Sırbistan`da Türk İzleri -2 - Prof.Dr.Orhan GEDİKLİ Gözüyle
Transkript
Sırbistan`da Türk İzleri -2 - Prof.Dr.Orhan GEDİKLİ Gözüyle
SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ Gelincik Kalesi Sırbistan’da Türk İzleri -2Prof. Dr. Orhan Gedikli Sırbistan’da Tuna Kaleleri elgrad gezisini bir gün sonraya bırakarak güneydeki Niş şehrine doğru yola çıkıyoruz. Bu bölgede daha çok hayvancılık yapılıyor. Yol üzerinde Pasorofça kasabasına uğruyoruz. Bu kasabanın önemi tabii ki Pasorofça Antlaşmasından geliyor. Pasorofça Antlaşması Avusturya-Venedik Devletleri ve Osmanlı arasında yapılmıştır (1718). Ancak bu antlaşma Karlofça’dan sonra Osmanlı’nın gücünü kaybettiği ikinci antlaşmadır. Pasorofçadan sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanında Osmanlı’da bir Lale Devri başlamıştır. Bu dönemde uzun süre savaş olmadığı için şehir kültürü gelişmiştir. Lale devrine karşı çıkanlar olaya birde bu pencereden bakmalıdırlar. B 32 TARİH KASIM 2011 Tamamen Türk Yapımı Olan Niş Kalesi Niş stratejik bir öneme sahiptir. İstanbul Davutpaşa kışlasından kalkan ordu Edirne’ye, oradan Niş’e, Semendire ve nihayet Belgrad’a ulaşır. Ecdadımız bu orta hattı, yaklaşık 500 yıl elinde tutmuş ve bu sayede Balkanlara hakim olmuştur. İstanbul’dan başlayıp Viyana’da biten bu topraklara bir diğer isimle Rumeli denir. Balkan Coğrafyası sadece Oğuz boylarının dolandığı coğrafya değildir. Buralar aynı zamanda Hun, Avar, Uz, Peçenek, ve Kuman Türk boylarının da Deşti Kıpçak’tan yani Karadeniz’in kuzeyinden geçerek at koşturdukları Türk yurtlarıdır. Kısaca tarih sürecinde Orhun Nehri’nden başlamak üzere Ural, İtil, Don, Dinyeper, Diyester ve Tuna nehirlerinin hepsi bir anlama Türk nehirleri olmuşlardır. Ancak bugün bunlar pek bilinmezler. Osmanlı Türkleri tarafından çok iyi bilindiği halde diğer boyların bilmeyişlerinin sebebi devlet düzeninin, yani şenlendirmenin olmayışıdır. Diğer Türk boyları da muhakkak Osmanlı gibi çok savaşçı idiler. Önce Batı Roma ve sonra da Doğu Roma’nın düşmanı oldular. Ancak Doğu Roma (Bizans) bu Turani kavimleri birbirine kırdırarak nesillerini tüketmiştir. Bu nedenle Balkanlarda kalıcı olamamışlardır. Selçuklu döneminde ise bu bölgeye Gökoğuzlar (Gagavuzlar) gelmişlerdir. Pomakları, Torbeşleri ve Boşnakları da bu guruba katabiliriz. Peçenekler bölgede kendilerini çok az koruyabilmişlerdir. Torbeşler anadili Makedonca, Pomaklar ise anadili Bulgarca olan Müslüman Türklerdir. Bölgeye Türk akınları 5. yüzyılda Hun Türkleri ile başlar. Ayrıca Volga-Kazan bölgesinden gelen ve bu- SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ rada Slavlaşan bugünkü Bulgaristan’ı oluşturan Bulgar Türkleri de vardır. Bunlar Kazan Bulgar Türklerinin kardeşleridir. Osmanlıların batıya ilk geçişleri 1354’te Süleyman Paşa tarafından Gelibolu’nun fethi ile başlar. Balkanlara ilerleyişte sağ, orta ve sol kol olmak üzere 3 gidiş yolu kullanılır. Osmanlı, alınacak bölgelere ordu gitmeden önce Türk akıncıları gönderir. Bu akıncılar (Evrenosoğulları, Malkoçoğullar gibi) öncü güçlerdir ve alınacak bölgelere önceden gelerek kışlaklar oluşturarak oralarda yaşamaya başlarlar. Bu akıncı beyleri gittikleri yerleri şenlendiriyorlar ve oralara anadilimizi konuşan erenler, şairler, evliyalar götürüyorlar. Böylece o bölgeler ordu tarafından alınmadan önce Türkleşiyor ve İslamlaşıyor. Bu durum 16. yüzyıla kadar devam ediyor. Bugün Yunanistan sınırları içinde olan Serez ve Yenice-i vardar gibi şehirler pek çok Divan Edebiyatçısı yetiştirmiştir. Böylece Balkanlarda pek çok yer İstanbul’un fethinden önce alınmıştır. Burada Yıldırım Beyazid’in, Yahya Paşa’nın, Evrenosoğullarının ve Mihailoğullarının payı büyüktür. Edirne’nin sağı Mihailoğulları, orta ve solunda ise Evrenosoğulları tarafından şenlendirme yapılırmış. Kısaca Akıncı beyleri daha Osmanlı ordusu gelmeden fetihlerini tamamlıyorlardı. Ancak akıncıların halledemeyeceği kutsal ittifak ordusu gibi bir du- rumlarda Osmanlı Ordusu devreye girer ve meydan muharebesi olurdu. Kosova ve Mohaç Meydan Muharebeleri gibi harpler bunlara örnektir. Ancak bunlar ender durumlardır. Milletlerin hayatında nehirler ve denizler önemli yer tutar. Milletler bu nehirler boyunca ilerler ya da gerilerler. Türkler için İtil (Volga) ve Balkanlarda Tuna önemlidir. Eski dönemlerde savaşlar bu nehirler boyunca yapılır, ancak ordunun nereye gideceği gizli tutulurdu. Savaş Nevruzla (Martta) başlar ve her bölgeye haber verilirdi. Ordu başlangıçta 50 bin kişi ise, Belgrad’a gelindiğinde 150 bin kişi olurdu. Davutpaşa Kışlası’ndan kalkan ve orta kolu takip edecek orduda ilk hazırlık ve gözden geçirme Edirne’de yapılırdı. İkinci gözden geçirme ise Niş Şehri’nde olurdu. Ancak Niş bu bölgede en önemli şehirdir. Tuna’nın kolu olan Nişova nehri kenarında kurulmuştur. Türk Milleti su içi savaşlarını pek sevmez. Daha çok kale savunma savaşlarını tercih ederler. İşte bu açıdan orta hat Edirne, Sofya, Niş, Semendire, Belgrad ve Viyana’ya kadar devam eder ve kalelerle iç içedir. Bu kalelerin hepsini seyahatimiz boyunca göreceğiz. Osmanlı’da Niş, Edirne ve Belgrat’tan sonra 3. sırada önemlidir. Bir şehrin şerefi insanlarla bağlantılıdır. Bu ya ölülerin ya da dirilerin şanı iledir. Mesela İstanbul; Topkapı Sarayı ve Eyüp Sultan gibi evli- Niş Osmanlı Kalesi yalarla, Edirne ise İmparatorluk Sarayı (Saray-i Cedid-i Amire) nedeniyle önemlidir. Belgrat da bu açıdan önemlidir. Çünkü buraya kadar Padişah Sancakla gelirdi. Ancak son dönemlerde buradan öteye padişah geçmez, ve Sancağı Serdarı Ekrem’e (Merzifonlu Kara Mustafa Paşa) verir ve kendi Belgrad’ta kalırdı. İşte Niş’te Padişahların kalması bu nedenle ile önemlidir. Belgrad elden çıktıktan sonra Niş daha fazla önem kazanmıştır. 1862’den sonra Niş Valiliğine Mithat Paşa atanmış ve bu bölgeyi önemli bir merkez haline getirmiştir. Hatta Niş, Vidin, Ruscuk ve Silistre’yi de içine alan bu bölgeye Tuna Vilayeti denmeye başlanmış, Başkenti Niş’ten Ruscuk’a taşımıştır. Kısaca Mithat Paşa bölgeye bir hareketlilik getirmiş ve önemli işler yapmıştır. Niş 1878’e kadar elimizde kalmıştır. Bu gün Niş’te çok Müslüman yoktur. Ancak Niş - Üsküp arasında Sırbistan içinde Müslüman gurup olarak Preşova Arnavutları vardır. Ayrıca Sancak - Novipazar bölgesinde de bir Müslüman azınlık mevcuttur. Bu gün İzmit- Karamürsel bölgemizdeki Boşnak Müslümanlar Sancak bölgesinden gelmişlerdir. Bununla birlikte Karadağ bölgesinde de bir Müslüman gurup vardır. Bunların hepsi bizim için çok önemlidir. Aslında Sırbistan içindeki en büyük azınlık Voyvodina bölgesindeki Macar ve Müslüman azınlıktır. Bununla birlikte Sancak Müslümanları, Preşova’daki Müslüman Arnavutları ve bir Turani boy olan Macarları da göz önüne alırsak Sırbistan’daki en önemli azınlıkların Türkiye ile rahat ilişki kurabileceğini söyleyebiliriz. Balkan politikalarımızda bunlar çok önemli unsurlardır. Nihayet Niş şehrini ve kalesini gezmeye başlıyoruz. Niş 200 bin nüfuslu tarihi bir yerleşim birimidir. Helenik çağdan beri yaşam vardır ve isim mitolojiktir. Burası büyük Konstantin’in (İstanbul’u kuran) doğum yeri olarak bilinir. TARİH KASIM 2011 33 SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ Niş Kaleiçi Baruthane Niş’te Konstantin’in doğum günü milli bayram olarak kutlanıyor. Niş, endüstri ve üniversite şehridir. Tam ortasından Tuna’nın kolu olan Nişova Nehri geçiyor. Sırp dükü ilk haçlı seferine 1096 yılında burada katılmış ve Kudüs’e kadar giderek orayı almıştır. Niş kalesi 15-16 yüzyılda Osmanlı döneminde inşa edilen en önemli kalelerden birisidir. Kalede Cami, Hamam, Baruthane gibi Türk eserleri halen ayaktadır. Cami kısmen iyi, ancak minaresi yıkık durumdadır. İçinde ibadete izin verilmemektedir. Ayrıca Niş’te sadece namaz vakitleri açılan küçük bir cami daha vardır. Bunun da minaresinin boynu vu- rulmuş, yani üst kısmı yıkılmış durumdadır. Niş’te önce ecdad yadigarı Osmanlı kalesini geziyoruz. Kalenin girişinde bizi Osmanlı tuğrası ve kitabesi tüm ihtişamı ile karşılıyor. Kale içinde gezilecek alan oldukça geniştir. Ancak biz daha çok, kalede bugüne kadar gelebilen Türk eserlerine ilgi gösteriyor ve onları inceliyoruz. Kale içindeki Camimiz minaresi yıkık da olsa çok hoşumuza gidiyor. İnşaalah önümüzdeki günlerde içinde ibadete izin verilir. Kale içi gezisini bitirdikten sonra küçük bir şehir turu yapıyoruz. Ve şehir merkezinde sıralanmış kahvehanelerden birinde arka- Niş kalesi içinde minaresi yıkılmış Türk Camiisi 34 TARİH KASIM 2011 daşlarla birlikte bir şeyler içiyoruz. Niş gezimizi burada noktalayarak tekrar Belgrad’a dönüyoruz. Belgrad Türkler için olduğu kadar, Sırplar içinde çok önemlidir. Şehirdeki Svetisava Kilisesi önemli bir dini mabettir ve Sırpların en önemli projesidir. Böylece İstanbul kökenli Bizans Ortodoks Kilisesi Balkanlara hakim oluyor. İstanbul, Selanik ve Ohri Ortodokslar için önemlidir. Ohri’de yaşadığına inanılan Crillöz kardeşler sayesinde bu üç şehirde başlayan Ortodoks misyonerlik faaliyetleri tüm balkanlara ve Slav bölgelerine yayılmıştır. Doğu Roma İmparatorluğunu ve İstanbul’u kuran Konstantin Niş’te doğduğu için Sırp’larda kendilerini İstanbul Ortodokslarından sayarlar. Bunun için Belgrad’taki bu büyük kilise İstanbul Ayasofya Kilisesine benzetilerek yapılmıştır ve Balkanların en büyük kilisesidir. Buna karşın İstanbul’daki Süryani ve Ermeni Ortodokslar hiçbir zaman Yunan Ortodoks (Fener Patrikhanesine) kilisesine bağlanmamışlardır. Komünizm çöktükten sonra Moskova, Kiev, Belgrad ve Selanik Ortodoks kiliseleri birleşerek yeniden Balkan Ortodoks Birliğini kurmuşlardır. Son olarak Rus Ortodoks kilisesinin başı İstanbul gezisinde, Ayasofya’yı çok önemsediğini ve bu nedenle ilk ziyaretini de İstanbul’a yaptığını söylemiştir. Belgrad anlatılırken bunları da bilmenizi istedim. İstanbul Ayasofya Camisi (Eski Klise) dışında, Belgrad, Ohri, Selanik ve Sofya’da Ayasofya kiliseleri vardır. Bunlar bir pakt olarak değerlendirilir. Fener Rum Patrikhanesi Yunan Ortodoks dünyasının temsilcisidir ve 1602 tarihinde Osmanlı tarafından tahsis edilmiştir. 1924’te Türkiye’deki Rumların sayısı 120 Bin iken, 1980’de 2000 civarındadır. 1980 sonrası başta ABD ve Avrupa ülkelerinin baskıları ve Rahmetli Turgut Özal’ın da onayı ya da hoşgörüsü ile Fener Patrikhanesi yeniden canlandırılmıştır. Bugün Türki- SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ ye’de 2-3 bin civarında Rum yaşamaktadır. Buna rağmen Balkanlardan İstanbul’a devamlı olarak Ortodokslar gelmektedirler. Bunların İstanbul’daki Ortodoks nüfusu artırmaya yönelik planlı hareketler olduğu bir gerçektir. Burada yeri gelmişken Ortodokslar arasındaki bir mücadeleden de bahsetmek faydalı olur. Son zamanlara kadar Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi ile Moskova Ortodoks Patrikhanesi arasında liderlik mücadelesi vardır. Ancak son Moskova Patriği Crillöz geniş bir Papaz grubu ile İstanbul’a geldi ve Ayasofya Müzesini ziyaret ettiler. Fener dışında Aya İrini’de ortak ayin yaptılar. Aya İrini İstanbul’da Ayasofya’dan önceki ilk kilisedir. Bu anlam olarak son derece önemlidir. Ancak bunu Türkiye’de ne kadar entelektüel kişi değerlendirmiştir. Onu bilemem. Sırbistan gezisi bir başka deyişle, Tuna boyu gezisi, yani Tuna kaleleri gezisi anlamına gelir. Tuna ve kolları üzerinde 40 kale bulunmaktadır. Bu kaleleri elinde tutan millet Tuna nehrine hakim demek- tir. Osmanlı uzun süre bunu başarmıştır. Osmanlı’dan sonra Tuna üzerinde birçok ülke oluşmuştur. Sırbistan’da bunlardan biridir. Sırbistan’da Tuna ve kolları üzerinde güneyden kuzeye doğru Gelincik, Niş, Semendire, Belgrad, Petervaradin ve Silankamen kaleleri sıralanmıştır. Ancak Tuna üzerindeki kaleler içinde en güzeli Bulgaristan sınırları içindeki Vidin Kalesi’dir. Ayrıca Bulgaristan içinde Silistre ve Ruscuk Kaleleri de vardır. Bulgaristan’da birde Belgratçık Kalesi mevcuttur. Ayrıca Bosna’da ve Arnavutluk-Berat’ta da Belgrat Kaleleri vardır. Bulgaristan içindeki Silistre Kalesi Kırım harbi ve Ruslara karşı yapılan savaşlarda büyük önem arz etmiştir. Silistre ve Ruscuk kaleleri karşılıklıdır. Birde bu bölgede Plevne Kalesi vardır. Plevne de 1877-78 (93 Harbi) OsmanlıRus harbinde önemli rol oynamış ve Gazi Osman Paşa burada yaptığı savunma ve kahramanlıkları ile tüm dünyanın takdirini kazanmıştır. Adına marşlar ve şiirler yazılmıştır. Ayrıca burada Niğbolu ve Ziştovi kaleleri vardır. Şimdi Semendire Kalesi’nden Tuna’yı Seyredelim Niş Kalesi’nden sonra hedefimizde Semendire ve Gelincik kaleleri var. Tuna boyunca seyahatimize devam ediyoruz. Nehir boyu yerleşmiş olan çok güzel köyleri ve konakları geride bırakarak yol almaya devam ediyoruz. Nihayet Semendire Kalesi’ne geliyoruz. Semendire de son derece önemlidir. Osmanlıda Evrenesoğulları gibi Semendireoğulları da önemli bir akıncı beyliğidir. Semendire Kalesi de çok güzel ve geniştir. Kaleyi geziyoruz ve en üst kısmına kadar çıkarak oradan nazla akan Tuna nehrini seyre dalıyoruz. Daha sonra iniyor ve Tuna kıyısında oturuyoruz. Bir anlama Tuna nostaljisi yapıyoruz. Semendire Kalesi’ni de geride bırakarak yolumuza devam ediyoruz. Hedefimiz Güvercinlik Kalesi. Güneye doğru Tuna boyunca devam ediyoruz. Nihayet uzaktan Güvercinlik Kalesi görünüyor. Semendire Kalesi’nden Tuna’nın Seyri TARİH KASIM 2011 35 SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ Semendire Kalesi’nin girişi Sırbistan’ın En İhtişamlı ve En Güzel Kalesi Olan Güvercinlik Kalesi Adeta insanı büyülüyor ve dakikalarca seyre dalıyorsunuz. Güvercinlik Kalesi Sırp Kalesi olarak ta bilinir. Sırp Kıralı Düşen tarafından yaptırılmıştır. Daha önce kalenin yerinde Romalıların yaptığı bir kale varmış. Bu kale onun üzerine inşa edilmiş. Osmanlı döneminde de restorasyonlar geçirmiştir. Kalenin tam karşısı Romanya toprakları olup, Romanya köyleri görülebiliyor. Bu kalenin biraz ilerisi Tuna Nehri’nin en dar bölgesidir. Onu da ilgiyle seyrediyoruz. Aslında bu kaleden daha da ilerde Fethül-İslam Kalesi ve üzerinde bir de köp- Güvercinlik Kalesi 36 TARİH KASIM 2011 rü vardır. Ancak zaman darlığından oraya gidemiyor ve Belgrad’a dönüyoruz. Nihayet İnce Donanmamızın En Önemli Merkezi Belgrad’dayız Belgrad gezisini en sona bırakıyoruz. Belgrad’ta göreceğimiz en önemli yer Belgrad kalesi ve Bayraklı Camisi olacaktır. Ayrıca şehri tamamen gezeceğiz. Çünkü burası Sırbistan’ın ve Balkanların en önemli şehirlerinden biridir. Belgrad kalesi ile ilgili bir anekdotu burada nakletmek isterim. Osmanlıda akıncılar açısından ilk sırada Niş ve Semendire kaleleri sonra ise Belgrad kalesi gelmektedir. Bu kalede alındıktan sonra akıncı beyleri sıkıntıya düşmüş ve kendi aralarında bu kaleden sonra bize çift sürmek düşer demişlerdir. İşte bu duygular içinde Belgrad Kalesi’ni gezmeye başlıyoruz. Belgrad Kalesi’ne iki kapıdan geçerek giriliyor. Önce bir park içinden ilerleyerek ana giriş olan Dış İstanbul Kapısı’na geliyoruz. Bu kapıdan geçip bir süre ilerledikten sonra ikinci kapı çıkıyor karşımıza. Bu kapının adı da İç İstanbul Kapısı’dır. Burayı da geçtikten sonra kalenin içine giriyoruz. Kale içinde çok şey var ancak bizim için önemli olanlar Cami, Baruthane ve Sadrazam Damat Ali Paşa’nın türbesidir. Sadrazam Damat Ali Paşa Petervaradin savaşında alnından vurularak şehit edilmiştir. Şimdi bir Müslüman Boşnak kardeşimiz türbedarlığını yapmaktadır. Kale içinde türbe ziyaretimizi yapıyor ve burada şehit düşen tüm dedelerimize dualar ediyoruz. Daha sonra kalede en uç noktaya kadar giderek oradan Tuna ve Sava nehirlerinin birleşme bölgelerini ve Tuna’yı seyre dalıyoruz. Kaleden aşağıya inerek nehir kenarına kadar gidiyoruz. Ayrıca nehrin karşı yakasına geçerek Belgrad Kalesi’nin gündüz ve gece görünümlerini çekiyoruz. Burada, Belgrad Kalesi’nin gündüz ayrı, Belgrad Kaleiçi Sadrazam Damat Ali Paşa’nın Türbesi SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ Belgrad Kalesi Dış İstanbul Kapısı gece ayrı bir güzel olduğunu fark ediyor insan. Belgrad Kalesi ile ilgili bir diğer hatırlatma yapmamızda fayda vardır diye düşünüyorum. Osmanlı Padişahlarının yurt dışında 2 türbesi vardır. Birincisi, Macaristan- Zigetvar’daki Kanuni Sultan Süleyman Türbesidir. Kanuni Zigetvar’da ölünce iç organları buraya gömülmüş ve üzerine türbe yapılmıştır. Kanuni’nin ilk cenaze namazı Zigetvar’da Türbe köyünde kılınmış, ikinci Cenaze namazı Belgrad Hünkar tepesinde ve üçüncü cenaze namazı da Süleymaniye’de kılınmıştır. Ancak Osmanlı Zigetvar’ı kaybedince bu türbe yıkılıp yerine Katolik Kilisesi yapılmıştır. Kanuni’nin iç organları hala bu kilisenin altındadır. Yerine Macar-Türk Dostluk Parkı’nda sembolik bir mezar yapılmıştır. Diğeri ise Kosova’daki Murat Hüdavendigar Türbesidir ve burası oldukça bakımlıdır. Macaristan 9 Türk boyunun oluşturduğu bir devlettir ve geçmişte buraya Türkiye (Yani Türk boylarının oluşturduğu devlet anlamında) denilmekte idi. Yani Macarlar Turani bir boydur. Sayın Dışişleri Bakanımızın Kanuni’nin türbesi üzerine yapılan Katolik Kilisesi türbeye çevirilmesini sağlaması, başarılı bir Macaristan politikası olur, ve Türk Milleti, ecdadına sahip çıkan Bakanımıza saygıyla, hayırla yadeder. Ayrıca Belgrad, Belgrad Kalesi İç İstanbul Kapısı TARİH KASIM 2011 37 SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ Bayraklı Camisinde tanıştığımız Sırp kökenli olan, ancak kendisini Türk olarak ifade eden ve koluna “ay - yıldız” dövme yaptıran gençle hatıra fotoğrafımız Merzifonlu’nun ölüm emrinin başı kesilirek infaz edilmesi gibi hazin bir olaya da şahit olmuştur. Bu bilgilerden sonra Belgrad gezimize devam ediyoruz. Önce Bayraklı Camisine gidiyor ve orada Cemaatle bir akşam namazı kılıyoruz. Çıkışta birlikte namaz kıldığımız bir Sırp gençle tanışıyoruz. Sol kolunda ay yıldız dövmesi olan gence Sırp kökenli olmasına rağmen neden koluna Türk bayrağını dövme yaptırdığını soruyorum. O da kendini Türk hissettiğini, çünkü İslamiyet’le Türkler sayesinde tanıştığını söylüyor. Bu bizi çok mutlu ediyor. Gençle biraz sohbet ettikten sonra oradan ayrılıyoruz. Bayraklı Camisi yakınlarındaki öğrenci parkının arkasında bir de Şeyh Mustafa türbesi bulunmaktadır. Ancak ona da zaman yetersizliğinden gidemiyoruz. Belgrad içinde genel bir tur atarak ve Ayasofya kilisesini de gördükten sonra Sırbistan gezimizi noktalıyoruz. Bu yazı dizimizle sizleri Tuna ve Türk tarihi konusunda aydınlatabildimse ne mutlu. -Son- Bayraklı Camii’nin iç görünümü Belgrad’taki tek açık cami: Bayraklı Camii 38 TARİH KASIM 2011 Belgrad Kale önünde Tuna’yla birleşen Sava Nehri
Benzer belgeler
Dışa Aktar - Türkiye Kaynakçası
Egemen, R., Güvenç, L., & Bozkurt, R. (1977). Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi,
Fatih'in Cülusundan Kanuni'nin Ölümüne Kadar Olan Devre (1451-1566).
Ankara: Genelkurmay Basımevi.
Bey, T. (1330). Tari...
broşür - FOL Sinema Topluluğu
deneysel bir canlandırıcıdır. Soyut/
mutlak canlandırmanın biçimsel teknik
ve yapılarını, sinema türlerininkiyle
harmanlayan kendi el yapımı filmleri;
grafik sinema ve hikaye anlatıcılığı
arasındak...