Miras Hukuku Final
Transkript
Miras Hukuku Final
MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN MİRASÇI ATAMA VE MAL VASİYETİ 3 I - MİRASÇI ATAMA VE MAL VASİYETİ KAVRAMLARI 3 II - VASİYET ALACAĞININ DOĞUMU VE İFASINI TALEP HAKKI: 4 III - LEHİNE MAL VASİYET OLUNAN KİŞİNİN BELİRTİLMESİ: 4 IV - MAL VASİYETİNİN KONUSU VE ÇEŞİTLERİ: 4 ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞULLAR VE YÜKLEMELER 7 ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞUL 8 YÜKLEMELER 10 ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA İKAMELER 11 I- YEDEK MİRASÇI ATAMA(ALELADE İKAME): 11 II - ART MİRASÇI ATAMA (FEVKALADE İKAME): 12 MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMELERİ 17 Mirastan Feragat Sözleşmesinin Hükümleri 18 MİRASTAN ISKAT (MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA) 20 ALELADE ISKAT (CEZAÎ ISKAT) 20 BORÇ ÖDEMEDEN ACİZ SEBEBİ İLE MİRASTAN ISKAT 25 MİRAS SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ 26 ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN İPTALİ 26 İPTAL DAVASI 28 TASARRUF ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI, TASARRUF ORANI VE SAKLI PAY 31 Tasarruf Özgürlüğü Ve Saklı Pay: 31 SAKLI PAYLI MİRASÇILAR VE SAKLI PAYLARI 31 TASARRUF ORANININ HESAPLANMASI 34 TEREKENİN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ 34 TEREKE BÜTÜNÜNDEN İNDİRİLMESİ GEREKEN DEĞERLER 35 TEREKEYE EKLENMESİ GEREKEN DEĞERLER 35 MİRASI RET, MİRASTAN FERAGAT, ISKAT VE YOKSUNLUK HALLERİNDE TASARRUF ORANININ HESAPLANMASI 36 MİRASBIRAKANIN SAKLI PAYI İHLAL EDEN TASARRUFLARININ TENKİSİ 37 (TENKİS DAVASI) 37 I - TENKİS KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ 37 II – ŞARTLAR 38 III - TENKİS DAVASI 38 1 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN MİRASBIRAKANIN TENKİSE TÂBİ TASARRUFLARI 40 TENKİSİN HÜKMÜ 43 TENKİSE UYGULANACAK USUL 45 MİRASTA DENKLEŞTİRME (İADE) 51 MİRASTA İADE İLE YÜKÜMLÜ KİŞİLER 53 MİRASTA İADENİN KONUSU 56 MİRASTA İADEYE HAK SAHİPLİĞİ VE TALEP HAKKI 57 KAZANDIRMA MİKTARININ MİRASÇININ MİRAS HİSSESİNİ AŞMASI HALİNDE AŞAN KISMIN MİRASTA İADESİ 58 MİRASTA DENKLEŞTİRME USULÜ 58 MİRASBIRAKANIN ÇOCUĞU İÇİN YAPMIŞ OLDUĞU ÖĞRETİM VE EĞİTİM GİDERLERİNİN MİRASTA İADESİ 60 2 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN MİRASÇI ATAMA VE MAL VASİYETİ I - MİRASÇI ATAMA VE MAL VASİYETİ KAVRAMLARI Tereke mallarına ilişkin ölüme bağlı bağışların en önemlileri, mirasçı atama ve mal vasiyetidir. Mirasçı atama terekenin tamamı veya belli bir oranı üzerinde bir tasarruf olduğu halde, mal vasiyeti sadece belli bir mal veya mallar üzerinde bir tasarruftur. Mirasçı ataması ile mirasbırakanın vasiyetname veya miras sözleşmesi ile mirasçı tayin etmesi anlaşılır. Vasiyetçi, bu türlü bir tasarrufunda, ya bütün malvarlığı veya malvarlığının yarısı, üçte biri, onda biri, altmışta yedisi gibi bir kısım (yani bunun belli bir oranı) için bir kişiyi mirasçı atar. Buna karşılık, mirasbırakan, vasiyetnamesi veya miras sözleşmesi ile belirli malları üzerinde tasarruf etmişse, mesela "evim ve atım (A)'ya verilsin" şeklinde bir ifade kullanmışsa, bu tasarruf bir mirasçı ataması değildir, fakat böyle bir halde, belirli mal vasiyeti vardır. Atanmış mirasçı mirasbırakanın külli halefi olan kişidir. Buna karşılık, belirli mal vasiyetinde külli halefiyet esası geçerli değildir; burada, sadece cüzi halefiyet durumu vardır. Mesela, mirasbırakanın kütüphanesini vasiyet etmiş olması halinde, cüzi halefiyet esası gereğince, buradaki kitaplar teker teker vasiyet olunan tarafından iktisap edilmek (kazanılmak) gerekir. Mirasçı atanan kişi, mirasbırakanın ölümünde tereke malları üzerinde doğrudan doğruya ve kendiliğinden bir ayni hak (mülkiyet hakkı) iktisap eder (MK. m. 599). Lehine mal vasiyet olunan kişinin ise, mirasbırakanın ölümünde, sadece bir alacak hakkı doğar, bundan doğan talep hakkı da nispi bir niteliktedir. Bu hak ancak borçlu (mükellef) durumunda olan kişilere (vasiyet borçlularına: mirasçılara) karşı ileri sürülebilir. Atanmış mirasçı, mirasbırakanın borçlarından dolayı, hem tereke malları ile hem de kendi kişisel malvarlığı ile sorumludur. Buna karşılık, lehine belirli mal vasiyet olunan kişi, tereke borçlarından sorumlu değildir. Vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufunun mirasçı atama mı, yoksa belirli mal vasiyeti mi olduğunu belirlemek hukuken önemlidir ve bunları ayırt etmek bazı hallerde güç olabilir. Vasiyetçi yaptığı tasarrufun hukuki niteliğini çoğu kez bilmediğinden, vasiyetnamesinde yanlış terimler kullanabilir. El yazılı vasiyetnamelerde, bu, daha çok meydana gelebilir. Bu gibi şüpheli hallerde, vasiyetçinin irade beyanı yorumlanmak suretiyle, ölüme bağlı tasarrufun hukuki niteliği tayin olunur. Bunun için, vasiyetnamede kullanılmış olan terimlerle bağlı kalmamak gerekir. Mesela, vasiyetçinin "halılarım için (A) mirasçım olsun" demiş olması halinde, mirasçı teriminin kullanılmış olmasına rağmen, (A) mirasçı değildir, fakat lehine belirli mal vasiyet olunan kişidir. Bunun aksine, bütün malvarlığı bir fabrikadan ibaret olan mirasbırakanın vasiyetnamesinde, fabrikanın yarı hissesini (A)'ya vasiyet ettiğini bildirmesi halinde, bu tasarruf, dış görünüşü itibarı 3 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN ile mal vasiyeti izlenimini uyandırırsa da, gerçek halde, bir mirasçı ataması niteliğindedir, çünkü bununla, vasiyetçi terekesinin belli bir oranı (yarısı) üzerinde tasarruf etmektedir. Bu konuda, MK. m. 516/2 yorumlayıcı bir hüküm koymaktadır. Buna göre, terekenin tamamını veya belli bir oranını almak üzere bir kişiyi tayin eden her tasarruf, mirasçı atanması hükmündedir. II - VASİYET ALACAĞININ DOĞUMU VE İFASINI TALEP HAKKI: Hukukumuza göre, lehine bir mal vasiyet olunan kişi(vasiyet alacaklısı) bir alacaklı durumundadır. Bunun borçlusu, vasiyeti ifa ile yükümlü olan kişidir. Buna "vasiyet borçlusu" denmektedir. Vasiyet borçlusu, genellikle yasal ve atanmış mirasçılardır, bazen diğer bir lehine bir mal vasiyet olunan kişi de vasiyet borçlusu olabilir. Lehine bir mal vasiyet olunan kişinin vasiyet olunan malı kazanabilmesi için, vasiyet borçlusunun borcunu ifa etmesi gerekir. III - LEHİNE MAL VASİYET OLUNAN KİŞİNİN BELİRTİLMESİ: Vasiyetçinin lehine mal vasiyet ettiği kişiyi ölüme bağlı tasarrufunda göstermiş olması şarttır. Lehine bir mal vasiyet olunan kişinin tayinini mirasbırakan diğer bir kişiye, mesela vasiyeti yerine getirme görevlisine veya mirasçılardan birine bırakamaz, bunu kendisinin bizzat bildirmesi lazımdır. Aksi takdirde, mal vasiyeti meydana gelmez ve hüküm ifade etmez. Aynı kural, mirasçı atanması hakkında da geçerlidir. Mal vasiyeti belirli kişi veya kişiler lehine yapılmamışsa yani lehine bir mal vasiyet olunan kişinin kim olduğu ölüme bağlı tasarrufta açıklanmamışsa, bu vasiyet hüküm ifade etmez, meydana gelmemiş (yok) sayılır. Böyle bir halde, iptal davası açmaya gerek yoktur, vasiyet kendiliğinden hükümsüzdür; bunun ileri sürülmesi herhangi bir süreye de bağlı değildir, bu her zaman ileri sürülebilir. Ayrıca, açılacak bir menfi tespit davası ile bu yokluk durumunun tespiti de istenebilir. IV - MAL VASİYETİNİN KONUSU VE ÇEŞİTLERİ: Mal vasiyetinin geçerli olabilmesi için, bunun belli (muayyen) veya hiç olmazsa belirlenebilen mallara ilişkin olması şarttır. Bunun aksinin olması durumunda yani mal vasiyetinin konusunun ölüme bağlı tasarruftan anlaşılamaması ve tayin olunamaması halinde, bu mal vasiyeti hukuken geçerli olmaz, kendiliğinden hükümsüzdür. Mal vasiyetinin başlıca çeşitleri şunlardır: 1- Terekedeki belli bir malın vasiyeti. 2- Cins olarak belirtilen bir malın vasiyeti. 3- Seçimlik vasiyetler. Vasiyetçi, borçluya (yani vasiyeti ifa ile yükümlü olan kişiye) veya alacaklıya (yani vasiyet alacaklısıe) bir seçim hakkı tanıyabilir. Mesela, mirasbırakan evinde bulunan üç halıdan birisinin vasiyet alacaklısıe verilmesini emretmiş olabilir. Seçimlik vasiyetlerde, seçim hakkının kime ait bulunduğunu, mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufunda tayin ve tespit etmiş olabilir. Vasiyetçi, seçim hakkını mirasçıya veya vasiyet 4 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN alacaklısıe verebilir. Bu hak, üçüncü bir kişiye tanınabilir mi? Hakim bir fikre göre, mal vasiyetlerinde seçim hakkının üçüncü kişiye verilmesi geçerli olmaması gerekir. Bu sonuç, ölüme bağlı tasarruf yapılmasının kişiye bağlı bir hak olması, bu konuda temsil veya vekaletin mümkün olmaması prensibine dayanmaktadır. Biz bu fikre katılmıyoruz. Çünkü aynı prensip seçim hakkının mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından da kullanılmamasını gerektirir. Mirasbırakanın istek ve iradesi ve pratik zorunluluklar sebebi ile bu hak mirasçı ve vasiyet edilene tanınmış olduğuna göre, vasiyetçinin bu yetkiyi üçüncü bir kişiye verebilmesini de geçerli saymak gerekir. Esasen, Yargıtay'ın da, vasiyet edilenin şahsını tayin gibi daha önemli bir konuda, seçimlik bir vasiyet niteliğinde olan ve üçüncü bir kişiye seçim hakkı veren bir tasarrufu geçerli saymış olduğunu belirtmiştik. Seçim hakkının kime ait olduğu ölüme bağlı tasarrufta belirtilmemişse, TBK. 71 gereğince, bu hak borçluya ait olur. Vasiyet borçlusu birden fazla ise, seçim hakkı bunların hepsine aittir, onlar bu hakkı birlikte kullanırlar. 4- Alt vasiyet (ikinci derecede vasiyet). Mal vasiyetinin borçlusu, genel olarak mirasçılardır. Ancak, vasiyetçi lehine belirli bir mal vasiyet edileni de vasiyet borçlusu olarak tayin edebilir ve vasiyetin ifası borcunu ona yükleyebilir (MK. m. 517/2). Meseleyi bir örnekle canlandıralım: Mirasbırakan evini ve içindeki eşyayı (A)'ya vasiyet etmiş, bunların arasında yazı masasının (B)'ye gardrobunun da (C)’ye verilmesini bildirmiştir. Burada, (A)'ya yapılan vasiyete "üst vasiyet veya birinci derecede vasiyet" denebilir. (A) birinci vasiyet edilen durumundadır ve teslim aldığı eşyadan masayı (B)'ye, gardrobu da (C)'ye vermekle yükümlüdür; (B) ile (C) karşısında vasiyet borçlusu olan, birinci vasiyet edilen (A)'dır. Burada, (B) ve (C)'ye yapılan mal vasiyetlerine "alt vasiyet" veya diğer terimi ile "ikinci derecede vasiyet" adı verilmektedir. Vasiyet borçlusu olan lehine belirli bir mal vasiyet edilenin borcu, en çok kendisine vasiyet edilen mallar kadar olabilir. Aksi halde, ifa ile yükümlü kişi (birinci derecede veya üst vasiyet edilen), kendisine bağışlanan miktarı aşan vasiyetlerin orantılı olarak tenkisini (indirilmesini) talep edebilir (MK. m. 519). Mal vasiyetini ifa ile borçlu mirasçı veya vasiyet alacaklısı, mirası veya vasiyeti reddederse veya herhangi bir sebeple (mesela, mirastan yoksunluk veya vasiyetçiden önce ölme gibi bir sebeple) mirası veya vasiyet olunan malı kazanamazsa, vasiyet alacaklısı veya alt vasiyet alacaklısı hakkı gene devam eder (MK. m.519/2), o buradaki hakkını geriye kalan mirasçıdan ve gerektiğinde son olarak yasal mirasçı olan Devletten (hazineden) talep eder. 5- Mirasçıya miras payı dışında yapılan mal vasiyeti. Türk hukukunda buna "ön vasiyet" denmektedir. Bu terim, fikrimizce yerinde değildir. Çünkü bir kere, bu kavramı ifade edememektedir, ikinci ve daha önemli olarak da, bundan önce açıkladığımız alt vasiyet üst vasiyet durumu ile karışıklığa sebebiyet vermesi olasılığı da vardır. Bu sebeple, biz buna ‘mirasçıya miras payı dışında yapılan mal vasiyeti’ veya kısaca ‘mirasçı lehine mal vasiyeti’ demeyi tercih edeceğiz. 5 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Buradaki durumda, adının da gösterdiği gibi, aynı kişi hem mirasçıdır, hem de lehine belirli mal vasiyet olunandır. Buna kanunen bir engel yoktur. Vasiyetçi, yasal veya atanmış mirasçısı lehine mal vasiyeti yolu ile de bağış yapabilir. Ancak, bunun mal vasiyeti olduğu mirasbırakanın tasarrufundan anlaşılır olmalıdır; çünkü bir tereke malının mirasçıya tahsisi, mal vasiyeti maksadı ile değil de, mirasın paylaşımına ilişkin bir kural koymak amacı ile de yapılmış olabilir. Bu çeşit mal vasiyetlerinde, mirasçı hem mirası kabul eder ve hem de mal vasiyetinin ifasını talep eder. Bunun aksi de mümkündür: Mirasçı mirası reddettiği halde, vasiyet olunan malın kendisine verilmesini isteyebilir. 6- İrat vasiyeti. İrat vasiyeti ile vasiyet borçlusu belirli zamanlarda bir edim ile yükümlü tutulur. Mesela, mirasbırakanın ölümünden sonra emektar hizmetkarına her ay yüz lira ödenmesini vasiyet edebilir. 7- İntifa vasiyeti. Terekenin tamamının veya bir kısmının intifaı, ölüme bağlı bir tasarrufla, belirli bir kişiye veya kişilere bırakılır. İntifa hakkı tereke mallarının üzerinde kurulmuş olsa bile, bunun hukuki niteliği gene bir mal vasiyetidir. Burada, vasiyetçi mallarının mülkiyetinin mirasçılarında kalmasını istemekte, fakat belirli bir kişinin veya kişilerin, örneğin sekreterinin veya bir dostunun faydalanmasını arzu etmektedir; bu sebeple, mallarının intifamı bu kişiye vasiyet eder, mirasçılara ise kuru mülkiyet kalır. Burada, vasiyet alacaklısı intifa hakkının kendisine verilmesi hususunda sadece bir talep hakkına sahiptir. Diğer bir anlatışla, vasiyetçinin ölümü ile vasiyet alacaklısı intifa hakkına sahip olamaz; bunu kazanabilmesi için, vasiyeti ifa ile yükümlü kişinin borcunu ifa etmesi gerekir; yani taşınırların teslimi, taşınmazlar hakkında da intifa hakkının tapuya tescili lazım gelir. MK. m. 601 gereğince, bu konuda, ayni hakların intifa hükümleri (MK. m.794 vd.) uygulanır. Kanuni intifa hakkında durum bu bakımdan farklıdır. Zira kanuni intifa hakkı, teslim veya tescile gerek kalmaksızın, mirasbırakanın ölümü anında kendiliğinden meydana gelir. Bu hususta şu noktaya işaret edelim: Kanuni intifa hakkı sahibinin hukuki durumu da vasiyet alacaklısının durumu gibidir, bu hususta mal vasiyeti kural ve hükümleri uygulanır. MK.'umuz kanuni intifa hakkını, kanuni (kanundan doğan) bir mal vasiyeti olarak kabul etmektedir. 8- Alacak vasiyeti. İki türlü söz konusu olabilir. Alacak vasiyeti ile mirasbırakanın sahip bulunduğu bir alacak hakkının bunun tarafından diğer bir kişiye vasiyet edilmesi anlaşılır. Örneğin, vasiyetçi, (A)'dan olan iki yüz bin lira alacağını (B)'ye vasiyet edebilir. İbra vasiyeti ile vasiyetçi borçlusunun borçtan kurtarılmasını sağlamaktadır. İbra vasiyetinde, gene bir alacak temliki söz konusu olmaktadır; fakat burada bu alacağın borçlusu bizzat vasiyet alacaklısıdır. Bu bakımdan iki ihtimal vardır: Vasiyet alacaklısı ya vasiyetçiye borçludur veya diğer bir kişinin borçlusudur. 9- Tedarik etme vasiyeti. Terekede bulunmayan bir malı vasiyet alacaklısına tedarik etmeye ilişkin mal vasiyetine, kısaca, tedarik etme vasiyeti denebilir. Bir örnekle durumu aydınlatalım: Mirasbırakan öğrencisine bir bilim kitabı vasiyet etmiştir, fakat bu kitap terekesinde yoktur. 517. maddenin 3. fıkrasındaki yorum kuralına göre, mirasbırakanın tasarrufundan aksi anlaşılmadıkça, vasiyeti ifa ile yükümlü kişi (mirasçı veya ön vasiyet alacaklısı), böyle bir halde vasiyeti ifa 6 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN borcundan kurtulur. Bu gibi durumlarda, vasiyetçinin ne istediğinin araştırılması gerekir. Vasiyetçi bu kitabın muhakkak surette öğrencisine verilmesini istemişse, mirasçı bu kitabı bulup vasiyet alacaklısına vermekle yükümlüdür. MK. m. 517, f. 3 bir karine koymaktadır: Vasiyet olunan mal terekede yoksa, mirasbırakanın aksini istediği ispat edilmedikçe, vasiyet borçlusu borcundan kurtulur. Bunun aksini ispat vasiyet alacaklısına düşer. Böyle bir ispat bazı hallerde kolay olur. Örneğin, vasiyet ettiği malın (kitabın) terekede bulunmadığını vasiyetçi biliyor idi ise, onun istediği hiç şüphesiz bunun mirasçı tarafından tedarik olunarak (satın alınarak) vasiyet alacaklısına verilmesidir. 10- Sigorta vasiyeti. Sigorta vasiyetinde, mirasbırakanın kendisi lehine yaptığı bir sigortayı veya sigorta menfaatini (tazminatını) diğer bir kişiye vasiyet etmesi söz konusu olmaktadır. ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞULLAR VE YÜKLEMELER Koşul halinde, işlemin hüküm ifade etmesi, gerçekleşmesi gelecekteki şüpheli bir olaya bağlanmaktadır. Örneğin, mirasbırakan, bir kitap yayınlaması koşulu ile (A)'yı mirasçı atamakta veya ona mal vasiyet etmektedir. Bu kişinin mirasçı veya vasiyet alacaklısı olabilmesi kitabının yayınlanmasına bağlıdır. Yükleme ise, lehine tasarruf yapılan kişiye belirli bir şeyin yapılması veya yapılmamasının yükletilmesidir. Yükleme ile üçüncü kişi lehine, muhakkak surette, bir hak doğması gerekmez. Mesela, (A)'ya otuz bin lira verilmesini vasiyet eden mirasbırakan, cenaze töreninin yapılmasının sağlanmasını, mezarının yapılmasını, mektuplarının yakılmasını bu kişiye bir mükellefiyet olarak yüklemiş olabilir. Koşul ve yükleme tamamıyla farklı olmakla beraber, bazen aynı amacın elde edilmesine yarayabilirler. Örneğin, mirasbırakan üzerinde uzun süredir çalıştığı eserin yayınlanmasını istemektedir; bunu ister bir koşul, ister bir yükleme yolu ile lehine bağış yaptığı kişiye yükleyebilir: "Eserimi yayınlaması koşulu ile (A)'ya yirmi bin lira vasiyet ediyorum." demiş olması halinde, bu tasarruf şarta bağlı bir mal vasiyeti niteliğindedir; buna karşılık, "(A)'ya yirmi bin lira vasiyet ediyorum, (A)'da benim eserimi yayınlayacaktır" şeklindeki bir tasarruf ise, mükellefiyet yüklü bir mal vasiyetidir. Koşul talik eder (geciktirir) fakat ilzam etmez(borçlandırmaz); mükellefiyet ilzam eder(borçlandırır) fakat talik etmez(geciktirmez). Koşul daima ikincil bir nitelik taşır, yani esas bir işleme ikincil olarak konabilir, esas teşkil eden işlem veya tasarruf bulunmadan koşul olamaz veya esas işlem batıl olduğu takdirde, koşul da hüküm ifade etmez. Halbuki yükleme esas bir işlemin fer'i niteliğinde olabileceği gibi (bağımsız olmayan yükleme), tek başına da var olabilir (bağımsız yükleme). 7 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞUL 1-Koşulla yapılamayan işlemler: Bazı işlemler koşula bağlı olarak yapılamazlar, nitelikleri itibarı ile buna imkan yoktur. Doktrinde bunlara "koşula karşı gelen" (koşula düşman) işlemler denmektedir. Bu gibi işlemlerin gelecekteki bir olaya bağlı olarak, askıda kalmaya tahammülleri yoktur, bunların muhakkak surette kesin olmaları gerekir. Mesela, evlenme, evlat edinme, tanıma gibi işlemler böyledir; bunlar koşulla yapılmazlar. Miras hukukunda da, koşula bağlanamayacak işlemler vardır. MK. m.609/2 gereğince, mirasın reddi şartlı olarak yapılamaz; aynı şekilde, mirasın kabulü de aynı esasa tabidir, koşula bağlı kılınamaz. 2-Geciktirici koşul, bozucu koşul: Gelecekteki doğumu şüpheli olay, geciktirici bir koşul mahiyetinde olabileceği gibi, bu bir bozucu koşul da teşkil edebilir. Bunu anlamak bir yorum işidir. Örneğin, vasiyetçinin (A) lehine yaptığı mal vasiyetini bu kişinin Hukuk Fakültesini bitirmesi koşuluna bağlaması halinde, buradaki koşul geciktirici midir, yoksa bozucu mudur? Olabilir ki, mirasbırakan vasiyet ettiği malın (A)'ya verilmesini, ancak fakülteyi bitirme sınavlarında başarı sağlayamazsa, bunun ondan geri alınmasını istemiştir, bu takdirde, bir bozucu koşul söz konusu olur. Aksi halde, geciktirici koşul varsayılır. 3-Yasak olan koşullar: a - Kanuna, ahlâk ve adaba aykırı koşullar: İsviçre - Türk hukuklarına göre, ölüme bağlı tasarrufun kanuna, ahlâk ve adaba aykırı bir koşula bağlı kılınması halinde, hem koşul hem de tasarruf hükümsüzdür. Mesela, bir kimseyi öldürmesi veya zina yapması koşulu ile vasiyet yapılması halinde, koşul da, vasiyet de hükümsüzdürler. Ayrıca, kişilik haklarını ihlal eden veya bunlara bir tecavüz niteliğinde bulunan koşullar da aynı sonucu doğururlar. BK m.155 ile MK: m.515/2 arasındaki önemli bir hüküm farklılığı da burada görülür. Kanuna veya ahlâka aykırı bir koşulun varlığı, BK 155 uyarınca sözleşme veya hukuki işlemi batıl yapar. Ölüme bağlı tasarruflarda ise, bu bir butlan hali teşkil ötmez, diğer bir anlatışla, bu çeşit bir koşula bağlanan ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden hükümsüz değildir, bunun ancak ilgililer tarafından iptali talep ve dava olunabilir. Mesela bir kişi intihar etmeden önce yazdığı vasiyetnamesinde, nişanlısını baştan çıkaran ve intiharına sebep olan (B)'yi öldürmesi koşulu ile (A)'ya otuz bin lira vasiyet ettiğini bildiriyor. Hukukumuza göre, böyle bir halde, koşul hükümsüz olduğu gibi, ayrıca vasiyetin de bu sebeple iptali talep ve dava olunabilir. Farz edelim ki, bu kişi vasiyet yolu ile değil, fakat sağlararası bir işlem ile ve böyle bir koşulla (A)'ya otuz bin lira bağışlamıştır; burada, bağışlama batıldır, kendiliğinden hükümsüzdür. b - İmkansız koşullar: Tasarruf yapıldığı sırada, koşulun gerçekleşmesi esasen imkansız bulunuyor idi ise, böyle bir koşul yok sayılır. Çünkü koşulun gerçekleşmesi için varlığı gereken belli bir olayın bulunup bulunmayacağına ilişkin şüpheli bir durum yoktur, aksine, bunun gerçekleşmeyeceği, imkansız olduğu bellidir. Bu sebeple, gerçekleşmesi imkansız koşul, bir geciktirici koşul ise, tasarrufu hükümsüz kılar, bozucu bir koşulda ise, sadece koşul yok sayılır, 8 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN hukuki tasarruf kesin olarak (koşulsuz) hüküm ifade eder. Koşulun gerçekleşmesi sonradan imkansız hale gelirse, bu takdirde, koşul düşer, hükmünü kaybeder. c - Anlamsız ve tamamen rahatsız edici (sıkıcı) koşullar: MK. m. 515'in son fıkrası gereğince, faydasız veya yalnız başkasını sıkan (rahatsız eden) koşullar hükümsüzdür, bu gibi koşullar yok farz edilirler. Örneğin, mirasbırakan mallarını (A)'ya vasiyet ediyor ve bu kişinin her gün iki saat ağlamasını veya bu kişinin frank giyerek her gün Taksim meydanından geçmesini şart ediyor. Bu gibi koşullar anlamsız ve sıkıcı şartlardır. Kanunumuzun bu konudaki hükmüne göre, böyle bir halde, yalnız koşul hükümsüzdür, buna karşılık ölüme bağlı tasarruf geçerlidir. Burada, koşul kendiliğinden hükümsüz olup, bunun iptalini dava etmeye gerek yoktur. 4-Koşulun gerçekleşmesinden önceki aşama: Koşulun gerçekleşmesinden önce, durum askıdadır. Geciktirici bir koşulun bulunması halinde, koşulun gerçekleşmesinden önce hiçbir hak doğmaz. Buna rağmen, böyle bir koşulla mirasçı atanan veya lehine mal vasiyet edilen kişiye birtakım ön haklar tanınması gerekebilir. BK. m. 150, f. 1'de, "şart gerçekleşinceye kadar borçlu borcun layıkı veçhile edasına mani olacak her türlü tasarruftan kaçınmakla (içtinap etmekle) mükelleftir", denmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında da, "şarta bağlı hakkı tehlikeye giren alacaklının, hakkının muhafazası için, gerekli tedbirleri talep edebileceği" açıklanmıştır. Gene aynı maddenin üçüncü fıkrasında, "şartın gerçekleşmesinden önce yapılan her temliki tasarruf, şartın gerçekleşmesini ihlâl ettiği ölçüde batıl olur" denmektedir. 5-Koşulun gerçekleşmesi: İşlemin askıda olması hali, müspet olarak, koşulun gerçekleşmesi ile sona erer veya menfi olarak koşulun gerçekleşmesine imkan kalmaması ile son bulur. a - Koşulun gerçekleşmesine imkan kalmadığının varsayılması: Bu konuyu düzenleyen BK. m. 154'ün kenar başlığı "hileli muhalefettir. Bir bağışlamanın veya ölüme bağlı tasarrufun koşula bağlı kılınmış olması halinde, belirli bir kişi veya kişiler genellikle koşula bağlı olarak bir borç altına girmektedirler. Koşul gerçekleşirse, bu kişinin borcu ifa etmesi gerekecektir. Koşulla borçlu olan kişinin veya koşulun gerçekleşmesi ile menfaatleri zarar görecek olan kişilerin bu koşulun gerçekleşmemesi için ellerinden geleni yapmaları mümkündür. Bu durumu göz önüne alan Kanunumuz, bu gibi fiil ve davranışları önlemek ve etkisiz hale getirmek maksadı ile BK. m. 154'de, koşulun gerçekleşmesine iyiniyete aykırı bir şekilde engel olunması halinde, koşulun gerçekleşmiş sayılacağı hükmünü koymuştur. Örneğin, mirasbırakanın lehine mal vasiyet ettiği kişinin çalıştığı işte yükselmesi ve önemli bir mevkie erişmesi koşulu ile bu vasiyeti yapmış olması durumunda, koşul gerçekleşirse, mirasçı mal vasiyetini ifa etmekle borçlu olacaktır. Mirasçının, bunu önlemek için, yasal olmayan birtakım teşebbüslere girişmesi, vasiyet alacaklısının bütün çalışmalarını kırması, onun hakkında birtakım iftiralar ileri sürmesi, aleyhine yalan yere şahitlik etmesi hallerinde, koşul gerçekleşmiş sayılmak gerekir. 9 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN b - Gerçekleşen koşulun geçmişe etkili olmaması: Fransız Medeni Kanunu, koşulun gerçekleşmesi halinde bunun hükümlerinin geçmişe etkili olacağı esasını kabul etmektedir. Hukukumuzda ise, bunun aksi geçerlidir. BK. m. 149, f. 2 gereğince, taraflar aksini kararlaştırmış olmadıkça, hukuki işlem koşulun gerçekleşmesi anından itibaren hüküm ifade eder. Aynı kural ölüme bağlı tasarruflardaki koşullar hakkında da geçerlidir. Örneğin, mirasbırakan evini geciktirici bir koşulla (A)’ya vasiyet etmiştir. Koşul vasiyetçinin ölümünden üç yıl sonra gerçekleşmişse, evin vasiyet alacaklısına geçişi işlemi bu andan sonra yapılacaktır; bu üç yıl içinde vasiyet olunan malın getirdiği gelirler vasiyet alacaklısına değil, mirasçıya aittir. Bu kurallar tamamlayıcı nitelikte olup, vasiyetçi, ölüme bağlı tasarrufunda, bunun aksini emredebilir. YÜKLEMELER Mal vasiyeti, vasiyet alacaklısı lehine bir alacak hakkı doğurduğu halde, yüklemede bundan faydalanacak kişiler bir alacak hakkı kazanmazlar. Burada, bir ifa alacağı yoktur, fakat ifayı talep hakkı vardır. Yükleme halinde, bir malvarlığının veya bir malın geçişi söz konusu olmaz. Bir Federal Mahkeme kararının konusunda olduğu gibi, mirasbırakanın köşkünü ölümünden sonrası için o civarda rahiplerin istirahatına tahsis etmesi hususunda mirasçılarını yükümlü kılmış olması halinde, bir geçiş durumu yoktur, burada köşkün mülkiyeti mirasçıya veya vasiyet alacaklısına aittir, bu kişiler köşkü yükleme konusu amaca tahsis etmek zorundadırlar. Mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufu ile mükellefiyet yükleyebileceği kişiler, mirasçılar, vasiyet alacaklıları ve vakıflardır. Hak ehliyeti bulunmayan varlıklar, mesela hayvanlar da yüklemeden faydalanmak üzere gösterilebilirler. Bu da, yüklemenin mal vasiyetine göre diğer farklı bir özelliğidir. Çeşitleri: a - Bağımsız olan ve olmayan yüklemeler: Bağımsız yükleme, doğrudan doğruya yasal mirasçıları borç altına sokar. Burada, ölüme bağlı tasarruf olarak, sadece yükleme vardır. Diğer bir ifade ile vasiyetçinin yasal mirasçısına yüklediği mükellefiyetin yanında, bu kişinin lehine yapılmış herhangi bir ölüme bağlı tasarruf bulunmamaktadır. Buna bağımsız yükleme adı verilmektedir. b - Yükleme ve alt yükleme: Alt yükleme halinde durum şudur: Mirasbırakan, mirasçı veya vasiyet alacaklısına bir mükellefiyet yüklemiştir, bu yüklemeden faydalanacak kişilere ayrıca bir mükellefiyet yüklenmiştir. Bu konuya ilişkin bir örneği, daha önce de belirtmiş olduğumuz, İsviçre Federal Mahkemesinin bir kararından alabiliriz. Burada, mirasbırakan köşkünü mirasçılarına bırakmış ve bunlara o civardaki kilise rahiplerinin dinlenmek suretiyle bu köşkten faydalandırılmaları mükellefiyetini yüklemiştir; vasiyetçi ayrıca bu kilise mensuplarını da o kilisede her gün kendisinin ruhuna dua etmekle yükümlü kılmıştır. Bu sonuncu yükleme, bir alt yüklemedir. c - Ölüme bağlı tasarruflarda ve sağlararası işlemlerde yüklemeler: Yükleme, yalnız ölüme bağlı tasarruflarda değil, fakat sağlararası (ölüme bağlı olmayan) işlem ve bağışlamalarda da bulunabilir. Fakat yüklemenin bağışlama sözleşmesinin niteliğini değiştirmemesi gerekir. 10 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Yüklemenin İfasının Talebi: MK. m. 515, f. 1 gereğince, haklı bir menfaati olan herkes yüklemenin yerine getirilmesini isteyebilir. Burada özel bir talep ve dava söz konusu olmaktadır, bununla sadece yüklemenin ifası istenir, fakat bir hak iddia olunamaz. Malvarlığına ilişkin veya parasal bir menfaat yanında, haklı bir manevi ya da ahlaki menfaat de, ilgili sıfatı ile dava açmak hakkını verebilir. Yüklemenin ifası ile yalnız doğrudan doğruya olan bir ilgi ve menfaat, bu talep hakkını verir. Mirasbırakanın tasarrufunda ismen gösterdiği kişi, kurum ve varlıklar için böyle bir ilgi ve menfaat var sayılır. Bunun gibi, mirasçıların, vasiyet alacaklısının, mirasbırakanın hısımlarının, yakın arkadaşlarının, vasiyeti yerine getirme görevlisinin, mirası resmen yönetmekle görevli memurun, yüklemeyi ifa etmek veya ifayı talep etmek hakları vardır. İleride çıkacak güçlükleri düşünerek, yüklemenin ifasını sağlama bağlamak için, vasiyetçinin elinde bazı imkanlar vardır. Birinci olarak, mirasbırakan bir vasiyeti yerine getirme görevlisi tayin ederek, yüklemenin ifasını ona görev olarak verebilir. İkinci olarak, mükellefiyet yüklediği mirasçı veya vasiyet alacaklıları bunu yerine getirmedikleri takdirde, mirastan yoksun olacaklarını vasiyetçi ölüme bağlı tasarrufunda bildirebilir. Buna "mahrum edici kayıtlar" adı verilir. Mahrum edici kayıtlar, fikrimizce, bir koşul niteliğindedirler. Burada, mirasbırakan yüklemenin ifası bozucu şartı ile belirli bir kişiyi mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak tayin etmektedir. Böyle bir kayıt geçerlidir. Bunun esasen, vasiyetçinin son isteklerinin gerçekleşmesi ve yüklemenin ifasının sağlanması açılarından faydası da vardır. Yüklemenin devam süresi hakkında kanunda hüküm yoktur. Kanuna, ahlak ve adaba aykırı yüklemeler, ifası imkansız yüklemeler, anlamsız ve sıkıcı yüklemeler yasaktır. ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA İKAMELER I- YEDEK MİRASÇI ATAMA(ALELADE İKAME): MK. m. 520 gereğince, tasarrufu yapan kimse, mirasçı veya lehine vasiyet yapılan kişinin kendisinden önce ölümü veya mirasın herhangi bir sebeple iktisap edilmemesi halinde, bu kişilerin yerine geçmek üzere bir veya birkaç kişiyi tayin edebilir. Mirasbırakan belirli bir kişiyi, (A)'yı mirasçı atıyor veya bunun lehine mal vasiyeti yapıyor; fakat bu kimse vasiyetçiden önce ölmüş olduğundan veya mirastan yoksun bulunduğundan veya mirası reddettiğinden, bu tasarruftan faydalanamıyor. Burada, (A)'nın mirasçı veya vasiyet alacaklısı olmaması halinde, vasiyetçi diğer bir kişinin (B)'nin onun yerine geçmesini istemektedir. İşte bu tasarruf, yedek mirasçı atamasıdır. B’de yedek mirasçıdır. Mirastan yoksunluk halinde de, yedek mirasçı söz konusu olabilir. Alelade ikame, geciktirici şarta bağlı bir ölüme bağlı tasarruf niteliğindedir. Yedek mirasçı olarak, mirasçı veya vasiyet alacaklısı olamayan kişinin yerine geçmek üzere, tek bir kişiyi belirlenebileceği gibi, birden fazla kişi de belirlenebilir. Burada iki ihtimal vardır. Birincisi, vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufunda, (A)'nın mirasçı olmaması halinde, (B), (C), (D)'nin onun yerine mirasçı olmaları istenmiş olmasıdır. Burada, (A)'nın yerine, (B, C, D) birlikte mirasçı olurlar. 11 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN İkincisi, (A)'nın mirasçı olmaması durumunda, birden fazla kişinin birbirini izleyerek, sıra ile mirasçı olabilmelerini mirasbırakanın beyan etmiş olmasıdır. Burada, mirasbırakan, (A) mirasçı olmazsa, onun yerine (B) olsun, (B) olmazsa (C) olsun, (C) olmazsa (D) olsun şeklinde bir tasarruf yapabilir. Birden fazla kişinin birlikte mi mirasçı oldukları, yoksa belirli bir sıraya göre, içlerinden yalnız birisinin mi mirasçı olduğu hususunu tayin edebilmek için, vasiyetçinin tasarrufuna bakmak, gerektiğinde onun bu konudaki irade beyanı yorumlanmak suretiyle, gerçek maksadının anlaşılmasına çalışmak gerekir. Yedek Mirasçıya ait çeşitli haller: Bu konuda şöyle bir ihtimal düşünülebilir. Mirasbırakan vasiyetnamesinde (A)'yı mirasçı atamış ve "ölümümde (A) hayatta değilse, onun yerine (B) mirasçı olsun" demiştir. Vasiyetçinin ölümünde (A) hayattadır, fakat mirası reddetmiştir. Vasiyetçinin yedek mirasçı atama sebebi olarak yalnız (A)'nın hayatta bulunmaması şartını koyması ve mirası red durumunu gözönünde tutmamış olması halinde, alelade ikame uygulanır mı? Alman MK. m. 2097 hükmüne göre, birinci ihtimal ikincisini de kapsar bu sebeple yukarıdaki olayda, yedek mirasçı var sayılır. Türk-İsviçre hukuklarında, bu konuda bir açıklık yoktur. Bir sonuca varmak için, vasiyetçinin iradesini yorumlamak ve şüphe halinde, yedek mirasçının varlığı lehine karar vermek doğru olur. İkinci mirasçı vasiyetçinin ölümü anında hayatta ise, fakat birinci mirasçı (A)'nın mirası reddetmesinden önce ölmüşse, durum ne olacaktır? Farzedelim ki, vasiyetçi 6 Haziran 1999 günü ölmüştür, birinci mirasçı (A) mirası 3 Eylül 1999'da reddetmiştir. Yedek mirasçı atama sebebi ile mirasın kendisine geçeceği (B) ise 8 Ağustos 1999'da ölmüştür. Böyle bir halde, fikrimizce, miras (B)'ye, onun ölümü ile de, onun mirasçılarına geçmesi gerekir. Zira Tuor'un dediği gibi, yedek mirasçılık ile atanan mirasçının vasiyetçinin ölümü anında sağ bulunması yeterlidir, ayrıca bunun mirasçının mirası reddettiği anda da hayatla olması şartı aranmamak gerekir. II - ART MİRASÇI ATAMA (FEVKALADE İKAME): MK. m. 521 hükmünün gösterdiği gibi, ölüme bağlı tasarruf yapan kimse, atadığı mirasçıya veya lehine mal vasiyet ettiği kişiye, mirası veya vasiyet olunan malı bir üçüncü kişiye devretmek mükellefiyetini yükleyebilir. Artmirasçılık, ölüme bağlı bir tasarruf olup, bununla vasiyetçi mirasını veya vasiyet ettiği belirli bir malı iktisap eden mirasçısını veya vasiyet alacaklısını, belirli bir süre sonra, bunu üçüncü bir kişiye devretmekle yükümlü kılmaktadır. Örneğin, vasiyetçi bütün malvarlığını (A)'ya bırakmış, evindeki kütüphaneyi de (B)'ye vasiyet etmiştir, fakat (A)'nın bu mirası iktisap etmesinden sonra ölümü halinde bu malların (A)'dan (C)'ye geçmesini, ayrıca (B)'nin iktisap ettiği kütüphanenin de, bunun ölümünde, (D)'ye verilmesini emretmiştir. Şu halde, artmirasçılıkta durum, yedek mirasçılıktan farklıdır. Yedek mirasçılıkta, mirasbırakanın atadığı mirasçı veya vasiyet alacaklısı mirası veya vasiyet olunan malı iktisap edemediği takdirde, mirasbırakanın gösterdiği diğer bir kişi onun yerine geçmektedir. Halbuki, artmirasçılıkta, vasiyetçi 12 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN ilk olarak, (A)'yı mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak tayin etmekte, ikinci olarak da, (B)'yi mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak göstermektedir. Bunlardan her ikisi de yani gerek (A), gerek (B), sırası ile mirasçı veya vasiyet alacaklısı olacaklar ve tereke malını iktisap edeceklerdir. Artmirasçılıkta iki mirasçı vardır. Bunlardan birincisi "ön mirasçı", diğeri de "art mirasçı”dır. Artmirasçılıkta miras, iki defa geçmektedir. Birincisi, mirasın açılması yani vasiyetçinin ölümü anında, mirasın ön mirasçıya geçmesidir. İkincisi, mirasın daha sonra art mirasçıya geçmesidir. Bu ikinci geçiş anını mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufunda tayin eder. Bu genel olarak, ön mirasçının ölümü anıdır fakat mirasbırakan başka bir gün veya tarih de tespit edebilir. Bu konuda şu noktaya dokunalım: Art mirasçı, ön mirasçının değil, fakat mirasbırakanın mirasçısıdır. Bu sebepledir ki, art mirasçının tayini ön mirasçıya bırakılamaz; zira ön mirasçı mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufunu tamamlamaya veya değiştirmeye yetkili değildir. Ön mirasçıdan sonra gelecek art mirasçıyı, mirasbırakan tek bir kişi olarak tayin edebileceği gibi, bunun birden fazla olmasını da emredebilir. Bu takdirde, art mirasçılar ancak müşterek mirasçı olabilirler; yedek mirasçılığın aksine olarak, artmirasçılıkta, birden fazla mirasçıların birbirini izleyerek mirasçı olmalarını kanunumuz kabul etmemiştir. Biraz sonra da açıklanacağı üzere, artmirasçılık ancak bir dereceli olabilir ve bu yalnız art mirasçıya geçer. Mirasbırakanın mallarının art mirasçıdan diğer bir art mirasçıya geçmesini Kanunumuz kabul etmemiştir. Artmirasçılık, saklı payı ihlâl ettiği ölçüde tenkise tâbidir. Bir görüşe göre, artmirasçılık şarta veya ecele (tayin olunan bir sürenin geçmesine) bağlı bir mirasçı ataması veya mal vasiyeti niteliğindedir. Ön mirasçının hakkı bozucu şarta bağlı bir hak niteliğinde olduğu halde, son mirasçının hakkı geciktirici şarta bağlı bir haktır. Bu suretle, birbirinden farklı olan bozucu ve geciktirici şartlar artmirasçılıkta birleşmektedirler. Bu görüş tenkit edilmekte ve bu şekilde şartlı mülkiyet hakkının İsviçre (Türk) hukuk sistemi ile bağdaşmasının mümkün olmadığı, bunun taşınırlardaki teslim, taşınmazlardaki tescil mekanizması ile uyuşamayacağı söylenmektedir. Gerçekten, Hukukumuza göre ön mirasçının tereke eşyası üzerindeki hakkı bir mülkiyet hakkıdır, bu hak şarta bağlı bir hak olsaydı, bunun tapuya tescili mümkün olmazdı. Fikrimizce, bu konuda, mirasın ön mirasçıdan art mirasçıya geçirilmesi yükümlülüğü bulunmaktadır, zamanı gelince özel bir malvarlığı olan ikameli mallar bütünü itibarı ile kendiliğinden art mirasçıya geçerler. Bu görüşün, şart kavramına bağlanması zorunlu değildir, bunun bir mükellefiyet olarak alınması kanaatimizce mümkündür. MK. m. 521, f. 2, gereğince artmirasçılık yalnız bir dereceli olabilir. Bu sebeple, vasiyetçi yalnız ön mirasçıya mirası devir mükellefiyetini yükleyebilir, art mirasçıya böyle bir mükellefiyet yükleyemez. Diğer bir anlatışla, fevkalade ikame tasarrufu ile mirasbırakanın terekesi ancak ön mirasçı (A)'dan art mirasçı (B)'ye intikal edebilir (B)'den (C)'ye geçemez. 13 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN MK. m. 522, f. 2 hükmü, bu kuralın bir istisnasını teşkil eder. Buna göre, mirasın art mirasçıya geçişi için bir süre konmuş olup da, ön mirasçı bu sürenin dolmasından önce ölmüş bulunuyorsa, teminat vermek şartı ile miras bunun mirasçılarına geçer. Burada hal ve vaziyet icabı olarak, istisnaen iki dereceli ikame kabul edilmiştir. İnşai (kurucu) ikameler: Vasiyetçi, bazen açık olarak bir ikame yapmaz, fakat onun son isteklerini yerine getirmek ancak fevkalade ikame ile mümkün olabilir. Bu türlü tasarruflara doktrinde "inşai (kurucu) ikameler" adı verilmektedir. Vasiyetçinin mirasçı atadığı veya lehine mal vasiyet ettiği kimse henüz doğmamış veya ana rahmine düşmemişse, fakat ileride dünyaya gelmesi muhtemelse, bu takdirde, bu ölüme bağlı tasarruf ancak bir kurucu ikame ile gerçekleşebilir. Böyle bir halde, mirasçı veya vasiyet alacaklısı tereke mallarını, devir ile yükümlü bir mirasçı veya vasiyet alacaklısı (ön mirasçı, ön vasiyet alacaklısı) gibi-iktisap edecek ve çocuk ileride doğunca, yapılmış olan bağışı ona devredecektir. MK. m. 583, f. 2 gereğince, mirasbırakan tarafından tayin edilmemiş bulunuyorsa, yasal mirasçılar ön mirasçı durumundadırlar. Bu hususta şu noktaya işaret etmek yerinde olacaktır. Vasiyetçinin ölümü anında, atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı, henüz doğmamış olmakla beraber, ana rahmine düşmüş bulunuyorsa, bu takdirde, fevkalade ikameye (kurucu ikameye) ihtiyaç ve gerek yoktur; çünkü cenin sağ doğmak şartı ile hak ehliyetine sahiptir ve bu sebeple doğrudan doğruya mirasçıdır. Fevkalade ikamenin açılmasından önceki safha: Ön mirasçının hukuki durumu ve tereke malları üzerindeki hakkı, intifa hakkı sahibinin durumuna ve haklarına benzetilebilir. Ön mirasçı, tıpkı bir intifa hakkı sahibi gibi, belirli bir süre miras mallarından faydalanacak, sonunda onun hakkı son bulacak ve art mirasçı tereke mallarına malik olacaktır. Fakat kanunumuz bu düşünce tarzını kabul etmemiş, ön mirasçının, bir intifa hakkı sahibi değil, fakat mirasçı sıfatı ile terekenin maliki olduğunu açıklamıştır. BK. m. 150, f. 3 hükmünün, kıyas yolu ile uygulanması mümkündür. Buna göre, şartın gerçekleşmesinden önce yapılan her temlik tasarrufu, bu şartın gerçekleşmesini önlediği ölçüde, batıldır. İkame açılır açılmaz, art mirasçı bu tasarrufların iptalini talep edebilir. Fakat ön mirasçı yapacağı tasarruflar için art mirasçının muvafakatini almışsa, bu takdirde, bunlar geçerli olurlar, art mirasçı iptal talebinde bulunamaz. Ön mirasçının tasarruf işlemleri (temlikleri) geçerli olduğu takdirde, terekeden çıkan eşya veya mal yerine, temlik işlemi ile elde edilen menfaat ve diğer mallar geçer. Örneğin, ön mirasçının terekedeki malları satarak bir ev satın alması halinde, art mirasçıya bu evin mülkiyeti devrolunmak gerekir veya bazı tereke mallarının satılması durumunda, bunların satış bedelleri, terekeden çıkan malların yerine geçerler. İkamenin açılmasından önceki safhada, art mirasçının hakkı beklenen bir haktır. İkame açılmadan önce, yani miras ön mirasçının mülkiyet ve tasarrufu altında iken, art mirasçı aşağıdaki koruyucu 14 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN tedbirlerin alınmasını isteyebilir. Beklenen hak, esasa ilişkin olarak, ikamenin açılmasında ve bu anda, art mirasçının mirası, kazanması bakımından önemlidir. Kanunumuz, art mirasçının durumunu kuvvetlendirmek amacı ile bazı tedbirler düşünmüştür. aa - Defter tutulması: MK. m. 523'ün emredici hükmüne göre, fevkalade ikame halinde, sulh mahkemesi mirasın bir defterini tutar. Diğer defter tutma hallerinden farklı olarak, fevkalade ikame konusunda, sulh mahkemesi, herhangi bir talebe gerek olmaksızın, re'sen (kendiliğinden) defter tutacaktır. Art mirasçı için bir tehlike bulunmasa bile, defterin tutulması gerekir. bb - Güvence verme yükümlülüğü: Mirasbırakan aksini emretmiş olmadıkça, ön mirasçı güvence vermekle yükümlüdür ve ancak yeter derecede güvence göstermiş olduğu takdirde, miras ön mirasçıya teslim edilir. Taşınmazlarda bu güvence, mirası geçirme yükümlülüğünün tapu kütüğüne şerh verilmesiyle de sağlanabilir. Art mirasçı için herhangi bir tehlike bulunmasa bile, ön mirasçı güvence vermekle mükelleftir. Ön mirasçısından güvence istenmemesini bildirmekle, diğer bir deyişle ön mirasçıyı güvence mükellefiyetinden kurtarmakla, vasiyetçi onun bu mirastan serbestçe faydalanmasını istemiş olabilir. Buna, özellikle, ön mirasçının sağ kalan eş olması halinde rastlanır. Mirasbırakanın bunu açık olarak beyan etmiş olması şartı ile art mirasçının talep ettiği güvence ve diğer tedbirleri ön mirasçı reddedebilir; zira mirasbırakanın tasarrufu ile o bunlardan muaf tutulmuştur. Yalnız, defter tutulması bunun dışındadır, bu bütün hallerde geçerlidir. Vasiyetçi, art mirasçının hakkını, ön mirasçının faydalanmasından sonra tereke mallarından arta kalan bakiye ile de sınırlandırabilir. Burada, eğer ön mirasçı mirasbırakandan iktisap etmiş olduğu miras mallarından geriye bir şey bırakırsa, fevkalade ikamenin açılmasında, art mirasçı buna malik olur, bir şey kalmazsa, o da bir şey alamaz. Doktrinde buna "bakiyeye ilişkin fevkalade ikame" denmektedir. Bakiyeye ait fevkalade ikame, Alman MK.'unda açık olarak düzenlendiği halde, İsviçre - Türk MK.'larında bu konuda bir hüküm yoktur, fakat bunun varlığı ve geçerliliği isviçre hukukunda da genel olarak kabul edilmektedir. Fikrimizce, Türk hukukuna göre de, vasiyetçi ölüme bağlı tasarrufu ile bakiyeye ilişkin bir fevkalade ikame tasarrufu yapabilir, buna yasal bir engel yoktur. Bakiyeye ilişkin fevkalade ikamede, ön mirasçı kendisine geçen miras mallarının gelirlerinden faydalanabileceği gibi, ana sermayeyi de tüketebilir, tereke malları üzerinde tasarruf işlemleri de yapabilir. Bu yetki kendisine mirasbırakan tarafından tanınmış olduğundan, art mirasçı bunların iptalini talep edemez; çünkü ancak ön mirasçının faydalanma, tüketim ve tasarrufundan artan bakiye art mirasçıya geçecektir. Ancak, Federal mahkemenin bir kararında da dendiği gibi, on mirasçının, vasiyetçinin güttüğü gaye ile bağdaşmayan bağışlamaları (mesela ön mirasçının bu malları vasiyetname ile başkasına bağışlaması) veya mutad bağışlamaların normal ölçü ve sınırlarını aşan sağlararası bağışlar yapmaması gerekir. Bunun gibi, ön mirasçının art mirasçıya geçirmekle yükümlü bulunduğu malları kötüniyetle veya hileli bir şekilde ortadan kaldırması veya zarara sokması halinde, art mirasçıya karşı MK. m. 2, f. 2'deki hakkın kötüye kullanılması yasağı 15 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN kuralı ileri sürülebilir. Ön mirasçı, tereke malları üzerinde karşılıksız tasarruflar (bağışlamalar) yapabilir mi? Bu konuda, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufuna bakmak ve bunun yorumundan çıkacak sonuca göre hareket etmek gerekir. cc – Mirasın resmen yönetimi: Ön mirasçı yukarıda anılan tedbirlere uymadığı takdirde, mirasın yönetimi ondan alınır ve mahkeme tarafından resmen idare olunur. MK 523 gereğince, fevkalade ikame sebebi ile mirasın idaresi için iki şart aranır. Birincisi, ön mirasçının teminat vermemesi veya verememesidir. İkincisi, ön mirasçının art mirasçının haklarını tehlikeye düşürecek tasarruflarda bulunmasıdır. Burada bir zararın doğması şart değildir, tehlikenin varlığı yeterlidir. Fevkalade ikamenin açılması: Ölüme bağlı tasarrufla aksi belirtilmiş olmadıkça, fevkalade ikame ön mirasçının ölümü ile açılır. Mirasbırakan, fevkalade ikamenin açılması için, ön mirasçının ölümünden başka bir anı da tayin edebilir. Mesela, vasiyetçi, ölümümden on yıl sonra miras art mirasçıya geçsin veya 9 Nisan 2008'de ikame açılsın, şeklinde bir tasarruf yapabilir. Böyle bir müddet tayininde, ön mirasçı sürenin dolmasından önce ölürse, MK. m. 522, f. 2 gereğince, teminat göstermek şartı ile miras ön mirasçının mirasçılarına geçer ve müddetin bitiminde de art mirasçıya intikal eder. Art mirasçı ikamenin açılmasından önce ölürse, kendisine geçmesi beklenen haklar ortadan kalkar ve ön mirasçı kesin olarak terekeye sahip olur. Bu sonuç, MK. m. 580'de yazılı bulunan miras hukukunun esas kuralının bir uygulaması niteliğindedir. Buna göre, miras hakkının geçişi için, hak sahibi olan kişinin bu geçiş anında hayatta olması, beklenen hakların gerçekleşmiş (kazanılmış, müktesep) birer hak haline gelmeleri şarttır, Önceden ölüm halinde olduğu gibi, ikamenin açılmasında art mirasçı diğer bir sebeple de mirası kazanamıyorsa, mesela mirastan yoksun bulunuyorsa veya ikamenin açılması için vasiyetçinin koyduğu şartın veya beklenen olayın gerçekleşmesi imkansız bir hale gelmişse, bu takdirde de, ön mirasçı kesin olarak mirasçı ve malik olur, bunun ölümü ile de bu mallar kendi mirasçılarına geçer. Bu kural, tamamlayıcı niteliktedir; vasiyetçi bunun aksini emredebilir. Mesela, mirasbırakan "art mirasçım ön mirasçıdan önce ölürse veya diğer bir sebeple mirası iktisap edemezse, onun yerine, art mirasçımın mirasçıları geçsin" diyebilir. Vasiyetçi, bir kişinin yerine diğer birini ikame edince, onun isteği, bu kişinin tereke eşyasına malik olmasıdır. Eğer başkalarının da bundan faydalanmasını istiyorsa, mirasbırakanın bunu açık olarak beyan etmiş olması gerekir. Bunu açıklamamış bulunuyorsa, vasiyetçinin yalnız art mirasçının mirasçı olmasını arzu ettiği sonucuna varılır. Ön mirasçının mirası iktisap etmemesi veya edememesi, mesela bunun vasiyetçiden önce ölmesi veya mirası reddetmesi veya mirastan yoksun olması halinde, MK. m. 525/son gereğince, art mirasçı doğrudan doğruya mirasçı olur. Bu kural fevkalade ikamenin alelade ikameyi de içine aldığı şeklinde ifade olunabilir. Bu hüküm de tamamlayıcı mahiyettedir. Vasiyetçi, bu gibi ihtimalleri düşünerek, ön mirasçının mirasçı olmaması halinde, onun yerine (B)'yi ikame ettiğini, (B)'den sonra da mirasın art mirasçıya geçeceğini açıklayabilir. Burada, alelade ikame ve fevkalade ikame birlikte bulunmaktadır. 16 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Fevkalade ikame açılınca art mirasçı, mirasçı sıfatını kazanır. Doktrinde üstün olan görüşe göre, art mirasçı, ön mirasçının değil, fakat mirasbırakanın mirasçısıdır. Art mirasçının vasiyetçinin mirasçısı ve halefi olması sebebi ile mirasbırakanın borçları da, şayet bunlar terekeden ödenmemiş bulunuyorlarsa, art mirasçıya geçer. Ön mirasçı bu borçları şahsen ödemişse, bu takdirde, art mirasçıya teslim edilecek mallar üzerinde, ödenen borçlar ölçüsünde bir indirim yapmak gerekir. Fevkalade ikamenin açılması anında, ön mirasçının malvarlığı iki kısma ayrılacaktır. Birinci kısım, ön mirasçının mirasbırakandan iktisap ettiği malları kapsar, bunlar art mirasçıya geçeceklerdir. Ön mirasçının malvarlığının ikinci kısmı ise, şahsına ait mallardır, bunlar da kendi mirasçılarına geçecektir. İkamenin açılması ile ön mirasçıda bulunan mirasbırakandan gelmiş olan mallar kendiliğinden art mirasçıya geçerler, art mirasçı, bu anda, bunların maliki durumuna geçer. Bu malların, esas itibarı ile aynen teslimi gerekir. Aynen teslim mümkün değilse, ifanın nakden yapılması gerekir; diğer bir ifade ile terekeden çıkan malın yerine geçen şeylerin verilmesi gerekir. Aradaki zamanda bunlarda meydana gelen semereler ön mirasçıya aittir. Tereke eşyası harap olmuşsa, bunun mutad olan eskime ve yıpranmasından ön mirasçı sorumlu değildir; buna karşılık, kusuru ile sebebiyet verdiği zararlardan ön mirasçı sorumludur. MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMELERİ Mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakanla mirasçısı arasında yapılan ve mirasçının miras hakkından vazgeçmesine ilişkin bulunan bir sözleşmedir. Feragat sözleşmeleri, tam manası ile bir miras sözleşmesi niteliğinde değildirler. Miras sözleşmesi ile genel olarak vasiyetçinin malları üzerindeki ölüme bağlı tasarrufu anlaşılır. Halbuki feragat sözleşmesi ile, bir mirasçı saklı pay ve miras hakkından vazgeçmektedir. Feragat sözleşmesinin, miras sözleşmesi (resmi vasiyet) şeklinde yapılması şarttır. Bu kural Yargıtay'ın bir içtihadı birleştirme kararında da açıklanmıştı. Miras sözleşmeleri gibi, feragat sözleşmeleri de bir taraflı veya iki taraflı olabilirler. İvazlı ve ivazsız feragat sözleşmeleri: İvazlı feragat sözleşmelerinde, yasal miras hakkından vazgeçen mirasçı bunu bir ivaz (menfaat) karşılığında yapmaktadır. Doktrinde genel olarak kabul olunduğu üzere, bu tek bir hukuki işlemdir; burada, bir feragat sözleşmesi, bir de borç doğuran sözleşme olarak birbirinden ayrı sözleşmeler yoktur. Böyle bir sözleşme ile, mirasçı, miras hukuku açısından, beklenen hakkından (miras hakkından) vazgeçmekte, mirasbırakanın mirasçısı olmamayı kabul etmektedir ve bunu bir ivaz karşılığında yapmaktadır. Mirasçının miras hakkından, ivazlı olsun, ivazsız olsun, feragat etmesi, ancak mirasbırakanın ölümünden sonra hüküm doğurabilecektir. Bununla beraber, ivazlı feragat sözleşmelerinde, ivaz sözleşmenin akdi anında sağlararası bir işlem ile verilmekte veya bunun verilmesi taahhüt olunmaktadır. Bu sebepledir ki burada, hukuken miras hakkının tasfiyesinden söz edilir. Böyle bir halde, miras hakkından feragat, miras hakkının mirasbırakan tarafından satın alınması şeklinde de olabilir, bu da bir çeşit feragat sözleşmesidir. Yalnız, bu konuda, şu hususa dikkat etmek lazımdır; feragat sözleşmesi yalnız 17 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN mirasbırakanla mirasçısı arasında yapılır; mirasçının, bu konuda, üçüncü bir şahısla veya diğer bir mirasçı ile yaptığı sözleşme, mirastan feragat sözleşmesi değildir, fakat miras hakkının temliki sözleşmesidir. Miras sözleşmesi ivazsız (karşılıksız) da yapılabilir. Feragat sözleşmesinin tarafları: Feragat sözleşmesi, mirasbırakanla saklı paylı mirasçısı arasında yapılır ve mirasçının saklı pay ve miras hakkından vazgeçmesi sonucunu doğurur. Saklı paylı mirasçıların dışındaki şahısların mirastan feragat sözleşmesi yapmalarına ihtiyaç yoktur; çünkü saklı pay dışında vasiyetçi serbestçe ve tek taraflı olarak tasarruf edebilir, yapacağı bir vasiyetname ile mallarını dilediği kişiye bırakabilir. Feragat sözleşmesinin benzeri diğer hukuki işlemlerden ayırt edilmesi gerekir: a - İlk olarak, feragat sözleşmesini, mirasın reddinden ayırmak gerekir. Feragat sözleşmesi vasiyetçi hayatta iken yapılır ve bir sözleşme niteliğindedir. Mirası red ise, tek taraflı bir hukuki işlemdir ve mirasbırakanın ölümünden sonra, belli bir müddet içinde, mirasçının mirası kabul etmediğini (reddettiğini) tek taraflı olarak beyan etmesidir (MK. m. 605). b - Feragat sözleşmesi, mirasbırakanla mirasçı arasında yapılır. Bu sözleşmeyi, mirasçıların kendi aralarında yaptıkları sözleşmelerden ayırmak gerekir. Mirasçıların aralarında yaptıkları sözleşme, bunlardan birinin miras hakkından vazgeçmesine ilişkin bulunsa bile, bir feragat sözleşmesi değildir. Mirastan Feragat Sözleşmesinin Hükümleri Feragat sözleşmesi yapılmakla, feragat eden kişi beklenen bir hak niteliğinde bulunan miras hakkını kaybeder, mirasbırakanın ölümünde onun mirasçılık hak ve sıfatı doğmaz. Mirastan feragat kısmi de olabilir. Mesela, feragat sözleşmesi ile mirasçı saklı payının yarısından vazgeçebilir. Böyle bir halde, mirasçı ancak saklı payının yarısını iktisap edebilir ve mirasçı sıfatını haiz olur. MK. m. 528, f. 3 hükmü gereğince, feragat ivazlı olarak yapılmışsa, aksi sözleşmede kararlaştırılmadığı takdirde, feragat edenin altsoyuna etkilidir. Bu hükmün aksi kavramından anlaşıldığına göre, feragatin ivazsız yapılmış olması halinde, bu vazgeçme vazgeçenin altsoyuna etkili olmamak gerekir ve feragat edenin yerine onun altsoyu miras hakkını iktisap eder. Feragatin feragat edenin altsoyuna etkili olması veya bunun altsoyunun bulunmaması halinde, buna ait miras payı kime ait olacaktır? Burada iki ihtimal söz konusu olur. a - Feragat açık olarak gösterilen bir kişi veya kişiler lehine yapılmıştır: MK. m. 529, f. 1 hükmünden anlaşıldığına göre, feragat eden mirasçının yerine, feragat sözleşmesinde açık olarak bildirilen bir veya birden fazla kişi mirasçı olarak gösterilebilir. Böyle bir halde, feragat edenin payı bu kişi veya kişilere ait olur. Şayet bu kişiler çıkarma, yoksunluk, red veya mirasbırakandan önce ölmek gibi sebeplerden biri ile, mirasçı olamazlarsa, bu takdirde, feragat hükümsüz olur, feragat 18 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN eden mirasçı mirasa yeniden sahip olur. Burada, bir çeşit bozucu şarta bağlı bir feragat sözleşmesi vardır. Feragat sözleşmesinde, feragat edenin yerine geçmek üzere birden fazla kişi mirasçı olarak gösterilmiş ve bunlardan yalnız biri veya bazıları mirasçılık hakkını kaybetmişlerse, bu takdirde, bunların payı feragat edene mi dönecektir, yoksa lehine feragat yapılmış olan diğer mirasçılara mı geçecektir? Bu hususta feragat sözleşmesinde açıklık varsa, ona göre hareket olunur; sözleşmede açıklık yoksa, feragat edenin yerine tayin olunan mirasçılardan bazılarının mirasçı olamamaları halinde, bunların haklarının, feragat edene değil, fakat lehine feragat yapılmış bulunan diğer mirasçılara ait olması gerekir. MK m. 529, f. 1 hükmünün uygulanabilmesi için, feragatin lehine yapılmış olduğu kişinin, açık olarak, feragat sözleşmesinde gösterilmiş olması şarttır. Bu kişinin, feragat sözleşmesinde değil, fakat vasiyetçinin sonradan yaptığı vasiyetnamede mirasçı atanması halinde 529. madde hükmü uygulanmaz, böyle bir halde, vasiyetnameler ve mirasçı atanması hakkındaki kurallar uygulanır. b - Feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmamıştır: Mirastan feragat sözleşmesinde mirasçı sadece mirastan feragat ettiğini beyan edebilir; burada feragatin kimin lehine yapıldığı söylenmemiş olabilir. Bu durumda, MK. m. 529, f. 2 uyarınca, feragat, en yakın ortak kökün altsoyu lehine yapılmış sayılır. Örneğin, feragat sözleşmesinde, kimin lehine olduğu bildirilmeden, babasının mirasından feragat eden mirasçının payı, en yakın ortak kökün altsoyunu, yani feragat edenin kardeşlerine veya kardeş çocuklarına geçer, Bunların herhangi bir sebeple (çıkarma, yoksunluk, red veya mirasbırakandan önce ölmek) mirasçı olamaması halinde, feragat hükümsüz olur ve feragat edenin hissesi kendisine döner. İvazlı feragat sebebiyle mirasbırakanın alacaklılarının talep hakkı: Mirasçılardan birisi, miras hissesini az veya çok karşılayan bir meblağ karşılığında, mirasbırakan ile bir feragat sözleşmesi yapmış olabilir. Miras açıldığı zaman, mirasbırakanın borçları tereke mevcudunu aşsa, bundan fazla olsa bile, almış olduğu ivaz karşılığında miras hakkından vazgeçmiş olan mirasçı tereke borçlarından sorumlu değildir. MK. m. 530, feragat sözleşmesi gereğince, mirasbırakandan ivaz almış bulunan mirasçıları, mirasbırakanın ölümünden evvel son beş yıl içinde almış olduklarını, halen ellerinde bulunan miktar oranında, geri vermekle yükümlü tutmaktadır. Mirasbırakanın alacaklılarının bunu dava yolu ile talep etmeleri şarttır. Böyle bir talep ve dava için aşağıdaki şartların bulunması gerekir: a - Mirasbırakanın ölümü anında, borçlarının tereke mevcudundan fazla olması, diğer bir ifade ile, borçlarını ödemeden aciz halinde bulunması şarttır. b - Feragat sözleşmesi yapmamış olan diğer mirasçılar tarafından bu borçların ödenmemiş olması şarttır. Mirasçıların ödemeden aciz olmaları, mirası reddetmeleri veya resmi tasfiye talebinde bulunmaları halinde bu şart gerçekleşir. 19 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN c - Mirasın açılmasından yani mirasbırakanın ölümünden önceki son beş yıl içinde, feragat eden mirasçının bir ivaz almış bulunması gerekir. Feragat eden, esas itibari ile almış olduğu ivazı geri verecektir. Bu konuda, borçlar hukukunun sebepsiz zenginleşme kuralları uygulanır, feragat eden mirasın geçişi anında elinde kalmış olan miktarı iade edecektir, harcanmış ve tüketilmiş olanlar talep edilemeyecektir. Mirasbırakanın alacaklıları, bu ivazı mirastan feragat edenin mirasçılarından da talep edebilirler. Ancak, bunun için, mirasçıların feragat edenin mirasını reddetmemiş olmaları şarttır. Mirastan feragat sebebiyle alınmış olan ivaza karşı mirasçıların tenkis talebi: Feragat edenin aldığı ivazla, yasal mirasçıların saklı payları ihlâl edilmişse, bu takdirde, bu kişilerin tenkis talebi hakkı vardır. MİRASTAN ISKAT (MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA) Bilindiği üzere, vasiyetçi saklı pay üzerinde tasarruf edemez ve mirasçı saklı payını, mirasbırakanın aksine tasarrufu bulunsa bile, elde edebilir. Fakat bazı önemli sebepler, mirasçının saklı payından uzaklaştırılmasını gerektirebilir, böyle bir halde, mirasbırakanın mirasçısını, mirastan ıskat etmesi söz konusu olur. Mirastan ıskatın, yalnız saklı paylı mirasçılar hakkında önemi vardır. Saklı payı bulunmayan bir mirasçının ıskat edilmesine ihtiyaç yoktur; saklı pay dışında kalan kısım tasarruf oranını teşkil eder ve vasiyetçi bunun üzerinde, ıskata gerek olmaksızın, serbestçe tasarruf edebilir. Mirastan ıskatı, mirastan yoksunluktan da ayırmak gerekir. Gerek ıskatta, gerek yoksunlukta, mirasçı saklı payını kaybetmekte, bundan yoksun kalmaktadır. Fakat arada farklar da vardır. Başlıca fark, yoksunluğun kendiliğinden hüküm ifade etmesi, buna karşılık, ıskatın var olabilmesi için, vasiyetçinin buna ilişkin bir ölüme bağlı tasarrufunun bulunmasının şart olmasıdır. Ayrıca, mirastan yoksunluğu doğuran sebeplerle (MK. m. 578), ıskat sebepleri (MK. m. 510, 513) arasında da farklar vardır. Mirastan ıskat, Medeni Kanunumuza göre, iki türlüdür. Birincisi, alelade ıskat veya diğer bir terimle cezai ıskattır. Burada, mirasçının mirasbırakana karşı ağır bir suç işlemesi veya aile hukukundan doğan görevlerini önemli bir şekilde ihlal etmesi söz konusu olmalıdır. Mirasçı ifa ettiği bu çeşit yakışıksız fiil ve davranışı ile, vasiyetçi ile arasındaki sıkı ilişkiyi, içten bağı koparmaktadır, ikinci çeşit ıskat, iyiniyetle yapılan ıskattır. Burada, vasiyetçi, ıskat ettiği altsoyunun çocuklarını korumak maksadı ile bu ıskatı yapmaktadır. Kanunumuz buna "aciz sebebi ile mirasçılıktan çıkarma" adını vermiştir. ALELADE ISKAT (CEZAÎ ISKAT) 1 - Alelade ıskat sebepleri: Iskat sebepleri, MK. m. 510'da, genel bir hüküm içinde ifade olunmuştur. Kanun burada iki sebep belirtmiştir. 20 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN a-Mirasçının mirasbırakanın veya onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesi: MK. m. 510 b. 1 hükmüne göre, mirasçının mirasbırakana veya onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesi, bir mirastan ıskat sebebidir. Bu suç bir sonuca ulaşmasa, teşebbüs halinde kalsa bile, gene bir ıskat sebebi teşkil eder. Bu hususta, ceza mahkemesince alınmış bir mahkumiyet kararının bulunması da şart değildir, ağır bir suçun işlenmiş olması yeterlidir. Hangi suçlar, bir ıskat sebebi teşkil ederler? Bu konuda, Kanunun verdiği kıstas, bunun ağır bir suç olmasıdır. Bir Federal mahkeme kararında dendiği gibi, suçun ağırlığını belirleyecek olan ceza hukuku prensipleri değildir, fakat medeni hukuk esaslarıdır. Bunun için de, şu noktadan hareket etmek doğru olur; saklı payın varlık sebebi, mirasbırakanı mirasçılarına bağlayan hısımlık ilişkisidir, mirasçının mirasbırakanı ağır bir şekilde zedeleyen ve ailevi hislerin yokluğunu gösteren bir suç işlemesi halinde, bu kişi mirastan ıskat edilebilir. Bu kuralın uygulanmasında, hakimin takdir hakkı bulunması zorunludur. Buna karşılık, iş ilişkisi dolayısıyla, mirasçının mirasbırakanla rekabet ederek, onu zarara sokması halinde, bir ıskat sebebi yoktur. Çünkü burada bir suç yoktur. Ticari rekabet, hukuka aykırı olmamak şartı ile, kanunun engellemediği bir fiildir. Kanunumuza göre, suçun mirasbırakana karşı işlenmesi halinde olduğu gibi, bunun yakınlarına karşı işlenmesi durumunda da bir ıskat sebebi vardır. Burada kullanılmış olan "yakınları" terimi, aile ve hısımlık kavramlarından daha geniş olup, bunun içine mirasbırakanın çok sevdiği arkadaş ve dostları da girer. b-Mirasçının mirasbırakana veya ailesi üyelerine karşı hukuken yükümlü olduğu aile hukuku görevlerini önemli ölçüde yerine getirmemesi: MK. m. 510 b. 2'de yazılı bu ıskat sebebi, bundan önceki ıskat sebebine oranla, daha genel bir nitelik taşır. Aile hukukundan doğan yükümlülüklerin ağır ihlâlinin birçok çeşiti vardır. Bir kere, MK. m. 364 gereğince, üstsoy, altsoy, kardeşler arasında bir nafaka yükümlülüğü vardır. Ayrıca ana-baba ve çocuklar arasında karşılıklı yardım ve saygı görevi tanzim olunmuştur. Bunların ihlali bir ıskat sebebi olabilir. Karı-koca arasında, evlilik birliği dolayısıyla, her birine düşen yükümlülükler de vardır. Bunların içinde, sadakat görevi özellikle önem taşır, buna aykırı hareket ve zina bir ıskat sebebidir. Buna karşılık, sadece kötü bir hayat sürmek, mesela, kendisini içkiye vermek bir ıskat sebebi değildir. Fakat böyle bir kötü hayat aile görevlerinin ihlali sonucuna varırsa, mesela bu kişi eşinin ve çocuklarının bakım ve geçimini ihmal eder veya aile isim ve şerefini lekeleyici bir hayat sürerse, ancak bu takdirde, bir ıskat sebebi meydana gelir. 2 - Mirastan ıskatın şartları: Mirasbırakanın saklı paylı mirasçısını mirastan ıskat edebilmesi için; 21 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN a-MK. m. 510'da açıklanan ve ıskat sebebi olan, mirasçının kusurlu bir fiilinin bulunması şarttır. Mirasçı ayırt etme gücünden yoksun ise, onun kusuru söz konusu olamayacağından, bir ıskat sebebi meydana gelemez. Buna karşılık, ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar, kusurlu olabilirler ve mirastan ıskat edilebilirler. b-Iskat olunan mirasçının mirastan ıskat olunmasını gerektiren fiilinin hukuka aykırı bulunması gerekir. Hukuka uygun fiil ve davranışların varlığı halinde, ıskat sebebi meydana gelmez. Meşru müdafaa ve zorunluluk hallerinde durum böyledir. c-Iskat sebebi olan fiilin ağır bir suç olması gerekir. Buradaki ağırlık, objektif esaslara veya ceza kanunundaki hükümlere göre tayin edilmez, fakat işlenen fiilin aile ilişkisi göz önünde tutulmak suretiyle vasiyetçiye yaptığı etki dikkate alınır. d-Iskatın ölüme bağlı tasarruf şeklinde yapılmış olması şarttır. Bu husus, ayrı olarak, açıklanacaktır. 3 - Iskatın şekli: Mirastan ıskat ölüme bağlı bir tasarruftur, ancak vasiyetname ile yapılabilir. Vasiyetname şekillerinden herhangi birisi, mirastan ıskatta kullanılabilir. Iskat, vasiyetçinin tek taraflı bir tasarrufu olduğundan, bunun miras sözleşmesi ile yapılmaması gerekir; yapılmışsa, bu tasarruf miras sözleşmesinde düzenlenmiş bulunmasına rağmen, mirasbırakan bundan tek taraflı olarak her zaman dönebilir. Mirastan ıskat için, mirasbırakanın açık bir irade beyanı gerekir. Vasiyetçi, mirasçısını mirastan ıskat ettiğini ölüme bağlı tasarrufunda açık olarak bildirmelidir. Iskat, saklı payın bütününe ilişkin olabileceği gibi, bunun bir kısmı üzerinde de olabilir. Bu sonuncu halde, kısmi bir ıskat vardır. Mirastan ıskat tasarrufunda, mirasbırakanın ıskat sebebini göstermesi şarttır. Iskat sebebinin açık ve seçik olarak belirtilmesi lazımdır. Iskat ettiği mirasçısını niçin ıskat ettiğini, vasiyetçi bildirmek mecburiyetindedir. Burada somut olaylar bildirilmeli veya bunlar hiç olmazsa açık olarak gösterilmelidir ki, mirasbırakanın bunları göz önünde tutmuş olduğu hususunda hiçbir şüphe bulunmasın. Genel olarak yapılan kınamalar, mirasçının ahlaksız hareketleri gibi sözler, ıskat için yeterli olmaz. Bunun yanında, mirasbırakanın iddiasını ispat edecek delilleri de tasarrufunda bildirmesi yerinde olur. Çünkü ileride vasiyetçinin ölümünden sonra, ıskata itiraz olunması halinde, bu sebeplerin doğru olmadığını ispat yükü itiraz eden davacıya (ıskat olunan mirasçıya) ait değildir, karşı taraf yani ıskattan faydalanan ve dava olunan diğer mirasçılar veya vasiyet alacaklıları ıskat sebeplerinin doğruluğunu ispat etmek yükü altındadırlar (MK. m. 512, f. 2). Vasiyetçi ölüme bağlı tasarrufunda ıskat tasarrufunu göstermemişse veya gösterdiği sebep yeterli değilse veya bu sebebin varlığı ispat edilemiyorsa, bu takdirde, buna ilişkin talep kabul edilmez ve ıskatın iptal edilmesi gerekir. 22 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN 4 - Mirasbırakanın affetmesi: Vasiyetçinin mirasçısını sonradan affetmesi, onunla barışması halinde, ıskat ortadan kalkar mı, yoksa buna rağmen geçerli kalır mı? Bu mesele İsviçre doktrininde tartışma konusu olmaktadır. Şüphesiz, ölüme bağlı tasarrufu ile ıskat ettiği mirasçısını vasiyetçi sonradan yapacağı bir vasiyetname veya miras sözleşmesi ile yeniden mirasçı atayabilir veya ıskat tasarrufundan dönebilir. Bu konuda güçlük, vasiyetçinin ıskat tasarrufundan dönmemiş olması ve ölümü anında bunun mevcut bulunması halinde görülür. Çünkü, ıskata sebep teşkil eden fiilinden dolayı, mirasbırakan mirasçısını affetmiştir. Şekilsiz veya sözlü olarak yapılan böyle bir afla, ıskat tasarrufu ortadan kalkar mı? Medeni Kanunda bu hususta bir hüküm ve açıklık yoktur. Yalnız, mirastan yoksunluk hakkında MK. m. 578, f. son hükmü, afla yoksunluğun ortadan kalkacağını beyan etmektedir. Bazı hukukçulara göre, mirastan yoksunluktaki affa dair olan bu hüküm, kıyas yolu ile mirastan ıskata da uygulanabilir. Bu fikir, Federal mahkeme içtihatları tarafından kabul edilmemiştir. Federal mahkeme, mirasbırakanın, kendisine karşı ağır bir suç veya kötü bir fiil işleyen hışmını, insani bir davranış göstererek, affedebileceğini, fakat bu fiile ilişkin yaptırımı (ıskatı) muhafaza edebileceğini söylemekte, yoksunluğa ait hükmün ıskata uygulanamayacağını açıklamaktadır. Çünkü yoksunluk kendiliğinden hüküm ifade eder ve mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufundan doğmaz ve bu sebeple ölenin vasiyetnamesindeki bir tasarruftan meydana gelen ıskat hakkında, kıyas yolu ile bu hüküm uygulanamaz. Gerçekten, ölüme bağlı tasarruf şeklinde olmayan bir afla ıskatın ortadan kalkmayacağını kabul etmek doğru olur. Iskat ettiği mirasçısını affeden vasiyetçi, yapacağı ölüme bağlı tasarrufla ıskat tasarrufundan dönmek hak ve imkanına sahiptir. Bunu yapmadığına göre ıskatı muhafaza etmek istemiş bulunması muhtemeldir. Bununla, bu konuda, ikinci bir görüş belirmektedir. Buna göre, ölüme bağlı tasarruf şeklinde olmayan (şekilsiz) bir afla ıskat tasarrufu bertaraf edilemez. Fikrimizce, sadece bir af veya barışma mirastan ıskat tasarrufunu ortadan kaldırmaz. 5 - Iskatın hükümleri: a - Iskat edilen kişinin mirasçılık sıfatı kalmaz: MK. m. 511, f. 1 gereğince, ıskat edilen kimse mirasın dışında kalmakta, mirasçılığa ilişkin beklenen hakkını kaybetmektedir. b - Iskatın diğer bir hükmü, bunun kişisel olması ve ıskat olunanın saklı paylı altsoyuna etkili olmamasıdır: MK. m. 511, f. 2 gereğince, mirasbırakan tarafından, aksine tasarruf yapılmamışsa, ıskat edilen kimse, vasiyetçiden önce ölmüş gibi, miras hissesi varsa altsoyuna, yoksa mirasbırakanın yasal mirasçılarına geçer. Burada bir ayırım yapmak gerekir. aa - Iskat edilen mirasçının saklı paylı altsoyu varsa, MK. m. 511, f. 3 hükmü uyarınca, mirasbırakan bunların saklı payına dokunamaz ve bunun üzerinde tasarruf edemez: Farzedelim ki, mirasbırakan çocuklarından birisini mirastan ıskat etmiştir, bunun saklı payı altsoyuna (murisin torunlarına) geçer. Iskat olunan murisin babası ve mirasbırakan 4.5.2007 tarihinden önce ölmüş ise, bu takdirde, ölenin kardeşleri ancak miras haklarının sekizde biri kadar mahfuz hisseye sahip 23 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN olacaktır. Böyle bir halde babanın saklı payı miras hakkının dörtte biri olduğu halde, bunun altsoyunun saklı payı miktarı daha azdır, sekizde birdir. Aradaki fark, vasiyetçinin tasarruf oranına eklenir, bunun üzerinde vasiyetçi tasarruf edebilir. Buna karşılık, babasını ıskat etmiş olan mirasbırakan 4.5.2007 tarihinden sonra ölmüşse, kardeşlerin saklı payı bulunmayacağından, babanın miras payı tasarruf oranına eklenir. bb - Iskat edilenin saklı paylı altsoyu yoksa, bunun saklı payı tasarruf oranına eklenir: Farzedelim ki, mirasbırakanın üç çocuğu vardır ve bunlardan birisini mirastan ıskat etmiştir. Tereke miktarı 30.000 liradır. Iskat edilenin altsoyu yoktur. Bu takdirde, iki mirasçı evlat vardır. Bunların saklı payları diğer çocuk mirastan ıskat edilmeseydi ne idiyse gene odur, yani her birinin 5.000 liralık saklı payı vardır ve saklı pay toplamı 10.000 liradır. Geriye kalan 20.000 lira da, vasiyetçinin tasarruf oranıdır. Görülüyor ki, ıskat olunan mirasçının mahfuz hisseli mirasçısı bulunmadığı takdirde, bunun saklı payı tasarruf oranına eklenmekledir. Buradaki durum, mirasçının mirasbırakandan önce ölmüş olmasına göre farklıdır. Iskat edilen mirasçı vasiyetçiden önce ölmüş bulunuyorsa, bu takdirde, o hiç mevcut değilmiş gibi hareket olunur. Deminki örneği alırsak, burada, vasiyetçinin mirastan ıskat etmiş olduğu ve kendisinden önce ölen oğlunun saklı payı hiç hesaba katılmaz, doğrudan doğruya iki çocuk arasında miras taksim olunmak gerekir. Burada saklı pay toplamı 7.500 + 7.500 = 15.000 liradır, serbest kısım da 15.000 liradır. 6 - Iskata itiraz (iptal): Iskat haksız olabilir ve ıskat edilen mirasçı korunmaya değer bulunabilir. Bu sebeple, Kanun, ıskat edilene itiraz etmek ve ıskatın iptalini talep etmek hakkını tanımıştır. Mirastan ıskat olunan mirasçının buradaki talep ve dava hakkı, tenkis talep ve davasına yakınlık göstermektedir. Çünkü ıskatın iptali ile mirasçı yalnız saklı payını elde edecektir. Bu sebeple, tenkis davası hakkındaki kanun hükümleri, kıyas yolu ile ıskatın iptali talep ve davasına da uygulanmak gerekir. Iskatın iptalini talep ve dava etmek hakkı ıskat olunan mirasçıya aittir. Bu kişi borçlarını ödemekten aciz durumda veya iflas halinde ise ve ıskata itiraz etmemişse, bu takdirde, tenkis davasına ilişkin MK 562 hükmü kıyas yolu ile uygulanabilir ve bu madde uyarınca, ıskat olunan mirasçının alacaklıları onun yerine ıskat tasarrufuna itiraz edebilirler ve bunun iptalini isteyebilirler. Mirastan ıskatın iptali davası, diğer yasal mirasçılarla atanmış mirasçılara karşı açılır. Burada, davacı ıskat sebebinin bulunmadığını veya yanlış olduğunu iddia edecektir. Dava olunan mirasçı veya mirasçılar ise ıskat sebebinin doğruluğunu ispat etmek zorundadırlar. Bu sebeple, davada ıskat olunan iyi bir durumdadır. Çünkü ispat yükü dava olunana aittir ve dava olunan ıskat sebebinin varlığını ispat edemezse, mahkemenin vasiyetnamenin ıskata ilişkin tasarruf bölümünün iptaline karar vermesi gerekecektir. Iskatın iptali halinde, ıskat olunan kimse, MK. m. 512, f. 3 gereğince yalnız saklı payını alabilir, kanuni miras hakkının tamamını talep edemez. 24 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN BORÇ ÖDEMEDEN ACİZ SEBEBİ İLE MİRASTAN ISKAT Borç ödemeden aciz sebebi ile mirastan ıskattan güdülen maksat, mirasbırakanın saklı paylı mirasçısı olan altsoyunun borçlarını ödemekten aciz halde bulunması sebebiyle, ona isabet edecek miras hissesinin tamamının hemen alacaklarının eline geçmesini önlemek ve bu suretle bu mirasçının çocuklarını korumaktır. Bu sebepten dolayı, doktrinde bu ıskat şekline "koruyucu ıskat" veya "önleyici ıskat" da denmektedir. Aciz sebebi ile ıskatın şartları: a-Önce mirasbırakanın altsoyu bulunmak gerekir. b-İkinci şart, altsoyun borçlarını ödemekten aciz halde olmasıdır. Bu aciz halinin aciz belgesi ile sabit olması, MK. m. 513 hükmüne göre, şarttır. c-Iskat edilen altsoyun doğmuş ve doğacak çocuklarının bulunması gerekir. Altsoyun çocuğu yoksa aciz sebebiyle ıskat yapılamaz, çünkü ıskat edilenin hissesi buna tahsis edilecektir. d-MK. m. 513'de belirtilmemiş olmakla beraber, alelade ıskatta olduğu gibi, aciz sebebiyle ıskatın da, vasiyetçinin ölüme bağlı bir tasarrufu ile yapılması ve bu tasarrufta ıskat sebebinin gösterilmesi şarttır (MK. m. 510, f. 1,m. 512). e-Mirasbırakan, altsoyunu ancak saklı payının yarısından ıskat edebilir ve ıskat ettiği bu saklı payın yarısı üzerinde dilediği gibi tasarruf edemez, bunu ıskat edilenin mevcut ve doğacak çocuklarına tahsis etmek mecburiyetindedir. Aciz sebebiyle ıskatın hükümleri: Bunları ikiye ayırarak incelemek gerekir. Önce, ıskat edilen kimse hakkındaki hükümleri görelim. Iskat edilen kişi, yalnız saklı payının yarısını talep edebilir. İkinci olarak da, ıskat edilenin çocuklarına ait hükümler vardır. Iskat edilenin çocukları, saklı payın diğer yarısına sahip olurlar. Ayrıca, vasiyetçi, tasarruf oranı içinde kalmak şartı ile, bunlar lehine tasarruf da yapabilir. Aciz sebebiyle ıskatın hükümsüz hale gelmesi: Alelade ıskatta olduğu gibi, aciz sebebiyle ıskatın da, şekil eksikliği, vasiyetçinin ehliyetsizliği veya irade sakatlıkları sebeplerinden biri ile iptali talep edilebilir. Bunun dışında, Kanun, bazı şartların gerçekleşmesi halinde, aciz sebebiyle ıskatın hükümsüz hale geleceğini kabul etmiştir. Bunun için aşağıdaki şartların bulunması gerekir. Birinci şart, aciz belgesine ilişkindir. Miras açıldığı (vasiyetçi öldüğü) anda, bu belgenin hiçbir hükmü kalmamışsa veya miras hissesinin yarısından aşağı bir miktara düşmüşse, ıskat ortadan kalkar. 25 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN İkinci şart, ıskat olunanın buna ilişkin bir talebinin bulunmasıdır. Talep olmadıkça, ıskat hüküm ifade eder. Bunu talep hakkı, yalnız ıskat edilen kişiye aittir, bunun alacaklılarının böyle bir talepte bulunmak yetkileri yoktur. Aciz sebebiyle ıskat iptal olunduktan sonra, ıskat edilen mirasçı miras payının tamamını elde eder. MİRAS SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ Bazı öyle haller vardır ki, bu hallerde, miras sözleşmesinin feshine veya iptal davası açmaya ihtiyaç ve gerek yoktur, miras sözleşmesi kendiliğinden hükümsüzdür. Miras sözleşmesinin taraflarından birini teşkil eden, bu sözleşme ile mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak tayin olunan kişinin vasiyetçiden önce ölmesi halinde, miras sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Miras sözleşmesindeki ölüme bağlı tasarrufu vasiyetçi bir ivaz karşılığında yapmış bulunuyorsa, atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısının daha önce ölmesi halinde, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ölen atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısının mirasçıları ancak ölüm anında tasarrufu yapan şahısta bu ivazdan kalmış olan miktarı talep edebilirler. Diğer bir anlatışla, böyle bir halde, vasiyetçinin malvarlığında bu ivaz sebebi ile bulunan fazlalık istenebilir. 548. maddenin açık olarak belirttiği gibi, bunun aksi miras sözleşmesinde kararlaştırılabilir. Mirastan yoksunluk sebebinin bulunması halinde, (MK. m. 578), miras sözleşmesi ile mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak gösterilmiş olan kimse, mirasçılık ehliyetini kaybetmiş olacağından, mirasçı veya vasiyet alacaklısı olamaz. Durum, bundan önceki bölümde olduğu gibidir. Vasiyetçiye verilmiş olan ivazların mirasçı veya vasiyet alacaklısı olamayan şahıs tarafından geri istenip istenmeyeceği meselesini de, MK. m. 548 hükmünü kıyas yolu ile uygulamak suretiyle, burada sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca, bir talep hakkı tanımak fikrimizce doğru olur. Miras sözleşmesi eşler arasında yapılmışsa, bunların boşanması veya evliliklerinin feshi halinde, birbiri lehine yapmış oldukları ölüme bağlı tasarruflar hükümsüz olurlar. Böyle bir halde, yapılmış olan miras sözleşmesi de kendiliğinden hükümsüz olur. Muvazaalı olarak yapılan miras sözleşmeleri de batıldır. Ölüme bağlı tasarrufun iptali talebi hakkındaki müddet geçmiş olsa bile, miras sözleşmesinin muvazaalı olduğu ilgili tarafından her zaman ileri sürülebilir. ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN İPTALİ (ÖZELLİKLE İRADE SAKATLIKLARI SEBEBİ İLE İPTAL) Kural olarak, ölüme bağlı tasarruflar kendiliğinden hükümsüz olmazlar, bunların geçerliliklerini kaybedebilmeleri için, mahkeme tarafından iptal kararı verilmiş olması gerekir. İptal hallerinin yanında, bir de yokluk veya butlan sebebi teşkil eden durumlar vardır. Bu gibi hallerde, iptal davası açılmasına lüzum yoktur, tasarruf kendiliğinden hükümsüzdür. MK. m. 557'de, iptal sebepleri dört grupta toplanmıştır. Bunlar; 26 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN a - Tasarruf yapanın ehliyetsizliği, b - Hukuka, ahlak ve adaba aykırılık, c - Şekil eksikliği, d - Hata, hile, tehdit, (yanılma, aldatma, korkutma, zorlama) BK. m. 19, f. 2 gereğince, kanuna, ahlâk ve adaba aykırı olması halinde hukuki işlem bâtıldır. Buna karşılık, ölüme bağlı tasarruflarda kanuna veya ahlak ve adaba aykırılık sadece iptal davası açmak hakkını verir ve iptal ancak mahkeme kararı ile meydana gelebilir. Ayrıca, ölüme bağlı tasarrufun bağlı kılındığı koşul veya mükellefiyetin kanuna veya ahlâk ve adaba aykırı olması halinde de, koşul ve mükellefiyetle birlikte, ölüme bağlı tasarrufun da iptaline hükmolunmak gerekir. Gerek hukuka ve ahlaka aykırı ölüme bağlı tasarrufların, gerek kişilik hakkını ihlâl eden tasarrufların iptali talep ve dava olunabilir. Kişilik haklarının hukuka veya ahlaka aykırı olarak sınırlandırılmasına örnek olarak, belirli bir dini veya Devlet vatandaşlığını kabul etmek veya bundan çıkmak (vazgeçmek), siyasi bir partiye girmek veya çıkmak, bir meslek seçmek, evlenmek veya boşanmak hususlarına ilişkin olarak konan koşul ve mükellefiyetler gösterilebilir. Vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufunu hata, hile, tehdit etkisi altında yapmış olması, bir iptal sebebidir. Bu konuda, MK. m. 504'deki "geçersizdir" terimi yanlıştır, burada sadece bir iptal talebi ve davası hakkı vardır. Hata (yanılma): Önce kişide hata edilebilir. Vasiyetçi, (A) yerine yanlışlıkla (B)'yi mirasçı tayin edebilir. Bunun gibi, miktarda da hata olabilir. Ayrıca, işlemin konusunda hataya düşülebilir. Bütün bu hallerde, her ne kadar bir beyan var ise de, bu beyanın temelini teşkil eden irade sakattır. İrade prensibinin ölüme bağlı tasarruflarda kuvvetle hakim olmasının bir sonucu da, saikte hatanın bir iptal sebebi teşkil etmesinde görülür. Borçlar Kanununda, saikte hata kural olarak bir fesih sebebi sayılmamıştır (BK. m. 24). Halbuki, vasiyetnamelerde durum aksinedir. Saikte hatanın ölüme bağlı tasarrufun iptalini gerektirebilmesi için, vasiyetçinin yanılmış olduğu bu hususu bilmesi halinde, bu tasarrufu istemeyecek ve yapmayacak olması gerekir. Örneğin, yaşlı ve zengin bir kimse, en yakın hısımı olan tek oğlunun bindiği geminin battığını ve içinden kimsenin kurtulmadığını öğrenerek bir vasiyetname tanzim ederek bütün servetini diğer bir kişiye bağışlıyor. Vasiyetçinin ölümünden sonra bu haberin yanlış olduğu anlaşılıyor. Burada, oğul vasiyetçinin saikte hata ettiğini iddia ve ispat etmek suretiyle vasiyetnameyi iptal ettirebilir. İspat külfeti, saikte hata bulunduğunu iddia eden tarafa aittir. Hata sebebiyle, ölüme bağlı tasarrufun iptaline karar verebilmek için, mirasbırakanın hatalı düşünce ve tasarrufu ile ölüme bağlı tasarrufu arasında illiyet bağı bulunması ve bunun ispatı şarttır. Bu konuda, bir Federal Mahkeme kararında şöyle denmektedir: “ölüme bağlı tasarrufu yorumlamak ve vasiyetçinin gerçek maksadını araştırmak gerekir; gerçek durumu bilseydi vasiyetçinin bizzat iptal 27 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN edeceği bir tasarruf sonradan saikte hata sebebiyle iptal ettirilebilir, özellikle vasiyetçinin gerçekleşmemiş fakat gerçekleşeceğine inandığı bazı ihtimaller etkisi altında vasiyeti düzenlediği hallerde durum böyledir.” Kişide, miktarda, konuda hataya ve saikte hataya ilişkin bu esaslar, miras sözleşmesindeki ölüme bağlı tasarruflar hakkında da geçerlidir. Miras sözleşmesinin ölüme bağlı tasarruf yapmamış bulunan tarafı için ise, BK.'nın genel hükümleri (m. 23 vd.) uygulanır. Şöyle bir örnek alalım. Miras sözleşmesi ile mirasçı atanan kişi, vasiyetçinin çok zengin olduğunu ve ölümünde kendisine büyük bir miras kalacağını zannederek bu sözleşmeyi akdetmiştir. Mirasbırakanın zengin olmadığı sonradan anlaşılırsa, diğer taraf, saikte hata sebebiyle miras sözleşmesinin iptali yoluna gidemez. Çünkü bu kişi miras sözleşmesi ile ölüme bağlı bir tasarruf yapmadığından onun hakkında ancak BK. hükümleri uygulanabilir ve BK. m. 24 gereğince de saikte hata bir iptal sebebi teşkil etmez. Hile (yanıltma): Hatada olduğu gibi, burada da, hile ile irade beyanı (ölüme bağlı tasarruf) arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Diğer bir ifade ile irade beyanı ve tasarruf hilenin etkisi altında yapılmış bulunmalıdır. BK. m. 28 hükmü gereğince, borç akitlerinde, yalnız diğer tarafın hilesi önemlidir, üçüncü kişi tarafından yapılan hile, esas itibarı ile, bir fesih hakkı vermez, ancak bu hileden diğer taraf haberdar bulunuyor idi ise, bu takdirde aldatılan kimse işlemi veya akdi feshedebilir. Bu madde ve hüküm, ölüme bağlı tasarruflar hakkında geçerli değildir ve üçüncü kişinin hilesi de, illiyet bağı bulunmak şartı ile ölüme bağlı tasarrufun iptalini talep hakkı verir. Ölüme bağlı tasarruflarda hilenin diğer bir hükmü şudur. MK. m. 578 b. 3 gereğince, hileyi yapan kişi için, bu bir mirastan yoksunluk sebebi teşkil edebilir. Tehdit ve cebir: Mesela, hastaya bakmakta olan kişi, kendisi lehine bir vasiyetname yapmadığı takdirde, onu yalnız, bakımsız ve yardımcısız bırakacağını söylemek suretiyle bu kimseyi böyle bir ölüme bağlı tasarruf yapmaya sevkederse, burada bir tehdit vardır. Görülüyor ki, tehdit manevi bir cebir niteliğindedir. Şayet aynı kişi, dayak atmak, kolunu bükmek suretiyle, bir kimseye vasiyetname yaptırırsa, bu takdirde, cebir söz konusu olur. Tehdit hakkında BK. m. 30'da yapılan nitelendirme, ölüme bağlı tasarruflar hakkında geçerli değildir. Borçlar Kanununa göre, tehdidin bir fesih sebebi olabilmesi için, bunun hukuka aykırı olması gerekir. Bu esas, ölüme bağlı tasarruflara uygulanamaz. Hukuka uygun bir fiille tehdit halinde de, bununla mirasbırakanın iradesine caiz olmayacak bir tarzda tesir edilmiş olmak şartı ile ölüme bağlı tasarrufun iptali için bir sebep meydana gelmiş olur İPTAL DAVASI İptal davası, gerek vasiyetname, gerek miras sözleşmesi ile yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflar hakkında açılabilir (MK. m. 557-559). İptal, ancak vasiyetçinin ölümünden sonra talep ve dava edilebilir. Mirasbırakan, hayatta iken, ölüme bağlı tasarrufunu bizzat kendisi bozabilir veya bundan dönebilir; bu esnada diğer kişilerin, kural olarak, böyle bir hakları yoktur. 28 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN İptal davasını kim açabilir?: MK. m. 558 gereğince, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçılar ve lehine vasiyet yapılan ilgililer, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufunun iptalini talep ve dava edebilirler. Ölüme bağlı tasarrufun iptali ile mirasçı veya vasiyet alacaklısı durumuna geçecek veya bununla miras hakkı artacak olan kişilerin bu hususta menfaatleri bulunduğu şüphesizdir. Mesela, vasiyetçi ilk vasiyetnamesi ile mirasçı atadığı kişiyi, ikinci vasiyetnamesinde mirasçılıktan çıkarmışsa, mirasın açılmasından sonra bu kişi, kanundaki sebeplerden birine dayanmak suretiyle, vasiyetnamenin iptalini talep ve dava edebilir. Aynı şekilde, saklı paylı bir mirasçının, kendisini mirastan ıskat eden bir ölüme bağlı tasarrufun iptalini talep etmekte menfaati vardır. Buna karşılık, mirasbırakanın ve mirasçıların alacaklı ve borçluları, iptal davası hakkına sahip değildirler. Yetkili ve görevli mahkeme: İptal davası mirasbırakanın son yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesinde açılması gerekir. İptal davası kime karşı açılabilir?: Dava olunanlar, iptal ettirilmek istenen ölüme bağlı tasarrufla doğrudan doğruya menfaat sağlayan kişilerdir. Örneğin, atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı aleyhine iptal davası açılabilir. Süreler: İptal davası MK. m. 559'da gösterilen süreler içinde açılması gerekir. Bu süreler, birer hak düşürücü süredirler. Bu süreler içinde iptal davası açılmadığı takdirde, dava açma hakkı düşer. İptal davası 559. maddede yazılı süreler içinde açılmazsa, ölüme bağlı tasarruf geçerli olarak kalır. Ancak, dava olunan, hiçbir süreye bağlı olmaksızın, iptal sebebini defi olarak her zaman ileri sürebilir. MK. m. 559'daki süreler şunlardır: a - Bir yıllık süre: Bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı ölüme bağlı tasarrufun ve iptal sebebinin öğrenildiği gündür. Şüphesiz, bunun içine mirasbırakanın ölümünün ve ilgilinin hak sahibi olduğunun öğrenilmesi de girer. Burada sadece öğrenebilme imkanının bulunması yeterli değildir, iptali mümkün bir tasarruf bulunduğunun davacı tarafından bilinmesi şarttır. b - On yıllık süre: İlgili kişinin iptal sebebini öğrenmesine bakılmaksızın her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinden, miras sözleşmelerinde mirasın geçmesi (mirasbırakanın ölümü) tarihinden itibaren on yıl geçmekle iyiniyetli davalılara karşı iptal davası açılamaz. On yıllık sürenin başlangıcı olan vasiyetnamenin açılması kavramını mirasın açılması ile karıştırmamak gerekir. Miras, genel olarak, mirasbırakanın ölümü ile açılır. Vasiyetnamenin açılması ise, sulh hakiminin ilgilileri davet ederek onların önünde vasiyetnameyi açması ve içindekileri onlara okumasıdır. Vasiyetname, mahkemeye tevdi edilmezse, bu takdirde, bunun açılması meydana gelemeyeceğinden, süre de işlemeyecektir. c - Yirmi yıllık süre: MK. m. 559 gereğince, iptal davaları, dava olunanın kötüniyet sahibi bulunması halinde, yirmi yıllık hak düşümü süresine tâbi kılınmıştır. 29 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN d - Defi yolu ile ileri sürme: İptal talebinde bulunma hakkı olan kişi, iptal durumunu hiçbir süreye bağlı olmaksızın, defi yolu ile her zaman ileri sürebilir, iptal definin ileri, sürülebilmesi için, bunu beyan edenin tereke eşyasına zilyet bulunması şarttır. Hata, hile, tehdit ve cebir sebeplerinden birine dayanan iptal durumunda iki özel kural uygulanır: a - Hata, hile, tehdit veya cebre uğrayan vasiyetçi, sonradan bu vasiyeti açık veya zımni olarak onaylamış veya kabul etmişse, bu takdirde, artık iptal davası açılamaz. MK. m. 504 gereğince, ölüme bağlı tasarrufu yapan vasiyetçi, hata ve hileyi öğrendiği veya cebir ve tehdidin tesirinden kurtulduğu andan itibaren bir yıl içinde tasarrufundan dönmezse, bu geçerli hale gelir, vasiyetçinin ölümünden sonra mirasla ilgili kişilerin iptal davası açmalarına da hukuken imkan kalmaz. b - Açık gösterme hatası: MK. m. 504, f. 2 gereğince, tasarrufu yapan kimse, lehine tasarruf yaptığı kişiyi veya bunun konusunu teşkil eden eşya ve malları gösterirken açık (aşikar) olarak görülen bir hataya düşmüşse, kendisinin gerçek iradesinin kesin olarak tespit edilebilmesi şartı ile, bu hata düzeltilir. Böyle bir halde, iptal talep ve davasına ihtiyaç yoktur. Bunun şartı, hatanın açık olarak görülebilir olması, hiçbir şüphe ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde bunun açık bulunmasıdır. Bu çeşit hatalar, dalgınlık veya bilgisizlik sebebiyle isimlerin yanlış yazılması halinde meydana gelebilir. 504. maddenin 2. fıkrasında söz konusu edilen açık hatanın düzeltilebilmesi için, bunun sadece bir tayin veya gösterme hatası olması gerekir. Kişide hata veya tasarrufun kapsamında hata buraya girmez. İptal davasının hükmü: İptal davasının sonunda, iptal sebebinin varlığı sabit olursa, mahkeme tarafından ölüme bağlı tasarrufun iptaline hükmolunur. İptal kararı geçmişe etkilidir, bununla ölüme bağlı tasarruf hükmünü tamamıyla kaybeder, bu hiç yapılmamış hükmünde olur. Mahkemenin iptal hükmü, bazı hallerde vasiyetname veya miras sözleşmesinin bütününe etkilidir. Buna karşılık, iptal sebebinin mesela şekil eksikliğinin veya irade sakatlığının, vasiyetnamenin düzenlenmesine değil, yalnız bunun içindeki bir veya birkaç tasarrufa ilişkin bulunması halinde vasiyetnamenin değil fakat yalnız iptal sebebi bulunan tasarrufun veya tasarrufların iptali mümkün olur. Vasiyetname içindeki ölüme bağlı tasarruflardan birinin veya bir kaçının ahlaka aykırı olması veya hata, hile, tehdit gibi bir irade sakatlığı ile sakat bulunması halinde, yalnız bu tasarrufun mu, yoksa bütün vasiyetnamenin mi iptalinin gerekeceği sorunu nazik bir durum gösterir. Bu taktirde, vasiyetçinin irade beyanının yorumu ile ve irade sakatlığı bulunan tasarrufla vasiyetnamedeki diğer tasarruflar arasındaki bağlılık durumu göz önünde tutulmak suretiyle bir sonuca varılması gerekir. Vasiyetnamenin veya miras sözleşmesinin tamamı iptal edilmişse ve mirasbırakanın başka bir ölüme bağlı tasarrufu da yoksa, bu takdirde yasal mirasçılık söz konusu olur. Türk - İsviçre hukuklarında kabul edilen esasa göre, iptal kararı, bütün mirasçı ve vasiyet alacaklıları hakkında hüküm ifade etmez, yalnız davanın tarafları hakkında hüküm ve sonuç doğurur. 30 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Ortak vasiyetnamenin geçersizliği: İki veya daha fazla kişinin birlikte vasiyetname yapmaları (ortak veya müşterek vasiyetname) ve bu tek vasiyetnamede karşılıklı olarak birbirleri hakkında ölüme bağlı tasarrufta bulunmaları, Hukukumuza göre, mümkün ve geçerli değildir. Ölüme Bağlı Tasarrufun Hükümsüzlüğü (Butlan): İptal sebepleri, şekil eksikliği, ehliyetsizlik, irade sakatlıkları, kanuna ahlâk ve adaba aykırılıktan ibarettir, bunların dışında bir sebeple ölüme bağlı tasarrufun iptali talep ve dava olunamaz. Fakat bunun yanında, iptal davasına ihtiyaç bulunmaksızın, ölüme bağlı tasarrufun kendiliğinden hükümsüz olduğu haller ve sebepler vardır. Vasiyetçinin vasiyetnamesinden dönmesi, vasiyetnamenin kaybolması ve metninin yeniden tespitinin mümkün olmaması, miras sözleşmesinin taraflar hayatta iken kanundaki sebeplerden birine dayanılarak feshedilmiş olması, boşanma (MK. m. 181, f. 1), lehine ölüme bağlı tasarruf yapılmış olan kişinin vasiyetçiden önce ölmesi (MK. m. 580-581), sözlü vasiyette kanunda gösterilen müddetlerin geçirilmesinden sonra işlem yapılması hallerinde, ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden hükümsüzdür. TASARRUF ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI, TASARRUF ORANI VE SAKLI PAY Tasarruf Özgürlüğü Ve Saklı Pay: Medeni Kanunumuzda önce yasal mirasçılık bir kısmı ile değiştirilemez nitelikte olarak düzenlenmekte, bunun yanında vasiyetçiye belirli bir tasarruf serbestliği (tasarruf oranı) tanınmaktadır. Gerçekten, Medeni Kanunumuz bazı yasal mirasçıların yasal miras haklarının bir kısmını saklı pay olarak kabul etmektedir. Saklı pay hakkı tanınmakla yasal mirasçıların miras üzerindeki beklenen hakları kuvvetlendirilmiş olmaktadır. Saklı pay, yasal mirasçıya tanınmış olan ve üzerinde mirasbırakanın tasarruf edemediği miras hissesinin bir kısmıdır. Vasiyetçi ancak saklı payların dışında kalan kısım üzerinde tasarruf edebilir. Buna "tasarruf oranı" (tasarruf edilebilir kısım) denmektedir. Şu halde, saklı paylı mirasçı bulunduğu takdirde ölenin terekesi ikiye ayrılır; bir kısmı saklı paydır, ikincisi serbest kısımdır (tasarruf oranıdır). Kanunun açık ve sınırlı olarak belirttiği sebeplerden biri ile, vasiyetçi saklı paylı mirasçısını bu hissesinden ve miras hakkından ıskat edebilir. Böyle bir ıskat sebebi (keza mirastan yoksunluk sebebi veya mirastan feragat sözleşmesi) bulunmadıkça, mirasbırakan hiçbir suretle saklı paylar üzerinde tasarruf edemez. Saklı paya ait kısım üzerinde, vasiyetçi mirasçı ataması ve mal vasiyeti tasarrufları yapamayacağı gibi, bunları şart, mükellefiyet veya ikamelerle de sınırlandıramaz. SAKLI PAYLI MİRASÇILAR VE SAKLI PAYLARI Saklı paylı mirasçılar: Kanuna göre, saklı paylı mirasçılar birinci zümrede mirasbırakanın altsoyu (birinci zümrenin tamamı), yani çocuklar, torunlar, torun çocukları ve devamıdır. İkinci zümrede ölenin ana ve babası saklı pay sahibidirler. Buna karşılık, kardeşlerin, kardeş çocuklarının 31 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN (yeğenlerin) saklı payları yoktur. Üçüncü zümrede saklı paylı mirasçı yoktur. Kanun bunların dışında, sağ kalan eşe de saklı pay tanımıştır. Saklı Paylar Ve Tasarruf Oranı (Serbest Kısım): a - Birinci zümre hısımları: Soybağı tanıma veya hakim hükmüyle kurulmuş olan çocukla evlatlığın da dahil bulunduğu altsoyun saklı payı, yasal miras payının yarısıdır. Yasal mirasçı olarak, yalnız mirasbırakanın altsoyunun bulunması halinde, terekenin yarısı bunların saklı payıdır. Farzedelim ki, tereke 30.000 liradır. Ve mirasbırakanın üç çocuğu (A, B, C) vardır. Bunlardan (C) mirasbırakandan önce ölmüştür; onun da iki çocuğu (D ve E) vardır. Burada, çocuklardan her birinin miras payı 10.000'er lira olup, bunun yarısı, yani 5.000 lirası saklı paydır. C'nin miras hakkı ve saklı payı kendi altsoyuna geçer; (D) ve (E)'den her birinin 2500 lira saklı pay hakları vardır. Bu miras olayında, saklı paylar toplamı 15.000 lira, serbest kısım (tasarruf oranı) da 15.000 liradır. b - İkinci zümre hısımları: İkinci zümredeki mirasçılardan sadece (mirasbırakanın) ana ve babasının saklı payı vardır. Ana babanın saklı payı, bunların, yasal miras paylarının 1/4'üdür. Kanuni mirasçı olarak yalnız ana ve baba varsa, bu takdirde, terekenin 1/4'ü saklı pay, 3/4'ü de tasarruf oranıdır. Ana veya babadan biri mirasbırakandan önce ölmüşse, terekenin 1/8'i sağ olan ana veya babanın saklı payıdır ve geri kalan 7/8 mirasbırakanın tasarruf oranını teşkil eder. Ana ve baba mirasbırakandan önce ölmüşlerse, mirasbırakan terekenin tamamı üzerinde tasarruf edebilir. Örnek: Kanuni mirasçı olarak, mirasbırakanın babası (B), kardeşi (K), daha önce ölmüş olan başka bir kardeşinin beş çocuğu (mirasbırakanın yeğenleri) vardır. Baba (B)'nin miras hissesi terekenin yarısıdır. Kardeş (K)'nın miras hissesi 1/4; yeğenlerden her birinin 1/20'dir. (B)'nin saklı payı miras payının yarısı, yani terekenin 1/8'idir. Kardeş ve kardeş çocuklarının saklı payı bulunmadığından, mirasbırakanın tasarruf oranı terekenin 7/8'idir. c - Sağ kalan eşin birinci zümre hısımları ile birlikte mirasçı olması: Yeni Medeni Kanunda yapılan değişiklikle sağ kalan eşin saklı payı altsoy olması halinde kanuni miras payının tümü, diğer hallerde 3/4'ü olarak belirlenmiştir. (MK. m. 506, f. 1, b. 4). Bu nedenle, eşin birinci zümreyle birlikte mirasçılığında eşin saklı payı, yasal miras payının tümü, yani terekenin 1/4’üdür. Altsoyun saklı payı ise terekenin 3/4'ünün yarısıdır, yani 3/8'tür. Saklı paylar toplamı ( 1/4 + 3/8) 5/8’dir. Tasarruf oranı da 3/8 dir. Burada tasarruf oranı, altsoyun adedi ne olursa olsun değişmemekte, her zaman 3/8 olmaktadır. 32 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN d - Sağ kalan eşin ikinci zümre hısımları ile birlikte mirasçı olması: Bu durumda sağ kalan eşin saklı payı, kanuni miras payının tamamı, yani terekenin yarısıdır. Ana, babanın saklı payları, miras hisselerinin 1/4'i olduğundan, her birinin saklı payı mirasın 1/16'idir. Bu takdirde, saklı payların toplamı :% Örnek: Mirasbırakanın hayatta kalan hısımları babası, 2 kardeşi ve sağ kalan eşidir. Kanuni miras hakları: eş 1/2 baba 1/4 kardeşlerden her biri 1/8. Saklı paylar: eş 1/2 baba 1/16. Saklı paylar toplamı: 1/2 + 1/16 = 9/16; tasarruf oranı: 7/16’dır. Örnek: Bir önceki örnekteki kardeşlerden biri mirasbırakandan önce ölmüştür ve 2 çocuğu (mirasbırakanın yeğenleri) bulunmaktadır. Kanuni miras hakları: eş 1/2, baba 1/4, kardeş 1/8, yeğenlerden her biri 1/16. Saklı paylar: eş 1/2, baba 1/16 kardeş ve (yeğenlerin saklı payı yoktur.) saklı paylar toplamı yine (1/2 + 1/16 +) 9 /16; tasarruf oranı 7/16’dır. Örnek: Mirasbırakanın kanuni mirasçıları eşi ve üç kardeşidir. Burada eşin miras payı terekenin yarısıdır. Kardeşlerin miras hakları toplamı da terekenin yarısıdır, her birinin 1/6 kanuni miras hakkı vardır. Kardeşlerin saklı payları olmadığından, saklı pay olarak yalnız eşin 1/2 hakkı bulunmaktadır. Geriye kalan 1/2 tasarruf oranıdır. e - Sağ kalan eşin üçüncü zümrede kök başları ve çocukları ile birlikte mirasçı olması: Üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olan sağ kalan eşin saklı payı bakımından bir ayırım yapmak gerekir. MK. 506, b. 4 uyarınca sağ kalan eşin saklı payı, bu durumda miras hakkının 3/4'üdür. Eş, mirasbırakanın üçüncü zümredeki kök başları (büyük analar ve büyük babalar) veya bunların çocukları (mirasbırakanın amca, hala, dayı teyzesi) ile birlikte mirasçı ise, miras hakkı 3/4 olduğundan, saklı pay 9/16'dur. Yukarıda da belirtildiği üzere, üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olan sağ kalan eşin, bu hısımları miras dışı bırakmaması yerinde bulunmadığı gibi, Yeni MK.'da daha da ileri gidilerek kök başlarının çocuklarına (mirasbırakanın amca, hala, dayı, teyzesi) da miras payı verilmesi son derece hatalı olmuştur. f - Sağ kalan eşin tek başına kanuni mirasçı olması: Eşin, üçüncü zümrede büyük analar ve büyük babalar veya bunların çocukları dışındaki hısımlarla veya daha uzak zümre hısımları ile ya da atanmış mirasçılarla birlikte bulunması halinde, terekenin 3/4'ü onun saklı payıdır. Terekenin 1/4'i ise tasarruf oranıdır. 33 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Mal rejimlerinin saklı pay haklarına etkisi: Bilindiği gibi, yeni MK. eşler arasında yasal rejim olarak "edinilmiş mallara katılma" rejimini kabul etmiştir. Dolayısıyla, eşlerden birinin ölümü üzerine, öncelikle ortaklık mallarının tasfiyesi yapılacaktır. Ancak bu işlem tamamlandıktan ve ortaklığa giren mallar paylaştırıldıktan sonra, ölenin malvarlığı (terekesi) belirlenecek ve miras hukukuna ilişkin hükümler uygulanacaktır. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilecekleri gibi, başka bir paylaşma oranı da kabul edebilirler (MK. m. 276, f. 2). Örneğin, ölüm halinde ortaklık mallarının tamamının sağ kalan eşe geçeceğini kararlaştırabilirler. MK. m. 276, f. 3 uyarınca, bu tür anlaşmalar altsoyun saklı paylarını zedeleyemez. Dolayısıyla, böyle bir sözleşme ile ikinci zümre hısımlarının saklı pay haklarından yoksun bırakılmaları hukuken mümkündür ve geçerlidir. Bu durumda, sağ kalan eş tek başına mirasçı olur. Altsoy dışındaki mirasçıların bulunması halinde, eşler arasında mal ortaklığı sözleşmesi ile ortaklık mallarının tamamının sağ kalan eşe geçeceği kabul edilmişse, sağ kalan eş mal ortaklığı sözleşmesine uygun olarak tek başına veraset ilamı alabilir. Bu durumda, altsoy dışındaki saklı paylı mirasçılar tenkis davası açamazlar. TASARRUF ORANININ HESAPLANMASI Saklı pay ve tasarruf oranı miktarları tereke malları üzerinden hesaplanır. Bunun için, terekenin tespit ve kıymetlendirilmesi gerekir. Ayrıca, iki işlem daha yapılması gerekir. Bunlardan birisi, bazı kıymetlerin terekeden indirilmesi, ikincisi de bazı değerlerin buna eklenmesidir. İndirme ve eklemeden hangisi daha önce yapılmak gerekir? Bu hususta bir fark ve sıra yoktur. TEREKENİN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ Tereke özel bir malvarlığıdır. Saklı payın ve tasarruf oranının hesaplanabilmesi için, her şeyden önce, tereke mevcudunun yani tereke malvarlığına giren malların (aktif kısmın) ve borçların (pasif kısmın) tespiti gerekir. Mirasbırakanın sahip bulunduğu hak ve alacaklardan yalnız miras yolu ile intikal edenler terekeye dahil olurlar. Miras yolu ile geçmeyen hak ve alacaklar (mesela intifa, sükna hakları, irat hakkı, nafaka hakkı) tereke malvarlığına girmezler. Bu konuda, ayrıca mirasbırakandan kalan mali değeri olan mallara bir kıymet konarak bunların hesaba sokulmaları gerekir. Burada söz konusu olan kıymet, bunların satış kıymetleridir. Tahvilat ve hisse senetleri borsaya kayıtlı iseler, bu takdirde, bunların borsa kıymetleri esas olarak alınır. MK. m. 507, f. 1 ve m. 575 gereğince, bu mallar mirasbırakanın ölüm günü taşıdıkları kıymeti alırlar. Çünkü, tereke bu anda mirasçılar tarafından iktisap olunur. Mirasbırakanın vasiyetnamesinde göstermiş olduğu kıymetler, bir fikir vermekten başka bir değer taşımazlar. Terekeye kıymet konurken, objektif davranmak ve mirasbırakanın yazdığı kıymetlere bağlı kalmamak gerekir. 34 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN TEREKE BÜTÜNÜNDEN İNDİRİLMESİ GEREKEN DEĞERLER Saklı payların ve tasarruf oranının hesaplanabilmesi için, borç ve masrafların tereke bütününden indirilmesi gerekir. MK. m. 507, f. 2 gereğince, dört grup kıymetin tereke bütününden indirilmesi gerekmektedir.: -Mirasbırakanın borçları -Cenaze giderleri -Terekenin mühürlenmesi ve yazım giderleri -Mirasbırakan ile birlikte yaşayanların üç aylık geçim giderleri TEREKEYE EKLENMESİ GEREKEN DEĞERLER Terekeye eklenmesi gereken kıymetleri Kanunumuz iki grupta incelemiştir. 1 - Mirasbırakanın sağlararası (ölüme bağlı olmayan) tenkise veya denkleştirmeye tâbi bağışlamaları: Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarrufları ile olduğu gibi, sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamaları ile de saklı payı ihlal edebilir. Bu ihlal ölçüsünde bunların tenkisi gerekir. Çünkü bu ivazsız kazandırıcı muameleleri ile mirasbırakan terekesinin aktif kısmının azalmasına neden olmuştur. Saklı payın ve tasarruf oranının hesaplanabilmesi için, bunların terekeye eklenmeleri lazımdır. Bu konuda şu hususa bilhassa dikkat etmek gerekir. Tereke bütününe eklenmesi gereken sadece mirasbırakanın sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamalardır. Buna karşılık, ölüme bağlı bağışlamalar ve mal vasiyetleri terekeye ekleme veya bundan önceki grupta incelediğimiz terekeden indirme işlemine girmezler. Bunlar tasarruf oranı içinde ifası gereken ölüme bağlı tasarruflardır. Mirasbırakanın sağlararası bütün bağışlamalarının bu şekilde terekeye eklenmeleri gerekmez. İlavesi gerekenler, mirasbırakanın tenkise ve denkleştirmeye tâbi bağışlamalarıdır. Sağlararası bağışlamalar, para verilmesi şeklinde değil de, diğer mal veya eşyanın bağışlanana teslimi sureti ile yapılmış bulunuyorsa, bunların kıymetleri takdir olunarak, terekenin hesaplanmasında buna eklenmeleri gerekir. Bu kıymet takdiri, mirasbırakanın ölümü günündeki kıymete göre yapılır (MK. m. 575). Ayrıca, bu malların kıymeti, temlik günündeki niteliklerine göre yapılmak gerekir. Örneğin, mirasbırakanın devrettiği arsa üzerine devralan sonradan bina yapılmışsa, bina değeri hesap edilmez. Bu eklemeler yapıldıktan ve tasarruf oranı hesaplandıktan sonra, söz konusu bağışlamalarla saklı payların aşıldığı anlaşılırsa, bundan zarar gören saklı paylı mirasçının talebi üzerine, bunlar tenkise tâbi olurlar (Bkz. MK. m. 565). Bunu bir örnekle aydınlatalım: Mirasbırakanın bir oğlu vardır, terekesi 20.000 liradır. Vasiyetçi vasiyetname ile (A)'ya 5.000 lira bağışlamıştır. Bundan başka, ölümünden 6 ay önce, (B)'ye 35.000, 35 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN (C)'ye 25.000 lira bağış olarak vermiştir. Böyle bir halde, tereke varlığı olan 20.000 liraya, 35.000 ve 25.000 lira sağlararası bağışların eklenmesi ve tasarruf oranının bu suretle hesaplanması gerekir. Buna karşılık, ölüme bağlı tasarruflar, mal vasiyetleri terekeye eklenmezler. Böylece, örneğimizde tereke toplamı: 20.000 + 35.000 + 25.000 = 80.000 liradır. Bunun yarısı, yani 40.000 lira çocuğun saklı payıdır, geriye kalan 40.000 de tasarruf oranıdır. Sağlararası bağışlar toplamı 60 milyar lira olduğundan, bununla saklı pay ihlâl edilmiş, tasarruf oranı aşılmıştır. Olayda, gerek (A)'ya yapılan 5.000 liralık vasiyet, gerek (B) ve (C)'ye yapılan sağlararası bağışlar tenkise tabi olurlar. Tenkisi ve dolayısıyla terekeye ilavesi gereken şeyler, mirasbırakanın başkası yararına yaptığı karşılıksız (ivazsız) kazandırıcı işlemlerdir (bağışlamalardır). Mirasbırakanın hayatta iken yaptığı ölüme bağlı olmayan tasarrufu, kısmi bir ivaz karşılığında yapılmış olabilir. Örneğin, mirasbırakan evini veya kıymetli bir malını bir bedel karşılığında temlik etmiştir, fakat burada alınan bedel veya ivaz, malın değerine oranla pek azdır. Böyle bir işlemde hem bağışlama, hem de kısmen alım-satım mahiyeti vardır. Mesela, mirasbırakan 600.000 lira kıymetindeki mücevherlerini bir kadına 60.000 liraya vermişse veya 100.000 lira değerindeki taşınmazını 10.000 liraya başkasına devretmişse, bu gibi işlemlerde bağışlama ve satış mahiyeti karışık olarak mevcuttur. Bunlara doktrinde "karma bağışlama" veya "örtülü (gizlenmiş) bağışlama" veya "vasıtalı bağışlama" denmektedir. Örtülü (gizlenmiş) veya vasıtalı bağışlama denmesinin sebebi, bu gibi hallerde bedel ödenmesine rağmen, çoğu kez bir bağışlama kastının bulunmasıdır. Eski hukukumuzda, Mecelle'de kabul olunan genel bir kaidede dendiği gibi, "bir işten maksat ne ise, hüküm ona göredir". Dış görünüşü satış olan bu tür işlemlerde, bağışlama mahiyet ve maksadı üstündür (Animus donandi). Miras hukuku bakımından bu sonuncu nitelik göz önünde tutulur ve bu türlü karma bağışlamaların da terekeye eklenmesi gerekir. Bunun için böyle bir işlemin konusu olan malın, mirasbırakanın ölüm günündeki satış kıymetinin tespiti lazımdır. Terekeye ilave olunacak miktar, bu satış kıymeti ile karma bağışlama sebebiyle ödenmiş bulunan meblağ arasındaki farktır. Bu bağışlama veya kıymetlerin tereke aktifine ilavesi, teorik olarak, yani kağıt üzerinde yapılır. Bunların fiilen veya aynen eklenmeleri şart değildir. Burada daha çok farazi bir ilave ve hesap yapılmaktadır. 2 - Mirasbırakanın ölüm tehlikesine karşı üçüncü kişi lehine yaptığı sigortalar: MK. m. 567 gereğince, mirasbırakanın ölüm tehlikesine karşı yapmış olduğu sigortayı, mesela hayat sigortasını, üçüncü şahıs lehine ivazsız olarak tesis etmiş olması veya bunu üçüncü kişiye ivazsız olarak temlik etmiş bulunması halinde, bununla mirasçıların saklı pay hakları ihlâl edilmiş olmak şartı ile, bu sigorta iştira kıymeti üzerinden tenkise tâbi olur. MİRASI RET, MİRASTAN FERAGAT, ISKAT VE YOKSUNLUK HALLERİNDE TASARRUF ORANININ HESAPLANMASI Mirasın reddi halinde: Mirasçının mirası red beyanının hükmü mirasbırakanın ölümü gününe kadar geriye yürüdüğünden, reddeden mirasçı mirasçılık sıfatını baştan itibaren kaybetmiştir 36 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN ve mirasbırakandan önce ölen bir mirasçı durumundadır. Bu itibarla, kanun hükmü gereği olarak, tasarruf oranı mirasın reddi sebebiyle meydana gelen durum göz önünde tutulmak suretiyle, yeniden hesaplanmak gerekir. Mirastan feragat halinde: Gerek ivazlı feragatta, gerek ivazsız feragatta, mirastan feragat sebebiyle tasarruf oranı değişebilir. İvazlı feragatlerde, mirasbırakanın vermiş olduğu ivazın tereke aktifine eklenmesi gerekebileceği gibi (MK. m. 508 vd., 565 b. 2), ayrıca feragatin feragat edenin altsoyuna etkili olması ve diğer saklı paylı mirasçıların saklı paylarının değişmesi sebebiyle, vazgeçenin saklı payı tasarruf oranına eklenecek ve bu suretle oranı artacaktır. Buradaki durum, bundan önceki mirasın reddi halinden farklıdır. Mirasın reddinde reddeden mirasçı mirasbırakandan önce ölmüş, yani yok sayılarak saklı pay ve tasarruf oranı yeniden hesaplanmak gerektiği halde; mirastan feragatte feragat eden mirasçı var sayılarak saklı payı hesaplanır ve bu meblağ tasarruf oranına eklenir. İvazsız feragatler, feragat sözleşmesinde aksi kararlaştırılmış olmadıkça, feragat edenin altsoyuna etkili olmadığından, burada bazı hallerde tasarruf oranı değişmez ve aynı olarak kalır; buna karşılık, diğer hallerde bu artabilir. Miras hakkından vazgeçenin altsoyunun bulunmaması veya bu altsoyun saklı paylı mirasçı olmaması veya saklı payının daha az olması hallerinde durum böyledir, feragat edenin saklı payının tamamının veya bir kısmının tasarruf oranına eklenmesi gerekebilir. Mirastan ıskat (mirasçılıktan çıkarma) halinde: Mirastan ıskat edilenin altsoyu varsa ve aynı derecede saklı paya sahipse, bu takdirde, tasarruf oranında bir değişiklik olmaz, altsoy bu saklı payı talep edebilir. Buna karşılık, ıskat edilenin altsoyu yoksa veya altsoyu saklı paylı mirasçı değilse, ıskat edilenin saklı payı tasarruf oranına eklenir. Iskat edilenin altsoyunun saklı payı ıskat edilenin saklı payından daha az ise, bu takdirde de, aradaki farkın tasarruf oranına eklenmesi gerekir. Mirastan yoksunluk halinde: Tartışmalıdır üzerinde durulmaya değer değildir. Bir kısım yazar, çıkarılmadaki gibi yapılacağını söyler bir kısım yazar ise reddeki gibi yapılacağını belirtir. MİRASBIRAKANIN SAKLI PAYI İHLAL EDEN TASARRUFLARININ TENKİSİ (TENKİS DAVASI) I - TENKİS KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ Vasiyetçi, yapmış olduğu sağlararası veya ölüme bağlı tasarruf ve bağışlamaları ile, mirasçılarının saklı paylarına tecavüz etmiş olabilir. Bu gibi ihlal ve tecavüzleri önleyebilmek maksadı ile kanun, saklı paylı mirasçılara, mirasbırakanın ölümünden sonra, bu türden tasarrufların tenkisini talep ve dava etmek hakkını vermiştir. Tenkis davasının konusu, ölenin saklı paya tecavüz eden tasarruflarının (bağışlarının) bu tecavüz (aşma) oranında indirilmesi ve bu indirilen kısmın saklı paylı mirasçıya tahsis olunmasıdır. 37 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Tenkis talebi hakkından önceden vazgeçilebilir. Yalnız böyle bir feragat ancak mirasbırakanın ölümünden sonra yapılabilir, çünkü daha evvel saklı pay hakkı henüz doğmamıştır. II – ŞARTLAR Tenkis talebi hakkının meydana gelebilmesi için iki şartın bulunması aranır. a - Ölüme bağlı tasarrufları veya sağlararası bağışlamaları ile mirasbırakanın tasarruf oranını aşmış olması gerekir. b - Mirasçının saklı pay hakkının ihlal edilmiş olması gerekir. III - TENKİS DAVASI 1-Davacılar: a - Saklı payı ihlâl edilen mirasçı, tenkis davası açmaya yetkilidir. Buna karşılık, mirastan feragat sözleşmesi ile bu hakkından vazgeçen veya mirastan ıskat edilen veya mirastan yoksun bulunan mirasçının tenkis talebi hakkı yoktur. Davacı tenkis davası ile mirasbırakan tarafından yapılmış olan ve saklı paya tecavüz eden tasarruf ve bağışlamanın bir kısmının veya tamamının alınarak, saklı payını tamamlamak üzere kendisine verilmesini talep eder. Saklı paylı mirasçı tenkis davasını açtıktan sonra ölmüşse, mirasçıları saklı pay sahibi olmasalar bile açılmış olan davaya devam edebilirler. Hatta Yargıtay kararlarına göre, saklı paylı mirasçının davayı açmadan ölmesi halinde de tenkis davası hakkı bunun mirasçılarına (keza atanmış mirasçılarına) geçer. Saklı payı ihlâl edilen mirasçı, hakkını dava yolu ile talep edebileceği gibi, bunu bir defi olarak da ileri sürebilir. Bu sonuncu halde, saklı paylı mirasçı, davacı taraf değildir, dava olunan durumundadır. b - Bazı hallerde, saklı paylı mirasçıların alacaklılarının da tenkis davası hakkı vardır. MK. m. 562 gereğince, mirasçının borçlarını ödemekten aciz olması ve saklı payın tecavüz edildiğini gördüğü halde hakkını aramaması halinde, bunun alacaklıları onun yerine tenkisi talep ve dava edebilirler. MK. m. 562 hükmü, iflas veya borçlarını ödemekten aciz halinde bulunan mirasçıların alacaklılarına ve iflas masasına, bu mirasçı yerine tenkis davası açmak yetkisi vermektedir. Bu dava hakkı için aşağıdaki şartların bulunması aranır. aa - Saklı paylı mirasçının alacaklılarının veya iflas masasının tenkis davası açabilmeleri için, bunların elinde bir ödemeden aciz belgesinin veya iflas kararının bulunması gerekir. 38 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN bb - Saklı paylı mirasçının tenkisi talep ve dava etmemiş bulunması gerekir. cc - Alacaklıların veya iflas masasının, tenkis davası açmasını saklı paylı mirasçıya ihtar etmiş olmaları ve yapılan bu ihtarın semeresiz kalması şarttır. Görevli ve yetkili mahkeme: İptal davasında olduğu gibi, tenkis davasında da, ölenin son yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesi yetkili ve görevlidir. Davalılar: Tenkis davasında, dava olunan taraf, saklı paya tecavüz eden bağışların lehine yapılmış olduğu kişilerdir. Dava olunan kimse, vasiyet alacaklısı olabileceği gibi, kanuni veya atanmış bir mirasçı da olabilir. Hatta tenkis davası diğer bir saklı paylı mirasçıya da yöneltilebilir. Bunun gibi, bazı hallerde, ne vasiyet alacaklısı, ne de mirasçı olan, fakat sağlararası bir bağışlama alan kişiye karşı da, kanundaki şartlar içinde, tenkis davası açılabilir. Tenkise tâbi bağışlamayı alan ve aleyhine tenkis davası açılabilecek olan kişi, bağış konusu malları üçüncü bir kişiye temlik ederse, saklı paylı mirasçı tenkis talebi hakkını kural olarak üçüncü kişiye karşı ileri süremez. Ancak temlik eden kişi bunu sırf tenkis davasının sonuçlarından kaçınmak amacı ile ( kötüniyetle veya muvazaalı veya inançlı bir temlikle) yapmışsa, tenkis talebi hakkı üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Yargıtay'ın 13.1.1975 tarihli ve 7/1 sayılı içtihadı birleştirme kararı, fikrimizce isabetli olarak, bunu kabul ve beyan etmiştir. Süreler: Tenkis talebi ancak mirasbırakanın ölümünden sonra ileri sürülebilir. Vasiyetçi hayatta iken mirasçının tenkis talebi hakkı yoktur; çünkü bu zamanda miras hakkı ve saklı pay hakkı henüz doğmamıştır, burada buna ilişkin olarak sadece beklenen bir hak vardır. Tenkis davası belirtilen süreler içinde açılmalıdır, çünkü bu süreler hak düşürücü niteliktedir. a - Bir yıllık süre: Bir yıllık süre, mirasçının saklı payının ihlâl edilmiş olduğunu öğrendiği günden itibaren işlemeye başlar. b - On yıllık süre: Mirasçının saklı payına tecavüz edildiğinden haberdar bulunmadığı hallerde, on yıllık hak düşümü süresi geçerli olur. İptal davasındaki 20 yıllık hak düşümü süresi, tenkis davalarında kabul edilmemiştir c - İptal ve tenkis taleplerinin birleşmesi: MK. m 571, f. 2 gereğince, bir tasarrufun iptali diğerine geçerlilik kazandırıyorsa, tenkis davası süreleri, iptal kararı verilmesinden itibaren işlemeye başlar. Bu konuda uygulamada çok rastlanan şu soruna da dokunmak gerekir. Ölenin ölüme bağlı tasarrufunun iptali ve tenkisi birlikte dava olunabilir mi? Bu mesele Yargıtay kararlarında ayrılık ve çelişki konusu olmaktadır. d - Tenkisin defi yolu ile ileri sürülmesi: Tereke mallarına zilyet olan mirasçıya karşı açılan tereke malının geri alınması veya miras sebebiyle istihkak davasında, mirasçı tenkis defini ileri sürerek yapılan talebi reddeder. Bu defi hakkının kullanılması herhangi bir süreye bağlanmamıştır, her zaman ileri sürülebilir. 39 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN MİRASBIRAKANIN TENKİSE TÂBİ TASARRUFLARI Tenkis talebinin konusu, mirasbırakanın yapmış olduğu tasarruf oranını aşan ve saklı payı ihlâl eden ivazsız kazandırıcı işlemleridir. Burada önce, mirasbırakanın ölüme bağlı bağışlamaları tenkise tâbi olur. Bunu takiben, ikinci olarak da, mirasbırakanın sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamaları tenkis olunur. Ölüme bağlı tasarruflardan farklı olarak, mirasbırakanın sağlararası bütün tasarrufları tenkise tâbi değildir. Bu itibarla, Kanunumuzun düzenleme şekline uygun olarak bir ayırım yapmak ve mirasbırakanın sağlararası ivazsız kazandırıcı işlemlerinden tenkise tabı olanları belirtmek gerekir. 1- Ölüme bağlı tasarruflar: Saklı payı ihlâl eden ölüme bağlı tasarrufların hepsi, özellikle mirasçı ataması, mal vasiyeti, vakıf kurulması gibi tasarruflar tenkise tabidirler. Bunların vasiyetname veya miras sözleşmesi ile yapılmış olmalarının önemi yoktur, saklı payı ihlâl etmiş olmak şartı ile her iki halde de tenkis söz konusu olur. 2- Sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamalardan tenkise tâbi bulunanlar: Mirasbırakan, yalnız ölüme bağlı tasarrufları ile değil, sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamaları (ivazsız kazandırıcı işlemleri) ile de saklı paya tecavüz edebilir. Ölüme bağlı olmayan bu çeşit bağışlamaların hepsi tenkise tâbi değildir. Bunlardan tenkisi istenebilecek olanları, MK. m. 565 sınırlı olarak saymıştır. a - Mirasta denkleştirme konusu iken denkleştirme dışında kalan, miras hissesine mahsuben verilen ölüme bağlı olmayan kazandırmalar (MK. m. 565 b. 1): Bu bentte sayılan bağışlamalara hayatta pek çok rastlanır. Bunlar, genellikle altsoy lehine yapılır. Bu kazandırmaların tenkis edilebilmeleri için, bunların miras hissesine mahsuben verilmiş olmaları ve mirasta iadeye tâbi kılınmamış olması şarttır. Bağışın "miras hissesine mahsuben" verilmiş olması, mirasbırakanın izlediği maksat ve gayeden ve keza bu konuda yapılan muamelenin mahiyetinden anlaşılabilir. Kanunda, "malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi" şeklinde yapılan bağışlardan söz edilmektedir. Bu sayım sınırlayıcı değildir. Mirasta denkleştirmeye tâbi bağışlama (sağlararası karşılıksız kazandırıcı işlem) kavramına giren, fakat denkleştirme dışı bırakılmış diğer kazandırmalar da bunun içine girerler. Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, bu çeşit kazandırmaların tenkis konusu olabilmeleri için, bunların mirasta denkleştirmeye tâbi kılınmamış olmaları şarttır; denkleştirmeye tâbi iseler, bu takdirde, MK. m. 669 vd'da düzenlenen mirasta denkleştirme hükümlerine göre hareket edilmek gerekir. b - Miras haklarının önceden tasfiyesi maksadı ile yapılan kazandırmalar (MK. m. 565 b. 2): Burada, mirasbırakanın mirasçılarından biri ile yapmış olduğu ivazlı feragat sözleşmesi söz konusu olmaktadır. Saklı paylı mirasçının mirastan feragat için ölenden almış olduğu ivaz ile diğer mirasçıların saklı payları ihlâl edilmiş olabilir. Böyle bir ivazın (para veya malların) mirasçıların 40 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN saklı paylarına tecavüz eden kısmı tenkise tâbidir (MK. m. 565 b. 2, m. 573). Bir örnek alalım; mirasbırakanın oğlu (A) 20.000 lira almak suretiyle miras hakkından feragat etmiştir. Mirasbırakanın ölümünde terekesinde 4.000 lira değerinde mal vardır. Böyle bir durumda, mirasbırakanın diğer iki çocuğu (B) ve (C)'nin saklı payları zedelenmiştir. Çünkü, burada tereke miktarı: 4.000 + 20.000 = 24.000 liradır. Her bir çocuğun miras payı 8.000 lira, saklı payı da 4.000 lira olduğuna göre, (B) ve (C)'den her birinin 2.000 lira tutarında tenkis talebine hakları vardır. Mirastan feragat eden kişi böyle bir tenkis talebi karşısında kaldığı takdirde, MK. m. 574 uyarınca, bir seçim hakkına sahiptir: isterse tenkisi gereken miktarı verir (yukarıdaki örnekte (B) ve (C)'ye 2.000'er lira öder), isterse almış olduğu bağışı tamamen geri vererek hiç feragat etmemiş gibi mirasın taksimine katılır. c - Mirasbırakanın âdet üzere verdiği hediyeler dışında dönme hakkının saklı tutulduğu bağışlamalarla, ölümünden önceki bir yıl içinde yaptığı bağışlamalar (MK m. 565 b. 3): Kanuna göre, önce, mutad olarak ve adet üzere verilen hediyeler tenkise tâbi değildirler. Mesela, bir mirasçıya evlenirken veya doğum gününde veya bayramda verilmiş olan mutad ve normal hediyelerin tenkisini diğer mirasçılar talep edemezler. Bunun gibi, ahlaki bir görevin ifası için verilen şeylerin ve yapılan yardımların da tenkisi yoluna gidilmemek gerekir. aa - Mirasbırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde yapmış olduğu bağışlamaların tenkisi talep edilebilir: Kanunumuza göre, mirasbırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde ifa edilmiş olan bağışlamaların tenkisi istenebilir. Buradaki bir yılık süre bağışlamanın ifasına (elden bağışlamaya) ilişkin bulunmaktadır. Bağışlama taahhüdü daha eski bir tarihte yapılmış olabilir, bunun mirasbırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde ifa edilmiş olması halinde tenkise tabi tutulabilir. bb - MK. m. 565 b. 3'de ikinci olarak, mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tuttuğu bağışlamaların tenkisinin talep olunabileceği açıklanmıştır: Burada söz konusu olan durum şudur: Mirasbırakan bir bağışlama yapmış, mesela (A)'ya 100.000 lira vermiştir veya (B)'ye evini bağışlamış ve mülkiyetini ona devretmiştir. Fakat ölümü anına kadar bu bağışlamadan serbestçe dönme hakkını mirasbırakan saklı tutmuştur. Böyle bir bağışlama ile saklı payı ihlâl edilen mirasçılar, tenkis talep ve davası ile saklı paylarını elde edebilirler. d - Saklı pay kurallarını ortadan kaldırmak maksadı ile yapıldığı açık olan bağışlamalar (MK. m. 565 b. 4): Bu bent hükmünün uygulanması için, mirasbırakanın saklı payı ihlâl etmek maksadının açık olarak görünmesi gerekir. Bir kimsenin böyle bir isteğinin ölümünden sonra ispatı güç olduğundan, doktrinde genel olarak kabul edilen bir esasa göre, bağışlamayı yapan mirasbırakanın bununla saklı payı ihlâl ettiğini bilmesi, böyle bir kastın ispatı için yeter bir delildir. İsviçre Federal Mahkemesi'nin bir kararında dendiği gibi, saklı pay hakkının ihlâli maksadının izlenmiş olmasının muhtemel bulunması yeterlidir. Türk Yargıtay’ı içtihatlarına göre de, saklı pay kurallarını yok etmek 41 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN amacı, her türlü delille ve şahitle ispat edilebilir. Buna karşılık, bağışlamayı alan kişinin, bununla saklı payın ihlâl edilmiş olduğunu bilip bilmemesinin bu bakımdan önemi yoktur. Burada, tenkisi gereken tasarrufların içine, birinci olarak, bağışlamalar girer. Mirasbırakanın sağlığında yaptığı bağışlamaların, bundan önceki (c, aa) bölümde açıkladığımız MK. m. 565 b. 3 hükmü içine girmesi de mümkündür. Ancak, bu sonuncu hükmün uygulanması için, bağışlamaların mirasbırakanın ölümünden evvelki bir yıl içinde yapılmış olmaları şartı aranır. Halbuki şimdi incelenmekte olan 565. maddenin dördüncü bendindeki durumda, böyle bir zaman sınırlaması konmamıştır, daha eski tarihli bağışlamaların da bu bent gereğince tenkisi talep edilebilir. MK. m. 565 b. 4 hükmünün kapsamına, ikinci olarak, bağışlama niteliği üstün bulunan temlikler (karma bağışlamalar) de girer. Burada, tamamen veya kısmen ivazsız temlikler söz konusu olur. Kısmen ivazsız veya diğer bir deyimle kısmen ivazlı temliklerde, daha evvel de açıklamış olduğumuz gibi, karma bağışlama veya diğer terimi ile gizli veya örtülü bağışlama niteliği vardır. Şüphesiz, mirasbırakanın mallarını tam bir ivaz karşılığında temlik etmiş olması halinde, tenkis durumu söz konusu olmaz. Aynı şekilde, sıkışık durumda bulunması veya paraya ihtiyaç hissetmesi sebebiyle malın gerçek değerinden aşağı bir bedelle satılması durumunda da bir bağışlama niteliği yoktur. Böyle bir temlikin, bağışlama veya karma bağışlama olarak tenkis sebebi teşkil edebilmesi için, tarafların edaları arasındaki oransızlığın büyük olması ve aynı zamanda bu temlikin saklı pay kurallarını etkisiz kılmak maksadı ile yapılmış olması lazımdır. MK. m. 565 b. 4 hükmüne, üçüncü olarak, muvazaalı temlikler de girer. Muvazaalı satış hükümsüzdür, bunun altında gizli bulunan işlem geçerli bir bağışlama ise, bu sebeple verilen malların saklı payı ihlâl etmesi halinde bunun tenkisi istenebilir. Tapu memuru önünde resmi şekilde yapılan muvazaalı taşınmaz satışı arkasında resmi senetle yapılmamış gizli bağışlama taahhütleri hiçbir hüküm ifade etmezler. Bağışlama geçerli olmadığına göre, bunun tenkisi de gerekmez, çünkü bu bâtıldır, ortada bir kazandırma yoktur. Böyle bir halde, saklı paylı mirasçıların yapacakları şey tapu sicilindeki kaydın düzeltilmesini talep ve dava etmektir (MK. m. 1025). Zira muvazaalı satış da bâtıl olduğundan söz konusu taşınmaz mirasbırakana ait bulunmaktadır. Burada tenkis davası açmaya gerek yoktur. Bağışlamanın butlanı iddiası tenkise göre daha elverişlidir; çünkü bu takdirde bağışlanmış olan malın bütünü terekeye ve dolayısıyla mirasçılara ait olmaktadır. Saklı pay kurallarını ihlâl etmek maksadı ile yapılan muvazaalı işlem, mirasbırakanın bir borç ikrarı şeklinde de olabilir. Miras-bırakanın düzenlediği bir borç senedi ile mirasçılarından biri veya üçüncü bir kişi bir alacak hakkı kazanır. Mirasbırakanın bu borcu terekeye ve dolayısıyla 42 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN mirasçılarına geçer ve esas itibarı ile böyle bir borç tenkis edilemez. Fakat buna karşılık, Yargıtay'ın çeşitli kararlarında belirtildiği gibi, "mirasçıların saklı pay haklarını almalarına engel olmak için mirasbırakanın bedelsiz olarak ve muvazaa ile düzenlemiş olduğu borç senetleri, bunların bedelsizlikleri veya muvazaa ispat edilmek suretiyle, hükümsüz hale getirilebilir". Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur. Saklı pay kurallarının çiğnenmesi sebebiyle, tenkisi istenebilecek işlemler aslında geçerli işlemlerdir, mirasbırakanın yapmış olduğu bağışlamalar veya karma bağışlamalar geçerlidir, bunlar ancak saklı payı ihlal ettikleri ölçüde tenkise tâbi tutulurlar. Buna karşılık, muvazaalı işlemler aslında hükümsüz olduklarından bu sebeple tenkis talebinde bulunmaya ihtiyaç olmayabilir, bu son halde, mirasbırakanın sağlararası tasarrufunun muvazaalı olduğu ve dolayısıyla hükümsüzlüğü iddia olunmak gerekir. Yargıtay içtihatları, tenkis konusunda ve sırf mirasçının saklı pay hakkını elde etmesi haline özgü bulunmak üzere, bedelsizlik ve muvazaa iddialarının şahitle ispatını mümkün ve geçerli saymaktadırlar. Yargıtay'ın bir kararına göre, mirasbırakan veya muvazaalı sözleşmenin diğer tarafını teşkil eden kişi muvazaa iddiasını şahitle ispat edemez, burada yazılı delil aranır, ancak mirasbırakanın ölümünden sonra ileri sürülen yukarıda belirttiğimiz muvazaa iddialarında mirasçıların şahit dinletmek hakları vardır. TENKİSİN HÜKMÜ Genel hüküm: Tenkise bağlanan esas hüküm, saklı payı ihlâl edilmiş olan ve tenkis talebinde bulunan mirasçının saklı payının tamamlanması için, mirasbırakanın yapmış olduğu ölüme bağlı veya sağlararası tasarruf ve bağışlamaların indirilmesi, hatta gerekirse, tamamıyla ortadan kaldırılmasıdır. Mahkemenin tenkis kararı, mirasın açılması (mirasbırakanın ölümü) gününe kadar geriye etkilidir. Tenkisine hükmolunan malların saklı paylı mirasçı tarafından talep olunması: Bu paragrafın yukarıdaki bölümünde de belirtildiği gibi, mahkemece verilen tenkis hükmü yenilik doğuran bir karar niteliğindedir. Bunun sonucu olarak, tenkisine karar verilen meblağ veya malların saklı paylı mirasçılara verilmesi gerekir. Tenkis davası bir eda davası olmadığından, saklı paylı mirasçının mahkemenin tenkis kararına dayanarak, saklı payına ilişkin bulunan kısmın kendisine verilmesini talep ve dava etmesi gerekir. Bu çözümün bu konudaki işleri uzatmak gibi bir sakıncası vardır. Bu sebeple, davacı saklı paylı mirasçı bu iki davayı birleştirebilir, tenkis davası ile bunun sonucuna bağlı eda davasını birlikte açabilir. Mirasbırakanın sağlararası bir bağışlamasının tenkisi halinde, tenkis olunan malın saklı paylı mirasçıya geri verilmesi yükümlülüğü: Medeni Kanun burada iyiniyet sahibi kişilerin durumlarını hafifletmiştir. MK. m. 566 gereğince, sağlararası bir bağışlama alan kişi iyiniyet sahibi ise, o sadece mirasın açıldığı (mirasbırakanın öldüğü) gün bu kazandırmalardan elinde kalanı geri vermekle yükümlü olur. Mirasın açılması anında, iyiniyet sahibi bulunan bağışlamayı alanın elinde bu bağıştan hiçbir şey kalmamışsa, bu takdirde hiçbir şey tenkis edilemeyecektir. MK. m. 566 hükmü, BK'daki sebepsiz zenginleşme kurallarının bir uygulaması niteliğindedir. 43 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Bağışlama alanın kötüniyetli olması halinde, tenkis olunacak miktar, yalnız mirasın açılması anında bunun malvarlığında bulunan fazlalık değildir, fakat tenkisi gereken meblağın tamamıdır. Bağışlanan mal veya eşya, bağışlama alanın elinden çıkmış veya tüketilmiş olsa bile, kötüniyet durumunda, tenkisi gereken miktarın tamamen verilmesi veya ödenmesi yükümlülüğü vardır. Böyle bir halde, bunun yerine geçen şey veya bu yoksa parasal değeri üzerinden tenkis miktarı alınmak gerekir. Mirasbırakandan sağlararası bağışlama almış olan kişinin bunu başkasına devretmesi halinde, saklı paylı mirasçı tenkis talebi hakkını, kural olarak, üçüncü kişiye karşı ileri süremez; onun buradaki talep ve dava hakkı, alacak davalarında olduğu gibi, şahsi niteliktedir, yalnız mirasbırakandan bağışlama alan kişiye yöneltilebilir. Ancak sağlararası bağışlamayı alan kimse, bağış konusu olan malları, tenkis talebinden kaçınmak amacı ile bu durumu bilen üçüncü bir kişiye temlik ederse, tenkis talebinin bu üçüncü kişiye karşı da ileri sürülebileceği Yargıtay'ın 1975 tarihli bir içtihadı birleştirme kararı ile kabul olunmuştur. Burada tenkise tâbi sağlararası bağış alan kişinin muvazaalı veya inançlı bir temlikle veya hakkını kötüye kullanarak (MK. m. 2, f. 2) bunları başkasına temlik etmesi durumu bulunmaktadır. Lehine vasiyet yapılan kişinin tenkisle yükümlü bulunması halinde sahip olduğu seçim hakkı: MK. m. 564, lehine vasiyet yapılan kişiye bir seçim hakkı tanımaktadır: Bu kimse isterse bunu aynen muhafaza eder ve saklı payı aşan kısmı nakden öder veya isterse vasiyet edilen malı geri vererek tasarruf oranı miktarını (yani saklı payların alınmasından sora geriye kalan kısmı) para olarak alır. Tek mirasçısı oğlu (A) olan (M), vasiyetname ile Şişli'deki dairesini (Ü)'ye vasiyet etmiştir. (M)'nin ölümünde, bu daire dışında 50.000 lira malvarlığı bulunmaktadır. (Ü)'ye vasiyet edilmiş olan dairenin, (M)'nin ölüm tarihinde değeri ise 100.000 liradır. Bu durumda, (M)'nin terekesi 50.000+100.000 = 150.000; (A)'nın saklı payı da 75.000 liradır. (A), terekeden ancak 50.000 lira alabildiğinden, saklı payı 25.000 lira tecavüze uğramıştır. Bu miktarın, vasiyet konusu taşınmaza oranı ise 25/100, yani 1/4'tür ve bu oran "sabit tenkis oranı" dır. Karar tarihinde, dairenin değeri 200.000 liraya çıkmışsa, tenkis nedeniyle (A)'ya ödenmesi gereken para da (200x1/4) = 50.000 lira olacaktır. 564. madde hükmü emredici bir hüküm değildir. Vasiyetçi, ölüme bağlı tasarrufu ile bunun aksini düzenleyebilir ve buradaki seçim hakkını ortadan kaldırabilir. İntifa veya irat vasiyetinin ifasında saklı paylı mirasçının seçim hakkı (MK. m. 568): Vasiyet alacaklısına seçim hakkı tanıyan 564. maddenin yanında, MK. m. 568 intifa ve irat vasiyetleri hakkında özel bir hüküm kapsamakta ve bu konuda saklı paylı mirasçıya bir seçim hakkı vermektedir. Bu madde gereğince, mirasbırakan tarafından tesis edilmiş olan intifa veya irat hakkının tasarruf oranını aştığı tespit edildiği takdirde, saklı paylı mirasçı, dilerse intifa veya irat hakkının tasarruf oranını aştığı ölçüde tenkisini talep eder, dilerse intifa veya irat hakkının tamamiyle ortadan kaldırılması suretiyle tasarruf oranını nakden öder. 44 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN TENKİSE UYGULANACAK USUL 1 - Tenkiste sıra: MK. m. 570 gereğince, önce ölüme bağlı tasarruflar tenkis olunur, bunu takiben ikinci olarak da mirasbırakanın sağlığında yaptığı ölüme bağlı olmayan bağışlamaları tenkise tâbi olur. Şu halde, birinci sıradaki ölüme bağlı tasarrufların tenkisi ile saklı payların toplam miktarı elde edilmezse, bu takdirde, ikinci sıradaki mirasbırakanın ölüme bağlı olmayan (hayatta iken ifa ettiği) bağışlamalarının tenkisine geçilir. a - Mirasbırakanın aynı zamanda ifa olunan tasarrufları: Ön planda tenkise tâbi olan, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarruflarıdır. Bunlar mirasın açılması (mirasbırakanın ölümü) anında, aynı zamanda hüküm ifade ederler. Ölüme bağlı tasarruflar mirasbırakan tarafından değişik tarihlerde düzenlenmiş olsalar bile, bunlar aynı anda hüküm doğururlar. Bu sebeple, ölüme bağlı tasarruflar birlikte ve orantılı olarak tenkise tabidirler. Mirasbırakanın sağlığında yaptığı ölüme bağlı olmayan bağışlamaları da aynı anda yapılmış olabilirler. Mesela, mirasbırakan çeyiz parası olarak kızına 2.000 lira verirken, aynı anda oğluna da 5.000 lira vermiş olabilir. Böyle bir halde, ölüme bağlı tasarrufların tenkisi ile saklı payların tutarı olan miktara erişilemediği halde, tenkisi gereken ölüme bağlı olmayan bu bağışlamalar da, ikinci sırada olmak üzere, orantılı olarak tenkise tabi olurlar. Fakat sağlararası bağışlamaların aynı günde yapılmamış olmaları daha fazla mümkündür. Bu takdirde, orantılı olarak değil, fakat belirli bir sıraya göre tenkis yapılmak gerekir. b - Mirasbırakanın çeşitli tarihlerde yapmış olduğu sağlararası bağışları: Ölüme bağlı olmayan bağışlamalar, mirasbırakan tarafından ayrı tarihlerde yapılmış ve ifa edilmişse, bu takdirde, MK. m. 570'de düzenlenen sıraya göre tenkis yapılmak gerekir. Esasen, 570. maddenin kenar başlığı da "tenkiste sıra"dır. Bu maddeye göre, değişik tarihli ölüme bağlı olmayan bağışlamaların tenkisinde, mirasbırakanın en son tarihli bağışından başlanır ve geriye doğru gidilir. Diğer bir ifade ile, bu tür bağışlardan, tarih itibarı ile, en sonuncusundan (en yenisinden) başlanır ve daha eski tarihlere gidilmek suretiyle tenkis yapılır. Doktrinde, genel olarak kabul edilen esasa göre, bu çeşit bağışlamaların tenkisinde sırayı tespit bakımından, sözleşme veya bağışlamanın ifası anı değil, fakat borç doğuran sözleşmenin tarihi esas alınmaktadır. Bu hal şekli isabetledir, çünkü mirasbırakan bağışlama taahhüdünü yaptığı ve borç altına girdiği andan itibaren malvarlığında değişiklik yapmış olmaktadır. Bu bakımdan, mirasbırakanın irade beyanının, bağışlama sözleşmesinin yapıldığı tarihin esas alınması gerekir. c - Kamu tüzel kişileri ile kamuya yararlı dernek ve vakıflara yapılan kazandırmalar: MK m. 870, I. 2, eski MK.'da bulunmayan bir hüküm getirmektedir. Buna göre, mirasbırakanın, kamu tüzel kişileri veya kamuya yararlı dernek ve vakıflara yapmış olduğu karşılıksız kazandırmalar, ister ölüme bağlı tasarrufla, ister sağlararası işlemle yapılmış olsun, en son sırada tenkis edilirler. Ancak, mirasbırakan bunun da aksini emredebilir ve sırayı değiştirebilir. 2 - Mirasbırakanın tasarruflarının orantılı olarak tenkisi halinde izlenecek usul: Bu konuda MK 561 ve 563’te düzenlenen iki durumu birbirinden ayırmak gerekir. Bu hallerden her birinde, 45 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN tenkis farklı esaslardan hareket olunarak yapılır ve sonuç olarak, bağışlama alana isabet edecek tenkis miktarı aynı olamaz. Gerek 561. gerek 563. maddelerde, mirasbırakanın saklı payı ihlâl eden tasarruflarının orantılı olarak tenkisi meselesi düzenlenmektedir. Bu sebeple, aşağıda (a, b, c, d) bölümlerinde vereceğimiz bilgiler, orantılı olarak tenkise tâbi bağışlamalara ilişkindir, diğer bir anlatışla, bu iki madde hükmü mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufları ile sağlararası bağışlamalarından orantılı olarak tenkis edilecek olanlar hakkında geçerlidir. Bu iki madde hükmünü ve buna ilişkin meseleleri sırasıyla inceleyelim. a - Orantılı olarak tenkise tâbi bağışlamalar, saklı payı olmayan kişiler lehine yapılmıştır: MK. m. 563 hükmü gereğince, böyle bir halde, tenkis, bağışlamaların bütününün toplamına göre orantılı olarak yapılır. Bu konuda bir örnek verelim: Bir oğlu ve 60.000 lira serveti bulunan mirasbırakan, oğluna hiçbir şey bırakmayarak, (A)'ya 36.000 lira (O)'ya 24.000 lira verilmesini vasiyet etmiştir. Olayda, mirasbırakanın oğlunun saklı payı olan 30.000 liranın elde edilebilmesi için (A) ve (B)'ye yapılan ölüme bağlı bağışlamalar, bütünü üzerinde orantılı olarak tenkis olunacaktır. Burada yapılacak hesabın formülü şudur: % T = Yapılacak Tenkis Miktarı Ba = Münferit Bağışlama SP = Saklı Payın Tamamlanması İçin Gereken Miktar TB = Saklı Payı İhlal Eden Bağışlamaların Toplamı tenkis olunacaktır. Sonuç olarak, tasarruf oranından (A)'ya 18.000 lira, (B)'ye 12.000 lira düşecektir: .% 46 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Diğer bir örnek alalım; Terekesi 10.000 lira olan mirasbırakanın yasal mirasçısı olarak, sadece sağ kalan eşi vardır. Mirasbırakan (A)'ya 4.000 lira, (B)'ye 3.000 lira, (C)'ye 1.000 lira verilmesini vasiyet etmiştir. Burada, eşin saklı payı 7500 liradır. Bağışlamalar toplamı 8.000 lira, tenkisi gereken miktar 5500 liradır. % Tenkisi gereken miktarların toplamı: 5.500 liradır. Tenkisten sonra geriye kalan bağışlama miktarları: (A)’ya kalan Bağışlama: 4.000 – 2750 = 1250 liradır. (B)’ye kalan Bağışlama: 3000 – 2062,5 = 937,5 liradır. (C)’ye kalan bağışlama: 1000 – 687,5 = 312,5 liradır. Lehine bağışlama yapılmış kişilere ödenmesi gerekli miktarlar toplamı 2.500 liradır. Bir örnek daha verelim: Terekesi 80.000 lira olan mirasbırakanın yasal mirasçı olarak sağ kalan eşi (S) ve annesi (A) vardır. Mirasbırakan, (B)'ye 30.000 (C)'ye 20.000 (D)'ye 10.000 lira vasiyet etmiştir. Burada eş (S)'nin saklı payı 40.000, anne (A)'nın saklı payı 10.000 liradır. (S), mirasbırakan tarafından tasarruf edilmeyen terekeden 10.000 lira alacağından, onun ihlâl edilen saklı payı 30.000 liradır; (A) ise tasarruf edilen kısım dışındaki terekeden 10.000 lira alacak olduğundan, saklı payında bir zedelenme bulunmamaktadır. Bağışlamalar toplamı: (30+20+10) = 60.000 lira, tenkisi gereken miktar 30 milyar liradır. % 47 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Tenkisi gereken miktarların toplamı da 30 milyar liradır. Sonuçta terekenin dağılımı şöyle olacaktır: (S): 10.000 + 30.000 = 40.000 lira (saklı payı) (A): 10.000 (Saklı payı) (C): 30.000 – 15.000 = 15.000 lira (D): 20.000 – 10.000 = 10.000 lira (E): 10.000 – 5000 = 5.000 lira MK. m. 563 hükmü, emredici bir hukuk kuralı değildir, mirasbırakan bunun aksini emredebilir. Esasen, maddenin ifadesi de bunu göstermektedir. Bu sebeple, mirasbırakan, tenkis ihtimalini düşünerek, böyle bir halde, bazı mal vasiyetlerinin aynen korunmasını ve tenkise tâbi tutulmasını, tenkis söz konusu olursa, bunun diğer vasiyet alacaklısı veya atanmış mirasçılardan alınmasını emredebilir ve bu suretle ölüme bağlı tasarrufların orantılı olarak tenkisi hakkındaki kuralın aksini düzenleyebilir. Bu mümkündür ve geçerlidir. Ancak, bunun ölüme bağlı tasarruftaki mirasbırakanın irade beyanından açıkça anlaşılır olması gerekir. Bu konuda, MK. m. 563, f. 2 hükmüne de kısaca değinelim. Bu fıkraya göre, belirli şeyleri teslim yükümlülüğü ile yapılan vasiyet ve bağışlamalar tenkise tâbi oldukları takdirde, lehine bağışlama yapılan kimse kendi yükümlülüklerinin de aynı ölçüde ve bununla orantılı olarak indirilmesini isteyebilir. Mesela, mirasbırakanın 50.000 lira değerindeki bir evini (A)'ya mal vasiyeti şeklinde bağışlaması, buna karşılık, bu kişiyi (B)'ye 20.000 lira ödemekle yükümlü kılması halinde, alt vasiyet veya diğer terimi ile ikinci derecede vasiyet vardır. Veya mirasbırakanın (A)'yı mirasçı ataması ve miras hissesi olarak da bu evi (B)'ye tahsis etmesi mümkündür, bu takdirde de, atanmış mirasçı (A)'nın ifa ile yükümlü bulunduğu bir mal vasiyeti vardır. Bu olayda (A) lehine yapılan ölüme bağlı tasarrufun tenkise tâbi tutulması halinde, (B)'nin faydalanacağı vasiyetin de aynı oranda indirilmesini (A) talep edebilir. Eğer mirasbırakanın (A)'ya yaptığı ölüme bağlı tasarruf 20.000 lira miktarında (yani yüzde kırk oranında) tenkis edilirse, (B)'ye yapılan ve (A)'nın ifa ile yükümlü bulunduğu vasiyetin de aynı oranda (yani 8 milyar lira miktarında) indirilmesi istenebilir. Ancak, mirasbırakan bunun aksini emredebilir. Bu bakımdan, MK. m. 563, f. 2 hükmü bir çeşit karine mahiyetindedir. Mirasbırakanın bunun aksini istemiş olduğu ispat edilmek suretiyle bunun hüküm ve etkisi ortadan kaldırılabilir. Aynı sonuç, mirasbırakanın sağlararası bağışlamaları hakkında da uygulanabilir. b - Orantılı olarak tenkise tâbi bağışlamalar, saklı paylı mirasçılar lehine yapılmıştır: Bu konuda, MK. m. 561 hükmü, mirasbırakanın lehine vasiyet veya bağışlama yapmış olduğu mirasçının da, saklı payı kadar bir hakka sahip olmasını istediği fikrinden hareket etmektedir. Bunun sonucu olarak saklı paylı mirasçı lehine yapılan bağış (vasiyet), bu ancak saklı pay miktarını aştığı takdirde varsayılır ve böyle bir halde, tasarrufların tenkisi, bunların toplamının değerine göre orantılı olarak 48 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN değil, fakat lehine bağış yapılan kimsenin saklı payını aşan miktarlar üzerinden orantılı olarak yapılmak gerekir. Şu halde, bu konuda, mirasçılardan her birinin saklı payında fazla miktarlar üzerinden orantılı olarak tenkis yapılacaktır. Bundan evvelki (a) bölümünde vermiş bulunduğumuz aynı örneği alalım: Tereke mevcudu 60.000 lira olan mirasbırakan üç oğlundan (A)'ya 36.000 (B)'ye 24.000 lira verilmesini vasiyet etmiş ve üçüncü oğlu (C)’den hiç söz etmemiştin Burada, (C) saklı payı olan 10.000 lirayı talep etmek hakkına sahiptir, bu miktar (A)'ve (B)'nin hisselerinden orantılı olarak tenkis olunacaktır. Burada tenkis, bağışlamaların toplamı yani 36.000 ve 24.000 lira üzerinden yapılamaz. 561. madde gereğince, sadece saklı payı aşan miktar üzerinden tenkis yapılmak gerekir. Şu halde, örneğimizde (A) lehine yapılan vasiyetin (36-10)=26.000 lirası ve (B) lehine olanın da (24-10) = 14.000 lirası, orantılı olacak, tenkise tâbi tutulacaktır. Bu olayda, tenkisin yapılacağı miktarların toplamı (26+14) = 40.000 liradır. Bunun hesaplanması için uygulanacak formül şudur: % T = Yapılacak Tenkis Miktarı Bs = Saklı Paylı Mirasçı Lehine Yapılan Bağışlamanın Bunun Saklı Payından İndirildikten Sonra Kalan Kısmı SP= Saklı Payın Tamamlanması İçin Gereken Miktar TBs= Saklı Payların çıkarıldıktan Sonra Geriye Kalan Bağışların Toplamı Bu suretle, yukarıdaki olayın tenkis miktarlarını hesaplayalım: % 49 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Şu halde; (A)’dan tenkis edilecek 6.500 ve (B)’den tenkis edilecek 3.500 lira ile, (C) saklı payı olan 10.000 lirayı elde edecektir. Sonuçta; (A)’nın miras hakkı: 36.000 – 6500 = 29.500 liradır. (B)’nin miras hakkı: 24.000 – 3.500 = 20.500 liradır. (C)’nin miras hakkı: 6500 + 3500 = 10.000 liradır. TOPLAMDA 60.000 LİRA Diğer bir örnek alalım: Terekesi 16.000 lira olan ve 4.5.2007 tarihinden önce ölmüş olan mirasbırakan vasiyetnamesinde eşi (S)'nin 10.000, annesi (A)'nın 6000 lira almalarını istemiştir. Kardeşi (K)'ya bir şey bırakmamıştır. Burada (S)'nin saklı payı 8.000 lira, (A)'nın saklı payı 1.000 lira, (K)'nın saklı payı 500 liradır. Olayda, sadece (K)'nın saklı pay hakkı 500 lira tutarında zedelenmiştir. Buna karşı (S)'ye yapılan bağışlama, bunun saklı payını 2.000 lira ve (A)'ya yapılmış olan da saklı payını 5.000 lira miktarında aşmaktadır. Burada, (S) ve (A)'ya yapılan bağışlamaların, bunların saklı paylarını aşan kısımların toplamı: 2.000 + 5.000 = 7.000 liradır. (K)'nın saklı payını tamamlayabilmek için yapılacak tenkis hesabı şudur: % Kanunumuzun bu düzenleme şekli hakkaniyete uygundur. Mirasbırakan 561. maddede gösterilen usulden başka bir şekilde tenkis yapılmasını isteyebilir mi? MK. m. 563 hükmünün tamamlayıcı bir hukuk kuralı olduğu, mirasbırakanın bunun aksine tasarrufunun geçerli bulunduğu aynı maddede açıklanmış olduğu halde, 561.maddede böyle bir açıklık yoktur. Bu konuda herhangi bir açıklama yapılmamış olmakla beraber, aynı sonucu 561. madde hükmü için de kabul etmek ve mirasbırakanın bunun aksini düzenlemesi veya emretmesini geçerli saymak fikrimizce doğru olur. c - Orantılı olarak tenkise tâbi bağışlamalar, hem saklı paylı mirasçılar, hem de saklı payı olmayan kişiler lehine yapılmıştır: Lehine bağışlama yapılan saklı paylı mirasçıların yanında mirasçı olmayan veya saklı payı bulunmayan bir veya birden fazla kişi lehine de kazandırma yapılmışsa ve bütün bu bağışlamalar orantılı olarak tenkis edilmesi gerekiyorsa, bu takdirde, MK. m. 561 cümle 2 uyarınca, mirasçının saklı payını aşan kısmı üzerinden ve saklı payı bulunmayan kişiler lehindeki bağışlamalar da bağışlamanın bütünü üzerinden orantılı olarak yapılacaktır. Bir örnekle durumu canlandıralım: Terekesi 16.000 lira olan mirasbırakan, vasiyetnamesinde, eşi (S)'ye 6.000, üç oğlundan (A)'ya 4.000 (B)'ye 3.000 lira verilmesini bildirmiş, üçüncü oğlu (C)'den hiç söz etmemiştir. Mirasbırakan ayrıca, kardeşi (D)'ye 2.000 ve arkadaşı (E)'ye de 1.000 lira verilmesini vasiyet etmiştir. Burada, eş (S)'nin saklı payı 4.000, çocuklardan her birinin saklı payı ise 2.000'er liradır. (S)'nin saklı payını aşan miktar 2.000, (A)'nın saklı payından fazla olan miktar 50 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN 2.000, (B)'nin saklı payının üstündeki miktar ise 1.000 liradır. (C)'nin saklı payı olan 2.000 lirayı alabilmesi için yapılması gereken tenkiste (S)'ye yapılan vasiyetten 2.000, (A)'ya yapılandan 2.000, (B)'ye yapılandan 1.000 lira alınacak ve bunun yanında (D) ve (E)’ye yapılan 2.000 ve 1.000 liralık vasiyetlerin tamamı bunların toplamına eklenecektir. Böylece, tenkis için esas olan bağışlamaların toplamı 8.000 lira olacaktır. Tenkis hesabı şu şekilde yapılacaktır: % MİRASTA DENKLEŞTİRME (İADE) Mirasta denkleştirme kurumunun amacı, kanuni mirasçılığı korumak ve altsoy arasında eşitliği sağlamaktır. Mirasbırakanın bir mirasçının diğerine oranla daha iyi ve elverişli bir durumda olabilmesi, ancak mirasbırakanın buna ilişkin açık bir tasarrufunun bulunması ile mümkün olur. Mirasbırakan tasarruf oranı içinde kalmak (yani mirasçıların saklı paylarına dokunmamak) şartı ile bu çeşit tasarruflarda bulunabilir. Mirasbırakanın böyle bir tasarrufu yoksa, bu takdirde, kanuni mirasçıların eşit durumda olmaları prensibi geçerlidir. Mirasta denkleştirme ancak mirasçılar hakkında geçerlidir. Mirasçı olmayan kişilere mirasbırakan tarafından yapılmış olan bağışlamaların iadesi söz konusu olamaz. Bunlar, saklı payı ihlâl ettikleri takdirde, ancak tenkise tâbi tutulabilirler. Mirasta denkleştirme mirasın taksimine girer ve mirasın kısmi bir taksimi niteliğindedir. Mirasta denkleştirme bir mirasçının mirasbırakanın sağlığında ondan karşılıksız (ivazsız) olarak aldığı malları ve kıymetleri aynen veya karşılığını geri vermesinden ve bunların mirasın taksiminde hesaba katılmasından ibaret bir işlemdir. Kanuni mirasçılığı koruyan ve miras hukukunda aile hukuku düşüncesini kuvvetlendiren mirasta iade yükümlülüğü ile, mirasbırakanın hayatta iken mirasçısına bağışlama yolu ile verdiği malların, bazı şartlar atlında miras ortaklığına geri verilmesi veya bunların bağışlama almış olan mirasçının miras hissesinden mahsup edilmesi anlaşılır. 51 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Mirasbırakanın kanuni mirasçıları lehine yapmış olduğu sağlararası bağışlamaların, iadeye tâbi olup olmadığının tesbitini, Kanunumuz, birinci planda, bizzat mirasbırakana bırakmıştır. Mirasbırakanın bu konuda herhangi bir tasarrufu veya irade beyanı yoksa, bu takdirde Medeni Kanunun mirasta denkleştirme hükümleri uygulanır. Mirasbırakanın altsoyu arasında iade mükellefiyeti kanunen ve karine olarak vardır. Buna karşılık, altsoy dışındaki diğer mirasçılar arasında mirasta iade mükellefiyeti ancak mirasbırakanın irade beyanı ile meydana gelebilir. İade mükellefiyeti ve iadeyi talep hakkı, mirasçılık sıfatına dayanır. İade ile mükellef mirasçı, mirası reddettiği takdirde, mirasçılık sıfatını kaybedeceğinden, kural olarak iade mükellefiyetinden kurtulur. Mirasta denkleştirmede, kelimenin teknik anlamında bir iade bulunmayabilir. Mirastaki iade, daha çok semboliktir ve mirasın taksimi konusunda kanuni mirasçılar arasında miras hisselerinin bir çeşit denkleştirilmesi niteliğindedir. Mirasta denkleştirme ile tenkis arasındaki farklar: Mirasta denkleştirme ve tenkis birbirinden tamamen farklıdır. Bu iki dava birlikte yürütülemez, davada yalnız bunlardan biri istenebilir. Mirasta denkleştirme talep ve dava olunduğu takdirde, tenkis bunun içine girmez. Mirasta denkleştirme talebinin yapılabileceği çoğu hallerde, mirasçının ayrıca tenkis talebinde bulunması gereksizdir. Çünkü, mirasta denkleştirme ile mirasçı kanuni miras hakkını elde edebilir. Fakat bazı nadir hallerde, mirasta denkleştirme hükümlerinin uygulanmış olmasına rağmen, mirasçının saklı payını elde edememesi mümkündür. Bu takdirde, talep edilmiş olmak şartı ile, tenkis talebi de yapılmak gerekir. Bu sebeple, mirasta denkleştirmenin yanında ayrıca tenkis de talep edilebilir. Böyle bir halde, tenkis ve mirasta denkleştirme talep ve mükellefiyetleri birbirinden ayrı ve bağımsız olarak mevcut olurlar. a - Niteliği bakımından: Tenkis talebi ve davası saklı payın müeyyidesidir. Saklı payının ihlâli veya tasarruf oranının aşılması halinde, mirasçı, saklı payının gerektirdiği miktarı, tenkis talebi ve davası ile elde eder, ölenin bağışlama ve tasarruflarından saklı paya tecavüz edenler, bu tecavüzü aşma oranında tenkis olunurlar (indirilirler). Mirasta denkleştirmenin mahiyeti ise, tamamiyle farklıdır. Burada mirasbırakanın kanuni mirasçılarına verdiği sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamalarının miras ortaklığına geri verilmesi veya bunların bağışlama almış olan kanuni mirasçıların miras hissesinden mahsup edilmesi ve böylece diğer kanuni mirasçıların kanuni miras paylarını almaları sağlanmaktadır. Mirasta denkleştirme, kanuni mirasçılar arasında bir çeşit hesaplaşmadır, hisselerinin denkleştirilmesidir; bununla bunlar arasında eşitlik sağlanması gayesi güdülür. Bunun sonucu olarak mirasta denkleştirme hükümlerinin uygulanması halinde, mirasçının miras hakkını alması sağlanır. Bu itibarla, mirasta denkleştirmenin, kanuni mirasçılığın bir yardımcısı ve tamamlayıcısı olduğunu söyleyebiliriz. 52 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN b - Mirasbırakanın tasarrufu bakımından: Mirasta denkleştirmenin uygulanıp uygulanmaması, mirasbırakanın arzu ve iradesine bağlıdır. Mirasbırakan, bu konuda kanun hükmünün aksini emredebilir ve kanunen, iadeye tâbi mirasçısını iade dışında bırakabilir veya iadeye tâbi olmayan mirasçısını iade ile mükellef tutabilir. Halbuki kanundaki belirli haller dışında, mirasbırakan saklı paylar üzerinde tasarruf edemez ve böyle bir tasarrufun bulunması saklı paylı mirasçının tenkis talebi hakkını ortadan kaldırmaz. Mirasbırakan tasarruf oranı ve saklı pay hakkındaki kanun hükümlerine uymak zorundadır. c - Talep hakkı sahipleri bakımından: Tenkis talebi ve davası hakkı saklı paylı mirasçıya tanındığı halde, mirasta denkleştirmeyi talep ve dava hakkı, saklı paylı olsun veya olmasın, kanuni mirasçıya aittir. Atanmış mirasçının mirasta denkleştirmeye tâbi olup olmaması meselesini ayrıca inceleyeceğiz. Bunun dışında, MK. m. 562 gereğince, mirasçının alacaklıları veya iflası halinde iflas masası da bazı şartlar altında, tenkis talebinde bulunabildikleri halde, mirasta denkleştirmeyi talep hakkı yalnız mirasçıya aittir (MK. m. 669). d - Talebin ileri sürüleceği kişiler bakımından: Tenkis talebi, saklı paylı mirasçı tarafından diğer bir mirasçıya karşı ileri sürülebileceği gibi, saklı payı ihlâl eden bağışlamayı almış olan üçüncü kişiye karşı da ileri sürülebilir. Halbuki mirasta denkleştirme sadece kanuni mirasçılar arasında meydana gelir. Burada, denkleştirmeyi talep eden mirasçı olduğu gibi, iade ile mükellef olan da diğer bir mirasçıdır. e - Bağışlama ve tasarruflar bakımından: Mirasbırakanın gerek sağlararası, gerek ölüme bağlı tasarrufları tenkise tâbi olabildiği halde, mirasta denkleştirme ancak mirasbırakanın kanuni mirasçısı lehine yapmış olduğu sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlama hakkında uygulanır. Mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufları ve dolayısıyla muayyen mal vasiyetleri hakkında, mirasta denkleştirme hükümleri uygulanmaz. Bunlar, saklı payı ihlâl ettikleri taktirde, ancak tenkis olunabilirler, Medeni Kanunumuza göre, mirasta denkleştirmenin konusu mirasbırakan hayatta iken kanuni mirasçısına vermiş olduğu bağışlamalardır. Mirasta denkleştirmenin söz konusu olabilmesi için, bağışlanma alan şahsın hem mirasçı olması, hem de bunu mirasbırakan hayatta iken ondan almış bulunması şartıdır MİRASTA İADE İLE YÜKÜMLÜ KİŞİLER Mirasbırakanın sağlığında, mirasçılarına vermiş olduğu bağışlamaların, mirasta iadeye tâbi olup olmadığını tayin etmek, birinci derecede, kendisine ait olan bir iştir. Mirasbırakan, mirasçısına vermiş olduğu ölüme bağlı olmayan bağışlamayı iadeye tâbi kıldığını veya bunu iade dışında tuttuğunu beyan edebilir. Mirasbırakanın böyle bir beyan veya tasarrufu geçerlidir ve mirasçıları için bağlayıcıdır. Mirasbırakanın bu konuda herhangi bir beyanda bulunmamış olması da mümkündür. Böyle bir halde Medeni Kanun hükümleri gereğince hareket etmek gerekir. 53 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Medeni Kanunumuz, mirasta iade mükellefiyetini bütün kanuni mirasçılar hakkında düzenlemekle beraber, bu konuda, mirasbırakanın altsoyu ile diğer kanuni mirasçıları arasında fark gözetmiş ve bu hususta ayrı hükümler koymuştur. Mirasbırakanın altsoyu arasında mirasta iade yükümlülüğü (kanundan doğan iade yükümlülüğü) a-Mirasta iade yükümlülüğü: Medeni Kanunumuza göre, mirasbırakanın hayatta iken altsoyu lehine yapmış olduğu ölüme bağlı olmayan kazandırmalar, altsoy arasında, kanunen ve karine olarak, iadeye tabidir. Mirasta iade ile mükellef görünen altsoy ancak bunun iadeye tâbi olmadığının mirasbırakan tarafından açık olarak belirtilmiş bulunduğunu ispat ederek, mirasta iade mükellefiyetinden kurtulabilir. Altsoy arasında kanundan doğan mirasta iade mükellefiyeti iki halde yoktur. Birincisi, verilmesi olağan hediyeler ile evlenme giderlerinin mirasta iadeye tâbi olmamasıdır, ikincisi, mirasbırakanın açık bir irade beyanı ile altsoyunu mirasta iade mükellefiyeti dışında tutmasıdır. b-Olağan hediyeler ile evlenme giderleri mirasta iadeye tâbi değildir. c-Altsoyun mirasbırakan tarafından mirasta denkleştirmeden muaf tutulması: Buradaki durumu bir örnekle aydınlatalım: Mirasbırakan, sağlığında, evlenen kızına ev bağışlamış, içini döşemek suretiyle bunun mülkiyetini ona devretmiştir; mirasbırakan erkek çocuğuna da ticaret yapması için aynı miktarda para vermiştir. Mirasbırakanın sağlığında ondan hiçbir şey almamış olan üçüncü bir çocuğu, bu bağışlamaların iadesini ve bu suretle altsoy arasında eşitliğin sağlanmasını talep edebilir. Ancak mirasbırakan bunları mirasta iadeden istisna ettiğini; sağlararası bağışlama almış oğlunun ve kızının bunları iade ile mükellef tutulmayacaklarını açık olarak beyan etmiş bulunuyorsa, bu takdirde, altsoy arasında mirasta iade mükellefiyeti meydana gelmez. Mirasçının mirasta iade dışında tutulması konusunda mirasbırakanın açıklayacağı irade beyanını Kanunumuz herhangi bir şekil şartına bağlı kılmamıştır. Bu sebeple, mirasbırakanın bu türlü bir beyanının ölüme bağlı bir tasarruf şeklinde olması şart değildir. Mirasçısını mirasta iade mükellefiyetinden muaf tuttuğunu, mirasbırakan yapmış olduğu bağışlama ile birlikte veya bağışlamadan sonra beyan edebilir. Altsoy dışındaki diğer kanuni mirasçıların ve sağ kalan eşin mirasta iade mükellefiyetleri (mirasbırakanın irade beyanına dayanan mirasta iade mükellefiyeti): Altsoy dışındaki diğer kanuni mirasçılar hakkında, mirasta iade mükellefiyetinin varlığı konusundaki kanuni karine hükmü geçerli değildir. Burada, mirasta iade mükellefiyeti ancak mirasbırakanın bunu beyan etmiş olması halinde vardır (MK. m. 669). Muris hiçbir şey bildirmemiş olduğu takdirde, altsoy dışındaki kanuni mirasçıların mirasta iade mükellefiyetleri yoktur. Mirasbırakanın bu beyanı şekle tâbi olmamakla beraber, bunun bağışlama ile birlikte beyan edilmiş olması şarttır. Kanuni mirasçısına vermiş olduğu bağışlama karşılığında mirasbırakanın ondan 54 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN makbuz almış bulunmasından, mirasta iade mükellefiyetinin kurulduğu sonucu çıkarılabilir. Bu beyan bağışlama ile birlikte yapılmadığı takdirde, mirasbırakanın lehine bağışlama yapmış olduğu 2. ve 3. zümredeki kanuni mirasçısını mirasta iade ile mükellef kılabilmesi, ancak ölüme bağlı bir tasarruf ile mümkün olabilir. Sağ kalan eşin mirasbırakanın altsoyu dışındaki hısımları ile birlikli mirasçı olması halinde, mirasta iade bakımından bir problem ve güçlük yoktur, zira bunlar bu bakımdan aynı durumdadırlar. Buna karşılık, eşin mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olması halinde, altsoyun karine olarak mirasta iade mükellefiyeti bulunduğu halde, eşin, mirasta iade yükümü karine olarak yoktur. Bu sebeple, böyle bir halde, altsoyun aleyhine olarak, bir eşitsizlik görülmektedir, isviçre doktrininde tenkitlere neden olan bu durum, sonuç itibarı ile, bazı görüş ayrılıklarına sebebiyet vermektedir. Fikrimizce, her ne kadar mirasta iade mükellefiyeti genel olarak karşılıklı olmak gerekirse de, sağ kalan eşe daha elverişli durum saylamak isteyen Kanunumuz, bu konuda bu esastan ayrılmış bulunmaktadır. Kanaatimizce buna uyulmak gerekir. Şüphesiz, mirasbırakan bunun aksini tanzim ve emredebilir. Kanuni mirasçının atanmış mirasçı olarak tayin edilmiş olması halinde mirasta denkleştirme hükümleri uygulanmamak gerekir: Altsoy dışındaki kanuni mirasçılar, mirasbırakan aksini emretmiş olmadıkça, esasen mirasta iade ile mükellef değillerdir. Buna karşılık, altsoyun durumu önemlidir. Altsoy, mirasbırakanın sağlığında ondan almış olduğu bağışlamaları iade ile mükelleftir. Ancak, mirasbırakan bunun aksini emredebilir ve altsoyu mirasta iade mükellefiyetinden muaf tutabilir. Mirasbırakanın kanuni mirasçısını atanmış mirasçı tayin etmesi halinde de aynı durum vardır. Bu taktirde, bu kişi mirasta iade ile mükellef tutulmamak gerekir. Mirasçılık sıfatını kaybeden kişinin mirasta iade mükellefiyeti: a - Mirası reddeden veya mirastan ıskat olunan veya mirasçılık ehliyetinin bulunmaması sebebiyle mirasçı olamayan kişinin mirasta iade ile mükellef olmaması: Mirasbırakandan hayatta iken mirasta iadeye tâbi bir kazandırma alan mirasçı olacak şahıs, mirastan ıskat olunur veya mirası reddederse, almış olduğu bağışlamaları muhafaza eder ve mirasta iade ile mükellef olmaz. Mirasta iade mükellefiyeti mirasçılık sıfatına dayandığından ve ıskat, yoksunluk veya red hallerinde mirasçılık sıfatı bulunmadığından, bu mükellefiyet de mevcut olmamaktadır. b - Mirasçılık sıfatını kaybeden kişinin yerine geçen mirasçının mirasta iade yükümlülüğü: Mirasçılık sıfatını kaybeden ve mirasbırakanın sağlığında ondan almış olduğu kazandırmaları muhafaza eden kişinin yerine diğer bir mirasçı geçtiği taktirde, hakkaniyete aykırı bir durum meydana gelebilir. Çünkü, mirasçı olmayan veya olamayan kişinin yerine geçen, bu sebeple miras ortaklığına giren kimse, şahsen mirasbırakandan bir bağışlama almamış bulunduğundan, mirasta iade ile yükümlü tutulmayacak mıdır? MK. m. 670 uyarınca, mirasta iade ile yükümlü mirasçının mirasçılık sıfatını kaybetmesi halinde, 55 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN onun yerine geçen mirasçı, mirasta iade ile yükümlü olacaktır. Ancak, bu kişilerin iade yükümlülüğü, miras paylarında meydana gelen artış oranıyla sınırlıdır. MİRASTA İADENİN KONUSU Mirasta iade yükümlülüğünün konusu bakımından, genel olarak üç şart aranır. Birincisi, karşılıksız bir kazandırıcı işlemin bulunmasıdır. İkincisi, bu işlemin mirasbırakan tarafından ve mirasbırakanın malvarlığından yapılmış olması ve sonuçlarının mirasbırakanın sağlığında meydana gelmiş olmasıdır. Üçüncüsü, karşılıksız kazandırıcı işlemin mirasçının miras hakkına mahsuben yapılmış olmasıdır. 1-Karşılıksız (ivazsız) kazandırıcı işlem: Kazandırıcı işlem sebebiyle, mirasta iade mükellefiyetinin meydana gelebilmesi için, bu işlemin ivazsız (karşılıksız) olması gerekir. İvazsız kazandırıcı işlemleri ikiye ayırarak incelemek gerekir. Bu konuda, tam ivazsız kazandırıcı işlemlerle, kısmen ivazsız kazandırıcı işlemler vardır. Tam karşılıksız kazandırıcı işlemlerin başlıca örneği bağışlamalardır. Bunun içine belirli bir miktar paranın veya malların verilmesi girdiği gibi, mirasçı lehine karşılıksız (ivazsız) olarak temlik yapılması veya aynı şekilde bir aynî hak veya alacak hakkı tesisi veya mirasçının üçüncü bir kişiye olan borcunun ödenmesi veya borçtan ibra veya mirasçı tarafından yapılması gereken bir takım masrafların mirasbırakan tarafından ifası da girer. Kısmen karşılıksız kazandırıcı işlemler ise karma bağışlamalardır. Bunlar, karşılıksız kazandırıcı işlemlerle karşılıklı (ivazlı) kazandırıcı işlemler arasında, her ikisinden unsurlar kapsayan işlemlerdir. Buradaki kazandırıcı işlemde karşı bir eda vardır, fakat karşılıklı edalar birbirlerine eşit değildir, taraflar bu kazandırıcı işlemin bir kısmı ile karşılanmasını, geri kalan kısmının karşılıksız olmasını istemekte ve kabul etmektedirler. Böyle bir halde, karma mahiyette olsa bile, bağışlamanın var olabilmesi için, bağışlama iradesinin (animus donandi) bulunması zorunludur. Örneğin, mirasbırakan hayatta iken taşınamazlarından birini gerçek değerinden çok düşük bir bedelle oğluna satmıştır. Satış fiyatı ile bunun gerçek değeri arasındaki büyük fark, burada bağışlama iradesinin varlığını gösterir. Değerinden çok düşük bir bedelle satış halinde, bir tür bağışlama yapmayı mirasbırakanın düşünmüş ve arzu etmiş olması mümkün olduğu gibi, oğlunun ısrarı karşısında onun hatırını kıramayarak, arzusuna aykırı olarak bunu yapmış olması da muhtemeldir. Her iki halde de, mirasta denkleştirme söz konusu olur. 56 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN 2 - Karşılıksız kazandırıcı işlemin, mirasbırakan tarafından sağlığında, kendi malvarlığından yapılması: Burada şu özellik aranır. a)Mirasçı lehine yapılan karşılıksız kazandırıcı işlem mirasbırakan tarafından yapılmalı ve bu onun malvarlığından çıkmış bulunmalıdır. Ancak mirasbırakanın sağlararası kazandırıcı işlemleri mirasta iade konusuna girerler. Mirasbırakanın ölüme bağlı bağışlamaları mirasta iadeye tâbi değildirler. Bu sonuncular hakkında mirasın taksimi esasları ve özellikle MK. m. 647 hükmü uygulanır. b)Sağlığında yapmış olduğu karşılıksız kazandırıcı muameleyi mirasbırakan ifa etmiş olmalıdır. Diğer bir anlatışla, karşılıksız kazandırıcı muamelenin konusu olan mallar veya eşya, mirasbırakanın sağlığında mirasçının mülkiyetine geçirilmiş olmalı veya mirasçı lehine bir aynî hak tesis edilmiş olmalıdır. 3 - Karşılıksız kazandırıcı işlem konusunun mirasçıya miras hakkına mahsuben verilmesi: Mirasta denkleştirmenin söz konusu olabilmesi için, mirasbırakanın sağlararası karşılıksız tasarrufunun, bunu alan şahsın mirasçılığına ve miras hakkına ilişkin bulunması gerekir. Mirasbırakanın hayatta iken kanuni mirasçısına vermiş olduğu karşılıksız kazandırmanın bunun miras hissesine mahsuben verilmiş olup olmadığı nasıl tesbit olunabilir? Bu konuda, ön planda, mirasbırakanın irade beyanı göz önünde tutulur. 4 - Karşılıksız kazandırıcı işlemlerin çeşitleri: MK. m. 669, f. 2'de altsoy lehine yapılan kazandırmalardan ö- nemlileri gösterilmiştir. Bunlar çeyiz, kuruluş sermayesi verilmesi, malvarlığı temliki, borçtan ibradır. MİRASTA İADEYE HAK SAHİPLİĞİ VE TALEP HAKKI 1 - Mirasta iadeye hak sahipliği: Medenî Kanunumuz mirasta iade ile yükümlü kişileri belirttiği halde, mirasta iadeyi talep hakkına sahip kişileri göstermemiştir. Bu husus mirasta iade yükümlülüğünün türü ve biçiminden çıkarılmak gerekir. Mirasta iadeye hak sahipliği, mirasta iade yükümlülüğünün karşılığıdır. MK. m. 669, f. 1'de, mirasçıların birbirlerine karşı iade ile yükümlü bulundukları söylenmiştir. Gerçekten, mirasta denkleştirmenin olabilmesi için, birden fazla mirasçının (en az iki mirasçının) bulunması şarttır. Bunlardan biri mirasta iade ile mükelleftir, diğeri mirasta iadeye hak sahibidir. Şüphesiz, gerek mirasta iade ile mükellef, gerek buna hak sahibi mirasçı birden fazla da olabilir. 2 - Mirasta iadeyi talep hakkı: Mirasta iadeye hak sahibi mirasçının, bunu talep hakkı vardır. Mirasta denkleştirme isteme hakkının içinde birbirinden ayrılmaz iki hak vardır. Birincisi, mirasta iadeyi talep etmektir, ikicisi, mirasta iade ile yükümlü mirasçı tarafından miras ortaklığına geri verilen veya bu mirasçının miras hissesinden kesilen (mahsup edilen) kazandırmaya iştirak etmek hakkıdır. Bu iki hak bölünmez ve ayrılmaz niteliktedir. 57 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Mirasta denkleştirmeyi talep ve dava hakkı, mirasın taksimine ilişkin bir haktır. Bu sebeple, mirasta iade talebi, mirasın taksimi sırasında ileri sürülmek gerekir. Mirasta denkleştirmeyi sağlayacak normal yol, mirasın taksimidir. Miras taksim edilemediği müddetçe, mirasta denkleştirmeyi talep hakkı zamanaşımına uğramaz. Diğer taraftan, mirasın taksiminden önce mirasta denkleştirme talep edilemez. Hatta bu konuda bir tesbit davası açılmasına da imkân olmamak gerekir. Buna karşılık, mirasın taksimi bittikten sonra, mirasbırakanın mirasta denkleştirmeye tâbi bir kazandırmasının meydana çıkarılması halinde diğer mirasçıların mirasta iade talebine yine hakları bulunmak gerekir. İsbat yükü, mirasta iadeyi talep eden mirasçıya aittir. KAZANDIRMA MİKTARININ MİRASÇININ MİRAS HİSSESİNİ AŞMASI HALİNDE AŞAN KISMIN MİRASTA İADESİ 1 - Mirasta iade mükellefiyeti: Mirasbırakanın hayatta iken bir mirasçısına vermiş olduğu bağışlamaların toplamı, bu mirasçının miras hissesinden fazla ise mirasçı bu fazlalığı da iade ile mükellef midir? MK. m. 672, buna olumlu cevap vermektedir. Bu maddede, "yapılan kazandırma miras payını aştığı takdirde mirasçı, mirasbırakanın bunu kendisine bırakmak istediğini ispat ederse, bu fazlalık denkleştirmeye tâbi olmaz. Diğer mirasçıların tenkise ilişkin haklan saklıdır" denmektedir. Kazandırmanın miras payını aşan kısmının mirasçıda kalmasını miras-bırakanın istemiş olduğu ispat edilemezse, mirasçı miras payını aşan bu kazandırma fazlasını da iade ile yükümlüdür. Mirasbırakanın hayatta iken yapmış bulunduğu kazandırmanın çok büyük olması sebebiyle, bu kazandırmanın miras hissesini aşan fazla kısmının diğer mirasçıların saklı paylarını ihlâl etmesi de mümkündür. Böyle bir halde, tenkis talebi hakkı da vardır. Bu gibi durumlarda, diğer mirasçılar aynı zamanda hem mirasta denkleştirme, hem de tenkis talep edebilirler. Tenkis talep etme ve davası ile saklı payı için gereken miktarı, mirasta denkleştirme talep ve davası ile de kanuni miras haklarının tutarını isteyebilirler. MK. m. 672 hükmü yalnız mirasbırakanın altsoyu hakkında geçerlidir, altsoyun dışındaki diğer kanuni mirasçıların miras hisselerini aşan kazandırma fazlasını da iadeyle borçlu olmaları ancak mirasbırakanın bunu emretmiş olmasına bağlıdır. 2 - Miras hissesini aşan kazandırma kısmına ilişkin mirasta iade mükellefiyetinden kurtulma: Altsoyun mirasta iade ile mükellef bulunduğu kazandırmanın miras hissesini aşan kısmının iadesinden mirasbırakan tarafından kurtarılması mümkün ve geçerlidir. Mirasbırakanın buna ilişkin irade beyanının şartları daha hafiftir. Bu beyan her çeşit delille ispat olunabilir. Bunun açık olması da şart değildir. MİRASTA DENKLEŞTİRME USULÜ Mirasta iade ile mükellef mirasçı, MK. m. 671 gereğince, iki yoldan birini seçmek hakkına sahiptir. Mirasçı, bu madde uyarınca, ya almış olduğu kazandırmayı miras ortaklığına aynen iade eder ve 58 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN diğer mirasçılar gibi mirasın taksimine katılır veya almış olduğu kazandırmayı muhafaza eder ve bunun kıymeti onun miras hissesinden indirilmek suretiyle mirasta denkleştirme yapılır. Bunlardan birincisine "aynen denkleştirme", ikincisine de "mahsuben denkleştirme" veya "kıymet üzerinden denkleştirme" denir. Buradaki seçim hakkı, iade ile mükellef mirasçıya aittir Mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufu ile, mirasta denkleştirme usullerinden birini bizzat tayin edebilir. Mirasçılar buna uymakla mükelleftirler, ancak bütün mirasçıların rıza ve muvafakatları alınmış olmak şartı ile, mirasta iade ile mükellef mirasçı diğer bir denkleştirme şeklini seçebilir. Aynen denkleştirme usulü: Bağışlama olarak almış olduğu şeyi mirasçı miras ortaklığına aynen iade edebilir, buna göre yapılan ilave ile birlikte tereke ve miras hisseleri hesap olunur ve iade eden mirasçı diğer mirasçılarla eşit olarak mirasın taksimine katılır. Mahsuben denkleştirme (kıymet üzerinden denkleştirme): Mirasbırakanın sağlararası mirasta iadeye tâbi kazandırmasına bunun denkleştirme anında taşıdığı değer üzerinden kıymet takdir olunur (MK. m. 673) ve bu kıymet esas alınmak suretiyle mirasta iade yapılır. Mirasta denkleştirmenin ve miras hisselerinin hesaplanması hususunda basit bir usul vardır. Mirasta iadesi gereken kıymet terekeye ilave edilir, toplam kıymet üzerinden miras taksimi yapılır ve mirasta iade ile mükellef mirasçının miras hissesinden mirasta iadesi gereken miktar indirilir. Burada üç işlem yapılması gerekmektedir: toplama, taksim ve çıkarma. Meseleyi örnekle aydınlatalım. Örnek : 1 - Mirasbırakanın mirasçıları iki oğlu (A) ve (C) ve kendisinden önce ölen oğlu (B)'nin iki çocuğu (mirasbırakanın torunları) (D) ve (E)'dir. Mirasbırakanın ölümü anında malvarlığı 90.000 liradır. Mirasbırakanın sağlararası bağışlamaları: (A)'ya 30.000, (C)'ye 20.000, (D)'ye 10.000 liradır. Birinci işlem (toplama): Mirasbırakanın malvarlığı : 90.000 + sağlararası kazandırmaları 60.000 =150.000 liradır. İkinci işlem (taksim): Tereke malvarlığı : 150.000 liradır. Birinci derecede taksim, 150.000 : 3 = 50.000. (A) ve (C)'nin hisseleri 50.000, (D) ve (E)’nin hisseleri 25.000'dir. Üçüncü işlem (çıkarma): % 59 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN Örnek: 2 - Mirasbırakanın mirasçısı olan beş oğlundan (A, B, C, D, E) üçü (B, D, E) mirasbırakandan önce ölmüşlerdir. (B)'nin iki çocuğu (F), (G) hayattadır. (D)'nin oğlu (H) daha evvel ölmüştür, fakat (H)'nin kızı (L) sağdır. (E)'nin iki oğlundan (I) hayattadır, (K) ise ölmüştür, fakat (K)'nin iki çocuğu (N), (P) sağdırlar ve mirasçıdırlar. Mirasbırakanın ölümü günü malvarlığı 1.500.000 liradır. Sağlararası kazandırmaları: (A)'ya 200.000, (F)'ye 150.000, (i)'ye 80000, (N)'ye 40.000, (P)'ye 30.000 liradır. Birinci işlem (toplama): Mirasbırakanın malvarlığı 1.500.000 + sağlararası kazandırmalar toplamı 500.000= 2.000.000 dur. İkinci işlem (taksim): Birinci derecede taksim : 2.000.000 : 5 = 400.000. (A) ve (C)'nin miras hisseleri 400.000 dir. ikinci derecede (F), (G) ve (i)'nin miras hakları 200.000 dir. Üçüncü derecede (L)'nin hissesi 400.000, (N) ve (P)'nin miras hisseleri 100.000'er liradır. Üçüncü işlem (çıkarma): % MİRASBIRAKANIN ÇOCUĞU İÇİN YAPMIŞ OLDUĞU ÖĞRETİM VE EĞİTİM GİDERLERİNİN MİRASTA İADESİ 1 - Öğretim ve eğitim giderlerinin mirasta iade mükellefiyeti dışında olması: a - MK. m. 674, f. 1 hükmü: Çocukların öğretim ve eğitimleri maksadı ile mirasbırakan tarafından yapılmış olan masrafların mirasta denkleştirmeye tâbi olup olmaması bakımından, Medenî Kanunumuz ortalama bir çözüm şekli kabul etmiştir. b - MK. m. 674, f. 1 hükmü gereğince, mirasta iade mükellefiyetinden kurtulmanın şartları: 60 / 61 MEHMET PEHLİVAN MEHMET PEHLİVAN aa) Bu maddenin uygulanma alanına sadece çocuklarının öğretim ve eğitimleri için mirasbırakan tarafından yapılmış olan masraflar girer. bb) MK. m. 674, f. 1 gereğince, mirasbırakanın çocukları için yapmış olduğu öğretim ve eğitim masraflarından ancak alışılmış ölçüde olanlar mirasta iadenin dışındadır. 2 - Mirasbırakanın ölümü anında öğretimlerini henüz yapmamış veya bitirmemiş olan çocuklarla sakat çocukların tazminat hakkı: a - Mirasbırakanın bir kısım çocuklarının yetiştirilmiş olmalarına karşılık diğer çocuklarının öğretimlerini bitirmemiş veya hiç yapmamış olmaları bu konuda bir eşitsizlik meydana getirebilir. Bunun giderilmesi hakkaniyet gereği olduğu gibi, aynı zamanda çocuklar arasındaki eşitlik prensibi gereği bulunmaktadır. Bu maksatla MK. m. 674, f. 2'de bunlara uygun bir ödeme yapılması gerektiği beyan olunmuştur. b - Sakat veya aklen geri çocuklar: Bunun gibi, zeka ve kabiliyetleri geç ve güç gelişen çocuklar ile sakat çocukların durumları da ayrıca göz önünde tutulmak gerekir. MK. m. 674, f. 2. hükmü uyarınca, sakat çocuklara terekeden belirli ve uygun bir ödeme yapılması gerektiği belirtilmiştir. c - Ödeme (mirasta denkleştirme) şekli: Bu konuda, mahsuben denkleştirmeye benzeyen fakat tam manası ile bu olmayan bir durum vardır. Bu tazminat miktarı, her bir mirasçının miras hakkından hakkaniyete uygun bir indirme yapılmak suretiyle hesap olunur. 61 / 61
Benzer belgeler
Miras Hukuku
TMK 560/II: Yasal mirasçıların paylarına ilişkin olarak tasarrufta yer alan kurallar, mirasbırakanın
arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır.
T...