Genel Direktör olarak ikinci döneminde göreve gelme
Transkript
Genel Direktör olarak ikinci döneminde göreve gelme
Birleşmiş Milletler Eğtim, Bilim ve Kültür Kurumu Genel Direktör olarak ikinci döneminde göreve gelme töreni vesilesiyle Genel Direktör Irina Bokova’nın Konuşması UNESCO, 18 Kasım 2013 Sayın Genel Konferans Başkanı, Sayın Yönetim Kurulu Başkanı, Ekselansları, Hanımefendiler, Beyefendiler, Sevgili Arkadaşlar, Mevcut anın öneminin farkındayım ve güveniniz için teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, UNESCO ile deneyimlerini ve vizyonlarını paylaşmaya gelen üç üstün şahsiyete teşekkür etmeme izin verin. UNESCO Genel Direktörlüğü pozisyonuna ikinci kez getirildiğim için büyük bir onur duyuyorum. Bu koridor, Pablo Neruda, Leopold Senghor, Eleanor Roosevelt, Claude Levi-Strauss gibi şahsiyetlerin ve dünyayı değiştiren daha birçok büyük insanın seslerini duydu. Onların ilhamlarının gücünün farkındayım ve kendime örnek alıyorum. Kurumumuzun hedeflerinin farkındayım ve ülkelerin bu hedefleri gerçekleştirmelerine yardım etmek için herşeyi yapacağıma söz veriyorum. Paylaştığımız vizyonla her zamankinden daha ilham sahibi olarak karşınızda duruyorum. Bir insan hakları ve saygınlığı dünya vizyonu. Tek bir toplum olarak insaniyet vizyonu. Daha güçlü çok uluslu bir yapı vizyonu, daha güçlü bir Birleşmiş Milletler. Bunu ileriye taşımakta asla durmayacağıma söz veriyorum. UNESCO 1945 yılında- 68 yıl önce son cumartesi- kuruldu fakat düşüncesi insanlığın kendisi kadar eskidir. Bu, Ubuntu ruhu, Afrikalı Bantu kabilesinde “insan nezaketi”, Konfiçyüs tarafından, 19. Yy Hint hümanist Swami Vivekananda ve diğer birçok kişi tarafından ifade edilen hümanizm düşüncesidir. Bu, her kadın ve erkeğin arzu ettiği herşey olabileceği inancı, Fransız Rönesans düşünürü Michel de Montaigne’in “la hauteur extreme de l’humaine nature” (insan doğasının uç boyutları) diye adlandırdığı şeydir. Bu, her birimizin oluşturduğu tek bir insanlık inancıdır. Nijeryalı yazar Chinua Achebe’nin bir defasında yazdığı gibi: “Ne kadar küçük olsa da, sizi bir bütün yapan şeyleri kabul etmenin bir yolunu bulmalısınız” Herbirimiz farklıyız, ama yalnız değiliz, birlikte ayakta duruyoruz ve her birimiz insanlığın bütününü oluşturuyoruz. Hanımefendiler, Beyefendiler, bu UNESCO’nun savunduğu şeydir ve mesajımız asla çok ısrarcı değildir. Küreselleşme hızlanmaktadır ve dolayısıyla iklim değişikliği ve doğal afetlerin etkisi de artmaktadır. Muazzam bir gelişme mevcuttur, ancak eşitsizlikler artmaktadır. Teknoloji; iletişim, öğrenme ve davranış biçimlerimizi değiştirmektedir - toplumlar her zamankinden daha çok birbirine bağlı, fakat aynı zamanda daha hassastır. Bilgi hiç bu kadar ulaşılabilir olmamıştır, fakat bilgi uçurumu da hâlâ genişlemektedir. Dünya her zamankinden daha genç ve köklü değişiklikler tüm bölgeleri dönüştürmekte- insan hakları hevesleri yüksek, fakat engellenen umutlar da. Barış için fırsatlar güçlü, fakat çatışma ülkelerin içine taşındı ve kültür ön safta. Tüm dünyada muazzam bir gelişme görüyoruz, Milenyum Kalkınma Hedefleri ve 2015 sonrası büyük hümanist gündemi sayesinde milyonlar yoksulluktan kurtarılıyor. Fakat zorluklar devam etmekte -dışlanma, yoksulluk ve çatışma-ve yenileri ortaya çıkmakta. Barışı ve yeniden şekillenen kalkınmayı tekrar düşünmeye güvenmekteyiz. Bu hedefler eğitim, bilim, kültür, bilgi ve iletişimin politik gündemde en üst sırada yer almasını gerektirmektedir. Tarihî değişiklikler sürmekte ve UNESCO herkes için daha iyi bir gelecek inşa etmek için önderlik etmektedir. Ben bunu tüm dünyada görüyorum. Ben bunu Kâbil’deki Ayesha-e-Durrani Kızlar Okulu’nun duvarına kazınmış “kalemim kılıcımdır” sözcüklerinde gördüm. Ben bunu, Afrika’da bir barış kültürü geliştirmek için UNESCO-Afrika İttifakı kampanyasını başlatmak için 3,000 kadın ve genç erkeğin beyaz mendillerini barış için salladığı Angola’da gördüm. Ben bunu Peru Başkanı H.E. Mr Ollanta Humala’nın Eylül’deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmasında duydum: “Başka bir yol bulmak zorundayız… Bu sadece bütünlük için büyümek ile ilgili değil, aynı zamanda büyümeyi sürdürme için bütünlük ile ilgilidir.” Hanımefendiler, Beyefendiler, ben bunu geçtiğimiz şubat bize konuşma yapan İrlanda Başkanı Michael D. Higgins’den duydum: “Gerçek barış sadece şiddetin tüm biçimlerinden sakınan değil aynı zamanda birlikte barışçıl hayatın zengin meyvelerini gözler önüne seren bir bilinç şekli gerektirir.” Bu sesler güçlü seslerdir ve öyle de olmalıdırlar. Geçen sene, Timbuktu’da Müslümanlara saldırılar sırasında bir müfrit şöyle der: “Dünya mirası yoktur – var olmamıştır.” Bu sözler bizi inancımızda güçlendirmelidir. Başkan François Hollande ile Timbuktu’ya seyahat ettim ve yanmış el yazmalarını, bin yıllık bir İslamî kültürün ihlal edilmiş vasiyetnâmelerini gördüm ve harekete geçmek için her zamankinden daha kararlıyım. UNESCO bu tür bölünmelere karşı birliktelik seslerini yükseltmek için buradadır. UNESCO sürmekte olan barışın ve sürdürülebilir kalkınmanın aynı bozuk paranın iki yüzü olduğunu, yoksulluk yok edilmeden barışın gerçekleşemeyeceğini, barış olmadan yoksulluğun yok edilemeyeceğini hatırlatmak için buradadır. Bu aynı gündemdir. İnsanlığın saygınlığı için bir gündem. Kapsamlı kalkınma için, tüm kadın ve erkekleri güçlendirmek için bir gündem. Çağımızın getirdiği yeni sınırlamalarla tanıştık. Dünyamızın sınırlarına ulaşıyoruz. Anlaşılacağı üzere, kalkınmanın sınırlarına ulaşıyoruz. Bu yeniçağda, sahip olduğumuz yenilenebilir enerjiden en iyi şekilde faydalanmak zorundayız. Bu insanlığın hüneridir. İnsanın yaratıcılığı bizim en büyük gücümüzdür ve gücünü serbest bırakmamız gereken dipsiz bir kaynaktır. Bu UNESCO’nun hümanist misyonudur ve yaptığım herşeyde bana yol göstermiştir. 2009’da, çok uluslu düzeni desteklemek için Birleşmiş Milletler’in kalbinde UNESCO’nun önderliğini güçlendirmeye söz verdim. Biz her taraftan harekete geçiyoruz ve önderliğimiz daha önce böylesine itibar görmemişti. 2009’da, kalkınma için eğitimin merkeziliğini güçlendirmeye söz verdim. Birlikte, Herkes İçin Eğitim’i hız kazandırdık ve hareketimiz meyvelerini veriyor - erkek ve özellikle kız çocuklarına erişimde, okuryazarlıkta, eğitim ve öğretimin kalitesinde. 2009’da, fen bilimleri üzerine yenilenmiş bir odak noktası sözü verdim. Birlikte, UNESCO’nun Rio+20 mesajını aldık, sürdürülebilir su yönetimi, biyoçeşitliliği koruma, okyanus bilimleri ve izleme için çalışmalarımızı derinleştirdik. Bilimin, teknolojinin ve yenileşmenin gücünü kullanmaları için gelişmekte olan ülkeleri kapasite geliştirme ve ulusal çerçeveler yoluyla destekliyoruz. 2009’da, araştırma ve politika arasındaki bağı sıkılaştırmak için, bir Kalkınma için Bilim üzerine Yüksek Panel yaratmaya söz verdim ve bunu UNESCO’nun ev sahipliğinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon için Bilimsel Danışma Kurulu’nun oluşturulmasıyla buna evrensel bir erişim vererek yaptım. 2009’da, kültür ve kalkınma üzerine tartışmayı yeniden başlatmaya söz verdim. Tüm dünyada sürdürülebilir kalkınmayı ve mümkün kılan ve kontrol eden şey olarak kültür mesajımızı alıyoruz ve hız kazanıyoruz. 2009’da, UNESCO’nun kültürde normatif çerçevesini kuvvetlendirmeye söz verdim. Dünya Miras Sözleşmesinin doğruluğu ve güvenilirliği üzerine yankı uyandıran bir tartışma başlattım ve Dünya Miras Listesi gittikçe dengeli ve çeşitli hâle gelmektedir. Küreselleşmekte olan bir dünyada, mirası ve toplumların kimliklerini korumak için, 1970 Sözleşmesini kültürel nesnelerin yasadışı alıp verilmesi karşısında, bu felaketi durdurmak, işbirliğini derinleştirmek ve farkındalık yaratmak için güçlendirdim. Birlikte, saldırıya maruz kalan kültürel mirası korumak için harekete geçtik–Libya’da, Mali’de, Mısır’da- çünkü bu binyıllık miras evrensel bir değer taşır, çünkü bunun kaybolması her birimiz için bir kayıptır. 2009’da, insan hakları; bütünlük, bilgi toplumları ve sürdürülebilir kalkınma için önemli olduğundan, bilgi ve iletişimi ve ifade özgürlüğünü geliştirmeye söz verdim. Birlikte, medyayı geliştiriyor ve gazeteciler yetiştiriyoruz, Birleşmiş Milletler’e güvenliklerini geliştirmede ve dokunulmazlıklarını korumada önderlik ediyoruz. 2009’da, Afrika ve Cinsiyet Eşitliği Evrensel Önceliklerini güçlendirmeye söz verdim. Birlikte, UNESCO’nun en çok ihtiyacı olan ülkelerde kız çocukları ve kadınların eğitimi için çalışmalarını derinleştirdik. Birlikte, Afrika’nın rönesansını sürdürmek için UNESCO’nun eylemlerini teşvik ettik. Afrika yükseliyor – bunu kendi adıma genç kadınların ve adamların dinamizminde, hükümetlerin dengeli kalkınmayı ustalıkla işlemekteki kararlılığında gördüm ve UNESCO bu tarihî hareketi desteklemektedir. 2009’da, acil durumlara tepki vermesi için UNESCO’nun kapasitesini güçlendirmeye söz verdim ve bunu Haiti’de, Pakistan’da, Afrika’da yaptık. 2009’da, UNESCO’da reform yapmaya, daha odaklanmış bir biçimde konulara eğilmeye, etkimizi derinleştirmeye ve görünürlüğümüzü artırmaya söz verdim. Birlikte, finansal bir krizi aştık, kökleri ve dalları olan bir reforma önderlik etmekteyiz ve gelişmekte, görünürlük kazanmaktayız. Ve burda, tüm UNESCO çalışanlarına profesyonellikleri ve sadakatleri için özel teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bütün bunların içinde, tek bir kararlılık bize rehberlik etti: UNESCO’yu yeniden yerleştirme. Yönetimimizin hedeflerini karşılama. Herkes için daha iyi bir gelecek inşa etme. Bunlar benim vaadlerim ve sorumluluklarım ve hep böyle kalacak. Yapacak çok şey kalıyor- ama UNESCO ileriye yöneliyor, gözlerimiz paylaştığımız hedefler üzerine kesin bir biçimde odaklanmış durumda. Hanımefendiler, Beyefendiler, Şimdiye kadar çok şey yaptık, fakat hâlen yapılacak çok şey var. Bu birbirine sıkıca kenetlenmiş dünyada, problemlerimize barışçıl ve uzun soluklu çözümler bulmayı umut edebileceğimiz tek yer olan çok uluslu arena için birlikte hareket etmeliyiz. Bu değişmekte olan dünyada, hümanizmin temel ilkelerine sadık kalmak zorundayız: İtalyan filozof Pico della Mirandola’nın bireylerde kendilerini tanımlayabileceklerini ve kendilerini gerçekleştirebileceklerini gördüğü insanlık onuru. Eşitlik ve hakkaniyet ilkeleri. Dayanışma. Bu ilkeleri 21. Yüzyılda canlı tutmalıyız ve günümüzün zorluklarına adapte etmeliyiz. Bu, benim yeni bir hümanizm için görüşüm. İlk olarak, bugünün dünyasında, insanlık onuru kaçınılmaz bir biçimde insan gelişimine ve yoksulluğun azaltılmasına bağlıdır. Ve, şu an anladığımız gibi, sürdürülebilir olmadığı takdirde, insani gelişimin bir anlamı yoktur. Dünya zarar görürse, hedef başarısız olur. Dünya faydalanmazsa da, hedef başarısız olur. Bu yeni 2015 sonrası gündemin odağıdır: sürdürülebilirlik için bir gündem. Ve bu UNESCO’nun misyonunun öneminin başladığı yerdir. Kurumumuzun kendisi, uzun soluklu barış ve refah için kurumlar oluşturmayı araştıran sürdürülebilirlik için bir tüzüktür. Sürdürülebilirlik yaşamları dönüştüren kaliteli eğitim anlamına gelir ve insanların değişimi benimsemelerine ve kendilerini yeniden keşfetmelerine izin veren, insani gelişme için temel bir katalizördür. Bu toplumun en sağlam kurumudur. Sürdürülebilirlik aynı zamanda bizim en güçlü birleştiricimiz olan, sosyal bütünlüğü geliştiren ve bize güven veren, kendimiz için uzun soluklu bir gelecek inşa etmemiz için tarihimizden enerji almamıza izin veren kültürde bulunur. Kültür, Dany Laferriere tarafından depremden sonra Haiti kalıntıları ile yüzleşince tanımlanan direnç kaynağıdır: “ülke kültür yoluyla iyileşecektir. Kültür, çatışmanın uyanmasında, özellikle insanlar tarafından ileriye taşınan yaşayan kültürde, uzlaşmayı yürütür. Sürdürülebilirlik; yenileşmeyi, keşfetmeyi, daha iyi risk beklentileri ve belirsiz, bilinmeyen bir dünyanın tehlikeleri için hazırlığı sağlayarak bilim, araştırma ve bilgi paylaşımı yoluyla toplumların kapasitelerini geliştirme anlamına gelir. Bu, hızla gelişmekte olan çevre ve küresel ısınma baskılarıyla, sosyal dönüşüm ve doğal afetlerle başa çıkabilen, daha sağlam ve dirençli toplumlar inşa etme anlamına gelir. Ve bu bağlamda, kaderlerimiz birbirlerine bağlı olduğu için en kırılgan, savunmasız ve en az gelişmiş ülkelere, küçük gelişmekte olan ada devletleri ve ötekileştirilmiş toplumlara yardım etmeliyiz. Çatışma ve felaket sırasında, hızlı bir düzelme gerçekleştirmek için en hassas olana yardım ederek acil destek sağlamalıyız. Bu insanlık onurunun yeni sınırıdır ve benim ilk hedefimdir. Sürdürülebilir kalkınma eşitlikten ayrı tutulamaz ve 21. Yüzyılda eşitlik anlayışı kadın ve erkek arasındaki tüm eşitliklerden daha önemlidir. Bu benim çalışmamın ikinci hedefidir. Kadın ve erkek arasındaki eşitlik adalet ve insan hakları meselesidir. Aynı zamanda geleceğe yatırım yapmanın en iyi yoludur ve insani gelişim ve yoksullukla savaş için güçlü bir katalizördür. Bizim en önemli rolümüz eğitim, kültür ve bilgiye erişim yoluyla kadınların kendi kararlarını kendilerinin vermesini ve toplumdaki rollerinin tamamıyla benimsenmesini kusursuzca sağlamaktan oluşur. Bugün, dünyada okuma yazma bilmeyen yetişkinlerin üçte ikisini kadınlar oluşturmaktadır. İnternet ve bilgi toplumu çağında, 31 milyon kız çocuğunun şu an bile temel eğitime erişimi yoktur. 34 milyon kız çocuğu okula gitmemektedir. Şiddetin kurbanı oldukları için, çalışmak zorunda oldukları için, 10-12 yaşlarında evlendirildikleri için, su taşımakla sorumlu diye düşünüldükleri için, okulu bırakmaya zorlanmaktadırlar. Bu, zamanımızın kansız sivil savaşının başladığı yerdir. Cinsiyet eşitliği okuryazarlıktır. Cinsiyet eşitliği bilime erişimdir. Cinsiyet eşitliği yalnızca kâğıt üzerinde eşitlik değil, kız çocuklarının istedikleri bireyler olarak yetişebilmeleri gerçeği, kendilerini gerçekleştirebilme ihtimali ve böylesi kadınların sayesinde tüm toplumun daha güçlü ve daha gelişmiş olmasıdır. Bu UNESCO’nun asıl misyonudur, bağımsızlık ve kalkınmayı sağlamak adına tüm eylemlerimizi gerçekleştireceğiz ve bunun için gerekli araçları oluşturacağız. Hanımefendiler, Beyefendiler, Sonuçta, hümanizm dayanışmadır, tek bir insan soyuna ait olduğumuz inancıdır. Bugün, bu dayanışma, böylesine bir çeşitlilik çağında yeni bir evrensel vatandaşlık biçimini almalıdır. Küreselleşme, şehirleşme ve kültürel çeşitlilik çok kimlikli, çok kültürlü toplumlar şeklini almaktadır. Bu çeşitlilik bizi kalkınmayı, diyaloğu, hoşgörüyü, sosyal bütünlüğü ve barışı bile yeniden düşünmeye zorlamaktadır. Barışın sınırları, her bireyin kendi kültürünün algısında, toplumlar içinde değişim göstermektedir. Diğerleriyle barışmak; kendimizle, çoklu ilişkilerle ve saygı bekleyen acılı hatıralarla barışık olduğumuz anlamına gelir. Bizi bir araya getiren insan haklarıyla, bizi daha da zengin yapan çeşitliliği bağdaştırmayı öğrenirsek, bu zenginlik aynı zamanda bir yaratıcılık ve taze fikirler madenidir. Ve UNESCO, vatandaşların farklı kültürlerle ve dillerle yaşamalarını ve kültürel sinerji oluşturmalarını sağlayan müfredat ve beceriler önermede önemli bir rol oynamaktadır. Bizim rolümüz bu çeşitliliği diyalog ve hoşgörü için bir güce dönüştürmeyi sağlamak ve bireysel alanımızın ötesindeki ortak zorluklarla yüzleşmektir. Çünkü birlikte yaşamalı ve çalışmalıyız: iklim değişikliği ve doğal riskler sınır tanımaz. Su yönetimi ve biyoçeşitlilik sınır tanımaz. Bilim sınır tanımaz. Kültürlerimizin, inançlarımızın ve kökenlerimizin çeşitliliğindeki bu zorlukların artmasında davranış ve beceriler geliştirmeliyiz. Kültürel Çeşitlilik üzerine UNESCO Evrensel Bildirisi, bu küreselleşmiş dünyanın sözlüğü ve çokkültürlü toplumlar için vatandaşlık temel ders kitabıdır. Ve her zamankinden çok, Başkan Houphouet- Boigny’in sözlerinin önemini anlıyoruz “barış bir kelime değil; bir davranıştır.” Barış bir beceridir. Eğitim 21. Yüzyıl için önemli olan kültürlerarası değerleri ve vasıfları öğrenme ve genç bireylere dünya vatandaşlığını öğretme ile ilgili olmalıdır ve bu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından başlatılan ve UNESCO tarafından uygulanan Evrensel İlk Eğitim Girişimi’nin üçüncü önceliğidir. Dün vefat eden, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ve tüm hayatı boyunca; yıllarını eğitimle harcayan, tek bir konuda uzmanlaşıp dünyanın gerçeklerinin farkında olmayan ve evrensel düşünemeyen genç insanların “parçalanan kültür”üne karşı savaşan Doris Lessing’in hayalini buruk anımsıyorum. Ve ondan alıntı yapıyorum: “Hazine bir eve sahibiz. Hepsi orada, tekrar ve tekrar keşfedilecek bu edebî zenginlikle her kim karşılaşacaksa, çok şanslı… Dünyamızın savaşla tahrip edildiğini varsayalım. Şehirlerimizi sel bastığını, denizlerin taştığını varsayalım. Fakat hikâye anlatan kişi orada olacaktır; çünkü bizi şekillendiren, canlı tutan, yaratan hayallerimizdir. Yıkıldığımızda, yaralı, hatta harap olduğumuzda, bizi yeniden canlandıracak olan hikâyelerimizdir. Hikâye anlatan, hayal eden, efsanelendiren, anka kuşumuz, bizi en iyi şekilde ve en yaratıcı biçimde temsil edendir. UNESCO, düşüncelerin laboratuvarı, bu mirası sürdürmek için tek ağ, disiplinlerarası engelleri kaldıran, diğerleriyle birlikte yaşamayı öğrenen ve sürekli kendimizi yenilediğimiz evrensel platformdur. Dünya miras yerleşimlerini düşünüyorum. Biyosfer rezervlerini düşünüyorum. Sınırlara bakılmaksızın, yerleşimlerin ağını geliştirmede, iki ya da daha fazla ülke tarafından paylaşılan miras için sınırlararası bölgeler oluşturmada, ortak ders kitapları için destek sağlamada, hafızayı paylaşmada ve karasal bir ölçek üzerinde insanların kültürlerini yaşatmada daha hırslı olmalıyız. Yeni teknolojiler bunu daha acil harekete geçme yolu hâline getirmektedirler. UNESCO, baylar ve bayanlar, barışın evidir ve barışın elementlerini güncelleştirebiliriz. Kırılgan bir dünyanın sürdürülebilirliğini artırma. Kadın ve erkek arasındaki eşitliği sağlama. Bir çeşitlilik çağında vatandaşlık inşası. Bu, benim görüşüme göre, bugünkü barışın anahtarı ve UNESCO’nun katkısı olan yeni hümanizm anlayışını tanımlayan şeydir. Bu Kurumun kurucuları insan kapasitelerinde bir sadakat hareketi, savaşın sonundaki olumsuzluklardan bir hümanizm savunması sunan bir vizyon ifade ettiler. Tahrip edilmiş, fiziksel ve ahlaki olarak kalıntılar içinde bırakılan bir dünyada, entelektüel dayanışmadan bahsetme cesaret gerektirirdi. Günümüz ve çağımız durumları göz önünde bulundurulduğunda; aynı cesaretle, aynı korkusuzluk hissiyle cevap vermeliyiz. Benden öncekiler tarafından da dile getirilen, henüz ettiğim yemin hümanizm için bir sözdür. Gece gündüz adalet, hoşgörü ve kanun kuralları için savaşan milyonlarca kadın ve erkeğin sözüdür. Okula giden milyonlarca çocuğun sözü ve onlar için daha iyi bir gelecek isteyen ailelerinin sözüdür. Bir barış ve refah geleceğidir. Zamanın şu dakikasında, bana olan güveninizin tamamıyla farkındayım ve UNESCO’nun onuru olan insanlık için neyin en iyi olduğu vizyonunun verdiği şerefi üstleniyorum. Teşekkür ederim.
Benzer belgeler
13 Şubat: UNESCO Dünya Radyo Günü`nü Kutlamaya Davet Ediyor
“Ne kadar küçük olsa da, sizi bir bütün yapan şeyleri kabul etmenin bir yolunu bulmalısınız”
Herbirimiz farklıyız, ama yalnız değiliz, birlikte ayakta duruyoruz ve her birimiz insanlığın
bütününü o...
Irina Bokova`nın Uluslararası Kadınlar Günü Mesajı
2009’da, çok uluslu düzeni desteklemek için Birleşmiş Milletler’in kalbinde UNESCO’nun
önderliğini güçlendirmeye söz verdim.
Biz her taraftan harekete geçiyoruz ve önderliğimiz daha önce böylesine ...
Başkanlık Sunumu
Su yönetimi ve biyoçeşitlilik sınır tanımaz.
Bilim sınır tanımaz.
Kültürlerimizin, inançlarımızın ve kökenlerimizin çeşitliliğindeki bu zorlukların artmasında
davranış ve beceriler geliştirmeliyiz....