ABD - WordPress.com

Transkript

ABD - WordPress.com
Bu Kitaplar size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek lütfen
bu açıklamaları silmeyiniz.
Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan
ediniz...
Teşekkürler.
Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.
TÜRKİYE Beyazay Derneği
Tarayan: Yaşar Mutlu
www.kitapsevenler.com
www.yasarmutlu.com
e-posta: [email protected]
Noam Chomsky _ Korsanlar ve İmparatorlar
korsanlar ve imparatorlar
IOAM CHOMSKY
Korsanlar ve İmparatorlar Yeni Zamanlar
Yeni Zamanlar Yayınları, Nu: 18 / Korsanlar ve imparatorlar Noam Chomsky
/Çeviren Fatma Unsal / Baskıya hazırlık Hülya Aşkın I Baskı-Cilt Bayrak Matbaası
1. baskı: Akademi Yayınları, 1991.
2. baskı: Yeni Zamanlar Yayınları, İstanbul, Ocak 2004.
Yeni Zamanlar Yayınları
Alemdar Mh. Himaye-i Etfal Sk. Aydoğmuş Han Nu: 7/G Cağaloğlu - İSTANBUL
Konuşma Kutusu (KK): 0 212 511 37 86 Yazma* Kutusu (YK): 0 212 511 37 86
Noam Chomsky
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Çeviren Fatma Unsal
İçindekiler
Önsöz...................................
7
Birinci Bölüm:
Ortadoğu Konusunda Düşüncenin Denetimi . .
21
İkinci Bölüm:
Ortadoğu Terörizmi ve Amerikan
İdeolojik Sistemi..........................
55
Üçüncü Bölüm:
ABD Tuzağında Libya.....................143
Dördüncü Bölüm:
Ortadoğu'da ABD'nin Rolü.................191
5
Önsöz
Aziz Augustine Büyük İskender'in esir aldığı bir korsanın hikayesini anlatır.
İskender korsana "Hangi cesaretle denizlerde saldırganlık yapabildin?" diye
sorar. Korsan "Sen hangi cesaretle tüm dünyaya saldırabildin?" diye cevaplar. Ve
konuşmasını şöyle sürdürür: "Ben sadece çok küçük bir gemiye sahip olduğum için
korsan diye adlandırılıyorum sense aynı şeyi çok büyük bir donanmayla yaptığın
için imparator olarak adlandırılıyorsun."
Aziz Augistine korsanın cevabını "çok zekice ve mükemmel" bulduğunu söyler.
Günümüzde aynı durum bir dereceye kadar Birleşik Devletlerle uluslararası
terörizmin Libya ve FKÖ gibi daha önemsiz aktörleri arasındaki ilişkilerde de
geçerlidir. Daha da genelleşti-recek olursak Aziz Augustine'in bu hikayesi
çağdaş ba7
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
tılı kullanımdaki uluslararası terörizm kavramını aydınlatmakta, fevkalade bir
ikiyüzlülükle Batı'nın şiddet kullanımını ört-bas etmek için terör olaylarına
yönelik çifte standartlı tavrının temellerine işaret etmektedir.
"Terörizm" terimi 18. asrın sonlarında özellikle hükümetlerin halkın kendisine
itaat etmesini sağlamak için şiddete başvurmasıyla ilgili olarak ortaya
çıkmıştır. Fakat bu ifade bütün düşünce ve onu ifade etme sistemini elinde
bulunduran devleti yönetenlerin işine gelmiyordu. Bu yüzden orjinal anlamı
terkedildi ve terörizm terimi birey veya gruplar tarafından yapılan "küçük çaplı
terörizm" anlamını kazandı.1 Terim önce kendi uyruklarına karşı şiddete başvuran
imparatorları ifade ederken, şimdi güçlüleri rahatsız eden hırsızlarla
sınırlandırıldı.
Kendimizi tüm telkinlerden kurtararak "terörizm" terimini ister, imparatorların
büyük çaplı, ister hırsızların küçük çaplı eylemlerinde olsun, umumiyetle siyasî
amaçlı olarak korkutmak veya bir şey yapmaya zorlamak için şiddet kullanma veya
kullanma tehdidinde bulunma anlamında kullanalım.
Korsanın yukarda söylenen özlü sözü yeni gelişen "uluslararası terörizm"in
sadece bir yönünü açıklar. İkinci bir özellik daha eklemek gerekiyor; terör
hareke1 "Origins and Fundemantal Causes of International Terrorizm-Ulusla-rarası
Terörizmin Menşei ve Temel sebepleri", BM Sekretaryası M. Cherif Bassiouni'nin
editörlüğünü yaptığı "International Terörizm and Political Crimes -Uluslararası
Terörizm ve Siyist Suçlar" (Charles Thomas, 1975)'da tekrar basıldı.
8
ONSOZ
tinin terör sayılması için bizim tarafımızdan değil "onların tarafından"
yapılmış olması gerekiyor. Mesela, Reagan döneminde, 1981 yılı başlarında
yapılan "uluslararası terörizm" kampanyalarını düşünün. Uluslararası terörizmin
"Batılı demokratik toplumların istikrarını bozma amaçlı", "Sovyet menşe'li" bir
araç olduğunu gerçek delillerle sunan başlıca doküman Claire Ster-ling'in2
yazdığı bir kitaptır. Bu tezinin delili ise başlıca terörist eylemlerin Batılı
demokratik devletlere yönelik olması, "Sovyetler Birliğine ya da onun
müttefiklerine yönelik olmaması"ydı. Bu görüş diğer terör olgusuyla uğraşanları
özellikle de Sterling'in terörizmin "hemen hemen sadece demokratik veya nisbeten
demokratik ülkelerde" cereyan etmesiyle ilgili olarak "yeterli delil" sunduğunu
söyleyen Walter Laquer'i etkiledi.3
Sterling'in tezi, tanım gereği doğrudur. Fakat sadece terörizm terimi
imparatorlar ve onların sadık taraftarlarının kullandığı anlamda kullanılırsa
doğrudur. Sadece "onların tarafından" yapılan eylemler terörizm sayılıyor-sa ne
olursa olsun Sterling zorunlu olarak haklı olacaktır.
Fakat gerçek başkadır. Uluslararası terörizmin kurbanları4 en çok Kübalı, Orta
Amerikalı veya Lübnan va2
The Terror Netıvork-Terör Ağı (1981)
3
Tartışmalar için benim Toward a New Cold War - Yeni Bir Soğuk Savaşa Doğru
(1982) s. 47 ve Chomsky, Jonathan Steele ve John Gittings'in Superpowers in
Collision-Krizdeki Süpergüçler (1982, gözden geçirilmiş ikinci baskı, 1984)'deki
benim bölümüme bakın. Ayrıntılı bilgi ve belge için Edward S. Herman'ın The real
Tenor Network -Gerçek Terör Ağı (1985)'na bakın.
4
ABD'nin Güney Vietnam ve Hindiçini'ye veya Sovyetlerin Afganistan'a
saklılarında olduğu gibi açık müdahaleleri veya ABD-destekli İs9
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
tandaşıydı fakat hiçbirisi tanım gereği terörizmin kurbanı sayılmadı. İsrail
Filistin sığınma kamplarını bombaladığı ve pek çok sivili öldürdüğü -sık sık ve
görünürde bile olsa hiçbir sebep olmadan- ve Lübnan köylerini oraları yakıp
yıkacak, terör eylemlerinde bulunacak kuvvet gönderdiğinde veya gemileri
kaçırdığında, birçok tutsağı korkunç şartlardaki tutuklama kamplarında
tuttuğunda bu terörizm değildir. Bu eylemlere yönelik cılız protesto sesleri de
"anti-Semitizm" ve "çifte standartlı olmak"la itham ediliyordu. Çünkü İsrail'i
Amerikalı taraftarları gibi "insan hayatına değer veren bir ülke"5 olarak gören
ve bu ülkenin gazetecileri gibi, "yüce ülkülere sahip"6, yüksek bir saygınlık
düzeyine ulaşmayı hedefleyen "hukuka saygılı bir devlet" (Walter Goodman)7
olarak yücelten koroya katılmayı başaramamışlardı.
Ne de CIA'in eğittiği, Birleşik Devletler tabanlı pa-ramiliter güçlerin Küba
otellerini bombalaması, balıkçı botlarını batırması, Küba limanındaki Rus
gemilerine saldırması, tarım ürünlerini zehirlemesi ve Kastro'yu öldürmeye
teşebbüs etme gibi hemen hemen bir hafta en şiddetli biçimde terör uygulaması8
terörizmdi. İmparator ve onun taraftarlarınca yapılan bu ve benzeri
rail ve Endonezyalılar'in sırasıyle Lübnan ve Timor saldırılarını da hariç
tutuyorum.
5
The Washington Post, 30 Haziran, 1985.
6
Time, 11 Ekim, 1982.
7
The New York Times, 7 Şubat 1984.
8
3 Nu'lı nota bak.
10
ONSOZ
sayısız eylem konferanslara konu olmuyor, çeşitli basın ve yayın organlarında
haklarında uzun uzun yazılar çıkmıyor.
İmparator ve taraftarlarının standartları birbirine bağlı olan iki nedenle
eşsizdir. Birincisi, belirtildiği gibi onların terör eylemleri terör tanımından
hariç tutulur. İkincisi kendilerine yönelik terörist eylemler olağanüstü bir
ciddiyetle ele alınır ve daha sonra göreceğimiz gibi şiddete başvuruyu gerekli
kılan, çok daha şiddetli ve ciddi terörist eylemlere girişmek için "gelecekteki
saldırılara karşı kendini savunmak, saldırıları önlemek için hareket etmek"
olarak algılanırken diğerlerinin böyle bir mukabele ve "önleyici" eylemlere
kalkışma hakkı yoktur. Şayet bu tür eylemlere kalkışırlarsa Birleşik
Devletler'de sonu gelmeyen histerik eleştirilere maruz kalırlardı.
Gerçekte ise bu terörist saldırılar öylesine önemsizdir ki bahsini etmek bile
gereksizdir.
Mesela, Libya Deniz Kuvvetlerinin İsrail'in Hayfa Limanındaki üç gemisine
saldırdığını, Doğu Alman yapımı bombalarla birini batırdığını, diğerlerini de
tahrip ettiğini varsayalım. Reaksiyonun ne olacağını söylememe gerek bile yok.
Gerçek dünyaya dönelim, 5 Haziran 1986'da bir İngiliz gazetesi, Güney
Afrika'nın, Namibya'nın güneyinde Angola limanındaki üç Rus gemisine
saldırdığını ve bunlardan birini İsrail yapımı Akrep [Gabriel] mermileriyle
batırdığını yazar.9
9
The Eonomist, 4 Haziran; Victoria Brittain, The Guardian (Londra), 6
Haziran; Antony Robinson, The Financial Times, 7 Haziran 1986, Yu11
Sovyetler Birliği, benzer şartlarda Birleşik Devlet-ler'in göstereceği tepkiyi
göstermiş olsaydı -belki de Birleşik Devletler ve İsrail'in misillemesi olarak
Yuhan-nesburg'un yerle bir edilmesi- ABD komünist şeytana karşı nükleer bir
harekâtı meşru bir misilleme olarak görebilirdi. Fakat Sovyetler Birliği hiçbir
misillemede bulunmamış, olay öylesine önemsiz görülmüştür ki ABD basın ve yayın
organlarında neredeyse hiç yer almamıştır.10
Küba'nın terörist saldırılardan korunmak için kendisinin kontrolünde "yeni bir
düzen" kurma niyetiyle 1976 sonlarında Venezüella'yı işgal ettiğini, hava
korumasında görevli bulunan 200 Amerikalıyı öldürdüğünü, Karakas'daki Amerikan
elçiliğini bombaladığını ve ateşkes anlaşmasını ihlal ederek, Karakas'ı elde
tuttuğu sürece elçiliği işgal ettiğini varsayalım.11 Birleşik Dev-letler'in
tepkisi ne olurdu? Venezüella yakınlarında tek bir Kübalı askerin görünmesinin
Havana'ya karşı nükhannesburg'dan. Bu rapor ayrıca BBC Dünya Servisi tarafından da verildi.
Batırılan gemi bir Küba gemisi de olabilirdi. Ayrıca bakınız Israeli Foreign
Affairs, Temmuz 1986.
10
Bununla ilgili olarak ne The New York Times, The Wall St. Journal, The
Christian Science Monitor gibi haftalık dergiler ne de diğer basında bir haber
yeralmıştır. Sadece Haziran tarihli Washington Post'un 17. sayfasında Güney
Afrika'ya yapılan saldırıyla ilgili olarak Moskova'dan gelen 120 kelimelik bir
kınama bildirisi yayınlandı.
11
Arkaplanını vermek gerekirse, Ekim 1976'da bir Küba uçağının uçuş
halindeyken bir bombayla düşürüldüğünü ve Küba'nın olimpik altın madalyalı
takımının da dahil olduğu 73 kişinin ölmesini (Filistin terörizminin en yükseğe
çıktığı "Münih Katliamını" hatırlatıyor) söyleyebiliriz. Bu terörist eylem, çok
yakın arkadaşlarıyla beraber Küba'ya
12
ONSOZ
leer bir saldırıyı başlatabilecek olması bu soruyu hayali olmaktan kurtarmakta.
Yine gerçek dünyaya dönelim. 1982'de İsrail Gali-le'yi terörist saldırılardan
koruma bahanesiyle (tamamen uydurma bir bahane) orada kendi kontrolü altında
"Yeni Bir Düzen" kurmak niyetiyle Suriye hava sahasını korumakta olan 200 Sovyet
görevliyi öldürmüş, Bey-ruttaki Sovyet büyükelçiliğini bombalamış ve ateşkes
anlaşmasını ihlal ederek Batı Beyrut'u elinde bulundurduğu iki gün süresince
Sovyet elçiliğini işgal altında tutmuştu.12
Bu olaylar Birleşik Devletler basınında gelişigüzel bir şekilde yer almış,
olayın hangi şartlarda cereyan ettiği ve olaym arkaplanı (İleride göreceğimiz
gibi) görmezlikten gelinmiştir. Bereket versin ki Sovyetler cevap vermedi yoksa
bu meseleleri tartışmak için burada olamazdık.
imparator ve onun ekibinin kurban olduğu durumlarda Sovyetler Birliği ve diğer
resmi düşmanların şidkarşı terörist bir savaş için C1A tarafından eğitilen Orlanda Bosch'a
bağlanıyordu. Daha sonra C1A tarafından ödüllendirilen ve bugün de ClA'yle yakın
ilişkilerini hala sürdüren bu uluslararası terörizm liderinin büyük ihtimalle
Şili ve Venezüella gizli polisiyle de yakın ilişkileri vardı (Herman, The real
Tenor Netıvork-Gerçek Terör Ağı, age, s. 63). 12 israil'in Lübnan'ı işgaliyle
ilgili olarak 2. Bölüme ve notlara bakınız. Lübnan'daki Suriye güçlerine karşı
yöneltilen saldırılar (ki Suriye ABD ve İsrail'in onayıyla oraya girmiş ve bu
yazdan sonra altı yıl kalması planlanmıştı) sırasında Suriye hava sahasını
koruyan 200 Rus hakkındaki bilgiler Avitation Week Space Technology, 12 Aralık
1983'de verildi. Bu olaylarla ilgili olarak Noam Chomsky'nin The Fateful
Triangle: Israel, the United States, and the Palestinians- Hayati Üçgen: İsrail,
ABD ve Filistinliler (1984) kitabına bakınız.
13
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
detli sözlü ve askeri tepkiye sebebiyet verecek prova-kasyonlara neden olmasını
çok tabii karşılarız.
Bu ve bazısı aşağıda bahsedilecek sayısız örneklerde görülen şaşırtıcı
ikiyüzlülük uluslararası terörizmle sınırlı değildir. Farklı bir olayı, mesela
Müttefik Kuvvetlerin Asya ve Avrupa'nın bir bölümünü paylaştıkları ve belli
zamanlarda geri çekildikleri II. Dünya Savaşı anlaşmalarını ele alalım. Birleşik
Devletlerin savaş dönemi anlaşmalarına göre Batı kontrolüne bırakılan yerlerde
(İtalya, Yunanistan, Güney Kore vs.) yaptıklarını örnek alan Sovyetlerin Doğu
Avrupa'da yaptıklarına ve Müttefik Ordular başkanının Dışişleri Bakanıyla
anlaşarak "askeri nedenlerle" geri çekilmeyi "uygun görmeme" si sebebiyle
Portekiz, İzlanda, Grönland vb. yerlerde savaş döneminde yapılan anlaşmaları
ihlal ederek kalmalarına karşılık Sovyetlerin Kuzey İran'dan geç çekilmesine
tepki gösterildi.
Batı Alman casuslarının daha önce Nazi'ler yararına Doğu Avrupa'da da benzeri
casusluk faaliyetleri yürütmüş olan Reinhard Gehlen'in kontrolü altında
Sovyetler'e karşı yürütülen casusluk faaliyetlerine yönelik hiçbir eleştiri
görülmemiş ve hala da görülmemektedir. Yine ClA'in NSC-68'de (1950 Nisan'mda)
resmileşen "arkadan vurma stratejisi"nin bir parçası olarak 1950'lerin başlarına
kadar Hitler'in savaşından cesaret alan Ukrayna ve Doğu Avrupa ordularına erzak,
silah ve ajanların gönderilmesine de karşı çıkılmadı.13
13 Gerçek dünyayla ilgili olarak Gabriel Kolko'nun klasik, bu konuda sonradan
yapılan önemli araştırmalara rağmen eşsiz olan Politics of
14
ONSOZ
1952'de Rocky'de Hitler mücadelesinden destek alarak orduya destek verilmesi çok
farklı bir tepki uyandırabilirdi.
Bu tür misaller çoktur. Belki de en meşhuru, komünistlerin anlaşmalara uygun
davranamayacağını gösteren en kesin kanıt gibi takdim edilen şey; Vitnam Savaşı
ve onun sonuçlarıyla ilgili olarak yapılan 1973 Paris Barış anlaşması'dır.
Gerçek şu ki; ABD derhal, imzaya zorlandığı kağıt parçalarının hiçbir hükmünü
kabul etmediğini duyurdu ve bu istikamette davrandı. Fakat aynı dönemlerde basın
çok büyük bir aşağılığın göstergesi olarak ve tüm ahlak kaidelerini çiğneyerek
ABD'nin tavsiye ettiği barış anlaşmasını (ki bu çok farklıydı) gerçek anlaşma
metniymiş gibi kabul etti. Böylece ABD'nin anlaşmayı çiğnemesi anlaşmaya
uyuyormuş gibi görünürken bu anlaşmaya karşı Sovyet tepkileri onların tabiî
ihanetleri olarak değerlendiriliyordu. Bu örnekle Orta Amerika'yla ilgili olarak
yapılan anlaşmaları reddeden
Viar-Savaş Politikaları (1968) adlı kitabına, Towards a New Cold War-Yeni Bir
Soğuk Savaşa Doğru, age; ve benim Turning the Tide: The U.S. and Latin AmerikaAkıntının Değişmesi: ABD ve Latin Amerika (1987) ve bahsedilen kaynaklara; ve
Melvyn Leffler'in International Security (1986 Ya-zı)'de çıkan makalesi
"Adherence to Agreements: Yalta and The Experiences of the Early Cold VVarAnlaşmalara Bağlılık: Yalta ve Soğuk Savaş'ın İlk Dönemlerindeki Tecrübeler"ine
bakın. Leffler şu sonuca varıyordu: "Gerçekte Sovyetler'in anlaşmalara uyması
[Yalta, Potsdam ve diğer savaş dönemi anlaşmaları] Amerikalılar'ın bu
anlaşmalara uymasından çok da farklı değildir". Ayrıcı şunu da belirtmek gerekir
ki, 1940'ların sonunda ABD'nin Nazi ve Japon taraftarlarının yararına olarak
faşizm karşıtı direnişleri yok ettiği dünya ölçüsündeki yaygın programının bir
parçası olarak Yunanistan ve Güney Kore'de kitle kıyımlarını organize etmiştir;
bakınız Turning the Tide-Akıntının Değişmesi 4. Bölüm.
15
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ABD'nin haklı olarak görülmesi iyi bir propagandanın da gücünü göstermektedir.14
Söylendiği gibi, uluslararası terörizm (kelimenin özel Batılı anlamıyla) 1981'de
Reagan Hükümeti kurulur kurulmaz, hükümetin ilgi odağı haline gelmiştir.15 Bunun
sebeplerini doktrinel sistemde açıklanamaz olsa -ki hala bu durum devam ediyorbile farketmek güç değildir.
Reagan Hükümeti birbirine bağlı ve oldukça başarılı olan üç politikaya
hasredildi: 1) Yoksullardan zenginlere kaynak transferi 2) Geleneksel olarak
Pentagon yoluyla ekonomiye etki eden devlet sektöründe muazzam bir artış. Bu
yüksek teknoloji süprüntülerinin üretimini devlet-garantili pazar sağlamakla
yüksek teknoloji üretimini finanse etmek ve "hür teşebbüs" denilen özel kâra
tahsisat ayrılması işlemine iştirak etmektir. 3)
14 The New Cold War-Yeni Soğuk Savaş'm 3. Bölümüne ve Moris Morley ve James
Petras'm yakında çıkacak olan The Reagan Administration and Nicaragua - Reagan
Hükümeti ve Nikaragua (Pamphlet Series, Institute for Media Analysis, New York)
adlı kitabına yazdığım girişe bakınız.
15 Propaganda ameliyesine oldukça ilgi duyan İsrail'in organize ettiği dizi
konferanslarında ve ABD'de propagandanın temelleri çoktan kurulmuştu. İsrail'in
terörizmle ilgili olarak organize ettiği ikinci konferansta, Wolf Blitzer Arap
terörizminin temel problem olarak ele alınması ve birçok saygın kişinin İsrail
terörizmini (özellikle onun 1982 Lübnan işgalini) coşkunlukla karşılaması
meseleyle ilgili olan "herkesin farke-debileceği gibi" İsrail'in ABD'deki
Hasbara kampanyasının en önemli etkisi" olduğunu ifade eder (Wolf Blitzer, The
Jarusalem Post, 29 Haziran 1984); "hasbara" kelimesi (alenen "açıklama") İsrail
propagandasının standart terimidir. Ki bu da her konuda İsrail'in haklı olduğunu
ve yapılması gerekenin sadece "açıklama" olduğunu, propaganda gibi adi bir şey
yapmadığı varsayımını ifade etmektedir. Konferasta belirtilen görüşler hakkında
fazla bilgi için 3. Bölüm'ün 20. Notu'na bakınız.
16
ONSOZ
ABD'nin müdahalesi ve uluslararası terörizmin (kelimenin gerçek anlamıyla
uluslararası terörizm) artışı. Bu tür politikalar halka açıkça anlatılamazdı ve
bunlar sadece halkın canavardar çök korktuğu ve kendisini savunmak gerektiğini
hissettiği şartlarda uygulanabilirdi. Bu ortamı yaratmak için kullanılan
standart alet dünyayı fethetmek isteyen, başkanın "monolitik ve zalim
sahtekarlık" diye adlandırdığı -başkan Kennedy benzer bir politikayı uygularken
ortaya atmıştır16- veya Reagan'ın "Şeytan Imparatorluğu"nun tehdididir. Fakat
Şeytan İmparatorluğu'yla karşı karşıya gelmek tehlikeli olabilir. Bu yüzden
Şeytan İmparatorluğu'nun müttefiklerinden sayılan savunmasız düşmanlarla
karşılaşmak çok daha güvenilir bir yoldur. Bu yol Reagan'ın üçüncü hedefine
paralel olan ABD'nin bütün müttefiklerinde "düzen ve istikrarı" da sağlıyordu.
Bu tür bir politika için seçilenler, kendilerini ABD'nin terö-
16 Kennedy'nin politikası Reagan'ın politikasının ikinci ye üçüncü maddeleriyle
sınırlıydı; birinci politika halkın iradesine aykırı davranışları Kongredeki
Demokratların desteğiyle icra edebilmek, müdahele yılla-rındakine oranla azalan
bir gücün ifadesidir. Artık Kennedy'nin danışmanı Walter Heller'in "Yurtta büyük
topluluklar dışarda büyük planlar" sözünü uygulamaya imkan yoktu. Bu yüzden
birinci politikadan vazgeçilmesi gerekiyordu. Halkın tutumları için Tunning the
Tide - Akıntının Değişmesi'nin 5. Bölümüne ve Thomas Ferguson ve Joel Ro-gers'in
Atlantic Monthly, (Mayıs, 1986) tarihli yazısına bakın. Carter hükümetinin son
dönemleri -ki Reagan bunu genişletmiştir- ile Reagan programı arasındaki
ilişkiler için Towards a New Cold War-Yeni Bir Soğuk Savaşa Doğru'nun 7.
Bölümüne ve Turning the Tide-Akıntının Değişmesi''nin 4. ve 5. Bölümlerine
bakın. Bundan başka Joshua Cohen ve Ael Roger'in Inequity and InterventionAdaletsizlik ve Müdahele (1986)'sine bakınız.
17
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
rist saldırılarına karşı savunmaya cesaret eden Nikaragua ve El-Salvadorlu
köylüler gibi daha kolay hedeflerdi -çok etkin bir propagandayla kamuoyunda
korku uyandırılabiliyordu.
Bu şartlarda "uluslararası terörizm" 1980'lerde "dış politikanın özü" olarak
insan haklarının yerine geçti. Zaten İnsan hakları da 1960'lı "Vietnam sendromu" yıllarında fikrî ve manevî iklimdeki önemli gelişmeyi tersine çevirmek ve
nüfusun büyük bölümünün örgütlenerek politik eylemlere kalkışıp karar-alma
mekanizmasını etkileme tehdidi anlamındaki "demokrasi krizi"nin üstesinden
gelmek için başlattığı kampanyalarının bir sonucu olarak bu yüksek konuma
çıkarılmış-ti."
Ben uluslararası terörizmi Akdeniz bölgesini merkez alarak değerlendireceğim.
"Orta Doğu/Akdeniz terörizmi" 1985'te Ajans Pres'in yayıncı ve editörlerinin
seçtikleri en önemli hikayeydi. Bu seçimin Aralık'da Roma ve Vietnam havaalanına
yapılan terörist saldırılardan önce yapılması bu kampanyanın amacına ilişkin
17 Bu meselelerle ilgili olarak Towards a New Cold War-Yeni Bir Soğuk Savaşa
Doğru'nun özellikle 1. ve 2. Bölümlere bakınız. Kamu vicdanında-ki değişikliği
yansıtan özellikle Kongrenin inisyatifinde olan insan hakları programı hiç de
önemsiz değildi. Bu program propaganda amacıyla ikiyüzlülükle kullanıldığı ve
müttefik devletlerde bu hakların uygulanmasından kaçınıldığı, bu standartların
tam zıddı uygulandığı halde önemsiz değildi. Bu konuyla ilgili olarak Chomsky ve
Edward S. Herman'm The Political Economy of Human Rights-İnsan Hakları
Politikası (1979)'nın özellikle I. Cildine; The Washington Connection and Third
World Fascism-Üçüncü Dünyada Faşizm ve Wasington bağlantısı'na bakınız.
18
ÖNSÖZ
tüm şüpheleri giderecektir.18 1986'nm başlarında Orta Doğu/Akdeniz terörizmi ile
ilgili tartışma çok şiddetli bir noktaya yükselmiş ve ABD'nin Nisan'da Libya'yı
bombalamasıyla neticelenmişti. Bu konudaki resmi tez uluslararası terörizm
liderlerinin cezalandırılmasına yönelik cesur bir eylemin amacına ulaşmış
olduğudur. Şimdi Kaddafi ve diğer suçlular sindirilmiş, insan hakları
savunucuları tarafından dize getirilmiştir.
Bu karanlık güçlere karşı kazanılan zaferlere rağmen İslam dünyasından neş'et
eden terörizm ve medeni değerleri savunan demokrasilere karşı gösterilen
tepkiler birçok kitap, konferans, makale ve televizyon programlarında görüldüğü
gibi hala en önemli tartışma konusunu oluşturmaktadır. Geniş kesimin veya
aydınların görebildiği kadarıyla bu tartışma açıklanan kurallara uygun olarak
cereyan ediyordu. Yani bütün ilgi imparator ve onun taraftarlarına değil,
hırsızların terörizmine, bizim değil onların üzerindedir. Ben bu sapmalara
uymayacağım.
Birinci Bölüm bu ve bununla bağlantılı olan konular için kullanılacak olan
doktrinel sistemin kavramsal çerçevesine ayrılacak, ikinci Bölüm gerçek
dünyadaki Orta-Doğu terörizmi ile ilgili örnekler vererek ABD'nin serbestçe
hareket etmesini sağlayan savunma biçimi inceleyecektir. Üçüncü Bölüm'de tekrar
doktrinel sistemde Libya'nın oynadığı role döneceğim. Dördüncü bölüm OrtaDoğu'da ABD'nin oynadığı rol üzerinde duracak.
18 World Press Review, Şubat 1986.
19
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Birinci Bölümün bazı kısımları Utne Reader (Şubat-Mart, 1986), Index on
Cencorsihip (Londra, Temmuz 1986) ve II Manifesto (Roma, 30 Ocak 1986) da
çıkmıştır. İkinci Bölümün bazı kısımlarıysa Race Class (Londra, 1986 Yazı)'da
yer aldı. Başka bir versiyonu Michael Sprinker'in editörlüğünü yaptığı
NegationsıSpurious Scholarship and the Palestinian Question (Londra: 1987
sonları)de yer alacak. Üçüncü Bölüm aynı adla 1986 ya-zı'nda Covert Action
Information Bulletin'de yeralan makalenin genişletilmiş şeklidir. Bu makalenin
önceki versiyonları The New Statesman (Londra) END Papers (No-tingam), El Pais
(Madrid) ve İtalya, Meksika, Uruguay ve diğer yerlerde çıkmıştır. 1986 Nisan'mda
olan Uluslararası terörizm konulu Frankfurt Konferansında verdiğim "Uluslararası
Terörizm: Çerçeği ve Görünümü" konuşmayı içine alan ikinci ve üçüncü bölümlerin
bazı parçaları Heinz Dietrich'in editörlüğünü yaptığı yayınlarda yer aldı. ArapAmerikan Üniversite mezunlarına, 15 Kasım 1986'da yaptığım konuşmanın esası olan
Dördüncü Bölüm Journal of Palestine Studis C.16, No.3, 1987 sonbaharı, s. 2542'de yayınlandı.
20
________Birinci Bölüm
Orta-Doğu Konusunda Düşüncenin Denetimi
Mukayese ederek baktığımızda ifade hürriyetine getirilen kısıtlamaların azlığı
bakımından ABD eşsiz değilse bile ender ülkelerden biridir. Düşünce özgürlüğünü
kısıtlamada kullanılan metodların etkinliği ve derinliği bakımından da bu ülke
oldukça değişiktir. Bu iki olgu birbirine bağlıdır.
Liberal demokratik teorisyenler, halkın sesine kulak verildiği bir toplumda
seçkinlerin bu sesin doğruyu söylemesini sağlamak zorunda olduğunu tesbit
etmişlerdir. Devlete hakim olan seçkin grupların çıkarlarına gelen saldırıları
savunmada devlet ne kadar etkisiz olursa, Walter Lippman'ın altmış yıl önce
ifade ettiği gibi "konsensüsün sağlanması" veya Amerikan Halkla İlişkiler
Endüstrisinin kurucusu Edward Bernays'ın tercih ettiği ifadeyle "konsensüs
mimarlığı" için teknikler icad etme zorunluluğu o kadar artar.1
1
Burada tartışılan konular için benim Toward a New Cold War-Yeni Bir Soğuk
Samsa Doğru (Pantheon, 1982)'nm özellikle 1. ve 2. bölümlerine bakınız.
21
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Haarold Laswell 1933'de yazdığı The Encyclopedia of the Social Sciences''da
"insanın kendi çıkarlarını en iyi şekilde değerlendireceği demokratik dogmatizme
ka-pılmamamız gerekir" der. Onların uzak-görüşlü liderlerinin aldığı kararları
tasdik etmelerini sağlayacak yollar bulmalıyız. Bu dersi hakim seçkinler, halkla
ilişkiler endüstrisinin saygın bir yer kazanmasından çok önce öğrenmişti,
itaatin şiddetle sağlandığı yerlerde idareciler "davranışçı" kavrama
dayanabilirler: halkın itaat etmesi yeterlidir; halkın ne düşündüğü çok da
önemli değildir. Devletin şiddet uygulama gücünden mahrum olduğu yerlerde
insanların ne düşüneceklerini de kontrol etmek önemlidir. Bu tavır siyasî
yelpezadeki bütün en-tellektüeller arasında yaygındır ve şartların zorlamasıyla
bu siyasî yelpaze değişirken bu tavır aynı kalır. Aynı düşüncenin başka bir
versiyonu oldukça saygın bir ahlakçı ve siyaset yorumcusu Reinhold Niebuhr'un
1932-'de yazdığı kitabında -solcu Hristiyan bir bakış açısıyla-"ortalama insanın
aptallığı", veya imanın daha zayıf akıllı kişilerde yerleşmesi için "gerekli
imgenin" sağlanması sorumluluğunun "sakin gözlemciler" de olduğu söylenerek
ifade edilmiştir2.
Bu görüş hem Leninist doktrin hem de Amerikan sosyal bilimler ve liberaller
nezdinde de kabul görmüştür. 1986 Nisan'mda Libya'nın bombalanma olayını
düşünün. Bunun ABD'nin halkla ilişkiler endüstrisinin başarısı olduğunu hiç bir
şaşkınlık göstermeden karşılayabiliriz. Halkla ilişkiler endüstrisinin
"Peoria'da iyi
2
Richard Fox, Reinhold Niebuhr (1984) s. 138'de bahsediyor.
22
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
işlemesi" ve onun "olumlu siyasî etkisi" "bütçe ve Nikaragua 'kontralarına'
yardım gibi konularda Kongreyle karşılaşacak olan Başkan Reagan'ın durumunu
kuvvetlendirmek" zorundadır. Kamuoyu oluşturma uzmanlarının öncüsü olan Dr.
Everet Ladd'e göre "Bu tür halkı eğitme kampanyaları idare sanatının özüdür.
Yine Ladd genel politikayı şekillendirmede halkın katılımını azaltmanın
yollarıyla ilgili olarak halkla ilişkiler ve akademik çevrelerde paylaşılan
Orvvelizmden esinlenerek, başkanın "demokratik uzlaşmanın gerçekleştirilmesiyle
ilgilenmesi gerektiğini" de ekler.3
"Demokratik uzlaşmayı gerçekleştirme" meselesi özellikle devlet politikası hiç
savunulmaz olduğunda oldukça açık biçimde ortaya çıkar ve olayın ciddiyeti
oranında ciddi bir hal alır. Orta-Doğu olaylarının, özellikle de, mahallî
çatışmanın süper güçleri de içine alması halinde -daha önce de çok yakınma
getirdiği ve gelecekte de getirebileceği gibi- nükleer bir savaşı başlatabilecek
bir "barut fıçısı" olarak değerlendirilen Arap-İs-rail çatışmasının ciddiyeti
hususunda hiç şüphe yoktur. Dahası çarpışmaların devamı için destek veren ABD
politikası açıkça ifade edildiği takdirde kesinlikle kabul edilemeyecek olan
fakat zımnen kabul edilen ırkçı temel üzerine kuruludur. Ayrıca seçimlerde
gündem konusu olduğunda Filistin devletini destekleyen halkın tutumuyla bu
tutuma açıkça engel olan devlet politikası arasında oldukça derin bir uçurum
vardır. Bu uçurum nüfusun siyasi yönden aktif unsurları tarafından
3
John Dillin, The Christian Science Monitor, 22 Nisan 1986.
23
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
belli bir disiplini devam ettirdiği sürece önemli değildir. İşte bu amacı
gerçekleştirebilmek için, I. Dünya Savaşında "konsensüs sağlanması" işindeki ilk
tecrübelerini edindikleri ve Amerikalı tarihçilerin yeteneklerini Wilson İdaresi
emrine verdikleri dönemdeki gibi "tarih yapımı" olarak adlandırdıkları işlemin
yapılması gerekir. Bu amacın gerçekleştirilebilmesinin çeşitli yolları vardır.
Bu yollardan biri, önemli terimlerin bilinen anlamlarından farklı, teknik bir
anlama sahip olduğu Yenidil icad etmektir. Mesela, "barış süreci" terimini ele
alalım. Bu terim teknik anlamıyla ABD'de, genellikle kitle iletişim ve bilimsel
literatürde ABD Hükümeti tarafından sürdürülen barış tekliflerine delalet eder.
Bu tarife göre ABD'nin barışı gerçekleştirdiği doğrudur. Ürdün'ün barış sürecine
katılacağını uman sağ görüşlü kişilerin bu düşünceleri ABD'nin dikte ettirdiği
bir görüştür. Bu kişiye göre bütün problem, FKO'nün bu sürece katılmayı kabul
edip etmeyeceği veya bu yüce merasime katılmasının garanti altına alınmasıdır.
"Barış süreci" teriminin özeti Bernard Gwertz-man'ın The New York Times'daki baş
yazısında çok açık biçimde görülüyor: "Filistinliler Barış istemeye hazır mı?".4
"Barış" teriminin alelade anlamıyla cevabı kuşkusuz "evef'dir. Herkes barış
kelimesine verdikleri kendi anlamlarıyla barışı ister; mesela Hitler 1939'da
barış istiyordu fakat kendisinin verdiği anlamıyla barış. Fakat düşüncenin
denetime uğradığı bir sistemde "Fi4
The New York Times, 2 Haziran 1985.
24
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
listinliler Barışa Hazır mı?" sorusu çok farklı bir anlama; Filistinliler barış
için ABD'nin şartlarını kabul etmeye hazırlar mı? anlamına gelmektedir. ABD'nin
öne sürdüğü bu şartlar milletin kendi kaderini belirleme hakkını inkar
etmektedir ama bu şartları kabul etmede gösterilecek Yenidil'de belirlendiği
gibi Filistinlilerin barışı istememeleri olarak gösterilecektir.
Dikkat edilmesi gereken bir nokta da Gwertzman için ABD'nin veya İsrail'in
"Barışa Hazır" olup olmadıklarını sormanın icab etmemesidir. ABD tarif gereği ve
"sorumlu gazetecilik" (diğer bir Orwelizm) olarak adlandırılan sınırlar
dahilinde uslu taraftarları da barışa hazır olmak zorundadır. Gwertzman FKO'nün
"İsra-ille herhangi bir barış anlaşması görüşmelerine" çağrıları daima
reddettiğini ileri sürer. Bu iddia yanlıştır fakat ya bu olayları gizleyen ya da
Orwel'in yararlı "hafıza deliği"ne atan diğer sorumlu gazetecilerle "Newspaper
of Record"un yarattığı "elzem illüzyon" dünyasında bu doğrudur.
Şüphesiz ki, FKÖ teklifleri de dahil Arap barış teklifleri vardır fakat bunlar
"barış süreci" nin bir parçası değildir. Bu yüzden, Times'in Kudüs muhabiri
Thomas Friedman, "Orta Doğu'da 20 yıllık Barış Arayışı" başlıklı yazısında
başlıca Arap tekliflerinden hiç bahsetmemiş (FKÖ dahil); İsrail tarafından ciddi
hiçbir barış teklifi getirilmemiş olduğu için mesele tartışılamamıştır.5
Resmi "barış süreci" terimi hangi anlamı içermektedir ki Arap teklifleri onun
içine girmemektedir? Bu
5
Ibid., 17 Mart 1985.
25
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
soruyu cevaplamadan önce bir başka Yenidil terimi olan "reddedicilik" terimini
aydınlatmalıyız. Orwelyen kullanımında bu terim İsrail Yahudilerinin kendi
kaderlerini tayin etme hakkını reddeden ve İsrail'in "yaşama hakkı"nı kabul
etmeyen Araplara delalet eder. Bu yeni ve akıllıca bulunmuş olan kavram,
yurtlarındaki hırsız gibi gördükleri gücü tanımayı reddeden grupların
"aşırıhğı"nı göstererek Filistinlileri "barış süreci" nden engellemek için
konmuştur.
Arap aleminde "reddedici" isminin verildiği gruplar vardır: Libya, FKÖ'nün
azınlıktaki Red Cephesi ve diğerleri. Fakat dikkatten kaçmaması gereken nokta;
resmi Yenidil'de terimin ırkla sınırlı olarak kullanılmasıdır.
Irkçı peşin hükümlerden kendimizi sıyırarak olayları değerlendirdiğimizde, eski
Filistin'de kendi kaderini belirleme hakkı olduğunu iddia eden iki grubun;
İsrail devletinin kurulmasından önce çoğunlukta olan yerli halkla, zaman zaman
onları zora başvurarak yerlerinden eden yeni Yahudi göçmenlerinin olduğu
görülür. Elbette Yahudi göçmenlerine nazaran yerli halkın bu hakka sahip
olacağını görürüz. Öyleyse "reddedicilik" terimin rakip milletlerin yekdiğerinin
kenai kaderini belirleme hakkının reddedilmesi ile ilgili olarak kullanılması
gerekir. Fakat terim ABD'nin dokrinel sisteminde olmayan bir anlamda
kullanılamaz. Aksi takdirde ABD'nin ve İsrail'in "reddediciler" grubunun öncüsü
olduğu derhal görülecektir.
Bu açıklamalardan sonra "barış süreci" teriminin ne olduğu sorusuna geçebiliriz.
26
ORTA-DOGU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
Resmi "barış süreci" (ABD ve İsrail'deki başlıca politik gruplar dahil) açıkça
reddedicidir. Onların redde-diciliği öylesine aşırıdır ki tıpkı İsrail işgali
altındaki yerlerde mahallî seçimler ve diğer demokratik hakların ihlal edildiği
gibi Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etmeleriyle ilgili nihaî
anlaşmalarda bulunmak için kendi temsilcilerini seçmesine bile izin
verilmiyordu.
Gündemde "reddedici" olmayan bir barış teklifi (terimin ırkçı olmayan anlamıyla)
var mıdır? ABD'nin doktrinel sisteminde cevap tarif gereği "hayır"dır. Fakat
gerçekte durum farklıdır. Bu teklifin genel bir uluslararası konsensüsü yansıtan
temel şartları bilinmektedir; bu şartlar Batı Yakası ve Gazze şeridinden oluşan
bir Filistin Devletini ve "bölgenin İsrail de dahil tüm devletlerinin egemenlik
ve güvenlik haklarını sürdürme" prensibini içermektedir.
Yukarıdaki paragrafta tırnak içine alman ifadeler Leonid Brejnev'in 1981
Şubat'mda Sovyet Komünist Parti Kongresine yaptığı konuşmada Sovyetler'in
standart tavrını ifade etmektedir. Brejnev'in konuşması bazı önemli bölümleri
çıkartılarak The New York Times'da yer aldı; aynı şekilde Pravda'da Reagan'm
açıklamalarından kısıtlama yapıldığında haklı bir infial uyanmıştı. 1981
Nisan'ında Brejnev'in bu sözleri FKÖ tarafından tamamen kabul edildi, fakat bu
konuda The Times'da hiçbir haber yer almadı ve resmi doktrin Sovyetler Birliği'nin sadece dert yaratma ve barışı engellemekle ilgili olduğunu ve böylece
Arap reddediciliği ve aşırılığını desteklediğini ifade etti. Basın da bu konuda
kendine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiştir.
27
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Bu konuyla ilgili olarak başka örnekler de verilebilir. 1977 Ekim'inde Carter ve
Brejnev ortak bildirilerinde İsrail ve komşuları arasında "savaşın bitmesi ve
normal düzenin sağlanması"nı istiyorlardı. Bu bildiriyi FKÖ kabul ettiğini
bildirdi; fakat İsrail ve onun Amerikan lobi'sinin şiddetli tepkisi yüzünden
Carter tarafından bu bildiri geri alındı. 1976 Ocağında, Ürdün, Suriye ve Mısır
uluslararası konsensüse uygun olan bir teklifi, iki devletli bir düzen teklifini
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konsey'ine sundular. Bu düzeni de FKÖ kabul etti
ama İsrail Devlet Başkanı Hayim Herzog'a (o zaman İsrail'in Birleşmiş Milletler
elçisiydi) göre bu plan da FKÖ tarafından hazırlanmıştı ve böylece Birleşmiş
Milletlerce plan reddedildi.6
Buna benzer birçok teklif 'bilimsellik ve gazetecilik' yüzünden tarihe
kaydedilememiştir. 1976'daki Arap'ların teklifinden, Seth Tillman gibi ender
rastlanan titizlikte bir yazarın The United States and The Middle East -ABD ve
Orta Doğu (1982) kitabında bile bahsedilmez. Bu tekliften Steven Spiegel'in
değerli yorumlarıyla övgüye layık bir çalışma olan The Other Arab Israeli
Conflict- Diğer Arap-İsrail Çatışması (Chicago, 1985, s. 306.)'da bahsedilir.
Spiegel ABD'.nin "Filistin lehine olacak bu anlaşmayı veto etmekle", "Filistin
isteklerini duymak istediğini fakat İsrail'i tehdit edecek istekleri kabul
edemeyeceğini" gösterdiğini söyler.
6 Bakınız benim Toward a New Cold War-Yeni Bir Soğuk Savaşa Doğru, s. 267, 300,
461; Noam Chomsky The Fateful Triangle: Israel, the United States and the
Palestinians -Hayati Üçgen:t$rail, ABD ve Filistinliler (1984) s. 67,189.
28
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
"Barış süreci" teriminde jolduğu gibi Filistinliler'i tehdit eden isteklerin
tamamen meşru hatta övgüye layık olarak kabul edilmesi prensibinin ABD'de
oldukça haklı bulunmasından başka hiçbir şey ABD-İsrail red-dediciliğini daha
açık gösteremezdi. Halkın gözünde, Sedat'ın 1977'de Kudüs'te ziyareti hariç,
Arap devletleri ve FKÖ'nün İsrail'le barış şartlarını görüşmek için bi-raraya
gelmeleri kesinlikle reddeden tavrından asla dönmediği görüşü hakimdir. İyi
işleyen bir "tarih mimarlığı" sisteminde hiçbir şaşkınlık veya kızgınlık verici
olaya bile gerek yoktur.
İsrail'in, FKÖ'nün 1976 tarihli barış ve "müzakere karşılaşması" teklifine
verdiği cevap Lübnan'ı bombalamak (B.M. Güvenlik Konseyinin bu teklife olumlu
bakmasından başka mazereti olmadan) elliden fazla kişiyi öldürmek ve İsrail'in
hiçbir zaman siyasî meseleleri müzakere için Filistinliler'le görüşmeyeceğini
bildirmek olmuştur. Bu tepki, barışçı bilinen, anılarında, birisinin Begin
hükümeti diğerinin de "Batı yakası ve Gaz-ze şeridi'nde bağımsız bir devlet
kurmayı" teklif eden Filistinli (özellikle FKÖ) aşırılar olmak üzere
"aşırılığın" iki türünden söz eden İzak Rabin'in başkanlığındaki İşçi
hükümetinin tepkisidir. Amerikalı yorumcular tarafından da kabul edildiği gibi
sadece İşçi partisinin reddedici tavrı "aşırılık" sayılmaz.7
7 İzak Rabin, The Rabin Memoirs (1979) s.332. Rabin ılımlığını muhafaza ederek
"Batı yakası ve Gazze Şeridi'ndeki mültecilerin" Doğu Ürdün'e nakledilmeleri
gerektiğine inanır; örnek için benim Toward a New Cold War, s. 234'deki alıntıya
bakınız. Probleme çözüm olarak yerli halkın "transfer" edilmesiyle ilgili olarak
eski Siyonist düşüncesi
29
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Başka bir Yenidil kayram çiftine, biri ABD'nin tavrını tasvip edenler, diğerinin
ise bunu tasvip etmeyenler olarak tanımlandığı "aşırı" ve "ılımlı" kavramlarına
dikkat edelim. Amerikan tavrı ve söylemi ABD'ye oldukça yakın olan İşçi Partisi
koalisyonu tarif gereği ılımlıdır. Rabin kitabındaki bu ayırımıyla kabul edilen
"ılımlı" ve "aşırı" anlamlarını teyit etmiş oluyor.
Thomas Friedman uluslararası konsensüse uygun olarak, ırkçı olmayan bir düzeni
savunan kişileri "aşırı", terörist operasyonların liderliğinde yer alan
reddedici kampın Batılı liderlerini de "ılımlı" gruba koyar. Friedman "aşırılar
medyayı daima daha iyi kullanmışlardır" der. Bu tesbitinde oldukça haklıdır:
Kendi makaleleri ve incelemelerinden -ki bu makaleleri onu "İsrail'in Times
muhabiri" olarak anılıp anılmamasını gerektirecek niteliktedir- görebildiğimiz
kadarıyla İsrail ve ABD bu konuda eşsiz bir maharet göstermişlerdir.8
İncelemesinin kavramsal çerçevesi ve tarih, aşırıların "basını kullanmadaki"
-terimi şimdi Orwelven olmayan manada kullanıyoruz- başarılarıyla ilgili pek çok
misal sunmaktadır.
ve onun yeni varyasyonları (mesela, ırkçı Rabbi Kahane veya onları-İsrail'in
Arap vatandaşlarını buraları terketmelerine yardımcı olunacak milletin marjinal
grupları olarak gören Amerikan demokratik sosyalist Michael Walzer) hakkında
benim Fateful Triangle'e bakınız. "Milletin marjinalleri" terimi standart
demokratik prensiple Siyonizm ve onun İsrail'deki tahakkuku arasındaki ayırımı
kaldırmaktadır. ABD'de neredeyse hiç bahsedilemeyen konuyla ilgili
değerlendirmeler ve için Towards a New Cold War ve Fateful Triangle'e bakınız. 8
Friedman 1982 savaşı süresince İsrail ve Lübnan'dan çok ciddi yazılar
göndermiştir; mesela, 5 Nisan 1986 tarihli Gazze Şeridi yazısına bakınız.
30
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
Meseleleri ve olayları anlaşılmaz kılmak için çizilen bir kavramsal çerçeveyi
kabul ederek The Times ABD hükümetinin istekleriyle uyum içinde olarak
"Ilımlılar" grubuna girmeyi başaran Rabin tipi İsrail modellerini tasdik
etmeektedir. Aynı şekilde, Friedman'in "Two Decades of Seeking Peace in the
Mideast-Orta Doğu'da Yirmi Yıllık Barış Arayaşı"nı incelerken tarihi kayıtlarda
bulunmayan, İsrail ve ABD tarafından reddedilen teklifleri gözardı etmesi son
derece normaldir.
Aynı şekilde The Times editörleri İsrail liderlerini "başarılı pragmatik
politikaları" nedeniyle överken barışın gerçekleşmesini engellediği için FKÖ'yü
suçluyorlardı.9
'İdeolojik sistemin, basının, İsrail ve ABD'yi eleştirmesi ve Arap aşırılara
karşı toleraslı davranmasına yardımcı olduğu' ifadesinin kişileri gülümsetmeden
söyle-nebilmesi bile ideoloji aşılama sisteminin başarısının bir işaretidir.
"Aşırılar" kavramına dönelim. 1984 Nisan-Ma-yıs'mda Yaser Arafat karşılıklı
tanımayı öngören bir anlaşmayı istediğini belirtti. ABD'deki millî basın
Arafat'ın bu sözlerini yayınlamayı reddetti. Hatta The Times bir taraftan
"aşırı" Arafat'ı barışçı düzeni bloke etmekle suçlarken Arafat'ın bu teklifini
yayınlamayı reddetti.10
9
Friedman, The New York Times Magazine, 7 Ekim 1984; The New York Times, 17
Mart 1985; The New York Times 21 Mart 1985'deki başmakale; ve diğer yorumları ve
yazıları.
10 Detaylar için 2. Bölüme, 58. nota ve metne bakınız. "Barış süreci" ve
"reddedici"nin Orwelyen olmayan anlamları ve aşılama sisteminin
31
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Bu ve diğer birçok örnekler "reddedici" olmayan ve birçokları tarafından
desteklenen tekliflerin bulunduğunu göstermektedir. Gerçekten de bu teklifler
bazı değişikliklerle Doğu Avrupa, Sovyetler Birliği, bağlantısızlar, birçok Arap
devleti, FKÖ'nün hakim kanadı, Amerikan kamuoyu tarafından destekleniyordu.
Fakat bu teklifler, ABD bunlara karşı olduğu için barış sürecinin bir parçası
olarak değerlendirilmiyordu. Bu yüzden bahsedilen bu barış teklifleri Times'm
"Two Decades of Seeking Peace - Yirmi Yıllık Barış Arayışı" isimli yazısından,
gazete hatta bilimsel metinlerden çıkartılmıştır.
Bunlardan başka barış süreci olarak değerlendirilmeyen başka olaylar da yer
almıştır. Times'm bu incelemesi Enver Sedat'ın Şubat 1971'de uluslararası
tanınan sınırlar çerçevesinde tam bir barış anlaşması teklifini ve İsrail'in bu
teklifi ABD'nin desteğiyle reddetmesinden hiç bahsetmez.
Sedat'ın bu teklifinin Filistinliler'e hiçbir hak vermemesi açısından reddedici
olduğuna dikkat edelim. Henry Kissinger, hatıralarında bu politikayı şöyle
açıklar: "Bazı Arap devletlerinin Sovyetler'den ayrılmak istemelerine ya da
Sovyetler'in Arap politikasından desteğini çekmeye hazır olana kadar 'çıkmaza
sokma' politikamızı değiştirmek için hiçbir sebebimiz yoktur". Sovyetler Birliği
de resmi ABD politikasını desteklemede aşırıydı-teknik anlamda.
olayları tarihten silme başarılarıyla ilgili daha geniş değerlendirme için
Fateful Triangle ve yakın zamana ait olaylar için 58. nottaki referansa bakınız.
32
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
Kissinger Suudi Arabistan gibi Arap devletlerinin "Sovyetler'den ayrılmayı"
reddetmelerine dikkat çekmekte şüphesiz haklıdır. Fakat bunun Suudi Arabistan'ın
Sovyetler Birliği'yle hiçbir diplomatik ilişkisinin olmadığı için mantıken
mümkün olamayacağını göre-miyordu -bu durumdan habersiz olduğu için.
1973 savaşının temel sebebinin Kissenger'in mutlak cahilliği ve askeri çarpışma
konusundaki inatçı olduğu gerçeğini açıklamaması ve Kissinger'in bahsettiğimiz
şaşırtıcı beyanlarının gözden kaçırılması basın ve bilimdeki sert disiplini
göstermektedir.11
Sedat'ın teklifi tarihi kayıtlardan çıkartılmıştır. Resmi görüşe göre Sedat
Yahudileri öldürme amacında olan tipik bir Arap canisiydi, fakat 1973'de
İsrail'i yıkma planlarının başarısızlığa mahkum olduğunu görmüş ve Kissinger ve
Carter'm şefkatli vasiliği altında barış isteyen bir adam olmuştu. Aynı cümleden
olarak The Times Sedat'ın öldürülmesinden sonra yayınladığı iki sayfalık yazıda,
Sedat'ın 1977'de Kudüs'ü ziyaret edene kadar "İsrail'i bağımsız bir devlet
olarak tanımak" istemediğini söyleyerek gerçekleri açıkça inkar etmiştir.12 Yine
Next Week, yazarı George Will'in konu hakkındaki yanlışları düzelten, doğruları
ortaya koyan yazısını yayınlamayı reddetmiştir.
"Terörizm" ve "misilleme" terimleri de ABD Yeni-dil'inde özel bir anlama
sahiptir. "Terörizm" özellikle
11
Daha geniş bilgi için Towards a New Cold War'de yer alan Kissenger'in
hatıralarının ele alınışına bakınız.
12 Eric Pace, The New York Times, 7 Ekim 1981.
33
/
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Araplarla ilgili olarak çeşitli korsanların eylemlerine delalet ediyor,
imparator ve onun taraftarları tarafından yapılan terörist eylemlerse
"misilleme" veya "terörizmi ortadan kaldırmaya yönelik meşru, koruyucu,
hareketler" olarak adlandırılmaktadır.
"Rehin" terimi de -"terörizm", "ılımlı", "demokratik" gibi politik söylemin
diğer terimleri yanında- hakim doktrinel sistemde teknik ve Orwelyen bir anlama
sahiptir. Kelimenin lügat anlamıyla Washingon ve Miami gibi uluslararası
terörizm merkezlerinden gelen terörist saldırılar nedeniyle Nikaragua halkı
rehindir. Uluslararası terörizmin bu kampanyayla güttüğü amaç, Nikaragua
hükümetinin politikasında değişiklik yaratmak yani memleketin kaynaklarını
çoğunluk olan yoksul halkın yararına olarak kullanan programa son verme ve ABD
ve onun mahallî yandaşlarının çıkarına olacak şekilde "demokratik" ve "ılımlı"
yönetimlere dönmesini sağlamaktır.
Nikaraguya karşı yapıldığı reddedilmeyen ama ABD'deki düşünce kontrolü
sisteminde pek de tartışılmayan bu terörist savaşın nedeni buydu.13 Bu savaşın
13 Daha geniş bilgi için benim Turning the Tide: Tlie USA and Latin AmericaAkıntı'mn Değişmesi: ABD ve latin Amerika (gözden geçirilmiş baskı 1987) isimli
kitabıma ve Psycholıistory Review (Lawrence Friedman editörlüğünde, yakında
çıkacak)'ın "New Right in America" baskısında çıkan makaleme; Thomas W.
Walker'in editörlüğünü yaptığı Reagan vs. the Sandinistas; ve Morris Morley ve
James Petras'ın, The Reagan Administration and Nicaragua-Reagan Yönetimi ve
Nikaragua (Pamphlet Series, Institute for Medya Analysis, New York, yakında
çıkacak) isimli kitabına yazdığım girişe bakınız. Belirgin olayları örtme
ihtiyacı nedeniyle gerçek dışı kayıtların düzenlenmesi zorba devletlerin
standartları için bile etkileyicidir.
34
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
terörist bir savaş olması sadece niyetleri ve yaygınlığı nedeniyle değil, bu
savaşta kullanılan araçların uygar çevrelerce korku yaratacak şekilde kullanımı
nedeniyledir de: Leon Klinghoffer ve Natasha Simpson teröristler tarafından
öldürülmüşlerdi; fakat bunlar belgelere göre ABD'de eğitilen ve onun tarafından
desteklenen -ABD'de görmezden gelinen- teröristlerin zalim işkencelerine,
tecavüzlerine ve diğer alışılmış uygulamalarına uğrayan ilk kişiler değillerdi.
ABD politikası, bir taraftan imparatorun taraftarlarını rahatlatıcı "demokrasi"
ve "insan hakları" sözlerini va'z ederken diğer taraftan hükümetin teslim olması
veya alaşağı edilmesine kadar terörist eylemlere devam edilmesini sağlamaktı.
Fakat, Orwelyen kullanımda "terörizm" ve "rehin" kelimeleri belli bir terörist
eyleme münhasır kılınmıştır. İmparatorların geniş kapsamlı terörizmi hariçte
tutularak korsanların kısmi terörizmleriyle sınırlandırılmıştı. Böylelikle
İsrail korsanlığı, savunmasız köylere yönelttiği terörist saldırılar ve aldığı
rehineler bu doktrinel sistem içinde terörizm kavramı içine girmiyordu.
Terörizmle ilgili yalanlar o kadar fazladır ki burada hepsini sayamayız; ancak
örnekler verebiliriz. Bu örnekler Batılı propaganda ve Batılı kültürün etikisi
konusunda oldukça aydınlatıcı olacaktır.
İsraillilerin Filistin'de yaptıkları terörizmin "misilleme" 'bazen "önleyici
taarruz"' çok nadiren de olsa herhangi bir ülkenin bu tür sıkıntılı şartlarda
düşebileceği nadir zorbalıklarda bulunması olarak değerlendirilebilmesi için bir
Yenidil ve tarih uydurulmuştur.
35
/
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Bu gerçekler ya hiç nakledilememekte ya da dokt-rinel gereklere uygun olarak
nakledilebilmekte ya da -çok nadir olarak- dürüstçe belirtilmekte fakat
hafızalardan silinmek üzere!..
İsrail, oldukça sadık ve ABD'nin Kongre tarafından engellenen Guatemala'ya
soykırımına benzer saldısmı destekleyen ve Orta-Doğu'da "stratejik öneme sahip"
oldukça faydalı bir devletti. Bu yüzden gerçeklerin aksine İsrail'in en yüksek
ahlakî değerlere kendini adadığı ve Filistinliler'in aşırı terör ve zalimliğine
karşı İsrail'in "silahtan arınmış" olduğu kabul edilecektir. Haklarda ve
terörist eylemlerde iki toplum arasında bir paralellik olabileceği düşüncesi
hemen basitçe Yahudi Düşmanlığı ile damgalanıyor ve hakim düşüncede yer
etmiyordu. Olayların doğru tasviri ve korsan ve imparatorların terörizmlerinin
hedefleri ve yaygınlığı konusunda rasyonel bir değerlendirme ön kabul olarak
oldukça geniş ve kabul edilmiş doğrulardan oldukça uzak olacaktır.
1970'lerde, Kissinger'in Orta-Doğu politikasını üzerine almasını takiben, askerî
karşılaşmaları ve köşeye sıkıştırma çabalarını yerine getirmesi dolayısıyla
İsrail'in, ABD'nin Orta-Doğu'daki "stratejik aleti" olarak yaptığı hizmetler
ABD'nin İsrail'i kutsamasını açıklamaya yardım eder.14 Şayet ABD uluslararası
konsensü14 1973 sonrası barış görüşmelerini Camp David'e götüren ve 1982 Ey-lül'ündeki
"Reagan Planı" ve birkaç ay sonraki Lübnan için düzenlenen "Shultz Planı"nın
baltalayan ani ABD eylemleri ve "stratejik alet" kavramının çıkışı gibi meşeler
için bakınız Fateful Triangle. Çok açık olan bazı gerçekler basın ve bilimsel
kurumlarca ifade edilen resmi
36
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
se uygun olarak barışçı bir düzene izin verseydi, İsrail bölgeyle tedricen
bütünleşecek ve ABD ileri teknoloji sahibi, askeri açıdan kabiliyetli bir
devletin -aslında iktisadî ve askerî açıdan son derece ABD'ye bağımlı ve bu
yüzden ihtiyaç duyulan hizmetleri yapmaya elverişli bir parya devletihizmetinden mahrum kalacaktı.
İşçi Partisi yayını Davar'm yazarlarından Danny Rubinsteinn'm 1983'de ABD'ye
yaptığı bir ziyarette keşfettiği gibi, "İsrail Lobi"sinin bazı unsurları da
askeri karşılaşmalara destek olmaktadır.15 Belli başlı Yahudi
organizasyonlarının (B'nai Birth, The anti-Defamation League (İftira karşıtı
Birlik) The World Jewish Congress- Dünya Yahudi Kongresi, Hadassah, her
derecedeki haham, vs.) temsilcilerinin toplantısında Rubinstein, israil'in yakın
dönemde içinde bulunduğu şartlarla ilgi konuşmasında İsrail'in işgal edilmiş
toprakları elinde bulundurması sebebiyle "siyasî, sosyal ve manevî çökün tü"ye
sebep olduğu için bir askeri tehlikeyle yüzyü-ze olmadığını söylediğinde
hissedilir bir düşmanlık duygusu uyandırmıştı. Görevlilerden biri "Bunlar beni
ilgilendirmiyor", "Bu tür düşüncelerle hiçbir şey yapamam" demiştir. Serdedilen
görüşlerden Rubinstein şu sonuçları çıkarmıştır.
Yahudi kuruluşlarındaki kişilerin çoğuna göre en önemli şey İsrail'in karşı
karşıya kaldığı tehlikelerin üzerinde defalarca durulmasıdır. Amerika'daversiyondan çok farklı olmakta ve bazen yıllar sonra bu gerçeklerin bir kısmı
itiraf edilmektedir, örnek olarak 2. Bölüm, 67. not ve metne bakınız.
15 Rubinstein, Davar, 5 Ağustos/1985.
37
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ki Yahudi kuruluşları İsrail'e yalnızca zalim Arap saldırılarının bir kurbanı
olarak ihtiyaç duymaktadırlar. Ancak böyle bir İsrail için destek, para, bağış
toplanabilir. Demografik tehlikeyle mücadele etmek için nasıl para toplanabilir?
"Baskı tehlikesi" diye adlandırılabilecek şeyle mücadele etmek için kim bir
dolar bile verir? İsrail adına Amerika'daki Birleşik Yahudi Cemaati'nin
topladığı meblağın yarısının İsrail'e gitmeyip Amerika'daki çeşitli Yahudi
teşkilatlarında kaldığını herkes biliyor. Bundan daha büyük bir snizm olabilir
mi?
Rubinstein bu kurumlar hakkındaki gözlemlerine şöyle devam eder:
İsrail'deki düşmanca pozisyonla ilgili olarak ortak bir dile sahip olmakla
meselelerin üstesinden gelir. Diğer taraftan Araplar'la iletişim kurmak, Filistinliler'le birbirlerini karşılıklı olarak tanımak, yardım toplama açısından
olumsuz bir etken olacaktır. Barışçı şartları gerçekleştirme çabaları sadece
İsrail'e transfer edilen paraları azaltmakla kalmayacak. Yahudi toplumunun
faaliyetlerini desteklemek için elde edilmesi gereken paranın da azalmasına
sebep olacaktır.
İsrail lobisinin düşünce denetleyicilerinin düzenli faaliyetlerini, en küçük
barışçı çözümleri ve makul politik düzen fikirlerini açığa çıkarmaya ve sapma
olarak nitelenen bu fikirleri kızgın yazılarla ve uydurma delillerle yok etmeye
çabalamalarını gözlemleyenler Ru-binstein'in karşılaştığı durumu
anlayacaklardır.
Rubinstein'in bu yorumu başka bir Orwelyen terime "İsrail'in destekçileri"
terimine dikkatimizi çekmek38
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
tedir. "İsrail'in destekçileri" terimi geleneksel olarak İsrail'in "siyasî,
içtimaî ve ahlakî" yıkımıyla (uzun vadede fiziki yıkımıyla birlikte) kendisini
üzmeyen kişilere karşılık gelmektedir. Böylece bunlar İsrailli barışçıların sık
sık uyardıkları gibi bağnaz ve kör edici bir şovenizmle İsrail'in "sarsılmaz
kemikleşmiş yapısı"nı desteklemektedirler.16
Bu bağlamda, "Siyonizm" teriminin, bu terimin doktrinel saflığını koruma rolünü
üstlenenler tarafından -şüphesiz zımmi olarak- tarif şekli de kayda değerdir.
Mesela benim görüşlerim bu görüşlerden haberdar olanlarca çok açık biçimde ve
defalarca "militan anti-Si-yonizm" olmakla suçlanmıştır. Bu şekilde suçlanan
görüşüm, milletlerarası tanınan sınırlar içinde İsrail'in milletlerarası
sistemde herhangi bir devletin sahip olduğu hakların ne daha azına ne de daha
çoğuna sahip olmasını ve gerek hukuken gerek pratik olarak belli bir vatandaş
kategorisine (Yahudi, Beyaz, Hristiyan, vs.) diğerlerine verilmeyen hakları
veren ayrımcı kurumsal yapıların sökülmesi gerektiğini ifade eder. Burada neyin
"Siyonizm" kapsamı içine girmesi gerektiği tartışmasına
16 Emekli General Mattityahu Peled, "American Jewry: More Israeli Than
Israelis'-Amerikan Yahudiliği: İsrail'den Fazla İsrailci", New Outlook, MayısHaziran 1975. Ayrıca Amerikan Yahudi toplumundaki "şatovari Yahudi devletinin
puta tapıcı mezhep ibadetlerini" kınayan ve onların reddediciliklerinin "İsrail
devletini Mars'a benzeyen bir savaş tanrısına çevirdikleri" hususunda uyaran
albay (Em.) Meir Pail İsrail devletinin "Irkçı Güney Afrika devletiyle zorba,
terörist Kuzey İrlanda karışımı" bir devlet olduğunu "21. asrın siyasi tarihe
orjinal katkısının nerede olursa olsun şimdi ve gelecekde her Yahudi
vatandaşının utanç duyacağı bir Yahudi devleti" olacağını söyler. ("Zionism in
Danger of Cancer", New Outlook, Ekim-Kasım 1983, Ocak 1984).
39
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
girmeyeceğim; ama bu görüşlerin "militan anti-Siyo-nizm" olarak belirlenmesinden
sonra Siyonizmin neyi gerektirdiğine bir bakalım: Siyonizm İsrail'in diğer
devletlerin sahip olmadığı haklara sahip olması gerektiğini, işgal edilmiş
topraklarda Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etmelerini engelleyen
İsrail'in kontrolününün devam etmesi gerektiğini, Yahudi olmayan vatandaşlara
karşı ayırımcı politikaya dayanan devletin devam etmesi gerektiğini öngören bir
doktrindir. "İsrail'in destekçileri" nin Birleşmiş Milletler'in Siyonizm ve
ırkçılık konusundaki meşhur kararlarının geçerliliği konusundaki ısrarlı
eleştirilerini gözlemlemek ilginç olacaktır.
Bu meselelerin soyut ve teorik olmadığını da belirtmek gerekir. Ayırımcılık
politikası İsrail'de çok şiddetle uygulanır. Mesela, toprakların yüzde doksandan
fazlası kanunla "Yahudi dinine, ırkına veya kökenine mensup kişilerin"
çıkarlarına hizmet eden organizasyonların kontrolüne terkedilmekte, böylelikle
Yahudi olmayan vatandaşlar bunlardan faydalanmaktan tamamen me-nedilmektedir.
Ayırımcılık politikası öylesine derindir ki bu mesele, İsrail devletinin "İsrail
vatandaşlarının" değil; "Yahudi milletinin devleti" olduğunu reddeden kanun
tekliflerinin görüşülmesini yasaklayan Meclis'e getirilememektedir bile. Böylece
bu yasama düzeni devletin ayırımcı karakterine meydan okuyan her par-lementer
karşı koymayı gayrimeşru yapmakta ve devletin vatandaşların devleti olduğu
demokratik prensibini kabul eden siyasi partileri yasaklamaktadır.17
17 Ayrıntılı bilgi için Toward a New Cold War isimli kitabımın 247. sayfasına
bakınız. Yeni yasama için bakınız Aryeh Rubinstein, The Jerusalem
40
ORTA-DOGU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
Asıl ilginç olan şey, İsrail basınının ve eğitilmiş kişilerin bu yasama
düzeninin anti-ırkçı olarak değerlendirilmesinde hiçbir gariplik görmemeleridir
(bu projeye sadece dört hayır oyu verilmiştir). The Jerusalem Post'un başlığı
şöyledir: "Knesset (İsrail parlementosu - çev) ırkçı ve anti-Siyonist kanun
tasarılarını yasaklar"- hiçbir ironi olmaksızın "Siyonist" terimi yeni yasama
düzeninde yorumlanmıştır. The Jarusalem Post'un ABD'li okuyucuları da tıpkı
Siyonizmin anti-demokratik versiyo-nuyla devletin demokratik karakterini
uzlaştırdıkları gibi bu bağlantıda dikkat çekecek bir şey bulamamışlardır.
Daha az dikkat çekici olmayan noktalardan birisi de "anti-Semitizm" kavramının
ustalıkla kullanılmasıdır. Kavramın bu şekilde kullanımı, mesela İsrail'in
üçüncü dünyada -mesela Guatemala'da- ABD'nin hizmetinde bulunmasına muhalefet
edenler hakkında "aptalların anti-emperyalizmi" (bir çeşit anti-semitizmi)ni
ifade ederken, diğer yandan problemlerinin ancak "yeni düzen" ile üstesinden
gelinebileceğini anlamak istemeyen Filistinlilere işaret etmektedir. Yüzlerce
kişinin İsrail ordusu tarafından 1948'deki temizlik harekatında
Post, 14 Aralık, 1985. Bazı yakın tarihli İsrailli yorumcuların İsrail
yasalarını Güney Afrika ayırımcılığıyla karşılaştırmaları için bakınız Ori
Shonet'in "No One Shall Grow Tomatoes-Kimse Domates Yetiştirme-meli", Ha'aretz
Supplement, 27 Eylül 1985 (News From Within [Ku-düsl'de tercüme edildi, 23
Haziran 1986). Bu yazıda İsrail'in Arap vatandaşlarıyla, işgal edilmiş
topraklardaki Araplara uygulanan arazi ve diğer haklar konusunda ayrım yaratan
tedbirleri tartışılıyor. Yazının başlığı Batı Yakasındaki Arapların taze meyve
ve sebze yetiştirebilme-leri için yetki almalarını gerektiren, İsrail'in hakkı
olmadığı toprakları ellerine geçirmelerini sağlayan düzenlemeye atıf
yapmaktadır.
41
/
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
öldürüldüğü Doumeh köyünün geri kalan halkı veya Soveto sakinleri, Gazze
şeridindekiler gibi muhalefet ettiklerinde bu, onların "anti-Semitizm"
tarafından desteklendiğini gösterir.18
"Özgür ortamda beyin yıkama" sisteminin ABD'de oldukça etkili biçimde gelişmiş
temel aleti, siyasî meselelerin tartışılmasınmı desteklemek ama bu tartışmaların
parti çizgisinin temel prensiplerine iştirak edecek bir kabuller çerçevesinde
yapılmasını desteklemektir. Tartışma güçlendikçe tartışmaya katılanların
toplumlarındaki özgürlük ve katılanların cesaretlerinin hayranlığına
kapılırlarken ön kabuller daha da sağlam biçimde yerleşir.
Aynı şekilde, Vietnam Savaşı'nda ideolojik kurumlar "şahinler"le "güvercinler"in
tartışmasına izin verdi. Gerçekten de sadece tartışmaya izin verdi değil hatta
Amerikan'ın önemli sektörleri savaşın çok pahalıya mal olduğu ve Amerikan
çıkarlarının yer aldığı için savaşın karşısında olduğu 1968 yılma kadar bu
tartışma desteklendi de. Şahinler ABD'nin "Güney Vietnam'ı Komünist saldırı
karşısında müdafaa"smda başarılı olabileceğini büyük bir sebatla savunuyorlardı.
Güvercinlerse bu asil gayretin başarılı olma ihtimalini sorguluyorlar veya bu
amacı gerçekleştirmek için aşırı şiddet kullanı18 Paul Bermas'm "The Anti-Imperialism of Fools-Aptalların Anti-Em-peryalizmi",
The Village Voice, 22 Nisan 1986, isimli makalesi, Bernard Lewis'in The New York
Review'de yer alan, bu doktrini tefsir ederken "ilham almış bir deneme"
yorumundan bahseder. Anti-Semitizm kavramını inceleyen diğer değerlendirmeler
için bakınız benim Fateful Triangle, 14.
42
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
mma üzülüyorlardı. Veya bizim "aşırı doğruluğumuz ve çıkar gütmeyen iyiliğimizi"
icra ederken "hata" veya "yanlış anlaşılmalarımız"ın bizi yanlış tanıttığına
(ABD Asya araştırmalan'nm başı ve Harvard tarihçisi olan ünlü bir akademik
güvercinin sözleriyle) veya "iyilik yaparken aptalca hatalar yapıldığı" (Antony
Lewis, muhtemelen yönlendirici medya güvercini) için üzülüyorlardı. Veya bazen
de doktrinel sistemin en uçta bulunanları Kuzey Vietnam ve Viet Kong'un
gerçekten saldırıp saldırmadığını sorarlar ve belki de meselenin büyütülmüş
olduğunu ifade ederler.
Bu savaşla ilgili olarak en önemli verinin ABD'nin Güney Vietnam'ı "savunmadığı"
olduğu açıktır. Özellikle 1962'den sonra Başkan Kennedy, hava kuvvetlerini
milyonlarca kişinin temerküz kamplarına sürüklenmesine "yardım etmek" (!) için
geniş çaplı bombardımana girişmek üzere yollayarak Güney Vietnam'a saldırıyordu,
savunmuyordu. Bu ülkenin halkı, ABD herhangi bir siyasi düzen kurulma ihtimalini
baltaladıktan ve belki de yüzbin Vietnamlı'yı öldüren cani bir kukla hükümeti
kurduktan sonra Vietnam halkının dektekle-diği (ABD hükümetinin özel görüşmede
itiraf ettiği gibi) Güney Vietnamlı gerillalardan "korunabilirlerdi". Savaş
süresince ABD'nin saldırıları Güney Vietnam'a karşı olmuş ve 1960'ların
sonlarına kadar, savaş Hindi-çini'nin diğer bölümlerine yayılırken Güney Vietnam
direnişini kırmaya yetmiştir.
Sovyetler Birliği Afganistan'a saldırdığında bunu tecavüz olarak değerlendirdik;
fakat ABD Güney Vietnam'a saldırdığında bu "savunma" olmaktadır. Adlai
43
\
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Stevensen'ın, hükümeti müdahaleyi yüzey Ve yoğunluk bakımından genişletmeyi
gizlice planlarken bu saldırıyı 1964'de Birleşmiş Milletler'de bunun bir "dahili
taarruza karşı savunma" olduğunu iddia ettiği gibi Amerika'nın müdahalesi
"savunma" dır. ABD'nin Güney Vietnam'a saldırıda bulunduğu propaganda sistemi
tarafından inkar edilmemiştir, bu düşünce ifade edilmediği gibi düşünülmemişti
bile. ABD'nin Güney Vietnam'a saldırıda bulunduğu şeklinde bir ima dahi ne genel
basında ne de barışçı hareketlerin basınında yeralabilir-di.19
ABD sisteminin düşünce denetimindeki gücünü, Kuzey Vietnam'ın saldırısıyla
ilgili olarak ABD'nin uluslararası hukuk gereğince "silahlı saldırıya karşı
kollektif meşru müdafaa"da bulunup bulunamayacağı tartışmasından daha çarpıcı
gösterecek bir örnek daha yoktur. Muhalif konumu savunan kalın kitaplar
yazılmış, tartışma barışçı hareketler tarafından kamuoyuna açılmıştır.
Vietnamlılar'ın Vietnam'a saldırıda suçlu olup olmamalarıyla ilgili bu şiddetli
tartışmaların olması, fakat ABD'nin Güney Vietnam'a yaptığının saldırı olup
olmadığı konusunda hiçbir tartışma olmaması sistemin düşünceye müdahalesiyle
birlikte kontrolün de bir yansımasıdır..
Neler olup bittiği konusunda tamamen bilinçli olarak bu tartışmaya katılan kişi,
devletin şiddet uygula19 Bu konudaki çeşitli tartışmalar için bakınız Towards a New Cold War a.g.e.,
ve For Reasons of State-Devlet Olmanın Nedenleri (1973).
44
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
masına karşı olan kişilerin propaganda sisteminin ürkütücü etkinliği nedeniyle
tuzağa düşürüldüğünü görecektir. Vietnam'da ABD'nin savaşa girmesini eleştirmek
için Hindicini'nin karmaşık meselelerinde uzman olmak gerekirken Sovyetler'in
Afganistan'a saldırmasına muhalefet etmek için bu ülke meselelerinde uzman olmak
gerekmiyor. Devlet ve ona sadakatle hizmet eden seçkinlerin öne sürdüğü ifade
biçimleriyle tartışmaya girmek zorundadır ki bu da doktrinel sistemine katkıda
bulunmak demektir. Alternatif, gerçeği çoklarının anlamadığı yabancı bir dilde
söylemekle eşit anlama gelse bile söylemektir.
Bu söylenenlerin çoğu Orta-Amerika değerlendirmeleri için de geçerlidir. ElSalvador'daki ABD terörist savaşı saygın insanlar arasında bir tartışma konusu
olmuyor. ABD'nin Nikaragua'yı "kontrol" altında tutma çabaları tartışma konusu
içindedir ama bu konu da çok dar sınırlarda tartışılabilir.
"Kanserli bölgeyi çıkarmak" ve Saadinistler'in "sınır tanımayan devrim"lerini
(Hükümetin sadık papağanları olan çeşitli gazeteci ve yorumcunun uydurduğu,
hayal mahsulü bir propaganda) ihraç etmelerini önlemek için kuvvet kullanmanın
doğru olup olmadığını tartışabiliriz. Fakat kesip alınması gereken, "iyi örneği
tehdit eden" ve bölgeye "bulaşacak" "kanser" olgusunu tartışamazsınız.
Nitekim, 1986 yılının ilk üç ayında Honduras ve Kostarika üslerinden
Nikaragua'ya saldıran ABD müttefik güçlerine (onun en coşkun destekçilerinin
tanımladığı gibi) yardımın artması tartışmalarında, ABD millî
45
\
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
basını (The New York Times, Tha Washington Post) sek-senbeşten fazla yazarın bu
meseleyle ilgilenmesini sağladı ve Nikaragua'ya yönelik ABD politikasını yürüten
kişileri davet etti. Bunların seksenbeşi de eleştirilerinin şiddeti değişmesine
rağmen (keskin şekilde eleştirenler çoğunluğu oluşturuyordu) sandinistleri
eleştiriyorlardı.
İşte buna, ABD'de "halk tartışması" deniyor. Hiç sorgulanmayan şey Sandinist
hükümetin başarılı olduğu, ABD saldırısının bu gayretleri boşa çıkarmasından
önce, bu ülkede ilk yıllarda önemli sosyal reformların yapılmış olmasıydı.
Seksenbeş sütundan sadece ikisinde bu tür sosyal reformlara değinilmişti. ABD
saldırısının kesinlikle düşünülemez, ondan bahsedilemez olmasının temel sebebi
budur.
Sandinistleri savunmakla suçlanan kişiler şiddetle tahkir edilmekte (cevap verme
ihtimali bırakmamak için isim belirtilmeden yapılıyor bu) Fakat bu suçluların
hiçbirisine görüşlerini ifade etme izni verilmemektedir.
Amerikan millî basınının hayırsever gelişme kurumu Oxfam'm sonuçlarını
açıklamaya izin vereceğini düşünmek çok güç. Nikaragua'nın, Oxfam'in üzerinde
çalıştığı yetmişaltı gelişmekte olan ülke arasında, siyasi liderlerin "halkın
hayat şartlarını iyileştirmek ve onların gelişme sürecine aktif olarak
katılmalarını teşvik et-mek"te tek "istisna" olduğu söylenir. Oxfam'in üzerinde
çalıştığı dört Orta-Amerika ülkesinden "sadece Nikaragua'da, toprak mülkiyetinin
eşitsiz dağıldığı ifade edilmiş, fakir çiftçi ailelerine sağlık, eğitim ve zirai
hizmetler yaygınlaştırılmış". Hem de bütün bu politikaları kesintiye uğratacak
Kontra savaşına ve yine Oxfam'in
46
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
gelişmeye yönelik projelerden savaş projelerine dönmesine sebep olmasına rağmen.
"Kanser"in kesilip alınması doğrultusundaki ABD politikasının tarihî misyona
uygun düşüp düşmediği tartışmasının ABD millî basınında yeralması da inanılmaz
bir olaydır. Aynı şekilde saygın bilim adamlarının bu tür kabul edilemez
gerçekleri farketmemiş gibi görünmeleri gerekiyordu. Tartışma Şeytan
İmparatorlu-ğu'nun ileri karakollarıyla mücadele etmede kullanılabilecek bir
yöntemse de millî forumda belli sınırları aş-mamalıdır.20
"Özgür ortamda beyin yıkama", her namuslu insanın rahatlıkla görebileceği gibi,
totaliter mantalitenin, devletin şiddet kaynaklarının tam bir sadakatini
sağlamaya uygun olmadığı durumda başvurduğu bir yöntemdir. Bu yöntemin
başarısını Hindicini örneğinde açıkça görebiliriz.21
Diktatörlük veya askeri tedbirlerle yürüyen "de-mokrasi"de parti politikası ya
"Gerçek Bakanı"nın açıklamaları ya da diğer yollarla ortaya konan açık, net bir
yapıdadır. Otoriteye bütün olarak uyulmak zorundadır, itaatsizliğin maliyeti
hapishane veya çok kötü şartlardaki sürgünden (Sovyetler Birliği ve onun Doğu
Avrupalı müttefiklerinde olduğu gibi) işkenceye, tecavü20 Bu meşelerle ilgili değerlendirmeler için 13. notun referanslarına bakınız.
Oldukça nüanslı görüşlere sahip olan savaşa iştirak edenlerin görüşlerinin millî
basma yansımaması kayda değer.
21
Meselenin kendi şahsî özelliklerine göre değerlendirilmsi gereken şahsiyet
planında değil de millî seviyede izin verilen ifade alanı olduğuna dikkat
edelim.
47
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ze, sakat bırakmaya, kitle kıyımına (El-Salvador gibi ABD'ye bağlı olan
devletlerde tipik olarak görüldüğü gibi) kadar değişir. Özgür toplumda bu tür
yöntemler uygun değildir. Düşünce kontrolünü sağlamak için çok daha ince
yöntemler kullanılır. Parti politikası açık biçimde belli değildir, oldukça
yoruma açıktır. Bunları kabul etmeyenler hapse atılmaz veya işkenceye uğratılmaz
ya da bir tarafı kırıldıktan sonra bir tarafa bırakılmaz; fakat ne yazık ki halk
onların yanlış fikirlerinden korunur.
Günümüzde ekzotik söylemin ender olarak duyulduğu anlarda bile bu söylemin
dilini anlamak zorlukla mümkün olmaktadır. Ortaçağ'da, düşünce namusunun çok
daha yüksek olduğu dönemlerde fikirleri ciddi olarak ele almak, anlamak ve
onlara karşı rasyonel argümanlarla tartışmak gerekiyordu.. Bugün tartışılan
fikre sadece dokunmak yetiyor. Fikri nitelemek için bir yığm kavramlar bütünü
uyduruluyor -"ahlaki eşitlik", "Marksist" veya "radikal" gibi- ve fikir daha
fazla irdelenmiyor, gözardı ediliyor.
Bu tehlikeli doktrinler halkın hemen hemen bütün ifadelerini belirleyen teyakkuz
halindeki azınlık tarafından tartışıldığı zaman (veya daha doğrusu ciddi entellektüel çaba çoğunlukla uygun görülmediği için) mücadele edilmesi gereken
"yeni Ortodoksluk" oluyor.22 Tartışma düşünen değil de İman Doktrinlerini
22 Mesela, bakınız, Timothy Garton Ash, "New Ortodoxies: I- Yeni
Ortodoksluklar : I", The Spectator (Londra), 19 Temmuz 1986. ABD'deki "moral
eşitlik"le ilgili komik tartışma (Ki sadece tek taraf halka kendini ifade
edebiliyordu) ayrı bir inceleme konusu olacak çaptadır.
48
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
kabul eden kişiler arasında, marjinal meselelerde yapıldığı için fikrin en büyük
parçası gözardı ediliyor.
Konumuz olan Orta Doğu'ya dönecek olursak bu mesele için de aynı şeyin geçerli
olduğunu görürüz. Filistinlilerin "barış süreci"ne dahil edilip edilmemesi
gerektiğini tartışabiliriz ama ABD ve İsrail'in reddedici kampa öncülük
ettiğini, sık sık şiddet kullanarak "barış süreci"ne mani olduğunu anlamamıza
izin'verilmez.
Terörizmle ilgili olarak, izin verilen tartışma sınırları George Mason.
Üniversitesi'nde tarih profesörü olan ve "basitleştirmeler"den kaçınmamızı
öneren Shaul Bak-hashi tarafından çizilir. Shaul Bakhashi "basitleştirme-ler"den
kaçınmamız gerektiğini söylerken bu basitleştirmenin "kontrolü çok zor ama
gerçek bir problem" yaratan "Orta Doğu ve İslam radikalizminin sosyal ve
ideolojik kökenlerini inceleyecek" herhangi bir çalışmayı engelleyeceğinden
bahseder. Ona göre bizim, teröristleri bu kötü yola iten nedenleri anlamamız
gerekmektedir.23
Terörizmle ilgili olarak yapılan tartışmadaki yaklaşımlar ikiye ayrılmaktadır;
bir uçta, terörü basit olarak Şeytan İmparator ve onun ajanlarının kötü amaçlı
eylemleri olarak görenler vardır. Diğer uçta ise bu tür "basitleştirmeler"den
kaçınan, İslamî, Arap terörünün içkin kökenlerini bulmaya çalışan zeki, dengeli
düşünürler vardır. Orta Doğu'da terörün başka kaynakları olabileceği fikri
-İmparator ve taraftarları bu eylemlerde rol almış olsa da- apriori olarak
reddedilir, inkar edilmez ama düşünülemez bile. İşte bu, doktrinel siste23 The New York Review of Books, 14 Ağustos 1986.
49
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
min halkı iyi olmayan düşüncelere karşı korumada totaliter devletlerin
etkinliğini aşan gerçek bir zaferdir.
Şu da gözönünde bulundurulmalıdır ki, "ılımlı", liberal güvercinlerin
katılımları, düşünülebilir düşüncenin sınırlarını ortaya koymakla aşılama
sisteminin işlevini yerine getirmesini sağlıyor.
Bir yerlerde gazete okuyarak zaman kaybetmediğini belirten Henry David Thoreau
kendi Journal'mda şöyle yazmıştır:
Basının ehliyetini kontrol etmek için Kanuna gerek yoktur. Kendisi yeterince
kanundur, hatta gereğinden fazla kanundur. Toplum zımnen bir araya gelir ve
neyin söylenmesi gerektiğine karar verir, belli bir platformda fikir birliğine
varır ve ondan ayrılanı afaroz eder, binlerce kişi içinde hiç kimse farklı
birşey söylemeye cesaret edemez.
John Dolan'ın gözlemine göre Thoreau'nun ifadesi tam doğru değildir. O'na göre:
"Halk izin verilenin dışındaki fikirlerin açıklanma cesaretinden mahrum değil,
daha çok bu tür düşünceleri üretme kapasitesinden mahrumdur"24 İşte bu özellik
"demokratik konsensüs mimarları"nm itici gücüdür.
The New York Times'da, Woodrow Wilson International Center'dan Walter Reich
Achille Lauro'nun kaçırılması konusunda, bu tür "terörist cinayetlerin işlenmesi"yle ilgili olarak, bunların hem planlayıcıları, hem
24 "Non-Orvvellian Propaganda Systems", Thoreau Quarterly, Kış/İlkbahar, 1984.
Burada basılı olan bir grup gazeteciyle yaptığım konuşmaya ve devamındaki
değerlendirmeye bakınız.
50
OKTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
de icra edicileri için belli müsamahasız adalet standartlarının uygulanmasını
istediğini belirtmektedir:
Teröristlere, kendilerini mazlum, mağdur edilmiş özgürlük savaşçıları
olduklarına inandıkları için daha az ceza vermekle teröristlerin yalnızca kendi
adalet, hak anlayışlarının geçerli olduğu argümanını kabul etmiş dolayısıyla
adalet kavramını yaralamış oluruz. Filistinliler -ya da terörizmi dertlerini
gidermek için kullanan tüm gruplar- amaçlarına ulaşmak için terörizmden kaçınmak
ve kaçınılmaz biçimde uzlaşma içeren diğer anlaşma yolları bulmak zorundadırlar.
Ve Batı Demokrasileri hiçbir mazeretin -bazen arka planında mahrumiyeti
barındırsa da- masum insanlara karşı uygulanan terörizmin sorumluluğunu
azaltabileceğini kabul etmemelidir.
Bu sert cezaî tedbirler ancak kendilerine, yani imparator ve taraftarlarına
uygulandığında ciddiye alınabilir; eğer böyle olmazsa dünya Barış Kongresi ve
Afgan direnişi ile ilgili olan Komünist cephenin ürettiği çok daha az zekice
olmayan ifadeler kategorisine girer.
Tel-Aviv Üniversitesi'nde Stratejik Araştırmalar Ja-fe Center'ın vekil başkanı
olan Mark Heller şöyle der: "Devlet destekli terörizm düşük yoğunluklu bir
savaştır, dolayısıyla onun kurbanları, ABD de dahil bu belayı defetmek için her
türlü vasıtayı savunmanın emrine verirler": İmparator ve onun taraftarlarının
Salvadorlu, Nikaragualı, Filistinli, Lübnanlı ve diğer sayısız kurbanları
savunmanın birer parçasıdırlar.25
25 Reich, The New York Times, 24 Temmuz. Heller, The New York Times, 10 Haziran
1986.
51
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Fakat bu sonuçlan ne Reich ne Heller ne de onların okuyucuları çıkarabilir, ne
de The New York Times'da bunlar ifade edilebilir. Hatta Reich ve Keller'in
söylediklerinin mantıkî sonuçları çıkarılacak ve basında açıkça yazılacak olsa
bu ABD ve müttefiklerinin siyasî liderlerine yönelik terörist saldırıları teşvik
etmekten yargılanabilir.
ABD'deki en şüpheci sesler: "Albay Kaddafi'nin terörizme verdiği açık desteğin
en bariz kötülük" ve "başlarını biliyorsunuz diye katilleri cezasız bırakmanın
hiç bir anlamı yok (aynen böyle)" olduğu fikrinde birleşirler. "Misillemenin
suçsuz insanları öldüreceği ve bu misillemenin terörist devleti korkutmayacağı"
görüşüne de katılmazlar.26
Bu prensipler dünyadaki pek çok kişiye Başkan Regan' ı öldürmek ve hatta "bu
misilleme hareketi suçsuz sivilleri öldürecek olsa bile" Washington'u bombalama
yetkisi veriyor. Fakat çok azınlıktaki eğitilmiş Amerikalılardan başkalarının bu
basit gerçeği kavrama ihtimalleri yoktur. Ve o azınlık da bu doktrinel sistem
içinde görüşlerini zorlukla ifade edebilecektir. Bu, bu şekilde sürüp gittiği
takdirde demokratik politikaya -elbetteki Orwelyen anlamının dışındakatıldığımız konusunda kendi kendimizi aldatmış olacağız.
Basında korsan ve hırsızların dilek ve anlayışlarının ifade edilmesinin uygun
olup olmayacağı konusunda acı bir tartışma var: NBC Achille Lauro uçak kaçırma26 Anthony Lewis, The New York Times, 21 Nisan 1986.
52
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ
smı planlamadan suçlanan kişiyle röportaj yaptığında yani onları karalamadan
özgürce kendilerini ifade etmelerini sağladıklarında şiddetle kınanmıştı- özgür
toplumda çok iyi işleyen tek tip düşünmeden utanmazca bir sapma olduğu için.
Basın Ronald Reagan, George Shultz, Menahem Begin, Şimon Perez ve diğerlerinin
"yoğunluğu düşük savaş", "misilleme" ve "terör önleyici hareket" politikalarını
savunarak, yanlışlarını göstermeden konuşmalarına izin vermeli mi? Basın
teröristlerin kendilerini özgürce ifade etmelerine izin verdiğinde terörizmin
bir ajanı gibi mi davranmış olur? Bu soru sorulmaz, sorulsa bile sadece korku ve
tiksintiyle sorulabilir. Bundan sonraki bölüm aşılama sisteminin başarısını
gösteren bu tepkiyi göstermeye çalışacak.
Yazın sansürü ABD'de hemen hemen yok gibi fakat düşünce denetimi çok yaygın bir
sanayidir. Gerçekten de düşünce denetimi, seçkin düşüncesi halkın pasifliği ve
tasdiki prensiplerine dayanan bir sistem için elzemdir.
53
ikinci Bölüm
Ortadoğu Terörizmi Ve Amerikan İdeolojik Sistemi
17 Ekim 1985'de Başkan Reagan, kendisine İsrail'in Orta Doğu'da "cesur adımlar"
atmaya ve "barış elini" Ürdün'e uzatmaya hazır olduğunu söyleyen İsrail
Başbakanı Şimon Perez'le Washington'da görüştü.
David Shipler bu görüşmeyi The Times'da ABD'nin İsrail'le ilişkilerini
"fevkalade yakın ve güçlü" olarak niteleyen yetkilinin sözlerini iktibas ederek
şöyle yorumladı: "Bay Perez'in bu ziyareti pek alışık olunmayan Amerikan-İsrail
mutabakat anına denk geldi." Gerçekten de Perez, Amerikan basını tarafından
oldukça sıcak karşılanmış ve "savaşın maliyeti yerine barışın maliyetine
katlanacağı" sözü nedeniyle övülmüştü. Başkan da Bay Perez'le "Birçok İsrailli,
Amerikalı ve Arabın ölümüne sebep olan ve bir çoğuna da acı getiren terörizm
afeti"ni tartıştıklarını ve Terörizmin Orta
55
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Doğu'da barışı tesis etme çalışmalarımızı durdurmaması gerektiğine karar
verdik"lerini söylemişti.1
Dünya terörünü yöneten, iki kumandanın, yerli halkın, Filistinliler'in kendi
kaderlerini belirleme haklarının olmadığı yolundaki anlaşmasını haklı bulabilmek
için Jonathan Swift'in yeteneğine sahip olmak gerekiyor.
Barış adamı Şimon Perez, Ürdün Vadisine yerleşen İsraillileri ziyaret ederken
buranın "İsrail devletinin ayrılmaz bir parçası" olduğunu söylüyordu. Bu ifade
onun "geçmişin değiştirilemeyeceği ve İncil'in de bizim topraklarımızın kaderini
belirleyen kafi bir belge olduğu" ve bir Filistin devletinin "İsrail'in
varlığını tehdit"2 edeceği sabit fikriyle uyum arzediyor. ABD'nin ılımlığı
nedeniyle övdüğü Perez'in Yahudi Devleti kavramı, Filistin halkının varlığını
tehdit değil yok etmektedir. Fakat bu durum ciddiye alınmaz, bu mükemmel olmayan
dünyanın küçük bir kusurudur.
Perez ve diğer İsrailli liderler Filistinlilerin "halkımızın binlerce yıl kutsal
bildiği topraklarda asla payı" olamayacağını söyleyen başkan Hayim Herzog'un
1972'deki konumundan bir santim bile geri çekilmemiştir. Buna rağmen
"güvercinler" demografik problemden kaçınmak için nüfusun yoğunluğu Arap olan
Batı Yakası'nın Yahudi Devleti'nden hariç tutulmasını tercih etmekteler.
1
The New York Times, 17,18 Ekim 1983.
2
Ha'aretz, 22 Mart 1985; Noam Chomsky, The Fateful Triangle: Israel, the
United States, and the Palestinians-Hayati Üçgenİsrail, ABD ve Filistinliler,
(1984) s. 54, 75, 202.
56
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
1976'den 73'e kadar kıdemli askerî görevli olan sabık İsrail istihbarat başkanı
temel prensibin: "(İşgal edilmiş topraklarda) meskun bulunan kişilerin bölgenin
siyasî geleceğine.katılımını engellemek ve halkın İsrail'le görüşmeler
yapabilecek bir güç olarak görmemeleri gerektiği"ni söyler. Yani herkes
tarafından da anlaşılabileceği gibi, "eğer siyasî teşkilatlanmalara izin
verilirse, bu teşkilatların liderleri siyasî meselelerin potansiyel
iştirakçileri olabileceği için mutlak olarak siyasî teşkilat kurma yasağı"
getirilmektedir. Aynı şekilde "işgal edilmiş topraklarda, bölge dışındaki
Filistin Arap liderlerine temel olabilecek, müzakere yolu açabilecek her
insiyatifi bastırmak" olarak değerlendirilecek politikalar güdülür. Gazit, hala
da güdülen bu hedeflerin başarıldığı için İsril politikasını "başarılı vak'a"
olarak niteler.
ABD'nin desteğine sahip olan İsrail'in konumu, 1976 Ocağında FKÖ ve Arap
devletlerinin Birleşmiş Milletler'e barışçı, iki devletli düzen teklifini
sundukları, İzak Rabin'in (şimdi Savunma Bakanı) başbakan olduğu dönemde olduğu
gibidir. Ki o zaman İsrail, kendisini tamsa ve terörizmden vazgeçse bile FKÖ'yle
yapılacak her müzakereyi reddedeceğini ve FKÖ olsun olmasın "Filistinlilerle
müzakereye girmeyeceğini belirtmişti".3
3 Yossi Beilin, Mechiro shel Ichud (Tel Aviv, 1985), s. 147; Al-Hamish-mar'da.
(7 Kasım 1985)'de iktibas edilen Gazit'in yazısı Hamakel Vehage-zer (Tel Aviv,
1985); Noam Chomsky, Towards a New Cold War-Soguk Savaşa Doğru (Pantheon, 1982)
s. 267-68.
57
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Ne Perez ne de Reagan FKÖ'nün -ki ikisi de çok iyi biliyordu ki FKÖ
Filistinliler nezdinde ezici bir desteğe, 1947'deki Siyonist Organizasyon kadar
meşruiyete sahipti- bu açık teklifini değerlendirmeye almak istemiyorlardı.
Yıllardır milletlerarası konsensüse uygun olarak iki devletli düzenin karşılıklı
tanınmasını öneren anlaşma teklifleri her seferinde ABD ve İsrail tarafından
engelliyordu.4
Bu önemli politik gerçekler "terörizmin kötü sonuçları" konusuyla ilgili
herhangi bir değerlendirme için gerekli iskeleti oluşturmaktadır. Çünkü ırkçı
Amerikan söyleminde terörist eylemler Araplara yüklenmekte, Yahudiler bu
suçlardan masun tutulmaktadırlar. Tıpkı "barış"m Yahudilere millî kaderlerini
belirleme hakkını veren fakat bu hakkı Filistinlilere vermeyen bir düzen
anlamına gelmesi gibi.
Perez, İsrailli gazeteci Amnon Kapeliouk'un olay yerinden bildirdiğine göre, 20
Tunuslu ve 55 Filistinlinin ölümüne yol açan Tunus'a saldırmak üzere bombalar
gönderdikten sonra Washington'a barış ve terörizmle ilgili olarak konuşmak için
suç ortaklarıyla görüşmeye gelmişti. Tunus'a yapılan saldırının hedefi oldukça
savunmasızdı, "birçok evin bulunduğu, tatil kulübele-riyle FKÖ Bürolarının
yanyana ve bu bürolarla diğer binaların çok yakından bile baksanız
farkedilemeyecek derecede birbirine karışmış olduğu bir tatil yöresiydi.".
Burada kullanılan silahlar Beyrut'ta kullanılanlardan
4
Ragan'a atıf yaptığımızda, elbette sadece yetkiyi elinde tutan sembolik
kişiden değil politika yapıcıları ve propagandacılardan bahsediyorum.
58
ORTADOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
çok daha komplike ve hedeflerini toza çeviren türdendi.
Bombalanan binadaki kişiler tanınmayacak şekilde parçalanmıştı. Bana bîr dizi
ölü resmi gösterdiler; "Onları alabilirsiniz" dediler. Fakat onları ofisde
bıraktım. Hiçbir gazete bu tür terör fotoğraflarını basamazdı. Bana karakol
yakınında sandviç satan bir çocuğun paramparça olduğunu, çocuğun babasının onu
topuğundaki bir yara izinden tanıyabildiğini söylediler. Kılavuzum "molozların
altından görünüşte sağlıklı ve yara almamış kişilerin çıkarıldığını fakat
bunların yarım saat sonra iki büklüm olup öldüklerini" söyledi. Besbelli ki
patlamanın şiddetinden tüm iç organları parçalanmıştı.5
Arkasında yirmi bin ölü ve yakıp yıkılmış arazi bırakan ABD destekli Beyrut
işgalinden sonra, Reagan'm emriyle Tunus Filistinlileri kabul etmişti. "İsrail
ve bölgenin diğer ordularını iyi tanıyan önde gelen Pentagon generalleri" İsrail
askeri muhabiri Za'ev Schiff'e şöyle demiştir: "Sivrisineğe karşı çekiç
kullanıyorsunuz. Gereksiz yere birçok kişiyi öldürdünüz. Lübnanlı sivillere
yaptıklarınız bizi şaşkına çevirdi." Aynı görüş sivillere ve mahkumlara yapılan
muamele ve saldırının zalimliği karşısında dehşete düşen İsrailli askerler
tarafından da paylaşılmaktaydı6-fakat İsrail'e ve Begin-Şaron takı5
Yediot Ahronot, 15 Kasım, 1985.
6
Ze'ev Schiff, Ha'aretz, 8 Şubat 1985; "Arapların mübalağaları", Arap
kültüründe "yalan söylemenin hiçbir sorumluluğu olmadığını" (Martin Paretz; THe
New Republici, 29 Ağustos 1983) ifadeleri yer alırken basının Yahudi karşıtı ve
FKÖ taraftan olduğu yönündeki yayınlara rağmen İsrail terörünü savunanların
reddettikleri ve ABD'de bilinme-
•59
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
mına verilen destek bu vahşetle paralellik göstererek artmış ve Ağustos'taki
Beyrut bombardımanından sonra en yüksek noktasına ulaşmıştır.7
Barışçı ve Sosyalist Enternasyonalin saygın kişisi Şimon Perez, Lübnan
direnişinin getirdiği maliyetlerle harp sonrası Sabra-Şatilla katliamlarının
maliyeti İsrail tarafından ağıza alınıncaya kadar sessizliğini muhafaza etti. Bu
direniş İsrail'in Lübnan için düşündüğü, güneyin büyük bölümünün İsrail
kontrolünde olacağı ve geri kalan bölümünün de İsrail'in Falanjist müttefikleri
ve seçilen Müslüman seçkinler tarafından yönetileceği şeklindeki "Yeni Düzeni"
tehdit ediyordu.
Kapeliouk'un da belirttiği gibi Tunus saldırısının hedefinin Arafat olduğuna hiç
şüphe yok. FKÖ ofisinde, yıkıntılar arasından, altında Arafat'ın şu sözlerinin
bulunduğu bir resmi çıkmıştır: "Benimle müzakere edecekleri yerde beni öldürmek
istiyorlar."
Kapeliouk'a "FKÖ'nün müzakere istediği fakat İsrail'in herhangi bir müzakereye
oturmayı reddettiği" söylendi. Bu kadar basit bir ifade ABD basını tarafından
etkin bir şekilde gizleniyor; daha da kötüsü ırkçı peşin hükümlerle meseleye
ilgisiz görülüp görmezden geliniyor.
ABD'nin, Tunus saldırısında suç ortağı olduğu konusunda hiçbir şüphe yoktur.
Hatta ABD katillerin yolları üzerinde bulunan kendi müttefiklerini bile uyarmayen olaylar için bu olaylara iştirak edenlerden alman ifadeler için bakınız
Fateful Triangle-Hayati Üçgen. 7
Aşağıdaki 48. nota bakınız.
60
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
di. Altıncı Filo ve bölgede yaygın ABD gözetleme sisteminin Akdeniz'de ikmal
yapan İsrail uçaklarını tesbit edemiyeceğine inanmak, Amerikan askerî
yeterliliğini Kongrenin araştırması gerekliliğine ve ABD ve onun müttefiklerinin
düşmanların saldırılarına maruz kalacağına inanmayı gerektirir.
Los Angeles Times telgraf servisini delil olarak göstererek "ABD'nin Altıncı
Filonun baskından haberdar olduğu fakat Tunuslu görevlilere bildirmeme kararını
aldığını ifade eden hükümet kaynaklarından alıntı yapan" yazılar neşreder. Fakat
çok önemli olan bu ifadeler ne iki önemli Doğu tarafı gazetesi (The New York
Times, The Washington Post) ne diğer ABD gazeteleri ne de onların deniz aşırı
yardımcıları olan AP ve UPI de ye-ralmıştı. Economist'in Orta Doğu muhabiri
Godfrey Jan-sen "ABD'nin pasif olarak işbirliğinde bulunduğunun kesin olduğunu"
ilave etmiştir.8
Tunus bombardımanının kurbanlarından biri, 1960'da Kudüs'te doğan ve 16 yaşından
beri 12 kez hapsedilmiş olan, The London Sunday Times'ın İsrail'deki işkence
araştırmasına (19 Haziran 1977) bilgi veren Mahmut el-Mağribi'ydi. İşgal
neticesinde gittikçe kötüleşen şartlarda yıllarca marjinal yaşadıktan sonra
"Ürdün'e kaçmayı başaran" Mağribi, işkence konusunda, İsrail askerî sansürü
sonucu Doğu Kudüs'deki Arap basınında reddedilen bilgiler verdi.9 Şüphesiz bu
gerçek8
Godfrey Jansen'm 3 Ekim tarihli The Los Angeles Times'ı delil gösterdiği 11
Ekim 1985 tarihli Middle East International.
9
Ocak 1986'da Against the Current-Akım'a Karşı'da görülmüştür.
61
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
lerin ABD'de hiçbir anlamı yoktu, keşke bu tavır The Sunday Times'ın bu
çalışmasının basma yansımaması dolayısıyla olsaydı. Fakat bu çalışma liberal New
Repub-lic'de Araplara yapılan işkenceyi açıkça savunur biçimde yer almış ve
hiçbir halk tepkisine sebep olmamış-tır.10
ABD, İsrail'in Tunus'u bombalamasını "terörist saldırılara" karşı "meşru bir
misilleme" olarak görüp hoş-görmektedir. Basma yansıdığına göre, Dışişleri
Bakanı Shultz bu yargıyı teyid edecek biçimde İsrail Dışişleri Bakanı İzak
Şamir'e telefonda "başkan ve diğerlerinin İsrail'in yaptıklarına sempatiyle
baktıklarını" bildirmişti.11
ABD aksi yöndeki halk tepkisinden sonra açık desteğini çekti; fakat "Birleşmiş
Milletler Anlaşmaları, Uluslararası Hukuk ve Davranış Normlarının çiğnenmesi"
olarak değerlendirilecek "bu tür silahlı saldırı ey-lemleri"ni Güvenlik
Konseyi'nin kınamasını -her zamanki gibi yalnız kalarak- engelledi. Bu durumun
"FKÖ yanlısı" veya "İsrail aleyhtarı" hareket olarak görülüp kınanması ABD'deki
kültürel ve entellektüel iklimi göstermesi bakımından manidardır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin de belirttiği gibi İsrail'in Tunus'u
bombalaması çok ciddi bir saldırı olmadığı için milletlerarası terörizme
girmediğini söylemek de mümkün. Veya İsrail'i başkaları tarafından tanımlanan
"milletlerarası terörizm" kavramı içine sokmanın haksız olduğu da söylenebilir.
10 Fateful Triangle-Hayati Üçgen, s. 127, 176.
11
Bernard Gwertzman, The New York, Times, 2, 7 Ekim 1985.
62
ORTADOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Bu son iddiayı cevaplamak için Büyükelçi Benjamin Netanyahu'nun terörizmle
ilgili olarak milletlerarası bir konferansta formüle ettiği kendi doktrinini
kullanabiliriz. Onun da açıkladığı gibi terörizmi niteleyen en önemli faktör:
"Siviller arasında kasden ve sistematik cinayetlerle, yaralamalarla korku
salmak"dır. Çok açık bir şekilde görülüyor ki, Tunus'un bombalanması ve
İsrail'in yıllardır yaptığı diğer saldırılar bu kavram içine girmektedir.12 Her
ne kadar Netanyahu'nun katıldığı toplantının konusu olarak İsrailliler'e yapılan
en şiddetli saldırılar (Me'let ve Münih Katliamı, Lübnan'ın işgal edilmesine
mazeret gösterilen 1978 sahil saldırısı) hatta uçak kaçırma veya rehine alsalar
da İsraillilerin yaptıkları terörizm kavramı içine girmektedir.
Tunus'daki FKÖ karakollarına yapılan saldırılar Kıbrıs, Larnaka'da yakalanan ve
suçları nedeniyle muhakeme edilip öldürülen üç İsrailliye karşı misilleme olarak
yapıldığı ileri sürülüyor. "Batılı FKÖ uzmanları" Arafat'ın bu planlı eylemden
haberli olmasından şüphelenmekte ve "İsrailliler Bay Arafat'ın da dahil olunduğu
kavganın içine düşmüştür"13 yorumunu yapmaktadırlar.
İsrail terörizminin Amerikan müdafileri etkilenmezler. Bizlere "İsrail'in Tunus
saldırısının terörist eylemlerden sorumlu kişileri hedeflediğini söylerler. Bu
ifadeyi, Arafat çağın Filistin hareketinin kurucusu ol12 Beverly, Beyette'nin terörizm konulu Uluslararası Konferansa sunduğu rapor,
The Los Angeles Times, 9 Nisan 1986.
13
Edward Schaumer, The New York, Times, 22 Ekim 1985.
63
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
duğu ve hala da bu konumda bulunduğu için "bütün vahşetin sorumluluğu
Arafat'ındır" diye açıklamaktadırlar. İsrail lobi grubu AIPAC'da yaptığı bir
konuşmada Başsavcı Edwin Meese ABD'nin hiç ilgisi olmasa bile Arafat'ı genel
olarak "milletlerarası terörizm eylemlerinden mesul tuttuğunu" söylemiştir.14
Yani "FKÖ'ye karşı" olan her hareket -tarihi kayıtların da gösterdiği gibimeşru olmaktadır.
Tunus saldırısı İsrail'in devlet olduğu ilk günden beri yaptığı eylemlerle
uygunluk gösterir. Yani misilleme hareketinin o olayı işleyenlere değil de
savunmasız kişilere yöneltilmesi alışılmış bir durumdur. FKÖ'ye yöneltilen
geleneksel suçlama "tıpkı İsrail gibi düşmanlarına doğrudan saldırmak yerine,
mesela Filistinlilerin İtalya, Avusturya ve başka yerlerdeki daha savunmasız
hedeflerine saldırmaları"15 -onların korkak ve acımasız karakterinin başka bir
işaretiy-di. Fakat çok daha önce başlayan ve çok daha geniş ölçekli benzeri
İsrail eylemleri, İsrail kahramanlığı, "silahların masumiyeti", askerî etkinlik
övgüleri arasında dikkatimizden kaçmaktadır. Misilleme kavramı bahsedeceğimiz
başka meseleleri de ortaya çıkarmaktadır.
1985 yılı bittiğinde basın, 25 Eylül Larnaka cinayeti, Achille Lauro kaçırma
olayını ve 7 Ekim'de bir Amerikan turistin öldürülme olayını içine alan
"Milletlera14
The New Republic, 21 Ekim 1985, 20 Ocak 1986; AP, 4 Nisan 1986.
15
Robert Mc Fadden, "Terror in 1985: Brutal Akkacs, Tough Response-1985'te
Terör: Zalim saldırı, Sert Misilleme", The New York, Times, 30 Aralık 1985.
64
ORTA-DOGU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
rası terörizmin kanlı yılı" isimli bir yazı yayınladı. Yıl sonunda uzun uzadıya
anlatılan terörizme bakış yazısında The Times Tunus'un bombalanma olayını kısaca
vermiş fakat bunu da terörizm olarak değil "Filistin olayları üzerinde çok küçük
bir etkide bulunan ve diğer milletlerin feryat etmelerine sebep olan bir
ümitsizlik eylemi" olarak tarif ettikten sonra bir misilleme eylemi olarak ele
alınmıştır.
Harward Hukuk profesörü Alan Dershowitz, ABD'nin "diğer ülke vatandaşlarına
şiddet uygulamış İsrail teröristlerini -mesela Ariel Şaron, İzak Şamir ve Menahem Begin- memleketlerine iade edeceğini söyleyerek İtalya'yı, "uçak kaçırma
olayını planladığı ileri sürülen" kişiyi serbest bıraktığı için uluslararası
terörizme katkıda bulunmakla itham etmişti. Bu beyan utanmazca, Şimon Perez'in
Tunus'un bombalanmasından hemen sonra Washington'da ağırlandığı ve barışa
katkılarından dolayı övüldüğü sıralarda vuku bulmuştur. Ve hakim kültürel
iklimde sıradan bir vaka olarak değerlendirilmiştir.16
Reagan'm terörizmle ilgili beyanları büyük bir ciddiyetle tartışılmakta. Kendi
müttefik güçlerini Nikaragua'yı yakıp yıkmaya, halkı öldürmeye veya El Salvador
halkını katletmek üzere gönderirken milletlerarası teröre karşı ateş püsküren
riyakarlığa rağmen eleştiriler dikkate alınıyordu. Reagan bu sahneye sonradan
çık16 UPI, The Los Angeles Times, 28 Aralık 1985; Mc Fadden, Dershowitz, The New
York, Times, 17 Ekim 1985; Alexander Cockburn, The Nation, 2 Kasım 1985, utanç
veren iki yüzlülüğe dikkat çeken biricik yazı.
65
i
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
mıştı, onun "çağımız Orta Amerika terörünün kurucu babaları" arasında bulunduğu
iddia edilemez.
Barış ve terörle ilgili Reagan-Perez görüşmelerinden kısa bir süre sonra
Amerikan Halk Sağlık Kurumu ve Dünya Sağlık Kurumu'nun da tasdikiyle
Nikaragua'da yapılan bir araştırmadan 120 kişilik doktor, hemşire ve diğer
sağlık personeli döndü. Bu grup klinik ve hastanelerin yakılıp yıkıldığını,
sağlık uzmanlarının öldürüldüğünü, ilaç kıtlığına sebep olacak şekilde
köylerdeki tabii bitkilerin yağma edildiğini ve çocuk felci aşısının kesildiğini
belirtti. Milletlerarası şiddet kampanyasının küçük bir bölümü milletlerarası
terörizmin merkezleri olan Washington ve Miami'de düzenlendi.17 Nikaragua' daki
Times muhabirleri kendileriyle
17 Rosan Gelbspan, The Boston Globe, 16 Aralık 1985. Contra'nm yaptığı
barbarlıklar için Amerikan Gözlem'in düzenli raporları ve diğer pekçok dikkatli
ve titiz çalışmalara bakabilirsiniz. Bu araştırmalar üzerinde, Donald T. Fox,
Esq., and Prof. Mihael ]. Glennon'ın, International Human Rights Law Group and
Washington Office on Latin America, raporu, Nisan 1985. ABD'nin tavrını "kasıtlı
cahillik" olarak tarif eden yüksek devlet görevlilerinin ifadelerine yer
verirler. Bu yaygın ve ürkütücü ifadeler basın tarafımdan görmezden geliniyor
hatta Batı zulmünün aşırı savunucuları tarafından açıkça inkar ediliyor (hiçbir
delil olmadan). Mesela, Oxfam ve diğerleri tarafından yüklenen suçların sadece
yanlış değil aptalca da olduğunu iddia eden Robert Conquest, "Laying Propaganda
on Thick-Pro-pagandaya Şükürler Olsun", The Daily Telegraph, (Londra, 19 Nisan
1986). Yine Gary Moore'un benzer ifadelerini, National Interest, (1986 Ya-zı)'de
bulabilir veya "kontraların sivillere zarar vermemek için çok çalıştıklarını,
Sandinist muhaliflerinin yaptıkları zulümlerle karşılaştırıldığında bu şekilde
adlandırılacak hiçbirşey yapmadıklarını" söyleyen Jeane Kirkpatrick'in yazısına,
The Boston Globe, (16 Mart 1986) bakınız. Fakat Sovyet terörizmini müdafaa eden
benzer yazıların ise basında yeralması-na kesinlikle izin verilmez. Ayrıca 44
numaralı nota bakın. Geleneksel tavır Batılı müttefiklerin yaptıkları
zalimlikleri inkar etmek değil, gör66
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Afganistan'daki Pravda gazetesindeki meslektaşları arasında contra vahşetini
irdeleme veya onların faaliyetlerini ortaya çıkarma uğraşıları konusunda
paralellik kurmuşlar fakat bu rapor da diğerleri gibi Gazete Kayıtlarında
görmezden gelinmiştir.
Tunus'a yapılan baskın her zaman için kolaylıkla görülemeyecek bir riyakarlık
ölçüsündedir. Düşünün ki Nikaragua'nın Washington'a Reagan, Shultz ve diğer
milletlerarası teröristleri öldürmeyi amaçlayan ama yüzbinlerce kişiyi "kaza"yla
öldüren bir bombalama eylemini yaptığını varsayalım. Eğer Larnaka ve Tunus
misillemesinde olduğu gibi bire yirmibeş makul görülecek bir nispetse bu eylem
Amerikan standartlarına göre haklı bir misilleme olacaktı. Tam bir karşılaştırma
yapabilmek için, eylemi yapanların hedefleneceğini ve terörü kimin başlattığı
konusunda hiç şüphenin olmadığını ve nisbeten nüfus fazlalığı nedeniyle makul
bir ölçüde ölü sayısının artması gerektiğini eklemek gerekiyor.
Başkan Reagan'ın "teröristler ve onları destekleyenler hesaba çekilecektir ve
çekilmelidir de" sözü bu tür bir misillemenin ahlakî temelini sağlamış oluyor.18
Gördüğümüz gibi bu sözler onun basındaki sert eleştirileriyle tam bir uyum
göstermektedir.
mezden gelmektir. Oldukça hayret verici yalanlar dahil, bazı örnekler için
bakınız Noam Chomsky ve Edward S. Herman'm The Political Economy of Human
Rights, Off 2; After Catalysm: Postwar Indochina and the Reconstruction of
Imperial Ideology (1979); benim "Decade of Genocide in Review", Inside Asia
(Londra), Şubat-Mart 1985 ve "Visions of Righteousness" Cultural Critique, 1986
baharı; Chistopher Hitchens'ın "The Chorus and Cassandra", Grand Street, 1985
güzü. 18 The New York, Times, 29 Haziran 1985.
67
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Perez kendisini Lübnan'da barış adamı olarak tanıtmıştır.19 Fakat bakan olduktan
sonra İsrail'in işgal ettiği Güney Lübnan topraklarında sivillere karşı
düzenlediği "terörle mücadele" programları yoğunluk kazanmış, 1985 başında Demir
Yumruk operasyonlarıyla gaddarlığın en üst noktasına ulaşmıştır. Demir yumruk
operasyonları için Curtis Wilkie diğer gazetecilerin dediklerini tasdik ederek
"Latin Amerika ölüm müfrezelerinin özelliklerine" sahip olduğunu söylemiştir.
Mesela, Zrariye köyünde IDF, "silahlardan temizlenme" işlemi yaparken cephede
uygulanacak bir operasyon icra edilmiştir. Zrariye ve onun yanındaki üç köyü
saatler süren yoğun bir bombardımana tabi tuttuktan sonra tüm erkekleri bir
arabaya doldurmuş, bazılarının İsrail tankları altında ezilen arabalarda
ölenlerle birlikte otuzbeşle kırk arasında köylüyü öldürmüş, diğer köylüleri
dövmüş ve kendilerine uzaklaşmaları ihtarı yapan Kızıl Haç çalışanları üzerine
tank ateşi açmıştı. Fakat savunmasız köylülere bunu yaparken silahlı gerillalar
karşısında 'silah savaşı' diye tabir edilen savaştan hiç zayiat vermeden
kaçıyorlardı.
19 Ve daha önceki İşçi hükümeti döneminde solcu-Amerikan kamuoyunda alkışlanan
artan milletlerarası hukukun ihlali, tutukevlerinde işkence yapılması, evlerin
mühürlenmesi gibi olaylar İsrail'de Menahem Begin iktidara geldikten sonra
azaldı. Dany Rusinstein, Davar, 4 Şubat 1986; Eti Ronel, Al Hamishmar, 11
Haziran 1986. Uygulanan işkenceyle ilgili olarak, bakınız, Ha'aretz, 24 Şubat
1986; ve Ghadda Abu Jaber, 1985 -Policy of Torture Reneved, Alternative
Information Center, Kudüs, Şubat 1986; Koteret Rashit, 7 Mayıs 1986. Ayrıca
bakınız Milletlerarası Af Örgütü "Town Arrest Orders in Israel and the Occupied
Territories", 2 Ekim 1985.
68
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Bir gün önce, 12 İsrail askeri sınır yakınındaki bir intihar saldırısında
öldürülmüştü. Fakat İsrail Zrari-ye'ye saldırısının bir misilleme olduğunu inkar
etti. İsrail'in inkarı ABD'deki müdafileri tarafından hakikat gibi gösteriliyor
ve olay "köyün teröristlerin üssü olduğu...34 Şii gerilladan az olmamak üzere
bunların 'silah savaşı'nda öldürüldükleri ve 100'den fazlasının da sorgulanmak
üzere alındığı -bir küçük köyden" (Eric Bre-indel) şeklinde, Şii terör ağının ne
derece yaygın olduğuna işaret edilerek açıklanıyordu. Orada bulunan muhabirlerin
gözledikleri gibi, partinin resmi kabulünden habersiz olarak İsrailli askerler
"İsrail Savunma Gücünün İntikamı" sloganını kasaba duvarlarına Arapça olarak
yazıyorlardı.20
Bundan başka İsrailli silahlı adamlar hastahane ve okullara ateş açıp,
"şüpheliler"i "sorgulama" veya İsrail toplama kamplarına götürmüşlerdir -bunlara
hastahane ve ameliyathanede yatan hastalar da dahildi. Bu vahşet, bölgeyi sık
sık ziyaret eden Batılı bir diplomat tarafından "keyfî cinayet ve kasdî
barbarlık" seviyesine ulaşma olarak nitelendiriliyor.21
IDF'nin Lübnan'daki irtibat unsurunun başkanı olan General Shlomo Uya "terörizme
karşı tek silahın yine terörizm olduğunu ve İsrail'in teröristlerin anladı20 Curties Wilki, The Boston Globe, 10 Mart; Julie Flint, The Guardian (Londra)
13 Mart; Jim Muir, Middle East International, 22 Mart; Brein-del, The New York,
Times, 28 Mart; Nora Boustany, The Washington Post, 12 Mart 1985. Duvar
yazısının bir fotokopisi için bakınız Joseph Schec-hia, The Iron Fist (ADC,
Washington, 1985).
21
The Guardian (Londra), 2, 6, Mart 1985.
69
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ğı dilden konuşma hakkının olduğunu" söyledi. Bu kavram yeni bir şey değil.
İşgal edilen Avrupa'daki Gestapo uygulamaları da "terörizmle mücadele etme adına
aklanıyordu". Klaus Barbies'in öldürdüğü bir kurbanın üzerinde "Teröre Karşı
Terör" notu iliştirilmiş olarak bulundu -bu isim tesadüfen İsrailli bir terörist
grupça benimsenmiş ve Der Spiegel'in başyızısı 1986 Nisan'mda ABD'nin Libya'yı
bombalama terörünü ayrıntısıyla anlatmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin "İsrail'i Günay Lübnan'da sivil halka
yönelik eylemleri" sebebiyle kınamak için karar çıkarması ABD'nin "çifte
standart uygulaması" ve Jeane Kirkpatrick'in izahındaki gibi "Dengesiz
çözümlerin Lübnan Krizini çözümleyeceğini inanmıyoruz"22 şeklindeki bahanesiyle
veto edilmiştir.
İsrail'in terör eylemleri direnişçilerin onları çekilmek zorunda bırakmasına
kadar devam etti.
İsrail ve onların ücretli askerleri olan Güney Lübnan Ordusu (SLA)'nun 31 Aralık
1985'te Güney Lübnan'daki Şii-Müslüman bir köyü (Kunin) bombalaması ve 2000
kişilik tüm köyü terketmeye zorlamasıyla "milletlerarası terörizmin kanlı
yılını" noktalamışlardı. Evleri yakıp yıkmışlar, otuziki genç insanı
çevirmişler, yaşlı erkek, kadın ve çocukları İsrail'in "güvenlik böl22 Ilya, The Jarusalem Post, 27 Şubat 1985; Magnus Linklater, Isabel Hilton ve
Nal Ascherson, The Forth Reich (Hodder and Stoughton, Londra, 1984 s. 111); Der
Spiegel, 21 Nisan 1986 (3. Bölüme bakınız); The Neıu York, Times, 13 Mart 1985.
70
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
gesi" dışında bulunan ve Birleşmiş Devletler Gücünün görevli olduğu bölgeye
sürmüşlerdir.23
Bu haber Lübnan polisinin şahitlerden aldığı ifadeye dayanan Beyrut'un
muhafazakar gazetesi En-Na-hafm gazetecisi ve Şii Emel Hareketi'nin de
bilgilendiği Beyrut kaynaklı bir haberdir. Fakat Joel Greenberg bu haberi hiçbir
kaynağa dayanmadan çok farklı bir şekilde verilmiştir: "SLA'nm iki askerinin
köyde öldürülmesinden sonra Şii Kunin köyündekiler SLA'nm öç almasından korkarak
kaçmışlardır".24
Çok tipik olan bu karşılaştırma ibret vericidir. İsrail propagandası basının
İsrail kaynaklı muhabirlere dayanmasından faydalanmaktadır. Bu iki avantaj
sağlamaktadır: birincisi, "haberler" Amerikan kamuoyuna resmi İsrail görüşünden
geçtikten sonra sunulmaktadır; ikincisi çok nadir olmakla beraber ABD
muhabirleri gü-leryüzlü ev sahiplerine güvenmek yerine bağımsız bir araştırma
yapmak isterlerse, İsrail propaganda sistemi ve onun sadık elemanları İsrailin,
uyguladığı azınlık politikaları yüzünden sıkı bir incelemeden geçirilirken Arap
suçluların görmemezlikden gelindiğinden acı acı şikayet edebilirler.
Haberleri her zamanki gibi evirip çevirememek bazen çok büyük meseleler çıkarır.
Mesela, 1982 Lübnan savaşı boyunca İsrail, Lübnan kökenli gazetecilerin
şahitliklerini kontrol edememişti. Fakat bunların haberle23 İhsan Hicazı, The New York, Times; 1 Ocak 1986; Hicazi İsrail'in
söylediklerinden farklı şeyler söylemiştir.
24 The Christian Science Monitor, 30 Ocak 1986.
71
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ri üzerine zavallı İsrail'e yönelik "geniş ölçekli psikolojik savaş" dan şikayet
edilmiş, bu tarz haberler kökleşmiş anti-Semitist fikirlerin başka bir ifadesi
olarak görülmüştü. Böylelikle İsrail bir saldırgan değil de bir kurban olmuştu.
Bunun yanlış hatta komik olduğu, basının olayları İsrail'in bakış açısından
görmek için eğilip bükdüğü kolaylıkla gösterilebilir -fakat gazetecilerin
İsrail'in terör bombardımanlarını devam ettirme çabaları kadar kolay değil.
Gerçekten İsrail kaynaklı yazılar ABD basınında yer alanlarındakinden çok daha
sert olmakta, ABD basınında yer alan yazılar gazetecilerin gerçekten
izlediklerinden çok sulandırılmış bir versiyonu olmaktadır.25 Fakat çok açık
saçmalıklara rağmen bu saçmalıklar ciddiye alınmakta, basının İsrail-Amerikan
bakışına olan bağımlılığı ve kabul edilemez faktörlerin baskısı çok haklı bir
şekilde eleştirilirken her zamanki gibi bu eleştiriler tamamen gözardı
edilmektedir.
"1982 Savaşının Lübnan Basınında Yer Almış Tahlilleri" adlı çalışma, İsrail
düşmanı olduğu gerekçesiyle çeşitli şekillerde suçlanmış, tam aksin doğru,
kapsamlı tahliller yer almasına atıf yapılarak bu suçlamalara kar25 Bu meseleyle ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız benim Fateful Triangle, Veya
karşılaştırma için News Week'de çıkan, büro şefi Tony Clifton'ın Londra'da
basılan kitabı God Cried-Tanrı Ağladı (Clifton and Catherina Leroy, Quartet,
1983)'ya bakın. Veya İsrail ordusunun kurucularından biri olan Albay Dov
Yarmiya'nın İsrail'deki sansürü delerek basılan My War Diary-Savaş Günlüğüm'den
bazı alıntılar için The Fateful Triangle veya daha sonraki İngilizce tercümesine
(1983) bakın. Fakat kitap çok önemli olmasına rağmen basın tarafından dikkate
alınmadı. Daha böyle pek çok örnek vardır.
72
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
şı çok az bir savunma görülmüştür.26 Oldukça ideolojik olan ABD entellektüel
ikliminin dar sınırlarında yalnızca birinci grup eleştiriler duyulabilmektedir.
Bu Hindicini ve yakın geçmişteki Orta Amerika savaşlarında da oldukça açık
biçimde görülen ve düşünce denetimine yardımcı olan tipik bir olgudur.
İsrailli kumandanın memnuniyetle "terörizm" olarak nitelediği (General Ilya'nın
yukarda belirttiğimiz sözüne bakınız) Demir Yumruk operasyonlarının iki amacı
vardır.
Birincisi, John Kifner'in (Lübnanlı) de gözlemlediği gibi "gerillaları
desteklemenin cezasını yükselterek halkı gerillaların karşısına almak; yani
İsrail'in şiddet kullanarak kabul ettirmek istediği düzeni kabul etmediği sürece
halkı terörist saldırıya karşı rehin olarak kullanmak";
İkincisi ise Lübnan'daki iç çatışmaları artırarak, birçoğu 1982'den sonra
işgalci güç tarafından kışkırtılan toplumlararası mücadele sonrasında genel bir
misilleme harekatını gerçekleştirmekti.
Lübnan kökenli gazeteci Jim Muir'in gözlemlediği gibi "Şuf" bölgesinde
"İsrail'in Hristiyan-Dürzi çatışmasını desteklediğini gösteren bir çok delil
vardır". Güneyde ise Birleşmiş Milletler kıdemli yardım görevlisinin söylediği
gibi "Problem çıkması için gereken
26 Landrum Boiling, editörlüğünü yaptığı Reporters Under F-ire-Ateş Altında
Yapılan Görüşmeler (1985) kitap, B'nai Brith, İftira Karşıtı Örgüt ve
seviyesizliği artıran diğer suçlamaların (bu belgelerin analizi için benim
Fateful Triangle, bakınız) bir eleştirisini sunar.
73
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
herşeyi hile bölümleri yapmakta; fakat bunlar bir işe yaramamaktadır". "Onların
muamelelerinin çok kötü olduğu" düşüncesi genel olarak milletlerarası yardım
komitesi tarafından paylaşılmaktadır. "Mahallî gözlemcilerin ifadelerine göre,
İsrailli askerler Filistinlileri Hristiyanlara karşı kışkırtmak için Hristiyan
bölgelerdeki Filistin kamplarına sık sık ateş açıyorlardı". Hristiyan köylerinde
oturanların ifadelerine göre İsrailli devriyeler Hristiyan ve Müslümanları
birbirlerini vursunlar ve diğer "çirkin bayağılıkları" yapsınlar diye ateş
hattına sürüyorlardı.
Bu teknikler nihayet işe yaradı. İsrail'in Hristiyan müttefikleri Sidon
yakınındaki Müslümanlara saldırarak, daha sonra onbinlerce Hristiyanın göçüne
sebep olan Demir Yumruk operasyonlarıyla onbinlerce Şiinin sürülmesine ve bir
çoğunun da güneyde İsrail egemenliği altında kalmasına yol açan kanlı bir şiddet
döngüsünü başlattı.27
ABD'de, İsrail'in geri çekilmeyi planladığı fakat Şiilerin, genel olarak
Arapların şiddet kullanmaya düşkün olmalarından ötürü geri çekilmeyi
erteledikleri bahanesi söylenmektedir. Fakat Jim Muir'in doğru bir şekilde
gözlemlediği gibi "Bütün bu tartışmaların ötesin27 Kifner, The New York, Times, 10 Mart; Muir, Middle East International, 22
Şubat 1985; Mary Curtius, The Christian Science Monitor, 22 Mart; Jim Yamin, The
Christian Science Monitor, 25 Nisan; Yamin, röportaj, MERİP Reports, Haziran
1985; David Hirst, The Guardian (Londra) 2 Nisan; Robert Fisk, The Times
(Londra), 26, 27 Nisan; The Philadelphia Inquirer, 28 Nisan, 1985. Chouf
bölgesindeki düşmanlığı artırmak için yaptıklarıyla ilgili olarak bakınız benim
Fateful Triangle, s. 418.
74
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
de tarihi bir gerçek var ki o da (sebep olduğu olaylar ve saldırıları nedeniyle)
İsrail'in geri çekilmeyeceğidir". Geri çekilmeyi direnişin yoğunluğu
belirleyecektir.28
İsrailli yüksek rütbeli kumandanlar Demir Yumruk operasyonu kurbanlarının
"terörist köylüler" olduğunu bildirmişti. Bu ifade, SLA militanlarınca 13
kişinin öldürülmesi olayını anlatmak için söylenmiştir. İsrail'in stratejik
araştırmalar kurumu Shiloah Instite'un görevlisi Yossi Olmert "bu terörist
operasyonların yerel halkın desteğiyle çalıştıkları"nı gözlemlemiştir. Bir
İsrailli komutan "teröristin burada yaşadığı için birçok gözü olduğundan"
şikayet etmiştir. Aynı şekilde The Jarıısa-lem Post'un askeri muhabirleri
"terörist paralı askerleri": "hepsinin IDF'ye -ki "yerli halkın ödemek zorunda
olduğu maliyete" rağmen "düzeni ve güvenliği" sağlama işlerini yaparken onun
hayranlığını uyandırıyordu-karşı eylemlerde bulunurken öldürülme riskine atılan
fanatikler" diye tanımlamıştır.
Leon Wieseltier her ikisi de Arapların kötü tabiatının göstergesi olan, işgal
ordusuna yönelik "Şii teröriz-miyle Filistin terörizmi" arasmtaki farkları
açıklar: "Filistinliler öldürmeyi isteyen katillerdir, Şiilerse sadece siyasî
veya diplomatik tatminle yetinmeyeceği Mesihci dünya anlayışından "esinlenerek"
ölmeyi isteyen katiller" dir -hiçbir şey kendi ülkelerindeki işgalci orduyu
oradan atacak kadar kolay değildir. "Gizli orduları" olan Emel ise, 1975'de,
kurulduğu tarihten bu yana kendisini "İsrail'in yıkımına adamıştı"- bu hikayeyi
28 Middle East International, 22 Mart 1985.
75
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
uyduranın uydurduğu hikayenin çok ötesinde saçmalıklar ifade etmektedir.29
Aynı türdeki terörizm kavramı ABD görevlileri ve yorumcuları tarafından da
yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Basın hiçbir yorum yapmadan Dış İşleri
Bakanı Shutz'un, halkın gayet tabii olarak, İsrail zulmüyle kurulan "Yeni
Düzeni" empoze etmek için gönderilen yabancı bir ordu olarak gördükleri askerî
kuvvete karşı, 1983 Ekim'inde Lübnan'daki ABD deniz kuvvetlerine yönelik intihar
saldırısından sonra "milletlerarası terörizmi kişinin hırsı" olarak gördüğü
ifadesini yayınlamıştır. Barry Rubin, İran ve Suriye'nin "Şii aşırı grupların
Güney Lübnan'daki İsrail-destekli orduya yönelik saldırılar gibi terörist
faaliyetleri" desteklerden, Lübnan'daki Suriye destekli terörizmin en önemli
işlevinin İsrail ordusunu ve ABD deniz gücünü geri çekilmek "zorunda bırakmak
olduğunu söyler. Devlet terörünü savunanlar için, işgal ordusuna veya onun
mahallî adamlarına karşı direnmek terörizm olmakta ve çok sert bir cezaya
çarptırılmayı gerekli kılmaktadır.
Times'm İsrail muhabiri Thomas Friedman, sık sık İsrail kuvvetlerine yönelik
saldırıları "psikolojik zayıflık veya dinî gayretkeşlik" ürünü olarak nitelediği
"intihar saldırıları" veya "terörist bombalama" olarak tarif etmektedir.
Friedman şunları da ilave etmektedir: İsrail'in "güvenlik bölgesi"nde oturan
kişiler işgalcilerin
29 UPI, The Boston Globe, 22 Eylül 1984; Olmert, röportaj, Al-Hamishar, 27 Ocak
1984; Hirsh Goodman, The Jarusalem Post, 10 Şubat 1984; VViesel-tier, The New
Republic, 8 Nisan 1985.
76
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
kurallarını ihlal ederlerse "o anda onlara ateş açılıyor sonra sorguya
çekiliyorlardı. Kendilerine ateş edilen kişilerden bazıları suçsuz kişiler
olmaktaydı". Fakat bu devlet terörizmi olarak görülmez. Friedman, İsrail'in
"bölge dışından gelenlerin gelmelerini sınırlamada büyük zorluklarla
karşılaştıklarını ifade eder": "Hiçbir muhabire intihar saldırılarını takip
etmeye ve onlar hakkında bilgi neşretmeye izin verilmez." Fakat bu onun
haberlerinde işgalcilere "terörist" olarak nitelendirilen kişilerin eylemlerinin
arkaplanını, motivasyonlarını büyük bir güvenle duyurmasına engel olmamış-tır.30
Reagan ve Perez kendilerini hayranlıkla dinleyenlerin önünde birbirlerini
"terörizm belası"na karşı durmakla kutlarken basın Güney Lübnan'da cereyan eden
bir başka terörist olayı nakletmekteydi: O günün haber başlıklarında
"Teröristler 6 Kişiyi Öldürdü, Güney Lübnan'da ABD-Hristiyan Radyo İstasyonunu
Tahrip Ettiler" haberi vardı.31 Fakat niye Lübnanlı teröristler Amerikan
-Hristiyan misyonerlerinin sahip olduğu
30 Konuyla ilgili pek çok yazı içinde, Don Oberdorfer, "The Mind of George
Shultz-George Shultz'un Fikri", The Washington Rost, Yİ Şubat 1986; Rubin, The
New Republic, 2 Haziran 1986; Thomas Friedman, The New York, Times, 16 Şubat
1986. Wieseltier gibi Rubin de Suriye destekli "terörizm"in "Batılıların teklif
ettiği her çözümün Suriye'ye yönelik bir tehdit olmasına karşı gösterdikleri bir
zorbalık çığlığı olmadığını aksine "diplomasiyi bloke eden bir davranış olduğunu
iddia eder. Rubin de çok iyi bilmektedir ki, Suriye milletlerarası konsensüse
uygun çözümleri desteklemektedir ama bu tür çözümler ABD'nin kabul edebileceği
çözümler olmadığı için bunlar "diplomatik seçenek" sayılmamaktadır; bakınız I.
Bölüm.
31
The Los Angeles, Times, 18 Ekim 1985.
77
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
"Umudun Sesi" radyosunu tahrip ettiler? Bu soru zorlukla sorulabilmkteydi.
Terörizm ve misilleme kavramlarını aydınlatmak için bu soruyla ilgilenelim.
Birinci sebep, bu istasyonun, İsrail'in Güney Lübnan'daki "güvenlik
bölgesi"ndeki halkı korkutmak için İsrail tarafından kurulan kukla bir kuvvet
olan "Güney Lübnan Ordusu"32 adına yayın yapmasıydı. Hiam'a yakın olan bu
istasyonun yerini de dikkate almamız gerekiyor. Hiam'ın tarihi ABD'de
bilinmemektedir. Za'ev Schiff Perez'in Demir Yumruk operasyonunun ortalarında bu
bölgenin tarihinden bahsetmiştir. Za'ev Schiff, 1982'de İsrail Lübnan'ı işgal
ettiğinde Hiam köyünün olduğunu, "boş olduğunu" halbuki şimdi on bin kişinin
oturduğunu, yine bir başka köy olan Nabatiya'nın sadece bin nüfusu varken şimdi
elli bin nüfusu olduğunu şöylr. Schiff "Eğer onlar toplumlarındaki aşırılara ve
İsraillilere saldıran Filistinlilere izin verirlerse bir kez daha yurtlarından
sürüleceklerini" söyler.33 Lübnan köylerine saldıran ve bir türlü yok olmayan
terörizmle mücadele için sivilleri rastgele öldüren IDF'yi taklid ederlerse
kaderleri bu olacaktır.34
Bu uyarının yapıldığı Lübnanlılara veya en azından daha iyi bilgilendirilmiş
İsraillilere Schiff, 1982'de Nebatiye şehrinin neden beşbin nüfusa indiğini, Hi32 The New York, Times, 18 Ekim 1985.
33
Ze'ev Schiff, "The Terror of Rabin and Berri -Barin ve Berri'nin Terörü-",
Ha'aretz, 8 Mart 1985; bundan başka IDF'in kuzey bölgesi komutanı General Ori
Or, IDF radyosu; FBIS, 15 Nisan 1985.
34 Gershom Schocken, Ha'aretz'in editörü, Foreign Affairs, 1984 güzü.
78
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
am'ın niye boş olduğunu söylemek zorunda değildir. Halbuki 1970'lerdeki
İsrail'in terör bombardımanlarıyla yüzlercesi katledilmiş, birçoğu da
sürülmüştü. Hiam'da kalan bir avuç kişi de 1978 Lübnan saldırısında İsrailli
Haddad'ın organize ettiği, barış adamının izah ettiği gibi "bölgede izafî bir
barışı sağlamak ve FKÖ teröristlerinin karşı eylem yapmasını önlemede başarılı
olan" seçkin Golan Tugayı'nın gözleri önünde katledilmiştir.35
Hiam ayrıca, bölgede daha önce bulunan milletlerarası yardım görevlilerinin
dediklerine göre tutukluların çok korkunç şartlarda tutulduğu, elektrik şokuna
maruz bırakıldıkları, Güney Lübnan'da İsrail ve onun yerel • müttefiklerince
kullanılan "gizli bir hapishane" bölge-siydi. Kızıl Haç, "Merkezi İsrailliler
yönetiyorlardı, giriş taleplerimiz IDF tarafından reddedildi" demektedir.36
35 Şimon Peres, The New York, Times, 8 Temmuz 1983. Hiam'daki katliam için
bakınız benim Towards a New Cold War, s. 396, 97, The Fateful Triangle, a.g.e.,
s. 191; Yoram Hamizrahi, Davar, 7 Haziran 1984; basın Demokratik Cephe
yayınlarını, Nisayon Leretsach-Am Biivanon: 1982 (Tel Aviv, 1983) kaynak
göstermiştir. Nebatiye ile ilgili olarak bakınız benim The Fateful Triangle, s.
70,187.
36 Jim Muir, The Sunday Times (Londra) 14 Nisan 1985; The Christian Science
Monitor, 30 Ocak 1986; Sonia Dayan, Paul Kessler ve Graud de la Pradlle, Le
Monde Diplomatique, Nisan 1986. Menahem Horowitz, Ha'aretz, 30 Haziran 1986,
Kızıl Haçın içeri sokulmasını, yapılan işkenceyi, ve İsrail'in o zaman IDF'ye
yönetilen eleştirileri gidermek için şimdi SLA askerlerinin Hiam işkencelerini
yönetmesine izin verdiği toplama kamplarından alınan "Ensar'dan alınan ders"i
göstermek için aşağıya bakınız. Yapılan işkencelerle ilgili olarak, daha önce
hapishane kalanlardan oldukça geniş bilgi alındı, fakat bu bilgiler Paris'te
olan Filistinli ve Lübnanlı Mahkumlar, sürülenler, Kaybolanlar Hakkında
Araştırmalar Uluslararası Merkezi'nin yayını, Information Bulle79
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
17 Ekim 1985'te "fanatiklerin" Hiam'daki ideolojik kullanıma elverişli daha
büyük terör eylemleri yanında tarihi kayıtlara geçen türden terörist saldırılar
hakkında söylenecek daha çok şeyler vardır.
Nebatiye'nin de bu anlamda anlatacak bir hikayesi var. Altmış bin kişiden elli
bininin kaçışı, Jarusalem Post'un, FKÖ'nün terör ve zalimliğinin delillerini
ortaya çıkarmak için Güney Lübnan'da bulunan fakat bu konuda az delil
bulmalarına rağmen İsrail terörü konusunda oldukça zengin deliller bulan iki
muhabiri tarafından: "İsrail bombardımanlarının korkusu nedeniyledir" diye
açıklanmıştır.37 Bu tür bombardımanlardan biri, "4 Kasım 1977'de Nabatiya'nm
Lübnan Marunileri [İsrail destekli] ve Lübnan'daki altı İsrail merkezi dahil her
iki sınırdaki İsrail bataryalarından açılan ateşle ağır
tin, 21 1985'de yayınlandı fakat Batı'da görmezden gelindi. Bunu delil
göstererek Paul Kessler (College de France'nin, Sovyet Yahudileri Fransız
Fizikçileri Komitesinin kurucularından) araştırma operasyonları süresince birçok
kişinin şüpheli sayılarak toplandığını işgalci güçlerle birlikte hareket etmeyi
reddeden, özellikle de İsrail önderliğindeki "Güney Lübnan Ordusu"na katılmayı
reddeden kişilerin tutuklandığını söyler. Hiçbiri muhakeme edilmeden bir yıldan
fazla tutuklananlar oldu. Hiam yapılanların tipik bir örneğiydi fakat tek
değildir. O Mahkumlara İsrailli görevlilerin emrettiği biçimde davranan SLA
gardiyanlarının yaptıkları sistematik işkenceleri yazar (Israel and Pals-tine
(Paris) Temmuz, 1986). 37 Benny Morris ve David Bernstein, The Jarusalem Post,
23 Temmuz 1982; FKÖ kontrolündeki İsrailli gazetecilerin yaşamıyla İsrail'in
Lübnan'daki müttefiklerinin kontrolündeki gazetecilerin yaşamı arasında bir
karşılaştırma yapmak için -ki bu ABD'de genel kabul gören doktrinden oldukça
büyük farklılık gösterir- bakınız benim The Fateful Triangle, s. 186. Özellikle
Manini asıllı gazeteci Attallah Mansur'un Lübnan'daki röportajı dikkat çeker.
80
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
şekilde bombalandığında" olmuştu. Saldırılar ertesi gün de devam etmiş üç
kadının ölümüne ve birçok kişinin yaralanmasına sebebiyet vermişti. 6 Kasım'da
Fetih gerillalarının ateşlediği iki roket Nabatiya'da iki İsrailliyi öldürmüş ve
bir top saldırısını başlatmıştı. İkinci roket saldırısı bir İsrailliyi öldürmüş,
bunu "hemen tamamı Lübnanlı olan 70 kişinin öldürüldüğü İsrail hava akınları
izlemişti".38 İsrail'in başlattığı bu misilleme harekatı birkaç gün sonra Mısır
Devlet Başkanı Sedat'ın Kudüs'ü ziyaret etme teklifine neden olmuştu. Onun
ifadesine göre bu misilleme büyük bir savaşın başlamasına sebebiyet verebilecek
boyuttaydı.39
Bu olaylar tarihi kayıtlara çok farklı bir şekilde girmektedir. Hem sadece
basında değil bilimsel düzeyde de böyledir. Edward Haley hiçbir delile
dayanmadan, "bir barış konferansını engelleme çabası içinde olan FKÖ, 6 ve 8
Kasım'da Katyuşa roketlerini İsrail'deki Nehariye köyüne fırlatmış, 3 kişiyi
öldürmüştü. Tyre ve etrafındaki iki küçük kasabayı 9 Kasım'da bombalaması
kaçınılmaz biçimde İsrail saldırısını başlatmıştı" demektedir.40 Bütün tashih
edilmiş tarihlerde olduğu gibi kural olarak Filistinliler terörizmi icra
ediyorlar, İsrailliler belki de zorunlu olarak misillemede bulunuyorlar.
Gerçekte ise durum oldukça farklıdır ve bu anlamda
38
The Economist, 19 Kasım 1977.
39 John Cooley, Edward Haley ve Lewis Snider'in editörlüğünü yaptığı, Lebanon
Crisis-Lübnan Krizi- (1979). Bakınız benim Towards a New Cold War, s. 321; The
Fateful Triangle, s. 70-84)
40 Edward Haley, Qaddafi and the United States Since 1969-1969'dan beri Kaddafi
ve ABD (1984) s. 74.
81
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Orta Doğu terörizmi araştırmalarının hiçbir kıymeti yoktur.
Nebatiye zulmü Batı basınında bazı çok az istisnalar hariç tutulursa çok az dile
getirildi. İsrail'in 2 Aralık 1975'de cereyan eden saldırılarının birinde İsrail
hava kuvvetleri toplu imha silahları kullanarak kasabaları bombaladığında pek
çok Lübnanlı ve Filistinli sivil öldürülmüştü.41 O tarihte oldukça alışılmadık
olan bu hava akını sivil çevrelerde hiçbir ilgi uyandırmadı (Belki de
"misilleme" olduğu için; yani Birleşmiş Milletler'in Suriye, Ürdün, Mısır ve
Filistin'in 1. Bölüm'de bahsedilen barış teklifi için bir toplantı yapmayı kabul
etmesine misilleme olduğu için).
Aynı durum hemen hemen hiç değişmeden bugün de devam ediyor. 1986 başlarında,
bütün dünyanın gözleri Arap dünyasındaki çılgın teröristlerden duyulan korkuya
çekilmişken, basın IDF'nin iddiasına göre İsrail tankçısıyla topçularının askeri
operasyonlarına direnen "silahlı teröristler" in açtığı ateş altında kaldıkları
ve iki İsrailli askerlerin, bu ülkenin Lübnan'daki "güvenlik bölgesi"nde
kaçırıldığı için Güney Lübnan'daki Sreifa köyündeki otuz evi yaktığı haberini
veriyordu.
Birleşmiş Milletler barış gücünün, İsrail askerlerinin bu operasyonda
"çıldırdıkları", tüm köyleri kapatıp B.M. askerlerinin sorgulamaya -ki kadın ve
erkeklerin İsrailli ve onların yerel işbirlikçileri IDF askerlerince iş41 James Markham, The New York Times, 4 Aralık 1975.
82
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
kenceye tabi tutulması anlamına geliyordu- tabi tutulan köylülere su, süt, meyve
göndermelerini men'ettiği şeklindeki raporu Amerikan basınından gizleniyordu.
Daha sonra IDF birçok köylüyü evlerini yıkıp yağmaladıktan sonra dağıttı (hamile
kadınlar da dahil) bazılarını yine Milletlerarası Hukuku ihlal ederek İsrail'e
getirdi. Aynı tarihlerde Şimon Perez İsrail'in "kaçırılan askerlerini" araması,
"bizim insan hayatı ve onuruna verdiğimiz değeri ifade etmektedir" demekteydi.42
Bir ay sonra 24 Mart'ta, Lübnan radyosu ister IDF ister SLA askerleri olsun
İsrailli güçlerin Nebatiye'yi bombaladığı, üç sivili öldürüp yirmi ikisini de
yaraladığını bildiriyordu. Sözde İsrail'in Güney Lübnan'daki askerlerine yönelik
bir saldırıya misilleme olarak atılan bomba "kalabalığın toplandığı kasabanın
merkezindeki alış-veriş yerine denk gelmişti."
Şii Emel Örgütü'nün bir lideri şu yemini etmiştir: "İsrail düzeni direniş
dalgasının üzerine çıkamayacaktır". 27 Mart'ta bir Katyuşa roketi Kuzey
İsrail'de bir okul bahçesini vurmuş, beş kişiyi yaralamıştı. Bu hareket
İsrail'in Sayda yakınındaki bir Filistin mülteci kampına saldırmasına yol
açmıştı. İsrail'in bu sert misillemesinde on kişi ölmüş, yirmi iki kişi
yaralanmıştı. İsrail
42 AP, The New York Times, 21 Şubat; Julie Flint, The Guardian (Londra), 24
Şubat; İhsan Hicazi, The New York Times, 28 Şubat; AP, 20 Şubat 1986. ABD'deki
ayrıntılı tek makale, benim de kendisinden yararlandığım Nora Boustany'in
makalesi, The Washington Post, 1 Mart. Fakat makalede yeralan IDF'nin rolü
-kaçan köylülerin İsrail helikopterle-rince vurulması, ...gibi konuları içereneditörler tarafından çıkartılmıştı. Makalenin IDF'den bahsedilmemesi için tekrar
yazıldığına dair haklı bir kuşku vardır.
83
' KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Kuzey komutanının İsrail ordu radyosunda bildirdiği gibi IDA, roketin Şiiler
tarafından mı yoksa Filistinli gerillalar tarafından mı atıldığını
belirleyememesine rağmen bu misilleme yapılmıştır. 7 Nisan'da İsrail uçakları
aynı kampları ve komşu köyleri teröristlerin İsrail vatandaşlarını öldürmek
niyetiyle buradan yola çıktıklarını iddia ederek bombalamış ve iki kişinin
ölümüne, yirmi kişinin yaralanmasına yol açmıştır.43.
Bu olaylardan sadece roket saldırısı TV araştırmasına konu olmuş ve "terörizm
belası"na lanet okunmuştu. Nikaragua ordusu, Senato'nun contra yardımını
onaylamasının öncesinde bir güç gösterisinde bulunmak için ABD'li yöneticilere
gönderilen silahlı teröristleri bölgesinden atmak için takip etme gibi meşru bir
hakkı kullanırken Nikaragua'nın Honduras'ı "işgali" konusunda kitle tepkisi
desteklenirken İsrail'in yaptığı bu hareket sessizlikle karşılanmıştır. Terörist
bir devlette tartışma konusu olan tek konu müttefik kuvvetlerin kendileri
tarafından tayin edilen hedeflerini başarıp başaramayacağı olduğu
hatırlanmalıdır.44
Şüphesiz İsrail toplama kamplarını ve kasabaları bombalarken ne suçluları takip
etme kanunî hakkını
43 İhsan Hicazi, The New York Times, 25 Mart; Dan Fisher, The Los Angeles
Times, 28 Mart; AP, 7 Nisan; Hicazi, The New York Times, 8 Nisan 1986.
44
Mesela, bakınız Robert S. Leiken, "Who Says the Contras Connat Suc-ceedContralarm Başarılı Olamayacağını Kim Söylüyor", The Washington Post, 27 Temmuz
1986, hiçbir delili olmadan körü körüne bir davayı savunan kişilerin genel
usulüyle, bu teröristlerin yaptıkları yaygın terör olaylarını görmezden gelir,
Maoist stille köylü ordularından bahseder; benim Walker'daki makalelerime,
a.g.e., ve 3. Bölüm 3. nota bakın.
84
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
kullanıyordu; ne de Lübnan'da yaptığı düpedüz terörist faaliyetler bu hakkın
kapsamı içine giriyordu. Fakat uydu bir devlet olarak İsrail, imparatordan
terörizm, saldırı ve işkence etme hakkını devralmıştı. Nikaragua ise, düşman bir
devlet olduğu için, topraklarını ABD'nin milletlerarası terörizminden koruma
hakkından (ABD'nin burada yaptığı zulmün Nurnberg ve Tokyo mahkemelerinde idamla
cezalandırılacak nitelikte savaş suçları işlediği halde) mahrum oluyordu. Tabii
ki Kongre, çok dar bir açıdan bakarak, bölgesel barış ve istikrar çabalarına
karşı tehdit oluşturan eylemi dolayısıyla "Nikaragualı Marksist-Leninisf'leri
suçlarken İsrail'in terör eylemleri ya görmezden geliniyor ya da meşru müdafaa
olarak görülüp temize çıkarılıyordu.
İsrail'in 1982 Haziran'mda Lübnan'ı işgal etmesi de temize çıkarıldı. Şimon
Perez, "Galile'nin Katyuşa roket saldırılarından ve Lübnan'dan yapılan diğer
bombalama eylemlerinden kurtulması" için "Galile Barışı" operasyonunun
düzenlendiğini söyler. Times'm yazıları da bize işgalin "FKÖ gerillalarının
İsrail'in kuzeydeki yerleşim bölgelerine olan saldırılarından" sonra başladığını
ve İsrailli liderlerin "İsrail'in kuzey sınırına yönelik roket ve bombalama
saldırılarına bir son vermek istediklerini söylediklerini (hiç yorum katmadan)
ve bu amacın "İsrail ordusu Lübnan'da üç yıl kalarak gerçekleştirildiğini"
bildirir. Henry Kamn şöyle ilave eder:
Neredeyse üç yıldır Qiryat Shemona halkı sığınaklarda uyumuyor, anneler
çocukları okula veya oyuna gittikleri zaman merak etmiyorlar. Yıllardır
85
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Lübnan yakınındaki bu kasabayı rastgele zamanlarda bombalayan Sovyet yapımı
Katyuşa roketleri İsrail'in 1982 Haziran'ında Lübnan'ı işgal etmesiyle birlikte
artık atılmıyordu.
Thomas Friedman da şu görüşleri ileri sürmektedir:
Eğer roket atışları İsrail'in Lübnan'a girmesinden sonra da devam etseydi İsrail
halkı perişan olurdu; .. şimdi Kuzey İsrail'de roket atışları yok... eğer
İsrail'in bu kuzey bölgesine olan saldırılar devam etseydi azınlık (ki ordunun
Lübnan'da kalmasını gerektirmektedir) tekrar çoğunluk olacaktı.
Friedman, İsraillilerin çektikleri zahmetlerle ilgili sayısız yazılarından
birinde, "Galile Barış Operasyonu" -yan İsrail'in Lübnan'ı işgalinin- sivil
halkı Filistinlilerin silahlı eylemlerden "korumak için yapılmış" olduğunu
söylemiştir. Siyasi şahsiyetler de aynı fikri belirtirler. Zbigniew Brezinski
"Suriye'nin askeri varlığının artması ve FKÖ'nün Lübnan'ı İsrail'e karşı bir üs
olarak kullanmasının geçen yıl İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesini
hızlandırdığını" söyler. Ronald Reagan alçaklığının tipik bir göstergesi olarak:
"Filistinliler'in ve FKÖ'nün İsrail'in sınırlarına tecavüz ettikleri için,
İsrail"in Beyrut'a girdiğini - İsrail'in çılgm bombardımanları nedeniyle değil
de 10.000 Filistinlinin yakıp yıktığı(!)- Beyrut'a girdiğini hatırlamamızı"
istemektedir.45
45 Peres, The New York Times, 8 Temmuz 1983; Breindel, a.g.e.: The New York
Times, 16 Eylül 1983, 3 Haziran 1985; Kamm The New York Times, 26 Nisan 1985;
Friedman, fhe'New York Times, 9 Ocak, 18 Şubat, 20 Şubat 1985; Brezinski, The
New York Times, 9 Ekim 1983; Reagan, basın
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Birçoğu rastgele atılan Katyuşa roketlerinin bombardımanına uğramış Galile
halkının çektiği eziyetleri yürek burkucu şekilde anlatan bu ve diğer sayısız
yorumlar, Sovyet silahlarıyla silahlanmış Filistinli fanatiklerden, Rus destekli
milletlerarası terör ağı merkezi yaratılmasına yol açtığından, bunun da İsrail'i
işgal etmeye, Filistin mülteci kamplarını ve diğer hedefleri bombalamaya, kendi
halkını zalim terörist saldırılardan korumak durumunda olan her devletin
yapacağını yapmaya zorladığından bahsediyordu.
Gerçek ise çok farklıydı. David Shipler "İsrail'in 1978'de Güney Lübnan'ı ilk
işgaliyle, 1982 Haziran'da-ki işgali arasında geçen dört yılda Lübnan'dan gelen
bombalama saldırıları ve teröristlerin sınırı geçerek yaptıkları saldırılar
nedeniyle toplam 29 kişi öldürülmüştü; fakat 1982 işgali sırasında sınır oldukça
sessizdi" der.46
Bu ifade hiç olmazsa gerçeğin yarısını ifade etmiştir. FKÖ İsrail işgalinden bir
yıl önce sınır eylemleri yapmaktan vazgeçmişti; fakat İsrail terörü devam
ettiği, birçok sivil öldüğü için sınır sessiz olmaktan uzaktı; sınır sadece
ırkçı ABD söylemi içinde "sessiz"di. Dahatoplantısı, The New York Times, 29 Mart 1984, 28 Ekim 1983. Ayrıca Amerikan
Yahudi Cemaatleri Birliğı'nin başkanı Rabbi Alexander Schindler'in ifadelerine
bakınız; FKÖ "Teslim Olmaktansa Beyrut'un Geriye Kalanlarını da Yıkmayı Tehdit
Etmektedir"; Deniz kuvvetlerine verilen "en kötü görev" Filistinlilerin ayrılıp
ayrılmadıklarını kontrol etme göreviydi (UPI, The Boston Globe, 28 Ekim 1984).
Dinin devletin şiddet kullanması için kullanılmasını gösteren ifadeler The
Times'da yeralan makaleden çıkarılmıştır. 46 The New York Times, 7 Haziran 1983.
87
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
sı, 1978'den beri kuzey İsrail'de yirmidokuz kişi ölürken, ne Shipler ne de onun
taraftarları binlerce kişinin İsrail bombardımanları nedeniyle öldürüldüğünü
hatırlıyorlardı. Zaten bunlar da ABD basınında zorlukla yer almıştı.
1978'den sonraki bombalama olayları, İsrail'in kuzey komşusuna saldırması ve
işgal edilmiş toprakları ve oradaki baskısını artırmasında başlıca engel olan
Mısır'ın artık çatışmadan çekilmesi ve ABD askeri desteğinin hızla artmasını
sağlayan Camp David "barış süreci" nedeniyledir. William Quandt "İsrail'in
FKÖ'ye karşı 1981-1982'de Lübnan'ı işgalinin Mısır-İsrail barış anlaşmalarına
başlamasına tesadüf eder göründüğüne" dikkat çeker.
Camp David anlaşmalarının çok bariz olan önemi ABD basınında ifade edilemez olsa
da, yetenekli Amerikalı gazeteciler tarafından anlışıldığma dikkat çekmek
gerekir. İsrail'de yapılan bir röportajda David Shipler şunları söylemiştir:
Bana göre barış anlaşması Lübnan'da savaş durumu tesis etmiştir. Artık karşı
koymayan bir Mısır'la, İsrail Lübnan'da savaş başlatmak için kendini özgür
hissetmiştir. Bu barış anlaşmasından önce İsrail asla böyle bir iş kalkışamazdı.
Lübnan'da bir savaşın bir barış anlaşması olmadan vuku bulmayacağı ne
ironidir.47
1984 Haziran'ında biten İsrail muhabirliği süresince beş yıl boyunca The
Times''da bu tür bir yazı yazma47 Quandt, American-Arab Ajairs, 1985 Güzü; Hillel Schenker'in David Shipler'le
yaptığı röportajı, New Outlook (Tel Aviv), Mayıs 1984.
88
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
yan Shipler şöyle devam eder: "Sanırım böyle bir barış anlaşması olmaksızın
[savaşa girseydi] İsrailliler arasında bu savaşa çok büyük bir muhalefet
olacaktı." O "Savaşa yönelik büyük muhalefet" kavramının "Güzel İsrail'in
imajını restore etmek için savaş sonrası propaganda uydurmacası olduğunu
biliyordu. Savaş sonrası Sabra -Şatilla katliamlarına kadar (Savaşın Amerikalı
destekçileri destek vermekten vazgeçerken Hindicini savaşında olduğu gibi
"önceki muhalefet" tarihi uydurmuşlardı) ve işgal maliyeti artana kadar
muhalefet oldukça zayıf olmuştu.48
Tekrar gerçek dünyaya dönelim ve önce "Galile Barışı" harekatının arkaplanmı
gözden geçirelim. FKÖ'nün iddiasına göre, planlanan işgale mazeret olarak
kullanılabilsin diye 1981 yılında ABD ateşkes anlaşması düzenlediği halde
İsrail, 1982 Nisan'mın sonuna doğru bazı provakosyonlara sebep olacak eylemler
yapmış, yirmibeş kişinin ölümüne sebep olacak bombalama eyleminde bulunmuş,
gemileri batırmıştır. İsrail bombardımanından sonra Mayıs'da olan çok küçük bir
misilleme hareketine karşı birçok sivilin zarar görmesine yol açan ağır İsrail
bombardımanları ve kara saldırıları olmuştur. Bu İsrail saldırıları Lübnan'da
bir büroya
48 Muhalefetteki İşçi Partisi savaşı desteklemiştir. Çünkü araştırmalar
göstermiştir ki, Likud'u destekleyenlerin yüzde doksansekizi, İşçi Partisini
destekleyenlerin yüzde doksanbiri bu savaşı desteklemektedir. Ağustos
ortalarında Beyrut'un bombalanması bittiğinde Begin ve Şa-ron'a verilen destek
en yüksek noktalarına, Begin için yüzde seksene, Sharon için yüzde yetmişsekize
çıkmıştı; Sabra-Şatilla katliamlarından sonra ise, Begin için yüzde yetmişikiye,
Şaron için yüzde altmışdörde. düşmüştü. Bakınız benim The Fateful Triangle, s.
251-262, 394, 378.
89
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
bile sahip olmayan FKÖ'nün azılı düşmanlarından olan Ebu Nidal tarafından
İsrail'in Londra büyükelçisine yapılan suikast teşebbüsüne bir misilleme
hareketiydi. Yine aynı "misilleme" hikayeleri.
Çok önce planlanmış olan işgal için işte bu suikaste teşebbüs bahane olarak
kullanılmıştır.
The New Republic Birleşmiş Milletler arabulucusu Brian Urquhart'in başarısının
"kayda değer olmadığını, mesela onun 1981'de FKÖ'yle ateşkes müzakerelerinde
unutulabilir bir rol oynadığını" söyler.49 Bu belirli bir taraftaki gazetenin
bazı olayları "unutmayı" tercih etmek zorunda kalması hiç de şaşırtıcı değildir.
Fakat bu tür hafıza kayıplarının bu derece yaygın olması dikkate değer bir
özelliktir.
Bunlara ilave olarak, 1981 Temmuz olaylarına bakmak da aynı doğrultuda sonuçlar
verecektir. Gazete, 28 Mayıs'ta Za'ew Schiff ve Ehud Ya'ari Başbakan Mena-hem
Begin ve Genel Kurmay Başkanı Rafael İtan'in "ülkenin Lübnan'da bir savaşa
yaklaşması sonucunu yaratacak adımı attığını"; Güney Lübnan'daki "FKÖ
merkezlerini" (Yenidilin, İsrail'in vurmak için seçtiği hedefleri anlatan bir
terimi) bombalayarak ateşkesi bozduklarını yazar. Schiff ve Ya'ari devamla:
"Filistinliler sert bir tepkinin İsrail'i kara operasyonuna kışkırtacağı
korkusuyla ihtiyatla mukabele ederken", İsrail saldırılarının 3 Haziran'a kadar
karadan ve denizden olmak üzere devam ettiğini söylerler. Yeni bir ateşkes imza49 Philip Weiss, The New Republic, 10 Şubat 1986.
90
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
lanmış, fakat İsrail'in yeni bombardımanlarıyla 10 Tem-muz'da tekrar
bozulmuştur. Bu kez Kuzey Galile'de bir paniğe yol açan roket saldırılarıyla
Filistin misillemesi olmuş, bunu Beyrut ve diğer sivil hedeflerin yoğun bir
şekilde bombalandığı İsrail saldırısı izlemiştir. 24 Tem-muz'da bir ateşkes ilan
edilene kadar 450 Arap -hemen hemen hepsi Lübnanlı- ve altı İsrailli
öldürüldü.50
İşte, FKÖ teröristleri tarafından rastgele atılan Kat-yuşa roketlerine maruz
kalan ve sonunda İsrail'i 1982 Haziran'mda Lübnan'ı işgal ederek misilleme
yapmaya zorlayan Kuzey Galile'nin uğradığı zulüm hikayesi hatırlanır.
Aynı durum resmi propagandaya hizmet etmeyen ciddi gazeteler için de geçerlidir.
Edward Walsh "1981'deki sürekli roket saldırılarının Kiryat Şmona'yı tekrar
kuşatma altına aldığını", "çılgına dönen aileleri" ve "yakındaki Filistin
mevzilerinden gelen roket ve top
50 Ze'ev Schiff ve Ehud Ya'ari, Israel's Lebanon War-lsrail'in Lübnan Savaşı
(1984) s. 35; John Kifner, The New York Times, 25 Temmuz 1981. Schiff ve Ya'ari
"hedefleri tayin etme güçlüğü olduğu için otuzu terörist olan yüz kişinin
öldürüldüğünü" iddia ederler. Schiff-Ya'ari'nin İbranice olan kitabın bir
tercümesiydi; Ya'ari'nin bildirdiğine göre orjinal kitabın yüzde yirmisi İsrail
sansürü tarafından çıkarılmıştı (Kol Ha ir, 2 Şubat 1984), saygın bilimadamı
Amerikalı Augustos Norton'un "yazara bağlı olmayan saygın gazeteci"yi delil
göstererek belirttiği gibi kitabın yüzde ellisi çıkarılmıştı (Middle East
Journal, 1985 Yazı). ABD taraftarı olan ordunun saldırısı altındaki
Nikaragua'daki sansür ABD'de büyük infial uyandırmıştı. Fakat İsrail'deki bu
yaygın sansür hiç şüphesiz İsraillileri de kapsamasına rağmen asıl Araplara
yöneliktir. Benim The Fateful Triangle, s. 139; Turning the Tide: The U.S. and
Latin America-Akımın Değişmesi: ABD ve Latin Amerika (1987) s. 73 ve Walker',
a.g.e., da yeralan makaleme örnek için bakabilirsiniz.
91
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
saldırılarım" neler olup bittiğini söylemeden anlatmaktadır. Amerikalı Orta Doğu
üzerinde yazan çok daha şüpheci ve derin kavrayışlı gazetecilerden biri olan
Curtis Wilkie "1981'de FKÖ güçlerinin açtıkları yok edici ateş altında olduğu;
Sovyet yapımı Katyuşa roket akınının o yöreden kaçamamış kişilerin sığmaklarda
sekiz tüketici gün ve gece geçirecek kadar yoğun olduğunu" söylemiştir. Yine bu
"yok edici ateşin" sebepleri veya öldürücü İsrail bombardımanlarında yüzlerce
kişinin öldüğü ve sivil bölgedeki veya Beyrut'taki haleti ruhiyeden hiç söz
edilmiyordu. Ne de bütün bunları içeren bir yazı başka bir yayında
görülüyordu.51
Bu örnek, Arap yani daha az insan olan ilkel kurbanların acılarının gözönüne
alınmadığı ırkçı faşist telakkideki ve ABD ideolojik sisteminde benimsenen
"terörizm" ve "misilleme" konusunda bizi aydınlatır.
"İsrail'in kuzey sınırına yönelik roket ve top saldırılarıyla ilgili ve "Galile
Barışı" operasyonuna teşekkür edildiği resmi ifade (bakınız Times New York
Times) iki açıdan yanlıştır. Birincisi, sınır işgalden bir yıl önce -İsrail
saldırıları ve terörü hariç tutularsa- sessizdi, 1981 Temmuz'undaki roket
saldırıları da FKÖ'nün misillemesinden en az yüz kez daha büyük zarara sebep
olan İsrail terörüne karşı yapılmıştı.
İkincisi, önceki dönemin aksine, roket saldırıları işgal bittikten sonra, 1983
başlarında başlamış ve o zamandan beri devam edegelmiştir. Bir grup İsrailli mu51 Walsh, The Washington Post Weekly, 4 Mart 1985; Wilkie, The Boston Globe, 18
Şubat 1985.
92
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
halif gazetecinin belirttiğine göre, 1985 Eylül'ünde iki haftalık bir dönemde
Galile'ye ondört Katyuşa roketi ateşlenmiştir. Bundan başka savaşı izleyen
yıllarda Batı Yakasındaki "terörist saldırılar" yüzde elli, 1983 sonuna kadar
ise yüzde yetmiş artmış, 1985'e kadar ciddi bir tehdit olmuştu- Filistinliler'in
siyasî sistemini ve sivil toplumunu yıkma çabalarının ve zulmün hiç de şaşırtıcı
olmayan sonucudur bu eylemler.32
1982 işgalinin gerçek sebebi, tashih edilmiş tarihin söylediğinin tersine, Kuzey
Galile'ye yönelik tehdit değildi, Filistin konusunda önde geln uzmanlardan (İşçi
Partisi'nin Filistinliler için önerdiği "Ürdün çözü-mü"nü destekleyen, İsrail
jargonunda "ılımlı" olan) Hebrew Üniversitesi profesörlerinden Yahuşa Porath'm
hemen işgal sonrasında makul bir şekilde izah ettiği gibi durum tam tersineydi.
Paroth'a göre, işgal kararı "ateşkesin uygulanması nedeniyle ortaya çıkmıştır".
Bu ateşkes İsrail hükümeti için "gerçek bir felakef'ti çünkü hükümetin asayiş
kurmama politikasını tehdit ediyordu. Paroth devamla: "Hükümetin umudu FKÖ'yü
lojistik ve mahallî destekten mahrum bırakarak yıkmak ve onu daha önceki
terörizmine döndürmektir; böylelikle FKÖ uçak kaçıracak, bombalama eylemlerinde
bulunacak ve birçok İsrailli'yi öldürecek" sonuçta "kazanmış olduğu meşruiyeti
kaybedecek", işgal edilmiş bölgeler üzerinde uygula52 The Fateful Triangle, a.g.e., s. 400'da İsrail basınından bazı örnekler var;
News From Within (Tel Aviv), 1 Ekim 1985; Yediot Ahronot, 4 Kasım 1983.
93
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
nan ve belli başlı siyasî gruplarca olumlu karşılanan sıkı kontrol politikasını
tehdit edecek Filistin temsilcileriyle görüşme "tehlikesini bertaraf"
edecekti.53
İsrail liderlerinin beklentisi, İsrail'in çıkarlarına hizmet ettiği için,
ABD'deki kamuoyunu şekillendiren kişilerin gerçek tarihi bozup, İsrail
saldırılarından kaynaklanan terörist eylemleri şayet Arap ırkının yetersizliğine
bağlanamıyorsa Arap kültürü ve karakterinin zayıflığına yüklenebilen gelişigüzel
şiddet eylemleri olarak tasvir edebilmeleridir.
Sonuç olarak, terörizm konusundaki ABD'li yorumcular bu tabii beklentileri büyük
bir titizlikle Kudüs ve Washington'da devlet terörü için bir propaganda
malzemesi yaparlar.
Temel noktalar İsrail'de oldukça iyi kavranıyor. Başbakan İzak Şamir, İsrail'in
"askerî olduğu kadar siyasi açıdan da korkunç bir tehlike" olduğu için düşmanla
savaşa girdiğini İsrail televizyonunda açıklamıştı.
İsrailli eleştirmen B. Michael "bir askeri tehlike bahanesinin kabul
edilmeyeceği"ni veya önce vurmakla "siyasî tehlikeyi bertaraf ettiğimizin kabul
edilemeye-ceği"ni yazmaktadır.
Fıkra yazarı Aron Bachar şu yorumu yapar: "İsrail liderlerinin halet-i
ruhiyesini anlamak basittir. Arafat sürekli olarak İsrail'le çeşitli uzlaşmalara
girmekle suçlanıyor" ve "israil yönetiminin gözünde -Likudda olduğu gibi İşçi
partisinde de- bu en önemli problemdi".
53 Ha'aretz, 25 Haziran 1982; İsrailli yorumcuların benzer analizleri detaylı
alıntılar için benim The Fateful Triangle, s. 200 bakınız.
94
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Benny Morris de şunları ifade etmektedir: "Birçok defa FKÖ'lüler İsrail
eylemlerine (Özellikle FKÖ'yü kuzeyde bir savaşa sürükleyecek eylemlere)
misillemede bulunmaktan vazgeçmişler ve bir yıl boyunca kuzey sınırında ateş
açmamışlardı". Kıdemli IDF memurlarınca bu durum "savaşın kaçınılmazlığının,
FKÖ'nün İsrail'in işgal edilmiş toprakları elinde bulundurmasına yönelik
tehdidine dayandığı", çünkü "milliyetçi duyguların olgunlaşması FKÖ'ye dayandığı
için işgal dilmiş topraklar dahili ve haricindeki tüm Filistinlilerin umudunun
FKÖ'ye bağlandığı" şeklinde yorumlanıyordu. Her akıllı yorumcu gibi o da FKÖ'nün
askeri tehdidi veya "ele geçiriln silah"la dalga geçiyor ve şu tahminde
bulunuyordu: "Birçoğu İsrail'in 1970'leıdeki ilk Güney Lübnan saldırıları
nedeniyle göç etmiş olan Batı Beyrut-taki Şiiler, IDF'nin 1982'deki HaziranAğustos kuşatmasını uzun süre hatırlayacaklar" ve "İsrail hedeflerine yönelik
Şii terörizm" şeklinde uzun süreli bir reaksiyon göstereceklerdir.54
Sağ kanatta Likud Knesset üyesi Ehud Olmert: "FKÖ'nün İsrail'e yönelik tehdidi
onun aşırılığında yat-mamaktadır, aksine Arafat'ın nihaî amacını yani İsrail'in
yıkılmasını (Bunun da doğruluğu tartışılabilir. David Ben Gurion'un elinde güç
olduğunda çevre ülkeleri, Nil'den Irak'a kadar uzanan "kutsal sınır" diye
bilinen yerli halkın "Siyonist sınırları genişletme" nihaî amacından vazgeçmeme
politikasını hatırlayın) gerçek54 B. Michael, Ha'aretz, 13 Kasım 1983; Bachar, Yediot Ahronot, 11 Kasım 1983;
Morris, The Jarusalem Post, 5 Haziran 1984.
95
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
leştirecek şey asıl onun ılımlılığında yatacaktır" der. Batı Yakası sabık
idarecisi, Profesör Menahem Milson "FKÖ'nün İsrail'e yönelttiği tehlikenin
askerî olduğunu düşünmek hatadır, tehlike daha çok siyasî ve ideolojiktir"
demektedir.
Savunma Bakanı Ariel Şaron hemen işgal öncesinde şöyle bir açıklama yapmıştır:
"Batı Yakasında sükunetin sağlanması için Lübnan'da FKÖ'nün imha dilmesi
gerekir". Onun aşırı sağcı arkadaşı, Genel Kurmay Başkanı Rafael Eitan, savaşın
"FKO'nün siyasî statüsünü" ve İsrail onun "bu tür amaçlarını bloke" etmeye
çalışırken "FKO'nün devlet kurma amacı için yaptığı mücadeleyi" zayıflattığı
için bir başarı olduğunu söyler.
İsrail askerî tarihçisi Uri Milstein (İşçi Partisinin öne sürdüğü Ürdün çözümünü
destekleyenlerden biri) bu olayları yorumlarken Şaron-Eitan'ın işgalden
güttükleri amaçları şöyle açıklar: "Lübnan ve Orta Do-ğu'da Yeni Düzen1"
kurmak"; "birçok Arap devletinde
55 İsrail'i "Yahudi devleti hakkında söylenecek kötü sözlere inanmaya hazır
(dolayısıyla onun düşmanlarıyla, ilgili herşeyi iyi gösteren) kişilerden
korumaya" istekli olan The New Republic, Şaron'un düzeni hakkında (Hitlergil
anlamda) "Yeni Düzen" olarak gördüğü için The Washington Post'u "büyük
iftiralara iştirak etmekle" suçlamıştır. İfade Hit-ler'indir ve Şaron da bu
ifadeyi diğer İsrailli yorumcuların kullandığı gibi kullanmıştır. Onların The
Washington Post'u bu şekilde suçlamalardan bir ay önce, sağ kanat gazetelerinden
Yediot Ahronot'da bir başlıkta şunlar yeralıyordu. Amerikan Büyükelçisi Morris
Draper'in Los Angeles'daki Yahudi Federasyonunun kapalı bir görüşmesinde Şaron'dan yaptığı bir alıntıyı delil gösterek "Şaron 'yeni bir düzen' fikrini
duyurmada ileri gitti" demektedir (23 Şubat 1984). Bu kullanım standart bir
kullanımdı. The New Republic'in İsraillilerin parti çizgisinden yaptıkları
sapmaları anlatmakdan dikkatle kaçındığı diğer örnekler için benim Fateful
Triangle, (s. 215, 258).
96
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Sedatizm sürecini ilerletmek" ve "Yahuda ile Sama-ra'nm [Batı Yakası] İsrail
devletine katılmasını sağlamak ve belki de "Filistinli problemini çözmek".
Siyasî yelpazenin öteki ucunda, ABD'nin liberal ve barışçı tavrına hayran olan
Knesset üyesi Ammon Rubinstein şöyle söylemektedir: ateşkese "az-çok" uyul-saydı
(bunun anlamı FKÖ uysaydı, İsrail değil) bile, Lübnan işgali, Güney Lübnan'daki
silahlar nihaî olarak İsrail'e karşı kullanılmak niyetind olunduğu için, bil
fiil değil ama bilkuvve bir tehdit olduğu için Lübnan işgali "haklıydı". FKÖ'nün
İsrail'e yönelik bilkuvve bir askerî tehdit oluşturduğu jddialarını ciddiye
alsak bile diğer ifadelerin şaşırtıcılığına dikkat çekmek isterim.56
Rubinstein'in ABD'nin Reagan döneminde 1986 Nisan'ında Libya'yı bombalamasını
"gelecekteki saldırılara karşı kendini koruma" olarak görüp haklılaştırıl-dığı
ilginç doktrinin öncüsü olması dikkate değer.
İsrail zulmünün Amerikan savunucuları aynı gereği çok nadir olarak teslim
etmektedirler. İşgal'in hemen öncesinde New Republic editörü Martin Paretz,
Şaron ve Eitan'ı taklid eder biçimde: Lübnan'da FKÖ'ye yönelik İsrail
hareketinin "Batı Yakasındaki Filistinlilerin bağımsız bir devlet olma
mücadelelerinde yıllardır çektik56 Olmert, Ma'ariv, 22 Kasım 1983; Milson, Koteret Rashit, 9 Kasım 1983; Ze'ev
Schiff'in Ha'aretz, 23 Mayıs 1982; Milshein, Hadoshot, 26 Eylül 1984;
Rubinstein, Ha'olam Haze, 8 Haziran 1983; Devletin kurulmasından önce ve sonra
Ben Gurion'un istekleri konusuyla ilgili olarak benim Fateful Triangle, s. 51,
160'a bakınız. Shabtai Tevet, Ben-Gurion and the Palestinian Arabs-Ben Curion ve
Filistinli Araplar (Oksford,1985), ve Beny Morris'in yazıları, The Jarusalem
Post, 11 Ekim 1985.
97
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
leri aksilikleri aydınlatarak Filistinlileri Kürtler veya Afganlar gibi ezilen
uluslar olarak gösterdiği için "sürekli bir askerî yenilgi" anlamına geldiğini
belirtir. Filistinli Arap probleminin çözümünü bu "milletin marjinallerinin"
transferinde gören (ırkçı Rabbi Kahane'nin bu tavrı için 1. Bölüm, 7 nolu nota
bakın) Sosyal Demokrat Michael Walzer savaşdan sonra New Republic'de şu
açıklamayı yapmıştır: Şüphesiz ben FKO'nün politik yenilgisini memnunlukla
karşılıyorum ve inanıyorum ki bu sınırlı askeri operasyonun sonucu olan FKÖ'nün
yenilgisi haklı savaş teorisi açısından incelendiğinde savunulabilir.57
İsrail'in aşırı sağcı kesimiyle Amerikalı liberal solcuların bu meselelerdeki
yakınlıklarını görmek hayrete şayandır.
Kısacası, savaşın amacı siyasiydi, işgal edilmiş bölgeler bir hedefi
oluştururken diğer hedefi de Lübnan'daki "Yeni düzen" oluşturuyordu. Sınırı
teröristlerden koruma bahanesi ise itaatkar ABD basınının istekle kandığı bir
propaganda malzemesiydi. Filistin terörünün canlanması çok daha iyi olacaktı.
Arafat'a doğrudan bir suç isnad edilmese de, "çağın Filistin şiddetinin kurucu
babası" (The New Republic) olarak damgalanabilir ve siyasî düzen konusundaki
gayretleri böylelikle bertaraf edilebilirdi.
Siyasî bir düzen kurmama, umud edildiği gibi FKO'nün siyasî temellerini yıkmakla
neticelenmedi. Bu yüz57 The Fateful Triangle, s. 199 Ha'aretz'de 4 Haziran 1982'de yeralan bir
röportajdan bahseder; The Fateful Triangle, s. 117, 263.
98
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
den ABD basını bu tehdide karşı müteyakkız kalmaya ve ABD ve İsrail'in barışı
istediği fakat Arap reddediciliği tarafından engellndiğini iddia etmeye devam
etti.
1984 Mayıs'ında Arafat, İsraille birbirlerini karşılıklı olarak tanımak için
Asya ve Avrupa'da görüşmeler yapma çağrısı yaptı. Bu teklif İsrail tarafından
hemen reddedildi. ABD tarafından da görmezden gelindi. Arafat'ın teklifleriyle
ilgili olarak UPI'nin uydurduğu bir hikaye The San Fransisco Examinr'in baş
sayfasında yer aldı. Mahalli gazetelerde ise bu haber ehemmiyetsiz biçimde yer
aldı. Millî basın ise olayı tamamen saklamıştı. Tek istisna olaydan birkaç hafta
sonra Washington Post'ta yeralan kısa bir nottu. The New York Times'da Arafat
diplomatik görüşmelere karşı isteksiz olduğu için sürekli yerilirken (diğer
basınla birlikte) bu konuda tek bir satır yazmayı bile reddetti, yasakladı.
Genel olarak gazete önemli oldukça olayların gazeteye yansımasını daha çok
belirliyordu. Bu da ABD hükümetinin meselelere olan yaklaşımı nedeniyle oldukça
tabii bir durumdu.58
58 Le Nouvel Obseroateur, 4 Mayıs; The Observer (londra), 29 Nisan; The Jarusalem Post, 16 Mayıs; The San Francisco Examiner, 5 Mayıs; The Washington
Post, 8 Temmuz 1984. Ayrıntılı bilgi için benim "Manufacture «af Consent-İznin
Verilmsi", Our Genration, Cilt 17, No 1., Eylü! 1985 ve yine benim "United
States and the Middle East-ABD ve Orta Doğu" END Papers (İngiltere) V9S5 Yazı.
İsrail'in, ABD'nin de desteğiyle siyasî bir düzen kurmak istememesini gösteren
olaylar için bakınız benim Faieful Triangle, ve Beilin İsrail'de çok yakın
zamanda ortaya çıkarılan belgeler bunun çok eskiye dayandığını göstermektedir.
New York Times'da bu ve diğer alanlarda uygun bir tarihin yaratılmasının
başarılmasını görmek için 1. bölüme ve benim "AH the News That Fits-Her-şey
Uygundur" UTNE Reader, Şubat-Mart 1986.
99
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Olayların farkında olan İsrailliler'in şüphesiz Arafat'ın teklifinden haberi
vardı. Yıllardır şahin olarak bilinen sabık askeri istihbarat Generali (em.)
Yehoşafat Harkabi şunları söyler:
FKÖ, siyasî bir düzeni, alternatifinin oldukça feci ve tam bir yıkıma yol
açabileceğini bildiği için istemektedir. Hüseyin ve Batı yakasındaki diğer
Araplar gibi Arafat da bir düzenin olmadığı takdirde İsrail'in Filistinlileri
barındıran bütün komşu kasabaları yakıp yıkacağından korkmaktadır. (Yani) Arafat
İsrail'e göre oldukça ılımlı bir tavrı benimsemektedir.59
Bu ifadeler şu noktaların altını çizmektedir: 1) Eğer terörizmi anlama konusunda
ciddi bir çaba içindeysek terörizmin içinde bulunduğu konteks son derece
önemlidir. 2) Terör bizim benzeri veya daha kötülerini yaptıklarımız değil de
diğerlerinin işlediği bir suçtur, örneğimizde İsrail veya Amerikalılar suçlu
değil, Filistinliler suçludur. 3) "Terörizm" veya "misilleme" bir tanım değil
propaganda malzemesidir. Belli siyasî amaçları gerçekleştirmek üzere halkda
infial uyandırmak için dikkatlice seçilen terörizm eylemleri vardır. Filistinli,
Lübnanlı şii, Libya, Suriye, hatta bu amaçla Arap sayılan İranlı'ların eylemleri
arasından seçilir bu eylemler. Bu neticeler için ayrıntılı araştırmalar gerekir.
Yine misilleme meselesine dönelim. Şiilerin Kiryat Şemona'ya 1985 Aralığı'nda
yaptıkları ilk roket saldırısı, işgalden üç yıl sonra, 1985'in ilk aylarında
iktidara
59 Ha'aretz, 29 Eylül, 1985 (Amnon Kapeliouk he Mond Diplomatique'run '
Kasım
1985 salısında bu olaya atıf yapar); Koteret Rashit, 9 Ekim 1985.
100
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ.VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
gelen Şimon Perez dönemindeki demir yumruk operasyonlarıyla had noktaya ulaşan
zulümden sonra yapılmıştı. Fakat basın zaten günlük hayatı görmezden geldiği
için işgalcilerin zalimliğini anlatmakta başarısız olundu. Aynı şey, işgal
edilmiş topraklarda zalim, haysiyet kırıcı eylemlerde bulunan, baskı kuran ve iş
gücünü sömüren (çocuklar dahil), siyasî ve kültürel hayatın üzerinde sıkı
kontrol kuran ve iktisadî gelişmeyi engelleyen İsrail gaddarlığının binde bir
anlatılması konusunda da geçerlidir.
Bu konuyu çok daha iyi açıklayan bir tasviri, roket saldırılarından bir ay önce,
"Güney Lübnan'daki bir Şii köyünde hayatın ve ölümün hikayesi"ni anlatan Julie
Flint yapmıştır. Resmi tarih anlayışına göre (37 nolu nota bakın) Güney Lübnan
FKÖ terörizmine maruz kaldığı dönemde, Nebatiye yakınlarındaki Kfar Roummane
"8.000 nüfusu olan zengin bir tarım kasabasıydı." The New York Times'm FKÖ
yönetiminden "kurtulması" olarak adlandırdığı olaydan sonra Kfar Roummane,
İsrailli ve onların Lübnanlı müttefikleri olan Güney Lübnan ordusu tarafından
kurulan iki cepheden devamlı bombalanması -ki bunların bazıları şafak vaktinden
akşama kadar, bazıları da birkaç saat sürüyordu- çeşitli yaralamalara ve altı
bin kişinin, köyün üçte ikisinin, "ölen köylerini" hiç düşünmeden terketmelerine
sebebiyet vermişti.
Bu köyde hiçbir direniş hareketine de rastlanmıyordu. Zaten bu geniş, çıplak
yamaçtaki apolitik köylülerin arasında bunun olma ihtimali oldukça azdı.60
60 Julie Flint, The Manchester Guardian Weekly, 19 Ocak 1986.
101
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Qiryat Shemona'nm bombalanması, Perez-Rabin'in Demir Yumruk operasyonunun
zulmünü hiç hesaba katmasak bile, "terörizm" mi olmaktadır yoksa "misilleme" mi?
Teröristlerin hayatına bakmak da oldukça açıklayıcı olacaktır. The Washington
Post'un terörizmle ilgili olarak beş bölümden oluşan bir yazı dizisinde yeralan
bir röportajın yapıldığı biri oldukça tipikdir. "Londra'dan Kuveyt'e kadar bütün
hapishanelerde bulunan tipik bir terörist olarak seçilmiş" olan bu kişi İsrail
hapishanesinde 18 yıl tutuklu kalmıştır.
"Onun hayatında şahsî trajediyle (babasının 1946'da Kudüs'ün bombalanması
sırasında ölümü) bir inanç sistemini keşfedişi birleşip soğukkanlı siyasî
cinayetler dünyasına itmiştir". "Babasını öldüren bomba ve Menahem Be-gin'in
önderliğindeki Irgun Siyonist yeraltı örgütünün 90'dan fazla kişiyi şimdi King
David Hotel olan İngiliz askeri karakola götürmesi"61, "batı Yakasındaki
Filistin kampının şartlarının 'gerçekliği' ile tanıştırıldığını söylediği"
anlatılır.
Sadece kampların değil, işgal edilmiş toprakların 'gerçeği' de, ulusal basının
işgalin "işbirliği modeli" ve "Arap-İsrail birlikteliğinin bir denemesi" olduğu
yolundaki sözlerine rağmen zalim ve acıydı.62 "Misilleme" kavramına şu şekilde
bakmaya devam edelim.
61
The Post, "terörist kumandan" Menahem Begin'in yaptığı eylemleri "terörist
eylemler" olarak tasvir etmemektedir.
62 Christian Williams, Bob Woodward ve Richard Harwood, "Who Are They?", The
Washington Post, 10 Şubat 1984; The New York Times, 19
102
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
5 Ekim 1985'te Sina sahilinde 7 İsrailli turisti öldüren Mısırlı asker Süleyman
Hater'i ele alalım. Mısır basını, annesinin "bu Yahudilerin ölmesinden memnunluk
duyduğunu" söylediğini ve Bahir el-Bekir isimli köyün doktorunun bu olayı Mısır
ve İsrail arasındaki "hayali barış"a karşı uyarı ateşi olarak tarif ettiğini
yazar. Bu izah edilemez suça bu şaşırtıcı tepkiler niye? Birkaç gün önceki
Tunus'un bombalanması olabilir ama başka sebeplerin olması daha kuvvetli bir
ihtimal.
1970'de İsrail savaş uçakları Bahir el-Bekir'i bombalamış, 47 okul çocuğu bu
bombalamada ölmüştü. "Aşındırma harbi" süresince geniş ölçekli İsrail
bombardımanları Mısır'ın çok içlerine kadar oluyor, Süveyş Kanalı bölgesinden
1,5 milyon kişinin buradan göç etmesini gerektiriyordu. Hatta Mısır'ın dahilî
savunmaMayıs 1976'da çıkan başmakale. ABD'de genellikle gizlenen gerçekleri öğrenmek
için bakınız benim Towards a New Cold War, ve Fateful Triangle, Bu konuyla
ilgili olarak "İnsan Hakları" kuruluşlarının tavırları dikkate değer. İstenmeyen
hiçbir kayıtlara geçmemesi için İnsan Hakları Derneği İsrail'in tarihte biricik
devlet olduğunu göstermeye çalışır. Halbuki yönetici İşçi Partisi bu yargıyı
hükümsüz bırakacak; fakat İsrail mahkemesi tarafından aklanacak, terörist
eylemlerde bulunuyordu; benim Peace in the Middle East? - Orta Doğu'da Bans mı?
(Pantheon, 1974) s, 196-197, Fateful Triangle s. 142,178 ve referanslara bakın.
Başka herhangi bir ülke mevzu bahis olsaydı bu olaylar tam bir gaddarlık olarak
değerlendirilirdi; fakat Milletlerarası İnsan Hakları Derneği'nin bu iki yüzlü
davranışı onun şöhretini etkilemedi. Yine benzer şekilde, bu konuyla ilgili
yayın organı, Human Rights Internet''de hiçbir yorum yapılmadan bahsedilen
terörist eylemleri savunmak için İftira Karşıtı Derneği'nin yaptığı
açıklamaların burada yayınlanmasına izin verilmiştir. Bu izin de hiçbir devlete
verilemezdi. Mesela, Sovyetler Birliği'ne yönelik suçlamalara cevap hakkı,
şüphesiz haklı olarak (!) verilmemişti.
103
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
sında görevli MIGTerin İsrail jet fantomları tarafından vurulmasıyla genel bir
savaş tehlikesi bile ortaya çıkıyordu.63 Times'm İsrail muhabiri Hater'le
yaptığı röportajda onun "milliyetçi ve İsrail karşıtı güdülerle hareket ettiğini
söylerken" bazı şeyleri atlıyordu64 tersine çevrilmiş gerçekler ise kesinlikle
gözden kaçırılmıyordu.
David Hirst "milletlerarası terörizmin (kelimenin batılı anlamıyla) başlıca
önemli merkezinin Lübnan olduğunu" söyler. Lübnan ya kendi teröristlerini
beslemekte ya da Filistinliler'den olan "çok az tanınan ama bombardıman,
cinayet, katliamla, korku, nefret ve güvensizlik saçan teröristlere uygun bir
yurt olmakta veya toplumlarına ABD destekli İsrail saldırılarıyla son darbe
vurulan Lübnanlılar'dır bu teröristler. Bu gruplar arasında,
Bugünün gençliğinde şu kanaat yer etmiştir... ülkesinin İsrail'le olan işbirliği
politikasını daha önce hiç bu kadar yükselmediği seviyeye getiren Başkan Reagan
döneminde ABD tüm düzeni öylesine müsamahasız biçimde ortadan kaldırmıştır ki,
her-şey bu düzenin şimdi yıkılmasını haklılaştırır. Terörist güdü muhtemelen
Filistinliler arasında en güçlü güdüdür fakat aynı şekilde Lübnanlı, Arap veya
-en hayret verici gösterilerinde- Şiiler arasında da bulunabilir.
63 New Outlook (Tel Aviv), Ekim 1985; Davar, 18 Temmuz 1985; Askeri tarihçi Uri
Milstein'ın değerlendirmelerinin aksine, Mısır mevzilerine açılan tank
ateşleriyle yüzlerce askerin ölümüne sebep olan "aşındırma harbi"ne yol açan
çatışmanın İsrail tarafından başlatıldığını yazar. Monitin, Ağustos 1984.
64 Thomas Friedman, The New York Times, 31 Ocak 1986.
104
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Önemli nokta Yehoşafat Harkabi tarafından ifade edilmiştir; "Filistinlilere
şerefli bir çözüm önerebilmek için onların kendi kaderlerini tayin etme
haklarına saygı duyulmalıdır; terörizm probleminin çözümü budur. Bataklık
kurutulursa sivrisinek de biter".6d
ABD-İsrail bütüncül terörizmi ve zalimliği Hirst'in tarif ettiği vaziyete -belki
de beklenildiği gibi bilinçli olarak- katkıda bulunmuştur. Bu iki terörist
devlet de sonuçtan çok memnundurlar. Bu memnuniyet onların şiddet hareketlerini
devam ettirmelerini de açıklamaktadır. Dahası, kendilerinin iştirak ettikleri
tek tek terörizm olayları, toplumu kışkırtarak daha genel amaçlar için de
kullanılmaktadır. Bütün bunlar için tek gerekli olan şey, propaganda sistemidir.
Bu propaganda sistemi bir emir üzerine "topluca aynı şeyi söylemey", ABD
motivasyonunu, kaynaklarını, takib ettiği usulü, giriştiği işlerin anlaşılmasını
engellemeye dayanmaktadır. Bu sebeple siyaset yapıcıları çok az şeye dikkat
etmek zorundadırlar.
Terörist eylemler onları yapanlarca "misilleme" (Veya ABD ve İsrail terörizminin
"önleyici" olarak değerlendirilmesi gibi) olarak niteleniyor. Yani Tunus'un
bombalanması, Tunus bombardımanı kurbanlarıyla Larnaka olayı arasında hiçbir bağ
olmamasına rağmen Larnaka olayına bir "misilleme"ydi. Larnaka olayı bundan
başka, Kıbrıs'tan Lübnan'a giden geminin İsrailliler tarafından kaçırılması
olayına da "misilleme" için
65 Hirst, The Manchester Guardian Weekly, 20 Nisan 1986; Harkabi Amnon
Kapeliouk'un Le Monde Diplomatique'de (Şubat 1986) iktibas ettiği yazı.
105
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
mazeret görevi görüyor ve bu olayı meşrulaştırıyor-du.66 Her zamanki gibi ABD
birinci iddiayı haklı olarak görür.
Terörist saldırıyı haklılaştırma iddialarını bir tarafa bırakıp gerçeklere
bakacak olursak, hiç şüphesiz İsrail'in yıllardır denizde insan ve gemi kaçırma
olayları yaptığını görürüz. Bu suçları ABD ya görmezdn gelmekte ya da çok az
değinmektedir. Fakat bu suçları işleyen Araplar olursa aynı suçlar çok büyük bir
kızgınlığa yol açmaktadır. İsrail Yüksek Mahkemesi'nin bu prosedürü tasdik
etmesi dahi yeterince değerlendirilmemiştir. İsrail'in karasuları dışında
yakalandığını söyleyerek temyiz için Yüksek Mahkemeye başvuran bir Arap'm
davasında Mahkeme şuna karar vermiştir: "mahkumiyet kararının meşruluğunu
şüphelinin İsrail sınırlarına ne ile getirildiği etkilemez." ve İsrail mahkemesi
İsrail dışında bile olsa suçlu olarak değerlendirdiği kişiler için ceza
verebilir. Bu davada mahkeme "güvenlik nedenleri" yüzünden temyize başvuran
kişinin hapishanede kalmasının gerekli olduğu kararını vermiştir.67
1976 yılındaki tarihi kayıtlara dönecek olursak, Knesset üyesi General (em.)
Mattityahu Peled'e göre
66
FKÖ, üç İsraillinin bu operasyonlar süresince katledildiği iddiasının,
İsrailli gazeteci David Shaham'm da belirttiği gibi, doğru olmadığını iddia
eder. (John Bulloch, "FKÖ'nün Kurbanları Mossad Ajanlarıydı", The Daily
Telegraph (Londra), 3 Ekim 1985; Shaham, El-Fecr, 29 Kasım 1985.
67 Ha'artz, 12 Haziran 1986. Yazıda yargılama yapıldığına dair bir ibare
yoktur.
106
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
•
FKÖ ve İsrail arasında görüşülen barışçı adımları engellemek için İsrail
donanması Lübnanlı müslümanlara ait gemileri ele geçirmiş ve onları müslümanları
öldüren Hristiyan müttefiklerine vermişti. Başbakan Rabin bu olayı doğrulamış,
fakat bu olayın barışçı görüşmelerden önce olduğunu söylemiş, Savunma Bakanı
Simon Perez ise bu gerçeği reddetmiştir. 1983 Kasım'ın-daki mahkum mübadelesinde
The Times'm ilk sayfasındaki onsekiz sayfalık bir yazıda meşhur Ensar mahkum
kampında tutulan 37 Arap mahkumdan bahsedilmektedir: "İsrail donanması
tarafından Kıbrıs'tan Trablus-şam'a giderken Beyrut'un kuzeyinde yollarından
alıkonulmuştu". Bu durum hiçbir yorumu gerektirmemektedir.68
1984 Haziran'mda, İsrail, Lübnan-Kıbrıs arasında sefer yapan, Lübnan sahilinden
5 mil açıkta, ağzına kadar barut dolu bir feribotu kaçırmış, Hayfa'ya yanaşmaya
zorlamış ve burada 8'i Lübnanlı biri Suriyeli olan 9 kişiyi gözaltına almıştır.
Bunların beşi sorgulamadan sonra serbest bırakılmış, bir kadın ve İngiltere'den
tatil için Beyrut'a gelen bir öğrenci dahil dört kişi alıkon-muştur. Bunlardan
ikisi iki hafta sonra serbest bırakılmıştır, ancak diğerlerinin akıbeti hala
meçhul. Bu mesele öylesine önemsiz addedilmiştir ki kaçırılan yolcuların
akıbetlerini öğrenmek için gazetelerin arka sayfalarındaki ufak haberleri
araştırmak icap etmiştir.
68 The Fateful Triangl, s. 77; David Shipler, The New York Times, 25 Kasım 1983;
The New York Times, 26 Ocak 1984, son paragraf.
107
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Observer gazetesi, yolcuları Müslüman Batı Beyrut yerine Maruni Cuniye limanını
kullanmaya zorlamakla, Lübnanlılara, Müslümanların güçsüz oldukları işaretini
vererek, İsrail'le birlikte olmaları gerektiği mesajını vermek için "siyasî bir
sebep" icad eder olay için.
Lübnan, Godfrey Jansen'in İsrail'in "milletlerarası terörizminin uzun
listesindeki bir madde" olarak nitelediği bu olayı "korsanlık hareketi" olarak
değerlendirip kınamıştır.
Jansen şöyle devam etmiştir: "Bu deniz terörizmi eylemlerini devam ettirmek için
İsrailliler" Jansen'in saçma bulduğu "FKÖ'nün deniz operasyonlarının üssü olduğu
söylenen Trablusşam'ın küçük adalarını bombaladılar." Lübnan polisi onbeş
kişinin öldüğünü, yirmisinin de kaybolduğunu ve Sünni izci çocuk kampındaki
balıkçı ve çocukların "en kötü yara alan" hedef olduğunu ifade etmektedir.69
The Ti?nes 1982 savaşı öncesinde İsrail'in "gemi durdurma" (Yeni Dilden tercüme
edersek, kaçırma) olayını "İsrail donanmasının güneyde Sayda ve Tir limanlarına
giden veya oradan ayrılan gemileri, gerillaları aramak için düzenli olarak
durdurulduğu" şeklinde, her zamanki gibi İsrail iddialarını birinci derecede
haklı bularak vermiştir. Fakat sivil İsrail gemilerini Suriye'nin benzer biçimde
durdurması çok farklı olarak
69 The New York Times, 30 Haziran, 1 Temmuz; The Boston Globe, Temmuz, 1, 4, 12;
The Middle East Reporter (Beyrut) 30 Haziran; The Obsor-ver (Londra), 1 Temmuz;
Jansen, Middle East International, 13 Temmuz 1984.
108
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
yorumlanacaktı. Aynı şekilde sivil bir Libya yatının 4 Şubat 1986'da İsrail
tarafından kaçırılması soğukkanlı bir şekilde karşılanmış -yanlış istihbarata
dayanan bir hata olarak eleştirilmiştir.70 25 Nisan 1985'de Lübnan-Kıbrıs
arasında çalışan sivil gemilerden kaçırılan ve İsrail'de gizli hapishanelere
gönderilen Filistinlilerin bu kaçırılma olayından ancak bu Filistinlilerden
birinin Yüksek Mahkemeye başvurusu dolayısıyla İsrail televizyonunda yapılan bir
röportajla (İsrail'de) haberdar olunabilmiştir. Belki de başka bilinmeyen bu tür
bir çok olay vardır.71
Çoğu sadece tesadüfi olarak bilinen bu olayların hiçbiri, Arap "rehinelerin"
Suriyelilerle (gerçekte, stratejik Golan tepelerinin İsrail işgali altında
oturan Dürzi köylüleri olan) mübadele edilmesinden daha fazla alaka
uyandırmıyordu.72 Gemileri ve istediği kişileri kaçırmak, gerçek ne olursa olsun
"terörist hedefler" diye adlandırdığı yerleri -ABD'nin seçkin kamuoyunun
tasdikiyle- bombalaması İsrail'in imtiyazı olarak görülmektedir.
Beyrut'un kuzeyindeki Trablusşam'ın küçük adalarının birinde Lübnanlı balıkçı ve
izci çocukların öldüğü İsrail saldırısı üzerinde biraz duralım. Bu hadise
oldukça
70 Thomas Friedman, The New York Times, 5 Şubat; ABD "İsrail'in eylemleri
hakkında bir değerlendirme yapmaktan kaçınmaktadır", (The New York Times, 5
Şubat); bundan başka bakınız Norman Kempster, The Los Angeles Times, 5 Şubat
1986.
71
News From Within (Kudüs), 1 Kasım 1985.
72 The Los Angeles Times, The Boston Globe, 29 Haziran 1984. Golan'daki
şiddetli baskılar için bakınız benim The Fateful Triangle, s. 132.
109
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
önemsiz karşılanmıştır. Ama bu saldırıdan çok daha ciddi sayısız İsrail
saldırıları için bile genel kural ilgisizliktir.
Oysa Filistin saldırıları için durum çok farklıdır. En çok korkuyla anılanı,
1974'te Me'let'te mahkumları serbest bırakmak için teröristlerin isteklerini
müzakere etmeyi düşünen General Mordehay Gur'un karşı çıkmasına rağmen Moşe
Dayan'm bu mübadeleyi reddetmesi ve bir kurtarma operasyonu düzenlemesi
nedeniyle pa-ramiliter öğrenci grubunun yirmiiki üyesini çapraz ateşte öldürme
olayıdır.73 "İnsan hayatına kıymet veren ülke" ve belki de tarihte eşi olmayan
"yüksek ahlakî amaçlara sahip" ülkenin Lübnanlı izci çocukları öldürme olayının
niçin daha az zulüm olarak görüldüğü sorulabilir.74
Me'let saldırısından iki gün önce İsrail jetleri El-Kfeir'i bombalamışlar ve
dört sivilin ölmesine yol açmışlardı. Edward Said'e göre Me'let saldırısını
"İsrail'in Napalm bombalarıyla sürekli olarak Güney Lübnan'daki Filistin mülteci
kamplarını bombaladığı ve iki yüzden fazla kişinin ölümüne yol açtığı saldırı
izlemiştir". Me'let saldırısının yapıldığı dönemde İsrail, Güney Lübnan'da
yaygın olarak bomba, kitle imha silahları, Napalm kullanarak deniz saldırıları,
top ateşi, komando saldırılarıyla binlerce kişiyi öldürmüş (Batı bundan hiç
rahatsız olmadı, bu yüzden de konuyla ilgili ABLTde hiçbir doğru rakam yok) ve
binlercesini de Ku73
Yakın geçmişteki olaylar için bakınız, Uri Milshtein, Monitin, Ağustos
1984.
74 Önsöze bakınız.
110
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
zey Beyrut'un etrafındaki kenar mahallelere sürmüş-tü.75
Bu olaylara ilgi çok azdı ve nadiren kayıtlara geçiyordu. Bunların hiçbiri
terörizm tarihine geçemedi, tashih edilmiş tarihe baktığımızda bu olaylar hiç
olmamış bile. Fakat 1970'lerin ilk yıllarındaki FKÖ terörist atakları çok
şiddetli biçimde kınanıyor ve bunlar Filistinlilerin kendi kaderlerini belirleme
görüşmeleri yapmak için asla iyi bir eş olamayacaklarının bir delili olarak
sunuluyordu.
Aynı dönemlerde basın, İsrail'i eleştirmekle, hatta FKÖ taraftarı olmakla
suçlanıyordu.
Bu olayların yorumu için ABD'de "ılımlı" olarak onurlandırılan İsrail
liderlerinin söylediklerine bakabiliriz. Mesela, Washington Büyükelçisi sonra da
Camp-David öncesi, Lübnan'da İsrail zulmünün en yoğun olduğu dönemde başbakanlık
yapmış olan İzak Rabin şunları söyler: "Güney Lübnan'daki sivil halkın durumunu
gözardı edemezdik... Bölge halkına yardım etmek ve düşman teröristlerin onları
silip süpürmesini engellemek bizim insanlık görevimizdi"76 Rabin'in hatıralarını
okuyanlar bu sözlerde hiçbir yanlışlık bulmuyorlar böylece ideolojik amaçlı
tarih ve Batı'da çok derin bir Arap Düşmanlığı tesis edilmiş bulunuyor.
Ayrıca korsanlık ve kaçırma hakkının sadece İsrail'de bulunmadığına da dikkat
çekilmesi gerekiyor.
75 The fateful Triangle, s. 188.
76 The Rabin Memoirs-Rabin Hattraları (1979) s. 280-281.
111
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
1985 Ekim'inde vuku bulan Achille Lauro uçak kaçırma eylemini kınayan Tass'm bir
yazısında, bir Sovyet uçağını kaçırıp bir hostesi öldüren ve diğer mürettabatı
yaralayan kişilere ABD'de sığınma hakkı verildiği, yargılanmaları için
Sovyetler'e gönderilmediği için ABD'yi ikiyüzlülükle suçlayan ifadeler vardır.77
Bu olay iyi bilinmemektedir ama öyle görünüyor ki ikiyüzlülük suçlaması hak
edilmiş bir suçlamadır.
Bu olaylar tek değildir. Dışişleri Bakanlığı danışmanı Abraham Sofaer şunları
söylemektedir:
1950'ler boyunca, Amerika uçak kaçırmaya şiddetle muhafelet ettiği halde ABD ve
onun Batılı müttefikleri Çekoslovakya, Sovyetler Birliği, Polonya, Yugoslavya ve
diğer komünist rejimlerin uçak, tren, gemi kaçıranları istemelerine red cevabı
vermişlerdir.
Safaer ABD'nin "uçak kaçırma olaylarının salgın hale geldiği" ve "masum
yolcuların güvenliğine, hoşgörüyle bakılamayacak kadar büyük ve ciddi bir tehdit
olduğu" 1960'larm sonları ve 1970'lerin başlarında "bu politikasını gözden
geçirdiğini" iddia eder.78 Bu da zulme karşı kahramanca direnmekten çok, kaçırma
olaylarının ABD ve onun müttefiklerine karşı yöneltilmesi yani terö77 The New York Times, 12 Ekim 1985. O sıralarda The Times, İran'ı 1984
Aralığında Kuveyt uçağını kaçırıp iki Amerikalıyı öldürenleri cezalandırmadığı,
sınırdışı etmediği için kınamakta ve Kaddafi'nin "kaçakçıları sığındırdığı"
sürece, Batı'nm Libya'yı boykot etmesini istiyordu. Baş Makale, The New York
Times, 14 Mayıs 1986. Fakat Sovyet uçaklarını kaçıranlara veya ABD'nin İsrail
gibi uydu ülkelerinin korsanlığı veya uçak kaçırma olaylarını himaye edenler
hakkında benzer şeyler söylenmiyordu.
78 Abraham Sofaer, Foreign Affairs, 1986 Yazı.
112
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
rizm kavramı içine girmesi dolayısıyla gerçekleştirilen tavır değişikliğinin
Yenidilde ifadesidir. Yine ABD destekli kaçırma olaylarına basında yer
verilmemiştir.
Ayrıca, Orta Doğu'daki ilk uçak kaçırma olayının herkes tarafından bilinen bir
olay olmadığı söylenebilir. 1954 Aralığı'nda İsrail tarafından, Suriye
Havayolları sivil uçağının durdurulması ve Lydda havaalanına inmye zorlamasıyla
yapılmıştır. [Genel Kurmaybaşkanı Moşe Dayan'm niyeti "Şam'daki mahkumlarımızı
serbest bırakmak için rehine elde etmek"ti]. Başbakan Moşe Şa-rett'in günlüğüne
yazdığına göre Genelkurmay Başkanının bahsettiği mahkumlar Suriye'de casusluk
yaparken yakalanan İsrailli askerlerdi. İsrail'de tutuklu bulunan Filistinli
mahkumları kurtarmak için Me'let'te rehin alman çocukların ölümüne yol açan bir
kurtarma operasyonunu yirmi yıl sonra emreden de Moşe Dayan'dı.
Şarett özel olarak günlüğüne şöyle yazmıştı: "Uçakları kaçırmak için hiçbir
haklı sebebimiz yoktu. ABD Dış İşleri Bakanının yaptığımızın milletlerarası
pratikte bir eşinin daha olmadığı sözünün doğruluğundan şüphelenmek için de
hiçbir sebebimiz yoktu". Fakat bu olay tarihî kayıtlarda yer almamış, ve İsrail
Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Benjamin Natanyahu (şimdi milletlerarası
terörizm konusunda saygın bir yorumcudur) ulusal televizyona çıkıp hiçbir
tenakuza düşme korkusu olmadan FKÖ'yü uçak kaçırmayı ve diplomatları öldürmeyi
"icad etmekle" suçlayabilmiştir.79
79 Moshe Şarett'in şahsi günlüğüne (AAUG, 1980) dayanarak hazırlanmış bir
çalışma olan Livia Rokach'ın Israel's Sacred Terorism-İsrail'in
113
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Diplomatların öldürülmesiyle ilgili olarak hatırlayabildiğimiz tek olay,
başkanlığını Natanyahu'nun amirinin, katletme emrini veren üç generalden birinin
Dış İşleri Bakanı İzak Şamir'in olduğu terörist örgüt tarafından Birleşmiş
Milletler arabulucusu Folke Bernadot-te'nin 1948'de katledilmesidir. (Bu emri
veren generallerin şimdi ölü olan ikincisi İsrail basınında uzun yıllar bulunmuş
olan saygın bir yorumcuydu). David Ben Gu-rion'un yakın arkadaşı, onun
katillerden biri olduğunu iddia etmiş, fakat Ben Gurion bunu sır olarak
saklamıştı. İsrail hükümeti bu eylemlerden sorumlu olanların hapishaneden
kaçışını ve ülkeden çıkarılışını da sağladı.
Siyonist tarihçi Jon Kimce kendi görüş açısından şunları yazar: "Millî seviyede
bir infial ve bu suçu işleyenleri yakalama kararı yoktu" ve "infial duygusu
yoğun değildi", "çoğunluğun tutumu Yahudilerin bir başka düşmanının da ortadan
kalktığıdır". Bu kasten öldürme olayı, İsrail'e yönelik çeşitli tepkilere sebep
olmuş ve diplomatların işlerini güçleştirdiği için kınanmıştır, yoksa öldürme
olayına başvurmanın kendisi kötü olduğu için değil".80
Bizim seçici hafızamızda sadece Arap eylemleri "terörizm belası" olarak
kalmaktadır.
Kutsal Terörizmi, s. 20; "Sixty Minutes-Altmış Dakika", CBS, saat 17.00, 19 Ocak
1986. 80 Süne Persson, Mediation and Assasination-Arabuluculuk ve Cinayet
(Londra, 1979); Michael Bar-Zohar, Ben-Gurion: A Bibliography (Dela-cotte, 1978)
s. 180-81; Stephen Green, Taking Sides-Taraf Tutma (Morrow, 1984), s. 38;
Kimsche, Seven Fallen Pillars-Yıkılan Yedi Sütun (1953) s. 272-73.
114
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Tunus'un bombalanmasına misilleme olarak Achille Lauro' nun kaçırılmasından
sonra, gemi kaçırma olayı Batı'nın başlıca konusu oldu. Reuter haber ajansının
yaptığı bir araştırma şu sonucu gösteriyordu: "1961'den beri sadece bir elin
parmakları sayısınca gemi kaçırma eylemi olmuştur. Sadece müslümanlarm
yaptıkları sayılmış, İsrail'in yaptıkları listede yer almamıştır.81
ABD'nin taraftarları tarafından yapıldığı için terörizm kapsamına girmeyen
sadece kaçırma olayları değildir. Jeane Kirkpatrick Yeşilbarış anti-nükleer
protesto gemisi Rainbrow Warrior Fransızlar tarafından bombalanıp bir kişi
öldürüldüğünde bunun terörizm olmadığını söyler:'"Fransızların sivillere
saldırıp onları öldürmeye niyetlerinin olmadığını söyleyebilirim".
"Mitterand'm en iyi saati" başlıklı makalesinde The Asian Wall Street şöyle
yazar: "Yeşilbarış kampanyaları çok tehlikeli ve azgındır.. Bu yüzden Fransız
hükümeti Rainbrow Warrior'a karşı güç kullanmak için hazırlandı... hükümet onu
[güç] kullanma önceliğine sahiptir".
The New York Times'da bu meseleyle ilgili bir kitabın tenkidini yapan David
Housego Fransızları yaptıkları "bu ahmakça muamele" den, "kötü hata" dan dolayı
eleştirir; geminin "bombalanmasına hiç gerek yoktu", "Fransızlar çok daha az
kötü şöhretle bu amacı gerçekleştirebilirdi" der. Bu "ahmakça hatalar"dan
bahsederek Housego şu sonucu çıkarır: "Bay Hernu'yu (Savunma Bakanı) kabahatli
saymamak ve Fransız görevlileri Yeni Zelandalıları tutuklamalarından dolayı
kabahatli
81 The Globe Mail (Toronto). 9 Ekim 1985.
115
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
saymamak mümkün değildir". Housego temel bağlantıları gözardı ederek bu meseleyi
Watergate ile karşılaştırır: Bu sonunda da "hatalar" nedeniyle büyük bir yaygara
koparılmış, Kongre ve basın Nikson yönetiminin
82 The New York Times, 27 Eylül 1985, sadece bir resim altyazısı; The Asian Wall
St. journal (22 Ağustos)'da çıkan Alexander Cockburn'un The Nation''da çıkan
yazısı, 2 Eylül 1985. Hosego, The New York Times Book Review, 20 Temmuz 1986.
Diğer bir terörist devlet olan Fransa'da, bu ülkenin Yeni Zelanda'ya uyguladığı
zulmün protestosu hiç görülmedi. Yeni Zelenda'ya yapılan müdahaleden sonra
Paristen yapılan açıklamada şu ifadeler yer alıyordu: Bu eylem özeleştiri
gerektirmez aksine bir vatanseverliktir. Fransa'nın görüşüne göre Yeni Zelenda
ve onun başbakanı David Langi iki ajanı tutukladığı için suç işlemişti. Fakat
Fransa'da Yeşil Barış üyesinin ölümü veya Yeni Zelenda'nın egemenliğini ihlal
olayları bu türden tepki çekebilecek olay olarak algılanmıyordu. Sosyalist
hükümetin "suç niteliğindeki eylemler" yapıldığında "kanuni tavır alınacağı"
konusunda söz vermesine rağmen, bazı hükümet üyelerine karşı alınan tek "kanuni
tavır" bu kişileri basma açıklamak olmuş, haklarında hiçbir "kamu soruşturması"
açılmamıştır (The New York Times, 30 Temmuz 1986). Geminin batmasından sonra
Paris'te, entellektüel Rene Dumont'un da katıldığı 150 kişilik bir gösteri
düzenlenmiştir. Basınla çok iyi bağlantı kurulduğu halde olay, ne sosyalist
basın ne de Liberation dahil diğer basında ve TV'de yeralmış.-tır. Le Monde'da
ise gösterinin yapıldığı ana kadar dört satırlık bir gösterinin yapılacağı ilanı
yayımlanamamıştı. Sosyalist Parti Kongresi bu suçtan resmi olarak sorumlu olan
bakan Hermu'yu "bir kahraman gibi" karşılarken, Fransız Yeşilci ve barışçı
grupları Yeşil Barış örgütünün yeşilbarış meselesiyle uyanan kitle şovenizmine
karşı mücadele etmekte tereddüt ediyorlardı (Diana Johnstone and Elizabeth
Schilling, In These Times, 23 Ekim, 1985).
Yeşilbarışa karşı Fransız terörizmi ilk kez, Yeşilbarışın 1972'de Fransa'nın
pasifik kolonilerinde yaptığı nükleer denemelerini protesto ettiğinde, bir
Fransız mayın tarama gemisinin Yeşilbarışın yatma çarpıp neredeyse batırmasına
yol açmasıyla ve komandaların gemiye çıkıp Yeşilbarışın başkanı David
McTaggart'ı vahşice dövdüğü, neredeyse kör etmeleri ve diğer erkek mürettabatı
da dövmeleriyle başlar (James Ridgeway, The ilhge Voice, 8 Ekim 1985, bu yazıda
ayrıca Yeşilbarışın uğradığı Sovyet saldırılarından da bahsedilmektedir.)
116
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
gerçek suçlarını önemsiz görürken bu adi bir suç olarak görülmüş ve basının
gayreti sonucu çıkan bu suç dolayısıyla basının kendini kutladığını söyler.83
imparator kendini terörizm ve diğer suçlamalardan muaf tutar. Onun müttefikleri
de çoğu zaman bu imtiyazı paylaşırlar. Onlar en kötü anlarda bile sadece "hata
yapmakla" suçlanırlar.
George Shultz bu konudaki iki yüzlülüğü nedeniyle bir ödüle layık görülebilir.
Bir taraftan terörizmi "aktif" olarak desteklerken diğer taraftan da "bir
kişinin teröristliği diğer kişinin özgürlük savaşçısı olması demektir" iddiasını
"gizli tehlike" olarak tarif eder.
Özgürlük savaşçıları veya devrimciler muharip olmayan kişileri taşıyan
otobüslere saldıramaz. Bunları terörist katiller yapar. Özgürlük savaşçıları
suçsuz işadamlarını öldürmez, suçsuz erkek, kadın ve çocukları kaçırmaz.
Terörist katiller yapar. Afganistan'da direnen mücahitler köyleri yakıp, çaresiz
halkı öldürmez. Nikaragua'daki contralar okul otobüslerini bombalamaz,
sivillerin kitle halinde öldürülmelerine yol açmaz.
Gerçekte ise Shultz'un, Nikaragua'da kumanda ettiği teröristler sivillere karşı
öldürücü saldırılarda bulunmakta, işkence yapmakda, tecavüzde bulunmakda
uzmanlaşmıştır. Onların menfur terör eylemleri müdafileri tarafından inkar
edilse, görmezlikden gelinip,
S3 Benim makaleme "Watergate: A Skeptical View-Watergate: Eleştirel Bir Bakış,
The New-York Review, 20 ylül 1983; başyazı, More, Aralık 1975; ve Blackstock 'un
editörlüğünü yaptığı COINTELPRO'nun giriş (Vintage, 1976).
117
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
unutulsa bile oldukça iyi belgelenmiştir. (17. nota bakın). Ayrıca şayet
saldıran güçler Amerika veya İsrail olsaydı (ki o zaman onlar kendi güvenliği
için bu eylemlerde bulunan libraller olurlardı) Afganistan'da direnen
mücahitlerin eylemleri Batı'da kızgın kınamalara yol açacak olan terörist
saldırılar olarak görülürlerdi.
Bu konuşmasından sadece birkaç ay önce Shultz-'un Angola'daki UNITA arkadaşları
266 kişinin ölmesine yol açtıkları, yirmibirini Portekiz, İspanyol ve Latin
Amerikalı misyonerlerin oluşturduğu yirmialtı rehineyi dokuz ay alıkoyduktan
sonra serbest bıraktıkları için övünüyorlardı. Bundan başka onlar Luanda'da
dinamitle yüklü bir cipin şehirde patlamasıyla yetmişden fazla kişinin
yaralanmasına, otuz kişinin ölmesine yol açan olayı "şehir terörünün yeni bir
kampanyası" olarak adlandırmışlardır. Yine onlar Avrupalı öğretmenleri,
doktorları ve diğer görevlileri rehin almışlardır -basının bildirdiğine, Jonas
Savimbi'nin dediğine göre, 16'sı İngiliz teknisyen olmak üzere 140 yabancı rehin
olarak alınmıştı. Fakat bu olaylar Başbakan Thatcher bazı teklifler, "bir çeşit
tanıma" teklifleri, önerene kadar devam ettiği, mesela yedi yabancı sivilin
ölmesine ve birçoğunun yaralanmasına yol açan 1986 Nisan'ında bir otelin havaya
uçurulması rağmen açığa çıkarılmadı.
Sawimbi'nin "ülkesinde Amerikan petrol kuruluşlarına saldırmaya yemin ettikten
sonra coşkunca alkışlandığı", Muhafazakar Siyasi Eylem Konferans'mda Je-ane
Kirkpatrick onun "çağımızın birkaç otantik kahramanından biri olduğunu"
söylemiştir. Fakat bu Amerikalıları öldürme planı, ABD'nin "çılgın köpek" Kadda118
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
fi'yi bombalama eylemini meşrulaştırmak için kullanılan "gelcekteki saldırılara
karşı meşru müdafaa" doktrinini kullanmasına sebep olmadı. Aynı şekilde Güney
Afrika'lı paralı askerlerin Kuzey Angola'da Amerikan kuruluşlarını tahrip
etmesinden ya da Amerikalıların öldürmesi işinde yakalanmalarından dolayı da
Yohan-nasburg'u bombalamamıştı. Terörist devlet çok ince politika
uygulamalıdır.84
Gerçekte ise Sawimbi, Shultz, Kirkpatrick ve diğer terörist komutanlarla onların
savunucularını özellikle "Güney Afrika'nın kukla grupları tarafından desteklenen
ve komşu devletleri istikrarsızlaştırmak için kullanılan UNITA nedeniyle özgür
savaşçı olarak nitelendirmişti.85
Shultz'un Nikaragua'daki contra ordularının başlıca görevi, tüm sivil halkı
sadist terör tehdidi altında tutarak, hükümetin yoksul çoğunluğun ihtiyaçlarını
giderecek politika yapmasını engellemek ve Amerikan himayesindeki devletler gibi
davranıp "uzlaşmacı" ve
84 Shultz, The Boston Globe, 25 Haziran 1984; The New York Times, 25 Haziran
1984; 30 Aralık 1983; AP, Th Boston Globe, 23 Nisan 1984; The New York Times, 1
Nisan 1984; The International Tribune, 5 Mayıs 1986; Colin Nickerson, The Boston
Globe, 3 Şubat 1986; ABD'de görmezden gelinen yakalanan Güney Afrikalı
komandolar hakkında ayrıntılı bilgi için Af-ricasia. Temmuz 1985. Havayolları
ile ilgili olarak bakınız, The Boston Globe, The New York Times, The Washington
Post, 11 Kasım 1983; The Boston Globe, 21 Şubat 1984. KAL-007'nin Sovyetler
Birliği tarafından düşürülmesi olayı nedeniyle 1983 Eylül'ünde sadece Times
indeksinde yedi sayfayı tutan yazıların yayınlanması bu konudaki kitle
histerisini ortaya koymaktadır.
85
Barry Munslow ve Phil O'Keefe, Third World Quarterly, Ocak 198İ
119
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
"demokratik" siyasetleri tercih ederek Amerika ve onun mahallî müttefiklerinin
yüksek çıkarlarını korumaktır.
Fakat bu teröristlerin ve onların savunucularının bu kadar başarılı olduğu ve bu
bozulmuş kültürel iklimde Shultz ve diğerlerinin benzer ifadeleri hemen hemen
hiç şüpheyle karşılanmıyordu.
Rehine almak kuşkusuz terörizm kapsamı içine girer. Hiç şüphe yok ki, İsrail
Lübnan'dan çekilme aşamasında çoğu Lübnanlı Şii olan 1200 hükümlüyü İsrail'e
getirmekle milletlerarası hukuku ihlal ederek milletlerarası terörizm suçu
işlemiştir. Bu rehinelerin "Güney Lübnan'da güvenliğin gerektirdiği şimdiden
belli olmayan bir tarihte" serbest bırakılacakları açıklanmıştı- rehineleri
ellerinde tutmalarının süresinin belirsiz olmasını, Güney Lübnan ve çevresindeki
"güvenlik bölgesi"nde bulunan İsrailli güçler ve onların paralı askerlerince
yerel halkın korunması çerçevesinde "güzel davranış"ın gösterisi olacak şekilde
temize çıkarıyorlar.
Mary McGrory'nin oldukça nadir görülen, genel kanaatdan farklı gözlemlediği
gibi, bu mahkumlar, "İsrail hapishanelerindeki rehinelerdir". "Bunlar suçlu
değildiler, İsrail Lübnan'ı terkederken karşı saldırı için bir güvence olsun
diye getirilmişlerdi." -gerçekte İsrail'in Güney Lübnan'ı terketmeye hiç niyeti
yoktu, bu bölgeyi kendi "güvenlik bölgesi" içinde görmektedir, hatta Lübnan'ın
bir bölümünden çekilmesi Lübnan direnişinin bir başarısıdır, İsrail'in kendi
kararı sonucu değil.
1.20
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
Yüzkırk mahkum 1983 Kasım'ında Kızıl Haçla yapılan mahkumların mübadelesi
anlaşmasını ihlal ederek gizlice İsrail'e sokulmuştur. Ensar tutuklama kampının
kapanmasından sonra, "toplama kamplarını" ziyaret eden veya orada görevli olan
ve rehinelere yapılan kötü muamele yüzünden onların hastalanmalarını ve yapılan
kötü muameleyi anlatmışlar; bu mahkumların 1984 Haziran'ma kadar Kızal Haç
tarafından ziyaretine bile izin verilmemişti. İsrail Savunma Bakanı sözcüsü
Nachman Shai 1985 Haziran'ma kadar tutuklu bulunan 766 kişiden 400'ünün
"terörist eylemler -ki bu İsrail işgaline karşı direnme anlamına geliyordunedeniyle tutuklandığını söylüyordu. Diğerleri ise "Lübnan'daki İsrail ordusunun
varlığını baltalamaya yönelik az şiddetli politik eylemler"den
tutuklanmışlardı."86
İsrail 10 Haziran'da 340 rehineyi bırakmaya söz verdi fakat "hiçbir zaman tam
izah edilemeyen güvenlik sebepleri yüzünden bu sözünü iptal etti".87 Dört gün
sonra Lübnanlı Şiiler, İsrail'in elindeki rehinelerin yakınları ve arkadaşları
olarak, İsrail'in elindeki rehinele86 Dan Fisher, Th Los Angeles Times, 21 Haziran; Mc Grory, The Boston Globe, 21
Haziran; David Adams, The New Statesman, 19 Nisan; The New York Times, 21
Haziran 1985. Ensar'la ilgili olarak bakınız, The Fateful Triangle, s. 231; bir
röportaj, Hotam, 11 Nisan 1986. 18 Nisan 1984'te Güney Lübnan'dan nakledilen
Filistin ve Lübnanlıların hapsedilmeleri, aileleri ve Kızıl Haç'la iletişim
kurdurulmaksızın burada tutulmaları, yurtlarından götürülüp hapsedilmeleri,
İsrail'in milletlerarası hukuku ihlal etmeleriyle ilgili delilleri, hukukçuların
yalanlamalarına rağmen Milletlerarası Af Örgütünün "Filistin ve Lübnanlılar'ın
Atlit'de (İsrail'de) askeri hapishanelerde tutulduklarını" ifade ettikleri
Milletlerarası Af Örgütü kayıtlarına bakın.
87 The Los Angles Times, 1 Temmuz 1985.
121
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ri serbest bıraktırmak için TWA 847 uçuş numaralı uçağı kaçırdılar.88
Bu olay, ABD'nin son derece iki yüzlü ve iyi işleyen histerisini uyandırdı. Çok
açık bir ırkçı söylemle ve uçak kaçıranlara kendilerini anlatma fırsatı
verdikleri ve bu şekilde propaganda sisteminin otoriter düzenini bozduğu için
basma sayısız saldırılarda bulunulmuştu. İsrailli kaçakçıların mesajını "haber"
diye memnunlukla veren basma karşı bir histeri uyanmıyordu.
Basın teröristlere vaziyetlerini açıklama imkanı tanıdığı için "terörizmi
desteklemekle" suçlanır. Fakat mesajlarını hiçbir karşı görüşe yer vermeksizin
sunabilen, varsayım ve kavramlarını "haber metni" içinde verebilen Ronald
Reagen, George Shultz, Elliot Abrams ve diğer önde gelen teröristler nedeniyle
hiçbir şey söylenmez basma.
Basın, kaçakçıların, İsrail'in elindeki rehineleri serbest bırakmasını
garantilemek istedikleri iddiasına yer vermedi -kuşkusuz bunlar "bizim tarafta"
tutuldukları için ABD'lilerce rehine sayılmıyordu.
Şiiler'in öne sürdüğü mazeretin saçmalığı kolaylıkla gösteriliyordu. Flora Lewis
bunu şöyle açıklar: "mahkumların 'dönüş' zamanıyla ilgilenmek, şehitliğe tutkun
ve başkalarının hayatına son verirken çok küçük bir isteksizlik gösteren
Şiilerin militan ruhlarına çok aykırıydı".
The Times editörü şu acıklı sözleri söylemiştir: "İsrail'in küskün Şiileri geçen
hafta [yani TWA'nin kaçırı88 David Ignatius, The Wall St. Journal, 18 Haziran 1985.
122
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
lışmdan birkaç gün önce) yatıştırmak için bir planı vardı. Fakat bazı Finli
Birleşmiş Milletler askerlerinin Lübnan'da kaçırılması bu planı geciktirmiştir";
Times hemen doksan kelimelik bir yazıda, bu alakasız olaya suçu atıvermiştir;
halbuki "İsrailli memurlar, Lübnanlı milisler tarafından Lübnan'da bulunan
Birleşmiş Milletler'de görevli Finli askerlerin dövülüp kaçırılışını hiç-birşey
yapmadan seyretmişlerdir. "Güney Lübnan ordusuna mensup askerler tarafından
demir çubuk ve su borularıyla dövülürlerken onlara yardım etmemişlerdir". Times
TWA uçağını kaçıranlar konusunda Yunanlı otoritelere (gevşeklikleri nedeniyle)
ve hatta ABD'ye -geçen yıl iki ABD'liyi öldürdüğü halde uçak kaçıranlara sığınma
hakkı verdiği için İran'ı cezalandırmadığı için- kızmış ve "Burada birçok suçlu
vardır" diye gürle-miştir (Bakınız not 77). Fakat İsraillilerin rehineleri
ellerinde tutmaları bu suçların kapsamına girmiyordu.89
Princeton'da Orta Doğu tarihçisi Bernard Lewis, ki bilimsel şöhreti kesin karşı
delilleri bile çürük bir delil saydırabilmektedir, çok açık olarak şunları
söyler:
Uçağı kaçıranlar veya onları o eylemi yapmak üzere gönderenlerin, İsraillilerin
Şii ve diğer Lübnanlı esirleri bırakmayı planladıklarını çok iyi bilmiş olmaları
gerekiyordu. Ve bu tür bir meydan okuma, rehinelerin serbest kalışımı
hızlandırmaktan çok geciktirir.
Lewis'e göre "Onlar Amerikalılara saldırarak Amerika'ya meydan okumaya devam
edebilirler" çünkü çok
89 The New York Times, 21 Haziran, 18 Haziran, 1 Temmuz 1985.
123
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
iyi bilmektedirler ki basın "onlara sınırsız şekilde kendi görüşlerini ifade
etme imkanı verecek hatta bir şekilde onları savunacaktır". Bu ifadenin saygın
bir basın organında çıktığını ve bir bilim adamına ait olduğunu hatırlayalım.
Bu, entellektüel hayata da sıçrayan komik çılgınlık hakkında bir fikir verir.
The New Republican editörleri, İsrail'in elindeki rehinelerin serbest
bırakılması yönündeki Şii mazeretini "çok saçma" bularak reddetmişlerdir: "Uçak
ve insan kaçırma kişisel ve toplu öldürmeler, Şii ve Lübnan'ın diğer
hiziplerinin siyasî hedeflerini gerçekleştirme yollarıdır". Şunu da "herkes
bilmektedir ki" İsrail'in.elindeki rehinelerin serbest bırakılması planlanmıştı
-İsrail buna hazır olduğu zaman. Başkan Reagan, teröristlerin "asıl hedefi"nin
"Amerika'yı dünyadan silmek" olduğunu söyleyerek bu histeriyi tırmandırdı.
Norman Podhoretz, kuvvet kullanmanın Amerikalı rehinelerin ölümüne sebebiyet
verebileceğini belirterek, Reagan'ı da "millî şerefi korumak için kendisinin ve
diğerlerinin hayatlarını riske attığı için" kınamıştır. New York Belediye
Başkanı Edward Koch Lübnan ve İran'ın bombalanmasını istemiş, diğerleri de
değişik kahraman tavırları takınmışlardır.90
Dikkatli bir okuyucu rehine krizi ile ilgili olarak verilen haberlerde gizli
olan, yediyüzünün çocuk olduğu iki bin Lübnanlı Şiinin, İsrail'in Güney Lübnan
or90 Bernard Lewis, The New York Review, 15 Ağustos; The New Republic, 8 Temmuz,
Reagan'in Amerikan Baro Birliği'ndeki konuşması, 8 Temmuz (The Boston Globe, 9
Temmuz); Podhoretz, The Los Angeles Times, 26 Haziran; The New York Times, 2
Temmuz 1985.
124
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
duşunun bombardımanı sonucu evlerini terkettikleri, yine bu ordunun bir
Birleşmiş milletler sözcüsünün "İsrail askerleri ve Hristiyan milisleri bugün
Güney Lübnan köylerine girip ondokuz Şiiyi aldıkları"nı söylediği için91
Birleşmiş Milletler barış gücü askerlerine ateş ettiği gerçeğini ortaya
çıkarabilir.
Uçak kaçırma olayından sonra İsrail kendi zamanlamasına göre rehinleri serbest
bırakmaya başladı. TWA'nin kaçırılması İsrail'in çok daha yaygın kaçırma
olayları üzerine dikkatleri çektiği için İsrail'in rehineleri serbest bırakması
hızlanmıştır. Uçyüzünün serbest bırakıldığı 3 Temmuz'da AP, rehinelerin işkence
gördüklerini ve aç bırakıldıklarını delillerle göstermiştir. The Times'm Thomas
Friedman'ı sadece şu beyanlardan haberdar olabilmiş: "İsraillilerden iyi muamele
gördük". Ve nihayet Reagan Şimon Perez'e "Beyrut rehine krizinin ülkeleri
arasındaki ilişkileri kuvvetlendirdiğini" söyleyen bir mektup yazar; resmi
tarihte bulunmayan diğer rehine krizinden hiç bahis yoktur.92
Batılı Yenidil'in standatlarına göre bile İsrail'in eylemi "rehine alma" olarak
değerlendirilecekken, İsrail bütün dünyayı taciz eden imparatorun müttefiki
olduğu için bu suçtan muaf tutuldu. "Terörizm" ve "rehine" gibi terimlerin
Orwelyen manadaki sınırları üzerinde durmak gerekir: "terörizm" ve "rehine" gibi
kavramlar
91
Thomas Fridman, The New York Times, 23 Haziran; The New York Times, 19
Haziran 1985.
92 AP, Th Boston Globe, 4 Temmuz; Friedman, The New York Times, 4 Temmuz; The
Boston Globe, 4 Temmuz, 1985.
125
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
bu söylemde yabancı güce itaat etmesini sağlamak için tüm nüfusun rehin olarak
tutulduğu Güney Lübnan ve Nikaragua örnekleri hariç tutularak anlaşılır. Bu tür
bir kullanım zorunludur, tüm milletlerin milletlerarası terörizmin gerçek
tabiatını anlamasını engellemek için bu gereklidir.
Orta Doğu özelindeki terörizm meselesi, milletlerarası terörizmi düzenleyenler
bilindiği takdirde anlaşılabilir.
1970'ler süresince Güney Lübnan'a yönelik saldırıların sebebi hususunda önde
gelen barışçılardan olarak değerlendirilen İsrailli diplomat Abba Eban'm izahı
şöyledir: "Düşmanlığın durması için halkın baskı yapması projesi vardı". Bu
ifadenin tercümesi şudur: Filistinlilerin, hiçbir barış görüşmesinde yer
almayacaklarını söyleyen, Eban'ın temsil ettiği işçi hükümeti tarafından tesbit
edilen statüyü Filistinlileri kabul etmeye zorlamak için Güney Lübnan halkını
rehine olarak kullanmak.93
Genel Kurmay Başkanı Mordehay Gur 1978'de, Ürdün'ün Irbid şehrini bombalamaları
ve bu bombardımanlar yüzünden Ürdün Vadisinden onbînlerce, Süveyş Kanalı'ndan
birbuçuk milyon sivilin çıkarılması gibi olayları izah ederken "30 yıldır biz
şehirde ve köyde yaşayan insanlarla mücadele ediyoruz" demiştir. Bu ve diğer
örnekler, Sedat'ın 1971 'de milletlerarası tanın93 John Cooley, Green March, Black Septentber-Yeşil Mart, Siyah Eylül (1973), s.
197; benzeri ifadeler için bakınız Fateful Triagle,ve Beilin.
126
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
mış sınırlar çerçevesinde bütüncül bir barış teklifini de reddederek, İsrail'in
zorla empoze etmek istediği politik düzene karşı direnişi engellemek, o düzeni
devam ettirmek için sivil halkı rehine olarak tuttuğu programın bir parçasıdır.
İsrail'in terörist eylemlerle ilgisi olmayan savunmasız halka uyguladığı
"misilleme" eylemi (bunlar çoğu kere daha önceki İsrail terörizmine
misillemeydi) 1950'lerdeki Ben Gurion'un "misilleme yoğun olmadıkça yetersiz
kalır, eğer aileyi biliyorsak kadın ve çocuklar dahil hepsine saldırmalıyız"94
şeklindeki sözlerinden çıkarılabilecek anlayışı yansıtmaktadır.
Gur'un İsrail'in savaşları ile ilgili düşüncesi diğer komutanlarca da
paylaşılmaktadır. 1985 başındaki Demir Yumruk operasyonları süresince, Savunma
Bakanı İzak Rabin, gerekirse İsrail'in Mısır'la yapılan "aşındırma harbi"
süresince Ürdün Vadisine yaptıkları gibi her tarafı ateşe vereceklerini
bildirmiştir. Devamla Şii teröristler Batı Avrupa'yı korku içinde bıraktıkları
için (1982'den, İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesinden önce öyle davranmıyorlardı)
"Lübnan'ın şimdi eskisinden çok daha ciddi bir terör kaynağı olduğu"nu
söyleyerek İsrail'in "müdahale edebileceğimiz" dediği güneyde bir bölgede
kalmaya devam etmesi gerektiğini iddia etmiştir.
Ayn el-Hilve Filistin kampını havadan ve top ateşiyle karadan bombardıman
ederek, emri altındaki as94 Th Fateful Triangle, s. 181-182.
127
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
kerlerin "hayatını kurtarmak" için yerle bir edilmesini emreden emekli paraşütçü
komutan, Dubik Tamari, bu eylemi şöyle haklılaştırıyordu: "İsrail devleti
1947'den beri sivilleri öldürüyor, hedef diğerleri arasında olduğu için bilerek
siviller öldürülüyordu".95
Tamari, Ariel Şaron'un 101. Birliğinin, çok uydurma bir bahaneyle 70 Arap'ı
evlerinde öldürdüğü, 1953-'teki Libya saldırısını örnek gösterir. Ben Gurion,
İsrail radyosundaki açıklamasında köylülerin, Arap teröristlerin kızdırdığı
İsrailli siviller tarafından öldürüldüğünü söylemişti, -ki bunların çoğu Arap
ülkelerindeki toplama kamplarından gelen ve Nazi temerküz kamplarından sağ kalan
kişilerdi- Bu, İsrailli askerî güçlerin katliama dahil olduğunu inkar eden
hayali bir iddiaydı; ki İsrailli sivilleri bu soğukkanlı katliama bir misilleme
tehlikesi altına sokan bir yalandı.
Çok daha az bilinen bir olay da Kibya katliamından bir ay önce, Moşe Dayan'ın
101. Birliği, Mısır sınırındaki Tarmin ve Azzazma kabilesinin dört bin
bedevisini buradan sürmek için göndermesiydi. (Ateşkesin
95 Rabin'in Knesset'teki konuşması, Hadoshot, 27 Mart 1985; Tamari, rö-porta;
Monitin, Ekim 1985. Askerlerle ilgili olarak İsrail basınından alıp The Fateful
Triangle'de tercüme ettiğim bilgiler ABD'de çıkan Has-bara'da verilenlerden
oldukça farklıdır (Önsöze, 12. nota bakın). Veya paraşütçü Ari Shavit'in 1978'de
Lübnan'ın işgal edilişiyle ilgili olarak yaptığı ve Koteret Rashit'te yayınlanan
(13 Mayıs 1986) resmi görüşe muhalif olan yorumuna bakın. Burada o, askerlerin
bir araştırma gezisine çıktıklarını fakat köylere ateş açtıklarından sonra ancak
"ortada savaş olmadığına karar" verdiklerini belirtir. Şüphesiz bunun benzeri
olaylar diğer ordular içinde de vardır fakat bunlar "silahların masumluğu"
efsanesine dayanmamaktadır.
128
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
hemen ertesinde, 1950'li yıllarda çok görülen sürme olaylarından biri daha).
1954 Mart'ında doğu Negev'de Azzazma kabilesinden bazı kişilerin bir otobüse
pusu kurması sonucu 11 İsraillinin ölmesi, bu olayla hiçbir alakası olmayan
Ürdün köyü Nahalin'den 9 köylünün öldürüldüğü bir "misilleme"ye sebep olmuştur.
1953 Ağustos'unda Şaron'un 101. Birliği Batı Gazze Şeridindeki Bureig sığınma
kampında üçte ikisi kadın ve çocuktan oluşan yirmi kişiyi gizlice İsrail
topraklarına girmeye "misilleme" olarak öldürdü.96
"Misilleme" (Yahudilerin yaptığı) ve "terör" (Filistinlilerin yaptığı) dairesi
adım adım geriye giderek izlenirse şu sonuç ortaya çıkar; bu terminoloji bir
tarif değil propagandadır.
Daha ideolojik düzeyde hizmete amade bir form olarak, tarihin nasıl tekrar
oluşturulabildiğine bakalım. Thomas Friedman, "İsrail'in karşı-terörizm"
stratejisini gözden geçirirken şunları söyler: 1948'den 1956'ya kadar olan ilk
devre, "en azından bu misillemelerden birisi -büyük ihtimalle Kibya'ya atıf
yapmaktadır- sivil zayiata sebep olduğu için oldukça tartışmalı" olduğu halde,
en iyi şekilde "karşı terörizm, misilleme veya negatif geri besleme" olarak
tarif edilir. Bilimsel kayıtlar da bu yargıdan farklı değildir.97
96 Rokach, a.g.e., Uri Milshtein, At-Hamishmar, 21 Eylül 1983; Kennett Love,
Suez (McGraw-Hill, 1969) s. 10, 61-62.
97 The New York Times, 4 Aralık 1984. Bilimsel kayıtlarla ilgili olarak
örnekler, mesela, Nadav Safran'ı, Israel: The Embattled All, (Harvard, 1978)
değerlendiren bir yazı için bakınız, benim Towards a New Cold War, s. 331.
129
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
İsrail ordusunun 1985 başlarında Güney Lübnan'da yaptığı Demir Yumruk
operasyonları da, daha önce belirttiğimiz, Eban'm çizdiği mantık doğrultusunda
değerlendirildi. İsrail'in Güney Lübnan ve işgal edilmiş topraklarda dikte
ettiği düzeni kabul ettirmek için sivil halk terör tehdidi altında rehine olarak
tutulmuştur. Uyarılar etkisiz kalmakta; bu operasyonları destekleyen ve makul
bir düzenin kurulmasını engelleyen süpergü-cün de bu uyarıları dikkate almaması
nedeniyle toplum hala rehine alınmaya devam etmektedir.
Tüm bir halkın rehine olarak tutulması gibi bütüncü terörizm olaylar), tasdik
edilmiş güçlerce yapıldığında yani Yeni Batı Dilinde tenkitten muaf tutulurken,
daha önce de gösterildiği gibi küçük ölçekli terörizm olayları da muaf
olmaktadır. Diğer karakteristik olaylardan bahsedersek, 1983 Kasım-Aralığında
İsrail "İsrailli mahkumların" akıbeti şüphede olduğu müddetçe, [Kuzey
Lübnan'daki Trablus Şam şehrinde bulunan Su-riye-destekli güçlerin saldırı
tehdidi altındayken] Arafat'ın kuvvetlerinin şehri terketmelerine izin
veremeyeceklerini açıkça belirtti. Dürzi sözcüsü "Doğu Beyrut'ta Filistin üsleri
olarak tarif edilen" yerlerin bombalanması sırasında bir hastanenin isabet
aldığını, diğer taraftan Trablus Şam'da daha önce isabet almış bir gemiye tekrar
ateş açılması sonucu battığı ve geminin isabet alır almaz alevlere garkolduğunu
söyler.98 İsrail'in Lübnan'a saldırısı sırasında yakalanan İsrailli mahkumların
98 The Los Angeles Times, 24 Kasım; The Boston Globe, 19 Aralık; The Boston
Globe, 20 Aralık 1983.
130
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
serbest bırakılmasını garantilemek için tüm halk sanki düşman yabancı güç gibi
rehine olarak tutulmuştur. Her zamanki gibi bu zulümle ilgili olarak ABD'de
hiçbir yorum yer almaz.
Lübnan ve Akdeniz'de İsrail tam bir serbestlik ve hiçbir müeyyideye tabi olmadan
saldırıda bulunmaktadır.
1985 Temmuzu ortalarında, İsrail savaş uçakları Trablusşam yakınlarındaki
Filistin kamplarını bombalamışlar, çoğu sivil ve oniki yaşındaki altı çocuk
dahil yirmi kişiyi öldürmüşlerdir. 25.000'den fazla Filistinlinin barındığı
Trablusşam sığmnma kampı, öğleden sonra 2.55'deki saldırıda saatlerce duman ve
toz bulutuna karışması, birkaç gün önce İsrail'in Güney Lübnan'daki "güvenlik
bölgesi"nde Suriyeliler'le anlaşan bir grubun iki arabalı saldırısına
"misilleme" olarak kabul ediliyor. İki hafta sonra İsrail hücumbotları Sayda
limanından 1 mil açıkta bulunan Honduras bandralı, Yunanlı kaptanına göre
çimento teslim eden bir yük gemisine saldırdı. Otuz top güllesiyle onu ateşe
boğmuş, sahilden yaptığı top ateşleriyle de sivilleri yaralamıştır.
Günlük basın ertesi gün Saydalı parlamenterler, ABD destekli İsrail
"korsanlığına" bir son vermek için Birleşmiş Milletlere giderken, İsrail
hücumbotlarının bir balıkçı gemisini batırıp diğer üç gemiyi de hasara uğrattığı
haberini vererek İsrail'in canını sıkmadı.
Basın 1984 Ocağında, Bekaa vadisinde Baalbek yakınındaki "terörist oluşumlara"
karşı İsrail'in "cerrahi operasyon" dediği, çoğu sivil yüz kişiyi öldürmesi ve
131
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
bir okulu bombalaması sonucu 150'si çocuk olan 400 kişinin yaralanması olayını
vermemiştir. Bu "terörist oluşumlara", Filistin sığınma kampı ve üç Lübnan
köyündeki cami, otel, restoran, depo ve diğer binalar da dahildi. Beyrut
ajansları, sığır pazarı ve endüstriyel parkın da tahrip edilen evlerden gelen
taş ve tuğla parçaları nedeniyle hasara uğradığını bildirir. Bombalanan köylerde
bulunan bir Reuter muhabiri, bombalamanın ikinci raundunun ilkinden hemen on
dakika sonra başladığını, köylülerin ölülerini ve yaralılarını yakılıp yıkılan
evlerden çekmeye başlamalarına rastlaması nedeniyle "ölü ve yaralının sayısının
arttığını" söylemiştir. Şahitler, kadın ve erkeklerin çocuklarını aramak için
çılgın gibi okullara koştuklarını söylerken muhabir has-tahanede birçok çocuğun
bulunduğunu söylemektedir.
Lübnan ve Şii lideri, "suçsuz insanlara, hastahane-lere, yapılan saldırıları
Lübnan halkını terörize etmek amaçlı" görerek İsrail barbarlığını kınamaktadır.
Fakat olay ABD'de hiçbir yorum yapılmadan geçiştirilmiş, İsrail'in "insan
hayatına saygı duyan" bir ülke konumunda bulunmasını (.The Washington Post)
hiçbir şekilde etkilememişti. Dolayısıyla biz de şu sonucu çıkarabiliriz:
"İsrail'in cerrahi operasyonlarında öldürülenler ırkçı Batı anlayışı içinde
insandan daha düşüktürler"99
FKÖ veya Suriye, "terörist oluşumlara" karşı Tel Aviv yakınlarında bir cerrahi
operasyon düzenleseydi
99 The Globe Mail (Toronto), 11 Temmuz; The Boston Globe, 24 Temmuz; The New
York Times, 24 Temmuz; The Boston Herald, 25 Temmuz 1985; The New York Times, 56 Ocak; The Boston Globe, 5, 6 Ocak 1984.
132
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
ve 100 sivilin ölmesine, 150'si çocuk 400 kişinin yaralanmasına sebebiyet
verseydi "Arap taraftarı" basın da dahil Batı'da bunun nasıl bir tepkiyle
karşılanacağını hayal edin. .
ABD'deki standart anlayışa göre, belki zaman zaman aşırı gitse de İsrail'in
uyguladığı şiddet, Arap zul-' müne karşı bir "misilleme"dir. ABD gibi İsrail de
çok daha geniş haklar iddia etmekte; daha önce söylendiği gibi Knesset üyesi
barışçı Amnon Rubinstein'in Lübnan savaşını haklılaştırmasında olduğu gibi
potansiyel terörist saldırıları önleme hakkı olduğunu iddia etmektedir.
Lübnan'da devriye gezen, savaşla toprağını genişleten İsrail askerleri "önleyici
savaş" olarak adlandırdıkları savaşı yaparlar. İsrail'in Lübnan'a saldırıları,
mesela, 2 Aralık 1975'de Filistin sığınma kampları ve yakınındaki köylerin 30
İsrail jetiyle bombalanıp, 37 kişinin ölmesi "önleyici, cezalandırıcı değil"
olarak tanımlamaktadır. Bu olay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin
İsrail'in şiddeti reddettiği ve bu yüzden tüm tarihi kayıtlardan çıkarılan Arap
barış teklifini müzakere etme kararına bir "misilleme"ydi.100
İsrail airborn ve amfibus uçakları 1973 Şubat'mda Kuzey Lübnan'da Trablusşam'a
saldırıp, Lübnanlı yetkililere göre çoğu sivil 30 kişiyi öldürdüğü sınıfları,
klinikleri ve diğer binaları hasara uğrattığında İsrail bu
100 James Markham'ın yazısı Lübnan ve Filistin kaynaklarından alınan zayiat
tahmini yapmaktadır, The New York Times, 3 Aralık 1975; The New York Times, 23
Mart 1985; The New York Times, 3, 4 Aralık 1975.
133
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
akını "Denizaşırı ülkelerdeki İsraillilere yönelik olarak planlanmış terörist
saldırıların önüne geçme niyetiyle yaptıklarını" belirterek
haklılaştırıyordu.101
Bu ifadenin alışılmış olması ve bu eylemin haklılaş-tırılmasmm ABD'de meşru
olarak görülmesi, İsrail'in yararlı bir uydu ülke ve onun kurbanlarının insan
altı bir statüde olduğunu göstermektedir.
Bahsedilen son olay, İsrail'in bir kum fırtınasında kaybolan ve Kahire'ye iki
dakikalık uçuş mesafesindeki bir Libya uçağını düşürerek 110 kişinin ölümüne
sebep olduğu gün vuku bulmuştu. ABD resmi olarak, bu olayda ölenlerin
yakınlarına üzüntülerini dile getirirken basın sözcüsü, "Yönetimin olay
hakkındaki hissiyatını paylaşmayı reddetmiştir". İsrail ise Fransız pilotu
suçlamış, The Times pilotun kendisine inmesi emredildi-ği yeri bildiği fakat
bunun yerine "oldukça şüpheli" bir yol izlediği -Sovyetler Birliği'nin KAL
007'yi düşürdüğünde öne sürdüğü gerekçe- yolundaki İsrail iddiasına katılmıştır.
İsrail'in resmi cevabı, Başbakan Golda Meir'dan geldi: "İsrail hükümeti insan
hayatının kaybı nedeniyle derin üzüntüsünü bildirir ve Libyalı pilotun [aynen]
milletlerarası teamül uyarınca kendisine yapılan uyarılara cevap vermemesi
nedeniyle üzgündür". Şimon Perez "İsrail milletlerarası kurallara uygun
davranmıştır" ilavesini yapar. İsrail son derece haksız olarak, pilotun jet
uçağı kullanmaya ehliyeti olmadığını iddia eder.
101 Time, 5 Mart 1973; The New York Times, 22 Şubat 1973,15 kişinin öldüğünü
söylemektedir.
134
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
KAL 007102 saldırısından sonra, bu uçağın düşürülmesi olayına verilen İsrail
tepkisi hakkında ayrıntılı bir tahlil yapan Amiram Cohen "Basının yanmış uçağın
ölü ve yaralıların resmini yayınlaması yasaklandı" ve "gazetecilerin
Berşeba'daki hastahaneye gidip, sağ kalanlarla görüşme yapmasına izin vermeme",
yani "yanlış bilgi" verme "gayreti içine girildi" demektedir.
Milletlerarası tepki, İsrail basını tarafından, Avrupa'da "anti-Semitizm"
ruhunun gelişmesinin bir başka gösterisi -ki bu İsrail zulmünden bahsetmeye veya
onu eleştirmeye cesaret eden kişiye ABD'de verilen refleks bir cevaptır- olarak
reddedilmektedir.
İsrail basını, "İsrail'in sorumlu olmadığında", "[Fransız] pilotun suçlanması
gerektiğinde" ısrar etmektedir. Cohen'in gözlemine göre basın, İsrail
eylemlerini desteklemeye "seferber edilmiş bir basın"di. Çeşitli yalanlardan
sonra İsrail bir "karar hatası" olduğunu kabul etti ve herhangi bir "suç"u ve
İsrail'in sorum102 Libya jeti hakkında destekleyici hiçbir delil yoktur. Bu yapılan zalimlik
için hiçbirşey meşruiyet sağlayamasa da Sovyet iddiaları doğru olabilir; ABD
hükümetinin yalanlarını ifşa ettiği için ilginç bir çalışma olan R. W. Johnson'm
Shoot-Down (Viking, 1986)'a bakınız. Joel Brinkley, bu eserin Reagan
Hükümetindeki birçok kişiye çok kesin bir dille alaya aldığı için hatalı
olduğunu ve Amerikan basınının türevi olduğunu iddia eder (The New York Times
Book Review, 20 Temmuz 1986). Douglas Feaver, Johnson'un kitabındaki 2. sayfada
Uluslararası Havacılık Kurumu raporundan sadece küçük bir alıntı yapmasına
değinerek, onun tezlerinin "çok kolaylıkla test edilerek" çürük olduğu anlaşılan
iddialarla dolu olduğunu iddia eder (Book World, Washington Post Weekly, 7
Temmuz 1986). "Çok kolay test edilerek", Feaver'in bahsettiği 2. sayfada ilgisiz
olduğu için tümü alınmayan alıntı 234. sayfada konuyla bağlantılı olduğu için
tüm olarak alınmıştır.
135
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
luluğunu reddettiği halde "insanlığa hürmeten" tazminatları vermeye razı
oldu.103
Olay ABD'de, suçu işleyen çok az eleştirilerek çabucak geçiştirildi. Dört gün
sonra Başbakan Golda Meir Amerika'ya gitti. Basının oldukça az olmasına rağmen
şaşırtıcı sorularından rahatsız oldu ve yeni askeri uçak hediyeleri alarak geri
döndü. Daha önce de bahsedildiği gibi, UNITA arkadaşlarımızın ikisi de sivil
uçak düşürülmesi olduğu için karşılaştırılabilir olaylar diye iddia etmelerine
rağmen Sovyetler'in 1983 Eylül'ünde KAL 007 uçağını düşürdüğünde ona gösterilen
tepki çok farklıydı.104 "milletlerarası terörizm" kriterlerini farketmek güç
değildi.
İsrail terörizmi İsrail devletinin kurulmasına kadar gider. Gerçekten çok önce,
1948 Temmuz'unda 250 sivilin katledilmesi ve 70.000 kişinin Lydde ve Ramle'den
çıkarılması; 1948 Ekim'inde milletlerarası propaganda sisteminin Arapların
liderlerinin çağrısına uyarak kaçtığını iddia etmesine rağmen -hala da öyledirbir başka
103 The New York Times, 22, 23, Şubat; başyazı, 25, 26 Şubat 1973. Amiram
Cohen, Hotam, 10 Şubat 1984. Bu olay, İsrail zulmünün savunucuları tarafından
İsrail'in "derhal sorumluluğu aldığı" ve "tazminatı ödediği" yolundaki yanlış
sözlerini anlatmaktadır. Michael Curtis, mektup. The New York Times, 2 Ekim;
Martin Paretz, The New Republic, 24 Ekim 1983.
104 85. nota bakın. Benzer iki olaya verilen reaksiyonları karşılaştırmak için
bakınız, Robert Scheer, The Manchester Guardian Weekly, 25 Eylül 1983; yine
benzer olayların değerlendirilmesi için, ABD'nin düşünce denetimli ortamında
hiçbir etki uyandırmayan kitabım "1984: Orwell's and Ours", Thoreau Quarterly,
Kış/Bahar 1984 ve "Notes on Or-wel's Problem", Knowledge of Language (1986).
136
ORTA-DOGU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
arazi temizleme operasyonunda Kudüs yakınındaki savunmasız Dueyma köyündeki
yüzlerce kişinin katledilmesi; 1956'da Gazze Şeridi'nin alınmasından sonra IDF
tarafından yüzlerce kişinin öldürülmesi; Kibya, Kafr Hasem ve diğer katledilen
köyler; 1948 sonrası askerden arındırılan bölgelerden binlerce bedevinin
çıkartılması ve binlercesinin daha 1970'lerin başlarında köyleri yıkıp Yahudi
yerleşimine açıldığı için Kuzey Sina'ya yerleşenlerin buradan çıkarılmaları; ve
dahası...
Bu kurbanlar tanım gereği "FKÖ partizanları" yani teröristlerdir. Ha'aretz
editörü saygın Gershom Schoc-ken, 1953'te (FKÖ'nün kurulmasından çok önce)" elBureig ve Kibya'da Ariel Şaron'un sivilleri katlettiği olaylardan sonra şunları
yazabilmiştir." Ariel Şaron 1950'li yılların başlarından itibaren FKÖ
partizanlarına karşı acımasız savaşçı ismi yapmıştır". Lübnan veya herhangi bir
başka yerdeki kurbanlar da teröristtirler, aksi takdirde "silahsızlanmaya"
adanmış, "Arap taraftarı" ABD basını tarafından "Yüksek ahlaki değerli" olarak
sunulan bir devlet tarafından öldürülmezler.
Terörist kumandanlar hürmet görmektedirler. Çağdaş ABD'li terörist 1981'de
başkanlık mevkiindeyken İsrail başbakanı ve dış işleri bakanı meşhur terörist
kumandanlardı.
Yahudi teşkilatı içindeki en yüksek konumu, 1948-'de bir başka arazi temizleme
operasyonu süresince bir Lübnan kasabasında koruma altında bir camide olan
elliden fazla sivili öldüren, fakat çabucak affedilen, bütün suç izleri
kayıtlardan silinen ve eylemlerine hiçbir
137
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
şekilde "leke" vurulmaması için kendisine hukuk lisansı verilen bir kişi işgal
ediyordu.105
Hatta Amerikalılara karşı yapılan terörizm bile hoşgörülebilirdi. İsrail'in
Mısır'da, 1954'te, ABD Mısır ilişkilerini kötüleştirmek ve gizli barış
müzakerelerini engellemek için ABD kurumlarına karşı giriştikleri terörist
saldırılar o zaman görmezden gelinmişti ve şimdi zorlukla hatırlanıyor. ABD
casus gemisini 1967'de milletlerarası sularda seyrederken İsrail bombaları ve
torpido botuyla batırma teşebbüsü, hatta hiçkimsenin kaçmaması için cankurtaran
botlarını da bombaladığı ve 34 mürettebatın ölümüne 171 kişinin yaralanmasına
sebep olduğ saldırı -ki ABD'nin barış zamanında gördüğü en büyük deniz
felaketidir- bir "hata" olarak görüldü, görmezden gelindi ve şimdi tamamen
unutuldu.106 Yine
105 Lydde-Ramle sürgünü için bakınız Benny Morris, Middle East Journal, Kış,
1986; diğer olaylar için benim Fateful Triangle, Turning the Tide, ve bahsedilen
diğer kaynaklara bakınız. Schocken, Foreign Affairs, Güz 1984. Moşe Dayan'm
organize ettiği 1948'de Filistinli siyasi lideri katletme teşebbüsü için
bakınız, Uri Milshtin, Al-Hamishmar, 21 Eylül 1983. Hadashot, 11 Ocak 1985.
Benny Morris'in analizinde görüldüğü gibi, yakın zamanda açığa çıkartılan 30
Haziran 1948 tarihli istihbarat raporu, 391.000 Arap sığınmacıdan (150.000'i
Birleşmiş Milletler'in tayin ettiği taksim alanının dışından) en azından yüzde
yetmişi doğrudan sürme olayları dahil çeşitli Yahudi Askeri operasyonları
(Özellikle Haganah, IDF) sonucu kaçmıştır. Bu rapor, Arap liderlerinin kaçışı
engellemek için yoğun gayretler sarfetmelerine rağmen bu kaçışın olduğunu
bildirir. Tehcirin Temmuz'dan Ekim'e kadar olan ikinci bölümünün şartlan oldukça
farklıydı; 48 Haziran'ından sonra birçok planlı tehcir politikaları görülür.
(Middle ast Studies (Londra) Ocak 1986; Haim Bar'am, Kol Ha'ir, 9 Mayıs 1986).
106 The Liberty, olayın İsrail hava kuvvetlerinin gözetimi altında olduğunu
biliyordu ama ABD'nin müttefikinin saldırgan olabileceğinden şüphelenmemişti.
Gemi Nablus'daki Altıncı Filodan hava yardımı is138
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
benzer şekilde, Batı Yakası ve Güney Lübnan'da İsrail askerleri tarafından
Amerikalılara yapılan işkenceler basında neredeyse yer almazken, İsrail'in
olayları inkarı dikkate alınıyor; ve Amerikan elçisinin tahkikatları görmezden
geliniyordu.107 Bu kurbanların Arap asıllı Amerikalılar olması basının genel
standartları açısından yapılanları haklılaştırıyordu. Yahudilerin oldukça fazla
olan terörist eylemlerine ilişkin olarak tutulan kayıtlarda ilgi çekici nokta,
İsrail'in -Amerika'da algılandığı şekliyle- tarihte görülmemiş ölçüde yüksek
ahlaki standartlara sahip devlet olma imajına zarar verilmetemiş ve "gerekli görüldüğü takdirde imha etmek de dahil olmak üzere kuvvet
kullanmaya yetkili" nükleer jetler gönderilmişti, ama bu jetler kimlere
saldıracaklarını bilmiyorlardı. Talihimiz var ki, bu jetler Pentagon'dan gelen
bir emirle geri çağrılmış ve nükleer bir savaştan zorlukla dönülebilmişti. Bir
başka devletin milletlerarası sularda bir Amerikan gemisine saldırması ve hiçbir
ceza görmemesi düşünülemezken bu olayın yıllarca bir sır olarak kalması, İsrail
ve ABD arasında "özel bir ilişki" bulunduğunun bir delilidir. Olayın İsrail
kaynaklı çok çeşitli varyasyonları oldukça ilginçtir. Bunların birkaçı için
(belli başlı ABD basını içinde yeralan tek makale, Ze'ev Schiff ve Hirsh
Goodman'in The Atlantic Monthly'de çıkan ikiyüzlü özeti dahil) bakınız, James
Ennes, "The USS Liberty: Back in the News-ABD Özgürlüğü: Haberlerin Perde
Arkası", American-Arab Affairs, 1985-86 Kışı. Belki de en ilginç olanı, zamanın
Genel Kurmay Başkanı olan İzak Rabin'in "açıkça terör" olan bu davranışı icra
ederken "tüm programın en can alıcı gelişimi" diye tarif etmesidir. Ateşkesten
sonra Suriye'yi işgal etme planını ABD'den gizlemekten başka şekilde anlamlandırılamayacak bir hatayı işlemesi, 7 Temmuz'da Rabin'in ilerleme-sidir.
Rabin, Memoirs, a.g.e., s. 108. 107 Güney Lübnan meselesiyle ilgili olarak,
bakınız Mark Bruzonsky, Middle East International, 16 Mayıs 1986; Ayrıca The
Boston Globe, 15 Nisan; David Shipler, The New York Times, 16 Nisan 1986. New
Meksikalı işadamı Mike Mansour'un 22 gün hapis tutulması, kendisinin itirafa
zorlanması, işkence görmesiyle ilgili olarak bakınız, The Houstan Chronicle
(AP), 18 Mayıs (UPI) 21 Mayıs 1984.
139
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
mesiydi. Her yeni terörist eylem, eğer kaydedilmişse ilgi merkezinden
saptırılır, unutturulur ve sadece mükemmelden bir sapma olarak kaydedilir; eğer
bir an için İsrail doğruluk yolundan ayrılırsa bu düşmanın iğrenç tabiatının
zorlaması nedeniyledir.
Bütün bunlar olurken bir yandan da, basın, Arapların işledikleri suçları
görmezden geldiği ve İsrail'i kötü bir ülke olarak tanıttığı söylenerek, bu ülke
tarafından "çifte standartlı" olmakla suçlanıyordu. Bu tür saçmalıklarla
saygınlığını yitirmemiş bilim adamları gayet ciddi biçimde "Batı'da pek çok
kişinin hatta Batılı hükümetlerin (tabii olarak isim verilmeden) FKÖ'yü,
İsrail'i yıkmak için desteklediklerini" ifade etmektedirler.108
ABD'deki siyasi yelpazede ve eğitilmiş kişiler nez-dinde yalnızca çok marjinal
istisnalar hariç, geniş kabul görmüş doktrin, Filistin ve onların Arap
müttefiklerinin işlediği terörü Kremlin'in teşvik ettiği, Arapların Yahudileri
sürekli olarak öldürdükleri, herhangi bir siyasi düzeni reddetmelerinin sonsuz
Arap-İsrail çatışmasının temel sebebi olduğu ve İsrail'in acınacak bir kurban
olduğudur. ABD için Orta Amerika'dan Lübnan'a ve daha ötelere yayılan "terörizm
belası"yla mücadelede İsrail yeterince güçlü değildir. Oysa, önce Yahudi millî
hareketinin, daha sonra da İsrail devletinin işlediği ve Batılı aydın çevrelerin
hoşgörüyle karşıladığı terörist eylemlerde hiçbir kesinti yoktur. Bu çevreler108 Robert Tucker, Commentary, Ekim 1982.
140
ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
den, "yerli ırklar problemini çözdüğü"109 için Hitler tarafından övgüye mazhar
olan ve bugün Orta-Ameri-ka'da Hitlervari davranan liderleri destekleyen ABD
için bu övgüden bahsetmek yeterlidir. "Medeni ülkelerde yapılan "terörizm"le
ilgili çağdaş yorumlar riyakarlık kokmakta ve bu yorumlar sadece makul insanlar
tarafından hafife alınmaktadır.
109 Dario Fernandez-Morera, History of European Ideas, Cilt 6, Sayı 4. 1985.
141
Üçüncü Bölüm
ABD Tuzağında Libya
Amerikan doktrinel sistemi içinde hiç kimse, Arap dünyasının "çılgın köpeği"
olan Muammer Kaddafi kadar "terörizmin belalı kamçısı" olarak nitelenmemişti.
Onun liderliği altındaki Libya da bu doktrinel sistem içinde terörist bir
devletin misali olmuştur.
Kaddafi'nin liderliğindeki Libya'yı terörist bir devlet olarak nitelemek
kesinlikle doğrudur. Milletlerarası Af Örgütü, bu devlet tarafından 4'ü yabancı
ülkede olmak üzere 11 kişinin öldürüldüğünü söyler, başlıca terör olayları
Libya'ya yüklenir.1 Bu histerik eleştiriler başka amaçlara hizmet etmek için
yapılır. ABD İstihbarat görevlisi Nisan 1986'da, "birkaç hafta öncesinde",
Amnesty İnlerational Report-Milletlerarası Af Örgütü Raporu- 1985 (Londra;
1985); Political Killings by Governments-Hükümetlerin Siyasi Cinayetleri
(Amnesty International Report, Londra, 1983).
143
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Kaddafi, "halkını Libyalı ayırımcıları öldürmek için kullanıyordu" demektedir.2
Bu istihbarat görevlisi devamla: "birkaç hafta önce" Kaddafi'nin "Amerika'yı
kararlı bir şekilde hedef seçtiğini" söylemektedir.
Bu iddiayı doğrulayacak güvenilir hiçbir delil bulunmamasına (daha sonra
göreceğimiz gibi) rağmen, ABD'deki beyin yıkama sisteminin tabii bir sonucu olan
Kaddafi'nin bu kararı aldığı iddiası, bir Amerikan hava ve deniz filosunun Libya
gemisini batırıp birkaç kişinin ölmesine sebep olduktan (Sidre Körfezi olayı)
sonra ortaya atılmıştır. Bekleneceği gibi bu hareket ABD yönetiminin
ihtisaslaştığı sinik doktrinin etkisi altındaki çoğunluk tarafından meşru
görülmüş, daha önce anlattığımız bazı saygın bilim adamları tarafından da
hükümet desteklenmişti (diğer bilimadamlarınm tepkilerini sonra anlatacağız).
1980'in başlarında Milletlerarası Af Örgütü, Libya'nın terörist faaliyetlerinden
bahsederken aynı dönemde Jimmy Carter, gönüllü olarak silahların katillere
ulaşmasında paravan olan Jose Napoleon Duarte'yle birlikte El-Salvador'da
terörist bir saldırı başlatıyordu.
ABD'nin El-Salvador'daki uydu rejimi, öldürülen Başpiskopos Romero'dan sonra
başa geçen Riveray Da-mas'ın yönetiminde 50.000 vatandaşını öldürüyor, terör
dolu sekiz ay geçirmesine rağmen, Libya, kendi vatandaşlarından 14 kişiyi,
yabancı ülkelerden de beş-altı kişiyi öldürürken ABD tarafından "savunmasız
sivil hal2
William Brecher, The Boston Globe, 15 Nisan 1986.
144
ABD TUZAĞINDA LİBYA
ki" soykırıma tabi tutmakla ve topyekün imha savaşı yapmakla suçlanıyordu.3
Carter-Duarte ittifakının başladığı dönemde, Duarte "halkın gerillalarla
birlikte olduğunu" bilmesine rağmen, bir düzen sağlanması için çağırdığı
güvenlik güçlerini, birkaç hafta sonra gerillaların- "yıkıcı hareketlerine karşı
halkın yanında önemli hizmetler verdiğini" söyleyerek övmüştür. Duarte,
katliamları gerçekleştirenlere yaptığı bu övgüyü, Jeane Kirkpatrick ve Alexander
Haig'in meşrulaştırma çaba3 ABD Hükümeti, 1980 Eylül'ünde Nikaragua'nın halka -ki halk Carter -Duarte'nin
terörist savaşıyla oldukça hareketli hale gelmişti- karşı savaşan gerillalara
silah göndermeye başladığını iddia etti. Gerçeği ifade ediyor gibi görünse de
oldukça hileli bir ifade. CIA yorumcusu David MacMichael'in Milletlerarası
Adalet Divanı Önündeki şahitliği (World Court; U.N. A/40/907, S/17639,19 Kasım
1985)'ne göre 1981'deki silah akışı neredeyse sıfırdı (benim Turning the Tide:
The U.S. and Latin Ame-rica-Akmtinm Değişmesi: ABD ve Latin Amerika (1987). Hiç
şüphe yok ki, ABD tarafından başlanan terörist bir savaşa karşı kendilerini
korumak için halka silah temin etmenin bir suç olduğu ABD'de hiç sorgulanmaksızın kabul edildi. Milletlerarası Adalet Divanı 27 Haziran 1986'da şu kararı
vermiştir: "silah yardımı" iddiaları kesinlikle doğrulanmamıştır. Kaldı ki
"silah yardımı" olsa bile bu ABD'nin silahlı saldırısını haklı göstermez. Bu
yüzden Mahkeme ABD eylemlerinin Milletlerarası Hukuk'un kuvvet kullanma yasağı
prensibini ihlal ettiğine karar vermiştir. ABD'nin bu karara yönelik tavrı,
Divan'ın kararını görmezden gelmekti. Fakat diğer taraftan Amerika'nın
Nikaragua'da olduğu gibi "özgürlükleri korumak için hür" olması gerektiği için
ABD'nin Milletlerarası Adalet Divanı'nm kararına teslim olmamasını söyleyen
Dünya Düzeni avukatlarının kararını saygıyla karşılıyordu (Thomas Frank, The New
York Times, 17 Temmuz 1986). Contra lobicisi Robert Le-iken, "Adalet Divanı'nın
Sovyetler Birliği ile bağları bulunduğu" için Divan'ı suçlamıştır. Bu bağlar,
aynı Divan'ın 1980'de İran meselesi hakkında ABD lehine karar verdikten hemen
sonra ortaya çıkmıştır. (Jonathan Karp, The Washington Post, 28 Haziran 1986).
Bunların hepsi milletlerarası terörizmin belli başlı merkezinden beklenecek
tepkilerdir.
145
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
larma rağmen ABD'de tepkiyle karşılanan 4 Amerikalı rahibenin öldürülmesinden
sonra, silah akışını temin etmek ve meşruiyet sağlamak için düzenlenen Cunta
yemin töreninde yapmıştır.
Aynı dönemlerde basın bizi "1980'de cereyan eden ve 10.000'den fazla siyasi suç
kurbanlarının, hükümet güçleri veya onlara ara sıra yardım eden yabancı güçlerin
kurbanları olduğunu iddia eden hiçbir gerçek argümanın" bulunmadığına ikna
ederken (The Washington Post), daha sonra sessizce itiraf edildiği gibi, Carter
hükümeti görevlilerinin, o zaman basının söylediği gibi cinayetler kontrol
edilemeyen sağ-kanat güçleri tarafından değil de "güvenlik güçleri" tarafından
işlenmişti.4
Duarte'nin asli rolü, El-Salvador'daki Carter-Re-agen terörist operasyonunun en
baştan beri yaptığı çok iyi belgelenmiş cinayetleri inkar etmek veya bu
cinayetlerin kurbanlarının komünist olduklarını iddia ederek haklılaştırmak ve
katliamların devam etmesini sağlamaktı. O bu rolü ABD'deki siyasî yelpazede
kredisini artırmak için oynuyordu. Sivil halka yönelik bu tür cinayetler,
1970'lerde kilise-tabanlı kendi kendine yeterli grupların, köylü ve işçi
birlikleri ve diğer sivil örgütlenmelerin ortaya çıkmasıyla beliren demokrasi
tehdidini yıkmayı hedefliyordu.
Spectator (Londra)'un muhafazakar Orta Amerikalı muhabir'in belirttiği gibi;
ölüm müfrezesi "ne yapması
4 Başmakale, The Washington Post (The Manchester Guardian Weekly, 22 Şubat
1981); Alan Riding, The New York Times, 17 Eylül 1981. Burada belirtilmeyen
kaynaklar için bakınız Turning the Tide.
146
ABD TUZAĞINDA LİBYA
öngörülmüşse onu yapmıştır. Kırsal alandaki halka karşı ABD'nin uyguladığı terör
nedeniyle, yukarda bahsedilen "çeşitli mesleki ve sivil örgütlenmeleri sona
erdirmişler, kalanların da ya ülkeyi terketmelerine veya gerillalara iştirak
etmelerine sebep olmuşlardır."
O zaman, Reagan'ı insan haklarına hiç aldırmayan, "kaç kişiyi öldürdüğünü
dikkate almaksızın" katili desteklemesi için teşvik eden The New Republic
editörünün, "demokrasi yolunda gerçek bir model" olan El-Salvador'daki
başarıları (!) nedeniyle ABD'nin yaptıklarına memnuniyetle bakması son derece
tabidir. Milletlerarası Af Örgütü, -çok nadiren de olsa- basın ve Amerikan
Gözleme Teşkilatı tarafından belgelenen terör eylemleri ABD'de tam bir
kayıtsızlıkla karşılanan olaylardır.5
El-Salvador'daki katliam sadece dramatik ölçüde bir devlet terörü değildir. Aynı
zamanda Yerkürenin Yöneticisi'nin doğrudan katılımı, yardımı ile gerçekleşen
milletlerarası terörizmdir de. Aynı şekilde, bu dönemde yetmiş bin Guatemalmm
bir bölümünün katledilmesi de milletlerarası terörizmdir. Burada da genelde
iddia edilenin aksine, ABD silahları düzenli olarak bu katillere akmaktaydı.
Katliamın daha etkin yapılabil5 Ambrose Evans-Pritchard, The Spectator, 10 Mayıs, 1986; Başarılan infaz
görevinden sonra, cesedlerin Ilopango Gölü'ne yavaşça bırakıldığını ve bu yolla
nadiren de olsa yüzmeye gelenlere baskının devam ettiğinin hatırlatıldığını
söyler, başmakaleler, The New Republic, 2 Nisan 1984, 7 Nisan 1986. Daha yakın
tarihli katliamlar, siyasi idam ve kayıpların yüzde doksanının Duarte'nin
silahlı güçlerinin ellerinde kaybolduğu, hatta bunların bir günde dördü geçtiği,
bunun da önde gelen terörist bir devlet için gerçek bir gelişme olduğunu
belirten yazı için, bakınız, Americans Watch, Settling Into Routine (Mayıs
1986).
147
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
mesi için ABD'nin müttefiklerinin yardıma çağrılması gerekiyordu: Bunlar, NeoNazi Arjantinli generaller ve uzmanlarını büyük bir memnunlukla bunların emrine
veren Tayvan ve İsrail'di. Ayrıca, ABD hükümeti, Belçika ve diğer
işbirlikçileriyle, ClA ve Pentagon'un direktifi altında bir silah akış yolu
kurmuşlardı. Tam o dönemde, zulüm artık tepe noktaya ulaştığında, Reagan ve
arkadaşları bu zulmü gözardı ederek katilleri "demokrasiye tam
teslimiyetlerinden ötürü" övüyorlardı.6
El-Salvador'daki ABD milletlerarası terörizmi, ABD'deki kabul edilen politik
yelpazede muhteşem bir başarı olarak görülüyordu. Çünkü Yenidildeki anlamıyla
"demokrasi"ye dayanıyordu; Yani, anlamlı bir demokrasinin temeli olabilecek halk
öğrütlenmelerinin çözümleri sebebiyle gittikçe seçkin kararlarının halkın
tasdikine sunulması azalıyordu.
1982 ve 1984'de ABD'de organize edilen seçimleri, Edward Herman ve Frank
Broadhead halkları yatıştırmak için yapılan "seçim gösterileri" olarak
adlandırıyorlardı. İngliz Parlemontosu İnsan Hakları Gözlemcilerine göre bu
seçimler "terör, umutsuzluk ve yalan" ortamı içinde yapılıyordu. Fakat ABD
basını belki Prav-da'nm da aynı şartlar altında yaptığını yaparak, Ameri6 Chris Kruger ve Kyell Enge, Security and Development Conditions in the
Guatemalan Highlands-Guatemala Dağlarında Güvenlik ve Gelişme Şartları
(Washington Office on Latin America, 1985); Alan Nairn, "The Guatemala
Connection", The Progressive, Mayıs, Eylül 1986. Amerika ve diğer yerlerdeki
İsrail bağlantısı için bakınız, Benjamin Beit-Hallahmi'nin From Manila to
Managua: Israel's World War-Manila'dan Managua'ya: İsrail'in Dünya Savaşı.
148
ABD TUZAĞINDA LİBYA
ka'nın demokrasiye olan bağlılığını gösteren bu gösteriyi övüyordu.7
Guatemala'daki seçimler de benzer sebepler nedeniyle bir başarı olarak
görülüyordu. ABD'nin felce uğrattığı seçimlerden sonra halkın neredeyse
yarısının oy verdiği seçimlerde Amerikalı yorumcular ABD'nin demokrasi aşkının
tekerrür eden gösterisinden çok hoşlanmışlardı.
Onlar ölüm müfrezesinin artan öldürme olayları üzerinde, askerler ve oligarşik
yapıda hiçbir etkinliği olmadığı için yeni seçilmiş bir başkanın hiçbir şey
yapamamasından ve sadece "acı ve iflası getirmesi"8 'nden, El-Salvador'daki gibi
devlet terörünün artması ve baskı7
Herman ve Brodhead, Demonstration Elections-Gösteri Seçimleri (1984). Bu
kavram "isyankar halkı yatıştırmak için yabancı bir güç tarafından organize
edilen" veya yabancı müdahaleler altında yapılan seçimlerden bahsedilirken
kullanılıyor. Bu seçimlerin Sovyet otoritesi altında yapılan seçimlerden daha az
gülünç olmadığını dolaylı bir şekilde gösteriyorlar. Onların "gösteri seçimleri"
terimi, Robert Leiken (The New York Times, 5 Aralık, 1985) tarafından, terörist
orduyu destekleme kampanyasının bir bölümünde ödünç alınmış ve yanlış
kullanılmıştır. İngiliz Parlementosu gözlemcilerinin ve diğer basın
mensuplarının yarım yıllık bir gecikmeden sonra (26 Haziran 1986) yayınladıkları
Broadhead ve Herman'ın mektuplarına bakınız. "İlgilerini Sovyet emperyalizminden
çekip Batı emperyalizminde yoğunlaştırdıklarını" ifade ederek zımnen de olsa bu
kavramın doğruluğunu kabul etmiş oluyorlar. Leiken'in diğer yazıları, ABD'nin
ideolojik sistemiyle ilgili olanların okumak isteyeceği pek çok entrikayı gözler
önüne serer. ÖzeSıkle Alexander Cockburn'un eleştirisine (77ıe Nation 29 Aralık,
1985, İÜ Mayıs 1986) ve Leiken'in buna verdiği cevaba (The New York Review of
Books, 26 Haziran) bakınız; Ayrıca Morris MorSey ve James Petras'ın The Reagan
Administration and Nicaragua Hükümeti ve Nikaragua (Pamphlet Series, Institute
for Media Analysis, New York) çıkacak olan kitabına yazdığı önsöze bakınız. 8
Küresel Olaylar Kongresi, Washington Report on the Hemisphere, 16 Nisan, 1986,
Cerezo döneminin Ocak'ta başlamasından Haziran'a kadar
149
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
nın yapılabilmesi için ABD'nin eline daha fazla imkan veren seçimlerin ABD için
bir araç olmasından hiç rahatsız olmadılar. Gerçekten de ABD'nin müttefiki
terörist devletlerde seçimler yerli halk için tam bir felaket olduğu halde
yukarda anlatılanlar nedeniyle -ABD'nin kullanabileceği bu vasıta- övülmektedir.
Bu iki örnek şüphesiz, ABD'nin 1980'lerde milletlerarası terörizme iştirakinin
sadece bir bölümünü göstermektedir, terörist faaliyetler aslında çok gerilere
gitmektedir.
Milletlerarası Af Örgütü'nün devlet terörü konulu raporlarını inceleyen iki
yorumcusu şu mülahazalarda bulunmaktadır: "İmparatorun dünyayı etkisi altına
aldığı yerlerden olan Orta Amerika devletleri, Arjantin ve Endonezya'nın aksine
Libya terörist eylemlerinin en çarpıcı özelliği bunların sayısının sınırlı
olmasıdır."9
olan sürede cinayetlerin yediyüze ulaştığı bir önceki yıla göre yüzde onluk bir
artıştı bu; bunların kaçının siyasi olduğu veya gerçek sayı kesin bir şekilde
bilinmiyor (Edward Cody, The Washington Post, 6 Temmuz, 1986) Alan Nairn ve Jean
Marie-Simon, "Guatemala ordusunun gazeteciler, öğrenciler, liderler, solcu halk
ve politikacılarla ilgili bilgisayar dosyalarını kullanarak ortaya koyduğu
"etkili siyasî terörizm sis-temi"nin -ki bu sistemi onlara İsrail vermiştir ve
bu İsrail bağlantısından hiç bahsedilmemiştir her zamanki gibi- ayda altmıştan
fazla kurbanı olduğunu tahmin etmişlerdir {The New Republic, 30 Haziran 1986).
Başkan "Cerezo ordunun tek bir cinayetini bile lanetlememiş" olduğunu ve onun
"İçişleri Bakanının siyasi cinayetlerin artık problem olmayacağını" söylediğini
belirterek "Guatemala'nın ölüm bürokrasisinin 1960'ların ortalarından itibaren
her zamankinden daha sağlam gözüktüğü" sonucunu çıkarmışlardır. 9 John Haiman ve
Anna Meigs, "Khaddafy: Man and Myth-Kaddafi: Efsane ve İnsan", Africa Events,
Şubat 1986.
150
ABD TUZAĞINDA LİBYA
Kısaca, Libya gerçekten terörist bir devlettir. Fakat milletlerarası terörizm
dünyasında ancak çok küçük bir role sahiptir.
Katliamları ve terörün savuncularmın saygın Batılı yayınlarında üstün
sayılmayacağı, bunların ancak hor görülerek basına yansıyabileceğine inanacak
kadar masum kişiler kalmıştır. Bu kimseler Orta Amerika'da terörün en yoğun
olduğu yıllarda görülen sayısız örneklerle ilgili yazıları okuyarak10 veya "neoconservative" (yeni-muhafazakar) yayın The National Interes'de çıkan ve The
Washington Post'u Libya konusunda çok yumuşak bulduğu için eleştiren yazılarına
bakarak bu illüzyondan kurtulabilirler. The National Interest'm bu konuyla
ilgili yazısı şöyledir:
Hiç şüphe yok ki, El-Salvador'un Duarte hükümeti veya Türkiye'nin yakın
zamandaki hükümeti Kaddafi'nin idam ettiklerine yakın sayıda kişi idam etmiş
olsaydı, The Post bizi bunlardan teferruatlı bir şekilde haberdar edecek ve
önemli bir muhalefetin var olduğunu söyleyecekti. (!)
Daha önce de belirttiğim gibi, sadece "terörizm" ideolojik olarak kullanılmak
için tanımlanıyor, belli bir şeyi ispat etmek için gereken delillerin
standartları da imparatorun amaçlarına hizmet edecek şekilde belirlenmiştir.
Libya'yı terörist bir devlet olarak göstermek için en küçük bir delil bile
yeterli görülüyordu. Libya'da
10 Ayrıntılı bilgi içini bakınız, benim Turning the Tide; ayrıca II. Bölümü 17,
44 ve yukarda bahsedilen referanslar.
11 Michael Leeden, The National Interest, 1986 güzü; 4. nota ve metne bakınız.
151
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
100 kişinin ölümüne sebep olan ABD terörist saldırısını savunan New York Times'm
başyazısının başlığı şöyledir: "Yeni bir Nataşa Simpson'ı kurtarmak". Burada
değinilen kişi 27 Aralık 1985'te Roma ve Viyana havaalanında terörist
saldırısının hedefi olan onbir yaşındaki Amerikalı kızdı. Bu saldırıya hedef
olanlar, The Times editörlerinin ciddi bir şekilde ifade ettiğine göre, "devlet
destekli terörü engellemek" amacıyla Libya şehirlerini bombalamamız için bize
izin veriyordu. Bu eylemlere Libya'nın müdahele ettiğini gösteren hiçbir dlil
olmaması son derece küçük bir kusurdu.
İtalyan ve Avusturya hükümetleri teröristlerin Lübnan'ın Suriye kontrolündeki
bölgesinde eğitildiklerini söylüyor, aynı şekilde İsrail Savunma Bakanı İzak
Rabin de teröristlerin Şam yoluyla geldiğini söylüyordu.
Dört ay sonra, Viyana saldırısına Libya'nın müdahalesi olduğu iddiasına karşı
Avusturya İçişleri Bakanı şöyle cevap veriyor: "Libya'nın müdahale ettiğine dair
en küçük bir delil yoktur". Ve devamla: "Washington, Avusturyalı yetkililere
Libya'nın suç ortaklığında bulunduğuna dair deliller sunacağına söz vermesine
rağmen hiçbir delil sunamadı". Ayrıca bakanın bu cevabî mesajında Lübnan
meselesinin içyüzünün doğru fakat anlatılamaz (ABD'de) gerçeği; Lübnan
meselesinin Filistin probleminin çözülememesinden kaynaklandığını, umutsuz
insanların şiddete yöneldiğini, bu yönelmenin de ABD ve İsrail terörünün
istediği şey olduğunu söylemiştir (2. Bölüm'de tartıştığımız gibi).12
12 Başyazı, The New York Times, 20 Nisan 1985; The Washington Post, 11
152
ABD TUZAĞINDA LİBYA
Birkaç ay sonra, İtalyan İçişleri Bakanı, ABD'yle "terörizme savaş" açmak için
işbirliği anlaşması imzalarken, "İtalya tarafından Ocak'tan beri söylenen", Roma
ve Viyana saldırılarının Suriye kaynaklı olmasından şüphelendiklerini ifade
etmiştir. The Times bakanın bu sözlerini yazmış fakat onlara göre tam bir
sebepsiz terör olan bu olaya karşı Nisan'da düzenlenen ve alkış toplayan
misilleme harekatı hakkında hiçbir şey söylememiştir.13
Şayet birisi terörist bir hareket giriştiyse, derhal, Libya'ya gittiği veya
geçmişte Libya'da eğitildiği öne sürülür, bu da Kaddafi'nin "yeryüzünden
kalkması gereken kuduz köpek" olarak adlandırılması için yeterlidir. Aynı
standartlar Kübalı sürgünlerin kullanılmasındaki CIA için de geçerlidir.
1985'te, yılın en cani eylemi olan Hindistan Havayollarına ait bir jumbo jet
uçağının İrlanda yakınlarında bombalanması ve 329 kişinin ölümüne sebep olan
olayın şüphelilerden birinin ABD, Alabama'da, komünizm karşıtı bir okulda
eğitilmiş biri olmasıydı. Başsavcı Me-ese, 9 ay sonra Hindistan'ı ziyaret
ettiğinde, aşırı Sinlerin ABD tarafından eğitildiği yolundaki Hindistan
suçlaması üzerine "teröristlerin ABD'de eğitim ve kaynak almalarını engellemek
için" önlemler alındığını belirtti.
Ocak 1986; Rabin, The Boston Globe, 25 Ocak 1986; El Pais (Madrid) 25 Nisan
1986.
13 E. J. Dionne, "Syria Terror Link Cited by Italian-İtalyaların İddia Ettiği
Suriye Terör Bağlantısı", 25 Haziran 1986; Times'in başyazarları kendilerinin
alkışladıkları ABD Hükümetinin icraatlarının daha sonra çökeceğinden
haberdardılar.
153
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Bilindiği kadarıyla, basın araştırma yapmadığı halde Meese'in bu ifadesi
yanlıştı.14
1985'te Orta Doğu'da en fazla can alan terörist eylem, 80 kişinin ölümüne, 200
kişinin yaralanmasına neden olan Mart ayında Beyrut'ta bir arabanın bombalanması
olayıdır. Bu eylem, "Amerika'nın Beyrut'taki kurumlarına karşı terörist
eylemlerde bulunduğuna" inanılan Şii liderleri öldürmek amacıyla, CIA'in
eğittiği ve desteklediği Lübnan istihbarat birimi tarafından icra edilmiştir.15
"Terörizm" terimi, genellikle yabancı ordular tarafından "yerel halkın işgalci
güçlerin empoze ettikleri, nefret ettikleri siyasi düzene -bu yörede İsrail'in
'Yeni Düzeni'- karşı yaptıkları eylemleri ifade etmek için kullanılır."
Propaganda sistemi nedeniyle farkedilemeyen terörist faaliyetleri hariç tutsak
bile, Libya örneğindeki standartlar kullanıldığında, ABD 1985'te dünyanın önde
gelen terörist gücü olmaktadır.
14 The New York Times, 27 Haziran 1985; The Christian Science Monitor, 25 Mart
1986. Nikaragua'ya saldıran ABD'nin müttefik ordusuyla birlikte savaşan Kübalı
paralı askerler Florida'daki paramiliter mevzide eğitildiklerini iddia
etmişlerdir; Stephen Kinzer, The New York Times, 26 Haziran 1986. Fakat diğer
taraftan ABD Hükümeti, New Orleans'daki Surinam (ABD savcısı Güney ve Orta
Amerika'ya müdahale ettikleri için aranan paralı askerlerin yatağı olarak tarif
ediyor) diktatörlüğünü devirmeye çalışan suikastçileri ABD'nin Tarafsızlık
Anlaşması'nı ihlal ettiği için tutuklamıştır. (The Christian Science Monitor, 30
Temmuz 1986). Yine aynı şekilde Hukukun Üstünlüğüne olan bağlılığını (!)
göstererek Haiti'de desteklediği Duvalier rejimini devirme çabaları da
engellenmiştir.
15 Bob Woodward ve Charles R. Babcock, The Washington Post, 12 Mayıs.
154
ABD TUZAĞINDA LİBYA
Bu kitabın yazıldığı 1986'da -İsrail'in Lübnan'da devam eden terörist
olaylarından başka- Akdeniz bölgesindeki en önemli terörist eylemler, ABD'nin
Libya'yı bombalaması ve yine Lübnan Devlet Başkanı Emin Cemayel'in Falanjist
partisinin radyosuna göre, Nisan'da 150'den fazla kişinin öldürüldüğü Suriye'nin
bombalanması olayıdır. Suriye bu bombalama olaylarından açıkladığı hiçbir delil
olmadan İsrail ajanlarını sorumlu tutmuştur ama bu iddia, ABD'nin benzeri
şartlarda yaptığı iddialardan daha az güvenilir değildir sadece onlar (ABD)
"terörizm belası" dan sorumlu tutulmuyorlar.16
Tabii, ABD, Lübnanlı, Guatemala'daki Rioss Montt gibi Kübalı, katliamcıları
eğittiği suçlamasını reddetmiştir.
"Bazı Hükümet görevlileri ve Kongre üyelerinin Lübnan'ın bombalanması olayında
CIA'in dahli olduğunu söylemelerine" rağmen CIA bu olaya müdahalesinin olduğunu
reddetmiştir. Aynı sonuç Washington Post'un bir araştırmasında da
çıkarılmıştır.17
Bombalama olayının CIA'in yetkisi haricinde olduğunu, CIA'in teröristleri
eğittikten sonra onlarla ilişki16 İhsan Hicazi, The New York Times, 20 Nisan 1986. The Times'in dikkatli
okuyucuları, Henry Kamm'ın Atina'dan gönderdiği yazıda (29 Mayıs 1986) saklı
olan, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın bir Suriye otobüsünün bombalanması nedeniyle
144 Suriyeli'nin öldürülmesiyle ilgili olarak "başlıca terörist eylemler"den
bahsettiği bir konuşmasında terörizmi lanetlediğini çıkartabilirler.
17 Philip Shenon, The New York Times, 14 Mayıs 1985; Lou Cannon, Bob Woodward,
The Washington Post, 28 Nisan 1986.
155
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
lerini koparttıkları iddiasını kabul etsek bile, resmi düşmanlara uygulanan
standartlar uygulansaydı hükümetin mazereti rahatlıkla gözardı edilecekti.
"Arafat Filistin şiddetinin başlatıcısı ve hala da devam ettiricisi" olduğu için
"zulmün manevi sorumluluğunun bütünüyle Yaser Arafat'a ait olduğunu", bu yüzden
ABD'nin, Arafat katılsın katılmasın milletlerarası terörizm olaylarından "onu"
mes'ul tuttuğunu hatırlayın.18 Bu yüzden (aynı standartlar uygulansa) bahsedilen
olaylarda ABD'nin doğrudan iştiraki olsun olmasın "manevî sorumluluk" tamamen
Washington'a ait olacaktır.
Önsözde de belirtildiği gibi, Reagan'm "milletlerarası terörizm"e karşı
yürüttüğü kampanya, onun temel hedeflerini -devlet sektörünün ekonomide daha
geniş yer tutması, yoksullardan zenginlere kaynak transferi ve daha "aktif"
(yani saldırgan ve terörist) bir dış politika yürütmek— gerçekleştirmek için
tabii olarak seçtiği bir propaganda sistemiydi.
Bu tür politikalar, halkın kendisine zarar verecek düşmandan korkarak hükümete
itaat etmesine sebep oluyordu. Düşman çok tehlikeli olduğu için "Şeytan
Imparator"la savaş yapmaktan çekinilmesi gerekiyordu. "Şeytan
İmparator"un.müttefik devletlerinin milletlerarası terörizmi bu amaca hizmet
etmektedir. Halkla ilişkiler uzmanları bunlarla ilgili olarak daha sonra
ciddiyetle ele alacakları uydurma haberler üreteceklerdir. Bahsedilen bu
ihtiyaca Libya son derece iyi uymaktay18 The New Republic, 20 Ocak 1986; Edwin Meese, AP, 4 Nisan 1986; Bakınız 2.
Bölüm.
156
ABD TUZAĞINDA LİBYA
di. ABD'deki aşırı Arap karşıtı ırkçılığın ve eğitilmiş kişilerde çok nadir
istisnalar hariç yaygın olan ABD-İsrail reddediciliğine bağlılığın olduğu bir
ortamda Kadda-fi'den nefret etmek çok kolaydı. Baskıcı bir toplum yaratmıştı ve
gerçekten de özellikle kendi halkına yönelik kısmi terör uyguluyordu.
ABD'li ve İsrailli istihbarat uzmanlarına göre, Kad-dafi'nin belli başlı
terörist faaliyetlerinden olan Libyalı muhaliflerin idam edilmesi, Libya
istihbaratı çözülerek engellenebilirdi. Bir İsrail uzmanı şöyle bir soruyla
meseleyi daha net hale getirmiştir: 'Bazı Libyalılar için niye kaynaklarımızı
kullanalım?'19 Libya öyle zayıf ve savunmasızdı ki örfî idare kolaylıkla
uygulanabilirdi; gerektiğinde hiçbir ceza görmeksizin yerli halk öldürülebilirdi.
Carter ve Reagan yönetiminin saldırı ve düşmanlığının en üst noktası olan,
yoksul çoğunluğun ihtiyaçlarının karşılanmasını tehdit eden Grenada'daki
muhteşem zafer de belirttiğimiz amaca hizmet ediyordu.
Bu nokta yabancı ülkelerde anlaşılmaktadır. Bir İngiliz yayınında 1986
Mart'ındaki Sidre Körfezi olayları hakkında yazan Amerikalı gazeteci Donald Neff
şunları söyler:
Bu olay kavga çıkarma olaylarında görülen kabadayılık gösterilerine nazaran çok
az Rambovari stildedir. Bu Reagan'ın tipik hareketidir. O beş yıllık yönetimi
süresince'bir kral gibi davranmıştır. Şimdi de bunu yapmıştır.
19 Frank Greve, The Philadelphia Inquirer, 18 Mayıs, 1986.
157
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Amerikan kültürüyle ilgili ilginç bir nokta da bazen yabancı ülkelerde olduğu
gibi, korkaklığın var olması, ucuz zorbalık gösterisinin çok önemli bir etkiye
sahip olmasıdır. Mesela, ABD'nin bombaladığı yerlerin "terörist mevziler"
olmadığı yolunda şüpheler duyulurken Paul Johnson "havadaki bu korkaklık
korkusunu" kınamaktadır. Johnson savunmasız sivilleri öldüren bombaları atarak
cesaretlerini gösteren "Kovboy gücüne" hayrandır.20
Reagan Hükümetinin halkla ilişkiler uzmanları Libya düşmanından faydalanmasını
çok iyi bildiler ve bu tehlikeli düşmanla karşılaşmak için hiç zaman
kaybetmediler. Libya, derhal, Sovyet kaynaklı "terör" ağının başlıca ajanı
olarak takdim edilmiş ve 1982 Tem-muz'unda Libya'daki paramiliter bir terör
olayında Kaddafiyi öldürmeyi hedefleyen bir CIA planı basma sızmıştı.21
Ek olarak söylemek istediğim bir şey de bu planın ABD standartlarına göre
Kaddafi'ye "gelecekteki sladı20 Nef, Middle East International (Londra), 4 Nisan 1986; Johnson, The Sunday
Telegraph (Londra), 1 Haziran 1986. Johnson'ın yorumları devlet terörünü
destekleyen "avukatların" tipik görüşünü yansıtmaktadır. Terörizmle ilgili
olarak Washington'da İsrail tarafından düzenlenen bir konferansta (Önsöz'ün 15.
notuna bakın) İsrail'in 1982'de Lübnan'ı işgal ederek "terörist kanserle"
mücadele etmek üzere "kafi önlemler" aldığı için İsrail övülmüştür. "Gerçek olan
şey, devlet haklarıyla ilgili ahlakî kaideler koyarak İsrail ilk defa olarak
kanserin kalbini inmiş, onun büyümesini durdurmuş ve geri çekilmesini
sağlamıştır" (Wolf Blitzer, The Jarusalem Post, 29 Haziran 1984) 2. Bölümde
aniatıldığı gibi, İsrail'in niyetlerinin tam tersi aslında.
21 Edward Haley, Qaddafi, and the United States Since 1969-1969'dan Sonra
Kaddafi ve ABD (1984) s. 271.
158
ABD TUZAĞINDA LİBYA
rılara karşı kendini savunmak" için terörist saldırılar yapma yetkisi
vermesidir, Beyaz Saray Sözcüsü Larry Speakes'm sözleri Trablus ve Bingazi'nin
bombalanma olaylarının resmen haklı görüldüğünü gösterir. Aynı şekilde Vernon
Halters ve Herbert Okun'un sözleriyle Birleşmiş Milletler'de de haklı
görülmüşlerdir. Hükümetin, Birleşmiş Milletler Anlaşmasına uygun olarak bunun
haklı olduğu iddiası vardı. Hitler bile bu iddiada bulunmamıştı, diğer şiddet
uygulayan devletler de bunu iddia edecek olsa milletlerarası hukuk ve düzenin
geriye kalan kısmı da kalmazdı. Hiçbir mantık bu iki şeyi (Birleşmiş Milletler
Anlaşması ile bir kişinin öldürülmesi planı) uzlaştıramadığı halde Hükümet bunun
"Peoria'da iyi işleyebileceği" -Cambridge, New York ve Washington-ni iddia
etmiştir. Reagan, Antony Lewis tarafından, "tekrarlanan şiddet eylemlerine karşı
meşru müdafaa için kuvvet kullanmak" gibi meşru bir nedenle şiddet kullandığı
için alkışlanmıştır. ABD'nin saldırıyı savunurken onu "bir misilleme
hareketinden ziyade, bir saldırıyı önlemek, kendini savunmak" şeklinde
açıklaması Dış İşleri yetkilileri tarafından yapılmıştır. Birleşmiş Milletler
Anlaşması kendini müdafaa için hariç kuvvet kullanılmasını yasaklar -gerçekten
kendini ani ve yıkıcı bir saldırının hedefi olarak gören bir devlet Güvenlik
Konseyi'ne resmi bir başvurudan sonra BM hareket edene kadar kendini
koruyabilir.
Bu "meşru iddia" yurtta hayranlıkla karşılanırken Kanada'nın sabık BM
büyükelçisi, BM'nin Kanada Delegasyonunun bir üyesi ve şimdi Toronto
Üniversitesinin fahri rektörü olan George Ignetieff gibilerinin çok
159
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
nadir bulunduğu yabancı ülkelerde de hoşgörüldü. Ig-natieff, BM Anlaşmasına göre
kendini koruma hakkının gereksiz yere kullanılmasını uygun bulmadı.22
Edward Haley'in Libya ile ABD ilişkilerini anlatan, Kaddafi karşıtı kitapta
anlatıldığına göre, Ağustos 1981'de yayınlanan Kaddafi karşıtı mesaj Libya'yı,
Libya jetlerini düşürmek içn ABD tarafından Sidre körfezinde özenle hazırlanmış
bir tuzağa düşürmeye zorluyordu. Haley'in makul bir amaç olarak değerlendirdiği
bu hareketin amacı şuydu:
Libya tehdidi'ni kullanarak Sovyetler Birliğine karşı Bakan Haig'in peşinde
olduğu "milletlerarası konsensüs" için gerekli adımları atmak, Çevik Kuvvet
[Özellikle Orta Doğuya yönelik müdahale gücü] oluşturulması için gerekli ortamı
oluşturmaktı.
Aynı şekilde Kasım ayında Hükümet Libyalı serserilerin Reagan'ı öldürmek için
Washington caddelerinde dolaştıkları yalanını uydurmuştur.
Reagan'a, kendisine yönelik bu suikast hakkında delil sorulduğunda cevabı:
"Bizim delilimiz var ve Kaddafi de bunu bilmektedir"23 olmuştur.
Bu hikayeyi uydurmakla elde edilmesi düşünülen sonuç alındıktan sonra hikaye
unutuldu. Basın da res22 Larry Speakes, Millî Televizyon 19.30, 14 Nisan; The New York Times, 16
Nisan; AP 14 Nisan; The New York Times, 15 Nisan; Lewis, The New York Times, 17
Nisan; Bernard Weinraub, The New York Times, 15 Nisan 1986; Jeff Sallot, The
Globe Mail (Toronto) 24 Nisan 1986. Daha önce de bahsedildiği gibi
Milletlerarası Adalet Divanı, ABD'nin gerillalara silah akışının "silahlı
saldırı"yı gerektirdiği iddiasını reddeder. 3. nota bakınız.
23 Haley, Qaddafi and the U.S. Since 1969, s. 8, 264.
160
ABD TUZAĞINDA LİBYA
mi ABD listesindeki "suikastçilerin", ki bunların Lübnanlı Emel Örgütü (Libya'ya
oldukça karşı olan)'nün lideri Nebih Berri ve Şii toplumun yaşlı dini liderleri
olduğunu İngiliz basınına sızdırmamakta (Fakat İngiltere'ye sızmıştır) oldukça
disiplinli davranmıştır.24
Libya'nın Sudan'ı altıyüz mil işgal edeceği gibi, Şubat 1983'te Sudan hükümetini
devirmeye çalışması gibi uydurma hikayeler Hükümetin askeri açıdan yetersiz
olmakla suçlandığı döneme denk düşüyordu. Sudan Hükümetini düşürme tuzağı öyle
iyi gizlenmişti ki Amerikan istihbaratı meseleyi incelemek için Hartum'a
giderken Sudan ve Mısır istihbaratının hiçbir şeyden haberi yoktu.
Bu uydurma tuzağa ABD'nin tepkisi, çok korkak olduğu için eleştirilen Shulz'u,
televizyonda Kadda-fi'den bahsederken kahraman bir edayla "onun ait olduğu yere
geri gideceği"ni söyletmek oluyordu. Yine, bu hikayeyle ulaşılması istenen amaca
ulaşıldıktan sonra hikaye unutuldu. Bunun benzeri daha birçok örnek vardır.
Basın genellikle, kendisine verilen rolü bazen mütereddit olmakla beraber büyük
bir ustalıkla oynamaktadır.25
1986 Mart Nisan aylarında cerayen eden olaylar bu amaca mükemmel bir şekilde
hizmet ediyordu. Mart'taki Sidre körfezi olayı da şövenist histeriyi uyandırmak
için, tıpkı Senato'nun hayati önemdeki contra
24 The New Statesman, 16 Ağustos 1985.
25 The Financial Times, s. 210; Bu komediyi ciddiyetle ele almakla oldukça
övgüye layık bir iş yapanlarla ilgili olarak Haley'in a.g.e.'e bakınız.
161
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
yardımı oylaması öncesindeki Kongredeki barışçıları ve barışçı basını
Nikaragua'nın Honduras'ı işgal ettiğini söyleyerek kızdırmayı başaran Halkla
İlişkiler operasyonu gibi (2. Bölüme bakın). Bu yalan ayrıca Hükümetin,
-Washington'daki kanunsuz ekibin zayıf Kongre sınırlamalarından kurtularakHonduras'ın resmi açıklamalarda bu parayı istediğini reddettiği halde,
Honduras'a verilen hiç şüphesiz contra kamplarında "kaybolan" 20 milyonluk
yardım yapmasını sağlamıştı.26 Sidre Körfezi provakasyonu da ABD kuvvetlerinin
birçok Libya botunu batırıp 50'den fazla Libyalının ölmesine yol açtığı ve
ABD'ye karşı terör eylemlerine girişmesi için Kaddafi'yi kışkırttığı için bir
başarıydı.
26 Yetkililerin iddialarına göre, "Nikaragua'daki askeri operasyonlara doğrudan
veya dolaylı olarak yardım etmek için, Kongre, 1984 Ekim'inden 1985 Eylül'üne
kadar CIA'in para göndermesini yasaklamasına rağmen CIA Nikaragua asilerine
gizlice birkaç milyon dolar sızdırmıştı. ABD yetkililerinin "başlıca program"
olarak tarif ettikleri programdan amaç, Avrupadaki müttefiklerimizde
conrra'ların gerçek bir güç olduğu izlenimi vermekti. Kongre üyesi Sam
Gejdeenson "CIA'in sahneden çekilmeyeceğinden şüpheleniyorduk ama onun Contra
savaşına doğrudan müdahalesi CIA'in eylemlerini en çok kanıksamış olan kişileri
bile şaşırtabilirdi" demiştir. AP'nin eline geçen UNO (Contra) dokümanları, bazı
fonlar, Honduras ve Kosta Rika görevlilerine bu ülkelerde faaliyet gösteren
"asileri kontrol edebilmek için ödenirken" diğer taraftan "UNO'nun eline geçen
paraların çoğu, ABD tarafından kurulan 'şemsiye grubundaki müttefiklerin askeri
operasyonlarına gittiğini" göstermektedir. Paranın çoğu Bahamalardaki bir
Londra- bankasından aktarılmaktaydı. AP, 14 Nisan; The Boston Globe, 14 Nisan
1986. Bu ifşaatlar hiçbir yorum yapılmadan yapılmıştır. Bunu müteakiben, The
Miami Herald, Kongre tarafından "acil yardım" nedeniyle ayırdığı 27 milyon
doların 2 milyonunun Honduras görevlilerine "Honduras topraklarındaki illegal
karşı eylemleri engellemek için" ödendiğini yazar (başyazı, The Boston Globe, 13
Mayıs 1986).
162
ABD TUZAĞINDA LİBYA
ABD kuvvetleri birçok Libyalıyı öldürmede başarılı olurken, bombalamalardan sağ
kalanları kurtaramı-yordu. İspanyol petrol tankeri tarafından bu bombalamadan
sağ kalabilmiş 16 kişinin kurtarılabilmesi bize kurtarma operasyonunun imkansız
olmadığını göstermişti.27
ABD'nin askeri operasyonunun resmi olarak söylenen amacı, Sidre körfezinde
doğrudan bir geçit kurmaktı. Fakat bu tam bir saçmalıktı. Çünkü bu amacın
gerçekleştirilmesi için bir filo gönderilmesine gerek yoktu, bir deklerasyon
yeterli olabilirdi. Bazı nedenlerle daha ileri adımlar atılması gerekseydi
kanunî yollar bunun için uygundu. Eğer komşunuzla mülkiyet hakkı konusunda
anlaşamıyorsanız izlenecek iki yol vardır: Birisi, anlaşmazlığı mahkemeye
götürmek, diğeri de bir silah bulup komşuyu öldürmektir. Birinci seçenek Sidre
Körfezi olayında kesinlikle uygun olan seçenektir.
Hiçbir maliyeti olmadığından geçit kurma hakkı elde etmek için kanunî vasıtaları
kullanmak mümkündü. Fakat kanunsuz ve zorba terörist devlet tabii olarak farklı
yöntemlere öncelik verecekti. ABD'nin meseleyi niye Milletlerarası Adalet
Divanı'na götürmediği sorulduğunda, Savunma Bakanlığında Okyanus Hukuku ve
Politikası Bölümü'nün başkanı Brian Hoyle şöyle cevaplandırmıştı: "Eğer bu yola
gitseydik [Milletlerarası Adalet Divanına başvursaydık] bu yıllar alırdı. Bu
şekilde hayatiyetimizi devam ettirebileceğimizi sanmıyo27 AP, 27 Mart 1986, El Pais (Madrid)'de bahsedilir.
28 R.C. Longworth, The Chicago Tribune, 30 Mart 1986.
163
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
rum".28 ABD, deniz gücünün Sidre Körfezi operasyonu yapmasına mazeret olarak
ABD'nin bir millet olarak kalabilme ihtiyacını gösteriyor.
ABD'nin tavrı mesele daha dar anlamda ele alındığında da şüphe vericidir. Basın
devamlı olarak "Deniz Hukuku"ndan bahseder ama Reagan Hükümeti Deniz Anlaşmaları
Hukuku'nu reddediyor diye ABD bu hukuka uygun davranmaz. Ayrıca Libya ABD
gemilerini değil uçağını vurmuştur. "Hava Hukuku" da çok net düzenlenmemiştir,
devletler "hava" konusuyla ilgili olarak değişik iddialarda bulunabilirler.
Mesela, ABD, hava savunma sahası olarak -bu alana zorla girildiğinde "savunma
hakkı"nı kullanabileceği alan- 200 millik bir alanı öngörür. Hiç şüphesiz ABD
uçakları Libya'nın bu 200 millik hava sahası içine giriyordu -Pentagon'un
iddiasına göre de 40 mil. Bu, ABD standartlarına göre Libya'nın müdahele etme
hakkına sahip olması demekti. Tufts Üniversitesi'nde Fletcher Okulunun
muhafazakar hukuk profesörü Alfred Rubin bu konuyla ilgili olarak şu yorumu
yapmıştır: "Uçak göndermekle Deniz Hukuku'nun bize verdiği yetkileri aşmış,
gereksiz yere provakasyonda bulunmuştuk.29 Fakat gangaster bir devlette bunlar
dikkate alınmaz ve en azından yurt içinde yapılanlar bir başarı olarak görülür.
Sidre Körfezi provakasyonunun boyutları, Pentagon Sözcüsü Robert Sims'in şu
sözleriyle açığa kavuşur: "ABD politikası, ABD'nin deniz kuvveti orada bulunduğu
sürece Sidre körfezinde milletlerarası sularda
29 Ricchard Higgins, The Boston Globe, 25 Mart 1986.
164
ABD TUZAĞINDA LİBYA
seyreden her Libya gemisini bombalamaktı -geminin ABD gemilerinden uzaklığı
önemli değildi". Sıms, Libya'nın ABD'nin savaş uçaklarını vurmasıyla gösterdiği
"düşmanca niyetler" beslediği bir ortamda her Libya askeri aracının
"kuvvetlerimize yönelik bir tehdit" olduğunu söyler.30 Kısacası, ABD, Libya
sahilleri yakınındaki donanmasına yaklaşan Libya araçlarına "kendini savunmak
için" ateş etme hakkına sahipken, Libya ABD'nin koyduğu standartlara göre (200
mil) kendi hava sahasında "kendini koruma" hakkına sahip değildi.
Bu hikayenin devamı var. ingiliz muhabir David Blundy, Trablus'da Rusların
kurduğu radar sistemini tamir eden bir İngiliz mühendisle bir röportaj yaptı.
Muhabir, mühendisin ekrandaki olayları incelerken şunları gördüğünü söyler:
(Pentagon'un iddialarından farklı olarak)
Amerikan savaş uçaklarının sadece Libya karasuları içindeki 12 mili aşmadığı,
Libya sınırları içinde girdiğini de görmüştü. Mühendis şöyle demiştir: Uçakların
Libya hava sahasının yaklaşık 8 mil içinde uçtuğunu gördüm. Libya'nın onları
vurmaktan başka seçeneği olmadığını düşünüyorum. Kanaatime göre Libyalılar
uçakları vurmakta isteksizdiler.
Mühendis şunları da eklemiştir:
Amerikan savaş uçakları, alelade sivil hava yolunu kullanmamıştır, radara
yakalanmamak için bir Libya uçağının peşinden giderek Libya'ya yaklaşmıştır.31
30 Fred Kaplan, The Boston Globe, 26 Mart 1986.
31 The London Sunday Times, 6 Nisan 1986.
165
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Bildiğim kadarıyla, basının tahrif etme ve haber atlama hareketlerine karşı
şahsî bi» panzehir oluşturan Alexander Cockburn'un yazdığı mükemmel bir yazı
hariç bu haber ABD basınında hiç görülmedi. Blundy'nin makalesi ABD'de görmezden
gelindi. The Times'da Joseph Lelyveld makaleden bahsetmiş fakat önemli noktaları
atlamıştır.32
Sidre Körfezi olayının muhtemel sonuçlarından biri -hiç şüphesiz öngörülen
sonuçtu bu- Libya ABD'nin terörist eymelerine mukabelede bulunurken Libya'nın
terörist eylemlerini açığa çıkarmaktı. Böylelikle ABD'yi bir terör devleti
olmaya kışkırtmış ve ABD'nin diğer askeri operasyonları için zemin
oluşturmuştur.
5 Nisan'da Batı Berlin'de La Belle diskoteğinin bombalanması ve bir zenci
Amerikan askeriyle bir Türkün öldüğü olaydan hemen Libya suçlanmıştı33. Ve bu
suçlama, çoğunlukla sivillerin öldüğü (Batı basınına göre yüz, resmi Libya
kayıtlarına göre altmış kişi) Trabs-lus ve Bingazi'nin 14 Nisan'da bombalanması
için bir mazeret olarak kullanılmıştı.
Bu bombalama olayı, tam Beyaz Saray'ın contra yardımını onaylayacağı günden bir
gün önceye denk getirilmişti. Dinleyiciler anlayamayabilir diye Re-agan'm
konuşma yazarı açık bir şekilde belirtti. Reagan, 15 Nisan'daki Amerikan
İşadamları Konferansı'nda şunları söyledi:
32 Cockburn, The Wall Street Journal, 17 Nisan; Ayrıca The Nation, 26 Nisan
1986. Lelyveld, The New York Times, 18 Nisan 1986.
33 Yaralanan diğer zenci asker birkaç ay sonra öldü.
166
ABD TUZAĞINDA LİBYA
Beyaz Saray'a, bu haftaki oturumda teröristlerin Nikaragua'ya 400 milyon $,
öldürücü silahlar ve uzmanlar gönderdiğini hatırlattım. [Kaddafi] Nikaragualılalara, Amerika'ya karşı savaş açtıkları için yardım etmekten gurur
duyduğunu söylemişti.34
ABD'nin terörist ordusunun saldırdığı kişilere yardım etmekle, "kuduz köpek"in
savaşını ABD'ye taşıdığı ifadesi hiç yoruma gerek olmayan bir noktadır.
Libya'nın bombalanması şövenist duyguları kabarttıysa da ilk defa olarak Halkla
İlişkiler, Kongre'yi harekete geçirmede başarılı olamadı.
Bu şövenist duygular belki de yaygın Arap karşıtı ırkıçılığm varlığına ve
Kaddafi'nin gerçek ve uydurma suçlarına karşı önceki histerik tepkilerin
yaratılmasına yönelik makul bir tavrın olmamasına bağlanabilir.
14 Nisan'daki bombalama, televizyonun en çok izlenen saatine göre ayarlanan,
tarihteki ilk saldırıydı. Daha sonraki kayıtların gösterdiğine göre, bombalama
akınları tam saat 19.0035 başlamak üzere planlanmıştı. Bu saat üç televizyon
kanalının ana haberler saatine denk geliyordu. Saldırı akınları biter bitmez
propaganda sisteminin etkisini arttırmak için hemen olayı izleyen saatlerde
Beyaz Saray Sözcüsü Larry Speaks bir basın toplantısı yapıyordu.
34 The New York Times, 16 Nisan 1986.
35 The New York Times, 18 Nisan 1986; Times'in bildirdiğine göre saat 19.00'da
F-111'ler "Bingazi ve Trablus yakınlarındaki askeri hedefleri bombalamış, saat
19.07'de Trablus askeri havaalanını, son hedefini bombalamıştı". Gerçekte,
editörün de bildiği gibi, F-111'ler Trablus'un sivil yerleşim alanlarını
bombalamıştı.
167
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Gazeteciler bazı güç sorular sorabileceği için, aslında bu kadar şeffaf bir
Halkla İlişkiler sistemi nedeniyle Hükümetin riske atıldığı ileri sürülebilir.
Fakat Beyaz Saray bu tür sorularla karşılaşmayacağından emindi, basma olan bu
güveni tamamen haklı sebeplere dayanıyordu.
Tabii sorular soruluyor. Mesela, en ünlülerinden bahsedecek olursak, Speakes
ABD'nin 4 Nisan'daki olayı bildiğini, Doğu Berlin'deki Libya "Halk Bürosu"nun
Trablus'a ertesi gün Berlin'e bir saldırı olacağını bildirdiğini, yani La Belle
diskoteğinin planlandığı gibi bombalanacağını Trablus'a duyurduğunu söylemiştir.
Bu sözlere göre, ABD, 4-5 Nisan'da, bombalama olayından, Beyaz Saray'ın iddia
ettiği gibi kesinlikle Libya'nın sorumlu olduğunu biliyordu. O zaman niye 5
Nisan'daki bu saldırının olduğu anda, Batı Alman ve ABD basınının, en çok
Libya'dan "şüphelendiklerini" söyledikleri sorulabilir. Gerçekten, Hükümetin bu
sözlerini dinlerken her gazetecinin elinde, Trablus'un bombalanmasından yarım
saat önce 18.28'de Berlin'den çekilen (AP) ve "Müttefik askeri kumandanı
diskotek bombalanmasıyla ilgili olarak yaptığı çalışmalardan hiçbir sonuç
alamamıştır"; ve "ABD ve Batı Alman görevlileri La Belle diskoteğinin
bombalanmasından Libya'nın sorumlu olduğundan -büyük bir ihtimalle Komünistidareli Doğu Almanya'daki sefareti aracılığıyla kuşkulanmaktadır" ifadelerinin
yazılı olduğu telgraflar vardı.36
36 AP, 14 Nisan 1986.
168
ABD TUZAĞINDA LİBYA
Bu yüzden gazeteciler, saldırıdan birkaç dakika önce ABD ve Batı Almanya
Libya'nın müdahalesinden kuşkulandıklarını söylerken, şimdi Beyaz Saray'ın
onların 4-5 Nisan'da bu olay hakkında nasıl kesin bilgi sahibi olduklarını
sorabilirlerdi. Fakat ne o zaman, ne de daha sonra bu tür zor duruma sokucu
sorular soruldu.
Reagan 14 Nisan akşamı şunları söylüyordu: "Delilimiz doğru, asla
çürütülemezdir", tıpkı Libyalıların kendisine suikast yapacaklarını söylerken
dediği gibi -"Delilimiz var ve bunu Libya bilmektedir". Ayrıca Helmut Kohl ve
Bettino Craxi'nin Libya saldırısına destek verdiğini ileri sürmüş (Alman ve
İtalyan yetkililerince kızgınlıkla inkar edilmiştir)37 ve Hükümet amacına
ulaşmak için her türlü kandırmacayı uygulayacağı, "her suçu işlemeye, her yalanı
söylemeye" hazır tutumunu devam ettirmiştir.
Nadiren çıkabilecek çok etkisiz bir yazı bu yalanların yerleşmesini
engelleyemeyecektir.
Fakat ABD sınırları haricinde disiplin işlemiyordu. Alman Der Spiegel dergisi
Washington 14 Nisan'da diskoteğin bombalanmasından kesin olarak Libya'nın
sorumlu olduğunu on gün önce (4-5 Nisan) bildiğini söyledikten bir hafta sonra
(21 Nisan), Batı Berlin istihbaratının Libya'dan şüphelendikleri gibi, diğer
ihtimallerden mesela disko siyah ABD askerlerinin veya Üçüncü Dünyadan gelen
göçmenlerin sık sık gittiği bir yer olduğu için Neo-Nazi gruplarından veya
"rakip uyuştu37 James M. Markham, The New York Times, 25 Nisan 1986.
169
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
rucu satıcıları"ndan da bahsetmektedir. Der Spiegel devamla şöyle der: "Düşman
Grenada kadar küçük ve Kaddafi kadar zalim olduğunda YVashington'un savaşının
politik amaçlı olduğunu" söyler. Editör Rudolf Augstein, ABD milletlerarası
şiddet kullanımını artırmak hatta bir dünya savaşına sebep olabilecek düzeye
getirmek için karar verdiğinde, hiçbir Avrupalı liderin ABD'nin Avrupa'nın
çıkarlarını gözeteceğini düşünmemesi gerektiğini ilave eder.38
ABD'nin Ordu yayını Stars ve Stripes'm muhabirleriyle 28 Nisan'da bir görüşme
yapan Berlin Staatsc-hutz'un başkanı ve diskonun bombalanmasını araştıran yüz
kişilik bir grubun başı olan Manfred Ganschow, "Libya'nın bombalama olayıyla
ilgisi hakkında, olaydan iki gün sonra beni çağırdığınızda bu konuda
söylediklerinizden başka bir şey duymadım" demişti. Manfred Ganschow da bu
olayın "oldukça politik" olduğunu ve politikacıların bu konuda söylediklerinin
şüpheyi karşıladığını ima etti.39
Amerikan basını, Almanya'da inceleme yapan ekisin ve Alman basınının ifade
ettiği şüpheleri hiç dikkate almadı. Fakat dikkatli bir okuyucuyu, Suriye ve
diğer bağlantıların araştırılmasından bu konuda kesin bir bilgi olmadığını
çıkartabilirdi. Amerikan Hükümetinin
38 Der Spiegel, 21 Nisan 1986; "Terör Against Terror-Teröre Karşı Terör",
Gestapo sloganının seçilmesi tesadüf değil. Ayrıca aynı sayıdaki Norman
Birnbaum'un makalesine de bakınız.
39 Röportaj metni, Amerika'lı bir gazetecinin Almanya'da yayınlanan Stard and
Stripes'da yeralmıştır.
170
ABD TUZAĞINDA LİBYA
4-5 Nisan olayıyla ilgili kesin bilgiye sahip olduğu iddiasının kesinliğine,
"ileri sürüldüğüne göre", "ifade edildiğine göre" gibi ihtirazi kayıtlarla gölge
düşürülmüştü. Bu tür ihtirazi kayıtlar basının bu iddiaların şüpheli ve
uydurulmuş olduğunu gayet iyi bildiğini fakat bunu söyleyemeyecek kadar sadık ve
korkak olduğunu gösteriyor -yani Libya'nın bombalanması olayına suç ortaklığı
ettiğini ortaya çıkarıyor.40 Bu kuşku, ihtirazi kayıtlar, önceki kesin
ifadelerden dönme, Hükümetin iddialarını çürüten delillerden dolaylı yoldan
bahsediş hep basının tek bir bayrak altında toplanmanın gerekli olmadığını
bildiğinin işaretleridir.
The New York Review of Books'da Shoul Bakhashi, "Batı Berlin'deki bir diskoteğin
bombalanması olayından sorumlu" olarak "Ürdünlü Hindavi kardeşleri" göstermiş ve
onların "Suriye tarafından eğitildiği (bazı resmi ifadelerin iddia ettiği gibi
Libya değil)" yolunda ikna edici kanıtlar olduğunu ileri sürmüştür.41
Bakhashi'nin kesin kanıtlara ulaşabilmesinin ötesinde mesele oldukça gariptir.
İlginç olan şey, olaydan
40 Bakınız mesela, James M- Markham'ın "Bati Berlin polis müfettişinin Batı
Berlin'deki Lilbya Büyükelçiliğinin saldırıyı planladığına inandığını"
söylediğini ve Manfred Ganschow'n sözlerini delil gösterdiği, 31 Mayıs tarihli
The New York Times'a bakın; veya Libya'nın iştiraki olduğunu ileri süren
delillere atıfta bulunarak diskoteğin bombalanmasında Suriye ve Arafat karşıtı
teröristlerden Ebu Nidal'in muhtemel bir müdahalesi olduğun söyleyen Robert
Suro'nun 3 Temmuz tarihli The New York Times'daki yazısına bakabilirsiniz. Yahut
da, hükümet yetkililerinin Libya'nın müdahalesini bildiklerini söylemelerini ve
muhtemel Suriye müdahalesine atıf yapan Bernard Weinraub'un 9 Haziran tarihli
The New York Times'daki yazısına bakınız.
41 Bakhashi, The New York Reiew of Books, 14 Ağustos 1986.
171
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Libya'nın sorumlu olduğu ve bu yüzden de Libyalı sivillerin bombardımana tabi
tutulduğu bütün resmi ifadelerde ve büyük bir kesinlikle, hiçbir ihtirazi kayıt
getirilmeden basında yeralmasıdır. Daha da önemlisi ne basın bu yayınlardan geri
döndü ne de şu açık sonucu yayınlayabildi: Eğer Reagan Hükümeti onun "doğrudan",
"kesin", "çürütülemez" delilleri konusunda yalan söylüyorsa o zaman ABD'nin
yaptığı bombalama eylemi şüphesiz bir devlet terörü olurdu. Hükümet saldırıyı
coşkunlukla desteklerken, sadık basın da rahatsız edici soru sormayarak,
terörist faaliyetleri haklılaştır-mak için saçma bahaneler uyduruyordu (Mesela,
Times editörünün "yeni Nataşa Simpson'lar yaratmamak" hikayesi").
En azından kısa bir dönem için ve sadece yurt içinde bile olsa Halkla
İlişkilerin operasyonu kesinlikle bir başarıydı. "Nikaragua ccmtra'larına
verilen yardım, askeri bütçe gibi konularda Kongreyle ilişkilerinde Re-agan'ı
güçlendiren demokratik konsensüsün sağlanmasının başarılı bir örneğini
vermiştir.42
Dünyanın pek çok devleti için ABD kendisinden korkulan bir devlet olmuştur.
Kanada'nm önde gelen, Amerikan yanlısı ve ölçülü yayın organının sözleriyle;
ABD'nin "garip kovboy lideri" Nikaragua'ya saldırmak için bir katil grubuyla
işbirliği gibi "çılgın" eylemlerle uğraşmaktadır.43
42 The Christian Science Monitor, 22 Nisan 1986, 1. Bölüme, 3. nota bakınız.
43 Özellikle, Nikaragua'ya atıf yapan The Globe Mail (Toronto) başyazılar, 23,
15, 5 Mart 1986.
172
ABD TUZAĞINDA LİBYA
Reagan Hükümeti, Nixon'm "çılgın adam" stateji-sini kullanarak bu korkuyla
başarılı bir şekilde oynamaktadır. Gelişmiş Sanayi demokrasilerinin Mayıs
1986'da Tokyo Zirvesinde, Reagan Hükümeti bir bildiri dolaştırır. Bu bildiride
Avrupa'nın, ABD'nin savaşında ABD'yle aynı tarafta olmasının akıllıca
sayılacağının bir sebebi, "çılgın Amerikalıların meseleleri tekrar yalnızca
kendi ellerine almamasını sağlamak"tır. Bu tehdit sadece Libya terörünün ismi
bahsedilirken açığa çıkmaktadır.44 Bu açık tehdit -basın, Libya'yı Avrupa
medeniyetine karşı bir tehlike olarak gösterdiğinden Libya'nın bombalanması
"başarı" olarak değerlendirildiği için-r görmezden geliniyordu.
Libya'nın bombalanması olayına yurttan gelen tepkilerle yabancı ülkelerden gelen
tepkiler oldukça farklıdır. Avrupa Topluluğu'nun 12 üyesi ABD'ye "bölgedeki
tansiyonu arttırmaktan" vazgeçmesi çağrısında bulunmuştur. Birkaç saat sonra,
Batı Alman Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher AT'nin tutumunu açıklamak
üzere Washington'a giderken, ABD savaş uçakları Libya'yı bombalamıştı bile.
Bakanın sözcüsü "[ABD'yi] askerî bir müdahaleden vazgeçirmek için herşeyi yapmak
istiyorduk" demiştir. ABD'nin Libya'yı bombalaması "tüm Avrupa'da büyük protesto
gösterileri, dünyanın «pek çok yerindeki başyazarlar tarafından kınanmayla"
karşılaştı. İspanya'nın belli başlı gazetelerinden bağımsız El-Pais bu bombalama
olayını şöyle kınadı:
44 Daha geniş değerlendirmeler için bakınız, AP, The International Herald
Tribune, 6 Mayıs; terörizm aleyhindeki sözlerinin metni ve özet için bakınız,
The New York Times, 6 Mayıs 1986.
173
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ABD'nin bu askerî harekatı yalnızca milletlerarası hukukun bir ihlali ve Akdeniz
barışına ciddi bir tehdit değil, Avrupalı müttefiklerini alaya da almaktır.
Çünkü onlar Libya'ya iktisadî müeyyidelerin uygulanması için yapılan baskılara
rağmen Pazartesi toplantısında müeyyidelerin uygulanmasına gerek olmadığına
karar vermişlerdi.
Hong Kong'daki muhafazakar South China Morning Post'da şu sözler yeralmıştır:
"Başkan Reagan'm Orta Doğu'nun çılgın köpeği' ni tedavi etmesi asıl hastalıktan
daha öldürücüdür". "Onun faaliyetleri Orta Doğu'da çok daha büyük bir yangını
başlatabilir." Mexico City'de El Universal şunları yazmıştır: ABD'nin kendini
"dünya hürriyetinin savunucusu görevine tayin etmeye hiç hakkı yoktur, Birleşmiş
Milletler'in kanunî yollarına başvurabilirdi". Bunlar gibi pek çok tepkiden
bahsedebiliriz.
Dünya basınının tam tersine olarak ABD basını bu bombalama olayını övmüştür. The
New York Times şunları yazmış: "En titiz vatandaş bile Amerika'nın Libya'ya olan
saldırısını sadece övüp alkışlayabilir"; bu olayı adil bir ceza verme olarak
tarif ederek "ABD son derece adil bir şekilde olayı kovuşturmuştur". Diskonun
bombalanması olayından sorumlu olduğunu gösteren delil "şimdi çok açık bir
şekilde halkın önünde durmaktadır"; "ABD'nin izleyeceği yolu göstermek ve
ABD'nin Libya liderine yaptığı eylemleri düzenleyecek, delilleri araştıracak
Avrupalı Hükümetlerden kurulu jürinin önüne gelecektir bu delil".
Bu sözlerin gerçekle bir alakası yoktur, jüri bu delillerle ikna olmamış ve
ABD'nin herhangi bir harekete
174
ABD TUZAĞINDA LİBYA
geçmemesi için bir "karar" yayınlamışlardır. Bu delillerin ya hiç değeri
olmadığına ya da varsa bile önemsiz olduğuna karar vermişlerdir.
Hepsi olmasa bile birçok Hükümet yapılan eylemi kınamıştır.
ingiltere ve Kanada, halkın tepkisi çok farklı olmasına rağmen eylemi
desteklemişlerdi. Fransa da Re-aganvari bir halet-i ruhiyede olduğu için destek
vermiştir. Hükümetin kontrolünd°ki Güney Afrika Yayın Birliği bu saldırının
"Batı dünyasının liderinin terörizme karşı aldığı pozitif bir tavır olarak
ehemmiyet gösterdiğini" söyler ve "adı milletlerarası terörizmle özdeş hale
gelmiş olduğu için Kaddafi'ye yapılan saldırının" haklı olduğunu iddia etmiştir.
İsrail'de ise Başbakan Simon Perez ABD'nin eyleminin "kendini savunma" içinde
değerlendirileceği için haklı olduğunu söyler:
Eğer Libya Hükümeti Amerikan askerlerinin geceyarısı, zalimce öldürülmesini
emrediyorsa ABD'nin ne yapmasını bekleyebilirsiniz? Hallellu-jah -Eyvallah
olabilir- şarkıları mı söylesin? Yoksa kendini mi savunsun?
ABD'nin ikibuçuk yıl önce, askerlerinin Beyrut'ta öldürülmesine karşı "kendini
savunmak" için harekete geçtiği iddiası daha önceki terörist olayları dikkate
almamayı gerektiren yeni bir hileydi.45
ABD'de ise ülkedeki saygın "muhafazakar" terimini hak eden nadir
politikacılardan Senatör Mark Hatfield
45 AP, 14 Nisan; dünya basınının tepkisinin araştırılması, AP, 15 Nisan 1980;
Perez, The New York Times, 10 Nisan.
175
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
"neredeyse tamamen terkedilmiş Senato'da ve The Times'a yazdığı mektupta ABLTnin
bu hareketini kınamıştır. Birkaç Hristiyan cemaati lideri de bu olayı yermiştir.
Yahudi liderleri genellikle bu olayı övmüşlerdir. Bunlar arasında Amerikan
Yahudi Birliği başkanı Rabbi Alexander Schindler, ABD Hükümetinin, Kaddafi'nin
"akılsız terörizmine müstehak bir cevap" verdiğini söylemiştir. Harward'm
Milletlerarası İlişkiler profesörü Joseph Nye "Berlin'de ateşlenen silah
Reagan'ın cevap vermesini gerektiriyordu, Devlet destekli teröre karşı başka ne
yapılabilirdi?" demektedir -tıpkı, ABD'nin destek olduğu, Orta Amerika, Güney
Lübnan gibi ateşlenen silahın daha iyi görüldüğü yerlerde olduğu gibi.
Eugene Rostow, "Sovyet yayılmacılığı sürecine karşı daha aktif bir savunmanın
gereği olarak" bu bombardımanın "kaçınılmaz ve gecikmiş" bir hareket olduğunu
belirterek destekler -işte milletlerarası ilişkilerde genel olarak kabul görmüş
akılsız şovenlikle Maoist felsefesinin garip karışımının tipik bir ifadesi.
Rostow, Kaddafi'nin milletlerarası hukuku devamlı surette ihlal ettiği için
"Kaddafi rejiminin zorla devrilmesinin milletlerarası hukuka uygun" olacağını
söyler. "Bu sebeple, Libya'nın eylemleriyle zarara uğrayan her devlet, yalnız
veya diğer devletlerle birleşerek Libya'nın bu haksız eylemlerine bir son vermek
için şiddet kullanabilir. Libya, barbar korsanlar konumundadır"46 Rostow,
NATO'yu devletin "kendi sınırlarında işlenen
46 Libya'nın bombalanmasından sonra, zalim korsanlara karşı Amerika'nın
cezalandırıcı hareketleriyle ilgili sayısız örnekler verildi. Hiç176
ABD TUZAĞINDA LİBYA
suçlar dolayısıyla sorumlu olduklarını gösteren bir deklarasyon yayınlaması için
zorladı".47 Buna göre NATO sadece korsanları değil, imparatorları da mahkum
etmeli ve Hindiçini'den Orta Amerika'ya, Orta Do-ğu'ya kadar devletler ABD,
İsrail ve diğer terörist devletlere saldırmak için gereken gücü toplamak için
birleşmelidirler.
Bombalama olayını ve sonrasını Libya'dan anlatan, Amerikan eğitimi almış bir
aileyi ziyaret eden ABC muhabirleri Charles Glass olayı evinin yıkıntıları
arasından çıkan, yedi yaşındaki bir kızın el-yazması mektubuyla sembolleştirdi:
Değerli Bay Reagan
Niçin benim tek kızkardeşim Rafa'yı, arkadaşım Racha'yı ve bebeğim Strawberry'yi
öldürdün. Babam Filistinli olduğu için bizi öldürmek isteğin ve babamın yurduna
dönmesi için yardım ettiği için Kaddafi'yi öldürmek istediğin doğru mu?
Adım Kinda.48
kimse, "New York'un korsanların yağma ettikleri malları sattıkları hırsız pazarı
olarak" tarif edildiği günlere bakmıyor (Nathan Miller, The Founding Finaglers,
David McKay, 1976, s. 25-26). Amerika'nın cesaretle bastırdığı korsanlık
Libya'nın icad ettiği bir şey değildir.
47 AP, 21 Nisan, The New York Times, 20 Nisan; dini tepkiler araştırması, AP, 17
Nisan; Ayırca 19 Nisan'da, Western Washington Rabbinic Board'in bombalamayı
desteklemesine rağmen, Seatle'deki 14 dini cemaatin konferansında bombardıman
olayının kınandığını belirten yazı, Nye, The Boston Globe, 16 Nisan; Rostow, The
New York Times, 27 Nisan.
48 Charles Glass, The Spectator (Londra) 3 Mayıs 1986. Orjinal metnin kopyası
Amerikan basınına, editöre mektup olarak teslim edilmiş fakat yayınlanmamıştır.
Bu metin Alexander Cockburn tarafından, Başkan ve
177
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Diğerleri meseleyi farklı görmektedir. Michael Walzer Libya'nın bombalanmasını
bir devlet terörü olarak gören Avrupa'lılarla aynı düşünceyi paylaşır. Bu "belli
askerî hedeflerin amaçlandığı ve bu yüzden pilotların bazı risklere girip
yaptıkları türden bir bombalama olayı değildi". Gece bombardımanı şehrin yoğun
nüfuslu yerlerine gelseydi yüzlerce sivil ölebilirdi.49 Belki de bu olay,
İsrail'in, Lübnan işgalinin "haklı savaşın güzel bir örneği" ve İsrail
bombalamaları nedeniyle can veren sivillerin hayatlarının tehlikede olmasını,
"FKÖ'nün bu tehlikeden sorumlu olduğu" için savunulabilir gören anlayışın tabii
bir sonucuydu.50
Basının sadece, bir devlet terörü olayında suç ortaklığı etmesi ve Hükümetin
uydurduğu hayali bir hikayeyi desteklemesi, bombalama olayına yurtsever bir
açıdan yaklaşması için yeterli değildi. Ayrıca, bombalamadan sonra, Kaddafi'ye
atfedilen terörist eylemlerin artık meydana gelmemesi nedeniyle bu bombalama
olayının bir başarı olduğunu göstermeleri gerek. Şüpbayan Reagan'ın "küçük çocuklardan gelen mektupları okumakdan hoşlandıkları"
için bir dahaki olaylarda daha dikkatli olunmasını teklif ederek yayınlanmıştır
(In Thee Times, 23 Temmuz 1986).
49 Dissent, 1986 Yazı. Olayları yerinde izleyen Ramsey Clark bombalama
olayından en çok zengin banliyölerin zayiat aldığım belirterek buraların hedef
alınmış olması gerektiğini bildirir. The Nation, 5 Temmuz 1986. Yeterli zekaya
sahip olan herkesin bir bakışta anlayabileceği gibi, bu meselenin terörizmle
hiçbir ilgisi yoktur (Clark da şüphesiz aksini söylememektedir).
50 The New Republic, 6 Eylül 1982; bu saygın kişilerin fikirlerinden diğer
örnekler için, 1. ve 2. bölüme ve Noam Chomsky, The Fateful Triang-le.lsrael,
the United States and the Palestinians-Hayati Üçgen: İsrail, ABD ve
Filistinliler (Black Rose Books, 1984).
178
ABD TUZAĞINDA LİBYA
hesiz bu tezi oluşturabilmeleri için, bombalama olayının öncesinde yaptıkları
gibi olayları yanlış değerlendirmeleri, yanlış haber vermeleri gerekiyordu.
Basın bu konuda da kendisinin buna layık olduğunu ispat etti.
The Washington Post'un editörleri, artık "uslu bir politika" izlemek zorunda
kalan Kaddafi'ye atfedilen yeni terörist eylemler görülmediği için Libya'nın
bombalanması olayını över. Daha önemlisi, "bir kararlılık örneği, istihbaratın
inkar edilemez kesinliği ve Libya'nın tecrit edilmesinin sonuçları"yla Batılı
müttefiklerini şaşkına döndürmüştü. "Çılgın Amerikalılar"m herhangi bir yeri
büyük bir rahatlıkla bombalaması tehdidi, aynı anda ABD gemilerinin
Karadeniz'deki Sovyet sahillerine gönderilmesiyle de pekişmişti.51 Aradan bu
kadar zaman geçtiği halde, editörlerin "istihbaratın inkar edilmez kesinliği" ne
atıf yapılabilecek bir olay olarak görmeleri ilginçtir.
David Ignatius, Libya'nın bombalanması eyleminin, "Avrupa, Libya ve Orta Doğu'da
oldukça şaşırtıcı, olumlu değişikliklere sebep olduğunu, Libya Lideri Muammer
Kaddafi'ye karşı çok etkili olduğunu" yazar. Bu olay Kaddafi'nin "zayıf, yalnız
ve savunmasız" olduğunu, "Amerikan savaş uçaklarının Libya'nın hava sahası
içinde kolayca hareket edebilecek kadar savunmasız olduğunu ispatladı"
-gerçekten muhteşem ve süper gücün keşfidir bu olay. "Kaddafi'nin bütün dünyayı
korkutmasına meydan veren psikoloji"yi göstermek için hiçbir olaydan bahsetmeyen
Ignatius -güvenilir
51 The Washington Post Weekley, 4 Ağustos 1986.
179
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
hiçbir delili olmadığını bildiği için-, bunun yerine Libyalıların terörizme
tekrar başlasalar bile bu eylemlerin şiddeti, Libya'nın ABD istihbaratının onun
oniki şehirde terörist saldırılar düzenlemek için 'Halk Büroları' kurduğunu
bildiği için daha önceki yıllardaki kadar şiddetli olmayacaktır. Oldukça
yetenekli bir gazeteci olan Ignatius, ABD Hükümetinin istihbaratın "öğrendiğini"
iddia ettiği bilginin işe yaramaz olduğunu biliyordu; iddia edildiği gibi
operasyonu "başarı" olarak göstermesi, onun ihtiyatlı üslubunda bu "çirkin
olayın" sonucunun sıfır olduğunu gösteriyordu.52
Benzer şekilde, Reagan Hükümet politikasının bu askeri misillemesini haklı
çıkaran pozitif gelişmelerden biri olarak, George Maffett, Libya'nın terörist
saldırısının "durduğunu" iddia eder -aslında zaten sıfıra yakınken yine sıfıra
yakına indi. Maffett'in meslektaşı John Hughes büyük bir coşkuyla şunları yazar:
"Libya'yı cezalandıran o bombalama olayından sonra Albay Muammer Kaddafi'nin
Amerika'ya yönelik başka hiçbir terörist saldırısı olmadı" -aslında bilindiği
kadarıyla daha önce de hiç olmamıştı.53
Devlet teröristlerine verilen mesaj (basının verdiği mesaj) çok açıktır: Siz tüm
dünyayı korkutan bir terör olayını uydurduğunuzda veya bu zulmü cezalandırmak
için bir terörist eylem yaptığınızda, kahramanlığınızın sonucu olarak suçlunun
mağlup edildiğini belir52 Ignatius, The Washington Post Weekly, 28 Temmuz 1986.
53 The Christian Science Monitor, 25 Haziran, 16 Temmuz 1986.
180
ABD TUZAĞINDA LİBYA
tirşeniz sizin söylediklerinizi yazarız. Gerçek olaylara bakmayız.
Kayıtlar, The Economist (Reagan'ın bu kahramanca tavrını alkışlarken) genel
olarak Amerikan karşıtı terörizmin geçen yıldan farklı olmadığını söyler.
Libya'ya yapılan bombardıman öncesi ve sonrasındaki üç ay içinde Batı Avrupa ve
Orta Doğu'da yapılan Amerikan karşıtı eylemleri karşılaştırdığımızda, öncesinde
de sonrasında da 15 olay olduğu görülür. Rand Corporati-on'ın terörizm
konusundaki önde gelen uzmanları da bombardıman olayından sonraki terörist
eylemlerin daha önceki seviyeyle aynı olduğunu söylerler.54
Bu bilgileri tamamlayıcı nitelikte bir rapor da 3 Temmuz'da FBI'ın, 1985 yılında
Amerika'da cereyan eden terörist faaliyetleri anlatan 41 sayfalık bir rapordu.
Bu raporda iki kişinin öldüğü, 7 olay yer alıyordu. 1984'te ise 13 terör olayı
olmuştu. Bu sayı 1982 yılından beri sürekli azalma gösteriyordu.55
FBI raporunu sunan basının tavrı ilginçtir. Globe Mail (Toronto) 4 Temmuz'da,
"Fanatik Yahudiler İki Kişinin Öldürülmesiyle Suçlanıyor" başlığı altında bir
54 The Economist (Londra) 26 Temmuz 1986; The Christian Science Monitor, 24
Temmuz 1986.
55 Bu sayıları ideolojik şartlanma nedeniyle ihtiyatla karşılamak gerekir.
Bazen kürtaj kliniklerinin bombalanması "terörizm" kategorisine sokulmamıştır.
Moral Majority'nin yazarlarından Cal Thomas'a göre, 1982'den 1984'e kadar
"kürtaj yerleri" üçyüz kere bombalanmıştı, fakat bu "bombalama eylemi taktik
olarak olduğu gibi politik olarak da iyi bir fikir değildi" halbuki çok açık
biçimde görüldüğü gibi oldukça "ahlakı" (!)ydı.
181
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
haber yayınlamıştı. İlk paragrafta şu ifadeler yeralıyor-du: "FBI'in dün
yayınladığı rapora göre fanatik yahudi-ler iki kişinin ölümüne sebep olan yedi
terörist eylemin dördünü yapmıştı." Yazı devamla: "Fanatik yahudilere atfedilen
iki kişinin ölmesine, yedi kişinin yaralanmasına sebep olan olaylar"la diğer
olayların detaylarını anlatır.
The New York Times tam tersine FBI raporu hakkında hiçbir şey yazmaz. Sadece 17
Temmuz'da, 11. sayfada bu rapora bir atıf vardır. Bu atıfta şöyle demektedir:
"FBI'in terörizm konulu yıllık raporuna göre, 1985'te olan yedi olayın dördünden
'Yahudi terörist gruplarının' sorumlu olduğuna inanılmaktadır. Hiçbir suçlayıcı
ifadeye rastlanmamaktadır." ikinci millî gazete, The Washington Post, FBI'm
raporuyla ilgili olarak 5 Temmuz'da şu başlıkla bir yazı yayınladı: "FBI
raporunun gösterdiği gibi geçen yıl terör olayları azaldı". Burada da "iki
kişinin öldüğü, dokuz kişinin yaralandığı dört olaydan fanatik yahudilerin
sorumlu olduğu" belirtilmişti; aynı ifade 17 Temmuz'da, FBI'in "fanatik yahudi
gruplarından şüphelendiklerini" yazan Alex Odeh'in FBI raporuyla ilgili
yazısında tekrarlanmıştır.56
Bu üç cümle FBI'in, 1985 yılında ülke içinde gerçekleşen terörist olayların
kaynaklara hakkındaki raporundan çıkardıkları sonuçları aktarmaktadır. Fakat
ben,
56 AP, The Globe Mail (Toronto), 4 Temmuz 1986. Stephen Engelberg, "Official
Says F.B.I. Has Suspects in Blasts Laid to Extremist Jews", The New York Times,
17 Temmuz 1985; The Washington Post, Peyman Pej-man, 5,17 Temmuz.
182
ABD TUZAĞINDA LİBYA
hiçbir yazarın ABD'yi, kendi ülkesine "terörizm belasını" getiren "çılgın
köpeği" mağlup etmek ve bu "kanser"! temizlemek için Tel Aviv'i veya Kudüs'ü
bombalamaya çağırdığını görmedim.
Tabii olarak, İsrail eylemlerden "fanatik yahudilerin" sorumlu olduğunu
yalanlamıştır. Tıpkı Knesset üyesi Rabbi Kahane'nin önceden üyesi olduğu Yahudi
Savunma Birliği'nin FBI tarafından sorumlu tutuldukları terörist eylemleri
yalanladıkları gibi. Tıpkı, ABD'nin teröristleri eğitmesi ve desteklemesi
sebebiyle terörist eylemlerden sorumlu olduğu yolundaki iddiaları yalanladığı
gibi. Fakat daha önce de belirttiğim gibi, aynı şekilde terörizmi lanetleyen ve
sorumlu olduğunu inkar eden Yaser Arafat ve Kaddafi sözkonusu olduğunda bu
iddialar hiç dikkate alınmaz. "Filistin şiddetinin kurucu babası olduğu için
bütün terörist eylemlerin manevî sorumluluğunun Yaser Arafat'ta olduğu"
dokrinini ve ABD'nin Arafat karışsın karışmasın "Milletlerarası terörist
eylemlerden" onu sorumlu tuttuğunu hatırlayınız.57 O zaman "fanatik yahudilerin"
yaptıkları eylemlerden İsrail sorumludur.
Basın, Arafat'ın Filistinli terörist eylemleri kınamasına da yer vermez. 3
Haziran 1982'de olan, yıllarca önce FKÖ'nün ölüme mahkum ettiği, Ebu Nidal'ın
başında bulunduğu terörist bir grubun, İsrail Büyükelçisi
57 The New Republic, 20 Ocak 1986; Edward Meese, AP, 4 Nisan 1986; 2. Bölüme
bakınız. Sivillere yönelik Siyonist saldırıların İsrail devletinin kurulmasından
çok daha öncelere uzandığını hatırlayın; benim Fateful Triangle s. 164.
183
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Shlomo Ar gov'a suikast teşebbüsü -ki bu olay İsrail'in Lübnan'ı işgalini
çabuklaştırdı; Amerikalılar ve basın nezdinde işgal meşru bir misilleme olduhakkında basında yeralan ifadelere bakalım. The Washington Post, "Bütün
Filistinlileri temsil ettiğini iddia eden ama artık Filistinlilerin yaptığı her
olayın sorumluluğunu alma konusunda seçici olan FKÖ'nün, Ar gov'a suikaste
teşebbüs olayı" nm FKÖ için bir "engel" olduğunu belirtmiştir (7 Haziran 1982).
FKÖ'yle savaş halinde olan Filistinli grupların bir terörist eylemi söz
konusuysa bu FKÖ için bir engel olmaktaydı, öyleyse, iki kişinin ölmesi, dokuz
kişinin yaralanmasına sebep olan terörist eylemleri yapan Siyonist aşırıların
eylemleri de bunlar diaspora'da (nüfusunun altıda biri Yahudi olmayan bir ülkede
kendini vatandaşlarının değil, Yahudi ırkının devleti olarak gören devlette
olmayan, yani İsrail dışında) bile olsalar İsrail için bir engel olmalıydı. Bu
yüzden. Hükümetin ve basının bahsettiğimiz mantığına göre ABD'nin "gelecekteki
saldırılara karşı kendini korumak için" Tel Aviv'i bombalama hakkı vardı.
FBI raporunun ABD basınında çıkan bu garip yorumlarının doktrinin mantiki
sonuçları açısından bir engel olduğu düşünülebilir. Fakat bu tahmin basının
kendi kendisiyle tenakuza düşme kapasitesini (!) dikkate almayan bir tahmindir.
ABD'deki terörist eylemlerden, FKÖ'nün aşırı eylemleriyle birleşen Arap asıllı
Amerikalılar tarafından veya Libya Hükümetinin bir üyesi tarafından kurulan
terörist bir grubun yaptığından şüphelenilen eylemlere karşı basının tepkisi
olduğu söylenebilir.
184
ABD TUZAĞINDA LİBYA
ABD'nin Libya'yı bombalaması, "terörizm" kelimesinin çifte standartlı anlamıyla
dahi terörizmdir. Gerçekten, Sidre Körfezi operasyonları veya Libya şehirlerinin
bombalanmasının sebebi, Libya'yı kısmî terör olayları yapmaya kışkırtmak ve bu
sayede muhtemel Avrupalı hedeflerin bu terör olaylarından korunmak için ABD-'den
destek istemesine sebep olmaktır.
Böylesi kısmî terör olaylarına sebep olacağı halde bu tür şiddet olayları
kınanmaz. Aynı şekilde, 1982'de Lübnan'ın Amerikan destekli İsrail işgali olayı
da terörist olayları kışkırtacağı halde kınanmamıştır (2. Bö-lüm'de tartışıldığı
gibi). Libya'ya yapılan saldırı er veya geç terörist saldırılara sebep olacak,
bu da ABD'nin yurtiçi ve yurtdışındaki planlarını uygulayabilmesi için kamuoyunu
harekete geçirebilmesini sağlayacaktır. Herhangi bir Amerikan şehrine gitmekten
yüz kat daha güvenli olsa bile Avrupa'yı ziyaret etme korkusu şeklinde belirecek
bir korku ABD'nin yararına olacaktır.
ABD'nin Libya'ya saldırısının Ekim 1983'te Beyrut'ta ABD kuvvetlerine yönelik
olarak yapılan "terörist saldırılara" karşı kendini korumayla alakası yoktur.
Şimon Perez'in bu ve diğer olayların doğru veya yanlış bir şekilde Libya'nın
sorumluluğuna ait olduğu tezleri veya Reagan Hükümetinin "gelecek saldırılara
karşı kendini koruması" tezlerinin halk arasında hoşnutluk uyandırmaktan başka
bir işlevi yoktur.
Libya terörizmi çok önemsizdi. Fakat Libya, ABD'nin Kuzey Afrika, Orta Doğu ve
diğer yerlerdeki planlarının; Polisario'yu ve Sudan'daki ABD karşıtı görüşleri
185
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
destekleyerek, Fas'la birlikte bir birlik oluşturarak Çad'a müdahale ederek58
ABD'nin bölgede kurmaya çalıştığı "stratajik konsensüs"e bir engel olarak
duruyordu. Bunlar hep cezalandırılması gereken suçlardı.
Daha da önemlisi, Libya saldırısının yurtiçi ve yabancı kamuoyunu ABD'nin daha
sonra yapacağı terörist eylemlere hazırlama amacı vardır. Gerçi ilk andaki tepki
olumsuz olabilirdi ama bir kere benimsendiğinde beklenti düzeyi yükselecek ve
gerektiğinde ABD daha ileri askeri harekatlara girişebilecektir.
Bu tür askerî harekatların olabileceği belli başlı iki alan vardır. Birincisi,
Orta Amerika'dır. Hükümet kaynaklarının59 nadiren açıkladıkları gibi, ABD
müttefik ordusu [Sandinistleri] kıt kaynakları toplumsal programlardan çekip
silahlara yatırmaları için zorlarken, George Shultz ve diğerlerinin Nazi stili
retorikten etkilenerek60 söyledikleri "kanseri temizleme" operasyonu
düzenleniyordu. Yani ABD'nin uydu devletlerinin acı çeken halklarına anlamlı
gelen bir bağımsızlaşma hareketine yönelik tehdit sürecektir.
58 îlk Libya müdahalesi de Fransız Yabancı Lejyonerlerin metodlarını
uygulamıştı (Haley, a.g.e., s. 98). Business Week'in övdüğü gibi, Fransız
güçleri "Batı Afrika'yı Fransızlar, Amerikalılar ve diğer petrolcüler için
güvenilir bir yer olarak tuttukları "(10 Ağustos 1981) için Fransa'nın Afrika'ya
müdahalesi meşrudur.
59 Julia Preston, The Boston Globe, 9 Şubat, 1986.
60 Kansas Üniversitesi'nde konuşan Shultz, "Nikaragua'nın 'kanserli bir hücre'
olduğunu ve onu kesip almamız gerektiğini" söylediğinde büyük bir alkış topladı.
Ayrıca o başka bir mesajı, "eğer gücün gölgesi pazarlık masasına değmezse
anlaşma lafı, teslimiyetin kibarcası olacaktır" mesajım vermiştir.
186
ABD TUZAĞINDA LİBYA
Ülke içindeki ve milletlerarası baskılar ABD'nin, 1962'de Vietnam'a ve daha
sonra da Hindiçini'ye saldırdığı gibi doğrudan saldırmasına engel olmaktadır. Ve
bu yüzden, El-Salvador'da etkili olduğu halde Nikaragua'da pek etkili olmayan
daha dolaylı terör olaylarıyla bu amacına ulaşabilmek zorundadır. Aksi takdirde
milletlerarası bir savaşla karşılaşmasını gerektirebilirdi bu yayılma çabası.
ABD, müttefiklerinin çoğunun Nikaragua'ya yardım etmelerini engelleyebilmiştir.
Bu, Sandinistlerin ayakta kalabilmeleri için Sovyet blokuna dayanmalarını
gerektirmiştir. Kongre'nin yardımla ilgili tartışmaları ikincil önemdeydi. Fakat
kanunsuz Hükümet, kongre neye karar verirse versin terörist ordusunu
destekleyecek yolları bulacaktı. CIA'in doğrudan müdahaleleri için Kongre'nin
yetki vermesi ve diğer yollarla da askeri harekat gerçekleştirilecekti.
Küba ve Sovyet gemilerine yönelik tehditlere Nikaragua cevap veremezdi; ama
bunlara Sovyetler ve Küba gerekli cevabı verebilirlerdi. Fakat onlar gemilerini
savunmaya kalkışsalar, bu davranış hemen Komünist tecavüzün bir delili sayılacak
ve böylelikle Hükümetin milletlerarası bir kriz çıkarmasına izin verecekti. Bu
yüzden Sovyetler bu davranıştan vazgeçecek ve Nikaragua da yardım alamayacaktı.
Sovyetler kendilerini savunmaya kalkışmasalar da sonuç yine aynı olacaktı.
Kuşkusuz ABD'nin bu davranışı kızgınlığa sebep olabilirdi ama kanserin
temizlenme ihtiyacı yanında bu çok önemsiz bir olaydır. Bu nedenle Amerikan ve
Avrupa
187
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
kamuoyu bu olaylara hazırlanmalıdır. İşte Libya'nın bombalanması olayı bu amaca
da hizmet etmektedir.
Dünya kamuoyunun, askeri harekatlar için hazırlanması gereken ikinci alan Orta
Doğu'dur. ABD, en azından 1970'ten beri Arap-İsrail sorununun politik
anlaşmalarla çözülmesini tıkamaktadır. ABD-İsrail redde-diciliği nedeniyle
orduların savaşı acımasızlaşırken, İsrail Arap devletlerinin kendisine karşı
birleşmelerine izin vermemektedir. Çünkü bu birlik ilerde onu yıkacak bir tehdit
oluşturmaktadır.
Camp-David anlaşmaları, İsrail'in işgal edilmiş toprakları genişletmesi ve kuzey
komşusuna saldırmasını sağlayacak şekilde en büyük Arap devletini, Mısır'ı bu
çatışmadan çekmeye muvaffak olmuştur. Fakat Suriye hala büyüyen bir tehdit
olmaya devam etmektedir ve er veya geç İsrail onu safdışı etmek
mecburiyetindedir. Muhtemel bir rakibi safdışı etme niyetlerini gizleyerek,
İsrail'de, Suriye'nin teyakkuz halinde olduğunu ve tehlike arzettiğini ileri
süren konuşmalar olmaktadır. Her zamanki gibi ABD basını uysalca bu iddialara
yer vermektedir.
Aynı sıralarda, ABD Hükümeti Suriye'yi safdışı etme seçeneğini açığa çıkarmak
istedi. ABD bombalama-larıyla desteklenen İsrail'in Suriye'ye saldırısı,
"gelecek saldırıları karşılayarak kendini savunma" olarak değerlendirilerek,
Suriye destekli teröre karşı "kendini koruma" olarak Batı kamuoyuna
sunulacaktır. ABD'nin doğrudan müdahale etmesinin sebebi, bir dünya savaşı
çıkabileceği tehdidinde bulunarak Sovyetler'in müttefiki olan Suriye'ye yardım
etmesini engellemektir.
188
ABD TUZAĞINDA LİBYA
Bu tür hareketler için Avrupa ve ABD kamuoyu hazırlanmalıdır. Libya'ya saldın ve
bunu takibeden propaganda kampanyaları, ABD'nin gerekli gördüğü diğer eylemleri
de daha rahat yapabilmsini hızlandırmıştır. Yine nükleer savaş tehlikesi hiç de
az olmadığı halde; ABD Orta Doğu veya herhangi bir yerde amaçlarını
gerçekleştirebilmek için bu tehlikeyle yüzyüze gelmeye kendini hazırladığını
mütemadiyen göstermektedir.
"Milletlerarası terörizm" hakkındaki propaganda kampanyalarının iki yüzlülüğü,
ABD'de genelden farklı düşünen çok küçük bir azınlık tarafından bilinmektedir
fakat bu kampanyalar genel olarak değerlendirildiğinde bir Halkla İlişkiler
başarısıdır. Devletin propaganda sisteminin ihtiyacını karşılayan basının,
halkın gözünde herşeyi aydınlatacak her yorumu, olayların rasyonel
değerlendirmesini etkisizleştirecek, böylece gelecekteki başarılarının devam
etmesini sağlayacaktır.
Eğitilmiş sınıfların tüm bu milletlerarası terörizme olan hizmetleri çok muazzam
acılara, zulme iştirak anlamına gelir ve daha uzun dönemde süper güçlerin
savaşmasına, son safhada da nükler savaş tehlikesinin çıkmasına sebep olur.
Fakat bu tür değerlendirmeler bu "düzen" ve "istikrara" hiçbir tehdidin
olmayacağı, bu imtiyaza ve güce hiçbirşeyin meydan okuyamayacağı fikrini
destekleme ihtiyacını karşılamadığı için önemsiz görülmektedir.
Tarihin dürüst bir araştırmacıyla karşılaşma ihti-- mali oldukça azdır.
189
Dördüncü Bölüm
Orta-Doğu'da ABD'nin Rolü
Aşağıdaki tavsiye mektubu benim üçbin kelimelik kısa bir makalamin basıldığı,
İngiltere'nin küçük bir yayını Index on Censorship'te benim için yazılmıştı.
Sevgili Dan,
Senin Index on Censorhip'teki Yazı İşleri Üyesi ve Müdürü olma kapasitenizlele
ilgili tekrar yazacağım için beni affedin ama dayanamıyorum. Elimdeki son sayı
(Temmuz/Ağustos 1986)'nın 2. sayfasında başlayan ve oldukça uzun olan, gerçekten
şaşırtıcı bir makale vardı. Naom Chomsky tarafından yazılmış bu makale, ABD'ye,
ABD Hükümetine ve ABD basınına saldırıyordu.
Belki de bildiğiniz gibi, Naom Chomsky, FKÖ'nün fanatik bir savunucusu, Orta
Doğu'yla ilgili yazılarında yeni bir entellektüel namussuzluk standartları ve
şahsi kindarlık görülen bir kişidir.
191
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Onun şaşırtıcı görüşlerini kimse dikkate almamaktadır. Bu yüzden bana anlaşılmaz
gelen şey, dünyanın en özgür basınından biri olan burada, bu saldırılara devam
etmesi için ona üç sayfa verilmesidir. Ona bu kadar çok sayfa tahsis edilmesi,
onun bu rezil gayretlerine saygınlık kazandırmaktadır. Editörün Chomsky'i
bilmemesi, onun yazılarından haberdar olmaması mümkün mü? Onu çok iyi
tanıdıkları halde bu yeri kendisine tahsis etmeleri mümkün mü? Eğer öyleyse
neden?
Umarım bu mektup siz ve aileniz tarafından iyi karşılanacaktır, eşimin en iyi
dileklerini iletirim.
("Elliott" imzasıyla, Elliott Abrams'ın, Dışişleri Bakanlığına bağlı, Amerikalar
Arası İlişkiler Kurumunun Yardımcı Sekreteri, 29 Temmuz 1986)
Bu mektubu iki sebeple buraya aldım. Birincisi, tabii olarak önem verdiğim için.
Tıpkı, Sovyetler'de olduğu gibi, III. Dünya'daki Sovyet danışmanlarının
kitaplarımı yasaklatmalarına veya Doğu Avrupa'ya vize için müracaat ettiğimde
reddedilmem gibi olaylara önem verdiğim için. Mektubu yazan görevlinin bu
tepkisi onun sağ kanatta olduğunu gösterir, fakat bunun da ötesinde mektup
Reagan Hükümetinin ve İsrail lobisinin mentalitesini de göstermektedir.
Abrams'ın mektubunun, İsrail ve ABD'de uygun olarak kabul edilmeyen sözleri
yayınlamaya cesaret eden yayınlara Stalinist stilden aşina olduğumuz yöntemlerle
koyulan engellerin sadece birisi olduğunu belirtmeliyim.1
1
İngiltere'ye sızarı bilgiler için bakınız, Alexander Cockburn, The Nation,
22 Kasım 1986; Makalenin içeriğine dikkat etmeyen, kendini eleştiriye
192
ORTA-DOĞU'DA ABLVNİN ROLÜ
Yazının yer aldığı yayının eleştiri merkezli bir yayın olduğunu ve resmi
söylemin dışındaki tahlillerin ve bilgilerin ifade edilmesi nedeniyle şimdi bu
mektupla saldırıya uğraması ironisini bir yana bırakalım. Mektup Reagan
Hükümetinin yönetici kadrolarında bulunan kişilerin sahip oldukları
totaliterliği göstermektedir; bu anlayışta kabul görmeyen düşüncelere en ufak
bir açıklama getirilmesine izin verilmez. Bu totaliter yanının Amerikan siyasi
yelpazesinin dışında olduğunu söylemek istemiyorum. Fakat Reagan yönetimi,
pratiği, sti-liyle bu yelpazenin en aşırı ucunu temsil eder. Saygın bir terim
olan "muhafazakar" terimi çarpıtılarak, fanatik yalanlarla, kanunsuzlukla, şahsî
özgürlüğe ve sivil haklara karşı şiddet kullanarak şovenizmin en aşırı ucunu
temsil ediyorlar. Bu gelişmeler karakteri kötü etkileyen işaretlerdir. Bu tür
gelişmeler, Amerikan gücünün büyüklüğü nedeniyle Amerikan siyasetinin ve
toplumunun, Orta Doğu'nun ve tüm dünyanın geleceği açısından önemli olmaktadır.
Reagan Hükümetinin bu özellikleri gözden kaçmamıştı ve tabii olarak ABD'deki ve
diğer ülkelerdeki gerçek muhafazakarlar -ki bunlar Hükümette ve basında
adamış bir yayında, ifade özgürlüğü konusunda eşsiz olmasa bile çok nadir olan
bir toplumda "düşüncenin denetlenmesi"ne yer vermenin uygunsuz olduğu iddiasında
bulunulmuştur. Bu yayın, daha önce bu tür histerik eleştiriler uyandırmadan bu
tür makaleleri yayınladı. Devlet Bakanlığından gelen mektuplar, abonelerin iptal
edileceği tehdidinde bulunur; tartışmalı haberlerin nasıl gündemden
kaldırıldığını görmek için bakınız, "marked forces and weakneed publishersPiyasa şartları ve iradesiz yayıncılar" (Index on Censorship, 1985 Martı). Bu
meseledeki fark makalenin yazarının İsrail'e yönelik tavrıdır.
193
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
fazla etkin değillerdi- arasında infial uyandırdı. Birkaç yıl önce, Londra'da
bulunan Royal Institute of Interni-onal Affairs'in başkanı olan David Watt, bu
kurumun yayını olan Foreign Affairs'de yazdığı bir makalede şu yorumları
yapmıştır:
Amerika'nın dünyayı algılayışıyla, dünyanın onu algılayışı arasında bir uçurum
vardır. İsrail'in, Güney Afrika'nın ve Filipinler'in başkanı Carlos ve Orta ve
Güney Amerika'nın sağ hükümetleri hariç dünyanın çoğu inanmaktadır ki, Reagan
Hükümeti, Amerikan ekonomisini (buna bağlı olarak dünya ekonomisini de) bozarak,
silahlanma yarışını hızlandırarak, Üçüncü Dünya hakkındaki görüşlerini
değiştirerek, sert söylemiyle diplomatik dile aykırı biçimde bu konuda Sovyet
tehdidinin çok üzerinde etkiye sebep olmuştur.
Ayrıca şunu da eklemektedir: "En tecrübeli Amerikalıların bile nasıl bir
bağlılıkla bu görüşü kabul ettiğini görebilmek benim için imkansızdı" -tabii
ayrıca çok önemliydi de. Bu yargıyı teyid eden (Amerikan entelektüellerinin
Reagan Hükümetine olan şaşırtıcı bağlılığı) bir yazı da Foreign Affairs'de yakın
dönem milletlerarası arenayla ilgili yazı yazan editör William Bundy-'nin
"Sovyetler Birliği'nden gelen tehdidi göz önüne alarak Reagan Hükümeti'nin geniş
görüşünün diğer büyük ülkelerin dar görüşlü ve aşırı zorba mevkilerine göre bana
daha gerçekçe görünmüştür" yorumunu yapmaktadır.2
2
America and the World 1983, Foreign Affairs, 1983 Kışı.
194
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
Gerçekte Watt, "uçurum" meselesini büyütmektedir. Avrupalı seçkinler Reagan
histerisinin etkisinden kendilerini kurtaramamışlardır, özellikle Paris'te
istisnalar hariç, bir çok Parisli entellektüelin Reagan fanatizmini yeni moda
olarak benimsedikleri görülmektedir. Bundy'nin yorumunun da gösterdiği gibi
Watt, Reagan Hükümetinden ziyade ona destek veren seçkin fikri tarif ediyordu.
O, ABD ekonomisine verdiği zarar, Amerika'nın rakiplerine verdiği avantaj ve
III. Dünya ve yurttaki disiplinin azalması gibi sebeplerle Vietnam savaşına
karşı çıkan seçkin tepkinin en şiddetlisi olanı tarif ediyordu. Bu tür faktörler
sert ve devlet tepkisini gerektiriyordu, bu da ancak her durumda kullanılan
Sovyet tehdidine başvurmayı gerektiriyordu. Fakat Watt'in değindiği (ABD'nin
dünyaya bakışıyla dünyanın onu algılayışı arasında farkın olduğu görüşü) nokta
çok doğruydu.
ABD'nin bu tecridi, B.M.'in çeşitli oylamalarına bakarak görülebilir. 1986
Güzü'nde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Güney Atlantik bölgesinin barış
bölgesi olmasını l'e karşı 124 oyla onaylamış, 94'e karşı 3'le de Nikaragua'ya
karşı ateşkes ilan etmesini emreden Milletlerarası Adalet Divanı ile aynı yönde
karar vermiştir; son olayda ABD'nin iki uydu devleti El-Salva-dor (Polonya
Sovyetler'den ne kadar bağımsızsa o da o kadar bağımsızdı) ve İsrail (O da
kendini ABD'nin paralı askerine dönüştürmüştü) kendisiyle birlikteydi. Orta
Doğu'daki olaylarda ABD'nin tecrii dikkate değer. ABD'nin Güvenlik Konseyi'nde
yaptığı vetolar, B.M.'in daha önceki tarihiyle karşılaştırıldığında, tüm tarihi
sü195
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
resince 15 kere (hepsi de 1966'da) olduğu halde (1985'lerde) 27'yi bulmuştur.3
Birleşmiş Milletler'deki bu tepki oldukça ilginçtir. B.M.'in ilk günleri,
ABD'nin sıkı kontrolü altında bulunduğu ve soğuk savaş amacıyla kullanıldığı
yıllardı. Bu teşkilata yönelik tutumlar oldukça olumluydu, Sov-yetler'in sebep
olduğu olaylar hakkında ciddi tartışmalar olur, Sovyetler neredeyse izole
edilirdi ve Sovyetler bu örgüte karşı olumsuz tutum takınırdı; belki de bu
kundaklama pratiği "olumsuzluğa" sebep oluyordu. ABD'nin egemenliği savaş
sonrası dönemden sonra azalmaya başlarken, Birleşmiş Milletler üyelerinin izafî
bağımsızlığının arttığı bu dönemde ABD'nin B.M.'e tutumu oldukça eleştirel
olmaya başlamış, günümüzde ise oldukça düşmanca olmuştur. Artık Sovyet
olumsuzluğu hakkında B.M.'de uzun raporlar okumuyoruz. Daha çok, New York
Times'in Birleşmiş Milletler Muhabiri Richard Bernstein'in belirttiği gibi
dünyanın çığırından çıktığı yolunda ifadelere rastlıyoruz.4
Avrupa'daki kamuoyu yoklamaları da benzer sonuçları gösterir. Yakın tarihli USIA
oylamaları göstermiştir ki, Fransa dışında Avrupalı kamuoyu silahların
sınırlandırılması meselesinde Reagan'dan çok Mikhail
3
The Boston Globe, 28 Ekim 1986; 4 Kasım 1986. Robert C. Johansen, "The
Reagan Administarition and the U.N.: The Costs of Unilateralism-Reagan Hükümeti
ve BM. Tek Taraflı Olmanın Maliyeti", World Policy ]o-urnal, 1986 Güzü.
4
Richard Bernstein, "The U.N. Versus the United States-B.M. ABfye Karşı",
The New York Times Magazine, 22 Ocak 1986.
196
ORTA-DOGU'DA ABD'NİN ROLU
Gorbacov'a güvenmektedir (İngiltere'de 1/4, Almanya'da 1/7).5
Şunu da eklemeliyim ki, pek çok delil ABD'de örtbas edilmektedir. Mesela, burada
bahsettiğim hiçbir şey The New York Times'da yer almadı.
Milletlerarası tecrite Reagan döneminde pek az önem verildi. Korkutma ve
şiddetin etkinliğinden anladıklarını gösterdiler. Ataları ve her yerdeki
benzerleri gibi, eğer bir halk varlığına yönelik ciddi bir tehdit altındaysa,
zayıf ve savunmasız düşmanlar karşısında elde edecekleri ucuz zaferlerin yurtta
şövenist duyguları uyandıracağını çok iyi biliyorlardı -Hitler'in Almanya'yı
düşman kuvvetlerle kuşatması da buna dayanıyor, "Çekler'in Almanya'yı kalbinden
vurmayı hedeflemiş bir kama", "Çek ve Polonyalıların saldırganlıkları" akla
gelen en açık örneklerdir. Amerikalı eleştirmen H.L. Mencken'in "gündemdeki
politikanın tek amacı, halkı hepsi de hayal olan sonsuz sayıdaki kötülükle
tehdit ederek tayakkuz halinde tutmak" diye tarif ettiği politikayı Reagan
Hükümet üyeleri çok iyi anlamışlardı.
Dünyanın geri kalanı için ABD'nin kültürel egemenliği o kadar fazladır ki,
ABD'nin kendi amaçları için icad ettiği doktrinler kendileri için komik olsalar
bile ciddiye alınıyor, benimseniyordu. ABD'nin tarafta5 Michael White, The Manchester Guardian Weekly, 9 Kasım 1986, Was-hington'dan
bildiriyor. Bu ABD'li aşırı sağcıların fantezilerindeki gibi, dünyanın
"Komünistlere geçtiğinin" veya "Finlandiyalaşmanın" bir delili değildir; Aynı
veriler Avrupa halkının yarısının Sovyetleri eleştirdiğini de göstermektedir.
197
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
rı olan devletlere yönelik askeri tehdit onların güvenilir ve etkin şekilde
sömürülmesini temin eder.
Milletlerarası terörizm konusundaki bu propaganda kampanyası, bu tehlike
şantajının yurtta ve dışarda nasıl ustaca kullanıldığının bir göstergesidir.
Reagan Hükümetinin politika üreticileri, Kongredeki liberal üyelerin ve basının,
onların çok yumuşak oldukları ve günün canavarlarıyla mücadele edecek kadar
cesaretli olmadıkları suçlamasından kolayca korkacaklarını ve böylelikle
"terörizme karşı haçlı seferi"na kolayca iştirak edeceklerini biliyorlardı.
Yine onlar, elleri altındaki ezici kuvvet kaynaklarının dünya kamuoyunu
küçümsemelerine izin vereceğini de biliyorlardı. Gerçekten, Libya'nın
bombalanmasından sonra yapılan Japonya zirvesinde olduğu gibi, Reagancılarm,
Batılı elitleri, ABD'yle aynı safta olmadıkları takdirde "çılgın Amerikalılar'm"
ne yapabileceği konusunda hiçbir şey söyleyemeyecekleri tehdidini yaparak alaya
almaları olayında görüldüğü gibi bu şiddet tehdidini iyi kullanıyorlardı.
Kongre'ye yönelik alaycı tavır her dönem görülür. Askeri bütçe görüşmelerinde
Kongre millî güvenliğin sağlanması için Hükümetten SALT H'ye uygun davranmasını
ısrarla istemiştir. Fakat birkaç hafta sonra Hükümet SALT H'nin hükümlerini
aştığını duyuruyordu. Hükümet sözcüleri bu davranışı şöyle açıklıyorlardı:
"Kongre şehrin [Washington] dışındadır [etkisizdir], zirvenin İzlanda'da olması
da geçmişte kalmıştır. [Gor-bacov'un] buraya gelmesi beklenmiyor, öyleyse niye
bu
198
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
engele takılalım"6 Diğer bir deyişle polis başka tarafa bakıyor, burayı niye
soymuyoruz anlayışı egemendir. Hükümetin de çok iyi bildiği gibi, Kongre şehirde
[Washinton] olsaydı bile çıkarılırdı, tıpkı bir grup sokak serserisinin
dokunaklı bir muhalefetin üstesinden gelmesinin hiç de zor olmadığı gibi. Reagan
yetkililerinin Nikaragua meselesinin tartışılmasıyla ilgili gündemi belirleme
çalışmasını "çok geniş psikolojik savaş operasyonu" olarak adlandırmaları, halka
yönelik tavrı göstermek için manidardır -"Operasyon Gerçeği" diye adlandırılan,
Göbels ve Stalin'in bile şaşıracağı türde bir yanlış bilgilendirme kampanyası.7
Her yeni örnek açıklandığında kongre şaşkınlığa uğrasa da yanlış bilgilendirme
ilk günlerden beri Hükümetin özelliği olmuştur -mesela, 1986 yılındaki Libya'yla
ilgili yanlış bilgilendirme kampanyası. Bu özel örnekte, bu kampanyanın başarılı
olması için hafif bir hafıza kaybı gerekiyordu; 1981'in başlarına kadar erken
bir tarihte Newsweek "yerli politik güçlerin Kaddafi'ye yönelik muhalefetini
göstermek" için ABD'nin, Libya'da terörist eylemler yaptığını, Kaddafi ve
hükümetini şaşırtmak için ABD hükümetinin bir yanlış bilgilendirme programı
düzenlediğini bildiriyordu. Silahsızlanma yarışı ve daha pek çok olayla ilgili
olarak yaygın yanlış bilgilendirme kampanyaları vardır.8
6
K. Jeffry Smith, The Washington Post, 9 Kasım 1986.
7
Plan gizli "Millî Güvenlik"in emriyle 4 Ocak 1983'te harekete geçirildi (No.
77„ Management of Public Diplomacy Relative to National Security). Alfanso
Chardy, "Secrets Leaked to Harm Nicaragua, Sources Say", The Miami Herald, 13
Ekim 1986.
8
News Week, 3 Ağustos 1981. ABD'nin yanlış bilgilendirme programı ve
199
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Kongrenin Nikaragua'ya saldıran müttefik terörist orduya verilecek askeri
yardımı kısıtlamasını önlemek için uygulanan karmaşık programlarla ilgili olarak
başka konuda verilen açıklamalardan bazı sonuçlar çıkartabiliriz -müttefik
ordusu yerine, başka bir ifadeyle hükümet ve sadık basının yanlış bilgilendirme
kampanyalarından biri olarak "direniş" adı da veriliyordu. Ki bu direniş,
Küresel Güç tarafından Nikaragua'ya Nikaragua dışındaki üslerden saldırıyordu
(fakat "müttefik ordu" dahilî Beyaz Saray kayıtlarında kullanılıyor, gizli
raporlarda onların terörist faaliyetleri gizlenmiyordu).
Terörist eylemlerin arkasında yatan dikkatlice planlamadan birini göstermek için
Reagan Hükümetinin Suudi Arabistan'a oldukça faydasız olan AWACS-'ları satmasını
değerlendirelim. Bu hareket politik olarak pek tutulmayan bir hareketti, buna
rağmen Hükümetin o politikayı takip etmek için niye o kadar kararlı davrandığı
bilinmiyordu. Reagan'ın planlayıcıları, halkın baskıları nedeniyle, Kongre'nin
Nikaragua'ya yönelik terörist savaşı sınırlandıracağını ve müttefik ordularını
finanse etmek için zorluklarla karşılaşacaklarını tahmin etmişlerdi. Ve
Lübnan'da ABD destekli İsrail
Kaddafi'yi öldürme planının dikkatlice sızdırılması terörizm yaratılması ve
böylelikle Libya tehdidinin yaratılması içindir. Bu konuda Kaddafi karşıtı olan
bir çalışmaya bakınız, Edward Haley, Qaddafi and the United States Since 19691969''dan Beri Kaddafi ve ABD (1984. Diğer yanlış bilgilendirme programları ve
basının işbirliği için benim Turning the Tides: The U.S. and Latin AmericaAkıntının Değişmesi: ABD ve Latin Amerika (Black Rose Books, gözden geçirilmiş
2. baskı, 1987); Edward S. Herman and Frank Brodhead The Bulgarian Connectı'onBulgar Bağlantısı (1986).
200
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
saldırısına karşı Sovyetler'in silah satması engellenirken contra'lara
gönderilecek silahları finanse etmek için Suudi Arabistan'a silah satılıyordu.9
Bunlar, milletlerarası teröristlerin global düzeyde karmaşık entrikalarıydı. Bu
entrikalar gizlenebildiği kadarıyla gizlenmekteler, fakat bu konularla ilgili
çok küçük bir açıklama dahi, Reagan'm politika yapıcılarının beceriksiz ve
ortalık karıştırıcı olduklarını açığa çıkarmaktadır. Politika yapımcılarının
başarısızlığına olan elit tepkisi ise: kişisel yetersizlikler üzerine ilgiyi
toplayarak halkın politikanın sistematik tabiatını anlama tehlikesini bertaraf
etmektedir. Fakat bizi bu konularda aptalların eylemlerine tanık olduğumuz
konusunda hiç kimse kandıramaz; onların Orta Doğu, Orta Amerika ve pek çok yerde
uyguladıkları milletlerarası terörizmin başarısı etkileyicidir.
Elit kamuoyu tarafından güçlükle vurgulanan bir başka canalıcı noktanın daha
akılda tutulması gerekir: devleti halkın gözünden kolaylıkla saklanamayacak
büyüklükte şiddet ve terör olaylarına gizlice başvurmak zorunda bırakan, 1960'lı
yıllarda başlayan skandallar-dır. Halk tepkisiz oldu mu, Reagan da John Kennedy'
nin 1961-62'de geniş ölçüde bombalamak için göndermesi gibi, Lydon Johnson'ın
hava ve denizden açıkça Güney Vietnam'a olan saldırısını genişletebilmesi ve
Dominik Cumhuriyeti'nde oluşmakta olan demokrasi tehdidini bertaraf etmek için
23.000 deniz piyadesi gön9
Alfanso, Chardy, Knight-Ridder Service, The Boston Globe, 28 Ekim 1986.
201
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
dermesi gibi istediklerini rahatlıkla yapabilirdi. Fakat bütün bu eylemler
1965'te yapılmış; çok küçük bir protestoyla karşılaşmıştı. Gizli eylemler ifşa
olma ve doktrin retoriğinin bozulması tehlikesini taşırlar. Bu durum bir süre
için bile olsa terörist eylemleri kısıtlar.
Bu olaylar bize göstermektedir ki, çok apolitik olan, çok dar iş çevrelerinin,
elit konsensüsün çıkardığı yayın ve partileri dışında partilerin olmadığı
toplumlarda bile önemli halk hareketleri olabilir ve Vietnam yıllarında
görüldüğü gibi dolaylı da olsa politikayı etkileyebilir. Bunlar Orta Doğu'yu
incelerken aklımızda olması gereken önemli verilerdir.
ABD'nin organize ettiği milletlerarası terör ağlarından biri, Nazilerden,
fanatik Yahudi-karşıtlarından, ölüm müfrezelerinden ve dünyanın en acımasız
katillerinden olan Dünya Komünist Karşıtı Birliği'dir ki dünya çapında cinayet
ve işkence olayları için Reagan Hükümetince harekete geçirilmiştir. Bu Birlik
Nikara-gua'daki Hasenfus meselesinde dikkatleri üzerine çekmiştir.
Her zamanki gibi hükümetin propagandasını yapan The New York Times, General
Singlaub'un 1980'ler-de komutayı ele almasından itibaren bu Birliğin kötü
elemanlarının tasfiye edildiğini iddia etti. Bu iddia doğru değildir. Dünya
Komünist Karşıtı Birliği yıllık konferansını henüz tamamladı (ki bildiğim
kadarıyla ABD basınına yansımadı bu). Önde gelen Naziler takdim edilmiş ve onlar
(Hitler döneminin Nazi katilleri) konuşmak için sahneye çıktıklarında bol alkış
almışlardı.
202
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
t
1984'te kovulduğu öne sürülen Latin Amerikalı ölüm müfrezesi liderleri de ABD'ye
bağlı ve vergiden muaf "eğitim" organizasyonlarının düzenlediği 1984-1985
konferansında tekrar göründüler.
Bu Birlik Nazileri, çeşitli ırkçı ve tüm dünyanın katillerini içinde
barındırıyordu. ABD ve onun uydu devletleri özellikle, Güney Kore ve Tayvan
tarafından destekleniyor ve fakat Suriye ve diğer Arap devletleri tarafından
ifşa ediliyorken, ABD'deki İsrail lobisi tarafından bu araştırmalar örtbas
ediliyordu. Bu Birlik hakkında yazdıkları kitabın önsözünde Scot Anderson ve
John Anderson, yurt içindeki İsrail lobisinin önde gelen üyesi olan Bnai
Brith'in İftira Karşıtı Birliğinin, Reagan'm milletlerarası terör ağında faydalı
hizmetleri geçen Yahudi karşıtlarının ünlü eylem kolleksiyonu hakkında bilgi
vermesi istendiğinde bunu reddettiğini söyler.10
Bütün bunlar ve daha bahsedilmeyen pek çok şey tarihte eşine az rastlanır türde
bir milletlerarası terörizmin nasıl yapıldığını bize göstermektedir.
Dünya Komünizm Karşıtı Birliği'nin eylem kayıtları bize Reagan'm cinayetlerinin
pek rastlanmayan türde
10 Robert Reinhold, "Ex-General Hints at Big Role as U.S. Champion of Contras",
The New York Times, 14 Ekim 1986. Dünya Komünist Karşıtı Birliği'nin yıllık
konferansını, 31 Ekim 1986 tarihinde The New States-man'da anlatan Chris Horrie,
RENAMO'nun (Mozambik'te terörist faaliyet gösteren, Güney Afrika destekli
teröristler) çok önemli olduğunu ve Singlaub ve muhtemelen ABD tarafından
desteklendiğini belirtir. Scott Anderson ve John Lee Anderson, inside the Leauge
(1986); bu belgeleri yalnızca İftira Karşıtı Birlik ve ABD Hükümeti ipta etmiş
ve araştırmalara iştirak etmeyi reddetmiştir.
203
,,
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
olmasına rağmen Amerikan tarihinde eşsiz olmadığını hatırlatmaktadır. Hemen II.
Dünya Savaşı ertesinde ABD, faşistlerin ve onların işbirlikçilerinin lehine
olarak dünyanın pek çok yerindeki faşizm karşıtı direnişleri bastırma görevine
dönmüştür. Bunların yapılabilmesi için "Lyon Kasabı" adıyla bilinen, Fransa'daki
korkunç katliamdan sorumlu bir Nazi olan Klaus Barbie Amerikan istihbaratı için
Fransa casusu olarak göreve alınmıştır. Bundan çok daha çarpıcı bir örnek, Hitler'in Doğu Avrupa istihbarat operasyonlarından sorumlu olan Reinhard Gehlen'in
aynı görevi, CIA'in Doğu Almanya istihbaratı için göreve alınmasıdır. Onun
görevi, Hitler tarafından cesaretlendirilen yöre ordularıyla birlikte ABD'nin
desteğiyle Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da Askeri operasyonlar düzenlemekti.
Bu olayları Adalet bakanı adına inceleyen John Loftus'a göre, bütün bu
operasyonlar Dışişleri Bakanlığındaki George Kennan'dan neş'et ediyordu.
Daha sonra, bu faydalı kişiler artık Avrupa'da korunamadığı dönemde, Vatikan ve
faşist papazların yardımıyla ABD tarafından buraya getirilmiştir. Bunlar
Gestapo'nun icad ettiği işkence metodlarını öğreterek, Latin Amerika'da Neo-Nazi
millî güvenlik devletleri kurmasına yardımcı olarak ve Orta Amerika'da ABD'nin
eğittiği güvenlik güçleri içinde çalışan ölüm müfrezeleri kurarak ABD'nin
çıkarlarına hizmet etmeyi sürdürmüşlerdir.11
11 Bu meselelerle ilgili olarak, bakınız, benim Turning the Tide, ve sözü geçen
kaynaklar.
204
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
Resmi söylemde ihmal edilmesi veya gizlenmesi son derece tabii olan bu tür yakın
tarih arkaplamnı ihmal edersek dünya olayları hakkında çok az şey anlayabiliriz.
Aynı şey Orta Doğu için de geçerlidir. Şimdiki haberlerde yer alan fakat tarihi
arkaplanı bahsedilmeyen İran'la ABD ilişkilerini ele alalım. Reagan Hükümeti,
İsrail yoluyla İran'a silah göndermenin İran'daki "ılımlı" güçlerle bağlantı
kurmak için yapıldığını iddia etmektedir. Bu iddia, İngilizcenin kurallarından
çıkar ve Orvvelyen Yenidil'deki "ılımlı" kelimesinin anlamına, yani ABD'ye tam
itaat anlamına göre anlaşılırsa doğrudur; "ılımlı" kelimesinin zıddı olarak,
ABD'nin isteklerini yapmayanlar anlamına gelen "radikal" kelimesi vardır. Dikkat
edilmesi gereken nokta, bu grupları isimlendirirken terör veya şiddet kullanıp
kullanmadıklarına hatta siyasi fikirlerine bile bakılmamasıdır. Yani,
Endonezya'daki katliamcı Suharto saygın bir "ılımlı" olurken, El Salvador'da
kilise tarafından örgütlenen köylüler "radikal"di ve ABD'nin paralı askerlerinin
ifade ettikleri gibi, Pol-Pot stili bir terörle kökleri kazınmalıydı.
ABD, İran'da 1954'de yaptığı bir CIA darbesiyle "ılımlılar"a güç vermiştir. Bu
olay The New York Times (6 Ağustos 1986)'da "zengin kaynaklara sahip"
azgelişmişlere "bir ibret dersi" olarak tanımlanıyordu. Bu ibret dersi kendi
kaynaklarını kendisi denetlemeye çalışan -bunların gerçekte ABD'ye ait olduğunu
bir türlü anlamayan-, yani "radikal" olan "fanatik milleyetçilikle çıldıranlara
verilen bir ibret dersiydi."
205
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
İran, Şah'in 1979'da düşürülüşüne kadar "ılımlı" olarak kaldı. O tarihlerde,
Milletlerarası Af Örgütü ve diğer insan hakları örgütlerinin tuttukları
kayıtlara göre en çok insan hakları ihlalleri İran'da görüldüğü halde, bu durum
Şah'm "ılımlı" olarak nitelenmesini ve ABD elitlerinin onu övmesini etkilemedi.
Şah, en kanlı eylemlerine kadar Carter Hükümeti tarafından destekleniyordu. ABD
[devrimden sonra) darbe ihtimalini düşündü fakat başarılı olamadı. O zamandan
sonra Şah ve onun arkadaşlarıyla sıkı ilişkileri olan İsrail yoluyla silah
akışını sağladı.
Nikaragua'daki Somoza olayıyla aynı şekilde olduğuna dikkat edin. Aynı şekilde,
Samoza son kızgınlık nöbetinde onbinlerce kişiyi öldürürken ve Carter Hükümeti
onu sonuna kadar desteklerken, tabii ABD'nin zımni onayıyla İsrail ona silah
sağlamıştır. Artık Somo-zo'nun kalamayacağı anlaşılınca, Millî Güvenlik
yönetimini empoze etmeye çalışmıştır. Kısa bir süre sonra bu Güvenlik'den geriye
kalanlar Honduras ve Kosta Ri-ka'da ABD'nin desteğiyle tekrar toparlanmış (NeoNazi generallerinin yönetimi altında kukla bir "ılımlı" ülke) ve Nikaragua'daki
sosyal reformları engellemek için ABD'nin doğrudan kontrol ettiği bir müttefik
ordu oluşturmuştur.
Bu sırada ABD elitleri sihirli bir dönüşüme uğruyor ve ilk defa olarak Nikaragua
ve İran'da insan hakları ve "demokrasi" (başka bir Orwelyen terim, varlığı ABD
ile işbirliğine bağlı olan askeri ve iş çevrelerinin yönetimindeki bir
devlet)'nin olup olmadığıyla ilgileni206
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
yorlardı. Öyle bir ani uyanıştı ki bu, halkın beyninin daha az yıkandığı
toplumlarda alaya alınmaktaydı.
İran meselesine dönecek olursak, israil'in ABD Büyükelçisi Moşe Arens'in Ekim
1982'de söylediğine göre, İsrail'in Şah'ın düşüşünden sonra İran'a silah
göndermesi, "..en azından en üst düzeyde ..ABD Hükümeti ile işbirliği yapmak"
içindi. Amaç, "Humeyni rejimini devirmek için İran ordusu ile iletişim kurulup
kurulamayacağına bakmak" veya en azından bir gün İran'da kuvvet kazanacak bazı
ordu mensuplarıyla ilişkiye gir-mek"di. Şah döneminde İran'da İsrail
Büyükelçiliği ile irtibatlı olan silah satıcısı Yakov Nimrodi bu silah satışı
planını 1982'de BBC'ye anlattı.
İsrail'in sabık (İşçi Partili) İran Büyükelçisi Uri Lubrani aynı planın
detaylarını şöyle anlattı:
Oldukça az sayıda, acımasız ve zalim bir güç tarafından Tahran'ın
alınabileceğine kuvvetle kaniim. Onbin kişi öldürmeye duygusal olarak hazır bir
güce önderlik edebilecek bir grubu kastediyorum.
Kısacası, bu kişiler de Yenidilde'ki anlamıyla "ılımlılar" olmaktadır.
Aynı ifadeler İsrail Dışişleri Bakanı, Mossad'ın sabık başkan vekili David
Kimche tarafından da tekrar ediliyor. Kimche ve Nimrodi Amerikan rehinlerle
ilgili olarak ve "ılımlıları araştırmak için" İsrail üzerinden İran'a yapılan
askeri yardım programının başlatıcıları olarak biliniyorlar. İsrail'in bu
programla ilgili olarak -rehinelerden çok önce bilinen fikirleri gizlendi. O
sırada, 1982 başında, bu planlar çeşitli şüphecilerce, Ric-
207
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
hard Hellms (CIA'in vekil yöneticisi ve sabık İran Büyükelçisi), Robert Komer
(1960'larm sonlarındaki savaş suçları mahkemelerinde bulunan, sonra "ılımlılar'ı
desteklemek üzere kurulan Çevik Kuvvet'in mimarlarından biri) ve diğerleri
tarafından benimsendi.12 Tabii, bütün bunlar, söylemeye bile gerek yok,
gizlendi.
Aynı gerçekler çok daha yakın zamanda da yazılmasına ve ilgi görmemesine rağmen,
skandallar patlamadan önce de yazılmıştır; mesela İsrail askeri sözcüsü Avi
Pazner, 1982'de yapılan bir mülakatta İsrail'in İran'a ABD'nin onayıyla, jet
uçaklarının yedek parçaları da dahil askeri malzemeler gönderdiğini teyid
etmişti.13
ABD politikası için bir felaket demek olan İran'ın Irak savaşını kazanmasına
karşı olan ABD, İran'ın bu savaşı kazanmasına yetecek kadar değil ama İran
ordusunun uygun elemanlarıyla ilişkiyi sürdürecek kadar, İsrail yoluyla İran'a
silah akışını temin etmişti. Bu yüzden [İran'ın savaşı kazanmaması için] ABD,
Nisan 1986'da vekil İsrail generalini ve diğerlerini tutuklayarak büyük
miktardaki silah satışını durdurdu.14
12 Bu konuda ayrıntılı bilgi için, bakınız, benim Fateful Triangle:Israel, the
United States, and the Palestinians (Black Rose Books, 1984) s. 457.
13 Michael Widlanski, "The Israeli/U.S.-Iran Connection", Austin American
Statesman (Tel Aviv) 2 Mayıs 1986.
14 Bakınız, William C. Rampel ve Dan Fisher, "Arms Sales Case~Ptrtting Focus on
Israel's Policies", The Los Angeles Times, 5 Mayıs 1986. Bu yazıda "kıdemli
Amerikalı araştırmacıların", "İsrail'in çok uzun süredir gizli silah satımında
bir vasıta olarak algılanıldığı" ve Batı Almanya'nın yarım milyon dolar
dolayında askeri teçhizatın İsrail yoluyla satıldığı konusunda çok az şüphe
olduğu yolundaki tahmininin doğruluğu konusunda çok az şüphe vardır. Douglas
Frantz, "Israel tied to Ira208
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
Daha önceki ifadelerden anlaşıldığı gibi, bunların hiçbiri 1986'nm sonlarına
doğru keşfedilen şeyler değildi. New York Times'm editörü, Leslie Gelb'in
1982'de ilk sayfada yazdığına göre, İran'a giden silahların yarısı "İsrail
tarafından sağlanmış" -tabii, ABD'nin bilgisi dahilinde- "gerisi de İsrail
istihbaratıyla bağları olan serbest silah tüccarları" tarafından sağlanmıştı.
Diğer taraftan CIA, Türkiye'nin doğusundaki üslerini kullanarak Humeyni rejimine
karşı gizli eylemlerde bulunuyordu.15 Arens'in bu ifşaatları daha sonraki
günlerde The Boston Globe'de açık bir şekilde yeraldı.
Skandallardan önceki çok daha yakın tarihlerde de ek bilgiler açığa çıkarıldı.
Mayıs 1986'da, Patrick Seale, şimdi İsrail'in "her zamanki sınırlı dolambaçlı
silah rotalarını kullanmadan" silah satabildiğini ve "İsrailli ve Avrupalı silah
satıcılarının İran'a savaş malzemesi satmak için yarıştıkları"nı söylüyordu;
"mesela, 25.000 ton İsrail topu, cephanesi, uçak parçaları ve savaş
teçhizatının" Zaire'ye gönderileceği yerde doğrudan İran'a gönderilmesi
emredildi.16 Bu meselelerde pek çok sürprizler vardır.
Yine ABD'nin Nikaragua ve İran politikası arasında süregelen benzerliğe dikkat
çekelim. Burada da Renian arms plot", The Chicago Tribune, 24 Nisan 1986; Reuven Padhatzur, Ha'aretz,
28 Nisan 1986. Bu konuyla ilgili pek çok metaryel için Israeli Foreign
Affairs'in editörünün yazılarına bakınız.
15 Leslie H. Gelb, "Iran Said to Get Large Scale Arms from Israel, Soviet and
Europeans, The New York Times, 8 Mart 1982.
16 Patrick Seale, "Arms dealers cash in on Iran's debpair", The Observer
(Londra), 4 Mayıs 1986.
209
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ağan Hükümeti müttefik ordusuna askeri destek sağlamak için aktif olaTak
uğraşmasında bazı sürpriz görüntüler yer alır.
Yakın tarihle ilişki kurarsak bu meseleleri çok daha iyi anlayabiliriz.
Silahların İran'a satılması klasik bir olaydır, esas önemli olan şey
gizlenmektedir. Mesela, 30 yıl önce 1958'de CIA'in Endonezya'da başarısız bir
darbe ve işgal teşebbüsü nedeniyle ABD ile Endonezya arasında keskin bir
düşmanlık hakimdi. Bu düşmanlık süresince ABD, Sukarno rejimine silah sağlamaya
devam etti. Amerikan destekli general Suharto, tek kitle tabanlı organizasyon
olan Endonezya Komünist Partisi'ni lağvederek ve çoğu topraksız köylü olan
yüzbin kişiyi katlederek bir darbe yaptı. Böylece Endonezya, Bağlantısızlar
Grubuna katılmış, dolayısıyla, Amerikan, Kanada, Avrupa ve Japon Şirketleri
tarafından sömürülmesine ve soyulmasına maruz kalmıştı. Bu ülkelerin
Endonezya'yı soymalarına çok zalim bir diktatörlük kuran genarallerin
açgözlülüğü engel olabilirdi.
Bu gelişmeler Batı'nın aydın kamuoyunda hoş karşılanmış, ABD'nin Güney Vietnam'a
yönelik saldırısı aklanmıştır (Propaganda sisteminde "Güney Vietnam'ın
savunulması" olarak adlandırılıyordu bu savaş). Bu tür hareketler generallerin
kendi halklarını tasfiye etmeleri için cesaretlendirici "kalkan" işlevi
görmüştür.
Katliamdan sonra Senato'daki görüşmede Savunma Bakanı Mc Namara'ya iki ülke
arasında şiddetli düşmanlık olduğu dönem süresince Endonezya'ya si210
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
lah göndermenin izahı istenmiştir. Kendisine bu silah için "pay verilip
verilmediği" sorulmuş, o da yediyüz-bin payın verildiğini söylemiştir. Kongre,
raporunda Sukarno'yu devirmek için askeri görevlilerle iletişimi sağlayanlara ve
eğitimcilere "muazzam paylar" verildiğini belirtmiştir.
Yine, benzer şekilde, Pentagon kaynaklarına göre, "ABD'nin yerel generallere
etkisi, Brezilya'nın solcu başkanı Joao Goulart'ı 1964'te17 deviren bir askeri
darbedeki etkisine" benzemektedir -ki bu darbe Kennedy liberallerince iyi
karşılanmış, tam bir baskı ve zulümle millî güvenliği sağlamış, yabancı
yatırımcıların işine gelen bir düzen kurulmuştur. Aynı olay birkaç yıl sonra
Şili'de tekrarlanmıştır. Ailende rejimi süresince, ABD bir taraftan rejimi
devirmek için elinden geleni yaparken diğer taraftan silah sağlıyor ve yine iyi
karşılanan Pinochet darbesiyle bu politikanın sonucunu alıyordu.
İran operasyonları da bu bağlamda anlaşılabilir ve realist olan bu alışılmış
politikayla uygunluk arzeder. Richard Helms ve diğerlerinin 1982'de niçin açıkça
desteklediklerini kolayca anlayabiliriz.
Bu bağlamda, Şah dönemindeki ABD-İran ilişkilerini hatırlamamız gerekiyor.
İran'a Nixon doktrini çerçevesinde Orta Doğu'yu kontrol etme görevi verilmişti.
Nixon doktrini, ABD'nin isteklerini artık her yerde kabul ettiremeyecek
kapasitede olduğunu kabul etmesi,
17 Miles Wolpin, Military Aid and Counterrevolution in the Third World
(Lexington Books, 1972), s. 8, 128, Brezilya'yla ilgili Kongre konuşmalarından
örnekler verir, The New York Times, 1 Kasım 1970.
211
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
dolayısıyla (Savunma Bakanı Melvin Laird'in de söylediği gibi) "yerel polislere"
bu görevi vermesi ve Henry Kissenger'in sözleriyle ABD'nin devam ettirdiği
"genel dünya düzeni" çerçevesinde "bölgesel sorumlulukları" yerine getirecek
yerel müttefiklere güvenmesi gerekiyordu.
İran, Suudi Arabistan ve İsrail arasında (kısmen zımni de olsa) ABD'nin
himayesinde, ABD'nin belli başlı enerji kaynakları üzerindeki hakimiyetini
"savunmak" ve onları başlıca düşmandan yani "radikal" fikirlerden etkilenecek ve
kendi topraklarında ABD'nin kaynakları kontrol etmemesi gerektiğini iddia
edebilecek yerli halklardan korumak için üçlü bir ittifak oluşturuldu. Bu çok
yaygın olan düzenin sadece bir parçasıdır.18
Bu bağlamda, İsrail'le olan "özel ilişki" de geliştirildi. 1958'de Millî
Güvenlik Konseyi, radikal Arap milliyetçiliğine olan muhalefetin "mantıki
neticesi" olarak, "Yakın Doğu'da Batı Yanlısı kalan tek güçlü ülke İsrail olduğu
için İsrail'i destekleyeceğini" söyler. David Ben Gurion'un biyografi yazarı
Michael Bar-Zohar'a göre ABD savunma Bakanı John Foster Dulles'in teşvikiyle
oluşturulan, Etiyopya, Türkiye ve İran arasındaki "çevre anlaşması" uzun
süreliydi. 1960'lar boyunca ABD istihbaratı, İsrail'i Suudi Arabistan'a karşı
"radikal milliyetçi baskılar" nedeniyle bir engel olarak değerlendir-
iş Ayrıntılı bilgi için, benim Towards a New Cold War (Pantheon, 1982); Laird,
Right Turn (Hill & Wang, 1986)s.97,burada Thomas Ferguson ve Joel Rogers'dan
deliller getirmiştir.
212
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
misti, İsrail'in ABD politikasında "stratejik bir avantaj" olarak kurumlaşması
1967'deki ABD destekli İsrail zaferi ve özellikle ABD'nin dahili nedenlerle,
doğrudan müdahale edemediği 1970 Ürdün katliamında Suriye'nin Filistinliler'e
desteğini engelleyen İsrail hareketinden sonra olmuştur. Şah'm düşüşünden sonra,
bölgede ABD çıkarlarına uygun zemini sağlamada İsrail'in "stratejik avantaj"
olma durumu artmıştı. Ve İsrail aynı dönemde ABD'ye, Doğu Afrika, Asya ve Latin
Amerika'da ikincil hizmetlerini sunmuştur.19
1970'lerde Orta Doğu'daki ABD politikası üzerinde Amerikalı seçkinler arasında
uçurum oluştu. Bu uçurum, Savunma Bakanı, William Rogers'ın Arap-İsrail
uyuşmazlığı hakkında milletlerarası konsensüsün sağlanacağı bir ortamda siyasi
bir istikrarı övmesiyle, Henry Kissinger'in bu "çıkmaz"ın sürdürülmesi
gerektiğini ve 1971 Şubat'mda Sedat'ın ABD politikasıyla aynı düzlemdeki tam
barışçı düzeni öneren teklifi reddeden İsrail'i desteklemesine dayanıyor.
Kissinger'in görüşleri kabul gördü. Bu tarihten sonra, onun fiilen var olan
siyasi düzene yönelttiği sıkı muhalefet ABD politikasını belirlemiş bu da
ABD'nin bölgeyi güç kullanımı veya tehdidiyle kontrol etmesinde İsrail'i
"stratejik bir avantaj" olarak görmeyi gerektirmiştir.
Yine bu durum, İsrail'in bölgeye entegrasyonuna yol açacak bir politik düzeni
engelleyen ABD davranışlarını da açıklar. Sedat'ın 1971 teklifinin ve bu yöndeki
19 Daha fazla için bakınız, benim Towards a New Cold War, ve Fateful Triag213
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
gayretlerinin ABD'nin desteğiyle İsrail'in reddetmesi her dürüst tarihçinin
niteleyebileceği gibi "Kissinger savaşı" diye tarif edilen 1973 Ekim'indeki
savaşa sebep olmuştur. Aynı şey, 1976 Ocağında, Suriye, Mısır ve Ürdün'ün
sunduğu ve FKÖ tarafından desteklenen (İsrail'in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi
Haim Herzog'a göre FKÖ tarafından hazırlanan) milletlerarası konsensüs
çerçevesinde, işgal edilmiş topraklarda bir Filistin devleti kurmayı içeren bir
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını ABD'nin veto etmesini de
açıklamaktadır. O andan beri pek çok benzer olay vuku bulmuştur.
1973 Savaşı, Kissinger ve diğer ABD politika yapıcılarını Mısır'ın kolaylıkla
bertaraf edilemeyeceğine ikna etmiştir. Bu yüzden alternatif bir plana geçilmiş,
başlıca engelleyici güç olan Arap kuvvetleri savaştan çekilecek, İsrail artan
ABD desteğiyle birlikte daha özgür hale gelecek ve böylelikle işgal edilmiş
toprakları ülkeye dahil edip Kuzey komşusuna saldırabilecekti. Bu planlar 19781979 Camp-David görüşmeleriyle neticelenmiş -Kissinger'in mekik diplomasisinin
ve Camp-David'in gerçek anlamı açıktı; genellikle "ironic" olarak nitelenmesine
rağmen ABD'nin doktrinel sisteminde "barış süreci"nin özünü oluşturuyordu.
ABD sürekli olarak savaşın devam etmesini ve İsrail'i "stratejik bir avantaj"
olarak kullanmayı istemiştir. Bu anlamda İsrail, askeri ve silah üretiminden
başka bağımsız bir ekonomisi olmayan parya bir devlettir. ABD'ye son derece
bağımlı ve bu yüzden, ABD çıkarlarını "bölgedeki polisi" olarak gözetmiş ve her
yerde,
214
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
mesela Guatemala'da iç şartların Carter ve Reagan Hükümetlerini tam olarak
iştirakten men'ettiği -yine de katılmışlardır- yarı soykırımı
desteklemişlerdir.20
ABD'nin Arap Dünyasıyla ilişkileri nasıldır? Her-şeyden önce ABD, Arap
yarımadasındaki enerji kaynaklarını kontrol etmeyi sağlayacak şekilde hareket
edecektir; bu, II. Dünya Savaşı süresince ABD'nin uyguladığı dış ilişkiler
politikasının temel temel prensibidir. Bu yüzden o "ılımlı"lıklarıyla meşhur
olan Suudi Arabistan'daki yönetici elitlerin sahip olduğu "ılımlı
milliyetçilik"i destekler. Bu desteğe karşılık, Suudi Arabistan'dan ABD'nin
milletlerarası terörizmine destek vermesi talep edilir. Daha önce de
belirtildiği gibi, İran'a silah akışının ABD'nin gizli onayıyla olması veya Orta
Amerika'dan Güney Afrika'daki pek çok terörist olaya kadar hepsinde ABD'nin
iştiraki olduğu açıklandığında bu bizi şaşırtmamalıdır.
"Ilımlılar"a destek verirken, kendi hedeflerinin gerçekleşmesini engelleyen
"radikal milliyetçiler" e muhalif olacaktır. Libya buna tipik bir örnektir. ABD,
1970'lerin başlarında "İran, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi ılımlıları"21
güçlendirmek için petrol fiyatlarını yükseltme politikasında Kaddafi'nin
gayretlerini desteklerken, Kaddafi'nin birden Polisario'yu destekleyerek
(Birleşmiş Milletlerle aynı görüşü paylaşarak) ve Sudan'daki Amerikan karşıtı
grupları destekleyerek
20 Belgeler için kitaplarıma bakınız ve Allan Naim,rfee Progressive, Mayıs,
Eylül, 1986.
21 Maley,a.g.e., s.31.
215
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
ABD'nin Kuzey Afrika'da oluşturduğu konsensüsü devam ettirmeye engel olması
nedeniyle ABD hedeflerinin önünde bir engel oldu.
Artık Libya, önde gelen terörist bir devlet olarak resmen ilan edilmişti.
Kaddafi'nin terörist olduğu yeterince açık; hükümetlerin siyasi nedenlerle
öldürdüğü kişilerle ilgili raporunda Milletlerarası Af Örgütü'nün kayıtları,
Libya terörizminin çoğu Libyalı olmak üzere 14'den az olmayan kurbanı devlet
terörünün ciddi boyutunu göstermektedir. Hiç şüphesiz bunlara daha ilaveler
olabilir, fakat propaganda sisteminin Milletlerarası Af örgütü'nün daha az
tahmin ettiği gibi şüpheleri de yayacağını tahmin edebiliriz.
ABD'nin doktrinel sistemindeki bütün bu ayrıcalıklara rağmen, Libya
milletlerarası terörizm arenasında çok küçük bir role sahiptir. ABD'nin bir tek
El-Sal-vador örneğini, orada aynı yıllarda onbinlerce kişiyi öldürdüğünü iddia
eden devlet terörünü destekleyip hatta organize ettiğini düşünün. ABD tarafından
kurulan, eğitilen, silahlandırılan ücretli orduya görev vererek, gerektiğinde
Amerikan Hava Kuvvetleri'nin doğrudan katılımıyla tam bir milletlerarası
terörizm. Ve bu sadece tek bir örnektir.
Reagan Hükümetinin ilk günlerinde, Libya milletlerarası terörizm kampanyasının
baş hedefi haline gelmişti. ABD açıkça ve isteyerek milletlerarası terörizme
katıldığı için bu kampanyanın çok açık saçmalığına rağmen bu kampanya ABD'nin
elit kamuoyunda -basın dahil- ciddiye alındı. Fakat ABD'nin teröre yönelik bu
216
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
politikası "misilleme", "yoğunluğu düşük savaş", "yıkma" ve "dahili saldırıya
karşı" kendini müdafaa etme (Adlai Stevenson'm 1960'lar başındaki Güney
Vietnam'da yaptığı milletlerarası terörizmle ilgili olarak ifade ettiği şekilde)
gibi Orwelyen kelimelerle bu yapılanlar gizlendi.
Libya'ya yönelik askeri bir hareket en küçük bir bahane üzerine başlıyor veya
böyle bir bahane uyduruluyor. Bu yüzden Reagan Yönetiminde, genellikle dahili
şartlar göz önüne alınarak özellikle Orta Doğu'da müdahale etme amacıyla kurulan
güce (Çevik Kuvvet, şimdi Nikaragua meselesiyle ilgilenen Merkezi Komuta) destek
vermek ve Nikaragua saldırılarına karşı contra ordularını desteklemek ve Reagan
politikasını icra etmek için şovenizm ruhu beslenmektedir.
Bu bağlamda Reagan Hükümeti'nin başlangıçtan beri ciddi problemlerle
karşılaştığını akılda tutmalıyız. Onun temel politikaları tutulmuyordu. Halk
askeri harcamalardan ziyade sosyal harcamalara destek veriyordu. Ülkeyi
zenginler için bir refah devletine çevirmişti. Yine halk ekonomide devlet
sektörünün artan ağırlığından rahatsız oldu. Ayrıca halk "Reagan doktrini"
olarak isimlendirilen, milletlerarası terörizm, saldırı gibi "aktif" dış
politikaya da genel olarak karşıydı.
Bu politikaların uygulanmasını istemeyen halkın bu problemini çözmek için kesin
bir yol vardır: O da Mencken'in ifadesiyle korkutmaktır. Bu yüzden, John F.
Kennedy'nin de dediği gibi, bizim genel iyilik amaçlarımızı "monist [tekçi] ve
acımasız fesatla" engelleyen,
217
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
bizi yıkmaya dayanan Şeytan İmparatorluğu'yla karşı karşıya gelmeliyiz, anlayışı
egemen olur.
Fakat Şeytan İmparatorluğu ile bizzat karşı karşıya gelmek çok tehlikelidir.
Çözüm, zayıf ve savunmasız oldukları için hiçbir mukabele görmeden saldırabilecekleri Şeytan İmparator'un müttefiklerini yaratmaktır. Özellikle, ABD'de azgın
Arap karşıtı ırkçılığın hakim olması nedeniyle ve "milletlerarası terörizm"
kampanyalarının "Operasyon şartlarına" göre Libya mükemmel bir role sahipti.
Amerikalılar kendilerini "terörizmin menfur kırbacından" korumak için
Libyalıları, hiçbir maliyeti olmadan kolaylıkla öldürmek -gerçekten de aydın
liberal görüş de dahil bu tür hareketler yurtta açıkça övülmüştür- mümkün
olmuştur.
Bu tür örneklerden biri, milletlerarası terörizmin 1986'daki belli başlı en
önemli olayı olan Trablus ve Bingazi'nin ABD tarafından bombalanmasıdır. Bu
bombalamanın bahanesi olarak gösterilen Berlin'deki bir diskoteğin
bombalanmasında Libya'nın müdahalesi olduğunu gösteren hiçbir güvenilir delil
olmadığı çok açık olduğu halde basın tarafından bu durum gizlendi. Bu bombalama
eylemi, televizyonun en önemli saatine ayarlı tarihteki ilk bombalama olayıydı.
Bombalama bütün ABD kanallarının ana haberlere ayrıldığı 19.00'a denk
getirilmişti. Oysa Libya'nın Berlin olayına müdahalesinin ya hiç olmadığı ya da
olmuşsa bile çok az olduğu zımnen kabul ediliyor. Yani, yüz kişinin öldüğü
belirtilen bu bombalama olayı hiçbir saygın yazarın açık biçimde değinmemesine
rağmen tam bir sebepsiz milletlerarası terörizm olayıydı.
218
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
Bu şiddet kullanımı başarılı oldu. Ülkede şövenist duyguları uyandırdı ve birkaç
ay sonra Reagan programının diğer elemanlarıyla birlikte contra'lara yardım için
gerekli zeminin hazırlanmasında yararı oldu. Fransa hariç bu bombalama olayına
Avrupa olumsuz cevap verdi, fakat Avrupa'nın bu olumsuz tavrı gözmezden gelindi.
Neticede ABD terörü, "çılgın Amerikalılar"m yapabilecekleri konusundaki
beklentiyi yükseltti.
Daha sonra ne yapmaya niyetliler? Bu ihtimal. Hükümet ve basının "demokratik
unsurlar" diye adlandırdıkları unsurları desteklemek için Nikaragua'yı doğrudan
işgal etmesidir. Diğer bir muhtemel senaryo ise, İsrail'in er veya geç, 1982'de
Lübnan'ı işgal ettiğinde olduğu gibi bir bahane uydurup Suriye'ye saldırmasıdır.
ABD savaşları desteklediği sürece, İsrail herhangi bir Arap devletinin veya
birliğinin kendini yıkacak korkusuyla askeri bir güç olmasına izin vermez.
Birçok israilli yorumcu, Suriye-İsrail savaşını kaçınılmaz olarak görmekte,
sadece zamanı konusunda şüphe etmektedirler. Bazıları da (oldukça saygı duyulan
askeri uzman Ze'ev Schiff gibi) bu savaşın bölgesel bir mahiyet alacağını ve
böylelikle İsrail'in kontrolü altındaki Filistinli halkın tümünün yok olacağını
tahmin etmektedirler.22
Fakat Suriye Sovyetler Birliği'nin müttefikidir. ABD'nin Sovyetler'den
müttefikini desteklemekden vazgeçeceği güvencesini almaksızın, İsrail Suriye'ye
saldıramaz. Böyle bir saldırı (tabii terörizme karşı sa22 Bakınız. Ze'ev Schiff, "The Spectre of Civil War in Israel",M'ddle,East
Journal, 1985 Baharı.
219
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
vunmak için) ABD'nin Suriye'yi bombalamasıyla desteklenebilir de. ABD'nin olaya
karışması, Sovyetler Bir-liği'ne ABD destekli İsrail askeri operasyonuna karşı
tepki almamak,bu çatışmadan uzak tutmak gerektiğini anlatabilirdi.Bu tür adımlar
bir dünya savaşına yol açabilir fakat ABD elitleri özellikle de Reaganvari
elitler geçmişte de bu tür riskleri aldıkları gibi şimdi de bu riskle
karşılaşmayı isteyebilirler.
Bu yüzden gelecek iki yıl son derece tehlikeli olabilir. Reagan yönetimi,
gelecek seçimlerin sonuçları ne olursa olsun Amerikan politikasına kalıcı bir
damga vurmak istemektedirler. Norman Podhoretz'in Nazi entelektüellerini taklid
ederken söylediği gibi, "askeri gücün kullanımına karşı yasakları" aşmak
istemektedirler.
Bu propaganda sistemi bir dizi şeytan yaratmıştır: Temizlenmesi gereken bir
"kanser" olan sandinistler (Reagan'in konuşmalarının yazarı George Shultz ve
diğerlerinin retoriği); "Orta Doğu'nun çılgın köpeği" Kaddafi; "modern
terörizmin babası olan " Arafat; tüm Batılı dünayayı Sovyetler Birliği hizmetine
almak isteyen Castro. Eğer bunlar şiddetle yok edilebilirlerse Amerikan kültürü
üzerinde bunun uzun dönemli etkileri olacaktır. Böylece anlaşmalar yapan,
müzakerelere katılanlar olmayacak, milletlerarası hukuk, siyasi çözüm gibi
neticesiz işlerle artık uğraşılmayacak. Böylece, politik sistem zorbalar
tarafından yönetilecek bunlar da mücadele edemeyecek halklara karşı ölüm
müfrezeleri gönderecek -bu da Yenidil'deki "muhafazakarlık" olarak
adlandırılacak.
ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
Yakın tarihteki skandallar bu tür planları engelleyebilir veya umutsuz
Reagancılar kendilerinin kaybedeceğini hissedebilirler. Muhtemelen aşırı
tehlikeli zamanlara doğru yol alıyoruz.
221
YENİ ZAMANLAR YAYINLARI
•
Şiirler Muallim Naci
•
Doğu ve Batı Arasında Bilim
Joseph Needham
•
Koçi Bey Risalesi
•
İbn Miskeveyh'in Ahlak Felsefesi
Ali Zakheri
•
Antik Hermenötik Gerard Bruns
•
ilkçağ Yunan Felsefesi Tarihi Kari Vorlander
•
Hubut Ali Şeriati
•
İyonya Pozitif Bilimi Celâl Saraç
•
Necaîb-i Kur'âniye Bereketzâde İsmail Hakkı
•
Matlâu'l-İtikâd Fî Marifâti'l-Mabdâ'i va'1-maâd Fuzûli
223
•
Islâmı Anlamak Ali Şeriati
•
Arap Edebiyatında Deyimler ve Atasözleri Sanihatü'1-Arab
Muallim Naci
•
İttihad ve Terakki İçinde Dönenler Galip Vardar
•
Medeniyet ve Modernizm Ali Şeriati
•
Anne Babalar ve Öğretmenler İçin Psikanaliz Anna Freud
•
Alman Ruh Tarihine Dair Tetkikler Wilhelm Dilthey
•
Filozofik Sistemler Andre Cresson
Risaleler
•
Siret-i Muhammediye'nin En Büyük Günleri Musa Carullah
•
Siyasete Dair İslamî Eserler Bursalt Mehmet Tahir
224
korsanlar ve imparatorlar
NOAM CHOMSKY
YZY
YENİ ZAMANLAR
Milletlerarası Kitap D1z1s1 Numarası 975-8762-07-9
9 789758"762071 internetten sipariş için I
Noam Chomsky _ Korsanlar ve İmparatorlar