önsöz - Mustafa ÖSELMİŞ

Transkript

önsöz - Mustafa ÖSELMİŞ
www.mustafaoselmis.com.tr
www.mustafaoselmis.com.tr
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 2
Mustafa ÖSELMİŞ
Kitap Ġçeriği
ÖNSÖZ
I. BÖLÜM: ÇOCUKLARIMIZI NASIL YETĠġTĠRELĠM
A-NİKAH ÖNCESİ
B-ÇOCUKLAR BĠZĠM ĠÇĠN ĠMTĠHANDIR
C-DOĞUMDAN ÖNCE
D-DOĞUM SONRASI
1-ĠYĠ BĠR ĠSĠM KOYMAK
2-ANNE ÇOCUĞUNA SÜT EMZĠRMELĠDĠR
3-ANNE BABAYA DÜġEN GÖREV
4-TERBĠYE NE ZAMAN BAġLAR?
5-SEVGĠ ĠLE ġEFKAT ĠLE MUAMELE
6-ÇOCUK OYUN ĠLĠġKĠSĠ
7-KIZ ERKEK AYRIMI
8-KÖTÜ ÇEVRE VE KÖTÜ ARKADAġIN ETKĠSĠ
9-CĠNSĠ GELĠġĠM VE CĠNSEL TACĠZDEN KORUMA YOLLARI
10-AHLAK DEĞĠġĠR MĠ?
E-DĠN EĞĠTĠMĠ
F-ÇOCUĞUN ANA BABASI ÜZERĠNDE HAKKI VARDIR
G-DAYAK KONUSU
H-ÇOCUKLARIN KORUNMASI
Ġ-ANA BABALARA BĠR KAÇ ÖĞÜT
J-ÇOCUK NASIL KÖTÜ HUYLU OLUR?
K-YAPILMAMASI GEREKEN HATALAR
L-EĞĠTĠMDE METOD NE OLMALIDIR?
M-EĞĠTĠMDE METODUN TEMEL ĠLKELERĠ
SONUÇ:
II. BÖLÜM: NASIL BĠR GENÇLĠK
A-GENÇLĠK NE DURUMDA
B-GENÇLĠK NE ĠSTĠYOR NELERE ÖZENĠYOR
C-GENÇLĠK YOZLAġMA YOLUNDA
D-BATAKLIKLAR GENÇLERĠ YUTUYOR
E-DĠN LÜZUMSUZ ADDEDĠLĠYOR
F-GENÇLERĠ BUNALIMA ĠTEN NEDENLER
G-CĠNSELLĠK PROBLEMĠ
H-GENÇLĠK PROBLEMĠ
Ġ-GENÇLERĠ BEKLEYEN TEHLĠKELER
J-BĠZE DÜġEN NEDĠR?
K-GENÇLER ĠLGĠ ĠSTĠYOR
L-GENÇLERĠ NASIL YETĠġTĠRELĠM
M-TERBĠYEDE METOD NE OLMALI?
N-ÇARE NE? NEYĠ NASIL YAPALIM?
SONUÇ:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 3
Mustafa ÖSELMİŞ
III. BÖLÜM: DOST VE ARKADAġ SEÇĠMĠ
A-ARKADAġIN ÖNEMĠ NEDĠR?
B-ARKADAġ SEÇĠMĠ NASIL OLMALIDIR?
C-ARKADAġIN ETKĠSĠ
D-KÖTÜLERDEN UZAK DURMAK
E – KUSURSUZ ARKADAġ BULMAK MÜMKÜN MÜ?
F-ĠYĠLERLE BERABER OLMAK
G-KĠġĠ SEVDĠĞĠ ĠLE BERABERDĠR
SONUÇ
IV. BÖLÜM: MÜZĠK VE EĞLENCE
A-MÜZĠK VE ĠNSAN
B-MÜZĠKLE TEDAVĠ
C-ĠSLAM VE MÜZĠK
D-MÜZĠK RUHUN GIDASI MIDIR?
E-GERÇEK MÜZĠK
F-ZARARLI EĞLENCE VE MÜZĠK
G-POP MÜZĠK – YOZ MÜZĠK
H-MEZHEPLERE GÖRE ĠSLAM’DA MÜZĠK
V. BÖLÜM: AZAR AZAR ÖLÜMÜN ADI SĠGARA
A-TÜTÜNÜN TARĠHÇESĠ
B-SĠGARAYA NASIL BAġLANIYOR?
C-SĠGARA DÜġMANDIR
D-SĠGARADAN ĠÇMEYEN DE ZARAR GÖRÜR
E-KĠMLER ĠÇĠYOR?
F-ANNEYE BABAYA DÜġEN GÖREV
G-SĠGARA EN ÇOK ÇOCUKLARA VE KADINLARA ZARAR VERĠR
G-ZARARSIZ SĠGARA VAR MI?
H-SĠGARA ĠMHA SĠLAHIDIR
Ġ-SĠGARANIN ZARARLARI
J-YEġĠLAY’IN SĠGARA RAPORU ADLI KĠTABINDAN ALINTILAR
K-SĠGARADAN VÜCUDA YĠRMĠ KÖTÜLÜK
L-ÇEġĠTLĠ GAZETE HABER BAġLIKLARI
M-DĠN NE DĠYOR?
N-SĠGARA PARASI HAYRA GĠTMELĠDĠR
O-SĠGARA NASIL BIRAKILIR?
SONUÇ
VI. BÖLÜM: ALKOL BELASI
A-ĠÇKĠ KÖTÜLÜKLERĠN ANASIDIR
B-HER GEÇEN GÜN YAYILIYOR
C-ALKOL VE GENÇLĠK
D-NASIL BAġLANIYOR?
E-ALKOL AĠLE DÜġMANIDIR.
F-NEDEN BAġEDĠLEMĠYOR?
G-DEVLETĠN GÖREVĠ
H-ALKOL HELAK SEBEBĠDĠR
I-AHLAK ĠÇKĠ ĠLE GERĠLER
Ġ-AZ OLUNCA ZARAR VERMEZ MĠ?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 4
Mustafa ÖSELMİŞ
J-ALKOLÜN BAZI ZARARLARI
K-ALKOL DERT MĠ DEVA MI?
L-ALKOLLÜ YĠYECEK VE ĠÇECEKLER
M. ĠSLAM VE ALKOL
N. ALKOLĠZM ĠNANÇLA ÖNLENĠR
VII. BÖLÜM: ĠNSANLARI BEYĠNLERĠ UYUġTURAN UYUġTURUCU
A-UYUġTURUCU FELAKETTĠR
B-UYUġTURUCUNUN YAPTIĞI TAHRĠBAT
C-NĠÇĠN BAġLANIYOR
D-NASIL YAYILIYOR
E-HEDEF TOPLUMUN UYUġTURULARAK ĠMHASIDIR.
F-UYUġTURUCU BAĞIMLILIĞI
G-GENÇLĠK KĠME TESLĠM
H-ĠNANCIN ÖNEMĠ
Ġ-UYUġTURUCU ĠLE MÜCADELE
J-UYUġTURUCU ÇEġĠTLERĠ
K-ÇARE NEDĠR?
VIII. BÖLÜM: ġER KUTUSU TELEVĠZYON
A-GAZETE VE DERGĠLER NĠÇĠN ÇIKAR?
B-YAYIN BASIN ORGANLARI YIKIM YAPIYOR
C-YAYIN HÜRRĠYETĠ SINIRSIZ MI?
D-YAYIN – BASIN KĠRLĠ OLMAMALIDIR
E-TEPKĠ GÖSTERMEK
F-YÜZAKI BASIN – YAYIN
G-MÜSTEHCEN YAYINLAR
H-TV AĠLE YUVALARI YIKIYOR
Ġ-TV YABANCI NESĠL YETĠġTĠRĠYOR
J-TV EĞĠTĠCĠ OLMALIDIR
K-TV’YE ESĠR MĠYĠZ?
IX. BÖLÜM: ASRIN BELASI KARA ÖLÜM AIDS
A-AIDS NEDĠR?
B-BULAġMASI
C-AIDS TEġVĠK EDĠLĠYOR
D-AIDS HIZLA YAYILIYOR
E–ÇARE NE ?
F–FUHUġ TURĠZMĠNE DĠKKAT
G–BĠLGĠLENDĠRMEK
H–YANLIġ ARKADAġ
Ġ-CĠNSEL ÖZGÜRLÜK TUZAKTIR
J-AIDS TEHDĠT EDĠYOR
K-BU GĠDĠġĠN SONU ALLAH KORUSUN HELAK OLMAKTIR.
X. BÖLÜM: HAYATI SÖNDÜREN KUMAR
A -ĠSLAM’DA EĞLENCENĠN YERĠ VE ÖLÇÜSÜ
B – KUMAR SOSYAL FELAKETTĠR
C- KUMAR DĠNEN YASAKTIR
D–KUMAR SAYILAN OYUNLAR NELERDĠR ?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 5
Mustafa ÖSELMİŞ
E–TAVLA OYUNU
F–SATRANÇ OYUNU
G-OKEY, TAġ, KAĞIT VE BUNA BENZER OYUNLAR VE LADES OYUNU
H-ATARĠ OYUNU
Ġ-ĠNTERNET
J-PĠYANGO
K-LOTO-TOTO
L-BĠLARDO
M-BORSA
N-GÜREġ KUMAR MIDIR?
O-GAZETELERĠN KUPON KARġILIĞI VERDĠĞĠ ġEYLER
Ö-SĠGORTA
P-OYUN OYNANAN KAHVEHANEYE GĠDĠLĠR MĠ, ORADA YENĠLĠR ĠÇĠLĠR MĠ?
SONUÇ
XI. BÖLÜM: ĠNTĠHAR VE SEBEPLERĠ
A – ĠNTĠHAR NEDĠR ?
B-ĠNSAN KUTSAL BĠR VARLIKTIR
C-ĠNTĠHAR SUÇTUR
D-ĠNANÇ BOġLUĞU ĠNTĠHAR NEDENĠDĠR
E-MEDYA ĠNTĠHARI TIRMANDIRIYOR
F-ĠNTĠHAR OLAYLARININ SEBEPLERĠ
G-ÇOCUKLARIMIZ NEDEN ĠNTĠHAR EDĠYOR?
H-ĠNTĠHAR EDENĠN CENAZE NAMAZI KILINIR MI?
Ġ-KĠMLER ĠNTĠHARA MEYLEDĠYOR?
J-ĠNTĠHAR KURTULUġ YOLU MUDUR?
K-YAġLI, ACI ÇEKEN BĠRĠNĠN ÖLDÜRÜLMESĠ ĠNSANĠ GÖREV MĠDĠR?
L-HATA ĠLE BĠRĠNĠN ÖLÜMÜNE SEBEP OLAN NE YARAR? KATĠL OLUR MU?
M-TEDBĠRSĠZLĠĞĠN SONU ĠNTĠHAR OLUR MU?
ÇÖZÜM NE?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 6
Mustafa ÖSELMİŞ
ÖNSÖZ
Bilindiği gibi son yıllarda insanımız bilhassa çocuklarımız ve gençlerimiz
kendisini ahtapot gibi saran tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadır.
Çocuklarımız ve gençlerimiz maneviyatsızlık nedeniyle su verilmesi ihmal
edilmiş baygın çiçekler gibidir.
Düşman her zamankinden daha şiddetli ve daha acımasız bir şekilde saldırı
planlarını uygulamaktadır.
Bu durumda biz ne yapıyoruz?
Belki sadece seyrediyoruz. Kınıyoruz, ayıplıyoruz. Ama elden geleni yapmıyor
ve çare aramıyoruz. Kendi eserimizi görmek istemiyoruz, anlamak istemiyoruz. İşimiz
çok yavrularımıza ayıracak vaktimiz yok. Mal, para, şöhret daha kıymetli…
Evlatlarımızı kendi hallerine bırakıyoruz. O zayıf, o tecrübesiz karşı koyamıyor,
tehlikeyi sezemiyor. Bilakis tehlikeler ona cazip geliyor, normal gösteriliyor. Sanki
genç öyle olmak zorundaymış gibi telkin ediliyor.
Analar babalar çocuklarının takipçisi olamıyor. Maddi varlığından kuruşun
kaybolmasına asla rıza göstermezken, çalınan ve kaybolup giden evladını göremiyor.
Evladı için zevkinden, eğlencesinden fedakarlık edemiyor. Nerede, kiminle, ne
yapıyor, ne düşünüyor öğrenmek ve anlamak bile istemiyor.
Acaba düşündük mü?
-
Nasıl bir evlat yetiştiriyoruz ?
-
Yüz akımız mı olacak, yüz karamız mı?
-
Yüzümüzü mü güldürecek, yüzümüzü mü kızartacak?
-
Arkamızdan rahmet mi okuyacak, lanet mi okuyacak ?
-
Cennetimiz mi olacak, cehennemimiz mi olacak?
Sahi nasıl bir evlat yetiştirdiğinin kaç ana-baba farkında acaba?... Gayretli
olanların Allah sayısını ve gayretini arttırsın.
Ben bu eserimizde evlatlarımızı nasıl yetiştirmemiz gerektiği, etrafında dolaşan
tehlikelerin neler olduğu ve bu tehlikelerden korunma ve koruma yolları üzerinde
durdum.
Faydalı olabilmek için uzun zaman harcadım. Bir çok şeyden fedakarlık ettim
faydalı olurum inşallah. Gayret bizden, hidayet ALLAH’tan
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 7
Mustafa ÖSELMİŞ
A- NİKAH ÖNCESİ
Çocuk eğitimi, evlenme kararı ile başlar. Evlilik düşünülünce önce hayırlı eş akla
gelmelidir. İyi eşten ancak iyi anne, iyi baba olur.
Günah işleyen, iyi bir kul olmayan insanlar, temiz insanlar dünyaya getirip, hayırlı
evlatlar yetiştiremezler. Ne demişler: “Haram yiyenin harami evladı olur.” Bunlar kimse için
hayır soluk solumazlar. Kötülüğe çabuk meylederler.
Yoğurdun tatlı ve güzel olması, mayanın güzel olmasına bağlıdır. Hayırlı evlat için
bazı şartlar vardır:
1- Aile yapısının önemi büyüktür.
Her şeyden önce aile sağlam temellere oturmuş, malzemesi ve yapısı sağlam
olmalıdır. Ailede inanç, ahlak anlayışı ve idealizm olmalıdır. Ana – baba çocuğa her
yönü ile örnek, iyi model olmalı, aile içinde olumsuz bir davranış sergilemekten
kaçınılmalıdır. Eve iyi insanlar, iyi komşular girip çıkmalıdır. Evde her yönü ile disiplin
düzen olmalıdır. Yani nasıl bir evlat isteniyorsa, aile fertleri öyle olmalı, öyle
yaşamalıdır. Bu her şeyin temelidir.
2- Başta eş seçimi iyi yapılmalıdır.
Çocuk eğitimi, evlilikten önce evlilik kararı ile başlar. Önce evlenilecek kimse iyi
seçilmelidir. Atalarımız: “”İşini, aşını ve eşini iyi bil! demişlerdir. Sokrat da: “Eşin iyi
çıkarsa mutlu olursun, kötü çıkarsa filozof olursun” demiştir.
İyi meyve iyi ağaçtan olur. İyi evlat da iyi kimselerden dünyaya gelir. Nezih insan
nezih kimselerden olur. Nezih ortamda yetişir.
Kişiliği değil, dişiliği ile dikkat çeken, ar – haya duygularından yoksun bir kadın iyi
anne olamaz.
Kötü arkadaş çevresinde büyüyen, kötü alışkanlıklar edinen kimse iyi bir yuva
kuramaz. Çünkü o, ne eski arkadaşlarını unutabilir, ne de eski alışkanlıklarını terk edebilir.
O unutsa, terk etse onlar onu unutmaz ve terk etmez.
Bir şart da günahsız, lekesiz, nişan, günaha girmeden ve günaha sokmadan düğün
yapılmalıdır. Türk – İslam geleneğine uygun törenler yapılmazsa, o düğünlerin hayrı olmaz.
Ayrıca evliliğin yolu sokaktan geçmez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 8
Mustafa ÖSELMİŞ
“Sokakta bulunan sokakta kaybedilir,” derler.
Ahlakı kötü, huyu kötü, kötü alışkanlıkları olan, hayası olmayan ve inancı olmayanla
evlilik, bir bakına haram olan evliliğe girer. Bile bile kendini yakmak, çocuk için de cehennemi
hayat hazırlamak olur.
Peygamberimiz: “Kadın dört şeyi için nikahlanılır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı,
sen dindar olanını tercih et ki, mutlu olasın.” (Buharı: Nikah: 15) buyuruyor, dindarlığı tavsiye
ediyor.
Böyle bir seçim olmadığı için iyi geçim olmuyor, cinayet bile işleniyor. Dayak olayı
oluyor, boşanılıyor, neden? İyi seçim olmadığı için.
Tercih, anahtarlar oluyor. Ev anahtarı, araba anahtarı ve işyeri anahtarı aranıyor. Çok
anahtar, övünç vesilesi oluyor. Neden? Çünkü seçim yanlış, ölçüler yanlış. Böyle bir
beraberlik uzun ömürlü ve huzurlu olmayacağı gibi bu evlilikten hayırlı evlatlar da yetişmiyor.
3- Dünya ön planda olmamalıdır.
Dünyada elin, ölünce de yerin beğeneceği bir evlat yetiştirebilmek için; önce dünya
ve dünya hırsı ön planda olmamalıdır. Çünkü dünya, gaye olunca çocuğa ayıracak
vakit kalmıyor. Çocuklar unutuluyor. O zaman çocuk bakıcıları ortaya çıkıyor, ana –
babanın ilgilenemediği çocuğa onlar bakıyor. Evin köpeği ile beraber çocuğu onlar
yetiştiriyor. Böyle olunca çocuk, ana – baba şefkatinden mahrum, insani hisleri
gelişmemiş halde yetiştiği için, o da büyüyünce, ana – babasını başkalarının eline
terk ediyor, acizler ve kimsesizler yurduna gönderiveriyor.
Ana – baba, “çocuğuma arsa aldım, ev aldım, iş kurdum, geleceğini garanti altına
aldım” diye dursun. Böyleleri, iyi evlat yetiştirmedikleri için kendi geleceklerini garanti
altına alamıyor.
4- Çocuğun olmaması problem mi?
Cenab –ı Allah bazılarına kız, bazılarına erkek, bazılarına hem kız hem erkek evlat
verirken bazılarına da vermeyebilir.
İnsan kendisi için neyin hayırlı, neyin aleyhine olduğunu bilemez. Eğer çocuk
olmadıysa asla problem edilmemelidir. Çünkü bir çocuk istenmeyen bir durumda da
doğabilir. Sakat bir çocuk hem ana baba için, hem de çocuk için istenmeyebilir.
Bazı aileler çocuk yok diye şikayet etmemelidir. “Çocuk yoksa bu evliliğin anlamı da
yok” şeklinde düşünmemelidir. Çocuğun olmaması ciddi bir problem olarak
görülmemelidir. Çünkü bir çok ana – baba bugün evladı için beddua ediyor. Keşke
doğmasaydın diyor. Ölümünü istiyor, beddua ediyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 9
Mustafa ÖSELMİŞ
Ayrıca sadece ana baba olalım diye evlenilmiyor. Evlendik niye çocuğumuz yok
denirse, bu evlilik müessesine zarar verir.
Çocuğun olmaması değil, hayırlı olmaması üzücüdür. Çocuk olmuş ama hayırsız,
ana – baba tanımıyor, ailenin yüz karası, merhametsiz. Böyle bir çocuğun olmaması
daha hayırlıdır.
B- ÇOCUKLAR BİZİM İÇİN İMTİHANDIR
Çocuklar, anaya babaya Allah’ın bir emanetidir. Allah, emaneti muhafaza mı edecek,
yoksa zayi mi edecek diye çocuklarla ana babayı imtihan eder. Çocukların hesabını
ana babadan sorar.
- Kur’an-da: “Bile bile emanete hainlik etmeyin” deniyor. (Enfal: 27)
- “Çocuklarınızı cehennem ateşinden koruyun.” (Tahrim: 6)
- “Mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Allah onlarla sizi imtihan etmektedir.”
(Tegabun: 15)
- “Ey iman edenler! Sizi mallarınız ve evlatlarınız Allah’ın zikrinden alıkoymasın, kimi
alıkorsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendisidir.” (Münafıkun: 9)
Dikkat edelim, çocuklar ana babanın ya cenneti ya da cehennemi olacaktır.
Evladı yetiştirmemek, evlat katili olmaktır. Çocuğunun dünyasını ve ahretini
mahveden ana baba cinayet işlemiş olur.
Yetiştirmediği evlat için ana – baba “Keşke bu evladı dünyaya getirmeseydim”
diyecek; o evlat, pişmanlık vesilesi olacak.
İyi yetiştirirse, o evladın yaptıklarının sevabından ona da verilecek, evladı yüzünden
kabir azabı hafifleyecek, günahları azalacak, belki Allah onu affediverecektir.
Cenab –ı Allah, “Çocuklarınızı ateşten koruyun” diyor. Soruyorum koruyor musunuz?
Çocukları, sıcaktan, soğuktan, mikroplardan, sobadan koruyoruz da ateşten koruyor
muyuz? Onu cehenneme götürecek işlerden koruyor muyuz?
Son pişmanlık fayda vermez. Pişman olmadan çocuklarımızı iyi terbiye edelim. Dinini
öğretelim, helal lokma ile besleyelim. Arsız, hırsız, isyankar yetişmesin, kötülükler,
hayat tarzı olmadan, güzel alışkanlıklar kazandıralım. Sonraki ah vah fayda vermez.
Ömer b. Ebu Seleme şöyle der:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 10
Mustafa ÖSELMİŞ
“Ben peygamberin terbiyesinde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken tabağın her
tarafından yiyordum. Rasulullah bana:
- Besmele çek, sağ elinle ye ve önünden al, buyurdu. Ben ondan sonra hep öyle
yaptım” der. (R. Salihin 1/297)
Çocuklarımızla fazla ilgilenmiyoruz. Okula veriyoruz okulda unutuyoruz. İşe gidiyoruz
evde unutuyoruz. Çarşıda pazarda unutuyoruz. Belediye otobüsünde bile
unutanlarımız var.
Allah ana babaya yük yüklemiş, evlatlarından sorumlu tutmuş çocuğu Allah yaratır.
Ama ana baba şekillendirir.
Bugün ana babanın ihmali yüzünden sakat kalan veya taciz tecavüze uğrayan, fuhuş
mafyasına sermaye olan milyonlarca çocuk vardır.
Ana babanın maneviyattan yoksun bıraktığı çocuklar ise azman olarak etrafa korku
salıyor. Toplumda suç artıyor suçlu da artıyor. Bunun sebebi ahlaki ve manevi
değerleri kazandıramayan ana babalar ve eğitim sistemimizdir. Maneviyatsız faydacı
insan yetişmez. Sevmeyi, acımayı, paylaşmayı bilmez, korkunç derecede bencil olur.
İşte bugünün maneviyattan uzak modern insanı...
C- DOĞUMDAN ÖNCE
Evlilikte eşlerin dikkat edeceği şeyler vardır.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
1- “İnsan elbisesini çıkarırken besmele çekmesi, cinlerin gözü ile avret arasında
perde olur.” (Ramuz: 297/9)
2- “Eşinizle beraber olmadan “Bismillah” ve “Allah’ım bizi ve nasip edeceğin
evladımızı şeytandan uzaklaştır” derse, o evlada şeytan musallat olmaz.” (Ramuz:
356/3)
3- “Eşinizle beraber olurken örtünün, örtünmezseniz melekler utanarak çıkıp gider,
şeytan hazır olur, ortak olur. Doğan çocuk hayasız olur.” (Prof. Dr. İ. Canan ,
Sünnette terbiye: 59)
çocuk ana karnında iken, helal lokma ile beslenmelidir. Helal gıda ile büyütülmelidir.
Helal süt emzirilmelidir. Bilhassa şüpheli şeylerden de kaçınılmalıdır. Çünkü;
haramdan hayır olmaz. Haram yedirenin harami evladı olur. Haramla beslenen çocuk
asi olur.
İslam fıtratı üzerine doğan çocuk, kirletilmemedir. Baba kaçınmalıdır, eve helal
kazanç getirmeli, ana kaçınmalıdır, haram yiyip içmemelidir. Her günah, her haram
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 11
Mustafa ÖSELMİŞ
ana karnında çocuğa yansır. Hamile anne, faiz belasından korunmalı, içki, sigara,
uyuşturucu almamalı, alkol katkılı, domuz katkılı yiyecekler içeceklerden uzak
durmalıdır.
Hz. Ömer zamanında süte su katmayan kızdan Ömer bin Abdülaziz gibi bir
insan dünyaya gelmiştir.
Isırdığı bir elmanın peşine düşüp helallik alan Sabit bin Hürmüz’den İmam –ı
Azam dünyaya gelmiştir.
Psikiyatristler çocuğun anne karnındayken annenin yaptığı ve yaşadığı her
şeyi hissettiği ve bunlardan etkilendiği konusunda önemle dikkat çekiyorlar. Hatta
anne ağlarken bebeğin de ağladığı, gülerken de güldüğü tespit edilmiş bir gerçektir.
Prof. Dr. İbrahim Canan, “Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye” adlı kitabında bu
konuya geniş yer verirken “Annenin hamileliği süresince yaşadığı sadece kısa bir
döneme bile olsa rastlayan huzursuzluğu; çocuk, dünyaya geldikten sonra mutlaka
bir süre yaşayacaktır” diyor. Çocuğun kişilik yapısının ilk tohumlarının atıldığı anne
karnında alimlerin tavsiyelerine göre:
- Öncelikle haram ve şüpheli yiyeceklerinden kaçınmak,
- Kur’an –ı Kerim ve vaaz kasetleri dinlemek, güzel müzik dinlemek
- Kelime –i Tevhid tekrarlamak
- Dua ve tesbihatı aksatmadan sürdürmek,
- Haram düşünce ve konuşmalardan kaçınmak,
- Çocukların huy ve yüz güzelliği için İnsan suresini okumak, tavsiye edilmiştir.
ÇOCUKLARIMIZI NASIL YETİŞTİRELİM?
ÖNSÖZ
Ana – babanın görevi, çocuğu dünyaya getirmekle bitmez. Esas görev ondan
sonra başlar.
Bugün bir çok aile, çocuklarını, giyimini, yeme içmesi ve harçlığı dışında
unutmuştur. Sırtı pek, karnı tok mu tamam. Onun karnı toksa, beyni ile
ilgilenilmemektedir. Halbuki karnı ile beraber beyni de doyacaktır. Maddi ihtiyacı
kadar, manevi ihtiyacı da vardır. Gelişmesi vardır, korunması vardır.
Unutmayalım, çocuklarımız, imtihan vesilesidir. Allah’ın bize emanetidir. Onları
en iyi şekilde yetiştirmeliyiz ki, dünyada el beğensin, ölünce de yer beğensin.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 12
Mustafa ÖSELMİŞ
İyi evlat yetiştirmek, ana baba için sadaka –i cariyedir. Onun için evlat ana
babanın ya cenneti ya da cehennemidir, denmiştir.
Evlat iyi yetiştirmeli, ana baba için pişmanlık vesilesi olmamalı, yüz akı
olmalıdır.
Sevdiğimiz, uğrunda hayatımızı verdiğimiz yavrularımız dikkat etmezsek
helakımıza sebep olacaktır.
Cahiliye devrinde analar babalar, kız çocuklarını gömüyor, evlat katili oluyordu,
diye kınıyoruz. Ya şimdi bazı ana babalar evlatlarını yetiştirmemekle hem dünyasını
hem de ahretini mahvederek evlat katili olmuyor mu?
Sonra yetiştirilmemiş evladın ilk acısını ana baba çeker.
Diğer taraftan ilgilenmediğimiz, Türk ve Müslüman kimlikli yetiştirmediğimiz
çocuklarımızı çöplüğe atıverirsek, sokaklarda kaybediverirsek, onları başkaları sahip
çıkıyor. Misyonerler, ateistler, satanistler, yabancı ideolojilerin uşakları, insan
tüccarları, mafyalar, çeteler, uyuşturucu tacirleri bekleşip duruyor.
Atalarımız: “Ağaç yaşken eğilir”, “Demir tavında dövülür” demiş. Biz de
zamanında çocuklarımıza sahip çıkalım ki, istenmeyen evlat durumuna düşmesin,
elaleme de maskara olmasın.
“Bir köpek, bir bebek” diyerek çocuklarımızı köpek seviyesine indirmişiz,
yavrularımız, istenmeyen varlıklar haline gelmiş.
Ahlat armuduna aşı yapılınca ne güzel armut verir..
Bir tencere çalkalanıp duran sütü, bir kaşık yoğurt nasıl durultur...
Hz. Peygamber; “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir
hediye, bağış yapmış olamaz.” (Tirmizi Birr: 33) buyurmuştur.
Yetiştirilmemiş çocuk problemli çocuk olarak topluma salınmış olur ki, her
yaptığından ana baba sorumludur.
Çocuklar, ailelerin ve toplumların geleceğe uzanan biricik teminatıdır. Ailelerin
ve toplumların geleceğe ümitle bakabilmeleri, yetiştirecekleri yeni nesle bağlıdır.
Yeni nesli iyi yetiştirmeyen, geleceğin emanetlerini ehil ellere teslim etmeyen
aileler ve milletler parçalanıp yok olmaya mahkumdur.
Bu gerçeği bilen insanlar olarak, acaba nasıl bir çocuk yetiştirmeye
çalışıyoruz? Bizi kahredecek bir nesil mi? Yüz akımız olacak, yüzümüzü güldürecek
bir nesil mi?
Ayrıca bugünkü çocuklar yarın bize beddua mı edecek, rahmet mi okuyacak?
Acaba bunun hesabını yapıyor muyuz?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 13
Mustafa ÖSELMİŞ
Bazılarımız “Ozon tabakası delindi, deliniyor mahvolacağız” diyor. Bazılarımız
ormanlarımız gidiyor. Bazıları kelaynak kuşlarının nesli bitti bitiyor. Bazıları
kaplumbağaların nesli tükeniyor diye feryat ediyor. Bazıları laiklik elden gidiyor diye
çıldıracak. Bazıları çevre kirliliği diye tutturmuş gidiyor. İnsanımız gidiyor, gençliğimiz
gidiyor yeni nesil kirleniyor, aldıran yok.
Para kazanmak her şeyin önünde. Aileler para kazanalım derken yavrularını
unutuyor.
Önce insan gelmeli. Bazıları gururla sokaklarda, parklara sanki en önemli
vazife imiş gibi köpek gezdiriyor. Bu insan belki Allah’a kulluk yapmıyor, Allah’ın
kullarına bu kadar hizmet etmiyor. Aç insanlar ölüyor, hastalar tedavi göremiyor,
çağdaşlık iddiasında bulunan bir insan, vaktini, ömrünü ve parasını köpeğe harcıyor.
Eskiden biri birine beddua ederken “parası köpek parası olsun” diye beddua
ederdi.
Bu bölümde eziyetle dünyaya getirdiğimiz, nice zahmetlerle büyüttüğümüz
çocuklarımızın eğitiminden bahsedeceğiz.
1- İYİ BİR İSİM KOYMAK
Ana babanın çocuklarına ilk görevlerinden biri de ona iyi bir isim koymaktır.
Bunu,sağ kulağına ezan, sol kulağına a kamet getirerek koymalıdır. Bu sünnettir.
Peygamberimiz: “Kim, çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa,
çocuklardan ayrılmayan bir cin vardır ki, ona zarar veremez.” (K. Sitte: 1/309)
buyurur.
Peygamberimize dedesi Muhammed adını verince:
- Bu adı nereden buldun, dediler – “Falan ne der?” demeyin. Kim ne derse desin,
ismin güzelini, hayırlısını verin.
“Çocuklarınıza Müslüman adı koyun, dillenmeye başladıklarında ona Allah,
peygamber gibi sözleri, 7 yaşına geldiklerinde ise namazı öğretin. Annesinin
başörtüsü, babasının takkesi ile onur duyan çocuk yetiştirelim.”
Peygamberimiz: “Kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri
ile çağrılacaksınız. Onun için çocuklarınıza güzel isimler veriniz.” buyurmuştur. (K.
Sitte: 1/279)
İsim güzel olacaktır. Yabacı kültürlerin ve filmlerin etkisiyle kültürümüze,
inancımıza ters, kamuoyunu inciten yabancı isim koymak, bazı çevrelerde adet oldu.
O çocuk da yabancılara özeniyor, yabancılar gibi hac takarak, küpe takarak büyüyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 14
Mustafa ÖSELMİŞ
Ana baba titiz olacak: Müslüman ismi koyacak, İslamı öğretecek ve Müslüman
biri ile everecektir.
Hz. Aişe: “Allah Resulü çirkin isimleri değiştirdi” der. (K. Sitte 1/293)
Birine peygamber (as):
- Adın ne? diye sorar.
- Cemre, cevabını verir.
- Hayır, senin adın cemil, olsun der. (Cemre = ateş parçası, Cemil = güzel demek)
Bir gün de sütlü bir deve için peygamber (as):
- Bunu kim sağacak? der. Biri:
- Ben, der. Ona:
- Adın ne? der
- Mürre (=acı) Tekrar:
- Bu deveyi kim sağacak? der. Biri:
- Ben der.
- Adın ne? der
- Harb, cevabını verir. Ona da “otur” der. Tekrar:
- Bunu kim sağacak? diye sorar. Biri:
- Ben der. Ona da:
- Adın ne? Onun güzel bir adı vardır. “Sen sağ” der. (K. Sitte 1/284)
İsim manası kötü, alay konusu olacak, kötülüğü çağrıştıracak olmamalı, aşağılayan
isim de olmamalı, yabancı isim olmamalıdır. Ayrıca, kötü ad takma lakap takma da
yanlıştır.
Hz. Peygamberin adı ve “Ebel Kasım” künyesi, Allah adı ve Allah’ın zatına ait sıfatları
isim olarak verilmez.
Başka künye kullanılır mı? Evet. Hz. Ali = Ebu Turab, Hz. Ebubekir = Sıddık, Ömer =
Faruk, Osman = Zinnureyn gibi künyeler kullanılmıştır.
İsim, üç gün içinde, büyüklerinde onayı alınıp, konursa iyi olur. Doğup ölen çocuğa
da isim konmalıdır. Peygamber (as) şöyle der:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 15
Mustafa ÖSELMİŞ
“Allah’ın en çok sevdiği isimler Abdullah, Abdurrahman gibi isimlerdir. (K. Sitte 1/280)
Allah, kötülüğü hatırlatan gurur, kibire sebep olan, kötülüğü çağrıştıran isimleri
sevmez.
Çocuğun göbeğinin cami temeline, duvarı dibine, avlusuna gömmenin camiye bağlı
olacağı inancı yanlıştır. Camiye gidecek tarzda yetiştirilirse, camiye bağlı olur...”
Akika kurbanı kesme; gücü olan keser “Ya Rabbi sağlıklı büyüsün, hayırlı olsun” diye
dua ederse iyi olur.
Kurbanın kanını çocuğun alnına sürme gibi bit’at işlenmelidir.
2-ANNE ÇOCUĞUNA SÜT EMZİRMELİDİR
Cenab –ı Allah Kur’an-da: “Anneler çocuklarını iki sene emzirirler. Anne ve çocuğun
yiyeceğini, giyeceğini sağlamak, çocuğun babasına aittir.” buyurur. (Bakara: 233)
Analık, çocuğu dünyaya getirmekle bitmez. Canından can verecektir. Bazı aileler
göğüslerim bozulur diye çocuğunu emzirmiyor, çocuk anaya yabancı yetişiyor.
Anne sütünün yerini hiçbir şey tutamaz. Anne sütü, zekayı geliştirir. Mama ile
beslenenlerden daha zeki olur. Hastalıklara da daha dayanıklı olur. Daha becerikli
olur. Ayrıca süt, koruyucudur, besin ve şifa kaynağıdır. Allah öyle vermiştir.
Emziren anne de rahatlar, emzirmediği zaman huysuz olur, dengesiz olur. Stresli,
sinirli olur.
Eğer çocuk, başkasına emzirilirse, o kadının dindar, ahlaklı ve helal lokma yiyen
kadın olmasına dikkat edilecektir. Hz. Peygamber: “Çocuklarınızı fahişelere
emzirtmeyin” buyurur.
İbni Sina: “Çocuğu emziren kadın sağlıklı ve iyi huylu olmalıdır” der.
İ. Gazali: (İhya: 3/72) “Haram yiyen kadından süt emen çocuk kötülüğe meyleder.”
(İhya 6/247): “Çocuk, haram yiyen, kadının sütü ile beslenirse, çocuğun çamuru
necasetle yoğrulmuş gibi olur, çocuk ileride kötü şeylerle uğraşır” der.
- “Kadının huyu, çocuğa tesir eder.” (Prof. Dr. İbrahim Canan Sünnette Terbiye 96)
Maddi manevi çocuğumuzla ilgilenirsek, çocuk, çabuk ve doğru gelişir, dengeli,
hayırlı insan olur.
Burada hatırlatmak istediğim iki husus var:
1- Çocuk besmelesiz emzirilmemeli, besmelesiz yatırıp kaldırılmamalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 16
Mustafa ÖSELMİŞ
2- Çocuğa abdestsiz süt verilmemeye dikkat edilmelidir.
Hayırlı, nifaslı ne yapar? O da abdest alıyormuş gibi yapabilir. Ama mutlaka meme
uçlarını yıkamalıdır.
Demek ki, iki husus var ana kendi sağlığı için çocuğunu emzirecektir. Bir de çocuğun
sağlığı için çocuğunu emzirecektir. İlk sütün emzirilmemesi ve çocuğun ilk kakasının
vücuduna sürülmesi yanlıştır. Abestir.
İkinci husus da ahlaki bozuk, haram yiyen ve zina eden kadınlardan çocuğun süt
emmesine dikkat edilecektir.
Şöyle bir olay anlatılır:
Çanakkale’de iki kardeş evliya vardır. Ahmed –i Bican hazretleri ile, Mehmed –
i Bican hazretleri...
Bir gün, Ahmed –i Bican hazretleri mescidde sohbet ve insanlara va’z-u
nasihat etmektedir... Cemaat b uhoş konuşmayı dinlerken, başlarını öne eğmiş,
uyuklar gibi, sessiz sakin oturmaktadır.
Bir ara, mescide ağabeyi Mehmed –i Bican hazretleri girer. Onun geldiğinden
kimsenin haberi yoktur. Mehmed –i Bican hazretleri kapının eşiğinde ayakta bekler.
İçeri girmez. Ondan kimsenin haberi yoktur ama vaaz eden Ahmed –i Bican hazretleri
ağabeyinin kapı eşiğinde ayakta beklemesini görüp üzülür...
Vaaz bittikten sonra, akşam eve gittiklerinde, vaaz eden Ahmet –i Bican,
annesine ağabeyi hakkında sitem ederek der ki:
- Anne, ağabeyim, benim vaazımı dinlememek için içeri bile girmedi.
Annesi, bunun sebebini, ağabey Ahmed –i Bican hazretlerine sorduğunda şu
cevabı alır:
- Anne, kardeşim vaaz ederken, caminin her tarafını melekler doldurmuştu. Oturacak
yer bulamayıp, onun için ayakta bekledim. İçeri giremedim.
Annesi, Ahmed –i Bican hazretlerine üzülmemesini, durumun böyle olduğunu
söyleyince, Ahmed –i Bican annesine tekrar sorar:
- Peki anne, melekleri niye ağabeyim gördü de ben görmedim?
Anne, bunun sebebini izah edemez. Meseleyi geçiştirmek ister ama Ahmed –i Bican
hazretleri ısrar edip:
- İyi düşün anne! Bunun bir sebebi olmalıdır, deyince kadıncağız düşünür, sonunda
bulur sebebi. Ahmed –i Bican hazretlerine der ki:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 17
Mustafa ÖSELMİŞ
- Yavru, şimdi hatırlıyorum. Ben gerek ağabeyini, gerekse seni asla abdestsiz ve
besmelesiz emzirmedim. Bir keresinde namaza durmuştum. Namazdayken sen
ağlamaya başladın. Selam verip seni emzirecekken o ara komşu kadın içeri girdi.
Seni ağlar görünce alıp emzirmeye başladı. Her ne kadar yetişip hemen elinden
almak istedimse de yetişemedim. Meğer o komşu kadın seni emzirirken
abdestsizmiş. Olsa olsa, senin melekleri görememen bundandır.
Bırakın haram lokma yemeyi, abdestsiz süt verilen yavrunun nelerden mahrum
kaldığını görüyoruz. Artık haram lokmayla büyüyen çocukların ileride nasıl olacağını
varın siz hesap edin!..
Şöyle bir araştırma yapılmıştır:
Fransa’da 1740’ta yaşamış ayyaş bir kadının şimdiye kadar gelip geçen 834 torunu
var, 709’unun durumu tam tespit edilmiştir ki şöyledir:
106 gayri meşru çocuk
181 i fahişe
142 si dilenci
61 i acizler yurduna kaldırılmış,
76 sı suç işlemiş
7 si adam öldürerek katil olmuştur.
Bu ailede 5, batından sonra bütün kadınlar fahişe, erkeklerin hepsi de suç işlemiştir.
(Yeşilay Cemiyetinin hazırladığı, Yeşilay Gençlik Rehberi. S. 164)
3- ANNE BABAYA DÜŞEN GÖREV
Dünyaya getirdim, görev bitmez. Bilakis görevler başlamıştır.
Çocuğun eğitimi daha çok anadan geçer. Çünkü annelik, bir sanattır, sevgi
işidir. Köpek gezdirmekten, köpek beslemekten çok daha şerefli bir iştir.
Çocuk için anadan daha iyi öğretmen olamaz. Ana için en önemli vazife
evladın terbiye edilmesidir. Eğitim, ana kucağında baba ocağında verilir. Diğer
eğitimler onu geliştirmez. Sadece bazı eksiklikleri tamamlar.
Atalarımız: “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur” demişlerdir. Çünkü insan
eğitimle doğmaz, eğitimle yetişir. Eğitimle faydalı hale gelir, yalnız insanı faydalı hale
getiren eğitimin ilahi kaynaklı ve peygamber metodu ile olduğu unutulmamalıdır. Zira
hayvanın eğitimi ile insanın eğitimi arasında fark vardır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 18
Mustafa ÖSELMİŞ
Anne, Allah’ın emrettiği şefkat, merhamet ve sevgi ile çocuğa yaklaşmalıdır,
ciddiyeti elden bırakmamalı, mesafeyi de iyi ayarlamalıdır. Yaklaşımı da tatlı sert
olmalıdır.
Ananın elinde bir silah vardır. Dua silahı. Bu silahı hep iyiye kullanıp, hayır dua
etmeli, bedduadan her an kaçınmalıdır.
Hz. Peygamber: “Üç kişinin duası kabul olur; mazlumun, misafirin ve ana
babanın” der. (Tirmizi Birr: 7)
Çocuğun yetiştirilmesinde babanın rolü de inkar edilemez. Peygamberimiz:
“Hiçbir baba evladına güzel terbiyeden daha kıymetli bir şey bırakmış değildir.” (Taç
5/8) der.
Baba, Allah’ın emanetini tertemiz teslim aldığı gibi teslim etmek için çaba
gösterecektir.
Babanın görev yapmaması veya babasızlık, çocuk üzerinde büyük problem
olmaktadır.
Bunun için önce baba güzel bir örnek hayat yaşayacaktır. Yoksa başarılı
olamaz. Ne diyor Allah:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?
Yapmayacağınızı söylemeniz Allah yanında şiddetli bir buğza ve azaba sebep olur.”
(Saff. 23)
Hz. Peygamber de: “Kişinin öldükten sorna geride bıraktığı şeylerin en
hayırlısı, kendine dua eden salih evlat, sevabı kendisine ulaşan sadaka –ı cariye,
kendisinden sonra insanların amel ettiği ilim.” (K. Sitte. 1/381) buyurmuştur.
Bir makinenin çalışıp görev yapabilmesi için, çalıştıracak olan, usta olmalı ve
çalıştırma metodu bilmelidir. Bu durum, insan yetiştirmek, insaı faydalı hale getirmek
için daha çok geçerlidir.
Ana babanın en önemli görevi evladını terbiye etmek, onu yetiştirmektir.
Yetiştirilmeyince kötü şeyler olur.
Cenab –ı Allah Kur’an-da: “Emanete hainlik etmeyin.” (Enfal: 27) buyuruyor.
Ardından da:
- Evlatlarınız fitnedir, günaha girme sebebidir. (Enfal.28) diye de uyarıyor.
Hz. Peygamber (as): “Hepiniz çobansınız, güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.”
(Buhari, Cuma: 11) buyuruyor.
Bir ayette de:
- Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan
alıkoymasın.(Münafıkın: 9) uyarısında bulunuyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 19
Mustafa ÖSELMİŞ
Nisa suresinin 75. ayetinde de: “Size ne oldu ki zavallı erkekler, çocuklar ve
kadınlar uğrunda uğraşmıyorsunuz” buyurarak kadın ve çocuklar için bir şeyler
yapılmasını istemektedir. Demek ki çocuklar kendi haline bırakılmayacaktır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Namık Çevik, problemli ailelerin
çocuklarının daha çok suç işlediklerini belirterek şöyle demiştir: “Suç işleyen
çocukların aile yapıları incelendiğinde ana babalarının ayrılığı, kötü alışkanlıklarının
olduğu veya eğitim seviyelerinin çok düşük olduğu görülüyor. Kırsal kesimden gelen
ailelerin çocukları da büyük mağazalara ve eğlence yerlerine girdiklerinde
başkalarına özeniyor, gördüklerine sahip olabilmek amacıyla yasal olmayan yollara
başvuruyor” demiştir. (4.12.1992, Türkiye gazetesi.)
İzmir Çocuk Islahevleri Savcısı Şevki Levent, suçlu çocuklar için: ailelerin
ilgisizliğinden veya aşırı ilgisinden suça itildiklerini belirtmiş ve: “Aileler çocuklarının
nerede ne yaptığını zamanında denetlemelidir. Sevgisizlik, denetimsizlik, ilgisizlik
nedeniyle kötü alışkanlıklar edinen çocuklar hırsızlık, gasp, yaralama hatta cinayet
gibi olaylara karışmaktadır” demiştir. (5.12.1992. Türkiye)
Ailenin önemi büyüktür. Ana babadaki iyi de, kötü de, doğru da. Yanlış da
çocuklara aynen yansır.
Ana baba, çocuğunda bir yanlış ve beğenmediği bir hal, bir davranış görürse
önce kendine bakmalı kendini düzeltmelidir. Çünkü atalarımız “Eğri cetvelin doğru
çizgisi olmaz, eğri ağacın doğru gölgesi yoktur” demişlerdir.
Şöyle anlatırlar:
Bir zamanlar bir komutan evinden uzak bir göreve gider. O görevde iken bir
çocuğu olur. Çocuk siyahtır. Kadın, kocam yanlış düşünür diyerek çocuğu bir çingene
kadının çocuğu ile değiştirir. Adam döner. Çocukla beraber ava giderler. Yolda çocuk
ikide bir durup yol kenarındaki ağaçlara bakıp:
- Şu ağaçtan amma güzel kasnak olur ha!... der.
Adam hanımına durumu anlatır. “Bu işte bir yanlışlık var” der. Kadın
dayanamayıp durumu anlatır. Bunun üzerine adam: “Benim dedem siyah idi” der.
Çingenelerin bulunduğu yere giderler. Yaklaştıklarında çocuklarını, diğer çocukları
sıraya koymuş, ellerine silah diye sopalar vermiş, yürütüyor. Adam:
- İşte benim oğlum, diyerek bağrına basar.
Unutmayalım her şey aslına çeker.
Çocuk 6 yaşa kadar gelişiminin % 60 ını tamamlar. Onun için çocuk eğitiminde
geç kalınmamalıdır.
Çocuk karnemiz zayıf. Elimizin altındaki çocuklarımızı iyi yetiştirmiyoruz.
Sadece denetleyen, emreden olunuyor. Öğretici ve eğitici olunmuyor. 2 – 3 yaşındaki
çocuğu döverek, vahşice terbiye ettiğini zanneden ana babalar oluyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 20
Mustafa ÖSELMİŞ
Çocuk güzellikle ve güzel terbiye edilecektir. Bir hadiste:
- “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha hayırlı bir miras bırakmış
olamaz.” (Tirmizi Birr: 33) buyrulmuştur. Babanın evde rolü büyüktür. “Ben
çalışıyorum, evin ihtiyacını karşılıyorum ya” diyemez. Maddi manevi ihtiyaçlar
beraber karşılanacaktır. Çocuğun her yönden gelişmesi sağlanacaktır.
Ana içinde çocuğu iyi bir şekilde terbiye etmek en önemli analık vazifesidir.
Cenab –ı Allah kadınlara;
- “Evlerinizde oturun. Cahiliye devrinde olduğu gibi açılıp saçılmayın” (Ahzab:
23) talimatını vermiştir. Buna göre evlat özene bezene yetiştirilecektir. Çocuğa vakit
ayrılacaktır. Çocukla ilgilenilecektir.
Çocukların gerçekten iyi bir insan olmasını isteyen ana baba, çocuklarını
yarınlara göre hazırlamalıdır. Güzel bir şekilde eğitmelidir. Oyuncak aldığı kadar kitap
almalı, okuma sevgisi aşılamalıdır.
4- TERBİYE NE ZAMAN BAŞLAR?
Terbiye ana karnında başlar, beşikten mezara kadar devam eder. Terbiyede
devamlılık esastır. Bir çiçeğe bile bir ara su vermeyi ihmal ederseniz kurur gider.
Bir kadın hocaya sormuş:
- Çocuğumu ne zaman terbiye edeyim?
- Çocuğunuz kaç yaşında?
- Beş.
- Beş yıl gecikmişsiniz, derhal eve koşun, geçmişi telafi edin, demiş.
Çocuk Allah’ın emanetidir. İyi korunmalı iyi yetiştirilmeli, ölünce yerin, yaşadığı
müddetçe de elin beğeneceği evlat olmalı. Ana babanın yüz akı ve cenneti olmalıdır.
Ana baba için lanet okuyan değil rahmet okuyan bir insan olmalıdır.
Hayırlı evlat, ana baba için sadaka –i cariyedir.
Emanet iyi korunmazsa, helakına sebep olunur ki, bunun da vebali büyüktür.
Çocuğa küçük yaşlardan itibaren doğrular öğretilmelidir. Yanlışlıklar da
küçükken düzeltilmezse hayat tarzı oluverir.
“Daha yaşı küçük” deyip terbiye geciktirilmemeli, şımarık hareketlerine de göz
yumulmamalıdır... Yapıcı müdahale olmalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 21
Mustafa ÖSELMİŞ
Sadece insanlara karşı kibar, edepli yetiştirip Allah’a karşı nasıl davranacağı
unutulmamalıdır. Rahmetli hocam: “Benim karşımda nasılsan, unutma her an Allah’ın
huzurundasın” demişti. O günden bu güne Allah’ın huzurunda ayak ayak üstüne
atmam.
Kötü huylar edinmeden çocuk eğitilirse, çocuk kolaylıkla iyi bir insan olur.
Atalarımız: “Ağaç yaşken eğilir”, “Demir tavında dövülür” demişlerdir.
Çocuğa sadece yıkıcı şeyler, düşeceği yerler öğretilmemeli her türlü iyi ve her
türlü kötü anlatılmalı, öğretilmelidir. Sorumluluklar küçük yaşta öğretilmeli evde hafif
görevler verilmelidir.
“Çocuk” deyip geçilmemelidir. Erken terbiyenin önemi büyüktür. Çünkü çocuk,
küçükken daha çabuk şekil alır. O pişmemiş hamur gibidir, donmamış beton gibidir.
Vakti geçirirsek, şekil veremeyiz. Döveriz boşuna, söyleriz boşuna, öğüt veririz
boşuna olur. İstediğimiz olmaz.
Önemli bir husus da; “Bir bebek bir köpek” denmemeli, çocuk köpekle bir
arada büyümemelidir. Kutatgu Bilig de: “Arslan yanında köpekler arslanlaşır, köpek
yanında arslanlar köpekleşir” denmiştir.
Diğer bir konu da arkadaş konusudur. Analar babalar çocuklarını arkadaş
seçimi konusunda iyi yönlendirmelidir.
Atalarımız: “Körle yatan şaşı kalkar” demişlerdir. İnsanı rezil de eden vezir de
eden arkadaşıdır.
Suçlu çocukları genellikle suça iten arkadaşıdır. Çocuk, en büyük desteği ve
cesareti arkadaşından alır. Onun için çocuğun iyi arkadaş edinmesinde
yönlendirmeyen ana baba da üzülür. Kusurlar hatalar çocukla beraber büyür,
sonunda çocuk da üzülür.
İbni Sina şöyle der:
“Okulda çocuk, terbiyesi güzel, alışkanlıkları iyi olan çocuklarla arkadaşlık
etmelidir. Zira bir çocuk, diğer bir çocuk için daha çok telkin ve etki gücüne sahiptir.
Çocuklar bir çok şeyi arkadaşlarından öğrenir.”
Cenab –ı Allah: “Mü’minler mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinmesin.” (Ali
imran: 28) buyurmuştur.
Kötülükleri yönünden helak olanların “Yazıklar olsun bana (beni sapıtan) falanı
dost edinmeseydim” (Furkan: 28) diye pişman olacağı haber verilmiştir.
Yavrularımızı kötü huylar edineceği, kötü yönde etkileneceği çocuklardan
korumalıyız.
Meşhur bir söz vardır: “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak”
diye. Üç beş kuruş para kazanalım derken yavrularımızı kaybediyoruz. Göz göre göre
helak olmasına sebep oluyoruz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 22
Mustafa ÖSELMİŞ
Peygamberimiz: “Kişi dostunun dini üzerinedir. Öyle ise her biriniz dost
edindiği kimselere dikkat etsin.” Buyurarak arkadaşın önemi belirtilmiştir. Hatta
Gazali: “Terbiyenin aslı, esası çocukları kötü arkadaşlardan korumaktır” der. Çünkü
çocuk, sigaraya, içkiye, kumara, sekse, uyuşturucuya, hırsızlığa ve bunun gibi her
konuda arkadaş etkisi ve arkadaş baskısı altındadır. Kötü çevreler, ateri salonları,
kafeler, diskolar çocuğa cazip gelir, çocuğu mıknatıs gibi çeker. Buralar kötü son,
kötü gidişat için zemin hazırlar.
Çocuğu korumanın en iyi yolu, milli manevi değerlere bağlı çevre bulmaktır.
İnançlı kardeşlerimizin özel okulları, yurtları, bir çocuğun yetişmesi için en güzel
ortamlardır.
Meslek hayatımda çocuğunu kaybeden ana babalar “Keşke çocuğumu falan
okula, falan yurda verseydim” diyerek odamda ağladıklarını çok gördüm.
5- SEVGİ İLE ŞEFKAT İLE MUAMELE
Peygamberimiz çocukları çok sevmiştir. Çocuklara da hep sevdiğini
söylemiştir. Şöyle buyuruyor:
- “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhari Edep: 18)
- “Küçüklere merhamet etmeyen, büyüklere saygı gösteremeyen bizden
değildir.” (Tirmizi Birr: 15)
Bir göreve tayin edilen bir zat, Hz. Ömer’in çocuğunu öptüğünü görünce der ki:
- Benim birkaç çocuğum var, ama hiçbirini öpmem.
Hz. Ömer ise buyurur ki:
- Senin küçüklere şefkatin yokmuş, büyüklere nasıl merhamet edersin? Sana
verdiğim görevi geri alıyorum.
Sevgi, her şeyin başıdır. Peygamber: “İnanmadıkça cennete giremezsiniz,
birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız” demiştir. (Müslim, iman: 2)
Anne babanın çocuğu sevmesi, çocuğun da onları sevmesini sağlar. Ve bir
çok problemi de halleder.
Anne baba şefkatinden yoksun yetişen çocuk, problemli olur. İlgisiz olur
acımasız olur. Hiçbir şeye umursamaz.
Sevgi, çocuğun ruhsal gıdasıdır. Ölçülü olmalıdır. Yetersiz sevgi, çocuğun katı
olmasına neden olur, aşırı sevgi de onu şımartır, dengesiz insan yapar.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 23
Mustafa ÖSELMİŞ
Sevgi noksanlığı, çocuğu hırçın yapar, suça iter. Sevgi, çocuğa su kadar, hava
kadar ihtiyaçtır.
Çocuğu ana baba, zahmet olarak değil, rahmet olarak değerlendirmelidir.
Ana baba, çocuğun karşısında bazen kör, bazen sağır, bazen dilsiz olmalıdır.
Hoşgörü de sonsuz sınırsız olmaz. Atalarımız; “Fazla yüz verme arsız olur, az verme
yüzsüz olur” demiştir. Aşırı hoşgörü, çocuğu tutarsız yapar. Her zaman aynısını
göremeyince uyumsuz geçimsiz ve isyankar olur.
“Amerika’da 15 yaşındaki Kipland Kinkel, önce evde babasını anasını
öldürmüş, okula gelip iki öğrenciyi öldürmüş, 23 öğrenciyi yaralamıştır. Emniyette
polise saldırıp bıçakla yaralamıştır. (24/5/1998. Türkiye)”
25/5/1998 zamana göre: “Asıl katil televizyon 15 yaşındaki katil Rambo’ya
özendi.”
26/05/1998 Türkiye: “15’lik canavara silahları babası vermiş aşırı hoşgörünün
sonu” şeklinde haber verilmişti.
Demek ki insan tepe gözü kendisi yetiştiriyor... Evladından şikayet edenlere
kim yetiştirdi onu? diyorum, susuyor.
Uygun olanı, tatlı sert olmak. Birçok çocuk, orta yol tutulmasından dolayı
kaybediliyor. Bugün pek çok kayıp çocuk var. Evden kaçıyor. İntihar ediyor veya suça
itiliyor. Hiçbir şey yapamazsa, içine kapanıyor.
Şiddet, çözüm değildir. Hele dayak, ileri yaşlarda çocuğu katı, zalim ve
dayakçı yapmaktadır. Küçükken yediğini büyüyünce iade eder.
Aşırı kontrol de uygun değildir. Bir kuşu gevşek tutarsanız kaçar, sıkarsanız
ölür.
Dikkat edilecek bir husus da; sevgi korku, dayak, ceza ve ödül hepsi bir arada
olmalıdır.
Doktor, hastasını düşündüğü ve iyi olmasını istediği için iğne yapar, belki acı
verip, korkutur ama bu, hastanın iyiliğinedir...
Aşırı baskı, dayak hasta eder, sadece ceza yolu ile terbiye olumsuz sonuç
verir. Dayak, göz önünde duracaktır. Ama gerekli olmadan asla kullanılmamalıdır.
Hep dövülen çocuk, güçlenince dayakları geri iade etmeğe başlar.
Lüzumsuz ve sürekli ceza ve dayak, problemleri artırır. Dayaksız da terbiye
olur. Ufak tefek cezalar verilince de çocuğu rencide edecek, aşağılayacak biçimde
olmamalıdır.
Ayrıca öcü ve benzeri şeylerle korkutmak yanlıştır. Hangi yaşta olursa olsun,
Allah korusunun dışındaki korkular, zararlıdır. Burada da Allah’tan sadece
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 24
Mustafa ÖSELMİŞ
korkulamayacağı, daha çok sevileceği, Allah’ın hep cezalandıracağı değil,
rahmetinin, merhametinin daha çok olduğu öğretilmelidir.
Çocuk ödülü hak edince de, ödüllendirilmelidir. Çünkü ödül her zaman
cezadan daha çok etkilidir.
Bir aile vardı çocuğun davranışına göre sorardı:
- Topitopluk mu?
- Aterilik mi? Hangisini derlerdi. Çocuk anlar durumu hemen düzeltirdi.
Ana baba, iş hayatındaki rolü ile evdeki ana babalık rolünü birbirine
karıştırmamalıdır. Çocuğun yaklaşımına “yorgunum, seninle uğraşacak halim yok, git
anan veya baban seninle ilgilensin” dememelidir.
Çocuğa sevgi karşılıksız, hizmet beklentisiz olmalıdır. Her şeyden fedakarlık
yaparak olmalıdır.
Çocuk sevilmeli, sevgi ile kucaklanıp öpülmeli, kibar ve nazik davranılmalı, tatlı
dil, yumuşak kelimelerle konuşulmalıdır. Çocukla iftihar edilmeli, “oğlum, kızım”
derken önem verildiği hissettirilmelidir.
6- ÇOCUK OYUN İLİŞKİSİ
Oyun, oyuncak, çocuğun gıdasıdır. Onun için bu konuda çok dikkatli
olunmalıdır.
- Oyuncak önce cinsiyete uygun olmalıdır.
- Yaşına göre olmalıdır.
- Eğitici ve çocuğun kişiliğini geliştirici olmalıdır. (Çakı, bıçak, silah gibi şiddet
oluşturacak cinsten olmamalı.)
- Oyuncak, gayeli, oyalayıcı olmamalı, çocuk hem oynamalı, hem de bir şeyler
öğrenmelidir.
- Oyuncak, çocuğu eğlenceye, zevk, safaya yöneltmemelidir.
- Ağır pahalı oyuncaklar çocukta israf alışkanlığını yerleştirir.
- Kötülüğü hatırlatacak, kötü görünümlü olmamalıdır.
- Kötü alışkanlık kazandıracak oyuncaklarda olmamalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 25
Mustafa ÖSELMİŞ
Kur’an-da Cenab –ı Allah, Lokman suresinin 6. ayetinde eğlence, boş ve batıl
şeylere müşteri çıkılmasını kınamıştır.
Hz. Peygamber: “Çocuğu cevizle kumar oynar görüp de kulağını çekmeyen
ana babanın 40 gün namazı kabul olmaz.” (K. Sitte: 7’154)
Age: 154: Hz. Ömer, tavla oynayanı görünce onu döver, aletini de kırardı,
denilmektedir.
Çizgi filmlerde çocuk için zararlıdır. Çocuk hayalci olur. Ateri oyunları da
çocuğu robotlaştırır, normal gelişimine bile engel olur.
Bir de çocuğu ne büyükleri ile ne de küçükleri ile oynatmamalıdır. Kendi
cinsinden, yaşıtlarıyla oynaması sağlanmalıdır. Yoksa kötü şeyler olur.
Hep oyunda zararlıdır. Hep top da zararlıdır. Çocukta milli, insani, ve dini
duyguları geliştirip besleyecek metod izlenerek; masallar hikayeler, tarihi olaylar
Kur’an-da anlatılan olaylar, okunmalı ve anlatılmalıdır. Yoksa çocuk problem
olacaktır.
Yani çocuğu frenlemek lazım... Zabdetmek lazım... İyiye hayra yönlendirmek
lazım. Yani iyi bir rehberlik yapılması lazım.
İmkanı olanlar için bazı kreşler ve özel okullar en güzel ortamlardır. Çünkü
nezih insan, nezih ortamlarda yetişir. Emeksiz ve zahmetsiz insan yetişmez.
7- KIZ ERKEK AYRIMI
Bazı aileler de kız çocuğu istenmiyor, kız olursa sevilmiyor veya erkek kadar
sevilmiyor. Erkek çocuğu tercih ediliyor havası esiyor. Bunu açıkça çocuklarına karşı
söyleyenler de oluyor. Bu yanlıştır.
Allah hayırlı evlat versin.
Dinde, sevgide, muamelede, mirasta, hediye almada, adaletten ayrılmamamız
isteniyor. Kız – erkek ayrımı yasaklanıyor.
Peygamber; “Allah’tan korkunuz, çocuklarınız arasında adalet ve eşitliğe riayet
ediniz” buyurur. (Buhari hibe: 12)
Evlatlar Allah’ın emanetidir ve aynı muamele görme hakkına sahiptir. Ayrım,
cahiliye adetidir.
Büyüklerimiz: “Ailenin rızkının bereketine daha çok kız çocukları sebeptir.”
demiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 26
Mustafa ÖSELMİŞ
Peygamberimiz de: “Kim kızlarla imtihan edilir de, o da onlara iyi davranırsa,
kızlar onun için ateşe perde olur.” (K. Sitte: 1/361)
- “Allah’tan korkun çocuklarınıza eşit davranın” (Age: 1/364) buyurur.
Ancak eğitimde, terbiyede, bilgide, oyuncaklarında ve giyiminde farklı
muamele yapılır.
Bir de şu hususa dikkat çekelim: iffetli, namuslu olmak, iffetini korumak sadece
kızlara ait bir şey değildir. Kıza gerekli olan, erkeğe de gereklidir. İffet, namus
konusunda İslâm’da kız erkek ayrımı yoktur.
Evliliklerde, kızda çok şeyi arayıp erkeklerde aramamak, boşanma oranlarını
artırıyor. Kız da aranan iffet, namus erkekte de aranmadan mutlu yuvalar zor kurulur.
Kadın, namuslu yaşayacak da, erkek namuslu yaşamayacak mı?
Rabbim çocuk ihsan edince sınırsız bir muhabbetle onlara yönelmek veya
birine bir kısmına yönelmek doğru değildir. Sınırsız sevgi ancak Allah’a olur.
Yavrularımız ancak bize imtihan için verilen emanetlerdir.
Çocuklar ana babalarını adil görmelidir. Her konuda ayrım yapmasın ister.
8- KÖTÜ ÇEVRE VE KÖTÜ ARKADAŞIN ETKİSİ
Çocuk üzerinde bu iki etkiden daha büyük etki yoktur. Atalarımız: “Üzüm
üzüme baka baka kararır” “İtle yatan bitle kalkar” “Sarı öküzün yanında duran, ya
huyundan ya da tüyünden etkilenir” demişlerdir.
Çocuk ne öğrenirse etraftan, bilhassa arkadaşlarından öğrenir. Çocuk bir şey
icad etmez, etkilenir. Onun için problemli çocuk yok, problemli çevre vardır.
Allah Müslümanlara:
- “Mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinmeyin.” (Ali imran: 28)
- “Kötülükleri yüzünden helak olanların: Yazıklar olsun bana, beni saptıran
falanı keşke dost edinmeseydim, diyeceğini haberi veriyor.” (Furkan: 28)
Bu ayetlerden anlıyoruz ki, çocuklarımızın iyi arkadaşlar seçmesi ve iyi
kimselerle arkadaş olması konusunda yardımcı olunacaktır. Yoksa kötü arkadaş,
çocuğun helakına sebep olacaktır.
Çocuğu, kitaplarla ve yapıcı oyuncaklarla oyalarsak, daha olumlu gelişmeler
görülecektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 27
Mustafa ÖSELMİŞ
İlgisiz ve kötü etkilenen çocuklar, eninde sonunda sokağa düşüyor. Ve sokak,
o çocuğu yutuyor. Sokakta, çok kötü kimseler ve kötü alışkanlıklar onu çepeçevre
sarıyor.
Bir yerde fuhşun yaygın oluşu, şiddet, sevgisizlik, evdeki geçimsizlik,
boşanmalar, tacizler, tecavüzler sokağı cazip hale getiriyor. Sokaklar çocuklarla
doluyor. Sokak köpekleri ile ilgilenenler oluyor da, devlet dahil, kimse sokağa düşmüş
çocuklarla ilgilenmiyor.
Ebu Hureyre’den:
“Hz. Peygamber, Nur Suresi’nin 6 – 7. ayetleri inince şöyle buyurdu: (Ayetler
eşine iftira atarak boşanmak isteyen kimselerden bahsediyor)”
- Bir topluma, babası belli olmayan bir çocuğu bırakan kadına, Allah’tan hiçbir
hak yoktur. Allah, onu bağışlamaz, cennetine de koymaz.
Kendisinden olduğu halde çocuğunu kabul etmeyen adamdan Allah, kıyamet
gününde uzak kalır, onun bu yaptığını bütün insanların yanında açığa vurur. (Ebu
Davud)
Boşanmalara da dikkat edelim. Olan çocuğa oluyor.
Bir de çocuğunu frenlemeyen, sokakta oynatan ve sokakta büyüten aileler
oluyor. “Saldım çayıra, mevlam kayıra” diyor.
Atalarımız: “Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya gider”
demiş. Çocuk cazibeye kapılıyor.
Sokakta çocuğu bekleyen tehlikeler:
1- Taciz, tecavüz ve para karşılığı satılması,
2- Uyuşturucu alışkanlığı, sonra da kuryelik,
3- Hırsızlık, yankesicilik,
4- Sigara, alkol alışkanlığı
5- Çetelere katılmak ve mafyanın eline düşmek,
6- Ateri salonları, kafeler, diskolar,
7- Kötü arkadaş edinme, argo, küfür öğrenme,
8- Her iyi duyguyu kaybetme,
9- Evden, aileden kopma gibi tehlikeler her an hazır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 28
Mustafa ÖSELMİŞ
9- CİNSİ GELİŞİM VE CİNSEL TACİZDEN KORUMA YOLLARI
Cinsel konu, çocuğun merak ettiği bir konudur. Zaman zaman eliyle oynaması, bazen
de utanması bunun içindir.
Önce baba, erkek çocuğu için erkek modeli, ana da kadın modeli oluşturmalıdır.
Çünkü üç yaşından sonra cinsiyet modeli arayışı başlar.
Bugün basın ve televizyonlar, cinsiyet problemini daha çabuk ortaya çıkarmakta
cinsel ve cinsiyet konularında yanlış yönlendirmektedir.
Bu konuda da önce, çocuk müstehcen basın ve müstehcen kanallarla baş başa
bırakılmamalıdır. Bir de kendisinden büyük çocukların yanlış yönlendirmesine terk
edilmemelidir.
Bugün çocuklar, argoyu, müstehcenliği, küfrü, hayasızlığı müstehcen filmlerden ve
kasıtlı oynatılan bazı filmlerden öğreniyor. Bunların başında Kemal Sunal’ın filmleri
gelmektedir. Bazı eğitimcilerin, Kemal Sunal’ın şapşal filmlerini seyretmeyi
talebelerine yasaklaması boşuna değildir.
Ana baba, çocuğu bütün yanlış etki yapan güçlerden korumalıdır. Giyimi ile, sözleri
ile çocukta var olan haya duygusunu koruyup geliştirmelidir. Ona utanmayı
öğretmelidir. Ağaç yaşken eğilir.
Hele çocuk, başka çocuklarla oynuyorsa, sokakta oynuyorsa, bu durumda yaşıtlarıyla
oynaması sağlanmalı, ona yanlış şeyler öğretecek çocuklardan ve oyunlardan
korunmalıdır.
Sokağa terk edilen çocuk, erken flört ediyor, erken arkadaşlık kuruyor, bir kısmı
kirleniyor, bir kısmı fuhuş mafyasının eline düşüyor, bir kısmı evden kaçıyor, bir kısmı
kaçırılıyor, bir kısmı aldatılarak arkadaşlık yolu ile tuzağa düşürülüyor. Bundan sonra
da satışı başlatılıyor...
Bazı aileler sosyalleşsin, içine kapalı, açılsın diye bazı öğretmenler de, neden
bilinmez, sıraya karışık oturtuyor. Tabi bu yozlaşmaya sebep oluyor.
Kız ve erkek ayrı iki cinstir, terbiyeleri ve eğitimleri de ayrı olmalıdır. Erkeğin
utanması güzeldir, kızın utanması ise ondan daha güzeldir.
Cinsi bilgiyi, ana baba, yavaş yavaş zamanında doğru bir şekilde vermelidir. Hayalı,
arlı bir insan olarak çocuklarını yetiştirmelidir.
Cinsiyetine göre giyim, cinsiyetine göre oyuncak ve cinsiyetine göre oyun gerekir,
terbiye gerekir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 29
Mustafa ÖSELMİŞ
Cinsel eğitim ne zaman verilmeli?
- Bir tarafta cinsi bilgi ayıplarla tamamen örtülü
- Bir tarafta da her şeye meydan okuyan teşhircilik, yani cinsel hayatta tam bir
anarşi hüküm sürüyor.
Bu konuda ideolojik hareket ediliyor. Bir de medya görevini olumsuz yönde
yapıyor. Kötü bilgilendiriyor.
Cinsellik, insani bir ihtiyaçtır. Yanlış suçların olmaması için yanlış, zamansız
bilgi verilmemelidir.
Yeni doğmuş, beşikteki çocuğa bulgur pilavı ile acı biber turşusu yedirirseniz
ne olur? Kötü şeyler olur.
Erken yaştaki bilgi, aşırı bilgi, küçük yaştaki arkadaşlık cinsel sapıklığa neden
olur.
Cinsel bilgi çocuğun yaşına göre din, ahlak ve insani duygularla paralel olarak
verilmelidir.
Kızlar annelerinden ablalarında, erkekler de babalarından ve ağabeylerinden
eğitim alırsa daha uygun olur.
Dinin ibadetleri öğretme yaşı olarak nasıl 7 – 10 yaş arası kabul ediliyorsa
cinsel bilgi de 7 – 10 yaşları arasında verilmelidir.
Eğer cinsel bilgiler, dini bilgilerle beraber verilirse, çocuk da ağlamaz, ana
baba da ağlamaz, süt çocukları kandırılamaz.
Ayrıca sokaklardaki sululuklar olmaz.
Sınırsız iki cinsin arkadaşlığı da olmaz. Kızın kız arkadaşı, erkeğin erkek
arkadaşı olur. Ana baba, her an tatlı tatlı uyarılarda bulunmalıdır.
Peygamberin tavsiyelerine göre 7 yaşında çocuğun yatağı ayrılacaktır.
Soyunurken, giyinirken dikkat edilecektir. Çocuk, anayı çıplak, şortlu veya deniz
kıyafeti ile görürse ana imajı diye bir şey kalmaz. Saygı da olmaz. Utanma da olmaz.
Ana utanmazsa, çocuk utanır mı?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 30
Mustafa ÖSELMİŞ
Cinsel tacizden nasıl koruyalım?
Çocuklar için en büyük tehlike, cinsel tacizdir. Çocukları korumak için önce
çocuğa, ar, haya ve utanma duygusunun verilmesi ve bu konuda bilgilendirilmesi
lazımdır.
- Çocuk, güvenilmeyen kimselerle ve uygun olmayan ortamlarda yalnız
bırakılmamalıdır.
- Çocuklara tanımadıklarından para, hediye, yiyecek almamaları için sıkı
tembih edilmelidir.
- Yabancıların soru sormaları, yardım istemeleri halinde dikkatli olmaları ve
arabalarına binmemeleri, konusunda uyarılmalıdır.
- Telefon çaldığında veya kapı çaldığında evde anne baba yoksa cevap vermemeleri
konusunda uyarılmalıdır.
- Evden, okuldan, kreşten ayrılıp uzaklara gitmemeleri tembih edilmelidir.
- Tehlike anında bağırıp çağırması gerektiği öğretilmelidir.
- Bir şey diyen olursa, veya bir şey yapan olursa gizlemeyip, korkmadan söylemesi
gerektiği öğretilmelidir. Yoksa tacizci sapıklığına devam edecek bir çok çocuğa daha
kötülük yapacaktır. (25/07/1995. Emniyetin cinsel taciz uyarısından)
- Biraz büyük çocuklar, karşı cins arkadaşlarından, flörtten, kafelerden, diskolardan
ve kızlı erkekli gezilerden mutlak surette uzak durmalıdır, uzak tutulmalıdır.
- Ayrıca evi terk etmemelidir. Yoksa, kurda kuşa yem olur. Bu tehlike ona iyi
anlatılmalıdır.
Ana babalara da şunu söylemek istiyorum. Resmi açıklamalara göre; çocuklara
cinsel tacizde bulunanların % 16’sı yakın, % 23’ü akraba, % 46’sı tanıdık, ancak %
16’sının tanınmayan kimseler olduğu bildirilmiştir.
Açıklamaya göre tacizci, cinselliği oyun gibi göstererek yaklaştığı veya önce yol,
adres sorduğu, tacizden sonra ise korkuttuğu ifade edilmiştir.
Ana baba, her zaman uyanık ve duyarlı olmalıdır.
Cinsel tacize uğrayan çocuk, içine kapanır, saldırgan olur, başarısı düşer, bunalıma
düşer, hafızası zayıflar, depresyon görülür, intihar eder. Sapıklık başlar...
Bütün mesele çocuğu giyimi ile, terbiyesi ile koruyucu tedbirlerle sahip çıkmaktır. Ona
göre terbiye etmektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 31
Mustafa ÖSELMİŞ
10- AHLAK DEĞİŞİR Mİ?
Çocuğun ahlakından nasıl ana baba sorumlu ise hantal şekli bozuk, sağlığı bozuk
çocuktan da ana baba sorumludur.
Bazı ana babalar, ne yaptıysak olmadı deyip işin içinden çıkmak istiyor. Doğru mu?
Hayır.
Ahlak doğuştan değildir; insan, ahlaklı veya ahlaksız doğmaz. Kimse kötü
yaratılmamıştır. İnsan, nasıl bir sanatı, beceriyi sonradan öğreniyorsa, davranışları da
sonradan öğrenir.
Herkes tertemiz, İslam fıtratı üzerine doğar. Değilse sorumlu olunmazdı. Allah,
peygamber göndermez, kitap göndermezdi. Mükafatın ve cezanın anlamı olmazdı.
Ceza gören itiraz eder, Rabbim, sen beni kötü yaratmışsın, benim ne suçum var?
derdi...
Peygamberimiz: “Ahlakınızı güzelleştiriniz” diyor...
İnsan eğitimle doğmaz, eğitimle yetişir.
İslam’da pişmanlık vardır, tevbe vardır, değişme vardır. Değişen insanlar bunun
örneğidir.
Bir de her kötü alışkanlık sonradan kazanılır, istenirse bırakılır.
Kötülüklerle mücadele, hastalıklarla mücadele gibidir. Nasıl belirli yöntemlerle
mikroplar öldürülüyor, hastalıklar tedavi ediliyorsa, ahlaksızlıkları gidermekle de
böyledir...
Cenab –ı Allah hiçbir emeği boşa çıkarmaz.
Sadaka –i cariye olacak çocuğu yetiştirmek de mümkündür. Pişmanlık vesilesi olacak
evladı da yetiştirmek mümkündür.
Her şeyden önce çocuğa iyi örnek olunmalıdır.
Peygamberimiz:
- “Çocuklarınız konuşmaya başladığı zaman Lailahe illallah ı öğretin. Okumaya
başladıkları zaman da namazı emredin”
- “Çocuklarınızın ilk sözü “Lailahe İllallah” olsun.” (Ramuz: 33/3 – 76/1) der.
Çocuğun küçük yüreğine Allah, Kur’an, peygamber sevgilerini yerleştirirsek, başka
sevgiler de ardından gelir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 32
Mustafa ÖSELMİŞ
Suriye’de 30 profesör araştırma yapıyor.
Besmele ile kesilen hayvanla, besmele çekilmeden kesilen hayvan üzerinde.
Sonuç:
1- Besmelesiz kesilenin et dokularında pıhtılaşmış kan ve çoğalmaya müsait bakteri
ve mikroplar tespit edilmiştir.
2- Besmele ile kesilmeyen hayvanın eti koyu renkte ve çabuk bozulma özelliği tespit
edilmiştir. (2/6/2003) (Yeni Asya)
Mucizeye bakın.
Kur’an: “Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanın etini yemeyiniz.” (Enam:
121) diyor. Ve bir ayette de:
- “Üzerine besmele çekilen hayvandan yiyin.” (Enam: 118) diye emrediyor.
İlk öğretilecek şeylerden biri de dilin terbiyesidir, dilin eğitimidir. Güzel konuşma
eğitimidir.
Çocuğun ilk öğrenme yolu takliddir. Taklit ederek öğrenmeye çalışır. Doğrusu, kendi
kendine başarması, şuurlu yapmasıdır. Taklide belirli ölçülerde müsaade edilmelidir.
Örnekler iyi sunulmalı, iyi şeyler öğrenmesi sağlanmalıdır.
Yedi yaşından sonra taklide müsaade edilmemelidir. Kişilik, ve kimliğinin gelişmesi
sağlanmalıdır.
Terbiyede en etkili yol, örnek olmaktır. Peygamberimiz: “Söyleme yap” demiştir.
Çocuğun iyi olmasını istemek, iyi olmasını hayal etmek, iyi olması için yeterli değildir.
Çocuğunun iyi olmasını isteyen, önce kendisi iyi olmalı ve örnek olmalıdır. Çünkü;
çocuk ailede şekillenir, şahsiyetini, kimliğini ailede bulur. Onun için çocuğunu
düzeltmek isteyen önce kendisi düzelmelidir. Eğer ana baba çocuğunda bir hata
görüyorsa, onun kaynağını kendinde aramalıdır. Çocuğunda görmek istemediği şeyi
asla ana baba hayatında yer vermemelidir. Yalan söyleyen çocuğun niçin yalan
söylediğini ana baba araştırırsa, kaynağı kendinde bulacaktır.
Atalarımız: “Rehberi karga olanın burnu pislikten kurtulmaz” demiştir. Çocuğun
yanında alkol almak, sigara içmek, çocuğa da sen de ilerde iç mesajı verir.
Çocuklara iyi yönde örnek olunmalıdır. İbadetleri onun göreceği şekilde yapmak,
zaman zaman haydi deyip ilgisini çekmek ne kadar güzel olur, ne kadar etkili olur?
Çocuğunuzu
- İftiraya ortak etmeyin,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 33
Mustafa ÖSELMİŞ
- Gıybete ortak etmeyin,
- Yalana ortak etmeyin,
- Kıskançlığa ortak etmeyin. Her şeyi ana babanın elindedir.
Ne verilmiş de çocuk kabul etmemiştir. Çocuk boş kap gibidir. Ne katılırsa onunla
dolar. Hamur gibidir. Nasıl şekil verilirse öyle şekil alır.
Çocuğu temizliği öğretmek, sağlıklı yetiştirmek de çok önemlidir. Peygamberimiz:
“Fıtrat beştir; Sünnet olmak, kasık kıllarını kazımak, koltuk altı kıllarını yolmak,
bıyıkları kısaltmak ve tırnakları kesmek. (Ramuz: 226/7)” demiştir.
Sakat kalmaması, yara bere almaması için özen gösterilmeli, iyi gıdalarla, temiz
gıdalarla beslenmeli. Hantal, alay konusu olacak şekilde gelişmesine de müsaade
edilmemelidir. Sonra kendine güveni de olmaz.
Hastalıklardan korunmak, aşılarını zamanında yaptırmak.
Tacizci, tecavüzcü, sapıklardan korumak, iffetli ve namuslu bir şekilde yetişmesini
sağlamak, analık babalık görevidir.
Cinsi terbiye, acele edilmeden, doğru bir şekilde, edep dairesinde verilmelidir.
Çocuğun kafası küçük yaşta karıştırılmamalı, nefsi şeylere meylettirilmemelidir.
Karşı cinsle oyunu, arkadaşlığı, konuşması ölçülü olmalıdır. Değilse, kadınsı erkekler,
erkeksi kadınlar yetişir.
Oyuncağı, yiyeceği, eşyaları kendi cinsiyetine uygun olmalıdır. Yani kızı, kız olarak
yetiştirip terbiye etmeliyiz. Erkeği de erkek gibi yetiştirip terbiye etmeliyiz. Cinsel
eğitimden önce iffet eğitimi verilmelidir. Ana baba iffet örneği olmalıdır.
Edepsiz insan olmaz. Edepsiz insan, iyi insan değildir.
Önemli olan bir husus da, çocukta edep ve haya duygusunun geliştirilmesidir.
Mikrobik hastalıklardan çocuklarımızı korumazsak, üzülürüz. Manevi hastalıklardan
da çocuklarımızı korumazsak üzülürüz.
Yetkililer “Aşı zamanını aman geçirmeyin” diyorlar. Hemşireler, ev ev dolaşıp aşı
yapıyor. Ya manevi aşılar... Hani nerede? Yapılmayınca neler olur, neler...
Aşı niçin yapılıyor? Hastalıklardan korunmak için. Hani ahlaksızlıklardan korunmak
için aşı? Küfürden korunmak için aşı?
Peygamberimiz: “Çocuklarınıza hoş muamele edin, onların edeplerini güzelleştirin”
diyor. Biz terbiye ediyor, utanma duygularını geliştiriyor muyuz? Giyecekleri kıyafetler
konusunda özen gösteriyor muyuz? Yoksa iç çamaşırlarını gösteren, çırılçıplak mı
giydiriyoruz. Kısacık bir şort giymesine müsaade mi ediyoruz? Veya “Kızım Allah,
açık saçık giyinenleri sevmez” mi diyoruz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 34
Mustafa ÖSELMİŞ
Açık saçık giyinen çocukta haya duygusu ölür, gelişmez. Açıklık, etrafa şehvet
kokusu yayar. Korumadığımız için taciz edilir, saldırıya uğrar, kaçırılır. Allah korusun,
sonu ne kadar kötü olur.
Açıklıkta tahrik vardır, teşvik vardır. İlgi uyandırır.
Bilhassa sıcak havalarda çocuğumuza edeple giyinmesini öğretmeliyiz.
- “Çok sıcak!” derse ona:
- Cehennem daha sıcak yavrum! demeliyiz. Peygamber (as):
- “Haya imandandır”, “Haya hayır getirir”, “Utanmıyorsan dilediğini yap” demiş,
yavrum de bakalım, ne olacak...
Aç Kur’an-ı oku,okut bakalım, ne diyecek...
Kızım alttan açık göbek üstten açık göbek meydanda. Sen böyle giyinmekten
utanmayacak mısın? De bakalım ne cevap verecek.
Yakışıksız elbise isterken, o sana göre değil, o sana yakışmaz de bakalım, onu nasıl
bulacaksın?...
Biz vazifemizi yapmıyoruz. Hesabımızı nasıl veririz bilmem.
Son yıllarda suç işleme yaşı çok düştü. Edep ve utanmanın olmaması, küçük yaştaki
çocukların kaçırılması, taciz ve tecavüze uğramasına neden olmaktadır.
Ağaçlar budanırsa daha verimli oluyor. Bakarsan bağ oluyor, bakmazsan dağ oluyor.
İnsan da ilgiye, bakıma muhtaç. İnsan eğitimli doğmuyor, eğitimle, terbiye ile
yetişiyor. Sonra insan, terbiyeye ihtiyacı olan ve kabul eden bir varlıktır.
İnsan terbiye ile olgunlaşır, terbiye ile faydalı hale gelir, terbiye ile namuslu insan
haline gelir.
İnsan eğitilmeyecek olursa, hayvan seviyesinde kalacaktır. Hayvanları bile
utandıracak hale gelecektir. Utanmadığı içi her istediğini, her aklına geleni
yapacaktır. Cinselliği ön plana alacak ve şehvetten şaşı olacaktır.
İslam peygamberi: “Utanmıyorsan dilediğini yap” demiştir.
Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde şöyle der: “Ey baba olan, çocuğunu sıkı
terbiye et; arkadan gelenler sana gülmesinler. Çocuklara fazilet ve bilgi öğret ki, onlar
iyi ve güzel yetişsinler.”
Çocuk, kendiliğinden yetişmez. Yetiştirilir, emek verilirse yetişir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 35
Mustafa ÖSELMİŞ
D- DOĞUM SONRASI
Doğumdan sonra çocuğa güzel bir ad verilmelidir. Peygamberimiz: “Kıyamet
günü kendinizin ve babanızın ismi ile çağrılacaksınız. O halde çocuklarınıza güzel
isim koyun.” (Ebu Davud Edep: 69) buyurur.
Çocuk dünyaya geldikten sonra en kısa sürede sağ kulağına ezan, sol
kulağına kamet getirilerek ismi ile çağrılır. Böylece ad konmuş olur.
Doğumundan sonra bir nefes dahi alsa canlı doğmuştur isim verilir, yıkanır,
cenaze namazı kılınır, gömülür.
Ölü doğarsa, bir beze sarılır.
Doğum günü kutlanır mı?
- Bid’at işlemeden,
- Günaha girmeden,
- Güzel bir şekilde, hayra vesile olacak biçimde dualarla neden kutlanmasın.
Dua, hayra vesile olur. Çocuk içinde bir gıdadır.
- Hayırlı bir ömür,
- Sağlıklı bir hayat,
- Hayırlı insan olması, hayırlı işler görmesi için dua edilir, çocuklar amin der.
Böylece doğum günü kutlanabilir.
Maddi durum iyi ise akika kurbanı kesilir veya çocuğun başı tıraş edilir, saçı
ağırlığınca gümüş veya altın sadaka olarak dağıtılır. Hayırlı insan olması için dua
edilir.
Helal gıdalarla beslenir. Besmelesiz emzirilmez, besmelesiz yatırılıp
kaldırılmaz.
Terbiye, doğar doğmaz başlar; her ayın, her yılın ayrı bir terbiyesi vardır...
Çocuğun terbiyesinden ana baba müşterek sorumludur. Hayrı da şerri de ana
babaya aittir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 36
Mustafa ÖSELMİŞ
E- DİN EĞİTİMİ
Din, kültürün özünü oluşturur. Bu bakımdan dinin insan hayatındaki önemi büyüktür.
Ahlaksızlıklar, dinsizliğin acı meyvalarıdır. Yani din bilinmezse yanlış şeyler oluyor.
Din eğitiminin yokluğu ve eksikliği toplumda onmaz yaralar açar.
Dinin insan hayatındaki rolünü bilen milletler, her din için okullar açıyor. Din eğitimi
verilmeyen çocukların ana babalarına “Çocuğa dininizi öğretin. Siz öğretmezseniz biz
ona dinimizi anlatacağız” diyorlar.
Din, insanın faydalı hale gelmesini sağlar. Çünkü din kadar etkili bir başka yaptırıcı
güç yoktur.
Din olmazsa insan boşluğa düşer, bunalıma düşer. Çünkü insan sadece biyolojik bir
varlık değildir. Karnı doyunca problemleri bitmez. Ruhu da doyarsa mutlu olur. Ferdi
ve toplumu din eğitimi geliştirir ve olgunlaştırır. Din ihtiyacı giderilmeyecek olursa
kusurlu ve hastalıklı kimseler çoğalır. Ortada iyilik, merhamet kalmaz.
Bugüne kadar ceza evlerinde verilen dini dersleri, yapılan konuşmalar son derece
etkili olmuştur. İnanan insanların koğuşuna düşen azılı suçlular bile yüzde yüz
değişmişler, faydalı birer insan olarak topluma katılmışlardır.
Hıristiyan Almanya’daki durumu 33 yıllık papaz Tilman Steinert şöyle ifade etmiştir:
(21/12/2002 Vakit.)
- Çocuk yuvalarında görevli papazlar, üç yaşındaki çocuklara yemeğin ardından dua
edilmesini öğretiyor...
- Din derslerinin müfredatı kilise ve cemaatler tarafından belirlenir ve rahibeler
derslerde görev yapabilir...
- Okul yönetmeliklerinde; “Öğrencilere Hıristiyan geleneği üzerine eğitim verilir”
şeklinde hüküm bulunuyor...
- Her okulda; ilkokul birinci sınıftan lise sona kadar haftada 2 – 4 saat papazlar
tarafından ders verilir...
- Kilise okullarında kız ve erkek öğrenciler ayrı ayrı okuyor.
- Öğrenci istediği kılık ve kıyafetle derslere girebiliyor...
- Kilise okullarında öğrenciler sabah derslere başlamadan önce mutlaka dua eder ve
her sınıfta haç bulunur..
- Müslüman öğrenciler derslere başörtülü olarak giriyor...
- Müslüman öğrenciler için hazırlanan yemeklerde domuz eti pişirilmez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 37
Mustafa ÖSELMİŞ
Amerika’da din eğitimi okullarda başlıyor. Hatta okul öncesi ve ana okullarında
başlıyor.
Bütün Avrupa papazı, kiliseyi ve İsa’yı unutturmamak için işe doğumda vaftizle
başlıyor, nikahı kilisede kıyıyor, okullarda dini eğitimini eksik etmiyor.
Toplumdaki manevi çöküşü önlemek istiyorsak dindar gençler yetiştirmek zorundayız.
Cami ile, cemaatle ve toplumla barışık yetiştirmeliyiz. Başkaları ile ilgilenmeyi dini
görev olarak öğretmeliyiz. Yaratan, yaşatan, öldüren ve hesap soracak olan Allah’ı
öğretmeliyiz.
Bunu yapmazsak, geç kalırsak, babanın, dedenin dindarlığı oğul ve torunu
kurtarmayacak, felaketleri beraberinde getirecektir.
“Ahir zamanda babalarından ötürü evlatların vah haline!”
Bu ferman, Allah Resulü’ne (sas) aittir. Bu söz üzerine sahabe şaşkınlık içinde sorar:
- Müşrik babalardan ötürü mü onlara kıyıldı da heder oldular?
- Hayır, mümin babaları onlara kıydı.
- Nasıl oldu ya Rasulullah?
- Babaları onlara dinin temel hükümlerini öğretmediler, diyor Allah Rasulü.
Evlatlarından hayır görmeyen ana babalar hep ana baba haklarının anlatılmasını
isterler. Kendileri çocukların haklarını yerine getirip getirmediğini düşünmezler.
Dua edilirken “yavrularımız, gençlerimiz” denince yüksek sesle gönülden “amin”
deriz. Onlar için bir şeyler yapmayı düşünmeyi. Sadece duaya “amin” demekle olur
mu? Olmuyor işte. Salih evlatlar duasına “amin”, salih evlat olması için hani gayret?
Hani terbiye ve eğitim?
Eğer ana baba çocuğuna görevini tam olarak yapmazsa, evladına zulmetmiş olur.
Zira evladın ana baba üzerinde hakları vardır.
Din duygusu erken yaşlarda verilmelidir. Çünkü çocukta bu ihtiyaç, erken yaşlarda
doğar. Küçükken Allah’ı, melekleri cenneti cehennemi sorar. Namaz kılanı görünce
hemen o da kılmaya başlar. Oruç tutmak ister. Camiye gitmek ister...
İşte erken yaşlarda başlayan bu ihtiyaca vaktinde cevap verilmelidir. Bu duygu
beslenmelidir. Doğru bir şekilde karnı doyurulduğu gibi beyni de doyurulmalıdır.
Allah’ı öğretiyorum diye “Allah baba” “Allah dede” dersek olmaz. Dini bilmeden din
öğretilmez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 38
Mustafa ÖSELMİŞ
Peygamber (as) şöyle buyuruyor:
“Her çocuk İslam fıtratı üzerine, yani Müslüman olarak doğar. Çocuğun ana babası
Yahudi ise, çocuğu Yahudi, Hıristiyan ise Hıristiyan, Mecusi ise Mecusi yapar.”
(Buhari Muh. Ter. 4/529)
İmam Gazali de: “Çocuklar emanettir, hayra, yöneltilirse, hayır üzerine gelişir, şerre
alıştırılırsa, şer üzerine gelişir” der. Demek ki ana babanın rolü büyük. Bunun için
vebal veya mükafat vardır. Çünkü; şekillendiren ana babadır.
Çocuğu Müslüman olarak yetiştirmek, Müslüman ana babanın borcudur. Ne diyor
peygamber: “Çocuklarınız dile gelir gelmez, yani konuşmaya başlar başlamaz, onlara
“Lailahe illallah” demeyi öğretin.” (Ramuz el – Ehadis: 33/3)
Ya biz, bütün sanatçıları, futbolcuları, şarkıları, türküleri öğretirken bunu unutuyoruz.
Adam, arkadaşına gitmiş, adam oğlunu bildikleri ile öve öve bitirememiş. Çocuğa
demiş ki: “Oğlum bir kelime –i şahadet getirir misin?” Çocuk koşmuş öbür odaya,
biraz sonra gelmiş, “Ben bulamadım, babam getirsin” demiş.
Çocuk gerçekten çok şey biliyor, nutuk çekiyor. Sordum – Sübhanekeyi biliyor
musun? 10 yaşındaki çocuk “Daha oraya gelmedim” dedi.
Kur’an-da: Lokman oğluna; “Oğulcuğum, namazını kıl” dediği bildiriliyor.
Başka konularda yorgun denmiyor. İş namaza geldi mi yatsın, yorgun deniliyor. Ana
baba ısrarcı olacaktır. Kıldıracaktır, sevdirecektir, özendirecektir. Örnek olacaktır,
beraber kılmaya davet edecektir.
Bir insan küçük yaşta yaptığını büyüyünce de yapar. Alışkanlık haline getirir. Ona zor
gelmez. Ama küçükken insan bir şeye alışmazsa, sonra zor gelir..
Terbiye ve din eğitimi zorlamak değildir. Yüce Allah öyle emrediyor, peygamber (as)
öyle yapmış. Kızına: “Kalk namazını kıl, babam peygamber diye güvenme” demiş.
Lokman Hekim’den oğluna öğütler:
Şöyle geçer:
- “Yavrucuğum, (yaptığın herhangi bir iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi kadar bile
olsa, hatta o göklerde, yahut yerin (toprağın) ya da bir kayanın içerisinde (gizlenmiş)
olsa bile yine de Allah onu ortaya çıkarır (hesabını sorar). Çünkü Allah (kullarına
karşı) lütfu bol ve onların yaptıklarından da haberdar olandır.” (Lokman: 16)
- “Yavrucuğum, namazı dosdoğru kıl, iyiliği (Allahın emirlerine uygun olan
davranışları başkalarına) emret, kötü olanlardan (Allah’ın yasakladığı davranışlardan)
da (onları) vazgeçirmeye çalış. (Bu görevi yerine getirmen esnasında) sana erişecek
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 39
Mustafa ÖSELMİŞ
(başına gelecek) bela ve musibetlere de sabret. Çünkü bunlar kati olarak emrolunan
(farz kılınan) işlerdendir.” (Lokman, 17.)
- “(Kibir taslayarak) insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde de şımarık bir şekilde
(Çalım satarak) yürüme. Zira Allah her kibir taslayanı da, böbürlenip kendini öveni de
sevmez.” (Lokman, 18)
- “Yürüyüşünde mutedil davran (ölçülü ol, ne salına salına çok yavaş, ne de koşar
gibi çok hızlı yürü), sesini de (konuşurken) alçalt (bağıra bağıra yüksek sesle
konuşma). Çünkü seslerin en bed olanı (en hoşa gitmeyen ve çirkin olanı) gerçekten
de eşeklerin anırışıdır.” (Lokman, 19)
- “Yavrucuğum, eğer sen kârlı bir alışveriş yapmak istiyorsan takvayı (Allah
korkusunu) seç. (Onu elde etmeye çalış) ki, herhangi bir mal ve eşya satın almadan
da kazançlı çıkmış olasın.”
Yavrularımıza şunu da anlatalım:
Allah’ın koyduğu haram, günah emirleri, özgürlüğü kısıtlamak değildir.
Cenab –ı Allah zararlı olanı yasaklamıştır.
Mesela:
- Başkalarının malına el uzatılmaz.
- Yalan söylenmez,
- İçki içilmez, içki her kötülüğün anasıdır.
- En kötü şey Allah’tan gafil olmaktır.
- Kalbini güzelliklerin merkezi yap.
- Karnını helallerle doldur, değilse kötülerden olursun...
Hz. Peygamberin talimatı şu:
“Çocuklarınız yedi yaşına gelince onlara namaz kılmalarını emredin. On yaşına
gelince kılmazlarsa hafifçe dövün ve artık yataklarını ayırın.” (R. Salihin: 1/338)
Taha suresi: 132 de Allah’ın talimatı da şöyle:
“Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de namaza devam et!”
Daha çocukken ibadetler öğretilmeli, sevdirmeli ve alıştırılmalıdır, ona örnek
olunmalıdır. İbadetler ona kimlik ve şahsiyet kazandıracaktır. Ayrıca koruyacaktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 40
Mustafa ÖSELMİŞ
Sofra duası, her an besmele çekmesi, yemekten, içmekten sonra şükür demesi,
selam vermesi devamlı hatırlatılmalıdır.
Çocuklarının her ana baba, Müslüman olduğunu kabul ediyor, nüfus cüzdana da
yazdırıyor, ama Müslüman gibi yetiştirmiyor. Namaz kılarken “oğlum, kızım, haydi
namaza” demiyor. Peki sen nasıl kurtulacağını düşünüyorsun?
Çocuğun karnı tok, sırtı pek, dünya ile ilgili bilgileri biliyor, özel dersler almış, özel
hocalar tutulmuş, ama manevi bilgilerden ve değerlerden yoksun. Kulağında küpe,
boynunda haç, cinsiyetler birbirine karışmış, nefis ve şehvet ön planda. Soruyorum
kim yetiştirdi bu çocuğu?
Bir üniversiteli bana: “Anam babam bana gusül abdesti almayı öğretmedi” dedi ve
ağladı. Orta yaşlı birine:
- Haydi cumaya gidelim, dedim. Beni babam, dedem hiç cumaya götürmedi, dedi.
Cuma kılmasını bilmediğini söyledi.
Ana babalar eve soktukları kitap, dergi ve gazeteye de dikkat etmiyorlar...
Adam çocuklarına sormuş:
-Ben ölünce, mezarımı ziyaret eder misiniz?
- Evet.
- Ne okursunuz?
- Eve getirip bize okuttuğun dergi, kitap ve gazeteleri okuruz.
- Terbiyesizlik etmeyin, saygısızlık etmeyin. O müstehcen şeyler okunur mu?
Çocukların cevabı:
- Sen bize saygı duydun mu ki... oluyor.
Şu anda kimlik bunalımı var bu bunalım dini tanımak ve öğrenmekle aşılır. Kılavuzu
peygamber olmayanın yolu çıkmazdır. Rehberi Kur’an olmayanın hayatı karanlıktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 41
Mustafa ÖSELMİŞ
Bir baba oğluna şöyle seslenmiştir:
Hak’tan gayrı yol arama
İslamiyet Hak çocuğum
Kur’an yolu nurlu yoldur
Tefekkür et bak çocuğum
Birer araç okul ve ders
Olmamalı hiç Hakk’a ters
Küfre giden yolları kes
Nurlu yola bak çocuğum
İnsan yaşar kısa müddet
Nice kalbi sarar gaflet
Sen Hakk’ı bil O’na şükret
Hamd edene bak çocuğum
Parayla pul servetle han
Geçicidir biter her an
Sana lazım olan iman
Kabirlere bak çocuğum
Bir gün gelir göremezsin
Dizin tutmaz yürüyemezsin
Sen başı boş hiç değilsin
Yere göğe bak çocuğum
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 42
Mustafa ÖSELMİŞ
Fizik Hak’tan örnek söyler
Kimya O’nu tesbih eder
Tüm ilimler Hakk’a gider
Bunca ilme bak çocuğum
Güneşle ay gökle yıldız
Bir sistem ki hiç hatasız
Kusuru yok hem yalansız
Şu aleme bak çocuğum
Cehennem var cennet vardır
Aydınlık var gaflet vardır
Mü’mine bir külfet vardır
Zor olana bak çocuğum
İç güzellik dışa vurur
Her ihlaslı nurlu olur
Kim neylerse onu bulur
Hakk yoluna bak çocuğum
Rabbim özel insanı seçti
Çok peygamberler geldi geçti
O şerbetten hepsi içti
Sen ecele bak çocuğum
Muhammet HAKSEVER
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 43
Mustafa ÖSELMİŞ
“Dinin yoksa neyin vardır!
Var tabutun kendin kaldır
Din dayanak Hakk’tan kula
Dinsiz insan heder ola” demiş bir başka şair.
Çocuk ciddiye alınmalı selam verilmeli, selam vermesi istenmelidir. Peygamberimiz,
çocuklara selam vermiştir.
Allah’a verdiği nimetlerden dolayı şükretmesi istenmeli, sofra duası öğretilmeli,
işlerinde besmele çekmesi sağlanmalı, dini terimler öğretilmeli, “inşallah”, “maşallah”
demesi için öğüt verilmelidir. Yemin, küfür, argo gibi sevimsiz sözler söylememe
alışkanlığı kazandırılmalıdır.
“İyi” yerine “Hayırlı”, “sağol” yerine “Allah razı olsun” demek öğretilmelidir.
Sünneti de erken yaptırmak da önemlidir. Erkek oldum, Müslüman oldum düşüncesi
ona kimlik, kişilik kazandıracaktır.
Çocuk sünnet olacak, hazırlıklar yapılıyor. Çocuğa İslam anlatılmamış, sünnetin ne
demek olduğunu kimse ona söylememiş, çocuk annesine soruyor:
- Hıristiyanlar sünnet olur mu? Anne:
- Hayır! Diyor. Çocuk:
- Keşke ben de Hıristiyan olsaydım, demiştir.
Bir Cuma mahallemde bir çocuğa:
- Haydi sen de cumaya git, demişler. Cevap olarak:
- Ben Müslüman değilim, Hıristiyanım, demiş.
- Neden, demişler?
- Ben sünnet olmayacağım, cevabını vermiştir.
İnsana inanç mutlaka lazımdır. Siz vermezseniz başkaları verir. Öğretmezseniz
başkaları öğretir. Sen Müslüman yapmazsan, başkaları Hıristiyan yapar, ateist yapar,
satanist yapar.
Çocuğu inançlı yetiştirmek en başta gelen görevdir. Cenab –ı Allah evladın hesabını
ana babadan, ana babanın hesabını da evlattan soracak.
Yavrumuzu dinini öğreterek onu faydalı hale getirmek lazım. Geçen gün sokakta bir
çocuk (7 – 8 yaşlarında) gazozu içmiş şişeyi kaldırım taşına vuruyor, şişe kırılmıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 44
Mustafa ÖSELMİŞ
Dedim ki : - Yavrum kırma, arkadaşlarının ayağına batar, bak bisiklet binen
arkadaşlarının tekerini patlatır. Bana:
- Batsın, patlasın. Ben onu istiyorum zaten, dedi.
Bazıları da muzu yiyor, kabuğunu öyle bir yere koyuyor ki, biri düşsün de seyredeyim
istiyor.
Zarar vermekten zevk alan, kötü niyetli kötü düşünceli insan yetiştiriyoruz. Buna
müsaade etmeyelim.
Çocuğa dünya ve dünya ile ilgili bilgiler verilirken, din ve dinle ilgili bilgiler de
verilmelidir. Çocuk her türlü müzik aleti çalmasını biliyor, araba kullanıyor, bilgisayar
kullanıyor da sübhanekeyi bilmiyor, namaz kılmayı bilmiyorsa, o dengeli bir insan
olamaz.
Din duygusu erken yaşlarda başlar. Dini konular, beş yaşlarında ilgisini çekmeye
başlar. Zamanında din eğitimi verilmezse, din duygusu körelir. Dinle ilgili sorular
sorar, anlatılanları diler ve taklit etmek ister...
Dini bilgiyi çocuklarımıza kendimiz veremiyorsak, vermenin yollarını aramak
zorundayız...
Sureleri ezberletmeliyiz, Kur’an okumayı öğretmeliyiz, camiye alıştırmalıyız, ibadet
şekillerini öğretmeliyiz. İbadetin her çeşidine alıştırmalıyız. Yoksa, sonra olmaz.
Çocuklarımızı eğer seviyorsak, onları cennete götürecek, cennetlik yapacak kulluğu
öğretmeliyiz. Uykusuz kalmasın diye sabah namaza kaldırmazsak onu sevmiyoruz
demektir. Ahretini mahvediyoruz...
Cenab –ı Allah: “Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et” (Taha: 132).
Başka bir ayette de:
- “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat: 56)
buyuruyor.
Hz. Peygamber de:”Çocuğa yedi yaşında namazı öğretin, on yaşında kılmazlarsa
dövün” (Ramuz: 317/1) diye emretmiştir.
20 gün yanına gelen İslamı öğrenen kimselere peygamber (as):
- Şimdi giden aile fertlerine namazı öğretin, demiştir.
İman esasları, İslamın şartları hakkında sağlam bilgiler verilmelidir. Ölüm, ahret güzel
anlatılmalıdır.
Çocukken namaz kılmazsa, ana babasının cenaze namazını kılamaz. Çocukken
camiye gitmezse büyüyünce camiye cenazesi gelir. Küçük yaşta örtünmezse, ölünce
kefenle örtünür.
Hz. Ömer (ra)’in mübarek adetlerindendi ki, her zaman camiye erken giderlerdi.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 45
Mustafa ÖSELMİŞ
Bürgün bir çocuğun erkenden koşarak, acele acele camiye gittiğini gördü. Hz. Ömer
(r.a) çocuğa:
- Yavrum ne oldu, böyle acele acele koşuyorsun? dedi. Çocuk:
- Namaza gidiyorum, efendim, namaz vakti yaklaştı, abdestim yok. Ezan okunmadan
abdest alacağım, dedi. Hz. Ömer:
- Yavrum, sen daha küçüksün, sana namaz farz olmamıştır, buyurdu. Çocuk:
- Efendim bu işin küçüğü büyüğü olur mu? Dün benden küçük bir çocuk vefat etmişti
de mezarlığa götürüyorlardı.
Hz. Ömer (r.a) çocuğun bu cevabından öyle duygulandı, öyle duygulandı ki, göz
yaşlarını tutamadı ve “Ya Rabbi! Bu çocuk ne iyi, ne akıllı çocuk,” demekten kendini
alamadı.
Anneler babalar, çocuklarına Cenab –ı Allah’ın bir nimeti ve bir emaneti gözü ile
bakmalı ve ona göre davranmalıdır.
Çocuklarımıza en önce Allah’ı iyi anlatmalıyız:
- Allah’la korkutma yerine Allah’ı sevmeyi öğretmeliyiz.
- Cenab –ı Allah’la ilgili bilgileri noksansız ve doğru bir şekilde vermeliyiz.
- Suç işleyince Allah seni cezalandıracak, sevmeyecek, cehennemde yakacak,
cennetine koymayacak gibi ifadelerle Allah’tan uzaklaştıracak, nefret ettirecek bir
şekilde davranmamak lazımdır.
- İyi olanları Allah’ın seveceği, mükafatlandıracağı ve cennete koyacağı telkin
edilmelidir.
- Allah’ı daha çok davranışlarımızla anlatmalıyız: Nasıl?
- Allah’ı anarak, (Besmele ile, zikirle, şükürle, hamd ile Allah’a emanet ol, Allah
korusun, allahaısmarladık, gibi...)
- Ona kullukla...
- Yaşayışımızla Allah’ı akla getirerek, Allah’ı hatırlatarak...
- Dini hayatın içine çekerek, onunla beraber yaparak
- Allah’ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınarak örnek olabiliriz.
40 yaşlarında birine haydi cumaya gidelim, dedim. “Ah gidebilsem, bende gidecek hal
yok, ben babamın cenaze namazını kılamadım, bana bir şey öğretilmedi” dedi ve
hüngür hüngür ağladı. Bu olay bende iz bırakan olaylardan biridir. Demek ki her
çocuk bu duruma düşebilir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 46
Mustafa ÖSELMİŞ
Çocuk için dua etmek ve bunu zaman zaman çocuğun işiteceği şekilde yapmak.
Benim için dua eden anam babam var şeklinde düşünmesi, onda iyi yönde etki
yapacaktır. Diğer yönden ana babanın evladı için yaptığı dua red olmaz. Bunu da
çocuğa öğretmekte fayda vardır. Hep ananın babanın hayır duasını almaya
çalışacaktır.
Ahlakı, hayası olmayan insanın ne kendine, ne de çevresine hayrı olmaz. Onun için
bize Allah’ın birer emaneti olan yavrularımızı ahlaklı, hayalı arlı ve namuslu
yetiştirmeliyiz. Irzını namusunu korumasını öğretmeliyiz.
Küçük yaştan itibaren çocukların giyimine dikkat edilmelidir. Açık saçık giyim, kötü
mesaj verir, utanma duygusunu da yok eder. Uygun giyinmediği zaman uyarmalı,
ikaz etmeliyiz.
Peygamberimiz: “Çocuğun avretine riayet edin ve onu örtün. Zira onun avreti de
büyüğün avreti gibidir. Allah avret yerlerini açana rahmet nazarı ile bakmaz.” (Ramuz:
321/6) buyurur.
Daha buluğ çağına gelmeden ince ve kısa giyinen Esma’yı peygamberimiz ikaz
etmiş: “Ya Esma! Senin yaşındaki bir kızın daha güzel giyinmesi gerekmez mi?“
demiştir.
“Cenab –ı Allah Kur’an-da örtünmeyi emrediyor” şeklindeki telkinlerle çocuklara
anlatılmalıdır. Açılanı Allah sevmez. Peygamber sevmez, denirse, çocuk
etkilenecektir. Açınmayı Allah’a isyan kabul edecektir.
Çocuğu, kendine çevresine saygılı yetiştirmek, ana babanın görevlerindendir.
Büyüklere saygı, küçüklere sevgi ve şefkat öğretilmelidir. En önemlisi de her şeyi
veren Allah’a minnet borcu olduğunu bilmelidir. İnsanlara da gerektiğinde teşekkür
etmesini bilmelidir.
F- ÇOCUĞUN ANA BABASI ÜZERİNDE HAKKI VARDIR
Çoğu zaman ana babanın çocuk üzerindeki haklarından bahsedilir de çocuğun
haklarından pek bahsedilmez.
İslam, birinci derecede çocuktan ana babayı sorumlu tutar.
Ekmeğin şeklini veren fırıncıdır. Şekil bozuksa bundan ekmek sorumlu olmaz.
Evladını iyi yetiştiren ana baba için evladından bir şeyler bekleme hakkı vardır.
Ana babanın evladına görevlerinden bazıları şunlardır:
- Güzel ad koymak,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 47
Mustafa ÖSELMİŞ
- Sünnet ettirmek,
- Dinini öğretmek, ibadetlere alıştırmak,
- Helal rızıkla beslemek,
- Rızkını temin edecek meslek, sanat öğretmek
- Evlendirmek, hayırlı bir yuva kurmak,
- Sahip çıkmak, korumak, ev edinmesinde yardımcı olmak,
- Hangi yaşta olursa olsun ikaz ve uyarılarda bulunmak görüp, gözetlemek analık
babalık görevidir.
Bir adam, Hz. Ömer’e, oğlunu şikayet eder. Hz. Ömer, bu kimsenin oğluna der ki:
- İmandan sonra birinci vazifemiz ana babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar
kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibadeti
kabul olmaz. Müslüman doğmamıza ve Müslüman yetişmemize sebep olan ana
babamızın kalbini kırarsak cennete nasıl gireriz? Onlar bize hakaret etse de,
yalvararak gönüllerini almamız lazımdır. Müslüman ana babamız, bizden razı
olmadıkça, Allah-ü Tealanın sevdiği kulu olmak çok zordur.
Çocuk Hz. Ömer’e der ki:
- Ya Emir –el – müminin, söylediklerini aynen kabul ediyorum. Fakat çocuğun ana
babası üzerinde hiç mi hakkı yoktur?
Hz. Ömer buyurdu ki:
- Evet, çocuğun da hakkı vardır. Evlenirken çocuklarına anne olacak kızı veya kadını
iyi aileden seçmesi, çocuğa güzel bir isim koyması ve dinini öğretmesi gerekir.
Çocuk, Hz. Ömer’e şöyle cevap verdi:
- Babam, bana terbiye nedir öğretmedi. Anam ise, zenci bir Mecusi’nin kızı idi. İsmimi
“Karaböcek” koymuş ve Allah’ın kitabından bana bir harf bile öğretmedi. Maalesef
dinim hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Hz. Ömer, çocuğun babasına dedi ki:
- Gelmiş, bir de bana oğlunu şikayet ediyorsun; halbuki sen onun hakkını çiğnemiş ve
o sana kötülük etmeden, sen ona kötülük etmişsin.
Bir baba da, oğlum beni dövdü diye Hz. Ömer’e şikayet eder.
- Sen oğluna dinini öğrettin mi? diye sorar. O da:
- Hayır, der. Hz. Ömer (r.a):
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 48
Mustafa ÖSELMİŞ
- Dua et başını yarmamış, der.
Ana baba evlatlarına karşı olan görevlerini yaparlarsa, çocuktan bir şey beklemek
hakları olur. Yoksa çorak, bakılmamış, budanmamış bağdan üzüm beklenir mi?
Ana baba, yaşayarak, yaparak örnek olmalıdır. “Eğri cetvelin doğru çizgisi olmaz.”
Ana baba önce kendini düzeltmelidir.
“Kıyamet gününde bir kimse getirilip cehenneme atılır. Bağırsakları dışarıda,
değirmen çeviren merkep gibi döner. Cehennemdekiler toplanıp ona sorar:”
- Bu halin ne? bize iyi şeyler söyleyen sen değil miydin? derler. O da:
- Evet bendim. Lakin söylediğimi yapmazdım, yapmayın dediğimi yapardım, der.
(R.Salihin 196) buyurarak peygamber (as) yapmadan söyleyenin halini bildirmiştir.
Yanlış yapmamamız lazım. Eğer elbisenin ilk düğmesini yanlış düğmelersek, bütün
düğmeler yanlış düğmelenmiş olur.
Bakın ben yanlış yazıyorum, düzeltmek o kadar zor oluyor ki, veya eksik bıraktığım
oluyor, tamamlamak için çok uğraşıyorum. Benim bu yanlış ve eksiklerim telafi
edilebilir. Ama çocuk üzerinde, eğitimi konusundaki yanlış ve eksikliklerin telafisi
olmuyor...
Terbiye etmenin yeri ve zamanı iyi kollamalıdır. Her zaman her yerde ve herkesin
yanında terbiye olmaz. Onur kırıcı olur. Mahcup etmek, azarlamak, dövmek olumsuz
etki yapar.
Hz. Peygamberin bir hadisi var. Şöyle buyuruyor:
“Bir kimse dünyada evladını rezil etmek için “Bu benim evladım değildir” derse, Allah
da onu kıyamet gününde şahitler huzurunda rezil eder. Bu kısastır.” (Ramuz: 410/4)
Çocukla güzel bir diyalog kurmak lazım. Tatlı dilli, güler yüzlü davranmak lazım.
Hiçbir zaman sürtüşme ortamına girmemek lazım.
Bir de çocuğu küçük görmemek ve ihmal etmemek lazımdır. İnce ince, iğne oyaları
örüp, çeyiz hazırlamak yerine ince ince çocuklar işlenmelidir. Köpek sevdasına,
gezme uğruna ve pembe diziler aşkına çocuk kendi haline bırakılmamalıdır.
Her akşam gezmek için yer aramak yanlıştır. Çocuğu ihmal edilmişliğin içine iter.
Çocuğu ana kucağı, baba ocağı olgunlaştırır.
Bilhassa çocuk herhangi bir soru sorduğu zaman o soru mutlaka en güzel bir şekilde
cevaplandırılmalıdır. Sona bırakılmadığı gibi eksik de bırakılmamalıdır.
Ashab –ı kiramdan Ebu Rıfa’a rivayet ediyor: Rasulullah hutbe okurken yanına
vardım ve hutbe esnasında dedim ki:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 49
Mustafa ÖSELMİŞ
“Ya Rasulullah (kendimi kastederek) garip, yabancı bir adam geldi; dini hakkında bilgi
istiyor ve dinini iyice bilmiyor.”
Bunun üzerine Rasulüllah Efendimiz bana döndü, hemen hutbesini yarıda bırakıp indi
ve yanıma geldi. Kendisine oturması için – zannedersem ayakları demirden – bir
sandalye getirildi. Oraya oturdu ve Allah’ın kendisine öğrettiğinden bana öğretmeye
başladı. Sözü bitince döndü: tekrar hutbeye çıktı ve kaldığı yerden devam ederek
hutbesini tamamladı.”
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz, bir ferdi olsun İslam dairesine kazandırabilmek
için gerektiğinde farz bir ibadeti dahi – bilahare tamamlamak üzere – yarıda bırakarak
tüm gücüyle gayret sarf ediyor. Ve doğan tüm fırsatları mutlaka vakit geçirmeden
değerlendiriyordu. (Müslim, Cum’a 60)
Çocukta dini duygu erken gelişir, dini konuları merak eder. Allah’la, peygamberlerle,
melekle, cennet cehennemle ilgili sorular sorar.
Onun sorularını tam ve doğru bir şekilde anlatırsak tatmin olur, itikadı düzgün yetişir,
İslâm’ın dışında bir arayışa girmez, sapıtmaz, satanist olmaz, Hıristiyan olmaz.
Çocuğumuz niçin misyonerin tuzağına düşüyor, niçin ateist ve satanistlerle ilişki
kuruyor? Dinimizi bilmediği için değil mi? eğer İslam öğretilseydi böyle mi olurdu?
Olmazdı. Onun dini o zaman İslam olurdu.
Camilere gitseydi, Kur’an dinleseydi, ana baba ona dualarla yatırıp kaldırsaydı,
- Yattım Allah kaldır beni, nur içine daldır beni, eğer uyanamazsam Kur’an ile iman ile
gönder beni.” Diyerek Allah’la yatıp, Allah’la kalksaydı, şer ve yaramaz olur muydu?
Yavrum seni kim yarattı? Dense, öğretilse, Allah’a isyan eder miydi?
Bir husus da çocuğu geleceğe hazırlamak çok önemlidir. Onu içinde yaşayacağı
zamana göre yetiştirmek gerekir.
Ayrıca uyumlu bir şekilde yetiştirmek, sosyal yönüne önem vererek eğitmek, hatta
çok yönlü yetiştirmek, iyi bir çevre hazırlamak gerekir.
Çocuğa karşı ve çocuklar arasında adil olmak; hediyede, sevgide, öfkede, mirasta
her konuda Allah adaleti emrediyor. Birini diğerine tercih, hata olur. Çocuğun bize
karşı güveni sarsılır. Kardeşler arasında da kin ve düşmanlığa sebep olur. Birinin
yanında diğerini sevmek veya cezalandırmak, çocuğun nefret duymasına neden olur.
Çocuklara adil ve eşit davranmak Allah’ın emridir.
Bir husus da çocuğu aldatmamaktır. “Sana şuna alacağım” deyip almamak, “Şunu
vereceğim” deyip vermemek, çocuğun bize karşı güvenini sarsar. Dürüst olmak
lazımdır. Yalan söylenilen çocuk, yalan söyler. Aldatılan çocuk da aldatır.
“Babam evde yok” de demek çocuğa resmen yalancı ol mesajı vermek olur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 50
Mustafa ÖSELMİŞ
Çocuğa karşı hoşgörülü ve merhametli olmak esastır. Kızılsa bile çocuğa
sezdirilmemelidir. Hz. Peygamber (as):
“Yaratılanlara merhamet edin ki, Allah da size merhamet etsin” (Tirmizi birr: 16)
demiştir.
Çocuğa sevdiğini söylemenin, hissettirmenin önemi büyüktür. Zira çocuk sevgi ile
büyür.
Sevginin çocuğun büyümesinde ve gelişmesinde önemi büyüktür. Çocuğun yemesi,
içmesi kadar, sevgiye de ihtiyacı vardır.
Ayrıca sevgi, çocuğa sevmeyi öğretir...
Çocuklarını sevmediğini söyleyen birini peygamber, görev verecekmiş vermemiş,
vazgeçtiğini bildirmiştir.
Çocuklar sevilecektir ki, “evladım” demeye hakkımız olsun. Çocuk kreşlerde, yabancı
ellerde değil de ana kucağında baba ocağında yetişirse daha uygun olur. Ama buna
ihtiyaç varsa, şefkat ve merhamet gösterecek kişi ve kreşler aranmalıdır. Ailenin
dolduramadığı boşluğu dolduracak kimselere her zaman ihtiyaç vardır.
G- DAYAK KONUSU
Dayağın eğitimde yeri yoktur. Dayakla hiçbir yere varılmadığı gibi, dayakla olumlu
insan da yetişmez.
Hz. Enes: “On yıl peygambere hizmet ettim, bana yapmadığım için neden yapmadın,
hatam için de neden böyle yaptın diye azarlamadı” der.
Dayak, her zaman sürtüşme ve münakaşa ortamı oluşturur. Bağırıp çağırmak,
uzaklaştırır ve zıtlaştırır. Küçükken yediği dayakları çocuk büyüyünce iade eder.
Çocuk, kırmış, bozmuş olabilir. Dövülürse çocuğunda kalbi kırılır. Aman şöyle yap,
aman böyle yapma baskısı, çocuktaki kendine güven duygusunu sarsar. Bunun
aksine çocuğa güven vermek, ardından da iş vererek yardımcı olmak gerekir.
Çocuk, altını ıslatabilir. Asla onu mahcup etmemek gerekir, başkalarına söylememek
gerekir, dövmemek gerekir.
Çocuk, yaramaz da olabilir. Peygamberimiz: “Çocuğun küçüklüğünde yaramaz oluşu,
büyüklüğünde aklının ziyadeliğidir” (Ramuz: 315/6) buyurmuştur.
Ana baba koruyuculuk kollayıcılık görevini iyi yapmalıdır. Bugün hayvanlar alemine
baktığımız zaman hiçbir hayvan yavrusunu terk etmez, canı pahasına korur. İnsanlar
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 51
Mustafa ÖSELMİŞ
da, ziynet eşyalarından, arabasından daha iyi yavrularını korumalıdır. Yoksa
yavrularımız bizim olmaktan çıkar, gider.
Maddi tehlikelere karşı belki biraz koruyoruz. Ama manevi tehlikelere karşı
koruduğumuzu zannetmiyorum. “Aman hasta olmasın” diyoruz. “Aman ahlaksız,
inançsız olmasın” demiyoruz.
Dikkat edelim:
Disiplin demek; sert sözler, bağırıp çağırma, sövüp dövme, baskı... demek değildir.
- Çok katı olmak çocuğun kalbini kırar, saldırgan veya çekingen yapar.
- Çok yumuşak olmak çocuğu ana kuzusu yapar.
- Kontrolsüz bırakılırsa yabani olur.
- Çocuğu dövmek ahlakını bozar. Çocuk, katı, acımasız olur. Kin besler sonra o da
şiddete başvurur. Çocuk döver, hanım döver, kendini döveni döver.
- Dayak, onur, gurur kırıcı bir şeydir.
- Dayak yiyen dayağa alışır, cezaya aldırmaz, evi terk eder.
- Dayak, yalana sevk eder.
- Çocukla öfkeli ve sinirli iken bile konuşulmamalıdır. “Dayak cennetten
çıkmadır”derler. Yani cennette dayağa yer yoktur.
- Kötü çocuk, cezalandırma ve dayak yerine şefkat ister güzel diyalog ve güzel
yaklaşım ister. Sahip çıkılmalıdır. Sokak çocuklarının çoğu dayak yüzünden, şiddet
yüzünden evlerini terk etmiş çocuklardır.
- Çocukları fazla sıkmak sorunlar çıkarıyor. Onun için hoşgörü ile disiplin arası
olunmalıdır. Yani tatlı sert olunmalıdır.
- Dayak çocuğu evden uzaklaştırır ve sokağa iter, arsız yapar.
- Aşırı baskı çocuğu yalana iter. Çocuğun her an yaptığını kontrol ediyorsanız çocuğa
büyük kötülük ediyorsunuz demektir. Çocuğa karşı şiddet, öfke çocuğun altını
ıslatmasına kadar onun üzerinde olumsuzluklara sebep olur.
- Çocukların sebep ne olursa olsun korkutulmaması gerekir. Korku, çocuğu pısırık,
başarısız yapar. İçine kapanmasına, bunalıma düşmesine sebep olur. Çocuk
üzerinde zeka geriliği ve sinirlilik hallerine neden olur.
- Çocuklar yaptıklarıyla hatalarından dolayı ayıplanıp, alay edilmemelidir. Çekingen
ve korkaklığı ikide bir yüzüne vurulup kınanmamalı, korkuyu yenmesi için ne lazımsa
yapılmalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 52
Mustafa ÖSELMİŞ
- Bazı çocuklar geç anlayıp, geç öğrenebilir. Çocuk sol elini kullanabilir. Bunun için
zorlanmamalıdır. Problem edilmemelidir.
İbni Haldun’a göre “çocuklar için verilen ağır cezalar zararlıdır. Çünkü şiddet, kötü bir
ortam meydana getirir. Baskı altında yetişen çocuk kabiliyetlerini geliştiremez ve
hevesi yok olur. Ceza ve korku, çocuğu tembelliğe sürükler. Korku sebebiyle çocuk
iki yüzlülüğe başvurur. Cezadan kurtulmak için hileye sapar. Neticede hile ve
ikiyüzlülük huy haline gelir. Kendisindeki insani vasıflar fesada uğrar.” (Mukaddime:
540)
Allah korkusunun dışındaki bütün korku vasıtaları insan için zararlıdır.
H- ÇOCUKLARIN KORUNMASI
Çocuklarımız her yönden tehlikelerle karşı karşıya. Bu yüzden korunmaya ihtiyacı
var.
Kötü alışkanlıklar çocuğu kirletiyor. Para kirletiyor. Çevre kirletiyor. Yayın basın
kirletiyor. Cinsellik kirletiyor. İnsanlar kirletiyor. Ana babanın, yetkililerin ilgisizliği
kirletiyor. Bu durumda koruma ve kollama görevi ortaya çıkıyor.
Namaz kılan bir insanın çocuğu ateşe düşme tehlikesi ile karşı karşıya olsa ne
yapılır? Namaz bozulur, çocuk kurtarılır. Çocuklarımız için seferber olmazsak, elden
geleni yapmazsak çocuk katili oluruz.
Tahrim suresinde Allah: “Yavrularınızı ateşten koruyun” diyor. Buna göre yeni nesil
korunacaktır.
- İnançsızlık ve ahlaksızlık hastalığından korunacaktır. Peygamberimiz (sav) şöyle
buyuruyor:
- “Çocuklara Allah’a kul olmayı, itaati ve ibadeti emreder, yine onları Allah’a isyan
etmekten ve günahların sakındırırsınız. İşte bu onları korumaktır” diyor.
Çocuğu her zaman yanınızda bulundurup tehlikelerden koruyamazsınız. Sokakta,
okulda, orada burada tehlikelerle her zaman karşılaşabilir. Bu durumda çocuğa
tehlikenin ne olduğunu ve tehlikelerden nasıl korunacağını öğretmezsek,
çocuğumuzun kirlenmesine neden olmuş oluruz.
- Çocuğumuzu sigara, alkol, uyuşturucu ve fuhuş tehdidine karşı korumalıyız.
- Bir anlık ihmal, çocuğun elden gitmesine, kaybolmasına neden olabilir.
Çocuklarımızı dilendirmek için, hırsızlık için ve fuhuş için kaçıran çetelere karşıda
uyanık olmamız lazım, organ mafyası çocuk kaçırıyor, satıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 53
Mustafa ÖSELMİŞ
BM çocuk fonunun açıklamalarına göre yılda 1 milyar çocuk kaçırılmakta ve
satılmaktadır. (21/07/2003 Zaman)
İki gazete haberi:
“BATAKTA BULUNDULAR: Evden kaçan 13 – 22 yaşlarındaki 8 kız, fuhuş
bataklığına sürüklendi: “Ailelerinin ilgisizliği ve özenti genç kızların hayatını karartıyor,
çeşitli hayaller kurarak, evden kaçan kızlar randevu evinde uygunsuz halde
yakalandı.” (Türkiye 21/05/1997)
- “Ahlaki çöküntü ve lüks özentisi, gençleri evden uzaklaştırıyor. 15 yaşında evden
kaçan kız, namuslu bir ailenin yardımıyla batağa düşmekten kurtuldu. N.C. kurtuldu
ya diğerleri? Diğerleri bu kadar şanslı değil.” (12/07/1994 Türkiye)
Kısaca küçük çocuklara öncelikle şunlar öğretilmelidir:
- Çocuğa, öncelikle anne ve babasının adı – soyadı, adresi ve telefon numarası
ezberletilmeli ki kaybolduğu zaman kendisini bulanlara, anne ve babasına
ulaşabilecek bilgileri verebilsin.
- Farklı bir şehirde ve farklı bir adreste misafir iseniz kaldığınız yerin adresini ve
telefonunu öğretin yazılı olarak cebine koyun.
- Kaybolduğu zaman başına kötü şeylerin gelmemesi için polis, güvenlik görevlisi gibi
insanlara başvurması gerektiğini söyleyin.
- Kaybolduğunda sakin olması gerektiğini, vereceği bilgilerle onu bulacağınızı tembih
edin.
- TV nin zararlarından çocuğumuzu korumalıyız. Hiçbir zaman çocuk TV ile
oyalanıyor diye sevinmemeliyiz. Çocuk ne kadar çok TV seyrederse o kadar çok
düşüncesiz ve hissiz olur, TV çocukların baş belasıdır.
Çocuk, daha olumlu ve daha yapıcı şeylerle, bazı yıkıcı etkilerden alıkonabilir,
oyalanabilir. Veya seyredeceği, etmeyeceği zamanlar ayarlanabilir.
Bugünün çocuğu şuursuzca, sürekli ekran karşısında vaktini geçiriyor. Sessiz
oturduğu için ana baba da, seyretmesini istiyor. Hatta ona ayrı televizyon alıyor.
Sonuç ne oluyor dersiniz?
- Erken yaşta gözlüklü çocuklar çoğalıyor.
- Şiddet seyrederek büyüyen, şiddet çocukları artıyor.
- TV nin esir aldığı, TV bağımlısı yavrular oluyor.
- Vurdulu, kırdılı şiddet cinayet filmleri seyrederek acımasız gençler artıyor.
- Müstehcen sahnelerle, şehvet kokan çocuklar oluyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 54
Mustafa ÖSELMİŞ
- Hayal ürünü çizgi filmlerle, hayaller dünyasına kayan çocuklar artıyor.
- Reklamlardan yanlış yönde etkilenenler oluyor.
- Poptan, toptan başka şey düşünmeyenlerin sayısı çığ gibi büyüyor.
Çocuklar televizyonun şekillendirmesine bırakılmamalıdır. Eğer TV hakimiyetinden
çocuklar kurtarılırsa, suç işenmeden önlenmiş olur. Suça özendirilen çocuklar
kurtarılmış olur. Yoksa çocuğu TV yönlendirecek, o büyütecekse, kalıcı, kötü
etkilenmeler olacaktır. Çocuk, TV çocuğu olacak, bizim çocuğumuz olmayacaktır.
Ankara’da 18 yaşındaki genç 12 tane küçük kız çocuğunu kirletmiş, emniyette “Beni
televizyondaki müstehcen filmler mahvetti” demiştir.
Çocuğu ahlaksız yapan, ahlaksız dizi ve filmlerdir. Çocuğu şiddete iten, şiddet içeren
programlardır.
Çocuklarımız TV den kötü şekilleniyor. Çocuğun dikkati başka yerlere çekilmelidir. Bu
haliyle TV, çocuklar için kurulu bir tuzaktır.
Çizgi filmler de tahribat yapıyor, robotlaştırıyor, zeka geriliğine sebep oluyor. Çocuk
büyüyor ama, çocuk kalıyor, çocuksu davranışlardan kurtulamıyor, adam olamıyor.
Şiddet, korku ve macera filmleri, sanat değeri olmayan gösteriler, müstehcenlik,
argolu konuşmalar, çocukta olumsuz etkiler yapar. Çocukta güzel şeylerin yok
oluşuna sebep olur.
Televizyon, masalı, güzel hikayeleri, ilgiyi, terbiyeyi, ve öğüt vermeyi yok etmiştir.
TV, çocuğu esir alırsa, o çocuğa siz bir şeyler veremezsiniz. Hep o verir.
TV de görünümü kötü olan çizgi film kahramanları, çocuklardaki güzeli yok ediyor.
Mesela;
Çok sevilen Hugo, boynuzlu, sivri kulaklı ve kuyruklu insanımsı bir yaratıktır. Aslında
bu yaratık, Hıristiyan tasvirlerinde yer alan şeytan figürüne çok benzemektedir.
Güzele dair anlayışın gelişmesi önemlidir. Çirkinliklerin çocuklara hoş gelecek şekilde
gösterilmesi, ancak onların kalplerindeki güzellikleri bozmaya hizmet eder.
Çoğu çizgi filmlerde;
- Allah inancı yıkılıyor, kahramanlar her şeyin hakimi gösteriliyor.
- Dinsizlik veya Hıristiyanlık propagandaları yapılıyor.
- Kötü görünüp, cin – şeytan rolleri korkutuyor. Satanizm propagandası yapılıyor.
Aşırı televizyon ve içeriği uygun olmayan programları izlemek, ebeveyn kontrolünün
eksikliği çocukları olumsuz yönde etkiliyor. Onun için çocuğunuzun iletişim
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 55
Mustafa ÖSELMİŞ
dünyasında sağlıklı bir şekilde yetişmesini istiyorsanız uzmanların önerdiği şu
hususlara dikkat etmek gerekiyor:
- Çocuğunuz günde 2 saatten fazla televizyon seyretmemelidir. (Video ve oyunlar
dahil.)
- Çocuğunuzu izlediği televizyon miktarınca kitap okuması için teşvik edin.
- Yemek vakitlerinde, ödev ve oyun zamanlarında televizyonunuzu kapatın.
- Çocuğunuzun yaşına ve gelişimine uygun programları seçin ve seçtiğiniz program
bitince televizyonu kapatın.
- Çocuğunuzla beraber televizyon seyretmek için ayırdığı zamanı nasıl kullanacağını
planlayın.
- Beraber televizyon seyredin ve izlediğiniz program hakkında çocuğunuzla konuşun.
- Eğer çocuğunuzla beraber televizyon seyretmiyorsanız, en azından onu kontrol
edin.
- Çocuğunuza seyrettiği ve duyduğu şeyleri sorgulamasını öğretin.
- Haberler ve diğer yetişkinler için olan programları çocuklarınız yokken izleyin.
- Aile değerlerinize saygılı programlar seyredin.
- Kendiniz ne kadar televizyon seyrettiğinizi denetleyin ve özellikle çocuklar
etraftayken hassas olun.
- 900’lü hatlardan çocuğunuzu koruyun “Hemen arayın” çağrısı ona cazip gelebilir.
Hemen arayabilir.
Ayrıca;
- Çocuğuma bilgisayar aldım, onunla oyalanıyor, demeyin. Odasına çekilmiş ders
çalışıyor da zannetmeyin. Kontrol edin. Bugün internette hep güzel şeyler yok...
Bilgisayar, adeta bir tuzak. “Chat” yapan gençler, yalan söylüyor, aldanıyor,
aldatılıyor, hayal dünyasında yaşıyor. Çocukların gelişimini olumsuz yönde etkiliyor.
İnternet kafeler, çocukları çürütüyor. Zararlı siteler ruh ve beden sağlığını bozuyor.
Ayrıca bilgisayar oyunları çocukları yalnızlaştırıyor, şiddete yöneltiyor.
Kısacası çocuklara kontrolsüz televizyon, bilgisayar seyrettirmemelidir. Sürekli
seyrettirilmemelidir.
Bugün inançsızlık, iffetsizlik, şüphe, tereddüt, milli ve manevi değerlerimize yönelen
tehlikeler var. Bunların olumsuz etkileri var. Bu konularla ilgili çocukların kafası
karışıyor. Her konuda gereken bilgi verilmeli, şüphe ve tereddütler giderilmelidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 56
Mustafa ÖSELMİŞ
Çocuklara lazım olan bilgiler verilmeli, sadece popla, topla büyümesine müsaade
edilmemelidir. Gençlerin yozlaşması, çürütülmesi önlenmelidir.
Çocuklarımızı maddi hastalıklardan koruduğumuz kadar, manevi hastalıklardan da
korumazsak üzülürüz.
Bugün kendisinden şikayet edilen gençlik, ihmalin kurbanıdır.
Kötü arkadaş çevresinden korumak gerekir. Gazali: “Terbiyenin esası, çocukları kötü
arkadaşlardan korumaktır” diyor.
Atalarımız da: “Körle yatan şaşı kalkar, itle yatan bitle kalkar” demiştir.
Çocuk nezih ortamlarda, nezih insanların yanında yetişir. Ashab –ı kehfin köpeği bile
iyi insanların yanında iyi olmuştur. Bir zamanlar, çamur gül kokmuş – sen çamursun
neden gül kokuyorsun? Demişler. – ben bir zamanlar gülün dibinde eğleşmiştim,
demiş.
Arkadaşın etkisi ve baskısı ağırdır. Her iyi ve kötü alışkanlık, arkadaş vasıtasıyla
edinilir. Suça itilenlere bakın, arkadaş kurbanı gençler değil mi?
İbni Sina: “Okulda çocuk, terbiyesi güzel, alışkanlıkları iyi olan, çocuklarla arkadaşlık
etmelidir. Zira bir çocuk, diğer bir çocuk için daha çok telkin ve etki gücüne sahiptir”
der.
Cenab –ı Allah, Furkan suresinin 28. ayetinde kötülükleri yüzünden helak olanların
“yazıklar olsun bana, keşke beni sapıtan falanı dost edinmeseydim” diyerek pişman
olacağı haberi verilmiştir.
Çocuklarımızı ve gençlerimizi şu ortamda nelerden koruyalım:
- Kötü alışkanlıklardan korumalıyız. Çocuğu alkole götürecek yiyecek, içecekten,
- Uyuşturucu belasından,
- Fuhşa götürecek giyim kuşam, arkadaşlıklardan,
- Kumara götürecek tavla, satranç, bilardo, lades, bahis oyunlarından,
- Sigara illetinden korumalıyız.
Bu konuda öncülük yapmamalı ve kötü örnek olmamalıyız.
Yavrularımızı yetiştirirken onları tahrik eden, tahrip eden yayın – basın organlarının
olumsuz etkisinden koruyup kurtarmalıyız.
Yayın basın organları, her an çocuklara kötü örnekleri sunabilmektedir. O kadar
çabuk ve çok etkiliyor ki 6 – 7 yaşındaki çocuk silahla dehşet saçıyor. 12 yaşındaki
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 57
Mustafa ÖSELMİŞ
çocuk, arkadaşlarını silahla tarıyor. 13 yaşındaki çocuk oyun arkadaşının ırzına
geçiyor.
Kötü örnekler, çocukları sapık yapıyor, saldırgan yapıyor, şehvetperest yapıyor,
merhametsiz yapıyor. İlim adamlarının ifadesine göre aptallaştırıyor, robotlaştırıyor.
Çocuk, döven ana babasının yemeğine filmde seyrettiği gibi yapmış dövdüğü cam
kırıklarını yemeklerine katmış.
Bir çocuk da kırık not veren öğretmenine zehirli çukulota ikram etmiş, sebebi
sorulunca televizyonda seyrettiğini söylemiştir.
Çocuğu evlendirmek, meslek sahibi yapmak da analık babalık görevlerindendir.
Peygamberimiz: “Üç şey gecikmez: Namaz, cenaze, vakti gelince evlilik.”
- Çocuk evlenecek yaşa gelince, imkanınız varsa hemen onu evlendirin. Yoksa çocuk
günah işlerse vebali ebeveynlerin olur. (Ramuz. 411/7) buyurur.
Meslek sahibi yapmak ve evermekle de görevler bitmez. Ana her zaman ana, baba
her zaman babadır. Atalarımız: “Ana başa taç imiş, her derde ilaç imiş, evlat pir
(ihtiyar) olsa da, bir anaya muhtaç imiş, demiştir.
İ- ANA BABALARA BİR KAÇ ÖĞÜT
Bir insan herşeyi bilemez. “Bin bilsen de bir sor” demişlerdir. Sonra herkes çocuk
yetiştiremez, bu bir sanattır. Ama öğreterek daha güzelini yapabiliriz. Bilgisizlikle evlat ziyan
olur.
Atalarımız: “Yolu iyi bilen yorulmaz” demiş. Gelin şu yavrularınızı güzelce yetiştirin. İki
cihan saadeti yaşasın ve yaşatsın...
Ey anne babalar!..
- Önce örnek olun, güven verin, sabırlı olun, çocuğu yetiştirmeyi görev bilin.
- Tatlı dilli, güler yüzlü olun, lanete, bedduaya, tehdide, korkuya yer vermeyin.
- Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.
- Mevsimsiz tohum bile yeşermez. Yer, zaman, ortamını iyi seçin.
- Olumsuzlukları değil, olumluları ele alınız.
- Yanlış mesajlar vermeyin, “Söyleme yap” denmiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 58
Mustafa ÖSELMİŞ
- Hata ve yanlışların, çocukla beraber büyümesine müsaade etmeyin.
- Hiçbir zaman çocuğunuzu başkası ile kıyaslamayın, onun yanında başkasını
övmeyin.
- Çocuğunuzu TV nin tahrikinden ve müstehcenlikten uzak tutun.
- Yapmadığınız hiçbir şeyi çocuğunuzdan istemeyin. Unutmayın sizdeki istenmeyen
şey, çocukta kalıcı olur.
- Çocuğunuzun nasıl olmasını istiyorsanız, önce siz öyle olun. Çocuğunuzun
düzelmesini istiyorsanız önce siz düzeliniz.
- Çocuğunuzun yanında aile kavgası yapmayı, çocuğunuz kavga seyrederek
büyümesin. Evladınızda görmek istedimeğiniz şeyi, asla hayatınızda yer vermeyin.
- Yalan söyleyen, çocuğunu yalancı bulacaktır. Çocuktaki yanlışın kaynağını
kendinizde arayınız.
- Çocuk size bir sır verdiyse onu saklayın. Onunla alay etmeyin; ona gülmeyin, onu
kötülemeyin...
- Hatayı kızarak eğil, öğreterek düzeltin.
- Her istediğini yapmayın, yapılması gerekeni yapın.
- Başkasına yardıma alıştırın.
- Verdiğiniz sözden dönmeyin.
- Çocukların terbiyesini başkalarına bırakmayın.
- Size bakacak, “ana baba” diyecek, rahmet okuyacak evlat yetiştirin.
- Çocuğu sakın kötü işlerinize alet etmeyin.
- Kardeşler arası ilişkileri düzeltin.
- Kararlarına saygı duyun.
- Görevler vererek sorumluluklar yükleyin.
- Sertliğin, dayağın insan yetiştirmede yeri olmadığını bilin.
- Hayatı beraber yaşayın.
- Erken şöhret arzusu sonun başlangıcı olur. Çocuğu gereksiz yere övmeyin. Şu
olacak bu olacak demeyin.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 59
Mustafa ÖSELMİŞ
- Çocuğa yaramaz diye diye yaramaz etmeyin. Döverek arsız ve yüzsüz etmeyin.
- Sevgide de yergide de aşırılıktan kaçının.
- Devamlı öğüt ve nasihat ederek bıktırmayın. Yerinde zamanında gerektiği kadar
olursa faydalı olur. İkaz ve uyarılar yıkıcı olmasın yapıcı olsun.
- Ceza, suçun karşılığıdır. Ceza verilirken suça denk olmalıdır. Ödülde başarıya denk
olmalıdır.
Lokman (as) oğluna şu öğütleri vermiştir:
- “Yavrucuğum, sen düğün törenlerine değil, cenazelerin techiz – tekfin işlerine koş!
Zira cenazeler, sana ahret hayatın hatırlatır; düğünler ise dünyaya karşı doymak bilmeyen
arzunu kamçılar.”
- “Yavrucuğum, sen yatağında uyurken seher vakitlerinde avaz avaz öten şu
horozdan sakın daha aciz olma (sabahları ondan da erken uyanmaya çalış)”.
- “Yavrucuğum, aman ha tevbeyi sonra yapayım deme! Zira ölüm ansızın geliverir.”
- “Yavrucuğum, sakın cahil ile sami (İçli, dışlı) olmayı arzu etme (böyle bir özlem ve
gayret içinde bulunma) ki o, yaptığı kötü ve yanlış işleri senin de tasvip ettiğini (doğru
bulduğunu) düşünmesin.”
- “Yavrucuğum, Allah’tan kork! Ancak bir taraftan kalbin (aklın) günah tasarlayıp
dururken; insanların seni aşırı derecede methedip yücelterek sana ikramda bulunmaları
maksadı ile sırf riyakarlık yaparak kendini takva erbabındanmış gibi göstermeye kalkışma.”
- “Yavrucuğum, sükut etmiş olmandan asla pişmanlık duyma! Zira söz gümüş ise
sükut altındır.”
- “Yavrucuğum, kötülüklerin senden uzaklaşmasını istiyorsan; kötü olan işlerden
hemen uzaklaş! Çünkü kötü olan durumlar, kötüler için yaratılmıştır (onlar için
hazırlanmıştır.)”
Tabi ki bunlar kolay şeyler değil, ama isterseniz başarabilirsiniz. Allah yardımcınız
olsun.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 60
Mustafa ÖSELMİŞ
J- ÇOCUK NASIL KÖTÜ HUYLU OLUR?
Çocuk, iyiye de, kötüye de meyyaldir. Ana babanın ilgisizliği, yanlış yönlendirmesi
veya bilgisizliği çocuğun yanlış şeylere yönelmesine sebep olacaktır.
Ana baba, çocukta gördüğü, istenmeyen bir şeyi isterse, zamanında müdahale
ederse, düzelmemesi düşünülemez. Ana baba, yanlışı düzeltmezse, o yanlış çocukta kalır ve
onunla beraber büyür.
Parmağını emen çocuk, büyüyünce niye emmez? Ana baba ikaz eder durur da
ondan.
Bir yazar: “Siz çocuğa iyi huyları veriniz, büyüdüğü zaman onlardan ayrılamaz” der.
Demek ki, ne ekilirse o biçilecektir. Hangi tohum atılırsa o yeşerecektir.
Çocuk, herhangi bir yanlışa yönelirse, hemen düzeltilmelidir. “Daha çocuk”
denmemelidir. Veya yanlışları alkışlanmamalı, övünç vesilesi yapılmamalıdır.
Çocuk aile içinde kötü model bulmamalıdır. Mesela; çocuğun yanında yalan
söylenmemeli. O yalan söyleyince de hemen müdahale edip, yalanın kötü bir şey olduğunu
anlatmak gerekir.
Kötü örnek olan ana babanın yapacak bir şeyi yoktur. Sigara içen ana baba,
çocuğuna “içme” demesinin bir manası olmaz.
Çocuk kötülükleri ve kötü alışkanlıkları daha çok, duyarak veya bizzat görerek veya
ekranlarda seyrederek öğrenir.
Ne yazık ki, kötü alışkanlık edinme yaşı, küçüldü. Ana baba 5 yaşındaki çocuğunu
bakkala gönderip sigara aldırabiliyor. Yani çocuk kötülüğe alet ediliyor.
Çocuk, hırsızlık yapanları, kötü yolda olanları ve kötülere iltifat edildiğini, her an
medyada görebiliyor.
12 yaşındaki çocuğunu analar babalar, okula gidip gitmediğini, arkadaşlarının kimler
olduğunu sigara içip içmediğini, alkol alıp almadığını araştırmıyor.
Çocuk evde birayı, kolayı her an bulup içebiliyorsa, neden alkole yönelmesin? Çocuk
evde kumar aletleri görüyorsa, oynayanları seyrediyor ve piyango heyecanı yaşıyorsa neden
kumarbaz olmasın? Evde, yolda en yakın anasını şortla görüyorsa nasıl haya sahibi olsun?
O, neden, kimden utansın?
- Ana baba çocuğun yanında yalan söylerse, çocuk neden söylemesin?
- Kötü örnek olunursa, bilgilendirilmezse ve uyarılmazsa çocuk kötü alışkanlıklar
kazanacaktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 61
Mustafa ÖSELMİŞ
- Çocuğun kötü huylu olması isteniyorsa; onunla alay edilmeli, anlayışsız
davranılmalı, insanlar hep kötülenmeli, çocuğun yanında tartışılmalı, oyununa her zaman
engel olunmalı, dövülüp sövülmeli, güldüğü zaman ilgisiz kalınmalı, kardeşler arası ayrım
yapılıp adaletsizlik yapılmalı, hatalı hareketlerine tehditle cevap verilmeli, çocuk bir şey
söylediği zaman dinlenmemeli, işte o zaman kötü huylu bir çocuk elde etmiş oluruz.
- Çocuğu ana babadan soğutmanın yolu, kaba kırıcı davranmak ve çocuğu
korkutmaktır.
- Çocuğu güvensiz yapmak için, ona yalan söylemek ve boş vaatlerde bulunmaktır.
- Çocuğu kardeşine karşı huysuz yapmak için, aralarında ayrım yapmak, kardeşlerinin
yanında dövmek, kötülemek gerekir.
- İnatçı yapmak için her arzusunu yerine getirin.
- Çekingen, suçlu yapmak için, sürekli alay edin tenkit edin.
- Hileci, rüşvetçi yapmak için hak etmeden mükafatlandırın, yeterli olacaktır.
Bunlar tabiki olumsuz şeylerdir. İyi bir insan yetiştirmenin tersidir. Hayırlı evlat ve iyi
insan yetiştirmek için çocukla sıcak ve insani ilişkiler kurulmalıdır. Çocuğa güvenilmeli, sevgi
şefkatle muamele edilmeli. Nasıl olmasını istiyorsak biz de öyle olmalıyız.
Olumlu davranışlarını takdir ederken olumsuz yönlerini de tatlı dille tenkit etmeliyi.
Tenkit ederken çocuğu değil yanlış davranışı tenkit etmeliyiz.
Çocuk yalnız ve başı boş bırakılmamalı, çocuk mükafat beklerken cezanın da
geleceğini bilmelidir.
Hiçbir emek boşa gitmez. Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur. Sen nasıl istersen
öyle olur.
K- YAPILMAMASI GEREKEN HATALAR
1- Sorusuna cevap vermemek:
İki üç yaşından itibaren çocuk bazı şeylerin farkına varıp, öğrenme maksadıyla soru
sormaya başlar. Soruları anlamsız bulup cevapsız bırakmak yanlış olur. Ona öğretici,
doyurucu cevaplar verilmelidir. Asla kaçamak cevaplar verilmemelidir.
Git başımdan anana sor, babana sor dersek yanlış bilgi edinir. Öğrenme şevki kırılır.
Bilmiyorsak, bilmiyorum demek gerekir. Yanlış bilgi vermek doğru değildir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 62
Mustafa ÖSELMİŞ
Çocuğa doğru şeyler öğretilmelidir. Bilhassa Allah’la ve göremediği şeylerle ilgili
olarak. Yanlış inancı düzeltmek çok zor olur. Küflü çivinin sökülüp atılması gibi.
2- Çocuğa durmadan emirler yağdırılmamalıdır:
Şunu şöyle yap, bunu böyle yap, şöyle yapma böyle yap. Gene mi yaptın? Ben sana
ne dedim? Bunlar çocuğu sıkar, yanlış etkilenir. Yapmamayı, geçiştirmeyi öğretir. Çünkü
bozuk plak gibi dönüp duran aileler iyi evlat yetiştiremez.
Yapacağı, yerine getirebileceği şeyleri söylemek ve istemek gerekir.
Kuru tehditler de savurmamak gerekir: “Şöyle yapmazsan bir daha böyle
yaparsan, şöyle ederim, böyle ederim, döverim, öldürürüm...” Bunlar çocukları kindar ve
inatçı yapar.
3- Çocuklara yaşının üstünde bir şey vermek: Bu bebekken pilav yedirmeye
benzer.
4- Dini zorla öğretmek: Allah’tan korkutmak, Allah’ın cezalandırıcı, cehenneminde
yakıcı olduğunu söylemek. Çocuğu dinsiz yapar.
5- Çocuğa yalan söylemek; yerine getiremeyeceğimiz şeyleri söylemek, çocuğa
yalan söyletmek, yalan söylediği zaman uyarmamak, suçunu söyleyince dövmek,
çocuğu yalancı yapar.
6- Çocuğun yanında gıybet, dedikodu yapmak, başkasına iftira atmak onu iftiracı
yapar.
7- Hep şikayet, her şeyden şikayet, her şeyi kötü yönünden bakmak çocuğu nankör
yapar.
8- Ana babadan şikayet etmek, onlarla ilgilenmemek, isteklerini yerine getirmemek
çocuğu isyankar yapar.
9- Her an bir şeyler yedirmek, her istediğini buyur etmek, çocuğu obur ve bencil
yapar, arsız yapar.
10- Çocuğun yaptığını beğenmemek, bu adam olmaz demek, devamlı tenkit etmek,
çocuğu güvensiz yapar.
Çocuğu takdir etmek güven vermek onda kişilik gelişmesini sağlar.
Değişik yollarla başarılarını ödüllendirin. Kabiliyetlerinin gelişmesine yardımcı olun.
Hatalı yönlerini yargılamadan hata olduğunu anlatın.
Onunla samimi konuşun. Kendisini sevdiğinizi, değer verdiğinizi hissettirin.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 63
Mustafa ÖSELMİŞ
Ona söz hakkı verin. O konuşunca dinleyin, yüzüne bakın.
Aşırı ve kırıcı eleştiriden kaçının.
Başkasının yanında onu küçük düşürmeyin.
Başkası ile onu kıyaslamayın.
Aile içi bağları kuvvetlendirin.
Ona yapabileceği sorumlulukları verin. Onun işini siz yapmayın. “Benlik duygusunu”
geliştirin.
Yanlış cezalandırmayın... İşte o zaman bir şahsiyet olarak yetişecektir.
11- Çocuğun zekasını ölçtürmeyin:
Neden? Olumsuz yönde etkiler. “Senin çocuğun geri zekalı” veya “Orta derecede”
demek, çocuk ve ana baba üzerinde yıkım olur. “Çok zeki” demek çocuğu şımartır ve
tembelliğe iter. Yanlış beklenti içine girer.
Çocuk değişir, önemli olan onun gelişimini sağlamaktır.
Çocuklar değişik konularda kendilerini ortaya koyarlar. Bazen zeka gelişimi geç de
olabilir, gelişiminin önünü kapatmamak lazım.
Mesela çocuk bazı derslerden başarı gösterir. Bazılarından az gösterir, o zaman bu
çocuk çok zekalı mıdır? Az zekalı mıdır?
Çocuğun zekasını geliştireceğim diye asla zorlamayın. Yoksa aptallaştırırsınız.
12- Küçük yaşta bu şu olacak, bu olacak denmemesi lazım. Sen ne olacaksın? Diye
sorulmaması lazım. (Dr. Mühendis, Polis, Asker vb...)
Çocuğa önce iyi bir insan iyi bir vatandaş olma düşüncesi verilmelidir. Bir öğrencime:
Ne olacaksın? dedim. – “Cennetlik hocam” dedi. Böyle yüksek gaye ve idealler verilmelidir.
Önemli olan şey, önce insan olmalıdır.
13- Çocuklar arasında hiçbir konuda ayrımcılık yapılmamalıdır. (Yemede,
içmede, giyimde, sevgide, ilgide, muamelede...)
Çocuk adil olunmadığının farkına varırsa, kin besler. Hele kardeşi yüzünden bir çocuk
haksız bir şekilde cezalandırılmamalıdır.
Yerinde hak edince ödüllendirilmelidir. Bu çocuğa teşvik olur. Biri cezalandırılıp,
kardeşi ödüllendirilmemelidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 64
Mustafa ÖSELMİŞ
14- Aşırı nazlı yetiştirmek, içine kapalı yapar, suskun olur, gurubun gerisinde kalır.
Diğerleri çaba sarf ederken o ağlar, sızlar, sebepsiz ağlamaya başlar.
Şöyle derler: “Çocuğunu nazlı yetiştiren çok ağlar.”
15- Anne baba olarak çocuğa devamlı nasihat yanlıştır. Her zaman nutuk çekmek
de yanlıştır. Bunlar sorunları çözmez. Sonra çocukla anlaşamazsınız, sizi dinlemez.
“Ben şöyleydim ben böyleydim...” dememeli. Başkaları övülüp, onun başarısızlıkları
dile getirilmemelidir.
16- Vurdulu kırdılı filmler, silahlı dövüşlü oyunlar, sokak çocukları ile arkadaşlığı
çocuğu hırçın yapar, çete, mafya adamları olur.
Çocuk kötü örnekleri taklit eder.
Bugün suç işleme yaşı düşmüştür, neden? Kötü örnekler çok da ondan.
Çocuk dikkat çekebilmek için çeşitli şeyler yapar, şaklabanlık yapar. Yaptığı şeyler
anlamsız da olabilir. Bu yaramazlık olarak değerlendirilip, üzerine gidilip, susturulmamadır.
16- Çocuk her istediğini elde etmemelidir. İstekleri ölçülü, sınırlı yerine
getirilmelidir. Onların talepleri sınırsız olabilir. Onu kırmadan, ikna ederek anlatılmalıdır.
Her şeyi görsün, her istediğine sahip olsun düşüncesi yanlıştır.
- Fazla harçlık verilmemelidir.
- Çocuğa ekonomik durum uygun bir tarzda anlatılmalıdır.
- Küçük yaşta cep telefonu, bilgisayar, odasında özel televizyon olmamalı. Bunlar
çocuğu başarısız yapıyor.
Sınırları çocuk değil, siz belirlemelisiniz. Onu imkan ölçüsünde yetinme alışkanlığı
kazandırılmalıdır.
Bir çocuk adına hep karar veren ana baba olmamalıdır. Sonra çocuk sorumluluk
yüklenemez.
Her istediğini almamakla da, her dediğini yapmamakla çocuk cezalandırılmamalıdır.
Çocukları başı boş bırakmak da büyük risktir.
17- İhmal veya kasıt çocuklar için telafisi mümkün olmayan kayıplara neden
olmaktadır.
- Kaybolan Çocuklar
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 65
Mustafa ÖSELMİŞ
- Sakat kalanlar,
- Yanıp kül olanlar,
- Sokağa terk edilenler,
- Rahat ve özgürce hayat için öldürenler,
- Kesen öldürenler,
- Gayri meşrulukla terk edilenler
Bunların hepsinin sonu pişmanlıktır. Hiçbir şey gizli kalmaz. Bazen ana babanın
hataları telafi edilemez.
18- Çocuk eğitiminde anne baba aynı tarafta olmalıdır. Farklı şeyler söylenmemeli
ve istenmemelidir.
Bazı şeyleri çocuk yaşayarak öğrenir, bazı şeyleri de görerek, sorarak öğrenir. Sabırlı
olmak gerekir. Ana babadan biri konuşurken diğeri susmalıdır.
19- Çok sıkıcı üzücü durumlarda bile çocuğa güler yüz gösterin. Gerektiğinde
yanlıştan dönün ve özür dilenecekse dileyin.
Bozulan kırılan şeyler için onu suçlamayın.
Olgun insanlar, iyi bir eğitimcidir.
20- Çocuk ağlarken asla ağlamaya terk edilmemelidir. Çocukla bir çok şeyi
paylaşın.
Ne halin varsa gör demeyin. Sen bunu hak ettin de demeyin.
Hastalığında da aşırı ilgi göstermeyin. Fazla nazlanmasına da müsaade etmeyin.
21- Çocuk televizyona, ateriye, bilgisayara, teslim edilmemelidir.
- Düzenli seyretmeyi öğrenmelidir.
- Düzenli yiyip içme ve yatıp kalkmayı alışkanlık haline getirmelidir. Yeme içmede
ders çalışmada zorlamayın, yönlendirin, uzlaşın, anlaşın, önünü kesmeyin.
22- Tuvalet eğitimi 2-3 yaşında verilmeli, çocukla alay edilmemeli, mahcup
edilmemeli ve dövülmemelidir. Hatası yüzüne vurulmamalıdır. Hatta altını ıslatması halinde
başkalarına söylemeyin.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 66
Mustafa ÖSELMİŞ
23- Asla çocuğunuzu kendinize uydurmaya çalışmayan. Siz onu dinleyin, o da sizi
dinler “Böyle istiyorum” demeyin. Ona fırsat verin. Hep siz haklı çıkmayın. Zaman zaman ona
“Aferin” demek de cömert olun. Onu övmekten korkmayın.
İşlerinize yardım etme fırsatı verin. Sonra da yardımı o size yapar. Yaptığı güzel işleri
takdir edin. Size karşı olan güzel davranışlarına teşekkür edin.
24- Çocuğu asla başkalarının yanında dövmeyin, azarlamayın, eleştirmeyin.
Kusurlarını sayıp dökmeyin. Kötü onur kırıcı adlarla çağırmayın.
Yani onu küçük düşürmeyin. Sonra inadına o da sizi küçük düşürür. Çocuğa öfkeyle
yaklaşmayın. Ani tepki göstermeyin.
25- Kızgınlığınızı, öfkenizi fazla uzatmayın, küsmeyin. Kızgın olduğunuz zaman
hayat dersi vermeye kalkmayın.
Çocuğa küfretmeyin, lanetlemeyin, beddua etmeyin, olumsuz konuşmayın.
Bazı hatalar için kör sağır ve dilsiz olun.
Sizin fedakarlık yapmanız en güzel, etkili bir ders olacaktır.
26- Ona çocuk gibi davranmayın, hep çocuk kalır. Olgunlaşmaz. Kimlik
kazanmasına yardımcı olun.
Çocuğa saygı gösterin ki, saygı göstermeyi öğrensin.
27- Sigara, alkol, fuhuş, kumar konularında zarar gören kimseleri ona gösterin,
tanıtın.
Çocuğu kötü ortamlarda, kötü arkadaşlarla tutmayın. Seyretmemesi gereken dizileri,
filmleri seyrettirmeyin.
28- Çocuğa fazla kural koymayın. Ne kadar kural koyarsanız o kadar şaşırır. Çok
sorunlar yaşanır. Yani yaşamayı zorlaştırırsak çocuk bıkar.
Kararları beraber verin, kuralları beraber koyun, çok daha iyi anlaşırsınız.
Bir şey zorla benimsetilmez. Ne kadar zorlarsanız, çocuk o kadar sizden uzaklaşır.
Problemleri çözmek için güç kullanmayınız. O zaman büyüyünce yapacak bir şeyiniz
olmaz.
Baskı olmayan ve güce başvurulmayan yerde daha güzel şeyler olur. Her an sevgi ile
yaklaşın.
29- Sorusundan, fikrinden, bir davranışından dolayı çocuk kınanmamalıdır.
Yanılmak insan içindir. Yapılacak şey, kırmadan düzeltilmelidir. İyiye yönlendirmektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 67
Mustafa ÖSELMİŞ
30- Sevgili anneler babalar,
Çocuğunuzu..................................
- Hoşgörü ile yetiştirseniz, sabırlı olmayı öğrenir.
- Destekleyip yüreklendirirseniz, kendine güven duymayı öğrenir.
- Yaptığı güzel şeyleri över ve beğenirseniz, takdir etmeyi öğrenir.
- Hakkına saygı gösterirseniz, adil olmayı öğrenir.
- Güven ortamı içinde yetiştirirseniz, inançlı olmayı öğrenir.
- Kabul ve onay gösterirseniz, kendini ve başkalarını sevmeyi öğrenir.
- Aile ortamı içinde dostluk ve arkadaşlık gösterirseniz, bu dünyada mutlu olmayı
öğrenir.
- Sevgi içinde büyütürseniz, güvenmeyi öğrenir.
- Sürekli eleştirirseniz, kınama ve ayıplamayı öğrenir.
- Kin ortamında büyütürseniz, kavga etmeyi öğrenir.
- Alay edip aşağılarsanız, sıkılıp utanmayı öğrenir.
- Devamlı utanç duygusuyla eğitirseniz, kendini suçlamayı öğrenir.
- Devamlı gülünç duruma düşürürseniz, çekingen olmayı öğrenir.
- Kendisine inanmazsanız, dolandırıcılığı öğrenir.
- Aşırı hoşgörülü olursanız, bencilliği öğrenir.
- Her zaman tenkit ederseniz, kendini kabahatli bulmayı öğrenir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 68
Mustafa ÖSELMİŞ
Siz nasıl ana babasınız acaba? Bu konuda görüşler şöyle:
1- Denetleyici anne – babanın özellikleri:
Çocuğun doğuştan getirdiği özellikleri değiştirmeye yöneliktir.
- Tehdit eder.
- Fiziki şiddet kullanır.
- Sevgiyi esirger, küsüp iletişim keser.
- Aşağılayıcı ifadeler kullanır.
- Kızgın bir şekilde çocuğu döver.
- Çocuğu başkaları ile kıyaslar.
- Ona sürekli bağırır ve onun duygularını bastırır.
- Devamlı kendisiyle kıyaslama yapar.
2- Pasif anne – babanın özellikleri:
- Çocuğun etkinlikleri konusunda ilgisiz ve kayıtsızdır.
- Anne – babalar, hoşgörü ile boş vermişliğin karıştırırlar.
- Çocuğa sınırsız haklar tanımışlardır.
- Çocuğun bütün isteklerine cevap verirler.
- anne – baba tamamen kendi kabuğuna çekilmişlerdir.
- Çocuğun olumsuz ve uygun olmayan davranışlarına göz yumarlar.
- Biz çocukluğumuzu ve öğrenciliğimizi yaşayamadık, çocuklarımız yaşasın, dünya
nimetlerinden istifade etsin, derler.
- Öğretmenlerine ve arkadaşlarına karşı olumsuz davranış sergilerler.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 69
Mustafa ÖSELMİŞ
3- Destekleyici anne – babanın özellikleri
- Çocuğa yakın ilgi gösterirler. Sözle veya dokunarak sevgi gösterirler.
- Çocukla ortak faaliyette bulunurlar.
- Çocuğun davranışlarını onaylayan davranışlar gösterirler.
- Çocuklarını ikna yollarını kullanırlar.
- Sınırları belirlenmiş özgür ortam sağlarlar.
- Anne – baba tutarlı ve kararlıdırlar.
- Meselelerin sebep – sonuç ilişkisini anlatırlar.
- Çocukla arkadaş, dost olup eğitim ve öğretimi verirler.
Siz hangisindensiniz?
Özet olarak; ilim adamlarımızın görüşleri şöyledir:
Bunun dışında şu noktalara dikkat etmek gerekir:
- Çocuğunuzu yetiştirirken onun sizin istediğiniz kişiliğe bürüneceğini düşünmeyin.
Onunla kurduğunuz iyi ilişki sayesinde ona tavsiyelerde bulunabilirsiniz.
- Onun size saygılı olmasını istediğiniz kadar siz de ona saygı göstermelisiniz.
- Ona yeterince zaman ayırın ve hoşgörülü davranmaya çalışın (Kendi fikirlerini
söyleme şansı tanıyın)
- Örnek bir aile olmaya çalışın ve hatalarınız olduğunda bunu kabullenin, ona asla
yalan söylemeyin.
- Bazı şeyleri sizinle yaşayarak öğrenmesini sağlayın.
- Onun yanlışlarıyla fazlaca ilgilenmekten çok doğrularını yakalamaya çalışın.
- Para kullanmasını öğretmeye çalışın, boşuna para harcamak yerine gerektiğinde
harcamasını öğretin.
- Onu devamlı başkalarıyla kıyaslamaktan kaçının ve kendini aşmasını sağlayın.
- Ona ilgi göstermekten kaçınmayın ama bunu aşırıya kaçırmayın bundan sıkılabilir.
- Size yardım etmek istediğinde ona fırsat verin ve onu gayretinden ötürü kutlayın. Bu
ona kendine güvenme duygusunu verecektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 70
Mustafa ÖSELMİŞ
- Hatalarını gördüğünde onu suçlamayın yapması gerekenin ne olduğunu söyleyin.
- Eğitimine önem verin devamlı öğretmeniyle iletişim halinde olun.
- Ödevlerinde yardımcı olun ama asla onun yapması gerekeni siz yapmayın.
- Araştırmacı olmasına önem verin. Kendinize bir konu belirleyin ve bunu beraberce
araştırın.
- Onu övmekten kaçınmayın bunu yaparken de aşırıya kaçmayın.
- Üstünden gelemeyeceği yükler vermekten kaçının.
- Onunla hiçbir konuda pazarlık etmeyin, rüşvet vermekten kaçının.
- Davranışlarına dikkat edin sürekli aynı hatayı yapıyorsa neden böyle davrandığını
araştırın ve ona bunu düzeltmesinde yardımcı olun.
- Toplum içinde onu asla suçlamayın, bunu yalnız olduğu zamanda güzel bir biçimde
söyleyin.
- Onu sevdiğinizi ona söyleyin, bunu göstermekten asla kaçınmayın.
- Yatmadan önce çocuğunuza kitap okuyun, okuma alışkanlığı bu yaşlarda edinilir.
Eğer mali durumunuz elveriyorsa ona resimli kitaplar alın okuma bilmese de kitaplarla aşina
olmasına yardımcı olacaktır.
- Bütün çocukların da büyükler gibi ayrı bir şahsiyet olduğunu unutmayın. Onlara bir
şahsiyet gibi yaklaşın, kişisel isteklerine saygı duyun.
- Hata yapması için ona fırsat verin, kimse düşmeden bisiklete binmeyi öğrenemez.
- Çok fala kural koymayın, ama olan kurallara uyun.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 71
Mustafa ÖSELMİŞ
L- EĞİTİMDE METOD NE OLMALIDIR?
Her şeyin bir yolu, her şeyin bir metodu vardır. İnsanın yetiştirilmesi de kolay,
herkesin yapabileceği bir iş değildir. İnsan yetiştirmek bir sanattır.
Önümüzde insanlığın dünya ve ahret saadeti için gönderilmiş ve insan yetiştirmekte
metot ortaya koymuş Allah’ın rasulü peygamber efendimizin sünneti var, yolumuzun kandili
olmuş büyüklerimizin tecrübeleri var. elimizde rehber olarak Kur’an var. Bunlara uyarsak
yolumuzu kaybetmeyiz.
Aksi halde, tavuğun altına konan yumurtadan çıkınca suya dalan ördek yavrularının
ardından baka kalan tavuk gibi oluruz.
Bugüne kadar dini, kültürü ayrı yabancıların gösterdiği şekilde hareket edenler,
istenilen manada ve şahsiyette insan yetiştirememişlerdir.
Yol bilmeyen yorulur. Metot bilmeyen fayda yerine zarara neden olur. “Ürmesini
bilmeyen köpek, sürüye kurt getirir” diye boşuna söylenmemiştir.
“Çocuklarınıza ikram edin ve terbiyesini güzel yapın” buyuran Hz. Peygamber
(as)’dan iki örnek verelim:
Bir gün peygamberimiz hurma ağacına taş atan çocuğa:
- Yavrucuğum, hurma ağacını niçin taşladın, der. Çocuk:
- Karnım açtı, ondan, cevabını verir. Bunun üzerine peygamber (as):
- Bir daha acıkırsan taşlama, dibine düşenleri ye, der. Sonra da çocuğun başını okşar
ve “Allah’ım, bu çocuğun karnını doyur” diye dua eder. Bu olay, nasıl yasak konacak ve nasıl
ikaz edilecek konusunda güzel bir örnektir.
Ebu Seleme’nin oğlu Ömer der ki:
- “Ben peygamberin terbiyesi altında bir çocuktum. Yemek yerken elim tabağın her
tarafını dolaşırdı. Rasulullah bana:
- Ey oğul! Yemeğe başlarken Allah’ın adını an, sağ elinle ye ve önünden ye! dedi.
Bundan sonra ben hep böyle yaptım. Bu da güzel anlatımın ve tatlı sözlülüğün örneğidir.
Bir güzel örnek de Mimar Sinan’dan. Yanlışı anında düzelten bir örnek:
Mimar Sinan, Süleymaniye Camisini yaparken oralarda dört beş çocuğun minareye
bakarak:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 72
Mustafa ÖSELMİŞ
- Aa, bu minare eğri yapılmış! Dediklerini duydu. Geçip gidecekti, fakat aklına bir şey
gelmesi üzerine onlara sokulup:
- Doğru, bu minare eğri yapılmış. Yardım edin de hep birlikte doğrultalım, diyerek bir
ip aldı. Minareye bağladı, ipin ucunu çocuklara verip ”Haydi asılalım” dedi. Epeyce asıldıktan
sonra: Şimdi bakın bakalım, eğriliği kaldı mı?
Çocuklar, bir minareye, bir Mimar Sinan’a baktılar ve:
- Hayır, şimdi doğruldu, dediler.
Bunu gören kalfalar sebebini sorunca; Mimar Sinan şu cevabı verdi:
- Size tuhaf gelmesin, kötü haber çabuk duyulur. Minare eğri diye çocuklardan
mahalleye oradan İstanbul’a yayılır, minare gerçekten eğri zannedilirdi. Şimdi ise;
doğrulttuklarına inandılar, böylece bu tehlike önlenmiş oldu” der.
Bir önemli husus:
- Çocuğumuzu cinsiyetine uygun yetiştirmeliyiz. İnsanlar ayrı iki cins olarak
yaratılmışlardır. Sorumlulukları, üsleneceği görevleri, yapıları ve yaratılışları açısından kızla
erkek birbirinden farklıdır. Onların terbiyeleri de farklı olmalıdır. Oyuncakları, giyimleri farklı
olmalıdır. Gelecekte oynayacakları rollere göre yetiştirilip terbiye edilmelidir.
M- EĞİTİMDE METODUN TEMEL İLKELERİ
1- Devamlılık: Eğitimde, terbiyede süreklilik esastır. Eğer kesintiye uğrayacak olursa,
bağlar zayıflayacağından önceki verilenlerin etkisi çabuk kaybolur.
Eğitim işi, aksatmadan yapılmalı, çocuk her an gözetim altında olduğunu
hissetmelidir. Fakat yerli yersiz müdahaleden de kaçınılmalıdır. Çünkü; dozu iyi
ayarlanmayan, ilgi ve müdahale usandırır, bıktırır. Yerine göre kör, yerine göre sağır, yerine
göre dilsiz olmakta fayda vardır.
Aşırı denetim de çocuğu pasif yapar, aşırı hoşgörü de çocuğun şımarmasına neden
olur. Bunun için orta bir yol tutulmalıdır.
2- Samimiyet: Çocuk üzerinde etkili olabilmek için samimi olunmalıdır. Çocuk,
kendisiyle ilgilenen kimsenin samimiyetine güvenip ona inanmalıdır. “Yavrum, evladım, ben
senin annenim, babanım” gibi ifadelerle yakınlık, hatırlatılmalı, yapılmayan edilmeyen şey
söylenmemeli, ondan da istenmemelidir. Bir şey istenilince de evvela yapılmalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 73
Mustafa ÖSELMİŞ
Çocuğa karşı yalandan, riyadan, boş laftan kaçınılmalıdır. Şöyle olursan olursun,
olmazsan olmazsın, gibi tehditler savrulmamalıdır. Çocuk üzerinde ancak ciddi, samimi
ifadeler etkili olacaktır.
3- Örnek olmak: Eğitim ve terbiyenin temeli örnek olmaktır.
Allah bizleri şu ayetlerle uyarmıştır:
“Niçin yapmadığınızı söylüyorsunuz?”(Saf suresi: 2)
“Siz, insanlara iyilik yapmayı emredip kendinizi unutur musunuz?” (Bakara suresi : 44)
Buna göre insan, işe kendinden başlayacaktır. Kendini ıslah etmeden başkalarını
ıslah etmeye kalkışmak, boşuna bir emek olur. İnsan, kendisi iyi olmalı ve örnek olmalı ki,
başkalarına faydası dokunsun. Kendi yapmadığını başkalarına söyleyen, gülünç duruma
düşer. Öyleyse gençleri düzeltmek istiyorsak, önce kendimizi düzeltip ona örnek olmamız
gerekir.
Çocuklar ve gençler, şekil almak için hep kalıp arar. Zaten bunun için onu bunu taklit
etmek hevesindedir. Bu durumda iyi bir örnek bulursa iyi olacaktır.
Allah yapmadığımızı söylememiz gerektiğini bildirmiştir. Baba, sigara içecek, içki
içecek, oğluna içme, kumar oynama diyecek. Açık gözlük yaptığına inanarak başkalarının
hakkını yiyecek, devleti milleti dolandıracak, ondan sonra da çocuğunun kendine ve
başkalarına karşı dürüst ve namuslu olmasını isteyecek. İşte bu gerçeğe, kurallara ve
tecrübeye aykırıdır.
4- Tatlı dilli ve güler yüzlü olmak:
Atalarımız: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demişlerdir.
İsra suresinin 53. ayetinde “güzel konuşmamız”, Taha suresinin 44. ayetinde
“yumuşak söz söylememiz”, Nahl suresinin 125. ayetinde “güzel öğütle davet etmemiz”
emredilmiştir.
Çocuklarımızın büyüklerini dinlemesini, öğüt tutmasını istiyorsak tatlı dil kullanmalıyız,
güler yüz göstermeliyiz, yumuşak söz söylemeliyiz. Düzeltme işini tatlı tatlı bıkkınlık
duymadan, bıkkınlık vermeden, gönlünü kırmadan ve mahcup etmeden yapmalıyız.
Sertlikten, kabalıktan, dayaktan kimse hoşlanmaz. Sert söyleyerek, kaba konuşarak, dayak
atarak, beddua ederek, söverek, lanetleyerek hiçbir şey elde edemeyiz. Kaybeden biz oluruz.
Tatlılıkla olmazsa o zaman biraz sertlik göstermek yerinde olur. Bu esnada sözlerin
yalan olmamasına dikkat edilmelidir. Olmayacak şeyler söylenmemelidir. Akla gelen her şeyi
söylemek, insan üzerinde etki yapmayacaktır. Söyleyen de acze düşecektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 74
Mustafa ÖSELMİŞ
Gençlerin hatası ve yanlış bir hareketi üzerine, “Bunu yaparken kendini, aile şerefimizi
hiç düşünmedin mi? şimdi biz başkalarının yüzüne nasıl bakarız?” gibi sözlerle düşünmesini,
hatasını anlamasını ve pişmanlık duymasını sağlayabiliriz.
Dayağın, kaba davranmanın, çocuğu arsız yapacağını unutmayalım. Dayaktan da
mutlaka kaçınalım. Dayakla belirli bir dönem, yani gücümüzün yettiği müddetçe hakimiyet
kurmuş gibi görünürüz. Ama bu uzun süre devam etmez, bazıları, geri iade etmeye başlar.
5- Kolay yolu göstermek:
Gençlerin eğitiminde kolay olanı seçmek, şiddetten, güçlükten kaçınmak esastır.
Şiddet ve güçlük, oluru olmaz, yapılır olanı yapılmaz hale getirmektedir.
Terbiyede yakınlık, kolaylık ve yumuşaklık yerine şiddetle sonuç alınacağını
zannetmek yanlıştır. Böyle olursa çocuğu isyana sev ederiz. İstemese de saygısızlık
etmesine neden oluruz. Çocuğun saldırgan, kavgacı olmasının nedeni, ana – babanın veya
eğitimcinin sertliğidir.
Alayın, dayağın ve korkutmanın da eğitimde yeri yoktur. Aksi halde çocuk, ailesinden
soğur, inatçı olur. Hatasını anlasa bile pişman olup özür dilemez. Çocuk, hatasından dolayı
sık sık azarlanmamalıdır. Azarlanırsa öğüte yer kalmaz. Artık nasihat kabul etmez. Hz. Enes,
on yıl Hz. Peygamberin yanında bulunduğunu, peygamberin bu zaman zarfında “öf” bile
demediğini, yapmadığı şey için “niye yapmadın” deyip azarlamadığını söyler.
Çocuklar kuş gibidir, çok sıkarsanız elinizde ölür, çok gevşek bırakırsanız o zaman da
uçar, kaçar.
Disiplin, saygı hiçbir zaman şiddetle kurulmaz. Bu şekilde çocuk yola getirilmez.
Çocuklara zorluk çıkarmadan kolay olan gösterilmeli ve zaman tanınmalıdır. Birden kesin bir
dille yasak koymak, kısa zamanda iyi oluvermesini beklemek olumsuz sonuç verir.
Çocuklara tatlı söz, güler yüz ve şefkat göstererek yaklaşılmalıdır. Çocuk, kendisinin
sevildiğini bilmeli, değer verildiğini anlamalıdır. Bazı ailelerde yüz bulmasın diye sevgi dışa
vurulmaz, bu yanlıştır. Çocuk, eğer sevildiğini anlarsa, o da büyüklerini sevecek, onları
dinleyecektir. Yoksa o da sevmez, aileden soğur. Sık sık çocukların evden kaçmalarının
nedeni evde sevgi, şefkat bulamamalarındandır.
Kısacası, kolay olan, en hayırlı olandır. İslam peygamberi, bu konuda şunu tavsiye
etmiştir:
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz! Nefret ettirmeyiniz.”
6- İyiyi ve kötüyü tanıtmak:
Çocukları kendi haline bırakmak olmaz. Çocuklar kendi haline terk edilince,
bozulmamaları için ortam hazırlanmış ve fırsat verilmiş olur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 75
Mustafa ÖSELMİŞ
Tuzağı bilen nasıl ondan kendini korursa, kötü ve zararlı olan şeyleri bilen çocuklar da
korunacak veya az zararla kurtulacaktır.
Genç neslimiz, iyi – kötü, faydalı – zararlı, ne varsa hepsini bilmelidir. Zarar göreceği
şeyleri tanımalıdır. İyi insan, kötü insan örneklerini bilmelidir. Kötülük yapmanın kolay olduğu,
her isteyenin, istediği an kötü olabileceği, ancak eksik insanların kötüyü tercih edeceği
öğretilmelidir. Yeni nesle büyüklerden örnekler aktarılmalı, iyi, kötü, faydalı, zararlı kavramları
iyice sindirilmelidir.
Çocuklarımıza, gençlerimize kötü olduğu söylenmemelidir, küçültücü ifadelerle suçu
yüzüne vurulmamalıdır. Komşunun, bir arkadaşın veya bir yakınının çocuğu ile karşılaştırma
hatasına düşülmemelidir. Başkaları onun yanında övülmemelidir. Bu da çok önemlidir. İyi
yönde ele alsak çocuk şımarır, kötü yönde ele alsak kendisine başkasının tercih edildiği
düşüncesi ile hem o çocuğa hem de bize düşman olur.
Dikkat edeceğimiz bir husus da, çocuğun zararlı olan arzu ve isteklerine sert bir
şekilde karşı çıkmamaktır. En doğru yol, onun zararını anlatıp ikna etmektir. Azarlayıp, dövüp
bir hatadan vazgeçireceğimizi zannetmek yanlıştır. İkna etmek en güzel yoldur. Aksi halde
insanın yasağa, gizliliğe karşı ilgisi fazladır.
7- Yer zaman seçimi:
Bir şeyin yeri, zamanı çok önemlidir. Yersiz, zamansız yapılan müdahale, fayda
yerine zarar getirir.
Her zaman, her yerde her şey söylenmez. Özel yer seçmek, zaman gözetmek
gerekir. Çünkü tohum bile her yerde, her zaman toprağa atılmaz. Ancak zamanında atılırsa
yeşerir, tavında atılırsa iyi yetişir.
Zamanın, yerin ayarlanmasıyla çocuk, büyüklerini ve söylenilenleri dikkatle
dinleyecektir. Olur olmaz yerde başkalarının yanında terbiye edeceğim diye yapılacak
müdahaleler, çocuğu mahcup etmekten başka bir işe yaramaz.
Olur olmaz zamanlarda yapılan müdahaleler de çocuğa bıkkınlık verecek “Gene mi?”
deyip dinlemeyecektir. Unutmayalım, demir tavında dövülür, tavında yapışır.
8- Teşvik etmek, ödüllendirmek:
Övülmek, ödüllendirilmekten hoşlanmayan insan yoktur. Bunlar, kim olursa olsun her
insanın nefsine hoş gelir, gururunu okşar.
Herkes gibi çocuk da takdir, teşvik ve ödül ister. Hem de büyüklerden daha çok. Ufak
bir iyi yönünü ele alıp onu övmek, onun iyiliklerini artıracak ve onu iyiliğe yaklaştıracaktır,
onda iyi insan olma arzu ve isteğini kamçılayacaktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 76
Mustafa ÖSELMİŞ
Allah’ın iyileri mükafatlandıracağı, cennetine koyacağı inancı, büyük insanı nasıl
harekete geçiriyorsa, çocuğu da istenilen konuda diri tutacaktır. İyi çocuğun büyükleri
tarafından sevilip, sayılacağı düşüncesi dikkat çekmek isteyen çocuk üzerinde etkili ve yapıcı
olacaktır.
Bunun için çocuğa iyinin mutlu huzurlu, büyük insan olacağı, sevileceği, kötülükle
insanın elde edebileceği hiçbir şey olmadığı anlatılmalıdır. Kötülerin cezalandırıldığını
tarihten ve çevreden örneklerle onun anlayacağı şekilde anlatılmalıdır.
Tecrübeli bir baba, eş dost ve komşuları tarafından sevilmeyen oğlu için, onun
duyacağı şekilde “siz oğluma kızmayın, şuandaki yaptıklarına bakıp onu kötülemeyin. Ben
ona haram yedirmedim, onun aslı temizdir. Bir gün mutlaka yaptıklarından vazgeçip aslına
dönecektir, göreceksiniz...” sözleri ile onu rencide etmeden, kötü insan damgasını vurmadan
kısa zamanda ıslah ettiğine şahit olmuştum.
Anneler, babalar! Övgüde yergide aşırı gitmeden, göklere çıkarıp şımartmadan ölçülü
bir şekilde gençleri yönlendirmek zor bir iş değildir. Yeter ki isteyin.
9- Açık konuşmak:
Çocuğun anlayabileceği bir dil kullanmak, inanıyorum ki işi yarı yarıya halledecektir.
Çünkü her çocuğun bir anlama, kavrama yaşı vardır.
Kapalı, imalı bir ifade kullanmak, yanlış anlaşılacak şekilde konuşmak, çocuğun
kafasını karıştıracaktır.
10- Soru sorarak dikkat çekmek:
Soru cümleleri, normal cümlelerden daha çok dikkat çeker, insanın ilgisini uyandırır.
Ayrıca soru yönelterek yapılan konuşmalara daha çabuk cevap alınır.
Bunu yapmakla veya yapmamakla ne kazanacaksın? Bu yaptığın ne biliyor musun?
Şöyle yapsan daha güzel olmaz mıydı? Gibi sorulardan sonra verilecek öğütleri çocuk
dikkatli dinler ve benimser.
Bunu başkasının sana veya senin şu yakınına yapılmasını ister misin? Şöyle
yapsaydın daha iyi olmaz mıydı? Bunu senden beklemezdim, gibi sorular caydırıcı olacaktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 77
Mustafa ÖSELMİŞ
11- Sabırlı olmak:
“Sabır goruğu erdirir, insanı da murada erdirir” derler.
Canlılar arasında insan en zor yetişen varlıktır, yetişmesi için çok emek ister, sabır
ister.
Önemli olan husus, ümitsiz değil, iyimser olunursa netice alınır. Sabretmeyip kendi
dünyaya getirdiği yavrusuna yenik düşerse, insan evladına olan analık, babalık görevini
yerine getiremez. Mum gibi yanar, tükenir etrafını aydınlatamaz.
Çocuğun istenmeyen, beğenilmeyen yönlerinin geçici olduğu unutulmamalıdır. Ana
babanın yapacağı şey, sabır göstermek ve anlayışla çocuğuna yaklaşmaktır.
12- Hoşgörülü davranmak:
Buluğ çağını atlatıncaya kadar çocuğa anlayışla ve hoşgörü ile davranılmalıdır. Fakat
hiçbir hatası da küçümsenmemelidir. Zira bugünkü her kötülük, küçük hataların ve ihmallerin
eseridir.
Müsamaha, çocuğu hatalarında serbest bırakmak değildir. Yapsın varsın, bir gün
yapmayacaktır demek de yanlıştır. Çünkü alışkanlıkları kazanmak kolaydır. Ama onları terk
edip onlardan kurtulmak çok zordur. Bir düşünürümüzün ifade ettiği gibi;
“Müsamaha kapısını aralamaya gelmez, bir gün ardına kadar açılıverir.”
Televizyonumuz bu konuda yanlış yönlendiriyor. Adı hoş olmayan kuşaklar arası
çatışma, “gençlik” gibi programlarda yozlaşmış. Türk aile yaşantısını kaybetmiş kimselerle,
aileleri çatıştırmak, parçalamak için büyük gayret sarf ediliyor. Babasını tanımayan gençler
özgürlük dersi veriyor.
Ben, gazetelerde okuduğumuz, yüzleri bantlı resimlerini gördüğümüz, bize “Başına
gelenler, genç kızlara örnek olsun” diye ders vermeye kalkanları her ana babanın
hatırlamasını istiyorum. O yola nasıl gidildiğini düşünmelerini istiyorum, tutucu demesinler
diye çocuklarını bataklığa giden yola itmemelerini istiyorum.
13- Duayı elden bırakmamak:
Gençlik için ne yapsak azdır. Her yapılması gerekeni yapıp, gereken ihtimamı ve
fedakarlığı gösterdikten sonra duayı elden bırakmamalıyız. Çünkü biz ne yaparsak yapalım,
bizim dışımızda ve üstümüzde çocuğumuzu var edip, bize emanet eden Allah var. O’nun
hidayeti ve müsaadesi olmadan biz bir şey yapamayız.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 78
Mustafa ÖSELMİŞ
Duanın hem psikolojik, hem de manevi büyük etkileri vardır. Dua etmekle gençlerin
hem bağışlanmasını, korunmasını sağlamış ve telkin yolu ile güç kazandırmış oluruz.
Peygamberimiz: “Allah’ım onları affet çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” diyerek sapıklık
içerisindeki insanların kurtuluşu için Allah’a yalvarmıştır.
Ayrıca gence dua ettiğimiz hissettirilmelidir. Bu onlara manevi destek olacak ve
psikolojik yönden etki yapacaktır. Peygamberimiz düzelmesini istediği veya birini kötülükten
alıkoymak istediği zaman, “Allah’ım, bu genci koru” “Bu gencin kalbini temizle” gibi duaları
insanların yüzüne yapmıştır.
Büyüklerimizin bize yaptığı hayır dualarına nasıl memnun olup, inanıyorsak, gençler
için de dua etmeyi ihmal etmeyelim. Bazıları için ana babasının hayır duasını aldı diyerek
neler anlatmak isteriz, değil mi?
Biz de dua edelim ve kabul olacak dua edelim. Duanın kabulü için en önemli husus,
soframızın ve ev halkının haram lokmadan korunmasıdır.
Salih evlat için ne kadar dua ediyoruz?
Tertemiz bir nesil için yüce Allah’a yalvarmalıyız. Böyle bir neslin yetişmesi için
elimizden gelen gayreti göstermeliyiz.
Ana babanın evladı için yaptığı dua red olunmaz. Öyleyse, her ana baba yeni nesil
için hayır dua edecek ve bedduadan kaçınacaktır.
Hanbeli mezhebinin kurucusu Ahmet Bin Hanbel’e bir baba, oğlunun kötü halinden,
bozuk davranışlarından şikayet eder ve ne yapayım? der. Ahmet bin Hanbel:
- Sen oğluna hiç beddua etti mi? diye sorar. Adam:
- Oğlumun kötü halini gördükçe bastım bedduayı der. Oğlundan şikayet eden babaya
Ahmet bin Hanbel kaşlarını çatarak der ki:
- Oğlunu başkası değil sen bozmuşsun, sen kötü etmişsin, der.
Şüpheli şeylerden kaçınılmalıdır. Atalarımız: “Haram yiyenin harami evladı olur”
demişlerdir. Haramla beslenen çocuğun, normal olması mümkün değildir.
Bir olay nakletmek istiyorum: İstanbul Vefa semtine adının verildiği büyük alim Şeyh
Vefa’nın oğlu yaramazdır. “Saka” denilen sucuların arabalarındaki veya sırtlarındaki su
tulumlarını şişle delmekten büyük zevk duyar.
Sakalar, durumu şeyhe sıkıla sıkıla aktarırlar. Şeyh onları dinledikten sonra,
zararlarını karşılar. Kendi kendine düşünür ve “bu konuda bizim de suçumuz olmalıdır” der.
Düşünür bir hatasını bulamaz. Bir şeyler hatırlayamaz. Konuyu hanıma açar. Hanımı bir şey
diyemez, derken şu olayı anlatır:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 79
Mustafa ÖSELMİŞ
“Bir gün komşuya gitmiştim, hamileydim. Masada bir portakal vardı, çok canım
istemişti, istemeye de utandım, çocuğa bir şey olmasın düşüncesiyle evin hanımı dışarıya
çıktığı sırada elimdeki şişi portakala batırıp onun suyunu emmiştim.”
İşte tutumlara batırılan şiş, portakala batırılan şiştir. İnsan yapmadığı bir şeyin
cezasını çekmez. Kur’an-da:
“Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendi kendilerine
zulmederler” buyrulmuştur. (Yunus suresi: 44)
14- Son olarak dinlemek – Dönüş yolunu göstermek:
Kurtuluş maddi ve manevi olur. Bir insanın her yönü ile kurtuluşu önemlidir.
Atalarımız: “Yolu iyi bilen yorulmaz” demişlerdir. Gençliği dinlemek, sıkıntılarını
anlamak, neyi nasıl yapacağımızı ortaya koyar, problemleri çözmemizi sağlar.
Hastalık teşhis edilmeden nasıl tedavi mümkün değilse, genç dinlenmeden,
anlaşılmadan yardımcı olunup problemleri çözülemez. Küçük görmek, “çocuk” deyip geçmek,
çocuğu dönüşü olmayan bir yere götürür.
Büyükler, her zaman küçüklerin güvenini kazanmalıdır. Her insanın hata
yapabileceğini kabullenmelidir. Önemli olan, hatasını anlayıp dönmek olduğu, hatadan
dönmenin ve tekrar etmemenin büyük fazilet olduğu düşüncesini, çocuğa kabul ettirmek, onu
kazanmak demektir.
Unutmayalım, ümitsizlik, karamsarlık duyguları yerine Allah’ın bağışlayacağı tevbe
kapısının her isteyene açık olduğu inancının verilmesi, gençlere her zaman ümit ve güç
kaynağı olacaktır.
Küçüklere bir hata yaptığı zaman yalanla gizleme, saklama yerine, özür dileyip telafi
yoluna gidecek ortam hazırlanmalıdır.
Kısacası şöyle de anlatılır, böyle de, ama anlatmadan anlatmaya çok fark vardır. Hani
bir sultan, rüyasında 32 dişinin de döküldüğünü görür ve üzülür. Baş vezirinden tabir etmesini
ister. Vezir:
- Sultanım, bütün dost ve akrabaların ölecek, hayatta yalnız kalacaksınız, der.
Sultan da üzülür, veziri görevinden azleder.
Diğer veziri söze karışır, rüyayı şöyle tabir eder;
- Sultanım, akraba ve yakınlarınızın arasında en uzun ömürlü siz olacaksınız, der.
Bunun üzerine Sultan, vezire ihsanlarda bulunur. Onu baş vezir yapar. İşte böyle.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 80
Mustafa ÖSELMİŞ
Mutlu bir toplum, mutlu fertlerden meydana gelir. Milleti huzurlu ve uzun ömürlü
yapmanın yolu, sağlam karakterli, ruh ve beden dengesini kurmuş gençler yetiştirmektir.
Bugün gençliği sağlam olmayan, uyuşturucu kullanan, içki, kumar müptelası olan seks
bataklığına düşmüş olan ailelerin ve toplumların geleceği, endişe vericidir.
Bir fidan bile verilen öneme, çekilen emeğe, bağlı olarak büyür, gelişir ve meyve verir.
Bunun için geleceğimiz yetiştireceğimiz gençliğe bağlıdır.
Gençler iyi insan, iyi vatandaş olarak yetişirlerse bize mutluluk ve huzur kaynağı
olacaklardır. İbrahim peygambere boynunu uzatan İsmail, anasına itaat eden Veysel Garani
gibi evlatlarımız olacak ve Allah onlar yüzünden bizi hesaba çekmeyecektir.
SONUÇ:
Değerli analar, babalar, çaresiz değiliz, her şey bizim elimizde, ne ekersek onu
biçeceğiz. “Ne yaptıysam olmadı” deyip suçu çocuğa veya başkalarına atmayalım.
Bugün vahşi hayvanlar bile terbiye edilirken, insan neden terbiye edilmesin? Neden
kötü alışkanlıklardan vazgeçmesin? Doğuştan değil ki hiçbiri, hepsi sonradan kazanılıyor.
Aşı yapılınca, elma ağacı, armut veriyor...
Yavrularımız bize her türlü yönlendirmeye açık bir şekilde teslim ediliyor.
Nasreddin Hoca yaramazlık yapan, bahçeyi alt üst eden buzağıyı tutamaz. Gelir,
direğe bağlı olan ineği dövmeye başlar.
- Ne oluyor, anasının suçu ne derler. Hoca : “Bu olmasa o yaramazlıkları nereden
öğrenecekti” der.
Diğer bir husus da; terbiye edilmemiş evladın acısını ilk ana baba çeker. Allah
yanında da mes’ul olur. Bugün çocuğuna sahip çıkmayan, yarın geleceğine sahip çıkmamış
olur.
Aileler olarak, millet olarak, devlet olarak “çocuk politika”mız olmalıdır. Gençliği
yetiştirme politikamız olmalıdır. Çocukların ve gençlerin istismarı önlenmelidir. Her türlü
yozlaşmaya karşı, alkol, kumar, fuhuş ve uyuşturucu belasından korunmalıdır. Maddi
çıkarları için çocukları, gençleri suça iten cezalandırmalıdır.
Sonu üzüntü verecek, arsız, hayasız ve müstehcen giyim kuşam ve davranışlara ana
baba olarak asla müsaade etmemeliyiz. Bilhassa ana babalar çocuklarını arlı ve onurlu
yetiştirmelidir.
Hayırlı evladı, iyi insanı, hayır inancına ve düşüncesine sahip analar babalar yetiştirir.
Evladından şikayet eden ana babalara hep sormuşumdur. O evladı kim yetiştirdi, diye. Allah
çocuğu verilen her şeyi kabul edecek durumda iken ana babanın kucağına vermiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 81
Mustafa ÖSELMİŞ
Bir kazağı özenle örerseniz, zevkle giyersiniz.
Pastayı şekillendirip pişiren, yenecek veya yenmeyecek duruma getiren evin hanımı
değil midir?
Kısacası kötü çocuk, kötü insan yoktur. Kötü terbiye vardır. Yanlış terbiye vardır. Kötü
örnek olan ana baba vardır.
Yaşarken elin, ölünce yerin beğeneceği ve Allah’ın razı olacağı hayırlı evlat yetiştirmek en
büyük hizmettir. Allah her ana babaya bu hizmeti nasip etsin. Evlatlarımız bize lanet değil,
rahmet okusun.
A- GENÇLİK NE DURUMDA
Peyami Safa, “Gençliği ayakta olmayan cemiyet yataktadır” der.
Bugün gençliğin durumu iç açıcı değildir. Evde ana – baba şikayetçi, okulda
öğretmen, idareci, sokakta normal vatandaş şikayetçi. Genç de şikayetçi, evde
aradığı şefkati bulamadığından, dışarıda muhtaç olduğu ilgiyi göremediğinden
yakınıyor.
Günümüz gençliği çok değişik problemlerde karşı karşıyadır. Problemlerin ağır
oluşu, gençliği bunalıma itmektedir. Bir kısmı intiharda kurtuluş ararken, bir kısmı
sekste, uyuşturucuda ve çılgınca davranışlarda kurtuluş aramaktadır. Gençlik kural
tanımıyor, boş vermişliğin içinde, çaresiz, ümitsiz, hayaller dünyasında yaşıyor.
Durumunu yakından görenler irkiliyor.
Gençliğin önemli bir kısmı mutluluğu sokaklarda, diskoteklerde arıyor, alkolde
arıyor. Sabahtan akşama normal olmayan ilişkiler peşinde koşturuyor. Büyüklerine
inat çılgınlıklar yapıyor, lüks zevk, lüks eğlence peşinde. Tek kelimeyle manzara
tüyler ürpertici.
İnsanı insan yapan değerlere bağlılık zayıflamıştır. Utanma, namus, saygı ve
sevgi gibi meziyetler anlamını yitirmiştir. Meziyeti, erdemi, sevgiyi, ancak çocuklara
ad olarak verir hale gelinmiştir. Kısaca ahlâkî, insanî ölçüler her geçen gün daha da
zayıflıyor, insanımız, anlayışımız büyük yaralar alıyor.
Yeni nesil evliliğin yolunu pastanede, postanede arıyor. Sık sık düzenlenen
çay partileri, doğum günü toplantıları, aile kızlarının alışık olmadığı durumlarla karşı
karşıya gelmelerine neden olmaktadır. Bu durum, genci ailedeki durumla serbest
eğlence hayatını kıyaslamaya götürüyor. Sonuçta genç, ailenin ilgisini baskı olarak
kabul ediyor. Karşılaştığı olaylar evden soğutuyor. En ufak öğüt vermede,
müdahalede çekinmeden evi terk etmekle tehdit ediyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 82
Mustafa ÖSELMİŞ
Gördüğüm kadarıyla gençlik tamamen, sokağın, gazetelerin ve televizyonların
hakimiyeti altına girmiştir.
Maksadım, kara bir tablo çizmek değil. Ama acı da olsa gerçeği bilmek de
herkes için fayda vardır. Gencin büyüğünü, küçüğünü tanımaması, millî, insanî
idealleri olmayışı, millî, dini, insanî kavram tanımaması, başıboşluğun özlemini
duyması, kısaca kör ayna gibi bizi göstermemesi, hayra alâmet değildir. Yani
geleceğimiz açısından endişe vericidir.
Kimse alınıp gücenmesin, iyi bir nesil yetiştirmiyoruz. TV’in gayretleri, bizim
ihmâllerimiz karşısında yabancı bir gençlik yetişiyor. Genç, her an sunulan yabancı
kültür kalıplarını ister istemez benimsiyor. Batının uysal bir temsilcisi haline geliyor.
Kısacası çocuklarımızı, gençliğimizi gerektiği gibi eğitemiyoruz. Koruyup
yetiştiremiyoruz. Eğitim hiçbir zaman kuru bilgiler vermek A yı B yi öğretmek değildir.
Okuyan, diploma sahibi olan kişi, kendi kültüründen, kendine ait şeylerden habersiz
ise, veya onlara cephe almışsa bu elbette eğitim değildir.
Gençler olmadık şeylerle kendini ispata çalışıyor. Nereden bakarsan bak
olumsuzluk söz konusu. İsmi yabancı, görünümü yabancı, inancı yabancı, kültürü,
moda ve cinsellik kültürü. Kimlik arayışı içinde, şekil bozuk, psikolojisi bozuk, kendini,
hayatını adeta çöpe atıyor. Dini, insanî ve ahlâkî değerlerden bahsedilince şaşkın
şaşkın bakıyor.
Genç, kural tanımıyor. Boş vermişlik, çaresizlik, ümitsizlik içinde, hayal
peşinde, başka dünyalarda yaşıyor. Farklı düşünüyor farklı davranıyor. Mutluluğu,
kendini mahvedecek şeylerde ve yerlerde arıyor. Puta tapar gibi nefsine, sevdiğine
tapıyor. İnsanı insan yapan değerleri kabul etmiyor. Ölçü ne? Menfaati, aile bağları
çok zayıf; evi anında terk edebiliyor. Ufak bir sebepten dama çıkabiliyor.
Bugün dünya gençliğinin ideali, düşünce tarzı ile ana – babasına uymadığı bir
gerçektir. Çünkü gençleri kendi çıkarlarına uygun yöne kanalize etmeye çalışan
ihmalci güçlerin yanında beynelmilel yıkıcı güçler vardır. Bu güçler, gençleri millî
ideallerine, ana – babalarına, hatta kendilerine karşı ayaklandırmaktadır.
Gençliğin ölüm ötesi bir inancı ve görüşü yoktur, dünya görüşü ise şöyle
özetlenebilir:
- Yaşamak, güzel yaşamak, hayatın tadını çıkarmak, dilediğini yapmak,
- Başkalarının ve yarın endişesinden uzak dertsiz yaşamak,
- Büyüklerin öğütleri ile zehirlenmemeye (!) dikkat etmek,
- Evlenmemek, evlense de bir kişiye bağlı kalmayıp özgürce yaşamak (!)
- Aile ocağına, toplum geleneklerine bağlı kalmamak, bağımsızlığına gölge
düşürmemek,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 83
Mustafa ÖSELMİŞ
- Düşünerek kafasını yormamak, dünyayı hayal ettiği gibi görmek, dünyanın
tuzakları olarak nitelendirilen kötülüklerden korkmamak, her şeyi denemek,
- Çalışmadan, zahmete girmeden yaşamak,
- Mülkiyet, vatan, millet, örf, adet, ahlâk kavramlarından uzak kaygısız
yaşamak, gibi tehlikeli ve bencil duygular içindedir. Ciddi ve görev yüklenecek
durumda değildir. Varlık, insan gibi konularda bilgi sahibi değil. “Bilmem ki bu
dünyaya ben niye geldim” boş vermişliği içinde, ciddi sorulara kafasında yer
vermeyen bir düşünceye sahip.
Hanımı Nasreddin Hocaya: Kime görünüp kime görünmeyeyim, diye sormuş.
Hoca:
- Bana görünme de kime görünürsen görün, demiş.
Bugün bir çok gencin görünecek yüzü yok. Görevlerini yapmayanların bakacak
yüzü yok.
Bilmem düşündük mü? Acaba suçlu hep genç mi? Ana
eğitimcilerimizin, eğitim sistemimizin, yetkililerin hiç mi suçu yok?
babanın,
Efendim, gençler saygısız, söz dinlemiyor, şımarık, isyankâr... gibi sözlerle
gençleri suçluyoruz, şikayet ediyoruz.
Gençlik bu gibi ağır problemlerle boğuşurken, onu böyle tehlikeler yutarken
seyretmek olmaz.
Genç, nehre düşmüş orada da yüzmek yasakmış.
- İmdat, dedikçe bekçi – Çık oradan, yüzmenin yasak olduğunu bilmiyor
musun? diye bağırıyormuş. O da:
- Ben yüzmüyorum, boğuluyorum, deyince Bekçi:
- O başka öyleyse, demiş gitmiş. Genç boğulmuş..
Bu haliyle gençliği kör ayna gibi bizi göstermiyor diye kendi haline
bırakamayız. Çünkü geleceğimiz bu neslin yetişip yetişmemesine bağıldır. Gençliği
bu hale ihmaller getirmiştir. Çocuk bunlar bırakalım dünyayı hayal ettikleri gibi
görsünler. Biz gençliğimizi yaşamadık. O yaşasın devri geçmiştir.
Peki ne yapalım? Çiçek kuruyorsa, çare sudur. Genç için de çare; eğitimdir,
inançtır, idealdir. O zaman ancak baygın gönüllere can gelecektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 84
Mustafa ÖSELMİŞ
B- GENÇLİK NE İSTİYOR NELERE ÖZENİYOR
Gençlik her konuda mutlak özgürlük istiyor. İş istiyor, aş istiyor, herkes
kendisine kul köle olsun istiyor. Buna karşılık orda burada vakit geçiriyor, enerjisini
boşuna harcıyor. Tercihini yanlış kullanıyor.
Gençlik, dün “sevgi, özgürlük” diyordu. Bugün önce para diyor, paralı meslek
istiyor. Paralı iş ve eş arıyor.
Gençlik vaktini çıldırtan müzik dinleyerek, TV izleyerek, gezerek, uyuyarak,
oyunda oynaşta geçiriyor. Okumuyor, düşünmüyor, ne yaptığının farkında değil,
psikolojik açıdan kaybolmuş bir gençlik.
Gençliğin manevî değerlerden uzaklaşarak inançsızlığa yönelmesi endişe
verici bir durumdur.
Gençliğe renkli dünyalar vaat ediliyor. Sunulan dünya anlatıldığı gibi değil,
sonu hayal kırıklığı oluyor, bunalımla bitiyor.
Popstar olabilmek için kuyruklarda gençlik birbirini eziyor. Bütün dertleri
şöhret. Bu durum gençler için çok sakıncalıdır.
Ayrıcı gençlerin özendiği televole kültürü, gençlerde büyük sorunlara neden
olmaktadır.
Bir de gençliğe mafya tipi bir hayat özendiriyor. Yayın basın organları böyle bir
hayat anlayışını dayatıyor.
Bütün bunların ardında kötü alışkanlıklar geliyor, gözyaşı geliyor, pişmanlık
geliyor. Ama ne çare...
Gözlenen şudur ki, gençlik gittikçe mutsuzlaşmaktadır. Çünkü onun dünyası
yalanlar ve hayaller üzerine kurulmuştur. Her şeyi yabancıdır. Bütün ümidi ya mirastır
ya da şans oyunlarıdır.
Bu haliyle gençlik koşuyor. Ama nereye koşuyor kendi de bilmiyor, başkaları
da bilmiyor.
Gençlik yanlış yönlendiriliyor. Suç batağına itiliyor. Atalarımız: “Rehberi karga
olanın burnu pislikten kurtulmaz” demiş. Rehber yanlış, hedef yanlış...
Aslında gençliği mahveden şeyler sun’i tuzaklar yani önüne geçilemeyecek
şeyler değil.
Gençlik, sorumluluk alma yaşıdır. Hayra da şerre de yönelme çağıdır. Hem
hizmet çağı hem de şehvet çağıdır. Gençliği neye, nereye yöneltirseniz gençlik odur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 85
Mustafa ÖSELMİŞ
13 – 15 yaşında cepheye giden gençlerimiz, Fatih, Ulubatlı Hasan genç değil
miydi?
Genç yaşında Hılf’ul–Fudulâ üye olan Muhammed (a.s) çocuk yaşında
Müslüman olan Hz. Ali (r.a) genç değil miydi? Zalime bayrak açan Ashab-ı Keyf
delikanlıları genç değil miydi?
Bugün yürekleri Allah'a kul, insana hizmet aşkı ile çarpan yavrularımız, iffet ve
namus abidesi nur yüzlü bacılarımız genç değil miydi?
Gençliğin bu duruma gelmesinin en büyük sorumluklarından biri televizyondur.
Başta bugün televizyon, ana – babanın ve öğretmenin yerini almıştır. Yapılan
araştırmalara göre aile düzenine, kişilerin hayatına doğrudan etki etmektedir. Yemek,
uyku, misafirlik her şeyi televizyon düzenlemekte, o programlamaktadır.
Bu program içinde kültürel faaliyet yoktur. Aile fertlerinin birbiri ile ilgilenmesine
yer verilmez. Herkes aynı noktaya bakacaktır. Hatta düşünmeyecektir. Yapılan
yayınlar, küçüklerin kişiliğini derinden etkilemektedir. Fakat kişilik oluşturmamaktadır.
Çocuklar ve gençler ekran kültürüne sahiptir. Ana baba yerine, öğretmeni yerine
ekrandaki kişilere özenti duymaktadır. İlgisi ekran dışına çıkmadığı için ana, baba,
öğreten model olmuyor. Böylece aile bağları, evlilik bağları zayıflıyor. Yavaş yavaş
ailenin kutsallığı diye bir şey kalmıyor.
Bir delikanlıya, kız arkadaşına şaka olsun diye yaptığı hareketi, “Senin kız
kardeşine yapsalar nasıl karşılarsın” deyince o, kardeşimin sorunudur demesi, kıza
da senin tepkin ne oldu? dediğimde “Biz her zaman şakalaşıyoruz” demesini fazla
yadırgamadım. Çünkü namus anlayışımız, ahlâk anlayışımız devamlı törpüleniyor.
Basın organımız da yanlış yönlendirmektedir. Para kazanma uğruna yeni nesli
mahvediyoruz. Gençlerin anlayışını, zevkini değiştiriyoruz. Kimlik ve şahsiyet arayışı
içinde olan genç aileden de yakın ilgi görmeyince, gösterilen yanlış hedeflere kolayca
yönelmektedir.
Bugün televizyonun, gazete ve dergilerin eğitim görevi yaptığını,
sorumluluklarını yerine getirdiğini kim söyleyebilir? Kim oldukları bilinmeyen gençleri
ekrana çıkarıp, milletine, ailelerine isyan ettiren, ana babaya savaş açtıran, özgürlük
adı altında, gençleri başıboşluğa iten televizyon değil midir? Akşam – sabah yabancı
müzik, yabancı film ve dizilerle beyin yıkayan televizyon değil midir? Türk
televizyonunun görevi bu olmasa gerek.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 86
Mustafa ÖSELMİŞ
C- GENÇLİK YOZLAŞMA YOLUNDA
Gencin adına bakıyorsunuz, yabancı, giyimine, davranışlarına ve
düşüncelerine bakıyorsunuz, yabancı. Bu ne, diyorsunuz. “Bilmem, bilmiyorum” diyor.
Böyle batılı olunmaz. Belki batılı gibi olunur. O da her konuda değil.
Her milletin kendine has kültürü ve yaşam biçimi vardır.
Atalarımız:
demişlerdir.
“Kendi
türküsünü
bilmeyen,
başkasının
havasını
söyler”
Para kazanacağım diye, yavrusunu ihmal eden bir babanın oğlu hac takınca
çağırmıştım. Hacı gösterip “Bunu oğlun takıyor, ne dersin?” deyince baba ağlamaya
başladı ve çocuğuna neden taktığını sorunca “Ben Hıristiyan oldum” demişti.
Bugüne kadar batılı gibi giyinmekle, batılı gibi eğlenmekle, küpe, haç
takmakla, köpek gezdirmekle batılı olmak istedik. Batının ahlâkını, çirkefliğini almakla
bu hale geldik.
Kimi taklit ediyor gençler? Hasta olan, alkol, fuhuş bataklığına batmış olan batı
gençliğine mi? Sonra batı gençliğinin neyine taklit ediyor? İlmine mi? Hayır.
Ahlâksızlığına mı? Evet. Ne kadar yanlış.
- “Batı, bataklıktadır. Manevî boşluk, uyuşturucu salgını, Batı gençliğini, azılı
bir suç makinesi haline getirmiştir. Vahşet arz etmektedir.” (16.03.1998. Türkiye)
- “Batı gençliği hastadır. İngiltere’de yayınlanan bir araştırmaya göre; gençliğin
bunalım ve rahatsızlıkları, aşırı özgürlük, evlilik dışı ilişkiler, alkol ve uyuşturucudan
kaynaklanıyor. Asıl sebebinde “Savaşma seviş” diyen gençliğe tanınan seks
özgürlüğü olduğu açıklanmıştır.” (31.05.1995. Türkiye)
- “Bugün Amerika, gençliğine güvenmiyor. Büyükler, gençleri saygısız,
disiplinsiz bir nesil olarak görüyor. Ahlâkî değerleri hiçe saydığından şikayet ediyor.
% 67’sinin de gençlere güvenmediğini belirtmiştir.” (30.03.1998. Türkiye)
- “Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre; sokakların dilenci ve sokak
serserileri ile dolu olduğu bildirilmiştir.” (15.09.1995) (Zaman)
Bu durumda kim, hangi hali ile ve niçin taklit edilecektir. Maymunvari taklit
kime ne kazandıracaktır?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 87
Mustafa ÖSELMİŞ
D- BATAKLIKLAR GENÇLERİ YUTUYOR
Kafeteryalar, diskolar, diğer eğlence merkezleri, gençler için ve bilhassa
öğrenciler için tuzaktır. Neden? Bu yerler kötü, cinsiyete dayalı arkadaşlıklara ve kötü
alışkanlıklara zemin hazırlar. Eğitime olumsuz yönde etkiler. Sigara başta olmak
üzere, alkol, uyuşturucu, kumar ve fuhuş daha çabuk yayılıyor. Ahlâkî erozyonuna
uğrayan genç, bazı kayıplara aldırmamaya başlar. Yaralı ceylanın etrafında dolaşan
yırtıcılar gibi bazıları ondan faydalanmak için, ona üşüşürler. Gencin kendini onlardan
koruması ve kurtarması çok zordur.
19.12.1995 (Türkiye) yapılan araştırmaya göre, sonuç korkunç: Gençliğim
Eyvah! Resmi lise öğrencilerinin alkol ve sigara düşkünlüğü ürkütüyor. Devlet
okullarında okuyanların % 95’i sigara, % 75’i alkol kullanıyor. Bilhassa kızlarda moda
oldu. alkolle, sigara ile kız, erkekle eşit olduğunu ve varlığını ispatlamaya çalışıyor.
Aşırı davranışları ile özgürüm, demek istiyor. Bunu kim yapıyor? Ar, haya duygusunu
yitirmiş, kimlik, kişilik bunalımına düşmüş kızlarımız yapıyor.
07/12/1995 Yeni Şafak: Kız öğrenciler alkol batağında, diye başlık atmıştı.
Sigara alkol ve diğer kötü alışkanlıklara başlama yaşının 12 – 13 e düştüğü
belirtiliyordu.
Hani devlet, anayasanın 58. maddesine göre “Devlet gençleri alkolden,
uyuşturucudan, kumar ve benzeri alışkanlıklardan...” koruyacaktı, tedbir alacaktı?
Ana baba da yavrusu olduğu halde korumuyor. Daha kendisi kötü örnek
oluyor...
İnancımıza göre; iyiliği emredip kötülükten vazgeçirecek, kötülüğe mani olacak
insanlarda kalmadı. İlim adamları görevini yapmıyor. Mesela bugün Prof. lar baş
örtüsüyle uğraşırken, üniversite gençliği AIDS’i bilmiyor. Bulaşma yollarını bilmiyor.
Nasıl bir hastalıktır, bunu bilmiyor. Bazı gençler bakire kalmayı çağ dışı görüyor. Bu
fikir bize batıdan gelmedir. Bugün Amerika, Rusya, Avrupa gençliğinin ¾’ünün çürük
olduğu açıklanmıştır.
Avrupa, bizim bu yollarımızdan geçmiştir. Kimse flörtü sosyal arkadaşlık, fuhşu
cinsel özgürlük zannetmesin. Bu kirliliktir. Bayağılıktır.
Bugün çoğu kızımız kişiliği ile değil, dişiliği ile ön plâna çıkıyor. Evliliğin yolunu
sokakta, flörtte arıyor. Bunlardan ne ana olur, ne de hanım olur. Flörtle evliliğe
gidilmez, fuhuş bataklığına düşülür. Namus kiri de temizlenmez...
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 88
Mustafa ÖSELMİŞ
E- DİN LÜZUMSUZ ADDEDİLİYOR
Bugün genç nesil, ruh ve beden dengesini kuramadığı için, dengesizdir, ruh
sağlığı bozuktur. Bunun için her türlü tahribata da açıktır.
Genci, yıllardan beri manevî gıdadan mahrum ederek bizi can evimizden
vurdular. Halbuki insanlık üzerinde dinden daha etkili bir güç yoktur. İnsanın maddî
yönü ile beraber ruhu da vardır, acıkan karnı gibi beyni de doymak ister.
Gençliğin eksikliğini, biz tamamlamayınca, misyonerler tamamlıyor. Kulağına
küpe, boynuna haç takan gencin ana babası feryat ediyor: “Keşke dindar
yetiştirseydim” çocuğu bakmıyor, hatta dövüyor. “Keşke Allah’ını peygamberini
öğretseydim” diyor.
Gencin beyni doymayınca ateist olmaktan korkmuyor. Kötü alışkanlık
edinmekten çekinmiyor.
Bugün genci felakete sürükleyen alkolü, kumarı, uyuşturucuyu, fuhşu, dinden
başka yasaklayan şey var mı? Din, güzel şeyleri emreder, kötü şeyleri yasaklar.
Maddî cezalar insanları korkutmuyor artık. İnsanı zabdetmek için din lazımdır.
Bugün genci, kendinden evinden, gerçeklerden kaçıran manevî boşluktur. Din,
hayatın dışına itilemez. Çünkü dinin yerini dolduracak başka bir güç yoktur. Dini yok
sayarsak, manevî sıkıntılardan kurtulamayız.
Dengeli bir nesil ve faydalı insanlar yetiştirmek istersek, bilelim ki, manevî
gelişme çok önemlidir. Dinden, dindardan zarar gelmez. Atalarımız: “Kork Allah’tan
korkmayandan” demişlerdir.
Malımızı, paramızı, arabamızı düşündüğümüz kadar çocuğumuzu
düşünmüyoruz. Malımızı sokakta unutmuyoruz, ama çocuğumuzu unutuyoruz.
“Bırakalım gençleri hayal ettikleri gibi yaşasınlar” zihniyeti, ahlâkî ve sosyal
çöküntüye neden oluyor.
Maddî kaybımız ne kadar küçük olursa olsun, çok hassas davranıyoruz.
Çeşme damlasa, hemen çaresine bakıyoruz. Manevî kayıplarımıza aldırmıyoruz.
Allah'a inandıramadığımız için genç, ateist oluyor veya ilahlara tapıyor veya
şeytana tapıyor. Yani sakat yollara gidiyor. Üzüleceği ve yakınlarını üzeceği işler
yapıyor. En çok cinle, şeytanla, ruhla uğraşıyor.
Günde 3 öğün sofra
doyurmayınca problem çıkıyor.
kurup
karnını
doyurduğumuz
gencin
beynini
Biz gencin boşluğunu doldurmazsak başkaları doldurmak için hazır bekliyor.
Ateistler var, misyonerler var, dış kaynaklı, İslâm dışı sapık güçler var.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 89
Mustafa ÖSELMİŞ
Din eğitimi olmayınca genç, doğru ile yanlışı ayırt edemiyor. İnanç boşluğu,
yanlış akımlara kapılmasına neden oluyor. Cinsel yönden ve inanç yönünden
sapıtıyor.
Yaşlarına uygun eğitimle sahip çıkılmalıdır. Yoksa çocuk boşluğa düşüyor.
En önemli hususlardan biri de ibadet alışkanlığı kazandırmalıyız. Genci dini
hayatın içine çekmeliyiz. Yoksa kimsenin şikayet etmeye hakkı olmayacaktır.
Çocukları ve gençleri yetiştirmek insana büyük haz verecek ve öldükten sonra
da sadaka –i cariye olacaktır.
İnsan, maddî ve manevî varlığı, hayatının anlamı bakımından diğer canlılardan
farklı bir varlıktır. Diğer canlılardan ihtiyaçları da farklıdır. İhtiyacının karşılanmaması
halinde iç dünyasında fırtınalar kopar. Bu dış dünyasına da etkiler.
Günümüz insanının bunalımlarının sebebi ruhsal bozukluklardır. Ne kadar
sosyolojik, psikolojik problemler varsa hepsinin kaynağı, ruhi doyumsuzluk ve manevî
tatminsizliktir. Çünkü karınlarla beraber beyinler de doyurulmamıştır.
Din insan için vazgeçilmez değerler topluluğudur. Bunun için insanlık tarih
boyunca manevî arayışın içinde olmuştur. Kendilerine din gönderilmeyen
toplulukların kendi tanrılarını kendi elleriyle yapmaları düşündürücüdür.
Genç nesli bunalımlardan kurtarabilmek için gerçek anlamda dini ihtiyacın
karşılanması lazımdır. Ailelerdeki, okullardaki dini eğitimin noksanlığı toplumumuz
için hep üzüntü kaynağı olmuştur. Yani milletimiz din eğitimi görmemiş kimselerin
acısını ağır ödemiştir.
Din, insanı insana bağlar. İnsanı hayata bağlar. İnsan için teselli kaynağıdır.
Karamsarlık ve ümitsizliğe yer verilmez. Huzurun, başarının sırrıdır. İnanan bir insan,
eline geçen kötü fırsatları değerlendirmeye kalkışmaz.
Peygamberimiz bir çok hadislerinde çocukların sevilmesini, eğitilmesini
emretmiş, çocuk terbiyesine büyük önem vermiştir. Şöyle buyurur:
“Çocuk yedi yaşına elince namazı emrediniz, on yaşına geldikleri halde kılmak
istemezlerse onları dayakla korkutun”
“Çocuklarınıza ikram ediniz, terbiyelerini de en güzel şekilde yapınız”
“Kendisine dua edecek salih evlat bırakan kimsenin amel defteri kapanmaz.”
“İnsanın cennette dereceleri yükseltilir de, o kendisi için nereden geldi der.
Ona bu senin çocuğunun senin için mağfiret ve bağış dilemesi sebebiyledir, denir.”
“Her kim iki kız çocuğunu ergenlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye
ederse kıyamet günü ben ve o şöyle yan yana olacağız, buyurarak parmaklarını
birleştirir.”
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 90
Mustafa ÖSELMİŞ
“Kim üç kız çocuğunu himaye edip büyütür; güzelce terbiye eder, evlendirir ve
onlara lütuf ve iyiliklerini devam ettirirse o kimse cennetliktir.”
“Kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrarsa onlara iyi bakarsa, çocuklar
onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar.”
Şu anda din eğitimi kişinin, ailenin problemi olmaktan çıkmıştır. Toplumun
problemi haline gelmiştir. Bunun için din eğitimi ailelerde okullarımızda ve yaygın
eğitimin bütün araçlarında ciddi bir şekilde ele alınmalıdır. Aksi halde problem
büyüyecektir. Şikayetler artacaktır. En önemlisi de insanımızın ihtiyacı olan dini bilgi
ve dini duygu çeşitli güçler ve çeşitli kaynaklardan doldurmaya çalışacaktır. Korsan
eğitim yapılacaktır. Din daha çok istismar edilecek, insanımız gurup taassubu içinde
bölünüp düşman edilecektir.
Dinin Lüzumu:
Din eğitiminin insan ve toplum hayatında özel bir yeri vardır. Düzenli dengeli
bir insan ancak din eğitimi ile yetişir.
Tarih boyunca insan dine yabancı değildir. Görülmüştür ki, nerede bir insan
varsa orada bir din, bir inanç vardır. Onun için din insan hayatında lüzumu inkar
edilemeyecek ihtiyaçlardandır.
İnsanın ödev ve sorumluluklarını yerine getirmesi, hak, hukuk, haram, helâl
ölçülerinin anlam kazanması dine, inanca bağlıdır. Dine inanmayanların kendine,
ailesine, içinde yaşadığı topluma karşı görevini aksattığı görülmüştür. Ayrıca bir
insanın devletine, milletine ve vatanına sahip çıkması inanıp inanmamasına bağlıdır.
Tarihteki zaferlerimizin sırları, dinimizin emrettiği vatana bağılılıktan, şehitlik gazilik
inancımızdan kaynaklanmıştır.
Dinimizin millet hayatındaki yeri ve önemi iyi bilindiğinden düşmanlarımızın
tarih boyunca temel politikası, manevî yıkım olmuştur. Geleceğimiz açısından
düşmanın saldırdığına sarılırsak kârlı çıkan biz oluruz.
Dinin Kazandırdıkları:
Dinimiz tarih boyunca ıslahat müessesesi olmuştur. İnsanlığı misli görülmemiş
bataklıktan kurtarmıştır.
Bütün iyiliklerin kaynağı inanç, bütün kötülüklerin kaynağı da inançsızlıktır.
Çünkü dinimiz insanlığın faydasına olan şeyleri emrederken, insanlığın zararına olan
her kötülüğü de yasaklamıştır.
İnançsız, insanları sadece maddî müeyyidelerle birbirine bağlamak aralarında
güven ve huzuru gerçekleştirmek, dayanışma ve kardeşliği sağlamak mümkün
değildir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 91
Mustafa ÖSELMİŞ
Allah'ın kendisini yaptığı iyilikler karşılığında mükafatlandıracağını, yaptığı her
kötülük karşılığında cezalandıracağına inanmayan, iyi ve faydalı işler yapamaz.
Çıkarına uygun kötülükleri yapmaktan kendini alıkoyamaz. Dinimiz insanı daima
iyiliğe sevk eder, kötülüklerden uzaklaştırır.
Bugüne kadar dinimiz sayesinde bozulup yok olmaktan kurtulduk, inancımız
millî ve manevî varlığımızın biricik teminatı olmuştur.
Başka ülkelerde okudukça insanlar dindarlaşıyor. Bizde ise okudukça
dinsizleşiliyor. Bunda bir terslik var. Çocukken dindar, üniversitede ateist. Demek ki
ilim bir işe yaramamış, okullar bir şey vermemiş. Birçoklarında din duygusu, dini
düşününce var fakat dini davranış yok.
Bilhassa kızlarımız daha az dindar. Bunun da nedeni din hizmetleri daha çok
erkeklere yönelik yapılmasındandır. Bunu için de kız çocuklarımız üzerinde daha çok
durmak gerektiği ortaya çıkıyor.
Dini gençlere nasıl anlatabiliriz?
Bir şey ne kadar güzel, ne kadar hak olursa olsun, usulüne uygun bir biçimde
anlatılamazsa, olumlu netice vermez hatta zararı bile olur, ters tepki yapar. Bazı
dindar ailelerin çocuklarının dinden soğuk olmasının nedeni İslâm’ın güzel bir şekilde
sunulmamış olmasıdır.
- Hidayet Allah’tandır. Zorla güzellik olmaz. Baskı dayak dinden uzaklaştırır.
- Gencin iyi bir arkadaş ortamı edinmesi, işi kolaylaştıracaktır.
- Evde iyi bir örnek olması, beraber sevdirerek yaşanması, genci dine
ısındıracaktır.
- Gencin yaşına uygun, anlayabileceği bir tarzda sunmanın önemi büyüktür.
- Güzel kitaplar, yüz akı gazete, dergi ve kanallarla destek sağlanmalıdır.
- Gence bir şeyler verirken güzel insanlar örnek gösterilmelidir.
- En önemlisi, aile içinde beraber gerçekleştirilecek yaşantıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 92
Mustafa ÖSELMİŞ
F- GENÇLERİ BUNALIMA İTEN NEDENLER
Küçük, mama çocuğuna bulgur pilavı yedirirseniz midesine oturur.
Çocuklarımızı, gençlerimizi kurtarırken, bize batı insanını mahveden,
filozofların, sosyologların çözümleri değil, peygamberin reçetesi ve Allah'ın vahyettiği
doğrular lazımdır.
Bugüne kadar, hep bize yabancı reçeteler ve eğitim sistemleri ile gençliğimizi
yetiştirmeye çalıştık, istediğimiz tipte nesil elde edemedik.
Düne kadar gençler, insanların iki yakasını bir araya getiremeyen sosyalizme,
faşizme sevdalanmıştır...
Milleti yönetenler, gençliğe sahip çıkmamıştır.
Gençleri dünyaya getiren ana babalar, gençleri eğiten eğitimciler, gençliğe
sahip çıkmamıştır.
Bunalım sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:
- Gence, gencin inancına saygı duymadık, bize güvenmedi.
- Bunalım, stres, depresyon, intiharı körükledi.
- Uyuşturucu, alkol, fuhuş, kumar bağımlılığı
- Hayallerinin gerçekleşmemesi,
- Aşırı cinsel özgürlük,
- Manevî boşluk, dini bilgisizlik,
- Sıcak aile yuvasından ayrılış ve sokağa düşüş,
- Geçim sıkıntısı, işsizlik, iş bulamama endişesi
- Kimlik, kişilik noksanlığı,
- Rehberlik hizmetlerinin verilmemesi,
- Yurt, harçlık, sıkıntısı
- Vurdulu, kırdılı, şehvet kokan, pis korku saçan ekranlar,
- Okullardaki ideolojik kavgalar,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 93
Mustafa ÖSELMİŞ
- Gençlerin samimi, fedakar dostlar bulamaması,
- Ölüm, ölüm ötesi korkusu
- Çete baskınları,
- Flört sonu terk, aldatılmış olmak, tecavüze uğramak ve taciz korkusu,
- Vaat edilen sözlerin yerine getirilmemesi,
- İlgisizlik,
gibi nedenler gençleri bunalıma sürüklüyor. Unutmayın, bunalımın sonu kötü
oluyor. Dönüş olmuyor.
Kendine yüz vermeyen arkadaşını da öldürüyor, kendini de öldürüyor veya
intihar ediyor. Devlet kayıtsız, aile aciz... Ciddi tedbirlerin alınması lazım.
Ruh hastalıklarının, stres ve depresyonların doğrudan insanların iç dünyasıyla,
manevî hayatıyla alakalı bir durum olduğunu ilgili uzmanlar söylüyor.
Dini duygu ve düşüncelerin insanların ruh dünyası üzerinde doğrudan etkili
olduğunu da yine psikologlar söylüyor.
Hayatını ibadetle taatle, İslami çerçevede geçiren insanların, halet –i
ruhiyelerinin sağlıklı olduğu ve bu insanların sıkıntı ve stresten uzak bir hayat
yaşadıkları da diğer bir gerçek.
Tam tersine, manevî değerlerden uzak, dine ve dini esaslara mesafeli
gençlerin kolayca bunalıma girdikleri, intihara daha çok teşebbüs ettiklerini bu
hastalıkların uzmanları söylüyor.
İnanç ve ibadetten uzak gençlerin daha çok depresyonlara girdikleri, daha çok
kendilerini içki ve uyuşturucuya verdikleri de diğer bir gerçek.
Yani kötü olmak için sebep çok.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 94
Mustafa ÖSELMİŞ
G- CİNSELLİK PROBLEMİ
Gençlik bir yönü ile delilik yaşıdır. Gencin kanı deli olur. Genç bazı şeylerin
sonunu tam olarak düşünemez. Çabuk inanır, kolay aldanır. Akıldan ziyade nefsine
uyar. Bu da gence en büyük sorun olur.
Gençler birbirilerine çok küçük yaşlarda ilgi duyuyor. Öyle görünüyor, öyle
seyrediyor. Aradaki uçurumları düşünemiyor. Evliler gibi yaşıyor. Kendisinde değer
yargıları da kayboluyor. Artık utanmaz oluyor, çekilmez oluyor. Sigaraya, alkole,
uyuşturucuya başlıyor. Dolmuştaki, otobüsteki ve sokaktaki utanmaz hali ortaya
çıkıyor.
Gençlik yaşı, tehlikeli bir yaştır. Eğer bu gençlik devresi gencin, ailenin
hassasiyeti ile zarar görmeden atlatılırsa, o genç de ağlamaz, ana baba da ağlamaz.
Bu tehlikeli ve riskli devrenin kazasız belasız atlatılabilmesi için:
- Utanmanın, iffetli kalmanın üstünlüğü anlatılmalıdır.
- Tehlikelerden korunma yolları öğretilmelidir.
- Dürüst, şahsiyetli iyi aile çocukları ile arkadaş olmaları sağlanmalıdır.
- Dini, ahlâkî ve insanî duygular ön plâna çıkarılmalıdır.
- Yoz müzikten, televizyonun yozlaştırmasından gençler korunmalıdır.
-
İffetli insanla, iffetsiz insan farkı anlatılmalıdır.
- Mahremiyet sınırına dikkat çekmelidir.
- İffetsizliğin özgürlüğü olmayacağı anlatılmalıdır.
- Kötülük akla getirecek ne varsa kaçınılmalıdır.
- Kız erkek arkadaşlığı körüklenmemelidir.
- Şöhret olma arzusundan vazgeçirilmelidir.
- İnternette chat (sohbet, muhabbet) tuzağına karşı uyarılmalıdır.
- Gençler uyuşturucuya karşı uyarılmalıdır. Çünkü alkolün, uyuşturucunun
ardından fuhuş gelir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 95
Mustafa ÖSELMİŞ
H- GENÇLİK PROBLEMİ
Gençlik, toplumların ve ailelerin varlığının teminatıdır. Yani gelecek, bugünkü
genliğin durumuna bağlıdır. Çünkü yarın onlarındır.
Yarınını düşünen milletler, yarın emanetleri teslim edecekleri gençleri nasıl
daha iyi yetiştirebiliriz çabasının içinde, ne yapalım, ne edelim telaşının içindedir.
Tarih boyunca milletimiz, üslendiği rol ve idealleri yüzünden devamlı düşman
saldırıları ile karşı karşıya kalmıştır. Şimdi de, geleceğimizi mahvedebilmek için
ihanetlerin, gençler üzerinde yoğunlaştığını görüyoruz. Aile hayatını nasıl yıkalım,
gençleri nasıl yozlaştıralım, basını, medyayı, sokakları nasıl müstehcen hale
getirebiliriz diye yoğun bir çaba sarf ediliyor. Bizi yanlış kararlar aldırtıp yanlış
yönlendiriyorlar.
Mesela, çevre kirliliği üzerinde durduğumuz kadar insanımızın kirliliği ile
uğraşmıyoruz. Erozyonla uğraştığımız kadar, insanımızın kaybıyla uğraşmıyoruz. Bir
zamanlar kaplumbağalar, kelaynak kuşlarıyla o kadar çok uğraştık ki, çocuklarımızla,
gençlerimizle uğraşamadık.
Bugünlerde de çok çalışma, çok kazanmaya istikamet gösterildi. Gene
yavrular unutuldu.
Hani adam harman yerinde mahsulü kaldırırken bir yağmur yağmış, mahsulü
apar topar eve getirmişler, çuvalları selden yağmurdan korumuşlar, ama armut
ağacının altına yatırdıkları çocuklarını unutmuşlar, koşmuşlar ama çocuğu sel
götürmüş...
Bugün gençle ilgilenilmiyor, genç yetiştirilmiyor, genç inşallah, maşallah
büyüyor. “Saldım çayıra, mevlam kayıra hesabı.”
Kur'an-da;
kadınlar,
çocuklar
uğrunda
ve
Allah
yolunda
niye
çarpışmıyorsunuz? Sorusu soruluyor. (Nisa: 75) Müslümanlar olarak bu soruya her
birimiz cevap bulmalıyız. Allah bize bu ayette zavallı erkekler, diye hitap ediyor.
Cayır cayır kaşınmamın ne bite ne de pireye çaresi vardır...
Bakın Kur'an ne diyor:
- “Kendine yazık eden kimselere melekler canlarını alırken “Ne işte idiniz?” –
“Biz çaresizdik, bir şey yapamazdık” derler. Melekler de: “Yeryüzünde Allah'ın yeri
geniş değil miydi, başka bir yere gitseydiniz ya!” derler. İşte onların yeri cehennemdir.
Orası ne kötü gidiş yeridir.” (Nisa.97)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 96
Mustafa ÖSELMİŞ
İ- GENÇLERİ BEKLEYEN TEHLİKELER
İç ve dış güçler gündemi belirliyor. Bizim kendi problemlerimize eğilmememiz için, bizi
başka yönlere çeviriyor. Düşünmekten, çözüm üretmekten alıkoyuyor. Şer kuvvetlerine de:
“Genç nesilleri ahlâka aykırı telkinlerle ifsad etmeli”
“Aile hayatını yıkmalı”
“San’atı zayıflatmalı, edebiyatı müstehcen ve şehevî hale sokmalı”
“Mukaddesata hürmesi yıkmalı, hürmetle anılan kimseler hakkında rezilâne vak’alar
uydurmalı”
“Hudutsuz bir lüks, baş döndürücü modalar icad etmeli, çılgınca sarfiyatı teşvik
eylemeli”
“Kalabalıkların vakitleri eğlenceler, oyunlarla oyalanmalı, herkes düşünmekten
alıkonulmalı”
“Beynelminel meseleler ihdas ederek milletler arasına kin ve nefret tohumları
serpmeli. (İhanet plânları: 197 – 198. Kemal Yaman)”
“Türk milletini ahlâk, milliyet, din ve gelenekleri bakımından çürütmek. Bu husus da:
Küfürler öğretmek, küfrü Türkler arasına yaymak, laubalileştirmek. Türkleri zinaya diğer
ahlaksızlıklara teşvik etmek, bilhassa asil Türk aileleri arasına genç, güzel Rum kızlarını ve
kadınlarını çalışan olarak sokup bu aile ocaklarını yıkmak. (A.g.e: 226) görevini veriyor.”
Diğer yandan da kurtuluşumuzun reçetesini Batının kokuşmuşluğunda aratıyor.
Gençliğimize batının gençliğinin çirkefliğini örnek olarak sunuyor.
Bize, batının çöküşüne sebep olan reçete, felsefe, düşünce ve hayat tarzı lazım değil.
Batıyı kurtaramayan bizi hiç kurtaramaz. Bize, millî kültür, millî hayat tarzı ve bütün insanlığa
kurtarıcı olarak gönderilen Muhammed Aleyhisselamın getirdiği doğrular lazım.
Genel olarak çocuklarımızı ve gençlerimizi bekleyen tehlikeler şöyle özetlenebilir:
- Taciz, tecavüz, kaçırma ve fuhuş mafyası,
- Kötü arkadaş, çeteler, evi terk ve sokak alışkanlıkları
- Sigara, alkol, uyuşturucu,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 97
Mustafa ÖSELMİŞ
- Kumar,
- Flört, kafeler, diskolar,
- Şöhret olma arzusu veya vaadi, ardından çirkef bir hayat, bunalım ve intihar,
- Kötü çevre, kötü arkadaş, kötülüğün başlangıcı bu oluyor denebilir.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle diyor:
- “Kişi dostunun dini üzerinedir. Öyle ise her biriniz dost edindiğiniz kimseye dikkat
etsin.”
Arkadaş insanı vezir de eder, rezil de eder. Niceleri arkadaşlık yolu ile
kandırılmaktadır, hatta satılmaktadır.
Allah, kötü arkadaş edinip zararını görenlerin: “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost
edinmeseydim. Vallahi o beni sapıttı” deyip pişman olacağını haber veriyor. (Furkan: 26 – 29)
Atalarımız, köpekle yatan havlayarak kalkar, demiştir. Çinde bir çocuk evin köpeğiyle
yalnız kaldığı için, konuşmak yerine, havlamaya başlamıştır. Sebebi de, çalışan ana babanın
ilgisizliği olarak açıklanmıştır. (28/05/1994. Zaman)
Analık babalık, yavrusunu kötü çevre eve kötü arkadaştan korumaktır. Çünkü bu iki
şey çok büyük telkin ve etki gücüne sahiptir. Kiminle geziyor, cebindekini nereye harcıyor,
bunu ana baba bilecektir. Kontrol edilmezse, o para kötü alışkanlıklara götürür. Kötü arkadaş
da, isterse içeceğine uyuşturucu koyar, isterse satar bile. Sık sık gazete ve ekranlarda
gözleri bantlı çocuklar bu yüzdendir. Sonra da öğüt vermeye kalkarlar: “Başıma gelenler
gençlere ders olsun” derler.
- Bazı gençler kandırılıyor, şöhret olacaklar, çok para kazanıp, lüks hayat
yaşayacaklar. Öyle olmuyor işte. Bu gencin hayatını karartıyor. Evlerinden ayrılanlar batağa
düşüyor.
Dj olacak, artist olacak, manken olacak, şarkıcı olacak... Her şeyi filmlerdeki gibi
zannediyor.
İşte bir örnek; dünyayı toz pembe gören bir kızın haberi:
Kaçan 13 yaşındaki N.K., gözü dönmüş sapıkların kötü emellerine alet oldu. Önce
yardım istediği bir büfecinin sonra iki taksicinin daha sonra da bir tekstilcinin tecavüzüne
uğradı. N.K.’nın başına gelenler evden kaçan kızların birçoğu tarafından yaşanıyor. Gencecik
kızlar şöhret ve lüks hayat uğruna fuhşa düşüyor. (16/09/2000. Zaman)
Milyonlarca gencin AIDS mikrobu taşıması gelecek için düşündürücüdür.
- Bir tehlike de kandırılarak terörün içine çekilmedir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 98
Mustafa ÖSELMİŞ
- Bir başka tehlike de sanal tuzak olan internettir. Bilinçsiz internet kullanımı gençleri
hasta edip, kötü alışkanlıklara, kötü yollara sevk etmektir.
J- BİZE DÜŞEN NEDİR?
Bugün hepimiz de bir sorumsuzluk, nemelazımcılık var. Çocuklar ve gençler,
korumasız, başıboş istenmeyen şeylerle iç içe yaşıyor.
Ana baba, işin, aşın peşine düşmüştür. Sabahın erken saatlerinden akşamın
geç saatlerine kadar para kazanacağım diye koşturmaktan yorgun düşmüştür.
Yavrusuna ayıracak vakti yoktur. Çocuk başka ellere bırakılmış, televizyona
bırakılmış ve sokağa terk edilmiştir.
Gençle ailenin arası da iyi değildir. Egoizm hakimdir. Hayat anlayışları farklıdır.
Ananın babanın etkisi kalmamış “Ne yapalım?” deyip, sorumluluktan kurtulduğunu
sanıyor.
Genç, kendine önem verilmediği için aileyi, toplum yapısını ve geleceğimizi
tehdit eder hale gelmiştir.
Bir şey yapmadan iyilik beklemek boşunadır. Gençler üzerinde emeğimiz yok...
Gelin, başka şeylerden fedakarlık ederek zahmetle dünyaya getirdiğimiz ve
eziyetle büyüttüğümüz çocuklarımıza sahip çıkalım. Onların bizim için değerli varlıklar
olduğunu bilelim. Gençlerimize sahip çıkalım. Nasıl mı?
- Onları güzel bir şekilde terbiye edelim.
- Dinini öğretelim, hayati bilgiler kazandıralım.
- Uyuşturucuya kadar götürecek sigara, bira, kola gibi alışkanlıklardan
koruyalım.
- Kendini korumasına yardım edecek, ahlâk ve utanma duygusu verelim.
- Ona, kötülükler kötüler ve kötü sonuçlar hakkında bilgi verelim. Düşebileceği
tuzakları tanıtalım. Herkesin iyi niyetli olmadığını öğretelim.
- Bırakalım, onlar genç, hayatlarını yaşasınlar, yanlışlığına düşmeyelim.
- Diğer canlıların yavrularına gösterdiği ilgiyi, biz çocuklarımıza göstermezsek,
mürüvvetlerini göremeyiz. Biz onları ne emeklerle büyüttük. Emeğimizin boşa
gitmesine nasıl müsaade ederiz?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 99
Mustafa ÖSELMİŞ
- Yalnız kendi çocuğumuzu değil, başkasının çocuğunu da korumalıyız. O
zaman Allah, bizim çocuğumuzu korur veya koruyacak birini karşısına diker. Bilhassa
öğretmenlerimize büyük görevler düşüyor.
Fakat evladımızı düzeltmeye
ihtiyacımız var sanıyorum. Şair:
kalkmadan
önce
kendimizi
düzeltmeye
“Laf ile verir dünyaya nizâmât,
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde” demiş.
Soruyorum: iki çiçekten birini baksak, birini de bakmasak ne olur? Biri kurur,
biri canlı kalır.
Suç kuruyan çiçeğin mi?..
Genç aklı ile değil hisleriyle hareket eder. Her an karşı karşıya olduğu
tehlikelere karşı savunma yapamaz. İşin nereye varacağını düşünemez. Korunmak
ister.
Genç işlenmeye hazır ham bir maddedir. Onu başkaları şekillendirmeden
analar babalar şekillendirmelidir. Her insan tertemiz doğar sonradan kirlenir veya
kirletilir.
Çocukları biraz da poptan, toptan kurtarmalıyız.
Çocuklarımıza popu, topu sevdikleri kadar Kur'an’ı, peygamberi hatta Allah'ı
sevdiremedik. Doğru mu? Takımına dil uzattırmaz, sevdiği sanatçıya dil uzattırmaz...
Peygambere, Allah'a, Kur’an-a dil uzatılsa, el uzatılsa kılı kıpramaz. Doğru mu?
Aile için disiplin çok önemlidir. Eğer çocuk yaşta bir şeyler verir, bazı şeylerden
haberdar edersek, büyüyünce olumsuzluklar olmaz, meyve vermeye başlar, yeter ki,
tohum zamanında atılmış olsun, yeter ki aşı yapılmış olsun.
Yaşlanınca düzelme çok zor. Ashap ileri yaşta ıslah oldu, derseniz onları
dirilten peygamberdi. O Allah Resulü ki, kuru dalları bile yeşertirdi. Bizimki ona
benzemez.
- Çocuğumuz arkadaş edinmeden ana baba olarak çocukla ve ailesiyle
mutlaka tanışmalıyız. Arkadaşlarını eleştirmemeliyiz. Kötü arkadaşı varsa onunla
arkadaşlık etmesini birden yasaklamamalıyız. Onun hatalarını göstermeliyiz.
Çocuklar onu fark edecektir.
- Sorunlar aile meclisinde konuşulmalıdır. Bütün fertler belirli gün ve saatte
toplanmalıdır. Herkesin görüşü alınmalıdır. Düşünceler keşfedilmelidir. Bir şeyler
okunarak okuma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Ana baba olmak, çocuğu dünyaya
getirmekten ibaret değildir.
- Genç en çok yalnızlıktan şikayet eder. Bu duygudan kurtarmak için ana baba
gençle arkadaş gibi olmalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 100
Mustafa ÖSELMİŞ
- Birçok ailede problem çocuk değildir. Ana babadır. Ne verilmiştir de çocuk
almamıştır. Suçu çocuklara ve gençlere atmak acizliktir. Dövdüm olmadı, sövdüm
olmadı gibi sözler suçluluk itirafıdır.
Bugün ailenin kutsallığı, ailelerin kutsal görev anlayışı büyük yara almıştır. Aile
yuvaları cılızlaşmıştır. Eşler ferdiyetçi bir anlayışa itilmiştir. Aynı çatı altında birbirine
yabancı insanlar yaşamaktadır.
Daha önce ana, yavrusunu alır bağrına basardı. Şimdiki analar yavrularını
arabada taşıyor, çantada taşıyor. Daha önce ana – babalar çocuklarını iyi insan, iyi
vatandaş olarak yetiştirmeye çalışırlardı. Şimdi sırtı pek, karnı tok, beyni aç nesil
yetiştirmektedir. Yani ana – babaların çocukları ile ilgisi kesilmiş, çocuklar televizyona
teslim edilmiş, sokağa terk edilmiştir. Çocuklar üzerinde ana – babalar titremiyor
artık. Aile yuvasında sorumluluklar yerine getirilmiyor. Hatta eşlerin birbirini mutlu
etme gibi bir endişesi kalmamıştır.
Son yıllarda genç ile aile arasında geçimsizlikler, uyumsuzluklar ortaya
çıkmıştır. Aynı evi paylaşan fertler arasında bencil, duygular hakimdir. Değer yargıları
değişmiştir. Hayat anlayışları farklıdır, dünya görüşleri farklıdır. Ana – baba söz
geçiremiyor, sadece şikayet ediyor. Çocuk, yaramaz ve ahir zaman çocuğu olarak
tanımlanmıyor.
Ben şuyum, buyum, ben şöyle yaparım, böyle ederim diyen nice ailelerin
çocukları var ki, gerçekten üzülmemek elde değil. İnsanın aklına şairin şu mısraları
geliyor:
“Laf ile verir dünyaya nizamat,
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde”
Ana babaların ilk ve en önemli görevi, yaşadıkça elin, ölünce yerin beğeneceği
evlat yetiştirmektir. Rabbimiz: “Ey inananlar! Kendinizi, aile fertlerini ateşten
koruyunuz.” (Tahrim suresi:6) buyurmuştur. Çocuk Allah'ın bir emanetidir. Bu emanet
en güzel şekilde korunacaktır. Ona hem dünyası, hem de ahreti için yararlı şeyler
öğretilecektir. Gıdasız kalan çocuk gibi yetiştirirsek manevî yükümüz ağırlaşır. Emek
çekilip yetiştirilen fidanla kendi haline terk edilen fidan bile elbette farklı olacaktır.
İnsan, eğitimle doğmaz, eğitimle yetişir. Eğitim insanı kendine, ailesine ve
içinde doğup büyüdüğü topluma faydalı hale getirir. İnsanın kendini tanımasını, ödev
ve sorumluluklarını hatırlamasını, sağlar. İnsanı olgunlaştırır, durultur, düzenli ve
disiplinli bir hayat yaşamasını sağlar. Gücünü aklını iyi yönde kullanmasını
gerçekleştirir.
Bizim bugünkü eğitim sistemimiz, mükemmel insan yetiştirecek şekilde
değildir. Ders kitaplarında doğru, dürüst, faydalı ve fedakâr olması için gence
hitabeden bir satır yoktur. Okullarımızda kuru bir öğretim vardır. Okullar diploma
düzenleyen müesseseler durumundadır.
Yıllardan beri yaptığımız eğitim, taklitçi, ezberci ve kuru bir eğitimdir. Gençlerin
ilgi ve kabiliyetlerini ortaya çıkaracak şekilde değildir. Verilen bilgiler, faydalı ve yararlı
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 101
Mustafa ÖSELMİŞ
olmamaktadır. Millî ve manevî kültürümüzü tanıtıcı da değildir. Millî birlik, kardeşlik
duygularını geliştirici bir özelliğe de sahip değildir. Bu haliyle eğitim yuvalarımızdan iyi
bir nesil, iyi bir insan, özel gayret olmadan zor yetişir. Çünkü millî değildir. Program
yüklüdür, amaçsızdır. Üniversiteye gitme, oradan mezun olup para kazanma
idealinden başka bir ideal vermemektedir.
Aslında eğitilmeyecek, yetiştirmeyecek genç yoktur. Değişmeyecek insan
yoktur. Yeter ki eğitimimiz millî olsun. İnsanî, millî insan tipi yetiştirmeye yönelik
olsun. Geçmişe sövdürmesin, bize ait olanı küçümsetmesin.
Millî olmayan eğitimle kendi kendimizi sömürgeleştirme noktasına geldik.
Yabancı eğitim sistemleri ile millî şahsiyetimizi bulamadık. İngilizlerin yıllarca
Hindistan’da logaritma ezberlettiği gibi bizde de yıllarca evrim teorisi okutuldu.
İngilizce derslerinde İngiliz ailelerin yaşayışını ezberledik. İngilizce öğrenimi modası
ile İngiliz kültürü ruhumuza sindi. Şuanda karşımızda adeta batılı gençlik var.
Ayakkabısından tıraşına, defterinden kitabına, kaleminden silgisine kendine yabancı
bir gençlik... Demek ki Türk’ten Türk yetişmiyor.
Bütçede sağlığa ve eğitime en az pay ayrılması da büyüklerimizin bu işe pek
önem vermediğini gösteriyor.
Eğer geleceğimizi düşünüyorsak yani varlığımızı sürdürmek istiyorsak şu
hususlara önem vermek zorundayız:
- İnsan eğitime muhtaç bir varlıktır. Devlet varlığını gücünü hissettirmelidir.
- Eğitim millî olmalıdır. Kopyacılıktan vazgeçilmelidir.
- Gençlere millî, ahlâkî idealler verilmelidir.
- Kuru bilgi ve ezbercilik yerine düşünme ve araştırma fırsatı verilmelidir.
- Bazı teorilerin, hayal ürünü iddiaların gerçekmiş gibi okutulmasından
vazgeçilmelidir.
- Devletin sabit bir kültür ve eğitim politikası olmalıdır. Ders kitaplarında faydalı
ve yararlı bilgiler yer almalıdır. Geçmişimizle ilgili hatalar yanlışlıklar giderilmelidir.
- Gönüllerin kuruyup çölleşmesini, insanların bencilleşmesini önleyecek gerçek
din ve ahlâk eğitimine yeterince yer verilmelidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 102
Mustafa ÖSELMİŞ
K- GENÇLER İLGİ İSTİYOR
Çocuklar ve gençler ilgi bekleyen, geleceğe hazırlanması gereken
durumdadırlar. Bu yaşta kafaları, gönülleri bomboştur. Yazılmamış bir defter,
çekilmemiş bir film, işlenmemiş, şekillendirilmemiş hammadde durumundadırlar.
İşlemek, istenilen şekli vermek mümkündür.
İnsan, temiz ve İslâm fıtratı üzerine yaratılmıştır. Bizim yapacağımız gençte
mevcut olan iyiliği geliştirmek, onu yönlendirmek ve iyilikleri alışkanlık haline
getirmektir. Çocuklar, bizim içimizde bizimle beraber yaşıyor, onlar ayrı dünyaların
insanları değil. Eğer bugün çocuklardan, gençlerimizden şikayetçi durumdaysak,
bunun sebebini her şeyden önce kendimizde aramamız gerekiyor. Ona neler yaptık,
neler verdik. Hangi konuda fedakârlık yapıp üzerine eğildik? Sorularına cevap
vermemiz gerekir. Genç ne istedi, neye muhtaç oldu, biz ne verdik? Gencin cebini
para ile doldurmak, altına istediği marka araba çekmek, bataklığa kendi elimizle
salmak, analık da değildir, babalık da değildir. Düşman yapmaz bizim bu yaptığımızı.
Böyle olunca tabi ki sonuç acı olacak, şikayetler artacak. Kötü olması için ortam
hazırlıyorsunuz, kötü olunca da şikayet edeceksiniz. Bu olmaz.
Gençlerimizle yeterince ilgilendiğimiz söylenemez, ilgilenmiyoruz. Gençler
yalnız ve korumasız, yalnız kalıyor, suça itilmesi için zemin hazırlanıyor. Gençliğin
karşısında seks, alkol bataklığı var. Uyuşturucu tehlikesi var. Yapılan telkinler
karşısında başı boşluğu ailesine tercih ediyor. Aile bağları çok zayıf, kendini dünyaya
getirenleri çok çabuk unutuyor. Yozlaşmaya karşı direnme gücü yok.
Gençlerle yakın ilişki içine girilmeli ve ona ailesine, milletine insanı insan
yapan değerlerine bağlayacak bir ruh ve ideal verilmelidir. Onu şahsiyet haline
getirecek inanç aşılanmalıdır. Bir hastayı, yaralıyı hayata döndürebilmek için nasıl
ona uygun kan veriliyorsa, Türk gençliğine de Türk olduğunu hatırlatacak kan
verilmelidir, millî ideal verilmelidir.
Analar, babalar: Çocuğunuzu, yıllarca emek verdiğiniz genci kaybetmek
istemiyorsanız, onunla ilgiyi kesmeyiniz. Zira tehlike çok yakın ve acı verici şekliyle
tuzak kurmuş bekliyor. İlgiden yoksun olan gençler, sosyal ve psikolojik dengesizlikler
sergiliyor. Bu tuzaklara doğru ilerliyor. Çocukla ilgilenmek demek, karnını doyurmak,
vücudunu örtmek değildir. Ruh ve beden dengesini kurmaktır. Gencin sıkıntılarını
tespit edip ona yardımcı olmaktır. O güçsüzdür. Tek başına tehlikeyi görmesi,
tehlikeden kendini kurtarması düşünülemez. Çocuklar, bizim için bir imtihandır. Onları
yetiştirmek, korumak ibadettir.
Okula gelen veliler, çocuğu hangi dersten kaç almış, zayıf ise nasıl beş alır
bütün derdi bu. Okula gelmediği gün olmuş mu, olduysa nereye, kiminle, hangi
amaçla gitmiş bunu araştırmıyor. Bazıları evden okula diye çıkıp okula uğramadan
vakit gelince eve dönüyor. İstenmeyen yerlere gidiyor, arzu edilmeyen işler yapıyor.
Ana, baba bunlardan habersiz. Haberdar olunca da başlıyor şikayete.
Bu durumda şikayet çare değil. Gençlere sürekli öğüt verelim. Öğüt
dinlemeyenlere yaklaşalım. Onları sevelim, kazancımızdan, eğlencemizden
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 103
Mustafa ÖSELMİŞ
fedakârlık edelim. Onlar bizim canımız, onlar bizim bir parçamız. Onları koruyarak
sevgimizi ispatlayalım, sevgimizi hissettirelim, tehlikelerle karşı karşıya bırakmayalım.
Sultan II. Murat Han, 1444’de kazanılan Varna Zaferinden sonra savaş
meydanını geziyordu. Düşman ölüleri çoğunlukla genç idi. Yanındaki Azap Bey’e
dönerek:
- Azap: Ne dersin, bu kadar ölünün arasında hiç ihtiyar yok mu? Saçı ak bir
kimse göremiyorum, diye sorunca,
Azap Bey gülerek:
- Padişahım, eğer içlerinde bir aksakallı olsaydı başlarına bu felâket gelir
miydi? cevabını verdi.
Bugün öğüt verilmeyen, öğüt dinlemeyen gençlerin başına beklenmedik
felâketler geliyor. Çocukları sevelim, şefkat ve merhametle yol gösterelim.
Çocuklarını sevmeyen insanları sevmez, onlara karşı görevini yapmaz.
Peygamberimiz torunlarını okşarken biri ona:
- Çocukları çok seviyorsunuz, benim yedi tane çocuğum var hiçbirini böyle
okşamadım, deyince peygamberimiz öfkelenmiş:
- Allah senin kalbinden şefkati, merhameti söküp aldıysa ben ne yapayım,
cevabını vermiştir.
İsrailoğullarının bozuluş nedenlerini Allah: “Onlar kötülük yaptıkları zaman
birbirlerini kötülükten alıkoymaya uğraşmazlardı” Maide suresi: 79. ayetinde böyle
açıklamıştır.
Malımızı, altınımızı, ziynetimizi, paramızı nasıl koruyor ve sahip çıkıyorsak, en
değerli varlıklarımız olan evlatlarımızı da öylece koruyalım. Arabamızı çizenle, biraz
paramızı çalanla ölüm dövüşü yapıp, evladımızda kötü izler bırakanlara göz
yumarsak olmaz.
Milletimizi yok etmek isteyen güçler, genç nesli hedef alıyor. Gençliğimizin
ideallerini yok etmek ve başkalarına özenti duyan bir sürü haline getirmek istiyor.
Düşünmez, tepki göstermez hale getirmek için ne lazımsa yapıyor. Seksin,
uyuşturucunun tuzakları kuruluyor, kumar oyunları yaygınlaştırılıyor.
Düşmanın bu oyunlarına karşı uyanalım, evlatlarımızı koruma altına alalım.
Onları sürekli izleyelim, yerinde zamanında müdahale edelim. Hatadan sonra değil,
önce müdahale edelim. Nasrettin Hocamız gibi testiyi kırmadan önce önlem alalım.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 104
Mustafa ÖSELMİŞ
L- GENÇLERİ NASIL YETİŞTİRELİM
İnsan yetiştirmek kolay bir iş değildir. Canlılar arasında en zor yetişen insandır.
Sabır ister, sevgi, şefkat, ihtimam ister.
Eğer gelecekte milletimizi mutlu ve güçlü bir millet olarak görmek istiyorsak
yeni nesli çok iyi yetiştirmeliyiz. Maddî manevî her şeyimizin teminatı onlardır.
Milletimizin geleceği onların insanî, millî ve ahlâkî açıdan yetişmelerine bağlıdır.
İnsanın vatanına, milletine hatta kendi aile yuvasına verebileceği en büyük
armağan, çocuğunu iyi insan, iyi vatandaş olarak yetiştirmesidir. Zira çocuk, toplumun
ve ailenin temelidir. İyi yetiştirilmeyecek olursa ailenin ve milletin felâketini hazırlar.
Milletimizi utandırmayacak, dünyaya getirip kahrını çekenlerin yüzünü kızartmayacak
evlât yetiştirmek her ana – babanın kutsal görevidir.
Karnı tok, sırtı pek, vitrin bebekleri gibi duygusuz insan yetiştirmenin vebali
büyüktür. Bir çocuğun sadece karnının doyurulmasıyla, üzerinin giydirilmesiyle analık
– babalık görevi bitmiş sayılmaz. Ruh ve beden sağlığı bakımından dengeli olarak
yetiştirilmeli, dünyasını ve ahretini ilgilendiren bilgileri dengeli almalıdır.
Ana – babaların evlatlarının terbiyesi ile uğraşmalarını, onun için helâl rızık
kazanmalarını ibadet sayan dinimiz, iyi bir evlat yetiştiren ana – babaların, iyiliğe
sebep olan kimselerin amel defterlerinin kapanmayacağını bildirmiştir.
Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde: “Kişinin öldükten sonra geride bıraktığı
şeylerin en hayırlısı, kendisi için dua eden salih evlâttır.” Başka bir hadislerinde de:
“Bir iyiliğe sebep olan, o iyiliği bizzat işlemiş gibidir” buyurur.
Çocuk Allah'ın bir emanetidir. En güzel şekilde korunması, yetiştirilmesi
gerekir. Peygamberimiz, çocuğun babası üzerindeki haklarını bildirirken iyi bir şekilde
terbiye edilmesini, güzel ad konmasını ve helâl rızkla beslenmesini ifade etmiştir.
Çocuğun dışına önem verildiği kadar içine de önem verilecektir. Alay konusu
olmayacak anlamlı, güzel bir isim verilecektir. Helâl yedirilecek, haramdan korunacak,
helâl kazanç yolları öğretilecektir. Bir de zamanında evlendirilerek iffet ve namusu
korunacaktır.
Cenab –ı Allah Kur'an-da şöyle buyurur:
“Mallarınız, çocuklarınız sizin için bir imtihandır.” (Teğabün:15)
“Ey inananlar! Kendimizi, çoluk, çocuğunuzu yakacağı insanlar ve taşlar olan
cehennem ateşinden koruyun.” (Tahrim 6)
Unutmayalım ki, kim çocuğun manevî yönünü ihmal eder, canla başla servet
toplar da o servet de ilerde çocuğun azgınlığına sebep olacak olursa, hesabını
veremeyeceği yükün altına girmiş demektir.
Peygamberimizin ifadesiyle herkes güttüğü sürüden, yaptığı işten başında
bulunduğu kimselerden sorumludur. Aile reisi de çocuklarından sorumludur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 105
Mustafa ÖSELMİŞ
Gençlerimizi kumar hastalığını kazandıracak zararlı oyunlardan, onu sapıklığa
itecek kötü örneklerden, içkinin, sigaranın zararlarından her türlü kötülüğe
sürüklenmekten alıkoymalıyız. Aslında bu zor bir iş değildir. İyi yönde örnek olmamız
halinde bir çok şeyin kendiliğinden kolaylaştığı görülecektir. Genç, şekil almak için
her zaman kalıp arar. Burada da kendine yakın olanı tercih eder. Bunun için iyi örnek
olmamız şarttır. Unutmayalım ki, hastalıklı tohumdan iyi ürün elde edilmediği gibi kötü
örneklerle iyi insan yetişmez.
Peygamberimiz: “Evladını düzeltemeyen evvela kendi kusurlarını düzeltsin”
buyurmuştur. Hasan – ı Basri de: “Çocuğunuzda hoşlanmadığınız bir husus varsa,
siz önce kendinizi düzeltiniz” öğüdünü vermiştir. Kutsal kitabımızda ise “Ey inananlar!
Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz” (Saff:2 “Ehline namaz kılmalarını emret,
kendinde onda devamlı ol!” (Tâha: 132) Demek oluyor ki, örnek olmanın önemi
büyüktür.
Gençleri büyütürken, kendine güven içinde, sorumluluk taşıyacak güçte, dini,
millî duygularla mücehhez ideal bir insan olarak yetiştirmeliyiz. Onları sokağın
boşluğuna, kötülüklerin kucağına çekmek isteyen cazip gibi görünen tuzaklardan
korumak için elimizden gelen her türlü maddi ve manevî fedakârlığı göstermeliyiz.
Onları kötülüklerden alıkoyacak, ailesine, vatan ve milletine bağlı kalmalarını
sağlayacak inanç aşılamalıyız. Yirmi yıllık tecrübemle söylüyorum; gençlerin
davranışlarına sınır koyan onları kötü düşüncelerden alıkoyan en etkili kuvvet dini
duygudur. Dini duyguyu ihmal eden ailelerin gelip “dinlemiyor, ne dediysem
olmuyor...” diyerek ağladıklarını çok gördüm.
Peygamberimiz: “Utanmıyorsan dilediğini yap” buyurarak utanma duygusu
olmayan kimsenin dilediğini yapacağını bildirmiştir. Serbest, başı boşluğun özlemini
duyan gençleri ancak inanç ve Allah korkusu zaptedebilir. Beş vakit namaz kılan,
ramazan orucu tutan, diğer dini görevlerini yerine getiren bir kimse kötülüğe vakit
bulamaz. Etrafına korku saçan insan, polisi, jandarmayı peşinden koşturan insan
herhalde inanmış insan değildir. Atalarımız boşuna mı söylemiş, “Kork Allah’tan
korkmayandan” diye.
Çocuklarımızı başı boş bırakmamalıyız. Yalnız kalıp dilediğini yapmak
sevdasına düşmesin. Karakterli, yüzümüzü kızartmayacak ve ardımızdan
sövdürmeyecek şekilde yetiştirmeliyiz.
Önemli bir husus da, bazı sapık duyguların gelişmemesi, erkeklerin
kadınlaşmaması, kadınların da erkekleşmemesi için kız ve erkek çocuklarının
terbiyelerinin ayrı, giyimlerinin farklı olmasıdır. Giyim deyip geçmeyelim, insanın bir içi
vardır, bir de dışı... Ayrıca iki cinsin kız, erkek olarak terbiye edilmemesi gençlik ve
olgunluk yılları için büyük sakıncalar doğurmaktadır. Kızlar ve erkekler, hayattaki
oynayacakları rollere, yüklenecekleri görevlere göre değiştirilmelidir. Kız ise,
hanımefendi ve bir ana, erkekse beyefendi ve bir baba rolü için hazırlanmalıdır. Aksi
halda roller birbirine karışır, ikisi de hayattaki rollerini iyi oynayıp görevlerini
yapamazlar.
Demek oluyor ki, kız, erkek birbirinden ayrı iki cinstir. Yaşayacakları hayata,
yapacakları görevlere göre yetiştirilmelidir. Eşitlik düşüncesinden iki cins birbirine
karıştırılmamalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 106
Mustafa ÖSELMİŞ
İkinci önemli husus da, iki cinse de utanma duygusunun verilmesidir. Bazı
ailelerde utanma duygusunun, namus anlayışının kızlarda aranıp da erkeklerde
aranmaması çok yanlıştır. En az kadın kadar erkeğin de namuslu olmadığı
toplumlarda namustan söz edilemez. Bu bakımdan iki cinse de utanma duygusu
verilmelidir. Çünkü utanma duygusundan yoksun insan, her an ayıp sayılan şeyi
yapma cesaretini bulacaktır.
Ayrıca mamayı, çorbayı, pilavı yedirmenin bir yaşı varsa, cinsi bilgiyi de
zamanında usulüne uygun vermelidir. Mama çocuğunun pilav nasıl midesine
oturursa, küçük yaştaki çocuk cinsi bilgiyi sindiremez. Vakitsiz bilgi çocukta şok etkisi
yapar. Tahrik etmek olur. İki cins arasında vakitsiz münasebetlere zorlar.
Arkadaşlığın, ilişkilerin zaman ve sınırı çok iyi anlatılmalıdır. İnsanın yüceliği,
kutsallığı öğretilmelidir. Örf, âdet ve geleneklerimizden sık sık söz edilmelidir.
Kötülüklere fırsat verdirmeyecek olan dini inanç ve inancın gereklerini yerine getirme
alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Maddî dünya ve cinsi cazibe, yavrularımızın bütün güzelliklerini v e
geleceklerini alıp götürmeden maddî ve manevî varlıklarını korumak hepimizin
görevidir.
Şunu ifade edelim ki, herkes her şeyi yapamaz. Hele insan yetiştirme sanatını
her insan beceremez. İş usulüne uygun yapılmalıdır. Büyüklerimiz neyi nasıl yapmış,
araştırılmalıdır, ona göre bir yol takip edilmelidir.
İslâm Peygamberi: “Bir kötülük gördüğünüz zaman onu elinizle yok ediniz,
bunu yapamazsanız dilinizle yok ediniz. Bunu da yapamazsanız kalbinizle
buğzediniz” diyerek bir kötülüğü yok etmenin çeşit çeşit yolları olduğunu, yeri ve
zamanına göre müdahale etmek gerektiğini belirtmiştir.
Gençlik için “Bırakalım dünyayı hayal ettikleri gibi yaşasınlar” diyerek kendi
haline bırakamayız. “Gençlik çağı, bunalım çağı, atlatırlar aman dokunmayalım” da
denemez. Ciddi şekilde yaralı birine, nasıl acil müdahale gerekiyorsa, gençliğe de
aynı şekilde müdahale gerekiyor. Ama ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı bilerek.
Bir çocuğu ateşe iyice yaklaştırırsak yakarız. Ateşten uzaklaştırırsak üşütürüz. Ne
yakalım, ne de üşütelim.
En iyisi, bugüne kadar insanlara yön vermiş, kurtuluş yollarını göstermiş
Peygamberimizin ve büyüklerimizin bize tavsiye ettiği metotları ele alalım:
- Her ananın babanın evladına ilk görevi inancımıza, geleneklerimize uygun
güzel bir isim vermektir. Peygamberimiz bunu evladın ana ve babası üzerindeki ilk
hakkı olduğunu bildirmiştir.
Ana – babaların çocuklarına başkalarının alay edeceği, anlamsız ve yabancı
isim vermekten kaçınmaları gerekir. Geleneklerimize göre büyüklerin bir kulağına
ezan, diğer kulağına kamet okunarak Müslüman Türk adları konmuştur.
Ne yazık ki son zamanlarda kendimizden ve geleneklerimizden kopuş çok
ciddi bir duruma gelmiştir. Son zamanlarda sokak adları, mahalle adları işyerlerinin
ve çocukların adları kadar yabancılaşma gözlenmektedir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 107
Mustafa ÖSELMİŞ
Hadi canım sende çocukların adları Hans, Cesika olmakla gavur mu oldu
demeyin. İsimler çok şey ifade eder. Bir Alman Müslüman olur ve adını hemen
değiştirir, Müslüman ismi alır. Bu benim yıllarca taşıdığım adım kalsın demez. İsim bir
insanın, bir milletin kimliğidir. Kendimizden kaçmayalım, Eti’leri, Hitit’leri Müslüman
Türk milletinin atası olarak görmeyelim. Çocuğun bize ait olarak kalmasını istiyorsak
bize ait olduğunu ismi ile ilân edelim.
- İkinci husus, çocuğun bizim çocuğumuz olduğunu, ona karşı görevlerimizin
bulunduğunu, Allah'ın onun hesabını bizden soracağını kabul ederek yetiştirelim.
- Çocuklarımızı kendi yaşadığımız zamana göre değil de onların yaşayacağı
zamana göre terbiye edip yetiştirmeliyiz.
- İyi insanlarla arkadaşlık etmesini sağlamalıyız. Peygamberimiz: “Kişi sevdiği
ile beraberdir”, “Kişi dostunun (arkadaşının) dini üzerinedir” buyurmuştur.
Kur'an-da: “Keşke falancayı dost (arkadaş) edinmeseydim” (Furkan suresi: 27)
nedametinin duyulacağı ifade edilmiştir.
Tirmizi’nin ifadesine göre Peygamberimiz: “İnsan, arkadaşının durumuna göre
tavır alır; bu sebeple her biriniz arkadaş olacağı kimseye dikkat etsin, iyi seçsin”
demiştir.
Bir çocuk için, bir genç için arkadaş çok önemlidir. Hatta anadan, babadan, da
kardeşten de önemlidir. İnsan hayatın başlangıcında en çok arkadaşından etkilenir.
Bunu için çocuğun kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etmek gerekir.
Atalarımız: “Körle yatan şaşı kalkar” diyerek arkadaşın ne derece önemli
olduğunu ifade etmişlerdir. İnsanı arkadaşı vezir de eder, rezil de eder. İnsan iyi
arkadaşlar edinmediyse onun hakkında toplumun yargıları bile değişik olur. Meslek
hayatım boyunca bir insanı suça iten, gençlerin bozulmasına neden olan birinci
nedenin arkadaşları olduğunu gördüm. İyi arkadaşlar edinenlerin, iyi arkadaş gurubu
olanların da bozulmadıklarını kendilerini utandıracak, ailelerini üzecek işler
yapmadığına şahit oldum.
Geçim sıkıntısı, çalışma hayatı, para kazanma hırsı, gezmeler, günler, oyunlar
ve eğlenceler bizi çocuğumuzdan uzaklaştırmasın, onu sokağa, kötü alışkanlıklara
itmesin. Araba ile, maddî varlığımız ile caka satması hoşumuza gidip bizi
gururlandırmasın. Bilelim ki, bugünkü zaaf ve kusurlarımız çocukla beraber
büyüyecektir.
Kızlarımızın, gençlerimizin arkadaşlık oyunları ile bozulmalarına, istenmeyen
alışkanlıklar edinmelerine müsaade etmemeliyiz. Utanma duygusu çok önemlidir.
Utanma duygusunu kaybetmiş evlat hiçbir ananın ve babının yüzünü güldürmez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 108
Mustafa ÖSELMİŞ
M- TERBİYEDE METOD NE OLMALI?
- Önce zaman geciktirilmemeli, devamlılık esas olmalı,
- Samimi olunmalı, örnek olunmalı. “Söyleme yap” denmiştir.
- Tatlı dilli, güler yüzlü olunmalı,
- Kolay yol gösterilmeli,
- İyi ve kötü tanıtılmalı,
- Yer, zaman iyi seçilmeli,
- Teşvik edilmeli, ödüllendirilmeli,
- Açık konuşulmalı, güven verilmeli,
- Soru sorarak, dikkat çekerek anlatılmalı,
- Sabırlı olunmalı,
- Hoşgörülü olmak, arkadaşça davranmak,
- Duayı elden bırakmamak,
- Çocuğu genci dinlemek, dönüş yolunu göstermek,
- İnsani, Ahlâkî, dini noksanlıklarda çabuk, noksansız eksiklikleri gidermek,
- Talimatlar, emirler verme yerine yardımcı olunmalı,
- Yalanı hatası yüzüne vurulmamalı,
- Küçük görülüp, aşağılanıp hep tenkit edilmemeli,
- “Adam olamazsın” denmemeli, değer verilmeli, sana güveniyoruz, senin için
duacıyız gibi ifadeler kullanılmalı,
- Sen başaramazsın, beceremezsin gibi olumsuz ifadeler çocuğun nefret edip
uzaklaşmasına sebep olur.
- Tatlı dil, güler yüz, bir çok şeyi halleder.
- Terbiyede yer ve zaman seçimi çok önem taşır.
- Soru sararak dikkat çekilirse, iyi – kötü tanıtılarak anlatılırsa, çocuk daha
kolay etkilenecektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 109
Mustafa ÖSELMİŞ
- İstenmeyen
rahatlatacaktır.
şeylerden
dönüş
yolunu
göstermek
çoğu
yerde
onu
Büyüklerimiz: “Yolu iyi bilen yorulmaz” demişlerdir. Neyi nasıl yapacağımızı
bilirsek işler kolaylaşır.
N- ÇARE NE? NEYİ NASIL YAPALIM?
Her milletin kendine ait kültürü vardır. Bir milletin şahsiyeti, milleti meydana
getiren insanların dünya görüşü, yaşayış biçimi kendi millî kültürüne göre tanzim
edilir. Milletleri birbirinden farklı kılan özelliklerin başında kültürleri gelir.
Kendi öz kültürünü, inanç sistemini gençlerine aktaramayan, millî, manevî
kişiliğine sahip nesil yetiştiremeyen milletler, yabancı kültürlerin hakimiyeti altına
girer. Genç nesil, kişilik ve kimlik arayışı içinde kaybolup gider.
Tarihte milli kültürünü, yabancı kültürler karşısında koruyamamış milletler,
başka milletlerin avı olmuştur. Yok olan milletler, düşman istilasına uğramadan,
yabancı kültür istilasına uğramışlardır.
Bugün evimiz barkımız, yabancı müzik, yabancı dizi, yabancı filmler derken
yabancı kültürlerin işgaline uğramıştır. Yabancı hayranlığı bizi küçültmüştür, aileleri
parçalamıştır. Ana – baba ve genç arasında uçurumlar meydana gelmiştir. Kan bağı,
can bağı olanlar bir birlerine pamuk ipliğiyle bağlı hale gelmiştir. En ufak meseleler
büyük gürültülerin kopmasına neden olmaktadır. Aileler basit meseleler yüzünden
boşanmaktadır. Genç, ana – babasına sebepsiz baş kaldırıp isyan etmektedir.
Toplum hayatı da normal değildir. Herkes kendisinden başkasını düşünmez
acımaz, saymaz, sevmez hale gelmiştir. Bütün bunlar, çok şey kaybettiğimizi gösterir,
yabancılaşmanın yayıldığını, yabancı kültürlere göre yaşandığını gösterir.
Çok geç kalmadan gençlerimize, bize ait olanı sunmalıyız. Yabancı kültürlere
karşı işte doğrusu, daha güzeli, daha insancıl olanı bizimkidir, deyip kendi
kültürümüzü vermeliyiz. Yoksa gençliğimizi, benliğimizi yitireceğiz.
Problemlerimizin çözümünde en etkili yol, din eğitimidir. İnsanlık tarihi boyunca
insan hayatında en etkili kuvvet din olmuş ve insanlık hayatında derin izler
bırakmıştır.
İnsanın maddî yönünün yanında manevî yönü de vardır. Diğer canlılardan
farklı oluşu da bundandır. İnsan, iki yönü ile vardır ve iki yönü ile varlığını sürdürür.
Beden gelişmesi ile ruh gelişmesini de dengeli olarak sağlayamayanlar, hayatları
boyunca eksik kalacak, eksikliklerini hissedecek ve mutlu olamayacaklardır.
İki şey vardır ki, elden gitmeden değerini anlamak zordur. Bunlar; sağlık ve
gençliktir. Ne derler: “Gençler bilebilseydi, ihtiyarlar yapabilseydi...”
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 110
Mustafa ÖSELMİŞ
Geç kalınmamalıdır. Geç kalan öğüt ve nasihat, idamdan sonra affa benzer.
Nasıl ağaca verimli olması için aşı yapılıyorsa, çocuğa koruyucu olsun diye aşı
yaptırılıyorsa, gençlerin de aklı başının üzerinde duran çivi gibidir. Çakmadıkça içine
gitmez. Vermek istemediğimiz şeyleri vermek için geç kalmamak gerekir. Geç
kalınırsa faydası olmaz.
Atatürk, ölümünden on beş gün kadar önce dünyadaki Müslümanlara şu
mesajı göndermiştir:
“Bütün dünyanın Müslümanları, Allah'ın son Peygamberi Hz. Muhammed’in
gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli, tüm
Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli;
İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar
kurtulabilirler ve kalkınabilirler.” (A. Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, s.71)
Her iyi, her doğru dinden gelir. Bugüne kadar dinin hiçbir insana zararı
olmamıştır. Din, doğruya, güzele karşı değil, zararlı ve kötüye karşıdır. Din, iyi olanı
emretmiş, zararlı olanı yasaklamıştır. Çünkü dinin amacı insanın dünya ve ahiret
mutluluğudur.
Bunun için gençlere her şeyden önce dini gerçek yönü ile anlatmalıyız, dini
sevdirmeliyiz. Çünkü bizim vermediğimiz dini bilgileri misyonerler verecektir.
Ulaşamadığımız genç, kiliseye gidiyor, haç takıyor, vaftiz oluyor. Verilmesi gereken
dini bilgiler verilmediğinden gençlik, arayış içindedir, doyumsuzluk, tatminsizlik ağır
basmaktadır.
Bugün gençlerin çoğu sadece beden yapısını biliyor, sadece görünen bedenini
temizliyor. Gönlü çorak, iç dünyasında fırtınalar kopuyor. 40 – 50 gencin meydana
getirdiği sınıfta kendini yetiştirenlerin, bir arkadaşının veya bir tanıdığının cenaze
namazının kılanların son görevini yerine getirecek genç adam hemen hemen yok.
Gençler, bilinmesi gereken en basit bilgileri bilmiyor. Sorulduğu zaman derin bir
sessizlik ve mahcubiyet hâkim oluyor. Evinde Kur'an tercümesi olan çok az. Bir iki
parmak kalkıyor. Bir kısmı da olup olmadığını bilmiyor.
Dinini tam olarak bilmeyen bu gençlere dinin hoşgörülü havası ile
ilgilenilmelidir. Onlara gerçek manada dini bilgiler verilmelidir. Verilecek bilgilerin
ölçülü olmasına dikkat edilmelidir. Din kendilerine sade bir şekilde aktarılmalıdır.
Gençler dini yanlış bilen, yanlış uygulayan din istismarcılarının eline bırakılmamalıdır.
Din bir ihtiyaç olduğu kadar aynı zamanda koruyucudur. Genci kötülüklerden
korur, disiplinli bir hayat sürmesini sağlar, saygı duyan, seven insan haline getirir.
Ben kaybettiği evladı için “Keşke inançlı yetiştirseydim” diyen ana – babalarla çok
karşılaştım. Çokları da evladının inanan arkadaşı olsun, inanan damadı, inanan gelini
olsun istemişlerdir.
Gençlere dinin esaslarını ibadetlerin koruyucu yönünü anlatmak, camiye
ısındırmak onu kötülüklerden alıkoyacaktır, gencin aşırı arzu ve isteklerini
söndürecektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 111
Mustafa ÖSELMİŞ
Ne yaparsak yapalım, tedbir köklü olmadan iyi bir sonuç elde edemeyiz.
Mesela insanı dürüst yapmak istiyoruz, onu dürüst olmasını sağlayacak inancı ihmal
ediyoruz. Savurganlığı önlemek istiyoruz. İslam’ın dengeli ve ölçülü yaşamak için
koyduğu kuralları tanımıyoruz. İnsanlığı felâkete sürükleyen içkiyi, kumarı, AIDS’i
önlemek istiyoruz. İçkiyi kumarı ve zinayı kesin olarak yasaklayan İslam’ı
benimsemiyoruz. Tabi ki bir netice alamayız.
Kısacası, insanı din kadar etkileyecek başka bir güç yoktur. Saygı, sevgi,
doğruluk, mutluluk hep dinin meyveleridir.
Dikkatli olalım, manevî açlığın, manevî doyumsuzluğun sonu strestir,
bunalımdır. Ruhi hastalıkların, akıl hastalıklarının arttığını unutmayalım. Hepimiz
görüyoruz, biliyoruz ki, hiçbir şey yok insan cinnet getiriyor, intihar edenler neden
intihar ettiğini bile bilmiyor.
NASIL BİR GENÇLİK
GİRİŞ
Gençlik, toplumlar ve aileler için temel taşıdır. Aynı zamanda toplumlar ve
aileler için geleceğinin ve varlığının teminatıdır. İnsanların geleceklerine ümitle
bakabilmeleri, genç nesle verecekleri şeylere ve yetiştirecekleri gençliğin seviyesine
bağlıdır.
Kendilerinden sonra yerlerini alacak nesli iyi yetiştirmeyen, emanetleri ehil
ellere teslim edemeyecekleri için, kısa zamanda aileler, milletler parçalanıp yok
olacaklardır. Demek ki milletlerin kaderini gençlik tayin edecektir.
Hepimiz bir gençlik yaşadık. Sık sık “Ah...” çekeriz. Açarız ağzımızı “Bizim
zamanımızda... Biz...” diye başlar, “şöyle yapardık, şöyle ederdik” bu devam edip
gider. Ardından da “ah gençlik ah” deriz. Hani Nasreddin Hoca bir gün ata binmek
istemiş, bir sıçramış, iki sıçramış bir türlü binememiş “Ah gençlik ah!” demiş. Bir de
bakmış ki kimse yok. “Biz senin gençliğini de biliriz” deyip yürümüş. Yani ne olursa
olsun, hepimiz de geçmişin özlemini çekeriz, geçmişin eksikliğini hissederiz. Günler
geçtikçe gençliğin önemi ve yetişmesi herkesi düşündürür. Fakat çocukları küçük
olanlar, çocukları olmayanlar bu konuya önem vermezler, endişe duymazlar. Ne
zamanki kendi çocukları büyür, tehlikelerle karşı karşıya gelir. İşte o zaman
sızlanmaya, endişe duymaya ve tedbir alınmasını istemeye başlarlar.
İnsan, kutsal bir varlıktır. İnsana ait olan şeyler de kutsaldır. İnsanın bu
kutsallığına yakışır bir şekilde yetiştirilmesi gerekir.
Bugün evinde hayvan besleyen, hayvan yetiştirenler çok iyi bilirler.
Önemsenmezse sonuç iyi olmaz. Bahçe ile, bitki ile, fidanla uğraşanlar da bilirler.
Bakarsan bağ, bakmazsan dağ oluverir. Yani bakılmazsa istenilen ürün alınmaz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 112
Mustafa ÖSELMİŞ
Emekler heba olur. İnsanın durumu bunlara da benzemez. Diğer canlılara nazaran
insan, en geç ve en zor yetişen bir varlıktır.
İnancımıza göre her insan tertemiz olarak dünyaya gelir. İçinde yaşadığı
toplum, aileye ve verilen öneme göre şekil alır. Yani çocuk için, örnek olma ve
yönlendirme esastır. Çocuk bir hamur gibi istenilen şekli alır. Toprak gibi atılan her
tohumu yeşertir. Yani ister diken tohumu ek, ister çiçek, hangisini atarsan onu
yeşertir.
İnsanın ilgiye, öğüte ve yol göstermeye su ve ekmek kadar ihtiyacı vardır. Hele
bu bir çocuksa, şefkat ister, destek ister. İlgi gösterilmezse kurda, kuşa yem olan
yavru gibi heder olur gider.
Allah insanı yarattıktan sonra başıboş bırakmamıştır. Peygamber göndermiş,
kitap göndermiştir. Peygamberlerden sonra ana babayı evladından yöneticileri
yönettiklerinden hülasa aklı başında olan herkesi birilerinden sorumlu tutmuştur.
Buna göre herkesin iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak insanlık görevidir.
Her devrin bir problemi var. Denilebilir ki günümüzün en öne gelen problemi,
gençlik problemidir. Çünkü günümüzün hedefi gençliktir. Din, aile ve gençlik, bu üç
noktadan saldırıya uğruyoruz.
- Hızlı bir yozlaşma ve değişime uğruyoruz.
- Sanatçı, sporcu adı ile bir avuç insan ilâh kabul ediliyor.
- Gençler popla, topla uyutuluyor, uyuşturuluyor.
- Cinsellik ön plânda. Eğlence, uyuşturucu, alkol gıdası.
- Çoğumuzun dini ateizm, satanizm. Boynuna haç takmaktan korkmuyor.
Yani gençlik, olmuş şehvet çağı, isyan çağı...
Biz ne yapıyoruz? Sadece seyrediyoruz. Sellerle kaybolan toprağın hesabını
yaparken kaybolan gençliği hiç düşünmüyoruz. Kaplumbağalarla, kel aynak kuşları ile
uğraştığımız kadar gençlerle ilgilenmiyoruz.
Çevre kirliliğinden bahsederken kirlenen gençliği unuttuk. Kedi – köpek
besleyelim derken yavrularımızı unuttuk.
Gençleri kurtarmak için batı insanını mutsuz eden filozofların reçetelerini
kullandık, peygamberleri unuttuk.
Bugüne kadar yabancı eğitim sistemleri ile Müslüman – Türk çocuğunu
yetiştirmeye
kalktık.
Sosyalizmle,
kapitalizmle,
komünizmle
insanımızı
ruhsuzlaştırdık.
Gençlik ve gençler bir nimettir. Kıymeti iyi bilinmelidir. Genç, sözü, yüzü ve
fiziği ile genç değildir. Genç düşüncesi ile yaptığı ile gençtir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 113
Mustafa ÖSELMİŞ
Genç olmak demek, problemli olmak demek değildir.
Gençler ihmal edildiği için gerçek güzelliklerden mahrumdur. Geçici, sahte
güzellikler peşindedir. Ruh güzelliği ve ahlâk güzelliğinden mahrumdur. Genç
yaşamadan ihtiyarlamıştır. Maddî hayat felsefesi ile ruhen ve bedenen çökmüştür.
Bu bölümde gençliğin problemleri ve çözüm yollarını ele alacağız.
SONUÇ:
Değişen dünya görüşü, artan ekonomik ihtiyaçlar ve zayıflayan ahlâk anlayışı,
insanımızı, bilhassa gençliğimizi tehlikelerle karşı karşıya bırakmıştır.
Gençlik, hatayı ve yanlışı bilmediği için yapıyor. Kendisi için pusuda bekleyen
tehlikelerden habersiz yaşıyor. Yetkililerin tehlikeyi küçümsemesi, tehlikenin daha da
büyümesine neden oluyor.
Bütün mesele gençliği uyandırmak. Kötü kişilere ve kötülüklere özenti
duymaması için kötülüğü gerçek yüzü ile göstermeliyiz. Kötülüğün insana
sağlayacağı bir yarar olmadığını anlatmalıyız. Bu konuda hepimize büyük görevler
düşüyor.
Batı ülkeleri yeni nesli korumak için tedbirler alıyor. Yasaklar koyuyor.
Bu milleti seviyorsak, ahlâkî çöküntü hızla yayılıyor. Gençliği tehdit eden
başıboşluğa, uyuşturucu maddelere, seks salgınına karşı biran önce köklü tedbirler
almazsak geç kalmış olacağız.
Para kazanmaktan başka düşüncesi olmayan, milletimizi ahlaken çökertmeye
yönelik seks filmlerine, her sabah boy boy çıplak resimlerle çıkan gazetelere, açıklığı
ve ahlâksızlığı sergileyen televizyona karşı yetkilileri göreve çağırıyoruz. Yavrusunu
seven her ana – babanın çılgınlıklara karşı evlatlarını korumalarını istiyoruz.
Gençlerden de Türk gençliğine yakışır biçimde davranmalarını, ailelerini milletimizi
sevmelerini ve kendilerini düşünmelerini bekliyoruz.
Vebal değil, hayır doğacak; rahmet olacak, rahmet okuyacak gençler
yetiştirmek üzerimize borçtur. Atılan tohumu yeşertmeyecek kadar çorak bir insan
yetiştirirsek, önce biz pişman oluruz.
Diken tohumu ektikten sonra, dikenlerin zararını görüp, şikayet etme
hakkımızın olmadığına inanıyorum.
Terbiye etmezsek, helâl yedirmezsek, dinini öğretmezsek, yediğine dikkat
ettiğimiz kadar, okuduğuna da dikkat etmezsek, TV nin hakimiyetinden
kurtaramazsak, müstehcenlikten koruyamazsak sonumuz kötü olur. Çok üzülürüz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 114
Mustafa ÖSELMİŞ
Sonuç iyi olsun, sonunda üzülmeyelim diyen ana – babalar, çocukları
Müslüman – Türk genci olarak yetiştirelim. O zaman sonuç iyi olacaktır. Çocuğu
zamanında yetiştirmiyoruz. Sonra da söz geçiremiyoruz. Şikayet ediyoruz, ağlıyoruz,
sızlıyoruz. Ne çare? Geçti...
Her şeye rağmen müspet, yüz akımız olacak bir neslin varlığından da
bahsetmeden geçmeyelim.
Allah sayılarını artırsın, bir gence sordum:
- Ne olacaksın? Cevap gayet kısa ve açık:
- Cennetlik hocam inşallah!.. dedi gözlerim yaşardı.
- Ey genç, enerjini, zamanını, gençliğini boş yere harcama.
- Asıl güzellik ahlâk güzelliğidir. Çünkü ahlakı güzel olmayan güzel yüz, beş
para etmez.
- Kusurlarını araştır; gör ve düzelt, ahlakını güzelleştir. Bu milletin inançlı,
ahlaklı, iffetli, Allah rızasını gözeten, vatanı, bayrağı, Kur’an-ı için canını feda
edebilecek gençlere ihtiyacı vardır.
- Ey genç kardeşim! Seni popla, topla, yabancı kültürlerle uyutmaya,
uyuşturmaya çalışanlara karşı uyanık ol. İslâmı yaşamaman için sinsi oyunlar
oynayanlara “Yeter artık” de.
- Müslüman Türk kimliğini kazanmanın yollarını ara...
- Hatırında mı? doğduğun zamanlar, herkes gülerdi sen ağlayan,
Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlayan sen gülen ol.
Evet gülen ol, güldüren ol.
Bunu başaramazsan sen de kaybolup gideceksin...
Rabbim hepimize iyi olmak ve iyi insanlar yetiştirmek nasip etsin. Bu, insan için
en büyük dünyanın da ahretin de nimetidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 115
Mustafa ÖSELMİŞ
A- ARKADAŞIN ÖNEMİ NEDİR?
Hz.Ali (RA): “ Dostu olmayan kişi, sağı olmayan sol el gibidir.” diyerek
arkadaşın ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir.
Hz. Ömer (RA) da ileri gelen sahabelerin bulunduğu yerde herkesin bir
temennide bulunmasını ister. Biri “oda dolusu altınım olsa, Allah yolunda harcasam” ,
diğeri “çok malım olsa da fakir fukaraya versem” gibi dilek ve temennilerde
bulunurlar. Hz. Ömer’de yeni vefat eden Muaz bin Cebel’i hatırlatarak
“Muaz bin
Cebel gibi dostlarım, arkadaşlarım olsun isterim ki, onlara Allah için ve devlet
işlerinde görevler vereyim” demiştir.
Yine Hz. Ömer (RA) şöyle demiştir:
“Seni ilgilendirmeyen boş şeylerle uğraşma. Düşmanından uzak dur. Emniyet
ettiğin arkadaşlarına yakın ol. Çünkü güvenilir arkadaşın yerini hiç bir şey tutamaz.
Günahkarla düşüp kalkma. Sonra yaptıklarını sana da alıştırırlar. Sırrını kötülere
açma. Allah’tan korkanlarla istişare et.”
Halife Ömer, birini başka birine överken görür, ona:
-
Sen onu tanıyor musun? der. O zat:
-
Evet cevabını verir.
-
Onunla yakınlığın var mı?
-
Hayır.
-
Onunla alış veriş yaptın mı?
-
Hayır.
-
Onunla yol arkadaşlığı yaptın mı?
-
Hayır. Hz Ömer:
-
“Öyleyse sen onu tanımıyorsun” demiştir.
İnsanları önce iyi tanımak lazımdır. Bu da alışverişte ve arkadaşlıkta tanınır. İyi
tanımadan kurulan dostluklar kısa ömürlü olur, insanın başını ağrıtır. Yüzünü kara
çıkarır.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hz.leri bu konuda şöyle der:
“Arkadaş üç çeşittir:
1- Gıda gibidir: Her zaman aranır, ihtiyaç duyulur, derde deva olur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 116
Mustafa ÖSELMİŞ
2- İlaç gibidir: kendilerine bazen ihtiyaç duyulur. İhtiyaç duyulduğu zaman da
derde deva olur.
3- Hastalık gibidir: kendilerine hiçbir zaman ihtiyaç duyulmaz. Yakın olunca
da rahatsızlık verir, acı verir.”
Hayatta insanı rezil de eden, vezir de eden arkadaşıdır. Nice kimselerin kötü
arkadaşı yüzünden kötü durumlara düştüğüne, mahkemelik, emniyetlik olduğuna,
hapse girdiğine şahit olmuşuzdur.
Hz. peygamber şöyle buyurur:
“Kişi, dostunun dini üzerinedir. O halde kişi kiminle dost olduğuna dikkat etsin.”
Kur’an’a göre; iman etmeyenlerle evlenilmeyecektir. (Bakara: 221) Ahlaksız,
gizli dostlar edinenler hayat arkadaşı seçilmeyecektir. (Nisa: 24-25) – (Maida: 5) –
(Nur: 3)
Dinimize göre önemli olan iyi arkadaşlıklar, kalıcı sağlam dostluklar kurmaktır.
Çünkü insan iyi eş ve iyi arkadaş edinirse, kötülüklerden, haram ve günahlardan daha
iyi korunur. Kulluğunu da sosyal görevlerini de daha güzel yapar. Böylece kurtuluşunu
da sağlamış olur.
Kötü arkadaş ise, kötülüğün, kötü alışkanlıkların kaynağı olur. Dini, insani
duygu ve düşüncelerin yok olmasına neden olur. Bugün sigara, alkol, uyuşturucu,
kumar ve fuhuş gibi kötülüklerin kaynağı kötü arkadaştır.
Demek ki arkadaş, bir insanın iyiliğine, mutluluğuna ve ebedi saadetine sebep
olabileceği gibi, mutsuzluğuna, dünyada ve ahirette mahvolmasına da neden olabilir.
B- ARKADAŞ SEÇİMİ NASIL OLMALIDIR?
Bir filozofa sormuşlar:
- “Yolculuğu en uzun süren insan kimdir?” O’da:
- “Kim dost aramaya çıkmışsa odur” demiştir.
Herkes dost olmaz. Hz. Ebubekir’e sormuşlar:
- “Kiminle dost olalım?” cevap vermiş:
- Senin halini bilen, kendisinden emin olduğun, kendisinden bir şey saklama
lüzumu duymadığınla dost olabilirsin” demiş.
Arkadaşı iyi seçmek lazımdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 117
Mustafa ÖSELMİŞ
-
İş ortağı iyi seçilmemiş ise, sonu iflastır, kavgadır, üzüntüdür.
-
Eş iyi seçilmemiş ise, dünya zindan olur, ahirette kaybedilir.
Meleğin sesine değil de, şeytanın sesine kulak verilirse, hem dünya hem
de ahiret zindan olur.
Atalarımız “ işini, aşını ve eşini bil” demiştir.
Bir filozof’ta: “ Eşin, arkadaşın iyi çıkarsa mutlu olursun, kötü çıkarsa filozof
olursun, kara kara düşünürsün” demiş.
- Alimle olanın ilmi artar, cahille olanın cehli artar.
- İyi ile olanın iyiliği, kötü ile olanın kötülüğü artar.
- Zenginle olanın hırsı, fakirle olanın şükrü artar.
- İçki içenle arkadaşlık yapanın yolu meyhaneye gider.
- Namaz kılanla arkadaşlık yapanın yolu camiye gider.
Arkadaşlık için her insan uygun değildir. Büyüklerimizden biri “ iki kişi ile
arkadaş ol”:
1. Kendisinden güzel şeyler öğreneceğin kimse ile,
2. Kendisine güzel şeyler öğreteceğin kimse ile, demiştir.
Konfiçyus’un bir sözü var:
“Dostlarınızı kendinizden aşağı olanlardan veya çok yukarda olanlardan
seçmeyin” diyor. Atalarımız da “Davul dengi dengine vurur” derler. Arada denkliğin
olması lazımdır.
Hz. Peygamber: “Bir mecliste bulunup ta oradan kalktığında hoşuna gidecek
şeyler söylendi ve güzel şeyler dinlediysen oraya tekrar git. Şayet güzel şeyler
söylenmediyse, bir daha oraya gitme” buyuruyor. (Ramuz El Ehadis: 13/5)
Bir hadistede: “kişi sevdiği ile beraberdir” (R.Salihin:367)
Bir Arap atasözünde: “ insan arkadaşı ile bilinir” denmiştir.
Cenab-ı Allah’ın bildirdiğine göre:
İnançlı kimseler inançlı olanları bırakıp inançsızları dost edinmeyecektir.
Onlara sır verilmeyecektir. Onlara meyledilmeyecektir.
Bu konuda Kur’an dan birkaç ayet meali nakledelim:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 118
Mustafa ÖSELMİŞ
Ali İmran 28: “Müminler müminleri bırakıp ta kafirleri dost edinmesin. Bunu kim
yaparsa, Allah’tan hiçbir yardım görmez.”
Ali İmran 118: “Ey iman edenler! Kendi dindaşlarınızdan başkasını dost
edinmeyin. Size fesat çıkarmakta kusur etmezler. Sarpa sarmanızı isterler. Kinleri
ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür.”
Ali İmran 149: “Ey iman edenler! Eğer kafirlere itaat edecek olursanız, sizi
topuklarınızın üstünde gerisin geriye çevirirler de ziyan edenlerin haline düşersiniz.”
Nisa 144: “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin.
Allah için aleyhinize açık bir hüccet vermek diler misiniz?”
Maide 51: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar
birbirinin dostudur. Sizden kim onları dost edinirse, hiç şüphesiz o da onlardandır.
Allah zalimleri doğru yola iletmez.”
Nisa 139: “Onlar ki, müminleri bırakıp kafirleri dost ediniyor. Gücü kuvveti
onların yanında mı arıyorlar? Şüphe yok ki bütün izzet ve kudret Allah’ındır.”
Mümtehine 13: “Ey iman edenler! Allah’ın gazap ettiği Yahudi kavmi ile dost
olmayın…”
Tevbe 119: “Doğrularla bir olun.”
Hud 113: “Zalimlere asla meyletmeyin. Aksi takdirde cehennem ateşi size
dokunur” buyrulmuştur.
Her devirde Hanifler vardır. Peygamberimiz ve iyiler haniflerden olmuştur.
Peygamberimiz genç yaşta hılfulfudula üye olmuştur. İyi kimselerle olmaya
dikkat etmiştir. Mekke’den hicret ederek iyi ortam aramıştır. Medine’ye göç etmiştir.
Hz. Peygamberin ifadesiyle:
-
“İnsan dostunun dini üzerinedir. O halde dost edindiğiniz kimselere dikkat
edin”
(R. Salihin:336)
“Müminlerden başkasıyla ile düşüp kalkma, yemeğini de ancak itikadı
düzgün olanlar yesin” (R.Salihin: 365) buyrulmuştur.
Peki, tamamen terk mi edelim? Hayır. Şimdi bir kişi çukura veya çamura
düşse, onu terk mi ederiz? Kolundan tutup kurtarırız. Dostluk ayrı, görevler ayrıdır.
Peygamberimiz: “ Müslüman Müslüman’ının aynasıdır. Onu kusurlarından men
eder ve onu her taraftan kuşatır” (Ebu Davut Edep: 5/4915)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 119
Mustafa ÖSELMİŞ
Dostluklar Allah rızası, din sevgisi ve iman üzerine kurulduysa, kopuvermez.
Ensar ile muhacirlerin dostluğu, sahabenin ve samimi iman sahiplerinin dostluğu
güzel bir örnektir.
Önemli olan bir husus da arkadaş olmanın bir bedeli vardır. Bir vebali vardır.
Yaptığı iyiliklere ortak, yaptığı kötülüklere de ortak olunur. Hatta oy verilen kimselerin
bile icraatına ortak olunur.
İyi arkadaş, samimi dost insanı hayata bağlar, insan için güç kaynağı olur.
Onun için arkadaş seçiminde çok hassas olunmalıdır.
Zünnün-i Mısri:
-
“ Kiminle dostluk kurayım” diyen Yusuf bin Hüseyn’e şöyle der:
“Kalbinde dünyaya ait bir şeye malik olmayan, senin hiçbir halini
ayıplamayan, kendilerine karşı ne kadar çok değişirsen değiş, sana karşı takındıkları
tavrı değiştirmeyenlerle dost ol ! …”
Arkadaşlıkların en anlamlısı, Allah (c.c.) için kurulanıdır. Allah-ü Teala
Musa (a.s.)’a;
-
“Ey Musa! Benim için bir amelde bulundun mu?” diye nida eder.
Musa (a.s.):
“Ya Rabbi! Namaz kıldım, oruç tuttum, zekat ve sadaka verdim” diye
cevap verir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
- “Ey Musa! Namaz sana bir burhandır. Oruç kalkandır, sadaka gölge, zekat
ise nurdur. Benim için ne işledin sen onu söyle! Musa (a.s.)
buyurur:
“Ya Rabbi, ne olur bana onu bildir” diye yalvarınca Allah (c.c.) şöyle
“Ey Musa! Benim için bir kimse ile dostluk kurdun mu? Benim için bir
kimseye buğzettin mi?”
İbadetlerin fazilet bakımından en güzeli ve sevapça en üstünü sevdiğini Allah
(c.c.) için sevmek, yerdiğini Allah (c.c.) için yermektir.
Demek ki, dostluk Allah içindir. Dostluklar kurulurken Allah rızası gözetilecektir.
Allah rızası gözetilmeyen her şey noksandır.
En güzel, en sağlam dost da alemlerin Rabbi olan Cenab-ı Allah’tır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 120
Mustafa ÖSELMİŞ
C- ARKADAŞIN ETKİSİ
Sevgili Peygamberimiz: “ Her doğan İslam fıtratı üzerine tertemiz doğar. Fakat
onu çevresi Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar” demiştir. Burada çevrenin ve
arkadaşın etkisine dikkat çekilmiştir.
Atalarımız:
-
“ Sarı öküzün yanında duran, ya huyundan ya tüyünden alır.”
-
“ Üzüm üzüme baka baka kararır.”
-
“İtle yatan bitle kalkar. Körle yatan şaşı kalkar.”
-
Kişi arkadaşından azar” gibi sözler söylemişlerdir.
Bunlar insanın insandan, çevresinden etkilendiğinin ifadesidir.
Hz. Peygamber söyle bir örnek verir:
“ İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali misk taşıyanla, körük çeken insanlar
gibidir. Misk sahibi sana ya kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük
çekene gelince ya elbiseni yakar veya sen onun pis kokusunu koklarsın” buyurur.
(İ.Canan Hadis Ans: 9/3332)
Gülistan- Bostanda şöyle anlatılır:
Çamur gül kokmuş.
- “Sen gül kokuyorsun” demişler.
- “ Evet” demiş.
- “Ama sen gül değilsin, nasıl oluyor bu” demişler.
- “Biraz gülün dibinde eğleşmiştim” cevabını vermiş.
Bugün iyi ve kötü alışkanlıkların hepsi, hemen hemen arkadaş vasıtasıyla
edinilmektedir. 26 yıllık öğretmenlik hayatımda nice gençlerin kötü arkadaş kurbanı
olduğunu, nice kötülüğe meyyal gençlerin iyi arkadaşların yanında iyi olduklarını
gördüm.
Bir çok suçlunun, inançlarından dolayı hapse girenlerin yanında iyi yönde
etkilenip, iyi bir insan olarak hapisten çıktıklarına şahit olmuşumdur.
Bugün çetenin içine düşen veya arkadaşlarının etkisiyle evini terk edip
gazetelerde, ekranlarda gözleri bantlı gençleri seyrediyoruz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 121
Mustafa ÖSELMİŞ
Yapılan araştırmalara göre; sigara, alkol, uyuşturucu, kumar, fuhuş gibi
benzeri tuzaklara düşenlerin çoğunun üzerinde kötü arkadaş etkisi vardır. Çünkü;
başlayan ihtiyaçtan başlamıyor. Özenti ve kötü çevreden kaynaklanıyor. Kafelere,
diskolara, ateri ve eğlence merkezlerine arkadaşlık yolu ile ulaşılıyor.
Unutmayalım; pis kokuların, pis yerlerin bulunduğu ortam, insanı nasıl rahatsız
ederse, kötü arkadaş ve kötü çevre de bizi rahatsız edecektir.
Bunun için, arkadaş olarak iyi insanlar seçilmeli, iyi dostlar edinilmeli, iyi
komşularla girilip çıkılmalıdır.
Arkadaş ve dost edinmek için, ne gibi şeyler aranmalıdır:
-
Akıllı, ahlaklı olmalıdır.
-
Dürüst ve dengeli olmalıdır.
-
Vefalı olmalıdır.
-
Dini, insani ve ahlaki değerlere bağlı olmalıdır.
-
İyi şeyler ideali olmalıdır.
-
İffetli, haya sahibi olmalıdır.
-
Tok gözlü, kanaatkar olmalıdır.
-
Her yönü ile güvenilir olmalıdır.
-
Huysuz, dengesiz, ahlaksız, iffetsiz olmamalıdır.
-
İnançsız, yalancı, çıkarcı olmamalıdır.
-
Kötü alışkanlıkları olmamalıdır.
Kötü arkadaşa talip olan kötülüğe, belaya ve musibete talip olmuş olur.
Öğrencilerimden yanlış arkadaşlar edinenleri hiç unutmam. Hırsızlık yapan
arkadaşı ile beraber emniyete götürülüşünü, uyuşturucu satan arkadaşı ile hapse
atılışını unutamıyorum.
Askerde paşanın kızına, sokakta laf atanın yanında yürüyen aslında tertemiz
gencin çektiklerini unutmam mümkün değil.
Atalarımız boşuna mı “itle yatan bitle kalkar” demiş.
Kötü insanın zararı her zaman görülür ve her yerde sıkıntısı çekilir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 122
Mustafa ÖSELMİŞ
Yılanla, ayı ile dostluk olmaz. Biri donmak üzere olan yılanı evine getirmiş,
ısınınca adamı sokmuş. Adamın biri de bir ayıyı tuzaktan kurtarmış. Adam bir ağacın
dibinde dinlenirken kendisine iyilik eden adamı takip eden ayı, adamın yüzüne konan
bir sineği büyük bir taşla öldürmüş. Ayı öldürdüğü adama iyilik ettiğini zannetmiş.
D- KÖTÜLERDEN UZAK DURMAK
Önce inancının ve ahlakının doğru dürüst kalmasını isteyen, kötü ve
kötülüklerden uzak durması lazımdır.
Hasan Basri:
“Şerli kimselerle düşüp kalkan, iyi insanlara suizarda bulunur” demiştir.
Malik bin Dinar da şöyle demiştir:
“Din bakımından sana faydası dokunmayan arkadaşının sohbetini def et gitsin”
der. Hele insan dinde biraz zayıf ise, kötülerden şiddetle kaçınmalıdır. Çünkü; ona
yapacakları etki büyük olacaktır. O kimse kendini savunamayacaktır.
Mevlana kötülerle konuşurken biri ona:
- “Sen bize kötülerle olmayın demiyor muydun. Şimdi sen ne yapıyorsun der.
Burada kötüler zayıflarla olmayacaktır. İslam’da tebliğ ise, ehil kimseler tarafından
yerinde ve zamanında yapılacaktır.
Cenab-ı Allah bize “Doğrularla beraber olun” diyor.
Hz. Peygamber’de: “Sakın rakı bulunan sofraya oturmayın” buyuruyor. Burada
içenlerle beraber olunmayacaktır.
Hz. Ali’nin: “Cahillerle arkadaşlık yapma. Sen onlardan uzak ol. Kendinden de
uzak tut. Zira nice cahiller, iyi kimselerin arkadaşı olduğu için onun başını derde
sokmuştur.” (İhya:4/418) dediği naklolunur.
Filozof Beydeba, Kelile Dimne adlı eserinde şöyle anlatır: Bitin biri zenginin
yatağına yerleşmiş, rahat rahat yaşarken; bir pire ile arkadaş olur. Adam yatağına
yatınca pire, daha uyumadan öyle bir ısırır ki, adam fırlar kalkar. Pire sıçrar, kaçarken
ortada bit kalakalır. Adam tutar onu öldürür…
“Rehberi karga olanın burnu pislikten kurtulmaz” demiş, atalarımız.
Bir köyde akıllı Fatma denilen bir kadın varmış; herkes ona akıl danışırmış.
Birinin öküzü, turşu küpünün içine başını sokmuş çıkaramamışlar, sormuşlar.
-
Öküz başını küpün içine sokmuş çıkaramadık? Diye.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 123
Mustafa ÖSELMİŞ
-
Öküzün başını kesin demiş. Kesmişler yine çıkmamış, tekrar:
-
Öküzün başını kestik çıkmadı? Demişler. O zaman :
-
Küpü kırıverin demiş.
Cahille arkadaşlık zarar verir:
Bir kral ava gider. Dağda çobana rastlar ona sorar:
-
Bugün yağmur yağacak mı? yağmayacak mı? diye.
-
Çoban gökyüzüne bakmış, keçinin kuyruğuna bakmış: yağmayacak demiş.
Birkaç saat sonra gökten boşanırcasına yağan yağmurla ıslanan Kral,
sığınacak bir yer de bulamamış, ellerini kaldırarak:
- Yağ yağmur yağ. Akıl hocası çoban, barometresi keçinin kuyruğu olana bu
azdır demiş.
Hz. Lut’un hanımı, Nuh peygamberin oğlu kötülerle beraber oldukları için
peygamber ailesinden olma şerefini kaybettiler. Ashabı kehfin köpeği ise iyi insanların
arkasına düşmüş aziz olmuştur.
Kur’an’da kötü arkadaşlarını terk etmesi nedeniyle cennete giren biri,
arkadaşının nerede olduğunu sorar: “Arkadaşımın nerede olduğunu biliyor
musunuz?” (Saffat. 54) Daha sonra bakar onu cehennemin ortasında görür (Saffat:
55) ve cehennemdeki arkadaşına şöyle der: “Yemin ederim ki, sen az daha beni de
helak edecektin, ben sana uysaydın senin gibi cehennemin ortasında olacaktım”
(Saffat: 55-57) der.
Yine peygamberi dost edinmeyenlerden şöyle bahsediliyor:
“Kıyamet günü zalim kimse ellerini ısırıp keşke peygamberle beraber bir yol
tutsaydım. Vay başıma gelenlere. Keşke falancayı dost edinmeseydim. Yemin olsun
ki, beni Kur’an’dan saptırdı” der, deniliyor. (Bkz. Furkan: 27-28)
Görülüyor ki arkadaş insanın cenneti veya cehennemidir.
Herkes kendi kendine sorsun.
-
İyi insan mıyım, kötü insan mıyım?
Cevabı ben vereyim:
Etrafındaki insanlara bak, arkadaşlarına bak, iş yaptıklarına bak. Onlar
iyiyse iyi insansın, onlar kötü kimseler ise, kötüsün demektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 124
Mustafa ÖSELMİŞ
Kötü arkadaştan, kötü dosttan uzak kalınmazsa, kötü koku nasıl insanın
üzerine, elbisesine sinerse, kötülerin kötülüğü de farkında olmadan insanın
düşüncesine, davranışlarına, inancına ve kalbine siner. O da onun gibi olur.
Bunun için Kur’an’da:
-
“Kötülere boyun eğme” (Kalem: 10)
“Cahillerden yüz çevir” (Araf: 199) uyarıları yapılmıştır. Mesela Asiye
kocası firavuna uymamış, Aziz olmuştur.
Zayıflar, kötülerle beraber olmamalıdır. Ahlakı zayıf, inancı zayıf, idealleri zayıf
insanlar çok daha çabuk ve çok fazla etkilenirler, çok çabuk bozulurlar.
Peygamber efendimiz, kötü ortamlarda, kötü insanlarla eğleşilmesini
istememiş ve müsaade etmemiştir. Mesela; Tebuk seferine giderken Semud halkını
dokuz yaramaz yüzünden helak olduğu Hıcır şehrinin bulunduğu yerden süratle
geçmiş ve : “Helak olan kimselerin eğleştiği yerde eğleşmeyin ki, azap size de
dokunmasın. Buranın insanlarından ibret alın” buyurmuştur.
Ebrehe’nin ordusunun helak olduğu yerde eğleşmemiştir. Ayrıca Mekke’den
Medine’ye göç etmiştir. Putperestlerin arasında kalmamıştır.
Bir hadislerinde: “Müşriklerle beraber yaşamayın. Onlarla oturup kalkmayın.
Kim onlarla yaşarsa, onların ahlakı ile ahlaklanır, onlar gibi olur” buyurmuştur. (Tıbb-ı
Nebevi Ans: 1/121)
İbadet edecek, tevbe edecek olanlara büyüklerimiz
bulunduğu iyi ortamlarda yaşamalarını tavsiye etmişlerdi.
doğru
insanların
Kur’an’da bakara suresinin 167. ayetinde güzel bir uyarı yapılmıştır:
- “ Kıyamet gününde kötülere uyanlar şöyle derler: “Ah keşke bir daha
dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz
de onlardan uzaklaşsaydık.”
Böyle diyen ve pişman olanlardan olmamak için dünyada kime yakın, kime
uzak olmamız gerektiği çok iyi bilinmelidir.
İnsan, ateşe dikkat etmezse, yanar. Uçurumun kenarında dolaşırsa, düşer.
Çamurda yürürse, kirlenir. Yaramaz kimselerle beraber olursa, elbette başı ağrır ve
üzülür, onlarla beraber muamele görür.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 125
Mustafa ÖSELMİŞ
DOST VE ARKADAŞ SEÇİMİ NASIL OLMALIDIR?
ÖNSÖZ
Dünyada insan tek başına yaşayamaz. İhtiyaçlarını karşılayamaz. Hayat
şartları o kadar ağır ki; tek başına baş edilemez. İnsan mutlaka eşi, dostu,
arkadaşları ile yaşamak, acı tatlı olayları paylaşmak zorundadır.
Yalnızlık Allah’a mahsustur.
Cenab-ı Allah insanı yaratırken tek başına yaratmamış; Adem’le beraber
Havva’yı yaratmıştır. Sonra hayatta yaratılanlardan hiç bir şey tek değildir. Her şey
çift yaratılmıştır.
Başkalarına ihtiyaç duymadan ve tek başına yaşamayı deneyenler, yaşadıkları
hayattan zevk almamışlar, çoğu da ruh ve beden sağlığını kaybetmiştir.
İnsan, hayatının her devresinde mutlaka birilerine ihtiyaç duyar:
-
Çocukken oyun arkadaşı arar.
-
Genç yaşta gönül arkadaşı arar.
-
Olgunluk çağında da, vefalı gerçek dost arar.
-
Yaşlılığında da hayat arkadaşı arar.
Bunların en önemlisi, genç yaşta edinilen arkadaşlıktır. Çünkü gençlik yaşı, iyi
ve kötü alışkanlıkların kazanıldığı, insanın insandan etkilenerek şekil aldığı, kimlik
kazandığı bir yaştır.
Genç yaştaki en ufak seçim yanlışlığı insanı perişan eder. Hayat boyu
pişmanlık duymasına ve acı çekmesine neden olur. Bu, kendi cinsinden arkadaş ta
olsa, karşı cinsten hayat arkadaşı da olsa değişmez.
Birçokları hayatta gerçek dost bulamamaktan yakınır. Aşık Veysel’in;
“ Dost dost diye nicesine sarıldım,
Benim sadık yarim kara topraktır.” demesi de bundandır.
Hele günümüzde her şey, menfaate dayandırılıyor, insanlar verdikleri sözleri
yerine getirmiyor. Egoizm hakim, fedakarlık enayilik olarak görülüyor. Eskiden “Önce
canan, sonra can” denilirdi. Şimdi “Önce can, sonra canan” deniliyor. Dostluklar uzun
süreli, can dostluğu olmuyor. Bağlar pamuk ipliği ile bağlı. Böyle bir ortamda gerçek
ve gönülden dost bulmak da zor. Dostluklar dar ağacına kadar, ölüme kadar olmuyor
artık…
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 126
Mustafa ÖSELMİŞ
Denilebilir ki; inancın ve geleneklerin zayıflamasıyla her şeyimiz zayıfladı.
Dostluk anlayışımız da zayıfladı.
Çağdaş arkadaşlık zorlaması ve baskısı ile gençler arasında kız erkek
arkadaşlığı yani flört teşvik edilmektedir. Böylece flört meşrulaştırılmaya ve
yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Şehvet arkadaşlığı yaygınlaşmaktadır.
Ahlak ve maneviyat düşmanı güçler: “ kız erkek arkadaşlığını, flörtü teşvik
edin, edebiyatı şehevi hale getirin, modada cinselliği ön plana çıkarın” gibi önerilerde
bulunmuşlardır.
Arkadaşlığı, sadece cinsel yönden görürsek, o zaman ar-haya diye bir şey
kalmıyor. Cinsler birbirine karışıyor. Kız erkekleşiyor, erkek de kadınlaşıyor. Bu tür
arkadaşlıklardan kimse fayda görmüyor. Arkadaşlık, gönül eğlencesi oluyor.
Arkadaşlık, sevgi, saygı, hayır ve faydacı temele dayanmadan müspet bir
sonuç alınamaz.
İki elin birbirinin kirini yıkadığı gibi iyi ahlak temeline dayanan arkadaşlıklar da
böyledir.
Arkadaşlık, iyi gün dostları, menfaat düşkünleri ile değil, darda ve zorda yar
olacak kimselerle kurulursa, yüz güldürür.
Arkadaşlık, inançsız, ahlaksız kimselerle değil, imanlı, ahlaklı, ciddi ve samimi
kimselerle kurulursa, hem dünya hem de ahiret mutluluğunu sağlayacak dostluk
kurulmuş olur.
Unutulmamalıdır ki; hayatın zorlukları inançlı, ahlaklı kimselerin arkadaşlığı ve
dostluğu ile aşılır.
İnsan gül bahçesinde oturursa güzellikler görür, güzel kokular duyar, mutlu
olur, rahatlar. Güzel olmayan ortamlarda ve kötü insanlarla beraber olursa üzülür ve
hayattan zevk almaz. Bunun için insan, işini, eşini ve arkadaşını iyi seçmelidir.
E – KUSURSUZ ARKADAŞ BULMAK MÜMKÜN MÜ?
Kusursuz insan bulmak elbette mümkün değil, kusur, insanın aczinin
ifadesidir. Hatasız kul olmaz. Ancak Allah’ın korumasıyla peygamberler masumdur.
Onların dışında kimse masum değildir.
Şair: “İnsan beşer, durmaz şaşar.
Eyler hata üçer beşer” demiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 127
Mustafa ÖSELMİŞ
Şu anda kimin hatası yok ki. İnsanların günahının rengi ve kokusu olsaydı,
dışa vursaydı kimin yüzüne bakılır, kimin yanına yaklaşılırdı ?
İsa peygamber, işlediği günah yüzünden halk tarafından recmedilmek üzere
birini görür, halkın elinden kurtarmak ister, halkı yatıştıramaz. Ve der ki: “İlk taşı hiç
günahı olmayan atsın” elindeki taşı bırakan oradan ayrılır ve kimse taş atma
cesaretini gösteremez.
Bir yazar: “Kusursuz arkadaş arayan arkadaşsız kalır” demiştir.
Cahız, Türklerin Faziletleri adlı kitabında şöyle diyor: “Her işte arkadaşını tenkit
edersen, tenkit edemeyeceğin birine rastlayamazsın. Ya yalnız yaşa, ya arkadaşınla
iyi geçin. Zira arkadaş bazen kusur işlerse de, çoğu zaman ondan kaçar. Hangi
akarsu, yılın dört mevsiminde berrak akar ? öyle zaman olur ki, üzerinden çörçöp
akan sudan içmezsen, susuz kalırsın.”
Mesela; sevdiğimiz bir arkadaşımız hata ederse, sevgimizi bırakıp buğuz mu
edeceğiz ? bu zayıfların işidir.
Yolda arkadaşımız yere düşse, çamura batsa, tutup kaldırmayacak mıyız?
İnsan bir hareketi ile değerlendirilmemeli. Yanlış yolda ise onun kötü gününde
de dost olup ona yardım edilmelidir. İnsan arkadaşa, dosta ihtiyacı olduğu bir anda
onu yanında görmek ister.
Bir insan kötü halinde terk edilirse, kötü kalır veya daha da kötü olur. Elinden
tutulursa kurtulma ihtimali vardır, çoğu zaman kurtulur.
Atalarımız: “ dost acı söyler” derler. İnsana kusurlarını vaktinde ve açıkça
söyleyecek arkadaş gerekir. Samimi dost ateş böceği gibi sadece geceleri parlar.
Gerçek dost iyi günlerde, davetle, kötü günlerde ise davetsiz gelir.
İyilerle kim olsa dostluğu devam ettirir. Kusurlularla dostluğu devam ettirmek
olgun insanların işidir.
Birçokları hatayı bilerek, isteyerek de yapmaz. Onun için hoş görülü olmak
gerekir.
Bir çok insan dost, arkadaş ve eş bulamamaktan şikayet ederler. Kimseyi
beğenmezler, herkese bir kulp takarlar.
Ne demişler; “kusursuz dost arayan yalnız kalır.”
Her meyvenin nasıl ayrı bir rengi, şekli ve tadı varsa insanlar da böyledir.
İnsan başkalarında kusur aramadan, önce kusuru kendinde aramalıdır. Kendi
kusurlarına bakmalıdır. Bu yol birçok sorunu çözer.
Kusuru hep başkalarında arayan insan, kıskanç olur, iftiracı, dedikoducu olur
ve dostsuz kalır. En önemlisi de mutsuz olur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 128
Mustafa ÖSELMİŞ
Gül, dikeniyle güldür. Dikensiz gül olmaz.
Dostluk, gönülden sevmekle olur. Dostluk muhabbet ister, sevgi ister,
fedakarlık ister.
Dost, kestiği zaman elmanın çürük tarafını sana vermiyorsa, gerçekten seni
seviyor demektir. Muhtaç olduğun zaman sana “hayır” “yok” demiyorsa işte o senin
dostundur. Ufak tefek hataları pek o kadar önemli değildir. Çünkü kusursuzluk yüce
Allah’a mahsustur.
F- İYİLERLE BERABER OLMAK
İyi arkadaş insanın felahı, kötü arkadaş da helakıdır. Zira iyi örnekler, iyi
modeller insanın iyi olmasını, iyi yaşamasını sağlar.
Bir insan iyilerle amel işlese, fakat günahkarlarla düşüp kalksa, iyi amelleri
boşa gider. Kıyamette kötülerle beraber haşrolunur. Bir insanın ameli kötü de olsa,
iyilerle beraber olsa, Allah onu iyilerle beraber haşredecektir.
İyilerle beraber olanların üzerine Allah’ın rahmeti yağar. İyilerle beraber
olanlara, Allah’ın melekleri sevap yazar. Çünkü o kişi iyilerden iyi şeyler öğrenir.
Hz. Peygamber: “İyi arkadaş güzel kokular satan dükkana benzer.” Buyurur.
(R.Salihin:1/362) böyle bir dükkandan bir şeyler almasa da insan, oranın güzel
kokusunu teneffüs eder.
İyilerle olmak, insana huzur verir.
Firavunun karısı Asiye, iyilerle oldu. Ashab-ı kehfin köpeği iyilerle oldu, aziz
oldu.
Hz. Peygamber şöyle anlatır:
“Üç kişi geceleyin bir mağaraya sığındılar. Bir kaya mağaranın kapısını kapattı,
çıkamadılar. “ Bizi iyi amellerimizden başka bir şey kurtaramaz” dediler. Dua etmeye
başladılar.
Biri: “Ya Rabbi, ihtiyar ana babama süt getirmiştim, uyumuşlardı. Onlar
uyanıncaya kadar başlarında bekledim. Uyandıklarında sütlerini içirdim. Bunun senin
yanında değeri varsa bize yardım et, kurtar” der. Kaya biraz aralanır.
Diğeri: “Ya Rabbi, bir kadına çirkin teklifte bulundum, karşılığında yardım
edecektim. Sonunda senden korktuğum için isteğimden vazgeçtim. Bunun için senin
yanında bir değeri varsa bize yardım et, kurtar” der. Kaya biraz daha açılır. Fakat
çıkmalarına imkan yoktur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 129
Mustafa ÖSELMİŞ
Üçüncüsü de: “Ya Rabbi, yanımda ücretle çalışan işçi ücretini almadan
gitmişti. Onun ücreti ile bir kuzu aldım, çoğaldı. O kişi çıkageldi, alacağını istedi.
Sürüyü gösterdim. İnanmadı, anlattım. Koyunları aldı, gitti. Bu hareketimin yanında
bir değeri varsa, bizi buradan kurtar” der. Kapı çıkabilecekleri kadar açılır ve çıkar
giderler. (R.Salihin:1/12)
Bir iyi, bir iyilik yetmemiştir. Bela ve musibetlerin definde iyilere, iyiliklere
ihtiyaç vardır.
Adamın biri ölür. Melekler: “ haydi cennete” derler. Adam cehennemi görmek
ister. Gördüğü manzara: Bir sofra var, her türlü yiyecek var, etrafında insanlar uzun
saplı kaşıkların bileklerine bağlı olması nedeniyle herkes aldığını ağzına götürmek
isteyen hepsi aç, muzdaripler.
Cennete götürüyorlar: Orada da aynı, aynı sofra, aynı yemekler, aynı kişiler,
aynı kaşıklar. Fakat bir fark var, yemeği alan kendi ağzına götürmeye çalışmıyor.
Herkes karşısındakinin ağzına götürüyor. Aç yok, hepsi mutlu kimseler.
İşte iyi insanların oluşturduğu ortam. İşte iyilerle gelen mutluluk…
Ebu Hureyra (RA) şöyle nakleder:
Allah Resulü buyurdu ki; zikredenlerin haberi Allah’a arzedilince Cenab-ı Allah
şöyle der:
- Ey Meleklerim, sizi şahit kılıyorum, onları affettim, bağışladım.”
O sırada bir melek der ki;
- Ya Rabbi! Onların arasında falan günahkar kimse de var. O onlardan değil
başka bir maksatla onların arasında bulunuyor.”
Bunun üzerine Cenab-ı Allah:
- Onu da affettim. Onlar öyle kimseler ki, onlarla beraber olanlar da kurtuldular”
buyurur.
İyi insanlarla olmanın bir cemaat içinde bulunmanın mükafatına bakın…
Bir insan iyi de olsa, kötü insanların yanında bulunsa, Cenab-ı Allah onu da
diğerleri ile beraber cezalandıracaktır.
Musa (AS) zamanında yağmur duasına defalarca çıkıldığı halde yağmur
yağmaz. Musa (AS): “Ya Rabbi yağmurun yağmamasına sebep ne?” diye niyazda
bulunur. Gelen vahiy: “İçinizde günahkarlar var” olur.
“Ak köpeğin pamuk pazarına zararı olur” derler. Günahkarların başkalarına da
zararı olur. Allah’ın rahmeti bile yağmaz.
Bir insan Salihlerle, takva ehliyle beraber olursa, bir çok şey kazanır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 130
Mustafa ÖSELMİŞ
-
İyilik öğrenir, sevap kazanır, güzel bir hayat yaşar.
-
Günahlardan uzak kalır. İyilere inen rahmetten ve aftan yararlanır.
-
“Allah’ın doğrularla beraber ol” emrine uymuş olur.
-
Hz. Peygamberin: “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadisindeki müjdeye mahzar
olur.
Şöyle derler:
-
Alimle olanın ilmi artar.
-
Salihlerle olanın ibadeti artar.
-
Takva sahipleri ile olanın günahtan kaçma arzusu artar.
-
Günahkarlarla olanın günah işleme meyli artar.
-
Zenginlerle düşüp kalkanın dünya sevgisi ve hırsı artar.
-
Fakirlerle beraber olanın şükrü artar.
-
Cahillerle, ahmaklarla beraber olanın pişmanlığı artar.
Gazali, Kimya-yı Saadet adlı eserinde arkadaşlığın şartlarını üç madde halinde
şöyle ifade etmiştir:
1- “Arkadaş akıllı olmalı,
2- Güzel ahlaklı olmalı,
3- Salih kimse olmalıdır” (1/332) Arkadaş bu üç vasfa sahip olursa, zarar
gelmez, fayda gelir.
Cafer-i Sadık, beş kimsenin arkadaşlığından kaçının diyerek beş kimseyi şöyle
sıralamıştır:
1- Yalancıdan kaçının. Çünkü yalancı sana yalan söyler ve aldatır.
2- Ahmaktan kaçının. Çünkü ahmak sana iyilik etmek istese de edemez.
Bilmeden kötülük eder.
3- Cimriden kaçının. Cimri olan, kendisine en çok ihtiyaç duyduğun bir anda
seni terk eder.
4- Korkak olandan kaçının. Korkak her an senin yanında olmaz. Seni
savunamaz, sana destek olamaz.
5- Fasık olandan kaçının. Fasık olan seni her yerde harcar.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 131
Mustafa ÖSELMİŞ
Görülüyor ki; iyilik isteyen, iyilerle olacak, iyiliği iyilerle beraber olmakla elde
edecektir.
Hastalardan uzak durulmazsa nasıl hastalık bulaşıyorsa, kötülüklerden uzak
kalmayınca da kötülüklerinden uzak duramayız.
G- KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR
Hz. Peygamber: “ İnsan sevdiği ile beraberdir” buyurmuş. (R.Salihin:367)
Bir Arap gelir Peygamber’e:
-
Ya Resulullah! Kıyamet ne zaman kopacak? diye sorar.
Namaz için kamet getirildiğinden namaza geçilmiştir. Namazdan sonra
Peygamber (AS):
-
Kıyamet soran nerede? diye sorar.Arap:
-
Benim Ey Allah’ın elçisi der. Peygamber (AS):
-
Kıyamet için ne hazırladın?der. Arap:
Fazla hazırlığım yok. Üzerime farz olanların dışında bir şeyim yok ama
Allah’ı ve Resulünü çok seviyorum” der.
-
Bunun üzerine Peygamber (AS):
-
“ Kişi sevdiği ile beraberdir” demiştir.
Hz. Sevban Peygamberi çok seviyordu, hasretine dayanamazdı. Birkaç gün
görmemişti ki, sararmış solmuştu. “ Ahirette makamın ayrı, hep onu düşünüyorum”
deyince Peygamber ona da “kişi sevdiği ile beraberdir” demişti. Bir de kendisine
şehitlerle, sıdıklarla beraber haşrolunacağı müjdesini veren ayet inmiştir.
Yani kim kimi severse, kim kimi dost edinirse onunla beraber olacaktır. Ahmet’i
seven Ahmet’le, Mehmet’i seven Mehmet’le beraber olacaktır.
Sevgiyi ızhar etmekte, dostlukların pekişmesinde faydası vardır.
Biri Hz. Peygamber(AS)a:
-
“Ben şu insanı çok seviyorum” der. Peygamber:
-
Sevgini ona söyledin mi? der.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 132
Mustafa ÖSELMİŞ
-
Hayır deyince de:
Git söyle buyurdu. O kişi koşar: “Ben seni Allah için seviyorum” der.
(İ.Canan Hadis Ans:9/3338) Kardeşlerimize, dostlarımıza “Seni Allah için seviyorum”
dememiz gerektiğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Düşmanlıkta ve dostlukta ölçüyü kaçırmamak gerekir. Bu konuda da
Peygamberimizin şöyle bir uyarısı vardır:
“Dostunu severken ölçülü sev, günün birinde düşmanın olabilir. Düş manına da
ölçülü davran, bir gün dostun olabilir.” (Age: 9/3340)
atalarımız da: “ Çok muhabbet tez ayrılık getirir” derler. Ölçüyü elden bırakmamak
gerekir.
En önemli şey sevdiğini Allah için sevmek ve Allah’ın sevgili bir kulu olmaktır.
Peygamberimiz: “ Amellerin faziletlisi Allah için sevmek, sevmediğini de Allah için
buğzetmektir.” (Age:9/3344)
Rabbimizin bizi sevmesi, bizim onun sevdiklerini sevmemize bağlıdır.
Sevmediklerini de sevmememize bağlıdır.
Bir insan, ahrette de, dünyada beraber oldukları ile beraber olacaktır. Cennet
nimetlerinden beraber istifade edecek veya cehennem azabını beraber tadacaklardır.
Kur’an’da:
“ Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine
lütuflarda bulunduğu Peygamberler, sıdıklar, şehitler ve Salih kişilerle beraberdir.
Bunlar ne güzel arkadaştır” (Nisa:69) buyuruluyor.
Günahkarlarda beraber olduğu, uyduğu kimselerle cehennemde beraber
olacaklardır. Bu durum Kur’an’da şöyle bildirilir:
-
“ Her insan topluluğunu önderleri ile beraber çağıracağız” ( İsra:71)
- “ Firavun kıyamet gününde kavminin önünde gidecek ve onları çekip ateşe
götürecek. Varacakları yer ne kötü yerdir. (Hud: 98)
Beş vakit namazını kılan bir meslektaşım, inançsız bir komşusu ile bir başka
inancı zayıf birine ziyarete gidiyorlarmış. Akşam karanlığında nur yüzlü bir ihtiyar,
karın boşluğuna bir yumruk atıp “senin ne işin var bunların arasında” diyor.
Meslektaşım diyor ki; “ karnıma bir sancı girdi” diyerek geri döndüm…
Bakın, iyilerle beraber olmamız için gereken uyarılar yapılmıştır. Onun için iyilerle
beraber olmamak için bir mazeretimiz olamaz. İnançsızın, ahlaksızın yanında izzet
aranmaz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 133
Mustafa ÖSELMİŞ
Kısaca, bir insanın iyi olduğunu nasıl anlarız?
- Yaptığı işlerden, yaşayışından ve görünümünden iyi mi, kötü mü olduğunu
hükmederiz. Bir insan kötülüklerden kaçınıyor ve iyi işler yapıyorsa, o kimsenin iyi
olma ihtimali fazladır.
Dikkat edilecek bazı hususlar da şunlardır:
-
İyice tanımadan kimse ile arkadaşlık yapmamak,
-
Basit şey yüzünden dostlara darılmamak,
-
Bazılarına ölçülü ve mesafeli yaklaşmak,
-
Kimseye tam güvenmemek,
- Arkadaşımıza gizli sırlarımızı vermemek, onun da bize emanet ettiği sırları
saklamak.
- Bize gelmesi muhtemel olan kötülüklere karşı uyanık olmak, ondan bana
kötülük gelmez dememek vb…
SONUÇ
İnsanı rezilde eden, vezirde eden arkadaşıdır. Bunun için dost ve
arkadaşlarımızı iyi seçmeliyiz.
Nasıl körün koluna girip bir yere gitmeyi düşünmüyorsak, bilgisiz ve kötü niyetli
kimselerle de hayat yolculuğuna çıkamayız, ahiret yolculuğu yapamayız.
İnsanın beraber olduğu kişiler içinde yaşadığı ortam, ve çevresi her yönden
önemlidir.
Hz. Peygamber: “ Her doğan İslam fıtratı üzerine doğar. Fakat onu etrafı
Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar” buyurarak çevrenin önemini ve etkisini
belirtmiştir.
Bu bakımdan iyi dost, iyi arkadaş ve iyi bir çevre edinmemiz gerekir.
Kardeşlerimizden de daha ahlaklı, daha dindar olana yaklaşalım. Aile içinde dindar
olana uyalım, Allah’ı anan, Allah rızası güden bir topluluk içinde olalım. İyileri,
doğruları dinleyelim, iyilerin ardından gidelim. İyilerle beraber olalım ki, biz de
iyilerden olalım.
Sevgilerin en üstünü Allah sevgisi, peygamber sevgisidir. Bu iki sevgiyi
gölgeleyecek başka bir sevgi olmamalıdır. Allah’ı sevmek demek, Allah’a kusursuz
imandan sonra Allah’ın emir ve yasaklarını noksansız yerine getirmekle olur. Hz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 134
Mustafa ÖSELMİŞ
peygamberi sevmek demek, O’nun yolundan gitmek, O’nun sünneti dairesinde
yaşamak demektir.
Allah ve Resulünün dışındaki dostluklar geçici, sevgiler aldatıcıdır.
Allah ve peygamber yanındaki sevgisini öğrenmek isteyen kimse Allah ve
Resulünü ne kadar sevdiğine bakmalıdır.
Kur’an’da: “Allah’ın dostlarına korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.” (Yunus:
62) buyrulmaktadır.
Şair Yunus bizi eskimeyen, yok olmayan dostluğa şöyle çağırır:
“Ölüm haberi gelmeden,
Ecel yakamız almadan,
Azrail hamle kılmadan,
Gel dosta gidelim gönül.”
Allah’ın seveceği işler yapmadan kimse, Allah’ı sevdiğini iddia edemez. Hz.
peygamberin hoşlanacağı işler yapmadan kimse, peygamberi sevdiğini söyleyemez.
İyi kimselerle arkadaş olmadan iyi işler yapılamaz. İyi işler yapılmazsa,
cennete gidilmez.
Kötü arkadaş, insanı dünyada da cehennem hayatı yaşatır, ahirette de
cehennem hayatı yaşatır.
İyi arkadaş, huzur verir, güven verir, destek olur ve hem maddi hem de manevi
pisliklerden insanı korur. Üzüldüğünde, sıkıldığında yanında olur. Onun üzüntü ve
sıkıntılarını paylaşarak azaltır. İnsana zevk verir, şevk verir, güç verir ve hayata
bağlar. Rabbim bize rızasına uygun bir şekilde yaşayabileceğimiz eş ve arkadaş
versin inşallah.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 135
Mustafa ÖSELMİŞ
IV. BÖLÜM
MÜZİK VE EĞLENCE
Konumuz, müzik
Müzik kelimesi, Yunanlıların büyük putları olan Zeus’un kızları sayılan Mausa (Müz)
denilen dokuz heykelin adından alınmıştır.
Her toplumun kendine göre dini ve millî musikisi vardır.
İnsan, müzikle doğar, müzikle yaşar ve müzikle ölür. Şair: “Söz ola kese savaşı – söz
ola kestire başı” demiş...
Söz, hayvanlara bile etki eder. Çoban kavalını çalmazsa koyunlar iştahla otlamaz.
Müzik, kobra yılanını dans ettirir. Anneler ninnilerle çocuklarını avutur. Ezanlarla
insanlar camiye çağrılır. Mekkeli müşrikler bile Kur'an-ı dinlemekten kendilerini
alamamıştı. Ezan sesi, Kur'an sesi bir gayr-i müslimi bile imana getiriyor.
Müziğin insan üzerindeki etkisi inkâr edilemez. İnsana müzik de eğlence de ihtiyaçtır.
Bugün bundan yararlanılarak toplumları başka kültürlerin etkisi altına alma oyunları
oynanıyor. Çünkü müzik en etkili elçidir. Bir şeyin yapıcısı, faydalısı ve meşru olanı
alınmalıdır. Eğer böyle yapılmazsa, insanlara meşru müzik, meşru eğlence
sunulmazsa, insanlar yanlış düşünürler, yanlış yaparlar ve yanlış yaşarlar.
Meşru olanı sunamadığımız için müzik ve eğlence, kötülüğün aracı haline gelmiştir.
Türkiye’de bakın ne kadar kötülük varsa, neyimiz bozulmuşsa hepsi de müzik ve
eğlence yolu ile olmuştur. Şuanda aynı yolla yozlaşma devam etmektedir. Öyleyse
müzik ve eğlence konusuna el atılmalıdır. El atılmazsa çözülme ve yabancı
kültürlerden etkilenme, en önemlisi de, tahribat devam edecektir.
Gençler aslında çaldıkları müziği anlamıyor, o müzikten zevk almıyor, yaptığı
eğlenceden zevk almıyor. Yaptığından o da bir şey anlamıyor. Yabancı müzik uğruna
meydanları dolduruyor. Saatler sonra ne anladığını o da bilmiyor. Onca tepinme
nafile...
Dans etmekle, halay çekmek arasında ne gibi fark varsa, yabancı müzik, yabancı
eğlencelerle; millî müzik, millî oyunlar arasında da o kadar fark vardır.
İnsanımız üzerinde sinsi, plânlı oyunlar oynanıyor. Çünkü sinsi oyunla, eğlence ile ve
tahrik eden, tahrip eden müzikle insanları yoldan çıkması, kontrolden çıkması daha
kolay olmaktadır.
Camide insan yoldan çıkmaz, kontrolden çıkmaz ama eğlence böyle değil. Eğlence,
kaypak bir zemindir. Onun için eğlenelim derken ayağımız kayıyor. Aslında oyun ve
eğlence bir tuzaktır. İnsan eğlenirken düşünemez. Eğlenirken insana telkin etmek,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 136
Mustafa ÖSELMİŞ
yön vermek kolaydır. Dansın yapıldığı salonlarda kalmaması bundandır. Oyun
eğlence derken nice insanlar kirlenmiştir, nicelerinin ayağı kaymıştır.
Gençlere kendi eğlence şekillerimizi, kendi müziğimizi sunmalıyız. Sunamazsak,
gençler bizim gençlerimiz olarak kalamayacaktır. Gencin dili bozulacak, giyimi ve
davranışları bozulacaktır.
Yerine göre tembelliğe sevk eden, ruhları ve bedenleri kirleten, çoğu zaman
çocuklarımızın elden çıkmasına, evden kaçmasına neden olan konular var.
Bunlardan birisi müzik...
- Bazı insanımız günahtan günaha sürükleniyor.
- Cinsellik ön plâna çıkıyor, şehvet kabarıyor, nefis şaha kalkıyor.
Gençliğimiz, batı müziği ile batılı değerler içinde müzik dinliyor ve öyle eğleniyor.
Radyosunu açıyor şıkıdım şıkıdım, televizyonunu açıyor, müstehcen görüntüler, abuk
sabuk şarkılar. Gazete ve dergiler, hayasızca soyunmuş kadınlarla dolu. Her şeyde
seks unsuru ön plâna çıkıyor. Bu çok kötü bir taklittir.
Bu değişim bir faciadır. Şiddeti oldukça fazla bir deprem geçiriyoruz. Efendim bu bir
arz taleptir diyemezsiniz. Bugün gençlere ne verirseniz onu alır. Gençler, tepki
gösterecek durumda değildir.
İnsanımızı, kültürümüzü korumada biraz kıskanç olmalıyız, yoksa tahribat devam
edecektir.
Yıllarca devlet eliyle millî musikimiz yasaklanmıştır. Yabancı müzik, iltifat görmüştür.
Osmanlı’da disiplini sağlayan mehter yasaklanmıştır. Türk müziği okullardan
kaldırılmış, yasaklanmıştır.
Mehmet Akif’in dediği gibi:
- “Eski, eski olduğu için atılmaz, fena olursa atılır
Yeni, yeni olduğu için alınmaz, iyi olursa alınır.”
Müzik, şehvet duygularını ön plâna çıkarmamalı, maneviyatı ve insanın insan
olduğunu unutturmamalıdır.
Genç, sporcuları ve şarkıcıları ilâh olarak görmektedir. Millî ve manevî değerlerimiz,
spor ve müzikle unutturulmamalıdır. Sporcu örnek olmalı, müzik güzel şeyler
hatırlatmalı. Şarkı türkü sözleri hepsi birer öğüt ve nasihat niteliğinde olmalıdır.
Genç, tahrik eden müzik dinlerse o yönde gelişir. Müzik kötü, sözleri kötü, sonuç tabi
ki kötü. Nefsi şahlanıyor. Artık ana baba dinlemiyor, kural tanımıyor. Utanma bilmiyor.
Evden kaçıyor, kaçırılıyor. Taciz ediliyor, tecavüze uğruyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 137
Mustafa ÖSELMİŞ
Küçük çocuklar, değişik kelimelere ilgi duyuyor. Jiletle kendini kesiyor, etini doğruyor.
İbrahim Tatlıses’i dinliyor. Sigaraya, alkole, uyuşturucuya sarılıyor. Öbür taraftan millî
musikimizi, dini musikimizi dinleyen kesim, mili manevî kayıplardan kurtuluyor, ruhen
teskin oluyor, huzura eriyor. Müslüman Türk kimliğini koruyor. Çünkü insan, hangi
hava çalarsa ona göre oynar. Hangi müzik dinlerse ona göre davranır...
Acı bir tespiti sizinle paylaşalım:
Türk Sanat Müziği Sanatçısı Yıldırım Gürses, Türkiye’nin Osmanlı’dan kalma kültürü
muhafaza edememesi durumunda, akıbetinin Sovyet Rusya ve Yugoslavya’dan farklı
olmayacağını söyledi. Batı Müziği’nin kilise kaynaklı olduğunu belirten Yıldırım
Gürses, “Bugün kilise çanlarından şarkılar yapılarak ülkemizde çalınıyor” dedi.
(11/06/1996. Gündüz)
Bugün yoz müzik dinlenecek gibi değildir. Dinleyenleri iyi şeyler öğretmiyor. Şiddet
öğretiyor. Kötü alışkanlıklara sürüklüyor. İyi duyguları körelterek alkole, uyuşturucuya
ve fuhşa sürüklüyor. Gençleri çürütüyor. Gencin ideallerini öldürüyor.
Gençleri bilinçli bir yozlaştırma yolu da Rap müziktir. Bu yolla gençlik millî kültürden
uzaklaştırılıyor, insanî ilişkilerden koparılıyor. Kalitesi düşük, bir de argolu olan müzik
gençlerin her şeyini değiştiriyor ve onları yozlaştırıyor. Rock müzikle de kilise ve kilise
evlerinde yeni nesil Hıristiyanlaştırılıyor.
A- MÜZİK VE İNSAN
Müzik: hisleri, düşünceleri, ses, hareket ve âletlerle ifade etme ve anlatma sanatıdır.
Başka bir ifadeyle müzik: insanın bedii zevkini okşayan ahenkli ses ve sözlerdir.
Aklı ve ruhi dengesi yerinde, normal her insan, güzel seslerden, yani musikiden zevk
duyar, ruhi bir haz duyar. Güzel seslerden ve güzel sözlerden hoşlanmayan, zevk
almayan insanın ruhi dengesi normal değildir.
İnsan hayatında müziğin; güzel ses, güzel sözlerin önemli bir yeri vardır. İnsan
müzikle doğar, müzikle büyür, müzikle ölür. Çocuk daha doğarken annenin iniltileri
arasında doğar, daha sonra annesinin terennüm ettiği güzel nağmeler ve ninnileri
dinler. Birkaç gün içinde sağ kulağında ezan, sol kulağında kamet seslerini duyar.
Büyüdükçe ezanlar, mevlitler, Kur'an nağmeleri, ilahiler, tekbirler, salavatlar derin
izler bırakır.
Özet olarak insan, müzikle doğar, müzikle büyür ve bu dünyadan ayrılırken de
yaslarla, ağıtlarla, salâlarla mezarı başında okunan aşır ve yasinlerle hayatını
noktalar.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 138
Mustafa ÖSELMİŞ
B- MÜZİKLE TEDAVİ
Müzik, insan fıtratında olan zevklerden biridir. Beden gıdasını boğazdan alırken, ruh
da gıdasını kulaktan alır. İnsanın ruhuna hitabeden, yani insanın haz duyduğu müzik,
insan üzerinde hep müsbet tesirler göstermiş, insanın hem fikizi hem de ruhi
bakımdan sakinleşmesine, huzur duymasına neden olmuştur.
Müzik müspet ise, özümüzden kültürümüzden doğdu ise, yani bizim hislerimizi
terennüm ediyorsa, o zaman bırakacağı tesirde müspet olacaktır. Bugüne kadar
insanı Hakk’a yaklaştıran müzik, ruhun gıdası olmuş, insanı rahatlatmış, insana huzur
vermiş, bugün hemen hemen herkeste az veya çok görülen stresten korumuştur.
Müziğin insan üzerindeki etkilerini bilen atalarımız, müzikten yararlanmış; yorgun,
ruhi dengesi bozuk, mikrobik olmayan hastalıklarda müzikle tedavi yoluna gitmiştir.
“Orta Asya’dan itibaren müzik, sakinleştirici olarak kullanılmıştır. Avrupa, akıl
hastalarını ruhuna şeytan girmiş diye zincire vururken, yakarken atalarımız akıl ve
ruh hastalıklarını müzikle tedavi yoluna gitmiştir. İlk akıl hastanelerini kuranlarda
Müslüman – Türklerdir. İlk müzikle tedavi yoluna giden de Yakub bin İshak El –
Kindi’dir.”
“Müzik bugün de ameliyatta, hastane koridorlarında hastaları sakinleştirmek için
kullanılıyor. Felç vakalarından kansere, kansızlıktan ruhsal bozukluklara kadar tıbbın
hemen her alanında müzikten faydalanılıyor. Elde edilen sonuç müspet. Eğitilebilir
zihinsel özürlü çocuklarda müzik terapi ile müspet sonuçlar alınmıştır. ”
“Bugünkü gençlerin çileden çıkmasının sebeplerinden birisi de sözleri gürültüsünün
içinde kaybolmuş avaz avaz bağıran müziktir.” (Yeni Asya. 12/07/1994)
Bu konuda şunu da kaydetmeden geçemeyeceğim. Kaynaklardan öğrendiğimize
göre Farabi, müzikle tedavi yoluna giden ilklerdendir. Açılan dârüşşifalarda, bedeni
arızaları bulunmayan hastalara müzikle hitabetmiş, böylece hasta olan ruhları tedavi
yoluna gitmiştir.
Ayrıca Selçuklu ve Osmanlıların kurdukları hastanelerde müzikle tedavi, hikaye ve
masal anlatılan, dua ve ibadetle tedavi bölümleri vardır.
C- İSLAM VE MÜZİK
İslam dininde düğün, sünnet ve bayram gibi sevinçli hallerde ve günlerde, erkek
erkeğe, kadın kadına oynamak, sevinç göstermek, çalgı aleti çalmak da bir sakınca
yoktur.
Peygamber Efendimiz tef çalınmasına müsaade etmiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 139
Mustafa ÖSELMİŞ
Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde:
“İçki içip davul ve çalgı aletlerini çalmak yüzünden ümmetimin bir kısmı
mahvolacaktır” buyurmuştur.
Demek oluyor ki, insanın şehvetini, nefsi arzu ve isteklerini tahrik etmeyen
eğlence ve müzik caizdir. İnsanın şehvet arzularını tahrik eden, çılgınlıklara,
meşru olmayan şeylere meylettiren müzik ve sözler de caiz değildir.
Bugün nereye giderseniz gidiniz, müzik sesi duymamak hemen hemen mümkün
değildir. Müzik aletleri de, müzik çeşitleri de çoğalmıştır. Bunların caiz olanla, caiz
olmayanı, müspet tesir bırakanla, olumsuz etki yapanı, bir birinden ayırmak
zorundayız. Müzik, bir bıçak gibidir; iyi yönde kullanırsanız iyi olur, faydalanmış
olursunuz. Müzik de böyledir. İsterseniz öyle bir müzik dinlersiniz ki, bedeniniz
rahatlar, ruhunuza da gıda olur. Başka bir müzik dinlerseniz, sinirleriniz harap olur,
çıldıracak hale gelirsiniz, strese düşer, şehvetiniz kabarır, taşkınlıklar yaparsınız.
Yani insanın dinlediği müziğin sağlığı, davranışları ve dünya görüşü üzerinde son
derece etkisi vardır. Müzik, muhtevasına ve icra edilişine göre insanın fiziki ve ruhi
yapısı üzerinde etkisini gösterir.
Haramlığı ve helâlliğine gelince: “Müzik müziktir. Haramı helâli olmaz” denemez.
Meselâ; şarap da sirke de üzüm suyudur. Biri faydalıdır, gıda olur, soframızı süsler,
biri de insanı aptallaştırır. Yapılmayacak delilikler yaptırır, insanın hayatını söndürür.
Bunun için biri haramdır, biri de helâldir.
İslam’ın ölçülerine göre şehvet uyandıran, şehvet duygularını coşturan, insanı gaflete
götüren, uzun süre meşgul eden, tembellik veren, uyuşurucu, alkol gibi alışkanlıklar
kazandıran, ümitsizliğe, karamsarlığa götüren, dans gibi kötü oyunlara yardımcı olan
müzik de, müzik aleti de haramdır.
İnsanı teskin eden, iyi duygular veren, insanî, millî ve yüksek duyguları harekete
geçiren müziğe kimsenin diyeceği bir şey yoktur. Bugüne kadar kopuza, Yunus’un
sazına, Mevlana’nın neyine, mehter müziğine, Süleyman Çelebi’nin mevlidine,
ilâhilere, kasidelere, ezgilere millî manevî duyguları canlandırdığı için karşı çıkan
olmamıştır. Çünkü bunlarla kim kötü duygulara kapılır ki, karşı çıkılsın?
Hicret esnasında kadınların “Talaal bedru..” diye başlayan nağmelerine Allah Rasulü
müdahale etmemiştir.
İslam dini müziğe karşı değildir. İslâmda müziğin ilk nüveleri Kur'an-ın ahenkli ve
güzel bir biçimde okunuşu ile ortaya konmuştur. Bilal-i Habeşi’nin okuduğu ezan
sesleri ile dini musiki başlamıştır.
Bugün güzel bir sesle okunan ezan, Kur'an, mevlid, tekbir, salavât, ilâhi... karşısında
haz duymamak, etkilenmemek, mümkün müdür? Bugün İslam’la şereflenen bazı
yabancıların içindeki buz kütlelerini eriten nedir? Okunan bir ezan, okunan Kur'an
değil midir?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 140
Mustafa ÖSELMİŞ
D- MÜZİK RUHUN GIDASI MIDIR?
Müzik öyle bir ilâçtır ki, kullanmasını bilenlerin işine yarar, bilmeyenler de zarar görür.
Bugüne kadar hep duymuşuz, hep söylemişizdir, “Müzik ruhun gıdasıdır” diye acaba
gerçekten müzik ruhun gıdası mıdır? Nefsin gıdası mıdır? Hangi müzik ruhun
gıdasıdır?
Bugün öyle müzikler vardır ki, insanların cinsi duygularını harekete geçirir, eğlenceye
çılgınlığa götürür. Kötü alışkanlıklar edinmesine neden olur. Böyle bir müzik ruhun
değil, nefsin gıdası olur. Ruhla nefis arasındaki farkı bilemeyenler, insanı gıdıklayan,
nefsini tahrik eden müziğe, ruhun gıdasıdır derler.
Şunu hemen belirtelim ki, insanda nefis ayrı, ruh ayrıdır. Bunların gıdaları da farklıdır.
Nefse hitabeden, nefsi tahrik eden müzik, ruhu öldürür. İnsanî, ahlâkî duyguları
köreltir.
Ruhun gıdası olan müzik, ruha hitabeden, Allah'ı hatırlatan, insanda yüce duyguların
oluşmasına vesile olan müziktir.
Önemli olan husus, ruhla nefsin istek ve ihtiyaçları farklıdır. Ruh Allah'ın istediği ve
beğendiği şeyleri ister, onlarla tatmin olur. Nefis ise, şehvete hitap eten, zevk ve keyif
veren geçici şeylerden hoşlanır. Bunun için bir insanın ruhu tatmin olursa, o insan
yücelir, huzura erer. Taşkınlıklardan, sapıklıklardan uzak, dengeli bir hayat sergiler,
bir insanın ruhu, alması gereken gıdayı almazsa, o insan hastalanır. Bir insan da
nefsini besler ve ona uyarsa, o insan da mutsuz olur. Günah yoluna kolayca sapar.
Çünkü her iyi duygu insanın ruhundan, her kötü duygu da nefsinden gelir.
E- GERÇEK MÜZİK
Gerçek müzik, insanı olumlu yönde etkileyen insanın içini dışını alt üst etmeyip,
yatıştıran, dinledikçe, delice hareketler yerine insanın sinirlerini yatıştıran, hayatın
hayvani yönünü değil, insanî yönünü hatırlatan müziktir. Millî gururu okşayan ve
coşturan müziktir. İnsanı kötülüklerden uzaklaştırıp, insan olduğunu hatırlatan
müziktir. Gerçek müzik, insanı Allah'a yaklaştırma müziktir.
Meselâ Mehter, bu diyarın nağmesidir. Mehter, bizim insanımızın bestesidir. Mehter,
Müslüman Türk milletinin güftesidir. Mehter, Müslüman türkün ahengidir. Mehter,
Osmanlı’nın kuvvetinin, asaletinin sesli bir görüntüsü olmuştur. Mehter müziği
savaşlarda Müslüman Türk askerlerini koca orduların karşısında coştururken,
düşman askerlerine de korku vermiştir. Düşmanların çaldıkları müzikler ve çan sesleri
ise ruhlarını tatmin etmemiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 141
Mustafa ÖSELMİŞ
Tekbirleriyle Avrupa’yı gümbür gümbür hoplatan mehteri dinleyen, meşhur müzisyen
Mozart, kendinden geçerek, ayakta dinlediği mehteri, elleri kızarıncaya kadar
alkışlamış: “İşte müzik budur, işte müzik buna derler” diyerek mehter için
düşüncelerini gizleyememiştir. (31/05/1993. Zaman)
Ayrıca mehter, Osmanlı askerlerine disiplin vermiş, cesaret vermiş, insanı yücelttiği
için düşmana korku hissettirmiştir.
Bir örnek de İstiklal Marşımızdır. Bununla ilgili bir olay nakletmek istiyorum:
Erzurum’da Nurullah Ataç, büyük bir salonda konferans vermektedir. Söz Akif’e gelir.
Onu küçültmek için İstiklâl Marşı’na dil uzatır.
Salonda bulanan teğmen, ayağa kalkar İstiklâl Marşımızı söylemeye başlar. Bütün
salon ayağa kalkar, hep bir ağızdan söylemeye başlarlar. Ataç’ın söyleyecek bir şeyi
kalmamıştır. Daha İstiklâl Marşı bitmeden çantasını toplar salonu terk eder... İşte
gerçek müzik.
Yıllardan beri dini musikinin küçük büyük herkesin üzerinde gösterdiği müspet tesiri
gören bir insan olarak diyorum ki, “İşte gerçek musiki!” Bizim müziğimiz...
F- ZARARLI EĞLENCE VE MÜZİK
Sevgili Peygamberimiz, çocukken cahiliye eğlencelerinden korunduğuna dair
rivayetler vardır. Bunlardan birini Hz. Ali (ra) nakleder:
Resulullah şöyle buyurur: “Cahiliye devri insanın arzu ettiği eğlenceleri hayatımda
iki kez arzu ettim. Her ikisinde de Allah beni onlara bulaşmaktan korudu. Bir gece
benimle koyun güden Kureyşli arkadaşıma: “Benim koyunlarıma da nezaret ediver de
bu gece Mekke’de şenlik seyredeyim” diye teklifte bulundum. O da kabul edince
şehre indim. Sesler gelmeye başlayınca bu neyin nesi
diye sordum. Düğün var
dediler. Bu eğlenceyi seyretmek ve çalınan müziği dinlemek istedim. O sırada bir
uyku bastı ki, ertesi gün sabah güneşin harareti ile uyandım.”
“Bir başka gece arkadaşına aynı teklifte bulundum. Yine kabul etti. Şehre indim gene
bir düğün ve eğlence vardı. Dinlemek, seyretmek istedim. Aynı şekilde uyuyakaldım.
Ertesi gün sabah uyanıp arkadaşımın yanına döndüm.”
Hz. Ali (ra) Peygamber Efendimizin sözlerini şöyle tamamladığını belirtir: “Bundan
sonra Allah bana peygamberlik verinceye kadar cahiliye devri insanlarının
işledikleri kötülüklerden hiç birine arzu duymadım.” (Kütup-i Sitte: 10/515, Prof.
Dr. İ. Canan)
Nefse hitabeden müziğin temelinde tahrik vardır, gayri meşru ilişkilere teşvik vardır.
Müzikle kendilerini unutma yolunu seçen gençler, kendilerini bekleyen tehlikelerden
habersiz oluyor. Çılgınca eğlenmenin ardından ne gibi kayıpların olduğunu bilmiyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 142
Mustafa ÖSELMİŞ
Dünya ve hayatı oyundan ve eğlenceden ibaret zannedenler, sonunda yorgun düşer,
aileye, topluma bağlayan değerlerini yiyip bitirirler.
Faruk Nafiz Çamlıbel’in ifadesiyle:
“Fırtınayı andıran orkestra sesleri,
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine”
Çocuklarımızın yoz müziğe meyletmesine göz yummayalım, alkışlamayalım...
Yahya Kemal’in ifadesiyle de:
“Çok insan anlayamaz bizim musikimizden,
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”
Müzik, ait olduğu toplumun ruhunu, zevkini terbiye eden yegane vasıtadır. Müzik, bir
milletin sevincini, neşesini, aynı zamanda da hüznünü ifade eder. Bunun için müzik,
milletin dilidir, ruhudur, kültürüdür. Yabancı müzikle ancak yabancılaşılır...
Millî musikimiz, insanı tepindiren, çığlık attırıp strese sokan bir müzik olmadığı gibi,
ayyaşın teselli bulup sığındığı, meyhanelerin mezesi bir müzik de değildir. Bugüne
kadar hep kültürümüzü, ideallerimizi yansıtmış, insanımız üzerinde müspet tesirler
icra etmiştir.
Ne yazık ki, son zamanlarda bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da geldiğimiz
nokta üzücüdür, düşündürücüdür. Müzik, geleneklerimize, kültürümüze, tarihimize
göre olmalıdır, millî hislerimizi terennüm etmelidir. Hal böyleyken dış tesirlerle ve
içteki zorlamalarla Türkiye’de sanat ve sanatçılık ucuzlatılmıştır. Sonuçta müziğimizin
en son geldiği nokta argo ve cinselliktir.
Bugün ekranlardaki sahnelerdeki bir çoklarına sanatçı denir mi?... Soyunmaktan
başka marifetleri yok. Ahlâkı yıkıyorlar.
“Muzır şarkılar, uzmanlara göre çocukların ahlâkını bozuyor” (01/09/1994. Türkiye)
Böyle diyordu gazete. Bu kendi musikisine cephe alan, toplumu süfli zevklerin peşine
takıp sürüklemeye çalışan bir zihniyetin yaptığı katliâmdır. Bugünkü gençliğin
özlemini sadece çılgın müzik ve cinsellik olarak göstermek doğru değildir.
Bugün seyredilen bazı müzik ve sözler gençleri, çıldırma noktasına getirmektedir.
Uyuşturup, sarhoş etmektedir. Gençlerin meydanlardaki, salonlardaki hareketlerini,
taşkınlıklarını, psikologlar ve sosyologlar “çılgınlık” olarak nitelendirmektedir. Çünkü;
su isteyen gençliğe benzin verilmektedir. Onun için alev alev yanmaktadır.
Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü Müdürü ve Çocuk Hastanesi
Başhekimi Doç. Dr. Murat Tuncer, muzır şarkıların çocuklarda olumsuz tesirler
yaptığını ve ahlâkî çöküntüye sebep olduğunu ifade ederek şunları söylemiştir:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 143
Mustafa ÖSELMİŞ
“Tekerlemeli şarkılar ile şiddet türü filmler, çocukların zekâ geriliği ile gece terörü
hastalığına yakalanmalarına sebep oluyor.”
Son zamanlarda yapılan şarkıların çoğunluğunun tekerlemelerden oluşması,
çocukları tembelliğe itiyor. Böylece çocuk kolaycılığa kaçarak, araştırma yapma
gereğini duymuyor. Dolayısıyla bu şarkılarla ilgilenen çocuklarda zekâ geriliği
meydana geliyor.
Argo kelimelerin yer aldığı şarkılar da, çocuklarda ahlâksızlığa yol açıyor. Çocuk
yetiştirmede bazı kurallar vardır. Bunları yerine getirmek gerekiyor. Aksi halde
çocuklarda bulunması gereken utanma duygusu kalkar. (30/11/1994. Yeni Asya)
Pop müzik şarkıcısı Neco da: “Erotik müzik kliplerinin gençleri yanlış yönlendirdiğini
belirterek bu çirkinliğe alet olanlara tepki gösteriyorum. “Bandıra bandıra ye beni” “Oy
şıkıdım şıkıdım” şarkı sözleri, güzel Türkçe’mizi de bozuyor. Bu tür sözler, özellikle
genç beyinleri yanlış yönlendiriyor. Tamamen argo olan bu sözler toplumun ahlâkî
değerlerini de sarsıyor” demiştir.
Türk toplumunda cinsellik hiçbir devirde bugünkü gibi ön plânda olmamıştır. Direk
insan nefsine hitap eden bugünkü müzik, dans figürleri ve müstehcen şarkılar,
cinselliği ön plâna çıkarmıştır. Neticede şehvet kokan sözlerin oluşturduğu müzik,
insandaki manevî duyguları köreltmiş, gönüllerde şehvet ateşini yakmış, gençleri
sokak ortasındaki köpekler gibi sevişecek duruma getirmiştir.
Sürekli nefse hitabeden müzik ve şarkıları dinleyenler, kötülüğe çabuk meylederler,
cinsel yönden doyumsuz ve saldırgan olurlar, her an şeytan kulaklarına fısıldar. Ahlâk
bozucu müzik ve şarkıları dinleyenlere bunlar bir cezadır.
Diğer bir husus da, geçmişe baktığımız zaman müziğe, eğlenceye düşkün olanlar,
sorumluluklarını ve üstlendikleri görevleri tam yerine getirememişlerdir.
Ayrıca diskoların dans salonlarının bitirip tükettiği gençler de bu milletin acı birer
kaybıdır. Bu gençler, inancımıza kültürümüze uymayan yabancı müzik kurbanıdır.
Bugüne kadar uyutmak istediklerini popla ve topla uyutmuşlardır. Ahlâk bozucu
eğlencelerle oyalamışlardır.
Nöropsikiyatrist Prof. Dr. Ayhan Songar, pop müziğinin bir çeşit uyuşturucu olduğunu
savundu. Gürültüsünün bağımlılık yaptığını ileri süren Prof. Dr. Songar, “Pop müzik
Avrupa ve ABD kanalıyla Türkiye’ye geliyor. Bu müziği sürekli dinleyenler
dozun arttırılması hissini duyarlar. Pop müziği ülkemize getirenler çocuklarına
en güzel müzikleri dinletirken, bağımlılık yapan bu müziği ise bize pazarlıyorlar”
dedi.
Balıkesir Aydınlar Ocağı tarafından düzenlenen “Uyuşturucu ve Ruh Sağlığı” konulu
konferansa konuşmacı olarak katılan Songar, kültürümüzün bir parçası olan Türk
müziğinin en güzel müzik olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Bizim müziğimiz ruh
sağlığı tedavisinde kullanılabiliyor. Maalesef bir kültür tahribatı yaşıyoruz.
Gençlerimiz uyuşturucu özelliği taşıyan pop müziğinin esiri oluyor.”
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 144
Mustafa ÖSELMİŞ
(01/06/1996. Zaman) Uşak Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve İstihbarat Şube Müdürü
Ali Çabuk, müzikle uyuşturucu bağımlılığı arasındaki bağa dikkat çekerek,
gençleri müzik konusunda doğru tercih yapmaya davet etti. Çabuk, günümüzün
popüler ve gençliğin büyük bir kısmı tarafından dinlenen Hasmetal, Kraş ve
Hatburğ gibi müzikleri icra eden kişilerin müziklerine bakıldığında genellikle
kin, ölüm ve nefret gibi konuları tema olarak işlediğine dikkat çekti. Bu konuları
içeren müziği icra eden sanatçıların genelde hepsinin uyuşturucu alarak
sahneye çıktığını ileri süren Çabuk, “Aşırı dozdan uyuşturucu alması sonucu
ölenlerin çoğunlukta olması bunun bir delilidir.” dedi.
Lise ve dengi okul öğrencilerine müzik ve uyuşturucu konulu bir konferans veren
Çabuk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ülkemizde de bu tür müziklerin önemli oranda dinlendiği görülmekte. Bu müzikleri
dinleyenler alkolle başlayan, uyuşturucuya kadar giden bir yola giriyorlar. Bu
kişiler vücutlarında jiletle kan akıtıyorlar. Gençler bu tür müziklere ve bunlara genelde
yer veren diskoteklere, kahvehanelere, birahanelere, meyhanelere ve kafeteryalara
gitmeden önce bir kere daha düşünsünler. Çünkü buralar özellikle uyuşturucuyu
teşvik edici ve başlatıcı özelliğe sahip yerlerdir. Zira gelişi güzel seçilen arkadaş
grupları için de yer alan bazı kötü niyetli kişiler kola ve meyve sularının içine
uyuşturucu hap katarak, gerek kız gerekse delikanlılara kötü yola sevk etmektedirler.”
G- POP MÜZİK – YOZ MÜZİK
Bugün medyanın zorlamasıyla ekranlara, sahnelere sık sık gelen pop müzik, yoz
müziktir. Kimliksiz, kültürel yozlaşmanın ürünü bir müziktir. Bir bakıma
yabancılaşmada gelinen noktayı gösterir.
Son zamanlarda gençlerin çileden çıkmasının en başta gelen sebeplerinden biri, millî
kimliğimizle bağdaşmayan müziktir.
Bu tür müzikler yüzünden Amerika ve Avrupa’nın çökme noktasına geldiği,
sosyologların ifadesidir. Çünkü insanlar müspet her şeyi alt üst eden müzik
vasıtasıyla alkol ve uyuşturucu ile tanışmışlardır.
“Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Dr. Hulusi Badur arabesk türü müzik dinleyen
kişilerin o andaki ruh halleri doğrultusunda beyinlerinde bir olumsuzluk reaksiyon
oluştuğunu ve bunların, kişileri alkol alma, sigara kullanma gibi kötü alışkanlıklara
ittiğini söylemiştir.”
Özellikle depresyon safhasına gelmiş, ruhsal çöküntülerin tedavisinde, müziğin
öneminin gittikçe arttığını, hastalara, ilaç ve gevşeme tedavisinin yanı sıra,
karamsarlık meydana getiren müzik dinlememe konusunda da tekliflerde
bulunduklarını vurgulayan dr. Badur, arabesk türü müzik, kişileri karamsarlığa,
umutsuzluğa ve kötü alışkanlıklara sürüklüyor, demiştir. (22/05/1994. Türkiye)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 145
Mustafa ÖSELMİŞ
Demek oluyor ki, gençlere özendirilen yoz müzik alkole, uyuşturucuya ve kötü
alışkanlıklara davetiye çıkarmaktır.
Mozart zekâyı artırmıyor:
ABD’deki bir araştırma, klasik müziğin dahi bestecisi Wolfgang Amadeus Mozart’ın
müziğini dinleyen çocukların zeka seviyelerinin arttığı yolundaki inanışın yanlış
olduğunu ortaya koydu. St. Louis kentinde bulunan McDonnel fonu araştırmacıların
Kenneth Steele ve John Bruer, binden fazla denek üzerinde yaptıkları çalışmada,
Mozart müziği dinlemenin zeka üzerinde olumlu ve olumsuz hiçbir etkisi olmadığını
belirlediklerini açıkladılar, 1993’te yapılan bir araştırmada, Mozart dinleyen çocukların
analitik düşünme yeteneklerinin ilerlediği öne sürülmüş sonra da Mozart CD’leri satışı
patlama yapmıştı. İki bilim adamı, “Zekanın dinlenen müzikle ilgisi yok. Çocuğunuzu
boşuna zorlamayın” dedi. (05/08/1999. Zaman)
Özel radyo ve televizyonların artmasından sonra, toplumumuzun ahlâkını, millî
hislerini, inancını tehdit eden müstehcen yayınlar da tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.
Faydalı, eğitici, verecek bir şeyi olmayan radyo ve televizyonlar, zararlı olduklarını
bile bile müstehcen sözler ve görüntüler sergilemektedir.
Halbuki yayın organlarının görevi, ahlâkı müzikten çıkararak çocukların ve gençlerin
ruhunu katletmek değildir.
15/11/1994 tarihli Yeni Asya gazetesinde Türk musikisi Emekli Öğretmeni Doç. Dr.
Ayhan Altınkuşlar şöyle demiştir:
“Müzik insanın varlığını yükseltmek için kullanılması gereken bir sanattır. Çirkin
kliplerle ve çirkin sözlerle bu güzel sanat bozulmamalıdır. Müziğin çirkinliklerden uzak
kalması gerekir. Ahlâkın müzikten çekilip çıkarılması ve rezil görüntüler eklenerek
ekranlarda gösterilmesi, böylece ahlâk tahribatına sebep olunması çok üzücü bir
durumdur.”
Ahlâksız sözlerle, ahlâksız görüntülerle sanat olmaz. Zira sanat, çirkinliklerle değil
güzelliklerle olur.
“Türk Sanat Müziğinin emektarlarından Bestekâr Necdet Tokatlıoğlu, Türk müziğinde
son yıllarda sanat adı altında âdeta bir yozlaşmanın yaşandığını ve sanatçının
halktan kopuk olduğunu belirterek; medya, sanatı çarpıtıyor. Ahlâksız sözlerle sanat
olmaz. Sanatta halka sevgi ve saygı esastır. Nefse hoş gelen her şeyin müzik
olamayacağını belirten Tokatlıoğlu, devamla: “Medya, içeriği çıplaklık ve sokak
küfürlerinden oluşan sözde müzikleri, sık sık gözler önüne sermekle, halkımıza en
büyük ahlaksızlığı yapmıştır. Ahlaksızlık, hiçbir zaman sanat olamaz... Toplumun
ahlâkı ve sanat anlayışı, geçmişten gelen örf, adet ve din kaynağıyla pekişmeli,
günümüze en güzel şekilde adapte edilmeli” demiştir. (16/12/1994. Zaman)
Adamın biri arkadaşına dinle bak tuvalette şiir yazdım, demiş. Okumuş. Arkadaşı:
“Kokusundan belli” demiş.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 146
Mustafa ÖSELMİŞ
Her önüne gelen bir şeyler söylüyor, bağırıyor, çağırıyor, saçını başını yoluyor,
tepiniyor, tepindiriyor. Bunun adına müzik deniyor.
Netice olarak; müzik kutusu radyolar, müstehcenlikten başka marifeti olmayan
televizyonların muzır şarkıları, müstehcen görüntüleri çocukların, gençlerin ve
insanımızın ahlâkını bozuyor.
Muhtevadan yoksun, ruhsuz, insanımızın seviyesini düşüren seviyesiz yayınlar
kontrol altına alınmayacak olursa, yozlaştırma devam edecektir. Ruhsuz, hedefsiz,
idealsiz nesil yetişecektir. Asi, isyankâr ruhlu kimseler olacaktır.
Kendi müziğimizi isteyelim, kendi ninnilerimiz, kendi müziğimizle yeni nesli
yetiştirelim. Yavrularımızın beklentilerine cevap veremeyen yabancı, yoz müzik lere
karşı alternatif olarak gönülleri fethedecek, ruhların gıdası olacak, öz müziğimizi
sunalım. Öz müziğimizi sunan radyolarımız var. Televizyonlarımız var, onları
dinleyelim, dinletelim. Sonra neden böyle oldu demeyelim.
Müzik insanı teskin de eder, çıldırtır da. Bu türüne göre değişir. Bir ilâhi dinleyin
kendinizi nasıl hissedersiniz? Bir de pop dinleyin... Bir de ahlâksız sözler içeren şarkı
dinleyin... Hepsi aynıdır, hepsi de dinlendiriyor, diyebilir misiniz?
Öyleyse müzik seçilecek, müzik kanalı seçilecek...
H- MEZHEPLERE GÖRE İSLAM’DA MÜZİK
Bu konudaki görüşler şöyledir:
- İnsanı Hakka yaklaştıran güzel nağmeler ruha neşe verir, kalbe ferahlık meydana
getirir, ruh tedavisinde neşe kaynağıdır. İnsanı geç ihtiyarlatır, bazı hastalıkları
giderir, vücuda dinçlik verir. Nitekim Peygamberimiz (SAV): “Her kimin üzüntü ve
kederi çok olursa, hastalığı da çok olur” buyurmuştur. (Tıbb-ı Nebevi Ans.2/666)
- İnsanı eğlendiren gönülleri ferahlatan ve kulaklara hoş gelen eğlencelerden birincisi
müziktir. Haddi aşmadığı ve günaha sürüklemediği takdirde İslâm hoş görür. Ayrıca
coşturucu olmayan müziğin de eşlik etmesinde mahsur görmez.
Bir düğünden sonra Peygamber Hz. Ali’ye: “Beraberinde eğlence nevinden ne vardı?
diye sormuştur.
Hz. Aişe (r.a) bir yakını evlenmişti. Peygamber (SAV) Hz. Aişe’ye:”
- Kızı gönderdiniz mi?
- Evet.
- Beraberinde şarkıcı gönderdiniz mi?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 147
Mustafa ÖSELMİŞ
- Hayır.
- “Size geldik size geldik. Bize merhaba” deyin, biz de size merhaba diyelim, diyecek
birini gönderseydiniz, demiştir.
Hz. Aişe(r.a): Bir kurban bayramıydı. Babam Hz. Ebubekir def çalıp söyleyen kadını
azarlayıp susturdu. Hz. Peygamber: “Ey Ebubekir! Bırak çalsınlar, bayramdır” dedi
der. (Yusuf El Kardavi. İslamda Helâl ve Haram: 511 – 512)
- “Hanefilerle bazı Hanbeli alimlerine göre neşe verici çalgı aleti olmaksızın, şarkı
söylemek de dinlemek de haramdır. Peygamber: “Şarkı kalpte münafıklığı yerleştirir”
demiştir.
Şafilerde, çalgı aleti olmadan şarkı mekruhtur.
Dört mezhebe göre, ud, tanbur, saz, davul, zurna, kaval çalmak haramdır.
Peygamber: “Ümmetimden şarabı, domuzu, ipeği ve çalgıları helâl kabul eden
kimseler çıkacak” buyurmuştur.
Bir başka hadiste de: “Ümmetimden bazı kimseler, şarabı başka isimler vererek
içeceklerdir. Onların tepelerinde çalgılar çalınacak, şarkıcı kadınlar şarkı
söyleyecektir. Allah onları yerin dibine geçirecek, onlardan domuzlar ve maymunlar
kılacaktır” buyurulur.
Ayrıca çalgı aletlerinin haram kılındığına dair şu ayet delildir: Lokman 6: “İnsanların
kimisi de Allah'ın yolundan saptırmak için boş sözü satın alır.” İbni Abbas; “Bunlar
oyalayıcı ve eğlendirici şeylerdir” demiştir.
Zevk veren, Allah'ı anmaktan alıkoyan, ibadetten alıkoyan, malın telef olmasına
sebep olan müzik haramdır.
Kırılma dökülme, eğilme bükülme gibi ölçülü bir takım hareketleri kapsayan raks,
dans haramdır. Helâl sayan fasıktır.
Düğünlerde kötülüklere arzu uyandıran şarkılar haramdır.
Günümüzde şarkı dinlemekten uzak durmak evladır. Sözleri kötü olanlardan uzak
durmak gerekir.
Psikolojik ve asabi bazı hastalıkları tedavi için müzik dinlemekte mahsur yoktur.
(İslam Fıkhı Ansiklopedisi. Prof. Dr. Vehbe zuhayli. 4/376 – 378)
- Prof. Dr. Mahmut Esat Coşan İslam’da müziğin hükmünü şöyle açıklıyor:
- “Müzik, bazen nifak tohumlarını yerleştirir. Tatlı bir şeydir. Kıvrak bir şeydir. Ruhun
gıdası derler, neyin gıdası bilmem, bakarsın iş çığırından çıkar.
Kişi hafız olur, sesi güzelse, mevlitten mevlide gezer, kesesini dolduran insan haline
gelir. Bu bir düşmedir, büyük bir düşmedir. cızzzt diye insanın ayağını kaydırıverir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 148
Mustafa ÖSELMİŞ
Musikînin uygulama yerlerinden bazılarına müsaade vardır. Mesela, Kur’an-ı Kerimin
ciddi bir edâ ile makamlı, ahenkli okunması emredilmiştir. “Okuyuşunuzu
güzelleştiriniz” diye hadis vardır.
İlâhilerin beste ile okunmasında müsaade vardır. Çünkü onlar, insana İslâmi
hakikatleri öğretir. Peygamber sevgisini öğretir. Başka güzel şeyleri sevdirir.
Makamla ilâhi okunur mu?
- Peygamberimiz, Medine’ye gelirken insanlar onu, “Talealbedru aleyne...” diyerek
damların üstünde defler çalarak karşıladılar.
Bayramlarda peygamberimizin evine gelenler neşe alameti olarak, bizim ilâhî
diyebileceğimiz şekilde bir şeyler okudukları rivayet edilir. Bir defasında Hz. Ömer
(r.a) men etmek istemişti de peygamberimiz ona şöyle demişti:
- Sevinçli zamandır, söylenilen şeyler, güzel şeyler olduktan sonra uygun olur,
mahzuru olmaz, der.
Evliyaullahtan nicelerinin şiirleri vardır, divanları vardır, ilâhileri vardır. Bunların aşkın,
şevkin artması için, dini duyguların kuvvetlenmesi için okunmasında sakınca yoktur.
İçindeki şeyler güzel olan şiir güzeldir. İçindeki şeyler kötü olan şiir kötüdür.
Peygamberimizin özel şairi vardır. Düşmanın kötüleyici şiirlerine karşılık şiirle cevap
verirlerdi. Hatta birine hırkasını vermiştir.
Süleyman Çelebi Peygamberi metheden Vesile tün –Necat adlı kitabını yazmış, 5
asırdan beri mevlit olarak okunmaktadır. Bunun gibi iyi konular içeren şiirlerin
okunmasında sakınca yoktur.
İsmail Hakkı Hazretlerinin, Üftade Hazretlerinin ilâhileri vardır.
Aziz Mahmud Hüdâyi, Yunus, Mevlâna, Eşrefoğlu Ruminin şiirleri ve ilahileri var.
İslâm’da bir şeye müsaade varsa, o müsaadeyi tıkamak doğru değildir. Peygamberin
müsaade ettiğine karşı çıkmamak lâzım. (Güncel Meseleler. 1/293 – 294)
- “Şarkı ile şiir arasında fark yoktur. Eğer bunlar şehveti tahrik edip meşru olmayan
şeylere sevk eder veya bir zalimi ya da bir kadını överse haramdır.
“Çalgı aletleri ile şarkı asla caiz değildir.” (Halil Günenç. Günümüzün Meselelerine
Fetvalar. 2/199)
- Ebu Hureyra (r.a): “Hz. Peygamber, bir güvercinin peşine düşüp onunla eğlenen bir
adam görmüştü: “Bir şeytan bir şeytanı takip ediyor” buyurdular. Boş, faydasız
bulduğu için o adamın işini peygamber beğenmemiştir. (Kütübbi Site. 14/5331)
- “Vakti işgal etme vasıtalarından belki en mühimi musikidir. Peygamberimiz bir gün
çalınan bir musikiyi duymamak için kulağını tıkamıştır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 149
Mustafa ÖSELMİŞ
Hz. Ömer (r.a) çarşıda şarkı söyleyen kız çocuğu için: “Şayet şeytan yerine birisini
bıraksaydı bunu bırakırdı” demiştir.
Peygamber (SAV) “Şarkı türkü kalpte nifakı yeşertir, suyun ekini yeşerttiği gibi. Zikir
imanı yeşertir, tıpkı suyun ekini yeşerttiği gibi.” (Ramuz: 174/5)
Peygamber: “Mef’un iki ses vardır; nimete mahzar olunca çalgı, musibete maruz
kalınca inleme.” (Kütüb –i Sitte. 10/512) der.
- “Hz. Peygamber:
“Oyun için yaratılmadık
Çok gülme, gülmenin çoğu kalbi öldürür”
“Benim bildiğimi siz bilseydiniz muhakkak az güler, çok ağlardınız.” (Kütüb –i Sitte.
10/512)
- Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Nikahı ilan ediniz. Onu mescitlerde kıyın ve onun üzerine def çalın.” (Tirmizi
Nikah:6)
Kitap, sünnette nefsi azdıran, beraberinde haramı getiren şarkı ve çalgı aletleri ile
ilgili kınayıcı ifadeler yer alır.
Necim: 61’de: “… şarkıcılık ve gaflet içinde oyalanıyorsunuz” ifadesi vardır.
Hz. Ali’nin naklettiği bir hadiste işlenince başa belânın çökeceği bildirilen on hasletten
biri “Şarkıcı kadınların ve çalgı aletlerinin türemesidir.” (Tirmizi Fiden: 31)
Hz. Peygamber şarkıcı kadının alacağı parayı yasakladı ve bunun için şu ayetin
indiğini bildirdi. (Lokman: 6)
- Mezheplere göre durum:
Hanefilere göre; fuhşu ve günahı beraberinde getiren teganni caiz değildir. Müziği de
caiz görmezler. Ancak yalnızlığı gidermek için mırıldanmanın sakıncalı olmadığını
söylerler.
Şarkıcılık, çalgı çalmak ve oynamaktan kazanılan ücreti helâl değildir, derler.
Malikiler, ancak düğün ve bayramlarda eğlenmeyi hoş görürler.
Şafilere göre dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolu olan gençler için bu duyguları
tahrik eden müzik haramdır.
Vakti müzikle uğraşıp, öyle geçirmek mekruhtur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 150
Mustafa ÖSELMİŞ
Müzik, dinleyenin cinsel duygularını tahrik ediyor.
- Fuhuş ve içkiye teşvikte bulunuyorsa mü’minlerin bu gibi şarkı türkü ve müzik
aletleriyle icra edilen ses gösterilerinden uzak kalması gerekir.
Kadının şarkısı, kadınlarca dinlenmelidir. Şarkıcının kendisini bizzat veya
televizyonda görüntü ile birlikte dinlemenin mânevî riski daha büyüktür. Bu yüzden
mü’min, ilânı kaseti, Kur’an ve dini musiki dinlemekle yetinmeyi şiar edinmelidir.
Düğünlerde kadınların kendi aralarında eğlenmelerinde sakınca yoktur.
Düğünlerde ikram ve eğlencelerin İslam’a uygun olarak yapılması esastır. Haramların
işlendiği düğün davetine icabet etmemek gerekir. Orada günah işlendiğini görürse,
terk etmesi gerekir. Peygamber: “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin,
buna gücü yetmezse dili ile değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin.
Fakat bu, imanın en zayıf durumunu ifade eder.” (Müslim İman.78) der.
İslâm, müzik ve eğlenceyi kesin olarak yasaklamamıştır. Fakat bunların meşruluk
sınırlarını belirlemiştir. Bu da terennüm edilen sözcüklerin, fuhşa özendirici veya
insan vakar ve haysiyetini kırıcı, İslâm’ı ve mü’minleri küçük düşürücü ifadeleri
kapsamamasıdır. Eğlence, her iki cinsin arasında olmamalıdır.
Rad: 28’de “İyi bilin ki gönüller ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” buyrulmuştur.
(Prof. Dr. Hamdi Döndüren. Delilleriyle Aile İlmihali 188…196)
- Peygamber (as) şöyle buyurur:
“Şarkıcı kadınların parası haramdır. Onu dinlemek haramdır. Onun yüzüne bakmak
haramdır parası da köpek parası gibidir.” (Ramuz: 269/6)
Ebu Ali Radbâri Hazretleri şöyle der:
Bir kimse çalgı dinler. Bunu dinlemek bana helâldir. Çünkü her ne kadar çalgı
dinlemek dinimize haram ise de benim kalbim temiz derse yanlış söylemiş olur.
Çünkü haram olan şeylerin helâl olacağı bir makam yoktur. Allah’ın haram ettiği
şeyler her zaman herkese, her makamda haramdır.
- İkram ve eğlenceler İslâm’a uygun değilse o düğüne ve düğün davetine gidilmez.
Böyle bir evlilik için din adamları da nikah kıymakta, dua etmekte ve mevlit okumakta
dikkatli olmalıdır.
Fıkıhçıların görüşü; içinde günah işlenen toplantılara gidilmez, günah işlenen
düğünün davetine de icabet edilmez. Gidilirse günaha iştirak edilmiş olur.
Müzik bedene hitap eder. Her müzik türü kendi hayat tarzını beraberinde getirir. Yani
bir insan hangi müzik türünü dinliyorsa, ona uygun davranır, ona uygun yaşar. Bugün
yabancı müzik, pop, rock dinleyenlerin dilleri, davranışları ve dünya görüşleri ona
göre değişir. İlahi dinleyenlerin de o ilâhinin sözlerine göre hareket eder ve mest olur.
Hoplayıp zıplamaz, delice davranıp alkol, uyuşturucu almaz. Aklına kötü şeyler
gelmez. Nefsi duyguları değil, ilâhi aşkı hatırlar.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 151
Mustafa ÖSELMİŞ
İslâm’ın hoş görmediği müzik, karşı cinsi ilâhlaştıran sözlerle şirke malzeme
olmaktadır. Söyleyeni de dinleyeni de günaha sokmaktadır. İnsanı günaha ve
harama meylettiren müziği İslâm hoş görmez.
- “Kalbinde kötülük olan kimsenin müzik dinlemekle cezası artar. Oyun eğlence için
müzik dinlemek gaflet ehlinin işidir…”
Düğünleri, dansözlü, şarkılı, türkülü yapacaksın diye bir mecburiyet yok.
İslam’da eğlence yasak değil ama eğlence meşru olacak. Tahrik eden fuhuş kokan,
ahlâk bozan, günahı haramı öven, meşrulaştıran şarkı, türkü yasak. Çünkü; şerle
başlayan her şey şerle devam eder…
Müzik, insana mâneviyatı unutturmamalıdır. Müzik insanı Allah’a götürmelidir. İnsan
güzel sesten, nağmeden hoşlanır. Ama güzelin altında çirkinlik yatmamalıdır! İnsanın
zaaf tarafına hitap edip, onu yanlış yere yönlendirmemelidir.
İslâm’a göre düğünlerde bayramlarda sevinç izhar ederek meşru bir şekilde
eğlenmesinde haramlık yoktur. İlahiler çalgı aleti ile değil sâde okunmalıdır.
Musiki ile çalgı aleti ile Kur’an okunmaz. Teganni ezanda, ilâhi de, Kur’an okuma da
caizdir. Peygamberin emrine göre Kur’an güzel okunacaktır. İnsanı coşturacaktır.
Fakat Kur’an-ın daha çok manasını anlama ve yaşama, onun atmosferine girmek
daha güzeldir. Kur’an-ı okuyup; dinleyip hançerden aşağı geçmezse, bize Kur’an şifa
olmaz, huzur vermez, tat vermez.
Hadis-i şerifte düğünde def çalmanın caiz olduğu bildiriliyor. Buna göre, ibâdet
ederken, zikrederken def veya başka çalgı çalmak da câiz olmaz mı?
Bu suâl, (Kahvaltıda çay içilir. Buna göre oruçlu iken de çay içmek câiz olmaz mı)
demeye benziyor. Düğünde câiz olan her şey, ibâdet yaparken de câiz olmaz.
Düğünde oynamak caiz diye namaz kılarken de oynamak câiz denmez. İbâdete çalgı
karıştırılmaz. Def ile, ney ile müzik ile namaz kılmak, zikir çekmek câiz olmaz.
Dinimizin hükmü şöyle:
Keyf için, eğlence için her çalgıyı çalmak ve dinlemek haramdır. Yalnız savaşta,
bando, mızıka çalmak ve bunlara sulhta da hazırlanmak ve düğünlerde davul, def
çalmak câizdir.
Zikir ve dua ederken dönmek, el çırpmak, def, dümbelek, ney, saz çalmak günahtır.
Aczimendilerin defle camide zikri doğru değildir. Def kadın kadına düğün de
bayramda müsaade edilmiştir. Bu müsaade camiye, ibadete, zikre girmemelidir.
Bir yerden geçerken müziği duymanın sanatçıyı görmenin de bir sakıncası yoktur.
Göz zinasında ani görüşe günah yoktur. Bakmaya, niyeti bozmaya günah vardır.
İslâmî çevrede de müzik olmalıdır. Olmazsa gençler yoz müziğe kayacaktır. Yıkıcı
müziğe karşı alternatif müzik olursa, gençlerin muhafazası kolay olur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 152
Mustafa ÖSELMİŞ
Bizim musikimiz dini milli musikimizdir. Çünkü onda biz varız. Allahsız, ahlaksız,
müzik olmaz. Sanatçılarımız daha çok dini motif işlemelidir. Söz sanatını geliştirmeli.
Bizlerde önem vermeliyiz.
Sonuç olarak; müziğin caiz olmadığını söyleyenler, lokman suresinin 6. ayetini delil
gösterirler: “İnsanlardan öylesi vardır ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah
yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alırlar. İşte
onlara rüsva edici bir azab vardır.”
Bir de: Allah Rasulünün: “Eğlence için yaratılmadınız” hadisini delil gösterirler.
Bazı hallerde, şartlı olarak müziği caiz görenler, zümer suresinin 18. ayetini delil
gösterirler. “Ey Muhammed! Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele.”
Sözün en güzeli nedir? Güzel bir makam ve güzel bir sesle okumaktır.
Müzik caiz olsaydı, Kur’an-da belirtilir, açıkça belirtilmemesi mubah olduğuna delildir
derler.
Kısaca meşru olan ve olmayan müzik şöyledir:
- Uyuşturucuya kötü alışkanlıklara götüren,
- Ruhu maneviyatı öldüren,
- İnsani görevlerden alıkoyan, Allah’a kulluktan alıkoyan,
- Zamanı boşa harcatan,
- Nefsi tahrik eden, kötü duygu ve düşünceler akla getiren,
- Kötü söz ve kelimeler içeren,
- Aşk, meşk, şarap gibi şeyleri meşru gösteren, öven,
- İnsanın inancına zarar veren, meselâ; kahpe felek, sen nerdesin Allah’ım,
muhannete muhtaç etme yerine Muhammed’e muhtaç etme gibi,
- İbadete, Kur’an-a ve dini şeylere katılan müzik meşru değildir.
Meşru olan ise:
- İnsanın ruhuna hitap eden, insanı dinlendiren rahatlatan tedavi amaçlı müzik,
- İnsanın üzerinde iyi ve olumlu etki meydana getiren,
- İslam’i bilgiler ve duygular veren,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 153
Mustafa ÖSELMİŞ
- Kur’an tilaveti, ezan, hac nağmeleri, telbiye, tekbir, salavat nat, ilahi, mevlitte müzik,
- Mehter, İstiklal Marşında müzik,
- Kötü söz ve kelimeler içermeyen, tahrik ve kötüye sevk etmeyen,
- Düğünde, nişanda ve nikâhta meşru olma kaydı ile çalınan müzik,
- İnsanı aslî görevlerinden uzaklaştırmayan ve Allah’a yaklaştıran- Tedavide
kullanılan müzik,
- İnsanı ümitsizliğe karamsarlığa, alkole, uyuşturucuya, sigaraya, fuhşa, isyana
götürmeyen müzik,
- Sözleri öğüt olan müzik “Sen Allah’ı seversen Allah seni sevmez mi” gibi.
- Beşikteki ninni de, minaredeki ezan da, hayatın sonundaki salâ da olduğu gibi insan
fıtratına uygun olan müzik meşrudur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 154
Mustafa ÖSELMİŞ
V. BÖLÜM
AZAR AZAR ÖLÜMÜN ADI SİGARA
ÖNSÖZ
İnsan hayatının bir anlam taşıyabilmesi için ilk şart sağlıktır. Sağlık olmadan
hiçbir şeyin anlamı olamaz. İnsani görevler yerine getirilemez. Düzenli bir hayat,
sağlık kurallarına uymak ve sağlığı korumakla olur. Böylece beden sağlığı korununca,
bedenle sıkı bir ilişkisi olan ruh sağlığı da korunmuş olur ki, dengeli bir hayattan
ancak o zaman söz edilebilir.
İnsanın hayatında yaptığı davranışlar iyi ve kötü alışkanlıkların tekrarıdır.
Hiçbir insan kötü olarak doğmaz. Sonradan kazandığı iradeye bağlı davranışların iyi
ve kötü oluşu ile insan iyi ve kötü olur. İradesiz ve dengesiz hayat, iyi alışkanlıkların
kazanılmasını güçleştirir. O zaman insan kötülüklerde tatmin yolu arar ki, bu da
büyük problemler doğurur.
Denilebilir ki, sigara insan sağlığını tehdit eden kötü alışkanlıkların en başında
gelmektedir. Çünkü diğer alışkanlıklara nazaran sigarayı kullananların sayısı daha
çok olduğundan tesir sahası da geniştir. Devamlı kullanılan bir madde oluşu ile de
zararı diğer alışkanlıklara oranla daha büyüktür.
Sigara alışkanlığı, aslında insan için bir ihtiyaç olmadığı halde kompleks ve
problemlerin içinde kötü özentilerle başlar. Ve genç yaşta kazanılan bir alışkanlıktır.
Gençler arasında sigara içmek, büyüklere yakıştırılan bir davranış olarak kabul
edilir. Benliği henüz tam gelişmemiş çocuk denecek yaştaki gençler kendilerine
duyduğu güvensizlik içinde yapmacık pozlarla büyükler gibi içmek, birini söndürüp
diğerini yakmak, filmlerdeki gibi izmariti fırlatmakla büyüklük sevdasına kapılırlar.
Dikkati çekmek ve enteresan görünmekle büyüdüklerini ispata çalışırlar.
Erkekler sigara içmeyi erkek olmanın bir şartı olarak görürken, kızlar da hak
aldıklarına ve erkeklerle eşit olduklarına inanarak içerler. Sağlıklarına verdikleri zararı
hiç düşünmezler. Her şeye rağmen kendilerini alışmaya zorlarlar. İstemediği halde
arkadaşlarının zoru veya başkalarına poz yapma arzusu ile eline aldığı sigaranın kısa
zamanda esiri olurlar. Çünkü sigara kısa zamanda alışkanlık yapan bir maddedir. Bir
doktorun dediği gibi: “Aslında sigaraya başlamak bırakmak kadar zordur.” Bu güçlüğe
rağmen gençler kendilerini zorlamakla sigara tiryakisi olur giderler.
Artık bırakmak zordur. Hele genç yaşta kazanılan bir alışkanlık olunca
sigaralar, paketler birbirini takip eder. Yaşlandıkça gençlikteki çekilen “Oh”lar “Ah”lara
dönüşür. “ Bu son paket olsun” diyenleri, yemin edenleri çok görmüş ve
duymuşuzdur. İşte bunlar sigaranın zararlarının fark edilmesidir. Bunun yanında bir
de sigaranın zararlarına inanmayanları dinleriz. “ Şu kadar senedir içiyorum, zararını
görmedim” diyenler çıkar. Aslında zararlı olmadığına kendileri de inanmazlar. Fakat
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 155
Mustafa ÖSELMİŞ
ne derlerse desinler, nefislerini yenememenin ötesinde kuru bir teselliden öteye
gidemezler.
Sigaranın zararsız olduğunu iddia edenlere inanmamak lazımdır. Sigaranın zararı
gençlikte fark edilmeyebilir. Sigaranın zararı uzun vadelidir.
A- TÜTÜNÜN TARİHÇESİ
Tütün dünyanın en hızlı yayılan salgınıdır. Tütünün ilk vatanı Amerika’dır.
Amerika’ya gelen göçmenler, kaşifler tütünü buradan başka ülkelere götürmüşlerdir.
16. yy da dünyaya yayılmıştır. Türkiye’de tütün 1601’de ekilmeye başlanmıştır.
4. Murat, tütünün içilmesine yasak koymuş, nice insanları da cezalandırmıştır.
Daha sonra gelişmiş ülkeler mücadele ederken, az gelişmiş ülkeler Pazar
haline gelmiştir.
4. Murat bir yandan sigara içimini suç sayıp ceza koyarken diğer yandan
camilerde vaazlar verdirip, tütün aleyhindeki fetvaları camilere astırmıştır. Padişah iki
sebepten yasaklamıştır. Başta kötü kokusu, diğeri de sebep olduğu yangınlardır.
Katip Çelebi 4. Murat’ın tütünle mücadelesini şöyle anlatıyor:
“Sultan Muradı Rabi asrının sonlarında kötülüklerin kapılarını kapamak için
kahvehaneleri kapattığı gibi yangınlar çıktığı için tütüne de yasak getirmişti. Halk,
yasağı dinlemediğinden Hünkar buyruğuna aykırı gitmek suçundan içenleri
cezalandırmak gerekti. Giderek kişi yasak nesnenin üzerine daha çok düşer
dediklerince, içmeye hırs ve rağbet artıp bu suçtan nice adem yokluk ülkesine
gönderildi…” (Bilim ve Teknik Dergisi c.15)
B- SİGARAYA NASIL BAŞLANIYOR?
Aslında bu alışkanlık zor kazanılabilecek bir alışkanlık. Güzel değil, tatlı değil.
Çokları alışabilmek için neler çeker neler. Bulantılara, öksürüklere rağmen alışmaya
çalışır.
Başlangıçta yasak ilgiye götürüyor.
Toplumda “Kadın çocuksuz, erkek çubuksuz olmaz” gibi yanlış sözler, gençler
üzerinde etkili oluyor. Bazı analar “Oğlum sigarayı telleyip püflemeyince, nara atıp
sövmeyince, erkek demem” diyerek gençleri tahrik ediyor. Bunlar olumsuz etkiler
yapıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 156
Mustafa ÖSELMİŞ
Kendisine sigara ikram edilen reddetmeyi bir eksiklik sayıyor. İçmeyen de
evinde, cebinde sigara taşımaya başlıyor. Hele kızlı erkekli guruplarda içmemek
eksiklik sayılıyor. Yakarken, tutarken ve izmariti atarken ki pozlar diğer gençleri
özendiriyor.
Aile ilgisiz, büyükler kötü örnek oluyor.
Önce şu hususu açıkça belirteyim ki; hiçbir insan sigara alışkanlığına
ihtiyaçtan dolayı başlamaz. Bunun için de sigara, içende üstünlük, içmeyende
noksanlık değildir.
Bu alışkanlığın başlamasının nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
- Sigara daha çok küçük yaşlarda içilmeye başlandığı için ana babaların
ilgisizliğini ve arkadaş etkisini ilk başta zikretmek gerekir. Hatta kırsal kesimde bazı
ana babaların çocuğunun sigara içmesiyle gurur duyduğunu da söylemek gerekir.
- Önemli bir husus da günlük hayatımızda sigara, bazılarınca neşe kaynağı,
bazılarınca da dert ortağı kabul ediliyor. Yani sevinen içiyor, üzülen içiyor. Hele biraz
iradesi zayıf, problemli kişiler sigaraya tutsak olmaktan kendilerini kurtaramıyor.
- İnsan yanlışı ve hatayı bilmediği için yapar derler. Gençlerde sigara ile
büyüme, varlığını ispatlama kanısının yaygın oluşu, sigara alışkanlığının
başlamasında büyük etken olmaktadır. Genç, bir sigara yakıp gösteriş yapmayı, caka
satmayı ve dumanını savurmayı marifet biliyor. Sigaranın kendini büyüttüğünü
sanıyor. Bunu da daha çok sigaranın sağlayacağı iltifata muhtaç gençler yapıyor.
- Diğer önemli hususlardan biri de ikramcı toplum oluşumuz. Birbiriyle
karşılaşan, bir araya gelen insanımız, selamla beraber “ buyur, yak!” diyor. Hemen
ikinci sigarayı da karşı taraf ikram ediyor. Zorlanıyor. İçmiyorum, içmeyeceğim
demek, içmemek sanki bir eksiklik olarak görülüyor.
- Büyüklerin kötü örnek olmalarını, gençleri özendirmelerini de unutmamalıyız.
- Süslü, çekici ambalajlar, aldatıcı reklamlar da insanımızı yanıltıyor. Halbuki
insanımıza sağlıklı bilgi verilse, kimse bu illetin pençesine düşmeyecektir.
- Sigara alışkanlığı daha çok sigara içen ana babalardan doğan, yıllarca onların
sigara dumanlarını teneffüs etmiş çocuklar arasında yaygındır. Ve sigaraya böyle
çocuklar daha çabuk başlamakta, daha çabuk alışmaktadır.
İşte böyle başlanılan sigara kendisiyle kalmamakta, kısa zamanda içki ve
uyuşturucu gibi alışkanlıkları da davet etmektedir.
Ayrıca dağılmış aile çocukları, gençlerdeki bunalım ve cehalet büyük etkendir.
Çocuğun bir defa sigarayı denemesi, başlaması için yeterlidir. Bunun için
sokaklarda bedava sigara dağıtılmasının ardında sinsi planlar vardır. Yapılan planlar
boşuna değildir. Reklamlarla sigara içmeyi cazip hale getirenlerin sonları şöyle
olmuştur:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 157
Mustafa ÖSELMİŞ
Marlboro reklamlarında gördüğümüz Wayne Mc Laren 1992 yılında 51
yaşında akciğer kanserinden öldü.
1950’li yıllarda ilk olarak 17 yaşında Lucky Strike sigaralarının reklamlarında
daha sonra da Chester Field sigaralarının reklamında baş artist olan Janet Sackman
akciğer kanseri olmuştu. Akciğerinin bir kısmıyla sesini büyük ölçüde kaybetmişti.
1981-1987 yılları arasında Winston sigaralarının reklamında başrolü oynayan
David Goerlitz 35 yaşında felç oldu. Tatma duygusunu kaybeden sanatçı, vücudunun
sol tarafını da kontrol edemez hale geldi.
Camell sigaralarının reklamlarında yer alan Will Thornbury, 1992 yılında 56
yaşında kanserden öldü.
Marlboro reklamlarındaki kovboylardan biri olan David Millar Jr. 1987 yılında
sigara kullanmaktan dolayı yakalandığı anfizem hastalığından öldü.
C- SİGARA DÜŞMANDIR
Sigaranın maddi manevi hiçbir yönden insana faydası yoktur. Her ne kadar
efkar dağıttığı, dert ortağı olduğu söyleniyorsa da ilmin ve ilim adamlarının ifadesine
göre sigara insanın dostu değildir.
Sigara daha çok geri kalmış ülkeler ve kırsal kesimde kendisini düşünmeyen,
yakınları ile pek ilgilenmeyen kimseler tarafından rağbet görmektedir.
Yıllarca sigara içen, sigaraya bağımlı bir insana sorsak:
- Bunca yıl içtin ne kazandın? Herhangi bir faydasını gördün mü? Başkalarına
tavsiye eder misin? desek…
Bize vereceği cevap:
- “Hiç, asla, nesini tavsiye edeyim” olacaktır.
Dünya sağlık teşkilatınca yapılan bir istatistikte, her yıl 5 milyon insan
sigaranın sebep olduğu hastalıklar sonucu öldüğü bildirilmiştir. Tespit edilen
öldürdüğü insan bu kadar. Ya can çekiştirdikleri…
Ayrıca sebep olduğu hastalıklar, verdiği acılar yanında sigara zayıf ve orta halli
aileler için büyük bir ekonomik külfeti de beraberinde getirmektedir.
Sigara sadece içene zarar vermez. Onunla beraber çocuklara, eş, arkadaş,
mesai arkadaşlarına ve yol arkadaşlarına da zarar verir. Yani sigaradan, beşikte
yatan çocuktan, köşesinde son anlarını yaşayan ihtiyara kadar herkes zarar görür.
Bu bakımdan sigara dost değil, düşmandır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 158
Mustafa ÖSELMİŞ
Bugün zararsız sigara yok. Maddi manevi zarar görmeyen içici de yok.
Sigaranın verdiği zararı birine bir başkası verse neler olur neler… işte bu zararı insan
kendi kendine veriyor.
Sigara içerken 4 binden fazla kimyasal madde vücuda giriyor. Bunların her biri
zehirdir.
Prof. Dr. Saffet Solak: “Yerli yabancı hiçbir ilim adamı sigaranın bir tek
faydasını gösteremez. Buna karşılık yüzlerce zararı ispatlanmıştır” demiştir.
Sigaranın parasını el alır, dumanını yel alır, içene de sadece zararı kalır.
Sigara, uyuşturucuya ve alkole götüren en büyük etkendir. Bugün sigara
kullanım yaşının iyice düşmesi alkol ve uyuşturucu tehlikesini de beraberinde
getirmektedir.
Sigara içenler zararını bizzat çektiği halde, sigaradan eli ayağı doğranmış
kütük gibi kalmış insanları gördüğü halde, kanser olanları ve ölenleri yakınan bildiği
halde, sigara içmeye devam etmesi ahmaklıktır. Zaten büyüklerimiz sigaraya “ahmak
otu” adını takmışlardır.
İnsanımız sigarayı kullanmamaya özen göstermelidir. Üzerinde bile sağlığa
zararlı olduğu yazılıdır. Sigara bünyeyi zayıflatır, başka rahatsızlıklara yol açar.
Sigara içende iştah olmaz. Sigara sağlığa zararlı olduğu gibi insan karakterine bile
zarar verir. Sigara içen kadınlar erkekleşir, biraz yaşlanınca sakalı çıkar, yüzü çabuk
kırışır.
Sigara vitamin düşmanıdır. Vücuttaki savunma gücünü azaltır. Zeka geriliğine
sebep olur. Beyne normal oksijen gitmediği için beyinde hücreler ölür, felç tehlikesi
artar, insan çabuk yaşlanır. Sigara kemik erimesine neden olur.
Sigara içen kadının karnındaki çocuğuna az oksijen gittiği için zeka geriliği
olur.
Sigara içenler ömründen kaybediyor. Çünkü öldürücü bir düşmandır.
Bütün bunlara rağmen içenler sigarayı birkaç açıdan savunabiliyor. Sinirlerimi
yatıştırıyor. Halbuki sigara sinirleri tahrip eder, uyuşturur. İnsandaki zindeliği,
yorgunluğa dönüştürür. Düşüncesinde bulanıklık meydana getirir. Çünkü beyin
hücrelerini öldürür. Sigarayı kim savunursa savunsun, sigara onu savunmaz.
Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre; 2000 yılında 5 milyon insanın sigara
sebebiyle hayatını kaybettiği belirlenmiş ve sigara içenlerin ölüm yaşı 30’a kadar
indiği açıklanmıştır. (25-11-2004 Vakit)
En son sigara ile ilgili haber şöyle idi: “ 42 yaşındaki Ahmet K sigara tiryakiliği
yüzünden bir bacağını 23, diğerini ise 37 yaşında kaybetti. Hayatını tekerlekli
sandalyede devam ettiren tiryaki, sigara içmeye devam ediyor.” (19-11-2004 Vakit)
E… boşuna ahmak otu dememişler.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 159
Mustafa ÖSELMİŞ
D-
SİGARADAN İÇMEYEN DE ZARAR GÖRÜR
Sigaradan içen kadar içmeyen de zarar görür.
Hamile annelerin sigara içmeleri veya sigara içilen ortamlarda bulunmaları
halinde ana karnındaki çocuk zarar görür.
Sigara içen ana baba yalnız kendilerine değil, doğacak çocuklarına ve evdeki
küçük yavrularına da zarar vermektedir.
Sigara içen erkeğin spermi de zarar gördüğünden kromozomlar tahrip olur ve
genler de bozuluyor, böylece doğacak çocuklarda mutlaka bozukluk oluyor. (23-021992, Zaman)
Londra Vellington hastanesinin açıklaması böyle. Hatta erkekte kısırlık
yaptığını da ifade etmişlerdir.
Görülüyor ki; ana baba içiyor çocuk çekiyor. Bir doktor hamile kadını muayene
ediyor ve:
“Çocuğun sağlığı için sigarayı bırakman lazım” diyor. Kadın:
“Ben sigara içmem” diyor. Doktor:
“Öyleyse evde sigara içen biri var, o bıraksın” diyor.
İş yerlerinde, vasıtalarda, resmi dairelerde, evin içinde içenler varsa,
içmeyenler de zarar görmektedir.
Demek ki sigara çevreyi kirletiyor. Çevredekilere de zarar veriyor. İçmediği
halde içenlerin dumanından zarar gören pasif içiciler de kansere yakalanabiliyor.
Çocuklar düşük doğuyor veya zayıf doğuyor. Dumanla gelen ölümler artıyor.
E- KİMLER İÇİYOR?
Sigaranın zararlarını bilmek yetmiyor. Bir doktor, bir sağlıkçı, okumuş bir aydın
sigara içebiliyor. Sigaranın zararları konusunda konferans veren, iki çekip ondan
sonra kürsüye çıkabiliyor.
Sigarayı sorsan tıp fakültesi öğrencilerine: “ insan sağlığının en tehlikeli
düşmanlarından biri” diyecekler, ama diğer fakültedeki arkadaşlarından daha çok
içecekler. Burada bir hata var. Sigaranın zararını bilmek yetmiyor. Eksik olan ne?
Eğitim.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 160
Mustafa ÖSELMİŞ
Türkiye’de reklam, promosyon ve ücretsiz sigara ikramı derken, bu nesil tütüne
bağlı hastalıklardan ölüm rekoru kıracaktır.
Sigaranın bir zevk değil, ihtiyaç değil zehir olduğunu anlatmak gerek.
Sigaradan zarar görenlerin fotoğraflarını, ölenlerin listesini göstermek gerek.
Sigarayı uyuşturucu kapsamına alan ülkeler, Türkiye’de yayılması için elden
geleni yapıyor. Türkiye’yi Pazar haline getirmek istiyor. Genç nesli hastalıklı ve
bağımlı hale getirmek istiyor.
Bir düşünürün ifade ettiği gibi; “ alışkanlıklar halata benzer. Her gün birer lifini
örmek suretiyle sonunda onu kopması mümkün olmayan bir hale getiririz”.
Sigarayı en çok küçük yaştaki çocuklarımız içiyor. Özeniyor, büyüdüğünü
ispata çalışıyor. Merak ediyor, eline kalem kitap yerine, elma şekeri yerine sigara
alıyor. Çok küçük yaşta denemeye kalkıyor. İçen arkadaşlarından etkileniyor, onların
ikramını alıyor. Çevrenin baskısını görüyor. Sokak çocuğu bali, tiner gibi uçucu
madde kullanıyor.
Bugün sigaranın, alkolün hatta uyuşturucunun ilköğretime inmesi ürkütücüdür.
Yapılan araştırmalara göre sigara kullanma yaşı 10- 11’e kadar düşmüştür. Böyle
olunca alkol, uyuşturucu, cinsel ilişki çabuk geliyor.
Ortaöğretimde yapılan bir araştırmaya göre her 5 öğrenciden birinin sigara,
alkol ve uyuşturucu kullandığı ortaya çıkmıştır. Ortaöğretim resmen tiryakidir.
Aile içinde azarlanan, dövülen çocuklar daha çok sigara kullanıyor.
Dizilerde, filmlerde veya büyüklerinin, öğretmeninin içtiğini gören çocuklar atari
salonlarında, kafelerde vakit geçiren çocuklar büyüdüklerini ispat için sigara içiyor.
Burada tek yapılacak iş çocukların korunmasıdır. Arkadaşları, çevresi,
harçlığını nereye harcadığı dikkat edilmelidir. Çünkü bu alışkanlık “sen de dene”, “bak
bir şey olmaz” gibi sözlerden sonra bir tek sigara ile başlar.
Diğer bir husus okul yöneticilerine ve öğretmenlere düşmektedir.
Gençler sigara içiyor. İlgi çekmek isteyen yani bir sigaralık ilgiye muhtaç olan
gençler içiyor. Büyüdüğünü, delikanlı olduğunu ispatlamak isteyen, karşı cinsin ilgisini
çekmek, poz atmak isteyenler içiyor.
Sevinçli olanlar, üzüntülü olanlar içiyor. En önemlisi de bunalımlı gençler
içiyor. Kişilik gelişimini tamamlayamamış olanlar içiyor.
Liselilerin neredeyse yarısına yakını sigara kullanıyor. Bunun sebebinin de
evde ana babaların, okulda öğretmen ve yöneticilerin kötü örnek olmasıdır.
Yeşilay’ın,
sağlık
kuruluşlarının
ve
yayın
organlarının
aleyhteki
propagandalarına, ilim adamlarının sigaranın sebep olduğu hastalıkları açık olarak
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 161
Mustafa ÖSELMİŞ
belirtmelerine rağmen, sigara tüketimi gün geçtikçe artmaktadır. Bu tüketime bağlı
olarak sigaranın doğrudan sebep olduğu veya yol açtığı hastalıklar da yayılıyor.
Sigara içen küçükler kendilerini büyüttüğünü, büyükler ise çeşitli sıkıntıları
giderip, efkar dağıttıklarını zannederek içmektedir. Sigara içenler tarafından yakın
arkadaş, dert ortağı sanılır. Gerçekten o da cebimizde bizi hiç terk etmeyen dost gibi
görünür. Üzülürüz hemen elimizdedir. Seviniriz yine hemen elimizdedir.
Kimisi sevinçten, kimisi üzüntüden içer. Ama o ne sevinç verir ne de efkar
dağıtır. Yani sigara, hiçbir zaman insanın dostu değildir. Ancak dostlarının ikram ettiği
bir düşmandır.
Öğrencilerin diğer sigaraya başlama nedenleri şöyledir:
-
Sorunlar
-
Özenti
-
Arkadaş etkisi, arkadaş toplantıları
-
Hava atma
-
Zevk
-
Merak
-
Yasağa, baskıya tepki
-
Ders çalışırken zihin açtığı zannı.
Sigara içmeyen öğrencilerin içmeme nedenleri de şunlardır:
-
Sigaranın zarar verdiği kimseleri görmesi, zararını bilmesi
-
Ana babasının içmemesi
-
Arkadaşlarının içmemesi
-
Deneyince rahatsız olması ve bir daha denememesi
-
Ekonomik yönü
-
Spor yapması
-
Kötü kokusu ve dini inancı
-
Sigaralık ilgiye muhtaç olmaması gibi nedenlerdir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 162
Mustafa ÖSELMİŞ
Sigarayı kadınlar içiyor. Bunalımlı, eşitlik sevdalıları ve zenginliği ile mağrur
olanlar içiyor.
Alkol alan, tavla konken gibi oyunlarla vakit geçiren, arkadaş toplantılarına
katılan kadınlar içiyor.
Okumayan, genel kültürü zayıf, sigaranın verdiği zararları bilmeyen kadınlar
içiyor.
İşyerlerinde çalışan kadınlar içiyor.
Huzurlu ve mutlu bir aile yuvası kuramamış, geçimsiz, dayak yiyen kadınlar
içiyor.
Genç kızlardan biraz haya duygusunu yitirmiş, karşı cinsle fazla haşır neşir
olan, kendinde eksiklik hissine kapılan, bunalımlı, sigarada teselli arayan genç kızlar
içiyor.
Bir de kendini çirkin hisseden kızlar içiyor.
Sigarayı en çok az gelişmiş, fakir bölgelerde yaşayanlar içiyor. Avrupa’da
eskiden “ Türk gibi kuvvetli” denirmiş. Şimdi “ Türk gibi sigara içer” deyimi yer almış.
Bunun sebebi;
-
sigaranın ikram edilen şeyler arasında yer almasıdır.
-
Sigara ile efkar dağıtma alışkanlığıdır.
-
Neşe ve sevinç anında içilmesidir.
-
Evde ve okulda gizli işlenen ilk suç olmasıdır.
Göz yaşları ve öksürükler arasında etrafa içmenin gururunu sergilemesi
gibi nedenlerdir.
-
Tabi en önemlisi eğitimsizlik, bilgisizliktir.
İyi bir terbiye almış ve eğitim görmüş gençlerin sigaraya ihtiyaçları yoktur.
Sigara ile sağlayabilecekleri eksiklikleri yoktur. Sigaraya harcayacakları vakitleri de
yoktur, paraları da yoktur.
F- ANNEYE BABAYA DÜŞEN GÖREV
Ev yangınlarının üçte birinin sigara yüzünden çıktığı açıklanmıştır.
Ana babalara düşen görevler vardır. Mesela;
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 163
Mustafa ÖSELMİŞ
-
Ana baba sigara içerek kötü örnek olmamalıdır.
-
Çocuk sigara görmemeli, içeni seyretmemelidir.
-
Çocuk bakkaldan sigara almaya gönderilmemelidir.
Arkadaşlarından gelen “ sen de iç, dene, yak” tekliflerini reddedecek eğitim
verilmelidir.
-
Sigara içen ana babanın evladı, sigara içmeye her an istekli ve meyilli olur.
Elinde sigara evladına öğüt veriyor: “ sakın içme, ben içiyorum sen içme,
bu zararlıdır”. Bu öğütlerin hiçbir faydası yoktur.
Eğer başlangıçta göz yumulursa, sigaraya ilgisi ve içmesi gülerek
seyredilirse, o çocuğun sigarayı içmemesi zordur.
Büyükler sigarayı bırakmak için yemin eder, bazıları azaltır, bazıları “son
paket” olsun der söz verir ama sigara öldürürken içmeye devam ederse, kötü örnek
olursa, sigaranın önüne geçilemez. Çocuklarının içmesini istemeyenler önce kendileri
içmemelidir.
Bir önemli husus ta devlet eliyle yapılacak mücadeledir. Bugüne kadar yapılan
mücadele yeterli olmamıştır. Açılan kampanyalar, sigarayı bırakma günleri,
okullardaki Yeşilay kolunun faaliyetleri, yapılan konuşmalar hepside göstermelik
olmuştur.
Sağlıklı toplum için ciddi tedbirler alınmalıdır. Özendiren yayınlara, filmlerde
dizilerde özendirici örneklere müsaade edilmemelidir.
Okullarda sıkı tedbirler alınmalıdır. Okul yönetimi ve öğretmenler disiplini
bozan, çocuğu isyankar yapan ve diğer kötü alışkanlıklara neden olan sigara
alışkanlığının önüne geçmek için çareler aramalıdır. Çocuklukta iyi alışkanlıklarda
kazandırılabileceğini eğitimciler ispatlamalıdır.
G- SİGARA EN ÇOK ÇOCUKLARA VE KADINLARA ZARAR VERİR
Sigara çocuk doğmasına manidir. Sigarada bulunan zehir, spermdeki irsi hali
tahrip eder ve döllenmeyi önler. Florida Üniversitesi uzmanlarından Dr. R. Douperty,
erkeklerde kısırlığın sigara yüzünden arttığını açıklamıştır. Aynı zamanda katılım
sağlayan genleri bozduğunu, yozlaştırdığını da ilave etmiştir. Sigara tiryakisi babanın
spermlerinde meydana gelen genetik arızalar çocukta sakatlık ve karakter
bozukluklarına sebep olduğunu söylemiştir.
Çukurova Üniversitesinden Dr. Nurdan Tunalı’nın bildirdiğine göre; “ sigara
içen kadının üreme organının iltihaplanması doğuma etki yapmaktadır. Hamile kalma
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 164
Mustafa ÖSELMİŞ
ihtimalini azaltmaktadır. Sigara içen kadının, içmeyenlere oranla hamile kalma
ihtimali üç kat daha azdır.
Hamilelik sırasında sigara içilmesi düşüklere ve erken doğuma ve bebek
ölümlerine neden olmaktadır. Ayrıca sigara içen kadınlar, içmeyenlere oranla daha
erken menopoz dönemine girmektedir. Erken yaşlarda kemik erimesine ve kalp
damar rahatsızlıklarına yakalanma riskini artırmaktadır. (30-10-1994 Yeni Asya)
Sigara hamileliğin düşmanıdır. Araştırmalara göre sigara içmeyenlerde kısırlık
% 3,8 iken, sigara içenlerde % 41,8 dir. Sigara içen kadınlarda ay hali bozuklukları
içmeyenlere oranla üç kat daha fazladır. Menopoz sigara içenlerde 20 kat fazladır.
(01-07-1996 Zaman)
“ Sigara akciğer kanseri, damar sertliği, kanser gibi hastalıklara sebep olur.
Ayrıca koroner kalp rahatsızlıklarına, felce, ülsere sebep olur. Hamile kadınlarda
daha büyük zararlara yol açar. Düşük ihtimali artar. Çocuk doğarsa zayıf doğar.” (Aile
sağlığı Ans.2/270)
sigara kadınlar için daha zararlıdır. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Doktoru
Celal Karlıkaya’nın yaptığı açıklamaya göre, erkeklere göre ciltlerinin sigara içen
kadınların daha çabuk kırıştığı ve bozulduğu, kısırlığa neden olduğu, rahim ağzı
kanserine, akciğer kanserinin nedeni, ölü doğumlara, çocukta zeka geriliğine sebep
olabileceğini belirtmiştir. (12-08-2003 Yeni Asya) Ayrıca Karlıkaya “balkonda içilen
sigaradan bile bebeğe nikotin geçer” demiştir. (09-08-2003 Vakit)
Çocuk Sağlığı Hastalıkları Uzmanı Dr. İ. Afşin: “ Sigara ortamı çocukları hasta
eder. Sigara içen anne süt yoluyla çocuğuna nikotin verir. Nikotinli süt içen çocukta
ise, huzursuzluk, kalp çarpıntısı, sebebi bilinmeyen kusma ve ishal görülür. Çocuğun
sigara içilen ortamda kalması çocuğun ileride bronşite, akciğer kanserine yakalanma
riskini büyük ölçüde arttırır” demiştir. (13-07-1995 Zaman)
Hamileyken sigara içen annelerin çocuklarının oksijensiz kalmaları nedeniyle
büyüyünce isyankar olduğu belirtilmiştir. Bu açıklamayı Amerikalı Doktor Alan
Leshner yapmıştır. (03-09-2000 Vakit)
İngiliz Today Gazetesinin verdiği habere göre; sigara içenlerin çocuklarında
sağırlığa çok sık rastlandığı belirtilmiştir. (13-06-1989 Sabah)
Demek ki sigara içen anne ve babalar yalnız kendilerine zarar vermekle
kalmıyor, yavrularının sağlığını da tehlikeye atıyor.
Anne ve babalar siz hala sigara içmeye devam edecek misiniz?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 165
Mustafa ÖSELMİŞ
G- ZARARSIZ SİGARA VAR MI?
Sigaranın her türlüsü insan sağlığı için zararlıdır. Az zararlı veya zararsız
sigara yoktur.
Son zamanlarda yaygınlaşan “muhabbet fokurtusu” denilen nargile, sigara
kadar insana zararlıdır. Yani tütünün her kullanım şekli, her dozu ve her miktarı
zararlıdır.
Sigaranın insan sağlığına verdiği zararlar asla küçümsenemez. Bilim
adamlarının ifadelerine göre sigara insan sağlığını korkunç bir şekilde tahrip
etmektedir. Buna rağmen bir çok insanımız hala içiyor. Her gün sigaranın alt ettiği,
acı çektirdiği insanları göre göre içmeye devam ediyor.
Benden biraz yaşlı bir dostuma sigarayı içmemesini söylediğimde bana
sigaranın hiçbir zararın görmediğini söyledi. Kendisine “sen mi sigarayı bırakacaksın,
sigara mı seni?” dedim güldü. “ Biz dostuz, birbirimizi bırakmayız” dedi. İki ay sonra
karşılaştığımızda hali perişandı. Gırtlak ve akciğer kanserine yakalanmış, nefes
borusunu almışlar, yerine bir hortum takmışlar, artık sigara içmiyordu…
Ne olursa olsun, ne yaparsak yapalım sigaranın zararını önlemenin mümkün
olmadığı ilim adamlarının ifadesidir. İnsan sigaranın zararından ancak onu
bırakmakla kurtulabilir. Aksi halde, mide, ciğer, böbrek, sinir sistemi, beyin, solunum
yolları, ani ölümlere yol açan damar ve kalp hastalıklarında sigara en önde gelen bir
risk faktörünü oluşturmaktadır.
Herkesin bildiği gibi sigaranın sebep olduğu hastalıkların başında kanser gelir.
En basit ifadeyle sigara dumanı, boğazda tahriş meydana getirerek mikropların
yerleşmesine zemin hazırlar. Farenjit denilen iltihaplanma meydana gelir ve kısa
zamanda kanser…
İşin diğer düşündürücü yönü de sigara içen ana babalar kendi sağlıkları ile
beraber, çok sevdiklerini ifade ettikleri çocuklarının da sağlığını riske atmaktadır.
Sigaradan etkilenip hastalanan veya sakat doğan çocukların ömür boyu çekecekleri
ıstırabın vebalini aklı başında hangi ana baba üstlenebilir?...
H- SİGARA İMHA SİLAHIDIR
Bazı devletler kendi içinde sigara içimini azaltmak için her türlü gayreti
gösterirken, başka ülkeler için sigara ihracatını arttırmakta, kovboylara, artistlere
reklam yaptırarak imha silahı olarak kullanmaktadır.
“ Sigarayı İslam dünyasına yaymak için cami şeklinde sigara fabrikaları
yapmak dahil her yola başvuruldu. Padişahlar ve dini terimler kullanıldı. Sigaraya
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 166
Mustafa ÖSELMİŞ
Mekke adı bile verildi. Ayrıca sigara için İslam alimlerine “ haram” dedirtmemişler “
mekruh” diye fetva verdirtmişlerdir. Sigaraya “Mohammed” “Salem aleikum” adlarını
verdiler. Hatta “Besmele” adı ile sigara çıkardılar. Kendileri sigarayı terk ederken
İslam ülkelerinde içilmesini sağladılar”. (13-02 Zaman)
batı ülkeleri, bilhassa Amerika sigarada iki tuzak kurmuştur. Birincisi; kendi
tütünü ile yaptığı sigarayı silah olarak kullanması, diğeri de sigaranın zararlarından
meydana gelen hastalıklar için ilaç ve tedavi aletlerinin satışıdır.
Evet sigara
kullanılmaktadır.
sömürülmeye
müsait
ülkeler
için
imha
silahı
olarak
İ-SİGARANIN ZARARLARI
Sigaranın zararlarını saymak ve tartışmak zaman kaybından başka bir şey
değildir. Fakat çoğunun bilgisizlikten içmesi nedeniyle ne gibi zararlar verdiğini gözler
önüne sermekte fayda vardır.
Bugün içenler zehir içiyor. Sigaranın verdiği zararlar gözler önüne getirilecek
olursa, denilebilir ki sigara en tehlikeli salgındır. Sosyal afettir. Sigara ağır çekim
intihardır. Tabut çivisidir. İnsanlık için en öldürücü silahtır. Bir çok insanın ölüm
sebebidir. İnsanın hayatından yıllarını çalmaktadır. Öldürmediğini de sakat
bırakmaktadır.
Sigaranın nikotini 19 saniyede kana karışmaktadır. Anında beyin hücrelerini
öldürmektedir. Ölen bu hücrelerin yerine yeni hücrelerin oluşmadığını yapılan
araştırmalar ortaya koymuştur. Görülüyor ki, sigara zihin açıcı değildir. Hafızayı
zayıflatır, erken bunamaya neden olur. Yani sigara uyuşturucudur.
Sigarayı söndürmeyenlerin sigara hayatını söndürmektedir. Sigara insan
sağlığından daha önemli değildir.
Sigaranın maddi yönden de zararı vardır. Bilhassa dar gelirli ailelerde, ekmek
almakta zorlanan, çocuğuna simit parası veremeyen ailelerde sigaraya yer
olmamalıdır.
Sigaraya giden para, günlük, haftalık, aylık, yıllık ve ömür boyu hesap edilecek
olsa, ihtiyaç sahibi bir aileyi rahat yaşatır, kimseye muhtaç etmez. Evsize ev alır. Yani
bir tiryaki bir ev parasını duman etmektedir.
Sigaranın hiç mi faydası yok diyenlere Mahzar Osman’ın cevabı “var”olmuş ve
saymış:
1- “Sigara içeni köpek ısırmaz.
2- Sigara içenin evine hırsız girmez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 167
Mustafa ÖSELMİŞ
3- Sigara içen ihtiyarlamaz” demiş.
Anlayamadık demişler. Anlatayım demiş, açıklamış: “köpek ısırmaz, bastonla
dolaşır. Evine hırsız girmez, sabaha kadar öksürür. İhtiyarlamaz, genç yaşta ölür”
demiş.
Evet sigara öldürür, değilse sakat bırakır. Kimse zararını görmüyorum
diyemez. Eğer ufak tefek sinyal veriyorsa, geç kalınmış demektir.
J- YEŞİLAY’IN SİGARA RAPORU ADLI KİTABINDAN ALINTILAR
- Her türlü uyuşturucular arasında en fazla ölüme ve hastalıklara sebep olan
madde sigaradır. (s.12)
- Sigara günümüz insanını tehdit eden önemli bir içtimai afettir ve insan
kendisini bundan kurtarmak zorundadır. (s.15)
- Akciğer kanserinin %90’ı sigaradan kaynaklanmaktadır. (s.17)
- Kalp hastalıklarından ölenlerin % 80’i sigara tiryakisidir. (s.17)
- Gırtlak kanserinin % 99’na sigara tiryakiliği sebeptir. (s.17)
- Sigara içen annelerin çocukları, yeterli oksijen alamadığı için geri zekalı olur.
(s.18)
- Sigara içenlerin % 42’si kısır olmaktadır. (s.19)
- Erken doğum, düşük yapanların % 80’i sigara tiryakisidir. ( s.19)
- Sigara içen anneler, çocuğunuzu emzirmeyin. (s.21)
- İş kazalarının % 80’ne sigara sebep olmaktadır. (s.21)
- Damar tıkanıklığı olan kişilerin % 90’nın sigara içenlerde olduğu ilmi bir
gerçektir. (s.25)
- Çıkan yangınların % 70’nin sebebi sigaradır. (s.27)
- Felcin birinci nedeni sigaradır. 25 yaşından sonra her tiryaki için söz
konusudur. (s.59)
- Kalp hastalıklarından korunmak istiyor, canınızın genç yaşta çıkmasını
istemiyorsanız, sigara içmeyiniz. (s.63)
- Sigara depresyon ve beyin kanserine neden oluyor. (s.65)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 168
Mustafa ÖSELMİŞ
- Yüksek tansiyon ve kolesterolün damar sertliği yapıcı etkileri sigara içen bir
kimsede, içmeyene oranla çok daha yüksektir. (s.68)
- Sigara içen eşiniz sizi de kalp hastası yapar. (s.71)
Sigara içen kadınlarda genel olarak görülen en önemli arızaları şöyle
özetleyebiliriz:
1- Adet bozuklukları,
2- Beslenme bozuklukları,
3- Deveran bozuklukları,
4- Erken yaş dönümü,
5- Kısırlık,
6- Cinsel ve hormonal bozukluk ve yetersizlikler,
7- Göğüs, mide, bağırsak ve rahim kanseri (s.77)
Sigara içen hamile kadınları ve bebekleri bekleyen tehlikeler özet olarak:
- Doğum zorlukları,
- Bebekte zeka geriliği,
- Daha fazla düşük,
- Çelimsiz ve zayıf çocuklar,
- Doğumdan önce ve sonraki bebek ölümleri,
- Hastalıklı ve sakat nesillerdir. (s.78)
- İktidarsızlığın % 64’ü sigaradandır. (s.86)
- Kısırlığın önemli sebeplerinden biri sigara alışkanlığıdır. (s.87)
- Gençler ana baba olmak istiyorsanız, alkol ve sigaradan uzak durun. (s.90)
- Sigara içen kızların ruh sağlığı yerinde değildir. Sakın sigara içen kızlarla
evlenmeyin. (s.92)
- Sigara içenlerin yüzleri daha çabuk kırışıyor. Sigara kadını çirkinleştiriyor.
(s.93)
- Sigara kadını erkekleştirir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 169
Mustafa ÖSELMİŞ
Sigara ne yapar?
a. Tahriş eder.
b. Felç yapar.
c. Kanser yapar.
d. Kansızlık yapar.
e. Damar sertliği yapar.
f.
Böbrek iltihabı yapar.
g. Düşük yapar.
h. Cinsel gücü zayıflatır.
i.
Sinirleri yıpratır. (s.96)
- Sigara en büyük katildir. (s.140)
Sigarayı bırakanlarda ne gibi değişiklikler olur?
- İştah artar,
- Uyku düzene girer,
- Sindirim normale döner,
- Enfarktüs riski azalacaktır,
- Yorgunluk azalacaktır,
- Kansere tutulma ihtimali azalacaktır,
- Sinirlilik yok olacak, neşe gelecektir,
- Görme kabiliyeti artacaktır,
- Enerji, cinsel güç artacaktır,
- Maddi zarar yok olacaktır. (s.147)
Sigara nasıl bırakılır?
- Kesin kararla ve bıraktığını herkese ilan ederek,
- Birden bırakıp atmakla,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 170
Mustafa ÖSELMİŞ
- Sigara ortamından uzak kalarak,
- Sigarayı hatırlatanlardan uzak kalmakla,
- Sigara arzusu uyandıran yiyeceklerden uzak kalarak,
- İbadetlere yönelerek,
- Sigaranın zararlarını ve sigara hakkında dinin hükümlerini düşünerek,
- Günlük sigara parasını bir yoksula ekmek alarak, (s.159)
- Sigara ömrü 18 yıl kısaltıyor. (s.169)
- Tarihin hiçbir döneminde tabii ve patolojik afetlerde dahil, hiçbir felaket
insanlığı günümüzdeki sigara, alkol ve uyuşturucu salgını kadar tehdit eden bir sorun
haline gelmemiştir. (s.228)
K- SİGARADAN VÜCUDA YİRMİ KÖTÜLÜK
1- İştahı keser,
2- Sindirimi güçleştirir,
3- Uykuyu kaçırır,
4- Vereme zemin hazırlar,
5- Bronşit yapar,
6- Vitaminleri öldürür,
7- Boğaz kanserine sebep olur,
8- Dişleri sarartır, ağız kokusu yapar,
9- Ciltte kırışıklıklara sebep olur,
10- Keyif kaçırır,
11- Ağız ve burundaki ince zarları tahriş eder,
12- Hafızayı zayıflatır,
13- Görme bozukluğuna sebep olur,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 171
Mustafa ÖSELMİŞ
14- Sinirleri tahrip eder,
15- Cinsel gücü azaltır,
16- İlgiyi daraltır,
17- İradeyi zayıflatır,
18- Kaslara gevşeklik verir, dinamizmi ve çevikliği ortadan kaldırır,
19- Kemiklerin erimesine neden olur,
20- Akciğer kanserine sebep olur.” (Geliyorum diyen tehlike: 85 Abdülkadir
Türk)
Sigaranın zararını tartışmak bile zaman kaybıdır.
Dünya sağlık teşkilatının açıklamalarına göre; sigara gebeliğe engeldir, kısırlık
yapar. Florida Üniversitesi Profesörlerinin açıklamalarına göre; erkeklerde sperm
miktarını azaltmaktadır.
Anaların çocukta meydana getirdiği genetik arızalar, çocukta sakatlık ve
karakter bozukluğuna sebep olmaktadır.
Birkaç gazete haberi ise şöyle:
13-11-1998 Zaman: “Sigara cenin genetiğini bozuyor”.
28-06-0996 Türkiye: “Sigara ve içki kısırlaştırıyor”
“Az içiyorum” diye kimse teselli bulmasın. Sigara ne kadar az içilirse içilsin
vücut, sigaranın tahribatından kurtulamaz. Sigara affetmez. Yıllarca Marlboro reklamı
yapan kovboy kanserden ölmüştür.
Sigara içkiden
başlangıcıdır.
de,
uyuşturucudan
da
tehlikelidir.
Çünkü
ikisinin
de
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 172
Mustafa ÖSELMİŞ
L- ÇEŞİTLİ GAZETE HABER BAŞLIKLARI
23-11-1992 Zaman:
- “Sigara asrımızın kronik, müzmin, bulaşıcı, sinsi hastalığı”
“ Tütün canlı dokuyu uyuşturuyor”
- Sigara C vitamini düşmanı.
22-03-1993 Zaman:
- “ Sigara bütün hastalıklara davetiye çıkarıyor. Kalbin, ciğerlerin, damarların
en büyük düşmanı olan sigara deride su kaybına sebep olarak cildin çok erken
yıpranmasına neden oluyor.
- Sigara üst derideki hücreleri öldürüyor.
- Sigara ilaçların etkisini azaltıyor.
03-12-1992 Zaman:
- Sigara vitamin düşmanı.
23-02-1992 Türkiye:
- Sigara yüz cildini bozuyor.
- Sigara vücudun dengesini bozuyor.
19-05-1991 Zaman:
- Sigara içenlerin cildi daha çabuk kırışıyor.
- Güzelliğin baş düşmanı sigara. Sigara içenler;
* Normalden daha erken yaşlanıyor, saçları daha çabuk dökülüyor.
* Sigara dumanı göz hastalıklarına sebep oluyor.
* Koku alma hissi köreliyor.
* Sigara dumanı cildin gözeneklerini tıkıyor, deride kırışmalara neden oluyor.
- Sigara alan, sağlığını verir. Sigara yakan, kendini yakar.
02-06-1994 Milli Gazete:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 173
Mustafa ÖSELMİŞ
- Sigara taksit taksit öldürüyor; sigara her yıl binlerce kişinin parmak, kol ve
bacağının kesilmesine neden oluyor.
- Hayatını söndürmeden sigarayı söndür.
03-04-1994 Türkiye:
- Ayağı kesilmiş bir tiryaki Yılmaz Çetin gençlere sigaradan uzak durun
tavsiyesinde bulundu. “ İnsan bir başladı mı her şey bitiyor. Her gün bayiden sigara
alırdım. Sonunda sigara benim bacağımı aldı”.
09-10-1993 Zaman:
- Sigara yılda 13 milyon ölüme sebep oluyor.
30-05-1994 Türkiye:
- Tek sigara ömrün beş dakikasına bedel.
01-06-1994 Zaman:
- Sigara taksitle öldürüyor.
08-03-1993 Zaman:
- Her dört tiryakiden birinin ölüm sebebi sigara.
28-03-1993 Zaman:
Sigaranın zararları şöyle sıralanmıştır:
1. Dudak, dil, yanak, damak, gırtlak ve akciğer kanserine sebeptir.
2. Kanı pıhtılaştırır, damar sertliğine ve yüksek tansiyona sebep olur.
3. Sinir sistemini tahrip eder.
4. Hücrelere hayat ve enerji veren C ve B vitaminleri başta ilaçların etkisini yok
eder.
5. Kronik bronşite sebep olur.
6. Sigara insanı katran küpü haline getirir.
7. Sigara insanın estetiğini bozar, dişlerini, yüzlerini çirkinleştirir.
8. Sesi, ses tellerini bozar.
9. Pis ağız kokusu, boşanmalara, soğumaya götürür.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 174
Mustafa ÖSELMİŞ
10. Aile bütçesine zararı vardır.
11. Çocukların sağlığı tehlikeye atılmış olur. Sakatlıklar, ölümler, daha çok
sigaranın eseridir.
12. Sigara, içkiye, uyuşturucu alışkanlığına götürür.
31-05-1994 Zaman:
Sigaranın yol açtığı zararlardan şöyle bahsedilmiştir:
1. Akciğer kanserinin % 90’ı, gırtlak kanserinin % 99’u sigara kaynaklıdır.
2. Kalpten ölenlerin % 80’i sigara kullanıcısıdır.
3. Sigara içenlerin vücuduna % 15-33 daha az oksijen girer. Sigara içen
annelerin çocuklarında oksijen azlığı nedeniyle zeka geriliği olur.
4. Uyuşturucular arasında en fazla ölüme sebep olan sigaradır. Sigara
kullananların dörtte biri sigara yüzünden ölmektedir.
5. Sigara içen kadınlar, içmeyenlerden 10 yaş daha ihtiyar gösterir.
6. Sigara içen kadınlarda kısırlık 10 kat daha fazladır.
7. Erken doğum ve düşüklerin % 80’inin sebebi sigaradır.
10-03-1992 Türkiye:
Dünya sağlık teşkilatının raporunda, sigaranın zararları da şöyle sıralandı:

Sigara dumanında bulunan karbonmonoksit, kanda oksijen taşımasını
bozar.

İştahı keser, sindirimi güçleştirir.

Dişleri sarartır, ağız kokusu yapar.

Dudak, dil, yemek borusu kanserine yol açar.

Öksürük, balgam ve nefes darlığı oluşturur.

Akciğer ve gırtlak kanserinin % 90 sebebidir.

Damar sertliği ve tıkanıklığı yapar.

Beyni besleyen damarların daralmasına bağlı felçler meydana getirir.

Kalp kriz sigara içmeyenlere oranla 10 kat daha fazla görülür.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 175
Mustafa ÖSELMİŞ
 Sigara öldürmezse sakat bırakıyor. Uyuşturucular arasında en fazla ölüme
ve hastalığa sebep sigara. Sigarayı bırak, sağlıklı yaşa.
24-05-1994 Yeni Asya:
- 83 milyon çocuktan 7 milyonu sigaradan ölecek.
19-02-1994 Zaman:
- Bebekler doğarken ağlamayıp, öksürecek!
23-02-1992 Zaman:
- Sigara içen erkeklerin çocuklarında mutlaka bir arıza oluyor.
- Baba içiyor, çocuk çekiyor.
13-06-1989 Sabah:
- Sigara tiryakilerinin çocukları sağır oluyor.
03-04-1994 Zaman:
- Sigara zeka geriliği yapıyor.
17-03-1991 Zaman:
- AİDS ile sigara aynı. Sigara AİDS’i hızlandırıyor.
26-04-1994 Milli Gazete:
- Sigara, alkol ve stres, veremi davet ediyor.
- Akciğer kanseri, tiryakilerde 12 misli daha fazla. Sigara kanser tehlikesini
arttırıyor.
- Sigara % 90 Akciğer kanseri yapıyor. (10-03-1992 Türkiye)
- Sigara felç tehlikesini arttırıyor.
06-01-1992 Zaman:
- Kalp sektesine üç ana sebep: Sigara, kolesterol, yüksek tansiyon.
1. Sigara hipertansiyona sebep oluyor.
2. Tiryaki kadınlarda sakal çıkıyor.
3. Sigara kadını çirkinleştiriyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 176
Mustafa ÖSELMİŞ
Dünya Sağlık Teşkilatının raporuna göre:

Sigara akciğer, gırtlak, dudak kanseri yapar.

İştahı keser, sindirimi güçleştirir.

Dişleri sarartır, ağız kokusu yapar.

Öksürük, balgam ve nefes darlığı yapar.

Damar sertliği ve tıkanıklığı yapar.

Beyni besleyen damarların daralmasına ve felce sebep olur.

Kalp krizi riski 10 kat fazlalaşır.
Siz hala sigara içmeye devam edecek misiniz?
M- DİN NE DİYOR?
İslam bir şeyi yasaklarken bazı ölçüler koymuştur. Mesela İslam beş şeyin
korunmasını esas almıştır:
1. Dinin korunması
2. Neslin korunması
3. Malın korunması
4. Canın korunması
5. Aklın korunması
Eğer bir şey bunlardan birine zarar veriyor veya verdiriyorsa, o şeyi
yasaklamıştır.
İslam insan sağlığına ve insana ait değerlere büyük önem verir. Sağlığın ve
insana ait değerlerin korunmasını insana görev olarak vermiştir. Beden ve ruh insana
emanettir.
İnancımıza göre insan ve insana ait her şey kutsaldır. Ayrıca insanın
görevlerini yerine getirebilmesi için dinimiz insan sağlığına büyük önem vermiştir.
Bunun için insan sağlığına zarar veren şeyleri yasaklamıştır. Emirler de fayda ve
zararı ölçü almıştır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 177
Mustafa ÖSELMİŞ
Şüphesiz ki; sağlık Allah’ın insana verdiği en büyük nimettir. Beden de bir
emanettir. İnsanın görevi, sağlığın kıymetini bilmek ve emanetleri korumaktır. Ölüm
ötesinde Allah’a bunların hesabını verecektir.
Dinimiz insan sağlığına olduğu gibi vücut temizliğine de büyük önem verir.
Yüce Peygamberimiz: “ Kokmuş ağız, sararmış dişle yanıma gelmeyiniz” buyurarak
böyle kimseleri istemediğini belirtmiştir. Ayrıca kül tablası gibi kokan kimselere
meleklerin yaklaşmayacağı büyüklerin söylediği bir sözdür.
İnancımız açısından diğer bir husus da israf konusudur. Dinimize göre parayı
faydasız, gereksiz yere harcamak israftır. Sigaranın bilinen hiçbir faydası olmadığı
için sigaraya verilen para da israftır. İsraf ise dinde haramdır. Hele çoluk çocuğun
rızkı söz konusu ise…
İnancımıza göre faydalı olmak esastır. İnsanın kendisine veya başkasına
doğrudan veya dolaylı olarak zarar vermesi yasaklanmıştır. Bugün sigara içen bir
kimse yalnız kendine zarar vermiyor.
Sigara, insan için zaruri bir ihtiyaç değildir. Açlıktan insanların öldüğü
dünyamızda insanın insana karşı elbette sorumlulukları vardır. Sonra Allah’ın bize
verdiği nimetlerin yerinde harcanması, sigaraya verilecek paraların insanlığa faydalı
yerlerde harcanması, çoluk çocuklarla yenilip içilmesi daha doğru olacaktır.
Din bilginlerine göre sigaraya verilen para israftır. Bazılarına göre sigara
haram, bazılarına göre mekruh kabul edilmiştir. Helal diyen olmamıştır.
Henüz zararı bilinmediği zamanlarda tartışılmıştır. Tahrimen haram diyenler
olmuş, tenzihen haram diyenler olmuş ama içilebilir diyen olmamıştır.
Sigaranın helal olabilecek yönü yoktur.
İnsanın sigara içmesi hak değildir. İnsan parasını israf edemez, haram da
kullanamaz. Sağlığına zarar veremez, başkalarına da zarar veremez.
Kur’an da ve hadislerde sigara yasağı yoktur. Bundan sigaranın yasak
olmadığı çıkarılamaz. Bugün bir çok içki türü var ki, Kur’an da geçmiyor. Sigara,
vahyin kesilmesinden sonra ortaya çıkmıştır. Böyle durumlarda icma ve kıyasa baş
vurulur.
Sigaranın zararları ilim adamları tarafından açıklandıktan sonra sigara
hakkındaki görüşler değişmiştir.
Sigara pistir, rahatsızlık verir, kokusu hoş değildir, hastalık sebebidir,
içmeyenlere bile zarar verir.
İslam’da zarar vermemek esastır. Bir adamın eşi rahatsız oluyor, kocasının
sigara içmesini istemiyorsa, bey sigara içemez.
Tütün ekenler de zarara sebep oldukları için tütün ekmeleri meşru değildir.
Çünkü tütün başka bir yerde kullanılmıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 178
Mustafa ÖSELMİŞ
Sigara faydasız bir şeydir. Ayrıca başka alışkanlıklara götürür. Bu haliyle dinin
sigarayı meşru sayması mümkün değildir.
Cenab-ı Allah Kur’an’da:
- “ Kendinizi öldürmeyin” (Nisa:29)
- “ Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın” (Bakara:195) buyuruyor.
Sigara içen kimsenin zarar görmemesi mümkün değil. Bir ayette de:
- “ Yiyin, için fakat israf etmeyin” (A’raf:31) buyrularak israf yasaklanmıştır.
Sigaranın dumanını yel alıyor, parasını el alıyor. İnsan için ihtiyaç ta değil, israftır.
Bu konuda Peygamber (AS) da şöyle buyuruyor:
1. “ Sarhoşluk veren, uyuşturan her şeyden men ediyorum” (Ebu Davut:3/329)
2. “ Soğan, sarımsak yiyen mescidimize gelmesin. İnsanlara eziyet veren
meleklere de eziyet verir” (Müslim:5/49)
3. “Kim Müslüman’a eziyet ederse, bana eziyet etmiş olur. Her eziyet eden
cehennemdedir.”
4. “Sararmış dişle, kokmuş ağızla yanıma gelmeyiniz” buyurmuştur.
Bu hadislere göre, sigara meşru sayılamaz. Çünkü ilim adamları sigarayı
uyuşturucu sınıfına katmışlardır. Sigara başkalarına eziyet veriyor, kül tablası gibi
kokuyor.
İslam’da;
- Zarar veren şey,
- Dolaylı zarar veren şey,
- Zarara sebep olan şey,
- Harama götüren şey, helal değildir.
İslam alimlerine göre “sigara içene selam verilmez. Çünkü abesle iştigaldir.
Oruçluyken isteyerek sigara dumanını içine çekenin orucu bozulur. Ayrıca sigarayı
ikram edilecek bir ihtiyaç görmemişler. Bey hanımın diğer zorunlu ihtiyaçlarını
karşılarken, sigarasını temin etmek zorunda değildir” demişlerdir.
İslam alimlerine göre,
1. Küllü Müskirin haramün: Her sekir veren şey haramdır. Sigara içmeyen bir
sigara içse veya biri üst üste iki sigara içse ne olur? Başı döner sarhoş olur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 179
Mustafa ÖSELMİŞ
2. Küllü müsrifin haramün: Her israf haramdır. Sigara ihtiyaç değil israftır.
3. Küllü habisün haramün: Her kötü kokan haramdır. Sigara içenin kokusu iyi
koku değildir.
4. Küllü müziin haramün: Her eziyet veren haramdır. Bugün sigaranın verdiği
zararı, eziyeti başka bir şey vermiyor.
Bir de yabancı sigaralar yakıldıktan sonra hiç çekilmese de bitinceye kadar
sönmüyor. Çünkü alkolle yıkanıyor. Buna göre sigara helaldir denilemez.
Fıkıhçılar ne diyor?:
- “ İnsan sigara içmekle hem israf etmekte, hem vücuda zarar vermekte, hem
de başkasına zarar vermektedir. Bu üç zarar gerçekleştiği için buna haram diyoruz.
Bir şeye bu hükmü vermek için adının illa da naslarda geçmesi şart değildir. Mesela,
eroin de naslarda geçmez. Ama zarar verdiği için haram diyoruz. Aynı şekilde
sigaraya da haram diyoruz. Daha önce sigaraya haram demeyenler, ne ölçüde zarar
verdiğini bilmedikleri için haram dememiş olsalar gerek” (Prof. Dr. Hayrettin
Karaman)
- “Sigara keyif verici ve bağımlılık yapar. Bugün sigaranın zararlı olduğu tespit
edilmiştir. Hakkında ayet, hadis yok denemez. Asr-ı saadette afyon da bilinmiyordu.
Fıkıhçılar onu şarapla kıyas ettiler. Sigaranın da zararı göz önüne alındığında
haramlığı kesindir.” (Prof. Dr. Hamdi Döndüren, İslam ilmihali:661)
- “Tıp ilmi, sigaranın zararını şüphe ve tereddütlü olmaktan çıkarmıştır. Sigara
dinen haramdır.” (Türkiye Diyanet Vakfı yayını ilmihal: 2/69)
- “İslam’da başkalarına zarar vermemek esastır. Sigara zararlıdır, israftır,
abesle iştigaldir. Allah: “ kendinizi öldürmeyin. Kendi elinizle kendinizi tehlikeye
atmayın” diyor. Sigara şüpheli bile olsa kaçınılmalıdır. Çünkü şüphe harama götürür.”
(Prof. Dr. Faruk Beşer, Fıkhın penceresinden sosyal hayatımız s:137)
- “Zararlı bir şeyi yemek içmek haramdır. Müslüman’ın kendisine zarar veren
şeyleri kullanması caiz değildir. İsraf ve sağlık açısından sigara haramdır.” (02-061996 Zaman Yusuf el Kardavi)
- “Sigaranın sağlığa olan zararı, çocuklarının nafakasının sigaraya verilip
onların mağdur edilmesinden dolayı sigara haramdır.” ( Halil Gönenç, G.M Fetvalar
1/229-240)
- “Tütün zararlıdır, haramdır. Allah’ı zikirden alıkoyar, kötü kokusuyla meleklere
eziyet verir.” (02-06-1996 Zaman)
- “Nargile içenin imamlığı caiz değildir. Nargile ve sarhoşluk veren şeylerin
ticaretini yapmak da caiz değildir.” (Şeyh Halid b. Ahmet Age)
- “Zararı kesine yakın olan haram, zararı hafif ve şüpheli olan ise mekruhtur.”
(Fıkhın penceresinden sosyal hayat s:145- Mustafa Zerka)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 180
Mustafa ÖSELMİŞ
Evet birkaç fetva böyle.
Kuzey Amerika Tıp Birliği üyesi Dr. İftehar Hüseyin şöyle der:
- “Sigara, İslam’i ölçüler içerisinde Müslüman’a yakışır bir nesne değildir.
Sigara, alkolden daha tehlikelidir. Daha önce sigaranın kesin olarak zararlı olduğu
iddia edilemiyordu. Sigaranın faydası yönünde hiçbir emare yok. Ben bir doktor
olarak, sigaranın bir çok zararı bulunduğunu gördüm. Bunun için sigara içmeyi bir
Müslüman’a yakıştıramıyorum” demiştir.
Şöyle bir soru sorulsa:
- “Sigaraya giden para boşa mı gitmiştir, yoksa hayra mı gitmiştir? Cevap
olarak bir Allah’ın kulu çıkıp ta “hayra gitmiştir” diyebilir mi? Öyleyse boşa giden para
israf olmuş bir para değil midir?
Buna göre Müslüman’ın cebinde sigara çakmak değil, tespih ve takke
bulunması gerekmez mi?
Cenaze yıkayan bir kardeşimiz: “Bir cenaze yıkadım, leş gibi sigara
kokuyordu” demişti.
Bir kardeşimiz de: “Babam rüya görmüş Peygamber (AS) ona: “Ben pis kokan
insanı sevmiyorum. Sen sigara içiyorsun” demiş, kovmuş diye anlattı.
Bir hadislerinde: “Sararmış dişle, kokmuş ağızla yanıma gelmeyin” buyurmuyor
mu?
- Süreyya ağabeyimiz rüya görüyor. Peygamber (SAV) çadır kurmuş. Herkes
koşturuyor. İki barikat kurulmuş, birincide cepte sigara var mı bakılıyor, olan geri
döndürülüyor. İkincide ağız koklanıyor. Ağzı kokan döndürülüyor, ağzı kokan Allah
Resulüne ulaşamıyor.
- Mehmet Amcamız sık sık Allah Resulünü rüyasında görür ve Onun sohbetine
katılırmış. Bir gün kapıyı açıp girince Allah Resulü ona “ sen gelme pis kokuyorsun”
demiş, kabul etmemiş. Öylece üzüntüsünden uyanıp bir daha uyuyamamış. Sabah
namazına gidip gelmiş, kapıdan içeri girince hanımı: “ sen ne pis sigara kokuyorsun,
sigara mı içtin” deyince o akşam kahveye gidip orada oturduğu aklına gelmiş.
- İki arkadaş sigarayı tartışa tartışa hacca gider. Vardıklarında zemzem içerler.
Biri “Zemzem içtik, bir de sigara iç” der. O “olur mu burada” der. “O zaman senin
vücudun da Allah’ın evi, neden kirletiyorsun?” der.
- “İster fakir ol, ister fukara yak yemeğin üstüne bir sigara” sözü muteber bir
söz değildir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 181
Mustafa ÖSELMİŞ
N- SİGARA PARASI HAYRA GİTMELİDİR
Özgür iradenin kullanılamadığı yaşlarda sigara alışkanlığı başlıyor. Cep
harçlığı boşa gidiyor. Maalesef çocuklukta başlayan bu zararlı alışkanlık ömür boyu
sürüyor.
Yıllarca hatta ömrü boyunca içenlere sorsak “Ne kazandınız” diye. Bize
verecekleri cevap sadece “hiç” olacak ve sigaranın verdiği maddi, manevi zarar ları
saymaya başlayacaklardır. “ Tavsiye eder misiniz” desek, acaba bir kişi çıkıp ta “Ben
içiyorum zararını görmedim, tavsiye ediyorum” der mi?
Sigaraya kimsenin ihtiyacı yoktur. Bu yüzden helal değildir. Malımızı, paramızı
nerelere harcadığımızı Allah soracak. İnsan isterse kötü alışkanlıklar yerine iyi
alışkanlıklar kazanabilir. Parasını da faydalı yerler, yararlı işler için harcayabilir.
Hayat sigarasız çok daha güzeldir. Sigaranın parası israf edilmemeli, para
hayra gitmeli, hayır işlerine gitmeli ve sevaplı işlere gitmelidir. Belki bir sigara parası
insanın kurtuluşuna vesile olacaktır. Belki bir insanın karnının doymasına, ağrı ve
acılarının bitmesine veya bir gencin okumasına sebep olacaktır.
- Sigara parası ile kendimizin, çocuklarımızın ihtiyacını giderebiliriz.
- Sigara parası ile birkaç çocuk sevindirebiliriz.
- Bir hafta sigara içmesek, tüp alamayan bir aileye bir tüp alıp sevindirebiliriz.
Bir ay sigaraya verilen para ile bir yoksulu giydirebiliriz.
- Bir aylık sigara parası ile bir genci her ay burs vererek okutabiliriz.
(Ben başlangıçta her gün alınan bir ekmekle okudum. Yoksa okuyamazdım.
Adını bilmediğim o kişiyi hep rahmetle anıyorum)
- Evet bir çok alternatif var. Sigara içmemekle her gün bir aileye ekmek
alabiliriz. Her gün bir kitap alabiliriz. Bir müspet gazeteye abone, bir güzel dergiye
abone olabiliriz.
- Sigara içmekle harcadığımız vakti, fikirle, zikirle, namazla, kaza kılarak
geçirebiliriz.
- Sigaraya harcadığımız zamanı hizmet yaparak geçirebiliriz.
- Sigara ile yıprattığımız vücudu Allah’a kullukta, hayır hizmetlerinde
kullanabiliriz.
- Sigaranın kül ve duman ettiği parayı sosyal hayır kurumlarına bağışlayarak
sadaka-i cariye haline getirebiliriz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 182
Mustafa ÖSELMİŞ
Sigaradan ölen intihar etmiş olur. Kur’an’ın ve Peygamberin uyarılarına isyan
etmiş olur.
O- SİGARA NASIL BIRAKILIR?
Sigara insan sağlığı açısından son derece zararlıdır. Sigaranın sebep olduğu
ölümler, diğer uyuşturuculardan 13 kat daha fazladır. Sigara öyle bir şeydir ki, zararı
bırakıldıktan sonra 15 yıl daha devam eder.
Avrupa ülkelerinde sigara içenler farklı muamele görüyor. Hatta farklı ücret
alıyor.
Sigarayı bir çoğumuz içiyor ama bu kötü alışkanlığın nelere mal olduğunu,
bize, çevremize ne gibi zararlar verdiğini kimse düşünmek istemiyor. Bunun için
diyorum ki, bilim adamlarının bunca açıklamasından sonra gelin sigarayı bırakın.
Eğer sağlığınızı, geleceğinizi düşünüyor, kendinizi ve yakınlarınızı seviyorsanız
sigarayı bırakmalısınız diyorum.
Sigarayı bırakmak için yol gösterenler çok olur. “ Bekara karı boşamak
kolaydır” derler. Kim ne derse desin, yılların bıraktığı bir alışkanlık kolay bir şekilde
bırakılamaz. Fakat insan isterse bu bir irade işidir. Kim olursa olsun alışırken sarfettiği
gayret kadar gayret sarf ederek sigarayı bırakabilir. Evet, yeter ki istesin. İnanıyorum
ki insanın başaramayacağı bir iş yoktur.
Bugüne kadar sigaranın zararını görüp veya okuyup “ son paket olsun” diyen,
içmemek için yemin eden, söz veren ve bahse giren çok olmuştur. Sigarayı uzun
yıllar içmiş, bırakmış bir insan olarak söylüyorum. Hiçbir alışkanlık, insan iradesinin
üzerinde değildir. Sonra bunca bırakan insanlar var. Oh kurtulduk diyorlar. Ben
bıraktıktan sonra gördüm ki, insan sigarasız da yaşıyormuş, hem de çok daha rahat,
çok daha sağlıklı… sigara insan sağlığından daha önemli değildir. Zararın
neresinden dönülürse kârdır. Fakat fazla gecikmemek gerekir. Çünkü dönülse de
fayda vermeyeceği zaman da vardır.
Azaltayım, şöyle içeyim, böyle içeyim, bunlar laf. Gerçekten sigarayı bırakmak
isteyen kimse, “ben kendimi, insanları senden daha çok seviyorum. Ey sigara! Bu
yüzden seni bırakıyorum” der o kadar.
İlmin bunca buluş, açıklama ve uyarılarına kulak asmayıp, sigara öldürürken
içmeye devam etmek, sigaraya bağımlı kalmak zannederim akıllıca bir iş değildir.
Bir gazete haberinde: “sigara yüzünden organları 38 kez azar azar kesildi. O
yine bırakmadı.” (07-01-2004 Zaman)
Sigara zehir rekortmenidir. Sigara içen zararlarını mutlaka bilmelidir ki,
bırakabilsin ve zararlarından kurtulsun.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 183
Mustafa ÖSELMİŞ
Sigara bırakıldığı andan itibaren 20 dakika sonra tansiyon, nabız normale iner,
8 saat sonra kandaki oksijen normal düzeye çıkar, 24 saat sonra kalp krizi riski % 25
azalır. 8 saat sonra sinir uçları yenilenmeye başlar. 15 gün sonra akciğer fonksiyonu
% 30 iyileşiyor. Üç ay sonra ciltteki bozukluklar düzeliyor. Bir yıldan sonra halsizlik,
öksürük azalıyor, akciğer temizlenmeye başlıyor. Kalp, akciğerden ölme riski yarı
yarıya azalıyor. Bu açıklamalar bile sigarayı bırakmaya yetecek nedenler olabilir.
Sigarayı bırakmak bazıları için zor olabilir ama imkansız değildir. Hani ne
derler “ eğer torununu görmek istiyorsan sigara içme, dedene kavuşmak istiyorsan
sigara iç.”
Gelelim sigaranın nasıl bırakıldığına:
- En etkili güç inançtır. Dinen haram kılınması inanan için başka neden
bırakmaz.
- Sigara şartlı bırakılmaz. Ani kararla birden bırakılır. İfade “ sigarayı bıraktım”
olmalıdır.
- Sigara ihtiyaç değildir. Faydalı yönü yoktur. İnsan sigaraya mahkum da
değildir.
- Sigarasız gün ilan ediliyor. 31 Mayıs sigarayı bırakma günü veya ramazan
ayı sigarayı bırakmak için büyük fırsattır.
- Dünyada açlıktan ölen insanlar göz önüne getirilebilir.
- Sigaranın zararları, sigaradan zarar görenler göz önüne getirilmelidir.
Sigarayı bırakmayanı, sigara bırakacaktır. Hem de acılar, üzüntüler ve pişmanlıklar
vererek bırakacaktır.
- Sigarayı bırakan, bıraktığını etrafına söylemelidir. Nefsine yenik düşmemesi
için dua etmelidir. En önemlisi sigara içenlerden, ikram edenlerden uzak durmalıdır.
- Sigara içmek boş iştir. Sigarayı bırakan faydalı işlerle meşgul olmalıdır. Spor
yapma, kitap okuma, ibadet etme gibi…
- Kahve içmek, kahveye gitmek eğer sigara istetiyorsa, kahve içmemek,
kahveye gitmemek gerekir.
- Bırakmadan önce günlük içilen sigaradan daha fazla sigara içerek tiksinti,
isteksizlik meydana getirmek faydalıdır.
- İnsanın kendini telkin etmesi ve kendine güvenmesi şarttır. Sigara bırakılmaz
değil, bir çok insan bırakıyor. Herkes bırakabilir.
- Sigara bırakılınca sağlık yönü ile, zaman yönü ile ve para yönü ile kazançlar
düşünülebilir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 184
Mustafa ÖSELMİŞ
- Başka bağımlılarla beraber hareket etmenin de faydası olacaktır. Sigaranın
zararlarını başkalarına anlatmak, bıraktığını söylemek dönüşü zorlaştıracaktır.
- Sigarayı bırakmanın etkili bir yolu da Allah’a söz vermek, sevdiğiniz
kimselere söz vermektir.
- İnanan bir insan için sigara almaktan, sigarayı elinde, cebinde taşımaktan ve
içmekten daha önemli ve daha kutsal yapılacak işler vardır.
Sigara hayatı duman ediyor. Vücuttaki vitaminlerin düşmanı. Sigara alınan
ilaçların etkisini yok ediyor. Çünkü sigara 4 binden fazla zararlı madde ihtiva ediyor.
Sigara sağlık düşmanıdır.
Sigara efkar dağıtmaz, acı verir, üzüntü verir.
Sigara bırakıldığı andan itibaren insan faydasını görmeye başlayacaktır. Yani
bir dertten, bir hastalıktan sağlığına kavuşması gibi tekrar sağlığını elde edecektir.
Sigara içmeyen başlamamalı, içen de hemen bırakmalıdır. İnsan gibi kutsal
varlığın kendine zarar vermesi aczinin ifadesidir.
SONUÇ
Katip Çelebi, 1632’de sigarayla mücadele ile ömrünü noktalayan Cerrah
İbrahim Efendi’den bahseder. “Çok gayret sarfetti, boşuna zahmetler çekti. O
söyledikçe alem halkı daha çok içip direndi” der.
“ Konuş konuş, kendin dinle” diye bir söz var. Bazılarına ne söylenirse
söylensin, aldırış etmiyor. Halbuki bu güne kadar hiçbir düşman insana sigara kadar
zarar vermemiştir.
Sigara içen zararını peşin olarak kabullenmiş olur. Ama kendisi ile beraber
başkalarını da zehirliyor. Kimsenin buna hakkı yoktur.
Bir doktor “sigara içeni tedavi etmem” demiş. “ Neden?” demişler. “Çünkü o
zaten ölmek istiyor, ne diye vakit kaybedeyim” cevabını vermiş.
Bugün sigaradan doğan hastalıklarla nasıl mücadele ediliyorsa, esas sigara ile
mücadele edilmelidir. Yani bataklık kurutulmalıdır. Devlet tütün ekimini ve sigara
üretimini durdurmalıdır. Sigaraya verilen paradan çok, sigaranın sebep olduğu
hastalıkların tedavisine para harcanıyor.
Bugün çalışma hayatına giren sigara içmese de, kısa zamanda kadın erkek
sigara içiyor. Sağlık ve zararının ötesinde zaman kaybına neden oluyor, yangınlara
sebep oluyor. Bunun için iş sahipleri sigara içmeyen eleman almalı ve işyerinde
sigara içilmesine müsaade etmemelidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 185
Mustafa ÖSELMİŞ
Sigaraya tutsak olmuş kimseleri, kendi hallerine bırakmak olmaz. İçeni, ,içecek
olanı ve içenlerden zarar göreni kurtarmak, korumak bazılarının görevidir. Bu konuda
ana babaya, öğretmene, ilim adamına ve bilhassa devlete büyük görevler
düşmektedir.
- Sigaranın zararları, sebep olduğu hastalıklar konusunda insanımız yeterince
aydınlatılmalıdır.
- Her an, her yerde sorumsuzca içilmesi önlenmelidir. Medeni bir insanın evde,
işyerinde, otobüste ve diğer kapalı yerlerde sigara içerek başkalarına zarar
vermemesi gerektiği anlatılmalıdır.
- Özendirici davranışlara, reklamlara müsaade edilmemelidir.
- Sigara paketleri üzerine yazılan “zararlıdır” yazısı, bazı yerlere asılan “sigara
içmek yasaktır” levhaları yeterli değildir. Zannederim bunlara aldıran bile yoktur.
Devlet eliyle köklü tedbirler alınmalıdır. Diğer insanları korumak için zorlayıcı da olsa
bazı kurallar konmalıdır. Böylece içenlerin başkalarına zarar vermesi önlenmelidir.
- Bilim adamlarımızın ağzından radyoda, televizyonda ciddi uyarılar
yapılmalıdır. İş ciddiye alınmazsa olmaz. Devlet eliyle reklam yapılıyorsa, doktor
sigarayı kürsünün dibinde söndürüp, sonra da çıkar zararlarını anlatırsa, baba elinde
sigara ile öğüt verirse bunların hiçbir faydası olmaz.
- Sigarada kar ve döviz hesabı yapılıyorsa devlet insanını ve insan sağlığını
hesap etmiyor demektir. Salgın hastalıklarla nasıl mücadele ediliyorsa, uyuşturucu
nasıl takip ediliyorsa, insan sağlığını tehdit eden ve uyuşturucuyu davet eden sigara
ile de aynı savaş sürdürülmelidir.
Sonuç olarak ben şöyle bir davette bulunmak istiyorum: “Sayın sigara
tiryakileri ve içme çağında olan genç kardeşlerim, kendinizi, insanları seviyorsanız
gelin sigarayı bırakın. Sigara sizi bırakmadan siz sigarayı bırakın. Sigaranın bir çeşit
intihar yolu olduğunu bilin. Göreceksiniz iki ay gibi kısa bir zamanda organların
çalışması normale dönecek, içiniz, dışınız temizlenecek, yeniden dünyaya geldiğinizi
hissedeceksiniz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 186
Mustafa ÖSELMİŞ
Cemal Şirin’in bir şiiriyle konuyu bitirelim:
Gençliğe güvenip içme sigara,
Açar bedeninde onulmaz yara,
Ummadık bir anda düşürür dara,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Tarlada yeşildir, pakette sarı,
Her yudumda alır sanki efkarı,
Ne sağlık bırakır, ne alın teri,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Açta pakete bak, tam yirmi adet,
Zehirden bekleme bir nebze medet,
Kalbe zarar verir, kansere davet,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Köşeye sıkışmış sakin, biçare,
Ne dosta benziyor, ne sadık yare,
Yokluğunda yalvarttırır düşmana,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 187
Mustafa ÖSELMİŞ
İlk zamanlar varamazsın farkına,
Öyle taş koyar ki hayat çarkına,
Hasret bıraktırır ev ve barkına,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Gerçeği gör artık, yok onun tadı,
Gönlünden silinsin sigara adı,
Bir zamanlar dosttu, o çirkef cadı,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
O kadar içtim de görmedim fayda,
Düzenim bozuldu, ok çıktı yayda,
Vücut harap oldu, gönül hayhayda,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
Söz, nasihat değil arif olana,
Aklı ile doğru yolu bulana,
Kem sözüm olamaz bana gülene,
İçmeyin dostlarım, içmen sigara.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 188
Mustafa ÖSELMİŞ
VI. BÖLÜM
ALKOL BELASI
ÖNSÖZ:
Alkol ve alkol kullanma alışkanlığı insanlık tarihi kadar eskidir. M.Ö. 2000
yıllarında Hammurabi Kanunları’nda alkol ticaretinden söz edilmiştir. Eski Yunanda
içki tanrısı vardır. Kutsal kitaplarda alkol yasağı vardır. Çünkü her devirde alkol,
kötülüklerin ana sebebi olmuştur. Bir yerde alkol varsa orada huzur yoktur. Yuva
yıkan odur. İntihar ettiren odur. Kazalara, belâlara, cinayetlere sebep odur. Tacize,
tecavüze, saldırıya sebep odur. Yani her kötülüğün anasıdır.
Alkol uzmanların ifadesiyle bir insanın, bir toplumun başına gelen en büyük
belâlardan biridir. Çalışma hayatına iş kaybına en büyük darbeyi alkol vurur. Feci
kazalara sebep olan alkoliklerdir. Çeşitli suçların işlenmesinde alkolikler öndedir. Akıl
hastanelerinde, hapishanelerde araştırma yapılsa, alkolikler başta gelir. Çılgınlıkların,
akıl almaz şeylerin altında alkol vardır. Uyuşturucuya, fuhşa başlamanın baş sebebi
alkoldür. En çok intihar olaylarının alkol alınmasından sonra olduğu bir gerçektir.
Alkolün gerekli ve faydalı olduğunu savunanları alkol hiçbir zaman
savunmamıştır.
A- İÇKİ KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR
İçki, her kötü işleri ve bütün kötülükleri kendinde toplar. Bunun için bazı
ülkeler içkinin alınıp satılmasını bile yasaklamışlardır. Bazı ülkelerde de ayyaşlar için
sigorta yapılmaması için çalışmalar yapılmaktadır. Dinin etkisinin dışında kalanlar için
kanun yolu ile yasaklar konmuştur. Bütün gaye içkinin marifeti olan tatsız olayları
biraz olsun önlemektir.
Peygamberimiz: “İçki, deva değil derttir.” buyurmuştur. Zehirden deva olmaz.
Tıp alimlerinin birleştiği nokta, içkinin öldürücü zehir oluşudur. Bu gün içkiyi müdafaa
edenler vardır. Ama içki onları hiçbir yönden müdafaa edip haklı çıkarmaz. Çünkü
içki, büyük belâ ve üzüntülere sebep olur. Ziya Paşa’nın dediği gibi:
“Mey neşveye de zevke de mahsus değildir.
Belki erbab-ı gamı tez öldürmek içindir.”
İçkinin ilk anda verdiği neşe kısa zamanda kedere dönüşür. İnsanın yaşama
azmini kırar, yaşama gücünü azaltır. İnsanın hayatının tadını bozar. Boşanmak için
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 189
Mustafa ÖSELMİŞ
mahkemeye müracaat eden kadınların çoğu, kocalarının ayyaşlıklarını ileri
sürmüşlerdir.
Bazıları içkinin besleyici olduğunu, vücudun alkole ihtiyacını ileri sürerek
içkinin içilmesi gerektiğini savunurlar. Bu doğru değildir. Hayvanlar üzerinde yapılan
denemelerde bile içkinin canlılar üzerinde yaptığı olumsuz tesirler apaçık
görülmüştür. İnsan vücudunun bir miktar alkole ihtiyacı vardır. Fakat şişedekine değil.
İnsan vücudunun ihtiyacı olan alkolü meyveler de vermiştir. İçki, insanın hafızasını
zayıflatır. Sinir sistemini bozar. Çeşitli akıl, beden ve ruh hastalıklarına sebep olur.
Sağlam vücutlu, sağlam iradeli nesillerin yetişmesine engeldir.
1970 yılında Amerikan Tıp Cemiyeti Aylık Dergisinde yayınlanan bir
istatistikte 10 sarhoş ailenin dünyaya gelen 57 çocuğundan;
25’i ölüyor,
6’sı aptal oluyor,
5’i sakat doğuyor,
5’i cılız doğuyor,
5’i saralı oluyor,
1’i kolera hastası oluyor,
10’u ancak sağlam yetişebiliyor.
300 yıl önce hiyeroglif yazısı ile yazılmış olan bir yazıda şunlar okunmuştur:
“Fazla içki içmekle öğünmeyin, bunda gurur duyacak bir şey yok. İki kupa
içtikten sonra, siz bile kendi söylediğinizi anlayamazsınız. İçip içip pat diye düştükten
sonra kimse sizi kaldırmaz. Halâ ayakta duran dostlarınız ise size iğrenerek bakar.
“”Bu ayyaşı alıp götürün bu meclisten” diye bağırırlar.
İçkinin dalgalandırdığı kafa ile insan normal düşünemez, normal yaşayamaz.
Şair:
“Bir bey ki, sabah akşam içki içer,
Ülke nicedir bilmez, kara gam çeker.” demiştir.
İçki, insanın başını derde sokar. Şekspir içkinin zararlarını ifade etmek için: “Ey
içki! Senin adın olmasaydı sana iblis derdim.” demiştir.
Ziya Gökalp de: “Sarhoşluk insanı akli ve ahlâki seciyeden mahrum ederek
hayvanlaştırır.” demiştir.
Hakim soruyor:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 190
Mustafa ÖSELMİŞ
-
Neden yaptın? Cevap:
-
Sarhoştum.
İçki, yapılmayacak şeyler yaptırır. İçenlerin ne hallere düştüğünü neler
söylediğini ve neler yaptığını her an görüyoruz ve biz utanıyoruz.
Hz. Ali’ye sormuşlar:
-
Müslüman olmadan hiç içtiniz mi?
-
Hayır.
-
Neden herkes içiyordu?
-
Evet ama ne hallere düştüklerini görüyordum. Ondan ben içmedim.”
Cevabını vermiştir.
Bir aile bir eğlence merkezinde içmektedir. Hanım birkaç kadehten sonra
göğüslerini açarak: “Yanıyorum, yok mu ateşimi söndürecek” diye bağırmaya
başlamıştır.
1989 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı verilerine göre:
- Ülkemizde işlenen suçların % 66 sı,
- Trafik kazalarının % 61 i,
- Cinayetlerin % 35 i,
- Tecavüzlerin % 50 si,
- Boşanmaların % 80 i
alkol yüzündendir. Buradan da anlaşılıyor ki, her kötülüğün temelinde alkol
vardır. İnsanımız içkiden gördüğü zararı hiçbir düşmandan görmemiştir.
Cenab – ı Allah ne demiş: “İçki şeytan işi pisliktir.”
Hz. Peygamber ne demiş: “İçki her kötülüğün anasıdır.” demiş.
Alkol 15 dakikada kana karışır. Başta beyin olmak üzere bütün organlar
üzerinde etkisini gösterir. Bütün organlar olumsuz etkilenir. Davranışlar hemen
değişir. Gevşeme görülür. Saldırgan olur. Dikkat yok olur, hafıza zayıflar. Sadece
içen değil hiç tanımadık insanlar bile zarar görür. Telafisi mümkün olmayan yaralar
açılır, zararlar görülür.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 191
Mustafa ÖSELMİŞ
B- HER GEÇEN GÜN YAYILIYOR
Türkiye’de içilen sütün üç katı alkol tüketiliyor. Adeta su gibi içki içiliyor. Bu
haliyle Türkiye dünya alkol tüketiminde ilk üçe girmektedir. Yani dünyanın en çok
alkol tüketen üçüncü ülkesidir. Bu Dünya Sağlık Teşkilatının kayıtlarına böyle
geçmiştir.
Neslimiz bazı konularda olduğu gibi bu konuda da çok ağır baskılar altında
bulunmaktadır. İçkinin her yerde serbestçe su ve meşrubat yerine içilmesi, içkili
düğünler dernekler ve buralarda içilen içkinin miktarının öğünç vesilesi olması,
içenlere medenî ve ilerici gözü ile bakılması, mânasız festivaller, bu festivallerde
içilen tonlarca şarap ve seçilen şarap güzelleri, neslimiz üzerinde olumsuz tesirler
yapmaktadır.
Bunlardan başka, toplumumuzun değişen ölçüleri içinde içki içmenin erkekliğin
veya büyüklüğün sembolü sayılması, sanki bir meziyetmiş gibi çevrede içmeyenlerin
hor görülmesi, herkesi içmeye zorlayan içki reklâmlarının devlet eli ile yapılarak
kurulan psikolojik baskılar, irade ve inanç zaafı içinde genç nesli içki alışkanlığına
zorlamaktadır.
Milletimizin millî ve mânevî yapısı düşünülmeden otel musluklarından şarap
akıtan ve “Bir milletin medeniyet seviyesi kullandığı içkinin miktarı ile ölçülür.” diyen
milletin başına belâ olan zihniyet, içki âfetinin yayılmasına sebep olan diğer bir
nedendir.
Davetlerde, toplantılarda alkol mecburiyetinin oluşu çok düşündürücüdür.
1997 yılında Antalya’da ormancılık kongresi yapılmış ve 10 günde 40 milyar
liralık alkol tüketilmiştir. ( 25/10/1997. Akit)
Alkol üretimi, alkol tüketimi yasaklanacağı yerde adeta teşvik edilmektedir.
Cami ile aradaki 200 metreyi de kapatmıştır. 11 – 12 yaşlara inmiştir. Bira, kola diye
daha küçük yaştaki çocuklar içmektedir.
Üzülen içiyor, sevinen içiyor. Kazanan içiyor, kaybeden içiyor. Düğün içiliyor,
bayram içiliyor. Erkek içiyor, kadın daha çok içiyor.
Bira, az içki kalp krizini önlüyor. Bira taş düşürüyor, şarap zayıflatıyor ve
kemiklere iyi geliyor… yalan bunlar. Parklarda, bakkallarda çarşaf çarşaf reklâm
yapılıyor. Her tarafta satılıyor, her yerde herkes içebiliyor. Her yer meyhane…
Alkolik bir toplum olduk, trafik kazalarının, cinayetlerin, ırz namusa
tecavüzlerin, aile içi şiddetin, dövmenin boşanmaların ve intiharların daha da
artmasını istemiyoruz. Eğer tedbir alınmayacak olursa, çocuklarımız ve gençlerimiz
alkol batağında batacaktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 192
Mustafa ÖSELMİŞ
C- ALKOL VE GENÇLİK
Alkolik bir nesil geliyor. Çocuklar alkolle çok erken yaşlarda tanışıyor. Anası,
babası gibi, büyükler gibi içiyormuş gibi yapıyor. Suyu içerken kadeh kaldırıyor gibi
yapıyor. Okul kantini alkollü içecekler satıyor. İçki içilen mekânlara ailecek gidiliyor.
Büyükler çocuk yanında alkol alıyor. Baba eve sarhoş geliyor, ana evde sarhoş
oluyor. İçki, ikramlar arasında yer alıyor.
İçki alemlerinde gençler komaya giriyor, acillere taşınıyor.
“Alkol ve madde bağımlıları araştırma ve tedavi merkezince yapılan
araştırmaya göre; alkolle tanışma yaşı 12 ye düşmüştür. Televizyon alkol kullanımını
su içmek kadar basit bir olay olarak gösteriyor…” (03/07/1991. Türkiye)
Meşrubat olarak her yerde satılan biralar ve kolalar çocukları ve gençleri alkol
bağımlılığına götürmektedir.
Lise öğrencileri arasında her yüz öğrenciden 27’sinin alkol kullandığı, %
32’sinin kızlar olduğu açıklanmıştır.
Bazı odakların gençleri zararlı madde kullanmaya ittiğinden alkol, uyuşturucu
kullanma yaşı gittikçe düşmektedir. İlgisizlik yüzünden gül bitmesi gereken gönüllerde
diken bitmekte, ayrık otu bitmektedir. Analar babalar, yetkililer başlarını kuma
gömmüş, gerçeği görmekten kaçıyor.
“Gençlik alkolde boğuluyor. Gençlik biracılara teslim. Sağlık Bakanlığı’nın
araştırmasında kız öğrencilerin arasında sigara alkol ve uyuşturucu kullanımının
daha çok yayıldığı açıklandı.” (07/12/1995. Yeni Şafak)
Gençler keyifsiz, durgun, günlük işlerden zevk almıyor, kendini derslere
veremiyor.
Üniversite gençleri ise alkol batağında Akdeniz Üniversitesi öğrencileri
arasında yapılan bir araştırmaya göre % 41’inin harçlıklarının çoğunu içki ve sigaraya
harcadıkları ortaya çıkmıştır. (11/10/2003. Vakit)
Bugün ilköğretim okullarında her türlü suç işlenmektedir. Bu neyi gösterir? Bu
noktaya nasıl gelinmiştir? Bunun sonu ne olacaktır?..
Şunu da ilave edelim: Özellikle bazı lokanta, otel ve eğlence yerleri gençleri
alkol kullanmaya özendirmek için su bardağı olarak bira bardağı ve kadeh şeklinde
kullanmaktadır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 193
Mustafa ÖSELMİŞ
D- NASIL BAŞLANIYOR?
Günlük hayatımıza giren alkol hemen hemen herkesi içmeye zorlamaktadır.
Çünkü, alkolsüz, zararsız diye reklâmı yapılan bira, kısa sürede alışkanlık yapmakta,
insanı alkolizme esir etmektedir.
Zaman zaman çeşitli vesilelerle ikram edilen az miktardaki içki, giderek daha
fazlasını alma ihtiyacı doğurmakta sonunda kişi hem fiziksel olarak hem de manen
alkolün tutsağı olmaktadır.
Sigara, içki, uyuşturucu gibi alışkanlıklar birbirini takip eder, biri diğerini davet
eder. Meselâ; sigara içen içkiye yönelir, içki içen uyuşturucuya yakın olur. Şöyle bir
söz vardır: “İnsan önce alkolü içer, sonra alkol alkolü içer, en sonunda da alkol insanı
içer.” derler.
Bu konuda ikramların da etkisi büyüktür. Önce ikramla başlar, gitgide dozu
artar gider, doz arttıkça da bağımlılık artar, böylece alkolün esareti altına girilmiş olur.
Hiçbir alışkanlık küçümsenmemelidir. Bir defada bir şey olmaz, bir kadehten
ne çıkar denmemelidir. Cenap Şehabettin: “Müsamaha kapsını aralamaya gelmez,
bir gün ardına kadar açılıverir” diyerek bu konuda taviz verilmemesi gerektiğini
belirtmiştir.
Ayrıca içki şişesini bakkaldan çocuk getirirse, evlerde çocuğun gözü önünde
içilirse, hatta onun tatmasında sakınca görülmezse, o çocuk içkiye çabuk başlar. Hele
reklâmlar, büyüklerin kötü yönde örnek olması, yeni nesil üzerinde olumsuz etkiler
yapmakta, içki alışkanlığını yaygınlaştırmaktadır. Hatta gün geçtikçe korkunç felakete
sürüklenmekteyiz. Bugüne kadar bu yoldaki insanlar, aileler ve toplumlar iflah
etmemiştir.
Kısacası insanımız sahipsizdir, gençler sahipsizdir. başıboşluk içinde olan
insanımızı koruyacak olan inanç da zayıflamıştır. Bu sahipsizlik içinde insanımız
bunalıma sürükleniyor ve bu halde iken insanımıza olan oluyor.
Ücretsiz alkol ikramları tanıtım adı altında yapılıyor. Hiç içmeyen küçücük
çocuklar bile alıyor.
Ayrıca çağdaşlık propagandası var. Devlet alkol kullanımını ilericiliğin, modern
olmanın şartı sayıyor. Resmi devlet toplantılarında alkol ikramı kural haline gelmiş.
İçti mi, içmedi mi araştırılıyor. Çoğu zaman görev verilmiyor. Geçmişte tespit
amacıyla alkollü toplantılar yapılmıştır.
Bir çok yerde çeşitli bahanelerle şarap güzelleri seçiliyor, festivaller
düzenleniyor. Mezuniyet gecelerinde, doğum günlerinde, evlenme günlerinde içki
ikram ediliyor.
Gençler üzerinde arkadaş baskıları oluyor. İçmeyen büyümemekle kınanıyor.
“Bir defadan bir şey olmaz” teklifleri ile gençler alkole teslim ediliyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 194
Mustafa ÖSELMİŞ
E- ALKOL AİLE DÜŞMANIDIR.
Alkol, aile yıkar. Alkolden en çok aileler zarar görmektedir. Alkolle eşler arası
ilişki bozuluyor, aileler parçalanıyor. Eşler arasında, ailenin diğer fertlerine görevler
yapılmıyor. Çoğu zaman boşanılıyor, çocuklar sokağın acımasızlığına terk ediliyor.
Akif’in ifadesiyle:
“Merhametin yok diyelim nefsine
Merhamet etmez misin evladına?”
Alkol, insanı geçimsiz yapar, huysuz yapar. İnsanı eşinden, çocuklarından,
evinden barkından eder. Alkol alanlar sürekli gergindir. Alkolik, kaba konuşur, söver,
döver. Yaralama, öldürme olayları çok görülür.
Her gün gazetelerde: “Alkol yuva yıktı”, “Alkol bir aileyi daha parçaladı”, “Alkol
yüzünden karısını öldürdü”, “20 yıllık yuva içki yüzünden dağıldı”, “Bizi alkol bitirdi”,
“Alkol yüzünden bu hale düştük” gibi başlıklarla alkol yuva yıkmaya devam ediyor.
F- NEDEN BAŞEDİLEMİYOR?
Her an tehlikelerle karşı karşıya olan insanımıza yılda bir defa Yeşilay Haftası
münasebetiyle 51 hafta teşvik edilen, reklâmı yapılan, içmek için her türlü zemini
hazırlanan içkinin zararından bahsetmekle meselenin halledilemeyeceğini herkes
bilir.
İçki ile mücadele bir mesafe alınabilmesi için evvelâ insanımızı alkolizme köle
yapan zihniyetin yıkılması şarttır. İnsan kutsaldır. Ona ait olan şeylerde kutsaldır. Bu
bakımdan insan mutlaka korunmalıdır. Ayrıca olumsuz yöndeki baskılar, kınamalar
kaldırılmalıdır. İnancından dolayı içmeyen alışamadığını ileri sürüyor, sağlığını
bahane ediyor. İnsanımız ağır baskılar altındadır. Yakasını düzenbazların elinden
kurtaramıyor. İkram gelenek haline gelmiş, içkili davetler, düğünler modalaşmış, çoğu
insanımız içmek zorunda bırakılmış.
Bugün her köşede içkinin her çeşidi satılıyor. Her isteyene içme ortamı hazır.
Peki böyle olacak da nasıl önüne geçilecek?
İçki teşvik ediliyor. Çoğunun anası, babası, imrendiği büyükler gözünün
önünde içiyor, ona içmesi gerektiği konusunda örnek oluyor, çocuk ne yapsın?
Zengin, düğününde, davetinde içirdiği içkinin miktarı ile övünüyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 195
Mustafa ÖSELMİŞ
Aydın her yemekte içiyor. İçki ile mücadeleyi, şerefe kadeh kaldıranlar ele
almış, ne garip değil mi?
Büyükler kötü örnek oluyor. Bir araya gelince veya her olayı kadeh kaldırmak
için fırsat biliyorlar. Tüyü bitmemiş çocukların hakkını birbirlerine ikram ediyorlar.
Böyle toplantılara katılmak zorunda olan içmeyecek de olsa düzen öyle kurulmuş
yavaş yavaş alışıp gidiyor.
Devlet yayın organlarından içmeye zorlayan reklâmlar yapılıyor, sevdiriliyor,
özendiriliyor. Zararı anlatılacağı yerde içkinin cefası sefa olarak gösteriliyor. Devlet
eliyle festivaller düzenleniyor, devlet büyükleri milletin gözü önünde kadeh kaldırıyor.
Testilerle küplerle içki içiliyor.
Dini duyguların zayıflaması, insanımızın haram, inancıma ters diyerek
reddetme gücünde olmayışı, başa çıkamamamızın nedenlerinden biridir.
Kısacası, kınamakla, zararlıdır demekle, pankartlar asmakla, yılda bir Yeşilay
Haftası kutlamakla içki ile başa çıkmanın mümkün olmadığını anlamalıyız artık.
İçkiyi, uyuşturucuyu, insanı tembelleştiren, miskinleştiren her şeyi yasaklayan,
haram sayan bir dinimiz var. Dinimizi iyi tanımalıyız, ondan yararlanmalıyız. Arnold
Toynbee’nin dediği gibi: “İslam’ı tarihî misyonuna çağırmalıyız.” İslam Dini, içkinin
sadece içilmesini değil, yapımını, alım satımını taşınmasını, sunulmasını
yasaklamıştır. Yani ortaklık yok, yardım yok, teşvik yok, içkiye kesin tavır alınmış:
“İçmeyeceksin.”
G- DEVLETİN GÖREVİ
Bugün alkol, uyuşturucu hatta sigara toplumumuzda sosyal birer yara haline
gelmiştir. Savaşların öldüremediği insanı, yıkamadığı toplumları bu felâketler sessiz
sedâsız yıkmaktadır. Bunun için insana zarar veren şeylerle mücadeleyi devlet
politikası haline getirmeliyiz. Çünkü insanın nefsinin, neslinin, malının, aklının ve
dininin muhafazası devletin başta gelen görevlerindendir.
İnsanımızı perişan eden, aileleri ve toplumu yıkan, ahlâkî değerleri ayaklar
altına alan, toplumda sevgi, saygı, birlik gibi ihtiyacımız olan duygu ve düşünceleri
yok eden içkiye karşı çıkılmalıdır. Bu konuda rehberlik, eğiticilik görevi olanlara,
devlet yetkililerine büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Zira uyuşturucu, alkol,
sadece kişiyi ilgilendirmiyor, sadece kişinin sağlığını bozmuyor, ailede, toplumda
büyük tahribat yapıyor. Toplumun sosyal, kültürel, ahlâkî hatta ekonomik yapısı
üzerinde büyük yaralar açıyor. Bu bakımdan en az uyuşturucu kadar içkiye de
mücadele bayrağı açılmalıdır. Özendirmek, reklâm etmekten vazgeçilmelidir. Çünkü
her toplumda aynı tahribatı yapıyor. İşte bunların ağına düşmüş Batı… Ahlaken
çökmüş milletler… Bizde de aynı tahribatı yapacağı unutulmamalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 196
Mustafa ÖSELMİŞ
Toplumlar geleceğini kendileri hazırlar. Yeşilay var deyip durum
geçiştirilmemeli, her isteyene meyhane izni verilmemelidir. İçki, tekel maddesi olarak
devlet eliyle halka sunulmamalıdır.
Bugün ilim, ilim adamları içkinin zararlarını kabul ettiğine göre, devletin
insanımızı koruyucu tedbirler alması elbette görevidir. Maddi manevi kalkınmayı
önleyen, insanın uyuşmasına, ailelerin yıkılmasına, toplumun huzursuzluğuna, suç
oranlarının artmasına sebep olan içkiye karşı tedbir almak devletin görevi değilse,
devlet niçin vardır? Görevi nedir?
Sonuç olarak diyebiliriz ki: İçkinin bize son yıllarda verdiği zararı hiçbir düşman
vermemiştir. Düşmanın milletimizi uyutmak ve uyuşturmak için hazırladığı oyunu
bozmalıyız. Yetersiz ve yanlış bilgilerle alkol ve uyuşturucu ağına düşmüş insanımızı
kurtarmalıyız.
Son yıllarda sosyal bunalımlarla beraber zararlı alışkanlıklar da tehlikeli bir
ölçüde artıyor. Alışkanlıklar âdeta günümüz insanının bir parçası haline gelmiştir. Bu
da milletimizin geleceği açısından yakından ilgilidir. Ayyaş ailelerin durumu direk
çocuğu etkilemektedir. Çocuk üzerinde hayatı boyunca bu olumsuz etki sürüp gidiyor.
Yeni nesil kavgacı, uyumsuz, karamsar kimseler olarak büyüklerinin yerini alıyor.
Radyomuz, televizyonumuzu reklâm aracı olmaktan çıkarıp, içkinin zararları
ciddi bir şekilde anlatılmalıdır. Hiç unutmam, sigarayı bırakma kampanyası başladığı
gün, tahrip görmüş ciğeri televizyonda gören bir arkadaşım “Ciğeri o haliyle
gördükten sonra nasıl içerim” deyip sigarayı bırakmıştı. Görüntülü olarak anlatmanın
etkisi büyüktür. İçkiden, uyuşturucudan zarar görenlerin sık sık değişik yönleriyle
gösterilmesi son derece etkili olacaktır.
Okullarımızda sağlık kuruluşlarının düzenleyeceği, yetkili kişilerin vereceği
bilgiler, göstereceği filmler daha işin başında felâketi önleyecektir. Zararlı alışkanlığın
her türlüsüne karşı gençlerimiz sık sık uyarılmalıdır.
Basın yayın organlarımızın da bu konuda büyük katkısı olabilir.
Kısacası herkesin bu konuda mutlaka yapabileceği bir görevi vardır. Herkes
sorumluluğunu bilmeli ve bu işi benimsemelidir.
İşin acı yönü böyle bir felaketin devlet tarafından üretilip halka sunulmasıdır.
Üstelik reklamının yapılmasıdır. Geçen yıl Ankara’da Tekel Satış Mağazasında
yapılan reklâmda Tekel binasının vitamin deposu olduğu, insan sağlığına yararlı
olduğu şeklinde reklâm yapılmıştır. Üzerine alkol zararlıdır yazılması gerekirken
faydalı olduğu iddia edilmiştir.
Yeşilay Başkanı Selahattin Kaptanağası şöyle tepki göstermişti: “Alkollü
içkilerin hepsi ilme, tıbba, akla ve dine aykırıdır. Böyle saçmalık olmaz. Alkole hangi
vitamini karıştırırsanız karıştırın vitaminleri öldürür.” (22/07/2002. Vakit)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 197
Mustafa ÖSELMİŞ
H- ALKOL HELAK SEBEBİDİR
Adalet Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre;
ülkemizde işlenen - cinayetlerin % 35’i
- trafik kazalarının % 66’sı
- tecavüzlerin % 61’i
- boşanmaların % 80’i alkol yüzündendir.
Görülüyor ki, alkol, felaketin kaynağıdır. Alkolden yalnız içen değil herkes
zarar görüyor.
Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:
“Ümmetim beş şeyi helâl addederek benimserse, tarumar olur. (Darmadağın
olur, iki yakası bir araya gelmez)” diyor.
1- Lânetleşirler ve aralarında sevgi saygı kalkarsa,
2- İçki içerlerse,
3- İpek giyerlerse,
4- Çalgıcı dansözler ittihaz ederlerse,
5-
Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla yetinirse” (İ. Canan, Hadis Ans:
7/276)
Hz. Peygamber (a.s) a: İçkiye varis olan yetim için soruldu.
Hz. Peygamber: - Dök onu, buyurdu.
Sirke yapılsa olmaz mı? dendi.
- Hayır, şarabı dök küpü kır. (Age: 1/448) buyurdu.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 198
Mustafa ÖSELMİŞ
I- AHLAK İÇKİ İLE GERİLER
Ferde zarar veren şey topluma da zarar verir. Toplumun ahlâkı içki ile geriler.
Yuvalar içki ile yıkılır. İçki, ahlâkın ve insanlığın düşmanıdır. İnsanlığın içki ile elde
edilebileceği bir kazanç yoktur.
Gözünü bile kırpmadan şişeleri boşaltan kabadayılara, ucuz yiğitlik, sahte
kahramanlık taslayan, içkinin taç giydirdiği ve tahta oturttuğu ayyaşlara inanılamaz.
Çünkü içki, irade zayıflığı, güvensizlik ve iktidarsızlık eseridir. Ruhî, ailevî ve ahlakî
problemlerin doğurduğu bunalımın işaretidir.
Atalarımız: “Arayan mevlâsını bulur, arayan da belâsını bulur” demişlerdir. İçki
insanın kendi eli ile bulduğu belâdır. İnsanın “Şerefe” diye kaldırdığı her kadeh,
sürahi ölçüsünde şerefi yok eder. Her içki meclisi, sonunda mutlak pişmanlık verir.
Giydirdiği taç çabuk düşer. Oturttuğu taht da çabuk kaybolur.
İçkinin yaptığı ve sebep olduğu kötülüklere bakıp Şekspir: “Ey içki senin adın
olmasaydı sana iblis derim” demiştir. Yusuf Has Hacip de içkinin kötülüğünü şöyle
anlatır:
“İçki o kadar kötüdür ki, onu içen alimler cahil olur
Artık cahil sarhoş olmuşsa daha neler olur, neler
Şarap içme şarap içen insanın uğuru kaçar
Sarhoşluk adamın adını budalaya çıkarır.”
İçki insanı aptallaştırır. Hz. Ömer’in ifadesi ile: “İçki insanın aklını örter. İçkinin
yaptırdığı ve ortaya koyduğu ayıbı hiçbir şeyle örtmek mümkün değildir.”
Ziya Gökalp: “Sarhoşluk insanı aklî ve ahlâkî seciyelerden mahrum ederek
hayvanlaştıran bir âmildir.” der.
Hz. Ali (r.a)’a sorarlar:
- Müslüman olmadan içki içtin mi?
- Hayır içmedim.
- Neden, herkes içiyordu sen niçin içmedin?
- Evet herkes içiyordu. Ama hepsini de hayasızlaştırıyordu. Onların bu halini
görüp içmedim, diye cevap verir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 199
Mustafa ÖSELMİŞ
Alkol sınır tanımaz. Alkol alan niceleri yatalak ninelere, ağzı süt kokan
bebelere saldırmıştır. Yani sapık işler yapmıştır. Çünkü alkol beyni uyuşturur, aklı
baştan alır. İnsanın insanlığını unutturur.
İ- AZ OLUNCA ZARAR VERMEZ Mİ?
Alkol tavsiyesi veya az alkol tavsiyesi reklâmdır, ticari amaçlıdır.
Dünya Sağlık Örgütü: “İçki içme konusunda son zamanlarda ileri sürülen
tavsiyeler, daha çok içki satmak doğrultusunda ticari çıkar çevrelerince üretilmektedir.
Kalp için az şarap tavsiyesi, geri kalmış ülkelere yönelik bir reklâmdır.” şeklinde
açıklama yapmıştır. (05/11/1994. zaman)
Bir açıklama da şöyle:
Amerikalı bilim adamları tarafından yapılan deneyler, alkolü az da olsa tüketen
kişilerin beyinlerinde ilerleyen zamanlarda küçülme meydana geldiğini kanıtladı. İçki
içmenin beden ve ruh sağlığını olumsuz etkilediği herkes tarafından biliniyor. Ancak
az alınan alkolün zararlarından pek çok kişi habersiz yaşıyor. Üstelik ölçülü tüketilen
alkolün kalp ve damar sağlığına yaradığını öne süren kimi insanlar bile var. Fakat
Amerika’nın Baltimore eyaletindeki Johns Hapkins Üniversitesi’nde görevli Dr.
Jingzhong Ding ve ekibi, yaptıkları araştırma ile bunun tam tersini ispatladı. Dr. Ding.
ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği deneyler, az miktarda içilen alkolün de beyin
hücrelerini öldürerek, küçülmesine neden olduğunu kanıtladı. (06/06/2004. Zaman)
Alkolün, azı da çoğu da ve adı ne olursa olsun, hepsi zararlıdır. Yetkili ağızlar,
alkolün bazı zararlarını şöyle ifade etmişlerdir:
- Alkol suça itiyor, intihara sürüklüyor, vücudun direncini azaltıp yavaş yavaş
ölüme götürüyor.
- Alkol kullananların sağlığı bozuluyor. Şuur kaybı oluyor ve çevrelerinden
habersiz oluyorlar. Uzun süre kullananlarda bunamalar oluyor.
- Alkol, kısırlığa sebep oluyor, sakat doğumlara neden oluyor. Aile düzenini
bozuyor, boşanmalara sebep oluyor.
- Alkol, dinî, millî, insanî ve ahlakî duyguları köreltiyor. “Şerefe” diye kaldırılan
her kadeh, insanı sapıklıklara götürür, şerefinden ediyor.
- Alkol insanın şahsiyetini, karakterini zayıflatır. Karamsarlığa, ümitsizliğe iter.
İnsanın itibarını, saygınlığını yitirmesine neden olur.
- Alkol şişedeki durduğu gibi durmaz, boşalan her kadeh, kan ve gözyaşı ile
dolar. Ahlakî çöküntü içki ile başlar. Onun için içkinin cefası sefa olarak gösterilemez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 200
Mustafa ÖSELMİŞ
İçki içen anne babanın çocuğu da zihinsel ve bedensel geriliğe mahkumdur.
Yani alkol, bebeği ana karnında kurban almaktadır.
Alman Prof. Lothar Schmidt: “Alkol daha çok, esaretine aldığı şahısları değil,
bunların çevresindeki kişileri etkiliyor” demiştir.
Göteborg Üniversitesi, yaptığı araştırmada “Alkolik annenin erkek çocuğu
kadınsı özellikler taşıyor” demiştir. (12 – 18 Ağustos 1989. Bayrak)
İçki insan sağlığını bozmakla kalmıyor, nesli de bozuyor. “1940’da Fransa’da
yaşamış olan ayyaş bir kadının yaşayan 834 torunu üzerinde, Paris Tıp Fakültesi
tarafından araştırma yapılmış:
106’sı gayri meşru doğum yapmış,
181’i fahişe olmuş,
142’si dilenci olmuş,
61’i akıl hastanesine düşmüştür.”
72’sinin ağır suçlar ve cinayetler işlediği tespit edilmiştir. (Zafer Dergisi, Sayı:
92/8 – 9)
J- ALKOLÜN BAZI ZARARLARI
Alkolle gelen facialar içkinin zararlarını ortaya koymaya yeterlidir.
Alkol insanı bitiriyor, insana ait değerleri bitiriyor. Aileyi bitiriyor, toplumu
bitiriyor.
Yapılan gözlemlere göre alkol, kullananları suça itiyor, intihara götürüyor. Şuur
kaybına neden oluyor. Kısırlığa sebep oluyor. Sakat doğumlara sebep oluyor. Her iyi
duyguyu köreltiyor. Şerefe diye kaldırılan her kadeh, şerefi alıp götürüyor. İnsanda
itibar, saygı bırakmıyor. Sefası, kısa zaman sonra cefaya dönüşüyor. Boşalan
kadehler gözyaşı ile doluyor. Sadece içen değil herkes zarar görüyor. Bugün trafik
kazaları, büyük ölçüdeki maddî kayıp, zihinsel, bedensel özürlü çocuklar, kadınsı
özellik taşıyan çocuklar, hep alkolün marifeti değil midir?
İçki içenin sinir sistemi sindirim sistemi zarar görür. İçkiden zarar görmeyen
insanın herhangi bir organı yoktur. İçkinin vücutta kimyasal reaksiyonlara yol açtığı ve
genetik yapıya zarar verdiği bildirilmiştir. Karaciğer, böbrek, bağırsak etkilenir ve içki
kanser yapar.
İçilen her bir kadeh vücutta 1000 – 2000 kadar sinir hücresini öldürdüğü, kalp
kası bozukluğu, kansızlık, alkole bağlı şeker hastalığı, ağız kanseri, yemek borusu
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 201
Mustafa ÖSELMİŞ
kanseri, Tiroid kanseri ve sarılık gibi karaciğer hastalıklarına sebep olduğu
bilinmektedir.
Alkol bilhassa gençleri uyuşturucu bataklığına, fuhuş bataklığına düşürerek
genç yaşta hayatlarını söndürmektedir. Gençleri işe yaramaz hale getirmektedir.
Alkolik bir nesil ise, toplumsal bir felakettir.
Göteborg Üniversitesi’nden Prof. Larson başkanlığındaki bir ekibin
açıklamasına göre alkolün beyinde öldürdüğü hücreleri beyin yenileyemiyor. Hamile
annenin çocuğu sakat doğuyor. %98’i normalden küçük oluyor. % 80’inde konuşma
bozukluğu oluyor. % 46’sında cinsel organ bozukluğu oluyor. Sürekli alkol alan
kadınların erkek çocuğu kadınsı özellikler taşıyor. Alkol alan babalardan olan
çocukların geri zekâlı olduğu tespit edilmiştir. (03/03/1993. Türkiye)
Uluslararası Kanser Dergisinin araştırmalarına göre içki içenlerde 24 çeşit
hastalığın görüldüğü açıklanmıştır. Bir anne içki içecek olursa içkinin bebeğe etkileri
şöyledir:
% 98 Normalden küçük doğum
% 90 İleri yaşlarda ortaya çıkabilecek rahatsızlıklar
% 80 Konuşma, doku bozukluğu
% 72 Saldırgan davranışlar
% 51 Parmaklarda eğrilik
% 41 Duyma bozukluğu
% 30 Tavşan dudak rahatsızlığı
% 29 Kalp rahatsızlığı
% 25 Göz bozukluğu
% 16 Ortopedik bozukluk
% 10 Böbrek yetmezliği olarak çocuğa yansımaktadır.
Alkol ve Alkol Katkılı Maddeler İmha Silahıdır:
Şuanda aziz milletimiz israfta dünya birinciliğine, kumarda dünya ikinciliğine,
içkide dünya üçüncülüğüne, sigarada da dünya dördüncülüğüne getirilmiştir.
Yahudi protokollerinde şu talimat vardır:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 202
Mustafa ÖSELMİŞ
- “İnsanları rakı ile sarhoş, şarapla sersem edip ahmaklaştırarak düşünmekten
alıkoymalıyız.” (C. R. Atilhan, Fesat programı, s.55)
- “İçkiye alıştırmalıyız. İlk kadehi kadınların elinden verip sarhoş halde
herkesin içinde rezil etmeliyiz.” (K. Yaman, İhânet plânları, s.227)
- “Kalabalıkların vakitleri eğlencelerle,
düşünmekten alıkonmalıdır.” (Age.197)
oyunlarla
oyalanmalı
herkes
Alkol, tarihte düşmanın gizli imha plânı olarak kullanılmıştır. Yaptığı tahribat
yönü ile atom bombasından daha çok etki yapmıştır.
Alkol, tuzaktır. Kötü emellerin silahıdır.
----“Amerikalılar, kıtayı keşfettikten sonra Kızılderililerin mukavemetini ve gücünü
içki ile kırmıştır.
Afrika ve Okyanus adalarında öğrendiğimize göre, Batılı sömürgeciler,
fethettikleri topraklardaki yerli halka bedava veya ucuz ve bol miktarda rakı vererek
onları önce sarhoş sonra da alkolik etmişlerdir.” (İbrahim Canan, Kütüb – i Site:
6/291)
--“İngiltere 19. yüzyılda Çin’i istilaya kalkışınca içki, afyon ve uyuşturucu
tuzağını kullanmıştır. Bunun için Hindistan’da ürettiği afyonu Çin’e sevk etmek
istemiş, Hindistan direnince silaha başvurmuştur. Tarihe bu savaş “Afyon Harbi” diye
geçmiştir.” (İ. Canan, K. Site: 6/292)
Osmanlıyı yıkmada düşmanın önde gelen silahı, içki ve kadın olmuştur.
---Roma’yı, Bizans’ı yıkan da içkidir.
---Türk illeri, 70 yıl Ruslar tarafından alkol ile uyuşturulmuş, ve kontrol altında
tutulmuştur. Hatta öyle alıştırmışlar ki, sabah kahvaltısında bile sofrada alkol vardır.
Alkol Rus’un sömürü silahı olmuştur.
----Yakın bir misal de; Coca Cola Rusya’ya girdikten sonra Rusya dağılmıştır.
İçki nereye girdiyse orayı tarumar etmiştir, çirkinleştirmiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 203
Mustafa ÖSELMİŞ
Bugün alkol tüketiminin teşviki, içenlerin çağdaş ilân edilmesi hep oyundur.
Alkolün faydalı olduğu ve reklâmın yapılması da oyunun bir parçasıdır.
İşte size bir örnek:
1996 Ramazan’ında Kazaklar “İçkiye hayır” kampanyası başlattı: Ord. Prof.
Kaydarov: “İçki bize Rus oyunu. Ruslar bize içki belasını yayarak beyinlerimizi
süngerleştirdi. Ruslar, çok değişik taktiklerle içkiye alıştırdılar. Mesela; içki ikram
etmeyen, dünyanın en leziz yemeklerini hazırlamış olsa da vazifesini yapmamış
anlayışını yerleştirdiler. Bu içki belâsı, Rusların nüfuzumuzu yok etmenin ayrı bir
plânıdır.” demiştir. (8/2/1996. Zaman)
İçki öldürür. İçki rezil eder. İnana yapmayacak işler yaptırır. İnsanda utanma
duygusu bırakmaz…
Dengesini kaybederek lağım çukuruna düşün bir adam kendisini çıkaran
itfaiyecilere ders veriyordu…
Alkol, en azılı katildir. Kazaların %70’inin sebebi alkoldür. Sebep olduğu
cinayet, yaralamalar cabası… Kadınlar dul, çocuklar yetim kalıyor. Doğrananlar,
öldürülenler cabası…
Her lokantada benzin istasyonundan içki temin edilebiliyor.
Alkolün bir yudumu dahi insana etki yapar; dikkati azaltır, görüş netliği azalır,
karar verme çabukluğunu kaybeder, mesafeyi tahmin edemez. Frene değil gaza
basar, insanı kabalaştırır, yorgunluk uyku verir. Alınan alkolün etkisi vücutta birkaç
gün devam eder.
Alkol insana sahte güven verir, insanı kabalaştırır.
Alkol, cinayet işlemeye sebeptir. İçki kimseyi tanımaz. Yapılan araştırmalara
göre cinayetlerin temelinde alkolün yattığı açıklanmıştır.
Bazı gazete haberlerine bakalım:
- “Alkollü anne bebeğini boğdu.”
- “İçki alemi kanlı bitti: Aynı şişeden içki içen iki arkadaş – Sıra sende bende
diye tartışınca dostluğa kan bulaştı.”
- “Birlikte içtiği ağabeyini öldürdü.”
- “Alkolik baba oğlunu öldürdü.”
- “Alkollü koca, eşinin boğazını keserek öldürdü.”
- “Alkollü baba gürültü yapan 2 çocuğunu öldürdü.”
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 204
Mustafa ÖSELMİŞ
Rusya’da “Canavar Ruhlu” bir adam, komşusunun 15 aylık kızını öldürüp yedi.
İtar Tass’ın haberine göre Sibirya’nın uzak doğu bölgesindeki Amursk’ta komşularıyla
yiyip içen adam, sarhoş olduktan sonra bebeği öldürüp yedi. Yavrucağın anne ve
babası, sarhoşluktan kurtulunca kızlarının kaybolduğunu fark etti ve durumu polise
bildirdi. Polis, bebeğin akıbetini ortaya çıkarmakta gecikmedi. Rus Komsomolskaya
Pravda gazetesi de, önceki günkü sayısında 50 yaşındaki bir adamın
arkadaşlarından birini öldürerek ölünün etiyle ziyafet vermekten 24 yıl hapis cezasına
çarptırıldığını yazmıştır. (04/08/2000. Türkiye)
Dünya Sağlık Teşkilatı’nın yapmış olduğu istatistiğe göre içki içenlerle işlenen
suçlar arasındaki ilgi şöyledir:
% 27’si bıçak ve benzeri aletlerle yaralayanlar,
% 21’i ana babalarını öldürenler,
%17’si başka cinayetler işlenir
% 16’sı yangın çıkarmaya teşebbüs edenler,
% 15’i tecavüze yeltenenler,
% 18’i istemeyerek adam öldürenler.
Alkolizm felaketini açıkça ortaya koyan iki gazete haberini ibretle okuyalım:
“Beraber içtikleri arkadaşını hiçbir sebep yokken B. Işık emniyette, - İçtim içtim.
İçtikçe azdım ve canım ciğerim arkadaşımı öldürdüm, öyle mi?..” demiştir.
“İzmir’de Kurban Bayramı arefesinde A.İ. ile C.Ö. bayram hazırlıklarını
tamamlayıp eğlenmek için gittikleri meyhanede ertesi gün yapacakları işleri
plânlarken aralarında münakaşa çıkmış içkinin verdiği sarhoşlukla birbirlerini
bıçaklamışlardır. Biri hastaneye, biri de mezara yolcu olurken, ailelerine bayramla
başlayan cehennem hayatı bırakmışlardır… ”
15 Ekim 1983 tarihli bir gazetede “Alkolle gelen çılgınlık” başlığı altında 19
yaşındaki Fahri Elmas’ın dört kardeşi ile annesini kestiği haberi, alkolün getirdiği bir
felâket olarak verilmiştir.
Alkol Sağlık Düşmanıdır:
İnsan, Allah’ın verdiği nimetleri yerinde kullanmalı ve ilâhi emre uyarak
onlardan ölçülü bir şekilde yararlanarak hayatını sürdürmelidir. Eğer insan,
emrolunduğu gibi yaşamaz. Kendine zarar veren kötü alışkanlıklar edinirse ruh ve
beden sağlığını koruyamaz. Hayattan fayda beklerken zarar görür.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 205
Mustafa ÖSELMİŞ
Hayatta insanın koruyacağı şeylerin başında sağlık gelir. Huzurlu yaşamın,
içinde doğup büyüdüğü topluma insanî görevlerini yapabilmenin şartı sağlıklı
olmaktır. Kanunî Sultan Süleyman:
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
Derken, insan hayatında sağlığın ne derece önemli olduğunu belirtmiştir.
Çağımız insanını kabus gibi saran tehlikelerden biri de alkolizmdir. İnsan
sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşmış olan bu tehlike, gün geçtikçe kolayca
yayılma imkânı bulmakta ve nesilden nesle kapanması güç yaralar açmaktadır.
Alkol nesli bozuyor:
Alkol kullanmaya devam eden 100 hamile hanımın dünyaya getireceği 100
çocukta muhtemel arıza toplamı 850 olarak ifade edilmektedir.
Bunlardan bazılarının % rakamları şöyle:
Normalden küçük doğum: % 98
İllerde ortaya çıkacak psikolojik sorunlar: % 89
Küçük kafa (bu küçük beyin demek olup genelde akli ve zihni arızalar
demektir.): % 84
Kalp rahatsızlığı: % 29
Doku bozukluğu: % 80
Saldırgan davranışlar: % 72
Ortopedik bozukluk ve kemik deformasyonu % 72
Cinsel ve hormonal bozukluklar: % 46
Ve böylece 19 arıza türü... 100 çocukta 850 arıza ve her bir çocukta 8,5 arıza
söz konusu. Bu hale göre alkol kullanmaya devam eden hanımlar için sağlıklı çocuk
doğurma ihtimali: 0 (sıfır)
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Elazığ Şubesi tarafından düzenlenen konferansta
konuşan Prof. Dr. İ. Nadi ARSLAN, alkolün insan sağlığı üzerindeki etkilerini anlattı.
Ülkemizde gittikçe yaygınlaşan alkol kullanımının tehlikeli boyutlara ulaştığını belirten
Nadi Arslan, “Alkol belki de AIDS’ten daha da tehlikeli, zira AIDS’e yakalanan kısa
sürede ölür, ama alkol öyle değil. Çünkü dünyada milyonlarca kişi alkole esir olmuş
durumda ve ölüme adım adım yaklaşmaktadır.” (12/03/1994. Zaman.)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 206
Mustafa ÖSELMİŞ
Alkol insanın sağlığını da bozar, ahlakını da bozar, güzelliğini de bozar,
ekonomisini de, işini de, aşını da, yuvasını da bozar.
Alkol intihar sebebidir.
Alkol alanın ruh sağlığı bozulur. Devamlı intihara meyilli olur. İntihara
teşebbüs edenlerin alkol bağımlısı olduğunu belirlenmiştir. Bu oran % 43’tür.
Alkol, insandaki düşünme yeteneğini yok eder. Alkollü de irade denetimi
olmaz.
Alkol, insandaki utanma hissini öldürür. Utanç verici çirkin şeyler yaptırır.
Alkol, namus düşmanıdır, gelecek düşmanıdır, huzur düşmanıdır, namus düşmanıdır.
K- ALKOL DERT Mİ DEVA MI?
İçki de ilaç özelliği yoktur. Derttir deva değildir. Alkol hastalık ve dert
kaynağıdır.
Alkolün zararlarını bilen hiçbir kimse, kendisi içse de başkalarına asla tavsiye
edemez. Çünkü bugün en etkili mutsuzluk formülü alkoldür. Buna rağmen bazı alkol
alanlar bir sürü problem yaşadığı halde alkolün faydalı olduğunu savunmaya devam
eder. Ama hiçbir zaman alkol onu savunmaz.
Bugün alkol sosyal, ekonomik ve sağlık açısından “Şu yönü ile faydalıdır”
denemez.
İnsan vücudunun alkole ihtiyacı yoktur. İhtiyacı Allah meyvelerde yaratmıştır.
İnsan vücudunun demire de ihtiyacı vardır. Bunun için nasıl demir yalaması veya
demir kemirmesi gerekmiyorsa, alkol içmesi de gerekmez.
Alkol insana faydalı olsaydı Allah haram kılmaz, emrederdi. Dinde bir şeyin
yasak olmasının sebebi zararlı oluşundan,zarar vermesinden ve zarar
verdirmesindendir. Alkol hem vücudun hem de ruhun sağlığını bozan bir derttir.
Alkol, beyin hücrelerini bir daha yenilenmemek üzere öldürür. Hem de bir
kadehi, 1000 den fazla hücre öldürür.
Alkol, vitamin düşmanıdır. İnsan vücudundaki vitaminleri öldürür. Vitaminler
alkolle karışınca hepsi ölür.
- Donmamak için alkol alanların donduğu, almayanların donma tehlikesinden
kurtulduğu açıklanmıştır.
İnsan vücudunun şişedeki alkole asla ihtiyacı olamadığı, sağlıkçılarımızın
ifadesidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 207
Mustafa ÖSELMİŞ
- “Hz. Peygamber: Allah sizin şifanızı, size haram kıldığı şeylerde
yaratmamıştır, buyurmuş. Allah’ın haram kıldığı şeylerle tedavi olmanın haram
olduğunu ve haramlarda şifa olmadığını bildirmiştir. İçki haram olduğuna göre onunla
tedavide haramdır. Allah şifayı haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır.” (İslam Fikhi.
Ans.7/439)
- Biranın böbrek taşı düşürdüğü de yalandır. Daha çok taş yaptığı
açıklanmıştır. Fayda umarak hiçbir söze kanmamak lâzım.
- İçki içenin daha çok yaşadığı, daha az hastalandığı ve güzelleştiğini iddia
eden bir doktorun maaşının şarap fabrikasından karşılandığı ortaya çıkmıştır.
Bu güne kadar hiçbir doktor, alkolü tavsiye etmemiştir. Eden varsa kendisi
alkoliktir.
Peygamber: İçki kötülüklerin anasıdır, derken onda fayda aramak yanlıştır.
Raporlar, istatistikler ortada iken alkolün faydasından söz etmek, gerçeklere
ters düşer. Soruyorum: Bugün hangi alkolik baba, çocuğuna içkiyi tavsiye eder?
Bugüne kadar içkinin faydasını kimse görmemiştir.
Şairin ifadesiyle:
“Mey neşveye de zevke de mahsus değildir.
Erbab - ı gam-ı, belki tez öldürmek içindir.”
Alkolün insana sağladığı hiçbir fayda yoktur.
Alkol necistir, necasetle tedavi olmaz.
Hz. Peygamber: “İçki şifa değil, derttir.” (Müslim Eşribe: 6/1984) der.
Haramdan gıdada olmaz, şifada olmaz. İçki, kendisi derttir. Kendisi hastalıktır.
Nasıl hastalığa şifa olsun?
Bazıları az alkolü insana tavsiye etmeye kalkıyorlar, bu son derece yanlıştır.
Dünya Sağlık Örgütü “Kalp için az şarap tavsiyesini, geri kalmış ülkelere yönelik,
ticarî maksatlı reklâmdır” demiştir. (5/11/1994. Zaman)
Tarık B. Süveyd (r.a) anlatıyor: Bir hastalığım vardı. İçki yasak edilmeden
evvel, o hastalığımın tedavisinde içki kullanıyordum. İçki yasak edilince, Allah
Resulü’ne gelip durumumu arz ettim ve benim için içkiye ruhsat olup olmayacağını
sordum. Cevap olarak bana: “Hayır. İçki kendisi hastalıktır, asla deva olamaz”
buyurdular. (Münzim Esribe: 12)
Demek oluyor ki içki hastalık kaynağıdır. Dert sebebidir. İnsanın organlarını
tahrip eden zahirdir. Kısacası kötülüklerin anasıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 208
Mustafa ÖSELMİŞ
L- ALKOLLÜ YİYECEK VE İÇECEKLER
Bugün haramdan kaçmak isteyen kaçamıyor. Bir çok yiyecek ve içeceğe alkol
karıştırılıyor. Domuz yağı karıştırılıyor. Haram tek kelimeyle harman olmuş. Alkollü
yiyecekler, içecekler adeta günlük gıda haline gelmiş.
Alkollü kadehten içmeyen, değişik yollarla alkol alıyor. Domuzu sevmeyen domuzdan
nasibini alıyor.
Çocuk yaşta alkollü gıdalara bağımlı hale gelen yavrularımızın sayısı az değildir. Hele
dışardan gelen gıdalar problemi daha da arttırmaktadır.
İnanan biraz dikkatli olacak şuurlu yaşayacak. İslâmı yaşadığı gibi değil, inandığı gibi
yaşayacak. Ne yediğine ne içtiğine iyi bakacak. Harama düşmekten korkacak ve korunacak.
Şüpheli şeylerden de kaçınacak. Değilse, harama düşmekten kendini koruyamaz.
İnancımıza göre azı haram olanın çoğu da haramdır. Azdan ne çıkar demeyecek.
Amerika’da yaşayan Müslümanlar kendilerini aile fertlerini koruyabilmek için kitapçık
hazırlamışlar, hangisinde alkol, hangisinde domuz katkısı var, ona göre yiyip içerek
kendilerini koruma yoluna gitmişler.
-
Bugün yabancı sigaralar alkolle yıkanıyor.
-
Dondurmaya alkol katılmaktadır. İşte haberi:
Bazı şehirlerde yaygınlaşan şaraplı dondurma özellikle çocukları psikolojik
olarak alkole ısındırıyor.
Artık dondurmaya da “Kötülüklerin anası” olan alkol karıştırılıyor. Antalya
Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü Ergun Ekici, şehirde şaraplı dondurmalara sıkça rastlandığını
söyleyerek şöyle konuştu: “Alkollü dondurma insanda alkole karşı psikolojik bir rahatlığın
oluşmasına sebep olmaktadır. Mevzuat gereği dondurmaya katılan şaraba engel olamıyoruz.
Bu noktada görev vatandaşa düşüyor. Biz dondurmanın sağlığa uygun şartlarda, cam
bölmeler içinde satılmasının sağlanması dışında bir şey yapamıyoruz. Dondurmacılar, katkı
maddelerini açıklayıcı bir yazıyı görünür bir yere asmalıdır. Vatandaşlarımızı bu konuda
dikkatli olmaya çağırıyoruz.” (24/04/1994. Zaman)
- Şarap, eti güzelleştirsin diye ete şarap dökülüyor veya lüks lokantalarda yemeğe
şarap katılıyor. Bir aşçımız şöyle sesleniyor:
Uzun yıllar aşçılık yapan Cafer Kökçek, etlere konan alkollü içkiler etin lezzetini
artırmadığını; bunun tamamen psikolojik bir etkilenmeden kaynaklandığını söylüyor. Kökçek,
alkollü içkilerde bekletilen etlerin besin değerlerinin ve doğal lezzetlerinin de kaybolduğunu
belirtiyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 209
Mustafa ÖSELMİŞ
Eğer etlerinizi ille de yumuşatmak istiyorsanız bunun için maden sodası, yoğurt,
soğan suyu ve mısırözü yağı kullanabilirsiniz. (26/05/1998. Zaman)
Alkol Katkılı Maddeler:
a. Alkol katkılı ilâçlar kullanmak:
- Mezheplere göre; sarhoş eden şeyin adi ve miktarı ne olursa olsun, ilaç niyetiyle de
olsa alınıp kullanılamaz. Alim satımı da caiz değildir.
- Sarhoşluk veren alkol ile saç parlatmak, gargara yapmak, yaraya sürmek, bir miktar
almak, gıda veya ilaç niyetiyle kullanmak olmaz.
- Domuz, alkol gibi haram kılınan şeylerden yapılmış veya katkı maddesi olarak
kullanılmış, yiyecek - içecek ve ilâçlara son derece dikkat edilmelidir.
Bazı konularda alternatif arayışına girmeliyiz...
Meselâ bir doktor vücudu ısınmayan birine alkol al demiş. Bir Müslüman doktor ise,
pekmez içmesini söylemiş, ikisini de kullanan adam, pekmezin daha faydalı olduğunu ifade
etmiştir. Alkolden bir fayda görmemiş.
- Tarık bin Süveyh, şarabı peygambere sordu. Peygamber “yasak” dedi. Tarık “Ama
biz ilaç olarak kullanıyoruz” dedi. Peygamber: “O deva değildir” demiş ve “Kim onda deva
ararsa, Allah ona şifa vermesin” diye dua etmiştir. (Müslim, Eşrıbe: ız)
peygamber bir hadislerinde: “Allah sifayı, haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır.” (Ebu
Davut, Tıb: 11) buyurur.
- Alkolün katkı olarak kullanıldığı ilâçlarda alternatif aranacaktır. Alternatif yoksa,
hayatî tehlike varsa, o zaman inançlı bir doktorun tavsiyesi alınacaktır. O ilâcı kullanmak da
zaruret halinde, zaruret miktarınca alınacaktır.
- Metil alkol gibi sarhoş etmeyen alkol kullanılabilir. Yalnız bunun da zararı vardır.
Cilde, vücuda zarar verir. Zehirlidir, deniyor. Onu da kullanmamak gerekir.
İslâm’daki tedavi, temiz ve helâl şeylerle olur. Necasetle tedavi olmaz. Mezhep
imamlarına göre; içinde alkol bulunan ilâç, şurup, ancak alternatifi yoksa ve inançlı bir doktor
uygun görüp, tavsiye ettiyse kullanılabilir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 210
Mustafa ÖSELMİŞ
b. Sirkenin durumu:
Üzümden ve diğer meyvelerden içkide yapılıyor, sirke de yapılıyor, isteyen pekmez
de yapabiliyor.
Kur’an-da: “Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar
edinirsiniz...” buyruluyor. (Nahl: 67)
Hz. Peygamber (as): “Sirke ne güzel katıktır” buyurmuştur. (Prof. Dr. V. Zuhayli, İslam
Fıkhı Ans:7/261) Demek ki meyvelerden elde edilen sirke helâldir. İçkiden elde edilen sirke
haramdır.
c. İspirto:
İspirto, alkolün bir çeşididir. İçilmez. İspirto, en ucuz içkidir. Diğer içkileri alamayanlar
ispirto içerler. Alkolün sonunu bulanların içkisidir.
d. Kozmetikler:
Bunların çoğu alkol katkılıdır. Bazı şampuanlarda, parfümlerde ve deodorantlarda
alkol vardır.
Kozmetikler, ceninden, kedi, maymun, köpek ve fareden elde ediliyor.
Kremler de hayvan ve kürtaj plasentaları kullanılıyor.
Kozmetik ürünlerinde zehirli maddelerde kullanılıyor. Bunlar kanserden tümöre kadar
çeşitli hastalıklara yol açıyor. (21/07/2003. Vakit.)
Son zamanlarda bazı firmalar alkolsüz parfüm ve deodorantlar üretmişlerdir.
e. Koku:
Ceylan kanından elde edilen mis, dönüşerek kan olmaktan çıkmaktadır.
Sünnet olan koku, alkolsüz olanıdır. Üzerinde “alkolsüz” yazı yazması bizim için
delildir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 211
Mustafa ÖSELMİŞ
f. Kolonya:
Kur’an-da alkol, pis ve necisdir. İçilmez, kullanılmaz.
İçki bulaşan bir şey güzelce yıkanır. Çünkü ayette “alkol kullanmayın, kaçının” emri
vardır.
Bir şeyin çoğu yasaksa, azı da damlası da yasaktır. Kolonyanın içine ne kadar
konursa konsun kaçınılacaktır.
Kesin olmayıp şüphe varsa bile yine kaçınılacaktır. Elimize yüzümüze sürdüysek
veya üzerimize damladıysa, iyice yıkanmalıdır.
Kolonyanın içilmemesi, göze kaçırılmaması gerekir.
Bir haberde: “Kolonyada metil alkol tehlikesi” başlıklı bir haber vardı. Şöyle deniyordu:
“Etil alkole göre çok daha ucuz olduğu için yasak olmasına rağmen kolonya ve deodorant
imalatında kullanılan metil alkolün insan sağlığına zarar verdiği belirtildi. Kolonyaya katılan
metil alkolün göze ve cilde ciddi zarar verdiği açıklanmıştır.” (03/11/1996. Zaman)
Haberlerde dinledim. Kadın kolonya koklamış, bitkisel hayata girmiş ve 6 ay o halde
yaşamış ve ölmüş.
Çameli ilçesinde içki bulamadıkları için kolonya içen iki genç ölmüştür. Diğer iki
arkadaşı koma halinde hastaneye kaldırılmıştır. (30/01/2000. Zaman)
Edirne’de kolonya içen 3 arkadaş ölmüştür. (06/01/2000. Zaman)
Kolonyayı gözüne kaçıran kadın kör olmuştur.
g. Bira:
Şair:
“Kitaptan çok iskambil, sudan çok bira, şarap,
Anladınız mı şimdi, neden halimiz harap” demiştir.
Birayı allayıp, pullayıp güzellik maddesi ilân ettiler, vitamin deposu dediler. Böbrekleri
temizler dediler. En sonda alkolsüz ilân ettiler. Çocukları, gençleri alkolik yaptılar.
Bira, gençleri alkolizme götüren yoldur. Diğer içkiler gibi bira da aynen sarhoş eder.
Kaza mahallindeki bira şişeleri bunun delilidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 212
Mustafa ÖSELMİŞ
Zarar yönü ile de biranın diğer içkilerden farkı yoktur. Bira alkollü içkilerin ilk
basamağıdır. Dünya sağlık Teşkilatı, Bira dahil her türlü içki içmeyi, miktarı ne olursa olsun,
içen herkesi alkolik kabul etmiştir.
Alkolsüz bira olmaz:
Tüketimi artırmak için üretici firmaların reklâmı bu. Alkolsüz bira tuzaktır.
Yetkililer “Alkolsüz bira üretimi teknik açıdan mümkün değildir. Bira da en az % 2,5
oranında alkol vardır” diyor.
Gümüşay Sağlık ve Çevre Derneği Genel Başkanı Eczacı Mehmet Gebenç: “Alkolsüz
bira üretimi teknik açidan mümkün değildir. Her birada en az 2,5 oranında alkol vardır”
demiştir.
Yeşilay Genel Başkanı Selahattin Kaplanagasi: “Alkolsüz olduğu söylenen bira,
alkollü içkilerin ilk basamağıdır. Bira üreticileri bira tüketimini artırmak için ve birahanelerin
ayakta kalabilmesi için uydurulmuş yalandır. Ayrıca, ülkemizin kalkınmasını önlemek için
Türk gençliğini alkol, uyuşturucu ve fuhuş bataklığında boğmak istemektedirler” demiştir.
İnsan vücudunun biraya ihtiyacı yoktur:
İnsan vücudunun ihtiyacı olan şeyleri Allah diğer yiyecek, içeceklerde vermiştir.
Şişeden alınan alkole ihtiyaç yoktur.
Bira, vitamin düşmanıdır. Aşırı kilo yapar. Bismark: “Bira budalalık ve tembellik
kaynağıdır” der. Dünya Sağlık Teşkilatı:
- Bira, içen herkesi sarhoş eder.
- Her alkolik ise bira ile başlamıştır.
- Birada % 2,5 tan % 18 oranında alkol vardır.
Şeklinde açıklama yapmıştır.
Kimse birayı meyve suyu sanmamalıdır.
Az alkolün faydalı olduğu da yalandır. Bir şeyin çoğu zararlı ise azı da zararlıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 213
Mustafa ÖSELMİŞ
h. Bira Mayası:
Bira mayası, haram olan vasıfta değildir. Adına bakıp da hüküm vermemek gerekir.
Bu maya başka bir hale geçerse, o zaman haram olur.
Helâl olan yiyecekler de kullanabiliriz. Onunla mayalama yapabiliriz.
Bira mayası ile değil de, biranın kendisi ile mayalama yapılırsa, o haramdır. Likörlü
şeylerde olduğu gibi likör şekeri nasıl haram yapıyorsa, o da öyledir.
Biranın kendisi ile mayalamada az kullanıyoruz denemez. Çoğu haram olanın azı da
haramdır.
Bira mayası adı ile satılan, kullanılan maya da sakınca yoktur.
i. Cola (Kola):
İçindeki maddeler gereği bağımlılık yapan bir maddede koladır. Kolayı insanlığın
başına belâ eden Amerika, kendi insanına süt içirirken başkalarına coca cola içiriyor.
COCA COLA’nın içinde neler var?
- “107 yıllık gizli formül çözüldü; Kafein, kokain ve alkol” (04/08/1993. Hürriyet)
Bu haliyle coca cola insan vücudundaki gıdaları öldürüyor ve beyinleri uyuşturuyor.
Bunun içindir ki Amerika nereye girdiyse, coca cola ile girmiştir. Rus İmparatorluğu bile coca
cola ile çözülmüştür.
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fak. Diyetisyeni Yeter Alpay şöyle demiştir: “Cola, anemi
denilen kansızlık hastalığına neden oluyor. Özellikle kadınlarda anemi daha yaygın. Cola
aynı zamanda dişleri çürütüyor. Asit ve kafein yönü ile de mideye zararlı. Çocuklarda kemik
gelişimini engelliyor. Çocuklara tokluk hissi verdiği için çocuk yemek yemiyor. Hemen
tüketilmeyen colalar yüzünden acile gelenler oluyor.” (18/02/1997. Zaman)
Cola, sütü ve ayranı unutturmuştur. Sebebi, reklâmlarda sevimli ve zorunlu gösterilip
özendirilmesidir.
Coca colanın içinde kafein, kokain ve alkol gibi üç tane uyuşturucu vardır. Devamlı
içildiği zaman alkol bağımlılığına ve uyuşturucuya götürmektedir. Ayrıca beyinlerin
uyuşturulmasında, sağılığın ve nesillerin bozulmasında silah olarak kullanılmaktadır.
Sermayesi de İslam ve Müslümanlar aleyhinde kullanılmaktadır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 214
Mustafa ÖSELMİŞ
M. İSLAM VE ALKOL
Alkol, inancımızda yasaktır. Kur’an-da şöyle buyrulur:
- “Ey iman edenler, içki, kumar, tapınmak için dikili taşlar, fal okları şeytan işi
pisliktir. Onun için bunlardan kaçının ki kurtulasınız. Şeytan içki ve kumarla aranıza
kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah’ı anmak ve namazdan alıkoymak ister. Bunlardan
vazgeçtiniz değil mi?” (Maida: 90-91)
Bir ayette de: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” (Bakara: 195) emri
vardır.
Kur’an-da içki üç safhada yasaklanmıştır. İlk Bakara suresinin 219. ayeti, daha
sonra Nisa suresinin 43. ayeti, en sonda Maida suresinin 90. ayeti ile kesin olarak
yasaklanmıştır.
Hz. Peygamber (as) hadislerinde şöyle buyurur:
- “İçki, büyük günahlardandır; bütün kötülüklerin anasıdır.”
- “Zina eden, Müslüman olduğu halde zina etmez. Hırsızlık yapan Müslüman
olduğu halde hırsızlık yapmaz. İçki içen de, Müslüman olduğu halde içki içmez.” (İ.
Canan, Hadis Ans: 7/276)
- “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse içki içmesin. Allah’a ve ahret gününe
inanan kimse içki içilen sofraya oturmasın.”
- “Üç kimse cennete girmeyecektir:
1. Eşini başkalarına sunan, kıskanmayan erkek.
2. Kendini erkeklere benzeten kadın,
3. İçki içmeye devam edenler.
- İçki, şifa değil derttir. (Müslim Eşribe: 6/1984)
- “İçki, kötülüklerin anasıdır.” (Nesei, Eşribe: 4/5632)
- “Sarhoşluk veren şey haramdır.” (Buhari Eşribe: 1891) + (Ramuz: 85/1)
- “Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.” (Ebu Davut, Eşribe: 3681)
- “Enes (ra) şöyle der: Peygamber (as) şöyle buyurdu:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 215
Mustafa ÖSELMİŞ
Allah’ın Rasulü içki sebebiyle 10 kişiyi lânetlemiştir:
1. Onu yapan,
2. Yaptıran,
3. İçen,
4. Taşıyan,
5. Taşıtan,
6. Sunan,
7. Satan,
8. Satınalan,
9. Kendisi için satınalan,
10. Kazancını yiyen, (Ramuz el Ehadis: 11/2)
- “Korkarım ümmetim içkiye ayrı ayrı adlar koyarak içeceklerdir.”
Bunlar içki ile ilgili Peygamber Efendimizin hadislerinden sadece birkaçıdır.
İçki yasağı keyfi bir yasak değildir. İnsanı ve insana ait değerleri korumaya
yönelik bir yasaktır.
İslâm’ın emir ve yasaklarında bir ölçü vardır. Bir şey insanın aklına, malına,
canına, nefsine ve nesline direkt veya dolaylı olarak zarar veriyorsa, o şey yasaktır.
İçkiyi sadece içmek değil içirmek de haramdır; misafirlikte, düğündü, dernekte
ikram etmek de yasaktır.
İnsan içki içse veya içilmesine vasıta olsa, günahkâr olur. Ama içki için:
“Günah değildir.” “Bu da mı haram olur canım”, “insana faydalıdır” derse, o zaman da
imanından olur.
İslâm’ın içkiyi yasaklamasındaki gaye; dinin, canın, aklın, neslin ve malın
korunmasıdır.
İslâm’da içki dört kaynağa göre haramdır. Helâl olan miktarı, helâl olan çeşidi
yoktur. İçkiden menfaat sağlamak da yasaktır. Büyük günahlardan olduğu
bildirilmiştir.
Sarhoşluk mazeret değildir. Kendi isteği ile içen ve küfre götüren söz ve
davranışlarda bulunan kimsenin imanı da, nikâhı da gider.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 216
Mustafa ÖSELMİŞ
Ömer bin Abdülaziz, içki sofrasına oturanları da sarhoşlarla bir tutmuş ve
onları da cezalandırmıştır.
Abdülaziz Revvâd Hazretleri şöyle anlatır; “Yolda gidiyordum, bir evden
çağırdılar. Ölmek üzere olan biri vardır. Kelime-i Şahadet getirdim ve getirmesini
bekledim, getiremedi. Birkaç defa daha tekrar ettim. Gene getiremedi. Bana dedi ki:
“getiremiyorum işte!...” Şahadet getiremeden öldü. Durumunu sordum, devamlı içki
içtiğini söylediler.”
İçki, insanın hem dünya hem de ahret hayatını mahveder. İnsanı felaketten
felakete sürükler. İnsan her şeyini içki ile kaybeder. İçki kötülüklerin anasıdır; insana
akıl mantık dışı işler yaptırır, insanı uyuşturucu ve kumar gibi kötülüklere götürür.
Fuhşa iter.
Peygamber Efendimiz: “İçki kötülüklerin anasıdır” demiş ve şöyle anlatmıştır:
Devamlı ibadet eden birine bir fahişe musallat oldu. Adamı fırsatını bulup evine
çağırdı, kapıyı kapattı, ona şöyle dedi:
- “Ya benimle yatarsın, ya şu çocuğu öldürürsün ya da şu şarabı içersin. Adam
zinayı cinayeti düşündü ve şarabı içeyim de kurtulayım, dedi. İçti, sarhoş oldu, hem
zina etti hem de çocuğu öldürdü.” (Nese i Eşribe: 5632)
İslâm’da alkoliğin kestiği hayvanın eti yenmez. Alkollü olana selam verilmez.
Alkol alınıp satılan yerden alışveriş edilmez. Alkol içilen yerin yemeği yenmez, çayı
içilmez. Alkol içenin yanında durulmaz. Alkol sunulan yerlerde çalışılmaz. Bile bile içki
fabrikasına üzüm satılmaz. Alkollü iken ibadet edilmez. Alkolün ticareti yapılmaz.
Peygamber (as) “içkiyi satmayın da, almayın da” buyurur. (Prof. Dr. İ. Canan Hadis
Ans: 7/244)
Alkol alana satana mülk kiraya verilmez. Çünkü kötülükte yardımlaşılmaz ve
kötülüğe sebep olunmaz. Allah kullarına nereden kazandığını ve nereye harcadığını
soracaktır.
- İçki, büyük günah sayılmıştır. (Ramuz el Ehadis: 205/14)
- Elinde içki kadehi tutanın duası kabul olmaz. (Hadis Ans: 7/276)
- İçki içenin kalbinden iman nuru çıkar. (Age: 7/276)
Bu konuda Peygamber (as) ın birkaç hadisi de şöyle:
- “İçki müptelası adam kabrinden kalkar. İki gözü arasında şöyle yazılıdır:
“Allah’ın rahmetinden mahrumdur” Faiz yiyen kabrinden kalkar, onun da iki gözü
arasında: “Allah’ın yanında hücceti yoktur” diye yazılıdır. Karaborsacı kalkar onun da
: “Ya kafir, ateşten yerine hazırlan” yazılıdır.” (Ramuz: 508/1)
- “Zahireden yapılan içeceklerin hangisi olursa olsun sarhoşluk verdi mi
haramdır. Beyazı da, kırmızısı da, siyahı da, yeşili de haramdır.” (Ramuz: 234/4)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 217
Mustafa ÖSELMİŞ
- “Ümmetimden bir gurup içkinin adını değiştirerek içer. Başlarında çalgıcı
kadınlar çalar ve söyler. Allah bunları yere batırır. Maymun ve domuz suresine
sokar.” (Ramuz: 367/6)
- “Kim Allah’a ve Peygaberine inanıyorsa içki içilen sofraya oturmasın.”
(Ramuz: 439/6)
- “Bir kimse sabah içki içerse, akşama kadar Allah’a şirk koşmuş gibi olur.”
Bir kimse akşam içki içerse sabaha kadar Allah’a şirk koşmuş gibi olur.
Kim içer de sarhoş olursa Allah 40 gün namazını kabul etmez.
Kim damarlarında içkiden bir şey varken ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş olur.
(Ramuz: 4224/14)
Evet böyle buyuruyor. İslam peygamberi. Müslüman olduğunu iddia eden
birinin bunları göze alması mümkün müdür?
N. ALKOLİZM İNANÇLA ÖNLENİR
Eğer içki, insanlık için faydalı olsaydı, dinimiz mutlaka içilmesini emrederdi.
Dinimiz içkinin açtığı içtimâi yaraları, yıktığı yuvaları, sebep olduğu rezalet ve
kepazelikleri göz önüne alarak onu yasaklamış ve içilmesini büyük günahlardan
saymıştır.
İslâm dininin içkiyi yasaklaması, isabetsiz veya keyfi bir yasak değildir.
Kanunların yasakladığı bir şey isabetsiz olabilir. Veya bazıları için uygun bazıları için
de uygun olmayabilir. İslâm dininin emir ve yasaklarının hiçbirinde isabetsizlik veya
uygunsuzluk yoktur. İslâm, bir şeyi emrederken veya yasaklarken fayda veya zarar
durumuna göre haram, helâl ölçüsünü koymuştur. İslâm’ın yasakladığı bir şeyde
fayda, emrettiği bir şeyde de zarar düşünülemez. Yani insanın yapıp da zarar
göreceği İslâm’ın bir emri yoktur. İslâm, bir şeyi faydalı ise emretmiş, mala, nefse,
nesle, akla zarar veriyorsa ve başkalarına zarar verdiriyorsa yasaklamıştır.
Bazıları, üzüm, arpa helâl olsun da bunların suyu neden haram olsun? Bunun
için İslâm dininin içki yasağı yersiz bir yasaktır, derler. Dinimiz, insanın karısını helâl,
ondan doğan kızını da haram kılmıştır. Diğer bir iddia da İslâm peygamberi içkiye
alışamamış, alışsaydı yasaklamazdı, şeklindedir. Her şeyden önce bir peygamber de,
içki içmeyi ilericilik sayan ve “Bir milletin medeniyet seviyesi kullandığı içkinin miktarı
ile ölçülür” diyen meyhane kırıntılarında aranan şartlar aranmaz. Peygamber
kendiliğinden bir şeyi emredip yasaklayamaz. O, ilâhî vahye tabidir.
İçki, iman, irade zayıflığından ve hayatın engelleri ile mücadele azminin
yitirilmiş olmasının sonunda içilir. Yapılan istatistiklere göre dini inançların
zayıflamasının alkol tüketimini artırdığını ortaya koymuştur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 218
Mustafa ÖSELMİŞ
Dini afyon sayan zihniyet, alkol batağına saplanmıştır.
20. yy modern Rus Çarlarının uyguladığı politikalar, Ruslar’a da büyük zarar
verdi. Bunlardan biri, Ruslar’ın içki ve kötülükler içerisinde yüzer duruma gelmesiydi.
Gorbaçov durumu değiştirmeye çalıştı. İlk icraatlarından biri, alkollü içkiler aleyhine
karar almak oldu. Gorbaçov, Slav milletinin milli alışkanlığı ve önü alınamaz derecede
yaygın olan alkollü içki tüketiminin onları tedricen ölüme götürdüğünü fark etmişti.
Alkol aleyhine alınan karar, üzüm bağlarının ortadan kaldırılması ile başladı.
Bu da Azerbaycan, Moldova ve Gürcistan’ın milli ekonomisine inanılmaz bir darbe
vurdu. Milyonlarca insanın ekmek güvencesi olan üzüm bağları, bir yaz ortasında yok
edildi. Ancak Rusya’da votka içme arzusu azaltılamadı. İçki bulamayanlar, kimyasal
maddelere, uyuşturucu ilaçlara hücum etti. Daha büyük bir bela ile karşılaştığını
gören Gorbaçov, kararını geri aldı.
Amerikalı bir ordinaryüs profesör bu hususu şöyle açıklıyor:
“Hz. Muhammed (s.a.v.) Kur’an vâsıtasıyla içkiyi men’etmiş ve asırlarca büyük
insan kitlelerini içkinin zararlarından korumuştur. Bu netice 20. asırda modern
Amerika’da her nevi propagandaya ve teknik ilerlemeye rağmen, elde edilememiştir.”
(Yeşilay Dergisi, Ocak 1990)
Bugün zararlarını gören batılı ilim adamları alkolün
istemektedir. “İçkiye hayır” kampanyaları düzenlenmektedir.
yasaklanmasını
Alkolizme karşı en etkili silah inançtır. Korunmada ve vazgeçmede en etkili yol
da ibadet alışkanlığıdır.
Gazi üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alparslan Özyazıcı,
içkiyi terk etmekle inanç arasında önemli bir ilişkinin bulunduğunu açıklamıştır.
İnançlı insan zaten içki içmez. İçki içenlerden uzak durur. Çünkü, din alkolü
kesin olarak yasaklamıştır. İslâm peygamberi: “Kişi mü’min olduğu halde içki içmez.
İçki içenin kalbinden iman nuru çıkar gider” buyurur.
Bir hadislerinde de: “Mü’minlerden başkasıyla düşüp kalma, yemeğini de
inancı düzgün olanlar yesin” demiştir. (R. Salihin:1/397)
Sonuç olarak alkolü bırakmak isteyen:
- İbadet gibi, insanlara yardım gibi hayır işlerine yönelmelidir.
- Alkol kullananlardan ve kullanılan yerden uzak durmalıdır.
- Allah’ı yasakladığını, alkolün zararlarını ve alkolden zarar görenleri
unutmamalıdır.
- Alkol tekliflerine, reklâmlara aldırış etmemeli, içerek çağdaş olunamayacağını
bilmelidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 219
Mustafa ÖSELMİŞ
- İçkili davetlerden, içkili düğünlerden uzak durmalıdır.
- Alkolü destekleyen sigara, cola, bira gibi alışkanlıkları bırakmalıdır.
Bugüne kadar sağlığa, şerefe diye kaldırılan kadehler sağlığı da şerefi de yok
etmiştir.
Sözün özü: Alkolsüz hayat daha mutlu, daha huzurlu bir hayattır. Alkol insana
hiçbir şey kazandırmaz, insandan birçok şeyi alır götürür.
Yıllarca alkol kullanıp bırakan bir vatandaşın ifadesi şöyle: “25 yıl alkol
kullandım. Hatta bunun için tekel bayiliği aldım. 25 yıl içerisinde çok zarar gördüm.
Hiç dostum kalmadı. Ailemle aram çok kötü idi. Önce alkol satışını bıraktım. Sonra
içmeyi bıraktım. Kısa zamanda huzur buldum. Kaybettiğim çevremi kazandım.
Huzurlu bir aile hayatım var. Alkolü bıraktım, huzur buldum.”
Evet sözün özü, kötülüklerin anası olan alkol terk edilirse, şeytan işi pislikler de
birer birer insanı terk edecektir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 220
Mustafa ÖSELMİŞ
VII. BÖLÜM
UYUŞTURUCU
ÖNSÖZ
İnsanlığı tehdit eden felaketlerden biri de uyuşturucudur. Adı üstünde uyuşturucu.
İnsanı maddi ve manevi bitiren illet. İnsanda akıl, mantık, şeref, haysiyet, ahlâk, namus, itibar
ve hiçbir ideal bırakmayan asrın belâsı uyuşturucudur. Uyuşturucu, insanlığın sinsi
düşmanıdır. Nesilleri, aileleri ve toplumları esaret altına alan amansız tuzaktır.
A- UYUŞTURUCU FELAKETTİR
Uyuşturucu kullanan aklını ve mantığını kullanamaz. Uyuşturucu öyle bir felakettir ki,
kullananları aptallaştırır.
Bugün bilhassa gençliğin etrafında dolaşan tehlikeler ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Bugün dünya gündeminin ilk sıralarını oluşturmaktadır.
Uyuşturucu belâsı, kullananları hem ruhsal hem de fiziksel açıdan olumsuz etki
yapmakta ve çeşitli hastalıklara sebep olmaktadır. Uyuşturucu kullananın ne dünyası vardır
ne de ahreti vardır. O hayal aleminde yaşamaya başlar. Hiçbir şeyin onun için önemi yoktur.
Bugün kullananların sayısının kat kat artması, hatta ilk öğretime kadar inmesi,
hepimizi ciddi olarak düşündürmelidir.
Üzerinde yeterince durulmaması, genç beyinlerin uyuşmasına neden oluyor.
Uyuşturucu kullanımı, Avrupa’yı ve Amerika’yı neredeyse yakalamıştır. Operasyonlarda artık
kilolarla yakalanmıyor, tonlarla yakalanıyor. Tırlarla yakalanıyor.
Gençlerimizin kendisi için, ailesi için ve milleti için harcayacağı enerjiyi bitirmek ve
beyinleri uyuşturmak için plânlı ve programlı bir şekilde çalışıldığı görülmektedir. İnsanlar
sadece para kazanmak için kendilerini bu kadar riske atmaz. İşin içinde başka şeylerde
vardır.
Aynı zamanda uyuşturucudan başka bir şey genç nesli bu kadar hayattan, ideallerden
koparıp saf dışı edemezdi.
Şer güçlerin maksadı bedeni beyni uyuşmuş, insani ve ahlaki duyguları körelmiş bir
nesil oluşturmaktır. Böyle bir nesilden hiçbir şekilde hayır gelmez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 221
Mustafa ÖSELMİŞ
Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir felâket yeni nesli ve aziz milletimizi bu kadar tehdit
etmemiştir. Çünkü; sadece uyuşturucuya bağımlılıkla kalınmıyor, arkasından bütün topluma,
aileye yönelen felâketler söz konusu oluyor.
Başlangıçta genç sadece merakını gidermek ister, denediğini zanneder. İlk anlarda
kendini çok cesur ve güçlü hisseder. Kısa sürede esaret başlar her şeyini kaybeder, sağlığı
da bozulur. Beyninde kalıcı bozukluklar oluşur. Ruhi problemler başlar, cesaret gider yerine
korkular gelir, ölümcül hastalıklar onu tehdit eder. O artık yaşayan ölü olur. Tedavi çoğu
zaman imkânsızdır.
Uyuşturucu her şeyi yıkar, mahveder; kişilerin dünyasını yıkar, iş hayatini mahveder,
aile düzenini bitirir. Toplum hayatını da alt üst eder.
Bir annenin ibret verici şu sözü ne kadar manidardır: “İki oğlum ölseydi bu kadar
üzülmezdim uyuşturucuya alıştılar, her şeylerini kaybettiler ve sürünüyorlar. Onları görmek
benim için dayanılmaz bir işkence oluyor. Bir de onların benden zorla para isteyişleri var ki,
buna hiç dayanamıyorum."
Uyuşturucu dünyasında para varsa, uyuşturucu vardır. Hemen vardır. Para yoksa,
ahlak, namus ve insanlıktan vazgeçilerek, uyuşturucunun temini mümkündür.
Uyuşturucu batağına düşenlerde ve ülkelerde hiç de huzur ve mutluluk falan yoktur.
Felâket vardır, acı vardır, üzüntü vardır. Böyle yanlış propagandalara kanılmamalıdır.
Gençliğin aldanmasına ve aldatılmasına müsaade edilmemelidir.
Uyuşturucu ile çaresiz hastalıklar arasında yakın bir ilişki vardır. Uyuşturucu ve AIDS
ikisi de tüyler ürperten çağın belâsı... Çünkü uyuşturucu fuhşu davet ediyor. Damardan
vurulan iğne de AIDS'i davet ediyor. Sebebi de genellikle aynı enjektör paylaşılıyor.
Uyuşturucu intihardır, azar azar intihardır. Sonu adım adım ölümdür. Kullananı başta
sahte dünya, sahte mutluluk ve sahte cennet sunan uyuşturucu, her gün kullananı adım adım
ölüme götürüyor. Yetkililerin açıklamasına göre vücuda giren bir gram uyuşturucu, beyinde
bir milyon hücreyi götürüyor. Uyuşturucunun 1-2 defa kullanımı bile bağımlılık yapmaya
yetiyor.
Uyuşturucu kullananlarda ruhsal çöküntü meydana geliyor. Ahlâk dışı davranışlar
görülüyor.
Bazı ilim adamları uyuşturucunun adına "Zeka zehri" demektedir. Çünkü insanda ne
akıl bırakıyor. ne de mantık. Uyuşturucu bağımlılığı namus sattırır, ev sattırır, çocuk bile
sattırır.
Uyuşturucu çok şiddetli beyin zehridir. Zeka zehri olduğu yetkililerin ifadesidir.
Uyuşturucu insanı uyuşturuyor. Her şeyini elinden alıyor.
Gazetelerde yayınlanan bir olayı nakletmek istiyorum:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 222
Mustafa ÖSELMİŞ
"Eroin dünyasının kendisine güzelliğinden dolayı "Prenses Banu" dediği ama
sonunda değil güzellik insanlıktan bile çıkardığı Banu'yu dinleyelim:
"Genç bir kızdım, zengin bir ailem vardı. Her istediğim yapılıyordu. Ben arkadaş
gruplarıyla diskoteklere alıştım. Önce müzik tutkusu, sonra uyuşturucu alışkanlığı...
Kusmalar, hayaller... Pencereden inekler, kızılderililer gördüm. Bize ok atıyorlardı, sandalyeyi
cama fırlattım. Ellerim ölü eli gibi çekildi. Eklem yerlerimde sancı, ter, titreme... Ben onun
pençesine düştüm. Allah başka gençleri, başka aile çocuklarını korusun o canavardan. Çok
mutlu, çok rahat bir aile düzenim vardı. Annem, babam üzerime titrerdi. Bir mühendisle
evlendim. Bir oğlumuz oldu. Ama benim o zehire alıştıktan sonra ne yuvamı, ne çocuğumu
görür halim vardı. Kocam benden ayrıldı..." (17/01/1983. Hürriyet)
Basına yansıyan bir haberi birlikte okuyalım:
"İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) dün görülen bi davada
uyuşturucunun insan hayatını ne denli olumsuz etkilediği gözler önüne serildi. "Teşekkül
halinde uyuşturucu ticareti yaptığı" iddiasıyla hakim karşısına çıkan Feridun Metin Gönenç,
uyuşturucu bağımlılığı yüzünden her şeyini, hatta ailesini bile kaybettiğini söyledi. Hamza
Çetin ise "Eşimi bu illetten kurtarmak için çok uğraştım; ama olmadı. Ben kullanmadığım
halde eşim için eroin temin ediyordum." dedi. İstanbul 6 nolu DGM'de görülen duruşmada
eroin ve kokain sattığı iddiasıyla hakim karşısına çıkan 36 yaşındaki Feridun Metin Gönenç,
uyuşturucu yüzünden her şeyini kaybettiğini söyledi. 13 yıldır bağımlı olduğunu söyleyen
Gönenç, 16 kez tedavi girişiminde bulunduğunu; ancak başarısız olduğunu belirtti. Gönenç
"Uyuşturucu yüzünden kuyumcu dükkanımı ve ailemi kaybettim. Bir evim vardı, en sonunda
onu da sattım." dedi. Gönenç, 13 yıldır uyuşturucu kullandığını; ancak ticaretini yapmadığını
söyledi. Eroin bağımlısı olduğunu kabul eden Demet Çetin ise 8 yıldır eroin kullandığını, krize
girdiği zaman eşinin ona uyuşturucu temin ettiğini söyledi. Demet Çetin ile iki yıldır evli
olduğunu belirten Hamza Çetin, eşini bağımlılıktan kurtarmak için çalıştığını; ama
başaramadığını belirterek, "Tedavi olması için 6 kez hastaneye yatırdım. Ben kullanmadığım
halde eşime kriz dönemlerinde uyuşturucu temin ediyordum." diye konuştu. (14/12/2002.
Zaman)
B- UYUŞTURUCUNUN YAPTIĞI TAHRİBAT
Uyuşturucu, insanı hem bedenen hem de ruhen çökerten, insanın
mutsuzluğuna yol açan bir afettir. Her gün mal kaybından, can kaybına insanın
kaybına neden olan felâkettir. Manevi duyguları da törpüler, kötülüklere neden olur.
Verdiği zarar telâfi edilemez.
Uyuşturucu, insanın beynini uyuşturur, insanda akıl bırakmaz. Uyuşan beyin
vücudu idare etme yeteneğini kaybeder. İnsanı kendi aleyhine iş yaptırır.
Uyuşturucu kullananlar, erken bunama, hafıza kaybı ve felç gibi sorunlarla
karşılaşırlar. Depresyon, hayal görme, korku, endişe, intihar etme arzusu taşırlar.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 223
Mustafa ÖSELMİŞ
Emniyet Genel Müdürlüğü'nce yayınlanan bir broşür, uyuşturucu hakkında
bilmediğimiz gerçekler ortaya koyuyor. Buna göre, vücuda giren 1 gram eroin,
beyindeki 1 milyon hücreyi öldürüyor.
Uyuşturucu bağımlısı 28 yaşındaki bir annenin, 8 yaşındaki kızını tecavüz
edileceğini bilerek kokainle takas ettiği de belirtilen broşürde yer alan bilgiler şöyle:
- İnsan vücudu kullanılan uyuşturucu madde miktarını bir süre sonra yetersiz
buluyor. Bağımlılar madde miktarını sürekli artırmak zorunda kalıyor, bu da ölüme
sebep veriyor.
- Uyuşturucunun imal ve taşınması çok pis ve iğrenç koşullarda yapılıyor.
Uyuşturucu midede ve vücut boşluklarında bile taşınıyor.
- Uyuşturucu insan kabiliyetlerinin tümünü yok ediyor. Ruhen ve bedenen
sağlıklı bireyler kişilik ve karakteri zayıf, korkak, kendine güveni olmayan, asalak ve
hasta insanlar haline dönüşüyor.
- Bazı insanlar ilk dozu merakla alıyor ve bir daha uyuşturucudan kurtulamıyor.
Çünkü bir çok uyuşturucu madde bir kere alınmakla bağımlılık yapıyor.
- Eroin bağımlılarının vücutları bir süre sonra çok kötü kokmaya başlıyor.
- Uyuşturucu madde satıcıları alıştırma döneminde, uyuşturucunun fiyatını
ucuz tutuyor veya ücretsiz veriyor. Bağımlı olduktan sonra fiyatlar sürekli artıyor.
- Elvis Presley de uyuşturucu bağlantılı kalp krizi sonucu ölenlerden...
(11/01/2000. Zaman)
Uyuşturucunun yaptığı diğer bazı tahribatlar da şöyledir:
- İlk kullanımda yanlış deneme sonucu boğularak ölüm.
- Yüksek dozdaki kimyasal maddeler direkt kalp yetmezliğine neden oluyor.
- Akciğerdeki oksijenin tükenmesi ölümü beraberinde getirir.
- Kalıcı ve geçici hastalıklar ve hasarlar meydana gelir.
Uyuşturucu kullanan annenin kullandığı zehir çocuğa da zarar veriyor:
Hong Konglu bir anne, uyuşturucu âlemine götürdüğü 10 haftalık bebeğinin
ölümüne sebep oldu. Lorraly Ng Lok-wan (21) adındaki anne dün çıktığı
mahkemede, bebeğini öldürdüğünü kabul etti. Savcılara göre, Ng Lok-wan geçen yıl
Şubat ayında 27 saat süren uyuşturucu âlemi sırasında bebeğini kucağında tuttu. Ng
Lok-wan, bebeğinin ağzından ve burnundan süt gelmesi üzerine onu hastaneye
götürdü, ancak bütün çabalara rağmen bebek kurtarılamadı. Savcılar, hastanede
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 224
Mustafa ÖSELMİŞ
yapılan testlerde bebeğin kanında, onun altı kez ölümüne yetecek miktarda morfin
tespit edildiğini söylediler. (31/05/2001. Türkiye)
Uyuşturucuyu genellikle aydın geçinen kesimle, zengin kesim kullanıyor.
Bugün üniversite de çok yaygın. Geçim derdi olmayanlar da değişik eğlence şekilleri
arıyor. Alem yapıyorlar, aşırı dozdan ölüyorlar. "Lüks otellerde uyuşturucu alemi
yapan" diye geçen haber başlıkları ile ölüm haberleri çıkıyor. Çocuk yaştaki kız, yaşlı
kimselerle ölü bulunuyor.
Bu çılgınlıklar Avrupa ve Amerika ülkelerinde daha yaygın. Tek kelimeyle Batı
batakta. Avrupa insanı, aile tanımıyor, aile mutluluğu tanımadığı için mutluluğu hapta,
alkolde ve uyuşturucuda arıyor. değişik şekillerde tatmin yolları arıyor. Sevgiyi de
insanda bulamadığı için hayvanda arıyor. Denilebilir ki, bu insanlar topyekün cinnet
geçiriyor, her gün biraz daha felâkete sürükleniyor. Toplum hasta, hastaneler
bağımlılarla, komaya girenlerle dolu.
Avrupa’da mutluluklar, geçici olarak hapla elde edilen, alkolle, uyuşturucu ile
devamı sağlanan sahte mutluluktur. Çocukların ekserisi evlilik dışı. Çoğu insan çocuk
istemiyor. Çocuk yerine köpeği tercih ediyor. Onunla yiyor, içiyor, onunla yatıp
kalkıyor. Bu durumda "kara ölüm" denilen AIDS yaygın. AIDS'liler ordusu gün
geçtikçe artıyor.
İşin üzücü ve düşündürücü yönü de bu sefih hayatın insanımız arasında da
yayılmaya çalışılmasıdır. İnsanımızın bataktaki kimselere özenmesidir.
C- NİÇİN BAŞLANIYOR
Uyuşturucu alışkanlığı özellikle gençlerde daha çok görülen toplumsal bir
yaradır.
Uyuşturucu bağımlılığının bir çok sebebi vardır. Bunlar arasında, başta
yabancılaşan, maddi ve manevî değerlerini yitirenler, kişiliğini geliştiremediği için
genellikle alkol veya uyuşturucu bağımlılığına sığınmaktadırlar.
Diğer faktörlerden bazıları da: kişilik bozukluğu, güvensizlik ve güçsüzlüktür,
irade zayıflığıdır.
Bir başka neden de; gelecekle ilgili kaygılardır. Eğitim, meslek ve iş bulma
endişesi önemli bir etkendir.
Bu arada arkadaş baskısı, medyanın kötü örnek sergilemesini de göz ardı
etmemek lâzımdır. Çünkü insan hiçbir kötü alışkanlığa tek başına başlamaz. Kötü
arkadaş, kötü bir ortam her şeyi kolaylaştırıverir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 225
Mustafa ÖSELMİŞ
Hiçbir kötü alışkanlık, ihtiyaçtan veya gerekli oluşundan dolayı başlamaz ve
yayılmaz. Çoğu yavrularımız arkadaşının etkisi ve merak gibi nedenlerle ilgi duymaya
başlar.
En önemli husus da geleneksel ve manevi değerlere karşı çıkmanın bir
yansıması olarak uyuşturucu alışkanlığı başlar.
Uyuşturucunun baş sebebi özentidir. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu
Başkanlığı tarafından 10 okulda yapılan araştırmaya göre gençler uyuşturucu
kullanmaya özenti ile başlıyor. Yapılan ankette 204 öğrenci ve 201 öğretmen
katılmış, özenti ile başlama yaşının 15'in altında olduğu ortaya çıkmıştır. (11/01/1996.
Türkiye)
Uyuşturucu alışkanlığının yayılmasında birinci derecede medyanın tutumu
yatmaktadır.
Bazı televizyon kanalları kurulduğu günden bu yana aralıksız güzellik
yarışması düzenliyor. Genç kızlar teşhir ediliyor. Popstar yarışmaları düzenleniyor.
Programlarda gayr-i meşru ilişkiler en ince noktasına kadar yayınlanıyor. Sapıklıklar
cazip gösterilerek özendiriliyor. Aile hayatı kabul etmeyenler, insani ve ahlaki değer
tanımayanlar örnek gösteriliyor. Gençliğin hayatında idealinde bunlar oluyor.
Erken yaşlarda başlanan alkol ve alkol katkılı maddeler uyuşturucuya sevk
ediyor.
Bir önemli etken de sigaradır. Sigara alışkanlığı da önce alkole sonra da
uyuşturucuya, bunun devamında da fuhşa götürüyor. Bunun da ötesi intihar ve ölüm.
Gençliğin en önemli hastalıklarından biri de çağdaş yaşama hastalığıdır. Çoğu
bu çağdaş bataklığında boğulmaktadır. Bazı ölçü ve sınır tanımayan, sanatçı denilen
kişiler örnek gösteriliyor. Bu yola sevk edilen gençler onlar gibi yaşamayı hedefliyor.
Şöhret ve para sahibi olabilmek için aileden kopuyor, ar haya sınırını aşıyor. Onlar
gibi yaşamaya başlıyor. Artık alkolün, uyuşturucunun ve fuhşun pençesine düşmüş
oluyor.
Modern dünyanın örnek sanatçı, örnek insan olarak gösterdiği Afife Jale'ler,
Burçin Bircan'lar uyuşturucu bataklığında acınacak şekilde ölmüşlerdir.
Uyuşturucuya daha çok içinde manevi boşluk olanlar çabuk başlıyor. Hele
böyle alışkanlıkları olan arkadaş çevresine düştüyse, kendini koruması çok zordur.
Bugün şu bir gerçek ki her kötü alışkanlık, özenti ve arkadaş etkisiyle
başlamaktadır. Yapılan bir araştırmaya göre sonuç şöyledir:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 226
Mustafa ÖSELMİŞ
Uyuşturucuya başlama sebepleri:
Arkadaş: % 30,0
Merak : %21,7
Deneme: %4,3
Çevre : % 2,9
Kendi isteği : % 2,9
Değişik : % 13,0
(Herhangi bir cevap bulamayanlar ise % 26,1)
Uyuşturucu bağımlığına giden yollardan biri de uçuculardır. Tiner, çakmak
gazı, benzin, uhu, bali gibi maddelerdir. Fakir semtlerdeki çocuklar bu maddeleri
kullanarak uyuşturucu batağına düşmektedir. Ayrıca kokulu silgi, kokulu yapıştırıcılar
da çocukların uyuşturucu kullanmasını kolaylaştırmaktadır. Bu konuda öğretmenlerin
ve ailelerin dikkatli olmasında fayda vardır.
Bu konuda herkesin duyarlı olması lâzımdır. Çocuklara ve gençlere uyarıcı
bilgiler verilmeli ve koruyucu tedbirler alınmalıdır. En önemli şey "bir defa" "Bir
defadan bir şey olmaz" sözleridir. Bu başlangıç olmaktadır. Aileler bir de eğlence,
gezi, yaş günü partileri, mezuniyet geceleri gibi tuzaklara karşı uyarıcı olmaları ve
gençleri bilgilendirmeleri şarttır. Bir çok alışkanlık erken yaşta başlamaktadır.
İstanbul Emniyeti'nin 1000 uyuşturucu bağımlısı üzerinde yaptığı araştırmaya
göre, en büyük risk grubu olarak tespit edilen gençlerin yüzde 43'ü merak ve özenti
ile, yüzde 36'sı ise arkadaşla çevresinin etkisiyle zehir batağına sürükleniyor.
Sonuçlar, Narkotik Şube'nin "Öğretim Yılında Uyuşturucu Sorunu ve Mücadele
Stratejileri" konulu toplantısında açıklandı. Burada konuşan İstanbul Emniyet Müdürü
Hasan Özdemir, zehir ticaretinin teröre maddi destek veren organize bir suç haline
geldiğini söyledi.
Özdemir, sadece İstanbul'da gerçekleştirilen 622 operasyonda, bin 800 kişinin
3 ton 650 kg uyuşturucu madde ve 75 adet silahla birlikte ele geçirildiğini bildirdi.
Özdemir, 1991 yılından beri İstanbul'da 150 kişinin uyuşturucudan hayatını
kaybettiğini vurguladı. Narkotik Şube Müdürü Ferruh Tankuş da ankete göre
uyuşturucuya başlamanın temel nedeninin "Ben bağımlı olmam" "Bir kere denemekle
bir şey olmaz" düşüncesi olduğunu açıkladı. (18/09/1998. Zaman)
Eğer anne adayı uyuşturucu kullanıyorsa, o zaman uyuşturucu bağımlılığı
anne karnında başlıyor. Çocuğun genetik yatkınlıkla uyuşturucuya erken yaşlarda ilgi
duyduğu yetkililerin ifadesidir.
Kız - erkek kafelerde, diskolarda, düzenlenen eğlencelerde uyuşturucuda diğer
alışkanlıklarla birlikte yayılma imkânı buluyor. Zaten çoğu yakınlıklar ve arkadaşlıklar
uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu ticareti üzerine kuruluyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 227
Mustafa ÖSELMİŞ
Uyuşturucu alışkanlığında çevrenin önemi çok büyüktür. Gençler, uyuşturucu
kullanmaya, arkadaşları ile eğlence yerlerinde başlıyorlar. Bu yüzden aileler
evlatlarını dikkat etmelidir. Kiminle nerede olduklarını her an takip etmelidir. Gençlerin
uyuşturucu ile ve uyuşturucu kullanan, pazarlayan ve sunan kimselerle ilk
temaslarının önlenmesi, çok önemlidir.
Büyük şehirlerimizde öğrencilerin % 60'ı sakinleştirici haplardan, sigaradan,
biradan, işe başlıyor. "Bir sigaradan bir şey olmaz" "Bir biradan ne çıkar" telkinleri ile
başlıyorlar. Başın mı ağrıdı? Alsana hap bu yol, gençleri daha büyük daha kötü
alışkanlıklara, uyuşturucu bağımlılığına götürüyor.
Bilhassa bulüğ çağındaki gençler, kendilerini ispatlamak için değişik
davranışlar gösteriyor. Bazen kendilerini ispatlamak bazen de merakları nedeniyle
kafelere, diskolara, buna benzer yerlere gidiyorlar, değişik eğlencelere katılıyorlar,
yediklerinin, içtiklerinin içine azar azar konulan uyuşturucunun farkına varamıyorlar.
Kısa sürede o yerlere bağımlı halen geliyorlar, oralara gitmeden edemiyorlar. Artık
okul etkiliyor.
İradesi, inancı zayıf olan gençlerde çevrelerinin etkisi, televizyondan ve
medyadan gördükleri özenti ile uyuşturucuya başlıyor. Bazıları da bir defadan bir şey
olmaz düşüncesi ile uyuşturucu müptelası olup çıkıveriyor. Çünkü her şey ilkle
başlıyor. birle başlayıp çoğalıyor. Böylece uyuşturucu bağımlılığı patlama noktasına
geliyor.
Uyuşturucu alışkanlığının başlamasında pazar arayanların, taşıyıcı
isteyenlerin veya gençlerin cinselliğinden yararlanmak isteyenlerin etkisi ve rolü de
unutulmamalıdır.
Okullardaki kokulu kalem, kokulu silgi ve yapıştırıcı gibi maddeler, daha ilkokul
çocuklarını ilerde uyuşturucuya kolayca yaklaşacağı konusunda ilim adamlarının
uyarıları vardır. Ayrıca boya incelticileri, tiner, çakmak gazları, benzin gibi maddelerin
de uyuşturucu alışkanlığında etkili olduğu unutulmamalıdır.
Bir de masum kozmetiklerin uyuşturucu bağımlılığı yaptığı açıklanmıştır:
“Akdeniz Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sunar BİRSÖZ,
parfüm çeşitleri, sprey ve deodorantların uzun süreli kullanılması halinde uyuşturucu
bağımlılığına yol açabileceği söylenmiştir.
Ayrıca Birsöz: “Kahve, kolalı içecekler, sigara gibi keyifle tüketilen maddelerin
aşırı alınmaları uyuşturucu bağımlılığına zemin hazırlıyor” demiştir. (23.09.1995
Zaman)
08.10.1995 tarihli Zaman gazetesinde yayınlanan açıklamaya göre; “Resmi
istatistiklere göre uyuşturucu kullananların % 37’si meraktan dolayı uyuşturucu
almaya başlıyor. Genç kitle üzerinde yoğunlaşan uyuşturucu merakının, uygulamaya
dönüştürüldüğü yerler ise genel olarak disko, kafe, bar, pavyon gibi yerlerdir. Eğlence
yada dinlenme amacıyla disko ve kafeleri seçen gençliği buralarda bekleyen en
büyük tehlike uyuşturucu tacirleridir, kötü arkadaştır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 228
Mustafa ÖSELMİŞ
Denetimden uzak disko ve kafeler orta ve lise öğrencilerinin başlıca uğrak
yerleridir. Buralarda kendilerine masum adımlarla yaklaşan uyuşturucu satıcıları,
başlangıçta para dahi almadan gençleri uyuşturucuya alıştırıyor. Mübtela olan genç,
uyuşturucu alacak para bulamayınca, hırsızlık, gasp ve cinayet gibi olaylara karışıyor.
Gerekirse vücudunu pazarlıyor.
Ayrıca İzmir Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürü Fatih Özkan: “Disko ve
kafe gibi yerlerin uyuşturucu kültürünün filizlendiği yerler olduğunu, uyuşturucu
kullananların ahlak değerinin sıfıra indiğini belirtmiş ve pahalı bir madde olan
uyuşturucunun temin edilebilmesi için, mübtelaların her türlü kötülüğü yapabileceğini
belirtmiştir.”
Bir haberde 09.10.95 tarihli Zaman gazetesinden: “Alkol, uyuşturucuya sevk
ediyor: Gençlerin uyuşturucuya başlamasının altında; çekingenlik, yetersizlik,
uyumsuzluk, başarısızlık yatmaktadır. Bir çok genci, yalancı cennetin bataklığı,
uyuşturucuya itiyor. Ailedeki uyumsuzluk, geçimsizlik, ailede alkol kullanan birinin
varlığı, çocukları uyuşturucunun kucağına itiyor.”
Bu konuda ailelere çok büyük görevler düşmektedir. Çünkü herkesin çocuğu
uyuşturucu ile tanışabilir. Bu konuda kimse emin olmamalıdır. Tehlike uzak değil.
Benim çocuğum yapmaz dememelidir.
Analar babalar her zaman çocuğunun tavırlarına dikkat etmelidir. Kiminle vakit
geçirdiğine dikkat etmelidir. Verdiği harçlığa, çocuğun harcamasına dikkat etmelidir.
Bir de kuryelerle teması önlenmelidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 229
Mustafa ÖSELMİŞ
Uyuşturucuya başlayan gençlerin:
1- Enerjisi azalır, derslerdeki başarısı düşer.
2- Sık arkadaş değiştirir. Temiz arkadaşlarından uzaklaşır.
3- İçine kapanır, etrafıyla ilişkiyi keser.
4- Dikkati dağılır, durgun, içine kapalı bir hal alır.
5- Birden sevinir, birden üzülür.
6- Odasına kapanır.
7- Kendine bakmaz, temizliğe dikkat etmez.
8- Ölçüsüz para harcar.
9- İşini, derslerini, okulunu aksatır.
10- Geleceğe iat her hangi bir planı olmaz, ideal taşımaz.
11- Elleri titrer, aşırı bir şekilde terler.
12- Yatar uyuyamaz, uykusuzluk çeker. Yani herşey alt üst olur, düzen
bozulur.
D- NASIL YAYILIYOR
Son zamanlarda uyuşturucuda patlama yaşanıyor. Kullanılanlarda büyük artış var,
operasyonlarda tonlarla rakamlar zikrediliyor. Uyuşturucunun verdiği zarar ve artan
hastalıklar endişe verici boyutlara yayılıyor.
Birkaç gazete haberi:
- “8 ayda 11 ton uyuşturucu ele geçirildi.” (28/08/2004. Yenişafak)
- “Uyuşturucu yaşı 11’e düştü.” (16/07/2004. Yenişafak)
- “Dağ köyler geçimini hayvancılıktan değil esrar üretiminden sağlıyor. Köy
evleri esrar üretim merkezi haline geldi.” (16/11/1995. Türkiye)
- “Her on lise öğrencisinden biri uyuşturucu kullanıyor.” (16/07/2004. Türkiye)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 230
Mustafa ÖSELMİŞ
Uyuşturucu trafiğinde korkunç artış var. Bu ne demek? Tehlike yayılıyor
demek. Eskiden büyük şehirlerde görülen uyuşturucu, son yıllarda ilçelere hatta
köylere kadar ulaşmıştır.
Bunun sebebi nedir?
- Başta devletin baş örtüsüne olan duyarlılığı kadar bu konulara ilgi
duymamasıdır.
- Medya özendirici, yönlendirici ve yanlış örnekler sergiledikten sonra eğitici
programları geç saatlere vermesi ve hep kötü örnekler sergilemesidir.
- Kız erkek arkadaşlığının yaygın oluşu, cinselliğe dayanmasıdır.
- Ailelerin dağılması ve ilgisizliği.
- Gençlerin eğitimsizliği ve bilgisizliği.
- Toplumda sevgi azlığı.
- İnsani ve ahlâkî değerlerin korunamaması, pişmanlık veren, yüz kızartan
olayların artması.
- Pop müzik çılgınlığı.
- İnanç ve değer yargılarının kazandırılamaması gibi nedenlerdir.
Bugün kafeler, diskolar uyuşturucu tarlası gibi. Uyuşturucu kültürü buralarda
filizleniyor, buralarda yeşeriyor. Ondan sonra ahlâkî değerler sıfıra iniyor. Uyuşturucu
temin edebilmek için her türlü kötülük çekinmeden yapılabiliyor.
Bir başka yol da uyuşturucu için internetin kullanılmasıdır. Bir gazete haberi
şöyleydi:
“Uyuşturucuyu internet patlattı: İnternetteki yetersiz denetimler sonucunda
uyuşturucu maddeler üretimden pazarlamaya kadar sanal alemde kendine yer
buluyor. Kullanılan şifreleme teknikleri yüzünden haberleşmeler izlenememektedir.”
(28/02/2002. Türkiye)
En son tüyler ürperten haberlerden biri:
- “Uyuşturucu kullanma yaşı 11’in altına indi. Hazırlanan raporda
uyuşturucunun Türk toplumunu tehdit edici noktaya ulaştığı, uyuşturucu ve madde
bağımlılığının 11 yaşın altına indiği belirtilmiştir. Bebek denecek yaşlarda yüzlerce
çocuğun uyuşturucu ve madde bağımlısı olarak kayıtlara geçtiği açıklanmıştır.”
Raporda özet olarak verilen rakamlar şöyle:
- Bin 911 kız, 18 bin 781 erkek çocuk olmak üzere toplam 20 bin 692 sigara
bağımlısı.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 231
Mustafa ÖSELMİŞ
- 144 kız, 2 bin 577 erkek olmak üzere toplam 2 bin 721 alkol bağımlısı.
- 2 kız, 683 erkek olmak üzere toplam 685 çözücü bağımlısı.
- 12 kız, 328 erkek olmak üzere toplam 340 uyuşturucu bağımlısı.
- 40 kız, 548 erkek olmak üzere toplam 588 hap bağımlısı.
- 11 – 18 yaş arası uyuşturucu ve madde bağımlısı çocukların sayısı 26 bin
398 olurken, 11 yaş grubunun altındaki 328 bağımlı çocuk sayısı da eklenince bu
sayı 26 bin 726’ya yükseliyor. (09/11/2004. Yenişafak)
Bir ürkütücü sonuç da şöyle:
- “Liseliler uyuşturucu ve alkol ablukasında” başlığının altında, Uyuşturucu
Türkiye’yi bir ahtapot gibi sardı. Yapılan bir araştırmaya göre tüm öğrencilerin % 32’si
esrar, % 22’si hap, % 6’sı morfin gibi uyuşturucu kullanmıştır. Bu araştırmaya sağlık
bakanlığı tarafından 7 ilde yapılmıştır.” (08/12/2004. Yenişafak)
Buna karşılık ilgisizlik de tehlikeyi büyütüyor.
Bugün genç neslin bataklıklara sürüklenmesi için her şey yapılmaktadır. İşte
size bir örnek:
“Mavi yıldız” adıyla anılan bir tür dövme (cilde yapıştırılan çıkartma)
öğrencilere satılmaktadır. Bu dövme, üzerinde mavi yıldız taşıyan küçük bir kâğıt
parçasıdır. Kalem ucundaki silgi büyüklüğünde olan bu kâğıtlardaki yıldızlara L S D
(uyuşturucu) emdirilmiştir. BU UYUŞTURUCU KAĞIT ELLENDİĞİNDE DERİ
YOLUYLA KANA KARIŞMAKTADIR. Bundan başka parlak renklerde ve posta pulu
görünümünde, kâğıt dövmeler de satılmaktadır.
Süpermen, Mik-Mause, Palyaço, Disney karakterleri, Bart simpson ve keleb
gibi BU RESİMLERDEN HER BİRİ FOLYO KAĞIDINA SARILMIŞ DURUMDADIR.
BU, KÜÇÜK ÇOCUKLARA HİTAP EDEREK ASİT SATMANIN YENİ BİR YOLUDUR.
Çocuğunuz bunlardan herhangi birini alırsa, bu resmi elletmeyin, ellemeyin. Bu
asitlerin çok suretle reaksiyona girdiği bilinmektedir ve bazıları da STRİKNİN ihtiva
etmektedir.
Çok dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü küçücük yavrular, gencecik çocuklar,
uyuşturucu mafyası tarafından evvela küçük dozlarla uyuşturucuya başlatılıyorlar,
sonra da alıştırıyorlar. Artık çok paralar gerekmeye başlıyor. Bulunamadığı zaman
kanun dışı işler yapılıyor, yaptırılıyor. Genç kızlar satılıyor. Harçlık vermeyen ana
baba dövülüyor, öldürülüyor.
Uyuşturucu yüzünden her şeyini kaybetmiş bir gencin feryadı şöyle:
“Beyoğlu’nda bir restoranda garsonluk yapıyordum. İranlı iki samimi arkadaşım
vardı. Birlikte onların kaldığı otele gittik. Küçük naylon poşetin içerisinden beyaz bir
toz çıkardılar, “Al bunu çek bütün dertlerini unutursun” dediler. Ne olduğunu bile
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 232
Mustafa ÖSELMİŞ
anlayamadan burnuma çektim. Arkası geldi, ikinci, üçüncü gün derken. Küçük naylon
poşetteki zehirin esiri olduğumu anladım.
Çok samimi bildiğim arkadaşlarım, işte o andan sonra gerçek yüzlerini
gösterdiler. Daha önceki ikram ettikleri eroini parayla satmaya başladılar. Onların
beni eroine alıştıran uyuşturucu tacirleri olduğunu o zaman anladım. Eroine olan
bağımlılığım beni öyle hale getirdi ki, önüme milyarları ve eroini koyup birini tercih et
deseler, gözümü kırpmadan eroini isterim.
Bir kez tedavi oldum, hastaneden çıktıktan sonra kendimle mücadele
ediyordum. İçmeyecektim. Eroin bağımlısı arkadaşlarım kahvemin içine gizlice eroin
karıştırmışlar. Bu benim için ikinci yıkım oldu. Eroine tekrar başladım. Cihangir’e
takılıyordum, oradaki zencilerden bu maddeyi temin ediyordum. Sonumun eroinin
pençesinde ölüme gitmek olduğunu biliyorum ama, bir şey yapamıyorum.”
Dikkat edilmesi gereken bir husus da parçalanmış aile çocuklarıdır. Sokakları
kendilerine ev edinmiş bu çocuklar, tüketici veya taşıyıcı tuzağına çabuk düşerler.
Misafirliklerde baş ağrısı çekenlere bir hap uzatılması, eczanelerin reçetesiz
hap satması, gençlerin içtiği meşrubatın içine, yediği tostun arasına konulması,
uyuşturucunun yayılmasını kolaylaştırmaktadır.
Aileler, “benim oğlum, benim kızım içmez, kullanmaz, yapmaz, etmez” dememelidir.
Dikkat edilmezse, tehlike çok yakındır. Umulmadık bir şekilde, beklenmedik kimseler
tarafından tuzağa düşürülebilir. Bir gazetede şöyle bir haber vardı: Olmaz olsun böyle
dede, diye. 69 yaşındaki Nezir dede okul öğrencilerine uyuşturucu satarken
yakalanmış, tespit edilerek emniyete getirilen gençler arasında 17 yaşındaki torunu
da varmış. Dede para kazanabilmek için başta torununa ikram etmiş. Sonra da
uyuşturucu bağımlısı müşterisi olmuş. (25/11/1995. Türkiye)
E- HEDEF TOPLUMUN UYUŞTURULARAK İMHASIDIR.
Uyuşturucu pazarında batı pazarı doymuştur. Şimdi hedef, az gelişmiş
kalabalık nüfuslu ülkelerdir. Bu ülkelerin arasında ülkemizde Pazar haline getirilmek
istenmektedir.
Şer güçlerin talimatında Türk gençlerinin eğlence ile, alkol ile uyuşturucu ile
uyuşturulması talimatı vardır.
Amerika Irak’ı işgal ettikten sonra ilk verdiği özgürlük milli ve manevi direncini
kırmak için uyuşturucu ve porno filmler dahil her türlü ahlaksızlığı serbest bırakmıştır.
Daha önce de Afganistan’da aynı serbestliği getirmiştir. (14/05/2003. Vakit)
1800’lü yıllarda İngilizler, Hindistan’da afyon üretip, bol miktarda Çin’e sokarak
Çinlileri uyuşturmaya başlamıştı. Vatandaşlarını uyuşmuş gören yetkililer 1931’de
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 233
Mustafa ÖSELMİŞ
afyon kullanımını ve ithalini yasaklamıştır. Neticede Çin’le İngilizler arasında “Afyon
Savaşı” olarak anılan ve tarihe geçen savaş çıkmıştır.
Uyuşturucu bir ülkeyi çökertme silahı olarak tarih boyunca kullanılmıştır.
Sömürgeci ülkeler, milli direnci kırarak o ülke halkını oyalayarak ve
uyuşturarak her türlü sömürüye müsait hale getirmektedirler.
Uyuşturucu, doğacak nesillere bile zarar verdiği için bu yola baş vurulmaktadır.
Bağımlı olan kadınlardan doğan çocukların beyinleri tahrip olmaktadır. Süt yoluyla da
çocuk uyuşturucu bağımlısı olmaktadır.
Millet olarak topyekün uyuşturulmak istenilen ülkelerden biri de Müslüman
Türk milletidir. Bu yüzden ülkeyi yönetenler, aileler ve ilim adamları gereken tedbiri
almalıdır. İnsanımız maddi ve manevi yok oluş demek olan bu tür tuzaklara karşı
uyarılmalı ve eğitilmelidir.
Uyuşturucu tacirleri ellerindeki zehiri satabilmek için gece gündüz çalışıyor,
sinsi tuzaklar hazırlıyor. Bunun için:
- Erkek – kız arkadaş ilişkilerini kullanarak gençlere yaklaşıyor. İçlerinden
kurye seçiyor. Bunalımlı, yalnızlık çekenlere yaklaşıyor.
- Bazı eğlence merkezlerini seçiyor. Esrarlı sigara içine uyuşturucu katılan
meşrubat ikram ediliyor.
- Okul önlerinde seyyar satıcıları kullanıyor.
- Çeşitli bahanelerle gezi ve eğlenceler düzenleniyor.
Unutmayalım, tonlarla yakalandığı bildirilen miktar, devede kulaktır.
F- UYUŞTURUCU BAĞIMLILIĞI
Adı üstünde, uyuşturucu; beyinleri, bedenleri, nesilleri, aileleri ve milletleri
uyuşturan, esaret altına sokan, düşmanın amansız tuzağı.
Başlangıç noktası, nanevî, ahlakî zayıflık ve kötü alışkanlıklardır. Gençlerin
bügünkü yaşayış anlayışı, arkadaş ortamı ve eğlence biçimi uyuşturucuyu davet
ediyor. Uyuşturucunun kaynağı da, başı boş gençlerin peşinde ve eğlence yerlerinde
dolaşıyor.
Gençler, sigaradan, biradan, uyuşturucuya azar azar geliyor. Pazar arayanlar,
taşıyıcı arayanlar başta gençlere ikram ediyor veya fark ettirmeden yiyeceğine,
içeceğine azar azar koyuyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 234
Mustafa ÖSELMİŞ
İlkokul sıralarında, kokulu kalem, kokulu silgi, yapıştırıcı, tiner, çakmak gazları
çocukları uyuşturucuya itiyor.
Bir hususa dikkat çekmek istiyorum: Bir tür dövme oluyor, cilde yapıştırılan
çıkartma şeklinde. Bunlara uyuşturucu emdiriliyor. Vücuda yapıştırılınca kana
karışıyor. Ve yakın zamanda uyuşturucu mübtelası yapıyor.
Bir de kâğıt çıkartmalar var onlar da ellendiği ve yapıştırıldığı zaman etki
yapmaktadır.
Yetkili bir ağızdan müthiş itiraf:
“Simitte uyuşturucu: okulların açılmasına az bir zaman kala bakan Işılay
Saygın aileleri uyardı. Okul önlerinde satılan simitin üzerine uyuşturucu konulduğu
uyarısında bulundu. Çocuklarınıza sahip çıkın. Benim çocuğum yapmaz demeyin.
Nice mutaassıp ailelerin çocukları uyuşturucuya kurban gitmiştir” diye uyardı.
(10/09/1998. Zaman)
Uyuşturucu kullanım yaşının 11-12’ye düşmesinin nedenleri vardır. Yapılan
açıklamalara göre;
- İlk olarak sigara içme yaşı ortalaması 11,
- Her gün sigara içme yaşı ortalaması 12,
- İlk kez sarhoş olma yaşı ortalaması 11,
- İlk kez uçucu madde kullanım yaşı ortalaması 12,
- İlk kez sakinleştirici hap kullanım yaşı ortalaması 11,
- Alkol kullanan öğrenciler içinde anne ve babasının ilişkisini kötü olarak
değerlendirenlerin oranı yüzde 14 iken hiç madde kullanmamış olanlar için bu oran
yüzde 7,5. (20/02/2002. Zaman)
Bu işin şakası yok. Kimse çocuğundan emin olamaz. Çünkü tehlike, tek bir kaynaktan
gelmiyor. Baskılar çok. Bunun için her aile çocuğuna iyi bir aile ortamı hazırlamalıdır.
Çocuğun ruh ve beden dengesini kurmalıdır. Kötü örnek olmaktan kaçınmalıdır.
Çocuk sokağın ve bodrum katların, arka sokakların insafına bırakılmamalıdır.
Ergenlik çağında cinsellikle başbaşa bırakılmamalıdır. Karnı tok sırtı pek
felsefesinden vazgeçilmelidir. Yoksa çocuk zararlı şeylere ilgi duyuyor. Sonu üzüntü
ve pişmanlık oluyor.
Ailenin sıcak ilgisiyle beraber en güçlü engel inançtır.
Dine ilgi her insanın fıtratında vardır. Bazı şeyler uygun bir şekilde dinen kötü,
günahtır, haramdır. Allah soracak ve cezalandıracaktır şeklinde telkin edilirse
caydırıcı olacaktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 235
Mustafa ÖSELMİŞ
Sözün özü, gençlerin uyuşturucu alışkanlığından kurtulma şansı çok zayıftır.
En iyisi uyuşturucuya başlamamasını sağlamaktır.
Akdeniz Üniversitesi Profesörlerinden Sunar Birsöz’ün açıklamalarına göre;
parfüm, sprey ve deodorantların sürekli kullanılması, uyuşturucuya götürüyor. Ayrıca
sigara, kahve ve kolanın aşırı alınması uyuşturucuya zemin hazırlıyor. (23/09/1995.
Zaman)
İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün açıklamalarına göre; “Kafe, disko, bar ve
pavyonlar uyuşturucu kültürünün filizlendiği yerler olmaktadır. Para yetmeyince de
her türlü ahlaksızlık söz konusu oluyor.”
Her an çocuğumuz uyuşturucu ile tanışabilir; Her aile her genç uyanık
olmalıdır. Çocuklar başı boş kalmamalıdır.
“Al bunu çek, bütün dertlerini unutursun” diyenler, dost değildir. Bir anlık zevk,
ömür boyu köleliktir.
Milletleri yıkan şeylerin en etkilisi, fuhuş ve uyuşturucudur.
Bugün uyuşturucu kullanım yaşı, ilk okula inmiştir. Çünkü çocuk, tuzağa
düşürülüyor. Ayranına, tostuna uyuşturucu konursa elbette böyle olur. Alkole,
sigaraya erken başlayan, elbette uyuşturucuya da erken başlayacaktır.
Aman ne olur anne babalar, yavrularını takip etsin, iyi eğitsin. Gençler de
dikkatli olsun.
Gençlik, paslanmış demir gibi için için çürüyor. Çünkü; cinsellik ön plânda,
cinsi hayat erken başlıyor.
Uyuşturucuya ve fuhşa en büyük engel aile ve din engelidir. Bu iki gücü iyi
kullanmalıyız.
Eğer çocuklarımızı böyle tuzaklardan ve bataklıklardan korumak ve kurtarmak
istiyorsak inancını ve aile bağlarını güçlendirmeliyiz.
G- GENÇLİK KİME TESLİM
Birkaç habere göz atalım:
Gençliğe uyuşturucu tehdidi korkutuyor. 07/10/1995 tarihli Milli Gazetede
yayınlanan rapora göre; İstanbul’da bu yılın ilk 9 aylık döneminde, aşırı dozda
uyuşturucudan 14 kişi ölmüş, ölenlerin üçte birini 20 yaşın altındaki gençler
oluşturmaktadır.
---
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 236
Mustafa ÖSELMİŞ
19/08/1995 tarihli Türkiye gazetesi, “Sinsi Tuzak” diye büyük başlık atmış,
altında da şunları yazmıştır: “Gençleri bekleyen tehlike büyüyor. Türkiye, alkol
tüketiminde dünyada 3. sıraya yükseldi. 16 yaşındaki gençlerin % 4’ünün uyuşturucu
kullandığı ortaya çıktı.”
--10/12/1994 tarihli Türkiye gazetesinin bir başka ürkütücü haberi ise şöyle:
“Son 10 yılda, uyuşturucu müptelası yüzde 100 arttı. Gençler beyaz zehirin
pençesinde. İşte acı gerçek: Uyuşturucuya başlama yaşı ilkokul seviyesine kadar
indi. Uzmanlara göre: Türkiye’de eroin patlaması” yaşanıyor.
------Tüyler ürpertici bir haber daha 20/07/1994 Türkiye gazetesinden. “İstanbul’da
18 yaşından küçük 158 kişi hakkında kanuni işlem yapıldı. Gençler uyuşturucu
kıskacında: Uyuşturucu tacirlerinin gençleri seçmekteki en önemli hedefi, okulları
Pazar haline getirmek. Tacirler, önceleri bedava vererek gençlerin uyuşturucu
bağımlısı olmalarını sağılıyorlar. Bu gençler daha sonra kendi ihtiyaçlarını karşılamak
için satıcılığa da başlıyorlar. Tacirlerin ikinci hedefi, okullardan sonra varlıklı ailelerin
çocuklarını da aynı metotla tuzağı düşürmek oluyor.”
--Okulların çevreleri tuzaklarla dolu. Bu yerler eğitim ve öğretimi olumsuz yönde
etkilediği gibi, öğrencilerin ahlak ve moral değerler yönünden dejenere olmasına
neden oluyor. Öğrenci, okulların etrafındaki yerlerde bir çok kötü alışkanlıklar ediniyor
ve okulla, aileleriyle olan bağlarını koparıyor.
Bugün üzülerek ifade edeyim ki, öğrencilerimiz kafecilere, biracılara teslim
edilmiştir. Küçük yaştaki çocuklara bile, alkolsüz numaralarıyla bira satılıyor. İşte bu
alışkanlık, zamanla uyuşturucuya kadar götürüyor.
Bu konuda bazı öneriler şunlardır:
- İlkokul öğrencileri de dahil gençlerin davranışları, sürekli izlenmelidir.
Dalgınlıkları, uyuklamaları, odasına ve içine kapanmaları, gözlerinin kızarıklıkları ve
vücutlarındaki alerjik belirtiler göz ardı edilmemelidir.
- Çocuklar olumsuz çevre ve arkadaşlardan korunmalıdır.
- Aile ilgisi, aile eğitimi sıcak bir şekilde devam etmelidir.
- Yediğine, içtiğine dikkat edilmeli, bira içmesine göz yumulmamalıdır.
- İnanç, ahlak eğitimi ihmâl edilerek yavrular, sorunlu hale getirilmemelidir.
- Gençlerin okul içi ve okul dışı yaşantıları titizlikle ve sürekli izlenmelidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 237
Mustafa ÖSELMİŞ
- Gençlere ihtiyacından fazla harçlık verilmemelidir.
- Okullardaki kantinler, okul idarelerince sıkı bir şekilde kontrol edilmelidir.
Korkunç gerçek; Avrupa gençliğinin % 90’ı esrarkeş durumdadır. Bu durum
diğer dünya ülkelerinde pek farklı değildir.
Kendimizi aldatmayalım. Türkiye’deki uyuşturucu gerçeğini gömemezlikten
gelerek bir yere varamayız. Bir şey elde edemeyiz. Biz de uyuşturucuya karşı
tavrımız tepkimiz, kültürümüzden, inancımızdan dolayı biraz değişiktir. Fakat bu
direnme fazla uzun sürmez.
Gençlik bugün paslanmış demir gibi için için çürüyor. Mânevî boşluğun olduğu
kişiler, aileler ve kesimler içine kurt girmiş ağaç gibi kuruyup gidiyor. İnsanımıza
yavrularımıza sahip çıkalım diyorum.
Sahip çıkmayacak
kurtaramayabiliriz.
olursak,
çocuğumuzu
kaybederiz.
Geç
kalırsak
İki annenin feryadını size nakletmek istiyorum:
Bir annenin dramı şöyle:
“İçinde uyuşturucu bulunan yapıştırıcıları koklayan 13 yaşındaki İ.H’yi bu
alışkanlığından vazgeçirebilmek için ailesi zincire vurdu. Arkadaşları yüzünden
uyuşturucu müptelası olduğunu söyleyen İ.H., “Kurtarın beni, tedavi olmak istiyorum.”
diyor. İ.H’nın annesi Kadriye hanım, oğlunun durumuna çok üzülüyor.” (06/09/1995.
Türkiye)
Bir annenin feryâdı da şöyle:
“Benim çocuğum 13 yaşındayken uyuşturucu kullanmaya başladı. Oğlumu
takip için bara gittim, kimle arkadaşlık yapıyor diye bakmaya. Genç bir bayan
olduğum için beni herhalde müşteri zannettiler ve erik getirdiler. Tuz zannedilen şeyi
bana göstererek “Abla esrar ister misin?” diye sordular. Yani barlarda tuzun içine
esrar koyuyorlar. Bunların engellenmesi gerek. Oğlum gençliğini mahvettiği gibi beni
de sürekli dövüyor. Çok mağdur durumdayız.” (10/09/1998. Zaman)
H- İNANCIN ÖNEMİ
İnancımıza göre insanın sağlığına, aklına, nesline, nefsine ve malına zarar veren şey
haram kılınmıştır. Haram olan bir şeyin sadece yenmesi, içilmesi değil, alması,
satması, yapması, taşıması da haramdır.
Uyuşturucunun inançlı kişi ve toplumlarda çok az görülmesinin sebebi,
inancımızda günah ve yasak oluşundandır. Zaman zaman yapılan dinî telkinlerin
müsbet yönde tesir ettiği muhakkaktır. Gençlerin tuzaklara düşmemeleri için öncelikle
sağlam bir inanca sahip olmaları gerekir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 238
Mustafa ÖSELMİŞ
Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Daire Başkanlığı, Milletler Arası
Kaçakçılıkla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Uyuşturucu maddeler,
öldürücü tuzak” isimli raporda milli ve manevi değerlerin uyuşturucuya karşı panzehir
olduğu belirtilerek, dini bağların zayıflamasının uyuşturucu alışkanlığına yol açtığı
bildirilmiştir.
Ayrıca raporda, uyuşturucu alışkanlığına iten sebepler şöyle sıralanmıştır:
- Zayıf iradeli, kişiliği gelişmemiş gençler,
- Ailesi tarafından horlanan aşağılananlar,
- Aileleri tarafından aşırı tatmin edilen gençler,
- Seks hayatına erken giren, karşı cinse ilgi duyan çocuklar,
- Manevi terbiye almamış, ruh sağlığı bozuk olanlar, kolay başlıyor.
Çare olarak da okul öğrencilerine kabiliyetlerine göre yönlendirmek, boş
zaman bırakmayıp, kötü alışkanlıklar edinmelerine fırsat vermemek şeklinde ifade
edilmiştir. (01/05/1995. Zaman)
Beş vakti olanın boş vakti olmaz. Nasıl inanan insan, alkol almıyorsa,
uyuşturucu da almaz. İnanç kötülüklere engeldir.
Din kötülüklere karşı panzehirdir.
İnanç sistemlerinin geliştirilmesi, işler hale getirilmesi gençleri uyuşturucudan
korumaktadır. Örneğin, ABD’nin en fazla cinayet ve suç işlemede ikinci sırada yer
alan New Jersey Eyaleti’nin uyuşturucu merkezi olan Newark’taki Branfort St. Ve
New York’un suç işleme rekoruyla meşhur Harlem semtindeki İslam’a dönüş, yörenin
birkaç sene içinde en güvenli bölge olmasını sağlamış. Bunları göz önüne alan
Amerikalı gözlemciler dini yaşantının geliştirilmesiyle uyuşturucu salgınının
engelleneceğini ileri sürmektedir.
İslâm, huzur bozacak, sağlık bozacak ve kayıplara neden olacak, insanın
aklına, düşünce yapısına ve ahlakına zarara neden olacak şeyleri yasaklamıştır.
Alkollü içkiler, uyuşturucular, keyif verici maddeler insanın kendisine zarar
verdiği için ve başkasına da zarar verdirdiği için din yasaklamıştır. Bugün bir çok
kötülüğün sebebi ve anası bu yasaklar değil midir?
Allah insanı güzel bir şekilde yaratmıştır ve canlılar arasında şerefli bir varlık
kılmıştır. Her şeyi de insanın emrine ve hizmetine vermiştir.
Kur’an-da: “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın” diye de uyarılmıştır.
(Bakara: 195) Uyuşturucu yüzünden ölen kimse intihar etmiş olur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 239
Mustafa ÖSELMİŞ
İ- UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE
Uyuşturucu, sakinleştiren, bazı problemleri unutturan, insana güç, güven verip
sakinleştiren ve mutlu eden bir madde olarak görülmemelidir.
Uyuşturucu hakkında yapılan olumsuz propagandalar önlenmeli, bunların
aldatıcı olduğu yalan dünya cenneti vaadettiği anlatılmalıdır.
Gençleri uyuşturucuya yönelten problemlere çözüm getirilmelidir.
Gençler bilgilendirilmek suretiyle merak ve özentileri yok edilmelidir. Bir felaket
olduğu, merak edilecek ve özenilecek bir şey olmadığı anlatılmalı, ikna edilmelidir.
Bunun için konferanslar verilmeli, uyuşturucudan zarar görenlerin resimleri
gösterilmeli, ölenlerin hayat hikayeleri ve perişan ölümleri gözler önüne serilmelidir.
Ayrıca ders konusu olmalıdır.
Sadece polisiye tedbirleriyle önleneceğini düşünmek yanlış olur. Mücadelede
en etkin ve masrafsız yol olan inanç değerlerini kazandırmak gerekir. Çünkü
uyuşturucu bağımlılarının inancı tanımayan, dinle tanışamamış kesimlerden olduğu
unutulmamalıdır. Gençler inanç boşluğundan kurtarılmalıdır. Karnı doyan insanın
beyni doymazsa istenmeyen şeyler olur.
Çevre ve arkadaş grubuna dikkat edilmelidir. Kötü maksatla kurulan eğlence
yerleri sıkı bir şekilde denetlenmelidir.
Uyuşturucuya götürecek alkol, sigara gibi alışkanlıkların önüne geçilmelidir.
Medya tahrik, teşvik ve kötü yönlendirme yerine, üzerine düşün görevi yapmalıdır.
Sosyal aksaklıklar giderilmeli, insanların önü karanlık gösterilmemelidir. Kimlik
kişilik bunalımına düşmemesi için gençlere şahsiyet kazandırılmalıdır.
Aileler çocuklarını başı boş bırakmamalıdır. Devamlı ilgi göstermelidir. Bugüne
kadar korunmamız ve bazı kesimlerde uyuşturucunun yaygın olmaması, aile
yapımızın sağlam oluşu ve dinimizin koruyucu özelliğindendir.
Bugün ailelerin çoğu çocuğu ile ilgilenmiyor. Ne zaman ki çocuk suç işledi,
ceza gördü veya kötü bir duruma düştü o zaman uyanıyor. O zaman geç kalmış
oluyor.
Aileler, çocuklarının yakın arkadaşı olmalı, çocuğunun bir grup içine girmesini
önlemelidir. İyi arkadaş edinmelerini sağlamalıdır.
Eğer çocuk uyuşturucu kullanıyorsa gerçek suçlu ailedir.
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun yaptığı bir araştırmada, ailenin
uyuşturucu maddelere karşı olan tutumunun gencin davranışlarını belirlemede çok
etkili olduğu, dolayısıyla ailelerin bu konuda çocuklarına örnek olacak davranışlar
sergilemeleri gerektiği kaydedildi. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı’nın
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 240
Mustafa ÖSELMİŞ
“Uyuşturucu madde kullanımının aile üstüne etkisi” konulu araştırmasına göre, aile
ilişkileri kişinin toplumsal yaşamının belirlenmesinde büyük rol oynuyor. Ailenin
uyuşturucu maddelere karşı olan tutumunun da, gencin davranışlarını belirlemesinde
çok etkili olduğu ifade edilen araştırmada, “Ailenin madde bağımlılığını önlemede pek
çok rolü var” deniliyor.
Önlemler şöyledir:
Araştırmada, anne – babalara çocuklarını uyuşturucu madde bağımlılığından
uzak tutabilmeleri için şu tavsiyelerde bulunuluyor:
- Sigara, alkol, kafein gibi maddeler kullanmayarak çocuğunuza örnek olun
- Anne – baba, çocuk için eğitim ve bilgi kaynağıdır. Çocuğunuzu yasal
olmayan maddeler, bunların etkileri ve sonuçları hakkında bilgilendirin.
- Anne – babalar aile içi kuralları koyan, ailenin alkol ve madde konusundaki
politikasını belirleyen kişilerdir. Dolayısıyla bu konuda bazı kısıtlamalar getirin ve
bunları uygulayın.
- Eğlenceli aile etkinliklerinin düzenleyicisi ve katılımcısı olun. Böylece
sıkıcılığa, alkol ve diğer maddelerin kullanıldığı etkinliklere alternatif oluşturun.
- Çocuklarınızı arkadaş baskısı ile nasıl başa çıkabilecekleri konusunda eğitin.
- Çocuğunuzun nerede olduğunu bilin.
- Diğer aileler ile iş birliği yaparak çocukların madde kullanmasını engelleyin.
- Madde kullanımını teşhis eden kişiler olun.
- Çocuğunuzun madde kullanımına müdahale edin ve yönlendirin.
- İyileştirici etkinliğe yardımcı olmak için kendi duygularınızı da yönetin.
Aileler uyuşturucu kullanan çocukları nasıl tanıyabilirler:
Çocuğunuzun uyuşturucu kullanıyor olmasından şüpheleniyor, ancak emin
olamıyorsunuz. Acaba uyuşturucu kullanan genç nasıl anlaşılır?
Uyuşturucu madde kullanan gençte gözlemlenebilecek değişiklikler şunlardır:
- Eski arkadaş çevresi ile birlikte olmak yerine yeni bir çevreye girmeyi tercih
ederler. Yani arkadaş çevreleri değişir.
- Gözlerde kanlanma olabilir.
- Ağız kuruluğu, sık sık terleme, bulantı ve kusma başlıca değişikliklerdir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 241
Mustafa ÖSELMİŞ
- Vücutta iğne ve yara izleri görülür.
- Enerji ve kilo kaybı olur.
- Ev içinde yalnız olmayı tercih eder.
- Dikkat eksikliği başlar.
- Sürekli bir yorgunluk ve uykusuzluk görülür.
- Psikolojisinde değişimler ve ruhsal dengesizlikler görülebilir.
- Madde ihtiyacı hissettiğinde çeşitli davranış değişiklikleri gözlemlenebilir.
Yukarıda sıralanan özellikleri çocuğunuzda gözlemliyorsanız, herhangi bir
yargıda bulunmaksızın, çocuğunuzla konuşup onu anlamaya çalışın. Ayrıca bir
uzmanla görüşüp çocuğunuzun yardım almasını sağlayın.
Her aile çocuğunu korumak uğruna uyuşturucuyu ve uyuşturucuya götüren
şeyleri tanımak zorundadır. Tanımadan yapılacak olan mücadele fayda yerine zarar
getirir.
Bugüne kadar bilinçsiz kampanyalar, uyuşturucuyu hep azdırmış, daha çok
yayılmasına neden olmuştur. Ana babanın zorla çocuğunu karşısına alıp bilgisiz ve
hazırlıksız olarak nasihat etmesi, yarar yerine zarar verecektir. Öğrencileri zorla
salonlara toplayıp konferans dinletmek istediğimiz zaman öğrenciler dinlemeyecektir.
Sigarayı, alkolü bırakma kampanyaları hep böyle olduğu için bir netice alınamamıştır.
Şöyle bir haber nakledelim: “İstanbul’da 18 bin taksi ve minibüs gençleri beyaz
zehire karşı uyarmak için dört gün “Uyuşturucuya Hayır” pankartı ile gaza
basacaklar.” (10/09/2004. Yenişafak)
Ne kadar, nasıl faydası olur bilemem...
Hatice Güldiken hanımefendi valiliğin halk gününe katılmış “Oğlumu
uyuşturucu belasından kurtarın” diye yalvarmıştır. Çaresiz ve acılı anne evdeki
eşyaları satıp uyuşturucu kullanan oğlu için valilikten yardım istemiştir. (17/07/2003.
Yenişafak)
Bu annenin çocuğu kurtarılabilir mi bilemem...
Bugün okulların etrafında uyuşturucu almış kızlı erkekli gençleri görüyorum. 12
– 13 yaşlarında Leyla gibi dolaşıyor. Birbirinin koluna girmiş, kimse umurunda değil,
ne yaptığının, ne söylediğinin de farkında değil. Belki biraz sonra derse gidecek.
Belki de sevgili anne babacığının yanına gidecek...
Çocuğunuz uyuşturucu kullanıyorsa ne yapmalısınız?
Doç. Dr. Ögel, madde kullandığı tespit edilen çocuklarla kurulacak iletişimi dört
aşamaya ayırıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 242
Mustafa ÖSELMİŞ
1- Hazırlık aşaması
- Bırakın duygularınız yatışsın. Sakinleşin ve olaylara sağduyu ile bakar hale
gelin. Yeterli gözlemi yapın ve veri toplamaya çalışın.
- Kendinizi suçlamayın. Bu duygunuz öfkeye dönüşebilir ve sorunun
çözümüne hiçbir katkıda bulunmaz.
- Konu hakkında iyice bilgilenin. Bilmediğiniz şeyler hakkında fikirler ileri
sürmeyin.
- Önyargılardan arının. Her birey farklıdır. Sizin çocuğunuz da diğer
uyuşturucu kullananlardan ve bağımlılardan farklı özelliklere sahiptir.
- Ailenin diğer üyelerinden gerekirse fikir alın. Ancak bu durumu herkesin
duymasından kaçının.
2- Durumun saptanması
- Çocuğunuz gerçekten madde kullandı mı? Öncelikle bundan emin olun. Son
günlerini bir gözden geçirin. Yeterli bilgi edinmek için sağlık kuruluşlarına
başvurabilirsiniz.
- Eğer madde kullandıysa hangi maddeyi ne kadar süreyle ve ne miktarda
kullandığını araştırmaya çalışın.
- Okul öğretmenleri ya da arkadaşlarıyla görüşün. Ancak bunu yaparken
çocuğunuzu zora düşürmemesi için çok dikkatli olun, başkalarının anlamayacağı
tarzda yapın.
3- Konuşma aşaması
- Gencin madde etkisi altında olması konuşmayı güçleştirir ve yararsız olur. Bu
nedenle madde etkisinin geçmesi veya etkisinin azalması gerekir.
- Bu konuyu konuşmaktan korkmayın. Korkularınızı ve kuşkularınızı onunla
açıkça yaklaşın.
- Konuşurken onu korkutmamaya özen gösterin. Tamamen gerçekçi samimi
ve yalın olun.
- Amacınızın ne olduğunu üstüne basarak vurgulayın. Ona yardımcı olmak
istediğinizi anlatın. Her zaman onun yanında olacağınızı hatırlatın.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 243
Mustafa ÖSELMİŞ
- Onun düşünce, yaşantı ve korkularını anlamaya çalışın.
- Genellikle insanlar madde kullandıklarını inkâr ederler. Eğer inkâr ederse çok
fazla ısrar etmeyin. Bu konuda konuşmak isterse onu dinlemeye hazır olduğunuzu
belirtin. Bir dönem onu gözleyin. Aradan zaman geçtikten sonra bu konuyu gündeme
getirebilirsiniz.
- Madde kullanmasından dolayı onu suçlamayın. Ancak bunun sonuçlarına
kendisinin katlanacağını hatırlatın.
4- Yönlendirmek:
Yardım ve bilgi alabileceğiniz tedavi kurumlarını öğrenin.
- Genelde bu gençler tedavi kurumlarından çekinirler. Bu nedenle onu tedavi
için cesaretlendirin. Eğer bir tedavi kurumuna gitmek istemiyorsa en azından
danışmanlık için başvurmasına yardımcı olabilirsiniz. Bu durumu ona “Bir gidip
öğrenelim. Ne yapmak gerekiyor? Ona göre karar verelim. Danışmanın hiçbir zararı
yoktur” biçiminde açıklayabilirsiniz.
- Genç tarafından söylenen olumlu düşünceleri onun ardından siz de onun
sözleri ile yineleyin.
- Sık sık mesajlarınızı yineleyin
- Tüm bu desteklerinizin yanında ondan bu maddeyi kullanmamasını isteme
hakkınız vardır. Bırakma konusunda yardıma hazır olduğunuzu belirtin.
- Onun sorumluluğunu onun yerine üstlenmeyin. Onun kendi sorumluluğunu
üstlenmesine yardımcı olun.
- Birkaç kez madde kullanımıyla bağımlılık gelişmeyebilir. Bu dönemde daha
ağır uyuşturucular kullanmasını ve denemesini önlemeye çalışın.
- Ancak unutmayın hiçbir zaman kişinin isteği dışında maddeyi bıraktırmak ve
tedavi etmek mümkün değildir.
- Eğer o madde kullanımını bırakmak istemiyorsa böyle bir durumda ona
destek olamayacağınızı belirtin. Karşılaştığı zorlukları onun yerine siz aşmayın.
(Örneğin okulla ilgili yada yasal sorunlar) Kendi kararlarının sonuçlarına katlanmayı
öğrenmek zorundadır. (01/10/2002. Zaman)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 244
Mustafa ÖSELMİŞ
J- UYUŞTURUCU ÇEŞİTLERİ
1- AFYON: Haşhaş bitkisinin kapsülünden elde edilen afyon kuvvetli bir
uyuşturucudur.
- “İslâm alimleri, afyon eroin gibi uyuşturucuların bedene, akla, dine, ahlaka
ve mizaca verdiği zararlar açısından “İçkiden çok daha berbat” olduğunda ittifak
etmişlerdir. Yakın bir zamanda Mısır müftüsü, yakın geçmişte afyonun aynen şarap
gibi haram olduğuna fetva vermiştir.” (K. Sitte 7/269 Prof. Dr. İ. Canan)
- “Sıvı yiyecekler dışında benç (uyku veren bitki) afyon, haşhaş gibi aklı gideren
herşey haramdır.” (İslam Fıkhı Ansiklopedisi. Prof. Dr. Vehbe Zuhayli 7/448)
- “Esrar afyon ve benzeri sarhoşluk veren şeylerin tümü haramdır. Esrar afyon
çok yönlü zarar verdiği için daha çok günahtır. Bütün mezheplere göre; bu yolla
kazanılan para da haramdır. Ancak tedavi ve ameliyatlarda kullanılabilir.” (Ahmet
Şahin – Fetvalar: 30)
“Afyon, esrar ve uyuşturucu madelerin üretimi, dağıtımı, kullanımı sarhoş edici
maddeler gibi haramdır. (Yusuf El Kardavi – İslâmda Helal Haram: 141)”
“Haşhaş otu, sarhoş etse de etmese de haramdır.” (Age: 82)
“İnsanın aklını gideren, vücudunu zehirleyen, sağlığına zarar veren afyon,
haşhaş gibi şeylerin yenmesi caiz değildir. ” (Ömer Masuhi Bilmen – İslam İlmihali:
457)
Bazı şeyler defalarca soruluyor. Ona soruluyor, buna soruluyor. İşimize geldiği
şekilde fetva arıyoruz. Bizim yaptığımız gibi birileri çıksın istiyoruz. İşin İslâmcasına,
takva yönüne bakan olmuyor.
Afyon otu, kozasının sütü zehir ihtiva eder. Zehir kozadadır. Daneler
çıkarılırken kırılan kozanın tozu insanı sarhoş eder. Bir yaşlı: “Biz otu kurutur tütün
gibi içerdik” demiştir.
Peygamber (as) da bizi şöyle uyarmıştır:
“Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır”
“ Şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene bak.”
Tartışmalı konularda kimin isabet ettiğini bilemezsiniz. Onun için takva yolunu
seçerseniz kârlı çıkarsınız. Hem Allah yanında sevgili kul olursunuz.
Mesela; eğlence helâl şarkı haramdır, kolonyağında hanefiler yumuşak, şafiler
settir. İşin fetvadan çok takva yolu fayda verir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 245
Mustafa ÖSELMİŞ
Afyon dane olarak sarhoşluk verecek durumda değildir, yenilir. Mesela;
üzümün mayalanmamış hali gibi.
Afyon ekip biçmenin hükmüne gelince, eğer üzümün şarap fabrikasına
satıldığı gibi uyuşturucu üretmek maksadıyla ekilir ve uyuşturucu yapılan yere
satılırsa caiz değildir. Çünkü bir nimet zararlı hale getirilmiş olur.
Gizlice sütünü almak maksadıyla yapılan gizli ekim de caiz değildir.
2- BAZ MORFİN: Afyondan elde edilir. Parlak toz şeklindedir. Afyondan on kat
daha güçlüdür.
Önce kullanana keyif verir, sonra uyuşturur, daha sonra da sinir sistemini felç
eder.
3- EROİN: Uyuşturucuların en kuvvetlisi ve ölümcülüdür. Tedavisi çok zordur.
4- ESRAR: Kenevirden elde edilir. Esrar, uyuşturucunun basamağıdır
denilebilir.
5- KOKAİN: Koku ağacının yapraklarından elde edilir.
6-KODEİN: Eroin bağımlıları, eroin bulamazlarsa bunu kullanırlar.
7- CRACK: Kısa sürede bağımlılık yapar. Bağımlısını paranoyak haline getirir.
Bunu daha çok fuhuş mafyası çalıştırdığı kadınlara kullandırır.
8- LSD: Çok etkili ve tehlikelidir. Bazı şeylere emdirilmek suretiyle taşınması
ve kullanılması sağlanır.
“Mavi yıldız” adıyla anılan bir tür dövme (cilde yapıştırılan çıkartma) öğrencilere
satılmaktadır. Bu dövme, üzerinde mavi yıldız taşıyan küçük bir kâğıt parçasıdır.
Kalem ucundaki silgi büyüklüğünde olan bu kâğıtlardaki yıldızlara L S D (uyuşturucu)
emdirilmiştir. BU UYUŞTURUCU KAĞIT ELLENDİĞİNDE DERİ YOLUYLA KANA
KARIŞMAKTADIR. Bundan başka parlak renklerde posta pulu görünümünde, kâğıt
dövmeler de satılmaktadır.
9- HAP: “Mutluluk Hapı” adı ile piyasaya sürülüyor. Bu haplar bağımlılık
yapıyor. Eğer alkolle kullanılırsa korkunç sona çabuk gidiliyor.
10- BALİ: Küçük yaştaki çocuklar arasında kullanımı başlıyor. Ucuz ve kolay temin
edilebiliyor. Her çocuk bilhassa parçalanmış aile çocukları bu tehlike ile karşı
karşıyadır.
11- KAFEİN: Fazla kullanıldığında bağımlılık yapar ve insan sağlığını tehdit
eder.
Bir çoklarımız kahvesiz yapamayız. Yemekten sonra yorgunluk anında onu
ararız, bizi dinlendirdiğini sanırız. Aslında enerji vermez, hatta bitkinliğe yol açar.
Verdiği zindelik geçicidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 246
Mustafa ÖSELMİŞ
Bir fincan kahvede 15 mg kafein bulunmaktadır.
Çayda, kolada da kafein vardır. Bu içecekleri sağlık açısından az kullanmak
gerekiyor. Kullanmamak en güzelidir.
Fıkıhçılarımız kahve içmeyi hoş görmemişlerdir. (İslâm Fıkhı Ans: 7/449 Prof.
Dr. Vehbe Zuhayli)
K- ÇARE NEDİR?
Uyuşturucu bağımlılığı her gün korkunç bir artış göstermektedir. Bunun için
çok ciddi önlemler alınmalıdır. Devlet yetkililerine, aileye, öğretmelere ve ilim
adamlarına büyük görevler düşmektedir.
Şebnem Dergisinin 10. sayısında uyuşturucu kullanan gençlerin uyuşturucu
kullanmadan 4 yıl önceki resimleri ile uyuşturucu kullanan halleri yanyana yayınlandı.
Bu resimler uyuşturucu belâsının ruh ve beden çöküşünün resmiydi.
Gençler uyuşturucu ile işini, sağlığını, namusunu ve her şeyini kaybediyor.
Daha sonra bir hayalet gibi hayal aleminde korkularla, şüphelerle yaşayan birer robot
haline geliyor. Bu tehlike karşısında aciz değiliz.
Çareleri kısaca maddeleştirecek olursak:
1- Gençlerdeki manevi boşluğu gidermek, olaylar ve problemler karşısında
inancını devreye sokabilecek hale getirmek, ibadet alışkanlığı kazandırmak.
2- Gençlere kimlik, kişilik kazandırmak,
3- Gençlerde utanma, namus gibi duyguları canlandırmak,
4- Kahvehane, disko, bilardo salonları, birahaneler, kafeler gibi yerlerden uzak
tutacak bilgi vermek ve meşguliyet kazandırmak,
5- Aile bağlarını kuvvetlendirmek. Aile içi sevgi saygı ve merhamet duygularını
diri tutmak,
6- Uyuşturucuya götüren sigara, alkol, kahve, çay, kola gibi maddelerden uzak
tutmak,
7- Aile içinde güzel örnek olmak, kötü örneklerden, kötü arkadaştan, kötü
çevreden uzak tutmak,
8- Çocukları kaba kırıcı davranışlarla, ağır cezalarla cezalandırarak sokağa
itmemek,
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 247
Mustafa ÖSELMİŞ
9- Tehlikelere ve tehlike gelecek kişilere, yerlere ait bilgiler vermek, uyarmak
ve bilgilendirmek,
10- Gençleri spor ve sosyal faaliyetlerin içine çekmek. Okuma alışkanlığı
kazandırmak, ibadet hayatına alıştırmak suretiyle çılgın eğlencelerden,
müstehcenlikten ve nefsin kötü arzularından alıkoymak,
11- En önemlisi de, eziyetsiz ve masrafsız bir yolda ana babanın şerden ve
şerlilerden duaları ile yavrularını korumalarıdır.
Rabbim yavrularımızı ve gençlerimizi her türlü tehlike ve tuzaklardan korusun.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 248
Mustafa ÖSELMİŞ
VIII. BÖLÜM
YAYIN BASIN VE ŞER KUTUSU TV
ÖNSÖZ:
Bu bölümde her şeyi istediği gibi yönlendiren medyadan bahsedeceğiz.
Eğiticilik görevini nasıl yapıyor, milli çıkarlarımızı nasıl koruyor, milletin inancına
kültürüne nasıl katkıda bulunuyor, bunu ele alacağız.
Medyanın olumsuz çabaları insanı şaşırtıyor. Çünkü medyanın bize ettiğini
bugüne kadar hiçbir güç etmemiştir. Hani ağaca sormuşlar: “Derdin ne?” diye. Ağaç:
“Balta” demiş. Ve ilâve etmiş “Ah sapı benden olmasa!...”
Medya bizim yakamızdan paçamızdan asılıyor… Medya aslî görevini
yapmadığı için insanımızın kimliğinden kişiliğinin kopmasına neden oluyor. Aileler
dağılıyor, gençlik dejenere olmuş, ahlaksızlık, müstehcenlik her kesime yayılmıştır.
Yabancılaşma yozlaşma artmış, adeta insanımızın şekli bozulmuş, her iyi duygu
körelmiştir. Düşüncenin ve ilişkilerin şekli değişmiştir.
En önemlisi de zevkler değişmiştir. Anlayışlar değişmiştir. Tek kelimeyle insan
değişmiştir.
A- GAZETE VE DERGİLER NİÇİN ÇIKAR?
Milletin eğitimi, okulu, ailesi ve basını ile bir bütündür. Hatta basın, en güçlü
eğitim aracıdır. Basının verdiği haberler, verdiği mesajlar çok önemlidir. Herkesime
hitabettiği için, kültür seviyesinin yükselmesi bakımından önemli rol oynar.
Basının halka karşı sorumluluk duygusu içinde hareket etmesi gerekir. Kendini
yaşatan halka eğitim, kültür hizmeti vererek minnet borcunu ödeyecektir. İnsanımızın
problemlerine sahip çıkacak, onların çözümünde yardımcı olacaktır.
Basının bu görevlerini yaptığı söylenemez. Dergiler ve gazeteler milletin
vicdanının sesi, gönlünün tercümanı olması gerekirken, ters yönde yayın yapıyor,
yapacağı yerde yıkıyor. Çoğu zaman dil uzatıyor. Bazı konularda dış güçlere
muhbirlik yapılıyor. Zaaflarımızı sergiliyor.
Haberleri, moral bozucu haberler oluyor, olayın iyi ve yapıcı tarafından ele
almıyor, verdiği haberi tekrar tekrar veriyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 249
Mustafa ÖSELMİŞ
Haberi araştırmadan, kasıtlı veya yalan veriyor. Yargının yerini alıyor, birilerini
veya bir kesimi suçluyor, suçlu ilân ediyor. Mağdur ettikleri oluyor, hatta bazılarını
intihara bile sürüklüyor.
Cenab-ı Allah: “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse, onun
doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra
yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât: 6)
“İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan
saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay
edici bir azap vardır.” (Lokman: 6) buyurur.
Gazeteler şunu bunu verme yerine dürüst gazetecilik yapmalıdır.
Allah aşkına, bu gazete ve dergiler ne yapıyor ne üretiyor? Ve halka ne
veriyor? Bu konuda sizi düşünmeye davet ediyorum. Basının verdiği mesaj çok
önemlidir.
1905 yılında Amerika’da toplanan Yahudi konseyinde basınla ilgili çok önemli
kararlar alıyorlar. Bu kararlardan en önemlisi şöyle:
Madde 14: Yakın bir gelecekte basın yoluyla müstehcen sanatı ve aşırı spor
iptilasını aşılayacağız. Bu hareket; kafaları, zihinleri bizimle mücadele etmekten
alıkoyacaktır. Yahudi olmayanlar kendi zeka ve düşünceleri mahsulü olan karar ve
hükümlerden yavaş yavaş uzaklaşacaklardır. Biz dünyanın bütün dizginlerini elimize
aldığımız zaman dahi bu müstehcen neşriyat bir müddet daha devam edecektir.
İnanıyorum ki, gazetelerin görevi müstehcenlik değildir. Ne acıdır ki,
Türkiye’de ilk güzellik yarışmasını 1924’te Cumhuriyet gazetesi düzenlemiştir.
1932’de Brüksel’de yapılan güzellik yarışmasında güzel olmadığı halde, Cumhuriyet
gazetesinin seçtiği güzel, Keriman Halis birinci seçiliyor. Jüri sözcüsünün ifadesi çok
gariptir: “Sayın Jüri üyeleri! Bugün Avrupa’nın ve Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz…”
Zafer, Müslüman Türk kızının mayo ile teşhiridir. Kanuni’nin torunu soyulmuş birinci
seçilmiş, fakat kadehler Avrupa’nın zaferi için kalkmıştır. Bu tür işlere ilk basın alet
olmuş ve bugün de görevini maalesef medya düzenliyor.
B- YAYIN BASIN ORGANLARI YIKIM YAPIYOR
Milli manevi değerlerimize saldıran, bir kaşık suda fırtınalar koparan, kendi
basınımızdır. Meselâ: % 99’u Müslüman olan halkımız arasında anket yapılıyor:
“Bekâretin önemli olmadığı mesajını veriyor. Aile yuvalarımıza, namusumuza
saldırıyor. Resimleriyle yazılarıyla haberleriyle fuhşu yaymaya çalışıyor.”
Ülke meselelerini unutturmak için, meseleler icat ediyor. Sporla eğlence ile
dedikodu ile vakit geçirtiyor. Bir uzaylılar konu ediliyor. O bitiyor Van Gölü canavarı
ortaya çıkıyor. O bitiyor, cinler – periler manşetlere geçiyor…
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 250
Mustafa ÖSELMİŞ
Yabancı kültürlerin içinde erimiş kimselere çeşitli adlar takılıp, unvanlar
verilerek sürekli, onların yediği, içtiği, kullandığı alkol, uyuşturucu, sevgilileri, seks
hayatı, özel işleri konu ediliyor. Açık saçık resimleri basılıyor. İnsanımıza kötü model,
kötü örnek sunuluyor.
İnsanımızın ideolojik guruplara ayrılması için elden gelen esirgenmiyor.
Sporda, siyasi alanda, ırkta, mezhepçilikte, tarikatta, bölgelicilikte, şekilcilikte
insanımızı cephelere ayrılıyor.
Siyonizm programının ana maddelerinin 13. maddesi şöyle:
“Kafalarını işleterek, idraklerini kullanarak hakikate vakıf olmasınlar diye onları
eğlenceler, oyunlar türlü zevkler, sefahatlar ve umumhanelerle oyalayacağız.”
“Yakın bir gelecekte, gazeteler ve dergiler vasıtasıyla her çeşit spor
eğlenceleri ve müsabakaları ortaya atacağız. İnsanlar düşünme kabiliyetlerini
kaybederek eninde sonunda bizim gibi ve bizim istediğimiz gibi düşünecek ve
konuşacaklardır.”
Hiç unutmam bir zamanlar bir gazete, eli tüfekli çoban kızının resmini basmış,
altına da “iki köy halkı birbirine girdi” haberi ile iki köy birbirine girmişti.
1970 yılında “Denizli’de kolera salgını” başlıklı haber, çarşıda – pazarda
haftalarca sebze – meyve alışverişini durdurmuştu. Halbuki, baştabibin açıklamasına
göre bir tek kolera vakası yoktu.
Ayrıca gazetelerdeki fallar, bulmacalar, yanlış yönlendirme ve zaman
harcatma yolu olarak seçilmiştir. Laik, antilaik, çağdaş, çağdaş olmayan kavgası,
medyanın zevkle sürdürdüğü kavga değil midir?
Ne yazık ki, büyük bir kesim yıkım yapıyor. Basın hürriyeti her zaman yıkıcı,
bölücü, bozucu alanlarda kullanılıyor. Gençlere aileye zarar verebilmek için, çıplak
resim basmak için yol arıyor. Üstteki resimle alttaki haberin alâkası olmuyor veya
yazı kimsenin ilgi duyacağı bir yazı değil. Böylece hayvanî hisler ayağa
kaldırılıyor, hasta ruhlu insanlar artıyor. Gençler o hale getiriliyor ki, kötü duyguları
düşünceleri kovamaz hale geliyorlar. Gençlikte açılan yaralar, taze fidan da açılan
yaralar gibi oluyor, onun büyümesi ile büyüyor.
Medya, her şeyi menfi yönden ele alıyor ve en korkunç yozlaşmayı medya
yapıyor. Mehmet Akif:
- Türlü adlarla çıkan namütenâhi gazete,
Ayrılık tohumunu bol bol atıyor memlekete,
İt yetiştirmek için toprağı gayet mümbit bularak; fuhuş ekiyor salma gezen bir
sürü it.”
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 251
Mustafa ÖSELMİŞ
Derken, Arif Nihat Asya da:
Çoğu bilmez, hoşlanmaz… açıkça nefret eder;
İmtihana çekersen üç sıfır alır dünden…
Lâkin ayın dördünde çıkar beş tarihlisi;
Bizde yarını satar gazeteler, bugünden! demiştir.
Bugün televizyonun insanımız, bilhassa gençler ve çocuklar üzerinde yaptığı
tahribatın boyutları korkunçtur. Bütün dikkatleri üzerinde toplayan televizyon, kısa
sürede insanı değiştirecek güçtedir. Televizyondan bugün hiçbir ülke memnun
değildir. Bazı ülkeler televizyonun etkisini bertaraf edebilmek için dernekler
kurmuştur.
Millî, ahlâkî ve insanî değerlerimizin birer birer yıkılmaya çalışıldığını görmek,
her aklı başında olan insanı kahredecek boyuttadır. Gençler, çocuklar televizyonca
düşünüyor, televizyonca konuşuyor, televizyonca yaşıyor. İnsanımız tembel olmuş,
ufku daralmış, ekran çağı yaşanıyor. Birçoklarında kimlik ve karakter kaybolmuştur.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurdoğan Nigel,
medyadaki şiddet salgınının sebeplerini araştırmış, televizyonun toplum ahlakını
tehdit eden en önemli tehlikelerin başında geldiğini açıklamıştır.
Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın, yaptığı açıklamada şunları söylemiştir:
“Kontrolsüz biçimde yayın yapan radyo ve televizyon kanallarının beyin
hücreleri üzerinde tahribat yaptığını, toplumu düşünme, muhakeme, okuma ve
anlama gibi yeteneklerden uzaklaştırarak, tembelliğe ittiğini ve olaylara ilgisiz
tepkisizliğe yönelttiğini belirtmiştir. İlâve olarak “robotlaşan beynin zamanla
fonksiyonlarını kaybederek düşünemez hale gelir.” demiştir. (08/04/1995. Zaman)
İngiltere’deki muhafazakâr çevreler de televizyon programlarından memnun
değil. Muhafazakâr eğilimli Ulusal izleyiciler ve dinleyiciler derneği tarafından yapılan
açıklamada, TV programlarında evlilik dışı seks ilişkilerinin reklam edildiğini ve bunun
da AIDS gibi hastalıkların yayılmasına yardımcı olduğu kaydedildi.
Derneğin ünlü başkanı Mary Whitehouse, “Önüne gelen kişiyle seksin
normalleştirilmesinde medyanın oynadığı rol, bu yıkıcı ve en tehlikeli AIDS problemini
oluşturan ana faktörlerden birisidir” dedi.
Derneğin TV programlarını iki hafta boyunca izlediğini ve bazı sonuçlar
çıkardığını belirten bayan Whitehouse, programlardaki insanların yüzde 49’unun
evliliğine sadık insanlar olarak görüntülendiğini bildirdi.
Ancak bayan Whitehouse, programlardaki kişilerden yüzde 19,5’inin evlilik
dışı ilişkilere girdiklerini, yüzde 11’inin de evlenmeden birlikte yaşadıklarına dikkat
çekti.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 252
Mustafa ÖSELMİŞ
Programlardaki kişilerin yüzde 33,5’inin bekar, ancak önüne gelenle cinsi
ilişkiye giren tipler olduğunu söyleyen bayan Whitehouse yüzde 7’sinin de eşcinsel
ilişkilerde görüntülendiğini bildirdi. (19/11/1992. Zaman)
Merhum Cemil Meriç, “Televizyon kültürü” üzerine neler söylüyor; birlikte takip
edelim: “Televizyon kültürü diye bir mefhum tanımıyorum. Televizyon; ayık şuuru
iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki
adam için icat edilmiş, bir nevi afyondur (...)” Gerçek hayattan uzaklaştırmaya hizmet
eder. Televizyon tam bir kaçıştır. Yokluğa, boşluğa, şuursuzluğa açılan bir kapı. Bu
korkunç tiryakilik insanları Batılaştırmaz, batırır. Arada bir kabak çekirdeği nevinden
bilgi kırıntıları, bu fikir temelinin aldatıcı tesellisidir.”
Bugün toplumsal bunalımın suçlusu televizyondur. Uzmanlar, ahlaki değerleri
gözardı eden televizyonların bunalımın kaynağı olduğnuu söylüyor. Bir uzmanın
uyarısı şöyle:
- “Psikolog Farika Teymur: “Televizyonun magazin programları, gençlerimizi
evlilik öncesi ilişkilere özendirirken, uyuşturucu ve alkol gibi kötü alışkanlıklara da
sevk ediyor, yozlaşmanın başını çekiyor...” (21/01/2004. Vakit)
Bu durumda aile, inancımız ve ideallerimize sahip çıkmalıyız. Televizyon
izlemeye sınır koymalıyız. Çocuklarımızın televizyon tutsağı olmasını önlemeliyiz.
Sınırlı programları seyrederek ve ettirerek televizyonu yararlı hale getirmeliyiz.
Aileyi, çocukları ve bir çok insanî, ahlakî değerlerin kaybolup gittiğini gören
bazı batı ülkeleri “Temiz TV” kampanyası açmıştır. Bu konuda dernekler kurulmuştur.
C- YAYIN HÜRRİYETİ SINIRSIZ MI?
İnsanımız, eskiden Rus elçisinin açıklamalarına, davranışlarına bakıp, tersini yaparak
doğrusunu bulurmuş. Bugün de medyanın tutumu, akl-ı selim sahibi insanımıza doğruyu
bulma ve anlamada zıtlık ölçüsü sergilemektedir.
Batı basını bile bizimki gibi değildir. Batı basınında, şımarıklığa, müstehcenliğe, kişi
haklarına saldırıya, devlet millet çıkarlarına saldırıya yer yoktur. Basın, kendi sınırları içinde
hürdür. Yalan yanlışla ortalığı toz duman etme hakkına sahip değildir.
Bizde basın hürdür, başkaları hür değildir. Basın hürriyeti yatak odasına uzanan
hürrriyet değildir, teşhir etmek değildir, itham etmek, suçlu ilân etmek değildir. Halkın
inancına – ahlâkına dil uzatmak, basın hürriyeti değildir. Anayasanın teminatı altında olan
şeylere dokunulamaz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 253
Mustafa ÖSELMİŞ
Basın, tuttuğunu göklere çıkarıyor, tutmadığını da yerin dibine batırıyor. İnançlara,
düşüncelere karşı hazımsız davranıyor.
Bazı şeylerin kirliliğinden bahsediyoruz. Kirlilikse, medyanın kirliliği başta gelir.
Medyada çift standart uygulama yapılıyor. İnsanlar birbirine düşürülüyor. Milletin
ahlâk yapısına uygun yayın yapılmıyor. Cinselliği ön plânda tutuyor. Mesela cami, Kur'an
kursu, imam hatip liseleri, mesele din ise, medya kuduruyor. Müslüman Türk kimliğine ters
yayın yapıyor. Dikkatler başka yerlere çekiliyor. Cambaza bak, cambaza oluyor...
Bizde yayın organları görevini yapmıyor. Eğitmiyor, öğretmiyor. Kültür seviyesini
yükseltmeye çalışmıyor. Hatta “Sen kimden yanasın?” sorusuna muhatap olacak kadar milli
çıkarlarımıza ters yayın yapıyor. Para kazanmak ve menfaat elde etmekten başka hedefi
yok. Medyanın çıkarları, milli menfaatlerin üstünde değildir.
Medyada intiharlara, cinayetlere ve nice nice kötülüklere sebep olan kamera şakası
denilen eşek şakaları, cıvık programlar, şiddet programları, kötü örnek olan diziler, her şeyi
sulandıran eğlence programları bitmelidir.
Yetkililerin toplumsal sorumluluk duygusu içinde hareket etmesi sağlanmalıdır.
Medya yetkilileri, aynı toprağı, aynı havayı ve aynı hak ve hürriyetleri kendileriyle
paylaşan milyonlarca insanın olduğunu düşünmelidir. Eninde sonunda sorumsuzluğun bir
günde kendilerine ve yakınlarına etkileyeceğini düşünmelidir.
D- YAYIN – BASIN KİRLİ OLMAMALIDIR
Bugünkü basının ekseriyeti kirlenmiştir. Soruyorum bugün utanmadan evinize
görebileceğiniz kaç gazete kaç dergi vardır? Ailecek veya misafirlerinizle yüzünüzü
kızartmadan dinleyebileceğiniz, seyredebileceğiniz kaç radyo, kaç televizyon vardır? Bu
haliyle bu araçların yetiştirildiği genç nasıl olur. Ne düşünür, nasıl yapar? Bu sorunun cevabı
çok açık. İşte şehvetten şaşı olmuş gençlik.
Kötü yayın, en büyük kirliliktir.
Adam, ölüm döşeğinde çocuklarına sormuş:
- Mezarıma gelir ziyaret eder misiniz?
- Ederiz, etmez miyiz hiç! Diye cevap vermiş. Adam tekrar:
- Mezarıma gelince ne okursunuz? Ben size görevimi yapamadım, emek çekmedim,
demiş. Çocukları cevap vermiş:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 254
Mustafa ÖSELMİŞ
- Bize, evimize alıp getirdiğin müstehcen gazete ve dergileri alır gelir başında okuruz.
Adam:
- Saygısızlara bak! Demiş. Çocuklar da:
- Sen bize saygı duydun mu baba! Demişler.
Gazete inancımıza, kültürümüze, ahlakımıza, tarihimize dil uzatmamalı, yıkıcı değil
yapıcı basın olmalı, milli menfaatlerimizin, milli değerlerimizin oluşmasında, korunup
geliştirilmesinde basınımız, görev üstlenmelidir. Basınımız, insanımızı gayri meşruluğa,
yabancılığa özendirmemelidir. Nefse, şehvete değil akla hitap etmelidir. Dilimizi, kültürümüzü
yozlaştırmamalıdır. Gazete, eğitim aracıdır.
Gazeteci de nasıl daha iyi gazete veririz, nasıl daha güzel moral verecek haber
yaparız, okuyucularımızı nasıl daha iyi bilgilendiririz diye çabalamalıdır.
Gazete ve gazetecinin kirlenmesini, daha çok okuyucu önleyecektir. Okuyucu nasıl
gazete istediğini bildirecektir. Nasıl mı? Almayarak, tepki göstererek. Çünkü; bu milletin
ahlâkının kirlenmemesi çok önemlidir. Fatih Sultan Mehmet: “Bu milletin ahlâkını bozanları
Allah lânetlesin” diye dua etmiştir.
Muzır ve müstehcen yayınlar, ahlâkî çöküntüyü getiriyor. Her türlü ahlaksızlık güncel
olayların bir parçası haline geliyor. Ahlâksız ve hiçbir değer tanımayan gençler yetişiyor.
Yayınlar suça itiyor. İnsanımıza baş belası oluyor. Müzik, televole, eğlence programları
gençliği bitiriyor. Kimliksiz ve eyyamcı bir nesil meydana geliyor. Diziler beyinleri uyuşturuyor.
Dizilerde oynayan bir sanatçımız, dizi bağımlılığının insan beynini uyuşturduğunu ifade
etmiştir. Çünkü her şey ticari oluyor ve ahlâksızlık üzerine kuruluyor.
Çıldırtan müzik ve çıldırtan eğlenceler, kişilik bozukluğuna neden oluyor ve kötü
alışkanlıklar kazandırıyor.
Bugünkü hali ile televizyonlardaki eğlence türleri bir tür uyuşturucudur. Çürümeye
kendimizden ve sorumluluklarımızdan kopmaya neden olmaktadır. Ahlâksızlıkları arttırarak
aile yuvalarının yıkılmasına sebep olmaktadır. İnsanımızı alkole, uyuşturucuya ve fuhşa
sürüklemektedir.
Eleştirmen Ali Osman Aydın şöyle diyor:
“Eğleniyoruz, çünkü mutsuzuz. Televizyon bize her fırsatta eğlenmemizi öğütlüyor.
Eğlence, halkların yeni dini. Eğlence bir tür afyon. Sorunlarla karşılaşan korkak bireyler,
çözümü erteleyerek eğlenceyle zihinlerini uyuştururlar. Tamamıyla gereksiz futbol ve
bilumum spor oyunları, pop müzik, sinema, tiyatro, sergiler, bunların hepsi saçmalık.
Problemlerimiz var, acılarımız var ve çok ciddi sorunlarımız var. Eğlenmek, bir erteleme
biçimidir” dedi. (06/12/2004. Vakit)
Reklamlar utandırıcı oluyor, müstehcenlik gösterisine dönüşüyor. Diğer yönden israfı
körüklüyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 255
Mustafa ÖSELMİŞ
Şiddet filmleri ise şiddet doğuruyor. Seyreden gençler vahşi oluyor, acımasız oluyor,
katil oluyor.
Bir husus da seks programlarıdır. Bu programlar zinayı yaygınlaştırmıştır. Gençlerin
hayallerinin yıkılmasına intiharlara ve ailelerin yıkılmasına neden olmaktadır.
Toplumumuz kontrolsüz yayınlar yüzünden zarar görüyor. İşte bazı örnekler:
31/12/1995 tarihli Türkiye Gazetesinin haberi:
“Televizyonda izledikleri filmin etkisi altında kalan, yaşları 15 – 17 olan üç genç Selim
Paşa da bir marketi soymaya kalktı ve mahkemede 31 yıl 2 ay 10 gün cezaya çarptırıldı.”
İşte bir haber daha: “Tarsus’ta eşi ile iki çocuğunu öldüren Kadir Demir, cinayeti
videoda seyrettiği filmin etkisinde kalarak işlediğini söyledi. Filmde kadın, kocasını
aldatıyordu, çocuklar kötü yola düşüyordu... diye ifade verdi.” (09/12/1994. Türkiye)
Size bir de geçen yıl olmuş bir olayı anlatayım:
Küçük bir kız, evin bahçesinde yerde çırpınıp duran, ölmek üzere bulunan serçe
kuşunu alıp eve getirir. Annesi ona yem ve su verir, iyileşmesi için gayret gösterirse de sonuç
alınamaz. Cılız kuş çırpınarak ölüverir.
Çocuk oldukça üzülmüştür. Biraz ağladıktan sonra, annesine döner ve “Bunu
gömelim mi?” diye sorar. Annesi “olur” deyince, çocuk bahçeye koşar, orada küçük bir çukur
kazdıktan sonra serçeyi çukura yerleştirir. Toprağı da üzerine kapatır. Fakat yapacağı
bitmemiştir. Küçük kız, kibrit çöplerinden bir “haç” yaparak toprağın üzerine yerleştirir.
Annesi:
- Kızım ne yapıyorsun! diye sorduğunda aldığı cevap şudur:
“Anne, televizyondaki filmlerde hep böyle yapmıyorlar mı?”
Televizyon, evimizdeki şer kutudur. Yaptığı maddî, manevî, millî, dini tahribatın bir
çoklarımız farkında değiliz. Çok seyrediyoruz bize zarar veren yönünü göremiyoruz.
Bugün televizyonun reklamları bile kötü alışkanlıkları körüklüyor.
09/04/1996 tarihli Türkiye gazetesinin haberine göre: “Amerikan toplumunun
büyük bir kısmı, televizyonun kötülüklerin anası olduğuna inanıyor. Yapılan bir araştırmada
halk televizyonu şiddet, zina, küçük çocukların hamile kalması, boşanma ve ahlâkî değerlerin
reddini körüklemekle suçlamıştır.”
02/10/1995 tarihli, aynı gazetenin haberi de şöyle: “Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özhan Göldeli: “Gerilim ve stresi yüksek
programların, kalp ve tansiyon rahatsızlığı bulunan kişilerde olumsuz etkiler yapıyor. Mesela
kalp atışı hızlanır, yüksek tansiyonda beyin kanamalarına sebep olur. Fazla salgılanan mide
asitleri ülsere yol açar” demiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 256
Mustafa ÖSELMİŞ
Televizyonun tahribatı büyük... yapılan araştırmalara göre bugünkü televizyon
programları, intihar, cinayet, kötü alışkanlıklar ve cinsel suç gibi kötü sonuçlara yol açıyor.
20/10/1994 Türkiye: Norveç’te 5 yaşındaki kız çocuğu Silje, oyun oynadığı aynı
yaştaki arkadaşları tarafından öldürülmüştür. Bunun üzerine çocuklar, filmlerde böyle
gördüklerini söylemiş, başlayan tartışma sonucu televizyonlar şiddet içeren filmleri
durdurmuştur.
Bugün bizim televizyonlarımız olan bunca olaydan sonra bu sorumluluğu
hissetmemektedir. İnadına şiddeti, vahşeti ve dehşeti artırmaktadır. TV’lerimiz şiddet
kutusudur. Şiddetle beslenmektedir ve insanlarımızı suç işlemeye yöneltmektedir.
Yapılan bir araştırmada TV’nin gençleri sapıklığa ve saldırganlığa ittiği ortaya
çıkmıştır. (19/03/1993. Türkiye)
“İngiltere’de yapılan bir araştırma şiddet filmlerini izleyen gençlerin onda birinin,
filmden sonra daha saldırgan hale geldiklerini ortaya çıkarmıştır. ” (12/04/1994. Yeni Asya)
16/12/1996 tarihli Zaman gazetesinin haberine göre; İngiltere’deki olumsuzluklar için
TV temsilcileri, iş adamları ve hükümet yetkilileri TV şiddeti ile mücadele de, yine televizyonla
yapılacağı görüşüne varmışlardır.
Ankara’da Yeni Mahallede 12 kız çocuğuna sarkıntılık eden 18 yaşındaki sapık A.D.
emniyette verdiği ifadede “Beni TV de seyrettiğim erotik filmler sapık yaptı. Bu filmlerin
etkisinde kalarak bu suçları işledim” demiştir. (02/03/1993. Zaman)
TV’lerin verdiği mesajlar yanlıştır. Kötü duyguları körüklemektedir. Cinselliği ön plâna
çıkarmış, kadını sermaye olarak kullanmaktadır. Bugün sokaklarda dinine karşı
yürüyen bacılarımız, kendilerini reklam aracı haline getiren ve seks metaı olarak
gören TV’lere karşı yürümelidir.
TV’lerin tahriki ile küçücük çocuklar şekerle aldatılarak tecavüze uğruyor veya
yataktaki yatan nineler tecavüze uğruyor. Çünkü fuhşu özendiriyor, aşırı derecede tahrik
ediyor.
TV, Amerikalı uzmanlar tarafından “enayi kutusu” ilân edilmiştir. “Çocuklar üzerinde
olumsuz etkiler yapmaktadır. TV, insanı ölü düşünceye sevk ediyor ve çeşitli
şartlandırmalarla insanı esir alıyor” demiştir.
TV, toplumu az okuyan, az düşündüren çok seyreden ve lüzumsuz işler yapan
şuursuz hale getirmiştir.
Reklamlar da ayrı bir derttir. Malzemesi kadın ve yalandır. Sadece ticarî amaç söz
konusudur. Reklamlar aldatıcıdır. Haksız ve aşırı talep uyandırmaktadır. İsrafı
körüklemektedir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 257
Mustafa ÖSELMİŞ
TV, insanî, ahlâkî, ve millî değerlerden uzaklaştırıyor. Değerleri öldürüyor, insanları
bencilleştiriyor ve acımasız hale getiriyor. İşte bizden önce TV tuzağına düşmüş kısır,
ahlâksız ve acımasız Batının hali...
TV ekranlarında seyredilen yüz kızartıcı sahneler, gençleri fuhuş bataklığına itiyor.
Parklarda, sokaklarda utanmadan ekranın görüntüsü sergileniyor. Her taraf zevksizliklerle
dolu. Batının kokuşmuş hayatını ekranda seyrede ede ne ar kaldı ne de haya...
Haberlere gelince; iyi haber, muteber haber değildir. Haber kötü olacak, kan olacak,
vahşet olacak, tecavüz olacak, ahlâksızlıkları meşrulaştıracak, insanımızı birbirine düşürüp
bölecek, moral bozacak, mide bulandıracak. İşte haber...
Kamuoyu, medya ile oluşur, şekillenir. Bunun için medya, kötüye kullanılırsa son
derece tehlikeli olur.
Medyanın müstehcen yayınlarının insan üzerinde menfi tesirleri, ilim adamları
tarafından açıklanmıştır.
Emniyette, mahkemede bir çok saldırgan, bir çok sapık, kendilerini, müstehcenliğin o
hale getirdiğini, müstehcen yayınların etkilediğini itiraf etmişlerdir.
Geçen yıl müstehcen yayınlar yapan bir televizyonda ahlâksız bir film oynamaktadır.
Cemaat temsilcileri telefon eder filmin durdurulmasını ister, müdüre iletilir. Müdür: “Ne var
bunda?” diye cevap verir. Ardından bir psikolog telefon eder. Bu film, insanlar üzerinde
olumsuz etkiler yapar, der. Durdurulmasını ister. Müdür: “Ne olacak, bu filmi benim kızım
erkek arkadaşları ile beraber seyrediyor” der. Telefonu kapatır. Biraz sonra sekreter müdüre:
“Efendim emniyetten aradılar, kızınız tecavüze uğramış. Emniyette sizi bekliyorlar” demiş...
Atalarımız: “Alma mazlumun âhını çıkar aheste aheste” demiş.
- “Ev yıkanın olur hanesi vîran” denmiştir.
Bizim televizyonlarımız aile yıkıyor, ahlâk yıkıyor, gönül yıkıyor, hayat söndürüyor...
Medya ne yapmak istiyor?
IV. Murad’ın meşhur bir sözü vardır:
“Rus çarına da verin, Leh kralına da verin. Yardım alan buyruk da alır.”
Bir insan nereden beslenirse onun davulunu çalar.
Bugün medyanın sermayesi kadındır. Para kazanmak, ahlâk değerlerini yıkmak
hedefidir.
Türk basınının 70 yıldan beri belirli silahları var. Bunlardan biri “lâiklik elden gidiyor”
diğeri “Şeriat hortluyor” üçüncüsü de müstehcenliktir. Müstehcenlik sanki ana vazifesidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 258
Mustafa ÖSELMİŞ
Ayrıca basında, bir yarıştır sürüp gidiyor. Müstehcenlik de kültür, inanç düşmanlığında
öne geçmek için tiksinti veren resimler görüntüler de sınır tanınmıyor. Hayasızca yayınlar
yapılıyor. Bunların adına da sanat deniyor.
Bir de inançları, düşünceleri ve kafaları allak bullak edecek cinler, şeytanlar, ruhlar,
mezarlar, cesetler, ufolar ve medyumlar, medyanın ana konularıdır.
Gözden kaçmayan bir konu da; Din bilmeyen, mezhep, sünnet tanımayan, Kur'an-dan
başka kaynak tanımayan belirli kimselerin, sütunlardan ekranlardan ve dergi kapaklarından
eksik edilmemesidir. Bunlarla zihinler meşgul ediliyor, kafalar karıştırılıyor.
Bir husus da bugüne kadar asılsız iddiaları gerçekmiş gibi gösterip, yanıltma ve
aleyhte kamu olu oluşturma, basın yayın organlarımızda bir çok kereler kanıtlanmış
gerçeklerdir.
E- TEPKİ GÖSTERMEK
Amerika’da görev yapan Ayşe Göktürk bir gazetede yayınlanan makalesinde: “Her
türlü rezaletin kol gezdiği New York şehrinde Türk gazetelerini Amerikalı tanıdıklara, bu bizim
gazetemizdir, diye göstermekten çekiniyorum. Çünkü Amerikan gazeteleri yazı ile dolu açık
saçık poza rastlayamazsınız. Gazete edepli bir organ. Halk böyle istiyormuş. Birkaç sene
önce İrlandalı bir yayımcı, müstehcen resimlere yer veren bir gazete çıkarmayı denemiş.
Halktan büyük tepki görmüş. Daha doğrusu satılmamış, alan olmamış...
Peki ya, Türkiye’deki vatandaşlarımız, çocuklar, gençler! Gazetelerden memnunsalar
diyecek bir şey yok ama değilseler satın almasınlar” diye yazmış.
Bugün dilencinin beğenmediği paraya gazete satılıyor. Birçokları da bunu alıyor. Ucuz
diye gazete alınmaz.
Gücünü insanımıza, inancımıza karşı kullanan yayın organı desteklenmez, gücüne
güç katılmaz. Gösterilecek her çeşit tepki ibadettir.
İnsanımız üzerinde yıkım yapan güçler, maalesef bizim tarafımızdan bilerek veya
bilmeyerek destek görmektedir.
Bu sorumsuzluğa, ilgisizliğe son verilmesi lâzımdır. Çünkü gemi batırılıyor, biz
aldırmıyoruz. Halbuki içinde biz de varız.
Düşman cesur, düşman atılgan; biz pısırık. Bu olmaz. Tepki gösterme, tavır koyma,
iman ölçüsünde olur. Elle, dille yapamadığımızı en azından kalben buğzetmek her inandım
diyenin görevidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 259
Mustafa ÖSELMİŞ
Umursamazlık, tepkisiz toplum haline gelişimiz bize çok şey kaybettirmiştir. Her
birimiz Müslümanız diyoruz, aldığımıza, okuduğumuza, seyrettiğimize bakmıyoruz.
Büyüklerimiz, insanımızın inancı, idealleri üzerinde tahribat yapan yıkımı hedef alan
basın yayın organlarının alımını satımını, seyredilmesini, destek olmak, gücüne güç katmak
olacağından hoş görmemiştir.
Nasıl yayın, nasıl basın istediğini kaç kişi söyleyerek, yazarak, telefon ederek, en
önemlisi de satın almamak suretiyle bildirmiştir.?
Olumsuzluğa tepkinin ardından, olumlu olanı da alarak, destek vererek, iyi çığır
açmak da hepimizin görevidir.
Yıkıcı, bozucu her şeye karşı insanımızı korumak, başta devletin görevidir. Devlet,
insanımızı içkiden, fuhuştan, kumardan koruyacağı gibi ahlâksızlıktan ve müstehcenlikten de
korumak görevidir.
Devlet, sağlığa zararlı gıda maddeleri ile nasıl mücadele ediyorsa, ahlâk bozucu
yayınlarla da mücadele etmelidir. Bugüne kadar devletin her konuda insanımızı ne ölçüde
koruduğu herkesçe bilinen bir husus.
Şair; Mert çıkmazsa meydana
Nâmert çıkar merdâne, demiş devlet ortaya çıkmıyorsa, birileri ortaya çıkar. İyi
niyetli ise sonuç iyi olur. Ama kötü niyetli ise kötü olur.
Tepki gösterecek çok şeye bakıyoruz. Çok şey seyrediyoruz, sonuçta tepkisiz
kalıyoruz. Bu tepkisizlik de bizi o şeye yaklaştırıyor, ısındırıyor ve alıştırıyor.
İnsanın kendini ırzını, namusunu, yavrusunu savunma ve koruma görevi, önce
kendisinindir. Her şeyden önce uzun zaman televizyon seyretmek, kanaldan kanala gezmek
ve seviyesiz her programı seyretmek zorunda değiliz. İlk tepki, seyretmemekle gösterilebilir.
TV ekranına esir olursa tepki gösteremeyiz. Bugün televizyonlarda en çok kullanılan
kelimelerden biri “Lanet olsun” kelimesidir. Bizde kendi diliyle, televizyonun yıkıcı yayınlarını
lânetlemeliyiz. Yoksa kızıp köpürmenin, sövmenin siğmenin bir faydası olmaz. Atalarımız:
“Keskin sirkenin küpüne zararı olur” demişlerdir. Bir güzel söz de; “Sövmekle şeytanın sayısı
artar.”
Rahatsız olan insanımız bir şey yapmıyor. Bugün şikayet mercileri var. Şikayetçi
oluyoruz ama şikayet etmiyoruz. Şikayetçi olan, tepki gösteren, hep başkaları oluyor. Telefon
ediyor, faks çekiyor, sokakta yürüyor ve davacı oluyor. Böylece icraat makamlarının ve
kamunun ibresi o tarafa kayıyor. Dikkatler oraya çevriliyor.
Müstehcenlik böyle devam ederse gelecek nesil, ihmalimizi lânetleyecektir. Onun için
bu yozlaştırmaya mutlaka karşı çıkılmalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 260
Mustafa ÖSELMİŞ
Televizyon kuruluş ve yayınları kanununun 4. maddesine göre; bu milletin
değerlerine, aile yapısına, gençlerin her yönü ile korunmasına millî çıkarlar esasına uygun
yayın yapması gereken televizyonlar, aksine yayın yapıyor. Ne yazık ki, tepki görmüyor.
Özel hatlarla cinsel eğitim adı altında yanlış mesajlar veriyor. Çocuklar şehvetten
şaşı olmuş, sokakta öpüşüyor, kaldırımda tatmin oluyor. Hani nerede çocuklarını çok
sevdiğini söyleyen ana babalar...
Uyanalım, uyanmazsak bizi uyaracaklar. Uslu oturan çocuktan, ağlayan çocuk daha
çok ilgi görür. Bazı kesimler hem vurur, hem de bağırır. “Ne vuruyorsun?” der.
Çocuk tepki göstermezse elindeki oyuncağını da, yiyeceğini de kaptırır.
Kadın tepki göstermezse, ırzına geçerler. Sokakta çantasını kaldırıp vuracağı
bilinirse, kadına laf atan olmaz. Bu hal, kadına namuslu yaşama ve namuslu kalma hakkını
kazandırır.
Kötülere ve kötülüğe karşı çıkmayanın akıbeti, helak olmaktır. Hayat hakkı verdiği
kötülük, ona aynı hakkı vermeyecektir.
Geçen bir gazetede: “ABD’de “Temiz TV kampanyası” başlığının altında şunlar yazılı
idi: Amerika’da sabrı taşan halk, şiddet ve seks filmlerini oynatan TV kanallarını boykot
çağrısı yaptı. ABD vatandaşları, ahlâk dışı TV yayını istemiyor” haberi yer alıyordu.
Amerikan halkı bile gençleri ve aileleri korumak için harekete geçerken, öfkesini
kampanya ile dile getirirken susmak, her şeyi sineye çekmek, tepkisiz kalmak bize yakışır mı
Allah aşkına? Neme lazımcılık, pasiflik ve uyuşukluk, Müslüman’ın vasfı olamaz.
Unutmayalım hep savunmada kalan kaybeder, tepki gösteren hükmeder.
Hz. Ömer (r.a) Allah’a: “Zındıkların atılganlığından, Müslümanların uyuşukluğundan
sana sığınırım Rabbim!” diye dua etmiştir.
Yavrumuz, elden ve evden çıktıktan sonra feryat etmenin, birilerine namus davası
açmanın kime ne faydası olur?
Yunan’ın Aydın ilini işgal ettiği günler, bir köyden geçen çete reisi, çeşmeye yanaşır,
su dolduran kadın hiç çekilmez, çete reisi sorar:
- Ne zamandan beri kadınlar, erkeklerden çekinmez oldu?
Kadının biri şöyle cevap verir:
- Vatan işgal altında, köyün erkekleri Yunanla savaşıyor. Burada benim gibi kadınlar,
senin gibi kadın kılıklı erkekler kaldı, der.
Bizi biz yapan ahlâkımızı kültürümüzü, kaybetmeden, yavrularımıza sahip çıkalım.
Bugüne kadar hangimiz tepki gösterdik?
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 261
Mustafa ÖSELMİŞ
Bunun için neler yapabiliriz?
- Her şeyden önce inancımıza kültürümüze uygun yaşayarak çocuklara ve gençlere
iyi örnek, iyi model olmalıyız.
- İnancımızı bütün güzellikleri ile hayatımızın her kesimine yansıtarak “İşte İslâm”,
“İşte Müslüman” dedirtmeliyiz.
- Evimizin en güzel odasına, en güzel köşesine yerleştirdiğimiz şer kutusundan emir
– komuta yetkisini mutlaka almalıyız. Çocuklarımıza rehberliği biz yapmalıyız.
- Televizyonun karşısına geçip esir alınma yerine, açmasını kapatmasını bilerek onu
biz esir almalıyız. Unutmayalım ki, bir kutuya mahkum değiliz. Bizi onun yönlendirmesine
müsaade etmemeliyiz. Şöyle bir olay oluyor:
 100’lük Habibe Nine, oğlunun yeni aldığı televizyonun nasıl bir şey olduğunu
merak ettiği için gelip karşısına oturdu.
Az sonra televizyon açıldı. Ekranda bir erkek spiker belirdi. Habibe nine spikerin kendisine baktığını sanıp sırtını döndü.
Birkaç dakika sonra göz ucuyla yandan baktı, spiker hala bakıyordu. Çok sinirlendi. Oğluna çıkıştı. Oğlum! Şu getirdiğin
adama haddini bildirsene durmadan bana bakıyor, sırtımı döndüm nafile hala bakıyor. Ne utanmaz adammış, hiç
namahreme bakılır mı oğlum, diyor.
Hiçbir şey yapamazsak kapatabiliriz.
- TV konusunda önce ana babalar uyarılmalıdır. Seyredeceklerse, çocuklar belirli
zamanlarda, bilinçli seyrettirilmelidir. Çocuklar çabuk etkilenirler, televizyonun şiddetinden
müstehcenliğinden ve uyuşturmasından korunmalıdır. Müstehcen dergiler ve gazetelerden
uzak tutulmalıdır.
- Allah'a şükür bugün olumlu mesajlar veren televizyonlar ve radyolar var. Bunlar
desteklenmeli, bunlar seyredilip, dinlenmelidir. Radyo ve televizyonlarımız, böyle radyo ve
televizyonlara ayarlı olmalıdır.
- İstenmeyen yayınlara, seviyesiz programlara gereken tepki gösterilmelidir.
- Sohbete, okuyamaya, düşünmeye, üretim ve araştırma gibi faydalı işlere
yönelinmeli ve yöneltilmelidir.
- Zaman zaman bazı medya patronlarına da nasıl yayın istediğimizi, çeşitli
yollarla iletmeliyiz. Medyanın görevinin sadece kötü haber, müstehcen yayın ve
yabancılaştırma olmadığını hatırlatmalıyız. Bu millet bizim, bu vatan hepimizin, zarar
verdiğiniz insan bizim insanımız, batırmak istediğiniz gemi de sizde varsınız, demeliyiz.
- Unutmayalım başkasına, başkasının çocuklarına zarar veren insan, iflah olmaz.
Çocukları da hayır etmez. Atalarımız “Ev yıkanın olur hanesi viran” demişlerdir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 262
Mustafa ÖSELMİŞ
- Medya sahipleri ve program yapanlar da, bizi her şeyimizle yok etmek isteyen
düşmanlarımıza çirkin yayınları ve müstehcenlik silahı ile yardımcı olmasınlar kaleyi içten
fethetmesinler.
- Medyanın haber alma, program yapma metodu yanlıştır. Medyanın insanın
üzerine gitmeye, zorla konuşturmaya, söylenen bir sözü saptırmaya, inançlarla düşüncelerle
alay etmeye hakkı yoktur. İnsanın değil medyanın karşısında, mahkemede bile konuşmama
hakkı vardır.
Sonuç olarak; televizyonların olumsuz yönlerini göz önüne getirirsek diyebiliriz ki,
televizyonlu odadan televizyonsuz odaya gitmez hicrettir. Bu bizim selametimiz ve
saadetimiz için geçerlidir.
F- YÜZAKI BASIN – YAYIN
Zaman zaman soruyorlar TV seyredemez miyiz? Gazete dergi alıp
okuyamaz mıyız?
Her kanal, her program seyredilemez. Her türlü yayın organı satın alınıp
okunamaz.
İslâm, iyi ortam iyi çevre oluşmasını ister. Kötü ile beraber kötülüğe
götürecek şeyleri de yasaklar.
Dine karşı olan, dinsizliği öven, inanca, ahlâka ters yayın organının dergide
olsa gazete de olsa, almak satmak okumak ve okutmak din büyüklerimizin verdiği
bilgilere göre doğru değildir.
Ancak bazı kimselerin bilgi edinip cevap vermek, tedbir almak niyetiyle alıp
okuyabilecekleri bildirilmiştir. Değilse bu tür yayınların alımını, satışını ve okunmasını
meşru görmemişlerdir.
İnançsızlığı metheden, ahlâksızlığa teşvik eden, özendiren, yaymaya
çalışan basına para vermek ve o basında çalışmak, satma yolu ile para kazanmak da
meşru görülmemiştir.
Bu işler kerhen yapılsa da gene günaha girilmiş olur. İsteyerek, severek
insanımız üzerinde tahribat yapan basının dağıtımı, satışı, alınması okunması ve
başkalarına okutulması, onu tasvip anlamına gelir.
Kur'an-da Allah: “Kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. (Maida:2”
buyurarak yardımcı olmayı, desteklemeyi yasaklamıştır.
Müstehcen, ahlâk bozucu gazeteyi, dergiyi, satın almak ve okumak, o işi o
fikri tasvip etmek, desteklemek, yayılması için vasıta olmak manasına gelir. Ayrıca
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 263
Mustafa ÖSELMİŞ
gücüne güç katmak, onu ayakta tutmak ve yaptığı tahribatta ortak olmak demektir.
Böylece günaha da ortak olunur.
Tepki göstermek, günaha girmekten kaçınmak varken, şuursuzca alınır,
okunursa büyük hata olur.
Verilen paralar insanımıza düşmanlık olarak dönüyorsa, kim ondan pay
almak ister?
Şer güçleri, gücünü yabancı tandanslı yayın organlarından almaktadır.
Bunun için yüz akı yayın organları desteklenerek denge sağlamak gerekir.
Müsbet yayın organlarına her zaman ihtiyaç vardır. Saldırgan medya, yıkıcı
yayın organları ancak alternatifi ile susturulabilir.
Alıp alıp, okuyup okuyup, şikayet etmek, sövmek, lânetlemek çare değil,
çare almamak, okumamak suretiyle tepki göstermektir. Alternatif olanı ayakta tutmak,
alternatif oluşturmaktır. Alternatif olanlar da insanımıza ideallerimize bağlı olarak
görev yapmalıdır. Medya ile bozulan şeyler medya ile düzelecektir.
Kur'an-da şöyle buyrulur:
- “Kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.” (Maida:2)
- Gücümüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Karşıdakinin silahı ile
silahlanın. (Enfal: 60)
- “Kim iyi bir işe aracılık ederse onunda o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir
işe aracılık ederse, onun da ondan nasibi olur. Allah her şeyin karşılığını verir.” (Nisa:
85)
- “İnsanlardan öyleleri vardır ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah
yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır...”
(Lokman:6)
- “İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin
hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar.
Halbuki o hasımların en yamanıdır.” (Bakara: 204)
- “O bir iş yaparken yer yüzende ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip
edip, nesilleri bozmak için çalışır Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara: 205)
Bu ayetlere göre iş ciddidir. Herkese destek verilmez. Herkesle
yardımlaşılmaz. Her yapılanın sonunda iyi veya kötü insana bir pay ayrılır. Ayrıca
insan parasını nereye harcadığından sorumludur. Kime destek olduğunun hesabını
verecektir.
İnanan insan, iyi iş yapacaktır. Hayra vesile olacaktır. İyi çığır açacak ve iyi
örnek olacaktır. İnancına, ideallerine hizmet eden yayın organlarını desteklemek
zorundadır. Çünkü yıkılanın yapılması, bozulanın tamir edilmesi gerekir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 264
Mustafa ÖSELMİŞ
İr arkadaşım anlatmıştı. 90 yaşında komşuları, zor gördüğü halde her gün
bir gazete alıyormuş. Ona soruyor: “Bey amca senin gözün görmüyor, okuyamadığın
halde bu gazeteyi niye alıyorsun?”
İhtiyar cevap veriyor:
- Evladım, bu gazete benim için militanlık yıllarımdaki fikrimi savunuyor.
Onun devamlı çıkması ve dincilere karşı fikrimi savunup, yaşatması için alıyorum,
diyor.
İstanbul ilkokullarından birinde öğretmen çocuklara şu ebatta, şu kadar
sayfalı defter alın, der. Ermeni çocuğu üç gün olmuş hala almamıştır. Bunu gören
öğretmen: “Sen niye almadın yavrum” deyince çocuk cevap verir: “Bizim bakkalımız
üç günden beri kapalı öğretmenim.”
İstanbullu bir esnaf anlatır: “Yahudi günlük bir gazeteye abonedir. Alır
okumadan paket yapar. Müftü sorar: “Sen gazete alıyorsun, okumadan paket
yapıyorsun.” Yahudi: “Ben okuma yazma bilmem” der. Peki bu gazeteyi niye
alıyorsun, sorusuna da “Benim inancım, ideallerim doğrultusunda yayın yapıyor.
Benim ona destek olmam lazım” cevabını veriyor.
Alıp, paralar verirken, seyrederken, reklamla desteklerken, kime para
verdiğimizi, kimi desteklediğimizi, bilmek zorundayız. Tabi, bilmek yetmiyor
hesabını da vermek durumundasınız.
Soruluyor, kupon karşılığı gazetelerin verdiği promosyon alınabilir mi?
Gazetelerin verdiği şeyler alınabilir. Ama bazı gazetelere para verilmesi doğru
değildir.
Şans yok bahis yok...
Hatta kupon biriktirenler arasında Kur'a bile çekse gene alınabilir.
Gazete her kupon biriktirene vaat ettiğini veriyor. Alınmasında hiçbir sakınca yoktur.
Çünkü para karşılığı gazete alıyor.
Hele bazı gazetelerimiz çok güzel kitaplar veriyor ki ne güzel.
Ne verirse versin her gazete alınmaz. Bir şeyler veriyor diye de her gazete eve
sokulmaz. Ne verirse versin. Allah ne verecek sen ona bak. Sonra bir gazetenin
getirdiği, götürdüğü çok önemlidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 265
Mustafa ÖSELMİŞ
H- TV AİLE YUVALARI YIKIYOR
TV aileden biri, ama dostluğu sorgulanması gereken biridir...
TV eşe çocuğa tercih ediliyor, bu da ailede huzuru bozuyor. Ailede sıcak ortamı, eşler
arasındaki yakınlığı zedeliyor. Programlar ailedeki huzuru olumsuz etkiliyor. Ailedeki
iletişim yolunu kapatıyor. İşinden dönen eş, eşi ve çocukları ile konuşmuyor. Aile
yuvasını yıkan şeyler ekranla evlerin içine giriyor.
Newyork’ta bulunan dünya milletlerini tanıma enstitüsü, TV lere üç hedef göstermiştir:
Genç, İslâm ve aile.
TV yayınları aile müessesesini tehdit ediyor. Son yıllarda milletimizi ayakta tutan aile
müessesemiz, yıkıcı güçler tarafından hedef seçilmiştir.
Bugün TV lerin hedefi ailedir. Çağdaş adı ile aile yapısını bozma ve aileyi temelden
sarsma, Batı’nın parçalanmış, kokuşmuş aile yapısını yerleştirmeye çalışılmaktadır.
Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Çakmaklı, televizyonlardaki seks ve şiddet
programlarının aile yapısını olumsuz yönde etkilediğini, kişiliği henüz olgunlaşmamış
gençler üzerinde zararlı etki yaptığını ve çocukları resmen hasta ettiğini söylemiştir.
Ayrıca ailenin sahipsiz kaldığını, zayıflayan aile yapısında, televizyonun başı boş
kalan çocuklara daha fazla etki yaptığını, zayıflayan ailenin problemlerle baş
edemediğini ifade etmiştir. (18/11/1994. Zaman)
Psikiyatri Uzmanı Dr. Celal Tuna da: “Televizyona aşırı ilgi, ailedeki sıcak ortamı ve
eşler arasındaki yakınlığı zedeliyor. Akşamları evine dönen erkekler hemen
televizyonun başına geçiyorlar. Bu durumda, anne ve çocukların gücüne gidiyor.
Nihayetinde ailede soğukluk baş gösteriyor” demiştir. (21/09/1994. Zaman)
Türk aile düzeni, ailede saygı – sevgi bağını tahrip edebilmek için bütün silahlar
aileye çevrilmiştir. Gençleri aileden koparma, ana babalarına isyan ettirme, kadını
aslî görevlerinden uzaklaştırma, eşleri birbirine ihanet ettirme gayretleri ön plândadır.
Bilhassa kadın her vesile ile kışkırtılmaktadır. Özgürlük, çağdaşlık, hak adına tahrikler
yapılıyor. Kadına seviyesiz yayınlarla hitab ediliyor. Kocalarını aldatan fahişelerin
filmleri, dizileri ve hayat hikayeleri sık sık ekrana getiriliyor. Metres hayatı yaşayanlar,
evlenip evlenip boşananlar, sık sık ekrana getiriliyor. Böylece nikah ve evlilik gereksiz
gibi gösteriliyor, evlilik dışı ilişkiler övülüyor.
Batıda dağılan aileyi toparlamak için TV ler kurtarıcı olarak ön plâna çıkmıştı. Bu
olmadı. TV, aksine aileleri tamamen çökertti. Aile fertleri arasına girdi. Aileleri
kısırlaştırdı. Çocuk yerine köpek sevgisini aşıladı. Her tarafa sapık ilişkiler ve şehvet
kokusunu yaydı.
En büyük tahribatlardan biri de kuşaklar arasında çatışmayı, sürtüşmeyi
körüklemesidir. Çocuklar TV başında aptallaşmıştır. Erken aldığı bilgilerle kafası
karışıktır. Kimlik, kişilikle daha tanışmamıştır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 266
Mustafa ÖSELMİŞ
Diğer bir husus da aileler arası ziyaret, sohbet, ilgi dayanışma ve sorumluluklar
bitmiştir. Aileler yabancı kültürlerin ve ahlâk dışı yayınların tehdidi altındadır. Aile
yuvalarının ayakta kalabilmesi için, acil tedbirler alınmalıdır. Türk ailesi yıkılmazsa,
Türk toplumu yıkılmayacaktır.
Temiz bir medya, temiz ekran istemeliyiz. Sesimizi yetkililere duyurmalıyız. Yoksa
ailelerimize nasıl sahip çıkacağız?
İ- TV YABANCI NESİL YETİŞTİRİYOR
TV çocuklara da olumsuz etki yapmaktadır. TV bir canavardır. Hem de körpe
dimağları kemiren bir canavardır.
Şimdi, televizyon çocuğu yetişiyor, hem de televizyonun dadılık yaptığı bir nesil
yetişiyor.
TV nin en çok istismar ettiği iki şey var, biri kadın, diğeri çocuktur.
Bugün TV nin çocuklara yönelik yayınlarına bakın. Oluk oluk kan akıyor, kollar,
kafalar kopuyor. Organlar kesiliyor, gözler oyuluyor, yanmış ezilmiş cesetler, korku
veren sahneler, sapık ilişkiler, tek kelimeyle vahşet. Güzellik yok, merhamet yok,
insanlık yok. O küçücük kalp buna nasıl dayanır? Tabi çocuk, ürkek, çekingen,
saldırgan, küfürbaz ve yaramaz oluyor.
Çocuk, televizyona çok düşkün. Çok ve yakından izleyenlerde göz rahatsızlıkları
görülüyor. Dersler zayıf, arkadaşları ile ilişkileri kötü, çok acayip, televizyonla ilgili her
şeyi biliyor. Ama bilmesi gereken bir çok şeyi bilmiyor.
TV çocukları kolay esir alıyor, savunamadığı için de çabuk yiyip bitiriyor.
Çocuklardaki çarpıklığın ve başarısızlığın en büyük sebebi, TV nin yayınlarıdır.
Amerika’da çocuklar üzerinde yapılan araştırmaya göre; “Kimi daha çok
seviyorsunuz?” sorusuna çocukların % 44’ü “Televizyonu” cevabını vermiştir.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre; çocukların çoğu, hayatta işlenen vahşet
ve cinayet olaylarını normal gördüklerini açıklamışlardır. Bilim adamları bunun
sebebinin TV de gösterilen sahneler olduğunu açıklamışlardır.
TV ler, çocukları kişilik kimliklerinden kopararak şiddete, sekse, alkole, uyuşturucuya,
isyana, cinayete yöneltiyor.
Çeşmeden damlayan su dahil maddî kayıplarına tahammül etmeyen büyükler,
yavrularının kaybına aldırış etmiyor. Aslında seviyesiz programlardan sakındırmak ve
bize çevrilen tehlikelere tepki göstermek hepimizin görevidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 267
Mustafa ÖSELMİŞ
Büyükler bir bakıma TV nin zararlarından kendilerini bir ölçüde koruyabilirler. Ya şekil
alma, kimlik kişilik kazanma çağındaki çocuklar ne olacak? Onları, zahmetle dünyaya
getirip, eziyetle büyütmedik mi? Onları göz göre göre tehlikeye atmamız doğru mu?
Televizyonkolik olan gençlerin, bugün seyredebilecekleri, ekranın yüz akı kanallar da
var. Dini millî yayın yapan radyolarımız var. Alternatifsiz değilsiniz.
Bir tehlike de siyonizmin ve misyoner teşkilatının elde etmek istediği sonuç var.
Devlet yetkilileri, görevlerini yapmadığına göre, ana babalara sesleniyorum. Sağlıksız
nesil yetiştiriyoruz. Düşman, sistemli çalışıyor. TV nin sergilediği ahlaksızlıkların
müstehcenliklerin boyutu, çocukların taşıyamayacağı kadar ağır.
Oturup şikayet etmek çare değil, kızmak sövmek, lânetlemek çare değil. Tepki
göstermeliyiz, şikayetçi olmalıyız. En önemlisi, önce kamuoyu oluşturmalıyız,
müstehcen kanalları seyretmeyerek boykot etmeliyiz. Bundan başka:
- Çocukları tek başına televizyon seyrettirmemeliyiz. Çocuğun yanında yanlışın
yanlış olduğunu söyleyecek birinin bulunması lâzımdır ki, çocuğun kötü değil iyi
ilişkiler anlamasında yardımcı olunsun.
- Çocuğun programlar ve kanallar arasında seçim yapmasında yardımcı olmalıyız.
Görüntü hileleri, sun’i olan yangın, kaza öldürme olayları anlatılmalıdır.
- Bazen sorular sorarak neleri yanlış algıladığını öğrenin, doğrusunu öğretin, vakit
geçmeden düzeltin.
- Kötü etkileneceği sahnelerde çocuğun dikkatini başka yerlere çekin.
- Televizyonu izleme sınırı koyun. Çocuk televizyon karşısında uyuşmasın. Çok
televizyon seyreden çocuk, içine kapanıyor, başkaları ile ilişkiyi kesiyor. Hatta
bunalıma düşüyor. Topluma uyum sağlayamıyor, sinirli ve âsi oluyor.
- Batı’da, Amerika’da şiddet filmleri yasaklandığı halde bizde yarış var bu yarış içinde
çocuklar olumsuz etkileniyor.
- Televizyon seyretmekle, kanal seçmekte çocuğa örnek olunmalıdır. Genellikle
televizyon bağımlısı olan çocuklar, ana babalarından öğrenmediyse kimden
öğrenecekler?
- Çocuğun dikkatini okumaya, düşünmeye, temiz arkadaş grubu ile oynamaya, ders
çalışmaya bilhassa ev işlerinde yardımcı olmaya yöneltmeliyiz.
- TV açmasını kapatmasını bilen bir toplum haline gelmeliyiz. Sabahtan akşama,
akşamdan sabaha açık olmamalıdır.
- TV çocuğu kolayca esir alıyor, okumasını çalışmalarını engelliyor, kötü alışkanlıklar
edinmesine neden oluyor, çocukta neşe kalmıyor, çocuğu aptallaştırıyor ve
gelişmesine engel oluyor. Bu durumda çocuğun kontrollü ve sınırlı seyretmesi
sağlanmalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 268
Mustafa ÖSELMİŞ
- Çocuklar seyrettikleri şeyi aynen uyguluyor. Onun için çocuğun dadısı TV olmamalı,
çocuk TV ile oyalanıyor diye uzun süre TV ile başbaşa bırakılmamalıdır. Zira bir çok
istenmeyen şeylerin erken başlamasının sebebi TV dir.
- Yapılan araştırmalara göre; çocukları TV tembelliğe itiyor. Merhametsiz yapıyor,
saldırgan ve sapık hale getiriyor. Şiddet üretiyor. Küçük yaştaki çocuklar katil oluyor.
Bunun önüne geçmek için çocukları kötü arkadaş olan TV den kurtarmalıyız.
- TV çocukları sorumsuz, dikkatsiz yapıyor. Çocuğun gelişimine, zor konuşmasına,
görme ve duyma duyularının körelmesine neden oluyor. Çocukları şişmanlatıyor.
Çocuklar anne karnında bile olumsuz etkileniyor.
- Çıldırtan müzik, bize yabancı dizi ve filmler, gençlerde kişilik bozukluğuna sebep
oluyor. Çete kuran şiddetten hoşlanan, sokakta öpüşen, köpek zevkine sahip olanlar
çoğalıyor.
Bugün artan soygun, hırsızlık, saldırı, tecavüz olaylarının, içki ve uyuşturucu artışının
en büyük tahrikçisi televizyon değil midir?
Soruyorum bu nereye kadar gidecek? Tepegözler yetiştirdiğimizin ne zaman
farkına varacağız? Dilerim iş işten geçmeden kendi çocuklarımızın da bu toplumda
yaşadığının ve yaşayacağının farkına varılsın.
- Dünyada “TV yayınlarının çocuklar üzerindeki etkileri” üzerine ilk araştırmalar
1950 yılında ABD’de yapılmış. Daha sonraki yıllarda konuya ilişkin araştırmalar
İngiltere, Japonya, Kanada ve Fransa’da devam etmiş. Ancak ülkemizde bu konuda
yetersiz kalındığından sağlıklı ve geniş kapsamlı bir örneklemeye gidilememiştir.
Çocuklar üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen neticeler, dikkatleri şu
noktalara çekmektedir.
- Çocukta televizyona karşı ilgi dört yaşında başlayıp, altı yaşında en üst
düzeye ulaşmaktadır.
- Televizyon, çocukta kişiliğin belirlenmesinde önemli bir etkendir.
- Çocuğun davranışları bazı yayınların etkisiyle değişiklik göstermektedir.
- Çocukta şiddet, saldırganlık ve cinsiyete bağlı rollerin benimsenmesinde, TV
önemli bir sebebi teşkil etmektedir.
Görüldüğü gibi çocuklar, TV nin olumsuz yayınlarından son derece
etkilenmektedirler. Açılışından kapanışına kadar TV izleme alışkanlığının yaygın
olduğu toplumumuzda çocuklar, yetişkinler için hazırlanan her türlü yayınları
seyretmekteler. Burada yayın yapan kuruluş kadar ebeveyn de sorumludur. Anne
baba, çocukların izleyeceği programları seçmeli ve çalışma, oyun ve TV izleme
saatlerini düzene koymalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 269
Mustafa ÖSELMİŞ
Program seçiminde ise çocukların karakter gelişimine uygun, eğitici,
yetenekleri geliştirici, aile ve kültür yapımıza ters düşmeyecek programlar
seçilmesine son derece özen gösterilmelidir.
Şer kutusundan öncelikle çocuklarımızı, sonra gençlerimizi sonra da aile
yuvalarımızı korumalıyız ki, varlığımızı devam ettirelim. Bu herkesin görevidir.
- Reklam aldatıcı, müstehcen ve israfa yönelik oluyor. Ayrıca çocukların kötü
alışkanlıklar kazanmasında etkili oluyor. Çünkü reklamlar çocuk ve yetişkin arasında
ayrım yapmadan sunuluyor.
Reklam çocukta özendirici ve kalıcı etki yapıyor.
- TV hasta ediyor. Gerilim filmleri, stresi yüksek spor karşılaşmaları heyecanı
ve üzüntüyü aynı anda yaşattığı için hasta ediyor. Hasta olanlarında hastalığını
alıyor. Hareketsiz kaldıkları için kaslar ölüyor.
Yapılan araştırmalara göre dünyada en çok televizyona bağlı bir millet
olduğumuz ortaya çıkmıştır. Yani Türk toplumu televizyon hastasıdır. Çocuklar da
televizyon çocuğudur.
Bilinçsiz yayın izleme ruh ve sinir hastalıklarını artırmıştır. Cinnet geçirenlerin,
intihar edenlerin her geçen gün sayısı çoğalmaktadır. Erkanlardaki kötü sahneler kat
kat fazla tekrar ekranlara yansımaktadır. Çocuklar çekingen oluyor, duyarsızlaşıyor,
saldırgan oluyor. Yaşlılar da nefes daraltıyor, ülsere neden oluyor ve sinir hastalığını
artırıyor.
Çocuklar, taciz, tecavüz, hırsızlık, cinayet gibi olayları hayatın bir parçası ve
eğlence türü zannediyor. Böylece şiddet ve vahşet kurbanları çocuklar oluyor.
Öldüren filmler, diziler, intihar ettiriyor. Ayrıca yabancı müzikler çocukları ve gençleri
ruh hastası yapıyor. Şeklini karşı cinsinkine benzetiyor. Seyredilen müstehcen
sahneler, sevgi, saygı, utanma duygularını öldürüyor ve şehvetten şaşı yapıyor.
- TV, ahlâkî, insanî ve millî değerlerden uzaklaştırıyor. Çünkü TV nin halet-i
ruhiyesi bozuk. Ahlâksızlık örnekleri sunuyor. Ahlâksızlığı teşvik ediyor. Suç işletiyor.
Böylece ahlâk seviyesini düşürüyor.
Kısacası TV;
- Aile içinde çocukların dadısı durumundadır. Eşlere birbirinden daha yakındır.
- Eşlerin arasına girmiştir. Boşananlar artmıştır.
- Çocuklar ona teslimdir. O eğitir, o büyütür.
- Bayan için ev işinden önce, pembe diziler ve filmler gelmektedir.
- Emir ve komuta ondadır. O ne derse o olur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 270
Mustafa ÖSELMİŞ
- Öğrenci için diziler, filmler, eğlence programları ve spor karşılaşmaları derslerden
önce gelmektedir.
- Televizyon var diye ana baba, eş dost, komşu ziyaretleri de bitmiştir.
- En önemlisi okuma, düşünme, görevler, kulluk bitmiştir. İnsan robotlaşmıştır.
Bu durumda analar babalar, ilim adamları ve yetkililere görevler düşmektedir.
Bilhassa çocukların ve gençlerin evde hanımların dikkati faydalı meşguliyetlere
çekilmelidir.
Bir şey faydalı mı, zararlı mı? Seyredilir mi, seyredilmez mi? Niçin tartışmasını
başlatmak gerekir.
Devlet insanımızı korumasız bırakırsa görevini yapmamış olur. Zehirli gıda imal edip
halkı zehirleyene müdahale etmemek olur mu? Zehirlenen halkı kendi haline
bırakmak olur mu? Bir baba evladını nasıl yok oluşa terk edemezse, tehlikelerle karşı
karşıya korumasız bırakmamalıdır. Devlet de babadır. O da koruyuculuk görevini terk
edemez. “Şikayetçi olan, rahatsız olan televizyonun düğmesini kapatıversin” demek
çare olmadığı gibi bir devlet adamının söyleyeceği söz değildir.
J- TV EĞİTİCİ OLMALIDIR
Aslında televizyon istenirse en güzel eğitim aracıdır. Bugünkü hali ile televizyon
yayınlarının eğitici yönü hemen hemen yoktur. Sabahtan akşama kadar kötülükte
çığır açmakta ve kötülük sergilemektedir. İyi örnek ve kötülüklerin zararını ortaya
koymaktan uzaktır.
Yayınlar nasıl olmalı? TV sihirli bir kutudur. İyiye kullanılmazsa, maddî manevî yıkıma
sebep olur, fitne, fesat kaynağı olur.
İçkisiz, kumarsız, zinasız, hırsızlık, cinayet, uğursuzluk ve müstehcenlik olmayan
yayın çok az. Böyle olunca TV, bozulmaya katkısı bakımından birinci sıradadır.
Yayınlar eğitici olmalı, argolu küfürlü sadece cinsellik sergileyen yayınlar, seviyeli
insan yetiştirmez. TV ler eğitim aracı haline dönüştürülmelidir.
Bugün, Fransa, İslâm’ın hızla yayılmasını önlemek için, İslâm’i yayın yapan
televizyonları susturma yoluna gidiyor. Bizim yetkililerimiz de insanımızı korumak için
millî çıkarlarımıza ters yayın yapan, birlik ve düzenliğimizi bozan, mezhep kışkırtıcılığı
yapan, şer kuvvetlerinin emri ile ahlâk bozan, müstehcenlik kokan yayınlar
durdurulabilir.
Unutulmamalıdır ki, iyi bir program, uzun yıllar yapılan vaazlara ve ana babanın bir
çok öğüdüne bedeldir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 271
Mustafa ÖSELMİŞ
Bizim televizyonlarımızın bazısı ne yazık ki, yunan televizyonu gibi yayın yapıyor. Bu
ülkede yayın yapan TV, bu ülke insanının millî çıkarlarına uygun yayın yapmalıdır.
TV sorumsuz değildir. Genel ahlâka aykırı yayınlar, üst kurul tarafından takip edilip
durdurulmalı, gerekli uyarılar yapılmalıdır. Üst kurulu da göreve çağıracak, gene
bizim insanımızdır.
TV lerin haber alma ve haber verme tarzı yapıcı değil yıkıcıdır. Haber elemanı,
kendini yargı yerine koyuyor, yargısız infaz yapıyor, birilerini yalan haber uğruna
mağdur ediyor. Ve hiç ceza görmüyor.
Reklamlar ise aldatıcıdır, israfa yöneliktir, kontrolsüzdür.
Biz bir milletiz, bizim de bir dinimiz, ahlakımız, şerefimiz var. Bunlara kimsenin
hakaret etme hakkı yoktur.
TV ler iyi örnek, iyi model sunmalıdır. Yabancılara, yabancı ideolojilere hizmet
etmemelidir.
TV güzel ahlakımızı, güzel dilimizi geleneklerimizi bozmamalı, yıkmamalıdır. Eğiten,
yetiştiren TV olmalıdır.
G- MÜSTEHCEN YAYINLAR
Reyting kapma ve rekabet, TV için her şeyden önemli. Ahlâkî kuralları bir tarafa
bırakıp lağım kanalı gibi evlere, gönüllere pislik akıtıyor. Her an hayvanlardan daha
açık, istenmeyen sahneler çıkabileceği için aileler topluca televizyon seyredemiyor.
İzlenme oranlarını hangi kanal verdiyse o başta oluyor. Hepsi de aynı şeyi yaptığı için
çocuklar bile gülüyor.
Birbirleriyle yarış uğruna kanallarda müstehcenlik artmıştır. Tiksinti veren hale
gelmiştir. Sorumsuzca sürdürülen bu yayınlar ahlâk duvarını aşmış, ar haya damarını
çatlatmıştır. Aklı başındaki insanımızın yüzünü kızartır durumdadır.
Devlet yetkilileri de aynen böyle diyor ve şikayet ediyor. Halkın şikayeti normaldir
ama devlet adamına şikayet yakışmaz o icraat adamıdır. İşte problemlerin
çözülmemesinin sebebi budur.
İnsanımızın insanî yönünü kaybetmesi için ne lazımsa yapılıyor. Tahrik edici
sahneler, tüyler ürperten görüntüler, felaket sahneleri, planlı bir şekilde sergileniyor.
Bunlar gelenek, göreneklerinize de uymuyor. Bizde kadın saygı değer bir varlıktır.
Ama ekrana bakınız, kadın öncelikle zevk ve seks aracı olarak sergilenir.
Bir değer verdiğimiz de yavrularımız ve gençlerimizdir. TV çocuk ve gençlerimizin ruh
sağlığını bozacak, kişilik ve karakter gelişimi üzerinde olumsuz etkiler yapacak, korku
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 272
Mustafa ÖSELMİŞ
veren, şiddet estiren, cinsel sapıklık, inanç ve ahlâk konusunda alaysı yayınlar
yapılmaktadır.
Hatta TV’nin müstehcen yayınları gençleri kısırlaştırmaktadır. Doç. Dr. İsmail
Hakkı Aydın’ın yaptığı açıklamaya göre erotik diziler ve şiddet filmlerini aşırı
derecede seyreden kişilerin hormonal dengeleri bozularak kısırlıklara hatta beyin
urlarına sebep olmaktadır.”
Türk TV’leri, komşu ülkeler içinde yüz karasıdır. Türk illerinden müstehcenliği
nedeniyle seyredilememektedir. Mısır yönetimi din görevlilerini hutbe ve vaazlar
aracılığı ile müstehcen Türk kanallarına karşı mücadeleye çağırmıştır. (04/04/1994.
Zaman)
Televizyonların müstehcen yayınları sonucu sapık ve cinsel anarşi her gün
tırmandırılmaktadır.
- Psikolog Prof. Dr. Bekir Grabene ülkemizde cinsel anarşi yaşandığını belirterek
“Ruhsal ve psikolojik bozuklukların ana faktörü cinsel sapıklıklardır. Seks dergileri ve
TV ler bu sapıklığı körüklüyor. Artık Türk mizahı bile sekse dayandırıldı” demiştir.
(18/12/1992. Zaman)
Sapık yetişen elbette sapık yaşayacaktır. Müstehcenlik her kesimi tahrik etmektedir.
Bilhassa çocuklar üzerinde erken yaşlarda sapıklığa sevk etmektedir.
İnsanı zapteden tek şey din duygusudur. Müstehcenlik ve ahlâkî çöküntü, dini
noksanlıkla orantılı olarak artmaktadır. Bunun için ailelerde ve okullarda din eğitimine
önem verilmelidir. Müstehcenliğe “dur” denmeli ve ahlâkî çöküntünün önüne
geçilmelidir. Ana babalar, kumandayı ellerine almalı, yavrularını TV nin
hakimiyetinden kurtarmalıdır.
Müstehcenlik, tepki görmeli, protesto edilmeli, telefon telgraf ve faksla nasıl yayın
istediğimiz iletilmelidir.
Bir ilim adamının ifadesiyle:
TV hakkında Doç. Dr. İsmail Hakkı Aydın da şunları söylemiştir: “Erotik diziler, şiddet
filmleri beynin gelişmesini engeller, kişilerin muhakeme gücünü azaltır. Batıda “Aptal
Kutusu” olarak nitelendirilen TV, uzun süre seyredildiği zaman beyin, muhakeme
kabiliyetini, düşünme yeteneğini kaybeder. Şiddet ve erotik programlar, gerçek
anlamda bilimsel seviyesi ve beyin fonksiyonları seviyesi düşük olan insanlar
tarafından izlenmektedir. Bu tür programları seyredenlerin hormonal dengeleri
bozularak kısırlıklara, hatta beyin urlarına bile sebep olmaktadır. Erotik ve şiddet
filmleri, kritize edemeyen, fikir üretemeyen, problemlere çözüm getiremeyen ölü
toplumlar yetiştirir.”
Müstehcen yayınlar sapıklığı körüklüyor. Cinsel anarşiyi tırmandırıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 273
Mustafa ÖSELMİŞ
İşte bir gazete haberi:
18 yaşındaki A.D. “Beni TV sapık yaptı”. Yeni mahallede 12 kız çocuğuna sarkıntılık
ve tecavüz suçundan yakalanan 18 yaşındaki sapık A.D. Emniyette verdiği ifadede,
“Beni özel TV’de seyrettiğim kırmızı noktalı erotik filmler sapık yaptı. Bu filmlerin
etkisinde kalarak bu suçları işledim” dedi. (02/03/1993. Zaman)
RTÜK’ten yapılan açıklamaya göre “En çok şikayet cinsellik” tir. Ekranları en çok kan
ve cinsellik doldurmaktadır.
Ekranlarda soyunup kırıtanlar tanınmış sanayicilerden daha çok vergi veriyor. Bu
utanç verici olduğu gibi ne hale geldiğimizin delilidir.
K- TV’YE ESİR MİYİZ?
Dünyada televizyonu ABD’lilerden sonra en fazla Türkler izliyor. Yapılan araştırmaya
göre bu konuda da dünya ikincisiyiz. Yani kara kutunun esiriyiz. Magazin haberlerine
olan ilgi, bilim ve sanat içerikli haberlere göre daha fazla. Herkesi evde hapis tutan
televizyon, her şeyi belirliyor, tayin ediyor.
Millet olarak televizyon müptelasıyız. İyi alışkanlıkların yerini televizyon seyretmek
aldı. Her gün televizyona diziliyoruz. Bu kadar esaret fazla. Aydınımız bile kitap
okumuyor. Ana baba ziyaretinin bile televizyon önüne geçmiştir.
Televizyon, çeşitli şartlandırmalarla insanı esir almış ve ölü düşüncelere sevk
etmiştir. Televizyonun hipnotize edici bir özelliği vardır. İnsanı adeta büyüler,
kendisine bağlar.
Millet olarak nasıl televizyon izliyoruz?
1- Savunmasız izliyoruz.
2- Ne çıkarsa ayrım yapmadan izliyoruz.
3- Aklımızı kullanmıyoruz.
Bu durumda televizyon bize olumlu bir şey kazandırmıyor, kaybettiriyor.
Hayatımızdan güzellikler kaybolup gidiyor.
TV evimizin baş köşesine kuruldu. İşte o zaman sohbet, muhabbet sessizce kapıdan
bacadan çıkıp gitti. Ziyaretler olmaz oldu. Aile için eğitim bitti, televizyonun hakimiyeti
başladı.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 274
Mustafa ÖSELMİŞ
TV yokken okuma vardı, düşünme vardı. İnsanlar görevlerini daha güzel yapıyorlardı.
TV izlerken seçici olmalıyız. Seyredilen programların eğitici öğretici olmasına dikkat
etmeliyiz.
TV ye karşı alternatif işler bulmalıyız. Alternatif kanal keşfetmeliyiz. Oluklar çift
birinden nur akar, birinden kir.
Daha çok TV ye değil, kendi işimize, kendi programlarımıza bakmalıyız. Televizyona
bağımlılıktan kurtulmalıyız.
TV yi nasıl kapatabiliriz, nasıl alternatif bulabiliriz? Bunu için;
- Kumandayı elden bırakmalıyız.
- Yüce yaradanı hatırlamalıyız.
- Spor yapmalıyız.
- Farklı bir radyo dinlemeliyiz.
- Okumalıyız.
- Bir şeyin üretimini yapabiliriz.
- Sosyal yardım kuruluşlarında çalışabiliriz.
- Evimizin tertip düzeni, bahçemizin tanzimi ile meşgul olabiliriz.
- Çocuklarımızın eğitim, öğretimi ile ilgilenebiliriz.
Bugüne kadar az okuyan, çok seyreden, çok manasız şeylerle meşgul edildik.
Halbuki önümüzde o kadar çok yapılacak faydalı iş var ki onlara zaman kalmıyor.
İnsanın hayatı, insanlığı öğrenebilmesi için TV yi kapatıp kitabı açması lazım. Çünkü
kitap insan hayatının bir parçasıdır. Hem de en önemli bir parçasıdır. İnsana hava
gibi su gibi lâzımdır.
TV iki yüzlü bir silahtır. Bıçak gibi iyiye de kullanabilirsiniz, kötüye de. İyi şeyler için
kullanılırsa, güzel bir tebliğ aracı olur.
TV yi kapatıp, bakmayı bırakmanın bir nedeni de dinimizdir. Dinimizin emrine göre
kadın ve erkek gözlerini harama bakmaktan alıkoyacak ırz ve namuslarını
koruyacaklardır. (Nur suresi: 30-31)
Kulak, göz, gönül her biri yaptıklarından sorulacaktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 275
Mustafa ÖSELMİŞ
Bir şairin dilinden:
BENİM ADIM TELEVİZYON
Cami cemaati, beş on
Benim ki bin kere milyon
Dinli dinsiz, laik mason
Benim adım televizyon
Yatsı namazı kıldırmam
Sabah namazına kaldırmam
Kim ne söylerse aldırmam
Benim adım televizyon
Zorla her eve girerim
Ev sahibine söverim
Gafilleri pek severim
Benim adım televizyon
Amerika evinizde
Gorbaçov bu akşam sizde
Bir gemi batmış denizde
Benim adım televizyon
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 276
Mustafa ÖSELMİŞ
Bana bakan gözler yandı
Yalanıma herkes kandı
Ne söyledimse inandı
Benim adım televizyon
Yıktım utanma hissini
Yaptın her şeyin tersini
Bozdum İSLAM’ın neslini
Benim adım televizyon
Ne rahmetim ne lânetim
Aslında masum aletim
Yoktur kasıtlı gayretim
Benim adım televizyon
Ben deccalin güdüğüyüm
Sam amcanın düdüğüyüm
Şeytanların en büyüğüyüm
Benim adım televizyon
Bazıları çanak anten tuttu
Çanak tutan hapı yuttu
Ar’ı namusu unuttu
Benim adım televizyon
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 277
Mustafa ÖSELMİŞ
Geyik gibi boynuzum var
Paylaşacak kozum var
Namusunuzda gözüm var
Benim adım televizyon
Ben var isem olmaz sohbet
O semte uğramaz rahmet
Kin, maraz ve şehvet
Benim adım televizyon
Ben her gün akın ederim
Uzağı yakın ederim
Sade bana bakın derim
Benim adım televizyon
Beni reddetti sofular
Sonunda teslim oldular
Karşı duramaz oldular
Benim adım televizyon
Işık değilim aynayım
Ben hep güçlüden yanayım
Bir rol verildi oynarım
Benim adım televizyon
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 278
Mustafa ÖSELMİŞ
IX. BÖLÜM
ASRIN BELASI KARA ÖLÜM- AIDS
İnsanlığın karşı karşıya kaldığı bela ve musibetler sebepsiz değildir.
Cenab-ı Allah bazı suçlar vardır ki; af etmez, bekletmez, dünyada cezalandırır.
AIDS belasının sebebi genel olarak zina yasağının çiğnenmesi ve yayılan
fuhuşun acı faturasıdır.
Dünya sağlık teşkilatının raporuna göre önümüzdeki yıllarda AIDS sebebiyle
milyonlarca çocuk anne babasını kaybederek öksüz ve yetim kalacaktır. Milyonlarca
çocuk da annesinden aldığı mikrop sebebiyle küçük yaşta hayata veda edecektir.
AIDS’li olan ananın çocuğu büyük ihtimalle AIDSli doğacaktır.
AIDS’i hafife almamak gerekir. Bugüne kadar AIDS’lileri resimlerden,
filmlerden seyredenlerin, onların azar azar nasıl eriyip gittiklerini görenlerin ibret
almaması, ilgisiz ve duyarsız kalması tehlikeyi büyütmektedir.
A- AIDS NEDİR?
AIDS, insanın savunma sisteminin çökmesi demektir.
AIDS, maneviyatsızlığın ve gayri meşruluğun sebep olduğu felakettir.
AIDS, tedavisi olmayan kara ölümdür.
AIDS virüsü, bir ağacı içten kemiren ağaç kurdu gibi insanı içten kemiren, yiyip
bitiren bir kurttur.
Bediuzzaman, Dabbet’ül- arz ile ilgili bilgi verirken şöyle der:
“Dabbet’ül- arz, insanın kemiklerini ağaç kurtları gibi kemiren ve dişinden
tırnağına kadar yerleşen bir derttir. Müslümanlar imanları ve bu günahlardan
kaçınmaları ile bu beladan muhafaza olurlar.” (Şualar:497)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 279
Mustafa ÖSELMİŞ
AIDSin tedavisi mümkün değil. İnsanlık ve ilim bu musibet karşısında aciz
kalmıştır. Virüs devamlı şekil değiştirdiği için tedavide sonuç alınamıyor.
Fuhuş ve homoseksüel hastalığı olarak bilinen AIDS, cinsi temas yolu ile,
enjeksiyon, kan, organ nakli yolu ile masum insanlara bulaşıyor.
Belirtileri ise; ateş, terleme, kilo kaybı, lenf bezlerinde şişme, yorgunluk,
iştahsızlık, ağızda beyaz benekler, deride koyu renkteki lekeler olarak özetlenebilir.
Bulaşma yolları arasında tokalaşma, öpüşme, ter, tükrük, dışkı, çeşme
muslukları, kapı kolları, öksürük, çatal, kaşık, bıçak, aksırmak, yüzme havuzları,
deniz, hamamlar da unutulmamalı ve çok dikkat edilmelidir. Hatta diş fırçası, havlu,
tabak, bardak müşterek kullanılmamalıdır.
AIDS, ilk Amerika’da New York şehrinde eşcinseller arasında görülmüş ve
aynı yolla dünyaya yayılmıştır.
Türkiye’de 1981 yılında görülmüştür.
AIDS, bulaştığından birkaç ay sonra beş yıla kadar ortaya çıkabilir.
B- BULAŞMASI
Unutulmamalıdır ki; milyonlarca insan bu hastalık sebebiyle hayatını
kaybetmiştir. Milyonlarca insan da bu virüsün tehdidi altındadır. Bunun için kimse “
bana bulaşmaz” dememelidir. Allah korusun herkese yakındır. Hatta ana karnındaki
bebeğe bile…
Virüs sinsice yayılıyor. AIDS virüsü bulaşan bir kimse, 8- 10 yıl hiçbir şikayeti
olmadan yaşayabilir. Bu zaman içinde hastalığı başkalarına bulaştırır.
Prof. Dr. Bülent Baysal “ AIDS ve Eğitim” konulu bir konferans vermiş ve
şunları söylemiştir:
AIDSe çözüm: Dünyada en çok AIDS hastasının Amerika’da bulunduğunu ve
her 250 Amerikalı’dan birinin AIDSli olduğunu söyleyen Prof. Baysal “ İslam
ülkelerinde AIDS vakası çok az görülüyor, neden? Çünkü İslam’ın emirleri buna en
büyük engeli teşkil ediyor da ondan” dedi.
AIDS nasıl bulaşıyor: Asrımızın vebası olarak görülen AIDS virüsünün insana
cinsi temas, kan ve kan ürünleri, tıraş, dövme, manikür ve pedikür, hamilelikte ve
emzirme yoluyla geçtiğini belirten Prof. Dr. Bülent Baysal, “ AIDS eğitimine önem
vererek, ortaokullarda ahlak derslerinin yanında AIDS in ele alındığı cinsi dersler de
verilmeli” teklifinde bulundu.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 280
Mustafa ÖSELMİŞ
AIDS insanlık onurunu zedeleyen bir felakettir. Birçok yolla bulaştığı için gizlice
yayılmaktadır. Fuhuşun yaygın olması da tehlikenin boyutunu büyütmektedir.
Time Dergisinin yazdığına göre:
Trabzon Belediyesinde görevli Kemal Ünlüler’in “ Bütün Karadeniz büyük bir
geneleve döndü” sözlerine yer veren Time, erkeklerin bir zamanlar boyunlarından
eksik etmediği altın kolyelerin artık Rus kadınlar uğruna bozdurulduğunu ifade ediyor.
Time Dergisi Türkiye ile ilgili haberini üniversite mezunu Rus İrina’nın şu
sözleriyle noktalıyor: “ Biz Türkleri sahip oldukları maddi ve manevi varlıklarıyla
birlikte sağıyoruz.”
AIDS en çok cinsi temas yolu ile bulaşır. AIDS’li ananın doğumda çocuğuna
bulaşır. Sütünden bulaşır. Kan yoluyla bulaşıyor, manikür, pedikür, akupunktur,
dövme, ameliyat, tıraş olma, damar yolu ile uyuşturucu kullanımı, kürtaj ve güzellik
salonları vasıtası ile virüs bulaşıyor.
Dövme meraklısı gençler bir çok kan hastalığının ve AIDS in kendilerine
bulaşabileceğini asla akıllarından çıkarmamalıdır.
Bu hastalık sadece homoseksüel hastalığı değildir. Evet
homoseksüeller arasında görülmüştür, ama bir çok yolla bulaşmaktadır.
ilk
önce
Halk arasında çok yanlış bilgiler dolaşıyor. Bu konuda ilim adamları şu hususlara
dikkat çekiyor:
 Sadece cinsel ilişki ve kan yoluyla geçen AIDS, yalnızca homoseksüel
hastalığı değil. Karşı cins ile ilişki de belirgin geçiş yollarından biri.

AIDS, kişiler arası normal temaslarla, kapı kollarından, yatak
çarşaflarından, havlulardan, paradan, sabundan, ortak kullanılan banyo, sauna,
kaplıcalar ve plajlardan bulaşmaz.

AIDS ter, idrar ve dışkı ile yayılır ve bulaşır kavramları yanlış.

Sivrisinekler AIDS bulaştırmaz.
 AIDS virüsü taşıyan bir kimsenin kullandığı iğnenin, herhangi bir nedenle
paylaşılması virüsü bulaştırır.
 Gebelikte AIDS virüsü taşıyan bir anneden, bebeğine virüs bulaşması
olasılığı vardır.
 AIDS virüsü taşıyan kişiyi, hastalık belirtileri çıkmadan sağlıklı kişilerden
ayırt etmek için test yapılmalıdır. (02-10-2003 Yeni Şafak)
En güzel korunma yolu eğitimdir, hastalığı, bulaşma yollarını ve korunma
yollarını tanımaktır. Ve bu yollardan uzak kalmaktır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 281
Mustafa ÖSELMİŞ
Okullarda ve halka yönelik bilgiler verilir ve AIDS in nasıl tehlikeli bir hastalık
olduğu anlatılırsa, insanlar bile bile hastalığın üzerine gitmeyecektir.
AIDS daha çok gayri meşru ilişkilerin yaygın olduğu, uyuşturucu kullanımının
fazla olduğu, cahil ve geri kalmış ülkelerde büyük bir hızla yayılmaktadır.
C - AIDS TEŞVİK EDİLİYOR
Ciddi bir şekilde mücadele edilmesi gereken asrın belası AIDS, ne yazık ki
teşvik ediliyor, yayılması için zemin hazırlanıyor.
Gayri meşru ilişkilerin serbest olması, vücudunu satanların ceza görmemesi,
flörtün serbestliği, AIDS’e özgürlük veriyor.
Turistik bölgelerimiz AIDS kıskacında. Turist adı ile yabancı kadınların
kendilerini resmen peşkeş çekmesi tehlikeyi artırmaktadır.
Gençler arasındaki bilgisizlik de AIDS’i yaygınlaştırıyor.
Bir zamanlar Milli Eğitim Bakanı ilköğretim okullarındaki çocukların cinsel
eğilimini öğrenmek için anket yaptırmıştı. Basın bu ankete “ ahlaksız anket” diye
başlık atmıştı. Ankette 6- 13 yaşındaki öğrencilerin ilişki kurup kurmadıkları, flört
konusunda görüşleri bazı şeyleri akla getirici şekilde soruluyordu. Mesela bazı
sorular:

Flört anlamında ilişki kurmak istiyorum.

Karşı cins arkadaşla sinemaya gitmeyi çok istiyorum.

Karşı cinsle çok ilgilendiğimden ders çalışamıyorum.

Karşı cinsle ilişkimi kimseye söyleyemem.

Arkadaşımın karşı cinsle arkadaşlık kurmasını kıskanıyorum.

Karşı cinsle konuşurken sıkılıyorum.

Kız-erkek arkadaşlığını çevremiz hoş karşılamıyor.

Kız-erkek arkadaşlığını öğretmenlerimiz hoş karşılamıyor.

Kız-erkek arkadaşlığını ailemiz hoş karşılamıyor.

Arkadaşlarımın karşı cinsle ilişki kurmalarını doğru buluyorum.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 282
Mustafa ÖSELMİŞ

Kız - erkek karışık (karma) okumak istiyorum.

Karşı cinse güvensizlik duyuyorum.
(24-04-2002 Vakit)
Sağlık Müdürlüğü AIDS günü afiş asıyor “Korunmasız İlişki AIDS’i davet eder”
diyor. Kondom tavsiye ediliyor. AIDS’le mücadele bu kadar basit değil.
Başka ülkeler bu afişlerle AIDS’in önüne geçemedi. Aksine AIDS kat kat arttı.
Bu tür şeyler ilgiyi arttırır. Hiç ilgilenmeyenin bile ilgisini çeker. Bu tür afişler
yerine zevkine bedel AIDS olmuş, azar azar ölenlerin resimleri, altına da onların
öğütleri asılsa daha faydalı olmaz mı? Ne dersiniz?
Bir çok artistin, sanatçının, zenginin, nikahsız hayatlarından basında, TV’de,
radyolarda, dergilerde övgü ile bahsedilerek nikahsız yaşama teşvik ediliyor. Bunun
çağdaşlık adına yapıldığı söyleniyor. Bundan geçlerimiz kötü yönde etkileniyor.
Gayri meşru ilişkileri ballandıra ballandıra anlatan kitaplar, dergiler ve basın
devletten kredi alıyor, destek görüyor. Bazı evliler boşanıyor: “bundan sonraki
hayatımızı nikahsız olarak beraberce sürdüreceğiz” şeklinde beyanat veriyorlar,
medya da bunu, kasıtlı olarak çok yanlış değerlendiriyor, malzeme yapıyor. Buna
karşılık boşanmalar artıyor.
Ayrıca müstehcenlik kol geziyor. Tiksindirecek, iğrendirecek şekilde yayılıyor.
İç ve dış kaynaklı destek de görüyor.
Baş örtüsünü hazmedemeyen bazı çevreler, erotizmi sanatın gereğiymiş gibi
savunuyor. Filmlerde erotik sahnelere yer veriliyor. Bu da çıplaklığın ve ahlaksızlığın
toplumda yayılmasına neden oluyor.
Gençlere telkin edilen flört hayatı, iki cinsin sınırsız arkadaşlığı, genç kızların
giyimi kuşamları, pervasızca tahrik eden davranışları, sapık ilişkileri arttırmaktadır.
Ahlak kurallarını alt üst etmektedir.
Filmlerde öyle şeyler yayınlanıyor ki, sanki normali o, sanki olması gereken o.
Halk da yavaş yavaş buna alıştırılıyor.
Medya, cinsel bombardımana geçmiştir. Her gün yapılan yayınlar, her türlü
değer yargısını allak bullak etmektedir. Güzellikler yerine çirkinlikler korkunç
cazibeyle insanımıza sunulmaktadır.
Kadın istismar edilmemeli mal gibi alınıp satılmamalı, sırtından para
kazanılmasına müsaade edilmemelidir. Hak, özgürlük, eşitlik, flört uğruna kadın sıcak
yuvasından koparılmamalıdır.
Kadın denilince, parfümleri sürüp, vücudunun fazlasını açıp, orada burada
dolaşan varlık akla gelmemelidir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 283
Mustafa ÖSELMİŞ
D- AIDS HIZLA YAYILIYOR
AIDS, inanılmaz hızla yayılıyor. Her yılda katlayarak artıyor. AIDS ile
mücadele örgütü UNAIDS’in açıklamasına göre dakika da 11 kişi AIDS’e yakalanıyor.
Dünyanın her yerinde kontrol dışı yayıldığı bildirilmiştir. Milyonlarca insan AIDS ten
ölüyor. Hastalık ise gizleniyor.
Henüz AIDS’in tedavisi yok. AIDS hastalığının virüsü yeni değil. İlk AIDS
hastası, 1959 yılında tespit edilmiştir. Hangi ülkeye bakarsanız bakın, AIDS’in
bilançosu ağır. Buna rağmen 1- Aralık Dünya AIDS Günü ve haftası bazı tedbirlerin
konuşulması, bazı açıklamaların yapılması dışında AIDS’le fazla ilgilenildiği, halkın
bilgilendirdiği söylenemez.
Toplantılarda şok eden raporlar sunuluyor, basın bu raporları yayınladığı ayni
sayfada fuhuşun adeta reklamını yapıyor.
Verilen bilgilere göre hastalığa yakalananlar arasında gençlerin sayısı daha
fazla. Erkeklere nazaran kadınların sayısı da daha fazla. Küçücük çocuklar bile ana
karnında doğarken ve süt emerken hastalığa yakalanabiliyor.
Hasta, kendisini neyin hasta ettiğini bilemez. Hastada, yorgunluk, zayıflama,
yüksek ateş, aşırı terleme, salgı ve lenf bezlerinin kabarması, ağızda lekelerin
oluşması, sürekli ishal, uzun süren kuru öksürük gibi tıbbın hemen hemen her dalını
ilgilendiren belirtiler olarak ortaya çıkar.
Tıp ilim adamları bütün araştırmalara rağmen bir netice alamamıştır. Çağın
vebası olarak tanınan hastalığın yayılmasını önleyici tedbirlerin etkin olarak
uygulanmaması sonucu bütün dünyada yayılmaya devam etmektedir.
Bilhassa dış ülkelerden gelen kadınlar bu hastalıkla beraber yaşıyor. AIDS’in
yaygın olduğu ülkeler, fuhuşun en çok yaygın olduğu yerlerdir.
Yetkililerin açıklamalarına göre AIDS, nükleer dehşetten çok daha kötü bir
AIDS patlaması olacaktır. Bugüne kadar bildirilen rakamların çok üstünde AIDS’li
vardır.
Türkiye’den sadece bir mazbut ilimizden bir örnek verelim:
Erzurum’da fuhuş yaparken yakalanan Ukrayna uyruklu fahişe Oksana
Topor’un (28) AIDS mikrobu taşıdığı ve 3 ay içinde 1350 erkekle ilişkiye girdiği tespit
edildi. ( 29-12-2003 Gazeteler)
Bu korkunç olayı, basın yayın organlarımız kadının basına ve halka teşhir
edilip edilemeyeceğini günlerce tartışmış, tehlikeyi göz ardı etmiştir.
24-10-2000 tarihinde yetkili bir ağızdan yapılan açıklama şöyle:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 284
Mustafa ÖSELMİŞ
“AIDS ile Mücadele Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Melahat Okuyan, AIDS
olgusunun dünyada giderek yayıldığına dikkat çekerek, “ dünyada artık yeni bir
AIDS’li çocuk nesli yetişiyor. Taşıyıcı anne babadan doğan çocukların bakımını
üstlenecek kimse yok. Bu çocuklar yetim kalacak. En büyük sorun bu. 2010 yılında
44 milyon çocuğun AIDS’ten etkileneceği belirtiliyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Okuyan, AIDS hastalığının “asrın vebası” olarak nitelendirilmesinin
yanlış olduğunu vurgulayarak “hiç olmazsa vebanın aşısı var” dedi.
Türkiye’de AIDS danışma merkezlerinin olmadığına dikkat çeken Prof. Dr.
Okuyan, özellikle gençlerin bu tür merkezlere büyük ihtiyaç duyduklarını dile getirdi.
Okuyan, ilk basamak olarak kentin her bölgesini bir ağ gibi saran sağlık ocakları
bünyesinde “AIDS Danışma Merkez”leri oluşturulabileceğini kaydetti.
Gençlerin AIDS’i çok iyi tanıdıklarını, ama (Bana tesadüf etmez) anlayışıyla
davranışlarına yansıtmadıklarını ifade eden Prof. Dr. Okuyan, hastalığa karşı radikal
önlemlerin alınması gerektiğini söyledi.”
AIDS’ten korunmak için ilim adamlarının açıklamalarına dikkat etmek en akılcı
çözüm olarak tavsiye edilmektedir.
BM tarafından yayınlanan istatistiklere göre günde 16 bin kişinin AIDS’e
yakalandığı bildirilmiştir. (03-03-1998 Türkiye)
Özellikle kara Afrika’yı AIDS’in imha edeceği, bilhassa aile yapısı çöken
ülkelerde tehlike geliyorum diyor.
Bugün ABD’de yılda 40 bin kişinin AIDS’e yakalandığı, 104 bin çocuğun
tecavüze uğradığı, kadınlardan % 22’sinin gasp ve tecavüze maruz kaldığı ve 12
milyon kişinin cinsel bulaşıcı hastalık taşıdığı belirtilerek kurtuluşun okullarda cinsel
eğitimden değil, iffet, duygusallık ve evlilikte olduğu kaydedilmiştir. Cinsel hastalıklara
ve istenmeyen hamileliğe karşı kesin çözümün meşru evlilikte olduğu bildirilmiştir.(0507-2001 Akit)
AIDS, ekilen çılgınlık, ahlaksızlık tohumlarının acı meyveleridir.
Amerika’da fuhuşla mücadele derneği kurulmuş, ikinci yıl fahişeler derneğin
yapılan kongresinde derneği ele geçirmiştir. Homoseksüellik Amerika’yı Avrupa’yı etki
altına almıştır. Resmen erkekle erkeğin nikahı kıyılmaktadır. Homoseksüeller her
hakka sahiptir.
Amerika’da Adam City lisesinde öğrencilerin hamile kalmalarını önlemek için
kondom dağıtılınca, hamile kalan öğrencilerin sayısı % 31 arttı. Amerika’lı Dr. K.
Hein: “ AIDS virüsü, ortaokul ve lise çağındaki gençler arasında, sessizce ve hızla
yayılıyor. Milyonlarca genç tehlike içinde”. (15-05-1996 Yeni şafak)
“ Avrupa, önce okullara cinsellik dersi koydu. Daha sonra okullara kondom
(prezervatif) makineleri koydu. Hiçbir yasak ve haram tanımayan batı insanı, seksi
yeni bir din olarak görmeye başladı. Evlilik ve aile günden güne çöktü. Çocuk yaştaki
gençlerin ilişkileri adeta teşvik edildi. Batı hükümetlerinin tek kaygısı, artık iffet ve
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 285
Mustafa ÖSELMİŞ
namus değil, sadece gençlerin birbirleriyle özgürce çiftleşmeleri, fakat bunu yaparken
AIDS hastalığına yakalanmamaları oluyordu. Bir haberde:
Fransa’da Sida dedikleri AIDS hastalığına yakalanmamaları için liselerde
devletin yeterli önlemleri almak için var gücü ile çalıştığı bildirildi.” (18-5-1995Vakit
Gazetesi)
“Kuzey Avrupa’da doğan her iki çocuktan biri gayri meşru, İzlanda’da doğum
yapan kadınların % 56.4’ünün bekar olduğu açıklandı.” (12-11-1992 Türkiye)
Afrika’nın manzarası da kısaca şöyle:
“Kara kıtanın sorunları sadece sınır anlaşmazlıklarıyla ve iç çatışmalarla
sınırlı değil. Sorunlar yığınla. Açlık, çöken ekonomiler, AIDS, hızla tırmanan ırkçılık…
Hiç şüphesiz AIDS kara kıtanın kara belası adeta. Kıtada yaşayan AIDS
trajedisi gerçekten küçümsenmeyecek boyutlarda. Dünya Sağlık Örgütü’nün
rakamlarına göre Afrika’da Sahara Çölü’nün güneyinde 23 milyon kişi AIDS’li, bu
güne kadar HIV/ AIDS’ten hayatını kaybeden toplam 13 milyon kişiden 11 milyonu,
Afrika kıtasının güney ülkelerindeydi. Afrika’daki AIDS salgının boyutlarını yansıtan
istatistikler, salgının toplumsal birçok felakete de yol açabileceğini gösteriyor. Güney
Afrika Cumhuriyeti, dünyanın en hızlı artan HIV bulaşma oranı sergiliyor; ülkede 4.2
milyon kişinin, yani nüfusun yaklaşık %10’unun HIV virüsü taşıyıcısı olduğu tahmin
ediliyor. (Altınoluk sayı: 172 – Haz. 2000)
Hindistan’ın durumu pek farklı değil.
Nüfusu 1 milyarı aşan Hindistan’da milyonlarca kişi tehlikeli biçimde yayılan
AIDS virüsüne yenik düşüyor. Bombay’daki Falkland caddesi boyunca dizilen
genelevler, AIDS virüsünün yayılmasında en büyük etken. Hindistan genelinde her üç
fahişeden birinin AIDS virüsü taşıdığı bildirildi. Her gün binlerce kişinin tedavi altına
alındığı Rwanda’daki Kigalı Hastanesi, hastaları yatıracak yer bulamayınca, bir
yatağa iki-üç hasta birden almaya başladı. 1989’dan beri aynı yatakta ölümü
bekleyen Augustine Akizanarah ve karısı her geçen gün bir mum gibi eriyor.
(06.07.1992 - Türkiye)
E – ÇARE NE ?
AIDS virüsü, yetkililerin ifadesine göre virüslerin en kurnazıdır. İlim adamları henüz
bir ilaç keşfedemediler.
İnançlı olan ilim adamları çareyi İslam’da görüyor, ilahi devayı gündeme
getiriyor. Ve AIDS’in İslam ülkelerinde çok daha az oluşunu örnek gösteriyor, delil
sayıyor.
Amerikalı AIDS uzmanı Prof. Panzer: “ İslam dini AIDS’e kalkandır. İslam
ülkelerinde yayılışını İslam ahlakı önlüyor. Artık lüt kavmini ve İslam’ı anlamanın
zamanıdır” demiştir. (20.05.1996 - Türkiye)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 286
Mustafa ÖSELMİŞ
Bugün bizde AIDS’i körükleyen bazı çevrelerdeki inanç zayıflığıdır.
İslam dini:
- “Açık olsun, gizli olsun fuhşiyata sakın yaklaşmayın” (En’am: 151)
- “Zinaya yaklaşmayın. Hiç şüphesiz o, çok çirkin bir şeydir ve kötü bir yoldur.”
(İsra: 32) diyor.
Hz. Peygamber (A.S.) da:
- “Bir toplulukta fuhuş yapılır da bu çirkin işi işleyenler çekinmeden bunu
anlatır hale gelirse, o toplumda taun hastalığı ve daha önceki toplumlarda
görülmeyen hastalıklar ortaya çıkar.” (İbn-i Nace, Fiten: 22) buyurarak mucizevi
ikazda bulunmuştur.
Meşhur artist A. Perkins, AIDS’ten ölmeden evvel şöyle demiştir:
- Bu hastalığı Allah’ın bir intikamı gibi gören çok insan var. AIDS virüsü
Allah’ın vazifeli bir memurudur. Hatta azmış insanları ıslah etmek için vazifesini
yapmaya devam edecektir” (23.05.1994 – Zaman)
AIDS tedavisi henüz olamayan bir hastalıktır. Laf olsun, dostlar alışverişte
görsün diye değil, ciddi ve koruyucu tedbirler alınmalıdır.
Kendini ve sevdiği bir kimseyi AIDS’e kurban vermek istemeyen, üzerine
düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.
İslam, inananlar için bu konuda da sigortadır. İslam’ın koyduğu yasaklar,
Allah’ın koruluğudur. Yasağı çiğneyen elbette zarar görecektir. AIDS, Allah’ın
yasağını çiğnemenin acı faturasıdır.
AIDS gibi korkunç bir hastalığı sadece 1 Aralık gününde hatırlamak ve
anlatmak yeterli değildir.
Bazı çevrelerdeki İslami bilgilerin noksanlığı AIDS’i körüklediği bir gerçektir.
TV’lerde AIDS’e davetiye çıkaran programlar, insanları isyan ettiriyor.
Yetkililer camilerde AIDS hutbesi okutmaklar vazifesini yaptığını
zannetmemelidir. Fuhuş ve eğlence merkezleri bir tarafa bırakılarak çare yanlış yerde
aranmamalıdır.
AIDS’in çaresi İslam’dır. İslam’ı yaşamaktır. Dr. Ayhan Yiğit: “Düzenli ve
ahlaklı toplumlarda AIDS tehlikesi olmaz. İslam kurallarına uyan toplumlarda daha
az hastanın olduğu bir gerçektir. Bu hastalığın önlenebilmesi için İslam’i vecibeler
tam manasıyla yaşanmalıdır” demiştir. (10.01.1995 – Zaman)
Amerika Cleveland Hastanesi doktorlarından Conrad Simpfondorfer şöyle
demiştir:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 287
Mustafa ÖSELMİŞ
“Türk hastalarının kalplerindeki Allah’a olan sonsuz inancın, onlara hastalıkları
ile mücadele etmeleri için büyük güç verdiğini ifade etmiştir” (21.11.1986 - Tercüman)
İnsan hayatında inancın önemli bir rolü vardır. AIDS’ten korunmak ta en büyük
etkendir.
İslam dini AIDS’e yol açan zinayı, homoseksüelliği, içkiyi, uyuşturucuyu, kirli
ortamları kesin olarak yasaklamıştır.
Amerikan kanser derneğinden Dr. Michael Thun: “Sünnet olmanın gelecekte
başka faydaları da ortaya çıkacaktır. Sünnet AIDS’in yayılma hızını düşürüyor.
Yaptığımız araştırmalara göre sünnet AIDS’e karşı koruma sağlıyor” demiştir.
Görülüyor ki, İslam’ın sünnet olma emri de koruyucu bir tedbirdir. (Mayıs 2002 – zafer
dergisi)
Harvard Üniversitesinden Araştırmacı Uzman Edward G. Gren Washington
Times’a verdiği demeçte aynen şöyle diyor: “HIV virüsü hedef hücreleri olan
Langerhan hücrelerini arar ve yerleşir, bu hücreler ile HIV virüsü arasında anahtar kilit ilişkisi vardır.” Kuzey Afrika Gelişim Topluluğu AIDS ölçme ve derecelendirme
komitesi başkanı Dr. Jimmy Gazi sünnet olmamış bir erkeğin, sünnetli bir erkeğe
göre hastalıklı bakterileri tutma oranının çok yüksek olduğu ve bunun da sünnet
derisinin varlığından kaynaklandığını açıkladı. Bu da cinsel temasla AIDS virüsü
kapma riskinin daha yüksek olması anlamına geliyor.
Çare Nedir ?
Yetkililer konuyu halka iyi anlatmalı, AIDS olup da ölümü bekleyenlerin
fotoğraflarını, sözlerini insanları koruma açısından belirli yerlere asmalıdırlar.
Eşler birbirine ilgi göstermelidir ki, eşler başka yerlerde tatmin yolu
aramamalıdır. Ailenin sıcak ve huzurlu ortamı korunmalıdır. Gençlere haramlar,
yasaklar iyi anlatılmalı temiz bir hayat yaşamaları sağlanmalıdır.
Çare çoğu zaman yanlış yerlerde yanlış kişilerde aranıyor. Camide AIDS hutbesi
okutuluyor. “Ey cemaat, zina yapmayın AIDS belası sizi mahveder” cami cemaati
zina etmez, her an fuhşa yakın olan flörtü, seks özgürlüğünü savunanlardan kim
duyar.
Çarenin ikincisi de ailedir. Çünkü aile ocağının, eş ve çocukların vereceği
mutluluğu ve sıcaklığı hiçbir ortam veremez. Onun için ailenin önemi büyüktür.
Anneye babaya da büyük sorumluluk düşmektedir. Bir yetkilinin ifadesiyle:
“Asrın vebası olarak bilinen ve şu ana kadar çaresi bulunamayan AİDS
hastalığından korunmanın tek yolu, “sağlam değerlerle yüklü aile yapısının muhafaza
edilmesidir.” Diyen Başbakanlık Müşaviri ve Aile Araştırma Kurumu eski Başkanı Dr.
Necmettin Türinay, “Batı da ciddi boyutlara ulaşan AİDS hastalığının bizde o kadar
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 288
Mustafa ÖSELMİŞ
fazla görülmemesinin tek sebebi bizim sağlam bir aile yapımızın olmasından
kaynaklanmaktadır. Fakat ne acıdır ki, televizyon ve basın sapık ilişkileri özendiriyor.
Halbuki bunlar bir takım hastalıkların tezahürü olarak kabul edilmelidir” dedi.
Bu durumda ana ve babaya ciddi görevler düştüğünü ifade eden aile Aratırma
Kurumu eski başkanı Başbakanlık Müşaviri Dr. Necmettin Türinay, “Annaler kız
çocukları ile babalar da erkek çocukları ile sıkı bir arkadaşlık kurmalı, onların
dertlerini dinlemeli, onları konuşturmalılar. Anne-babalar artık eskisi gibi çocukları ile
yeterince ilgilenmiyorlar. Eskiden ebeveynler çocukları ile daha fazla ilgilenir, onların
daha sosyalleşmelerini ve topluma kazandırılmalarını sağlarlardı. Çocuklar daha
kişilikli yetişirlerdi. Televizyonların ve basının bu tür yayınlarına karşı babanın
çocuklarının her şeyiyle ilgilenmesi gerekir. Erkek çocuk oyun oynarken eğer anne
rolünü üstleniyor, kız çocuk da baba rolünü üstleniyorsa, ana-baba bunun önünü bir
an önce almalıdır. Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır; AIDS Batı’da sınırsız
özgürlüğün bir ürünü olarak ortaya çıktı ve bu hale geldi” diye konuştu. (15-12-1992Zaman)
Dini duyguların, iffet ve namus anlayışının zayıflaması aile ocağını söndürür.
Aileye, inancımıza ve ahlak anlayışımıza ne kadar önem verirsek o kadar asrın
belasından uzak kalırız. Düzenli aile hayatını alkolle, uyuşturucu ile ve meşru
olmayan ilişkilerle bozacak olursak, asrın vebası hayatımızın zevkini kaçıracaktır.
Gayri meşru hayat yaşadıktan sonra AİDS’e yakalanan ve bu cezayı hak
ettiğini söyleyen AİDS’linin hasta yatağında neler söylediğine kulak verelim:
Yıllar boyu sosyete içerisinde gayr-ı meşru bir hayat yaşadıktan sonra henüz
çaresi bulunmayan ve adeta fuhuşun cezası olan asrın hastalığı AIDS’e yakalanan
“Murtaza Ergin, bu hastalığın kendisine bir nevi ceza olduğunu belirterek,
“Tüm insanlara sesleniyorum; ben yaşadığım hayatla adeta hak ettim. Siz sakın
kendi hanımınızdan başka kimseyle münasebette bulunmayın” dedi.
Ailenin, eş ve çocuklarının vereceği mutluluk ve sıcaklığın yerini hiçbir
sıcaklığın dolduramadığını da belirten Murtaza Ergin, şöyle devam etti: “Dünyada
fuhuş, flört, adeta normal duruma getirildi. Bu son derece yanlış. Ne yazık ki bunu, şu
halden AİDS olduktan sonra anlayabiliyorum. İnsanlar evlenip kendi ailelerini kurmalı
ve sağlıklı nesil yetiştirmeliler. Bu kadar şeyi yaşadıktan sonra geriye dönüp bakınca
sonra adeta kahroluyorum. Üzüntümden yerin dibine girmek istiyorum. Bir kabus
yaşıyorum ben. Her gece yüzlerce defa gözlerimi kapayıp, “Ne olur Allah’ım!
Çocukluğuma geri dönebileyim” diye yalvarıyorum. Çocukluğumu bir defa daha
yaşayabilmek için her şeyimi verirdim.
Çocuk olup annemin sıcaklığını hissetmek istiyorum. Annem beni kucaklasın,
gözlerimden öpsün istiyorum”
Zaman zaman şuurunun gidip geri geldiğini, bu yüzden konuşmada güçlük
çektiğini söyleyen Murtaza Ergin, geçmiş senelerde yaptıklarıyla bu cezayı hak
ettiğine inandığını belirterek, “AİDS benim için bir talihsizlik oldu. Ama biraz da ben
hak ettim. Benim durumumda bir çok AİDS’li var ama isimleri basında çıkmasın diye
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 289
Mustafa ÖSELMİŞ
saklanıyorlar. Bu hayatın içine girdikten sonra böyle bir son bir nevi ceza oluyor.”
Şeklinde konuştu.
AIDS olduktan sonra, bir çok samimi dostunun kendisine sırt çevirdiğini de
belirten Murtaza Ergin şunları söyledi: Benim bu duruma düşmemde bazı gazetelerin
de büyük rolü oldu. Bir çok hareketim magazin basınında abartılarak ve özendirilerek
yazıldı, adeta desteklendik. Hasta olduktan sonra ise kimse yanıma uğramaz oldu.
Evim var ama oraya gitmiyorum. Çünkü gidenim yok, gelenim yok. Evimde tek
başıma hayalet gibi oturuyorum.
Artık gazetelere konu olmak istemiyorum. Gazetesiz bir dünyada yaşamak
istiyorum. Allah devlet ve milletimize zeval vermesin. Kendim bu hastalığa düştükten
sonra, bir takım insanların daha düşmesini istemiyorum. Ve onlara acıyorum.
Sonlarının nasıl olacağını bilmiyorlar. Adeta dünya sarhoşluğundalar ” (28-05-1992
Zaman)
İbret alınacak bir başka olayı da Haseki Hastanesi AİDS Kliniği Şefi Dr.
Özcan Nazlıcan anlatıyor. (28-11-1993 Türkiye)
Haseki Hastanesi AİDS Kliniği , iki genç insanın hatalar üzerine kurulu “hazin”
sonlarına şahitlik ediyor bugünlerde: Gençliğini sefahat bataklığında harcayan ve
AİDS’e yakalanan İ.Ö ile aynı hastalıktan muzdarip karısı, bir yandan geleceklerinin,
diğer yandan 4 yaşındaki çocuklarının kaygısı ile yaşıyorlar. Zayıflıktan yakınarak 3
yıl önce hastaneye başvuran ve korkunç gerçekle yüz yüze gelen İ.Ö bir Romen
fahişeden kaptığı AİDS’i eşine de bulaştırdı. Tedavileri sürmekte olan çift, herkesin
kendilerini terk ettiğini ve yapayalnız kaldıklarını belirterek, “Allah kimseyi bizim
durumumuza düşürmesin” diyorlar. Aynı hastanede tedavi gören genç çift, haberin
yayılmasından sonra bütün yakınlarının kendilerini terk ettiğinden yakınarak,
“oğlumuz için bu hastalığı yenmeye karar verdik. Her gün Allah’a dua ediyoruz.
Biliyoruz ki, Allah’tan ümit kesilmez. Ama ne olur insanlar bizim hatalarımızı
tekrarlamasın” diyorlar.
Başkaları ile ilişki ciddi bir iştir. AİDS başka ülkelerde sınırsız özgürlüğün
mahsulüdür. “Beden bizim” diyerek sokaklarda pankart taşıyanlar, bekarete karşı
çıkan kokanalar bu işin sonunu bilmiyor. Cinsel özgürlük sapıklıktır. Sapıklığın da
bedeli ağırdır. Frengi,bel
soğukluğu, asrın vebası AİDS, cinsel özgürlüğün acı
meyveleridir.
Pansiyonlar, barlar, pavyonlar, diskolar, kafeler, eğlence merkezleri iyi
denetlenmelidir. Sıtmayı önlemek için sivrisinekleri öldürmek mücadele değildir.
Bataklığın kurutulması lazımdır. AIDS’i önlemek için uyuşturucu kültürü, fuhuş, cinsi
sapıklık, alkol, nikahsız yaşama, müstehcenlik ve inançsızlık, ahlaksızlık gibi
konularda mücadele etmek gerekir.
Mücadelede AIDS’lilerin verdiği mesajları, bir deri bir kemik kalmış resimleri
ne güzel malzeme olur.
AIDS’in tedavisi yoktur. Çare korunmaktır. Bunun için:
-
Alkolden, fuhuştan uyuşturucudan uzak durulmalıdır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 290
Mustafa ÖSELMİŞ
-
Fuhuş yapanlardan, yapılan yerlerden, eşcinsellerden,
-
Başkalarına ait özel eşyaları kullanmaktan,
Öpüşmekten, tokalaşmaktan, AIDSli ile arkadaşlıktan ve evlenmekten
uzak durmak gerekir.
Evlilik öncesi flörtten, çok eşlilikten kaçınmak, cinsel özgürlük
aldatmacasından kaçınarak tek eşliliğe, eşler arasındaki sadakate ve sıcacık aile
ortamına sığınmak gerekir.
- Daha önce bu yollardan geçmiş sıcak aile ortamını arayan ülkeler taklit
edilmekle elde edebileceğimiz bir şey yoktur.
Kur’an’da bir uyarı var:
- “Mü’minler arasında fuhşun yayılmasını arzu edenlere, dünyada ve ahirette can
yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz” (Nur: 19)
F – FUHUŞ TURİZMİNE DİKKAT
AIDS riskini arttıran turizme dikkat edilmelidir. Bu gün turizm bölgeleri daha
çok risk altındadır. Fuhuş turizminin fazla olduğu ülkelerin durumları iyi
değerlendirilmelidir. Yoksa boşanmalar artacaktır, aile yuvaları yıkılacaktır, genç nesil
fuhuşun pençesine itilecektir, hastalıklar yayılacaktır.
Bu konuda binlerce hastalıklının girip çıktığı havuzlar ve deniz kirliliği
unutulmamalıdır.
Fuhuş turizmine çare olarak, alternatif inanç turizmini canlandırmaktır.
G – BİLGİLENDİRMEK
AIDS evrensel afettir. Yapılan açıklamalara göre 2005 yılında 100 milyon
AIDS’li olacak. AIDS’ten korunabilmek için bu tehlikeyi çok iyi tanımak ve tanıtmak
gerekir. Bu yapılabilecek en büyük iyiliktir.
1 – 8 Aralık tarihleri tanımak, tanıtmak için fırsat bilinmelidir.
Bir Üniversitenin yaptığı AIDS anketinde öğrencilerin AIDS’i tanımadıkları
ortaya çıkmıştır. Muğla Üniversitesi’nde iki öğretim görevlisinin yaptığı çalışmada 274
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 291
Mustafa ÖSELMİŞ
kız, 377 erkek öğrenci olmak üzere 651 kişi ankete tabi tutulmuştur. Netice,
üniversiteliler AIDS cahili çıkmıştır.
AIDS patlaması olmadan İlköğretim, lise ve üniversitelerde sağlık dersleri
konmalı AIDS belası tanıtılmalı, bulaşma yolları ve korunma yolları anlatılmalıdır.
Vatandaşları bilgilendirmek amacıyla “Alo AIDS Danışma hattı” yoğun ilgiyle
karşılanmıştır. Ankara’da Temmuz 2003’te kurulan hat, Türkiye’nin her tarafından ilgi
görmüştür. Bu tür bilgilendirme her ilde olmalıdır.
H – YANLIŞ ARKADAŞ
AIDS felaketi kapıda, bütün dünyayı tehdit ediyor. Bu durumda dikkat edilecek
hususların başında AIDS’li arkadaş olarak seçilmemelidir. Hele hele eş olarak asla
seçilmemelidir.
Genellikle AIDS’li olanlar, kendilerindeki hastalığı başkalarına bulaştırarak
insanlardan intikam alma yoluna gitmektedir.
20.01.1997 tarihli Zaman’ın haberine göre iki AIDS’li genç toplumdan intikam
alma düşüncesiyle AIDS’i bulaştırma itirafı yapması bir dehşeti ortaya koymuştur.
Gençler önce arkadaşlarına bulaştırdıklarını, bundan sonra hedeflerinin toplum
olduğunu ifade etmişlerdir. Bile bile kan verdiklerini, başkalarıyla sırf hastalık
bulaştırabilmek için ilişkiye girdiklerini. Berber olan genç: “Her gün ölümü beklemem
beni insanlardan nefret etmeme sebep oldu. Müşterilerime AIDS ile ilgili düşüncelerini
soruyorum, alay edenlerin yüzünü kesip ona AIDS bulaştırıyorum” şeklinde
konuşmuştur.
Bir zamanlar iğne batırarak AIDS bulaştırmak isteyenler oldu.
AIDS’li olduğu halde evlenen veya arkadaşlık yapan “ Müjde AIDS
hastasısınız” diyerek ayrılanlar çok olmuştur.
Bir haber:
İzmit’li genç bir kadına, geçen yıl tatil için gittiği Bodrum’da tanıştığı sevgilisi
tarafından bilerek asrın vebası AIDS bulaştırıldığı bildirildi. Kocaeli İl Sağlık
Müdürlüğü’nden alınan bilgiye göre, AIDS’li sapık, tatil sonunda, genç kadına evine
döndüğünde okunmak üzere, “ Müjde AIDS’e yakalandın. Aramıza hoş geldin” yazılı
bir kart verdi.
Önce bunu kötü bir şaka olarak yorumlayan, ancak içindeki kuşku nedeniyle
hastaneye başvuran genç kadın, testler sonunda ortaya çıkan acı gerçekle yıkıldı.
Tedavi için İstanbul’a sevk edilen talihsiz kadın, 6 aylık periyotlarla kontrole
gidiyor ve amansız hastalığı yenmek için çaba harcıyor. (15-06-1998 Gazeteler)
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 292
Mustafa ÖSELMİŞ
Amerika’da bir baba oğluna nafaka ödememek için hastalıklı kan enjekte
etmiştir. 11 aylık çocuğuna canavar baba bilerek hastalık bulaştırmıştır. (07-12-1998
Türkiye)
İ- CİNSEL ÖZGÜRLÜK TUZAKTIR
Bazı şeyler insan hürriyetini kısıtlayıcı gibi görünse de insanın ve toplumun
yararınadır.
Din ve ahlak kuralları insanın kendine ve çevresine zarar vermesine müsaade
etmez. İnsanın eşi ile ilişkisinde zarar görmeyen din, başkaları ile neslin ve nesebin
bozulmaması için beraberliğini günah saymıştır.
Zinayı hürriyet saymak aileyi ve çocukları gözden çıkarmak ve sağlığı
tehlikeye atmaktır.
Cinsel özgürlüğü kabul eden ülkelerin durumu bugün meydanda. Çocuk gayri
meşru doğuyor. Küçücük çocuklar ana baba oluyor. Yetkililer bu durumdan
kurtulmanın yollarını arıyor.
Bugün eşini, kızını, başkasının yatağında, kucağında kim ister. Hayvanlarda
bile tek eşlilik hayatı var.
Çağdaş yaşam, insan fıtratına ters olamaz. Yoksa bedeli AIDS olur. İlişkilerin
serbest olduğu ülkelerde AIDS hastalığı kat kat fazladır.
Cinsel özgürlük ne demek? İhanet etmek, yapılan akite bağlı kalmamak,
fuhuş yapmak demektir. Fuhuş, dipsiz ve karanlık bir kuyu. Bu kuyuya düşenler,
insani duygularını kaybeder, acı çeker.
Bugün flört, masum bir arkadaşlık mıdır? Flörtün sonu, evli olsun bekar olsun,
pişmanlık ve utanç değil midir? Flört ahlak dışı şeyler yaptırır. Sonu da aldatılmadır.
Zina bütün dinler tarafından suç sayılmıştır. Çünkü zinadan herkes zarar
görür. Lüt kavminin helak olduğu gibi bütün insanlık zarar görür. Bilinmeyen
hastalıklar yayılır.
Cinsi özgürlükle kadın meta haline gelir. Bugün genel ev kadını bile zinayı
savunmaz. Çünkü zina insan onurunu zedeler.
Mutlu azınlık, zinaya çağdaşlık kılıfı geçirerek, savuruyor. Bir avuç marjinal
gurup Müslüman Türk kadınını temsil edemez. Bugüne kadar kimlerin bekarete karşı
çıktığını insanımız çok iyi bilmektedir.
İnsanı hayvandan ayıran bazı özellikler vardır. Bunları yok sayar, ayaklar
altına alırsanız, insanın hayvandan ne farkı kalır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 293
Mustafa ÖSELMİŞ
Cinsel özgürlük denir. Zina, suç ve ahlaksızlık olmaktan çıkarılırsa, tacizin,
tecavüzün önüne nasıl geçilecek?
J- AIDS TEHDİT EDİYOR
Geçmişte olası tehdit olan AIDS bugün gerçek tehdit haline gelmiştir. Son
geldiğimiz nokta da bir çok olumsuz şey hastalığın yayılmasına neden olmaktadır.
BM tarafından raporda; anası veya babası AIDS yüzünden ölen 15 milyon
çocuk ailesiz kalmıştır. (14-08-2004 Yeni Şafak)
UNICEF’in açıklanan raporuna göre; her ay yüz binlerce çocuk ve genç
ölümcül virüsü kapmaktadır. Dakikada 11 kişi AIDS’e yakalanmaktadır. Bizdeki
bilinçsizlik ise tehlikeyi büyütmektedir. (30-11-2000 Türkiye)
AIDS, ortalama 62 olan yaşam süresini 49’a düşürdüğü açıklanmıştır. (07-072004 Yeni Şafak)
AIDS’ten günde 8 bin kişi ölüyor. (02-12-2003 Yeni Şafak) AIDS’e
yakalananların sayısı 40 milyonu, ölenlerin ise 22 milyonu aştı. (02-12-2003 Türkiye)
K- BU GİDİŞİN SONU ALLAH KORUSUN HELAK OLMAKTIR.
“ Bir toplumda fuhuş yayılıyorsa Allah o toplumu adı bilinmeyen hastalıklarla
cezalandırır.” demiştir Peygamber (AS).
AIDS Amerika’da ilk ortaya çıktıktan sonra, ahlaksızlığın bir bedeli olarak
bütün dünyaya yayılmıştır.
Eğer çare aranmaz ve ahlaksızlıkların önüne geçilmezse, insanlığın sonu Lüt
peygamberin kavminin sonu olacaktır. Pompe halkı da aynı akıbete uğradı. Eğlence
gemisi Titanik, ilk seferinde battı. Halbuki; “ Tanrı bile batıramaz” denilerek denize
indirilmişti. Son telgrafta “ yapılacak bir şey yok” denilmiştir.
AIDS, ölüm saçıyor. Bu hastalığa yakalanan kim olursa olsun, sonu yüzde
yüz ölümdür. Çeke çeke, mum gibi eriye eriye ölümdür.
AIDS vücudun direncini kırdığı için her türlü hastalığa açıktır.
Geçmişte sapıklıkları yüzünden helak olanlar, insanlığa uyarı için, ikaz için
helak olmuşlardır. Şu anda helak olanların yolunda olanlar, aynı yolun yolcusudur.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 294
Mustafa ÖSELMİŞ
Bugün artık sadece hasta olanlar değil, masum insanlar da tehlikededir.
Yüce yaratıcı olan Allah, her hastalığı dermanı ile verirken AIDS ve ihtiyarlığı
dermansız vermiştir. Hz. Peygamber (AS): Bulaşıcı ve salgın hastalık olan yere
girilmemesini, oradan da dışarı çıkılmayıp korunmayı tavsiye etmiştir.
“Stop AIDS” yazarak “Dur” demekle AIDS durur mu?
Kur’an’da:
“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen
bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın, belki de tuttukları kötü
yoldan dönerler” (Rum: 41)
“Zulümleri sebebiyle gökten üzerlerine pislik ve ceza gönderdik… (A’raf: 162)
buyrularak Allah’ın gazabından bahsedilmiştir.
Sözün özü; AIDS’e karşı en büyük çare günah ve haram olan her türlü gayri
meşruluktan uzak, temiz ve ahlaklı bir hayat yaşamaktır. Tek eşliliktir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 295
Mustafa ÖSELMİŞ
XI. BÖLÜM
İNTİHAR VE SEBEPLERİ
GİRİŞ
-
Geçim dar, sefalet diz boyu…
-
İlişkiler bozuk, herkesin cinleri tepesinde…
-
Ahlak zayıf, maneviyat yok, kalpler dar, asap bozuk…
-
Aileler dağılmış; İlgi, sevgi, görev bitmiş…
-
Toplumda merhamet yok. “Acıma acınacak hale gelirsin”, “Merhametten
maraz doğar” denilip geçiliyor, köpeğe acıyanlar, sefalet içine düşmüş
insana acımıyor…
-
İçki, kumar, fuhuş intihar ettiriyor…
-
Ortada hak hukuk anlayışı kalmamış. Adaletsizlik diz boyu…
-
İnanç tatile çıkmış. İnançsızlık bunalıma düşürüyor, bunalım intihar ettiriyor.
-
Haya insanları, insanlar hayayı terk etmiş. Allah’tan da kuldan da
utanılmıyor.
-
Zevkler hep boş ve geçici, dünya hayal dünyası…
-
Baba hovarda, ana teşhircilikle meşgul.
Kısaca bu manzaranı sonu bunalım, depresyon ve intihar… kokuşmayı
önleyecek tuz kokmuş, problemi önleyecek olanların kendileri problemli. “Dağ adamı
hasta eder sağ adamı” demişler.
Bu yolun son durağı intihar. Yeter diyenler, canı burnuna gelenler, ölsem de
kurtulsam diye düşünenler, insanlarla kavgalı olanlar, kalbi kararan, içi daralanlar,
hayattan zevk almayanlar bu konuyu okuyacak.
İntihar bir çoklarının kapısında. İntihar etme noktasına gelebilir. Acı çekmek ve
acı çektirmek istemeyenler için bu konuyu kaleme aldım.
Son günlerde toplumda sıkıntılar, bunalımlar haddinden fazla arttı. Yani intihar
mevsimi geldi diyebiliriz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 296
Mustafa ÖSELMİŞ
İnsanımız, hiçbir şeyi hoş görmüyor. Çabuk kızıyor, hiçbir sabır, tahammül
gösteremiyor. Yaşama azmi, yaşama gücü kalmadı.
İnsanımız, Allah’ın her şeyle kendisini imtihan ettiğini düşünmüyor. İdeal yok,
kendisi için hayırlı bir ömür niyazında bulunmuyor. Sıkıntılar karşısında intihar edip
kurtuluvereceğini zannediyor. “Yetti, bitti” diyor.
İntihar, moda oldu. Hele önümüzde havalar ısınıyor. Bir de dönem sonu geliyor.
Onun için her an herkese bir şeyler olabilir. Aileler sıkıntıda, bağlar zayıf.
Gençlerin gittiği yol, yol değil, yaptığı iş, iş değil. Yüzünü güldürmez, çevresinin
de yüzünü ağartmaz. Ahlak anlayışları zayıf, kendilerini koruyacak manevi
atmosferden yoksun. Ailelerine pamuk ipliği ile bağlı. Medya, müstehcenliği, kötü
haberleri ve yanlış yönlendirmesi ile tahrik edip durur. Hele her gün intihar gösterileri
ve teşhirciliği ile “Sen de… Sen de” deyip duruyor.
Her çaresiz, her problemli intiharı tehdit vasıtası olarak kullanıyor. Dama çıkıyor.
“Atlarım, atlıyorum” diye etrafa mesajlar gönderiyor. Çoğu, şov yapıyor.
Biri ağır yük taşıyormuş, sırtındaki ağır yükü bırakmış: “Allah’ım, şu canımı al
artık” demiş. Allah Azrail’i göndermiş. Azrail’i gören adam şöyle demiş: “Şu yükümü
biraz kaldırıver de yoluma devam edeyim.”
Yaşamak güzel. Ama hayatın temizini, iyi taraflarını yaşamak güzel.
Her insan yaşamak ister. Ama bazılarının seçtikleri hayat tarzı çekilmez
oluveriyor. Bazıları da, eksik bıraktığı şeyler yüzünden bunalıma düşüyor,
istenmeyen sonla hayatını noktalıyor, ebedi hayatını da karartıyor.
İntiharın, insanın inancı ve inancını yaşaması ve içinde yaşadığı aile hayatı ile
yakından ilgisi vardır. Bu gün inançlı ve mutlu olanlar intihar etmiyor.
Ayrıca intiharın, insanın alışkanlıkları, arkadaş çevresi ile de yakından ilgisi
vardır.
Bir de hayatı, dünyayı boş vermişlik de bir intihardır.
“İntihar, insanın öfkesinin içine gömülmesidir…” derler.
İlk intihar bizde Tanzimat’ta görülmüştür. Türklerin din değiştirmesi teklifinde
bulunan Beşir Fuat, bileklerini keserek intihar etmişti. Daha sonra kültürümüzden,
inancımızdan uzaklaştıkça intihar olayları da arttı. Bugün yine de aile yapımız ve
inancımız nedeniyle dünyada son sıralarda olduğumuz da söylenebilir.
Bugün daha çok gizli intihar var. Buna “Bilinçsiz intihar” deniyor. Bu daha çok
ailevi nedenlerden kaynaklanıyor. Yeme - içme azalıyor, kilo kaybı oluyor, ekonomik
nedenlerden dolayı huzursuzluklar, ana babanın geçimsizliği karşısında çocuktaki
olumsuz etkiler, çocuğun dini bilgi noksanlığı gibi nedenlerle içine kapanmalar, çoğu
zaman intiharı akla getiriyor. Bazen de bu durum ölümle sonuçlanıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 297
Mustafa ÖSELMİŞ
Önemli bir neden de, yanlış ilişkiler, kötü alışkanlıklar iyi şeyler yaptırmıyor.
Bazıları da, geçmişine bir bakıyor, “Berbat”. Diyor ki; “Benim gibi günahkar birini
Allah kulluğa kabul eder mi hiç? Tövbe etmeyi, dönmeyi, iyi olmayı düşünmüyor.
İntiharı düşünerek geçmişin kirlerinden temizlenmek istiyor. Bu düşünce yanlış. Rad
Suresinin 11. ayetinde: “Kul halini değiştirmedikçe Allah onlara verdiğini değiştirmez”
buyruluyor.
Kul neye layıksa Allah onu yazar. Biz iyiliklere layık olalım inşallah. Cenab-ı
Allah da bizim için iyilikler yazsın, iyi şeyler takdir etsin.
A – İNTİHAR NEDİR ?
İntihar, bir insanın herhangi bir sebeple kendini öldürmesi, hayatına kendi eliyle
son vermesidir.
İntihar maddi ve manevi sıkıntıya düşen kimsenin engelleri aş ma yerine,
kurtuluşu ölümde görmesi sonucu hayatına son vermesidir.
Dünya hayatını yaşarken insanın asi olması, görevlerinden kaçması da
intihardır. Çünkü manen intihar etmiş, ahiret hayatını öldürmüştür.
Faiz, kumar, alkol, fuhuş gibi haram ve günah olan herhangi bir şeyi
benimsemiş olması da manen intihardır.
İntihar, sosyal çöküntünün bir ürünüdür. İntihara sebep olan psikolojik, sosyal,
ekonomik ve kültürel faktörlerin sonunda ortaya çıkan şahsi iç çatışmadır.
Bugün maddi alandaki gelişmelere rağmen insan ne yazık ki mutlu değildir.
Bunun sebebi manevi boşluk ve manevi açlıktır. Bu hal kişinin düzenini ve dünyasını
altüst ediyor. Mutsuzluk ve hüzün veriyor. İnsan yaşamaktan zevk almamaya
başlıyor. Her şeyi kötü görüyor, ümitsizlik ve karamsarlık içine düşüyor. Ümit kestiği
an iş bitiyor.
Sebep ne olursa olsun insan gücünü yitirmemelidir. Ölümü hiçbir zaman
temenni etmemelidir.
Hayat bir imtihandır. Olayların her biri imtihandır.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mal, can ve mahsul eksikliği ile imtihan
ederiz. Sabredenlere müjdele.” (Bakara:155) buyurarak çeşitli yollarla imtihan
edeceğini bildirmiştir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 298
Mustafa ÖSELMİŞ
Peygamber(AS) da: “Sizden biriniz kendisine isabet eden herhangi bir
zarardan dolayı sakın ölümü temenni etmesin” buyurur. (Müslim:2680)
Canı alacak olan Allah’tır. O verir, O alır. Bize “Canımı Müslüman olarak al”
diye dua etmemizi emreder. (Yusuf:101)
Bakara 195. ayette de “kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı
güzel yapın” emri vardır. Bu ayete göre dikkatsizlik, tedbirsizlik olmayacak, insan
kendisini riske atmayacaktır. Kendisini intihara götürecek bir şey yapmayacaktır.
Bir Müslüman ben şehid olacağım deyip kendini düşman üzerine atsa, şehid
olur mu? Tabi ki olmaz. İntihar etmiş olur.
Tedbirli olmaz arabayı hızlıca sürerse, kaza yapıp ölürse, intihar etmiş olur.
Sigara içerse, bu ağır çekim intihardır. Alkol alır ölürse, uyuşturucu kullanır
ölürse, intihardır. Çünkü bunlar intihar sebebidir. Bile bile kendine zarar veren iş
yapmıştır.
Basit sebepler yüzünden ve kendini ölüme götüren nedenler yüzünden kendini
yakanlar, öldürenler oluyor. Bu pisi pisine ölümdür. Ölüm orucu tutanlar, bir şey elde
etmiyor, intihar etmiş oluyor.
B- İNSAN KUTSAL BİR VARLIKTIR
Allah insanı en güzel biçimde yaratmış, yeryüzünün halifesi kılmıştır. İnsanın
canı kutsaldır, hayatı kutsaldır. İnsana ait ne varsa kutsaldır.
İslam, kendini öldürerek cennete girmeyi vaat etmez. “Ölümü beklemektense,
karşılamak evladır” demez.
İnsan iyide olsa, kötü de olsa yaşayacaktır. Kötü ise tevbe etme ve düzelme
imkanını bulacak, iyi ise iyiliklerini arttıracaktır. Hataları telafi edecektir.
İntihar eden, dinen suç işlemiştir. Can Allah’ın emanetidir. İnsanın çevresine
karşı görevleri vardır. Bu görevlerinden kaçan, çevresine karşı suç işlemiştir.
Yetiştirmek, bakmak zorunda olduklarına karşı kötü örnek olmuştur. Suç işlemiş olur.
İnsanın kendi hayatına son verme hakkı yoktur. Yaşama hakkı, diğer hakların
başında gelir. İnsanın başkasının hayatına son verme hakkı olmadığı gibi, kendi
hayatına da son verme hakkı yoktur.
İntihar eden kimse zayıf, aciz kimsedir. Mesele ölümse, ölmekse nasıl olsa bir
gün ölecektir. Kutsal bir varlık olan insana mundar bir ölümle ölmek yakışmaz.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 299
Mustafa ÖSELMİŞ
Bir genç insan ölürken ne hissediyor acaba deyip intihar etmiş. Şu zayıflığa ve
manasızlığa bakın. “Ne şehit, ne gazi, pisipisine gitti Niyazi” derler buna.
C- İNTİHAR SUÇTUR
Kur’an’da: “Doğrusu biz diriltiriz, biz öldürürüz. Dönüş bizedir” (Kaf:44)
buyrularak yaratanın Allah, yaşatanın da öldürecek olanında Allah olduğu
bildirilmiştir.
Nisa suresinde “Kendinizi öldürmeyiniz” (Ayet:29)
- “Kendinizi öldürmeyin. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” (Zümer:53)
buyrulmuştur.
Bu Kur’an ayetlerine göre intihar etmemek Yüce Allah’ın emridir.
Bu konuda Peygamber(AS) da şöyle buyurur:
“Sizden önce biri vardı. Vücudunda yarası vardı. Onun acısına
dayanamayıp bıçakla kendini öldürdü. Allah: “Kulum ölümü temenni ederek önüme
geçti. Ben de ona cenneti haram kıldım” buyurdu. (Tecrid-i Sarih Terc.9/192)
“Sizden hiç biriniz başına gelen bir musibetten dolayı sakın ölümü
istemesin. Şöyle desin: “Allah’ım benim için yaşamak hayırlı olduğu müddetçe beni
yaşat. Ölüm benim için hayırlı olduğu zaman beni öldür” desin” (Müslim,Zikir:10)
İbrahim Hakkı Hazretleri:
“Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Arif anı seyreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler” demiş.
Müslüman ölmeyi istemeyecektir. Cuma suresinin 7. ayetinde “onlar
önceden yaptıklarından dolayı ölümü asla temenni etmezler” buyrulur.
İnsanın yaptığı iş eğer kötü ise, başına herhangi bir kötülük geldiyse,
kötülükleri bırakmak, kötülüklerden kurtulmak için çalışacaktır.
Kimse beden benim, hayat benim, can benim diyerek intihar etmeyecektir.
Bu hak ona verilmemiştir. Çünkü her şey Allah’ındır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 300
Mustafa ÖSELMİŞ
Hz. Peygamber(AS) kendini bıçakla öldüren birinin cenaze namazını
kılmamıştır. (Taç 1/366)
Bir hadiste de şöyle bildirilmiştir:
- “Kim kendini yüksek bir yerden atarak öldürürse, o kimse cehennem
ateşinde kendini hep yüksekten atarak azap görür.
Zehir içerek kendini öldüren de elindeki zehiri içerek azap görür. Kendini
silahla öldüren de o hali ile azap görür.” (Müslim, İman: 175+Hadis Ans., İ. Canan:
13/501)
Görülüyor ki ne sebeple olursa olsun intihar inancımız da suçtur.
Dünyasını da ahiretini de karartan bir suçtur.
İnancımızda kötü olaylar, istenmeyen haller sabırla şükürle ve inanç devreye
sokularak geçiştirilecektir.
Yunus: “Lütfun da hoş, kahrın da hoş,
Narın da hoş, nurun da hoş” demiştir.
Her şeyin iyi tarafını görmek, her şeyi hoş görü ile karşılamak, problemleri
yarı yarıya çözecektir.
İnsan hayatında inancın önemi büyüktür.
Ankara Üniversitesi bünyesinde oluşturulan İntihar Kriz Merkezi tarafından
yapılan bir araştırmada intihar olaylarında %50 artışın olduğu ve intiharın sebepleri
sıralamasında birinci sırayı maneviyatsızlığın aldığı belirtilmiştir.
Eskiden ülkemiz son sıralarda iken maneviyatsızlığın artması ile beraber
intihar olayları da artmaktadır. Buna karşılık yapılan şey şudur: seyretmek ve
seyrettirmek…
Yapılacak şey nedir? Ahlak ve maneviyat düşmanlığının önüne geçmektir.
Türkiye’deki intihar olaylarının az oluşunun sebepleri vardır. Devlet İstatistik
Enstitüsü’nün 1992 yılındaki raporunda ülkemizdeki intihar olaylarının diğer ülkelere
göre az olmasının sebebi İslam dini olarak gösterilmiştir. Çünkü inanan insan kendini
yalnız ve desteksiz hissetmez. Hep Allah’a güvenir, Allah’a dayanır. Başına gelenler
için sabreder, şükreder, tevekkül eder, her şeyin kendisi için imtihan olduğunu
düşünür. Hayatını iyi bir şekilde noktalamaya çalışır.
Gerçek İslam inancına sahip olan bunalıma düşmez,stresli bir hayat
yaşamaz. Nefsine hakim, olaylara hakim olur.
Geçen yıl Danimarka’da yayınlanan Psikiyatri Dergisindeki bir araştırmaya
göre, insanın kendine zarar veren davranışlar dahil bütün yanlış davranışların İslam
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 301
Mustafa ÖSELMİŞ
dini tarafından yasaklandığı için suç ve intihar olaylarının Müslümanlar arasında az
görüldüğüne dikkat çekilmiştir.” (20.03.1993 - Zaman)
İslam insanın yüzünü kızartacak, insanın mahcup ve pişman olacağı
kötülüklere müsaade etmez. İnsanın içini karartan düşüncelere yer vermez. İnsana
dayanma gücü verir. İbadetler ise insanı olgunlaştırır, kötülüklerden uzaklaştırır,
insan için iyi bir ortam hazırlar.
Bugüne kadar
söylememiştir.
“Dua ve ibadet olmasaydı çıldırırdım” diyenler boşuna
Mesela; insanların çoğunun ilgi duyduğu ramazan ayında diğer suçlarla
beraber intihar olayları da azalıyor.
Devlet İstatistik Enstitüsünce yayınlanan “İntihar istatistikleri” raporunda
inancın intihara set olduğu belirtilmiştir.
Kur’an’da dinini yaşamayanların sıkıntılı bir hayatlarının olacağı bildirilmiştir.
(Taha: 124)
Şikayet ediliyor, sızlanılıyor. Namaz var mı? ibadet var mı? deyince “yok”
diyor. Allah bir reçete yazmış, göndermiş. Ona uyulmayınca tabi ki sıkıntı olacak. Bu
hem itaatsizliğin hem de isyanın cezası olmaktadır.
İnanç zayıfladı, intiharlar arttı. İnanç boşluğuna düşen intihara yöneliyor.
İnanç kuvvetli ise, ekonomik sıkıntı ve sosyal felaketler aşılabiliyor. Ama yoksa veya
zayıfsa, güç yok ki nasıl aşılsın.
Dindar bir yaşantı içinde; dayanışma görülüyor, dertler paylaşılıyor, ekmek
paylaşılıyor, ailede sorumluluklar yerine getiriliyor, yalnızlığa terk olmuyor, ayrıca yüz
kızartıcı suç işlenmiyor.
Dini hayatta intihara yer yoktur. Çünkü dinde iyi şeyler vardır. Ölüm ötesi
hayatın sonsuzluğuna inanan, intihar edebilir mi? Allah’ın huzuruna çıkıp bir bir
hesap vereceğine inanan kötü olabilir mi, kötülük yapabilir mi?
İnançsız olan, din duygusu zayıf olan veya inandığı halde dini bir hayat
yaşamayan kesimlerde intihar olayları sürekli artmaktadır. Çünkü gelecek inancı
yoktur. Ruhlar bomboştur.
Bakın Allah (cc) ne buyuruyor:
-
Allah kimseye zulmetmez, insan kendi kendine zulmeder. (Yunus:44)
Başınıza gelen
yüzündendir. (Şüra:30)
-
herhangi
bir
musibet,
kendi
ellerinizle
Allah, teslimiyet gösterenleri günahkarlar gibi tutmaz. (Kalem:35)
işlediğinizin
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 302
Mustafa ÖSELMİŞ
Kim Allah’ı zikirden gafil olursa, yanından ayrılmayan şeytanı ona musallat
ederiz. (Zuhruf:36)
-
Kalpler ancak Allah’ı anmakla zuhur bulur. (Rad:28)
- Kim beni anmaktan yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur, ve biz
onu kıyamet gününde de kör olarak haşrederiz. (Taha:124)
Hz. Peygamber’de:
-
“Evlerinizde namaz kılın, kabire çevirmeyin.
-
İçinde Kur’an bulunmayan kalp, harap ev gibidir.
Kim Kur’an’ı önüne alır, ona uygun yaşarsa, kalbine genişlik verir, rızkını
artırırız. Kim de Kur’an’ı arkasına alırsa, onunda kalbini daraltır, rızkını da azaltırız.”
Buyurur.
Görevlerini yapan insanların sıkıntısı olmaz. Kur’an Allah’ın talimatıdır. İnsanın
mutluluğu için prensiplerdir.
Üniversiteli bir gencimiz 8 ay bunalım içinde çırpındı durdu. En son namazı
öğrendi. Bir dostumun da gayreti ile namaza başladı. Bütün derslerden başarısızdı.
Bir dersin dışında hepsini başardı. “Şimdi çok rahatım” dedi ve yüzü gülüyordu.
Bakın 29.03.1997’de Amerika’da lüks villalarda yaşayan 21’i kadın, 18’i erkek
39 kişi güneş tarikatına mensuptu ve intihar etti. 50 kişi de 5.10.1994’te topluca
intihar etmişti.
1995 yılında Fransa’da 16 kişi ölü olarak bulunmuştu.
İnanamayınca, Allah’a ulaşamayınca iş çığırından çıkıyor. Bizde de şeytana
tapanlar tarikatına mensup gençler intihar ediyor. Şeytan onlara “vur, kır, öldür, vurup
kırıp, öldüremezsen, kendini öldür” emrini veriyor, kendilerini öldürmeyi görev
biliyorlar.
Bunlar kan içiyor, önüne gelenle yatıp kalkıyor. Bunlar, İslam’a inanamamış,
İslam’la tanışamamış, Allah’a kul olamadığı için şeytana kul olmuş gençlerdir.
Bu gençlerde intihar oyun haline gelmiştir. Çıldırma noktasında başvurulan
değil, planlı, birilerinin teşviki ile olan bir oyun.
Şunu söylüyorum, çocuğu ile ilgilenmeyen, çocuğun karnı ile birlikte beynini
doyurmayan her ana baba, çocuğu kaybedebilir.
Dini bilgi noksanlığı da sıkıntıya sokuyor.
Dinin emrettiği paylaşma, dayanışma ve yardım emri uygulanmayınca sıkıntı
artıyor. “Ne halin varsa gör” demek bunalımı arttırıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 303
Mustafa ÖSELMİŞ
Dünyada intihar birincisi Danimarka, dünya ikincisi de Rusya’dır. Çünkü
intihar, inanç ve manevi çöküntünün çürük meyvesidir.
Üçüncü olarak Japonya’dır ki, toplu intiharlar meydana gelmektedir. Bu da
sapık inançların eseridir. 1997 yılında şöyle bir toplu intihar olmuştur:
Hale-Bopp kuyruklu yıldızının arkasında saklanan bir ufo ile cennete
gideceklerine inanarak topluca intihar eden Cennetin Kapısı Tarikatının 39 müridinin
kendilerini aylar öncesinden ölüme hazırladıkları ve kuyruklu yıldızı bekledikleri
ortaya çıktı. Tarikatın internetteki web sayfalarında yer alan bilgilere göre kiraladıkları
bir villada zehir içerek topluca intihar eden tarikat üyelerinin, kuyruklu yıldız gelmeden
önce başka nedenlerle ölerek cennete gidememekten korktukları öğrenildi. Bu arada
Cennetin Kapısı Tarikatının Türkiye’de de müritleri olduğu ileri sürülüyor. Türkiye’de
bulunan bazı amblemlerin bu tarikatın amblemleri ile benzeşmesi bu ihtimali
güçlendiriyor. (16-04-1997 Zaman)
D- İNANÇ BOŞLUĞU İNTİHAR NEDENİDİR
Uzmanlar, intihar olayının kişinin inanç boşluğundan kaynaklandığı
görüşündedir. Ahiret inancı olmayanların veya inancı zayıf olanların intihara daha
çabuk yöneldiklerini ifade etmişlerdir. (10-05-1995 Zaman)
İntihar, her geçen gün tırmanıyor. Dünya’da en çok Danimarka’da her bin
kişiden 28’i intihar ediyor. İkinci olarak Sovyetler Birliği’nde her bin kişiden 24’ü intihar
ediyor.
İngiltere’de “Exit” isimli intihar etme cemiyeti vardır. Bu cemiyetin üyeleri,
kolay zahmetsiz intihar etme usullerini öğrenmekte ve öğretmektedir.
Yapılan bir araştırmaya göre, Amerika’da yaşları 15-19 arası gençlerin üçte
biri intihar etmeyi düşünmektedir. Amerikan Gençliği, fevkalade rahatsızdır ve manevi
boşluk içindedir. Amerika’da maddi gelişme arttıkça, mide zevk ve eğlence hayatın
hedefi oldukça, toplumdaki rahatsızlık artmaktadır. Süper Güç insanını mesut
edememiştir. (12-04-1991 Zaman)
E- MEDYA İNTİHARI TIRMANDIRIYOR
Sosyal ekonomik şartların ağırlaşmasıyla ve dini inancın, ahlak anlayışının
zayıflamasıyla her geçen gün intihar olayları artmaktadır. Bugün insanımızın büyük
bir kesimi boşluktadır. Aile bağları zayıflamış, idealler sönmüş, stresi, bunalımı
arttıran olaylar fazlalaşmıştır. Mal, makam, şan şöhret, oyun, eğlence ön plana
geçmiştir. İnsanı çıldırtan müzik, sokaklara taşmıştır. Her biri, dibi olmayan karanlık
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 304
Mustafa ÖSELMİŞ
kuyuya benzeyen kötü alışkanlıklar çok yaygındır. Bu yüzden intihar olayları
tırmanışa geçmiştir.
İntiharı tırmandıran en büyük neden medyanın tutumudur. Medyanın
haddinden fazla intihar olaylarıyla ilgilenmesi, intihar olaylarını arttırıyor. Verilen
haberler adeta ilgi uyandırıyor. İntiharı düşündürüyor, akla getiriyor. Tepesi atan, canı
sıkılan dama çıkıveriyor.
İntihar haberleri öyle veriliyor ki, özendiriliyor, intihar için ortam hazırlanıyor.
Çünkü, intihar olayı günlerce, haftalarca sürekli gündemde tutuluyor. İntihara meyilli
olanlar; iradesi zayıf, sorunlu olanlar için örnek model teşkil ediyor.
Bugün yazılı basın olsun, televizyon kanalları olsun bu tür olayları, tecavüz,
cinayet olaylarını vermekte birbirleriyle yarışıyorlar. Yani işin teşhirciliği yapılıyor.
Yapılan yayınlar üzerine intihar başka bir intiharı çekiyor. Sanki olayı muhabir
ortaya çıkarmış gibi baştan sona en ince noktasına kadar anlatılıyor, anlattırılıyor.
Çekimler yapılıyor, rengarenk fotoğraflar basılıyor. İntihar eden, adeta kahraman ilan
ediliyor. İlgi noktası oluyor, azıcık ilgiye ihtiyacı olan özendiriliyor.
Olayın sunuluşunda, ölüm basit bir kurtuluş yolu olarak gösteriliyor. Ölenin
veya yakınlarının çektiği acılar gizli kaldığından, görünen yüz cazip geliyor, intihar
kurtuluş yolu olarak gösteriliyor, intihara meylettiriliyor.
İntiharlarda asıl suçlulardan biri medyadır. Yayınlar kontrolsüz ve tahrik edici
yayınlar almış başını gidiyor. Onun için ana babalara büyük görev düşüyor. O da
çocukları televizyonlara teslim etmemektir.
TV’ler olayı öyle görüntüleyip sunuyor ki, sanki başka çaresi yokmuş gibi.
İntihar eden sanki bir kahramanlık yapmış, kahraman gibi gösteriliyor. Zayıf olanlarda
özeniyor.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. Mecit
Çalışkan, olayların başlıca nedenlerinin, namus, menfaat, alacak davaları, cinsel
sapıklıklar, yazılı ve görüntülü medyanın şiddet içeren görüntüleri ve silahlanma
olduğunu bildirdi. Dr. Çalışkan, intihar olaylarının nedenlerini ise, “adalet sisteminin
yetersizliği, ekonomik dengesizlikler, topluma verilmesi gereken hoşgörü ve sevginin
eksikliği, gençlerde kimlik kargaşası, manevi değerlerin yerini ferdi çıkarların alması
ve diyalog eksikliği”ne bağladı.
Psikiyatrist Uzman Dr. Çalışkan, gazete ve TV’lerdeki şiddet içeren yayınların
cinayete ve intihara sebep olduğunu belirtirken, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof.Dr. Birsen Gökçe de, medyadaki olumsuz yayınların kimlik bunalımındaki
gençleri özendirdiğini ifade etti. (01-07-1995 Yeni Asya)
Trakya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ercan Abay’ın ifadesiyle:
“Medya da intihar olaylarında etkili oluyor. Medyadaki intihar haberleri,
depresyonu olup, intihara hazır kişileri tetikliyor. Televizyonlarda yayınlanan intihar
görüntüleri ve haberler, intiharı düşünenlerde olumsuz etki yapıyor. Bu haber ve
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 305
Mustafa ÖSELMİŞ
görüntüler, olgunlaşmış meyveleri ağaçtan düşürür misali, intihara hazır kişileri
devreye sokuyor.”
Medya kuruluşlarının intihar haberlerini verirken dikkatli olması, neden ve
nasıl olduğu ayrıntısına girmemesi gerekir.
F- İNTİHAR OLAYLARININ SEBEPLERİ
İntiharın en önemli sebebi yapılan açıklamalara göre inanç ve maneviyat
yokluğudur.
Batman ilimizde intihar olayları artınca yapılan araştırma sonunda şu sebepler
sıralanmıştır:
1. İnanç boşluğu, bunalım,
2. Yanlış evlilikler,
3. Karma okul,
4. Erken yaşta flört (intihar edenlerin çoğu bakire çıkmamıştır)
Filmler, diziler, intihar olaylarını istismar eden programlar, intiharı, şeklini ve
modelini yaygınlaştırıyor, empoze ediyor, ondan sonra da intihar eden edene. İntihar
eden, neden intihar ettiğini, çevresi bu işin nasıl olduğunu bile bilemiyor. “Bir şey
yoktu” diyor.
İntiharlarda erotizmin rolü büyüktür. Sanat, eğlence, cinsellik, açık saçık
filmler, diziler, cinsel ilişkilerin aynen sergilenmesi, 900’lü kanallar, ahlakı bozuyor,
aile bağlarını zayıflatıyor, genci bunalıma itiyor, gençleri telafisi mümkün olmayan
hatalar işletiyor. Sonunda kimsenin yüzüne bakacak yüz kalmıyor. Yaşamanın bir
anlamı kalmıyor.
İnsanın cinsel yönü çok zayıf ve istismara açıktır. Hele cinsel özgürlük
teraneleri, flörtün teşvik edilmesi, ortam hazırlanması gençleri çileden çıkarmaktadır.
Nefsin arzularının durak noktası yok ki, dibi karanlık kuyu. Bu durumda cinsel sapıklık
yayılıyor, yayıldıkça ahlaki bunalım, ahlaki bunalım içinde ruhi bunalım, uyuşturucu,
sonra evden kaçmalar, hayata küsmeler ve de intiharlar…
Bu olumsuz şartlar altında, intihar moda oldu. Meşhur olmayı aklına koyan, en
ufak bir şeye kızan, tepesi atan dama çıkıyor.Toplanan halk, “atla da görelim”
gazeteciler, televizyoncular “atla da görüntüleyelim” dercesine seyre dalıyor.
Kahramanımız, biraz naz, biraz itiraz… atalarımız ne güzel söylemiş: “Arayan
Mevlasını, arayan belasını bulur” diye.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 306
Mustafa ÖSELMİŞ
Yapılan araştırmalara göre intiharın sebepleri şöyle sıralanmıştır:
-
Manevi boşluk,
-
Bunalım,
-
Ümitsizlik,
-
Dikkat çekme,
-
Ölene eşlik etme,
-
Cezadan kaçma,
-
Aşkını ifade etme,
-
Gizli ilişki,
-
Baskı,
-
İffetsizlik,
-
Alkol, uyuşturucu,
-
Kumar borcu,
-
Özendirici olaylar,
-
Geçim darlığı,
-
Aşırı sıcaklar,
-
Yalnızlık korkusu,
-
Hayatı anlamsız bulma,
-
Kimlik krizi,
-
Aile içi geçimsizlikler gibi nedenlerdir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 307
Mustafa ÖSELMİŞ
İntiharın belirtileri de şöyle özetlenebilir:
-
Yaşamanın anlamı kalmadı, hayattan zevk almıyorum.
-
Gitmiyor artık, ben yapamayacağım,
-
Ölmek istiyorum, bu acı yakında bitecek,
-
Uyuyacağım, bir daha uyanmayacağım gibi sözler
-
İlgisizlik,
-
Vasiyet, helalleşme,
-
Tehlikeden korkmama,
-
Alkol alma,
-
Ani kişilik değişiklikleri,
-
İntihar girişiminde bulunma,
-
İştahsızlık, uykusuzluk gibi davranışlar,
-
Silah taşıma,
-
Geçimsizlik, boşanma,
-
Ölüm gibi kayıplar,
-
Maddi kayıp,
-
Kalıcı hastalıklar gibi sebepler,
-
Bazen aşırı yokluk, bazen aşırı zenginlik intihar ettirir.
-
Hayata bir mana verememe, hayatın bir gayesinin olmaması,
-
Kuru bir hayat yaşama,
-
Çıldırtan müzik, intihar ettiriyor.
İntihar olaylarının artış sebepleri konusunda görüşlerini bildiren Bakırköy Ruh
ve Sinir Hastalıkları Hastanesi doktorlarından Psikiyatrist Mecit Çalışkan, intiharın
daha çok gençler arasında görüldüğünü belirtti. Çalışkan, intihar sebeplerini şöyle
açıkladı:
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 308
Mustafa ÖSELMİŞ
-
Nesiller arasında meydana gelen kültürel uçurum,
-
Özellikle gençler arasında görülen kimlik krizi,
-
Aile içi huzursuzluklar, değer yargılarının farklı farklı oluşu,
-
TV ve gazetelerin önemli rol oynadığı ahlaki çöküntü,
İnsanlar arası ilişkilerde menfaatin ön plana çıkmasıyla oluşan içtimai
huzursuzluk.
İntiharın en önemli sebeplerinden biri de depresyondur.
Çağımızın sorunları nedeniyle depresyon, insanımızda ruhsal bozukluklar
meydana getirmektedir. Prof. Dr. Ahmet Çelikkol’un bildirdiğine göre; baş ağrısı,
iştahsızlık, kilo bozukluğu, halsizlik ve durgunluk veya hırçınlıkla başlayan depresyon,
hastanın yaşam kalitesini düşürür, hastanın ailesi ve çevresi ile olan ilişkisini bozar ve
intiharla sonuçlanabilir. (Sağduyu, 09-06-1999)
Depresyonun, kişinin kendini mutsuz ve hüzünlü hissetmesi ve hayata karşı
isteğinin azalması ile seyreden bir hastalık olduğuna dikkat çeken Atatürk
Üniversitesi Yakutiye Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. İsmet
Kırpınar, depresyonlu kişilerin her şeyi kötü gördüğünü ve hiç bir şeyin iyi
olmayacağına da kendini inandırdığını söyledi. Kırpınar, “depresyon hastalığına
yakalanan kişiler, ümitsizlik ve karamsarlık içerisindedir. Uyku ve iştah azalması,
halsizlik ve bitkinlik gibi belirtiler de bu duruma eşlik eder” dedi. (22-06-1995 Zaman)
Gelir düzeyi düşük ve baskı gören insanlarda daha çok görülen depresyon,
erkeklere nazaran kadınlarda daha çok görülmektedir. Ve depresyona giren kişi
hayattan, yaşamaktan zevk almamaya başlıyor.
Tedavi için, depresyonun sebeplerini ortadan kaldırmak, geç kalmadan iyi
ilişkilerle, iyi bir ortam hazırlamak lazım.
-
Sıcakların artmasıyla intihar olayları da artmaktadır.
-
Düzensiz bir iş hayatı, işsizlik, düzensiz uyku…
Ailelerin çocukları ile yakın ve sıcak ilişkiler kuramaması, şiddet ve sert
muamele veya tamamen başıboş bırakmak, ilgisizlik nedeniyle şekil bozukluklarının
meydana gelmesi…
Gençlere güzel öğütlerin verilmemesi, ana babaların çocukları için manevi
desteği, duayı kaldırmamak gerekir.
Gençlerin kötü huy ve kötü alışkanlıklarından korunması, kötü arkadaşlık
yapıp flört eden, zinaya düşenlerin mahcubiyeti, duyulma endişesi, bunalım, sonra da
intihar sebebi oluyor. İlahi cezadır Cenab-ı Allah açıklığı, müstehcenliği ve zina
durumunda olan ilişkileri pek affetmez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 309
Mustafa ÖSELMİŞ
Her geçen gün, bunalımların artması, geçim sıkıntısı, seyredilen filmler ve çok
değişik nedenler yüzünden dama çıkan, zehir içen, kendini atan ve asanların sayısı
artıyor. Bunlar da intihar etmeyi, intihar etme şeklini ve modelini yaygınlaştırmaktadır.
İntiharın ruh ve beden dengesini sağlayamamış, ruhen sağlıklı olmayan,
mücadele azmini kaybetmiş, inancı zayıf, iradesi zayıf ve ahlakı zayıf kimseler
tarafından düşünüldüğü ve başvurulduğu bir gerçektir.
Yapılan araştırmalara göre, intihar olayları arasında çok ilginç olanları vardır.
Mesela; bir modanın sonucu olanları veya aklına gelen her şeyi yapmış, hayatında
hiçbir şeye ihtiyaç duymamış kimselerin insanın ölürken neler hissedeceğini merak
etmesi gibi nedenlerle intihar edenler olmuştur.
Öte yandan tarlasını süren köylünün doğru gitmeyen öküzlerine kızıp kendini
armudun dalına asması, yağan yağmurlara kızan pamukçunun zehir içmesi, geçimini
sağlayamayan memurun intiharı, zayıf alan öğrencinin intiharı, hayatı toz pembe
görüp sonuçta hayalleri gerçekleşmeyenlerin, evlilikte aradığı mutluluğu
bulamayanların, içki, kumar ve fuhşun doğurduğu sonuçlar nedeniyle intihar
edenlerin sayısı pek çoktur.
İntihar edenler genellikle iç ve dış sebeplere yenilecek kadar zayıf olan
kimselerdir. Bunlar olaylarla başa çıkamayıp, engelleri aşamamış, bunalıma düşerek
ölümü çare olarak görenlerdir.
Ayrıca bugünün insanı eğitim eksikliğinden mi diyeceğiz, günün 24 saati
koşturmaktan mı diyeceğiz, çok hırçın, kavgacı, geçimsiz, durup dururken kavga
ediyor. İnsani ilişkiler zayıf, değer ölçüleri zayıf. Bu duruma fevri hareketler neden
oluyor.
G- ÇOCUKLARIMIZ NEDEN İNTİHAR EDİYOR?
Bugün tek sebep yok, bir çok sebep var. Çocuklarımızı intihara götüren belli başlı
sebepler şunlardır:
1- Sağlam bir inanç olmayışı, inancın gereği görevlerini yapmaması, hayata
bir mana verememesi, niçin yaratıldım,vazifem ne? diyememesi.
2- Ailelerin çocuklarına yakın ve sıcak ilgi gösterememesi, aile bağı zayıf,
herhangi bir şeyde intihar etmekle, evi terk etmekle tehdit ediyor. Çocuk, önce sesli
konuşuyor, sonra davranış bozuklukları gösteriyor, ana baba müdahale etmiyor.
3- Çocuk, çılgın eğlence, çılgın müzik peşinde.
4- Uygun olmayan zamanda ve kişilerle arkadaşlık kuruyor.
5- Yüzünü kızartacak, mahcup olacağı işler yapıyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 310
Mustafa ÖSELMİŞ
6- Sevgi, saygı, aile bağı, görev anlayışı zayıf. Sohbet edilmiyor, güzel şeyler
söylenmiyor. (Peygamber, kızı Fatma gelince ayağa kalkar alnından öpermiş)
7- Üzüntü, sıkıntıları paylaşılmıyor, konuşunca dinlenmiyor.
8- Koruması gereken değerleri olduğu anlatılmalıdır.
9- Çocuk, televizyonlara teslim edilmemelidir.
10- Evlatlar arası ayrım yapılmamalı, farklı davranılmamalıdır.
11- Çocukların arkadaş çevresine dikkat edilmelidir.
12- İnternette web sayfasında “nasıl intihar edilir” diye sayfa var. Buralara
girmesi engellenmelidir. Çünkü internet intihar ettiriyor: “iki yıl evvel çocuklarımıza
pokemon diye bir oyunu musallat etmişlerdi. Oyunun etkisinde kalan birkaç
çocuğumuz, oyunun kahramanlarına özenerek kendilerini pencereden atmıştı.
Bugünlerde ise, ergenlik yaşındaki gençlerimizin intiharına sebep olan internet
oyunları gündemimize girdi. Gençler arasında “satanizm” akımı gittikçe taraftar
bulmakta, gençler üzerinde olumsuz etki yapan porno siteler ve oyunların zararlı
etkileri konuşulmaktadır. Müstakil Tüketiciler Birliği bu oyunlardan en yaygın olanı
FRP yani Fontosy Role Playing isimli oyunu incelemiş ve oyun hakkında ürpertici bir
rapor hazırlamış. Sevgi noksanlığının oluşturduğu boşluğu gençlerimiz; alkol,
uyuşturucu, hap, sigara, porno gibi alışkanlıklarla doldurmaya kalkışmaktadırlar.(1402-2002 Vakit)
13- Ruh dünyamız altüst. Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde ruhsal
hastalıklardan etkilenenlerin sayısının giderek arttığını belirtmiştir. Bunalıma girdi
intihar etti deniliveriyor. Acaba ne yaptı, nasıl bir hayat yaşadı da intihar etti, bunlar
araştırılmıyor, yazılmıyor.
14-
Baskı, dayak, sevgi, ilgi noksanlığı ve güçlü ailenin olmayışı.
15-
Okulunda ve derslerinde başarısızlık.
16-
Kötü alışkanlıklar.
17-
Gelecek endişesi, iş bulamama korkusu.
18-
Sorumluluk duygusu verilmemesi.
19-
Ahiret inancının olmayışı.
20- İntihar etmenin dinde büyük suç olduğunun bilinmemesi gibi nedenler intihar
ettiriyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 311
Mustafa ÖSELMİŞ
H- İNTİHAR EDENİN CENAZE NAMAZI KILINIR MI?
Dinde intihar büyük günahtır. İntihar Allah’ın yarattığını ortadan kaldırmak
demektir. Bunun için intihar korkunç bir cinayettir. İnsanın haline razı olmaması,
sabretmemesi Allah’a isyandır.
Bir kimse inancımıza göre ölüme hazır olsa da, ölümü istemeyecektir.
İyiliklerini daha çok arttıracaktır. İnsan kötü ise, bir kötülük yaptıysa, düzelme, tevbe
etmeye çalışacaktır. Yani günahı olan da yaşayacaktır, günahsız olan da
yaşayacaktır.
Eğer bir insan “inandım” diyorsa Allah’tan gelene razı olacaktır. Hayırda,
şerde Allah’tandır. Şer görünen birçok şey belki bizim için hayırdır. Bunu zaman
gösterecektir. İnanan bir insan her şeyin yaratıcısı olan Allah’a küsmez.
Hz. Peygamber(AS): “Sizden hiç kimse dünyada maruz kaldığı musibet
sebebiyle ölümü temenni etmesin” buyurur.
Müslüman neyi temenni edecek? Hayırlı olanı temenni edecek. Mesela;
Müslüman olarak ölmeyi temenni edecek. Çünkü Allah: “Müslümanlar olarak can
verin” diyor. Büyüklerimizden büyük işkencelere maruz kalanlar bile intiharı
düşünmemişlerdir.
İntihar eden hakkında görüşler şöyledir:
Peygamber(AS) intihar eden bir kimse için “Ben onun üzerine cenaze namazı
kılmıyorum” demiştir. (İ. Canan, Hadis Ans.13/4937)
Halk arasında da intihar edenin namazı kılınmayacağına dair söylentiler
vardır.
Ekseriyete göre intihar etmenin sebebi dinsizlik olmadığı için namazı kılınır.
Peygamberimiz, caydırmak için böyle demiştir.
Maliki mezhebine göre intihar edenin tevbesi kabul olmaz ve namazı
kılınmaz.
Hanefi mezhebine göre intihar eden günah işlemiştir. Günah onu dinden
çıkarmaz, cenaze namazı kılınır.
Alimlerin ekseriyetine göre de intihar büyük günahtır. Allah’a isyandır ama
cenaze namazı kılınır. Bunlara karşılık kılınmaz diyenler de vardır.
Kılınır diyenler intihar, küfür sebebi değildir. Allah’ı inkar değildir. Şirk de
değildir. İman zayıflığıdır, bir hatadır derler.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 312
Mustafa ÖSELMİŞ
Halil Günenç hoca efendi şöyle der:
- “İntihar etmek, içki içmek, namazı terk etmek ve zina gibi bir günahtır. Fakat
ehl-i sünnet alimlerine göre küfre sebep değildir. Bu yüzden cenaze namazı kılınır”
(G.M Fetvalar 1/201)
Diğer büyük günah işleyenler gibi namazı kılınır ve affı için dua edilir.
Sara hastası gibi hastalıktan veya şiddetli bunalıma giren kimse şuurlu bir
şekilde intihar etmediği için günah işlemiş olmaz.
İ- KİMLER İNTİHARA MEYLEDİYOR?
Dünya Sağlık Örgütünün açıklamasına göre dünyada her kırk saniyede 1 kişi
intihar ediyor. Bu artış nedeniyle 10 Eylül intiharı önleme günü olarak ilan edilmiştir.
Dünyanın bazı ülkelerinde intihar 1 numaralı hastalık. İntihar eden hangi
sebepten dolayı intihar ederse etsin haklı gösterilmez. Çünkü intihar çare değildir.
Bugün maddi yönden her şeye sahip, mutlu olmaması için bir sebep yok. Ama
intihar ediyor. Alınan arabanın marka tartışması intihar ettiriyor.
-
Karşı cinsle girdiği ilişki intihar ettiriyor.
Yakınının ölümü intihar ettiriyor. Eşinin ölümü üzerine ruh doktoru intihar
ediyor.
-
Ona buna sinirlenen, tepesi atan intihar ediyor.
-
Zamanında çalışmayan, görevini yapmayan intihar ediyor.
-
Rüşvet alıyor, kumar oynuyor, hakkı olmayan şeyi gasp ediyor, intihar ediyor.
-
Bir sanatçı öldü diye veya bir şarkı yüzünden intihar ediyor.
-
İntihar şovları intihar ettiriyor.
-
Seyrettiği filme özeniyor intihar ediyor.
-
İffetini namusunu koruyamayan intihar ediyor.
-
Zevk olsun diye alkol alıyor, uyuşturucu alıyor intihar ediyor.
-
Eşini seçemiyor, çok mutluyuz diye evleniyor intihar ediyor.
-
Tuttuğu futbol takımının yenilmesiyle intihar ediyor.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 313
Mustafa ÖSELMİŞ
-
Yağmurun yağmasına kızan, yağmamasına üzülen intihar ediyor.
-
Ölürken ne hissedeceğini merak eden intihar ediyor.
-
Hayatı filmlerdeki gibi toz pembe gören, hayalleri yıkılan intihar ediyor.
-
Eşeğine kızıyor, doğru çizgide gitmeyen öküzlerine kızıyor intihar ediyor.
-
Yakınlarından intikam almak isteyen intihar ediyor.
-
Yaşamaktan korkan, kendini küçük gören intihar ediyor.
Problemleri aşamayan, zayıf inançlı zayıf iradeli olanlar kurtuluşu ölümde
arıyor, intihar ediyor.
J- İNTİHAR KURTULUŞ YOLU MUDUR?
İnsanın hata etme zaafı vardır. Hatasız kul olmaz. Önemli olan hatayı
anlamak ve hatadan dönmektir.
İslam’da tevbe kapısı her zaman herkese açıktır. Günah işleyen, eksik yapan, fazla
yapan yani hata eden tevbe etmeye çağırılır.
İnsan telafi yoluna gitmeyerek intihar yolunu seçerse, hiç bir şeyden
kurtulamaz, aksine problemleri artırır. Yakınlarını sıkıntıya sokar. Suç işlediği için de
ahirete günahkar gider.
İntiharı önleme merkezleri ile de önlenmez. İntihar bugün körükleniyor.
İntihara sebep olan ahlaksızlığın ve maneviyatsızlığın önüne geçilmezse, intihar
önlenmez. Çiçeği susuz bırakırsanız ne olur? Çiçek kurur. Su yerine gübre verirseniz
ne olur, yanar…Bu gün toplum madde ve mana dengesini yitirmiştir. Bir çok kesimde
inanç lüzumsuz görülmektedir.
Çare nedir? Dengeli insan yetiştirmektir. İnsanı hayata ve insanlara bağlayan
inanç kazandırmak, aile yuvalarını huzur duyulan yerler haline getirmektir.
Bazılarının iddia ettiği gibi çare ileri teknoloji değildir. Bu gün en çok intihar
olayları gelişmiş ülkelerde ve zengin kesimlerde olduğu unutulmamalıdır.
Çare paylaşımcı toplum oluşturmaktır. Dünya ve ahiret dengesini kurmaktır.
İslam’da bir ölçü vardır. İslam Peygamberi şöyle buyurur:
- “Kendinizden üsttekilere bakıp imreneceğinize, kendinizden aşağıdakilere
bakıp halinize şükredin, mutlu olun”
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 314
Mustafa ÖSELMİŞ
Bazı çevrelerde insanın ruhi ve manevi yönü hiç dikkate alınmıyor. İşte bu
yolla insan içine düştüğü sıkıntı ve bunalımdan kurtulamıyor. İnsanlık her zaman
Allah’a teslimiyetin ve dinin vereceği huzura muhtaçtır. Çünkü insan diğer canlılar gibi
karnı doyunca problemleri bitmiyor. Ruhunda, beyninde doyması lazım ki mutlu
olsun.
Bugün stresi aşmak ve bunalımdan kurtulmak için insanımızın ibadetlere ve
ibadet sevabı olan davranışlara ihtiyacı vardır. Din eksenli bir hayat insanı daha çok
mutlu edecektir. Dini insan hayatından çıkarın atın, hayat zehir olacaktır. Her şey
bomboş ve manasız görünecektir.
İntiharları önlemek için insan, yalnız ve sahipsiz bırakılmamalıdır.
-
Büyükler intiharı düşünmemelidir ki, küçükler örnek almasın.
İnsan içinde bulunduğu noktayı son nokta kabul etmemeli , geri dönüşü
denemelidir.
Bunalım dönemlerinde ve ergenlik çağına geçiş sıralarında, arkadaşlık
konularında gençler yalnız bırakılmamalıdır.
Acılar insanı intihar ettirmemelidir. Aksine olgunlaştırmalıdır, ders almasını
sağlamalıdır.
- Güneş her gün yeniden doğar. Geri geri gidip geçmişin acılarına, olaylarına
takılıp kalınmamalıdır. Acıları tazeleyip durmanın hiçbir faydası yoktur.
Devlet; koruyuculuk, kollayıcılık görevini noksansız yapmalıdır. İnsanımızı
kendi haline terk edip, “ne halin varsa gör” dememelidir.
- İçinde yaşadığımız aileyi sevgi, saygı duyulan yerler haline getirirsek, toplumu
hoşgörülü toplum yaparsak bundan herkes mutlu olacaktır.
- Allah’ın kullarına talimatı var. Eğer ona uyulursa acılar zevke dönüşür ve Allah
kulunu terk etmez. Eğer insanlığın mutluluğu için gönderilen Hz. Peygamber’e
uyulacak olursa mutlu olmamak için neden olmaz.
Her şeyin başı insanın anlayışı, yaşayışı ve alışkanlıklarıdır. Eğer yüzünü
kızartacak bir şey yapmazsa, başı ağrımaz. Dansöze, şarkıcıya özenmedikten sonra
insan değişmez. Kimse de değiştirmez.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 315
Mustafa ÖSELMİŞ
K- YAŞLI, ACI ÇEKEN BİRİNİN ÖLDÜRÜLMESİ İNSANİ GÖREV MİDİR?
Ötenazi Yunanca’da kolay ölüm demektir.
Bu nedenle kimsesiz, yuvalarında, hastanelerde veya evlerinde yalnız
ihtiyarları öldürüp “ben iyilik yaptım, insani görevlerimi yaptım” diyenler oluyor.
İnsan öldürmek savaş ve nefsi müdafaa dışında en büyük günahlardandır.
Cenab-ı Allah haksız yere kimseyi öldürmeyin diyor.
İnancımızda canı veren alır. Can alma yetkisi Allah’a aittir.
Herkesin yaşama hakkı vardır. Bu hakka kimse müdahale edemez. Ederse
cinayet olur.
İnsanın öldürülmesine ancak kanun ve kanun adamı karar verebilir.
Yaşlılık da öldürme sebebi olamaz.
Kim yaşlı babası, dedesi, ninesi veya anneannesinin, hatta kendisinin
yaşlanınca başkaları tarafından yaşlı diye öldürülmesini ister?
Yaşlılar bizim dua ağacımızdır. İhtiyacımız var onlara. Unutmayalım o
yaşlıların yüzü suyu hürmetine rızıklandırılıyoruz. Onları öldürürsek rızkımızı kesmiş
oluruz.
Diğer yandan yaşlılara hizmet edeceğiz, sevap kazanacağız. Bir de
küçüklerimiz bizim ne yaptığımızı görecek, onlarda bize bakacak, görevini yapacak.
Bırakın öldürmeyi, kültürümüze göre, inancımıza göre büyüğümüze iyi
bakmadık, ölümüne sebep olduk, cinayettir.
-
Tedavi ettirmedik, öldü cinayettir. Çünkü Allah “tedavi olun” diyor.
-
“Ölsün, gebersin” dedik beddua ettik, günah işlemiş oluruz
-
Terk ettik, evden kovduk, ilgisizlikten öldü, cinayet işlemiş oluruz.
Öyleyse, iyi geçineceğiz, o bizimle iyi geçinmese bile biz görevlerimizi
yapacağız. Onlarla aramız iyi olursa, Allah’la aramız iyi olur. Onlarla aramız iyi
olmazsa, Allah’la aramız iyi değil demektir.
Bu bize göre değil, Avrupa, Amerika ve Rusya’ya göredir.
Ahiret inancı olmayanlara göredir.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 316
Mustafa ÖSELMİŞ
Birinin intihar etmesine yardımcı olunur mu?
Olunmaz. Ona intihar etme fikri vermek, intihar etme ortamı hazırlamak,
intiharı telkin etmek, insana intihar etme günahı kazandırır. Peygamberimiz “Bir iyiliğe
sebep olan bizzat o iyiliği işlemiş gibi olur” demiştir.
Bu durumda intihar edenin günahı azalır mı? azalmaz. O kanmayacak,
aldanmayacaktır. Zira aldanmak ta suçtur.
Şeytanın tuzağına düşen biri, Allah’a: “Ya Rabbi beni şeytan aldattı” dese olur
mu? Olmaz. “Niye aldandın” denir.
Kutsal
buyrulmuştur.
kitabımızda:
“İyilikte
yardımlaşın,
kötülükte
yardımlaşmayın”
L- HATA İLE BİRİNİN ÖLÜMÜNE SEBEP OLAN NE YARAR? KATİL OLUR
MU?
Kasıt yoksa ona katil denmez. Katil muamelesi yapılmaz.
Bilmeyerek veya hata ile bir insanın ölümüne sebep olan kimse, ölenin
yakınlarına:
-
Diyet öder, bundan sonra;
-
Tevbe, istiğfar eder, bundan sonra;
-
60 gün oruç tutar, bu orucu tutamayacak durumda ise;
-
60 fakiri sabah, akşam doyurur. Gücü yetmezse tevbe, istiğfar eder.
-
Mağdur ettiği kimseler varsa onlarla ilgiyi kesmez, onlara yardımcı olur. Böyle
yaparsa Allah onu affeder.
M- TEDBİRSİZLİĞİN SONU İNTİHAR OLUR MU?
- Bir kimse kalp, tansiyon, şeker gibi bir hastalığa tutulmuş, yemesine
içmesine dikkat etmez, ilacına dikkat etmez, kasti hareket eder ve ölürse, intihardır,
intihar etmiş olur.
- Hız sınırını aşar, yolun kenarını bırakır, ortadan yürürse, intihardır. Yani
tedbirsizlik ölüme neden olmuşsa, intihardır.
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 317
Mustafa ÖSELMİŞ
- Hapları çocuktan uzak tutmayan, çocuğu ateşten korumayan da ölüme
sebep olmuştur. Öldürme günahı kazanır.
- Sigara, alkol ve uyuşturucudan ölen de intihar etmiş olur.
Durkheim: “Ölüme götüreceğini bilerek, olay kurbanı tarafından girişilen
olumsuz bir eylemin doğrudan doğruya yada dolaylı olarak meydana getirdiği her
ölüme intihar denir” diyor.
- Tehlikeli oyunlar, gösteriler, her şeyi bırakıp zevk için dağcılık, kayak için
tehlikeye atılmak.
- Boğaların önünde zevk aramak bile bile lades olur. Ölen intihar etmiş sayılır.
- Yani ölümü davet etmek, tehlikenin üzerine gitmek ve tedbir almamak
intihardır.
ÇÖZÜM NE?
İntihar etmek hiçbir sorunu çözmez. İntihar çare değil, kaçmaktır. Kendini
mahvettiği gibi yakınlarını da bir sürü problemle baş başa bırakmaktır. Yani onların
başına çorap örmektir.
İntihar edenlere bakacak olursak; manevi değerleri zayıflayanlar daha çabuk
ve daha çok intihar ediveriyorlar. Hele dinsiz olmak, intihar için en önemli faktördür.
İntihara çözüm, maneviyata dönüştür. Bir çok ilim adamı çareyi Allah’a ve
ahirete imanda görüyor.
İlaçla tedavi belki geçici bir rahatlık sağlayabilir, ama çare değildir. Nedir
çare? Çare, bizi yaratan, yaşatan, bizi bilen ve her yönü ile tanıyan Allah’ın
gönderdiği reçetedir.
Mesela, Ankebut Suresinin 45. ayetinde “namaz her türlü kötülükten korur”
buyrulur. Evet namazda huşu, huzur vardır. Namaz kılanın huzura ereceği Mü’min
suresinin 1. ayetinde haber verilmiştir. “Gerçekten Mü’minler kurtuluşa ermiştir”
denilmiştir.
Fransız İlahiyatçı, filozof ve paleontolog (1881-1955 yılları arasında
yaşamıştır) Teilhard de Chardin, 20.yüzyılın insanının “intihar ile ibadet” arasında
tercih yapma durumunda kalacağını söylemiştir.
Sadece namaz değil, bütün ibadetler insan için huzur kaynağıdır. Huzur
arayanları İslam’a çağırıyoruz. Gelin, görün…
GENÇLİĞİN ETRAFINDAKİ TUZAKLAR 318
Mustafa ÖSELMİŞ
Önlemi “intiharı önleme merkezleri” kurmakta görmek yanlıştır. “İmdat” diyene
zamanında yetişmezseniz, cenaze kaldırırsınız. Yangın bittikten sonra gelen itfaiye,
ne kadar yardımcı olabilir? Biz, yangın çıkmasın istiyoruz. İntihar noktasına
gelinmesin istiyoruz. Onun için İslam diyoruz.
İntiharın panzehiri nedir?
-
Olayları büyütmemektir.
-
Beterin beteri olduğunu akıldan çıkarmamaktır.
-
“Allah beni imtihan ediyor” diye düşünmektir.
Kendinden
şükretmektir.
-
üsttekilere
değil,
kendinden
aşağıdakilere
bakıp
haline
Bu da geçer deyip, olayları savuşturmaktır.
“Allah bir kapıyı kapatırsa, başka bir kapıyı açar” demek Allah’a dayanıp
güvenmektir.
-
Yüz kızartıcı, utandırıcı, pişmanlık veren davranışlardan uzak durmaktır.
-
Evet, panzehir İslam’dır.
İnançtan sonra sevgi ve ilgi gelir. Bunu da asr suresinde görürüz: “Mü’minler
birbirine hakkı, sabrı tavsiye edecekler, Salih amel işleyeceklerdir”.
Özün özü, çare İslam’dır. Çünkü Allah’a ve ahirete inanan, imansız ölmekten
korkar, kendine ve çevresine asla kötülük yapmaz. Kötü duruma düşürmez. Sıkıntıya
sokmaz. Çünkü İslam, insanı kötü duruma düşürecek şeyleri, pişman olacağı işleri,
yüzünü kızartacak davranışları yasaklamıştır.
Büyüklerimiz hep “hüsnü hatime” (güzel bir son) için dua ederlerdi.
Bugün başı sıkışan ölmek isteyebilir. Ama nasıl ölecek? İntihar ederek mi? Bu
yolla iyi gidilmez, hayat iyi bir şekilde noktalanmış olmaz. Yani imanla gidilmiş olmaz.
Allah hepinize hayırlı bir ömür versin. Müslüman doğduğunuz gibi Müslüman
olarak ölmek, Allah’a kavuşmak nasip etsin, inşallah…