gaziantep`te yaşayan barak türkmenleri`nin inanç, adet
Transkript
gaziantep`te yaşayan barak türkmenleri`nin inanç, adet
T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZİANTEP’TE YAŞAYAN BARAK TÜRKMENLERİ’NİN İNANÇ, ADET VE GELENEKLERİNİN DİNLER TARİHİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Tezi Hazırlayan Özlem ANDAÇ ŞAHİN Tezi Yöneten Prof. Dr. Harun GÜNGÖR Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Dinler Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi OCAK-2007 KAYSERİ II Prof. Dr. Harun GÜNGÖR danışmanlığında Özlem ANDAÇ ŞAHİN tarafından hazırlanan “Gaziantep’te Yaşayan Barak Türkmenler’inin İnanç, Adet ve Geleneklerinin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi ” adlı bu çalışma jürimiz tarafından Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir. JÜRİ: Üye : ……………….. Üye : ………………. Danışman : ……………….. ONAY : Bu tezin kabulü Enstitü Yönetim Kurulu’nun ………… …tarih ve ……….. sayılı kararı ile onaylanmıştır. …/…/2006 Enstitü Müdürü III TEŞEKKÜR “Gaziantep’te Yaşayan Barak Türkmenleri’nin İnanç, Adet ve Geleneklerinin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi” konulu çalışmamız sırasında konu seçimimden başlayıp bütün çalışma boyunca bizden yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Harun GÜNGÖR’e, gerektiğinde bilgi ve desteğini bizden esirgemeyen Prof. Dr. Mustafa ÜNAL’a, ayrıca yazılı kaynakları bulmamda bana yardımcı olan Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ruhi ERSOY’a teşekkür ederim. Saha çalışması yaparken zaman zaman bana köy gezilerinde eşlik eden öğretmen arkadaşlarım Bülent TİRYAKİ Bey ve eşi Özlem TİRYAKİ Hanım Efendi’ye, maddimanevi desteğini benden esirgemeyen sevgili eşim Mehmet ŞAHİN Bey’e, isimleri çalışmanın sonunda zikredilen ve bu çalışmanın çıkmasına katkıları olan kaynak kişilere sonsuz teşekkür eder, minnettarlığımı borç bilirim. IV GAZİANTEP’TE YAŞAYAN BARAK TÜRKMENLERİ’NİN İNANÇ, ADET VE GELENEKLERİNİN DİNLER TARİHİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Özlem ANDAÇ ŞAHİN ÖZET Ülkemizin bazı bölgelerinde önceleri göçebe yaşantıyı benimsedikleri halde ekonomik ve coğrafi şartların gereği yerleşik hayata geçmek zorunda kalan Türkmenler mevcuttur. Bunlardan biri de Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenleridir. Tezin birinci bölümde hayatın çeşitli safhalarıyla ilgili halk inanışları üzerinde duruldu. İkinci bölümde tabiat ile ilgili halk inanışları üzerinde durularak yağmur yağdırmak, ay tutulması, gök kuşağı, bereket ve uğur ile ilgili inanışlar hakkında bilgi verildi. Daha sonra hastalık tedavilerine yönelik halk inanışlarından muskacılık ve nazar değmesi ve korunma usulleri, kurşun dökmek, dövme yaptırmak konuları üzerinde duruldu. Üçüncü bölümde kutsallık kazanan ve ziyaret edilen yerler tanıtıldı. Gaziantep yöresi Barak Türkmenleri’nin örf ve adetleri incelenirken İslam ve geleneksel Türk dini ve kültürüyle bağlantı kurulmaya çalışıldı. Bu çalışma yapılırken Barak Türkmen köylerinin bazılarına gidilerek saha araştırmasında bulunuldu. Mezarlıkları gezildi. Kaynak kişilerle röportajlar, anketler yapıldı ve bu kaynak kişilerin listesi, köylerin adı çalışma sonunda sunuldu. Anahtar Kelimeler: Türkmen, ziyaret, kutsal, adak, bereket V EVALUATION OF BELIEFS, CUSTOMS AND TRADITIONS OF BARAK TURKOMANS WHO LIVE IN GAZİANTEP IN TERMS OF HISTORY OF RELIGIONS Özlem ANDAÇ ŞAHİN SUMMARY There are Turkomans who are obliged to pass to settled life because of economic and geographical conditions, although They used to live as migrant in some regions of our country one of them is Barak Turkomans living in Gaziantep. In the first part of the thesis, by mentioning about the beliefs of people, related to various stages of the life, the practices which were done at the moment of marriage, birth and death were tried to be recounted. In the second chapter, beliefs about rain, lunar eclipse, rainbow, abundance, good-luck were given information by focusing on public beliefs about nature and then public beliefs about illness treatments were explained such as amulet, the evileye and methods of prevention from this, pouring lead to break on evil spell, tattoo. İn the third chapter, the holy places that are visited by the public were introduced. The traditions and beliefs of Barak Turko people who lived in Gaziantep were tried to be related with İslam and Turkish culture. Then traditions and believes were investigated. While this study was being prepared, this study some of the villages of Barak Turko people, were visited and the exact areas were researched graveyards. After having interviews and taking polls with the people who knew about Baraks beliefs and cultures. At the end of the study, information was given about the people who were interviewed and the villages that were visited. Key Words: Turkoman, visit, holy, vow, blessing VI İÇİNDEKİLER GİRİŞ BARAK TÜRKMENLERİ HAKKINDA GENEL BİLGİ 1. BARAKLAR’IN TARİHİ VE COĞRAFYASI.....................................................1 1.1. BARAK KELİMESİNİN ANLAMI ...................................................................1 1.2. BARAKLAR’IN MENŞEİ ................................................................................2 1.3. BARAKLARLARLA İLGİLİ YER ADLARI...................................................4 1.4. BARAK TÜRKMENLERİNİN ANADOLU’YA GÖÇLERİ...........................5 1. BÖLÜM BARAK TÜRKMENLERİNDE GEÇİŞ RİTÜELLERİ 1.1. DOĞUM..............................................................................................................7 1.1.1. KISIRLIĞI GİDERME İLE İLGİLİ İNANIŞLAR.........................................7 1.1.2. DOĞUM ÖNCESİ İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR ..................9 1.1.3. CİNSİYET TAYİNİ........................................................................................11 1.1.4. YAŞAMAYAN ÇOCUĞUN YAŞAMASI İÇİN ALINACAK TEDBİRLER..............................................................................................................12 1.1.5. DOĞUM ESNASINDA YAPILAN UYGULAMALAR ................................13 1.1.6. ÇOCUĞA AD KOYMA ..................................................................................14 1.1.7. ÇOCUĞUN TUZLANMASI VE KIRKLIK HADİSESİ ................................14 1.1.8. AL BASMASI OLAYI ...................................................................................15 1.1.9. SÜTÜ GELMEYEN LOĞUSA KADIN İÇİN ALINAN TEDBİRLER.........17 1.2. EVLİLİK VE DÜĞÜN TÖRENİ İLE İLGİLİ İNANIŞLAR .............................17 1.2.1. KIZ ARAMA VE NİŞAN MERASİMİ...........................................................17 1.2.2. DEĞİŞİK USULÜ EVLİLİK (BERDEL) .......................................................19 VII 1.2.3. KINA GECESİ.................................................................................................21 1.2.4. GELİNCİ VE DÜĞÜN GÜNÜ .......................................................................24 1.3. ÖLÜM VE ÖLÜ GÖMME İLE İLGİLİ İNANIŞLAR ......................................27 1.3.1. ÖLÜM ÖNCESİ İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR .....................27 1.3.2. ÖLÜMÜN GELİŞİNİ HABER VEREN BELİRTİLER VE ÖLÜMÜ GECİKTİRMEK İÇİN ALINAN TEDBİRLER........................................................28 1.3.3. ÖLÜMDEN SONRA YAPILAN İŞLEMLER ................................................30 1.3.4. TAZİYE ...........................................................................................................34 2. BÖLÜM BARAK TÜRKMENLERİNDE TABİAT İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR 2.1.1. YAĞMUR YAĞDIRMAK İLE İLGİLİ İNANIŞLAR....................................37 2.1.2. AY TUTULMASI............................................................................................38 2.1.3. GÖKKUŞAĞI İLE İLGİLİ İNANIŞLAR .......................................................39 2.1.4. GAZİANTEP İLİNDE YAŞAYAN BARAK TÜRKMENLERİNİN DİĞER HALK İNANIŞLARI.................................................................................................40 2.2. HASTALIK TEDAVİLERİNE YÖNELİK HALK İNANIŞLARI....................40 2.2.1. MUSKA İLE İLGİLİ İNANIŞLAR.................................................................40 2.2.2. ÜZERLİK TÜTTÜRMEK ..............................................................................41 2.2.3. DÖVME YAPTIRMAK .................................................................................42 2.2.4. NAZAR DEĞMESİ VE KORUNMA USULLERİ İLE İLGİLİ İNANIŞLAR ..............................................................................................................42 2.2.5. KURŞUN DÖKMEK.......................................................................................43 3. BÖLÜM ZİYARET, ZİYARET YERLERİ, KERAMETLER VE ZİYARET ESNASINDA YAPILAN UYGULAMALAR..................................................................................44 3.1. TÜRBELER ........................................................................................................45 3.1.1. HACI HAMZA TÜRBESİ...............................................................................45 VIII 3.1.2. HZ. ÖKKAŞE TÜRBESİ ................................................................................46 3.1.3. ŞEYH FETHULLAH TÜRBESİ .....................................................................46 3.1.4. HZ. YUŞA VE PİRSEFA TÜRBESİ ..............................................................47 3.1.5. HACI BABA TÜRBESİ ..................................................................................48 3.2. YATIRLAR ........................................................................................................48 3.2.1. MEMİK DEDE YATIRI..................................................................................48 3.2.2. DERMENLİ DEDE YATIRI...........................................................................49 3.2.3. ŞIH MUHAMMED YATIRI ...........................................................................49 3.2.4. AZİZ NİBİŞAN YATIRI.................................................................................50 3.3. KAYALAR VE MEZARLAR............................................................................50 3.3.1. ÖKSÜRÜK KAYASI ......................................................................................50 3.3.2. ŞIH ALİ MEZARI ...........................................................................................51 SONUÇ ve DEĞERLENDİRME ..............................................................................52 KAYNAKLAR ..........................................................................................................55 FOTOĞRAFLAR.......................................................................................................60 GİRİŞ 1. BARAKLAR’IN TARİHİ VE COĞRAFYASI 1.1. BARAK KELİMESİNİN ANLAMI Barak adı tarihimizin ve edebiyatımızın kaynak eserlerinden biri olan Oğuz Kağan destanında Kıl Barak, Kara Barak olarak karşımıza çıkar. Ebul Gazi Bahadır Han’ın Şecere’i Terakime’sinde Barak Han tamlamasında kullanılan Barak adı XIII. Yüzyılda Battal Gazi Destanında Kıl Barak olarak geçer. Barak adının tarih boyunca Orta Asya, İran ve Anadolu’dan başka Doğu ve Orta Avrupa’ya yerleşen Türk boyları arasında da yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. Arap tarihçi Dımışkî Kıpçak oymakları arasında Barak adlı bir topluluktan söz etmekte Laszlo RAYSONİ “Tarihte Türklük” isimli eserinde Barak kelimesinin Macaristan’dan Romanya’ya kadar uzanan geniş coğrafyada bilinen ve kullanılan bir Türk ismi olduğunu belirtmektedir.1 Barak kelimesinin devlet siyaset ve sanat alanında pek çok kişiye isim olduğu da görülmüştür. 1266 yılında, Çağatay İmparatorluğu tahtına oturan Barak Han Kirman’da yeni bir hanedanlık kuran Barak Hacip, Timur’un torunu Uluğ Bey’e baş kaldıran Türk Beyi Barak Han ve Yesevi Dervişi Sarı Saltuk halifelerinden Barak Baba, Özbek Hanlarından Barak Han bu tanınmış kişilerdendir.2 Yukarıda belirtilen açıklamalardan başka Barak Ovasında Dokuzyol (Uruş) köyünden Halaf İşbilir rehberliğinde yapılan araştırmalar sırasında mahalli kültürün temsilcileri olarak tanınan Barak hikâye ve türkülerinin ustası Mehmet Kılıçoğlu ( Mahgül ), Karkamış’tan Tahsin Çakır ve Sait Uzunaslan “Barak” adının kaynağı konusunda şu bilgi ve açıklamalarda bulunmuşlardır: 1 Gaziantep Valiliği; Orta Asya’dan Anadolu’ya Bir Göçün Türküsü “Barak Türkmenleri” Gaziantep, 2002, s.10. 2 Türk Ansiklopedisi, Cilt 5 s.239-240 2 1- Baraklar iskânın bayraktarları olduklarından “ Bayraktar ” kelimesi zamanla değişikliğe uğrayarak “Barak” şekline dönüşmüştür. 2- Baraklar giydikleri tüylü çuha ve kebe’den dolayı bu adı almışlardır. 3- Yanlarında devamlı bulundurdukları bir cins uzun tüylü av köpeğinden dolayı kendilerine bu ünvan verilmiştir. 4- Barak kelimesi cesaret ve kahramanlık timsali olan kurt başı anlamını taşır.3 5- Anadolu’ya göçüp Yozgat’a yerleştiklerinde haklarında yerli halk tarafından padişah IV. Murat’a yapılan asılsız şikâyetler üzerine gönderilen Kadıoğlu Yusuf Paşa, araştırmalar sonucu padişaha görüşlerini aktarırken, “ Şikâyet edilen topluluk Horasan’dan göç edip Yozgat’a yerleşen Türkmenlerdir. Konuştukları dil tam bir Bey dili ve aynı soy ve akrabalardan türeyerek gelmiş (berrak) insanlardır .” Şeklinde anlatmış olmasından “ berrak ” kelimesi de zamanla değişikliğe uğrayarak “Barak” adı olmuştur.4 6- Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü adına doktora tezi yapan Ruhi Ersoy,Barak kelimesinin Kuzey Sibirya’da yaşayan Yakut Türkleri’nin masallarında geçen ve çok süratli yürüyen mitolojik bir kişinin adının’ da “Baragçı” olduğunu,ayrıca Yakutlarda kadının ve erkek Şamanların ataları olan ve onları türeten “Kara-Barag Hatun” gibi ikinci dereceden tanrıçalar bulunduğunu söyleyerek Yakutça’daki bu örnekler göz önünde tutulduğunda Barak sözünün aslının eski Türkçede “bar-/var-“ fiilinden türemiş olabileceğini vurgulamaktadır.5 1.2. BARAKLAR’IN MENŞEİ Barak Türkmenleri’nin tarihlerine bakıldığında, Oğuz boylarından Bayat boyunun Dulkadirli koluna mensup ve aynı adı taşıyan bir Cerid Obası olduğu anlaşılır.6 Bugün Nizip, Oğuzeli ve Karkamış ilçe sınırları içerisinde geniş bölgeyi kapsayan Barak Ovasında aynı adla hayatlarını sürdürmekte ve ayrıca Kilis ve Kuzey Suriye toprakları ile Reyhanlı ve Amik Ovalarında da az sayıda Barak Türkmenleri bulunmakta ve yerleşimlerinin yüz yirmi köy ve mezrayı bulduğu belirtilmektedir. Barak Türkmenleri 3 Ali Şahin (Eski Milletvekili): “Güney Anadolu’da Beğ-dili Türkmenleri ve Baraklar 1962, S.2 Gaziantep Valiliği; Orta Asya’dan Anadolu’ya Bir Göçün Türküsü “Barak Türkmenleri” 2002, s.10 5 Ruhi Ersoy; Baraklı Aşık Mahgül ve Repertuarı, basılmamış doktora tezi, Ankara, 2003,s.43 6 Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler),Ankara,1958 s.212 4 3 uzun zamandan beri ziraatla uğraşmalarına rağmen örf ve adetleri ile konar-göçer hayatın çoğu özelliklerini halen korumaktadırlar. Araştırmacı yazar Ali Rıza Yalman’ın “ Cenupta Türkmen Oymakları ”adlı eserinde Barak Türkmenleri’nin on iki obadan meydana geldiği belirtilmektedir.7 1- Torunlu 2- Kürdülü 3- Eseli 4- Tiryakili 5- Göğebakan 6- Ali İdrisli 7- Hacı Kasımlı 8- Mercanlı 9- Çoksuruklu 10- Marzıbalı 11- Çayrazlı 12- Karakozaklı Araştırmacı Ömer Özbaş, “Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar” adlı eserinde, Barak Türkmenleri’nin esas olarak yedi obaya bölündüğünü ve bu obaların da bir çok kollara ayrıldığını açıklamaktadır.8 1- Eseli 2- Karakozaklı 3- Adıklı 4- Kürdülü 5- Abdürrezzaklı 6- Torun 7- Bayındır 7 8 Ali Rıza Yalman ; “Cenupta Türkmen Oymakları” Gaziantep 1976,s.6,7 Ömer Özbaş; “Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar “ ,Gaziantep1958 s.2,3 4 1.3. BARAKLARLAR’LA İLGİLİ YER ADLARI Türkiye`de Barak adını taşıyan bazı yerler mevcuttur. Bu yerleri şöyle sıralayabiliriz:9 9 Adı Vasfı İlçesi İli Barakdağı Köy Karaisalı Adana Baraklı Köy Dinar Afyon Barak Köy Keskin Kırıkkale Barakobası Köy Keskin Kırıkkale Barakbil Köy Gerede Bolu Barakfakı Köy Merkez Bursa Baraklı Köy İskilip Çorum Barağı Köy Keşan Edirne Barak Belde Nizip Gaziantep Barak Muhtarlık Nizip Gaziantep Barak Ova Nizip Gaziantep Barak Dağ Nizip Gaziantep Baraklı Köy Çiçekdağı Kırşehir Aşağı Barak Köy Avanos Nevşehir Belbarak Köy Avanos Nevşehir Barakmuslu Köy Ilgın Konya Aşağı Barak Köy Erbaa Tokat Yukarı Barak Köy Erbaa Tokat Berağı Köy Emet Kütahya Baraklı Köy Boğazlıyan Yozgat Türkiye’de Meskun Yerler Kılavuzu; cilt 1:s.78,127,149 cilt 2: s.1152 5 1.4. BARAK TÜRKMENLERİ’NİN ANADOLU’YA GÖÇLERİ Hazar Denizinin güney doğusunda Horasan bölgesinde bulunan Barak Türkmenleri, Akkoyunlu Devletinin Osmanlı Devletine Otlukbeli Savaşında yenilmesi üzerine, İran ve Anadolu içlerine göç ederler. Barak Türkmenleri ve Beg-dili boyu oymakları Seyit Salhattin’in oğullarından Feriz Beyi kendilerine reis seçerler. Bu beyin adı ve hayatı zamanla Barak Türkmenleri arasında destansı bir anlam kazanmış, Barak göç ve iskan türkülerinin temelini oluşturmuştur.10 Barak Türkmenleri’nin Horasan’dan göç ederek Anadolu’ya gelişlerini ünlü ozanları Dedemoğlu şu şekilde anlatmaktadır: Kalktı sökün etti piri zadeler Çan çalar mayalar bozlaşır gider Arap ata binmiş gelinler kızlar Onlar da hub dilinden söylenir gider. Katara çekerler mayanın hası Bağrını hûn etti çanın sesi İkindi namazı göçün arkası Onlar da birinin gözleşir gider Bizim beylerimiz düştüler yola Ala gözlerine ben olam köle Abbasi beşiği Muaf ile Atlar da çöl deyi sızlaşır gider Karardı geldi garibin pusu Silindi kalmadı kalbinin pası Türkmen kızları çektiler yası Teze gelin kızlar ağlaşır gider11 10 11 Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, Gaziantep, 2002, s.158 Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.159. 6 Yine Yozgat’a yerleşen BARAKLAR’IN buradan bugünkü oturdukları yer olan Gaziantep’e gelişleri 1960 yılında olmuştur.12 Bu gelişi ozanları Dedemoğlu şu şekilde anlatır: Toplandı aşiret geldik Culab’a Feyz Bey’in yurdu baş bend değil mi? Emroldu beylere konduk yan yana Hacı Ali’nin yurdu Seylan değil mi? Hacı Ali’den aşağı budak büzüldü Bend sahipleri, isim isim yazıldı Orda Berk Ağanın keyfi bozuldu Torun’ların yurdu Şirvan değil mi? Yer verdiler Ulaşlının Beyine Oda kondu Berk Ağanın sağına Beyler çıksın Akçakale dağına Bayındırın yurdu Goncan değil mi? Dedemoğlu haymaların kurulsun Yenilsin içilsin sohbet verilsin Dövülsün kahveler davul vurulsun Abdalların yurdu veran değil mi?13 12 13 Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.159. Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.159 7 I. BÖLÜM BARAK TÜRKMENLERİNDE GEÇİŞ RİTÜELLERİ 1.1. DOĞUM. 1.1.1. KISIRLIĞI GİDERME İLE İLGİLİ İNANIŞLAR Barak Türkmen kadınları ile zaman zaman yaptığımız sohbetler sırasında onlardan kısırlık tedavisi ile ilgili aldığımız bilgileri aktarmaya çalışacağız. Barak Türkmen köylerinde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte, genellikle çocuğu olmayan kadınlar için uygulanan yöntemler şunlardır: Çocuğu olmayan kadınlar köyün yaşlı ve bilge olan ebesine götürülür. Köyün ebesi çocuğu olmayan kadına yumurta sarısı, zeytinyağı, “keçen” isimli ot ve kirli yünün karışımından oluşan bir ilaç hazırlar. Hamile kalmak isteyen kadın bu karışımı sabah ve akşam fitil niyetine kullanır. Bu şekilde kadının rahim bölgesinin iltihaptan temizleneceğine ve hamile kalacağına inanılır. Çocuğu olmayan kadınlar “Telli Sultan” adı verilen bir çeşit ot ile maydanoz kaynatılarak onun buharına oturtulur. Üzerine bir çarşaf örtülerek kadının buhardan daha fazla faydalanması sağlanır. Hamile kalmak isteyen kadının rahim bölgesi sarkık ise on beş tane nohut tülbente sarılır ve rahim ağzına yerleştirilir. Nohutlar şiştikçe rahim bölgesinin normale döneceğine ve çocuğun olacağına inanılır. Çocuğu olmayan kadınlara bamyanın tohumu kaynatılarak sabah akşam içirilir. Çocuk sahibi olmak isteyen kadın Nizip ilçesi yakınlarında bulunan “Taşbaş Dağı”na çıkarak Bilal-i Habeşi’nin makamı olduğuna inanılan ziyaret yerine gider. Burada bulunan meşe ağacının dallarına sembolik bir salıncak asarak içine bezden yapılmış bir bebek koyar. Daha sonra kurban kesilir, kanı Bilal-i Habeşi’nin makamı yanında bulunan ve Hz. Ali’nin atının ayak izinin olduğuna inanılan çukura akıtılır. Sıra yerdeki taşların altından böcek bulmaya gelir. Oradaki taşların altında kimi siyah kimi de yeşil 8 renkli kabuklu böcekler vardır. Yeşil kabuklu böceklerin kız, siyah kabuklu böceklerin erkek çocuğun olacağına işaret ettiğine inanılır. Çocuğu olmayan kadın bu böceklerin bir veya bir kaçını canlı olarak yutar ve adakta bulunur. Böceklerin hemen oracıkta canlı olarak yutulması gerektiğine, bir kaç adım atılsa dahi adağın kabul olmayacağına inanılır. Bu konu ile ilgili daha önce Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü adına lisans tezi hazırlayan Arzu AY, ev hanımı olan Zeynep ÇAKIR’dan naklen şunları anlatıyor: “Genç bir kızken Taşbaş Dağı’na ziyarete gitmiştik. Taşın altından beş tane siyah böcek alıp ağzıma attım. Dört tanesini yuttum. Fakat bir tanesi dilimde yapışıp kaldı. Ne yaptımsa yutamadım. Saatler sonra onu çöplerin yardımıyla ağzımdan çıkardılar. Yılar sonra evlendiğimde dört oğlan çocuğum bir de kız çocuğum oldu”. diyor.14 Taşbaş ziyareti sonucunda yine çocuk olmazsa hamile kalmak isteyen kadın Şanlı Urfa’da İbrahim Peygamberin doğduğuna inanılan mağaraya ve Balıklı Göl’e götürülür. Ziyaret sonucu doğacak çocuğa kız olursa Zeliha, erkek olursa Halil ve İbrahim isimleri verilir. Eski Türk hikâye ve destanlarında, doğum, kısırlık ve çocuk sahibi olma ile ilgili inanç ve uygulamalara atıflarda bulunulduğu görülmektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki, çocuk sahibi olmak arzusu ile kutsal yerlerin, ağaçların ve mezarların ziyaret edilmesi inanç ve âdeti geleneksel Türk dini dönemine uzanmakta ve oradan adak ve ziyaret inançları şeklinde Müslümanlaşmak suretiyle onlar, İslami dönemde de varlığını sürdürmüş ve günümüze uzanmış görünmektedir.15 Çocuğu olmayan kadın alıç ağacının dalına çaput bağlayıp dua ederse dileğinin gerçekleşeceğine inanılır. Her ağaç, insanımız nazarında aynı önem ve değere sahip değildir. Kutsal kabul edilen ve çeşitleri amaçlarla ziyaret edilerek bez-çaput bağlayıp dilekler tutulan ve bunların gerçekleşmesi için dua edilen çalılar veya ağaçların önemli bir kısmı mezar motifiyle bütünleşmiş durumdadır. Kutsal kabul edilen çalı veya ağacın, ya normalin dışında tabii bir özelliği vardır veya o ağaçla ilgili geçmişten gelen efsaneler ona özellik 14 Arzu Ay; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi,Fen Edebiyat Fakültesi ,Lisans Tezi, Gaziantep, 2006, s.11 15 Ünver Günay; Harun Güngör, Türk Din Tarihi, Kayseri, 1998,s,81,82 9 vermektedir.16 Başta kadınlar olmak üzere bu ağaçlara çaput bağlanarak çeşitli arzu ve temennilerin gerçekleşeceğine inanılır. Yine çocuğu olmayan kadın bir akrabası aracılığı ile köyde bulunan bütün hamile kadınların evlerini dolaşır ve onlardan az da olsa para toplar. Bu topladığı paraları Kâbe’ye giden birine vererek ondan bir parça kumaş getirmesini ister. Getirilen kumaştan hamile elbisesi dikilir ve çocuğu olmayan kadına giydirilir. Böylece çocuğun olacağına inanılır. Türklere göre yeryüzü, özellikle Türk vatanı, Türklerin yaşadığı bütün yerler “lduk”tur. Bununla birlikte bazı yerler diğerlerinden daha kutsal olarak tanınmakta ve daha fazla hürmette bulunulmaktadır.17 Bu yüzden Barak Türkmen kadınları Kâbe’den getirilen kumaşın kutsallığına inanarak o kumaşın hürmetine hamile kalacaklarına inanırlar. İslam dinine göre yeryüzü başta Kâbe ve bulunduğu coğrafya olmak üzere mukaddeslik arz eder. En başta gelen kutsal mekân Müslümanlara göre Kâbe’dir. Dünyanın en yüksek yeridir. Çünkü kutup yıldızı onun gökyüzünün merkezinin karşısında bulunduğuna tanıktır.18 Bütün bu uygulama ve ziyaretlere rağmen yine de kadının çocuğu olmuyorsa, çocuğu olmayan kadın kumayı kabul etmek zorundadır. Çünkü Barak Türkmenlerince kısır kadın hor görülür ve uğursuz sayılır. Meyvesiz ağaç bir işe yaramaz düşüncesiyle kadının kocası ikinci kez evlenmeye razı edilir. Yeni gelin hamile kalır ve çocuğu olursa çocuğu olmayan kadına bu çocuk bir müddet gösterilmez ve yanına yaklaştırılmaz. Gördüğü takdirde ondaki uğursuzluğun çocuğa geçeceğine inanılır. 1.1.2. DOĞUM ÖNCESİ İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenlerinde, Anadolu’da bulunan diğer bölge halkında olduğu gibi doğumdan öncesiyle ilgili bir takım inanışlar mevcuttur. Doğacak çocuğun uzun ömürlü olması, hayırlı olması, cinsiyet tayini vb. şeylerin belirlenmesi için bir takım adetler uygulanır. Gaziantep’teki Barak köylerine yaptığımız ziyaretler sırasında yer yer sohbet imkânı bulduğumuz Barak kadınlarına hamile kalmamak için herhangi 16 Nihat Kurtoğlu; Tomarza ve Çevre Yerleşim Merkezlerinde Yer Adları ve İnanç İlişkisi Üzerine Bir Araştırma, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 1996, s.70 17 Harun Güngör; “Türklerde Kutsal Mekân Anlayışı (Kayseri Örneği)”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Kayseri, 1990, s.40 18 Mircea Eliada; Kutsal ve Dindışı, Çev.M.Ali Kılıçbay, Gece Yayınları, İstanbul, 1996, s.79 10 bir doğum kontrol yöntemi uygulayıp uygulamadıklarını sorduğumuzda, genellikle kadın doğum yöntemi uygulamadıklarını bu yüzden en az çocuğu olanın dört veya beş tane olduğunu söylemektedirler. Barak Türkmenlerinde genel inanışa göre, bir kadın hamile iken yılan görürse doğacak olan çocuğun çevik ve atılgan olacağına inanılır. Yine genel inanışa göre hamile kadın başkasının çocuğunu kötü huylarından dolayı kınarsa, kınadığı kötü huyların kendi çocuğuna geçeceğine inanılır. Bu yüzden hamile kadın hamileliği zarfında hiç kimseyi kınamamalıdır. Hamile kadın deve veya tavşana bakarsa çocuğunun dudağında çatlaklık olunacağına inanılır. Hamile kadın bir yerden bir şey çalarsa, doğacak olan çocuğun da hırsız olunacağına inanılır. Gaziantep’teki Barak Türkmenleri’nin yanı sıra Anadolu’nun pek çok yerinde hamile kadının aya bakması iyi sayılır. Doğacak olan çocuğun ay gibi parlak ve güzel olunacağına inanılır. Yine ayva yiyen hamile kadınların çocuklarının cildinin parlak ve yüzünün güzel olacağına inanılır. Doğacak çocukların huylarının kız ise halaya, erkek ise dayıya benzeyeceğine inanılır. Buna dair bir de darb-ı mesel söylenmiştir: Kadın gerek bey doğura Beğin dayısı yiğit ola Yiğit evlat yetiştirmek isteyen genç, evlenirken alacağı kızın kardeşine bakmalıdır. Eğer kızın kardeşi yiğit ise gencin zürriyeti de yiğit olur kanaati mevcuttur.19 Barak Türkmenleri arasında şu inanış mevcuttur: Hamile kadın hamileliği süresince herhangi bir hayvanın ciğerine elini dokunur ve bu dokunduğu elini vücudunun bir uzvuna sürerse doğacak olan çocuğun da aynı uzvunda ve dokunduğu yerde doğum lekesi olacağına inanılır. Çiftlik köyünden Özlem TİRYAKİ bu konu hakkında bize şunları anlatmaktadır: “ Kayın validem küçük oğluna hamile olduğu vakit kayın babam kestikleri kurbanın ciğerini eve getirmiş. Kayın validem bu ciğerleri kestikten sonra elini yıkamadan dizine 19 Ali Rıza Yalman; Cenupta Türkmen Oymakları, s.46 11 dokunmuş. Doğum sonrasında kaynımın dizinde gerçekten de ciğer renginde doğum lekesi oluşmuş” diyor. 1.1.3. CİNSİYET TAYİNİ Barak köyünde ana rahminde bulunan çocuğun, kız mı yoksa erkek mi olduğunu anlamak için şu yöntemler uygulanmaktadır: Hamile kadının çocuğunun kız mı yoksa erkek mi olduğunu tespit için bebeğe dikilen zıbın, elbise gibi giysiler biçilirken, yaka kısmından çıkan küçük parça yola bırakılır. Yoldan ilk geçen kişinin cinsiyeti ne ise bebeğin cinsiyetinin de aynı cinsiyette olacağına inanılır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da erkek çocuğuna duyulan itibar Barak Türkmenlerinde de yaygındır. Erkek çocuk her zaman kız çocuktan üstün tutulmuş ve doğumu büyük sevinçle kutlanmıştır. Eski Türk hikâye ve destanlarında doğum, kısırlık ve çocuk sahibi olma ile ilgili inanç ve uygulamalara atıflarda bulunulduğu görülmektedir. Mesela Dede Korkut hikâyelerinde, erkek çocuk sahibi olmak için başvurulan uygulamalara işaret olunuyor.20 Barak Türkmenlerinde hamile kadının çocuğunun cinsiyetini anlamak için karın şekline bakılır. Eğer kadının karnı yassı ise kız, ön tarafa doğru sivri şekilde ise oğlan olacağına inanılır. Hamile kadın ekşi yiyecekler yemek isterse kız çocuğu olacağına, tatlı yiyecekler yemek isterse oğlan çocuğu olacağına inanılır. Hamile kadının kız veya erkek çocuk doğuracağı şu şekilde anlaşılır: Hamile kadının göbeğine sarımsak konulur. Sarımsak yerinden oynarsa erkek çocuk olacağına, oynamaz yerinde sabit kalırsa kız çocuğu olacağına inanılır. Hamile kadın somurtkan yüzlü olursa kızı, güler yüzlü olursa oğlu olacağına inanılır. Hamile kadının kız ya da erkek çocuk doğurmasının belirtilerinden biri de annenin saç teline yüzük takılmasıdır. Anneden saç teli alınır ve bu tele yüzük bağlanır. Bağlanan 20 Ünver Günay, Harun Göngür; Türk Din Tarihi, s.82 12 yüzük annenin göbeğine konulur. Yüzük sağa sola hareket ederse oğlan çocuk olacağına, sabit kalırsa kız çocuğu olacağına inanılır. Anne adayına ait dikiş yüzüğü varsa içine birkaç damla süt, birkaç damla da su konur. Eğer süt ile su birbirine karışmaz süt dibe çökerse kız çocuğunun olacağına, karışırsa oğlan çocuk olacağına inanılır.21 Yine tarlada çalışan hamile kadın çalışma sırasında boncuk bulursa kızının olacağına, çivi, demir parçası bulursa oğlan çocuğu olacağına inanılır. Hamile olan kadının üzerine onun haberi olmadan tuz serpilir. Hamile kadının ilk hareketinde elini vücudunun üst tarafına koyarsa kızı, alt tarafına koyarsa oğlu olacağına inanılır. Hamile kadına tuz serperek doğacak çocuğun cinsiyetini tayin etmek Bayır-Bucak Türkmenlerinde de mevcuttur. 1.1.4. YAŞAMAYAN ÇOCUĞUN YAŞAMASI İÇİN ALINACAK TEBDİRLER. Çocuğu olup ta yaşamayan kişiler çocuğun yaşaması için bir takım tedbirler almaktadırlar. Alınan tedbirlerin bir kısmı bütün Barak köylerine ait olmakla birlikte, bir kısmı sadece belli köylere aittir. Çocukları yaşamayan aileler için bütün Barak köylerinde geçerli olmak üzere şunlar yapılmaktadır: Çocuğu olup ta yaşamayan aileler yeni doğan çocuklarına çocuğun yaşaması için Dursun, Yaşar, Durdu, Duran, Durmuş, Ömür, Hediye, Hayat, Hayati, Dursune, Kalsın gibi isimler verirler. Bu şekilde çocuklarının uzun ömürlü olacaklarına inanırlar. Halk kültüründe, çocuğu olup da çeşitli nedenlerden dolayı yaşamayan kişiler, yeni doğan çocuklara böyle bir kaderle karşılaşmamaları için onların yaşama ümidini dile getiren ve yaşatma gücü taşıdığına inandıkları isimler vermektedirler. Bu özellik Türk halk kültüründe, isimlerin en önemli büyüsel işlevlerinden birisi olarak kendini gösterir. Burada ismin sözlük anlamının dinamik gücünden yararlanma söz konusudur. İsmin büyüsel ve mistik bir özü de anlamında sakladığı inancı düşünülürse, yaşatıcı gücü 21 Arzu Ay; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi s.14 13 olduğuna inanılan bu türden isimlerin, çaresizlik içinde kalanlarca bir dayanak sağlayacağı umudu kendiliğinden anlaşılır.22 Çocuğu olup ta yaşamayan aileler “Tabe” adı verilen muska yaptırarak çocuğun omzuna takarlar. Böylece muskadaki ilahi gücün çocuğu yaşatacağına inanılır. Çiftlik köyünde çocuğu yaşamayan aileler köylerinde bulunan ve peygamber soyundan geldiğine inanılan “Ataş Muhammed” isimli şahsa giderek “Tabe ve Hameyli” yaptırırlar. Muska ile öldürücü hasta edici ve benzeri zarar verici görünmeyen tehlikelerden korunma inancı Türk Dünyasının Anadolu dâhil her kesiminde vardır.23 Oğuzeli ilçesine bağlı Barak köylerinde bunlardan farklı olarak çocuğu yaşamayan veya doğduktan bir müddet sonra ölen kadınlar Oğuzeli ilçesi merkezinde bulunan Hacı Hamza Türbesine gidip oradan bir avuç toprak getirirler ve bebeğin beşiğine koyarlar. Bu şekilde çocuklarının yaşayacağına inanırlar. Burada muskaya yüklenen ilahi gücün türbeden getirilen toprağa da yüklendiğini düşünüyoruz. 1.1.5. DOĞUM ESNASINDA YAPILAN UYGULAMALAR Barak Türkmen köylerinde doğumu genellikle “arka ebe” ve “ön ebe” verilen kişiler yaptırır. Bu ebeler tecrübeli ve gelenekten gelen kişilerdir. Doğumu yaptırdıklarında ev halkı tarafından çeşitle hediyelerle ödüllendirilirler. Barak Türkmenlerince zar içinde doğan çocuğa “baş suyu deşilmeden doğan çocuk” denilir ve zar hemen ebeler tarafından kesilip içinden çocuk çıkarılır. Çocuğun zar içinde doğması ev halkı tarafından uğursuzluk sayılır. Doğumu biten anne de höllük adı verilen topraklı yatakta iki gün yatırılır. Bu toprak sayesinde annenin sancısının azalacağına inanılır.24 Annenin hemen ayağa kalkması için tereyağı ve bal gibi güçlü yiyecekler verilir. Bebeğin düşen göbek bağı temiz bir beze sarılarak çocuğun ileride hangi mesleği seçmesi isteniyorsa ona göre toprağa gömülür. Çocuğunun ileride din adamı olmasını isteyen aile göbek bağını caminin avlusuna, çiftçi olmasını isteyen aile tarlaya, doktor olmasını isteyen aile hastane bahçesine gömer. 22 Celalettin Çelik; İsim Kültürü ve Din Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, Konya, 2005, s.38 23 Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, Ankara, 1996, s.25. 24 Arzu Ay; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi ,Lisans Tezi s.18 14 1.1.6. ÇOCUĞA AD KOYMA Barak Türkmenlerinde çocuğa genellikle peygamber, sahabe veya din büyüklerinin isimleri verilir. Varsa aile büyüklerinden dede, babaanne, yoksa çocuğun babası veya annesi çocuğa isim verir. Türk toplumunda çocuğa isim verme hakkının veya önceliğinin genellikle eğer yaşıyorlarsa büyükbaba veya büyükanneye (erkeğin anne ve babasına) ait olduğunu söylemek mümkündür. Yani çocuğa isim vermede aile büyükleri etkilidir. Aile içinde daha yaşlı kimseler varsa, isim verme hakkı onlarındır. Bunun dışında yakın çevrede, mahallede saygı duyulan, kendisine hürmet edilen kişiler ile,din görevlisi olarak kabul edilen hocalar da isim verme konusunda kendisine danışılan kimselerdir. İsim seçiminde aileyi mutlak anlamda yönlendiren bir kişi veya kurum bulunmamaktadır.25 Çocuğa isim konulurken dede imamlık yapabilecek kapasitede ise çocuğu kucağına alarak önce sağ kulağına ezan okur, sonra sol kulağına kamet getirerek çocuğun kulağına ismini söyler. Çocuğun hayırlı ve uzun ömürlü olması için dua ve niyazda bulunur. Orada bulunan ev haklıda hep bir ağızdan âmin derler. Çocuğa ezan ve kamet ile isim verilmesi Anadolu ve sair Türk kesimlerinde çok yaygındır.26 Geleneksel algılamada ömür “ezan ve sela arasında” geçmektedir. Bu zaman içerisinde kişinin taşıyacağı isim onun belirleyici bir nitelliği olacaktır. İsim koyma töreni sırasında çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet okunur. İleride çocuğun bu sesleri duyduğunda isminin aklına geleceğine inanılır.27 İsim seçiminde, isim koyma adetlerinde dini yetkinliği olan bir otoritenin onayı ve çocuğun kulağına ezan, kamet okunması v.b. uygulamalar, isim koyma merasimlerinde dini inanç ve ritüellerin önemli bir boyut oluşturduğunu göstermektedir.28 1.1.7. ÇOCUĞUN TUZLANMASI VE KIRKLIK HADİSESİ Dünyaya yeni gelen bebeğe vücudu gelişmişse hemen, vücudu gelişmemiş ise yedinci gününde veya yirminci gününde tuzlama işlemi yaptırılır. Tuz, şeker ve zeytinyağı karışımı bebeğin ağız ve kulağı dâhil bütün vücuduna sürülür. Bu şekilde bebeğin bir 25 Celalettin Çelik; İsim Kültürü ve Din, Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, s.66 Zeynep Bahadır, Reyhanlı Türkmenleri ve Türkmencesi, Lisans Tezi, Ankara, 1974, s.103 27 Celalettin Çelik; İsim Kültürü ve Din, Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, s.67 28 Celalettin Çelik; İsim Kültürü ve Din, Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, s.67 26 15 müddet uyuyarak uyanması beklenir. Uyandığı vakit banyo yaptırılır. Aynı işlem bebeğin kırkıncı gününde de tekrar edilir. Bebeğin tuzlanarak ileride terinin kokmayacağına inanılır. Anadolu’nun pek çok yerinde ve Barak Türkmenlerinde uygulanan “Kırklama” hadisesi şu şekilde yapılmaktadır: Doğan çocuk kırk günlük olduğu zaman kırk tane nohut büyüklüğünde taş, tarak ve madeni para en az kırk tane deliği olan süzgece konur. Kırkı çıkan anne bir eliyle süzgeci başının üzerinde tutup diğer eliyle bu süzgecin üzerinden vücuduna döker. Artan su ile çocukta banyo ettirilir. Böylece kırklama olayı bitmiş olur. Kırklama işlemi önce anneye sonra çocuğa yapılır. Anadolu’nun pek çok yerinde ve Gaziantep yöresi Barak Türkmenlerince de uygulanan “Kırklama” hadisesi ile evdeki kötü ruhların uzaklaşacağına ve “al basma” olayının olmayacağına inanılır. Barak köylerinin bir kısmında susuz kırklama da yapılmaktadır. Kırkı çıkmış anne evin en temiz yerine bebeğini de kucağına alarak oturur. Annenin başına en az kırk deliği olan süzgeç tutulur ve bu süzgecin içinden kırk kaşık su akıtılır. Kalan su ise evin her tarafına serpilir. Bu şekilde kötü ruhların kovulacağına ve onlardan korunulacağına inanılır.29 1.1.8. AL BASMASI OLAYI Hemen hemen Barak köylerinin hepsinde al basması inancı vardır. Al loğusa olan kadını ve kırklı çocuğunu basar. Ancak çocuğu basması kadından daha fazla görülür. Al denilince çocuğun veya kadının üzerine bir ağırlığın çökmesi ve hiç sesinin çıkmaması anlaşılır. Bu olay gerçekleştiği takdirde tedbir alınmazsa gerek kadını gerekse çocuğu öldürdüğünü anlatılmaktadır.30 Bayır-Bucak Türkmenlerinde Al basması derin uykuya dalmış bir kimsenin, biri tarafından üzerine çökülmesi, boğazının sıkılarak öldürülmesi, şeklinde anlatılır. Al basması umumiyetle insan şeklinde görülür. Kurtulabilmek için uykudan uyanılıp 29 Arzu Ay; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi, s.23 30 Ahmet Gökbel; Yahyalı’da Varsak Türkmenleri, Ankara, 1997, s.106 16 ayıkma gerekir. Korunmak için hocalara başvurulur, Kur’an okunur. Abdest bozanlarda, daha ziyade yorgun ve akşam yemeklerini çok kaçıranlarda görülür.31 Yeni doğum yapmış olan kadının bütün günahlarından temizlendiğine ve doğurduğu bebek kadar çaresiz ve savunmasız olduğuna inanılır. Bu yüzden al basması olayının bebek ve annede görüldüğü inancı hâkimdir. Bu durumda loğusa kadın yalnız bırakılmaz. Şayet yalnız bırakılması gerekiyorsa uyumasına müsaade edilmez. Yeni doğum yapan kadın bu durumda uyursa al basması gerçekleşir ve anne ölür. Loğusa kadın ve kırkı çıkmamış bir bebeğin bulunduğu evde al basmasına karşı alınan tedbirleri şu şekilde sıralayabiliriz. Doğum yapmış kadın kırkı çıkıp yıkanıncaya kadar özellikle yattığı odada yalnız bırakılmaz. İki loğusa kadın kırkları çıkana kadar birbirlerini ziyarete gidemezler. Şayet karşılaşırlarsa al basmaması için birbirlerine sırt çevirirler. Loğusa kadının odasında mutlaka Kur’an-ı Kerim bulundurulur. Loğusa kadının yastığının altına makas konulur. Loğusa kadının yastığının altına makas koyma âdetine Anadolu Selçuklu Türklerinin torunları olan Gagauzlarda da rastlamaktayız. Gagauzlar kadın doğum yaptığı zaman, onu kötü ruhların etkisinden korumak amacı ile loğusanın yastığının altına makas koymakta oda içerisinde süpürge bulundurmakta ve loğusanın odasında kırk gün mum yakmaktadırlar.32 Loğusa kadının yastığının altına hameyli adı verilen ve al basmasını önlediğine inanılan muska konulur. Hameyli adı verilen muska çeşitli ayet ve dualardan oluşmaktadır. Ayrıca hameylinin ilk sayfasında akrep, yılan ve kılıç resimleri bulunmaktadır. Hameylideki bu resimler sayesinde loğusa kadına akrep ve yılanın yaklaşmayacağına ve hameyli bulunan eve akrep ve yılanın girmeyeceğine inanılır. Gece vakti çocuğun kirli bezi dışarı atılmaz. Barak Türkmenlerinde var olan al basması inancı loğusalara musallat olan kötü ruh, tarih boyunca Çin Seddinden Akdeniz kıyısına, Buz denizinden Hind Okyanusuna kadar 31 32 Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, Ankara, 1996, s.49 Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, Kayseri, 1998, s.183 17 yayılmıştır. Türk folklor geleneklerinde Al Karası, Al basması, Albis, Almis adlarıyla yer almıştır. Günümüz Anadolu Türk geleneğinde de önemli bir yer tutmaktadır.33 Uygurlar “Albastı” yerine karabasmak tabirini kullanırlar, yeni doğum yapmış olan kadın üç gün yalnız bırakılmaz. Evde geceleri ışıklar yanık bırakılır. Hatta bu işlem kırk gün bile devam eder. Albastıdan korunmak için hastanın yastığının altına Kur’an, eve de silah konulur. Kadınlarda albastı ile ilgili belirtiler sezildiğinde “pocan” patlatılır. Albastı cinlerin bir çeşidi olarak düşünülmektedir.34 1.1.9. SÜTÜ GELMEYEN LOĞUSA KADIN İÇİN ALINAN TEDBİRLER Bu konuda köylerin hepsinde uygulanan ortak şey şudur; Kadın doğum yaptıktan sonra loğusa halinde sütü gelmez ise o kadına un ile yapılmış bulamaç türü yemekler ve sıvı yiyecekler verilir. Çiftlik köyünden aldığımız bilgilere göre sütü olmayan veya çok az olan kadınlara un, pekmez ve tereyağı karışımından oluşan ve “Kuymak” adı verilen bir tür helva yedirilir. Bu şekilde loğusa kadının sütünün çoğalacağına inanılır. Loğusa bir kadının sütü yok veya çok az ise kadının başı bağlanır, gözüne sürme çekilir ve bu şekilde üç gün bekletilir. Dördüncü günü sarı yağ içirilir. Böylece sütün çoğalacağına inanılır. Sütü olmayan loğusa kadının boynuna beyaz süt taşı takılır. Yine loğusa kadına tereyağı ile yapılmış pirinç çorbası içirilirse sütün çoğalacağına inanılır. Çiftlik köyünde sütü gelmeyen loğusa kadın, sütünün gelmesi için boynuna “süt taşı” takar. 1.2. EVLİLİK VE DÜĞÜN TÖRENİ İLE İLGİLİ İNANÇLAR 1.2.1. KIZ ARAMA VE NİŞAN MERASİMİ Nişan ve düğün merasimi diğer bölgelerde olduğu gibi Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenleri içinde kutsal sayılan bir olayın başlangıcıdır. Evliliğin her aşamasında genellikle yöredeki örf ve adetlere göre hareket edilir. 33 34 Abdülkadir İnan; Tarihte Ve Bugün Şamanizm, Ankara,1986,s.169 Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.357 18 Ergenlik çağına gelmiş erkek evlenmek istediğini bir takım sözsüz hareketlerle belli eder. Onun bu hareketleri öncelikle annesinin dikkatini çeker. Oğlunun hareketlerinden evlenmek istediğini anlayan annesi yanına yakın akrabalarından birkaç kişiyi de alır ve kız aramaya başlar. Bu olaya “Dünür Gezme” adı verilir. Kız görmek için gidilen evlerde mümkünse asıl niyetleri söylenmez. Bir takım bahanelerle ziyarete geldiklerini söylerler. Şayet kız akrabalar ve anne tarafından beğenilmez ise başka kızlara dünürcü gezilir. Akrabalar veya yakın çevrede istedikleri özelliklere uygun kız bulunursa gizliden gizliye kız hakkında bilgi edinilir. Soy araştırması yapılır. Olumsuz bir durumla karşılaşılmadığı takdirde oğlan evi niyetlerini açıkça kız evine bildirir. Bu noktadan sonra artık resmen kıza dünür olunmuştur. Oğlan evi en yakın akrabalarını alarak kızın evine giderler. Kız evi oğlan tarafının geleceğinin bir iki gün önceden bilmektedir. Kız tarafı gelen misafirleri kabul eder, misafirlere içecekler ikram edilir. Bayır-Bucak Türkmenleri isimli kitabında Yaşar Kalafat kız evine gelen kişilerin niyetleri belli olsun diye bir süpürge getirip, misafirlerden birinin bu süpürge üstüne oturduğunu söylüyor.35 Söz kız istemeye geldiğinde oğlan babası ilk olarak “ Kanımızı kanınıza, canımızı canınıza katmaya geldik.” der. Kız babası bu isteği hemen yanıtlamayıp düşünmek için zaman ister. Bu zaman zarfında kız ve oğlan bir yolunu bulup görüştürülür. Oğlan evinin ikinci veya üçüncü gelişinde kız babası “Allah kısmet ettiyse yazı bozulmaz” diyerek niyetinin olumlu olduğunu belirtir. Bundan sonra konu üzerinde esasa gidilerek nişan merasimi için hazırlıklar yapılır ve söz kesilmiş olur. Barak Türkmenlerinde bu olaya “Tatlısı yenmek” de denir. “Beklik takma” Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenlerince nişan merasimi yerine kullanılan bir tabirdir. Beklik takma yapılmadan önce, kız evi tarafından istenilen giyecek eşyası alınır ki bu olaya “Beklik karaltısı” denir. Beklik karaltısının içinde, bir kat elbiselik, ayakkabı, çanta ve iç çamaşırı bulunmak zorundadır. Bu hazırlıklar bittikten sonra sıra yüzük takmaya gelir. Nişan mutlaka kız evinde yapılır. Yüzüğü ise, varsa kızın dayısı takar. Nişana erkekler katılmayıp genellikle kadınlar arasında yapılmaktadır.36 35 36 Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.39 Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon , s.159 19 Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde günümüzde hala geçerli olan “kalın alma” olayına Barak Türkmenlerinde de rastlıyoruz. Kalın denilen bir miktar para kızın babası tarafından çeyizde harcanmak için oğlan tarafından alınır. Çeyiz tamam edilir. Kalın parası kız verilme esnasında alınır. Aile büyükleri bir araya gelerek kız tarafı ve erkek tarafının istediği miktarın orta yolunu bulur ve oğlan tarafı istenen miktarı orada bulunan topluluğun göz önünde kızın babasına teslim eder. Dul kadınlar için başlık parası alınmaz.37 1.2.2. DEĞİŞİK USULÜ EVLİLİK Başlık ve kalın gibi maddiyata dayanan kaynakları olmayan kişiler özellikle Barak Türkmenlerince uygulanan “değişik usulü” ile evlenirler. Değişik denilen evlenme usulünde karşılıklı iki aile kız alıp verir. Değişik yapmaya ise evlenme çağına gelen ağabey karar verir. Bu usulü benimseyenler Barak Türkmenlerince oldukça fazladır. Barak Türkmenlerinde değişik usulü evlilikler hoş görülüp yapılırken, kız kaçırma olayına asla müsamaha gösterilmez. Kız kendi gönlü olmadan kaçırılırsa dahi sonu aile fertlerinden biri tarafından mutlaka ölümdür. Bu şekilde ailenin namusu da temizlenmiş sayılır. Bu anlayış varlığını günümüzde de sürdürmektedir. Gaziantep halk kültüründe önemli bir yere sahip olan Ezo Gelin de değişik diye tabir edilen tarzda evlenmiştir. Gaziantep il yıllığından aldığımız bilgilere göre Ezo Gelin hikâyesi şöyledir: Ezo Gelin köyde Şido Hanifi olarak tanınan Hanifi Açıkgöz ile 1935 yılında 21 yaşında köy örf ve adetlerinde “değişik” diye tabir edilen bir tarzda evlenir. Yani, Şido Hanifi Açıkgöz, kendi kız kardeşini eşi Ezo Gelin’in kardeşi Zeynel’e verir. Şido Hanifi, Ezo Gelin ile çok mutlu bir hayat yaşarken; kız kardeşinin arası, Ezo Gelinin kardeşi Zeynel’le pek iyi değildir. Tam onyedi aylık evliyken, kız kardeşinin eşi Zeynel’den ayrılmasıyla Şido Hanifi Açıkgöz’ün de mutluluğu sona ermiş olur. Değişikle evlenmenin kuralı böyledir. Kurallar gereği, büyük üzüntü içerisinde, Ezo Gelin kocasından ayrılmak zorunda kalır. Bu sürede çocukları da olmamıştır. 37 Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s. 39 20 Bunun üzerine Ezo Gelin; kardeşi Zeynel ile birlikte Suriye topraklarında bulunan Boz höyük köyüne, akrabalarının yanına gider. Orada eski evlilikleri gibi değişik usulde evlilik yaparlar. Ancak Ezo Gelin, önceki mutluluğun bulamaz. İkinci kocasından Celile isminde bir kızları olur. Ezo Gelin üzüntüsünden hastalanır ve ölür. Vasiyeti üzerine Uruş’u görebilmek arzusuyla, yüksek bir tepe olan Bozhöyük’e defnedilir. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Gaziantep Valiliğinin Suriye Hükümetiyle temasa geçmesi üzerine bir protokol marifetiyle 27.08.1999 tarihinde mezarı getirilerek törenle doğduğu Dokuzyol (Uruş)’daki evine defnedilir.38 EZO GELİN GÜZELLEMESİ Benim olsan vermem seni feleğe Başın için salma beni dileğe Ezo gelin benzer gökte meleğe Başı duman olmuş dağlar bu gelin. Malın kaçak ise gidim gümrüğe Geç kara kuyuda otur dövnüğe Gine dönek verdi eski yurduna Başı duman olmuş dağlar bu gelin Ezo gelin yatağında yatıyor Bülbüller de başucunda ötüyor Gidersen ordan da çocuk yatıyor Başı duman olmuş dağlar bu gelin Kerpiçten de şu Bozdoğan yapısı Kalem kaşlı güzelinin hepisi Sana kurban Suriye’nin hepisi Başı duman olmuş dağlar bu gelin 38 Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.156-157 21 Hele bak da Kozbaşının daşına Kudret kalemini çekmiş kaşına Ezo gelin girmiş on dört yaşına Başı duman olmuş dağlar bu gelin39 1.2.3. KINA GECESİ Barak Türkmenleri’nde kına gecesi kız evinde ve oğlan evinde ayrı ayrı yapılır. Kına gecesi düğünün en eğlenceli kısmıdır. Kına gecesinden bir önceki gün oğlan evi kız evinin istediği miktarda kına alarak kız evine gönderir. Esasen kına Türk dünyasında sünnet, evlenme, askere gitme, kurban adama ve hacca gitme dönemlerinde uygulanan bir adama alametidir.40 Oğlan evi kendi evlerinde bir müddet eğlendikten sonra akşam saatlerinde davullarla ve zurnalarla türküler söyleyerek ve arada bir “yah yah” çalarak kız evine doğru giderler. Kız evine gidilirken yolda çeşitli maniler ve türkülerle eğlence daha renkli bir hal alır. Oy mizmize mizmize Kınayı verin bize Kınayı vermezseniz Biz de küseriz size41 Bu ve benzeri maniler yol boyunca söylenir. Oğlan evinin gelmesine yakın kız evinde kına tepsisi hazırlanır. Hazırlanan tepsiye mumlar ve kınalar özentili şekilde yerleştirilir. Belli bir bahşiş karşılığında bu tepsi oğlan evinden iki kişiye verilir. Kına alınarak oğlan evine gidilir. Getirilen kına damattan önce mutlaka yetim bir çocuğa yakılmalıdır. Yetim çocuğa yakılan kına ile yeni oluşacak ailenin çocuğunun uzun ömürlü olacağına inanılır. Daha sonra damadın sadıcı kınadan bir miktar alır ve damadın yanına gelir. Erkeğin eline kına yakan sadıç bekâr olmalıdır ki darısı kendi başına olsun. Ancak sadıcın güveyi kınasını yakabilmesi için orada bulunan evli kişilerin isteklerine yerine getirmesi gereklidir. Evli kişiler sağdıç ve arkadaşlarından türkü söylemelerini veya 39 Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.157 Yaşar Kalafat; Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, 1990,s.49 41 Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.158 40 22 kalkarak oynamalarını isteyebilirler. Bunların hiçbirini istemeseler bile horoz gibi ötmelerini, köpek gibi havlamalarını isteyebilirler. İsteklerinin yerine getirilmemesi halinde kınayı evlilerin yakacağı ilan edilir. Evlilerin güveğiye kına yakması ise Barak Türkmenlerinde hiç hoş karşılanmaz. Kınayı yakan kişiye kız evinden gelme ve dört tarafı sarı tel işleme ile işlenmiş bir çeşit tülbent verilir. Kınası yakılacak yere güvey götürülürken mani ve türkü eşliğinde götürülür.42 LEYLİM HAVASI Başındaki puşular El değmeden hışılar Sevdi isem ben sevdim Size nedir komşular Başındaki puşudur Puşu acem işidir Yüzündeki yaralar Vallah sarhoş işidir. Başında puşu kara Etrafı şekerpa Yeniden bir yar sevdim Gözü göv kaşı kara Kalanın altı biçme Gel oğlan benden geçme Beni sana vermezler Elin diline düşme43 Oğlan evinde kına gecesi bu şekilde sürerken kız evinde de kına yakma merasimine geçilir. Gelin kınasını da gelinin sadıcı yakar; ancak sadıcın mutlaka annesinin ve babasının yaşıyor olması gereklidir. Şayet anne veya babasından biri ölmüş ise gelinin doğacak çocuklarının da öksüz kalacağına inanılır. Gelin kız bir sandalyeye oturtulur ve 42 43 Ömer Özbaş, Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, s.54 Ömer Özbaş, Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, s.55 23 yüzüne işlemeli bir örtü örtülür. Köyün bekâr kızları ellerine aldıkları mumları yakarak gelin kızın etrafında toplanırlar ve hep birlikte şu türküyü söylerler: Kına Türküsü Altına attılar ağır cecimi Boynuna taktılar yağlı sicimi Tezin ağlatmayın gelin bacımı Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Şu dağın ardına duman mı durdu Papucunun içine yılan mı girdi Ammin uşağına kıran mı girdi Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Şu dağın ardında bir kuşum kaldı Kergahlar üstünde nakışım kaldı Bacısı güzelden bir eşim kaldı Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Eliyin kınası çamurdan mı ola Gözüyün sürmesi kömürden mi ola Anayın yüreği demirden mi ola Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Şu dağın ardında ekerler küncü Ekerler biçerler severler genci Genç bana göndermiş ayva turuncu Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Şu dağın ardında bir kuş olaydım Kergahlar içinde nakış olaydım Gelene gidene bir eş olaydım Ağlama kız gelin yazın bu imiş. 24 Şu dağın ardında üç ağaç incir Elinde kelepçek boynunda zincir Sıkma kelepçeği kollarım incir Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Annen seni has dağında haslamış Zülfünü gül dalında ıslamış Annen seni iller için beslemiş Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Bir atlı çıktı cerit ilinden Yürek doldu geldi garbi yelinden Bir tas su istemedim zemzem gölünden Sular bulanık içilmez oldu. Anadan babadan geçilmez oldu Ağlama kız gelin yazın bu imiş.44 Mum yakma âdetinin Hz. Fatıma’dan geldiğine inanılmaktadır. Ayrıca çeşitli adakların gerçekleştirilmesi için de türbe ve yatırlara, dede mezarlarına da mum yakılmaktadır. Kına yakıldıktan sonra gelinin etrafındaki bekâr kızlar hemen gelinin başına saldırırlar ve işlemeli örtüyü almak için uğraşırlar. Bu örtüyü hangi kız alırsa onun muradına erip en kısa zamanda kısmetinin açılacağına inanılır. Gelin kızın eline yakılan kınanın anlamı ise kızın anne ve babasının kızlarını namuslarıyla teslim edeceklerinin sembolüdür. 1.2.4. GELİNCİ VE DÜĞÜN GÜNÜ Kına gecesini takip eden gün oğlan evinde oğlanın bütün akrabaları, mahalle kadınları toplanırlar ve öğle vaktine kadar çalıp söylerler. Buna “gelinci günü” denir. Gelinciye 44 Ömer Özbaş; Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, Gaziantep, 1958, s.53 25 gelin ve damat birlikte gelirler. Gelin olan kız son yemeğini babasıyla birlikte yer ve daha sonra akrabaları tarafından giydirilir.45 Barak Türkmenleri’nin gelinci günü hedik yapıp bütün köylüye dağıtma adetleri vardır. Bu hediği gelinci kadınları yapar ve eğlenceler eşliğinde orada bulunan kişilere dağıtırlar. Düğün günü öğle vaktine yakın zamanda oğlan evine toplanan davetliler ile birlikte konvoylar eşliğinde kız evine gidilir. Kız evinde son hazırlıklar yapılmış gelin kız gelinliğini giymiş ve babası tarafından beline kuşak bağlanmıştır. Bele bağlanan kuşak kızın bekâretini temsil eder. Oğlan evi davetliler ile birlikte kız evine geldiği vakit gelin kız anne ve babasının elini öper, alkışlar eşliğinde arabaya bindirilir. Oğlan evine doğru yola çıkılır. Düğün evine beş veya on dakika mesafe kalası davul çalmaya başlar. Düğün sahibinin akrabalarından birkaç tanesi davula karşı çıkar ve davulun önüne düşerek tek ayakla seke seke köye gider ve aynı şekilde köyü davulla beraber dolaşır.46 Gelin arabadan indirilince davul ve zurna eşliğinde silahlar atılır. Silah atmak, davul dövmek, zılgıt çekmek, kara iyelerin kovulması için ve onların muhtemel zararlarından korunmak içindir.47 Barak Türkmenlerinde gelin kapıdan içeri girerken bir takım adetleri yerine getirmesi gereklidir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Gelinin nar taneleri kadar çok çocuğunun olması için geline kapı girişinde nar kırdırılır. Yaşar Kalafat Bayır-Bucak Türkmenleri isimli eserinde Türk inanç sisteminde narın ve elmanın bereketi temsil ettiğini söyler.48 Gelin eve girmeden yüzünü kıbleye çevirir ve bir müddet bu şekilde bekler.49 Gelinin yönünü kıbleye çevirmesiyle ömrünün kalan kısmını dinine ve evine bağlı bir şekilde geçireceğine inanılır. Gelin eve girerken ateş yakılır ve üzerinden atlaması istenir. Gelinin eve girerken ateşin üzerinden atlamasıyla yeni evinde karşılaşabileceği bela ve musibetlerden kolaylıkla kurtulacağına inanılır. 45 Gaziantep İl Yıllığı, Komisyon, s.126 Ali Rıza Yalman; Cenupta Türkmen Oymakları, s.55 47 Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.52. 48 Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s. 43. 49 Emine Demir; Baraklarda Evlilik ile İlgili İnanç ve Uygulamalar, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi, Gaziantep 2006,s. 29 46 26 Taş devrinin en önemli buluşlarından biri olarak kabul edilen ateşin ilk defa kim tarafından yakıldığı belli değildir. Türk düşüncesinde ilk ateş bir rivayete göre Bay Ülgen tarafından50 diğer bir görüşü göre de Türk unvanını taşıyan kahraman tarafından yakılmıştır.51 Kim tarafından yakılırsa yakılsın Anasır-ı Erbaa ( dört asli unsur) dan biri olarak kabul edilen ateşle ilgili inanışlar var olagelmiştir.52 Gelin yeni evine girer girmez eline bir bardak verilir ve bunu kırması istenir. Bardak kaç parçaya ayrılırsa yeni evli çiftin o kadar çocuğunun olacağına inanılır. Yine gelin eve girerken kaynana gelinin başından avuç dolusu bulgur saçar. Kaynak kişilerden olan Çiftlik Köyü sakinlerinden Ezo Tiryaki: “Bulgurun kaynatılarak çoğaldığı gibi gelinin çocuklarının da her yıl artarak çoğalacağına inandığımız için bulgur saçarız”. diyor. Gelin arabadan inip evin kapısına varınca kurbanlık koyun kesilerek bunun üzerinden atlar ve eve girer. Gelin alma törenleri Türklerde ve çok eski zamanlardan beri “saçı” ve “kurban” uygulamalarına vesile teşkil etmektedir.53 Gelin yeni evine girdikten sonra kaynanasının elini öper ve kaynana da hazırlamış olduğu şerbeti gelinine içirir. Bu şekilde gelinin güler yüzlü ve tatlı dilli olacağına inanılır. Geline şerbet içirildikten sonra onun için özel olarak hazırlanan yerine oturtulur. Damadın eline düğünden bir önceki gün bir çuval verilerek bütün köyü dolaşıp düğün yemeği için tabak ve bardak toplaması istenir. Damatta bütün köyü dolaşarak çuval dolusu tabak, bardak getirir. Damadın getirdiği bu tabaklara düğün için yapılan ve “cıvık” adı verilen yemekler konularak bütün köylüye dağıtılır. Artan yemekler ise yine köylü arasında paylaştırılır. Nişan ve düğünün muhtelif safhalarında verilen yemekler Türk kültürünün derinliklerinden gelen ve bugün bütün Türk dünyasında yaşayan “Aş dökme”dir. “Büyük Aş” ve “Küçük Aş” muhtelif şölen ve törenlerde dökülür. Bunun örneklerini Dede Korkut da görmekteyiz.54 50 Ünver Günay, Harun Güngör, Türk Din Tarihi, s. 83 Abdülkadir İnan; Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, 1972, s. 66 52 Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.329 53 Ünver Günay; Harun Güngör; Türk Din Tarihi, s.83 54 Abdülkadir İnan; Makaleler ve İncelemeler, Ankara, 1988 51 27 Damat yemek yendikten sonra düğün evinden uzaklaşır ve sadıçlarıyla birlikte eğlenerek yatsı namazı vaktine kadar eve gelmez. Damat yatsı namazına müteakip köyün imamı ile birlikte düğün evine gelir ve hoca nikâh duası okuyarak çiftlere mutluluklar diler. Son olarak damadın annesi gelinin ve oğlunun yüzüne düğün yemeği için yaktıkları ocaktan bir miktar is alır ve sürer. Bu şekilde onların kötülüklerden ve büyüden uzaklaşacaklarına inanılır. Gerdek gecesi damada büyü yapılarak bağlanacağı inancı Anadolu’nun pek çok bölgesinde olduğu gibi Barak Türkmenlerinde de oldukça yaygındır. Düğünden sonraki ilk üç gün gelin gelinliğini giyerek hiçbir işe dokunmayıp kendisi için ayrılan yerde manken edasıyla oturur. Bu süre zarfında köylü ve akrabalar geline bakmak için gelirler ve yanlarında getirdikleri hediyeleri geline verirler. Merasim boyunca verilen hediyeler birer kansız kurban, saçı olup keza Anadolu’da olduğu gibi, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Uluğ Türkistan’da halen yaşamaktadır. Kaynağı kadim Türk Kültüründeki kurban kültüründen gelmektedir.55 Barak Türkmenlerinde boşanma olayı yok denecek kadar azdır. Çünkü diğer Türkmenlerde olduğu gibi Barak Türkmenlerinde de boşanma çok ayıptır. Allah’ın emriyle kız verilmişse ve dini nikâh kıyılmışsa evlilik gerçekleşmiştir. Şayet boşanma kaçınılmaz ise boşanma kararını evli çiftler değil köyün ileri gelen büyükleri verir. 1.3. ÖLÜM VE ÖLÜ GÖMME İLE İLGİLİ İNANÇLAR 1.3.1. ÖLÜM ÖNCESİ İLE İLGİLİ İNANÇ VE UYGULAMALAR Gaziantep ilinde bulunan Barak Türkmenleri’nin ölümü yaklaşan hasta için yaptıkları uygulamalar diğer yörelerle benzerlik arz etmektedir. Aile içinde ağır bir hasta varsa yalnız bırakılmaz. Hastanın durumu daha da ağırlaştığı vakit köyde bulunan diğer kişilerde teker teker gelerek hastadan helallik isterler. Kur’an-ı Kerim okumasını bilenler sürekli hastanın başında Yasin-i Şerif okurlar ve onu yormamak kaydıyla kelime-i şahadet getirtirler. 55 Abdülkadir İnan; Eski Türk Tarihi, İst. 1976 s.57 28 Ölümcül hastanın yakınları, dostları son defa hastayı ziyaret ederler. Öleceğini hisseden hasta, bu ziyaretlerde bir çeşit vedalaşır. Haklarını helal etmelerini ister, hataları için bağışlanmasını diler. Buna helalleşme denir.56 Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi Barak Türkmenlerinde de ölmek üzere olan kadınların ellerine kına yakılır. Geleneksel Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan kına, adama ve sevinç işareti olarak kabul edilir. Bu yüzden askere giden delikanlıların vatana, evlenecek olan genç kızların kocalarına ve ölmek üzere olan kadınların Allah’a kavuşma sevincinin bir göstergesi olarak kına yakılmaktadır. Hastanın ölüm vaktinin tam olarak geldiğine inanıldığı vakit yüzü kıbleye çevrilir. Kelime-i şahadet hastayı zorlamadan söyletilmeye çalışılır. Kelime-i şahadet getiren hastanın İslâm dini üzerine öleceğine inanılır. Kaynak kişilerden olan Meryem ÖZASLAN hastanın ölüm vaktinin geldiğini şu şekilde anlatıyor. “Hastanın dili çeneyle birlikte titreyerek, dil parpazlandığı vakit artık hastanın ölümünün gerçekleştiğini anlarız.” diyor. 1.3.2. ÖLÜMÜN GELİŞİNİ HABER VEREN BELİRTİLER VE ÖLÜMÜ GECİKTİRMEK İÇİN ALINAN TEDBİRLER. Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenlerinde ölümü hatırlatan olaylardan en önemlilerinden biri hayvanlarla ilgili inançlardır. Geleneksel Türk inancına göre bir takım hayvanlar iyi sayılırken bir takım hayvanlar ise uğursuz sayılmıştır. Bu uğursuz hayvanların başında ise baykuş gelmektedir. Baykuş bir evin damına veya bahçesinde bulunan bir ağacın dalına konar ve durmaksızın öterse o evden mutlaka bir ölünün çıkacağına inanılır. Bu yüzden mümkünse baykuş hemen taşlanarak öldürülmelidir. Yine Barak Türkmenlerinde normal vaktin dışında uluyan siyah köpeklerin uğursuzluk getirdiğine ve ev halkından birinin ölümünü haber verdiğine inanılır. Kazara yavru köpek köy halkından birinin evinin kapısına gelir de eşiğinde yatarsa ve o sıralar ev halkının başına bir kaza gelirse ev halkı “gelmez olsun, bu köpek bize kudümsüz (uğursuz) geldi” diyerek köpeği bulundukları mahalleden uzaklaştırırlar. 56 Nezihe Araz; Umay Günay, Nail Tan, Kamil Toygar, Enis Öksüz, Bilge Seyidoğlu; 21. yüzyılın Eşiğinde Örf ve Adetlerimiz (Türk Töresi), Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, İstanbul, s.205 29 Köpekle ilgili bu tür inanışlar sadece Barak Türkmenlerinde değil tüm Türkiye ve dünyanın pek çok yerinde görülmektedir. “Bulgarlar köpek ulumasının hastalığı ya da ölümü işaret ettiğini söylerler. Aynı inanışa Slavların bölgesinde de sık rastlanır. Polonyalıların inanışına göre, eğer bir köpek ulur ya da toprağı eşerse, eve ölüm geliyor demektir.57 Barak Türkmenlerinde evin bahçesinde tavşan görülmesi ve geç vakitlerde siyah kedi görülmesi ölümün habercileri sayılmaktadır. Karatavuk beslemek ve hindi yumurtası yemek de bazı Türkmen köylerinde uğursuzluk sayılır. Hasta ve yaşlı kişilerin rüyalarında ölmüş yakınlarını görmeleri onlar için ölümün yaklaştığı anlamına gelir. Yine durup dururken ev eşyalarından birinin kırılması, sökülen elbise ve benzeri kıyafetlerin bedenden çıkarılmadan dikilmeye çalışılması uğursuzluk sayılır ve ölümü hatırlatır. Ölümü hatırlatan belirtiler olduğu gibi ölümden uzaklaşmak için de bir takım tedbirler alınır. Bunlardan bazıları şunlardır: Doğan çocuğa uzun ömürlü olması için Yaşar, Dursun gibi isimleri verilir. Gaziantep ili ve çevresinde yine çocuğu doğup ta yaşamayan aileler yeni doğan çocuklarına yaşaması ve uzun ömürlü olması için, yakın akrabalarından çocukları sağlıklı olanların kıyafetlerini alırlar ve çocuklarına giydirirler. İlk yedi yıl kesinlikle çocuklarına yeni giysiler giydirmezler. Böylece çocukların ölümden uzaklaştırdıklarına inanırlar. Bu konu hakkında Türk Bodun Bilimi Araştırmaları adlı eserinde Harun Güngör, Kuzey Moğolistan’da yaşayan Moğollarında bu tür inançlara sahip olduğunu belirterek kötü ruhları yanıltmak için, kız çocuklarının 6-7 yaşına gelinceye kadar evli kadınlar tarafından giydirilerek başlarının bağlandığını, ayrıca çocuk doğmadan önce hiç çocuğu ölmemiş bir ailenin çocuğunun elbisesinin alınmaya gayret edildiğini belirtmektedir.58 Yine bazı Barak köylerinde erkek çocuklarına yaptırılan dövme ile çocuğun ömrünün uzayacağına inanılır. 57 Sedat Veyis Örnek; Anadolu Folklorunda Ölüm, Ankara Ünv. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1979, s. 16 58 Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.271-272 30 1.3.3. ÖLÜMDEN SONRA YAPILAN İŞLEMLER Ölüm akşamüzeri veya gece meydana gelmişse ölü üzerinde herhangi bir işlem yapılmayıp sabaha kadar bekletilmektedir. Bu süre zarfında ev halkı ölünün “kömme” denilen bütün kıyafetlerini getirir ve ölünün üzerine atar. Bu sırada odada bulunanlar feryatlar içinde saçlarını yolmaya dizlerine vurmaya başlarlar. Bu olay bir müddet bu şekilde sürdükten sonra ölünün üzerine atılan kıyafetleri ve diğer kıyafetleri yakın komşuları tarafından toplanarak fakirlere dağıtılır. Ölüye ait olan ve teker teker dağıtılan kıyafetlerin adına ise “çıkın”denilir. Şayet ölünün kıyafetleri dağıtılmayıp evde kalırsa ölünün ruhunun o elbise ile birlikte evde yaşayacağına inanılır. Geleneksel Türk inancında ölümden sonra ruhun akrabalarının ve kendi evinin etrafında onlardan birine zarar vermesi amacıyla dolaştığına inanılır.59 Ali ÖZTÜRK Ötüken Türk Kitabeleri adlı eserinde bu tür yas adetlerinin Türklerin Şamanist geleneklerinin bir devamı olduğunu söyleyerek Göktürklerin yas tutarken saclarını kestiklerini, kulaklarını biçtiklerini, yüzlerini bıçakla çizip yaraladıklarını Kültiğin ve Bilge Kağan’a düzenlenen matem törenlerinden öğrenildiğini bizlere aktarmaktadır.60 Yine defin merasimi için İsfahan’a gelen Türklerin (Oğuzlar) saçlarını kestiklerini, atlarının alınlarını çizdiklerini ve eğerlerini ters çevirdiklerini, kendilerinin de karalar giyerek yas tuttuklarını Faruk SÜMER Oğuzlara Ait Destanî Mahiyette Eserler” isimli yazısında bizlere aktarmaktadır.61 Barak Türkmenlerinde ölü ardından ağıt yakma olayı oldukça fazladır. Bir gece Kilis’ten Gaziantep’e gelirken yolda otomobili çevrilerek eşkıyalar tarafından öldürülen, Türkmen-Kazlı oymak reislerinden Cekelli Mecit Ağa için söylenen türkü şu şekildedir: Cekenin etrafı bağ ile bostan Mecidin giydiği ipekli fistan Mecidin sebebi kelpinli Nahsen 59 Abdülkadir İnan; Makaleler ve İncelemeler, cilt: II, s.422 Ali Öztürk;” Ötüken Türk Kitabeleri”, İstanbul 1996,s.210. 61 Faruk Sümer; “Oğuzlara Ait Destan Mahiyette Eserler”, Ankara, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, s.446. 60 31 Ceke viran oldu gel Mecit ağa Cekenin içine düşmanlar doldu Birikin aşiretler Mecit vuruldu Cekeden çıktı üç beş kır atlı Atlılar içinde Mecidim tatlı Ceke viran oldu gel Mecit ağa Cekeden çıktı atlının ucu Canımı yakıyor kurşunun tuncu Benim sebebim de keplinin piçi Ceke viran oldu gel Mecit ağa.62 Yine düşmanları tarafından öldürülen Türkmen Kazlı oymağından Halil Ağa için şu türkü söylenmektedir: Kar yağıyor toza toza Halil Ağam can veriyor kaşı gözün süze süze Evleri var dağlar başında Evleri var dağlar başında Tüfengi asılıdır eyer kaşında Halil Ağam can veriyor azraille iş başında Tüfengi varda yoktur süngü Bir ordu ile eder cengi Zal oğlu Rüstem’in dengi Sarhoş yatar benim ağam 62 Yaşar Kalafat, Karşılaştırmalı Bayır-Bucak Türkmen Halk İnanışları, s.67 32 Erenleri, erenleri yayılıyor cerenleri Dof dof olmuş geliyorlar Mahmut Cemal yarenleri Tüfengini Mecit aldı fişengide taksim oldu Ağlamayın yavrularım, Türkmen kızı yaslı kaldı63 Kaynak kişilerden olan Mehmet Duran Tiryaki’ye cenaze niçin sabaha kadar bekletilir sorusunu yönelttiğimizde; “Gece yerler mühürlü olduğu için toprak mevtayı kabul etmez. Bu yüzden defin işlemleri için sabahı bekleriz” cevabını vermektedir. Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügat-it Türk adlı eserinde cinlerden bir bölük olan “Çıvı”ların geceleri birbirlerine karşı ok attıklarını ve Türklerin de bu oklardan korunmak için geceleri dışarı çıkmadıklarını söylemektedir.64 Yerlerin mühürlenmesi inancı bu kötü ruhların ortaya çıkışıyla ilgili olmalıdır.65 Yine ölüm olayı gece meydana gelmişse özellikle mevtanın odası olmak üzere evin bütün ışıkları sabaha kadar yanık tutulur. Cenaze evinde yakılan ışığa Anadolu’nun pek çok yerinde de rastlamak mümkündür. Türk Bodun Bilimi Araştırmaları adlı eserinde Harun Güngör yakılan bu ışıkla ölen kimsenin sorgusunun kolay geçeceğine ve ölü mezara konulduktan sonra tekrar evine dönmek isterse ruhunun evini kolay bulabileceğine inanıldığı için ışığın yakılmış olabileceğini nakletmektedir.66 Ölüm olayı sabah veya öğle saatlerinde gerçekleşmişse mevtanın gözleri açıksa kapatılır. Gözlerinin açık olarak ölmesi dünyadan muradını almadan ve son isteğinin yerine getirilmeden öldüğünün işaretidir. Daha sonra sırayla çenesi kapatılır. Şişmemesi için karnına demirden aletler konulur. Türklerde ruh ölüm anında ağız ve vücudun diğer delik yerlerinden çıkar. Eğer ağız ve gözler kapatılmaz ise ölünün ruhu başka birinin ölümüne neden olur.67 Daha sonra sırası ile ölünün ayakları düzleştirilip topuklarından bağlanır. Eller iki yana uzatılıp bu şekilde teneşir tahtasına uzatılır. 63 Yaşar Kalafat, Karşılaştırmalı Bayır-Bucak Türkmen Halk İnanışları, s.66 Kaşgarlı Mahmut; Divan-ı Lügatit-Türk, Ankara,1982, c.III. s.225 65 H.Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.334 66 H.Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.330 67 Mustafa Ünal; A Comparative Study Of Funeral Customs in Turkey and Azerbaijan with Particular Reference to Pre-Islamic Turkic Aspects, Birmingham, 1996 (Basılmamış Dortora tezi), pp.210 64 33 Son yıllarda fazla görülmemekle beraber daha önceleri teneşir tahtası yerine evde bulunan oda kapısı çıkartılarak kullanılırmış. Eğer ölen kişi çocuk ise arpa ve buğday saplarını ezmeye yarayan “Gencer tahtası” kullanılır, bunun üzerine “salaca” denilen döşek konurmuş. Ölüyü erkekse köyün imamı, kadın ise bayan hoca o da yoksa defin işlerinden anlayan bir bayan yıkar. Ölü için hazırlanan su ise köyün zenginlerinde bulunan don kazanında ısıtılır. Çiftlik köyü sakinleri ölü içi su ısıtılırken kazanın altına üç taş koyduklarını söylüyorlar. Köy sakinlerine niçin üç taş konulduğunu sorduğumuzda bilmediklerini adet üzere üç taş koyduklarını söylediler. Kanaatimizce kazanın altındaki üç taş doğum, yaşantı ve ölümü sembolize etmektedir. Ölü yıkanıncaya kadar aile fertlerinin biri kefeni hazırlar. Barak Türkmen köylerinden bazılarında kefen bezi erkeklerde beyaz renkte, kadınlarda ise beyaz ve yeşil karışık renkte hazırlanmaktadır. Kadınlar için hazırlanan kefenin baş kısmına “çıktı” adı verilen bir örtü örtülür ve baş kısmının iki yanı hoş kokulu ve yeşil yapraklı sedef çiçekleriyle süslenir. Yine son yıllarda fazla görülmemekle birlikte daha önceleri kefenlik için bez bulunmaz ise yorganın beyaz bezi sökülerek kefen yapılırmış68 Çayıralan çevresinde ölüm ile ilgili inanç ve uygulamalar adlı yüksek lisans tezinde Abdurrahman FİLİZ ölümü uzayan hastaların yatağına taş konulduğunu belirtmektedir. Bununla ölünün yatağının taş kesilip evden başka ölülerin çıkmayacağına inanıldığını söylüyor.69 Köyde cenaze namazına önemli işi olanlar ve ağır hasta olanlar dışında herkes katılır. Namaz bitiminde hep birlikte mezarlığa gidilir. Cenaze yakınlarından 2 kişi cenazeyi kıble yönüne gelecek şekilde ve sağ tarafa yatırırlar, ayak ve baş tarafındaki düğümleri açarlar ve besmele eşliğinde mezarın üstünde üçgen bir tümsek oluşturulacak şekilde toprak atarlar. Ölünün mezarı üzerine tümsekler hazırlamak, heykeller dikmek ve büyük küçük barklar hazırlamak âdeti daha evvelki Türk boyları arasında görüldüğü gibi Ötüken 68 Ahmet Gökbel; Yahyalı’da Varsak Türkmenleri, s.122. Abdurrahman Filiz; Çayıralan Çevresinde Ölümle İlgili İnanış ve Uygulamalar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 2006. s.21. 69 34 Türklerinden sonra da genç Türk sahasında devamede gelmiştir.70 Defin işlemleri tamamlanınca köy imamı Kur’an-ı Kerimden birkaç süre okur ve orada bulunan toplulukta Kur’an-ı Kerim’i dinleyip mevta için dua eder. Cenaze merasimi bittikten sonra topluluk cenaze yerini terk eder; ancak köyde bulunan iyi hal sahibi bir kişi mezarın başında ölünün münker ve nehir melekleri tarafından kendisine yönelttiği soruları kolaylıkla cevaplaması için telkinde bulunur ve mezarlıktan çıkar. Cenaze kabre konduktan ve başında Kur’an okuma tamamlandıktan sonra, kalabalığın orayı terk edip geride kalan bir kimsenin kabrin başında yüksek sesle ve ölüye hitaben iman esaslarını hatırlatması işlemine “telkin” denir.71 1.3.4. TAZİYE Mezarlıktan ayrılan topluluk cenazenin çıktığı eve gider. Orada Kur’an okumasını bilen bir kişi Kur’andan bazın ayetler okur. Kur’an okuma işlemi tamamlanınca topluluk teker teker kalkarak, ev sahiplerine baş sağlığı dileklerinde bulunur. “Başın sağolsun” denilmesi halinde önemli olanın ölen değil, geriye kalanın olduğu mesajı verilmiş olunur, inancı vardır.72 Baş sağlığı dileklerinin ardından orada bulunan topluluğa köy halkı tarafından yapılmış olan yemekler ikram edilir. Ölü çıkan evde yas tutulduğu için en az üç gün süreyle ocak yakmama geleneği vardır. Ölü için yemek verme Göktürklerden kalma bir gelenektir. Kaşgarlı Mahmut Divanında “Yuğ Besen” denilmektedir ki bu gelenek, bir kutsi inanç olarak Ötüken Türklerinden Sır Derya Oğuzlarında onlardan da Selçuklular yolu ile Anadolu’da ve daha sonraları da Osmanlılar arasında görülmüştür.73 Anadolu’da bilhassa doğu bölgelerinde ölümden birkaç gün sonra ölü yemeği verilmesi, yakın akraba ve komşuların, ölü evine ilk günlerde yemek göndermesi, yuğ geleneklerinin izlerinden olsa gerekir.74 70 Ali Öztürk; Ötüken Türk Kitabeleri, s.150. H.Yunus Apaydın; İlmihal (İman Ve İbadetler) Namaz Bölümü, İstanbul 1999,cilt.1, s.368 72 Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.72. 73 Ali Öztürk, “Ötüken Türk Kitabeleri”, s.20. 74 Ali Öztürk, “Ötüken Türk Kitabeleri”s.150. 71 35 Ölü gömüldükten sonra yedinci günü, kırkıncı günü ve elli ikinci günü yemeği verilir. Ölünün yedinci gününde ilk Perşembesi denir. Kırkıncı gününde kırk bir yasin okutulur ve yemek ziyafeti verilir. Yine kaynak kişilerden olan Meryem ÖZASLAN’ın verdiği bilgilere göre Çiftlik köyünde kişinin ölümünün kırkıncı günü bir teneke un helvası yapılır. Bu yapılan helvalar küçük toplar halinde bir ekmeğin içine konularak bütün köylüye birer servislik dağıtılır. Dağıtılırken “falanca kişinin canı için” denir. Ölü için dağıtılan helva ve söylenen sözler sayesinde ölünün ruhunun şad olacağına inanılır. Karaylar sevinç ve matem günlerinde helva yedirirler, cenaze defnedilip geri dönülünce siyah renkte matem helvası verilir. Ölünün kırkıncı gününde kahve renkli “Hazar Helvası” ve senesinde “Ak helva” verilir. Bu adetlerde Karaylara Hazarlardan kalmış olmalıdır.75 Anadolu’nun pek çok bölgesinde ölünün elli ikinci günü verilen yemek ziyafetine Barak Türkmenlerinde de rastlıyoruz. Yöredeki yaygın inanışa göre elli ikinci gün etin kemikten ayrıldığı gündür. Köy halkına yemek ziyafeti verilerek ölünün bu olay karşısında daha az acı çekeceğine inanılır. Türklerde ölü aşı, ilk dönemlerde yemek ve içkilerin mezara konulması şeklinde bizzat ölünün kendisine, daha sonraki dönemlerde ölünün ruhuna sunma şeklinde, Türklerin kabul ettikleri bütün dinlerde varlığını devam ettirmiştir.76 Gaziantep yöre halkı ve bazı Barak Türkmenlerince mevtanın ölümünü müteakip cenaze evinde, cenazenin üçüncü veya beşinci günü yemek ziyafeti verilir. Bu ziyafete akrabalar, komşular ve civar köylerden kişiler davet edilir. Yemek Yendikten sonra orada bulunan cemaate bir gün öncesinden ıslatılmış bir miktar nohut dağıtılır. Dağıtılan nohutlara Kelime-i Tevhit okunur. Kelime-i Tevhit getirilen bu nohutlar mevtanın mezarına ekilir. Yemek ziyafetinden sonra yapılan bu törenin adına Gaziantep yöre halkı “Nohut Töreni” adını vermekte ve pek çok yerde halen uygulanmaktadır. Kelime-i Tevhit getirilen nohutların mevtanın mezarına ekilmesiyle, mevtanın şefaat bulacağına inanılmaktadır. 75 76 Süreye Şapçıoğlu; Kırım Karai Türkleri; Türk Yılı, Cilt I, Ankara,1928, s.579-615. Abdulkadir İnan; Şamanizm, s.189-190. 36 Abdurrahman FİLİZ “Çayıralan Çevresinde Ölümle İlgili İnanış ve Uygulamalar” adlı yüksek lisans tez çalışmasında ölü sahiplerini avutmak amacıyla söylenilen avutucu atasözlerini şu şekilde sıralamaktadır.77 Herkesin gideceği yer orası Eninde sonunda oraya gideceğiz Dünya hali giden gelmez Hepimiz o yolun yolcuyuyuz Ecelden kurtulan var mı? Ölenle ölünmez Allahtan gelene kim ne der Mukadderat Hepimizin gideceği yer orası Aklını başına al ölüsü olan bir gün delisi olan her gün ağlar Avutucu sözlerden birisi de Afyon yöresinde kullanılan “cennette buluşuruz inşallah” cümlesidir. Bu ifade ölümün mukadder olduğu, ölü için en iyi temenninin cennet olduğu inancını içerir.78 Anadolu’da ve Barak Türkmen köylerinde bu tür avutucu sözlere rastlamamız mümkündür. 77 Abdurrahman Filiz; “Çayıralan ve Çevresinde ölümle ilgili İnanış ve Uygulamalar”,Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s.41 78 Yaşar kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.72. 37 II. BÖLÜM BARAK TÜRKMENLERİ’NDE TABİAT İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR 2.1.1. YAĞMUR YAĞDIRMAK İLE İLGİLİ İNANIŞLAR Bir bölgede kuraklık olması durumunda o bölge sakinlerinin mümkünse topluca bölge dışına, açık bir alana çıkıp tövbe istiğfardan sonra Allah’tan bolluk ve berekete vesile olacak yağmur göndermesini istemeleri, bunun için dua etmeleri, yalvarıp yakarmalarına yağmur duası “istiska duası” adı verilir ki su isteme anlamına gelir.79 Gaziantep ili Barak Türkmenleri genellikle geçimlerini tarımla sağlarlar. Ekonomik getirisi yüksek olan fıstık, pamuk, zeytin gibi ürünlerin bol olması için özellikle ilkbahar mevsiminde yağmurun yağmasını beklerler. Yağmurun iyice azaldığı vakit ise köyün büyük küçük bütün fertleri imam eşliğinde yağmur duasına çıkar. Nitekim bilindiği üzere ilkel toplumlarda yağmur yağması için türlü büyü şekilleri uygulanmakta yağmuru takliden yere su dökmek, belirli bir ağacın dallarını rüzgârı takliden hışırdatmak veya ağıza su alıp şapırdatmak, tütün dumanlarıyla bulutlar vücuda getirmek, iyi av veya yağmur elde etmek için danslı ayinler, yağmur tanrısı şerefine bayramlar, danslar düzenlemek farklı boyutlarda günümüze taşınan adetlerdir.80 Kaynak kişilerden olan Çiftlik köyü sakinlerinden Mehmet Duran TİRYAKİ köylerinde yağmur duasına çıkışlarını şu şekilde anlatıyor: “ Toprak sıkışıp yağmur seyreldiği vakit, büyük küçük bütün köylü imam eşliğinde toplanırız. Köyümüzün kadınları evlerinde bulgur, yağ vs. ne varsa meydana yığıp yemekler yaparlar. Durumu iyi olan köyün ileri gelenleri kurban keser. Yapılan yemeklerden Allah’ın hazıne (hoşuna) gitsin diyerek kapışa kapışa yeriz. Yemeklerden sonra toplanarak imam eşliğinde dualar ederek, Allah’a yağmur yağdırması için yalvarırız. İmamda bu esnada ceketinin tevrini 79 H.Yunus Apaydın; İlmihal (İman Ve İbadetler) Namaz Bölümü, cilt. I, s.320 İlyas Eren; Çayıralan ve Çevresindeki Halk İnançlarının Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, Kayseri, 2001, s.61-62. 80 38 (tersini) giyer. Cemaatın ilk safına küçük çocukları getiririz ki onların yüzü suyu hürmetine yağmur yağdırılsın.” Bazı rivayetlerde peygamberimizin yağmur duasına çıktığı vakit ridasını çıkarıp ters giydiği belirtilir. Köy imamının ceketini ters giymesinin nedeninin de buradan kaynaklandığı düşünülmektedir. Barak Türkmen köylerinde gördüğümüz yağmur yağdırma ve dindirme gibi inançların benzerleri eski Türk inançları arasında da görülmektedir. Hatta bu tip gelenekler eski Türklerde oldukça yaygındır. Onlar yağmur, dolu yağdırma ve fırtına çıkarma yahut bunları durdurma kuvvetine sahip bir taşın bulunduğuna ve bu taşın Türklerin büyük atalarından miras olarak kaldığına inanmaktaydılar. Bu taşa Türkler “yada”, “çada” yahut yat taş demişlerdir.81 Ayrıca Barak Türkmen köylerinden bazılarında yağmurun yağması temennisiyle ağaca kaplumbağa asıldığını söyleyenler de vardır. 2.1.2. AY TUTULMASI Ay ve güneş tutulduğu vakit yapılan uygulamalar birbiriyle benzerlik gösterdiği için konuyu aynı başlık altında ele alacağız. Köylerin hemen hepsi ay ve güneş tutulunca “Rabbimiz gazabından, afetinden bizleri esirge” diyerek Salavat-ı Şerife getirip, Ay tutulmasının hemen bitmesi için Allah’a dua ederler. Kaynak kişilerden, Suzan TİRYAKİ Ay tutulması esnasında yaptıkları işlemleri bizlere şu şekilde anlatıyor: “Ay tutulduğu vakit genç, yaşlı köyün bütün fertleri ellerimize teneke alır ve tenekeye vurmaya başlarız. Tenekelerden çıkan sesle “evran” denilen hayvanın korkarak Ay’ı bırakacağına ve kaçacağına inanırız. Tutulma olayı bittiği vakit evran artık ayı bırakmıştır. Bizde tenekeleri dövmeyi bırakırız ve günlük yaşantımıza geri döneriz” diyor. Köylerin bir kısmında ay ve güneş tutulduğu vakit iki rekât namaz kılınır ve Allah’a dua edilir. Son yıllarda özellikle 1999 yılı Adapazarı depreminin ardından Ay tutulduğu sırada deprem olacağı inanıcı gelişmiştir. Çünkü 1999 yılında olan Adapazarı depremi Ay tutulmasından hemen sonra meydana gelmiştir. Yine Barak köylerinden bazılarında Ay ve Güneş tutulduğu zaman silahlar sıkılır ve zılgıtlar söylenir. Çok eski zamanlardan beri Ay ve Güneş tutulduğu zaman bağırıp 81 Ahmet Gökbel; “Yahyalı’da Varsak Türkmenleri” ,s.135. 39 çağırarak, davul çalarak gürültü çıkararak veya göğe doğru ok veya silah atarak bir takım davranışların sergilenmesi, bu yolla kötü ruhları korkutup kaçırma inancına dayanmaktadır.82 Barak Türkmenleri’nin Ay ve Güneş tutulduğu zaman yaptıkları pratiklerin benzerlerine Uygur ve Kazak Türklerinde de rastlıyoruz. Nitekim Harun Güngör “Türk Bodun Bilimi Araştırmaları” adlı eserinde Kayseri’de yaşayan Uygur ve Kazak Türklerinin ay tutulduğu zaman “husub”, güneş tutulduğu zaman da “kusuf” namazı kıldıklarını ve tutulma olayı Cuma günü gerçekleşmişse Cuma’yı kıldıran imamın cemaate iki rekat namaz kıldırdığını bildiriyor.83 2.1.3. GÖKKUŞAĞI İLE İLGİLİ İNANÇLAR Gökkuşağı özellikle ilkbahar aylarında, sağnak yağışların hemen bitiminden sonra iki ucu da yerde bir hilal kemer köprü şeklini andırır. Bu uçları bazılarına göre iki dağa oturduğu bazılarına göre ise bir ucu suya, bir ucu da başka bir su üzerinde durur.84 Barak Türkmenleri’nin gökkuşağı ile ilgili inanışlarından bazıları şunlardır: Gökkuşağı çıktığı vakit köyün kızlarından her biri kendilerine bir renk tutar ve o rengin kendilerine uğur getireceğine inanırlar. Çiftlik köyünden Bülent TİRYAKİ gökkuşağını gördükleri zaman “ineğim sağmal” tabirini kullandıklarını söylüyor. Gökkuşağının diğer bir adı olarak kabul edilen “Eleğim Sağma” tabiri Gaziantep ilinde bulunan Barak Türkmenlerince değişikliğe uğrayarak “İneğim Sağmal” şeklinde bir tabire dönüşmüştür. Barak Türkmenlerince gökkuşağının altından geçen kişilerin cinsiyet değiştirerek erkeklerin kadın, kadınların da erkek olacağına inanılır. Gagauzlar gök kuşağını, Altay bölgesine ve Sibirya’da yaşayan Türk kavimlerindeki gibi yerden göğe su taşıyan bir hortum veya tulumba olarak kabul ederler ve Barak Türkmenlerinde olduğu gibi gök kuşağının altından geçenlerin cinsiyet değiştireceğine inanırlar.85 82 Aabdulkadir İnan; Tarihte ve Bugün Şamanizm, İstanbul, 1976, s.29. Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.364. 84 Ahmet Gökbel; “Yahyalı’da Varsak Türkmenleri”,s.129. 85 Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.170 83 40 2.1.4. GAZİANTEP İLİNDE YAŞAYAN BARAK TÜRKMENLERİNDE DİĞER İNANÇLAR Barak Türkmen köylerinde, hasat mevsiminde olgunlaşmış ilk fıstığı getiren kişiye Cumhuriyet altını verilir. Yine fıstığın hasat mevsiminde yapışık halde bulunan ilk fıstığı getiren kişiye bir takım hediyeler verilir. Bu fıstığın köylüye uğur getirdiğine ve o yılın bereketli geçeceğine inanılır. Ürünün bereketli olması için tarlanın ortasına it başı veya iğde dalı atılır. Hacdan getirilen hurma çekirdeğinin içinde “Allah” yazdığına inanılır. Bu çekirdeğin cüzdanda veya kişinin cebinde bulunduğu müddetçe bereket getirdiğine ve paranın bitmeyeceğine inanılır. Kaynak kişilerden Özlem TİRYAKİ bereket ile ilgili bize şunları anlatıyor: “Gelinin geldiği hasat mevsiminde köylünün ürününde bir azalma olmuşsa, bu azalmanın nedeni geline yorulur ve “bu gelin köylüye gudümsüz geldi” denilerek köylü ve ev halkı tarafından uğursuz sayılır.” Yine gelinin geldiği yıl ürün azalmışsa “gelinin çiftesi vurdu” denilerek ürün azlığının nedeni gelinde aranır. Gaziantep’te yaşayın Barak Türkmenlerinde yolculuğa çıkan kişinin yatağı “ben ulaştım, beni merak etmeyin” haberini almadıkça toplanmaz. Şayet yolculuk esnasında yatak toplanırsa uğursuzluk olacağına ve yolcunun başına bela geleceğine inanılır. Yine Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi Barak Türkmenlerinde de yolcunun arkasından su dökülür, dua edilir. Suyun aydınlık getireceğine inanılır.86 2.2. HASTALIK TEDAVİLERİNE YÖNELİK HALK İNANIŞLARI 2.2.1. MUSKA İLE İLGİLİ İNANIŞLAR Muska ile öldürücü, hasta edici ve benzeri zarar verici görünmeyen tehlikelerden korunulacağına inanılır.87 Muska yazdırmak ve muskacılık Anadolu’nun hemen hemen bütün bölgelerinde mevcut olduğu gibi Gaziantep yöresi Barak Türkmenlerinde de oldukça yaygındır. Herhangi bir hastalığı olanlar, aile içinde şiddetli geçimsizlik yaşayanlar, cinlerin kendisine musallat 86 87 Yaşar Kalafat, Bayır-Bucak Türkmenleri, s.77. Kayhan Adıgüzel; “Tarsus’a Bağlı Köylerden Mahmutağa Köyünün Monografisi”, Ankara, 1968,s.28. 41 olduğunu söyleyenler, albasması olan loğusa kadınlar vs. köylerinde veya civar köylerde bulunan muskacıya gider ve muska yazdırırlar. Bu konuda Asya GELİN bize şunları söylüyor: “Kızım İmran’ın kolunda ve bacağında egzama çıkmıştı. Köyde Zeynep Hocayı üç çarşamba üst üste götürdüm. Zeynep Hoca kızımın egzamalı koluna “Allah” yazdı. Bacağına ise Arapça rakamlar yazıp sonra üzerini mürekkepli kalemle karaladı. Yazılar silinip, tamamen kaybolunca egzamalarında tamamen yok olacağını söyledi. Gerçekten yazılar silinince kızımın rahatsızlığı da geçti”. Şeklinde muskaya olan inancını anlatıyor. Çiftlik köyü sakinleri her türlü hastalıklarında, akrep sokmasında, albasmasında, cin çarpmasında köyün âlimlerinden olan Ataş Muhammed’e başvururlar. Kendisiyle sohbet etmek için gitmemize rağmen evde bulamadığımız Ataş Muhammed peygamberimizin soyundan geldiğine ve ocak olduğuna inanılan Şıh Ali’nin oğludur. Köylü daha önceleri Şıh Ali’ye gider ondan dualar alırmış. Zamanla Şıh Ali’ye duyulan saygı onun mezarını ziyaret mekânı haline getirmiştir. Abdurrahman Küçük din ile büyünün ilkel kabile insanları arasında yaşadığına buna karşılık medeni toplumlarda büyünün bilime dönüşüp astroloji şeklini aldığını söyler.88 2.2.2. ÜZERLİK TÜTTÜRMEK Üzerlik hoş kokulu, nohut büyüklüğünde taneleri olan bir bitkidir. Üzerlik bitkisinin tohumları yakılarak duman nazar değdiğine inanılan kişiye üflenirse bu kişinin nazardan kurtulacağına inanılır. Kaynak kişilerden olan Nizip ilçesinin Kıratlı köyünden Naile KAYHAN üzerlik hakkında bize şunları anlatıyor: “Üzerlik tohumunu elimize alırız üç ihlâs bir fatiha okuruz ve “Üzerliksin havasın, cümle derde devasın” deriz ve üzerlik tohumlarını ateşin közüne serperiz. Üzerlikten çıkan dumanı nazara uğrayan kişiye üfleriz” diyor. Üzerlik tüttürme ve tohumlarından süsler yapıp evin çeşitli bölgelerine asma geleneği Gaziantep Barak köylerinde yaygın olarak görülmekle birlikte Anadolu’nun pek çok bölgesinde de süs eşyası olarak kullanılmaktadır. 88 Abdurrahman Küçük;Günay Tümer; Dinler Tarihi, Ankara, 2002, s.51. 42 2.2.3. DÖVME YAPTIRMAK. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaygın olarak görülen dövmeye Barak Türkmenlerinde de yaygın olmamakla birlikte rastlanır. Eskiye nazaran azalmakla birlikte hala dövme yaptıran kadın ve erkekler mevcuttur. Yapılan dövmelerinde bir takım anlamları vardır. Şakaklara yapılan dövmenin baş ağrısını gidereceğine inanılır. Çeneye yapılan dövmenin erkek çocuğun ömrünü uzatacağına ve o aileye uğur getireceğine inanılır. Dövmeyi “Çingene” denilen kadınlar genellikle yiyecek karşılığında bazen de ücret karşılığında ocaklardan topladıkları is ve bir miktar barutu karıştırarak dikiş iğnesiyle vücudun çeşitle yerlerine istenilen biçimler vermek suretiyle yaparlar. Dövme genellikle erkeklerin şakaklarına, alınlarına ve burunlarına; kadınların ise çenelerine, ayak bileklerine ve dudak çevresine yapılır. 2.2.4. NAZAR DEĞMESİ VE KORUNMA USULLERİ İLE İLGİLİ İNANIŞLAR Gaziantep’de yaşayan Barak Türkmenleri’nin büyük bir kısmı nazara inanmakta ve nazardan korunmak için bazı önlemler almaktadırlar. Bu önlemleri şöyle sıralayabiliriz: İğde ağacının dalları küçük parçalara ayrılır. Bu küçük parçalar ve bir miktar şap bir tülbentin içine konularak çocuğun omzuna takılır. Böylece çocuğun nazardan korunulacağına inanılır. Şabın nazara karşı koruyucu etkisi hakkına Cemil Cahit Güzelbey Gaziantep Folklorundan Notlar adlı kitabında şu hikâyeyi anlatmaktadır: Gözü pek değen adamın biri karşıdan gelen deve kervanını göstererek en baştaki deveyi nazarıyla yıkacağını söyler. Deve tam hizalarına gelince yüzükoyun yuvarlanır. Fakat deve derhal silkinip geri kalkıp yoluna devam edince: “adam: gidin devenin yüküne bakın” demiş. Meğer devenin yükü şap imiş. Bu yüzden şapın nazara karşı etkili olduğuna inanılır.89 Yine nazardan korunmak için “şey” denilen boncuklar takılır. Mazı denilen bir tür selvi ağacının küçük kozası bebeğin omzuna takılır. 89 Cemil Cahit Güzelbey; “Gaziantep Folklorundan Notlar”, Gaziantep, 1959,s.67. 43 Nazarlıklar yalnız nazardan korunmak için insanlara değil, aynı zamanda evin herhangi bir yerine veya eşyalara da takılabilir. Tarlaya, evin kapı girişine, hayvanların boyunlarına takılan nazarlık sayesinde nazardan uzak durulacağına inanılır. Yine eve misafir geldiği zaman cam eşya kırılırsa misafirin nazar ettiğine inanılır ve bu nazarın camın kırılmasıyla çıktığına inanılır. Nazar değen kişiye, nefesinin kuvvetli olduğuna inanılan ve Kur’an-ı Kerim’i okumayı bilen bir şahsa Felak ve Nas sureleri okutulur. Bu sureleri okuyan kişi “ Benim elim değil Fadime Anamızın eli” diyerek nazarlı kişinin vücudunda elini gezdirir ve esnemeye başlar. Böylece nazarın çıkacağına inanılır. Başlangıçta Türkler, çocukları koruma görevinin ve üremeyi sağlama işinin “Umay”a verildiğine inanmışlardır. Bu inanç İslamileştirilmiş ve “Umay”ın yerini Fadime Ana almıştır.90 2.2.5. KURŞUN DÖKMEK Kurşun dökülerek nazara uğrayan kişinin tedavi edileceğine inanılır. Nazar değmesine uğrayan kişi yere oturtulur ve üzerine çarşaf örtülür. Diğer tarafta tel süzgecin içerisinde makas, terlik, soğan ve içinde su bulunan bir tas konulur. Kaşığın içinde eritilen kurşun tel süzgecin içinde bulunan su dolu tasın içine üç kez aynı şekilde atılır. Kurşun suyun içinde dağılarak göz şekline benzeyen şekiller alırsa hastaya nazar değdiğine inanılır ve tasta bulunan su nazarlı kişiye içirilir, bu su ile eli yüzü efsunlanır. Soğan ve artan su kapı önüne atılır. Göz şeklindeki kurşunlar kapının girişine asılır. Kurşun döken kimseler sıradan insanlar olmayıp bu işten anlayan ocak kişilerdir. 90 Hikmet Tanyu; Fatma Anamız ve El ile İlgili İnanışlar Üzerine bir Araştırma, 11. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi, Ankara, 1976, c.IV. s.479. 44 III. BÖLÜM ZİYARET, ZİYARET YERLERİ, KERAMETLER VE ZİYARET ESNASINDA YAPILAN UYGULAMALAR. Ziyaret Türkçede birini veya bir yeri görmeye gitmek anlamına gelmektedir. Ziyaret kelimesi Arapçadaki ziyaret kelimesinden gelmektedir. Arapçada zevi kelimesi, ziyaret etmek ve ziyaret eden manasına gelip kelimenin müştakları züvar ve mezai olarak da kullanılmaktadır.91 Bu bölümde olağan kabir ziyaretinden farklı olarak uygulanan yatır, türbe, dede mezarı diye anılan ermiş, eren, evliya, şıh gibi sıfatlar verilen belli hacet, dilek ve çeşitli isteklerle varılan ziyaret mekânları üzerinde durulacaktır. Ziyaret kelimesi bu maksatla kullanıldığında adak ile ilişkili bir anlam kazanmaktadır. Halk inançlarında ziyaret yerlerine genellikle manevi güç ve berekete kaynaklık eden mekânlar olarak bakılmaktadır. Kendilerine keramet atfolunan kişilerin mezarları, türbeler ve bunlardan başka taş, kaya vb. gibi mekânlar ziyaret kategorisi içinde yer almaktadır.92 Ünver Günay Din Sosyolojisi adlı eserinde Türkiye’de halk dindarlığı düzeyinde ziyaret ve adak inanç ve uygulamalarının oldukça yaygın ve canlı kalmaya devam ettiğini, hastalıktan kurtulma, yağmur yağması ve bol ürün, iş bulma vs. gibi günlük hayata ait çeşitli işler için insanların kutsal saydıkları mekânlara gidip, İslâmileştirilmiş belli usul ve adaba göre dua ettiklerini ve dileklerinin kabulü için yakardıklarını belirtmektedir.93 Bizde bu noktadan hareketle araştırmamız alanı olan ziyaret yerlerini başlık altında ele alarak Barak Türkmen köylerinde bulunan ziyaret yerlerinin yanı sıra yer yer Gaziantep il merkezinde bulunan ziyaret yerleri hakkında da bilgi vermeye çalışacağız. 91 Ünver Günay, Harun Güngör, Şaban Kuzgun, Huzeyfe Sayım, A.Vahap Taştan; Kayseri ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret Yerleri, Kayseri, 1996, s.10 92 İlyas Eren; Çayıralan ve Çevresindeki Halk İnançlarının Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri, 2001, s.44 93 Ünver Günay; Din Sosyolojisi, Kayseri, 1998, s. 539-540 45 3.1. TÜRBELER Arapça türab yani toprak kelimesinden, yazı dilindeki turba’nın halk diline kazandırılarak Türkçeleştirilmiş şeklinden ibaret olan ve Arap dilinde evliyaya ait hem basit mezarları hem de abidevi mezarları ifade etmek üzere kubbenin karşılığı olarak kullanılan türbe, türkçemizde genellikle ölünün gömüldüğü yerde, kabrin üzerine yapılan binayı ifade etmek için kullanılmakta ve Türklerin dini kültür tarihi içerisinde oldukça eski dönemlere uzanmaktadır. Ziyaret amacıyla gidilen türbeler mesela Orhun Kitabelerinde “bark” adı altında geçmektedirler. Bununla birlikte, ev-bark teriminde de açıkça görüldüğü üzere, her ne kadar bark, ulu kişilerin yattıkları ve ziyaret konusu olan türbeleri ifade ediyorsa da, ev ile birlikte zikredildiğinde, menşeinde içerisinde aile cemaatinin yaşadığı evin kutsiyetini ifade etmektedir. Makam türbeleri ise, kendilerine büyük saygı duyulan mübarek şahsiyetlere atfolunan manevi ikametgâhlardır.94 Türbelere ziyaret genellikle Cuma ve kandil günlerinde gerçekleşmektedir. Bu ziyaret esnasında bir takım istek ve dileklerde bulunarak, dilekler gerçekleştiği takdirde ziyaretler yenilenmektedir. Yapılış biçimleri ile Orta Asya kurganlarına benzeyen bir kısım ziyaret yerlerine gidilerek, burada yatanların manevi gücünden faydalanmak düşüncesiyle bir takım dilek ve isteklerde bulunulmaktadır.95 3.1.1. HACI HAMZA TÜRBESİ Gaziantep ili Oğuzeli ilçesi merkezinde bulunan Hacı Hamza türbesi tek odalı ve tek kapılıdır. Kapının boyu 50 cm. civarındadır. Türbeyi ziyaret için gelenler eğilerek türbenin içine girerler. Türbede yatan ve Kabe’ye yürüyerek gidip geldiği söylenen Hacı Hamza adına üç ihlas bir fatiha okuyarak dua ederler. Daha sonra Hacı Hamza Türbesinin bahçesinden bir avuç toprak alırlar. İnanışa göre türbe içinden alınan toprak akrep çıkan evin etrafına veya eşiğine serpilirse o eve artık akrep girmezmiş. Yöre halkına türbe kapısının neden bu kadar alçakta olduğunu sormamıza rağmen bilgi edinemedik. Kanaatimizce kibir ve gururdan uzak bir şekilde türbeye eğilerek girer ve dua edilirse dileklerin kabul edileceği inancıyla türbe kapısı alçakta yapılmıştır. 94 Ünver Günay, Harun Güngör, A.Vahap Taştan, Huzeyfe Sayım, Ziyaret Fenomeni Üzerine Bir Din Bilimi Araştırması, (Kayseri Örneği),Kayseri,2001,s.76 95 Harun Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.352 46 3.1.2. HZ. ÖKKAŞE TÜRBESİ Ökkaşe’nin Türbesi Gaziantep-Adana yolu üzerinde bulunan Nurdağı (Kömürler) ilçesine bağlı Durmuşlar köyündedir. Hz. Ökkaşe’nin sahabeden bir zat olduğu ve Gaziantep’in işgali sırasında şehit düştüğü rivayet edilmektedir. Yine Hz. Ökkaşe’nin cennet ehlinden olmak için Hz. Peygamberden dua istediği, Peygamberin nübüvvet mührünü öpen şahıs olduğu, Bedir Savaşına katıldığı ve Hz. Peygamberin kırılan kılıcı yerine Hz. Peygamber’e uzattığı hurma dalının mucizevi şekilde kılıca dönüştüğü ve bu şekilde savaşın kazanıldığı rivayet edilmektedir. Yöre halkı ve civar köylerden gelen halk türbeyi ziyaret ettikten sonra kurbanlar kesip, adakta bulunurlar. Bir kısım köylü ise türbenin duvarlarına ellerini ve yüzlerini sürerek dua ederler. Hz. Ökkaşe hakkında araştırma yapan M.Bilal UÇAR “Ökkaşe Rehberi” adlı el kitabında özellikle mübarek zamanlarda türbe ve ziyaret dağında çok parlak bir nurun görüldüğünü ve bu nurun Resulullah’a doğru uzanarak kaybolduğunu yöre halkının özellikle de babası M. Talat UÇAR’ın gördüğünü söylemektedir.96 Mezarlardan ışık çıktığı ve ışıktan türemiş olmaktan kaynaklanan ışığın kutsallığı olayı Türk mitolojisinde önemli yer tutar.97 İnanılan yeşil ışığa Anadolu’nun köylerinde de rastlamak mümkündür. Kaynak kişi olan Meryem ÖZASLAN bu konuda şunları anlatıyor. “Şermin’in oğlu Suat 30 yaşında trafik kazası geçirdi ve köyün mezarlığına gömüldü. Aradan az bir zaman geçti ki gökten bir ışık sağıldı. Suat’ın üstüne nur şeklinde indi. Biraz bekledikten sonra göğe yükselerek kayboldu.” Şeklinde anlatıyor. Bu olayı köyün diğer sakinleri de doğrulamaktadır. Halk arasında görülen yeşil ışığa “şehit ışığı” adı da verilmektedir.98 3.1.3. ŞEYH FETHULLAH TÜRBESİ Şeyh Fethullah Türbesi Gaziantep ili Şahinbey ilçesindedir. Şeyh Fethullah Hazretlerinin hangi zaman aralıklarında yaşadığı kesin olarak bilinmemekle birlikte H.971-H.1543 yılında yaptırdığı Şeyh Camii ve hamamından bu zaman aralığında yaşadığını anlıyoruz. Şeyh hazretlerinin türbesi de yaptırdığı bu caminin hemen yanında 96 M.Bilal Uçar; Ökkaşiye Rehberi, Ankara, 2002, s.10-11 Abdulkadir İnan; Eski Türk Dini Tarihi, İstanbul, 1976, s.6 98 Harun Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.331 97 47 bulunmaktadır. Pek çok cami ve hamam inşa ettiren Şeyh Fethullah Hazretleri, rivayete göre işçilerinin ücretlerini oturduğu postun altından verirmiş. Bunu gören bir işçisi Efendi Hazretlerinin bulunmadığı bir zamanda postun altından paraları almak istemiş ve postun ucunu kaldırmış ki yılan postun altında çöreklenmiş oturuyor. Hemen postu kapatıp oradan uzaklaşmış. Şeyh Fethullah işçisiyle karşılaştığında: “Her deliğe elini sokma ya yılan çıkar ya çiyan” demiş. Bu söz dilimizde atasözü olarak bu şekilde kalmıştır. Yine rivayete göre Şeyh Fethullah hazretlerinin soyundan gelenlerin ökçelerinin delik olduğu söylenmektedir. Türbeye Şeyh Fethullah hazretlerini ziyarete gelenler çeşitli dileklerde bulunup kesme şeker dağıtıyorlar. Kaynak kişilerden olan Şaban YİĞİTBAŞI ile yaptığımız sohbette bu türbeye özellikle sonradan korku veya başka şekilde dili tutulmuş olan çocukların getirildiğini Allah’ın izniyle hastaların şifa bularak dillerinin açıldığını söylüyor. Hatta bunun en canlı örneğinin kendi çocuğu olduğunu, korku nedeniyle dili tutulan çocuğunun şifayı bu türbede bulduğunu belirtiyor. Yine Şaban YİĞİTBAŞI’nın bize verdiği bilgiye göre türbede zaman zaman takunyaların kullanılmadığı halde ıslak olarak görüldüğü ve takunya sesleri duyulduğunu söylüyor. 3.1.4. HZ. YUŞA VE PÜRSEFA TÜRBESİ Gaziantep merkezde Bakırcılar çarşısında Pürsefa hazretleri bulunmaktadır. Hz. Yuşa Hz. Yusuf’un neslinden gelen Nuh’un oğludur. Annesi ise Hz. Musa’nın kız kardeşi Meryem’dir.99 Hz. Yuşa 127 yaşında vefat etmiştir. Ancak mezarının nerede olduğu tam olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi ise Hz. Yuşa’nın kendisini gizlemek istemesi ve şöhretten kaçmak için gösterdiği gayrettir. Hz. Yuşa’nın bilinen dört yerde türbesi mevcuttur. Bunlar: 1. Gaziantep Bakırcılar Çarşısı 2. İstanbul Boğaz İçinde Yuşa Tepesi 3. Kudüs civarında bulunan Nablus şehrinin bir köyü. 4. Halep yakınlarında bir şehirdedir. 99 M.Bilal Uçar; Hz.”Yuşa- Pürsefa”, Ankara 2003, s.3 48 Hz. Yuşa Peygamberin türbesinde bulunan Pür Sefa ise İslâm ordusunun imamı Hz.Ali’nin gazve arkadaşıdır. Medineli ensarlardan olup, Hz. Ali’nin komutasında gençleri imrendirecek şekilde savaşmıştır. Bu halini gören Hz.Ali ise pirim yine Safalandın demiş ve günümüze kadar Pür Sefa hazretlerinin asıl adı unutularak lakabıyla tarihi bir tip olarak anılır olmuştur. Ünver Günay “Din Sosyolojisi” adlı eserinde ziyaret yerlerinin büyük çoğunluğunun tarihi ve efsanevi tiplere ait olduğunu, tasavvufi unsurların da bu ziyaretlerde rol oynadığını vurgulamaktadır.100 3.1.5. HACI BABA TÜRBESİ Gaziantep merkezinde bulunan Hacı Baba türbesine ziyaret Cuma günleri yapılmaktadır. Özellikle çocuğu olmayan bayanlar ve dili tutulan çocuklar gelmektedir. Türbenin duvarlarına para ve taş yapıştırarak, tutulan dileklerin yerine geldiğine inanılır. Bu türbeyi ziyarete gelenler mutlaka Hacı Baba isimli şahsa dua ederler. Şayet Hacı Baba’ya dua edilmezse yapılan işin eksik olacağına ve dileklerin yerine gelmeyeceğine inanılır. Hacı Baba türbesinin temizliğiyle ilgilenen Mahmut ÖZÇELİK ve eşi Sevim ÖZÇELİK ile sohbetimiz sırasında onun hakkında şunları söylüyorlar. “Hacı Baba Asara civarındaki fırının önüne gelir ve fırında ekmekler pişer pişmez bir tane ekmek alır gidermiş. Bir müddet sonra fırıncı sinirlenmiş ve Hacı Babaya ekmek vermez olmuş. O vakitten sonra ekmek pişirmek için ne zaman ocağı yakmaya kalkışsa bir türlü ocak yanmaz olmuş. Fırıncı, Hacı Babada olan kerameti anlamış ve yanına giderek özür dilemiş. Bunun üzerine Hacı Baba artık sırrımız aşikâr oldu, bundan sonra fazla yaşamam deyip vasiyetini yazmış ve yakın zamanda da vefat etmiş” 3.2. YATIRLAR 3.2.1. MEMİK DEDE YATIRI Gaziantep iline bağlı Göksüncük köyünde bulunmaktadır. Genellikle çevreden hastalık tedavileri için özellikle perşembe günü bu mekâna gelinmektedir. Memik Dede yatırını 100 Ünver Günay; Din Sosyolojisi, s.540 49 ziyarete giden Özlem Tiryaki niçin Perşembe günü ziyarete gittiklerini ise şu şekilde anlatmaktadır. “ Rivayete göre Memik Dede ve arkadaşları yedi kişilerdir. Bu yedi şahıs vefat ettikleri vakit ikişerli gömülmüş. Ancak Memik Dede tek gömülmüştür. Perşembe günleri Memik Dede ve diğer altı arkadaşının gökyüzüne yükselerek orada daire şeklinde sohbet ettiklerine inanılır. Bu yüzden mutlaka perşembe günü gidilir”. Diyor. Bunlar bize gök ile güçlüğün bir arada düşünüldüğü intibasını vermektedir.101 Yine bu türbeye şifa bulmak için giden hastalar Memik Dede yatırında pişirdikleri yemeği bütün köylüye dağıtıp bir gece bu yatırda yatmak zorundadırlar. Aksi takdirde hastalıktan iyileşilmeyeceğine inanılır. Ziyaret sırasında dağıtılan yemeğin geleneksel Türk dininden kalma kansız kurban geleneğinin kültürel değişmeyle değişik şekillerde devam ettiğini düşündürmektedir. 3.2.2. DERMENLİ DEDE YATIRI Gaziantep iline bağlı Kilisecik (Bayramlı) köyündedir. Yine buraya çeşitli hastalıkların tedavisi için yöre halkı ve civar köylerden ziyarete gelinmektedir. Dermenli Dede yatırında dilek dileyip dua edenler, dilekleri kabul olursa yatırın hemen yanında bulunan iki ağacın ortasında kurban kesip orada bulunanlara dağıtırlar. İnanışa göre Dermenli Dede yatırının hemen yanı başından vaktiyle pınar akarmış. Ziyarete gelen bir kadın çocuğunun kirli bezini bu pınardan yıkayınca pınarın suyu da kurumuş. 3.2.3. ŞIK MUHAMMED YATIRI Gaziantep’e bağlı Nizip ilçesinin Kıratlı köyündedir. Özellikle cin ve şeytanların kendilerine zarar vererek ağzı eğilen ve diğer hastalıklara yakalanan hastalar buraya getirilerek tedavi olduğuna inanılmaktadır. Bu mekâna hastalarını getiren Naile KAYHAN şunları anlatıyor. “Bundan 34 yıl önce teyzemin kızı cinlerin eline düştü. Gözlerinin karası arka tarafa, ak ise ön tarafa gelmişti. İyileşmesi için götürmediğimiz yer kalmadı. Bir gün teyzemin kızı rüyasında Şık Muhammed’i görmüş. Her yere gidiyorsun ama bana uğramak hiç aklına gelmiyor, demiş. Bu rüya üzerine teyzemin 101 Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.89 50 kızını Şık Muhammed’e götürdük. Allah’ın izniyle iyileşti ve şimdi torunlarıyla birlikte yaşıyor.” Şeklinde anlatmaktadır. 3.2.4. AZİZ NİBİŞAN YATIRI Gaziantep iline bağlı Nizip’in Kızılini köyünde bulunmaktadır. Cin ve şeytanların kendilerine zarar vererek ağzı eğilen hastalar getirilmektedir. Hasta burada bir gün süreyle yatar. İyi olacaksa rüyasında iyi insanlarla karşılaşır. Hastalığı iyileşmeyecekse karıncalar saldırır. Ertesi gün ziyaret bitiminde ikindi vakti köyde bulunan “Kara Baba” pınarına gidilir. Oradan su içilerek dua edilir. Su kaynaklarının niçin kutsal kabul edildiğini tam olarak tespit imkânsız olmasına rağmen bunların Orhun Abidelerinde kutsallığını gördüğümüz “Tamag İdukbaş” anlayışının bir uzantısı olarak kabul etmek mümkün olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde “Su Tanrı Yüzünü Görmüştür” ifadesi ile açıklamak imkân dâhilindedir.102 Su kaynakları kutsiyetlerini çeşitli şekillerde kazanmaktadır. Bunlardan bir kısmının yakınlardaki evliya ile irtibatı görülmektedir.103 3.3. KAYALAR VE MEZARLAR 3.3.1. ÖKSÜRÜK KAYASI Gaziantep’e bağlı kilisecik (Bayramlı) köyünde Dermenli Dede yatırının hemen yanında öksürük kayası bulunmaktadır. İnanışa göre boğmaca (öksürük) olan çocuklar için bu mekân tedavi merkezi niteliğine sahiptir. Aileler boğmaca olan çocuklarını buraya getirir ve etrafında üç kez dolaştırırlar. Halk bu taş ve kayaları basit bir kaya veya taş parçası olarak görmemekte, taş ve kayaların farklı yapılarından dolayı buraları bir çeşit ilahi gücün ortaya çıktığı yer olarak kabul etmektedir. Farklı yapıları, büyüklükleri ve çeşitleri ile insanların dikkatini çeken taş ve kayalar hakkında anlatılan hikâye ve efsanelerle kutsallaştırılmaktadır.104 102 Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.352. Nihat Kurtoğlu; Tomarza ve Çevre Yerleşim Merkezinde Yer adları ve İnanç İlişkisi Üzerine Bir Araştırma, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),Kayseri, 1996, s.71. 104 Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.341. 103 51 3.3.2. ŞIH ALİ MEZARI Gaziantep’e bağlı Çiftlik köyünde bulunmaktadır. Peygamber Efendimizin soyundan geldiğine ve “Ocak” olduğuna inanıldığı için Şıh Ali’nin mezarına özel saygı duyulur. Vefatının üzerinden geçen zaman zarfında halk bu mezara kutsallık atfetmiş ve dualar okuyarak mezarın etrafına taş bırakmaktadırlar. Ulu kişilerin mezar yerlerine taş yığılması, ziyaret yerlerine taş getirilerek kutsal sayılan ağaçlara çaput bağlanması eski Türk inançlarının bakiyeleridir. Taş ve çaputun adak olması yaygın bir Türk inancıdır.105 Köylere yaptığımız ziyaretler sırasında Düzbayır (İzan) köyü girişinde yüksekçe bir tepede genç kız adına yaptırılmış bir mezar gördük. Köy halkına sorduğumuzda mezarın köy sakinlerinden Hasan Ağa’nın genç yaşta hastalıktan vefat eden kızına ait olduğunu öğrendik. Düzbayır Köyünde gördüğümüz höyük tepesindeki mezar yerine Moğollarda da rastlamak mümkündür. Moğolların mezar yeri için tepeleri, yüksek dağları tercih ettiklerini ve ana yolların dışında kalan yerlere mezar yaptıklarını, ayrıca Hunların mezarlarını yüksek dağlara gömdüklerini “Noyin-Ula” dağlarındaki kurganlarda yapılan kazı örneklerinde görmekteyiz. Şayet yüksek bir yer bulunamazsa yapay yığma tepeleri oluşturularak ölülerini buraya gömmektelermiş. 105 Yaşar Kalafat, Bayır-Bucak Türkmenleri s.76. 52 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Gaziantep ili Barak Türkmenleri’nin inanç, adet ve geleneklerinin dinler tarihi açısından değerlendirilmesini konu alan bu çalışmadan elde edilen sonuçlar ana hatlarıyla aşağıdaki noktalarda toplanmaktadır. Yaptığımız araştırmalar bize gösteriyor ki Gaziantep ili Barak Türkmen köylerinde hayatını sürdürmekte olan halk öteden beri var olan geleneksel Türk İnançlarını günümüzde de bir takım değişikliğe uğrayarak sürdürmektedir. Bu inanç ve adetlerin başında Türkmenlerin hayatın çeşitli safhalarıyla ilgili yani doğum, çocuk, evlenme ve düğün ile ilgili adetleri, ölüm ve ölü gömme ile ilgili inanç ve gelenekleri gelmektedir. Türkler islamiyetten önce sürdürdükleri bu adet ve geleneklerini islamdan sonra da reddetmeyerek çeşitli görünümler altında günümüze kadar devam ettirmişlerdir. Barak Türkmenleri başlangıçta konargöçer yaşantıyı benimsedikleri, çeşitli coğrafi bölgelerde yaşadıkları ve daha sonraları sosyo-ekonomik şartların etkisiyle yerleşik hayata geçtikleri için kültürel çevreleri ve dini yaşantıları da coğrafi bölgelerin etkisiyle çeşitlilik göstermiştir. Bu çeşitliliğe rağmen Barak Türkmenleri’nin halk inançları ile Anadolu’da yaşayan Türklerin halk inançları birbiriyle yakın derecede benzerlik göstererek eski Türk dininin ana davranış kalıpları sürdürüle gelmiştir. Yine Barak Türkmenlerince uygulanan doğum, kısırlık ve çocuk sahibi olma ile ilgili inanç ve uygulamaların kaynağı geleneksel Türk dinine dayanmakta, çocuk sahibi olmak için o zaman zarfında uygulanan kutsal yerlerin ağaç ve mezarların ziyaret edilmesi, adaklar adanması, kurbanlar kesilmesi gibi ritüeller bir takım değişiklikle günümüze değin süregelmektedir. Çocuğa isim verilirken dualara âmin denilmesi, çocuğu nazar ve albasmasından korumak için nazarlıkların takılması eski Türk geleneklerinin izleridir. Barak Türkmen köylerinde uygulanan evlilik törenlerinde eski Türk dininden kalma inançlara yer verilip Anadolu’nun pek çok yerinde benzer uygulamalara rastlandığı gibi, 53 Baraklara has adet ve geleneklere rastlanmak da mümkündür. Örneğin Anadolu’da bulunan Varsak Türkmenlerinde evliliklerin yarıdan fazlasının kız kaçırma yoluyla oluştuğunu bilmemize rağmen Barak Türkmenlerinde kız kaçırma olayına asla müsamaha gösterilmemiş ve bu tür evlilik yapan kızların sonu ölümle noktalanmıştır. Bununla birlikte Anadolu’da yok denecek kadar az olan “değişik usulü” evlenmeler hoş karşılanmış ve birçok Barak gençleri maddi imkânsızlıklarında etkisiyle bu tür evlilikleri tercih etmişlerdir. Yine barak Türkmenlerinde ve Anadolu’da kına gecesine ve kınasına verilen önem eski Türk inançlarında bulunan ve bir tür adama şekli olan ritüel olarak karşımıza çıkmaktadır. Yöre halkı tüm dünyada olduğu gibi ölümün kaçınılmaz bir son olduğuna, ancak ölümden sonrada bir hayatın ve ahiret inancının arlığına inanmaktadır. Bu inanış Barak Türkmen köylerinde bir takım adet ve uygulamaların meydana gelmesini sağlamıştır. Özellikle Türklerin islamiyete girişinden sonra, ölüm merasimlerinde uygulanan pratikler islamileştirilerek geleneksel Türk dini motifleri içerisinde günümüzde de yaşatılmaktadır. Ölünün bulunduğu odanın ışıklarının belli süreyle yanık tutulması, kıyafetlerinin bir an evvel ölü evinden dışarı çıkartılması, evde ocak yanmaması ve ölü sahiplerinin yaslı olduğu için bir süre toplumdan farklı şekilde yaşayarak ağıtlar yakması siyahlar giymesi, saçlarını yolmaları ve belli süre içinde tıraş olmamaları gibi daha pek çok adet eski Türk dininden kalma ve uygulamalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Türklerin yaşadığı bütün bölgelerde olduğu gibi Barak Türkmenlerince bulundukları farklı şekillerden veya yakınlarında bulunan evliya mezarlarından dolayı bir takım dağ, tepe, ağaç, kaya veya su kaynaklarına kutsallık atfedilmiş ve bu mekânlara gidilerek adaklar adanıp, dilekler dilenerek kutsallığın yöre halkına sirayet edeceğine ve kutsallık kazanılacağına inanılmıştır. Bu şekliyle düşünüldüğünde eski Türk inanç sisteminde var olagelen dağ, taş, kaya v.s. ile ilgili iyelik kavramları bir takım değişikliğe uğrayarak günümüze değin süregelmiştir. Gaziantep ilinde yaşayan Barak Türkmenlerinde ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde varolan halk dindarlığına evrensel olan dinlerde de rastlamamız mümkündür. İlahi dinlerden olan Yahudilikte yağmur yağmayıp kuraklık olduğunda yağmurun yağması için ve korkulu rüya gören kimsenin ertesi günü hemen oruç tutması, dilek amacıyla ve 54 hastalık tedavisi için kutsal sayılan ağaçlardan medet umma gibi daha pek çok inanış evrensel olan bütün dinlerde canlılığını günümüzde de korumaktadır. Sonuç olarak bütün bunlar göstermektedir ki çalışmamız olan Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenleri’nin inanç ve adetlerinin Anadolu Türk kültürüne Orta Asya’dan getirilen değerler ve İslami değerlerle iç içe yaşamakta ve varlığını sürdürmekte olduğu tespit edilmiştir. 55 KAYNAKLAR I.YAZILI KAYNAKLAR ADIGÜZEL, Kayhan; Tarsus’a Bağlı Köylerden Mahmut Ağa Köyünün Monografisi, Ankara, 1968 APAYDIN, Yunus; İman ve İbadetler(İlmihal),Namaz Bölümü,3.Baskı, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,1999,Cilt I. ARAZ, Nezihe; Umay Günay; Nail Tan, Kamil Toygar; Enis Öksüz; Bilge Seyidoğlu; 21. yüzyılın Eşiğinde Örf ve Adetlerimiz(Türk Töresi), Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, İstanbul, 2.Baskı. AY, Arzu; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Lisans Tezi, Gaziantep, 2006. BAHADIR, Zeynep; Reyhanlı Türkmenleri ve Türkmencesi, Lisans Tezi Ankara, 1974 ÇELİK, Celalettin; İsim Kültürü ve Din Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, Konya, 2005. DEMİR, Emine; Baraklarda Evlilik ile İlgili İnanç ve Uygulamalar, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi, Gaziantep, 2006. ELİADE, Mircea; Kutsal ve Dindışı, Çev. M. Ali Kılıçbay, Gece Yayınları, İstanbul 1996. EREN, İlyas; Çayıralan ve Çevresindeki Halk inançlarının Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 2001. ERSOY, Ruhi; Baraklı Âşık Mahgül ve Repertuarı, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi),Ankara, 2003. 56 FİLİZ, Abdurrahman; Çayıralan Çevresinde Ölümle İlgili İnanış ve Uygulamalar, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi Kayseri, 2006. GAZİANTEP, İl Yıllığı, Komisyon, Gaziantep, 2002. GAZİANTEP, Valiliği; Orta Asya’dan Anadolu’ya Bir Göçün Türküsü “Barak Türkmenleri” Gaziantep, 2002. GÖKBEL, Ahmet; Yahyalıda Varsak Türkmenleri, Ankara, 1997. GÜNAY, Ünver, Harun Güngör, Şaban Kuzgun, Huzeyfe Sayım, A.Vahap Taştan; Kayseri ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret Yerleri, Kayseri, 1996. GÜNAY, Ünver; Din Sosyolojisi, Kayseri, 1998. GÜNAY, Ünver; Harun Güngör; Türk Din Tarihi, Laçin Yayınları, Kayseri, 1998. GÜNGÖR, Harun; “Türklerde Kutsal Mekân Anlayışı (Kayseri Örneği)”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı:43, Kayseri, 1998. GÜNGÖR, Harun; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, Kayseri, 1998. GÜZELBEY, Cemil Cahit; Gaziantep Folklorundan Notlar, Gaziantep, 1959. İNAN, Abdülkadir; Eski Türk Tarihi, İstanbul,1976. İNAN, Abdülkadir; Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, 1986. KALAFAT, Yaşar; Bayır-Bucak Türkmenleri, Ankara, 1996. KALAFAT, Yaşar; Karşılaştırmalı Bayır-Bucak Türkmen Halk İnanışları, Ankara, 1996. KALAFAT, Yaşar; Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, 1990 KURTOĞLU, Nihat; Tomarza ve Çevre Yerleşim Merkezlerinde Yer Adları ve İnanç İlişkisi Üzerine Bir Araştırma, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 1996 KÜÇÜK, Abdurrahman; Günay Tümer; Dinler Tarihi, Ocak Yayınları Ankara, 2002 MAHMUT, Kaşgarlı; Divan-ı Lügati-Türk, Ankara, 1982 ÖZBAŞ, Ömer; Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, Gaziantep, 1958 57 ÖRNEK, Sedat Veyis; Anadolu Folklorunda Ölüm, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1979 ÖZTÜRK, Ali; Ötüken Türk Kitabeleri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1996 SÜMER, Faruk, “Oğuzlara Ait Destansı Mahiyette Eserler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Sayı: 3, Ankara, 1961 SÜMER, Faruk; Oğuzlar (Türkmenler) 5.Baskı,1958 ŞAHİN, Ali; “Güney Doğu Anadolu’da Beğdilli Türkmenleri ve Baraklar” ,Gaziantep, 1962 ŞAPÇIOĞLU, Süreyya; Kırım Karai Türkleri; Türk Yılı, Cilt I, Ankara,1928 TANYU, Hikmet; “Fatma Anamız ve El ile İlgili İnanışlar Üzerine bir Araştırma”, 11. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi, Ankara, 1976, c.IV Türk Ansiklopedisi, Barak Maddesi Cilt 5 UÇAR, M. Bilal; Ökkaşiye Rehberi, Ankara, 2002 ÜNAL, Mustafa; A Comparative Study Of Funeral Customs in Turkey and Azerbaijan with Particular Reference to Pre-Islamic Turkic Aspects, Birmingham, Basılmamış Doktora Tezi, 1996 YALMAN, Ali Rıza ; “Cenupta Türkmen Oymakları” , Ankara, 1977 58 II. SÖZLÜ KAYNAKLAR Soyadı, Adı : Köyü : Yaşı : Mesleği : AKDENİZ, Sevgi Oğuzeli 74 Ev kadını AKDENİZ, Ali Oğuzeli 77 Çiftçi AKSOYLU, Neşe Dutluca Köyü 24 Ev kadını BEYAZASLAN, Gülay Oğuzeli 48 Ev kadını DEMİRBAŞ, Döne İncirli 38 Ev kadını DEMİR, Mehmet Kıratlı 40 Öğretmen DOĞAN, Meral Yazır 28 Ev kadını EMİR Halit Akçamezra 70 Çiftçi GELİN, Asya Çiftlik Köyü 35 Ev kadını HAYDAR, Osman Belören 88 Çiftçi KAYHAN, Hülya Oğuzeli 30 Öğretmen KAYHAN, Naile Kıratlı 65 Ev kadını KAYHAN, Hasan Yeşildere 67 Maliyeden Emekli KAYHAN, Sabriye Oğuzeli 37 Öğretmen KAYHAN, Neşe Oğuzeli 33 Muhasebeci KAYHAN, Gönül Oğuzeli 29 İlaç Mümessili KAYHAN, Erdoğan Oğuzeli 38 Mühendis KEMERLİ, Mehmet Dokuzyol 52 Öğretmen MENGÜÇ, Ali Yukarı Güneyse 80 Çiftçi ÖZBAY, Vakkas Araban 57 Emekli ÖZBAY, Selvi Araban 49 Ev kadını 59 ÖZÇELİK, Sevim Nizip 49 Ev kadını ÖZÇELİK, Mahmut Nizip 49 Türbedar SOLANLAR, Şerif Gündoğan 60 Çifti TİRYAKİ, Özlem Çiftlik 30 Öğretmen TİRYAKİ, Bülent Çiftlik 31 Müdür TİRYAKİ, Suzan Çiftlik 65 Ev kadını TİRYAKİ, M.Duran Çiftlik 67 Çiftçi TİRYAKİ, Nermin Çiftlik 42 Ev kadını TİRYAKİ, Ezo Çiftlik 62 Ev kadını TİRYAKİ, Meryem Çiftlik 72 Ev kadını UĞUR, Mehmet Büyükkaracaören 85 Muhtar YILMAZ, Hüseyin Dokuzyol 80 Çiftçi Gaziantep İli Haritası 60 61 Foto 1:Hz.Yuşa’nın Sandukası Foto 2: Hz.Yuşa Peygamber ve Pürsefa Hz. Türbe Giriş Kapısı 62 Foto 3: Şeyh Fethullah Hz. Sandukası Foto 4: Hacı Hamza Türbesi 63 Foto 5: Hacı Baba’nın Sandukası Foto 6: Ezo Gelin Mezarı 64 Foto 7: Dokuzyol Köy Sakinlerinden Olan Ezo Gelinin Kardeşi Kenan Bey Foto 8: Dokuzyol (Uruş) Köyü’nde bulunan eski mezar örneği 65 Foto 9: Dokuzyol (Uruş) Köyü’nde bulunan eski mezar örneği Foto 10: Düzbayır Köyünde bulunan höyük üzerinde mezarın görünüşü 66 Foto 13: Şıh Ali Özateş’in Mezarı Foto 14: Türk Kültürünü Yansıtan “Ocak”tan Bir Görünüş 67 Foto 15: Türk Kültürünü Yansıtan “Ocak”tan Bir Görünüş Foto 16: Süs Eşyası Olarak Kullanılan Üzerlik 68 Foto:17 “Tabe” adı verilen muskalardan örnek Foto 18: “Şey”Adı Verilen Nazarlık 69 Foto 19: “Hameyli” Adı Verilen Muska Foto 20: Hameyli Adı Verilen Muskadan Bir Sayfa 70 Foto 21:Loğusa Kadınların Taktıkları Süt Taşı 71 ÖZGEÇMİŞ Özlem ANDAÇ ŞAHİN, 1978 yılında Kayseri’nin Kocasinan ilçesinde doğdu. İlköğrenimini Cevdet Sunay İlkokulunda tamamladıktan sonra Orta ve Lise öğrenimini Karamancı İmam-Hatip Lisesi’nde bitirdi. 1996 yılında Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı ve 2001 yılında aynı üniversiteden mezun oldu. Yine aynı yıl Argıncık Kur’an Kursuna Kur’an Kursu öğreticisi olarak girdi ve aynı kursta 3 yıl süreyle öğreticilik ve yöneticilik yaptı. Gaziantep il merkezinde ikamet eden Özlem ANDAÇ ŞAHİN evli ve bir çocuk annesidir. Alsancak Mah. Orhangazi Cad. Bozdoğan Sit. No:13/6 Argıncık/KAYSERİ
Benzer belgeler
TRC1/14/DFD/0049 REFERANS NUMARALI Kırsal Tipografi”Projesi
Hayatta olupta Barak kültürünü yaşamış insanlarımızdan dinleyerek oluşturmaya çalıştığımız kitabımızla; tarihte bir gezinti
yaparken, kendinizden birer parça bulacağınız, kimi zaman gülümseyerek, k...
tarihi ve kültürü ile barak ve karkamış
Bağlı olduğu II olan Gaziantep'e uzaklığı 75 Km. dir. İlçenin doğusunda Fırat Nehri ve Birecik batısında Oğuzeli İlçesi, kuzeyinde Nizip, güneyinde ise Suriye Devleti yer almaktadır.
İlçe 3637 enle...