Bildiri Özetleri Kitapçığı`nı indirmek için tıklayınız
Transkript
Bildiri Özetleri Kitapçığı`nı indirmek için tıklayınız
İÇİNDEKİLER / TABLE OF CONTENT Başlık / Title 1. 2. 3. 4. Kongre Başkanının Mesajı / Message Of Congress President Kurullar / Committees Bildiri Özetleri / Abstracts Poster Sunum Özetleri / Abstracts of Poster Presentations Sayfa No / Page 3-4 4-8 8 - 91 91 -108 Değerli Konuklar, Dear Guests, Su, insanlar başta olmak üzere tüm canlılar için yaşamsal önem taşıyan kaynaklar arasında en kritik öneme sahiptir. Ayrıca sürdürülebilir kalkınma için de en önemli yaşamsal kaynaklardan birisi sudur. Son yıllarda, su kaynakların en etkin şekilde korunması ve yönetilmesi gerek yerel ölçekte gerekse küresel ölçekte büyük önem taşıyan bir gündem konusu haline gelmiş bulunmaktadır. Water is a very important vital resource for all living creatures, especially for human beings. In this sense, one of the essential components of sustainable development is water resources; effective protection and management of water resources has become the main agenda topic on both local scale and global scale. İzmir Büyükşehir Belediyesi, “doğa ve insan odaklı yönetişim, uzmanlarla ve paydaşlarla birlikte yönetim” anlayışıyla, yalnız ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte de büyük ve öncü çevre projelerinin tasarlandığı ve uygulandığı bir merkez konumundadır. Kentin doğal varlıklarını korumanın ötesinde, kalitesini iyileştirerek geleceğe aktarmak, çevre politikalarımızın temel hedefi olmaktadır. Izmir Metropolitan Municipality is a central platform where great and leading environmental projects are designed and implemented not only on a national scale but also on a global scale with the understanding of ''nature and people oriented governance, management with specialist and shareholders''. Beyond conservation of natural assets of the city, primary goal of our environmental policies is to improve the quality of nature assets and transmit them to the future. Bu hedef doğrultusunda, su başta olmak üzere tüm çevreye duyarlı olan ve değer veren bir kurum olarak "Kent Kongreleri" kapsamında bu yıl Kent Expo 2015 fuarıyla eş zamanlı “Uluslararası Sürdürülebilir Su Yönetimi Kongresi” gerçekleştireceğiz. Bu Kongre aynı zamanda; birincisi 2009’da “Güvenli Su Üretimi” ve ikincisi 2014’te “İklim Değişikliğinin Kıyı Kentlerine Etkileri” başlıkları altında gerçekleşen Uluslararası Su Kongrelerinin de üçüncüsü niteliğinde de olacaktır. In line with this goal, we will organize ''International Sustainable Water Management Congress'' simultaneously with Kent Expo 2015 this year within the scope of ''City Congresses'' as an institution giving value and being sensitive to the whole environment, particularly to water. At the same time, this congress will be the third of International Water Congresses, first of which was organized in 2009 under the title of ''Safe Water Production'' and second of which was organized in 2014 under the title of ''Impact of Climate Changes on Coastal Cities. İzmir, gerek havza bazında su kaynaklarının korunması, gerekse içme suyu ve atık su Izmir is at the leading position in Turkey with the environmental investments in both protection of yönetiminde, gerçekleştirdiği çevre yatırımları ile Türkiy’de lider konumdadır. Bu kapsamda, İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (İZSU), kullanılmış sular ve yağış sularının toplanarak uzaklaştırılması, geri kazanımı, içme sularının güvenli ve sağlıklı bir şekilde vatandaşa ulaştırılması amacıyla, her türlü tesisin projelendirilmesi ve işletilmesi, bölge içindeki su kaynaklarının, deniz, göl, akarsu kıyılarının ve yeraltı sularının evsel ve endüstriyel etkenlerle kirlenmesinin önlenmesi ve bu kaynaklarda su kaybına veya azalmasına yol açacak aktivitelere karşı önlem alınması sorumluluklarını yerine getirerek İzmir’de “sürdürülebilir” su yönetimi anlayışının altına imzasını atmaktadır. Bu süreçteki başarıların temelinde, toplum yararını esas alan kamu işletmeciliği anlayışı yatmaktadır. 8-10 Ekim 2015 tarihleri arasında düzenlenecek olan “Uluslararası Sürdürülebilir Su Yönetimi Kongresi” ile İzmir, Türkiye’ye örnek olacak çok önemli bir bilimsel toplantıya ev sahipliği yapacaktır. Bu etkinlikte, konularında uzman değerli bilim insanları, kamu ve özel sektörün değerli yöneticileri en güncel bilgileriyle katkıda bulunacaklardır. Başarılı ve verimli bir kongre dileklerimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Aziz KOCAOĞLU İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı water resources based on watershed, wastewater and potable waterwater and waste water. In this context, General Directorate of Izmir Water and Sewerage Administration (IZSU) puts its signature under the understanding of ''sustainable'' water management in Izmir by fulfilling its responsibilities for projection and operation of any plants, prevention of pollution of water resources, sea, lake, stream coasts and underground water within the region due to the domestic and industrial factors, taking precautions against the activities to cause water loss or decrease in these resources in order to collect and remove and recycle used water and rain water and to reach the potable water to the people in a safe and healthy way. Sense of public operation based on public interests lies behind the achievements in this process on the contrary to the privatization approaches tried to be marketed as a rising value in our day. With ''International Sustainable Water Management Congress'' to be organized between October 8-10, 2015, Izmir will host a very important scientific meeting which will be a model for Turkey. Valuable scientists who are experts in their own field, valuable executives of public and private industry will contribute to this event with the most up-to-date information. I wish a successful and productive congress, with regards and consideration. Aziz KOCAOĞLU Metropolitan Mayor of Izmir KURULLAR Kongre Başkanı AZİZ KOCAOĞLU İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Bilim Kurulu (İsimler alfabetik sıraya göre dizilmiştir.) Prof. Dr. Adnan Oğuz AKYARLI İzmir Büyükşehir Belediyesi İzbelcom A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Ayşegül BAYSAL TANIK İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Ayşenur UĞURLU Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Bilsen BELER BAYKAL İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Doğan YAŞAR Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Prof. Dr. Erdem GÖRGÜN İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Filiz B. DİLEK Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Gökdeniz NEŞER Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Prof. Dr. Güleda ENGİN Yıldız Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Dr. Işıkhan GÜLER Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. İbrahim Ethem GÖNENÇ İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi, Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Necdet ALPASLAN Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neşe TÜFEKÇİ İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Nilgün HARMANCIOĞLU Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Nuri AZBAR Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü Prof. Dr. Ömer AKGİRAY Marmara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Rüya TAŞLI TORAMAN Su Kirlenmesi Araştırmaları ve Kontrolü Türk Milli Komitesi (SKATMK) Prof. Dr. Şükrü Turan BEŞİKTEPE Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Prof. Dr. Ülkü YETİŞ Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Düzenleme Kurulu (İsimler alfabetik sıraya göre dizilmiştir.) Prof. Dr. Adnan Oğuz AKYARLI İzmir Büyükşehir Belediyesi İzbelcom A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü B. Fügen SELVİTOPU İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürü Prof. Dr. Gökdeniz NEŞER Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Gülay DEMİRCİOĞLU İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdür Yardımcısı Hasan TUNÇAĞ İzmir Büyükşehir Belediyesi İZFAŞ Genel Müdür Yardımcısı M. Faruk İŞGENÇ İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Atık Su Arıtma Dairesi Başkanı S. Hakan ALPSOYKAN İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Su Arıtma Dairesi Başkanı Tülay YILMAZ İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Z. Gül ŞENER İzmir Büyükşehir Belediyesi İZFAŞ Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi COMMITTEES President of Congress AZİZ KOCAOĞLU Mayor of Izmir Metropolitian Municipality Scientific Committee (The names are listed in alphabetical order.) Prof. Dr. Adnan Oğuz AKYARLI Izmir Metropolitan Municipality Izbelcom A.C. Executive Board Member Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ Dokuz Eylül University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Ayşegül BAYSAL TANIK Istanbul Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Ayşenur UĞURLU Hacettepe University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Bilsen BELER BAYKAL Istanbul Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Doğan YAŞAR Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology Prof. Dr. Erdem GÖRGÜN Istanbul Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Filiz B. DİLEK Middle East Technical University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Gökdeniz NEŞER Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology Prof. Dr. Güleda ENGİN Yıldız Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental Engineering Dr. Işıkhan GÜLER Middle East Technical University, Faculty of Engineering, Department of Civil Engineering Prof. Dr. İbrahim Ethem GÖNENÇ Emeritus Professor, Istanbul Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU Istanbul Technical University, Faculty of Aeronautics and Astronautics, Department of Meteorological Engineering Prof. Dr. Necdet ALPASLAN Dokuz Eylül University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Neşe TÜFEKÇİ Istanbul University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Nilgün HARMANCIOĞLU Dokuz Eylül University, Faculty of Engineering, Department of Civil Engineering Prof. Dr. Nuri AZBAR Ege University, Faculty of Engineering, Department of Bioengineering Prof. Dr. Ömer AKGİRAY Marmara University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering Prof. Dr. Rüya TAŞLI TORAMAN Turkish National Committee on Water Pollution Research and Control (SKATMK) Prof. Dr. Şükrü Turan BEŞİKTEPE Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology Prof. Dr. Ülkü YETİŞ Middle East Technical University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering Organising Comittee (The names are listed in alphabetical order.) Prof. Dr. Adnan Oğuz AKYARLI Izmir Metropolitan Municipality Izbelcom A.C. Executive Board Member Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ Dokuz Eylül University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering B. Fügen SELVİTOPU Izmir Metropolitan Municipality, General Manager of IZSU Prof. Dr. Gökdeniz NEŞER Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology Gülay DEMİRCİOĞLU Izmir Metropolitan Municipality, Deputy General Manager of IZSU Hasan TUNÇAĞ Izmir Metropolitan Municipality, Deputy General Manager of IZFAS M. Faruk İŞGENÇ Izmir Metropolitan Municipality, IZSU Head of Wastewater Treatment Department S. Hakan ALPSOYKAN Izmir Metropolitan Municipality, IZSU Head of Water Treatment Department Tülay YILMAZ Izmir Metropolitan Municipality, IZSU Head of Environment Protection and Control Department Z. Gül ŞENER Izmir Metropolitan Municipality, IZFAS Managing Director of Executive Board BİLDİRİ ÖZETLERİ / ABSTRACTS SUSTAINABLE GROUNDWATER MANAGEMENT Bjørn Kløve, professor Water Resources and Environmental Engineering Research Group University of Oulu, Faculty of Technology Finland [email protected] Groundwater is a vital and strategically important resource for municipal water supply and food production. Groundwater resources are facing increasing quantitative pressure from land-use and consumption pressures. In some areas, groundwater quantity and quality have been reduced, resulting in negative impacts on drinking water and important ecosystems relying on groundwater. There is a strong need to reduce input of pollutants to prevent groundwater pollution. Additional threats from climate change are unknown, highly interwoven and complex. Aquifers in Europe and also the Middle East are already facing severe pressure from water abstraction for irrigation and other water uses, which is aggravated by land use and climate change in a non-stationary context. In many regions groundwater tables have declined considerably and aquifers have become polluted by various pollutants such as nitrates. The changes observed in groundwater quantity and quality are a threat (i) to the crucial ecosystems services groundwater provides such as drinking and irrigation water provision, natural attenuation processes, storage functions and habitats, as well as (ii) to groundwater dependent ecosystems such as springs, rivers, wetlands, and lakes and (iii) to the groundwater dependent socio-economic system (as the social and economic development in many regions is linked to the provision of safe and reliable water resources). In order to provide sustainable solutions, new methods and policies are needed in groundwater management in which groundwater systems are considered in a more holistic and integrated way. Groundwater hydrogeology needs to be better integrated with hydrology and ecology. Sustainable solutions are needed that take into account socio-economic values and ecological aspects of groundwater and dependent ecosystems. In many cases successful management will involve the design of the proper institutional, legal and operational framework that ensures a long-term sustainable management of water and associated ecosystems. Decision making in groundwater quantity and quality management is often complex because of heterogeneous stakeholder interests, multiple objectives, different options, and uncertain outcomes. Conflicting stakeholder interests are often an impediment to the realization and success of any regulations, policies, and measures. AN INTEGRATED AIR, WATERSHED, AND ESTUARINE MODELING SYSTEM OF THE CHESAPEAKE BAY: INCORPORATING A MULTIPLE MODEL APPROACH TO COASTAL WATERSHED MODELING Lewis C. Linker Modeling Coordinator, U.S. U.S. Environmental Protection Agency Chesapeake Bay Program Office, 410 Severn Avenue, Suite 109 Annapolis, Maryland 21403 [email protected] The Chesapeake Bay is the largest estuary in North America. To make the Chesapeake a sustainable coastal watershed, the ecological restoration of the Chesapeake requires the reduction of nitrogen, phosphorus, and sediment loads in the Chesapeake watershed to eliminate eutrophic water quality impairments and the damage to living resources they cause. The Chesapeake Bay Program (CBP) is a state-federal partnership that has made progress in Chesapeake Bay restoration work for the last three decades, but since 2010 the restoration has been supported and strengthened by the nation’s most extensive Total Maximum Daily Load (TMDL) program. The Chesapeake TMDL requires the states of the Chesapeake watershed to establish water quality standards that are protective of the Chesapeake living resources and allow for a sustainable Chesapeake watershed and Bay. The TMDL also requires a plan be developed which identifies the maximum amount of pollutants the waterway can receive and still meet water quality standards. Most of Chesapeake Bay and its tidal tributary and embayment waters are impaired because of excess nitrogen, phosphorus, and sediment. These pollutants enter the water from agricultural operations, urban and suburban stormwater runoff, wastewater facilities, air pollution, septic systems, and atmospheric deposition of nitrogen. New sources brought about by growth or from other causes must be offset. The 2010 Chesapeake Bay TMDL is designed to achieve significant reductions in nitrogen, phosphorus, and sediment pollutant loads throughout the entire 166,000 square kilometer Chesapeake watershed. The Chesapeake watershed has a population of 17 million people and includes portions of the States of Delaware, Maryland, New York, Pennsylvania, Virginia, and West Virginia. The Chesapeake TMDL sets watershed-wide limits of 84.3 million kilograms of nitrogen, 5.67 million kilograms of phosphorus, and 2.93 billion kilograms of sediment per year which is about half the nutrient load that entered the Bay in the mid-1980s. Implementation of the nutrient and sediment limits is through the States’ Watershed Implementation Plans (WIPs), which detail how the six Chesapeake Bay watershed states will complete implementation of management actions sufficient to meet their assigned pollution allocations by the year 2025. Models of the Chesapeake Bay air shed (Community Multi-scale Air Quality Model – CMAQ, watershed (Watershed Model (WSM) Phase 5.3.2), and tidal Bay water quality (Water Quality and Sediment Transport Model – WQSTM) were applied to develop the 2010 Chesapeake Bay TMDL. The models are now being updated and refined through the incorporation of a multiple model approach for a major Midpoint Assessment of TMDL progress in 2017. The benefits of multiple models are that different conceptual models of systems can be compared, and the skills of different models can be applied in an optimal approach. Multiple models can improve basic understanding of watershed and coastal systems, as well as contribute to quantifying the level of model uncertainty. There are many ways to implement multiple models, but the core principle is that model findings are stronger when multiple lines of evidence, multiple data sets, and multiple model approaches agree. IMPORTANCE OF PROPER USING THE DECISION MAKING TOOLS IN PLANNING WATER ALLOCATION STRATEGIES Bojan Srdjevic, Zorica Srdjevic, Bosko Blagojevic University of Novi Sad, Faculty of Agriculture, Department of Water Management Trg D. Obradovica 8, 21000 Novi Sad, Serbia (bojans, srdjevicz,blagojevicb)@polj.uns.ac.rs Contemporary water management imposes involvement of stakeholders. Most of completed and on-going studies worldwide are extended so to provide answer to the question of who should be considered as stakeholder and how to reach group decisions which respect interest of different parties. In Serbia, we developed participative GIS decision making methodology with emphasis on combining multi-criteria tool known as the analytic hierarchy process (AHP) and selected tools belonging to the GIS technology. Recent applications confirmed necessity of stakeholders' participation and led to the set of recommendations on how to plan the management scenarios and operational policies for sustainable water allocation which will respect possible conflicts of parties, as well as economic and political environment. In particular, the methodology provided a good base for answering questions such as how much water is available, to whom and when, and how to decide which management strategy will be most acceptable to involved parties. In line with adopted methodology, since 2010 researchers in Serbia are working on integration of network based river basin simulation model (version of MODSIM) with the AHP concept to enable evaluation of preferential water allocation plans in several regional hydro-systems under reconstruction. Partially integrated software architecture consists of two core modules which enable: (1) long term simulation (with imbedded monthly optimization) of multipurpose reservoir system operation (MODSIM); and (2) participative decision making setup (AHP) for evaluating water allocation strategies applied in the module (1). It has been shown that selection of performance indicators to be recorded during the first module's runs (e.g., reliability, firm yield, resiliency and vulnerability) must be critically evaluated within the second module. This evaluation may eventually provide feedback to the first module and improve operational strategies at reservoirs to meet demands of the (prioritized) users. Recent research indicates that the social choice theory (SCT) with its voting systems can be efficiently combined with MCDM and AHP in particular. For several water resources planning studies two possible contexts were investigated where modeling the group decision-making processes takes place. The first context assumes the use of AHP only, associated with different aggregating techniques to derive the group decision, with and without a consensus. The second context is based on using only SCT systems, i.e., preferential and non-preferential voting systems. The third, novel, approach is developed that assumes a full AHP application in the first stage to obtain the weights of water allocation strategies (as alternatives) based on the system performance indicators (as criteria) and, in the second stage, an interpretation of the AHP’s cardinal information as being the ordinal one and the direct application of the SCT voting systems. The method of virtually combing the AHP and SCT voting systems is efficiently implemented not only in water resources but in other real decision-making situations, sectors and cross-sector settings. Importance of proper decision making has been repeatedly confirmed in all case studies. Keywords: Decision making; stakeholder; participation; water allocation; AHP; MODSIM. URBAN WATER RESOURCES MANAGEMENT UNDER UNCERTAINTY: A SYSTEMS APPROACH Kurt FEDRA1 1 Environmental Software and Services, Austria [email protected] Water is a critical, life sustaining resource (just after oxygen and a few more environmental variables), its management consequently a crucial task for the “competent authorities”, and everybody is a user and stakeholder. While the general, average seasonal patterns of water availability are usually well known, the detailed and short-term availability is highly uncertain in principle. This is even more pronounced under changing climatic conditions, and increasing frequency of extreme events. Expensive infrastructure – basically storage of surface water, interbasin transfer, pumping of groundwater, and desalination – is used to buffer this uncertainty. While most water (around 70-90 %) in most hydrographic catchments is used by agriculture, with more than half the world’s population living in cities and urban agglomerations, urban water supply is of obvious and immediate socio-economic importance. However, what we really need and want (to an overwhelming degree or amount) is not “water per se”, but water based products and services. A systems approach starts with taking a step back and looking at the “larger picture”: this introduces, beyond the basic hydrological “availability” concepts such as investment and operating costs of infrastructure, benefits of water use, reliability, robustness, resilience, sustainability and most directly amenable to political and technological control, efficiency. Beyond hydrology, urban water resources systems are analyzed in these terms using examples of Mediterranean basins and cities. The concepts of multi-attribute theory and multi-criteria optimization as operational software tools, Decision Support Systems to guide urban management and policy making, even or especially under extreme and growing uncertainty, are presented and discussed, and related domains such as urban development, air quality or technological risks and their relationship to water are touched upon. AVRUPA’NIN YEŞİL BAŞKENTİ İZMİR Dr. Koray VELİBEYOĞLU Izmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü [email protected] Bugün pek çok ulusal bazlı kentsel gösterge çalışmasında İzmir Türkiye’nin çevre ve doğal kaynaklar alanında en güçlü metropolü olarak belirmektedir. İzmir bu gücünü tarihi coğrafyasının yanında son dönemlerde ortaya koyduğu çevre dostu uygulamalar ile de geliştirmektedir. Avrupa Yeşil Başkent Ödülü, Avrupa Komisyonu tarafından her yıl bir kentin ödüllendirilmesi yoluyla diğer Avrupa kentlerine yol göstermesi, öncülük etmesi, iyi uygulama örnekleri sunması, deneyim, düşünce ve fikirlerini paylaşması hedefiyle ilk kez 2010 yılında verilmeye başlanmıştır. Sunumda, bu yöndeki şehir deneyimleri yanısıra İzmir’in adaylığı hakkında son dönemde kentte yürütülen büyük ölçekli projeler üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır. İÇME SUYU DAĞITIM SİSTEMLERİNDEKİ SU KAYIPLARININ KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ UYGULAMASI: ANTALYA ÖRNEĞİ Prof.Dr. Habib MUHAMMETOĞLU İçmesuyu dağıtım sistemlerindeki yüksek miktardaki su kayıpları tüm ülkeler için ortak bir sorundur ve beraberinde ekonomik kayıplara ve çevresel olumsuzluklara da neden olmaktadır. Toplam su kayıpları, fiziki su kayıpları ve ticari su kayıpları olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Türkiye’deki toplam su kayıpları ortalama olarak sistem giriş hacminin yaklaşık %50’si kadardır. Bu nedenle, Türkiye’deki su kuruluşları ve belediyelerin yüksek miktardaki su kayıplarını azaltmak için önlemler alması gerekmektedir. 2014 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından içmesuyu dağıtım sistemlerindeki su kayıplarını kontrol etmek için bir yönetmelik yayınlanmıştır. Yönetmelik kapsamında uzun vadede tüm belediyeler için toplam su kayıplarının sistem giriş hacminin %25’ine indirilmesi hedeflenmektedir. Yönetmelik ile belediyelerin su kayıpları yönetimine yönelik altyapılarını geliştirmeleri beklenmektedir. Bu kapsamda içmesuyu dağıtım şebekelerinin Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında kayıt altına alınması, izleme sistemlerinin kurulması ve içmesuyu dağıtım şebekesinin hidrolik modellemesi çalışmaları yer almaktadır. Yönetmelikte de bahsedildiği şekilde, içmesuyu dağıtım şebekeleri uygun boyutlarda ve sayılardaki alt bölgelere ayrılmalı ve şebekedeki su basıncının alansal ve zamansal olarak 60 m’den fazla olmaması gerekmektedir. Tüm kullanıcılara verilen su miktarı ölçülmeli, belediyeler tarafından yıllık su bütçeleri hesaplanmalı ve yayınlanmalıdır. Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) bünyesinde su kayıplarının yönetimi yönetmeliğinin gerektirdiği altyapı ve yetişmiş personel mevcuttur. Su kayıpları ile ilişkili olarak TÜBİTAK tarafından desteklenen çeşitli uygulama projeleri gerçekleştirilmektedir. Devam etmekte olan projeler kapsamında su kayıplarının yönetimi konusunda Antalya’daki bazı pilot sahalardaki çalışmalara devam edilmektedir. Yürütülmekte olan proje çalışmalarından önemli kazanımlar elde edilmekte, akademisyenler ile su kuruluşları arasında işbirliği sağlanmaktadır. APPLICATION OF THE WATER LOSSES CONTROL LEGISLATION IN DRINKING WATER DISTRIBUTION NETWORKS: ANTALYA CASE STUDY Prof.Dr. Habib MUHAMMETOĞLU Excess water losses from drinking water distribution networks (WDN) are a common problem world-wide causing economic losses and environmental drawbacks. Total water losses consist of two components namely physical water losses and apparent water losses. Average total water losses in Turkey is around 50% of system input volume (SIV). Therefore, it is necessary for the municipalities to take measures to reduce the high water losses in Turkey. Consequently, a legislation was issued by the Turkish Ministry of Forestry and Water Works last year to control water losses. The legislation asks all the municipalities to reduce total water losses to a target level of 25% of SIV on the long-run. The legislation requires all the municipalities in Turkey to enhance their infrastructure for water losses management such as the Geographical Information System (GIS), monitoring systems and hydraulic modeling of the WDN. According to the legislations, the WDN should be divided into suitable sizes and numbers of District Metered Areas (DMA) and the water pressures in the WDN should not exceed 60 m spatially and temporally. The legislation states that water supplied to all water users should be measured and that the yearly water balance should be established and published by the municipalities. Antalya Water and Wastewater Administration (ASAT) has the required infrastructure and qualified personnel for the application of water losses legislations. In this respect, application projects supported by the Technical and Research Council of Turkey (TUBITAK) were realized and other TUBITAK projects are still going on to manage water losses in a number of pilot study areas in Antalya. The projects achieved valuable results and present good examples for the cooperation between the academic sector and the water authority. YENİLENEBİLİR VE GÜVENİLEBİLİR BİR ALTERNATİF SU KAYNAĞI OLARAK GRİ SU VE EVSEL ATIKSUYUN AKIMLARA AYRILARAK YÖNETİMİ Bilsen BELER BAYKAL İstanbul Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34469 Ayazağa, İstanbul [email protected] Global ölçekte kişi başına düşen suyun miktarının azalmakta ve kalitesinin düşmekte olduğu bilinen ve yine global ölçekte çözüm aranan bir gerçektir. Su miktarının azalması, ülkemiz gibi yağışı bol olmayan coğrafyalar için daha büyük önem taşımakta, kişi başı yaklaşık 1500 m3 suyu olan ülkemizin, İzmir gibi nispeten kısıtlı yağış alan büyük kentlerinde üzerinde daha da hassasiyetle durulması gereken bir konu statüsü kazanmaktadır. Bu çerçevede alternatif kaynak arayışları sürmekte ve bu bağlamda atıksuların alternatif kaynak olarak değerlendirilmesi gündeme gelmektedir. Esasen 2000’li yıllarda ortaya atılan akım ayırımı ve ECOSAN (ECOlogical SANitation – Ekolojik evsel atıksu yönetimi) yaklaşımı, evsel atıksuların bir atık olarak uzaklaştırılmak yerine, üretildiği noktalarda ayrı akımlar halinde toplanarak özelik ve içeriklerine uygun bir şekilde değerlendirilmesine odaklanmaktadır. Bu çerçevede, evsel atıksuların siyah su/gri su olarak ikili, ya da ECOSAN yaklaşımı ile uyumlu olarak sarı su/kahverengi su/gri su olarak üçlü akımlar halinde ayrı olarak toplanarak tekrar kullanıma uygun hale getirilmesi önerilmektedir. Bu bağlamda siyah su tuvalet atıksularını, gri su evsel atıksuların tuvalet atıksuları haricinde kalan kısmını, sarı su ayrı toplanmış insan idrarını ve kahverengi su ayrı toplanmış insan dışkısını ifade etmektedir. Akım ayırımı, bir yandan “atık” olarak görülen bir akımın kaynağa dönüştürülerek değerlendirilmesini, diğer yandan evsel atıksuların uzaklaştırılması ve yönetiminin aynı anda gerçekleştirilmesini mümkün kılmaktadır. Akım ayırımı hangi şekilde yapılırsa yapılsın, ortaya çıkan akımlardan biri toplam konvansiyonel atıksu hacminin dörtte üçünü oluşturan gri sudur. Nutrientlerin büyük kısmını içeren sarı sudan ve patojenlerle organik maddelerin en büyük fraksiyonunu taşıyan kahverengi sudan kaynakta ayrılmış olan bu akım, içinde bulunan % 40 oranındaki organik madde ile düşük miktarlardaki azot/fosfor ve nispeten düşük seviyelerde patojen içeriği nedeni ile, konvansiyonel atıksuya göre daha küçük bir kirlilik potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle gri suyun geri kazanımı daha kolay olup daha mütevazı bir arıtma gereksinimi arz etmektedir. Bu özellikleri ile gri su, kalite açısından evsel atıksu ile yağmur suyu arasında yer almaktadır. Ek olarak, insan yaşamının var olduğu her durumda böyle bir atıksuyun oluşma zorunluluğuna bağlı olarak, belli bir tolerans payı ile, her zaman belirli miktarlarda üretilme durumu, gri suya, kendisinden daha yüksek kalitede olması beklense de, yağmur suyuna oranla daha güvenilir bir kaynak özelliği vermektedir. Yeterli arıtmayı takiben kentsel alanda sifon suyu, bahçe sulama/peyzaj, kentsel sulama, yangınla mücadele, otomobil yıkma, yer altı suyu besleme gibi tekrar kullanım alanı bulan gri suyun kırsal alanda ek olarak tarımsal sulama amaçlı tekrar kullanımı da mümkündür. Gri suyun bir kaynak olarak kullanımı su ve atıksu yönetiminin entegrasyonunu gerektirmektedir.Uygulamada dünya ölçeğinde en yaygın kullanımın Avustralya ve Almanya’da olduğu görülen gri suyun ülkemizdeki kullanımı son yıllarda gündeme gelmiş olup İstanbul, Antalya gibi kentlerimizde otel, konut, öğrenci yurdu vb sınırlı bazı uygulamalar bulduğu bilinmekte, bu uygulamaların yaygınlaşmasının anlamlı olacağı düşünülmektedir. Yine son yıllarda gündeme giren Yeşil Konut Sertifikasyonunun bu uygulamaya belli bir ivme kazandırmakta olduğu izlenmektedir. Bildiride kısaca evsel atıksuların akımlara ayrılmak suretiyle yönetimine değinildikten sonra bu akımlardan gri suyun bir alternatif su kaynağı olarak değerlendirilmesi ele alınacaktır. Alternatif su kaynağı bağlamında gri suyun özellikleri/kalitesi, niceliksel dengeleri, son kullanım alanları, arıtma alternatifleri, uygulama örnekleri gibi yönleri ele alınacak, gri suyun güvenilebilecek sürdürülebilir su kaynağı olarak kullanımı/değerlendirilmesi tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Alternatif su kaynakları, evsel atıksu, akım ayırımı, gri su, su/atıksu yönetimi, atıkların değerlendirilmesi. GREY WATER AS A DEPENDABLE ALTERNATIVE SOURCE OF WATER AND DOMESTIC WASTEWATER MANAGEMENT THROUGH STREAM SEGREGATION Bilsen BELER BAYKAL Istanbul Technical University, Department of Environmental Engineering 34469 Ayazaga, Istanbul , TURKEY [email protected] Deterioration of water quality and decrease in water availability per capita is a globally acknowledged fact. Many groups throughout the world are in search of solutions to coop with this threat which is even more crucial in areas getting lower precipitation. This includes Turkey with water availability of about 1500 m3/capita. Within this context, search for alternative sources of water are in progress and wastewater is considered as one possible option. Management of domestic wastewater through stream segregation and ECOSAN (ECOlogical SANitation) is a concept which has emerged in 2000’s, that advocates separation of domestic wastewater into different streams at their sources of generation to reevaluate each as a source rather than discarding it as a waste. Within this framework, segregation can be accomplished either in two components as black water/grey water, or in three components as brown water/yellow water/grey water, and each of these streams may be used further after proper processing to benefit from their constituents. Black water refers to toilet wastewater and grey water is all but toilet wastewater. Yellow water is separately collected human urine while brown water is separately collected human feces. Through stream segregation, it is possible to manage domestic wastewater properly while converting a “waste” into beneficial products simultaneously. Regardless of the type of separation, grey water is always generated as one of the segregated streams. It constitutes 3/4 by volume and contains about 40% of organic matter in conventional domestic wastewater. The level of pathogens in grey water is expected to be lower than domestic wastewater and nutrients occur at low concentrations. As such, grey water has a lower pollution potential and is therefore more beneficial when reuse of reclaimed water is targeted. Since grey water has to be produced wherever human life exists, it will obligately be produced in predictable quantities at all times. This quantitative dependability regarding regular production makes grey water superior to rain water as an alternative water source despite its lower quality as compared to rain water. Following pertinent treatment, grey water may reused as flush water, garden/landscape/urban irrigation, firefighting, car washing etc. in urban areas as well as agricultural irrigation in the countryside. The use of grey water as an alternative source of water will necessitate integration of water and wastewater management. Although it has been receiving attention around the world in recent years, in practice Australia and Germany seem to be the leading countries regarding grey water reuse. The concept/practice is rather new in Turkey with limited examples in hotels, residences, etc. It is believed that grey water reuse will be meaningful in various applications throughout the country and increasing interest in Green Building Certificates seems to be motivating from this perspective. This presentation aims to provide a brief overview about stream segregation for domestic wastewater, and will focus upon grey water as an alternative source of water, touching upon characteristics/quality of grey water, quantitative/water balances, final use options, treatment alternatives, to present it as a sustainable and dependable water source. Keywords: Alternative water sources, domestic wastewater, stream segregation, grey water, water/wastewater management, revaluation of wastes, reclamation/recycling/reuse. KENTSEL SUYUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNE ÖMÜR DÖNGÜSÜ ANALİZİ YAKLAŞIMI Gökdeniz Neşer1, Mehmet Önal1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Bakü Bulvarı 100, İnciraltı / (35340) İzmir Kentsel su yöneticileri ve plancıları, kentlerin artan su ve sağlıklı yaşam taleplerini karşılamak ve bunu yaparken de kentsel su sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak için küresel ölçekte bir savaşım içindedirler. Bu temel hizmetleri sağlayabilmek için geliştirilmiş olan, kentsel su yönetimine alışılagelmiş, neredeyse gelenekselleşmiş yaklaşımların günümüzde artık oldukça pahalı, çoğunlukla da yetersiz kaldığı bir gerçektir ve anılan yaklaşımlar, aslında bütüncül olmamakla sorunları ancak kısa bir süre için öteleyebilmektedirler. Kentsel su sistemlerini daha iyi sürdürülebilir kılmak için yeni yolların bulunması ihtiyacı vardır. Anılan sistemlerin kendi içinde ayrıştırılmadan bir bütün olarak ele alınması yeni yaklaşımların özüdür ki bu bağlamda kritik süreçleri ve süreçlerdeki potansiyel iyileştirmeleri netleştirebilen Ömür Döngüsü Değerlendirmesi (ÖDD) yöntemi öne çıkmaktadır. Bu yöntem, bir sistemin bütün girdilerini ve çıktılarını dikkate almak suretiyle sistematik ve bilimsel bir bakış açısıyla çevresel yüklerin hesaplanmasına olanak tanır ve böylelikle de çevresel temelde seçeneklerin karşılaştırılmasına yardımcı olur. ÖDD’den kentsel su yönetiminde, tüm kentsel su sistemi ya da bu sistemin sadece bir parçası (öneğin su arıtma ya da atık su arıtma) temelinde yaygın olarak yararlanılmaktadır. Bu çalışmada, ÖDD’nin küresel ölçekteki örneklerinden özetle söz edildikten sonra örnek olarak seçilmiş olan İzmir’in güncel kentsel su sisteminin çevresel etkilerinin değerlendirilmesiyle birlikte, bu sistemin sürdürülebilirliğinin iyileştirilmesi seçeneklerinin belirlenmesine odaklanılacaktır. Yöntem olarak ÖDD uygulanmıştır ki bu süreçte kentsel su sistemi SimoPro yazılımı kullanılarak modellenmiştir ve Eco-Indicator değerlendirme yöntemi temelinde sistemin etkileri irdelenmiştir. Sonuçlar, bugünkü sistemin en belirgin çevresel etkisinin yüksek enerji sarfeden su arıtma tesisleri ve burada arıtılan suyun bertarafı / kullanımı aşamalarından kaynaklandığını göstermektedir. LIFE CYCLE ASSESSEMENT APPROACH TO URBAN WATER SUSTAINABILITY Gökdeniz Neşer1, Mehmet Önal1 1 Dokuz Eylul University Institute of Marine Sciences and Technology Bakü Bulvarı 100, Inciraltı, (35340) İzmir / Turkey Globally, urban water authorities and planners are trying to satisfy the growing urban water and sanitation demands, while parallely achieving sustainability of the related system. It is obvious that conventional approach to urban water management for providing these essential services are costly, often inefficient, and are not integrated. Hence, there is a need for finding new ways for improving the urban water systems to enable better sustainability of these system. The identification of the potential ways to be based on through assessment of the systems. To do this, Life Cycle Assessment (LCA) can play an important role in evaluating the systems in an environmental impacts – based an in a holistic way that enables the identification of critical processes and the potential improvements for existing structures. The LCA methodology helps to calculate of environmental impacts in a systematic and scientific way by regarding all the inputs and outputs of a system. Hence, it allows for comparison on environmental grounds. LCA has been used widely in the field of urban water management whether for a whole urban water system or for a part of the system (water treatment or wastewater treatment). In this study, after summarizing the examples in the global scale, the environmental burdens of urban water system of Izmir will be calculated and it will be focused on the alternatives for improvement of sustainability of the system, as a case. The system will be modeled using SimoPro software and the impacts of various options on the system will be analyzed based on the Eco-indicator 99 assessment method. The results show that the highest impact in today’s system is generated by the disposal of primary treated wastewater and by high-energy consuming water treatment plants. EXPERIENCES AND LESSONS FROM THE GREAT EAST JAPAN EARTHQUAKE Naoya ABE1 1 Manager of General Affairs Subsection Business Planning SectionSewerage Management Department Construction Bureau, City of Sendai JAPAN First of all, I am going to share a post-disaster situation and recovery efforts in the wastewater treatment facilities in Sendai after the Great East Japan Earthquake on March11, 2011. In particular, Sendai City Minami-Gamo Wastewater Treatment Plant, which had been treating roughly 70% of the city’s wastewater, was devastated by the over 10-meter tsunami. Since then, in addition to restoring the system to its previous state, we have been implementing projects with the utmost concern for disaster prevention and the environment, aiming to become a “disaster-resistant and environmentally-friendly city of a new level”. Secondly, I will briefly introduce our Asset Management System which includes flood risk management, countermeasures against earthquake for sustainable infrastructure and wastewater services. Lastly, I will refer to our future plan of international technical cooperation based on the experiences and lessons of the disaster and know-how of the Asset Management System. SÜRDÜRÜLEBİLİR İÇMESUYU TEMİNİ SİSTEMLERİ İÇİN YENİLENEBİLİR ENERJİ KAZANIMI Prof.Dr. Ayşe MUHAMMETOĞLU Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Günümüzde içmesuyu temini sistemlerinin sağlık ve hijyen koşullarına uygun şekilde ve kesintisiz olarak işletilmesinin yanı sıra sürdürülebilir ve verimli olması da önem verilmesi gereken konular arasındadır. Sürdürülebilir içmesuyu temini sistemi kapsamında enerji verimliliğinin geliştirilmesi, şebekedeki enerji ve su kayıpları ile birlikte karbon dioksit emisyonlarının azaltılması konuları önceliklidir. Suyun kaynaktan alınması, arıtımı, iletimi ve dağıtımı aşamalarında ciddi miktarlarda enerji tüketilmekte ve karbon dioksit emisyonları meydana gelmektedir. Basınç, cazibeli içmesuyu iletim hatları ve içmesuyu dağıtım şebekelerinde temel tasarım parametrelerinden birisidir ve belirli limitler arasında tutulması zorunludur. Uygulama pratiği açısından yüksek kotlarda yer alan su kaynaklarından düşük kotlara suyun iletimi sırasında borulardaki fazla su basıncının azaltılması gerekmektedir. Su basıncının kontrolü için maslak, hazne veya basınç düşürme vanaları kullanılmakta ve bu şekilde fazla basınç düşürülmesi ile iletim hattı borularına vereceği zararlar engellenmektedir. Belirtilen süreçte türbin kullanılarak fazla basınçtan enerji kazanımı mümkündür. Benzer şekilde içmesuyu dağıtım şebekelerinde de yüksek basınç seviyelerinin kontrol altına alınabilmesi için belirli noktalarda basınç düşürme vanaları kullanılarak, şebeke basıncı, optimum işletim basıncına indirilmektedir. Bu süreçte de fazla basınçtan enerji kazanımı az miktarda olsa bile mümkündür. Cazibeli su iletim hatlarında maslak ve hazne yapılarının kullanımı dünyada çok yaygındır ve sürdürülebilir su temini açısından bu yapılar öncesinde enerji kazanımı büyük bir potansiyel oluşturmaktadır. İçmesuyu dağıtım şebekelerinde türbin ve/veya türbin pompalar kullanılarak enerji kazanımı konusundaki çalışmalar teknik ve ekonomik fizibilite sonuçlarını içermektedir. Yürütülmekte olan bir araştırma projesi kapsamında Antalya kenti içmesuyu iletim hatları ve dağıtım şebekesinde fazla basıncın kırıldığı maslak, hazne ve basınç düşürme vanalarının lokasyonları incelenmektedir. Belirlenen uygun lokasyonlar için mevcut durumdaki ve gelecek yıllardaki su basıncı değişimleri, fazla basınç miktarları ve debiler hesaplanarak fazla basıncın düşürüldüğü bu bölgelerde enerji kazanımına yönelik ekipman seçimi ve kazanılabilecek enerji miktarı hesaplanabilmektedir. Enerji kazanımına bağlı olarak karbon dioksit emisyonu azalımı ve diğer çevresel kazanımlar söz konusu olmaktadır. Önerilen sistemler için fayda-maliyet analizi yapılarak yatırımların geri ödeme süreleri irdelenmelidir. SU GÜVENLİĞİ AÇISINDAN SEKTÖREL SU TAHSİS MEKANİZMALARI Nilgün B. HARMANCIOĞU Dokuz Eylül Üniversitesi Su Kaynakları Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUMER) Tınaztepe Kampüsü, Buca, İzmir [email protected] Son 20 yıldır Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi, su sorunlarına çözüm olarak öngörülmüş ve sürdürülebilir kalkınma yönünden temel yaklaşım olarak önerilmiştir Yaklaşımın ana kavramları da, sürdürülebilirlik, yönetimde bütünleyici anlayış, bütünleşik su kaynakları yönetimi ve korunması ile su güvenliği olarak tanımlanmıştır. 2015-Sonrası Gelişim Gündemi’nde, 2030 yılına kadar ulaşılması gereken Küresel Su Hedefi oluşturulmuş; bu hedefte su güvenliği temel kavram olarak ele alınmış ve etkin su tahsis mekanizmalarının su güvenliğini destekleyecek biçimde geliştirilmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Tüm toplumların su ihtiyacının, sürdürülebilirlik ve su güvenliği sağlanarak karşılanması için ortaya konan tüm hedefler etkin bir tahsis mekanizmasına ihtiyaç göstermektedir. Bu hedefler arasında, kısıtlı kaynakların farklı bölgeler ve rekabet içindeki su kullanıcıları arasında paylaştırılması, güvenli içme suyu ve hijyene ulaşım ve tüm ülkelerde hakça, katılımcı ve etkin yönetim uygulamalarının güçlendirilmesi bulunmaktadır. Su tahsisinde bugüne kadar kullanılagelen yaklaşım, artan su ihtiyacının yeni altyapıların inşası ile karşılanması şeklinde olmuştur. Buna karşılık, sunulan çalışmada kullanılması gereken yeni yaklaşım vurgulanmakta ve şu adımlar önerilmektedir: kapsamlı ekonomik, sosyal ve çevresel analizlerle mevcut kaynak kullanımının optimizasyonu; rekabet halindeki su kullanımlarının değerlendirilip hakça tahsisin sağlanması ve talep yönetimi yöntemlerinin uygulanması. Bu yaklaşımın temel adımları; durum tespiti, senaryo geliştirilmesi, farklı senaryo sonuçlarının irdelenmesi, karar ve belirsizlik analizi, nihai planlama ve uygulama olarak tanımlanabilir. Sunumda bu adımlar ülkemizden havza uygulama örnekleriyle desteklenerek açıklanacaktır. Esas olarak öngörülen yaklaşım, Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimini gerektirmektedir ki, bu yönetim tarzının tüm ülkeler tarafından su güvenliğinin sağlanması açısından kabulü ve gerekli kurumsal ve yasal alt yapıların oluşturulması gereklidir. Anahtar Kelimeler: su güvenliği, su tahsisi, 2015-Sonrası Gelişim Gündemi, bütünleşik su yönetimi, sürdürülebilirlik, Küresel Su Hedefi. SECTORAL WATER ALLOCATION MECHANISMS IN SUPPORT OF WATER SECURITY Nilgun B. HARMANCIOGLU Dokuz Eylul UniversityWater Resources Management and Application Center (SUMER) Tinaztepe Campus, Buca, Izmir [email protected] Within the last two decades, Integrated Water Resources Management (IWRM) is proposed as a solution for water problems and is considered as an essential approach to achieve sustainable development. In this regard, key concepts of the last 20 years have been sustainability, holistic approach to management, integrated water management and protection, and water security. Recommendations for a Global Goal on Water (to be achieved by 2030), based on Post-2015 Development Agenda, foresee water security as a major concept and efficient water allocation as a means to support it. Significant targets in securing sustainable water for all relate to water allocation, i.e., sharing a limited resource between different regions and competing users, achieving universal access to safe drinking water, sanitation and hygiene, and all countries strengthening equitable, participatory and accountable water governance. The traditional approach in water allocation is basically based on the construction of new infrastructure to meet rising demand. In contrast, this paper focuses on the modern approach and foresees: optimizing the use of existing supplies through significant economic, social and environmental analyses and the assessment of tradeoffs between competing users; and adoption of demand management measures. It describes the essential steps of: situation assessment; scenario development; assessment of implications of different scenarios; decision and uncertainty analysis; and final plans and implementation on examples of basins from western Turkey. This procedure again puts the focus on IWRM, which should be adopted by all nations as a solution to achieve water security and to take the necessary steps to establish the required institutional and legal adjustments. Keywords: water security, water allocation, Post-2015 Development Agenda, integrated water management, sustainability, Global Goal on Water. BÜTÜNLEŞİK NEHİR HAVZASI YÖNETİMİNDE PAYDAŞ KATILIMI: MODELLER VE SÜREÇ Çiğdem KANBER , Ayşegül TANIK İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34469, Maslak-İstanbul [email protected], [email protected] Avrupa Birliği (AB)’ne adaylık sürecindeki Türkiye’de henüz etkin olarak denenmeye başlanmayan; ancak gerek ABD gerekse de AB ülkelerinde uygulanarak bir hayli deneyim kazanılmış sürdürülebilir havza yönetimlerinde paydaş katılımının önemi, katılım modelleri ve katılım süreçleri bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. İlgili konularda temel ilkelere ve tanımlara yer verildikten sonra, özellikle gelişmiş ülke uygulamalarından alınan derslere çalışmada yer verilerek, ülkemizdeki 25 nehir havzasından biri olan Büyük Menderes Havzası özelinde paydaş katılımı, süreci ve en uygun model kullanımları bağlamında önerilerde bulunulacaktır. Sadece AB’de değil birçok gelişmiş ülkede de kabul edilerek uygulanan “Bütünleşik Havza Yönetim” anlayışında paydaşların sürece nasıl katıldıkları, hangi yöntemlerle yönetimde payları olduklarını daha iyi anlayabilmek adına halkın katılımının nasıl başarıyla sağlandığını inceleyip görmek bu çalışmanın amaçlarındandır. Bütünleşik Havza Yönetimi, havzadaki doğal kaynaklar tanımlanırken sektörel çelişkilerin saptanması, yönetsel ve idari yapılanmaya bağlı faaliyet ve politikaların koordinasyonu, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ile birlikte paydaşların ve halkın katılımının uyum içerisinde işleyişiyle sağlanabilmektedir. Bu dört ana koldan birinin eksikliği veya yetersizliği yönetimde aksaklık olacağı anlamına gelmektedir. Yönetim sürecinde ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamaya yönelik değişik model uygulamaları sonucunda edinilen deneyimler ile havzalar arasında seçilecek model uygulamalarının farklı olabileceği gibi, süreç işleyişi içerisinde bir havza için ön adım olarak seçilen bir modelin sürecin ileri evrelerinde farklı bir model uygulamasına geçilebileceğini göstermiştir. Çeşitli modeller arasından dördüne bu çalışmada yer verilmiştir. Bunlar; Yorum/İzah Modeli, Sosyal Öğrenme Modeli, Ortak Planlama Modeli, Onay/Ortak Karar Modelidir. Bu modellerden, çalışmada pilot havza olan Büyük Menderes Havza’sı için Arabulucu Merkezli olan Sosyal Öğrenme ve Ortak Planlama Modellerinin havza şartlarına daha uygun olduğu düşünülmüştür. Türkiye için yeni bir uygulama olan bu süreçte yasal yapının belirttiği hususlar da dikkate alınarak Büyük Menderes Havzası için uygun bir uygulama modeli seçimine gidilmiştir. Havza gerek ekonomik yapısı, gerekse de eğitim seviyesi olarak incelendiğinde Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu görülmüştür. Bütünleşik Havza Yönetimi, ülke genelinde yeni bir süreç olduğu için öncelik olarak ‘birlikte öğrenip birlikte yönetme’ esaslı olan ‘Sosyal Öğrenme Modeli’ seçilmiştir. Bu seçilen modelin havza özelinde uygulama sürecinin ise paydaşlara ve halka verilecek ilk eğitimlerle maksimum farkındalığın sağlanması ve uygulama süreci içerisinde yapılacak raporlamalar için gerekli olan izleme ve değerlendirme adımlarının ilk döngüsel sürecini tamamlamasının 2-3 yıl alacağı düşünülmüştür. Yönetim sürecinin ilerleyen dönemlerinde ise ‘Ortak Planlama Modelinin’ uygulanmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır. Bu uygulamalar sırasında göz ardı edilmemesi gereken katılım sürecinin temel ilkelerinden bahsedildikten sonra sürecin döngüsel yapısının sağlanması adına önerilere yer verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Bütünleşik Havza Yönetimi, Paydaş katılımı, paydaş katılım modelleri, sosyal öğrenme modeli, ortak planlama modeli. STAKEHOLDER PARTICIPATION IN INTEGRATED WATERSHED MANAGEMENT: MODELS AND PROCESS Çiğdem KANBER , Ayşegül TANIK İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34469, Maslak-İstanbul [email protected], [email protected] The importance of stakeholder participation in sustainable watershed management, the related participation models and participation process will form the main concern of this study. As well known, similar experiences have already been gained both in USA and EU by practicing these participation processes and models; however, in Turkey, that is a candidate country to join EU, has not yet started applying such procedures effectively relating to participation efforts in management. Within the context of this study, initially fundamental principles and definitions on stakeholder participation will be referred followed by mentioning the lessons-learnt and information gained through the applications experienced in especially developed countries. A case study on one of the watersheds of Turkey, Büyük Menderes Watershed, stakeholder participation, related participation process and the most convenient model application will be proposed. The process and procedures of stakeholder participation in ‘Integrated Watershed Management’ perspective that has been accepted and applied by not only EU; but also by similar other developed countries, the methods preferred for better and effective participation including public will be investigated in detail in the study. Integrated Watershed Management aims to define the natural resources within the boundaries of the watershed and thus, determine any sectorial conflicts while also enabling coordination among any activities and policies related to the current legal and administrative structure with the participation of stakeholders representing the main water-related actors and users in the most compatible manner. Any deficiency or absence of any of these branches will lead to management failure. Practices of different models heading to increase the well-being of public by proving their needs so far have shown that models to be applied may differ among watersheds and also, one of the models may be initially selected and applied for a certain period of time may then be quitted and another model may be preferred. Four of the models are referred in this study. These are; Commentary Model, Social Learning Model, Joint Planning Model and Consent/Consensus Model. Among these various models, Intermediary Centered models, Social Learning and Joint Planning Models. Among these models, Social Learning Model and Joint Planning Model are considered to be the most convenient models to be applied according to the watershed conditions. The most convenient application model at a start is selected for the Büyük Menderes Watershed by considering the current legal structure of the country. When the watershed is investigated in terms of its economic and educational level, it is seen that it is well above the Turkey’s average situation. The ‘Social Learning Model’ is primarily selected as it is based on ‘learning together to manage together ‘principle. This model is considered to be applicable for the first 2-3 years of participation. In this time interval, initial training programs will be conducted for the stakeholders including public to maintain maximum awareness and to learn how the monitoring and evaluation steps required for reporting of activities that will be conducted during the entire process of management. This run is assumed to last 2-3 years. In the progressive years, ‘Joint Planning Model’ is considered to well fit the situation. In the study, iterative manner of management and getting feedback from the applications will also be mentioned. Key Words: Integrated Watershed Management, Stakeholder participation, public participation models, social learning model, joint planning model. İZMİR İÇMESUYU VE DEMİRKÖPRÜ BARAJI Dr. Ahmet Hamdi ALPASLAN İnşaat Mühendisi, Emekli İZSU Genel Müdürü [email protected] Halen İzmir, içmesuyu açısından günümüz ihtiyaçlarını karşılayabilen önemli bir şehrimizdir. Ancak İzmir’e olan talepler her geçen gün artmakta ve gerek nüfus ve göç, gerekse sanayi hızlı gelişmeler göstermektedir. İçmesuyu ihtiyaçlarının geleceğe yönelik karşılanması DSİ tarafından kuzeyde bulunan Manisa ve Balıkesir illerinde yapılacak olan barajlardan temin edileceği planlanmaktadır. Salihli ilçemiz yakınlarında bulunan Demirköprü barajı ise Gediz ovasının sulama suyu ihtiyacını karşılamakta ve bu arada bir miktar enerji üretmektedir. Yaklaşık 1x109 m3 ün üzerinde bir göl hacmine sahip barajdan İzmir içmesuyuna alınacak 50-100 x 106 m3 su, mevcut Gördes hattına bağlandığı takdirde yapılmakta olan Kavaklıdere arıtma tesisinde arıtılarak İzmir’e sunulması imkan dahilinde olabilecektir. Bu bildiride, gerek şehirlerarası su transferleri, gerekse su hakları ile atıksu arıtma tesislerinden çıkan suların sulamada kullanılması ve modern sulama teknikleri uygulanarak su tasarrufu sağlanabileceği, bu durumda tasarruf edilen suyun içmesuyu ihtiyacına yönlendirilmesi söz konusu olabilecektir. TARIMDA SUYUN ETKİN KULLANIMI İ. Hakkı TÜZEL, Musa AVCI Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Bornova-İzmir Su, istenilen yer, miktar, nitelik ve zamanda bulunamayan, yenilenebilir ancak, sınırlı bir kaynaktır. Su kaynaklarının sınırlı olması ve nüfusun gittikçe artması, suya talebi arttırmakta ve bu durum, kullanım sektörleri arasında bir rekabet oluşmasına yol açmaktadır. Güvenilir gıda ihtiyacının karşılanmasında standartlara uygun bitkisel ürünün arttırılması sulu tarım alanlarının arttırılması ve diğer tarımsal girdiler yanında suyun etkin kullanıldığı sulama uygulamalarının yaygınlaştırılması ile gerçekleştirilebilir. Tarımda suyun etkin kullanımı, su ve sulama yönetimine ilişkin yeni kurumsal yapılanma, suyun etkin kullanıldığı modern sulama altyapısı ve teknolojilerinin yaygınlaşması, çiftçiyi yeterli rekabet gücüne sahip olacak biçimde destekleme ve çiftçiyi eğitme gibi konularda başarılı olmakla sağlanabilecektir. Anahtar Kelimeler: Tarım, Su kaynakları, Su Yönetimi. THE EFFICIENT USE OF WATER IN AGRICULTURE İ. Hakkı TÜZEL, Musa AVCI Ege University, Faculty of Agriculture, Bornova-İzmir Water is a renewable limited resource but it may not be found in desired location, quantity, and time in nature. Due to increasing population and scarce resources demand to water have been increasing which aggravates the competition among water-using sectors. In order to provide food security with reliable agricultural products, it is necessary to expand the irrigated lands and to spread the effective irrigation applications with the agricultural inputs. The Efficient Use of Water in Agriculture will also depend on being successful in reorganization water and irrigation managements, using modern irrigation infrastructure and technologies which water can be used effectively, supporting farmers for having sufficient competition force, and providing education to farmers Keywords: Agriculture, Water resources, Water Management. SULARDA MİKROKİRLETİCİLER, ETKİLERİ, TEHDİTLER VE ARITMA ÇÖZÜMLERİ Prof. Dr. Nuri Azbar Ege Üniversitesi, Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova, İzmir [email protected] Nüfus yoğunluğunun artışına ve modern yaşamın gerektirdiği konforun gereklerini yerine getirmeye çalışan hızlı sanayileşmeye bağlı olarak çevresel ortamlara her geçen gün çok geniş aralıkta (kimyasal tipi ve miktarı) yeni ve mikro ölçekte kirleticiler (endokrin sistemini bozucular, hormonlar, steroidler, tarımsal ilaçlar, antibiyotikler, poliaromatik hidrokabonlar (PAHs), endüstriyel katkı maddeleri, solventler, ağır metaller, kişisel bakım ürünleri v.b) karışmaktadır. Analitik ölçümlerdeki gelişen teknolojiler yardımı ile her geçen gün daha fazla sayıda ve ölçüm hassasiyetinde bu kimyasallar tespit edile bilinmektedir. Ancak mevcut arıtma sistemleri genellikle konvansiyonel kirleticiler için tasarlanmış olup, insan ve çevre sağlığı açısından uzun vadede önemli oranda tehdit oluşturan bu kirleticilerin bir çoğu için yetersiz kalabilmektedir. Bu çalışma kapsamında yukarıda sözü edilen yeni kimyasalların ortaya çıkışı, tehditleri ve arıtma seçenekleri üzerinde durulup mevcut arıtma sistemlerinin bu açıdan iyileştirilme fırsatları için değerlendirmelerde bulunulmaktadır. WATERSHARE®: AN INTERNATIONAL NETWORK FOR EFFICIENT KNOWLEDGE TRANSFER WITHIN THE WATER SECTOR Gertjan Zwolsman1 & Erdem Görgün2 1 KWR Watercycle Research Institute, P.O. Box 1072, 3430 BB Nieuwegein, The Netherlands. [email protected] 2 io Environmental Solutions R&D Co, ITU Maslak Campus Ari 1 Technopark No:11 34469 Maslak İstanbul, Turkey. [email protected] The Watershare® initiative was launched in 2012 in order to promote the efficient transfer of knowledge and expertise within the water sector. Watershare® is a global network of highly reputed water research institutes, utilities and private water technology suppliers that share their best research practices, expertise and tools. To date, the network consists of 14 members, most of them in Europe (10 members), but also in Asia (3 members) and South-Africa (1 member). The Watershare® tool suite encompasses a variety of benchmarked tools designed for all areas of water supply, i.e. water resources management, water treatment, water distribution (e.g. nonrevenue water management), water quality and health, sustainability and asset management. Tools are developed for the purpose of solving practical water problems and made available through the Watershare® website (www.watershare.eu). Watershare® members can upload their own expert tools in the tool suite, thus making their knowledge available to other Watershare® members. Quality assurance of the tools is guaranteed by solid scientific underpinning (e.g. peer reviewed publications) and a practical track record. In this presentation, the Watershare® concept will be explained, and several potential applications of Watershare® tools in Turkey will be discussed, based on an assessment of the challenges of the Turkish water sector. Keywords: Watershare®, Knowledge transfer, Expert tools, Water sector, Turkey. 2020 SONRASI BEKLENEN MİNİ SOĞUMA DÖNEMİNİN TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ Doğan Yaşar1, Tuğçe Çetin1 Dokuz Eylül Üniversitesi 1 Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevresel Yerbilimleri ABD [email protected] İklim Bilimi, başta jeolojik, biyolojik, kimyasal ve fiziksel oşinografi olmak üzere, astronomi dahil tüm fen bilimlerini kapsayan ve bir ülkenin su, tarım, balıkçılık ve enerji politikalarının belirlendiği çok disiplinli bir bilim dalıdır. İklimler, ortalama onar yıllık dönemlerden başlayarak milyonlarca yıllık dönemler halinde sürekli değişim gösteren ve dolayısı ile dünyada başta su olmak üzere, tarım ve balıkçılığı kontrol altında tutan doğa olaylarıdır. Bu değişikliklerin ana nedenleri, levhaların hareketi, dünyanın dönüş parametreleri ve güneşten gelen enerjideki değişimler gibi olaylardır. Tüm bu değişimler, iklimlerin gerek uzun ve gerekse kısa dönemler içerisinde, kurak ve yağışlı döngüler halinde değişim göstermesine neden olurlar. Bu döngülerden en kısa sürelisi, ortalama 20 - 22 yıl civarında olup, bu sürenin 7 ila 10 yılı yağışlı (bölgesel ortalamaların üzerinde) ve 7 ila 10 yılı da kurak (bölgesel ortalamaların altında) olarak geçmektedir. Örneğin ülkemizin başlıca önemli ürünlerinden zeytinin, kurak dönemde ortalama 8.52 kg/ağaç olan verimlilik oranı, yağışlı dönemde % 61 artarak ortalama 13.72 kg/ağaç seviyesine çıkmaktadır. Aynı şekilde, fındık üretiminde dünyanın en önemli üreticisi durumunda olan ülkemizde bu ürünün verimlilik oranı, kurak dönemde ortalama 1.41 kg/ağaç iken, yağışlı dönemlerde %30 artarak ortalama 1.85 kg/ağaç seviyesine çıktığı saptanmıştır. Gelişmiş ülkelerde 2020 sonrası beklenen şiddetli bir küresel soğumaya, diğer bir deyişle yağışların azalacağı, tarımsal üretimin ve balık avının azalacağı ve aynı zamanda enerjiyi de olumsuz yönde etkileyecek olan bir kurak döneme doğru gittiği sık sık dile getiriliyor. Ve şu an tüm gelişmiş ülkeler, su, tarım, balıkçılık ve enerji politikalarını bu dönem için yeniliyorlar. Türkiye de, 2020’den sonra beklenen bu söz konusu mini soğuma dönemine çok iyi hazırlanmalı ve kanun yapıcılara gerekli veriler hazırlanmalıdır. Söz konusu verilerin ışığında da Türkiye, başta su olmak üzere, tarım ve balıkçılık politikalarının acilen belirlemeli ve 2020 sonrası beklenen “mini soğuma döneminin” avantaja dönüştürülmesi sağlamalıdır. Anahtar Kelimeler: Türkiye, İklimsel değişimler, Kuraklık, Su, Tarım, Balıkçılık THE PROBABLE RESULTS OF MINI COOLING PERIOD IN TURKEY EXPECTED AFTER 2020 Doğan Yaşar, Tuğçe Çetin Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevresel Yerbilimleri ABD [email protected] Climate Science is a multi-disciplinary science covering all kinds of science in particular geological, biological, chemical and physical oceanography, including astronomy and in which the country's water, agriculture, fishery and energy policies are determined. Climate is the natural event that shows continues changes in millions of years starting from average periods of ten years and therefore, that keeps agriculture, fishery and particularly water under control around the world. The main causes of these changes are the events such as the movement of the plates, the earth's rotation parameters, the changes in energy from the sun, currents, volcanos etc.. All of these events cause changes in climates in both long and short-term within dry and rainy cycles. The shortest average of these cycles last 20 - 22 year, and from 7 to 10 years of this period pass rainy (over the regional average) and 7 to 10 years pass arid (under regional average under) In science, global warming periods are called as "rain age”, global cooling periods are called as "ice age". In other words, global warming periods are the prosperity periods in which the rainfall increases and therefore the "efficiency" increases. The periods of global cooling are the “scarcity” periods as a result of falling the temperature and therefore decreasing the rainfall. However, due to 100% increase of the world population every 45 years, the cool periods meanly “scarcity” periods pass more problematic for human beings. Our world has still been preparing for the global cooling, in other words for a severe cooling expected after 2020, in other words, our world is going to a period in which rainfall will decrease, agricultural production and fishing trips will reduce and at the same time this will affect the energy negatively. And now, in this era of all developed countries are preparing. And now all developed countries have been preparing for this. Turkey should prepare very carefully for "mini cool down" period expected after 2020, and especially in our region that is poor in water our region, agriculture, fisheries and particularly water policies should be redefined urgently.Today, prospective climate predictions that will be the basis for determining water management, agriculture, fisheries and energy policies can be made and some information that will be basis for legislators on making decisions in order to prevent economic. Improved decadal weather forecasting will be needed to efficiently manage water resources under the more extreme weather variability. Improving the accuracy and lead-time of drought forecasts can reduce the risk for decision makers and decrease economic losses due to drought. Keywords: Turkey, Climate change, Drought, Water, Agriculture, Fishery MEKANSAL PLANLAMA KARARLARININ NEHİR HAVZALARINA ETKİSİ VE SEKTÖREL SU TAHSİS PLANLARI İLE BÜTÜNLEŞTİRİLMESİNE YÖNELİK ÖNERİLER Berfin Şenik Düzce Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı, [email protected] M. Burcu Sılaydın Aydın Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, [email protected] Günümüzde özellikle insan eylemleri nedeniyle yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının niceliği ve niteliğinde olumsuz değişimler meydana gelmekte ve böylece tüm canlıların yaşamsal gereksinimi karşılayan tatlı su miktarı azalmaktadır. Bu durum kıt bir kaynak olan suyun etkin ve dengeli bir biçimde kullanımının gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada özellikle yer üstü su kaynaklarının tespiti, korunması, geliştirilmesi, rehabilitasyonu gibi pek çok konuyu kapsamına alan su kaynakları yönetimi ve yerüstü su kaynaklarının beslendiği coğrafi alanlar olan nehir havzalarına temellenen koruma yaklaşımlarının önemi artmaktadır. Ancak ülkemizde her bir nehir havzası üzerinde tanımlı çok sayıda plan kararının bulunması, mekansal planlar arasındaki uyumsuzluk, ilgili (imar, çevre vb.) mevzuattaki çelişkiler, havza temelli planlama anlayışının eksikliği gibi sorunlar mekansal planlama kararlarının su kaynaklarını olumsuz etkilemesine yol açarak su kaynaklarının korunmasının önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Ülkemizde Seyhan Havzası’nda çalışmalarına başlanan Sektörel Su Tahsis Planları ise söz konusu engelleri aşma çabasında önemli bir fırsat olarak karşımıza çıkmaktadır. Bildiride mekansal plan kararlarının akarsu havzaları üzerinde yarattığı baskıları ortaya koymak amacıyla, Bakırçay Havzası’nı konu alan plan kararları incelenecek ve böylelikle mekansal planlama-havza koruma ilişkisindeki mevcut sorunlar farklı planlama ölçekleri bağlamında saptanacaktır. Bildiride ayrıca, saptanan sorunları gidermek için sektörel su tahsis planlarının mekansal planlama süreçleri ile bütünleştirilmesine yönelik öneriler geliştirilecektir. Anahtar kelimeler: Havza koruma, mekansal planlama, sektörel su tahsis planları, Bakırçay Havzası. THE IMPACT OF SPATIAL PLANNING DECISIONS ON THE RIVER BASINS AND SUGGESTIONS TOWARDS INTEGRATION WITH SECTORAL WATER ALLOCATION PLANS Berfin Şenik Duzce University the Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Landscape Architecture, [email protected] M. Burcu Sılaydın Aydın Dokuz Eylul University Faculty of Architecture Department of City and Regional Planning, [email protected] Today, there have been negative changes in the quality and quantity of the surface and underground water resources due to the human actions and thus the amount of fresh water that meets the vital necessity of all living beings have decreased. This reveals the requirements of effective and balanced use of water that is a scarce source. At this point, water resources management that involves so many topics such as determination, protection, development and rehabilitation of surface water and protection approaches that base on the river basin where surface water resources feed on the geographic areas increase their importance. However, since there are numerous plan decisions defined over each river basin in our country and inconsistency between the spatial planning, discrepancy in the applicable legislations (construction, environment etc.), lack of planning basing on the basin, there are crucial setbacks for the protection of the water resources by paving a way for negative influence of the spatial planning decision on the water resources. Sectoral Water Allocation Plan of which works have been started in Seyhan River Basin is an important opportunity for overcoming the mentioned obstacles. In this paper, plan decisions regarding the Bakırçay River Basin will be examined to reveal the pressure of spatial planning decision on the river basins and thus determining the current problems in the relation of spatial planning- basin protection in the sense of different planning scales. Furthermore, there will be suggestions towards the integration of space planning processes of sectoral water allocation plans to solve the problems. Key Words: Basin protection, spatial planning, sectoral water allocation plan, Bakırçay River Basin. SU MERKEZLİ BİR KENTLEŞME İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİR YAĞMURSUYU YÖNETİMİ VE YEŞİL ALTYAPI TEKNİKLERİ Nicel SAYGIN İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İZMİR [email protected] Kentlerimizin gelişim sürecinde bütüncül bir su kaynakları yönetimi planı veya ilişkili tasarım stratejileri geliştirilmemekte ve bu nedenle doğal su döngüsü ciddi boyutlarda tahrip edilmektedir. Aşırı yağışlarda yüzeysel akışa geçen yüksek miktarda yağmursuyu şehirlerde sellere neden olmaktadır. Bu seller dere, göl veya deniz gibi alıcı sucul ekosistemlerde kirliliğe ve ciddi zararlara yol açmakta, ve de yeraltı sularının nitelik ve niceliğinde düşüşe neden olmaktadır. Bu tür zararları ortadan kaldırmada veya olumsuz etkılerini en aza indirmekte etkili olan, yağmursuyu yüzeysel akışının kontrol edilmesinde doğal hidrolojik yapıyı taklit eden Sürdürülebilir Yağmursuyu Yönetimi/Yeşil Altyapı Teknikleri dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu teknikler doğal drenaj ve emilimi sağlarlar, selleri önlerler, su kalitesini iyileştirirler, yeraltı suyunu zenginleştirirler, temiz su tüketimini azaltırlar, ve biyoçeşitliliği sağlarlar. Bu yenilikçi altyapı sistemi Kuzey Amerika’da Yeşil Altyapı En İyi Uygulamaları, İngiltere’de Sürdürülebilir Kentsel Drenaj Sistemleri, ve Avustralya’da Suya Duyarlı Kentsel Tasarım olarak adlandırılmaktadır. Bu çalışmada kentlerimiz için bir model oluşturabilecek yeşil altyapı tekniklerinin kent planlarına entegre edilmesiyle yağmursuyunun nasıl bir fırsata dönüştürülebileceği uygulanmış örneklerle tartışılmaktadır. Örneğin, Kuzey Amerika’da Çevre Koruma Kurumu yerel yönetimlere Yeşil Altyapı Tekniklerinin kullanılmasını teşvik eden politika ve rehberlik, merkezi fonlar ve bağışlar sağlamaktadır. Portland (Oregon) kenti Yeşil Altyapı konusunda “model şehir” olarak tanınmaktadır. İngiltere’de 2010 yılında kentsel selleri önlemek için Sel ve Su Yönetimi Kanununun kabul edilmesiyle yerel yönetimlerin sürdürülebilir drenaj sistemlerini düzenlemeleri öngörülmüştür. Avustralya’da “suya duyarlı kentsel tasarım” yaklaşımı bütüncül kentsel su (çeşme suyu, atık su ve yağışsuyu) döngüsü yönetiminin şehir planlama ve tasarımına entegre edilmesini amaçlamaktadır. Ülkemizde temiz su kaynaklarının giderek azalmakta olduğu gözönüne alındığında su kaynakları yönetimi konusunda ekolojik ve sürdürülebilir yönetim ilkelerinin acilen hayata geçirilmesi kaçınılmazdır. Çok yağış alan bölgelerin yanısıra kurak bölgelerde de kullanılmakta olan bu sistem ülkemiz ve kentlerimiz için yağmur suyunun kentsel sürdürülebilir su döngüsüne katılabilmesi anlamında kritik bir önem taşımaktadır. Su kalitesinin kaynağında ve su kantitesinin bölgesel olarak yönetilmesi için Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi çalışmaları yapılmalı, alternatif su kaynakları ve yenilikçi çözümler değerlendirilmelidir. Ülkemizde kullanılan geleneksel altyapı yöntemlerinde ‘atık su’ olarak kabul edilen yağmursuyu ‘alternatif su kaynağına’ dönüştürülmelidir. Bu amaçla Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi ve Havza bazında planlama çalışmaları yapılması zorunlu tutulmalı ve bunlara parallel olarak kentlerin planlanmasında su kaynakları sürecin başından itibaren en önemli etken olarak ele alınmalıdır. Su Merkezli Kentleşmenin temel ilke olarak ele alındığı bir planlamada su kaynaklarının korunması, yönetilmesi, ve ekolojik-hidrolojik sürdürülebilirliğinin sağlanması temel amaçtır. Sonuç olarak bu çalışma ilk olarak dünya çapında sürdürülebilir kentsel yağışsuyu yönetimi sistemleri uygulamalarını gözden geçirir, ikinci olarak kentlerimiz için maliyetli, iklim değişikliği etkileri karşısında yetersiz kalan ve ekosistemi tahrip eden geleneksel altyapı sisteminin daha doğal, az maliyetli, getirisi çok daha fazla olan yenilikçi sistemlerle yenilenmesi ve bu tekniklerin kent planlamasına ve tasarımına entegre edilmesi ve uygulanması için stratejiler üretmekte ve öneriler geliştirmektedir. Anahtar kelime: Sürdürülebilir yağmursuyu yönetimi, yeşil altyapı teknikleri, sürdürülebilir su kaynakları yönetimi, Su Merkezli Kentleşme. A WATER-CENTRIC URBANIZATION THROUGH SUSTAINABLE STORMWATER MANAGEMENT AND GREEN INFRASTRUCTURE TECHNIQUES Nicel SAYGIN Izmir Institute of Technology, Faculty of Architecture, Department of City and Regional Planning, İZMİR [email protected] In development of our cities neither any holistic water resources management plan nor related design and planning strategies are adopted. This dramatically alters natural water cycle and also results in urban floods as a result of excessive surface runoff in extreme downfall events. Such floods result in pollution and severe harm in receiving aquatic ecosystems and degradation of ground water quality and quantity. Highly effective in preventing such harm, Sustainable Stormwater Management/Green Infrastructure Techniques that mimic natural hydrology to control surface runoff have been widely used throughout the world. These techniques provide natural drainage and infiltration, prevent floods, improve water quality, enhance ground water, conserve fresh water and provide biodiversity. This innovative infrastructure system is known as Green Infrastructure Best Management Practices (BMPs) in United States, Sustainable Urban Drainage (SUDs) in England, and Water Sensitive Urban Design (WSUD) in Australia. This paper discusses how stormwater is turned into opportunity as a result of integrating green infrastructure techniques into city planning that can be a model for our cities, through successfully implemented cases. For example, the Environmental Protection Agency (EPA) in the United States provides policy and guidance as well as grants and funding to local governments to encourage adoption of such techniques. Particularly, Portland (Oregon) has become a model Green Infrastructure city In England, the Flood and Water Management Act was passed in 2010 that require local governments to adopt the sustainable drainage systems to prevent urban floods. In Australia, Water Sensitive Urban Design (WSUD) approach integrates the holistic management of the urban water streams of potable water, wastewater and stormwater cycle into practice of urban planning and design. It is urgent for our country to adopt ecological and sustainable water resource management principles as we run out of fresh water resources every year. Widely used in semi-arid and arid regions as well as wet, it holds a critical significance for our cities to integrate stormwater into sustainable urban water cycle. To manage water quality at the resource and quantity at the region, the integrated water resources management strategies should be adopted and sustainable alternative resources and innovative solutions should be evaluated. The stormwater that has been treated as ‘waste’ in conventional infrastructure systems should be reassessed as ‘alternative resource’. Thus, integrated water resource management and watershed planning should be required and water resources need to be integrated as a primary element in urban planning and design process at the beginning stage. When water-centric urbanization is the main principle, the main aim is to provide ecological and hydrological sustainability, and protection and management of water resources. To conclude, this paper firstly presents an overview of adoption of Sustainable Urban Stormwater Management Systems all over the world; and secondly, develops strategies and recommendations to replace high cost, insufficient of responding to the effects of climate change and harmful conventional infrastructure with natural, low cost, highly beneficial innovative infrastructure systems, and to integrate such techniques into urban planning, design and implementation in our cities. Keywords: Sustainable Stormwater Management, Green Infrastructure Techniques, Sustainable Water Resources Management, Water-centric Urbanization. URBAN STREAM REHABILITATION IN MEDITERRANEAN REGION Selçuk AKSOY, Nicel SAYGIN Izmir Institute of Technology, Faculty of Architecture, Department of City and Regional Planning, İZMİR [email protected] [email protected] The environment has constantly been subjected to modifications by humans, often seeming to do more harm to themselves in the end. Many of flowing freshwaters had undergone significant alteration by the end of the twentieth century. Several human activities threaten the aquatic ecosystems, including; settlements in floodplain areas, converting urban streams into concrete channels, alteration of stream beds, pollution, riparian clear-cut and discharge of wastewater into streams. The rate of human population growth is also a constant threat on the environment, raising fears of the eventual exhaustion of our resources, and conflicts amongst us. Apart from the human disturbances of the ecosystem, natural activities also contribute to the harm on the environment. The climatic conditions of the Mediterranean regions make urban rivers and surroundings most suitable for human settlement when compared to the other regions. However, often, there are limited water resources which consequently make the aquatic ecosystem particularly more vulnerable to human exploits. Extreme variations of the seasonal rainfall in this region could lead to severe consequences such as droughts and floods. The negative effects of the human activities and natural changes on the aquatic environment did not attract attentions until it became too critical. However, since their substantiation, public awareness has become necessitated and a common trend, concerning water courses not only as a resource but also as a focus of biodiversity. Reclaiming efforts on urban streams aims at treating a number of components of the degraded stream ecosystem, decreasing of negative impacts on the overall environment, improving water quality, enhancing riparian vegetation, controlling runoff from rainfall and managing water resources for sustainability. Green infrastructure in this process will be a framework for holistic planning and design to provide social and economic sustainability as well as ecological. As the network of green spaces created by green infrastructure offers a numerous ecological benefits for humans and other animals, such as enhancing biodiversity and maintaining ecological processes, it is significant to integrate it to stream rehabilitation. The essence of this study is therefore, to criticize the implementations on urban streams, and then provide some scientific based directions for the improvement and the development of successful restoration projects while presenting innovative techniques. Although focused on the Mediterranean, the discussed concepts are most of the time applicable to all regions and various ecosystems. This paper concludes by suggesting a numerous approaches in a case study as a part of an ongoing master’s thesis. Keywords: stream rehabilitation, green infrastructure, water management, ecological sustainability. TAŞKIN VE KURAKLIK YÖNETiMi DAiRE BAŞKANLIĞI YEŞiLIRMAK HAVZASI TAŞKIN YÖNETiM PLANININ HAZIRLANMASI PROJESi Serdar ÖZCAN Uzman Yardımcısı T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı / Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Taşkın; akarsuyun muhtelif sebeplerle yatağından taşarak çevresindeki arazilere, yerleşim yerlerine, altyapı tesislerine ve canlılara zarar vermesine ve sosyo-ekonomik faaliyetlerin kesintiye uğramasına sebep olan tabii bir afettir. Son yıllarda iklim değişikliğinin de bir sonucu olarak yoğunlaşan ve toplumun her kesimini ilgilendiren taşkın hususunda, bölgesel bazda yapılan çalışmaların yeterli etki düzeyini sağlayamaması sebebiyle taşkınların havza bazında değerlendirilmesi can ve mal güvenliğinin emniyeti açısından çok daha sağlıklı sonuçlar verecektir. Ülkemizde gitgide büyük bir sorun haline gelen taşkının, havzalar bazında değerlendirilerek bir akarsuyun sadece bir kısmının değil de memba mansap bütünlüğü içerisinde bir bütün olarak ele alınıp tamamının değerlendirilmesi sağlanacaktır. Oluşturulacak taşkın tehlike haritalarında taşkın yayılım alanları belirlenecek ve bu alanların risk değerlendirmesi yapılarak riskli alanlar işaretlenecektir. Risk bölgeleri işaretlenmiş olan bu haritalar kamu hizmetine sunularak vatandaşın, kurum ve kuruluşların, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, yazılı ve görsel medyanın taşkın hususunda bilinçlenmesi ve can ve mal kayıplarının olmaması amaçlanmaktadır. Ayrıca bu haritalar sayesinde havzada yapılacak yatırımların planlanması sonucu Ülkemiz kaynaklarının en iyi şekilde yönlendirilmesi sağlanacaktır. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından taşkın yönetim planlarının hazırlanması projelerine başlanmış olup bu projelerden biri olan "Yeşilırmak Havzası Taşkın Yönetim Planının Hazırlanması Projesi" 2013 yılı Ekim ayında başlamış ve 2015 yılı Aralık ayı itibarıyla da tamamlanacaktır. Yeşilırmak Havzası Taşkın Yönetim Planı ülkemizde havza sınırları esas alınarak hazırlanan ilk taşkın yönetim planı olası sebebiyle büyük önem taşımaktadır. Yeşilırmak Havzası; Tokat, Samsun, Amasya, Çorum, Sivas, Yozgat, Gümüşhane, Giresun, Erzincan, Ordu ve Bayburt illerinin tamamını ve/veya bir kısmını kapsamaktadır. "Yeşilırmak Havzası Taşkın Yönetim Planının Hazırlanması Projesi"nde taşkınlar havza bazında bir bütün olarak ele alınarak: ‒ Geçmişte yaşanmış taşkınlar ve gelecekte yaşanması muhtemel taşkınlar değerlendirilerek “Taşkın Riski Ön Değerlendirmesi” yapılmıştır. ‒ Taşkın riski ön değerlendirmesi neticesinde belirlenmiş alanlarda suyun yayılım alanının ve derinliğinin gösterildiği “Taşkın Tehlike Haritaları” hazırlanmıştır. ‒ Taşkın tehlike haritaları üzerinde risk derecelendirmesi yapılarak “Taşkın Risk Haritaları” hazırlanmıştır. ‒ Taşkın öncesinde, taşkın esnasında ve taşkın sonrasında alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi, iyileştirme ve müdahale etme gibi çalışmaların planlanması ve yönlendirilmesini içeren “Taşkın Yönetim Planı”nın hazırlanması çalışmaları devam etmektedir. Ayrıca proje sonuçları projenin internet sayfası üzerinden bir web uygulaması aracılığı ile yayımlanacaktır. SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTSEL DÖNÜŞÜMDE SU YÖNETİMİ VE ETKİLERİ Bahattin Murat Demir 1, a, Fazlı Toprak 1, b, Ümit Ustaoğlu 1, c, Oguzhan OGUZ 1, d Abdullah ALKAYA 1, e, Dr.Kamil SÖNMEZ 1, f 1 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı-Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü Söğütözü, Ankara, Türkiye a d [email protected], b [email protected], c [email protected], [email protected], e [email protected] , f [email protected] 2012 yılında halk arasında “kentsel dönüşüm kanunu” adı verilen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Türkiye’de kentsel dönüşüm büyük ivme kazanmıştır. Bu girişim ülke kentlerinin nerdeyse tamamını, ülke nüfusunun ise 1/3’ünü doğrudan etkilemektedir. Kentsel Dönüşüm konusu, ülkemizde son yıllarda hem pratiği hem de yönetim sistemi ile tartışmalarda kamuoyunda öne çıkan kavramlardan biridir. Bu kadar geniş bir nüfusu ve yerleşim birimini yakından ilgilendirmesine karşın kentsel dönüşüm projelerinde izlenmesi gereken yol haritası ve uygulamalara yön verecek “çatı ilkeler” oluşturulamamıştır. Başarılı dünya örneklerinde olduğu gibi sadece yapılı çevre yenilenmesine odaklanan kentsel dönüşüm politikalarının hızla terk edilerek sosyal, ekonomik, kültürel, altyapı ve çevresel sorunlara karşı bütünlüklü çözüm araçları geliştiren bir sürdürülebilir kentsel dönüşüm konseptinin hayata geçirilmesi gereklidir. Böylece kentsel dönüşüm hem ülke kentlerinin biriken sorunlarının çözümü hem de sürdürülebilir bir ülke geleceği için fırsat haline gelebilecektir. Su kaynaklarının korunması ve daha verimli kullanılması için su yönetiminin kentsel dönüşümün ayrılmaz bir parçası haline getirilmesinin gerektiği ortaya çıkarmaktadır. Su yönetiminin mekânsal planlamaya ve bu şekilde de kentsel dönüşümle ilişkilendirilmesi, su fakiri ülkemizde ise ayrı bir öneme sahiptir. Bu çalışmanın ana sorunsalı da, sürdürülebilir kentsel dönüşüm olgusunun bir parçası olan su yönetiminin bileşenlerini ve Türkiye’nin sürdürülebilir geleceği açısından önemini tartışmak ve gelecekte izlenecek “yol haritası” için önermeler geliştirmeye çalışmaktır. Anahtar kelimeler: sürdürülebilir kentsel dönüşüm, bina ve alan dönüşümü, su yönetimi, ekoloji, yeşil bina, ekolojik yerleşim. WATER MANAGEMENT AND EFFECTS FOR SUSTAINABLE URBAN TRANSFORMATION By the publication of (No. 6306) "Law on the Transformations of Areas under Disaster Risk" in 2012, called as “Urban Transformation Law” among the people, urban renewal has gained a great momentum. This initiative affects directly all cities of the country and 1/3rd of the country's population. The concept of urban transformation is one of the important concepts which come forward in public opinion discussions by both its practice and management system in last years. Although concerning the large population and related settlements closely, the roof principles which will direct the road map and applications for urban transformation projects could not be established yet. As in the case of successful world examples, a new sustainable urban transformation concept which creates holistic solutions to social, economic, cultural, infrastructural and environmental issues has to be developed by abandoning the urban transformation policies just focusing to only regeneration of built environment policies. Thus the urban transformation will become an opportunity for both the solving the accumulated problems and a sustainable future of the country. Thus the solution to the problem of accumulated urban renewal and cities of the country will also become an opportunity for the future of sustainable both countries. Water management emerges as an integral part of urban transformation in order to protect the water resources and using them more efficient. The association of water management to spatial planning and urban transformation has a special significance to our water - poor country. The main aim of this study is to discuss the importance of water management components for Turkey’s sustainable future and to develop prepositions for road maps which will be followed in the future. TEKİRDAĞ İLİNDE İÇME SUYU KAYNAKLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR YÖNETİMİ Sema KURT 1, Dr. Şafak BAŞA 1, Emine YASAVUL 1, Ayşen UÇAR 1 [email protected], [email protected] 1 Tekirdağ Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Günümüzde su ihtiyacının ve suya olan talebin sürekli artması ile ters orantılı olarak mevcut kaynakların giderek azalması, su kaynaklarının verimli kullanımı için sürdürülebilir su yönetimini zorunlu kılmıştır. Su kaynaklarının sürdürülebilir yönetiminde iki temel husus ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri su kaynaklarının korunması, diğeri ise sürdürülebilir bir şekilde su kaynaklarının kullanımının yönetilmesidir. Tarımsal faaliyetler için sulama suyu ihtiyacının yanı sıra, hızlı nüfus artışı ve endüstriyel gelişimle birlikte içme ve kullanma suyu ihtiyacı ile endüstriyel su ihtiyacı giderek artmaktadır. Su kullanımları arası rekabet ve kısıtlı su kaynakları göz önünde bulundurulduğunda, “Su Kaynaklarının Planlaması” yerine “Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi” yaklaşımı öne çıkmaktadır. Ülkemizde, su kaynakları ve miktarının bölgelere göre eşit dağılmaması ve buna ilave olarak iklim değişikliği sonucu havzalardaki yağış ve su rejiminin değişmesi, özellikle nüfusun ve endüstriyel faaliyetlerin fazla olduğu bölgelerde su ile ilgili sorunları ilk sıralara taşımıştır. Tekirdağ İlindeki hızlı nüfus artışı, yoğun sanayi ve tarımsal faaliyetler sebebiyle yoğun yeraltı suyu çekimi yeraltı suyu seviye düşümlerine sebep olmaktadır. 906.732 nüfusa ve 6.313x106 m2'lik yüzölçümüne sahip Tekirdağ İlinin toplam su potansiyeli yıllık 883x106 m³'tür. Bunun yıllık 170x106 m3’ü yeraltı suyu potansiyeli, 713x106 m3’ü ise yerüstü su potansiyelidir. Ancak içme ve kullanma suyu ihtiyacının %90'ı yeraltı suyu kaynaklarından, sadece %10'u yüzeysel su kaynaklarından temin edilmektedir. Devlet Su İşleri tarafından Tekirdağ İli için yeraltı suyu fiili tahsis miktarı yıllık 167,80x106 m³’dür. Tekirdağ Su ve Kanalizasyon İdaresi tarafından yılda 50x106 m3 su yeraltı suyu kuyularından, 6x106 m3 su ise yüzeysel su kaynağı göletlerden temin edilmektedir. Endüstriyel kullanım ve tarımsal sulama amacıyla kontrolsüz olarak açılan çok sayıda kuyudan aşırı çekim yapılması sebebiyle bölgede yeraltı suyu seviyesi 300 metrenin altına kadar düşmüş durumdadır. Hızlı nüfus artışı ile birlikte, sosyo-ekonomik gelişme ve sanayileşme sonucu günlük su tüketimlerinin artmasının yanı sıra kaynak ve yeraltı suyu rezervlerinin azalması sonucu içme suyunun yüzeysel su kaynaklarından sağlanması zorunlu hale gelmiştir. Tekirdağ İlinde içme suyu ihtiyacının tam anlamıyla karşılanabilmesi, suyun miktarı ve kalitesi bileşenlerinin bir arada sağlanması ile mümkündür. Yeraltı ve yüzeysel içme suyu kaynaklarının her türlü kirletici etkenden korunması için öncelikle evsel, endüstriyel ve tarımsal kirletici kaynakların kontrolü ve arıtılması zorunludur. Bununla birlikte Tekirdağ İlinde giderek azalan yeraltı su kaynaklarına alternatif olarak, içme ve kullanma suyu temininde önemli bir potansiyele sahip olan yüzeysel su kaynaklarına geçiş sağlanmalıdır. Böylelikle; bölgedeki yüzeysel su kaynaklarının havza bazında yönetim modeli yaklaşımının benimsenerek yönetimi, sürdürülebilir su yönetimine, doğru bir geçiş de sağlamış olacaktır. Anahtar kelimeler: Sürdürülebilir Su Kaynakları Yönetimi, İçme Suyu, Yeraltı Suyu Kaynakları, Yüzeysel Su Kaynakları. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM ODAKLI NEHİR HAVZA YÖNETİMİ Erdem GÖRGÜN* 1,2 2 2,3 , Bertan BAŞAK , Asude HANEDAR , Evrim ATALAS 2 1 İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İTÜ Ayazağa Kampüsü, İstanbul/Türkiye, [email protected] 2 io Çevre Çözümleri Ar&Ge Ltd. Şti., İTÜ Ayazağa Kampüsü, Arı 1 Teknokent No:11, İstanbul/Türkiye 3 Namık Kemal Üniversitesi, Çorlu Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çorlu-TEKİRDAĞ Türkiye üç yanı denizlerle çevrili bir ülke olup ülke sınırları içerisinde de oldukça fazla su yüzeyine sahiptir. DSİ verilerine göre, ülkemizin kullanılabilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 44 milyar m3’ü kullanılmaktadır. Türkiye 25 hidrolojik havzaya bölünmüştür ve bu havzalardan toplam ortalama yıllık akış 186 milyar m3 olarak kabul edilmektedir. Akdeniz iklim bölgesinde yer alan Türkiye, birçok alt iklim tipinin izlendiği karmaşık bir iklim yapısına sahiptir ve iklim değişikliklerinden en fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. İklim değişikliğinin belki de en önemli etkisi nehirlerdeki akışlar üzerine olan etkidir. Bu etki hem akarsulardaki toplam yıllık akış değerlerini, hem de mevsimsel dinamikleri değiştirmektedir. Bu nedenlerle, özellikle son 10 yılda tüm dünyada havza bazlı yönetim planlarına iklim değişikliği ve etkileri de dahil edilmiştir. Örneğin AB Su Çerçeve Direktifi bazında iklim değişikliği ve su kaynakları ile ilgili aktiviteler 2007 yılında başlatılmış, 2008 yılında iklim değişikliği ve su ile ilgili anahtar politika mesajlar belirlenmiş, 2009’da su yönetiminde iklim değişikliğine adaptasyon ile ilgili rehber dökümanlar hazırlanmıştır. Ülkemizde özellikle son birkaç on yıllık dönemde nehir, göl ve yeraltı suyu rezervlerindeki su miktarının önemli ölçüde değiştiği gözlenmektedir. Söz konusu değişimlerin iklim değişikliğinden mi kaynaklandığını yoksa nüfus artışı ya da ekonomik gelişme gibi diğer faktörlere mi bağlı olduğunu tespit etmek güçtür. Yine de yüzeysel akışlardaki değişimler ile iklim değişikliği arasında doğrudan bir bağ kurulabilir. Örneğin nehirlerin akış rejimi ile o bölgedeki yağış rejimi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Yüksek sıcaklığa bağlı olarak karlar mevsiminden önce erimekte ve yağışlar kardan ziyade yağmur olarak gerçekleşmektedir. Bu durum nehirlerde bahar döneminde daha çok yağışa ancak yaz döneminde de daha az akışa yol açmaktadır. Yaz aylarında suya olan ihtiyaç diğer mevsimlere oranla daha yüksek olmaktadır ve su miktarlarındaki azalma su kaynakları yönetimini olumsuz yönde etkilemektedir. Akışlardaki değişikliklerin kullanılabilir yer altı suyu rezervlerini etkilemesi, deniz seviyesinde yükselme, taşkınlar ve kuraklığa neden olması, su kullanımı ile ilgili anlaşmazlıkları ve çatışmaları arttırması, iklim değişikliğinin su kaynaklarına olumsuz etkilerinin sonuçlarıdır. Bir havzada yönetim planları dahilinde farklı iklim beklentileri altında su kaynaklarının günümüzdeki durumu ve gelecekte ortaya çıkacak senaryoların oluşturulup, alınacak önlemlerin uzun vade için tespiti gerekmektedir. Bu anlamda iklim değişikliği ile ilgili oluşturulan senaryoların su kaynaklarına etkisinin modellenip neticede her havzaya özgü koşullar altında öne çıkan sektörler için (nüfus, endüstri türü, tarım, turizm, ekosistem vb.) maruziyet ve duyarlılık hesaplamalarının yapılması, etki ve risk faktörlerinin hesaba katıldığı “kırılganlık” analizlerinin gerçekleştirilmesi ve yine havzaya özgü koşullar altında adaptasyon önlemleri ve uyum kapasitesinin ortaya konması ve sektörel su tahsisi planlarının bu doğrultuda optimize edilmesi, iklim değişikliğine olan kırılganlığı en aza indirecektir. Bu tür “Pro-Aktif” yönetim faaliyetleri, ekosistem ve insana riskleri minimize edecek ve problem ortaya çıktığında alınacak önlemlerden çok daha ucuza mal olacaktır. Ülkemizde de iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkileri, son yıllarda üzerinde önemle durulan konulardan olmuştur. Özellikle Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın bu anlamda ülkemizin gelecek dönemini projekte eden önemli projeleri mevcuttur. Çalışmada genel olarak iklim değişikliğinin tüm dünyadaki mevcut durumu, su kaynakları üzerine etkileri ile ilgili bilgiler verilecek, iklim değişikliği koşulları altında bütünleştirilmiş havza yönetiminin dünyadaki örnekleri üzerine değerlendirmeler yapılacak, halihazırda ülkemizde varolan projelerden bahsedilecek ve ülkemizdeki su kaynaklarının iklim değişikliği koşulları altında durumu genel olarak değerlendirilecektir. RIVER BASIN MANAGEMENT FOCUSED ON ADAPTATION TO CLIMATE CHANGE Erdem GÖRGÜN1,2 , Bertan BAŞAK2, Asude HANEDAR2,3, Evrim ATALAS2 1 İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İTÜ Ayazağa Kampüsü, İstanbul/Türkiye, [email protected] 2 io Çevre Çözümleri Ar&Ge Ltd. Şti., İTÜ Ayazağa Kampüsü, Arı 1 Teknokent No:11, İstanbul/Türkiye 3 Namık Kemal Üniversitesi, Çorlu Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çorlu-TEKİRDAĞ Turkey is a country surrounded on three sides by the sea and has a lot of surface water. According to DSI data, usable surface water potential of Turkey is 112 billion m3 per year averagely, including groundwater potential, and 44 billion m3 of this amount is using currently. Turkey divided into 25 hydrological basins and it is assumed that yearly run-off from these basins are 186 billion m3 per year averagely. Turkey is located in the Mediterranean Basin that is especially vulnerable to the adverse impacts of climate change, and also has a complicated climate including different subclimates. One of the most important effects of the climate change is on the flows in rivers. This effect changes both total yearly run-off values in rivers and seasonal dynamics. Because of this fact, basin management plans have been included climate change effects especially for last decade. For example, in EU Water Framework Directive, climate change and water sources activities are started in 2007. In 2008, key policy messages detected on climate change and water and in 2009, Water Directors of EU Member States issued a guidance document on adaptation to climate change in water management. In our country, important changes in water amount in river, lake and groundwater reserves have been observed especially for the last decade. It is hard to identify that this changes is sourced by climate changes or other factors such as increasing population, economic growth etc. Even so it is possible to say that there is a direct link between surface waters changes and climate changes. For example, there is a direct correlation with river flow regimes and precipitation regimes in the same location. Due to high temperatures, snows melt early and precipitations occurs as rain more than snow. This situation is caused to more rain in river in spring periods but fewer run-offs in summer periods. Increasing in demand for water and decreasing in water resources in summer seasons adversely affects water management. Changes in run-off effect usable groundwater reserves, causes rising in sea level, droughts and floods. These are the results of adverse effects of climate change to water resources. In basin management plans, under different climate projections, actual situation of water resources and future conditions should be created and precautions should be detected for long term. For this aim, climate change scenarios must be put forward, effect to water sources must be modeled and finally vulnerability analysis-including exposure, sensitivity benefit/hazard calculations-and adaptations and adaptive capacity must be defining for different sectors-population, industry, agriculture, tourism, ecosystem etc.- under basin-specific conditions. Sectorial water allocation plans must be analyzed in this direction. These proactive management efforts will minimize risks to ecosystems and people and may be less costly than reactive efforts taken only once problems have arisen. In our country, the emphasis on effect of climate changes to water resources has been subject in recent years. There are important projects especially conducted by Forest and Water Ministry. In this study, general information about current state of climate change in worldwide and effect to water sources will be given, some evaluations will be made about integrated basin management under climate change conditions and actual projects in our country will be mentioned. Key words: Climate change, Effect of climate change to water resources, Integrated basin management. İKLIM DEĞİŞİKLİĞİNİN KRİTİK KENTSEL ALTYAPI TESİSLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: ÖRNEK SAHA ÇİĞLİ ATIKSU ARITMA TESİSİ Gülşah TULGER Dokuz Eylül Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İzmir, TÜRKİYE, [email protected] Orhan GÜNDÜZ Dokuz Eylül Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İzmir, TÜRKİYE, [email protected] İklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından olan deniz seviyesindeki yükselme ve gerek etkisi gerekse sıklığı artan meteorolojik olaylar, kıyı alanlarında önemli bir su kalma riski oluşturmaktadır. Bu nedenle özellikle deniz kıyısında yer alan ve nüfus yoğunluğunun fazla olduğu bölgeler için su altında kalma analizleri gün geçtikçe daha çok önem kazanmaktadır. Bu tip kıyısal yerleşim alanlarında su seviyesinin yükselmesi alanın topoğrafik özelliklerine bağlı olarak su altında kalacak olan alanın büyüklüğünü doğrudan etkilemektedir. İzmir gibi kıyı kentlerinde gerçekleşen su seviyesi yükselmesinin kritik kentsel altyapılara ciddi etkileri olması söz konusu olup, bu tip risklerin önceden öngörülerek gerekli tedbirlerin alınması önem taşımaktadır. Su altında kalma analizlerinde coğrafi bilgi sistemleri (CBS) yazılımları ve sayısal topoğrafik yükselti verisi yaygın olarak kullanılmaktadır. CBS-tabanlı analiz yöntemi, olası iklim değişikliği senaryolarının etkilerini net bir şekilde ortaya koyması ve yetkili merciler tarafından kolayca yorumlanabilir çıktılar vermesi açısından avantajlıdır. Bu yöntemde, iklim değişikliğine bağlı kalıcı deniz suyu seviyesi yükselmesi ile fırtına kabarması sonucu oluşacak geçici seviye yükselmesi değerleri birlikte değerlendirilerek en iyi ve en kötü durum senaryoları incelenmektedir. Bu çalışmada, iklim değişikliğine bağlı oluşacak deniz seviyesi yükselme değeri ile körfezde oluşacak fırtına kabarmasından ortaya çıkacak seviye artışının kümülatif değerinin, sayısal yükselti modeliyle işlenmesi sonucu İzmir’in en önemli kentsel altyapı tesislerinde biri olan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi için bir su altında kalma analizi gerçekleştirilmiştir. Farklı senaryolar altında yapılan değerlendirmelere göre, 2100 yılına kadar oluşacak iklim değişikliğine bağlı kalıcı deniz seviyesi yükselmesinin ve bu süreçte gerçekleşecek sıra dışı meteorolojik olaylara bağlı fırtına kabarmasının kıyıya çok yakın bir noktada bulunan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi’ni önemli oranda etkileyeceği belirlenmiştir. Deniz seviyesinin tahmin edilen en yüksek seviyede yükselmesi durumunda (0,8 m kalıcı deniz seviyesi yükselmesi + 1,7 m fırtına kabarması) tesis arıtma ünitelerinin bulunduğu ana kısımların yaklaşık %58’inin su altında kalma riskinin bulunduğu belirlenmiştir. Bu şartlar altında mevcut tesis ünitelerinden bazılarının tamamen bazılarının da kısmen su altında kalması olasıdır. Buna ek olarak, tesis genelinde basınç altında çalışmayan atıksu iletim hatlarında sorunlar ortaya çıkması ve atık çamur bertarafı yapılmış alanlarda da stabilite problemlerinin meydana gelmesi olasıdır. Ayrıca tesis deşarj hattının tamamen su altında kalması nedeniyle atıksu deşarjının yapılamaması sonucu tesisin devre dışı kalması da söz konusu olabilecektir. Sahanın topoğrafyasını ve tesis detaylarını daha hassas ve yüksek çözünürlükle verebilen LIDAR veri seti ile hazırlanacak bir sayısal yükselti modeli kullanılması durumunda, söz konusu riskin daha detaylı ve hassas bir şekilde belirlenmesi mümkündür. Her ne kadar yapılan tüm analizler tesisin 2100 yılı koşullarında da mevcut durumuyla bulunacağı varsayımına dayansa da, oluşacak olası risklerin öngörülebilmesi sayesinde ilerleyen yıllarda yapılacak rehabilitasyon çalışmalarının bu hususlar dikkate alınarak planlanmasına katkı yapacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: İklim değişikliği, deniz seviyesi yükselmesi, Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi, su altında kalma analizi. THE INFLUENCE OF CLIMATE CHANGE ON CRITICAL URBAN INFRASTRUCTURE: A CASE STUDY ON ÇİĞLİ WASTEWATER TREATMENT PLANT Gülşah TULGER Dokuz Eylül Üniversitesi, Department of Environmental Engineering, İzmir, TÜRKİYE, [email protected] Orhan GÜNDÜZ Dokuz Eylül Üniversitesi, Department of Environmental Engineering, İzmir, TÜRKİYE, [email protected] The most important results of climate change are sea level rise and extreme meteorological with increased impact and frequency. These events lead to a substantial risk of inundation in coastal areas. Thus, analyzing the inundation potential is becoming extremely important for highly populated areas that are situated along the coasts. For such residential areas situated at the coastal zones, topographic features directly influence the amount of land to be inundated as a result of sea level rise. For coastal cities like İzmir, sea level rise is likely to seriously influence critical urban infrastructure such that associated risks are to be predicted and precautionary measures need to be taken in advance. Geographic Information Systems (GIS) software and digital topographical elevation models are commonly used in inundation analysis. The GIS-based analysis approach clearly demonstrates the impacts of climate change scenarios and provides an effective platform for producing visual outputs that can be easily interpreted by the official authorities. In this approach, the permanent sea level rise due to climate change is jointly assessed with the temporary rise value that occurs as a result of a storm surge and the associated best and worst case scenarios are analyzed. In this study, the cumulative rise value that occur due to climate change related permanent sea level rise and due a storm related temporary surge in Izmir Bay is processed with a digital elevation model to determine the inundation risk for Çiğli Wastewater Treatment Plant which is one of the most important critical urban infrastructures of the City of Izmir. The assessments based on different scenarios revealed that Çiğli Wastewater Treatment Plant which is situated close to the shoreline will be significantly influenced from climate change related permanent sea level rise and storm related temporary surge that is likely to occur till 2100. Analysis showed that for the highest level of sea rise (0.8 m permanent sea level rise + 1.7 m temporary storm surge) approximately 58% of the plant’s area including the main treatment units will be under the risk of inundation. Under these circumstances, some treatment units are likely to be partially inundated whereas some others are likely to be completely inundated. Additionally, it is also likely that there will be problems associated with wastewater transmission lines that operate under atmospheric pressure as well as some stability issues in areas where waste activated sludge was previously dumped. Furthermore, the effluent discharge channel of the plant will be totally inundated and discharge of treated wastewater will be hindered. Thus, the plant will need to be taken out of service. Moreover, these risks can be determined more accurately if a fine resolution digital elevation dataset (such as LIDAR data) can be used that can better characterize the site topography and plant’s individual unit details. Although the entire analysis is conducted with the basic assumption that the plant will exist in its current condition in year 2100, the definition of potential risks will contribute to the planning of future rehabilitation studies of the plant. Keywords: Climate change, sea level rise, Çiğli Wastewater Treatment Plant, inundation analysis. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ADAPTASYON, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SU KAYNAKLARINA ETKİSİ PROJESİ Tansel TEMUR Uzman Yardımcısı T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı / Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Management Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Daire Başkanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen projenin maksadı güncel ve hassasiyeti arttırılmış iklim değişikliği senaryolarının yüzey ve yer altı sularına havza bazında etkisinin tespiti ve uyum faaliyetlerinin belirlenmesidir. Ülkemizin tüm havzalarında gerçekleştirilecek olan projenin 4 ana bileşeni bulunmaktadır; 1234- Tüm havzalarda iklim değişikliği projeksiyonlarının hazırlanması, Yer altı su potansiyeli ve yüzey su seviyelerindeki değişimin havzalar özelinde tespiti, Tüm havzalarda iklim değişikliği etkisiyle su bütçesi değişimi hesaplamaları İklim değişikliğinin su kaynakları açısından 3 havzada sektörel etki analizi (içme suyu, tarım, sanayi, ekosistem ana sektörleri için) ve uyum faaliyetleri önerilerinin oluşturulması çalışmaları yapılacaktır. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ADAPTASYON, SEKTÖREL ETKİ ANALİZİ Mehmet AŞKINER Uzman T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı /Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Daire Başkanlığı İklim değişikliğine uyum, iklim olaylarının (risklerinin) etkileriyle mücadele etmek, fayda sağlamak ve etkileri yönetebilmek için stratejilerin güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve uygulanması sürecidir. IPCC, 4. Değerlendirme Raporu’nda da söz edildiği üzere iklim değişikliğine uyum konusunda öncelikle etkilenebilirliğin tespiti gereklidir. Etkilenebilirlik, bir sistemin maruz kaldığı iklim değişikliğinin ve değişkenliğinin özelliği, boyutu ve hızının, duyarlılığının ve uyum sağlama kapasitesinin bir fonksiyonudur. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC); iklim değişikliğinden etkilenebilirliği 3 ana unsurun bir fonksiyonu olarak tanımlar. Bunlar; 1. İklim değişikliğinin etkilerine maruz kalma türleri ve boyutu, 2. Sistemlerin, belirli düzeyde maruz kalmaya duyarlılığı, 3. Sistemin başa çıkma veya uyum sağlama kapasitesidir. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen “İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Projesi” kapsamında sektörel etki analizi yapılacak 5 sektörün (içme kullanma suyu, tarım, sanayi, ekosistem ve turizm) etkilenme seviyelerinin sayısallaştırmasını sağlayan bir değerlendirme sistematiği oluşturulmuştur. Bu sistematik havzanın her sektörden etkilenme şiddetini 4 sınıfta değerlendirebilecek şekilde sonuç verecektir. Bu sınıflandırma 1: Az etki; 2: Orta etki; 3: Yüksek etki; 4: Çok yüksek etki şeklindedir. SU VE ENERJİ YÖNETİMİNİN ADAPTASYONU İÇİN SCADA SİSTEMLERİ Şener İŞLEYEN KOSKİ Genel Müdürlüğü Otomasyon Şube Müdürlüğü 7. Kat SCADA Merkezi Selçuklu / Konya [email protected] Küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin dünyamızı tehdit ettiği bu günlerde, yenilenebilir enerji kaynakları araştırmanın yanında mevcut kaynakların kullanımında da insanlar olumlu bir yol izlemektedir. İşletmeler ürettikleri ve tükettikleri kaynaklarla ilgili problemleri tanımlayamadıkları için çözüm önerileri de getirememişlerdir. Son yıllarda ortaya çıkan (SCADA) veri toplama, izleme ve kontrol sistemlerinin getirdiği, kaynak yönetimini akılcı ve teknolojik sistemlerle kontrol etmenin sağladığı tasarruflar, bu kıt kaynakların işletilmesinde işletmecilerin az enerjiyle daha çok iş yapabilme yeteneğini ortaya çıkarmıştır. Modern üretim su ve atık su, enerji, doğalgaz ve petrol boru hattı sistemlerinde, sürecin denetimi ve görüntülenmesi oldukça önemlidir. Günümüzde, bu uygulama alanlarında, denetim ve görüntüleme amacıyla SCADA sistemleri kullanılmaktadır. Bu çalışmada, endüstriyel otomasyon sistemlerdeki süreç denetiminin gelişimi sunulmakta, gerçek zamanlı sistemleri tanıtılmakta ve aralarındaki farklar açıklanmaktadır. Bu sebeple hedefi, kaynaklarının daha verimli kullanılması, sistemin merkezi olarak izlenmesi ve yönetilmesi, anlık denetim imkânı, istatistik ve sürekli iyileştirme olan SCADA sistemleri küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin getirdiği su, petrol, elektrik sıkıntısı gibi problemlere karşı, kaynakların etkin kullanımında vazgeçilmez olmuştur. Bu çalışmada, endüstriyel otomasyon sistemlerdeki süreç denetiminin gelişimi sunulmakta ve gerçek zamanlı sistemlere örnek olarak Konya Su ve Kanalizasyon İdaresinin kurdurduğu Su Üretim SCADA sisteminin kuruluş ve işletme evreleri ile sağlanan tasarruflar anlatılmaktadır. Anahtar Kelimeler: SCADA, kaynakların etkin kullanımı, verimlilik, tasarruf. SCADA SYSTEM FOR ADAPTATION OF WATER AND ENERGY MANAGEMENT Of global warming and climate change is threatening our world these days, renewable sources of energy research in the use of existing resources by the people is followed by a positive way. Companies produce and consume resources that they have failed to identify problems with the solutions did not bring. In recent years, emerged (SCADA) data collection, monitoring and control systems, brought, resource management rational and technological systems to control provided by the savings, these scarce resources shall remind operators with less energy and more work ability has revealed. Modern production of water and waste water, energy, natural gas and oil pipeline systems, process control and monitoring is very important. Today, this application domain, in order to control and SCADA systems are used in imaging. In this study, the development of industrial automation systems for process control are presented in real-time systems are introduced, and describes the differences between them. For this reason, objective, resources more efficiently use the system's central monitoring and management, instant control facilities, statistics, and continuous improvement as SCADA systems, global warming and climate change brought by the water, oil, electricity shortages such problems against the effective use of resources indispensable has been. In this study, the development of process control in industrial automation systems and real-time systems are presented as examples of the City Water and Sewerage Administration's set up and operation of water production phase with the establishment of the SCADA system, savings are discussed. Key words: SCADA, efficient use of resources, efficiency, savings. DEĞİŞEN SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI KAPSAMINDA YEREL SU YÖNETİM SİYASETİ (KAMU HİZMETİ Mİ - KARLILIK ANLAYIŞI MI) Yrd. Doç. Dr. M. Ali AKKAYA İstanbul Üniversitesi, Deniz Bil. ve İşletmeciliği Enst., Deniz ve Kıyı Hukuku Anabilim Dalı [email protected] Sosyal devletin ulaşmak istediği, amaç ve gaye; “demokrasi” ve “sosyal adalet”tir. Sosyal adalet; toplumun değişik kesimlerinde hayat standardı, gelir düzeyi gibi birtakım ölçülerin fırsat eşitliği çerçevesinde dikkate alınmasıyla sosyal alanda sağlanan denge durumu olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda ekonomik anlamda hane halkı geliri olarak devletin sosyal devlet kapsamında gözetim ve denetimine muhtaç olan kişi ile su ihtiyacı arasında bir bağ kurmak istiyorum. Yerel yönetimler “kamu hizmeti” olarak sunmuş oldukları su hizmetini belirli gelir grubu altında kalan kişilere örneğin 5 m3’ lük bir miktarını birey için suyun taşımış olduğu “yaşama hakkı” ve “suya erişim hakkı” dikkate alarak ücretsiz verebilir mi veya bireylerin bunu isteme hakkı var mıdır? Bu bildiride su hizmetini bir “kamu hizmeti” mi yoksa karlılık anlayışına dayalı “ticari bir meta” olarak mı algılamamız gerekliliğinin değişen “sosyal devlet” anlayışı kapsamında “yerel su yönetim siyaseti” olarak irdelemek, suyun ticari mal gibi görülmesi ve metalaşmasının bir hak olarak suya erişim konusunda nasıl bir engel teşkil ettiğini sosyal devlet ve adalet ilkesi açısından tartışmaktır. Anahtar Kelimeler: Sosyal Devlet, Yerel Yönetimler, Su Siyaseti, Kamu Hizmeti, Karlılık, Ticari Mal. CHANGING LOCAL POLITICS UNDER THE SOCIAL STATE WATER MANAGEMENT APPROACH Yrd. Doç. Dr. M. Ali AKKAYA University of İstanbul [email protected] It wants to achieve the welfare state, aims and objectives; "democracy" and "social justice” is. Social justice; living standards in different sectors of society , taking into account a number of measures in the framework of equality of opportunity such as income levels provided in the social sphere can be defined as the equilibrium state . In this context, I would like to establish a link between household income in economic terms as a state social State under the supervision and with the people who need to control water demand. Local governments " public service" as presented by them to water services, for example for people who are under a certain income groups 5m3 'luxury which was carrying the water for some of the individual’s "right to live " and " the right of access to water " can give you free , taking into accountor individuals Is there a right to ask for it ? To examine the water service in this paper as part of a public service or is based on the profitability of understanding a commercial border commodity as does our perception necessity changing social state as local water management policy, water is commercial to be seen as commodities and commodification of how a barrier constituted on access to water as a right to discuss the terms of the welfare state and justice. Keywords: Social State, Local Governments, Water Policy, Public Service, Profitability, Commodities. ASSESSING ENVIRONMENTAL DISCOURSES IN TURKISH POLITICS: A STUDY OF TRANSBOUNDARY RIVERS Alper Almaz, Department of International Relations, Yasar University Defne Gonenc, Center for International Environmental Studies, Graduate Institute of International and Development Studies The concept of security has long been debated among International Relations (IR) scholars. Throughout the Cold War years, the mainstream approach to 'security' was concerned with military threats and regarded state as the main referent object. However, in the post-Cold War era, the mainstream security definition was challenged and it was broadened with the inclusion of non-military threats, which had not previously been considered as a threat to 'security', such as health, poverty, economic crisis and environment. In this context, the Copenhagen School has develop the theory of securitization in order to (re)conceptualize security and understand security processes. This article is dedicated to analyse discourses on 'environmental security' in Turkey and investigate whether environmental security issues are transformed into security practices. As a first step, the security approach of the Copenhagen School, in particular the theory of securitization will be elaborated so as to understand securitization of environment in Turkey. Second, through employing 'the speech act' theory, Turkey's approach to environmental security with particular focus on transboundary rivers will be illuminated. SUYUN FİYATLANDIRILMASININ SU POLİTİKALARI AÇISINDAN ÖNEMİ VE SU TARİFELERİNİN ROLÜ Ahmet Vehbi MUSLU Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü - Ankara Suyun fiyatlandırılması kavramı suyun meta olarak fiyatlandırılması değil, su hizmeti veren kurum veya kuruluşlar tarafından su hizmetlerinin verilmesi karşılığı su kullanıcılarından hizmet bedelinin tahsiline karşılık parasal değerinin belirlenmesidir. Suyun fiyatlandırılması su politikalarının sosyal, ekonomik ve çevre alanlarında sürdürülebilir kalkınmaya uygun bir çerçevede uygulanmasını sağlayabilecek önemli bir ekonomik araçtır. Diğer ekonomik araçlar olan vergiler ve para transferleri suyun fiyatlandırılması kadar etkin olmayabilir. Çünkü fiyatlandırma tek başına sosyal, ekonomik ve çevre alanlarına etki edebilen bir yapıdadır.Ekonomik olarak STS (Su Temini ve sanitasyon) hizmetlerinin maliyet geri dönüşümünün sağlanması gerekir. Maliyetleri karşılanmayan söz konusu STS hizmetlerinin kalitesi düşer ve aksaklıklar ortaya çıkar. Bu durumdan gelir seviyesi düşük olan su kullanıcıları başta olmak üzere tüm su kullanıcıları zarar görür. Sosyal olarak suyun fiyatlandırılması ödeyebilirlik, ödeme istekliliği ve kabullenme isteklilikleri ile kendini gösterir. Temel bir hak olan insani ihtiyaçların giderilmesi amacıyla suya erişim hakkını ödeyebilirlik sağlar. Sunulan STS hizmetlerinin yeteri kadar maliyet geri dönüşümü sağlanması ile su kullanıcılarının sunulan hizmetin karşılığı olan bedeli ödeme istekliliği artar. Doğal olarak oluşan atık suyun uzaklaştırılması için sunulan sanitasyon hizmetlerinin bedelini kabullenme istekliliğini benzer şekilde sanitasyon hizmetlerinin kalitesi belirler. Sosyal alanın önemli bir parçası olan su talebini sosyal gereklilikler ve ekonomik verimlilik içinde dengelenmesini yine suyun fiyatlandırılması sağlar. Oluşan fiyatlar kanuni olarak karşılanması gereken maliyetleri içeren su tarifeleri olarak su kullanıcılarına yani STS hizmeti faydalanıcılarına aittir. Bu durum “kullanan öder” veya “kirleten öder” prensibinin bir gereğidir. Çevre alanı ise önemli bir doğal kaynak olan suyu barındıran dünyadaki en büyük habitattır. Suyun çevre içindeki konumu, önemi ve durumu hakkında insanlık tarihi boyunca pek çok söz söylenmiş, çalışma yapılmıştır. İnsanlığın ulaştığı medeniyet noktasında gelişmede suyun sahip olduğu pay diğer pek çok sebepten daha fazladır. Suyun bu kadar önemli olup da değerinin çok yüksek olmaması suyun kendine has özellikleri ile izah edilebilir. Çünkü su ekonomik bir mal değildir ancak STS hizmetleri kapsamında her insana ulaştırılması gerektiği gibi doğaya geri dönüşü de sağlanması gerekli standartlar çerçevesinde olmalıdır. Suyun fiyatlandırılması bu konuda gerekli olan mali desteği STS hizmeti sağlayıcılarına sağlamış olur. Böylelikle çevreyi koruma hedefi de sağlanmış olur. Su tarifeleri, suyun fiyatlandırılmasında belirlenen su fiyat listeleri olarak sosyal alanda suyun arz ve talebini yönetmeye yarayan fiyat seviyelerini ifade eder. Su fiyat tarifeleri Su temini ve sanitasyon hizmetlerinin gerçekleşmesinde sosyal, ekonomik ve çevre alanları içinde dengeli bir yaklaşım sergilenmesinde kilit öneme sahiptir. Sunulan STS hizmetleri yapısı itibariyle yerelde çok çeşitli maliyet kalemlerini içerebilir. Bu farklılık su tarifelerinin tekdüze bir yapıda olmasını engeller. Her yerleşimin ve su kullanıcı grubunun su fiyat tarifesi değişik seviyelerde olmak durumundadır. Ayrıca sosyal, ekonomik ve çevresel durumların gerektirdiği farklı su tarife tasarımları da gerekebilir. Eğer bir yerleşim yerinde su kısıtı riski de varsa suyun tarife yapısı temel ihtiyaçları karşılayacak yani gerekli önceliklendirme sağlanacak şekilde tasarlanmalıdır. Bu konunun çözümü ardından suyun tahsisinin suyun fırsat maliyetlerini kamunun en fazla fayda elde edeceği şekilde yapılması sağlanmalıdır. Her ne kadar suyun tahsisi suyun fiyatlandırılmasından öncelikli bir öneme sahip olsa da suyun fiyatlandırılması konusunun tahsisi etkilediği durumlar yok değildir. Suyun fiyatlandırılmasında temel amaç su tarifeleri aracılığıyla en uygun fiyatın tespitidir. Suyun en uygun fiyatını ise sosyal, ekonomik ve çevresel dengeleri bir arada sağlayan yaklaşımlar ve su politikaları belirler. Anahtar Kelimeler: Suyun fiyatlandırılması, Su tarifeleri, Sürdürülebilirlik. İÇME SUYU TEMİN VE DAĞITIM SİSTEMLERİNDEKİ SU KAYIPLARININ KONTROLÜ Gamze Güçlü, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü - Ankara Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında “su kaynaklarının korunması, iyileştirilmesi ve kullanılmasına ilişkin politikaları belirlemek” başlığı altında yapılan çalışmalar içerisinde, su kayıp ve kaçaklarının takibi, kontrolü ve önlenmesine ilişkin sorumluluklar yer almaktadır. Ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 44 milyar m3’ü kullanılmaktadır. Bu miktarın; 32 milyar m3’ü DSİ sulamalarında, 7 milyar m3’ü içme kullanma sularında ve 5 milyar m3’ü ise sanayi sektöründe kullanılmaktadır (1). Bu değerlerin yüzde olarak dağılımına bakıldığında ise, kullanılabilir suyun %16’ sının içme ve kullanmada, %12’ sinin sanayide ve %72’ sinin ise tarımsal sulamada tüketildiği görülmektedir. Bu kapsamda; su kaynaklarının korunması ve verimliliğin arttırılması doğrultusunda, içme-kullanma suyunun etkin kullanılması ve israfının önlenmesi için içme-kullanma suyu temin ve dağıtım sistemlerindeki su kayıplarının kontrolü maksadı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan “İçme Suyu Temin ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği” 8 Mayıs 2014 tarihli ve 28994 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu yönetmelik ile su kayıplarının azaltılması konusunda belediyelere ve su idarelerine getirilen yeni yükümlülüklerin uygulanmasında yol gösterici olması açısından hazırlanan “İçme Suyu Temin Ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği Teknik Usuller Tebliği” de 16 Temmuz 2015 tarihli ve 29418 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bahsi geçen Yönetmelik ve Tebliğ ile, su idarelerine su kayıp oranlarını “büyükşehir ve il belediyelerinde 5 yıl içerisinde en fazla %30, takip eden 4 yıl içerisinde ise en fazla %25 düzeyine; diğer belediyelerde 9 yıl içerisinde en fazla %30, takip eden 5 yıl içerisinde ise en fazla %25 düzeyine indirmek” yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca Yönetmelik ve Tebliğ ekinde yer alan envanter formlarını yıllık olarak Bakanlığımıza göndermek hususları yer almaktadır. Bakanlığımıza gönderilen yıllık raporların derlenmesi ve ülkemiz su kayıpları envanterinin oluşturulması çalışmaları devam etmektedir.İçme suyu temin ve dağıtım sistemlerindeki su kayıplarının kontrolüne ilişkin yürürlüğe giren mevzuatı takiben, su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılması amacıyla tarımsal su kullanımının da yeni bir yasal mevzuat ile kontrol altına alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda, sulama suyunun etkin kullanılması, sulama sistemlerindeki su israfının önlenmesi, kayıp-kaçakların azaltılması ve verimliliğin arttırılması maksadı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı - Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce “Sulama Sistemlerinde Su Kullanımının Kontrolü ve Su Kayıplarının Azaltılmasına İlişkin Yönetmelik Taslağı” çalışmalarına 2014 yılında başlanmıştır. Çalışmaları devam eden Yönetmelik Taslağı’nın amacı; sulama suyunun verimli kullanılması, su tasarrufunun sağlanması, kayıpların ve izinsiz kullanımların önlenmesi ile sulama suyu temini ve kullanım maliyetlerinin azaltılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Bu Yönetmelik, sulama suyu teminine ve kullanımına ilişkin hizmetleri yürüten kamu kurumları (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, DSİ, İl Özel İdareleri, Belediyeler vs.) ile sulama tesislerini işleten her türlü tüzel ve gerçek işletme organizasyonlarının, sulama suyu verimliliğine yönelik çalışmaları kapsamakta olup, tarımsal sulamadaki kayıpların azaltılmasına yönelik bir çerçeve oluşturulacaktır. Söz konusu yönetmelik, mevcut sulama tesislerinde, yenileme projelerinde ve yeni sulama tesisleri yatırımlarında göz önüne alınacak esaslar, yeni sulama tesislerinin tasarımı ve mevcut tesislerin yenilenmesi, sulama tesislerinin işletme, bakım ve yönetimi, uygun sulama yöntemlerinin kullanımı, izleme ve değerlendirme gibi hususları içermektedir. Anahtar Kelimeler: su kayıpları, içme suyu, sulama sistemleri. ANTALYA SU VE ATIKSU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MOBİL CBS UYGULAMALARI Erkan Demirbaş1 1 Antalya Su ve Atıksu Genel Müdürlüğü, Kepez Antalya, [email protected] Altyapı kurumları için varlıklarının (içmesuyu, kanalizasyon, doğalgaz vb. hatlar ile detayları) yeraltındaki konumları ile detay bilgileri son derece önemlidir. Çünkü bir yeri sağlıklı bir şekilde yönetmek istiyorsanız elinizin altında ne olduğunu, varlıklarınızı tüm detayları ile (konum, öznitelik bilgileri vb.) bilmek zorundasınız. Varlıklarınızdan haberdar değilseniz ideal bir yönetim sergilemeniz mümkün değildir. Geniş coğrafi mekanlar üzerinde çalışıyor veya hizmet veriyorsanız işiniz daha da zor demektir. Günümüzde hızla gelişen bilgi teknolojileri kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra yürütülmekte olan işlerin daha kısa sürede ve daha sağlıklı yapılmasına olanak sağlamaktadır. Bu noktada coğrafi bilgi sistemleri sağladığı kolaylıklar bakımından geniş coğrafi alanlarda çalışan kurum ve kurumlar için vazgeçilmezdir. Her alanda olduğu gibi CBS alanında gelişen teknoloji iş ve işleyişi önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Örneğin coğrafi bilgi teknolojileri arasında önemli bir yeri olan GPS teknolojisinin sunduğu imkanlar ile verilerin sunumuna olanak sağlayan sunucu yazılımları CBS çalışmalarında ciddi kolaylıklar sağlamaktadır. GPS teknolojisi çalışmalarının en zahmetli ayağı olan veri toplama işleminin sağlıklı ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesine katkıda ulunmaktadır. Ayrıca GPS cihazları ile birlikte çalışabilir özellikte mobil CBS yazılımları hem veri toplamada hem de mevcut verilerin kullanımında kullanıcılara önemli avantajlar sağlamaktadır. *1+ Sunucu yazılımları ise CBS veri tabanında yer alan verilerin eş zamanlı servis edilmesini, verilerin kullanıcılara hızlı ve sağlıklı bir şekilde ulaşmasını sağlamaktadır. Bu çalışmada ASAT Genel Müdürlüğü CBS çalışmaları kapsamında kullanılmakta olan gerçek zamanlı kinematik ölçü yapabilen GNSS alıcıları ile çalışabilen mobil CBS programının avantajları ve sağladığı kolaylıklar ile CBS veri tabanında yer alan verilerin servis edilmesi konuları üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Mobil CBS, Yerel yönetimler, GPS/GNSS, Altyapı Bilgi Sistemi, CBS Veri Toplama Yöntemleri. STRATEJİK YÖNETİM VE STRATEJİK PLANLAMA: KATILIMCI YÖNETİME KATKISI BAKIMINDAN GÖZLEMLER VE DEĞERLENDİRMELER Özden AKIN İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanazlizasyon İdaresi, AR-GE ve Strateji Planlama Şube Müdürü Dünyada ve ülkemizde, yaklaşık olarak 20.yy’ın son çeyreğinden itibaren geçerli ve baskın hale gelen siyasal ve toplumsal değişimler, kamu politikalarının oluşturulması ve yönetimi süreçlerinde de etkilli olarak yeni yönetim yaklaşım ve tekniklerini gündeme getiren bir dönüşüm yaşanmasına neden olmuştur. Dolayısıyla kamu yönetimi ve özellikle yerel yönetimler üzerinde kapsamlı ve çok boyutlu etkileri olan bu dönüşümün, yönetsel yapı ve işleyişe yönelik bir çok yeni ilke ve talebi de beraberinde getirdiği görülmektedir. Bunların en önemlilerinden biri, kamuda yönetim süreçlerinin daha katılımcı, dışa dönük, şeffaf işleyişine yönelik taleptir. Diğer önemli bir talep ise, sonuç ve performans odaklı yönetime kamu kurumlarının da adapte olmasının beklenmesidir. Bu dönüşüm, talep ve beklentiler, kamu yönetiminde göreceli olarak yeni uygulanmaya başlanan yönetim tekniklerini gündeme getirmiştir. Bunlardan biri de stratejik yönetimdir ve onun bir parçası olan stratejik planlamadır. Stratejik yönetim, hem katılımcılığa dayanan süreçlere hem de performans odaklı bir yönetime vurgu yapmasıyla, aynı zamanda ülkemizde bu yönde önemli yasal ve kurumsal düzenlemelerin hayata geçirilmiş olmasıyla, sözü edilen gelişmelerin ülkemizdeki uygulamada nasıl bir yansıması olduğunun gözlemlenmesine en fazla olanak tanıyan alanlardan biridir. Bu nedenle de incelemeye değerdir. Bununla birlikte, tüm bu gelişmelerin, ülkemizde büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere yerel yönetimler ve bağlı kuruluşlarını çok daha güçlü bir biçimde etkilediği söylenebilir. Yerel yönetimler, topluma daha doğrudan ve yakından hizmet veren yapılar olarak, katılımcılık talebini karşılamada ilk elden sorumlu görülebilmektedir. Bir yandan da, son yıllardaki yasal düzenlemelerle büyükşehir belediyelerinin hizmet ve sorumluluk alanlarının giderek genişlemesi söz konusudur. Kuşkusuz belediye yapı ve hizmetlerini etkileyen bir dizi başka faktör bulunmaktadır. Ancak sözü edilen gelişmeler ve talepler, katılımcılık yönünde çeşitli enstrümanlar sunan stratejik yönetim ve stratejik planlamanın yerel yönetimlerde, dolayısıyla büyükşehir belediyeleri ve bağlı kuruluşlarındaki uygulamasına özel önem kazandırmaktadır. Bu durum, su ve atıksu yönetimi alanı söz konusu olduğunda daha farklı bir boyut kazanmaktadır. Belediye yapı ve hizmetlerini etkileyen her faktörün su ve atıksu yönetimini de doğrudan etkilemesinin yanı sıra; özellikle su yönetiminin yaşamsallığı, tüm toplum kesimlerini ve bireyleri istisnasız ve doğrudan ilgilendirmesi, dolayısıyla paydaş çeşitliliği; bu alanlardaki kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında katılımcılığa hem önem kazandırmakta, hem de bunu aynı nedenlerle güçleştirmektedir. Stratejik yönetim ve stratejik planlama uygulamaları, katılımcılık bakımından içerdiği enstrümanlarla bu alanda da önemli fırsatlar sunmaktadır. Ancak, bu enstrümanların etkinliğini incelemek bakımından, uygulamaların göreceli olarak yeniliğinin de etkisiyle, ülkemizdeki su yönetiminden sorumlu yerel kuruluşlar bakımından sonuçları genellenebilir bilimsel çalışmaların sınırlılığı da dikkat çekmektedir. Bu koşullardan ve bakış açısından hareketle; bu çalışmanın ana amacı, stratejik yönetim ve stratejik planlama süreç ve mekanizmalarının katılımcılığa etkisinin incelenmesine, uygulamanın gelişimine bakış ve sahadan gözlemlerden yararlanarak mütevazi bir katkıda bulunmaktır. Bu çerçevede, öncelikle stratejik yönetimin temel özellikleri ile ülkemizde yerel yönetimleri, özellikle büyükşehir belediyeleri ve bağlı kuruluşlarını ilgilendiren yasal ve kurumsal altyapıdaki düzenlemeler gözden geçirilecektir. Daha sonra, stratejik yönetim ve stratejik planlama süreçlerinin, katılımcılık için öngördüğü ilkeler ve araçlar incelenecektir. Nihai olarak, bu araçların katılımcılığı geliştirme açısından nasıl bir potansiyele sahip olduğu, uygulamanın genel gelişimine ve kurumsal deneyimlere yönelik gözlemler ışığında değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Stratejik Yönetim, Katılımcılık, Katılımcı Yönetim, Paydaş, Stratejik Planlama, Yerel Yönetimler. AKDENİZ HAVZASI ÜLKELERİNDE SU SORUNLARI VE SU YÖNETİM ESASLARI Selmin Burak İ.Ü. Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Akdeniz Havzası kuzey ve güney kıyısında yer alan ülkeler açısından önemli boyutlarda demografik ve hidrolojik farklılıklara sahiptir. Bu farklılıklar ve özellikle güney ülkelerinde karşılaşılan doğal ve sosyolojik sorunlar su kaynakları yönetimini belirleyen önemli etmenlerden biri olmuştur. Su kaynakları yönetiminde farkındalığın giderek artmasına karşın bir yandan doğal nüfus artışı, diğer yandan suyun kıt ancak ekonomik ve sosyal olanakların daha cazip olduğu kıyı havzaları ve buralardaki yerleşkelerin nüfusu giderek artmaktadır. Tüm bu olumsuzlukların yanı sıra iklimsel düzensizlikler nedeniyle artan kuraklıklar zaten yapısal kuraklıklar yaşayan bu ülkeleri daha da zor duruma düşürmektedir. Bu durum ise farklı su kullanıcıları arasında çelişki ve çatışmalara neden olmaktadır. Gıda güvenliği ve ekonomisi sulu tarıma bağlı ülkeler bu çelişkilerin merkezinde yer almaktadır. Bu nedenle kişi başına düşen su miktarının giderek düştüğü Güney Akdeniz Havzası ve Ortadoğu ülkelerinden bazılarında doğal tatlı su kaynaklarının dışında deniz suyunu arıtma, geri kazanım gibi konvansiyonel olmayan su kaynaklarına talep giderek artmaktadır. Bazı ülkelerde ise su sıkıntısı çok ciddi boyutlara ulaştığından fosil su kaynakları ve yeraltı suları emniyetli verimlerinin ötesinde işletilmektedir. Bu yönetim şekli ise sürdürülebilir su kaynakları yönetimini hiçe sayan bir anlayış olarak doğal kaynaklar için gelecek nesiller için ciddi tehlikeler arz etmektedir. Bu bildiride Akdeniz Havzasının özellikle güney ülkeleri olarak tanımlanan ve Magreb ülkelerinden başlayarak Orta-Doğu ülkelerini de kapsayan coğrafyadaki su kaynaklarının durumu hakkında kısa özet bilgiler verilmektedir. Bu incelemede geçmişten günümüze kaydedilen değişimden yola çıkılarak nasıl bir sürdürülebilir yönetim anlayışı benimsemek gerekir, bu yönetim esasları hangi göstergelerle yönlendirilebilir sorusuna cevap aranmaktadır. Bağıl su stres indeksine günümüzde sıklıkla başvurulan bir gösterge olarak bu çalışmada da yer verilmektedir. Bu çalışmanın kaynağı UNEP/MAP/Blue Plan Bölgesel Aktivite Merkezi tarafından yürütülen çalışmadır. Anahtar kelimeler: Akdeniz Havzası ülkeleri, gösterge, bağıl su stres indeksi, su talep yönetimi. SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ KAPSAMINDA ÇEVRESEL HEDEFLERİN BELİRLENMESİ VE ÖNLEMLER PROGRAMININ OLUŞTURULMASI ÖZGE HANDE SAHTİYANCI ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI [email protected] Çevresel hedeflerin belirlenmesi ve önlemler programının oluşturulması aşamaları nehir havza yönetim planlarının en önemli adımlarını oluşturmaktadır. Avrupa Birliği adaylık sürecinde olan Türkiye Su Çerçeve Direktifi’nin (SÇD) gereği olarak Nehir Havza Yönetim Planlarını hazırlamaya başlamıştır. Çalışma kapsamında çevresel hedeflerin belirlenmesi ve önlemler programının oluşturulması aşamaları için SÇD’de belirtilen hususlar aktarılmıştır. Üye Ülkeler tarafından SÇD’nin uygulanması sürecinde birçok zorluk yaşandığı bilinmektedir. Bu sebeple, Üye Ülkelerin çevresel hedeflerin belirlenmesi ve önlemler programının oluşturulması süreçlerinde edindikleri tecrübeler çalışma kapsamında aktarılmıştır. Önlemler programının oluşturulması ve uygulanması süreçlerinde Lasse Baaner tarafından 2011 yılında gerçekleştirilen çalışma kapsamında Norveç, İsveç ve Danimarka karşılaştırması kullanılmış ve değerlendirme bölümünde söz konusu karşılaştırma Türkiye açısından irdelenmiştir. SÇD, Ortak Uygulama Strateji Rehber Dokümanları, Üye Ülkelerin nehir havza yönetim planları, Avrupa Parlamentosuna raporlanan ülke değerlendirmeleri, Üye Ülkelerin kendi çalışmalarına ilişkin oluşturdukları dokümanlardan edinilen bilgiler ışığında Bafa Gölü için çevresel hedeflerin belirlenmesi ve önlemler programının oluşturulması uygulama örneği gerçekleştirilmiştir. Anahtar kelimeler: su çerçeve direktifi, nehir havza yönetim planları, önlemler programı, çevresel hedefler, Bafa Gölü. DETERMINATION OF ENVIRONMENTAL OBJECTIVES AND FORMATION OF PROGRAMME OF MEASURES IN YHE CONTEXT OF WATER FRAMEWORK DIRECTIVE ÖZGE HANDE SAHTİYANCI MINISTRY OF FORESTRY AND WATER AFFAIRS [email protected] Determination of environmental objectives and formation of programme of measures are the most important steps of river basin management planning. Since Turkey is in the European Union accession period, she began to prepare river basin management plans in compliance with Water Framework Directive (WFD). Within the scope of the work, the requirements of WFD in the context of determination of environmental objectives and formation of programme of measures are narrated. It is known that many difficulties are encountered by the Member States during implementation of WFD. For this reason, the experience gained by the Member States in the process of determination of environmental objectives and formation of programme of measures is expressed. The study performed by Lasse Baaner covered the comparison of Norway, Sweden and Denmark in the context of preparation and implementation of programme of measures is used and the study results are examined by the perspective of Turkey in conclusion part. An application example is made for Bafa Lake for determination of environmental objective and formation of programme of measures in the light of information obtain from WFD, Common Implementation Strategy Guidance Documents, River Basin Management Plans of Member States, country assessment reports, documents created by Member States as a result of their studies in this field. Key words: water framework directive, river basin management plans, programme of measures, environmental objectives, Bafa Lake. TÜRKİYE' DE İÇMESUYU KAYNAKLARININ KORUNMASINA YÖNELİK ÖZEL HÜKÜM ÇALIŞMALARI Çiğdem Özonat Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ankara, Türkiye [email protected] Temiz ve yeterli içme suyuna erişim kamu sağlığı, hayati ihtiyaçların sürdürülebilirliği ve ekonomik gelişme için önem taşımaktadır. Ancak, içme suyu kaynakları noktasal ve yayılı kirlilik kaynakları, aşırı su çekimi ve benzeri nedenlerle hem kalite hem de miktar açısından olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu nedenle, sürekli bir şekilde temiz ve yeterli içme suyunun sağlanabilmesi amacıyla su kaynaklarının korunması devletlerin en önemli öncelikleri arasında yer almaktadır. Türkiye’nin su kaynaklarının kıt olduğu bir bölgede yer alması sebebiyle, içme suyu kaynaklarının korunması ve etkili yönetilmesi hususu daha çok öneme sahiptir. Ayrıca, Türkiye Avrupa Birliği (AB) uyum sürecinde olduğu için yükümlülükleri bulunmakta olup, Su Çerçeve Direktifi’nin (SÇD) getirdiği kıstasları sağlamaya çalışmaktadır. SÇD’ne göre içme suyu kaynakları korunan alanlar olarak tanımlanmak olup; bu alanlar için özel koruma önlemleri tanımlanmıştır. SÇD'nin 7 maddesinde, üye ülkelerin içme suyu kaynaklarının kalite açısından bozulmasının önlenmesi için gerekli koruma tedbirlerini alması ve bu amaç için izleme programlarını oluşturmasına ilişkin hükmü yer almaktadır. Hem temiz ve yeterli içme suyunun sağlanmasının önemi hem de AB uyum sürecinin getirdiği yükümlülükler nedeniyle, Türkiye içme suyu kaynaklarının kalitesinin korunması ve geliştirilmesi hususuna büyük önem göstermektedir. Bu amaçla, içme suyu kaynakları ve havzaları özelinde birçok kanun ve yönetmelik çıkarılmaktadır. Yasal önlemlerin yanı sıra, birçok içme suyu koruma çalışmaları yürütülmektedir. Türkiye’de su kaynaklarının korunmasına yönelik ana mevzuat Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’dir. Bahse konu Yönetmelik içme suyu havzaları için koruma alanlarını ve arazi kullanım stratejilerini tanımlamaktadır. Ancak, her bir içme suyu havzasının kendine özgü teknik ve fiziksel özellikleri bulunması nedeniyle, aynı hükümlerin ve koruma alanlarının bütün içme suyu kaynakları için uygulanması bazı sorunlara neden olmaktadır. Bu sorunların önüne geçilmesi amacıyla, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından özel hüküm çalışmaları yürütülmektedir. Bu çalışmalar, her bir içme suyu havzası için havzaların teknik ve fiziki özellikleri göz önünde bulundurularak ve sadece içme suyu kalitesini koruma amaçlı değil aynı zamanda korumakullanma dengesini de sağlayarak en uygun arazi kullanımını ve koruma alanlarını belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmalar içme suyu kalitesini korumanın yanı sıra gelişme ve doğa koruma hususları arasında dengeyi oluştururken yaşanan ikilemleri de gidermek için uygun bir araç olarak görülebilir. Sonuç olarak, bu bildirinin amacı Türkiye’deki içme suyu koruma konusunda mevcut yasal mevzuatı ve yürütülen özel hüküm çalışmalarını incelemektir. Ayrıca, ürkiye’de içme suyu havzalarının korunmasına yönelik yürütülen çalışmalarda karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik önermelerde bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: İçme Suyu Koruma, Özel Hüküm Çalışmaları, Yasal Çerçeve, Havza Yönetim Planlaması, Koruma Alanları. SOCIAL NETWORK ANALYSIS IN WATER GOVERNANCE Faribaebrahimi1 Mehdi Ghorbani2 Mohsen Mohsenisaravi3 1 PhD student, Faculty of Natural Resources, University of Tehran, [email protected] 2 Assistant Prof., Faculty of Natural Resources, University of Tehran Ecosystem management is complex because of natural and human issues. To cope with this complexity water governance is recommended since it involves all stakeholders including people, governmental and non-governmental organization who related to environmental systems. Water governance emphasizes on water co-management through consideration of all the stakeholders in the form of social and organizational network. In this research, to illustrate indicators of water (grassland) governance in Dorood village, in Shemiranat region of Iran, social network analysis had been applied. The results revealed that social cohesion among pastoralists in Dorood is medium because of trust links, while link sustainability is weak to medium. According to the results, some pastoralists have high social power and therefore are key actors in the utilization network, regarding to centrality index and trust links. The results also demonstrated that Agricultural Development Office and (Shemshak-Darbandsar Islamic) Council are key actors in rangeland comanagement, based on centrality index in rangeland institutional network at regional scale in Shemiranat district. Keywords: Social network analysis, water (grassland) governance, organizational network, water co-management. YERALTI SUYUNA BAĞLI EKOSISTEMLER: KÖYCEĞİZ – DALYAN ÖRNEK ÇALIŞMASI Ali Ertürk1, Alpaslan Ekdal2, Nusret Karakaya3, Gökhan Cüceloğlu2, Melike Gürel2, İ. Ethem Gönenç4 1 2 3 İstanbul Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, İç Sular Biyolojisi Anabilim Dalı, Laleli, İstanbul, [email protected] İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Maslak, İstanbul, [email protected], [email protected], [email protected] Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Bolu, [email protected] 4 İGEM Danışmanlık Organizasyon Araştırma Ltd. Şti., Kadıköy, İstanbul, [email protected] Yeraltı suyu, hidrolojik çevrim içerisinde önemli yere sahip olup insani tüketim, tarımsal kullanım, endüstriyel kullanım gibi yararlı kullanımlar için gerekli olan tatlı suyun bulunduğu bir kaynaktır. Bu ihtiyaçların dışında ekosistem hizmetlerinin de sürdürülebilirliği açısından son derece hayati bir öneme sahiptir. Özellikle nüfus artışı, noktasal ve yayılı kirlenme, kontrolsüz su çekimleri, tarımsal sulama ve iklim değişikliği gibi faktörler nedeniyle yeraltı suları üzerindeki baskılar gün geçtikçe artmaktadır. Gelecekte kurak ve yarı kurak bölgelerde su taleplerinin karşılanabilmesi için yeraltı suyuna olan bağımlılığın daha da artacağı beklenmektedir. Bu bildiride, Avrupa Birliği 7. Çerçevesi kapsamında desteklenen Groundwater and Dependent Ecosytems: New Scientific and Technological Basis for Assessing Climate Change and Land Use Impacts on Groundwater (GENESIS) projesinin 16 çalışma alanından biri olarak seçilmiş olan Köyceğiz – Dalyan Bölgesi’nde gerçekleştirilmiş olan çalışmalara yer verilmektedir. Köyceğiz – Dalyan Bölgesi Türkiye’nin güneybatısında Batı Akdeniz kıyısında yer almaktadır ve yarı kurak bir iklime sahiptir. Köyceğiz – Dalyan Havzası’nın bir kısmı Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırları ile kesişmektedir. Havza, içerisinde antik Kaunos kenti yer almakla birlikte Akdeniz’de nesli tükenmekte olan Caretta caretta’lara ve diğer birçok endemik türlere de ev sahipliği yapmaktadır. Turizm açısından oldukça değerli bir bölge olan havzada gelişmiş bir sanayi olmamakla birlikte tarım faaliyetleri oldukça yoğundur. Proje kapsamında gerçekleştirilen çalışmalardan ilkinde havza hidrolojisi Soil Water Assessment Tool (SWAT) modeli kullanılarak ortaya konulmuş ve su bütçesi bileşenleri belirlenerek iklim değişikliğinin bu bileşenler üzerindeki etkileri incelenmiştir. Projede gerçekleştirilen bir diğer çalışmada, lagünde yer alan suyun kaynağı belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla Köyceğiz Gölü’nden, Akdeniz’den, lagünden ve havzada yer alan kuyulardan su numuneleri alınarak izotop analizleri gerçekleştirilmiştir. İzotop analiz sonuçları kullanılarak lagündeki suyun kökeninin zamansal ve mekânsal olarak değişimi irdelenmiştir. Bölgenin yeraltı suyunun kirlenmeye karşı kırılganlığını tespit edebilmek amacıyla DRASTIC modeli kullanılmıştır. Model sonuçlarına dayanarak yeraltı suyunun kırılganlığına ilişkin bir değerlendirme yapılarak DRASTIC indeks haritası elde edilmiştir. Bildirinin tam metninde bahsedilen bu üç çalışmaya ait sonuçlar özetlenerek sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Köyceğiz – Dalyan Havzası, İklim Değişikliği, SWAT, DRASTIC, İzotop Analizi GROUNDWATER DEPENDENT ECOSYSTEMS: KÖYCEĞİZ – DALYAN CASE STUDY Ali Ertürk1, Alpaslan Ekdal2, Nusret Karakaya3, Gökhan Cüceloğlu2, Melike Gürel2, İ. Ethem Gönenç4 1 2 3 İstanbul Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, İç Sular Biyolojisi Anabilim Dalı, Laleli, İstanbul, [email protected] İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Maslak, İstanbul, [email protected], [email protected], [email protected] Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Bolu, [email protected] 4 İGEM Danışmanlık Organizasyon Araştırma Ltd. Şti., Kadıköy, İstanbul, [email protected] Groundwater is a vital freshwater source required for beneficial uses such as human consumption, irrigation, industries as well as it’s an important component of hydrological cycle. Besides, it is also of utmost importance for the sustainability of ecosystem services. The pressures on groundwater are increasing due to factors such as population increase, point and nonpoint pollution, uncontrolled water abstraction, irrigation and climate change. It is expected that dependency on groundwater will increase in arid and semi-arid regions in the future. Studies conducted in the Köyceğiz – Dalyan region, which is among the 16 case study sites selected for the Groundwater and Dependent Ecosytems: New Scientific and Technological Basis for Assessing Climate Change and Land Use Impacts on Groundwater (GENESIS) project supported by European Union 7th Framework, is presented in this proceeding. Köyceğiz – Dalyan Region is located at southwestern Turkey along the West Mediterranean coast and has a semi-arid climate. Part of Köyceğiz – Dalyan Lagoon Watershed coincides with the borders of Special Environmental Protection Region. The watershed hosts ancient Caunos city, endangered sea turtle species Caretta caretta and many other endemic species. Although industrial activities are not developed, intense agricultural activities are observed in the area and the watershed has high value in terms of tourism. Soil Water Assessment Tool (SWAT) was used to identify water budget components and climate change effects on them for the analysis of watershed hydrology within the context of project. Besides, in order to identify the sources of lagoon water, isotope analysis were conducted by taking water samples from Köyceğiz Lake, Mediterranean Sea, lagoon and wells from the watershed. The source of lagoon water was investigated temporally and spatially by using isotope analysis results. In addition, DRASTIC model was used to identify the vulnerability of groundwater against pollution. DRASTIC index map was generated by evaluating the vulnerability of groundwater based on model results. The results of these three studies will be summarized in the full manuscript of the proceeding. Keywords: Köyceğiz – Dalyan Watershed, Climate Change, SWAT, DRASTIC, Isotope Analysis KÖYCEĞİZ-DALYAN HAVZASININ YERALTI SUYU KİRLENME POTANSİYELİNİN DRASTIC YÖNTEMİ KULLANILARAK BELİRLENMESİ Zeynep Türkay*, Ali Ertürk, Gökhan Cüceloğlu, Alpaslan Ekdal, Melike Gürel İstanbul Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Maslak, İstanbul, [email protected] Yüzeysel suların kalitesini düşüren etkenler arasında yeraltı suyu kirliliğinin önemi tüm dünyada fark edilmiştir. Yeraltı suyu kirlenmesine sebep olan parametreler arasında nitrat temel kirletici olarak öne çıkmaktadır. Azot bitkiler için makro besin elementlerinden biridir. Bitkiler azotu nitrat (NO3-) veya amonyum (NH4+) iyonu olarak kullanabilirler. Azot kaynağı olarak ise bitkiler topraktan, atmosferden veya gübreden faydalanırlar. Gübrenin aşırı ve kontrolsüz kullanımı sebebiyle tarımsal aktiviteler ile nitrat kirlenmesi kuvvetle ilişkilendirilmektedir (Almasri, 2007). Yeraltı suyu nitrat kirlenmesi aralarından mavi bebek sendromu gibi ölümcül de olabilecek birçok sağlık sorununa yol açmaktadır. İnsan ve hayvan sağlığına olan olumsuz etkilerinin yanı sıra yeraltı suyu nitrat kirlenmesi çevre ekolojisini ve çevresel sürdürülebilirliği de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışma kapsamında Köyceğiz-Dalyan Lagün Havzası çalışma alanı olarak seçilmiştir. Köyceğiz-Dalyan Havzası’nda lagün ekosisteminin yeraltı suyuna bağımlı olduğu düşünülmektedir. Bu durumda yeraltı suyunda oluşacak kirlenmenin lagün su kalitesini etkilemesi kaçınılmazdır. Bunun yanı sıra Köyceğiz Gölü’nün suyunun acı olması yeraltı suyunun havzada içme ve sulama suyu kaynağı olarak kullanılmasına sebep olmaktadır. Bu gerçekler çalışmanın temel motivasyonunu oluşturmuştur. Çalışma alanında yeraltı suyu kirlenmesinin oluşması insanlarda sağlık sorunlarına, çevresel kirlenmeye ve çevresel sürdürülebilirliğin kaybedilmesine yol açacaktır. Bu çalışma kapsamında Köyceğiz-Dalyan Havzası için Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı (USEPA) tarafından geliştirilmiş olan DRASTIC Yöntemi (Aller ve diğ, 1987) kullanılarak yeraltı suyu hassasiyet haritası hazırlanmıştır. Sayısallaştırma ve hesaplamalar ArcGIS yazılımı kullanılarak yapılmıştır. DRASTIC Yöntemi kapsamında yeraltı suyu ortamını etkileyen yedi farklı parametre değerlendirilmektedir. Bu parametreler yeraltı suyu derinliği, net beslenme, akifer ortamı, toprak ortamı, eğim, doymamış bölge etkisi ve hidrolik iletkenliktir. Her bir parametrenin kirliliğe olan etkisi oranında bir ağırlık değeri vardır. Ağırlık değerleri yöntem kılavuzunda tariflenmiştir ve kullanıcılar tarafından değiştirilememektedir. Ağırlık değerlerinin yanı sıra her bir parametrenin sınıf değeri bulunmaktadır. Sınıf değerleri her bir çalışma alanı için farklılık göstermektedir. Her bir parametreye ait ağırlık ve sınıf değerinin çarpılması ve elde edilen yedi çarpım değerinin toplanması ile DRASTIC İndeks değeri hesaplanır. Bu çalışma kapsamında öncelikle ArcGIS yazılımı kullanılarak Köyceğiz-Dalyan Havzası için DRASTIC İndeks Haritası elde edilmiştir. Ardından yaygın bir şekilde kullanılagelen DRASTIC indeks sınıflandırma aralıkları kullanılarak hesaplanan DRASTIC İndeks değerleri tekrardan sınıflandırılmış ve DRASTIC Hassasiyet Haritası elde edilmiştir. DRASTIC Hassasiyet haritasına göre çalışma alanının %24,4’ü çok yüksek, %8,3’ü yüksek, %19,5’i orta ve %47,7’si düşük yeraltı suyu hassasiyetine sahiptir. Çalışma alanında çok düşük yeraltı suyu hassasiyetine sahip olan alan olmadığı ortaya çıkarılmıştır. Yeraltı suyu hassasiyetinin yüksek olduğu yerlerde kirleticinin olmaması durumunda kirlenme olması beklenmez. Bunun yanı sıra kirleticinin bulunduğu durumlarda alanda yeraltı suyu hassasiyeti düşük olsa da kirlenmenin olması beklenir. Bu sebeple oluşturulan yeraltı suyu hassasiyet haritası alan kullanım haritası ile birlikte değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda tarımsal aktivitelerin gerçekleştirildiği alanların %87,1’inin çok yüksek yeraltı suyu hassasiyetine sahip olduğu ortaya çıkarılmıştır. Köyceğiz yakınlarındaki yüksek yeraltı suyu hassasiyeti ve yoğun tarımsal aktiviteler göze çarpmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yeraltı Suyu Hassasiyeti, DRASTIC, Köyceğiz-Dalyan Havzası ASSESSING THE GROUNDWATER POLLUTION POTENTIAL OF KOYCEGIZ-DALYAN WATERSHED USING DRASTIC METHOD Zeynep Türkay*, Ali Ertürk, Gökhan Cüceloğlu, Alpaslan Ekdal, Melike Gürel Istanbul Technical University, Department of Environmental Engineering, Maslak, Istanbul, [email protected] Groundwater pollution as a contributor to the degredation of quality of surface waters has been recognized all over the world. The main parameter among all the parameters causing groundwater pollution is nitrate. Nitrogen is a main nutrient for plants. Plants can use nitrogen as nitrate (NO3-) or ammonium (NH4+). As a nitrogen source plants use soil media, atmosphere and fertilizers. Because of uncontrolled and overuse of fertilizers, nitrate pollution is strongly associated with agricultural activities (Almasri, 2007). Nitrate pollution in groundwater causes many health problems of which of some is fatal like blue baby syndrome. Besides human and animal health, pollution of groundwater affects environmental ecology and environmental sustainability. In this study, Köyceğiz-Dalyan Lagoon and its watershed was selected as the case study area. In KöyceğizDalyan Watershed the lagoon ecosystem is considered to be dependent on the groundwater sources. There is no doubt that any pollution to happen in the groundwater is going to affect the water quality of the lagoon. Besides, the water of Köyceğiz Lake is brackish. Because of this reason groundwater is used as a source for drinking water and irrigation in the watershed. These facts make the main motivation for the study. In the study area pollution of grondwater means health problems in people, environmental pollution and losing the environmental sustainability. In this study a groundwater vulnerability map is obtained for Köyceğiz-Dalyan Watershed by applying DRASTIC method (Aller et al., 1987) developed by Unites States Environmental Protection Agency (USEPA). Digitization and calculations were made using ArcGIS software. DRASTIC Method evaluates seven different parametes of a groundwater environment. These parameters are depth to water, net recharge, aquifer media, soil media, topography, impact of the vadose zone and hydraulic conductivity. All of these parameters have weights according to their effect on pollution. These weights can not be changed by the user. Besides these weights there are ratings to all parameters. Rating values differ for every case study. By multiplying each weight and rating for each of these seven parameters and then adding these products, DRASTIC Index is obtained. First, DRASTIC Index Map for Köyceğiz-Dalyan Watershed is obtained using ArcGIS software. After that based on a commonly used DRASTIC index classification ranges, calculated DRASTIC Indexes are mapped as the DRASTIC Vulnerability Map. According to the DRASTIC Vulnerability Map, 24.4% of the study area has very high, 8.3% has high, 19.5% has moderate and 47.7% has low vulnerability to groundwater pollution. It has been estimated that there are no areas that have very low vulnerability. If there is not a pollutant source in highly vulnerable areas, it is very hard for the pollution to occur. In addition to this in a case where a pollution is defined in low vulnerable areas, a pollution in groundwater is expected. Because of this reason, land use map and vulnerability map is evaluated together. It can be said that 87.1% of the area where agricultural activities take place are very vulnerable to pollution. High vulnerability near Köyceğiz and intense agricultural activity is remarkable. Keywords: Groundwater Vulnerability, DRASTIC, Köyceğiz-Dalyan Watershed YERALTI SUYU KULLANIMI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR SU YÖNETİMİ Sevgi TOKGÖZ GÜNEŞ, Cihan GÜNEŞ Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü [email protected], [email protected] Canlı yaşamı için hayati öneme sahip su kaynakları üzerinde son yıllarda giderek artan oranlarda yaşanan antropojenik kirlilikler, temiz tatlı su ihtiyacını dünyadaki ve ülkemizdeki en büyük küresel ve bölgesel kaynak problemlerinden birisi haline getirmiştir. Suya olan talebin artması hem yüzey sularının hem de bazı yersel alanlarda yeraltı suyu kaynaklarının aşırı tüketilmesine ve yeraltı suyunu koruyan hidrolik bariyerin kaybına neden olmuştur. Bu durumda akiferden alınan suyun yeri, genellikle kullanmaya bağlı olarak akiferde kalan su, kirlenmiş su, yağış suları, yüzey suları veya bunların tümünün kombinasyonunda tekrar depolanması ile tamamlanmaktadır. Suyun depolanması özellikle Batı Anadolu’da bazı alanlarda (Küçük Menderes Havzası) tarımsal, evsel, endüstriyel atık suların ve deniz suyu girişimlerinin öncülüğünde gerçekleşmektedir. Gediz, Büyük Menderes, Bakırçay ve Simav gibi havzalarda doğal olarak derinlik artışına bağlı yüksek oranlarda bulunan jeotermal ve eskimiş suların bu karışımlara değişen oranlarda katkıları da bulunmaktadır. Aslında, bazı yersel alanlardaki içme ve sulama sularında gözlemlenen arsenik, bor ve bazı ağır metal kirliliklerinin ana kaynağı bor, kömür ve metalik madenler olmasına rağmen daha geniş havzalarda da jeotermal ve eskimiş indirgen sular olabileceği son çalışmalarımızda tespit edilmiştir. Gediz Havzası’nda Turgutlu-Alaşehir yerleşim alanları arasında kalan bölgede yapılan incelemelerimizde nitrat, bor ve arsenik gibi kirleticilerin içme ve sulama suları kalitesi açısından yeraltı ve yüzey sularında yüksek oranlarda bulunduğu tespit edilmiştir. Yeraltı sularının tamamına yakını indirgen özelliklerdedir ve sadece yüzeye yakın bazı kesimlerde yüzey ve yağış sularının kirlilikleri azaltıcı etkileri bulunmuştur. Kuyulardaki derinlik ve kullanım artışı kirliliklerin de artmasına sebep olmaktadır. Bazı alanlarda nehir sularının baskın debisini, indirgen ve aşırı kirli atık suların oluşturduğu bulunmuştur. Küçük Menderes Havzası ile karşılaştırıldığında Gediz Havzası yeraltı suyu seviyeleri daha yüksek, içme ve sulama suyu kaliteleri açısından da çok daha kötü durumdadır. Hatta bazı alanlarda tuzluluk miktarları jeotermal su içeriklerinin (2000-3000 µS/cm) iki katına yakındır. Bu alanlarda havzaya özel yönetim çalışmalarını mevcut veri ve yöntemlerle uygulamak oldukça zordur. Anahtar Kelimeler: Yeraltı suyu, sürdürülebilirlik, havza yönetimi, Batı Anadolu. HAVZA YÖNETİMİNİN ÖNEMİ VE TAŞKIN DAYANIKLILIĞININ SAĞLANMASI Ceren Seyran İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Kentsel Tasarım Bölümü [email protected] Hızlı nüfus artışına bağlı olarak artan su ihtiyacına karşın, gelişen sanayi ve kirlilik nedeniyle uygun kaynak varlığının azlığı ve iklim değişikliğinin etkileri, su kaynakları üzerindeki baskıyı arttırarak havza bazındaki su kaynakları yönetiminin önemini arttırmaktadır. 2007 yılında hazırlanan Türkiye’nin İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi’nde, iklim değişikliğinin Türkiye’deki başlıca etkilerinin kuraklık artışı, yüzey sularının kaybı ve sel şeklinde olacağı belirtilmiştir. 2100 yılına kadar yapılan öngörüde, sıcaklıkların artışına bağlı olarak kış yağışlarının daha çok yağmur şeklinde düşmesi ve kar örtüsünün daha hızlı bir şekilde eriyerek yüzeysel akışa katılması söz konusudur. Su döngüsündeki düzenin bu şekilde değişmesi, su kaynaklarının kalitesinde ve temininde önemli değişikliklere neden olacak ve gıda dahil birçok sektörü etkileyecektir. Türkiye’de iklim değişikliğinin etkileri ile ilgili çalışmalardan edinilen bulgular ile bugüne kadar doğrudan uyuma yönelik planlama yapılmasa da, bazı uyum tedbirleri belirlenmiştir. Bu tedbirlerden su yönetimi ve taşkın riskine karşı oluşturulan planlar üzerinde durulacaktır. Alınacak önlemlerden sonraki ikinci adımda ise, taşkın dayanıklılığının sağlanması konusuna değinilecektir. Burada bahsedilen dayanıklılık kavramı; bir tehlikenin en az zarar ile üstesinden gelmek veya tehlike sonrasında oluştacak yeni duruma uyum sağlama kapasitesidir. Bu kapasite de yine bazı yönetim kararlarının planlamaya entegrasyonu ile sağlanır. Bu nedenle su kaynakları yönetiminin mekansal planlamaya entegrasyonunun sağlanması büyük önem arz etmektedir. Dayanıklılık yaklaşımı son zamanlarda planlamada önem kazanmıştır ve sürdürülebilir kalkınma için gerekli bir yaklaşımdır. Taşkın riski ve su yönetiminin bütüncül bir yaklaşımla havza bütününde ele alınması gerekmektedir. Ülkemiz coğrafyasında bulunan 25 adet hidrolojik havza içinden 11 havza için koruma eylem planları 2010 yılında hazırlanmıştır. Bu planlarda tanımlanan sorunlar arasında; su yönetiminin havza bütününde yapılmaması, çok fazla kurumun yer alması sonucu bütüncül bir yaklaşım sergilenememesi ve kurumsal kapasitenin yetersiz oluşu (teknik, personel, altyapı) yer almaktadır. Bu sorunlar özellikle bütüncül havza planlarında uygulama aşamasında verimli sonuçlar alınmamasına sebep olmaktadır. Sağlıklı bir sonuç alabilmek için Orman ve Su İşleri Bakanlığının ulusal havza yönetimi stratejileri arasında bulunan; havza üzerinde çalışacak kurum ve kuruluşlarun belirlenmesininin yanında kurumlar arası işbirliği ve eşgüdümün güçlendirilmesi, bütünlemiş ve katılımcı havza yönetim uygulamaları, havza yönetimi için plan ve stratejilerin geliştirilmesi konularına öncelikli olarak yer verilmelidir. Bugün bazı havzalar için hazırlanmış olan ve henüz taslak halindeki nehir havzası yönetim planlarının üst ölçekli diğer fiziki planlarla entegrasyonu sağlanması gerekmektedir. Görüldüğü gibi ülkemiz bu gelişmelerde henüz plan aşamasındadır ve uygulama için geç kalınmıştır. Örnek olarak Fransa’da 1964 yılında havza sınırları belirlenmiş, havza yönetim planı 1967 yılında oluşturulmuş ve 6 adet su ajansı 1967’den beri çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çalışmadaki amaç planlamada bütüncül yaklaşımın önemi üzerinde durarak günümüzde ve yakın gelecekteki iklim değişikliğine bağlı taşkın riski için bir plan modeli oluşturmaktır. Anahtar kelimeler: Havza yönetimi, taşkın riski yönetimi, taşkın dayanıklılığı. IMPORTANCE OF WATERSHED MANAGEMENT AND PROVIDING FLOOD RESILIENCY Ceren Seyran İzmir Institute of Technology [email protected] Despite the increasing water demand due to rapid population growth, depletion of water resources due to industrialization and pollution and climate change effects cause pressure on water resources. Accordingly water resources managemenet in the watershed gains importance. According to Turkey’s first national climate change notification (2007) major effects of climate change are increased drought, the loss of surface water and flood risk. Projections for the year 2100 there will be winter precipitation in the form of rain and snow will melt so goes into runoff faster. Those changes of the water cycle caused the problems of water quality and procurement. In Turkey, there is no plan about direct accordance of climate change effects yet, but some adjusment measures are determined. Out of these measures will focus on plans about water management and flood risk. In the face of any danger, ensuring the flood resilience is the second step. The concept ‘resilience’ mentioned here is to get rid of the danger that a minimum of damage or it is the capacity to adapt after hazards. This capacity again achieved by the integration of some management and planning. Therefore management of water resources is becoming more important in spatial planning. Providing city resilience is gained importance in sustainable development. It is imortant to take a holistic approach that water management and flood risk management. In Turkey, watershed management plan for the 11 watershed is made within the 25 watershed in 2010. These plans identified problems in the management system; • Water management is not based on watershed, • Too many organizations take part in and fragmented structure dominated, • Institutional capacity (technical, personnel, infrastructure) inadequate. For the best result have been important that topics between the strategies of Ministry of Forestry and Water Affairs - National Watershed Management Strategy (2014-2023); • To resolve inability between tasks of institutions and organizations that working in basins, • The need to develop regulations that will provide an integrated and participatory watershed management practices, • Develop plans and strategies for watershed management. It should be integrated present watershed managemenet plans with other physical upper scale plans. As we seen our country is in the planning stage of this development studies and it is too late for application. For example, in France in 1964, watershed boundaries were determined; watershed management was created in 1967. 6 water agencies have been established since 1967. The aim of this study is to focus on the importance of a holistic approach and to create a planning model for future flood risk due to climate change. Key Words: Watershed management, flood risk management, flood resiliency. TARIMSAL SU YÖNETİMİ ve SU KULLANICI ÖRGÜTLERİ Dr. Nüvit SOYLU Hidropolitik Akademi ve Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği [email protected] Tüm canlılar için yaşamsal ihtiyaç olan su, dünyanın % 75’ ni kaplamasına karşın, insan ihtiyaçları için kullanılabilir oranı sadece % 1’ dir. Su, doğal ve sınırlı bir kaynak olması yanında, gezegenimizde dağılımı da eşitsizdir. 20. yy.da dünya nüfusu 3 kat artarken, artan nüfus ve ihtiyaçların çeşitlenmesi, su kullanımını 6 kat arttırmıştır. Yaşamsal ihtiyaç olan suya öncelikli olan içme ve kullanma amacıyla dünya nüfusunun 1/3’ü ulaşamazken, bu oranın 21. yy.da 2/3’e çıkacağı hesaplanmaktadır. İnsanoğlunun yaşamı, içme kullanma ihtiyacının yanı sıra, yine yaşamsal ihtiyaç olan gıda üretiminde de suya bağımlıdır. Gıdanın % 70’i sulanan alanlardan elde edildiği gibi, tarım alanlarını artırmak mümkün olmadığından, artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için, sulanan alanların artırılması gerekmektedir. Dünya ölçeğinde olduğu gibi, ülkemizde de, % 75’i sulamada tüketilen suyun sürdürülebilir yönetimi için çok planlı bir tarımsal su yönetimine ihtiyaç vardır. Türkiye halen su yönetimini yasal ve kurumsal olarak yeniden yapılandırmaktadır.Bu nedenle yeni tarımsal su yönetiminin katılımcı ve şeffaf bir anlayışla oluşturulması su ve gıda güvenliğimiz açısından büyük önem taşımaktadır. Sürdürülebilir sulama yönetiminin en önemli unsurlardan biri de “su kullanıcı örgütleri” dir. Ülkemizde sulama kooperatifleri ve sulama birliklerinin kurumsal yapıları yeterince güçlü değildir. Bunun yanısıra su kullanıcı örgütleri yeni yapılandırılmaya çalışılan su yönetiminde yeterli temsil imkanı bulamamaktadır. Bu tebliğde, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için sürdürülebilir sulama yönetiminin önemi ele alınmıştır.Sulama yönetiminde şeffaflık ve katılımcılığın sağlanmasında su kullanıcı örgütlerinin rolü ve işlevi üzerinde durulmuştur. Yapılan incelemede Türkiye’nin yeniden yapılanan su yönetiminin ve TBMM’deki Su Yasası’nın katılımcılık ayağının eksiklikler taşıdığı sonucuna varılmıştır.Bunun yanısıra su kullanıcı örgütlerinin kurumsal yapılarının hızla güçlendirilmesi gerektiği tesbit edilmiştir. Anahtar kelimeler: sulama yönetimi, gıda güvenliği, sulama örgütleri, su kullanıcı örgütleri, tarımsal sulama. AGRICULTURAL WATER MANAGEMENT AND WATER USERS ORGANIZATIONS Dr. Nüvit SOYLU Hydropolitics Academy and Irrigation Cooperatives Central Union of Turkey [email protected] All living things need to water, although 75% of whole world water, but human cans used only 1%, Water besides being a natural and limited resources, it is an unequal distribution resource in the planet. In the 20th century, the world population increased by 3 times, the increasing population and the diversified needs, increased water use by 6 times, Vital needs of the world population, which is primarily used for drinking water and use 1/3rd of your reach, the rate of the 21st century 2/3 of which will be calculated. Human’s life, as well as the need to use for drinking, food production still depends on the water. 70% of the food as obtained from the irrigated area, it is impossible to increase the agricultural field, to accommodate the food (Needs) of a growing population, it is necessary to increase the irrigated area. As in the world, in our country, 75% of the water consumed in irrigation needs to sustainable agricultural water management plan. Turkey is still in legal and institutional new water management system transition period. Therefore establishment of the participatory and transparent new agricultural water management system of great importance in terms of our water and food security. One of the most important aspects of sustainable water management is "water user organizations". In our country, the institutional structure of the irrigation cooperatives and irrigation associations are not strong enough. As well as water user organizations cannot find enough opportunities in water management tried to represent the newly configured. In this paper, we focused on the importance of sustainable agricultural water management for the general sustainable management of water resources. We also focused on the role of water users’ organization to implement transparent a participatory water management. His research showed the deficiencies of Turkey's restructuring of water management and water law in Parliament has concluded that the participation feet move. In addition it was found that the need to strengthen the institutional structure of the water user organizations quickly. Keywords: irrigation management, food security, irrigation organizations, water user associations, irrigation. REAKTİF BLACK 5’IN NANO-MAGNETİT AKTİF KARBON İLE SABİT YATAKLI KOLONDA GİDERİMİ Behzat Balci1, Elçin Erkurt2 1 Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 01330Balcalı/Adana, Türkiye, [email protected] 2 Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 01330Balcalı/Adana, Türkiye, [email protected] Reaktif boyalar parlak renklerinden, hızlı boyamalarından, basit ve ucuz uygulama proseslerinden dolayı tekstil endüstrisinde en yaygın kullanılan boyalardır. Reaktif boyalar suda çözünebilir ve azoik yapılarından dolayı biyolojik olarak kolayca indirgenemez ve bu yüzden reaktif boyalar geleneksel atıksu arıtma proseslerinden sonra hala suda bulanabilirler. Magnetit ayırma teknikleri çevresel teknolojide önemli uygulama alanlarına sahiptir. Adsorpsiyon proseslerinde manyetik adsorbent adsorpsiyon işleminden sonra sıvıdan kolayca ayrılabilir. Atıksulardan boya giderimi için fıstık kabuğu, talaş, Hindistan cevizinden elde edilen aktif karbon gibi adsorbentlerin magnetit kaplaması literatürde çalışılmıştır. Aktif karbon yüksek yüzey alanından dolayı adsorpsiyon proseslerinde en yaygın kullanılan adsorbenttir. Bu çalışmada granül aktif karbonun (GAK) yüzeyi nano-magnetit demir oksit ile kaplanarak Reaktif Black 5 (RB5) boyar maddesinin sudan adsorpsiyon yöntemi ile hızlı ve etkili bir şekilde giderilmesi amaçlı kullanılmıştır. Nanomagnetit kaplanan yüzeylerde artan yüzey alanı hacim oranı ile adsorpsiyon süreçlerinde iyileştirme olması beklenmektedir. GAK merck firmasından temin edilmiştir ve 971.2 m2/g spesifik yüzey alanına sahiptir. Nano- magnetit ile GAK yüzeyinin kaplanması alkali şartlarda kimyasal çöktürme yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada RB5 boyar maddesi kullanılmış ve sudaki kalıntı konsantrasyonları 597 nm dalga boyunda spektrofotometrede hazırlanmış olan kalibrasyon eğrisi üzerinden tespit edilmiştir. Sabit yataklı kolon çalışması küçük ölçekli hızlı kolon testi (KÖHKT) yöntemi gerçekleştirilmiştir. KÖHKT yöntemi ile zamandan ve maliyetten önemli ölçüde tasarruf sağlanabilmektedir. Ayrıca bir takım matematiksel eşitlikler ile KÖHKT ile elde edilen veri kullanılarak gerçek ölçekli kolonlardaki performans ve işletme koşulları hakkında parametreler başarılı bir şekilde tahmin edilebilmektir. KÖHKT ‘de üç farklı boyar madde konsantrasyonunun ( 25, 50 ve 100 mg/L), üç farklı kolon yüksekliğinin ( 5, 10 ve 15 cm) adsorpsiyon sürecine olan etkisi 20 ml/dk sabit debi kullanılarak araştırılmıştır.. Kırılma eğrilerini tespit edebilmek için kolondan çıkış boya konsantrasyonunun kolona giriş başlangıç boya konsantrasyonunun %10 ‘una ulaştığı nokta kırılma noktası olarak belirlenmiştir. Elde edilen veri ve matematiksel eşitlikler kullanılarak gerçek ölçekli kolonlarda performans tahmini yapılmıştır. Ayrıca adsorpsiyon sürecini daha iyi tanımlayabilmek adına kolon verisi Thomas, Yoon-Nelson, Clark ve Wang izoterm modellerine uygulanmıştır. 0,98 ile 0.995 arasında regresyon katsayıları ile Yoon-Nelson modeli adsorpsiyon sürecini en iyi tanımlayan model olarak bulunmuştur. Thomas modeli ise nano- magnetit kaplı GAK’ın maksimum adsorpsiyon kapasitesini değişen parametreler altında 120,05 ile 155,9 mg/g arasında tahmin etmiştir. Kırılma eğirsi grafiklerine göre kolona giriş boya konsantrasyonu artıkça kırılma noktasına ulaşmak için geçen süre azalmaktır. Kolon yüksekliğinin artması ise kırılma noktasına ulaşmak için geçen süreyi arttırmaktadır. Nano-magenetit ile kaplanarak yüzeyi modifiye edilmiş olan GAK ‘ın sürekli akışlı sistemlerde azoik bir boya olan RB5’i sudan başarılı bir şekilde giderdiği tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Aktif Karbon, Demir oksit, Adsorpsiyon POTANSİYEL BİYO-ATIK OLARAK BADEM KABUĞU KULLANARAK ATIKSUDAN BOYA GİDERİMİ Fatih Deniz Çevre Mühendisliği Bölümü, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Sinop Üniversitesi, 57000 Sinop [email protected] Boyayla kontamine olmuş atıksuların sucul çevreye deşarjı sadece ekosistemi değil aynı zamanda insanoğlunu da etkilemektedir. Bu yüzden kontamine olmuş alanların iyileştirilmesi ve su kalitesinin düzeltilmesi, tüm ekosistemin sağlığı açısından oldukça önemli bir meseledir. Adsorpsiyon, oldukça etkili bir arıtım tekniğidir ve yüksek etkinliği ve çevre dostu olması bakımından su arıtımı için diğer tekniklerden üstün olduğu belirtilmiştir. Bu çalışmada, badem kabuğu sentetik atıksudan boya adsorpsiyonu için potansiyel biyo-adsorbent olarak kullanılmıştır. pH, temas süresi, adsorbent ve boya konsantrasyonunun adsorpsiyon prosesine etkileri incelenmiştir. Denge verileri, Langmuir izoterm modeliyle en iyi şekilde ifade edilmiştir. Badem kabuğunun kullanılan model boya için adsorpsiyon kapasitesi, 41,34 mg g-1 olarak bulunmuştur. Yalancı ikinci mertebe kinetik modeli, deneysel verilere iyi bir şekilde uymuştur. Sonuçlar, bu biyo-atığın atıksudan boya giderimi için ucuz bir adsorbent olarak değerlendirilebileceğine işaret etmiştir. Anahtar kelimeler: Su kirliliği, Boya, Adsorpsiyon, Biyo-atık. DYE REMOVAL FROM WASTEWATER USING ALMOND SHELL AS POTENTIAL BIO-WASTE Fatih Deniz Environmental Engineering Department, Faculty of Engineering and Architecture, Sinop University, 57000 Sinop, Turkey [email protected] The discharges of dye contaminated wastewater into the aquatic environment impact not only the ecosystem, but also human being. So, the treatment of contaminated fields and improvement of water quality are a very important topic for the welfare of all ecosystem. Adsorption is a very effective purification technique and it is noted to be superior to other techniques for the water treatment with regard to high efficiency and eco-friendly. In this study, almond shell was used as potential bio-adsorbent for dye adsorption from synthetic wastewater. The effects of pH, contact time, adsorbent and dye concentration on the adsorption process were studied. The equilibrium data were best described by Langmuir isotherm model. The adsorption capacity of the almond shell for the model dye used was found as 41.34 mg g-1. The pseudo-second-order kinetic model fitted to the experimental data well. The results indicated that this bio-waste could be evaluated as a cheap adsorbent for dye removal from wastewater. Keywords: Water pollution, Dye, Adsorption, Bio-waste. İÇME SUYU ARITMA TEKNOLOJİLERİYLE FARMASÖTİKLERİN GİDERİMİ Behzat Balci1, Elçin Erkurt2 1 Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 01330Balcalı/Adana, Türkiye, [email protected] 2 Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 01330Balcalı/Adana, Türkiye, [email protected] Yüzey sularında ve içme sularında farmasötik olarak aktif bileşiklerin bulunuşu, giderek artan bir endişe oluşturmaktadır. Avrupa’da sucul çevreye ulaşabilen, insan ve veteriner amaçlı kullanılan 4000 farklı farmasötik olarak aktif bileşik mevcuttur. Arıtılmış evsel atık suların, içme suyu kaynağı olarak kullanılan yüzeysel sulara deşarj edilmesi, içme sularında farmasötiklerin bulunuşuna önemli oranda katkı sağlamaktadır. Yeraltı sularına kanalizasyon borularından farmasötik içeren atık suların sızması içme sularında farmasötik oluşumuna neden olan muhtemel diğer yollardan biridir. Son yıllarda yapılan bir çalışmada; Almanya, Kanada, İtalya ve Amerika’da arıtılmış içme sularında 11 farklı farmasötik bileşiğin bulunduğu rapor edilmiştir. Bu bileşikler arasında en çok tespit edilen; 5,3 ng/L konsantrasyonunda, bir lipid düzenleyici olan klofibrik asittir. Diğer tespit edilen bileşikler bir anti epileptik (karbamazepin, 258 ng/L) ve bir psikiyatri ilacıdır (diazepam, 10 ng/L). Başka bir çalışmada, Hollanda’dan toplanan içme suyu numunelerinde karbamazepin ve klofibrik asit, antibiyotik olarak da sülfametoksazol tespit edilmiştir. Farmasötiklerin yüzey sularında ve içme sularında ng/L mertebeleri gibi çok düşük konsantrasyonlarda bulunmasına rağmen uzun dönemli potansiyel etkileri gelişmekte olan bir araştırma alanıdır. Bazı farmasötikler çok düşük konsantrasyonlarda bile sucul canlılar üzerine potansiyel etkilere sahiptir. Bir cinsiyet hormonu olan 17-α Etinilestradiol 0,1 ng/L gibi çok düşük bir konsantrasyonda bile erkek gökkuşağı alabalık türlerinde dişi yumurtlama proteini üretimini indüklemektedir. Genel olarak içme suyu arıtma tesisleri, su kaynaklarında bulunabilecek farmasötikleri giderebilecek şekilde dizayn edilmemektedir. Ancak yine de farmasötiklerin içme suyu arıtımında giderimi büyük oranda bu bileşiklerin fiziksel ve kimyasal yapılarına bağlıdır ve arıtma prosesleri bundan dolayı belli seviyelerde arıtım sağlayabilir. Örneğin; yavaş kum filtreleri üzerinde biyodegradasyon ve koagülasyon ile giderilen partiküllere sorpsiyon, içme suyu kaynaklarında farmasötiklerin belli seviyelere kadar azalmasına katkı sağlar. Granül ve toz aktif karbonun içme suyu arıtma tesislerinde pestisit giderimi, koku ve tat iyileştirilmesinde kullanımı benimsenmiştir ve bu prosesler farmasötiklerin sorpsiyon yoluyla giderimini sağlayabilir. İçme sularındaki farmasötik kalıntılara insanların maruziyetini engellemedeki en etkili yol; bu bileşiklerin içme suyu arıtma işlemi sırasında etkili bir şekilde giderilmesidir. Bu çalışmada, içme suyu arıtma teknolojileri ile farmasötiklerin giderim verimleri literatürden derlenmiştir. Sürdürülebilir kaliteli içme suyu eldesi doğrultusunda, içme sularında farmasötiklerin giderimi hedeflendiği zaman bu çalışmanın literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: İçme suyu, Farmasötik, Su arıtımı. REMOVAL OF PHARMACEUTICALS BY DRINKING WATER TREATMENT TECHNOLOGIES Behzat Balci1, Elçin Erkurt2 1 Department of Environmental Engineering, Faculty of Engineering and Architecture, Cukurova University, 01330 Balcalı/Adana, Turkey, [email protected] 2 Department of Environmental Engineering, Faculty of Engineering and Architecture, Cukurova University, 01330 Balcalı/Adana, Turkey, [email protected] The presence of pharmaceutical active compounds in surface and drinking water is a growing concern. In Europe, around 4000 different pharmaceutical active compounds, used as human and veterinary drugs, can reach aquatic environment. Treated effluents from wastewater treatment facilities that have an impact on receiving water bodies constitute the main source of pharmaceuticals in surface waters, which could be used for drinking-water supply. Other possible pathways of pharmaceuticals to drinking-water sources include leaching of pharmaceuticals to groundwater from sources such as leaking sewage systems and pipes. In a recent study, 11 pharmaceuticals have been reported in drinking waters from Germany, Italy, Canada and USA. Among the compounds detected in treated water, clofibric acid, used as lipid regulator, was the most often detected with maximum concentration up to 5.3 ng/L. Other compounds detected were antiepileptic (carbamazepine up to 258 ng/L) and one psychiatric drug (diazepam up to 10 ng/L). In other study, carbamazepine and clofibric acid were identified in some drinking water samples collected in the Netherlands, as well as the antibiotic sulphamethoxazole. Although the concentration of pharmaceuticals in surface and drinking water is very low and detected at ng/L levels, their potential long-term effects are emerging research area. Some pharmaceuticals have potential effects on some aquatic organisms even at very low concentrations. 17α-Ethynylestradiol, is a synthetic sex hormone, can induce the production of a female ovulation protein in male rainbow trout at 0.1 ng/L. Generally drinking-water treatment facilities have not been designed to remove pharmaceuticals that may be present in source waters. Nonetheless, removal of pharmaceuticals during drinking-water treatment is largely dependent on their physical and chemical properties, and treatment processes can therefore achieve some level of removal. For example, biodegradation on slow sand filters and sorption to particles removed by coagulation may help reduce the levels of some pharmaceuticals present in drinking-water sources. Granular activated carbon and powdered activated carbon are adopted in drinking water treatment to remove pesticides and improve taste and odour, and these processes may remove some pharmaceuticals by sorption. The most effective method to prevent the human exposure from residual pharmaceuticals in drinking water is removing these compounds effectively during drinking water treatment. In this paper; removal efficiencies of pharmaceuticals by drink water treatment technologies is reviewed from literature. In order to achieve sustainable quality of drinking water when pharmaceutical removal is targeted during drinking water treatment it is thought to be this paper can contribute to literature. Keywords: Drinking water, Pharmaceutical, Water treatment. SU KAYNAKLARINDA MİKROPLASTİK KİRLİLİĞİ VE ALINMASI GEREKLİ TEDBİRLER Meral Yurtsever1, Elif Özlem Kırkan1 1 Sakarya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Sakarya [email protected], [email protected] Petrol türevlerinden elde eldilen polimerik malzemeler olarak çok çeşitli tipte olan, kolayca ergitilerek ve şekillendirilerek çok geniş yelpazede ürüne dönüştürülen plastiklerin, yaşamımızda sunduğu büyük avantajlarının yanısıra birçok dezavantajı da bilinmektedir. Plastiğin keşfinden beri insanoğlu bu dezavantajları avantajlarına oranla kıyasladığında, avantajlarının daha fazla olduğunu düşünerek plastikleri sınırsızca ve sorumsuzca kullanmaya devam etmektedir. Fakat günümüzde bu durumun biraz daha vahim hale geldiği anlaşılmaya başlanmıştır. Dünyada son birkaç yılda mikroplastik kirliliği konusunda büyük bir uyanış ve dikkat vardır. Muhtelif amaçlarla ve yaygın şekilde kullanılan plastikler daha küçük parçalara ayrıldığında daha da tehlikeli hale gelmektedir. Su kaynaklarının kullanımı ve sürdürülebilirliği konularına bakıldığında; suyun miktarı, kalitesi, gerekli su ihtiyacı, su kaynaklarının korunması, suyun kullanım amacı, ve suyun yönetimi gibi ana başlıklar karşımıza çıkmaktadır. Uluslararası arenada su ile ilgili bir çok antlaşma, kanun, standart olmasına rağmen temel bir su koruma kanunu bulunmamaktadır. Ülkemizde sürdürülebilir su ve atıksu yönetimi için çeşitli çalışmalar yapılmakta ve çeşitli su tasarrufu ve arıtımı modelleri geliştirilmektedir. Su kaynaklarının korunmasının, su israfının önlenmesinin, kullanılmış suyun tekrar kullanımının, geri kazanımının ve kullanılmış suların pratik şekilde arıtılabilmesinin yolları aranmaktadır. Suyun kalitesinin yüksek olması ve bu kalitenin korunabilmesi günümüzde oldukça zorlaşmaktadır. Su kirliliğine sebep olan kirleticilerin gün geçtikçe artması ve daha kompleks hale gelmesi, bu kirleticilerin tanımlanmasını ve adının konulmasını güçleştirmektedir. Gün geçtikçe çevreyi ve su kaynaklarını aşırı derecede kirleten ve kalitesini bozan bazı yeni kirleticilerin varlığı ispatlanmaktadır. İşte mikroplastikler de yeni bir kirlilik olmamasına rağmen varlığı yeni anlaşılmış ve adı yeni tanımlanmış olan mikrokirleticilerdendir. Mikroplastikler başlıca plastiklerin parçalanması ve üretim döküntülerinden kaynaklandığı gibi sentetik tekstil liflerinden, kozmetiklerdeki mikroboncuklardan (microbeads) ve ulaşım sırasında parçalanan araç lastiklerinden de çevreye aşırı şekilde mikroplastik dağılmaktadır. Mikroplastik kirliliğinin çevresel açıdan çok geniş alanlara yayılması, bu kirliliğin kolayca anlaşılıp analizinin yapılmasını zorlaştırmaktadır. Mikroplastiklerin artık kirleticiler kapsamında ele alınması ve bu konuyla ilgili olarak başta plastik kullanımının azaltılması (özellikle tek kullanımlık naylon poşetler), plastik ürünlerin doğal muadillerinin tercih edilmesi gerekmektedir. Bunların yanısıra ülkemizdeki su ve yönetimi ile ilgili tüm kuruluşların da bu konuya gereken dikkati vermesi gerekmektedir. Her bir birey veya firmanın plastik ayak izi kavramını anlayıp kendi ayak izini hesaplaması ve kendine gore tedbirleri almasının gerekli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada genel olarak plastiklerin yaşam döngüsü çıkarılmaya çalışılmış ve plastik ayak izi kapsamında alınabilecek tedbirler için bazı öneriler getirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Kirlilik; Mikroplastik; Plastik ayak izi; Su kaynakları; Yaşam döngüsü analizi (YDA). ATIKSU ARITMA TESİSLERİNİN KIRSAL ALAN ÜZERİNE ETKİLERİ Gülsevim ŞENERa, Emine OLHANb a Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Balgat/ANKARA Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı/ANKARA b [email protected], [email protected] Bu araştırmanın temel amacı farklı arıtma proseslerine sahip atıksu arıtma tesislerinin farklı çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerinin olup olmadığının değerlendirilmesidir. Çalışmada, öncelikle, arıtma prosesleri değerlendirilmiş ve ardından araştırma kapsamında değerlendirilmesi uygun olacak olan prosesler ve atıksu arıtma tesisleri tespit edilmiştir. Bu tespit doğrultusunda Ankara ili sınırları içinde yer alan, klasik aktif çamur prosesine sahip Tatlar Atıksu Arıtma Tesisi, azot ve fosfor giderimi yapan Kazan Atıksu Arıtma Tesisi ve Akdoğan Yapay Sulak Alan Tesisi çalışma kapsamında değerlendirmek amacıyla seçilmiştir. Ardından seçilen bu atıksu arıtma tesisleri etrafındaki köylerde saha çalışması yapılmıştır. Saha çalışmalarının elde edilen veriler Kruskal Wallis-H testi ve ardından yapılan Mann-Whithney-U testi ile değerlendirilmiştir. Yapılan testler sonucunda; Tatlar Atıksu Arıtma tesisi etrafındaki köylerdeki işletmeler üzerinde koku, gürültü, trafik ve görsel olumsuz etkiler olmasına karşın istihdam ve köy ekonomisi üzerinde olumlu etkilerinin olduğu, Kazan atıksu arıtma tesisi etrafındaki işletmelerin gürültü çevresel etkisinden olumsuz olarak etkilenmesine karşın, potansiyel iş kaynağı olduğu ve Akdoğan Atıksu Arıtma tesisinin etrafındaki işletmeler üzerinde olumlu çevresel etkilerinin olmasına rağmen sosyal ve ekonomik etkilerinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda ayrıca, su kıtlığı olan yerlerde yapılan atıksu arıtma tesislerinin o bölgede su kaynağı olarak çalıştığı ve her bir atıksu arıtma tesisin bulunduğu arazi koşullarıyla birlikte kendine özgü etkileri olduğu görülmüştür. Bu nedenle atıksu arıtma tesisi için arıtma prosesi kararı verilirken deşarj standartlarının yanında bölgenin arazi ve iklim koşulları da dikkate alınmalıdır. Anahtar Kelimeler: Arıtma prosesleri, koku, gürültü, görsel etki, kırsal etki. THE EFFECTS OF WASTEWATER TREATMENT PLANTS ON RURAL ARES Gülsevim ŞENERa, Emine OLHANb a Ministry of Environmental and Urban Planning, General Directorate of Environmental Management, Balgat/ANKARA b Ankara University, Faculty of Agriculture, Department of Agricultural Economics, Dışkapı/ANKARA [email protected], [email protected] The main objective of this study was to evaluate whether wastewater treatment plants with different treatment processes have different environmental, social and economic impact or not. First of all, the treatment processes were evaluated in this study, and then processes and wastewater treatment plants that are eligible in the scope of this survey were identified. Accordingly, in Ankara, Tatlar Wastewater Treatment Plant (active sludge), Kazan Wastewater Treatment Plant (advanced biological treatment) and Akdoğan Wastewater Treatment Plant (constructed wetland) have been selected in order to be assessed in the scope of this work. After that, field work was done in the villages surrounding the selected wastewater treatment plants. The data obtained from the field work was evaluated by Kruskal-Wallis H-test and Mann-WhitneyU test. Results showed that; Tatlar Wastewater Treatment Plant has negative impacts of smell, noise, and visual, on the other hand positive impacts of employment and rural economy, Kazan Wastewater Treatment Plant has negative noise impact, however it, is a source of potential job opportunity; Akdoğan Wastewater Treatment Plant has positive impact of environmental, but has no social and economic impact on the agricultural enterprise surrounding it. Furthermore, the research results also showed that the wastewater treatment plants are seen as a water source in the areas with water scarcity, and each wastewater treatment plant with site conditions has the specific environmental, social and economic impact. For this purpose, while making the decision of wastewater treatment process, climatic conditions and site conditions should also be taken into account in addition to discharge standards. Keywords: Wastewater treatment processes, smell, noise, visual impact, rural impact. BARAJ GÖLLERİNDE İZLEME AĞLARININ OLUŞTURULMASINDA MEKANSAL VERİ ANALİZİ ARAÇLARININ KULLANILMASI: PORSUK BARAJ GÖLÜ ÖRNEĞİ Firdes Yenilmez1,3, H. Şebnem Düzgün2, Ayşegül Aksoy3 1 Akdeniz Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 07058 Antalya, Türkiye; [email protected] 2 Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Maden Mühendisliği Bölümü, 06800 Ankara, Türkiye 3 Orta Doğu Teknik Üniversitesi,Çevre Mühendisliği Bölümü, 06800 Ankara, Türkiye Su kalite izleme ağlarının oluşturulmasında, örnekleme noktalarının seçimi su kütlesindeki su kalitesinin doğru belirlenmesi açısından çok önemlidir. Bununla birlikte, analiz ve arazi çalışmalarının yüksek maliyet gerektirmesi bu seçimi daha da önemli hale getirmektedir. Bu çalışmada, seçilmiş su kalitesi parametrelerinin mekansal dağılımının jeoistatistiksel yöntemler kullanılarak oluşturulması ile baraj ve göllerde temsili örnekleme noktalarının belirlenmesi için yeni bir yaklaşım geliştirilmiştir. Bu amaçla, kernel yoğunluk tahmini (KDE), iki-boyutlu kriging yöntemi ile birlikte 2010 yılı Ağustos ayında elde edilen çözünmüş oksijen (ÇO) konsantrasyonu verileri kullanılarak Porsuk Baraj Gölü temsili örnekleme noktalarını belirlemek için uygulanmıştır. KDE, örnekleme ağındaki toplam örnekleme sayısını azaltmak için uzaklaştırılacak noktaların belirlenmesi amacıyla kullanılmıştır. Oluşturulan farklı örnekleme ağları için ÇO variogramları ve kriging haritaları oluşturulmuştur. Temsili örnekleme noktalarından oluşan ağ, variogram modelleri, kriging haritaları, standart hata haritaları ve verifikasyon sonuçları değerlendirilerek belirlenmiştir. Buna göre, ÇO verileri baz alındığında göldeki mekansal ilişkinin yansıtılabilmesi için 35 örnekleme noktasına ihtiyaç vardır. Daha sonra önerilen metodun etkinliği, uzmanlar tarafından seçilen örnekleme ağlarına karşı test edilmiştir. Sonuçlar, çözünmüş oksijen parametresi mekansal korelasyonunu sürdürmesi sebebiyle bu çalışmada önerilen metodun daha iyi olduğunu göstermiştir. Anahtar Kelimeler: İzleme ağı, Kernel Yoğunluk Tahmini, Kriging, Porsuk Baraj Gölü, SGeMS. DESIGNING A MONITORING AND ASSESSMENT PLATFORM FOR WATERSHED MANAGEMENT PROJECTS BASED ON SYSTEM APPROACH BY LOGICAL FRAMEWORK APPROACH (CASE STUDY: KHASBAN BASIN, IRAN) Ali Hamidian1, Mohsen Mohseni Saravi2 1 Master Student of Watershed Management, University of Tehran, Iran 2 Professor, University of Tehran, Iran Monitoring and assessment are key aspects of the projects which mainly are ignored by planners and policy makers. Project management tools help planners and policy makers to define a specified method to gain long term goals. Logical Framework Approach (LFA) as an effective and applied tool defines the goals determine the priorities and monitoring tools, specify assessment indicators and address hypothesizes in a logical and step by step context. In this research, Monitoring and Assessment Platform for Khasban basin in Alborz province of Iran is carried out by the application of Logical Framework Approach. The results revealed that the study area is under severe and complex ecological, social and economic challenges and needs to be managed in a sustainable and integrated way. Therefore; in this paper, all circumstances of Khasban basin are addressed and for each purpose, the indicator, monitoring tools and hypothesizes are mentioned. Since LFA is a project management tool, its complete application will be possible during a long time period and also this is necessary to reconsider in the tools if required. Key Words: Khasban, Logical Framework Approach, System Approach, Watershed Management. SOCIAL NETWORK ANALYSIS, SOCIAL POWER IN WATER CO-MANAGEMENT (CASE STUDY: IRAN, SHEMIRANAT, JIROOD VILLAGE) Faribaebrahimi1, Mehdi Ghorbani2, Ali Salagegh3 1 PhD student, Faculty of Natural Resources, University of Tehran, [email protected] 2 Assistant Prof., Faculty of Natural Resources, University of Tehran Comprehensively Water management considers economic, environmental, technical and social and also sustainability of water resources for future generations. Grassland management implies cooperative approach and involves all stakeholders and also introduces issues to managers, decision and policy makers. Solving these issues needs integrated and system approach. According to the recognition of actors or key persons in necessary to apply cooperative management of Water. Therefore, based on stakeholder analysis and social network analysis can be used to demonstrate the most effective actors for environmental decisions. In this research, social powers according are specified to social network approach at Water utilizers’ level of Natural (Grassland) in Jirood village of Latian basin. In this paper, utilizers of water resources were recognized using field trips and then, trust and collaboration matrix produced using questionnaires. In the next step, degree centrality index were Examined. Finally, geometric position of each actor was illustrated in the network. The results of the research based on centrality index have a key role in recognition of cooperative management of Water in Jirood and also will help managers and planners of water in the case of recognition of social powers in order to organization and implementation of sustainable management of Water. Keywords: Social network analysis, Water Co-management, social power, Centrality index, local stakeholders Network, Jirood village. TÜRKİYE’DE SU KAYNAKLARI YÖNETİMİ VE GÜVENLİĞİ’NİN SWOT ANALİZİ Bilgehan NAS Selçuk Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Konya [email protected] Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018), Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 2 Temmuz 2013 tarihinde kabul edilmiştir. Su güvenliği bir toplumun içme, kullanma, sulama suyu temini ile enerji üretimi gibi amaçlar doğrultusunda ihtiyacı olan suya erişimini sürdürebilme ve suyun olası zararlarından korunma yetkinliğidir. Su kaynaklarının etkin kullanımı; çevresel, sosyal ve ekonomik kriterler (hedefler, göstergeler) çerçevesinde, suyun israf edilmeyecek şekilde, kalitesi korunarak ve kalitede kalıcı olumsuz etkilere neden olmayacak biçimde ve tüm su kullanıcılarına (paydaşlara) hakça tahsis edilecek şekilde kullanımı anlamına gelmektedir. Türkiye’de son yıllarda su mevzuatının yeniden düzenlenmesine yönelik birçok çalışma yapılmaktadır. Bu çalışmalar her ne kadar çoğunlukla ülke ihtiyaçlarını ve gereksinimlerini birbirini tamamlar biçimde ele alsa da, ortaya çıkan mevzuata bütüncül biçimde bakıldığında örtüşmeyen hatta çelişen düzenlemelerin olduğu görülmektedir. Mevzuat değişikliklerinin genellikle her kurumun kendi kurumsal görev ve yetkileri ışığında değerlendirilmesi ve ülkemizin su konusundaki çıkarlarını gözeterek politika ve hedeflerini ortaya koyan temel bir belgenin olmaması sonucunda bugün geldiğimiz noktada su mevzuatımızın çok parçalı ve ülke ihtiyaçlarını bütüncül bir bakış açısıyla ele almayan nitelikte olduğu görülmektedir. Bütün bu tespitler ışığında son dönemdeki en önemli gelişme kapsamlı bir “Su Kanunu” hazırlığıdır. Su Kanunu uzun yıllardır dile getirilen ve beklenen bir mevzuattır. Ülkemizde toplumun yeterli miktarda ve uygun kalitede suya erişim hakkını esas alarak, su kaynaklarının ve sucul hayatın sürdürülebilir şekilde korunması, kullanılması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi, su ile ilgili bilgilerin toplanması, izlenmesi, havza bazında etüt ve planlamalarının yapılması, kullanım önceliklerinin belirlenerek tahsislerinin tek merciden yapılması, su yönetiminde etkinlik ve katılımın geliştirilmesine yönelik, usul ve esasların düzenlenmesi maksadıyla “Su Kanunu Tasarısı” hazırlık çalışması Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Ülkemizde öncelikle su kaynaklarının koruma kullanma dengesi esas alınarak katılımcı bir yaklaşımla kimyasal, ekolojik, miktar, sosyal, ekonomik mekânsal, çevre düzeni planı, iklim değişikliği, su verimliliği gibi bütün mekanizmalarını bütünleştiren üst çevresel hedeflerinin belirlenerek; mevcut durumunun tespiti ile, sucul hayatın sürdürülebilir şekilde korunması, kullanılması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi, su ile ilgili bilgilerin tek elde toplanması, izlenmesi, havza bazında bütüncül planlamalarının yapılması hususları su kaynaklarımızın korunması açısından önem arz etmektedir. Bildiri kapsamında; yazar tarafından raportörlüğü yapılan Onuncu Kalkınma Planı, Su Kaynakları Yönetimi ve Güvenliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu çerçevesinde değerlendirmeler yapılacaktır. Türkiye’de su mevzuatı ve su yönetimi ile ilgili kurumların görev, yetki ve sorumlulukları ile ülkemizin su kaynakları yönetiminde GZFT analizi (Güçlü Yanlar, Zayıf Yanlar, Fırsatlar ve Tehditler) detaylı olarak sunulacaktır. Su kaynakları yönetimi ve güvenliği’nde 2023 yılı vizyonu, plan dönemi (2014-2018) perspektifi ve 2018 yılı hedefleri değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Su Yönetimi, Su Kaynakları, Su Güvenliği, Kalkınma Planı. İÇMESUYU DAĞITIM ŞEBEKELERİNDE ENERJİ KAZANIMI VE SU KAYIPLARININ AZALTILMASI İÇİN TÜRBİN POMPA KULLANIMININ İNCELENMESİ İ. Ethem KARADİREK*, Özge ÖZEN*, Selami KARA*, Oğuzhan GÜLAYDIN*, Enes BEŞTAŞ**, Mustafa BOYACILAR**, Ayşe MUHAMMETOĞLU*, Habib MUHAMMETOĞLU* * Akdeniz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Antalya, Türkiye. ** ALDAŞ Altyapı Yönetim Danışmanlık Mühendislik Hizmetleri Elektrik Enerjisi Yapı Elemanları Üretimi İnşaat Taahhüt San. ve Tic. A.Ş., Antalya, Türkiye İçmesuyu dağıtım şebekelerinde, insani tüketim amacına uygun kalitede, yeterli miktarda ve uygun basınç seviyelerinde içmesuyu dağıtımının gerçekleştirilmesi belediyelerin ve su kuruluşlarının öncelikli görevleri arasındadır. Ancak günümüzde içmesuyu temini sistemlerinin sağlık ve hijyen koşullarına uygun şekilde ve kesintisiz olarak işletiminin yanı sıra sürdürülebilir özellikte olması da büyük önem kazanmaktadır. Su temini sistemlerinin sürdürülebilir yönetimi kapsamında sistemin enerji verimliliğinin geliştirilmesi, şebekedeki enerji ve su kayıpları ile birlikte karbon dioksit emisyonlarının azaltılması konuları gündeme gelmektedir. Su temin sistemlerinde, suyun kaynaktan alınması, arıtımı, iletimi ve dağıtımı aşamalarında ciddi miktarlarda enerji tüketilmekte ve karbon dioksit emisyonları oluşmaktadır. Özellikle içmesuyu dağıtım şebekelerinde yaygın olarak gözlenen yüksek işletim basınçları, yüksek miktarda enerji ve su kayıplarının oluşmasına, daha fazla sıklıkta ve sayıda şebeke arızalarına ve bu arızalara müdahale edilme sürecinde şebeke suyunun kirlenmesine sebep olabilmektedir. Ülkemizde içmesuyu dağıtım şebekelerinin işletimi için izin verilen su basıncı 20 – 60 m arasındadır. Belediyeler ve su kuruluşları içmesuyu dağıtım şebekelerindeki işletim performansını artırmak (enerji ve su kayıplarını azaltmak, şebeke arızalarını azaltmak, şebekedeki su kalitesini korumak vb.) üzere şebekedeki su basıncını optimum düzeyde tutmaya çalışmaktadır. Su dağıtım şebekelerinde belirli bölgelerde oluşan yüksek basınç seviyelerinin kontrol altına alınması ve optimum işletme basıncına indirilmesi için genellikle basınç düşürme/regülasyon vanaları (PRV) kullanılmaktadır. Belirtilen bu süreçte fazla basınçtan enerji kazanımı mümkündür. Fazla basıncın düşürülmesi ile şebekede gerçekleşen fiziki su kayıpları da azaltılmaktadır. Ülkemizde içmesuyu şebekelerindeki ortalama toplam su kayıpları sistem giriş hacminin %50 oranındadır ve belediyeler ile su kuruluşları yasal zorunluluk olarak su kayıplarını azaltmak durumundadır. Cazibeli içmesuyu iletim hatlarında oluşan fazla basıncın türbin sistemlerinden geçirilmesi yoluyla elektrik üretimi için gelişmiş ülkelerde çeşitli uygulamalar mevcuttur. Ancak içmesuyu dağıtım şebekelerindeki fazla basıncın düşürülmesi esnasında enerji kazanımı oldukça yeni bir yaklaşımdır. İçmesuyu dağıtım şebekelerinde fazla basınçtan enerji kazanımı potansiyelinin incelenmesi amacı ile TÜBİTAK destekli bir araştırma projesi başlatılmıştır. Bu çalışma Antalya kentinde seçilen pilot bir çalışma bölgesinde Türkiye’de ilk kez şebeke üzerinde bir uygulama ile incelenecektir. Uygulama kapsamında Antalya ANFAŞ Expo Center bölgesi içinden geçen içmesuyu dağıtım borusu üzerine bir türbin pompa sisteminin eklenmesi için çalışmalar yürütülmektedir. Türbin pompa sisteminin ekleneceği bölgenin çok yakınında Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) SCADA sistemine bağlı olan bir debimetre ve basınçmetre mevcuttur. Böylelikle uygulama alanı için sürekli on-line izleme ile debi ve basınç verileri elde edilebilmektedir. Belirtilen SCADA istasyonundan geçen 1 yıllık süre için kısa zaman aralıkları ile debi ve basınç ölçüm değerleri temin edilmiştir. Bu çalışma kapsamında, elde edilen debi ve basınç değerleri kullanılarak ve türbin pompa sisteminin işletime alınması ile elde edilebilecek potansiyel elektrik gücü hesaplanacaktır. Elektrik gücü hesapları için türbin sisteminde su basıncının 3 farklı basınç azaltım senaryosu (0,5 bar, 1 bar ve 1,5 bar) dikkate alınacaktır. Türbin pompa kullanımı ile sistem içerisindeki su basıncının azaltılmasına bağlı olarak şebekedeki fiziksel su kayıpları azaltılacaktır. Pilot uygulama sahası için incelenen her basınç azaltım senaryosunda fiziksel su kayıplarındaki azalma hesaplanacaktır. Ek olarak, içmesuyu dağıtım şebekesindeki fazla basıncın türbin pompa kullanılarak düşürülmesi ile elde edilebilecek ekonomik kazanımlar (elektrik enerjisi üretimi ve fiziksel su kayıplarının azaltılması) irdelenecek ve sağlanabilecek gelirler hesaplanacaktır. Sonuç olarak, ülkemizde ilk kez uygulanacak olan bir pilot uygulamanın sürdürülebilir şebeke yönetimi açısından ön değerlendirilmesi yapılacaktır. Anahtar kelimeler: Enerji kazanımı, içme suyu temini, su kayıpları, sürdürülebilir su dağıtım şebekesi, türbin pompa. INVESTIGATION OF ENERGY RECOVERY AND WATER LOSS REDUCTION USING PUMP AS TURBINE IN WATER DISTRIBUTION NETWORKS İ. Ethem KARADİREK*, Özge ÖZEN*, Selami KARA*, Oğuzhan GÜLAYDIN*, Enes BEŞTAŞ**, Mustafa BOYACILAR**, Ayşe MUHAMMETOĞLU*, Habib MUHAMMETOĞLU* * Akdeniz University, Faculty of Engineering, Dept. of Environmental Engineering, Antalya, Turkey ** ALDAS Infrastructure Management, Consultancy, Engineering Services, Electrical Energy & Construction Elements Production, Construction & Contracting Co., Antalya, Turkey In drinking water distribution systems; providing sufficient water quality for human consumption, maintaining adequate water quantity and water pressure are the priority duties of municipalities and water authorities. However; nowadays, sustainability of water supply systems becomes crucial besides continuous management of water distribution systems complying with health and hygiene issues. Improvement of system energy efficiency, reduction of water and energy losses from distribution networks, and reduction of carbon dioxide emissions come up within the scope of sustainable management of water distribution systems. Significant amount of energy consumption and carbon dioxide emissions occur during abstraction, treatment, supply and distribution of water to the consumers. Especially higher water pressures in water distribution networks result in large amount of energy consumption, water losses and more frequent network failure which might result in contamination of water during repair of these failures. In Turkey, allowable water pressure in water distribution networks is between 20 m. and 60 m. Municipalities and water authorities try to keep water pressure in water distribution networks at an optimum level in order to improve management performance of water distribution systems (to reduce energy consumption, water losses, network failures and maintain water quality etc.). Pressure reducing/regulating valves (PRVs) are generally used to control excess water pressure in some parts of water distribution systems and to reduce water pressure to an optimum water pressure level. Energy recovery from excess water pressure in this process is possible. Physical water losses in water distribution networks can also be reduced by reduction of excess water pressure in water distribution networks. In Turkey, average total water losses is around 50% of system input volume (SIV), and municipalities and water authorities are legally obliged to reduce water losses. In developed countries, there are some applications for energy production from excess water pressure in gravity type water supply systems using turbine systems. However, energy recovery from water distribution networks by reducing excess water pressure is quite novel. A research project funded by TUBITAK has been initiated to investigate energy recovery potential from excess water pressure in water distribution networks. A pilot study area in Antalya City will be the first on-site application of energy recovery from excess water pressure in water distribution networks in Turkey. Studies are in progress to construct and install a Pump as Turbine (PAT) on a pipeline located around Antalya ANFAS Expo Center. There are flow and water pressure meters connected to the Antalya Water and Wastewater Administration (ASAT) SCADA system where PAT is going to be installed. Thus, flow and water pressure data sets can be monitored by on-line continuous measurements. Flow and water pressure data sets from the SCADA monitoring station have been obtained for one year with a short time interval. Within this study, potential energy recovery is going to be calculated using obtained flow rates and water pressures. Three different water pressure reduction scenarios for PAT system (0.5, 1 and 1.5 bars) will be considered for calculation of energy recovery. Physical water losses in the water distribution network of the pilot study area will be reduced as the result of water pressure reduction using PAT. Reduction of physical water losses will be calculated for each pressure reduction scenario conducted in the pilot study area. Additionally, economic profits (electric power generation and physical water losses reduction) from pressure reduction using PAT will be investigated and revenues will be calculated. As a result, a pre-assessment of a pilot application, the first in our country, will be realized in terms of sustainable management of water distribution system. Keywords: Drinking water supply, energy recovery, pumps as turbine, sustainable water distribution network, water losses. POWER FROM THE TWO WATERS – WAYS OF ENERGY HARVESTING FROM THE MIXING OF SALINE AND FRESHWATER Deniz UNSALAN Dokuz Eylul University Institute of Marine Sciences and Technology Haydar Aliyev Blv. 100 Inciralti, Izmir, Turkey Kunsel IZET-UNSALAN Faculty of Industrial, Mechanical and Maritime Engineering Bld. Mamaia, 124 Constanta, Romania Mixing of salt water and freshwater is an entropy producing process. It has been noted that it can be used as a way of energy production. Research has been undertaken paralleling the energy cost increase and global warming considerations only a short while ago. Experimental facilities have been established to show the feasibility of this mode of energy production only recently, despite the fact that it is a perfectly environmentally neutral process with a vast potential worldwide. Existing four methods shall be discussed in this presentation, together with the technological challanges they pose: 1. Pressure retarded osmosis (PRO) process 2. Reverse electrodialysis (RED) process 3. Processes dependent on the density differences (hydrocractic processes) 4. Processes dependent on the vapour pressure dependence on the water salinity Furthermore, the feasibility of such processes as related to the urban reject water shall be included in the presentation. ENERJİ VERİMLİLİĞİ: AYAK İZLERİ VE YEŞİL YILDIZ UYGULAMALARI İZÇED & İZÇEV Genel Koordinatörü – Dr. Osman TATAR [email protected] Enerji verimliliği, tüketilen enerji miktarının, üretimdeki miktar ve kaliteyi düşürmeden, ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı engellemeden en aza indirilmesidir. Türkiye’de, enerji verimliliği rehberiyle ilgili yasa 5627 sayı ve 2007 tarihli Enerji Verimliliği Kanunu’dur. Anılan kanunun maksadı enerji kaynaklarının daha verimli bir şekilde kullanımının sağlanması, enerjinin gereksiz harcanmasının önlenmesi, enerji maliyetlerinin ekonomi üzerinde neden olduğu yükün azaltılması ve çevrenin korunmasıdır. Su ve Atıksu Hizmetlerinde Enerji Yönetimi - Atıksu Arıtmayla İlgili Genel Durum; Türkiye, su ve atıksu sektörü ile ilgili olarak AB Kentsel Atıksu Arıtımı Diektifi de dahil olmak üzere başlıca AB direktifleriyle mevzuat uyumunu gerçekleştirmiştir. Atıksu arıtma tesisleri ve Yerel Su İdareleri nezdinde yetkili makamlar olan belediyeler ve alt teşkilatlar. Bu kurumların enerji verimliliği ve iklim değişikliğiyle ilgili kendi programları olmakla birlikte, kendilerine ait bu programlarda yer alan hedefleri gerçekleştirmek açısından Yerel Su İdarelerinin çalışmalarına da destek vermektedirler. Belediyeler, ruhsat ve denetim süreçlerinde Uzun Vadeli Sözleşme hükümlerini göz önünde bulundurmaktadırlar. Enerji verimliliği, enerji tüketiminin üretilen miktarı ve ekonomik dengeleri sarsmadan düşürülmesiyle sağlanır. Bunu mümkün kılmanın yolları enerji tüketimi sırasında oluşan kayıpları önlemek, atıkları geri kazanım yollarıyla yeniden kullanılır hale getirmek ve teknolojik yeniliklerle verimi arttırarak tüketimi düşürmekten geçer. Binalardaki aydınlatma ve ısıtma sistemlerinin verimliliği için ilgili projeleri uygulamaktan geçer. Örneğin; Yeşil Yıldız projelerinin uygulanması ile, binaların yalıtımlı malzemelerle kaplanması sağlanarak daha az enerji tüketimi sağlamaktadır. Ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması teşvik edilmektedir. Ülkemizde üretilen ürünlerin kullanımı arttırılarak, ulaşım esnasında oluşan sera gazlarının salınımının azaltılması ve karbon ayak izinin düşürülmesi planlanmaktadır. Yeşil Yıldız ve Karbon Ayak İzi Yeşil Yıldız; Turizm İşletme Belgeli Konaklama Tesislerinin Çevre Dostu olduğunu belgeleyen etikettir. Yeşil Yıldız Belgesi’nin Amacı; Sürdürülebilir turizm kapsamında, çevrenin korunması, çevre bilincinin geliştirilmesi, turistik tesislerin çevreye olan olumlu katkılarının teşvik edilmesi ve özendirilmesidir. Konaklama Tesisleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın 22.09.2008 tarih ve 27005 Sayılı Resmi Gazetede yayınladığı “Turizm İşletmesi Belgeli Konaklama Tesislerine Çevreye Duyarlı Konaklama Tesisi Belgesi Verilmesine Dair Tebliğ” kapsamında değerlendirilip, gerekli kriterler sağlandığı takdirde Yeşil Yıldız almaya hak kazanmaktadırlar. Yeşil Yıldız Neleri Kapsamaktadır? Su tasarrufunu, Enerji verimliliğinin arttırılmasını, Çevreye zararlı maddelerin tüketiminin ve atık miktarının azaltılmasını, Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesini, Konaklama işletmelerinin yatırım aşamasından itibaren çevreye duyarlı olarak planlanmalarını, Turistik tesisin çevreye uyumunu, çevreyi güzelleştirici düzenleme ve etkinlikleri, ekolojik mimariyi, Çevreye duyarlılık konusunda bilinçlendirmeyi, eğitim sağlanmasını, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılmasını sağlar. Yeşil Yıldız oteller; çevreyle ilgili her türlü konuda sorumlu davranan, doğal kaynakları koruyarak verimliliği arttıran, tüketimi azaltarak atık oluşumunu en aza indirgeyen, eğitim ve revizyon çalışmalarıyla harcanan su ve enerji miktarını düşüren, çevreci tesislerdir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 01.10.2010 tarihinde 27716 sayılı yayımlanan “Çevre Kanununun 29 Uncu Maddesi Uyarınca Atıksu Arıtma Tesislerinin Teşvik Tedbirlerinden Faydalanmasında Uyulacak Usul Ve Esaslara Dair Yönetmelik” gereğince, çevre izni bulunan atıksu arıtma tesisleri, elektrik giderlerinin yarısını geri alabilmektedirler. Yeşil Yıldız, binaların yalıtımlı malzemelerle kaplanması sağlanarak daha az enerji tüketimi sağlamaktadır. Ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması teşvik edilmektedir. Ülkemizde üretilen ürünlerin kullanımı arttırılarak, ulaşım esnasında oluşan sera gazlarının salınımının azaltılması ve karbon ayak izinin düşürülmesi planlanmaktadır. Karbon Ayak İzi; birim karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Karbon Ayak İzi, kişinin küresel ısınmadaki kişisel payının bir ölçüsüdür. Başka bir deyişle Çevresel Günahımızdır. Karbon Ayak İzi Neden Hesaplanır? Yasal zorunluluk Kurumsal sosyal sorumluluk Pazarlama ve kurum imajı, Müşteri veya yatırımcı talepleri Sera gazı emisyonu azaltımı (zorunlu-gönüllü) Emisyon ticareti mekanizmalarına katılım Karbon ayak izimizi tam olarak saptamak mümkün değilse de, bu konuda edineceğimiz genel fikir, kişisel olarak iklim üzerindeki olumsuz etkimizi azaltmamıza yardımcı olacaktır. Anahtar Kelimeler: Enerji verimliliği, Su ve Atıksu Hizmetlerinde Enerji Yönetimi, Yeşil Yıldız, Karbon Ayak İzi. ENERGY EFFICIENCY: FOOTPRINTS AND GREEN STAR APPLICATIONS İZÇED & İZÇEV General Coordinator – Dr. Osman TATAR [email protected] Energy efficiency, the amount of energy consumed, without decreasing the quantity and quality of production is the economic development and social welfare minimizes blocking. In Turkey, the number of laws related to energy efficiency guidelines 5627 and the 2007 Energy Efficiency Law is. Ensuring more efficient use of energy resources the purpose of the aforementioned law, preventing unnecessary energy expenditure, reducing the burden of energy costs on the economy and the environmental protection cause. Energy Management for Water and Wastewater Services - Wastewater Treatment with relevant General State; Turkey, the water and wastewater sector regarding EU Urban Wastewater Treatment realized the harmonization with EU directives, including the main Diektif. Local Water Authority and municipal wastewater treatment plants and sub-organizations in the eyes of the authorities. Although their programs related to energy efficiency and climate change with these institutions in terms of their own to realize the goals of these programs are to support the work of the local Water Authority. Municipalities, in licensing and inspection process will take into consideration the provisions of long-term contracts. Energy efficiency, the amount of energy produced and provided economic stability by reducing the shaking. This makes it possible for ways of preventing losses that occur during the energy consumption, waste recycling passes from reclaiming their way and reduce consumption by increasing efficiency through technological innovation. Lighting and heating system in the building through implementing projects related to productivity. For example; the implementation of Green Star projects, ensuring buildings are covered with insulating material provides less energy consumption. It also encouraged the use of renewable energy sources. Increasing the use of the products produced in our country, the reduction of greenhouse gas emissions that occur during transport and it is planned to reduce the carbon footprint. Green Star and Carbon Footprint Green Star; Tourism Operations Certificate is a label certifying that Eco Lodge of the property. Purpose of the Certificate of Green Star; The context of sustainable tourism, environmental protection, development of environmental awareness, the promotion of a positive contribution to the environment and to encourage tourist facilities. Accommodations, Culture and Tourism Ministry's 22.09.2008 date and 27005 numbered Official Gazette published in "Tourism Management Certificate accommodations to Environmentally Responsible accommodations Document Communiqué on Granting" evaluating the scope, if provided the necessary criteria are entitled to receive Green Star. Green Star of What is Covered? Water savings, increasing energy efficiency, Consumption of environmentally harmful substances and reducing the amount of waste, To promote the use of renewable energy sources, Since the investment stage of the lodging business plan as sensitive to their environment, The adaptation to the environment of the tourist facilities, environmental regulations and beautifying activities, ecological architecture, Raise awareness about environmental awareness, education provision, allows for cooperation with relevant organizations and institutions. Green Star hotels; Responsible for all matters related to environment act, to increase productivity while preserving natural resources, reducing the generation of waste by reducing consumption to a minimum, education and water and reducing the amount of energy spent on revisions, are environmentally friendly facility. Environment and Urban Planning by 01.10.2010 at 27 716 No. released "Environmental Law Article 29 in accordance with the Waste Water Treatment will be followed in Utilization of Incentive Measures Facility Procedures and the Regulation on Principles" in accordance with wastewater treatment plants with environmental permits, electricity costs can undo the half. Green Star, ensuring buildings are covered with insulating material provides less energy consumption. It also encouraged the use of renewable energy sources. Increasing the use of the products produced in our country, the reduction of greenhouse gas emissions that occur during transport and it is planned to reduce the carbon footprint. Carbon footprint; measured in units of carbon dioxide in terms of the amount of greenhouse gases produced by human activities on the environment is a measure of the damage. Carbon Footprint is a measure of a person's personal interest in global warming. In other words, our environmental sin. Why Carbon Footprint Calculated? Legal obligations Corporate social responsibility Marketing and corporate image, Customer or investor demand Greenhouse gas emissions reduction (obligatory and voluntary) Participation in emissions trading mechanism Also not possible to pinpoint our carbon footprint, the general consensus is that we learn about it, personally, it will help us to reduce our impact on the climate. Keywords: Energy efficiency, Energy Management in Water and Wastewater Services, Green Star, Carbon Footprint. ABONE SU KULLANIMLARININ HİDROLİK MODELLEME HASSASİYETİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Selami KARA, İ. Ethem KARADİREK, Oğuzhan GÜLAYDIN, Özge ÖZEN, Ayşe MUHAMMETOĞLU, Habib MUHAMMETOĞLU Akdeniz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Antalya [email protected], [email protected], [email protected], [email protected], [email protected], [email protected] Hidrolik modelleme su dağıtım şebekelerinde işletim verimliliğinin arttırılması ve iyi yönetim senaryolarının geliştirilmesi için etkili bir araçtır. İyi kalibre edilmiş ve doğrulanmış hidrolik modellerle, her bir bağlantı noktasındaki debi ve basıncın zamansal ve mekansal değişimi tahmin edilebilmektedir. Bu çalışmada, EPANET hidrolik ve su kalitesi modeli kullanılarak bağlantı noktalarındaki su basıncı ve su kullanımlarının tahmin edilmesi amaçlanmaktadır. Hidrolik modelleme çalışması için gerekli veri setleri Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT)’ın Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) birimi ve Veri Tabanlı İzleme ve Kontrol Sistemi (SCADA) veri tabanlarından elde edilmiştir. Pilot çalışma bölgesi olarak yaklaşık 1200 abonesi bulunan Kaleiçi alt bölgesi (DMA) seçilmiştir. Kaleiçi DMA girişinde debi ve basınç, ASAT-SCADA sistemiyle sürekli on-line ölçümlerle takip edilmektedir. SCADA basınç ölçümlerine ek olarak, Kaleiçi alt bölgesi üzerinde farklı zemin seviyesine göre seçilmiş 5 farklı noktada anlık basınç ölçümleri gerçekleştirilmektedir. Hidrolik modelleme için ihtiyaç duyulan Hazen Willams boru pürüzlülük katsayısı, hidrolik model tahminleri ile araziden elde edilen basınç ölçüm sonuçlarının zamansal ve mekansal olarak karşılaştırılmasıyla tahmin edilmiştir. Debi değişimlerinin simülasyonu için birkaç yangın musluğu açılarak debi artışı sağlanacaktır. Kaleiçi pilot çalışma bölgesinde otel-moteller, restorantlar, café-barlar, dükkanlar, bürolar, parklar ve camiler ile farklı türlerdeki evler (tek katlı, iki ya da çok katlı bahçeli villalar, apartman daireleri vb.) gibi çok farklı türde aboneler mevcuttur ve su kullanımı saatlik, günlük, haftalık ve mevsimsel olarak büyük değişiklik göstermektedir. Pilot çalışma bölgesindeki su ihtiyacı, hem park-bahçe sulama ve havuz doldurma gibi rekreasyonel su kullanımı, hem de turistik faaliyetler sonucundaki nüfus artışı ve artan kişisel su ihtiyacından dolayı yaz aylarında aşırı derecede artmaktadır. Ayrıca, café ve bar gibi su aboneleri gece boyunca aktif su kullanımına devam ettiği için klasik metotlar kullanılarak fiziki su kayıplarının belirlenmesi mümkün değildir. Pilot çalışma bölgesinde, gece 2:005:00 saatleri arasında minimum gece debisi gerçekleşmemektedir. Su dağıtım şebekelerinin dinamik doğasının arkasındaki temel neden abonelerin değişken su kullanımlarıdır (nodal su ihtiyacı da denilebilir). Abonelerin su kullanımları, su kuruluşları tarafından faturalama maksadıyla aylık, üç aylık, altı aylık ya da yıllık olarak ölçülür. Ancak, bu uzun zaman aralıklı sayaç okuma verileri pilot çalışma bölgesi gibi abone dağılımı çok heterojen olan alt bölgelerde ve/veya şebekelerde hidrolik modelleme için yetersiz nodal su ihtiyacı bilgisi verir. Bu sebepten dolayı, bağlantı noktalarındaki su kullanımları, dağıtım yapılan boru uzunluğu/toplam boru uzunluğu oranına göre, dağıtım yapılan tüm bağlantılar için eşit, arazi kullanım alanına göre orantısal ve eğer biliniyorsa nüfusa göre gibi farklı yaklaşımlar ile tahmin edilmek zorunda kalınmaktadır. Belirtilen projeksiyon yöntemleri, birtakım modelleme hatalarına neden olmakta ve model tahminlerinin hassasiyetini düşürmektedir. Abone dağılımı homojen olmayan altbölge ve/veya şebekelerde (pilot çalışma bölgesi gibi), model tahminlerinde hatanın yüksek olması beklenir. Bu çalışmada, nodal su kullanımı ilk olarak SCADA istasyonundaki debi ölçümleri kullanılarak boru uzunluğuna göre, tüm bağlantılar için eşit ve arazi kullanımına göre tahmin edilmiştir. Elde edilen su kullanımları, daha sonra Kaleiçi altbölgesinden seçilmiş bazı büyük su kullanıcılarının gerçek günlük sayaç okuma verileriyle karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak abone su kullanımlarının hidrolik modelleme hassasiyeti ve şebeke hidrolik durumu üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: EPANET, Su dağıtım şebekesi, Hidrolik modelleme, Pürüzlülük katsayısı, Abone su kullanımı. EFFECT OF NODAL WATER DEMAND ON HYDRAULIC MODELLING ACCURACY Selami KARA, İ. Ethem KARADİREK, Oğuzhan GÜLAYDIN, Özge ÖZEN, Ayşe MUHAMMETOĞLU, Habib MUHAMMETOĞLU Department of Environmental Engineering, Faculty of Engineering, Akdeniz University, Antalya, Turkey [email protected], [email protected], [email protected], [email protected], [email protected], [email protected] Hydraulic modeling is an efficient tool for improving operational efficiency and development of various better management scenarios in water distribution networks (WDNs). Temporal and spatial changes of flow rates and water pressures can be predicted at each node by well calibrated and verified hydraulic models. The aim of this study is to estimate nodal water pressure and nodal water usage using EPANET hydraulic and water quality model. The required data sets for hydraulic modeling were obtained from Antalya Water and Wastewater Administration (ASAT) - GIS (Geographical Information Systems) database and ASAT- SCADA (Supervisory Control and Data Acquisition) system. Kaleici (Old Town) district metered area (DMA) which has about 1200 water subscribers was chosen as the pilot study area. Water pressure and flow rates at the entrance of Kaleici DMA are continuously monitored by online measurements connected to the ASAT SCADA system. In addition to SCADA system, water pressure measurements were performed instantaneously at preselected 5 different locations considering different elevation levels at Kaleici DMA as well. The Hazen - Williams pipe roughness coefficient, which needs to be identified for hydraulic modeling, was predicted by spatial and temporal comparisons of hydraulic model predictions of water pressure with site measurements from Kaleici DMA at different pressure levels. There are many different types of water subscribers, such as hotels-motels, restaurants, cafes, bars, shops, offices, parks, mosques and houses in different types (such as bungalow, dublex or multiplex villas with garden, apartment flats etc.) in Kaleici pilot study area and water usage exhibits significant hourly, daily, weekly and seasonal variations. In the pilot study area, water demand shows a tremendous increase in the summer months due to increase in recreational water usage such as irrigation in parks and green areas, filling the pools, etc., increase in population as a result of intensive tourism activities and increase in personal water consumption. Some of the water subscribers, such as cafés and bars, are continuously active in water usage during the late night hours. Due to this condition, it is impossible to determine physical water losses using conventional methods. Minimum night flow (MNF) does not occur between 2:00 and 5:00 hours at night in the pilot study area. The main reason behind the dynamic nature in WDNs is the variations of water usage by different subscribers (it is called as nodal water demand). Water usage of subscribers is metered by water utilities for the purpose of billing as monthly, quarterly, six monthly or yearly. However, meter reading data for long time intervals in DMAs and/or WDNs with non-homogenous water subscribers, such as the pilot study area, provide insufficient nodal demand information for the hydraulic modeling studies. For this reason, nodal water demand has to be predicted by different estimation methods such as rated distribution of pipe length per total pipe length, equal distribution for all nodes (subscribes), proportional distribution by land use area, and considering population if it is known. All of the prescribed projections bring some modeling errors and reduce model prediction accuracy. In WDNs and/or DMAs with non homogeneous water usage and very different types of water subscribers, such as the pilot study area, the modeling errors are expected to be very high. In this study, nodal water usage was predicted according to the pipe length with equal distribution for all nodes and with respect to land use area. In this application, only flow rate measurement data from SCADA stations were used. The nodal water usage predictions were compared with on-site daily meter readings of some major water users selected from the Kaleici DMA. Consequently, effect of nodal water demand estimation on WDN hydraulic conditions and hydraulic modeling accuracy were discussed. Keywords: EPANET, Water distribution networks, Hydraulic modeling, roughness coefficient, nodal water consumption. POSTER SUNUM ÖZETLERİ / ABSTRACTS OF POSTER PRESENTATIONS ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI KENTSEL ALTYAPI ENVANTERİ ÇALIŞMALARI PİLOT UYGULAMA ÖRNEĞİ Abdullah YİNANÇ1, Haluk OKUYUCU2, Tahir AKSOY3 1 Uluslar Arası ilişkiler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye 2 Dr.Çevre Yük.Müh. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye 3 İnş.Müh. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye Ülkemizde sürdürülebilir bir kentleşme ancak hedefler doğrultusunda, teknik altyapı ve ulaşım sistemlerine ilişkin modern planlama ilkeleri ile sağlanabilecektir. Kentsel altyapı tesislerinde problemleri en aza indirmek için, gerekli hususlarla uyumlu, “koordinasyon, teknolojik ekipman kullanımı, uygun projelendirme, denetim, imalat, kalite kontrol ve akılcı işletmecilik” olarak özetlenebilen yeni stratejilerin üretilmesi; eşgüdümlü ve eşzamanlı iyileştirmeler ve yenilemeler yapılması için en kısa sürede, doğru bilgi, sistem, organizasyon ve yönetim yapısının oluşturulmasına ilişkin çalışmaların bilimsel temelli olarak yapılması gerekmektedir. Altyapı envanter sisteminin oluşturulması ile birlikte konu ile ilişikli kurum/kuruluşlardan elde edilen bilgi ve mesleki bildirimler birleştirilecektir. Rapor kapsamında altyapı envanter sistemine yönelik mevcut literatür taraması yapılarak veri detay ve öznitelik kapsamı, standartları ve sistem detayları belirlenmeye çalışılmıştır. Verilerin paylaşılması için kullanılacak ağ hizmetleri; envanterin ortaya çıkarılmasına, dönüştürülmesine, görüntülenmesine, yüklenmesine ve veri taleplerine olanak sağlamalıdır. Bu çalışma da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile diğer kamu idarelerince yürütülen projelerin eşgüdümlü ve eş zamanlı olarak yapılması maksadıyla mevcut durum analizi ve ihtiyaçların belirlenmesi, doğru bilgi, sistem ve organizasyon yapısına yönelik bakanlık hedefleri de dikkate alınarak kurumsal yol haritası önerileri ile alternatifler oluşturulmaya çalışılmıştır. Altyapı sistemlerinin etkin yönetilebilmesi için kurulması istenen portal sistemi hakkında, Teknik Altyapı Envanterinin oluşturulması için yapılan araştırmalar ve sunulan öneriler, TUCBS için yapılan çalışmalar dikkate alınarak ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Altyapı Envanteri, kentsel sistemler, sürdürülebilir kentleşme. PILOT CASE STUDIES FOR URBAN INFRASTRUCTURE INVENTORY OF THE MINISTRY OF ENVIRONMENT AND URBAN PLANNING Abdullah YİNANÇ1, Haluk OKUYUCU2, Tahir AKSOY3 1 Civil Eng. Ministry of Environment and Urbanisation, Turkey – Directorate General of Infrastructure and Urban Transformation Services, Çankaya, Ankara, Turkey 2 Environmental Eng. (PhD). Ministry of Environment and Urbanisation, Turkey – Directorate General of Infrastructure and Urban Transformation Services, Çankaya, Ankara, Turkey 3 international affairs (PhD) Ministry of Environment and Urbanisation, Turkey – Directorate General of European Union Investments, Çankaya, Ankara, Turkey Sustainable urbanization in our country; can be provided only by making the infrastructure and transport systems available with a modern planning principles in accordence with prescribed ob jectives .To minimize problems in urban infrastructure facilities ,, summurized as "coordination, technological equipment use, proper design, control, manufacturing, quality control and rational management" in line with local conditions for the production of the new strategy, make a coordinated and simultaneous improvements if necessary, the creation of the science based organization and management structure to make a coordinated and simultaneous improvements and renovations, accurate information as soon as possible and with the establishment of nfrastructure inventory system and information obtained from relevant institutions and organizations will be brought together. Covered by the report, network services to be used for the sharing of data; uncovering inventory, converted to, to be displayed, should allow demand to meet the installation and data. Making literatüre about infrastructure inventory system The scope of data features and attributes, standards and systems have tried to determine with the details.network services to be used for the sharing of data; should provide opportunities.to cover, converte appear of the inventory, to meet the demand for the installation and data. in this study, the main purpose is coordinating Environment and Urban Planning Ministry and other government authorities and made done the ongoing projects similtaneously and in coordination. To realize this purpose; analyzing the current situation and the need to identify the correct information, systems and taking into account the organizational structure of the ministry objectives for the corporate road map has attempted to establish alternative proposals; the establishment with the aim of ensuring that the effective management of the infrastructure required for the portal system, technical infrastructure research carried out in Inventory and presented recommendations were put forward for consideration TUCBS studies. Key Words: Infrastructure Inventory, urban system, sustainable urbanization. KENTSEL ALTYAPI TESİSLERİ YAPIMINA AİT USUL VE ESASLARIN YENİDEN BELİRLENMESİ Dursun DUYAR1, Abdullah YİNANÇ2, İlker KILIÇ3 1 İnş.Müh. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye 2 Dr.Çevre Yük.Müh. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye 3 Dr.Fizikçi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İPA Avrupa Birliği Yatırımları Daire Başkanlığı Çankaya, Ankara Bu çalışma ile, altyapı hizmetleri sorunlarının çözümüne yönelik stratejilerin belirlenmesi, kurumlar ve sektörler arası işbirliğinin geliştirilmesi, fayda-maliyet analizlerinin yapılması, kaynakların etkin ve verimli kullanılması, mevzuat ve uygulamada birlikteliğin sağlanması ile plan tadilatlarında da Kentsel Teknik Altyapı planlamasının yapılması amaçlanmıştır. Kentsel yaşam kalitesine katkı sağlayabilecek bir altyapı sisteminin geliştirilmesi, kent planlamada teknik altyapının geliştirilmesine ait maliyetler, altyapı sisteminin niteliksel ve niceliksel olarak en uygun hizmeti verebileceği, mekansal gelişme koşullarının da dikkate alınacağı bir altyapı sisteminin kurulması, ilgili tüm mevzuatlar da dikkate alınarak güncel ve birlikteliğin sağlandığı bir çalışma yapılmıştır. Kentsel altyapı hizmetleri kaynaklı sorunların çözümlenmesi, uygulamacı kurumlar arasında eşgüdümün sağlanması, planlama ve uygulama süreçlerinin etkin hale getirilmesi ve uygulama araçlarının geliştirilmesi hedefleri doğrultusunda, tüm paydaşların talep ve katkıları ile yeni yasal mevzuatlar bu çalışmanın neticesi olarak uygulamaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Altyapı, usul ve esas, kentsel sistemler, sürdürülebilir kentleşme. RE-DETERMINATION OF PROCEDURES AND PRINCIPLES REGARDING TO CONSTRUCTION OF URBAN INFRASTRUCTURE Dursun DUYAR1, Abdullah YİNANÇ2, İlker KILIÇ3 In this study, we aimed at; identification of strategies to sort out issues of infrastructure, improving collaboration between institutions and sectors, conducting cost-benefit analysis, effective and efficient use of resources, and (by ensuring legislation and implementation being unified) making urban technical infrastructure planning in plan modifications, as well. This recent study, in which we tried to achieve a unity, has been conducted taking into account; the development of an infrastructure that can contribute to urban quality of life, costs of the development of technical infrastructure in urban planning, whether infrastructure can provide the appropriate qualitative and quantitative services, the establishment of an infrastructure in which spatial development conditions are taken into account, and all relevant legislations. A new legislation, along with demand and participation of all stakeholders, will be put into practice as a result of this study in line with the objectives of; resolution of issues originated from urban infrastructure services, ensuring coordination between the implementing institutions, actuating planning and implementation processes and developing implementation tools. Key Words: Infrastructure, procedures and principles, urban systems, sustainable urbanization. HUMAN HEALTH RISK ASSESSMENT OF ARSENIC IN WATER AND VALUE OF ITS TREATMENT Ahmet Çelebi Sakarya University, Department of Environmental Engineering, TR-54187, Turkey, [email protected] The management of water quality and its sustainability has been important for many years but contribution of risk assessment studies, especially the effects of water pollution on human health, are very new. In the last two decades toxicology studies have developed very quickly. Their contribution to human health risk assessments can be on determination of cancer risk in different human groups. Arsenic is one of the very important pollutant and carcinogen in drinking water in many region of the world. In this study, the new method and its potential contribution were investigated. In addition, the policies and management methods of many decision makers and organizations were shown. Arsenic is one of the important issue for Izmir city-Turkey likewise many other city in the world. This topic needed more attention and new studies on it. Different monitoring studies were compared for their human health risk assessment. Risk assessment methods were applied for different age group. For many location arsenic treatment is vital. The results showed that human health risk assessment studies are usable for future water quality policies. The cancer risk of watershed water was observed to be able to reach 239.10-4 (Turkey) and 16.8.10-4 (Finland). Also, even some watersheds in the world that are considered unpolluted can pose a risk to humans and their potential carcinogenic impacts should receive more attention, especially for children’s health. Keywords: carcinogen, management, public health, risk calculation, water quality. IMPORTANCE OF NATURAL ZEOLITE COMPOSITION IN MANGANESE TREATMENT FOR DRINKING WATER Ayten ATES1, Ahmet CELEBI2 1 Cumhuriyet University, Engineering Faculty, Department of Chemical Engineering, 58140 Sivas, TURKEY 2 Sakarya university, Department of Environmental Engineering, TR-54187, TURKEY [email protected] Sustainability of water quality and supply for drinking water is vital. Manganese has been considered as a pollutant for many region of the world. Removal of the Manganese has been studied in several treatment method. Natural Zeolite is important and efficient component in the treatment. In this research, we have studied of composition and modification of the Natural Zeolite effects on remove. Four different natural zeolites having different phase compositions were obtained from different regions of Turkey and modified by alkali treatment (NaOH) and addition of aluminum (Al2(SO4)3). The natural and modified samples were characterized by XRF, XRD, BET, FTIR, SEM- EDS, NH3-TPD and TGA. Treatment of the natural zeolites with NaOH did not lead to any significant change in any of the cations but silica content was decreased significantly by desilication. Besides NaOH treatment alters the acidity of zeolite. Treatment with NaOH has the effect of multiply by two the manganese adsorption capacity of the natural zeolite. The Langmuir isotherm model fits well with the results obtained from manganese adsorption on natural zeolite, while the Freundlich isotherm model fits well with the results obtained on NaOH modified zeolites. PORSUK NEHRİ VE YERALTI SUYU İLİŞKİSİNİN KİRLİLİK PARAMETRELERİ İLE İRDELENMESİ C. Bilen1,*, G. Yüce2 1 2 İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 34850 Avcılar / İSTANBUL Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü,06800 Beytepe/ANKARA *[email protected] Su kaynaklarıyla tarım ve yerleşim alanları arasındaki etkileşimi ortaya çıkarmak amacıyla iklim araştırmaları ve hidrojeolojik araştırmalar yapılmalıdır. Sanayi, tarım ve konut alanlarının geliştirilmesi sırasında, doğal çevrenin dengesi bozulmamalı ve oluşturulan yapay ortam mevcut doğal çevre üzerinde olumsuz bir etkiye sebep olmamalıdır. Çölleşme etkisini en aza indirmek veya önlemek amacıyla sürdürülebilir arazi kullanımı yönetimi ve endüstriyel planlama uygulamalarına acilen ihtiyaç vardır. Eskişehir sanayi ve tarım kenti olması nedeniyle yeraltı suyunu tehdit eden bir potansiyele sahiptir. Bu nedenle yeraltı suyunun ağır metal, fenol, nitrat ve sülfat açısından kirliliğinin izlenmesi önemlidir. Porsuk Nehri, Kütahya’dan itibaren sanayi faaliyetleri ile kirlenerek Porsuk Barajına gelmekte, Porsuk Barajı çıkışından Eskişehir merkezine kadar olan kesitte nispeten temiz akan nehir, kent içindeki tarımsal ve sanayi atıklarının olumsuz etkisi ile artan oranda kötüleşmektedir. Bu çalışma kapsamında, Kütahya’nın batısından başlayarak, Sakarya Nehrine akan Porsuk Nehri ile nehir boyunca açılan su kuyularındaki ağır metal, nitrat ve sülfat konsantrasyonları birbiriyle karşılaştırılarak, uzun dönemdeki kirlilik etkileşimi incelenmiştir. Sonuç olarak, kimi yerlerde Porsuktaki kirlilik yükünün yeraltı suyuna geçtiği ve yeraltı suyunun nehri beslediği yerlerde de (örneğin; yeraltı suyunda sulfat fazla) nehrin yeraltı suyundan etkinlendiği görülmektedir. Ancak Porsuk Nehrin’deki kirlilik yükünün yüksek olduğu kent merkezindeki yeraltısuyu bundan en çok etkilenen kısım olmuştur. Anahtar Kelimeler: Porsuk Nehri, ağır metal, yeraltı suyu, yüzey suyu, kirlilik. EXAMİNATİON OF THE PORSUK RİVER AND GROUNDWATER INTERACTİON BY POLLUTİON PARAMETERS The climatic and hydrogeological researches must be carried out to determine the interaction between water resources and areas of agricultural and residential. During development of residential, industrial and agricultural areas, the equilibrium of the natural environment should not be harmed and the resulting artificial environment must not cause any negative effect on the existing natural environment. Sustainable land use management and industrial planning practices are needed urgently, in order to prevent or minimize the impact of desertification. The Eskisehir province is well-known because it’s industrial and agricultural activities, which are a threat on the aquatic environment. Hence, monitoring of water quality in the area is of vital importance because of an excess heavy metal contents. The Porsuk River is heavily polluted by industrial activities from Kutahya city and it discharges into the Porsuk Dam from there it flows relatively clean to Eskisehir city center, but beyond this point it increasingly deteriorates due to the negative impact of industrial and agricultural activities up to the junction point of Porsuk and Sakarya Rivers. This scope of work, water samples were taken from the Porsuk River along the section from the west of Kutahya to the discharge point into the Sakarya River, as well as heavy metals, nitrate and sulfate concentrations in groundwater samples from the wells located in close the Porsuk River, compared with each other, the long-term pollution interactions were investigated. In conclusion, at some locations pollution load in Porsuk seeped to underground water and it is observed that river is influenced by underground water at locations where river is fed by underground water (for example places where amount of sulphate is higher in underground water). Keywords: Porsuk River, heavy metal, groundwater, surface water, pollution. NANOTECHNOLOGY FOR SUSTAINABLE WATER RESOURCES Behzat Balci1, Elçin Erkurt2 [email protected], [email protected] 1,2 Department of Environmental Engineering, Faculty of Engineering and Architecture, Cukurova University, 01330 Balcalı/Adana, Turkey Nanotechnology for sustainable water supplies has been identified as a high priority application because water treatment techniques that contain nanoscale materials are available. Developments in nanoscale research have made it possible to find economically feasible and environmentally stable treatment technologies for effectively treating water. Nanotechnology uses materials of sizes smaller than 100nm. At this scale, materials possess novel and significantly changed physical and chemical,, higher surface areato-volume ratio offering possible technologies for remove, detection, and pollution prevention in water. Nanomaterials offers properties for water and wastewater applications include high surface area for adsorption, high activity for catalysis, antimicrobial properties for disinfection and biofouling control, superparamagnetism for particle separation. Also they have unique optical and electronic properties for water quality monitoring with novel sensors. Several publications have reported nanotechnology could play an important role in providing clean water in developing countries Applications of nanotechnology applications can solve polluted water problem in poor countries with more effectively removing contaminants from water that have proven challenging to solve with conventional technologies. Although Nanomaterials have advantages at water treatment, people are also concerned about the potential health and environmental risks and potential socioeconomic issues associated with the use of nanotechnology. In this paper applications of nanotechnology and their efficiency in water treatment is reviewed from literature and advantages and disadvantages of nanotechnology is evaluated in terms of sustainable water resources. Keywords: Nanotechnology, water treatment, sustainable water resources. KARANLIK FERMANTASYONLA HİDROJEN ÜRETİMİNDE SUBSTRAT OLARAK ALGAL BİYOKÜTLE KULLANILMASI Elif Durna, Doç. Dr. Nevim Genç Kocaeli Üniversitesi Son yıllarda fermentatif biyohidrojen üretiminde alg biyokütlesinin hammadde olarak kullanımına olan ilgi artmıştır, fermentatif hidrojen üretiminde alg kullanımı, tarımsal alanın, su ve gübrenin kullanılmaması, algin yüksek büyüme hızına sahip olması gibi etkenler nedeniyle ilgi çekici hale gelmiştir. Ayrıca içeriğindeki ana nütrient varlığı ve yüksek oranda lipit, karbonidrat ve protein içeriği de substrat olarak kullanımında etkili olmuştur. Yüksek biyohidrojen üretimi için alg biyokütlesinde hücre duvarındaki polimerik karbonhidratların monomerik şekerlere dönüşümü gereklidir. Bu amaçla alg biyokütlesine fiziksel, kimyasal ve biyolojik ön arıtım yöntemleri uygulanmaktadır. Diğer taraftan denizel alg olması durumunda yüksek tuz ve su içeriği biyohidrojen üretimi prosesinde önemli sorun oluşturmaktadır. Genel olarak biyohidrojen olarak üretilen enerji ile onu üretmek için tüketilen enerji arasında negatif enerji dengesi olduğu görülmüştür. Bu makalede alg biyokütlesinden karanlık fermantasyon ile biyohidrojen üretimi ile ilgili çalışmalar derlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Alg biyokütlesi, biyohidrojen, karanlık fermentasyon. HYDROGEN PRODUCTION WITH DARK FERMANTATION USING SUBSTRATE AS THE ALGAL BIOMASS Elif Durna, Doç. Dr. Nevim Genç University of Kocaeli In recent years, interest in the fermentative production of biohydrogen with use of algal biomass as a raw material is increased, the use of algal material for the fermentative hydrogen production due to factors such as, agricultural field, water and fertilizer is not necessary, the highest growth rate of algae, the interest has become attractive. Also the presence in the main nutrient content and highly lipid, carbohydrate and protein content was also effective of use as a substrate. For high biohydrogen production, polymeric conversion of carbohydrates in the cell walls of the algae biomass to monomeric sugar is required. For this purpose physical, chemical and biological pretreatment methods are applied to algae biomass. On the other hand in case that the marine algae, there are an important problem of high salt and water content for biohydrogen production. Overall, there was seen to be negative energy balance between the energy consumed to produce it with energy produced as biohydrogen. In this article, biohydrogen production with dark fermentation of algae biomass related work has been compiled. Key Words: Algae Biomass, biohydrogen, dark fermentation. ATIKSU ARITMA TESİSİ ETRAFINDAKİ TARIMSAL İŞLETMELERDE ARITILMIŞ SU KULLANIMI Gülsevim ŞENERa, Emine OLHANb a Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Balgat/ANKARA b Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı/ANKARA Bu araştırmada arıtma tesisleri etrafındaki tarımsal alanlarda üretim yapan üreticilerin arıtılmış su kullanımına karşı tutum, davranışlarını ve fikirlerini tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında Ankara’da bulunan üç farklı atıksu arıtma tesisi seçilmiştir. Araştırma verileri seçilen atıksu arıtma tesisleri etrafında yer alan 176 işletmeden anket yoluyla toplanmıştır. Saha çalışmalarının elde edilen veriler Kruskal Wallis-H testi ve ardından yapılan Mann-Whithney-U testi ile değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarında; su kıtlığı olan yerlerde işlemecilerin atıksu arıtma tesislerini bir su kaynağı olarak görmesi, arıtılmış su kullanımın işletmelerin ekonomileri üzerinde olumlu etkisi nedeniyle arıtılmış atıksuyu kullanmak istedikleri, su kıtlığı olmayan yerlerde ise arıtılmış suyun bölgede yer alan işletmeler tarafından halen atıksu olarak görüldüğü ve arıtılmış su kullanımının tercih edilmediği, yapay sulak alan tesisi bulunan köyde ise arıtılan suyun sulamada kullanılmak istendiği ancak miktarının az olması nedeniyle kullanılmadığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Atıksu Arıtma tesisi, geri kazanım, arıtılmış su, sulama, kırsal alan, su kıtlığı. USING TREATED WASTEWATER IN AGROBUSİNESS SURROUNDİNG WASTEWATER TREATMENT PLANT Gülsevim ŞENERa, Emine OLHANb a Ministry of Environmental and Urban Planning, General Directorate of Environmental Management, Balgat/ANKARA b Ankara University, Faculty of Agriculture, Department of Agricultural Economics, Dışkapı/ANKARA This study aimed to identify attitudes, behaviors and ideas of the farmers surrounding wastewater treatment plant against the use of treated wastewater. In this study, three wastewater treatment plants in Ankara were selected. The bulk data was collected from 176 farms located around the selected wastewater treatment plants by questionnaires. The data obtained from the field work was evaluated by Kruskal-Wallis H-test and Mann-Whitney-U test. Results show; in areas with water shortages, farmers want to use treated wastewater because of being water source and the positive impact on the economy on the rural area, in areas where there is plenty of water farmers do not prefer to use treated wastewater because they think that treated wastewater is still wastewater, in village where the constructed wetland farmer want to us treated wastewater but there isn’t enough water. Keywords: Wastewater treatment processes, smell, noise, visual impact, rural impact. GIDA ENDÜSTRİSİNDE KULLANILAN HAM SUYUN NANOFİLTRASYON (NF) VE TERS OZMOS (RO) YÖNTEMLERİYLE ARITILMASI Esra Altıok1, Samuel Bunani1,2,3, Nalan Kabay1*, Müşerref Arda2, Mithat Yüksel1 1 Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, İzmir 35100 2 Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, İzmir 35100 3 Burundi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Burundi [email protected] Bu çalışmada, İzmir’de faaliyet gösteren bir meyve suyu işletmesinde kullanılan ham suyun nanofiltrasyon (NF) ve ters ozmos (RO) yöntemleriyle arıtılması hedeflenmiştir. Bu amaçla işletmeden temin edilen ham su örnekleri, NF-90 (Dow FilmTech) ve AK-BWRO (GE Osmonics) membranlarından geçirilerek arıtılmıştır. Üretilen suyun kalitesi, içme suyu standartlarıyla karşılaştırılmıştır. Su gıda üretiminde tarımdan sofraya varıncaya kadar çeşitli aşamalarda kullanılmaktadır. Hatta üretilen bazı yiyecek ve içeceklerin temel bileşenidir. Bu yüzden gıda işletmelerinde kullanılan suyun kalitesi, üretilen gıdanın kalitesi ve lezzetinde önemli rol oynar (Reynolds, 2002). Gıda işletmelerinin üretim süreçlerinde yüksek miktarlarda ve farklı kalitelerde suya gereksinim vardır. Bu nedenle gıda üretiminde suyun yeniden kullanımı zamanla önem kazanacaktır. Son yıllarda, gıda işletmelerinde arıtılmış atıksular gıda üretiminin bazı aşamalarında yeniden kullanılabilmektedir (Roy vd, 2003). Gıda işletmelerinin üretim aşamalarında kullanılan yeraltı suları, genellikle membran filtrasyon sistemleri ile arıtılmaktadır. Membran filtrasyon aşamasında kullanılabilir kalitede ürün suyu üretilirken, aynı zamanda daha yoğun kirlilik içeren konsantre bileşen de ortaya çıkmaktadır. Bu bileşen genellikle deşarj edilmektedir. Öte yandan konsantre bileşenin yeraltı suyuna göre içerdiği daha yüksek derişimdeki kirlilikler nedeniyle çevreye verilmesi, uygun değildir. Bu aşamada konsantre bileşenin uygun bir yöntemle arıtılmasına ve atık yönetimine gereksinim duyulmaktadır. Bu çalışmada, meyve suyu işletmelerinde ham su olarak kullanılan yeraltı suyunun, NF ve RO membranları ile arıtılması amaçlanmıştır. NF ve RO yöntemleriyle üretilen ürün suyun kalite değerlendirmesi, içme suyu standartlarıyla karşılaştırılarak yapılmıştır. Ayrıca membran filtrasyon aşamasında ortaya çıkan konsantre bileşenden suyun elektrodiyaliz (ED) yöntemiyle geri kazanılabilirliği de ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Gıda endüstrisi, su, ters ozmos (RO), nanofiltrasyon (NF), membran. İTOB ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ’NDE SU SÜMBÜLÜ ENERJİ BİTKİSİNİN ATIKSU ARITIMI İÇİN KULLANILMASI Habibe Serez1, Özlem Dağlı1,2,3, Rahime Oral2, Aslı Güneş4, Mithat Yüksel1, Taylan Ö. Pek5, Nalan Kabay1* 1 EgeÜniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü, 35100 İzmir 2 EgeÜniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, 35100 İzmir 3 EgeÜniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoteknoloji Bölümü, 35100 İzmir 4 Ege Üniversitesi, Bayındır Meslek Yüksek Okulu, 35100 İzmir 5 ITOB-OSB, Tekeli-Menderes, İzmir [email protected] Atıksu arıtımı, gerek su kaynaklarının azalması sonucu yeni su kaynaklarına olan ihtiyaçtan, gerekse atıksuyun çevreye zarar vermeden güvenli bir şekilde bertarafı için giderek önem kazanmaktadır. Atıksu arıtımında aktif çamur, membran biyoreaktör (MBR), adsorpsiyon, ters ozmos (RO) gibi çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Son yıllarda atıksu arıtımında bitkisel arıtım gibi alternatif arıtma yöntemleri de uygulanmaya başlanmıştır. Bu yöntemlerin atıksu arıtımında kullanımı giderek önem kazanmaktadır. Bu tür arıtma yöntemleri ekonomik olmakla birlikte, yüksek verimliliğe de sahiptir. Bitkilerle arıtım, kolay uygulanabilir ve doğaya zarar vermeyen bir yöntem olduğu için tercih edilmektedir. Su bitkileri ile atıksulardan ağır metallerin uzaklaştırılmasında da ümit verici sonuçlar elde edilmiştir. Bu bitkiler, kökleri sayesinde suda bulunan toksik maddeleri kendi yaşamsal ve metabolik faaliyetleri için kullanarak, atıksuyun temizlenmesini sağlamaktadırlar. Ayrıca bu bitkiler yüksek oranda biyokütle içerdikleri için biyogaz üretiminde de kullanılabilirler. Bu çalışmada, bir enerji bitkisi olan su sümbülünün ITOB Organize Sanayi Bölgesi’nde atıksu arıtımında kullanılabilirliği incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Biyolojik filtrasyon, bitkisel arıtım, atıksu arıtımı, su sümbülü. SUSTAINABLE WATER MANAGEMENT AND IRRIGATION COOPERATIVES Halis Uysal, Dursun Yıldız Irrigation Cooperatives Central Union President, President of the Hydropolitics Association [email protected], [email protected] Currently, the priority issue of water resources management is to meet the increasing demand for water with limited water resources. This issue is emerging as a bigger problem on average 75% of the water used in irrigation areas in the world. Studies worldwide reveals that due to the lack of better management of water resources, water problems and errors. Participatory water management is the most important of these shortcomings is the lack of transparency and carried out in a sustainable approach. Water management in our country is experiencing as a legal and institutional restructuring period. Prepared new Water Act will be discussed in Parliament in the coming period. This restructuring was realized that there has not been adequately integrated into the participatory water management approach. In Turkey's freshwater resources due to climate change has become more strategic importance. In this context, the strategic importance of our groundwater resources is increasing rapidly. Legally, very big part of our pop-use groundwater sources is operated by the irrigation cooperatives. In particular the maximum amount of water consumed in irrigation, sustainable management of water issues in the more recent period stands out. It plays the most important role in water management, irrigation associations and irrigation cooperatives. 27 Regional Association with 1.8 million farmers and 2500 Irrigation Cooperative Irrigation, by the Cooperatives Central Union of Turkey hosting in our country, it is one of farmer organizations will be most effective in the sustainable use of water. Since the beginning of 1970 Groundwater cooperatives reached 482 275 hectares of irrigated area. 73% of irrigated land is irrigated with groundwater in our country by the Cooperative. This shows us the importance of cooperatives for managing sustainable water in this area. This article describes the current state of Irrigation Cooperatives, problems with water management in the structure of Turkey is examined by renewed problems will arise neglect of these cooperatives. The most important results achieved by the end of this review; In case the draft law to be enacted in such a way that the water is primarily one of the most fundamental aspects of the EU Water Framework Directive "Participation" principle will not occur. Other results using our groundwater resources, "Irrigation Cooperatives" is the representation of a basin management, "sustainable water management" has not realized the truth. ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ ATIKSULARININ YENİDEN KULLANIM SEÇENEKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Oktay ÖZKAN1, İbrahim UYANIK1, Mehmet Mükerrem RENÇBER1 1 Erciyes Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 38039, Kayseri, TÜRKİYE [email protected], [email protected], [email protected] Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) 300’e yaklaşan sayısı ve yüksek su tüketimiyle sürdürülebilir bir su yönetimi için ele alınması gereken en önemli kurumlardandır. Günümüzde Birçok OSB’de arıtma tesisi bulunmakta veya kurulma aşamasındadır. Bu arıtma tesislerinin birçoğu atıksuyu ilgili yönetmeliklere göre deşarj etmektedir. Sürdürülebilir bir su yönetimi için artık arıtılmış atıksuları deşarj etmek yerine yeniden kullanım seçeneklerini de değerlendirmek gerekmektedir. Bu çalışmada Kayseri OSB Arıtma Tesisi Atıksularının incelenip yeniden kullanıma uygun hale gelmesi için muhtemel seçenekler belirlenmiştir. KOSB atıksularından yeniden kullanılabilir su eldesi ve sürdürülebilir bir su yönetimi için konvansiyonel sistemler yerine membranlı arıtma sistemleri için seçenekler sunulmuştur. Bu sebeple bu çalışmada, Kayseri OSB atıksu karakterizasyonu, giriş ve çıkış atıksu parametreleri ve atıksu arıtma tesisi temel olarak alınmış olup giderim verimleri ortaya konmuştur. Yeniden kullanılabilir su eldesi için iki seçenek önerilmektedir. Bunlardan ilki, ham atıksuda ön arıtma sonrası, ters ozmoz öncesi membran biyoreaktör (MBR) uygulamasıdır. İkinci sistemde ise mevcut atıksu arıtma tesisi çıkış suyunda ters ozmoz öncesi nano filtrasyon veya ultrafiltrasyon sistemlerine karar verilmesi gerekmektedir. Laboratuvar ölçekli denenmesi gereken bu sistemlerin en uygun ve en iyi kalitede kullanma suyu sağlayan sistemin pilot ölçekli sistemde de denenerek tam ölçekli bir sistem için optimum şartların belirlenmesi sağlanmalıdır. Bu sayede KOSB atıksularını geri kazanarak sürdürülebilir bir su yönetimi planı uygulanması sağlanabilir. Anahtar Kelimeler: Organize Sanayi Bölgesi, atıksu, yeniden kullanım. ASSESSMENT OF OPTIONS FOR REUSING OF ORGANIZED INDUSTRIAL ZONE WASTEWATER Oktay ÖZKAN1, İbrahim UYANIK1, Mehmet Mükerrem RENÇBER1 1 Erciyes University, Environmental Engineering Department, 38039, Kayseri, TURKEY [email protected], [email protected], [email protected] Organized Industrial Zones (OIZ’s) are one of the most important establishments where their number reaches to 300 and uses high amount of fresh water. Today, most of them have wastewater treatment plants while some of it under construction. Most of these treatment plants obey the wastewater discharge standards legislation for Turkey. For a sustainable water management, these treatment plants must research reuse the wastewater with different options. In this study, Kayseri OIZ treatment plant wastewater was analyzed for possible reuse options. Membrane based wastewater treatment systems were proposed instead of conventional treatment systems for a sustainable water management and water reuse. Therefore, the characterization, efficiency of treatment and treatment system of Kayseri OIZ wastewater treatment plant were analyzed. It was proposed two laboratory scale systems for reuse: i) membrane bioreactor (MBR) system before ultrafiltration (UF) or nanofiltration for raw wastewater after a pretreatment; ii) UF and NF/RO for the effluent of present conventional treatment plant with different membrane treatment systems. These laboratory scale studies will show the proper membrane type and system to decide in the pilot scale studies. The data obtained from pilot plant treatment system and studies about reuse options will bring out a final outcome that will help organized industrial zones for both in KOSB and in Turkey to assess the reusable water and to protect water sources. Keywords: Organized Industrial Zones, wastewater, reuse. KOZMETİKLER VE SULARDA MİKROPLASTİK KİRLİLİĞİ Meral Yurtsever1, Gamze Evci2, Elif Özlem Kırkan1, İnci Çelik1 1 Sakarya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevre Mühendisliği Bölümü, Sakarya 2 Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kullanılan plastik malzemelerin sayı ve çeşitleri artmakla beraber buna bağlı olarak oluşan plastik atıklar da artmaktadır. Yapılan araştırmalarda okyanuslarda ve denizlerdeki çöplerin neredeyse tamamını plastiklerin oluşturduğu ve bu çöplerin çevresel faktörlerle mikro-nano boyuta kadar parçalanarak daha da tehlikeli hale geldiği belirlenmiştir. Plastikler hayatımızda her yerdedir. Mutfak eşyalarından, paketleme, otomotiv, inşaat, beyaz eşya, makina, oyuncak, bahçe malzemeleri, halı ve giydiğimiz tekstil ürünlerine kadar her yerde tek-çok kullanımlık, dayanıklı-dayanıksız, sert-yumuşak türde plastiklere rastlamaktayız. Günlük hayatta tüketilen çeşitli plastik veya plastik içerikli ürünlerin yanısıra kozmetiklerdeki ve temizlik ürünlerindeki mikroplastiklerin varlığı da azımsanamayacak kadar fazladır ve bunlar kanalizasyona, oradan da alıcı ortama geçerek su kaynaklarını kirletmektedir. Mikroboncuklar’ın (microbeads) kullanıldığı kozmetikler; yüz temizleme jelleri, peeling jelleri, duş jelleri, şampuanlar, sabunlar, diş macunları, eyeliner, rimel, dudak parlatıcısı, deodorant ve güneş kremleri gibi aşırı tüketimi olan maddelerdir. Kozmetik sektöründe aşırı kullanımının yanısıra plastik mikroboncuklar, deterjan, paslanmaz çelik yüzey temizleme, ve temizlik sıvılarında aşındırıcı taneler olarak kullanılır. Ayrıca, kayganlaştırıcılarda, ayırma ajanlarında, pigmentler için taşıyıcı olarak, sıcak eriyik yapıştırıcı viskozitesini ayarlamak için, parlak dergiler için laminasyon işleminde, meyveleri darbelerden korumada kullanılır. Su yumuşatıcılar da plastik mikro parçacıklar içerebilir. Özel mikro parçacıklar ise farmasötikler için bir vektör olarak kullanılır. Kozmetiklerde en yaygın olarak kullanılan polimerler, polietilen (PE), polipropilen (PP) ve poliamid (PA) 'dir. Bunun yanında etilen vinil asetat-kopolimerleri (EVA), Poliüretan (PUR) ve metakrilat ya da diğer akrilatlar ile akrilnitril kopolimerleri de kullanılmaktadır. Ayrıca kozmetiklerde polietilen tereftalat (PET) ve polimetil metakrilat (PMMA) mikro parçacıklarına da rastlanmıştır. Kozmetik malzemelerinin içeriğinde kullanılan mikroboncukların yanısıra bu ve buna benzer bir çok ürünün ambalajında da plastik türevleri kullanılmaktadır. Kozmetikler, özellikle kadın tüketicilerin ilgisini çekecek ve çeşitli ihtiyaç ve beklentilerine karşılık verecek şekilde üretilip piyasaya arz edilmektedir. Bunun yanında erkeklere özel üretilen ürünler de yaygınlaşmaya başlamıştır. Normal mağazacılık sisteminin yanında online satış sitelerinden de çok rahat alışveriş yapılabilmektedir. Pazar payı açısından bakıldığında; bir çok büyük markanın ülkemizde de büyük bir piyasası olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, ülkemizde marketlerde satılan ve “mikroplastik” içeren kozmetik ürünleri araştırılmıştır. Genelde satılan ve kullanılan kozmetiklerde bulunan mikroboncukların polietilenden (PE) imal edilmiş olduğu görülmüştür. Ürünlerdeki mikroboncukların büyüklükleri yaklaşık 1mm-4mm civarındadır. Bu mikroplastiklerin bazı mikrografları çekilmiştir. Bu ürünleri satın alıp kullanan insanların marka eğilimleri ve kullanım tercihleri ile ilgili anketler ve kıyaslamalar yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar, kadın ve erkek katılımcıların arasında mikroplastikler ve onların zararları, hatta bu kirleticilerin varlığı hakkında bile henüz hiç bir farkındalık oluşmamış olduğunu göstermektedir. Bu konuda eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına acilen başlanması ve ülkemizde plastik mikroboncuk içeren kozmetik vb. ürünlerin imalinin, satışının ve kullanımının yasaklanması veya firmaların plastik yerine daha doğal malzemelere yönelmesinin sağlanması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Kirlilik; Kozmetikler; Microbeads; Mikroplastikler; Su kaynakları. ENDÜSTRİYEL ATIKSULARIN ARITILIP YENİDEN KULLANILMASI İÇİN MEMBRAN BİYOREAKTÖR (MBR) SİSTEMİNİN NF/RO PROSESLERİ İLE ENTEGRASYONU Merve Gündoğdu1, Yakubu Abdullahi Jarma1, Habibe Serez1, Nalan Kabay1*, Mithat Yüksel1, Taylan Ö.Pek2 1 Ege Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, 35100 İzmir, Türkiye 2 ITOB-OSB, Tekeli-Menderes, İzmir, Türkiye [email protected] Bu çalışmada ITOB Organize Sanayi Bölgesinde bulunan atıksu arıtma tesisinde membran biyoreaktör (MBR) yöntemiyle arıtılmış atıksuyun demineralizasyonu için; spiral sarım, kompozit yapıda nanofiltrasyon (NF) ve terz ozmos (RO) membranları kullanılmıştır. Deneyler, ITOB-OSB atıksu arıtma tesisinde kurulmuş olan mini pilot ölçek NF/RO membran test sistemi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmalarda üç adet NF (NF-1, NF-2, NF-3) ile iki adet RO (RO-1, RO-2) membranları kullanılmıştır. Uygulama basıncı NF membranları için 10 bar, RO membranları için 20 bar olarak sabit tutulmuştur. Yapılan analizlere göre, MBR çıkış suyunun iletkenliği 3.55-3.01 mS/cm, TÇK 1832-1543 mg/L, KOİ 11.899.44 mg/L, tuzluluk 1.87-1.56 ppt değerleri arasında değişmektedir. NF membranlarından çıkan süzüntü suyunun iletkenliği; NF-1, NF-2 ve NF-3 membranları için sırasıyla 137.8, 2054.3 ve 2693.3 µS/cm, TÇK değeri 64, 1037 ve 1373 mg/L, KOİ <5, 6.87 ve 6.51 mg/L, tuzluluk 0.06, 1.05 ve 1.39 ppt olarak ölçülmüştür. RO membranlarından çıkan ürün suyunun iletkenliği ise RO-1 ve RO-2 membranları için sırasıyla 66.7 ve 94.8 µS/cm, TÇK değeri 31.3 ve 44.5 mg/L, KOİ her iki membran için 5 mg/L’den küçük bulunmuştur. Tuzluluk ise sırasıyla 0.03 ve 0.04 ppt olarak ölçülmüştür. Çalışmalar sonunda, RO membranları ile elde edilen ürün sularının birbirine yakın özelliklere sahip olduğu ve NF-1 membranıyla elde edilen ürün suyunun, diğer NF membranlarıyla elde edilen sulara göre daha yüksek kalitede olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca çalışma sonunda elde edilen veriler, Atıksu Arıtma Tesisleri Teknik Usuller Tebliği tarafından belirlenmiş, sulama suyunun kimyasal kalitesinin değerlendirilmesi için geliştirilmiş parametreler ile karşılaştırılmıştır. Atıksu Arıtma Tesisleri Teknik Usuller Tebliği’ne göre NF membranlarından NF-1 ile RO-1 ve RO-2 membranlarından elde edilen ürün suları 1. Sınıf su kalite standardını sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Atıksu, membran biyoreaktör (MBR), nanofiltrasyon (NF), ters ozmos (RO). İZSU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ATIKSU ARITMA TESİSLERİNDE ÇAMUR YÖNETİMİ Murat MOLVA1, Meral ÇOBAN1, Nilgün CEYHAN1, M. Faruk İŞGENÇ1 1 İzmir Büyükşehir Belediyesi, İZSU Genel Müdürlüğü, Atıksu Arıtma Dairesi Başkanlığı [email protected] İlk atıksu arıtma tesisini 2000 yılında devreye alan İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) Genel Müdürlüğü günümüzde 60 atıksu arıtma tesisi işletmekte olup, arıtılan atıksu miktarı yıllık 300 milyon metreküpü aşmış bulunmaktadır. 2014 yılına kadar arıtma çamuru bertarafı, kalsiyum oksitle kimyasal stabilizasyonu sağlanan çamurların Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi sahasında mono lagünlerde depolanmasıyla gerçekleştirilmiştir. 2014 yılında Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi'nde Çamur Çürütme ve Kurutma Ünitesi, Havza Atıksu Arıtma Tesisi'nde ise Solar Çamur Kurutma Ünitesi inşa edilerek devreye alınmıştır. Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi Çamur Çürütme ve Kurutma Ünitesi başlıca, 4 x 15.000 m3 hacimli anaerobik çürütme tankları, 4 x 200 ton/gün kapasiteli bant tipi çamur kurutma ekipmanları ve 2 x 5.000 m3 hacimli biyogaz tanklarından oluşmaktadır. Granül veya pelet formunda elde edilen kurutulmuş çamurlar, ortalama olarak %90 kuru madde içeriğine sahiptir. Havza Atıksu Arıtma Tesisi Solar Çamur Kurutma Ünitesi, 12 m x 60 m boyutlarında, mekanik karıştırıcı ve havalandırma fanlarına sahip, 2 adet paralel holden oluşmakta olup yılda 2.000 ton çamur kekini minimum %80 kuru madde içeriğine kadar kurutmaktadır. Anahtar Kelimeler: Arıtma çamuru, çamur yönetimi, solar çamur kurutma. TOKSİSİTE TESTLERİNDE ROTİFERLERİN KULLANIMI Y. Çevre Mühendisi Ödül Kılıçoğlu, Doç. Dr. Nevim Genç, Elif Durna, Sevgi Topçu Kocaeli Üniversitesi Toksikoloji çalışmalarında toksik ajanların konsantrasyonları ve bu konsantrasyonlara maruz kalan organizmalara olan etkilerini belirlemek amacıyla farklı akuatik toksisite testleri gerçekleştirilmiştir. Rotifera tatlı suyun birincil tüketicileri olarak tatlı su ekosistemlerinin dinamiklerinde önemli bir rol oynarlar. Su kalitesinin biyoindikatörü olan Rotifera, küçük boyutlu (1 mm'den küçük), kısa ömürlü, hızlı üreme hızı, genetik tekdüzelik özelliklerinden dolayı sucul toksisite testlerinde tercih edilen test hayvanları olarak değerlendirilir. Rotifera’lar pestisitlerin, yüzey aktif maddelerinin, ağır metallerin ve antibiyotiklerin toksisitelerinin belirlenmesinde kullanılmıştır. Bu çalışmada Rotifera’ların toksisite testlerinde kullanımı ile ilgili çalışmalar derlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Akuatik Toksisite Testleri, Rotifera, Sucul Toksisite. USING OF ROTIFERA IN TOXICITY TESTING Y. Çevre Mühendisi Ödül Kılıçoğlu, Doç. Dr. Nevim Genç, Elif Durna, Sevgi Topçu University of Kocaeli In toxicology studies, concentrations of toxic agents and different aquatic toxicity tests to determine the effects on the organism exposed to that concentration was performed. As primary consumers of freshwater, rotifers have important roles in the dynamics of freshwater ecosystems. Rotifera which are bioindicators of water quality, for reasons such as small size (less than 1 mm), short-lived, fast growth rate, genetic uniformity is regarded as the preferred in aquatic toxicity tests. Rotifera have been used to determine the toxicity of pesticides, surfactants, heavy metals and antibiotics. In this study relates to the use of Rotifera studies of toxicity tests were compiled. Keywords: Aquatic Toxicity Tests, Rotifera, Aquatic Toxicity. İTOB ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ’NDE MEMBRAN BİYOREAKTÖR (MBR) TEKNOLOJİSİ İLE ATIKSU ARITIMI Taylan Ö.Pek1*, Yağız Elma1, Mutlu Kenanoğlu1 Yakubu Abdullahi Jarma2, Nalan Kabay2*, Mithat Yüksel2 1 ITOB-OSB, Tekeli-Menderes, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, 35100 İzmir [email protected]; [email protected] Bu bildiride İzmir Tekeli-Menderes’de bulunan İTOB Organize Sanayi Bölgesi atıksu arıtma tesisi tanıtılacaktır. Arıtma tesisinde uygulanan membran biyoreaktör (MBR) teknolojisiyle atıksu arıtımı detaylı bir biçimde açıklanacaktır. Küresel ısınma, nüfus artışı, sanayileşme gibi nedenlerle su kaynaklarında görülen azalma özellikle Orta Doğu ve Afrika ülkelerinin yüzleştiği en önemli sorunlardan biridir. Öte yandan, evsel ve endüstriyel atıksuların geri kazanılması ile yeni ve alternatif su kaynakları yaratılabilecektir. Ters ozmos (RO) yöntemi, atıksuyun geri kazanılıp arıtılması; arıtılmış atık suyun proses suyu ve enerji üretiminde kullanılması vb. uygulamalar için yüksek kalitede su üretiminin sağlanmasında kullanılabilmektedir (Hosseinzadeh et al., 2013; Macedonio et al., 2012). Öte yandan, RO membranları atıksu ortamında doğrudan kullanıldığında; membranların gözenekleri hızlı bir şekilde tıkanacak, proses verimi düşecektir. Bu teknolojinin atıksu arıtımında ve atıksuyun geri kazanımında kullanılabilmesi için; atıksu geleneksel aktif çamur ya da membran biyoreaktör (MBR) yöntemi ile önceden arıtılmış olmalıdır. Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı, geleneksel atıksu arıtım tesislerinin aşırı derecede yüklenmesine yol açmıştır ve bu tesislerin genişlemesi için yeterli alan bulmak kolay değildir (Haandel et al., 2011). MBR yöntemi, hem biyo-oksidasyon, nitrifikasyon ve denitrifikasyon gibi biyokimyasal reaksiyonların oluştuğu bir biyoreaktör, hem de katı-sıvı ayırma işleminin gerçekleştiği membran filtre sistemi işlevine sahiptir. MBR teknolojisi, geleneksel aktif çamur yöntemine göre daha az yer kaplaması, daha az çamur üretimi, daha yüksek ayırma verimliliği ve daha yüksek kalitede çıkış suyu sağlamasıyla son yıllarda tercih edilen bir arıtma yöntemidir (Mutamim et al., 2012; Tan et al., 2015). MBR yöntemiyle ayrıca virüslerin ve bazı organik mikrokirleticilerin de atıksudan giderilmesi mümkün olabilmektedir (Rodríguez et al., 2011). Anahtar Kelimeler: Atıksu Arıtımı, İTOB Organize Sanayi Bölgesi, Membran Biyoreaktör (MBR).
Benzer belgeler
Journal of Aquaculture Engineering and Fisheries Research
measures to provide or maintain "Good Environmental
Status" (GES) of the Member States up to 2020. In
Annex I to Directive 2008/56/EC is determined GES
according to 11 qualitative 'descriptors' for...