a..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..
Transkript
a..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..
· KASIM-ARALIK 2012 · Yıl 1· Sayı 6· Ücretsizdir· ISSN 2146-9997 Aile, Yaşam ve El Sanatları Dergisi / Konya Büyükşehir Belediyesi 739. VUSLAT YIL DÖNÜMÜ ANISINA “O’nu yeniden okumaya, anlamaya ihtiyacımız var” Mefruşat Kayıtları başladığı gün dolan kurs Bilgisayar CTRL+ALT+DEL KASIM-ARALIK 2012 KOMEK Dergisi’nin ücretsiz ekidir. CİLT BAKIMI Nemlendirici Maske | ÇOCUK GELİŞİMİ Kağıt Telkari MEHMET AKİF ERSOY Şiir | EL SANATLARI Tepsi Örtüsü Yapımı KONYA Gel Ne Olursan Ol Yine Gel... HER EV BiR KOMEK SÖY LEŞİ TAHİR AKYÜREK Konya Büyükşehir Belediye Başkanı D Ü N Ü N KO N YA MANZARALARI Kayalı Park EDİTÖR’DEN Gerçek hayattan sahneler yaşamaya ihtiyacımız var A H M E T KÖ S E O Ğ LU Hz. Mevlâna “Susayanlar suya hasrettir ama su da susamışları arayıp durmada” der. İnsan, yolunu öğrendikçe artan bir susamışlıkla, bilgiye doğru daha da büyük bir arzuyla ilerler. İnsanı var eden, insanı insan kılan, onu üstün kılan, bu yolculuğudur. Gizli bölmelerimizde sakladığımız irili ufaklı hediyelerle dolu hayat. İnanırız ki, insanoğlunun, bu hediyeleri bulma yolunda, başını birazcık öne eğmesi, derinlere, içinin derinliklerine bakması gerekir. Gerçekten, birazcık inanmaya ve gerçek hayattan sahneler yaşamaya ihtiyacımız var. Sıcak bir gülümseme ile “merhaba” demenin, gurbetten dönenle kucaklaşmanın, yeni tanıştığımız bir eli sıkmanın, ince belli bardaktan karşılıklı içtiğimiz çayın, bayramlarda akrabayı hatırlamanın, çocuklara masallar okumanın, kitaplara hak ettikleri zamanı ayırmanın, şiir okumanın, eski fotoğraflara bakmanın, mektup yazmanın, kartpostal atmanın, bir dosta selam yollamanın, hediye almanın, “durup, ince şeyleri düşünmenin” sihir gerektirmediğine, bütün bunların “gerçek hayat”tan olduğuna inanmaya ne kadar da ihtiyacımız var. Gözlerinizi kapatıp düşünün ve düşünürken tekrar edin: Zaman su misali akıp gidiyor. Akıp giden zaman karşısındaki acizliğimizi görüyor muyuz? Adı anılmaya değer bir varlık olarak yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken ertelediklerimiz, vicdanlarımızı ne kadar incitiyor geriye dönüp bakınca… KOMEK Dergisi olarak Kasım-Aralık ayı ile ilk yayın dönemine veda ederken, böyle bir muhasebe yapalım istedik. Allah’a şükürler olsun geçen altı sayıda “keşke paylaşmasaydık” diyeceğimiz hiçbir haber, fikir, yorum olmadı. Eğitimin, ilmî meşguliyetlerin, beşikten başlayıp mezarda bitecek bir hayat yolculuğu olduğu inancıyla çalıştık, çabaladık. Her evden bir hatta birkaç KOMEK’li oluncaya kadar, sesimizi duyurmaya çalıştık. Elinizdeki aylık, iki aylık bülten ve dergiler, paylaşma kültürümüzün bir yansıması oldu. Bu arada her sayıda hatıra olarak saklanacak eğitici, bilgilendirici hediyeler verdik. Evinizin, işyerinizin bir köşesinde KOMEK kütüphanesi oluşturmaya başladık. KOMEK ve KOMEK Dergisi, katkılarınızla daha da büyüyecek güzelleşecek. Gelecek yayın döneminde muhteva yönüyle daha zengin, daha eğlenceli bir dergi için çalışıyoruz. Bu sayı ile birlikte 739. Vuslat Yıldönümü münasebetiyle bir armağan kitap sürprizimiz oldu. Hz. Mevlâna’nın bıraktığı kültür mirasına saygının bir ifadesi olmasını istediğimiz çalışmada emeği geçen akademisyen ve yazarlarımıza teşekkür ediyoruz. Mevlâna’nın dünyaya gelişinden, Şeb-i Ârus’a giden yolculuğunda yaşadıkları, çevresindekiler ve O’nun yaktığı ışığın üzerimize düşen huzmeleri bir eserde toplandı. Hayırlara vesile olmasını ümit ediyorum. Uzun süredir eğitim ve sağlık alanında yaptığı çalışmalarla kamuoyunun dikkatini çeken, başarılı doktor Sâre Davutoğlu ile yaptığımız söyleşi, kadınlarımıza olduğu gibi erkeklere de önemli mesajlar veriyor. Bir vefat yıldönümünde daha İstiklal Şairimiz M. Akif Ersoy’u rahmetle yad ederken O’nun kadın ve aile konulu mısraları ışığında yapılan değerlendirme kayda değer. İ. Hakkı Biçer, bu sayıda sandıklarda saklanan eski (meyen) mektupların tozlarını üfleyerek e-postaya, sms’ye geçtiğinde “neyi kaybettiğini hatırla”tıyor, insanımıza… Kışa girerken, ağrıdan, sızıdan yakınanları, hafta sonu bir yerlere kaçacakları, Ilgın Kaplıcalarına gönderdik. Her sayıda olduğu gibi hoş, eğlenceli, bilgi dolu bir KOMEK, sayfalarını çevirmeye çağırıyor okurunu… Yeni yayın döneminde yeni bir sayıda buluşmak ümidiyle... K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 1 KOMEK DERGİSİ KÜNYE · KASIM-ARALIK 2012 · Konya Büyükşehir Belediyesi MESLEK EDİNDİRME KURSLARI Sayı 6 • Yıl 1 • Ücretsizdir • ISSN 2146-9997 Aile, Yaşam ve El Sanatları Dergisi İLETİŞİM Konya Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve H. İlişkiler D. Başkanlığı Yenişehir Mahallesi Vatan Caddesi No:2 Selçuklu Konya +90 (332) 221 14 00 YAYINCI Konya Büyükşehir Belediyesi adına sahibi Tahir Akyürek GENEL YAYIN YÖNETMENİ Ahmet Köseoğlu GENEL KOORDİNATÖR Elif Özpınar YAYIN DANIŞMANI Hakkı Biçer GÖRSEL YÖNETMEN İsmail Özkan FOTOĞRAF Basın-Yayın Müdürlüğü Arşivi Artis Medya Arşivi İsmail Özkan BASIM Bilnet Matbaacılık Biltur Basım Yayın Hizmet A.Ş. Dudullu Organize Sanayi Bölgesi 1. Cad. No: 16 Ümraniye-İstanbul +90 (216) 444 44 03 İLLÜSTRASYON Elif Özpınar Mefruşat Kursu’nda yapılmış bir masa örtüsü detayı KAPAK FOTOĞRAF İsmail ÖZKAN Yayın Türü: Süreli, İki aylık Dergide ve DVD’de yayınlanan yazı, fotoğraf, grafik, video, animasyon, illüstrasyon ve işlenen konuların her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. YAPIM Aziziye Caddesi Cengaver Sokak No:4 2/201 Karatay - Konya www.artismedya.com.tr +90 (332) 338 20 28 KASIM-ARALIK 2012 KOMEK Dergisi’nin ücretsiz ekidir. CİLT BAKIMI Nemlendirici Maske | ÇOCUK GELİŞİMİ Kağıt Telkari MEHMET AKİF ERSOY Şiir | EL SANATLARI Tepsi Örtüsü Yapımı KONYA Gel Ne Olursan Ol Yine Gel... HER EV BiR KOMEK İZLE-YAP DVD Dergiyle birlikte verdiğimiz DVD sayesinde artık her ev bir KOMEK. İçindekiler 04 BAŞKAN’DAN 06 KOMEK KURSLARI 10 DR. SARE DAVUTOĞLU İLE SÖYLEŞİ 20 AİLE İÇİ İLETİŞİM 46 MUTFAK SIRLARI EDİTÖR / 01 Gerçek hayattan sahneler yaşamaya ihtiyacımız var EL SANATLARI / 08 Kayıtları başladığı gün dolan kurs: Mefruşat GEZELİM-GÖRELİM / 22 Bir tarih, kültür ve şifa şehri:ILGIN KİTAP / 26 Hayata Mevlâna penceresinden bakmaya ne dersiniz? BAK-YAP / 29 Yünden çiçek olur mu, olur ÇOCUKLAR İÇİN Birlikte yapalım (Kağıtlardan yepyeni bir dünya) / 30 Kim ne yaptı? / 31 Bunları biliyor musunuz? / 31 Benimle oynar mısın? (Sokak Oyunları) / 32 Günlük/Çiğdem’in Günlüğü / 33 DEĞERLERİMİZ / 34 Yetecekle yetinmeyene ne yeter? DÜNYA/AHİRET SORULARI / 37 Senai Demirci NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA/ 38 Mektup Yazma “O’nu yeniden okumaya, anlamaya ihtiyacımız var” TAHİR AKYÜREK CTRL+ ALT + DEL SAĞLIK VE GÜZELLİK / 42 Yüzünüz genç kalsın TABİAT ECZANESİ / 44 Yoğurtlasak da mı yesek, yoğurtlamasak da mı yesek? “Kadın kontenjanından bir yere gelmek beni mutlu etmezdi, ehliyet çok önemli” ELİF ÖZPINAR ÖNDEN GİDENLER / 48 ‘Bir talak oldu mu dünyada, semalar titrer!’ Nasıl sevelim CANSU BERNA DENİZ KOMEK’E MEKTUP VAR / 52 Ağzınıza layık lezzet tarifleri HABERLER / 56 ÖDÜLLÜ TEST / 54 ŞEHİRDE BU AY / 64 BAŞKAN’DAN O’NU YENİDEN OKUMAYA, ANLAMAYA İHTİYACIMIZ VAR “ O’nu yeniden okumaya, anlamaya ihtiyacımız var” TA H İ R A K Y Ü R E K Konya’ya gelişi ile şehrimizi şereflendiren, sekiz asırdır ışığıyla dünyamızı aydınlatan Hz. Mevlâna’yı, fani hayata veda edişinin 739. yıl dönümünde anarken, bir kez daha O’nun çağrısını tekrarlamanın heyecanını, coşkusunu yaşıyoruz. O büyük insan sonsuz hayatın kapılarını aralayıp gitmiş, ancak ardında çok değerli bir miras bırakmıştır. Bu miras, bugün binlerce, onbinlerce insanın elinde, dilinde bütün dünyayı dolaşmaya devam ediyor. Farklı dillere, dinlere, kültürlere mensup milyonlarca insan Hz. Mevlâna’nın şahsında ve eserlerinde; insan olmanın anlam ve değerini her geçen gün daha yakından kavramaya çalışıyor. İnsanoğlunun Mevlâna’yı anlamaya istekli oluşu sevindirici. O halde Mevlâna’nın hoşgörü ve sevgi dolu dünyasını yeniden keşfetmenin, tozlu raflardan indirip başucumuza, hayatımızın orta yerine koymanın, tam zamanı... Mevlâna’nın “Canım canıma karışmıştır, birleşmiştir. Seni inciten her şey beni de incitir... Sizin gamınız, on kat fazlasıyla bizimdir. Sizin düşünceniz, tasanız; bizim düşüncemiz, bizim tasamızdır” sözleriyle evrensel kardeşliğin çerçevesini çizdik. Aynı dili konuşanların değil, aynı duyguları paylaşanların anlaşabildiğini öğrendik. Bizler bu coğrafyada, bu ülkede asırlar boyu bu anlayışla farklılıklarımızı vahdet içinde erittik. Çoklukta birliği yaşayarak, 3 kıtaya hükmeden muhteşem bir medeniyet var ettik. Yunus’un deyimiyle “Yaratılanı yaratandan ötürü seven” bir anlayıştan geldik. Ne mutlu ki bizler de O’nun hikmet pınarından, aşk deryasından kana kana içmeye devam ediyoruz. Dün olduğu gibi bugün de onun düşünce ufkuyla aynı iklimi paylaşıyoruz. Bu topraklar, hala ondan bize kalan sevgi, merhamet ve hoşgörü ile ayakta durmaya devam ediyor. Hz. Mevlâna tefekkürü olmasaydı, Anadolu’dan yükselen ışık, yetmiş iki milleti aynı gök kubbe altında tutamazdı. Anadolu insanı, gönüllerin paslı kilidini bu kadar kolay açamazdı. İşte bunun için Hz. Mevlâna’yı her zaman ve zeminde yeniden okumaya, anlama- 4 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 BAŞKAN’DAN ya ihtiyacımız var. Ekmeğe suya koştuğumuz gibi O’na koşmalı, zihin haritamızın sınırlarını, gönül dünyamızın kapılarını O’na açmalıyız. Çünkü yoksullara merhametin onda, yeryüzünde adaletin tesisinin onda, inanan inanmayan herkes için sevgi temennisinin onda olduğunu biliyoruz. Bakın ne diyor Hz. Mevlana: “Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz, Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz” “Sevgiden, tortulu bulanık sular arıduru bir hale gelir. Sevgiden, dertler şifa bulur. Sevgiden, ölüler dirilir. Sevgiden, padişahlar kul olur.” Mevlâna’nın seslenişi bizlere… O halde bu çağrıya kulak vererek bütün dünyayla beraber yeni bir zihniyet inşası için çalışmalıyız. Çünkü tarihî hayat tecrübemiz cesur adımlar atmayı zorunlu kılıyor. “Sürekli çalış, hareketli ol. Çünkü akar su donmaz. Aşk bile boy atıp baş çekme sırrını hareketten elde etti” “İnsanın uğradığı zararlar, çalışmamasındandır, elde ettiği kazançlar ise çalışıp çabalamasından” diyerek insan hayatına bir canlılık ve dinamizm getiriyorsa, bizlerin de daha çok çalışması, her yeni gün yeni bir hamle, yeni bir çaba harcaması gerekiyor. Her alanda olduğu gibi eğitim, kültür ve sanat alanlarında daha çok çalışacağız. Hiçbir zaman yeniden başlamak için geç kalınmış değildir. Bizler bu coğrafyada, bu ülkede asırlar boyu bu anlayışla farklılıklarımızı vahdet içinde erittik. Çoklukta birliği yaşayarak, 3 kıtaya hükmeden muhteşem bir medeniyet var ettik. Yunus’un deyimiyle “Yaratılanı yaratandan ötürü seven” bir anlayıştan geldik. İnsanoğlunun Mevlana’yı anlamaya istekli oluşu sevindirici. O halde Mevlana’nın hoşgörü ve sevgi dolu dünyasını yeniden keşfetmenin, tozlu raflardan indirip başucumuza, hayatımızın orta yerine koymanın, tam zamanı... Hepimizi aydınlatan aynı güneş, hepimizi doyuran aynı toprak değil midir? O halde barış ve umutla, kardeşlik ve samimiyetle sadece ülkemizin değil, yeryüzünün de sorunlarını çözebiliriz. Çünkü hayat sevgi ile kaimdir ve sevgi paylaşılmadıkça insanın kabusu olur. Hz. Mevlâna da bizi, aydınlığa ve umuda çağırmakta; şartlar ne olursa olsun, sorunların aşılabileceğini, aşılamayan sorunların karşısında sabredilebileceğini öğretmektedir. Şehirlerin harcında, Anadolu’nun mayasında haksızlığa, zulme rıza yoktur. Hukuk, özgürlük ve adaletin tesis edildiği yerde, hiçbir aşırılık ve hiçbir ayrıştırıcılık barınamayacaktır. Hz. Mevlâna’nın sevgi ve kardeşlik kültürüyle şekillenen bu toplum; birlik ve bütünlüğünü sonsuza dek koruyacak, kardeşlik ahdini asla bozmayacaktır. Başta Hz. Mevlâna olmak üzere Anadolu’nun tüm gönül erlerinin yüreklere ektiği sevgi tohumları sonsuza dek yeşermeye devam edecek, tahakküme, baskı ve yıldırmalara karşı sonuçta galip gelen kardeşlik, barış ve merhamet olacaktır. Hz. Mevlâna’nın şehrinde hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyor, sizlere hürmet ve muhabbetlerimi sunuyorum. Hoşgörü, sevgi ve inceliklerle dolu bir dünya dileğiyle… K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 5 İLETİŞİM KURSLARI KOMEK // İLETİŞİM // KURSLARI BİLGİSAYAR KOMEK, kuruluşundan bugüne kursiyerlere web tasarımı ve hızlı klavye kullanımı öğretiyor CTRL+ALT+DEL Günümüzde bilgisayar kullanabilmek artık zaruri bir ihtiyaç haline geldi. Artık üç dört yaşındaki çocuklar bile neredeyse bilgisayar uzmanı oldu. Herkesin bu kadar rahat ve kolay bilgisayar kullanabildiği bir dönemde insanlar bilgisayar kursuna gitme ihtiyacını neden duyar diye sorabilirsiniz. Ama iş hayatında var olabilmenin ön şartı haline 6 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 Bilgisayar Kullanımı 160 saat Web Tasarım 192 saat F klavye öğrenmek ve alıştırma yapmak isteyenler için eğlenceli bir link; http://uzaktanegitim.istanbul.edu.tr/ fklavye/egitim/ Hızlı Klavye Kullanımı 160 saat KOMEK KURSLARI gelen bilgisayarı, web sayfalarında gezinti yapma dışında da kullanmayı öğrenmek gerekir. İşte bu gereklilikten doğan ihtiyaç doğrultusunda açılan “Bilgisayar kullanımı” kursunda temel bilgisayar bilgisi ve ofis programlarını kullanmayı öğrenirsiniz. Bilgisayar işletmenliği eğitimi alan kursiyerler bu eğitimlerle bilgisayarda yazı yazmaktan başlayıp, grafik çizimi, programlama, sunum, animasyon, internet işlemlerini yapabilecek seviyeye gelmektedir. Bu güne kadar KOMEK’lerde 12.520 kişiye sertifika verilmiştir. İstihdam alanları Bilgisayar teknik servisi hizmeti veren; ağ kurulum ve yönetimi hizmeti veren; kullanıcı arayüzüne sahip uygulama ve veri tabanı programları kullanımı ve yönetimi hizmeti veren; web tasarımı hizmeti veren veya web ortamında etkileşimli programlar hazırlayan yazılım şirketleri, firma, kamu kurum ve kuruluşları. Onun web sitesi var güzel mi güzel İnternetin yaygın olarak kullanılmaya başlandığı hayatımızda olan biten her şeyin “sanal hayat”a not düşüldüğü bir çağdayız. Artık insanların birbirlerini ziyaret etmek yerine birbirlerinin facebook/ blog ve web sayfalarını ziyaret etmeyi tercih ettiği bir çağda bir web sayfası sahibi olmak elzem oldu. KOMEK web tasarım kursu ile sizde kendi sayfanızı yapabilecek hatta bu işten para kazanacak bir donanıma sahip olabilirsiniz. F klavye tarihte mi kaldı? F klavye; teknoloji marketi raflarında araya araya bulunan ve Q klavye gibi çeşit çeşit model ve fonksiyon seçeneklerinden hangisini seçsem diye sizi tereddütte bırakmayan çoğu bilgisayar kullanıcısının bilgisayar tarihinin sayfalarına gömüldüğünü düşündüğü bir klavye çeşididir. Oysa sanıldığı gibi tarihe karışmadı. Özellikle hızlı yazı yazmanın önemli olduğu adliye gibi kamu kurumları istihdam edecekleri elemanları f klavye 10 parmak hızlı yazı yazma sınavından geçirdikten sonra alıyorlar. F klavye, Türkçe için özel olarak geliştirilmiş bir klavye çeşididir. Bilimsel temellere dayalı standart bir Türk klavyesi geliştirilmesinin zorunluluğuna inanan İhsan Yener tarafından geliştirildi. Yabancı uzmanlarla da pekiştirilmiş İhtisas Komisyonu’nca oluşturulan on parmak yöntemi ile Türkçe için uygun klavye 20 Ekim 1955’te Bakanlıklar arası Standardizasyon Komitesi’nce Standart Türk Klavyesi olarak kabul edildi. Türkiye’deki tüm daktilo makinelerinin Milli Klavye’ye dönüştürülmesi, 1963 yılında Gümrükler Kanunu’na eklenmesi ve 1974 yılında Türk Standartları Enstitüsü tarafından Zorunlu Standart olarak onanmasıyla kesinleşmiştir. 25 yıllık bir mücadelenin sonunda kendisine inananların da yardımları ile o günlerde ‘Klavye İnkılabı’ olarak anılan bu standardizasyonu gerçekleştiren İhsan Sıtkı Yener, bu sebeple F Klavyenin Babası olarak da anılmaktadır. Q klavye mi, F klavye mi? F klavye, Türkçe için özel olarak geliştirilmiş bir klavye olduğundan Türkçe bir metni bu klavyede yazmak, Q klavyede yazmaktan daha kısa sürer. F klavyede Türkçede çok kullanılan harfler parmaklara daha uygun yerlere yerleştirilmiştir. Art arda gelen harflerin yazım hızı da farklı parmaklara dağılımı daha iyi olduğundan standart Q klavyeye göre daha yüksektir. Q klavyede hızlı yazılamamasının temel nedeni bu klavyenin İngilizceye özel hazırlanmış olması değil, daktilonun harf çubuklarının hızlı yazmada sıkışmaması için tasarlanmış olmasıdır. Ayrıca, parmakların klavyede harften harfe geçerken kaybettiği zamana ilişkin yapılan simülasyonlarda, F klavyenin Q klavyeden ortalama %11 daha hızlı olduğu saptanmıştır. Gene aynı araştırmada, günümüz Türkçesine göre F klavye’de birkaç tuşun yeri hafifçe değiştirilirse Q klavye’ye göre %46 daha çabuk yazılabileceği de görülmüştür. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 7 EL SANATLARI MEFRUŞAT Kayıtları başladığı gün dolan kurs: Mefruşat Eski yazmaların kenarındaki iğne ve boncuk oyalarının da süsleme olarak kullanıldığı, kırkyama tekniği ile yapılmış bir yatak örtüsü. Ev tekstil ürünlerinin tasarlanıp, çeşitli teknikler kullanılarak göze hoş gelecek bir şekilde dikilmesi işlemine mefruşat denir. Yıllardır ev hanımlarının ilgi gösterdiği bu alanda büyük gelişmeler olmuş, ülke ekonomisine önemli katkı sağlanmıştır. Mefruşat ile yaşadığımız mekânlar daha rahat, güzel ve kullanışlı hale getirilmiştir. Mefruşat kursu, çeşitli pikeler, yatak örtüleri, kırlentler, klozet takımları, masa örtüleri, sandalye minderleri v.b. eşyaların yapılabildiği bir kurstur. Bu kursta kursiyer sadece dikiş dikmekle kalmaz, kurdele nakışı, boncuk işi, kırkyama vb. diğer el sanatları branşlarından da yapacakları ürünü süslemeye yetecek kadar öğrenirler. Mefruşat günümüzde son derece yaygın, tanınan branşlar arasına yerleşmiştir. Artık mefruşat branşına “meslek” gözüyle rahatça bakılmaktadır. Özellikle ev hanımlarının, genç kızların kendi ayakları üzerinde durabilmeleri, öz güven kazanmaları ve hayata ortak bir bakış açısıyla yaklaşabilmeleri açısından çok önemlidir. 8 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 EL SANATLARI Mefruşat kursu, kursiyerlere eskiyi yeni yapma alışkanlığı kazandıran, kişilerin kendi bilgi, beceri ve zevkleriyle evlerini düzenleyebilmeleri ve yerine göre değişiklik yapabilmelerine olanak sağladığı gibi aile ekonomisine de katkıda bulunabilecekleri bir kurstur. Bu kursu başarı ile bitiren kursiyerler çeşitli atölyelerde iş imkânı bulabilecekleri gibi kendi iş yerini de kurabilmekte veya evden sipariş alarak ürün satma ile para kazanmaktadırlar. Ayrıca kursiyerler dilerlerse yaptıkları ürünleri “KOMEK Satış Merkezleri”nde de satışa sunabilmektedirler. Eski çay örtülerinin yeniden değerlendirilmesi ile yapılmış yatak örtüsü DVD’de İZLEYİN Tepsi örtüsü yapımı K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 9 SÖYLEŞİ SARE DAVUTOĞLU İLE Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun eşi Dr. Sare Davutoğlu sivil toplum alanında yaptığı, desteklediği çalışmalarla farklı bir devlet adamı eşi profili çiziyor. Çok genç yaştaki annesini kardeşinin doğumu sırasında kaybetmesi nedeniyle kadın doğum uzmanlığını Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı Röpor t aj ELİ F ÖZPI NAR Fotoğ raf İSMAİL ÖZK AN Kadın kontenjanından bir yere gelmek beni mutlu etmezdi, ehliyet çok önemli 10 Bakan eşi olmasından daha çok Jinekolog Dr., Entelektüel, Aktivist kimliği ile tanıdığımız Sare Davutoğlu ile Türkiye’de kadın algısından, sivil toplum çalışmalarına ve aile yaşamına kadar birçok konuyu konuştuk. k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 SÖYLEŞİ seçen Davutoğlu, daha öğrenci iken Ahmet Davutoğlu ile evlenmiş. Şu an haftanın belli günlerinde İstanbul’daki muayenehanesinde mesleğini icra ediyor. Üç kız, bir erkek çocuğu ve iki torun sahibi olan Sare Davutoğlu’nun en küçük kızı Hacer Bike, 5 yaşında iken Başbakan’a babasını işten kovması için yazdığı mektupla basında yer almıştı. Sare Hanım’la sohbet ettikten sonra kendisine ve hayattaki duruşuna hayran kalmadan ayrılmamak mümkün değil. Sare Hanım’la yaptığımız hoş sohbet bize o kadar keyif verdi ki, kibar, kültürlü, duyarlı ve kelimenin tam anlamıyla bir “aydın hanımefendi” profili. Uzun söyleşimizde değerli zamanını aldığımız, belki biraz sıkıştırdığımız için kendisinden bizi bağışlamasını diliyoruz. Keyifli hoş bir sohbet oldu, sizin de okurken keyif alacağınızı umuyoruz. Dr. Sare Davutoğlu K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 11 SÖYLEŞİ SARE DAVUTOĞLU İLE Sizi tanıyarak başlamak istiyoruz. Sare Davutoğlu kimdir? Nerede ve nasıl bir ailede büyüdünüz, gençlik yıllarınızda sizin hayatınıza yön veren, derinden etkileyen kişiler veya olaylar var mı? 1962 Afyon doğumluyum, sonradan Konyalı oldum. 5 yaşından itibaren Eskişehir’de büyüdüm. Eskişehir Anadolu Lisesini bitirdim. Üniversiteye başlayana kadar da Eskişehir’de yaşadım. 1980’de İstanbul, Çapa Tıp Fakültesi’ne girdim. Toplam dört kardeşiz. Mazbut bir Orta Anadolu ailesinde büyüdüm diyebilirim. 7 yaşında annemi kaybettim. Babacığım bize karşı çok şefkatli, çok merhametli bir insandı. Hala üzerimize titrer, onun o tavrı herhalde büyümemizde ve yetişmemizde çok etkili olmuştur. Aile bağlarımız güçlüdür, Anadolu’daki hemen hemen bütün aileler gibi. Başlangıçta babam yetişme tarzının getirdiği etkilerle üniversite okumamıza çok taraftar olmayan bir insandı, fakat ablamla ben çok başarılı olunca önümüz açıldı. Ablamın öğretmeni, Anadolu Lisesi sınavına onun adına başvurmuştu. Rahmetli amcam da genel cerrahtı. O da babama çok ısrar etti ‘Ne olur kendini bir denesin’ diye. O’nun ısrarıyla babam “tamam” dedi ve ablam dershane gibi özel bir eğitim görmeden sınava girdi, üçüncülükle kazandı. Ablam gidince bende çalıştım, sınava girdim, iyi bir eğitim alınca iyi bir üniversite kazandım, çok şükür. İstanbul tabii çok özel bir yer, tıp eğitimi ile beraber sizi her yönden yetiştiriyor. Eskişehir sonrasında İstanbul’un zengin kültürel ortamından, derslerden arta kalan zamanlarda istifade etmeye çalıştım. Yurtta kalmak da insan ilişkileri açısından sizi hayata hazırlayan ayrı bir etken oluyor. 4. sınıfı bitirdiğimde Ahmet Bey’le evlendim. 2 sene de öğrenci olarak okudum ve 6. sınıfa intörnlüğe en büyük kızımla başladım. Tabii ken- 12 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 “Sonpeygamber.info” 15 dilde yayın yapmayı planlıyor Bizim bir derneğimiz var “Meridyen Derneği” ve www.sonpeygamber.info diye Peygamber Efendimizle ilgili web portalımız var. Ben de kurucularındanım. Danimarka’daki karikatür krizi sonrasında, pozitif bir tepki ortaya koymak istedik. Çünkü protestolar geçici, çok yıkıcı da olabiliyor son film olayında da gördüğünüz gibi. Hâlbuki insanlara biz Peygamber Efendimiz’i tanıtırsak zaten bunların bir geçerliliği olmaz, yapılacak böyle provokasyonları da değersizleştirmiş oluruz diye düşündük. O dönemde başladık, zaten sosyal bilimler alanında yüksek lisans yapan ve gelecek vaat eden öğrencilere destek amacıyla bir araya gelmiş bir gurubumuz vardı, “girişim grubu” ama dernek değildik. Bu olay olumlu bir şeye yöneltti bizi. Bu web portalını kuracak olunca çok yetkin kişilerle çalıştık. Amerika’dan Emrah Yücel ilk tasarımımızı yaptı. Hollywood filmlerinin tasarımcısı bir Türk. Baktık ki bir tüzel kişilik olmak lazım, bu sitenin kurucusu üç beş hanım olmasın diye. Dernekleştik, hem sosyal bilimlere destek, hem de peygamber efendimizi tanıtım yönüyle bu web portalı devam ediyor. İnşallah 15 dilde yayın yapmayı planlıyoruz. Şu anda Türkçe, İngilizce, Rusça ve Almanca. Ayrıca bir de çocuk sitemiz var. www.sonpeygambercocuk.info. Peygamber Efendimizi çocuklara çocukların diliyle anlatıyor. İnteraktif, çocukların hoş hoşlandığı ve çok istifade edebilecekleri bir site. KOMEK, meslek edindirme adı altında çok ciddi bir rehabilitasyon, belki de yaşam koçluğu diye adlandırabileceğimiz bir fonksiyonu icra ediyor. Bir hadisi şerif var “Kadının hayırlısı eli uzun olandır” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Ben hastalarımdan ve çevremden de çok yakınen fark ediyorum. Kadınların mutlaka bir meşguliyetinin olması lazım. SÖYLEŞİ dine has zorlukları olan dönemlerdi ama aynı zamanda insanı eğiten, çok şey öğreten olgunlaştıran şeyler oluyor her zorluk. 1987 başında üniversiteyi bitirdim. Biliyorsunuz o zaman mecburi hizmet mezun olur olmaz 2 sene yapılıyordu. Mecburi hizmet kurasında yapılan bir hatadan dolayı birkaç ay Kars’ta çalıştım, o zaman 2. kızıma hamileydim. Sonra eş durumu tayinim yapıldı ve İstanbul’a geldik. Üniversite döneminde başörtü ile ilgili problemler yaşadım. O günlerde üniversitede okuyan tüm arkadaşlarım gibi. Hatta üçüncü sınıfta bir süre okulu bırakmak zorunda kaldım sonra tekrar başladım. Yine başörtüsü nedeniyle ihtisas sınavlarına alınmadım. Daha sonra 1990 yılında Malezya’ya gittik eşimle birlikte. 4,5 sene iki kızımla beraber orada kaldık. Döndükten sonra ben ihtisasımı tamamlayabildim çok şükür. 2001 yılından beri İstanbul’da özel çalışıyorum. nasipmiş. Aslında üniversite bitmeden evlenmeyi hiç düşünmüyordum ama nasip olunca oluyor. Tıp ve evlilik… İkisi de çok ağır sorumluluklar… Evet. Zor bir dönem oldu benim için, ama hayatta yaşadığınız her şey, sizi gelecekte yaşayacaklarınıza hazırlıyor. Ben ailemden ayrı, önce bir dernek yurdunda, sonra da 1983’te tüm derneklerin kapatılmasıyla evde kaldım arkadaşımla birlikte. Evde kalmış olmak, ayrı okumuş olmak, belki bir ölçüde çocuklukta yaşadıklarım hepsi zorluklara hazırladı. Onları yaşamamış olsaydım herhalde evlilikte de çok zorlanırdım. Çünkü evlilik, çok büyük bir sorumluluk ve hakikaten o dönemin koşulları şimdiki koşullardan çok farklıydı. . Elbette bu konuda Ahmet beyin anlayış ve katkısını zikretmem gerekli. Çok şükür Allah’ın da yardımıyla bugünlere geldik. Nasıl bir anne, nasıl bir eşsiniz? Hem ailevi hem de sosyal açıdan bir mücadele içinde bulunmuşsunuz… Hayat zaten bir mücadele değil mi? Herkes farklı şekilde ama bir mücadeleyle geçiriyor hayatı… Sayın Bakanımız Ahmet Bey’le nasıl tanıştınız? Çok yakın bir yurt arkadaşım Ahmet Bey’in çok yakın bir arkadaşı ile evlenmişti. Onların vesilesi ile tanıştık. Ailelerimiz çok iyi anlaştı. Öncelikle onlar tanıştı, çok şükür Bazıları soruyorlardı, “Ahmet Davutoğlu’nun nesi oluyorsunuz diye, bir akrabalığınız var mı” diye. Ben de “Çok yakın bir akrabalığımız var” diyordum. Bunu eşime ve çocuklara sormak lazım tabi... İnsanın hani böyle büyük sorumluluklarda kendisini yeterli görmesi aslında çok zor, kendimi de çok eleştiren bir insanımdır. Onun için çok “mükemmel bir anneyim diyemeyeceğim” ama elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımı söyleyebilirim. İyi niyet ve sevgi aslında çok kolaylaştırıyor işleri. Bu olunca, karşılıklı anlayış olunca hem eşiniz hem de evlatlarınız sizi anlayışla karşılıyor. İmkân olduğunda yapabileceğinizin en iyisini yaparsanız sıkıntı zamanlarında daha anlayışla karşılanıyorsunuz. İnşallah hem onlar katında hem Allah katında vazifelerimi yapabiliyorumdur. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 13 SÖYLEŞİ SARE DAVUTOĞLU İLE Şu an 12 yaşında olan ama küçük yaşta “Babasını göremediği için babamı işten kovun” diye Başbakanımıza yazdığı mektupla ünlenen, siz Amerika gezisine çıktığınızda sizin için bir gezi kitabı yapıp orada yapmanız gerekenleri anlatan küçük kızınızın hassasiyetinde bir çocuk yetiştirebilmenin sırrı nedir? Bir de bu yoğun çalışmanın içindeyken… Eşler arasındaki ilişki çok mühim. Anne ve baba aynı şeyi isteyip, aynı şeyi bekleyip, aynı şeyden çocuğun uzak durmasını talep edebiliyorsa; bir de birbirlerine karşı davranışları hakikaten iyiyse çocuklar zaten onlardan etkileniyor, onlardan öğreniyorlar. “Hep söz değil, davranış” deniyor. Ahmet Bey, ben bir şey söylediğimde onun karşısında hiçbir şey söylemez çocuklara. Çok sevecen bir babadır. O merhamet sevgi herhalde daha etkili oluyor çocuklar üzerinde. Bu da Allah’ın lütfu çok şükür. Çok akıllı ve duygulu evlatlar verdi Allah’a şükürler olsun. Genelde kız çocuklarıyla babaların arası daha sıkıdır, sizde de var mı böyle bir şey? İhtiyaçları anneden, muhabbet babadan gelir. Belki böyle çok kategorize etmemek lazım ama kızlar babalarına çok düşkün oluyorlar. Ahmet Bey de, çocuklarını çok seven bir babadır. Gece çok geç bile gelse çocukları öpüp koklamadan istirahate çekilmez. Bazen gece 11 – 12’de oturup çocuklarla tabu, satranç ve kızmabirader oynar. Aslında bütün çocukları çok sever. Her gittiğimiz yerde mutlaka üç beş çocuğu kucağına alır sever. Onun da mutlaka katkısı var. Toplumda da “seveceksen erkek çocuğu sev, kız çocuğu zaten kendini sevdirir” derler… Kesinlikle çok doğru, böyle atasözleri ve deyimler bin- lerce, yüzlerce yılın irfanını yansıtıyor. Çünkü kızlar sevgisini çok daha kolay gösteriyor ve sunulan sevgiye daha kolay karşılık veriyor. Kız çocukları sevgi gösterdikçe babanın ilgisi artıyor. Kızlar çok sevecen, cilveli, muhabbetli oluyorlar. Erkek çocuklarının biraz daha farklı ifade tarzları var, onu da anlayabilmek lazım tabii, yoksa onlara da haksızlık edilebilir aile içinde. “KADIN YEMEKLE BERABER PİŞERSE, YEMEK LEZZETLİ OLUR” Bu kadar koşturmaca arasında yemeklerle aranız nasıl, en çok hangi yemeği yapmaktan hoşlanırsınız? Taşkent yöresine özel bir tarif alabiliriz. Özel bazı yöresel yemekleri kendim yapmaya çalışıyorum. Çocuklarım da Taşkent yemeklerini daha çok seviyorlar. Alışkanlık ama ben genetiğin de katkısının olduğunu düşünüyorum. Kayınvalidemden Taşkent yemeklerini öğrendim, bazı şeyleri şimdi onun usulü ile yapıyorum. Artık her gün kendim yapamıyorum, ama eskiden yapardım. Özellikle Ankara’da çok yoğun misafir ağırladığımız için şimdi yardımcılarımız var. Çocuklar eskiden de, evde bakıcı teyzeleri varken mutlaka sofraya oturunca sorarlardı “Bunu Ayşe Teyze mi yaptı, sen mi yaptın?” diye, bilmek istiyorlardı. Sofra, aileyi bir arada tutan bir bağdır. Yemeğin sevgi ile pişirilmesi önemli. Bir söz vardır; “Kadın yemekle beraber pişerse yemek lezzetli olur” diye. Yani yemeğin başında durursa belki o andaki duygularınız, duanız da buna dahil oluyor. İmkân oldukça annelere, yardımcısı olsa bile bazı yemekleri kendilerinin yapmalarını tavsiye ediyorum. Bakanımızın en çok sevdiği yemek nedir? Sizin elinizden beğendiği hangisidir? Güveci çok sever. Özellikle toprak kapta yaparız. Bir de Taşkent’e özgü bir iki çeşit yemek var, mesela; fasulyeyi dalında kurutuyorlar “kabuklu bakla” diyorlar. Çok sert bir şekilde kurutuluyor daha sonra kışın kuru et ve dağ eriği ile pişiriliyor. Bulamaç diye de bir yemeği var Taşkent’in. Yemekten ziyade kahvaltıda yenen bir şey. Ahmet Bey ve çocuklar çok seviyorlar. Pazar sabahı ne yapayım dediğimde rutin “bulamaç isteriz” derler. Ama tabii ki eti çok kolay bulunmuyor bulamacın. Kurutulmuş et, keçi etinden yapılıyor Taşkent’te. Belli bir bölgesi kurutuluyor tuzlanıyor, suyu akıtılıyor, rüzgarda ve kuru havada çok iyi kurutulması gerektiği için tülbentlere sarılıyor. Çok aşırı sıcak havalarda da kurutulmuyor. Sonra etleri küçük küçük doğra- Allah insana çok müthiş bir kapasite vermiş. Biz kapasitemizi kullandıkça vaktimiz bereketleniyor, sağlığımız da inşallah bereketleniyordur. Bir de kolaylaştırıcı oluyor. Mesleki tecrübe, insan ilişkilerinde tecrübe sahibi olmak, sivil toplum örgütünde çalışırken de size yardımcı oluyor. SÖYLEŞİ yıp kavuruyoruz ve yağı çıkıyor, zaten keçinin yağlı bölgesinden yapılıyor. Çıkan yağda çok yavaş bir ateşte uzun uzun, meyaneden biraz koyu renkte kavuruyoruz, sonra içine su ve baharat koyuyoruz çok kolay bir şey, çok seviyorlar, ama ön hazırlığı zor. bir akrabalığımız var” diyordum. Bakan Bey’in bir şekilde bir yerde öğrencisi olmuş bir konferansına katılmış olanlar oluyor, onlar çok mutlu oluyorlar. Mutlaka selam söylüyorlar. Onunla yaşadıkları bir şeyi, bir hatıralarını anlatıyorlar. Eşinizin siyasi konumunun bilinirliği artınca, mesleki yaşamınızda karşılaştığınız yeni zorluklar oldu mu ya da hastaların size yaklaşımları değişti mi? Doktorların çoğunun sanatsal faaliyetlere ilgisi olduğunu biliyoruz, sizin bu anlamda bir meşguliyetiniz var mı? Kadın doğum çok mahrem bir alan olduğu için, hastalarımızla çok uzun süreli ilişkilerimiz oluyor. Benim ilkinden dördüncü doğuma kadar doğumunu yaptırdığım hastalar var çok şükür, artık bir aile gibiyiz. Çok uzun süredir tanıştığımız için büyük bir kısmıyla çok olumsuz bir şey olmadı, olumlu çok ifadeleri oldu. İstanbul’a gittiğimde çoğunlukla arkadaşlarımı, akrabalarımı göremiyorum, Ankara’dayım ağırlıklı olarak. Fakat onları görünce akrabalarımı görmüş gibi oluyorum. Gelişmeleri takip ediyorlar, eşime çok dua ettiklerini ifade ediyorlar. Çok hoş oluyor doğrusu, olumsuz bir şeyle gerçekten karşılaşmadım. Hiç olumsuz bir şeyle karşılaşmadım sadece başlangıçta İstanbul’dan ayrılacağımı düşündükleri için çok üzüldüler. Daha sonra işte muayenehanemin yerinde olduğunu görünce aradılar, çok sevindiklerini ifade ettiler. Hep güzel şeyler yaşadık. İstanbul’da çalışmak çok farklı bir şey. Ankara’daki gibi yoğun siyasi atmosfer hissedilmiyor. Her yerin bir karışımı, tüm Anadolu’nun temsil edildiği bir yer. O sebeple ilişkiler daha rahat. Bu durum önemli bir katkıda bulundu. İlk kez gelen hastalar başlangıçta biraz şaşırıyorlardı, o da aşıldı artık. Çünkü artık çok zaman oldu 3 yılı geçti. Bazıları soruyorlardı, “Ahmet Davutoğlu’nun nesi oluyorsunuz, bir akrabalığınız var mı” diye. Ben de “Çok yakın Talebelik yıllarında hat öğrenmek istedim. Fakat imkânım olmadı. Sizin de dergilerinizden birinde Hüseyin Öksüz hocamızla röportajınızı okudum, çok güzeldi. Hakikaten tıp eğitimi çok ağır bir eğitim, gece gündüz onunla meşgul olmayı gerektiriyor. Doktorların sosyal hayatın içinde çok fazla yer alamamasının bir nedeni de bu. Eğitiminiz bittikten sonra sürekli okumak, kongrelere katılmak durumundasınız. Bizim müziğe ailevi bir yatkınlığımız vardı. Okul yıllarında bir enstrüman çalardım, ama şimdi hakikaten çok fırsatım yok. İmkânım olursa kanun çalmak isterim küçük kızımla beraber, o istiyor çünkü. Bir de hüsnü hat çalışmayı çok isterim. Tabi çok geç kaldım farkındayım, ama inşallah Allah imkân ve sıhhat verir. Mesleki sorumluluğunuzu sivil toplum çalışmaları içinde de sürdürüyorsunuz. Bir çok sivil toplum örgütünün kurucusu ve halen yönetim kurulu üyesisiniz. Bu kadar işi bir arada nasıl başarıyorsunuz? Aslında Allah insana çok müthiş bir kapasite vermiş. Biz kapasitemizi kullandıkça vaktimiz bereketleniyor, sağlığımız da inşallah bereketleniyordur. Bir de kolaylaştırıcı oluyor. Mesleki tecrübe, insan ilişkilerinde tecrübe sahibi olmak, sivil toplum örgütünde çalışırken de size yardımcı oluyor. Aynı şekilde orada çalışırken mesleki olarak da sizi geliştiren bazı unsurlar olabiliyor. Sivil toplum çalışmalarının özü zaten var olan bir problemi tespit etmek, çözüm önermek ya da bir ihtiyacı gidermeye yönelik çalışmalar olduğu için insanlarla bir arada olduğunuzda zaten bunları daha kolay fark edebiliyorsunuz. Çözüm yollarını da daha kolay görebiliyorsunuz. Elbette konumun getirdiği kolaylaştırıcı bir etki de olabiliyor. Doğrusu şöyle düşünüyorum; bu imkânlar biz kıymetini bilirsek artacaktır, devam edecektir. Onun için biz eğer bu konumun, çevremizde ulaşabildiğimiz imkânların çok hayırlı bir şekilde kullanılmasına vesile olabilirsek, herhalde vazifemizi daha iyi yapmış olacağız. Buna gayret ediyorum, inşallah öyle de olur. Peki, hangi kimliğiniz sizi bu çalışmalarda daha istekli kılıyor? Aslında bu kimlikten çok bir kişilik meselesidir. Özellikle sivil toplum örgütlerinde çalışan hanımların genel profiline baksanız her gruptan her kesimden insan var. Konya’da da sivil toplum örgütleriyle sık sık bir araya gelmeye çalışıyorum. Bakıyorsunuz çok değerli ev hanımları, çok değerli iş kadınları, çok değerli akademisyenler var. Kendi hayatında çok zorluk yaşayan çeşitli engelleri olan değerli hanımlar da var. Bu kimlikten çok aslında kişilik meselesi. Kimlik belki kolaylaştırıcı olabildiği ölçüde bir anlam ifade ediyor, yoksa ben kişiliğin daha önemli olduğunu, duyarlı bir yapıya sahip olmanın, belki yetişme tarzının getirdiği ve tabiî ki sahip olduğumuz değerlerin getirdiği bir husus olduğunu düşünüyorum. Sivil toplum, çok geniş bir alan. Siz daha çok hangi alanda çalışmaya isteklisiniz? Sağlık ve eğitim… Tabi ki çocuklar. Sağlıkla ilgili bir vakıf ve bir derneğe üyeyim. Birinin kurucularındanım, her ikisinde de hem K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 15 SÖYLEŞİ SARE DAVUTOĞLU İLE sağlık, hem eğitim, hem çocuklarla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Tabii hepsi kadınlarla mutlaka bağlantılı oluyor bu çalışmaların. Çünkü kadını eğittiğinizde aslında aileyi eğitmiş oluyorsunuz. Kadını sağlıkla ilgili bilgilendirdiğinizde ailenin sağlığını korumuş oluyorsunuz. Kadın ailenin odak kişisi, onun için kadına yönelik çalışmalar daha kolay yol almamızı sağlıyor, çalışmanın daha verimli, bereketli olmasını temin ediyor. Her alanda, buna mikro kredi vb. ekonomi uygulamaları da dahil, kadına yönelik çalışmalar daha kolay yol almamızı, çalışmanın daha bereketli olmasını temin ediyor. Aslında meslek edindirme adı altında çok ciddi bir rehabilitasyon, belki de yaşam koçluğu diye adlandırabileceğimiz bir fonksiyonu icra ediyorlar. Bir hadisi şerif var “Kadının hayırlısı eli uzun olandır” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Efendimiz bir gün, “sizin bana en çabuk kavuşacak olanınız eli en uzun olanınızdır” buyurmuş. Bunun üzerine onun vefatından sonra kadınlar bir yerde toplanmış ve kim ona daha çabuk kavuşacak diye kollarını ölçmeye başlamışlar. Bir süre sonra Zeyneb bint Cahş vefat etmiş. Ancak onun boyu ve kolu kısa bir kadın olmasından anlamışlar ki, “KADININ HAYIRLISI, ELİ UZUN OLANDIR” KOMEK benzeri kuruluşların kadının eğitiminde ve gelişiminde üslendiği sorumluluğu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben KOMEK’in bazı sergilerine katıldım, çalışmalardan da haberdarım ama onun öncesinde de İstanbul’daki İSMEK’lerde sağlıkla ilgili seminer vermiştim yıllar önce. O zaman kurslara katılan hanımlarla çok daha yakından beraber olma imkânım oldu. Kursların birçok fonksiyonu bir arada icra ettiğini düşünüyorum. Efendimiz elin uzun olmasıyla çok sadaka vermeyi kastediyormuş. Çünkü Zeynep sanatkar bir kadınmış; deri tabaklar, dikiş diker ve aldığı paraları tasadduk edermiş. Ben hastalarımdan ve çevremden de çok yakınen fark ediyorum. Kadınların mutlaka bir meşguliyetinin olması lazım. Şimdi imkânlar çok daha iyi olduğu için ev işleri, çocuk bakımı tüm vaktimizi almıyor. Hatta bunları yaparken de hanımlar faydalı bir şeyle meşgul değillerse ya kendilerine yöneliyorlar, sağlıkları bozuluyor ya da çevrelerine yöneliyorlar. Çevreleri için bazen sıkıntı oluşturup aile 16 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 içerisindeki sorunların büyümesine yol açma gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Ben bu hadisi şerifin anlamını böyle yorumluyorum. Mutlaka hayırlı bir şeyle, kurdele ile, boyama ile olur, hat ile olur, bir şeyle meşgul olması gerektiğini düşünüyorum kadının. Bir de hanımların eline geçen maddi imkânlar, büyük bir oranda aile içerisinde kalıyor. Kadın ya evine ya da çocuklarına harcıyor. Bir de bildiğim kadarıyla burada da çeşitli seminerler oluyor. Çok eğitimli hocalarımız var onların da katkısıyla hem sorunları çözmek kolaylaşıyor, hem kendilerine güvenleri artıyor hem de maddi anlamda aileye ve kendilerine ciddi bir katkı temin etmiş oluyorlar. Bir de tabii güzel sanat eserleri ortaya çıkıyor. Hem geleneksel sanatlarımızın öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşatılması anlamında hem hayatımızı renklendiren estetik ürünlerin ortaya konulması anlamında verimli sonuçlar alınıyor. “ERKEĞİN KELİ (KÖTÜSÜ) KADINI DÖVER, KADININ KELİ ÇOCUK DÖVER” Kadına pozitif ayrımcılıklar getiren yasal, hatta anayasal düzenlemeler de yapılıyor. Sizce bu tür değişikliklerin kadın sorunlarının çözümüne katkıları neler olabilir? SÖYLEŞİ Biliyorsunuz belki, AVRUPA Konseyi’nde imzalanan İstanbul sözleşmesini ilk imzalayan ülke Türkiye. Türkiye’nin dönem başkanlığında Bakan Bey’in başkanlık ettiği bir oturumda İstanbul’da imzalandı. Bu yüzden tüm uluslararası platformlarda İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor. Tabii ki bunların çok olumlu katkıları var. Fakat buna paralel olarak bunları aslında hepimizin içine sindirmemiz, toplumun her kesimde hem hukuk alanında çalışanlarda, hem emniyet güçlerimizde, hem kadınlar arasında her yaştan kadınlar arasında bu bilincin yaygınlaşması gerekiyor. Fakat bunu yaparken kullanılan dile ve üsluba çok dikkat edilmesi gerekiyor. “Erkek ezer, kadını korumak lazım” gibi hep böyle kadın ve erkeği karşı karşıya getiren, aile içerisinde ikilik oluşturan bir dilden mutlaka kaçınmalıyız. Aslında Anadolu’da vardır, kayınvalidem rahmetli; “Erkeğin keli (kötüsü) kadını döver, kadının keli çocuk döver” derdi. Hakikaten bu Anadolu’da vardır. Erkek adam karısını korur, çocuğunu korur, erkek adam bütün mahalleyi korur. Erkeği şiddetle, kadını mağduriyetle anmak, karşı karşıya getirmek yerine aslında bu birlikteliği ve beraberliği ön plana çıkartarak, erkekliğin olumlu vasıflarını, kadının şefkati kadar erkeğin de koruyuculuğunu ön plana çıkartarak doğru bir dil kullanmamız gerekir diye düşünüyorum. Çünkü biz bu şiddeti çok gündemde tuttukça, zaten psikolojik altyapısı bozuk olan insanlar farklı mesajlar algılıyor. O şiddeti uygulayan, o çocukları da yetiştiren annelerimiz, demek ki bizlerin de çok ciddi hataları var. Onun için eğitim yıllarından itibaren doğru bir dille bunu yapmamız, sürekli kadın ve erkeği karşı karşıya getirmememiz gerekir diye düşünüyorum. Bu yasal düzenlemelerin, yıllar içerisinde birikmiş bazı sorunların daha kısa sürede çözülmesine elbette büyük katkısı olacaktır. Her türlü görev ve sorumluluk için özellikle siyasi arenada olan kadınların karşılaşacakları güçlükler nelerdir ve bu güçlükleri yenme konusundaki önerilerinizi pek çok zorluğun, sıkıntının içerisinden gelmiş bir insan olarak sizden alabilir miyiz? Estağfirullah! Kendimi o yeterlilikte görmem ama sorduğunuz için söyleyeyim. Donanımlı olmak herhalde çok önemli, çünkü edineceğiniz her bilgi her kabiliyet her beceri mutlaka hayatta bir işinize yarıyor. Yani hiç kullanmayacağınızı düşündüğünüz şeyler bile. Mesela eskiden okullarda dikiş vb. şeyler öğretilirdi. Bir kadının ihtiyaç duyduğunda kendi kıyafetini dikebilmesi çok önemli bir şeydir. Başkalarına yaptırma konumunda olsanız, kendiniz yapmayacak olsanız bile, kendiniz bilirseniz çalışanlarınıza yaptıra- bilirsiniz. Gerçekten donanımlı olmak, çok okumak önemli, insan ilişkileri ve insanları gözlemlemek çok önemli. Bir de samimi olmak çok önemli. Siz samimiyetle bir çaba içerisindeyseniz mutlaka bugün değilse yarın onun karşılığını görürsünüz. Hiçbir şey boşa gitmiyor. Siyasi arenada, iş dünyasında ön planda olan kadınlar, kadınlıklarını bir kenara bırakıyorlar erkekleşiyorlar, diye bir itiraz var. Ne dersiniz? Genellemeler aslında bizi çok yanlış noktalara götürüyor. Kadın ve erkeğin farklı yaratılmış olmasındaki sırları, hikmetleri ayakta tutarak yaşayabilmeliyiz. Kadının erkekleşmesi, erkeğin kadınlaşması bir amaç ya da yöntem olmamalı. Bulunduğunuz her noktada hanım olarak, hanım inceliğiyle var olabilmek gerekiyor. Özellikle iş yaşamında çok yarışmacı bir ortam var, belki bu nedenle böyle bir algı oluşuyor. Aslında kadın olmaktan gelen hususlarla ilgili çocuk bakımı, gebelikte (emzirme) vb. konularda düzenlemelerin desteklenmesi, kolaylaştırılması gerekir. Ayrıca birbirimize mesaj vererek kadınlık vasıflarını koruyarak iş yaşamında olmanın mümkün olduğunu güzel örneklerle ortaya koymalıyız. Genelleme yapmamak lazım. “EHLİYET ÇOK ÖNEMLİ BİR HUSUS, KADIN KONTENJANINDAN BİR YERE GELMEK BENİ MUTLU ETMEZDİ” Bosna’da başörtülü bir hanım belediye başkanı seçildi. Dünya’da örnekleri artmaya başladı. Diplomat, Belediye Başkanı, Milletvekili başörtülü… Türkiye açısından nasıl bakıyorsunuz bu olaya? Primer olarak siyasi bir çalışma içerisinde bulunmadım, ama şu an siyasetin içerisinde olan üst düzey hanımlar, yaşadıkK ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 17 SÖYLEŞİ SARE DAVUTOĞLU İLE ları çok ciddi zorluklardan bahsediyorlar. Türkiye örneğinde de, bütün dünyada da herhalde biraz daha siyaset erkek işi olarak görüldüğü için belki bir takım engeller oluyor. Hanımların birbirine yardım etmesi kolaylaştırıcı bir faktör olabilir. Bir de vizyon sahibi liderlerin, yöneticilerin olması bu konuda hanımların önünü açacaktır. Elbette ehil olduğu halde bir hanım haksızlığa uğruyorsa hakikaten karşısında durmamız lazım. Ehliyet çok önemli, kadın kontenjanından bir yere gelmek doğrusu beni mutlu etmezdi. çirmek zorunda olmam nedeniyle bütün gezilere katılamıyorum. İmkân olsa, şartlarım el verse elbette katılmak isterim. Her şeyden önemlisi eşime destek olmak için isterim. Çok yoğun bir hayatı var. Rahat sohbet etme imkânı en çok uçakta oluyor çünkü telefon yok, başka şeyler yok, toplantı yok, onun için doğrusu kaçırılmaması gereken fırsatlar… Bazen, kadının adaylığı söz konusu olduğunda ehliyet konusu, erkeğin aday olduğu durumlara göre daha çok ön plana çıkabiliyor… Şu an da ilgilendiğim ve beni çok heyecanlandıran projeler var. Okullarımızda çocuklarımıza sivil toplum şuurunun verilmesi çok önemli ve bunu Adalete aykırı bir şey. Adaletle ve ehliyeti aslında bizim çok önemsememiz gerekiyor. Bu güne kadar böyle yapıldı deyip yanlış tutumları devam ettirmemek lazım. Biz doğru davranırsak bir zaman içerisinde doğru bir gelenek oluşacaktır inşallah. Dışişleri bakanlarının eşlerinin yurtdışı gezilerine katılması, devlet geleneği olsa da eşinizle çok fazla gezilere katılamıyorsunuz galiba. Diğer çalışmalardan vakit bulamadığınızdan mı? Çok güzel ve önemli bir gelenektir. Çünkü farklı bakış açıları katıyor, daha sıcak bir ilişki kurulmasını sağlıyor. Çok güzel dostluklar oluşabiliyor eşler arasında da. Ben maalesef hepsine katılamıyorum ama ayda bir ya da iki geziye katılmaya gayret ediyorum. Biraz da gidilen yerin önemi, bizim o zaman dilimindeki koşullarımız bunu belirliyor. Çok uzun seyahatlerde Bakan Bey’in yanında olmaya çalışıyorum ihtiyacı olduğunu düşünerek. Fakat oğlum 16, kızım 12 yaşında, bana ihtiyacı olan yaşlardalar şu anda. Onların varlığı hem de haftada bir veya iki günü İstanbul’da ge- 18 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 Sizi heyecanlandıran bir projeniz var mı? Gerçekleştirmeyi düşündüğünüz proje varsa bizimle paylaşır mısınız? hep hayal ediyorum. Çocuklarımın okuduğu okullarda da bunu yöneticilere hep önerdim, ama bunun eğitim sistemimiz içerisinde yer alması gerekiyor. Batıda birçok okulda var, bizde de bazı okullarda, çocukların yaptığı sosyal faaliyetler, yardım faaliyetleri başarılarına olumlu oranda yansıyor. Karne notlarına yansıyor. Bunun yaygınlaşarak eğitim sisteminde yer alması için bir şeyler yapabilmek gerçekten benim için çok güzel olurdu. İnşallah o imkân olur. Çünkü bu faaliyetler çok yönlü bir eğitim oluyor. Kendiniz için de çok ciddi bir eğitim oluyor. Birisine yardım etmiş oluyoruz görünürde, ama en büyük yardımı kendinize ediyorsunuz. Daha çocukluk yaşlarında bu duyarlılığı çocuklarımıza verebilirsek, birçok SÖYLEŞİ sorunu aslında ortaya çıkmadan önlemiş oluruz. Şiddeti de önlemiş oluruz, toplumda birbirine yabancılaşmayı da önlemiş oluruz. En önemlisi adaletsiz gelir dağılımını önlemiş oluruz. Şu anda içinde bulunduğum projelerden Konya’da sivil toplum örgütlerinin ortaklaşa yürüttüğü, geçtiğimiz Dünya Kadınlar Günü’nde start alan bir proje var: “Bizim Çoçuklar” projesi. Bu proje beni gerçekten heyecanlandırdı. Farklı kuruluşların bir arada yaşama, bir arada çalışma kültürünü edinmesi açısından çok önemsiyorum. Bir de şu anda Van Erciş’te kız yurdu yaptırıyoruz. Bitmesini ve hizmete açılmasını sabırsızlıkla bekliyorum. Oradaki kızlarımızın eğitimine önemli bir katkı sağlayacak, güzel örnek olacak bir yurt yapıyoruz. O da MEB’e devredilecek. Pakistan’a verilmiş bir sözünüz vardı, orada 15 gün doktorluk yapacağınız bir projeniz vardı? Yüreğimin yarası. Kendimi çok kötü hissediyorum bu konuda. Maalesef yerel şartlar bizi çok aksattı. Birkaç kez zemin uygun olmadığı için vb. nedenlerle hastanenin kurulması planlanan yeri çok değişti. . Ancak çok şükür şu anda yer kesinleşti, TİKA inşaata başladı ve epey ilerletti. Baharda bitecek inşallah. Geçtigimiz haftalarda ilk kez Pakistan’a gittim ancak Gazze ziyareti nedeniyle Pakistan ziyareti kısa tutulduğu için inşaat bölgesine gidemedim. Tamamlandığında hastaneye gidip bir süre çalışarak, o insanlara yardım etmek istiyorum inşallah. Teşekkür ederiz sizi çok yorduk. Çok güzel çok bereketli bir söyleşi oldu. Estağfurullah, ben teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Katıldığınız ziyaret ve gezilerden unutamadığınız bize aktarabileceğiniz bir hatıra ya da hatıralarınız, yaşadığınız ilginç olaylar var mı? Normal koşullarda gidip göremeyeceğiniz çok farklı yerleri, çok farklı insanları görme imkânımız oluyor bu görev nedeniyle. Ama hangi birini anlatayım bilemiyorum. Mesela; Somali çok çarpıcıydı. Basına da yansıdı, çok kötü durumda birkaç çocuk gördük. Çocuk doktoru ağlayarak Başbakanımızdan yardım istedi, daha sonra onların hastaneye naklini temin ettik, fakat bunlardan bir tanesi vefat etmişti yolda. Çok üzüldüm, insan hep kendi evlatlarını düşünüyor. Kaşgar çok etkileyiciydi. Doğu Türkistan’da, Arakan’da insanların umutsuz hali çok etkileyiciydi. Bosna’da savaş döneminde malum hanımların maruz kaldığı acılar nedeniyle dünyaya gelmiş çocukların bakıldığı bir yetimhane vardı, orası çok etkileyiciydi. O çocukların hali, büyük bir şefkatle onlarla ilgilenen yöneticiler, beni çok etkilemişti. Bir de tabi farklı kültürler var… Misal Güney Korelilerin bir bohçalama adeti var, her şeyi bir bohçaya sararak hediyeleri iletmeyi seviyorlar. Bazı Çin yemekleri bizimkilere çok benziyor. Çok ortak atasözü var, her dilde ortak irfanı, insanlığın ortak mirası var. Güney Afrika’daki Müslümanların yöneticileri Osmanlı’dan İslam’ı öğrenmek için bir öğretici talep ediyorlar. Hizmet için II. Abdülhamit zamanında gitmiş olan Ebu Bekir Efendi’nin torunları ile tanıştık. Mezarını araştırdık, bulduk. Bakan Bey de onun imarı için talimat verdi. Şehitliklerimizin bulunması, onların yeniden imar edilmesi, bunlar çok heyecan verici güzel hatıralar… Bir Malezya seyahatimiz oldu. Malezya’da uzun süre kaldığımız için orada çok sayıda dostumuz var. Malezya’nın da bir meyvesi var adı “Durian”. Çok keskin bir kokusu var. Kendisi oldukça büyük, dışı çok sert kabuklu ve çok sivri. Hatta ağaçtan başınıza düşse öldürebilir. Ona “meyvelerin kralı” diyorlar. Biz gittiğimizde uzun süre meyveyi yiyemedik. O kadar çok kokuyor ki herkes farklı şeylere benzetiyor kokusunu, fakat sevdiğiniz zaman ondan vazgeçemiyorsunuz. Yabancılardan da bunu yiyebilen çok az, bizde orada kalışımızın 3. yılında alıştık ve çok sevdik. Malezya ziyaretimizde biz seviyoruz dedik diye bütün arkadaşlarımız otele bu meyveden getirdiler. Reddedemiyorsunuz da, odaya kadar getirmişler, kat kat sarmışlar. Fakat kokusu o kadar etkili ki uçağa alınması yasak. Otellerde de balkon yok, camı açtım dışarıda bir yere de koydum fakat otelden söylediklerine göre ertesi gün bile otele gelenler buraya durian meyvesi gelmiş demişler. En son katıldığım Gazze ziyareti çok etkileyiciydi. O manzaralara şahit olup da insanın göz yaşlarını tutması mümkün değil. Dua edelim inşallah en kısa zamanda Gazze’de ve tüm İslam dünyasında gözyaşları dinsin, anneler babalar evlatlarını yitirmesinler. K A S IKMA-SAIR MA- A L IRKA L2I0K1 22 0 1 2 k o m ek 19 AİLE İÇİ İLETİŞİM ÇOCUK EĞİTİMİ Nasıl Sevelim “Yanlış davranış sistemi beş nesili etkiler” CANSU BER NA DEN İZ Uzman Psikolog [email protected] Anne baba sevgisi bir çocuk için temel gereksinimdir. Sevildiğini hisseden çocuk sevilmeye layık olduğunu anlar. Anne babadan gelen sevgi temel kaynaktır. Başka kaynaklardan gelen sevgi çocuğun sevgi ihtiyacını karşılamaz. Çocuğu ailesine bağlayan bağdır sevgi, ihtiyaçlar sevginin yerini alamaz. Sadece ihtiyaçları karşılanan çocuk ailesine bağlanamaz, ihtiyaçlarını kendi karşılayacak duruma gelince aileden uzaklaşır. Her anne baba çocuğunu 20 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 sever ama sevgiyi gösterme biçimleri farklıdır. Koşulsuz, karşılık beklemeden tutarlı bir şekilde verilen sevgi çocuklar tarafından daha iyi anlaşılır. Esirgenmiş Sevgi Her çocuk aynı sevgiyle karşılanmaz. Bazı kalabalık ailelerde ya da psikolojik problemi olan anne babaların çocuklarında çok büyük problemlere rastlanır. Çocuğun bakımı külfet gibi gelir. Bakım esnasında çocuk hırpalanır. Uzun süren ağlamalara tepki verilmez. Anne baba ve çocuk arasındaki duygusal kopukluk gittikçe artar. Ergenlik döneminde ağır davranış bozuklukları, bağımlılıklar vb. başka sorunlar da eşlik eder. Sevgiden uzak büyüyen çocuk yetişkin olduğunda ona sevgi gösterene tepki veremez. Bilmediği için anlamlandıramaz, hatta ona yardım etmek isteyen insanlardan dahi uzaklaşır. Devamında da hayatında olumsuz birliktelikler evlilikler yaşar, iyi bir ebeveyn olmaz. Doğru çocuk yetiştiremez. Yanlış davranış sistemi araştırmalara göre beş nesili etkiler. Ayrıca aşırı yaramaz ve dikkat eksikliği olan öğrenme güçlüğü olan çocuklara da özen ve ilgi gösterilmezse bu çocuklar, birey olduğunda topluma yer bulamaz. Ya bir suç makinesine ya da intihar gibi üzücü sonuçlanan vakalara dönüşür. Çocuklarımızı şımartma kaygısı ile sevgisiz, ilgisiz bırakmakta esirgenmiş sevgi grubuna girer. Bebeklik döneminde verilen sevgi çocuğu şımartmaz. Çocuk kucağa alınmalı, ağlayınca ilgilenilmeli, okşanmalı, öpülmelidir. Sevilmeye layık olduğunu anca bu şekilde bu dönemde anlar. Hayatının ilk kodları bu dönemde oluşur. Abartılmış Sevgi Bir dediği iki edilmeyen her istediği yapılan, çocukça kavgalarda bile çocuğu koruyan ailelerin tutumudur. Çocuk sürekli AİLE İÇİ İLETİŞİM birilerinin kucağındadır; anne, baba, büyükanne, büyükbaba sürekli çocuğun üzerine düşer. Her yaptığı onaylanır, kimsenin uyarmasına izin verilmez, hatta söylediği küfürler kötü sözler bile alkışlanır, uyarılmaz. Sürekli verilir verilir. Basitçe yapılabilecek şeyleri bile etrafındaki kişiler yapar. Yemeği yedirilir, ayakkabısı bağlanır. Bu çocuklar kendi düşünemeyen, üretemeyen bencil bireyler olur. Başkalarıyla iletişime giremezler. Daha doğrusu nasıl iletişime gireceğini öğrenememiştir. Yapamayınca da hırçınlaşır. Herkesin ailesi gibi davranmasını ister fakat aradığını bulamayınca ruhsal bunalımlara girer. Koşullu Sevgi Birçok anne baba çocuklarına eğitim vermek adına yanlış bir yol tutar. Onaylanmayı sevgi olarak algılayan çocuk, sürekli bunun için çabalar. Onaylanan davranışları sevgi sanır ve birey olduğunda onaylanmazsa iletişim kuramaz ve onaylayabileceği kişileri kendine yaklaştırır. Bu tutumdaki aile, çocuğa yaramazlık yapmazsa ders çalışırsa, uslu olursa sevilebileceğini benimsetir. Ebevennler şöyle cümleler kurar; “-Kardeşine vurursan annen olmam.” “- İyi notlar alırsan sana güvenirim.” “-Ders çalışırsan hep severim.” Ve daha birçok yanlış mesaj çocuğun bilinçaltına gider. Koşulla olan şeyin sevgi olması imkânsızdır. Sevgi koşulsuzdur ve aile koşulsuz sevebilecek yegâna kalemizdir bizim. Bunu hissetmeyen çocuk kaygılı, kendine güvenemeyen, eleştirilmek istenmeyen birey haline dönüşür. Onaylanmak için aşırı taviz verirler. Bu şekilde koşullu sevgi verilen çocuklar, çocukluk döneminde tacize de açık olabilirler. Yavrunuza sevginizi verirken likle onunla geçirilmeli, birlikte bir şeyler yapılmalı. Sevgimizi verirken; -Çocuğa gülümsemeli, gözlerine bakmalı, kucaklamalı, okşamalı, sarılmalı. -Kesinlikle öpülmeli, seni seviyorum, sana güveniyorum, sana inanıyorum gibi destekleyici cümleler kurmalı. -Günün belirli bir bölümü kesin- -Birlikte oyun oynanmalı, yaş grubuna göre fikri alınmalı ve tercihlerini desteklemek adına bizim için uygun olan iki seçeneği ona sunarak karar verdirmeli, onun verdiği kararı uygulamalı. Örneğin; yemeği balkonda mı içerde mi yiyelim ne dersin? gibi sorular sorulmalı. -Özel günlerde hatırlanmalı, mezuniyet, okuma bayramı gibi başarılarında yanında olmalı. -Kesinlikle sohbet edilmeli. Çocukluk anılarını anlatmalısınız. Kendi yaşadığı zorlukları sizinde yaşadığınızı, atlattığınızı bilmek onu rahatlatır ve zor zamanlarında fikir almak için size başvurur. Verilen hiçbir emek çocukta karşılıksız kalmaz. Bazı küçük sabırsızlıklar yaşanacak güzel anları mahveder. Çoğunlukla bir daha tekrarlanmayan hatalar, çocuğun o masum zihninde unutulur affedilir ve güzel şeyler daha fazla yer aldıkça size daha da yakınlaşır. Aşkla, sevgi ile yaratılan insana sadece sevgi iyi gelir, sevgi can verir. Yeni bir başlangıç yapmak için asla geç değildir. Hemen, şimdi ona bakın, gülümseyin ve başlayın… K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 21 GEZELİM - GÖRELİM KONYA’NIN ŞİFA MERKEZİ: ILGIN ILGIN Bir tarih, kültür ve şifa şehri: Kim istemez koskoca Sultan Alaaddin’in romatizma hastalığına şifa aramak için gittiği bir şehirde konaklamayı. Yahut Hz. Mevlana’nın sayfiye şehirlerinden birisinde hem serinleyip hem de terlemeyi. Ilgın’dan söz ediyoruz. Bu ilçede tarihin izlerinde yürüyebilir gezdikten sonra kaplıcalarına gidip tüm yorgunluğunuzu atabilirsiniz. ELİ F ÖZPI NAR Fotoğraf Z E K İ O Ğ U Z Soğuk kış aylarının gelmesi ile soğuktan gözü korkup aman sıcacık evimizden çıkmadan kışı geçirelim diyenler için sizi üşütmeyecek hatta ısıtırken şifa da verecek bir “gezilecek yer” öneriyoruz. Bu yer Konya’ya 90 kilometre mesafede kaplıcalarıyla meşhur ilçemiz Ilgın. Tarih boyunca önemli uygarlıkları barındırmış olan Ilgın’daki şifa kaynağı kaplıcalar, burayı ziyaret edenlerin dertlerine derman oluyor. İlçenin 2 km. kadar batısında, Konya-Akşehir karayolu üzerinde, Hamam dağı eteklerindeki tarihi kaplıcayı, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden kiralayan Ilgın Belediyesi işletiyor. netleniyor. Buraya her yıl çeşitli yerlerden şifa bulmak amacı ile birçok yerli ve yabancı turist geliyor. Bölgede, günübirlik gelen ziyaretçilerin yararlanabileceği havuzların yanı sıra uzun süreli kalmak isteyenler için de termal oteller bulunuyor. Bu otellerdeki odalarda da kaplıca suyu akıyor. Rum Evleri ILGIN, BİR MEDENİYETLER MOZAİĞİ KAPLICA MI HAMAM MI? Kaplıcalar, hamam olarak görülmemeli. Çünkü kaplıca, hamam değil şifa gücüne sahip yeraltı su kaynaklarıdır. Tarihi Ilgın Kaplıcası da, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenli olarak de- 22 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 NE YENİR? Ilgın’da da Konya’da olduğu gibi etli ekmek meşhurdur. Köy kahvaltısı oldukça lezzetli oluyor. Doğal peynirden, reçelden, yumurtadan oluşan bu kahvaltıya bayılacaksınız. Ilgın, Kral Yolu üzerinde bulunması nedeniyle tarih boyunca önemli bir konuma sahip oldu. Milattan önce 1500 yıllarından başlayarak sırasıyla Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Roma ve Bizanslıların egemen olduğu bölge, 1077’de Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleymanşah tarafından fethedilir ve başkent Konya’nın önemli bir su şehri olur. Haçlı seferinde birçok kere yağma edilse de, Alaaddin Keykubat ve Gıya- GEZELİM - GÖRELİM Yeşil Göl NEREDE K ALINIR? Ilgın’a gidecekler şanslı, çünkü ilçeye gelenleri ağırlamak için oteller, moteller ve apart daireler mevcut. Dilerseniz kaplıca suyu olan odaları kiralayarak kendi odanızda şifa bulabilirsiniz. Ilgın Kaplıca Tesisi 570 yataklı. Buradaki oteller, 2 ve 3 yataklı banyosuz odalar içinde mini buzdolabı, dahili telefon bulunuyor. En güzel imkanları sağlayanlar ise: 3 er yataklı, içinde banyo, TV, buzdolabı ve dahili telefon olan odalar… Eğer öğrenciyseniz ya da macera tutkunu iseniz ve oteller pahalı diyorsanız çadır kurmak da biçilmiş kaftan. Ilgın Kent Müzesi Düğünlerde giydikleri yöresel kıyafetleriyle Ilgınlı kızlar K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 23 GEZELİM - GÖRELİM KONYA’NIN ŞİFA MERKEZİ: ILGIN seddin Keyhüsrev zamanında yenilenir. Alaaddin Keykubat ve vezir Sahip Ata tarafından yapılan hamam sayesinde Ilgın kaplıca şehri olarak tanınır. Bu yüzden Sahip Ata kaplıcası olarak da bilinmektedir. Kaplıcadaki tesis, günümüze gelinceye kadar, birçok kez onarım görmüş. 1300’lü yılların başından itibaren önce İlhanlı valileri tarafından yönetilen bölge daha sonra Eşrefoğulları Beyliği’ne daha sonra da Hamitoğulları’nın eline geçer. 1381 yılında ise Osmanlı Padişahı I. Murat’a satılır. 15. yüzyıl başlarında Osmanlı-Karamanlı mücadelelerine tanık olur. 1467 yılından itibaren kesin olarak Osmanlı Devleti topraklarına katılır. Ilgın fatihi bizzat Fatih Sultan Mehmet’tir. Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde kaplıcasından dolayı “Âb-ı Germ” olarak isimlendirilen Ilgın Kaplıcası, Romalılar devrinde kullanılsa da mimari yapı, Alâeddin Keykûbad’ın emriyle Mimar Cemâleddin’e yaptırılır. 42 derece olan suyu Hamam Dağı eteklerinde güneyden kuze- ye doğru uzanan alüvyon tabakası ile örtülü bir kırık üzerindedir, su yöresel olarak söylenen Hamam Dağı’nın eteklerinden çıkar. İçeriğinde Potasyum, Sodyum, Amonyum, Kalsiyum, Magnezyum, Demir, Alüminyum, Klorür, Nitrat, Sülfat ve hidrokarbonat gibi kimyasal özellikleri içinde taşıyan şifa kaynağı kaplıca suları berrak, renksiz ve kokusuzdur. Göz hastalıkları, egzama, cüzzam, felç hastalıkları, bers (Abraş) hastalıkları, sinir hastalıkları, akciğer iltihaplanmaları, böbrek ve idrar yolları hastalıkları, kadın hastalıkları, her türlü iltihaplanma ve yara iyileşmelerine, deri ve cilt hastalıklarına, romatizmal gibi hastalıklara iyi geldiği söylenir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Selçuklu Devleti Sultanlarından Alaaddin Keykubat’ın romatizma (Nikris - Ayaksızısı) hastalığına yakalanmasından dolayı yapılan tavsiye üzerine Ilgın Kaplıcası’na geldiğini, kaplıcada hastalığına şifa bulduğunu, sağlıklı şifa dağıtan su olmasından dolayı var olan inşaatın üzerine bir kubbe yaptırdığını yazar. Mevlana’nın da her yaz Ilgın’a Külliye, yakın zamanda geçirdiği restorasyondan sonra Ilgın’ın geçmişle olan bağlantısını daha da kuvvetlendirdi. 24 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 gelerek kaplıcadan yararlandığı, hatta Mesnevi’nin bazı bölümlerini burada yazdığı söylenir. AŞAĞI ÇİĞİL KAYNAK SUYU Ilgın’a bağlı, Aşağı Çiğil kasabasının, Kumdöken veya Üzüm Çubuğu adıyla anılan yöresinde; çamlık içinde bulunuyor. Kaynak suyu, böbreklerinden rahatsız olanların şifa aradıkları bir merkez durumunda. Mahallinden içilmesi veya taşınarak kullanılması durumunda, böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu söyleniyor. Konya’dan ve başka yörelerden gelen kişilerin başlıca uğrak yeri... TARİH, YOLUNUZUN ÜSTÜNDE Tabii ki Ilgın sadece kaplıcadan ibaret değil. Çavuşçugöl kenarında, Hamam Dağı olarak adlandırılan alanda ve Ilgın’ın güneyinde yer alan ormanlık mahallerde piknik yapma, avcılıkla meşgul olma, yürüyüş turlarına çıkma imkânı bulunuyor. Antik çağlardan günümüze gelen bir yerleşim yeri olması, ilçeyi tarihten günümüze uzanan izleri görmeyi ve Lala Mustafa Paşa Külliyesi içindeki bedesten bugün de geçmişteki canlılığını sürdürüyor. GEZELİM - GÖRELİM lama amacıyla yapılan bu külliyenin ağırlık noktasını, çarşı ve kervansaray teşkil ediyor. Zamanının önemli ilim ve ticaret merkezlerinden biri olan Lala Mustafa Paşa Külliyesi’nde; cami, sıbyan mektebi, çarşı, medrese, hamam, kütüphane, şadırvan, sebil gibi zamanın gereksinimlerine uygun bölümler var. Külliyenin çarşı kısmı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tamir ettirilmiş. Gerçekleştirilen bu onarım sonucunda bu kısım, günümüzde kapalı çarşı olarak kullanılıyor. Ilgın’da yaşayan Nogaylar, bugün de geleneklerini sürdüyorlar. Kadınlar ve erkekler evlerde yaptıkları süs eşyalarını satışa sunuyorlar. gezmeyi sevenler için de ideal kılıyor. Ayrıca gezilmeye değer çok sayıda cami, türbe ve tarihi eser yer alıyor. Mustafa Paşa Külliyesi, Pir Hüseyin Bey Camii, Şeyh BedreddinTürbesi, Handevi Kandevi Zaviyesi ve Türbesi’dir. Yakınlardan geçerseniz, herhangi bir rahatsızlığınız olmasa bile; bu güzel ortamı yaşamak için, mutlaka buraya uğrayın. Ilgın’da gezilecek çok önemli yerler var elbette ama bunların içinde öne çıkanlar ise şöyle: Lala Lala Mustafa Paşa Külliyesi: Lala Mustafa Paşa Külliyesi, 1576– 1584 yılları arasında “Kıbrıs Fatihi” olarak bilinen Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Ilgın’ın coğrafi konumu da ön planda tutularak ticari ve konak- Çavuşçu Gölü, Ilgınlılar için büyük bir nimet. Balıkçılık yapan halk, geçiminin bir bölümünü bu yolla sağlıyor. NA SIL GİDİLİR? Ilgın, önemli kara ve demir yolları üzerinde kurulduğundan bu yollar Ilgın’ın gelişmesini sağlamış. Ilgın’a trenle veya Konya otogarından kalkan ilçe otobüsleriyle gidebilirsiniz. Otogara gitmek uzun iş diyorsanız, Yeni İstanbul Caddesi üzerinden geçen Ilgın otobüslerine de binebilirsiniz. Handevi Kandevi Zâviyesi ve Türbesi: Kaplıca yanında, Sahip Ata Fahreddin tarafından yaptırılan zâviyeden günümüze hiçbir şey ulaşmamışsa da türbe hala ayaktadır. Şeyh Bedreddin (Sadeddin İsa) Türbesi: Şeyh Bedrettin mahallesinde bir evin bahçesinde bulunuyor. Pir Hüseyin Bey (Çukur) Câmii: Çarşı içinde kendi ismiyle anılan mahalledeki câmi, zeminden 1,5 m. daha aşağıda kaldığından, halk tarafından Çukur Câmi adıyla anılmaktadır. Selçuklular döneminden bugüne kadar ayakta kalmıştır. Sungur Bey Türbesi: Mahmuthisar köyünün 4 km kuzeyinde, Ilgın ovasına hâkim bir tepede bulunan türbenin Karamanoğulları dönemine ait olduğu biliniyor. Türbe bakımsız virane bir şekilde sizleri karşılar. Redif Taburu Merkez Konağı (Eski Askerlik Şûbesi): Konağın 1310/1894 tarihinde yapıldığı, Konya Salnâmesi’nde belirtilir. Kesme taş malzemeli konak, sofalı Türk evi planındadır. Kuzeydeki taş merdivenlerle girilen konak, 2011 yılında restore edildikten sonra müze ve bayramlarda kullanım için açılıyor. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 25 KİTAP BU AY NE OKUSAK? Hayata Mevlâna penceresinden bakmaya ne dersiniz? İçindeki hakikati keşfetmek, farkındalık kazanmak ve değişimi bir an önce başlatmak isteyenlere Mevlâna konulu kitaplar… MESNEVİ, KURAN’IN AŞK KANIYLA YAZILMIŞ BİR TEFSİRİ Başlıktaki ifade Sezai Karakoç’a ait. Karakoç, Mesnevi’nin ateşi kül bağlamamış vahyin sıcaklığını yüreğinde yaşatan bir yorum olduğunu ifade eder. Her bir unsuru Ahiretten bir koku taşır Mesnevi’nin. Karakoç, Mesnevi’nin neden Türkçe yazılmadığına hayıflanmanın doğru olmadığını söyler. Mesnevi Türkçe yazılmış olsaydı, ne kadar büyük olursa olsun zaman içinde eski bir edebiyat metni olarak karşılanacaktı. Hâlbuki Farsça söylenmekle bir yandan Anadolu dışındaki dünyaya sürekli olarak seslenme imkânını sürdürmüş, öte yandan her yüzyılın canlı Türkçesine çevrilerek Anadolu’da devamlı olarak çağdaş olmuştur. Böylece büyüklüğün ve güzelliğin son sınırında da olsa bir mermer 26 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 heykel gibi geri çağlarda kalmamış, her çağ bir çocuk gibi doğmuş, büyümüş, yaşamış, sonra bir sonbaharda yerini yeni, canlı ve genç Mesnevi’ye bırakmıştır. Hepimiz, ufkumuzda hiç değişmeden duran bir Mesneviyle, bir de her çağ onun açılan bir kıvrımı gibi gelişen Mesnevi tercümeleri ve şerhleriyle karşılaşmış, her karşılaşmada da canlı bir kerametin diriltici serin bad-ı sabasını yüzümüzde duymuşuzdur. Mevlâna, bu büyük eserinde dinî ve ahlâkî görevlerden devlet yönetimine, iş hayatından sağlığa, alışverişten savaşlara, felsefe ve ilâhiyattan psikolojik ve sosyolojik analizlere, evrenin yaratılışından atomların yapısına kadar her çeşit konuyu en güzel yorumlarla, en etkili ve ikna edici delillerle okuyucuya sunar; edebî bir üslûpla enine boyuna tahlil eder. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, “böylesine önemli bir başucu kitabını, eşsiz bir kaynağı, daha geniş kitlelerle buluşturmayı kendimiz ve kültürümüz için bir ödev telakki ederek, kurumsal sorumluluğun gereğini yaptıklarını” belirtiyor. Bu inançla başlattığı “Mesnevi’yi 20 dilde tercüme” çalışmasında hedefi 50 dile çıkarttıklarını söylüyor. KİTAP LİMANDA KALMA, GEMİYE BİN! “Dua edebiliyor olmak bile aslında bir bakıma gemiye girmiş olmak demektir; kaptan köşküne henüz ulaşamamış olsak da en azından limanda kalmadık. Kaptan köşküne ulaşmak istiyorsak da onun zaman ve şartlarına uymalıyız. Gemiye giremediysek işte o zaman asıl kaybedenlerden oluruz. Bu nedenle, insanın dua edebilmesi bir bakıma Rabbinin sahil-i selamete götüren gemisinin bir ferdi olduğunun göstergesidir. Bir kulluğun, bir aidiyetin göstergesidir. O nedenle dua edebiliyor olmak da bizim sahiplenildiğimizi kabul edildiğimizi gösterir.(sf.106)” Üsküdar Ü. Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu kitabında Mevlâna’yı günlük hayatta bize yol gösterecek bir rehber olarak tanımamız gerektiğini, içimizdeki hakikati görmemizi, farkındalığımızı artırmamızı sağlayacak önerilerle, Mesnevi’yi modern psikoloji tarafından da kabul gören bir anlayışla kalbe ve ruha nasıl şifa olabileceğini anlatıyor. Kitapta Tarhan, “Gerçek özgürlük nedir? Bencillik ve vericilik arasında sınır nasıl çizilir? Celal ve Cemal’i bir dengede tu- tarak Kemal’e ulaşmanın yollarını nasıl bulabiliriz? İlişkilerde güven sorununu nasıl aşabiliriz? Başkalarının hakkımızdaki düşüncelerini hiç önemsememek doğru veya mümkün mü?” gibi sorulara ve daha pek çok soruya cevap arıyor. Mevlâna’dan ilham alarak yazdığı şiirsel metinde de; “İnsanın gözü kördür ışık olmadıkça, Aşkın gözü kördür gerçekler olmadıkça, Aklın gözü kördür ahlak olmadıkça, Hırsın gözü kördür terazi olmadıkça, Şöhretin gözü kördür tevazu olmadıkça, Gücün gözü kördür erdem olmadıkça, Paranın gözü kördür insaf olmadıkça, Menfaatin gözü kördür empati olmadıkça, Adaletin gözü kördür hakkaniyet olmadıkça, Tabibin gözü kördür tıp etiği olmadıkça, Medeniyetin gözü kördür bilgelik olmadıkça...” Bilgi çağından bilgelik çağına geçerken Mevlâna’ya çok ihtiyacımız var. Çünkü DNA’larımızda iyilik ve kötülüğü kodlayan genler yok. Hayatta yol gösterici arayanlara Mevlâna ile bilimi birleştirmek gibi bir seçenek sunmaya çalıştım. Aklın rehber olduğu günümüzde kalbe bir yolculuk yapmak isteyenler bu kitabı dikkatle okumalıdırlar. İnsanlık Mevlâna’yı yeniden keşfediyor. Çünkü onun öğretisi yaşadığı zamana hapsedilemeyecek kadar evrensel. Prof. Dr. Nevzat Tarhan bu düşünceden hareketle Mesnevi Terapi adlı kitabında, Mesnevi’nin çağları aşan bilgeliğini inceliyor. İçindeki hakikati keşfetmek, farkındalık kazanmak ve değişimi bir an önce başlatmak isteyenlere… Mesnevi Terapi Prof. Dr. Nevzat Tarhan / TİMAŞ MEVLÂNA GÖZÜYLE ALLAH RESÛLÜ Yüce Yaradan’ın en parlak aynası Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Allah Resûlü, kâinâtın yaratılış sebebidir. O, vücut âlemine inen ilk nurdur. O, ilk insan, ilk peygamberdir. O, gönüller sultanı, resûller imamıdır. Varlık bahçesinin en lezzetli meyvesi, cennetin kendisidir. İlâhî aşkın insan şeklindeki zuhûru, o Hakk’ın sönmez güneşi, sönmez nurudur. O batışı olmayan güneş, akşamı olmayan sabahtır. O ölümsüz ömürdür. O, nübüvvet zincirinin son halkası, peygamberlik takviminin ilk ve son yaprağıdır. O, vahyin güldestesi, Hakk’ın sesi, ilâhî âhengin bestesidir. Onun sevgisi, dünya ve âhiret sermayesidir. O, rahmet güneşi, “Ve biz seni parlak bir ışık olarak gönderdik” ayetinin ışığıdır. O yerin, göğün nurudur; nurun kaynağı ve daha ötesidir. Ona sığınan iki dünya saadetine kavuşur. Ona iltica eden -diken bile olsa- yanmaktan kurtulur. Çünkü o gülün gölgesinde ve emniyettedir. Mevlâna’nın gözünde, Allah Resûlü Nuh’un gemisidir: “Dünya deniz kesilse, Nûh’un gemisi batma derdine düşer mi hiç? O geminin kaptanı Allah’tır” der. “Benim Peygamberimin yolu aşk yoludur. Ben aşk çocuğuyum ve benim anam aşktır” diyen de odur. Bir muhabbet velîsi Hz. Mevlâna’nın aşk hakkındaki en önemli K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 27 KİTAP BU AY NE OKUSAK? sözlerinden biridir bu beyit. Allah Resûlü’nün yolunun toprağı olmakla en büyük şeref sahibi olduğunu anlatan Mevlâna Muhammed Celâleddîn-i Rûmî ile Hz. Peygamber arasındaki irtibatı öne çıkarıyor bu kitabında Ö. Tuğrul İnançer. “Allahu Teâlâ ‘Müminler Allah’ı şiddetle severler’ buyuruyor. Şiddetle sevmenin adına ‘aşk’ derler yâhu. ‘Eşeddü hubben lillah.’ İşte Kur’ân-ı Kerîm’deki aşkın târifi. Hz. Peygamber ise ‘Sevdiğinin adı geçip de depreşmeyen mürüvvetsizdir’ buyuruyor. Tasavvuftaki unsurlardan biri olan aşkta, sembol şahsiyet Hz. Mevlâna’dır. Bütün tasavvuf ekollerince ‘Âşıkların Sultânı’ olarak kabul edilir. Ötekiler peki? Onlar da öyledir ama sembol odur. Ve Hz. Mevlâna’nın aşkı, Resûlullah Efendimizin aşkından asla farklı bir şey değildir...” Ö. Tuğrul İnançer kendine has, açık ve dikkat çekici üslubuyla Hazreti Mevlâna: Bir Muhammedî Âşık’ta Mevlevîlik, Hz. Mevlâna ve Hz. Peygamber hakkındaki sorular yelpazesine muhabbet vurgusuyla sıra dışı cevaplar veriyor. “Hz. Mevlâna’nın Şems-i Tebrizî’den önceki mürşidleri kimlerdi? Hz. Şems’i anahtar yapan özellik nedir? Hz. Mevlâna’nın ilkeleri nelerdir? Hz. Mevlânâ hakkında faaliyette bulunmak için onu sevmiş olmak yetmez mi? Bunun için Mevlevî olmak, icâzet almak mı gerekir?, Mevlevî olmak için nasıl bir yol izlenmeli? , “Bir ayağım merkezde, bir ayağım yetmiş iki millette” sözünün anlamı nedir? Nefs nedir, seyru sülûk ve mârifet ne anlama gelir? İbn Arabî ile Hz. Mevlâna karşılaştırılabilir mi?” sorularına cevap arayanların tatmin edici cevaplar bulabilecekleri bir eser…mârifet ne anlama gelir? İbn Arabî ile Hz. Mevlâna karşılaştırılabilir mi?” sorularına cevap arayanların tatmin edici cevaplar bulabilecekleri bir eser… Bir Muhammedi Aşık: Hz. Mevlana Ö. Tuğrul İnançer / Sufi Kitap Yayınları DİYAR-I MEVLÂNA Medeniyetlerinin birbirini anlama çabasında ciddi bir rol üstlenen Türkiye’nin sanat ve kültür merkezlerinden biri olan Konya; nadide sanat eserlerinin yanı sıra, Mevlâna Müzesi gibi bir bereket kaynağını da bünyesinde barındırmaktadır. Tarihî eserleri bakımından sayılı Türk şehirleri arasında yer alan Konya, Selçuklulara başkentlik ettiği yaklaşık iki asır (1096-1277) zarfında altın çağını yaşamış; din, bilim ve edebiyatta, kültür ve sanatta büyük atılımlar gerçekleştirmiştir. Bu, kültür ve sanat birikimi bu eserle tanıtılmaktadır. Yerli yabancı gezginlerin, Konya ve Hazreti Mevlâna ile ilgili özellikle mekan bilgisi edinmek i s te ye n l e r i n m u t l a k a o k u m a s ı gereken bir kitap. Diyar-ı Mevlâna Murat Sülün / Kaynak Yayınları MEVLÂNA Mevlâna isimli eser, Mevlâna okumaya başlayacaklar için bir kılavuz niteliğinde. Mevlâna sabit bir portreye sığdırılamaz. Mutlaka ondan dışarı taşar. Hakikati kalbin saf aynasında bulan o büyük insan, bununla kalmamış bilgin ve bilge olmanın yanında arif olmayı da önermiştir herkese. 28 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 Mesnevi ise Karakoç’a göre; şüphesiz vahiy değil, ilhamın en üst derecesinde, son sınırındaki bir yücelmenin derlediği ve değerlendirdiği görülmemiş çiçeklerden oluşmuştur. Mevlana Sezai Karakoç / Diriliş Yayınları “Olduğun gibi kalma, gel ve değiş” diyen Mevlâna’nın düşüncesi, çok kısa ama oldukça etkileyici bir anlatımla özetlenmiş. BAK - YAP / KEÇE ÇİÇEK YAPIMI Yünden çiçek olur mu, olur BETÜL UĞUR LU Keçe Yapım Hocası Alavardı Hanımlar Lokali Merhaba Hanımlar; Bu sayımızda annelerinden kalan yünleri, ne yapsam atsam mı satsam mı diye düşünen ya da nerede o eski sağlıklı ürünler diye iç geçirenler için yünden nasıl keçe yapılır ve o keçe nasıl zarif bir çiçeğe dönüşür anlatmak istedik. Alavardı Hanımlar Lokali Keçe Yapımı kurs hocası Betül Uğurlu ise sizler için gösterdi. Malzemeler Yün, tül, çiçek kalıbı (karton veya plastik gibi sert bir malzeme üzerine çizilmiş çiçek şablonu), su, sabun, fırça, keçe iğnesi, sünger. 1- İşe çiçeğimiz için istediğimiz renkte yünü seçmekle başlayalım. Daha sonra yünlerimizi tülümüzün üzerine yayarak su ve sabun karışımımızla ıslatalım . 2- Islattığımız yünleri süngerimize sararak ileri geri yuvarlayarak yünü keçeleştiriyoruz. Yaklaşık 10-15 dk. süren bu işe tepme işlemi denir. işlemini yapıyoruz. Damar ve tohumlar birbirleriyle bütünleşinceye kadar tepilir. 6- Keçe iğnesi ve sünger yardımı ile çiçeğin çanak kısmı sertleşinceye kadar iğneleme işlemi yapılır. Üzerine yün sararak 20-25 dk. iğneleme işlemi devam eder. 1 2 3 4 5 6 7- Keçeyi çiçek formuna sokmak için 30 dk. çiçeğin yapraklarını sürekli oynamamız gerekir. DİKKAT Yün keçe haline dönüşüp işlendikçe küçülür. Bu yüzden kalıbımızı istediğimiz çiçek ebadından daha büyük hazırlayarak işleme başlamalıyız. 7 3- Keçeleşen yünümüzün üzerine çiçek kalıbımızı yerleştirip kenarlarından kesiyoruz. 4- Aynı şekilde yeşil renk yünden de yaprak hazırlayıp çiçeğin altına yerleştiriyoruz. 5- Çiçeğimizin damarları ve orta tomurcuklarını da hazırladıktan sonra tekrar tül üzerinde tepme K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 29 ÇOCUKLAR İÇİN İZLE YAP / KAĞIT TELKARİ Kağıtlardan YA Ş A R O T U R A N Ç Karatay Hanımlar Lokali El Sanatları Hocası 1- 2mm. genişliğinde renkli kağıtlarımızdan şeritler hazırlıyoruz. 2- Kesilen renkli kâğıt şeridin ucuna birazcık tutkal sürülüp kürdanın ucuna sarıyoruz. Yapacağınız şekil ve yere göre sıkı ya da gevşek sarabilirsiniz. 3- Sarılan şeridi kürdandan çıkartarak yine kürdan yardımı veya elimizle sarılan kısımları gevşetiyoruz. Çiçeklerin ortaları içinse şeritleri külah şeklinde kürdana sarıyoruz ve kürdandan çıkartınca geniş ucundan makasla biraz kesiyoruz. 4- Yapacağımız çiçek veya figüre nasıl şekil vermek istiyorsak ona göre kenarlarından sıkıştırarak şekil veriyoruz. 5- Hazırladığımız çiçek ve yaprakları kutumuza tutkal yardımıyla tanzim ediyoruz. (Beyaz tutkal kullanırsanız kuruduktan sonra rengi şeffaflaşacaktır.) 30 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 yepyeni bir dünya Malzemeler - Tığ ya da çöp şiş (Ahşap kürdan) - Makas ya da maket bıçağı - Cımbız (gerekli de olmayabilir) - Yapıştırıcı (Tutkal) - Renkli kâğıtlar - Kalem - Cetvel DVD’de İZLEYİN Kağıt Telkari yapımı ÇOCUKLAR İÇİN PİRİ REİS (1465-1470 / 1555) Muhiddin Pîrî, kesin tarihi bilinmemekle beraber 1465-1470 yılları arasında, Türk denizciliğinin önemli merkezlerinden biri olan Gelibolu’da dünyaya geldi. Babası Hacı Mehmet, amcası ise o dönemin ünlü kaptanlarından Kemal Reis idi. 11 yaşına geldiğinde önce korsan olarak işe başladı. 1487-1493 yılları arasında amcası ile birlikte Akdeniz’de korsanlık yaptılar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldılar. 1486’da Endülüs’te Müslümanların hâkimiyetindeki son şehir olan Gırnata’da katliama uğrayan müslümanlar Osmanlı Devleti’nden yardım isteyince o yıllarda deniz aşırı sefere çıkacak donanması bulunmayan Osmanlı Devleti, Kemal Reis’i Osmanlı Bayrağı altında İspanya’ya gönderdi. Bu sefere katılan Piri Reis, amcası ile birlikte müslümanları İspanya’dan Kuzey Afrika’ya taşıdı. Sonradan devlet hizmetine giren amcası Kemal Reis ile birlikte denize açıldı ve 14871493 yılları arasında çeşitli deniz savaşlarına katıldı. 1499-1502 yılları arasındaki harplerde gösterdiği başarılar nedeniyle Piri Reis’ten Türk Denizcilik Tarihinde bahsedilir. Yazdığı, denizciliğin ilk kılavuz kitabı olan Kitab-i Bahriye isimli kitabıyla hükümdarın beğenisini kazandı. Bunu bugün elimizde sadece ilk parçası bulunan ve Kuzey Amerika haritası diye adlandırılan İkinci Dünya haritası izledi. Bu başarıları düşmanlarını kızdırmıştı. Özellikle Basra Beyler Beyi Paşa Pîrî’nin donanmayı Basra’da terk ettiği haberini İstanbul’a ulaştırdı. Mısır Valisi Dukayin-zâde Mehmed Paşa da bu görüşlere katılınca, yaşı seksenin üzerinde olan Pîrî Reis 1555 yılında Kahire’de idam edilmiştir. BUNL ARI BİLİYOR MUYDUNUZ? Balıklar su içer mi? Köpek balıklarında su hem ağızdan hem de ilk solungaç yarığından alınır. Tuzlu su balıkları su içtikleri halde, tatlı su balıkları su içmezler. Gerekli su ihtiyaçlarını solungaç zarlarından osmozla alırlar. Balıklar uçar mı? Uçan balıklar çok gelişmiş olan göğüs yüzgeçlerini açarak bir-iki dakika su üstünde uçabilirler. Yaşadığı yerlerde su kuruduğu zaman balçığa gömülüp akciğer solunumu yapabilen, sürünerek gölden göle geçebilen, kısa bir süre havada uçabilen, elektrik ve ışık ürete- bilen çeşitli balık türleri mevcuttur. Balıkların dili var mı? Balıklarda dil yoktur. Olanlarında da gelişmemiştir. Sazanların ağzı içinde çok kalın kastan yapılmış yastık şeklinde bir yapı bulunur. Bu organ tat almaya yarar. Balıklar bazı maddeleri memelilerden daha iyi ayırt edebilirler. Balıkların bıyığı ne işe yarar? Dokunma duyusunda bıyıkların rolü büyüktür. Bıyıklar tat almada etkili olduğu gibi, besin bulma ve dokunma organı olarak da görev yaparlar. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 31 ÇOCUKLAR İLETİŞİM // İÇİN OYUN İLETİŞİM // BENİMLE OYNAR MISIN? SELAM VER Oyuncu Sayısı: 18-20 kişi Oyuncular el ele tutuşarak çember oluştururlar. Bir oyuncu ebe seçilir ve oluşturulan çember dışında dolaşır. Dolaşırken istediği bir arkadaşının sırtına dokunur ve aynı yönde koşmaya devam eder. Sırtına dokunulan oyuncu, ebenin koştuğu yönün aksine koşmaya başlar. Ebe ile nerede karşılaşırsa “el sıkışır, selam verir” ve aksi yöne koşarak yerini almaya çalışır. Ebe aynı şekilde arkadaşının yerini kapmaya çalışır. Açıkta kalan ebe olur ve oyun bu şekilde devam eder. TEKERLEMELER Fış fış kayıkçı Kayıkçının küreği Hop hop eder yüreği Akşama fincan böreği Sabaha bayram çöreği Benim evde etim var Bir de yaramaz kedim var Kedi eti yerse Annem beni döverse Ağlarım bende eee eee www.sonpeygambercocuk.info www.sonpeygambercocuk.info Hey Arkadaşlar; Size çoook beğendiğim ve sevdiğim bir internet sitesinden bahsetmek istiyorum. Bana da Caner söyledi, burada bir sürü oyun varmış. Caner en çok yılan oyununu sevmiş. Ben de yılan oyununu çok severdim amaa bilmediğim şeyler var. Hemen öğrenmek için “Peygamberim” sayfasındaki kitabı dinlemeye başladım. Neee, yanlış mı okuduuun? Haa haaa, hayır yanlış okumadın, hiç kitap dinlenir mi diye sorma. Bu sitede kitaplar dinleniyooor. Haydi size bol bol eğlenceler ben kitabı biraz daha dinleyeyim. Efendiiim siteyi söylemeyi mi unuttum. Tamam tamam söylüyorum işte; www.sonpeygambercocuk.info 32 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 o // İLETİŞİM HİKAYE GÜNLÜK Çiğdem’in Günlüğü “Bu rüyayı bana gösterdiğin için…” Son zamanlarda herkese kızar olmuştum. Kardeşim doğduktan sonra annem ve babam beni sevmiyor gibiydi. Okulda arkadaşlarım da benimle eskisi gibi oynamıyordu. Yine öyle bir gün eve geldim. Yemek yemeden, ödevlerimi yapmadan, dişlerimi fırçalayıp sütümü içmeden uyudum. Rüyamda çok güzel, sevimli bir ördektim ve gölün içinde yüzüyordum. Kafamı suya soktum ve gulk gulk… sesler çıkardım. Su ılık gelmişti. Sinirlendim. Gölün kurbağaları kaçıştı. “Su sıcak, serinleyemiyorum”, dedim. Aniden kar yağmaya başladı. Bu sefer de “suda dondum” diye sinirlendim. Kurbağalar, kuşlar, karıncalar benim ne kadar sinirli olduğumu biliyorlardı. Bu nedenle benden uzak duruyorlardı. Bunu o küçük karıncanın beni gördükten sonra yaprağın altına saklanması ve ona nedenini sorduktan sonra öğrenmiştim. Kimse benimle oynamıyordu. Küçük karınca bana, “Etrafına bak ve güzelliklerin tadını çıkar, bak mevsimlere göre her şey değişiyor”, demişti. Her şey aynı olsa, gölün suyu hiç soğumasa ya da hiç ısınmasa, güneş hiç parlamasa ya da hep parlasa hiç güzel olmazdı aslında. Ben yine sinirlendim ve o sinirle uyandım. Etrafıma baktım ve düşündüm. Karınca çok haklıydı. Yatağımın içine oturdum ve dua ettim: “Bizi bütün eksiklerimizle seven Allah’ım beni affet, insanları kırdığım içn ve annemi, babamı üzdüğüm için. Bana bu rüyayı gösterdiğin için sana şükürler olsun!” K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 33 DEĞERLERİMİZ BİRİKTİRME, YIĞMA TUTKUSU Yetecekle yetinmeyene ne yeter? N. SA Mİ MERCAN Biriktirme, çoğaltma tutkusu insanların hem dünya hem de ahiret mutluluğunun önündeki en büyük engeldir. Ne yazık ki modern insan, paylaşmadığı bir iyiliğin verdiği “tad” ve “huzur”la kalıcı mutluğu yakalamaya çalışıyor. İnsanoğlunun en büyük arzusu sürekli mutluluk içinde olmaktır. Mutluluk anlayışı ve insanları mutlu eden sebepler farklı olmakla beraber mutluluk; “gamsız, kedersiz, üzüntüsü olmayan bir hayat” şeklinde tanımlanabilir. Ne var ki böyle bir hayata tam anlamıyla ulaşmak mümkün değildir. Dağların bile yüklenmekten kaçtığı emaneti yüklenerek yeryüzünde Allah’ın halifesi olan insan sorumlu bir varlıktır. Kazanma-kaybetme ve ümit-korku içinde yaşar. Hal böyle olunca dünyada mutlak anlamda insanın mutlu olması 34 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 düşünülemez. Beyhaki’nin rivayetine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim ki yaratılmayan şeyi isterse, kendini yorar ve eline bir şey geçmez”. “Yaratılmayan şey nedir ya Resulallah?” diye sorduklarında “Bir günü tamamen sevinçli geçirmek” cevabını verdi.” Varsayalım ki bir insani maddi şeyleri her istediği zaman elde edebiliyor, sıhhati de yerinde, maddi yönden geleceğini garanti altına almayı başarmış, bu durumdaki bir kimsenin kendinde ve ailesinde problem olmasa bile sosyal ve siyasi gelişmelerden rahatsız olabilecek, hatta komşumuz Suriye’de yaşanan insanlık dramından elem duyacaktır. Ekonomik refah içinde yaşayan insanın etrafındaki olumsuzluklara duyarsız olması demek, tüm insani duygulardan sıyrıldığı anlamına gelir ki, bu dinin de insanlığın da kabul edebileceği bir durum değildir. Hem paylaşılmayan bir iyiliğin verdiği tad ve huzur ne kadar mutlu edebilir ki… ÇOĞALTMA TUTKUSU, MUTLULUĞU AZALTIR İnsanları mutsuz kılan sebeplerin başında dünyalık elde etme hırsı gelir. Arzular sonsuz, imkânlar sınırlı olduğu için nihai anlamda arzular tatmin edilemez. Sermayesi iman ve kanaat olan gönül zenginliğinden mahrum insanlar ölçüsüz bir şekilde biriktirme, çoğaltma yarışı içinde adeta kendilerini kaybetmektedirler. İman ve Salih amel ekseninden uzaklaşmış insanoğlunu, bu sevdasını neredeyse kaderi haline getirmiştir. Kurân-ı Kerim’de tutkuyla çoğaltma arzusu, kendini kaybedercesine biriktirme alışkanlığı “Kabirlere girinceye dek çoğaltma DEĞERLERİMİZ tutkusu sizi oyalayıp durdu. Yoo, öyle değil ileride bileceksiniz.” (Tekasür, 1-3) şeklinde kınanmıştır. Büyük müfessir, değerli mütefekkir Muhammed Esed “çoğaltma” anlamına gelen tekasürü şöyle açıklar: Tekasür; çoğaltmak için ihtirasla çırpınma, yani taşınır veya taşınmaz, gerçek veya hayali kazançları arttırma ihtirası anlamına gelir. Yukarıdaki bağlamda bu terim insanın daha çok konfor, daha fazla maddi servet, insanlar veya tabiat üzerinde daha güçlü otorite ve kesintisiz bir teknolojik ilerleme için çırpınma saplantısını ifade eder. Bu çabaların, başka her şeyi dışlayan bir şekilde aşırı bir tutku ile sürdürülmesi, insanı her türlü ruhi kavrayıştan ve dolayısıyla tamamıyla manevi-ahlaki değerler üstüne kurulmuş herhangi bir sınırlama ve kısıtlamayı kabullenmekten alıkoyar. Sonuçta fert ve toplumlar; iç tutarlılığını, dengesini ve her türlü mutluluk şansını yavaş yavaş yitirir. Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: ”Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minbere oturdu, biz de etrafında yerlerimizi aldık. Buyurdular ki: “Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin sizlere açılmasıdır” Bir adam (araya girerek söze karıştı ve): “Yani (nail olacağımız) hayır, şer mi getirecek?” dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu soru üzerine sükut etti. (Adamı “Sana ne oluyor da Resulullah’ın sözünü kesip, onunla konuşmaya kalkıyorsun? O sana konuşmuyor ki!” diye paylıyanlar oldu). Gördük ki, kendisine vahiy gelmekte. Derken vahiy hali açılmış, yüzündeki terleri silmekte idi. “Şu soru soran nerede?” diye söze başladı. Ve sanki adamı (sorusu sebebiyle) takdir ediyor gibiydi. Sözlerine şöyle devam etti: “Muhakkak ki, hayır, şer getirmez. Ancak derenin bitirdikleri arasında, ya çatlatarak öldüren ya da ölüme yaklaştıran bitki de var. Yalnız yeşil ot yiyen hayvanlar müstesna. Zira bunlar yiyip böğürleri şişince güneşe karşı dururlar, akıtırlar ve rahatça defi hacet yaparlar, sonra tekrar dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki, bu mal hoştur, tatlıdır. Ondan fakire, yetime ve yolcuya veren bu malın müslüman sahibi, en iyi olandır. Bunu hak etmeden alan, yediği halde doymayan kimse gibidir. O mal, kıyamet günü aleyhinde şahitlik yapacaktır.” (Buhari, Zekat- Müslim Zekat) Aslında ihtiyaçları çoğaltan ölçüsüz arzulardır. Zevklerin faturası ağır olmakta, geçici zevkler devamlı sıkıntılar doğurmaktadır. Sahip olduklarına sevinmeyip, sahip olmadıklarına üzülen insanlar ahmaktır. İnsan isterse pek çok mutluluk sebebini, şükrederek çok şeye sahip olduğunu fark edebilir. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 35 DEĞERLERİMİZ BİRİKTİRME, YIĞMA TUTKUSU Bize en güzel mutluluk reçeteleri sunan Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Sizden her kim nefsinden emin, bedeni sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcutsa sanki dünyalar onun olmuştur.” (Tirmizi, Zühd, 34) Yine Hz. Peygamber’in (sav) belirttiği gibi, ikamet edeceği bir eve, avretini örteceği bir elbiseye, katıksız bir ekmek ve suya sahip olan insanın şikâyet etmeye hakkı yoktur. Unutmayalım ki ateşe ne kadar odun atarsanız, ateş daha fazlasını ister. İhtiras ateşi de ancak iman, kanaat ve tevekkülle söndürülebilir. Hz. Peygamber (sav) mutlu olmanın formülünü şöyle belirtmiştir. Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana bakınca bir de kendisinden aşağıda olana baksın. Böyle yapmak; Allah’ın, üzerindeki nimetini küçük görmemenizi sağlar.” (Buhari, Rikâk, Müslim, Zühd) Rivayete göre Avn b. Abdillah şöyle dedi: “Ben zenginlerle düşüp kalkıyordum, o zaman benden daha heveslisi yoktu. Gördüğüm her bineği benimkinden daha üstün, baktığım her elbiseyi de benimkinden daha kıymetli görürdüm. Ne zaman ki bu hadisi işittim, fakirlerle düşüp kalkmaya başladım ve rahata erdim.” VAR OLANLA YETİNMEK Hz. Peygamber buyurdular: “Zenginlik mal çokluğuyla değil, gönül tokluğuyladır.” (Müslim, Zühd) Zengin ; kendi kendine yeten, başkasına ihtiyaç duymayan kimse demektir. Mutlak manada zengin, Allah’tır. Hadis’te de belirtildiği gibi zenginliğin esası çok mala sahip olmak değil, arzu ve heveslerden mümkün mertebe uzaklaşmış, azla yetinen bir gönüle sahip olmaktır. Var olanla yetinip ihtirassız yaşamaya da kanaat denir. İnsan nimet hususunda kendisinden geride olanlara bakarsa şükreder ve şikâyetten utanır, beterin de beteri var diyerek teselli olur. İbadet hususunda kendinden ileri olanlara bakar, imrenir, kendi kusurlarını giderip öndekilere yetişmeye çalışır. Yarışmaya değer olanlar güzelliklerdir. Kötülüklerden uzaklaşma, iyiliklere kavuşma yarışı en güzel yarıştır. Ebedi mutluluk ancak ebedi âlemde gerçekleşir. Hedefi Allah’ın rızasını kazanmak olan bir hayat her türlü sıkıntılara rağmen huzur ve mutluluk kaynağıdır. Zira böyle bir hayatta kaybetmek yoktur. Efendimiz (sav) bunu ne güzel belirtmiş: “Müminin hali ne kadar da hayret vericidir. Zira her işi onun için hayırdır. Bu hal sadece mümine hastır. Sevindirici bir şeyle karşılaşırsa şükreder, kazanır. Üzücü bir şeyle karşılaşırsa sabreder yine kazanır.” (Müslim, Zühd) Asıl kazanç da bu olsa gerek, zira ebedi mutluluğun yolu da buradan geçmektedir. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Sizden her kim nefsinden emin, bedeni sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcutsa sanki dünyalar onun olmuştur.” (Tirmizi, Zühd, 34) 36 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 DÜNYA/AHİRET SORULARI Bütün kelimeleri unutacaksınız ancak kendinize bir tanesini ayıracaksınız, deseler cevabınız ne olurdu? AHHH! 1964’de Samsun’un Terme ilçesinde doğdu. Samsun’da başladığı tıp öğrenimini İstanbul’da sürdürdü ve 1990 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Evli ve üç çocuk babasıdır. Çok sayıda kitabı bulunan Senai Demirci, radyo ve televizyon programları yapımcı ve sunuculuğu da yapmaktadır. SENAİ DEMİRCİ ile... 1. En Sevgiliniz Kimdir? Kızım. 9. En sevdiğiniz şiir nedir? Osman Sarı’nın Anestü Nara şiiri 2. Olmasa daha iyiydi dediğiniz şey nedir? Bu soru olmasa daha iyiydi (gülüyor). 10. Olmasından en çok korktuğunuz şey? Günah. 3. Sizi ne heyecanlandırır? Güzel bir şiir, güzel bir cümle, tatlı bir söz. 4. Heyecanınızı ne yok eder? Kabalık. 5. En sevdiğiniz ses nedir? Güzel bir okuyucudan Kur’an sesi. 6. En sevdiğiniz koku? Menekşe. 7. En sevdiğiniz kitap nedir? Kâinat. 8. Bugüne kadar izlediğiniz en iyi film? Ölü Ozanlar Derneği 11. Kendi mesleğinizden başka hangi mesleği yapmak isterdiniz? Müzisyen olmak isterdim. 12.Nerede yaşamak isterdiniz? İstanbul’da. 13. En çok tekrarladığınız şey? La ilahe İllallah. 14. Sevmediğiniz bazen sizi sıkıntıya da sokan huyunuz? Dağınıklığım. 15. Kahramanınız kim? Said Nursi. 16. Hayat zorsa kolay olan nedir? Uyumak. 17. Kendi paranızı bassanız ön ve arkasına kimin ya da neyin resmini koyardınız? Önüne bir ekmek, arkasına da su resmi koyardım. 18. Hayatınızın bir sloganı olsa sizi hangi slogan anlatır? Gelişi güzel. 19. En çok tekrarladığınız şükür ifadesi? “Haza min fazlı rabbi”, (Bu, Rabbimin lütfundandır) 20. Bütün kelimeleri unutacaksınız ancak kendinize bir tanesini ayıracaksınız, deseler cevabınız ne olurdu? Ahhh! 21. Amel defterinin son yaprağında ne olsun istersiniz? Af. 22. Öldükten sonra nasıl anılmak istersiniz? Sonrakiler için sadık bir lisan. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 37 NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA ESKİ MEKTUPLAR, KARTPOSTALLAR Ne mektup geliyor, ne haber senden Söyle de bileyim bıktın mı benden? Mektup deyince akan sular dururmuş. Nasıl durmasın! Çünkü 50-60 yıl önce biricik iletişim aracı mektuplarmış. Varsa yoksa mektup… Artık mailer, mesajlar, şunlar bunlar var ama mektubun yeri bambaşkadır... Mektupların dili olmayınca insan sıcaklığı, samimiyeti de kalmadı. Artık kimse kimseye mektup yazmaz, bayramda seyranda kartpostal göndermez oldu. Mektup o kadar önemli bir iletişim aracıydı ki, edebiyatımızda yüzlerce hikaye ve romana konu olmuş, şiirlerin, türkülerin bazen hüzünlü, bazen neşeli ama hasretle dolu, satırlarını süslemiş, şarkıları ölümsüzleştirmiş. Kim bu şarkıları dinlemekten usanır: 38 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 Mektup o kadar önemli bir iletişim aracıydı ki, edebiyatımızda yüzlerce hikaye ve romana konu olmuş, şiirlere, türkülere bazen hüzün, bazen sevinç katmış, şarkıları ölümsüzleştirmiş. Ne yazık ki bugün sağlıklı bir iletişim dilini kaybetmişiz. Artık o güzel kelimelere, cümlelere, satırlara ihtiyacımız kalmamış… İ. HAKKI BİÇER “Ne mektup geliyor, ne haber senden Söyle de bileyim bıktın mı benden? Her akşam güneşin battığı yerden, Gözlerin doğuyor gecelerime” Mektuplar, sadece bir haberleşme vasıtası değildi elbette. Telefonun yaygın kullanıldığı zamanlarda da bu kültür hep yaşıyordu. Mektubu yazanın birikimi, duygusu, dünya görüşü satır aralarında kendini belli ederdi. Hepsinden önemlisi, kalem sahibi olmayan nice insan, yazı alışkanlığını önce mektupla kazanırdı. İnsana düşünerek yazma alışkanlığı mektupla kazandırılırdı. Daha küçük yaşlarda, gurbetteki, dayı, amca, hala teyze kartpostalla selamlanır, askerdeki ağabey, yabana gelin gitmiş abla hasretle kucaklanır, elleri itina ile öpülürdü. “Canım anam...” diye başlayıp bir sayfa, duygu yoğunluğuna göre bazen sayfalarca yavukludan, nişanlıdan, hısım akrabadan söz edilir, doğumu beklenen sarıkız adlı ineğin doğurup doğurmadığı bile yazılırdı. Cevabını kendisi yazamasa bile ana yüreği, konu komşudan yardım isterdi. Çiçekli asker mektubuna verilecek cevaba “Baldan tatlı evladım”, “Ciğerparem” diye başlanırdı. Ananın, atanın cevabı evladın ki kadar uzun olmazdı. Oğulları, kızları, torunları İzmir’de, İstanbul’da olan Fadim Abla, Şerif Dîze gibi mahallenin ileri gelen kadınlarının ağzından pek çok mektup yazılırdı. Onların düşüncelerine, duygularına mektup yoluyla tercüman olurdu mektubu yazan. NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA “Haydi mektubum uğurlar olsun, Dağlar taşlar yolun olsun, Seni sevgilime ulaştırmayanın İki gözü kör olsun...” “Nasılsın, iyimisin? İyi olmanı Cenab-ı Allah’tan temenni ederim. Beni sorarsan, Allah’a bin şükür, iyiyim” sıcaklığında, içten yazılan mektuplar, “Her iki gözlerinden hasretle öper, sevgiyle kucaklarım” diye biterdi. Aşk mektuplarına bir tutam saç konulduğu ya da mektubun bir köşesinin çakmakla yakıldığı olurdu. Eskiden mektubun sonuna konan üç nokta, sevdiğine olan bütün sevgi sözcüklerini içerirmiş. Aşık üç nokta koyarmış, maşuk anlarmış. Fazla söze ne hacet ? (...) Mektuplar, insanların içini rahatlıkla dökebileceği bir mecraydı, bu sebeple gelecek cevabı da aynı samimiyetle ve sabırla beklerdi insanlar… “Haydi mektubum uğurlar olsun Dağlar taşlar yolun olsun, Seni falancaya ulaştırmayanın İki gözü kör olsun...” Çocukluk dönemimde mektupların sonuna eklenen mânilerdendi. Çünkü biz de ak sakallı amcaların mektup özlemine, hasretine yetişmiştik. Kimi yerlerde de askere gidenler, eşlerine, yavuklularına/ sözlülerine mektup yazamazdı, töre gereği. Gerçekten de tek satır dahi yazamazlarmış. Çünkü böyle bir hareket çok ayıp karşılanır, yazanlar ayıplanırmış. Eşe, yavukluya değil mektup yazmak, hatta büyüklere yazılan mektuplarda onlara selam yazmak dahi ayıp addedilirmiş. Hal böyle olunca asker mektubunda köyün yedi sülalesine selam yazılır, fakat eşe, yavukluya bir kelime bile edebe mugayir görülürmüş. Velhasıl o zamanki gelinlerin ağzı varmış, lâkin dili yokmuş. Adeta birer edep timsali imişler. Hepimizin hayatında bir mektup hikâyesi vardır. Renkli kağıtlar, süslü zarflar alırdık, fakat bir cümle yazana kadar silmekten kağıdın boyası çıkardı. Bazen de taşardı duygular, kağıt yetmezdi. Kızdığımız zaman da yırtardık sonra da pişman olur parçaları yapıştırmaya çalışırdık. Çocukluğumuzun mektuplamaları böyle geçti. En ciddi mektupları ise ben, üniversitede arkadaşlarıma yazmıştım. Mektubun vazgeçilmez bir tutku halini alması ise üniversite yıllarında gittiğim bir Balkan ülkesindeki Türk öğrencilerle yazışmalarımızda oldu. Ben onlara yazdım, onlar bana yazdı. Sayısını hatırlayamayacak kadar çok yazıştık. Bir de ilânı aşkın ardından izdivaca kadar geçen, insanın kalbini kıpır kıpır yapan, insana tarifsiz duygular yaşatan o zaman diliminde… “Cemile Hanım” ile başlayan ilk ilanı aşk denemeleri… Samimiyet havasının oluştuğu evlilik sürecinde ise mektuplarda söz başı “Canım merhaba” olurdu. Mektup yazmamın bir tutku halini almasını İstanbul’da geçirdiğim gurbet günlerine borçluyum. Çünkü İstanbul benim ilk aşkımdı. İstanbul’un insanı özgür kılan o muhteşem havasından kaldığım yurtta uzaklaştığım hissine kapılırdım. Saatinde yemek, çalışmak ve uyumak şeklinde disipline edilmiş yurt havasında bazen gece karanlığında yazdığım mektuplarda İstanbul’u anlatırdım. Duygularımı kim bilir belki de sayfalara aktarabildiğimdendi. Neden mektuplar yazdığımı soran, beni tuhaf bir mahluk gibi gören arkadaşlarım da yok değildi. Beni anladığına inandığım insan sayısı da üçü beşi geçmezdi. Geriye dönüp bakınca, hislerimi hala insanlardan çok kağıtlara dökebildiğimi itiraf edeyim. Konuşarak anlatmaya çalışmaktan daha samimi daha içten geliyor yazmak... En son askerde iken eşim Cemile Hanım’a bir mektup yazmıştım, bugün de eski notları, albümleri karıştırırken rastlıyorum da gerçekten insan bir başka oluyor… YENİ NESLİN ALIŞKANLIĞI: E-POSTA TWİTT İlkokulda ve ortaokulda mektup kültürüne fazlasıyla aşinaydık. Hocalarımızın telkinleriyle özel günlerde tanıdıklarımıza kartpostallar yollardık. Bu önemli kültürümüzün tamamen unutulmaması için, öğrencilerine mektup yazma zarf üzerine adres yazıp PTT’de tanıdıklara yollama gibi sosyal faaliyet yapan eğitimcilerin varlığını görmek sevindirici. Lisede okuyan hatta üniversite mezunu birçok kişinin bir dilekçe yazmaktan aciz K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 39 NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA ESKİ MEKTUPLAR, KARTPOSTALLAR ESKİ MEKTUPLARDAN İKİ ÖRNEK Bundan 90 yıl önce, -tarih çevirisi yapınca 1919 yılına tekabül ediyor- yazılmış bir mektup geçince elimize, bu satırları yazmak geldi içimden. Hepsi birbirinden ayrı samimiyetle ve yürekten yazılan mektuplar bunlar… olduğu şu günlerde, öğrencilere mektup yazmayı öğretmek bir geleneği yaşatmaktan öte, sosyal bir sorumluluk haline geldi. Eğitimcilere, anne babalara büyük sorumluk düşüyor. Şimdilerde ise e-posta sisteminin verdiği hızlılık, iletişimi kısıtlıyor. Şöyle ki : Sormak istediğiniz bir şeyi uzatmadan, anlık bir şekilde sorabiliyorsunuz. Çok kısa denebilecek bir süre içinde geri dönüş alabiliyorsunuz. Bu da sadece ihtiyaçların karşılanmasına yönelik bir hayat tarzı oluşturuyor. Sevgili Oğlum, Mahsûs selâm, edüp gözlerinden öperim. Tarafımızdan su’âl ederseniz hamd olsun cümlemiz de âfiyetdeyiz. Sizin de sıhhatde dâim olmanızı Cenâb-ı Hakk’dan tazarrûm ve niyaz eylemekdeyiz. Amucanız Hasan Ağa ve Yengeniz Hanım selâm edüp gözlerinizden öperler. Halanız Kadın dahî selâm ile gözlerinden öper. Hemşireniz Hanımlar ve Mahdûmu Mehmed Ağa selâm ile ellerinden öperler. Amucanız Ahmed Çavuş ve hanesi tarafı kâmilen selâm ederler. El-hâsıl burada bulunan hısım akraba ve komşu ve ehibbâ kâffesi selam ile istifsâr-ı hatır ederler. Oğlum hayli zamandan beridir mektubunuzu alamıyor idik. Çok şükür Cenâb-ı Hakk’a, bu kerre göndermiş olduğunuz “Fî 25 Nisan Sene 335” tarihli mektûbunuz geldi. Ne derecede memnun ve mesrûr olduğumuzu tarîf edemem. Cenâb-ı Hakk ‘ömrünüzü ziyâde eylesün de âminen ve salimen gelirsin. Dünya gözüyle sen oğlumu görürüm. Bundan başka tahrîre şâyân bir şey yokdur. Bu kadarcıkla iktifa eder ve tekrar gözlerinizden öperek hatm-i makâl eylerim Sevgili Oğlum. Fi 20 Haziran Sene 1335… Mektubuma cevâb beklerim Oğlum. Valideniz Hanife – Bursa İnsanlar, cep telefonuyla iyiden iyiye mektup kültüründen koptu. İnsanlarımız; twitter, facebook, friendfeed vb. sosyal ağlarla iletişim kuruyor. Uzun uzun dertleşme yerine , 3-5 cümlelik kısa yazılarla e-postalar, sms’ler atıyorlar. Bugün bakıyorsunuz, bir sayfa mail, sms artık ne derseniz deyin elektronik bir veri aktarıyorsunuz misal; aldığınız cevap “ok :)” olabiliyor. Sağlıklı bir iletişim dilini ne yazık ki kaybettik. Artık kelimelere de ihtiyacımız yok, nasıl olsa her şeyi kısaltabiliyor. Halbuki o kağıt kokusu, o heyecan ve sevilen kişinin ona dokunduğunu bilmek hiçbir şeye değişilmez… Bilmiyorum belki de yeni bir mektup yazma kültürü gelişiyor; sms veya e-mail kullanamayıp da mektupla haberleşecek olsa aynı insanlar acaba mektuba “slm” diye başlayıp “ grşrz” diye bitirirler mi acaba? Çünkü yine bir sınav kağıdında üç kuramcının belli bir olgu hakkındaki görüşlerini karşılaştırması istenen öğrenci, NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA cümleleri şöyle yazmıştı: a kişisi hede hede dio; b kişisi hödö hödö dio, c kişisi de hem hede hem de höde dio. Her ne kadar dio kelimesi, bir boya markası olmanın ötesinde Türkçe’de bir anlam taşımıyor olsa da bir üniversite öğrencisinin sınav kağıdında bildiklerini bu şekilde ifade etmekten çekinmemesi, durumu son derece içselleştirdiğini gösteriyor. Bir de yazdığı mektûba cevap alamamış bir annenin sitem dolu satırları: Sevgili Oğlum! Uzun zamandan berî mektubunu alamadığımdan son derece mütessirim. Bununla beraber belki 15-20 mektûb oluyor yazıyorum. Hiç bir cevâba nâil olamadım. Senin hasret-i iştiyakından gece ve gündüz ağlamakdayım. Rica ederim Oğlum. Bir mektubunu hiç olmazsa kendi imzan tahtında bir satırlık yazını gönder. Beni de bu uzun sıkıntıdan kurtar. Gökteki melekler, yerdeki insanlar bile hâlime ağlıyorlar. Sana kim sebep olup gönderiyorsa ve getirenin senin eline verenin sıhhat haberi alıp senden bana bildirenin Cenâb-ı Allah hiç bir vakitte sığmamasını, iki cihanda aziz olmasını her istediğini gönlündeki murâdını Cenâb-ı Mevlâ’nın vermesini gece ve gündüz dua edeyim ki bir fakir kadının duası elinde kabûl olur.Allah onları iki cihânda azîz etsin ve seni de evlâdım. Elbette bütün bunlar sadece mektup yazma kültürünün kaybolmasının sonucu değil, ama bu kültürün kaybolmasının da etkisi var. Ne yazık ki gençliğimizin dili böyle oldu. Gün gelecek yeni nesil gençlere ağzımız açık bakacağız. Yeni kuşakla aramız teknolojinin hızla gelişmesi ile birlikte hızla açılacak ve ciddi bir iletişim kopukluğu yaşayacağız. SMS kısaltma alışkanlığının “zekice bir reklam buluşu” olarak nitelendirilmesine ne demeli. Dua edelim bu yazılı dili, asla iletişim dili olmasın… Bir mektup, bir kartpostal neymiş deyip geçmemek gerekiyor. “Biricik Sevgilim, Canım Anam” başlıklarıyla başlayıp “Hürmetle ellerinizden öperim” şeklinde sona eren ifadeleriyle son bulan mektupların yerini bugün telefonlar, bilgisayarlar ve internetler almış olsa da gelenekte yer alan mektup ve kartpostalların yerini alamaz, dolduramaz. Bir kez daha belirtmekte fayda var: SMS, e-posta yeni bir iletişim olabilir. Ancak mektup; asırlar boyu devam eden tadı, kokusu, havası olan bir kültürdür. Bugün ne yazık ki yitirdiğimiz bir kültür. İki gözlerinden öperek dünya gözüyle görüşmekler nasîb-i müyesser eylesün. Âmîn... Valideniz İsmet K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 41 İLETİŞİMVE SAĞLIK // GÜZELLİK İLETİŞİM CİLT BAKIMI // Yüzünüz genç kalsın Alınacak bazı önlemler ile kış mevsiminin cilt üzerindeki olumsuz etkilerinden korunmak mümkün. EMİNE DEMİR HAN Hanım Lokalleri Cilt Bakımı Uzmanı Kış mevsiminin getirdiği soğuk havaya maruz kalan cildimizi bu aylarda zorlayan bir diğer unsur ısıtılan ortamlar oluyor. Dışarıda soğuk hava içeride ise kalorifer, soba, klima gibi ortamın nemini azaltan çevresel faktörlerin etkisiyle ve banyoda sıcak suyun tercih edilmesiyle nem dengesi, bozulan ve kuruyan cilt kaşıntıya eğilimli hale gelir. Yaşlanma belirtilerini de artıran bu koşullar, derinin tahriş olmasına neden olarak egzema görülme sıklığını artırır. Sedef hastalığı (psoriasis), seboreik egzema gibi bazı cilt hastalıkların nüksleri daha çok yaşanır. Bu mevsimde bebek, çocuk ve yaşlılarda cilt kuruluğu daha kolay gelişir. YÜZÜMÜ SUYLA YIKIYORUM. BU NEDENLE DE TONİĞE İHTİYACIM YOK Yüzünüzü suyla yıkamanızda hiçbir problem yok. Hatta cildinizi bir sütle temizledikten sonra, yüzünüze bir su çarpmanızda da sakınca yok. Sorun, cildinizin yaklaşık 5.5 seviyesinde pH seviyesine sahip olması. Oysa bu oran suda, oturduğunuz bölgeye ve kullandığınız suyun sertliğine 42 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 göre, 9.5 e kadar çıkabiliyor. Tonik ise, cildinizin asit seviyesini normale döndürüp, dengeyi sağladığından, su kullanarak bu dengeyi tekrar bozmuş oluyorsunuz. Piyasada satılan tonikleri daha dikkatli inceleyip kendinize uygun bir tanesini seçebilirsiniz. SU, CİLDİMİ KURUTUYOR Cilt tipiniz ne olursa olsun, su aslında cilt için iyidir. Kaçınmanız gerekense, suyun cildinizde doğal olarak kurumasıdır. Bu olduğunda, su buharlaşır ve cildinizde bulunan doğal suyu da beraberinde götürür. Bu da cildinizin gerilmesine sebep olur. Yüzünüzü yıkayıp, kurular, uygun toniği kullanırsanız, sorun kalmaz. ÇOK HER ZAMAN İYİDİR Cilt, bir üründen sadece belli miktarları kabul eder ve bunun fazlası buharlaşıp heba olur. Ürünün tamamı cilde nüfuz etse, gerekenden fazlasının gidebileceği bir yer yoktur. Bu da, gözeneklerin tıkanmasına ve birikimlere sebep olur. Bu nedenle ürünü az sürün. Fazlasına ihtiyacınız varsa ekleyebilirsiniz. DVD’de İZLEYİN Kil maskesi yapımı ve uygulaması SAĞLIK VE//GÜZELLİK İLETİŞİM Sağlıklı bir cilt için bakım önerileri • Sıcak sudan kaçınmalı Sıcak su deri üzerindeki koruma yağ tabakasına hasar verir. Sık banyo yapılması ve el yıkanması, derisi hassas olan kişilerde sakıncalıdır. Banyo süresi 5-10 dakika olduğunda derideki pem oranı artar, ancak daha uzun süreli banyo, deri hücrelerindeki su oranını azaltır. • Hafif bir sabun kullanın Kokulu, deodorant ve alkol içerikli sabunlar cildi tahriş edebilir. Sabun PH oranının 5,5 olması tercih edilir. Yağlı sabun ve jeller cilt korumasında faydalıdır. • Nemlendirici kullanımı Banyo sonrası nemlendirici kullanımının etkisi birkaç kat artar. Banyo sonrası, eller ya da ayakları yıkadıktan ve kuruladıktan hemen sonra (ilk 3 dakika) uygun nemlendirici sürülmesi daha etkilidir. Aşırı kuru ciltlerde üre ve asit laktik içerikli nemlendirici daha faydalı olabilir. Tek sakınca, eğer ciltte egzama varsa, bazen nemlendiricilerin cildi tahriş edebilmesidir. Eğer nemlendirici kullanmanıza rağmen cilt kuruluğu devam ediyorsa, cildiye uzmanına başvurmanız önerilir. Cildin uygun şekilde nemlendirilmesi egzema oluşumunu ve sedef tekrarlamalarını azaltacağını unutmayın. • Tıraş ve epilasyon Banyo sonrası tüyler yumuşar ve tıraş işleminin bu süre içinde yapılması daha uygun olur. Kuru ciltlerde tıraş öncesi (yüz, bacak ve diğer bölgeler için) tıraş köpüğü veya jel kullanılmalıdır. Jel daha etkili bir şekilde cilt tahrişini önler. Tıraş köpüğü 3 dakika ciltte bekletilmelidir. Tıraş tüylerin çıkış yönünde yapılmalıdır. Aksi takdirde kıl dönmesi ve batmasıyla tahrişe sebep olabilir. Tıraş bıçakları en fazla 5-7 kez kullanım sonrası kesinlikle değiştirilmelidir. Bu durumda cilt tahriş riski azalır. • Peeling Yaz mevsimi güneşin etkisinin fazla olması sebebiyle peeling için uygun zaman değildir. Ancak, sonbahar ve kış ayları sivilce izleri ve ince kırışıklıklar için glikolik asit içerikli ürünler ile peeling yapılması açısından uygun mevsim sayılır. • Güneş koruyucusu İnsanlar genel alışkanlık olarak yaz aylarında güneş koruyucu kremler kullanır. Yağmurlu havalarda bile ultraviyole ışınları bize ulaştığı için kış mevsiminde de en az 30 SPF güneş koruyucusu önerilmektedir. Yüksek rakımlarda ve karlı ortamda güneş koruyucusu kullanımı daha da önemlidir. Cildimizi soğuk hava etkisinden korumak için ve soğuk sıcak şokunu önlemek açısından eldiven, uygun çorap, ayakkabı, bere ve atkı gibi aksesuarların kullanımı gereklidir. • Saç Yaz aylarında güneşin etkisiyle yıpranmış saçlara, kış aylarında uygun bakım yapılması gerekmektedir. Yumuşak saç şampuanları ve saç bakım kremleri önerilir. • Antioksidan Tedaviler Cilt yaşlanmasını önlemek için saçtırnak bakımı açısından hem krem olarak hem de ağız yoluyla çinko, A, E, C içerikli vitaminler ve antioksidan etkisi olan diğer ürünler, hekime danışarak kullanılmalıdır. • Bebekler için Bebeklerin cildi daha hassas olduğu için kış aylarında soğuktan korunmaları ve nemlendirici kullanımı daha da önemlidir. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 43 TABİAT ECZANESİ SARIMSAK Bir çok hastalığın şifası Yoğurtlasak da mı yesek yoğurtlamasak da mı yesek? Sarımsak ve Tabletleri anti-pıhtılaştırıcı özellikte olduğu için; antikoagülan ilaç tedavisi görenler doktorlarına danışmalıdır. Sarımsağın hamilelik ya da emzirme dönemindeki etkileri üzerine bir araştırma yapılmamış olup, bu dönemle ilgili, varsa yan etkileri bilinmemektedir. Tedavi edicilik açısından, kuru sarımsak taze sarımsaktan çok daha etkili olup, bilinen herhangi bir zararlı yan etkisi yoktur. Eski çağlardan beri bilinen ve kullanılan bir ilaçtır. Orta çağda özellikle salgın hastalıklar (kolera, veba gibi) ile mücadelede kullanılmıştır. Safra salgılarını artırıcı, solucan düşürücü (özellikle askarit ve oksiyürlere karşı), iştah açıcı, tansiyon (kan basıncı) ve kolesterol düşürücü, kanı sulandırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkilere sahiptir. Antiseptik (mikrop öldürücü) etki taşıdığı allicin’den ileri gelmektedir. Antiseptik ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi; tarihçi Herodot’a göre eski Mısırlılar tarafından da bilinmekteydi. Çünkü Mısırlılar piramitlerin yapımında çalıştırdıkları işçilere her öğün sarımsak, soğan ve turp yediriyorlardı. II. Dünya savaşı sırasında, yaralandıkları zaman yaralarının mikrop kapmasını önlemek için, ezerek yaranın üzerine konmak üzere Rus askerlerine sarımsak verilmiştir. Mide ve bağırsak güçlendirici Sarımsağın, mide ve bağırsakları güçlendirici, mikropları ve virüsleri yok edici etkisi oldukça önemlidir. Öncelikle bacak, göz arkası ve beyin damarları olmak üzere, tüm damarları genişleterek, daha iyi beslenmelerini ve böylece, hızlı yaşlanmamalarını sağlar. Aynı zamanda yüksek kan basıncını ( hiper tansiyon ) başarıyla düşürür, TABİAT ECZANESİ kolesterol düzeyini normalleştirir ve damar iltihabı (tromboz-tromboflebit ) oluşumunu önler. Sarımsak, organizmayı ve bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastalıklara karşı korur. Sarımsak doğrudan yenerek, salata ve yemeklere karıştırılarak veya sütle içilerek, sarımsak tentürü yapılarak, kokulu veya kokusuz sarımsak tabletleri halinde kullanılabilir. Eğer yendikten sonra rahatsız edici bir koku oluşturmasaydı, kuşkusuz çok daha yaygın biçimde tüketilirdi. Ama onun değerli gücünden yararlanabilmek için büyük miktarlarda tüketmek gerekmez. Beklenen etki, gün boyunca 3-4 diş sarımsak yenerek sağlanabilir. Ayrıca koku problemi olmayan sarımsak tabletleri ve tentürü de aynı işi rahatlıkla görebilir. Önemli olan, aşırıya kaçmamak şartıyla kullanımdaki sürekliliktir. Sarımsak ve Damarlardaki Pıhtılaşma: Damarlardaki pıhtılaşma pek çok kişide yürürken ya da koşarken ağrılara ve kaslarda kramplara neden olur. Yapılan çalışmalar Sarımsağın bu konuda Japon Eriği ( Ginkgo Biloba ) gibi olduğunu göstermiştir. 12 hafta süren çalışmalarda sarımsak tozu tabletlerinin (Günlük : 800 mg) ağrısız yürüme ve koşmayı artırdığı bulunmuştur. Sarımsak ve Enfeksiyonlara Karşı Korunma: Sarımsak vücudun enfeksiyonlara karşı koymasına yardım eder. İlk çalışmalarda geniş spektrumlu mikropları öldürücü özelliklere sahip olduğu bulunmuştur. Sarımsak, insanların tekrarlayan enfeksiyonlardan (kronik) acı çekmelerini önler, soğuk algınlığı ve gripten korunmalarına yardım eder. Ayrıca kronik (tekrarlayan) mantar veya maya (candidiasis) enfeksiyonlarını tedavi etmekte de kullanılmaktadır. Sarımsak ve Kanser: Sarımsağın en büyük faydası; yemek borusu, mesane, mide ve kolon (bağırsak) kanserini önleyici olarak ortaya çıkmıştır. Iowa’ da (Ayova-Amerika) 55-69 yaşlarındaki bayanlarda yapılan bir çalışmada sarımsak tüketiminin kolon kanserinin en büyük caydırıcısı olduğu bulunmuştur. Daha fazla sarımsak alınması kolon kanseri riskini % 35 düşürmüştür. Daha fazla ve uzun süreli tüketimde bu oran % 50 ‘ye ulaşmıştır. Kurt veya solucan düşürücü olarak; kabuğu soyulmuş olan bir sarımsak dişi bir ekmek kabuğu parçasına kuvvetle sürülür ve çıkan esansı emmiş olan ekmek parçası yenilir. Aynı amaç için sarımsak şurubu da kullanılmaktadır. 100 gr parçalanmış sarımsak, 200 gr su ve 200 gr şeker ile 1 gün bekletildikten sonra iyice karıştırılıp süzülür. Elde edilen şuruptan günde 2-3 yemek kaşığı içilir. Haricen yara iyi edici olarak, taze sarımsak lapa halinde yara üzerine konur. Aynı amaç için sarımsak usaresi de kullanılabilir. Usare hazırlamak için bir miktar sarımsak havanda ezilir, sıkılarak alınan usarenin 1 gr miktarı 10 gr su ile sulandırılır ve bu karışımın içine, usarenin bozulmasını önlemek için, 10 damla kadar etil alkol konur. Bu usare haricen bilhassa saç hastalıklarının (saçkıran vs.) tedavisinde saçlı deri kısmına sürülür. KURT VEYA SOLUCAN DÜŞÜRÜCÜ TANSİYON DÜŞÜRÜCÜ Tansiyon düşürücü olarak; 10 gr sarımsak başı ezilir, üzerine 10 gr etil alkol konur, karışım 1 gün bekletildikten sonra ince bir bez veya süzgeçle süzülür. Elde edilen özsudan günde 3 defa 15-30 damla alınır. SARIMSAK SÜTÜ 2-3 diş sarımsak ezilir veya ince kıyılır, 1 su bardağı soğuk süte eklenir ve hafif ısıda kaynama derecesine kadar ısıtılır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. İhtiyaç duyulduğunda 1 bardak taze demlenmiş sarımsak sütü soğutulmadan içilir. SARIMSAK TENTÜRÜ Yeni sökülmüş sarımsak soğanının (diş) ayıklanarak ince kıyılan dişlerin etil alkole veya elma sirkesine yatırılmasıyla elde edilir. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 45 MUTFAK SIRLARI YEMEK Ağzınıza layık lezzet tarifleri UN HELVASI • Tencereye margarini koyup ocakta eritiyoruz. Dolamalık fıstıkları, tuzu ve unu ilave edip pembeleşip un kokusu gidene kadar kavuruyoruz. Kavurma işlemi devam ederken sütle şekeri ayrı bir tencerede kaynatıyoruz kaynatma işlemi bittikten sonra ocağı kapatıp vanilyayı ilave ediyoruz. Kavurma işlemi bittikten sonra şerbeti kavrulan una ilave ediyoruz. Şerbet çekene kadar ocakta pişiriyoruz. 15-20 dakika dinlendirmeye bırakıp servis tabağına alıp Antep fıstığı ve Hindistan cevizi ile süsleyip servis yapıyoruz. BOSNA HERSEK KURS MERKEZİ Gülşah Zeynep Taşoluk/Yemek Kursu Hocası Malzemeler: · 2 su bardağı un · Paket margarin · 1 su bardağı şeker · 2 su bardağı süt · 1 paket vanilya · 1 çorba kaşığı dolmalık fıstık · 1 tutam tuz 4 kişiliktir. Süslemek için · Antep fıstığı· 3-4 adet · Hindistan cevizi 46 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 Bosna Hersek Kurs Merkezi’nde her yaştan kursiyer yemek kursunda farklı lezzetlerin hem tarifini öğreniyor hem de tadına bakıyor. Malzemeler: GARNİTÜRLÜ ÇANAK KÖFTE • Yoğurma kabının içerisine kıyma, yumurta, soğan koyup yoğuruyoruz. Yoğurma işlemi devam ederken karabiber, kimyon, pul biber ve tuzu ilave edip yoğurmaya devam ediyoruz. Daha sonra kıvamına gelecek kadar galeta unu ilave edip iyice özleşene kadar yoğuruyoruz. Ve son olarak dere otunu ilave edip tekrar yoğuruyoruz. • Alüminyum çanakların içerisini sıvı yağla yağlayıp hazırladığımız köftemizi çanağın içerisine yarım santim kalınlığında yerleştiriyoruz.. 175 derecede önceden ısıtılmış fırında 15 dakika pişiriyoruz. • Pişen çanaklarımızın içerisine süzdüğümüz garnitürümüzü koyuyoruz.. Üzerine rendelenmiş kaşar peyniri ve cherry domatesimizi koyup tekrar fırında 10 dakika pişiriyoruz.. Sıcak servis yapıyoruz. · 500 gram yağsız çiğ köftelik kıyma · 1 çay kaşığı karabiber · 1 çay kaşığı kimyon · 1 çay kaşığı pul biber · 1 tatlı kaşığı tuz · 1 su bardağı galeta unu · 1 adet yumurta · 1 orta boy rendelenmiş soğan · Yarım demet dereotu · 1 küçük konserve garnitür Üzeri için · 250 gram kaşar peyniri Süsleme için · Cherry domates 4 kişiliktir. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 47 ÖNDEN GİDENLER MEHMET AKİF ERSOY ‘Bir talak oldu mu dünyada, semalar titrer!’ Bir vefat yıl dönümünde daha milli şairimizi rahmetle anarken, O’nun kadın-erkek ilişkileri ekseninde aile kurumuna nasıl baktığını bir kez daha okumamızda faydalar var. VEFATININ 76. YILDÖNÜMÜNDE RAHMETLE ANIYORUZ 20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936 A F İ F E D İ DA R Mehmet Âkif, İstiklal Marşı şairi olduğu kadar şiirlerinde işlediği konular itibariyle de gerçek bir toplum şairidir. Camide yaptığı ateşli konuşmalarından şiir ve yazılarına kadar toplumun her ferdinin problemini bütün gerçekleriyle ortaya koymuştur. Şiirlerinde dört sosyal mekânın; okul, camii, meyhane ve kahvelerin etkileyici güce sahip olduğunu belirtir. Okul ve camii bu müessesenin mutluluğunu ne kadar artırırsa, meyhane ve kahveler de onu bir o kadar mahveder. Çünkü mahalle kahvesi şairin sözleriyle ifade edersek, “tembellik yuvası”, cemiyetin ve milletin ölmeden mezara gömüldüğü bir ümitsizlik ocağıdır. Büyük şair, toplumsal hastalıkları, Kur’an ve Sünnet ışığında gerçekçi fikirlerle tedavi etmeye çalışmış bir entelektüeldir. Yaşadığı dönemin problemleri, halkın çektiği büyük acılar, O’nu rahatsız etmiştir. Kadınların, yaşlıların dertleriyle dertlenmiş, “Üç sınıf halka içim parçalanır hem ne kadar! İhtiyarlar, karılar, bir de küçükler; bunlar Merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan...” mısralarıyla duygularını ifade etmiştir. Bazen köylünün perişan hâline bile ağlamış; “Köylünün bir şeyi yok, sıhhati, ahlâkı bitik; Bak sırtındaki mintan bile tiftik, tiftik.” diye feryat etmiştir. 48 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 Şaire göre sağlam bir toplumun oluşmasında sağlam aileye ihtiyaç vardır. Mutlu aile sayısı ne kadar çok olursa, toplum da bir o kadar sağlam ve güçlü olur. Yaşadığı toplumu düştüğü cehaletten kurtarmaya çalışan bir uzman, bir aydın sosyolog tavrıyla kadına büyük önem vermiştir. Aileleri sıkıntı içinde yaşayan toplum gelişemez. “Mahalle Kahvesi”, “Meyhane”, “Köse İmam” ve “Asım” şiirleri, ailenin dağılması ve sosyal yaşamda kadına karşı davranışların olumsuz sonuçlarını anlatır. İlk defa, kadın haklarının korunmasını yasal olarak göstermiş ve doğu kadınından hukukunu öğrenmesini ve haklarına sahip çıkmasını istemiştir. Şair karı-koca ilişkisini kadının ailede ve sosyal hayattaki yeri gibi sosyal problemleri “Köse İmama” adlı manzum eserinde mükemmel bir şekilde tasvir eder. Köse İmam M. Akif’in idealleştirdiği mümin bir aydındır. O yaşadığı mahallenin bütün problemleri ile ilgilenir, sosyal hayattaki rolü ve kazandığı saygı ve sevgi sayesinde onları çözmeye çalışır. Biraz önce // İLETİŞİM ÖNDEN GİDENLER üzerinde durduğumuz yanlış düşünceyi şu şiirinde ön plana çıkarmıştır. Eserde maddi yönden sıkıntıları olmasına rağmen tekrar başka biriyle evlenmek isteyen kocasına karşı çıkan kadının insafsızca dövüldüğü şöyle anlatılır. Kadın başına gelen olayı, Köse İmam’a anlatıp ondan yardım istemektedir: Ne kafam kaldı dayaktan, ne gözüm, hep şişti; Karşı koysaydım eğer mutlak işim bitmişti. Ağladım, merhamet et, yapma dedim. Kim dinler. Boşamakmış beni dünden beri efkarı meğer... Kadının ağlayıp sızlanması, Köse İmam’da hem merhamet, hem de hiddet hissi uyandırır. Kadının kocasını çağırttırır, onu kınar. Bunu “haysiyetine” sığdırmayan koca şöyle cevap verir: Size halt etme düşer… Dövmüş isem kendi karım Keyfim ister döverim sen diyemezsin dövme Akif, yanlış yolda olanlara, dini kötü emellerine alet edenlere Köse İmam’ın dili ile ders verir. İslam dininde “hem alırım, hem boşarım”, gibi maneviyattan uzak sözlere yer olmadığını Hz. Peygamber’in (s.a.s) sözleri ile ifade eder: Müslümanlık’ta Şeriat bunu emretmiş imiş: Hem alır, hem de boşarmış: ne kadar sade bir iş! Karı tatlı ki için bak ne diyor Peygamber: “Bir talak oldu mu dünyada, semalar titrer!” “Mahalle Kahvesi” hem döneminde, hem de sonrasında eğitici özelliği yüksek olarak değerlendirilmiştir. M. Akif’in beyninde kahve bir musibet kaynağı olan bataklıktır; “Mahalle Kahvesi”, “Safahat”ın sekiz sayfasını tutan muazzam bir manzumedir. Bu manzum şiirinde yaşadığı toplumda aile hayatını, karı-koca ilişkilerini açıp gösterir. Şiire mutlu bir ailenin tasviri ile başlanır. Şair aileyi bir cennet bahçesine benzetir. Şiirin devamında bu güzel, mutlu yuvada sıkılan kocanın dışarıda eğlenceye meyletmesi ve sonsuz itibariyle ailenin dağılmasından söz edilir. Kahveyi huzurlu aile müessesesinin düşmanı olarak gören şair, onu pislik ve tembellik yuvası olarak tasvir eder. Buraya gelen insanları kırlangıçların dili ile kınar: Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan, Bakıyor bunlara yan yan iki çift ince nazar: “Ya sizin bir yuvanız yok mu?” diyor anlaşılan, Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar... M. Akif’in bu hikâyeyi insanla kuşu kıyaslayarak bitirmesi de manidardır. Kuş yuvası- nı tasvir etmekle şair emeğin ve aile hayatının insan hayatında ne kadar büyük önem arz ettiği mesajını verir. Çalışmayan, gününü gün eden, içki masalarından, sarhoş arkadaşlarından ayrılmayan, günlerce evine gitmeyen aile reisinin çoluk çocuğunu perişan ettiğini, bir yuvanın dağılmasını “Meyhane” adlı manzum eserinde ustalıkla dile getirir. “Aile reisi” adını taşıyan bu insan artık meyhanenin daimi müşterilerinden birine çevrilir. Günlerce evine gitmez, karısının ve çocuklarının durumu ile de ilgilenmez. Kapılarda çalışarak ekmek parası kazanan karısının elinden son kuruşunu da alan, evin eşyalarını satıp parasını içkiye veren koca ailesinden habersizdir. Hem maddi, hem de manevi yönden sıkıntı çeken kızları belli yaşa gelseler de, “Sarhoşun kızı” olduğundan, küçümsenir ve dışlanır. Sarhoş baba yüzünden oğul da eğitimini yarıda bırakmak mecburiyetinde kalır. Çünkü okulun parası ödenmemiştir. Çocuklar babalarının hatası yüzünden acı çekmektedirler. Toplumun fertleri olan bu gençler daha çocuk yaşlardan itibaren psikolojik bunalım yaşarlar. Böyle sorunlarla baş etmeye çalışan fertlerin bulunduğu toplum ne kadar sağlam ve sağlıklı olabilir. İşte Akif de meseleye bu noktadan yaklaşarak, aile bireylerinin yaptıkları hataların toplumsal yapının devamına ciddi anlamda engel olduğunu belirtir. O’nun yıllar önce gündeme getirdiği aile ve kadın problemi ne yazık ki, bugün de güncelliğini koruyor. Kadınların yaşadıkları travmaları, cezai yaptırımlarla durdurmak tecrübelerimizden de gördüğümüz gibi pek mümkün görünmüyor. Aile kurulurken sadakate dair verilen sözlere ne kadar bağlı kalınabilirse, karşılıklı fedakârlık hatta diğergâmlık gibi değerler eşler arasında ne kadar dikkate alınırsa, aile kurumu sağlamlığını da o ölçüde koruyacaktır. DVD’de İZLEYİN K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 49 ÖNDEN GİDENLER MEHMET AKİF ERSOY Her devrin adamı; İstiklal Marşı şairimiz Akif’in manevi duygularla dolu şiirleri yıllardır eskimedi. Genç, yaşlı bütün Anadolu’nun şiirleriyle beslendiği Akif, kişiliğiyle de her devrin dürüst adam simgesi. M E H M E T A K İ F E R S OY Mehmed Âkif, 1873 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Arnavut kökenli Tahir Efendi, Fatih müderrislerindendi. Annesi Emine Şerife Hanım, Buharalı bir ailenin kızıydı. Âkif, ahlâkı ve inancı sağlam bir ailenin çocuğu olarak, aynı özellikleri taşıyan bir çevrede yetişti. Âkif, kitap ve defterle henüz dört yaşındayken tanıştı. Rüştiye tahsili boyunca da, babasından bilhassa dil dersleri aldı. Arapça, Farsça ve Fransızca’yı edebiyatıyla beraber anlamaya başladı. Şiir sevgisi ve merakı da bu sıralarda uyandı. Rüştiye’den sonra Mülkiye’ye geçti. Mülkiye, o devrin en parlak öğrenim kurumu sayılıyordu. Âkif, Mülkiye’de okurken “Benim hem babam hem hocamdır, ne öğrendimse ondan öğrendim” dediği babasını kaybetti. Ayrıca evleri de bir yangında yok oldu. Çocuk yaşta ailenin geçimini üstlenmek zorunda kalan Akif maddî imkânsızlık yüzünden bu okulu yarıda bırakmak zorunda kaldı. Sıkıntılı bir dönemden sonra Baytar Mektebi’ne kaydoldu. Bu yeni okulun mezunlarına daha iyi iş imkânları tanınıyordu. Okulunu birincilikle bitirdi. Dört sene kadar Anadolu, Balkanlar, Arabistan ve Arnavutluk’ta dolaştı; mesleğiyle ilgili inceleme ve araştırmalarda bulundu. Gezdiği yerlerde halkla sıcak bir kaynaşma sağladı. İstanbul’a döndüğü zaman, Halkalı Zi- raat Okulu’nda kitabet (kompozisyon), Üniversite’de edebiyat dersleri verdi. Ayrıca Dârü’l-Edeb isimli okulda da öğretmenlik yaptı. Akif’in yaşadığı dönemde Osmanlı parçalanmak üzeredir. Akif, kurtuluşu İslam birliğinde görür. Halkı basın yoluyla aydınlatma amacıyla “Müdafa-i Milliye” heyeti yayın şubesine üye seçilince Darulfünundaki öğretmenlikten ayrılmaya zorlanır. 1917’de “Teşkilat-ı Mahsusa’nın verdiği bir görevle Mısır ve Arabistan’a gönderilir. Aklı vatanında ve özellikle Çanakkale’dedir. Çanakkale zaferinin kazanıldığını da orada öğrenir, önce sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlar, sonra Mehmetçiğin kahramanlık ve vatan sevgisinin gücünü Türkçenin eşsiz güzelliği ile abideleştiren “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiirini yazar. 1919’da Yunanlılar İzmir’e asker çıkarınca Akif artık yerinde duramaz olur. Ayvalık ve Balıkesir’de başlayan mukavemet harekatının büyüyeceğine inanarak “İşte zafer yolu bu” deyip Balıkesir’e gider. Zağnos Paşa Camii’nde toplanan halka bağımsızlık için mücadele edilmesi gerektiğini anlatan hutbesini okur. İstanbul’a dönünce Sebilu’r-Reşat, Sırat-ı Müstakîm dergilerinde milli mücadele ruhunu tüm yurda yaymak için yazılar yazar. Ankara hükümeti Milli Mücadelenin büyüklüğünü anlatacak onu geleceğe taşıyacak bir milli marş yazma yarışması açınca Akif önce “Benim milletime satacak malım yok” diyerek ödüllü olan bu yarışmaya katılmadı ancak devrin Maarif Vekili ödül olarak verilecek paranın orduya ait bir vakfa bırakılacağını vaat edince, İstiklal Marşı’nı kaleme aldı ve 12 Mart 1921’de marş oy birliği ile kabul edildi. Cu m h u r i yet sonrası açılan ilk Büyük Millet Meclisi’ne Burdur milletvekili olarak giren Akif, bazı şeylerin gönlünce olmadığını görünce sonraki seçimlerde aday olmadı. Kendini sanatına verdi, ömrü boyunca çalıştı, çabaladı, mücadele etti. Dinlenmeden, yorulmadan iman ve vatan sevgisiyle coştu, çevresindekileri de coşturdu. Arap Birliği sekreteri Kahire’de Cami- ül Mısırrıyye üniversitesinde Türkçe dersleri okutmasını teklif edince Mısır’a gitti fakat orada bir gün bile mutlu olmadı. 1935’te sıtmaya yakalandı. Hastalık siroza dönüşünce yad ellerde ölmekten korkarak özlediği yurduna döndü. Bir yıl sora da hayata gözlerini yumdu. Allah rahmet eylesin… ÖZEL HABER // İLETİŞİM KOMEK kursiyerleri ödüllendirildi Çini Birinci, Hatice Şenel Resim Konya Büyükşehir Belediyesi Meslek Edindirme Kursları (KOMEK) tarafından düzenlenen Hünerli Eller isimli yarışmada dereceye girenlere ödülleri verildi. Konya Büyükşehir Belediyesi Kasım Ayı Meclis Toplantısı sonrası düzenlenen programda dereceye girenleri tebrik eden Başkan Tahir Akyürek, Konya Büyükşehir Belediyesi Meslek Edindirme Kursları’nın Türkiye’de en verimli çalışan kurslar olduğunu söyledi. KOMEK’in bir halk üniversitesi şeklinde yaygın, verimli ve disiplinli çalışan bir kuruluş olduğunu dile getiren Başkan Akyürek, “KOMEK, bir yılda 15 bin insanımıza hizmet veriyor. Kuruluşundan bu yana hizmet verdiği kursiyer sayısı 117 bin. Türkiye genelinde düzenlenen yarışmalarda ödüllerin çoğunu KOMEK hocaları ve öğrencileri alıyor. Kurslarda kuruluşundan bu yana emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Konuşmanın ardından Hünerli Eller yarışmasında Makine Nakışı, Kırkyama, Resim, Çini, Fotoğraf branşlarında ilk üçe giren kursiyerler ile öğretmenlere ödülleri Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ve Meclis üyeleri tarafından verildi. Birinci, Fatma Ergun Fotoğraf Birinci, Ufuk Altaş Makine Nakışı Ödüller KIRKYAMA ÇİNİ MAKİNE NAKIŞI RESİM Birinci, Havva Kaya İkinci, Ayşegül Alkan Üçüncü, Hatice Tiltil Birinci, Merve Ayşe Gümüş İkinci, Cemile Uzal Üçüncü, Hamdiye Ceyhan Birinci, Hatice Şenel İkinci, Melahat Kahraman Üçüncü, Filiz Şapçıoğlu Birinci, Merve Ayşe Gümüş Kırkyama Birinci, Fatma Ergun İkinci, Gülseren Kıyar Üçüncü, Türkan Erdem FOTOĞRAF Birinci, Ufuk Altaş İkinci, Murat Yıkdeli Üçüncü, Ebru Biçen Birinci, Havva Kaya K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 51 KOMEK’E MEKTUP VAR “Her yeni gün bir yenilenme günü’’ M. Necati Çetinkaya Kız Yetiştirme Yurdu öğrencisiyim. 1994 doğumluyum. Alavardı Hanımlar Lokali’ne geldikten sonra hayata bakış açımda değişiklikler oldu. Bilmediğim, yabancısı olduğum branşlarda eğitim almak bunları lokalde uygulama fırsatı bulmak bana ayrı bir heyecan kazandırdı. Yurtta yapacak çok fazla bir aktivite olmadığı için her günüm aynı şekilde geçiyordu. Oysa şimdi güne daha farklı başlıyorum. Her yeni gün bir yenilenme günü oluyor benim için… Alavardı Hanımlar Lokali’ni bizlere kazandıran büyüklerimize çok teşekkür ediyorum. AYŞE KOÇER M. Necati Çetinkaya Kız Yetiştirme Yurdu Öğrencisi “Dışarıda olduğum her zaman lokali özlüyorum’’ 1999 doğumluyum. Alavardı Hanımlar Lokali’nde resim, takı, keçe ve kitre bebek yapımı derslerine katılmaktayım. Öğretmenlerimin de ilgisi ile katıldığım derslerden çok memnunum. Bu derslerde yapmış olduğum ürünleri keyif alarak yapıyorum. Lokalde çalışan herkes bize karşı çok anlayışlı. Büyüklerle abla-kardeş gibiyiz. Alavardı Hanımlar Lokali bize evimizde yaşayabileceklerimizi yaşatıyor. Dışarıda olduğumuz her zaman lokali arıyoruz. Bu sıcaklık ve samimiyet için herkese çok teşekkür ederim. ŞEFİKA ALTIOK M. Necati Çetinkaya Kız Yetiştirme Yurdu Öğrencisi “KOMEK hep iyi geldin sen bana’’ Merhaba. Bence insanın yerinde saymasını yahut sürekli ileri atılımlar yapmasını sağlayacak sihirli kelime bu olsa gerek yani merhaba demek, diyebilmek ya da dilinin ucuna gelip gelip gitmesi esnasında içindeki o mahcup, mazbut utangaçlığının seni alt etmesi ve ağzın açık bakakalmak sonrasında… İnsan aslında hep o içindeki mahcup, mazbut utangaçlığının kendisini alt etmesini seyreder çoğu zaman. Çünkü o duygu insanı çoğu kez yaşadıklarına, yaşayacaklarına, sevdik- 52 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 lerine, sevmediklerine, hısımlarına, hasımlarına, geçmişine, bugününe, geleceğine, yaradanın lütfettiklerine, lütfetmediklerine, hayata, dünyaya nihayetinde insanın kendisine özüne ‘’Merhaba’’demesinden alıkoyar. İşte o zaman insan yalnızlaşır, kadın yalnızlığa gömülür. Kadını vurguluyorum özellikle çünkü biz bayanlar duygusal-manevi güce sahip olmakla beraber duygularımızın çok fazla etkisi altında kalıyoruz, tabiri caizse duygularımızın altında eziliyoruz. HACER APAYDIN KOMEK’E MEKTUP VAR Yani çoğu zaman duygularımızın bizi ayağa kaldıracak gücünden değil, bizi olduğumuz yere hapseden adeta çivileyen zayıflığından besleniyor, ilham alıyoruz maalesef. Lafın özü bende uzun zamandır ‘’Merhaba’’ demeyenlerdenim. Diyemeyen değil, demeyenlerdenim. Kızım doğduğundan beri annelik içgüdülerimin beni ele geçirmesiyle, bana yön vermesiyle, benim adıma kararlar almasıyla itiraf etmek gerekirse sarsılmıştım farkında olmayarak… Sonrasında düşündüm de biraz bencil olmanın kimseye bir zarar vermeyeceğine, aksine fayda sağlayacağına inandım. Mutsuz anne, mutsuz eş, mutsuz evlat, mutsuz birey olmaktansa; mutlu, bir o kadar hayatın farkında olarak, verimli zaman geçirerek, kaliteli bir ömür sürmek daha önemli. Bencillikse evet biraz bencil olmak lazım. Çünkü aslında bizi besleyen şey bu… Artık duygularımın beni yönetmesine izin vermemin aksine duygularımı potansiyelimin farkına varma noktasında yönetmeliydim. Aklımı ve mantığımı öne sürmeliydim. Ben olmanın gereklerini, yaşama alanımı, benlik haklarımı, ihtiyaçlarımı, biraz bencil olmam gerektiğini anlamalıydım, saygı duymalıydım kendime, özgüvenimi tazelemeliydim, takdir edilmeliydim, insanlarla bir şeyler paylaşmalı iletişim kurmalıydım, gülmeli mutlu olmalıydım, kaliteli insan olmalı, kaliteli yaşam sürmeliydim, sosyalleşmeliydim, kültürel anlamda etkinleşmeliydim. Amaca odaklanmalı hedefe ulaşmalıydım, standartları aşmalıydım, yeteneklerimi keşfetmeliydim, becerilerimi geliştirmeliy- dim, merak edip öğrenmeliydim, çabalamalıydım bilgilenmek için, gelişmekle beraber geliştirmeliydim kısaca hem çevresine hem de kendisine yetebilen bir insan olmalıydım. İşte bu yüzden birilerine, bir şeylere “merhaba” demeliydim. (Kime mi tabii ki KOMEK’ e) Ve silkelendim yerimde saymaktan çıkıp, yenilenmeye karar verdim. Bunun için de doğru adres “Hayat Üniversitesi” idi namı diğer KOMEK yani. Ben KOMEK’e “merhaba” dedim önce de… Sonrada… Ve hep ileri atılımlarda bulunmama, özüme dönmeme, kendimi iyi hissetmeme sebep oldu. KOMEK hep iyi geldin sen bana, teşekkürler… “Lokale her yeni gün heyecan ve istekle gidiyorum” Hanımlara değer verilen bir şehirde yaşamanın gurur ve mutluluğunu sizinle paylaşıyorum. Karatay Hanımlar Lokalimiz, yeni bir heyecanla hizmet vermeye başlamıştır. Kayıt olduğum günden bugüne Karatay Hanımlar Lokali’nin yönetiminden, öğreticilerine kadar tüm çalışanlarının güleryüz ve ilgisini hep üzerimde hissetmişimdir. Yeni okula başlamış bir öğrenci edasıyla her gün yeni bir heyecan ve istekle Karatay Hanımlar Lokalimize gidiyorum. Yaş farkı gözetmeksizin herkese kapılarını açan lokalimiz, ev hanımlarının sosyalleşmesine, hayallerini gerçekleştirmesine, farklı arkadaşlıklar kurmasına ön- cülük ediyor. Lokalimiz, ev hanımı, çalışan ya da öğrenci olan hanımların boş zamanlarını sosyal faaliyetler ile geçirmelerini sağlamaktadır. Ayrıca ev hanımları ile çalışan hanımlar arasında sosyal iletişimin güçlendirilmesine, komşuluk kültürünün geliştirilmesine ve yeni davranış biçimleri kazanılmasına katkıda bulunmaktadır. MERVE TANOĞLU Bu ve buna benzer hizmetlerin artarak çoğalmasını diler, bize ve ilçemize böyle bir kuruluşu kazandıran Konya Büyükşehir Belediyemiz’e ve Belediye Başkanımız’a teşekkürü bir borç bilirim. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 53 İLETİŞİM // İLETİŞİM // ÖDÜLLÜ TEST Sorular ‘Ödüllü Test’i doğru cevaplayıp e-posta ([email protected]) yoluyla ya da elden 31 Aralık’a kadar ulaştıran okurlarımızdan ilk 20 kişiye Büyükşehir Belediyesi yayınlarından MESNEVî isimli eser hediye edilecektir. Ödül kazananların isimleri ve testin doğru cevapları gelecek sayıda açıklanacaktır. MESNEVÎ Ödüllü 1. Konya ile kardeş şehir olmak için ön protokol imzalayan, bir Arap ülkesinin eski başkenti olan şehir hangisidir? a) Aden b) Halep c) Balad d)Tunus e)Tebriz 2. KOMEK dergisinin geçmiş sayılarında verilen dergi ekinin adı nedir? a) Şehir ve Ramazan e) Sultan ve Ramazan b) Şehr-i Ramazan c) Ayların Sultanı d) Şehrü Sultan 3.Tanzimat dönemi edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. 1878’de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921’e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur. Edebiyatımızın ilk hikâye koleksiyonu olan “Letâif-i Rivayat” ve “Kıssadan Hisse” isimli eserlerini kaleme aldı. Felatun Bey ile Rakım Efendi (1875) romanıyla da bilinen ve hayatının bir bölümü sürgünde geçen edebiyatçımız kimdir? a) Namık Kemal b) A. Mithat Efendi c) Recaizade M. Ekrem d) Şinasi e) Reşat E. Koçu 4. Asteraceae familyasından Dahlia cinsini oluşturan yaz ve sonbahar mevsiminde çiçek açan, gövdesi çalı, kökleri yumru şeklinde bitki cinsi. Meksika’nın ulusal çiçeği olarak kabul edilen çiçeğin anavatanının da bu ülke oluğu iddia ediliyor. Tarih araştırmacılarına yüzyıllar önce Anadolu Selçuklu saraylarının bahçelerini süsleyen “Hüsn-ü Yusuf” olarak da bilinen bu güzel Selçuklu çiçeğinin ismi nedir? a) Menekşe b) Orkide c) Kasımpatı d) Yıldız s) Yusuf yüzlü 5. Church of God adlı tarikata bağlı Dennis Michael Rohan adında Avustralyalı bir Hristiyan’ın 21 Ağustos 1969 tarihinde Mescid-i Aksa’yı kundaklama girişiminden sonra İslam ülkeleri başkanlarının kurduğu 57 üyeli teşkilat, BM’de de daimi olarak temsil de edilir. 38. Dışişleri Bakanları toplantısında alınan karar gereğince ismi değiştirilen örgütün adı nedir? a) İslam İşbirliği Teşkilatı c) İslam Kalkınma Bankası b) İslami Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi d) İslam Birliği e) İslam Konseyi 6. KOMEK dergisinin geçmiş sayılarında verdiği röportajda “Hattatlar seçilmiş insanlardır” diyen hüsn-ü hat sanatçısı kimdir? 54 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 ÖDÜLLÜ // İLETİŞİM TEST a) Feyzi Günenç d) Hamit Aytaç b) Fatih Özkafa e) Uğur Derman c) Hüseyin Öksüz Yazışma Adresi 7. 17. yüzyıldan günümüze ulaşan, Bartın yöresine özgü bir el sanatı olarak ünlenmiş, tellerin tül üzerine işlenmesi ile yapılan el sanatının adı nedir? Komek Dergisi Konya Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı Yenişehir Mahallesi Vatan Caddesi No : 2 Selçuklu/KONYA a) Tel sarma e) Tel kırma Elektronik Mektup [email protected] b) Antep işi c) Filografi d) Telkari 8. Başkan Tahir Akyürek’in doğrudan/katılımcı demokratik yönetim anlayışının yerleşip yaygınlaşması amacıyla uyguladığı programların adı nedir? a) Alo 181 b) Açık Kapı e) Sevgi Konferansları c) KADEM d) Mahalle Meclisi Adı Soyadı 9. Hz. Mevlana’nın küçük yaşlarda babasından sonra en çok etkilendiği kişi olan, vefatından önce de Mevlâna’ya “Esrarnâme” isimli eserini hediye eden İslam bilgini kimdir? a)Şemseddin Tebrizi d) Yunus Emre b) Feridüddin Attar e) Hüsameddin Çelebi c) Sadreddin Konevi ...................................................... ...................................................... Adres ...................................................... ...................................................... 10.Yeni bir medeniyet yürüyüşünün başlangıcı, İslam tarihinin en önemli dönüm noktası kabul edilen Hicret, hangi halife döneminde takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir? a) Ömer b. Abdülaziz (II.Ömer) b) Hz. Ali d) Hz.Ömer e) Hz. Ebubekir ÖDÜLLÜ TEST CEVAPLARI GÖNDERME FORMU c) Hz. Osman Geçen sayıdaki testin doğru cevapları: 1-E, 2-B, 3-B, 4-D, 5-E, 6-A, 7-D, 8-C, 9-B, 10-E Geçen sayıda “Ödüllü Test”in tamamını doğru cevaplayarak “Mesnevi” kazanan talihliler: Osman Ciğer, Mustafa Küçüker, Mustafa Alper Türedi, Fatma Çelik, Hüseyin Keten, Abdullah Çelik, Fatma Karakaya, Emine Çabıtçı, Zümrüt Demirci, Ali Kalkan, Nurullah Sepetçi, Kamile Ademoğlu, Atasoy İhsan Sezer, Alperen Sağlam, Zeliha Kaya, Servet Börek, Saliha Daşkın, Kübra Merve Giz, Mehmet Mermerci, Neriman Kaplan. * Ödül kazanan okurlarımız, ödüllerini Aralık ayı içinde Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı’ndan alabilirler. ...................................................... Telefon ...................................................... Mail Adresi ...................................................... CEVAP 1- A B C D E 2- A B C D E 3- A B C D E 4- A B C D E 5- A B C D E 6- A B C D E 7- A B C D E 8- A B C D E 9- A B C D E 10- A B C D E İLETİŞİM // İLETİŞİM // HABERLER Tarihi kardeşlik imzalarla pekiştiriliyor Konya ile Yemen’in eski başkenti Aden arasında kardeşlik ilişkilerinin başlaması için ön protokol imzalandı. Konya Büyükşehir Belediyesi ile Yemen’in eski başkenti Aden arasında kardeşlik ilişkilerinin başlaması için ön protokol imzalandı. Çeşitli temaslarda bulunmak için Konya’ya gelen ve Başkan Akyürek’i ziyaret eden Aden Valisi Vahid Ali Reşid, Aden’in sanayisi ve ekonomisi hakkında bilgi verdi. 1991 yılında başkentin Sana olmasıyla Aden’in kendisine ekonomik ve ticaret başkent olma hedefini koyduğunu vurgulayan Vali Reşid, bu doğrultuda çalışmalar yaptıklarını ifade etti. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek de, “Her iki şehrin hedeflerinin gerçekleşmesinde bu işbirliğinin hayırlı neticeler vermesini, iki şehre de katkı yapmasını diliyorum. Dostluk ilişkilerimizin, ticaret ve diğer ortaklıklarla devam etmesi, ülkelerimizin daha da yakınlaşmasına vesile olacaktır” dedi. Otobüs filosu ve tramvaylar yenileniyor Akyürek, toplu ulaşımda yeni bir dönem başladığını belirterek, yeni alınan 95 otobüsün yanı sıra 20 yeni körüklü otobüsün yıl sonuna kadar geleceği müjdesini verdi. Katıldığı Mahalle Meclisi toplantılarında toplu ulaşımda Konya’da yeni bir dönem başladığını vurgulayan Başkan Akyürek, “95 yeni otobüs aldık ve sefer sayılarını artırdık. 20 yeni körüklü otobüs daha yıl sonuna kadar geliyor. Bunlar engellilerin de kullanabildiği, çevreci ve klimalı son model taşıtlar. Bu 115 yeni otobüse ilave olarak son model 100 yeni otobüs daha alacağız. Bu konuyla ilgili hazırlık yapıyoruz. Böylece otobüs filomuz yenilenmiş olacak” dedi. Şehrin her alanda standardını yükseltmek için canla başla çalıştıklarını kaydeden Başkan Akyürek, otobüs filosunun yenilenmesinin yanında, Nisan ayında gelmeye başlayacak yeni tramvaylarla gelecek yıl sonuna kadar tüm tramvay taşıtlarının yenilenmiş olacağını hatırlattı. 56 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 // HABERLER İLETİŞİM Başkan Akyürek’e “Yılın Eğitim Gönüllüsü” ödülü Gaye Eğitim Gönüllüleri Derneği’nin (Gaye-Der) 24 Kasım Öğretmenler Günü programında eğitime gönüllü hizmet verenlere ödülleri verildi. Programa AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Kabakçı, Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, İl Milli Eğitim Müdür Vekili Seyit Ali Büyük, İl Müftüsü Şükrü Özbuğday ile öğretmenler katıldı. Programın açılışında konuşan Gaye-Der Başkanı Yaşar Dereçeneli, bir ülkenin en önemli meselesinin eğitim ve öğretim olduğunu belirterek, öğretmenlerin ise en önemli işi yaptıklarını dile getirdi. İl Milli Eğitim Müdür Vekili Seyit Ali Büyük, öğretmenliğin en gururlu mesleklerden biri olduğunu vurgulayarak, öğretici kimliğiyle yeni kuşakların kişiliklerin oluşmasına ve gelişmesine yardımcı olan öğretmenlerin toplumların yaşamında saygın bir konum elde ettiklerini ifade etti. Kendisi de öğretmen olan AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Kabakçı ise, sözün gerçek sahibinin peygamberler olduğunu, öğretmenlerin de onların varisleri olduğunu kaydederek, öğretmenlerin söze sahip çıkmasını ve sözün verdiği hedefe doğru yürümeye devam etmesini diledi. GELECEK NESİLLER İÇİN NE YAPSAK AZDIR Programda, Gaye Eğitim Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu’nca eğitime yaptığı katkılar nedeniyle Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’e “Yılın Eğitim Gönüllüsü” ödülü verildi. Ödülü Gaye-Der Başkanı Yaşar Dereçeneli’den alan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Belediyelerin şehrin imarını gerçekleştirirken insanların huzur ve mutluluğunu da temin etmekle görevli olduklarını hatırlattı. Başkan Akyürek, “Ödülü dünyanın dört bir yanında görev yapan, gerçek fedakarlığı bizlere de gösteren, ailelerinden ayrılarak aydınlatma görevini yerine getirmeye çalışan eğitim gönüllüsü öğretmenlerimize ithaf etmek istiyorum. Gelecek nesiller için, ülkemizin, milletimizin, insanlığın kurtuluşu için ne yapsak azdır. Bu duyguyu hiç kaybetmeden hep birlikte çalışmaya devam etmeyi diliyorum. Bu ödülle sorumluluğumuzu daha da artırdınız” dedi. Gaye Eğitim Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu tarafından eğitime yaptığı katkılar nedeniyle Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’e “Yılın Eğitim Gönüllüsü” ödülü verildi. Programda daha sonra hizmette 37 yılını dolduran eğitim gönüllüsü Bayram Ak’a da vefa ödülü verildi. Program Serdar Tuncer’in şiir dinletisi ile sona erdi. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 57 İLETİŞİM // İLETİŞİM // HABERLER www.komek.org.tr yayında Komek sergisi Kule Site’de KOMEK Bosna Hersek Kurs Merkezi’nin üç branşta açtığı sergi Kule Alış Veriş Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. Resim, Telkari ve Filografi branşlarında KOMEK kursiyerlerinin çalışmalarından oluşan sergi yoğun ilgi görüyor. Açılışta sergiyi gezenlere kurKısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa.. K siyerlerce Telkari ile yapılmış kitap ayracı takdim edildi. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin KOMEK kurslarına ait web sitesi yayına girdi. Kurs merkezleri ve branşlara ait bilgilerin yer aldığı siteden iki ayda bir yayınlanan KOMEK Dergisi’ne de ulaşılabiliyor. KOMEK hocalarının eğitim videolarını izlemenin yanı sıra iletişim kuracağınız bir bölüm de yer alıyor. Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kıs Yeni dönem kurs kayıtları ve KOMEK ile ilgili duyurular her gün güncellenen siteden takip edilebilir. 58 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 // İLETİŞİM Başkan Akyürek, kimsesizlerin kimsesi ELKART ile sınırsız biniş imkanı Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, eşi ve çocukları ile birlikte, bayramda ailelerinin yanına gidemeyen Yetiştirme Yurdu’nda kalan kız öğrencilerle yemekte bir araya geldi. Büyükşehir Belediyesi Alavardı Hanımlar Lokali yönetici, öğretmen ve üyeleri tarafından organize edilen yemekte öğrencilerin bayramını tebrik eden Başkan Akyürek, onlara çeşitli hediyeler verdi. Burada yaptığı konuşmada, dünyada herkesin bir imtihanı olduğunu belirten Başkan Akyürek, önemli olanın imtihanı kazanmak olduğunu ifade etti. Başkan Akyürek, “Yeteneklerimiz doğrultusunda gayret gösterelim, çok çalışalım. Yaptığımızı en güzel şekilde yapalım. Başkalarına da faydalı olmayı hedefleyelim” dedi. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, 5 Kasım Pazartesi gününden itibaren öğrenci ve öğretmenlerin elkartlarına 50 TL, sivillerin ise 75 TL’lik dolum yaptırarak bir ay boyunca toplu ulaşım araçlarına sınırsız binebildiğini açıkladı. Akyürek açıklamasında “Öğrenci-öğretmen gibi kişisel kart kullanan gruplar gişelerden, siviller ise belediyemizden elkartlarını alabilecek. Normalde 1 ayda bir öğrenci 100 defa binerse 85 TL; siviller ise 100 defa binerse 120 TL ödüyor. Bu uygulama ile neredeyse yüzde 50 indirim yapılmış oluyor. Bu kartlarda sınırsız biniş var. Bunu da kamuoyuna buradan takdim ediyoruz. Şehrimizde ulaşımda yeni bir dönemi başlatıyoruz” görüşlerine yer verdi. sa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa.. Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa.. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 59 HABERLER Mevcut stadyum, yeşil alan olacak Başkan Tahir Akyürek, Mahalle Meclisi programları kapsamında Mamuriye, Abdülaziz, Öğretmenevleri, Pirebi ve Şeyh Sadreddin Mahalleleri sakinleriyle bir araya geldi. Bugüne kadar 136 mahallede toplantılar yaparak problemleri yerinde gördüklerini belirten Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, mahalle sakinlerinden talepleri olanlarla sohbet etme imkanı bulduklarını söyledi. Konya’da şu anda stadyumun bulunduğu alanda arzu edilen görüntülerin olmadığını anımsatan Başkan Akyürek, şunları söyledi: “UEFA kriterlerine uygun Türkiye’nin en modern, dünya şampiyonalarının yapılabileceği spor tesislerini şehrimize kazandırıyoruz. Mevcut stadyumun bulunduğu 102 bin metrekarelik alan, onun yanındaki ara cadde, devamındaki DSİ Bölge Müdürlüğü’nün bulunduğu alanla ilgili yeni bir çalışma yü- 60 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 rütüyoruz. Bu yeni çalışmada Orman ve Su İşleri Bakanlığımızla bir ön görüşme yaptık. Tam olarak mutabakata varırsak oradaki alanı da stadyum alanıyla birleştirerek, en az yüzde 75’ini yeşil alan, yürüyüş yolu, bisiklet yolu ve güzel bir kent parkı olarak şehrimize kazandırıp bu bölgeye değer katmak istiyoruz. İstasyonun burada bulunması, hızlı trenle Ankara’nın, Eskişehir’in buraya gelmesi, 2 yıl sonra da İstanbul’un, gelecekte Antalya’nın buraya bağlanacak olması bu bölgenin önemini artıracak.” Başkan Akyürek’in ardından söz alan mahalle muhtarları, düzenlenen toplantı nedeniyle teşekkür ederek mahalleleri ile ilgili taleplerini dile getirdiler. Muhtarlar ve vatandaşların dile getirdiği talepler, ilgili daire başkanları ve Halkla İlişkiler Masası tarafından not alındı. Toplantının ardından İhsan Özkaşıkçı İlkokulu’nu ziyaret ederek okul müdürü, öğretmenler ve öğrencilerle sohbet eden Başkan, öğrencilere çeşitli hediyeler verdi. Büyükşehir’den “Evlilik Okulu” semineri Konya Büyükşehir Belediyesi, toplumun temeli olan aile kurumunun sağlıklı bir yapıda oluşmasına ve güçlenmesine katkı sağlamak için Evlilik Okulu isimli bir proje başlattı. Konya Büyükşehir Belediyesi, evlenmek üzere olanlara veya daha sağlıklı evlilik sürdürmek isteyenlere yönelik Evlilik Okulu isimli bir proje kapsamında İstiklal Harbi Şehitleri Abidesi Seminer Salonu’nda gerçekleştirilen konu anlatımı, uygulama, tartışma ve ev ödevlerinin olduğu seminerler 10 çiftten oluşan gruplara veriliyor. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, aile kurumunu daha sağlıklı hale getirerek ailede ve toplumda huzuru artırmak amacıyla başlattıkları Evlilik Okulu projesinin, ailevi ve toplumsal sorunların azalmasına katkıda bulunacağını ifade etti. Başvuruları Konya Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesi olan www.konya.bel.tr adresi üzerinden 30 Kasım’a kadar alınacak olan Evlilik Okulu, 6 ay boyunca devam edecek. // İLETİŞİM HABERLER Meslek edindirme kursları KOMEK çatısı altında birleşiyor Konya’da 20 ayrı bölgede şehir konağı oluşturarak merkez ilçe belediyelerindekiler de dâhil tüm mesleki eğitimi Büyükşehir Belediyesi olarak KOMEK bünyesinde tek elden vereceklerini kaydeden Başkan Akyürek, şu anda yılda 15 bin kişinin istifade ettiği kursların 25 bine ulaşmış olacağını vurguladı. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle KOMEK mensubu öğretmenlerle bir araya geldi. KOMEK’in bir halk üniversitesi mahiyetinde olduğunu vurgulayan Başkan Akyürek, “Bir üniversite öğretim üyesi sayısı kadar öğretmenimiz var. Bir üniversite öğrenci sayısı kadar da her yıl kayıtlı kursiyerimiz var. Bugün için eğitim gören 11 bin 783 kayıtlı kursiyerimiz var. Bugüne kadar KOMEK’ten istifade eden sayısı 124 bin 578. Eğitim verilen mesleki branş sayısı da 138. Bu tablo bize gösteriyor ki KOMEK bir halk üniversitesi konumuna gelmiş durumunda. Bu hizmetin kuruluşundan bugüne kadar emeği geçen çalışma arkadaşlarımızı, öğretmenlerimizi, idarecilerimizi tebrik ediyorum” dedi. Konya’da merkezi ilçe belediyelerinin yürütmekte olduğu mesleki eğitim faaliyetlerinin KOMEK çatısı altında bir koordinasyonla yürütüleceğini hatırla- tan Başkan Akyürek, böylece daha güçlü bir markanın oluşmuş olacağını dile getirdi. KOMEK’in Türkiye çapında ve uluslar arası boyutta da şehir markasına önemli katkıda bulunduğunu vurgulayan Başkan Akyürek, şöyle devam etti: “Biz aslında milletimiz, memleketimiz ve gelecek nesiller için çalışıyoruz. Karakterli, düzgün, geleneklerine, inançlarına bağlı, topluma mutluluk veren, kendisiyle barışık olduğu için mutlu olan insanlar yetiştirmemiz gerekiyor.” Konuşmasında, öğretmenlerin toplum için her zaman rol model olduklarını vurgulayan Başkan Akyürek, Öğretmenler Günü’nü tebrik ederek, öğretmenlere çeşitli hediyeler verdi. Başkan Akyürek, kanser tedavisi gören öğretmen Şerife Bayar ile ağır bir trafik kazası geçiren Hatice Tasa Yılmaz’a da geçmiş olsun dileklerine bulundu. Konya meydanlarıyla anılacak Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, şehir merkezindeki tarihi eserlerin yaşatılmasına yönelik gerçekleştirilen Mevlana Kültür Vadisi Projesi çerçevesinde yapımı hızla devam eden Türbeönü Meydanı’nda incelemelerde bulundu. AK Parti İl Başkanı Ahmet Sorgun ile birlikte çalışmalar hakkında bilgi alan Başkan Akyürek, Konya’ya çok güzel tarihi bir meydan kazandırdıklarını, 25-30 bin kişinin ibadet edebileceği, bir araya gelebileceği meydanın kısa sürede tamamlanacağını Sultan Selim Camii’nin yenilemesi ve güçlendirmesi çalışmasının da caminin içinde devam ettiğini ifade etti. Konya’nın ilk defa 2 şehir meydanına kavuştuğunu belirten Başkan Akyürek, şöyle devam etti: “Dünyada şehirler meydanlarıyla anılır. Viyana da, Berlin de, Roma, Paris, Newyork da böyledir. Konya’mızın gerçek bir meydanı yoktu. Şu anda 2 meydan yapıyoruz. Birisi Mevlana Türbesi önünde, diğeri Alaaddin Tepesi karşısında, Eski Adliye’nin bulunduğu alanda. Toplam 45 bin metrekarelik bir alanda ulaşacak Kent Meydanı şehrimiz adına büyük bir eserdir, bir fedakârlıktır. 100 milyon dolar değerindeki bir arsayı Kültürpark’la birleştiriyoruz. Orada, 13 tarihi Konya evi, Selçuklu Sultanları Galerisi de meydanla birlikte yapılıyor.” K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 61 HABERLER KOMEK kursiyerinin kıskandıran sergisi KOMEK kursiyeri Ayşe Oğuz Yaşar’ın Ebru ve Kalem işi sergisi açıldı. Yaşar, “Lal” adını verdiği serginin kurdelesini Büyükşehir Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ahmet Köseoğlu, sanatçılar, akademisyenler ve sevenleriyle birlikte kesti. Minyatür, kalem işi ve ebrulardan oluşan sergide 77 tablo ve 19 doğal ahşap üzerine çalışılmış eser yer alıyor. İl Halk Kütüphanesi sergi salonunda 24 Kasım 2 Aralık tarihlerinde açık kalan sergi KOMEK sitesinden görülebilir. Yerel Yönetişim Eğitim Programı Yerel yönetim süreçlerine vatandaş katılımını artırmayı amaçlayan, Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti ortak finansmanıyla yürütülen “Stratejik Yerel Yönetişim Projesi”nin uzmanları deneyim paylaşımı için Konya’da bir araya geldi. Konya Büyükşehir Belediyesi yöneticileri, Kent Konseyi yöneticileri ve üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, mahalle muhtarları ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini bir araya getiren program 2 gün sürdü. 62 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 KOMEK hocalarına hizmetiçi eğitim semineri Seminerler KOMEK bünyesindeki tüm branş hocalarını kapsıyor. KOMEK, bünyesindeki eğitmenleri için planladığı seminerlere devam ediyor. Alaaddin Kurs Merkezi’nde özellikle yeni başlayan KOMEK hocaları için verilen dersler ilgi görüyor. Geçen ay yapılan seminere katılan farklı branşlardaki 17 eğitmen, Ahşap boyama ve yeni çıkan teknikler konusunda uzman Ayşe Kural’dan bilgiler aldı. Uygulamalı yapılan seminer önümüzdeki aylarda farklı kurs merkezlerinde devam edecek. Başkan Akyürek ayrıca, bölgede bahçesi uygun olan bir okula, mahallenin de kullanacağı bir spor salonu yapımı sözü verdi. HABERLER Mahalle Meclisi’nde spor salonu ve konak sözü Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Mahalle Meclisi programları kapsamında Alakova, Boyalı, Çomaklı, Loras, Telafer ve Yenibahçe mahallelerinin sakinleri ile bir araya geldi. Konya Büyükşehir Belediyesi ile Meram Belediyesi yöneticileri ve mahalle muhtarlarının katıldığı programda vatandaşlara hitaben konuşan Başkan Tahir Akyürek, bölgeye yapılan altyapı ve diğer yatırımlarla ilgili açıklamalar yaptı. Toplantının yapıldığı bölgeye de şehir konağı yapımına hemen başlanması talimatı veren Başkan Akyürek, yapılacak tesiste hem mahalle sakinlerinin toplantı yapacağını hem de kadınların meslek eğitimi alabileceğini müjdeledi. Muhtarların ve mahalle sakinlerinin taleplerini dinleyerek takibinin belediye yöneticileri tarafından yapılacağını ifade eden Başkan Akyürek ayrıca, bölgede bahçesi uygun olan bir okula, mahallenin de kullanacağı bir spor salonu yapımı sözü verdi. Toplan- tının ardından Akyürek, Alakova İlkokulu’nu ziyaret ederek okul müdürü ve öğretmenlerle görüştü. Başkan Akyürek öğrencilere kitap hediye etti. K ASI M-A R A L I K 2 012 k o m ek 63 ŞEHİRDE BU AY Tiyatro Sinema Konya Devlet Tiyatrosu Sahnesi Konya Sinema Salonları Yazan: Orhan Asena Yönetmen: Bengisu Gürbüzer Doğru Müzik: Can Atilla • Benim Annem Bir Dinozor Animasyon • Ben ve Sen Dram • Açlığa Doymak Dram • Bana Bir Soygun Yaz Komedi • Jack Reacher Polisiye, Aksiyon, Dram • Apartment 1303 3D Korku • Van Gölü Canavarı Komedi • Simurg Dram, Belgesel Otel Transilvanya Animasyon, Aksiyon, Komedi YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE Bir taht… Tahtın büyüklüğünün altında ezilmek istemeyen bir yargıç, bir padişah, bir baba… Öbür yanda bir kaplan ve bir sırtlan… Ve onların arasında kalmış bir sultan, bir anne… Tahtın arkasında çekilen kılıçlar, hançerler ve konuşulan gizli sözcükler, gizli düşünceler… Kaplanın sırtlan gibi, sırtlanın da kaplan gibi bir karındaşının olması ve bir babanın ikinci defa aynı hatanın eşiğinde durması… Yılların yorgunluğunu taşıyan bir annenin nihayetinde evlatlarının arasında sıkışıp kalması… Tahtın gölgesinde boğulmamak için ‘Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe’ diyen ne ilk ne de son evlat onlar olacak! Ama bunu söyleyen ilk baba o olacak! Etkinlik Mevlâna Kültür Merkezi (Şeb-i Arus Törenleri / 07-17 Aralık 2012 / 14:00 ve 19:00) 7 Aralık 14:00 / Sevgi ve hoşgörü yürüyüşü 15:00 / Çocuk semâzenlerin semâ töreni ve Gülbang duası Panel Mevlâna Kültür Merkezi 07-17 Aralık 2012 “Hz. Mevlâna’da Hz. Peygamber kaşık süsleme, telkari, müttekâ, Sevgisi” Konulu Hat-Tezhip pul, hediyelik eşya, tesbih Sergisi sergileri El sanatları, hat, minyatür, çini, ebru, cam üfleme, ahşap kesme, 64 k o m ek K ASI M-A R A L I K 2 012 17 Aralık 10:00 Mevlâna Celâleddin-i Rumi’nin öğretilerinde doğa ve çevre Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu Konferans 17 Aralık 13:30 Hz. Mevlâna ve Osmanlı’nın estetik dünyası Mevlâna Üniversitesi Hekimoğlu Salonu Sergi VI. uluslar arası “Dünya inançları ve köprüler” fotoğraf yarışması sergisi “Vav” elif olmak resim sergisi 13 Aralık 14:00 Gönlümüzdeki Mevlâna Söyleşileri - III S.Ü. Alaaddin Keykubat Yerleşkesi S.D.K.M. Mevlâna Üniversitesi Fuaye Alanı “Dinle: Bir Mevlâna tasarımı” grafik tasarım sergisi Süleyman Demirel Kültür Merkezi Sergi Salonu Sergi: “Fair-Play” Çalıştay 16 Aralık 13:30 Hz. Mevlâna’nın Dünyaya Yansıması Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu Ayrıntılı program bilgisi için; http://vuslat.konyakultur.gov.tr/VuslatProgram.pdf B U G Ü N Ü N KO N YA MANZARALARI Nene Hatun Parkı
Benzer belgeler
Heyecan ve Sevginin Emeğe Dönüştüğü Yer, KOMEK
meşguliyetlerin, beşikten başlayıp mezarda bitecek bir hayat yolculuğu olduğu
inancıyla çalıştık, çabaladık. Her evden bir hatta birkaç KOMEK’li oluncaya kadar,
sesimizi duyurmaya çalıştık. Elinizd...