehir in an easterly direction, İzmir to the west and Yalova and Istanbul to the north. While the ring road, a part of which was constructed at the beginning of the 2000,s has provided considerable ease for the city’s traffic, the highway is expected to be finished in the forthcoming period by constructing the Gulf Pass (Crossing) Bridge and İzmir connection. At the present there are two airports in Bursa one of which is in operation. Yenişehir International Airport is providing both domestic and foreign passenger transportation and charter airline services; however Bursa Airport is closed to transport. Bursa is a city that has also a sea route with the Güzelyalı Ferry Boat Wharf and Gemlik Seaport. It is possible to travel to Istanbul by express ferry boat and sea bus. Bursa Intercity Bus Terminal is situated in the north entrance of the city and it is connected with the highway. For public transport in the city bus, minibus and railway systems are used. İnanç Farklı dinlerin yüzyıllar boyu yan yana hüküm sürdüğü, medeniyetlerin komşuluk ettiği Bursa’da, müslümanlar, yahudiler ve hıristiyanlar kendilerinden bir şeyler bulur, atalarından kalan hatıralara dokunmanın hazzını yaşar. Bursa, müslümanlar için evliyalar şehri olarak adlandırılır. Bursa’nın ilçesi olan İznik Hristiyanlar için 3. kutsal kenttir. Medeniyetlere beşiklik eden, 3 imparatorluğun merkezi olan Bursa’da gezginler; kiliseler, medreseler, sinegoglar, külliyeler, camiler, kaleler kısacası tarihte yaşanmış ne varsa onu görür ve yaşar. Osmanlı İmparatorluğu’na hükmetmiş 6 padişahın ebedi istirahata çekildiği Bursa, padişahlar ve evliyalar şehri olarak da adlandırılır. Modern Bursa Tüm tarihi kültürel değerlerinin yanı sıra Bursa, Türkiye’nin ve Avrupa’nın en modern şehirlerinden birisidir. Türkiye’nin en büyüğü olan Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi, Uludağ Üniversitesi, Avrupa’nın en modern sebze hali, modern alışveriş ve eğlence merkezleri ile Bursa her dönem olduğu gibi bugünde Türkiye’nin öncü illerinin başında yer alır. Çevre yönetimi, ulusal ve uluslararası festivaller, sempozyum ve kongreler, tarihe mal olmuş isimler Bursa’yı çok özel bir yere taşır. Belief In Bursa where the different religions have lived side by side and civilizations brought about neighbourliness, the Moslem, Jewish and Christian people can find something of them and experience the satisfaction of coming into contact with the memories of their ancestors. Bursa is known as the city of saints for Moslems. İznik (Nicaea) which is a borough of Bursa is the 3rd holy city for Christians. The visitors who come to Bursa which is centre of 3 empires and the cradle of civilizations can see and experience the churches, madrasahs, synagogues, complex of buildings, mosques, castles, briefly whatever experienced in the history. Bursa where the 6 sultans who ruled the Ottoman Empire are laid eternally to rest is called the sultans and saints city. Modern Bursa In addition all its historical and cultural values bursa is one of the most modern cities of Turkey and Europe. With its Atatürk Congress and Culture Centre which is the biggest centre of Turkey, Uludağ University, the most modern vegetable market of Europe, modern shopping and entertainment centres, Bursa today comes in the lead of Turkey’s leader cities as is usual with each period. Environmental Management, national and international festivals, symposiums and congress, personalities who have gone down in history carry Bursa to a very special place. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r CUMALIKIZIK CUMALIKIZIK T.C. BURSA VALİLİĞİ Cumalıkızık Osmanlı kırsal mimarisinin en görkemli köy yerleşimlerinden biri olarak günümüze kadar gelmeyi başaran Cumalıkızık, Uludağ’ın güney eteklerinde kurulan 700 yıllık bir vakıf köyüdür. 1339 tarihli Orhan Vakfiyesi’ne göre Kızık köyleri imaret için vakfedilmişti. Kızık 24 Oğuz boyundan biridir. 1303 yılında Bursa yöresi tekfurlarını yenen Orhan Gazi, Kestel’i fethedince yöre Türkmenlere açılmıştır. Cumalıkızık geleneksel Osmanlı mimarisine göre şekillenmiş, özgün sivil mimarlık örnekleri olan evlerin organik sokak dokusu ve anıtsal yapılarla bütünleştiği önemli bir kültür mirasıdır. İçlerinde yaşamların sürdüğü evleriyle adeta bir açık hava müzesi olan Cumalıkızık; tarihi, doğal ve kültürel değerleriyle UNESCO dünya tarihi mirası listesine de adaydır. Osmanlı döneminde Uludağ’ın etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere kızık adı verilmiştir. Diğer kızık köylerinde Cumalıkızık Cumalıkızık, which has come to the present as one of the magnificent village locations of Ottoman’s rural architecture, is a 700-year old foundation village and was established at the southern booms of Uludağ. Cumalıkızık is an important cultural heritage; the houses, which are the samples of authentic civil architecture style, have become integrated with the natural street configuration and monumental structures. Cumalıkızık and its houses that people can still live inside, are in UNESCO’s World History Heritage Candidate List with their natural and cultural values as an open air museum. The villages, which were at the booms of Uludağ and got stuck in canyons, were called as “Kızık” at Ottoman time. It is said that, people, who were from the other “Kızık” villages, used to come together in this village after Friday Prayers, for this reason, the village took name of Cumalıkızık (Friday Kızık). From “Kızık” villages only Cumalıkızık, Hamamlıkızık, Derekızık, Değirmenlikızık yaşayanların Cuma namazı için toplandığı yer olduğundan bu köyün Cumalıkızık adıyla anıldığı söylenir. Kızık köylerinden yalnızca Cumalıkızık, Hamamlıkızık, Derekızık, Değirmenlikızık ve Fidyekızık bugüne kadar gelebilmiştir. Ancak Cumalıkızık dışındakiler özgün dokularını koruyamamışlardır. Yaklaşık 10 hektarlık bir alanda kurulmuş olan Cumalıkızık Köyü’nde bulunan 270 dolayındaki evin yüzde 60’ında halen oturulmaktadır. Tescilli yapı sayısı 133’dür. Bunlardan ikisi anıtsal yapı (cami ve hamam), 128’ i de sivil mimarlık örneği yapıdır. Ayrıca köy meydanında tescili yapılmış iki anıtsal çınar ve caminin doğusunda çeşme vardır. Geleneksel Osmanlı yerleşmelerinde gözlemlenen cami, köy kahvesi ve ulu çınar üçlemesinin oluşturduğu merkez Cumalıkızık’ta da görülmektedir. Topografyaya göre şekillenmiş organik sokak dokusunu oluşturan yapılar bölgenin karakteristik özelliklerine göre tasarlanmıştır. Bu nedenle her sivil mimari yapı örneği diğerinden farklıdır. Bu farklılık da köy dokusunu zenginleştirmiştir. Yassı taş döşemeli dar sokakların orta kısımları, yağışlı günlerde suyun akıp gitmesi için sokak hafif çukur bir kanal haline sokulmuştur. Bu özellik köyün özgün yapısının bir parçasıdır. Zemini taş döşeli sokağın, ortasında yer alan eğimli yüzey, saçaklardan gelen yağmur suyunu evlerin cephesinden uzaklaştırmanın yanı sıra, köyün en üst noktasında yer alan kaynaktan, suyun bilinçli bir şekilde dağıtımında da kullanılmaktadır. Bahçe sulamada kullanılan bu su düzeneği, köyün yaz aylarında serinlemesine de yardımcı olmaktadır. İnsan psikolojisi üzerinde rahatlama yaratan su kullanımı, doğal ekolojik dengenin bir yaşam döngüsü olarak kazanımında önemli rol oynar. Köyde iki and Fidyekızık Villages could come until today. However the other villages could not protect their authentic configuration apart from Cumalıkızık. Cumalıkızık was established on the area of ten hectares, approximately; there are 270 houses in the village and 60 of them are still livable. Quantity of officially registered structures is 133; two of them are memorial structures (mosque and bath), and 128 of them are the samples of civil architectures. Besides, there are two memorial planes, located at the village arena, and a fountain, located in the east of the mosque, in the village. Mosque, village, coffeehouse and big plane triplet, which are seen in Ottoman locations, are also seen in the centre of Cumalıkızık Village. The structures, which are comprised natural street configuration by topographer, were designed according to characteristic specialities of the region. Therefore, all civil architecture samples are different from each other. This difference enriches the village configuration. There is a small burrow channel kişinin yan yana yürümesinin mümkün olamayacağı darlıkta sokaklara da rastlanır. Sokaklar belli bir plan göstermez. Yapılışları, eğimli köy arazisine uygun olup, bazı sokaklar bu nedenle çıkmaz niteliktedir. Ünlü “Cumalıkızık evleri” moloz taş, ahşap ve kerpiçten yapılır, genelde üç katlıdır. Üst katlardaki pencereleri kafesli ve cumbalı olan evler, dışarıdan içerisi görülmeyecek şekilde inşa edilmiştir. Serin taş avlulara açılan, iki kanatlı ceviz kapıların üstündeki dövme demirden yapılan kulp ve tokmaklar dikkat çekicidir. Evlere giriş genellikle hayat denilen bölümden olup burası en çok kullanılan mekandır. Bu mekanda, tarımsal ürünlerin depolanmasından ayrılması ve bakımına, yakacak malzemenin istiflenmesinden, düğün yapılmasına kadar pek çok işte yararlanılır. Hayat bölümünden geçilen iç avludaki fırında ekmek ve börekçörek pişirilir. Şaraphane denilen ahşap teknelerde üzümler sıkılır, kazanlarda pekmezler kaynatılır. Çamaşırlar burada yıkanır ve kurutulur. Zemin kısmında mutfak, tuvalet, ahır, kümes, ocak ve fırınların yer aldığı Cumalıkızık evlerinde yüksekliği az olan bir kat, kışlık olarak ayrılmıştır. Burada yatak odaları, oturma odaları, banyo ve ocaklar yer alır. Üç katlı olan Cumalıkızık evlerinde ikinci kat yazlık olarak ayrılmıştır. Bu katta odalar, eyvan, seki ve sedirler değişik tipteki sofalarda sıralanmışlardır. Üst katta ise baş oda denilen minderli yastıklı seki ve sedirlerin bulunduğu rahat oturmaya elverişli odalar yer almaktadır. Evlerin ısınması ocaklarla sağlanmıştır. Bu ocakların son derece güzel işlenmiş olanları vardır. Çatının üzeri alaturka kiremitlerle kaplıdır. Çatılar genellikle dört meyilli, bazen iki meyillidir. Saçaklar oldukça dışa çıkıktır. Cumalıkızık evlerinde kullanılan yapı malzemesi başta moloz taş olmak üzere, in the middle part of the flat-stoned narrow streets. The water flows from these channels on rainy days. This is the part of the authentic structures of the village. Acclivitous surface, which is in the middle of the stonedground street, provides to protect the houses from rain water and it is used for canalizing the water from the top, functionally. This water mechanism, which is used for garden watering, enables to keep the village cool in the summers. This water usage gives relief to the human psychology and ecological balance is ensured in lifecycle as a gain. There are very narrow streets in the village such that two people cannot be walked side to side. The streets have not any specified plan. Those are suitable for village’s acclivitous land so, some of the streets are some kind of blind streets. Famous “Cumalıkızık Houses” are made from rubble stone, wooden and adobe. The houses, which has alcoves and cage at the top floors, were built in such a way that inside cannot be seen from outside. Hammered iron handles and knockers, which open to cool stoned atriums and have two -winged walnut doors, are interesting. The entrance of the houses is at the part, which called “life”, and this area is used mostly. Agricultural products are stocked up and garnered, firing stuff is kept and the weddings are held in this place. There are ovens, which are at the inner court beyond the “life” part; brad, cake and pastries are cooked in these ovens. Grapes are squeezed in the wooden basins called “şaraphane” (wine house) and grape molasses are made in the boilers. The clothes are washed and dried here. Cumalıkızık houses ağaç ve kerpiçtir. Duvarlarda bağdadi arasında kerpiç ve çamur sıva görülür. Evler sarı, beyaz, mor ve mavi renklerde boyanmıştır. Cumalıkızık’ın güneydoğusunda Uludağ eteklerindeki “Ihlamurcu” mevkiinde 1969 yılında tespit edilen Bizans devrine ait kilise kalıntısı köyün tarihinin daha da eski olduğuna işarettir. Bulunan kilise kalıntıları Bursa Arkeoloji Müzesi’ne nakledilmiştir. Ahşap işleri ile bezeli köyün camisi, caminin yanındaki Zekiye Hatun Çeşmesi ve tek kubbeli hamam, Osmanlı devrinden kalmadır. 1992 yılında açılan Cumalıkızık Etnografya Müzesi ve Sanat Evi köy meydanındadır. Cumalıkızık’ta köyün geçmişine ışık tutan, köyde yaşayan halk tarafından bağışlanan 18,19 ve 20. yüzyıllara ait çeşitli eşyaların sergilendiği Etnografya Müzesi bulunmaktadır. Müzede, Orhan Bey’in köye verdiği bir berat bulunmaktadır. Bahçesinde at arabaları, dibek taşı, yalak, üzüm çiğneme teknesi gibi nesneler, müzenin içinde ev eşyaları, mutfak eşyaları, aydınlatma ve ısınma araçları, av malzemeleri, Uludağ’da bir zamanlar sürüler halinde yaşayan geyiklerden kalma dev geyik boynuzu, semerler sergilenir. Son yıllarda tarihi dokusu nedeniyle sık sık dizi ve film çekimlerine de sahne olan köy, ilgi çeken ve ziyaret edilen bir turizm merkezi haline gelmiştir. Restore edilen birçok ev; lokanta, çay bahçesi ve butik otele dönüştürülürken, köyün geleneksel ürünleri meydana kurulan tezgahlarda sosyoekonomik yaşam içinde önemli bir yere sahip olan kadınlar tarafından ziyaretçilere sunulmaktadır. Tamamen doğal ürünlerden oluşan Cumalıkızık köy kahvaltısı, gözleme, ahududu, böğürtlen ve bunlardan yapılan reçellerle, tarhana ve köy eriştesi meşhurdur. Her yıl Haziran ayında yapılan Ahududu Şenliği de büyük ilgi görmektedir. have kitchens, toilets, barns, coops, cookers and ovens at their ground floors; one floor is separated for the winters. There are bed rooms, living rooms, bathes and cookers in this part. Cumalıkızık houses have three floors and the second floor is separated for the summers. The rooms and terraces are arranged in the different type coaches. There is a room at the top floor, it is called “main room” those rooms have terraces and parts with pillows for comfortable sitting. The houses are heated with the fire places. Some of those fire places have nice designs. The roofs are covered with old-fashioned roof tiles. The roofs are generally with four slopes or doubled slopes. The eaves are quite out warded. Rubble stones, wood and adobe are used for the construction of Cumalıkızık houses. Adobe and mud plastering can be seen on the walls. The houses are usually yellow, purple and blue coloured. A church remnant was found in “Ihlamurcu” area, which is located in the south-east of Cumalıkızık. This church is from Byzantine Time and shows that the village history goes to older time. Those remnants were sent to Bursa Archaeological Museum. The wooden motif village mosque, Zekiye Hatun (Lady Zekiye) fountain, which is next to the mosque, and single domed bath are dating from Ottoman Time. Cumalıkızık Ethnography Museum and Art House, which were opened in 1992, are in the village arena. There are different kinds of stuff, which are dating from 18th, 19th and 20th Centuries and were handed out by the villagers, in Ethnography Museum. There is a charter that Orhangazi gave to the village, in the museum. The horse drawn carriages, mortar tone, drinking basins, grape basins are displayed in the garden of the museum. Households stuff, kitchen equipments, lighting and heating equipments and saddles and big buckhorn (Dating from the deer flocks lived around Uludağ) are displayed inside of the museum. Many restored houses were turned in to restaurants, tea gardens and boutique hotels. The women, who are in a very important place for village’s economic and social life, sell the home-made products in the streets. Cumalıkızık village breakfast, which consists of totally natural foods, battercake, raspberry, blackberry, tomato and pimento and home made fettuccini are very famous in the village. “Raspberry Festival” is set up in June every year and visited by many visitors. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r APOLYONT GÖLYAZI T.C. BURSA VALİLİĞİ Gölyazı Gölyazı, Bursa’nın en zengin antik yerleşim yerlerinden biridir. Bursa-İzmir karayolunun 35. kilometresinde bulunan yol ayrımından 7 kilometre mesafelik bir yolla ulaşılan ve Uluabat Gölü’nün doğu ucunda, derin bir yarımadanın üzerinde kurulan beldenin tarihi M.Ö. 6. yüzyıla dek uzanır. Yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre; Gölyazı beldesinin antik adı, bugün Orhaneli Çayı (Kocaçay) dediğimiz antik Ryndacus ırmağından kaynaklanan “Apollonia ad Rhyndacum”dur. Apollonia eski çağların ışık tanrısı idi. Antik çağlarda Anadolu’da kurulmuş “Apollonia” adlı dokuz kent olduğu bilinir. Bu adın diğer kentlerden ayrılabilmesi, için Apolyont (Uluabat) gölünü besleyen Aizonai (Çavdarhisar) çevresinden çıkan Rhyndacus denilen ırmağa atfen konduğu kaynaklarda belirtilir. Gölyazı Gölyazı Bursa’s one of the richest locations. The town is located on a chersonese at the eastern point of Uluabat Lake; it is reached after 7 km from a junction, which is on 35th km of Bursa-İzmir Road. The town’s history goes over to B.C 6th century. According to written instruments; Antique name of Gölyazı Town is “Apollonia ad Rhyndacum” that we say Orhaneli Brook (Kocaçay) today and this comes from Ryndacus River. Apollonia was the God of the Light at the old eras. It is known that nine towns, named “Apollonia”, were located in Anatolia at Antique Eras. This name was given to make it different from the other towns so it is indicated on some sources that, this name was given referring Rhyndacus Rivers, which feeds Apolyont (Uluabat) Lake that is close to Aizonai (Çavdarhisar). Gölyazı developed at Rome Era; the town specially gained sacred artefacts at Constantinople Time. Roma çağında gelişen Gölyazı, Bizans döneminde daha çok dinsel içerikli eserler kazanmıştır. Bugüne dek sürekli arkeolojik kazılar gerçekleştirilmeyen bölgeyle ilgili bazı bilgiler burada bulunan sikkelerin incelenmesi ile elde edilmiştir. Bölgede, M.Ö. 1. yüzyılda Apollonia’da kerevit kabartmalı sikkeler darp ediliyordu. Bölgede bol miktarda Bizans imparatorluk sikkeleri de bulunmuştur. 1303 Dimboz zaferinden sonra Kite (Ürünlü) Tekfuru’nun topraklarını alan Osman Gazi, Gölyazı Bölgesini de Türklere açmıştır. Hem beldede, hem de Uluabat Gölü üzerindeki adalardan Alyos ve Manastır adalarında Bizans döneminden kalma ören yerleri vardır. Halk arasında “Deliktaş” olarak anılan ve su kemeri olduğu tahmin edilen bir yapı ile “Taş Kapı” diye No archaeological excavation has been carried out in Gölyazı by this time; some information has been acquired by examining the coins, which had been found at the area. Crawfish embosses were minted in Apollonia in B.C 1st century. The money monetized for the town at Rome Time. Many Constantinople Empire Coins were found at the area. After Osman Gazi’s Dimpoz Victory, he took Kite (Ürünlü) Feudal Landlord’s land and took Gölyazı Area for Turks. There are ruins, which handed down from Constantinople Time, at the Islands located on Uluabat Lake as well as Alyos and Manastır Island. The most interesting remnants of the area are; a structure, considered as an aqueduct and called “Deliktaş” (Pierced adlandırılan antik kale kalıntılarının yanısıra, Kız Adası’nda bulunan Apollon Tapınağı’nın kalıntıları, antik tiyatro kalıntıları, yarımadanın çevresinde kalıntılarına rastlanan surlar, 19. yüzyılda burada yaşayan Rum azınlık tarafından yaptırılan Hagios Georgios Kilisesi ve Manastır Adası’nda kalıntıları bulunan Hagios Konstantinos Manastırı Kilisesi bölgenin en ilgi çekici tarihi kalıntılarıdır. SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınan bölgede ayrıca, yapılış tarihi bilinmeyen tarihi bir cami ve hamam bulunmaktadır. Bugün “ağlayan ağaç” adıyla anılan ve beldenin yarımadayla bağlantısını sağlayan köprünün başında bulunan 400 yıllık çınar da görülmeye değer bir doğa harikasıdır. Stone) by the people, antique castle remnants called “Taş Kapı” (Stone Door), remnants of Apollon Chapel, located in Kız Island, (Girl Island) the antique theatre remnants, the city wall remnants around the town, Hagios Georgios Church, which was made by Greek Minority in 19th century and remnants of Hagios Constantine Abbey Church located in Abbey Island. The area has been announced as the protected area; there is a mosque and a bath in the area, their location time is unknown. Besides, 400-year-old plane tree, which is called “crying plane tree” next to the bridge, which provides the connection to the chersonese, is a worth-seeing natural wonder. Gölyazı is an important town in terms of the specialities of Turks’ and Greeks’ common history. Gölyazı, Türklerle Rumların ortak tarihi açısından önemli özelliklere sahip bir beldedir. Eski bir Rum köyü olan ve bugün daha çok mübadele ile Selanik’ten göç edenlerin yaşadığı Gölyazı, Osmanlı döneminde Türklerle Rumların birarada yaşadığı ve Rumların çoğunlukta olduğu bir yerleşim merkeziydi. 1924 yılında mübadele anlaşması ile gelen Türk göçmenler, Gölyazı ve çevresi ile uyum sağlamışlar, çalışkanlıklarıyla çevre kültürünü geliştirmişlerdir. Tamamı SİT alanı olan ve bağlı olduğu ilçeye adını veren muhteşem nilüfer çiçeklerine ev sahipliği yapan Uluabat Gölü, 2–4 metre arasındaki derinliği ve puslu havasıyla farklı bir görüntü yansıtır. Gölyazı halkının geçim kaynağı tarım, balıkçılık ve turizmdir. Gölde turna, sazan ve köylüler tarafından “Feki” adı verilen küçük bir balık türü yaşar. Uluabat’ın simgesi olan kerevit ise bölge halkının geçim kaynağı olmaktan çoktan çıkarak anılardaki yerini almış durumdadır. İlkbaharda gölün yükselmesiyle su içinde kalan ağaçlar, yine bu sularda süzülen ördekler, çoğu zaman gölü kaplayan sis, sazlık bölgeler, sandallarında avlanan balıkçı kadınlar, Arnavut kaldırımlı sokaklar; antik çağda Apolyont olarak bilinen bu köyün güzelliklerinden yalnızca birkaçıdır. Gölyazı, which is an old Greek Village and mostly emigrants, who had come from Salonica, live, was a location that Turks and mostly Greeks lived together at Ottoman Times. Turkish Emigrants, who came to the area by the population exchange agreement in 1924, accommodated to Gölyazı and improved the culture of the area. Uluabat Lake, which is completely protected are, hosts the fantastic lotus flowers, reflects an extraordinary view with its depth of 2-4 meters and fuzzy air. Source of living of Gölyazı People is agriculture, fishery and tourism. Crane fish, carp fish and “Feki” fish (a small fish, called “Feki” by the villagers) live in the Lake. The crawfish, which is symbol of Uluabat Lake, is not the source of living for People of Gölyazı anymore, it is only remembered commemoratively. Some of the beauties of this village, which is known Apolynot at antique era, are: the trees, which remain in the water when the lake rises; the ducks swim on this water, the marshy places, the fisher women, hunt fishes on the boats, and the cobblestoned pavement streets. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r FOLK CULTURE HALK KÜLTÜRÜ T.C. BURSA VALİLİĞİ Bursa Halk Kültürü Bursa’s Folk Culture Bursa binlerce yılda farklı medeniyetlerin süzgecinden geçerek günümüze ulaşan derin bir kültür birikimine sahiptir. Medeniyetlerden arta kalanlarla sonra gelen kültürlerin adeta harman olmasıyla ortaya çıkan bu yapı, gerek oyunlara, gerekse de hayata yansıyıp, kente ayrı bir tat katar. HacivatKaragöz’ün başı çektiği gölge oyunu, dünyada bir benzeri olmayan kılıç kalkan, Osmanlı’dan günümüze taşınan mehter, köy seyirlik oyunlarıyla Türkmen ve Rumeli Halk oyunlarına, dillerde gezen saz ve söz eklenir. Bursa has got a deep folk culture, which has reached the present by passing the filter of different civilizations. This structure, which has occurred by blending those civilizations with the current culture, gives a different atmosphere to the city by reflecting in both plays and life. The main shadow play; Hacivat-Karagöz, unprecedented play; blade-shield, the janissary band, which comes from Ottomans and the village plays; Turkmen and Rumelia folk dances are added to the instruments and songs. Karagöz ile Hacivat Karagöz and Hacivat Gölge oyunlarının Türkiye’deki temsilcisi olan HacivatKaragöz, yüzyıllardır sadece Bursa’da değil, Türkiye’de ve dünyada tanınan bir kültürel renktir. Hacivat ve Karagöz’ün Bursa’da yaşadığı ve Orhan Camii inşaatında çalıştıkları ile ilgili çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Bu söylentilerden en yaygın olanına göre; Orhan Camii inşaatında çalışan demirci ustası Kambur Bali Çelebi (Karagöz) ile duvarcı ustası Hacı İvaz (Hacivat) arasındaki nükteli konuşmalar diğer işçileri meşgul eder. Bu nedenle cami inşaatında aksamalar olmaya başlar. Padişah bu durumu haber alınca Karagöz’ü yakalatarak idam ettirir, Hacivat ise kaçarak canını kurtarır. Karagöz’ün öldürülmesi hem halkın hem de işçilerin moralini bozunca padişah bu duruma çok üzülür. Şeyh Küşteri, padişahın üzüntüsünü gidermek için Karagöz’le Hacivat’ın deriden yapılmış tasvirlerini arkasında ışık koyduğu bir perdenin önünde oynatarak Karagöz’le Hacivat’ın konuşmalarını canlandırır. Günümüzde de Karagöz perdesine Şeyh Küşteri meydanı denir ve Şeyh Küşteri gölge oyununun piri kabul edilir. Karagöz hakkında ilk kesin belge şehzadelerin sünnet törenini anlatan 1582 tarihli ‘’Surname-i Hümayun’’da yer alır. O zamandan beri bu gelenek sürer ve günümüze kadar ulaşır. Bugün Bursa’da Karagöz ve Hacivat adına yapılmış bir anıt mezarın yanı sıra bir de Karagöz Evi Müzesi, bu kültürü yaşatmaktadır. Hacıvat and Karagöz, is the symbol of the shadow plays in Turkey. It is a cultural colour that is known in Turkey and World as well as in Bursa. It is said that, Hacivat and Karagöz lived in Bursa and worked for the construction of Orhangazi Mosque. The most common rumour is “Kambur Bali Çelebi (Karagöz), who was an ironmonger and worked for the construction of Orhan Mosque, was having witty conversation with bricklayer Hacı İvaz (Hacivat) and their conversations kept other workers busy, then the work failed time to time. When the Sultan found out about the situation Karagöz was caught and was executed by hanging, Hacivat ran away and saved his life. People and the workers felt sad after death of Karagöz. Afterwards the Sultan felt upset due to the situation too. Şeyh Küşteri made a play from the shadow of Karagöz and Hacivat, he acted their conversation at the front of a curtain with the light behind to make the Sultan feel better.” Today, Karagöz curtain is called Şeyh Küşteri arena and Şeyh Küşteri is known as the master of the shadow plays. The certain information about Karagöz, was found in “Surname-i Hümayun” dated 1582. It was talked about the circumcision feast of the lineages. This tradition has carried on and has come up today since then. Today, this culture is still alive with a monument, which was put for Karagöz and Hacivat, and with Karagöz House Museum in Bursa. Bursa Janissary Band Janissary Band, which had came to Anatolia from Middle Asian, is still alive in Bursa strongly. The first Janissary Band House of Bursa was established in 1326, when the city was taken. Bursa Janissary Band House presented its performance for 500 years till the Guild of Janissaries was closed down. War Veterans Association established it at Republic Period, in 1963 again, but it did not live long. Bursa Janissary Band, which was established in the scope of Bursa Music and Folk Dances Association in 1991 again, continuous to present its performance strongly and joins the festivals in Turkey or abroad. Besides, they present their performance at Tophane Park every week regularly. Bursa Mehter Takımı Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen mehter müziği geleneği, Bursa’da güçlü bir şekilde yaşatılmaktadır. Bursa’daki ilk mehterhane 1326 yılında kent fethedildiğinde kurulmuştur. Bursa Mehterhanesi, Yeniçeri Ocağı’nın kapatıldığı 1826 yılına kadar 500 yıl aralıksız hizmet vermiştir. Cumhuriyet döneminde 1963 yılında Muharip Gaziler Derneği tarafından yeniden kurulmuş ama bu girişim uzun soluklu olmamıştır. Bursa Musiki ve Halk Oyunları Derneği (BURHOY) bünyesinde 1991 yılında yeniden oluşturulan Bursa Mehter Takımı günümüzde güçlü bir şekilde faaliyetlerini sürdürmekte, yurtiçi ve yurtdışı festivallere katılarak konserler vermektedir. Ayrıca her hafta Tophane Parkı’nda düzenli olarak gösterilerini sürdürmektedir. Kılıç-Kalkan Kılıç- Kalkan oyunu oynanırken kılıç ve kalkanın birbirine vurmasından çıkardığı ritmik sesler dansın kendi orijinal müziğini meydana getirmektedir. Dünyada müziksiz oynanan, bilinen başka bir oyun daha olmadığından son derece otantik olarak kabul edilmektedir. 700 yıla yakın bir süreden beri, ilk günkü figürlerini koruması ve aynı şekilde oynanıyor olması en büyük özelliğidir. Orhan Gazi döneminde kurulan ordunun yaptıkları savaş talimlerinin daha sonra oyun halini aldığı düşünülmektedir. Altı önemli figürü olan oyunun her figürünün bir fonksiyonu ve ritmi vardır. Peşrev: Askerlik görevine çağrılış ve bu çağrıya uyanların askere uğurlanışı sergilenir. Yemin töreni: Acemi eğitimi bitirmiş erlerin günümüzde Blade-Shield Blade-Shield consists of an original music, which is occurred when the blades and shields crash each other with a rhythmical dance. It is accepted very unusual and authentic because there is no any other play that dancing is possible without an instrumental music. Its most important speciality is; this play is presented for nearly 700 years with the same figures and style. It is thought that, when the army was established at Orhan Gazi Time, the soldiers’ war practise created in this play. The play has got 6 important figures and every figure has a function and rhythm: Peşrev: Calling for military service and the farewell for the military service are presented. olduğu gibi yemin etmesi gerekir. Burada askerlik görevini kabul ettiğine ve yerine getirmek istediği üzerine namus ve şeref üzerine ant içilir,yemin kılıçlar üzerine edilir. Eğitim: Askerlerin savaşa hazırlanması için askerlik öğrenimine götürülerek, savaş uygulamasının öğretilmesine denir. Savaşa hazırlanış ve savaş sahneleridir. Oyundaki figürler, kılıç bileme, silah bilgisi ve bakımı, cenge girişme, vuruşma becerisinin uygulanması, hasmı tartma ve tanıma yeteneğinin kullanılması sergilenir. Cenk ve sulh sözleşmesi: İki taraf cenk için dizilirler ve savaşa tutuşurlar. Oyunda var olan ritm bu bölümde kaybolur, yerini gürültü alır. Cenkten sonra silah bırakışmasına gidilir. İki taraf savaşı durdurur. Oyunda bu üç bölüm için ayrı deyimler kullanılır. Helalleşme cenkten önceki durumlar için, muhabere savaş kısmı için, mütareke de silah bırakışması için kullanılmaktadır. Anlaşma devresi: Savaşın bırakılması için taraflar arasında görüşme yapılması gerekir. Cengaverin bu arada uyanık olması yalancı sözlere, pusuya düşmemesi gerekir. Cengaverin silahını isteyen bir kişinin sözüne uyup, silah değiştirmek amacıyla kılıcını savurup atması üzerine diğer tarafın kendisine saldırdığı bir uyarlama ile işlenmiştir. Bu bölüme oyun içinde silah değiştirme adı verilmiş ve sindirme sözcüğü de bu bölüm için kullanılmıştır. Ara savaşı: Cengaverler birbirlerinin yardımına koşarlar iki taraftakilerin kendi arkadaşlarına katılması ile ara savaş başlar. Bu savaş sırasında da ritim yoktur.Toplu savaş bırakışması açıklanır ve savaş dönüşü sevinç yaşanır. Bursa Türkmen Oyunları Bursa yöresine özgü Türkmen oyunlarında el kol bağlantısı yoktur. Elde genellikle zil veya kaşık gibi ritim aletleri bulunur. Bu oyunlar Güvende, Sekme (Yüksek Hava), Düz Oyun, Büyük Oyun (Alçak Hava) ve Cezayir olarak oynanmaktadır. Güvende: Bu oyunun dans ve ezgi yönünden birden fazla çeşidi vardır. Bunlar “Oğlan adın İsmail, Usul usul ve kıyıdan” türküleridir. Ritmler canlı olduğu için oyunlar da hareketlidir. Sekme (Yüksek hava): Bu oyun 9/8 ölçülü aksak tartımlıdır. İki ya da daha fazla oyuncu ile oynanır. Ezgileri üç bölümden oluşur. Oyun ritm bakımından aynı hızla devam eder, canlı ve coşkulu bir oyundur. Düz oyun: Erkeklerin oynadığı 2/4 ve 4/4 ölçülü, ezgisi çifte telliyi andıran sözsüz oyunlar ile kadınlar tarafından oynanan 4-5 zamanlı 9/8 aksak tartımlı oyunlardır. Bu tür oyunlara dar oyun da denir ancak kadınların oynadığı Oath of Enlistment: When the enlisted men finish the inexperience period they need to take oath of enlistment as today. They take oath of enlistment with the blades on their chastity and honour for accepting the duty of military. Education: That means that the soldiers are taken to the education area and taught war practise. Preparing for war and fight figures are presented. Presented figures are; blade sharpening, gun knowledge and maintenance, fight and enemy recognition ability. War and Peace Agreement: Both sides line up and fight. The rhythm ends in this part and noise occurs. After the fight they leave the guns. Both sides stop fighting. Different phrases are used for those three parts. “Blessing” is used for the cases before the fight, “War” is used for fight and “Truce” is used for leaving the guns. Agreement Time: Both sides must discuss about finishing the war. The soldier must be awake in this part. It is shown at the play that, when the soldier leaves his gun to exchange it with his other gun, the enemy attacks him. The name of this part is “exchange the guns” and “witch hunt” is the word used for this part. Break Fight: The soldiers run towards each other for help. Both sides join their friends and the break fight starts. There is no rhythm during this fight. Then the end of the war is announced and they celebrate the returning home with cheers. “Menevşesi tutam tutam” (Menekşeli gelin) ‘’Bursa’nın ufak tefek taşları’’, ’’Dereler doldu taşınan, yolunda çiçek’’türküleri eşliğinde oynanır. Cezayir: Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesinde kalan Cezayir’in 1892 yılında Fransızların işgali sırasında Müslümanların katledilmesi üzerine yakılmış bir ağıt olduğu düşünülmektedir. Uzun ve kırık hava olarak çalınmaktadır. Rumeli Oyunları Bursa’daki zengin Balkan ve Rumeli kültürünün oyunlara yansımıştır. Bunlar paydos, çiftçi köçekçe, karadağ gibi günlük yaşamın resmedildiği oyunlardır. Paydos: Düğünlerde yeni evli çiftin oynadıkları ilk oyundur. Bu oyunda gençlerin bekarlığa son vermesi sahnelenmektedir. Çiftçi köçekçe: Toprağın ekiminden hasadına kadar geçen süre esnasındaki işlevlerin ritmik olarak ifade edilmesidir. Ekme, çapa, kırma, biçme ve hasat anlatılır. Oyun sırasında durgun figür tarladaki ekinin olgunlaşması için geçen süreyi ifade eder. Karadağ: Karşılama türü bir oyundur. Karadağ’da olan kanlı savaşlardan sonra zaferi simgeleyen ve hasattan dönen delikanlıların genç kızlar tarafından karşılanmasını ifade eder. Bursa Turkmen Folk Dance Plays Turkmen Folk Dance Plays are particular in Bursa Location. There is no hand-arm relation at Turkmen Plays. There are buzzers or spoons in the hands for rhythm. Those folk dance plays are; güvende, sekme yüksek hava (high sound), düz oyun (plain play), büyük oyun (low sound) and Algerian play. Güvende: There are some different types in terms of dancing and sound. Those are played with “Boy your name is İsmail, gently and from the edge” songs. The plays are rhythmical. Sekme (High Sound): This play is 9/8 levels and lame. It is played with two or more players. The sound has three parts. The play goes on with the same speed; it is a rhythmic and cheerful play. Plane folk dance play: The men play it with 2/4 and 4/4 levels; the sound is as if it is “çifte telli”. The women play it with 4–5 times and 9/8 lame rhythms. Those plays are also called “narrow folk dance play” but women play those plays with some songs such as, “Menevşesi Tutam Tutam” (Bride with violet), “Bursa’nın ufak tefek taşları” (Bursa’s small stones) and “Dereler doldu taşınan, yolunda çiçek” (Brook is full of stones, with flower on its way). Algerian Folk Dance Play: It is thought that this folk dance play is a coronach; Algeria was in the land of Ottoman Esquire, the French took it from Ottoman and killed many Muslim people in 1892. It is played as long and broken sound. Rumelia Folk Dance Plays Rich Balkan and Rumelia Culture reflect in the folk dance plays in Bursa. Those are the folk dance plays such as, Paydos (Breather), Çiftçi köçekçe (Farmer Dance Boy), Karadağ (Black Mountain). Paydos (Breather): The couples play this at their weddings. Young people play this for farewell to celibacy. Çiftçi Köçekçe (Farmer Dancer Boy): It is played to show all the agricultural activities such as planting and cropping of the land. Planting, hoe, breaking, cutting and cropping are described by play. During the play, the quiet figure shows the period of the growing plant in the land. Karadağ (Black Mountain): It is kind of reception play. It is played referring to the bloody fights, which occurred in Karadağ (Black Mountain); the girls meet the boys, who got the victory and got back from cropping work. Gezek Gezek Gezek kültürünün geçmişi Selçuklular dönemine dayanmaktadır. Selçuklular döneminde kültür yayma amaçlı gezgin bir topluluk olan Gezek, devrin koşulları içinde her kesimden insanı içine almıştır. Sadece erkeklerden oluşan gezek toplulukları farklı meslek grupları ve sosyal sınıftan insanları bir araya getirmektedir. Gezek; kültür ve sanata ilgi duyan pek çok devlet ve iş adamının haftanın belli bir gecesinde üyelerden birinin kah konağında, kah fakirhanesinde bir araya gelip meşk etmeleridir. Gezek yapılan yerin kolay bulunması için kapıya “gezek feneri” asılır. Bu gecelerde bir araya gelen üyeler musikinin tadına varır, gezekte “ saz başlar, söz biter” kuralı geçerlidir. Yüzyıllardır süregelen eşsiz bir gezek kültürüne sahip olan Bursa’da pek çok gezek topluluğu faaliyetlerini sürdürmekte ve kültürel mirasın korunmasına çaba göstermektedirler. History of Gezek Culture is based on Seljuk Time. Gezek was an Explorer Group, which had been established to convey the culture. The group had different kind of people in the condition of that time. The Gezek Groups consisted of only men. Target of the group was to bring people together, who are from different jobs and social classes. The Gezek is described as follows: The men who are businessmen or politics and interested in art and culture, come together at their big houses or poor houses for one night in a week and sing songs. “Gezek light” is put on the door, to find the Gezek place easily. The members enjoy the music at Gezek nights; at those nights “as soon as music starts, saying ends”. Bursa has got a fantastic Gezek culture for ages. Today, many Gezek groups keep their activities and try to save the cultural heritage. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r CARAVANSARIES KAPALI ÇARŞI ve HANLAR BÖLGESİ T.C. BURSA VALİLİĞİ Kapalı Çarşı ve Hanlar Bölgesi Grand Bazaars and Caravansaries Area Tarih boyunca ticaret yollarının üzerinde bulunan Bursa, yüzyıllardır önemli bir ticaret merkezi olmuş ve bu ayrıcalıklı durumunu günümüze kadar sürdürmüştür. Günümüzdeki alışveriş merkezlerinin ilk modeli sayılan ve tüm canlılığı ile bugün de ayakta olan Kapalı Çarşı ve onu sarmalayan hanlar bölgesi, bunun en güzel göstergesidir. Bursa, which has been on the commercial ways throughout the history, is still an important commercial centre, and this exclusive situation is still affective. The Grand Bazaar and the Caravansaries around the Grand Bazaar are the best indicators, which still stand up and are considered as important models for today’s shopping centres. Bedesten (Kapalıçarşı) Bursa Kapalıçarşı, bu tür çarşı tipinin ilk örneklerinden biridir. Koza Han, Geyve Han, Fidan Han, Emir Han, Bedesten, Tuz Hanı, Galle (Tahıl) Hanı, Hacı İvazpaşa Çarşısı gibi ticaret merkezlerine ulaşmak için açılan yoldan ve bu yolun iki kenarına yapılmış olan dükkânlardan oluşan bir üretim ve ticaret merkezi meydana gelmiştir. Bu çarşılar bütününe Osmanlı döneminde “Uzun Çarşı” deniliyordu. Grand Bazaar and Covered Bazaar Bursa Grand Bazaar is one of the first samples of this kind of bazaars. It consists of the ways to reach the commercial centres such as Koza (Cocoon) Caravansary, Geyve Caravansary, Covered Bazaar and Hacı İvazpaşa Bazaar and it consists of the shops, which were built at the two sides of this way. Those bazaars were called as “Uzunçarşı” (the Long Bazaar) at Ottoman Time. This area gained a central qualification with Covered Bazaar and Ulu Mosque that Sultan Yıldırım Beyazıt got them built, at the two sides of Emir Caravansary that Orhangazi got it built, as a part of Orhan Social Complex and they are one of the samples of Ottoman Caravansary. The Covered Bazaar, which was covered by the same size domes and done business for the cloth, valued goods and jewels, was very important in terms of being the first Covered Bazaar of Ottoman Esquire. The inside sizes of the bazaar are 15 meters and 56, 6 meters and it is covered with fourteen domes, which stand on six feet. There are fifty-six ranged shops and thirty-two vaults in the Bazaar. Bursa Grand Bazaar has been improving for ages but it had many fires and earthquakes in the past years as well. The Bazaar was damaged on the fire in 1958 and was fixed according to its original structure, in 1960. The goldsmiths use the inside of the Bazaar and the outside of the bazaar is used as shoes bazaar. The Grand Bazaar has developed with Sipahi (Cavalryman), Bakırcılar (Coppersmith), Yorgancılar (Quilt Makers), Sandıkçılar (Chest Makers), İplikçiler (Yarn Makers) Bazaars and Mirrored Bazaar day by day. Orhan Gazi’nin yaptırdığı Orhan Külliyesi’nin bir parçası ve Osmanlı hanlarının ilk örneği olan Emir Han’ın iki tarafına, Sultan Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Bedesten ve Ulu Cami ile bu bölge merkezi bir nitelik kazanmıştır. Kumaş, mücevher ve çeşitli kıymetli eşyaların alım satımının yapıldığı, eşit büyüklükte kubbelerle örtülü, bir çeşit kapalı çarşı olan Bedesten, Osmanlı Devleti’nin ilk bedesteni olması açısından önem taşır.15 metreye 56,6 metre iç ölçülerinde olan çarşının üzeri altı ayağa oturan ondört kubbe ile örtülüdür. Çarşıda karşılıklı sıralanmış ellialtı dükkan ve otuziki mahzen vardır. Bursa Kapalıçarşısı yüzyıllar boyunca bir yandan gelişirken, bir yandan da geçirdiği yangınların, depremlerin yıkımına uğramıştır. 1958 yılındaki yangında büyük oranda hasar gören çarşı 1960 yılında aslına uygun olarak onarılmıştır. Günümüzde iç bölümleri kuyumcular, dış tarafı ise ayakkabıcılar çarşısı olarak kullanılmaktadır. Kapalıçarşı zaman içinde Sipahi, Gelincik, Bakırcılar, Yorgancılar, Sandıkçılar, İplikçiler Çarşıları ve Aynalı Çarşı ile genişlemiştir. Emir Hanı Ulucami’nin kuzeydoğusunda bulunan Emir Hanı, Orhan Bey tarafından, 14. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. 1522 yılına kadar eski Bezazistan olarak bilinen han daha sonra Emir (Bey) Han’ı ismini almıştır. İç avlu çevresine sıralanan iki katlı revak ve buraya açılan odalardan oluşan Emir Han Osmanlı hanlarının ilk örneğidir. Dört köşedeki kubbeler dışında yapının diğer kısımları tonozla örtülüdür. Duvarlar iki sıra tuğla bir sıra taştan örülmüştür. Handa; alt katta eşya depoları olarak penceresiz 36 mahzen bulunurken, üst katta 37 odası vardır. Bursa çarşısının çekirdeğini oluşturan hanın ortasında bir şadırvan ile tarihi çınarlar bulunur. Emir Han birçok yangın ve deprem görmüş, 1963 yılında aslına uygun onarımlar sayesinde özgün şekliyle yenilenmiştir. Günümüzde önemli alışveriş merkezlerinden biri olan Emir Han aynı zamanda huzurlu bir dinlenme yeridir. Emir Caravansary Orhan Bey got Emir Caravansary built at the second half of XIV. Century. It is in the northeast of Ulu Mosque and was known as old Bezazistan until 1522, and then it took name of Emir (Bey) Caravansary. Emir Caravansary, which consists of two-storied cloister and rooms, which opens to this cloister, is the first sample of Ottoman Caravansaries. Apart from the foursquare domes, the other parts are covered by vault. The walls are donated with double lined bricks and single lined stones. There are 36 vaults, which are used as warehouse for the stuff, at the ground floor and there are 37 rooms at the top floor. The Caravansary, which is the centre of Bursa Bazaar, has got a water-tank with a fountain and historical plane trees in the middle of the Caravansary. Emir Caravansary had many fires and earthquakes and was fixed and restored according to its original structure in 1963. Emir Caravansary is one of the important shopping centres today and it is also a calm resting place. İpek Hanı (Arabacılar Hanı) İvaz Paşa Camii’nin yanında yer alan İpek Han, Çelebi Sultan Mehmed tarafından Yeşil Külliyesi’ne gelir getirmesi amacıyla yaptırılmıştır. Arabacılar Hanı olarak da bilinen yapı, Bursa’daki en büyük hanlardandır. Hanın zemin katında otuz dokuz, üst katında kırk iki oda bulunmaktadır. Klasik Osmanlı hanları tarzında yapılan bu handa odaların önünde bulunan revakların üzeri kubbe ve tonozla örtülmüştür. Son yıllarda yapılan restorasyonlar sonucunda han orijinalinden oldukça uzaklaşmış, yalnızca batı bölümü özgün haliyle kalabilmiştir. Günümüzde tekstil esnafının faaliyet gösterdiği bir merkezdir. Silk Caravansary (Carters Caravansary) Çelebi Sultan Mehmed got Silk Caravansary built to provide income for Green Social Complex; it is next to İvaz Paşa Mosque. The Caravansary, which is known as “Carters Caravansary”, is one of the biggest Caravansaries of Bursa. There are thirty-nine rooms at the ground floor of the Caravansary and forty-two rooms at the top floors of the Caravansary. This Caravansary was made as classical Ottoman style and it has got cloisters, which are covered with domes and vaults, in the front of its rooms. The Caravansary has lost its original appearance due to the restoration works, made recently, and only the west side of the Caravansary still keeps its original appearance today. Textile traders are active in the Silk Caravansary today. Geyve Hanı (Lonca Hanı) Hacı İvaz Paşa tarafından 15. yüzyılda Yeşil Cami’ne gelir sağlamak amacıyla yaptırılıp, Çelebi Sultan Mehmed’e hediye edilmiştir. Önceleri Lonca Hanı olarak da anılan Geyve Hanı, 2007 yılında Osmangazi Belediyesi tarafından restore Geyve Caravansary (Lonca Caravansary) Hacı İvaz Paşa got it built at 15th Century to provide income for Green Mosque and then it was given to Çelebi Sultan Mehmed. In 2007, Osmangazi Municipality restored Geyve Caravansary, which was called as Lonca (Guild) Caravansary earlier. There are cloisters, which are lined around atrium, and rooms, which are opened to those cloisters, in the structure. There are twenty-six rooms at the ground floor and thirty rooms at the top floor. There is a water-tank with a fountain in the middle of the Caravansary that commercial activities still continue today. ettirilmiştir. Yapıda, kare planlı avlunun çevresine sıralanan revaklar ile bunlara açılan odalar bulunur. Alt katta yirmi altı, üst katta ise otuz oda bulunmaktadır. Bugün de ticari faaliyetlerin sürdüğü hanın ortasında bir de şadırvan yer almaktadır. Balibey Hanı Bursa’da üç katlı olarak inşa edilmiş tek han olan Balibey Hanı, önemli ticaret yapılarından biridir. Hisar Kapı’nın hemen alt tarafında yer alır. İstanbul’un fethine katılan kumandanlardan biri olan Hamza Bey’in oğlu Bali Bey tarafından Yenişehir’deki külliyesine gelir sağlamak amacıyla yaptırılmıştır. Restore ettirilerek 2008 yılında açılan han, günümüzde geleneksel el sanatlarının üretilerek sergilendiği bir merkez olarak hizmet vermektedir. Balibey Caravansary Balibey Caravansary, which is the only Caravansary built as three floors, is one of the important commercial centres. It is located underside of the Hisar Door. Bali Bey, who was a commander, attended conquest of İstanbul, to provide income for Yenişehir Social Complex, got it built. The Caravansary was restored in 2008 and was opened as a commercial centre that handcraft products are produced and presented. Koza Hanı Ulu Cami ile Orhan Camii arasında yer alan Koza Hanı, Sultan II. Bayezid’in İstanbul’da inşa ettirdiği Bayezid Külliyesine gelir sağlamak amacıyla 1490 yılında yaptırmıştır. Bursa’nın en güzel ve günümüzde en yoğun olarak kullanılan hanıdır. Duvarları tuğla ve taşla örülmüş olan bu han, dikdörtgen bir avlunun çevresinde yer alan iki katlı bir yapıdır. Bu hanın doğusunda ahır ve depoların bulunduğu ikinci bir avlulu bölüm vardır. Yapıya, Kapalı Çarşı tarafından taş kabartma bezeli abidevi görünümde bir taç kapıyla girilmektedir. Üst kattan güneye, avluda depolara ve Orhan Camii yönüne açılan üç kapısı daha bulunmaktadır. Alt katında kırk beş, üst katında ise elli odası olan hanın avlusunun ortasında taştan yapılmış, sekiz ayak üzerine oturtulmuş bir köşk mescit bulunur. Alt kısmında bir şadırvan vardır. Günümüzde ulu çınarların altında şadırvan sesinin dinlenebildiği keyifli bir alışveriş merkezidir. Koza (Cocoon) Caravansary II. Bayazid got Koza (Cocoon) Caravansary built in 1490 to provide income for Bayazid Social Complex. It is located between Ulu Mosque and Orhan Mosque. It is Bursa’s nicest and busiest Caravansary. This Caravansary is a double floor structure and its walls are donated with bricks and stones. There is an atrium part in the east of this Caravansary that barns and warehouses are located. A crown door, which is located at the side of Grand Bazaar with caroche, and has a monumental appearance, is used as entrance of the Caravansary. It has got three more doors, which open to the south from the top floor, to warehouses in the atrium and to Orhan Mosque. The Caravansary has got forty-five rooms at the ground floor and fifty rooms at the top floor and it has a manor prayer room, which sits on eight feet. There is a water-tank with a fountain underside of the caravansary. It is a nice shopping centre that you can listen to sound of water-tank with a fountain. Kapan Hanı Hanlar Bölgesi’nde Ulucami ile Çakır han arasında yer alan Kapan Hanı 14.yüzyılın ikinci yarısında Sultan Murat Hüdavendigar tarafından yaptırılmıştır. Kapan hanı Osmanlı kentlerinde şehre kırsal kesimden gelen yağ, un, sebze, meyve gibi ürünlerin pazarlandığı bir yerdi. Bu han da dikdörtgen büyük bir avlunun çevresinde iki katlı revaklar ve bunların arkasındaki odalardan meydana gelmiştir. Atatürk Caddesinin genişletilme çalışmaları sırasında Hanın kapısından güneye uzanan büyük duvar yıkılmıştır. Günümüze tonoz örtülü birkaç odası gelebilmiştir.. Kapan Caravansary Sultan Murat Hüdavendigar got Kapan Caravansary built in the second half of 14. Century. It is located between Ulu Mosque and Çakır Caravansary. Some foods, such as oil, flour, vegetables and fruits were brought from rural areas and were sold at Kapan Caravansary at Ottoman Time. This Caravansary consists of a rectangle atrium, which contains cloisters and rooms around. The big wall of the Caravansary, which was lain from the Caravansary Door towards the south, was ruined during the enlargement work of Atatürk Street. Today it could keep only some vault-covered rooms… Fidan Hanı (Mahmut Paşa Hanı) Uzunçarşı’da yer alan Fidan Han, 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in sadrazamlarından Mahmut Paşa tarafından yaptırılmıştır. Avlusundaki mescidi ve ıhlamur ağaçları ile Bursalıların dinlenmek için tercih ettikleri bir mekândır. Mahmut Paşa Hanı olarak da bilinen Han, eskiden fidan satışı yapıldığı için Fidan Hanı ismini almıştır. Bursa’nın en güzel hanlarından biri olan Fidan Hanı iki avluludur. Ahırlar ve diğer yan bölümlerin bulunduğu kısım bugünkü dükkanların olduğu yerdedir. Hana güneydeki çarşıdan girilmektedir. İç avlu kareye yakın dikdörtgen planlı olup, iki katlı revakların ayakları ve kemer yüzleri tuğla ve moloz taşla işlenmiştir. Ortasında bir havuz ve mescidi vardır. Birinci avlu üzerindeki hanın altta 48, üstte 50 olmak üzere 98 odası bulunmaktadır. Fidan (Sapling) Caravansary Mahmut Paşa, who was Grand Vizier of Fatih Sultan Mehmet got Fidan Caravansary built in 15. Century. It is in the Long Bazaar. It is a preferred place by Bursa’s people with its prayer room in the atrium and its lime trees. The Caravansary is knows as Mahmut Paşa Caravansary, but due to the sapling sale in the Caravansary, it was named Fidan (Sapling) Caravansary. Fidan (Spling) Caravansary is one of the nicest Caravansaries of Bursa and has got two atriums. The barns and other parts are at where the shops are located today. The entrance is at the south side of the bazaar. Inside of atrium is planned as rectangle and it has double lined cloisters, which donated with bricks and stones. It has got a pool and praying room in the middle. The Caravansary has 98 rooms in total, 48 rooms are at the ground floor and 50 rooms are at the top floor. Tuz Hanı Kara Timurtaş Paşa’nın oğlu Umur Bey tarafından 1454 yılında kendi adıyla anılan camiye gelir getirmek amacıyla yaptırılmıştır. Tamamı özel mülkiyette olan Tuz Hanı, Osmangazi Belediyesi tarafından 2007 yılında restore ettirilmiştir. Duvarları kesme taş ve tuğla ile örülüdür. Klasik Osmanlı hanlarında olduğu gibi dikdörtgen bir avlu etrafına iki katlı olarak sıralanan odalardan oluşur. Üst katta 18, alt katta 17 odası vardır. Tuz (Salt) Caravansary Umur Bey, who was the son of Kara Timurtaş Paşa, got Tuz (Salt) Caravansary built in 1454, to provide income for the mosque called with his own name. Tuz (Salt) Caravansary, which was restored by Osmangazi Municipality in 2007, is completely private property. Its walls are donated with cutting stones and bricks. This Caravansary had double floors and was consisted of cloisters and rooms around an atrium as classical Ottoman Caravansaries. It has 18 rooms at the ground floor and seventeen rooms at the top floor. Pirinç Hanı Bursa Ulu Cami’den aşağıya inen yolun sonunda, İvaz Paşa Camii’nin karşısında yer alan Pirinç Hanı, Sultan II. Bayezid tarafından 1508 yılında Koza Hanı’nda olduğu gibi İstanbul’daki cami ve imaretine gelir getirmesi amacıyla yaptırılmıştır. Büyük bir avlunun çevresinde, iki katlı olarak sıralanmış revaklar ve onların arkasında odalardan oluşur. Üst katta otuz sekiz, alt katta ise kırk oda bulunur. Hanın önünde bulunan iki sıra dükkanlar, 1519 yılında yanmış ve sonradan onarılmıştır. Hanın doğu yönünde taş kabartma motifleriyle bezeli muhteşem bir kapısı vardır. Ancak depremlerde büyük hasara uğramıştır. 2000’li yılların başında tepeden tırnağa onarımdan geçen Pirinç Hanı’nda günümüzde çay bahçeleri ve küçük dükkanlar yer almaktadır. Çukur Han (Kütahya Hanı) Tuzpazarı Caddesi’nde binalar arasında çukurda kaldığı için Çukur Han olarak bilinen Kütahya Hanı, Sultan II. Murat döneminde inşa edilerek Yıldırım Bayezid’ın damadı Buharalı Emir Sultan Vakfiyesi’ne katılmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılan bu han da diğer hanlar gibi bir avlu çevresinde, iki katlı olup revak ve odalardan meydana gelmekteydi. Günümüze bu handan yalnızca güney tarafındaki zemin kat odalarından üçü ile batıdaki kapı kemeri, merdivenleri ve birkaç odası gelebilmiştir. Pirinç (Brass) Caravansary II.Bayezid got Prinç Caravansary built in 1508, to provide income for the mosque and almshouse in Istanbul as Koza (Cocoon) Caravansary. It is located on the down way of Bursa Ulu Mosque and opposite of İvazpaşa Mosque and consists of an atrium, which is donated double lined cloisters and the rooms, which are behind those cloisters. There are thirtyeight rooms at the ground floor and forty rooms at the top floor. The double lined shops, which are located in the front of the Caravansary, were on fire in 1519 and then they were fixed. The Caravansary has got a fantastic door, which donated with cartouche designs, in the east side. But it got damaged due to the earthquakes. Pirinç (Brass) Caravansary was restored completely in 2000s; the tea gardens and small shops are located in the Caravansary today. Çukur (Burrow) Caravansary It is known as Çukur (Burrow) Caravansary due to being in the burrow, between the buildings at Tuzpazarı Street. The Caravansary was built at the time of Kütahya Khan Sultan II. Murat and then it joint the Emir Sultan Endowment. This Caravansary had double floors and was consisted of cloisters and rooms around an atrium. It could keep only its three rooms at the ground floor, its west door cove, the stairs and some rooms. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r CITADEL HİSAR ve TOPHANE T.C. BURSA VALİLİĞİ Bursa’nın tarihten bugüne taşıdığı en önemli merkezler arasında yer alan Hisar Bölgesi, Bithynia döneminden Osmanlılar’a kadar uzanan süreçte inşa edilmiş önemli eserleri bünyesinde toplar. Bursa Kalesi, Balibey Han, Kale Sokak’ta yoğunlaşan tarihi Bursa evleri, tarihi camiler ve Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi ile oğlu Orhan Gazi’nin türbeleri, İstiklal Şehitleri Anıtı ve Bursa Saat Kulesi bu bölgede yer almaktadır. Hisar’daki Kavaklı, Osmangazi ve Alaaddin Mahalleleri Bursa’nın ilk yerleşim yerleri olmaları yönüyle pek çok değeri bünyelerinde taşırlar. Orhan Gazi döneminde Geyikli Baba tarafından devletin bekası için dikildiği söylenen Kavaklı Çınarı semte adını vermiştir. Kavaklı Mescidi ve çeşmesi, Haraççıoğlu (Cizyedarzade) Medresesesi ve Tekkesi, Lala Şahin Paşa Medresesesi, Üftade Camii ve Türbesi, Yerkapı (Dar’ül Kura) Mualimhanesi, Yerkapı (Kara Ali) Cami ile Yerkapı Kilisesi yine Kavaklı Mahallesi’ndedir. 1857 yılına kadar bazı bölümleriyle güçlendirme duvarlarının ayakta olduğu tespit edilen Bursa Sarayı (Bey Sarayı), Nilüfer Hatun Mescidi ile Bursa Darphanesi (bugün Kur’an Kursu olarak kullanılan bina),Gazi Timurtaş Paşa Türbesi, Okçu Baba Türbesi, Velediyaniç Mescidi Osmangazi Mahallesi’nde olan tarihi eserlerden bazılarıdır. Alaaddinbey Mahallesi’nde ise Alaaddin Camii ve Çeşmesi, İmaret-i İsabey Mescidi, İsabeyfenari/Güdükminare Mescidi vardır. Yine bu bölgedeki Tophane Parkı panoromik Bursa manzarasının en iyi seyredilebileceği bir noktadadır. Hisar (Citadel) and Tophane (Armoury), which are one of the most important places of Bursa, incorporate many achievements, which were built in the long period started at Bithynia time and ended at Ottoman Time. Bursa Castle, Bursa Houses, historical mosques and mausoleum of Osman Gazi, who was the founder of Ottoman Esquire, mausoleum of Osman Gazi’s son Orhan Gazi, Independence Martyrs Memorial and Bursa Clock Tower, are located in this area. Kavaklı and Alaaddin Districts are the first locations of Bursa and they keep many historical values. Kavaklı District got its name from the Kavaklı Plane, which was planted by Geyikli Baba at Ottoman Time for the state’s survival. Also, Kavaklı Small Mosque and Fountain, Haraççıoğlu (Cizyedarzade) Muslim Theological School and Islamic Monastery, Üftade Mosque, Yerkapı (Dar’ül Kura) Teacher age, Yerkapı (Black Ali) Mosque and Yerkapı Church are on Kavaklı District. Alaaddin Mosque and Fountain, İmaret-i İsabey Small Mosque, İsabeyfenari/Güdükminare (Short minaret) are in Alaaddin District. Besides, Tophane (Armoury) Park is in this area. Panoramic Bursa view can be watched very well at this point. Bursa Kalesi Bursa Castle Btihynialılar döneminde yapılmaya başlanan Bursa surları; Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli onarımlardan geçmiş ve eklentilerle genişlemiştir. Surlarda görülen taşların önemli kısmını Roma devrine ait sütunlar, lahit parçaları, adak mezar steli heykel kaideleri ve şeref kitabeleri oluşturmaktadır. Bunlar Hisar kapının doğusunda yoğunluk kazanmaktadır. Surların sadece güney kısmındakiler çift duvarlı ve beş köşeli burçlarla sağlamlaştırılmıştır. Bursa surları Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir. Surların uzunluğu yaklaşık 2 kilometre kadardır. Çakırhamam ile Tophane arasında biri silindir gövdeli, ikisi üç köşeli büyük burç kalıntıları vardır. Bunların arasında yer alan Hisar (Saltanat) Kapı ve civarındaki surlar restore edilerek görkemli görünüşüne kavuşturulmuştur. Doğal bir kayanın üzerine kurulan surlar son derece korunmalıdır. Evliya Çelebi’ye göre surların 67 kulesi ile 5 kapısı bulunmaktaydı. Bunlar Hisar Kapı (Saltanat Kapı), Yer Kapı, Pınarbaşı Kapısı (Fetih Kapı), Zindan Kapı ve Kaplıca Kapısı olarak sıralanır. Bursa city walls were started building at Btihynia Time. They were fixed and expanded with some additions at Rome, Byzantine and Ottoman Times. Most of the stones, which can be seen on the city walls, are consist of Roma Time’s columns, devotional grave style statues and honour epigraphs. Those are mostly located in the eastern of Hisar (Citadel) Door (Reign Door). Only the doubled-stoned and pentagonal bastions, which are at the south part of the city walls, are strengthened. Orhan Gazi consolidated Bursa city walls with triangular bastions. Length of the bulwark is about 2 km. There are big bastion remnants; the one is cylinder bodied and the other two are the triangular. Those remnants are between Çakırhamam (Çakır Bath) and Tophane (Armoury). The city walls, which are around Hisar (Citadel) Door, have been restored and have got a magnificent appearance know. Those city walls, which were built on a natural rock, are quite protected. According to Evliya (Mahatma) Çelebi, city walls had 67 towers and 5 doors. Those are Hisar (Citadel) Door, Yer Door, Pınarbaşı (Springhead) Door (Conquest Door), Bagnio Door and Thermal Spring Door. Bursa Saat Kulesi Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri’nin de içinde bulunduğu Tophane Parkı’ndadır. Bursa Saat Kulesi ilk kez Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde yangın kulesi olarak yapılmıştır. Kesme taştan inşa edilen kulenin ikinci ve üçüncü katında bir balkon, her cephesinde de sivri kemerli birer pencere, yanında da birer niş olduğu bilinmektedir. Üçüncü katında Bursa’ya bakan yüzünde yuvarlak kadranlı bir saat olan ilk kule yıkılmıştır. Ancak kulenin ne zaman yıkıldığı bilinmemektedir. Aynı yere yeniden kule yapılmış ve Sultan 2.Abdülhamid’in tahta çıkışının 30. yılında Vali Reşit Mümtaz Paşa tarafından törenle açılmıştır. 1906’da tamamlanan 25 metre yüksekliğindeki 6 katlı kule kesme taştan yapılmıştır. 65x4.65 metre planlı yapıya dört basamaklı yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. Kuleye içinden yapılmış 89 basamaklı ahşap bir merdivenle çıkılabilmektedir. Kulenin kare gövdesini beş profili saçak, altı parçaya bölmektedir. Her katın cephesinde yuvarlak kemerli, dikdörtgen birer pencere bulunmaktadır. En üst katın her bir yüzüne de yuvarlak kadranlı birer saat yerleştirilmiştir. Günümüzde orijinalinin yerine elektronik bir saat takılan kule, yangın gözetleme kulesi olarak da kullanılmaktadır. Bursa Clock Tower Şehitler Anıtı Martyr’s Memorial It is in Tophane (Armoury) Park that Mausoleums of Osman Gazi and Orhangazi are also in. Tophane Parkı’nın girişinde Osman Gazi Türbesi’nin hemen önünde İstiklal Savaşı Şehitleri adına yapılan anıt yer almaktadır. Anıtın hemen önünde Bursa’nın Yunan işgali sırasında hayatını kaybeden 11 İstiklal şehidi yatmaktadır. Bursa’nın kurtuluş etkinlikleri her yıl burada yapılan törenle başlamaktadır. There is a memorial, which is at the entrance of Tophane (Armoury) Park and in the front of Osman Gazi Mausoleum. It was built for Independence War Casualties. 11 Independence Martyrs, who died in Greek invasion, are buried in the front of this monument. Bursa’s liberation activities start there with a ceremony ever year. Bursa Clock Tower was built at Sultan Abdülaziz Time (1861-1876) as a fire tower. The tower was made from cutting stones; it has got a balcony at the second and third floors, a sharp arched window at every side and a niche, next to the windows. The first tower, which has got Bursa view and had a clock, at the third floor, was ruined. But, the time of destruction is not known. One tower was rebuilt at the same place; the Governor Reşit Mümtaz Paşa opened it for 2nd Abdülhamid’s 30th acceding annual. The tower, which is 25 mt. high and has 6 floors, was built in 1906. It is a 65*4, 65 mt. planned structure. The entrance is possible with a 4 graded and round coved door. There are 89 graded wooden stairs inside of the towers for climbing up. Square body of the tower is divided with 5 profiled eaves. There is a round caved rectangle window at the each side of the tower. There was a round clock quadrant at each side of the top floor. Today, an electronic clock has been put instead of the original one. The tower is still used as a fire observation tower. Alaaddin Paşa Mosque This Mosque is in Hisar (Citadel) Location; it is behind the State Hospital and by Alaaddin Street. This Mosque is the first mosque, which was built in Bursa and is still survived today. It is important due to this speciality. According to early Ottoman Time sources, Alaaddin Bey, who was the son of Osmangazi and brother of Orhangazi, got this mosque built in 1326. It consists of a three coved glass community cloister, one domed main place and one minaret at the left. Columns of final community place were taken from Byzantine Structures. Alaaddin Mosque had an important restoration in 1862. The mosque leaded for improvement of the “cross T” planned mosques at Early Ottoman Time. Şehadet Cami Sultan I. Murad tarafından yaptırılan cami Tophane’de Orduevi’nin karşısındadır. Orhan Gazi Bursa’yı fethettikten sonra Hisar’da bir saray ve mescid inşa ettirmiştir. Hisarda yapılan mescid günümüze ulaşmamıştır ancak kitabesi Şehadet Cami’nin doğu kapısı üzerine yerleştirilmiştir. Şehadet Cami, Bursa’da inşa edilen Ulu Cami tipinde, çok direkli, çok kubbeli ilk camidir. Cami arka arkaya iki eşit bölüm ve son cemaat yerinden oluşmaktadır. Caminin üzeri iki büyük kubbe ile örtülüdür. 1855 depreminde büyük hasar gören cami 1890 yılında büyük bir onarımdan geçmiştir. Cami, eski Türk evlerinin bulunduğu arnavut kaldırımlı tarihi Kale Sokakla bütünleşmiş bir görünüm sergiler. Şehadet Mosque Sultan I. Murad got this mosque built; it is in Tophane (Armoury), in the opposite of Officer’s Club. Orhan Gazi got a court and small mosque built in Hisar (Citadel), after he took Bursa. This small mosque couldn’t reach the present time but the epigraph of the small mosque was put on the eastern door of Şehadet Mosque. Şehadet Mosque is a multi-columned and multi-domed Mosque as Ulu Mosque that built in Bursa. The mosque consists of back to back two equal parts and final community place. The mosque is covered with two big domes. It was damaged due to an earthquake in 1855 and had an important restoration in 1890. The mosque presents an integrated appearance with old Turkish Houses and cobblestone pavements in Kale (Castle) Street. Alaaddin Paşa Camii Hisar bölgesinde Devlet Hastanesi’nin arkasında Alaaddin Caddesi’nde bulunan cami Bursa’da yapılan ve günümüze ulaşan ilk cami olarak gösterilmektedir. Bu yönüyle önemlidir. Erken Osmanlı dönemini anlatan kaynaklara göre, Osman Gazi’nin oğullarından ve Orhan Bey’in kardeşi Alaaddin Bey tarafından1326 yılında yaptırılmıştır. Cam, üç kemerli bir son cemaat revakı ile tek kubbeli ana mekan ve solda bir minareden ibarettir. Son cemaat yerindeki sütunlar Bizans yapısından alınmıştır. 1862 yılında önemli bir onarımdan geçen Alaaddin cami, Osmanlı ilk dönem yapılarında “ters T” planlı camilerin gelişmesinde öncülük etmiştir. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r BELIEF CENTRES İNANÇ MERKEZLERİ T.C. BURSA VALİLİĞİ İnanç merkezleri Bursa, geçmişten günümüze dinlerin ve inançların birlikte yaşadığı bir barış ve hoşgörü kentidir. Kentin dört bir yanında ibadethaneler ve dini mekanlar bazen iç içe, bazen yan yana yüzyılları beraber geçirebilmiştir. Bursa ve ilçelerinde onlarca kilise, sinagog ve cami bulunurken, bunlardan bir kısmı hala işlevini sürdürmektedir. Belief Centres Bursa is a city that religions and beliefs live together in peace and clemency from the past to the present. Temples and sacred places have lived sometime side to side, sometime one within the other for ages. There are many churches, synagogues and mosques in Bursa and in its counties, some of them are still functional. Emir Sultan Camii ve Türbesi Emir Sultan’ın asıl adı Şemseddin Muhammed Bin Ali El Buhari’dir. Soyu Hz. Hüseyin’e dayanan Emir Sultan, Sultan Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Fatma Hatun ile evlenmiş, 1429’da vebadan hayatını kaybedene kadar Bursa’da yaşamış bir din bilginidir. Türk tasavvuf aleminin en seçkin isimlerinden olan Emir Sultan, padişahların sefere çıkmadan önce ziyaret edip duasını aldıkları, Yıldırım Bayezid ve Sultan II. Murad’a kılıç kuşatan, Anadolu’nun müslümanlaşmasında etkili olan bir alimdir. Bursa’nın en önemli tarihi yapılarından olan Emir Sultan Külliyesi eşi Hundi Fatma Hatun tarafından Sultan I. Murad zamanında yaptırılmıştır. 15. yüzyılın başında yaptırılan caminin asıl ibadet alanının üzerini büyük bir kubbe örtmektedir. Batıdaki merdivenlerden çıkıp, iki sütun arasındaki kapıdan geçilerek geniş dikdörtgen avluya girilir. Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır. Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir. Kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde taştan yapılmış iki minaresi, minarelerin kaidesinde de birer kayyum odası vardır. Mihrap 18. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır. Cami 1855 depreminde gördüğü ağır hasar sebebiyle Sultan Abdülaziz döneminde yeniden esaslı bir onarımdan geçmiştir. 1954 depreminde de zarar gören cami daha sonra restore edilmiştir. Külliyenin türbe bölümünde ise Emir Sultan’ın yanı sıra eşi Hundi Fatma Hatun, oğlu Emir Ali ve iki kızının sandukaları yer almaktadır. Şimdiki türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır. Emir Sultan Mosque and Mausoleum The real name of Emir Sultan is Şemseddin Muhammed Bin Ali El Buhari. Emir Sultan’s origin is based on Hz. Hüseyin. He is a religious scholar who got married Hundi Fatma, daughter of Sultan Yıldırım Bayezid, and lived in Bursa until he died from Black Death. Emir Sultan is one of the most important names of Turkish-Islamic Sufism since he Islamized Anatolia effectively. The sultans used to visit him to take his blessing before they go to the war. He girded Yıldırım Bayezid and Sultan II Murad with sword. His wife got Emir Sultan Social Complex built at Sultan I.Murat Time. It is one of the most important historical structures of Bursa. The mosque was built in 15th Century; its main praying area is covered with a big dome. You can get into the rectangle atrium by climbing up the stairs, which are in the west, and passing the door which is between two columns. There is a water tank with a fountain in the middle, the mosque is in the south, the mausoleum and the rooms are in the north. The atrium is decorated with wooden cloisters. There are two stoned minarets at the northeast and northwest corners, the minarets have got a mosque caretaker rooms for each. Mihrab was made from İznik ceramics in 18th Century. The mosque has defected by the earthquake in 1855 so it was fixed up at Sultan Abdülaziz Time. The mosque has defected again by the earthquake in 1954 and it was restored. There are Emir Sultan’s, his wife Hundi Fatma Hatun’s, his son Emir Ali’s and his daughters’ symbolic coffins in the mausoleum as a part of the social complex. Sultan Abdülaziz got today’s mausoleum built in 1868. Ulu Cami Osmanlı mimarisinin şaheserlerinden olan ve İslam dünyasının en önemli 5 mabedinden biri olarak gösterilen Ulu Cami, Bursa’nın en büyük ve en görkemli yapısıdır. İslam’da en yüksek mertebeli ibadethane Mekke’deki Mescid-i Haram’dır (Kabe). Burayı Mescid-i Nebevi (Medine), Mescid-i Aksa (Kudüs) ve Mescid-i Emeviye (Şam) izler. Bu dört caminin ardından mertebe bakımından 5. sırada Bursa Ulu Cami yer alır. Atatürk Caddesi’nde Hanlar Bölgesi’ne komşu olan Ulu Cami, gerek mimarisi gerekse işçiliği ile döneminin de en önemli eserlerinden biridir. Yüksek iki minaresi ve benzer boyutlarda yirmi kubbesi olan Ulu Cami, çok ayaklı cami şemasının klasik ve abidevi bir örneğidir. Mimarisiyle abide bir yapı olan Ulu Cami, olağanüstü güzellikteki minberi, duvarlarındaki el yazmaları, ortasındaki abdest alınabilen havuzlu şadırvanı, gizemli haç ile Yahudi yıldızı ve içerisindeki kendine özgü harika özellikleri ile de Türk ve İslam sanatı için son derece önemli bir eserdir. Süleyman Çelebi Anıt Mezarı Mevlüd’ü yazan Süleyman Çelebi’nin anıt mezarı Çekirge Caddesi üzerindedir. Bursalı olan Süleyman Çelebi Vezir Ahmet Paşa’nın oğludur. Mevlüd’ü 1409 yılında Bursa’da yazmıştır. Yıldırım Bayezid zamanında Ulucami’nin imamlığını yapan Süleyman Çelebi’nin kabri yoğurtlu baba mezarlığı olarak bilinen bu yerdeydi. 1945-1952 yılları arasında vali Haşim İşcan ve Bursalı hayırseverlerin iştiraki ile aynı yere bir anıt mezar yapılmıştır. Sekiz ayaklı türbenin ortasında mermer sanduka vardır. Ulu selvilerin ortasındaki türbenin bahçesi oyma geometrik motifli korkulukla çevrilidir. Ulu Mosque (Grand Mosque) Ulu Mosque, which is one of the masterpieces of Ottoman Architecture and one of the most important 5 chapels of Islamic World, is Bursa’s biggest and most magnificent structure. The highest staged temple is Mescid-i Haram (Kaaba) in Makah in Islam. Mescid-i Nebevi (Medina), Mescid-i Aksa (Jerusalem) and Mescid-i Emeviye follow then. After those for mosques, Bursa Ulu Mosque is in the 5th place in terms of stage. Ulu Mosque, which is the neighbour of Caravansary Area, on Atatürk Street, is one of the most important achievements of its time with its architecture and its work. Ulu Mosque, which has got two high minaret and twenty domes, is a classical and monumental sample of multi-leg style mosques. Ulu Mosque, which is a monumental structure with its architecture, is also very important achievement for Turkish and Islamic art with its magnificent specialities such as beautiful pulpit, hand crafts on its walls, fountain with a pool that can be performed ablution, mystic cross and the Jewish star. Süleyman Çelebi Monument The mausoleum of Süleyman Çelebi Mehmet is on the Çekirge street. Mevlüd was written in 1409 Süleyman Çelebi in Bursa. Süleyman Çelebi was the son of Ahmet Pasha. Eight-legged in the middle of the tomb is of marble sarcophagus. The garden of the tomb in the middle of the nation cypress carved geometric motifs are surrounded by railings. Between the years 1945-1952 the governor of Bursa Hasim Işcan with the participation of philanthropists made a mausoleum in the same place. Üftade Camii ve Türbesi 1490 yılında Bursa’da dünyaya gelen din alimi Üftade Mehmed Muhyiddin, Ulucami’nin ilk müezzinidir. Üsküdar’da dergahı bulunan Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri’nin de hocası olan Üftade Hazretleri’nin türbesi ve cami Hisar’dadır. Onaltı yaşında Ulucami’de müezzinliğe başlayan Üftade Hazretleri, Emir Sultan Cami’nin hatipliğini ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür. Uludağ eteklerindeki kendi adıyla anılan camiyi ve tekkeyi yaptırmış, burada dersler vermiştir. Çeşitli dönemlerde yeniden yapılan ve onarılan caminin doğusunda türbesi vardır. Bursa’nın en havadar bölgesinde kurulu bulunan cami ve türbe en çok ziyaret edilen inanç merkezlerinden biridir. Üftade Mosque and Mouseloum Religious scholar Üftade Mehmed Muhyiddin, who was born in Bursa in 1490, was the first muezzin of Ulu Mosque. Üftade Highness was the teacher of Aziz Mahmud Hüdai; his mausoleum is in Hisar (Citadel) District. Üftade Highness started working at Ulu Mosque as a muezzin when he was sixteen years old and he worked at Emir Sultan Mosque as a preacher until he died. He got a mosque built at Uludağ booms and gave lectures at his mosque, which is called by his own name. The mosque has its mausoleums and was fixed up at different times. This mosque, which was established at an airy region of Bursa, is one of the mostly visited belief centres. Geruş Sinagogu Sultan II.Selim tarafından 16. yüzyılın başlarında inşa ettirilen sinagog İbranice “kovulmuş” anlamına gelen Geruş adını taşımaktadır. Sultan II. Selim İspanya’dan ayrılmak zorunda kalan Musevileri Osmanlı İmparatorluğu’na kabul etmiş ve iskanlarını sağlamıştır. İlk kafilelerin bir bölümü Bursa’ya yerleştirilmiştir. Musevilerin ibadetlerini özgürce yapmaları için yapılan dikdörtgen planlı sinagog, kesme taştan inşa edilmiştir. İsmi nedeniyle sinagogun bu dinin mensupları açısından ayrı bir önemi vardır. Arap Şükrü Sokağı’nda bulunan Geruş Sinagogu, halen ibadete açıktır. Geruş Synagogue Sultan II.Selim got this synagogue built in the beginning of 16th Century. The meaning of “Geruş” is “Ejected” in Hebraic Language. Sultan II.Selim accepted the Jewish People, who had to leave Spain, and he provided houses for them. Some of the first groups were located in Bursa. The rectangle planned synagogue made from cutting stones for Jewish people to pray independently. This synagogue is important for Jewish people because of its name. Geruş Synagogue is in Arap Şükrü Street and it is still open for the praying. Fransız Kilisesi Kültür Merkezi Hocaalizade semtinde yer alan ve 19. yüzyılda Fransızlar tarafından yaptırılan kilisenin orijinal ismi Santa Maria Kilisesi’dir. Yapı olarak diğer kiliselere benzemeyen binanın bünyesinde dispanser, yetimhane ve hasta bakım yeri de bulunmaktaydı. Barok tarzındaki kilisenin üst örtüsü ahşap çatılı ve kiremit örtülüdür. Çeşitli dönemlerde onarımdan geçen ve 1970’lerde İtalya’dan gelen ailelerin ibadetine açılan kilise, 2004 yılında restore edilerek kültür merkezine dönüştürülmüştür. French Church Culture Centre Frenchs got this church built in 19th Century. The church’s original name is Santa Maria Church and it is located in Hocaalizade District. The church was different from the other churches; it had a dispensary, an orphanage and a nursing home in the building. Baroque style church is covered with wooden roof and tiles. The church, which was fixed up at different times and was opened for Italian families in 1970s, was restored in 2004 and was turned into a culture centre. İznik Ayasofya Kilisesi ve Yeşil Cami İznik, Hristiyan dünyası için çok önemli dini merkezlerden biridir. Hristiyanlığın ana ilkelerinin belirlendiği Birinci Konsül, 228 piskoposun katılımıyla 325 yılında İznik’te Senatus Sarayı’nda toplanmıştır. Hristiyan dünyasınca bugün de inanılan “Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu” tezi uzun tartışmalardan sonra İznik’de kabul görmüştür. Hristiyanlıkla ilgili yortu günleri ve İznik Kanunları adı ile bilinen 20 maddelik metin bu Konsülden sonra kabul edilmiştir. Bundan dolayı İznik 1962 yılında Vatikan’da toplanan 19. konsülde Kudüs ve Vatikan’dan sonra üçüncü kutsal kent ilan edilmiştir. İznik’de 7. Konsül’in toplandığı ve 1331’de camiye dönüştürülen Ayasofya Kilisesi, adını yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden alan Yeşil Cami gibi hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar için kutsal kabul edilen pek çok yapı vardır. Trilye İsa Kilisesi veya Fatih Camii Uzun yıllar Rum-Ortodoks Hristiyanları için önemli bir dini inanç merkezi olan Trilye’de M.S.720-730 yılları arasında inşa edilen İsa Kilisesi ya da orijinal adıyla Hagios Stephanos olan yapı Bursa çevresinde özgün yapısını korumuş en eski Bizans yapısıdır. Trilye’nin Türkler tarafından fethi ile birlikte 1560 yılında Fatih Camii adı ile düzenlenerek ibadete açılmıştır. Zeytinbağı’nda Rumlardan kalma yedi kilise, üç manastır ve üç de ayazma (kutsal kaynak) var iken bugün bu kiliselerden sadece üç tanesi ayaktadır. Panagia Pontobasilissa ya da belde de tanınan adıyla Kemerli Kilise, duvarlarına resim yapılan ilk kilise olarak bilinmektedir. Hıristiyan âlemi için büyük önem taşıyan bu kilisenin duvarlarında kat kat resimler bulunmaktadır. İznik Hagias Sophia Church and Green Mosque İznik is a very important religious centre for Christians. The first council on which Christians’ main principles were determined convened in Senatus Court of İznik with 228 patriarchs in the year of 325. The argument which is still believed; “Jesus is the son of the God”, was accepted in İznik after long discussions. 20 articles, which are known as Christian Feast days and İznik Laws, were accepted after this council. Therefore, İznik was announced as third sacred place after Kudus and Vatican at the 19th council, which had met in Vatican in 1962. The Hagias Sophia Church that VII. Council had met, in İznik, is accepted as a sacred place for both Christians and Muslims as Green Mosque that takes its name from its green ceramics and bricked minarets. Trilye Jesus Church or Fatih Mosque Trilye has been a very important belief centre for GreekOrthodox Christians. Isa Church (its original name is Hagios Stephanos) was established in Trilye in the year of A.D. 720730. It is the oldest Byzantine structure that could keep its authentic structure up to the present. The Church was turned into a mosque with the name of Fatih Mosque in 1560 after Turks took Trilye. There were seven churches, three monasteries and three Ayazma (sacred spring) from Greek Time in Zeytinbağı, but only three of them are still kept. Panagia Pontobasilissa or its other name, as known by people; Kemerli church, is the first church that its walls were painted. There are laminar paintings on the walls of this church and this church is still very important for Christian People. Mayor Sinagogu Mayor Synagogue 15. yüzyılda İspanya’nın Mayorka Adası’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Seferad Yahudileri tarafından inşa edilmiştir. Sinagoga terk ettikleri adanın anısına Mayor adı verilmiştir. Sakarya Caddesi üzerinde bulunan sinagog dörtgen planlı olup renkli kalem işleri ile bezenmiştir. 1975 yılına kadar ibadete açık bulunan Mayor Sinagog’u 2004 yılında restore edilerek kültür merkezi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Tamir ve restorasyon işlemlerine 1998 yılında başlanan sinagog 2001 yılında ibadete açılmıştır. İbadet, kış aylarında daha küçük olduğu için ısınması da daha kolay olan Mayor Sinagogu’nda, yaz aylarında ise Geruş Sinagogu’nda yapılıyordu. 2004 yılından itibaren kültür merkezi olarak hizmet vermektedir. It was built by Seferad Jewish People, who came from Spain’s Majorca Island to Ottoman Esquire as refugee in 15th Century. They gave name of “Mayor” to the synagogue because their island’s name was Majorca. Synagogue, which is on Sakarya Street, is square planned and adorned with pen motifs which are designed in different colours. Mayor Synagogue, which was open for praying until 1975, was restored in 2004 and started giving service as a culture centre. Fixing and restoration works started in 1998 and it reopened for praying in 2001. Praying was done in Mayor Synagogue in winters because it was small and heated easily; the praying was done in Geruş Synagogue in the summers. It has been open as a culture centre since 2004. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r NICAEA İZNİK T.C. BURSA VALİLİĞİ İznik İznik, bütünüyle “açık hava müzesi” olan ve dünyada eşine az rastlanan tarihi ve antik bir şehirdir. Hellenistik çağdan kalma ızgara planlı kent yerleşimi, Roma, Bizans ve Osmanlı döneminden kalan anıtsal yapıları ile tarihi kent dokusu bütün canlılığıyla korunmaktadır. Bursa’nın 86 km kuzeydoğusunda yer alan İznik, aynı adla anılan gölün doğu kıyısında kurulmuştur. Zeytinlik bağ ve bahçeler arasındaki İznik’in çevresi yaklaşık 5 km uzunluğundaki iki bin yıllık surlarla çevrilidir. Kent yakınlarındaki Karadin, Çiçekli, Yüğücek ve Çakırca Höyüklerinde M.Ö. 2500 yıllarına inen uygarlık izleri saklıdır. M.Ö. 7. yüzyılda Trak kavimlerinin göçlerinden önce burada kurulan yerleşim ‘Helikare’ adını almıştır. Kentte basılan sikkelerde Khryseapolis (Altın Şehir) adı okunmaktadır. İznik (Nicaea) İznik (Nicaea) is a city which is an entire “open air museum” and a unique historical and ancient city in the world. The city’s gridiron planned city location the historical monuments from the Roman, Byzantine and Ottoman periods and historical city texture is under full-scale protection. Iznik, which is situated 86 km to the north east of Bursa was founded near the east shore of the lake known by the same name. The boundaries of Iznik which is situated among the olive vineyards and horticultural gardens is surrounded by 2000 years old walls which are 5 km in length. In the tumulus of Karadin, Çiçekli, Yüğücek and Çakırca near the city the footprints of civilization dating back to the period 2500 B.C are hidden. The settlement which was founded in this area prior to the migration of the Trak people was called “Helikare”. The name of Khryseapolis (Golden City) can be read on the coins which were minted in the city. Makedonya İmparatoru İskender’in generali Antigonos tarafından M.Ö. 316 yılında yenilenen kent Antigoneia adı ile anılır. İskender’in ölümünden sonra Antigonos ile general Lysimakhos arasındaki savaşı kazanan Lysimakhos kente, Antipatros’un kızı olan eşi Nicaea ‘nın adını verir. M.Ö. 293’te Bithynia Krallığı’na bağlanan kent, önemli mimari yapılarla süslenir.Bir süre Bithynia Krallığı’nın başkenti olan Nicaea daha sonra Roma’nın önemli bir yerleşim bölgesi olarak varlığını sürdürür. Roma İmparatorluğu, M.S. 285 yılından başlayarak Doğu Roma ve Batı Roma İmparatorluğu olarak iki yönetim alanına bölününce, İznik daha sonra Bizans adını alan Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde kalır. İznik Bizanslıların elinde büyük imar görür. Bu dönemde şehirde kiliseler, su yolları ve sarnıçlar yapılır. 1071’de Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın Malazgirt’te Bizans ordusunu yenmesinden sonra, Türkler Bizans içlerine kadar girerler. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075 tarihinde Nicaea’yı alır ve Selçuklu devletinin başkenti yapar. Şehir surları yeniden yapılır.Adını da’’ Nicaea’nın izi’’ anlamına gelen “İznik” olarak değiştirir. Böylece İznik, Anadolu’da ilk Türk başkenti olur. I. Haçlı Ordusunun önünde tutunamayan 1. Kılıçarslan’nın şehri terk etmesiyle (1096) İznik’te 2. Bizans dönemi başlar. Bu dönemde surlarda önemli onarımlara girişilir ve surların önüne bir ön duvar (ön sur) inşa edilerek şehrin korunması güçlendirilir. 1299 yılında Yenişehir’i merkez yapan Osman Gazi İznik’i kuşatınca Bizans İmparatoru kuvvet gönderir. Osman gazi’nin 27 Temmuz 1302’de Yalova’da kazandığı zafer Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunu hızlandırır. İznik, Orhan Bey (13261362) tarafından 1331 tarihinde fethedilerek yeniden Türk idaresine girer. İznik, önemli bir sanat, ticaret ve kültür merkezi olur. Özellikle Sultan II. Murad’ın ve Sadrazam Çandarlı ailesinin ilgisiyle şehir tepeden tırnağa imar edilerek birçok cami, medrese, han, hamam yapılır. 14. ve 16. yüzyıllarda İznik, birçok alim ve şairin yetiştiği bir The city which was renewed by Macedonia Emperor Alexander the Great’s general Antiganos in the year 316 B.C. is known by the name of Antigneia. General Lysimakhos who won the battle between Antiganos and himself after the death of Alexander the Great, gave the name of his wife Nicaea who was the daughter of Antipatros to the city. The city which was bonded to the king of Bithynia in 293 B.C was adorned in important architectural buildings. Nicaea which had been the capital city of the Bithynia Kingship for some time later continued its existence as an important settlement area of Rome. Starting from the year 285 A.D when the Roman Empire was divided such as East Rome and West Rome, Nicaea remained within the border of the East Rome Empire. Nicaea undertook great architectural activities during the rule of the Byzantines. The Churches, Waterways and Cisterns were built in the city during this period. After the defeat of the Byzantine army by the Seljuk Sultan Alparslan, the Turks entered the Byzantine interiors. Kutalmışoğlu Süleyman Şah conquered Nicaea on the date of 1075 and made it the capital of the Seljuk government. The waterways were rebuilt. He also changed its name to “İznik” which means “Nicaea’s footprint”. Consequently, İznik became the first Turkish capital in Anatolia. With the departure from the city of 1. Kılıçarslan who was defeated by the I. Crusaders Army (1096) the 2. Byzantine period commenced in Nicaea. During this period important kültür merkezine dönüşür. Çağın en ünlü alimleri İznik’teki medreselerde ders vermeye başlar, bu yüzden de İznik’e “Ulema Yuvası” (Alimler Diyarı) da denir. Osmanlı döneminin ilk medresesi ve imareti İznik’te inşa edilmiştir. 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi sonucu imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra İznik, 12 Temmuz 1920’de Yunan kuvvetlerince işgal edilir. 2 ay 18 gün süren birinci işgal yöre halkının da katılımıyla restorations were carried out on the city walls and the security of the city was strengthened by building an outer wall in front of the existing city walls. When Osman Gazi who made Yenişehir the centre besieged İznik in the year 1299 the Byzantine Emperor dispatched forces. The victory which Osman Gazi won in Yalova on 27 July 1302 speeded up the establishment of the Ottoman Sultanate. İznik, on being conquered by Orhan Bey (1326-1362) on the date of 1331 came under the rule of the Turks. Under the rule of Ottomans, İznik became an important centre for art, trade and culture. In particular with the interest of Sultan Murad II and the Çandarlı Vizier family the city was rebuilt from head to toe and many mosques, madrasahs, public khans and baths were built. In the 14th and 16th centuries İznik was transformed into a cultural centre where many intellectuals and poets were nurtured. The most famous intellectuals of the age started to give lessons in the madrasahs in İznik, for this reason İznik was known as “Ulema Yuvası” (A Haven for Intellectuals) (Alimler Diyarı) (the City of Intellectuals). The first madrasah and alms house of the Ottoman period were built in İznik. başlatılan direniş sonucu 30 Eylül’de 1920’de kırılır. Ancak 24 Kasım 1920’de bir kez daha işgal edilen kent 27-28 Kasım 1920’de tekrar özgürlüğüne kavuşur. 30 Ağustos 1922 yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kazandığı zafer kesin kurtuluşu getirir. Bugün sadece Bursa’nın değil dünyanın da en önemli kültürel birikimine sahip olan İznik ve önemli inanç turizm merkezlerinden biri olmaya adaydır. After the Montrose Agreement which was signed as a result of the defeat of the Ottoman Empire in the First World War, İznik was occupied by Greek forces on 12 July 1920. The first occupation which lasted 2 months and 18 days ended on 30 September 1920 as a result of the resistance which started with the contribution of the local people. However, the city which was re-occupied on 24 November 1920 achieved its freedom once more on 27/28 November 1920. The victory which Gazi Mustafa Kemal Pasha won on 30 August 1922 brought about a total liberation. Today, İznik which has a significant cultural accumulation not only in Turkey but also in the world is a candidate to be one of the important belief tourism centres. Hıristiyan aleminin 3. kutsal kenti: İznik İznik, aynı zamanda Hristiyan dünyası için çok önemli dini merkezlerden biridir. Hristiyanlığın ana ilkelerinin belirlendiği Birinci Konsül, 228 piskoposun katılımıyla 325 yılında İznik’te Senatus Sarayı’nda toplanır. İmparator I. Constantinus’un da katıldığı toplantıda iki önemli görüş tartışılır. İskenderiyeli din adamı Arius’un görüşü ’’Hz. İsa’nın sadece bir insan olduğu ve tanrının oğlu olarak dünyaya gelmediği “şeklindedir. Kısa sürede taraftar toplayan bu teze, piskoposlar karşı çıkar. Hristiyan dünyasınca bugün de inanılan “Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu” tezi uzun tartışmalardan sonra kabul görür. Hristiyanlıkla ilgili yortu günleri ve İznik Kanunları adı ile bilinen 20 maddelik metin bu konsülden sonra kabul edilir. Bundan dolayı İznik 1962 yılında Vatikan’da toplanan 19. konsülde Kudüs ve Vatikan’dan sonra üçüncü kutsal kent ilan edilir. Ayrıca 787 yılında da İznik Ayasofya’sında 7. Konsül toplanır ve İmparatoriçe İrene’nin önderliği ile resim ve heykel üzerindeki yasaklar kaldırılır. 3rd Holy City of the Christian World: İznik İznik is one of the most important religious centres for the Christian world. The first consul in which the main principles of Christianity were set out met in Senatus’ palace in the year 325 in İznik with the participation of 228 bishops. In this meeting at which the emperor Constantinus I participated two important ideas were discussed. The idea of Arius who was an ecclesiastic from Alexandra was that “the Prophet Jesus was only a human being and he didn’t came into this world as the son of God” which is also believed by today’s Christian world was accepted after lengthy discussions. The feast days related to Christianity and the text with 20 articles which is known as the İznik Laws were accepted after this consul. Because of this in the 19th consul which met in the Vatican in the year 1962, İznik was declared as the 3rd Holy city after Jerusalem and the Vatican. Also, in the year 787 the 7th consul met in Hagias Sophia of İznik and under the leadership of the Empress Irene prohibitions on pictures and statues were lifted. İznik Ayasofya Kilisesi 7. Konsül’in toplandığı kilise, iki ana caddenin kesiştiği yerde, kentin tam ortasındadır. İlk olarak M.S. 7. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilen Gimnasium üzerine Bizans döneminde bazilika olarak inşa edilmiştir. Tahminen 11. yüzyıldaki depremden sonra yenilenmiştir. Üç sahanlıdır. Orhan Gazi tarafından 1331 yılında camiye dönüştürülen yapı, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. 1935 ve 1953 yıllarında yapılan onarımlar sırasında renkli taşlarla bezenmiş taban mozaikleri ve din görevlilerinin törenler esnasında topluca bulundukları, yarım yuvarlak oturma kademeleri ortaya çıkarılmıştır. Bir mezar odası duvarında Hz. İsa freski bulunmaktadır. İznik Hagia Sophia Church The church where the 7th consul met is right in the middle of the city where the two main streets converge. It was constructed as a Basilica for the first time in the Byzantine period on the Gymnasium which had been built by the Romans in the 7th century A.D. It is thought to have been renewed in the XI. century after the earthquake. It has three platforms. The building which was transformed into a mosque in the year 1331 by Orhan Gazi was renewed by Architect Sinan during the reign of Kanuni Sultan Süleyman. During the restoration work done in the years 1935 and 1953 the floor tiles which were covered with coloured stones and the semi-circle seat steps where the chaplains congregated during the ceremonies were uncovered. On the wall of a mausoleum there is a fresco of Jesus Christ. İznik Antik Tiyatro Ancient Theatre Bu görkemli Roma eseri, göl kıyısı ile Yenişehir Kapı arasında geniş bir alana inşa edilmiştir M.S. 98-117 yıllarında İmparator Trajanus tarafından yaptırılan tiyatro, 13. yüzyıldaki Bizans iç karmaşası sırasında adeta toplu mezarlığa dönüşmüştür. Daha sonraki yıllarda içinde kilise, saray ve Osmanlı seramik atölyeleri ve çini fırınların bulunduğu yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmıştır. This magnificent Roman structure was built on a wide open space between the shore of the lake and Yenişehir Gate. The theatre which was built by Emperor Trajanus between the years 98117 A.D. was transformed into almost a mass graveyard during the Byzantine civil war in the 13th century. In the archaeological excavations of the following years it was discovered that there was a church, palace and ottoman ceramic workshops and tile ovens in it. Beştaş (Obelisk) Kentin kuzeyinde eski Roma yolu üzerindeki bağlar arasında mezar anıt yükselmektedir. 12 metre yüksekliğindeki anıt Beştaş, Nişantaşı, ve Dikilitaş adları ile de bilinmektedir. Üzerindeki Yunanca kitabeden I. yüzyılda C. Cassius Philiscus’a ait olduğu anlaşılmaktadır. Anıtın tepesindeki altıncı taşın üzerinde bir kartal veya zafer tanrıçası Nike’nin heykeli olduğu sanılmaktadır. Anıtın bir yönünde ise Philiscus’un heykeli olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Beştaş (Obelisque) The grave monument rises among the vineyards to the north of the city on the old Roman road. The monument which is 12 metres high is known by the names of Beştaş, Nişantaşı and Dikilitaş. From the Greek inscription on it it is understood that it belonged it C. Cassus Philiscus in the Ist century. It is thought that there is an eagle or goddess of victory Nike’s sculpture on the sixth stone of the monument. It is also understood from the remaining traces that there is a sculpture of Philiscus on one side of the monument. İznik Surları Bithynia döneminde (M.Ö. 4. yy) inşa edilmeye başlanan surlar, Roma ve Bizans dönemlerindeki yeni eklentilerle günümüzdeki şeklini almıştır. İznik’in çevresini beş kenarlı çokgen şekilde kuşatan surlar yaklaşık 5 km. uzunluğundadır. İznik’in iki ana caddesinin kesiştiği noktadan bakıldığında, dört ana kapı görünür. Oniki tane de ikinci derece kapı vardır. Kentin dört ana kapısından günümüze Lefke Kapı ile İstanbul Kapı sağlam ulaşabilmiştir. Her iki kapıda da Helenistik, Roma ve Bizans dönemi izleri vardır. Yenişehir Kapı kısmen, Göl Kapı tamamen yıkıktır. İstanbul Kapı’da tiyatrodan getirilen masklar bulunmaktadır, İstanbul ve Lefke kapısında mermer kabartma friz parçalarının da kullanıldığı görülmektedir. Yüksekliği 10-13 metre arasında değişen surlarda, yuvarlak ve kare şeklinde 114 burç vardır. İznik City Walls The city walls, the construction of which began in the Byzantine period (IV-I century B.C) took today’s present shape with the new extensions during the Roman and Byzantine periods. The city walls which surround the city in a 5 sided polygon shape are almost 5 kilometres in length. When it is looked at from the point where İznik’s two main roads meet, the four main gates can be seen. Also there are twelve smaller gates. Of the four main gates, only the Lefke Gate and the Istanbul Gate are still in a good condition to the present day. There are marks from the Hellenistic, Roman and Byzantine periods on these two gates. The Yenişehir Gate is partly and the Göl Gate completely in ruins. There are masks on the Istanbul Gate which were brought from the theatre and also marble embossed frieze pieces that were used on the Istanbul and Lefke Gates can be seen. On the city walls the height of which varies between 10-13 metres there are 114 round and square shaped bastions. Yeşil Cami İznik’in sembolü olan Yeşil Cami, adını yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden almaktadır. Caminin yapımı Çandarlı Hayreddin Paşa zamanında (1378) başlatılır, fakat ölümü üzerine oğlu Ali Paşa tarafından 1391’de tamamlanır. Erken Osmanlı döneminin tek kubbeli camileri arasında en görkemlilerindendir. Eşsiz minaresi caminin sağ köşesindedir. Gövdesi mavi ve yeşil renkli çinilerle zigzaglı mozaik tekniğiyle bezenmiştir. Selçuklu minare geleneğinin ilk dönem Osmanlı sanatına yansımasının önemli bir örneğidir. The Green Mosque The Green Mosque which is the symbol of İznik takes its name from its minaret covered in green tiles and bricks. The construction of the mosque was started by Çandarlı Hayrettin Pasha in the year 1378, but on his death it was completed by his son Ali Pasha in 1391. It is one of the most magnificent mosques among the early Ottoman period one-domed mosques. Its unique minaret is on the right side of the mosque. Its main body is covered in blue and green coloured tiles by using a zigzag mosaic technique. It is an important example of the reflection of the Seljuk minaret tradition to the early period Ottoman art. İznik Müzesi (Nilüfer Hatun İmareti) Osmanlı Sultanı l. Murat tarafından 1388 yılında annesi Nilüfer Hatunun anısına yoksullar için yemek dağıtılan bir hayır kurumu olarak inşa ettirilir. Cumhuriyet döneminde değişik gereksinimler için kullanılan bina 1960 yılında müze olarak hizmete açılır. Kitabeli bir kapıdan kubbeyle örtülü ana mekana girilen imarette Bizans dönemine özgü zengin ve renkli taş ve tuğla işçiliği dikkat çekmektedir. Halen müze olarak kullanılan imaret, 14. yy Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Müzede, İznik ve çevresinden toplanan arkeolojik buluntular ile Ilıpınar neolatik yerleşim alanları ile Roma Tiyatrosu ve İznik’teki çini fırınları kazılarından çıkarılan eserler sergilenmektedir. Müze bahçesinde; Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı eserleri yer almaktadır. İznik’te bulunan diğer eşsiz eserler arasında Berber Kaya, Hypoge yeraltı mezarları, Dörttepeler tümülüsü, Ayatrifon Kilisesi, Rüstem Paşa Hanı, İsmail Bey Hamamı, Hacı Özbek Camii sayılabilir. İznik Museum (Nilüfer Hatun’s Almshouse) This was built by the Ottoman Sultan I. Murat in the year 1388 in memory of his mother Nilüfer Hatun as a charitable institution to distribute food to the poor. The building which was used for various needs during the republican period was opened to service as a museum in the year 1960. In the alms house which is entered from a door with inscriptions on it to the main area which is covered by a dome, the workmanship the rich and colourful stone and bricks unique to the Byzantine period is noticeable. The alms house which is still used as a museum is one of the beautiful examples of XIV century Ottoman architecture. In the museum the archaeological findings collected from İznik and its surroundings and the monuments excavated from Ilıpınar Neolithic settlements and the Roman theatre and tile ovens from İznik are all exhibited. In the garden of the museum the monuments of the Greeks, Romans, Byzantines and Ottomans can be found. Among these are Berber Kaya, Hypoge Underground Graves, Dörttepeler Tumulus, Ayatrifon Church, Rüstem Pasha Khan, İsmail Bey Bath and Hacı Özbek Mosque. Yaşamın kaynağı İznik Gölü İznik Gölü’nün antik adı Askaniadır. Roma kayıtlarında da övgüyle yer alır ve karadut şurubu soslu askania yayın güvecinin tarifi vardır. Marmara Bölgesi’nin en büyük, Türkiye’nin ise beşinci büyük doğal gölü olan İznik Gölü 1991 yılında Sit alanı ilan edilmiştir. Göl ve çevresi, karışık koloniler kuran küçük karabatak ve gece balıkçılı ile özel çevre koruma alanı ölçütlerine uymaktadır. Suları tatlı olan gölde sazan ve yayın balığı ile kerevit yetişir. Turizm bakımından da önem taşıyan İznik gölü, yüzme, kano ve sörf gibi su sporları için idealdir. İznik Gölü, balıkçılık yapan yüzlerce ailenin de geçim kaynağıdır. İznik Lake: A Source of Life The ancient name of İznik Lake is Askania. It appears in laudatory writing in Roman records and there is also a recipe for askania sheath fish cooked in earthenware cooking pots with black mulberry juice sauce. İznik Lake which is the largest of the Marmara region and the fifth largest natural lake of Turkey was declared an Area for Protection in the year 1991. The lake and its surroundings are suited to the criterion of a special environment protection area with the small cormorants and herons which establish mixed colonies. In the freshwater lake carp, sheath fish and crayfish can be found. The İznik Lake which has also an importance from the point of view of Tourism is ideal for water sports such as swimming, canoeing and surfing. The Lake is also a source of income for the hundreds of families who make their living from fishing. Dünyaya nam salan İznik Çinisi 14. yüzyılın ortasından 17. yüzyılın sonuna dek İznik’te üretilmiş olan çinilere “İznik Çinisi” denmektedir. 15. yüzyıldan itibaren kendine has çinilerin üretildiği İznik’te, çinicilik 16. ve 17. yüzyılda altın dönemini yaşar. 17. yüzyılda İznik’i ziyaret eden ünlü gezgin Evliya Çelebi, seyahatnamesinde ilçede 300’den fazla çini fırınının bulunduğuna yer verir. İznik çinilerinde; lale, sümbül, nar, karanfil gibi çiçek motifleri sıkça kullanılırken, 18. yüzyıldan itibaren yok olan çinicilik 1990’lı yıllardan itibaren yeniden hayat bulur ve kurulan fırınlarda üretim başlar. İznik çinilerinde, mavi, firuze, yeşil ve kırmızı en çok kullanılan renkler olarak göze çarpmaktadır. 15-17. yüzyıllar arasında Osmanlı mimarisinde İznik çinisi önemli bir dekoratif unsur olarak kullanılmış ve büyük bir gelişme göstermiştir. Çini; cami, mescit, medrese, World Famous İznik Tiles The tiles which were produced in İznik from the middle of the 14th century until the end of the 17th century are known as “İznik Tiles”. The tile making in İznik where the tiles unique to that place were produced since the 15th century experienced its golden period in the 16th and 17th centuries. In his travel book the famous traveller Evliya Çelebi who visited İznik in the 17th century tells us that there were more than 300 tile ovens in the district. In İznik tiles the floral motifs such as tulips, hyacinths, pomegranates, and carnations are used; the tile making which had disappeared since the 18th century took on a new phase of life in the 1990’s and production started in the ovens which had been established. In İznik tiles the colours blue, turquoise, green and red are the most used ones of notice. Between the XV-XVII centuries İznik tiles were used as an important decorative element and showed a great development in Ottoman architecture. The tiles found an extensive are of usage in various buildings such as mosques, small mosques known as masjids, madrasahs, alms houses, baths, palaces, manor houses, kiosks and libraries. In Turkish architecture and decorative arts the tile occupies an important place. In the year 1993 the İznik Education and Teaching Foundation was established in order to hand own the İznik tile art and existing information to the future generations. The foundation which carries out mutual studies alongside TUBİTAK with some universities related to the methods imaret, hamam, saray, köşk, sebil, kütüphane gibi çeşitli eserlerde geniş bir kullanma sahası bulmuştur. Türk mimarisinde ve süsleme sanatlarında çininin yeri büyüktür. Günümüzde 1993 yılında İznik çini sanatı ile var olan bilgileri gelecek kuşaklara aktarmak amacı ile İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı kurulmuştur. Formülüne dair hiçbir yazılı belge olmayan, sadece babadan oğula geçen bir sanat olan İznik çinisinin yapımı, hamurunun hazırlanması, pişirilmesi, boya tekniği vb. yöntemlere dair TÜBİTAK’ın yanı sıra bazı üniversiteler ile ortak çalışmalarını yürüten Vakıf, yıllar süren araştırmalar ve binlerce deney sonucu, eski kalitesinde, geliştirilmiş geleneksel yöntemlerle 16. yüzyıl İznik çini sanatını 400 sene aradan sonra yeniden üretme başarısına erişmiştir. Formülün bulunması sonucu 1994-95 yıllarında üretime başlayan Vakıf’ın, bugün çiniyi üretme sırasında yararlandığı tek teknoloji, elektrikli fırınlardır. Uludağ Üniversitesi İznik Meslek Yüksek Okulu da çini fırınlarında mesleki eğitim vermektedir. of making the İznik tile of which there is no written documents available regarding the formula, only an art which has been passed down from father to son, preparation of paste, baking, painting techniques has succeeded after years of research and the result of thousands of experiments in reproducing 16th century İznik tiles after a 400 year interval in its former quality with improved traditional methods The only technology benefited by the Foundation during the production of the tile which had started production in the years 1994-95 the result of finding the Formula were electric ovens. Uludağ University İznik Vocational High School is also giving vocational education in tile ovens. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r THERMALS KAPLICALAR T.C. BURSA VALİLİĞİ Bursa Kaplıcaları Fevkalade tarihi ve kültürel özelliklerinin yanı sıra doğanın son derece cömert davrandığı bir şehir olan Bursa, şifalı sular ve kaplıcalar bakımından da çok zengin bir kenttir. Uzun yıllardır Türkiye’nin en önemli termal merkezlerinden biri olan Bursa’da, ünlü Çekirge ve Kükürtlü kaplıcalarından başka, Gemlik, İnegöl, Orhangazi ve Mustafakemalpaşa ilçelerindeki ılıca ve kaplıca merkezleri günümüzde de yerli ve yabancı gezginlerin ilgisini çekmektedir. Bursa Thermal Springs Bursa, besides historical and cultural features and exceptional nature extremely generous, in terms of healing waters and spa is a very rich city. For many years, Bursa, Turkey’s most important thermal centersin, apart from the famous spa of Çekirge and other sulfurous, Gemlik, İnegöl, health resort and spa centers in the county Mustafakemalpaşa Orhangazi and today have attracted the attention of local and foreign travelers. Çekirge Kaplıcaları Çekirge semtinde Vakıfbahçe kaynağına bağlı olan kaplıcalar yer almaktadır. Bölgedeki tüm oteller, bu kaplıcalara bağlıdır. Bu kaplıcanın suları banyo olarak romatizmal sendromlara, hareket sistemlerinin ağrılı hastalıklarına, damar tıkanıklıklarına, diyabet, gut ve metabolizma bozukluklarına, içme kürleri olarak da karaciğer ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir. Eski Kaplıca, Hüsn-ü Güzel, Adak Hamamı’nın yanı sıra bölgedeki diğer termal oteller kaplıca suyu kullanmaktadır. Çekirge kaplıcalarında ortalama su sıcaklığı 45 derecedir. Çekirge Thermal Springs In Çekirge, thermal springs connected to the source Vakıfbahçe are located. All hotels in the region, this spa is connected to. This spa is good, as bath water, for rheumatic syndromes, motion systems, painful diseases, vascularto obstruction, diabetes, gout and metabolic disorders, and as drinking it cures the liver and biliary tract diseases. Former Hot Springs, Hüsn-ü Güzel, Adak in the region as well as other thermal bath hotels spa use water. Average water temperature is 45 degrees in the Çekirge thermal Springs. Eski Kaplıca Old Hot Springs Kentin en büyük ve tarihi en eski kaplıcası olan Eski Kaplıca Çekirge semtinde yer almaktadır. Kervansaray Termal Otel bünyesinde olan kaplıcanın yerinde Bizans döneminden hamam kalıntısı bulunması nedeniyle Eski Kaplıca olarak anılır. Bizans Kraliçesi Thedora’nın gençliğinin ve güzelliğinin bu kaplıcadan geldiğine inanılır. Sultan I.Murat Hüdavendigar tarafından çifte hamam olarak yaptırılan kaplıcaya 1511 yılında Sultan II. Bayezid tarafından soğukluk kısmı eklenmiştir. İki kubbe ile örülen soğukluk yarım kubbelerle desteklenmiştir. Ortadaki mermer havuza sıcak suyun boşaldığı aslan ağzının bulunduğu yerde de 1675 yılına ait kitabeli bir ayna taşı dikkati çekmektedir. Havuzun çevresindeki sekiz tane sütun ve başlıkları Bizans dönemine aittir. Son yıllarda onarım görmüş ve bir bölümü kadınlar için ayrılmıştır. Being the city’s largest and oldest of the old Hot Springs Spa is located in the district of Çekirge. Youth and beauty of the Byzantine Queen Thedora’nın is believed to come from this spa. By Sultan Murat Hüdavendigar ıt was done as a double bath in the spa to the Sultan Mehmet II in 1511. Bayezid by the addition of coldnessle. Two domes are reinforced with a knitted with the coldness half dome. Hot water is discharged into the marble pool in the middle of the lion’s mouth, where is a remarkable mirror with the inscriptions belonging to the year 1675. Eight columns around the pool and titles belong to the Byzantine period. In recent years, it was repaired and a section is reserved for women. Kükürtlü Kaplıcaları Bademli Bahçe Kaynağı’na bağlı olan bu kaplıcalar, Bursa merkezi ile Çekirge arasında Kükürtlü Bahçesi’nin arkasındadır. Yedi kaynağı vardır. Kükürtlü ve radyoaktif olan bu sular, banyo ve içme olarak Vakıfbahçe Kaynağı ile aynı özelliklere sahiptir. Ayrıca Kükürtlü suları damar hastalıklarına ve kronik iltihaplı hastalıklara iyi gelmektedir. Kaplıcanın erkekler kısmını Sultan I.Murad Hüdavendigâr, kadınlar kısmını da Sultan II.Bayezid yaptırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde de eklemeler yapılmıştır. Kaplıcalar günümüzde Uludağ Üniversitesi bünyesinde Atatürk Rehabilitasyon ve Araştırma Merkezi olarak faaliyet göstermektedir. Kükürtlü Kaplıcaları’nda su sıcaklığı 54-84 derece arasında değişmektedir. Kükürtlü Hot Springs These hot springs are connected to the Almond Garden Resources, behind Bursa city center and Çekirge. There are seven sources. Sulfur and that this radioactive water are very good for health. The Sultan Murad Hüdavendigar had the men’s portion of spa, Sultan Bayezid II had built the part of the women. Additions were made in the period of Kanuni Sultan Süleyman. Spas today within Uludag University has been operating as Rehabilitation and Research Center Water temperature between 54-84 degrees in sulfur Spas are changing. Yeni Kaplıca Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri Rüstem Paşa tarafından 1552 yılında yaptırılan Yeni Kaplıca, Kükürtlü semtinde yer almaktadır. Kaplıcanın tavanı 12 metre çapında iki büyük kubbeyle örtülüdür. Hamamın içindeki halvetlere su soğumadan ulaştığı için sıcaklığı 84 dereceyi bulmaktadır. Yeni kaplıca, üçü büyük olmak üzere, toplam on kubbeyle örtülü, klasik dönem Osmanlı yapıtlarındandır. Diğer kubbeli hamamlarda olduğu gibi, soyunmalık, soğukluk, sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur. Muhteşem kubbesi, kırk kurnanın bulunduğu geniş havuzu, tarihi çinileri ve gizemli bir dünyayı andıran “üşük terleten” ile görülmeye değer bir tarih abidesidir. Günümüzde otel olarak da hizmet vermektedir. Özel banyoları, turistik bölüm, masaj ve spor salonu vardır. Yapının sonradan eklenen kaynarca bölümü ise, yalnız kadınlara tahsis edilmiştir. New Hot Springs Rustem Pasha, the vizier Kanuni Suleyman, in 1552 had done this hot spring.It is located in the district of Çekirge. Ceiling of 12 meters in diameter spa is covered with two large domes. Of the bath in the water so khalvatthe temperature reaches 84 degrees New spa, three to a large, covered with a dome on the total, are the works of classical Ottoman. As in other domed bathhouse, locker, coldness, temperature section is composed of.The is Magnificent dome, where a large pool of forty Kurna and a mysterious world, which resembles a “donkey sweat” and with historic tiles, and it is a date monuments value to be seen. Today also it is served as a hotel. One cen see Private baths, tourist department, massage and fitness roomin the hotel. The later part of the structure of the source added later were allocated only for women. Karamustafa Hamamı Karamustafa Bath Fatih Sultan Mehmet’in veziri ve Sultan II. Bayezid’in damadı olan Kara Mustafa Paşa tarafından yaptırılan hamamın 15.yüzyılda bölgedeki eski Bizans hamamlarının üzerine inşa edildiği tahmin edilmektedir. Ev görünümündeki bu kaplıcalar, ülkemizin farklı kentlerinden gelen insanların en fazla ilgi gösterdiği termal tesislerden biridir. Erkekler ve aileler hamamı olmak üzere iki bölümden oluşur. Ayrıca 25 odalı oteli, çocuk oyun alanı ile hizmet veren, dinlenmeye müsait bir tesistir. Su verimi az olduğu için, büyük havuzu yoktur. Küçük bir havuzu vardır. Ayrıca hamamın içinde yuvarlak bir yalak bulunur. Su, bunun dibinden kaynar. Su sıcaklığı 54 derecedir. It is estimated that, being Fatih Sultan Mehmet II’s vezir and the gloom of the Sultan Bayezid, Kara Mustafa Pasha, had this bath built on the former Byzantine baths in the region. In the view of a house hot springs is one of the most attention of our country to people coming from different cities of the thermal plant. to bath consists of two parts, men and families In addition, children’s playground with a 25-room hotelserving, is a facility available to have a rest.Because of water shortage, there is no large pool. There is a small pool. In addition, a round bath in the trough is located. Water is boiling from the bottom. Water temperature is 54 degrees. Oylat Kaplıcaları İnegöl’ün 27 km. güneyinde yer alan kaplıcalar 3 kaynaktan beslenmektedir. Bölgede 2 otel, 4 motel ve 2 kapalı yüzme havuzu hizmet vermektedir. Kaplıca suları sülfatlı suların bütün özelliklerini taşımakta ve nefrit, romatizma, siyatik, böbrek hastalıkları gibi rahatsızlıklara iyi gelmektedir. Oylat Kaplıcaları İnegöl Belediyesi’nin de ortak olduğu anonim şirket tarafından işletilmektedir. Oylat Hot Springs Located in the south of İnegöl’s 27 km is fed by from three different source hot springs. There are 2 hotels in the region, 4 motel and 2 indoor swimming pool facilities. All the properties of hot springs water carrying sulphate and nephritis, rheumatism, sciatica, kidney disease, such as mental illness is good. Oylat is a partner in the Hot Springs Municipal corporation İnegöl tarafındmoment is operated. All the properties of hot springs water carrying sulphate is good for nephritis, rheumatism, sciatica, kidney disease, such as mental illness Oylat the Hot Springs is operated by the Municipalty which is a partner in corporation of factories in İnegöl. Gemlik (Terme) Kaplıcaları Gemlik (Terme) Hot Springs Gemlik ilçe merkezinin güneyinde Umurbey yolundadır. Otel, lokanta ve bir havuzu bulunmaktadır. Kaynağın suyu romatizma, nevralji, zihinsel yorgunluklar ve kalp hastalıklarına iyi gelmektedir. Orhaneli’de Ağaçhisar ve Sadağ ile Harmancık’daki Ilıcaksu termal kaynakları da kentin diğer önemli sıcak su kaynaklarıdır. Ayrıca Bursa kent merkezinde onlarca tarihi hamam da günümüzde hizmet vermeyi sürdürmektedir. It is in the south of the center on the way of Gemlik city centre. The hotel has a restaurant and a pool. Source of water is good for heart disease, rheumatism, neuralgia, mental fatigue In Orhaneli Ağaçhisar and with Sadağ Harmancık Ilıcaksu,thermal resources of hot water sources of the city are also important. In the center of Bursa, the baths today on dozens continues to serve. Dümbüldek Dümbüldek Mustafakemalpaşa’ya 19 km. uzaklıkta Akarca yöresinde yer alır. Su, iki metre derinliğinde, kuyu benzeri bir yerden köpürerek kaynar. Fokurtular yaparak kaynadığından “Dümbüldek” ismi verilmiştir. Belediye tarafından işletilen otel ve hamamlar vardır. Banyo olarak ağrılı hastalıklara iyi geldiği, dolaşımı düzenlediği,içindeki demir nedeniyle cilt üzerinde iyileştirici etki yaptığı,içme kürü olarak da karaciğer, mide, bağırsak, pankreas ve safra kesesi rahatsızlıklarını giderici özellikleri olduğu söylenmektedir. At a distance of 19 km. to the Mustafakemalpaşa, it is located in the region of Akarca. Water is boiling from two meters deep. Making something when it is boiling, the name “Dümbüldek” was given to this bath. Tere are hotels and baths operated by the municipality. Bathrooms are good for painful disease, organized movement, due to iron in its healing effects on skin,and as a drinking cure it is good for the liver, stomach, immune system, pancreas and gall bladder.. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r BRIDGES KÖPRÜLER T.C. BURSA VALİLİĞİ Köprüler The Bridges Uludağ’dan beslenen akarsulardan geçerek kente ulaşmak eskiden sorun teşkil ediyordu. Bu nedenle Alanya ve Halep üzerinden gelen baharat ve başka mallar ile Tokat - Bolu Göynük üzerinden gelen İpek Yolu ürünleri artınca köprüler inşa edilme ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca Avrupa’ya giden mallar için de Mudanya ve Çanakkale yönüne yeni köprüler yapılmıştır. ‘’Velhasıl sudan ibaret” olan Bursa’nın bereketli ovalarından geçen derelerinin üzerine tarih boyunca çok güzel köprüler yapılmıştır. İlk Osmanlı köprüsü sayabileceğimiz Nilüfer Köprüsü’nden başlayan bu güzel gelenek, Türkiye’de örneği olmayan Irgandı Köprüsü’yle sürmüştür. Bugün Bursa’da; Abdal, Nilüfer, Mihraplı, Setbaşı, Irgandı, Tatarlar köprüleri gibi çok eski köprüler vardır. It was a problem to reach the city passing the streams which were fed by Uludağ. The bridges were built due to increasing of spices which came over Alanya and Halep, and also increasing of other goods, which came over Tokat-BoluGöynük. Besides, new bridges were built for the goods, which went to Europe over Mudanya and Çanakkale. “After all it is only water” is said for Bursa and many beautiful bridges have been constructed on the brooks, which pass over abundant Bursa Plains, throughout history. This nice tradition started with Nilüfer Bridge that is thought the first Ottoman bridge, and has continued with Irgandı Bridge, which is unprecedented in Turkey. Today, there are many old bridges in Bursa such as, Abdal, Nilüfer, Mihraplı, Setbaşı, Irgandı and Tatarlar Bridges. Nilüfer Köprüsü 14. yüzyılda Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun tarafından yaptırılan köprü Nilüfer Deresi üzerinde Geçit Köyü’nün güneybatısındadır. Bursa’nın varlığını sürdüren en eski yapıtlarından ve bilinen en eski köprüsü olan Nilüfer Köprüsü, kesme taşlarla ve tuğla kullanılarak yapılmıştır. Biri büyük olmak üzere 4 sivri kemerden oluşmakta iken sonraki yıllarda dere yatağının dolması üzerine tuğladan 4 küçük kemer daha eklenmiştir. Nilüfer Bridge Niüfer Bridge, which got built by Orhangazi’s wife Nilüfer Hatun in 14th Century, is located on Nilüfer Brook and in the southeastern of Geçit Village. Nilüfer Bridge, which is known as Bursa’s oldest and survived bridge until today, was built by using cutting stones and bricks. It consisted of one big, total 4 sharp-pointed arches, then 4 small arches were added with bricks due to filling of the stream bed in time. Mihraplı Köprü Nilüfer Çayı’nın üzerindeki Mihraplı Köprü, Çelebi Sultan Mehmed’in kızı Selçuk Hatun tarafından 15. yüzyılda yaptırılmıştır. Nilüfer Deresi’nin iki ana kolu üzerinde kurulmuştur. Köprünün müzeye kaldırılmış olan kitabelerinde “Bu köprü, Osman oğlu Orhan oğlu Bayezid oğlu Mehmed’in kızı, kadınların sultanı, melikelerin melikesi, iyilikleri son dereceye ulaşmış olan Selçuk Hatun’un emri ile kuruldu. Allah iffet ve ismetini devam ettirsin” denilmiş ve köprü kalıntısının yetkililerce korunması vasiyet edilmiştir. Günümüzde köprünün hemen yanına yenisi yapılmıştır. Irgandı Köprüsü Osmangazi ile Yıldırım ilçelerini birbirinden ayıran Gökdere üzerinde bulunan Irgandı köprüsü, dünyadaki 4 çarşılı köprüden ilkidir. Diğer çarşılı köprüler İtalya’nın Floransa(Ponte Vecchio) ve Venedik(Ponte Rialto), Bulgaristan’ın Lofça (Osma Köprüsü) kentlerinde yer alır. 1442 yılında Irgandılı Ali’nin oğlu Hoca Muslihiddin tarafından inşa edilen köprüde 31 dükkan, bir mescit ve iki de ahır bulunuyordu. Kargir ve iki katlı olan köprünün kenarlarında dükkanlar sıralanmıştı. 1855 depreminde tahrip olduktan sonra yeniden onarılan köprüyü 1922 yılında Yunanlılar yakmıştır. 2004 yılında aslına uygun olarak restore edilen köprü, dükkanları ve dinlence alanlarıyla turistik bir mekan olarak kullanıma açılmıştır. Köprü üzerinde Bursa bıçağı ve metal işleme sanatı, sedefkarlık, nakkaşlık, minyatür gibi el sanatı ürünlerinin üretimi ve satışı yapılmaktadır. Mihraplı Bridge Mihraplı Bridge, which is located in Nilüfer Brook, got built by Çelebi Sultan Mehmed’s daughter Selçuk Hatun in 15th Century. It is located on the two arms of Nilüfer Brooks. “This bridge got built with the order of Selçuk Hatun, who is daughter of Mehmed that is the son of Bayezid that is the son of Orhan that is the son of Osman. She is the sultan of the women and the queen of the queens and had blessing extremely. The God keeps her name and chastity” was written on the epigraph of the bridge, which was put in the museum, and remnant of the bridge was willed to be protected. Today, a new bridge has been built next to the old bridge. Irgandı Bridge Irgandı Bridge, which is located on Gökdere (Sky Brook) that separates Osmangazi and Yıldırım Districts, is the first of four bridges in the World, which have the bazaars. The other bridges, which have bazaars, are located in Florence (Ponte Vecchio) and in Venice (Ponte Rialto) Italy and in Lofça (Osma Bridge) Bulgaria. The bridge, which was built by Irgandılı Ali’s Hajji Muslihiddin in 1442, had 31 shops one small mosque and two barns. The bridge has two floors and the shops were lined up at edges of the bridge. The bridge, which was restored in accordance with original structure, was opened for usage as a touristic place with its shops and resting areas. Bursa knife and metal handiwork art, mother-ofpearl work, painting and miniature arts are produced and sold on the bridge. Abdal Köprüsü Abdal Bridge Abdal Köprüsü, Acemler ve Hürriyet Mahalleleri arasında Nilüfer Çayı’nın üzerindedir. Köprüyü Abdal Çelebi isimli bir tüccar 1669 yılında hayrat olarak yaptırmıştır. Bursa Salnamelerine göre 12 gözlü olan bu köprünün iki ucu toprak altında kalmıştır. Köprü 64 m. uzunluğunda, 4.75 m. genişliğinde idi. Orta kısım yol seviyesinden biraz daha yüksekte ve sivri kemerlidir. Köfeki taşından yapılan köprünün kuzey tarafında bir mihrap nişi, ayakları üzerinde de selyaranlar bulunmaktadır. Döneminin önemli sivil mimari eserlerinden biri olan Abdal Köprüsü, özgün yapısını kaybetmeden günümüze kadar gelmiştir. Abdal Bridge is located on Nilüfer Brook, on Mudanya Rond and between Acemler and Hürriyet Districts. A dealer, Abdal Çelebi got the bridge built as a charity in 1669. According to Bursa Annuals, the bridge has had 12 rooms and two endings of the bridge have remained under the land. Length of the bridge is 64 m. and the width of the bridge is 4,75 m. The middle part is higher than road level and has sharp-pointed arches. The bridge, which was made of köfeki Stone, has a mihrab niche at the north side and has fenders on its feet. Abdal Bridge, which is one of the civil architectural achievements of its time, could come until today without loosing its authentic structure. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r MURADİYE MURADİYE T.C. BURSA VALİLİĞİ Muradiye Külliyesi Osmanlı padişahları tarafından Bursa’da yaptırılan son külliye olma özelliğini taşıyan Muradiye Külliyesi, Sultan II. Murad tarafından inşa ettirilmiştir. 100 yılı aşkın bir dönem içinde şehzade türbelerinin eklenmesiyle tamamlanan Külliye’nin ilk yapısı 1425 yılında bir yılda inşa edilen camidir. Bulunduğu semte ismini veren Muradiye Külliyesi; cami, hamam, medrese, imaret ve bahçesindeki 12 türbeden oluşmaktadır. Muradiye Complex Muradiye Complex which has the characteristic of being the last complex which was constructed by the Ottoman Sultans in Bursa, was built by Sultan Murad the Second. The first building of this complex which was completed in a period lasting just over 100 years with the addition of the tombs of the Shazadah, was the mosque which was built in the year 1425. The Muradiye Complex which gave its name to the district where it is located comprises a mosque, bath, madrasah, alms house and 12 tombs in its courtyard. Muradiye Medresesi Muradiye Madrasah Bugün sağlık tesisi olarak kullanılan Muradiye Medresesi, caminin hemen bitişiğindedir. Bu yapı “Bursa’daki en güzel medrese” olarak gösterilir. 1425 yılında inşa edilen medrese; güzelliğini, duvarlarındaki hünerli tuğla işçiliğine borçludur. Bir avlu etrafında sıralanan ve öğrencilerin kalması için inşa edilen 16 küçük odadan oluşmaktadır. Yapı, 1951 yılına kadar harabe olarak kaldıktan sonra Sağlık Bakanlığı’nca restore ettirilmiştir. Halen dispanser ve Sağlık Müzesi olarak kullanılmaktadır. The Muradiye Madrasah which is used as a health centre today is directly beside the mosque. This madarasah is shown as “The most beautiful madrasah in Bursa”. The madarasah which was constructed in the year 1425 owes its beauty to the skilful brickwork on its walls. It comprises 16 small rooms ranked around a courtyard and was built as a place where students could stay. After it had lain in ruins up until the year 1951, the building was restored by the Ministry of Health. It is still used as a dispensary and Health Museum today. Muradiye İmareti Sultan II. Bayezid (1481-1512) döneminde yolculara ve yoksullara sıcak yemek sağlamak için yaptırılmıştır. Muradiye Camii’nin kuzey doğusunda yer alan imaret, yakın bir geçmişte onarılarak günümüzdeki haline almıştır. Giriş cephesinde geniş kapısı ve beş yuvarlak kemerli penceresi vardır. Dikdörtgen salona fırın, şömine ve su kaynağı bağlıdır. Günümüzde, Osmanlı mutfağından özel tadlar sunan bir restoran olarak hizmet vermeyi sürdürmektedir. Muradiye Alms House This was built in order to provide hot meals for travellers and the poor during the reign of Sultan Beyazid II (1481-1512). The alms house which is located to the north east of Muradiye Mosque was restored recently and took on its present day appearance. In the entrance of the faced there is a large gate and 5 circular vaulted windows. The oven, chimney and water source are connected to the rectangular chamber. At the present time it continues to provide service as a restaurant which offers special delights from Ottoman cuisine. Muradiye Hamamı Muradiye Bath Muradiye Mahalle sakinlerinin temizlik ihtiyacına tahsis edilen bu yapı uzun yıllar hizmet verdikten sonra bir dönem amacının dışında kullanılmıştır. Bugün ise yapı yoğun bir restorasyon çalışması ile asli kimliğine kavuşturulmaya çalışılmaktadır. This building was allocated to the cleaning needs of the residents of Muradiye District and after having provided service there for many years it was used out with its usual purpose in one period. Today with extensive restoration work its original state is trying to be retained. Tombs Türbeler Muradiye Külliyesi’nde yer alan türbeler topluluğu Semerkant’taki Şah Zinde ve İstanbul’daki Eyüp Sultan ile birlikte, Türk-İslam Dünyası’nın sayılı türbe topluluklarından biri olarak gösterilir. Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566) Konya’da vefat eden oğlu Şehzade Mustafa, Fatih Sultan Mehmet’in Napoli’de sürgünde vefat eden oğlu Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim’in kardeşi Şehzade Ahmed gibi bahtsız şehzadeleri sinesinde barındırmasından ötürü Şair Ahmet Hamdi Tanpınar, Muradiye Külliyesi’nden “sabrın acı meyvesi” olarak bahseder. Huzur ve dinginliğin hakim olduğu türbeler arasında sekizgen mermer havuz bulunur. Türbelerin restorasyonu için çalışmalar halen sürdürülmektedir. Külliye içinde; Hatuniye Sultan Türbesi, Saraylılar Türbesi, Gülşah Hatun Türbesi, Mükrime Hatun Türbesi, Gülruh Sultan Türbesi, Ebe Hatun Türbesi, Şirin Hatun Türbesi bulunmaktadır. The tombs group which is located in Muradiye Complex is shown as one of the best tomb groups of the Turk-Islam world together with Şah Zinde in Semerkant and Eyüp Sultan in Istanbul. Because the complex nestles in the bosom of the ill-fated princes such as Şehzade Mustafa the son of Kanuni Sultan Süleyman who died in Konya (1560-1566), Cem Sultan the son of Fatih Sultan Mehmed who died in Naples during his exile, and Şehzade Ahmed who was the brother of Yavuz Sultan Selim, the poet Ahmet Hamdi Tanpınar speaks of Muradiye Complex as “The bitter fruit of patience”. In spite of the sad memories of the departed, among the tombs where peace and calmness is in evidence an octagonal marble pond is located. The works are still in progress for the restoration of the tombs. The Hatuniye Sultan Tomb, Saraylılar Tomb, Gülşah Hatun Tomb, Mükrime Hatun Tomb, Gülruh Sultan Tomb, Ebe Hatun Tomb, and Şirin Hatun Tomb are all to be found within the Muradiye Complex. Sultan II. Murat Türbesi The Tomb of Sultan Murad II Bursa’ya defnedilen son Osmanlı Padişahı Sultan II. Murad’ın (1451) türbesi, külliyedeki türbelerin en büyüğü ve en görkemlisidir. Vasiyetine uygun olarak oğlu Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan türbe, caminin muhteşem girişinin hemen karşısındadır. Sultan II. Murat; nerede vefat ederse etsin, Bursa’da kendisinden evvel vefat eden oğlu Şehzade Alaaddin’in kabrinin yakınına, bir sanduka içinde olmadan, doğrudan defnedilmek istediğini, kabrinin üzerine gelen bölümün yağmur alması için örtülmemesini ve sonrasında hiç kimsenin yanına defnedilmemesini vasiyet etmiştir. Lahitin üstü toprakla kaplıdır. Mermer bir eyvandan geçilerek türbeye girilmektedir. Yaldız çivi başı, 12 köşeli yıldızlar ve geometrik süslemelerle bezemeli ahşap saçak şaheser olarak nitelendirilmektedir. Türbenin planı Orhan Gazi ve Sultan I. Murad türbeleriyle aynıdır. Türbenin kubbesi sekizgen kasnağa oturur, etrafı tonoz ile kaplıdır. Türbenin doğusundaki pencere, kapıya dönüştürülmüştür. Bu bölümde, oğlu Alaeddin’in yanı sıra Şehzade Ahmet, Şehzade Orhan ve kızı Hatun Sultan’ın sandukaları yer almaktadır. Üzerindeki kitabede Sultan II. Murad’ın 1451 yılında vefat ettiği kayıtlıdır. The tomb of the last Ottoman Sultan, Sultan Murad II (1451) who was buried in Bursa is the biggest and most magnificent one among the tombs in the complex. The tomb which was built by his son Fatih Sultam Mehmed in compliance with his will is just across from the magnificent gate of the mosque. The Sultan Murad II bequeathed that wherever he died he wanted to be buried beside the grave of his son Şehzade Alaaddin who had died before him in Bursa, without being placed in a coffin and not to cover the top of his mausoleum in order to get the rain and not to have anyone buried beside him later. The top of the sarcophagus is covered in soil. The tomb is entered by passing through a marble iwan (eyvan). The wooden eave which is decorated with a gilt nail head, 12-cornered stars and geometrical decorations is denoted as a masterpiece. The plan of the tomb is the same as those of Orhan Gazi and Sultan Murad I. The dome of the tomb sits on an octagonal hoop and its surroundings are vaulted. The window in the east of the tomb was transformed to a gate. In this section, in addition to his son Alaaddin the sarcophaguses of Şehzade Ahmed, Şehzade Orhan and his daughter Hatun Sultan are there. On the tomb’s inscription it is recorded that Sultan Murad II died in the year 1451. Şehzade Ahmet Türbesi The Tomb of Şehzade Ahmet Sultan II. Beyazıd’ın oğlu Şehzade Ahmet adına yaptırılan türbe, Muradiye Camii’nin güneydoğusunda yer alır ve sekizgen plana sahiptir. Kurşun kaplı kubbe ile örtülü olan türbe, siyah ve mavi duvar çinileri ve sade kalem işçiliğiyle bezelidir. Sandukalar Şehzade Ahmet, Şehzade Mehmet, oğlu Şehzade Şehinşah, eşi Bülbül Hatun, Şehzade Ahmet’in kızı Kamer Sultan ve II. Beyazıd’ın kızı Sofu Sultan’a aittir. The tomb which was built on behalf of Şehzade Ahmed who was the son of Sultan Beyazıd II is located in the south east of Muradiye’s mosque and has an octagonal plan. The tomb which is covered in a lead-topped dome is decorated with black and blue wall tiles and plain engraving. The sarcophaguses belong to Şehzade Ahmet, Şehzade Mehmet, his son Şehzade Şehinşah, his wife Bülbül Hatun, Şehzade Ahmet’s daughter Kamer Sultan and Beyazıd II’s daughter Sofu Sultan. Şehzade Mustafa Türbesi Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Amasya Valisi Şehzade Mustafa için 16. yüzyılda yaptırılmıştır. Türbe Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Şehzade Mustafa’nın türbesi ile karıştırılmaması için “Mustafa-i Cedid Türbesi” yani ‘’Yeni Mustafa Türbesi’’ olarak adlandırılır. Sekiz köşeli gövde kurşunla kaplanmış kubbeyle örtülüdür. Mermer söveli olan türbe kapısının üzerinde bir kitabe vardır. Devrin en güzel İznik çinileri ile donatılmış bir çini şaheseridir. Duvarlar beyaz üzerine mavi, yeşil, kırmızı, lacivert renklerde yapılmış sümbül, lale, karanfil, küpeli, cam güzeli ve kabak çiçeği desenli çinilerle kaplanmıştır. Çinilerin üst bölümlerinde kalan duvarlarla, mihrab ve kubbe zengin kalem işçiliğiyle bezenmiştir. Türbede Şehzade Mustafa ve annesi Mahidevran Hatunla birlikte, kardeşi Şehzade Bayezid’in oğulları Ahmet ve Orhan da yatmaktadır. The Tomb of Şehzade Mustafa It was built in the 16th century for Amasya governor Şehzade Mustafa who was the son of Kanuni Sultan Süleyman. It is known as “Mustafa-I Cedid Türbesi” namely “Yeni Mustafa Türbesi”, in order not to be confused with the tomb of Şehzade Mustafa who was the son of Fatih Sultan Mehmed. The octagonal cornered body is covered with a lead-topped dome. There is an inscription on the door of the tomb which is a marbled doorpost. It is a tiled masterpiece which is covered in the most beautiful tiles of that period. The walls are covered in tiles which are designed with hyacinths, tulips, carnations, küpeli, cam güzeli, and kabak çiçeği in colours of blue, green, red, and dark blue on a white surface. On the remaining walls above the tiles, the niche and dome are decorated with rich engravings. Also, together with Şehzade Mustafa and his mother Mahidevran Hatun, his brother Şehzade Bayezid’s sons Ahmet and Orhan are laid to rest in this tomb. Şehzade Mustafa Çelebi ve Cem Sultan Türbesi Fatih Sultan Mehmet’in oğulları Şehzade Mustafa Çelebi ve Cem Sultan bu türbede yatmaktadır. Türbenin kubbe ve duvarları zengin kalem işleri ile bezelidir. Duvarlar pencerelere üzerlerine kadar altıgen firuze çinilerle kaplanmıştır. Bunların sanat tarihi değeri yüksektir. Çinilerin üzeri altın baskı rumilerle süslenmiştir. Kubbede hakim renk laciverttir. Giriş kısmı mermerdendir. Saçak ise sonradan yapılmıştır. Kurşunla kaplı kubbeyi altıgen kasnak taşımaktadır. The Tomb of Şehzade Mustafa Çelebi and Cem Sultan Şehzade Mustafa Çelebi and Cem Sultan who are the sons of Fatih Sultan Mehmed are laid to rest in this tomb. The dome and walls of the tomb are decorated in rich engravings. The walls are covered in hexagonal turquoise tiles all the way up to the windows. Their historical art value is priceless. The top of the tiles are decorated with gold printed rumis. The predominant colour on the dome is dark blue. The entrance is made of marble. The eaves were built later. The hexagonal hoop carries the lead-topped dome. Şehzade Mahmud Türbesi The Tomb of Şehzade Mahmud Sultan II. Beyazıd’ın oğlu Şehzade Mahmud için annesi Bülbül Hatun tarafından yaptırılmıştır. Sekiz köşeli, üstü kurşun kaplı kubbe ile örtülüdür. Türbe pencere üstlerine kadar lacivert, turkuaz renklerdeki altıgen çinilerle bezenmiştir. Dört mermer ayağın taşıdığı düz damlı ufak revaktan geçilerek türbeye girilir. Duvarlar pencere üstüne kadar lacivert turkuaz altıgen çinilerle kaplıdır. Bunların üzerinde altın yaldızlı baskı tekniği ile yapılmış motifler yer almaktadır. Mermerden yapılan sandukaların içi toprakla doludur. Türbede Şehzade Mahmut, oğullarından Şehzade Musa, Şehzade Orhan ve Şehzade Emir’in sandukaları bulunmaktadır. It was built for the son of Sultan Beyazid II Şehzade Mahmud by his mother Bülbül Hatun. It is covered with an octagonal, lead-topped dome. The tomb is covered in hexagonal turquoise tiles all the way up to the windows. The tomb is entered by passing through a small domed arcade with a smooth roof which rests on four marbled feet. The walls are covered in hexagonal dark blue turquoise tiles all the way up to the windows. The motifs which were made by gold printing techniques appear on these. The sarcophaguses which are made of marble are filled with soil. The sarcophaguses of Şehzade Mahmut, his sons Şehzade Musa, Şehzade Orhan and Şehzade Emir are all in this tomb. Muradiye Camii Külliyenin merkezini Muradiye Camii oluşturur. 1426 yılında Sultan II. Murad tarafından yaptırılan cami, kompleksin en muhteşem yapısıdır. “Bursa kemerli” girişi olan cephesi görkemli, diğer cepheleri sadedir. Cami, iki büyük kubbe ve yanlarda iki küçük kubbe ile örtülmüş geniş birer eyvandan teşekkül etmektedir. Caminin son cemaat yerinde, dört yığma ayak ve iki adet antik granit sütun birbirlerine kemerlerle bağlıdır. 1790 yılında yeniden inşa edilen mihrap ve minber rokoko üslubundadır. Mihrabın solundaki duvarlar lacivert ve firuze renkli altıgen çinilerle kaplıdır. Eyvan kemerinde de yine altıgen firuze çiniler yer almaktadır. Kabartma tekniğinde işlenmiş yaprak ve çiçek motifleri içeren geometrik süslemelerin bulunduğu ahşap giriş kapısı ve kapı kanatları türünün en güzel örneklerindendir. Kapı tabanları rumi ve hatai süslemeli çinilerle bezelidir. Giriş bölümünün üzerinde yer alan ahşap yıldızlı tavan, müezzin mahfilinden buraya getirilmiştir. Doğu ve batı kapıları 20. yüzyıldaki onarımlar sonrasında açılmıştır. 1855 depremi sonrası yıkılan minaresi yeniden örülmüştür. Muradiye Mosque The Muradiye Mosque forms the centre of the complex. The mosque which was built by Sultan Murad the II in the year 1426 is the most magnificent building of the complex. The facade which has the “Bursa kemerli” entrance is splendid in appearance and the other facades are plain. The mosque is formed by wide iwans (eyvan) which are covered with two large domes and two small domes at each side. In the end congregation place of the mosque four built-up feet and two ancient granite columns are joined to each other by arches. The niche and pulpit which were rebuilt in the year 1790 are in a rococo style. The walls on the left side of the niche are covered in dark blue and turquoise coloured hexagon tiles. These hexagon turquoise tiles appear once again on the vault of the iwan (eyvan). The wooden entrance door and the wings of the door on which there are geometrical decorations which comprise leaves and flower motifs embroidered by relief technique is the most beautiful example of its kind. The bases of the door are covered in rumi and hatai ornamentation. The wooden star ceiling which appears on the entrance section was brought here from the muezzin gathering place. The east and west gates were opened after the repair works done in the 20th century. The minaret which had collapsed after the earthquake of 1855 was later rebuilt. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r MUSEUMS MÜZELER T.C. BURSA VALİLİĞİ Bursa Müzeleri The Museums of Bursa Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahibi olan Bursa’nın yüzyıllardır biriktirdiği kültürel ve tarihi zenginliği, kentin dört bir yanına yayılmış müzelerde sergilenmektedir. Bursa’da özel ve resmi olmak üzere 20’ye yakın müze ziyarete açıktır. Cultural and historical richness of Bursa, which is home to various civilations throughout history,is exhibited in museums spread over the city. In Bursa,there are 20 museums open to private and official visits. Arkeoloji Müzesi Archaeology Museum Bursa’nın medeniyetler tarihinin sergilendiği Arkeoloji Müzesi, Türkiye’nin en önemli müzeleri arasında yer almaktadır. 1904 yılında Bursa Erkek Lisesi’nde Müze-i Hümayun olarak kurulan Bursa Arkeoloji Müzesi, 1972 yılında Reşat Oyal Kültürparkı içinde yaptırılan kendi binasına taşınarak modern müzecilik anlayışıyla hizmet vermeye başlamıştır. It is among the most significant museums of Turkey, in which the civilitions of the history of Bursa is exibited. Bursa Archaeological Museum established as Muze-i Humayun Bursa Archaeological Museumin Men’s High School in 1904 in 1972 moved to its own building built within Reşat Oyalı Kültürpark with an understanding of the modern museum has begun to serve. Arkeoloji Müzesi, M.Ö. 8. yüzyıldan Bizans Devri sonlarına kadar olan dönemlere ait Bithynia ve Mysia bölgelerinde bulunmuş eserlerin yanı sıra, Anadolu’daki diğer kültürlere ait eserleri barındırmaktadır. Müze dört salon ve bir açık teşhir alanından oluşmaktadır. Birinci salonda Altınoluk (Antandros) antik kenti nekropolünden çıkan kaplar, figürinler ve bronz eserler ile Eski Tunç Çağı’na ait eserler sergilenmektedir. İkinci salonda Helenistik ve Roma dönemi taş eserleri yer almaktadır. Archaeological Museum contains works belonging to other cultures in Anatolia as well as the works dated back to BC 8.cc to the until the end of the Byzantine period periods found in the Bithynia and Mysia regions, work, The museum has four rooms and an open exhibition area. In the first hall, pots which were taken out in Altınoluk (Antandrus), ancient city of hills the pots the antique city, figurines, bronze artifacts works and some works belonging to Early Bu salonda sergilenen tanrıların tanrısı olarak bilinen Zeus’un tasvirleri, bronz Apollon heykeli, Athena Herakles’in tasviri ve Anadolu’nun en eski tanrıçası bolluk ve bereket timsali Kybele heykelleri görülmeye değerdir. Üçüncü salonda ise M.Ö.7. yüzyıldan Bizans devri sonlarına kadar olan dönemin eserleri bulunmaktadır. Cam eserler, altın takılar, çeşitli kaplar ve üst katta Roma devrine ait bronz eserler ile Bizans eserleri mevcuttur. Dördüncü salonda Balıkesir’e bağlı Üçpınar köyünde bulunan höyüğün birebir ölçülerdeki benzeri ile M.Ö.6. yüzyıla ait at arabasının antik bir örneği canlandırılmaktadır. Müzenin bahçesindeki açık teşhir alanında ise Zeus ve Herakles büstü ile kükrer durumdaki aslan heykellerinin yanı sıra Türkiye müzeleri içerisinde önemli bir yer tutan zengin stel koleksiyonu teşhir edilmektedir. Ayrıca Bursa ve çevresinden bulunan lahit mezar örnekleri ile çeşitli mimari parçalar da müzede sergilenmektedir. Müze bünyesinde 25 binden fazla eser bulunmaktadır ve bunların 2 bin civarı sergilenmektedir. Bursa Kent Müzesi Tarihi Valilik Binası’nın karşısında 1926 yılında inşa edilen Adliye Binası, Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek 2004 yılında Kent Müzesi olarak açılmıştır. Bina Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından mimar Kemalettin Bey’e yaptırılmıştır. Kendine has bir mimari tarzı olan bina biri bodrum olmak üzere toplam üç kattır. Bodrum katında tarih içinde Bursa ve Bursa’da esnaf ve sanatkarların tanıtıldığı sergiler yer Bronze Age are exhibited.In the third room BC.7 century until are the works of the period. In the second hall, there are stone artifacts of Hellenistic and Roman, descriptions of Zeus, known as the god of the gods, and a bronze Apollon statue, and the statue of Kybele, the oldest goddes in Anatolia, which is the symbol of abundance and fertility.they are all worth seeing.In the third saloon, there are the works dated back from the BC. 7 to the end of the Byzantine era the period. Glass works, gold jewelry, various containers and the top floor belongs to the Roman era bronze eseries are available with the Byzantine works. In the fourt hall, the tumulus located in the village of Balikesir ÜÇPINAR with similar sizes and an example an antique car is animated. In the area of the open exhibition in the garden with a bust of Zeus and Herakles and the lion statue which is in the position of roaring as well as in the case of Turkey Museum holds an important place in the richest collection of steles are exhibited. In addition to the tombs, in Bursa and its environment, with various architectural pieces are exhibited in the museum, There are more than 25 thousand works within the museum and around 2 thousand of them are exhibited. Bursa City Museum Courthouse Building was built in 1926 in the face of the Governor’s Office Building, then it was restored by Bursa Metropolitan Municipality in 2004 and was opened as a the city museum. This building was built by architect Ayverdi Ekrem Hakkı Bey Kemalettin. A unique architectural style of the building to the basement is a total of three floors. The date in the basement of craftsmen and artisans in Bursa exhibits are located. Bursa’s traditional commercial life in the history of the street Tradesmen Auriga, Nalbant, saddle, tinker, carpenter, original decor and trades are animated. On the ground flor,the history of Bursa is told, starting from the archaeological period to the present history of the city.This floor also has Cafeteria and sales units. In the upstairs,there is a conference room, administrative departments, where tere is the city’s data processing room. As a living museum it isconstructed on the Bursa City Museum hosts important exhibitions from time to time. European Museum Forum ‘s award ceremony held in 2006 in Bursa Metropolitan Municipality of Bursa City Museum of Europepaen among the award-winning museum and a museum of European Standards is proved. almaktadır. Tarihi Esnaf Sokağı’nda Bursa’nın geleneksel ticaret hayatı arabacı, nalbant, semerci, yemenici, bıçakçı, bakırcı, kalaycı, tenekeci, marangoz, keçeci, sepetçi, kebapçı, ipekçi, havlucu esnafları özgün dekor ve canlandırmalarıyla tanıtılmaktadır. Giriş katında arkeolojik devirlerden başlayarak günümüze kadar Bursa tarihi anlatılmaktadır. Kafeterya ve satış birimi de bu kattadır. Üst katta bir konferans salonu, idari bölümler ve Bursa kent arşivinin yer aldığı bilgi işlem odası vardır. Yaşayan bir müze olarak kurgulanan Bursa Kent Müzesi dönem dönem önemli sergilere de ev sahipliği yapmaktadır. European Museum Forum ‘un 2006 yılında düzenlenen ödül töreninde Bursa Büyükşehir Belediyesi Bursa Kent Müzesi Avrupa’nın ödüllü müzeleri arasına girmiş ve Avrupa standartlarında bir müze olduğunu kanıtlamıştır. The Museum of Atatürk House This mansion was built by Miralay Mehmet at the end of the 19.cc. It is on the Çekirge street, and it was bought by the mayor of that time,Hasan Sami and was given Ataturk as a present when he came to Bursa.Then, Ataturk inhabited and usually had meetings in that house whenever he came to Bursa.In 20th February he presented his thanks in his letter to the mayor, Neşet Kiper, for the affection and commitment to the people of Bursa aganist him. Atatürk, tells that he donated his mansion, which was a gift from the people of Bursa,to the Municipality of Bursa with shares in Bursa Çelik Palas. After the death of Atatürk Bursa Atatürk Pavilion became a part of Celik Palas Hotel as the Pension Fund. So as to construct in 1965, the Atatürk Museum was taken for repair. Atatürk Evi Müzesi Miralay Mehmet Bey tarafından 19. yüzyılın sonlarında Çekirge Caddesi’nde yaptırılan köşk, Atatürk’ün Bursa’yı ziyaretleri sırasında kalması için dönemin Belediye Başkanı Hasan Sami Bey tarafından satın alınarak 20 Ocak 1923 günü Bursa’ya geldiğinde kendisine hediye edilir. Bundan sonra Atatürk, Bursa’ya her gelişinde Çekirge’deki bu köşkte kalır ve çoğu zaman toplantılarını burada yapar. Son gelişi olan 1 Şubat 1938 tarihinde Belediye Başkanı Neşet Kiper’e verdiği mektupla Bursalıların kendisine karşı gösterdikleri sevgi ve bağlılığa teşekkür eden Atatürk, Çelik Palas’taki hissesi ile Bursalıların kendisine hediye ettikleri Köşkü Bursa Belediyesi’ne bağışladığını bildirir. Atatürk’ün ölümünden sonra Bursa Atatürk Köşkü, Çelik Palas Oteli’nin ek binası olarak Emekli Sandığı’na geçmiş, 1965’de Atatürk Müzesi olarak düzenlenmesi için onarıma alınmıştır. Onarımdan sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen köşk Cumhuriyetin 50. yılında (29 Ekim 1973) Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Köşk 19.yüzyıl Fransız mimarlık stilinin etkisiyle yapılmıştır. Balkonlar, alınlık saçakları ve akroterler, ince ahşap işçiliğinin özgün örneklerinde sayılmaktadır. Köşk kagir sistemle inşa edilmiştir. Geniş bir bahçe içerisinde bulunan Bursa Atatürk Köşkü, çatısı ile birlikte 3 katlıdır. İlk kattaki salon ve odalarda Atatürk fotoğrafları ve Atatürk’ün kullandığı eşyalar sergilenmektedir. İkinci katta, Atatürk’ün yatak odası ve yatak odasına açılan yaver odası, çalışma odası ve çok amaçlı salon olarak kullanılan limonluk bölümü ve hizmet mekanları bulunmaktadır. Bu katta camekanlı limonluk bölümü yapıya sonradan eklenmiştir. Çatı katı Atatürk arşivi olarak ayrılmıştır. Bahçenin doğu bölümünde, iç tarafı ve çatısı kalem işiyle bezenmiş bir de kameriye bulunmaktadır. Bursa Atatürk Köşkü, aynı zamanda son devir sivil mimarisinin seçkin bir örneği olarak Bursa’yı süslemektedir. After repair,it was transferred to the Ministry of Education. then, the mansion was opened to visitors in the 50th anniversary in (October 29, 1973) as the Atatürk Museum. mansion was built under the influence of 19th century French architectural style. Balconies, eaves and pediment akroterler, are seen as the of the original sample of fine wood craftsmanship. The pavilion was built from stone and brick. In a large garden, Bursa Atatürk Pavilion has 3 floors with roof.In the hall and rooms in the first floor, used by Atatürk, Atatürk photos and articles are exhibited. On the second floor,tere are Atatürk’s bedroom and a bedroom opened to the aide room, study rooms and multi-purpose hall used as a greenhouse and service locations. This roof is divided as Atatürk penthouse.In the eastern part of the garden,there is a pergola of which interior side and roof is adorned with a pen. Bursa Atatürk Mansion adorns Bursa as an outstanding example of civic architecture in the last period. Türk İslam Eserleri Müzesi Turkish Muslim Museum İlk Osmanlı medreselerinden olan Yeşil Medrese, Sultaniye ve Çelebi Mehmed Medresesi adıyla da anılır. Yeşil Külliyesi bünyesinde yer alan bu yapıt Anadolu Selçuklularının açık avlulu (eyvanlı) medreselerinin devamı görünümündedir. Medrese 1414- 1424 yılları arasında Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Hacı İvaz Paşa olan medrese iki katlı olarak yapılmaya başlanmış, ancak Çelebi Sultan Mehmet’in ani ölümüyle üst kat yapılamadan kalmıştır. Kuzeydeki çapraz tonoz ile örtülü giriş eyvanından sivri kemerli bir kapı ile avluya girilir. Avluyu üç taraftan çeviren revaklar sivri kemerlidir. Yapının ortasında geniş bir avlusu, merkezinde ise mermerden bir havuzu bulunmaktadır. Güneyde yüksek açık eyvanlı bir dershane, iki yanda ise birer ufak eyvan ile 13 oda yer almaktadır. 1975 yılından beri Türk İslam Eserleri Müzesi olarak faaliyet gösteren medresede, 12. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan; maden, seramik, ahşap, işleme, silah, el yazması kitaplar, İslami sikkeler, İslami kitabeler ve mezar taşları ile çeşitli etnografik eserler sergilenmektedir. Medrese 2000’li yılların başında önemli bir onarımdan geçmiştir. The first Ottoman madrasa which is one of the Green Medrese, with the name sultanas and Çelebi Mehmed is called also.It has the appearance of Anatolian Seljuk open courtyard (with iwan). The madrasa was built between the years 1414-1424 by Architect Hacı Paşa İvaz. Many famous scholars trained in this madrasa. It was completed after Sultan’s sudden death. In the South is there a classroom high open iwan. Since 975, as operating the Turkish Islamic Art Museum; metals, ceramics, wood, processing, weapons, manuscripts and books, Islamic coins, Islamic inscriptions and tombstones with variousşitli ethnographic works are exhibited. Madrasas in the early 2000s, has passed a major repair. Apart from these districts in Bursa in Turkey, the Bursa Journalists’ Association founded by the press within Ataevler Media Culture Palace Museum, Health Museum in Muradiye, Gemlik Celal Bayar in Umurbey Museum, In Tophane Hosni Zuber House, in Mudanya Tahir Paşa Mansion House and Şemaki first comes to mind. Hünkâr Köşkü Hünkar Pavilion Uludağ’ın eteklerinde Temenyeri semti ve parkının güneyinde yer alan Hünkar Köşkü 1859’da Sultan Abdülmecit için av köşkü olarak inşa edilmiştir. Köşkte 1844 yılında Sultan Abdülmecit, 1862’de Sultan Abdülaziz ve 1909 yılında V. Mehmet (Sultan Reşat) konaklamışlardır. Atatürk de resmi ziyaretlerin dışında dinlenme amaçlı Bursa’ya gelişlerinde 4 defa kısa süreli köşkte kalmıştır. Dönemin Bursa Valisi Mehmet Salih tarafından toplam 19 günde inşa ettirildiği bilinen köşkün mimarisi Fransız üslubundadır. Köşkün içindeki süslemeler 19. yüzyıl özelliklerini taşımaktadır. Tavan kalem işi süslemeleri, Bursa seyir panoramasına hakim bahçesi, dönemi yansıtan orijinal eşyaları ve Atatürk odası ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Müzede padişahların ve Atatürk’ün kullandığı eşyalar sergilenmektedir. İki katlı zarif bir yapıya sahip olan Hünkar Köşkü’nün bahçesinde, cephesi Kütahya çinileri ile kaplanmış bir çeşme bulunmaktadır. Sıvanmış duvarları ahşap çatkılı ve ince çıtalarla kaplı olan köşkte, bekçi ve danışma odası ile bir de garaj yer almaktadır. Hünkar Köşkü yapılan restorasyonlar sonucu günümüzde müze ve sosyal tesis olarak kullanılmaktadır. It is located in the south of the Sultan’s Pavilion and Temenyeri on the slopes of Uludag was built for hunting in 1859 as a hunting lodge for Sultan was Abdülmecit. In 1844 Sultan Ahmet, in 1862 Sultan Abdülaziz, in 1902 5.Mehmet (Sultan Reşad) inhabited in this pavilion. Atatürk, apart from his official meetings, stayed in this mansion, for four times for a short time. Bursa Governor Mehmet Salih had this pavilion built in nineteen days. The architecture of the French style mansion is French style. Decorations of the mansion have features of the 19th century. Ceiling ornaments, Bursa looking panorama dominated the garden, period rooms reflecting the original articles and Atatürk room has drawn the attention of visitors. It was built by French style. It is known that the governor had this pavilion built in 19 days.The tournaments in the pavilion has the features of 19 cc. The visitors usually show great interest in the garden which has panoramic wiev and orijinal furnitures that reflect that time. In the pavilion the possesions of Atatürk and the Sultans are exhibited, also.This building has two elegant floor. there is a drinking fountain covered with Kütahya tiles. And tere are plastered walls and wooden truss covered with thin lath in the pavilion, and information rooms and a garage. As a result of the restoration of the Sultan’s pavilion and social facilities are used as a museum today. 17.yüzyıl Osmanlı Evi Müzesi Muradiye Medresesi’nin karşısında olan Osmanlı Evi Müzesi’nin yerinde daha önce Sultan II. Murad devrine ait bir köşkün olduğu sanılmaktadır. İki katı da aynı planlı olan yapı, bahçe içerisindedir. Bahçeye açılan eyvanlı bir sofası ile bu sofaya açılan iki odası vardır. Üst katta yer alan baş odadaki kalem işi bitki ve çiçek motifleriyle süslenmiş dolaplar, geometrik süslü ahşap tavan ve altıgen tavan göbeği orijinalliğini korumaktadır. 1989 yılından itibaren müze olarak faaliyet gösteren bina, Bursa’da ayakta kalan en eski ve en güzel ev olarak bilinmektedir. Müze’de 17. yüzyıl Osmanlı ev yaşantısı canlandırılmaktadır. Ormancılık Müzesi 17.cc. The Ottoman House Museum Çekirge Caddesi üzerinde Saatçi Köşkü olarak anılan bina, 19. yüzyıl sivil mimari örneklerindendir. 1934- 1949 yılları arasında Bursa Orman Okulu, ardından Orman Bölge Müdürlüğü binası olarak kullanıldıktan sonra 1989 yılında Türkiye’nin ilk ormancılık müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Türkiye’nin ilk ihtisas müzesi olma özelliğini de taşır. Müzede, orman hayatından kesitler, fauna ve flora fosilleri, orman bitkileri ve kesim aletleri, harita ve uzay fotoğrafları, orman içi tarihi haberleşme araçları ve Orhaneli kömür madeninde bulunan 16 milyon yıllık hayvan fosilleri sergilenmektedir. It is opposite to the Ottoman House Museum in place of Muradiye Madrasa. It is thought to be of a mansion belonging to the period of II. Murad. Twice with the same planned structure, it is in the garden. With an iwan opening to this hall,there are two rooms. Located upstairs in the room started by pen adorned with plants and flowers motif cabinets, wooden ceilings and ornate geometric hexagonal ceiling center maintains originality. It is known as the oldest surviving and most beautiful houses in Bursa, operating since 1989 as a museum building. In the Museum 17 century Ottoman home life is portrayed. Forestry Museum Called Watchmaker Pavilion, the buildin is among the examples of civil architecture of 19. cc. Between 1934 – 1949,it was used a Bursa Forest School, and then it was used as Forest District Office. in 1989 was opened to public as the Turkey’s first forestry specialized museum. In the museum, from the life of the forest sections, fauna and flora fossils, forest plants and cutting tools, maps and photos of space, on forest communication tools and coal mining in Orhaneli 16 million annual animal fossils are exhibited. Karagöz Evi Müzesi ve Anıtı Hacivat Karagöz Anıtı ve Karagöz Müzesi Çekirge Caddesi üzerinde karşılıklı olarak yer alır. Gölge oyununun öncüsü kabul edilen Şeyh Küşteri, Karagöz ve Hacivat’ın hatıraları Bursa’da sembolleştirilmiştir. Bursa’nın en eski kabristanı olan Çekirge Caddesi’ndeki Yoğurtlu Baba Dergahı’nda bulunduğu düşünülen kabir, 1950 yılında anıt mezara dönüştürülmüştür. Beton geniş platform üzerindeki sembolik bir perdeye Karagöz ve Hacivat’ın çiniden rölyef heykelleri yaptırılmıştır. Anıtın arkasında temsili üç mezar taşı vardır. Anıt mezarın hemen karşısında yer alan Karagöz Müzesi geleneksel gölge oyununun yanı sıra, farklı etkinliklerin de yapıldığı bir kültür merkezi özelliğini taşımaktadır. Türkiye’nin tek Karagöz Müzesi olan binada düzenli olarak Karagöz gösterileri yapılmaktadır. 1997 yılında açılan müzede, Şinasi Çelikkol’un özel koleksiyonundan geleneksel Karagöz figürleri ile çeşitli ülkelerden toplanan kukla ve gölge oyunları figürleriyle Türkmen ve Yörük köylerine ait etnografya eserleri sergilenmektedir. Karagöz House Museum and Monument It is on the Çekirge street. Hacivat Karagöz Memorial and Museum Karagöz are mutually located on main Street. Adopted as the leader of the shadow game Sheikh Kuster and Karagöz and Hacivat memories of symbols are integrated in Bursa. Being Bursa’s oldest cemetery in the Çekirge street the tomb is thought to lodge in Yoğurtlu baba, and tomb in 1950 was converted into a mausoleum. Karagöz and Hacivat is on concrete platform on a wide screen to a symbolic relief of sculptures made from tiles. There are three gravestones behind the representation of the monument. Being Turkey’s only Karagöz museum, Karagöz shows are performed regularly. Karagöz figures from the private collection of Çelikkol Şinasi with traditional puppet and shadow play figures Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi Müze, Muradiye Camii’nin kuzey yanında 1475 yılında inşa edilen Şair Ahmet Paşa Medresesi’nde açılmıştır. Kesme taş ve tuğla ile duvarları örülen medresenin dikdörtgen avlusunda bir de şadırvan bulunur. Girişin tam karşısında üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüş eyvan çıkıntısı vardır. Üzeri aynalı tonozla örtülmüş revakların arkasında onbir oda mevcuttur. Bina 1950 senesine kadar harap collected from various countries and the nomad village belonging to the Turkmen are exhibited. halde kaldıktan sonra bir süre Halk Eğitim Merkezi kurs binası olarak kullanılmıştır. 2004 yılında ziyarete açılan müzede, Anadolu Folklor Vakfı kurucu üyelerinden Esat Uluumay’ın Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden 40 yıldır topladığı Osmanlı halk kıyafetleri ve takıları koleksiyonu sergilenmektedir. Müzede, Anadolu, Trakya ve Rumeli’den derlenen otantik halk giysileri, Osmanlı geleneksel gümüş takıları, oyalar, keseler, yazmalar, başlıklar, Bursa ipeklileri, kahve, at ve binicilik kültürüne ait eşyalarla halk kültürünün günlük yaşam objeleri sergilenmektedir. Medresenin bahçesinde şair Ahmet Paşa’nın türbesi vardır. Clothing and Jewelry Museum of Folk Uluumay Ottoman Mudanya Mütareke Evi Müzesi Kurtuluş Savaşı’nın zaferle noktalandığını teyit eden Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı ev, Mudanyalı işadamı Hayri İpar tarafından satın alınarak 1937 yılında müze olarak açılmıştır. 19. yüzyıl sonlarında yapılmış bir Osmanlı evi olan ahşap bina 2 katlıdır. Bodrum ve çatı katı da olan evin 13 odası ve 2 büyük salonu vardır. Birinci katta mütarekenin imzalandığı salon ve görüşmelerde Türkiye’yi temsil eden İsmet İnönü’nün çalışma odası, üst katta İsmet Paşa ve yaverlerinin yatak odaları yer almaktadır. Mütareke dönemine ait eşyaların korunduğu evde o döneme ait fotoğraflar ve belgeler de sergilenmektedir. The museum was built in 1475 near the north of the mosque Muradiye and it was opened at the poet Ahmet Paşa Madrasa. Cut stone and brick walls and a fountain in the courtyard knitted rectangle of the madrasa is located. Opposite to the entrance,there is a large overhang iwan covered with a dome. On the back porch of the vault covered with mirror over eleven rooms are available. Up to the year 1950, after a period of disrepair, it was used as Adult Education Center. The museum was opened to visit in 2004. Esat Uluamay is a founding member of Anatolian Folklore Foundation.He collected a collection from the various regions of Anatolia for 40 years and folk costumes and jewelry are on display. In the museum, Anatolia, Thrace and Rumeli compiled from authentic folk clothes, Ottoman traditional silver jewelry, rubbing of writing, titles, Bursa silk, coffee, horses and horse-riding culture of the people belonging to the culture of everyday thingsliving objects are exhibited. The tomb of the poet Ahmet Paşa Medrese is in the garden of madrasa. Armistice House Museum To confirm the victory of the War of Independence,home was the point of signing of the Armistice Mudanya.The house was purchased by businessman Hayri İpar and It was opened in 1937 as a museum. I was an example of 2-storey wooden Ottoman house built at the end of the 19th century. The house also has 13 rooms and 2 large rooms. On the first floor hall Ismet Inonu room who represented Turkey in the signing of the armistice negotiations. In the second floor bedrooms of İsmet Pasha and his aide are located. In the house period photos and documents that are exhibited. Hüsnü Züber Evi Hüsnü Züber House Muradiye’de bulunan bina, 1836 yılında devlet misafirhanesi olarak yapılmış, Rus Konsolosluğu olarak da kullanılmıştır. 19. yüzyılın tipik Osmanlı evi, sanatçı Hüsnü Züber tarafından restore ettirilmiş ve yaşayan bir müze haline getirilmiştir. Müzede üzeri dağlama- yakma ile Türk motifleri işlenmiş tahta kaşıklar ve folklorik ahşap eşyalar sergilenmektedir. It is in Tophane. Built in 1836 as a state guest house, it was used as the Russian Consulate. It is typical Ottoman house of the 19.cc. century, and it was restored by the artist Hüsnü Zuber and was converted into a living museum. Processed with burning cautery Turkey wooden spoon and folkloric motifs and wood furnishings are on display. Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi Türkiye‘nin ilk ve tek Anadolu Arabaları Müzesi’dir. Toplam 17.000 m² ‘lik bir alanı kapsayan, Umurbey Mahallesi’ndeki eski bir ipek fabrikası Tofaş tarafından restore edilerek 2002 yılında ziyarete açılmıştır. Müzede, 2600 yıl önceye ait bir tekerlekten yola çıkarak Anadolu arabaları kronolojik olarak sergilenmektedir. Orijinali Balıkesir’de olan bir höyüğün içerisindeki araba parçaları buluntuları ve tekerlek parçaları müzenin başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Türkiye’nin çeşitli illerinden seçilerek bir araya getirilen kağnılar, at ve öküz arabaları, top arabaları, ot arabası, odun arabası gibi pek çok araba, panyolar, çarklılar, yarım esebey, briçka gibi tarihi arabalar sergilenmektedir. Müzede Tofaş üretimi olan 10 otomobil de yer almaktadır. Tofaş Anatolian Cars Museum It is Turkey’s first and only Anadolu Trolleys Museum. Total of 17,000 m², including a field, in a former silk factory neighborhood Umurbey has been restored by Tofaş. It was opened to visitors in 2002. In the museum, examples of cars dated back 2600 years in Anatolia, starting from the wheel vehicles, are exhibited in chronological order. Within a tumulus in Balikesir original car parts and wheel parts finds constitute the starting point of the museum. Selected from various provinces of Turkey brought together, carts, horses andox carts, ball carts, grass car, wood car, such as many car, panyolar, paddle, half esebey, since cars are exhibited, such as briçka. The 10 cars in the museum Tofaş production are also included. Bursa’da bunlar dışında, Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından kurulan Ataevler Basın Kültür Sarayı bünyesinde Basın Müzesi, Muradiye’de Sağlık Müzesi, Gemlik Umurbey’de Celal Bayar Müzesi, İnegöl’de Kent Müzesi, Yenişehir’de Şemaki Evi ve Mudanya’da Tahir Paşa Konağı ilk akla gelen müzelerdendir. Apart from these districts in Bursa in Turkey, the Bursa Journalists' Association founded by the press within Ataevler Media Culture Palace Museum, Health Museum in Muradiye, Gemlik Celal Bayar in Umurbey Museum, in Mudanya Tahir Paşa Mansion House and Şemaki first comes to mind. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r PARKS PARKLAR T.C. BURSA VALİLİĞİ Bursa’nın Parkları Reşat Oyal Kültür Parkı Ovaları, ormanları, parkları ve bahçeleri ile “yeşil” sıfatını alan Bursa’da, doğal dinlence ve mesire yerlerinin yanı sıra irili ufaklı yüzlerce park ve bahçe kentin dört yanına dağılmıştır. Yapımına 1950 yılında başlanan ve 1955 yılında dönemin Bursa Belediye Başkanı Reşat Oyal tarafından Kültürpark olarak hizmete açılan park, kentin düzenlenmiş ilk büyük yeşil alanlarından birisidir. 393 bin metrekare alan üzerine kurulu olan Reşat Oyal Kültürparkı’nda suni bir gölet, yürüyüş yolları, spor alanları, çocuk oyun alanları, çay bahçeleri ve restoranların yanı sıra Arkeoloji Müzesi, Açık Hava Tiyatrosu, lunapark ve piknik alanları bulunmaktadır. Yakın tarihlere kadar Bursa Fuarı’nı da bünyesinde bulunduran Kültürpark, 40 yılı geride bırakan Bursa Festivali’ne kurulduğu günden beri ev sahipliği yapmaktadır. Reşat Oyal Kültür Parkı Bursa’s Parks In Bursa which is called “green” with its valleys, forests, parks and gardens in addition to the natural recreation and places of leisure big and little mixed together hundreds of parks and gardens surround every side of the city. (Cultural Park) The park construction of which started in the year 1950 and was opened by Reşat Oyal who was the mayor of Bursa at that time is one of the first green areas of the city. In Reşat Oyal Kültürpark which is set out on 393 thousand square metres of land in addition to an artificial pond, walking roads, sports grounds, children play areas, tea gardens and restaurants also there is an Archaeology Museum, Open Air Theatre, Amusement Park and Picnic areas. The kültürpark which until recent years held the Bursa Fair within its walls has hosted the Bursa Festival since the day it was founded. Soğanlı Botanik Park Soğanlı Botanical Park Bursa batı yakın çevre yolunda Hayvanat Bahçesi’nin bitişiğinde yer alan Botanik Park, 400 dönümlük bir alanı kaplamaktadır. Bitkisel araştırma ve bilimsel çalışmalara açık olan Botanik Park, kurulduğu 1998 yılından beri birinci derece SİT alanıdır. Japon Bahçesi, Fransız Bahçesi, İngiliz Bahçesi, gül bahçesi, kaya bahçesi, kokulu bitkiler bahçesi, şekilli bitkiler bahçesi gibi bölümlerin yer aldığı parkta, 150 tür ağaç, 27 çeşit gül, 76 tür çalı, 20 tür örtücü bitki bulunmaktadır. Yine parkın bünyesinde otel ve restoran olarak hizmet veren 17-19 yüzyıl Bursa konaklarının modellendiği bir bölüm yer almaktadır. Koşu ve yürüyüş yolları, spor alanları, bisiklet parkurları, çocuk oyun, otomobil pisti, spor aletleri gibi etkinlik alanlarının yanı sıra Botanik Park’ta bir de suni gölet bulunmaktadır. The Botanical Park which is situated near the ring road and next to the zoo a 400 thousand square metres area. Soğanlı Botanical Park which is open for herbal research and scientific studies is a first-degree protected area since the year 1998 when it was established. In addition to the parts such as Japanese Garden, French Garden, English Garden, rose garden, rock garden, fragrant plants garden and shaped plants garden there is also 150 kinds of trees, 27 kinds of roses, 76 kinds of bushes and 20 kinds of creeping plants. Also in the Botanical Park there is a section where Bursa’s 17-19 century mansion houses are designed and are used to provide hotel and restaurant services. In addition to the activity areas such as running and walking roads, sport areas, bicycle roads, children’s play areas, car race track, and sports equipments, there is also an artificial pond. Bursa Hayvanat Bahçesi Bursa’s Zoo Botanik Park’la birlikte 1998 yılında hizmete açılan Bursa Hayvanat Bahçesi, hayvanların doğal yaşam ortamlarına uygun olarak düzenlenmiş barınaklara sahiptir. Botanik Park’ın hemen yanında hizmet veren Bursa Hayvanat Bahçesi’nde 55 türde 500 hayvan yaşamaktadır. Avrupa’nın alanında sayılı parklarından biri olan Bursa Hayvanat Bahçesi’nde, ayı, kurt, aslan, leopar, yırtıcı kuşlar, lama, yaban eşeği, deve, maymun bölümlerinin yanı sıra deve kuşları ve zebralarında bulunduğu Afrika Savağı bölümü yer almaktadır. Su kuşları için ayrılan bölümde dev bir kafes ve gölet bulunmaktadır. Çağdaş bir anlayışla kurulan Bursa Hayvanat Bahçesi, ziyaretçilerin hayvanları çok daha yakından görme imkanı sağlar. Bursa Hayvanat Bahçesi, yerli ve yabancı turistlerin en fazla ilgi gösterdikleri yerlerden biridir. Bursa’s Zoo which was opened for service together with the botanical park in the year 1998 has sanctuaries designed in conformity with the animals’ natural living conditions. In Bursa’s Zoo which provides services just beside the Botanical park 500 animals of 55 different varieties are living. In the zoo which is one of the biggest parks in Europe in terms of area size, in addition to the sections where there are bears, wolves, lions, leopards, predatory birds, lama, zebras, camels and monkeys there is also an African Penstock where ostriches and zebras live. In the section which is allocated for waterfowls there is a giant cage and pond. Bursa’s Zoo which was founded within a modern concept provides visitors with the opportunity of seeing animals at a closer range. The zoo is one of the areas that both local and foreign tourist show a considerable interest in. Merinos Parkı Merinos Park Cumhuriyet tarihinin ilk fabrikalarından biri olan Merinos Yünlü Sanayi Dokuma Fabrikası, ülke ekonomisine sağladığı katkı ile Türkiye’nin simge tesisleri arasında kendine yer bulmuştur. Temeli 28 Kasım 1935 tarihinde İsmet İnönü tarafından atılan ve Türk sanayisinin en büyüklerinden olan Merinos Fabrikası, 2 Şubat 1938’de Atatürk tarafından hizmete açılmıştır. Merinos Fabrikası, 2004 yılında Özelleştirme İdaresi tarafından kapatılmıştır. Kapatıldıktan sonra Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilen fabrika arazisi, gerçekleştirilen kentsel dönüşüm projesi ile park haline dönüştürülmüştür. Yapılan çalışmaların ardından Merinos Park, kente hayat veren önemli yeşil alanlar arasına katılmıştır. Park bünyesinde ; Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi, Ulusal Tekstil Müzesi, Modern Sanat Müzesi ve Spor Müzesi’nin yanı sıra yürüyüş alanları, spor alanları, dinlence donatıları, lokanta ve çay bahçeleri, belediye birimleri yer almaktadır. Merinos Wool Industry Weaving Factory has found its own place in Turkey’s symbol establishments with the contribution provided to the country’s economy. The Merinos factory, the foundations of which were laid by İsmet İnönü on 28 November 1935 is one of the biggest factories of Turkey’s Industry and was opened for service by Atatürk on 2 February 1938. The factory was closed down by the Privatization Administration in the year 2004. The factory area which was allocated to the metropolitan municipality after its closure has been transformed into a park under the urban transformation project. After the work was completed Merinos Park was added to the important green areas which breathe life into the city. In the park area, in addition to the Atatürk Congress and Culture Centre there is a National Textile Museum, Modern Art Museum and Sport Museum, also walking areas, sport areas, entertainment facilities, restaurants, tea gardens and municipality units. Sukaypark Sukaypark Osmangazi Belediyesi tarafından Çukurca Mahallesi’nde yaptırılan Türkiye’nin ilk su sporları parkı olan Sukaypark, 100 dönüm arazi üzerine kuruludur. Parkın bünyesinde bir ada, su kayağı yapılan gölet, oyun parkları, yürüyüş ve koşu bantları, cafe restoran, spor okulu gibi donatılar bulunmaktadır. Uluslararası standartlara uygun olarak inşa edilen tesislerde, pek çok ulusal ve uluslararası organizasyon düzenlenmektedir. Sukaypark which is Turkey’s first water sports park set out by Osmangazi Municipality in the Çukurca district is founded on a 100 thousand square metres area. In the park area there are facilities such as an island, a lake where the water - skiing is done, playpens, walking and running treadmills, cafes and restaurants and a sports school. In this establishment which was constructed in conformity with international standards many national and international organizations are held. Uludağ Milli Parkı Eşsiz güzellikleri, flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilen Uludağ, kış turizminin yanı sıra yaz aylarında da, kampçılık, trekking ve günübirlik piknik etkinliklerine olanak sağlamasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Bu özellikleri ile Uludağ dört mevsim turizme hizmet veren bir doğaya sahiptir. Teleferikle de ulaşılabilen Karabelen, Kirazlıyayla ve Sarıalan gibi piknik alanlarında kır kahveleri, büfeler, restoranlar ve alışveriş noktaları da bulunmaktadır. Uludağ National Park Uludağ, which was announced as a National Park with its unique beauty, rich flora and fauna in 1961, attracts local and foreign tourists with its camping, trekking, one-day picnic facilities as well as its winter tourism activities. Uludağ has the nature, which gives service to the tourism with those specialities at four seasons. Aerial Railway, which gives service to the visitors, is one of the magnificent beauties of Uludağ. Atatürk Kent Ormanı Nilüfer Belediyesi tarafından 2005 yılında yapımına başlanan ve ilk etabı 2007 yılının mayıs ayında hizmete açılan Atatürk Kent Ormanı, sürekli gelişim gösteren bir park olma özelliğini taşımaktadır. Bünyesinde piknik alanları, yürüyüş parkurları, ahşap barınak alanları, sosyal donatılar, bebek bakım odası, ilkyardım birimi gibi birçok hizmeti de barındıran Atatürk Kent Ormanı, güvenlik kamerası, internet gibi modern hizmetleri de ziyaretçilerinin kullanımına sunmaktadır. İnkaya Çınarı Çekirge’den Uludağ’a çıkan yolun üzerindeki İnkaya Köyü’ndedir. Tahminen 600 yıllık olan İnkaya Çınarı, Türkiye’nin en yaşlı ağacı olma özelliğini taşımaktadır. Yüksekliği 35 metre, çevresi 9,45 metre, çapı 3 metre olan çınarın onüç ana kolu vardır. Çınar eskiden harman yeri olarak kullanılan alana gölgelik yapması için dikilmiştir. Kayalık olan arazinin iç bölümündeki su sızıntıları ile devamlı beslenen çınar, günümüze kadar sağlıklı bir şekilde ulaşmıştır. Tarihi çınarın altında çay bahçesi, restoran, hediyelik eşya dükkanları, meyve ve sebze stantdları bulunmaktadır. Atatürk City Forest Atatürk City Forest which started to be built in the year 2005 by Nilüfer Municipality, the first stage of which was opened for service in May of the year 2007 has a characteristic of a park which continuously shows development. The City Forest which has a lot of facilities such as picnic areas, walking roads, small wooden houses, social facilities, a baby care unit, and a first aid unit also offers modern services such as security camera and internet for the visitors’ use. İnkaya Plane This is in İnkaya village on the road which goes from Çekirge to Uludağ. The purportedly 600 year old İnkaya Plane has the uniqueness of being the oldest tree in Turkey. The plane which is 35 metres tall, 945 metres in circumference, 3 metres in diameter with 13 main branches is estimated to have been planted to provide shade and protection to this area which was used as a stack yard in the past. The plane which has always been fed by leaking water in this rocky area has survived to the present day in a very strong condition. A tea garden, restaurant, gift shops, fruit and vegetable stalls can all be found under the tree. Bursa’nın diğer park ve dinlence alanları arasında; Hamitler Parkı, Temenyeri Parkı, Pınarbaşı Parkı, Havuzlupark, Atıcılar Parkı, Haşim İşcan Parkı, Karacabey Atatürk Kültür Parkı, İnkaya Çınarı, Saidabat ve Suuçtu Şelaleleri, Kocayayla, Karacabey Harası, Ova Korusu Ayı Barınağı, Uluabat Kuş Cenneti, Gürsu Yamaç Paraşütü Tesisleri, İnegöl Kültürparkı başta olmak üzere onlarca park bulunmaktadır. There are dozens of parks among the other parks and recreation areas such as Hamitler Park, Temenyeri Park, Pınarbaşı Park, Havuzlu Park, Atıcılar Park, Haşim İşcan Park, Karacabey Atatürk Kültür Park, İnkaya Plane, Saidabat and Suuçtu Waterfalls, Kocayayla, Karacabey Stud Farm, Ova Korusu Bear Sanctuary, Uluabat Bird Paradise, Gürsu Paragliding Facilities, and İnegöl Kültürpark. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r SULTANS SULTANLAR T.C. BURSA VALİLİĞİ Sultanlar The Sultans Osmanlı’yı kuran şehir Bursa’da günümüzde ilk altı padişahın türbesi vardır. Tophane’de Osman Bey ve Orhan Gazi, Çekirge’de Sultan I. Murad Hüdavendigar, Yıldırım’da Sultan Yıldırım Bayezid, Yeşil’de Sultan Çelebi Mehmed, Muradiye’de Sultan II.Murad’ın türbeleri bulunmaktadır. Bursa, which founded Ottoman Empire, has got six tombs of Ottoman Sultans. Osman Bey and Orhan Gazi’s tombs are located in Tophane district, Sultan I. Murad Hüdavendigar’s tomb is located in Çekirge district, Sultan Yıldırım Bayezid’s tomb is located in Yıldırım district, Sultan Çelebi Mehmed’s tomb is located in Yeşil and Sultan II. Murad’s tomb is located in Muradiye districts. Osman Gazi Türbesi Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in (1299-1326) Türbesi Hisar’da, Tophane Parkı’nın girişindedir. Osman Bey, vasiyeti üzerine Bursa’nın alınışından sonra “Gümüşlü Kümbet” olarak tanınan ve eski bir Bizans şapeli üzerine inşa edilen bu türbeye defnedilmiştir. Selçuklu Sultanı’nın Osman Gazi’ye bağımsızlık simgesi olarak gönderdiği iddia edilen davul, burada muhafaza edildiği için halk arasında “Davullu Manastır” olarak da bilinmiştir. Türbe, 1801 yılında bir yangın geçirmiş, 1855 yılında yaşanan deprem sonucunda tümüyle yıkılmıştır. 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından eski plana sadık kalınarak yeniden yaptırılmıştır. Kesme küfegi taş ile duvarları örülen yapının üzeri kubbe ile örtülmüştür. Duvar kalınlığı 1,2 metre olan ve sekizgen plana sahip yapının tonozlu bir girişi vardır. Kasnağı sekizgen olan kubbe dıştan kurşunla kaplanmıştır. Türbenin ortasında Osman Bey’in sedef kakmalı muhteşem ahşap sandukası yer alır. Üzeri sırma işlemeli bir kadife ile örtülen sandukanın etrafı pirinç parmaklıkla çevrilidir. Giriş cephesi dışında türbenin her yanında birer yuvarlak kemerli pencere bulunmaktadır. Türbede oğlu Alaaddin Bey, Orhan Gazi’nin oğlu İbrahim, Sultan I. Murad’ın oğlu Savcı Bey, Orhan Gazi’nin eşi Asporça Hatun olmak üzere 17 sanduka yer almaktadır. Osman Gazi Tomb The tomb of Osman Bey (1299-1326), who is the founder of the Ottoman Empire, is located at the entrance of the Tophane (Armory) Park which is Citadel (Hisar). According to his will, Osman Bey was buried in this tomb known as “Silver Dome” (Gümüşlü Kümbet), which had been constructed on a former Byzantine Chapel, after Bursa was conquered. The place is also called as “Monastery with the Drum” in the public due to a drum, which was being sent to Osman Gazi by a Seljuk Sultan as the symbol of independence and was still protected here. The tomb was burned in 1801 and was completely destroyed in 1855 during an earthquake. Sultan Abdülaziz got the tomb restored in 1863 according to the original plan. The building was constructed with cut küfeki stone and the top is covered with a dome. The thickness of the walls are 1,2 meters, the building has an octagonal plan and a vaulted entrance. The dome, which has an octagonal rim, is covered with lead. Osman Bey’s magnificent mother-ofpearl sarcophagus lies at the centre of the tomb. The sarcophagus covered with velvet ornamented with silver gilt threads is surrounded by brass metal fences. There are windows with round arches at all sides of the tomb except the entrance. There are 17 sarcophagus’ in the tomb that belong to his son Alaaddin Bey, İbrahim the son of Orhan Gazi, Savcı Bey the son of Sultan I.Murad, and Asporça Hatun the wife of Orhan Gazi. Orhan Gazi Tomb Orhan Gazi Türbesi Hisar’da, Tophane Parkı’nın giriş bölümünün sağında yer alan türbe, Bursa fatihi Orhan Gazi’ye (1326-1362) aittir. Türbe, Bizans dönemi manastırlarından Saint Elias’ın kalıntıları üzerinde yapılmıştır. 1855 depreminde yıkılan eser, 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeniden yaptırılmıştır. Kiliseden kalan yer mozaikleri günümüze kadar ulaşmıştır. Duvar kalınlığı 1.30 metre olan yapının girişi güney cepheden sağlanır. Birbirine kemerlerle bağlanan dört sütun üzerine oturan türbenin üstü küçük bir kubbeyle örtülmüştür. Bu yöntem I. Murad ve II. Murad türbelerinde de kullanılmıştır. Kare planlı iç mekan her kenarda üç, kapı kenarlarında ise iki pencere ile aydınlatılmaktadır. İç duvarları kireçle boyalı olan yapının süslemeleri oldukça sadedir. Türbenin ortasında etrafı dökme pirinç parmaklıklarla çevrili Orhan Gazi’nin görkemli sandukası yer almaktadır. Sandukanın üzerinde kristal, mavi bir avize vardır. Türbede Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun, oğlu Kasım Çelebi, kızı Fatma Sultan, Yıldırım Bayezid’ın oğlu Musa Çelebi, Cem Sultan’ın oğlu Abdullah, Sultan II. Bayezid’ın oğlu Şehzade Korkut olmak üzere toplam 20 sanduka bulunmaktadır. The tomb, which is located at the Citadel (Hisar) at the right side of the entrance of the Tophane (Armory) Park, belongs to Orhan Gazi (1326-1362), who was the conqueror of Bursa. The tomb was constructed on the remains of the Byzantine Monastery Saint Elias. The tomb was destructed during the 1855 earthquake and Sultan Abdülaziz got the tomb rebuilt in 1863. The ground mosaics have survived until today. The walls of the tomb are 1,30 meters thick and the entrance to the tomb is at the southern part. The tomb has four columns connected with arcs and it is covered with a small dome. This method was used in the construction of I.Murad’s and II.Murad’s tombs. The internal area which has a square plan is illuminated with three windows at all sides and one window at each side of the doors. The internal area of the building is painted with lime and has unsophisticated ornaments. Orhan Gazi’s magnificent sarcophagus, which is surrounded with cast brass fences, lies at the centre of the tomb. There is a crystal blue chandelier over the sarcophagus. There are total of 20 sarcophagus in the tomb and they belong to Nilüfer Hatun the wife of Orhan Gazi, Kasım Çelebi the son of Orhan Gazi, Fatma Sultan the daughter of Orhan Gazi, Musa Çelebi the son of Yıldırım Bayezid, Abdullah the son of Cem Sultan, and Şehzade Korkut the son of Sultan II. Bayezid. Sultan I. Murad Hüdavendigar Külliye ve Türbesi Sultan I. Murad Hüdavendigar Complex and Tomb Osmanlı Devleti’nin savaş meydanında şehit olan ilk padişahı, Sultan I. Murad Hüdavendigar’ın (1362- 1389) Külliye ve Türbesi Çekirge Meydanı’ndadır. Sultan I. Murad Hüdavendigar tarafından 1366 yılında yaptırılan külliye; cami, medrese, imaret, misafirhane, türbe ve hamamdan oluşmaktadır. Çekirge’den Bursa’ya bakan tepenin üzerine yaptırılan Hüdavendigar Camii, Bursa’daki diğer camilerden farklı olarak iki katlıdır ve üst katında medrese yer almaktadır. Medrese katındaki mermer sütunlar ve başlıklar Bizans yapılarından alınarak burada kullanılmıştır. Camiinin doğusunda yer alan Hüdavendigar Hamamı, (bekarlar hamamı) günümüzde de kullanılmaktadır. Sultan Yıldırım Bayezid tarafından babası Sultan I. Murad Hüdavendigar için yaptırılan türbe caminin hemen karşısında yer almaktadır. Kare planlı türbenin ortasında Sultan I. Murad Hüdavendigar’ın pirinç parmaklıklarla çevrili sandukası, her iki yanında torunları Süleyman Çelebi ile Musa Çelebi’nin mezarları vardır. Hüdavendigar’ın oğlu Yakup Çelebi, Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan, Sultan II. Bayezid’ın oğlu Şehzade Mehmet ‘in kabirleri vardır. The first sultan of the Ottoman Empire that has died in the battle was Sultan I. Murad Hüdavendigar (1362-1389); his complex and tomb are located in the Çekirge district. The complex got built by Sultan I. Murad Hüdavendigar in 1366 and is composed of a mosque, madarasaa, public soup-kitchen, inn, tomb and Turkish Bathhouse. Hüdavendigar Mosque, which was constructed on a hill of Çekirge overlooking Bursa, is different from the other mosques of Bursa due to having two-storey and having a medresa upstairs. The headings and columns used at the medresa have been taken from Byzantine buildings. Hüdavendigar Bathhouse (bachelor’s bathhouse) located at the eastern part of the mosque is still used today. The tomb, which got constructed by Sultan Yıldırım Bayezid for his father Sultan I. Murad Hüdavendigar, is located straight ahead the mosque. At the centre of the tomb, which has a square plan, there is the sarcophagus of Sultan I. Murad Hüdavendigar surrounded by brass fences and at both sides there are graves of his grandsons Süleyman Çelebi and Musa Çelebi, Orhan the son of Süleyman Çelebi, Şehzade Mehmet the son of Sultan II Bayezid. Sultan Yıldırım Bayezid Külliye ve Türbesi Sultan Yıldırım Bayezid’ın (1389 -1402) Külliye ve Türbesi, Yıldırım semtindedir. Külliye mimari, sanat ve üslup açısından beylikten devlete geçişin en önemli göstergelerinden biri olarak anılmaktadır. Sultan Yıldırım Bayezid tarafından 14. yüzyılın sonlarında yaptırılan Yıldırım Külliyesi, cami, medrese, darüşşifa, türbe, han, hamam ve imaretten oluşmaktadır. Bu binalardan medrese, dispanser; darüşşifa ise göz hastanesi olarak kullanılmaktadır. Yıldırım Bayezid Camii, Bursa ovasına hakim bir tepenin üzerindedir. 14. yüzyıl sonlarında yapımına başlanmış olmasına rağmen Ankara Savaşı nedeniyle yarım kalan cami Musa Çelebi tarafından tamamlanmıştır. Ters T planlı camilerin en olgun mimari özelliklerini taşıyan yapının taş işçiliği mükemmeldir. 1855 Bursa depreminde büyük zarar gören Yıldırım Camii farklı dönemlerde onarımlardan geçmiştir. Sultan Yıldırım Bayezid tarafından 1399 yılında yaptırılan medrese külliyenin kuzeybatısında yer almaktadır. Duvarları taş ve tuğla ile örülmüş olan medrese Osmanlı klasik medreseleri tipindedir. Dikdörtgen avluyu üç taraftan saran revakların arkasında 20 oda yer alır. Girişin tam karşısında bulunan dershanenin üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Dershanede yıldız ve düz tuğlalarla yapılan güzel tezyinat bulunmaktadır. Çeşitli tarihlerde onarım gören medrese, halen dispanser olarak hizmet vermektedir. Yine kompleksin bir parçası olan ancak külliyeden uzak bir tepede inşa edilen Yıldırım Darüşşifası, Osmanlı’nın bilinen ilk hastanesidir. 1394 yılında tamamlanan darüşşifada poliklinik hizmetlerinin yanı sıra eğitim faaliyetleri de yapılmıştır. Bir süre cephanelik olarak kullanıldığı için baruthane olarak da anılan darüşşifa, zaman içinde çeşitli restorasyonlardan geçmiştir. Bina halen Yıldırım Darüşşifa Göz Merkezi olarak şifa dağıtmaya devam etmektedir. Hamam, caminin batısında sokak içindedir. Sultan Yıldırım Beyazıd’ın kabrinin bulunduğu türbe Yıldırım Camii’nin kuzeydoğusundadır. Oğlu Süleyman Çelebi tarafından 1406 yılında yaptırılan bu eserin içinde Yıldırım Bayezid’in sandukasıyla, oğulları İsa ve Kasım Çelebi’lerin sandukaları bulunmaktadır. The Complex and Tomb of Sultan Yıldırım Bayezid The Complex and Tomb of Sultan Yıldırım Bayezid (1389 -1402) is located in Yıldırım District. The complex is regarded as the most important indicator of the Ottoman Empire’s transformation from a beylic to a state. Yıldırım Complex, which got built at the end of 14th Century by Sultan Yıldırım Bayezid using the loot from Niğbolu War, is composed of a mosque, madarasaa, hospital, tomb, caravanserai, bathhouse and public soup kitchen. The madarasaa is currently used as a dispensary and the hospital is used as an eye hospital. Yıldırım Bayezid Mosque is located on a hill overlooking Bursa Plain. Despite the fact that the construction was started at the end of the 14th Century the mosque got incomplete because of the Ankara War and has been completed by Musa Çelebi. The stone work of the construction, which has prime architectural specialities of reverse T-plan mosques, is perfect. Yıldırım Mosque, which was severely damaged during the 1855 earthquake, has been repaired at different periods. The madarasaa, which got built by Sultan Yıldırım Bayezid, in 1399 is located at the northwestern part of the complex. The walls of the madarasaa were built from brick and stone. The madarasaa’s structure is classical Ottoman. There are 20 rooms behind the porticos surrounding the courtyard from three sides. The classroom located in front of the entrance is covered with a large dome. The ornaments made with star shaped and flat bricks are very beautiful. The madarasaa which was repaired at different times is still used as a dispensary. Yıldırım Hospital which is a part of the complex however built on a hill far from the complex is the first hospital of the Ottomans. The hospital which was completed in 1394 served as a polyclinic and also an education centre. The hospital has been used as an armoury for a while and thus called as the powder magazine. The hospital was restored at different periods. The building is currently used as an eye hospital under the name Yıldırım Darüşşifa Göz Merkezi (Yıldırım Darüşşifa Eye Center). The bathhouse is located in a street at the west of the mosque. The tomb of Yıldırım Beyazid is at the northeast part of Yıldırım Mosque. The tomb, which got constructed by his son Süleyman Han in 1406 is regarded as the first of the Ottoman tombs. There are sarcophagus of Sultan Yıldırım Bayediz, his son İsa Çelebi and Kasım Çelebi and other relatives. Çelebi Sultan Mehmet (Yeşil Türbe) Çelebi Sultan Mehmed’in (1413-1421) kabri Bursa’nın simgelerinden biri olan Yeşil Türbe’dedir. Yeşil Türbe’nin de içinde bulunduğu; cami, medrese, imaret ve hamamdan oluşan Yeşil Külliyesi, Sultan Çelebi Mehmed tarafından 1419 ‘da yaptırılmaya başlamıştır. Yeşil Türbe, yeşile çalan çinilerle kaplı olduğu için bu isimle anılmaktadır. Yeşil Cami’nin olduğu gibi türbenin mimarı da Hacı İvaz Paşa’dır. Türbe, sekiz köşeli planı ve alt kattaki mezar odası ile Selçuklu kümbetlerinin devamı görünümündedir. En dar yüzü 8.45 metre, en geniş yüzü 8.87 metre olan sekizgen yapıyı, sekiz pencereli, yüksek bir kasnağa oturan kurşun kaplı kubbe örtmektedir. Pencere alınlıklarındaki çinilerde ayet ve hadisler yazılıdır. Günümüze çok az değişikliklerle gelen cephe, girişin doğusundaki ilk yüzdedir. Türbenin ceviz ağacından oyulmuş kapısı Osmanlı ahşap işçiliğinin en muhteşem örneklerinden biridir. Rozet, rumi ve geometrik motiflerle oya gibi işlenen kapının Bursa kemeri cumbası ve çevresi çini kaplıdır. Türbenin içindeki renkli sır ve mozaik çini süslemeleri de eşsiz güzelliktedir. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. Renkli ve geometrik motifli çinilerle bezenmiş olan mihrap, bir sanat şaheseri olarak kabul edilir. Türbe içinde bulunan Çelebi Sultan Mehmed’in sandukası sekiz köşeli, yanları mermer, üstü çini kaplamadır. Sandukayı kaplayan beyaz, mavi, sarı, lacivert çinilerin üzerine yazılar bezenmiştir. Çelebi Sultan Mehmed’in sandukasının etrafında oğulları Mustafa, Mahmud ve Yusuf, kızları Selçuk Hatun ve Sitti Hatun ile Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun’nun çinili sandukaları bulunmaktadır. Çelebi Sultan Mehmet (Green Tomb) The grave of Çelebi Sultan Mehmed (1413-1421) is in Green Tomb, which is one of the symbols of Bursa. Green Complex, which is composed of a mosque, a madarasah (Moslem theological school), a public soup-kitchen and a Turkish bath and including the Green Tomb, (Yeşil Türbe), got constructed by Sultan Çelebi Mehmed in 1419. It is called Green Tomb because of the greenish tiles that cover the building. The architect of the tomb is Hajji İvaz Pasha who also designed the Green Mosque. The tomb is built on an octagonal plan and the burial vault at the lowest floor resembles Seljuk vaults. The narrowest façade is 8,45 meters and the largest façade is 8,87 meters; there are eight windows on the octagonal building and the tomb is crowned with a spherical dome build at a high level and covered with lead. The tiles used for window pediments are covered with verses of the Koran and Prophet Mohammad’s deeds. The façade, which has survived with minimum changes, is located at the first eastern part of the entrance. The ornamented door made of walnut tree is one of the greatest examples of Ottoman wood ornaments. Bursa fascia pavilion and the surroundings are covered with tiles and the door has rosette, rumi and geometric ornaments. The coloured glazing and mosaic tile ornaments in the tomb are uniquely beautiful. The tomb has a mihrab with extraordinary tiles survived to our day. The mihrab with colourful and geometric tiles is considered as an artistic masterpiece. The sarcophagus of Çelebi Sultan Mehmed located in the tomb is octagonal; the sides are made of marble and the top is covered with glazed tiles. Inscriptions are written on the white, blue, yellow and navy blue tiles of the sarcophagus. Around the sarcophagus of Çelebi Sultan Mehmed there are sarcophagus’ with glazed tiles of his sons Mustafa, Mahmud and Yusuf and his daughters Selçuk Hatun, Sitti Hatun and Ayşe Hatun and also Daya Hatun the governess of Çelebi Sultan Mehmed. Sultan II. Murad Türbesi Tomb of II.Murad Bursa’ya defnedilen son Osmanlı Padişahı Sultan II. Murad’ın (1421-1451) türbesi, Muradiye’de Muradiye Külliyesi’nin içindedir. Yapımına 1425 yılında başlanan Muradiye Külliyesi; cami, hamam, medrese, imaret ve bahçesindeki 12 türbeden oluşmaktadır. Sultan II. Murad Türbesi, külliyedeki türbelerin en büyüğü ve en görkemlisidir. Vasiyetine uygun olarak oğlu Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan türbe, caminin muhteşem girişinin hemen karşısındadır. Sultan II. Murad; nerede vefat ederse etsin, Bursa’da kendisinden evvel vefat eden oğlu Şehzade Alaaddin’in kabrinin yakınına, bir sanduka içinde olmadan, doğrudan defnedilmek istediğini, kabrinin üzerine gelen bölümün yağmur alması için örtülmemesini ve sonrasında hiç kimsenin yanına defnedilmemesini vasiyet etmiştir. Lahitin üstü toprakla kaplıdır. Mermer bir eyvandan geçilerek türbeye girilmektedir. Yaldız çivi başı, 12 köşeli yıldızlar ve geometrik süslemelerle bezemeli ahşap saçak şaheser olarak nitelendirilmektedir. Türbenin planı Orhan Gazi ve Sultan I. Murad türbeleriyle aynıdır. Türbenin kubbesi sekizgen kasnağa oturur, etrafı tonoz ile kaplıdır. Türbenin doğusundaki pencere, kapıya dönüştürülmüştür. Bu bölümde, oğlu Alaeddin’in yanı sıra Şehzade Ahmet, Şehzade Orhan ve kızı Şehzade Hatun’un sandukaları yer almaktadır. Üzerindeki kitabede Sultan II. Murad’ın 1451 yılında vefat ettiği kayıtlıdır. The tomb of Sultan II.Murad is the last emperor buried in Bursa is located in the Muradiye Complex in Muradiye District. The construction of Muradiye Complex was started in 1425 and is composed of a mosque, bathhouse, madarasaa, public soup kitchen and 12 tombs located at its garden. The tomb of Sultan II.Murad is the largest and the glorious tomb in the complex. The tomb, which has been constructed by Fatih Sultan Mehmet according to the will of his father, is located straight ahead the magnificent entrance of the mosque. Sultan II.Murad has requested in his will that he shall be buried in Bursa near the tomb of his deceased son Şehzade Mustafa wherever he dies, that he shall not be buried in a sarcophagus and that the top of his grave shall be open enabling rain to fall on his grave and that no other person shall be buried next to him. His grave is covered with soil. The tomb is accessed through a marble iwan. The wooden eave ornamented with gilt nail heads twelve corners and geometric patterns, is considered to be a masterpiece. The plan of the tomb is the same with the tombs of Orhan Gazi and Sultan I.Murad . The dome of the tomb sits on an octagonal rim and is cross vaulted. The eastern window of the tomb was transformed into a door. The sarcophagus of his son Alaeddin, Şehzade Ahmet, Şehzade Orhan and his daughter Şehzade Hatun are in this area. In the epigraph it says that Sultan II.Murat deceased in 1451. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r TRILYE ZEYTİNBAĞI T.C. BURSA VALİLİĞİ Zeytinbağı (Trilye) Mudanya’nın 12 km. batısında, Marmara Denizi’nin güneyinde yer alan Zeytinbağı (Trilye) tarihi dokusunu günümüze kadar taşıyan bir kıyı kasabasıdır. M.Ö. 5. yüzyıldan beri yerleşimin olduğu bölge tarihi kaynaklarda “trigleia”, “bryllion” ve “trilya” gibi adlarla kayıtlıdır. Güney Marmara’nın değerli ürünlerine antik dünyadan talep artınca Kios (Gemlik), Kurşunlu, Apemeia (Mudanya), Siği (Kumyaka), Trilye (Zeytinbağı) gibi iskeleler kurulmuş, bölge canlılık kazanmıştır. Günümüzde, bölgede üretilen kaliteli zeytinlerden esinlenerek Zeytinbağı adı da bu güzel belde için kullanılmaktadır. Trilye adının kökeni tam olarak bilinmemekle beraber bu konuda çeşitli varsayımlar ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden biri, Trilye adının eski Yunanca’da “barbunya balığı” anlamı taşıyan “trigla” sözcüğünden türediği varsayımıdır. Bu sava göre kasabanın ortasından geçerek denize dökülen derenin ağzında çok bol barbunya bulunması sebebiyle, “barbunya bulunan yer” anlamındaki “Trigleia” adı verilmiş, sözcük zamanla bozularak “Trilya”ya dönüşmüştür. Diğer bir görüş ise Trilye’nin, üç papaz tarafından kurulduğunu ileri sürer. M.S. 376’da toplanan İznik konsülünde, yorum farklılıkları nedeniyle aforoz edilmiş olan Aya Yanni, Aya Yorgi ve Aya Sorti adlı üç din adamı kentten kaçarak bu kıyıya yerleşirler. Bu üç din adamının anısına bölgeye “üç papaz” anlamına gelen Trilye adı verildiği sanılmaktadır. Trilye uzun yıllar Rum -Ortodoks Hristiyanları için önemli bir dini inanç merkezi olmuştur. Bizans ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıdığı için,1980’den bu yana birinci derece SİT alanı olan Trilye, sahip olduğu tarihi binalar ve evler nedeniyle adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Bursa ve yöresinde Osman Gazi’nin Türkmenleri 1303 yılından başlayarak yurt tutmuşlardır. Trilye’nin hemen arka planında Kaymak Oba, Mirza Oba ve Çepni köyleri bu sırada kurulmuş olmalıdır. Mudanya’nın 1321’de fethinin ardından, Trilye ve diğer iskeleler de kullanılmaya başlanmıştır. Bursa’nın özellikle batısında yer alan ve günümüzdeki Küçük Sanayi Bölgesi’nden Uluabat Gölü’ne kadar uzanan topraklar çok verimliydi. Buralarda bağcılık ve kozacılık yapılmakta, tahıl ürünleri yetiştirilmekteydi. Ayrıca Tahtalı, Demirci, Doğancı bölgeleri gemi yapımında kullanılan nitelikli ağaç ürünlerine sahipti. Daha 1330’larda Trilye İskelesi’nde bir Ceneviz yük gemisinin varlığı belirlenmiştir. Bizans İmparatoru’nun Fener Patriği’ne dayanarak dünyevi gücünü artırmaya çalıştığı dönemde Trilye ve çevresinde kiliseler ve manastırlar inşa edilmiş, Ortodoksluk ön plana çıkartılmıştır. Bunlardan Aya Todori Kilisesi fetihten sonra cami olarak kullanılmış ve Fatih Camii adını almıştır. Yunanlıların 1920–1922 arasında Bursa ve çevresini işgal altında bulundurduğu dönemde, bölgedeki Rum çeteleri anarşi yaratmış, bu arada Trilye, Kral Konstantin tarafından ziyaret edilmiştir (Eylül 1921). Trilye, 13 Eylül 1922 günü Türk ordusunun gelmesi ile işgalden kurtarılmıştır. Kurtuluş Savaşı sonrasında Yunan askerleri ile birlikte bölgeyi terk eden Osmanlı Rumlarının yerine, Lozan’da varılan “Mübadele Anlaşması” çerçevesinde Selanik ve Girit’ten gelen Müslüman-Türk göçmenler yerleştirilmiştir. Ayrıca Usturumca, Dedeağaç, Serez, Tikveş ve Karacaova’lı göçmenler de bölgeye gelmiştir. Zeytinbağı halkının geçim kaynağı, balıkçılık, zeytincilik ve turizmdir. Fatih Camii Trilye’de M.S. 720-730 yılları arasında inşa edilen bir Bizans Kilisesi olan Aya Todori (İsa Kilisesi - Hagios Stephanos) Bursa çevresinde özgün yapısını korumuş en eski Bizans yapısıdır. Tirilye’nin Türkler tarafından fethinin ardından, Fatih Camii adı ile düzenlenerek ibadete açılır. Girişinde Bizans sütun başlıkları olan yapının 19 metre yüksekliğinde kubbesi bulunmaktadır. Camiye başlıkları madenden yapılmış motiflerle süslü dört sütunun taşıdığı ahşap beşikten çatı ile kapalı bir revaktan girilir. Cami’de, mevcut mihrabın üzeri yarım kubbe ile örtülüdür. 1918 yılında, Yunan işgali sırasında yeniden kiliseye dönüştürülmüş olsa da 1922’ de işgalden sonra tekrar cami olarak açılır. Trilye (Zeytinbağı) Trilye, situated 12 km west of Mudanya (a district of Bursa Province) is a coastal town, which has carried its historical fabric to these days. The area, which was inhabited since 5th Century BC, was known by the names such as “trigleia”, “bryllion” and “trilya” in the history. When demand for the products of Southern Marmara from the antic world increased, ports have been constructed in Kios (Gemlik), Kurşunlu, Apemeia (Mudanya), Siği (Kumyaka), and Trilye (Zeytinbağı) and the region boomed. Today this lovely town is called Zeytinbağı (“olive grove”) referring to high quality olives produced in the region. The exact reason for the name of Trilye is not known however there are various assumptions. One of these assumptions suggests that the name of Trilye comes from “triglia”, which means red mullet in ancient Greek. According to this, there were abundant red mullet at the stream mouth, where the river was flowing through the town and met the sea, so the town was called “trigleia”, which means “the place with red mullet fish”. As the time went by, the name of “trigleia” turned into “trilya”. Taş Mektep Eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un eğitim gördüğü okul olarak bilinen Taş Mektep dönemin batı mimarisini çizgilerini yansıtan neo klasik tarzda inşa edilmiştir. 1904 yılında yapımına başlanan ve 3 yıl gibi uzun bir zamanda inşa edilerek 965 metrekarelik bir alan kaplayan dört katlı görkemli bina İskele Caddesi’nin batısındaki tepede yer alır. Cumhuriyetin ilanının ardından 1924 yılında Kazım Karabekir Paşa tarafından şehitlerin geride bıraktığı öksüz ve yetim çocukların okudukları Dar-ül Eytam Okulu olarak açılır. Daha sonra yatılı bölge okulu, ilkokul ve ortaokul olarak eğitime hizmet verir. 1989 yılında boşaltılan tarihi bina önce Uludağ Üniversitesi’ne devredilmiş, daha sonra restore edilmek üzere Zeytinbağı belediyesi’ne bırakılmıştır. Faruk Çelik Kültür Merkezi Trilye’de, 1878 yılında kilise olarak yapılan bina günümüzde restore edilip Faruk Çelik Kültür Merkezi olarak kullanılmaktadır. Diğer tüm kiliselerde olduğu gibi, üç dikey sıradan oluşur. Dikey sıralar, birbirlerinden sütunlar ile ayrılır. Kilisenin apsisi yıkılmış ve buradan binaya giriş verilmiştir. Girişin üstü, yanlara göre daha yüksektir. Another view suggests that three priests found Trilye. According to this view the priests Aya Yorgi, Aya Sorti and Aya Yanni were excommunicated for differences in their interpretations during the Council of Nicaea (İznik Consul) in 376 BC and as a result these priests settled here. The region was called Trilye, which means “three priests” for commemoration of the priests. Trilye has been an important religious center for Greek – Orthodox Christians for long years. Trilye is a first level protected area since 1980 because of the Byzantine and Ottoman architectural monuments and is considered as an open-air museum thanks to the historical buildings and houses. Osman Gazi’s Turkmens in Bursa and surroundings have started settling in this location from the beginning of the year 1303. Kaymak Oba, Mirza Oba and Çepni villages located at the back of Trilye are considered to be establishing during this era. After Mudanya was conquered in 1321 Trilye’s ports and other ports in the region started being used. The land at the western parts of Bursa namely the area between current Minor Industry Area (Küçük Sanayi Bölgesi) and Uluabat Lake were very fertile. Grapes, cocoons and cereal crops were grown in this region. In addition the Tahtalı, Demirci and Doğancı regions had high quality wood used in the production of ships. There are signs proving a Genoese cargo boat has visited Trilye port in 1330s. During the era in which the Byzantine Emperor tried to increase his power using the Fener Patriarchate churches and monasteries were constructed in Trilye and it’s surroundings and Orthodox churches were strengthened. One of these churches was Aya Todori, which was turned into a mosque and given the name Fatih Mosque after Trilye was conquered. When Greeks invaded Bursa and its surroundings between the years of 1920-1922, Greek gangs incited anarchy in the region and King Konstantin visited Trilye at this time. The Turkish Army liberated Trilye on 13 September 1922. After the independence war Ottoman Greeks have left the town together with Greek soldiers and as a result of the population exchange agreement signed in Lausanne, Muslim - Turkish migrants from Thessaloniki and Crete have settled in Trilye. In addition migrants from Usturumca, Dedeağaç, Serez, Tikveş and Karacaova have also settled in the town. The main economic activities are wine production, fishery, olive production and tourism. Taş Mektep’te açılan Dar-ül Eytam mektebinin marangozluk, demircilik bölümlerinin atölye binası olarak kullanılırken burada okuyan 400 öğrenci, yemeklerini üç posta halinde, sırayla yedikleri için atölyeler ‘’Dündar Evi’’ olarak bilinen eski kiliseye nakledilir. Kilise binası 1927 yılının Eylül ayında, okul kapatılıncaya kadar 400 öğrencinin rahatlıkla yemek yediği yemekhane olarak kullanılır. Bu yüzden ‘’Yemekhane’’ olarak bilinen bu kilise restore edilerek Faruk Çelik Kültür Merkezi adıyla belde turizmine kazandırılmıştır. Fener Rum Patriği Bartholomeos Arhondoni’nin 1Temmuz 2009’da Trilye’yi ziyaret eden Yunan Kültür Heyeti’nin ricası üzerine düzenlediği ayin burada yapılmıştır. Kemerli Kilise Panagia Pontobasilissa ya da belde de tanınan adıyla Kemerli Kilise, duvarlarına resim yapılan ilk kilise olarak bilinmektedir. Kilisenin Panagia Pantobasillissa’ya (Hz.Meryem’) adandığı bazı el yazması eserlerde belirtilmektedir. Kilise, doğu-batı doğrultusunda uzanan Yunan haçı şemasına sahiptir. Yapı kullanılmasa da halen ayaktadır. İlk yapının duvar tekniği göz önünde bulundurularak, 13’ncü yüzyıl sonlarında yapıldığı kabul edilmektedir. Hıristiyan âlemi için büyük önem taşıyan bu kilisenin duvarlarında kat kat resimler bulunmaktadır. İlk tabaka freskleri 14. yüzyıl başlarına, ikinci tabaka freskleri ise, 18. yüzyıla (1723) tarihlenmektedir. Sütunlarının İskenderiye’den getirildiği rivayet edilir. Yapı dış cephesindeki destek payandaları nedeniyle halk arasında Kemerli Kilise olarak adlandırılmaktadır. Kilisenin duvarlarıyla, kubbesi sağlam durumdadır. Fatih Mosque Aya Todori, which is a Byzantine Church, constructed between 720-730 AD, is also known as the Church of Christ and Hagios Stephanos, which is its original name. The church is the oldest Byzantine building in Bursa, which has been protected. After Turks have conquered Tirilye it was named Fatih Mosque and was used as a mosque. It has Byzantine column headings at the entrance and the dome is 19 meters high. The mosque is entered thorough a portico covered with a wooden roof which is standing on four columns that have ornamented metal headings. The building, which was originally constructed as a church, has a mihrab that is covered with a half dome. The mosque was retransferred into a church during the Greek occupation in 1918 and was turned into a mosque again in 1922 after being liberated. Stone School (Taş Mektep) Stone School, which is known as the school where the archbishop Makarious, the former president of Cyprus, has attended has been designed with a neo classical style reflecting western architecture. The construction of the magnificent building started in 1904 and was completed in three years. It is situated on an area of 965 square meters, is four-storey high and is located on the hill at the west of İskele Street. In 1924 after the establishment of the republic it is opened as a school called Dar-ül Eytam for orphans, who were the children of soldiers that died in the war. The building served as a boarding school, a primary school and a secondary school later on. The historical building that was evacuated in 1989 was transferred to Uludağ University first and then was transferred to Zeytinbağı Municipality for restorations. Faruk Çelik Culture Center The building, which was constructed in Trilye in 1878 is restored and currently is being used as Faruk Çelik Culture Center. It is composed of three vertical lines similar to all other churches. Vertical lines are separated with columns. The abscissa of the church was demolished for creating a new entrance. The upper part of the entrance is higher than the sides. The Dar-ül Eytam School, which opens to the Stone School, is used for the workshops for carpentry and iron works and 400 students attending this school are transferred to “Dündar House” in three parties for lunches. Church building was used as a mess hall until the school was closed in September 1927. The capacity was 400 students. Due to its function it was called “mess hall” until its restoration, which turned the building into Dündar Evi Dündar Evi olarak bilinen Hagios Ioannes Rum Kilisesi (Yuannes Kilisesi) Rumların bölgeyi terk etmesi ardından özel mülkiyete geçmiştir. 19. yüzyıl yapısı kilisenin üç katlı batı cephesi günümüzde konut olarak kullanılmaktadır. Ana giriş, kemerli taş bir kapıdandır. Duvarlarında taştan oyma işlemelerle Bizans mimarisine özgü motiflere rastlamak mümkündür. Zeytinbağı’nda Rumlardan kalma yedi kilise,üç manastır ve üç de ayazma (kutsal kaynak) var iken bugün bu kiliselerden sadece üç tanesi ayaktadır. Üç manastırdan da Aya Yani Manastırı kısmen günümüze gelmiştir. Yıkılan kiliselerden biri restore edilerek bugün Zeytinbağı Belediye Binası olarak kullanılmaktadır. Sözü edilen ve geçmişi Bizans’a uzandığı bilinen üç manastırın kalıntısı Trilye’nin dışında bulunmaktadır. Bunlardan ilki kasabanın çıkışında Eşkel köyü yolu üzerindeki Hagios Sergios Manastırıdır. İlk olarak 8. yüzyılda kurulduğu bilinen ve çiftlik olarak kullanılan manastırın yalnızca duvarlarıyla, her birinin ağırlığı 200 kilo gelen görkemli giriş kapıları günümüze ulaşmış durumdadır. İkinci manastır kalıntısı ise kasabanın yaklaşık 5 km. uzağında olan ve halk arasında Ayani Çiftliği olarak bilinen Hagios Ioannes Theologos (Pelekete)Aya Yani Manastırıdır. 709 yılında kurulduğu ve 1922 yılına kadar faaliyet gösterdiği bilinen manastırın günümüze yıkılmış kilisesi ve duvar kalıntıları ulaşmıştır. Üçüncü manastır kalıntısı ise halk arasında Aya Sotiri olarak adlandırılan mevkideki Batheos Rhyakos Soteros Manastırıdır. Büyük ölçüde yıkılmış durumda olan manastırın bazı binaları mülk sahibi tarafından barınak olarak kullanılmaktadır. Faruk Çelik Cultural Center. Upon the request of the Greek Culture Delegation a ceremony was held in this building during the visit of the Fener Greek Patriarch Bartholomeos Arhondoni to Trilye on July 1 st 2009. Arched Church Panagia Pontobasilissa or Arched Church as it is called in the region is known to be the first church where the walls were painted with pictures. It is indicated in some handwritten scripts that the church was dedicated to Panagia Pantobasillissa (Mother Mary). The church is based on a Greek cross plan to in the east and west directions. Although the building is not used currently it has still survived. According to the construction style of its walls, it is believed that the building was constructed at the end of the 13th century. The church has pictures on its walls at different layers and is considered to be very important for Christians. The first layer of frescos were made at the start of the 14th Century, the second layer of frescos were made in 18th Century (1723). It is believed that the columns were brought from Alexandria. There are support pillars at the façades and the public calls the building as the Arched Church. The walls and the dome of the church are in good condition. Dündar House The Hagios Ioannes Greek Church (Yuannes Church), which is known as the Dündar House in the region, has been transferred to private property after Greeks abandoned the region. Threefloored western part of the church, which was constructed in 19th Century, is currently being used as a residence. The main entrance is through a stone door. There are Byzantine decorations and stone ornaments on its walls. Yavuz Sultan Selim zamanında bölgeye yerleştirilen Türklerin yaptığı tarihi bir hamam ve 1907 yılında kullanılan bir okul Trilyenin önemli tarihi eserleri olarak günümüze kadar gelebilmiş yapılar olarak gösterilebilir. Kapanca Limanı Trilye’de Roma döneminden kalan Kapanca bölgesindeki antik liman; tarihin her döneminde kıyı ulaşımının en önemli odak noktası olmuştur. There were seven churches, three monasteries and three holy springs in Zeytinbağı however only three of the churches have survived to these days. Only Aya Yani Monastery has partially survived among the three monasteries. One of the collapsed churches has been restored and is currently being used as the Zeytinbağı Town Hall. The ruins of the three monasteries, which were built during the Byzantine era, are out of Trilye. One of these is the Hagios Sergios Monastery located on the road to Eşkel Village. The monastery was built during the 8th Century and used as a farm. Today only magnificent entrance doors, which are 200 kilograms each, and the walls of the monastery are remaining. The ruin of the second monastery is 5 km far from the town and is called Hagios Ioannes Theologos (Pelekete) Aya Yani Monastery, which is known as the Ayani Ranch by the public. The monastery was built in 709 and used until 1922; only the ruins of the church and walls are remaining today. The third ruins of the monastery belong to Batheos Rhyakos Soteros Monastery known as the Aya Sotiri by the public. Most of the buildings of the monastery are ruined however their owners use some buildings as shelters. Turks, who settled in the area during Yavuz Sultan Selim Time, built a Turkish bath and a School in 1907 and those structures are regarded as important historical locations, which have survived by these days. Kapanca Port Cenevizlilerin Appolonia Gölü kuzeyinden elde edilen tuz madeni ihracında, Trilye ve Apemeia (Mudanya) limanlarını kullandıkları belirlenmiştir. Trilye; bereketli topraklarından elde edilen ürünleri Bizans imparatorluğunun merkezine aktarılmasını sağlayan önemli bir limandı. The antic port, which is in Kapanca Districts of Trilye, dates back to the Roman era; it was the most important port for transportation during its time. It has been understood that the Genoese have used Trilye and Apemeia (Mudanya) ports for transporting the salt extracted from the northern part of the Appolonia Lake. Trilye was an important port for exporting the goods produced in the fertile lands to the center of the Byzantine Empire. Tarihi Çamlı Kahve Historical Pine Teahouse (Tarihi Çamlı Kahve) Taş Mektep’in yanından yukarı çıkıldığında, Trilye’nin balkonu olarak tabir edilen tarihi Çamlı Kahve’ye ulaşılır. Asırlık çınar ve çam ağaçlarının altında denize, zeytin bahçelerine ve çevredeki manzaraya kuşbakışı hakim olan tepedeki bu alan çay bahçesi olarak hizmet vermektedir. The Historical Pine Coffee lies on a high hill past the Stone School and is referred as the balcony of Trilye. This area is currently used as a teahouse and overlooks the sea, olive orchards and the beautiful scenery from the top under pine and plane trees. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r GREAT MOSQUE ULU CAMİ T.C. BURSA VALİLİĞİ Ulu Cami Osmanlı mimarisinin şaheserlerinden olan ve İslam dünyasının en önemli 5 mabedinden biri olarak gösterilen Ulu Cami, Bursa’nın en büyük ve en görkemli yapısıdır. Atatürk Caddesi’nde Hanlar Bölgesi’ne komşu olan Ulu Cami, gerek mimarisi gerekse işçiliği ile döneminin de en önemli eserlerinden biridir. Bursa’da inşa edilen padişah camilerinin (selatin) dördüncüsüdür. Sultan Yıldırım Bayezid, Bulgaristan’ı alarak Tuna kıyılarına ulaşmış, Alanya ve Tokat’ı alarak ticaret yollarına hakim olmuştur. Bu genişleme Bursa’yı ipek ve kadife ticareti merkezi ile baharat antreposu haline getirmiştir. Bu zenginlik Ulu Cami’nin, Kapalıçarşı’nın (Bedesten) ve Yıldırım Darüşşifası’nın (hamam ve kervansaray) inşasını sağlamıştır. 1396 -1399 yılları arasında yaptırılan bu eşsiz eser, kapalı ibadet alanının boyutları bakımından Türk tarihinde yapılan en büyük camidir. Mimarı Ali Neccar olan bu eşsiz eserin yapımında dönemin en iyi ustaları ve sanatçıları görev almıştır. Yüksek iki minaresi ve benzer boyutlarda yirmi kubbesi olan Ulu Cami, çok ayaklı cami şemasının klasik ve abidevi bir örneğidir. Caminin üç cephesinde dört kapı bulunmaktadır. Great Mosque (Ulu Cami) Great Mosque is one of the masterpieces of Ottoman architecture and is considered as one of the five most important sanctuaries of the Islamic world and is also the biggest and most glorious building in Bursa. Great Mosque, which is near the Caravanserai area in Atatürk Street is the most influential building of its time, both from the viewpoint of the workmanship and the architecture. It is the fourth mosque built by Sultans in Bursa. Sultan Yıldırım Bayezid conquered Bulgaria and reached Danuble River and also conquered Alanya and Tokat and dominated the commerce routes. This expansion turned Bursa into a silk and velvet commerce center and a warehouse of spices. This richness made it possible to construct the Grand Bazaar (Bedesten) and Yıldırım Hospital (bathhouse and caravanserai). The unique mosque which was built between the years of 1396-1399 is the largest mosque in the Turkish history with its inner service area. The architect of this building was Ali Neccar and the best masters and artists were involved in its construction at that time. Great Mosque has two high minarets and twenty domes similar in size. It is a classical and monumental example of mosques with multiple columns. There are four portals at three sides of the mosque. The portal near the place of Doğu tarafında “Hünkar Mahfili”nin yanında yer alan kapı günümüzde kullanılmamaktadır. Diğer üç kapı ise devamlı açıktır. Duvar kalınlığı yer yer iki metreyi aşan Ulu Cami, zengin ve ferah mekanı ile yaklaşık beş bin cemaat kapasitesine sahiptir. Ulu Cami, her biri dörder kubbeli beş bölümden oluşur. Hemen hemen eşit büyüklükteki yirmi kubbesinin ortasındaki kubbe başlangıçta açık olarak yapılmıştı. Telle örtülü bu orta kubbeden giren yağmur damlaları altındaki havuzda toplanır, ışık ise camiyi aydınlatırdı. Günümüzde kubbe camekanla kaplı olduğunda yağmur suyu toplama işlevine değil ama aydınlatma görevine devam etmektedir. Ortadaki bu kubbenin altında bulunan havuzlu, 18 köşeli şadırvan yapıya bambaşka bir görünüm katmaktadır. Abdest alınabilen bu şadırvan türünün tek örneğidir. Şadırvanın üstünün camla kaplı olması binanın içine doğal bir aydınlık verir. Ulu Cami’nin en güzel köşesi olan şadırvanın yapılma nedeni şöyle rivayet edilir: Cami yapımı için arazi istimlak edilirken, şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçasının sahibi olan yaşlı hanım, arazisini satmak istememiş ve uzun süren ısrarlar karşısında ve gördüğü bir rüyadan sonra arazisini vermeye razı olmuş. Ancak daha sonra, bu şekilde alınan bir yerde namaz the sultan at the east is not used today. The other three doors are open at all times. The walls of the mosque are thicker than two meters at some parts and it has a roomy and spacious serving area for five thousand people. Great mosque has five segments and each segment has four domes. All domes were approximately similar in size but the center dome was constructed hypaethral. The rain, which through this wire fenced dome, fell in the pool underneath and the light from the dome illuminated the mosque. Today the dome is covered with glass and cannot be used to collect rain water however it is still illuminating the mosque. The water tank with a fountain right underneath this dome has eighteen corners and gives a special ambience to the mosque. The pool can be used for ritual ablution and is one of its kinds. The pool is covered with glass and this feature illuminates the mosque with natural light. The reason, which is rumored for the construction of the pool, is as follows: During the land was purchased for the mosque an old lady, who was the owner of the land, refused to sell it. Strong claims and a dream, she had, convinced her to sell her land. After the land was purchased, it was decided that one cannot pray on a land purchased from a women who wasn’t willing to sell her land in the first place. So a water tank with a fountain was built there. kılınmaz düşüncesiyle buraya şadırvan yapıldığı söylenir. Türk-İslam dünyasının en eski camilerinden olan Ulu Cami düzgün kesme taşlarla inşa edilmiştir. Kalın beden duvarlarının masif etkisini hafifletmek için cephelerde her kubbe sırası hizasına gelmek üzere sağır sivri kemerler yapılmıştır. Her kemerin içinde iki sıra halinde ikişer pencere yer alır. Bunların gerek biçimleri gerek boyutları her cephede farklıdır. Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzey cephesinde köşelerde iki minare vardır. Minarelerin ikisi de beden duvarına oturmaz, yerden başlar. Sekizgen biçimli kürsüsü bütünüyle mermerden, gövdesi tuğladandır. Sultan Çelebi Mehmet’in yaptırdığı söylenen doğu köşesindeki kare kürsülü minare, caminin beden duvarından bir metre kadar ayrıktır. Şerefeler her iki minarede de aynı olup tuğlalı mukarnaslarla bezelidir. Kurşun kaplı külahlar 1889’daki yangında ortadan kalkınca, bugünkü boğumlu taş külahlar yapılmıştır. 1402‘de Osmanlılar ile Moğollar arasında yapılan Ankara Savaşı’nda, önce Timur’un sonra Karamanoğlu’nun verdiği zararlardan sonra Ulu Cami’nin onarımını, Yıldırım Bayezid’ın oğlu Sultan Çelebi Mehmet gerçekleştirir ve cami 1421 yılında tekrar ibadete açılır. 1855 Bursa depreminde zarar gören caminin kubbeleri de 1862 yılında onarılır. Great Mosque, which is one of the oldest mosques of the Turkish Islamic world, was constructed with smooth cutting stones. To reduce the massive effect of the thick walls pointed arches have been constructed for all domes at the façades. Every arch has got double lined two windows inside. The forms and sizes of all these windows are different at all façades. The mosque which has two minarets at the corners of the north façade does not have a final prayer area. Both of the minarets does not touch the walls and are risen from the ground. The pedestal is octagonal and made from marble and the body is made from brick. The minaret at the eastern corner which is believed got to be constructed by Çelebi Mehmet is one meter far from the main outer wall and has a square pedestal. Minaret balconies are the same in each one and are ornamented brick muqarnas. When the lead caps were destroyed in the fire in 1889 stone caps were built that still exist today. During the Ankara War between the Ottomans and the Mongols the mosque was damaged first by Timur and then by Karamanoğlu. Çelebi Mehmet the son of Yıldırım Bayezid got the mosque repaired and the mosque was opened to service once again in 1421. The domes of the mosque were damaged during the earthquake of 1855 and were repaired in 1862. Cami içindeki hazineler Treasures in the Mosque Mimarisiyle abide bir yapı olan Ulu Cami, olağanüstü güzellikteki minberi, duvarlarındaki el yazmaları, ortasındaki abdest alınabilen havuzlu şadırvanı, gizemli haç ile Yahudi yıldızı ve içerisindeki kendine özgü harika özellikleri ile de Türk ve İslam sanatı için son derece önemli bir eserdir. Great Mosque which is a monumental building has an extraordinary beautiful mimbar, hand written scriptures on the walls, a pool with a sprinkler in the middle where it is possible to perform ablution, mysterious cross and a Star of David and magnificent beauties unique to Great Mosque. All these features Ulu Cami’nin Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet tarafından ceviz ağacından, hiç çivi kullanılmadan iç içe geçirme yöntemi ile yapılmış minberindeki ağaç işçiliği bir şaheserdir. Minber, kainatı temsil eder. Üzerine güneş sistemi kabartma bir formla işlenmiştir. Gezegenler, her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş’e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlere nakşedilmiştir. Dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile tartışıldığı bir devirde bir ahşap ustasının o dönemde bilinen tüm gezegenleri rastgele bir yıldız olarak değil, güneş sistemimizdeki birer gezegen olarak işlemesi dikkat çekici bir şekilde bugünkü bilimsel bulgularla örtüşmektedir. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, ‘Yıldırım Bayezid Han tarafından Hicri 804 yılında make Great Mosque a very important work for the Turkish and Islamic Art. The minber, produced by Mehmet the son of Devaklı Abdülaziz, is composed of interlocking wooden pieces fitted together without nails; the woodwork is a masterpiece. The minber represents the universe. The solar system is carved into the wood. The planets are carved into the wood taking into account their distance from the sun and their proportional sizes. During the era, in which discussions occurred if the world was round or flat, a woodworker carving figures not simply as stars but as planets in the solar system remarkably corresponds to scientific knowledge of our time. Above the entrance of the minber it is written in Ottoman in golden letters “Built by Yıldırım Bayezid Han in 804 Hijri Calendar”. At one side of the banister of the minber it is written with sülüs calligraphy style “the work of Mehmet the son of Devaklı Abdülaziz”. The signature of the artist has been noticed recently. At the eastern part of the minber there is a cabinet system that supports the minber composed of a narrow rectangle, a larger triangle and a striped cabinet. The carvings of the solar system on the rectangle and triangle parts still amaze visitors. There are 15 ornaments at the base of the minber (both at the east and west directions). Three of them are rectangular and their meaning are, “start, exit and first”. The remaining 24 are the same with their macro form but have different details. Close columns with dark colors represent brothers and sisters. In the patters Üçoklar represents 12 Turkish Clans and Bozoklar represents another 12 Turkish Clans. There are 24 Turkish yaptırılmıştır’ ibaresi yer alır. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağdaki ikinci çıkış kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, ‘’Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi’’ ibaresi dikkat çeker. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edilmiştir. Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi bir kompozisyon oluşturur. Üçgen ve dörtgen yüzü kaplayan güneş sisteminin kabartma form işlemeleri bugün bile görenleri hayrete düşürmektedir. Minberin alt kaide kısmında (hem doğu hem batı yönünde) 15’er motifi vardır. Bunların üçer tanesi dikdörtgen “başlangıç, çıkış ve ilk” anlamlarını taşır. Geriye kalan 24 özde aynı, detayda farklıdır. Yakın sütunlar koyu motiflerle kardeşleri temsil eder. Motiflerle, Üçoklar 12 Türk boyunu; Bozoklar ise diğer 12 Türk boyunu simgeler. Böylece minberde 24 Türk boyu yer alır. Güney duvarında asılı olan Kabe örtüsü de gizemini korumaktadır. Örtünün caminin ilk kapı örtülerinden biri olduğu tahmin edilmektedir. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini kazanıp hilafeti ve kutsal emanetleri teslim aldığında aynı zamanda Mekke’nin onarımını da clans represented on the minber. The cloth from Kaaba hung on the southern wall is a mystery. It is believed that the cloth is used as the first door cover of the mosque. When Yavuz Sultan Selim has won the Mısır campaign and returned as the caliph with holy relics he also started the repairs of Mecca. The covers of Kaaba were replaced during the repairs. During this, the former cover was sent to Istanbul and the door cover of the Kaaba was sent to Great Mosque as a gift. Yavuz Sultan Selim has personally brought the cover and hung it to the wall of the Great Mosque. The cloth which originally had embroideries of verses of the Koran made with pure gold threads were readable. However today these verses have faded and are only readable under bright light. The mahfil of the muezzin made from hard walnut tree is located on eight columns. The mahfil was built in 1549. The stone pedestal made in 1815 is another unique work of art in the mosque. The upper and lower parts are carved from a single marble block. The verses of the Koran located at the top and sides of the mihrab, which was finished in 1571, was written by calligraphy masters. The Great Mosque can be called a calligraphy museum with its forty-five plates and eighty-seven inscriptions on the walls which were completed by twenty-one calligraphists. There are nine different calligraphy characters and every inscription has a different story. For example it is believed that Hızır Aleyhisselam prays in front of the “Vav” letter in the direction of the kiblah and when one happens to pray with him his wishes will come true. At the same wall there is an image of the Kaaba and irrespective of the viewing angle the door of the Kaaba is always looking at the observer. There are two more water tanks with fountains at the yaptırmaya koyulmuştu. Yeniden imar edilen Kabe’nin örtüleri de değiştirildi. Bu sırada eski örtü İstanbul’a yollanırken Kabe’nin kapısının örtüsü ise Bursa Ulu Cami’ye hediye edilmişti. Örtüyü bizzat Yavuz Sultan Selim kendi elleriyle taşıyıp camiye asmıştır. Aslında Bursa’ya geldiğinde üzerinde saf altın iplikle dokunmuş çeşitli ayetler çok rahat bir şekilde görünürken bugün üzerindeki işlemeleri ancak parlak ışık altında seçebilmek mümkündür. Sert ceviz ağacından imal edilen müezzin mahfili 8 sütun üzerinde durmaktadır. Mahfil 1549 tarihini taşımaktadır. Yine 1815 yılında yapılan taş kürsü de camideki bir başka özgün eserdir. Alt ve üst kısmı tek parça mermerden oyulmuştur. Caminin 1571 tarihinde tamamlandığı bilinen mihrabının üstündeki ve yanlarındaki ayetler hat ustaları tarafından işlenmiştir. Ulu Cami’nin duvarları 21 hattat tarafından yapılmış 45 levha ve 87 duvar yazısıyla da adeta bir hat müzesidir. 9 ayrı yazı karakteri görülür ve her hattın ayrı bir hikayesi vardır. Mesela Kıble duvarında bulunan “Vav’’ harfi önünde Hızır Aleyhisselamın bazı vakitler namaz kıldığı ve onunla beraber namaz kılmaya denk gelindiğinde edilen duaların kabul olunacağına inanılır. Aynı duvarda Kabe resmi bulunur ve siz hangi istikametten ona bakarsanız, kapısı size doğru dönük gibi gözükür. Caminin bahçesinde kuzey avluda iki şadırvan daha yer almaktadır. Bu iki şadırvan 1958 kapalı çarşı yangınında tahrip olmuştur. Doğu avlusunda ise çinili çeşme bulunur. Diğer abdest alma yerleri ise yakın tarihlerde yapılmıştır. Ulu Cami’nin henüz gizemi çözülemeyen bir başka sırrı ise kuzeye bakan Taç Kapı’nın ikinci sol üstündeki pencerenin üst kemerindeki süslemelerdir. Bu pencereye bakıldığında haca ve yıldıza benzeyen işaretler görülür. Bunlar esnaf loncaları ile ilişkilendirilir. Aynı şekilde kuzey kapısının solundaki minarenin yanında bulunan pencerenin parmaklıkları diğerlerinden farklı olarak Haç şeklindedir. Rivayete göre deprem sonrası caminin onarımında görev alan gayrimüslim ustalar, bu deseni işlemişlerdir. northern courtyard. These two fountains were damaged during the fire in 1958. There is a drinking fountain covered with tiles at the eastern courtyard. Other fountains were built recently. Another mystery that hasn’t been solved yet is the ornaments above the second window at the top of Crown portal. Similarly the window beside the minaret at the left from the northern portal has bars shaped as crosses differing from other bars. Some say that these symbols were made by non Muslim masters who worked during the repairs after the earthquake. They have been spotted after the repairs and have not been taken out and reached until today. Kubbelerin sırrı Macar Kralının 1396’da diğer Avrupa devletlerinin de desteğini alarak Niğbolu Kalesi’ni kuşatmasının ardından Kale Komutanı Doğan Bey acil yardım ister. Bunun üzerine Sultan Yıldırım Bayezid, ordusuyla harekete geçmeden önce savaşın kazanılması durumunda Bursa’ya 20 cami yaptırmayı vaat eder. Daha sonra adına yakışan bir hızla Niğbolu’ya yetişen Sultan Yıldırım Bayezid ordusuyla büyük bir zafer kazanır. Bu zaferin sonucunda Abbasi Halifesi ; Yıldırım Bayezid’a ’’Sultan-ı İklimi Rum’’ yani Anadolu’nun Sultanı ünvanını verir ve bundan sonra Osmanlı padişahlarına Sultan denmesi adet haline gelir. Bursa’ya dönüşünde ise verdiği sözü unutmayan Sultan Yıldırım Bayezid damadı Emir Sultan’ın tavsiyesi üzerine yirmi küçük Cami yerine yirmi kubbeli büyük bir Cami; Ulu Cami’yi yaptırır. Ulu Cami’deki her kubbe bir küçük camiye bedeldir. Cami 1399 yılında, Osmanlı İmparatorluğunun 100. kuruluş yıldönümünde açılır. Bursa erenlerinden, Hacı Bayram Veli’nin hocası, açılış günü Ulu Cami’nin üç kapısında aynı anda görüldüğü ve sırrı açığa çıktığı için Bursa’yı terkettiği söylenen Somuncu Baba, ilk hutbeyi okur. İlk cemaatinde; Emir Sultan Hazretleri, Sultan Yıldırım Bayezid, Osmanlının ilk şeyhülislamı Molla Fenari ve Bursa’nın büyük şahsiyetleri hazır bulunmaktadır. İlk imamı mevlüdü kaleme alan ve hayatının sonuna kadar Ulu Cami’de imamlık yapacak olan Süleyman Çelebi, ilk müezzini ise Aziz Mahmut Hüdai’nin hocası Üftade Hazretleridir. The Secret of the Domes After the King of Hungary with the support of other European states besieged Niğbolu Castle the commander of the castle Doğan Bey asked for help. Before deployment Sultan Yıldırım Bayezid promised to construct twenty mosques if they win the war. Yıldırım Bayezid reached Niğbolu very fast and he gained a great victory with his army. After the victory the Abbasid Khalif gave the title “Sultan-I İklimi Rum” to Yıldırım Bayezid which means the Sultan of Anatolia and there after it fell into a habit to call Ottoman emperors as Sultans. After Sultan Yıldırım Bayezid returned to Bursa he remembered his promise. However Emir Sultan recommended that there should be one mosque with twenty domes instead of twenty mosques and therefore Sultan Yıldırım Bayezid got Great Mosque constructed. Every dome in the Great Mosque is considered to be a single mosque. The mosque was opened in 1399 during the 100th year of the foundation of the Ottoman Empire. Somuncu Baba, who was the teacher of one of the saints of Bursa Hajji Bayram Veli and had offered the first sermon, was seen at three of the portals of the mosque at the same time. He had to leave Bursa because his secret was uncovered. Emir Sultan, Sultan Yıldırım Bayezid and the first shaykh al-islam of the Ottoman Empire Molla Fenari attended the first prayer in the mosque. The first imam of the mosque was Süleyman Çelebi, who remained as the imam of the mosque, until his death. Süleyman Çelebi was also the author of the Mawlid, the first muezzin was his Excellency Üftade, who was the teacher of Aziz Mahmut Hüdai. Ulu Cami’nin bir özelliği de dini manada ulaştığı yüksek mertebedir. İslam’da en yüksek mertebeli ibadethane Mekke’deki Mescid-i Haram’dır (Kabe). Burayı Mescid-i Nebevi (Medine), Mescid-i Aksa (Kudüs) ve Mescid-i Emeviye (Şam) izler. Bu dört caminin ardından mertebe bakımından 5. sırada Bursa Ulu Cami yer alır. Ulu Cami Bursa’nın sahip olduğu şaheserlerdendir. Değeri bilinmeli ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Another feature of the Great Mosque is the highly important religious level attained. The most important religious place is the Masjid al-Haram (Kaaba) in Mekke. The other important ones in the order of their importance are Prophet’s Mosque (Mescid-i Nebevi) (Medine), Golden Dome Mosque (Mescid-i Aksa) (Jarusalem) and Umayyad Mosque (Mescid-i Emeviye) (Damascus). After these four mosques the fifth most important mosque is the Grand Mosque of Bursa. The Grand Mosque is a magnificent masterpiece in Bursa. It should be valued and protected for future generations. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r OLYMPOS ULUDAĞ T.C. BURSA VALİLİĞİ Mitolojik Çağın Olympos’u Mythological Era’s Olympus Tarihinin yüz bin yıl öncesine kadar dayandığı bilinen Uludağ, antik çağın ilk tarihçilerinden Herodot’un (M.Ö. 490-420) yazdığı Herodot Tarihi isimli kitabında, “Olympos” olarak geçer ve Olympos’ta Lydia kralı Kroisos’un oğlu Atys’in yaşadığı trajediyi anlatır. Yine tanrıların Troya Savaşı’nı buradan izledikleri de mitolojik kaynaklarda yer alır. Mısırlılar’ın Mismos, Romalılar’ın Calbyeers, Bizanslılar’ın ise Misolymp adını verdikleri Uludağ, bir dönem Bizanslı keşişler tarafından sığınak olarak kullanması nedeniyle Osmanlılar tarafından Keşiş Dağı olarak adlandırılmıştır. Orhan Gazi‘nin Bursa’yı teslim almasından sonra dağdaki keşişlerin yaşadığı manastırların bir kısmı terk edilirken, bir kısmı da Duğlu Baba, Geyikli Baba, Abdal Murad gibi müslüman dervişlerin inziva yerleri olmuştur. 1925 yılında Bursa Vilayeti Coğrafya Cemiyeti’nin girişimleri ve Osman Şevki Bey’in önerisi ile “Uludağ” adını almıştır. It is known that, history of Uludağ is based on nearly one hundred thousand years ago. In the book, which is “Herodot’s History”, written by Heredot, Uludağ was mentioned as “Olympus” and the tragic story of Atys, who was the son of Lydia’s King Kroisos, was told at “Olympus”. Also, it is mentioned in the Mythological sources that, the Gods watched the Troya War from Uludağ. Different communities have called Uludağ with different names; Egyptians called it as “Mismos”, Romans called it as “Calbyeers” and Byzantines called it as “Misolymp”. The Byzantine Monastic used to use Uludağ as a burrow so Ottomans called it as Monastic Mountain. After Orhan Gazi took Bursa, some of the monasteries that monastic were living in, were left and the others were used as reclusion places by Muslim dervishes such as Duğlu Baba, Geyikli Baba and Abdal Murat. The mountain took the name of “Uludağ” by the attempts of Bursa City Geography Community and Mr. Osman Şevki’s advice, in 1925. Four Seasons at Uludağ (Great Mountain) Uludağ’da Dört Mevsim Bursa denince akla gelen ilk simgelerden biri olan ve kentin 36 kilometre güneyinde yer alan 2 bin 543 metre yüksekliğindeki Uludağ, ülkemizin en gözde kış sporları merkezidir. Eşsiz güzellikleri, flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilen Uludağ, kış turizminin yanı sıra yaz aylarında da, kampçılık, trekking ve günübirlik piknik etkinliklerine olanak sağlamasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Bu özellikleri ile Uludağ dört mevsim turizme hizmet veren bir doğaya sahiptir. Uludağ, which is the most remembered when we talk about Bursa, is in 36 km south of our city, has 2.543 meters highness and is the most popular sport centre of our country. Uludağ, which was announced as a National Park with its unique beauty, rich flora and fauna in 1961, attracts local and foreign tourists with its camping, trekking, oneday picnic facilities as well as its winter tourism activities. Uludağ has the nature, which gives service to the tourism with those specialities at four seasons. Milli parkın en yüksek noktası Uludağ Tepe’dir (2543 m). Diğer yükseltiler Zirvetepe (2468m), Kuşaklıkaya (2232 m), Çobankaya (1750 m), Bakacak Tepe (1743 m) dir. Sarıalan (1621 m), Kirazlıyayla (1505 m), Kadıyayla (1235 m) gibi yaylaları, Nilüfer Çayı’nın kolları olan Dombay Çukuru Dere, Softadere, Derinçay Dere gibi dereleri vardır. The highest point of the mountain is Uludağ Hill (2543 m.). The other hills are Zirvetepe (2468 m.), Kuşaklıkaya (2232 m.), Çobankaya (1750 m.), Bakacak Hill (1743 m.). Uludağ has Sarıalan (1621 m.), Kirazlıyayla (1505 m.), Kadıyayla (1235 mt.) Pleteauses and Dombay burrow, Softa and Derinçay Brooks. Zirvede kayak... Uludağ’da 1933 yılından beri kayak yapılmaktadır. Ülkemizin en önemli kış sporları ve kayak merkezi olan Uludağ’da karla kaplı gün sayısı 178’dir. Bugüne kadar kar kalınlığı en fazla 435 cm olarak ölçülmüştür. Dünyaca ünlü Uludağ kayak pistleri, Fatintepe ve Kuşakkaya tepelerinin üzerine kurulmuştur. Uludağ Kayak Merkezi I. ve II. Gelişim Bölgeleri olmak üzere iki ayrı bölgeden oluşur. I.Gelişim Bölgesi yatırımlarını tamamlamış durumdadır. Birinci gelişim bölgesinde 17 kamu, 19 özel olmak üzere toplam 36 konaklama ve dinlenme tesisi mevcuttur. Toplam yatak kapasitesi 10.000 cıvarındadır. 1986 yılında turizm merkezi ilan edilen II. Gelişim Bölgesinde ise, 4 otel mevcuttur. Yatak kapasitesi 1.500 olan 2. bölgede 3 otel daha yapılması planlanmaktadır. Uludağ kayak merkezi Alp ve Kuzey disiplini ile “Tur kayağı” ve “Helikopterli kayak” uygulamaları bakımından uygun coğrafya şartlarına sahiptir. Kayak dışında snowboard, big foot, buz pateni, kar motosikleti aktiviteleri ziyaretçilere sunulan alternatifleri oluşturur. Oteller bölgesinde 8 telesiyej, 7 teleski olmak üzere 15 mekanik tesis mevcuttur. 13 farklı pist hali hazırda hizmet vermeyi sürdürmektedir. Kayak merkezi Bursa’ya 36, İstanbul’a 150 kilometre mesafededir. Skiing at the Top… Skiing is possible at Uludağ since 1933. Uludağ, which is the most important skiing centre of our country, is covered with snow 178 days in a year. The maximum snow depth that has been measured until today is 435 cm. World famous Uludağ skiing tracks were established on Faintepe and Kuşakkaya Hills. Uludağ Skiing Centre contains of two parts they are 1st Development Zone and 2nd Development Zone. I. Development Zone has completed its investments. There are total thirty-six lay-bys and recreations in the First Development Zone; 17 of them belong to the state and 19 of them belong to private sector. Total designated bed capacity is around 10.000. Second Development Zone, which was announced as a tourism centre in 1986, has got 4 hotels. Designated bed capacity of Second Zone is 1.500 and three more hotels are being planned to build. Uludağ Skiing Centre has very suitable geographical conditions for “Tour Skiing” and “Helicopter Skiing” activities with “Alp” and “North” disciplines. Snowboard, big foot, ice-skating and snow bike activities are the alternative services for the visitors. There are total 15 mechanic operations in the hotels zone with 8 chairlift and 7 teleski. 13 different tracks give service currently. Skiing Centre is 36 km far from Bursa and 150 km far from İstanbul. Teleferik ve Uludağ... Uludağ’ın ziyaretçilerine sunduğu olağanüstü güzelliklerden biri de teleferik ulaşımıdır. Bursa-Kadıyayla (1235 m) arasında, KadıyaylaSarıalan (1621 m.) arasında, toplam dört hat hizmet vermektedir. Her hatta 30 kişi taşıyan bir kabin çalışır. Teleferik adını verdiği semtten 20 dakikada bir kalkarak Kadıyayla’ya ulaşır. Burada kabin değiştirip, Sarıalan’a çıkan kabine binilir. Yolculuk yaklaşık 25 dakika sürmektedir. Sarıalan’dan Oteller Bölgesi’ne ulaşmak için 7 kilometrelik yolu minibüsle geçmek mümkündür. Yazın ayrıca Sarıalan’dan önemli bir kamp alanı olan Çobankaya’ya (1750 m) telesiyejle gidilebilir. Aerial Railway and Uludağ… Aerial Railway, which gives service to the visitors, is one of the magnificent beauties of Uludağ. It gives service with 4 lines, which are between Bursa-Kadıyayla (1235 m.) and Kadıyayla-Sarıalan (1621 m.). One cabin is operated for each line. Each cabin can carry 30 people. Aerial Railway departs from Aerial Railway District every 20 minutes and reaches Kadıyayla. The cabin is changed here and the other cabin is taken that goes to Sarıalan. The journey takes 25 minutes. It is possible to take a bus for 7 km distance, to reach Hotels Area, from Sarıalan. Besides, it is possible to go to the camping area, which is called Çobankaya (1750 m.), by the chair lift, in Sarıalan. Fauna Milli Park sahası içinde yaban domuzu, tilki, çakal, kurt, porsuk, yabani kedi ile hasancık veya diğer adı ağaç yedi uyuru, köstebek, sincap, soreks, sansar ve az miktarda ayı yaşamaktadır. Ayrıca Yeşiltarla’da bir Geyik Üretme Çiftliği vardır. Sakallı akbaba (Gypaetus Barbatus) ise Uludağ’da yaşayan endemik bir türdür. Fauna Wild pigs, foxes, jackals, wolves, badgers, wild cats, Hasancık (other name is seven trees sleeper), moles, squirrels, martens and some bears live in National Park. Besides, there is a deer-breeding farm in Yeşiltarla. Bearded vulture (Gypaetus Barbatus) is an endemic type that lives in Uludağ. Apollo Kelebeği Türkiye’de yaşayan en büyük kelebek türü olan Apollo Kelebeği, muhteşem görüntüsü ve olağanüstü yapısıyla Uludağ’ın en önemli renklerinden biridir. Temmuz ve Ağustos aylarında Uludağ’ın binbir çeşit çiçekle süslü çayırlarında adeta dans eden benzersiz Apollo Kelebeği, zaman zaman 6.000 m. yükseklikte bile kendine yaşama imkânı bulabilen bir tür olarak bilinmektedir. Bu kelebeklerin vücutları kürke benzeyen siyah tüylerle kaplıdır. Gövdenin koyu rengi böceğin güneşten ısı emmesine yardım eder. Siyah benekli beyaz kanatlar diğer kelebeklere oranla daha büyüktür. Böylece güneşin ışınlarını almak için daha geniş bir yüzey sağlanmış olur. Ayrıca bu kanatlar kelebeğin olağanüstü yükselmesinde de yardımcıdır. Kanatları son derece incedir, bu yüzden hemen hemen saydam bir görüntüye sahiptir. Bu da güneş ışınlarının kelebek tarafından kolay emilmesini sağlar. Apollo Butterfly Apollo Butterfly, which is the biggest butterfly that lives in Turkey, is one of the most important colours of Uludağ with its magnificent appearance. Apollo Butterfly, dances on the flowers and bushes of Uludağ in July and August. It is known that, it can live even in 6.000mt highness time to time. The body of those butterflies is covered with black hair as a fur. This dark colour helps the insect for taking solar heat. Black spotted white wings are bigger than other butterflies’ wings. Thus, they have got bigger surface for having the solar heat. Also those wings help the butterfly for arising up more. The wings are very thin so they look like almost transparent. This also helps the butterfly for having the sun shine easily. Milli Park National Park 1961 yılında milli park ilan edilen ve 12 bin 762 hektarı kapsayan Uludağ Milli Parkı’nın yüzde 71’i orman, yüzde 28’i mera ve kayalık, yüzde 0,4’ü açık, yüzde 0,1’i sulak alan, yüzde 0,5’i ise yerleşim alanıdır. Türkiye’de ilk buzul devri izleri Uludağ’ da görülmektedir. Uludağ’ın kuzeye bakan yamaçlarında buzullarca şekillendirilmiş oluşumlar ve ilginç görünümlü kaya kitleleri vardır. Yılanlıkaya, Cennetkaya, Çobankaya gibi şekiller bunların en tipik örnekleridir. Milli Park bünyesinde yüksek kesimlerde buzul gölleri de bulunmaktadır. Bu göller, buzulların Uludağ’ın yüksek kesimlerinde gelişmesi ve buzul aşındırması sonucu oluşan teknelerin sularla dolması sonucu ortaya çıkmıştır. Karagöl, Aynalıgöl, Kilimligöl, Buzlu Göl bunlardan en bilinenleri arasında yer almaktadır. Etrafındaki çöküntü sahalarının çevresinde yükselen Uludağ’da tabakalar arasında yer yer maden ve maden damar yataklarına rastlanmaktadır. Türkiye’nin önemli volfram yatakları buradadır. İklimi, yüksek dağ özelliğindedir. Yükseklere çıkıldıkça kar yağışı ve miktarı fazlalaşır. Uludağ National Park was announced as a national park in 1961. 71% of the park is forest, 28% of it is field and rock, 0.4% of it is open area, 0.1% is watery area and 0.5% of the park is location. Turkey’s first ice age traces are seen at Uludağ. There are interesting rocks and ice designed compositions in the north side of Uludağ. Yılankaya, Cennetkaya and Çobankaya are the typical samples of those compositions. There are ice lakes at the top of the National Park. Ice improvements and ice erosions generated the basins at the tops of Uludağ then the water courses has been full up into those basins and lakes have been brought out. Some of them are Black Lake, Aynalı Lake, Kilimli Lake and Buzlu Lake. There are some minerals and mineral deposits at Uludağ and around Uludağ. Turkey’s most important wolfram deposits are at Uludağ. The climate is as high mountain climate type. Snow and snowfall increase at the tops. Bitki Örtüsü Flora Uludağ Milli Parkı gerek alpin, gerekse Türkiye ve yalnızca Uludağ’ a özgü endemik türleri içeren zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Uludağ’ da 104 endemik tür tespit edilirken bunlardan 32 tanesi Uludağ endemiği olarak kayıtlıdır. Uludağ eteklerinde akdeniz iklimi bitkileri görülürken daha üst kademelerde kara iklimi bitkilerinin görülmesi bitki örtüsünün bir sürü benzerinden daha zengin olmasına yol açmıştır. Bir çiçek cenneti olan Uludağ ender bulunan bir bitkisel zenginliğe de sahiptir. Mart ayında alt kademelerde başlayan uyanma, yaz boyunca zirvede devam etmektedir. Özellikle orman kuşağının üzerinde yer alan ve pek çok kişi tarafından kıraç olarak bilinen dağda, çok zengin ve bu bölgeye özgü nadir bitki türleri görülmektedir. Dağın eteklerinde meşe, kestane, çınar, ceviz ağaçları; Uludağ National Park has got a rich flora with both alpine and endemic types that only Uludağ contain in. There are 104 endemic types at Uludağ and 32 of them are registered, as they are only Uludağ’s endemics. Mediterranean climate is seen at the booms of Uludağ and continental climate is seen at the tops. Uludağ has got a rich flora due to different type of climates. Uludağ, which is a flower heaven, has got a rare botanical abundance. This botanical revival starts at the low levels in Marches and goes on forward to the tops during the summer. Specially, the mountain, which is considered an arid area by many people, has got rare seen botanic. There are oak, chestnut, plane and walnut trees at the booms of the mountain; Daphne, olive, prickly juniper, cobnut, piece, 350 metreden itibaren defne, zeytin, katranardıcı, fındık, ladin, funda, kızılçam, maki ve çalılık alanlar vardır. 350 -700 m arası kestane, akçakesme, erguvan, koca yemiş, dağ çileği, katırtırnağı, Girit ladini, gürgen, kızılcık, alıç, kayın, titrek kavak, karaçam 700 -1000 metre arası kayın, sapsız meşe, karaçam, muşmula; 1000 -1050 metreden itibaren de kayın ormanları başlar. 1500-2100 metre arasında Uludağ göknarı, bodur ardıç, yaban mersini, ayı üzümü, yabani gül, geyik dikeni, çoban üzümü, söğüt, karaçam, kayın, gürgen, titrek kavak, sırımbağı, yoğurtotu, kekik,bitotu, misk soğanı, hindiba, bahar yıldızı, çok çiçekli gelincik, yabani elma vardır. Karaçam ormanları arasında sarıçam, 2100 metreden sonra bodur ardıçlar, 2300 metre kadar otsu türler ile temsil edilen Alpin bitkiler hakimdir. bosket, pinus brutia, lemur and bushes are seen as from 350 mt. Chestnut, phllyrea, carcis, arbutus, wild strawberry, genista, Crete picea, hornbeam, blood-twig, haw, fagus, aspen and black pine trees are seen between 350 and 700 mt. Fagus, durmast oak, black pine, trees are between 700 and 1000 mt.; Fagus forest are seen as from 10001050 meters. Fir, dwarf juniper, bilberry, bearberry, wildrose, hawthorn, grape, willow, black pine, fagus, hornbeam, aspen, sırımbağı, clivers, thymus, misk onion, chicory, chalk plant, corn poppy and wild-apple are seen between 1500 and 2100 mt. Black pine and yellow pine trees and dwarf junipers can be seen after 2100 mt. As from 2300 meters; herbaceous type Alpine botanic are seen. Günübirlik Uludağ Uludağ’da günübirlik ziyaretler ve kamp yapmak için birçok uygun bölge yer almakta ve yaz kış yoğun ilgi görmektedir. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: Karabelen Günübirlik Kullanım Alanı: Milli parkın hemen girişinde yer almaktadır. Giriş gişelerinin de yer aldığı günübirlik kullanım alanı bin kişi kapasiteye ulaşabilmektedir. Kirazlıyayla Günübirlik Kullanım Alanı: Piknik alanında kır gazinosu ve büfe yer almaktadır. Uludağ Üniversitesi’ne ve Maliye Bakanlığı’na ait tesisler de burada bulunmaktadır. Günübirlik kullanım alanı binbeşyüz kişi kapasitelidir. Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanı: Bu bölgede, bungalov ve baraka bulunmaktadır. Yine 350’ye yakın çadır kapasiteli bir kamp alanı da bölgede yer almaktadır. Uludağ for One Day There are many suitable places in Uludağ for camping and visiting and they attract attracted attention in the summers and winters. Some of them are as the follows: Karabelen One-Day Usage Area: It is at the entrance of National Park. This area has got entrance counters and the capacity for 1000 people. Kirazlıyayla One-Day Usage Area: There are picnic area, countryside casino and counter in Kirazlıyayla. Facilities of Uludağ University and Finance Ministry are located in this area. It has got the capacity for 1.500 people. Sarıalan Camping and One-Day Usage Area: There are bungalows and barracks in this area. Besides, a camping area, which has got the capacity for 350 shelter tents, is located in this area. 1. Bölge otelleri 1. Region hotels Ağaoğlu My Resort Ak Otel Alkoçlar Atasu Otel Aydın Yıldız Otel Beceren Otel Büyük Otel Ergün Otel Fahri Otel Genç Yazıcı Otel Grand Yazıcı Kar Otel Karkay Otel Kervansaray Otel Kirazlıdoğa Otel Le Chalet Yazıcı Oberj Ulukardeşler Otel Ulukardeşler Otel Uslan Otel 2. Bölge otelleri 2. Region hotels www.kiraziletisim.com Karinna Otel Kartanesi Hotel Monte Baia Hotel WOW Hotel w w w . b u r s a . g o v. t r CUISINE CULTURE YEMEK KÜLTÜRÜ T.C. BURSA VALİLİĞİ Cuisine Culture of Bursa Bursa, which was established on the abundant lands, is very rich in cuisine and eating-drinking culture. The meaty dishes, the fishy dishes, the desserts and the soup are in Bursa Cuisine as well as the İskender Kebab, candied chestnut, meatball with pita; meaty brad, İnegöl meatball and Kemalpaşa dessert. We remember those foods when we talk about Bursa. The variety of Middle Asian and Anatolian Cuisine, the acculturation, the historical period and new flavours that improved in the court, have acted very important role for generating Bursa Cuisine. Bursa, which is quite rich in cuisine culture due to the blending of the different cultures, has given delicious flavours to Turkish Cuisine.Due to being capital city of Ottoman Esquire, Bursa has the heritage of court dishes and it keeps a rich flavour culture that improved by immigrations. Bursa’da Mutfak Kültürü Bereketli topraklar üzerinde kurulan Bursa’da çok zengin bir mutfak ve yeme-içme kültürü vardır. Bursa denince akla ilk gelen iskender kebap, kestane şekeri, pideli köfte, cantık, İnegöl köfte ve Kemalpaşa tatlısı dışında zeytinyağlılardan, etli yemeklere, balık türlerinden tatlı ve çorbalara kadar birbirinden nefis yiyecekler Bursa mutfağında yer alır. Orta Asya ve Anadolu topraklarının sunduğu çeşitlilik, kültürler arası etkileşim, tarihsel süreç ve saraylarda gelişen yeni tatlar, Bursa mutfağının oluşmasında rol oynamıştır. Tarih boyunca farklı kültürlerin bir arada harmanlanması nedeniyle her alanda olduğu gibi mutfak kültüründe de oldukça zenginleşen Bursa, Türk mutfağına tadına doyulmaz lezzetler hediye etmiştir. Osmanlı Devleti’ne başkentlik etmiş olması nedeniyle saray yemekleri mirasına da sahip olan Bursa, göçlerle büyüyüp zenginleşen lezzet kültürünün yansımalarını taşır. Yaşamın Her Anında Yemek Tüm Türk coğrafyasında olduğu gibi Bursa’da da yemek yaşamın her anında önemli bir yer tutar. Doğumlarda bebeği ve anneyi kutlamak için gelenlere loğusa şerbeti, armut kurabiyesi, cevizli lokum ikram edilir. Bebeğe ve anneye hediyelerle birlikte etli yemekler, süt, lokma, helva gibi yiyecekler sunulur. Bebek 6 aylık olduğunda sağ ayağının altına kına yakılır ve eşe dosta hamur işleri ikram edilir. Bebeğin ilk dişi çıkınca diş buğdayı kaynatılır, yürümeye başlayınca ise adım çöreği yapılır. Sünnet düğünlerinin vazgeçilmezleri ise düğün çorbası, pilav, helva ve zerdedir. Söz kesmede kahve, çikolata ve baklava, nişanda ise pasta ve limonata ikram edilir. Düğünden önce kına gecesine erkek tarafı kına ve çerez gönderir. Düğünde kız tarafı erkek evinden “tavuk alma” yapar. Gelinin arkadaşları erkek evi önünde toplanır, türküler söylerler. Erkek tarafından tavuk ile birlikte baklava alındıktan sonra kız evine gidilir. Cenazelerde taziye için gelenlere lokma ve helva, mevlütte pilav-ayran ya da cantık-ayran ikram edilir. Dini bayramlarda ise tavuk, cevizli lokum, baklava, yaprak sarması gibi yiyecekler yapılır. Kurban Bayramı’nda kurban etinin yanı sıra baklava, güllaç, meşrubat her evin ikramları arasında yer almaktadır. Bursa mutfağında yer alan yemeklerin bazıları şöyle sıralanabilir: Çorbalar: Tarhana Çorbası, Sütlü Tutmaç Çorbası, Yeşil Mercimekli Tutmaç Çorbası, Düğün Çorbası, Balık Çorbası, Ekşili Baş Çorbası, Kavala (Kuzu Ciğeri Çorbası) Yabani otlar: Kaygana, Yaban Pırasası, Melki, Balıkotu Sebze Yemekleri: Kurutulmuş Yeşil Fasulye Yemeği, Kestaneli Etli Lahana Dolması (zeytinyağlısı da yapılır), Kereviz Dolması, Patlıcan Silkmesi Eating is all Around the Life The eating is in a very important place in Bursa at every moment of life as well as in all the geographies in Turkey. The childbirth syrup, pear cookie, walnut brad are served to celebrate the newborn baby and the mother at the birth. The meaty dishes, milk, brad, halva are served to the baby and mother with the gifts. When the baby is at the age of half year, the henna is applied under the right foot of the baby and pastries are served to the guests and friends. The wedding soup, the rice, the halva and the saffron and rice dessert are the essentials of the circumcision feats. Coffee, chocolate and baklava are served at the betrothal and cake and lemonade are served at the engagement ceremony. Before the wedding, boy’s side sends nuts and henna to the henna night. The girl’s side goes to boy’s house for “tavuk alma” (taking chicken) ceremony; the girl side receives cooked chicken and dessert from the boy’s house. Friends of the bride meet in the front of boy’s house and sing songs. After taking the chicken and the baklava from boy’s house, everyone goes to girl’s house. At the funerals; brad and halva, at the Islamic ceremony; rice-buttermilk or meaty brad-buttermilk are served to the guests. Chicken, nut brad, baklava and stuffed vine leaves are cooked at the religious festivals. At the feast of sacrifice; baklava, rose pudding, drinks are served with the sacrifice meat. Some food and dishes, which are in Bursa Cuisine, are as follows: Soups: Tomato and Pimento Soup, Milky Tutmaç Soup, Tutmaç Soup with Green Lentil, Wedding Soup, Fish Soup, Sour Head Soup and Kavala (lamb liver soup) Crab grasses: Kaygana, Wild Leek, Melki, Fishgrass Vegetable Dishes: Green bean dish, Cabbage with chestnut and meat (cooked with olive oil also), Aubergine jerk dish. Et Yemekleri: İskender Kebap, Yörük Kebabı, Keşkek, Av Hayvanları Yahnisi, Ekşili Köfte, İnegöl Köfte, Ciğer Sarması, Mumbar Dolması, Pideli Köfte, Şipit, Orman Kebabı Hamur İşleri: Mantı (nohutlu, sade ve kıymalı) Cevizli Lokum, Kuru Yufka Böreği, Mısır Böreği, Hamur Bamyası, Asude, Pırasa Böreği, Dızmana. Tatlılar: Kestane Şekeri, Tahinli Pide, Kemalpaşa Tatlısı, Kaymaçina, Cendere, Gülvarak, Cennet künkü, Dilber Dudağı, Cevizli Baklava, Peynir Tatlısı, İncir Dolması, Zerde Bursa mutfağında kullanılan malzemeler, şehrin fiziksel yapısına da yansımıştır. Balık Pazarı, Tuz pazarı, Gale (Tahıl) Pazarı, Narlı, Mantıcı, Yoğurtlu Baba, Somuncu Baba, Helvacıoğlu gibi yer isimleri dikkat çekmektedir. Dünyadaki ilk tüketici kanunu olmasının yanında ilk standartlar kanunu olarak da tarihe geçen “Kanunnami-i İhtisab-ı Bursa” 1502’de Sultan Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da yayınlanmıştır. Bu kanunname ile tüm ürünler belirli standartlara bağlanmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru esnaf ve tüccar sınıfı için çarşılarda esnaf lokantaları açılmıştır. Bugün Bursa’da onlarca restoran ve lokantada Bursa mutfağının eşsiz lezzetlerini tatmak mümkündür. Meat Dishes: İskender Kebab, Yörük Kebab, Keşkek, Game animal Fricassee, Sour Meatball, İnegöl Meatball, Wrapped lamb liver burger, Stuffed Mumbar, Meatball with Pita, Şipit, Forest Kebab. Pastries: Patty (with chickpea, minced meat or plain), Brad with hickory, Dry Pastry, Corn Pastry, Pasta Gombo, Asude, Leek Pstry and Dızmana. Desserts: Candied Chestnut, Kemalpaşa Dessert, Pita with Tahini, Kaymaçina, Cendere, Gülvarak, Paradise Pipe, Woman Lip, Baklava with Hickory, Cheese Dessert, Stuffed Fig, Zerde. The stuff, which used in Bursa cuisine, reflects the physical structure of Bursa. Some place names are interesting, such as, Fish Bazaar, Salt Bazaar, Gale (cereal) Bazaar, Narlı (Pomegranate), Patty Maker, Yoğurtlu Baba (Yoghurt Father), Somuncu Baba (Brad Maker Father) and Helvacıoğlu (Halva maker’s son) The first Consumer Law and also the standards law of the World was “Kanunnami-i İhtisab-ı Bursa”. Sultan Yıldırım Bayazi issued it in Bursa. This Law arranged all the products with standards. Craft restaurants were opened for the crafts and traders in the end of 19th Century. Today, it is possible to taste fantastic flavours of Bursa Cuisine at many restaurants. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r green complex yeşil külliyesi T.C. BURSA VALİLİĞİ Yeşil Külliyesi Green Complex (Yeşil Külliyesi) Bursa’nın simgelerinden biri olan Yeşil Türbe’nin de içinde bulunduğu; cami, medrese, imaret ve hamamdan oluşan Yeşil Külliyesi, Sultan Yıldırım Bayezid’in oğlu Sultan Çelebi Mehmed tarafından 1419 ‘da yaptırılmıştır. Kurulduğu semte ismini veren yapılar topluluğu, Bursa’da en fazla ziyaret edilen tarihi ve dini mekanların başında gelmektedir. Green Complex which is composed of a mosque, a madarasaa (Moslem theological school), a public soup-kitchen and a Turkish bath and which includes the Green Tomb (Yeşil Türbe), one of the symbolic monuments of Bursa, has been constructed in 1419 by Sultan Çelebi Mehmed, the son of Sultan Yıldırım Beyazid. This group of buildings, which gave the name to the region that they are located, is the most visited historical and religious place in Bursa. Green Mosque (Yeşil Cami) Yeşil Cami Yeşil semtinde Bursa ovasına bakan sırtta Sultan Çelebi Mehmed tarafından 1419 yılında inşa ettirilmeye başlanan cami, erken Osmanlı mimarisinin baş yapıtlarından biridir. Üzeri kubbelerle örtülmüş, duvarları düzgün kesme taş ve mermer kullanılarak inşa edilen camin mimarı Hacı İvaz Paşa‘dır. Zengin süslemeler ve hatlarla kaplı mermer taç Green Mosque is one of the masterpieces of the early Ottoman architecture; the construction of the Green Mosque has started in 1419 by the order of Çelebi Sultan Mehmed in Yeşil District overlooking the Bursa plain. The architect of this mosque that is covered with domes and constructed with smooth cut stones and marble is Hajji İvaz Pasha (Hacı İvaz Paşa). The marble portal covered with scriptures and rich ornaments is one of the most beautiful samples of Ottoman stone works. The surroundings of the main portal are covered with rumi patterns and the low arch is enriched with pendants. Some parts have flower ornaments, which are carved spirally. All lunettes are covered with unique embossed flower ornaments. The surroundings of the door frontal are covered with the Prophet Mohammad’s deeds. The mosque is based on a reverse T-plan and the façade is made of marble. There are four ornamented windows, which have two mihrabs and four niches with railings. The windows of the Green Mosque are among the most beautiful examples of ornamental stonework in Turkey. There are interesting unfinished scriptures around windows. The entrance to the mosque is via a vestibule that is 2-3 meters long. There are two Byzantine columns inside this vestibule. This vestibule opens to side rooms at the eastern and western parts, which are cross-vaulted, the low entrances opens to the middle chamber. The greater part of the Green Mosque is covered with tiles. The most important feature of the mosque is the tiles. It is called “Green Mosque” because of the turquoise color used in the ornaments. The gathering place for the muezzin is also covered with tiles to the Bursa arc. The place of the Sultan is also covered with magnificent tiles. The pendant tiles at the place of the Sultan are designed as flowers. The fence of this place made of tiles is also regarded as a masterpiece. In the first part of the main area covered with two domes there is a water fountain made from a single marble block. This fountain had a magnificent and very thin sprinkler, which was unfortunately stolen recently. The mihrab of the mosque decorated with tiles is a masterpiece. The mihrab, which is higher than 10 meters and decorated with geometric motifs and flowers, is regarded as the summit of the tile works. The iron parts used in doors, windows and cupboards are skillfully crafted. There is no final community place in Green Mosque. It is believed that the construction of it had started however was not completed due to the sudden death of the Sultan. There are assertions that the Green Mosque has been constructed as a council of state. The minarets of the mosque have been reconstructed in the 19th century. kapısı, Osmanlı taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Ana kapının etrafı rumi motifle bezenmiş, basık kemeri sarkıtlarla zenginleştirilmiştir. Bazı bölümleri ise çiçek dizisi ve sarmal biçimli oymalıdır. Kemer aynalarının her birinde farklı olmak üzere kabartma çiçek motifleriyle süslenmiştir. Kapı alınlığının etrafı hadis hatları ile çerçevelidir. Ters T planlı, kanatlı camilerden olan Yeşil Cami’nin cephesi, mermerdendir. Süslü dört pencerede iki ufak mihrapçık ve dört korkuluklu niş görülür. Yeşil Cami pencereleri, Türkiye’deki anıtsal taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Pencere etrafında bir bölümü yarım bırakılan yazılar dikkati çeker. Camiye 2-3 metre uzunluğundaki bir koridordan geçilerek girilir. Koridorun gerisinde Bizans başlıklı ikişer sütun yer alır. Bu koridor doğu ve batı ucunda üstü tonoz örtülü yan odalara açılırken, alçak girişin ardından orta mekâna ulaşılır. Yeşil Cami’nin büyük bölümü çini ile kaplıdır. Çini süslemeler caminin en önemli özelliğidir. Süslemede kullanılan firuze rengi çinilerden dolayı “Yeşil Cami” adıyla anılmaktadır. Caminin müezzin mahfili Bursa kemerlerinin üstüne kadar çini ile kaplıdır. Hünkâr mahfili de muhteşem çini süslemelere sahiptir. Hünkar mahfilindeki sarkıt halindeki çiniler çicek görünümündedir. Mahfilin korkuluğu da çini harikası olarak gösterilir. İki kubbe ile örtülü ana mekânın ilk bölümündeki şadırvanın yekpare mermerden yapılan eşsiz incelikteki fıskiyesi maalesef son yıllarda çalınmıştır. Caminin mihrabı ise bir çini şaheseridir. Geometrik motiflerle, çiçeklerin yer aldığı on metreden yüksek olan mihrap camideki çini işçiliğinin zirvesidir. Camideki kapı, pencere ve dolaplardaki ahşap işçiliği ile kullanılan demir aksam da son derece usta işidir. Yeşil Cami’de son cemaat yeri yoktur. Buna inşaat sırasında başlandığı fakat Sultan’ın ani ölümüyle yapılamadığı sanılmaktadır. Yeşil Cami’nin Divan Meclis Dairesi olarak da düşünüldüğü ve buna göre yapıldığı konusunda da iddialar vardır. Caminin minareleri 19. yüzyılda yeniden yapılmıştır. Yeşil Türbe Bursa’nın en önemli simgelerinden biri olan ve kentin sembolü haline gelen Yeşil Türbe, külliyenin bir başka yapıtıdır. Yeşil Türbe, 1421 yılında Sultan Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Yeşile çalan çinilerle kaplı olduğu için bu isimle anılmaktadır. Yeşil Cami’nin olduğu gibi türbenin mimarı da Hacı İvaz Paşa’dır. Türbe, sekiz köşeli planı ve alt kattaki mezar odası ile Selçuklu kümbetlerinin devamı görünümündedir. En dar yüzü 8.45 metre, en geniş yüzü 8.87 metre olan sekizgen yapıyı, sekiz pencereli, yüksek bir kasnağa oturan kurşun kaplı kubbe örtmektedir. Beden yüzleri beyaz mermerden yapılmıştır. Çerçeve ve ayaklar 3.5 metre açıklığı bulunan üzengilerle boşta duran sivri kemerleri taşımaktadır. Güney ve kuzey cepheleri haricindekilerde dikdörtgen büyük pencereler ile sivri kemerli alçı pencereler vardır. Pencere alınlıklarındaki çinilerde ayet ve hadisler yazılıdır. Günümüze çok az değişikliklerle gelen cephe, girişin doğusundaki ilk yüzdedir. Türbenin ceviz ağacından oyulmuş kapısı Osmanlı ahşap işçiliğinin en muhteşem örneklerinden biridir. Rozet, rumi ve geometrik motiflerle oya gibi işlenen kapının Bursa kemeri cumbası ve çevresi çini kaplıdır. Türbenin içindeki renkli sır ve mozaik çini süslemeleri de eşsiz güzelliktedir. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. Renkli ve geometrik motifli çinilerle bezenmiş olan mihrap, bir sanat şaheseri olarak kabul edilir. Türbe içinde bulunan Çelebi Sultan Mehmed’in sandukası sekiz köşeli, yanları mermer, üstü çini kaplamadır. Sandukayı kaplayan beyaz, mavi, sarı, lacivert çinilerin üzerine yazılar bezenmiştir. Çelebi Sultan Mehmed’in sandukasının etrafında oğulları Mustafa, Mahmud ve Yusuf, kızları Selçuk Hatun ve Sitti Hatun ile Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun’nun çinili sandukaları bulunmaktadır. Green Tomb (Yeşil Türbe) Green Tomb, which is one of the most important symbols of the city, is another monumental building of the complex. Sultan Çelebi Mehmet got Green Tomb constructed in 1421. It is called Green Tomb because of the greenish tiles that cover the building. The architect of the tomb is Hajji İvaz Pasha who also designed the Green Mosque. The tomb is built on an octagonal plan and the burial vault at the lowest floor resembles Seljuk vaults. The narrowest façade is 8,45 meters and the largest façade is 8,87 meters; there are eight windows on the octagonal building and the tomb is crowned with a spherical dome build at a high level and covered with lead. Façades are made of white marble. Frames and feet are carrying sharp pointed arcs, which are 3,5 meters long. There are large rectangle windows and plaster cast windows with lancet arches at the walls excluding the south and northern façades. The tiles used for window pediments are covered with verses of the Koran and Prophet Mohammad’s deeds. The façade, which has survived with minimum changes, is located at the eastern first part of the entrance. The carved door made of walnut tree is one of the greatest examples of Ottoman wood ornaments. The Bursa fascia pavilion and the surroundings are covered with tiles and the door has rosette, rumi and geometric ornaments. The colored glazing and mosaic tile ornaments in the tomb are uniquely beautiful. The tomb has a mihrab with extraordinary tiles survived to our day. The mihrab with colorful and geometric tiles is considered as an artistic masterpiece. The sarcophagus of Çelebi Sultan Mehmed located in the tomb is octagonal; the sides are made of marble and the top is covered with glazed tiles. Inscriptions are written on the white, blue, yellow and navy blue tiles of the sarcophagus. Around the sarcophagus of Çelebi Sultan Mehmed there are sarcophaguses with glazed tiles of his sons Mustafa, Mahmud and Yusuf and his daughters Selçuk Hatun, Sitti Hatun and Ayşe Hatun and also Daya Hatun the governess of Çelebi Sultan Mehmed. Green Madarasaa (Yeşil Medrese) (The Museum of Turkish and Islamic Art) Green Madarasaa, which is one of the first madarasaas (Moslem theological school) of the Ottomans, is also called as the Sultaniye and Çelebi Mehmed Madarasaa. This building located within the Yeşil Complex resembles the madarasaas with patios (iwan) of Anatolian Seljuks. The madarasaa where many famous scholars have attended has been constructed in 1414-1424 by architect Hajji İvas Pasha. The madarasaa has been completed after the sudden death of the Sultan. One can reach the courtyard through a door with a lancet arch at the entrance iwan covered by a cross vault and located at the northern part. The porticos located at three sides of the iwan have lancet arches. There is a large courtyard in the building and at the center there is a pool made out of marble. There is a classroom with an open iwan at the south and there are two small iwans at two sides and 13 rooms. The larger iwan is located on a octagonal rim and is covered with a lead dome. Other iwans are covered with roof tiles and have saw-teeth eaves. Two stairs that are 1.2 meters wide at Yeşil Medrese (Türk İslam Eserleri Müzesi) İlk Osmanlı medreselerinden olan Yeşil Medrese, Sultaniye ve Çelebi Mehmed Medresesi adıyla da anılır. Yeşil Külliyesi bünyesinde yer alan bu yapıt Anadolu Selçuklularının açık avlulu (eyvanlı) medreselerinin devamı görünümündedir. Birçok ünlü bilgin yetiştiren medrese Mimar Hacı İvaz Paşa tarafından 1414–1424 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultanın ani ölümü üzerine sonradan tamamlanmıştır. Kuzeydeki yıldız tonoz ile örtülü giriş eyvanından sivri kemerli bir kapı ile avluya girilir. Avluyu üç taraftan çeviren revaklar sivri kemerlidir. Yapının ortasında geniş bir avlusu, merkezinde ise mermerden bir havuzu bulunmaktadır. Güneyde yüksek açık eyvanlı bir dershane, iki yanda ise birer ufak eyvan ile 13 oda yer almaktadır. Geniş eyvan sekizgen kasnak üzerine oturur ve kurşun kaplı kubbeyle örtülüdür. Diğer eyvanlar ise kiremitle örtülü ve kirpi saçaklıdır. Yanlardaki 1.2 metre genişliğindeki iki merdiven ve yarım bırakılan kısımlar medresenin başta iki katlı planlandığını göstermektedir. Medrese odalarının önünde avluyu üç taraftan çeviren revaklar yer almaktadır. Odaların tavanları çapraz tonozludur. Batıdaki firuze ve beyaz çinilerle kaplıdır. Tavanı beyaz, lacivert ve sarı renklerle yapılmış geometrik örgü motifi ile bezenmiş, pencere aynaları ise dama motifi şeklinde çinilerle süslenmişti. 1975 yılından beri Türk İslam Eserleri Müzesi olarak faaliyet gösteren medresede, 12. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan; maden, seramik, ahşap, işleme, silah, el yazması kitaplar, İslami sikkeler, İslami kitabeler ve mezar taşları ile çeşitli etnografik eserler sergilenmektedir. Medrese 2000’li yılların başında önemli bir onarımdan geçmiştir. Yeşil İmareti both sides and unfinished parts show that the madarasaa has been originally planned two-storey. In front of the madarasaa rooms there are porticos that cover the iwan from three sides. The ceilings of the rooms are cross-vaulted. The one of the western part is covered with white and turquoise tiles. The ceiling is covered with a geometrical braiding design in white, navy blue and yellow and the window faces are covered with checker pattern tiles. The madarasaa which is used as the Museum of Turkish and Islamic Arts since the year 1975 has various materials in exhibition such as metal, ceramic, wooden art pieces, ornaments, weapons, hand written books, Islamic coins, Islamic epigraphs and grave stones and other ethnographic materials. The madarasaa was thoroughly repaired during the beginning of the year 2000. Green Public Soup Kitchen Yeşil Cami’nin güney doğusunda yer alan imaretinin büyük bir bölümü günümüze ulaşamamıştır. Çelebi Sultan Mehmed’in yaptırdığı imarette kendisinin de bizzat fakirlere yemek dağıttığı bilinmektedir. Restore edilen yapının imaret ve yemekhane bölümüne ait duvarlar ayakta durmaktadır. A large proportion of the soup kitchen located at the southeastern part of the Green Mosque has not survived to our day. It is known that Çelebi Sultan Mehmed has personally served food to the poor in this building, which was constructed also by his order. The walls of the soup kitchen and the mess hall of the building, which was restored, are standing. Yeşil Hamamı Green Bathhouse Yeşil Caddesi’nde Yeşil Cami’nin karşısında yer alan hamam Fatih Sultan Mehmed döneminde 1480’li yıllarda yaptırılmıştır. Önce soğukluk kısmına oradan da ufak, tek kubbeli ve yanları tonozla örtülü eyvanlı göbek taşına geçilir. Günümüzde ticaret merkezi olarak kullanılmaktadır. The bathhouse located in Yeşil Street in front of the Green Mosque was constructed in 1480 during the reign of Fatih Sultan Mehmed. There is a cool room at the entrance and beyond the cool room a central massage platform on a small iwan with squinch supporting a single dome. The bathhouse is used as a commerce center today.. www.kiraziletisim.com w w w . b u r s a . g o v. t r
Benzer belgeler
02 - Dergi Bursa
Birçok kilise, su yolları ve sarnıçlar inşa
edilmiş. Malazgirt zaferi ile Anadolu’ya
iyiden iyiye at süren Türkler 1075’te
devralmış şehrin anahtarını. Süleyman
Şah tarafından fethedilen Nicaea,
Se...