İngilizce metni ve Türkçe çevirisini buradan indirebilirsiniz.
Transkript
İngilizce metni ve Türkçe çevirisini buradan indirebilirsiniz.
8. DERS ÇEVİRİ METİNLERİ VE ÇEVİRİLERİ Another Brick in the Wall (Duvardaki Bir Başka Tuğla) – Pink Floyd We don't need no education Need: İhtiyaç duymak Education: Eğitim İhtiyacımız yok, eğitime hayır We don't need no thought control Thought control: Düşünce kontrolü/denetimi İhtiyacımız yok, düşünce kontrolüne hayır No dark sarcasm in the classroom Dark sarcasm: Alaycılık Classroom: Sınıf Sınıfta alaya alınmaya hayır Teacher leave them kids alone Teacher: Öğretmen, hoca Kid: Çocuklar Leave: Vazgeçmek, bırakmak, ayrılmak Alone: Yalnız Hoca, çocukları kendi hallerine bırak Hey teacher, leave the kids alone Hey hoca, çocukları kendi hallerine bırak All in all it's just another brick in the wall All in all: Hepsi hepsi, hepi topu, sonuçta Brick: Tuğla Just: Sadece Wall: Duvar Hepi topu sen de sadece duvardaki bir briketsin/tuğlasın (ondan ibaretsin) All in all you're just another brick in the wall Hepi topu sen de sadece duvardaki bir briketsin/tuğlasın (ondan ibaretsin) 1 Another: Diğer, öteki *** Nothing Compares to You (Benzemez Hiçbir Şey Sana) – Sinead O’Connor It’s been seven hours and fifteen days, Seven : 7 Hour: Saat Fifteen: 15 Day: Gün 7 saat ve 15 gün oldu Since you took your love away, Since: -den beri Take away: Alıp gitmek, geri çekmek, vazgeçmek Aşkını alıp gittiğinden beri I go out every night and sleep all day, Go out: Dışarı çıkmak Every night: Her gece Sleep: Uyumak All day: Tüm gün Her gece dışarı çıkıyorum ve tüm gün uyuyorum Since you took your love away, Aşkını alıp gittiğinden beri Since you’ve been gone, I can do whatever I want, Gone (go’nun 3. Hali): Gitmek Do: Yapmak Whatever: Her ne Want: İstemek Sen gittiğinden beri her ne istiyorsam yapabiliyorum I can see whoever I choose, Whoever: Her kim Choose: Seçmek Kimi seçersem/istersem görebiliyorum I can eat my dinner in a fancy restaurant Ear: Yemek Dinner: Akşam yemeği Fancy: Gösterişli, pahalı 2 Akşam yemeğimi gösterişli/pahalı bir restoranda yiyebiliyorum But nothing, I said nothing can take away these blues, Nothing: Hiçbir şey Said (say’in 2. Hali): Söylemek, demek Take away: Alıp götürmek, yok etmek Blues: Hüzün, bunalım Fakat hiçbir şey, dedim ya, hiçbir şey bu hüznü/bunalımı alıp götüremiyor Because nothing compares, nothing compares to you. Because: Çünkü Compare: Karşılaştırmak, benzemek Çünkü hiçbir şey karşılaştırılamaz/benzemez, hiçbir şey karşılaştırılamaz seninle/sana benzemez It’s been so lonely without you here, Lonely: Yalnız, ıssız Without: -sız/siz Burası sensiz çok ıssız oldu Like a bird without a song, Like: gibi Song: Şarkı, cıvıltı Cıvıltısız bir kuş gibi Nothing can stop these lonely tears from falling, Stop: Dur(dur)mak Tear: Gözyaşı Fall: Düşmek, akmak Hiçbir şey akmaktan alıkoyamaz bu yalnız gözyaşlarını Tell me baby, where did I go wrong? Tell: Anlatmak, söylemek Baby: Bebek Where: Nerede Do wrong: Yanlış yapmak Söyle bana bebek, nerede hata yaptım? I can put my arms around every boy I see, Put around: Dolamak Arm: Kol Boy: Çocuk, erkek Gördüğüm her erkeğe dolayabilirim kollarımı 3 But they only remind me of you. Only: Sadece Remind of: Hatırlatmak Fakat onlar bana sadece seni hatırlatıyor I went to the doctor and guess what he told me, guess what he told me, Went (go’nun 2. Hali): gitmek Guess: Tahmin etmek Told (tell’in 2. Hali): Anlatmak Doktora gittim ve tahmin et bana ne dedi, tahmin et ne dedi He said, “ Girl, you’d better try to have some fun no matter what you do”. Girl: Kız Had better: -san/sen daha iyi olur Fun: Eğlence Try: Denemek No matter: Farketmez, önemi yok “Kızım, eğlenmeyi denesen daha iyi olur, her ne yaparsan yap”, dedi. But he’s a fool, Fool: Aptal Fakat o aptal(ın teki) Because nothing compares to you. Çünkü hiçbir şey sana benzemez/seninle karşılaştırılamaz All the flowers that you planted momma, in the backyard, Flower: Çiçek Plant: Beslemek, ekmek Momma: Mama, besin Backyard: Arka (bahçe) Arka bahçede mamayla beslediğin tüm çiçekler All died and withered away, Die: Ölmek Wither away: Solup gitmek Hepsi öldü ve solup gitti I know that living with you baby was sometimes hard, Know: Bilmek Live: Yaşamak Sometimes: Bazen 4 Hard: Zor Biliyorum seninle yaşamak bazen zor bebek But I’m willing to give it another try. Will: İstemek Give it: Vermek Another: Diğer, öteki Lakin onu bir kez daha denemek/ona bir şans daha vermek istiyorum Nothing compared, nothing compares to you, Çünkü hiçbir şey sana benzemez/seninle karşılaştırılamaz 5
Benzer belgeler
22404 N 87TH Avenue Peoria
gazebo is an entertainers' dream. A fabulous pebble
tec diving pool, magnificent waterfall, slide and
cave, in-ground trampoline, basketball court, gym
set, mature trees, large grassy area & dog ru...
Caribbean/Central America
maid quarters. The master bedroom is conveniently located on the second floor with direct access to the terrace and
with the best view of the house.. It has a total of 632 m2 (6802 f2) and 325 m2 (...