Pdf Formatı
Transkript
Pdf Formatı
İGY Faaliyetlerine Hızla Devam Ediyor... INTES Genç Yöneticiler Grubu yaz sezonu sonrası ilk toplantılarını 10 Eylül tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıya Başkan Asude Öztürk Camadan, Başkan Yardımcısı Burak Çelik, üyelerden Emre Güray, Mehmet Göçen, Mert Yıldızhan ve Murat Güleç katıldı. tamamı sayfa 2 Ey yükselen nesil! Gelecek sizindir... Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2013 Sayı: 33 / Yıl: 9 • ISSN: 1304 - 7183 “YURT DIŞI BUBİ TUZAKLARIYLA DOLU.” Yaşar Özkan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Özkan, kariyerini sıfırdan başlayarak bugünlere getiren başarılı bir yönetici. DSİ ile başlayan, Libya’ya ulaşan yolculuğunda Özkan, zorluklarla mücadele ederken, çok önemli deneyimlerde kazanmış. Uzun yıllar yurt dışında iş yapan Özkan, yurt dışında iş yapmakla ilgili değerlendirmesinde ise şunları söylüyor; “Şu anda özellikle Türk müteahhitlerin iş üstlendiği yurt dışında salim çalışacak ülke kalmadı neredeyse. Artık hiçbir sektörde önden bu kadar para yatırıp, sonra bekle ki kâr edesin diye bir zihniyet kalmadı. Müteahhitliğe ilk başladığımız yılların Türkiye’si gibi işe başlama olayı yok. Benim hikayemdeki gibi sıfır sermaye ile işe başlamak mümkün değil. Artık işini belli bir noktasına kadar finanse edebilecek kapasitede olmalısın. Finansmanın yoksa bankadan kredi kullanayım dersen, o da ayrı bir darboğaz. Onun için, eski müteahhitlerin çoğu dikkatlidir, son yıllarda hep müteahhitlikten turizm, enerji gibi farklı sektörlere yöneldiler.” Yayınladığı kitapları ve makaleleri ile de tanınan Yaşar Özkan’ ı gerçekleştirdiğimiz röportajla daha yakından tanıyacaksınız. tamamı sayfa “Üniversite öğrenmeyi öğretecek, öğrenci ise kendini geliştirecek.” “Aile ve iş arasında güçlü bir ilişki vardır.” Üniversitelerin teker teker açılmaya başladığı bu ayda, gazetemizin bu sayıki konuğu Niğde Üniversitesi. Genç ve başarılı bir üniversite olan Niğde Üniversitesi, aktif, üretken akademik personeli ve onlara sunduğu olanaklarla da kendinden söz etmeyi başarabilmiş bir kurum. Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Görür üniversitenin başarılı olmasını ise şöyle açıklıyor; “Üniversiteler, uluslararası kriterlere uygun eğitim vermek, nitelikli bilgi üretmek, rekabet edebilir insan kaynağını yetiştirmek ve bunları bir araya getirerek bilgiyi teknolojiye ve toplumsal faydaya dönüştürmek zorundadır.” Niğde Üniversitesi’nin Rektörü Prof.Dr. Adnan Görür ile üniversitenin profili ve eğitim politikaları hakkında konuştuk. Bu sayımızda sizler için aile işletmelerini mercek altına aldık ve merak ettiklerinizi sizin adınıza işin uzmanına sorduk. Türkiye Aile İşletmeleri Derneği TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Şerife İnce Eren ailenin kurumsallaşmasının önemi ile ilgili şunları söyledi; “Aile işinin gelecek nesillere aktarımı finansal varlıkların yanı sıra, değerlerinin, sosyal ve kültürel sermayenin, iş alanındaki deneyimlerin ve iletişim ağının aktarımını da içerir.” Eren Genç Yönetciye TAİDER’in faaliyetlerini ve aile şirketlerinin Türkiye’deki yerini anlattı. tamamı sayfa 12 tamamı sayfa 6 14 “Üreten bir Türkiye olmak için çalışmalıyız.” Hayatımızın her alanında karşımıza çıkan teknoloji her geçen gün insanoğluna yeni sürprizler sunuyor. İşte onlardan biri; “Kriptoloji”. Bilgi Güvenliği Derneği (BGD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu, kriptoloji, bilgi teknolojilerinin artılarını ve eksilerini anlattı. Sağıroğlu bilgi teknolojilerine neden ihtiyaç duyduğumuzu ise şöyle açıkladı; “Üreten bir Türkiye olmanın yolu bilgiyi üretmek ve hızlıca bunu kamuoyu ve/veya ilgili birimlerle paylaşmaktan geçmektedir.” Merakla okuyacağınız yazımız ilerleyen sayfalarda. tamamı sayfa 9 2 İGY ’DEN HABERLER İGY Faaliyetlerine Hızla Devam Ediyor INTES Genç Yöneticiler Grubu yaz sezonu sonrası ilk toplantılarını 10 Eylül tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıya Başkan Asude Öztürk Camadan, Başkan Yardımcısı Burak Çelik, üyelerden Emre Güray, Mehmet Göçen, Mert Yıldızhan ve Murat Güleç katıldı. Ekim ayında düzenlenmesi düşünülen bir başka seminerin ise iki gün süreli olarak Antalya’da gerçekleştirilmesi planlanıyor. Hedef Pazar Gezileri Devam Edecek Toplantının gündem maddelerini İGY seminer çalışmaları, yeni ülke gezisi ve duayen görüşmeleri oluşturdu. İGY üyeleri öncelikle seminer organizasyonuna ilişkin gerçekleştirmeyi planladıkları çalışmalar hakkında görüştüler. Yönetsel Ortamda İnsan İlişkileri ve İletişim Semineri, Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun Getirdiği Düzenlemeler Semineri, İş Yaşamında Motivasyon ve İkna Konulu Seminer, Devlet Teşvikleri Eğitim Programı ve son olarak da Konuşma Yanlışları Semineri düzenleyen Genç Yöneticiler Grubu bu kez liderlik vasıflarının geliştirilmesine yönelik bir program düzenlemeye karar verdiler. İGY’nin önemli etkinliklerinden birisi de Ekonomi Bakanlığı himayesinde hedef pazarlara yönelik gerçekleştirilen Teknik Müteahhitlik Heyeti ziyaretleridir. İGY üyeleri bugüne kadar Balkan Ülkeleri, Hindistan, Polonya ve son olarak da bu yılın Mayıs ayında Umman’a teknik müteahhitlik heyeti programı düzenlediler. Önümüzdeki dönemde yine Ekonomi Bakanlığı’ndan alınacak öneriler ile Romanya, Ukrayna ve Gürcistan gibi pazar ziyaretleri gerçekleştirilmesi planlanıyor. Sektörün geleceği duayenleri ile buluşuyor İGY üyeleri sektörün duayenlerinin deneyimlerini birebir dinlemeye devam ediyor. Böylece, İNTES Genç Yöneticiler Grubu, engin deneyimleri en yetkili ağızlardan dinleyerek meslek yaşamlarında değerlendirme ve uygulama fırsatını yakalıyorlar. İNTES üyesi firmaların başkanları sektörü bir dünya markası haline getiren isimlerden oluşuyor. Sektörün geleceği de bu isimler ile gerçekleştirmiş olduğu sohbet toplantılarını Genç Yönetici Gazetesi’nde yayımlayarak okuyucuları ile paylaşıyor. Bu kapsamda Erol Üçer, İdris Yamantürk, Yaşar Özkan gibi sektörümüzün duayenleri Genç Yöneticiler ile sonsuz bir derinlikte sohbetler gerçekleştirdiler. Bu sohbet toplantıları duayenlerin yaşadıkları ilginç anılarını paylaşmaları açısından da güzel bir zemin oluşturuyor. Özellikle duayenlerin İGY üyelerine aktardığı yaşama ilişkin öneriler ise sektörün geleceği olan genç inşaat sanayicileri için yön gösterici ağırlık taşıyor. İGY önümüzdeki dönemde de sektörün duayenlerini ziyaret etmeye devam edecek. Bir duayenin notu... Genç Yönetici Gazetemizin 32. sayısında Güriş İnşaat A.Ş. onursal başkanı Sayın İdris Yamantürk ile yapılan sohbet gazetemizde yer alan en önemli sohbetlerden birisi oldu. Okuyucularımızın ilgili ile okuduğu röportaj için yine sektörümüzün duayenlerinden sayın Nurhan Motugan’ın ilettiği özel ve kıymetli notu okuyucularımızla ile paylaşmak istedik. İşte Motugan’ın aktardıkları. Sevgili Kıymetli Büyüğüm, SAYIN İDRİS YAMANTÜRK, İGY ‘nin Gazetesi “GENÇ YÖNETİCİ”’ ye verdiğiniz Röportajı zevkle okudum. Pek çok yerinde kendi hayatımı da yansıtıyor olduğunu gördüm. Az bir farkla, sizi bir kaç yıl geriden takip ediyorum. Tabii sizin sıfırdan yarattığınız ve iş dünyasında haklı bir şöhrete sahip şirketlerinize mukabil ben hep bir “çalışan” olarak kaldım ve hala da varım. İlk çalıştığım firmada 22 yıl hizmet verdim sonra SERİ İNŞ/ATA İNŞAAT olarak 38 yıl çalıştığım ikinci iş yerimde, “Genel Koordinatör” olarak hizmet verdiğim, ATATÜRK BARAJI , iş hayatımın en büyük ödülü oldu. İki seneye yakın oldu, 82 yaşımdan sonra üçüncü iş yerimdeyim, “YAPI MERKEZİ İNŞAAT”, saygın bir firma, sizin gibi, her gün bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Zira başka yapacak bir şey bilmiyorum. Sizin de bahsettiğiniz gibi, sosyal alanda da, kendi Üniversitemize bağlı “İTÜ Geliştirme Vakfı, İştirakleri ARITEKNOKENT, KÜLTÜREL AŞ İTÜ Okulları, İTÜ VAKFI” İTÜ Mezunlar Derneği ve İTÜ Mezunlar Konseyinde, muhtelif birimlerinde sekiz yılı geçiyor, ciddi çalışmalarım ve katkılarım oldu. Bu uzun meslek yaşantımızda, sizinle yollarımız zaman zaman kesişti, sık olmasa da karşılaştık, en azından birbirimizden haberdardık. Bir defa LİBYA seyahatinde yakınen arkadaşlık yaptık. Oğullarınızla da tanıştım ve zaman zaman iş birliğimiz de oldu. Bütün bunlar güzel bir hatıra. Zira son karşılaşmamız, bir kaç ay evvel, İTÜ Maçka Sosyal Tesislerinin kapısında olmuştu. Sizin de benim de sınıf toplantılarımız vardı. Eskinin getirdiği derin bir içgüdü sevkitabisi ile sarıldık kucaklaştık ve bu rastlantıdan ne kadar memnun olduğunuzu gözlerinizden okudum. Eski bir dosta rastlamak sizi çok mutlu etmişti. Bunu yaşamak beni de çok mütehassıs etti. Böyle kıymetli bir büyüğümün beni kutsaması, bana rastlamaktan mutlu olması, bana bahşedilen en büyük hediye idi. Çok çok teşekkür ederim. Bundan sonraki yaşamınızda da, sağlıklı ve gönlünüze göre hayat sürmenizi, ömrünüzün sonuna kadar bu hayatı devam ettirmenizi, Tanrıdan halisane dilerim. Bu ülkeye yaptığınız müspet katkılarınızdan dolayı sizi tebrik ve takdir ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. NURHAN MOTUGAN İTÜ İnşaat- 1954 BAŞKAN’ DAN 3 ASUDE ÖZTÜRK CAMADAN İGY Dönem Başkanı Olimpiyat Organizasyonu ve Sektörümüz Canlıların doğasından gelen kendini gösterme ve istediğini yaptırma istek ve arzusu, tarihin ilk devrilerinde kavga şeklinde tezahür etmiş ve insanlar isteklerinin güçle veya zorla kabul ettirileceğine göre hareket etmişlerdir. Gerek yerleşim yerlerini gerekse de yaşam şekillerini buna göre belirleyen insanlar hayatlarını doğayla ve birbirleriyle mücadele ederek geçirmişlerdir. İnsanlar çoğaldıkça, imkanlarda artıkça yaşam şekillerini daha kaliteli daha insancıl ve daha barışçıl geçirmenin yollarına bakmışlardır. İşte o zaman düşmanlığın yerine dostluk kavgaları, kavganın yerine müsaba- piyat komitesine ev sahipliği yapma kalar konularak insanlar arasındaki isteğinin olumsuz neticelenmesine ilişkilerin artırılması sağlanmıştır. bakmaksızın spor yatırımları da dahil olmak üzere tüm yatırım ha19’uncu yy’dan itibaren gerek ülke zırlıklarını sürdürdü. içinde gerekse de uluslararası spor müsabakalarının tertibi ile hem içe- 2020 yılı için olimpiyat komitesine ride hem de dışarıda, dostluklar ge- 20 milyar dolarlık yatırım bütçesi lişmiş, ülkeler arasındaki alışverişler ile müracaat etti. Bunun büyük bir artmış, ayrıca da yadsınamayacak bölümü ev sahipliğini üstlenecek kadar kültür alışverişleri olmuştur. şehir İSTANBUL içindi. Netice de yapılacak yatırımlar ülkemiz için Ülkemizin son yıllarda gösterdiği de olacağından bu yatırımlarla tüm yatırımlardaki atak nedeniyle, dün- sektörler tavan yapacaktı. Bunlar ya devletleri arasında tanınırlık ve arasında en önemlisi de işsizlik dibe bilinirliğimiz arttı. Bu durumu vuracak, kaliteli personel ücreti taülkemiz adına değerlendirmek is- van yapacak sektörümüz en büyük teyen hükümetimiz 2020 yılı için projelere imza atacaktı. Lakin; 2020 yaptığı hazırlık çalışmaları ve olim- Olimpiyatlarında ev sahipliğini İNTES GENÇ YÖNETİCİ GAZETESİ Basım Tarihi: Sayı: 33 (Temmuz-Ağustos) Yıl: 9 ISSN: 1304 - 7183 YAYIN KURULU ASUDE ÖZTÜRK CAMADAN BAŞAR GÜVENSOY BURAK ÇELİK BURÇİN KARGIN CAN ADİLOĞLU CEM ADİLOĞLU CENK KANAT ÇİĞDEM KURT DORUK COŞKUNSU EBRU ÇELİK CEYLAN ELİF GÜRAY İSTANBUL’a vermediler. Ama bu demek değildir ki, boş oturacağız hayır bu yatırımların büyük bir bölümü başlayacak ve 2020’ye kadar olan süreyi ülkemiz adına en iyi şekilde değerlendireceğimiz ümidi ile TOKYO Olimpiyatlarına hazırlanacağız. Kardeşlik için, barış için Olimpiyatlara… İNTES Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Adına Sahibi: M. Şükrü Koçoğlu Sorumlu Müdür: H. Necati Ersoy YÖNETİM YERİ ELİF YAVUZ YAMAN EMRAH YAYKIRAN EMRE GÜRAY GÖKHAN DEMİR GÜRSEL ÖZDOĞAN IŞIL GÜVENSOY İDİL FIRAT İREM ŞEREFOĞLU KEMAL CEYLAN KORAY KARADUMAN LEYLA NASIROĞLU MERT YILDIZHAN MERİÇ AYDENİZ MEHMET GÖCEN MURAT GÜLEÇ ÖZGÜR HAŞEMOĞLU SELAHATTİN ÖNEN SELİM AKIN TUVANA AYDINER TOLGA KOLOĞLU UĞUR KOÇOĞLU ÜLKÜ AYDENİZ KEKLİKOĞLU 4. Cadde 719. Sok. No: 3 Yıldız/Çankaya- Ankara Tel: 0.312 441 43 50 • Faks: 0.312 441 36 53 www.intes.org.tr • [email protected] Editör: Aslı Kutlucan Kaptan Yapım: Gergedan Tanıtım • 0.312 442 75 10 • www.gergedantanitim.com Sanat Yönetmeni: Levent Kaptan • Grafik Tasarım: Timuçin İpek Baskı: Ofset Fotomat • 24. Cad. 729 Sk. No:17 İvedik O.S.B. Yenimahalle - ANKARA İki ayda bir yerel süreli yayın olarak yayımlanır ve abonelerine ücretsiz olarak gönderilir. PARA İLE SATILMAZ Gazetede yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilmez. 4 GEZİ “DÜNYA’YI GEZİYORUZ, ANKARA’YI SEVİYORUZ” Hangimiz bir kuşun kanadında misali başka ülkeleri gezip görmek istemeyiz ki? Mimar, gezgin Timur Özkan ise bu hayallerini gerçeğe dönüştürebilmiş birkaç insandan biri. Özkan, sadece gezdiği ülkeler ile değil, Ankara’nın kimliğine duyduğu ilgi ve yaptığı çalışmalarla da tanınan bir isim. Timur Özkan ile gerçekleştirdiğimiz röportajı keyifle okuyacağınıza inanıyoruz. Röportajımıza başlamadan önce okuyucularımız için Timur Özkan’ı anlatır mısınız? İnsanın kendini anlatması kolay olmasa gerek. Kısaca Ankara’yı ve gezmeyi seven Ankaralı bir mimar olarak özetleyebilirim. Bu tutkularım nedeniyle mesleğim, hayatım boyunca ikinci planda kalsa ve hayatımı kazandığım şantiyelerden erken sayılabilecek bir yaşta uzaklaşmış olsam da mimari, gezginliğimin önemli eksenlerinden biri olmuştur. Mimarinin mutlaka gezgin kimliğinize de etkileri olmuştur. Yanılıyor muyum? Mimarlık doğası gereği her zaman hayatın içindedir. Bu gezerken de böyledir. Gezdiğimiz tarihi ve turistik mekânlar veya meydanlar, parklar dün veya bugün taşıdığı işlevleri yanında birer mimari obje olarak da karşımıza çıkarlar. Ama açıkça söylemek gerekirse ben daha çok kültür gezgini olduğumu düşünürüm. Gerek Türkiye’yi gerekse dünyayı gezerken geleneksel ve/veya günlük yaşamlar daha çok ilgimi çeker. Bu nedenle, örneğin yaya bölgelerinde, halkın arasında kendimi daha bir gezgin hissederim... Nasıl bir gezginsiniz? Maceraperest, araştırmacı… Biraz macera, biraz araştırma, daha çok merak. Kendimi zaman zaman maceranın içinde bulsam da hiç bir yere ön araştırma yapmadan gitmem. Merak da ederim ön hazırlıksız gezmek nasıl olur diye ama asla yapamam, notlarım yanımda olmazsa kendimi çıplak hissederim. Hâlbuki pekâlâ bilirim ki seyahat keşfetmektir. Benim keşiflerim ister istemez bildiğimin keşfi olur. Doğrusunu söylemek gerekirse bu biraz sıkıcıdır ama ben başka türlüsünü yapamıyorum. Öte yandan kendi keşiflerimi yaptığım ya da deneyimli gezginlerin keşiflerinden yararlandığım anlar, yaşadığım maceralar, tüm gezilerimin en unutulmazları olmuştur. Ne demek istiyorum? Örneğin Kamçatka’ya helikopterle volkan turu yapmaya giderken, hava şartları nedeniyle uçuşlara izin verilmeyince, - 30 derecede kar motosikletleriyle, henüz iki hafta önce püskürmüş kızgın lavlara yaptığımız yolculuğu unutamam... Şu ana kadar kaç ülkeyi gezdiniz? Psikolojik bir sınır olarak 100’e kadar saydım, artık saymıyorum. Bir kere bu konudaki kabuller farklı, bazı küçük ülkelerle Rusya, ABD gibi büyük ülkeleri bir saymak doğru değil. Türkiye’nin İstanbul’u ile Kaçkarlar’ı, Kapadokya ile Bodrum’u nasıl apayarı coğrafyalar ise pek çok farklı kültürü barındıran Çin’de Tibet’i, Hong Kong’u, Sincan’ı tek bir ülke saymak doğru gelmiyor. Aynı şekilde birkaç saatte dolaşıp çıkabildiğiniz San Marino, Andora gibi ülkeler de ayrı bir ülke gibi gelmiyor bana... Daha önemlisi, asıl olan çok ülke gezmek değil, gezilen yerin hakkını vererek gezmek olmalı. Benim şahsen, en çok ülke gezen bir olmak hayalim olmadı ama yedi kıtaya da ayak basmayı önemsedim. Gezdiğim ülke sayısından daha çok, dünyadaki her kıtanın yaşamına tanıklık ettiğim için şanslı sayarım kendimi. Hayalinizde gerçekleştirmeyi düşündüğünüz bir gezi var mı? Uzay turları var, şimdilik fiyatlar yüksek ama ucuzladığı zaman dünyanın uzaydan nasıl göründüğünü görmeyi çok isterim. Öte yandan Dünya’da 10 - 15 kadar görmeyi istediğim yer var, çoğu Afrika’da. Ayrıca gittiğim ülkelerin görmediğim yöreleri de var. Hedefim 60 yaşına kadar bugünkü gibi yoğun tempoda gezmeye devam etmek. Daha sonra herkes gibi ve sağlığım izin verdiği sürece senede bir kez, bir tura katılır, bir yerlere giderim. İleriye yönelik yeni projeleriniz var mı? 60’tan sonra Ankara araştırmalarına yönelmek istiyorum. Ankara’nın Cumhuriyet Dönemi’ne ilgi duyuyorum. Gezi kitaplarıyla birlikte Ankara kitapları topluyorum. Ankara’nın, tarihinin bu, en önemli günlerini okudukça son derece ilginç ayrıntılar öğreniyorum. Kitap okumaya daha çok zaman ayırmak istiyorum. Öyle fırsat buldukça değil, örneğin sabah güne kitap okuyarak başlamak, akşam kitapla bitirmek isterim... Kitaba olan tutkunuzu biliyoruz. Gezginlik serüveninizi kitaplarda toplamak, gezip gördüklerinizi yazarak okuyucuyu bu gezilerle buluşturmak nasıl bir tutku? Asıl olan gezmenin kendisidir ama bir gezi paylaşmadan bitmez. Kimi gezginler kendilerini fotoğrafla ifade ederler, kimileri yazarak veya anlatarak gezdiklerini gördüklerini paylaşırlar. Gezi yazılarını ve kitaplarını, bir paylaşım yöntemi olarak ve gezmenin kendisi kadar önemsiyorum. Kendime ait gezi izlenimlerini paylaşmaktan daha çok veya en az o kadar başka gezginlerin izlenimlerini okumaktan keyif alırım. Her okuduğum yazıda yeni şeyler öğrenirim, gitmediğim yerlere gitmiş gibi olur, gittiğim yerlerde unuttuklarımı hatırlar eski bir dostu görmüş gibi olurum. Klasik bir benzetmedir; daha önce okuduğunuz bir kitabı tekrar okumayı eski bir dostla tekrar buluşmaya benzetirler. Bence bu benzetme en çok gezi kitaplarında anlamını bulur. Sizde en çok iz bırakan ülke neresi oldu? Neden? Her ülkeden az, çok bir iz kalmıştır. Ama bana göre, Dünya doğuya doğru gittikçe daha ilginçtir. Güney Amerika ve Afrika da öyle... Kuzey Amerika ve Avrupa’da bir iki ülke görmek yeterlidir, bence. İlerde Türkiye dışında bir yerde yaşamam gerekseydi İskandinav ülkelerini, özellikle Norveç’i seçerdim. Sosyal politikaların büyük ölçüde uygulandığı, doğası ve düzeniyle olduğu kadar AB standartlarını yakaladığı halde halk oylamasıyla iki kez AB’ye hayır diyebilmiş bir ülke olarak Norveç’i beğenirim. Norveç’in güneşe hasret olduğunu, karanlıktan intiharların çok olduğunu söyleyenler yaz aylarının uzun güneşli günlerini (beyaz gecelerini) unuturlar her nedense. Gittiğiniz yerler arasında sizi hayal kırıklığına uğratan oldu mu? Neden? Gezmenin kötüsü olmuyor, her yerde az veya çok mutlaka gezilecek görülecek yerler vardır. Bir hayal kırıklığından söz etmek gerekirse, Paris, New York gibi çok bilenen yerlerde yaşadığım, “ben zaten buraları görmüş gibiyim, ne diye geldim ki?” duygusunu dile getirebilirim. Ama bunu bile bile, sadece böyle olduğunu görmek için de giderdim. Turistik açıdan tanınmayan, sıradan kentler için de böyledir, “orada bir şey yok, gitmeye değmez” denilen yerleri de, aynı düşünceyle gidip görmek isterim. Sonuçta her gittiğim yerden mutlaka yeni bir yerler görmüş, yeni yaşamlara tanıklık etmiş olarak dönerim. Ankara için de yakıştırılan gezilecek görülecek neresi var ki şeklindeki “yanlış ezbere” isyanım da bu yüzdendir. Yeni ülkeler keşfetmek, ben de gezmek istiyorum diyenler için neler önerirsiniz? Öncelikle Avrupa’yı en sona bırakın derim. Avrupa yaşlılıkta da gezilir. Gençlikte Uzak Asya, Güney Amerika, Kara Afrika gibi gitmesi gelmesi zor ama hem daha ucuz hem de Avrupa’ya göre çok daha enteresan yerleri gezin derim. Gitmeden önce gideceğiniz yerler hakkında araştırma yapmadan yola çıkmayın derim. Bana göre, Dünya, Türkiye ve Ankara birbirine paralel olarak gezilmeli. “Hele bir Dünya’yı gezeyim, Türkiye’yi nasıl olsa gezerim” demek de yanlış, “Önce bir Türkiye’yi bitireyim, sonra Dünya’ya açılırım” demek de... Bu arada Ankara’nın da gezilecek görülecek yerlerini unutmamak gerekir. Ankara ve gezi sözcükleri nasıl yan yana gelebiliyor? Ankara’da bir Kuş Cenneti (*) olduğunu veya Türkiye’nin ilk ve en büyük Oyuncak Müzesi’nin (**) Ankara’da kurulduğunu bilmeyenler için bu sözcükleri yan yana getirmek zor olabilir. Ben Ankara’nın Dünyadaki pek çok ülke gibi gezmeye germeye değer bir kent olduğuna inanırım. Yeter ki gezmek isteyin. Ankara’yı gezdikçe tanıyacağınıza, tanıdıkça seveceğinize eminim. Söz Ankara’ya gelmişken, kurucusu olduğunuz Ankaralı Gezginler Grubu’ndan bahsedebilir misiniz? 2005 yılında Ankara’yı ve gezmeye seven bir grup gezginle oluşturduğumuz bir e-posta grubu olan Ankaralı Gezginler’in esas amacını gezginler arasında bir iletişim platformu olarak tanımlayabiliriz. Bugüne kadar 10’dan fazla gezi kitabı, 20’ye yakın fotoğraf sergisi yaptık. Türkiye’deki sergilerimizde Dünyadan fotoğraflarımızı, yurt dışındaki sergilerimizde güzel ülkemizden çektiğimiz fotoğrafları sergiledik. Her bir üyemizin farklı bir yeri yazdığı kitaplarımızda dünyanın pek çok ülkesinin yanısıra Türkiye’yi ve Ankara’yı anlattık. “Gezgin Gözüyle Ankara” adıyla ve Alter Yayımlarından çıkan son kitabımız birkaç ay içinde ikinci baskısını yaptı. Düzenlediğimiz sergi açılışı veya kitap tanıtım kokteyllerinde, yıldönümü veya yılbaşı yemeklerinde, ülke sunumlarında, fotosunumlu yemeklerde veya ülke mutfaklarında bir araya gelerek birbirimizi yakından tanıdık. Dünyanın farklı yörelerinden topladığımız anı objelerini, iki kez Gezginin Çantasından adıyla sergiledik. Bu yıl ise dünyanın her tarafından gönderdiğimiz kartpostalları da sergileyerek bir başka ilke hazırlanıyoruz. Grubumuzdan ve Ankara’dan haberlerin yer aldığı ve adını Ankara’nın endemik çiçeği Ankara Çiğdemi’nde alan e-bültenimiz 17. sayısına ulaştı. FESTİVAL 5 TÜRKİYE'NİN DÖRT BİR YANI KÜLTÜR SANAT 12.FİLMEKİMİ İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Vodafone FreeZone sponsorluğunda yapılacak olan Filmekimi, on ikinci yılında da usta yönetmenlerin son yapıtlarının aralarında bulunduğu çoğu ödüllü 40’a yakın filmi izleyicilerin karşısına çıkarıyor. Coen Kardeşler, Claire Denis, Asghar Farhadi, Jim Jarmusch, Alejandro Jodorowsky, Abdellatif Kechiche, Kim Ki-duk, Jean-Luc Godard, Takashi Miike, François Ozon, Paul Schrader, Onur Ünlü, Hirokazu Kore-eda ve Michael Winterbottom gibi önemli yönetmenlerin, izleyicilerle Filmekimi’nde buluşacak son filmleriyle ilgili detaylı bilgileri aşağıda bulabilirsiniz. Filmekimi bu yıl da Türkiye’nin dört bir köşesini geziyor Filmekimi biletleri 21 Eylül’de satışa çıkıyor 12. Filmekimi sinemanın en iyi ve en güncel örneklerini sadece İstanbul’a değil, Türkiye’nin farklı noktalarına da eriştirmeyi hedefliyor. Filmekimi geçtiğimiz iki yılda olduğu gibi, İstanbul sınırlarını aşarak altı şehirde daha sinemaseverlere ulaşıyor ve Bursa, İzmir, Ankara, Trabzon, Diyarbakır ve Gaziantep’te gösterimler düzenliyor. İstanbul dışındaki şehirlerde, 12. Filmekimi programında yer alan filmlerden yapılan on dört filmlik seçkinin yanı sıra, Danis Tanovic’in, Nisan ayında yapılan 32. İstanbul Film Festivali kapsamındaki FACE İnsan Hakları Yarışması’nda Özel Mansiyon kazanan An Episode In The Life Of An Iron Picker / Bir Hurdacının Hayatı gösterilecek. Filmler hakkında ayrıntılı bilgilerin yer aldığı Filmekimi broşürleri söz konusu şehirlerde gösterimlerin yapılacağı sinemalardan temin edilebilir. Filmekimi’nin Bursa ayağı 28-30 Eylül’de Cinetech Korupark, İzmir ayağı 4-6 Ekim’de Karaca, Ankara ayağı 11-13 Ekim’de Büyülü Fener Kızılay, Trabzon ayağı 11-13 Ekim’de Atapark Avşar, Diyarbakır ayağı 25-27 Ekim’de Ninova Prestige ve Gaziantep ayağı 25-27 Ekim’de Sinepark Nakıp Ali sinemalarında düzenlenecek. Filmekimi’nin İstanbul ve diğer altı şehirde yapılacak gösterimlerinin biletleri, 21 Eylül Cumartesi günü 10.30’dan itibaren, Biletix satış noktaları, Biletix web sitesi (biletix.com), Biletix çağrı merkezi (216 556 98 00) ile Atlas ve Beyoğlu sinemalarında kurulacak gişelerden satın alınabilecek. Filmekimi’nde özel bir konser: Yasmine Hamdan 6 Ekim Pazar akşamı Salon’da Filmekimi’nde bu yıl izleyicileri bir de konser bekliyor. 12. Filmekimi programında yer alan, yönetmen Jim Jarmusch’un son filmi Only Lovers Left Alive / Sadece Aşıklar Hayatta Kalır'da kamera karşısına geçen ve şarkı söyleyen, Beyrut doğumlu müzisyen Yasmine Hamdan, 6 Ekim Pazar akşamı 20.00’de Salon sahnesine konuk olacak. Bursa, İzmir, Ankara, Trabzon ve Diyarbakır gösterimlerinin biletleri ayrıca gösterimler başlamadan birer gün öncesinden itibaren sinemalarda kurulacak gişelerden, Gaziantep gösterimlerinin biletleri ise 22 Ekim’den itibaren Kırkayak Kültür Merkezi ve 25 Ekim’den itibaren Sinepark Nakıp Ali sinemasından temin edilebilecek. Filmekimi programında neler var? • Omar / Ömer / Hany Abu-Assad • The Lunchbox / Sefertası / Ritesh Batra • The Necessary Death of Charlie Countryman / Charlie Countryman'ın Gerekli Ölümü / Fredrik Bond • Ilo Ilo / Anthony Chen • Inside Llewyn Davis / Sen Şarkılarını Söyle / Ethan Coen & Joel Coen • Fruitvale Station / Son Durak / Ryan Coogler • Bastards / Pislikler / Claire Denis • Michael Kohlhaas / Adalet İçin / Arnaud Des Pallières • In Bloom / Hayatın Baharı / Nana Ekvtimishvili & Simon Groß • Metro Manila / Sean Ellis • Heli / Amat Escalante • The Past / Geçmiş / Asghar Farhadi • The Congress / Son Şans / Ari Folman • As I Lay Dying / Döşeğimde Ölürken /James Franco • 3x3D / Jean-Luc Godard, Peter Greenaway, Edgar Pêra • Enough Said / Başka Söze Gerek Yok / Nicole Holofcener • Honeymoon / Balayı / Jan Hrebejk • Only Lovers Left Alive / Sadece Aşklar Hayatta Kalır / Jim Jarmusch • A Stranger / Yabancı / Bobo Jelcic • The Dance of Reality / Gerçeğin Dansı / Alejandro Jodorowsky • Blue Is The Warmest Colour / Mavi En Sıcak Renktir / Abdellatif Kechiche • Moebius / Kim Ki-duk'tan Moebius / Kim Ki-duk • Like Father, Like Son / Benim Babam, Benim Oğlum / Hirokazu Koreeda • Gloria / Sebastián Lelio • Ain't Them Bodies Saints / Ölümsüz Aşk / David Lowery • We are What We Are / Kan Kokusu / Jim Mickle • Shield of Straw / Katil Avı / Takashi Miike • Mamarosh / Ana Kuzusu / Momcilo Mrdakovic • Young & Beutiful / Genç ve Güzel / François Ozon • When Evening Falls on Bucharest or Metabolism / Bükreş'e Gece Çöktüğünde ya da Metabolizma / Corneliu Porumboiu • Wakolda / Aile Doktoru / Lucía Puenzo • The Canyons / Paul Schrader • Sen Aydınlatırsın Geceyi / Onur Ünlü • The Broken Circle Breakdown / Kırık Çember / Felix Van Groeningen • A Field in England / Büyülü Tarla / Ben Wheatley • The Look of Love / Ateşli Bakışlar / Michael Winterbottom • A Touch of Sin / Günahın Dokunuşu / Jia Zhang-ke www.filmekimi.iksv.org 6 RÖPORTAJ “BAŞARIYI SADECE PARA KAZANMAK OLARAK KABUL ETMEYECEKSİNİZ. BAŞARI, MESLEKTE BİR ARAYA GELEBİLMEKTİR.” Bu ay ki ‘Duayen’ konuğumuz gerçekleştirdiği projeler kadar kalemiyle de öne çıkan bir isim; Yaşar Özkan. Yaşar Özkan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı olan Özkan, 81 yaşında tam bir profesyonel. Meslek hayatı boyunca ideallerinin peşinden giden Özkan, yeni nesil yöneticilere ise çok önemli tavsiyelerde bulunuyor; “Hiç kimse gelip gökten iner gibi refahın başına oturmuyor. Yaşanılan olaylardan ders alıp, onları iyi ayıklayıp iyilerini seçebilirsiniz. İyi araştırın. Kulaktan dolma bildikleriniz sizi daima yanlışa götürür. Çok okuyun. Şimdiki gençleri biraz okuma özürlü görüyorum. 81 yaşındayım, sürekli okuyorum. Özellikle kendi mesleğinle ilgili, her şeyi okuyacaksın. Kaynağından öğreneceksiniz, kulaktan kulağa değil.” Yaşar Özkan ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızda sadece müteahhitliği değil, hayatı, bilimi ve yazma serüvenini konuştuk. Sektöre emek vermiş önemli duayenlerimizdensiniz. Aktaracaklarınız bizlere de ışık tutacaktır. En önemli ilkelerinizden bahsedebilir misiniz? Şirketimizde tam bir kurum gibi çalışırız. Şurada bir adama beş kuruş avans versek bile muhasebeden geçer. Faturasız en ufak işlem yapmayız, yurt dışındaki hesaplarımızın bile faizlerini beyan eder, vergisini veririz. Veremeyeceğim hiçbir hesap yoktur. 1962 yılında mesleğe girdiğiniz ilk günleri ve ilk projenizi anlatabilir misiniz? Meslek hayatıma Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ)’nde bürokrat olarak Yer Altı Suları Teşkilatı’nın çeşitli kademelerinde mühendislikten baş mü- hendisliğe giden görevlerde yer aldım. DSİ’nin elindeki makineler Amerikan malı olduğu için, bunların yedek parça programlarını hazırlıyorduk. Ben, Süleyman Demirel zamanında da çalıştım. Erbakan o zaman Pancar Motoru’nu kurmuştu ve çok iddialıydı. O zaman DSİ’nin açtığı sondaj kuyularında yer altı araştırması yaptığımız için derin kuyu pompaları kullanılırdı. Bu pompalar Türkiye'ye, Amerika’daki o zamanın Marshall yardımı ile gelmişti. Ancak Marshall yardımı gidince Türkiye bunları ithal etmek zorunda kaldı. O zamanlar Türkiye, Demirel’in dediği gibi; ‘70 sente muhtaç’ bir ülkeydi. Necmettin Erbakan o zaman “Ben bunları yaparım” demişti. Biz de Erbakan’a Makine İkmal’den, Bursa Bölge Müdürlüğü’nden arkadaşlar ile üç kişilik kabul heyeti ile kabule gittik. Erbakan bizi çok güzel de karşıladı. Kendisi ile görüştüm. Kendisine “Biz sistemi test edelim. Verimine, şartnameye uyumlara bakacağız” dedim. Ertesi gün testlere başladık, testler üç hafta sürdü. Sistemde sorunlar ortaya çıktı. 65 kalem kabul noksanı çıkardık, noksanlardan sonra kabulleri yapacağımızı ilettik. Ancak bu konuda üst yönetim ile anlaşmazlığım oldu. Üst yöneticim bana, “Siz gençler komünistsiniz, yeni sanayinin gelişmesini önlüyorsunuz” dedi, bu olaydan sonra yekten, devlette çalışamayacağımı anladım. Devlet Su İşleri’nden ayrılmam böyle oldu. Sonra eve geldim, sadece 200 TL param vardı. İki çocuk sahibiyim, evi bu para ile ay sonuna kadar bile geçirmem mümkün değildi. DSİ’den ayrıldığımı arkadaşlar duymuşlar. Kastamonu’nun Ağlı Nahiyesi’nde bir içme suyu projesi işinin şantiye şefi olarak çalışmamı istediler. Ben de kabul ettim, işe ihtiyacım vardı hali ile. Neticede orada kış sezonu şantiye kapanana kadar çalışacağımı, bir dahaki sene burada görev almayacağımı yazılı bir dilekçe ile belirttim. Ben her zaman iş etiğine büyük önem verdim. Şimdikiler şantiyeye gidiyorum deyip, ertesi gün bırakabiliyorlar. Önce bana inanmadılar. “Tedbirinizi şimdiden alın” dedim. Ben o işi yaparken Kastamonu’da esnafla çok iyi ilişkilerim oldu. Sonra orada daha önce tanıştığım kısım mühendisi bir arkadaşım ile görüşüp, DSİ’nin RÖPORTAJ içme suyu işlerini yürütmek istedim. Ama yine işin masraflarını üstlenecek param yoktu. O zamanın parası ile 7.500 TL’ye ihtiyacım vardı. Teminat mektubum yoktu. Gaziantep’te iş adamı olan bir arkadaşım benim teminat mektubumu verdi. Sonra Kastamonu esnafına gittim, “Param yok, kazma, kürek, çadır, demir, kereste, bana vadeli verir misin?” dedim. “Dükkan senin istediğini al, sonra ödersin” dediler. İşte böyle kurduğum dostlukların güveni ile ilk işime başladım. İlk işim, Kastamonu Araç İlçesi içme suyu işidir. Bizim zamanımızda fazla firma yoktu. O dönemler firmalar kendilerinden önceki neslin sermayesiyle değil, hep sıfırdan başlamış. Hatta biz sıfır değil, eksiden başladık. Ama şimdi bizler demode olduk. Bu zamanda iş almak çok zor. Çünkü çok fazla sayıda firmanın getirdiği rekabet ortamı var. Bizlerin ihalelerde verdiği teklifler çok yüksek kalıyor. Ama küçük firmaların yaptıkları işlerde kalite sorun oluyor, zarar ediyorlar, işler yarım kalıyor. Kısacası, şu anda müteahhitlik böyle gidiyor. İşi bitiren, bir daha iş alamıyor. Yani eski firmalar sektörde fazla faaliyet gösteremiyor diyorsunuz. Evet, eski bildiğimiz köklü firmaların şu anda çoğunun neredeyse işi yok. İşi olanlar da yerine yenisini koyamıyorlar. Bugün Türkiye Müteahhitler Birliği, İNTES üyesi firmaların çoğunun sıkıntıları var. Yaşar Özkan İnşaat deyince akla ilk gelen Libya’da üstlenilen işler oluyor. Ülkeyi çok iyi tanıyorsunuz. Kimsenin olmadığı dönemde orada siz vardınız. 1979’larda gittiğiniz ilk günleri, ilk işinizi bize anlatabilir misiniz? 1962-1979 yıllarında Nato müteahhitliğinde önemli tecrübelerim vardı. Nato projeleri bitince Libya’ya yöneldim. 1979 yıllarında Türkiye’de ekonomik kriz vardı. Biz de Türkiye’den yurt dışına yönelmek durumunda kaldık. O dönemde Libya’da projeler açılmaya başladı. İlk olarak 1979 yılında Libya’ya Baytur İnşaat ile beraber gittik. Baytur Libya’da 6 köyün altyapı işini almıştı. O yıllarda Baytur yeni kurulmuş bir firmaydı. Daha sonrada yola tek başımıza devam ettik. Peki Libya’da o günlerdeki sistem nasıl işliyordu? Ülkede çoğu ihale dökümanları İngiliz müşavir firmaları hazırladığı için İngiliz ağırlığı vardı. Mesela oranın İskan Bakanlığı’nın teknik şartnamelerinin çoğu bizim şartnamelere çok yakındı. Çünkü o zaman 1948 yılında Libya’da devlet kurulduktan sonra, onların başbakanları Türk’tü. Dolayısıyla başbakan o zaman Türkiye'deki mevzuatı ülkede kurmuş. Türkiye’deki Bayındırlık Tek- nik Şartnamesi ile Libya Teknik Şartnameleri neredeyse birbirinin tercümeleriydi. İhale kanunu diye bir şey yoktu. Tenzilat yoktu, fiyatlar çok iyiydi. Türkiye'deki fiyatların 3-4 katı geliyordu. 1980’li yıllarda Libya cennetti, her şey, malzeme boldu. Ama ne zaman ki petrol fiyatları dibe vurdu, Libya sıkıntıya girdi. Tabii, bir de hesapsız ihaleler açtılar. Beş yıllık kalkınma planları hazırladılar. Buna göre çeşit çeşit sözleşmeler bağladılar. Önce işlere avanslar ödendi, ama petrol fiyatları düşünce bu projeler finanse edilememeye başladı. Edilemeyince, eskiden üç haftada aldığımız istihkaklar, üç aya, altı aya çıktı, ondan sonra iki seneye ve sistem çöktü. Sistem çökünce bünyesi zayıf olan firmalar gitti, ayakta çok az firma kaldı. Kim kaldı o firmalardan? Devlette daha önce birim fiyat esasına göre, yani maliyet faktörüne göre iş yapma disiplini olanlar kaldı. Çünkü oraya gidenlerin çoğu yap-satçıydı. Yap-satçılar nedir? Kaça mal ederse, üzerine koyuyor satıyor. O firmaların çoğu battı. 120 firmadan 6 firmaya düştük o zamanlarda. Biliyor musunuz, 1980’li yılların alacaklarının bir kısmı hala alınamadı, o yıllardan milyar dolar alacaklar var, o paralar artık alınamaz bana göre. Libya’da ihale kanunu yerine, “İdari Sözleşmeler Yönetmeliği” vardı. Çok mükemmel bir yönetmelikti, müteahhitlere de çok haklar verirdi ama idare hiçbir zaman ödemezdi. Mahkemeye gitsen bile. 7 yemdeki gibi sıfır sermaye ile işe başlamak mümkün değil. Artık işini belli bir noktasına kadar finanse edebilecek kapasitede olmalısın. Finansmanın yoksa bankadan kredi kullanayım dersen, o da ayrı bir darboğaz. Onun için, eski müteahhitlerin çoğu dikkatlidir, son yıllarda hep müteahhitlikten turizm, enerji gibi farklı sektörlere yöneldiler. İnşaat Sanayi Dergisi için yazdığınız makalelerde sıklıkla ‘Küresel Isınma’ konusuna değindiniz. Bu insanlığın gündeminde olan bizlerin endişe ile takip ettiği bir konu. Bir de Genç Yönetici için bilgilerinizi aktarabilir misiniz? İnsanlığı bekleyen tehditler nelerdir? Şu anda dünyada küresel ısınma gibi bir bela var. Daralan yeşil alanlar nedeniyle atmosferden karbondioksit (CO2) emilmesi ve buna bağlı olarak da oksijen üretimi düşüyor. Tabir caizse, dünyanın ümüğü sıkılıp, nefesi kesiliyor. Hem orman ve bitki örtüsünün tahribiyle atmosferden daha az karbondioksit (CO2) çekilmesi, hem de yoğun kullanılan fosil yakıtlar (kömür, petrol, gaz) ve endüstriyel atıklarla, atmosfere sürekli insan eliyle karbondioksit (CO2) salınması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit oranı her sene büyüyerek artıyor. Bunun sonucunda ortaya çıkmaya başlamış olan küresel ısınmayla da, dünya adım adım felakete doğru gidiyor. Aslında anlattıklarınız sektörün genel bir fotoğrafı. Hepimiz iş alma mücadelesindeyiz. Artık dünyanın her yerde iş almak zorlaştı. Ülkemizi fosil yakıttan kurtarmamız gerekiyor. Küresel ısınmanın sonuçları ile ilgili çok araştırma yaptım. Yazdığım makalelerde bunları ayrıntıları ile dile getirdim. Yapılan tespitlere göre, bu trend böyle giderse dünyadaki yaşam 100 sene içerisinde bitiyor. Çocuklarınızın geleceğinin ne olacağını kimse söyleyemez. Çünkü yaktığımız her fosil yakıt, kömür olsun, gaz olsun, petrol olsun, kullandığımız arabalar, bindiğimiz uçakların çıkardığı egzozlar, bunlardan çıkan karbondioksit emisyonu gittikçe artıyor. Sera etkisine, dolayısıyla küresel ısınmaya neden olan en büyük etken atmosferdeki karbondioksit (CO 2) ve metan gazı oranlarının artmasıdır. Metan gazı karbondioksitten (CO2) 21 kat daha fazla küresel ısınmayı tetiklemektedir. Yıllardan beri dünyadaki karbondioksit emisyonu 300 küsur ppm altındayken, bu sene 400’e çıktı. 400 ppm’e çıktığı zaman atmosfer 2 derece ısınıyor. 2 dereceye çıkması demek, karasal iklimlerde yaşadığımız sıcaklıkların 4 derece ile 6 derece artması, yağışların düzensiz olması demek. Yani dünyada birçok şey yok olmaya gidiyor. Artık hiçbir sektörde önden bu kadar para yatırıp, sonra bekle ki kâr edesin diye bir zihniyet kalmadı. Müteahhitliğe ilk başladığımız yılların Türkiye’si gibi işe başlama olayı yok. Benim hika- Karbondioksit emisyon oranı artışı eskiden yıllık ortalama 0,85 ppm iken, bu sene 3 ppm’e çıktı. İstediği kadar uluslararası platformlarda toplansınlar, bunu durduramıyorlar. Zaten 3,5-4 dereceye Şimdi de yurt içinde iş almanın zorluğunun da etkisi ile pek çok firmamız Libya gibi zor coğrafyalara yöneliyor. Bugün de yurt dışına gidenlerin çoğu keyfinden gitmiyor. Yurt dışı bubi tuzaklarıyla dolu. Şu anda özellikle Türk müteahhitlerin iş üstlendiği yurt dışında salim çalışacak ülke kalmadı neredeyse. Şu an yurt dışı tecrübelerinizi farklı ülkelere kaydırmayı düşünüyor musunuz? İki senedir Katar’da iş üstlenmek için uğraşıyoruz. Bunun için Katar’da ofis açtık, elemanımız var. Henüz iş alabilmiş değiliz. Ülkede teminatlar çok ağır. Bazı işlere teklif verdik, sonuçları bekliyoruz. Ülkede iş çok ama dediğim gibi rekabette çok. Katar’da da çok firma var. Biz kaliteden ödün vermeden teklif veriyoruz. Bu nedenle alma şansımız olduğunu zannetmiyorum, yukarıda kalacağımızı düşünüyorum. "Başarı üç günde, beş günde olacak bir şey değil. Hiç kimse gelip gökten iner gibi refahın başına oturmuyor. Yaşanılan olaylardan ders alıp, onları iyi ayıklayıp iyilerini seçebilirsiniz. İyi araştırın. Kulaktan dolma bildikleriniz sizi daima yanlışa götürür. Çok okuyun..." çıktığı zaman, ki zaten 450 ppm’den sonra ortalama sıcaklık artışı 3 dereceye, 500’de sonra 4’e çıkıyor. Geri dönüşü yok. Artık hep birlikte yaşayacağımız düzensiz iklimlere şahit olacağız. Sıcaklar alabildiğine artacak, yağışlar şiddetlenecek, bunları birebir yaşıyoruz. Ama Türkiye’de küresel ısınmanın hala tam olarak ciddiye alındığına inanmıyorum. Türkiye fosil yakıta bağomlı. Yıllık karbondioksit artışımız geçen sene yüzde 160, Amerika bunu sıfıra çekti. Dünyada karbondioksit salınımı en yüksek olan ülkelerden biri Türkiye oldu. Dünya kötüye gidiyor. Biz halen günlük meselelerin içerisinde boğulmuş durumdayız. Geleceği göremiyor kimse. Gelecek kötü. Bütün dünya yöneticileri geleceğe değil bugüne bakıyor. Geleceğimizi kaosa sürüklüyorlar. Siyasetçiler bilim adamlarının uyarılarını ciddiye almıyorlar. ‘Tanrıya Giden Yolda Karşılaştıklarınız’ kitabını biz merak ve ilgi ile okuduk. Biraz bize yazdıklarınızdan söz eder misiniz? Sizi en çok etkileyen ne oldu? Kitapta farklı makalelerde farklı konular işlemeye çalıştım. İşlemeye çalıştığım temel tema; İnanç ve bilim birlikte olamaz mı sorusu. Kur’an üzerine araştırma yaptım. Bilimdeki bütün araştırma, bütün incelemeler hep madde üzerinde. Evrende boşluk diye bir şey yok, boşluk enerji dolu. Senin “Tanrı” dediğin de zaten, BIG BANG’dan itibaren o tek bir nesneden doğan enerji patlamasının yayılması. Tanrı enerjinin bütünü. Kur’an’da demiyor mu: “Ben sana şahdamarından daha yakınım, sağdayım, soldayım, havadayım” demek nedir? Tanrı bir sistemin bütünü. İkinci üzerinde durduğum konu, az önce değindiğim dünyanın geleceği kötüye gidiyor. Dünya karanlığı gidiyor ama dünyayı yönetenler bu işe sahip çıkmıyorlar. Küresel ısınma dünyanın en büyük belası. Dünya nüfusu her sene 80 milyon artıyor. 10 milyara doğru gidiyor. Yani her sene bir Türkiye’den 8 RÖPORTAJ fazla artıyor. Bu nüfusu nasıl besleyeceksin? Beslemek için ne yapıyorsun? Şu anda gıda verimliliğini artırmak için toprağa ilaçlama yapılıyor. Bu seferde yer altı suyunu kirletiliyor, GDO’lu gıdalarla, kanser vakaları her geçen gün artıyor. İnsanların barınmaları için yüzlerce, binlerce ev yapıyorsun. İnsanlara alan yaratmak için ormanları kesiyorsun, oksijeni azaltıyorsun… Yani dünyada şu anda her şey kötü gidiyor ve dünyanın yok oluşa gidişini hızlandırıyoruz. Ben bunlar üzerinde duruyorum. Ben bunları yazıyorum ama üzgünüm ki yazdıklarımı insanlar okumuyorlar. Bunlara kimse aldırmıyor. Herkes günlük hayata kapılmış gidiyor. Artık müteahhitlik işinde biraz kenara çekildim, bu işlerle uğraşıyorum. Yaşar Özkan sektörün köklü firmalarından. Firmanızın hala ülkemiz için üretmesi gerekli. Siz işlerinizi kızlarınıza aktardınız. Erkek egemen bir sektörümüz var. İşlerinizi kızlarınız yürütüyor. Bir erkek olsaydı diye düşündüğünüz oldu mu? Bir erkek olsaydı diye düşünmedim. Kızlarım da benim gibi iş etiği ile firmamızın faaliyetlerini sürdürüyor. Kenara çekildim dedim ama benim haberim olmadan onlar hiçbir şey yapmazlar, o kadar da değil. Ben güncel işlerle uğraşmıyorum. Bir ihaleyi ben incelemeden teklif veremezler. Yaşamınızda “İyi ki yapmışım” dediğiniz şeyi bize nasıl anlatırsınız? İyi ki serbest çalışmışım. Öyle olmasaydı tekaüte ayrılıp belki erkenden ölecektim, 81 yaşındayım, çalışmak bana hayat veriyor. Her sabah işe geliyorum. Yeni yapılan ofis binamızı kontrol ediyorum. Şantiye zevkini orada tadıyorum. Bir makalenizde insanlar böceklerden daha akıllı değil demiştiniz. Bu ilginç konuyu bize anlatabilir misiniz? Bana göre böcekler insanlardan daha akıllı. Kitabımda da yer alan dört makalede böcekleri inceledim. Genelde bunların çoğu Kur’an’da ismi geçenler; termitler, karıncalar, arılar, sivrisinekler bunlara bir de örümcekler ve yarasalar. Bunların kurduğu sosyal düzeni insanlık bugüne kadar kuramamış. Mesela, en enteresan termitleri ele alayım. Termitler kör hayvanlardır. Karıncanın biraz büyüğüdür. Bunlar tropikal ülkelerde çamurdan kendilerine yuva yaparlar ve 5-6 metreden, 8 metre yüksekliğe kadar yaptıkları yuvaları incelediğiniz zaman o yuvaların içerisindeki havalandırmayı biz bugün evlerimizde yapamamışız. O iş bölümünü yapamamışız. Bu hayvanlar birbirlerini ne öldürürler, ne kavga ederler. Öyle bir sosyal düzen kurmuşlardır ki insanlar bunun yanına yanaşamaz. Karıncaları ele alalım. Karıncalar kitle halinde yaşar, kabile gibidir. Bunlar yuvalarını yeraltında oyarlar, başkalarıyla dövüşürler ama kendi aralarında değil. Bir de egoları yoktur. İnsanda olmayan vasıfları vardır. Karıncalar 100 milyon senedir bu dünyada var, insan nesline gittiğin zaman birkaç bin sene, kimi 280 bin yıl diyor, kimi 3 milyon yıl diyor. Karıncalar egoları olmadığı için, toplumunun geleceği için kendilerini feda edebilirler. Bir kere sosyal gelişmişlik bakımından insanlardan çok çok ileridedir. İnsanın tek gelişmişliği, üstünlüğü, düşünme kabiliyetinin geniş olması, her şeyden evvel, konuşma ve yazmayı icat etmesi. İnsanın konuşma ve yazması geliştirilmiş olmasaydı diğer hayvanlardan daha geri bir varlık olurlardı. Bu kadar yoğun işin arasında nasıl vakit buldunuz ve böylesi derin konulara yönelmeye ne zaman başladınız? Bu çalışmalara 1989’dan sonra yoğunlaştım. Bir trafik kazası geçirdim, o kazadan sonra dünyada her şeyin para pul olmadığını anladım. İçimde bir duygu oluştu. Her akşam eve gittiğimde en az 20-30 sayfa kitap okurum. Cumartesi pazar hiç dışarı çıkmam, televizyon soytarısını açmam, ben kitap okurum. Ayda 2-3 kitap bitiririm. Okuduğum kitaplar da hep araştırma, bilimsel kitaplar. Roman türü okumam, gazetelerin magazin sayfalarına asla bakmam. gelen bilgilerin çoğu kirli bilgiler olur. Okursanız, meseleye hakim olursanız öne çıkarsınız. Başarıyı sadece para kazanmak olarak kabul etmeyeceksiniz. Başarı, meslekte bir araya gelebilmektir. Bazen insanlık üzerine öyle bir zincir kurulmuş ki anlatılanlara inanamıyoruz. Peki sizce bugün tüm dünyada bilim nereye gidiyor? Kariyerinizin ilk yıllarında deli dolu olduğunuzu söylediniz. Müteahhitlikte çok doğrucu davut olduğunuzu biliyoruz. Bu sizin başarınıza destek mi yoksa bazı yerlerde köstek oldu mu? Bilim maddeye yoğunlaşmaktan vazgeçmediği sürece, insanlığın selametine gitmiyor. Evet daha yüksek binalar inşa ediyoruz. Daha büyük uçaklar yapıyoruz. Peki bu gelişmeler insanlığın selameti için mi? Dünyada sınırlar daraldı diyoruz. Ama her uçakta 150 ton karbondioksit atmosfere gidiyor. Otomobil sektörü her gün yeni ürünler ile çıkıyor ama arabanın beygir başına 160 gram karbondioksit emisyonu salıyorsun atmosfere. Bilim geliştikçe, refah arttıkça, insanlar çevreyi yok ediyorlar. Geliştiklerini sanıyorlar. Ben bilimin bu kafada gelişmesiyle dünyanın selamete değil, batışa gideceğine inanıyorum. Onun için, bugünkü bilime itibar etmiyorum. Bilim insana değil, bilime hizmet ediyor yani şu an? Maddeci bilime itibar etmiyorum. İnsanları yok edecek bilimsel gelişmelere itibar etmiyorum. Örneğin bilim temiz enerjiye yönelsin. Bilim, bahsettiğim boşluğa yönelsin. Boşlukta bizler için elde edilecek çok şeyler var. Bilim onu ortaya çıkarırsa, ben o bilimin yanındayım. Bizim gibi sektörden firmaların ikinci kuşak, üçüncü kuşak temsilcilerini meslek hayatında araştırmacı olmalarının yanında neler tavsiye edersiniz? Öncelikle sebatkâr olmanız gerekli. Moralinizi bozmayın. Başarı üç günde, beş günde olacak bir şey değil. Hiç kimse gelip gökten iner gibi refahın başına oturmuyor. Yaşanılan olaylardan ders alıp, onları iyi ayıklayıp iyilerini seçebilirsiniz. İyi araştırın. Kulaktan dolma bildikleriniz sizi daima yanlışa götürür. Çok okuyun. Şimdiki gençleri biraz okuma özürlü görüyorum. 81 yaşındayım, sürekli okuyorum. Özellikle kendi mesleğinle ilgili, her şeyi okuyacaksın. Kaynağından öğreneceksiniz, kulaktan kulağa değil. Çünkü kulaktan kulağa Bizim zamanımızda bir kere Türkiye'de mühendis yoktu. Benim oda kayıt numaram 1100. Bir de tabii ben çok çalışkan bir adamdım. Mesela gece giderdim şantiyeye sondaj makinesinin şoför mahallinde yatardım. Bazen işçilerle beraber kalırdım. Dolayısıyla bizim kaprisimizi de çekerlerdi. Hangi makam olursa olsun hiçbir zaman doğrularımdan taviz vermedim, korkmadım. Son dönemde nerelerde makalelerinizi yazıyorsunuz? Süreli yayınlarda paylaştığım makalelerimi durdurdum, şimdi yazmıyorum. Son olarak makalelerimi ‘E-nel Hakikat’ adlı bir kitapta bir araya getirdim. Ondan sonra da makale yazmıyorum artık. “Ben artık yoruldum. Bir de yazdıklarımın da bu toplum tarafından yeterince okunduğuna inanmıyorum. Yazarlardan en çok kimi takip ediyorsunuz? Yerli yazar hiç okumam. Ben hep araştırma, bilimsel okuyorum. Yok ki Türkiye'de bilimsel araştırma yazan yazar. Ya din üzerinde abuk sabuk yazan insanlar var ya roman türü var ya magazin. Bana hitap etmiyor. Şimdi bütün mankenlerin çoğu da yazar olduğuna göre, en çok onların kitapları satıyor, bilimsel kitaplar okunmuyor. Bizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. "İyi ki serbest çalışmışım. Öyle olmasaydı tekaüte ayrılıp belki erkenden ölecektim. 81 yaşındayım, çalışmak bana hayat veriyor...." TEKNOLOJ İ 9 Prof.Dr.şeref Sağıroğlu “TEKNOLOJİYİ ÜRETEN DEĞİL DE KULLANAN ÜLKELER BU KONUDA BİR ADIM DAHA GERİDEDİR.” Hiç kuşkusuz ki bilgi kolay kazanılmayan ve haklı olarak da kolay kaybedilmek istenmeyendir. Günümüz teknolojileri sayesinde çok kolay bir şekilde ulaşabildiğimiz bilgiyi, yine teknoloji sayesinde çok çabuk kaybedebiliriz. Bu sayımızda da Bilgi Güvenliği Derneği (BGD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu ile bir röportaj gerçekleştirdik. Sağıroğlu bilginin gizliliği ve kriptoloji hakkında şunları söylüyor; “Bilginin gizliliğini koruyabilmek kripto algoritmalarının kırılıp kırılamayacağı ile alakalıdır. Bu açıdan kriptoloji çok önemli bir bilim dalıdır.” Teknolojinin akıl sır ermez sonsuzluğunda tanıştığımız yeni bilim dalı kriptoloji ve daha fazlası hakkında merak ettiğiniz herşey bu röportajda. 21. yüzyılın en önemli olayı bilgisayar teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmedir. Dolayısıyla bilgi güvenliği de hayati öneme haizdir. Bilgi güvenliğinin sağlanması bir ülkenin kaderini değiştirebilecek kadar önemli bir husustur. Bu konudaki düşüncelerinizi aktarabilir misiniz? Ülkemizde ve dünyada teknolojinin insan hayatının her alanına girmesiyle birlikte bilgi teknolojilerinin önemi katlanarak artmaya devam etmektedir. “Bilgi ve iletişim sistemleri üzerinde gerçekleştirilen tehditler” olarak tanımlanan siber saldırılar gün geçtikçe gelişerek farklı tür ve çeşitlerle karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de pek çok resmi ve gayri resmi kuruluşa karşı gerçekleştirilen siber saldırı sayısında hızlı bir artış görülmektedir. Bunların yanı sıra, 21. yüzyılın en kritik güvenlik tehdidi olan bilgi güvenliği mühendisliği konusundaki saldırı haberleri ile ülkelerin bilgi güvenliği mühendisliği amacıyla icra ettiği çeşitli faaliyetler yazılı ve görsel medyada sürekli olarak yayımlanmaktadır. Kritik altyapıların tamamıyla bilgi sistemlerine bağlı olması ile beraber bu sistemlerin bilgi güvenliğini sağlamak o kadar hayati öneme sahiptir. Estonya'da bunun bir örneği yaşanmıştır. Ülkeler tarafından yapılan faaliyetlerin kapsamlı bir metodoloji altında incelenmesine yönelik bir model bulunmamaktadır. Bu kapsamda, kurumların bilgi işlem altyapılarının bilgi güvenliği bakış açısı ile incelenmesi ve kurum politikalarını da dikkate alarak eksik güvenlik önlemlerinin tespit edilmesi, ihtiyaç duyulan güvenlik önlemlerinin tasarlanması, yeni bilgi işlem altyapılarının güvenli kurulumu ve konfigürasyonu ve risk tespiti ve değerlendirilmesi konularına ek olarak adli bilişim, bilişim suçlarında delillendirme ve karşı adli bilişim konuları ülkemiz için ele alınması kaçınılmaz meseleler haline gelmiştir. Teknoloji geliştikçe bilgi güvenliği konusu da ülkeler için daha bir tehdit olmakta mıdır? Ne kadar teknoloji gelişirse, bu teknolojilerin açıklıkları da o kadar kötü niyetli kişiler tarafından kullanılabilmektedir. Teknolojiyi üreten değil de kullanan ülkeler bu konuda bir adım daha geridedir. Bunun farkında olarak, ülkemizde üreten bir Türkiye olmak için çalışmalıyız. Ülkemiz bilgi güvenliği ve kriptoloji konusunda nasıl bir noktadır? Daha güvenli bilgi gizliliği için yapılması gerekli olan çalışmalar nelerdir? Bilginin gizliliğini koruyabilmek kripto algoritmalarının kırılıp kırılamayacağı ile alakalıdır. Bu açıdan kriptoloji çok önemli bir bilim dalıdır. Şifreleme ve şifre çözme algoritmalarını güncel teknolojilere göre geliştirmek ve güncellemek gerekmektedir. Ülkemizde bu alanda faaliyet gösteren TÜBİTAK UEKAE ve üniversitelerde faaliyet gösteren bölümler ve enstitüler ülke için çözümler üretmektedir. Dünya geneline baktığımızda durumumuz iç açıcı olmasa da gelinen nokta itibarıyla iyi bir noktaya gelme konusunda hızla ilerliyoruz. Ülkemizde bilgi güvenliği tehditleri en çok hangi kollardan kaynaklanmaktadır? Bilgi güvenliği farkındalığımızın çok düşük olması ana sebeptir. Temelde baktığımızda; bilgisizlik, ilgisizlik ve yeteri sayıda uzman bulunamaması ve bilgi güvenliği standartlarının bilinmemesinden ve uygulanamamasından kaynaklanmaktadır. Ülkemizde bu konuda yeterli düzeyde yetişmiş elaman bulunmakta mıdır? Üniversitelerimizde bu alanda eğitim veren bölümler sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde midir? Yetişmiş eleman konusunda önemli sıkıntılar bulunmaktadır. Temel sorun da budur. Üniversiteler yeni yeni bu konuya el atmaya, eleman yetiştirmeye, ARGE yapmaya başlamışlardır. Ancak Bilgi Güvenliği Derneği 2006 yılından bu yana ISCTURKEY konferansları ile bu farkındalığı arttırmak için etkinlikler yapmakta ve elde edilen çıktıları kamuoyu ile paylaşmaktadır. leri konunun uzmanları tarafından konferans çerçevesinde değerlendirilecektir. Uluslararası Bilgi Güvenliği ve Kriptoloji Konferansı etkinliği düzenlenmesine neden ihtiyaç duyuldu? Başlangıçtan bugüne etkinlikten kısaca söz edebilir misiniz? 20-21 Eylül 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen konferansın konsepti Bulut Bilişim ve Güvenlik olarak belirlenmiştir. Bu konuda bizleri aydınlatabilir misiniz? Konferans süresince; paneller, eğitimler ve davetli konuşmacıların görüşlerini belirteceği özel konulara ek olarak, seçkin araştırmacıların sunacağı bildirilerin konferansın daha verimli ve faydalı olmasına büyük katkılar sağlayacağı özellikle hedeflenen çıktılara ulaşılması beklenmektedir. Bilgi Güvenliği ve Kriptoloji Konferansı düzenlendiği ilk yıldan beri ülkemizin bu alanlardaki bilimsel ve sektörel çalışmaların paylaşıldığı, üniversite-kamu-endüstri işbirliğinin geliştirildiği, kamunun bilgilendirildiği, eğitildiği, tüm bilim insanları, araştırmacılar ve sektörel uygulayıcılar arasında bilgi alışverişini sağlayan ülkemizde bu alandaki en önemli etkinliktir. Her ülke için önemli olan bilgi güvenliği ve kriptoloji kavramlarının, toplumun bireyleri tarafından özümsenmesine yardımcı olmak, ülkemizde bu alanda bilimsel bilgi birikiminin arttırılmasına katkılar sağlamak, kurumlar ve sektör arasındaki işbirliğini arttırmak bu konferansın temel hedefleri arasındadır. Uluslararası Bilgi Güvenliği ve Kriptoloji Konferansı’nın bu yılki ana teması "Bulut Bilişim ve Güvenlik" olarak belirlenmiştir. Bulut bilişim uygulamalarına olan ihtiyaç ve dolayısıyla bunların kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Bulut bilişim daha az insan gücü ve maliyet ile ayarlanabilir bilgi kaynaklarını arzu edilen bölgeye taşıyarak, bunları erişime yetkisi olanlar ile paylaşılmasında kullanılan tekniklerin bütünü olarak isimlendirilmektedir. Bilginin depolanması, işlenmesi, dağıtılması ve paylaşımının yapıldığı her ortamda olduğu gibi bulut bilişim uygulamalarında da hizmet sürekliliği, sistemin maruz kaldığı siber saldırılar ve buradaki bilgiler için gizlilik, bütünlük, kimlik denetimi, inkar edememe gibi bilgi güvenliği kavramlarının sağlanması yönünde çeşitli çözüm öneri- Konferansın bildiriler kitabında yayınlanması için akademisyenler ve uygulayıcılar tarafından konferans düzenleme kuruluna iletilecek olan bildiriler, alanında uzman en az üç hakemin görüşlerine başvurularak değerlendirilecektir. Hakem raporları dikkate alınarak, uygun bulunan bildiriler sözlü veya poster sunumu için seçilerek bildiriler kitabında basılacaktır. Konferansın kişisel, kurumsal, ulusal ve uluslararası bilgi güvenliğinin sağlanmasına katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Son olarak belirteceğiniz bir husus var mıdır? Öncelikle derginizde böyle bir konuyu incelediğiniz için teşekkür ederiz. Kurulduğu günden bugüne kadar çalışmalarını büyük bir titizlikle yürüten Bilgi Güvenliği Derneği, yaptığı bilimsel çalışmaların tamamını www.bilgiguvenligi.org.tr adresinde yayımlamaktadır. Üreten bir Türkiye olmanın yolu bilgiyi üretmek ve hızlıca bunu kamuoyu ve/veya İlgili birimlerle paylaşmaktan geçmektedir. Bu sayede hem bilgi birikimimiz artacak hem de farkındalığımız daha da fazlalaşacaktır. Ulusal güvenliğin sağlanmasının yolunun kişisel güvenliğin sağlanmasından geçtiği veya kişisel güvenliğin sağlanmasının yolunun kurumsal ve ulusal bilgi güvenliğinin sağlanmasından geçtiği her zaman hatırda tutulmalıdır. 10 HUKUK - MALİYE KİRACI VE KİRALAYANLARIN SORUNLARI Ülkemizde milyonlarla ifade edebileceğimiz sayıda mesken ve işyeri bulunmaktadır. Böyle olunca herkes ya kiracı veya kiralayan durumundadır. Taraflar arasındaki ihtilaflar daha önce 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanuna göre çözümlenmeye çalışıyordu. Yeni Borçlar kanunumuz bu konuda farklı ve yeni yeni hükümler getirdi. Eyüp Sabri CANBOLAT Ankara Barosu Avukatı Her şeyden önce, kira münasebeti bir sözleşmenin konusudur. Dolayısı ile kiracı ile kiralayan arasında çıkabilecek her türlü sorunun çözümünü Mahkemeler ve hâkimler, taraflarca imzalanan kira sözleşmesinde arayacaklardır. Bu bakımdan kira sözleşmelerinin yapılması çok önemlidir. Kira sözleşmeleri imzalanır iken, aşağıdaki hususların yazılmasında büyük faydalar olabilir: Şöyle ki; 1- Kiracı, kiraya veren ve kefil, mümkün ise, hep birlikte ve bir arada imzalamalı ve imzayı atanı görmelidir. Aksi takdirde, başkalarına imzalatılan sözleşmeler de imza inkârı yapılabilmektedir. 2- Demirbaş eşyaların dökümü yapılmalı, bunları kiralayanın temiz, boyalı ve çalışır bir şekilde teslim ettiği, tahliye zamanında da yine aynı şekilde, temiz, boyalı ve çalışır bir şekilde teslim edileceği yazılmalıdır. 3- Güvence miktarı mutlaka belirtilmelidir. ( Yeni yasa ile güvence miktarı üç aylık kira miktarını geçemez. Güvence olarak verilen para veya kıymetli evrak, bir bankaya depo edilir. Banka güvence parasını iki tarafın rızasıyla veya icra takibinin kesinleşmesi ile ya da kesinleşmiş mahkeme kararına dayanarak geri verebilir… Kiraya veren, kira sözleşmesinin sona ermesini izleyen üç ay içinde kiracıya karşı kira sözleşmesiyle ilgili bir dava açtığını veya icra ya da iflas yoluyla takibe girişti- ğini bankaya yazılı olarak bildirmemiş ise banka kiracının istemi üzerine güvenceyi geri vermekle yükümlüdür.) 3- Devir yasağı mutlaka konmalı. Aksi takdirde, kiracı, başka alt kiracılara ve kişilere burayı kiraya verebilmektedir. 4- Elektrik, çöp, ısıtma, kapıcı, temizlik, aydınlık giderlerini kiracının ödeyeceği belirtilmelidir.5- Kiracının, kiralayanın yazılı izni olmadan kiralananda tadilat yapamayacağı belirtilmelidir.6- Yılık kira artış miktarı belirtilmelidir. Yeni yasamız bu konuda kiracıları himaye etmiş ve yeni dönemdeki kira bedelinin, bir önceki yıldaki üretici Fiat endeksindeki oranın geçemeyeceğini amirdir. Kira bedeli yabancı para ile ödeniyor ise 5 yıl geçmeden kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Örnek vermemiz gerekir ise; Kira bedeli dolar veya Euro üzerinden yapılmış ise 5 yıl geçmeden bu bedel değiştirilemez. 7- Kira sözleşmelerinin süresi yani başlangıç ve bitiş tarihleri açık ve net olarak belirtilmelidir. 8- Kira bedellerinin yatırılacağı Banka şubesi ve hesap numarası yani tevdi mahalli yazılmalıdır. Taraflar sözleşmede kendileri için önemli olan diğer hususları da bunlara ilave edebilirler. Kira paraları zamanında veya tam olarak ödenmediği takdirde; Kiralayan isterse icradan 7/30 günlük ihtarlı ödeme emri gönderir. Kiracı bu ödeme emrine karşı 7 gün içinde var ise itiraz hakkını kullanır. Yok, ise 30 gün içinde bildirilen borcu ödemek zorundadır. Ödemediği zaman, temerrüde yani geç ödemeye düşer, Kiralayanın alacaktan dolayı haciz hakkı ve hem de tahliye hakkı doğar. Kiralayanın ikinci yolu ise, Noterden ihtarname çekerek, borcun 30 gün içinde ödenmesini, ödemediği takdirde, yasal yollara başvurulacağını ihtar edebilir. Ödenmez ise, Sulh Hukuk mahkemesinde, alacağın tahsili ve temerrütten dolayı tahliye isteyebilir. Ancak, Sulh hukuk mahkemeleri çok yoğun olduğu için, bu yolla paranın tahsili ve tahliye uzun zaman almaktadır. Kolay ve çabuk olanı ise İcradan ihtarlı ödeme emri göndermektir. Kira gelirleri gayrimenkul sermaye iradı olarak vergilendirilir. 2013 yılı itibariyle kira gelirlerinde 3200 TL’si istisnadır. Yani devlet bu kadar gelirden vergi almaz. 500 TL’si ve üzerindeki kira paraları bankaya yatırılmalıdır. İş yeri kiralarının miktarı ne olursa olsun mutlaka bankaya yatırılmalıdır.3.000 TL'nın altındaki konut kira gelirleri beyanname vermeyecek, üstündekiler beyanname vereceklerdir. 25.000TL. nın altındaki iş yeri kira geliri olanlar beyanname vermeyecek, üstündekiler beyanname vereceklerdir. Apartmanların çatısı aktığı zaman, izolasyon yapılması ve tamir ettirilmesinde çoğu zaman sorunlar yaşanır. Alt katlarda olanlar bunun masraflarına katılmak istemezler böyle olunca da kat malikleri toplantısında bu konuda bir karar alınamaz ve yaptırılamaz. Bu durumlarda, çatının akmasından mağ- Her şeyden önce, kira münasebeti bir sözleşmenin konusudur. Dolayısı ile kiracı ile kiralayan arasında çıkabilecek her türlü sorunun çözümünü mahkemeler ve hâkimler, taraflarca imzalanan kira sözleşmesinde arayacaklardır. Bu bakımdan kira sözleşmelerinin yapılması çok önemlidir. dur olanlar, bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesinde; buranın ortak yerlerden olduğunu, ne kadar zamanda ve ne kadar bir masrafla yapılacağını, bu meblağın tahsili ile yapımına izin ve yetki isteyebilirler. Bu konuda alacağı karar ile Tahsil edeceği para ile yaptırabilir. Yeni yasa ile Kiracı, bakım, satış ya da sonraki kiralama için zorunlu olduğu ölçüde, kiraya verenin ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı gezip görmesine izin vermekle yükümlüdür. Kiraya veren, çalışmaları ve kiralananın gezip görüleceğini uygun bir süre önce kiracıya bildirmek ve bunların yapıldığı sırada kiracının yararlarını göz önünde tutmak zorundadır. Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları, kiralanın benzer koşullarda kiraya verilebileceği makul bir süre için devam eder. Kiracıya, kira bedeli veya yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. Kira bedelinin zamanında ödenmemesi halinde cezai şart ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir. Kira sözleşmesinin 10 yıldır uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzatma yılının bitiminden itibaren en az üç ay önceden bildirimde bulunmak şartıyla her hangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Bu şekilde yeni bir tahliye sebebi yaratılmış bulunmaktadır. Kiracı ve kiralayan arasındaki soruların çözümü iki tarafında dürüst ve adil olması ile azaltılabilir veya kaldırılabilir. Kiralayan insanlar büyük miktarlardaki paralarla satın aldığı bu yerleri kiracıların özenle kullanmasını, zarar ve ziyan vermeden oturmasını istemektedir. Kiracılar ise, parasını veriyorum. İstediğim gibi kullanırım diye düşünür ise, o zaman sorunlar çıkmaktadır. Kiracının ve kiraya verenin yasal hak ve sorumlulukları vardır. Herkes bunlara uyar ise, sorun kalmaz… Aksi takdirde, mahkemelerde icralarda yıllarca sürecek ihtilafların tohumları atılmış olur. İhtilafların, davaların iyi olduğunu kimse iddia edemez. Kiracı, kiraya veren, kiraya veren de, kiracı olarak empati yapar ise inanın soruların büyük bir bölümü çözülür. TARİHTEN 11 ÇİZGİYE HAYAT VEREN KADIN… Türkiye karikatür sanatı ile tanışırken, karikatüre ilk dokunan kadın Selma Emiroğlu Aykan’dır… Kimsenin bilmediği bu isim aslında karikatüre hayat veren önemli isimlerden biridir. Gazeteci-yazar Fikret Adil şöyle demiştir kendisi için; “Selma Emiroğlu karikatürcüden ziyade mizahçı, yaşamı o şekilde görüp çizen bir küçük kız.” Selma Emiroğlu Aykan le Kara Kedi Çetesinin Dönüşü başlığıyla yeniden Doğan Kardeş sayfalarında yer alan seri derginin arka kapağındaki macerasına devam etmiştir. Yüreğindeki o küçük kızı ve onun mizah anlayışını hiç kaybetmeyen Emiroğlu Aykan, 1927 yılında doğdu. Üç yaşından başlayarak eli kalem tutan Emiroğlu Aykan, ilk olarak Amcabey Dergisinde karikatür çizmeye başlamıştır. Bu derginin yayıncısı da olan ünlü çizer Cemal Nadir Güler'in yönlendirme ve önerileriyle 1945 yılından itibaren Doğan Kardeş dergisine önce kapak, ardından da Kara Kedi Çetesi başlıklı bir çizgiroman hazırlamaya başlamış. Aynı zamanda uzun yıllar İstanbul Şehir Korosu'nda dramatik soprano olarak da çalışmış, radyoda konserlere çıkmıştır. Selma Emiroğlu’nun kitleler tarafından sevilip tanınması ise “Kara Kedi Çetesi” isimli karikatür serisi ile başlar. Kedilere duyduğu yakınlık bir bakıma onda yaşam biçimi halini bile almıştır. Onu yakından tanıyanlar, sanatçıya insandan başka hangi yaratık olmak isterdin diye sorabilseler, "kedi" diye yanıtlayacağını belirtmişler. Bir kuşağın dimağında yapıtları ile yer alan Emiroğlu, artık karikatürleriyle anılıyordu. Emiroğlu, hepsi bu çocuk dergisinin sayfalarında yayınlanan başka bazı çizgi romanlara da imza atmıştır. Bunların hemen hepsi metinleri alt yazılı olarak yayınlanmıştır. 1947 yılında 'Cin ile Can ve Mercan Balığının Serüvenleri', 1948'de 'Oya'nın Hikayesi', 1949'da çoğunu La Fontaine'in eserlerinden esinlendiği Tavşan Kardeşin Sofrası, Böceklerin Oyunu, Tırtılın Hikayesi ve Zenci ile Maymun başlıklı çizgiromanları hazırlamıştır. Emiroğlu'nun karikatürize stildeki temiz ve sade çizgileriyle hayat bulan bu çalışmaların hemen tamamı hayvan karakterlerin başrolde olduğu yapıtlardır. Özellik- 1964 yılında Aydın Aykan ile evlenen sanatçı, müzikte, karikatürcü kimliği kadar bilinememiştir. Eşi Aydın Aykan'la yerleştiği Almanya'da çok başanlı bir opera şarkıcısı olarak beğenilen ve birçok kez sahne alan sanatçı, 40 derece ateşle çıkmak zorunda kaldığı bir sahne deneyimi sırasında sesini yitirdi. Sahnede geçecek ikinci hayatını görkeme çevirme olanağı sesiyle birlikte kaybetti… Sesini tekrar kazanmak üzere yaptığı bütün çalışma ve araştırmaların hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Kendisi için birşey yapamasa da, yıllarca dünyanın birçok yerinden "ses"ini yitirmiş opera şarkıcılarına deva oldu. Birçok genç opera şarkıcısı adayına ders verdi, geleceğin yıldızla- rını yetiştirdi... Öyle ki, onun öğrencileri Almanya’da her zaman ayrıcalıklı olarak kabul edilmiştir... Sahne yaşamı sadece 4 yıl süren sanatçının çizerliği ise ömür boyu devam etmiş. Ta ki 4 Ekim 2011 tarihine kadar… Selma Emiroğlu Aykan ve kendi sesiyle, elleriyle, yüreğiyle güzelleştirdiği hayatı. Umarım Selma Emiroğlu Aykan 'ı kimse zamanın hoyratlığına sığınarak anımsamamazlık yapmayacak… İster bir soprano, ister usta bir çizer olarak hatırlayın… Değişmeyecek olan tek şey Selma Emiroğlu Aykan’ın zamana, tarihe ve sayfalara bıraktıkları… 12 GENÇLİK “ÜNİVERSİTE HAYATI ÖĞRENMEYİ ÖĞRENME SÜRECİ OLMALIDIR.” Niğde Üniversitesi, sadece nitelikli eğitimi ile değil aynı zamanda Niğde’ye kattıkları ile de çok değerli bir yere sahip. 18 binin üzerinde öğrencisi olan üniversite hedeflerine yenilerini ekleyerek büyümeye devam ediyor. Niğde Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Adnan Görür üniversitelerin misyonunu ise şöyle açıklıyor. “Hiçbir üniversite hiçbir öğrenciye bir meslekle ilgili her şeyi öğretemez. Üniversitenin aktaracağı bilgiyle yetinmek kötü bir üniversite hayatı demektir. İş dünyası mezunlarda, yabancı dil, iyi iletişim, zaman yönetimi ve hepsinden önce de fark yaratma özelliği arıyor. Elbette ki, üniversitede alınan eğitim büyük önem taşıyor. Ancak esas belirleyici süreç, üniversitede alınan eğitimin iş hayatına taşınabilmesidir.” Sayın Görür ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Niğde Üniversitesi’ni, geleceğe yönelik hedeflerini ve projelerini konuştuk. Niğde Üniversitesi 11 Temmuz 1992 tarihinde 131 personelle eğitim-öğretime başlamıştır. Kuruluş kanunu ile birlikte Niğde Üniversitesi bünyesinde 8 Fakülte, 2 Enstitü, 4 Yüksekokul, 10 Meslek Yüksekokulu, Rektörlüğe bağlı 2 Araştırma ve Uygulama Merkezi ile 1 Türk Musikisi Devlet Konservatuarı yer almaktaydı. 2006 yılında Şereflikoçhisar, Ortaköy ve Aksaray yerleşkelerinde yer alan birimlerinin ayrılması ile Niğde Üniversitesi bünyesinden ikinci bir üniversite çıkarmış dolayısıyla ikiye bölünmüştür. Niğde Üniversitesi bünyesinde yer alan akademik birimlerde 2013 Haziran ayı itibariyle toplam 18.181 öğrenci eğitim görmekte, 329’u öğretim üyesi olmak üzere toplam 737 öğretim elemanı görev yapmaktadır. Akademik personel ve öğrenci profilimiz Niğde Üniversitesi bünyesinde 7 fakülte, 3 enstitü, 3 yüksekokul, 6 meslek yüksekokulu bulunmaktadır. Niğde Üniversitesi, eğitim öğretim ve araştırma faaliyetleri yönünden aktif, üretken, günceli yakalayan, kendini sürekli yenileyen genç ve dinamik bir akademik kadroya sahiptir. Bu genç kadro içerisinde lisansüstü eğitimini yurt dışındaki ve ülkemizdeki köklü üniversitelerde tamamlamış çok sayıda öğretim elemanı bulunmaktadır. Niğde Üniversitesi öğretim üyeleri, ulusal ve uluslararası yayın ve konferans çalışmalarının yanı sıra farklı kuruluş- larca desteklenen büyük bütçeli birçok projeyi yürütmekte, önemli şirketlere danışmanlık yapmaktadır. Öğrenciyle olumlu ve kolay iletişim kurabilen bu genç ve dinamik akademik kadro Niğde Üniversitesi’nin en önemli avantajlarından biridir. Niğde Üniversitesi’nde; 38 profesör, 75 doçent, 216 yardımcı doçent, 157 öğretim görevlisi, 48 okutman, 193 araştırma görevlisi ve 10 uzman olmak üzere toplam 737 akademik personel görev yapmaktadır. Üniversitemiz, öğretim üyesi ve öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayıları itibariyle Avrupa standartlarına yakın bir durumda bulunmaktadır. Niğde Üniversitesi ülkemizin 81 vilayetinden gelen öğrencileri, sorunsuz olarak bir arada yaşatan üniversitedir. 18 bin öğrencimizin 81 vilayetten olması tesadüf de değildir. Çünkü yüksek lisans ve doktora öğrencilerimiz de 75 farklı vilayetten gelmektedir. Üniversitenin Niğde’nin ekonomik ve sosyal yaşamına katkılarını aktarabilir misiniz? Üniversiteler sadece verdikleri eğitimle ya da teknolojik ve bilimsel gelişmeye öncülük etmeleriyle sorumluluklarını yerine getirmiş olmazlar. Artık günümüz üniversitelerinin bulundukları kentin ve bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan gelişmesine de katkı sağlama yükümlülükleri vardır. Bu yönüyle üniversitelerin üzerine düşen yük, diğer kurum ve kuruluşların üstlendiği yükten çok daha ağır ve kapsamlıdır. Çeşitli toplumsal sorunlara bilimsel açıdan yaklaşıp çözüm üretmek, kaynak yaratmak ya da var olan kaynakların verimli kullanımını sağlamak, iş dünyası ve yöneticiler için yol haritası çizmek, kısacası bölgesel kalkınma ve gelişmeye destek olmak da üniversitelerin asli sorumlulukları arasında yer alır. Bütün bunların gerçekleştirilmesi, üniversitelerin bulundukları kentle bütünleşmesine bağlıdır. Üniversiteler halktan kopuk, bölgesel dinamiklerden uzak, toplumsal değerlerden habersiz yabancılaşmış kurumlar değildir. Aksine, halkla iç içe, bölgesel sorunlardan haberdar, toplumsal değerleri sahiplenmiş, her türlü sosyal ve kültürel sorunun kaynağına inmiş çözüm arayan kurumlar olmalıdır. Bu bağlamda, Niğde Üniversitesi olarak, bu güne kadar sergilediğimiz olumlu yaklaşımla kentimize ve bölgemize yarar sağlama gayreti, temel hareket noktalarımızdan biri olmuştur. Tesis etmeye çalıştığımız kent-üniversite birlikteliğinin, ilimiz ve bölgemiz açısından birçok alanda belirgin gelişme ve yararlar sağlaması kaçınılmazdır. Öğretim elemanlarımızın yaptığı bilimsel çalışma ve araştırmaların kentimizde uygulanabilirliğini sağlamak ya da kurumlar arası yürütülecek ortak projeler geliştirmek, Niğde’nin gerek sınaî, gerek iktisadi ve gerekse sosyo-kültürel sorunlarına çözüm üretecek, kalkınmasına destek olacaktır. Bu doğrultuda, Niğde Üniversitesi olarak, şimdiye kadar çeşitli kurum ve kuruluşlarla, meslek odalarıyla, iş adamlarıyla, siyasetçilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla ve topyekün Niğde halkıyla gerçekleştirmeye çalıştığımız uyumlu birlikteliği daha ileriye götürme azim ve kararlılığında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Ulusal ve evrensel sorumluluklarının yanı sıra Niğde’ye hizmet etmek, yarar sağlamak Niğde Üniversitesi’nin başlıca var olma nedenlerinden biridir. 18 binin üzerinde öğrencimizin, akademik ve idari toplam 1300'e yakın personelimizin olduğunu düşünürsek 120 bin nufusa sahip Niğde'de her 6 kişiden biri üniversitede, geride kalan 5 kişinin o bir üniversiteliden etkilenmemesi mümkün değil. Bu etkileşim varsa bunun sonucunda kesinlikle şehirde bir kültürel gelişme bir sosyal değişim bir ekonomik hareketliliğin olmasını dikkate almak zorundayız. Hele ki o bir üniversitelinin dışında kalan 5 kişinin önemli bir kısmının genç nüfus olduğunu düşünürseniz üniversitenin toplumu nasıl etkileyeceğini çok açık ve net bir şekilde görmeniz mümkün olacaktır. Düzenlediğimiz konferanslar, kongreler, sempozyumlar, paneller, söyleşiler, tiyatro gösterileri ve diğer gösterilerin tamamı halkımıza da açık. İsteyen Niğdeli vatandaşlarımız bu etkinliklerimizi takip edebiliyorlar. Ayrıca kent, ağırlıkta olan üniversite öğrencisine göre şekillenmiş vaziyette. Öğrencilerimizin yeme içme, giyinme, eğlenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri çok sayıda işyeri mevcut. Böylelikle şehre büyük bir ekonomik girdi sağlanmış oluyor. Gençlerimizin üniversitenizde faydalanabileceği sosyal imkanları anlatabilir misiniz? Kampüste sosyal yaşam nasıl geçmekte? Niğde Üniversitesi’nde, eğitim-öğretim ve bilimsel çalışmaların yanı sıra öğrencilerin sadece eğitim gördüğü alanlarda değil, sosyal ve kültürel alanlarda da kendilerini yetiştirme fırsatına sahip olması gerekliliğinden hareketle kültürel ve sosyal etkinliklere büyük önem verilmektedir. Kariyer gelişimi açısından öğrencilerin güncel bilgi, araştırma, analiz, yorum ve sunum yetenekleri geliştirilirken, sosyal etkinliklere katılımları da teşvik edilmekte kişisel ve sosyal yeteneklerini geliştirmeleri konusunda olanaklar sunulmaktadır. Niğde Üniversitesi önlisans, lisans ve yüksek lisans programlarına kayıtlı öğrencilerin toplumsal ve kültürel gelişimlerine katkı sağlamak, beden ve ruh sağlıklarını korumak, onları araştırmacı ve yaratıcı niteliklere sahip kişiler olarak GENÇLİK yetiştirebilmek gibi amaçlarla kurulan öğrenci kulüpleri de eğitim öğretim yılı içerisinde birçok etkinliği hayata geçirmektedir. Öğrenciler, 30 civarında olan öğrenci kulüplerinden dilediği kulübe üye olarak çalışmalara katılabilme, aktif görev ve sorumluluk alabilme imkânına sahiptir. Niğde Üniversitesi genç yaşına rağmen son yıllarda ciddi şekilde gelişme gösteren üniversitelerden bir tanesi. Özellikle kampus alanında öğrencilerimiz için sosyal ve spor alanları yaratma gayretindeyiz. 1’i yarı olimpik ve 2500 seyirci kapasiteli olmak üzere 4 kapalı spor salonu, 1 kondisyon merkezi, 1 ışıklandırmalı çim stadyum, 5 halı saha, 6 epdm zeminli çok amaçlı açık spor tesisi, 1 uluslararası standartlarda atletizm pisti ve standart sentetik futbol sahası öğrencilerimize hizmet vermektedir. Bu anlamda kampus alanında öğrencilerin sosyal ihtiyaçlarını karşılaması bakımından büyük bir kafeteryayı inşa ettik. Buna ilave olarak kültürel faaliyetler bakımından yeteri kadar konferans salonumuz var ama bunun yanında bir kongre merkezinin inşasına da başladık ve önemli mesafe kat ettik. Bu Kongre merkeziyle birlikte üniversitemizin bilimsel ve akademik çalışmaları açısından büyük sempozyumlara ev sahipliği yapması büyük kongrelerin buradan yapılması söz konusu olabilecektir. Akademik çalışmalar ile bilimekatkınız, personelinizin bilimsel çalışma yapabilme imkanları ve araştırma geliştirme çalışmalarına olan katkılarından söz edebilir misiniz? Her anabilim dalı için çok geniş ve son teknolojik donanımla donatılmış araştırma ve çalışma ortamları oluşturulmuştur. Üniversitemiz bünyesinde çok sayıda araştırma geliştirme laboratuarı vardır. Bunun yanı sıra Avrupa standartlarında Merkezi Araştırma Laboratuarı adıyla özel bir araştırma merkezi oluşturulmuştur. Talepte bulunan her öğretim elemanı için özel çalışma ve araştırma ortamı tahsis edilmektedir. Bunun yanı sıra çok sayıda öğretim elemanımızın projesi desteklenmekte bilimsel çalışmalar her yıl düzenlediğimiz "Bilimsel Yayınları Teşvik Ödülleri" kapsamında ödüllendirilmektedir. Ülkemizin gelişmiş ülkeler arasına girmesinin yolu bilgi üretmekten ve üretilen bilginin ticarileştirilmesinden, günlük hayata aktarılmasından geçmektedir. Ülkemizin bilim ve teknolojiyi takip eden değil bilgiyi üreten, ürettiği bilgiyi teknolojiye dönüştüren bir ülke olması gerekiyor. Üniversiteler, sanayi ile işbirliğini çok daha güçlü bir noktaya taşımak ve ürettiği bilgiyi en kestirme yoldan toplumsal faydaya dönüştürmek zorundadır. Ülkemizin ve bölgemizin önemli sanayi kuruluşlarıyla ortak yürüttüğümüz bilimsel çalışma ve projelerin yanı sıra yakın zaman önce Bakanlar Kurulu kararı ile resmiyet kazanan ve yönetici şirket kurma faaliyetleri hızla sürdürülen Niğde Üniversitesi TEKNOPARK’ı, bu adımların bir örneği niteliğindedir. Bu anlamda, TAİ ile yapılan bilimsel işbirliği protokolu, uzun zamandır süregelen VESTEL ile yapılan işbirliği ve son günlerde üniversitemiz gündeminde olan DOĞUŞ grubu ile yapılan ve yapılacak olan işbirlikleri de büyük önem arz etmektedir. Bu işbirliklerini geniş bir yelpazeye yaymak ve sürdürülebilir olmasını sağlamak zorundayız. Üniversitenizin temel sorunları ? Üniversitemiz büyük oranda sorunlarını aşmış, eksiklerini gidermiş durumdadır. Yaşanan sorunların büyük bir bölümü şehrin kısıtlı imkanlara sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda havaalanının olmaması ulaşım ile ilgili ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra sosyal imkanların kısıtlı olması da öğrenci ve öğretim elemanlarımız açısından çeşitli sorunlara sebep olmaktadır. Bütün bunlara rağmen Niğde, gelişen ve gelişmeye açık bir kenttir. Hayata geçecek yeni projeleriniz var ise paylaşabilir misiniz? Niğde Üniversitesi TEKNOPARK'ın en kısa sürede faaliyete geçirilmesi için çalışmalar hızla sürdürülmektedir. İdari Bina ve İnkübatör İnşası’nın en kısa sürede başlatılması planlanmaktadır. Bu süreçte, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan destek alınması hedeflenmektedir. Bütün bunlar tamamlandıktan sonra Niğde Üniversitesi TEKNOPARK bünyesinde AR-GE faaliyetlerini yürütecek şirketler için başvuru ve değerlendirme sürecinin başlatılması planlanmaktadır. Bunun dışındaki projeleri hedefler niteliğinde şu şekilde sıralayabiliriz: Birincisi; sanayi kuruluşları ile işbirliğimizi güçlendirmek ve ortak çalışmaların sayı ve niteliğini arttırmak. Üretilen bilginin sürekliliği ve faydaya dönüştürülmesi bir zorunluluktur. İkincisi; uluslararası işbirlikleri için önümüze önemli hedefler koyarak arayışlarımızı yoğunlaştırmak, mevcut akademik işbirlikleri ve değişim programlarını araç olarak kullanmak suretiyle, bilimsel araştırma işbirlikleri yapmak. Uluslararası fonlardan destekler alabilmek. Üçüncüsü; sözde değil, gerçekten üreten araştırma merkezleri kurmak. Bunun için özellikle disiplinler arası çalışmalara önem vermek, araştırma grupları oluşturmak. Buna paralel olarak, bugün itibariyle 50 bine yaklaşan doktoralı akademisyen sayısını 2023 hedeflerine uygun olarak 150 bine çıkarma hedefine katkı sağlamak için, çok sayıda nitelikli doktoralı eleman yetiştirmek. Diğer bir husus ise, öğrenciyi özellikle de lisans düzeyinde öğrenim gören öğrenciyi üretilen bilginin parçası haline 13 getirmek. Çünkü öğrencilerimizi bilimsel çalışmalarımıza ve projelerimize dâhil edemediğimiz sürece bilimsel çalışmanın sürekliliğini ve gelişimini sağlamamız söz konusu olmayacaktır. Üniversiteler öğrencilere klavuzluk eder Türkiye’de eğitim hayatı üç aşamalı: Üniversite öncesi, üniversite hayatı ve üniversite sonrası. Uzun, zorlu ve yorucu bir süreçten sonra tercih noktasındayız. Eş ve meslek seçiminde hata yapmamak gerekiyor. Yaşamlarının 50 yılını etkileyecek bir süreç. Üniversite hayatı öğrenmeyi öğrenme süreci olmalıdır. Tercihte elbette üniversite sonrasını da hesaplamak zorundayız. Hiçbir üniversite iş garantisi veremez. Üniversiteler, öğrencilerine kılavuzluk ederler, iş dünyasıyla buluştururlar. Bundan sonrası artık kişinin aldığı eğitimi kullanabilmesine ve kendisini geliştirmesine bağlıdır. Hiçbir üniversite hiçbir öğrenciye bir meslekle ilgili her şeyi öğretemez. Üniversitenin aktaracağı bilgiyle yetinmek kötü bir üniversite hayatı demektir. İş dünyası mezunlarda, yabancı dil, iyi iletişim, zaman yönetimi ve hepsinden önce de fark yaratma özelliği arıyor. Elbette ki, üniversitede alınan eğitim büyük önem taşıyor. Ancak esas belirleyici süreç, üniversitede alınan eğitimin iş hayatına taşınabilmesidir. Üniversiteler arasındaki farkı; akademisyen kalitesi ve sunulan eğitim ve araştırma imkanları oluşturur. Bilim ve teknoloji çok hızlı ilerliyor. Her an öğrendiğiniz bilgi eskiyor. Yerine yeni bilgiyi koymak zorundasınız. Bütün bilgi aktarılamaz. Üniversitenin sağlayacağı şartlar önemli, ama öğrencinin kendini geliştirme çabası daha çok önemli. Kısacası üniversite öğrenmeyi öğretecek, öğrenci ise kendini geliştirecek. Üniversiteler, uluslararası kriterlere uygun eğitim vermek, nitelikli bilgi üretmek, rekabet edebilir insan kaynağını yetiştirmek ve bunları bir araya getirerek bilgiyi teknolojiye ve toplumsal fayda dönüştürmek zorundadır. Bu bakımdan üniversitenin, yetenekleri keşfetme, girişimci, yenilikçi, katılımcı ve yaratıcı bireyler yetiştirme yolunda yeni ufuklar açacak bir eğitim anlayışına sahip olması çok önemlidir. Öğrencilerin bilimsel çalışmalara dahil olması önemlidir Öğrenciyi üretilen bilginin parçası haline getirmek gerekiyor. Öğrencilerimizi bilimsel çalışmalarımıza ve projelerimize dâhil edemediğimiz sürece bilimsel çalışmanın sürekliliğini ve gelişimini sağlamamız söz konusu olmayacaktır. Üniversite sayısının 170’leri aştığı ülkemizde, birkaç yıl içinde bir üniversiteyi öğrenci açısından cazip kılacak en önemli kriterlerden birisi öğrencilerin bilimsel çalışmalara dâhil edilmesi olacaktır. Bizler bu imkanı öğrencilerimize şimdiden sağlamalı, öğrencilerimizin kendi bilimsel çalışmasını yapmalarının ya da hocalarının çalışmalarında görev almalarının önünü açmalıyız. Bunun dışında uygulama yoluyla öğrencilerin edindikleri bilgileri pratiğe dönüştürme yetisine sahip olmalarını sağlamak gerekir. Bunun için atölye, laboratuar ya da uygulama merkezleri oluşturmak, sanayi ile işbirliği yaparak staj ve benzeri uygulama yöntemleri ile öğrencilerin edindiği bilgileri pratiğe dönüştürmek ciddi yararlar sağlayacaktır. Vizyonunuz Niğde Üniversitesi olarak, sahip olduğumuz değerlerin bilinciyle, bilimin aydınlığını ilke edinerek, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda emin adımlarla yürüyüp, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için yararlı işler yapmak en büyük hedefimizdir. Sorumluluğumuz; rahmetle ve şükranla andığımız atalarımızın büyük bedeller ödeyerek ortaya koydukları tüm değerleri gelecek kuşaklara eksiksiz teslim etmektir. Niğde Üniversitesi, ilke ve hedeflerinden şaşmadan bir yandan üstlendiği tüm görevleri yerine getirecek, bir yandan da büyüyüp gelişerek ülkemizin önemli üniversiteleri arasında hak ettiği yeri alacaktır. 14 SEKTÖREL KURULUŞLAR “AİLE İŞLETMELERİ DÜNYA ÇAPINDA İŞ YAPILANMASININ EN BASKIN UNSURUDUR.” Aile işletmesi kavramı çok eski yıllara dayansa da, kurumsallaşma yeni kuşaklarla oluşmaya başlamıştır. Türkiye Aile İşletmeleri Derneği (TAİDER) bu kurumsallaşma yolunda şirketelere yol gösteren çok önemli bir kurum. TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Şerife İnce Eren aile şirketlerinin kurumsallaşması için önerilerini ise şu sözlerle açıkladı; “Aile şirketinin kurumsallaşma yolunda ‘Aile-İş (profesyonellik)-Ortaklık (mülkiyet)’ dinamiklerinin birbiriyle örtüşen, bir o kadarda ayrışan noktalarını tespit etmek ve üzerinde çalışmak, kaynak ve emek harcamak durumundadırlar.’ Eren aile şirketleri ve kurumsallaşmasının önemini Genç Yöneticiye anlattı Ülkemizde aile şirketlerinin üçüncü kuşaklara devri düşük düzeydedir. Ülkemizde de köklü aile şirketleri mevcut Aile şirketleri ülkemizde GSMH’nın en az %75’ ini ve Türkiye istihdamının %85’ini sağlamaktadır. Girişimcilerin %90’ ının aile şirketleri olduğu ülkemizde aile şirketlerinin sürdürülebilirliğinin ulusal ekonominin kalkınması ve gelişmesi için çok önemli olduğunun altını çizmek isteriz. Ankara Sanayi Odası rakamlarına göre ülkemizde aile şirketlerinin sektörel dağılımı üretim %51.2, inşaat %15,4, ticaret %19,5, turizm %4,8, finans %4, diğer %4,8 şeklinde özetlenmiştir. Ülkemizde en eski aile işletmeleri arasında Hacı Bekir Lokumları 1777, İskender Efendi 1860, Vefa Bozacısı Hacı Sadık 1870, Kurukahveci Mehmet Efendi 1871, Komili Hasan 1878, Hacı Şakir 1889, Tuzcuoğlu Nakliyat 1893, Arkas Holding 1902 gibi örnekleri verebiliriz. (Kaynak: Pwc 2011-Türkiye) Yapılan araştırmalara göre dünyada aile şirketlerinin %30’u ikinci kuşaklara ve ancak %10’uüçüncü kuşaklara devr olabilmişken, Türkiye’de bu oran çok daha düşüktür. Şerife İNCE EREN TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Derneğimiz 40 kurucu ailenin bir araya gelmesi ile Ağustos 2012’de İzmir’de kurulmuştur. Kuruluşun hemen ardından TAİDER, dünyada 29 ülkeden 7000’ e yakın aile üyesinin üye olduğu İsviçre merkezli Aile İşletmeleri Uluslararası İletişim Ağı (FBN-Family Business Network) üyeliğini gerçekleştirmiş ve Türkiye paydaşı olmuştur. Derneğimiz amaçları arasında; • Ülkemiz aile işletmelerinin özgün gereksinimleri ve çıkarlarına uygun yönetim ilkeleri doğrultusunda; • Aile şirketlerinde bilginin üretilmesi, teşvik edilmesi ve yayılması, • Aile şirketlerinin kurumsallaşması, kârlı sürdürülebilir büyümesi ve gelecek nesillerin desteklenerek ülkemizin ekonomik kalkınmasına katkı sağlanması, • Aileler arasında paylaşım, birliktelik, iletişim ve ilişki ağı imkânlarının oluşturulması yeralmaktadır. TAİDER’in etkin faaliyetleri Derneğimiz Türkiye çapında yürüttüğü faaliyetleri ile etkinliğini sürdürmektedir. Bu faaliyetlerimiz şöyledir: Ülkemizdeki aile şirketleri arasında, geçmiş deneyimlerin bir güven ortamı sağlanarak paylaşılmasına ve şirketlerin birbirlerinden öğrenmelerine -destek olmalarına- ve ilişki ağının geliştirilmesine yönelik organizasyonlar gerçekleştirmek. Kurumsallaşmaya giden yolda aile şirketlerinin 3 dinamiğinin (Aile-İşOrtaklık) farkındalığını sağlayıcı bilgilendirme toplantıları düzenlemek. Aile şirketindeki gelecek nesillere öncülük edebilen bir kurum olmak amacıyla gelecek nesil paylaşım ve bilgilendirme etkinlikleri yapmak. Uluslararası platformda ülkemiz aile şirketlerinin temsilini sağlayıcı ve aynı zamanda yurt dışında düzenlenen etkinliklerin Türkiye’de yapılmasını teşvik edici organizasyonlara öncülük etmektir. Türkiye’de 70-80 yıllarında kurucu olan birinci kuşakların kurmuş olduğu büyük sanayi şirketlerimizin hemen hepsi, önümüzdeki 10 yıl içinde büyük olasılıkla kuşak değiştirecek, yani bir sonraki kuşağa geçeceklerdir. Aile şirketlerinin sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve kurumsallaşması hususu önemlidir. Genel olarak aile ve iş arasında güçlü bir ilişki vardır. Diğerlerinden farklı olarak, kısa dönem karlılık yerine aile şirketlerinde uzun dönem işin sürdürülebilirliği, mülkiyete ve idarenin bir nesilden diğerine aktarılması önemli ve kritik konulardır. Aile işinin gelecek nesillere aktarımı finansal varlıkların yanı sıra, değerlerinin, sosyal ve kültürel sermayenin, iş alanındaki deneyimlerin ve iletişim ağının aktarımını da içerir. Yukarda saydığımız tüm değerler aileden aileye farklılık gösterse de (her aileye özgü ve özel olsa da) aile şirketinin kurumsallaşma yolunda • Aile • İş (profesyonellik) • Ortaklık (mülkiyet) dinamiklerinin birbiriyle örtüşen, bir o kadar da ayrışan noktalarını tespit etmek ve üzerinde çalışmak, kaynak ve emek harcamak durumundadırlar. Aile şirketlerimizin avantajı ve dezavantajları da bulunmaktadır Aile işletmelerinin üstün (avantajlı) yanları “ailenin özverisi ve itibarı, çalışanların sadakati, uzun dönemli planların yapılabilmesi, esneklik ve dinamizm, sosyal duyarlılık, yönetici hissedar birliği, aile ilişkilerini geliştirme” şeklinde özetlenebilir. Geliştirilmesi gereken yanları ise “çatışma/rol karmaşası, akrabaya öncelik tanıma, yöneticilerin eğitiminin yetersizliği, aile üyeleri arasında rekabet, devretme sorunu, statükoculuk ve tutuculuk, merkeziyetçi yönetim, ailenin iç yapısı” gibi başlıklarda toplayabiliriz. Aile şirketleri tüm dünya ekonomilerinde kritik bir role sahiptir. Aile işletmeleri dünya çapında iş yapılanmasının en baskın unsurudur ve tıpkı ülkemizde olduğu gibi tüm dünya ülke ekonomilerinde kritik bir rol oynar. Ülkelerin gelenek, ekonomik ve yasal düzenlemelerine göre farklılıklar olsa da genel anlamda aile işletmelerinin 3 dinamik (Aile-İş-Ortalık) gerçeğinin evrensel olduğunu söyleyebiliriz. Uluslararası araştırmalar göstermektedir ki kuşaktan kuşağa geçmede çok zorlanan aile şirketleri uluslararası boyutta da “kurumsallaşamama, devir planının olmaması ya da yanlış devir planı, Aile Anayasası kültürünün yerleşmemiş olması” gibi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. O nedenle uluslararasında uygulanan yöntemler ile Türkiye’de uygulanan yöntemler (eğitim/bilinçlendirme/bilgi aktarımı /evrensel en iyi uygulamaların yaygınlaştırılması, yaşama geçirilmesi ve takibi) arasında temelde farklılık yoktur. YENİ TEKNOLOJİLER 15 İNŞAAT PROJELERİNDE ARTTIRILMIŞ GERÇEKLİK SİSTEMİ UYGULAMALARI Bilgi teknolojilerinin avantajlarını konularındaki birikim ve tecrübe ile bütünleştirmek Türk inşaat sektöründe geliştirilmeye en açık alanlardan biridir. Bilgi teknolojilerinin şantiyelerde etkin kullanılması, şantiyelerdeki verimliliği, üretkenliği, kaliteyi, iş sağlığı ve güvenliğini ve dolayısıyla proje maliyeti ve süresini olumlu yönde etkileyecektir. Bu bağlamda, bilgi teknolojilerine yeni bir bakış açısı getiren “Arttırılmış Gerçeklik” teknolojisi Türk inşaat sektörünün hizmetine sunulabilecektir. ya da tamamen durmasına da neden olabilmektedir. Ayrıca, hayati tehdit unsuru taşıyan bu durumlar bazen ölümle sonuçlanan kazalar haline de dönüşebilmektedir. Bu tür olumsuzlukları engellemek için “Arttırılmış Gerçeklik” ile Global Konumlandırma Sistemini (GPS) bütünleştirilerek, altyapı tesislerinin CAD modelleri ile gerçek görüntülerin canlı videosu elde edilebilir. Böylece ekipman operatörü, altyapı tesislerinin sanal görüntülerini gerçek zamanlı görüntüleyerek kazının altyapı tesislerine zarar verilmeden yapılmasını sağlayabilmektedir. (Şekil 2) Okul eğitimi, askeri savaş endüstrisi, askeri eğitim, endüstriyel bakım, perakende satış, sağlık gibi birçok sektördeki hizmetleri geliştirmek için tasarlanan “Arttırılmış Gerçeklik”, en basit tanımıyla, gerçek dünyanın sanal dünyadan gelen bilgi ile zenginleştirilmesidir. “Arttırılmış Gerçeklik”, kullanıcının gerçek dünyada gördüğü manzaraya bir bilgisayar tarafından üretilmiş bilginin eklendiği bir teknoloji ya da ortam olarak da adlandırılabilir. 21. yüzyıla girmemizle beraber, yapılar daha karmaşık hale gelme eğilimindedir. Özellikle elektro-mekanik sistemlerin yapılara eklenmesi, uzmanlık gerektiren imalatlar için birçok farklı alanda uzman işçilerin kalabalık bir grup olarak şantiyelerde bir arada çalışmasına neden olmaktadır. Bu karmaşık ortama bir de zaman baskısı eklendiğinde işin ilerleyişi net bir bakış açısı ile takip edilemeyerek, maliyeti artıran imalat hataları ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber şantiye güvenlik riskleri de artmaktadır. Bu problemleri aşmak için, inşaat işçilerine etraflarında sürekli değişen şantiye ortamı ve ellerindeki işlerle ilgili gerçek zamanlı ve doğru bilgileri vermek büyük önem taşımaktadır. Bu noktada “Arttırılmış Gerçeklik” devreye girmektedir. Görsel “Arttırılmış Gerçeklik”, yerinde deneyim, yerinde onama ve yerinde uyarı sistemi olmak üzere 3 ana kategoride kullanılabilmektedir. Yerinde deneyim ile bir binanın, köprünün ya da başka bir yapının, inşa edilmeden önce yapılacağı yerde ken- Şekil 1. İnşaat Projelerinde Arttırılmış Gerçeklik Uygulaması Örneği dini çevreleyen koşullar ve coğrafya ile nasıl duracağını öngörebilmek mümkün olabilmektedir. Yerinde onama ile 3 boyutlu bir yapı haritası, belirli bir referans noktasına göre yapının üzerine sanal bir görüntü ile oturtularak gerçekte yapılan işin, amaçlanan tasarım ile uyumlu olup olmadığı kontrol edilebilmektedir. (Şekil 1) Yerinde uyarı sistemi ile ise görülemeyen tehlikelerin varlığında, işçiler duvarda asılı bir uyarı levhasına göre daha dikkat çekici şekilde uyarılıp, güvenlikleri arttırılabilmektedir. Görüldüğü gibi, “Arttırılmış Gerçekliğin” bu üç yolla kullanımı, projenin amacına uygunluğu, ilk tasarımı ile doğruluğu, kalitesi, çevresi ile olan uyumu ve de iş sağlığı ve güvenliği gerçek zamanlı olarak etkin bir şekilde yönetilebilmektedir. Bu teknolojinin kullanılabilmesi ile her türlü inşaat projesinde aynı amaçlar doğrultusunda benzer faydalar elde edilebilir. İnşaat projelerinde bir kazı esnasında mevcut yeraltı altyapı tesislerinin zarar görmesi oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Bu tür istenmeyen olaylar, projeye finansal kayıp getirebileceği gibi, projenin gecikmesine Şekil 2. İnşaat Projelerinde Arttırılmış Gerçeklik Uygulaması Örneği İnşaat sektörü, bu teknolojiyi henüz yeterince kullanmayan sektörlerin başında gelmektedir. Sürekli artan donanımsal gelişmeler ve izleme teknikleri inşaat sektöründe de “Arttırılmış Gerçeklik” tabanlı uygulamaların yaratılmasını motive etmelidir. Türk inşaat sektöründe Arttırılmış Gerçeklik teknolojisinden faydalanılarak, şantiyelerdeki personelin kullanabileceği akıllı cihazlarla başarılı uygulamalar ortaya çıkarmak, inşaat projelerinde yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Doç.Dr.Gökhan ARSLAN, Anadolu Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Eskişehir e-posta:[email protected] Yard.Doç.Dr.Serkan KIVRAK, Anadolu Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Eskişehir e-posta:[email protected] 16 DÜNYADAN PROJELER BÖYLE BİR KÜTÜPHANE GÖRMEDİNİZ ! Okuduğumuz her satır, her kitap aslında hayatımızı aydınlatan en büyük zenginliklerdendir. Dünyada ise tam bu zenginlikler için tasarlanmış öyle kütüphaneler var ki sizi gerçekten büyülüyor. İşte bu yazımızda size böyle görkemli bir mekanı; St. Gall Kütüphanesi’ni tanıtacağız. büyük Barok kiliselerinden biridir. Yapımına 1760’larda başlanan katedralin dış cephesi, iç mekanın beyaz alçı bezemeleri ve ince altın kaplama işlemeleri göz alıcıdır. 11. yüzyılda kesişler tarafından hazırlanan elyazmaları, manastırın sağ kanadını oluşturan kütüphanede muhafaza edilmektedir. Giriş kapısının üzerinde bulunan Yunanca ‘psykhé iatreion’ (ruhun eczacısı) yazısı dikkat çeker. Barok sanatının bir şaheseri olan salonun freskli tavanına kadar yükselen raflarında yaklaşık 100.000 eser bulunmaktadır. Tarihi çok eski yıllara dayanan kütüphane, İsviçre’nin en önemli manastırı olan St. Gall Manastırı’nda yer alır. Manastır ve kütüphane St. Gallen şehrinin önemli sembollerindendir. Dantel ve dokuma sanayisinin merkezi olan St. Gallen kuzeydoğu İsviçre Alpleri ile Konstanz Gölü arasında yer alır. Ortaçağ’dan kalma bina cephelerinin modern binalar ve son moda barlarla iç içe olduğu bu dinamik şehir, geçmiş ve modern zamanları bir arada yaşatır. Şehir merkezinde yer alan St Gall Manastırı, Avrupa’da inşa edilen, en son Kütüphane, el yazmaları ve 1500 yılından önce basılmış, süslemeli ciltler koleksiyonundaki 3600 eseriyle dünyanın en zengin koleksiyonlarından birine sahiptir. 9. ve 16. yüzyıllar arasından kalma çok sayıda, değerli İrlanda, Karolenj ve Otto hanedanı elyazmaları cam vitrinlerde sergilenir. Rafların en üst kısımlarındaki çocuk melek figür- leri salonun değişik yerlerindeki kitapların konularını göstererek ziyaretçilere rehberlik eder. Örneğin, gözü teleskopta olan çocuk melek astronomi kitaplarının bulunduğu rafları gösterir. Girişi ücretli olan kütüphane, Pazartesi’den Cumartesiye 10.00-17.00 saatleri arasında, Pazar günleri saat 10.00-16.00 arasında ziyarete açıktır. Dünyanın en eski ve en zengin kütüphanelerinden biri olarak bilinen St. Gall, el yazması eserlerin dışında en eski mimarî çizimleri barındırmasıyla da ünlüdür. İsviçre'nin en eski kütüphanesi olan St. Gall Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından, 1983 Dünya Mirası olarak adlandırılmıştır. Bilginin değerini mimari kimliğinde de taşıyan ve yansıtan St. Gall Kütüphanesi, kelimelerin mucizesini insana hissettiren çok önemli bir mekan.
Benzer belgeler
Pdf Formatı
IŞIL GÜVENSOY
İREM ŞEREFOĞLU
KEMAL CEYLAN
KORAY KARADUMAN
LEYLA NASIROĞLU
MERT YILDIZHAN
MERİÇ AYDENİZ