yılın hem en zor, hem en keyifli sayısı oluyor istanbul desıgn week`e
Transkript
yılın hem en zor, hem en keyifli sayısı oluyor istanbul desıgn week`e
YILIN HEM EN ZOR, HEM EN KEYİFLİ SAYISI OLUYOR İSTANBUL DESIGN WEEK’E ADANANLAR... IDW EKİBİ, DUR DURAK BİLMEDEN KATILIMCILAR, KONFERANSLAR, SERGİLER ARASINDA KOŞTURUYOR. BORSA GİBİ, HER AN DEĞİŞİME AÇIK ORTAM! NEFES ALABİLENE AŞKOLSUN! BİZE DÜŞENSE ONLARIN KAŞLA GÖZ ARASINDA AKTARDIKLARIYLA, DAHA BAŞLAMAMIŞ HAFTAYI DÜŞLEMEK... YAYINCILIĞIN EN TUHAF KISMI BU BELKİ DE; HIRKALAR GİYERKEN YAZIN GELDİĞİNİ MÜJDELEMEK, YILBAŞINA HAZIRLANIRKEN YENİ YILIN GETİRDİKLERİNDEN DEM VURMAK, YARINI BUGÜN YAŞAMAK MECBURİYETİNDE KALMAK, “DEJA VU” HİSSİYLE BÜTÜNLEŞMEK... KİMİ ZAMAN BÜNYEYİ ZİYADESİYLE ZORLAYAN GELECEKTE YAŞAMA HALİNİN ŞU AN BIRAKTIĞI TADIN TARİFİ ZOR; YAZDIKÇA KÖPRÜYÜ ADIMLIYORUM ZİHNİMDE... VE “OH BE!” DEMEKTEN ALAMIYORUM KENDİMİ; MEĞER NE ÇOK ÖZLEMİŞİM BURAYI! GEÇTİĞİMİZ SENE BİR BEDEN KÜÇÜK HALİYLE (DESIGN WEEKEND) KENTİN FARKLI NOKTALARINA YAYILAN ETKİNLİĞİ AVRUPA’DAKİ BENZERLERİNDEN AYIRAN EN ÖNEMLİ “AYRINTI” BU BELKİ DE; MEKANI. EVET, KÖPRÜYÜ DÖNÜŞTÜRMEK ZOR. VE EVET, HAYLİ MASRAFLI. DOĞRU, KOŞULLARI DA KOLAY SAYILMAZ. AMA HAFTAYA KATTIĞI RUH YADSINABİLİR Mİ? YALNIZCA TASARIM DEĞİL, DOĞA VE TARİHLE DE KUCAKLAŞMAYA VESİLE OLDUĞUNU İNKAR ETMEK MÜMKÜN MÜ? “ÇOKTAN VAZGEÇİLMİŞ” BİR KÖPRÜNÜN TASARIM SAYESİNDE HAYATA TUTUNMASI GÖRMEZDEN GELİNEBİLİR Mİ? NEYSE Kİ, GELİNMEDİ. NEYSE Kİ, ÖNÜMÜZDEKİ 5 GÜNÜN ADRESİ YİNE ESKİ GALATA KÖPRÜSÜ! KATILIMCI, KONUK VE TADINA DOYULMAYAN KONUMUYLA DÜNYA BASININ İLGİSİNİ ÜZERİNE ÇEKİP İSTANBUL’DA BULUŞTURMAYI BAŞARAN IDW’NİN PROGRAMI HAFİFE ALINIR CİNSTEN DEĞİL. KARİM RASHİD, MASSİMİLİANO FUKSAS GİBİ BİRBİRİNDEN ÖNEMLİ TASARIMCI VE MİMARLARI AĞIRLAYACAK IOW BOYUNCA GÖRÜLEBİLECEK 17 SERGİ, İZLENECEK 30 SEMİNER VE 10 KONFERANS VAR. ATÖLYE, YARIŞMA VE PARTİLER DE CABASI... NE DEMELİ, KÖPRÜNÜN ZEVKİNİ ÇIKARMAK İÇİN YİNE ÇOK SEBEP OLACAK. EMİNİM! ÇÜNKÜ “BU ANI DAHA ÖNCE YAŞAMIŞTIM...” 29/09/2010 YİNE, YENİ, YENİDEN İSTANBUL DESIGN WEEK 03 Program 29 Eylül, Çarşamba - 10:00 IDW’nin halka açılışı - 12:00 Good 50x70 Workshop - 17:00 Konferans: Tom Tjaarda - 18:00 Konferans: Giovanni Ceccarelli - 19:00 Konferans: Isao Hosoe - 21:00 Design Student Party 30 Eylül, Perşembe - 12:00 Good 50x70 Workshop - 17:00 Konferans: Ron Nabarro - 18:00 Konferans: Michael Young - 19:00 Konferans: Massimiliano Fuksas Ukra İnşaat’ın sponsorluğunda gerçekleştirilen İstanbul Design Week, 29 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında Eski Galata Köprüsü’nde tasarımcıları buluşturacak. Dream Design Factory (dDf) imzalı etkinliğe bu sene Human Cities Festival eklendi. - 21:00 Human Cities Davet 1 Ekim, Cuma - 10:00-18:00 Human Cities - 12:00 Good 50x70 Workshop ÜNİVERSİTELER Bilgi Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Kültür Üniversitesi, Doğuş Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, Okan Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Plato MYO, Başkent Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, FH Joanneum / Graz, IUAV / Venedik, Yeditepe Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Virginia Tech. KATILIMCILAR Mavi, Wood-art, Autoban, İlio, Onuk Taşıt, Karsan, Addres İstanbul, İMMİB, Segment İnşaat, Serhan Gürkan, Artstone, Derin Design, Elle Decor, Maison Francaise, Eşik Design, Paratoner, Boid, Sırça İstanbul, Esra Topbaş Design, Design 4 Child, Infotron, Muji, Human Cities Festival, Naif Design, Taxi Workshop, Ayder, Seddona Bicycle, Barbarlar. SERGİLER VE ATÖLYELER 50x70 Workshop, Japanese Design, Good 50x70, Switzerland Design For Life Design Turkey Exhibition, Human Cities Festival, Taxi Workshop, Kale Tasarım Merkezi Şeffaflık Sergisi. BAĞIMSIZ KATILIMCILAR Naif Design, Erdeniz Kurt, Evren Kayar, Arman Suciyan, Yalım Ersoy, Fatma Nur Bayraktar, İsmail Ökligil, Selda Okutan, Şule Koç, Bülent Sancar, Ayşe Ören, Semiha Kan/Seza Yeğin, Ceren Keyman. - 10:00 Konferans: Eva Ziegler - 20:00 Konferans: Karim Rashid - 21:00 Absolute Karim Rashid Party - 23:00 W Hotel IDW Party, Akaretler 2 Ekim, Cumartesi - 10:00-19:00 Human Cities - 15:00 Taxi Jüri Toplantısı ANA KONSEPT: KENT VE TASARIM dDf’in kurucuları Esra Ekmekçi ve Arhan Kayar, IDW’yi anlattı: “IDW, İstanbul’la beraber ilerliyor, gelişiyor. İstanbul, binlerce yıllık geçmişi olmasına rağmen yaratıcılık ve gençliğin buluşma noktası. Bu da çağdaşlaşmanın bir göstergesi. IDW’yi de İstanbul gibi geçmiş ile geleceği harmanlayarak günümüz standartlarında sürdürülebilir bir proje halinde devam ettirmeyi düşünüyoruz. IDW’nin bu seneki ana konsepti kent ve tasarım. Human Cities’in böyle bir etkinlikte paralel olarak yer alması IDW’ye önemli bir katkı sağlıyor. İstanbul’un eski bir kent olması ve çağdaş bir şekilde yeniden yapılandırılması gelecekte de Human Cities’in önemli bir platform olacağının sinyaellerini veriyor. Bu seneki işbirliğini bir başlangıç olarak görüyoruz. Buna bir teasing dönemi diyebiliriz. - 18:00 Konferans: Laurent Ney IDW bir cins katalizör olma özelliği taşıyor. Burada hem endüstri, hem tasarımcı hem de çağdaş kent yaşantısı ile bugünü tartışıp geleceğe yönelik farklı pencereler açıyor. İlk 3 günü profesyonellere yönelik etkinliklerle, haftasonu ise kentlilerin katılımı ile onbinlerce insana ulaşıyor.” - 11:00 Pecha Kucha IDW - 19:00 Konferans: Sudhir Sharma - 21:00 IDW VIP Party 3 Ekim, Pazar - 13:30-16:00 IKedi Workshop - 18:00 Taksi Ödül Töreni - 19:00 Kapanış Partisi 04 RON NABARRO- 30 Eylül, 17:00 Endüstriyel tasarımcı, girişimci, araştırmacı ve eğitimci olan Prof. Ron A. Nabarro şu anda design4all’un kurucu başkanlığı ve CEO’luğunu Senior-Touchltd.’nin başkanlığını ve Scentcom ltd.’nin de kuruculuğunu yapıyor. Techion Institute of Technology üniversitesinde kurmuş olduğu Tasarım ve Tasarım Yönetimi bölümünde profesör olarak görevini sürdürüyor. Nabarro 1999-2003 yılları arasında ICSID Uluslararası Endüstriyel Tasarım Toplulukları Konseyi‘nde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Halen ICSID bölge elçisi. SUDHIR SHARMA- 2 Ekim, 19:00 Hindistan’ın yeni gelişmeye başlayan tasarım endüstrisindeki 20 yıllık tecrübesiyle Sudhir, Hint tasarımının en bilinen temsilcilerinden biri. Ayrıca uluslararası bir tasarım dergisi olan POOL’un da editörü ve yayıncısı. Başarılarından ötürü 2009 yılında Enterprise Asia tarafından APEA 2009 Yılın Gelecek Vaat Eden Girişimcisi Ödülü’ne layık görüldü. 29/09/2010 MİSAFİRSEVER IDW’NIN 2010 KONUKLARI Geçmiş yıllarda Gaetano Pesce, Andrea Branzi, Matali Crasset, Alberto Meda gibi ünlü isimleri tarihi köprüde ağırlayan hafta, şimdi de heyecan verici bir konferans programına hazırlanıyor. programından mezun olduktan sonra Tokyo Nihon Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. 1967’den beri Milano’da yaşayan Hosoe 1967 – 1974 arası PontiFornaroli-Rosselli stüdyosuyla birlikte çalışmasının ardından 1985’de kendi ismini taşıyan “Isao Hosoe Design”ı kurdu. LAURENT NEY- 2 Ekim, 18:00 1964’te Fransa, Thionville’de doğdu. Liege Üniversitesinden İnşaat Mühendisi olarak mezun oldu. 1998’de Brüksel ve Luxemburg’da faaliyet gösteren mühendislik firması Ney & Partners’ı kurdu. Antwerp’teki Oosterweel asma köprü hattı, Knokke-Heist’te üst geçit, Brüksel’deki Rogier Square’ın çatısı, Nijmegen’de 1200 metre uzunluğundaki “City” köprüsü, RSC Andrelecht Futbol Kulübü stadyumu Ney’in imzasını taşıyor. GIOVANNI CECCARELLI- 29 Eylül, 18:00 İtalya doğumlu Ceccarelli, tasarım ödüllü birçok yelkenliye imza attı ve aynı zamanda Carnevali motoryat serisini tasarladı. Mascalzone Latino takımının baş tasarımcılığını yapan Ceccarelli, 2007’de ise +39 takımı için aynı görevi yerine getirdi. ISAO HOSOE- 29 Eylül, 19:00 1965’de Havacılık ve Uzay Sanayii lisans 05 GOOD 50X70 2010 SEÇKİSİ Good 50X70, dünya sorunlarını tasarım aracılığıyla dillendirmeyi hedefliyor. İşte bu cesur yarışmanın 2010 kazananları arasında yapılan seçki, IDW’nin çatısı altında ziyaretçilerle buluşuyor. Good Design ekibi, İstanbul’da bir de workshop yürütecek. Son yıllarda tasarımın sosyal problemlere çözüm bulma girişimleri arttı malum. Tasarımcılar, farklı araçlar kullanarak mevcut koşullara tepkilerini dile getiriyor, öneriler geliştiriyor, toplumda farkındalık yaratmak amacıyla seslerini yükseltiyorlar. Good 50x70 poster yarışması, bu anlamda en büyük dikkati toplayan atılımlardan sayılabilir. (Geçtiğimiz sene Greepeace yarışmanın seçkilerinden birini kullandı!) “İyi Tasarım Kültür Derneği”nin (Associazione Culturale Good Design) dördüncü kez düzenlediği Good 50X70’in 2010 seçkisi, dünyanın yüzleşmek zorunda kaldığı 7 konuya odaklanıyor. Kate Andrews, Jonathan Barnbrook, David Berman, Chaz Maviyane Davies, Yossi Lemel, Alain leQuernec, Angela Morelli, Lars Mueller, Woody Pirtle, Leonardo Sonnoli ve Massimo Vignelli’den oluşan jürinin ince eleyip sık dokuduğu bu posterlerin herhangi biri “birinci” olamıyor; 2357 başvurunun içinden “seçilenler”in hepsi eşit derecede önem taşıyor. Good 50x70’in bu sene odaklandığı kavramlar arasında Afrika (ve futbol tabii!), HIV ve ayrımcılık, kanunilik (mafyayla savaş!), göçmen sağlığı, yoksulluk, Akdeniz balinaları, kaplan soyunun tükenmesi yer alıyor. IDW, yarışmanın 2010 ayağına ait ilk gösterim yeri olarak tanımlanabilir. Her ne kadar 210 eserin yalnızca 70’ni ağırlayacak olsa da, Good Design ekibinin yapacağı workshop’un eksiklik hissini gidereceği aşikar. Sosyal sorunu eksik olmayan ülkemizde, 20 öğrenciyle gerçekleştirilecek çalışmanın sonuçlarına merak duymamak elde değil! TOM TJAARDA- 29 Eylül, 19:00 1934 Hollanda doğumlu otomobil tasarımcısı. Ghia, Pininfarina ve Italdesign gibi firmalarla çalıştı. De Tamaso Pantera, Fiat 124 Spider ve De Tomaso Deauville Tjaarda’nın yarattığı modellerden. KARIM RASHID- 1 Ekim, 20:00 EVA ZIEGLER- 1 Ekim, 19:00 300’den fazla ödülü olan ve bir ikon olarak tanımlanan Karim Rashid, Artemide’den Magis’e, Citibank’tan Hyundai’ye geniş bir yelpazede faaliyet gösteren pek çok firma için tasarım yaptı. Eva Ziegler dünya çapındaki W otellerinin ve Le Méridien’in marka lideri. Viyana doğumlu Ziegler, W otelleri ve Le Méridien markasını Kuzey Amerika’nın dışında da dünya piyasasına sunuyor. MICHAEL YOUNG- 30 Eylül, 18:00 MASSIMILLIANO FUKSAS 30 Eylül, 19:00 1966’da İngiltere’nin Sunderland kasabasında doğdu. Kingston Üniversitesi’nde mobilya ve ürün tasarımı eğitimi aldıktan sonra Londra’da MY – 022 adlı tasarım ofisini kurdu. Projelerinde Doğu ve Batı’yı, geçmiş ve gelecek ile harmanlamayı yeğliyor. 1944 Roma doğumlu Fuksas, Sapienza Üniversitesi’nin mimarlık fakültesinden mezun oldu. Çok sayıda ödül kazanan ünlü mimar, aralarında Milano’nun ünlü fuar binası da olan heykelsi yapılara imza attıyor. GELECEĞİN İSTANBUL TAKSİSİ Karsan ve Hexagon Studio’nun ana sponsorluğunda gerçekleşen “Geleceğin İstanbul Taksisi” workshop çalışması ile köprü üzerinde 3 grup halinde yarışacak olan 30 yarışmacı, geleceğin taksisini tasarlayıp, prototipini yapacaklar. Ayrıca 3G sistemi ile farklı ülkelerden yabancı tasarımcılar ve jüri üyelerinin de yarışmaya katılımları mümkün olacak. “Geleceğin İstanbul Taksisi”nin yapım süresinde öğrenciler kendi yapacakları evde, hem proje boyunca yaşayacak hem de tasarım ve üretim faaliyetlerini gerçekleştirecekler. Yatak odaları, çalışma odaları, atölye aletleri gibi donanımlarla öğrencilerin ihtiyaçları karşılanacak. Yurt dışından katılacak öğrenciler projelerini internet aracılığıyla gönderebilecek. Gönderdikleri projeler, çalışmalar sonunda Eski Galata Köprüsü’nde Workshop Evi’nden çıkan çalışmalar ile birlikte sergilenecek. 06 29/09/2010 07 Şanil Şan DESIGN FOR LIFE İsviçreli12 tasarımcının çalışmalarından oluşan Design For Life (Yaşam için Tasarım) sergisi IDW’de görülebilecekler arasında. [email protected] MODERN KÖPRÜLER ESKİ KÖPRÜDE Modern köprüler tasarlayan New & Partners’ın proje çizimleri, prototipleri ve görsellerinden oluşan Shaping Forces sergisi ilk olarak Brüksel’de açılmıştı. Belçika’dan sonra ilk kez tarihi Galata Köprüsü’nde gerçekleştirilecek olan monografik sergi tasarımın heykel sanatıyla kesişimine işaret ediyor. İSTANBUL’UN SES YÜRÜYÜŞÜ Çakısı ve saatiyle hatırlanan İsviçre’nin geçmişten bu yana uzanan “tasarım kökleri” bir tarafa, yenilikçi yaklaşımı, disiplinleri buluşturan tavrı her geçen gün daha çok dikkati çekmeye başladı. Londra ve Zürih’te “tasarım coğrafi koşullar ya da ulusal kimliklerden bağımsızdır; o, bir düşünme yoludur” fikriyle çalışmalarını sürdüren İsviçreli tasarımcılar yayılmaya devam edecek gibi. İşte, her an daha da gençleşen vizyonuyla İsviçre tasarımını İstanbul Design Week’e taşıyan “Design For Life” sergisi, 12 genç tasarımcının işlerine yer veriyor. Ekip, Laurent Benner, Alex Bettler, Kueng Caputo, Zak Kyes, Jürg Lehni, Urs Lehni ile Lex Trüb, Loris ile Livia, Elena Rendina ve Regis Tosetti’den oluşuyor. İstanbul Design Week, favori İstanbul sesini göndermeniz için bir davet yapıyor; www.myfis.web.tr adresinden gönderilebilen sesler, Belçikalı kompozitör Guy De Bièvre, Yıldız Teknik Üniversitesi işbirliğinde bir bütün haline gelecek. Dahası, ses enstalasyonlarının ve şehir seslerine ilişkin çalışmaların yaratıcısı “ses tasarımcısı” Guy de Bièvre, İstanbul’da belirlenmiş bir rotada “soundwalk” (ses yürüyüşü) çalışması gerçekleştirecek. SAYGIYA DAVET PROJESİ: İKEDİ iDANS Uluslararası Çağdaş Dans ve Performans Festivali’nin teması ” Yeni Kozmopolitizm”. Bu kapsamdaki iKEDi projesinin amacı ise hayvanlarla uyumlu ve saygılı bir yaşama davet etmek. Roger Titley ile Airan Berg’in yürüttüğü proje, sokak atölyelerinden oluşuyor. Katılımcılar, Titley’in 4 m boyundaki kedi kuklalarını görmenin yanı sıra, kendi İstanbul hayvanları kuklalarını ortaya çıkarıyorlar. iDANS, Bimeras Vakfı tarafından, Beyoğlu Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ve eğitim kurumlarının işbirliği ile düzenleniyor. KALE TASARIM MERKEZİ’NDEN ŞEFFAFLIK SERGİSİ Kale Tasarım Merkezi, “Uluslararası Çanakkale Troia Şeffaf Beygir Film Şenliğ”i kapsamında düzenlediği “Şeffaflık” tasarım sergisini İstanbul Design Week’e taşıyor. Sergide Aslı Kıyak İngin, Aysun Altındağ-Meltem Maralcan, Demir Obuz-Sema Obuz-Mehtap Obuz-Nil Deniz-Funda Mehter, Erdem Akan, Gamze Güven, Mehtap Elaidi, Orhan Irmak, Tamer Nakışçı’nın şeffaflık kavramını yorumladığı ürünler bulunuyor. Çanakkale’de gerçekleştirilen ilk tasarım projesi olma özelliğini taşıyan “Şeffaflık” tasarım sergisi, şeffaflık kavramına tasarım perspektifinden bakılmasını sağlarken, tasarımın daha geniş kitlelere duyurulması ve farkındalığın yaratılmasını hedefliyor. 100 JAPON TASARIMI 2010 Türkiye’de Japonya Yılı kapsamında düzenlenen “Çağdaş Japon Tasarımından 100 Eser” adlı sergi İstanbul Design Week kapsamında izleyicilerle buluşuyor. İstanbul Design Week’in öne çıkan sergilerinden biri “Japon Tasarımından 100 Eser”. Sergide yer alan ürünlerden 92’si, 1990’lı yıllardan günümüze kadar tasarlanan ve özellikle gündelik hayatta kullanılan Japon tasarım örneklerinden oluşuyor. Geri kalanlar ise günümüz tasarımlarının köklerini yansıtan savaş sonrası 1950’li yıllardaki örnekler olarak tanımlanabilir. Serginin küratörlüğünü Japon tasarım dünyasından tasarımcı ve akademisyenlerden oluşan bir ekip yürütmüş. Ekipte yer alan isimler şöyle: Hiroshi Kashiwagi (Profesör, Musashino Art University), Makoto Koizumi (tasarımcı), Nobuko Shimuta (Şef Prodüktör, Nippon Design Center), Masafumi Fukagawa (Küratör, Kawasaki City Museum). Sergiyi İstanbul Design Week süresince izleme imkanı bulamayanlar, 8 Ekim-26 Ekim tarihinde İstanbul Teknik Üniveristesi Taşkışla Kampüsü’nde tekrarına katılabilirler. IDW AYDINLANIYOR! MUTFAK EKOLOJİSİ Konu, Türk kültürü için olduğu kadar tasarımcılar için de önemi yadsınamaz yer, mutfak. Başrol oyuncuları ise, İstanbul Design Week ekibinin yanında yer alan iki yaratıcı marka; Designboom ve Dwell. Durum bu olunca, ortaya Mutfak Ekolojisi: İyi Tasarım için Tarifler sergisinin çıkması süpriz değil; serginin, tarihi köprünün tadını değiştirmesi kaçınılmaz. Uluslararası tasarımcıların işlerinin yer aldığı sergide, çevre dostu ve enerji tasarruflu modeller için gerekli içerikler gündeme getirilecek. Uygunluk, rahatlık, hijyen ve son teknolojinin peşindeki kullanıcının talepleri yerine getirilirken sarfiyatı azaltmanın yolları irdelenecek. IDW bu sene bir aydınlatma gösterisiyle kucaklanıyor. Gösterinin altında Nergiz Arifoğlu, Derya Taşatan, Seda Sezen ve Yeliz Dilaver’in imzası bulunuyor. Gündüzü, gecesi, tarihi mekanları, köprüsü ayrı bir aydınlanır İstanbul’un. Işığı selamlayan, onunla coşan, neşelenen kimi zaman ise duygulanan bir şehirdir İstanbul. Renklerin yarattığı tüm bu hikayeleri bu yıl İstanbul Design Week süresince Nergiz Arifoğlu Lightstyle Aydınlatma Tasarımı Ofisi imzası ile yaşayacağız. Gün batımının tüm renkleri Eski Galata Köprüsü’ne giderken önce yol boyunca uzanan tarihi duvarlar ve parktaki görkemli ağaçlar üzerinde dans ederek IDW izleyicilerini selamlayacak. Köprüye varıldığında Altın Boynuz’dan yansımalar görülecek merdivenlerinde ve köprünün taşıyıcıları üzerindeki gün batımı Eski Galata Köprüsü’nün altında yaşanacak gün boyu. En güzel vapurdan izlenir tüm şehrin hikayesi… Gün batımının vazgeçilmez parçası vapurlar... İster o sırada güvertesinde oturuyor olun, isterseniz güneş denizin içinde kaybolurken geçen vapurların siluetlerini seyredin. İstanbul’da gün batımı dediğimizde, vapurlar mutlaka kadraja gireceklerdir. Köprünün taşıyıcıları üzerinde batan güneş etkisi yaratan renkler… Bu eşsiz manzarada tek eksik ise, önünden geçen bir vapur. Nergiz Arifoğlu Lightstyle Mimari Aydınlatma Tasarımı ve Danışmanlığı, Nergiz Arifoğlu, Derya Taşatan, Seda Sezen ve Yeliz Dilaver’den oluşan tasarımcı ekip IDW için hazırladığı bu eşsiz gösteride; mekanda ışığın büyüsünü tasarım ile birleştirerek ziyaretçilerin dikkatini çekmeyi hedefliyor. IDW, İBB Şehir Aydınlatma ve Enerji Müdürlüğü, PLD Türkiye, Siteco, Emfa, Philips ve Fiberli Aydınlatma tarafından desteklenen gösteriyle ışığın büyüsüne kapılan ziyaretçiler gün ve gece boyu o hep fotoğraflanan masalsı İstanbul manzarasında yürüyor olacaklar. 08 29/09/2010 09 Filiz Yılmaz [email protected] Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan coğrafi koşullarıyla, eski Yunan, Bizans ve Osmanlı Medeniyetlerinden çağdaşlığa doğru bir sentez özelliği taşıyan kültürel mirasıyla ve hızla büyümeye devam eden megakent İstanbul, Human Cities projesi için eşsiz bir örnek. Dünyanın en dinamik kentlerinden biri olan şehrin ilham veren enerjisi anlaşılan ‘Human Cities’i de etkiledi ve festival İstanbul Design Week’de vücut buldu. “Human Cities Brüksel-İstanbul: Kamusal Alan Tasarlamak” Pro Materia (Brüksel) önderliğinde, İstanbul Sanat Tanıtım Araştırma Vakfı ve Recyclart (Brüksel) ile birlikte yürütülen bir proje. Kültür ve sanat alanında Türkiye – AB Sivil Toplum Diyaloğu’nu teşvik amacıyla sözleşme yetkisinin Merkezi Finans ve İhale Birimi’nde bulunduğu girişim, AB hibe programı ile destekleniyor ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın koordinasyonu altında sürdürülüyor. Human Cities’in konsepti, şehir mekanları ile insan arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmeyi, şehir tasarımı, kültürü, İstanbul-Brüksel arasında ve projeye katılan diğer şehirlerdeki insan ve mekan etkileşimi konusunda bilgi alışverişini geliştirmeyi amaçlıyor. Günümüz şehirlerinde daha iyi ve sürdürülebilir bir yaşam için gerekli olan, disiplinlerarası yaratıcı bir süreç oluşturmada yerel otoriteleri harekete geçirmeyi ve halkın kamu alanlarına karşı duyarlılığını ve etkileşimini arttırmayı hedeflediği söylenebilir. Yaşayan mekanlarda, karmaşık şehir hayatında doğaçlama oluşturulmuş yaratılara ve insan eliyle yapılmış sanat eserlerine yakın bir duruş sergiliyor. Avrupa’daki diğer şehirler gibi birçok sorun ve tehditle yüzyüze olan bu kaos dolu kent İstanbul’un problemlerine, Human Cities belki de ilaç olacak. Ünlü Tasarımcılar Human Cities İstanbul- Brüksel 2010, Türkiye’den ve tüm dünyadan öncü kurumlar ve şehirle ilgili projelerini ve fikirlerini paylaşmak isteyen uluslararası tasarımcılar, mimarlar, şehir planlamacıları, sosyologlar, sivil toplum temsilcileri ve sanatçılar bir araya gelip söyleşiler, organizasyonlar, atölye çalışmaları ve oturumlarla, ses getiren tasarımları ve iddalı yaklaşımları görmek için ziyaretçilere kaçırılmayacak bir hafta sunacak. Santralistanbul ve Eski Galata Köprüsü’nde gerçekleşecek söyleşiler, sergiler, enstalasyonlar ve halka açık organizasyonlar yoluyla katılımcılar, kamusal alanların tasarımından yola çıkarak konuyu detaylı olarak inceleme fırsatı bulabilecek. Tanınmış tasarımcılar, Satyendra Pakhale, Sanjit Manku ile söyleşiler ve Recyclart’ın adına ses KAMUSAL ALANLAR İÇİN “HUMAN CITIES” Human Cities Festivali, IDW kapsamında İstanbul’u konu alıyor. Kent ve insan ilişkisini kuvvetlendirmeyi hedefleyen festival, sergi, atölye ve söyleşilerden oluşuyor. tasarımcısı Guy De Bièvre, Yıldız Teknik Üniversitesi‘nden Alper Türkkan ile beraber organize ettiği ses projesi “My Favourite Istanbul Sound” festivalde dikkat çekecek Birbirinden güzel sergiler, atölye çalışmaları ve söyleşiler tasarımcıların yanı sıra disiplinlerarası birçok mesleğin ilgi alanına girecek nitelikte. Mesela, ‘İstanbul’un kentsel çehresinin demokratikleşme sürecini hızlandırmak’ isimli söyleşide, kamu alanlarına kişiliksiz tasarımlar ve işlevler verme taraftarı eski zihniyetin yarattığı sorunlar, kentsel tasarım ve planlamada yaratıcılığı ve öznelliği yeniden keşfetmenin ve daha demokratik bir kamu alanı yaratmanın yolunu gözeten projeler irdelenecek. Söyleşi Zenginliği ‘Şehirde yaşamak mı ya da yaşamamak mı?’ isimli söyleşide, Şehir yaşamının çelişkiler içermesi ve doğallıktan uzaklaşması nedenleriyle şehirlerde yeni arayışlar ve yeniden yapılanmalar, kalabalıklaşan şehirlerde insan özünden uzaklaşarak kırsal yaşama özlem artıyor... Söyleşide doğal yaşam ya da şehir yaşamı ikilemine çözüm aranacak. Bunlar gibi,‘İstiklal Caddesi’nin Hayatında 24 Saat’, ‘Kentsel Bildirişim Tasarımı: İstanbul’un Cadde, Sokak ve Kapı Numarası Tabelaları’,‘Yeni-Osmanlı Tarzı Tasarım’ başlıklı birçok söyleşi kentsel problemlere tasarım anlayışıyla beraber çözümler sunuyor. Mobil Bahçeler Bunun yanı sıra Mobil Bahçeler atölye çalışması da görülmeye değer. Gürsan Ergil tarafından düzenlenen ‘mobil bahçeler’ atölye calışması İstanbul’un yeşil alan miktarının yetersizliğini gündeme getirmek ve bu alanların çoğaltılması için alternatif çözümler üretmeyi amaçlıyor. Atölye çalışmasında katılımcılardan bir metrekarelik boş bir alanı kendi zevklerine göre tasarlamaları istenerek, kendi hakları olan park veya yeşil alan miktarını kendileri oluşturabilecekler. Bu proje farklı kültürler ve inanışlara hoşgörüyle yaklaşmanın ötesinde; İstanbul’un havasını, suyunu paylaştığımız hayvanlar ve diğer canlılarla ve çevreyle uyumlu bir yaşama saygılı olma anlayışına davet ediyor. Program içeriği son derece kaliteli ve zengin, bu yüzden satırlara sığmaz, görmek ve deneyimlemek okumaktan çok daha keyifli olacaktır. Human Cities Brüksel-İstanbul 2010 festivali sanat/tasarım, kamusal alanların kalitesi ve İstanbul’un sürdürülebilir gelişimi arasındaki ilişkilerin öneminin vurgulanması, problemlere çözümler sunması bağlamında, bu yıl İstanbul Design Week’e damgasını vuracak belli ki… BUILDİST KAPILARINI AÇIYOR Tasarım, mimarlık, inovasyon ve teknolojinin yeni buluşma noktası Buildist Yapı Malzemeleri Fuarı, 30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi CNR Expo'da kapılarını açıyor. Buildist, önümüzdeki 3 yıl içerisinde Moskova Fuarı'ndan sonra bölgenin en büyük ikinci fuarı olmayı hedefliyor. Arkitera’nın organize ettiği BUILdİST, 30 Eylül- 3 Ekim tarihleri arasında CNR Expo’da. Fuar, mimarlık, inovasyon, tasarım ve teknolojinin yeni buluşma noktası olmayı hedefliyor. Bugüne kadar düzenlenen fuarlardan farklı olarak profesyonellere yönelik önemli etkinlikleri sektörle buluşturan fuar gerçek bir bilgi-paylaşım platformu olarak ziyaretçilerin ezberini bozmayı hedefliyor. YENİ BİR SOLUK Arkitera Mimarlık Merkezi kurucu ortağı Ömer Yılmaz Buildist hakkında şunları söyledi: “Bugüne kadar Arkitera olarak 50.000’in üzerinde sektör profesyonelini, mimarlık öğrencisini ve mimarı, işleriyle dünya çapında ün yapmış 120 yabancı ve 100’e yakın yerli mimarla buluşturduk. Buildist Yapı Malzemeleri Fuarı ile sektörel misyonumuzu bir adım öteye taşıyoruz. Sektör için yeni bir soluk olacağına inandığımız Buildist’in Ortadoğu’nun yeniden yapılanmasında Türkiye’nin üstleneceği kilit role de büyük katkılar sunacağına inanıyoruz.” Buildist, yapı malzemeleri fuarı olmaktan öteye geçerek etkinlikleri ile profesyonellerin bilgi paylaşım merkezi olacak. Fuar süresince önemli isimler çeşitli konularda konferanslar verecekler. Jeffrey Inaba, Roger Narboni önemli yabancı konuşmacılar arasında yer alan isimlerden. Vaka etüdleri etkinliklerinde; Hasan Çalışlar ve Berrin Çetiner (Pendorya AVM), Dilgün Saklar (Sabiha Gökçen Havaalanı), Bahadır Kul (Kadir Has Stadyumu), Gökhan Avcıoğlu (One&Ortaköy), Bünyamin Derman (212 AVM), Tabanlıoğlu Mimarlık Ofisi (Sapphire) profesyonel ziyaretçilerle buluşacaklar. Buildist Yapı Malzemeleri Fuarı ile sektörlerinde lider firmaların 40.000’e yakın ziyaretçiyle buluşması bekleniyor. Fuarda alanlarında uzman kamu ve özel sektör temsilcileri bir araya gelecek. Fuar, katılımcılara ileriye dönük satış bağlantıları kurmaları için çok önemli bir zemin sunacak. Etkinlikler Özürlüler Vakfı tarafından organize edilen “Herkes için Erişilebilirlik Konferansı” ile mimari engellerin çözümü için yapılması gerekenler masaya yatırılacak. Özürlüler Vakfı bilim kurulu üyesi Y. Mimar Özlem Belir’in moderatörlüğünü yapacağı panelde “erişilebilirlik” konusu, hem özürlü bireylerin hem de bu alanda çalışma yapan mimar, iç mimar, fizyoterapi uzmanlarının katılımı ve çarpıcı örnekler ile ele alınacak. Medya, ekolojik bilinçlenmede nerede duruyor sorusuna yanıt “Ekolojik Bilinçlenmede Medyanın Rolü” başlıklı panelde, Barış Doğru, Serkan Ocak, Ayzen Atalay ve Ömer Can Bozkurt tarafından verilecek. Fuar alanı içinde yapılacak özel düzenlemeler, fuar girişindeki yaratıcı çözümler, fuar alanında birebir buluşma ortamlarının yaratılması, piyasaya sürülen yeni ürünlerin özel bir işaret ile belirginleştirilmesi ve yapı malzemesi üreticilerinin sosyal sorumluluk çalışmalarını sektör ile paylaşmalarını sağlayacak sosyal sorumluluk alanı Buildist'in sunduğu yeniliklerden bazıları. Buildist dört farklı ödülün törenine de ev sahipliği yapacak: Arkitera Genç Mimar Ödülü, Arkitera İşveren Ödülü, RAF Ödülü, İntera İç Mekan Ödülleri. Fuara eşlik edecek etkinlikler de oldukça dikkat çekici: 01 - Ekolojik Bilinçlenmede Medyanın Rolü - Ekolojik Kriz ve Yeni Dünya Düzeni - Herkes için Erişilebilirlik - Türkiye’nin Sürdürülebilirlik ve Çevre Politikaları - Sabiha Gökçen Havaalanı, 212 AVM, Pendorya AVM, Sapphire, One&Ortaköy, Kadir Has Stadyumu Vaka Etüdleri - Ekonominin Doğası ve Doğanın Ekonomisi - Eko Binalar ve Enerji Verimliliği: Türkiye Gündemindeki Sorunlar ve Mevzuat - İstanbul Metropolitan Planlama Sergileri - Serbest Mimarlar Derneği Üyeleri Sergisi 01 Vaka Etüdleri etkinliğinde Istanbul Sapphire konuşulacak. 02 02. Buildist kapsaminda İstanbul Serbest Mimarlar Derneği'nin sergisi olacak 10 29/09/2010 Umut Kart Ekim Tan [email protected] [email protected] İSVEÇ TOHUMLARI İSTANBUL’DA İsveç’te çocuk olmanın dayanılmaz hafifliğini tariflemek için 50 ürün, bir seminer ve bir de workshop dünyayı arşınlıyor. Son durak İstanbul, Taşkışla. 7-27 Ekim arasında sürecek “İsveç Tohumları” sergisi bakış açınızı değiştirebilir! 19. yüzyıl sona ermeden ilk çocuk yuvasını açan, 1937 gibi “çook eski zamanlarda” çocuk park alanı organizasyonlarına soyunan bir memleket İsveç. Çocukluğumuzun efsanevi karakteri Pippi Uzunçorap’ın orada kök salmış olması tesadüf değil yani; gerçekten de minikler için en yaşanılası ülkenin İsveç olduğu söylenebilir. Anne ve babalara doğumdan sonra 480 gün ücretli izin hakkı tanıyan ülke, dünyada çocuk kazalarının en düşük oranda olduğu yer. Bu, dadı ellerine teslim edilmeyen çocukların el bebek gül bebek büyütülmesinden kaynaklanmıyor. Tersine, bizde “40’ı çıkması” beklenen bebekler orada, hava şartlarına aldırmaksızın sokaklarda geziniyor. Halk arasında “latte mamma” olarak adlandırılan genç ve “trendy” annelerin henüz doğurdukları bebekleriyle sürdürdükleri aktif yaşam dilden dile dolaşıyor, puset modası yayılıyor. Peki ama sosyal hayatı fazlasıyla hareketli olan bu bebeklerin güvenliği nasıl sağlanıyor? Çocukların tüm ihtiyaçlarının köşeleri yumuşatılmış mobilyalar olduğu yanılgısına düşmeyerek, oyuncak çeşitliliğini sağlamanın ruh sağlığı için yeterli geleceği fikrine kapılmayarak, çocuğun yalnızca bedensel değil zihinsel gelişimine de önem vererek, güvenlik önlemlerini yaratıcılıkla birleştirmeye özen göstererek! 11 yer aldığı Taşkışla binasında konaklayacak “İsveç Tohumları” sergisinin ürünleri işte böyle bir bakış açısının sonuçları. “Çocukların gelişim sürecini daha güvenli ve eğlenceli kılmak, ebeveynlerin yaşamlarını ise kolaylaştırıp keyifli hale getirmek” üzere tasarlanmış 50 parçalık sergide, Fredrik Mattson tasarımı mama sandalyesinden Brio’nun Ergonomidesign imzalı pusetlerine, Per Frode ile Per Arne Jönsson’un çocuklar için tasarladığı can yeleğinden, Delta Sand’in fırına atılıp sertleştirilebilir kumdan kalelerine, Marcus Gabrielsson tasarımı ısırabilen bebek termometresinden Hans Himbert ve Sofia Jacobsson işbirliğiyle geliştirilen hormon enjeksiyon kalemine, A & E Design’ın çocukların müze gezmesini teşvik etmek için yarattığı katlanabilir sandalyeden, Babybjörn marka bebek taşıma askısına pek çok ürün bulmak mümkün. Serginin küratörlüğünü üstlenen ve İsveç tasarımının gelişimine ve tanıtımına katkısı yadsınamaz Svensk Form ile İsveç Enstitüsü’nü bu projeye soyunmaya ikna eden endüstriyel tasarımcı Margarita Bergfeldt Matiz, onu harekete geçiren şeyin kendi çocuğu olduğunu ifade ediyor. Kolombiyalı Matiz, İsveç’te çocuğa tanınan hak ve ayrıcalıkları objektif olarak gördüğünden dem vuruyor ve sergisiyle 02 Çocuklar için tasarım söz konusu olduğunda fazla rakip tanımayacak İsveç’ten dünyanın çeşitli yerlerine taşınan ve Ekim ayının 7’sinden itibaren İstanbul’da, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin 01 başka ülkelerdeki, başka tasarımcılara da ilham vermeyi hedefliyor. 27 Ekim’e dek devam edecek İsveç Tohumları sergisi İstanbul’a taşınırken yalnız değil; sergiye bir seminer ve bir de atölye çalışması eşlik ediyor. Endüstriyel tasarım eğitimlerini çocuklar için yaratıcı oyun alanları tasarlayarak değerlendirmeye karar veren Lekplatsbolaget ekibinin üyeleri Mats Westerberg ve Ivan Inkapöl’ün İTÜ öğrencileriyle yapacakları workshop’un sonuçları da görülebilecekler arasında... Lekplatsbolaget’in okullar ya da siteler için imzaladıkları oldukça enterasan çalışmalar mevcut; genç ekip kah içinde satış yapılabilen bir mini bakkal, kah dümenine geçilebilen bir gemi, kah birebir ebatlarındaki ineğiyle bir ahır yapıyorlar. Hedef hiç değişmiyor: Çocuğun hayalgücünün gelişimine imkan tanımak! Yönetmenliğini Sylvia Augustinsson’un üstlendiği projenin seminer bölümünde ise IKEA çocuk ürünleri danışmanı Ylva Ellineby, Uluslararası Oyun Derneği Yönetim Kurulu üyesi Anna Lenninger, İTÜ Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yıldızcı, İTÜ Peyzaj Mimarlığı bölümü öğretim elemanı Gülşen Güler, çocuk oyunları ve set tasarımcısı Tor Svae, İsveç’in bol ödüllü stüdyosu Ergonomi Design’ın tasarımcılarından Jan Puranen konuya yaklaşımlarını paylaşacak. 01 Gabrielsson tasarımı bebek termometresi 02 Frode ile Jönsson’un can yeleği 03 İsveç’ten bir çocuk parkı “Yapyaşa” 2012 yılına kadar devam edecek olan “Play the City” programının bir parçası. Uluslarası kent tasarım ve araştırma ağı TREC’in [The Responsive City] bir insiyatifi olan “Play the City” Hollanda ve İstanbul odaklı bir kent araştırma ve tasarım programı. “Yapyaşa” ise etkileşimli, gerçek zaman ve gerçek aktörlü bir kent tasarlama oyunu. İstanbul’un dönüşüm sorusunu konu ediniyor. Şüphesiz, İstanbul’un dönüşüm denklemi çok ortaklı ve karmaşık. Tahmini ve tek noktadan kontrolü zor bir akışı var. 1980’li yıllarda imar afları ve “Yapsat” ile dönüşüm sürecini yaşayan kent, 2000’li yıllarda yeni bir dönüşüm şekliyle yüz yüze. Bu yeni dönüşüm merkezi olarak yerel dinamikler dikkate almadan yönetiliyor. Haliyle büyük bir kentsel direnç hareketini de beraberinde getiriyor. Katılımcı olmayan bu sürecin bir alternatifi var mi? Kentin dönüşümünde rol alan veya alması gereken aktörler bir araya gelip, kentin ortak çıkarlarını ortak bir akılla üretebilirler mi? “Yapyaşa” bu sorulardan doğdu. “Yapsat” kavramına zıt bir anlam olarak geliştirilen “Yapyaşa” ciddi bir oyun. Kentin %70’ini kaplayan dokuyu oluşturan yapı adasını İstanbul’un DNA’sı kabul edip, dönüşümünün finansal, mekansal ve sosyal sorularına bu ölçekten başlayarak yanıt arıyor. Gerçek aktörler kurgulanan alternatif dönüşüm modelini, uygulanmakta olan merkezci modelle kıyaslayarak canlandırıyor alternatif modeller öne sürüyorlar. Roller Değişiyor Kentsel mekanların organizasyonu gerçek hayatta tüm aktörlerin açık ve devamlı iletişimiyle doğrudan ilintili. Bu karar verme süreci ise oldukça karmaşık. Kent simülasyon oyununda ise amaç bu karmaşık yapıyı aşmak için dönüşümün yerel ve merkezi aktörlerini tarafsız bir paltformda bir araya getirmek ve verimli, karşılıklı anlayışa dayalı ortak kent dönüşüm kararları üretmek. “Yapyaşa” ortamında aktörler rollerini değiştiriyor. Bununla amaçlanan ise oldukça kutuplaşmış bir sorunun karşılıklı anlayış çerçevesinden çıkmadan canlandırılabilmesi. “Yapyaşa” ilk olarak Arnavutköy, Kartal ve Sarıyer’deki pilot mahalleleri konu ediniyor. Oyun 27 Eylül – 3 Ekim 2010’da AmberPlatform ve Santralistanbul’da denenecek. Bu deneme seanslarında mahalle derneklerinden yerel belediyelere, 03 CİDDİ BİR OYUN: YAPYAŞA Etkileşimli, gerçek zaman ve gerçek aktörlü kent tasarlama oyunu “Yapyaşa”, İstanbul’un dönüşüm denklemini konu alıyor. Oyun 27 Eylül- 3 Ekim arasında denenecek; sonuçları ise 20 Ekim’e kadar AmberPlatform’da sergilenecek. TOKİ’den İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, kent aktivistlerinden akademisyenlere, bankalardan ULI’a [Urban LAnd Institute] dönüşümün gerçek aktörleri geniş bir yelpazeyle temsil edilecek. “Yapyaşa” sergisi ise 20 Ekim’e kadar AmberPlatform’da görülebilir. Delft Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde doktara yapmakta olan araştırmacı ve tasarımcı Ekim Tan’ın ‘kompleksite ve tasarım’ calışması TReC’in pratik calışmalarına teorik destek sağlıyor. TReC ilk olarak ‘ciddi kent oyunu’ alanında proje üretmeye 2008 yılında Amsterdam’ın bir uydu kenti olan Almere’de başladı. Kentin gelişiminin kentin sakinleri tarafiından aktif bir biçimde üretilmesinin gerekliliğine inanan Almere belediyesi, TReC ve Delft Üniversitesi ile ortak olarak ‘The Responsive City’ atölyesinde Wierden mahallesinin gelecek büyüme senaryolarını canlandırma yoluyla üretti. TReC daha sonra 2009‘da Rotterdam Belediyesi ve Rotterdam Mimarlık Akademisi’nin ortak calışması olan ‘Open City’ atölyesinde bir göçmen mahallesi olan Het Oude Westen’in dönüşümü üzerine bir oyun üretti. ‘Ciddi kent oyunları’ alandaki calışmalarına aralıksız devam eden TReC geçtiğimiz hafta, Amsterdam menşeyli yeni medya kurumu Mediamatic’in Doen Vakfı ile olarak ortaklaşa düzenlediği ‘Kom je ook? 6’ fikir yarışmasında, katılımcı kent tasarımı projesi ‘World of Citycraft’ ile jüri birincilik ödülünü kazandı. Projenin pilot uygulaması deneyimli Mediamatic ve genç TReC ekibi ile ‘sosyal ağ’ teknolojileri de kullanılarak 2011 yılı içinde üretilecek. 12 29/09/2010 13 Pelin Özgen [email protected] Ali Osman Öztürk “Singapur Pavyonu’nu beğendim. Venedik’in San Marco Meydanı’na yakın konumda, bir Venedik evinin bahçesinde yer alıyor olması ilginçti. Bienal için özel tasarlanmış basit, ekonomik ve estetik bir görünüme sahipti. Strüktür sistemi ile oldukça sempatikti. Uzun tünel şeklindeki mekan kurgusu içinde düzenlenen, Singapur’daki yeni gelişmeleri, yeni yapıları anlatan bir maket sergisi etkileyiciydi.” MİMARLARIN KESİŞTİĞİ NOKTA 12. Uluslararası Venedik Mimarlık Bienali 29 Ağustos’ta kapılarını açtı. Venedik’le bütünleşmiş bienal, iki yılda bir binlerce mimarın buluşma noktası haline geliyor. Ruanda Cumhuriyeti, Arnavutluk, Bahreyn, İran, Malezya, Fas gibi ülkelerin bile katılabildiği ancak Türkiye’nin katılamadığı Bienal’de toplam 54 ülkeyi görmek mümkün. “İnsanlar Mimarlıkta Buluşur” temalı bienaldeki çalışmaları değerlendiren Türk mimarlar, Türkiye’nin etkinlikteki eksikliği konusundaki üzüntüde birleşti. Atilla Kuzu “En beğendiğim ülke pavyonu olarak görme imkanı bulamadığım fakat görmesem de rahatlıkla söyleyebileceğim Hırvatistan’ın yüzen pavyonudur. Kendisini var eden her bir olguyu çok iyi anlamış bence bu pavyon. İmkânsızlıkları ve imkânları iyi kullanan Venedik mimarlık bienalinin yüzen parçası, bienalin teması ile kent ile ve özellikle mimarlıkla çok sıkı bir ilişki içerisinde, nesnenin kendisi değil de var olma biçimi bunu sağlayan. O nedenle görmemiş olmama rağmen bu beğenimi belirtebiliyorum.” Hasan Çalışlar “Bienalde yeralan tüm ülke pavyonlarındaki ortak payda geri dönüşüm, yeşil bina, kendi enerjisini kendisi üreten çevreye zarar vermeyen ekolojik tasarım yaklaşımlarıydı. Sanıyorum birçok konuda geç kalındığının farkına varıldığı da anlaşılıyordu. Değerlendirme kriterleri çok farklı olabilir ama Avusturalya, Rusya ve Çekoslavakya’nın pavyonları, genel anafikirleri ile ve görsel değerleriyle diğerlerinden ayrılıyordu.” “Venedik Bienali son üç seferdir mimarlık üretiminin dışındaki konular üzerine yoğunlaşıyor. Küratörlerin bu tercihi elbette ki sergileri ve pavyonları da etkilemekte. Doğrudan mimarlık pratiği ve üretiminin sergilenmesi ve konuşılması yerine bu üretimin sosyal, çevresel, kültürel etkileri ve sonuçları üzerinde yoğunlaşılıyor. Aydan Volkan Bu anlamda en çok beğendiğim Avusturalya pavyonu, Danimarka ve Çek Cumhuriyeti’ni sayarken tek bir konuyu (köprüler) zarif ve abartısız ancak derin incelemesiyle İsviçre pavyonundan da bahsetmeden edemeyeceğim.” “İyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz, doğru ya da yanlış gibi objektif yargılardan uzaklaşarak bakıldığında dünya genelinde mimarlık üretiminin çaresizliği gözlemlenebilir. Murat Tabanlıoğlu Mimarlık üreticilerinin çaresizliği; meslek pratiği için çözüm üretememekden daha çok, Mimari Ürün’ün kime ve hangi amaca hizmet ettiği ile ilgili sosyoloji, felsefe, politika, tarih, coğrafya, psikoloji, ekonomi vb. konulardaki düşünsel eksikliğidir. “En beğendiğim ülke pavyonu her zaman olduğu gibi sistemli ve sarih yaklaşımlarını ortaya koyan Giardini’de yer alan İsviçre pavyonu oldu. Peter Zumthor’un statik mühendisi Jürg Conzett’ın küratörlüğünde Landscape and Structures/ Peyzaj ve Yapılaşma başlığı altında hazırlanan sergi sadece küratörün kendi projelerini değil, bu kapsamda İşviçre genelinde farklı ölçeklerde birçok projeyi kapsıyor. Otoban köprüleri, yaya geçitleri gibi iletişim aracıları olarak ele alınan, işlevlerinin yanısıra teknoloji, çevre, gelenek ilişkisini kuran yapılara ait tanımlayıcı malzeme özellikle siyah-beyaz fotoğraflar, teknik çizim ve bazen ahşap malzemeden üretilmiş maketlerle, “topografik bölümler”e bir önersemeyle 20 ayrı bölme’de biraraya getirilmiş. Düşünce boyutundan uzaklaşan ve var olduğundan beri “yüce yaratıcı” meslek olma dürtüsünün katkısıyla da Mimarlar, dünya genelinde varlıklarını anlamlandırmak için “Obje Mimarlık” başlığı ile adlandırılabilecek bir yolda ilerlemeye her geçen gün daha hızlı devam ediyor... Mimarlık yayınlarında, öznesi “insan” olan mekânları oluşturan Mimari Ürün yerine karşısına geçilip bakıldığında göze hoş gelen Mimari Objeler görmeye yıllar içinde daha fazla aşina olduk.” Enis Öncüoğlu “Bienal, diğer mimarlık etkinliklerden entellektüel altyapısı, kurgusu ve sunuşu ile farklılaşıyor. Bunların içinde Kuzey ülkeleri mimari açıdan ilginç projeleri ve sunuşları içermekdeydi. Danimarka, Finlandiya+Norveç+İsveç pavyonları etkileyici idi. Brezilya ve Oscar Niemeyer Hakan Demirel standı etki yaratan standlardandı. Teknolojik açıdan bakıldığında Avustralya NOW AND WHEN sergisi sunuş olarak da Hollanda'nın sergisi etkileyici bir bakış açısı getirmeyi başarmıştı. Singapur da basit ama etkileyici bir pavyon tasarımı ile öne çıkanlar arasında idi.” Gürkan Bakırküre “Son zamanlarda gündemimizde çok yer tutan ekolojik ve ekonomik sorunlar bu bienalde de ön plana çıkmış durumda. Fakat bence farklı olarak, yeni yapılar veya strüktürlerle bu sorunlara çözüm bulmak yerine, bu kez eski yapıların veya mevcut yerleşimlerin yeniden yapılandırılması ve değerlendirilmesi önem kazanmış durumda. Bu bence de çok doğru bir yaklaşım ve özellikle bizim kendi şehrimizde de gündemde olması gereken bir konu.” Han Tümertekin “En beğendiğim ülke pavyonu "İsviçre" oldu... İnşaat mühendisi Jürg Conzett ile fotoğrafçı Martin Linsi işbirliğinin sonucu olan sergi bir harika! Strüktürlerin doğa içindeki şiirselliklerini belgeleyen fotoğraflardan ve maketlerden oluşuyor. Conzett tarafından "Sanat yapıları" dediğimiz altyapıya ilişkin strüktür örnekleri seçilmiş. Köprüler, yollar, istinad duvarları, vb... 1500'lü yıllardan günümüze kadar gelen yapıların temel özellikleri "kapris" içermeden, salt işlev için tasarlanmış olmaları... Hepsi İsviçre'de yer alıyorlar ve doğanın içindeler... Hepsi sahici... Hepsi iş görüyor... Hepsi güzel... Hepsi şiirsel... "Güzel" ya da "İlginç" ya da "çarpıcı" olmaya çalışmaktansa "sahici" olmanın çekiciliğini sergiliyorlar...” Arsenal’dekiler arasında Toyo İto’nun, inşaatı süren opera binasına dair sürecini anlatan sergi dikkatimi çekti. Projenin mimari değerlendirmesi ayrıca yapılabilir, ancak projenin başlangıcından, 1:1000 çalışma maketinden 1:1 çizimlerine kadar farklı enstrümanlarla, mokaplarla ve diğer detaylarla projenin sunulması, özellikle sürecin izlenilebilirliği bağlamında oldukça başarılıydı.” 14 29/09/2010 Sibel Baştimur Zeynep Falay von Flittner [email protected] [email protected] İSTANBUL’UN 100 YILI BELGELENDİ İstanbul 1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü Sergisi santralistanbul’da kapılarını açtı. 20 Kasım’ı kadar ziyaret edilebilecek sergi, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ile İstanbul Bilgi Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirildi. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul 1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü Sergisi’ni hayata geçirdi. Hızlı değişim temposu nedeniyle birbirine karışmış yakın geçmiş tasavvurlarının berraklaşmasını amaçlayan sergi, 15 Eylül Çarşamba günü santralistanbul’da ziyarete açıldı. Küratörlüğünü İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı İhsan Bilgin ve akademisyenler Günkut Akın, Burak Boysan, Sibel Bozdoğan, Murat Güvenç, Tansel Korkmaz ve Eda Yücesoy’un üstlendiği sergi, 20 Kasım’a kadar ziyaret edilebilecek. İstanbul 1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü Sergisi, birçok Avrupa kentine kıyasla çok daha hızlı bir büyüme ve dönüşüm yaşayan İstanbul’un bu süreç sonucunda oluşan durumunun gözler önüne serildiği ve kentin gelecek vizyonunun tartışıldığı bir sergi olma özelliği taşıyor. Sergi, 1910-2010 yılları arasında gelişen toplumsal ve iktisadi coğrafyanın toplumsal-mekansal yapılarını, çevresinin oluşumunu, konsolidasyon ve çözülme sürecini, mimarlık kültüründeki öncelikler ve bunların değişimini, haritalar, maketler, çizimler ve çeşitli görsel iletişim araçları ile tüm kent izleyicilerine sunuyor. Ajans, proje kapsamında üretilen tüm sergi malzemelerinin, hayata geçirilmesi planlanan İstanbul Kent Müzesi’ne devredilmesine aracılık edecek. Böylelikle, kapsamlı bir dokümantasyon ve görsel malzeme birikimi sağlanması hedefleniyor. Serkan Güneş [email protected] TASARIM BÖLÜMLERİ BEYPAZARI’NDA BULUŞUYOR Gazi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Beypazarı Belediyesinin ev sahipliğinde, ulusal düzeyde tüm Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümlerinin davet edildiği geleneksel bir ürün çalıştayı gerçekleştiriyor. 4–8 Ekim tarihleri arasında Beypazarı’nda gerçekleştirilecek çalıştayda Beypazarı’nın turizm potansiyelini geliştirmeye dönük tasarlanan ürünler, halkın katılımıyla farklı üniversitelerin öğretim elemanları tarafından oluşturulan bir jüriyle değerlendirilecek. Aradaki coğrafi sınırları kaldırarak Türkiye’deki farklı tasarım Beypazarı’ndaki Halk Evi, 4-8 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek tasarım bölümleri buluşması için bir stüdyoya dönüştürüldü. bölümleri arasında bir işbirliğinin tesis edilmesinin amaçlandığı etkinlik yoluyla; tasarım bölümlerinin yalnızca eğitim işlevi görmelerinin ötesinde, uzmanlıklarını sosyal sorumluluk projeleri yürüten kurumlarla paylaşarak endüstriyel tasarım kavramının kurumlar ve halk arasındaki bilinirliğinin artırılmasına da katkı sağlayacakları öngörülüyor. Tasarım bölümleri arasında, araştırma, inceleme, eğitim ve öğretim alanlarında öğretim elemanları ve öğrenciler arasında işbirliği tesis etmek, var olanları geliştirmek, üniversiteler bünyesindeki, özellikle tasarım alanındaki birimlerin bilgi, görgü ve tecrübelerini birbirlerine aktarmak amacıyla düzenlenen etkinliğin, varolan diğer tasarım bölümlerinin eğitime başlamasıyla beraber, ileriki yıllarda işbirliğine dayalı öğrenme yaklaşımına daha yüksek katkı sağlaması hedefleniyor. Her yıl bir başka kurumla işbirliği yapılarak düzenlenmesi planlanan etkinlik serisinin 2010 ayağına, 12 adet Endüstri Ürünleri Tasarımı / Endüstriyel Tasarım bölümü, 5 adet öğrenci ve bir öğretim elemanıyla temsil edilecek. Beş gün boyunca düzenli eğitim seminerleriyle desteklenecek olan etkinlik için, Beypazarı tarihi imaret meydanında bulunan Halk Evi farklı üniversite öğrencilerinden oluşturulan çalışma gruplarının kullanması için bir stüdyoya dönüştürüldü. Altıncısı düzenlenen Helsinki Tasarım Haftası, 26 Ağustos-5 Eylül tarihleri arasında gerçekleşti. On gün boyunca tasarımla ilgili etkinlikler, sergiler ve yayınlar tüm şehri sardı. Geceyarılarına kadar açık tasarım dükkanları, ziyaretçileri bekleyen açık ofisler, beklenmedik anlarda beliriveren sokak enstelasyonları, ilgililere tasarımla dolu, keyifli günler yaşattı. Bu seneki ana teması “hikaye anlatımı” (storytelling) olarak seçilen Helsinki Tasarım Haftası’nda, tasarım profesyonellerinin ve iş dünyasının dışında tüm kent halkına ulaşma çabası, Helsinki şehrinin değisik taraflarına yayılmış sergiler, ürün, moda, grafik ve daha birçok alanda tasarımların ve tasarımcıların buluştuğu etkinliklerle göze çarptı. HELSİNKİ TASARIMA DÖRT ELLE SARILDI! Adının Helsinki Tasarım “Haftası” olduğuna aldanmamak lazım. Aslında kent, gece yarılarına kadar açık tasarım dükkanları, sokak enstalasyonları, sergi ve defileleriyle tasarıma olan tutkusunu 10 gün boyunca kutluyor. Organizasyonda planlı bir yöntem izlediklerini anlatan Helsinki Tasarım Haftası kurucusu ve direktörü Kari Korkman ve ekibi, özellikle tasarım ve şehrin birbirlerini nasıl etkilediği konusunda calışmış. 2012 yılında dünyanın tasarım başkenti olmaya hazırlanan Helsinki, tasarımın bir şehri nasıl bir araya getirdiğinin güzel bir örneğini gösterdi. Tüm kente yayılmış etkinliklerin en önemlisi eski kablo fabrikasında gerçekleşen ana sergiydi. Sergiye ek olarak aynı mekanda organize edilen seminerler, moda defileleri ve sunumlar birçok tasarım profesyonelini ve de iş dünyasını bir araya getirdi. “Tasarım herkese aittir ve de günlük hayatımızda önemlidir, ama aynı zamanda iş dünyasındaki rekabet için stratejik bir araçtır” mesajının vurgulandığı Helsinki tasarım haftasının ana hedeflerinden biri de iş sahiplerini yaratıcı fikirlerle buluşturup, faaliyetlerini yeni boyutlara ve de uluslararası platforma taşımaya yardımcı olmaktı. Ana serginin en ilgi çekici katılımcıları arasında bu sene 10. kuruluş yılını kutlayan ve de 3D baskı teknolojisini kullanarak tasarımda çığır acan FOC /Freedom of Creation da vardı. CAD bilgisayar modellemesinden direk olarak 3 boyutlu baskı teknolojisi kullanarak hayata geçirilen lamba ve mobilya tasarımlarını sergileyen FOC çok kompleks formları basit bir şekilde üretmeyi başarıyor. Tasarımın dijitalleşmesi ana fikrinden yola çıkarak, iş dünyasının ihtiyaçlarına göre geliştirilmiş bu yeni yaklaşımın sahibi Janne Kyttänen FOC’un kuruluş ve başarı hikayesini anlattı. Gereğinden cok üretmeyerek israfı da azalttıklarını anlatan Kyttänen, gelecekte isteyen kullanıcının beğendiği ürünü internetten seçerek 3 boyutlu baskı teknolojisi sayesinde kolaylıkla ürettirebileceğini iddia ediyor. Ana sergiye Türkiye’den katılması beklenen “40 Yaş Altı 40 Türk Tasarımcı” sergisinin son anda iptal olması Helsinki tasarım haftası organizatörleri tarafından üzüntüyle karşılandı. 15 Kalevala Efsanesi “Geçmiş-Şimdi- Gelecek” kavramlarını irdeleyen Helsinki Design Week’in öne çıkanlarından biri de Amerikalı ve Finlandiyalı öğrencilerin birlikte yaptıkları çalışmaydı. Bir fin efsanesi olan Kalevala’nın yorumlandığı proje Seurasaari Adası’na konumlandırılan geçici bir yapıyla sonuçlandı. Yapı, şimdilik toplantı mekanı olarak kiralanıyor. Haftanın Fuarı: Habitare 68.000 kişinin ziyaret ettiği Habitare Fuarı’nda yer alan Design Partners sergisi oldukça dikkate değerdi. Ziyaretçiler oylarıyla serginin “en ilham verici ürününü seçti: Focus’un şömine tasarımı Gyrofocus. Habitare’nin en renkli bölümünü ise Ingo Maurer’in küratörlüğünde düzenlenen Ekolojik Aydınlatma Sergisi oluşturuyordu. Açık Ofisler Open House Helsinki Open House Helsinki, kentte yer alan ve mimari anlamda başarı sağlamış binaların, mimarları rehberliğinde gezdirildiği turların ismi. Ücretsiz olarak yapılan bu turlar, halkın normal şartlarda giremedikleri alanları (konsolosluklar gibi) tanımalarını sağlıyor. Open House Helsinki’nin en keyifli duraklarından birini ise Alvar Aalto’nun evi oluşturuyordu. Her sene olduğu gibi bu sene de değisik tasarım ofisleri kapılarını ilgililere açtılar. Tasarım severler, bu ofisleri dolaşip ünlü tasarımcılarla tanışma ve yaratıcı çalışma ortamlarını gözlemleme şansı buldular. vitrinleri ilgi çekici sergilere, hatta canlı enstelasyonlara ev sahipliği yaptı. Vitrin enstelasyonu etkinliğinin küratörü Gareth Hayes, iş yerleri ve alışveriş mağazalarını açık fikirli olmaya ikna edip, yaratıcı ve deneysel vitrin tasarımlarıyla şehir halkını beklenmedik anlarda şaşırtmayı başardı. Tasarım Pazarı Pecha Kucha Gecesi Kablo fabrikasinda düzenlenen geleneksel Tasarım Pazarı, ziyaretçilerine değişik tasarımcıların ürünlerini inceleme ve de uygun fiyatlara satın alma fırsatı sundu. Helsinki Tasarım Haftası’nın klasiklerinden Pecha Kucha gecesi, bu sene aralarında Travis Price, Adelia Borges, Airan Berg, Jeremiah Tesolin, Haldane Martin ve Zhang Ke’nin de bulunduğu uluslararası bir konuşmacı listesiyle gerçekleşti. Pecha Kucha, aynı zamanda formaliteden uzak ve kolay bir biçimde yaratıcı işlerin gösterilmesini sağlayan bir sunum formatı. Vitrin Enstelasyonları Tasarım haftası boyunca Helsinki merkezindeki değişik galeri ve mağazaların 16 29/09/2010 Bikem İbrahimoğlu Burçin Ünaldı [email protected] DOST BAŞA 2012 KIŞI NE GETİRECEK? MİMAR AYAĞA! Paris Moda Haftası’nın başlamasına çok az süre kala düzenlenmesine rağmen, koleksiyonlarımızı bile tamamlayamadan, en kutsal görevmişçesine koştuk. Sanki zaman makinasından geçtik ve kendimizi bize göre bir, sokağa göre iki sezon öteye, 2012 kışına ışınladık. Moda döngüsü denen şey aslında herşeyin içiçe olması. Yalnızca Koolhaas, Gehry, Hadid olsa belki… Ama ayakkabıya gönül vermiş daha pek çok tasarımcının mimari kökene sahip olması tesadüf olabilir mi? 01 Kadınların ayakkabılara düşkünlüğü tartışmasız; pek çok kadın yeni bir çifte karşı koyamıyor, ya da bir ayakkabıcının önünden, içeri uzanmadan geçip gidemiyor! Terimsel olarak elbiseyi tamamlayan bir “aksesuar”dan fazlası olmayan ayakkabı, kadınlar ve hatta erkekler için “kavram”sal olarak çok, çok daha fazlası! Bir aşk ve tutku objesi, bir olmazsa olmaz, bazısına göre bir fetiş unsuru, bir gülü seven dikenine katlanır durumu! Cindrella’nın bekaretini metaforladığı söylenen şeffaf cam ayakkabısından, Oz Büyücüsü’nde Dorothy’ye hayal kurmaktan korkmamasını belirten kırmızı pabuçlara, Sex And The City’de gücü ve seksapeli simgeleyen milyonluk Manolo’lara kadar ayakkabılar kadınlar için bir şeyleri “ifade” ediyor! Peki ama bu tutku objesine mimarlar nereden ve nasıl ortak oldu!? İşin “temel”inin önemini çok iyi bilen mimarlar belki de ayakkabıların ayaklar için mini birer yapıdan farksız olduğunu görüp karşı koyamadı! Tasarım ve moda zaten her zaman kol kola gezmeyi sevdi, fakat ayakkabılarda mimarlar arayı çoktan açmaya başladı. Eyvah pabuçlar modacıların elinden gidiyoor! sanat eseri, ve Barcelona’dan bile rahat! Söyleyenlerin yalancısıyız. Peki Ya Diğerleri? 81 yaşındaki Toronto doğumlu ünlü mimar Frank Gehry, oğlu Alejandro Gehry ile birlikte ünlü Fransız ayakkabı markası J.M. Weston için özel tasarım botlara imza attığında çocuklar gibi şen olduğunu ifade etmişti; üstelik bu ayakkabılar kendisinin mimari dışında imza attığı ilk ve tek işbirliğiydi! Olağanüstü mimarlardan Zaha Hadid ise her zaman selektif modacılarla çalışmayı tercih eden Melissa ayakkabılarının sürpriz seçimiydi, Hadid’in ultra modern mimari gustosundan payını alan pabuçlar uzay çağına yaraşır futurustik çizgileriyle moda dünyasından büyük alkış aldı. 80 kuşağının yemeyip içmeyip harçlıklarını çılgınca biriktirerek alabildiği Air Jordan’ların yaratıcısı Nike tasarımcısı Tinker Hatfield’in 28 yaşına kadar mimar olarak çalıştığını biliyor muydunuz? 25 farklı jenerasyon Air Jordan’a imzasını atmış bu isim de ayakkabı inşasına geçiş yapanlardan. 02 Koolhaas’ın Tutkusu Ayakkabılara karşı koyamayan en ünlü mimar bu uğurda mimarlığı bile rafa kaldıran Rem Koolhaas! Clarks ayakkabının veliaht prensi Galahad Clark ile United Nude isimli ayakkabı markasını kurduğunda ağızlar bir karış açık kalmış, ayakkabıda böyle şey görülmedi dedirtmişti. Tamamen mimari fikir ve çizgiler ya da dizayn objelerden esinlenerek yaratılan ayakkabılar bazen ünlü bir Eames ofis sandalyesini, bazen iki yakayı birleştiren bir köprüyü andırmakta, hatta Iris Van Herpen gibi futurustik modacılar koleksiyonlarına ayakkabı tasarlasın diye United Nude’un kapısını aşındırmakta. 2003’ten bu yana ayakkabıda “kült” olabilme başarısına sahip United Nude’un 17 03 hikayesi aslında aşk acısıyla başlıyor! Mimar Koolhaas bir kızın kalbini kazanmak için yeteneğini yani mimarlığını kullanmaya karar verdiğinde, kendisine hop diye 3 oda 1 salon üstelik pembe panjurlu bir ev inşaa edemeyeceğine gore, “bari” diyor “bir ayakkabı inşa edeyim, sonuçta kadınlar için 04 ayakkabılar pembe panjurlu ev kadar keyifli bir hayal”… İtirazı olan? Bu romantik niyet Koolhas’a kızın kalbini kazandıramasa da moda dünyasına “Möbius” isimli ayakkabıyı ve ünlü United Nude’u kazandırıyor. Markanın bu ilk patentli ikonik ayakkabısı meşhur Barcelona koltuktan ilham almış bir Tüm bu mimari ayakkabılar konuşulurken, moda tasarımcıları da enselerindeki ürpertiden olacak ayakkabılarda mimari formları tercih etmeye başladı. Nicholas Kirkwood ve Balenciaga tasarımlarıyla Nicholas Ghesquire öncülerden, Alexander McQueen her şeyde olduğu gibi bunda da en iyilerden, Marni ve daha niceleri ise cici kız ayakakbılarından mini binacıklara çoktan geçti. Sözün kısası: konsept, kullanışlılık, inovasyon ve yaratıcılık ayakkabıda buluştuğunda karşınıza mutlaka bir mimar çıkıyor… Ve mimarlar ayakkabıda taş taş üstünde bırakmıyor! 01-03 United Nude’un ayakkabıları 02. Nicholas Kirkwood’un ayakkabı tasarımı 04. Zaha Hadid tasarımı ayakkabılar Modacıları çatısı altına toplayan Première Vision, gelecek yılın kumaş, renk ve model tüyolarını verdi. İpuçları, 2012’nin hem sofistike, hem rahat olacağını söylüyordu. Première Vision’dayız ve 18 ay sonrasına konsantre olmak zorundayız. Çünkü o zaman sokakta ne olacağı işte buracıkta bu üç gün içinde görülen renkler, kumaşlar, deriler, fırfırlar, biyeler, fermuarlar, düğmeler, tarzlar, trendler ve malzemelerle, ortak koklanan ve yoğunlaşan bu havayla belirleniyor. Şaka değil, bünyesinde 6 değişik fuarı birleştiren, 110 ülkeden, 50.000’in üstünde tekstil ve moda satın almacısını bir araya getiren dünyanın en büyük kumaş fuarı, trendlerin somutlaştığı tekstil başkentindeyiz. Gününün Adamı Gelecek kışın ruhu nasıl? Tamamiyle gününün adamı. Hem sofistike hem rahatını sevenlerin kanka olduğu bir dünyanın insanı. Hatları yuvarlak, yusyuvarlak. Zaten görüyoruz: moda, agresif omuzlar, stras, payet ve apoletlerle dolu birkaç sezondan sonra sonunda rahatladı. Parkalar, füzo pantalonlar sweatshirt elbiseler, bermudalar, kent yaşamına uygun joggingler tekrar gündemde. Süper konfor ve süper sade, kriz sonrası dönemin mütevazi yeni kimliği. Bu “şık neo konfor” anlayışının belki de en sembolik göstergesi spor markası Lacoste’un artistik direktörü Christophe Lemaire ‘in şu günlerde klasik lüksün temsilcisi Hermès’e geçiyor ve yerini “Couture” defileleriyle tanınan Felipe Oliveira Baptista’ya bırakıyor olması. Kumaşlar tamamiyle alışılmışın dışı. Gösterişten uzak ama zengin. Klasikler gittikçe daha da özelleşen dokunuşlara ulaşırken, iplikleri belirgin, örgü tarzı ön plana çıkacak şekilde “görünür ‘dokumalar, hava aralıklı, çift taraflı, jakarlarla birleşen çok katlı veya petekli dokular, sonuçta hiç bir zaman düz olmayan, yoğun ve lüks tekstiller sezonun ruhuna damga vuruyor. Birçok tanıdık kumaş bize aslında bildiğimizden farklı, bambaşka bir hikaye anlatıyor. Bir bakmışsınız şu kayağa giydiğimiz iskandinav kartanesi motifli el örgüsü kazaklar ince ipeklere baskı olmuş. Ralph Lauren’in moda ettiği kalın saç örgülü yün oduncu kazakları ise bir dokunuyorsunuz pamuku jarse. Sezonun ruhuna “otantik ve eksantrik” olarak giren bu ilke aslında miras ve özgünlüğün birleştiği, gerçek ve sahtenin karıştığı, folklorik referansları, paisley motifleri, yarattığı gibi asla ağır değil, havada uçuşurmuşçasına şiirsel ve buharlı bir hafiflikte. Sezonun 23 rengi, ağdalı,dolu, yuvarlak ve lezzetli. Bu palette ayva sarısı, şeker pembe, leylak, kiremit ve şurup kırmızısı, derin yeşiller, asfalt ve kurşuni griler, platin ve buzlu mavilerle birleşiyor. Sıcak tonlar aşırı besleyici: pestil, şerbet, meyve jölesi tarzı, şeker yüklemesinden götürecek şekilde baldan tatlı. Soğuk tonlar “aşırı doğa”doygunluğunda. Donmuş, ıssız kış manzaralarını andırdığı gibi ayrıca yoğunluktan taşmak üzere. Bataklık ile çamur kıvamında kahveler, sisli orman ve çiğ düşmüş çayır nemliliğinde yeşillerden oluşuyor. Tümünü gölgeli ya da ışıklı ama sıradan olmayan nötr tonlar toparlıyor. Chanel tayyörlere taş çıkartan, yıkanmış görünümlü, ve birbirinden ilginç iplik kombinasyonlarıyla yaratılan tüvitleri, inanılmaz iğne işleri ve çukurlu jakarlarıyla zıt kişiliklerin birleştiği rustik ama gözalıcı, kurallara uymayan fantezi bir dünya. Gelecek kış sıcak, sımsıcak . Yumuşaklık kumaşların kalbine işlemiş durumda. Moherler, angoralar, kaşmirler alpagalar, bukle, kaynatılmış her çesidinden yünlülere ve kalın, uzun tüylü kadifelere insan dokunmadan duramıyor. İpekler pudralı, danteller bile yünden, tüylü tüylü. Dolgun, düşüşü heybetli bu dökümlü kumaşlar konturları yumuşatan buğulu siluetler PV tekstil alıcılarının buluşma noktası olan teknik bir fuardan öte, iki eli kanda da olsa, moda kültüne bir şekilde bulaşmış herkesin tavaf ettiği bir nevi Mekke. Bir sezon sonra göreceğimiz her defilenin, kıyafet ve aksesuarın anası olmakla beraber, bakın görün daha kaç yeni ruj serisinin, göz farı kombinasyonunun, limited edition ojenin, duş jeli kokusunun, parfüm şişesinin, plastik duvar boyası ürün gamının, araba kaporta renk tonu ve daha nice yaratıcı konseptin babası. Herkese tavsiye olunur. 18 29/09/2010 Banu Pekol Bikem İbrahimoğlu [email protected] [email protected] 19 SINIRLARDA TASARLAMAK MAISON & OBJET FISILDADI: İnsan ırkını zorlayan “aşırı” yaşam koşullarında var olabilmek için geliştirilen yaratıcı çözümler, çölleri, buzulları ya da suyun altını dayanılır hale getiriyor. Antartika’da bir buzuldayız. Buzulun ismi bile var: Brunt! 150m kalınlığındaki bu buzul, yılda yaklaşık 700m hızla okyanusa doğru ilerliyor. İngiliz Antartika Araştırma Üssü’nün burada 1956’dan beri inşa edilen ilk dört binası, yılda 1.2 metre yükselen kar seviyesinin altında kalmış. Güney Kutbu’ndan sadece 120km uzakta, geceleri sıcaklığın -56 dereceye kadar indiği bu bölgede en sıcak günde dahi donma derecesinin üzerinde sıcaklık görülmüyor. Gün demişken, senenin 105 günü güneş doğmuyor ve bu karanlık dönemde saatte 160km’ye kadar çıkan rüzgârlarda mekanik araçları çalıştırmak neredeyse imkânsız. Bu gözlemleri buzuldaki büyük penguen kolonisinin yanı sıra, Araştırma Üssü’nün 15 çalışanı da paylaşıyor. Yükselen kar seviyesi sebebiyle her yıl hidrolik bacakları ile yükseltilmesi gereken bu istasyonun bulunduğu burun, buzuldan önümüzdeki senelerde kopacak. Dolayısıyla Hugh Broughton Mimarlık Ofisi ‘Halley’ adlı istasyonların altıncısını tasarladı bile. Yılda bir kere gemi ile erzak getirilen, en yakın üsse 14 saatlik uçuş mesafesindeki bu üssü sürdürmek için yeterince sebep var: Burası Ozon Deliği’ni saptayan üs ve küresel ısınmaya dair veri toplama konusunda vazgeçilmez bir merkez. Ekstrem mimarlık olarak tanımlanan bu tür tasarımlar, insan ırkını zorlayan aşırı yaşam şartlarında var olabilmek için yenilikçi ve yaratıcı çözümler geliştirmeyi zorunlu kılıyor. Çekim Unsuru ‘Sınırlarda’ yaşayabilmek için yaratılan bu yapıların bir kısmı bilimsel değil, tamamen insani amaçlarla inşa ediliyor. Robert Ransick’in tasarladığı küçük kulübe, Arizona’da Sonoran Çölü’nde 80km uzunluktaki ‘Şeytan Yolu’ olarak bilinen ve yasadışı göçmenlerin Meksika’dan ABD’ye geçmek için sıklıkla kullandıkları kurak bir bölgede yer alacak. Casa Segura (emniyetli ev) içinde su, yiyecek gibi temel ihtiyaç maddelerini barındırarak, göçmenlerin zorlu yolculuğunda hayat kurtarıcı bir yapı görevini üstlenebilir. Peki sınırlar aşılırsa ne olacak? Peter W. Sodermann/Barlimdhaug Consult AS tarafından inşa edilen Svalbard Tohum Mahzeni, 100 ülkeden toplanmış milyonlarca tohum örneğini olası bir felakete karşı depoluyor. Halka kapalı, çok az personeli olan bu yapı, Norveç’in doğal soğukluğunu kullanarak gerektiğinde elektriksiz çalışabiliyor. Sanatçı Dyveke YALNIZ VE BAĞLI OLMA ZAMANI Paris’te sezon başladı. Eylül ayında fuarlar turunu tamamlayanlar, renkler trendler, tarzlar ne olacak bilmecesini de çözmüş oluyorlar. 3-7 Eylül tarihlerinde gerçekleşen Maison & Objet fuarı tasarım, dekorasyon ya da mobilyadan öte, her alanda profesyonellerin ziyaret ettiği bir ev modası, yaşam tarzı ve trendleri fuarı. Intime (özel) anabaşlığı altında “Arkaik Sığınak”, “Microcosmos” ve “Lütfen Rahatsız Et” konsept pencerelerinden kişinin en özeline doğru bir bakış var sezona. Ortak mesaj bireysel ve toplum alanı arasında sınırların kalmadığı, steril ve ikiyüzlü bir dünyada sıkışan bireyin, kendini güvende hissedeceği koruma alanını kurma arzusu. 01 Sanne’nin eseri olan yapının kapı ve çatısındaki paneller, içerideki depoya dair tek şairane ipucu olarak Norveç karanlığında parlıyor. Spaceport America’yı önerebiliriz. Virgin’in patronu Richard Branson’un sponsor olduğu, New Mexico çölündeki bu ilk ticari uzay gemisi üssü, yeterince parası olan ‘sıradan adama’ uzay yolculuğu fırsatı sunuyor. Şimdiden yüzlerce kişinin rezervasyon yapıp depozito ödediği yolculuklar 2011’de başlayacak. Foster’ın tasarımı, yolcuları bu ‘galaktik’ deneyime yaklaştıran nitelikte: yukarıdan izlendiğinde yer üzerinde kalan bölümü, damla formunda, bilimkurgu filmlerinden fırlamış gibi bir izlenim veriyor. Bu sınırları bir çekim unsuru olarak algılayanlar da var: hem Dubai’de hem de Fiji adalarının açığında geliştirilen (rezervasyon kabul eden ancak inşaatı henüz başlamamış!) otel projeleri, su altındaki şeffaf süitlerde konaklayabileceğiniz lüks tatiller vaat ediyor. Su altını fazla klostrofobik bulanlara ise, Foster+Partners’ın tasarladığı Sınırlardan ilham alan sanat eserleri de sıklıkla karşımıza çıkıyor. 2009’da Paris’te ekstrem ortamlar temalı sergide Howard Boland ve Laura Cinti’nin fotoğraf dizisi bunlardan biri. Sanatçılar, Mars gezegeninin ekstrem koşullarını (düşük basınç, güçlü UV-ışınları, düşük ısı) yapay ortamda birebir gerçekleştirilen Aarhus Üniversitesi’ndeki bir simülasyon odasında insanlar güllerin değişimini belgelemiş. Bilim insanlarının saptamaları da hesaba katıldığında, eğer bugün olduğu gibi devam edersek bizi insanlığın karşılaştığı en zor yüzyılın beklediği söylenebilir. Doğa ile doğrudan hesaplaşan ve sınırlarda var olmak için yaratılan mimari tasarımlar, çevreye saygı duyarak onunla mücadele ederse başarıya ulaşıyor. Dolayısıyla bu tip mimari projelerin tasarımından ders almak, yani geleceğin mimarisini kaynak tüketiminden ziyade üretimi üzerinden düşünmek gerekiyor. Doğanın bir kılavuz olarak kabul edildiği bu mimari proje veya sanat eserleri, uç noktalarda var olan deneyler olmaktan ziyade, yakın geleceğimizin birer kurtarıcısı olabilir. 01 Halley VI Araştırma Üssü’nün modülleri 02 02 Spaceport America’nın projesi Her üç konseptte de geçmişte olmayan yeni bir şeyler var. “Arkaik Sığınak” uzun zamandır temcit pilavı gibi gidip gelen doğaya dönüş trendinden daha ileriye bir adım. Bir nevi neo öze dönüş, kaynaklarını esas habitat ve ilkel topraktan alan ultra çağdaş bir sığınak, günü yadsımayan yeni bir keşif ve aslında geleceğin paleantolojisi. Etrafımızdaki doğayla değil de özümüzle ultra modern bir kavuşma. Konsept mekanı, içinde sergilenen kayadan oyma banyolar, kuş yuvası banklar, doğal malzemelerden yapılma çalışma masaları ve “canlı yayın” camı taş çekiçle kıran ustaya varana kadar tam bir neandertal mağara. Yalnız ve Bağlı “Microcosmos” genel anlamda yıllardır varlığını bildiğimiz “cocooning” trendini aşıp insanın iç sessizliğine kavuşması olarak karşımıza çıkıyor. Cocooning’de kendine zaman ayırmak sözkonusuyken şimdi bireyi topluma karşı korumaya dayanan yeni bir konfor yaratma platformundayız. Birey toplum arası sanal duvarlara zarar vermeyen bu psikolojik ve entellektüel konfor anlayışı aslında yeni bir yaşam tarzı çünkü insanı dış dünyadan koparmadan, onun hırçınlık ve yoruculuğundan arındırıyor, bu sayede daha uyumlu bir beraber yaşama imkanı sağlıyor. Yalnızlığı “bağlıyken” nasıl sağlayacağız? Mesela mekan içinde mekanlarla, zihinsel projeksiyon yapabileceğimiz oda içinde odacıklarla ya da kendimize ait interaktif bir alan yaratan Patrick Jouin’in bu yaz Centre Pompidou’da da sergilediği, yaydığı ışık müzik ve sinyallerle kişiyi uykuya hazırlayan ve sabah uyandıran saati “Night Cove” gibi objelerle. Kendi üzerine kapanan koltuklar örneğinde olduğu gibi mekanı Paris’in ünlü fuarı Maison Objet, “bireysel ve toplumsal alanlar arasında sınır kalmadığını” işaret etti. Görünen o ki, birey artık arayışta; yeni ihtiyaçlar tanımlıyor, koruma alanları yaratıyor. sanal olarak sınırlayan mobilyalarla. Objelere sanatsal fonksiyonellik eklemek yerine, denge ve uyum arayışımızı tatmin eden yepyeni formlardan doğan bilmedik kullanım alanları geliştirmekle. Çünkü sonuçta iç dünyamızın sanatı sevdiğini biliyoruz. Lütfen Rahatsız Et “Lütfen Rahatsız Et” ise mekan olarak tam bir eğlence. Boydan boya aynalar, sahnede ABBA varmış hissi veren spot ışık duvarlar, gözetleyen kameralar ve ortada kurulu iki boks ringinde toplanan dibi çıplak kadın, kaşığı string desenli kahve fincanları, pembe peluş kanepeler, erotik badegler, her tarafa yapışan seksi kelimeler, en çılgın seks fantazilerini hatırlatan zincirler ve korseli, çivi yüzeyli deri koltuklardan oluşan genelevden bozma, ucuz disco havasındaki bir dünya. Bir nevi hane tecavüzüne varan kırık, buruşuk, zedelenmiş, delinmiş malzemeler ya da yüzeyi parçalanmış aynalardan oluşan bu kırmızı- siyahmor domestik ihtilal, tüm estetik ve dekorasyon kurallarını hiçe sayarak, steril bir dünyaya kan, can ve seks enjekte ediyor. Kişinin özelinin bu aşırı teşhirinde, ‘Lütfen Rahatsız Et’, otellerde kapılara asılan ‘lütfen rahatsız etmeyin’ işaretine inatla, mutlu mu olmak istiyorsunuz, sırrı şimdi “göstermekten“ geçiyor diyor. İşi artık utanmazlığa vuran bir dünyadayız. Seks her yerde ve en gerçek. Burjuva ve estetik doğruluğunuzu bırakın, tabuları yıkın, hatta eşyaları parçalayın, seks ve erotizmi korkmadan, hem de herkesin burnuna soka soka yaşayın diye bağırıyor. En belirgin halini Sonia Rykiel’in sex toy mağazasıyla almış olan modanın bu vazgeçilmez trendi sonunda yaşam mekanlarımıza giriyor. Maison & Objet Fuarı’nın son konseptleri varlığını sürdüren trendleri onaylamaktan öte. Bireyselliğin böylesine uç noktaya ulaştığı bir dönemde, yalnız ama aynı zamanda bağlı olabilmenin yollarını aradığımız, objelere sadece sanatsal ve göze hoş göründüklerinden dolayı yeni ihtiyaç alanları yarattığımız, hayatın gerçekliğini özellikle seks ve erotizmde bulduğumuz dolayısı ile mimari, dekorasyon ve etrafımızdaki her şeyin buna çözümler arayacak şekilde geliştiği bir dönemin habercisi. 20 29/09/2010 Aslı Ayşen Aydın Emine Merdim Yılmaz [email protected] [email protected] 1. DÜNYA ÜLKELERİ İÇİN... 3. dünya ülkelerinin sorunlarına çözüm ararken gelişmiş ülkeler unutuluyor mu? İnsani tasarım, hedefini doğru koyuyor mu? Sorular çoğaldıkça yazılanlar ve yarışanlar da artıyor. Yakın zamanda uluslararası arenada insani tasarım üzerine büyük bir tartışma yaşandı. BusinessWeek’in inovasyon ve tasarım editörü Bruce Nussbaum, 7 Temmuz’da Fast Company Dergisi’nin bloğunda bir eleştiri yayımladı. Nussbaum, çuvaldızı gelişmiş ülkelere batırarak Batı’da yükselen insani tasarımın yeni bir emperyalizm mi doğurduğunu ve bu hevesin iyilikten çok zarar mı getirdiğini sorguluyordu. Yazının odağında da kar amacı gütmeyen Project H Design’ın kurucusu Emily Pilloton yer alıyordu. Nussbaum, sadece Project H Design değil IDEO ya da Design Continuum gibi önde gelen firmaların yaptığı projeleri övmek kadar tasarım dünyasında da “aciz Doğu” ile “her şeyi en iyi Batı bilir” narsisliğinin mi tekrarlandığını tartışmak ister gibiydi. Nussbaum fakir ülkelerin çocuklarına eğitim fırsatı sunmak üzere geliştirilen “One Laptop Per Child” projesinin Hindistan tarafından kabul edilmediğini ve Çin’e de giremediğini belirtirken yazısını şu 2 soruyla tamamlıyordu: Acaba Batılı tasarımcıların Afrikalı, Brezilyalı ve Hintli meslektaşlarından öğrenebileceği konular olabilir mi? Neden sadece Asya ve Afrika’ya dönük insani tasarım hikayeleri çıkarken eğitim ve sağlık sorunlarının tavan yaptığı Amerika’nın ücra köşelerine yönelik çözümler üretilmez? “Design For the 1st World” yarışması da tam bu soruyu yanıtlar nitelikte. Carolina Vallejo International Design Development Summit ise yaklaşık 20 ülkeden katılımcısıyla fakir insanların yaşamlarını iyileştirmek üzere çözüm önerileri geliştiriyor. Amaçları, bildiriler yerine prototiplere önem vererek diğer akademik konferanslardan ayrışabilmek ve hayali iş planları yerine gerçek şirketler kurmak. İnovasyonun farklı disiplinlere mensup insanlarla yeşerdiğini savunan zirvenin temel prensiplerinden bir diğeri de ortak yaratım sürecini desteklemeleri. Hedefleri, ihtiyaç sahibi topluluklarla bir araya gelip onları gerekli beceri ve araçlarla donatarak kendi kendilerine yetmelerini sağlamak. Yarışmaya katılan ve destek arayan projeler arasında Hindistan’daki ev kadınlarının hayatını kolaylaştıracak “Sheba” su filtresi, Afrika’daki AIDS’li annelerin bebeklerini daha güvenli emzirmeleri için “Just Milk” göğüs başlığı ve gazyağı fiyatına güneş enerjisiyle çalışacak aydınlatma sistemi “Sollys” yer alıyor. Gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler sorunları ve çözümü derken Birleşik Amerika’nın önde gelen müzelerinden Cooper-Hewitt Ulusal Tasarım Müzesi 3 yılda bir tekrarladığı triennialini sosyal ve çevresel sorunlara adıyor. Mayıs’ın ikinci yarısında başlayan “Why Design Now?” temiz enerjiden tedarik zincirine, sürdürülebilir yaşam ortamlarından sağlığa kadar 134 tasarım projesini bir araya getiriyor. Sergi, tasarımcıların sağlık, bolluk ve huzuru çoğaltma hedefinin yanı sıra insanlar ve ekosistem arasındaki sorunların aza indirilmesine yönelik kolektif çalışmaları toparlıyor. Toprak enerjisiyle çalışan masa lambasından petrol sonrası şehir ütopyasına kadar farklı fikirleri içeren sergi tasarımın dönüştürücü gücünü göstermeyi amaçlıyor. 01 projesini üniversitedeki “sosyal tasarım” ödevine tepki olarak kurgulamış. Şartları fazla detaylandırılmadan 3. Dünya Ülkelerine yönelik bir sorunun bir haftada çözülebileceğine dair verilen ödev Vallejo’da bu fikri canlandırmış. Vallejo’nun tepkisini çeken diğer sebep de öncülüğünü ünlülerin yaptığı ve yararlarının sorgulanabileceği sosyal içerikli projeler. Bunların başında Bono’nun Afrika’da AIDS’i yok etmek adına yürüttüğü “Red Project” ve “Live Aid” konserleri geliyor. 2010 yılını Uluslararası 1. Dünya’ya Yardım Yılı da ilan eden projenin gelişmiş ülkelerin yaşadığı problemleri atlamamamız gerektiğine dikkat çekmeye çalışıyor. 02 hedef kitlesi adından da anlaşılacağı gibi gelişmiş ülkeler. Sorunların sadece gelişmekte olan ülkelere özgü olmadığına dikkat çekmeye çalışan yarışma 4 kategoriye odaklanıyor: Obezite, yaşlanan nüfus ve düşük doğum oranı, tüketim oranının azaltılması ve göçmenlerin yeni toplumlarıyla kaynaştırılması. Vallejo tek bir dünyamız olduğu gerçeğinin fazlasıyla farkında. Bu yüzden, 1. Dünya tasarımcılarının kendilerini dünyanın tek kurtarıcılarıymış gibi görmemelerini, 3. Dünya’nın sorunlarını çözmeye odaklanırken Aslında konu ne Doğu’nun çaresizliği, ne de Batı’nın bilmişliği. Sorun, artan dünya nüfusu, değiştirmekte zorlandığımız tüketim alışkanlıkları ve gezegenimize yeterli ilgiyi gösteremememiz. Bu yüzden kökleşmiş davranış kalıplarımızı temelden değiştirmemizin gerekliliği gittikçe kaçınılmazlaşıyor. Dünyanın en zengin insanı Warren Buffet’ın Bill ve Melinda Gates ile başlattığı “givingpledge” hareketi sembolik de olsa “böyle geldi ama böyle devam etmesine gerek yok” için önemli bir örnek. Zaten hayırsever olan ve bugüne kadar edindiği tüm varlığın %99’ından fazlasını hayır işlerine bağışlayacağını açıklayan Buffet, dünya milyarderlerine yaptığı çağrı ile dikkatleri bir kez daha çekiyor. Bu yüzden, insani tasarım deyince aklımıza “öteki” ya da “uzak”lar değil, kendi yaşam ortamlarımızı daha iyi hale nasıl getirebileceğimiz gelirse başarı hikayeleri de doğal olarak çoğalacaktır. 01. Ripple Effect Projesi’ne ait su konteynırı 02. Fotoğraf: Design For the 1st World 21 TASARLA, İNŞA ET VE YAK Alışılmış, küratörlü bir etkinlik değil. Daha ziyade doğaçlama... Bir hafta içinde onbinlerce kişiyi ağırlıyor. Katılımcılar festival boyunca tasarlayıp inşa ettikleri çalışmalarını yakıyorlar ve ortaya “Burningman” çıkıyor. Burning Man Festivali her sene yazın son günlerinde Nevada Black Rock Çölü'ndeki Black Rock City'de düzenleniyor. İlk olarak 1991’de San Fransisko sahilinde düzenlendiğinde 250 kişinin katıldığı, bugün ise 1 hafta süren, 10 binlerce kişinin 7 gün 24 saat çalıştığı dev bir etkinlik. Festival süresince katılımcılar her biri ayrı bir sanat eseri olan çalışmalarını inşa ediyorlar. Ortaya çıkan çalışmalar ise heykelsi enstelasyonlardan etkileşimli objelere hatta mimari anlamda mekanlar yaratan tapınaklara kadar çeşitlilik gösteriyor. Bir haftanın sonunda festival, eserlerin yakılması ile bitiyor. Kuralsızlık hakim gibi görünse de festivalin 10 temel prensibi var. Bunlar: dahil olma, nesneleştirmeme, birey güveni, kendini ifade etme, toplu efor, sosyal sorumluluk, geride iz bırakmama, katılım ve yakınlık. 2011 senesinde Rites of Passage teması altında düzenlenecek festivale şimdiden başvurular başladı bile. Dini Yansımalar Şehir İzleri Rebecca Anders, Jessica Hobbs, Peter Kimelman ve Crew, Berkeley tarafından tasarlanan tapınak, onlara göre yaşanabilecek bir mekan değil, kilise ve cami gibi dini mekanların bir yansıması. Yüzlerce ince ahşap parçadan birleştirilerek yapılmış. Megatropolis, dünyanının herhangi bir boş yerinde inşa edilen bir şehrin silüetinin zayıf bir yorumu. Kontrplak ve suntadan inşa edilen şehir yaklaşık 500 metrekare, çevresi ile 1.500 metrekare alan kapsıyor. Metropollere Atıf Capra J’neva tarafından tasarlanan Aeolian Pyrophonic Hall & Whispering Wall isimli çalışma metropollerde aynı anda olan milyonlarca şeye atıfta bulunuyor. Ses enstalasyonu rüzgar arpı, yangın orgu ve Black Rock City'de yaşayanların seslerinden oluşuyor. Aynı zamanda çölde yaşayanları gün boyunca güneşten korurken akşam da çölde gölgeli yansımalar oluşturuyor. Kusursuz Denge Destekle ve Sömür Kate Raudenbush tarafından tasarlanan Future’s Past isimli çalışma Chichen Itza ve Ta Prohm isimli tapınaklardan ilham alırken üstünde duran ağaç hem onları destekliyor hem de sömürüyor. Böylelikle tüketim konusuna atıfta bulunuyor. Marco Cochrane tarafından tasarlanan bu heykel senelerce süren bir çalışmanın ürünü. Nefes kesen bir çalışma olan heykel feminen güzelliği ve gücü simgeliyor ve mükemmel bir şekilde dengede duruyor. 22 29/09/2010 23 Özlem Devrim [email protected] Serap Alp Demirel İMMİB’İN GERİ SAYIMI BAŞLADI İMMİB tasarım yarışması için son teslim tarihi yaklaşıyor. ETMK paydaşlığında düzenlenen yarışma altıncı kez gözleri üzerinde topluyor. 2005 senesinde Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu (ETMK) işbirliğinde ilk yarışmasını düzenlediği güne kadar, endüstriyel tasarımcıların hemen hiçbiri, altı sektörde 30.000’e yakın üye firmanın oluşturduğu dev bir ihracatçılar yapılanması olan İMMİB’in ne olduğunu bilmiyordu; devin üyelerinin büyük çoğunluğunun ise endüstriyel tasarımcılar hakkında berrak bir fikri olduğu iddia edilemezdi. Bu belirsizlik ve bilinmezlik ortamında sanayici ile endüstriyel tasarımcı, ETMK ile İMMİB öncülerinin beş yıl önce hayata geçirdikleri yarışma projesi ile gerçek anlamda birbirlerini ilk kez tanıdılar; meslek kuruluşunun ülküsü ile ihracatçı meslekler birliğinin hedefleri ilk kez o gün çakıştı ve ülkemiz nihayet, yıllardır özlemi çekilen, gücüne karşı konulamayacak bir sinerjiye kavuştu. Bu yıl İMMİB, yol arkadaşı ETMK paydaşlığında, altıncı yarışmasını düzenliyor. Yarışma sitesinde (tasarim.immib.org.tr) yarışma ile ilgili tüm pişirme ve servis ekipmanları. 01 bilgiler sistemli bir şekilde anlatılıyor. Ön kayıtlar 23 Ağustos 2010’da kabul edilmeye başlandı ve 15 Ekim’de sona erecek. Sonraki adım olan proje teslim dönemi ise ön kayıtların bitiminde yani 15 Ekim Cuma gece yarısı başlayacak; 25 Ekim Pazartesi günü saat 17.00’ye kadar yarışma projelerinin siteye yüklenmesi yapılacak. Ödül töreni ise, 22 Aralık 2010 Çarşamba günü olacak. Yarışma, geçmiş yıllarda olduğu gibi profesyonel ve öğrenci olmak üzere iki ayrı kategoride düzenleniyor. Her iki kategoride de katılımcılardan, aşağıdaki dört ana başlıktan herhangi biri için özgün ve yenilikçi ürün tasarımlarının geliştirilmesi beklenmekte. Profesyonel ve öğrenci kategorilerindeki iki dalda, her bir sektör ile konsept grubu için ayrı ayrı, dörder ödüllendirme yapılacak. Yarışmaya konu edilen dört ana başlık: Metalden mamül ürünler, plastikten mamül ürünler, elektrikli küçük aletler, konsept 2010: çay/kahve Bu yıl “konsept 2010” adı altında yarışmaya açılan konu, kategorilerilerin hiç dikkate alınmayacağı, katılımcıların tam anlamı ile özgürce tasarımlar yapabilmelerini sağlayabilmek adına yarışmaya eklendi. Yarışmaya artı dinamik katacağı, yarışmacıların yaratıcı enerjilerini daha özgürce kullanabilmelerine alan sağlayacağı düşünülen bu “konsept” ana başlığının, her yıl değişerek, farklı bir konu ile kategorilerde bulundurulması planlanıyor. Projeler, 6 Kasım 2010 tarihinde “uzmanlıkları bazında ekipler” şeklinde oluşturulacak profesyonel jüri üyeleri tarafından incelenecek ve derecelendirmeler yapılacak. 01 Elektrik - Elektronik Küçük Ev Aletleri – Profesyonel Birincisi Koray Gelmez, İrem Çelik ve Ahmet Bekteş [email protected] KTM’den Eğitime Destek Türk tasarım dünyasına katkıda bulunmayı ve disiplinlerarası nitelikte bir platform oluşturmayı görev edinen Kale Tasarım Merkezi, tasarım farkındalığı yaratmak, bu alana destek sağlamak ve eğitilmiş insan gücünün gelecek için en büyük yatırım olacağı bilinciyle tasarım öğrencilerine verdiği desteği de arttırıyor. 2010-2011 öğrenim yılından itibaren Dr. İbrahim Bodur Kaleseramik Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı (KSV) aracılığıyla her yıl üç tasarım öğrencisinin eğitimine katkı sağlayacak. Burs tüm tasarım disiplinlerinde lisans öğrenimi gören öğrencilerin başvurusuna açık olacak. 01 Ekim tarihine kadar www.kaletasarimmerkezi.com adresinden başvurulabilir. Vespa’yı Giydirmek Sibel Baştimur [email protected] KÜÇÜK ESNAF DEFTERLERDE BULUŞTU Bizim Mahalle defter serisi küçük esnafı konu alırken, 21’inci yüzyıla insancıl bir eleştiri getirdi. Bizim Mahalle serisi defterler, önemli bir görevi yerine getiriyor ve hem İstanbul gibi insani değerlerin günden güne yitirildiği büyük kentlerde eskiyi özleyenlerin hem de bu değerlerin en önemli koruyucularından olarak görülen küçük esnafın düşüncelerini yansıtıyor. Bizim Mahalle serisi defterler, bir mahallenin olmazsa olmazlarından terzi, bakkal, kasap, manav gibi küçük esnafın kullandığı malzemelerinden oluşuyor. Küçük esnafın, bir mahalle bilinci oluşturmadaki etkisinin büyük olduğunu söyleyen Tasarım Yöneticisi Işık Gençoğlu şunları söylüyor: “Mahalleli olmak, sadece komşuluk ilişkilerinden değil, aynı zamanda alışveriş kültürü üzerinden de beslenir. Bakkal, kasap veya manavların alacak-verecek defterleri, sadece borç-harç gibi mevzuların değil, aynı zamanda insani ilişkilerin de kaydedildiği hafızalardır. İstanbul Concept olarak, Bizim Mahalle serisi defterler ile özlediğimiz sıcak ve samimi ilişkilere bir göndermede bulunuyoruz.” Tasarımcılar Nuray Togay ve Aslıhan Özgen Bizim Mahalle serisiyle 9 farklı defter ürettiler ve 19 farklı malzeme kullandılar. Seri terzi, manav, kasap, çiçekçi, yorgancı, aktar, lokanta ve iki farklı bakkal defterinden oluşuyor ve sadece mahallelerin sıcak ve yakın ilişkilerini değil, aynı zamanda artık tümüyle yitirme tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz insani ölçeği de hatırlatmaya odaklanıyor. Manavın kese kağıdı, terzinin pelür kağıdı, kasabın yağlı kağıdı, bakkalların paket kağıtları, yorgancının sateni gibi toplumsal hafızada yer etmiş daha pek çok malzeme bu defterleri oluşturuyor. İlk üretildiği 1946 yılından günümüze kadar klasik tasarım çizgisiyle fark yaratan Vespa, hafızalarda hep bir motosikletten daha fazlasıdır. Geçtiğimiz yıl Türkiye’de ilki düzenlenen“Reklamcıysan, grafikersen ya da bu işi reklamcı veya grafikerden daha iyi beceririm diyorsan göster marifetini, giydir Vespa’yı” sloganıyla iddialı giriş yapan “Art Vespa” tasarım yarışmasına, 260 tasarım gibi büyük bir katılım olmuştu. Vespa bu yıl ikinci kez kendi Vespa'sını yorumlamak isteyenlere fırsat sunuyor. Başvuru öncesi Art Vespa’yı tanımanız isteniyor, uzman eğitmenler eşliğinde bir test sürüşü sonrası hayal gücünüz ile baş başa kalıyorsunuz. 8 Ekim’e kadar başvuru yapılabiliyor. Takılabilir Heykeller Sanatı günlük hayatın bir parçası haline getirmeyi amaçlayan Simya Galeri’nin Ekim ayı programında Çarşamba veya Cumartesi günleri 10:30 – 13:30 arasında mimar Sabrina Fresko ile antik heykelden çağdaş heykele, heykel tarihi, heykelden takıya geçiş gibi konularının işleneceği eğlenceli atölye çalışması düzenliyor. Özgün takıların tasarlanacağı atölye çalışması çağdaş sanata yakın duruşuyla yeni açılımlar getirmeyi hedefliyor. Sabrina Fresko, “Beden için mekan neyse takı için beden odur” yaklaşımını benimsiyor. Tasarlanmış Üniforma Ünlü moda tasarımcısı ve MTD yönetim kurulu başkanı Bahar Korçan’ın sihirli parmağı bu kez SunExpress'in üniformalarına dokundu. SunExpress'in kurumsal kimliğini yansıtan lacivert ve beyaz renklerine, psikolojide güveni temsil eden turuncuyu da ekledi. Tasarımlar ilk kez 20.yıl şöleninde çalışanların gösterisiyle sunuldu. Tasarımlarda bayan gömleklerinin hâkim yakalı fit görünümü ön plana çıkarken inci düğmelerle zarif dokunuşlar yapılmış. Hareket konforu açısından karpuz kollu tasarlanan gömlek ve slimfit anvelop yelek koleksiyonun gözde parçaları arasında yer alıyor. Gömlekleri turuncu rengin ağırlıkta olduğu fularlar tamamlıyor. Erkek kabin memurlarında ise lacivert takım ve gümüş düğmenin ilişkisi sergilenmiş. FNO İstanbul’a Büyük İlgi İzmir’in Operaları Fashion’s Night Out, moda ve perakende dünyasında markalararası güç birliği yaparak, sektöre hareketlilik kazandırmak düzenlenen modanın en büyük alışveriş partisi. 16 Eylül gecesi katılımcı markaların mağazaları, saat 18:00’den geceyarısı 24:00’e kadar açık kaldılar. Etkinliğe tasarımcılar, moda bloggerları, modeller, fotoğrafçılar, editörler, kamuoyu liderleri ve trendsetter’lar katıldı. O gece için Dice Kayek tarafından tasarlananan tişörtler 6-16 Eylül tarihleri arasında tüm mağazalarda satıldı ve geliri MEB Bakanlığı’na bağlı Ticaret Meslek Lisesi Perakende öğrencilerine burs olarak verildi. İzmir’in kültürel ve sanatsal değerlerine cevap verecek bir opera binası ve çevre düzenleme projesinin elde edilmesi amacıyla düzenlenen “İzmir Büyükşehir Belediyesi Opera Binası Mimari Proje Yarışması”nın sonuçları 22 Ağustos tarihinde açıklanmıştı. Birincilik ödülünü Mehmet Kütükçüoğlu’nun (Ekip Temsilcisi) kazandığı yarışmanın sergisi 17 Eylül-17 Ekim tarihleri arasında Pazar hariç her gün 10.00 - 18.00 arasında İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde ziyaret edilebilir. Mobilya Takvimi Ulusal Mobilya Tasarım Yarışması’na başvurular başladı. Ödül töreni 4 Mart 2011’de Rahmi Koç Müzesi’nde düzenlenecek yarışmaya başvuru www.designforexport.org web adresinden yapılıyor. Yarışmada İlk ve Orta Öğretim Öğrencilerini Yaratıcı Çözümlere Teşvik Kategorisi, Lisans Öğrencisi Kategorisi, Profesyonel ve/veya Uygulayıcı Kategorisi olarak 3 kategori Ev Mobilyaları, Ofis Mobilyaları ve Mutfak ve Banyo Mobilyaları olarak 3 ayrı tema bulunuyor. Jüride Önder Küçükerman, Reşit Soley, Aziz Sarıyer, Jan Nahum, Eren Talu, Mustafa Toner, Memduh Şen, Kaan Dericioğlu ve Ahmet Kaleli bulunuyor. Mimarlık ve Kent Şenliği Her yıl Ekim ayının ilk Pazartesi günü kutlanan “Dünya Mimarlık Günü” nedeniyle Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nce gerçekleştirilen "Mimarlık ve Kent Şenliği" etkinlikleri kapsamında, İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali düzenleniyor. Festivalin amacı mimarlık ve kent konularında üretilmiş filmleri desteklemek, beğeni kazanmış filmleri seyirciyle buluşturmak. Festival mimarlar kadar mimarlığa ilgi duyan ziyaretçilere de ulaşmayı hedefliyor. Ayrıca festival kapsamında Ulusal ve Uluslararası olmak üzere iki ayrı kategoride yarışma düzenlenmekte ve ödüller verilmekte. İstanbul'un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olması nedeniyle, ayrıca İstanbul temalı filmler arasından seçilecek film ya da filmlere özel ödül verilecek. 'Üzgünüm Leyla' İngiltere’de iki kez yılın tasarımcısı seçilen Hüseyin Çağlayan İstanbul Modern’deki “Hüseyin Çağlayan 1994-2010” başlıklı sergisinden sonra, 8 Eylül’de Londra’da ‘I Am Sad Leyla’ (Üzgünüm Leyla) adlı kişisel sergisini Lisson Galeri’de açtı. Serginin girişinde Sertab Erener’in gerçek boyutlarında üzerinde Çağlayan'ın yorumladığı bir kıyafet olan heykeli ve İstanbul Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nin tiyatro salonunda Osmanlı orkestrasıyla birlikte seslendirdiği Üzgünüm Leyla şarkısı karşılıyor. Sergide Çağlayan’ın film, heykel, müzik ve moda alanındaki çalışmaları yer alıyor. Poster Yarışması Türkiye-Amerika Kültürel Mübadele Komisyonu 60 yıldır Türk ve Amerikalı öğrenci, akademisyen, öğretmen ve profesyonellere kültürel değişime katkıda bulunmak amacıyla eğitim ve araştırma bursları sağlıyor. Bu duyuruları Türkiye çapındaki üniversitelere gönderdiği posterlerle duyuruyor. Bu yıl bir poster yarışması düzenleyerek kazanan tasarımcının posterini Türkiye’deki bütün fakülte ve bölümlere gönderecek. Dereceye giren poster tasarımları Fulbright Eğitim Komisyonu internet sayfasında yayınlanacak, ayrıca kazanan tasarımcıya ödül verilecek. Yarışmanın başvuruları 1 Ekim -1 Kasım tarihleri arasında yapılacak. Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan, Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Müdürü: Devrim Peker Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505 74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 449 65 27 [email protected], [email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.
Benzer belgeler
Kampanya / Blog / E-‐Posta İçerik Örnekleri
Marimekko’nun
kara
kalem
inek
çizimleriyle
tasarlanmış
duvar
kağıdı
ile
başlamak
isMyorum.
Marimekko
kuzeyli
bir
tasarım
markası
olar...