KITA`DA SARSINTILAR* Susan Watkins

Transkript

KITA`DA SARSINTILAR* Susan Watkins
KITA’DA SARSINTILAR*
Susan Watkins
gh
Gerçi Avro-antlaflmalar›n›n reddedilmesiyle ilk kez karfl›laflm›yoruz, ancak Avrupa Birli¤i’nin iflleyifl mekanizmalar›yla ilgili böylesine
kitlesel bir tepkiye daha önce hiç rastlamam›flt›k. AB anayasa anlaflmas›n›n 2005 y›l›nda Fransa ve Hollanda’da pefl pefle düzenlenen referandumlarda reddedilmesiyle, ‹rlanda’n›n 2001’de imzalanan Nice
anlaflmas›na, ya da Danimarkal›lar›n 2000’de avroya hay›r demesine
efllik eden küskünlük ve kay›ts›zl›ktan çok farkl› bir tav›r ortaya ç›kt›. Öncelikle her iki ülkede de oylamaya kat›l›m çok yüksek düzeyde
oldu (Hollanda’da yüzde 63, Fransa’da neredeyse yüzde 70). Yine her
iki ülkede, gayri-resmi solun marjinal güçleri, anayasa karfl›t› tezlerin
anlafl›lmas›nda çok önemli bir rol oynad›lar. Gerek Fransa’da gerek*) NLR (II) 33, May›s-Haziran 2005.
3
se Hollanda’da oylar›n s›n›fsal niteli¤i aç›kça görülüyor: Dar gelirli iflçilerin büyük ço¤unlu¤una ilaveten ‹flçi Partisi (PvdA)* ve Sosyalist
Parti destekçileri de, parti yönetimlerine karfl› ç›karak ‘hay›r’ oyu verdiler. Gençlik, muhalefetin en ön saflar›ndayd›.
AB içerisindeki geliflmelerin uyumlu biçimde gerçekleflmesine
genellikle az rastlan›r: Rakip devletlerin ç›karlar›n›n birçok noktada
karfl› karfl›ya gelmesi, siyasetin cilveleri, ekonomik sapmalar ve d›fl
güçler, bu yolda s›k s›k beklenmedik sonuçlarla karfl›lafl›lmas›na sebep oluyor. 25 devletli AB’nin gelecekteki iflleyifl kurallar›yla yeni
kat›l›m flartlar›n›n bu yaz karfl›laflt›¤› kötü sürprizin sonuçlar›n›n bu
kural›n d›fl›na ç›kmas› için de herhangi bir sebep yok. Buna ra¤men,
AB liderlerinin referandum sonras›nda gösterdi¤i tepkiler hiç de flafl›rt›c› olmad›: Seçmenlere s›rt çevirerek, pazarlamaya sar›ld›lar. Oysa, kafalar›ndaki Avrupa modelini nas›l satacaklar› tam bir muamma. Temelleri savafl sonras›n›n Sosyal Demokrasi ve H›ristiyan Demokrasi de¤erleri çerçevesinde at›lan AB, liberal hegemonya ça¤›nda bambaflka bir kuruma dönüflerek yay›lmakta. 2005 referandumlar›n›n kampanyalar›, k›tan›n yeni siyasal manzaras›n› tüm Avro-barometrelerden daha iyi yans›t›yor. Bu kampanyalar, yaln›z seçmenlerle seçkinler aras›ndaki (asl›nda zaten çok bariz olan) uçurumu
a盤a ç›karmakla kalmad›, ayn› zamanda neo-liberal düzenin ötesinde bir siyaset tasavvur etmenin güçlüklerini de gözler önüne serdi.
Evet’çilerin Kamp›
Oysa ilk bak›flta, siyasetçilerle medyan›n da büyük destek verdi¤i anayasal anlaflmay› haz›rlayanlar›n söyledikleri, gayet makul,
hatta cazip görünüyordu. Mükemmel olmamakla birlikte, anlaflman›n daha demokratik, daha düzenli, daha dengeli ve daha fleffaf bir
AB yarataca¤› öne sürülmekteydi.1 Anlaflmayla Avrupa Parlamentosu’nun yetkileri artacak, devletlerin veto hakk› yaln›zca temel kararlar›n tart›fl›ld›¤› görüflmelerde kullan›labilecek ve ortak bir d›fl
politikayla savunma politikas›n›n temelleri at›lacakt›. Sonuçta ortaya, ABD’nin emperyalist emellerini yumuflatabilecek, daha güçlü
*) Partij van de Arbeid. (ç.n.)
1) Bkz. Le Monde, Libération, NRC Handelsblad ve Volkskrant, ayr›ca El Pais, Corriere della Sera, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Guardian, Independent ve Financial Times, hatta
New York Times ve Washington Post. Bu arada Economist’in, anlaflmaya dair ultra-liberal
flüphecili¤ini bafltan sona koruyarak, ilkeli davrand›¤›n› hemen belirtelim.
4
bir Avrupa ç›kacakt›. Oylamadan bir gün önce Le Monde okuyucular›n› uyaran Timothy Garton Ash, bu anlaflma kabul edilmezse,
Amerikan süpergücünün yeniden ‘tek bafl›na hareket etmeye’ bafllayabilece¤ini yaz›yordu.
Fransa’da evet’çilerin kampanyas›, senatör ve vekillerin anlaflmay›
onaylamak için mecliste ola¤anüstü bir oturuma ça¤r›ld›klar› 28 fiubat 2005’te, Versailles’daki göz kamaflt›r›c› ittifak gösterisiyle bafllad›.
Medya, savafl boyalar› sürerek hemen kampanyay› s›rtlad›. France Inter mikrofonunun tek bir muhalif ses duyulmaks›z›n nas›l ‘Stéphane
Paoli’den Bernard Guetta’ya, ondan Pierre Le Marc’a ve Jean-Marc
Sylvestre’e dolaflt›¤›na Serge Halimi de¤indi.2 Perry Anderson’›n union sucrée3 (fiekerli Birlik) ad›n› verdi¤i grubun göz yaflart›c› bir dayan›flma örne¤i sergilemesiyle Devlet Baflkan›, Halk Hareketi Birli¤i
(UMP)* ve Sosyalist Parti liderleri, Figaro, L’Express, Le Monde, Libération ve Le Nouvel Observateur’den köfle yazarlar›, haber spikerleri ve
ünlü sunucularla, yine hepsi anlaflmay› destekleyen oyuncular, futbolcular ve daha birçok y›ld›z, televizyon stüdyolar›nda bir araya geldi. ‹spanya baflbakan›, Polonya devlet baflkan› ve Alman flansölyesi de
uça¤a atlay›p Chirac’a destek vermeye kofltular. T›pk› E¤itim Bakanl›¤›’n›n okullar için haz›rlad›¤› broflürlerde oldu¤u gibi, hükümet taraf›ndan haz›rlanarak seçmenlere postalanan sözümona tarafs›z sorucevap kitap盤›nda da, alenen anlaflma lehinde propaganda yap›l›yordu. Caisse d’épargne’›n emekli sand›¤›n›n baflkan›, ‘Avrupa sayesinde’,
tasarruf sahiplerine faiz oranlar›n›n yükseltilebilece¤ini müjdeledi.
Bütün bunlara ra¤men kamuoyu yoklamalar›nda ‘hay›r’lar öne
geçmeye bafllay›nca, kampanyan›n tonu sertleflti. Anlaflmaya karfl›
ç›kanlar, yabanc› düflmanl›¤›yla, ›rkç›l›kla, Türk düflmanl›¤›yla,
Leh düflmanl›¤›yla ve Avrupa düflmanl›¤›yla suçland›lar. Liberal bas›n›n sayfalar›, Amerikan süpergücüne karfl› bir ‘Avrupa seçene¤i’
oluflturabilmek için ‘evet’ oyunun ne kadar önemli oldu¤unu hat›rlatan -ve Atlantik’in her iki yan›ndan gelen- yaz›larla doldu. “Frans›z Dostlar›m›za” bafll›¤›yla Le Monde’da yay›nlanan bir ça¤r›yla
Wolf Biermann, Jürgen Habermas, Alexander Kluge, Günter Grass
ve daha birçok ayd›n, referandumdan ‘hay›r’ ç›kmas›n›n Fransa’n›n
2) Serge Halimi, “Médias en tenue de campagne européenne”, Le Monde Diplomatique,
May›s 2005.
3) Perry Anderson, “Union Sucrée”, London Review of Books, 23 Eylül 2004.
*) Union pour un Mouvement Populaire. (ç.n.)
5
‘dehflet verici biçimde tecrit edilmesi’ne yol açaca¤›n›, bunun da orta Avrupa ülkelerinin gelece¤inin ve ABD’yle iliflkilerin bir felakete
sürüklenmesi anlam›na gelece¤ini öne sürdüler. Bu ça¤r›da, ‘evet’
oyu vermenin vicdani bir görev oldu¤u anlat›l›yordu: “Bunu anlams›z savafllar›m›z›n ve cani diktatörlüklerimizin milyonlarca kurban›na borçluyuz.”4 Anlaflma, bu histerik ortama karfl›n, 29 May›s günü yüzde 45’e karfl› yüzde 55 oyla reddedildi.
Hollanda’daysa, hegemonya mekanizmalar› daha gösteriflsiz biçimlerde ortaya ç›kt›. Bas›n, siyasal parti liderleri, kiliseler, sendika
baflkanlar›, iflveren dernekleri, hatta Turing bile seçmenleri ‘evet’ demeye ça¤›r›yordu. Referandum fikrinin ilk ortaya ç›kt›¤› yer olan
Hollanda parlamentosu, vekillerin yüzde 85’inin oyuyla anlaflmay›
onaylad›. Burada da yenilgi yaklaflt›kça resmi söylem felaket tellall›¤›na dönüfltü. Baflbakan Balkanende Auschwitz’i hat›rlat›yor, ekonomi bakan› ‘karanl›¤›n yaklaflt›¤›’n› söylüyor, adalet bakan›ysa Balkanlaflma ve savafltan bahsediyordu. 1 Haziran’da verilen oylarsa, anlaflman›n yüzde 38’e karfl› 62’lik bir oranla reddedildi¤ini gösterecekti.
Anlaflma Metni
Her iki ülkede de ‘hay›r’c›lar›n seferber olmas›n›n en önemli sebeplerinden biri, anlaflman›n kendisiydi. Bürokratizme ve serbestpazar politikalar›na sald›ran uçan-domates posterleriyle ak›llarda
kalan Sosyalist Parti’nin5 40 bin militan›, Hollanda’daki kampanyan›n en faal grubuydu. Sosyalist Parti, anlaflmay› ‘iyi bildi¤i’ni söyleyen seçmenlerin yüzde 85’inin anayasaya karfl› oldu¤unu hat›rlat›yordu. Fransa’daki tart›flmalar da, ilk bafltaki ‘olumlu’ görüntüyü
tersine çeviren bir e¤itim kampanyas› etraf›nda döndü. Anlaflman›n
daha demokratik, daha düzenli, daha fleffaf, hatta ABD’ye alternatif
olabilecek bir Avrupa öngördü¤ü iddias›n› yans›tan seçkinlerin verdi¤i mesaj, anlaflman›n kendisiyle taban tabana çeliflmekteydi.
Anlaflma, iddialar›n aksine, AB’nin ne fleffaf ne de demokratik
olan mimarisini 1957’den beri geliflti¤i flekliyle, neredeyse oldu¤u
4) “A nos amis français”, Le Monde, 2 May›s 2005.
5) 1972’de kurulan ve kökleri Maoculukla Hollanda komünist hareketine uzanan Sosyalist Parti, 1991’de sol-sosyal demokrat bir durufl benimseyerek parlamento d›fl›nda iflçi
s›n›f› meseleleriyle ilgili kampanyalar düzenlemeye bafllad›. Partinin kendi sosyal sigorta sistemiyle beraber bir ‘çevre alarm timi’ de var. Bkz. www.international.sp.nl; Servaas
Storm ve Ro Naastepad, “The Dutch Distress”, NLR 20, Mart-Nisan 2003, s. 147.
6
gibi korumaktayd›. Yasama alan›ndaki önceli¤i tekelleflmifl olan
uluslarüstü Komisyon’un üyeleri, yine eskisi gibi üye ülkelerin hükümetleri aras›ndaki pazarl›k sonucu atan›yordu; Birlik’in yasama
organ›n›n nas›l oluflturulaca¤›n› belirleme hakk› da, bir kez daha
Avrupal› seçmenlerin elinden al›nm›flt›. Komisyon’un yan› s›ra hükümet yöneticilerinin zirve toplant›lar›nda biraraya geldi¤i ve etkisi
gitgide artan Avrupa Konseyi, ticari davalara a¤›rl›k veren Avrupa
Adalet Divan›, Merkez Bankas› ve hükümetleraras› Bakanlar Konseyi, bu neo-feodallefltirilmifl kurumsal manzaran›n ana hatlar›n› oluflturmaktayd›.6 Yasa teklif etme ya da reddetme yetkisi bulunmayan
Avrupa Parlamentosu’nun dan›flmanl›kla s›n›rl› rolü korunurken,
bu meclise, Komisyon’un keyfine göre do¤rudan reddedebilece¤i ya
da tart›flmaya açabilece¤i ek maddeler teklif etme hakk› veriliyordu
(‘daha demoktratik’ dedikleri unsur buydu). ‘Daha dengeli’ derken,
Bakanlar Konseyi’ndeki farkl› ülkelerin a¤›rl›kl› oylar› konusundaki
pazarl›¤›n sona ermesi kastediliyordu (burada 2000’de kararlaflt›r›lan oranlara yap›lan de¤ifliklik, Fransa’n›n pay›n›n bir k›sm›n›n Almanya’ya verilmesiyle, ‹spanya ve Polonya’n›n oylar›n›n azalt›lmas›
oldu). Anayasal anlaflma, Javier Solana’n›n unvan›n›n Yüksek Temsilci’den (kordiplomatik destekli) D›fliflleri Bakan›’na çevrilmesi ve
(halen baflbakanl›k görevini yürüten hükümet baflkanlar›n›n bu görevi alt› ayda bir devralmas› yerine) eski bir baflbakan›n otuz ayl›¤›na Bakanlar Konseyi Baflkanl›¤›’na atanmas› haricinde herhangi bir
yenilik getirmiyordu.
Bu, Jürgen Habermas’›n umutla bekledi¤i ‘kurucu siyasal eylem’
de¤ildi.7 De¤iflik politikalar›n ele al›n›p en uygununun seçildi¤i yasal bir çerçeve anlam›yla düflünüldü¤ünde, bu bir anayasa bile de¤ildi; aksine, bu anlaflma, uygulanacak politikalar›, ürün ve hizmet serbest pazar›n›n en ince ifllemlerine kadar belirleyen bir metindi. Komisyon, Avrupa Mahkemesi ve Merkez Bankas›, bu neo-liberal program›n uygulanmas› için görevlendiriliyordu. ABD’ye karfl› ç›kabile6) Alain Supiot, Komisyon’un “tek-pazar yasas›n›n doktorlar›ndan oluflan yeni bir ruhban s›n›f›” oldu¤unu, Konsey’inse, Avrupa halklar›n›n oy hakk› gibi niceli¤e dayal› bir
temsiliyet anlay›fl› yerine, t›pk› ancien régime dönemindeki Zümreler Meclisi gibi (üye
devletlerin a¤›rl›¤›na göre) nitel temsile dayal› oldu¤unu” yaz›yor, bkz. Alain Supiot,
‘Anatomie d’un refus,’ Sekai’den yak›nda yay›nlanacak olan çal›flma. Anayasal antlaflma,
‘Biz, Avrupa Halklar›” ad›na de¤il, ‘Majesteleri Belçika Kral›, Çek Cumhuriyeti Devlet
Baflkan›, Majesteleri Danimarka Kraliçesi vs.’ fleklinde devam ederek, 25 devletin baflkanlar› ad›na ilan ediliyordu.
7) Jürgen Habermas, “Why Europe Needs a Constitution”, NLR 11, Eylül-Ekim 2001, s. 6.
7
cek ba¤›ms›z bir savunma ve d›fl siyaset gelifltirmek flöyle dursun,
anlaflma, güvenlik meselelerinde yetkiyi NATO yönetimine havale
ediyor, d›fl iliflkilerdeyse ülkelerin tek bafllar›na veto kullanma hakk›n› koruyordu: Buna göre ‹ngiltere veya Letonya gibi bir ülkenin,
Washington’›n hofluna gitmeyen bir stratejiyi tek bafl›na durdurabilmesi mümkün olacakt›.
Asl›nda bu anlaflmayla Avrupa’n›n, federal veya baflka bir yap›yla, demokratik bir anayasaya sahip olmas› kesin bir flekilde engelleniyordu. Hatta Maastricht, Amsterdam ve Nice anlaflmalar› yasallaflt›r›larak AB’nin So¤uk Savafl sonras›nda geldi¤i noktaya yeni bir bafllang›ç görüntüsü verilmeye çal›fl›lmaktayd›: Ortak bir para birimine
do¤ru at›lan ad›mlar, AB yasalar›n›n serbest pazar›n önceliklerinin
yerine getirilmesi do¤rultusunda kullan›lmas›, Yugoslavya, Afganistan ve Irak savafllar›yla ortaya ç›kan durumun oldubittiyle ‘ortak d›fl
politika’ olarak benimsenmesi, do¤uya do¤ru geniflleme ve AvrupaWashington iliflkilerinin Sovyet blo¤unun düflmesinden sonra yeniden yap›land›r›lmas›, bu evrimin ana hatlar›n› oluflturuyordu. ‘Evet’
oyu, anlaflmayla anayasallaflt›r›lmaya çal›fl›lan bu geliflmelerin makable flamil onaylanmas› anlam›na geliyordu.
12’ler
AB projesinin meflrulaflt›r›lmas›n›n bu yeni formülünün hiçbir
inand›r›c›l›¤› yoktu. Ancak eski formülleri bugünkü flartlar› kapsayacak flekilde esnetmenin de imkân› yoktu. Avrupa Birli¤i, 1980’lerin
sonuna do¤ru tuhaf bir kar›fl›m haline gelmiflti: 1986 tarihli Tek Avrupa Senedi (Avrupa’n›n NAFTA’s›) ile eski gümrük birli¤i uyarlamalar›ndan yola ç›k›larak bir serbest pazar bölgesi yarat›lm›fl ve ürün,
sermaye, emek ve hizmetin, bundan böyle birli¤e üye 12 ülkenin pazarlar›nda hiçbir k›s›tlama olmadan dolaflmas›na izin verilmiflti. Ortak bir para birimine do¤ru yol alan Avrupa’n›n mali rejimi, ulusal
ekonomileri, kamu harcamalar›n› k›sarak devlet varl›klar›n› özellefltirmeye yönlendiriyordu. Oysa Jacques Delors’un Komisyon’unun
çal›flmalar›, teknokratik uzmanl›¤a ve toplumsal dayan›flmaya dayal›
HD-SD* gelene¤ini, Kantç›l›¤› and›ran bir bar›flç› birlik teleolojisiyle
birlefltirerek zenginli¤i, güvenli¤i ve ilerlemeyi ön plana ç›karan ulvi
*) H›ristiyan Demokrat-Sosyal Demokrat. (ç.n.)
8
ama mu¤lak bir ideolojik manzara oluflturmufltu. Bu sürecin (do¤al)
sonucu olarak flekillenecek ekonomik ve siyasal birli¤in demokratik
olaca¤›, dolay›s›yla ortaya ç›kacak Avrupa Parlamentosu’nun gerçekten yasama gücüne sahip olaca¤› varsay›l›yordu. Bu ideolojik formül
1980’lerde (hepsi de sa¤lam bir devrimci gelene¤e ve güçlü komünist
partilere sahip ülkeler olan) Yunanistan, ‹spanya ve Portekiz gibi
devletçi diktatörlüklerin AB önderli¤inde yeniden yap›land›r›larak,
Bat›l› savunma ittifaklar›na sa¤ salim oturtulan liberal kapitalist demokrasilere dönüfltürülmesinde çok etkili olmufltu.
1989’dan itibaren, Avrupa’n›n jeopoliti¤i de¤iflmeye bafllad›. Birleflik bir Almanya’n›n yeniden ortaya ç›k›fl›, bu ülkenin, dünyan›n
üçüncü en büyük ekonomisi olarak 150 milyon nüfuslu Mitteleuropa, Orta Avrupa’ya hâkim olmas› ve Moskova’yla iliflkisini kendi belirledi¤i çerçevede yürütebilmesi anlam›na geliyordu. Ayr›ca, Sovyet
tanklar›n›n Ural’lara çekilmesiyle, NATO’nun Avrupa’daki varl›¤›n›n en belirgin gerekçesi ortadan kalkm›flt›. Son olarak da, Comecon
ve Varflova Pakt›’n›n çöküflüyle ortada kalan do¤u Avrupa devletleri, ekonomik yard›m ve güvenlik garantisi sa¤lamak niyetiyle Bat›’dan yard›m istiyorlard›. Bir an önce So¤uk Savafl’›n hudut bölgelerinde (orta Avrupa, Ortado¤u, orta Asya, Kore yar›madas›) kendi
düzenini yeni yöntemlerle kabul ettirmesi gereken ABD’nin Avrupa’daki en acil hedefleri, Almanya’y› Bat›l› müttefiklerine daha s›k›
ba¤layarak Bonn ile Moskova aras›nda herhangi bir yak›nlaflma
meydana gelmesini engellemek, Avrupa’n›n ba¤›ms›z bir güvenlik
politikas› gelifltirmesine yönelik ciddi bir hamle yap›lmas›na mani
olmak ve AB’nin, Akdeniz k›y›lar›ndaki baflar›s›n› tekrarlayarak, orta Avrupa ekonomilerinin kapitalist pazarlara dönüfltürülmesi iflini
(ve bu iflin faturas›n›) üstlenmesini sa¤lamakt›. James Baker, Avrupal› liderlere, do¤uda ekonomik ve siyasal reformlar yap›lmas› yönünde çabalar harcaman›n AB’nin en do¤al hakk› oldu¤unu söylüyordu.8 ABD, AB’ye dahil olma taleplerini destekledi¤i sürece orta
Avrupa ülkelerinin bafll›ca müttefiki konumunu hiçbir masraf etmeden koruyabiliyordu. Daha da önemlisi, do¤uya do¤ru geniflleme, siyasal bütünleflmeden, yani AB’nin ba¤›ms›z bir jeopolitik güç konumunu elde etmesinden önce gerçekleflerek, birli¤in zay›f federatif
örgüsünü daha da esnetecek ve tahta atlardan oluflan bir sürünün
flehrin surlar›ndan içeri girmesini sa¤layacakt›.
8) “A New Europe, a New Nationalism”, Vital Speeches of the Day, 15 Ocak 1990, s. 197.
9
Kohl, di¤er güçlerin Almanya’n›n yeniden birleflmesine hemen
diplomatik onay vermeleri karfl›l›¤›nda ne gerekiyorsa yapmaya haz›rd›; Alman mark›ndan vazgeçmek çok zor de¤ildi. Birleflik bir Almanya, parasal ve siyasal birli¤in çelik örgüleriyle kamu yarar› için
ba¤lanmay› öneriyordu; onun güçlü olmas› ‘herkesin yarar›na olacakt›’. Aral›k 1989’da, Delors’un Merkez Banka Komitesi yöneticileri,
iki y›l boyunca yap›lan eklemelerle Maastricht antlaflmas›n›n temeli
haline gelecek olan, Avrupa’da tek para birimine geçifl plan ve program›n› aç›klad›lar. Burada iflleyen mant›¤›n sonuçlar› kaç›n›lmaz görünüyordu: Tek para birimine geçifl, bir tür siyasal birli¤i de zorunlu
k›lacakt›, bu da karfl›l›kl› mesuliyeti artt›racakt›. Komisyon’un haz›rlad›¤› di¤er d›fl politika ve içiflleri tasar›lar›n›n, Avrupa Birli¤i’ne dönüflecek yap›n›n ‘temelleri’ni oluflturmas› hedefleniyordu.
Maastricht ve Saraybosna
Oysa siyasal birli¤in 1989’dan sonra gerçekleflmesi, öncelikle yeniden birleflen Almanya’n›n demografik büyüklü¤ü ve ekonomik
a¤›rl›¤›yla, Avrupal› devletlerin oluflturaca¤› demokratik bir federasyonun hâkimi olmas› tehlikesinin bertaraf edilmesi zorunlulu¤unu
getirmekteydi. Frans›z seçkinleri bu görev karfl›s›nda duraksad›lar.
Britanya’n›n s›k› bir federalleflme karfl›t› muhalefetiyle birleflince, bu
durum Avrupa’n›n siyasal birleflmesine yönelik samimi hiçbir ad›m
at›lamamas› ve anayasal demokrasinin sa¤lanmas›n›n gündem d›fl›na itilmesiyle sonuçland›.
Washington’›n Yeni Dünya Düzeni’nin zincirlerinin tüm dünyaya yay›ld›¤› bir dönemde Avrupa’n›n ‘ortak d›fl politika’ yönünde att›¤› ad›mlar da, benzer bir dargörüfllülü¤ün ürünüydü. Amerika’n›n
atefl gücünün Körfez’de sergilenmeye baflland›¤› 1991 Ocak ay›nda,
‹ngiliz ve Frans›z birlikleri de sadakatle Çöl F›rt›nas› için içtimaya
ç›kt›lar. Yugoslavya’da, federal yönetimin Dünya Bankas›’n›n talimatlar›na uyarak gerçeklefltirdi¤i flok terapi, 1989’da yar›m milyon
kiflinin iflini kaybetmesiyle sonuçlanm›fl, bu da federasyona ba¤l›
tüm cumhuriyetlerde bir sonraki seçimleri milliyetçilerin kazanmas›na sebep olmufltu. Balkanlar’da ekonomik olarak kendilerine ba¤›ml› Katolik devletçikler yaratma peflindeki Almanya ve Avusturya,
bu çokuluslu cumhuriyetlerdeki az›nl›klar›n bölünmeye karfl› ç›kacaklar›n› bile bile H›rvatistan ve Slovenya’y›, federasyondan ayr›lma10
lar› için cesaretlendirdiler. 1991 A¤ustos ay›nda, hem H›rvatlarla
Yugoslav Halk Ordusu aras›nda, hem de H›rvat kuvvetleriyle Krajine S›rplar› aras›nda fliddetli çat›flmalar patlak verdi¤inde, Kohl ve
Genscher, tüm Yugoslavya’daki az›nl›klar›n haklar›n›n korunmas›n›
da sa¤layabilecek kapsaml› bir siyasal anlaflmaya gidilmesi için ça¤r› yapacaklar›na, AB’nin H›rvatistan’› hemen tan›mas› yönünde çaba
harcamaya koyuldular. 1991 Kas›m ay›nda, Maastricht arifesinde,
pazarl›¤›n sabaha dek sürdü¤ü bir oturum sonunda Kohl, ortak para birimine geçifl ve Toplumsal Sözleflme konular›nda hayati ödünler vererek, H›rvatistan’›n ba¤›ms›zl›¤› için Britanya’n›n deste¤ini almay› baflard›. Ayn› flekilde, 35-50 bin kiflilik, NATO’dan ba¤›ms›z
bir Avrupa kuvvetleri oluflturulmas› yönünde uzun süredir bast›ran
Frans›zlar›n bu talebi de geçici olarak Almanya’n›n deste¤ini ald›.9
Ba¤›ms›z bir Avrupa kuvveti mefhumunu yok etmek üzere hemen harekete geçen ABD, 1992 Kas›m ay›na gelindi¤inde, böyle bir
ordunun uygulamada NATO’nun emrinde olaca¤›na dair gerekli garantileri Fransa ve Almanya’dan koparm›flt› bile. AB’nin, Yugoslavya’n›n parçalanmas›na giden ilk ad›mlar›n at›lmas›n› cesaretlendiren
tavr›, Clinton hükümetinin de, Bosna’n›n ba¤›ms›zl›¤›n›n tan›nmas›
için örgütlü bir diplomatik kampanya bafllatmas›n›n önünü açt›.10
H›rvatistan’›n ba¤›ms›zl›k savafl›, sonuçta 200 bin kiflinin hayat›na
göçmen olarak devam etmesi, 350 bin kiflinin yurdundan olmas› ve
20 bin ölümle noktalanm›flt›. Bosna’daki savaflsa, 1992 ile 1994 y›llar› aras›nda 2 milyona yak›n insan›n göçmen olmas›na ya da yer de¤ifltirmesine ve en muhafazakâr tahminlerle, 70 bin kiflinin ölümüne sebep olmufltu.11 ‹deolojik olarak bu, Avrupa Birli¤i’nin kendi sorumlulu¤u oldu¤unu ilan etti¤i, yafll› k›tada savafla son verme misyonunun sona ermesi demekti. Stratejik olarak, dökülen onca kan,
Avrupal› liderlerin ne kadar zay›f oldu¤unu ortaya ç›karm›flt›. Saraybosna kuflatmas›yla Frans›z, ‹ngiliz, Alman ve ‹talyan liberaller
Amerikan müdahalesinden baflka çare kalmad›¤›n› hayk›rmaya bafllad›lar. Savaflç›lar›n art›k yaln›z NATO’nun atefl gücüyle kendine gelebilece¤i iddia ediliyordu. Albright, H›rvat ve Boflnak devletlerinin
kuvvetlerini Bosnal› S›rplara karfl› biraraya getirerek NATO jetleriy9) Susan Woodward, Balkan Tragedy: Chaos and Dissolution after the Cold War, Washington, DC 1995, s. 184, 464.
10) D›fliflleri Bakan› Lawrence Eagleburger’e göre, Washington, Almanya’n›n ‘ABD’nin
önüne geçmesi’nden endifleleniyordu. Woodward, Balkan Tragedy, s. 196.
11) Woodward, Balkan Tragedy, s. 464, 283, I.
11
le destekledi. Almanya’n›n anayasas› de¤ifltirilerek (ABD komutas›
alt›ndaki) Luftwaffe pilotlar›n›n uçufla yasak bölgeyi denetlemeleri
sa¤land›. 1993 Nisan ay›nda Paris ve Bonn, Sovyet tehdidinin yok
olmas›na karfl›n Avrupa’n›n d›fl politikas›yla savunma politikas›n›n
NATO’ya ba¤›ml› olaca¤›n› aç›kça belli etmifllerdi.
Avropara
Böylece, Avrupa’n›n ortak para birimine geçifli, siyasal birleflmenin söz konusu olmad›¤› ve d›fl politikan›n ABD’nin vetosuna tabi
oldu¤u bir dönemde gerçekleflti. Yaflanan bütün kargaflaya ra¤men,
Avrupa’n›n yöneticileri bu konuda ortak ç›karlardan oluflan bir
program çerçevesinde biraraya gelmekte fazla güçlük çekmediler.
Wynne Godley, kamusal provizyon dengesinin hesaplanmas›nda
hükümetlerin oynayabilece¤i rol, vergilendirme yükü, bütçe harcamalar›n›n da¤›l›m›, bütçe aç›klar›n›n s›n›rlar› ve finanse edilmesi, faiz oranlar›, döviz kurlar›, enflasyon, büyüme, istihdam, gelirin ve
servetin paylaflt›r›lmas› gibi ekonomik idare modellerinden Maastricht plan› uyar›nca vazgeçilmesinin ne anlama geldi¤ini gayet aç›k
bir dille izah ediyordu:
Maastricht program›ndaki inan›lmaz boflluk, ba¤›ms›z bir merkez bankas›n›n kuruluflu ve iflleyifline dair bir proje içeren anlaflman›n, ayn› flekilde Topluluk fikrine uygun, merkezi bir yönetimle ilgili hiçbir proje getirmemesidir. Oysa ... böyle bir kurum olmad›¤›
takdirde, Avrupa’da tek bir para biriminin kullan›m›, ülkelerin tek
tek eyleme geçmelerinin önüne geçiyor, ama yerine hiçbir fley koymuyordu.12
Asl›nda Avrupa’n›n seçkinleri, siyasal bir federasyon yerine, henüz hiç sözü edilmemifl bir politikada birleflmeyi seçmifllerdi. Ortak
para biriminin getirdi¤i kat› mali çerçeve ve kur s›n›rlamalar›, Ma12) Wynne Godley, “The Hole in the Treaty”, Perry Anderson ve Peter Gowan, ed., The
Question of Europe, Londra 1997, s. 174-175. Godley flöyle devam ediyor: “(Ulusal) egemenli¤in kaybedilme durumu karfl›s›nda ortak para birimi fikrinden toptan vazgeçenlerin bak›fl aç›s›n› anlayabiliyorum. Toplulu¤un flu an sahip oldu¤undan çok daha büyük
bir federal bütçeyle yine federal bir anayasa yönetiminde biraraya gelmesini arzulayanlar› da anl›yorum. Beni hayrete düflüren, (yeni bir merkez bankas› haricinde) yeni siyasal kurumlar oluflturmaks›z›n ekonomik birlik ve ortak para birimine geçifli amaçlayanlar›n bak›fl aç›s›.”
12
astricht ‘birleflme kriterleri’ ve ‹stikrar Pakt›, devalüasyon ve bütçe
a盤›yla finansman seçeneklerini ortadan kald›rarak, avro sahas›n›n
birbirinden farkl› on iki ekonomisine, bu geçifl dönemini en az zararla ve olabildi¤ince uyumlu bir flekilde atlatmalar› yolunda, emekçi s›n›f› daha da sömürmekten baflka bir mekanizma b›rakmad›. Bunun sonucunda avro sahas›n›n en büyük ekonomileri olan Almanya, Fransa ve ‹talya, ücretlerin düflük tutuldu¤u, ifl güvencesinin bulunmad›¤› ve Anglo-Sakson hissedarlar›n hizmetlerin pazarlanmas›na dayal› gündemine uyum sa¤lamak zorunda kald›lar. Avrupa Merkez Bankas› faiz oranlar›n› durgunluk dönemlerinde bile ‘enflasyon
karfl›t›’ düzeylerde tuttu; inatla yerinde duran Ren modelini tüketmek, bu durumu aç›klayabilecek tek mant›k gibi görünüyor. Almanya’da iç talep o zamandan beri durgun, iflsizlik yüksek ve büyüme
oran› çok düflük. 2002 Ocak ay›nda yeni kura geçilmesiyse, yeni bir
düflüfl dalgas›n› beraberinde getirdi.
Fransa ve Hollanda’daki referandumlarla kendini gösteren, ‘neoliberal anlaflma’ hakk›ndaki keskin s›n›f ayr›mlar› iflte bu ba¤lamda
de¤erlendirilmelidir. Hollanda’da, ‹flçi Partili seçmenlerin yüzde 58’i,
kendi partilerinin yönetimine karfl› ç›kt›. E¤itimlerine göre ayr›ld›klar›nda, e¤itim düzeyi ‘düflük’ olanlar›n yüzde 71’iyle, ‘ortalama’ olanlar›n yüzde 64’ünün ‘hay›r’ oyu kullanm›fl olmas›, ‘yüksek’ e¤itimlilerin yüzde 54’lük oran›yla karfl›laflt›r›ld›¤›nda dikkat çekici. Wim
Kok’un ‹flçi Partisi önderli¤indeki hükümetlerle 1990’lar boyunca ve
2002’den beri Balkanende’yle Hollanda, emlâk balonu, hane servetlerinin borsaya dahil olmas› ve sanayi ve kamu sektöründe istihdam›n
azalt›larak bunlar›n yerine düflük ücretli hizmet sektörünün devreye
sokulmas› konular›nda ‹ngiltere’ninkinden daha Anglo-Sakson bir
tutum izledi.13 Sonuç, kazananlarla kaybedenler aras›ndaki kutuplaflman›n keskinleflmesiyle, toplumsal gerginli¤in artmas› oldu. Zengin
Heemstede ve Bloemendaal beldelerinde, Hollanda’daki AB anlaflmas› referandumunun ulusal yüzdeleri tersine dönüyordu: Bu beldelerde seçmenlerin s›ras›yla yüzde 57 ve 61’i, lehte oy kullanm›flt›.
Fransa’da, Sosyalist Parti destekçilerinin yüzde 56’s› ‘hay›r’ oyu
kulland›; t›pk› mavi yakal› çal›flanlar›n yüzde 79’u ve iflsizlerin yüzde 71’i gibi. Marsilya’n›n en fakir mahalleleriyle Nord-Pas de Calais’nin maden bölgelerinde ‘hay›r’ oylar›n›n oran› s›ras›yla yüzde 78
13) Storm ve Naastepad, “The Dutch Distress”, NLR (II) 20.
13
ve 84’e var›yor. Geliri ayda 1,500 Avro’nun alt›ndaki hanelerde halk›n yüzde 66’s› anlaflmaya karfl›yd›. ‘Hay›r’ oyu verenlerin ço¤u, yüzde 52’si, bu kararlar›n›n bafll›ca sebebi olarak ‘Fransa’n›n flu an içinde bulundu¤u ekonomik ve sosyal koflullardan duydu¤u memnuniyetsizli¤i’ gösterdi (Türkiye’nin AB üyeli¤ine karfl› oldu¤u için tercihini bu yönde kullananlar›n oran›ysa yüzde 35’ti).14 ‘Frans›z sosyal
devlet modeli’ sizi yan›ltmas›n. Jospin ve maliye bakanlar› StraussKahn ile Fabius, çok önemli kamu varl›klar›n› özellefltirdiler, en üst
gelir düzeyindekilerin vergi oranlar›yla ticari kesintileri düflürdüler
ve kamu harcamalar›n› k›st›lar.15 Raffarin de ayn› yolda yürüdü. ‹flçi
haklar›n› korumaya yönelik kanunlar› daha güçlü olmas›na karfl›n
Fransa’daki sendikal› iflçi oran› ‹ngiltere’dekinden çok daha düflük;
do¤rudan devlet harcamalar› ve iflgücü verim oranlar›ysa Fransa’da
daha yüksek. En önemlisi, AB’nin izledi¤i ekonomik politikan›n
emek karfl›t› projenin do¤rudan bir sonucu olan iflsizlik oranlar›n›n
artmas›n›n en a¤›r yaralad›¤› kesimler, düflük gelirlilerle gençler oldu. Di¤er yanda, neo-liberalizm Fransa’n›n üst-orta s›n›f›n›n ifline
yaram›fl görünüyor; gayri menkul fiyatlar›n›n tavanlarda gezindi¤i
Paris’teki merkezi arrondissement’larda, ‘evet’ oyu verenlerin oran›
yüzde 66’›yd›. Ayda 4,500 Avro’dan fazla kazananlar›n yüzde 74’ü
lehte oy kullan›rken, Neuilly’de bu oran yüzde 82,5’i buluyordu.
2003’ün Avrupas›
AB’nin genifllemesi, anayasal antlaflman›n varl›k sebebiydi. Bu,
öncelikle Amerikal›lar›n politikas› olarak ortaya ç›kt›ysa da, Almanya ve ‹ngiltere de çabucak bu fikrin koyu taraftar› kesildiler. 1993’te
Komisyon taraf›ndan aç›klanan kat›l›m kriterlerinin ç›tas› düflüktü:
iflleyen bir pazar ekonomisi, yerleflmifl kurumlar ve AB kurallar›na
uyum sa¤layabilme. Hangi ülkelere öncelik verilece¤i konusunda
yönetimlerin birbirleriyle kavga edip durdu¤u 1990’lar›n sonuna
do¤ru, 97 bin sayfal›k AB müktesebat› da bu listeye eklendi. Eski anlaflmalar›n genifllemifl bir AB’ye uyacak flekilde nas›l gözden geçirilece¤i konusunda fikir birli¤i olmay›nca, çekirdek ülkeler 1997’de
Amsterdam’da, entegrasyonu h›zland›rabilecek, güçlendirilmifl iflbirli¤i’ seçene¤ini ortaya att›lar. Genifllemeden sonra oy verme ifl14) “Le Sondage sorti des urnes”, www.ipsos.fr.
15) Sebastian Budgen, “The French Fiasco”, NLR (II) 17, Eylül-Ekim 2002.
14
lemlerinin nas›l yürüyece¤inin belirlenmesiyse, 2000’deki Nice
Konferans›’na b›rak›ld›.
Nice Konferans› yaklafl›rken, en önemli üye ülkelerin her üçü, yani Almanya, Fransa ve ‹ngiltere de bu konudaki görüfllerini aç›klad›lar. 2000 May›s ay›nda Humboldt Üniversitesi’nde bir konuflma yapan Fischer, Avrupa’n›n ulus-devletlerinden oluflan demokratik bir
federasyon, ‘hakiki yasama yetkisi’ne sahip olan ve tüm Avrupa’y›
temsil eden bir parlamento, ulusal meclislerden seçilen vekillerden
oluflan ikinci bir meclis, yürütme yetkisine sahip federal bir hükümet
ve cumhurbaflkan› ile kurucu bir anayasa talep etti. Chirac’›n cevab›
Haziran ay›nda Bundestag’da yapt›¤› konuflmayla geldi: Federal yönetim önerisine karfl› ç›karak, kararlar›n oy ço¤unlu¤una dayand›¤›, yine ulus-devletlerden oluflan daha s›k› bir birlik ça¤r›s›nda bulunan
Chirac, yeni bir anayasa talebiniyse destekledi. Bu anayasan›n tasla¤›, t›pk› o s›rada AB için bir temel haklar beyannamesi haz›rlayan kurula benzer bir Konvansiyon taraf›ndan haz›rlanabilirdi (bu teklif ayn› zamanda, Jacques Santer baflkanl›¤›ndaki Komisyon’un tamam›n›n
yolsuzluk iddialar› gölgesinde 1999’da istifa etmesiyle lekelenen
Brüksel’in imaj›na çeki düzen vermek amac›n› da tafl›yordu). Bu tart›flmaya en az rakiplerininki kadar anlaml› bir podyumdan kat›lma
peflinde olan Blair’in müdahalesi, Varflova Borsa’s›nda gerçekleflti. ‹ngiltere’ye göre, anayasal bir tart›flman›n fiilen bir anayasan›n yaz›l›m›yla sonuçlanmas›na gerek yoktu; di¤er anlaflmalardan oluflan genel
bir anlaflma da ifli görebilirdi. En önemlisi, veto hakk› bulunan Avrupa Konseyi, AB’nin siyasal gelece¤ine yön vermeye devam etmeliydi.
2000 Aral›k ay›nda gerçekleflen Nice Konferans›’nda 25 ülkeli AB’nin
a¤›rl›kl› oy oranlar› üzerinde anlaflmaya var›ld› ve ‘Avrupa’n›n anayasas›n› oluflturacak’ nihai antlaflman›n 2004 y›l› sonuna dek haz›r olmas›na karar verildi. O zamana dek her üç Balt›k cumhuriyetine ilaveten Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya,
Malta ve K›br›s da birli¤e kat›lm›fl olacakt›.
H›z›n› ufak devletlerin baflbakanlar›n›n ihtiraslar›ndan alan Avrupa’n›n Gelece¤i Konvansiyonu, fiubat 2002’de Brüksel’deki AB
Parlamento binas›nda topland›. Ancak t›pk› Körfez ve Balkanlar’daki savafllar›n, Maastricht müzakerelerinin arka plan›n› oluflturmufl olmas› gibi, flimdi de Giscard d’Estaing ve meslektafllar›n›n
tart›flmalar›, Afganistan ve Irak’taki bombard›man ve iflgalin gölgesinde gerçeklefliyordu. Bir yandan Genç ve Sivil Toplum, Konvan15
siyon’a yaz›l› ifadelerini teslim ederken, di¤er yanda Guernica’n›n
üstü örtülmeye çal›fl›l›yor, K‹S (kitle imha silahlar›) mitolojisi üretiliyor ve Akdeniz’de bir savafl filosu toplan›yordu.16 Londra’da 1
milyondan fazla, Madrid’de 2 milyon, Roma’daysa 3 milyon kifli
Irak’›n iflgalini protesto için yürüyüfllere kat›l›rken ‹spanya’dan
Aznar, ‹talya’dan Berlusconi, Portekiz’den Barroso, ‹ngiltere’den
Blair, Danimarka’dan Rasmussen, Macaristan’dan Medgyessy, Polonya’dan Miller ve Çek Cumhuriyeti’nden Havel, Wall Street Journal’de yay›nlanan ortak bir bildiriyle savafl› desteklediklerini bildirmekten geri durmad›lar.
Jürgen Habermas ve Jacques Derrida’n›n ‘çekirdek Avrupa’ için
yapt›klar› ortak ça¤r› da bu vesileyle kaleme al›nm›flt›.17 Savafl makinesinin ‘ahlâki aç›dan tiksindirici’ haz›rlan›fl›n› ve so¤ukkanl›l›kla ölüm ve -‘kimbilir hangi mahalleler, hastaneler, kaç ev, müze, pazaryeri?’- y›k›ma yol açacak planlar yapabilen ‘uygar barbarl›¤›’ hat›rlatan her iki felsefeci de, ‘savafl›n, Avrupal›lar›n ortak d›fl politikalar›n›n iflas etti¤inin fark›na varmas›n› sa¤lad›¤›’n› izah ediyordu.
Yazarlara göre, ABD iflgalinin meflruiyetinin bütün dünyada tart›fl›lmas›, ‘Anglo-Amerikan ülkeler’, orta ve do¤u Avrupal› ülkeler ve
‘Eski Avrupa’ aras›ndaki fay hatlar›n› iyice germiflti. AB’nin parçalanmamas› için yap›lmas› gereken, insanca de¤erlere ba¤l› çekirdek
ülkelerin, Amsterdam’da kararlaflt›r›lan ‘güçlendirilmifl iflbirli¤i’
mekanizmalar›n› kullanarak yeniden AB’nin lokomotifli¤ini üstlenip, uluslararas› hukuk normlar›na dayal› bir Avrupa d›fl politikas›
gelifltirmeleriydi.
‹flin asl›, bu çekirdek ülkeler kartlar›n› çoktan açm›fllard›. Onlar›n nezaretinde gerçekleflen geniflleme (yeni ülkelerin kat›l›m› 2002
Ekim’inde, BMGK’nin 1441 say›l› karar›ndan* bir ay önce, resmen
onaylanm›flt›) AB içindeki kuvvetler dengesini kökten de¤ifltirmiflti
bile. De Villepin’in protestolar› Güvenlik Konseyi’nin duvarlar›nda
yank›lan›rken, Washington’daki Frans›z büyükelçisi Amerikal›lara
ikinci bir BM karar›na gerek kalmayaca¤›n› f›s›ldayarak, Chirac’›n
Frans›z hava sahas›n› ABD bombard›man uçaklar›na açma teklifini
16) Retort’un kitab› (Afflicted Powers, Londra, 2005) dönemin en iyi anlat›ld›¤› metinlerden biridir.
17) Jürgen Habermas ve Jacques Derrida, “February 15, or, What Binds Europeans Together: Plea for a Common Foreign Policy, Beginning in Core Europe”, in Levy vd., ed,
Old Europe, New Europe, Core Europe, Londra, 2005.
*) Birleflmifl Milletler Güvenlik Konseyi’nin Irak’›n iflgalini meflrulaflt›ran karar›. (ç.n.)
16
iletiyordu.18 ‹lkbahara gelindi¤inde, tam da Tousaint L’ouverture’ün
Haiti’nin ba¤›ms›zl›¤›n› ilan ediflinin yüzüncü y›ldönümünde, Chirac ve De Villepin, Port-au-Prince’in iflgaline kat›larak Bush ve Powell’la ortakl›klar›n› pekifltirdiler. Brüksel’deki Konvansiyon’da, bar›fl›n sa¤lanmas›n›n Avrupa’n›n Bir Numaral› hedefi oldu¤u ilan edilirken, Schroeder Almanya’y›, NATO iflgalindeki -ve her taraf› Amerikan iflkencehaneleriyle dolu olan- Afganistan’›n ikinci en büyük
askeri gücü haline getirmeye haz›rlan›yordu.
Blair ve Chirac
Avrupa’n›n Gelece¤i Konvansiyonu’nda tasla¤› haz›rlama ifli yine
Londra’ya emanet edildi. Konvansiyon Sekreteryas›’n› yöneten eski
D›fliflleri Bakan› John Kerr, anayasal anlaflman›n birçok nüshas›n› art
arda kaleme ald›.19 Beklendi¤i gibi, daha 2003’ün Kas›m ay›nda ‹ngiliz bas›n›, ortaya ç›kan metnin neredeyse hiçbir fleyi de¤ifltirmedi¤ini aç›kl›yordu: Avrupa Konseyi yönetimine devam ediyor; vergi,
sosyal sigorta politikas› ve d›fl politikada veto hakk› korunuyor; savunma konular›n›n gündeme gelebilece¤i bölgeler ‘güçlendirilmifl
iflbirli¤i’nden faydalanam›yor; hatta beyannamenin temelindeki
maddelerden olmas›na karfl›n, grev hakk› ancak ‘ulusal kanunlara
uygun oldu¤u ölçüde’ tan›n›yordu.
Bu arada AB’ye kat›l›m anlaflmas›n›n ayr›nt›lar›na baflka bir yerde
karar verildi. Yeni üye ülkelere ikinci s›n›f statüsü veriliyordu: Ortak
Tar›m Politikas› alt›nda yap›lan do¤rudan ödemelerde bu ülkelerin
alaca¤› yard›m, Bat› ülkelerinin ald›¤›n›n yüzde 25’i kadard›; eme¤in
serbest dolafl›m›na s›n›rlamalar getirilmifl ve Yap›sal Destek Fonlar›’ndan yeni ülkelere yap›lan ödemeler Yunanistan, ‹spanya, Portekiz
ve ‹rlanda’ya verilen rakamlar›n yar›s›ndan az tutulmufltu. ‹spanya ve
Polonya’n›n Nice’te kopard›klar› paydan vazgeçmemeleri, Atocha ‹stasyonu’nda bombalar›n patlamas›yla Aznar’›n bu durumdan faydalanmaya çal›flmas›, Zapatero’nun Sosyalist hükümetini 2004 Mart’›ndaki seçimlerle aniden iflbafl›na getirene dek, a¤›rl›kl› oy oranlar›yla
18) Türk parlamentosunun, Irak’a yönelik bir kara harekât› için Pentagon’dan gelen istekleri reddetmesi, iflgalin gidiflat›n› çok daha fazla etkiledi.
19) Peter Norman, The Accidental Constitution, 2. bas›m, Brüksel 2005, s. 32-33. Tek Avrupa Senedi’nin tasla¤›n› Thatcher’›n çömezi Arthur Cockfield, 1993 Kopenhag AB Kat›l›m Kriterleri’ninkiniyse Leon Brittan haz›rlam›flt›.
17
ilgili tart›flmalar› tümüyle ç›kmaza sokmufltu. ‹spanya’n›n oy miktar›n› azaltmay› önermek, Zapatero’nun ilk icraat› oldu.
‹flte tam bu noktada, ‹ngiliz bulvar gazetelerince topa tutulan Blair, anayasal anlaflmay› (2005’teki ‹ngiltere genel seçimlerinden sonra) referanduma sunaca¤›n› aç›klad› ve Chirac da 2002’de verdi¤i sözü tutmay› kararlaflt›rd›. Maastricht anlaflmas›, AB meseleleriyle ilgili Fransa’da gerçeklefltirilen son referandumdan k›l pay› s›yr›lm›flt›.
Ancak o s›rada Séguin’in bafl›n› çekti¤i De Gaulle’cü Sa¤ antlaflmaya
fliddetle karfl› ç›kt›¤›ndan yönetici s›n›f› bölünmüfl durumdayd›. Oysa bu sefer herkes, Giscard’›n Brüksel’den eve getirdi¤i Anglo-Frans›z çorban›n etraf›nda birleflmifle benziyordu. ‹lk anket sonuçlar›
olumluydu. Chirac’›n hesaplar› sa¤lam görünüyordu.
Oysa Maastricht oylamaya sunulal› on y›l olmufl, bu arada bu anlaflmayla ilgili her fleye, ya da farkl› hükümetlerin pefl pefle bu anlaflma ad›na ülkelerinde uygulad›klar› tüm politikalara karfl› halk›n
nefreti öyle derinleflmiflti ki, art›k SP (Sosyalist Parti) yönetiminin
konformist neferleri bile hizada tutulam›yordu. As›l derdi parti içindeki en önemli rakibini saf d›fl› b›rakmak olan Fabius, tabandan gelecek deste¤i sezer sezmez bir isyan bafllatt›; sayg›nlar›n fikir birli¤i
sona ermiflti. Gerek boyutlar›, gerek yarat›c›l›¤› aç›s›ndan ola¤anüstü bir seferberlik örne¤i sergileyen ATTAC ve müteffiklerine art›k
yaln›zca ifli bitirmek kal›yordu.
‹çimizdeki Barbarlar
Medyan›n Fransa ve Hollanda’daki referandumlara gösterdi¤i tepki, bir kez daha flafl›rt›c› derecede teksesliydi. ‘Hay›r’ oyu verenler
ak›ls›z, hatta neredeyse patolojik bir davran›fl sergilemifllerdi –Libération’a göre bu, ‘ac›, korku, yeis ve öfke’ dolu bir seçimdi. Le Monde’a
bak›l›rsa, oylaman›n sonucu ‘derin bir gerileme’nin, New York Times’a göreyse ‘bir kimlik bunal›m›’n›n iflaretiydi. Guardian’da Fransa’n›n ‘derinden bölünmüfl, rahats›z, korku dolu ve flüpheci ... ac›
içinde ve mutsuz’ oldu¤u yaz›yordu. Timothy Garton Ash de bu ‘hay›r’›n, ‘göçmenlerden ve de¤iflimden korkan korkaklar›n hay›r›’ oldu¤u fikrindeydi. Anlaflmaya karfl› ç›kanlar›n ço¤unu, Sosyalistleri destekleyen merkez sol seçmenlerin oluflturdu¤u apaç›kken, aleyhte oy
kullananlar ‘milliyetçilik, yabanc› düflmanl›¤› ve dogmac›l›k’ (Le
Monde) ya da ‘ak›l almaz boyutta bir yabanc› düflmanl›¤›’yla hareket
18
etmekle suçland›lar; sonuç, ‘Fransa Frans›zlar›nd›r’ anlam›na geliyordu (Guardian). Bu seçmenlerin tavr› ‘çocukça’, hatta ‘geliflme bozuklu¤u’ iflareti olarak de¤erlendirildi. Guardian yazarlar›ndan birine göre bu, ‘Peter Pan siyaseti’ne denkti. “Foucault yaflasayd›, bilgi ile iktidar aras›nda burada ortaya ç›kan karfl›l›kl› iliflki üzerine söyleyecek
bir çift sözü olurdu,” diyor Alain Badiou: “Evet oyu, ayd›nlanm›fl düflüncenin (gazeteciler dahil her türden uzman›n) seçimiydi, hay›r
oyuysa cahillerin. Chirac’›n referanduma gitme karar›n› elefltirenler
de ayn› mant›¤a baflvuruyorlard›: Avrupa’n›n kaderi gibi önemli konularda karar verme yetkisi, cahillerden oluflan bir kitleye emanet
edilemezdi.” Bu ba¤lamda ‘hay›r’ oyu kullananlara, ister soldan ister
sa¤dan olsunlar, ‘barbar’ damgas› vurulmas› kaç›n›lmazd›.20
‹ngiliz ve Amerikal› yorumculara göre, hata Chirac ve Frans›z siyasetinin di¤er liderlerindeydi. Sorun yaln›zca ekonomik reformlar›n gecikmeli olarak uygulanmas› de¤ildi; aylakl›k konusunda Berlusconi’ye rakip olacak halleri yoktu zaten. Kilit nokta, seçmenlere
anayasal anlaflman›n bir alternatifi bulunmad›¤› fikrini afl›lamay› baflaramam›fl olmalar›yd›. Daha so¤ukkanl› liberallere göreyse, bu durumun hayra yorulacak taraflar› da vard›. Frans›z Merkez Solu bir
krizin içindeydi: Kendi seçmenlerinin, SP liderlerinin ço¤una s›rt
çevirmesi yetmezmifl gibi, François Hollande’la Dominique StraussKahn 4 Haziran’da Fabius ve yandafllar›n› yönetim kurulundan ihraç
ederek parti içindeki bölünmeyi derinlefltirdiler. Merkez Sa¤’daki
UMP’nin içine girdi¤i bunal›m da en az SP’ninki kadar ciddiydi. Ancak e¤er Washington’›n gözde aday› Nicolas Sarkozy, son nefesini
vermek üzere olan Chirac-De Villepin hükümetinden s›yr›labilirse
ve Almanya’da Schroeder, yapt›¤› tüm reformlara ra¤men H›ristiyan
Demokratlar taraf›ndan saf d›fl› b›rak›l›rsa, 2007’ye gelindi¤inde Avrupa liderli¤i Paris, Londra ve Berlin’de daha sad›k, Amerikan yanl›s› bir üçlüyle karfl›m›za ç›kabilir.
Merkel ya da Sarkozy yönetimlerinin ne kadar güvenilir oldu¤unu zaman gösterecek. Sosyal Demokratlar›n 2005 May›s’›nda Kuzey
Ren-Westphalia seçimlerini kaybetmesinde H›ristiyan Demokratlara
kayan oylar kadar, Schroeder’in kurumsal vergileri düflürmesi ve iflsizlik sigortalar›n› azaltmas›na k›zan sosyal-demokrat seçmenlerin
att›¤› bofl oylar›n da pay› vard›. Merkel’in Atlantik ideolojisine olan
20) Alain Badiou, 18 May›s 2005, internette dolaflan bas›lmam›fl metin.
19
ba¤l›l›¤› daha fazla, ancak parti içindeki blo¤unun Ren modelinin temelini oluflturan orta boy Alman flirketleriyle yak›n ba¤lar› var.
2007’deki seçimleri kazansa bile, Sarkozy’nin, Frans›z seçmenlerin
yirmi y›ld›r iktidara gelen ve piyasada serbestleflmeyle özellefltirmelere devam eden her hükümeti bir dönem sonunda kap› d›flar› etti¤i
gerçe¤iyle er geç yüzleflmesi gerekecek. 2005 May›s’›, bir nesil Frans›z›n daha kafelerde, sokaklarda ve amfilerde siyasal bir e¤itimden
geçmesine vesile oldu. Barbarlar› surlardan d›flar› atmak pek o kadar
´ ´
da kolay olmayacak. Slavoj Zizek’in
de iflaret etti¤i gibi, “Bafl edilmesi gereken as›l korku,”
bu Hay›r’›n, Avrupa’n›n yeni siyasal seçkinlerinde yaratt›¤› korkudur. Yani, halk›n art›k kendilerine sunulan ‘post-siyasal’ vizyonu
kolay kolay yutmamas›n›n bu elit kesime verdi¤i korku. Geriye kalan herkes içinse, bu Hay›r, bir umudun ifadesi ve habercisidir. Bu
umut, siyasal eylemlerin ve siyasete kat›l›m›n yeniden mümkün olmas› umududur... Bu Hay›r, olumlu bir seçimin ifadesiydi: Yani, seçebilmeyi seçmenin ifadesi; yeni seçkinlerin, bizi onlar›n uzmanl›klar›na boyun e¤mek ile ‘ak›ls›zca’ çocukluk ediyor olmak aras›nda
bir seçim yapmaya zorlad›klar› flantaj›n reddedilmesiydi.21
Duraksayan Hegemonya
‘Avrupa Anayasas›’n›n ömrünün böylesine k›sa olmas›ndan ne gibi dersler ç›karmal›y›z? Öncelikle AB’nin -ya da çekirdek ülkelerinABD’ye alternatif oluflturacak ba¤›ms›z ve daha insanc›l bir güç olarak dünya sahnesine ç›kma hayalini flimdilik bir kenara b›rakmal›y›z. Avrupa’n›n böyle bir konumu hemen elde etmesi, ancak So¤uk
Savafl sonras›ndakiyle k›yaslanabilecek kadar büyük bir de¤iflimle
mümkün olabilir. Thatcher politikalar›n› and›ran Tek Avrupa Senedi’nden itibaren, Avrupal› seçkinler AB’nin yasama ve yürütme gücünü, savafltan sonra benimsenen sosyal-demokrat gelene¤in içini
boflaltmakta kulland›lar: Kamu kurulufllar› piyasaya teslim edildi, iflgücü esneklefltirildi ve ulusal ekonomiler küresel finans kapitale
aç›ld›. Bu arada, bu seçkinlerin ‘Avrupas›’, toplumsal özelli¤ini yitirmifl, içi bofl bir gemiye döndü.
´ ´ “The constitution is dead. Long live proper politics”, Guardian, 4 Haziran
21) Zizek,
2005.
20
Bunun sonucu da Amerika’n›n küresel liderli¤ini, Washington’›n
belirledi¤i kurallarla kabul etmek oldu. AB’nin geliflim süreci 1989’dan
beri a¤›rl›kl› olarak Anglo-Amerikan reçetelerine uyarak gerçekleflti.
Liberalleflme ve geniflleme, özellikle Brüksel’deki Amerikan büyük flirketlerinin lobisine gösterilen ihtimam ve kendi vatandafllar›n›n arzular›n› görmezden gelme konusundaki ac›mas›zl›¤›yla dikkat çeken, darmada¤›n›k, omurgas›z bir varl›k ortaya ç›kard›. Son on befl y›lda ortaya ç›kan ‘çok vitesli’ AB’nin kendisi -yani, Avrosahan›n 12 ülkesi, 19
NATO devleti ve 2004’te kat›lan devletlerin farkl› statüleri- Avrupa’n›n
entegrasyonunun baflar›s›zl›¤a u¤rad›¤›n›n kan›t›d›r. Bu durum ayn›
zamanda ABD’ye genifl bir koalisyon araçlar› havuzu da sa¤lamakta.
‹ngiltere, Fransa ve Almanya’dan oluflan AB 3’lüsü flu s›ralarda ‹ran’›,
inatla korumay› sürdürdükleri ‹srail’in nükleer cephaneli¤iyle k›yasland›¤›nda çocuk oyunca¤› gibi duran bir programdan vazgeçirmek
için her yola baflvurmaya haz›r görünüyorlar.
Ticari mücadele söz konusu oldu¤unda, AB’nin, Amerikan jumbo
jetlerinden ya da Çin yap›m› tiflörtlerden yedi¤i her darbeye cevap verecek gücü olabilir. Ancak ifl jeopolitik güce geldi¤inde, So¤uk Savafl
sonras› dönemde Avrupa’n›n, ABD’nin kendi hegemonya sisteminde
ona biçti¤i ikincil role hapsoldu¤u apaç›k. Avrupa’n›n bu alandaki ifllevlerinden biri de, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, do¤u Avrupa’da ve
Anadolu’da, ço¤u ABD’nin sebep oldu¤u askeri facialar ertesinde, pefl
pefle temizlik ve rejim-yaratma hizmetine girmek oldu. Bu harekâtlarda ço¤unlukla temsile dayal› yap›lar atlanarak önemli bakanl›klara kilit dan›flmanlar yerlefltiriliyor ve seçimle belirlenen yerel ve kamusal yönetimlerin yerini, d›fl kaynakl› fonlarla ayakta duran STK’lar
al›yor. Son on y›lda, ‘AB’nin en do¤al hakk›’ olan bu toplumsal mühendislik uygulamas›n›n -emekçi s›n›flar› ehlilefltirmek, elitleri e¤itmek, pazarlar› Amerikan ve Avrupa sermayesine açmak- Avrupa s›n›rlar›n› bir yara band› gibi sarmaya çal›flmas›na, Robert Cooper’›n
deyimiyle bir ‘komflular emperyalizmi’ne’ tan›kl›k ettik.22 Bu süreçte,
sonras›nda AB üyeli¤inin elde edilece¤i umudu, örne¤in Türk iflçilerin emeklilik yafl›n›n yükseltilmesini kabul etmelerinde ya da Lehlerin ikramiyelerinden vazgeçmelerinde kilit rol oynad›.
AB hegemonyas›n›n anavatan›nda yaflad›¤› bu duraksama, bu kuruluflun serbest pazar e¤itim tak›m› rolünün zay›flamas›na öncülük
22) Robert Cooper, “The Next Empire”, Prospect, Ekim 2001.
21
edebilir mi? Baflö¤retmenlerden biri, Avro-referandumlar›n›n sonuçlar›n›n Belgrad’da kutland›¤›n› ve S›rplar›n, art›k ‘Avrupa’n›n her
talebini koyun gibi yerine getirme’ye gerek kalmad›¤›n› düflünüyor
olduklar›n› kayg›yla dile getirdi.23 Fransa ve Hollanda halklar›n›n
anayasal anlaflmay› reddettikleri dönem, tam da benzer bir metnin
iflgal alt›ndaki Irak’a uyarlanmas›na kat›lmak üzere hareket eden AB
heyetinin Ba¤dat’a var›fl›na denk geldi. Bu belgenin de, t›pk› Brüksel’de haz›rlanan belge gibi, ard›ndaki askeri güçlerle birlikte Irakl›lar taraf›ndan geri gönderilmesini umuyoruz.
AB anlaflmas›n›n halk taraf›ndan reddedilmesi, Brüksel kaynakl›
genel siyasal narkozun tükenme ihtimalini gündeme getiriyor. Toplumsal disiplini sa¤layan bir kuvvet olarak AB, pazarlaflma, yeniden
yap›lanmalar ve savafllarla harcad›¤› Delors döneminin ideolojik sermayesini tüketti. Toplumsal geliflim fikrine dayal› teleoloji art›k yok
oldu; bir alternatif olmad›ktan sonra, daha güzel bir gelecekten nas›l söz edilebilir? Sözde kitle iletiflim, tüketim ve hissizlik, bu bofllu¤u dolduracakt›. “Cep telefonlar›n›z› ve ucuz uçak biletlerini AB’ye
borçlusunuz”, diyordu Sarkozy, May›s’ta, ço¤u gençlerden oluflan
Frans›z dinleyicilerine seslenirken. Kendisine verilen ‘hay›r’ cevab›,
Tangentopoli krizi s›ras›nda birer birer görevlerinden istifa eden
‹talyan politikac›lar›na f›rlat›lan paralar› and›r›yor.
Ancak bu isyan›n boyutlar›n› abartmamal›y›z. ‹ngiltere, Polonya,
‹rlanda ve Danimarka’da seçmenler, kendi ülkelerindeki referandumlar›n iptal edilmesine uysalca raz› oldular. Oysa Avrupal› seçmenlerle neo-liberal seçkinler aras›ndaki uçurum bugün her zamankinden daha derin; 2005 May›s’›nda Blair, ‹ngiliz seçmenlerin yaln›z
yüzde 21’inin deste¤ini alabildi. Öncelikle AB yönetiminin ‘ekonomik ve toplumsal’ unsurlar›na yönelen bu ‘hay›r’ oyu, Sol’daki temsil krizini bir kez daha gözler önüne serdi; ‹flçi ve Sosyalist Parti liderleri seçmenlerinin ço¤una karfl› ç›k›nca, meydan marjinal güçlere kal›yor. Bu durum, neo-liberal projenin alternatifi olabilecek genel bir program›n oluflturulmas› aç›s›ndan daha ne kadar çok yol katedilmesi gerekti¤ini de gözler önüne seriyor. 2005 yaz›nda çakan
bu flimflek, bir an için olsun her yeri ayd›nlatarak, ufukta bu büyük
bofllu¤un doldurulabilece¤i bir gelece¤i hayal etmemizi sa¤lad›.
(Türkçesi: Batu Boran)
23) Carl Bildt, “Europe must keep its ‘soft power’”, Financial Times, 1 Haziran 2005.
22