iş yaşamında çatışma yöntemi
Transkript
iş yaşamında çatışma yöntemi
DUYGUSAL DÜZENLEME VE DUYGUSAL İŞÇİLİK 13.04.2012 tarihinde gerçekleştirilen “Duygusal Düzenleme ve Duygusal İşçilik” konulu konferans metnidir. Konuşmacı: Doç. Dr. Cem Şafak Çukur Sunucu: Bugün Doç. Dr. Cem Şafak Çukur sizlerle birlikte olacak. Kendisi Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümünden mezun oldu. Daha sonra yüksek lisansını ve doktorasını American University of Nebraska’da yaptı. Sonrasında yurda döndü. 10 yıl kadar Muğla Üniversitesinde görev yaptıktan sonra bu sene itibariyle de Ankara’da yeni kurulmakta olan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji Bölümünde göreve başladı. Daha çok kültürler arası çalışmalar yapıyor. Bugün “Duygusal Düzenleme ve Duygusal İşçilik” konusunu paylaşacak sizlerle. Doç. Dr. Cem Şafak Çukur: Beni davet ettikleri için Atılım Üniversitesi Psikoloji Bölümüne çok teşekkür ederim. Bugün duygusal düzenleme, duygusal işçilik konuşacağız. Genel olarak Türkiye’de duygular üzerinde sınırlı sayıda çalışma olduğu için konferansı çok temel olarak hazırladım, ince detaylara girmek istemedim. Duygusal işçiliği anlamak için genel olarak duygular konusuna bakmak istiyorum. Duygular nelerdir? Duyguların psikolojideki yeri nedir? Bu konuda çok ilginç bir şey karşımıza çıkıyor. Aslında psikolojinin tarihine baktığınız zaman genelde psikolojinin dört kurucusundan bahsedilir: Wilhelm Wundt, Wilhelm James, Freud, Watson. “Psikolojinin ilk kuruluş yıllarında duygu konusu var” Baktığınız zaman psikolojinin ilk kuruluş yıllarında duygu konusu var. Mesela ilk duygu sınıflandırmasını Wilhelm Wundt yapmıştır, ondan sonra psikolojinin içerisinde duygular neredeyse yok. Duygu ile ilgili çalışma oldukça kısıtlı. Bunun çeşitli nedenleri olması gerekiyor. Duygu konusu gerçekten psikolojinin kuruluş günlerinde üzerinde durulan temel değişken olarak karşımıza çıkmasına rağmen sonraki yıllarda, 1990’lı yıllara kadar duygu konusunda oldukça sınırlı sayıda çalışma var. Duygular hakkında niye bu kadar sınırlı çalışma var? Benim görüşüm, aslında duygular hakkındaki ön yargılarla belki bu konuyu açıklayabiliriz. Belki şu an sizin de duygu deyince aklınıza bu ön yargılardan bazıları geliyor. İlk ve en temel tartışma konusu veya ön yargı akıl ile duygu arasındaki zıtlık. Özellikle batı kültüründe, aydınlanmayı da arkasına eklersek genellikle şöyle bir kanı vardır: Duygu, akıl. Duygunun olduğu yerde akıl olmaz, rasyonalite olmaz. Rasyonalitenin olduğu yerde duygu olmaz. Bunlar zıt kavramlardır. Özellikle psikolojiye baktığımız zaman psikoloji daha çok rasyonel insan modeli, akıllı, davranışlarını kontrol edebilen insan modeli üzerine kurulmuştur. Bu yüzden sanki duygular bu akıllı rasyonel insanı, onun işlevinin bir parçası değilmiş gibi algılanıyor. Hatta bizim gündelik kullanımda da çok vardır “aklını kullan duygularına kendini kaptırma” veya özellikle klinik ortama gelen insanlarda en çok duyduğunuz kelime şudur; “Ben kaybediyorum; çünkü duygusalım.” Özellikle Türkiye kültüründe “Ben duygusal olduğum için kaybediyorum” derler. Aslında duygu böyle bir şey değil. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, özellikle 1990’lı yıllardan sonra yapılan çalışmalar duygu ile rasyonalite arasında o düşündüğünüz zıtlığın olmadığını gösteriyor. Hatta tam tersine, özellikle pozitif 1 duyguların bilişsel süreçleri rasyonel karar vermede bizi daha etkin hale getirdiği konusunda oldukça güncel tartışmalar vardır. “Duyguyla akıl zıt değil” O zaman ilk anlayacağımız şey duyguyla akıl zıt değil. Bazı yoğun yaşanan duygular var, genelde ona tutku diyoruz. Orada insan bazen kontrolünün kaybedebiliyor ama duygu o kadar geniş bir kavram ki bir öfkeyle veya bir aşkla duyguyu açıklamak bize kısıtlı bir yaklaşım sunuyor. Niye duygular psikolojide yaygın bir yer bulmadı? Duygularla ilgili ön yargının bir nedeni de erkek ve kadın arasındaki zıtlık. Baktığınız zaman genelde erkekler rasyonel, kadınlar ise daha duygusal olarak tarif ediliyor. Bu doğru değil. Özellikle psikolojide kadınlara hep ikinci rol verilmiştir. Son zamanlarda bu değişti, artık denek olarak kadınları da alıyoruz. Artık cinsiyet bir değişken olarak karşımıza çıkıyor ama psikoloji hala erkek egemen görüşün yaygın olduğu bir alandır. Onun için eğer erkek rasyonaliteyi temsil ediyorsa, kadın ise duyguyu temsil ediyorsa psikolojide kadına verilen ikinci rol yüzünden duygularda otomatik olarak daha az çalışıyor. Kadınların daha duygusal olduğu konusu bir mittir ama şunu söyleyebiliriz: Bazı pozitif duygulara kadınlar daha önem veriyor veya o duyguların iletilmesinde, paylaşılmasında daha başarılılar ama “Erkek duygusal değil, kadın duygusaldır” ifadesi yanlıştır. Çünkü nefret de bir duygudur, öfkede bir duygudur, iğrenme de bir duygudur, sevinç, mutluluk da bir duygudur. Mesela erkeklerin de daha çok öfkeyi yansıttığını görüyorsunuz. Aynı paralelde genellikle Batı kültürleri daha akılcı ama Doğu kültürü ise daha feminen, daha duygularının kontrolünde olan bir kültür olarak tanınıyor. Bu da doğru değil. Ama genellikle Batı kültürü akılla özdeşleştirildiği için akıl üzerinde çalışmaları daha fazladır. Duygular kadınla ilişkilendiriliyor. Bunların temel nedenleri olabilir. Genelde duygunun az çok bilimde yeri var ama durum iş yerinde duyguya geldiğinde olay daha da kötü; çünkü iş yerinde genellikle duyguların yeri olmadığı görüşü çok ağır veya iş ile duygu sanki bir araya gelemeyecekmiş şeyler gibi gösteriliyor. Mesela benim en çok kafama takılan şeylerden bir tanesi, futbol yorumcularımız vardır bizim derler ki bu futbolcular profesyonel, profesyonellik aklıyla hareket etmesi gerekir, kırmızı kart görmemesi gerekiyor. Öyle bir izlenim yaratılıyor ki eğer sözleşme yapmışsa karşılığında belli bir para alıyorsa bu adamın makine gibi olması gerekiyor. Hakem yanlış karar verdiği zaman, başkası gelip ayağını ezdiği zaman, birisi ona vurduğu zaman sakin kalacak, duygularını göstermeyecek, böyle bir şey yok. Onun için görüyorsunuz futbolcular çok sık kırmızı kart görüyorlar, kontrolden çıkıyorlar. Kişinin bir iş yaptığında o kişinin tamamen duygularını kontrol edeceğini veya hiç duygusu yokmuş gibi davranmasını bekleyemeyiz. Bu konuda en çarpıcı açıklama belki Weber’den gelmiştir. Max Weber bir sosyologdur ama özellikle endüstri psikolojisinde, psikolojide, örgün çalışmalarda çok etkilidir. 2 Mesela onun ifadesini okuyalım diyor ki “Kapitalizmin buyur ettiği bürokrasinin doğası gereği bürokrasi mükemmel bir şekilde geliştikçe daha çok gayri şahsilik kazanır ve böylece aşk, nefret ve kontrolden kaçma olasılığı olan tüm bireysel, mantık dışı duygusal faktörler tam anlamıyla riskli iş sürecinden başarılı bir şekilde arındırılmış olur.” Yani kısaca şudur: Eğer iş yerindeysen duyguların olmayacak ya da mantık dışı şeyler olmayacak. Böyle bir şey olabilir mi? “Psikolojide şu anda duygu çalışması çok temel bir yerdedir” Burada kısaca şunu söyleyebiliriz: 1990’lı yıllara kadar duyguların psikolojide çok ön planda olduğunu görmüyoruz ama son zamanlarda artan çalışmalar var. Bunun da değişik nedenleri var. Bunlar duygular hakkındaki bazı ön yargılarla ilişkilidir ama şunu söyleyebilirim: 2000’li yıllardan itibaren bazılarının ifadesiyle artık duygusal bir evrim yaşıyoruz. Psikolojide şu anda duygu çalışması çok temel bir yerdedir. Davranışsal ekolün bastırdığını görüyorsunuz, sonra 1960’larda bilişsel dönem geliyor ve 1990’lı yıllardan itibaren özellikle duygusal. Bu duygu konusu psikolojinin her alanında klinik, gelişim, sağlık, sosyal, belli ölçüde deneysel psikoloji hepsinde duygularla ilgili çalışmaların oldukça arttığı görüyoruz. Belki siz lisans eğitiminizi bir on yıl sonra alsaydınız psikolojiye giriş kitaplarında duygularla ilgili çok farklı ifadeleri, farklı kuralları okuyacaktınız. Dört tane temel kavramımız var. Bunların Türkçe karşılıkları hala deneyseldir. Yani ilk defa biz çevirmeye çalışıyoruz. İlk olarak hislerden, bazılarımız heyecan diyor. Hislerde bahsettiğimiz daha çok fizyolojik süreçler. Yani kişinin içinde hissettiği bir duygu; kalp çarpması, göz bebeklerinin büyümesi, içimizde bazen ismini koyamadığınız farklı duyguların olması. Mesela çoğunuz araba kullanıyorsunuzdur, bazen tam kaza yapmadan önce içinizde bir boşluk hissedersiniz. Sanki içinizden bir şey akıyor, bunu adlandıramazsınız. O zaman his 3 daha çok fizyolojik uyarılmayla ilgili şeyler ama duyguların çok önemli bir parçasıdır. İkincisi ise duygu konusudur. Duygu çok önemlidir, daha çok belirli bir uyarıcıya verilen kısa süreli tepkilerdir. Duyguyu diğerlerinden ayırabilecek en önemli özelliklerden bir tanesi kısa süreli olmasıdır. Sizlerin düşündüğü gibi duygular saniye, en fazla dakika sürer, saatlerce sürmez. Duyguların en önemli özelliği kişi için uyumsal, yani çevreyle kişi arasında dengenin sağlanmasına yarayan en önemli tepkilerimizden bir tanesidir. Burada anlatılmak istenen duygular sanıldığı gibi kişinin bazı rasyonel süreçlerini bozmanın ötesinde kişinin çevreye uyum sağlamasını, adapte olmasını sağlayan çok önemli faktördür. Duygu çalışmalarında özellikle karşımıza çıkan nedir “savaş veya kaç.” Aslında duyguların bize verdiği sinyal bu, yani çevrede eğer siz bu uyarıcıyı tehlikeli olarak algılıyorsanız vücuda verilen sinyal nedir? Kaç. Eğer olumlu bir şey ise diğer uyarıcıyla baş edebileceğinizi düşünüyorsanız yaklaş veya savaş sinyalini veriyor. “His ve duygu arasındaki ayrım çok önemli” His ve duygu arasındaki ayrım çok önemli, his ve duyguyu ayıran yaklaşık 25 tane kuramımız var. His ve duygu arasındaki ilişki nedir? Bir soruyla örnek vereceğim. Bunu psikolojinin kurucularından William James sormuş ve cevabını da vermiş. Biraz örneklendirelim, diyelim ki ailenizle pikniğe gittiniz, güzel bir hava, geziyorsunuz arkanızı döndünüz karşınızda bir ayı gördünüz. Soru şu: Ayıyı gördünüz, yani uyarıcıyı önce fizyolojik tepki gösterip koşmaya başlarsınız, ondan sonra mı korktuğunuzu anlarsınız, yoksa ayıyı görüp korktuğunu anladıktan sonra mı bedeninde fizyolojik değişiklikler olur? Bunu düşünün. Bu bize şunu anlatıyor: Duygularda fizyolojik süreçler mi daha önemli yoksa bilişsel süreçler mi daha önemli? Önce biliş mi geliyor fizyoloji mi geliyor? Aynı şey klinik psikolojide tartışılıyor nerotransmik maddeler mi bizi depresyona sokuyor yoksa biz depresyona girdiğimiz için mi nero-transmik maddeler harekete geçiyor? His daha çok fizyolojik, duygu daha çok öznel bir deneyim, uyarıcıya verilen kısa süreli bir tepkidir. Duygu hali “Mood” dediğimiz çok daha uzun süreli ve değişik duyguları içerisinde barındırabilen duygusal yaşantıyı anlatmak için kullanıyoruz. Yani duygu halinin özelliği, his ve duygudan ayrılmasının nedeni, daha uzun süreli olması ve içerisinde farklı renkleri farklı duyguları barındırabilmesidir. Duygu halinde inişler çıkışlar olabilir, günlerce de sürebilir, hatta kronik depresyon veya kronik kaygı bozukluğunuz varsa bayağı uzayabilir. Duygu halinin diğerlerinden önemli bir farkı ise his ve duyguda dışarıdan bir uyarıcıya ihtiyaç vardır. Ama duygu halinde bir uyarıcıya ihtiyaç yok. Genellikle o gün yaşadığınız duyguların özeti olabilir. Duygu halinde bilişsel süreçler daha çok devreye giriyor. Dördüncüsü ise duyuş olarak “affect”. Bazen içinden çıkamıyoruz bunun duygu hali midir, his midir, duygu mudur bunların üçünün genel ismi ise “affect” veya “duyuş” diyoruz. Aslında duyuş dediğimiz şey hissi, duyguyu ve duygu halini kapsayacak şekilde kullanılan şemsiye bir kavram. 4 “Duygular konusunda oldukça farklı yaklaşımlar var” Temel yaklaşımlardan bahsedeceğim çok kısaca; çünkü duygular konusunda oldukça farklı yaklaşımlar var. Bu konudaki ilk yaklaşım, “Temel Duygu Yaklaşımı” diyebileceğimiz evrimsel /biyolojik yaklaşım. Darwin, psikolojiden çok önce bu konudaki ilk kitabı yazan kişidir: “Hayvan ve insanlarda duygusal yansıtma” diye bir kitabı vardır. Biyolojik yaklaşımda ilke şudur der ki bizde oldukça sınırlı sayıda duygu var ve düşündüğünüz gibi çok duygu yok. Daha da önemlisi bunların evrensel olduğu söylenir, daha da önemlisi otomatiktir. Aslında bu yaklaşım biraz daha his yaklaşımına yakın, yani duyguyu daha fizyolojik bağlamda görüyor. Mesela ayı örneğini getirirseniz, Temel duygu yaklaşımında önce fizyolojik mekanizma devreye giriyor diyebiliriz. Psikoloji ders kitaplarında geçer, farklı kültürde insanların yüzlerini gösteriyorlar, kabile hayatında bile bu çalışmalar yapılıyor ve deniliyor ki: Korku, mutluluk, iğrenme, şaşkınlık, endişe, bunlar paket duygulardır, alt yapılara bölemezsiniz. Bunlar evrim sürecinde ağırlıklı bir şekilde ortaya çıkar ve kişinin uyum mekanizmasında önemli olan duygulardır. Temel duygu yaklaşımının görevlerinin bazıları şu anda zorlanmış ve kabul edilmiş yaklaşımlardır. Ama son zamanlarda yapılan çalışmalarda kültürel farklılıkların olduğunu ortaya çıkıyor. İnsanların bu bahsedilen temel duyguları farklı şekilde algıladıkları veya bunları doğru tahmin etme oranlarında farklılıklar vardır. İkinci yaklaşım “Boyutsal Duygu Yaklaşımları”, buradaki duygusal yaklaşım aslında duygu hali bağlamındaki çalışmalar gibi görünüyor. Burada deniliyor ki duygularımızı sınıflandırmamız lazım. Bazı temel sınıflar var pozitif, pozitif değil, hoş, hoş olmayan diğeri uyanıklık, uyku hali. Başka bir yaklaşım “Duygusal Bilişsel Değerlendirme” burada duygusal süreçlerde veya duygu değerlendirme modellerinde bu yaklaşım çok popüler bir yaklaşımdır, bilişsel yaklaşımlarla duygu yaklaşımını eşleştirir. Bu yaklaşıma göre bilişsel değerlendirmeler bizim uyarıcıyı nasıl değerlendirdiğimiz, nasıl hissettiğiniz, nasıl bir duygu yaşayacağımızı 5 belirleyen temel faktördür. Burada aşamalar önemlidir, önce bir öncü olayın olması lazım. Mesela SPS’ dersinden aldığınız notlar açıklanmış, not uyarıcı. Bizim olayı kodlamamız gerekiyor. Bu sizin için nasıl bir olay: İyi, kötü, yeni, eski gibi. Sonra bunu değerlendiriyorsunuz, yani notun anlamı sizin için ne, mesela benlik değerinizi düşürüyor mu, kaygı uyandırıyor mu, utanma veya suçluluk duygusuna neden oluyor mu? Diyelim ki biri sizin sözünüzü kesti eğer siz o kişinin size kabalık yaptığını düşünüyorsanız, öfke hissedersiniz. Eğer kişinin bunu yanlışlıkla yaptığını düşünüyorsanız tepki göstermezsiniz. Sizi korumak için kestiğini düşünüyorsanız o kişiye olumlu yaklaşabilirsiniz. Yani değerlendirme önemlidir. Genelde giriş kitaplarında hep şu örnek verilir: Bir restoranda oturuyorsun, sokak ortasında biri silah patlamasıyla ölüyor. O restoranda on kişi oturuyorsa on tane farklı tepki alabilirsiniz: Biri kaçar, bir masanın altına girer, biri insanlara doğru gider, biri yemeğine devam eder. Yani olayı nasıl değerlendirdik, nasıl duygusal tepki verdik bu çok önemlidir. Mesela genelde olumsuz duygularda geriye çekilme vardır, olumlu duygularda yaklaşma vardır veya bedeniniz şekil değiştirmeye başlar. Ondan sonra fiziksel değişiklikler devreye girer, tepki verirsiniz. Ama bunlar hangi ölçüde otomatik hangi ölçüde bilinçli çok tartışılır. “Duygu kelimesinin de evrensel olmadığı tartışması var” Bir de kültürel yaklaşımlar var. Kültürel yaklaşımlar daha çok duygunun fikirler arasında ne kadar değiştiğiyle ilgilenir, hatta bazı kültürel çalışmalar duygu kelimesinin kendisinin evrensel olmadığını söyler. Mesela İngilizcede “emotion” dediğimiz zaman genelde Türkçedeki duygu kelimesine yakın ama Fransa’da “emotion” dediğimiz zaman daha çok yoğun duygulardan bahsediyoruz. Yani duygu kelimesinin de evrensel olmadığı tartışması var. Ben bu konuda kendimi avcı gibi görüyorum. Türkiye’ye özgü duygu arıyorum. Mesela birisi minnet duygusu Almanlarda yok, Avrupa’da yok. Benim üzerinde durduğum duygu gariplik, hatta edebiyatta gariplik akımı vardır. Burada gördüğünüz gibi tüm bu süreçlerde düzenleme olabilir. Duygusal düzenleme nedir? Bazen duygusal düzenleme denince akıllara hep bu gelir. Hissettiği duyguyu yansıtmaz, özellikle negatif duygularsa ama bu o kadar basit değil. Soru: Duygusal düzenleme dediğimiz zaman oradaki düzenlemeden kasıt istemli, hür irade kontrol uygulayarak belli hedefe yönelik davranış seçme ya da belli benlik hedefine yönelik davranış düzenlemeden söz ediyoruz. Yani kontrolden söz ediyoruz aslında. Duygu düzenlemesi diye bahsettiğimiz şey duygunun kontrolü mü? 6 Doç. Dr. Cem Şafak Çukur: Duygu düzenleme duygunun kendisini kontrol etmektir. Duygunun yansıtılması ve iletilmesi de bir başka boyutu. Amaç olarak “Nasıl bir duygu istiyorum?” sorusunu koyabiliriz ama oradaki konu ne, nasıl bir duygu istiyorum sorusu. Ortam, amaç, motivasyon ve kişilik özelliklerine göre dinamik bir etkileşim. Belki benlik düzenlemeden davranış kontrolünden ayıran en önemli şeylerden bir tanesi budur. Çünkü onlarda senin hedefini kendin koymuşsun ama bunu ortam daha çok belirliyor. Mesela örnek verelim: Eşinizin annesini babasını kaybettiniz ve cenazeye gittiniz. Orada ağlamanız lazım, istemeseniz bile ağlayacaksınız. Bunun dört boyutu var. Hangi duyguyu yaşamak istiyoruz, ikincisi ne zaman yaşamak istiyoruz. Mesela cenazede gülmek istemezsin, düğünde de ağlamak istemezsin. Ve duyguyu hangi yoğunlukta yaşamak istiyorsun? Son aşama ise duyguyu yaşadın, bunu dışarıya nasıl yansıtacaksın? O zaman duygusal düzenlemeyi bir süreç olarak tarif edebiliriz. Bu süreç içerisinde nasıl bir duygu istiyorum, ne zaman, hangi ortamda bunu istiyorum, bunun boyutunun nasıl olmasın istiyorum ve duygu ortaya çıktıktan sonra bunu nasıl yansıtacağım? Bu dört aşamada duygusal düzenleme olabilir. Buradaki soru şu: Düzenlenen ne? Literatürde bu karışabiliyor. Birincisi kendi duygularını düzenleme. Buradaki önemli bir şey daha diğerlerinin duygularını düzenleme. Sadece kendi duygularımızı düzenlemeyiz, aynı zamanda farklı girişimlerde bulunarak karşınızdakinin duygusunu düzenlemeye çalışırız. Aslında psikologluk, klinik psikolojinin çok temel bir parçasıdır. Çünkü klinik psikologa çoğu zaman insan duygusal sorunla gelir, sizde karşınızdakinin duygusunu değiştirmeye çalışırsınız. Bunun uzun dönemli boyutu vardır. Ama kısa dönemde kişi karşınızda hüngür hüngür ağlıyor, intihar etme aşamasında onu değiştirmeye çalışırsınız. Bunun için çeşitli girişimlerde bulunursunuz. Bunun en klasiği şudur: Kötü bir olay olmuştur, iki arkadaş ağlar, birisi hem ağlar hem diğerine “ağlama her şey yoluna girecek” diyerek hem kendisinin hem karşısındakinin duygularını düzenlemeye çalışıyor. Biz bunu literatürde klasik duygu düzenlemesi olarak kabul etmiyoruz. O farklı bir iş. Ama doğrudan kendi duygunu düzenleyerek karşıdakinin duygusunu düzenlemeye çalışıyorsa bu olur, ama diğerlerinin duygularını düzenlemek için çok farklı teknikler kullanabilirsin. Sadece duyguları kullanmak zorunda değilsin. Mesela size öfkeli olan birinin duygularını olumlu kılmak 7 adına bir hediye alabilirsiniz. Diğerlerinin duygularını düzenleme konusu gelişim psikologlarının üzerinde çalıştığı çok temel bir konu; çünkü o çocuğun aynı zamanda zihinsel kapasitesine de bir işarettir. Yani diğerlerinin duygularını anlayıp değiştirmeye çalışabiliyor mu? Başka bir önemli konu ise duygu tarafından düzenlenme. Şimdi biz duyguları düzenliyoruz da aslında duygular da bizi düzenliyor. Yani sizin yaşadığınız duygu dünyayı nasıl algıladığınız, diğer insanları nasıl algıladığınızı, insanlara nasıl yaklaşacağınızı, motivasyonunuzu etkiliyor. Duygusal düzenleme derken bundan bahsetmiyoruz. Duygu tarafından düzenlenmeye klasik bir örnek vereyim: Genellenmiş kaygı bozukluğu, genelde bilişsel veya davranışsal ekol altında bir şeydir. Nedir, kişinin kontrol edemediği düşünceleri vardır. Genelleşmiş kaygı bozukluğunun en önemli özelliği nedir? Kaygı, endişe. Bu konuda oldukça çalışma var. Bazı araştırmalar şunu söylüyor: Aslında kaygı bozukluğu yaşayan kişilerin birinci sorunu aşırı duygusal olmaları, duyguları daha yoğun yaşamaları. İkincisi, diğerlerinin duygularını anlamakta güçlük çekiyorlar. Bu ikisi bir araya gelince hem siz duyguları yoğun olarak yaşıyorsanız hem de diğerlerinin duygularını anlamakta güçlük çekiyorsanız gündelik hayatta çok yoğun duygular yaşarsınız, aşırı uçlara gidersiniz. Hem yoğun tepki veriyorsunuz hem diğer insanların duygularını anlayamadığınız için kendinizi düzenleyemiyorsunuz. Aslında burada ortaya çıkan kaygı, kişinin aşırı duygulardan kaçınmak için kullandığı bir savunma mekanizması veya bir duygusal düzenlenme olduğu söyleniyor. Aslında kaygının, endişenin sebebi nedir? Kişi aslında aşırı duyguları yaşamaktan kaçınmak için bunu yapıyor. Aşırı duyguları yaşamaktan kaçınmak için kaygıyı, endişeyi savunma düzeni olarak kullandığın zaman bu sefer uyarıcının birçok özelliğini fark etmiyorsun. Yani karşıdaki olayı çok iyi değerlendiremiyorsun. Genel olarak bireyler arası ilişkilerde çok ciddi sorun yaşıyorsun. Mesela kaygı bozukluğu yaşamanın en önemli özelliği negatif duygularını çok rahat bir şekilde söyleyebilmesidir; çünkü duygusal düzenlemede bir sorun vardır. “Duygular düzenlenebilir mi?” O kadar bilişsel bir şey değil kaygı bozukluğu, duygusal düzenlemeyle açıklanabilen çok temel bir şey. Sonuçta endişe de, kaygı da bir duygu halidir. Farklı düzenlemeler var ama bizim için daha çok duygu düzenlemesi dediğimiz zaman aklımıza gelen kişinin kendi duygularını düzenlemesidir. Bazıları diyor ki duygular düzenlenebilir mi? Düzenlenir ama hangi duygu düzenlenir, hangi duygu düzenlenemez? Bazıları bilinçlidir, bizim kontrolümüzdedir. Bilinçli derken farkındalık yani plan olması gerekmiyor, duygunun içerisinde ama bu otomatik ve çabasız da olabilir. 8 Bir şeyin otomatik olması demek içinde bilinç olmadığı anlamına gelmez. Bir şey otomatik olabilir ama hala içinde bilişsel boyutlar da olabilir. Burada önemli bir şey değişimleşen şey, fizyolojik olabilir. Mesela insanlarda en çok kaygı yaratan şeylerden bir tanesi nedir? Toplum önüne çıkmak, orada terlemeye başlayabilirsiniz, kalp atışları yükselir, eller titreyebilir. Burada siz fizyolojik süreci kontrol etmeye çalışırsınız. Duygu düzenleme kavramı aslında 80’li, 90’lı yıllarda geliştirilen bir kavram. Gelişim psikolojisinden çıkıyor sonra klinik sonra da sosyal psikolojiye kadar geliyor. Psikoanalitik yaklaşıma baktığınız zaman savunma mekanizmaları vardır, bunlar kaygının düzenlenmesine yarar. Ama psikoanalitik yaklaşımda ağırlıklı bir şekilde duygular tek tek yer almaz, negatif duygu yerine kaygı kullanılır. Ama biz günümüzde hem olumlu hem olumsuz duygulara odaklanıyoruz. Bir de çok geniş bir alan var “stresle baş etme.” Stres o kadar geniş bir kavram ki… Hatta bazı kuramcılar diyor ki stres o kadar çok kullanılmaya başlandı ki anlamsız hale gelmeye başladı. Selye ve Lazarus’un olumlu olumsuz stres ayrımı var ama stres çalışmaları genellikle olumsuz olarak algılanıyor. Olumlu stres nasıl olur demeyin. Mesela ilk defa birinin karşısına çıkacaksınız, o kişinin gelmesini bekliyorsunuz, heyecan vardır buna olumlu stres diyebiliriz ama genelde hep olumsuz taraflara odaklanırız. Bizin için stres çalışmaları çok önemlidir; çünkü duygu düzenlemelerinin kökenini veriyor. Stres çok aşırı geniş bir konudur. Neyin düzenlendiği konusunda çok tartışmalar var. “Duyguları nasıl düzenliyoruz?” Nasıl düzenliyoruz, hangi teknikler, hangi yöntemler var? Birincisi uyarıcı veya durumun seçimi diyelim ki iş yerinde sevmediğiniz biri varsa onu görmezsin, yolunu değiştirirsin o zaman o olumsuz duyguyu yaşamazsın. Veya güzel bir kız sizde olumlu duygular uyandırıyorsa pencerede beklersin “onu göreyim ki olumlu duygular yaşayım” dersin. Hatta insanlar biliyorsunuz evlerinin duvarlarına resimler asarlar ve uyarıcıları belirlerler. Durumu değiştirebilirsiniz. Mesela erkek arkadaşınızdan ayrıldınız onu hatırlatacak bir sürü uyarıcı vardır, resimleri vardır, hediyeleri vardır, bunlar normalde olumlu duygulardır ama siz ayrıldıysanız durumu değiştiriyorsunuz onu hatırlatan her şeyi çevrenizden uzaklaştırıyorsunuz. Üçüncüsü ise dikkatin yönlendirilmesi, uyarıcıyı değiştiremedin ama dikkatini farklı yönlere kaydırabilirsin. İnsanlar aynı uyarıcıya bakarlar bir tanesi uyarıcını bir kısmını almıştır diğeri başka bir kısmını almıştır. Algıda seçicilik kavramına yakın bir kavramdır. Burada belli farklı duygular yaşayabilmek adına dikkatini değişik yönlere yönlendirebilirsin. Mesela düğün videonuza bakarken bir sürü olumsuzluklar vardır ama siz hep olumlu taraflara odaklanırsınız. Tabii en yaygını bilişsel değerlendirme, o uyarıcıyla ilgili bilişinizi değiştirirsiniz. Davranışsal, bilişsel terapi aslında kişinin olaya, 9 dünyaya bakışını değiştirmeye çalışmaktır. Mesela okulda kaldınız, bazıları şunu der: “Kaldım ama daha iyi öğreneceğim bu dersi” der. Beşincisi en çok bildiğimiz şey, duygu artık geldi ortamı değiştiremediniz uyarıcıyı değiştiremediniz, yönlendiremediniz, burada şu var: Ben o duygusal tepkimi dışarıya nasıl yansıtacağım? Bu konuda çok ciddi teknikler var. Mesela ilk bahsettiğimiz yoğunlaştırma azaltma. Duygusal düzenleme yalnızca duygunun yaşanıp dışarıya yansıtılıp yansıtılmaması değildir, siz duygunun derecesiyle de oynayabilirsiniz. Duyguyu olduğundan yoğun da gösterebilirsiniz ya da yoğun yaşadığınız duyguyu daha az yaşamış gösterebilirsiniz. En klasik örnek arkadaşınız size bir hediye almıştır, sevinirsiniz ama siz bu çok güzel diyerek sevinç duygusunu daha abartarak yaşayabilirsiniz. Canlandırma çok önemlidir, burada duygu yok ama karşınızdakine bu duyguyu yaşıyormuş gibi hissettirmeye çalışıyorsunuz. Bu özellikle müşteri ilişkilerinde çok fazladır. Mesela hamburger almaya gidiyorsunuz, kasiyer sizi görünce bir duygu hissetmez ama siz gelince “hoş geldiniz” der, olmayan bir duyguyu dışarıya yansıtıyor. Canlandırma, özellikle tiyatro oyunlarında çok önemlidir; çünkü yaşamadığınız bir duyguyu canlandırmanız gerekiyor. Bastırma, psikoanalitik yaklaşımdan beri en çok üzerinde durulan bir konudur. Yaşadığınız duyguyu bastırıyorsunuz dışarıya hiç yansıtmamaya çalışıyorsunuz. Maskeleme konusu da çok önemli. A duygusunu yaşıyorsun B duygusunu yansıtıyorsun, yani hem bastırıyorsun hem canlandırıyorsun. Maskeleme ortaya çıkıyor. Yalnızca duyguyu bastırmakla kalmıyorsunuz aynı zamanda onun yerine yeni bir duygu koyuyorsunuz. Mesela sinir bozucu bir müşteridir, hiçbir şeyi beğenmez, sürekli eleştirir, içinizde o tabağı alıp kafasına boşaltma isteği vardır, öfke vardır ama “tabii efendim” diyerek gülerek cevap verirsiniz. “Yüzsel Geribildirim Hipotezi”, ilginç bir hipotez, klinik alanda kullanılıyor. Duyguların yüzde yansıtılıp yansıtılmamasını tartıştık yüzsel geribildirimin hipotezi ise şunu söylüyor: “Eğer siz yüzünüzü hareketlendirirseniz ilgili duyguyu çıkartmaya çalışırsanız, bu sizin o duyguyu içeriden yaşayacağınız veya ilgili duyguyla fizyolojik süreçleri ortaya çıkartabilir miyim?” Bu gerçekleşirse terapide çok devrimsel şeyler yapabilirsiniz. Adam mutsuzsa aynaya geçip gülümseyemez, bu kadar kolay değil. Yani yüz hatlarını değiştirerek içindeki duyguyu değiştireceksin. Emotional Labor, iş yerinde gösterilen duygusal düzenlemeye duygusal işçilik diyoruz. Çünkü duygusal düzenleme hayatımızın her kısmında yer alıyor; evde, dışarıda, arkadaşlarımızla ama iş yerinde bir duygusal düzenleme yapıyorsak buna duygusal işçilik diyoruz. İş yerleri çok farklı; çünkü hayatımızın en çok kontrol altında olduğu nokta iş yerleridir ve iş yerleri sizden bazı duygularınızı ister. İş yerinde bazı duygusal gösterim kuralları vardır, o bağlamda bunu isterler. İş yerleri daha yapılandırılmış 10 yerlerdir, hatta bu konuda eğitimler verilir. Burger King veya Mc Donalds’a gittiğinizde sizi standart karşılarlar; çünkü eğitimden geçmiştir. Bunu ilk Hochschild 1983’de tarif etmiş: “İş gereği duyguların diğerleri tarafından gözlenecek şekilde düzenleyerek, yüzeysel ve bedensel gösterimde bulunmak.” Bunu “duygusal işçilik” olarak ben adlandırdım. Ankara Üniversitesinden bir grup biz buna “duygusal emek diyeceğiz” diyorlar. Emek kelimesine karşı değilim ama bu duygusal işçiliktir; çünkü emek kavramı daha geniş bir kavramdır. Buradaki soru şu: Biz duygusal işçiliği iş yerinde kime gösteriyoruz? Ağırlıklı bir şekilde müşterilere gösteriyoruz. Burada müşteriyi daha geniş anlamda kullanıyoruz. Ayrıca müşteriye karşı olmak zorunda da değil. İş arkadaşı, yöneticiye karşı olabilir hatta dışarıda olabilir. Dışarıda nasıl olur? Genelde öğretmenlerde olur. Diyor ki öğretmenlik okulda bitmiyor, dışarıda da seni öğretmen olarak görüyorlar ve dışarıda duygularını rahat ifade edemiyorsun. Öğretmen hanım, öğretmen bey gelmiş diyorlar, o öğretmen rolünü toplumda da oynamaya çalışıyorsun, o zaman duygusal işçilik bazen iş yerinden dışarıya da çıkabiliyor. Bazen duygusal işçilik aileye de geçebiliyor. Buradaki önemli bir kural duygusal çelişkidir. İş yerlerinde genelde bizim karşımıza çıkan şey nedir, kişi hissettiği duyguları iş yerindeki duygusal gösterim kuralları gereği yansıtamadığı için farklı duygular yansıttığı için “duygusal çelişki”, “duygusal sapma” ortaya çıkıyor. “Her işin istediği duygu gösterimi farklıdır” Genelde burada dışsal denetimde, içsel denetim de vardır. Yani işçi kendisini de denetleyebilir. Daha farklı duygular yansıtmak için ya da dışsal denetim de olabilir. Her işin istediği duygu gösterimi farklıdır. Mesela siz bir polisten gösteriler sırasında veya mahkûmlara karşı güler yüzlü olmasını ister misiniz? Hayır, polisin sert, soğukkanlı olmasını istersiniz. Ama hizmet sektöründe genellikle o duyguların yani gülümseme, neşe gibi duyguların yansıtılması istenir. Özellikle tıp alanında çok çalışma var; doktorlar ve hemşireler üzerinde çalışmalar var. Onlarda duygusal işçilik bayağı bir yüksektir. Doktor ve hemşirelikte hem kendi duygunu düzenleyeceksin hem de karşındakinin duygusunu düzenlemek zorundasın. 11 İş odaklı da ise yüzeysel rol yapma, derinden rol yapma, otomatik duygusal düzenleme, duygusal sapma. Yüzeysel rol yapmada sen daha çok duyguları yansıtma aşamasında duygularını düzenliyorsun. Derinden rol yapmada ise iş yerine gelmeden önce duygularını ayarlıyorsun. Mesela ben bunu sık yaparım. Diyelim ki evde bir sorun oldu, ders anlatmaya gideceğim o şekilde ders anlatsam öğrenciler olumsuz etkilenebilir. O yüzden derse gelmeden önce müzik dinliyorsun, kafanı dağıtıyorsun o havaya girmeye çalışıyorsun. Çünkü öğrenci senin depresyonunu çekmek zorunda değil. Onun için öğretmenlik ve psikologluk oldukça yüksek duygusal işçilik gerektiren mesleklerdir. Öğrenci ne kadar gereksiz bir soru sorsa da, ne kadar ilginç bir soru diyerek heyecan sergilemek zorundasınız. Duygusal sapma bu alana bizim getirdiğimiz bir kavramdır. Duygusal sapma nedir? İki tane boyutu olabilir: Birincisi siz gösterim kuralarına rağmen duygusal düzenlemeye gitmiyorsunuz. Mesela ben öğrencilerime hissettiklerimi net bir şekilde söylerim. İkincisi ise hissettiğiniz halde duygusal düzenleme yapamazsınız o zamanda bir sapma ortaya çıkıyor. “Duygusal işçiliğin sonuçları neler?” Bu duygusal işçiliğin sonuçları neler? Dünya artan oranda hizmet sektörüne kayıyor. Önceden fabrikada kas kuvvetiyle çalışır genellikle müşteriyle, diğer bir şeylerle ilişkisi olmaz. Artık günümüzde Türkiye dâhil batı ülkelerinde hizmet sektörü çalışanların oranı %5060’lara gidiyor. Hizmet sektöründe duygusal işçilik çok önemli, aslında son zamanlarda duygusal işçiliğin bu kadar araştırılmasının da bir nedeni budur. Burada yapılan çalışmalar şunu gösteriyor: Yüzeysel rol yapmak, yani hissetmiyorsun ama dışarıya yansıttığın duyguları değiştirdiğin zaman oldukça olumsuz sonuçlar alıyorsun. Tükenme, duyarsızlaşma, fiziksel rahatsızlıklar ve belirli bir ölçüde verimi de düşürüyor. 12 Derinden duygusal düzenlemenin önemli özelliği nedir? Sahtekârlık yapmak zorunda değilsiniz; çünkü o duyguyu hissediyorsunuz zaten. Bunun olumlu sonuçları olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü genellikle hizmet sektöründe kişi olumlu duygu durumu yansıtmak zorunda olduğu için genelde olumlu duygu durumuna girmeye çalışıyorsunuz. Kaygını, stresini unutuyorsun, olumsuz duyguları iş yerinde yansıtıyorsun, en azından iş yerinde olumlu duygular yaşıyorsun. Otomatik duygular ise o anda hissettiğin duygulardır, onlarda genellikle olumludur. Duygusal sapmada eğer duygusal düzenlemeyi yapamıyorsan hem örgütsel anlamda performans anlamında çok olumsuz sonuçları var, hem kişi anlamında çok olumsuz sonuçları var. Ayrıca kişilik kaybetme korkusu yöneticiler tarafından olumsuz geribildirimler vermek gibi olumsuz sonuçları da mevcuttur. “Bu alanda gelecek çalışmalar ne olabilir?” Bu alanda siz ne yapabilirsiniz veya gelecek çalışmalar ne olabilir? Bu duygusal işçilik kavramı çalışılan örgüt işe göre değiştiği için farklı meslek gruplarında bunun yapılması gerekiyor. Biz öğretmenlikte yaptık, biraz turizm sektöründe yaptık. Mesela Türkiye’de bu konuda özellikle psikologlar üzerinde bir çalışma yok. Psikologlar duygusal düzenlenme sürecini nasıl yaşıyorlar ve sonuçları ne? Diğerlerinin sorunlarını çözmek için kurgulamışlar, peki sizin sorunlarınız ne oluyor? Terapi, tedavi yapacaksınız bunların sizin üzerinizde etkisi olmayacağını mı düşünüyorsunuz? Burada duygusal düzenleme ile duygusal işçilik arasındaki bağı çalışabiliriz, kültürel süreçler çalışabilinir. Bizim çalışmamızda şu ortaya çıktı: Batılı ülkelerde duygusal düzenleme ağırlıklı bir şekilde kurum kültürü tarafından belirleniyor. Ama ülkemizde genel sosyal normlar oldukça etkili. Mesela bir çalışana soruyorsun “Niye öfkeni yansıtmıyorsun?” diye, diyor ki “o yaşlı, o kadın.” Türkiye’de genel kültürel normlar daha çok devreye giriyor. Sizinde bildiğiniz surface acting, deep surface acting, duygusal tükenme, kariyer planlama aslında bunların hepsi duygusal temeldir. Mesela diyorsunuz ki iş doyumu. Aslında iş doyumu pozitif ve negatif duyguların özetidir. Doğrudan pozitif ve negatif duyguları bire bir ölçmüyoruz da neden iş doyumu diyoruz. Mesela iş doyumu çoğu şeyi tahmin edemiyor. Duygusal tükenme diyoruz ama içinde duygu yok. Mesela sabah kalktığımda içinden işe gitmek gelmiyor, bunun neresinde duygu var? Aynı şey klinik psikolojilerde de var. Biz depresyon diyoruz ama depresyonun içinde ne var, yani senin depresyon yaşadığın duygularla benim depresyon yaşadığım duygular aynı duygular mı? Bazılarının yaşadığı depresyon duygusunda korku, endişe, umutsuzluk, hayal kırıklığı vardır. Herkesin depresyonu değişiktir. Soru: Hiç tanımadığımız birine karşı hissettiğimiz ilgi ya da hoşlanma duygusu nasıl olur? 13 Doç. Dr. Cem Şafak Çukur: Burada temel nokta şudur: Sen o uyarıcıyı nasıl değerlendiriyorsun, o uyarıcının senin için anlamı ne? Sen o kişiyi tanımamış olabilirsin. Diyelim ki eşimle kavga ettim sonra karşımda bir tane kadın görüyorum o bana eşimi yansıtıyor. Burada o uyarıcının sizin için anlamı ne, çok önemli. İkincisi evrimsel kuramdan bakarsak sizin geçmiş deneyimleriniz, o kişi sizde belli şeyler uyandırıyor olabilir. 14
Benzer belgeler
Duygusal Düzenleme
şekilde geliştikçe daha çok
gayri şahsilik kazanır ve
böylece aşk, nefret ve
kontrolden kaçma olasılığı
olan tüm bireysel, mantık
dışı duygusal faktörler tam
anlamıyla
riskli
iş
sürecinden başarılı...
duygu - İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
verilen kısa süreli tepkilerdir. Duyguyu diğerlerinden ayırabilecek en önemli
özelliklerden bir tanesi kısa süreli olmasıdır. Sizlerin düşündüğü gibi duygular saniye,
en fazla dakika sürer, saatler...