Köprüden geçti gelin

Transkript

Köprüden geçti gelin
07 May›s 1956
www.kuzeydetutun.org
Köprüden geçti gelin
Alaçam’a gitti¤im günlerin birinde Özkan (Pak), yolumu kesip hoflbefl ettikten sonra “Biraz bekle sana
çok güzel bir foto¤raf gösterece¤im” dedi. Koflarak meydandaki kamyona do¤ru gitti. Geldi¤inde elindeki foto¤rafa bakakald›m. “Bu foto¤raf Faik (Özmutlu) day›m›n dü¤ün foto¤raf›”dedi. Bunun hikayesini de ö¤renmeliyiz, dedim. Sonra günler günleri izledi, bu mektuba k›smet oldu. Süleyman Felamur
Çömlekçi mahallesinden Duka Nuri’nin evinden al›nan
Gelin, iki kiflinin kolunda yürürken iki küçük k›z at›n
üstünde damad›n evine, Goymat’a do¤ru gidiyordu...
Atlar ürkmesin diye yularlar›ndan tutan Cevdet
Bayrak, bafl›nda defne çelengiyle dü¤ünde oynayaca¤›
‘Arap Oyunu’nu düflünüyordu...
07 May›s 1956
Faik Özmutlu “Art›k evlenmenin zaman›” der ve dü¤ün günü gelir çatar.
Ahmet Özmutlu’nun Çeflme mahallesindeki evinde haz›rl›klar bafllar, dü¤ün alay› haz›rlan›r. Herkes kendine göre görev bulur ve yerine getirir. Fakat atlar›n süslenmesi Naile Öz (Özkan’›n anneannesine) kal›r. O da elinden geldi¤ince Behçet Bayrak’a ait atlar› güzellefltirir. Alay yola ç›kar ve
köprüden geçip Çömlekçi mahallesinde Duka Nuri’nin evinden gelin al›n›r. Köprünün çürüyen tahtalar› mahalleli taraf›ndan de¤ifltirilmifl ve
köprü böyle kalabal›k geçmelere haz›r hale getirilmifl. Gelin, iki kiflinin kolunda yürüyerek ilerlerken atlar›n üzerine iki küçük k›z oturtulur. Bunlardan biri Gönül’dür (Tahsin Özmutlu’nun k›z›).
Cevdet Bayrak, dü¤ün alay› köprüden geçip erkek evine do¤ru giderken,
atlar ürkmesin diye yularlar›ndan tutar. Ama bi yandan da bafl›nda taflan (defne) yapraklar›ndan çelengiyle dü¤ünde oynayaca¤› ‘Arap Oyunu’nu düflünür...
mektuplar›n›z› daha h›zl› yay›nlayabilmek için: [email protected] e-posta adresine gönderebilirsiniz
www.kuzeydetutun.org
3
dursun kaptan
H
" süleyman arpa
YAKAKENT 16/ fiUBAT /2004
er ßey ‹stanbul’dan gelen bir telefonla baßlad›.Telefonun ucundaki
arkadaß ‹stanbul Bahçeßehir Üniversitesi’nden tan›d›¤› yaßl› bir
profesörün, ailesi ile ilgili köklerini araßt›r›rken dedesinin annesi olan kad›n›n mezar›n›n;
o zamanki ad›yla Gümenüz’de oldu¤unu,
kendisinden bu konuda yard›mc› olmas›n›
söyledi¤ini, bizden de bu konuda araßt›rma
yapmam›z› rica etti. Arkadaß›m Osman da
“Sen bu araßt›rmay› benden daha iyi yapars›n”
diyerek bana havale etti.
Bir hafta süren araßt›rmalar›n neticesinde
bahse konu olan mezarla ilgili bir sonuca varamad›m. Sonras›nda bu mezar yerinin ßimdiki Erdo¤an Cebeci ‹lkö¤retim okulunun oldu¤u yer oldu¤unu, mezarl›k yerinin bozuldu¤unu ö¤rendim. Tüm bunlar› araßt›r›rken
daha ilginç olan yaßanm›ß öyküyü ö¤rendim.
Merakla geçmiße do¤ru yolculu¤um böyle
baßlad›.
Kurtuluß Savaß› y›llar›nda bir çok önemli
hizmetlerde bulunmuß, ad› san› duyulmayan
isimsiz kahramanlardan birinin ‘Karadenizli
Dursun Kaptan’›n öyküsünü anlataca¤›m.
O gözü pek korkusuz bir denizci...
Kim bilir kaç defad›r, Karadeniz’in h›rç›n
sular›na karß› yelkenli takas›yla dalgalar› köpük köpük sular› y›rtarcas›na bo¤ußuyor, her
defas›nda...
Batum'dan yükledi¤i cephaneyi ‹nebolu’ya getirerek zaiyats›z bir biçimde boßalt›yor, oradan da çeßitli vas›talarla Atatürk kuvvetlerine gönderiliyor. Anadolu ateßler içinde,
Anadolu ißgal birliklerinin ißgali alt›nda.
Yine böyle ‹nebolu dönüßü deniz ç›ld›r-
m›ß, rüzgar deli gibi, hava so¤uk, yol uzun...
Dalgalar aras›nda bata ç›ka yoluna devam etmeye çal›ßan Laz takas› daha ne kadar bu zor
koßullarda dayanabilecekti. Yedi¤i dalgaya
baß vurmuß o inatç› Laz kaptan elindeki dümenle güreß edercesine mücadele ediyordu.
Bu uzun soluklu, so¤uk gecenin bir saatinde
Samsun’a ba¤l› küçük bir bal›kç› köyü olan
Gümenüz k›y›lar›na kadar ulaßabildi.
Dursun Kaptan mürettabat› ve takas›nda
bulunan annesi ile birlikte Gümenüz’e s›¤›n›r. Ö¤rendi¤ime göre 1920-1922 y›llar› aras›nda Gümenüz’de kiralad›klar› bir evde annesi ile yaßar.
O y›llarda bölgede kolera salg›n› baßgösrerir, hergün iki üç kißi kolera hastal›¤›ndan
hayata göz yumar. Dursun Kaptan’›n annesi
de bu öldürücü hastal›¤›n pençesinden kurtulamayarak hastalan›r ve Gümenüz’de ölür.
Kolera hastal›¤›ndan hayat›n› kaybeden di¤erleri ile ayn› mezarl›¤a gömülür.
Karadeniz’in dalgalar›n›n y›kamad›¤›
Dursun Kaptan yaßad›¤› bu büyük ac›yla y›k›l›r. K›sa bir süre sonra da ard›nda hayatta en
çok sevdi¤i güzel kad›n›, anac›¤›n› b›rakarak
memleketi Rize’ye geri döner.
Senelerce insan›m›z, ac›lar›n› neßelerini
günlük yaßamdaki s›k›nt›lar›n› a¤›tlar yakarak, türküler 盤›rarak dile getirmißler, ifadeye çal›ßm›ßlar. S›la özlemini hasretlerini hep
yüreklerinde demlemißler.
Dünyan›n en güzel çiçeklerinden daha
güzel kokan analar›m›z› koklay›p, Anadolu
topraklar›n› koklam›ßlar, can vermiß, yol alm›ßlar. Ta ki Gazi Atatürk cumhuriyeti kurana dek.
www.kuzeydetutun.org
Türkülerimiz, kah bir aß›ktan,
kah bir ads›zdan, ama hepsi
bizden, Anadolunun ta içinden
‹nsanlar yaßad›kça y›llar y›l›, 盤›rd›klar›
türküleri de günümüze ulaß›p kök salm›ß.
Dedim ya insan›m›z övgüsünü de yergisini
de hep türkülerle anlatmak istemiß. Belki de
kendilerine göre en güzel ifade ßeklini seçmißlerdi. ‹ßte tam bu konuyu araßt›r›rken;
Dursun Kaptan ad›na da bir türkü yak›ld›¤›n›, bu türküyü de Yakakent’te bir kißinin bilip söyledi¤ini ö¤rendim. Böyle bir türkünün
olmas› beni oldukca heyecanland›rm›ßt›. Büyük bir sab›rs›zl›kla o gece sabah›n olmas›n›
bekledim.
‹lk ißim türküyü a¤z›ndan dinleyece¤im
Hüseyin Baßar›r'› (Lölöcü Hüseyin dedeyi)
bulmak oldu. Nihayetinde kendi iß yerime
ça¤›rd›m, bir aç›k çay söyleyerek konudan
bahsettim. Hüseyin dede Cumhuriyetimizden bir yaß büyük, Yakakent’te herkesin tan›d›¤› sevdi¤i renkli bir kißilik.
Þekersiz gelen çay›ndan büyük bir yudumu üfleyerek ald›, dudaklar› a¤›r a¤›r hareketlerle k›p›rday›p a¤z› ve protezleri aç›l›p
kapanmaya baßlad›.
Bir ara göz göze geldi¤imizin fark›na vard›m. Önce gözleri bu¤uland› ve k›s›ld›.
Geriye yavaß yavaß saran bir kaset gibi dald›
gitti. Sonra yine ßekersiz çay›ndan bir yudum
daha çekti ard›ndan ceketin iç cebinden
ç›kard›¤› büyük bir mendille sulanan gözlerini itina ile sildi, sonras›nda birden bekledi¤imiz türkünün sözleri melodisi ile birlikte bu yaßl› tonton kißiden beklemedi¤im
bir güzellikte dökülmeye baßlad›:
Dursun kaptan Batum’dan
Avare etti kalkt›
Þißirdi yelkenleri
Küpeßteye yasland›
Dursun kaptan› görsen
San›rs›n bir asland›
(gemici baß taraftan ba¤›rd›)
Dursun kaptannn bir duman
(ußaklar hep aleste)
Ne diyecek kaptan›m›z
Raftan ald› aynay›
Dedi ki “Gül Cemaldir”
Bir horon edeceiiz (2)
Kemenceyi kaldurun (2)
Vur kemaneci Ali (2)
Giderek yali yali de
Tutarak makli yali
Vur kemaneci Ali (2)
Bugün 82 yaß›nda olan Hüseyin Dede
bu türküyü çocuklu¤unda abisinden dinledi¤ini ve asla unutmad›¤›n› ifade etti.
www.kuzeydetutun.org
5
6
Paçoz’un yeri...
"
özgür baflar
‹STANBUL 2004
Sabah deniz sefam›z bitmifl... beyaz balina ayd›n› aratmayan vücutlar›m›z iyice
k›zarm›fl... tiflörtün yakas› boynumuza sürtününce surat›m›z›n halini görmeyin... birkaç
güne kalmaz geçer diyoruz içimizden... yaz, hava s›cak... içimiz de yanm›fl, d›fl›m›z da...
akflam inmek üzere... gümenez flura... befl dakikal›k yol... alel acele duflumu al›yorum
evde... üzerime bir fleyler geçiriyorum... akflam eser belki diye bir de mont al›yorum
yan›ma... s›ra ‘elemanlar›’ toparlamaya geliyor... önce goymattan burak, yavuz, murat ve
daha ne kadar ‘pak’ varsa hepsi... sonra yol a¤z›ndan bülent ve resul... muhtemel bir
konvoy halinde; alaçam› yakakente ba¤layan alt› kilometrelik devlet karayoluna ç›km›fl
bulunuyoruz... batan günefle karfl› yudumlanacak so¤uk biralar› düflündükçe; büyük bir
çölü tuz yalayarak geçmifl bedeviler gibi a¤z›m›zdaki kuruluk bizi biraz daha h›zland›r›yor...
ne kadar traktör varsa solluyoruz... e¤er denk gelmiflsek akrep’in k›rm›z› anadolu da bizi
solluyor... haddimizi bilip arkas›ndan giriyoruz meydana...
fiimdi meydan deyince hep o meydanla bütünlefltirdi¤im çay bahçesi geliyor akl›ma...
art›k san›r›m park oldu... hani çocuklu¤unuzdan kalan baz› an›lar vard›r belle¤inizin bir
yerlerinde... bir yer, bir koku, bir ses, zamanl› zamans›z canlan›r hani... o çay bahçesi de
benim için öyle bir mekand›r... hayalle gerçek aras›nda... yaflananla yarat›lan aras›nda bir
yerlerde... çocukluk an›lar›n›n bir k›sm›n›n gerçekli¤ine flüphe yoktur ama baz› noktalar› da
ben mi ekliyorum, abart›yorum diye ufak da olsa bir flüphe var içimde... hat›rat flöyle;
seksenli y›llarda az say›da insan›n arabas› vard›; o yüzden pikniklere, yaylaya, çam gölüne
oldu¤u gibi gümenez çay bahçesine de bir araba dolusu insan olarak gidilir, var›ld›¤›nda
masalar birlefltirilirdi... sanki otomobil bayram›ym›fl gibi alaçam›n gümenezin bütün
arabalar› akflamlar› meydanda toplan›rd›... bahçedeki herkes birbirini tan›r, selamlafl›r
hatta ufak masa ziyaretleri yap›l›rd›... bu iflten en kârl› biz çocuklar ç›kard›k... gazoz
›smarlayan, meyve suyu içmemiz için ›srar eden büyükleri k›r(a)mazd›k... üzerindeki mavi
boyalar› kalkm›fl masa ve sandalyeler hat›rl›yorum... dü¤ünlerde kaybolmas›n diye
oturaklar›n alt›na mekan sahibinin ad› yaz›l› olurdu ço¤unlukla... ve bir de içinden
ayd›nlatmal› havuzu vard› çay bahçesinin...‘abart›yor muyum?’ diye flüphede oldu¤um yer
buras› iflte... o havuzun içinde bir ara k›l›ç bal›klar› vard› diye hat›rl›yorum... flimdi
‹stanbul’da o günleri anarken; ‘büyükbabam kalkan bal›¤›n› siniye koydu¤unda yüzgeçleri
d›flar›ya taflard›’ diye anlat›nca, arkadafllar b›y›k alt›ndan gülüyorlar... o yüzden bu
mevzudan onlara bahsetmiyorum... ama vard› ya... hat›rlayan varsa ‘vard› kardeflim’
desin... ben de rahat edeyim... sonra yüksekçe bir sahne vard› o bahçede... dü¤ünlerde,
hafta sonu e¤lencelerinde yerel sanatç›lar (muhtemeldir irfan hoca) ç›kard›... hala
masalar›n›n aras›nda kofluyorum sanki... sanki hala büyüklerin ‘önemli’ konuflmalar›ndan
s›k›lm›fl›m da deniz k›y›s›nda tafl sektiriyorum... hayalle gerçek ars›nda, geçmiflle bugün
aras›nda gidip geliyor insan... suya de¤ip sekiyor...
Sonralar› park oldu oras›... sahil boyunca uzanan yeni çay bahçeleri aç›ld› yerine... biz
www.kuzeydetutun.org
1954’den 2004’e yakakent k›y›lar›...
de o y›llarda liseyi yeni bitirmifltik ya da üniversitenin
de¤ißeni görmek için foto¤raflardan daha iyi bir
ilk s›n›flar›ndayd›k... gümeneze geldi¤imizde hem
liseyi birlikte okudu¤umuz gümenezli arkadafllar›
kan›t yok herhalde... de¤ißtikce güzelleßen (!) bir
hem de farkl› illerde üniversite okudu¤umuz için ‘ayr›
yakakentte yaßamak her yakakentlinin hakk›...
düfltü¤ümüz’ arkadafllar› görme flans› buluyorduk...
resimlere bakt›¤›nda surlar›n ard›nda bir kentte
‘yo¤unlaflt›r›lm›fl hasret giderme ziyaretleri’ de
yaßamak gibi birßey ßimdi yakakentte yaßamak...
denebilir... bir araya gelince içerdik biz...
kaynak:www.yakakent.net
Bir araya gelince ilk yap›lmas› gereken buymufl
ya da bir araya gelmemizin amac› buymufl gibi...
kendili¤inden oluverirdi... çocukluk an›lar›ndaki çay bahçesine sapmadan önce hikayenin
anlatt›¤› da buydu... kald›¤›m›z yerden devam edelim; akrebin anadolundan sonra
meydana girer, uygun bir yere park ederdik... sonra do¤ru paçoz’un yerine... yüksel
uzaktan bizi gördü mü gülümsemeye bafllard›... ‘kadro’ tamam...
çay bahçelerinin mavi boyas› kalkm›fl tahta masa sandalyeleri, beyaz plastik olmufl...
ahmet kayan›n sesi biraz daha yafllanm›flt›...
‘da¤larda öfkeli bafl›m
serhatta hep akflam oluyor ...’
gerçekten de akflam oluyor, hani kendi memleketim diye söylemiyorum günefl
batarken karadenizi seyretmelisiniz, k›sac›k bir anda; sanki bütün bir zamana yay›lm›fl gibi
dingin ve huzurlu oluyor insan... dalgalar›n üzerinden kayan; yeflilin, mavinin, k›z›l›n
kardeflli¤ine ortak oluyor... kendini, yaflad›¤› zaman›n ve do¤an›n bir parças› olarak
hissetmenin keyfini sürüyor... ve önündeki barda¤a as›l›yor...
akflam iniyor... biz de ilk biralar› yudumlam›fl›z... ruh halimizi gören ‘serhatta
da¤larday›z’ zanneder... b›y›klar›m›za yap›flan biraya dek sömürüyoruz alkol nam›na her
fleyi... arka masada atilla hocalar... yan tarafta esat abi, ferhat, damc›... öte yanda bizden
yaflça küçük bir baflka grup... biz gençlerde de büyüklerden ödünç bir efkar... ‘efkar türkçe
bir duygudur’ diyordu yazar... türkçe’nin duygu ad›na yaratabilece¤i ne varsa, önümüzdeki
dipsiz mavi karanl›¤a dalan gözlerimize oturmufl sanki... sanki hepimiz en duygulu
halimizle k›p›rt›s›z seyretti¤imiz o karanl›¤›n ard›ndan gelecek güneflli bir gün bekliyoruz...
flark›da söyledi¤i gibi karanl›¤› y›rtacak bir ›fl›k ar›yoruz...
‘dönecekler bir gün
www.kuzeydetutun.org
7
alk›rlara bozk›rlara günefli serecekler
yanacaklar ama bir daha yaln›z kalmayacaklar
iki gözüm kör olsun ....’
belki sadece bekliyoruz... belki kimse... belki hiç birimiz neyi bekledi¤imizi tam olarak
bilmiyoruz... belki, beklemenin ac›s›n› hafifletmek için bu kadar çok içiyoruz... ‘neyi
bekliyoruz’ diye sormamak için içiyoruz belki... zaman›n neresindeyiz bilmemek için... ne
zaman gelece¤ini, gelip gelmeyece¤ini bilmedi¤imiz için... bizi kendi içimizde ço¤altan,
yo¤unlaflt›ran fley bu mu... ‘saati gelince’ di¤er arkadafllar›n yan›na ça¤›ran... masay›
kurduran... flöyle ‘deryaya karfl›’ içiren fley bu mu...
‘flark›lar›m› da¤lar›ma söyleyeyim’ diye iç geçirten ne... ovan›n yaln›zl›¤› m›... da¤lar›n
›ss›zl›¤› m›... yüreklerin sessizli¤i mi... beyinlerin darg›nl›¤› m›... akl›n k›r›lganl›¤› m›... bize
her akflam ama her akflam kafalar› çektiren fley ne... belki sadece bekliyoruz... belki de
yaln›zca al›flkanl›kt›r...
adisyonda çay, kahve, gazoz ne kadar sat›r varsa üstü çizilmifl; biran›n çarp›lar› bütün
sat›rlar› istila etmifl... çerezler yükselden...
paçoz; kefalin büyü¤üdür... bu lakap buradan m› gelir bilmem... öyle olmas›n› dilerim...
iflin asl› flahsen tan›mam da ‘paçoz’u... önceleri sözcük olarak kula¤›ma hofl gelmiflti,
anlam›n› düflünmemifltim pek... ama bu hat›rat içindeki ironisiyle, o gün yaflad›klar›ma
duydu¤um özlemin ifadesi oldu bir anda... neden mi... belki de gerçekten , kaçan bal›k
büyük oluyor...
gece yar›s› limana geçiyoruz... aç›klarda sesimizi duysunlar diye mi yoksa karadakiler
duyup iflkillenmesinler diye mi bilinmez, türküleri deryaya ba¤›r›yoruz... a¤l›yoruz denize...
önümüz deniz, ard›m›z deniz... dalgalar parçalan›yor kayal›klarda... sahile vurdu¤unda yeflil
tafl zannedilsin diye flifleler k›r›l›yor... bu meret fliflede durdu¤u gibi durmuyor... uzaklarda
trolleri iten pancar motorlar›n azimli sesleri... ay›n o en ak o en ç›plak hali... bir bitimsiz
gece daha...
ahmet kaya söylüyor :
‘akflam olup karanl›klar inende
devriyeler ad›m ad›m gezende ...’
reklam olur mu, süleyman abi k›zar m› bilmiyorum ama söylemeden edemeyece¤im...
o elvan gazozlar›nda baflka bir tat vard›... iki kam›flla bir gazozu paylaflmak, gazoz
kapaklar›ndan çocuklu¤una oyunlar kurmak farkl›yd›... acaba yerler mi diye k›l›ç bal›klar›na
çakt›rmadan leblebi atmak... kap›lar› ço¤u kez kilitlenmeyen arabalar›n vites koluyla
oynay›p bofla almak... baflkayd›... nereden ç›kt› flimdi demeyin... o sahile borçluyum ben...
k›r›k cam parçalar›n›n dalgalarda yuvarland›kça ald›¤› yeni flekli k›ymetli tafllar zannetti¤im,
cebime en güzel tafllar›n› doldurup alaçama kaç›rd›¤›m çok oldu...
gece derin... fenerin alt›nday›z... yan›p sönen ›fl›k gibi; yaflananla yarat›lan, gerçekle
hayal aras›nda gidip geliyor akl›m... kim bilir belki de abart›yorum... çay bahçesinin
havuzundaki k›l›ç bal›¤›n› düflünüyorum... herkes bilmese de olur diyorum... bir flahit
ç›kmasa da olur...
‘bu , bir k›l›ç bal›¤›n›n öyküsüdür, yaz›lmasa da olur...’
www.kuzeydetutun.org
8
ekmek teknesi...
"
barbaros inan
YAKAKENT 2003
Sabah olur gemiciler gelir ekmek teknesine; bismillah denir, ç›malar› çözeriz.
Herkes kendi görevinin bafl›na geçer k›y›ya köfleye bakarlar eksikleri tamamlarlar ki bir
aksilik olmas›n diye ve kaptandan f›rça yememeleri için dikkat ederler.
Haz›rl›klar tamamland›ktan sonra çay demlenir kahvalt› haz›rlan›r. Kahvalt›
esnas›nda karfl›lar›na ç›kacak nasip hakk›nda yorumlar yaparlar, biri der bugün yüz
kasa palamut öteki der ikiyüz kasa palamut tutal›m isterler.
Kahvalt› bitti¤i zaman ç›karlar kamaradan en üst kamaraya kaptan›n yan›na ve bal›k
gözlerler. Karfl›lar›na da kalabal›k bir bal›k sürüsü ç›kt›¤›nda teknenin içinde bir anda
k›yamet kopar ve herkes görevinin bafl›na koflar, kaptan bal›¤› çat›s›na al›r ve mola der.
Teknenin arkas›ndaki botu salmak için palac› çeli¤i çeker ve tam yol bal›k çevrilir.
Teknen›n arkas›ndaki o koskoca a¤ dakka sürmez denize dökülür ve botun yan›na
gelindi¤inde ç›malar havada uçuflur. Art›k a¤› kald›rma zaman› geldi¤inde tayfalar a¤lara
yap›fl›r ve biraz çekildi¤inde palamutlar a¤›n içine doluflmaya bafllar.
Palac› Aziz Abi bafllar nara atmaya, bunu duyan di¤er gemiciler daha bir hevesle
as›l›rlar a¤lara öbür yandan Dursun Abi mapalar› salar ve bal›klar kaçmas›n diye k›fllar
onlar›, bir zevkle bafllar palamutlar torlardan gelmeye, o zaman kaptan›n keyfine
9
10
KARADEN‹Z’DE M‹LL‹ MÜCADELE
diyecek yoktur. A¤›n büyük bir bölümünü
çektikten sonra a¤›n içinde daha bir
yo¤unlafl›r bal›k. A¤›n sonuna
yaklafl›ld›¤›nda bal›¤› bocili¤e
s›k›flt›r›rlar botçu Muhammet
tam gaz a¤ kay›¤›n›n yan›na
gelir. Köksal Abi bota atlar ve a¤a
g›dal vururuz, her g›dal al›nd›¤›nda
bal›k güvertede bekletilmez
hemen kasalan›r, buzhaneye
konulur ve Dursun Abi eline
bir ka¤›t kalem al›r
kasalanan bal›klar› sayar
büyük bir zevkle, art›k
günefl batmaya bafllam›flt›r da¤lar›n aras›ndan tekne yol alm›flt›r, art›k limana girer ve
gemicilerin üzerinde tatl› bir yorgunluk vard›r.
Limana girildi¤inde bal›k hemen yüklenir kamyona ve Türkiye’nin dört bir yan›na
da¤›l›r. fioförün peflinden derler “Allah›n selameti bafl›n›n üstüne olsun” diye sonra
herkes üstünü giyinir, mutlu ad›mlarla evinin yolunu tutarlar ertesi günü sabah
bulufluncaya kadar.
samsun nas›l bombaland›?
"
M
kansu flarman
‹STANBUL 2003
illi Mücadele’nin en hararetli y›l›
olan 1922’nin ilk aylar›yd›. Karadeniz’de ellerindeki birkaç küçük
gemiyle Sovyetler’den silah ve
cephane getirmeye çal›ßan Türk denizcileri,
Yunan avc› botlar› ve savaß gemileriyle baß etmekte zorlan›yorlard›. Art›k daha büyük gemilere ihtiyaç vard›.
Trabzon Nakliyat› Bahriye Kumandan›
Fahri Bey’in plan› do¤rultusunda Yunanl›lar›n Karadeniz’deki büyük ticaret gemilerinden birinin ele geçirilmesine karar verildi.
Plana göre Rusya’n›n Novorosisk liman›nda yükleme yapan Enosis gemisi, yola ç›kt›ktan sonra iki küçük Türk gambotu taraf›ndan
durdurulup el konarak gizlice Trabzon’a getirilecekti.
O güne kadar yaln›zca taß›mac›l›k yapan
Karadeniz’deki Kuvay› Milliyeci denizciler,
bu harekatla, ticari gemiler yoluyla Yunan
güçlerine darbe vurmaya baßl›yorlard›.
Harekat 26 Nisan 1922 akßam› gerçekleßti. Birkaç saat süren kovalamacadan sonra
Enosis gemisi içindeki 500 bin liral›k malzeme ve alt›nlarla birlikte ele geçirildi; ‘Trabzon’
ad› verilerek Türk nakliye filosuna kat›ld›.
Enosis’e el konulmas› karß›s›nda Yunanistan bir misilleme planlad›: Samsun bombalanacakt›… Bombard›man›n bölgedeki Pontus
çetelerini k›ßk›rtaca¤› ve halk› da pani¤e sürükleyece¤i hesaplan›yordu.
Savaß›n baß›ndan beri Yunan savaß gemilerini görmeye al›ßk›n olan Samsunlular 7 Haziran 1922 sabah› o güne kadar görmedikleri
büyüklükte bir filoyla karß›laßt›lar. Filo 10 gemiden kuruluydu. Averoff ve K›lk›ß z›rhl›lar›,
panter s›n›f› iki muhrip, iki yard›mc› kruvazör
ve dört küçük may›n taray›c› gemi.
Yunan filosu, Samsun feneri önlerine geldi¤inde may›n tarama gemilerini öne sürdü.
Denizdeki may›nlar temizlendikten sonra filo
k›y›ya yaklaßmaya baßlad›.
Bunun üzerine, 15. Tümen komutan› Albay Cemil Cahit Bey, gerekli savunma önlemlerini almaya baßlad›. Kentin savunmas›yla
görevli Bahriye müfrezesi mevzi alarak gerekti¤inde sokak çat›ßmas› yapmak için büyük taß
yap›lara cephane y›¤maya baßlad›. Tam da o
günlerde Þahin gemisinin Sovyetler’den getirdi¤i 150 mm’lik toplar imdada yetißti ve sahiSamsun’un bombalanmas›na
kat›lan Yunan K›lk›ß z›rhl›s›...
www.kuzeydetutun.org
11
le yerleßtirildi.
Halk›n soka¤a ç›kmas› yasaklanm›ß, Samsun’daki askeri birliklerin tamam› mevzi alm›ßt›. Saat 10.00 s›ralar›nda Averoff z›rhl›s›ndan bir motor indirildi. Motor limanda gözlemci görevi yapan Amerikan muhribine yanaßt› ve az sonra iskeleye elinde bir zarfla ç›kan
Amerikan deniz yüzbaß›s› kendisini karß›layan
Üste¤men Emrullah Nutku Bey’e Samsun
Mutasarr›f› ile görüßmek istedi¤ini söyledi.
Mutasarr›fla görüßtürülen Amerikal› subay
zarf› açt›¤›nda Yunanl›lar›n ültimatomu ortaya ç›kt›. Mesaj ßöyleydi:
1. Samsun askeri bir üs haline getirilmiß olmakla,
ßehir niteli¤ini art›k taß›mamaktad›r.
2. Samsun’daki mühimmat, silah ve öteki askeri
eßya, k›y›ya ç›kar›lacak bir deniz heyeti
taraf›ndan yok edilecektir.
3. Ültimatoma saat 12.00’ye kadar cevap
verilmedi¤i takdirde ya da bu süre çinde
nakliyat yap›ld›¤› görüldü¤ünde
bombard›mana baßlanacakt›r.
4. Saat 11.50’de at›lacak kurus›k› ihtar
topundan 10 dakika sonra ateß aç›lacakt›r.
Mutasarr›f Ankara ile görüßmelerini yapt›ktan sonra ültimatoma ABD muhribi kanal›yla ßu yan›t› verdi:
1.Samsun askeri bir üs de¤il, aç›k bir ßehirdir,
bombard›man edilemez.
2. Bombard›mandan do¤acak bütün sorumluluk
Yunan Hükümeti’ne ait olacakt›r.
3. Halk ve meskenleri bombard›man edilecek
olursa buna karß› misilleme hareketinde
bulunulacakt›r.
Bu ültimatom savaß› s›ras›nda Amerikan
gemisinin komutan›, Samsun’daki ABD konsolosu ile tütün ticareti yapan Amerikal› vatandaßlar›n› al›p götürmek istedi. Ancak Türk
güvenlik yetkilileri bu iste¤i reddettiler.
Amerikan ve Yunan gemi komutanlar› aras›nda uzun süren mors haberleßmesi sonras›nda,
12
saat 15.30’da bombard›man baßlad›.
Yunan filosunun bombard›man› beß hedefte toplan›yordu. Hükümet kona¤›, k›y›daki ambarlar ve deniz araçlar›, kentin bat›s›ndaki Rus petrol tanklar›, ço¤u Amerikal› ve Hollandal› tüccarlara ait tütün depolar›.
K›sa bir süre sonra sahildeki Türk toplar›
da ateße baßlad›lar. ‹ki ateß aras›nda kalan limandaki Amerikan gemisi hemen aç›k denize
hareket etti.
Yunan filosunun iki saat süren bombard›man›nda çeßitli büyüklüklerde 548 mermi
at›ld›. Saat 17.30’da bombard›man durdu¤unda hasar tespitine baßland›. Yunan filosu,
Türk yetkililerin kararl›l›¤› karß›s›nda bombard›man› daha fazla sürdürmedi. Kentte çok
say›da Avrupal› tüccar ve diplomat›n bulunußu da Yunanl›lar› korkuttu. Üstelik mutasarr›f›n da söyledi¤i gibi, bombard›manda sivillerin ölmesi ve bunun Amerikan gözlemci gemisi önünde olmas›, savaß kurallar›n› ihlal etmek demekti.
Yunanl›lar bombard›mandan sonra Sinop
ve Ayanc›k yönüne do¤ru uzaklaßt›lar. Bombard›man›n en etkin gemisi, Yunanistan’da
‘Balkan Savaß› Kahraman›’ olarak an›lan Averoff z›rhl›s›yd›.
Bombard›man, Yunanl›lar›n istedi¤i etkiyi yaratmad›. Samsun ve çevresindeki halkta
panik yaßanmad›. Pontus çeteleri ise Ankara
Hükümeti ordusu art›k Anadolu’ya tamamen
hakim oldu¤u için, k›p›rdayamayacak haldeydi.
Bombard›man›n sonuçlar›na gelince; 4 asker ßehit oldu ve üç asker yaraland›. 4.170 teneke petrol, 68.368 kg benzin, 900 kg ispirto
ile askeri yiyecek ambar› yand›. 48 ev, 3 dükkan, hükümet kona¤›, gümrük binas›, Ermeni
Kilisesi ve yetimhanesi y›k›ld›, sahildeki 16
bal›kç› teknesi hasar gördü.
www.kuzeydetutun.org
merhaba ‘kuzeyde tütün’...
"
bora sivri
27 OCAK 2004
‹lk defa ifle yaram›fl olma duygusunun bilinci ile bir mektup yaz›yorum. Biraz
geç de olsa bekledi¤im mektup geldi. Mesajlar ve ak›nlar kuzeyden gelir. Alaçam
ile tan›fl›kl›¤›m 1990’l› y›llarda oraya yapt›¤›m›z bir tiyatro turnesi ile bafllar. Sonra
iyi dostlar ve“kuzeyde tütün”ile devam eder.
Karadeniz hep güzel gelmifltir bana, hep güzel hat›rlanan, gülümseten parçalar
b›rakm›flt›r hayat›mda. Ayanc›k, Amasra, Çakraz daha çok yer var say›lacak.
Karadeniz do¤a ile eme¤in buluflmas› gibi gelir bana... ANA-KADIN-EMEK üçgenini
oluflturan bereketli topraklar. Belki de tütüne olan sevgimin bilinçalt›. Çay ve tütün
vazgeçemediklerim.
Alaçam’day›z. Oynad›¤›m›z oyun Aziz Nesin’in vatandafl olmak ya da ‘kimliksiz
olmak nedir?’in anlat›ld›¤› ‘Yaflar Ne Yaflar Ne Yaflamaz’. Karfl›lama komitesi
gereken her türlü sanatkârhane tavr›n› göstererek bizi ilgiyle karfl›lad›. Biz
tiyatrocular bir otele yerlefltirildik. Otel güzel sessiz sakin. Derhal yemek için
gerekli organizasyon yap›ld› ve yemek yemek üzere otelimizden ayr›ld›k. Haydi birer
de kahve. ‹lgi büyük. ‹lgiden kurtulup oyunumuzu oynamaya gittik, her fley güzel.
Herkes aç, pide bekliyor... Hüseyin Oral arkada siparißleri haz›rlaman›n telaß›ndayken bizim
mehmet (Göçmez) sanatç› abileriyle sohbette...
www.kuzeydetutun.org
13
14
YILMAZ ELMAS’IN GÜNLÜ⁄ÜNDEN: 27 OCAK 1958
babu oyunu*
"
Ankara Ekin Tiyatrosu 1990-91 sezonunda Aziz Nesin’in ‘Yaßar Ne Yaßar Ne Yaßamaz’
oyunuyla Alaçam’a gelir. Duymußlar ki ‘pide’ Alaçam’da yenir...
Soldan sa¤a: Sedat, Selami (merruß), Figen-Hüseyin Oral, Faruk Güvenç, Zekeriya Göçmez, Savaß Yurttaß,
Yusuf Felamur, Sinan, Bora Sivri, Baßak Özel...
Oturanlar: Fikret, Saddam, Esat Erdo¤an, Þener Kökkaya, Þafak Sezer, Þinasi S›raman ve arkada merdivende Halis...
Salon güzel insanlar güzel. Oyunumuzu oynad›k. Be¤enildi. Ayakta alk›flland›, evet
do¤ruydu bu ülkede vatandafll›k bilinmiyordu kimliksizlik sorunu vard›. (Bir de
mektupsuzluk)
Oyun bitti. Çiçekler alk›fllar sohbetler karfl› durmalar desteklemeler yine
gelmeler yine gitmeler. Her fley çok güzel. Karfl›lama Komitesi bizi flafl›rtmaya
devam ediyor. Güzel bir gece yeme¤i ve rak›... Otel güzel, Alaçam güzel, insanlar
güzel, rak› güzel, sohbet güzel. Sabah kalk›l›p yola ç›k›lacak, uyku güzel. Ve
b›rak›l›yoruz otele ama ilerleyen saatlerde otelde inan›lmaz bir bo¤az trafi¤i
bafll›yor. Saat 24. Ya da ben rak›n›n etkisi ile rüya görüyorum. Koridorda
öksürenler t›ks›ranlar, k›s›k sesle konuflmaya çal›fl›p y›lan efekti ç›karanlar. Güzel
ince ama anlafl›lmaz kad›n sesleri... Bir ara kalk›p kap›y› açt›m... Koridorda ki
manzara aynen flu. Alaçam Metro istasyonu. ‹nsanlar erkekler kad›nlar. Yanl›fl
odaya girenler, ç›kanlar. Bizim kadrodan da bir iki matrix. San›rs›n Hilton koridoru.
Rusça konufluluyor herkes hayat›ndan memnun. Uyand›¤›mda Ruslarla gereken
iliflkiler kurulmufltu. Kahvalt› gündemini Ruslar›n güzelli¤i oluflturmufltu. Alaçam
ayna tuttu bana. Hep ayn› soruyu sordurdu; Tiyatro mu Hayat›n içinde? Hayat m›
Tiyatronun içinde?Yoksa bir OTEL mi Tiyatro?
www.kuzeydetutun.org
y›lmaz elmas
Oyuncular içerisinden iyi oyunculardan denk iki kifli (a¤a) bir kenara çekilir.
Di¤er çocuklar eflleflerek birbirlerine (süpürge, kazma, elma, bal, armut, nar gibi)
çeflitli isimler koyarlar.
A¤alar s›ras›yla efllerin söyledikleri isimleri ister. Eflleflmifl olan çocuklar
kendilerine koyduklar› isimleri söyleyerek a¤alar›n›n karfl›s›na gelir. “Tarlay› m›
istiyorsun, saban› m›?” derler. A¤a birini ister, bu flekilde oyuncular eflit olarak
ikiye ayr›l›rlar. Ve a¤alardan (elebafl›lardan) biri eline yass› bir tafl› yahut bir yonga
parças›n› eline al›r ve bir taraf›n› tükürükle ›slar: “Ya¤l› m› istersin, kurumu mu”
der. Di¤eri de ikisinden birini ister ve a¤a o cismi havaya atar. Yere düfltü¤ünde
istedi¤i altta kal›rsa onlar içerde kal›r.
Önce bir büyükçe tafl bir meydanl›¤a dikilir. ‹çeri
KALE BEKÇISI
düflünlerden biri kalede (taflta) bekçi kal›r.
Di¤erleri d›flar›da kalan oyuncular› kovalar,
BABU
yakalamaya çal›fl›r. Yakalananlar
TAfiI
oyundan ç›kar yani kovalayan
kaçanlardan birine elini de¤dirirse
(kaçan) oyundan ç›kar.
‹çeridekiler koval›ya koval›ya
d›flardakileri elleyerek bitirirlerse
oyunu kazanm›fl olurlar. Di¤erleri bu
sefer kaleyi muhafaza d›flar›daki
oyuncular› yakalamaya çal›fl›r.
KOVALAYICILAR
D›flardakiler ise yakalanmamaya,
kaledeki bekçiyi flafl›rtarak kaleye ayakla
BABU YAPMAYA ÇALIfiANLAR
dokunmaya çal›flarak “Babu” yapmaya çal›fl›rlar.
Babu olunca oyun yeniden bafllar, kaledekiler yine kalede
kal›r.
Bu arada babu yapmaya çal›flan oyunculardan biri onlar› koval›yan oyuncularla
kale aras›nda yakalanmadan geçerse onlar› oyun harici eder. Bu flekilde
koval›yanlar azal›r, babu yapmakta kolaylafl›r oyun böyle devam eder. Koval›yanlar
di¤erlerini hem kovarlar hem de aralar›ndan geçirtmemeye çal›fl›rlar.
* Bu oyun Bulgaristan’›n Varna vilayetinin Pravada kazas›n›n Araplar köyünde
oynan›rd›. Ayn› köyden 1930’da Türkiye‘ye gelip Alaçam’›n Karahüseyinli köyüne
yerleflen muhacirlerden 39 yafl›nda Zekeriya Keskin’den derlenmifltir...
www.kuzeydetutun.org
15
16
bu incecik bir veda havas›d›r!...
"
S
essiz, uslu, 'kendi kößesinde', efendiden bir adamd›. Mühim biriydi ya, her
mühim insan gibi kendi bile fark›nda
de¤ildi 'mühim' oldu¤unun. Ama öyleydi, önemliydi.
Benim enißtem, halam›n kocas›, kuzenlerimin babas› Mustafa Damc›, mühim insand›. Bir yol ißçisiydi. ‹nsan› insana ba¤layan
yollar›n ißçisi. Yani, ayr›l›klar›n ißçisiydi
enißtem, kavußmalar›n da... Sevinçlerin, ac›lar›n ißçisiydi...
Ad›n› bilmeseler de ßimdilerde Osmanc›k'ta, Gerze'de, Sinop'ta yaßayan on binlerce
insana, onun eme¤i, al›nteri, gayreti açm›ßt›
üzerinde gelece¤e yürüdükleri yollar›. Onun
açt›¤› yollar ay›rm›ßt› insanlar› insanlardan,
kavußturmußtu insanlar› insanlara. Onun yollar›ndan yürüyerek gitti, say›lamayacak kadar büyük bir kalabal›k bilinmez hayatlara.
Ve yine onun yollar›ndan nice sevinçlere, nice mutluluklara, tad›na doyulmaz kavußmalara döndü. Hiçbir nedenle de¤ilse bile bu
nedenle 'mühim biri'ydi Mustafa Damc›.
Akl›m ermeye baßlad›¤›ndan bu yana severdim onu. Benim gözümde hem mühim,
hem de çok iyi biriydi. Usulca bir düzgünlü¤ü vard›.Tam hat›rlam›yorum ama 'Cami yan›' ya da 'Cami Önü' gibi bir ßeydi köyünün
ad›. Bizimkilerin köyüne yürüme mesafesi
bir iki saat uzakl›ktaki bir köyündendi Giresun'un. Hani genel bir inan›ß vard›r ya, "Giresun'dan adam ç›kmaz" diye. Bunun saçma
sapan bir önyarg› oldu¤unun en iyi kan›t›yd›
o. Dosdo¤ru bir adamd›... Giresun'dan ç›km›ß, onca yere konup kalkt›ktan sonra Alaçam'a atm›ßt› demiri. Çocuklar›n› orada
okutmuß, art›k oral› olmußtu. Benim tan›d›-
cem dizdar
N‹SAN 2004
¤›m ilk 'içen adam' O'ydu. Hem de ne içmek. Hani hayat›n›, geçmißini, gelece¤ini
'unutmak' istercesine içenler vard›r ya, onlardan biri san›rd›n›z onu bir zamanlar.
Komik! Bizimkilerin neredeyse tamam›na yak›n› ona k›zard› 'içer' diye... Sonra vakit
geçti, herkes bir ufaktan yaßland› ve ona k›zanlar›n hepsi de¤ilse de büyük ço¤unlu¤u ki ben k›zanlardan de¤ilsem de içenlerden oldum - onun yoluna girdi; içti, içti, içti...
Sonra bir gün bilmem ki, ne oldu? Dediler ki, 'Enißten namaza baßlad›'... Güldüm sadece. Pes mi etmißti Mustafa Damc›, "içme"
diyenler mi kazanm›ßt›. Onun hayat›n›, ondan daha çok sevdiklerini iddia edenlere kar-
ß› yenilmiß miydi? Yoksa bir
zorunluluk muydu içkiyi b›rakmak? Ya da yetißmeyen
emekli maaß›n›n boynu büktürmesi miydi? Belki hepsi
için evet belki hepsi için hay›r...
San›r›m çok sürmedi bu
sevdas›, tekrar gördü¤ümde
'eski güzel haline' çoktan dönmüß buldum onu, bir Alaçam
ziyaretimde. Þahane bir 'akßamc› olmußtu'. Kar›s›na sayg› duyan - hadi do¤rusunu söyleyelim, kar›s›ndan korkan - her adam gibi a¤z› buram
buram rak› koksa da hep 'Vallahi içmedim'
makam›ndan çalar, e¤er eve getirdiyse 'ufa¤›n›' köße bucak saklar, gizli gizli 'yutard›'.
Tabii, hep yaßl› de¤ildi. Gençli¤ini de
hat›rlar›m, benim hat›rlad›¤›m da ne kadar
gençse!.. Kocaman elleri, büyük ayaklar› vard›. Her gitti¤imizde bizi götürdü¤ü Geyikkoßan'da mangal yapt›¤› günleri, k›zartt›¤›
biberleri ißtahla yedi¤i zamanlar› hat›rlar›m... Küçük halam Nazmiye'yle k›z› Ergül'ü
ayn› ßamyel -bu da bir acaip kelimedir ya,
neyse- içine s›k›ßt›rd›¤› zamanlar›...
Zarif ve e¤lenceli bir fukaral›¤›n hepimizi kußatt›¤› y›llard›... ‹ki dirhem bir çekirdek
giyinilen bayram günlerinin oldu¤u, onun
tuzlad›¤› tad›na doyulmaz 'Alaçam peyniri'nin ekmek ve domatese kat›k edildi¤i, yüzmeyi ö¤renen her yeni yetmenin rüßtünü ispat için Geyikkoßan'da görünmeyene kadar
'aç›ld›¤›' y›llard›... Hepimiz h›zla büyüyorduk, o da tabii...
‹ßte, o y›llardan birinde de ölebilirdi, benim enißtem. Çay›n kenar›ndaki iki katl›
tu¤la evin alt kat›nda oturduklar› y›llarda,
hepimizin daha iyi, daha özgür, daha mutlu
bir dünyada yaßamas›n›n hayalini kuran ve
bunun için çabalayan küçük o¤lu Birol'u bel-
ki korkutmak, belki yok etmek için kap›lar›n›n önüne konan bomba da alabilirdi can›n›.
Ama kar›s›n›n, benim halam›n üzerine devrilmißti patlayan bomban›n y›kt›¤› o kap›.
Y›llarca o¤lunun peßinde koßturdu¤u
mahkeme, hapishane kap›lar›nda aßa¤›lanman›n, horlanman›n binbir türüyle karß›laßt›,
yol ißçisi Mustafa Damc›. Her defas›nda evine, Alaçam'a döndü hüzünlü ama baß› dik...
O, emekli maaß›yla geçindirmekte zorland›¤› evi için meydandaki manavda çal›ßadursun, çal›ß›rken ba¤l› oldu¤u sendikan›n o
y›llardaki baßkan›n›n o¤lu ‹stanbul gecelerinde bir harami gibi para saç›yordu ortal›¤a.
‹ßçi Mustafa Damc›'n›n baß›n› sokacak bir evi
yoktu ya, sendikac›n›n o¤lu ‹stanbul'un ormanlar›n› kese biçe villalarla, lüks apartmanlarla doldurmußtu bo¤az›n s›rtlar›n›. Bilmem
onun bundan, ‹smet Acar'›n o¤lunun marifetlerinden haberi var m›yd›? Olsayd› da hay›flan›r m›yd›? Hiç sanm›yorum...
Y›llar y›llar› kovalad›... Her Samsun'a gidißinde Alaçam'a u¤ramay› güzel bir al›ßkanl›k haline getirmeye gayret eden ben, son
Kurban Bayram›'nda yine u¤ram›ßt›m halamlara. Yine aßa¤›dan zile basm›ß, halam›n
iple çekip açt›¤› kap›n›n önünde ayakkab›lar›m› ç›kar›p, mußamba kapl› merdivenleri
t›rman›p, kendine has kokusu olan sobal› sa-
www.kuzeydetutun.org
18
On kal›r benden geriye,
dokuzdan önceki on
Dokuz de¤il on kal›r
On çiçek, on günefl, on haziran
On eylül, on haziran
On adam kal›r benden, onu da
Bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan
On adam kal›r.
lona girdi¤imde, onu, enißtem Mustafa
Damc›'y› pijamalar› üzerinde yata¤›n kenar›na ilißmiß, yorgun gözlerle bana bakarken
bulmußtum. Hasta ve yorgun görünüyordu. Her zaman zay›ft› ya, iyiden iyiye zay›flam›ßt›. Onu öyle gördü¤ümde bile akl›m›n ucundan geçmemißti, bir gün onu art›k hiç göremeyecek olma ihtimali. O sanki benimle do¤muß ve benimle yaßayacak
biri gibiydi.. Ama bir gün, kuzenim Birol'un telefondaki sesi, babas›n›n yani benim yol ißçisi enißtem Mustafa Damc›'n›n,
art›k siyah beyaz foto¤raflarda, hat›ralar›m›zda ve yüre¤imizde kald›¤›n› söylüyordu.
‹stedim ki, yaßarken cesaret edip de
söyleyemedi¤im güzel sözleri söyleyeyim
ard›ndan. Bilmem oldu mu.
Bir de ßiir parças›, Edip Cansever'den.
Ama ßiirin sadece bir bölümü. Onun bizi
yar›m b›rakt›¤› gibi yar›m bir ßiir... Onu,
hepimizi, tad›m›z› tuzumuzu, s›k›nt›m›z›
umudumuzu, neßemizi taß›s›n diye yar›na...
Ne kal›r ne kal›r
Tuz gibi susayan, nane gibi yay›lan
Dokuzu unutulmufl on yüz mü kal›r
Onu da unutulmufl bir fliir belki kal›r
On çizik, on çizik, on dudak izi
Bir çay barda¤›nda on dudak izi
Aflklardan sevgilerden
Suya yeni indirilmifl bir kay›k gibi
Ak›p geçmiflsem, gidip gelmiflsem
Bir de bu kal›r.
Ne kal›r benden geriye,
benden sonras› kal›r
As›l bu kal›r.
On yerde ad›m geçse geçmese
Da¤lardan tepelerden inen
bir düzlüktüm, anlafl›l›r.
Akflam olur bir günden dibe çökerim
Su içer gibi dibe çökerim
‹yimser bir duvarc›y›m her gün
bir tu¤la düflürürüm elimden
Bu yüzden gecikirim
Size bu s›k›nt› kal›r.
www.kuzeydetutun.org
düßlerimizi ve ßark›lar›m›z› geri istiyoruz...
"
bora altan
N‹SAN 2004
“‹
ßgal ‹stanbul’unda zarif bir Çerkes
han›mefendi Seza Han›m, Eminönü’nde son derece perißan halde
birkaç kißiyle karß›laß›r. Dil bilmedikleri için dertlerini anlatmakta çaresizdirler. Seza Han›m, giysilerinden Çerkes olduklar›n› anlar. Yanlar›na yaklaß›p dertlerini sorar. Perißan Çerkesler Bo¤az’da demirli ‹ngiliz gemisiyle Kafkasya’dan al›nd›klar›n›, buraya kadar geldiklerini ve ßimdide gemiden
b›rak›lmad›klar›n› söylerler. Gemide açl›k
çekildi¤ini, kendilerinin yiyecek bulmak
amac›yla k›y›ya gönderildiklerini anlat›rlar.
‹leri gelenler devreye girerler ve gemideki
400 ßansl› Çerkes karaya ç›kart›larak Türkiye’deki akrabalar›n›n yan›na yollan›r. Ayn›
dönemde di¤er gemilerin yolcular› için kader çok daha ac›mas›z bir oyun oynamakta,
art›k gemiler ‹stanbul’da durmaks›z›n Karayipler’deki ‹ngiliz sömürgelerine kadar yoluna devam etmektedir. Çerkesler’in yeni rolü,
Karayip Adalar›’ndaki beyaz nüfusu artt›rmakt›r.”
“Çerkes ülkesinin, bugün Rusya Federasyonu içersinde birbirinden kopuk üç federal cumhuriyet halinde yaßayan Çerkes halk›n›n kaderini ßimdiki zamana bakarak kavramak mümkün de¤il. Kendi anavatanlar›nda
az›nl›k haline düßen Çerkeslerin bugünü,
geçmißin eseri. Onlar›n tarihinin son parças›
savaßlar›n, sürgünlerin, göçlerin, katliam ve
direnißlerin iç içe geçti¤i hazin bir öykü. Bu
gün Türkiye’de yaßayan Çerkeslerin, anavatanda yaßayan soydaßlar›ndan kat kat fazla olmas› bile onlar›n yaßad›¤› trajedinin büyüklü¤üne ißaret eder.”
“Osmanl› Padißah›n›n Çerkesleri ve topraklar›n› Rus Çar›na verdi¤i haberi Çerkesler
aras›na yay›lmaya baßland› ve savaß› b›rakmalar› istendi. General Malinovski, Çerkeslere bar›ßç› bir yaßam›n nimetlerini anlatarak
onlar› Rusya’ya itaat etmeleri için iknaya çal›ß›r: “Biliyorsunuz, Edirne Antlaßmas›’na
göre Sultan hepinizi ve Kafkasya’y› ebediyen
Rus Çar›na verdi.” Yaßl› bir Çerkes a¤aca
konmuß kußu göstererek; “General, iyi sözlerin hat›r›na ben de sana ebediyen ßu kußu veriyorum, alabiliyorsan al” diye cevaplad›.
Edirne Antlaßmas›’ndan sonra Çar 1.Nikola yönetimi, yüzlerce y›ll›k deneyimin ›ß›¤›nda Kuzey Kafkasya’daki problemi somut
olarak tan›mlad›: ‘Da¤l›lar›n tam itaati ya da
fiziki olarak imha edilmesi.’ Kafkasya’n›n
fethi baßka türlü gerçekleßmeyecekti. Çerkesler topraklar›ndan sürülmeli ve yerlerine
Kazaklar yerleßtirilmeliydi. Bunun için de
Çarl›k eski Roma’n›n hareket ilkesini benimsemißti: Igni et ferro (ateß ve k›l›çla) ve
bu da baßka bir ilkeyle destekleniyordu: Divide et impera (böl ve yönet). Dönemin Rus
komutanlar›, Çerkesleri yenmenin mümkün
oldu¤unu, fakat sadece silah zoruyla boyun
e¤meyeceklerini, buna açl›k silah›n› da eklemek gerekti¤ini savunuyorlard›.”
Kuzey Kafkasya’n›n yerli halk› ve gerçek
sahibi olan Çerkesler, yüzy›llarca ißgalci ve
www.kuzeydetutun.org
19
yay›lmac› güçlere özellikle de Çarl›k Rusya’s›na karß› savaßmak zorunda kalm›ß,destans› bir direnißle vatanlar›n›, yok olma pahas›na korumußlard›r. Ne yaz›k ki bu adaletsiz savaß Çerkeslerin yenilgisiyle sonuçlanm›ß, Çerkesler kitleler halinde sürgüne, yok
olußa gönderilmißtir.
21 May›s 1864 tarihi dünya Çerkeslerinin özgürlük ad›na verdikleri mücadelenin
soyk›r›m olarak adland›r›lan bir sürgünle
son buldu¤u, tarihin kara bir lekesidir.
Bu sürgün Çerkesleri kendi yurtlar›nda
az›nl›k durumuna düßürürken, sürülenleri
de dünyan›n yaklaß›k 40 ülkesinde yaßamak
zorunda b›rakm›ßt›r.
Bu soyk›r›m›, sürgünü anlatmak kolay
de¤il. Sadece s›tmadan, açl›ktan, çaresizlikten ölen yüz binlerce insan… T.C. Baßbakanl›k arßivleri Derbent’te, Dereköy’de, Terme ve Çarßamba’da hastal›ktan, açl›ktan ölen
Çerkeslere yer vermektedir.
Evet bu ac›y› anlatmak zor!
Ancak, f›rt›naya tutulan, yok olußun eßi¤indeki bir halk›n son çaresi nedir?
“Ya ölüm ßark›lar›m›z› yar›da keser, ya
da elimizden al›nan dünyadan daha muhteßemini kurar›z kendimize.”
Yok olußa meydan okuyoruz, direniyoruz. Halk›m›z bugün güzel ßeyler olmas› için
dün ac› çekti ve öldü; Kurupelit’te, Derbent’te, Samsun’da, Terme ve Çarßamba’da…
Kimse unutmas›n!
Sürgün nesliyiz biz. Bunu asla haf›zam›zdan ç›kartmamal›y›z. Sürgün nesli her an
direnç içinde olmal›d›r. Sürgün nesli yok
olußa karß› bütün varl›¤›yla direnmelidir.
Daha dün gibi hat›rlar›z; Kuzey Kafkasya’daki güzel yurtlar›m›z› ve rüzgar kanatl›
atlar›m›z›. Güzel ßark›lar›m›z› ve sonsuz
düßlerimizi. Özgürlü¤ümüzü hat›rlar›z ve
tarih boyunca süren barbar istilalar›, onurumuzu, savaß›, k›y›m› ve yenilgiyi…
Daha dün gibi hat›rlar›z; Tuapse’den,
Soçi’den, Suhum’dan lanetli gemilere bindirilißimizi… Karadeniz’in h›rç›n sular›nda
yol al›ß›m›z› ve umutsuz geriye bak›ß›m›z›…
Kucaklar›m›zda ölen çocuklar›m›z› ve denizin mavi karanl›¤›na verdi¤imiz sevdiklerimizi…
Daha dün gibi hat›rlar›z; Osmanl› topraklar›na var›ß›m›z›… S›tmadan, tifodan,
koleradan ve açl›ktan bir kez daha k›r›l›ß›m›z›… Anadolu’ya, Balkanlar’a ve Ortado¤u’ya
savrulußumuzu… Anadolu’nun, Balkanlar’›n ve Ortado¤u’nun kaderine ortak olußumuzu…
“On y›llar süren bir savaß›n
sürgündeki çocuklar›y›z
Bu deniz, bu toprak ve
bu gökyüzü tan›¤›m›zd›r.”
Gelecek 21 May›s bu sürgünün 140.y›l
dönümü. ‹ßte 140 y›l önce bu sürgünle Anadolu’da baßlayan bir yaßam›n ve Alaçam’da
dallan›p kök salan bir a¤ac›n kollar›n› size
sunuyorum. Herkesin böyle bir soya¤ac› varSOYAÚACI YAN SAYFADA
d›r mutlaka.
Herkes geçmißini bir düßünsün ve mutlaka ‘bural›y›m’ diyebilece¤i bir yer olmad›¤›n› görsün istedim. Þu anda bizim denilen
yerler bizim, onlar›n olan yerler de onlar›n
de¤ildi. Bu yay›lmac› ve emperyalist, barbar
ve istilac› bir yar›ßt›r. Tarihte hep böyle olmuß, böyle olmaya da devam ediyor. 150 sene önce Kuzey Kafkasya’da, Mezopotamya’da; dün Balkanlar’da, bugün Ortado¤u ve
Irak’ta…
De¤ißen ne? 200 y›l önce K.Amerika’da
Amerikal› diye bir millet yoktu ama bu gidißle 30 y›la kalmaz Irak’ta, Afrika’da, Anadolu’da ve Asya’da olacak, hem de en soylusundan…
(Bu yaz›da Atlas Dergisi Mart 2004 say›s› Çerkesler
özel ekinden ve Samsun Kuzey Kafkasya Derne¤i
metinlerinden al›nt›lar yap›lm›ßt›r.)
www.kuzeydetutun.org
22
ALAÇAM’DA FUTBOL -2-
eskisi gibi futbolcu yok...
"
süleyman felamur
istanbul
Alaçam’da futbol deyince ilk akl›m›za gelen isimdir:
Mehmet Aydo¤du... Alaçam’›n bir futbol tarihi varsa bunu
bize en iyi anlatacaklardan biri olarak Mehmet Abi,
1965 sonras› futbolun k›sa tarihini anlatt›..
- Mehmet abi, Alaçam küçük bir yer
olmas›na karß›n futbolun önemli bir yeri
var. ‘Futbol hikayesi’ nas›l baßlad›?
Kendi dönemimize dair anlatacak çok ßey
var. Bizden öncekileri Þevket abi daha iyi bilir fakat 1948’den öncesi için futbol hakk›nda
fazla bilgim yok. 48’ sonras›nda, Ahmet Aykaç’›n ilçeye gelmesi ve gençleri bir araya getirmesiyle futbol, bir anlamda Alaçam’da futbolun tarihi baßlar. Bu dönemde hemen heryerde ‘Gençlik’ uzant›l› futbol kulüpleri var.
Samsun’da Samsun Gençlik, Bafra’da Bafra
Gençlik gibi Alaçam’da da ‘Alaçam Gençlik’...
- Daha sonra bir Tütünspor - Alaçam
Gençlik olay› var.
Alaçam Gençlik kulübü faaliyet gösterirken, 60’l› y›llarda Tütünspor kuruluyor. Baßkanl›¤›n› baßkatip Mustafa Akbulut’un yapt›¤› Tütünspor’un kaynak imkan› fazlayd›. Tekel’in resmi de¤il ama bir deste¤i vard›. Tütün üzerinden kesilen paralar Tütünspor’a aktar›l›yordu. Onlar da spor faaliyetinde kullan›yorlard›.
65-66’larda iki kulüp de zay›flad›, faaliyetlerini yürütemedi. Aralar›nda bir tak›m
k›r›c›l›klar oldu. Çünkü iki kulüp birbirlerinde futbolcu çal›yor, böyle bir rekabet amatörlü¤ü bozuyordu. Bu arada idareciler de geriye
düßüp futbola küsüyorlard›. Ahmet abi küsmüß, baßkatip Mustafa, Tekel’in deste¤i azal›nca faaliyet yürütemez olmußtu. Tabii gençlik ortada kalm›ßt›. Sadece yazlar› tatil için
gelen gençlerin yapt›klar› maçlar vard›.
- Bu boßluk tüm Türkiye’de böyle miydi?
1965 gibi Futbol Federasyonu baßkan›
olan rahmetli Orhan Þeref, her vilayette profesyonel kulüp olsun diye futbolu yayg›nlaßt›rmak için bir kampanya yapt›. Her vilayette 3-4 amatör kulüp bir araya gelip o ßehrin
ad›yla futbol tak›m› kuruyordu. Samsun’da
Ataspor gibi 5 spor kulübü biraraya gelerek
Samsunspor’u olußturdular ve direkt ikinci
ligde oynamaya baßlad›. Bafra’da da Nebiyan,
Bafra Gençlik, Adalet birleßip Bafraspor’u
kurdular. Türkiye’de futbol aßk› böylece Anadolu’ya yay›l›yordu. Mahalle tak›mlar›ndan
ßehir tak›m›na geçiliyordu. Böyle olunca taraftarlar da daha bir ilgi gösteriyorlard›. Alaçam da bu rüzgardan etkilendi. Samsunspor
1965’te, Bafraspor 1967’de biz de 1968 y›l›nda kasabam›z›n futbol tak›m›n› kurduk.
- Nas›l oldu bu?
Bu tarihlerde Alaçam’da spor faaliyetleri
durgun, gençler da¤›n›k. Gençlerin ihtiyac›
var. Dediler ki “‹ki kulübü birleßtirelim, Alaçamspor’u kural›m”. 1968’de esnaf kesimin-
www.kuzeydetutun.org
23
den bir müteßebbis heyeti olußturuldu. Alaçam Gençlik ile Tütünspor kulüpleri biraraya
getirilip yeni bir heyecan do¤du. O günkü
belediye baßkan› rahmetli Karaa¤aç da (Mustafa Aykaç) baßkanl›¤a getirildi. Þehrin tak›m›n›n olußturulmas›yla ilk aßamada ßehri
temsil eden belediye baßkan› birleßtirici baßkan oldu. Böyle olunca herkes Alaçamspor’u
sahiplenmeye baßlad›. Bir tür ßehir milliyetçili¤i olußtu.
Renkleri olußtururken de iki tak›m›n
renkleri gözönüne al›nd›. Gençlik kulübünün
renkleri ‘mavi-beyaz’, Tütünspor’un ise ‘sar›yeßil’di. Yap›lan kongrede “hem Alaçam’›n
ismi ‘çam’dan geliyor, Tütünspor’un yeßilini,
Gençlik’in de beyaz›n› alal›m” diyip Alaçamspor’un forma renkleri ‘yeßil-beyaz’ ortaya
ç›kt›. Alaçamspor 1968’de böylece kuruldu.
Üç y›ll›k boßlu¤a ra¤men lige kat›l›p ßehrin
tak›m› oldu.
- Daha sonraki baßkanlar kimler?
Karaa¤aç’tan sonra baßkan Ahmet Aykaç
oldu. Ahmet Aykaç birleßme döneminde bi-
24
raz küsmüßtü fakat daha sonra tak›m için
elinden geleni yapt›. Karaa¤aç 68 ve 69, iki
sene yapt›. Ondan sonra Ahmet Aykaç 4-5 sene yapt›. 2 sene de Erol abi baßkanl›k yapt›.
Ondan sonra ben ald›m, 1979’da b›rakt›m ve
81’de yeniden baßkan oldum, 90’da b›rakt›m.
Baßkanl›¤› b›rakt›m ama elimi çekmedim.
Çok güzel y›llar yaßad›k futbol ad›na...
Alaçam’›n sosyal hayat›nda sportif ve kültürel
katk›lar› oldu Alaçamspor’un. 90’l› y›llara kadar ilçe tak›m› hüviyetini koruyarak, ilçe
gençli¤ini tek çat› alt›nda toplad›. Biz oynad›k, büyüklerimiz yöneticilik yapt›. Biz yöneticilik yapt›k, sizler oynad›n›z, bu çerçevede
futbol gelißti. Daha sonra 1992’de ufak bir
itilaftan ilçede yeni bir kulüp do¤du: Kültürspor.
- Kültürspor’un kurulmas› olumsuz
bir gelißme mi?
Kültürspor’un kurulmas›na ra¤men Alaçamspor faaliyetlerine devam etti. ‹kisi de ilçemizin tak›m›... Fakat iki tak›m›n olmas›n›
ßehrimiz kald›ramaz oldu bence. Sanki 20 y›l
1970 ALAÇAMSPOR
Ayaktakiler: Kenan Çoßkun, Ahmet Aykaç, tahta Kadir, çivi Mehmet Akbulut, Ruhi Karada¤...
Orta s›ra: cesi Hüseyin, Hüseyin Taßk›ran,..?.,Mehmet Aydo¤du Oturanlar: Recep hoca, küçük Mehmet Uyar,
Uygun, Özcan Y›lmaz, atom Ruhi, maskot: Ufuk Aykaç
kaynak: Ufuk Aykac
www.kuzeydetutun.org
1969 ALAÇAMSPOR
Her sezon amatör lige iddial› giren Alaçamspor, sezon aç›l›ßlar›yla, Geyikkoßan’daki haz›rl›k çal›ßmalar›yla
kasabaya hep baßar› getirmeye çal›ßt›. Geyikkoßan’da çekilen bu foto¤rafta kimler yok ki!
öncesine dönmüß gibiyiz.
- Biraz büyümenin etkisi, biraz da
rekabet olmad› m›?
Geçmißte yaßanan tecrübe bize ders olmal›yd›. Rekabet yok, heyecan düßtü.
- Genel olarak heyecan ilçede düßmedi mi?
O dönemdeki Alaçamspor yönetcilerinin
tavr› belki de bu sonuçta etkili olmußtur.
O günlerde biz yöneticili¤i b›rakm›ßt›k.
Tabii onlar›n tavr› da önemli. Alaçamspor’da
arad›¤›n› bulamayan futbolcular di¤er kulübe
ihtiyaç duymuß olabilir. Bunu görmek laz›md›. Art›k eskisi gibi ekonomik s›k›nt›lar da
yok. Kendi saham›zda futbol oynuyoruz, iyi
lokallerimiz var, malzeme s›k›nt›s› yaßanm›yor. Bizim zaman›m›zda futbolcu malzemesini belki iki y›l kullan›rd›. Bir topla idmana
ç›kard›k ßimdi sahada 30 top var, çeßitli idman araç gereci var. Yaz okullar› var. Babalar
çocuklar›n› göndermezken ßimdi herkes çocu¤unu yaz okullar›na yazd›rmak için caba gös-
teriyor. Eskiden okul müdürleri, çocuklar›
top oynamay›n diye uyar›rken, ßimdi okul tak›mlar› olußturmak ve çocuklar› motive etmek için çal›ß›yorlar...
- Bu kadar olanak, tesise ra¤men futbol
kalitesi...
Asl›nda do¤rusunu söylemek gerekirse,
ben de top oynad›m bilirim, eskisi gibi kaliteli futbolcu yok. 80’li y›llarda üçüncü lig tak›mlar›yla diße diß oynayan amatör tak›m›m›z
vard›. O dönemde 7-8 tane oyuncumuz ikinci, üçüncü ligde top oynayacak kalitedeydi.
Bugün bir tane futbolcumuz yok. ‹ki kulübü
üst üste koysak bir tak›m etmiyor. Demek ki
bir ßeyleri kaybetmißiz, üzüldü¤üm o. Ama
geçmiße bak›nca zevkle konußuyoruz...
- Tekrar geçmiße dönersek, Alaçamspor’un
kat›ld›¤› ilk federe lig deneyimi nas›ld›?
Kuruluß s›ras›nda gençler da¤›lm›ßt›. ‹lk
y›l 1968 tecrübe y›l› oldu. Bu tak›mda ßu an
hat›rlad›klar›m, ben, Ali, Oktay, ‹hsan, ‹bra-
www.kuzeydetutun.org
25
him Taßk›n, Turgay Ambarl›... Tak›m kurmakta zorlan›yoruz.
- Þerif abi, Ruhi abi...
Onlar bizim tak›m kurulmad›¤› için o zaman Bafra’da oynuyorlard›. Daha sonra 69-70
gibi Alaçamspor’a döndüler... Bu dönemde
d›ßar›dan takviyelerimiz vard›. Samsun amatör ligi güçlü bir ligdi. Yeterli lig tecrübemiz
olmad›¤› için kadroya Sinop’tan ve Ayanc›k’tan arkadaßlar›m›z› katt›k: Ayhan, Dümbül Hüseyin, ‹zzet, Nam›k... Sonraki sene ilgi alaka fevkalade, asl›nda maçlar› d›ßar›da
oynad›¤›m›z için kimse bizim nas›l top oynad›¤›m›z› bilmiyor fakat yine de bir heyecan
var. 1969’da mahalli turnuva düzenledik. Yedi sekiz tak›m kat›ld›, hepsinde 15-16 kißilik
kadro olsa 125-130 kißiye yak›n futbolcu sahada. Yalan olmas›n akl›ma gelen tak›mlar,
Mehtapspor, ‹dmanoca¤›, Esnafspor, Karß›yaka, Demirspor... Bu turnuvalar bizim için
futbolcular› görmemiz için f›rsatt›. Böylelikle
turnuva gelene¤i baßlad›, futbolcu potansiyeli de artt›. 12 Eylül öncesi faaliyetlerde gerileme oldu. Bu s›k›nt›l› günlerde turnuva yap›lamad›. Yeniden 1981 y›l›nda 100.y›l turnuvas› düzenledik. Ben kulüp baßkanl›¤›na
gelmißtim. 90’a kadar da yapt›m.
Bu on y›l çok baßar›l› geçti. Güçlü kadrolar›m›z oldu. Buraya kamp yapmaya gelen
Bafra, Ordu, Polatl›spor gibi tak›mlarla yapt›¤›m›z maçlarda gücümüzü görebiliyorduk.
Baßabaß top oynayan bir kadro. Her mevki
için üç dört tane futbocumuz vard›.
- Eskilerde iyi futbolcu yok muydu? Küçük
Mehmet Samsunspor’da.
Küçük Mehmet’i 1973’te Samsunspor’a
verdik. Birinci ligde 3-4 maç oynad›. Tak›m
düßünce ikinci ligde banko oynad›. Tak›m›n
as eleman›yd›. Ayhan da iyi futbolcuydu. Onlar 80’li y›llarda top oynayarak, Alaçamspor’u
26
çal›ßt›rarak katk›da bulundular...
Portre: ‘POLÜM’ Süleyman Göçmez
- Biz zaten onlar› izledikce g›pta ederdik,
hoßumuza giderdi futbollar›...
Tabi onlar y›ld›zvari ßeydiler. Onlar›n burada olmas› idmanlarda gençlerle birlikte olmas› Alaçamspor’u zenginleßtirdi. Ben alt›n
y›llar olarak görüyorum 81-90 aras›n›. Ondan
sonra gene faaliyetler düßtü falan ißte ama bugüne geldik Allah’a ßükür.
“Alaçam’da futbola eme¤i geçmifltir”
- ‹yi ya da kötü olan dönemlerde
unutamad›¤›n›z, iz b›rakan maçlar var
m›?
Bafra ile unutulmayan maçlar›m›z oldu...
Selim, Atom Ruhi, Hayrettin, kalede Tuncay, küçük Mehmet, Ayhan, Hüseyin Oral,
Þerafettin... Benim ilk baßkanl›k dönemim.
Çarßamba, Bafra ve biz ßampiyonluk için oynuyoruz. 73-74 sezonunun Bafra ile yapt›¤›m›z il maç. Maç› 3-1 yenik götürüyoruz. Bafrasporlularla sahada bir k›z›ßma oldu, bizimkiler maç› b›rakmad›lar. Bafraspor’u 4-3 yendik. Biz komßuyuz, nas›l yapars›n›z? diye
kavga ç›kt›. Çarßamba bizi 1-0 yenmißti.
Olaylara Samsun toplum polisi geldi, müdahale etti. Bizi ßehir d›ß›na kadar, yok Bedeß’e
kadar getirdiler. Ne olur ne olmaz diye, taßlarlar, yolumuzu keserler diye... Böyle çekißmeli bir maç. Rövanß› var tabii. ‹kinci maç›
da 3-1 ald›k. O sene Çarßambaspor ßampiyon
oldu. Çarßamba ile oynad›¤›m›z ikinci maçta
1-1 berabere kald›k. Çarßamba’n›n ard›ndan 3
puan eksi¤iyle ikinci olduk. Onlara puan
kapt›rmasak belki biz ßampiyon olaca¤›z. O
zaman iki puanl›k sistem var. Küçük Mehmet’i Samsunspor’a verdi¤imiz y›l.
Ondan sonra aradan y›llar geçti. 1978 gerilimli y›llar, küme düßmemeye oynuyoruz.
Son iki maç kald›. Biri Bafraspor di¤eri de Irmak. Yaln›z Irmak da düßmemek için oynuyor, Bafraspor’un iddias› yok. Irmak maç›n›
www.kuzeydetutun.org
- Polüm (Süleyman Göçmez) abinin
Alaçam’daki futbol hayat›nda bir yeri
var. Hem saha görevlisi hem de fahri
hakem olarak..
Süleyman’›n futbolculu¤u yoktu ama kural
kaide bildi¤i için o hakemli¤i tercih etti.
Uzun y›llar bizim haz›rl›k maçlar›m›zda,
turnuva maçlar›nda hakemlik yapt›. O da
bizim tak›m›m›zdayd›, ondan hakem
olarak istifade ettik.
- Süleyman abi saha aç›ld›¤›nda gelen
ilk memur muydu?
‹lk memur. Saha 59-60’ta yap›ld›, 61’de
faaliyete geçti, 66’ya kadar sahada
görevli yoktu. Etraf› çevrildikten sonra
zaman›n kaymakam› beden terbiyesi
kadrosundan görevli atad›. O da bizim
Polüm Süleyman’d›. Alaçamspor da
kurulunca sanki Alaçamspor ile birlikte
bafllam›fl oldu. Süleyman 25 sene çal›flt›
sonra emekli oldu.
-Bizim top oynamaya bafllad›¤›m›z
dönemlerde bize çok sert ç›kard›.
Sonra b›rakt›, hem rahat rahat top
oynad›k hem de hakemli¤imizi yapt›.
Son zamanlarda b›rakt› o huyunu, hatta
onunla biz çok tak›fl›rd›k bu konuda, Biz
riske etmemek için Bafra maç›n› almam›z gerekiyor. Bafra’ya, Bafraspor’un baßkan› o zaman Alaatin Kuru’ya gittik. Anlatt›k durumu, “küme düßüyoruz, maça as›lmay›n” dedik “bakar›z” dediler. Ç›kt›k sahaya bize dört
atmas›nlar m›? “Abi ne oluyor?” dedik ama
onlar “Bizim çocuklar dört y›l önceki maç›
unutmam›ßlar” dediler. 4-2 yenildik, Irmak
maç›n› da kaybedince ligden düßtük...
gençler sahaya gelsin diye gayret
ediyorken, sen sahadaki insanlar›
d›flar›ya ç›karmaya çal›fl›yorsun derdik
O’da ben görevliyim, antreman sahas›
versinler orada oynas›nlar, buran›n
derdini tasas›n› ben çekiyorum derdi.
Bu arada çocuklar›n gözünde kötü amca
oldu ama daha sonra herkese sahay›
açt›. Alaçam’da hem futbola, hem de
Alaçamspor’a eme¤i geçmifltir. Hele de
kötü hakemleri görünce...
Allah rahmet eylesin...
- File y›rtma mevzusu gibi renkli, esprili
an›lar...
Geçmißte turnuvalarda, özel maçlarda
olurdu. Ya¤murdan a¤lar çürük olunca... Tabii sert vuruyorsun “Ooo fileleri y›rtt› be” diye sansasyon olurdu. Daha da iyisi kale direkleri çürümüß, adam kendini tutam›yor, dire¤e bir bindiriyor direk y›k›l›yor... Böyle ßey-
www.kuzeydetutun.org
27
28
her y›l de¤ißik malzeme olsun istiyorlar, o
günlerde mümkün mü? Bir formay› iki y›l
giyiyorsun...
1982-83 sezonu ALAÇAMSPOR
Ayaktakiler: Hasan Gümüß, Adnan hoca, Ali, H›z›r, Mehmet Baripo¤lu, Derya, Erol, ‹lhan, Mehmet Aydo¤du.
Oturanlar: Süleyman, Mustafa, Ahmet, Fazl›, Zafer, Mehmet ‹nönü, Necati, Sedat, Özay
ler de yaßad›k.
‹lginç bir hikaye, hakemlik konusunda
var: Bir keresinde yine bir dostluk maç›, Ladik olabilir.. Sene 63 ya da 64. Maça baßlayaca¤›z fakat hakem yok. Sucu Arif de o zamanlar Alaçam’da dükkan açm›ß, esnafl›k yap›yor.
Arif abi geldi, dedi ki “Ben bu futbol ißini bilirim, hakemlik yapar›m.” Bafral› gelmiß, ortal›kta bilgiç geçiniyor. “Tamam, yap abi”
dedik. Çald› düdü¤ü, maç baßlad›. Fakat hakemlikten bihaber... Bizimkiler 1-0 ma¤lup,
Ladikli’nin biri 18 d›ß›nda bizimkilerden birini indirdi. Sucu Arif abi çald› düdü¤ü: “Penalt›”. “Etme Arif abi burada penalt› olmaz”
Yok kabul etmiyor. “Hakem siz misiniz? Ben
miyim?” diyor. Ladik’te de kaymakam oynuyor. Kaymakam ßaß›rd› kald›, “Hakem bey olmaz” diyor. Dinlemedi Arif abi, penalt›y› att›rd› ve bizimkiler beraberli¤i sa¤lad›.
70’li y›llarda futbol oynam›ß gençler ßimdi biraraya gelince inan›lmaz muhabbetleri
var. O günlerde birlikte forma giyen bu in-
sanlar›n aras›nda samimi bir arkadaßl›k var.
80-90 aras›ndaki ‘alt›n y›llar›n’ futbolcular›
da öyle... 60’l› y›llar›n topçular› ise eski foto¤raflar› görünce an›lar›n› balland›ra balland›ra
anlat›yorlar. Þimdiki gençler öyle de¤il.
- Bu kußaklar hem topun hastas› hem de
yaßad›klar›n›n...
Evet, onlar› hal› sahada görüyorum, eski
heyecanlar›n› kaybetmemißler. Kulüp terbiyesini yitirmemißler, birbirlerine ba¤l›lar. O
dönemlerde yenilince bile oyuncular birbirlerini tebrik ederdi. H›rslar›n› kontrol ederlerdi. Yoklu¤un içinde forma bulmuß, bunu ayr›cal›k olarak görüp ona göre davran›rlard›.
Çünkü akßama kadar tarlada çal›ßm›ß, zor
zahmet izin alm›ß ya da kaçak idmana gelmiß,
çamurun içinde bo¤ußmußsun... Çamurlu
malzemeyi eve götüremezsin, çayda m›, caminin çeßmesinde mi y›kars›n malzemelerini bilinmez! Bunlar› yaßam›ß olmak çok güzel bir
duygu. Þimdi kulüpte çamaß›r makinesi var,
www.kuzeydetutun.org
- O heyecan›n yaßand›¤› dönemlerde
tribünler doluydu.
Bugün o yok ißte. Bugün o seyirci yok. O
zamanlar bir dostluk maç› bile yapsak ilçede
adam kalmaz herkes sahaya gelirdi. Bugün
maç yap›yorlar, 100 kißi yok. O da boßta kalan, futboldan anlamayanlar.. O gün herkes
orada. Türkiye genelindeki heyecan tribünlere de yans›rd›. 96-97’de çim saha yap›l›nca
tekrar o heyecanl› günleri yakalamak ve iyi
bir tak›m yapmak istedik. 95’te tekrar el att›k. Þampiyon olal›m, 3.lige kat›lal›m istiyorduk. Son maçta ßaibeli bir ßekilde Toprakspor’a yenildik.
- ‹lginç lakaplar var tabi ki! Lakaplar
tak›m içinde olsun tribünde olsun espirilere, neßeli bir ortama neden olurdu...
O zamanlar hemen hemen herkesin bir lakab› vard›. Günümüzde yok gibi. ........ Aziz,
Pamuk Erol, Kaptan Nizam, Kaptan Mehmet, Yan›k Abdullah, Çak›refe Selahattin,
Pampu Hayrettin, Atom Ruhi gibi...
- Niye Atom?
Bizim futbol oynad›¤›m›z dönemde küçüktü Ruhi. Tak›m›n en küçü¤ü idi ama becerikli, yetenekliydi. Sinop’tan gelen arkadaßlar›m›z “Atom, atom” diye tak›l›rlard›. Oradan kald›.
Di¤erlerinde de benzer ßeylerden tak›lm›ßt› lakaplar. Pamuk Erol, yumußak huylu
oldu¤undan... Lakab› olan art›k öyle an›l›r,
mahallede de öyle ça¤r›l›rd›. Böyle olunca
herkes maçlarla ilgili olan herßeyi onlara sorard›. Yani popüler olmuß bir isminiz olurdu
ve top oynayanlar için olumlu bir hava yarat›rd›. Bin, binbeßyüz kißi tribünlerden senin
ad›n› ba¤›r›yor, çok zevkliydi. Dostluk maçlar› çok güzeldi. Þimdi dostluk maç› yok, haz›rl›k maç› var! Ne güzel de¤il mi? Dostluk
Maç›. Maçlar öncesinde haz›rl›k yap›l›r,
herkesi bir telaß sarard›. Çünkü misafirimiz
geliyor bir eksi¤imiz olmamal›yd›. Gitti¤imiz her yerde belediye hoparlöründen anonslar yap›l›rd›; “Alaçam geliyor, ßu saat maç
var” diye... Vezirköprü, Ayanc›k, Gerze, Bafra, Fatsa... Çevremizde futbol tak›m› olan her
yere gider, onlar da Alaçam’a gelirdi. Kültürel ilißki, dostluk, karß›l›kl› futbol ziyafeti...
- Bir de eski topçulardan olußan ‘ßöhretler
karmas›’ vakas›...
Her dönemde ßöhretler karmas› ç›kard›.
70’li y›llarda 19 May›s bayram›nda törenden
sonra ßöhretler memurlara karß› oynard›. Bir
gösteri maç›yd› ama izlemesi de zevkli olurdu. Hat›rlanman›n güzel taraflar›nda biri...
82’den sonra da bu maçlar bir süre yap›ld›.
Þimdi yok. Mahalli turnuva olsun, ßöhretler
maçlar› olsun bunlar› kendimiz organize
ederdik, kendimiz oynar, hep beraber e¤lenirdik. Mahalli turnuvalarda eski futbolcu ve
idareciler görev al›r, herkes katk›da bulunurdu. Resmi olmayan imkanlar›m›z› zorlayarak
yapt›¤›m›z organizasyonlara dönüp bakt›¤›m›zda çok büyük güzellikler ç›km›ß oldu¤unu görüyoruz...
Bugün biz bunlar› yaßad›¤›m›z için kendimizi ßansl› görüyoruz. Bugünün gençleri
ise yaßamad›klar› için ßanss›zlar. O günler
farkl›yd›. Biz sadece futbol de¤il tiyatro da
yapard›k. Kendi içimizden, kulüp içerisindeki futbolcu, idarecilerden olußan tiyatro kolumuz vard›. Oyunlar oynard›k. Mesela ‘Buzlar
Çözülmeden Önce’, ‘Harput’ta Bir Amerikal›’ gibi... Sezon sonunda toplan›r, organize
olup 1.5-2 ayda haz›rlay›p oyunu ç›kar›rd›k...
K›s›tl› imkanlar› özveriyle karß›lay›p olurdu
bu faaliyetler...
www.kuzeydetutun.org
29
30
Kasaban›n iki tak›m›...
"
hakan dilek *
HAZ‹RAN 2002
Çarflambaspor'un baflkan› Ahmet
Futbolun mizah› kendi içinde sakl›. Sakl› olan›
Menteflo¤lu, Samsunspor Baflkan› Hasbi
görmekteymiß maharet...
Menteflo¤lu'nun amca çocu¤udur. Yörenin
Futbol neden gülünesidir düßünürüm ço¤u
hayali ihracat flampiyonu iki amcao¤lu,
zaman. O lüks fizik kurallar› bizim yoksul
tak›mlar› pay etmifller aralar›nda. Ahmet
bedenimize gitmedi¤inden mi? Yüzmetre
Menteflo¤lu, zaman›nda Çarflambaspor
yar›ß›nda geri kalm›ßl›¤›m›zdan m›.
formas›n› giymifl bir "futbolsever!"...
Gerçi futbol
Zaman›nda, yani 170 kilo olmad›¤› kadar
aleminin ‘gülmece’
zaman›nda futbol oynam›fl, topa de¤miflli¤i
halini görmek
var. "Bi dekmük de biz attiydik anasunu
çocuklu¤umdaki
satüm!" diye anlat›r anlat›r gülerdi kafas›
‘alüvyon güzelli¤i’
iyiyken. Yine kafas› iyiyken bir gün -asl›nda
için fazladan bir
kafas›n›n iyi olmad›¤› zaman say›s› k›s›tl›d›r
de¤il...
Ahmet Menteflo¤lu'nun. ‹yi içer. Ne iyisi,
mükemmel içer (!) Ahmet Menteflo¤lu. Rivayet Seviyorum futbolu....
o ki üç gün üç gece hiç uyumadan içti¤i
olmufltur. ‹çti¤i ya da içlendi¤i gecelerden
Hakan Dilek /
birinde, Çarflambaspor Marfl› yazm›fl. Aynen Karakutu Yay›nlar›
flöyle: 'Var m› bizden büyü¤ü? Varsa ç›ks›n
(http://www.karakutuyayinlari.com)
ortaya/Kral›na basar›››z/Çarflamba Belde Ne
si....m?"
Çarflamba, Yeflil›rmak'›n iki yakaya ay›rd›¤› bir 'alüvyon güzelli¤i'. -Yukar›da dedi¤imiz
gibi- Her kim ki iki yakadan birine geçerse, karfl› geçe-beri geçe tan›mlamas›n› kullan›yor
durdu¤u yer için. Yani beri geçe de karfl› geçe de kimsenin tapulu mal› de¤il.
Çarflambaspor biraz hallice ailelerin çocuklar›n›n oynad›¤›, biraz da paraya
bulanm›fllar›n tak›m› -Ama bu durumun tak›ma getirdi¤i pek bir fley olmad›... Y›llar sonra
benim gibi Samsunspor'da ne kadar ›skarta ve yafll› varsa alm›flt› Çarflambaspor-.
Çarflamba Belde ise daha çok garibanlar›n, orta hallilerin, eski futbolcu çocuklar›n›n
oynad›¤› tak›md›. Samsun taraf›ndan kasabaya giriflteki mahallelerde oturanlar›n diyelim
dahas›...
Bu zengin-fakir çekiflmesi tak›m olay›na sirayet etti¤inde, kasaba, Çarflambasporlular
ve Beldesporlular olarak iki yakaya ayr›l›yor zaten. Yani ›rmak iki tak›m yaratm›fl
Çarflamba'da. ..
Diyelim ki bir "Bizi Ay›ran Nehir" hikayesi. Ahmet Menteflo¤lu hâlâ memleket havas›
çal›yor ama Belediye, tak›m›nda oynayanlara ifl garantisi veriyor. Sonra o tak›mdaki
çocuklar›n damar› 'Çarflambay› Sel Ald›' damar›. Ööle para mara ifllerine kar›nlar› tok.
Kime top oynayacaklar›n› seçiyor çocuklar. Sorun sadece Ahmet Menteflo¤lu de¤il tabii.
Klüp, klüpten çok çiftli¤e benziyor. Zengin çocuklar›n çiftli¤i.
www.kuzeydetutun.org
Y›l 1953. Çarßambaspor. Bakal Naf›zlar›n, Arap Celallerin, B›sd›l›k ‹smetlerin bulundu¤u Çarßambaspor
kadrosu Þehir Stad›'nda -bugünki ‹lkad›m Stadyumu- 19 May›s maç› öncesi...
Beldespor ise maça mahalleden baltaburun fordlarla gidiyor, birlikte peynir domates
yeyip... Maç yeme¤ini sefer taslar›yla evden getirecekler neredeyse.
Tam bir damar hali yani.
Yani bir tarafta para mevzuuna yat›yor topçular, di¤er taraftakiler mahalle maç›na
ç›kar gibi ç›k›yorlar rakip tak›m›n karfl›s›na -Menteflo¤lu elinden kaç›p giden befl paras›z
günlerin özlemini duyarm›fl asl›nda. Etraf›ndan böyle bir söylenti yay›ld›yd› bir ara-...
Neyse; yine böyle kafas›n›n dumanl› ve fazlaca dumanl› oldu¤u bir gece
Çarflambaspor'un Fatsa Do¤anay Oteldeki kamp›n› ar›yor telefonla, ‹stanbul'dan. Arar
arar.. Klübün baflkan›, arar da sorar da... Ama saat 03.00. Gö...müz pirelerle sohbette.
Antrenörümüz de Tanju Çolak'›n kay›npederi eski kaleci Yusuf fiimflek. Malzemeci Zali
hepimizi uyand›rm›flt›;
"Galk›n laa baflkan arii!"
Kalkt›k kap›dan bakt›k 'nooldu' hesab›na...
Biraz oyaland›k ama baflkan isim isim s›ralam›fl telefona ça¤›rd›klar›n›. Ça¤r›lanlar
aras›nda Samsunspor’dan gelen koca koca topçular ve 'starlar' var. Ahmet Menteflo¤lu
telefonun ‹stanbul'daki ucunda aflka gelip basm›fl marfl› yürüyor;
"Var m› bizden büyü¤ü / varsa ç›ks›n ortaya / kral›na basan››z / Çarflamba Belde Ne
s....im!" O söylüyor arkas›ndan futbolculara tekrarlat›yor. ‹stanbul-Fatsa aras› tele/tribün
muhabbeti... Düflmüfltüm yata¤›m›n üzerine...
[email protected]
www.kuzeydetutun.org
31
32
MUSTAFA USTA:
K›z›l›rmak boyunda
insan öyküleri...
"
celal karaca
BAFRA 2003
Sevgili Mustafa, seni Bafra Cumhuriyet
Ortaokulu'ndan bu yana tan›r›m. Okulda
tiyatro çal›ßmalar›nda yeral›rd›n. Tiyatrodan televizyon gazetecili¤ine, oradan romanc›l›¤a bir s›çrama yapt›n. Bu aßamalarla
birlikte yazarl›¤›ndan söz edebilir misin?
Tiyatro benim ortaokulda tesadüf sonucu
kendimi içinde buldu¤um ve ömrümde asla
unutamayaca¤›m günler yaßad›¤›m bir düßtü.
Düßtü diyorum, çünkü ortaokulun ard›ndan
lise döneminde oynayaca¤›m oyunlar bir bayan edebiyat ö¤retmeninin: “Senin diksiyonun
bozuk, söylediklerin anlaß›lm›yor” uyar›s›yla
son bulmußtu. Lise son s›n›fta düzenlenen veda gecesinde okul yönetimi benden sahneye
bir oyun koymam› istediklerinde, o oyunda rol
almam›ß, yaln›zca yönetmißtim. Fakat okulun
ard›ndan bir daha tiyatro etkinli¤i içinde yer
alacak ortam› kendime yaratamad›m.
Bugün tiyatro ile ilgili bir öneri al›rsam
tavr›m ne olur bilemiyorum. ‹çimde bir yerlerde halen tiyatro sevgisi yaßad›¤›n› zaman zaman hissediyorum. Tv gazetecili¤i ise doksanl› y›llarda özel radyo ve televizyonlar›n kurulußuyla bir tesadüf sonucu baßlam›ßt›. Þimdi geriye dönüp bak›yorum da, aradan on üç koca
y›l geçmiß. Umar›m yaßad›klar›m› önümüzdeki y›llarda ‘Bir Taßral› Gazetecinin An›lar›’nda
kaleme al›p yay›mlama f›rsat› bulabilirim.
Yapt›¤›m tv programlar› izleyiciden be¤eni görmesine karß›n, yapt›¤›m iß beni asla tatmin etmedi, televizyonculuk oynad›m. T›pk›
çelik çomak oynar gibi. Art›k kafamda o sayfan›n kapand›¤›n› düßünüyorum.
Romanc›l›k aßamas›na geldi¤imizde ise,
baßlang›c› 1976 y›l›nda Türkçe dersinde ilk
kompozisyonu yazmamla baßlar galiba. Kulaklar› ç›nlas›n Türkçe ö¤retmenim Lütfi
D‹NÇER benim kompozisyonumu okuduktan sonra s›n›fta bana: “Mustafa Day› (nedendir bilmem bana öyle seslenirdi) sen ileride
çok ünlü ve baßar›l› bir yazar olacaks›n. Bunun
için çok okumal›s›n” demesiyle baßlar. Ben yazarl›k olgusuyla ilk orada karß›laßt›m. Ard›ndan 1979 y›l› UNICEF taraf›ndan ‘Dünya Çocuk Y›l›’ olarak ilan edilmiß ve konusu ‘ÇOCUK’ olan bir kompozisyon yar›ßmas› düzenlemißlerdi. Ben o yar›ßmaya okul idaresinin
yönlendirmesiyle kat›lm›ßt›m. Önce okulda,
ard›ndan Bafra’da birincilik alm›ß, daha sonra
Samsun bölgesinde ikincilik, daha sonra da
Ankara’da Türkiye genelinde de¤erlendirilecekti. Fakat oran›n sonucunun ne oldu¤unu
ö¤renme olana¤›m olmam›ßt›. Bunun nedeni
araya giren ‘on iki eylül darbesi’ ydi galiba.
(E¤er UNICEF kabul ederse 'Öteki Çocuklar'
›n yay›n hakk›n› onlara ba¤›ßlamak isterim.)
Lise döneminde de yazd›¤›m kompozisyonlar bir çok yar›ßmada ödül alm›ßt›. Ben askerden döndü¤üm doksan y›l›n›n ard›ndan bir
daha yaz› yazma olana¤› bulamam›ßt›m. Birkaç denemem baßar›s›z olmuß, galiba yazma
yetim okul yaßam›mla birlikte sona ermiß olmal› diye düßünmüßtüm. Askerlik sonras› evli
olmam ve koßturmacas› bir hayli zaman alan
gazetecilik mesle¤i iki binli y›llara kadar bir
daha elime ka¤›t kalem almama olanak tan›mam›ßt›.
www.kuzeydetutun.org
Sence roman nedir? Kendi romanc›l›¤›n üstüne neler söyleyebilirsin?
Roman›n klasik tan›m›: “Yaßanm›ß ya da
yaßanmas› olas› olaylar›n uzun yaz›ya dökülmesi” ise ben bu tan›ma kat›l›r›m. Detayland›r›rsak e¤er; “Roman, insan›n yaßam›n› renklendiren, ona dersler veren, de¤ißik bak›ß aç›lar›yla olaylar› de¤erlendirme seçene¤i sunan,
okuyana haz veren, ilk amac› olmasa da bilgilendiren uzun yaz›” diye ekleyebilirim. Bu benim romandan anlad›¤›m ve beklentimdir.
Romanc›l›¤›ma gelince. Henüz benim romanc›l›¤›mdan söz etmek için erken diyorum.
Hani bir söz vard›r: “Üç günlük seyis, k›rk y›ll›k at fißk›s› eßeliyor” diye. Ben de henüz kendimi üç günlük romanc› aday› olarak yorumluyorum. Her ne kadar ‘Öteki Çocuklar’ beklentimin üstünde olumlu eleßtiriler alsa da.
Y›llarca ekranlardan insanlara bir ßeyler anlatt›m durdum. Kafam da yoruldu, dilim de (bana göre boß konußmalard›.) Art›k diyeceklerimi kalemimle anlatmak istedi¤imin fark›na
vard›m. ‹nsanlara anlataca¤›m öyküler var.
Bunlar› yazarak insanlarla paylaßmal›y›m. Kitab›n kapa¤›nda belki dikkatini çekmißtir.
‘K›z›l›rmak Öykücüleri Serisi l’ yaz›yor. Ben
insanlara K›z›l›rmak öyküleri anlataca¤›m, anlayaca¤›n›z.
Romanda belirgin bir özellik var; Ziraat
Bankas› müdürünün o¤lu Hakan. Hakan,
bir memur çocu¤u de¤il, ilçe eßraf›ndan zengin bir ailenin çocu¤u gibi ç›k›yor karß›m›za. Bol para harcayabiliyor. Neden böyle bir
kimlik verdin Hakan'a?
Gözünden kaçm›ß olmal› Celal'ci¤im. Hakan’›n babas› banka müdürü, annesi ise bir
diplomat k›z›. Varl›kl› ve aristokrat bir aileden
geliyor. Annesi kocas›n›n bankac›l›¤› b›rak›p,
babas›ndan kalan mirasla baßka ißler yapmas›n› arzuluyor. Anadolu’da kasaba kasaba dolaß›p bankac›l›k yapmalar›na gerek olmad›¤› id-
dias›nda. Baba ise eßinin parasal gücüne kendi
memurlu¤unu ye¤liyor. Daha do¤rusu bir ilke
sorunu olarak görüyor memuriyeti. Aralar›nda
var olan sorunlar›n nüvesini bu olußturuyor.
Hakan bu çekißmenin içinde sevgiden yoksun
kald›¤› kadar da, bol paran›n içinde yüzüyor.
Bir ßey daha söyleyeyim. Hakan yaßamda
gerçek bir kißilik. Fakat ona ulaß›p ismini kullanma konusunda izin alamad›¤›m için, babas›n›n çal›ßt›¤› bankan›n ad›n› da kendi ad›n›
da de¤ißtirmek zorunda kald›m. Bunu söyleyince ard›ndan hemen ßunu da söylemeliyim.
Roman›n tek kurgu olan yan› finalidir. Olaylar ve kißilikler gerçektir. Baz›lar›n›n ad ve unvanlar›n› de¤ißtirmek zorunda kald›m.
‘Öteki Çocuklar›’ yazmaya niyetlendi¤inde
iki y›l hiç roman okumam›ßs›n. Bunu da
baßka bir yazardan etkilenmemek için yapm›ßs›n. ‹lginç bir yöntem gibi geldi bana.
Bunlar› da irdeleyerek ‘Öteki Çocuklar’›n
yaz›lma serüvenini anlatabilir misin?
Sorunuz do¤ru fakat eksik. Ben yaklaß›k
on y›ld›r hiç roman okumad›m. Roman türünün d›ß›nda bir çok kitap okudum kußkusuz.
Ama bunlar edebi kayg›lardan çok bilgiye dayal› kitaplard›. Senin de dedi¤in gibi etkilenmekten korktu¤um içindi. Ama temelinde
Yaßar Kemal etkisinden kurtulmak yat›yordu.
Ben öncelikle ‹nce Memet’den ve Yaßar Kemal
romanc›l›¤›ndan ola¤anüstü etkilenmißtim,
önceki yaz›m denemelerimde buram buram
Yaßar Kemal kokusunu kendim alg›layabiliyordum. ‘Öteki Çocuklar’a hep olumlu eleßtiriler ald›m. Hiç kimsenin “ßu yazardan ya da
ßu romandan etkilenmißsin” demedi¤i göz
önüne al›n›rsa Yaßar Kemal etkisinden kurtulup kendi yaz› üslubumun olußtu¤u söylenebilir. Kendime has tarz›m›, devrik cümleler
olußturmakta oldu¤unu söyleyebilirim. ‘Öteki
Çocuklar›’›n yaz›m serüveni ancak bir roman
yaz›larak anlat›labilir. Önümüzdeki y›llar için
www.kuzeydetutun.org
33
tasarlad›¤›m konu baßl›klar›ndan birini de bu serüven olußturacak.
programlar yapt›n. Biraz
da tv gazetecisi Mustafa
Usta’dan söz eder misin?
Be¤enine teßekkür edeS›rada bir öykü kitab› var:
rim. Fakat ben yapt›¤›m
‘Maraßantiya’n›n Bin Tanr›programlar› asl›nda çok fazs›’, Maraßantiya neresi?
la be¤enmiyorum. DoktoMaraßantiya K›z›l›rmak’›n
rum, mükemmeliyetçi kißimitolojik ad›d›r. Mitolojide,
li¤inden kaynaklan›yor dese
Hititlerden ‘Bin Tanr›l› Ülke’
de, ben o ißten keyif almad›diye söz edilir. Biliyorsunuz
¤›m› düßünüyorum. Bafra
Hititler, K›z›l›rmak’›n Anadogibi tutucu ve kozmopolit
lu'da çizdi¤i yay›n içinde yaßarbir yap›ya sahip yerde üç yülar. Ekonomik kriz öncesi ben
zü aßk›n canl› program çek‘Öteki Çocuklar’
bir proje ortaya koymußtum.
mek asl›nda bir baßar›. Ama
Mehmet Usta’n›n ‹lk roman›...
K›z›l›rmak’›n batt›¤› noktadan
art›k beni heyecanland›rm›Bask›: Bafra Ofset
baßlayan, do¤du¤u yer olan Siyor. Y›llarca H.Cevizo¤lu,
vas K›z›lda¤’a dek sürecek bir gezi planlam›ß- F. Altayl›, M. A. Birand ve ne ilgisi varsa U.
t›m. Amac›m K›z›l›rmak boyunca yaßayan in- Dündar ile k›yasland›m durdum. Ve yüzüme
sanlar› sosyolojik ve kültürel aç›dan tan›mak karß› benim daha baßar›l› oldu¤umu söyledive onlar›n öykülerini bir kitap dizisinde ya- ler. Ben haddini bilen biri olarak, bu de¤erleny›mlamakt›. Amac›m, K›z›l›rmak’la ilißkili dirmeleri hep tepkisiz karß›lad›m.
bin insan öyküsü yazmakt›. Ekonomik kriz ç›Bundan böyle söylediklerimle ilgili de¤il,
kana kadar kendi olanaklar›mla 170 kilomet- yazd›klar›mla ilgili eleßtiri beklemekteyim.
relik bölümünü gezme olana¤› bulmußtum. Ben iyi bir yazar olma yolunda oldu¤umu biTamam› 1350 kilometre olan yolun yaln›z liyorum. Biricik amac›m da ‘Nobel Edebiyat
170 kilometresini gezebildim. Okudu¤un Ödülü’nü alan ilk Türk romanc› olmak istiyo‘Öteki Çocuklar’da yer bulan ‘Ünzile Gelinin rum. Önümüzdeki on y›l içinde bunu baßaraSeçimi’ ve ‘Sat›lm›ß Dönek’ öyküsü bu gezide ca¤›m› düßünüyorum. E¤er on y›l içinde bunu
derlenmißtir. Þu an bitirme noktas›na geldi- baßaramazsam, romanc›l›¤› terk eder, tekrar
¤im ‘K›z›l›rmak K›z›lca K›yamet’ roman›mda iyi bir okuyucu olmaktan da gocunmam.
da yine bu öyküler yer alacak. ‘K›z›l›rmak K›z›lca K›yamet’ bir belgesel roman olacak. Tv için yapt›¤›n program ve röportajlar› ki1880 ile 1920 y›llar› aras›nda Bafra’da yaßanan taplaßt›rmay› düßünüyor musun?
insan dramlar›n› anlatmay› amaçl›yor. NüvesiProgram ya da röportajlar› kitaplaßt›rmay›
ni Türk-Rum çat›ßmas› olußturmaktad›r.
düßünmüyorum. Ama o dönemi anlatan bir
roman yazaca¤›m ve içinde söyleßilerden böBafra'da yerel bir Tv'de ‘Yeni Çizgi’ ad›yla lümler de olacak. Örne¤in Refah Partisi’nin
bir program yap›yorsun. Ulusal televizyon- kapat›lma sürecinde Yekta Güngör Özden rölarda yap›lan benzerlerine taß ç›kartacak so- portaj›n› insanlarla paylaßmak isterim.
rular soruyorsun. Seçim dönemlerinde Baf‹lgine teßekkür ederim...
ra’ya gelen ünlü politikac›larla çok baßar›l›
www.kuzeydetutun.org
34
geçmiße yolculuk...
" nevin felamur
‹STANBUL / HAZ‹RAN 2003
Havan›n bunalt›c› ve nem oran›n›n fazla oldu¤u haziran gecesinde aniden geçmifle bir
yolculuk... An›lar›m albümlerdeki siyah-beyaz foto¤raflarda nefleye, mutlulu¤a, hüzne ve
özleme dönüfltü...
Foto¤raflar› tek tek incelerken, foto¤raflarda yaflad›¤›m›z güzel an›lar gözlerimin
önünde canland›r›yor kimilerinde tebessüm ediyor, kimilerinde buruk bir hüzünle gözlerim
nemleniyordu. Hepsi yaflanan dündü, bugün ortamlar de¤iflmifl yaflam biçimleri
de¤iflmiflti. Bir an foto¤raflardaki an›lardan uzaklaflarak bugünü sorgulamaya bafllad›m.
Zaman cömertçe ne vermifl, hoyratça neler alm›fl, almaya çal›fl›yordu.
Bu foto¤raflardaki insanlar›n ço¤u ekonomik ba¤›ms›zl›¤› nedeniyle bir yerlerdeydi. Ben
de bunlardan biriydim. Çal›flmak için do¤du¤um, yetiflti¤im yerden ayr›lm›fl, kendi
sorumluluk ve sorunlar›mla yaflamak zorunda oldu¤umdan, do¤du¤um yerin d›fl›nda farkl›
kültür, farkl› yaflam biçimlerinin varoldu¤unu, hayat›n merkezinin do¤du¤um yer olmad›¤›n›,
zaman›n hoyratl›¤›na karfl›n mücadeleyi, güçlü olmay› ö¤renmifltim.
Neyse…! Albümlerdeki foto¤raflarda an›lar› yaflamaya, geçmifle yolculu¤a devam
edeyim. Bu siyah-beyaz foto¤raflar Halk E¤itim’in düzenledi¤i biçki-dikifl kursu kursiyerleri,
tabii biride ben.
Y›l 1978, üniversiteye girifl s›nav›ndan ald›¤›m puanla istedi¤im fakülteye girememenin
zaman›mda yaratt›¤› boflluk ve günlerin hangi ifllere hangi saatlerde yap›laca¤›na
programlanmas›, her günün ayn› programlar›n uygulanmas› tek farkl›l›k ara s›ra dost-ahbap
ziyaretleri bir araya gelerek sohbet ortam› oluflturmak, yine birbirinden farkl› olmayan
günde, Halk E¤itim’de biçki-dikifl ö¤retmeni olan Ayfle abla bize ev ziyaretine gelmiflti. O
gün Ankara Gazi E¤itim’deki olaylardan ötürü okulu tatil olan aile ahbaplar›m›z›n k›z›,
www.kuzeydetutun.org
35
çocukluk arkadafl›m Firdevs Y›lmaz’›n da bizde olmas›yla nefleli bir sohbet ortam›
oluflturmufltuk. Ayfle abla “K›zlar günlerinizi bofl geçirmeyin. Kursa siz de kat›l›n. Kurslar
daha nefleli geçer” diye öneride bulundu. Firdevs karars›zd›, ben kabul ettim. Beceri
kazanmak, zaman› de¤erlendirmek bana ne kaybettirirdi ki. Firdevsi de ikna ettik. Biçkidikifl kursuna bafllad›k. Birinci günümüz kurs arkadafllar›m›z› tan›maya al›flmaya
çal›flmakla sade ve sakin geçti. Sonraki günler de arkadafllarla aram›zda iflbirli¤i
yard›mlaflma, insani dostluk duygular›, nefle canl›l›k kurs saatlerini daha ak›c› k›ld›, günün
nas›l sona erdi¤ini anlam›yorduk. Ayfle abla da flevkle, zevkle bize daha çok fleyler
ö¤retme gayreti içindeydi. Yerinde bir ö¤retici yerinde bir arkadafl yerinde bir abla kimli¤i
sergiliyordu. Bizler de ö¤rettiklerinden bir fleyler yaratma gayretinde idik.
fiu an an›msad›¤›m kurs arkadafllar›m; Hatice, Saliha, Bircan, Nesrin ve di¤erleri
albümdeki foto¤raflarla o güzel günleri an›msatan…
Günler güzel ak›flla birbirini takip ederken art›k e¤itimin son haftas›na gelmifltik ve son
gece için düzenleyece¤imiz sergi, e¤lence ile ilgili heyecanl› telafl bafllad›.
Veda e¤lencemiz ve sergi Fatih ‹lkokulu’nda olacakt›. Fatih ‹lkokulu’nun salonu ve baz›
s›n›flar› konuklar için kurs süresinde ö¤rendiklerimizle yaratt›¤›m›z ürünlerin sergilenmesi
için düzenledik. Orkestram›z Alaçam’›n genç ö¤retmenlerinden müzikle yak›ndan ilgilenen
Mecit Aç›kgöz’ün yönetiminde Alaçam’da müzikle ilgilenen gençlerden kuruluydu.
Orkestran›n çald›¤› nefleli parçalar ile gecemiz, kurs boyunca güzel geçen günlerimizin
jübilesiydi.
Gecede konuklarm›z için bir de çekilifl düzenlemifltik. Hediyelerimiz, yapt›¤›m›z çekiliflle
konuklar›m›z› mutlu etmek içindi. Çekilifli ben ve di¤er kurs arkadafl›mla birlikte yapt›k.
Mecit Aç›kgöz anons ediyor, torbadan flansl› konu¤umuzun numaras›n› torbadan
çekiyorduk. Kazanan›n belli olmas›yla konuklar›m›z aras›ndan bir kahkaha dalgas›
geliyordu. Herkes yeni çekilifli heyecanla bekliyordu.
Bugün bu fotoraflarla an›lar› yaflatarak Kuzeyde tütün okuyucular› sizlerle geçmifle
yolculu¤u paylaflt›m...
36
KATRANLI ELLERD‹ EMEK
Aheste dans eden düflünceler
Elden ayaktan düflmüfl fikirler ordusu
Gençlerin dilinde bir sevda türküsü
Uzak limanlar›n köpü¤ünde donakalm›fl bir bak›fl
Can yakan sevi olunca sevda
Buruk lezzet asma dallar›n›n körpe ucunda
As›l› günefl olunca..
Küçük k›z biriktirdi ete¤inde k›vr›ml› yeflilleri
Çilek bahçesiydi özenle gezilen seke seke
Her gün yeniden devflirdi meyvesini
Il›cac›k sularda y›kad›
Çak›l tafllar›yla karfl›lad› hasat›
Elinde bir dal savafl›rken otlarla
Uzaklarda bir çizgi kavak a¤açlar›
Bir ac› çeflme idi akan meydan yerinde
K›s›lm›fl gözlerin erzak bohças›
Camdan giren rüzgard› hoflgeldinin ezgisi
Kaçak bir köy türküsüydü
Anam›z›n çocuklu¤u
Her sene biraz daha büyüdük
Karagüllü sokak
Her i¤nede biraz daha bildik
Foto¤raf: Zekeriya Göçmez
Bulduk kendimizi
Tütün katran›na bulanm›fl ellerimizle tuttuk ekme¤i
Çökelekli tarhanada tad›n› ald›k zehirin
O sofrada anlad›k eme¤in de¤erini
O bak›flta oturdu yerli yerine paz›l
B›rak›lmam›flt›k asl›nda o do¤u flehrinde
Öpülen eldeydi sarmalanan sevgi örtüsü
Aynur Özbek Uluç
27-01-2004 ‹STANBUL
www.kuzeydetutun.org
www.kuzeydetutun.org
37
38
muallimlerimiz...
"
bir garip öykü...
ismail yeflilyurt
N‹SAN 2004
Ellili y›llar›n ortalar›na kadar Alaçam’da tek okul, merkez okulu flimdiki Atatürk
‹lkokulu. ‹ncirli, Etyemez, Kozköy, Killik, Bekiro¤lu, Çoro¤lu, Göçkün, Karl›, Kargal›,
Yenice köyleri bu okula gelirlerdi.
Ünlü muallimlerimiz vard›. En kidemlisi Zeliha Güven han›md›. Eski Türkçe’den
latin alfabesine geçildi¤i sene ö¤retmenli¤e bafllam›fl babam› okutmufl, halam›
okutmufl, beni ve en küçük kardeflimizi de okutarak, emekliye ayr›lm›flt›. Alaçam’l›
Hüseyin Dural› bey, Nafiz bey, Faika han›m, Süleyman bey... fiimdilik
an›msad›klar›m...
O y›llarda ‘yerli-mübadil’ ayr›m› vard›. Okul a¤›rl›kl› olarak mübadillerin bulundu¤u
mahallede oldu¤u için s›k s›k kavgalar olurdu. Okulda bafllayan bu kavgalar, flimdiki
belediye binas›n›n arkas›nda çayda ‘tafl harbi’ ile devam ederdi. Benim kufla¤›m›n
yerli-mubadil çocuklar›nda bafl›nda tafl yaras› olmayan yoktur. Kendimize özgü
sloganlar›m›z vard›: “Yerli yerli yer dibine macir ...... dibi dibine” yerliler de “Macir
macir mal dibine yerli ...... dibi dibine”...
Bafl muallim ‹brahim Sümer bey, bizim bu kavgalar›m›z›n önüne geçmek için
zannedersem velilerimizle konufluyor ve baz› önlemler al›yor. Biz çay içinde tafl harbi
yaparken o eski belediye binas›ndan bizi gözetliyor. Harbe kat›lanlar›n önde
gelenlerini ertesi gün okulun önünde, tüm ö¤rencilerin ve ö¤retmenlerin önünde
ba¤›r›p ça¤›rarak yerlileri okulun bodrumuna, mübadilleri tavan aras›na kilitliyor ve
ö¤le yeme¤ine salm›yor. Okul mübadil mahallesinde oldu¤undan mübadiller pek aç
kalm›yordu. ‹brahim beyin bu traji-komik yöntemi de bu kavgalar› önleyemedi. Ve
Fatih ‹lkokulu aç›larak yerliler bu okula gitti¤inden bizim ‘tafl harp’leri de sona erdi.
1954-55 ö¤retim y›l›nda bugünkü kaymakaml›k lojman›na ortaokul aç›ld›. ‹kinci
y›l merkez ilkokulunun yan›nda Do¤an Kitapl›’lar›n binas›na tafl›nd›. ‹lk müdürümüz
duyma özürlü ‹ngilizce ö¤retmeni idi. Do¤an Kitapl›’lar›n binas›nda türkçe
ö¤retmenimiz Hamdune Ülgen, Tarih-Co¤rafya ö¤retmenimiz Sevim Küçükaltan ve
matematik ö¤retmenimiz ayn› zamanda müdür Refet Oktan...
Refet beyin ilk dersini an›ms›yorum. S›n›fa girdi; “Ad›m Refet, baz›lar› bana
Raafet derler. Raafet de¤il Refet soyad›m Oktan” fiöyle s›n›f› bir dolaflt› ve devamla;
“Allah baba dünyay› ve tüm canl›lar› yaratm›fl bakm›fl ki eflek yok. Gitmifl derenin
kenar›na eflek çamurunu yo¤urmufl eflek kal›b›n› alm›fl. Kal›ba eflek çamuru koyup
can verip salm›fl, can verip salm›fl. Bakm›fl ki dünya eflekle dolacak, çamur artm›fl.
Ne yaps›n insan kal›b›n› alm›fl, çamur eflek çamuru, kal›p insan kal›b›... Çamuru
koyup can verip salm›fl, can verip salm›fl. ‹flte aran›zda eflek çamurundan yap›lm›fl
adamlar bulunuyor, dikkat edin...”
‹lk dersine böyle bafllayan Refet Oktan flimdiki ortaokul yap›l›nca tayinini
‹stanbul’a ald›rd›...
www.kuzeydetutun.org
" nazif bat
‹STANBUL 2004
Y
i¤itti, yürekliydi ve gurbetteydi.
Görece¤inden baßka hayat›n her
türlü çemberinden geçmißti. ‹stanbul’da yaß›yordu, k›t kanaat geçinmesini sa¤layacak bir ißi vard›. Sonunda dayanamad›, güneyde bir kasabaya att› kendini, gene mücadele içinde orada ißportaya
at›ld›, çok didindi a¤am demedi paßam demedi ama yeri geldi ezildi, belli etmemeye
çal›ßt›, tek hayali ißportac›l›ktan kurtulup
bir dükkan açabilmekti, Beß y›l boyunca bu
hayalle çok zor ßartlarda ißportac›l›k yapt›.
Bu arada kendini tüm kasabaya sevdirdi,
otelciler, restoranc›lar, esnaf herkes onu tan›r
ve çok güvenirlerdi. Böyle yaßay›p giderken;
Kasabada bir çarß› inßaat› baßlam›ßt›.
‹çinde altm›ß tane dükkan olacakt›, ‹nßaat›n
çevresinde dolaß›yor arada s›rada yard›m ediyor, inßaat içinde yapabilece¤i ißleri para talep etmeden yap›yordu. Birgün o çarß›y›
Ak›p giden hayat›n her döneminde, al›nteriyle
kazanmak derdiyle tezgah›n baß›nda, Nazif...
yapt›ran otel sahibi ile karß›laßt›, Adam Rizeli’ydi babacan bir adamd›, uzun bir sohbetten sonra derdini anlatabilmißti ve sonunda söz alm›ß inßaat bitti¤inde herkese
verilen kira bedelinin yar› fiyat›na bir dükkan kendisine verilecekti. Ad› Hüseyin’di
ama arkadaßlar› ona ( hüso ) derlerdi.
Zaman gelmiß hüso dükkan›n› açm›ßt›,
Art›k ißpotac› de¤ildi esnaf olmußtu Hüso’nun yürümesi bile de¤ißmißti. Yaz iyice
gelmiß, turistler ço¤alm›ß, çarß› kalabal›k bir
çarß› haline gelmißti. Bu arada çarß› esnaf›
aralar›nda toplanm›ß çarß›n›n huzurunu kaç›racak ßeyler hakk›nda önlem almak amac›yla baz› kararlar alm›ß ve Hüso’yada baz›
görevler vermißtir. Hüso kendini bu konuda
çok sorumlu hisseder. Çarß›n›n tuvalet ihalesi yap›lm›ß esnaf en gariban kimse tuvaletin
ißletmesini de ona vermißti. Bu kißi, B‹LAL’di. Bilal’in yan›na alkolik bir arkadaß›
tebelleß olmuß hem ona yard›m ediyor hem
de bu arada karn›n› doyuruyordu.
Günlerden birgün tuvaletçi B‹LAL tuvaleti sarhoß arkadaß› CAB‹R’e b›rakm›ß
al›ßveriß yapmaya gitmißti,
Turistin birisi tuvalete girmiß ç›k›ßta para verecek, ama CAB‹R elli bin lira yerine
beßyüz bin lira istemißtir. Turist itiraz eder
ama Cabir dinlemez, turistin yakas›ndan tutar ve küfürler etmeye baßlar. Bu arada ba¤r›ßmalar yükselir. Bu sesleri duyan HÜSO
koßarak gelir ve olaya müdahale eder!
HÜSO : Ne yap›yorsun lan Cabir, b›rak
adam›n yakas›n›...
CAB‹R : Para vermiyor ßerefsiz niye b›rakay›m ki!
www.kuzeydetutun.org
39
HÜSO: (‹ngilizce sorar turiste ) Ne oldu
ßef, ne problem var?
TUR‹ST: Orada 50 bin yaz›yor, bu beßyüz bin istiyor ben de vermedim o yüzden
ba¤›r›yor.
HÜSO: Ulan Cabir, h›yarl›k yapma,
adamdan beßyüz bin istemißßin, tabi vermez.
CAB‹R: Kar›ßma lan sen yavßak , iße niye taß koyuyorsun versin ßerefsizler onlarda
bok gibi para var, sen bas git ißine!
HÜSO: B›rak ulan adam›, hayvan herif,
s›çar›m senin çark›na!
Der ve Cabir’e iki tokat patlat›r. Cabir
yere düßer kalkar, baßlar kaçmaya. Hüso peßinden koßarken ba¤›r›r: “Ulan bir daha bu
çarß›ya gelme, ßerefsizim gebertirim seni”
der.
Cabir gitmiß ve bir kez daha çarß›ya gelmemißtir. Aradan bir kaç hafta geçmiß, tuvaletçi Bilal gelip geçtikçe Hüso’ya ters ters
bakmaya baßlam›ßt›r. Ama Hüso buna bir
anlam verememißtir. Hüso böyle düßünüp
giderken, çarß› esnaf›ndan lakab› MÜDÜR
olan bir arkadaß› gelir:
MÜDÜR: Hüso biliyor musun, senin
dövüp kovdu¤un Cabir baßka bir kasabada
bir f›r›nda iße girmiß, orada un çuvallar›n›
taß›rken yolda araba çarpm›ß ve ölmüß!..
HÜSO: Ne diyorsun sen müdür? Gerçekten ölmüß mü Cabir?
MÜDÜR: Valla ben Bilal’den öyle duydum, galiba do¤ruymuß.
HÜSO: Desene, Bilal bu yüzden bana
ters ters bak›yor.
Müdür gider, Hüso dükkan›n içinde
kendi kendine kal›r. Hüso’ya bir garip hüzün çökmüßtür. Adam ölmüßtü, gariband›,
keßke adam› kovalamasayd›! Neden bu kadar fazla tepki gösterdim diye düßünür...
Ne yani, bütün çarß›n›n tek sorumlusu ben
miyim? diye düßündü. Sonra bu düßünce
iyiden iyiye a¤›r gelmißti Hüso’ya.
40
Art›k akßamlar› arkadaßlar›yla içerken
ba¤lama çalm›yor, kahkaha atam›yordu. Bir
garipti, belki de biraz vicdan azab› duyuyordu, pek belli etmemeye çal›ßarak ißine bak›yordu. Bu arada Bilal’de akßamlar› içip içip
ölen arkadaß› için a¤l›yor, dertleniyor, bunu
gören Hüso’da daha fazla kötü oluyordu.
Çok s›cak bir gündü, Bilal çarß›n›n çöplerini topluyordu, Bir anda bir ßey duydu:
“Bilal, Bilal, lan Bilal...”
Bilal, hafifçe do¤ruldu bakt›, bir anda
elindeki süpürgeyi ve bidonu b›rakt›. Merdivenlere do¤ru koßmaya baßlad›. Koßtu
koßtu, merdivenleri ikißer ikißer ç›kt›. En
üstteki merdiven kald›r›mla ayn› hizadayd›,
Tam orada Cabir bekliyordu, ona yaklaßt›
tam yan›na geldi. Cabir kollar›n› açm›ß Bilal’e sar›lmay› düßünüyordu ki! Bilal o anda
adam›n gözünün ortas›na yumru¤u patlatt›
ve adam› yere düßürdü, sonrada.
B‹LAL: Ulan ßerefsiz, ulan yavßak, ulan
ibne, ben senin için günlerdir a¤l›yorum
hayvan, hayvan herif… diyerek, hem
sar›l›yor hem dövüyordu adam›.
Gelen adam CAB‹R’di, araba çarp›p
ölen baßka bir f›r›n ißçisiydi. Hüso bu sahneleri oldu¤u gibi gördü. Art›k öyle rahatlad› ki, hatta sevindi bile. Dükkan›na girdi,
kendi kendine söyleniyordu, adam ölmemiß,
ölmemißti ißte. Ben kimsenin ölmesine
neden olmad›m, diye düßündü.
Oturdu ve düßündü; Hangisi do¤ruydu
yapt›klar›n›n? Cabiri tersleyip kovmas› m›,
geri geldi¤ine böylesine sevindi¤ine göre
tam tersi mi do¤ruydu. Karar veremedi.
Ama Cabir’i gidip kucaklamaktan da
al›koyamad› kendini. Cabir de ßaßk›n ßaßk›n
Hüso’ya sar›ld›. Hüso karar vermesem de
olur diye düßündü ve Cabir’e ßöyle dedi:
“Tuvaletçiler kral›, bir daha turistleri
yolma tamam m›?”
www.kuzeydetutun.org
çocuklu¤umu yaralad›lar...
"
saki
2004
Sonbahar yine geldi çatt›. Okullar›n aç›lma vakti...
‹stedim ki ‘Kuzeyde Tütün’e
Hiç sevmedi¤im, y›llar geçti¤i halde bir türlü
bir de do¤udan bir tohum
isteyerek, severek gitmedi¤im okula mecburen binbir
düßsün. E¤er siz de
çileyle yine yolland›m. Her seferinde günlerce
haftalarca süren özlemden sonra günler art›k yavafl
tütününüzün içinde bir bu¤day
yavafl yerini al›flm›fll›¤a b›rak›yordu.
tohumunun yeßermesini,
‹lkö¤renimimi yani sekiz y›ll›k ö¤renimi ben de
baßaklanmas›n› istiyorsan›z
do¤udaki, güneydeki birçok çocuk gibi anne
mektuplar›m› sizlerle
babas›ndan uzakta, özlemle, hasretle ve
gözyafllar›yla dolu yat›l› okulda yapt›m.
paylaßmaya haz›r›m...
Sekiz y›ll›k ö¤renim yaflant›m çoktan geride kald›.
Ama sekizinci yafl›m asla geçmedi. Bugün otuz iki yafl›nday›m. Otuz iki y›ll›k hayat›m›n en
derin hat›ras› sekizinci yafl›mda gizli. Sekizinci yafl her an bir film fleridi gibi gözlerimin
perdelerinde sakl›. Aç›p kapanan ama hiçbir zaman eskimeyen, bitmeyen bir film oldu,
bende...
Sonbahar›n so¤u¤u kendini yeni yeni hissettirmeye bafllam›flt›. Okulda hergün, her
zaman olan ola¤an fleyler yaflan›yordu. Sabah kalk›yor, yata¤›m›z› düzeltip sabah
etütlerine gidiyorduk. Bir saatlik etütden sonra kahvalt›m›z› edip and›m›z› okuyarak
dersliklerimize da¤›l›yorduk. ‹lk dört saatlik derslerimizi iflledikten sonra ö¤le yeme¤i, ö¤le
paydosu derken iki ders daha sonra akflam yeme¤i ve 21:00’de yatakhanelere gidifl.
Sadece hafta sonu tatillerinde televizyon izliyorduk ve çarfl›ya ç›kabiliyorduk.
Okul günlerimiz hep ayn› birbirini takip ederken okul, birdenbire hiç tan›mad›¤›m›z
yemyeflil giysili, flapkal› koca koca adamlarla doldu. Bunlar da kimdi? Neydi? Nerden
ç›kt›lar? Hiç kimse birfley demiyordu. Sadece okul müdürümüz, bütün ö¤rencileri
toplayarak flu aç›klamay› yapt›:
“Bundan sonra bütün ö¤renciler, nöbetçi ö¤retmenlerin gözetiminde ve hep beraber
yatakhanelere, yemekhaneye, dersliklere ve banyoya girip ç›kacak. Hiçbir ö¤renci bizim
belirledi¤imiz yerlerden baflka yerlere gitmeyecek.”
Bu da ne oluyordu? Oyun alanlar›m›za, yatakhanelere yemekhaneye, dersliklere, spor
salonuna gidifl gelifllerimiz birden bire de¤iflti. Koskoca okulda bize kala kala sadece
topland›¤›m›z, top oynad›¤›m›z betonla kapl› büyükçe bir saha kalm›flt›.
Bütün bunlar yetmiyormufl gibi uyku saatlerimiz, yemek ve derslere girifl-ç›k›fl
saatlerimiz, banyo günlerimiz.. herfleyimiz altüst oldu. Okulumuzun dört taraf› dikenli tel
örgüleriyle çevriliydi. Tel örgülerin di¤er taraf›ndan kocaman bir bofl alan vard›. Bu bofl
alana her sonbaharda flekerpancar› dolduruyorlard›. Burada hergün kepçeler, kamyonlar
ifllerdi. Birdenbire buray› da boflaltt›lar. Buraya daha önce hiç görmedi¤im gökten yere
inen iki tane koca kanad›, bir kuyru¤u bir de koca gövdesi olan ve “pat pat pat” diye
www.kuzeydetutun.org
41
sesler ç›karan acayip bir fley indi. Bunlar da yeflildi. Neden her taraf yeflildi? Bu yeflillik
neydi?
Bu acayip fleyler alana indi¤i zaman biz bütün ö¤renciler merakla tel örgülere
yap›fl›rd›k. Nöbetçi ö¤retmenler, idareciler k›zsa da biz onlara bakmaktan kendimizi
alam›yorduk. Garip kanatl›lar yere konar konmaz, yeflilli adamlar etraf›na dolar, kimi elleri
arkas›ndan ba¤l›, gözleri kapal› insanlar› ç›kar›p okula getiriyorlar kimi de battaniyelere
sar›l› bir fleyler tafl›yorlard›. Çok sonralar› elleri ba¤l›, gözleri kapal› olanlar›n tutsak,
battaniyelere sar›l› fleylerin de ceset olaca¤›n› ö¤renecektim.
Bütün bunlar› boflalt›lan yatakhanelerimizin bodrumlar›na tafl›yorlard›. Her geçen gün
yabanc› insan say›s› ço¤al›yordu. Yatakhanelerden d›flar›ya çocuk sesleri, a¤lamakl› sesler
tafl›yordu. Ben oraya do¤ru asla gitmedim, çünkü yeflil adamlardan hep korkard›m. Onlar,
her ne kadar bize bisküvi, küçük kutucuklardan çikolata verseler de ben hep onlardan
korktum.
Sonralar› nas›l ö¤rendi¤imi ben de tam olarak hat›rlam›yorum, bu yeflil adamlar›n
asker olduklar›n›, ülkemizi kurtarmak için harekete geçtiklerini (!) çevre köylerden birçok
insan› toplay›p kendilerine üs yapt›klar› bu okula topland›klar›n› ö¤rendim. Her gün birileri
kelepçeli, gözleri bantl› veya bants›z biz ö¤rencilerin gözleri önünde bodrumlara
getiriliyordu.
Bir gün arkadafl›mla beraber zilin çalmas›yla yemekhaneye do¤ru gidiyorduk. Bir
grubun bize do¤ru geldiklerini gördüm. Ortadaki ince uzun boylu, kirli sakall› üzerinde yeflil
parkas› olan elleri arkadan ba¤l› fakat gözleri aç›kta bir genç sa¤›nda solunda birer asker
yürüyorlard›. Tam önümüzden geçerken arkadan birinin genç delikanl›ya: “Anan›...., flimdi
görürsün gününü” demesiyle öyle bir tekme savurdu ki o anda donup kald›m... Bafl›m›
kald›rd›m, delikanl›yla bir anda göz göze geldim. Simsiyah, iri bir çift göz... Düflmemek için
elimi dire¤e uzat›p tutundum. Delikanl› hiç ses ç›karmadan, dimdik bir flekilde iki askerin
aras›nda ve arkas›ndaki tekmelerle, küfürlerle iflkencehanenin ilk basama¤› olan bodruma
do¤ru yol ald›.
O gözler yüre¤ime iflledi. O ma¤rur durufl gözlerime çak›ld›. Bir daha asla unutamam
onu, hele o gözleri...
O gözlerin kime ait oldu¤unu çok geçmeden ö¤rendim. Okulumuzun her taraf›na asker
yerleflti¤i için bizi köylerimize gönderdiler. Köyde korku, sessizlik vard›. Her sabah ya
yukar›dan ya da afla¤›dan askerler bask›n düzenliyorlard›. Evler, eflyalar hergün talan
ediliyordu. Gözlerine kestirdikleri kad›nlar›, k›zlar›, erkekleri al›p götürüyorlard›. Günlerce
hiç kimseden ses, seda ç›km›yordu.
Askerler birgün, orta yafll› bir kad›n ve gençle beraber köyümüzden geçip baflka bir
köye gittiler. Onlar gittikten sonra bütün köy halk› kad›ndan ve o¤lundan bahsediyordu. O
kad›n Fadime teyzeydi. Da¤larda olan o¤lu Y›lmaz yakalanm›flt›...
Hüseyin amca: “Fadime kurtuldu art›k iflkenceden, Y›lmaz’› yakalam›fllar. Kom’da
arkadafllar›yla birlikte yemek yerken muhtar flikayet etmifl, onlar da tedbirsizmifl, bask›na
u¤ram›fllar... Bask›ndan yaln›z Y›lmaz sa¤ kalm›fl, o da yakalanm›fl.” Herkes birfley
söylemifl:
- Vah vah zavall›lar, yemeklerini bari yeselerdi.
www.kuzeydetutun.org
42
- Bu da yap›l›r m›? Gavur bile
yapmaz!
- fiu muhtar Orhan flerefsizin teki.
Korkak, kendi gölgesinden bile
korkar...
Bu konuflmalar uzun süre devam
etti. Ben de bütün bu konuflmalar› can
kula¤›yla dinliyor, sürekli anneme
Fadime teyze ve o¤lu Y›lmaz ile ilgili
sorular soruyordum. Çünkü bana
Y›lmaz abiyi en iyi annem anlatabilirdi.
Fadime teyze annemin hem köylüsü
hem de akrabas›yd›.
Nihayet filmin karelerini nas›l
tamamlad›m ben de bilmiyorum, o
gözlerin kime ait oldu¤unu ö¤rendim.
Evet çocuklu¤umu yaralayan, bana
kendini unutturmayan kirli sakall›, iri
simsiyah gözler Y›lmaz abinindi. Ondaki
cesareti, ma¤rur yürüyüflü, o çocuk
akl›mla nas›l anlad›m, nas›l
unutamad›m bilemiyorum. ‹nan›n ki
defalarca kendime de sordum, neden
Y›lmaz abiyi unutam›yordum? Cevab›n›
bir türlü bulamad›m. Belki çocuk
yüre¤im onu en kuytu köflelere
hapsetti, belki y›lmaz abinin cesareti
belki yeflilli adam›n küfür ve tekmeleri
belki de o simsiyah kocaman gözler...
Çok y›llar sonra okuyup
ö¤rendiklerimden sekizinci yafl›m›n “12
Eylül Darbesi”nin kurban› oldu¤unu
anlad›m. Anlad›m ki sekizinci yafl›m›n
bendeki tek hat›ras› kirli sakall›, iri
kocaman simsiyah bir çift göz...
Askerler, küfürler, postall› tekmeler;
kelepçeli, gözleri ba¤l› kad›nlar,
erkekler, amcalar, teyzeler; bodrumdaki
kan izleri sekizinci yafl›m›n hat›ras›...
Kaç çocu¤un yüre¤ine ç›kmamak,
silinmemek üzere ifllendi acaba o yaral›
günler kimbilir?
TAN
TAN I
IT
ARTIK
‹NTERNETTE
Hep “Bu mektup bize niye ulaflm›yor?”
elefltirisiyle karfl›laflt›k...
Bizim etimiz ne budumuz ne! Öyleyse
‘web’de olsun da dünya alem görsün
memleket mektubunu dedik...
http://www.kuzeydetutun.org
yaz›n karfl›n›zda memleket mektubu...
Bugüne kadar yay›nlanan tüm
mektuplar arfliv sayfas›nda
(.pdf format›nda ç›k›fl almaya uygun)
sizi bekliyor...
“Bende niye yok? Ne yazm›fl bu
çocuklar” diyenler edinebilirsiniz....
www.kuzeydetutun.org
kuzeyde tütün
memleket mektubu
not: her zamanki gibi yaz›n, resimler toplay›n, katk›da bulunun
memleket mektubuna... yazmayanlar, katk›da bulunmayanlar; la! siz armut
piß a¤z›ma düß olay›n› unutun art›k!
Foto¤raf: Zekeriya GÖÇMEZ
sevgi ve sayg›yla...
Gözlerimiz yaln›zca onun gülüflündeydi, bisiklet sürmenin keyfini ç›kar›rken...
sevgili kardeßim,
Yine bir mektup... yine içinde bizi anlatan yaz›, foto¤raf... her defas›nda
bunlar› görmek, okumak ne kadar mutlu ediyor bizi... bu mektuplar›
gönderenlerin eline sa¤l›k, yüreklerine sa¤l›k...
Art›k yavaß yavaß meklekete dair ne varsa toplamaya baßlad›k.
albümlerden resimler, küçük an›lar, türküler, belli bir olay ya da olgu
üzerine belli niteli¤i taß›yan belge. hani akl›na ne gelirse. belki bunlar›n ne
oldu¤unu araßt›r›r, kasaban›n tarihini keßfederiz, derdindeyim...
Ha! bu, herßeyi ben yapaca¤›m demek de¤il, siz de yard›m edeceksiniz...
***
Bu arada memlekette sevdiklerimiz, sayd›klar›m›z bir bir göçüp gidiyor.
Mustafa Damc› ve Þeref Aykaç’› yak›n zamanda yitirdik. belki haberimizin
olmad›¤› dostlar›m›z› da yitirdik, hepsini sevgi ve sayg›yla an›yoruz.... hep
akl›m›zda onlardan kendi tarihlerine, kasaban›n geçmißine dair birßeyler
ö¤renebilmek iste¤i kald›. bu bize yan›m›zdaki büyüklerimizi dinlemek
zorunda oldu¤umuzu hat›rlatt›...
***
Bora üßenmedi, ailesinin geçmißine gitti. ortaya çok güzel ve bizce tarihi
de¤eri olan soya¤ac›n› ç›kard›, aferin bora... alaçam’da herkes kendi ailesinin
soya¤ac›n› ç›karsa birbirimize ne kadar yak›n olaca¤›m›z› görürüz san›r›m...
ayr›ca bu mektupta farkl› kalemler, farkl› an›larla bize güzellikler sundular...
***
Her defas›nda “bu mektup niye düzenli ve s›k ç›km›yor? ben de istiyorum,
bize niye ulaßam›yor” diye eleßtirilerle karß›laß›yoruz. Eh! haks›z da de¤il
bunu söyleyenler. ama kardeßim gücümüz yetmiyor belli ki! hani ucundan
tutun biraz da güzelleßsin memleketin gülleri!
GEY‹KKOfiAN’DA HIDRELLEZ
6 may›s 2002
may›s 2004