buraya - Alevitische Gemeinde Deutschland eV
Transkript
buraya - Alevitische Gemeinde Deutschland eV
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Alevitische Gemeinde Deutschland e.V. 21 MART NEVRUZ (NEWROZ) BAYRAMI VE 21 MARTA GELEN DİĞER ÖNEMLİ GÜNLER Ali Duran Gülçiçek “Nevruz”, “Newroz” veya “Rozi nau” kelimesinin Türkçe karşılığı “yeni gün” demektir. (Farsça ve Kürtçe’de new/nau “yeni”; ruz/ roz “gün” demektir). Güneşin koç burcuna girdiği 21 Mart’a rastlayan Nevruz, ilkbaharla birlikte, yeni bir hayatın, canlılığın, bereketin ve bolluğun başlangıcını simgeler. Hiristiyanlıktaki Osterfest (Paskalya Bayramı) ile çok yakın benzerlikleri olan 21 Mart Nevruz Bayramı, yeniden dirilmenin, canlanmanın ve yenilenmenin bir ifadesidir.(1) 21 Mart, baharın başlangıcıdır. Güneşin Koç burcuna girdiği 21 Mart Nevruz günü gündüz ile gece eşittir. Nevruz bu anlamda eşitliğin, doğadaki harmoninin (uyumun ve dengenin) de bir ifadesidir. “Yoksul ile zengini, Nevruzdaki gece ile gündüz gibi eşitle!” deyimi de burdan gelmektedir. Yılın eşit olan günlerinden biri de güneşin Terazi burcuna girdiği ve sonbahrın başlangıcı olan 23 Eylül’dür. Gündüzün en uzun olduğu 21 Haziran günü yazın, gündüzün en kısa olduğu 21 Aralık ise kış mevsiminin başlangıcıdır.(2) Bu günlerde doğa kültünden ve eski halk inançlarından kalma “yıldönümü” veya “gündönümü” dediğimiz, coğrafyaya, inanç ve kültürlere göre değişen ve farklı isimlerle adlandırılan çeşitli bayramlar kutlanılmaktadır. Tabiat kültüne dayanan Nevruz, birçok eski takvimlerde, özellikle Celâli, İlhâni ve günümüzde İranlıların kullandığı Şemsi (Güneş) takvimlerinde (Sanai Şemsi) yılbaşı olarak kabul edilmiş ve halen İranlılar, İslâmiyet’ten önceki inançları olan Zerdüştlük’ten kalma, Ferverdin ayının (Bahar mevsiminin ilk ayı) ilk günü olan Nevruz’u yılbaşı olarak kutlarlar. Ferverdin ayının ilk gününe „Nevruzı âmme“ denir. Bu ilk gün, İran’ın efsanevi dördüncü hükümdarı olan Cemşid (Cem) Şahın tahta geçtiği, âlemi nura boğduğu ve Cenabı Hakk’ın âlemi ve Âdemi halkettiği (yarattığı) gün olarak kutlanır. Ferverdin ayının 6. Gününe ise “Nevruzı hassa” denir. O gün, Cemşid, devletin yönetiminde olan tüm adamları yanına çağırtıp, Seite | 1 sorgudan geçirir; kendisi hakkındaki şikâyetleri de dinler, suçlu görünürse, o da diğerleri gibi cezalandırılır. Böylece yönetimdeki aksaklıklar, haksızlıklar giderilmeye çalışılır. “İran Hükümdarları ‘Nevruz’ ve ‘Mihrican’ günlerinde bütün efradın hazır bulundukları umumi büyük bir içtima akdederlerdi ve hûkümdar o gün bütün şikâyetleri dinlerdi. Eğer kendisi aleyhinde bir şikâyet vâki olmuşsa, onun hakkında bir hüküm itasını (yargılamayı) ruhanilerin en büyüğü olan onun ‘Mubedi Mubedan’a (Zerdüşt din adamlarına) havale eder ve kendi hakkında müsamahakâr davranmayıp adaletten ayrılmamasını tenbih eylerdi. O vakit münadi (tellal), hükümdar hakkında kimlerin şikâyeti varsa bir tarafa ayrılmamalarını söylerdi. Hükümdar tekrar Mubed’e tevcihi hitapla: ‘Allah indinde hükümdarlar tarafından irtikâp edilen (işlenen) günahlar kadar büyük günah olamıyacağını, hükümdarların, tebaasının (halkın) iyiliğine çalışmakla mükellef olduğunu, eğer hükümdarlar adaletsizlik ederlerse, askerlerin de Allah’ı unutarak adaletsizliğe koyulacaklarını, o zaman memleket ve hükümdar ailesi üzerine Allah’ın gazabı davet edileceğini, binaenaleyh bu husuta asla adaletten ayrılmamak vazifesinin şimdi Mubedi Mubedan’a teveccüh ettiğini (verildiğini) söylerdi... Alelâde zamanlarda (âdet olduğu üzere) hükümdara en yakın ve en nüfuz sahibi olanlar, bu toplantı gününde en uzak ve en nüfuzsuz kalırlardı...”(3) Nevruz günü halkın istekleri ve ihtiyaçları yerine getirilir, sorunları ve sıkıntıları giderilmeye çalışılır; küskünler barıştırılılır; suçlular ve hapis yatanlar affedilirdi. Daha açıkçası, yeni yılla birlikte, yeni bir yaşam başlardı. İranlılar tarafından aynı şekilde kutlanan ikinci büyük bayram da, güz mevsimine denk gelen (21 Eylül21 Ekim) Mihrican veya Mihrigân bayramıdır. Nevruz bayramından iki hafta önce yapılan bayrama, (İran takviminin son ayı olan Esfend’ten) „Esfendan“ bayramı denir. Ayrıca „Çarşamba suri“ dedikleri yılın son çarşamba günü, güneşin batışından sonra, toplanan kuru dikenler ve çalılardan ateş yakılır. Ateşin üzerinde atlayanlar, „sarılığım sana, kırmızılığın bana!“ (zerdiye men ez to, surhğiye to ez men) diye tekerlemeler okurlar. Ayrıca o gün „Çarşamba suri acili“ dedikleri kuru yemişlerden oluşan bir lokma dağıtılıp yenilir. Nevruz günü, „Nevruziye“ denilen bir çeşit macun veya tatlı yapılır. Osmanlılarda da âdet olan Nevruziye tatlısı „heftsin“, ilk harfi „sin“ olan yedi yeşil sebzeden veya maddeden (siv/elma, somak, sümbül, semek, sirke, sir, sencedten) yapılırdı. Söylentiye göre bu tatlı, ilk dönemlerde, Cemşid zamanında, „Ş“ harfiyle başlayan yedi maddeden yapılıyormuş. O zaman „Ş“ harfiyle başlayan Şarap’ta kullanılıyormuş. Daha sonraki dönemlerde (İslâmiyet’e geçişten sonra) içki yasaklanınca, „Ş“ harfi de „S“ harfine çevrilip, o zaman „S“ harfiyle başlayan maddeler kullanılmış. Kırk bir türlü baharat ve koyuca şerbetle yapılan macun çeşidine ise „semenu“ denir. Alman doğubilimcisi (Arap ve Osmanlı tarihi uzmanı) Franz Taeschner (Bad Reichenhall 8.9.1896-11.11.1967) 1959’da İran’ daki Nevruz bayramıyla ilgili yayımlanan bir makalesinde, nevruz günü hazırlanan heftsin’le birlikte sekke (gümüş başlık) veya sim (gümüş), temizliğin simgesi olan ayna, ayrıca Kur’an ve birkaç tane mum da hazır bulundurulur. Nevruz’un başladığını bildiren toplar atıldıktan sonra aile reisi Kur’an sayfaları arasına yerleştirdiği banknotları, o yıl bereketin, bolluğun olması ve paraların eksik olmaması dileğiyle sırasıyla aile bireylerine dağıtır. Taeschner’in de ifade ettiği gibi İran’da Nevruz kutlamaları üç aşamada gerçekleşir. İlk aşamada, daha öncede ifade ettiğimiz gibi yılın son Çarşamba günü Çarşamba Suri kutlamaları yapılır. İkinci aşamada 21 Mart Nevruz bayramı kutlanır. Ferverdin ayının diğer son 13 gününde de evler ziyaret edilir ve kutlamalar bu şekilde devam eder. Bu süre içerisinde okullar 13 gün, devlet daireleri ise 5 gün tatil edilir. Ferverdin ayının 13. gününe ise ”Onüç kapıdan dışarı” ( sizdeh badar) adı verilir. Bu günde aile fertleri kır gezisine, bahar şenliklerine çıkarlar ve dışarda kutlamaları gerçekleştirirler. Evlenme çağına gelmiş genç kızlar da o gün kırlarda topladıkları yeşil otları birbirine bağlıyarak fallarına bakarlar. Bağladıkları otların birbirini tutması veya çözülmesi, o yıl bahtlarının açılıp açılmamasına delalettir.(4) Osmanlı devrinde Nevruz bayramıyla ilgili özel törenler düzenlenirdi. „.. Güneşin Koç burcuna girdiği anda „nevruziye“ denilen bir mâcun veya tatlı yemek âdet olmuştur. Sarayda hekimbaşı, misk, anber, türlü baharat ve kokulu otlar ilavesi ile hazırladığı macunu porselenden yapılmış kapaklı kaseler içinde padişaha akşamdan takdim eder ve kendisine hil’at (kaftan) giydirilirdi. Nevruziye, kadın efendilere, sultanlara ve mühim şahsiyetlere de verilir ve bu macundan yemenin, kuvvet ve şifa verici bir tesiri olduğuna inanılırdı. Seite | 2 Osmanlıların son zamanına kadar nevruz ananesinin devam ettiği ve saray eczanesinde tertip olunan Nevruziyelerin mevki sahiplerine gönderildiği, halkın da bu âdete uyarak, Nevruzda hiç olmazsa tatlı yediği bilinmektedir. Nevruz münasebeti ile sadrazam padişaha donanmış atlar, murassa (değerli taşlarla döşenmiş) silahlar ve pahalı kumaşlar bibi hediyeler verir, bunlara „nevruziye pişkeşi“ (armağanı) denilirdi. Nevruzda divan edebiyatı şairlerinin câize (armağan, bahşiş) almak için, büyüklere kaside (övgü şiirleri) sunduklarını da kaydetmek lâzımdır.” (5) Osmanlı saray çevresinde sürdürlen bu kutlamalar daha çok eski Iran/Pers geleneklerine dayanır. „Eski Iran edebiyatında, özellikle Persler zamanında nevruz dolayısıyle sultanlara, şahlara kaside sunmak, yeni yılı kutlamak bir gelenek niteliği taşırdı. Zamanla bu gelenek birçok müslüman ülkesinde de benimsendi.” (6) Eskiden Nevruz günü, komşulara, yakın dostlara nevruziyeler ikram etmek, hatta nevruz gününün anlamını ifade eden tebrik kartları (tebriknâmei Nevruz) göndermek; ayrıca Nevruz günü Nevruziyeler yiyerek ağızları tatlandırmak, yaygın bir gelenekti. „Bilhassa İstanbul’ da Nevruz’a çok önem verilir, törenlerle kutlanır ve Nevruz günü, bir sevgili gibi beklenirdi. Gerek zengin, gerek orta halli, gerekse fakir aileler arasında ‘Nevruzi Sultani’yi kutlamayanlar hemen hemen yok gibiydi. Daha Mart ayının ilk dokuzunda Nevruz hazırlıkları başlar, evlerde temizlik yapılır, tahtalar gıcır gıcır ovulur, tozlar alınır, camlar silinirdi. Nevruziyeler için de kristal taklidi kapaklı kâseler, surahiler, bardaklar dolaplardan (büfelerden) çıkarılır; eskileri kırılmış ise, yenileri alınırdı. Nevruz’un gelişi, geceye tesadüf ederse o vakite kadar uyumamaya çalışılırdı. Tam saatinde Nevruziye yenilirdi. Uyuyanlar olursa uyandırılırdı. Bütün ev halkı, neşeli, şenü şâtır, memnun ve bahtiyar yeni yılı kutlardı. Yine o yıllarda yüksek tabakaya mensup kişilerin konaklarına, dairelerine, bildik eczanelerden zimbaki canfes örtülere, renkli kâğıtlara sarılı tepsiler içinde, cicili bicili kâselere konulmuş ‘Nevruziye’ler gönderilirdi. Kâselerin üstüne yapıştırılan armut biçimindeki etiketlere bu leziz taamin (lezzetli yemeğin) hangi saatin hangi dakikasında yenilmesi gerektiği de yazılırdı. Ellerinde böyle birer rehber olmayanlar Müneccimbaşı takvimine (7) baş vururlardı (Müneccimbaşı Takvimi, eski devrin bir nevi almak’ı(8) idi. Taş basması olarak basılır ve satılırdı. Takvim, ufak çapta ve cepte taşınır şekildeydi. Bu takvimde her türlü takvimi bilgiler yazılı bulunurdu). O devirlerde, halk arasında Nevruziye hakkında sarsılmaz bir inanç vardı. Bu inanca göre Nevruziye, bazı hastalıkların en birinci ve en etkili bir ilacı idi. Örneğin: Nevruz sabahı aç karnına alınacak bir kaşık Nevruziye, körlükten kötürümlüğe; ısıtmadan romatizmaya kadar birebir gelen bir ilâçtı. Hatta kısırlığın, cinsi iktidarsızlığın (ananetin) yegane sağaltıcı (tedavi edici) bir ilacıydı...”(9) Görkemli törenlerle kutlanan Newroz (Nevruz) bayramının Kürtler’de de önemli bir yeri vardır. Bu olayı, kurtuluş günü olarak Dehak (Dahhâk)(10) efsanesine dayandıran görüşler olduğu gibi, bunu Kürtlerin ve İranlıların İslâmiyetten önceki inançlarına (Zerdüştlüğe) dayandıran görüşler de vardır. Kürd yazarılarından Kurdiye Bitlisi (Halil Hayali)’nin, ilk sayısı 7.11.1918’de İstanbul’da Kürtçe ve Türkçe olarak yayınlanan ve Kürdistan Teali Cemiyeti (Kürdistan Gelişme Derneği)’nin resmi olmayan yayın organı olan ve daha sonra kurulan Teşkilâtı İctimayie Cemiyeti (Sosyal Örgüt Derneğin)’nin yayın organı olarak günlük gazeteye dönüşen „Jin“ (Hayat) dergisinde, Dehak efsanesi ili ilgili yazdığı yazıda, „Kürt halkının ulusal bayramı“ olarak tanımladığı Kawe ihtilalinin tarihi 31 Ağustos olarak verilmektedir. Bitilisi, Dehak efsanesini şöyle özetler: „Dehak adlı bir Arap fatihi var. İran’ı istilâ eden bu zalim, iki omuzundaki yılanları beslemek için her gün dört kişinin beynini çıkartıyor. Bu işin görevlisi, millettaşlarının verdikleri kayıpları bir ölçüde azaltmak için, günde iki kişinin beyni yerine iki koyunun beynini koyuyor ve kurtardığı iki çaresizi çevredeki dağlara kaçırıyor. Dağlara sığınan bu adamlar çoğalıyorlar. İşte bunlardan Kürt ulusu meydana geliyor. Efsanenin geriye kalan bölümüne gelince; bir gün Demirci Kawe (Gâve)’nin iki çocuğunu birden kaldırıyorlar. Bunu haber alan baba, meşin önlüğünü bir (...) bayrak yapıyor, bağıra çağıra sokakları dolaşıyor. Sonunda taşan ulusal kin ve nefretin karşısında zulüm ve keyfi yönetim layık olduğu cezayı buluyor; Dehak öldürülüyor, Feridun tahta çıkarılıyor ve ulus kurtuluyor. Seite | 3 Bir Kürd tarafından yazılan ve zamanına göre iyi bir Kürd tarihi olan „Şerefname“, Kürdlerin milliyet kökeni konusunda anlattığı söylentiler arasında bu efsaneyi önemle kaydediyor...” Bitlisi, Dehak efsanesini böylece özetledikten sonra, olayın tarihi hakkındaki görüşlerini ise şöyle açıklar: „İşgalcileri ülkeden kovup çıkarmaya çalışmakla vatanın kurtuluşunu göçe tercih eden diğer kısımlar, gerçekten ulusal galeyana bayrakta olan Demirci Kawe’nin yönettiği savaş hareketleri ile umduklarına kavuşmuşlar ve yurtlarını bağımsızlığa kavuşturmuşlardır. Her millet, tarihinde bu gibi büyük olaylara kaynaklık eden günleri özel gün kabul eder ve tantanalı törenlerle kutlar. Gerçekten, Kürdlerce de, yılın 31 Ağustos’una rastlayan Kurtuluş Günü, layık olduğu önemle kabul edilmiş ve her yıl Ağustosun otuzbirinde Demawen’de ulusal Kurutuluş adına bayram yapılmıştır…” (11) Jin Dergisi de, baharın ve yeni yılın başlangıcı olan 21 Mart Newroz bayramını, İranlılar gibi, „Sersal“ (Yılbaşı) ve „sosyal gün“, Kawe ihtilalini ise ulusal bayram olarak kabul etmiştir. Ahmedi Hani de, Mem u Zin’de, Newroz’dan sözetmiş ve onu Sersal (yılbaşı) olarak göstermiştir: Dewra felekê ji bextê fîrûz Dîsan ku numa ji nû ve Newrûz Mebnî li wî adetê mubarek Şehrî û sipahîyan bi carek Bajêr û kelat û xanî berdan Teşbîhê bi nijdîyan û cerdan Sef sef dimeşîne kûh û deştan Ref ref dixuşîne seyr û geştan (Feleğin dönüşü mavi talihten gösterince Newroz’u yeniden o kutlu geleneğe göre tüm kentliler, varıncaya dek askerlere, terketti kenti, kaleleri, evleri andırarark avcıları ve talancıları Saf saf tepelere ve ovalara yürüdüler Öbek öbek gezmeye, seyretmeye döküldüler). Sersalî û bakir û ruwalan Sedsalîw ciwan û pîr û kalan Sersali li resam û rahê ma’hûd Gêrane diçû meqamê mehmûd (Yılbaşına katılan bakireler, delikanlılar gençler, yüzüne varmiş erkek ve kocakarılar geleneksel yol ve yöntemle yılbaşını kutladılar, göklere dek yükselterek seslerini.” (12) Eski Med, Asur, Babil kültürlerinden etkilenen Zerdüşt takvimine göre Newroz, yeni yılın, yeni bir yaşamın başlangıcıdır. Newroz, aynı zamanda kötülüklerden, kötü ruhlardan, kötü yönetimlerden, hastalıklardan, baskı ve zulümlerden kurtuluşun günüdür. Newroz’un altıncı günü Zerdüşt’ün (Zerdüşt öğretisinin kurucusu, M.Ö. 599521) doğum günü olarak ta kutlanırdı; Avesta’dan (kutsal kitaptan) dualar okunurdu. Ahura Mazda’ya (Zerdüştçülükte iyi ruhları simgeleyen Bilge Tanrı’ya) övgüler dizilirdi. Ölümün, hastalıkların, soğuğun ve karanlığın yaratıcısı Ahriman’ın kötülüklerinden kurtulmak için dualar edilirdi; ateşler yakılıp, lokmalar (kutsal yiyecek ve içecekler) dağıtılırdı. Ateş, toprak ve su Zerdüşt inancında kutsaldı. Ateş, güneşin, aydınlığın, sıcaklığın, iyiliğin ve erdemin bir simgesidir; insanları karanlıktan, soğuktan, hastalıktan ve kötü ruhlardan korurdu. Anadolu’nun halen birçok yörelerinde, özelikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da güneşin, ayın ve bunların yeryüzündeki simgesi olan ateşin ve ocağın kutsallığı, daha çok bu geleneklerden kaynaklansa gerektir. Türklerin, Türkmenlerin İslâmiyetten önceki inançları olan Şamanizm’de de ateş, ocak, bazı hayvan ve ağaç türleri kutsaldı. Bu inanışların ve âdetlerin bir kısmı Anadolu ve BalkanlarSeite | 4 daki, özellikle Alevi Türkler/Türkmenler tarafından halen sürdürülmektedir. Yunanistan Türklerinden araştırmacı Abdurrahim Dede, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirilerinde konuyu şöyle açıklar: „Şamanizme göre dağlar, göller, ırmaklar (YerSu) hep canlı nesnelerdir. Ötüken ormanlarının Gök Türkler ve Uygurlar devrinde bütün Türklerce mukaddes sayıldığını biliyoruz. V. Gordlevski de Karakoyunlu Alevi Türkmenler’de orman kültünü tespit etmiştir... (13) Orman kültünden mâda bazı ağaçların ve bilhassa kayın ağacının (ve ardıcın) Şamanistlerce kutsal olduğu bilinmektedir. Abdülkadir İnan’ın tespitlerine göre kayın ağacı koruyucu ve merhametli Ana Tanrı Umay ile beraber Ülgen tarafından yere indirilmiştir. Kaç Şamanı da kayın ağacına kurban sunarak şöyle hitap edermiş: Altın yapraklı mübarek kayın, sekiz gölgeli mukaddes kayın, dokuz köklü, altın yapraklı bay kayın! Ey mübarek kayın ağacı, sana kara yanaklı ak kuzu kurban ediyorum. (Anadolu’da ziyaret edilen, kurbanlar adanan, dilekler sunulan, renkli iplikler bağlanan yüksek tepelerdeki ulu ardıçlar, ziyaretler de bundan farklı değildir)... Altay Şamanları da tapınma sıralarında Göktanrı Ülgen’e şöyle yakarırlar: Otuz dişli ateş anam, karanlık gecelerde bizi kötü ruhlardan koruyorsun. Ulusun koruyucusu, sürülerimizin bekçisisin. Ülger yıldızı arkadaşın bir Tanrı dan fermanlısın. Üç köşeli taş ocak, alevli yanan al ateşim! Ey Abakan dağının payı, ey ay ve güneşin parçası olan ateş! Bereket ver, kısmetimiz bol olsun!.’ Dağ için söylenen bir Şaman duası ise şöyle: Ey pulat dağ!.. Güneş senin her yanını çeviremez Ay; ey altın dağ!.. Senin her yanını kuşatamaz Abakan uruğunun, kavminin örtüsü, hâmisi Kutlu kurban isteyen yüce Dağım!.. Büyüklerimiz, atalarımız yere baş koyup sana tapmışlardır. Bir küçük alkışını, keremini vermez misin? Bitmeyen, tükenmeyen kısmetimizi yaratıver. Ülüşümüz, elle tutulsun; Ey kutlu beşiği yaratan!.. Sürü davarlarına bolluk ver Arıg yurduma geçim ver. Ey kutlu ulu Dağ, yüce KaraKaya!..(14) Şamanizmdeki ateş, dağ, su ve ocak kültünün kalıntılarını Batı Trakya Türkleri’nin inanış ve âdetlerinde de görmek mümkündür. Onlara göre ateşe tükürmek günahtır. Çünkü ateş nurdur. Cigara ile ayak yoluna gidilmez. Hatta cigara tiryakileri helâda da cigara içebilmek için kendilerine uzun ağızlıklar yaptırarak, cigaranın ateşini helânın dışında tutmaktadırlar. Ateşte soğan kapçığı yakılmaz. Ateş söndükten sonra sacağıda kıvılcım kalmışsa o eve paranın gireceğine inanılır. Hamur, süt ve yoğurt, geceleri konu komşuya verilmez. Ancak vermek gerekirse bunların içine mutlaka kızgın bir kor atılır. Ateşın onları bu şekilde kötü cinlerden koruyacağına inanılır. Lohusa kadının helâya tek başına gitmesine izin verilmez. Gitmesi gerekirse elinde ateşle gitmesi gerekir. Ateşin lohusa kadını koruduğuna inanılır... Ateş ve ocak kültü ile ilgili çok orijinal olduğuna inandığımız bir âdeti İskeçe’nin Demircik köyünden 65 yaşındaki Abdulla Dede’den dinleyelim: ‘Köyümüzde eski bir âdet var.. Aşağı yukarı her sene «Canlı Ateş» denilen şeyi yakmaktadırlar. Bu, etrafta hastalık işitildiği zaman, hastalık önlensin diye yapılır (köyün ortasında iki kütük ardıç dikilirek bir ateş yakılır)... Canlı ateşten tutuşturdukları ocaktaki ateşi hiç söndürmezler. Bütün sene öteki canlı ateşe kadar. Çünkü o ateş mübarektir; hastalığın eve girmesini önler... Köyün âdetlerinden biri de şu: Mesela bir akşam bir kimsenin ineği gelmezse veyahutta keçisi, veyahut eşeği, bir hayvanı gelmezse bizim köylüler alıyor bir tas, ocaktan da bir kor alıyorlar ve maşa ilen «haydi hay hoy... hay hoy... haydi... » diyerek taslan o kızgın koru kapatıyor ve kapadıktan sonra alıyorlar bir makas ağzını iplen bağlıyorlar, dışarıda kalan hayvanı Seite | 5 yemesinler diye. O bağlı makası tasın üstüne koyuyorlar... Böyle yapıldı mı kurt falan, canavar yiyemezmiş kırda kalan hayvanı. Sabahleyin açıyorlar tası. O zaman bakıyorlar, kapattıkları kor kömür olmuşsa canavarlar hayvanı yememiş demek... Ama kor kömür kül olmuşsa, yanmışsa, o zaman canavarlar hayvanı yemişler demekir...’ Nazar kapmalara karşı Türkiye’de genellikle kurşun dökülür. Batı Trakya’da ise nazara karşı kor atılır. Ateş burada da nazara karşı bir güç olarak kendisini gösterir...”(15) Azeriler, Kırgızlar, Tacikler, Özbekler, Çuvaşlar, Tatarlar ve daha birçok halklar tarafından kutlanan Nevruz bayramına, Tatarlar „Narduğan“, Tacikler „Gül Gardon“, „Bay Şeşek“ veya „Gül Navrız“, Buryatlar „Sagan Sara“, Cuvaşlar „Noris Oyahe“ derler. Tahatacı Alevilerde, eski (Rumi) takvime göre Mart’ın dokuzu (miladi, 21-22 Mart), Sultan Nevruz’dur. O günün sabahı erken kalkılır. Soğan kabuğu ile sarı renkli, Gangılız (kan kızıl) çiçekleri ile al renkli yumurtalar kaynatılır. Her ev kendi çocuklarına bunlardan muhakkak ikişer üçer tane verir. Ayrıca Nevruz günü, hazırladıkları çeşitli yiyecek maddeleriyle yakınlarının mezarlarını ziyaret edip, onları rahmetle anarlar. Alevi-Bektaşiler, 21 Mart Nevruz bayramını, Hz. Ali’nin doğum günü olarak kutlarlar. Bugüne verilen önem birkaç noktaya dayanır: 1) Hazreti Ali’nin doğum günü olması. 2) Hz. Ali’nin, Hz. Muhammed’in kızı Fatıma ile evliliğinin bugüne rastlanması; 3) Hz. Ali’nin, Peygamber tarafından Gadirhum’da halife olarak ilân edildiği, diğer bazı kaynaklara göre, Hz. Muhammed’e nübüvvetliğin (peygamberiliğin), Hz. Ali’ye velayetliğin verildiği gün olması. 4) Güneşin Hamel (Koç) burcuna girmesi; 5) Eski Türk/Türkmen boylarının kışın sığındıkları yerlerden obaya çıktıkları ve yeni hayata kavuştukları gün olması.(16) AleviBektaşi şairlerinin Nevruz konusunda yazmış oldukları nefeslere „Nevruziye“ denir. İşte, günün anlamını ve önemini açıklayan Nevruziyelerden birkaç örnek: Nübüvvet izharı bugünde oldu Cenabı Ali de bugünde doğdu Kainat bügünde nur ile doldu Bugün Nevruz oldu eyyam bizimdir Sevinelim canlar bayram bizimdir. – Hüseyin Hüsni Erdikut – Yine devreyledi deverânı âlem Eyledi tecelli Nevruzı Sultan Eyyâmı sürurdur, hüzün değildir Mübârektir beli Nevruzı Sultan Bugünkü gün oldu ol Şahı Merdan Batnı Fâtıma’dan gün gibi ıyan Haremi Kâ’be’den oldu nümayan Ziyâ verip Ali Nevruzı Sultan. – Fevzi – Her yerde tâ Nevruz ola, gül bustan efruz ola Nevruz tek firuz ola eyyâmı Şahı Evliya. (Her yerde Nevruz ola, gül bahçeleri parlaya Veliler Şahı Ali’nin günleri, Nevruz gibi kutlu ola). – Fuzuli – Pir Sultan’ın eydür, erenler cemde Akar çeşmim yaşı her dem bu demde Muhabbet ateşi yanar sinemde Himmeti erince Nevruz Sultan’ın. Bkz. Alevi-Bektaşi Edebiyatında Nevruziyeler Seite | 6 Alevi-Bektaşiler arasında Hz. Ali’nin doğum günü olarak kutlanan Nevruz günü, kimi bölgelerde Aynicemler kurulur, Semahlar dönülür, Gülbanglar çekilir; günün anlamı ve önemiyle ilgili Nefesler, Nevruziyeler, Düvazdeh-i İmamlar ve Nâd-ı Ali okunur. Kimi bölgelerde „Güneşin Koç Burcuna girdiği saatten önce meydanda toplanırlar. Baba, Oniki İmâm’a salavatı ihtivâ eden ve «SalavâtNâme» denen salâvat-ı Nâd-ı Ali’yi okur; sonra sâkıylik eden kişi, içinde lohusa şerbeti ezilmiş sütü, babadan itibâren kıdem sırasıyla herkese sunar; sürahiden kadehe koyup sunarken, «Yâ Muhavvil’elhâli ve’lahvâl» yâni «Ey yılı, zamanı ve hâlleri evirip çeviren Tanrı» der; kendisine süt sunulan kişi, sütü içtikten sonra o ve herkesle beraberce «Havvil hâlenâ ilâ ahsen’ilhâl » yâni «Bizim hâlimizi en güzel hâle çevir» der. Sonunda kendisi de içer ve Baba gülbang çeker; bayramlaşılır. Mevlevilerin Şems kolu denen ve Ehl-i Beyt taraftarı olanlarında da Nevruz, bayramdır, aynı âyin icra edilir. Yalnız, fazla olarak «HeftSelâm» (Selâmesenlik) sözüyle başlayan yedi âyet de İmam Hüseyn’ in toprağıyla bir kâğıda yazılmış ve süt kabına konmuştur. İmâmiyye’de ise Nevruz, Gadiruhum gününe (Hz. Muhammed’in veda hacı dönüşünde, Mekke ile Medine arasında Gadirhum denilen yerde, «Ben kimim mevlâsı, yani velisi isem, Ali de onun mevlasıdır» diyerek, Hz. Ali’yi halife ilân ettiği güne; Hicri takvime göre Mart ay’ının sekizine, bayramın ise Mart ay’ının dokuzuna, Milâdi takvime göre, 20-21 Mart’a) rastlaması dolayısiyle bayramdır. Nevruz sofrası yapılır; sofrada HeftSin, yâni Sin harfiyle başlayan yedi şey (Sünbül, Sirke, Sumak, Senced, Sir, Sebze, Semnu) bulunur ve yukarıdaki duâ yılın günleri sayısınca, üçyüz altmış altı kere okunur. Bu duânın başına, «Ey geceyi, gündüzü tedbir ve tasarruf eden, ey kalbleri ve gözleri çeviren» sözleri de ilâve edilir...”(17) Balkanlardaki AlevilerBektaşiler arasında yaygın olan Nevruz bayramı, Kırklareli bölgesinde bir bahar eğlencesine dönüşür; Hırisitiyanlık’taki “Ostern” bayramında (Paskalya Yortusu’nda) (18) olduğu gibi bereketin simgesi olan yumurtalar boyanır. Hıristiyanlar tarafından kutlanan diğer önemli bayramlardan biri de Pentkot veya Pentekost (Pfingsten) (19) ve Fronleichnamfest, Fronleichnam bayramıdır. Fronleichnamfest (Ortaçağ Almancasında Vrône Lîcham “des Herren Leib” (Tanrı’nın, İsa Mesih’in vücudu, bedeni, kanı), Hıristiyanlık’ta, özellikle Katolikler’de esas yortu, kutsal ekmeğin Hz. İsa’nın vücudunu, şarabın ise kanını simgeleyen dinî bayram (yortu). Fronleichnam yortusu, Tanrı BabaOğul ve Kutsal Ruh’tan oluşan Üçler Bayramı’ndan (Dreifaltigkeitsfest’ten) sonraki Perşembe günü, Pfingsten (Paskalya) yortusundan sonraki ikinci Perşembe gününde (Paskalya Pazarı’nın 60. gününde) kutlanır. Ayrıca özel Nevruz yemeği olan “ekşi aş” yenir; Alevi köylerinde ortak kurbanlar kesilir; köylü masrafa ortak olur. Buna “çomat” denir.(20) Deliorman ve Dobruca yöresindeki Aleviler, Nevruz bayramını “Kırklar Bayramı” olarak kutlarlar. O gün cem yapılır, Kırklar semahı dönülür. Musahipli olan aileler 40, musahibi olmayan aileler ise 20 yumurta pişirirler; ayrıca Nevruz cemi için hazırlanıp getirilen lokmalar eşit bir şekilde üleşilir ve birlikte yenilir. Doğanın uyanışını simgeleyen Nevruz günü yöre insanları kırlara çıkıp eğlenirler; ulu cevizlere salıncak kurup, sağlık sağlamlık için sallanırlar. Nisan ayında ise köfür günleri başlar. Köfür günleri hayvan koşulmaz, süt kaynatlımaz, yumurta pişirilmez, ele makas, iğne alınmaz, sıva yapılmaz. 56 Mayıs’ta ise Hıdırellez törenleri başlar. O gün ateş yakılır; ateşin üzerinde atlanır; delikanlı kızlar tarafından nişan çıkarılır, Kırat oyunu oynanır, hastalar ziyaret edilir, demir dövülür; demir maşa ile sağlık sağlamlık için nallanma işlemi yapılır. Kır atımı nallarım / çöl avında oynatırım / yüzbin asker gelmiş olsa / Ben atıma çiğnetirim... türküleriyle sokakları dolaşıp insanları coşturan Kırat kafilesinin sundukları temsillerle, Hıdırellez günleri büyük bir sevinç ve coşkuyla kutlanır.(21) Silifke Tahtacıları, Nevruz bayramını, Hazreti Hüseyin’in doğum günü olarak kutlarlar. Malatya/Arguvan çevresindeki Aleviler Nevruz’da “Kış bitti Bayramı” yaparlar. Uğur getirsin diye taştan küçük evler yapılır, ateş yakılır, el ele tutuşarak ateşin etrafında dönülür.(22) Cem ayinleri ve çeşitli şenlikler düzenlenerek, yiyecek ve hediyeler sunularak kutlanan Nevruz törenlerinin önemli bir özelliği de, bu günde küskünlerin barıştırılması, Seite | 7 kırgınlıkların giderilmesi, düşkün ve yoksullara yardım edilmesidir. Anadolu’da, Nevruz’la, eski takvime göre “Mart dokuzu”yla ilgili birçok halk inançları, gelenek, töre ve âdetler vardır; ayrıca “Nevruz” adında birçok şahıs ve yer isimleri vardır: Sivas/Yıldızeli ilçesine bağlı “Nevruz Yayalsı” Köyü; Yıldızeli’nin Direkli bucağına bağlı “Nevruz” Köyü; K.Maraş/Pazarcık/ Narlı Bucağın bağlı “Nevruzlu” Köyü; Çanakkale/Yenice ilçesine bağlı Nevruz Köyü vd. Nevruz, köylere, şahıslara, tatlı çeşitlerine; “NevruzHüseyni”, “NevruzHicaz”, “NevruzNevâ”, “NevruzRehavi”, “Nevruzi Sultani” gibi müzik makamlarına isim olur da, baharı müjdeleyen çiçeklere ve halk türkülerine isim olmaz mı? Nevruz der ki, ben nazlıyım / Sarp kayalarda gizliyim Mavi donlu gök yüzlüyüm / Benden alâ çiçek var mı? Nevruz nevruz bahara / Güller güller nahara / Bahçemizde gül olsun / Gül olsun, bülbül olsun!.. Dilekleriyle konuyu, AleviBektaşi ozanlarının şu Nevruziyeleriyle bağlayalım: BUGÜN NEVRUZU SULTANDIR Gelin ey nâzenin canlar Ali’yyül Mürteza Haydar Bugün Nevruzu Sultandır Cihanı garkı nur eyler Safalar sürsün ihvanlar Bütün kurt kuş bunu söyler Bugün Nevruzu Sultandır Bugün Nevruzu Sultandır Bütün mümin, bütün İslâm Bugün etmek gerek bayram Hemen sun sâkiya gel cam Bugün Nevruzu Sultandır Ali’nin doğduğu gündür Bugün her günden üstündür Hemen sâki kadeh döndür Bugün Nevruzu Sultandır Nice sırlar olup zâhir Ali’den oldu hak bâhir Şükreyle sen ey Fâhir Bugün Nevruzu Sultandır. BU AY’IN NURUDUR SULTANI NEVRUZ Akşamlar aşk olsun bayram gecesi Bu ayın nurudur Sultanı Nevruz Fazlı şahım budur dilek gecesi Ne mübarek gündür Sultanı Nevruz Muhabbet şehrinin nurdan yapısı Oniki İmamdır cennet kapısı Hakk’a secde eder kulun hepsi Dilekler kabuldür Sultanı Nevruz Bayram kutlu olsun açılmış güller Konmuşlar meydana garip bülbüller Esmai Hayderi zikreder diller Ne saadet bize Sultanı Nevruz Sakii kevserdir ol Şahı Merdan Sundular kevseri ol demde heman Süreriz demleri yıkılsa cihan Şah olur kalbimiz Sultanı Nevruz Muhammed Mustafa Sultanı cihan Ali’nin sırrını çün kıldı beyan Hatice sırrından kamusu şâdân Ruha safa verir Sultanı Nevruz Ondört Mâsumu Pâk sırrı sırrullah Ayini cem içre nuru nurullah Cümlenin muradın’ verici Allah Bizi de şâd eder Sultanı Nevruz Saadet hırkasını büründü Ali Velâyet tacını vurundu Ali Melek secde etti bilindi Ali Nübüvvet sırrında Sultanı Nevruz Şükrü Baba söyler, bu deme şükür Nurunu, sırrını kıldı tefekkür Muhammed Ali’dir dilinde zikir Ne mürüvvet bize Sultanı Nevruz. SULTAN NEVRUZ GÜNÜ CEMDIR ERENLER Sultan Nevruz günü cemdir erenler Gönüller şaz oldu ehli imanın Cemâl yârı görüp doğru bilenler Himmeti erince Nevruz Sultan’ın Sultan Nevruz günü canlar uyanır Hal ehli olanlar nura boyanır Muhib olan bugün ceme dolanır Himmeti erince Nevruz Sultan’ın Cümle eşya bügün destur aldılar Aşk ile didara karşı yandılar Pir himmet eyledi bugün kuluna Cümle muhib bugün cemde buluna Seite | 8 Erenler ceminde bâde sundular Himmeti erince Nevruz Sultan’ın Cümle eşya konar kudret balına Himmeti erince Nevruz Sultan’ın Erenler dergâhı ruşen bu günde Doldurmuş bâdeyi, sunar elinde Susuz olan kanar kendi gönlünde Himmeti erince Nevruz Sultan’ın Âşık olan canlar bugün gelürler Sultan Nevruz günü birlik olurlar Hallâkı cihandan ziya alurlar Himmeti erince Nevruz Sultan’ın Pir Sultan’ım eydür erenler cemde Akar çeşmim yaşı her dem bu demde Muhabbet ateşi yanar sinemde Himmeti erince Nevruz Sultan’ın. NEVRUZ BAYRAMINI KUTLAMAK İÇİN Erler geldi bize mihman olarak Nevruz bayramını kutlamak için Şah’ın meydanında erkân kurarak Nevruz bayramını kutlamak için Bugündür mevludu Şahı Velâyet Bugün izhar oldu nuru nübüvvet Bugüne müminler eyledi hürmet Nevruz bayramını kutlamak için Bir yere cem oldu ehli meveddet(23) Sürdüler demlerin bunlar akıbet Sâkiler sundular câmı muhabbet Nevruz bayramını kutlamak için Gösterdi ruyini burcü Hamelden Şemsi burcü safabahş oldu andan Yaz eyyamı nişan verdi bahardan Nevruz bayramını kutlamak için Bugün mevcudata gulgule düştü Çemenzar zeminden taşraya göçtü Bülbüller şevk ile güllere üştü Nevruz bayramını kutlamak için Kâinat zevk ile sürura daldı Münkir münafıklar hayrette kaldı Rasederek şia semaa kalktı Nevruz bayramını kutlamak için Teberra ehline ederek lânet Muhibban pür neşe olmuşlar sermest Hüsnü’ye bir dolu ettiler himmet Nevruz bayramını kutlamak için. ALİ’NİN DOĞDUĞU EYYAM BU DEMDİR Gelin ey kardeşler seyran edelim Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir Bu zevkle münkiri hayran edelim Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir Bakın çemenzarı süslemiş güller Açılmış şakayik, lâle, sünbüller Feryade başlamış şevkle bülbüller Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir Çerağlar uyansın, kurulsun cemler Gülbanklar çekilsin, sürülsün demler Cümbüşe gelsinler cümle erenler Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir Geldi Sultan Nevruz, kalmadı elem Melâik, halâyik cümlesi hürrem Erenler lütfedip eyledi kerem Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir Nerdedir sâkiler, sunsunlar bâde Gönüller zevk ile olsun küşâde Eriştik hamd olsun biz de murade Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir Bilin ki bu demdir mes’adet demi Ref’etmiş erenler cümle elemi Erişti bizlere Şah’ın keremi Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir Hüsnü Baba eyler candan niyazı Dem sunsun sâkiler, kılsınlar bâzı Okunsun nefesler, çalsınlar sazı Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir. Seite | 9 NEVRUZ BAYRAMINA ERİŞTİK YÂ HÛ Gönüller şâd oldu İlkbahar geldi Nevruz bayramına eriştik yâ Hû! Çemenzar şevk ile nura bezendi Nevruz bayramına eriştik yâ Hû! Atlattık bu demde gamlı günleri Eriştik safâya sürdük demleri Açılınca Şah’ın gonca gülleri Nevruz bayramına eriştik yâ Hû! Gelin cümle cânlar birlik olalım Arzı niyâz edip dâra duralım Muhabbet bezminde zevkler bulalım Nevruz bayramına eriştik yâ Hû! Ehli Şi’a bu dem zevku safâda Birbirin kutlar ehli vefâdâ Gam gitsin gönüller olsun küşâde Nevruz bayramına eriştik yâ Hû! Hüsni Baba’m der ki Ali’dir şahım Ehli Beyt yolunda fedâdır cânım Bunlarla kaimdir benim imânım Nevruz bayramına eriştik yâ Hû! SULTAN NAVRUZ MERHABA Gelin gençler biz de kıra gidelim Navruzlar toplayıp seyran edelim Dedemizin sohbetini güdelim Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba Güzel olur Navruzların beyazı Kuzlatsak Navruzu oğlanlı kızlı(24) Daha da güzeldir hem karagözlü Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba Bu günler de Mart ayının dokuzu Yapalım bayramın Sultan Navruz’u Yayılır koyunlar meleşir kuzu Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba Çiçekler güzeli açılır Navruz Kimi beyaz sarı, kimi karagöz Çocuklar oynatır olur oğlankız Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba Mart ayında çiçek Navruz açılır Türlü türlü irenkleri seçilir Sohbeti edilir bade içilir Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba Navruzla geliyor baharı yazı Herdem ötüşürler ördekle kazı Koyun kuzu ayırır gelini kızı Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba Navruz güzel amma ömrü tez geçer Peşinden de gonca gülleri açar Âşık Işık der ki hallerim naçar Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba. NEVRUZUNUZ CANLAR MÜBAREK OLSUN Velâdet günüdür Hak Mürteza’nın(25) Şimşiri kudretle ol Kibriya’nın Nârei Hayder çek açıp dehanın Nevruzunuz canlar mübarek olsun Ziruh, gayrı ziruh başkeser Şaha(26) Bu dem izin olup gelirler caha (27) Fescüdü emrile ol yüzü maha (28) Nevruzunuz canlar mübarek olsun Bugün huruç eder cümle mevcudat(29) Bu dem kıyam eder yevmi arasat (30) Bu demde açılır mümine mir’at Nevruzunuz canlar mübarek olsun Bunda handan olur kalbi mükedder Gözyaşları olur lâlü mücevher Lânet et Yezid’e Didari kemter Nevruzunuz canlar mübarek olsun. Evvel bahar oldu açıldı güller Nağmesaz olmuştur bütün bülbüller Yüz göstermiş bize lale sümbüller Nevruz bayramımız mübarek olsun Bakın asumana nurlar saçıyor, Azdaki çemanzar çiçek açıyor Cümle âlem gamı atıp kaçıyor, Nevruz bayramımız mübarek olsun Dünyaya gelmiştir bu günde Ali Budur erenlerin kararı, kavli, Bu demdir cemi’i müşkilin halli Nevruz bayramımız mübarek olsun Hüsnü Baba hamdel erdik bu deme Gönüller girmiştir bağı irem’e Verilmiş zevk ile safa ademe Nevruz bayramımız mübarek olsun. Seite | 10 1) 2) 3) 4) 5) 6) 7) 8) 9) Dipnot ve kaynaklar: Bu makale, 2004’de “Alevilik (Bektaşilik, Kızılbaşlık) ve Onlara Yakın İnançlar”adlı 3 ciltlik yapıtımızda ve Alevilerin Sesi dergisinde de yayımlanmıştı. MARKWART, J. 1930: 710, 723. Mevsimlerin başlangıcı ve sonu Kuzey ve Güney yarı kürede farklıdır. Kuzey yarı kürede Güneşin Koç burcuna girdiği 21 Mart, İlkbaharın (Güney yarı kürede sonbaharın); Güneşin Yengeç burcuna girdiği 21 Haziran Yazın (Güney yarı kürede kışın); Güneşin Terazi burcuna girdiği 22 Eylül Sonbaharın (Güney yarı kürede baharın); Güneşin Oğlak burcuna girdiği 21 Aralık Kış mevsiminin (Güney yarı kürede ise yazın) başlangıcıdır. Buna göre Güneş, İlkbaharda Koç, Boğa, İkizler; Yazın Yengeç, Aslan, Başak; Sonbahar’da Terazi, Akrep Yay; Kışın ise Oğlak, Kova ve Balık burcundadır. Eski çağlarda yalnız İlkbahar, Yaz ve Kış mevsimleri bilinirdi. Kuzey halkları ise yalnız yaz ve kış aylarını bilirlerdi. Sonbahar daha sonraki dönemlerde, coğrafi koşullar dikkate alınarak mevsimler arasına eklendi. KÖPRÜLÜ, M. F. 1927: 342343. TAESCHNER, F.: 1959:113116. LEVY R. 1936: 959.; 1988: 234. MEYDAN LAROUSSE, 9. C. 1981: 311. Münecim başı: Yıldızlar ilmiyle uğraşan, onlardan yorumlar çıkartan ve takvim düzen leyen saray memurlarının başı hakkında kullanılan bir tabir. Almak: Almanak, yıllık, salname. ÜLKÜTAŞIR, M. Ş. 1977: 309 vd. 10) DAHHÂK’İN (DEHAK’IN) DEMİRCİ GÂVE (KAWA) İLE MACERASI : İran tarihi ve edebiyatının önemli temsilcilerinden şair Firdevsi (Tus 932Taberan 1020), Gazneli Sultan Mahmud’a (9601030) sunduğu, eski İran mitolojisini ve destani hikâylerini anlatan, mesnevi tarzından yazmış olduğu ve 60 bin beyitten oluşan ünlü eseri (kral kitabı) Şahnâme’de, Dahhâk (Dehak) ve Gâve (Kawa) efsanesinden şöyle sözetmektedir: (Mardas adında Arabistanlı bir kıralın oğlu olan) Dahhâk (Dehak), gece gündüz Feridun’ un adını dilinden düşürmez oldu. Onun korkusundan boyu iki büklüm oldu; yüreği korku ile doldu. Bir gün, fil dişinden yapılmış olan tahtının üzerinde oturup başına firuze tacını giymişti. Padişahlığını kuvvetlendirmek için her memleketin ileri gelenlerini topladı. Ve onlara şöyle dedi: «Benim, gizli bir düşmanım olduğu, siz akıllılarca bilinmiyen bir şey değildir. Ben, hiç bir zaman düşmanı hor görmem (bir düşman ne kadar âciz ve küçük olursa olsun, onun elinden hiç bir iş gelmez saymamalıdır), zamanın bir kötülük etmesinden korkarım. Bunun için bana, insanlardan, devlerden ve perilerden toplanmış, şimdikinden daha büyük bir ordu lâzım. Bu işte bana yardım etmelisiniz. Çünkü ben tek başıma bu işin altından kalkamam. Şimdi, benim hakkımda bir zabıt tutun. Onda, iyilikte başka bir şey yapmadığımı, doğru sözden başka bir şey söylemediğimi ve adâletten kusur etmediğimi belirtin!» dedi. O doğru adamlar, korkudan istediğini yapmaya razı oldular. Ejderlerden korkmayan Dehak hakkında tuttukları bu zabıtta, genç ve ihtiyar, hepsi şahitlik ettiler. O sırada birdenbire padişahın sarayının önünde adalet istiyen bir adamın gürültüsü işitildi. Adamı padişahın huzuruna getirdiler; o büyük adamların yanına oturttular. Padişah o an kızgınlıkla: «Sana zulmeden kimdir? Söyle!» dedi. Adam, coşarak ve elleriyle başına vura, vura: «Padişahım, ben adalet istiyen Gâve’yim (demirci ustası Kawa’yım)! İşte koşa koşa sana geldim, senden adalet isterim. Canımın acısiyle senin elinden inlemekteyim! Eğer sen adalet yapmayı âdet edinirsen senin kadrin artar. Sen bana çok zulmettin. Her zaman gönlümü neşterliyorsun! Eğer sen bana zulmetmeyi reva görmüyorsan, oğluma neden el uzatıyorsun? Benim dünyada on sekiz oğlum vardı. Bu on sekizden şimdi ancak bir teki kaldı. Bu bir oğlumu bana bağışla. Her Seite | 11 zaman ciğerimin yandığını gözünün önünde tut! Padişahım bana söyle, ben ne kabahat yaptım? Eğer suçsuzsam, bana zulmetmek için bahane arama! Ey taç sahibi! Benim halime bak da, derdime dert katma. Zaman belimi iki büklüm etti. Yüreğim umutsuz, başım dertle doldu. Gençliğim ve oğullarım elimden gitti. Dünyada evlâd gibi, insanı kendine çeken hiç bir bağ yoktur. Nihayet zulmün de bir ortası, bir sonu, bir sınırı ve bir sebebi olur. Söyle, sen ne sebeple benim başıma dünyanın felâketini getiriyorsun? Ben kimseye yararı olmayan bir demirci parçası olduğum halde, padişahın eliyle başıma ateşler yağıyor. Sen bir padişahsın ve ejder yapılısın ama, yine de bana adalet göstermen lâzım! Sen yedi iklimin padişahısın diye, neden bütün zahmetler bizim nasibimiz olsun? Bana ettiğin zulümlerin hesabın beraberce görsek, âleme göstersek, herkes şaşar kalır! Ve böylece, öldürülme sırasının benim oğullarıma nasıl geldiğini, senin yılanlarına yedirilmek üzere için beyinlerinin nasıl çıkarıldığı da yine herkesçe anlaşılmış olur!» dedi. Dahhâk bu sözleri duyunca büyük bir şaşkınlığa uğradı. Bunun üzerine oğlunu ona bağışladılar ve tatlılıkla gönlünü almaya çalıştılar. Padişah, ona da kendisi için yapılmış olan tutulgayı imzalamasını emretti. Kawa, tutulgayı (fermanı) okur okumaz, memleketin orada bulunan ileri gelenlerine döndü. Ve yine coşarak: „Ey devrin köleleri! Yüreğinizden Tanrı korkusu silinmiş. Hepiniz cehennemin yolunu tutmuş, gönlünüzü devrin sözüne bağlamışsınız. Ben ne padişahtan korkarım, ne de bu tutulgayı imzalarım!“ dedikten sonra köpüre köpüre ve kızgınlıktan titriye titriye yerinden fırladı, tutulgayı yırtıp ayaklarının altında çiğnedi. Değerli oğlu önünde olduğu halde bağıra bağıra , söylene söylene saraydan dışarıya çıktı. Memleketin o büyük adamları padişahı övdükten sonra, ona: „Ey, yeryüzünün ünlü padişahı! Savaş gününde felek bile senin başına soğuk bir rüzgâr estiremezken, nasıl oluyor da, doğru dürüst konuşmayı bilmeyen bu Gâve senin huzurunda bu kadar ileri gidebiliyor? Yüreği ve başı kinle dolu. Buradan öyle bir gidiş gitti ki, Feridun’la sözleşmiş olduğu sanılabilir! Dünyada biz bu kadar çirkin bir iş görmüş değiliz! Şimdi gördük ve şaşırdık kaldık“ dediler. Ünlü Padişah onlara şöyle söyledi: Şimdi benim söyliyeceğime de şaşacaksınız. Gâve saraya girip de kulaklarıma onun sesi gelince. Onunla aramızda sanki demirden yapılmış iki dağ peyda oldu. İki elini başına vurunca, şaşkınlıktan sanki yüreğim param parça oldu. Bilmem ki bundan sonra daha neler olacak? Âlemin sırrını kim kavrayabilir ki?“ dedi. Gâve saraydan çıkınca halk, çarşının ortasında etrafını sarıverdi. Gâve kendisinden geçmiş olarak herkesi adâlet istemeğe çağırdı. Demircilerin demir döverlerken önlerine örttükleri deri önlüğü bir mızrağın ucuna geçirdi. Bunun üzerine çarşı halkı birbirine girdi, bir toz dumandır yükseldi. Kawa, mızrak elinde hem yürüyor, hem de coşkunlukla halka seslenerek: „Ey Tanrı’ya tapan ünlü kişiler! Feridun’un tarafını tutan, Dehak’ın boyunduruğundan kurtulur, birer birer Feridun’un yanına gidelim ve onun büyüklüğü sayesinde yaşıyalım. (...)“ Sonuçta, derafsee kâviani (meşin önlüğü) bayrak olarak kullanan Kawa, Dehak’ın zulmünden kaçıp dağlara sığınan gençleri etrafına toplayıp Feridun’la birlikte Dehhâk’a karşı başkaldırır. Dehak’ın korkulu rüyası olan ve onun tarafından tahtından indirilen Feridun, kimi kaynaklara göre İran kıralı Cemşid’in, kimi kaynaklara göre ise, Athwia adında bir kıralın oğludur. Feridun’un babası Dehak’ın adamları tarafından vurulup beyni Dehak’ın yılanlarına yedirilince, annesi Faranak, çocukları Feridun, Kayanus ve Purmayah’ı alıp bir dağa sığınır. Burada bir çobanın kulubesine yerleşir. Feridun’u bu çobana teslim edip diğer çocuklarıyla birlikta başka bir yere gider. Çoban, Feridun’u, Purmayah adlı kutsal sütüyle besler. Günün birinden Dehak’ın adamları tarafından, Feridun’un yerini söylemediği için çoban ve kutsal inek öldürülünce, annesi Feridun’u alıp komşu bir ülkede bilge bir dervişe teslim eder. Bu bilge tarafından yetiştirilen Feridun onaltı yaşına gelince annesinin yanına gelir, olup bitenleri annesinden öğrendekten sonra, zalim Dehak’ın ortadan kaldırılması için and içer. Seite | 12 Feridun, Kayanus, Purmayah adlarındaki ağabeylerini ve demirci ustası Kawa’yı yanına alıp savaş hazırlıklarını başlatır. Bu arada Feridun, ağabeyleri tarafından bir oyuna düşürülüp aşırı kıskançlık ve kin yüzünden öldürülmek istenirse de başarılı olamazlar. Feridun, demirci ustası Kawa ve adamları Dehak’ın sarayını basarlar, Feridun, kimi kaynaklara göre ise Kawa, özel yaptırdığı öküz başına benziyen gürzü (gorzeye gâv sirle) Dehak’ın başına vurup öldürmek isterken, kendisine gaibten bir ses gelir: „Onu şimdilik öldürme, daha zamanı gelmedi.“ Tanrı buyruğu gereğince, Feridun ve Kawa, Dehak’ı Demavend dağına götürüp kimsenin çözemeyeceği şekilde „bandee çarme şir“ denilen aslan derisinden yapılmış sicimlerle „mismar“ adı verilen iri demir çivilere bağlayıp bir mağaraya kapatıp ölüme terkettirirler. Böylece kötülüğün simgesi olan Dehak ortadan kaldırılıp iyiliği temsil eden Feridun iktidara getirilir ve ülkede sevgi, huzur, barış, dostluk, eşitlik ve kardeşlik egemen olur. 11) KURDİYE BİTLİSİ: 1918 : 711. 12) Jin, Kovara KurdiTirki, 1985: 4345 (135). 13) GORDLEVSKI, V. 1927: 513); İNAN, A. 1952: 6263. 15) DEDE, A. 1982: 93108. 16) OYTAN, M.T. 1970: 411. 17) GÖLPINARLI, A. 1977: 255 256. 18) OSTERN=PASKALYA, PÂK (YORTUSU) OSTERN (eski Almanca östarun’dan) Bahar bayramı, eski halk inançlarında Bahar Tanrıçası’nın adı. Hıristiyanlık’ta Hz. İsa’nın ölümü ve göğe yükselişi, yeniden dirilişi anısına yapılan bayram. Hıristiyanlar, Nisan ay’ı ortalarında, Hz. İsa’nın havarileriyle birlikte yediği son akşam yemeği (Hz. İsa’nın tenini simgeleyen ekmek ve kanını simgeleyen şarabın takdis edildiği, kudas) günü anlamına gelen Gründonnerstag (Yeşil Perşembe), çarmığa gerildiği ve bu nedenlede yas günü olan Karfreitag (Kara Cuma) ve Karsamstag (Kara Cumartesi) gününde başlayarak ve çeşitli ayinler yaparak Ostersonntag (Pazar günü) Hz. İsa’nın diriliş günü olan Paskalya (Pâk yortusu) kutlanır. Yahudiler’de ise, büyük dinî bayram olan Paskalya yortusu (İbranice pesah’tan geçiş, çıkış) İbrani halkının Mısır’dan çıkış günü olarak kutlanır. Birinci gök ay’ının 14. günü olan 14/15 Nisan’da (baharın ilk dolunayında) başlayan Paskalya bayramı İsrail’de 7, Avrupa’da 8 gün sürmektedir. Baharın gelişiyle birikte doğanın canlanması, yeniden hayat bulması, ilk ürünlerin verimli ve bereketli olması, o yılın acılardan, sıkıntılardan, hastalıklardan, kötülüklerden, kada ve belalardan uzak, sağlık, huzur, birlik, dirlik, bereket ve bolluk içerisinde geçmesi dileğiyle Paskalya bayramında da Nevruz törenlerinde olduğu gibi eski halk inançlarına dayalı bereketin ve üretkenliğin simgesi olan yumurtaların (baharın başlangıcıyla birlikte doğanın canlanmasını ve rengârenk açılan, burcu burcu kokan çiçeklerin rengini ifade eden doğal boyalarla) boyanması, ateş yakılması, börek, çörek pişirilmesi, ilk ürünlerin adak olarak sunulması gibi çeşitli uygulamalar ve ritueller yerine getirilmektedir. OSTERMARSCH = PASKALYA YÜRÜYÜŞÜ Ostermarsch (Paskalya Yürüyüşü), Paskalya bayramında dünya barışı için, özellikle Almanya’da ve Nato’ya bağlı diğer bazı ülkelerde savaşa ve silahlanmaya karşı yürütülen toplumsal bir barış hareketidir. CNDLOGO Nükleer Silahlanmaya karşı yapılan kampanyanın logosu (simgesi) (Die Campaign fo Nuclear Disarmament, CNDLOGO) İlk defa 1958’de Nükleer Silahlanma karşıtları tarafında İngiltereLondra’da Aldermaston’ daki Atom Araştırma Merkezi’ne karşı yürütülen bu Paskalya yürüşü geleneksel hale Seite | 13 getirilerek, Batı ülkelerinin birçoğunda Paskalya bayramında, silahlanmaya ve savaşlara karşı yapılan bu barış yürüyüşlerine onbinlerce barışsever insanlar katılmaktadır. Dilerim cihanda barış ve dostluk / İnsanlık sevgisi huzur bol olsun Bitsin kavga döğüş senlik ve benlik / Canlar bahçesinde diken gül olsun Her yerde, her çağda, her doğan günde / Şavklansın özgürlük güneşi canda Gülçiçeğim dostlar sevgi cihanda / Yürekten yüreğe açık yol olsun. 19) Almanca’da PFINGSTEN,Yunanca’da Beşinci Gün olarak bilinen PENTKOT veya PENTEKOST, Paskalya (Ostern) bayramından 7 hafta sonra, 50’inci günde kutlanan bir bayramdır. Pfingsten (Pantkot) günü, Hz. İsa’nın dirilip göğe yükselişinden sonra, Kutsal Ruhu’nun Haverilerin üzerine çöktüğü gün olduğuna inanılır. Vaftizler (arınma, yeniden doğma) törenleri genellikle bu günlerde yapılır. Küçük çocuklar da bu bayramda vaftiz edilir ve kendilerine isim verilir. Ayrıca başta İngiltere olmak üzere birçok Hıristiyan ülkelerde vaftiz olanlar beyaz elbise giydikleri için bu güne “Beyaz Pazar Günü” de denir.Pentkost’un kökeni, Yahudilik’te Şavuot olarak bilinen buğday hasatında ilk ürünler için kutlanan şükran bayaramına dayanır. 20) SAKAOĞLU, N. 1995: 35. 21) PİROĞLU, A. L. 2001: 2528. 22) ERÖZ, M. 1977: 361. 23) meveddet (Ar.): Sevgi. Ehli meveddet: Muhabbet ehli. 24) Nevruzu Kuzulatmak: “Navruz (Nevruz), Mart dokuzundan (21 Mart’tan) sonra kırda ilk çiçek açan bitkilerin başında gelir. İç içe iki tane taç yaprakları olan soğanlı, kısmen zambağa benzeyen yabanıl bir bitkidir. Daha çok da baharı müjdelediğine inanılır. Mevsimi geldiğinde kırdan toplanıp evlere getirilir. Herkese dağıtılır. İlk getiren çocuğa yetişkinler tarafından para, yumurta, ceviz... gibi şeyler verilir. Çocuklar bu hediyeyi bir süre sonra soldurmadan çiçeğin sapına yakın bir yerden koparıp ters yüz ederler. Parmaklarıyla sapından tutup sağa sola çevirerek ikinci çanak yaprağı düşürmeye çalışırlar. Buna «Nevruzu kuzulatmak» denir. Bu işi yaparken de: «Kömür müsün köz müsün / Oğlan mısın kız mısın / Yassı taşta buz musun» diyerek doğum olayı gerçekleştirilir. Yani kuzulatılır. Eğer çiçek yan düşmüşse kız, dik duruyorsa oğlan kuzulatılmış olur.” (ÖZERDEM, A. 1998: 23). 25) velâdet (Ar.): Doğuş 26) ziruh (Far.): Canlı. Gayrı ziruh: Cansız. 27) câh (Ar.): Makam, rütbe, derece. 28) Fescüdü: Cömert Tanrı. 29) huruc (Ar.): Dışarı çıkma, canlanma, ayaklanlma. 30) yevm (Ar.): Gün. Yevmi arasat: Mahşer günü. 21 MART IRKÇILIKLA MÜCADELE GÜNÜ 21 Mart aynı zamanda Uluslarararsı Irkçılıkla Mücadele Günü’dür. 21 Mart 1960’ta Güney Afrika’nın, renginden, dilinden, etnik yapısından dolayı dışlanan, ayrımcılığa tabii tutulan, baskı gören, her tür sosyal, ekonomik ve siyasal haklardan yoksun, yoksul ve işsiz insanlardan oluşan siyahların oturduğu, Johannesburg’un 50 km güneyinde bulunan Sharpeville kasabasında 20 bin kişi eşit haklar ve ırkçılıkla mücadele için Irkıçı rejimin ırkçı yasalarını, haksızlıklarını, baskılarını, totaliter yapısını protesto etmek için barışçıl bir yürüyüş düzenlediler. Ne var ki, bu barışçıl eyleme karşı bile tahamülü olmayan ırkçı rejimin polisi ve jandarması tarafından yürüyüşe katılanların üzerine silah ve panzerlerle gittiler, açılan ateş sonucu, içinde kadın ve çocukların da bulunduğu 69 siyahlı öldürüldü ve yüzlerce kişi yaralandı. Olaydan 6 yıl sonra Sharpeville’deki katliamı anmak ve kınamak için Birleşmiş Milletler tarafından 1966 yılında alınan bir kararla 21 Mart, “Irkçılıkla Mücadele Günü” olarak ilân edildi ve her yıl 21 Mart’ta ırkçılıkla mücadele için çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. 1948’de siyahların kurtuluş hareketinin önderi konumunda olan ve 1964’te beyaz yönetim tararından ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Nelson Mandela, 27 yıllık hapisten sonra serbest bırakıldı. Siyahların bağımsızlığı için mücadele eden ve hapisten çıktığında 71 Seite | 14 yaşına olan Mandela, 10 Maysı 1994’de Güney Afrika’nın Cumhurbaşkanı oldu. seçimle iktidara gelen ilk 1996’da Nelson Mandela, katliamın yaşandığı Sharpeville’de yeni demokratik yasayı yürürlüğe koydu ve 21 Mart o günden beri Güney Afrika için, “Güney Afrikan’ın İnsan Hakları Günü” olarak karşılanmaktadır. Bu bağlamda, AleviBektaşi inanç ve öğretisinin temel ilkelerinden biri de, renk, dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan tüm insanlığı kucaklamasıdır. Alevi uluları ve önderleri bunu en güzel şekliyle ifade etmişlerdir: Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız. Hacı Bektaş Veli 72 Millete bir nazarla bakmayan Halka müderris olsa bile hakikatte asidir. Dünya benim rızkımdır Halkı benim halkımdır. Yunus Emre 21 MART ULUSLARARASI ORMAN GÜNÜ 21 Mart aynı zamanda Uluslararası Orman Günü’dür 21 Mart 1973, aynı zamanda doğa, halk ve Hak âşığı Âşık Veysel’in Hakk’a yürüdüğü günüdür. Dağlara güzellik veren, ona hayat kazandıran hiç kuşkusuz ormanlardır. Ormanlar, doğanın akciğeri ve oksijen üretiminin temel kaynağıdır. Ormanlar, milyonlarca canlı türüne kucak açar ve onlara barınma imkânını sağlar. Ormanlardaki varlığı ve onun çok yönlü yararlarını gelin Âşık Veysel’den dinleyelim ve O’nu, Uluslararası Orman Günü’nde bu anlamlı dizeleriyle anmış olalım: Orman yurdun temelidir / nesillerin evvelidir Her sanatın ilk eli’dir / ormandaki varlığa bak Orman memleketin süsü / hem ufağı hem irisi Her dalında bir kuş sesi / ormandaki varlığa bak Güneşten aldığı hızlar / toplar havayı temizler Sıhhatli yaşarız bizler / ormandaki varlığa bak Orman yurdun öz evladı / ormansız yok dünya tadı Cümle işlerin kanadı / ormandaki varlığa bak En sevimli meyv’ağacı / ormandan gelmiş anacı Meyvesi doyurur açı / ormandaki varlığa bak Yer yüzünde fabrikalar / ormandadır antikalar Türlü kumaş, çok maddeler / ormandaki varlığa bak Çiçek açar irenk irenk / dağları süsler gülerek Selleri önler emerek / ormandaki varlığa bak Bizi besler kaşık olur / kapı, süve, eşik olur Tabut olur, beşik olur / ormandaki varlığa bak En âdisi ateş olur / çiği pişirir aş olur En kıymetli kumaş olur / ormandaki varlığa bak Gemi olur suda yüzer / uçak olur gökte gezer Kalem kâğıt neler yazar / ormandaki varlığa bak İçin için inlemesi / ne hoş olur dinlemesi Ağaç çalgının esası / ormandaki varlığa bak Veysel sever ağaçları / dalında öten kuşları Seite | 15 Orman yapar her işleri / ormandaki varlığa bak. AABF bünyesinde yürüttüğümüz ve Federal Almanya Çevre Bakanlığı tarafından desteklenen ÖKOCAN (Ekolojik yaşam, ekolojik hayat, ekolojik düşünce) projemizin temel hedeflerinden biri de, çevre ve doğa korumasıyla birlikte hiç kuşkusuz, çölleşmeye yüz tutan ülkemizde ve yaşadığımız her bölgede ağaçlandırmayı da teşvik etmektir. Bu yönde tüm canlarımıza kurumlarımıza, vakıflarımıza önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Nevruz (Newroz) çiçekleri gibi bizim de her yerde, sevgi için, özgürlük için, barış için, dostluk için dikeceğimiz rengârenk çiçeklerimiz, filizilerimiz, ağaçlarımız boy versin; doğamız yeşile bezensin, gözümüz, gönlümüz aydınlansın, şen olsun. Dideler ruşen (gözler aydın) daha nice Nevruzlara!.. [email protected] Seite | 16
Benzer belgeler
hak toros`on ardından
adaletten ayrılmamak vazifesinin şimdi Mubedi Mubedan’a teveccüh ettiğini (verildiğini)
söylerdi... Alelâde zamanlarda (âdet olduğu üzere) hükümdara en yakın ve en nüfuz sahibi
olanlar, bu toplantı...
Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Ekonomik Bağlamda Yengi Kün (Nevruz
barıştırılılır; suçlular ve hapis yatanlar affedilirdi. Daha açıkçası, yeni yılla birlikte, yeni bir
yaşam başlardı.
İranlılar tarafından aynı şekilde kutlanan ikinci büyük bayram da, güz mevsimine...