S - Bütün Dünya

Transkript

S - Bütün Dünya
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
YEREL SÜREL‹ YAYIN
Başkent Üniversitesi
Adına Sahibi:
Prof. Dr. Mehmet Haberal
Yayın Genel Yönetmeni:
Mete Akyol
Yayın Genel Yönetmeni
Yardımcısı:
Hande Umur
Genel Koordinatör:
Gülçin Orkut
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Çiğdem Ayhan
İşletme Genel Yönetmeni:
Sina Şen
Yayın Danışmanı:
Yaşar Öztürk
Türk Dili Danışmanı:
Haydar Göfer
Sanat Danışmanı:
Süheyla Dinç
Redaksiyon:
Fatma Ataman
Düzeltme Sorumluları:
Nükhet Alicikoğlu, Emel Kurt
Seçiciler Kurulu:
Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan),
Prof. Dr. Ahmet Mumcu,
Prof. Dr. Solmaz Doğanca,
Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu,
Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu,
Prof. Dr. Sedefhan Oğuz,
Doç. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç,
Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray,
Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu,
Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay
Sürekli Yazarlar:
Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek,
Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül,
Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop,
Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil,
Pelin Hazar, İlker İnal, Mehmet Muhsinoğlu,
Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk,
Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen,
Cheryl Tanrıverdi, Eser Tutel, Engin Ünsal,
Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu,
Mustafa Yıldız
Yönetim Merkezi:
10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara
Tel: (0312) 212 8016 (pbx)
Faks: (0312) 234 1216
İletişim Adresi:
Mimoza 4/9, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul
Tel: (0216) 456 2727 (pbx)
Faks: (0216) 456 2729
Abone Hizmetleri:
(0212) 314 0888
Dağıtım: Yaysat
Renk Ayrımı: Mat Yapım
Basım Tarihi: 31.01. 2008
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan
1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi
ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
www.butundunya.com.tr
[email protected]
Y›l: 10, Say›: 117
fi U B A T
2 0 0 8
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
7 Bizim Değişikliğimiz,
Yeniliğimizdir
METE AKYOL
41 Geleceğin Güvencesi
Öğretmenler
AL‹ NA‹L‹ ERDEM
12 Diplomatik Konuşma
Üzerine
ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU
45 Toprağımızı Paylaştığımız
Gelmiş Geçmiş
Uygarlıkların Sahipleri
KONUR ERTOP
19 Dürüstlük Simgesi
Adnan Kahveci
KÂMRAN ‹NAN
50 Rüzgar Enerjisi
91 Karınca Aslanı
ERDO⁄AN SAKMAN
93 Öldürecekse Beni de Öldürsün!
DR. fiAK‹R COfiKUNER
95 Sıra Dışı Bir Şeyler Yapın!
NURAY BARTOSCHEK
101 İnci, Süslü ve... Melis
Sizden Bize
‹lk Dersimiz Türkçe
fiubat SuDokular›
Bilginizi Denetleyin
1001 Güzel Söz
Mankafa Poldi
Anne ve Babalardan
8
17
86
99
112
122
144
MUZAFFER ‹ZGÜ
CHERYL TANRIVERD‹
21 Olmaz Öyle Şey Diye Diye 57 Kaçak Göçmenler
İnsan Değil mi?
MEHMET MUHS‹NO⁄LU
GÜRBÜZ EVREN
30 Mustafa Kemal’in Basında
Yayımlanan İlk Fotografı
63 Bir Aşk Öyküsü
AT‹LLA ORAL
MET‹N GÖREN
107 Kopuk Kayış
Sayfa: 123
MET‹N ATAMER
115 Edison Ampulü Nasıl Buldu?
SERDAR KALKAN
118 Uzungöl
‹ZLEN fiEN
36 Hacıkırı Köprüsü
YÜKSEL OKTAY
66 Dünyanın Yeni Yedi Harikası
HANDE UMUR
123 Müzik Kutusu ve Smokin
PEL‹N HAZAR
73 Everest Fatihi Edmund
Hillary Kalbine Yenildi
BARIfi METE
77 Yazık Ettik Bizim Şu
Su Muhallebisine!
ESER TUTEL
83 Ağabey Donizetti
Kardeş Donizetti
Sayfa: 30
Mustafa Kemal’in
Bas›nda Yay›mlanan
‹lk Fotograf›
4
YÜCEL AKSOY
87 Biraz Daha Işık!
SONGÜL SAYDAM
128 Tadına Doyum Olmayanlar
SAD‹ BÜLBÜL
133 Sürekli Reform Reformu
Müzik Kutusu
ve Smokin
AL‹ MURAT ERKORKMAZ
139 Şiir Dizeleri Arasında Aşk
‹LYAS HAL‹L
141 Harf Tamircisi
DR. MEHMET UHR‹
148 Olsun İsterdim...
ENG‹N ÜNSAL
Kareler ve Rakamlar
Mant›k Bilmecesi
Satranç
Bulmaca
Ay›n Kitaplar›
Bir Fotograf Bin Sözcük
152
153
154
156
158
160
5
’DAN S‹ZE
Mete Akyol
B‹Z‹M DE⁄‹fi‹KL‹⁄‹M‹Z, YEN‹L‹⁄‹M‹ZD‹R
Ö
nce kapa¤›m›z›n, sonra
da sayfalar›m›z›n görüntüleri, biliyoruz, Bütün
Dünya’n›n bugüne de¤in al›flageldi¤iniz görüntülerinden çok
de¤iflik geldi size.
Bu görünüm de¤iflikli¤i, asl›nda yenili¤imizdir.
On y›l önce biz Bütün Dünya’y›
yeniden yay›mlamaya haz›rlan›rken, o günlerden elli y›l önce yay›m yaflam›na bafllayan 1948 y›l›
sonras› Bütün Dünya’n›n görsel ve
yap›sal özelli¤ini özenle korumay›,
ilk ad›m›m›z olarak benimsemifltik.
Ad› ve boyu, görünümü ve
huyu ile bir bütün oluflturan o
y›llar›n Bütün Dünya’s›n›, do¤umundan elli y›l sonra 1998 y›l›nda yeniden yaflama geçirdi¤imizde, okurlar›m›z›n ilk ifli, “eskimeyen eski dost”lar›n›n bu yap›sal özelli¤ini ve özellikle de “tatl› dil”ini koruyup korumad›¤›m›z› denetlemek olmufltu.
Bütün Dünya, o ilk birkaç
ay›nda böylesi okur denetimlerini ve s›navlar›n› baflar›yla geçtikten ve okurlar›yla bütünlefltikten
sonra, bu vatana ve ulusa olan
yükümlülü¤ünü, giderek artan
ulusal bir sorumlulukla yerine
getirmeye bafllam›flt›r.
Evrensel ve ulusal konularda
gerekli bilgi donan›m›n› tamamlamak gereksinimindeki ça¤dafl
Türk ö¤renci için bir bilgi hazinesi olan Bütün Dünya, özellikle s›n›r boylar›nda görev yapan Mehmetçiklerimizin ellerinde ve üniformalar›n›n ceplerinde birer ulusal güç olarak yer almakta, cezaevlerimizin önemli bir bölümünde ise, birçok kader kurban› için
kimi öyküleriyle bir avunma, kimi yaz›lar›yla bir ö¤retim ve hatta e¤itim arac› ifllevi görmektedir.
Bütün Dünya’n›z, insansal,
evrensel ve ulusal e¤itim, bilgi ve
güç veren öyküleriyle içeri¤inin
özünü ve sorumlulu¤unu her zamanki çizgisinde özenle ve kararl›l›kla korumas›n› sürdürürken,
yaln›zca 60 y›l öncesi Bütün
Dünya’n›n yüzeysel görünümünde bir de¤ifliklik yapmaktad›r.
Bu görünüm de¤iflikli¤i, asl›nda yenili¤imizdir.
Bu yenili¤i yapmak da, size
karfl› sorumlulu¤umuzun ve
size olan yükümlülü¤ümüzün
bir bölümüdür.
Bütün Dünya ile bir bütün
oluflturman›z nedeniyle size teflekkürlerimiz yan›s›ra sevgilerimizi ve sayg›lar›m›z› sunuyoruz.•
7
S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR
Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul
[email protected] Faks: 0216-456 2729
ütün Dünya”, demokrasi
duyarl›l›¤›n›
bir kez daha kan›tlad› 2008
Ocak say›s›nda... Sizin deyiflinizle “Aln›ndan vuruluflunun
5’inci y›ldönümünde, Necip
Hablemito¤lu’nu sayg›yla” an›yorum. fiengül Hablemito¤lu’nun yaz›s› umuyoruz ki, demokrasi katilleri taraf›ndan okunur ve onlar› utand›r›r.
fierif Zülfikar,
Adana.
“B yolundaki
an›lm›yorsam, bundan bir
Y ay kadar önce CNN Türk’te
Prof. Dr. fiengül Hablemito¤lu’nun anlat›m›yla, eflinin katlediliflinin öyküsünü, gözlerim
dolarak izlemifltim. O kadar
etkilenmifltim ki, “Keflke bir daha yay›nlansa” diye geçirmifltim akl›mdan.
Dergide fiengül Han›m’›n yaz›s›n› okudu¤umda, onlar›n ac›s›n› yeniden içimde hissettim.
Türkiye bir daha böyle ac›lar
8
yaflamas›n... Örümcekler günefle a¤ kurmas›n!
Cengiz Da¤o¤lu,
Trabzon.
ay›n Gürbüz Evren, Kas›m ve
S Aral›k 2007 say›lar›nda sizin
rahmetli dedenizle olan an›lar›n›z› a¤layarak okudum. Ne mutlu
ki size öyle bir dedenin torunusunuz. fiimdi dualar›m›n içinde rahmetli dedenizin ismi de olacak.
Ifl›klar içinde yats›n.
Onlar olmasayd› flimdi bizler
nerelerde olurduk kimbilir... Sevg› ve sayg›yla,
Zerrin Yücel.
ay›n Gürbüz Evren, “Bütün
S Dünya” dergisinin ocak say›s›ndaki yaz›n›z gerçekten çok
etkileyici ve de en önemlisi belki de dergideki en farkl› yaz›lardan biriydi.
Belirtti¤iniz tarih kitaplar›ndaki o tuhaf beyanlar›n, Türk
milleti olarak fark›ndayd›k; ama
bu kadar korkutucu boyutlarda
oldu¤unu flahs›m ad›na bilmiyordum. Gerçekten çok üzüldüm ve
de flafl›rd›m. Bizi bilgilendirdi¤iniz için sonsuz teflekkürler. Eme¤inize sa¤l›k.
Söylemeden geçemeyece¤im,
Gürbüz Bey, Kanal B’deki program›n›z› izledim. Çok baflar›l›s›n›z. Program›n›z›n devam›n› dileyerek, tekrar teflekkür ediyorum.
Yaz›lar›n›z› her ay dört gözle bekliyorum. Sayg›lar›mla,
Özlem Uzun.
000 y›l›nda ABD, San Fran-
2 cisco’da bulundu¤um günlerde, kald›¤›m evin sigortas› atm›fl ve dü¤meleri kald›rmak için
evin d›fl›ndaki trafo odas›na gitmifltim. Kap›y› açar açmaz önüme düflerek beni 盤l›k 盤l›¤a
hoplat›p z›platan yarat›¤›n “yap›flkan ayakl› kertenkele Gekko” oldu¤unu bile senden ö¤rendim sevgili dergim “Bütün
Dünya”... Teflekkürler.
Tülay Bilgin,
Kad›köy, ‹stanbul.
erhabalar “Bütün Dünya”n›n
M bütün yazarlar›, bu ayki say›n›z da muhteflemdi, çok teflekkür
ederim. Özellikle Cheryl Tanr›verdi’nin yaz›s› çok hofluma gitti ve
Kaunos Tuzlas› hakk›ndaki yaz› ilgimi çekti. Bu arada, 10 Ocak 2008
Gazeteciler Günü’nüz kutlu olsun.
Baflar›lar›n›z›n devam›n› dilerim.
Özge Güngörürler,
‹zmir.
cak 2008 say›s›nda, Eser Tu“Kaptan Düdüüük!
Kaptan Düdüüük!” yaz›s›n› bay›larak okudum. ‹kinci Dünya Savafl›’ndaki ‹stanbul savafl gemilerini ve kaptanlar›n› müthifl kaleme alm›fl. Orada hisettim kendimi adetâ... Tebrik ediyorum.
Tar›k Kuflçuo¤lu,
Yozgat.
O tel’in
heryl Tanr›verdi’nin “Tane
Kar Taneleri” yaz›s›,
çocuklu¤umun en büyük e¤lencelerinden biri olan kar tanelerinin, asl›nda hiç dikkatimi çekmeyen mücevherler oldu¤unu gösterdi bana. Daha neler ö¤renece¤iz acaba “Bütün Dünya”dan?..
Bize bu kadar keyifli yaz›lar sundu¤u için Bütün Dünya dergisine
teflekkürü borç biliyorum. Eme¤i
geçen herkese sevgiler.
Sena Ayayd›n,
‹zmir.
C Tane
›llar önce babam›n kütüpha“Bütün Dünya”
ciltlerini seçip seçip okurken,
flimdi her ay yeni bir “Bütün
Dünya” okuyor olmak ve onbefl
yafl›ndaki k›z›m›n da “Bütün
Dünya” okudu¤unu görmek, nas›l tuhaf duygular yaflat›yor bana
bilemezsiniz. Eline kitap almayan k›z›m, “Bütün Dünya” sayesinde elinden kitap düflürmez oldu. Buradan tüm anne babalara,
çocuklar›na “Bütün Dünya”
okutmas›n› tavsiye ediyorum.
Geçmifle ait birçok de¤erli bilgi-
Y nesindeki
9
BD fiUBAT 2008
nin, gelece¤i kurtaracak sevgi ve
dostluk mesajlar›n›n o kadar yarar› var ki bir çocu¤un zihinsel
gelifliminde... Annelik görevimde
bana yard›mc› oldu¤un için teflekkürler “Bütün Dünya”...
Sibel Dikyar,
‹stanbul.
ilgi da¤arc›¤›m›za bu kadar
katk›da bulunan “Bütün Dünya” dergisinin yay›m›nda eme¤i geçen herkese binlerce kez teflekkürler. Baflar›n›z›n devam›n› dilerim
Burcu Kaynak,
‹stanbul.
B
¤renmenin yafl› ve s›n›r›
“Ö yok” derler ya, sen bunun
en canl› kam›t›s›n; teflekkürler
“Bütün Dünya”.
Mine Kocaman,
Çorum.
üçük yafllar›mdan beri
bir yap›m
yoktur. Ama hep “fiu nas›l icat
edildi? Bunu kim ak›l etti?..” diye
düflünmüflümdür. Bütün sorular›m›n yan›tlar›n› her ay, “Bütün
Dünya”mda buluyorum! Teflekkürler “Bütün Dünya” ekibi. Baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum.
Nilüfer Gezici,
Ankara.
“K araflt›rmac›
evremdeki herkese “Bütün
Dünya” okumas›n› tavsiye
ediyorum. Yaflad›klar›m›za karfl›
bak›fl aç›m›z› olumlu yöne çevirmenin yan›s›ra, bilgilendiriyor,
Ç
10
düflündürüyor ve e¤lendiriyor.
Tüm “Bütün Dünya”l›lara
sevgiler.
Ahmet Aydo¤du,
Sinop.
u kadar de¤iflik konuyu, bu
B kadar bilgiyi, bu kadar e¤lenceli öyküyü, k›sacas› “Bütün
Dünya”y›, elimden düflürmeden
okuyorum. Baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum…
Murat Bilgiç,
Antalya.
llerinize sa¤l›k fiebnem fien...
E Ellili yafllar›m›n bafl›ndayken,
“Genç Kalman›n S›rlar›” hakk›nda
yazd›klar›n›z› zihnime kaz›d›m.
Nurgül Özmeriç,
Burdur.
mutluyum, duygu ve düÇ okflüncelerimin
benimsenmesinden, onay görmesinden, ayn›
duygu ve düflüncelerde olan birilerinin varl›¤›n› ö¤renmekten, onlardan sevgi ve dostluk dolu mesajlar almaktan... Aral›k say›n›zda
“Sizden Bize Mektuplar”da Ni¤de’den yazan Gürbüz Turgay kardeflimin, sevgi dolu samimi duygular›ndan... Hiçbir flekilde tan›mad›¤› halde beni ve “Bütün
Dünya” okurlar›n› kardefl olarak
hissetmesinden o kadar duyguland›m ki anlatamam. Anlatsam
zaten sayfalara s›¤maz... Yine
aral›k say›n›zda kardeflim Ahmet Aydede, Harward Üniversitesi kütüphanesinde ailesi ile
Duyuru Tahtas›
gezilarda
l› ufuk k eksi¤in
k
r
fa
lar›mla in en büyü
arÇocuk
iç
k›na v , bizim u¤unun far
n
am
e
k
ir
nirk
b
ld
o
ad›k,
hane
r ›m la
ar› s›v
kütüp
en koll ik . Ç o c u k la plum
e
H
d
to
le
d›k.
p
n
a
e
düz
ve kit
n
p a n y a flla çal›fl›yor ricalar›n› be
a
n
b
e
d
la
siz
can
Onlar›n
um:
yoruz. mek istiyor e tuzunuz bu
r
d
ti
e
in
g
iz
e
s
dil
rbada
riz?”
“Bu ço
z misin yard›mc› olu
e
m
te
is
e
r
n
le
u
s
iz
lun
nuda b iz.
an,
Bu ko
ce¤
ahram
sevine
k
yem K Okulu,
o
r
ç
e
M
›z
n
sa
ö¤retim
.
köy ‹lk ka, Trabzon
Hamsi
Maç
yaflad›¤› olay› o kadar güzel anlatm›fl ki gözlerimin önünde
canland› adeta... O andaki duygular›na ortak oldum, ben de
yurt d›fl›nda öyle bir olay yaflasam onlardan farkl› duygular
hissetmezdim, ayn› tepkileri verir ayn› heyecan› duyard›m.
“Bütün Dünya”mla gurur duydum, varl›¤›n› denizafl›r› ülkelere tafl›yabildi¤i için...
Ayn› duygu ve düflüncede oldu¤um bir kardeflimin yazd›klar›n›
da burada bahsetmeden edemeyece¤im. Ekim say›n›zda Ankara’dan kardeflim Gülden Çulha’ya
kat›l›yorum. “Bütün Dünya” okuru
olmak gerçekten bizleri özel bir
kimlik sahibi yap›yor.
Bugün yine bir kifliyi “Bütün
Dünya” ile tan›flt›rd›m, o da aile-
Biz Adnan Menderes Üni
versitesi Nazilli ‹‹BF, SEBAT
(SosyoEkonomik Bilimsel Ara
flt›rmalar
Toplulu¤u) olarak, K›z›
ldere ‹lkö¤retim Okulu’nda (Na
zilli, Ayd›n) “Par›ldayan Beyinlere Par›
ldayan Projeler”
kampanyas›yla bir kütü
phane kurmak için
çal›flmalara bafllad›k. Am
a, kitap say›m›z
çok az oldu¤undan yard
›mlar›n›za ihtiyac›m›z var, sizlerden gele
n desteklerle çok
daha güzel bir kütüpha
ne olaca¤›na inan›yoruz, deste¤inizi bekliyo
ruz.
Tu¤ba Akkay ve Mehm
et Bölükbafl,
Çetinkaya K›z Ö¤renci
Yurdu,
Sümer Mah. 405 Sok. N
o: 4,
Nazilli, Ayd›n.
mehmetbolukbas@myn
et.com
siyle tan›flt›racak çok mutluyum,
her geçen gün zincire bir halka
daha ekleniyor. Hepimiz “Bütün
Dünya”n›n ›fl›¤›nda ayd›nlanaca¤›z, etraf›m›za ›fl›klar saçaca¤›z.
“Bütün Dünya”m seni çok seviyorum, oluflmas›nda eme¤i geçen çok de¤erli ekibini ve “Bütün Dünya” okuru kardefllerimi
çok seviyorum.
Fatma Pekpayz›n,
‹zmir.
zellikle gençler taraf›ndan
Ö çok kötü kullan›lan dilimizin
önemini ve köklerini ö¤retiyorsunuz bizlere... Dilimizin do¤ru kullan›lmas› için gösterdi¤iniz titizlikten ötürü kutluyorum sizleri…
Do¤an fiuflut,
‹stanbul.
11
TÜRK D‹L‹
Orhan Velidedeo¤lu
D‹PLOMAT‹K
KONUfiMA ÜZER‹NE
Güzel ve etkili konuflma bir sanat oldu¤u kadar, topluma
seslenme durumunda olan insanlar›n, özellikle de
politikac›lar›n baflar›lar›n› destekleyen büyük ve sihirli bir
kuvvettir. Geçmiflin ünlü politikac› / yazarlar›ndan Cihat
Baban “Diplomat, geleneksel olarak, fikirlere temkinli
duraklamalarla yaklafl›r, kelimelerini ölçülü kullan›r,
tart›flmalar›, gereklerine uygun biçimde yapar” der.
›l 1976; D›fliflleri
Bakanl›¤› “D›fliflleri Akademisi”nin
yay›n›
“D›fliflleri Akademisi Dergisi”nde yay›mlanan yaz›lar›mdan biri, diplomatik konuflma sanat›yla ilgili. Yaz›m›, Akademi Baflkan Yard›mc›s› Aziz
Yak›n Bey’e vermek için D›fliflleri Akademisi’ne gitti¤imde odas›nda, kendisi gibi diplomat iki
konu¤u vard›. Say›n Yak›n bizleri tan›flt›r›rken TBMM’de görevli
oldu¤umu söyleyince konu politikaya kayd› ve söylefli aras›nda
flöyle bir saptamada birleflildi:
Y
12
Üç özellik tek kiflide
toplanabilse çok baflar›l› bir
d›fliflleri bakan› olur: O günün D›fliflleri Bakan› ‹hsan
Sabri Ça¤layangil’in idarecili¤i; eski d›fliflleri bakan›,
Büyükelçi Ümit Haluk Bayülken’in çal›flkanl›¤›; K›br›s Bar›fl
Hareketi s›ras›nda Ecevit Hükümeti’nin d›fliflleri bakan› Prof. Dr.
Turan Günefl’in müzakerecili¤i
(konuflma, tart›flma yetene¤i).
Bu üçleme üzerine kendilerine, sonuçta yine konuflma gü cü’ne dayanan, bir baflka üçlemeyi an›msatm›flt›m:
Amerika devriminin flu üç
kuvvetle baflar›ya ulaflt›¤› ileri sürülür: George Washington’un k›l›ç’›, Thomas Jefferson’un kalem’i,
Patrick Henry’nin dil’i (güzel ve
etkili konuflma gücü).
***
üzel ve etkili konufl ma bir sanat oldu¤u
kadar, topluma seslenme durumunda
olan insanlar›n, özellikle de politikac›lar›n baflar›lar›n› destekleyen büyük ve sihirli bir kuvvettir.
Geçmiflin ünlü politikac› / yazarlar›ndan Cihat Baban “Diplomat, geleneksel olarak, fikirlere
temkinli duraklamalarla yaklafl›r,
kelimelerini ölçülü kullan›r, tart›flmalar›, gereklerine uygun biçimde yapar” der.
Hiç beklenmedik biçimde, ola¤anüstü durumlarla karfl›laflabilecek olan bir diplomat, her an
meydan savafl› vermeye haz›r güçlü komutanlar gibi, konuflma yetene¤ini dinç, sözcüklerini her türlü
sald›r› ya da manevraya haz›r tutmal›d›r. Büyük liderlerin, komutanlar›n baflar› veya baflar›s›zl›klar›nda oldu¤u gibi, diplomatlar›n
da dillerinin ucunda bütün bir ulusun kaderinin parlad›¤› veya söndü¤ü, tarihte az görülen olaylardan de¤ildir.
‹flte Kore facias›: Kore Savafl›
diplomatik bir söylev hatas› nedeniyle bafllar. Zaman›n Amerika
D›fliflleri Bakan› Dean Acheson’›n bir konuflmas›nda, parmak dokunuldu¤u zaman Amerika’n›n tepki gösterece¤i bölgele-
G
ri s›ralarken –bir dalg›nl›k ya da
iyi de¤erlendirememe sonucu–
Kore’den söz etmemesi, “Kore
Savafl›”na yol açar.
Acheson’›n an› kitab›nda yer
alan bu olay, 1970’lerde TBMM
Karma Bütçe Komisyonu’nda D›fliflleri Bakanl›¤› bütçesinin görüflülmesi s›ras›nda; Emekli Büyükelçi ve Bitlis Senatörü Say›n Kâmran
‹nan taraf›ndan da, diplomatlar›n
de¤il konuflmalar›na, a¤›zlar›ndan
ç›kacak tek bir sözcü¤e bile çok
dikkat etmeleri gerekti¤i uyar›s›na
örnek olarak dile getirilmiflti.
***
15 Kas›m 2007 tarihli Cumhuriyet gazetesinde iri harflerle bir
bafll›k: “D›fliflleri Bakanl›¤›, ‹stihbarat paylafl›m› bugün bafllad› diyen bakan›n sözlerini düzeltti”
Alt bafll›k daha iri ve kal›n
harflerle yaz›lm›fl: “Babacan kafa kar›flt›rd›”
aber flöyle veriliyor:
“D›fliflleri Bakan› Ali
Babacan’›n ABD ile
gerçek zamanl› istihbarat uygulamas›n›n bafllad›¤›n›
Uygulamalar bugünden itibaren
bafllad› sözleriyle aç›klamas›
Ankara’da heyecan yaratt›. Bunun üzerine bir aç›klama yapan
D›fliflleri Bakanl›¤›, Babacan’›n
kulland›¤› bugün ifadesinin esasen bafllat›lm›fl olan çal›flmalara
dikkat çekmek amac›n› tafl›d›¤›n› belirtti. (...)
“Bakanl›k, yapt›¤› yaz›l› aç›klamada: Say›n Bakan›m›z›n bu-
H
13
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
gün TBMM Plan ve Bütçe Komis yonu’nda iki ülke aras›nda istih barat de¤ifliminin bugün itibar›yla
[itibariyle] bafllad›¤›na iliflkin ifadesi esasen bafllat›lm›fl olan bu
çal›flmalara dikkat çekmek amac›n› tafl›maktad›r denildi.”
ysa, yine ayn› haberden ö¤reniyoruz ki
süreç, Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an
ile ABD Baflkan› Bush’un 5 Kas›m’daki görüflmesinden itibaren
bafllam›fl... Say›n Babacan o toplant›ya kat›lmam›fl m›yd›?!
O bir tek bugün sözcü¤ü,
ABD ile iliflkilerde ne kadar
önemli ki –tepki ABD’den mi,
Baflbakandan m› geldi bilinmez–
D›fliflleri Bakanl›¤›, konuflman›n
hemen ard›ndan, böyle bir düzeltmeye gerek duymufl.
Umar›m bu olay, çok genç ve
deneyimsiz D›fliflleri Bakan›m›z
için iyi bir ö¤reti oluflturur.
***
Ya Say›n Abdullah Gül?..
Eski ve deneyimli bir milletvekili; dört y›l d›fliflleri bakanl›¤› yapt›ktan sonra bugün Cumhurbaflkan›...
28 Kas›m 2007 tarihli Cumhuriyet’ten okuyoruz:
“‹zmir’e destek için Paris’e gelen Cumhurbaflkan› Gül, ‘Ya alaca¤›z ya alaca¤›z’ diye güç verdi”
bafll›¤› alt›nda;
“‹zmir’in Milano ile yar›flt›¤›
EXPO 2015 [ticari fuar organizasyonu] için Paris’te temaslarda bulunan Gül, EXPO için en
O
14
üst seviyede destek verdiklerini
(...) belirterek ‘Biz bu ifle bafl
koyduk. Bu ifli ya alaca¤›z ya
alaca¤›z. Kayseri’de bir deyim
vard›r; el içinde yemin ettik, almazsak olmaz. Bizimki de böyle’ dedi.”
Günlük üç-dört yüz sözcükle
konuflmas› bas›nda da söz konusu edilen bir “güzel bayan” politikac›n›n “Terör ya bitecek ya bitecek”, “Enflasyon ya inecek ya
inecek”, “Güneydo¤u ya kalk›nacak ya kalk›nacak” biçiminde
sözde güçlendirme, pekifltirme
havas› verilmek istenen anlams›z
sözlerini and›ran Ya alaca¤›z ya
alaca¤›z gibi bir yinelemeyi, Say›n Cumhurbaflkan›’n›n da kullanmas›n› yad›rgad›m.
Nâbî: Kokusuz lâleye benzer o
sühan / Ki ola lafz› tehi manâdan (Anlams›z söz, kokusuz laleye benzer) diyor. Söz, anlaml›; çiçek, kokulu olmal›...
ilimizde böylesi bir
kal›p söz yok mu?
Var, ama flöyle: Örne¤in, cumhurbaflkan›
bir d›fl ülkeye gitmek ister de hükümet –politikas› gere¤i– karfl›
ç›kar. Cumhurbaflkan› direnir ve
der ki “Ya giderim, ya giderim.”
Bu kal›p sözde ilk eylem gerçek
anlamda “gitmek”tir; yinelenen
ikinci eylem ise de¤iflmecelidir,
gerçek anlam›n›n d›fl›nda bir anlam tafl›r: “Ya o ülkeye giderim,
ya da cumhurbaflkanl›¤›ndan giderim, çekilirim.”
D
erçek bir örnekse:
CHP, 1973 genel seçimlerinden birinci
parti olarak ç›k›nca, lideri Bülent Ecevit, üçüncü parti
MSP ile koalisyon hükümeti kurmak ister; ama çal›flmalar Necmettin Erbakan’›n bitmeyen istekleri
nedeniyle içinden ç›k›lmaz hâle
gelir ve Ecevit art›k dayanamaz,
“Bu ifl ya biter, ya biter!..” diye
tepki gösterir. Bu söz, “Ya art›k istekler sona erer, hükümet kurulur,
ifl biter; ya da hükümet kurma ifli
biter, hükümeti kurmaktan vazgeçeriz” anlam›ndad›r ki do¤ru ve
yerinde kullan›lm›flt›r. Nitekim, bu
tepkiden sonra Erbakan yumuflar
ve hükümet kurulur (fiubat 1974).
Bu söyleyifl biçimiyle asl›nda, yap›lmak istenen iflte engel
tan›mama direnci, istenci belirtilmek istenir. Söz kal›b›n›n bu
amaçla ve do¤ru kullan›l›fl›n›n en
güzel örne¤ini Kartacal› General
Annibal da buluruz: ‹kinci Pön Savafl›’nda (‹.S. 218-201) Annibal, yüz
bin kiflilik ordusu ve 37 fil ile Pireneler’i afl›p Alp Da¤lar› eteklerine
vard›¤›nda komutanlar›n›n, bu
da¤lar› aflman›n olanaks›z oldu¤unu ileri sürmelerine karfl›n onun,
Ya -yol bulup- aflaca¤›z, ya -yol
“Y
yap›p- aflaca¤›z” anlam›na gelen
sözü tarihe geçmifltir. Annibal, ordusunun yar›s›n› kaybetmesine
karfl›n, o geçit vermez Alp Da¤lar›’n› aflar ve Roma üzerine yürümeye devam eder.
Say›n Gül, kiflisel bir ticaret
anlaflmas› için de¤il, yetmifl mil-
G
yon Türk ad›na, yetmifl milyon
Türk’ün cumhurbaflkan› olarak
uluslararas› bir organizasyona
destek vermek için Paris’e gidiyor. Milanolular da bu fuar› kendi kentlerine tafl›mak için çaba
harc›yorlar. Ya karar onlardan yana ç›karsa?.. Say›n Gül’ün sözüne
karfl› Milanolular›n verece¤i tepkiyi düflünmek dahi istemem.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaflkan›; benim
Cumhurbaflkan›m, akl›na geleni
de¤il, bizlerin akl›m›za gelmeyenleri söylemeli.
fieyhî de, Kifli ne afl bulursa
yemek olmaz / Dile ne söz gelirse
demek olmaz demiyor mu?
***
17 Aral›k 2007, Cumhuriyet’te
yine bir üst bafll›k:
“Babacan, AB’yi uyararak,
tam üyelikten vazgeçilmeyece¤ini söyledi”
‹ri kal›n harflerle alt bafll›k:
‘Farkl› tepki koyar›z’
aber: “D›fliflleri Bakan›
ve Baflmüzakereci Ali
Babacan, Türkiye’nin
Avrupa Birli¤i ile müzakereler konusunda gerekti¤i
zaman çok daha farkl› tepkiler
ortaya koyaca¤›n› belirterek, Tam
üyelik hedefimizle ilgili hukuki
herhangi bir gevfleme oldu¤u anda, Türkiye iflte o zaman, gerçek
anlamda çok farkl› bir tepki orta ya koymas›n› bilir. Bunu defalarca yapt›k diye konufltu.”
‹ddial› ve düflündürücü bir
H
15
BD fiUBAT 2008
konuflma. Bu konuflmada bir gözda¤› da m› var ne?..
***
Ciddi konular so¤uk olur; bir
f›krayla ›s›tal›m:
Hoca flehirden köyüne dönerken karanl›k bast›rm›fl ve ilk rastlad›¤› handa gecelemifl. Sabah
uyand›¤›nda bakar ki efle¤i, ba¤lad›¤› yerde yok. Baflta hanc›,
kimse de efle¤i görmemifl. (!)
Hoca sakal›n› s›vazlar, çevresindekilerin üzerinde gözlerini
flöyle bir gezdirir ve tok bir sesle:
“Bana bak›n” der. “Derhal efle¤imi bulup getirin. Alimallah, efle¤i
çal›nd›¤› zaman babam›n yapt›¤›n› yapar›m, haberiniz olsun!”
Handakiler, kafa kafaya verirler ve “Ne olur ne olmaz, belki
hoca çok kötü bir fleyler yapar”
korkusuyla efle¤i getirirler. Hoca
efle¤ine kurulup tam “Deeh!” diyecekken biri dayanamay›p sorar:
“Hoca Efendi, efle¤i kayboldu¤u zaman baban ne yapm›flt›?”
“Ne yapabilirdi ki? Köye yürüyerek dönmüfltü...”
“......” (!)
Diplomatl›k zor meslek, zor...•
[email protected]
Bir ifl adam›, gazetesini okurken, gazetenin ekonomi sayfas›nda kendi flirketiyle ilgili olumsuz bir haberle karfl›laflt›. fiirketinin mali tablolar› oldu¤u gibi gazetede yay›mlanm›flt›. ‹fl
adam› telefonla hemen genel müdürü arayarak bu durumun
nas›l geliflti¤ini ö¤renmek istedi:
“Bu bilgileri kim gazeteye s›zd›rd›?” diye sordu. “Hemen araflt›r ve bana bildir.”
Araflt›rmalar bitince genel müdür, patronunu arad› ve ona bu
konuyla ilgili raporunu sundu:
“Bilgiler internet sitemizden al›nm›fl efendim” dedi. “Sizin talimat›n›zla flirkete iliflkin tüm mali tablolar internete girilmifl. Gazete de oradan alarak yay›mlam›fl, efendim...”•
Hasta ak›l hastanesine kendisini ziyarete gelen arkadafl›na
dert yand›:
“Sorma dostum...” dedi. “Motora merakl› oldu¤um için getirip
beni buraya yat›rd›lar. Söyle bana, sen de arabalar› sevmez misin?”
Arkadafl› “Tabii ki, çok severim” dedi. “Erkekler genellikle arabalar› severler.”
Bu yan›t› duyan hasta heyecanlan›p bir soru daha sordu:
“Peki o zaman söyle” dedi. “Zeytinya¤l›s›ndan m› hofllan›rs›n,
tereya¤l›s›ndan m›?..”•
16
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE
Saniye Özden
Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 18’inci sayfam›za bak›n›z
1. orijin (frans›zca) –
a) özgün b) taklit olmayan
c) köken ç) orijinal
2. müzikal (frans›zca) –
a) müzikli b) müzikle ilgili
c) enstrümantal ç) sesli
3. kompleks (frans›zca) –
a) afla¤›l›k duygusu
b) karmafl›k c) kar›fl›k
ç) psikolojik bozukluk
9. mit ya da mitos (frans›zca)
– a) yalan b) söylenti
c) efsane-söylence
ç) uydurma
10. psiflik (frans›zca) –
a) psikolojik b) ruhsal
c) ruhsal bozukluk
ç) ruh hastal›¤›
11. f›nd›k (yunanca) –
a) f›nd›k b) bir tür a¤aç
c) bir tür meyve ç) hileli zar
4. kompozisyon (frans›zca) –
a) yaz› metni b) çiçek demeti 12. fastfood (ingilizce) –
oluflturma c) düzenleme
a) ayaküstü kar›n doyurma
ç) derleme
b) oturmadan yemek yeme
c) zararl› yiyecekler
5. komple (frans›zca) –
ç) at›flt›rma
a) üstün nitelikli b) eksiksiz,
tam c) çoklu ç) parças›z
13. pastoral (frans›zca) –
6. kompetan (frans›zca) –
a) cambaz b) hünerli
c) uzman ç) zevk sahibi
7. kronik (frans›zca) –
a) tak›nt›l› b) güncel
c) zamandizinli ç) süre¤en
8. lider (frans›zca) –
a) birinci b) önder
c) ünlü ç) baflkan
a) k›sal b) çoban›l
ç) yabans› ç) do¤al
14. natürel (frans›zca) –
a) kendi halinde b) oldu¤u
gibi c) do¤al ç) sade
15. dilemma (yunanca) –
a) çeliflki b) ‹kilem
c) tutars›zl›k
ç) “sen de hakl›s›n”
17
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE
YANITLAR
17’nci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›
1. orijin (frans›zca) – c) köken.
“Orijin”, yerini büyük oranda
“köken”e b›rakt›.
2. müzikal (frans›zca) –
b) müzikle ilgili. Yerlileflmifl bir
sözcük “müzikal”, “müzik” gibi
evrensel olmufl.
3. kompleks (frans›zca) –
b) karmafl›k. Türkçe’de
“afla¤›l›k karmaflas›” kavram›n›n
karfl›l›¤› olarak kullan›ld›. Yeni
yeni “karmafl›k” kullan›l›yor.
4. kompozisyon (frans›zca) –
c) düzenleme. “Düzgün yaz›
yazma dersi” olarak yerleflen
sözcü¤ün Türkçe’si
yayg›nlafl›yor.
8. lider (frans›zca) – b) önder.
Henüz tam kabul görmeyen
“önder”den daha iyi Türkçe
karfl›l›k olamaz.
9. mit ya da mitos (frans›zca) –
c) efsane-söylence. “Söylence”
“mit”in yerini alacak gibi.
10. psiflik (frans›zca) – b) ruhsal.
Psikiyatrlar›n ve psikologlar›n
›srarl› davranmas›yla “ruhsal”
sözcü¤ü yerleflecektir.
11. f›nd›k (yunanca) –
a) f›nd›k.
12. fastfood (ingilizce) –
a) ayaküstü kar›n doyurma.
Tek sözcüklük bir Türkçe
karfl›l›k gerek.
5. komple (frans›zca) –
b) eksiksiz, tam. “Bana komple
yapt›lar” diye kullanan ünlüler
bile oldu.
13. pastoral (frans›zca) –
b) çoban›l. Bir dönem çok kullan›l›rd›, “Çoban›l fliirler” gibi.
Ama bu özen kayboldu.
6. kompetan (frans›zca) –
c) uzman. “Bu iflin kompetan›”
nitelemesi için kullan›lan
sözcük, bir süre daha
direnecek gibi.
4. natürel (frans›zca) –
c) do¤al. Kuaförler,
berberler ›srar etmese,
“do¤al” yerleflecek
“natürel”in yerine.
7. kronik (frans›zca) –
ç) süre¤en. T›p alan› en zor
Türkçeleflen bir alan. Ama
özenli hekimler de var.
15. dilemma (yunanca) –
18
b) ikilem. Felsefecilerin
“ikilem”de ›srar›yla yerleflecek
bir Türkçe karfl›l›k daha.
Türkiye’nin önde gelen
bürokrat ve politikac›lar›ndan
Kâmran ‹nan’›n kaleme ald›¤›
ve eski hükümet üyesi
arkadafllar›ndan merhum
Adnan Kahveci’yi, kendine
özgü özellikleriyle yak›ndan
tan›tt›¤›, onu genç kuflaklara
örnek olarak gösterdi¤i
afla¤›daki yaz›s›n›
Bütün Dünya okurlar›yla
paylafl›rken merhum Adnan
Kahveci’yi biz de sayg›yla
ve özlemle an›yoruz.
DÜRÜSTLÜK
S‹MGES‹
ADNAN
KAHVEC‹
KÂMRAN ‹NAN
A
dnan Kahveci bu topraklar›n
yetifltirdi¤i
müstesna bir insand›.
Onun gibiler az yetiflir.
Kahveci’nin flahs›nda Türkiye büyük bir evlad›n› kaybetti. Kahveci, gece, gündüz, Türkiye için düflünen, çal›flan bir insand›. Anadolu’nun en ücra köflesine kadar gider,
insanlar›n hayat›n› paylafl›r, anlamaya çal›fl›r, görüfllerini al›rd›. Toplumun bütün kesimleri ile temas eder, görüflür, tepkilerini al›r, düflüncelerini ö¤renmeye çal›fl›rd›. Devaml› çözüm aray›fl› içindeydi. ‹n19
BD fiUBAT 2008
san›m›z› en iyi tan›yan, rahat diyalog kurabilen, fakirin dilinden
anlayan, onun hayat›n› rahatl›kla
paylaflabilen bir insand›.
A
dnan Kahveci, ayn›
zamanda, dürüstlü¤ün
sembolüydü;
dürüstlü¤ün galibiyeti için çal›flt›, mücadele verdi.
Bu alanda hiç ödün vermedi.
Makam›, bir ikbal vas›tas› olarak
de¤il, hizmet arac› olarak gördü. Hep hizmet verdi, daha fazlas›n› vermek için ç›rp›nd›.
Kahveci, devlet hayat›ndaki
afl›r› israf ile de mücadele etti. Bu
mücadeleyi verirken içme suyu
bulunmayan, çamur içinde yaflamay› kader olarak kabul eden in-
sanlar›n hakk›n› düflünüyordu.
Bu mücadelesini yak›ndan takip
ettim; beraber oldum. Ancak bu
mücadelede baflar›l› oldu¤umuzu
söyleyemem. Kahveci birçok mücadeleyi neticelendirmeden aram›zdan ayr›ld›, erken ayr›ld›.
Kendisini bu derece millete
hizmet için vakfeden, ç›rp›nan,
kalbi insan sevgisi ve hizmet arzusu ile dolu baflka bir Kahveci
bulmak zordur. Kendisini yak›ndan tan›d›m, hayran oldum, takdir ettim. Güzel bir memleket evlad›yd›. Hat›ras›n› yaflatmak, kendisini sayg›yla anmak hepimizin
vazifesidir. Kahveci unutulmamal›d›r. Gençlerimiz Kahveci’yi örnek almal›d›r. Kahveci’lere ihtiyac›m›z var.•
Adam garsona öfkeyle taba¤›n› gösterdi:
“Bunun bir aç›klamas›n› istiyorum” dedi. “Dün akflam da bu
lokantada yemek yedim; ama getirdi¤iniz porsiyon bunun iki kat›yd›. Bir günde porsiyonlar› nas›l bu denli küçültebilirsiniz anlam›yorum.”
Garson adam›n yüzüne an›msamak istercesine dikkatle bakt›:
“Affedersiniz beyefendi” dedi. “Dün akflam hangi masada oturuyordunuz acaba?”
Adam dün akflam oturdu¤u yeri eliyle gösterdi:
“fiurada” dedi. “Tam cam kenar›nda oturuyordum.”
Garson gülümsedi “O zaman hakl›s›n›z efendim” dedi. “Cam
kenar›nda oturan müflterilerimize d›flar›ya karfl› reklam olsun diye çift porsiyon veriyoruz da...”•
Ö¤retmen derste Yerçekimi Yasas›’n› anlatmaya bafllad›:
“Biz dünya üzerinde nas›l duruyoruz biliyor musunuz, çocuklar” dedi. “Yerçekimi Yasas› bunu sa¤l›yor.”
Ön s›ralarda oturan bir ö¤renci hemen parma¤›n› kald›rd›:
“Peki ö¤retmenim” dedi. “Bu yasa kabul edilmeden önce
nas›l duruyorduk?”
20
KÖfiEDEN BUCAKTAN
Mehmet Muhsino¤lu
“Olmaz
Öyle fiey!”
Diye Diye...
“Biz bunlar› söylerken, kad›n ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri, okullarda ayn› s›n›flarda olamayacaklar›, birlikte spor yapamayacaklar› gibi
gerici kararlar mollalar taraf›ndan ard› ard›na
al›nmaya baflland›. ‘Müslüman kad›nlar›n yan›nda
fahiflelerin yeri yoktur’ denilerek bafllar› aç›k
kad›nlara örtünme zorunlulu¤u getirildi. Özellikle
üniversitelerde bu yüzden çat›flmalar ç›kt›.”
Y
urt d›fl›nda 15 y›l “‘sürgün” yaflam› süreci yaflayan Ayetullah Humeyni,
1 fiubat 1979 Perflembe
günü Paris’ten ‹ran’a döndü¤ünde, kendisine “özgürlükçü umutlar” ba¤layan solcular ve uzun
etekli mollalar, baflkent Tahran
caddelerinde zafer turu at›yorlard›.
Çok k›sa bir süre sonra, yere
yat›r›l›p ensesinden kesilen generallerin “kanl› kelleleri” ve
kurfluna dizilen “solcu enteller”in cesetleri üzerinde ayn›
mollalar›n uzun etekleri, “‹slam
Cumhuriyeti”nin sanca¤› olarak
dalgalanacakt›.
O güne de¤in ‹ranl› generaller taraf›ndan ne de çok nutuk at›lm›flt›!..
***
Ocak ay›n›n ilk günlerinde
ABD büyükelçisinin saraya yapt›¤› son ziyaret, flah›n da, saltanat›n
21
‹ran’›n son flah› R›za Pehlevi
da sona erdi¤inin, “diplomatik
dille” ifadesi olmufltu. ‹ran’› iflgal
eden güçlerin petrol u¤runa tahta
oturttu¤u fiah Muhammed R›za
Pehlevi, günü geldi¤inde ifli bitmifl tüm piyonlar gibi, Washington taraf›ndan bir anda “delikten
afla¤›” süpürülüvermiflti.
ABD büyükelçisi, Muhammed
R›za Pehlevi’yi ziyaretinde Beyaz
Saray’›n “fiah ve Pehlevi Ailesi’nin
ülkeyi terk etmesi tavsiyesini” –ya
da talimat›n›– iletiyordu.
fiah›n Tahran’dan ayr›lmas›ndan iki hafta sonra, ‹ran’›n
her taraf›nda coflkulu gösteriler yapan solcular, mollalar ve
22
militanlar, Ayetullah Humeyni’nin liderli¤i alt›nda, giderek afl›r›l›k dozunu art›ran tutucu ‹slam
hükümetini kurmak için
sab›rs›zlan›yorlard›.
***
24 Eylül 1902’de Humeyn kentinde do¤an, 3
Haziran 1989’da Tahran’›n
kalp hastanesinde ölen
Humeyni, ‹ran’da ço¤unlukta olan fiii mezhebindendi. Gençlik y›llar›nda
Kuran’› ezberledikten sonra, Kum kentinde kendini
fiii mezhebinin ö¤retisine
adad›. Bir din adam› olarak fiii hiyerarflisi içinde
sürekli yükseldi ve birçok
mürid edindi.
1941 y›l›nda ‹ngiliz ve
Sovyet birlikleri ‹ran’› iflgal etti¤inde, Muhammed
R›za Pehlevi, ‹ran’›n ikinci
“ça¤dafl” flah› olarak tahta oturtuldu. Yeni fiah, Bat›’yla yak›n
iliflkiler kurdu.
1953 y›l›nda ‹ngiliz ve ABD
haberalma servisleri ajanlar›n›n
yard›m›yla, önde gelen politik
karfl›tlar›n› tasfiye eden ve Bat›
dünyas›n›n kimi “idealleri”ni benimseyen flah, 1963 y›l›nda “Beyaz Devrim”i ilan etti. Bu kapsaml› program, dini kifli ve vak›flara iliflkin topraklar›n yoksul
köylülere da¤›t›lmas›n›, kad›nlara eflit haklar tan›nmas›n› ve öteki ça¤dafl reformlar›n gerçeklefltirilmesini öngörüyordu.
***
Bu y›llarda fiii mezhebinin “Ayetullah” unvan›na
ulaflan Humeyni, flah›n Bat›l›laflma program›n› aç›kça k›nayan ilk dini lider oldu.
Kum kentindeki dini e¤itim
merkezinden yay›mlad›¤› öfkeli mesajlar›nda, flah›n devrilmesi ve bir ‹slam devleti
kurulmas› için halka sürekli
ça¤r›lar yapmaya bafllad›.
1963 y›l›nda Ayetullah
Humeyni’yi cezaevine att›ran flah, bu karar›n›n ülke
genelinde büyük kargaflaya
neden olmas› üzerine, daha
sert bir önleme baflvurdu
ve 4 Kas›m 1964 Çarflamba
günü, Humeyni’yi ‹ran’dan
kovdu, sürgüne gönderdi.
Irak’›n baflkenti Ba¤dat’›n 160 km. güneyindeki Necef, fiiiler için kutsal
bir kent olarak ünlüydü. Humeyni, bu kente yerleflti ve ilerideki
y›llarda baflka ülkelerin TV’lerinde örne¤i s›k görülen “banda
al›nm›fl vaazlar”›n› ülkesine göndermeye, ö¤rencilerini ve müridlerini “uzaktan kumandayla” k›flk›rtmaya bafllad›.
Humeyni, din adamlar›n›n hükümet ifllerine kar›flmamas›n› öngeren mezhep gelene¤ini bir tarafa
b›rak›yor, fiii liderlerini ‹ran’›n yönetimini üstlenmeye ça¤›r›yordu.
***
1970’li y›llarda fiah Pehlevi’nin
genel uygulamalar› yan›nda, Pers
Krall›¤›’n›n 2.500’üncü y›ldönü-
‹ran’›n dini ve siyasi lideri Humeyni
münü kutlamak amac›yla düzenledi¤i abart›l› törenler, radikal ‹slamc›lar› daha da öfkelendiriyor,
bu öfkenin karfl›s›nda fiah Pehlevi de ülkedeki ‹slam takvimini
kald›r›p yerine Farsi takvimi getirerek radikal ‹slamc›lara bir çeflit
meydan okuyordu.
Bu ve benzeri nedenlerle hoflnutsuzluk yayg›nlafl›rken, flah
bask›c› tutumunu gün geçtikçe
sertlefltiriyor, tüm bu geliflmeler
halk aras›nda Humeyni’ye yönelik deste¤i güçlendiriyordu.
1978 y›l›nda ‹ran’›n büyük
kentlerinde flah karfl›t› gösteriler
patlak verdi. Yaflam standard› ve
23
15 y›ll›k sürgünden Tahran’a dönen Ayetullah Humeyni, ‹ran
Devrimi’nin lideri olarak büyük sevgi gösterileriyle karfl›land›.
genel beklentileri aç›s›ndan doyumsuzluk tepkilerini d›fla vuran
alt ve orta s›n›f, radikal ö¤renci
gruplar›n›n sokak gösterilerini
destekliyor, bu ortamda Humeyni, flah›n zaman yitirilmeden devrilmesi ça¤r›lar›n› yineliyordu.
Aral›k 1978’de silahl› kuvvetler de ayaklanmaya kat›l›nca flah,
ABD büyükelçisinin “tavsiyesi”ni
yerine getirdi, 14 Ocak 1979 Pazar günü ülkesinden ayr›lmak ya
da daha gerçekçi bir tan›mla,
“kaçmak” zorunda kald›.
***
1 fiubat 1979’da 15 y›ll›k sür24
günden Tahran’a dönen Ayetullah Humeyni, ‹ran Devrimi’nin
lideri olarak büyük sevgi gösterileriyle karfl›lan›yor, kökten dincilik atefli tüm ülkeyi kas›p kavuruyordu. Toplumun genifl katmanlar›n› otoritesi çevresinde
birlefltiren Humeyni, ‹ran’› zaman geçirmeden din devletine
dönüfltürmeye bafllad›.
Humeyni’nin flah taraf›ndan
sürgüne gönderilmesinin 15’inci
y›ldönümü olan 4 Kas›m 1979 Pazar günü, gösterici ö¤renciler
ABD’nin Tahran Büyükelçili¤i’ni
bas›p diplomatlar› ve elçilik çal›-
Humeyni’nin yönetimi alt›na geçen ‹ran’da kad›nlar, erkeklerle eflit
olarak sahip olduklar› haklar›n› yitirdiler ve çarflaf giymeye zorland›lar.
flanlar›n› rehin al›yorlar, Humeyni’nin onaylad›¤› bu eylemi gerçeklefltiren radikal grup, flah›n
‹ran’a gönderilip kendilerine teslim edilmesini istiyor, bu isteklerini gerçeklefltirmek için Amerikal› 52 diplomat ve görevliyi 444
gün rehin tutuyordu.
Muhammed R›za Pehlevi,
Temmuz 1980’de M›s›r’da kanserden öldü.
***
Aral›k 1979’da ‹ran’›n yeni
anayasas› onayland› ve Humeyni,
bu anayasaya göre yaflam boyu
dini ve politik lider ilan edildi.
Art›k Ayetullah’›n yönetimi
alt›na geçen ‹ran’da kad›nlar,
erkeklerle eflit olarak sahip olduklar› haklar›n› yitirdiler, çarflaf giymeye zorland›lar, Bat›
kültüründen esinlenen yaflam
tarz›lar›n› tümüyle unutmak zorunda b›rak›ld›lar.
fieriat yasalar› ve ac›mas›z cezaland›rma yöntemlerinin uyguland›¤› Humeyni rejiminde bask›c› nitelik, giderek flah döneminde
oldu¤undan daha da a¤›rlafl›yordu. Muhafeletin önce susturulmas›, sonra tümüyle ezilip ortadan
kald›r›lmas› amac›yla binlerce kifli
25
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
idam ediliyor, kimse sesini ç›karam›yor, bu olup bitenlere, kendine dokunulmad›¤› sürece, seyirci kalmay› ye¤liyordu.
1980 sonbahar›nda ‹ran’›n güneybat›s›ndaki petrol bölgesi,
ler oldu. Il›ml› reformist kimli¤iyle tan›nan Mohammed Khatami
devlet baflkan› seçildi.
Daha sonraki dönemlerde radikal gruplar›n ve mollalar›n, iç
ve d›fl politikadaki a¤›rl›klar› daha da artt›.
***
“Bize yeryüzünde cenneti vaat
fiimdi de, ‹ranl› gaetti. Demokrasi gelecek, kimse zeteci-yazar Bahman
fikirleri ve siyasal görüflleri
Nirumand’›n kaleme alyüzünden tutuklanmayacakt›.” d›¤› “‹ran” adl› kitaptan
derlenen ve gazeteci
Irak diktatörü Saddam Hüse- Soner Yalç›n’›n 23.10.2007 tarihli
yin’in ordusu taraf›ndan iflgal “ensonhaber.com” sitesinde yaedildi. Bu iflgal, Ortado¤u’nun y›mlanan yaz›s›nda yer alan
en kanl› ve en uzun savafl›n›n “komflu ülkede yaflanan dramatik geliflmeler”in k›sa bir özetini
bafllamas›na yol açt›.
1982’de kendi r›zas›yla bölge- okuyal›m birlikte ve dikkatle:
den çekilen Irak’›n, bar›fl anlaflmas› imzalanmas› önerisini rederhaba... Benim
deden Humeyni, komflu ülkeyle
ad›m Bahman
savafl› sürdürdü.
Nirumand. ‹ranl›
Her iki taraf›n yeni silah alt›na
bir gazeteci-yaald›¤› binlerce genç askerin de zar›m. fiah›n devrilmesinde aktif
ölümünden sonra, Humeyni, rol oynayanlardan›m. Ve ayn› zaA¤ustos 1988’de Birleflmifl Millet- manda mollalar›n, demokrasi ve
ler’in ateflkes ça¤r›s›n› kabul et- özgürlük getirece¤ine inanan milmek zorunda kald›.
yonlarca solcu, demokrat, liberal
ve milliyetçi insandan biriyim.
***
Humeyni’nin 3 Haziran 1989 Evet, Humeyni yeryüzünde centarihinde ölümü üzerine, 2 mil- neti vaat etti bize... Demokrasi
yondan fazla taraftar› cenaze tö- gelecek, kimse fikirleri ve siyasal
renine kat›ld›.
görüflleri yüzünden tutuklanmaÜlkenin dini liderli¤ine flimdi, yacak, iflkence yap›lmayacak, kaAyetullah Ali Hamaney getirilmiflti. d›nlara eflit haklar verilecek, gi1990’l› y›llar›n bafl›nda çok yim serbest olacakt›. fiah› deviryavafl da olsa, demokratikleflme dikten sonra mollalar›n camiye
sürecine geçifl yaflanan ‹ran’da, geri döneceklerinden emindik.
bu sürecin ulaflt›¤› en son nok- Devleti yönetecek durumda olta 1997’de yap›lan özgür seçim- duklar›na inanm›yorduk. Yan›l-
“M
26
d›k. Kitaplardan ezberledi¤imiz
cümleleri, içi bofl kavramlar› birbirimize söyleyip duruyorduk.
da olamayacaklar›, birlikte spor
yapamayacaklar› gibi gerici kararlar mollalar taraf›ndan ard› ard›na
al›nmaya baflland›. ‘Müslüman
kad›nlar›n yan›nda fahiflelerin yeri yoktur’ denilerek kad›nlara örtünme zorunlulu¤u getirildi.
Özellikle üniversitelerde bu yüzden çat›flmalar ç›kt›.
“Bu çat›flmalardan rahats›z olduk. Kad›n sorununun güncelleflip ön plana geçmesini istemiyorduk! ‘As›l mücadele, emperyalizme ve kapitalizme karfl› verilmelidir’ diyorduk.
“Kad›n sorunu bir yan çeliflkiydi, ana çeliflki sömürüydü.
Kad›n›n giyim sorunu, emperyalizme karfl› verilen mücadeleyi baltalamamal›yd›!
“Peçesiz, baflörtüsüz soka¤a
ç›kan kad›nlar art›k aç›kça, gözümüzün önünde dövülüyordu. Baz› kad›nlar›n yüzüne kezzap at›l›yordu. Biz ise hâlâ büyük laflar
ediyorduk; bu tür olaylar› devri-
erfley 14 Ocak
1979
tarihinde
de¤iflti. fiah, ‹ran’›
terk etti. Ard›ndan Tahran’da, ‹ran tarihinin en
büyük yürüyüflü yap›ld›. Sansür,
yasak yoktu, istedi¤imiz gibi ba¤›r›yorduk. Fakat mitingde ilk
dikkatimi çeken, kim liberal Musadd›k ya da solcu flehitlerin resimlerini tafl›yorsa, mollalarca
dövülüyordu. Pek üzerinde durmad›k bu olay›n. ‘Hele bir kurtlar›n› döksünler, sonra sakinleflirler’ diye düflündük.
“Ertesi gün gazetede, bir h›rs›z›n genç mollalar taraf›ndan yakalan›p, ad›na ‘‹slam Mahkemesi’
denilen bir mahalli heyet taraf›ndan 35 kamç› cezas›na çapt›r›ld›¤›
haberini okuduk. Bu haberi de
ciddiye almad›k. ‘Üç befl saps›z›n
ifli’ dedik.
“Bu arada bira, fla“Peçesiz, baflörtüsüz soka¤a
rap fabrikalar›n›n yaç›kan kad›nlar art›k aç›kça,
k›lmas›, sinemalar›n
gözümüzün önünde dövülüyor,
tahrip edilip filmlerin
sokaklara at›lmas› gibi
yüzlerine kezzap at›l›yordu.”
olaylar›n üzerinde ise,
nedense, hiç durmad›k. ‘Ufak min kaç›n›lmaz sanc›lar› olarak
tefek fleylerin’ toplumun de- görüp umursam›yorduk! ‘‹ttifak’,
mokrasi ve ulusal ba¤›ms›zl›k ‘Eylem Birli¤i’ gibi terimlerin peyolundaki çabalar›n› etkilemesi- flinden koflup duruyorduk.
ni istemiyorduk.
“Humeyni, ‘Bütün sorunlar›“Biz bunlar› söylerken, kad›n m›z›n sebebi, cemiyetimizdeki
ve erkeklerin yan yana yüzeme- ahlaks›zl›klard›r. Bunlar›n köküyecekleri, okullarda ayn› s›n›flar- nü kaz›mal›y›z’ diyor, genç mol-
“H
27
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
lalar terör estiriyordu. Kitabevleri ya¤malan›yor; gazete bayileri
atefle veriliyordu. fiiraz’da ‘‹slam
Mahkemesi’ eflcinsel ve fahifle
oldu¤u gerekçesiyle dört kifliyi
idam ediyordu. Benzer olay Tahran’da da gerçeklefliyor, üç fahifle ve üç eflcinsel kurfluna diziliyordu. Sesleri ve görüntüleriyle
izin yoktu. Kamu dairelerinde
kad›n memurlara tesettüre girme
emri ç›kar›ld›. Asl›nda birçok ayd›n kad›n›n üye oldu¤u kad›n
dernekleri vard›. Onlar kendi küçük çevrelerinde ‘hamilelik tatilinin uzat›lmas›’, ‘eflit ifle eflit ücret’ gibi talepleri tart›fl›yorlard›.
“Biz ayd›nlar ise hep ayn› düflüncedeydik: Demokrasi ve özgürlü¤e geçifl
“fiiraz’da eflcinsel ve fahifle
sanc›lar›yd› bu tür vakalar! Abartmaya gerek
oldu¤u gerekçesiyle dört
yoktu. Hepimiz ‘ana çekifliyi idam ettiler. Benzer olay
liflki’ üzerinde duruyorTahran’da da gerçekleflti.”
duk; öncelikle d›fla ba¤›ml›l›k ve ekonomik
erkekleri tahrik ettikleri için ka- krizden kurtulmal›yd›k.
d›n spikerler televizyondan ko“Üç ay önce Humeyni, Paris’te
vuluyor; uyuflturucu olarak görü- komünistler de dahil olmak üzere
len müzik yasaklan›yordu. Alkol her görüflün rahatça örgütleneceiçen, k›rbaç cezas›na çapt›r›l›yor- ¤i bir demokrasiden, özgürlükten
du. fiimdi düflünüyorum da, in- bahsederken, flimdi tüm solcu,
san zamanla her türlü afla¤›lan- milliyetçi ve liberalleri ‹slam düflmaya al›fl›yor galiba... Hiçbirini man› ilan etmiflti. Bu sözler üzerigörmüyorduk; basmakal›p ana- ne ilk protestomuzu yapt›k. Mitinlizlerimizin do¤ru oldu¤una o gimize bir milyonu aflk›n insan
kadar inan›yorduk ki!..
geldi. Mollalar›n en iyi taraflar› siyasi stratejileriydi; ifllerine gelmeysa toplum h›zla dinci- di¤i zaman hemen gündemi delefltiriliyordu. Al›nan ¤ifltiriyorlard›. Referandum meseher kararda ‘Tamam lesini gündeme getirdiler. Halka
bu sonuncusu’ diyor- soracaklard›: ‘‹slam Cumhuriyeduk. Ama arkas› hep geliyordu. ti’ni istiyor musunuz, istemiyor
K›zlar›n evlenme yafl› 18’den musunuz?’ Kuflkusuz bu bir oyun13’e düflürüldü. Parfüm, ruj, saç du; halk›n yüzde 65’inin okuryaboyas›, mücevher gibi kad›n zar olmad›¤› bir ülkede kim ne
malzemelerinin yurda girifli ya- anlard› cumhuriyetten? Yap›lan
sakland›. Kad›n çamafl›r› satan propaganda belliydi; dediler ki:
ma¤azalar›n vitrinlerine sütyen, ‘‹slam’a “Evet” mi, “Hay›r” m› dikombinezon vs. koymas›na bile yorsunuz?’ Biz bu oyunu biliyor-
O
28
duk; ama flöyle düflünüyorduk:
‘Önemli olan cumhuriyettir; serbest seçimlerdir; demokratik haklard›r; özgürlüklerdir. ‹slam Cumhuriyeti bunu sa¤layacaksa neden
karfl› ç›kal›m?’ Ancak baz› küçük
kesimler bu oyuna gelmemek için
referandumu boykot ettiler. Sonuçta, ‘Evet’ diyen 20 milyon,
‘Hay›r’ diyen ise sadece 140 bindi.
Mollalar bu referandum sonucunu çok iyi kulland›lar. Güya tüm
ülke yapt›klar›n› onayl›yordu. Art›k televizyondan sonra bas›n da
ellerine geçmiflti. Sanki tüm muhaliflerin say›s› 140 bin kifliymifl
gibi gösterdiler. Halbuki 20 milyon içinde bizim oyumuz da vard›. Ama art›k bizim sesimizin ç›kmas›na izin verilmiyordu.
“Mollalar güçlendikçe sald›rganlaflt›lar. Örne¤in, tiraj› bir milyon olan liberal ‘Ayendegan’ gazetesini kapatt›rd›lar. S›ra sonra
‘Keyhan’ gazetesine geldi; muhalif yazarlar›n iflten ç›kar›lmas›n›
sa¤lad›lar. Tüm bu olanlar› protesto etmek için mitingler düzenlemeye bafllad›k. Ama ifl iflten
geçmiflti art›k; insanlar y›lm›flt›,
korkuyordu. Özgürlük, demokra-
si ve ba¤›ms›zl›k için ayaklanan
halk›n, bu kadar k›sa sürede de¤iflece¤ini düflünememifltik. Sanm›flt›k ki, mollalar›n gerici yasalar›na ve kurallar›na halk karfl› ç›kacak. Halbuki tersi oldu; mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalar›ndan gidenlerin say›s› artt›.
Örtünmek moda oldu! Tüm bunlara ‘gelip geçici bir f›rt›na’ diye
bakmak ne büyük yan›lg›yd›. Komünistlerden, solculardan, demokratlardan, milliyetçilerden
sonra liberal ‹slamc›lar da zamanla mollalar›n hedefi oldu. fiah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu; idam edildi.
Milyonlarca insan can›n› kurtarmak için yurt d›fl›na kaçt›. Kaçanlardan biri de bendim.”
‹ranl› gazeteci-yazar Bahman
Nirumand’›n yazd›klar›, flu tümceyle bitiyor:
“Dilerim bizim hatalar›m›zdan
birileri ders ç›kar›r...”
***
‹ranl› meslektafl›m›z›n bu dile¤ine biz de kat›l›yoruz, onun
bu dile¤ini biz de yank›l›yoruz
ve biz de yineliyoruz:
“Dileriz öyle olsun...”•
Bir aktör yaflam›nda ilk kez içi aslanlarla dolu olan bir kafese girecekti ve bundan çok korkuyordu. Onun korktu¤unu anlayan yönetmen aktöre cesaret vermek istedi:
“Korkacak hiçbir fley yok bunda” dedi. “Hem bu aslanlar sütle beslenip büyütüldü.”
Aktör yönetmeninin sözlerine hemen yan›t verdi:
“Olabilir” dedi. “Ben de sütle büyütüldüm; ama flimdi et de
yiyebiliyorum...”•
29
KONUK YAZAR
Atilla Oral
Mustafa Kemal’in
Bas›nda Yay›mlanan
‹lk Fotograf›
lbay Mustafa Kemal’in
ad›, Çanakkale Savafl›
s›ras›nda inan›lmaz
cesareti, üstün ve baflar›l› kumanda yetene¤iyle düflman› yenen komutan tan›m›n›n
bir simgesi olarak öne ç›kt›.
Mustafa Kemal ad› ve Çanakkale Savafl›’ndaki kahramanl›¤› dilden dile anlat›larak bir
anda tüm Osmanl› ülkesinde
yay›ld›. Osmanl› halk›, bu efsane ada karfl› büyük bir ilgi ve
sevgi gösterdi.
Birinci Dünya Savafl›’n›n devam etti¤i uzun y›llar boyunca
ve Çanakkale Savafl›’nda yay›mlanm›fl olan gazete ve dergilerde, Çanakkale’de çok büyük
hizmeti geçen Mustafa Kemal ile
ilgili olarak ne yaz›k ki çok az
A
bilgi bulunmaktad›r. Bunun nedeni Enver Pafla’n›n k›skançl›¤›
ve gazetelere özel olarak koydu¤u sansürdü. Mustafa Kemal’in
ad›n› ve fotograf›n› yay›mlamak
o tarihte sansür nedeniyle yasakt› ve bu sansürün do¤al sonucu olarak da olanaks›zd›. Yasak ve olanaks›zl›k bu kadarla
kalm›yor, Mustafa Kemal’in ad›n› ve fotograf›n› yay›mlamak, bu
uygulamaya göre ayn› zamanda
bir suç da oluyordu.
Gazeteler onun Çanakkale’deki
kahramanl›klar›n› anlatmak flöyle
dursun bir fotograf›n›, hatta bir
resmini bile yay›mlayam›yorlard›.
“Tasvir-i Efkâr” gazetesi bu
ürkütücü sansür engelini, bir gazetecilik zekâs›yla aflarak Mustafa Kemal’in savafl s›ras›nda bir
Karfl› sayfadaki bu özel fotograftan edinmek isteyen okurlar›m›z
www.butundunya.com.tr adresimizden alabilirler.
30
Birinci Dünya Savafl›’n›n birinci y›ldönümü nedeniyle
“Tasvir-i Efkâr” gazetesinde yay›mlanan Mustafa Kemal’in ilk fotograf› (sa¤da)
fotograf›n› yay›mlamay› baflard›.
Bu fotograf, Mustafa Kemal’in
bas›nda ç›kan ilk fotograf›yd›.
Ekim 1915’de yay›mlanan bu fotograf Mustafa Kemal’in Sofya’da Askeri Atafle oldu¤u dönemde çektirdi¤i bir fotograft›.
29
Yay›n Genel Yönetmeninin notu: Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Birinci
Dünya Savafl›’na giriflinin birinci y›ldönümü nedeniyle “Tasvir-i Efkâr”
gazetesinin 29 Ekim 1915 tarihli say›s›nda yay›mlanan “Mustafa Kemal’in
bas›nda yer alan bu ilk fotograf›”n›
Bütün Dünya, May›s 2006 tarihli say›s›nda arma¤an olarak verdi¤i “Tasvir-i Efkâr”›n sözkonusu say›s›n›n bi32
rinci sayfas›n›n görüntüsünde okurlar›yla paylaflm›flt›r.
O y›llarda “Tasvir-i Efkâr”
gazetesinde yard›mc› muharrir olarak çal›flan Abidin Daver;
Mustafa Kemal’in bas›nda ç›kan bu ilk fotograf›n›n hangi
koflullarda yay›mland›¤›n› flöyle
anlatmaktad›r:
“1914 Dünya Savafl›’n›n bafllang›c›nda ‘Tasviri Efkâr’›n Baflyazar› Yunus Nadi Bey’di. Çanakkale savafllar› yeni bafllam›flt›.
Bo¤az Müstahkem Mevki Kumandan› Cevat Pafla idi, ihtiyatta
bulunan 19’uncu tümen kumandan› Mustafa Kemal Bey (Atatürk
merhum) karaya ç›kan düflman›n
üstüne kimseden emir almadan
at›lm›fl, ‘Anzaklar’ denilen Avust-
Mustafa Kemal’in, “Tasvir-i Efkâr”da, dönemin teknik olanaks›zl›klar›
nedeniyle “bozuk görünümlü” yay›mlanan ilk fotograf› (sa¤da) ve asl›
ralyal›, Yeni Zelandal› düflman
birliklerini Ar›burnu m›nt›kas›nda bir avuç yere t›kam›fl, ilk defa
‹stanbul’u O kurtarm›flt›.
“Mustafa Kemal Bey, Yunus
Nadi Bey’le tan›fl›yorlar ve mektuplafl›yorlard›. Gazetede bu
kahramanca müdafaay› canland›rmak için büyük resimli ve harital› bir yaz› haz›rlad›k. Haritan›n bir taraf›ndaki yuvarla¤›n içine, Bo¤az’›n deniz cephesinin
kahraman müdafii Cevat Pafla’n›n resmini, ikinci yuvarla¤a
da kara cephesinin celâdetli müdafii (cesur koruyucusu) Mustafa
Kemal Bey’in resmini koyduk.
Askeri sansür zabiti, Mustafa Kemal Bey’in resmini ç›kard›. Me¤er devrin Harbiye Nâz›r› ve
Baflkumandan Vekili meflhur En-
ver Pafla, Mustafa Kemal Bey’den
hofllanmaz, onu k›skan›rm›fl.
izim bunlardan
haberimiz yok
ya, bu resmin
ç›kar›lmas› bizi
çok üzdü. Evvelâ o resmi bin
bir müflkülâtla elde etmifl ve güzel bir sayfa haz›rlam›flt›k, sonra
da Çanakkale haritas›n›n iki taraf›ndaki yuvarlaklardan biri
bofl kal›yor, gazetenin tenazuru
(görünüm dengesi) bozuluyor,
bilhassa müdafaan›n (özellikle
savunman›n) gerçek kahraman›n› gerçek olarak tan›tmak imkan› kalm›yordu.
“Telefonla sansür zabitlerinin
âmirini arad›k:
“‘Ben müsaade edemem. Ka-
“B
33
BD fiUBAT 2008
sansür zabitine müracaat edin; o bana söylesin!’ dedi.
“Sansür
zabitine
müdürün böyle dedi¤ini söyledik:
“‘Aman beni mazur
görün! Ben ona bir fley
söyleyemem, korkar›m!’
deyip kestirdi, att›.
“Bu durum karfl›s›nda taarruza geçmek lâz›m geldi¤ini anlad›k;
karar› da verdik. Biraz
sonra sansür zabitine
tekrar müracaat ederek
Karargâh› Umumi ‹stihbarat fiubesi müdürü beyefendinin telefonla resmin neflri müsaadesini
“Tasviri Efkâr”›n Baflyazar› Yunus Nadi Bey
verdi¤ini söyledik. Zavall› da inand›, amirine
rargâh› Umumî ‹kinci ‹stihbarat
fiubesi müdürü beyefendiye mü- bir fley sormaktan çekinerek provan›n kenar›na imzay› bast›. Erteracaat ediniz!’ cevab›n› ald›k.
si gün de gazetede Ar›burnu kahzamanki istih- raman›n›n yani Mustafa Kemal’in
barat
flubesi ilk resmi yay›mland›. Sansürü atmüdürü Kay- latm›flt›k, di¤er gazeteleri de...
makam
Seyfi Bizdeki sevince diyecek yoktu.
“Enver Pafla’n›n Mustafa KeBey ise gazetecileri, kendi ‘hizmet neferi’ sayan ma¤rur, sert bir mal’i fena halde k›skan›p çekemezatt›. Bizimle konuflmaya bile ya- di¤ini söylemifltim ya, pafla mernaflmaz, silsile-i meratibe riayet hum bu resmi görünce küplere
edilmesine (rütbe s›ras›na uyul- binmifl; ‹stihbarat fiubesi Müdürü
mas›na) son derecede riayet Seyfi Bey de esasen fena halde
ederdi. Her müracaat›m›za da, köpürmüfl. Önce sansür zabitini
‘Sansüre müracaat ediniz!’ ceva- üç gün hapsettiler, bizi de cepheye göndermek tehdidiyle müthifl
b›n› verirdi.
“Nitekim telefonla ‘Bir ricam›z surette hafllad›lar. Bereket versin
var beyefendi!’ diye daha söze ki, Yunus Nadi Bey mebustu. Bu
bafllarken, ‘Sizinle konuflamam, yüzden gazeteyi kapatmaktan çe-
“O
34
kindiler. Fakat sonra bir bahane
icat ettiler, ‘Tasvir-i Efkâr’› on gün
müddetle kapatt›lar. Bulduklar›
bahane fluydu: fiehremini (Belediye Baflkan›) ‹smet Bey’in kardefli
Avni Bey, Yeniköy dairesi belediye reisi tayin edilmiflti.
“Vay efendim, ‘Bu haberi
“kardefli” kelimesini ilave ederek yazd›n›z, bunda kötü niyet
var’ dedilerdi.”•
Yay›n Genel Yönetmeninin notu:
Mustafa Kemal’in bas›nda ilk kez
yay›mlanan fotograf›n›n alt›nda,
O’nun bir y›l içindeki baflar›s›n›
özetleyen yaz›, bugün kullan›lan
Türkçe’yle flöyledir: “Çanakkale Kara
Savafllar›’nda fevkalade yararl›klar›
görülen ve savunmadaki iktidar ve
maharetiyle hakk›yla flan ve fleref kazanarak Bo¤azlar’› ve hilafet makam›n› kurtaran kumandanlar›m›zdan, yarad›l›fl›ndaki kahramanl›¤›
ve harika cesaretiyle seçkin Albay
Mustafa Kemal Bey Efendi.” •
Bir avc›, arkadafllar›na dert yanmaya bafllad›:
“Avc›lar›n ‘Yalan söylerler’ diye adlar› ç›km›fl” dedi. “Onun
için bugün bafl›mdan geçenleri size anlatmaya çekiniyorum.”
Arkadafllar› ›srarla bafl›ndan geçenleri anlatmas›n› istediler. Avc› biraz nazland›ktan sonra bafl›ndan geçenleri anlatmaya bafllad›:
“Kekli¤in kondu¤u yeri görerek oraya yaklaflt›m” dedi. “Bu s›rada keklik havaland›. Tüfe¤imi çektim, tam atefl edecekken bakt›m ki, ortaya bir tavflan ç›kt›. ‹kisini ayn› hizaya getirip atefl ettim
ve tek at›flla ikisini de vurdum.”
Olay› dinleyen arkadafllar›ndan biri heyecanlanarak ortaya at›ld›:
“‹lahi arkadafl›m” dedi. “Bu olay›n neresi yalan olabilir ki?..”•
Kötü sesli bir kad›n flark›c›, sahnede flark› söylerken
onu dinleyenlerden biri yan›ndaki kifliye alçak sesle sordu:
“Bu kad›n, flark› söylerken neden gözlerini yumuyor, acaba?”
Yan›ndaki kifli hemen yan›t verdi:
“Çok yufka yürekli bir kad›n da ondan...”
Soruyu soran kifli bu yan›t› anlamad› ve yeniden sordu:
“Anlayamad›m” dedi. “Bunun yufka yürekli olmakla ne ilgisi var?”
Yan›ndaki kifli, bu soruya da hemen yan›t verdi:
“Anlayamayacak, ne var?” dedi. “Bizlere çektirdi¤i ac›y› görmemek için...”•
35
KONUK YAZAR
Yüksel Oktay
AYIRDINDA OLMADI⁄IMIZ:
HACIKIRI
KÖPRÜSÜ
Düflman›n geçmesini önlemek
için köprünün “uçurulmas›”
gerekiyordu. Ayaklar›n›n çevresine
dinamit lokumlar› yerlefltirilirken
Avusturyal› bir mühendis koflarak
geldi ve Kuva-y› Milliye’cilere
“Yapmay›n” diye yalvard›.
“Bu köprü bir sanat yap›t›d›r. Buna
dokunmay›n. ‹lerideki irili ufakl›
köprülerden birini uçurman›z
da düflman›n geçmesini
önleyebilir.” Müfreze komutan›
yüksek sesle emir verdi:
“Lokumlar› sökün, yukar› ç›k›n.”
Dinamit lokumlar› söküldü
ve Hac›k›r› Köprüsü “havaya
uçurulmak”tan kurtuldu.
B‹R SANAT YAPITI:
HACIKIRI
KÖPRÜSÜ
rta Anadolu’dan trenle
Adana’ya giden yolcular, tren Toroslar’›
aflarken k›sa aral›klarla birbirlerini izleyen tünellere
girip ç›kt›klar›n›n ay›rd›na var›rlar, vadilerin üzerinden geçerken bir ara uçakta olduklar›n›
sanabilirler ama...
Yaln›zca tren yolu köprüleri
aras›nda de¤il, yeryüzünün tüm
mimari yap›tlar› aras›nda özel bir
O
38
sanatsal konuma sahip yüz metre
yükseklikteki bir köprünün, kendine özgü özelliklerinin pek ay›rd›na varmazlar.
1880’li y›llar›n ikinci yar›s›nda
bafllayan yap›m› 1905 y›l›nda tamamlanan 200 metre uzunlu¤unda ve 99 metre yüksekli¤indeki
bu “sanat yap›t›” köprü, Toroslar’›n Pozant› bölümünde Karaisal› ilçesindedir ve “Hac›k›r›”
ad›yla an›lmaktad›r.
Malcolm Peakman taraf›ndan Toros Da¤lar›’nda Hac›k›r› Köprüsü’ne aç›lan
bir tünelden çekilen yukar›daki fotografta ayn› s›radaki 4 tünel görülmektedir.
Hac›k›r› Köprüsü’ne “sanat yap›t›” kimli¤i kazand›ran üstün
özelli¤i, sarp kayalar üzerinde
“tafl duvar örme” yöntemiyle yükselen dört aya¤› ve bu ayaklar
aras›nda ayn› yöntemle yap›lan
iç içe geçmifl kemerleridir.
Hac›k›r› Köprüsü’nün yüzy›l›
aflk›n bir süre, hiçbir özel bak›m
görmesine gerek kalmaks›z›n
görkemli “canl›l›¤›n›” bugün de
sürdürebilmesinin ana nedeni, bu
ayaklar›n ve kemerlerin kusursuz
mimari tasar›mlar› ve yap›l›fllar›ndaki kusursuz iflçiliktir.
Bu “sa¤laml›¤›”na karfl›n Hac›k›r› Köprüsü, Adana’n›n iflgali
günlerinde çok önemli bir tehlike atlatm›fl, sözcü¤ün tam anla-
m›yla, “ölümden dönmüfltür”.
Onun bafl›ndan geçen bu tehlike, Birinci Büyük Millet Meclisi
Adana milletvekillerinden merhum Damar Ar›ko¤lu’nun, Milli
Mücadele y›llar›ndaki Adana’y›
anlatt›¤› “Hat›ralar›m” adl› kitab›nda aç›klanmaktad›r:
üfrezelerimizden
bir bölük, Hac›k›r› tren hatt›n›n
meflhur Tafl Köprüsü’nü berhava edece¤i s›rada,
Avusturya tebaal› bir mühendis
karfl› duruyor:
“‘Bu köprü tamamen bir sanat eseridir. Uzun emeklerle
meydana gelmifltir, efli enderdir.
“M
39
BD fiUBAT 2008
Bu sizin kendi mal›n›zd›r, yaz›k
de¤il mi? Bunu yok etmeyin. Bir
daha eflini yapmak imkans›zd›r’
demifl ve Hac›k›r› Köprüsü’nü
havaya uçurulmaktan, buldu¤u
flu çareyle kurtarm›flt›r:
“E
¤er maksad›n›z tren
hatt›n›n çal›flmas›na
mani olmak ise, ileride di¤er küçük
köprülerin herhangi birisini atabilirsiniz, fakat bu köprüye dokunmak günah de¤il, ayn› zamanda
cinayet olur. Çok yaz›kt›r, k›ymay›n›z bu köprüye...
“Onun yalvararak söyledi¤i bu
sözler, müfreze komutan›na mant›kl› gelmifl ve dinamitleri, yerlefltirdi¤i köprünün temelinden ç›kard›ktan sonra da, her türlü kötü
olas›l›¤› göz önüne alarak, köprünün korunmas›n› da sa¤lam›flt›r.”
Binbir emekle ve döneminin
tüm teknik yetersizliklerine karfl›n oluflturulmufl bu kültür hazinesi, Avusturyal› mühendisin
bu giriflimi ve Türk askerlerinin
sa¤duyusu sonucu yaln›zca yok
olmaktan kurtar›lmakla kalmam›fl, Do¤u ile Bat› aras›ndaki bu
“ba¤”›n kopmas› da önlenmifltir.
Hac›k›r› Köprüsü, Alman mühendisler ve Türk iflçiler taraf›ndan son derece ilkel koflullarda
ortaya ç›kar›lm›flt›r. Karfl›l›kl› iki
da¤ aras›na, inflaat makinelerini
tafl›yan çelik teller gerilmifl, onlardan yararlan›larak tafl, kum,
çimento gibi yap›mda gerekli
malzemeler afla¤›ya indirilmifltir.
Köprünün yap›m›, bu koflullar
ve olanaks›zl›klar nedeniyle uzam›fl, yap›m 20’nci yüzy›l›n bafllar›nda tamamlanabilmifltir.
Hac›k›r› Köprüsü, Almanlar taraf›ndan yap›lan “Ba¤dat
Demiryolu”nun bir bölümünü
oluflturmaktad›r.
‹stanbul’dan bafllayarak Ba¤dat’a ulafl›p Hicaz’da sonlanan bu
hatt›n yap›m› anlaflmas›, Alman
‹mparatoru II. Kayzer Wilhelm ile
dönemin Osmanl› padiflah› II.
Abdülhamid aras›nda 1888 y›l›nda karfl›l›kl› imzalanm›flt›r.
Almanlar’›n petrol kaynaklar›na kolayl›kla ulafl›m›n› sa¤layan
bu demiryolu, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun ise ülkenin dört bir yan›na asker, eflya ve yolcu tafl›yabilmesini kolaylaflt›r›yordu.•
Dalg›n fen bilgisi ö¤retmeni, ö¤rencilerine elektrik ak›m›n›n kurba¤a üzerinde nas›l bir etki yapt›¤›n› göstermek istiyordu:
“Bu deneyi yapabilmek için de...” dedi. “Sizlere çok yak›ndan
tan›d›¤›n›z bu sevimli hayvanlardan birini getirdim.”
Ceplerini kar›flt›rd›, kar›flt›rd› ve... Ç›kara ç›kara kurba¤a yerine bir sosisli sandviç ç›kard›. Sonra flaflk›n flaflk›n sandviçe bakt›
ve flunlar› söyledi:
“Saat onikide bu sosisli sandviçi yememifl miydim?”•
40
YAfiAMDAN GÖZLEMLER
Ali Naili Erdem
Gelece¤imizin
Güvencesi:
Ö¤retmenler
Ö¤retmenlerimiz yaln›zca ak›llar› donatan
kifliler de¤illerdir. Onlar ayn› zamanda vicdanlar› ayd›nlatan kiflilerdir de. E¤itici ve ayn› ölçüde bir terbiyecidirler. Bu nedenle ö¤retmenler,
ulusumuzun gelece¤inin sigortas›d›r.
“E
ti senin kemi¤i
benim” diyerek
bafllan›rd› okula... Ö¤retmenin
önüne geçilip yürünmezdi, gül
biterdi vurdu¤u yerde... Fatih
Sultan Mehmet, 29 May›s 1453’te
‹stanbul’a hocas› Akflemsettin’in
arkas›ndan girmiflti. Ulu önderimiz Atatürk de “Ö¤retmenler yeni nesil sizin eseriniz olacakt›r”
sözleriyle ö¤retmenin toplumdaki önemini ve onlara duydu¤u
güveni belirtmifltir.
Evrenin efendisi olan insana
bilgi verdi¤i gibi kimlik kazand›ran da anne ve babalar›n yan›nda
yer alm›fl olan ö¤retmenlerdir. Bu
nedenledir ki, dünyam›z güzelliklerle doluysa bilmeliyiz ki, bu ö¤retmenlerin güzelli¤idir.
Ö¤retmen yaln›zca akl› donatan insan de¤ildir. O ayn› zamanda vicdan› ayd›nlatan kiflidir. Bir
e¤itici ve ayn› ölçüde bir terbiyecidir. Bu iki özelli¤iyle de ö¤retmen, bir ulusun gelece¤inin sigortas›d›r. Yavuz Sultan Selim,
M›s›r seferi s›ras›nda hocas›n›n
at›n›n aya¤›ndan s›çrayan çamurla kaftan›n› kirlendi¤inde “Bir ilim
adam›n›n at›n›n aya¤›ndan s›çrayan çamur bir ziynettir. Bu kaftan›, öldü¤ümde tabutumun üzeri41
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
ne örtsünler” diyerek ö¤retmenin
yüceli¤ini ifade etmifltir.
edi yüz bine yak›n ö¤retmenimizle flu anda ça¤dafllaflma savafl›m› veriyoruz. Gerçekten eli
öpülecek ö¤retmenlerimizle övünüyoruz. Ayd›nl›k bir Türkiye’yi
var etmede kafa ve gönül birli¤i
yapm›fl olanlar iftiharlar›m›zd›r.
Otuz y›l öncesine de¤in evde ve okulda “Nas›l adam olunur?” anlat›l›rd›. fiimdi “En k›sa
yoldan nas›l zengin olunur?” anlat›l›yor. Böylece e¤itim gündemden düflmüfl ve yaln›zca ö¤retim ayakta kalm›flt›r. Böylesi
bir uygulama Türkiye’yi yiyip
bitirmektedir. Zengin olmak kötü bir fley de¤ildir. Ancak zengin olma pahas›na insan olma,
sayg›n olma ve kiflilikli olmaktan vazgeçmek yanl›flt›r. ‹yi insan ve iyi vatandafl›n yetifltirilmesi devletin en üst noktadan
görevidir. Bu da ö¤retimle de¤il, e¤itimle gerçekleflebilir. Ve
bu hiç aksat›lmadan sürdürülmelidir. Çünkü nas›l bir toplum
istedi¤imizin yan›t›n› ö¤retmen
verecektir. Bu nedenledir ki,
Türk ulusunun gelece¤i ve var
oluflu da Türk ö¤retmenin yap›t› olacakt›r.
Yine ulusumuza bir felaket
gelecekse bunun da ö¤retmen
eliyle gelece¤ini bilmeliyiz. Nitekim Frans›z General Veygande
“Frans›z Facias›” adl› yap›t›nda
“‹kinci Dünya Savafl›’ndaki Fran-
Y
42
s›z facias›n›n suçlular› ilkokul ö¤retmenleridir” demifltir.
Bu gerçe¤i Gazi Mustafa Kemal Atatürk, daha y›llar önce
“Milletleri kurtaranlar yaln›z ve
ancak ö¤retmenlerdir” sözleriyle
dile getirmifltir.
Bireylerin yaflam›nda oldu¤u
gibi toplumlar›n yaflam›nda da
flanss›zl›klar vard›r. Bunlardan
biri e¤itimimizde oland›r. 1992
ve sonras›nda ilkö¤retimdeki ö¤retmen gereksinimini karfl›lamak
için yeterli özel alan e¤itimi gibi
pedagoji formasyonu bulunmayan ve ifl arayan 150 binden çok
üniversite mezunu s›n›f ö¤retmenli¤ine atanm›flt›r. Bu olay
devletten iyi ö¤retmen ve iyi e¤itim bekleyen çocuklar›m›za yap›labilecek en büyük kötülüktü.
Kim ne derse desin ö¤retmenin
herfleyden önce Türk insan›n›n
hizmetinde, Türkiye’nin geliflmesinde ruh, kafa, gönül ve irade
seferberli¤ini duyacak bir içerikle yetifltirilmesi zorunludur. Bu
yüce hedef zaman zaman göz ard› edilmifl olup ac›s› bugün de
tüm fliddetiyle sürmektedir.
eçen ay liselerimizin
birindeki olay› gazeteler manfletten vermifl ve “Bilmem ne
çocuklar›s›n›z ha!”, “Ç›k geri zekal› hayvan!”, “Aç sen baflka yerine gül!”, “Dangalaklar sürüsü...” sözlerini söyledi¤i iddia
edilen ö¤retmeni fotograf›yla birlikte yay›mlay›nca “Eyvah, ey-
G
vah” diye hayk›rm›flt›m, “Bu bir
ö¤retmen olamaz!”
Avrupa iki yüzy›ld›r Russo’nun, Emili’nin yani terbiyenin peflinde kofluyor. Mevlâna’n›n girifl kap›s›nda “Edep ya
hu” yaz›l›d›r. Okuldaki e¤itim
de budur. Bizi biz yapan de¤er
yarg›lar›m›z› hiçbir ideolojik
saplant›ya girmeden do¤rudan
veren ö¤retmeni yetifltirmek ko-
rumak ve gelecek korkusundan
uzak ekonomik, sosyal bir ortamda sayg›n bir mesle¤in cefakâr ve vefakâr insan› olarak selamlamak tüm ulusun görevidir.
Terör belas›na iki yüz ö¤retmeni flehit veren irfan ordusunu lay›k oldu¤u yerde görmenin
beklentisi içinde 2008 y›l›n›n
dünyam›za esenlikler getirmesini diliyorum.•
Uluslararas› genetik yar›flmas›nda, ‹ngiliz temsilci
projesini aç›klad›:
“Levrek bal›¤›yla balinan›n genlerinden yeni bir tür oluflturduk” dedi ve bu çal›flmas›n›n ana amac›n› da söyledi:
“Levrek lezzetinde ve balina büyüklü¤ünde bir bal›k ürettik.”
Frans›z temsilci ise, fil ve dana genlerinden oluflturduklar› yeni tür bir hayvan› tan›tt›:
“Fil boyutunda ve dana eti lezzetindeki bu hayvan, tek bafl›na
bir g›da deposudur” diyerek de övündü.
Yar›flmada s›ra, bir bitki ve bir canl› hayvan geninden yepyeni bir tür oluflturdu¤u bilinen Türk temsilciye geldi¤inde, salondaki heyecan çok yükselmiflti.
Herkes, Türk genetikçinin hangi bitki ve hayvan›n genlerini
birlefltirdi¤ini ve bu birleflmeden nas›l bir ürün elde edildi¤ini merak ediyordu.
“Biz, karpuz genleriyle, hamamböce¤i genlerini birlefltirdik”
diye aç›klad› projesini Türk temsilci ve çal›flmas›n›n ana amac›n›
flöyle aç›klad›:
“Karpuzu kesiyorsunuz ve... Gün ›fl›¤›n› görür görmez tüm
çekirdekler dört bir yana kaç›fl›yor...”•
Adam gazeteye bir ilan verdi:
“300 besili inek sat›l›kt›r. Çiftlikte yard›mc› olmad›¤› için yükleme ve tafl›ma al›c›ya aittir.”
Adam bu ilan›n gazetede ç›kmas›ndan bir gün sonra ah›r kap›s›nda bir not buldu. Notta flunlar yaz›l›yd›:
“Say›n çiftlik sahibi, yol gösterici ilan›n›zdan dolay› teflekkür
ederiz. Yükleme ve tafl›ma ifllerini kendimiz yapt›k.
H›rs›z H.”•
43
Do¤ayla Bar›fl Sözleflmesi
Ben, çevrenin korunmasına ve yafladı¤ımız
dünyayı daha yaflanır biçime getirmek için
elimden geleni yapaca¤ıma, yafladı¤ım çevreye
ve içindekilere karflı fliddet kullanmayaca¤ıma
ve saldırganlık yapmayaca¤ıma, ifl ve özel
yaflamımda ekonomik kaygılarla çevreme
dolaylı ve dolaysız zarar vermeyece¤ime,
teknolojinin çevreyi kirletecek biçimde
kullanılmasına karflı çıkaca¤ıma ve toplumsal
olarak karflı çıkılması için gereken savafl›m›
verece¤ime, öteki insanlarla paylafltı¤ım dünya
kaynaklarının s›n›rl› oldu¤u düflüncesinden
yola çıkarak, bu kaynakların yok edilmesine
karflı çıkaca¤ıma, kirlili¤in kayna¤ında yok
edilmesi için tüketimi azaltmaya, yeniden
kullanmaya, yeniden de¤erlendirmeye,
yeniden de¤erlendirilmeyen ve kalıcı atık
üreten ürünlerin kullanılmaması için gerekli
çabayı gösterece¤ime gelecek kuflaklara
daha temiz bir dünya b›rakmak için
bu sözleflmenin tüm maddelerine
uyaca¤›ma söz veririm.
‹mza: ‹nsan
BÜYÜK YAPITLARIMIZ
Konur Ertop
Topra¤›m›z›
Paylaflt›¤›m›z
Gelmifl Geçmifl
Uygarl›klar›n
Sahipleri
O
rd. Prof. Dr. Ekrem
Akurgal, “Biz Hattilerin,
Hititlerin, Hurri ve
Urartular›n, Fryglerin,
Karial›lar›n, Lykial›lar›n
ve daha Anadolu’da yaflam›fl bütün uluslar›n çocuklar›y›z” der.
Türkiye’de arkeolojinin en
önemli temsilcilerinden olan bilim adam›, Atatürk’ün Anadolu
uygarl›klar›n›n araflt›r›lmas›n› hedef gösterdi¤i 1930’larda bu do¤rultuda ö¤renim gördü. Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi’ndeki ö¤retim görevi y›llar›nda üniversiteye yeni bilim insanlar›, kaz› alanlar›na yeni arkeologlar yetifltirdi.
Kaz› çal›flmalar›nda Ege’de Foça,
Çandarl›, Eriythrai (Çeflme’de Ild›r› Köyü), ‹zmir antik kentlerini
ortaya ç›kard›. Bilimsel yap›tlar›n›n yan›s›ra Anadolu uygarl›klar›n› genifl okur toplulu¤una tan›tan, bu uygarl›klarla ilgili sorunlar› tart›flan yap›tlar yay›mlad›:
“Anadolu Uygarl›klar›” (Net
Turistik Yay›nlar A.fi., 1988),
“Eskiça¤da Ege ve ‹zmir” (Yaflar Holding, 1993), “Hatti ve
Hitit Uygarl›klar›” (Yaflar Holding, 1995), “Anadolu Kültür
Tarihi” (TÜB‹TAK, 1998), “Türkiye’nin Kültür Sorunlar›” (Bilgi
Yay›nevi, 1998).
45
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
“Bugünkü Türkler Anadolu tarihinde yaflam›fl bütün kavimlerin
çocuklar›d›rlar. Türkler bu nedenle ülkelerindeki eski uygarl›klar› yaln›z kendi ulusal varl›klar›
de¤il, ayn› zamanda bütün insanl›¤›n ortak miras› olarak kabul etmektedirler” diyen Akurgal, cumhuriyet ayd›nlanmas›n›n önemli
dü. Çünkü Anadolu’nun en eski
sakinleri Hititler’di ve Hititler de
Türkler’in atas› idi. Böylece Atatürk, düflman›n›n silah›na ayn› silahla karfl›l›k verdi.
“Fakat Atatürk yeni bir tarih
tezi oraya koyarken ve bunu da
siyasal emeller karfl› bir savunma
silah› olarak olufltururken hiçbir
zaman bilimsel yöntemden, gerçeklikten
“Atatürk’ün çizdi¤i demokrave mant›ktan ayr›lmay›
tik, laik davran›fllardan en küdüflünmemifltir.”
çük bir ödün vermekten kesinTarihin do¤ru biçimde
incelenmesi, içinde
likle kaç›nmak zorunday›z.”
yaflanan günlere de
bir temsilcisidir. Atatürk’ün tarih önemli katk›da bulunur. Bilimi,
tezini aç›klay›p de¤erlendirirken özgür düflünceyi gelifltirmifl eski
flunlar› söyler:
Anadolu uygarl›klar›n› araflt›ran
“Birinci Dünya Savafl›’ndan bilim adam›, bu bak›mdan günüsonra Türk yurdunu ele geçirmek müze yol gösterir:
isteyen güçler baz› tarihsel nedenler öne sürerek hareket ettisanlar do¤a felaketleler. Bir zamanlar Bat› Anadolu’da
rinden, ayr›ca ölümbüyük bir uygarl›k kurmufl olan
den korktuklar› ve
Yunanl›lar’a ‘Bu topraklar sizinölümden sonra yaflam
dir’ diyerek onlar›, tarihsel em- özleminde olduklar› için, dinsel
peryalist düflüncelere alet etmek inançlara büyük gereksinme duistediler. Faflizm de ayn› flekilde yarlar. Bu inançlar siyasete ve tiAkdeniz’e ‘Mare Nostrum’ (‘Bizim carete araç edilmedikleri sürece
Deniz’) diyerek ve Anadolu’nun insanlar huzura kavuflmufllar, ç›baz› k›s›mlar›n›n bir zamanlar kar çevrelerinin tutsa¤› olduklar›
‘Imperium Romanum’a (Roma dönemlerdeyse bunal›mlara ve
‹mparatorlu¤u’na) ait oldu¤unu felakete sürüklenmifllerdir. Bu
iflaret ederek Anadolu k›y›lar›na nedenle bar›fl, mutluluk ve huzur
göz dikmiflti. Bunlara karfl› Ata- içinde yaflam istiyorsak dinsel
türk tarih tezini ortaya koydu. Ve inançlara sayg› göstermek, buna
e¤er Anadolu’yu eski sakinlerinin karfl›l›k Atatürk’ün çizdi¤i demokçocuklar›na vermek gerekirse bu- ratik, laik davran›fllardan en künu herkesten çok Türkler’in hak çük bir ödün vermekten kesinliketti¤ini karfl› sav olarak ileri sür- le kaç›nmak zorunday›z.”
“‹
46
ilimsel tarih görüflü taOrd. Prof. Dr. Ekrem Akurgal,
rih kaynaklar›na, arke- Anadolu’da oluflmufl çok renkli
olojik kaz› buluntular›- “kültür mozayi¤i”ni ayr›nt›lar›yla
na, tarih boyunca yafla- betimler. Bu de¤erlerin günümüzy›p gelmifl verilere da- de tafl›d›¤› anlam üzerinde durur:
yan›r. Atatürk bu amaçla Türk
“Anadolu’nun ‘uygarl›klar moTarih Kurumu’nu, Dil ve Tarih- zayi¤i’ oluflu Türkler’in AnadoCo¤rafya Fakültesi’ni kurdurmufl, lu’ya geliflleri ile aflamal› olarak
Avrupal› bilim adamlar›na Türk bir kültür ve mekan birli¤ine do¤üniversitelerinin kürsülerini aç- ru yönelmifltir. Selçuklular bak›mm›fl, Avrupa’ya ö¤renci gönderi- l› yollar, tafl köprüler ve kervanlerek tarihçi, arkeolog, dilci ye- saraylarla ulafl›m› kolaylaflt›rarak
tifltirilmesini sa¤lam›flt›. O koflul- Anadolu’ya büyük ölçüde mekan
lar içinde, o olanaklarla yetiflen birli¤i sa¤lam›flt›. Selçuklu ve OsEkrem Akurgal Türklü¤ün Orta manl› dönemlerinde Anadolu’da
Asya gelene¤iyle Anadolu topra- yanyana yaflayan H›ristiyanl›k ve
¤›ndaki birikimi nas›l birlefltirdi- Müslümanl›k ‘uygarl›k mozayi¤ini flöyle aç›klar:
¤i’nin çeflitlili¤ini ikiye indirme
“Türkler 1071’den sonra Ana- yolunda bir ad›m olmufltur. Andolu’ya yerlefltikleri s›rada karfl›- cak Anadolu’nun do¤aya tutsak
lar›nda bulduklar› türlü kavimle- olmaktan kurtuluflu, yani tam anrin arac›l›¤› ile yar›madan›n tarih lam›yla bir mekan ve kültür birliöncesi ça¤lara giden birçok yerli ¤ine ulaflmas› Türkiye Cumhurigeleneklerini tan›d›lar.
Bunlar genellikle gün“Anadolu’nun tam anlam›yla
lük yaflam› oluflturan
bir mekan ve kültür birli¤ine
somut kültür kal›nt›lar›ulaflmas›, Türkiye Cumhuriyeti
d›r. Sözgelimi Hitit tipi
düz daml› kerpiç evler,
döneminde gerçekleflmifltir.”
Güneybat› Anadolu’daki beflik çat›l›, Lykia türü a¤aç ya- yeti döneminde gerçekleflmifltir.”
p›lar, Hititler’den beri de¤iflmeArkeoloji profesörü, kaz›lar›,
yen duvar tekni¤i ya da her birini buluntular›, Anadolu’da birbirini
Hitit ça¤›nda gördü¤ümüz üstü izlemifl uygarl›klar›n maddesel
paralarla ve pullarla süslü fes bi- ö¤elerini say›p dökerken yaflama
çimi kad›n bafll›¤›, uzun Mevlevi biçimlerine uzak durmaz:
külah›, Karagöz ›flk›rla¤›, sivri uç“Hitit uygarl›¤›n› Yak›ndolu kalk›k çar›k, ka¤n›, kökeni Ka- ¤u’daki komflular›ndan ay›ran
ria uygarl›¤›ndan gelen iki yüzlü en önemli özelli¤i, insan haklaBektafli baltas›, kaynaklar› Frygle- r›na duyulan sayg›da belirgin
re de¤in giden halk ezgileri gibi.” olmaktad›r. Hititler insan yafla-
B
47
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
m›na ve kiflilik haklar›na büyük
önem veriyorlard›. Onur k›r›c›
cezalar, Assur yasalar›nda görülen ac›mas›z yarg›lar Hitit hukukuna yabanc› idi.”
“Hitit uygarl›¤›n›n en ilginç
özelliklerinden biri de Mezopotamya’da erkeklerin bask›s› alt›nda
t›r. Bu bir do¤a olay›n›n önceden
hesaplanarak saptanmas›n›n dünya tarihindeki ilk örne¤idir. Bir
baflka deyiflle ‹.Ö. 600 s›ralar›nda
dünyan›n kültür liderli¤i Ortado¤u’da Bat› Anadolu’ya geçmifltir.”
Arkeoloji profesörü, tarihin
geliflme çizgilerini belirleyip tart›flmaya açar:
“Anadolu’ya Hitit
“Anadolu Uygarl›klar›” adl›
döneminden sonra da
yap›tta ‹.Ö. 8000’den ‹.S. 395’e Türkler’in gelifline dedo¤ru uzanan eski Anadolu
¤in, istisnas›z olarak hep Hind-Avrupa
kentleri tek tek ele al›n›r.
kökenli kavimler göç
yaflayan kad›n›n Hitit ülkesinde etmifltir. Bunlar, geliflleri s›ras›
sahip oldu¤u sayg›nl›kta görül- ile flunlard›r:
mektedir. Kraliçelerin nerede ise
Phyrigler, Hellenler, Galatlar
krallar kadar haklara sahip olmala- ve Romal›lar. Böylece Anadolu’da
r›ndan anl›yoruz ki Hititler’de er- ‹.Ö. 2200’den ‹.S. 1071’e de¤in
kek ve kad›n eflde¤erde idi.”
3270 y›l boyunca Avrupa kökenli
Bilim ve düflüncenin geliflme- topluluklar›n oturdu¤u gerçe¤i
lerini aç›klar:
ortaya ç›kmaktad›r.
Bu durum böyle oldu¤una
iletoslu do¤a fi- göre bugünkü Türkiye halk› Hatlozoflar› dinsel tilerle birlikte, çeflitli Avrupa kökayg›lardan, ya- kenli boylar›n ve Orta Asya’dan
ni
mitolojik gelen Selçuklu ile O¤uz topluinançlardan s›yr›larak objektif luklar›n›n oluflturdu¤u etnik bir
araflt›rma yöntemi ile Mezopo- mozayiktir. ‹lginç olan bir di¤er
tamya ve M›s›r’dan ald›klar› bil- gerçek de Türkler’in Osmanl›
giyi bilime dönüfltürdüler. Egeli ‹mparatorlu¤u zaman›nda devdo¤a filozoflar› böylece mate- flirme yolu ile Balkanlar’daki Slav
matik, astronomi, geometri ve topluluklar› ile kaynaflm›fl olmadaha sonra t›p bilimlerinin esas- lar›d›r. Sayageldi¤imiz bu gerlar›n› kurdular.
çeklerin de¤erlendirilmesi ayd›n
Söz konusu özgür düflünce politikac›lar›m›za düflen önemli
yöntemiyle Karyal› Hexamyes’in bir görevdir.”
o¤lu Miletoslu Thales, ‹.Ö. 28 MaTroya’n›n bulunmas›, Hitit uyy›s 585 tarihinde olagelen günefl garl›¤›ya ilgili araflt›rmalar›n gelifltutulmas›n› önceden hesaplam›fl- tirilmesi, Hitit hiyerogliflerinin çö-
“M
48
zümü, kitab›n ilgiyle okunan bölümleri aras›ndad›r.
rd. Prof. Dr. Ekrem
Akurgal, söz konusu
çok zengin, çok ilginç
alan› “Anadolu Uygarl›klar›” kitab›nda ayr›nt›l› biçimde konu edinmektedir. Yap›t›n›n kapsad›¤› alan›
flöyle aç›klar:
“Anadolu Uygarl›klar› cildi,
yazar›n k›rk y›l› aflk›n süre boyunca Avrupa’da ve Amerika’da
yabanc› dillerde yay›mlad›¤›
eserlerin özünü oluflturur. Kitapta Anadolu’nun ‹.Ö. 2500-‹.S.
395 tarihleri aras›ndaki uygarl›klar› ayr›nt›l› bir biçimde ele
al›nm›fl, ayr›ca tarihten önceki
ça¤lar ile Bizans, Selçuklu ve
Osmanl› kültürleri de toplu bak›fl halinde sunulmufltur.”
Kitapta bol resim, bol çizimle
Hatti-Hitit, Hurri, Troya, Urartu,
Frygia, Lydia, Karia, Lykia, Hellen uygarl›klar›, Roma, Bizans,
Selçuklu, Osmanl› ça¤lar› kaz›
sonuçlar›na, buluntulara, günümüze kalm›fl yap›tlara dayan›larak incelenmifltir.
Yap›t boyunca ‹.Ö. 8000’den
‹.S. 395’e do¤ru uzanan eski Anadolu kentleri bir bir ele al›n›r. Bu
ayr›nt›l› aç›klamalar Alacahöyük,
Aphrodisias, Asklepieion, Aspen-
O
dos, Bergama, Bo¤azköy, Didyma, Ephesos, Gordion, Halikarnassos, Hattuflafl, Karatepe, Kommagene, Kültepe, Nemrud Da¤›,
Pamukkale, Pergamon, Perge,
Priene, Sardes, Side, Smyrna, Troya, Yaz›l›kaya gibi ünlü merkezlerden öteki alanlara do¤ru uzan›r. Ankara, ‹stanbul Arkeoloji
Müzelerinde sergilenen buluntularla, buralardaki yap›tlarla ilgili
genifl bilgi verilir. Bu niteli¤iyle
kitap yurt gezileri boyunca elden
düflürülmeyecek bir k›lavuzdur.
Ord. Prof. Dr. Akurgal, kitab›nda Anadolu’da geliflen Türk
uygarl›¤›n›n Orta Asya, Anadolu, Arap-‹ran, Avrupa kaynakl›
ö¤elerini tek tek aç›klam›flt›r.
Bu ortamda günümüz için geçerli olacak geliflme do¤rultusunu da göstermifltir:
“Modern Türk kültürünün
oluflmas›na katk›da bulunmufl
olan uygarl›klar aras›nda bugün
yaln›z Bat› etkilerinden yararlanmaktay›z. Buna karfl›l›k Türk
kültürünün özünü biçimlendirmifl olan Orta Asya ve Eski Anadolu ile Selçuklu ve Osmanl›
kültür hazinelerine s›rt›m›z› çevirmifl bulunmaktay›z.
Oysa yeniden özgün bir kültür yaratmam›z daha çok bu
dört ana kaynaktan beslenmemize ba¤l›d›r.”•
Bir memleketin nas›l yönetildi¤ini anlamak m› istiyorsunuz? Onun müzi¤ine kulak verin. Nerede güzel yap›tlardan oluflmufl uyum vard›r, orada adalet ve erdem egemen olur.•
Konfüçyus
49
B‹R BAfiKA BAKIfi
Cheryl Tanr›verdi
ÇA⁄DAfi ZAMANLAR
‹Ç‹N ESK‹ B‹R DÜfiÜNCE:
RÜZGAR
ENERJ‹S‹
imi zaman rahatlat›c›, kimi zaman ürkütücü bir biçimde rüzgar
günlük yaflam›m›z› etkiler. Soluk
ald›¤›m›z havan›n ta kendisidir!
Dünyan›n çeflitli yerlerindeki
farkl› rüzgarlara verilen adlara bak›l›rsa rüzgar
hep önemli olmufltur. “Keçileri öldüren rüzgar”, “fieytan rüzgar›”, “Tu¤lac›”, “Gökyüzü süpüren” ya da “Yüzyirmi gün rüzgar›” gibi adlar
akla canl› imgeler getiriyor.
Basit bir tan›mla rüzgar, hareket halindeki
havad›r. Güneflin, dünyan›n yüzeyini düzensiz
bir biçimde ›s›tmas› sonucu oluflur. Gün boyunca karan›n üzerindeki hava suyun üzerindekinden daha h›zl› ›s›n›r. Is›nan hava genleflir
ve yükselir. A¤›r ve so¤uk hava onun yerini almak için hareket eder ve rüzgar› oluflturur. Geceleriyse tam tersi gerçekleflir; çünkü karan›n
üzerindeki hava suyun üzerindekinden daha
çabuk so¤ur. Da¤lar, vadiler ve adalar da iflin
içine girince rüzgar biçimleri çok karmafl›k
K
50
51
olabiliyor. Dünyan›n üst atmosferindeki dairesel rüzgarlar da hava
koflullar›n› etkiliyor.
ski zamanlardan bu
yana rüzgarla enerji
üretiliyor. M›s›rl›lar 5
bin y›l önce Nil Nehri’nde gemileriyle yol
almak için rüzgardan yararlan›rm›fl. ‹.S. 600’lü y›llarda Ortado¤u’da tah›l ö¤ütmek ve su pompalamak için yel de¤irmenleri kullan›lmaya bafllanm›fl. Yüzy›llar sonra
Avrupal›lar da yel de¤irmeninden
yararlanmaya bafllam›fllar. Hollandal›lar onlar› batakl›k arazileri kurutup sulama suyu pompalamada
kullanm›fllar. 1900 y›l›na gelindi¤inde Danimarka’da 2500 tane yel
de¤irmeni bulunuyormufl.
E
52
Elektrik üretmek için kullan›lan ilk yel de¤irmeni 1887 y›l›nda
‹skoçya’da yap›lm›fl. Sonraki y›llarda yel de¤irmenleri k›rsal bölgelerde elektrik üretimi için yayg›n olarak kullan›lm›fl.
20’nci yüzy›la gelindi¤indeyse elektrik daha kolay ulafl›labilir
bir biçim al›nca yel de¤irmenlerinin kullan›m› azald›. 1970’lerdeki petrol k›tl›¤› tabloyu de¤ifltirdi. Alternatif enerji kaynaklar›
aniden çok gözde oldu ve birçok
ülkede yeni yel de¤irmenleri yap›ld›. Türkiye’nin ilk modern
rüzgar makinesi 1984 y›l›nda
Çeflme’de yap›lm›flt›.
1990’l› y›llarda petrol fiyatlar›
düflmeye bafllay›nca rüzgar
enerjisine olan ilgi azald›. Son
y›llardaysa ilgi yeniden iyice art-
maya bafllad›. Küresel ›s›nman›n
ve fosil yak›t› tüketiminin yaratt›¤› tehlikeler hükümeti ve halk›
harekete geçirdi. Yeni enerji
kaynaklar› aray›fl› hiç bu denli
ivedilik kazanmam›flt›. Var olan
rüzgar enerjisi projeleri aras›nda,
karadakinden daha fazla enerji
üretebilmek ve daha s›k› çal›flabilmek için denizde büyük makineler yapmak bile yer al›yor.
Eski yel de¤irmenlerinde oldu¤u gibi, modern rüzgar makinelerinde de rüzgar›n enerjisinden yararlanmak için pervane
kanad› kullan›l›r. Rüzgar makinesi vantilatör gibi çal›fl›r; tek
bir farkla, ters yönde... Vantilatör rüzgar üretmek için elektrikten yararlan›rken, rüzgar makinesi elektrik üretmek için rüz-
gardan yararlan›r. Rüzgar makinesinin pervaneleri rüzgar›n h›z›n› azalt›r ve enerji toplar. Pervaneler döndükçe çevirme milini döndürür, o da elektrik jeneratörünü döndürerek elektrik
üretimini sa¤lar.
erimlili¤i en üst düzeye ç›karabilmek
için, rüzgar makineleri (ya da s›kl›kla
adland›r›ld›klar› gibi
“türbinler”) rüzgar›n sürekli ve
güçlü olarak esti¤i bölgelerde
kurulur. Uygun yer seçimi büyük önem tafl›r; çünkü en geliflmifl makineler bile kötü bir bölgeye kurulduklar›nda bir ifle yaramazlar. Yer seçiminde fikir
vermesi için birçok ülke rüzgar
V
53
BD fiUBAT 2008
h›z› ve yönüyle ilgili veriler içeren “rüzgar atlas”lar› haz›rl›yor.
Türkiye rüzgar atlas›n› 2002 y›l›nda tamamlad›.
ürbinler, Avustralya
Mawson
‹stasyonu’nun rüzgar enerjisinden elektrik ve ›s›
üretti¤i Antarktika’da
da olmak üzere her k›tada kullan›l›yor. Kimi zaman yüzlerce türbin tek bir yerde, “rüzgar çiftli¤i”
olarak bilinen alanlarda toplan›yor. Rüzgar çiftliklerine en çok
Avrupa ve Amerika’da rastlamak
olanakl›. Ayr›ca Kanada, Yeni Ze-
T
54
landa, Güney Afrika,
Japonya ve Brezilya
gibi birçok ülkede de
k›s›tl› say›larda rüzgar
çiftlikleri bulunuyor.
Hükümet programlar›
rüzgardan enerji elde
etmenin gelifltirilmesini destekledi¤inde
sonuca genellikle daha çabuk ulafl›l›yor ve
sonuç olumlu oluyor.
Geçen yüzy›llar›n
görkemli yel de¤irmenlerinin yerini art›k dev mühendislik
harikalar› ald›. Bugünkü yel de¤irmeni
üç bölümden olufluyor: Kule ve pervane kanatlar› (genellikle üç adet) ile hareket eden mekanizmalardan oluflan ve
tepede yer alan bir kutu. Bugün
en geliflmifl rüzgar türbini befl
milyon vat elektrik üretebiliyor.
Kulenin yüksekli¤i 120 metre.
61,5 metre uzunlu¤undaki pervaneler, çap› 126 metre olan daire oluflturuyor. Gerçek bir futbol sahas›n›n gökyüzünde kendi merkezinde yavaflça dönmesini zihninizde canland›r›rsan›z,
bu dev makinelerin büyüklü¤ünü daha iyi anlayabilirsiniz.
Almanya, rüzgar enerjisi kapasitesi bak›m›ndan dünyan›n lideri durumunda. ‹ki y›l önce Almanya’ya gitti¤imde k›rsal bölgeleri kaplayan yel de¤irmenlerinin
ne kadar artt›¤›n› görünce çok
flafl›rm›flt›m. ‹spanya, Amerika ve
Hindistan dünya s›ralamas›nda
Almanya’y› izliyorlar. Modern
rüzgar enerjisi gelifltirmenin öncüsü Danimarka ise beflinci s›rada; ilk ciddi ad›mlar›n› 1970’lerde att› ve flu an enerjisinin yüzde
20’sini rüzgardan elde ediyor.
Büyük rüzgar türbini üreticilerinin ço¤u Danimarkal›.
üzgar enerjisi savunucular›na
göre
sistemin
olumlu
yanlar› ortada. En
önemlisi, rüzgar temiz ve yenilenebilir bir enerji
kayna¤›. Rüzgar çiftlikleri yap›m› y›llar süren kömür ve hidroelektrik santrallar›yla nükleer santrallara oranla daha k›sa
zamanda oluflturulabiliyor. Rüzgar çiftliklerinin ortas›nda tar›m sürdürülebiliyor, bu da k›rsal kesimlere ek gelir ve ifl olana¤› sa¤l›yor.
Rüzgar gücünün olumsuz
yanlar› da yok de¤il. Bugünkü
modelleri eskiler denli yüksek
ses ç›karmasa da, makineler gürültüye neden oluyor. Birçok kifli rüzgar makinelerinin do¤al görünümü bozmas›ndan flikayetçi.
En büyük olumsuzlu¤u ise maliyeti. Rüzgar enerjisinin maddi
yan› Almanya’y› bile düflündürüyor. Son olarak da, her zaman
rüzgar esecek diye bir kural yok.
Öteki enerji kaynaklar›n› kullanan yedek bir yöntem gerekli.
R
Dünyan›n enerji sorunlar›n›
çözmenin tek bir yolu yok. Ancak, tüm enerji düzeninin bir parças› olarak rüzgar ve günefl gibi
do¤al kaynaklar› da hesaba katmak ak›ll›ca olur. Fosil yak›tlar›
sonsuza de¤in var olmayacak, bu
tür yak›tlar›n kullan›lmas› çevreye
zarar veriyor zaten. Nükleer enerjinin temiz oldu¤u düflünülse de,
bir kaza olmas› durumunda büyük tehlikeyle karfl› karfl›ya kal›nabilir. Ayr›ca, radyoaktif at›k sorunu hâlâ çözümlenmedi.
Türkiye do¤al enerji kaynaklar› bak›m›ndan zengin olsa da, onlardan küçük ölçüde yararlan›l›yor. Devlet Meteoroloji ‹flleri Genel Müdürlü¤ü’ne göre Türkiye’de özellikle k›y› bölgelerinde
rüzgar enerjisinden elektrik üretimine uygun birçok alan var.
Dünyan›n en h›zl› büyüyen enerji pazarlar›ndan biri oldu¤u da
hesaba kat›l›rsa, Türkiye’deki
güçlü do¤al rüzgarlardan yararlanmak mant›kl› geliyor.
Zengin tarihi ve çeflitli kültürleriyle Akdeniz Bölgesi, bizleri
her gün etkileyen ve hep var olan
rüzgarlar için kendi uzun ad listesini oluflturdu. Kimi zaman s›cak
kimi zaman so¤uk, kimi zaman
rahatl›k kimi zaman rahats›zl›k
getiren Akdeniz rüzgarlar› giderek daha da çok bölge sakinine
elektrik sa¤l›yor. Rüzgar enerjisinin gelece¤i iyi görünüyor.•
Çeviri: Pelin Hazar
CherylTanr›[email protected]
55
D
okuz yafl›ndaki k›z›m›z, bana ve babas›na bir bisiklet istedi¤ini söyledi¤inde yeni y›la iki ay vard›. Y›lbafl› yaklaflt›kça onun bisiklet tutkusu yavafl
yavafl yok olmaya bafllad› ya da bize öyle geldi.
Bunun üzerine ona arma¤an olarak, son günlerde k›z çocuklar› aras›nda büyük be¤eni toplayan bir bebek ve bebek evi sat›n ald›k.
Fakat, 31 Aral›k’ta birden, bir bisikleti olmas›n› herfleyden
çok istedi¤ini dile getirdi. Art›k çok geçti. Küçük k›z›m›z›n
istedi¤i bisikleti seçmek için yeterli zaman›m›z kalmam›flt›.
Gece saat 9 oldu¤unda ise k›z›m ve küçük kardefli m›fl›l
m›fl›l yataklar›nda uyuyorlard›. O anda düflledi¤i bisiklet akl›m›za geldi, suçluluk duymaya bafllad›k. Anne baba olarak
çocu¤umuzu düfl k›r›kl›¤›na u¤ratmak bizi çok üzüyordu.
Babas›, “Ne dersin, bilmiyorum, akl›ma flöyle bir fley geldi”
dedi. “Kilden bir bisiklet yapay›m ve üzerine bu bisikleti verip, yerine gerçek bir bisiklet alabilece¤ini yazal›m.”
Buldu¤umuz çözüm çok
hoflumuza gitmiflti; çünkü k›z›m›z art›k büyümüfltü ve istedi¤i bisikleti kendisinin seçGÖNDER‹: PER‹ BERK‹N
mesi çok mant›kl›yd›.
Eflim, tam dört saat u¤raflt›ktan sonra kilden minyatür
bir bisiklet yapt›. Sabah k›z›m›z›n kalp biçimindeki paketi aç›p, içinden k›rm›z› renkli kil bisikleti eline almas›n›
heyecanla izledik.
Üzerindeki notu yüksek sesle okuduktan sonra bize dönüp sordu:
“Yani bir bisikletçiye gidip, babam›n yapt›¤› bisikletin yerine gerçek bir bisiklet mi alabilece¤im?” dedi.
Gülümseyerek “Evet” dedim.
Gözleri doldu ve bafl›n› “Hay›r, olmaz” anlam›nda iki yana sallad›:
“Ben, babam›n yapt›¤› bu güzel bisikleti kimseye vermem” dedi.
K›z›m›z, gerçek bir bisiklet istemiyordu. Babas›n›n ona
özel olarak yapt›¤› kilden bisiklet, yeryüzündeki tüm bisikletlerden üstündü.
Eflim de, ben de büyük bir mutluluk içinde k›z›m›za sar›l›p onu öperken, gözyafllar›m›z› birbirimizden ve ondan
saklamaya çal›fl›yorduk.•
B‹S‹KLET
56
EVRENSEL BAKIfi AÇISI
Gürbüz Evren
KAÇAK
GÖÇMENLER
İnsan Değil mi?
9
Aral›k 2007 tarihinde
‹zmir’in Seferihisar ilçesi yak›nlar›ndaki S›¤ac›k bölgesi aç›klar›nda,
kaçak göçmenleri tafl›yan bir tekne, fliddetli lodos nedeniyle batm›fl, 50 kifli bo¤ularak
ölürken, 6 kifli de kurtulmufltu. 17
Aral›k 2007 tarihinde ise, bu kez
Bodrum yak›nlar›nda, yine kaçak
göçmenleri tafl›yan bir teknenin
batmas› sonucu bo¤ularak ölen 9
kiflinin cesedi bulunmufltu. Bu ac›
olaylar yaln›zca Türkiye’de de¤il,
dünya kamuoyunda da k›sa bir
süre konufluldu ve hemen unutuldu. Ülkelerindeki zor yaflam koflullar›ndan kaçan milyonlarca insan›n, ellerindeki son paray› yat›rarak ç›kt›klar› umut yolculu¤u ne
yaz›k ki birçok kez ac› bir sonla
noktalan›yor. Dünya onlar›n varl›¤›n› bir dakika bile sürmeyen televizyon haberlerindeki görüntülerden ve gazetelerin iç sayfalar›-
na s›k›flt›r›lm›fl birkaç tümcelik haberlerden ö¤reniyor.
Hiç kimse, ortada bir neden
yokken ülkesini terk etmek istemez. Yaln›zca yoksulluk de¤il,
siyasi nedenler de insanlar› ülkelerini terk etmeye zorluyor. Gitmek istedikleri ülkelere yasal
yollardan ulaflmalar› olanaks›z
olan insanlar›n kaderini, bu iflin
ticaretini yapan organizatörler
belirliyor. Ne yaz›k ki, kaçak
göçmen pazar›n› denetleyenler,
insanlar›n can güvenli¤inden önce, kazanacaklar› paray› düflünüyorlar. Ulaflacaklar› noktaya dek
birçok ülkeyi kimi zaman yürüyerek, kimi zaman kamyon kasas›nda, kimi zaman da derme çatma deniz araçlar›yla geçmeye çal›flan çaresiz insanlar, ço¤u kez
kendilerini bekleyen tehlikeleri
biliyorlar; ama yine de yaflamlar›ndan baflka kaybedecek bir
fleyleri olmad›¤›ndan, “Umuda
57
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
yolculuk” olarak adland›r›lan bu
çok tehlikeli serüvene at›l›yorlar.
Her y›l, “18 Aral›k Uluslararas›
Göçmenler Günü” nedeniyle bildiri yay›mlayan Birleflmifl Milletler
Genel Sekreterli¤i ve Birleflmifl
Milletler ‹nsan Haklar› Yüksek Komiserli¤i, göçmenlerin geldikleri
lere de¤er vermedikleri, hatta onlar› insan olarak bile görmedikleri anlafl›lacakt›r. Yarataca¤› ekonomik ve sosyal problemleri düflünerek kaçak göçü önleyecek
önlemler almak Avrupa’n›n en
do¤al hakk›d›r. Ama bunu yaparken, savunucusu oldu¤u insan
haklar›n› hiçe saymas›
ise kabul edilemez.
1988 y›l›ndan buyana Avrupa
“Avrupa S›n›rlar›”
ülkelerine yasa d›fl› yollardan adl› bir kuruluflun aç›klad›¤› bilgilere göre,
girmeye çal›flan 11 bin 263
1988 y›l›ndan buyana
kifli yaflam›n› yitirmiflitir.
Avrupa ülkelerine yasa
d›fl› yollardan ulaflmaya
ülkelerdeki ekonomiye katk›da çal›flan 11 bin 263 kifli öldü. Afribulundu¤unu an›msatarak, bu in- ka ülkelerinin yan›s›ra, Irak, Filissanlar›n sömürülmemesi ve hakla- tin, Afganistan, Pakistan, Banglar›n›n korunmas› ça¤r›s›nda bulu- defl gibi ülkelerden Avrupa’ya
nurken, kaçak göçmen ticaretine geçmeye çal›flan bu insanlar›n yakarfl› da insansal boyutlar› olan flamlar›n› nas›l yitirdiklerine bakönlemler al›nmas›n› isterler. Bu, t›¤›m›zda, karfl›m›za yürek parçakaçak göçmenleri insan olarak de- layan gerçekler ç›kmaktad›r.
¤erlendiren ender resmi aç›klamaKaçak göçmenleri Avrupa’ya
lardan biridir.
deniz yoluyla götürmeye çal›flan organizatörlerin, daha aç›k
açak göçmenlerin bir tan›mlamayla “mafya”n›n en
yaflad›¤› ac›lardan, çok kulland›¤› dört geçifl yolu:
ülkelerindeki yok- Ege Denizi, Adriyatik Denizi,
sulluk, iç savafl, si- Sicilya Kanal› üzerinden Akdeyasi bask›lar ve in- niz ve Cebelitar›k Bo¤az› üzesan kaçakç›lar› denli, birçok Av- rinden Akdeniz’dir.
rupal› ülke de sorumludur. KenKuruluflun verilerine göre, Afdilerini insan haklar›n›n merkezi rika ülkelerinden gelip Libya,
ve kayna¤› ilan eden, bu yüce de- Tunus ve Malta rotas›ndaki Sicil¤eri öne ç›kararak her f›rsatta ya Kanal›’ndan ‹talya’ya ulaflmak
Türkiye’ye ders ve ev ödevi veren isteyen 2 bin 482 kaçak göçmen,
Avrupal› ülkelerin ald›klar› ön- yaflam›n› Akdeniz’in bu kesiminlemlere ve uygulad›klar› yöntem- de yitirmifltir.
lere bak›ld›¤›nda, kaçak göçmenMoritanya, Fas, Cezayir ve da-
K
58
ha güneydeki Afrika ülkelerinden
gelerek, Cebelitar›k Bo¤az› üzerinden ‹spanya’ya ulaflmak isteyen kaçak göçmenlerden 3 bin
678 kifli ya Cebelitar›k Bo¤az›’nda
ya da Kanarya Adalar› aç›klar›nda
bo¤ularak ölmüfltür.
aflarak Avrupa ülkelerine girifl
yapmak isteyen 112 kaçak göçmen de donarak yaflam›n› yitirdi.
Ayr›ca, 23 kaçak göçmen, Fransa’y› ‹ngiltere’ye ba¤layan, deniz
alt›ndaki Manfl Tüneli’nden ‹ngiltere’ye geçmeye çal›fl›rken, tren
alt›nda kal›p ölürken, 97 kaçak
göçmen de s›n›rlardaki askerler
taraf›ndan vurularak öldürüldü.
“Kaçak göçmenler insan de¤il
mi?” sorusuyla bafllad›¤›m yaz›da,
onlar›n yaflad›¤› birkaç korkunç
olay› da paylaflmak istiyorum. 21
A¤ustos 2006 tarihinde, ‹talya’n›n
Lampedusa Adas› aç›klar›nda,
‹talyan resmi makamlar›n›n deniz
kazas› oldu¤unu iddia etti¤i bir
olayda, en az 60 Afrikal› kaçak
göçmen bo¤ularak ölmüfltü.
Kurtulmay› baflaran kaçak
göçmenlerin verdi¤i ifadeler,
olay›n tam bir cinayet oldu¤u
kuflkusunu do¤urmufltu. Kaçak
erilere göre, Türkiye
üzerinden
Yunan
adalar›na
geçiflin
sa¤land›¤› Ege Denizi’nde ise, 766 kaçak
göçmen yaflam›n› yitirdi. Son geçifl yolu olan ve ‹talya’ya gitmek
için kullan›lan Adriyatik Denizi’nin, Arnavutluk-Karada¤-‹talya
aras›ndaki bölümünde 553 kiflinin yaflam› sona erdi. Bu dört
geçifl yolu üzerinde bo¤ularak
ölenlerden 3 bin 960 kiflinin cesedi bile bulunamad›.
Kaçak göçmenlerin tafl›nmas›nda konteynerler ve so¤uk hava
depolu kamyonlar da
kullan›lmaktad›r.
Bu
Malta yetkilileri izin vermedi
araçlarda gizlenerek ‹nve kaptan, bal›k a¤lar›na
giltere, Fransa, ‹talya,
Hollanda, Yunanistan,
tutunan kaçak kiflileri tam
Macaristan, ‹rlanda gibi
3 gün denizde sürükledi.
ülkelere girmeye çal›flan
421 kaçak göçmen havas›zl›k, so¤uk, açl›k ve susuzluk göçmenler ifade verirken içlegibi nedenlerle yaflam›n› yitirir- rinden biri flunlar› söylüyordu:
ken, 41 kaçak göçmen de uçakla“Bulundu¤umuz tekneye, bizi
r›n yük bölümüne saklanarak Av- kurtarmaya geldi¤ini sand›¤›m›z
rupa’ya ulaflmak isterken öldü.
‹talyan kurtarma gemisi bilinçli
Avrupa’daki ülkeler aras›nda olarak önden çarpt›. Bunun üzeris›n›r oluflturan nehirleri geçmeye ne pani¤e kap›lan insanlar tekneçal›fl›rken, bo¤ularak ölen 180 nin arka taraf›na do¤ru hücum etkaçak göçmenin yan›s›ra, da¤lar› ti ve dengesi bozulan tekne batt›.”
V
59
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
‹talyan gemisinin komutan›
ise suçlamay› reddederek, “Biz
katil de¤iliz; mültecileri öldürmek
için de¤il, kurtarmak için oradayd›k” diyordu. Konunun uluslararas› platformlarda yo¤un olarak
konuflulmas› üzerine, ‹talyan savc›l›¤› “ihmale dayal› faili meçhul
cinayet” soruflturmas› bafllatmak
zorunda kalacakt›.
kamlar› taraf›ndan kaza olarak
nitelendirilen bu olayda, 34 kiflinin kurtuldu¤u ve yaln›zca 4
kiflinin öldü¤ü aç›kland›. ‹talya
olay nedeniyle de bir soruflturma bafllatmak zorunda kalm›fl,
aç›lan dava Haziran 2005’te sonuçlanm›fl, mahkeme, geminin
komutan›n› 2,5 y›l hapis cezas›na çarpt›r›rken, yaflamlar›n› yitiren kaçak göçmenlerin aileleriaçak göçmenlere ne de tazminat ödenmesine kayönelik sert ve sal- rar vermiflti. Kay›p olan 54 Ard›rgan tutumuyla navut’tan ise hiç söz edilmemifl,
tan›nan ‹talya’n›n olaydan tam 7 ay sonra, teknebu konuda baflka nin bat›¤› bulundu¤unda 54 kisab›kalar› da var. 28 Mart 1997 flinin cesedine ulafl›lm›flt›.
tarihinde, Adriyatik Denizi’nde
Kaçak göçmenlerin yaflad›¤›
kaçak göçmeleri tafl›yan bir tek- bir baflka tüyler ürpertici olay ise,
nenin bat›r›lmas›ndan yine ‹tal- “Bu kadar› da olmaz” dedirten
yan donanmas› sorumluydu. Ad- türdendir. 29 May›s 2007 tarihinriyatik Denizi’nde, “Otranto Ka- de Gana, Kamerun, Nijerya ve
nal›” adl› bölgede, Arnavut- Sudan uyruklu 27 kaçak göçmen,
luk’taki iç çat›flmalardan kaçan derme çatma bir tekneyle Libgöçmenleri tafl›yan “Kater I Ra- ya’dan yola ç›kt›.
des” adl› tekne, ‹talyan donanKötü hava koflullar› nedeniymas›na ait “Sibilla” adl› savafl ge- le 6 gün süresince Akdeniz’de
misinin çarpmas› sonucu batt›.
sürüklenen tekneyi bölgeden
Savlar, uluslararas› sularda geçmekte olan 2 bal›kç› gemisi
gördü; ama yard›ma
gelmedi. Daha sonra,
fioförden kuflkulan›p so¤uk
a¤lar›na tak›lm›fl olan 1
milyon dolar de¤erinhava kamyonunun kasas›n›
aç›nca, 59 Çinli kaça¤›n don- deki ton bal›¤›yla ayn›
bölgeden
geçmekte
mufl cesetleriyle karfl›laflt›lar. olan “Budefel” adl› Malta band›ral› bal›kç› geolmas›na karfl›n, ‹talyan savafl misi, kaçak göçmenlere görülgemisinin “Geri dön” uyar›s›na memifl bir yöntemle yard›m etti.
uymayan teknenin bat›r›ld›¤› Kaptan, bal›k a¤lar›na tutunmayönündeydi. ‹talyan resmi ma- lar›n› istedi¤i kaçaklar›, Malta
K
60
hükümetinin de karaya ç›kmala- ¤i okuduktan sonra lütfen gözler›na izin vermemesi nedeniyle rinizi kapat›p bu insanlar›n ac›latam 3 gün denizde sürükledi. r›n› görmeye ve anlamaya çal›fl›n.
Malta yetkililerine durumu bildirSo¤uk hava depolu bir kamdi¤ini söyleyen kaptan, kurtarma yon, 19 Haziran 2000 tarihinde
timi göndermeyi reddeden Malta Fransa’dan ‹ngiltere’ye gitmek
Baflbakan› Lawrence
Gonzi’yi suçluyordu.
Y›lda 7 milyar dolar tutar›nda
Kaptan, yiyecek ve
içecek verilmeyen, gekazanç sa¤layan kaçakç›lar›n
ce so¤ukta, gündüz yakesinlikle etkisiz duruma
k›c› güneflin alt›nda üç
getirilmeleri gerekmektedir.
gün, a¤›n flamand›ralar›na tutunarak yaflamda
kalmaya çal›flan kaçak
göçmenlere neden böyle dav- üzere feribottaki yerini al›rand›¤›n› ise flöyle aç›kl›yordu:
yor. Manfl Denizi’ndeki hava
“A¤da, 1 milyon dolar de¤e- koflullar› nedeniyle, yolculuk
rinde ton bal›¤› vard›. Onlar› her zamankinden uzun sürüyor.
Malta’ya ç›karsayd›m, gemi bek- ‹ngiltere’nin Dover Liman›’na
letilir ve yolculuk 12 güne uzar- gelindi¤inde ifllemlerin de uzad›. Ayr›ca kendimi diplomatik yaca¤› anlafl›l›yor.
kavgan›n ortas›nda bulurdum.
radan saatler geçRiski göze alamazd›m. Ama
tikten sonra ‹ngiliz
ben, a¤da sürüklenmeye bir sagümrükçüler s›ras›
at bile katlanamam.”
gelen so¤uk hava
Kaçak göçmenler, denizdeki
depolu kamyonu
ölüm-kal›m savafl›ndan, daha
önce batm›fl bir teknedeki Erit- denetlerken, floförün tav›rlar›nreli kaçak göçmenleri arayan dan kuflkulan›p kasay› açt›rd›k‹talyan Deniz Kuvvetleri’ne ait lar›nda, 59 Çinli kaçak göçmebir gemi sayesinde kurtuldular. nin donmufl cesetleriyle karfl›laMalta baflbakan›, bu olaydan 2 fl›yorlar. Kamyon floförü, yolcugün önce de, bir ‹spanyol bal›k- lu¤un ve denetimlerin çok uzaç› teknesinin kurtard›¤› 57 ka- mas› yüzünden Çinliler’i d›flar›
çak göçmenin ülkesine getiril- ç›kartamad›¤›n›, ›s›y› da, tafl›d›¤›
g›da maddelerinin bozulmamas›
mesine izin vermemiflti.
Yukar›daki sat›rlar› okurken için yükseltmedi¤ini söyleyerek
kendinizi kaçak göçmenlerin ye- kendini savunuyordu.
K›z›ldeniz ve Çin Denizi’nde
rine koyup koymad›¤›n›z› bilmiyorum; ama verece¤im son örne- bo¤ulan kaçak göçmenlerden, bu
A
61
BD fiUBAT 2008
bölgelerde etkin olan korsanlar›n
eline düflenlerin bafl›na gelenlerden hiç söz etmedim. Güney
Amerika ülkelerinden gelerek
Meksika-ABD s›n›r›n› geçmek isterken Amerikan s›n›r devriyeleri
taraf›ndan vurularak öldürülen ya
da Karaibler Denizi’ndeki ada ülkelerinden deniz yoluyla Amerikan k›y›lar›na ulaflmaya çal›fl›rken
köpekbal›klar›na yem olan kaçak
göçmenlere de de¤inmedim.
Kaçak göçmenlerin trajedisi,
ancak yasa d›fl› göçün önüne geçilmesiyle sona erecektir. Bu yolda at›lacak en zor ve önemli
ad›m, ülkeler aras›ndaki kalk›nm›fll›k fark›n›, bir baflka deyimle
kuzey ve güney ülkeleri aras›ndaki temel farkl›l›k olan zenginfakir ayr›m›n› en aza indirecek
önlemlerin al›nmas›d›r. Her befl
kifliden birinin günde bir dolar›n
alt›nda gelirle yaflad›¤› dünyada,
Amerika Birleflik Devletleri’nde
her inek için, günde 2,5 dolar
sübvansiyon verilirken, en zengin 200 kiflinin serveti, dünya
nüfusunun yüzde 41’inin, yani
2,3 milyar insan›n yaflad›¤› ülke-
lerin gayri safi milli has›lalar›n›n
toplam›n› aflm›flken, en zengin
15 kiflinin serveti Afrika ülkelerinin gayri safi milli has›lalar›n›n
toplam›n› geçerken ve dünyan›n
üçte biri fiilen savafltayken, ayr›mlar›n hemen ortadan kald›r›laca¤›n› kimse söyleyemez.
Ama ivedilikle yap›lmas› gereken, kaçak göçün hedefi durumunda olan ülkelerle kaynak ülkeler aras›nda kal›c› bir iflbirli¤i
bafllat›p insan kaçakç›lar›n› denetim alt›na almakt›r. Kaçak göç
organizasyonundan y›lda 7 milyar dolar kazand›¤› aç›klanan insan kaçakç›lar›, mutlaka etkisiz
duruma getirilmelidir. Ayr›ca, kaçak göçün kaynakland›¤› ülkelerle kurulacak yak›n iliflkiler, bu
ülkelere sa¤lanacak yard›mlar
da, sorunun tümüyle olmasa bile, önemli bir bölümünün çözülmesine yard›mc› olacakt›r. Ama
her türlü önlemden önce, kaçak
göçmenlerin de insan oldu¤u
dikkate al›nmal›d›r. Bu, kal›c› bir
çözüm için en temel ad›md›r.•
[email protected]
Evin beyi ve han›m› güzel yard›mc›ya gece yatarken kendilerine haber vermesini söylemifllerdi. Bir gece dostlar›na yemek
veriyorlard›. Yard›mc› konuklar›n bulundu¤u odaya girdi ve evin
beyine yatmaya gitti¤ini haber verdi:
“Ben yatmaya gidiyorum, beyefendi” dedi.
Adam ertesi sabah yard›mc›y› yan›na ça¤›rd› ve nas›l davranmas› gerekti¤ini anlatt›.
Bir ay sonra evde yine konuklar›n bulundu¤u bir akflam yard›mc› geceli¤iyle salona girdi evin beyine flöyle dedi:
“Ben haz›r›m, beyefendi.”•
62
SPORUN DÜNYASI
Metin Gören
B‹R
AfiK
ÖYKÜSÜ
Bir rüzgard›, gelir geçer sanm›flt›k. Me¤er
bafl›m›zda esen Brezilya f›rt›nas›ym›fl.
Dindiremedik, do¤rusu dindirmek de pek
iflimize gelmiyor, flu s›ralar... Samba
yapanlar›, Harmandal› oynayarak izlemek
de keyif veriyor bizlere... Bir aflk öyküsü
bu... Tam 58 y›l› içeren ve futbol
sevgisinin küllerinden oluflan...
Ü
nlü Türk bestekâr› Sadettin Kaynak, y›llarca
dillerden düflmeyen Segah makam›ndaki flark›s›na, “Bir rüzgard›r
gelir geçer sanm›flt›m” dizeleriyle
bafllam›flt›. Kas›rgalar esmifl, volkanlar patlam›flt› yüreklerde... Bir
flark›, aflk› ancak bu denli mükemmel tan›mlayabilirdi. Unutmad›k, unutam›yoruz, k›rk y›ld›r dili-
mizden düflüremedi¤imiz bu harika besteyi... Ara s›ra m›r›ldan›r›z,
ak saçlar›m›za, kal›n çizgilerden
oluflan yüz hatlar›m›za ald›r›fl etmeden... Bir rüzgard›, gelir geçerdi, geçmedi. Bu flark› da nice flark›lar gibiydi. Gençlik y›llar›, gönül
oyunlar› ve de yaflanm›fl öyküler
içeren... Bir aflk öyküsünü anlat›rd› onlar... T›pk›, Brezilyal›lar’› sevmek gibi... Futbolun estetik güzel63
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
liklerini sunduklar›nda kendimizden geçti¤imiz, o yan›k tenli y›ld›zlara duydu¤umuz afl›r› ilginin,
günün birinde bir aflk öyküsüne
dönüflmesini beklemek gibi...
izim öykümüz 1950 y›l›nda bafllad›. Dünyan›n en büyük stadyumu Maracana, Dünya
Kupas›’nda Uruguay
yenilgisiyle gözyafl›na bo¤ulurken, Türk futbolseverlerin
yakt›¤›
a¤›tlar okyanuslar›
aflm›fl, Brezilya k›y›lar›na vurmufltu.
Türkiye,
Brezilya’n›n yenilgisine
a¤l›yordu. Edson
Arintes Do Necimento’nun yani Pele’nin dedesi Eduardo ile birlikte...
Samba kraliçesi Maria’n›n babas› Dos
Santos ile mehteran
bölü¤ünden zurnac› Ali Nail’le kol kola gözyafl› döküyorlard›.
1958 y›l›n›n puslu ve so¤uk bir
Stockholm gecesinde, 17 yafl›ndaki Pele’yi, bakkal Nuri’nin o¤lu
Peyami gibi ba¤r›m›za basm›flt›k.
Türk analar› sevimli ve yan›k
tenli bir erkek çocu¤u do¤urmufllard›, ‹sveç’in herhangi bir
hastanesinde ya da do¤umevinde... “Garrincha” denilen ilginç
futbolcu belleklerimize kaz›nm›flt›. Brezilya ulusal tak›m›n›n
B
64
sa¤ taraf›nda f›rt›nalar estiren,
sa¤ aya¤› solundan k›sa ve de
çarp›k Garrincha, üç ‹sveçli futbolcuyu maç sonras› çeflitli hastanelere göndermiflti.
‹talya’n›n Fiorentina tak›m›nda, Can Bartu ile birlikte oynayan ‹sveçli ünlü y›ld›z Kurt
Hamrin, bir kitapta toplad›¤›
an›lar›nda, 1958 Dünya Kupas›
finalini anlat›rken flu ilginç tümceye yer vermiflti:
“Garrincha denilen aksak adam,
karfl›s›na ç›kan ve
kendisini durdurmak isteyen herkesi
bel hizas›ndan felç
etti. Bereket versin
ki, benim onu durdurmak gibi bir niyetim ya da hevesim olmad›...Yoksa
ben de hastanelik
olacakt›m.”
Garrincha’y› da
çok sevmifltik. Samba kraliçesi Eliza ile
geçirdi¤i günleri ilgiyle izlemifltik. Ve yaflam›n› yitirdi¤ini ö¤rendi¤imizde ac› içinde ve dünya futbolu ad›na üzülmüfltük. Brezilyal›lar’› çok seviyorduk; ama onlar›n geleneksel
samba müzi¤ine bir türlü ritm tutturam›yorduk. Ve bu nedenle
Brezilyal›lar’›n her dünya flampiyonlu¤u bizim ülkemizde davul
zurna eflli¤inde halay çekilerek
kutlan›yordu. Çünkü, bir aflk öyküsüydü bu...
ilmar’lar,
Santos’lar,
Bellini’ler, Orlando’lar,
Vava’lar, Didi’ler, Zagolla’lar ezberimizdeydi art›k... 169 kilo a¤›rl›¤›ndaki ünlü teknik direktör Vicente Feola’y› tan›yorduk. Masör
Americo’yu bile albümlere tafl›m›flt›k. Brezilya sevgisi giderek
盤 gibi büyüyordu. Dönemin
teknik direktörleri, hangi tak›m›
çal›flt›r›rsa çal›flt›rs›n, futbolculara
yönelik ilk söylemi Brezilya modeli oluyordu. Futbolcular›n tümünde, Brezilyal› futbolcu gibi
oynama düflüncesi egemendi. Bir
aflk öyküsüydü bu, vazgeçemiyorduk... Yads›nmaz gerçekler,
yaflant›m›za saplanm›fl söküp atam›yorduk. Ülkemizden binlerce
kilometre uzakta deniz afl›r› bir
ülke, sanki s›n›r komflumuz olmufltu, vizesiz girip ç›k›yordu futbol dünyam›za...
Y›llar ak›p gitti. Bizim Brezilya sevgimiz üzerine koyarak
büyüdü ve sonunda patlad›.
Merhaba Zico... Merhaba Alex,
Roberto Carlos, Deivid, Vederson, Aurelio, Edu... Ve merhaba
Fenerbahçe... ‹yi günler Lincoln
ve Galatasaray... Nas›ls›n›z sevgili Ricardinho, Nobre, Bobo ve
de simgesi kartal Befliktafl... Adriano, Jefferson, Fernandez,
G
Dos Santos serileri... Bir baflka
De Souza ve ötekiler... Adlar›n›
unuttuklar›m›z, gidenler, gelenler ve gelmek üzere haz›rl›¤›
olanlar... Hepinize birden merhaba... Unutmay›n ve akl›n›zdan hiçbir zaman ç›karmay›n.
Kendi ülkenizde de¤ilsiniz; ama
kendi ülkeniz denli s›cak insanlar›n aras›ndas›n›z. Sambay› ö¤retemediniz; ama ne olur flu
yengeç dans› için son bir hamle
yap›n›z. Bir aflk öyküsüydü bu,
sonsuzlu¤a dek uzanan...
Futbolun evrenselli¤i içinde
vatandafl›m›z olan Brezilyal›lar...
Ve Güney Amerika’dan komflumuzun art›k ezberlenen ve sevimli gelen uzun adlar›ndan, bizden de katarak yeni adlar türetebilme hevesi... Örne¤in, Eduardo
Edip dos Evren Carlos...
Bir rüzgard›, gelir geçer sanm›flt›k. Me¤er bafl›m›zda esen Brezilya f›rt›nas›ym›fl. Dindiremedik.
Do¤rusu dindirmek de pek iflimize gelmiyor, flu s›ralar... Samba
yapanlar›, Harmandal› oynayarak
izlemek de keyif veriyor bizlere...
Bir aflk öyküsü bu... Tam 58 y›l›
içeren ve futbol sevgisinin küllerinden oluflan... Sönmeyecek bir
atefl gibi... Alev alev...•
[email protected]
Ö¤retmen bir ö¤rencisine sordu:
“‹nsana en yararl› hayvanlar hangileridir?”
Ö¤renci duraksamadan yan›t verdi:
“Kebab› yap›labilen hayvanlar, ö¤retmenim.”•
65
DÜNYANIN
YEN‹
YEDİ
HARİKASI
Dünyan›n ‘Yeni’ Yedi Harikas›,
07. 07. 2007 tarihinde, Portekiz’in
baflkenti Lizbon’da gerçeklefltirilen
görkemli bir törenle aç›kland›.
Dünyan›n “Yeni Yedi Harikas›”
ise flunlar oldu:
Çin Seddi, Petra Antik Kenti,
Kurtar›c› ‹sa Heykeli, Chichen
Itza Piramidi, Machu Picchu,
Coliseum, Taç Mahal...
HANDE UMUR
ünyan›n ‘Yeni’ Yedi Harikas›, 2001 y›l›nda
‹sviçre’de oluflturulan bir kurul taraf›ndan
seçildi; ama... Sonuçlar›n ne denli güvenilir oldu¤u konusundaki tart›flmalar son
bulmad›. Sonuçlar›n da ötesinde, uygulanan seçim yöntemi yaln›zca kafa kar›flt›rmakla kalmad›, dünyan›n birçok yöresinden ters sesler yükselmesine de neden oldu.
‹letiflim teknolojisinin ça¤dafl ve moda ayg›tlar› bilgisayar ve cep telefonlar› arac›l›¤›yla gönderilen oylar›
verenlerin bilgi, görgü ve kafa yap›lar›n›n bilinmemesi,
seçim sonuçlar›n›n sa¤l›kl› olup olmad›¤› konusunda
D
66
BD fiUBAT 2008
ciddi kuflku ve tart›flmalar yaratt›.
UNESCO (Birleflmifl Milletler E¤itim Bilim ve Kültür Örgütü) da,
bu seçim sistemini kesinlikle desteklemedi¤ini aç›klad›.
ysa ki, Dünyan›n
Yedi
Harikas›’n›
seçmek için, bilgi
ve felsefenin ›fl›¤›nda, bitmeyen sorular yan›tlanm›flt› Antik Ça¤’da...
Yol ald›kça sonu gelmeyen co¤rafyalar afl›lm›flt›. Yedi harika, tümü insano¤lunun elinden ç›km›fl,
ola¤anüstü antik yap› ve yap›tlard›. Keops Piramidi, Babil’in Asma
Bahçeleri, Zeus Heykeli, ‹skenderiye Feneri, Efes’teki Artemis
Tap›na¤› ve Bodrum’daki Maussollos An›t Mezar› tek tek görülmüfl, karfl›laflt›r›lm›fl, ölçülmüfl,
biçilmifl ve tarihçi Heredot taraf›ndan “harika” s›fat›n› almaya
uygun görülmüfllerdi.
‹flinin uzman› bilim adamlar›ndan oluflan bir kurul taraf›ndan
de¤il de, yüz milyona yak›n internet ve cep telefonu kullan›c›s›n›n
21 finalist aras›ndan “seçti¤i”
Dünyan›n ‘Yeni’ Yedi Harikas›,
2007’nin Temmuz ay›nda (07. 07.
2007), Portekiz’in baflkenti Lizbon’daki Benfica Stad›’nda gerçeklefltirilen görkemli bir törenle
aç›kland›. Seçilemeyen 14 yap›
flöyle s›raland›:
Akropolis (Atina, Yunanistan),
Alhambra (Granada, ‹spanya),
Angkor (Kamboçya), Paskalya
Adas› Heykelleri (fiili), Eyfel Ku-
O
68
lesi (Paris, Fransa), Aya Sofya
Müzesi (‹stanbul, Türkiye), Kyomizu Tap›na¤› (Kyoto, Japonya),
Kremlin (Moskova, Rusya), Neuschwanstein Kalesi (Füssen, Almanya), Giza Piramidi (M›s›r),
Özgürlük An›t› (New York, ABD),
Stonehenge (Amesbury, ‹ngiltere), Sydney Opera Binas› (Avusturalya), Timbuktu (Mali).
Dünyan›n “Yeni Yedi Harikas›” ise flunlar oldu:
Çin Seddi (Çin): Yap›m›na 2
bin 227 y›l önce bafllanan ve günümüzde UNESCO taraf›ndan koruma alt›na al›nan dünyan›n en
uzun yap›s›d›r. Pasifik Okyanusu’ndan Orta Asya’ya de¤in uzanmaktad›r. Büyük Çin Seddi, o zamanlar zaten var olan surlar› birbirine ba¤layarak Çin’i Mo¤ollar’›n sald›r›lar›ndan korumaya
yarayacak bir savunma duvar› biçimine getirilmifltir. Çin Seddi’nin
yap›m› s›ras›nda birçok iflçi yaflam›n› yitirmifltir. Tarihte insanlar›n
yapt›¤› en uzun yap› olan Çin
Seddi’nin, uzaydan görülebilen
tek yap› olma özelli¤i de vard›r.
Petra Antik Kenti (Ürdün):
Ürdün’ün Lut Gölü ile Akabe
Körfezi aras›ndaki bölgede bulunan Petra, ‹.Ö. 400-‹.S. 106 y›llar›
aras›nda, Romal›lar’›n sald›r›s›na
u¤rayana dek, Nebatiler’in baflkenti olmufltur. ‹.S. 400 y›llar›nda
deprem ve ekonomik s›k›nt›larla
iyice gözden düflen kent, zamanla tümüyle unutulmufl; ancak
yüzy›llar sonra, 1812 y›l›nda ‹sviçreli gezgin Johann Burckhardt
taraf›ndan, yeniden keflfedilmifl,
6 Aral›k 1985’te UNESCO taraf›ndan “Dünya Kültürel Miras›” listesine eklenmifltir. Özellikle Kral
4’üncü Aretas’›n (‹.Ö. 9-‹.S. 40)
hükümdarl›¤› döneminde, eflsiz
bir güzelli¤e ulaflm›flt›r. Su teknolojisi konusunda uzman olan Nabatiler, kentlerini büyük su kanallar› ve su depolar›yla donatm›fllard›r. Petra Antik Kenti’nde
tiyatro, genelev, tap›nak, ev,
stadyum, spor merkezi, cami,
üniversite gibi yap›lar, kireç tafl›na oyularak yap›lm›flt›r. Roma
döneminde yap›lan, dört bin seyirci kapasiteli anfiteatr, kentin
en bilinen yap›s›d›r.
Bugün Petra’n›n Mezar Saray›, 42 metrelik Helen stili, 700
basamakla ç›k›lan El-Deir Manast›r›’n›n tap›nak duvar›yla Ortado¤u kültürünün göz kamaflt›ran bir örne¤ini oluflturmaktad›r.
Kurtar›c› ‹sa Heykeli (Rio
de Janeiro, Brezilya): Portekizce ad› “Christo Redentor”
olan heykel, Brezilya’n›n Rio de
Janeiro kentinde, yedi yüz on
metre yüksekli¤indeki Corcovado Tepesi üzerinde yer almaktad›r. 38 metre uzunlu¤undaki
heykel, Heitor Silva Costa taraf›ndan tasarlanm›fl, Frans›z heykelt›rafl Paul Landowski’nin elinde, befl y›l süren bir çal›flman›n
sonunda biçim alm›fl, 12 Ekim
1931’de tepenin zirvesine yerlefltirilmifltir. 8 metre yükseklikteki
bir kaide üzerinde durmaktad›r
ve 1 ton 145 kilo a¤›rl›¤›ndad›r.
Yaln›zca bafl›, 3,75 metre yüksekli¤inde olup 30 ton gelir. Aç›l69
BD fiUBAT 2008
m›fl kollar›, otuz metre geniflli¤indedir. Malzemesi betondur, üzerinde katman olarak da sabun tafl›
(talk) kullan›lm›flt›r. Heykelin Katolik Derne¤i’nce ›smarlanmas›n›n
nedeni, çirkin görünen telefon direklerini gizlemektir. Heykel y›lda,
ortalama bir milyon turisti, kollar›n› açarak karfl›lamaktad›r.
Chichen Itza Piramidi
(Meksika): Chichen Itza, ‹.Ö.
800 y›llar›nda, Meksika’n›n Yucatan Yar›madas›’nda, Maya Uygarl›¤› taraf›ndan yap›lm›fl, ekonomi, politika merkezi olarak da
hizmet vermifl tap›nak sitesidir.
Bu sitede Kukulkan Piramidi,
Chac Mol Tap›na¤›, Bin Kolonlar
Geçidi ve Tutuklular›n Oyun Sahas› bulunmaktad›r. Chichen Itza Piramidi ise, tüm bu yap›lar›n
en büyük ve görkemlisidir. Piramit, 20’nci yüzy›l›n bafllar›nda
gökdelenlerin yap›m› bafllayana
dek, “Dünyan›n En Yüksek Yap›s›” olma özelli¤ine sahipti.
Machu Picchu (Peru): Machu Picchu, Peru’nun Cusco ken70
BD fiUBAT 2008
tine 88 kilometre uzakl›ktaki
Urubamba Vadisi’nde, And Da¤lar›’ndan birinin zirvesine, ‹nka
‹mparatoru Pachacutec Yupanqui taraf›ndan 1450’li y›llarda
kurulmufl, bulutlar içinde bir
kenttir. Machu Picchu, And Platosu’ndan bafllay›p Amazon Ormanlar›’n›n k›y›s›ndaki Urubamba Nehri’nde son bulan alana
yay›lm›flt›r. ‹spanyollar 1532 y›l›nda çevre bölgeleri fethederken, s›k da¤lar aras›nda kalm›fl
bu kenti görememifltir. Machu
Picchu ikiyüzden çok merdiven
sistemiyle birbirine ba¤lanm›fl
tafl yap›lardan oluflur. Kentin üçbin basama¤›, günümüze dek
dayanm›flt›r. Kent, ‹nkalar taraf›ndan çiçek hastal›¤› salg›n›ndan dolay› terk edilmifltir. ‹spanyollar’›n ‹nka ‹mparatorlu¤u’nu
ele geçirmelerinden sonra kent
üç yüzy›l boyunca “kay›p” olarak kalm›fl ve 1911 y›l›nda Amerikal› arkeolog Hiram Bingham
taraf›ndan bulunmufltur.
Kolezyum (Roma, ‹talya):
‹talya’n›n baflkenti Roma’n›n
merkezinde bulunan Kolezyum,
Flavium Hanedanl›¤› döneminde
yap›ld›¤›ndan, “Flavianus Amfiteatr›” olarak da bilinir. Elli bin
kifli kapasiteli, büyük bir arena
niteli¤indedir. Yap›m›, ‹.S.
72 y›l›nda usta komutan
Vespasianus
taraf›ndan
bafllat›lm›fl, ‹.S. 80 y›l›nda,
Titus döneminde tamamlanm›flt›r. Daha sonraki de¤ifliklikler, Domitian döneminde gerçeklefltirilmifltir.
Baflar›l› lejyonerler ve Roma
‹mparatorlu¤u’nun
onuruna yap›lan Kolezyum’da Roma imparatorlar›, halk› e¤lendirmek ad›na
gladyatör dövüflleri düzenlerdi. Bunun yan›s›ra, deniz
savafllar› canland›rmalar›,
hayvan avlama gösterileri,
idam törenleri, klasik mitolojiye dayanan tiyatro gösterileri de gerçeklefltirilirdi.
Kolezyum daha sonra, tarih içinde çeflitli amaçlarla
kullan›ld›; bar›nak, dükkan,
dini k›flla, tafl ocaklar›, H›ristiyan Türbesi gibi...
Yap›m›n›n üzerinden
2000 y›l geçmifl olmas›na
karfl›n, modern stadyumlar›n
yap›m›n da, Kolezyum’un tasar›m› örnek al›nmaktad›r.
Taç Mahal (Agra, Hindistan): Taç Mahal, Timuro¤ullar›
Hanedan›’n›n beflinci hükümdar›
fiah Cihan (1593-1666) taraf›n-
dan, o zamanki imparatorlu¤un
baflkenti olan Hindistan’›n Agra
kentinde, Yamuna Nehri’nin k›y›s›nda yapt›r›lm›fl an›t türbedir.
fiah Cihan, çok sevdi¤i efli Arcümend Banu (Mümtaz Banu Begüm) do¤um yapt›¤› s›rada ölün-
ce, onun an›s›na Taç Mahal’in yap›lmas›n› istemifltir. Bu özelli¤iyle
an›t, “aflk için dikilmifl” en büyük
ve en güzel yap›tt›r.
Taç Mahal’in mimarlar›, Mimar
Sinan’›n ö¤rencilerinden Mehmet
‹sa Efendi ve Mehmet ‹smail
71
BD fiUBAT 2008
EVEREST FATİHİ
EDMUND HILLARY
KALBİNE YENİLDİ
Efendi ile yaz›lar› yazan Hattat
Serdar Efendi, fiah Cihan taraf›ndan, ‹stanbul’dan davet edilmifllerdi. Yap›t›n yap›m›, 1630’da
bafllay›p 1652’de tamamlanm›flt›r;
inflaat için günde yirmi bin iflçi
çal›flm›flt›r. Taç Mahal’in yap›m›nda ince mavi damarlar› olan, parlak mermer kullan›lm›flt›r. Yüzbinlerce akik, sedef ve firuze tafl›
gömülü olan duvarlarda ayr›ca,
42 adet zümrüt, 142 adet yakut,
625 adet p›rlanta ve 50 adet çok
büyük inciler bulunmaktad›r.
Eflsiz görüntüsü ve tarihi ile
birçok yazar ve flaire esin kayna¤›
olan Taç Mahal her y›l, yaklafl›k üç
milyon turisti a¤›rlamaktad›r.•
[email protected]
Bir oyunun provas› yap›l›yordu. Rolünü bitirip sahneden
ç›kan doktor, kuliste küçük bir k›zla karfl›laflt›. Onu gerçek bir
doktor sanan küçük k›z, “Doktor amca, doktor amca” dedi. “Beni muayene eder misiniz?”
Doktor rolündeki oyuncu gülümsedi:
“Yavrum, ben gerçek bir doktor de¤ilim ki...” dedi.
Küçük k›z hemen elindeki oyunca¤› uzatt›:
“Siz de o zaman bebe¤imi muayene edin...”•
72
BARIfi METE
1
453 y›l›n›n 29 May›s günü ‹stanbul’u fethederek tarihte bir kilometre
tafl› oluflturan Fatih Sultan Mehmet’in bu büyük zaferinden tam befl yüz y›l
sonra, bu kez 1953 y›l›n›n 29
May›s’›nda, Edmund Hillary adl› bir da¤c›, o güne de¤in birçok
da¤c›n›n deneyip baflaramad›¤›
bir giriflimin üstesinden geliyor
ve dünyan›n en yüksek noktas›n› ayaklar›n›n alt›na al›yordu.
29 May›s 1953’te, dünyan›n
zirvesi Everest’i “ilk deviren
adam”›n bu baflar›s›n›n sevincini
tüm dünyayla paylaflan iletiflim
araçlar›, 11 Ocak 2008’de Yeni
Zelanda
Baflbakan›
Helen
Clark’›n duyurdu¤u bir haberin
bu kez üzüntüsünü paylafl›yordu
tüm dünyayla:
73
BD fiUBAT 2008
Baflbakan Helen Clark derin
bir üzüntüyle o gün, “Everest’i
deviren adam›n, kalp krizi karfl›s›nda yenik düflerek devrildi¤ini” duyuruyordu.
Da¤c›l›k, Edmund Hillary’nin
t›rman›fl izledi. Ama bu t›rman›fllardan en önemlisi, 29 May›s
1953’teydi ve tarihe geçti.
Asya K›tas›’n›n Himalaya
Da¤lar›’n›n, 8848 metre yüksekli¤iyle, en yüksek tepesi, dünyan›n en yüksek noktas›
olan Everest Tepesi, Nepal ve Tibet ülke s›n›r›n›n tam üzerindeydi.
Tüm da¤c›lar için ulaflabilecek son nokta olan
Everest Tepesi, Edmund
Hillary’nin de düfllerini
süslüyordu. Bu düflünü
gerçeklefltirebilmek amac›yla, 1953’te Sir John
Hunt’›n liderli¤inde kurulmufl, Britanya da¤c›
ekibine kat›ld›. O tarihten önce, tepeye t›rmanmak üzere yap›lan yedi
denemenin yedisi de baflar›s›z olmufltu. Ama bu
ekip umutluydu, t›rmanacaklar ve yeryüzünün
en yüksek noktas›na imzalar›n› atacaklard›.
Ön araflt›rmalar› ve
Nepalli rehberlerinin uyar›lar› do¤rultusunda, da¤›n güney cephesinden
Edmund Hillary zirvede fotograf›n›
bafllat›ld› t›rman›fl. Ekibin
çekemeyen rehberi Tenzing
Norgay’› kendi görüntüledi.
büyük bir bölümü yorgunluk, bas›nç ve oksijen
ruhunda vard›. 1939’da, henüz azl›¤›n›n etkisiyle pes etti ama...
yirmi yafl›nda ar› yetifltiricisi bir ‹ki kifli pes etmemiflti: Yeni Zegençken, kendi ülkesi Yeni Ze- landal› Edmund Hillary ve Nepallanda’da ilk büyük t›rman›fl›n› li rehber da¤c› Tenzing Norgay.
Yollar› çetindi; kar ve f›rt›na,
gerçeklefltirdi. Ve bunu, özellikle
buzlu da¤larda yap›lan, birçok 14 kiloluk yükleri ve bas›nç az74
Edmund Hillary ve rehberi Tenzing Norgay
Everest yolunda bir mola an›nda...
l›¤› zorlanmalar›na neden oluyordu. Üstüne üstlük dinlendikleri bir ara, Hillary’nin donmufl
botlar›n› ›s›tmak için iki saatlerini harcamak zorunda kalm›fllard›. T›rman›fllar›n›n son aflamas›n› gerçeklefltirmek üzere yeniden yola koyuldular ve hedeflerine ulaflt›lar. 29 May›s 1953 sabah›, saat 11:30’da, Edmund
Hillary ve Tenzing Norgay, tüm
dünyaya ayaklar›n›n alt›ndaki
Everest’in tepesinden bak›yorlard›. Hillary, Nepalli yol arkadafl›n›n bir fotograf›n› çekti hemen... Ama Norgay, makineyi
kullanmay› bilmedi¤inden, Hillary’nin fotograf›n› çekemedi.
‹ki kahraman, kendilerinden bir
iz olarak çikolata parçalar› b›rakt›lar kar›n üstüne...
illary ve Norgay,
dünyan›n en yüksek
noktas›nda yaln›zca
15 dakika kalabildiler. Çünkü tafl›d›klar›
tüplerdeki oksijen stoklar› tükenmek üzereydi. Bu kez de inifl yolculu¤u bafllad›; yiyecekleri kalmam›flt› ve üflüyorlard›. Yolda
gördükleri ilk kifli, onlar› bekleyen karfl›lama ekibinden ‹ngiliz
da¤c› George Lowe oldu. Hillary
kendilerine sunulan s›cak çorbay›
yavafl yavafl içtikten sonra Lowe’a
bakt› ve da¤c›lar›n baflar›yla tamamlad›klar› t›rman›fllardan sonra söyledikleri flu sözü yineledi:
“Evet George, sonunda hergeleyi ayaklar›m›z›n alt›na ald›k”
Bu olay, tüm dünyada büyük
yank› uyand›rd›. Edmund Hil-
H
75
BD fiUBAT 2008
lary’yi herkes “kahraman” olarak
alk›fll›yordu. Dönemin ‹ngiltere
kraliçesi, kendisine 1953 y›l›nda
“flövalye” unvan›n› verdi.
E
dmund Hillary, zirveye ç›kt›ktan sonraki y›llarda da, Nepal’i
ziyaret etmeyi sürdürdü.
Yaflam›n›n
büyük bölümünü, Nepal halk›na, özellikle Everest Tepesi’nin
eteklerinde yaflayan, güçlü ve
düflük bas›nca dayan›kl› bedensel özellikleriyle, da¤c›lara rehberlik hizmetinde bulunan fierpa Köyü yerlilerine yard›m etmeye adad›. Nepal’i gelifltirmek
için birçok projeye imzas›n› att›.
Bunlar aras›nda yirmialt› okul,
iki hastane, bir havaliman› ve
fierpa çocuklar› için sa¤lanm›fl
burslar vard›. Ayn› zamanda aktif bir çevreci olan Hillary, Everest Bölgesi’nde do¤an›n korunmas›nda önemli rol oynayan Sagarmatha Ulusal Park›’n›n aç›lmas›n› da sa¤lad›.
Ö¤rencilik y›llar›nda s›ska ve
çelimsiz bir çocuk olan Hillary,
tarihe geçen baflar›s›n›n gizini
aç›klarken, tüm dünyaya flu
önemli bir mesaj› veriyordu:
“Yeteneklerim s›n›rl›; ama onlar› azmimle birlefltirebildim. Baflarmay› da seviyorum...”•
Bir turist otobüsü, ö¤le yeme¤i saati geldi¤i için küçük bir
kasabada durdu. fioför yolculara flu duyuruyu yapt›:
“Ö¤le yeme¤i için 30 dakika mola verece¤iz. Firmam›z›n ilkelerine göre size herhangi bir lokanta önermem kesinlikle yasak.
Sizler istedi¤iniz yerde yemek yiyebilirsiniz.”
Bu duyurudan sonra da, yolcular›na yard›mc› olmak amac›yla ufak bir ekleme yapt›:
“Turumuza devam etmeden önce aran›zda benimle görüflmek
isteyenler olursa, beni, karfl›daki sokakta, temiz servis yapan ve yemekleri son derece lezzetli olan ‘Annem Ev Yemekleri’ adl› lokantada yeme¤imi yerken bulabilirler.”•
Bir fabrikan›n genel müdürü, arkadafl›na dert yanmaya bafllad›:
“Geçen hafta iyi bir gece bekçisine gereksinimimiz var diye gazetelere ilan vermifltik ya...”
Arkadafl› büyük bir merakla adam›n sözünü kesti:
“Eeee...” dedi. “An›ms›yorum bu ilan›n›z›... Peki ne oldu?”
Genel müdür, arkadafl›n›n merak›n› hemen giderdi:
“Ne olacak?” dedi. “‹lan›n ç›kt›¤› gün fabrika soyuldu...”•
76
ÖZLEM‹N TADI BAfiKADIR
Eser Tutel
Yaz›k Ettik
Bizim fiu
Su
Muhallebisine!
G
eçenlerde Ortaköy’den
geçerken oradaki büyük bir muhallebiciye
girip bir su muhallebisi
yemek istedim. Garson, “Muhallebimiz yok efendim” dedi.
“Neden? Bitti mi?”
“Hay›r, epeydir yapm›yoruz.”
“Allah Allah!
Buras› ad› üstünde muhallebici de¤il mi?”
“Muhallebici;
ama merakl›s›
kalmad› ki yapal›m.”
fiafl›rm›flt›m. “Kazandibi, tavukgö¤sü, keflkül filan var ya?”
“Onlar var, efendim!”
A¤z›m bir kar›fl aç›k kald›! Ne
diyece¤imi bilemedim.
Bir baflka gün de ‹stiklal Caddesi’nde, A¤a Camisi’nin oradaki
yaln›z sütlü tatl›lar yapan dükkana girip su muhallebisi söyleyecek oldum. Orada da ayn› yan›t›
ald›m: “‹steyeni kalmad› ki yapal›m, beyim!” demezler mi!
Bak›n flu ifle! Anlafl›lan, fl›ray›,
lo¤usa flerbetini, kiflnifl flekerini,
sak›z tatl›s›n›, kufl lokumunu, turunç flerbetini,
gelincik flurubunu, koruk flerbetini yok olmaya
tutsak etti¤imiz
gibi, k›rk y›ll›k
su muhallebisini de gözden ç›karm›fl›z da haberimiz yok! Gözden ç›kard›¤›m›z keflke yaln›z su
muhallebisi olsa! Günümüz
gençleri, gençleri dediysem, yafllar› 40’a yaklaflan kuflak, fl›ran›n
bile ne oldu¤undan habersiz!
Kutu kutu “cola”lar› deviriyorlar
77
Bir muhallebici vitrinindeki güzellikler sergisi: Üstte solda Su muhallebisi,
tavukgö¤sü, kazandibi, tavukgö¤sü... Alt s›ra: F›r›n sütlaç, krem flokola,
keflkül, aflure... Hepsi baflka görüntüde, hepsi baflka lezzette...
da, merak edip bir kez olsun fl›ran›n tad›na bakm›yorlar!
erelerde mi sat›l›yor fl›ra? Asl›nda art›k hiçbir
yerde! Yak›n zamana
de¤in yazlar› bozac›larda sat›l›rd›, art›k onlarda da bulunmuyor! Eskiden k›fllar› boza
yapan bozac›lar, yazlar› da mis
gibi fl›ra yap›p satarlard›. Al›c›s›
olmay›nca elbet yap›c›s› da olmuyor. Nas›l olduysa, yaln›z boza
elini ete¤ini çekip de tümüyle kay›plara kar›flmad›. Son günlerde
onun da meyvelisini yapm›fllar diye duydum! Hay›rl›s› olsun! Yak›nda, helva, dolma, musakka gibi ona da Yunanl› dostlar›m›z sahip ç›karlarsa, hiç flaflmayaca¤›m!
N
78
***
Sütlü tatl›lar›n aras›nda en
lezzetlisi, en güzeli ve de yap›lmas› en kolay olan› su muhallebisi, günümüzde nas›l oldu da istenip aranmaz oldu, bir türlü
ak›l, s›r erdiremiyorum!
Çocukken, annem, Beyo¤lu’ndaki evimizde s›k s›k muhallebi piflirirdi. Daha çok sütten yap›lan›n›, arada bir de su muhallebisini... Kalayl› bak›rdan bir muhallebi tenceresi vard›, tekli havagaz› oca¤›n›n üstünde, kafl›kla çevire çevire onun içinde piflirirdi.
Süt, sabahlar› kap›ya gelen
seyyar sütçüden al›n›rd›. Sütçülük eskiden Arnavutlar’›n, hele
hele Bulgarlar’›n ifliydi. Örne¤in,
Bal›kpazar›’ndaki sütçümüz To-
Çoktand›r tarihe kar›flan bir seyyar muhallebici… Onlar, ö¤leden
sonralar› sokak sokak gezerek su muhallebisi satarlard›.
(Cengiz Güngör’ün f›rças›ndan)
dori Efendi, Bulgar’d›. Süt almaya ya bir koflu ona giderdik ya
da ertesi sabah seyyar sütçünün
geçmesini beklerdik. Çok iyi
an›ms›yorum: 40’l› y›llar›n bafl›nda kilosu 15 kurufltu sütün! Kap›ya gelen Arnavut sütçü, koca gü¤ümünü önce flöyle bir çalkalar,
sonra dizine dayayarak elindeki
ölçe¤e doldurup uzatt›¤›m›z tencereye boflalt›verirdi.
Yar›m kilo için orta boy, 250
gram için de küçük boy bir ölçe¤i daha vard› ki, bunlar kulplar›ndan ince bir zincirle gü¤ümün
boynuna tak›l› olurdu. Tencereye, sütle birlikte f›nd›k kadar saf
tereya¤› toplar› yuvarlan›rsa, ne
çok sevinirdik! Nerden mi gelirdi
bu tereya¤› parçac›klar›? Elbette
gü¤ümün yol boyunca çalkalan›p
durmas›ndan... O tarihlerde sütler
henüz pastörize edilmedi¤i için,
mutfaktaki havagaz› oca¤›n›n üstünde en az›ndan on dakika fokur fokur kaynat›lmas› gerekirdi.
Kaynat›lmam›fl süt ne sofraya getirilirdi ne de ondan muhallebi,
sütlaç falan yap›l›rd›.
uhallebiyi çok güzel
yapard› annem. O zamanlar unun bakkallarda aç›k olarak sat›lmas›na karfl›n, pirinç unu kiloluk
küçük bez torbalarda sat›l›rd›. En
iyisi Çapa markayd›. Boflalan torbalar asla at›lmaz, bir baflka iflte
kullan›lmak üzere mutfakta bir
kenara kald›r›l›rd›. Eeee, harp y›l-
M
79
BD fiUBAT 2008
Kapal›çarfl›’daki tarihî Çukur Muhallebici 30 y›l
önce kuyumcu olmufl da haberimiz yok!
lar›yd› o y›llar... Toplu i¤nelerin
bile at›lmay›p sakland›¤› y›llard›.
Annem, muhallebinin dibini
özellikle biraz tuttururdu. Tuttururdu ki, kaseye boflaltt›ktan sonra tencerenin dibini kafl›kla bir
güzel kaz›s›n ve de bunlar›n birer
parças›n› süs niyetine kaselerin
üzerine koyabilsin. Konuk gelecekse, büyük bir kay›k taba¤›na
boflaltt›¤› muhallebinin üstüne
tarç›n serperek, ay ya da y›ld›z gibi flekiller yapard›.
***
30’lu y›llar›n sonlar›nda, Beyo¤lu’nun yan sokaklar›nda
seyyar muhallebicilerin dolaflt›80
¤›n› çok iyi an›ms›yorum. Bunlar, akflamlar› yo¤urt, k›fl geceleri boza, yazlar› dondurma yap›p satan Arnavut sütçülerdi.
Ö¤leden sonralar› da sokak sokak gezerek su muhallebisi satarlard›. Omuzlar›na oturttuklar› kal›nca bir s›r›¤›n iki yan›ndan sa¤l› sollu sarkan iplere
ba¤l› iki kutu as›l› dururdu.
Bunlar›n birinde küçük küçük
tabaklara konmufl su muhallebileri dururdu, ötekinde de gülsuyu, pudra flekeri, pekmez fliflesi,
kafl›klar falan...
Muhallebici bizim soka¤a girince hemen cumban›n penceresinden seslenir, adam› afla¤›ya, kap›ya ça¤›r›rd›k. Küçücük
bir tabak muhallebi, 10 kurufltu.
Bu, annemin evde piflirdi¤i süt
muhallebisinden de¤il de, su
muhallebisiydi. Adam üstüne
önce bolca pudra flekeri, sonra
da gülsuyu serperdi. ‹steyenler
gülsuyu, pudra yerine pekmez
de döktürürlerdi. Art›k yeme de
yan›nda yat! Annem muhallebiyi, biz iki kardefle hemen kap›n›n önünde ayaküstü yedirdi¤i
için iki taba¤› da, kafl›klar› da
orac›kta adama geri veriverirdi.
‹stanbul’da çok daha eskiden de sokak sokak gezen seyyar muhallebiciler varm›fl. Bunlar Debreli, Prizrenli ve Pirifltineli Rumeli göçmenleriymifl.
Muhallebiyi bafllar›na yerlefltirip
dengede tuttuklar› yuvarlak tablalarda gezdirirlermifl. Ço¤unlukla da mesirelerde, flenlik
günlerinde ortaya ç›karlarm›fl.
Hem sütlü, hem de pekmezli,
iki çeflit muhallebi satarlarm›fl.
‹steyenin muhallebisine pudra
flekeri serperlermifl, isteyene
pekmez gezdirirlermifl.
enim çocuklu¤umda
sütlü tatl›lar›n en iyisi
o günlerin ünlü muhallebicisi Özsüt’te yenirdi. Nerede miydi Özsüt? Karaköy’de, flapkac› A. Rusos’un yan›bafl›nda... Ya Rusos? Tüm buralar›, Menderes y›k›m›nda yok
olup gitti¤i için günümüz gençlerine tan›m› öyle zor ki... fiöyle
söyleyeyim: Ziraat Bankas›’n›n
önünden Yüksek Kald›r›m’a
do¤ru yürürken sa¤ kolda, Necati Bey Caddesi’nin bafl›nda... Yan›nda hayli büyükçe bir baflka
muhallebici daha vard›; ama
onun ad›n› unuttum. Bu Özsüt
muhallebicisinin asl›nda ‹stiklal
Caddesi’nde, biri Alkazar Sinemas›’n›n bitifli¤inde, öteki de Lale Sinemas›’n›n s›ras›nda iki flubesi daha vard›. Babam, bu dükkanlar›n sahibi Hasan Fehmi
Bey’i iyi tan›d›¤›n› söylerdi.
Beyo¤lu’ndaki muhallebicilerden içeriye girdi¤iniz zaman
sizi mis gibi bir süt kokusu karfl›lard›. Çünkü o zamanlar muhallebicilerde bugünkü gibi döner yap›lmaz, su böre¤i sat›lmaz,
hele hele hiç sosis mosis kaynat›lmazd›. Döner dönercide yenirdi, börek börekçide, sosis de Levent Büfe’de, ya da Atlantik’te...
B
Muhallebicide önce tavuk suyuna tel flehriyeli çorba içilir, sonra
da mis gibi tavuklu pilav yenirdi.
Yan›nda, küçücük bir kasede hafif bir yo¤urt... En sonra da a¤z›
tatland›rmak için garsona muhallebi, sütlaç, tavukgö¤sü, keflkül
gibi hafif tatl›lardan biri söylenirdi. ‹çecek olarak da ya saf Tafldelen suyu, ya da mis gibi limonata! Sonralar› aflure, Ramazanlarda da güllaç bulundurmaya
bafllad› muhallebiciler... Günümüzde ise Beyo¤lu muhallebicilerinde yok yok: fiambaba tatl›s›
da var, baklava da... Kat kat pastalar da var, tabak tabak kaymakl› kaday›flar da...
Sabahlar› s›cak süt, peynir,
reçelle kahvalt› da edilirdi muhallebicilerde... Nedense o y›llarda sahan içinde yumurta, menemen, omlet yap›ld›¤› pek
gözlerimin önüne gelmiyor.
Mercimek çorbas›, döner, iskender falan yap›lmas›ysa çok daha
sonraki y›llar›n ifli...
***
uhallebici dükkanlar›n›n duvarlar› boydan boya aynalarla
kapl› olurdu. Böylece, içerisi oldu¤undan çok daha
genifl ve ferah görünürdü. Duvar
boyunca uzanan peykeye oturanlar arkalar›n› bu aynaya verirlerdi. Masalar hep süt beyaz›
mermerdi. Muhallebi kafl›klar› da
üç köfle olup, çubuk fleklindeki
sap›n ucunda da küçücük bir ayy›ld›z vard›. Ne çok severdim bu
M
81
BD fiUBAT 2008
kafl›klar›! ‹sterdim ki, bu ay-y›ld›zl› kafl›klardan evimizde de olsun! Y›llar sonra Beyaz›t’taki eskicilerde bu muhallebi kafl›klar›ndan çok arad›msa da bir tane
bile olsun bulamad›m.
G
arsonun gelip mermer masay› nemli bir
sabunlu bezle silip
temizlemesinden
sonra her müflterinin önüne incecik, pastel renkli pelür ka¤›d›ndan birer ka¤›t mendil b›rakmas› gelenekti. Çorbaya limon
s›k›l›nca ›slanan parma¤›n›z› bu
ka¤›tla silerek kurutur, çorbay›
içtikten sonra ya¤lanan a¤z›n›z›
yine bu ka¤›tla silerdiniz. Muhallebicilerde fiyatlar lokantalara k›yasla hayli hesapl› olurdu:
Çorbay›, tavuklu pilav› falan
an›msam›yorum; ama bir tabak
muhallebi, 27 kurufltu. 30 kurufl
verince geriye kalan 3 kurufl
garsona bahflifl b›rak›l›rd›.
‹stanbul’da, en tan›nm›fl muhallebiciler nerelerde miydi? Sar›yer’de, Beyaz›t’ta, Kapal›çarfl›’da, Çemberlitafl’ta ve de Pangalt›’da... Bunlar›n aras›nda en
ünlüsü Kapal›çarfl›’daki “Çukur
Muhallebici”ydi. KuyumcularAynac›lar-Ac› Çeflme-Sahaflar
Sokaklar›n›n kesiflti¤i küçük
meydan›n ortas›nda yer alan iki
katl›, üstü kubbeli, ahflap, adeta
sefertas› gibi kulübe benzeri bir
dükkand› buras›... Olsun olsun
da 2x3 m2’lik bir ifl yeri... Ama
özelli¤i olan, ilgi çekici bir ifl ye82
ri... Alt kat›nda masa var m›yd›,
yok muydu, bilemeyece¤im. Babamla gitti¤imizde, darac›k döner merdivenden üst kata ç›kard›k. Burada da olsun olsun da
ya üç masa vard› ya da dört...
Hepsi de küçücük küçücük masalard›. Asl›nda, as›l muhallebici
dükkan›, orac›ktaki bir s›ra dükkanlar›n birindeydi.
Çok eski bir geçmifli vard› bu
“Çukur Muhallebici”nin... Sultan
II. Mahmud’un bile (hd 18081839), merak edip bir keresinde
tebdili k›yafet ederek yan›nda
baflmusahibi Sait Efendi’yle birlikte buraya geldi¤i ve su muhallebisi yedi¤i söylenir. Kapal›çarfl›
içinde buluflacak olanlar, genellikle buluflma yeri olarak Çukur
Muhallebici’nin önünü seçerlerdi. Yaz›k ki, yan›lm›yorsam 70’li
y›llar›n sonlar›na do¤ru bu Çukur Muhallebici kapand›, yerinde 1978’de kuyumcu aç›ld›.
‹
flte, Ortaköy’deki, merakl›s›
kalmad›¤› için art›k muhallebi
yapmaktan vazgeçen muhallebiciden bak›n tâ nerelere
geldik! Günümüzde muhallebi
yenmiyor da yerine ne mi yeniyor?
Herhalde puding, krem karamel, krem flokola, tiramisu, profiterol, brovni gibi Bat› kökenli tatl›lar, pastalar yeniyor olsa gerek...
Eh, mis gibi flerbetlerimiz, fluruplar›m›z “kola”ya yenik düfleli beri,
daha baflka ne bekliyoruz ki?•
[email protected]
YAKINDAN TANIDIKÇA
Yücel Aksoy
A⁄ABEY DON‹ZETT‹
BATI MÜZ‹⁄‹N‹ TANITTI
KARDEfi DON‹ZETT‹
“AfiK ‹KS‹R‹”N‹ BESTELED‹
D
onizetti adl› ‹talyan
besteciyi müzikseverler çok iyi bilir.
Besteledi¤i 75 opera aras›nda, “Aflk
‹ksiri” ve “Don Pasquale” en
popüler yap›tlar›d›r.
19’uncu yüzy›l bafllar›nda Osmanl› ordusunda hizmet veren,
üstelik “pafla” rütbesiyle onurland›r›lan ‹talyan Donizetti de ço¤umuzun yabanc›s› de¤ildir. Peki
bu iki Donizetti ayn› kifli midir?
Yoksa yaln›zca ilginç bir soyad›
benzerli¤i midir?
Ad› geçen Donizetti’ler iki
ayr› kiflidir. Ve ikisi öz be öz
kardefltir. A¤abey olan› Giuseppe Donizetti, öteki ad›yla Donizetti Pafla 6 Kas›m 1788 tarihinde Kuzey ‹talya’da Bergamo
kentinde do¤du. Kardefli Gaetano Donizetti 29 Kas›m 1797’de
yine Bergamo’da dünyaya geldi.
Biri, Türkiye’yi bat› müzi¤iyle
tan›flt›ran, ilk modern Türk bandosunu kuran, öteki ise besteledi¤i operalarla yaln›zca ‹talyan müzi¤ine de¤il, daha genifl çevrelere
hizmet etmifl olan bu iki kardefli
biraz daha yak›ndan tan›yal›m.
Giuseppe Donizetti, yani Donizetti Pafla, yoksul ve müzikle
hiç ilgilenmeyen bir aile ortam›nda büyüdü. Ama o çok seviyordu
müzi¤i... Kendi çabalar›yla birfleyler yapmak, müzik e¤itimi almak istiyordu; ancak paras›zl›k
engelini bir türlü aflam›yordu.
Bergamo’daki “Pia Scuola di Musica”ya baflvurdu; ama yafl› büyük
oldu¤u için kabul edilmedi.
‹talyan ordusunun geliflmifl ve
iyi müzik e¤itimi veren bandosu
oldu¤unu bildi¤i için askeri bandocu olmak üzere baflvuruda bu83
lundu, bu kez kabul edildi. Askerlik görevi bitince, ‹talyan ordusunda bandocu olarak kalan
Donizetti Pafla, ‹talya ve Fransa’da çeflitli bandolar yönetti.
on olarak Napoleon Bonaparte’›n Elbe Adas›’nda sürgün bulundu¤u
s›rada, adada bulunan
bir taburun bandosunda çal›flt›,
daha sonra bu görevinden ayr›larak, reformcu Osmanl› hükümdar› II. Mahmut (1808-1839) taraf›ndan ‹stanbul’a gelmesi için yap›lan daveti kabul ederek 17 Eylül
1828’de görevine bafllad›.
II. Mahmut, eski orduyu da¤›tm›fl ve kurdu¤u yeni ordu (Asâkiri Mansûre-i Muhammediyye) ile
birlikte, önceki ordu bandosu olan
geleneksel Mehter bandosunu da
kald›rm›flt›. Yerine Bat› standartla-
S
84
r›nda yeni bir bando kurmaya karar vermifl ve Giuseppe Donizetti’yi
de bu amaçla davet etmiflti.
Donizetti Pafla ‹stanbul’a var›nca ilk ifl olarak askeri bando
M›z›ka-y› Hümayun’u kurdu ve
bir ay içerisinde padiflaha ilk konserini verecek duruma getirdi.
Bundan sonraki 28 y›l boyunca
Osmanl› Devleti’nin hizmetinde
çal›flarak hükümdar›n kurdu¤u
modern ordunun bando kuruluflunu ölümüne de¤in yönetti.
Sultan Abdülmecit taraf›ndan
pafla unvan›yla onurland›r›lan Donizetti’n›n baflar›lar› yaln›zca askeri
bando kurulmas›yla s›n›rl› kalmad›. Sarayda hanedan ailesinin fertlerine de müzik dersleri verdi, Pera’da (‹stanbul, Beyo¤lu ve çevresinin eski ad›) her y›l düzenlenen
‹talyan opera gösterilerini destekledi, sarayda konserler düzenledi
ve ‹stanbul’u ziyaret eden Franz
Liszt gibi zaman›n ünlü müzisyenlerine evsahipli¤i yapt›.
‹stanbul, Donizetti için adeta
ikinci bir vatan oldu ve 12 fiubat
1856’da yaflama veda edene de¤in ‹stanbul’da yaflad›.
Kardefli Gaetano Donizetti
de ayn› aile ortam›nda yokluklar içinde büyüdü. O dönemin
ünlü opera bestecisi Simon
Mayr, 1806 y›l›nda paras›z e¤itim veren bir müzik okulu kurmufltu. Donizetti bu okula kat›lan ilk ö¤rencilerdendi ve 1814
y›l›na dek burada e¤itim gördü.
Mayr, Donizetti’ye her yönden
büyük destek sa¤lad›. Donizetti,
1817 y›l›nda Bergamo’ya döndü.
Ça¤dafllar›n›n aksine flöhret
basamaklar›n› t›rman›fl› a¤›r oldu.
1822 y›l›nda Napoli’de besteci
olarak çal›flmaya bafllad›. Napoli
konservatuvar›nda ö¤retmenlik
görevi de üstlenmiflti. Romal› bir
avukat›n k›z› olan Virginia Vasselli ile 1828 y›l›nda evlendi. Üç çocuklar› oldu; ama hiçbiri çocukluk yafllar›ndan sa¤ olarak kurtulamad›. Eflinin 1837 y›l›nda kolera
salg›n›ndan ölmesi Donizetti’yi
ciddi bir bunal›ma soktu.
Eflinin ölümünden sonra ve en
güzel operalar› Napoli’deki San
Carlo Tiyatrosu taraf›ndan reddedilince, ayr›ca konservatuvardaki
müdürlük görevi kendisine verilmeyince Donizetti bu kenti terk
etmeye karar verdi. Napoli Operas› ile olan kontrat›n› iptal etmesi Avrupa’daki öteki büyük operalarla serbestçe çal›flmas›na olanak tan›d›. Ola¤anüstü yetene¤i
sayesinde de¤iflik operalar için
y›lda befl tane yap›t besteliyordu.
em sa¤l›k hem de parasal yönden zor durumda oldu¤unu gören arkadafl› Rossini, onu Paris’e ça¤›rd›. Öteki operalar› baflar›yla oynan›rken, Donizetti burada yeni yap›tlar vermeye bafllad›.
Paris’te yeteri kadar para kazan›p
emekliye ayr›lmay› düflünse de,
fizik ve ak›l sa¤l›¤›n›n bozulmaya
bafllamas› onu daha yo¤un bir biçimde çal›flmaya zorluyordu.
1840’larda Avusturya, ‹talya’n›n
H
büyük bir bölümünü iflgal etmifl olmas›na karfl›n Avusturya’daki “Kapellmeister” pozisyonunu 1842 y›l›nda kabul etti. Donizetti melankolik yap›s› ve felçli olmas›na karfl›n opera bestelemeye devam etti.
1845 y›l›nda beyin tümörü tan›s›
konulmas› üzerine Paris’e geri
döndü, doktor gözetimine al›nd›.
Hastal›¤›n›n tan›s›, frengi kaynakl›
beyin-omurilik bozulmas›yd›. 17 ay
boyunca Paris d›fl›nda bir ak›l hastanesinde tedavi gördü. 1847 y›l›nda konuflamaz ve felçli durumda
Bergamo’ya döndü, daha do¤rusu
getirildi. Son iki y›l›n› bilinçsiz geçirdi ve 8 Nisan 1848’de elli yafl›nda yaflama veda etti.•
[email protected]
85
EVRENSEL KÜLTÜR
SUDOKU
Songül Saydam
Canan Onural
“MEHR LICHT!”
“B‹RAZ DAHA IfiIK!”
Kolay
Zor
[email protected]
Yan›tlar 127’nci sayfam›zdad›r.
86
Son nefesini verirken Goethe’nin dudaklar›ndan
dökülen “Biraz daha ›fl›k” sözü, aralar›nda Türkçe’nin de bulundu¤u birçok dilde gerçek anlam›yla yer ald›. Bu dillerde ç›kmaz bir durumu anlatmak için kifliler, art›k bu sözü söylüyorlar.
D
ünyan›n en büyük flairlerinden biri olan Goethe,
yaflad›¤› dönemde ünlü
olman›n tad›na varabilen
say›l› ayd›nlardand›. Ölüm kap›s›n› çald›¤›nda, 83 yafl›ndayd›. Çevresindekiler onu sonsuzlu¤a yolculamak için bekliyordu. Goethe,
bir ara gözlerini açt›. Ölüm döfle¤inde sesi son bir kez duyuldu.
C›l›z bir sesle “Mehr Licht!” (“Biraz daha ›fl›k!”) dedi.
Goethe’in a¤z›ndan ç›kan bu
son söz tarihe mâl oldu. Üzerine epeyce yorumlar yap›ld›, kitaplar yaz›ld›, mistik anlamlar
yükleyenler oldu.
Onun bu sözü dünya dillerinde ve Türkçe’de yer edindi. Bu-
gün dünya dillerinde karanl›k,
ç›kmaz bir durum söz konusu oldu¤unda insanlar Goethe’nin bu
sözünü söyler.
Yaflam›na “Biraz daha ›fl›k”
tuttu¤umuzda, Goethe’nin bizim
için önemli olan bir baflka özelli¤i daha ortaya ç›kar. 20. 06. 1817
tarihinde Thomas Carlyl’e yazd›¤› bir mektupta “Her bir ulusun
özelliklerini ö¤renmek gerekir
ki, bu özellikleri ona b›rakal›m
ve iflte bu sayede onunla iliflkide bulunabilelim; çünkü her bir
milletin özellikleri, dil ve para
çeflidi gibidir, bunlar iliflkiyi kolaylaflt›r›r, hatta iliflkiyi olanakl›
k›lar” diye belirtmifltir.
Goethe 28 A¤ustos 1749 y›87
BD fiUBAT 2008
l›nda Almanya’da do¤du. Babas›ndan sert görünüm, disiplin,
ak›l ve mant›k ilkelerine ba¤l›l›k, annesinden zengin bir duygusal iç dünya özelliklerini ald›.
Dedesi, düflünce özgürlü¤üne
inanan biriydi.
lman
ayd›nlanmas›n›n
önemli kaynaklar›ndan biri olan Goethe, klasik din
e¤itimi gördü. Musa, Ramses öyküleri Goethe’yi de kendine çekti. ‹branice ö¤rendi. Dine
olan kuflkulu bak›fl› böylece bafllad›. Bir havuzu and›ran Goethe’nin düflün dünyas›n›n yak›n
çevresinde ak›nt›lar ve onu besleyen su kaynaklar› vard›. Ona
“Homeros”u veren Papaz Stark,
tiyatroyla tan›flt›ran ve yaz› dünyas›na götüren von Olenschlager, kuflkuculu¤u ve hukuku tan›flt›ran Hüsgen, matematikle buluflturan Moritz gibi...
Okuma, yazma, tart›flma yan›nda küçük sanatkârlarla görüflme, babas›yla ç›kt›¤› geziler, tan›flt›¤› insanlar, gözlemler, kendi
deyifliyle “insanlar› al›flveriflte
görmek” Goethe’yi Goethe yapt›. Her yolculukta farkl› bir rengi tafl›d› paletine...
Bir fliirinde flöyle diyor:
“Sad›k yol arkadafl›m,
b›rak beni burada!
Kayal›klarda, batakl›klarda,
yosunlar aras›nda,
Hep ileri!
Dünya, sizlere aç›k;
Yeryüzü genifl, gökyüzü
A
88
yüce ve büyük.
‹ncele, araflt›r, ayr›nt›lar›
topla,
Do¤an›n s›rr› aç›lacakt›r
sana.”
Güzel sanatlara olan e¤ilimi
onu resim yapmaya, piyano, flüt
ve viyolonsel çalmaya götürdü.
Leipzig’e okumaya gitti. Babas› onun hukuk okumas›n› istedi.
Kendisini içten içe yakan edebiyat e¤itimi alma iste¤iyle çat›flma
bafllad›. Babas›n›n önerisi ile gitti¤i Prof. Hofrat Böhme’ye ac› içinde bulundu¤u durumu aç›klad›.
Böhme ona yard›mc› olmak yerine, onu edebiyattan so¤utmaya
çal›flt›. Göstermek istedi¤i fliirleri
be¤enmedi. Böhme’nin arkadafllar› da benzeri elefltiriler yöneltince, Goethe tüm çal›flmalar›n› yakt›, yaln›zl›¤a düfltü.
Ernst W. Behrisch onun yaz›nsal düfl k›r›kl›¤›n› yenmesini sa¤lad›. Resme olan ilgisi ile Pleissenburg’daki Ressamlar Akademisi’ne gitti. “Do¤runun ve güzelli¤in yolunu gösteren” Friedrich
Oeser ile tan›flt›. Estetik kavram›
beyninin tüm k›vr›mlar›nda dolaflmas›na neden oldu.
ir araba kazas›, ard›ndan
attan düflmesi onu hasta
düflürdü. Üniversiteyi bitirmeden kentine geri
döndü. ‹ki y›l boyunca hastal›¤›
onu yata¤a ba¤lad›. Bu inifl döneminde Goethe yak›n› Katherina von Klettenberg’in etkisiyle
tasavvuf ve kimyasal deneylere
B
yöneldi.
Befl y›l sonra
ikinci kez baba evinden
ayr›ld›. Akademik kariyer
için yola ç›kt›. Bu kez baflard›. Herder ile tan›flt›.
Onun düflünce yap›s›ndan
etkilendi.
Friederike’ye,
çok
geçmeden
“Genç
Werther’in Ac›lar›” kitab›na
esin kayna¤› olan niflanl›
bir k›za Charlotte’a ve Lili’ye âfl›k oldu. Yaflam sevincini buldu¤u Christiane
ile evlendi; ancak evli ve
kendisinden yaflça büyük
Frau von Stein’a yaflam boyu platonik bir aflkla ba¤l›
kald›. Frau von Stein, Faust”un a¤z›ndan ç›kan sözlerin yans›mas›yd›. Yaflad›klar› ve yap›tlar›yla Goethe
bir mihenk tafl› oldu.
“Her edebiyat, e¤er yabanc›
katk›s›yla yeniden tazelenmezse,
eninde sonunda kendi içerisinde
tükenir. “fiair, insan ve vatandafl
olarak vatan›n› sevecektir; ama
onun flairlik güçlerinin ve flairlik
etkinli¤inin vatan›, iyilik, asalet
ve güzelliktir ki belli bir bölge ve
belli bir ülkeye ba¤l› de¤ildir ve
flair onlar› nerede bulursa, orada
kucaklar. Bu konuda o, özgür
bak›fllarla ülkeler üzerinde uçan
bir kartala benzer, üzerine at›laca¤› tavflan Prusya’da m› yoksa
Saksonya’da m› kofluyormufl,
onun için ne fark eder?
“Yaflad›¤›m ça¤da milyonlarca
insan, art›k ayn› kentte yafl›yor. Bu
yak›nl›¤a karfl›n insanlar aras›nda
örülen duvarlar, iletiflim ça¤›ndaki
iletiflimsizlik bir sis gibi çöküyor.
aln›zca insanlar aras›nda de¤il, uluslar
aras›nda da benzer
fleyler yaflan›yor. ‹flte
gün›fl›¤› alt›ndaki karanl›kta ‘Tekrar
edelim ki, milletlerin ayn› biçimde
düflünmeleri gerekti¤inden söz
edilemez; onlar birbirinden haberdar olmal›, birbirini anlamal› ve
karfl›l›kl› birbirlerini sevmek istemezlerse de, hiç olmazsa birbirlerine katlanmay› ö¤renmelidirler” diye düflünen Goethe “Mehr Licht!”
sözüyle ölümünden 259 y›l sonra
bile, insanlar› ayd›nlanmaya ça¤›rmas›n› sürdürüyor.•
“Y
[email protected]
89
B
üyükanneyle küçük k›z›n birlikte yaflad›klar› evde, bir
gece yang›n ç›kt›. Büyükanne küçük k›z› kurtarmaya
çal›fl›rken merdiven çökünce yanarak yaflam›n› yitirdi.
Yang›n büyük bir h›zla yay›ld› ve evin girifl kat› bir anda alevler içinde kald›. Komflular itfaiyeye haber verdiler ve evin
tüm girifl noktalar› alevler içinde kald›¤› için çaresiz bir biçimde
itfaiyeyi beklemeye bafllad›lar.
Küçük k›z evin üst kattaki pencerelerinden birinden çaresiz bir
biçimde ba¤›r›yordu. Ancak o anda kalabal›¤›n aras›nda itfaiyenin
gecikece¤i; çünkü baflka bir yang›n› söndürmeye çal›flt›klar› haberi yay›lmaya bafllad›.
Aniden, elinde merdivenle bir adam eve do¤ru kofltu. Adam
merdiveni evin yan taraf›na dayad› ve pencerelerden birinden içeriye girdi. Az sonra da, küçük k›z kuca¤›nda pencerede göründü. K›z› afla¤›daki kalabal›¤a teslim etti ve gecenin karanl›¤›nda kayboldu.
Kasaba halk› bir araflt›rma yapt›ktan sonra, küçük k›z›n yaflayan hiçbir akrabas› olmad›¤›n› anlad› ve birkaç hafta sonra onu
kimin evlat edinip büyütece¤ine karar vermek üzere topland›.
Bir ö¤retmen, çocu¤u
büyütmek
istedi¤ini
söyledi ve ona iyi bir
e¤itim verebilece¤ini
ERICH FROMM
dile getirdi.
Bir çiftçi küçük k›z› evlat edinmek istedi¤ini söyledi ve çiftlik yaflam›n›n bir çocuk için sa¤l›kl› oldu¤unu söyledi.
Ötekiler de, çocu¤un kendileriyle yaflamas› için de¤iflik gerekçeler dile getirdiler.
Sonunda kasaban›n en zengin adam› aya¤a kalkt› ve “Bu çocu¤a sizin sa¤lad›klar›n›z›n tümünü, üstelik para ve paran›n sat›n alabilece¤i herfleyi sa¤lar›m” dedi.
Bu s›rada çocuk, bafl› önünde sessiz bir biçimde oturuyor ve konuflulanlar› dinliyordu. Toplant›y› yöneten adam, kalabal›¤a “Söz almak isteyen baflka biri var m›?” diye sordu.
Salonun arkalar›ndan bir yerden bir adam ç›kt›. Sanki ac› çekiyordu. Yavafl yavafl yürüyerek kalabal›¤›n önüne geldi. Sonra
çocu¤un önünde durdu ve ona ellerini uzatt›. Ellerinde ve kollar›nda yan›k izleri vard›. Çocuk oturdu¤u sandalyeden yere atlad› ve adam›n boynuna sar›ld›, ayn› o gece kendisini kurtar›rken sar›ld›¤› gibi... Yüzünü onun gö¤süne gömdü ve birkaç kez
h›çk›rd›. Sonra da bafl›n› kald›r›p, adam›n yüzüne bakt›. Baflkan,
“Toplant› bitmifltir” dedi.•
KURTARMA
90
HAYVANLARIN DÜNYASI
Erdo¤an Sakman
KARINCA
K
ASLANI
ar›nca aslan› (Myrmeleon formicarius ya
da Eureoleon nostras)
böcekleri özellikle kar›ncalar› pusuya düflürerek avlay›p beslenen bir böcektir. Onun da temel sorunu yaflay›p
soyunu sürdürmektir. Yaflamak için korunma, beslenme ve
üreme
sorunlar›n›
çözmelidir. Kar›nca
aslan› öteki kar›ncalarla eflit ya da ayn›
çevrede yaflarsa, say›lar› milyonlara ulaflan bu hayvanlarla bafla ç›kabilmek
olanaks›zlafl›r. Çünkü en önemsiz bir
çat›flmada yüzlercesi birden gelerek kar›nca aslan›n› güçsüz
duruma düflürürler.
Bu konuyu da düflünen kar›nca aslan›, sorunu çözmek için
karfl›tlar›yla kendine uygun koflullarda karfl›laflmaya karar vermifltir. Do¤ada kar›nca aslan›n›n
gelece¤i; fakat düflmanlar› geldi¤inde güç duruma düflecekleri
durum ya da oluflumlar yoktur. Bu durumda, böyle bir düzeni
ya da yap›y› kendi
oluflturmal›d›r. Bunun için ayaklar›n›
kullanarak kum gibi
taneli topraklar üzerinde yeterli derinlikte bir kuyu açar. Bu
kuyu yere saplanm›fl
ters bir koni biçimindedir. Baflka bir deyiflle koninin taban›
yukar›da, tepesi afla¤›dad›r. Adeta topra¤a bast›r›lan bir topac›n ç›kard›¤›
iz gibidir. Bu küçük çukurun taban çap› on ve yüksekli¤i befl
santimetre kadard›r.
Bu koni çukurun özellikleri
91
BD fiUBAT 2008
ya¤mur sular›n›n dolmas›n› önleyecek yerlerde aç›lmas› gerekir. Kar›nca aslan›, arazideki ç›k›nt›lar alt›na gelecek biçimde
çukurunu açt›¤›nda ya¤murdan
korunabildi¤ini yaflam deneyimlerinden ö¤renmifltir.
Çukurun dibinde bafl› yere
do¤ru e¤ilmifl durum al›p arka
ayaklar›yla kum k›r›nt›l› malzemeyi h›zla d›flar›ya atarak ve çok
h›zl› çal›flarak düzgün bir huni
yapar. Asl›nda önemli olan, çukurun avlayaca¤› hayvanlar›n en
çok say›da ve s›kl›kta geçti¤i yerin seçilmesidir. Çünkü böyle bir
huni onbefl ile otuz dakika aras›nda tamamlan›r.
B
u tuzak yeterince derin
de¤ilse kenarda bir yerde bekler. Fakat çukur
derin aç›lm›flsa dibe
do¤ru inerek bafl›n› yukar› kald›r›p bat›c› ve emici olan k›skac›n›
aç›p beklemeye bafllar. Huninin
aç›k a¤z›na ald›rmay›p “Ben her
yerden geçerim” diyen bir böcek
ya da kar›nca daha ne oldu¤unu
anlayamadan toprakla birlikte dibe dek yuvarlanarak gelir. Bu hareketten dolay› sersemlemifl olan
kar›nca, kancas› aç›k kar›nca aslan›n›n önüne gelince, ani bir b›çak
darbesi yemifl gibi, kar›nca
aslan›n›n bat›c› çenesinden kurtulamaz. Çünkü uçtaki zehir av›
hemen felç eder.
Ek olarak ç›kard›¤› salg›s›yla av›n›n içini eritip
tümüyle içen kar›nca aslan› geriye kalan kitin iskeleti güçlü ayak
darbeleriyle tekmeleyip h›zla çukurun d›fl›na atar.
Böylece, kar›nca aslan› açt›¤›
çukur sayesinde hem kendini
düflmanlardan korur hem de
çukura düflen canl›lar› yiyip
karn›n› doyurarak beslenme sorununu çözer. Kimi aslan, kaplan ya da leopar avc›lar› da üzeri çal› ç›rp›yla örtülü derin çukurlar kazarak bu y›rt›c›lar› öldürmeden, yaralamadan ele geçirir hayvanat bahçelerine ve
sirklere büyük paralar karfl›l›¤›
satarlar. Kar›nca aslan›n›n karn›n› doyurmak için buldu¤u yöntem yüz binlerce y›ldan buyana
kullan›lmaktad›r. Bu nedenle,
insanlar y›rt›c› hayvan avlarken
onlar›n görmüfl ve taklit etmifl
olabilirler. Bundan daha da
önemlisi, insanlar›n karfl›laflt›klar› sorunlar› do¤ay› iyi inceleyerek çözebileceklerine, kar›nca aslan› da iyi bir örnektir.•
Pencereden denize bakan küçük Özgür, bir römorkla büyük bir vapurun çekildi¤ini ve yollar›n›n üstündeki sandallar›n
çekilmesi için de vapurun ara s›ra düdük çald›¤›n› görünce heyecanla babas›na seslendi:
“Baba, baba, bak” dedi. “Büyük vapur, küçük vapuru kuyru¤undan yakalam›fl, çekifltiriyor... O da can ac›s›ndan ba¤›r›yor...•
92
UNUTAMADI⁄IM ANIM
Dr. fiakir Coflkuner
Mustafa Kemal Y›ld›r›m Düflmesinden
Korkan Genç Telgrafç›n›n Elini Tuttu:
“Öldürecekse
Beni de
Öldürsün!”
“Antakya’n›n ileri gelenlerinden ünlü fiakir A¤a’n›n o¤lu
Ahmet Remzi Coflkuner, 1919 y›l› bafllar›nda askerlik
görevini tamamlad›ktan sonra Samsunlu silah arkadafllar›n›n ›srar› üzerine bu kente yerleflmifl ve Posta ve Telgraf
‹daresi’nde telgrafç› olarak çal›flmaya bafllam›flt›. Bu
görevi s›ras›nda Ahmet Remzi Coflkuner’in bafl›ndan
geçen ilginç bir olay› o¤lu Dr. M. fiakir Coflkuner,
babas›n›n anlatt›¤› biçimde Bütün Dünya okurlar›yla
paylafl›yor.
“A
skerlik görevimi yaparken
e¤itimli olmam
nedeniyle bana telgrafhanede görev verilmiflti. 1918 sonlar›nda yap›lan Mondros Mütarekesi’yle 1919 bafllar›nda birli¤imiz sal›verildi.
“Frans›z iflgalinde olmas› nedeniyle memleketim Antakya’ya
gidemedim.
Arkadafllar›m›n
önerisine uyarak Samsun’a yerlefltim. Samsun’da telgrafhaneye
gittim ve ifl baflvurusunda bulundum. Askerlikte telgrafhanede çal›flt›¤›m›, ‘Maniple’ denilen
telgraf ayg›t›n› kullanmay› ve
Mors alfabesini bildi¤imi söyledim. Kadro bulunmamas›na karfl›n gereksinim nedeniyle beni
telgrafhanede görevlendirdiler.
93
BD fiUBAT 2008
“K
ahvede akflamlar›
topland›¤›m›z,
umutsuzluk içinde vatan›m›z›n elden gitti¤ini düflündü¤ümüz 1919
May›s ay›n›n o günlerinde, Mustafa Kemal Pafla’n›n Samsun’a geldi¤ini duyduk. Halk, Mustafa Kemal Pafla’n›n da, öteki gelip gidenler gibi, olsa olsa fes kapmaya gelmifl biri oldu¤unu düflünüyordu. (Fes kapma deyimi, o zamanlar kullan›lan memleketi düflünmeden mevki elde etme anlam›na geliyordu.) Samsun telgrafhanesinde nöbetçi oldu¤um gecelerden birinde saatlerin gece
yar›s›na yaklaflt›¤› bir and›. Hava
ya¤murlu ve elektrikliydi. O zamanlar paratoner sistemi olmad›¤› için telleri topra¤a vermifltim.
“Kap› nöbetçisi koflarak geldi
ve ‘Mustafa Kemal Pafla geliyor’ dedi, Mustafa Kemal Pafla ciddi ve
güven veren bak›fllar›yla tek odadan oluflan çal›flma yerimize girdi.
Aya¤a kalkt›m ve ‘Buyurun Pafla’m’
dedim. ‘Derhal Havza ve Amasya’yla görüflmem gerekiyor’ dedi.
“Çekinerek, ‘Hava elektrikli telleri topra¤a verdik sizi görüfltüremem’ dedim. Yan›t›m›
kabul etmedi:
“‘Bu, vatan›n kurtulufluyla ilgilidir. Muhakkak görüflece¤im’ dedi. ‘Bir elini makineye koy, ötekini bana uzat. Sen bir elinle telgraf
çekerken, ben öteki elini tutaca¤›m. Y›ld›r›m seni öldürücekse,
beni de öldürsün.’
“Mustafa Kemal’in bu sözleri
94
beni sarsm›flt›. ‘Ama, Pafla’m’
diyebildim. O beni daha fazla konuflturmad›:
“‘Ya ölürüz, ya vatan kurtulur!’
dedi. Kararl›yd›, etkileyiciydi.
“Ceketinin cebindeki ipek
mendili ç›kart›p maniplenin üzerine koydu. Telleri devreye sokmaktan baflka yapabilece¤im bir
fley kalmam›flt›.
“Elimi b›rakmas› için yapt›¤›m ›srarlara ald›rmad› ve elimi
uzun süre b›rakmad›. Önce Havza’y› arad›m. Hemen yan›t geldi
ve nöbetçi memur Mustafa Kemal Pafla’n›n adamlar›n›n emir
beklediklerini söyledi. Pafla flifreli bir not verdi, yazd›m. Gelen
flifreli yan›ta, elimi b›rakmadan
bakt›, alelacele bir fleyler yazd›.
Onu da Havza’ya ilettim. Sonra
Amasya’y› aramam› söyledi.
Amasya’yla da flifreli konuflma
yapt›ktan sonra, elimi s›rt›ma
koydu, ‘Oh, çok flükür, flimdi vatan kurtuldu’ dedi ve maiyetiyle
birlikte yan›m›zdan ayr›ld›.
“A
ptallaflm›fl,
ter
içinde kalm›flt›m.
Oturdu¤um yerden kalkamad›m.
Mustafa Kemal Pafla yaflam›n›
ortaya koyuyordu. Fes kapmaya
gelmifl bir kifli olamazd›. O bir
vatanseverdi.
“Atatürk’e hayranl›¤›m böyle
ya¤murlu bir gecede bafllam›flt›.”
Rahmetli babam Ahmet Remzi
Coflkuner, unutamad›¤› an›s›n› iflte böyle özetlemiflti.•
YAfiAMDAN YANSIMALAR
Nuray Bartoschek
S›ra D›fl›
Bir fieyler Yap›n!
Bugün hep birlikte ç›kar›p atal›m içimizdeki pilleri,
s›rad›fl› bir fleyler yaparak, yaflam›n içinde hep
ayn› tempoda a¤›r aksak yürüyen robotlar gibi
yer almaktan kurtulal›m. Yaflam tüm çekicili¤iyle
kollar›n› açm›fl bizi bekliyor. Haydi, koflun,
hoplay›n, z›play›n, oynay›n, flark› söyleyin,
gülün, dokunun, sevin, canlan›n, hatta avaz
avaz ba¤›r›n ve kucaklay›n yaflam›!
H
iç düflündünüz mü, yaflam›m›z›n ne kadar
büyük bir bölümü hep
ayn› tempoda, ayn› iflleri yapmakla geçiyor?
Sabah ayn› saatte kalk›fl, ayn›
saatte kahvalt›, ayn› saatte ifle ya
da okula gitmek için evden ayr›l›fl, ayn› arabayla, otobüsle ya da
yürüyerek ayn› yollardan geçifl,
ayn› yüzler, ayn› sözcüklerle selamlaflmalar, her gün yapt›¤›n›z›n benzeri ifller, dersler, ayn› saatte yine ayn› yollardan geçerek
eve dönüfl, ayn› saatlerde akflam
yeme¤i, hatta televizyon izlerken
birbirine benzer sohbetler ve yine ayn› saatlerde yata¤a giderek
günü noktalamak...
Bu yaflam temposunu öylesine kan›ksam›fl›z ki, ayn› ifli yapmaya programlanm›fl robotlar
gibi, selamlaflmalar›m›z bile
duygulardan yoksun, yapmam›z
gereken iflin bir parças›ym›fl gibi karfl›m›zdaki kifliye ulaflmadan havada as›l› kal›yor.
Yolda karfl›laflt›¤›m›z tan›d›¤›m›za “Ne haber, nas›ls›n?” derken, alaca¤›m›z yan›t› biliyoruz
asl›nda... “‹yiyim, sen nas›ls›n?”
Bizim de yan›t›m›z çoktan haz›r:
“Sa¤ol, ben de iyiyim.”
fiimdi bize düflen görev bitti.
Gönül rahatl›¤›yla yolumuza devam edebiliriz.
Hangimiz gerçe¤i duymaya
haz›r›z dersiniz?
95
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
arfl›n›zdaki size “Sorma, bugün çok kötü
belim tutuldu, çok a¤r›m var. Ayr›ca bankaya borcumu ödeyemedim, bu
duruma da can›m çok s›kk›n...
Akflama de¤in çözüm bulmam
gereken öyle çok sorunum var
ki...” dese tepkiniz ne olur?
‹çinizden “fiimdi nereden
ç›kt› bu? Sanki onun gerçekten
nas›l oldu¤unu dinleyecek zaman›m varm›fl gibi bana s›k›nt›lar›n› anlat›yor” diye düflünür
müsünüz? Yoksa siz de içtenlikle “Sorma benim de can›m s›kk›n bugün, dün gece çocuk
hastaland›, sabaha de¤in uyuyamad›m, bu akflam da eve yeme¤e konuklar›m gelecek onun telafl›nday›m” der misiniz?
En son ne zaman eflinizin, annenizin, dostunuzun, sevgilinizin
gözlerinin içine bakarak “Bu, flu
ana dek yedi¤im en güzel yemek,
sen bir harikas›n” dediniz?
Sevdiklerinize nas›l “‹yi geceler” diliyorsunuz? Bunu yine
yapman›z gereken iflin bir parças› olarak “öylesine” mi söylüyorsunuz, yoksa iyi geceler
öpücü¤ünü verirken sevdiklerinizin kokusunu doyas›ya içinize
çekiyor musunuz?
Kulland›¤›n›z sözcükleri ne
denli duygular›n›zla harmanl›yorsunuz? Kahvalt›da ille de ayn› çeflit peynir, ayn› zeytin mi olmal›?
Yaflam›n›za yeni kiflilerin girmesine ne kadar olanak tan›yorsunuz? Yoksa kap›lar›n›z s›k› s›-
K
96
k›ya kapal› m› yeni gelenlere?
Geldik en önemli soruya: Kaç
yafl›ndas›n›z? Evet, siz! Oniki?
Onsekiz? Otuziki? K›rkbefl? Ya
da Altm›flbefl?
“Tüm bu anlatt›klar›nla yafl›m›z›n ne önemi var?” dedi¤inizi
duyar gibiyim. Var elbette!
Kaç yafl›nda olursan›z olun,
bana içtenlikle söyler misiniz, nas›l geçti y›llar›n›z?
fiöyle bir geriye dönüp bakt›¤›n›zda hâlâ kendinizi o çocukluk, gençlik y›llar›n›zda duyumsam›yor musunuz? Y›llar›n
nas›l da bu denli h›zl› geçti¤ine
flafl›rm›yor musunuz?
Y›llar bu denli h›zla ak›p geçerken yaflam›m›z› bir robot gibi,
sürekli ayn› fleyleri yapmaya programlanm›fl olarak geçirmekle kendimize haks›zl›k etmiyor muyuz?
Hemen itiraz etti¤inizi duyar gibiyim:
yi de robot gibi yaflamamak ad›na iflimi, okulumu b›rakacak de¤ilim elbette,
benim yaflant›m› sen mi güvence alt›na alacaks›n o zaman?”
Hay›r hay›r ifli, okulu b›rakmaktan söz etmiyorum ben...
Yaflam›n›zda küçük; ama
önemli de¤ifliklikler yaparak bu
tekdüzelikten kurtulabilir, yaflam›n›z›n kalitesini art›rabilir, her an›n›z› daha dolu dolu yaflayabilirsiniz.
Haydi, sabah bafllayal›m de¤iflikliklere hemen... Bu gece
biraz daha erken yat›n ve sabah
“‹
yar›m saat erken kalk›n. Sabah ifle ya da okula ayn› yollardan, ayn› araçlarla gitmemeyi
deneyebilir misiniz?
raban›z› evde b›rak›p
yürüyün ya da otobüse, dolmufla binin ya
da okula servisle giden çocu¤unuzu bugün okula
siz b›rak›n.
“Günayd›n”lar›n›z daha canl›,
daha içten olsun. Hatta “Bugün
nas›ls›n?” derken dokunun karfl›n›zdaki kifliye, elinizi omzuna koyun, tüm varl›¤›n›zla onu dinledi¤inizi duyumsat›n.
Bugün asansörü kullanmay›n, gerekirse yavafl yavafl; ama
merdivenlerden ç›k›n ifl yerinize, evinize...
‹fl yerinizde ya da okulda hiç
konuflmad›¤›n›z kiflilerle konuflmay› deneyin bugün... Sizden
pek hofllanmad›¤›n› düflündü¤ünüz kiflilere güler yüzle yaklafl›n,
yeni saç biçiminin, giysisinin ona
çok yak›flt›¤›n› söyleyin, hatta
ö¤len birlikte yemek yemeyi ya
da çay içmeyi önerin. Ama tüm
bunlar› içtenlikle yapt›¤›n›z› karfl›n›zdakine duyumsat›n ve davran›fllar›n›z›n etkisinin size yans›mas›n›n tad›n› ç›kart›n.
Eflinizle, dostunuzla ifl ç›k›fl›nda eve gitmeden önce, bir
yerde oturup kahve içmeye ne
dersiniz? Unutmay›n, evde yap›lacak ifller hiçbir zaman bitmeyecek ve biz her yeni güne bir
önceki günden kalma yap›lacak
A
ifllere borçlu olarak girece¤iz.
Her akflam kahve içmeye gidecek de¤ilsiniz, lütfen bunu haftada bir olarak s›n›rlamay›n.
Yoksa bu kahve saatleri de bir
süre sonra yaflam›n tekdüzeli¤i
içinde yer alacak ve tüm anlam›n› yitirecek. Plan, program
yapmay›n. Haftan›n herhangi
bir günü, içinizden geldi¤i anda
aç›n telefonunuzu ve “Bugün iflten sonra kahveye ne dersin?”
deyin sevdiklerinize... Ve hep
ayn› yerlere gitmeyin kahve içmek, yemek yemek için... Yeni
yerler keflfedin ve bunu dostlar›n›zla paylafl›n.
Akflam çocu¤unuza “Ödevlerini bitirdin mi?” diye sormak yerine al›n kitaplar›n›, defterlerini
elinize ve ilgiyle “Aaa, bu konuyu mu iflliyorsunuz, çok ilginç!
Ben bunu ö¤reneli y›llar oldu,
ço¤unu unutmuflum, bana anlat›r
m›s›n biraz?” deyin. Ve size flaflk›nl›kla, heyecanla; ama mutlulukla bakan çocu¤unuzun anlatt›klar›n› can kula¤›yla dinleyin,
anlamad›klar›n›z› sorun.
kflam yata¤›na yat›r›p
ona “‹yi geceler” dilerken bugün size ö¤rettikleri için teflekkür etmeyi de unutmay›n.
Kafl›¤› elinize al›p a¤z›n›za götürdünüz. Bekleyin ve yeme¤in
tad›n› gerçekten duyumsay›n.
Harika de¤il mi? Haydi, fl›mar›r diye korkmay›n, söyleyin bunu eflinize... Hem ara s›ra sevdik-
A
97
BD fiUBAT 2008
lerimizi dozunda fl›martman›n kime ne zarar› olur ki?
Bakars›n›z, “B›kt›m senin flu
maçlar›ndan!” diye söylenen
efliniz de, bu pazar sizinle heyecanla maç izler televizyonun karfl›s›nda...
Bu hafta sonu tüm gün evi temizlemeyi b›rak›n. Hiç görmedi¤iniz yeni yerlere gidin, uzun zamand›r ziyaret etmedi¤iniz dostlar›n›z› ziyaret edin, huzurevine,
yetifltirme yurduna gidin, sevginizi cömertçe paylafl›n insanlarla...
Unutmayal›m, yaflam tüm
davran›fllar›m›z›, yapt›¤›m›z iyilikleri, kötülükleri, sevgileri, nef-
retleri bir ayna gibi bize yans›t›yor baflka yüzlerden...
Bugün hep birlikte ç›kar›p
atal›m içimizdeki pilleri, s›rad›fl›
bir fleyler yaparak, yaflam›n içinde hep ayn› tempoda a¤›r aksak
yürüyen robotlar gibi yer almaktan kurtulal›m.
Yaflam tüm çekicili¤iyle kollar›n› açm›fl bizi bekliyor. Haydi, koflun, hoplay›n, z›play›n,
oynay›n, flark› söyleyin, gülün,
dokunun, sevin, canlan›n hatta avaz avaz ba¤›r›n ve kucaklay›n yaflam›!•
Diyar Mahmuto¤lu
1 2007 y›l› UNESCO taraf›ndan
“Mevlana Y›l›” ilan edilmiflti. Bu
kutlama, Mevlana’n›n kaç›nc›
do¤um y›l›na rastlamaktayd›?
a) 700
b) 750
c) 800
ç) 900
[email protected]
Adam›n biri, sabah›n üçüne do¤ru yalpalayarak evine gelmifl ve sessizce sokak kap›s›n› açm›flt›. Eflini uyand›rmadan merdivenleri ç›kmak umuduyla ayakkab›lar›n› ç›kard›. Bu s›rada
adam›n omzuna bir el kondu ve eflinin sesi duyuldu:
“Ya iflte böyle Mehmet” dedi. “‹nsan›n evi her yerden iyi,
öyle de¤il mi?”
Adam büyük bir piflkinlikle yan›t verdi:
“Vallahi bilemiyorum” dedi. “Bu saatte aç›k olan tek yer buras›.”•
‹.Ö. 4’üncü yüzy›lda, Büyük ‹skender’in saray›nda Apel
adl› bir ressam yafl›yordu.
Apel’in tablolar›ndan birini dikkatle inceleyen bir ayakkab›c›
tabloyu elefltirmeye bafllad›:
“Bu çizmenin k›vr›m› böyle olmaz... Mahmuzlar bu denli yana kaymamal›yd›... Adam›n eli...”
Çizmeyle ilgili elefltirileri sab›rla ve ilgiyle dinleyen Apel, ayakkab›c› daha sözünü tamamlamadan lafa kar›flt›:
“Yo dostum” dedi. “Çizmeden yukar› ç›kma...”•
Baflhekimin odas›na getirilen hastan›n, gözüne masan›n üzerine yanl›fll›kla ters konulmufl bir vazo iliflti. Vazoyu eline alarak incelemeye bafllad›:
“Aaaa, a¤z› olmayan bir vazo” diye ba¤›rd›. Vazoyu ters çevirince sözlerine flunu ekledi:
“Bakar m›s›n›z” dedi. “Dibi de yokmufl...”•
98
B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N
2 2007 y›l›nda Kültür Bakanl›¤› “Kültür ve Sanat” Ödülü,
hangi flaire verildi?
a) Hilmi Yavuz
b) Faz›l Hüsnü Da¤larca
c) ‹lhan Berk
ç) Sezai Karakoç
3 UNESCO’nun “Dünya Miras›” listesine giren Hitit’in baflkenti neresidir?
a) Alacahöyük
b) Bo¤azköy
c) Hattusas
ç) Kanefl
4 Türkiye’nin yaflad›¤› en kurak y›l hangisidir?
a) 1912
b) 1954
c) 2001
ç) 2007
5 2007 y›l›nda yaflama veda
eden ünlü ‹talyan opera sanatç›s› kimdir?
a) Cecilia Gasdia
b) Luciano Pavarotti
c) Pirerre Balo
ç) Fiorenza Cossotto
6 2007 y›l›nda bir suikastla yitirdi¤imiz gazeteci kimdir?
a) Turan Yavuz
b) Ufuk Güldemir
c) ‹smail Cem
ç) Hrant Dink
7 2007 y›l›nda yaflam›n› yitiren, önce bilim daha sonra siyasette etkin olmufl ünlü kimdir?
a) ‹smail Cem
b) ‹smet Giritli
c) Sabahattin Zaim
ç) Erdal ‹nönü
8 2007 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazar afla¤›dakilerden hangisidir?
a) William Shakespeare
b) Oscar Wilde
c) Naz›m Hikmet
ç) Doris Lessing
9 2007 y›l›nda ülkenin gidifline
yönelik huzursuzlu¤unu dile getirdi¤i için tart›flma yaratan sanat99
ç›m›z afla¤›dakilerden hangisidir?
a) Tarkan
b) ‹dil Biret
c) Pekinel Kardefller
ç) Faz›l Say
15 Türkiye, 2007 Eurovision
fiark› Yar›flmas›’na hangi flark›c›yla kat›ld›?
a) Celal Güzelses
b) Orhan Gencebay
ç) Hakk› Bulut
ç) Kenan Do¤ulu
11 2007 y›l›nda Türkiye’de ilk
16 TRT’nin
12 Adana Alt›n Koza Ödülü’nü
2007 y›l›nda afla¤›daki filmlerden hangisi ald›?
a) Takva
b) Beynelmilel
c) Hokkabaz
ç) Kader
13 2007 y›l›nda yaflam›n› yitiren,
“Yüzyüze” ve “Yedinci Mühür”
gibi filmlerle 20’nci yüzy›l›n en
önemli yönetmenleri aras›nda yer
alan yönetmen kimdir?
a) Sergio Leone
b) Luis Bunuel
ç) Stanley Kubrick
ç) Ingmar Bergman
100
Muzaffer ‹zgü
Ödülü’nü hangi film ald›?
a) Yumurta
b) Yaflam›n K›y›s›nda
c) Mutluluk
ç) Eve Dönüfl
10 2007 y›l›nda “mahalle bask›s›”
kavram›yla yeni tart›flmalar açan
sosyolog ve siyaset bilimci afla¤›dakilerden hangisidir?
a) Do¤an Ergun
b) Mübeccel K›ray
c) fierif Mardin
ç) Muzaffer fierif
kez klonlama yöntemiyle bir koyun üretildi. Bu koyuna verilen
ad afla¤›dakilerden hangisidir?
a) Küçük Doly
b) Küpeli
c) Oyal›
ç) Kloni
YAZAR DEDE VE TORUNLARI
14 2007 Antalya Alt›n Portakal
unutulmaz genel
müdürlerindendi. Gazeteci, yazar ve politikac› olarak çok
önemli görevler üstlenmiflti. 25
Ocak 2007 tarihinde yaflam›n›
yitirdi. Bu kifli kimdir?
a) Musa Ö¤ün
b) Cem Duna
c) ‹smail Cem
ç) Yücel Yener
17 YÖK Baflkan› 2007 y›l›nda
de¤iflti. Yeni baflkan kimdir?
a) ‹hsan Do¤ramac›
b) Kemal Alemdaro¤lu
c) Erdo¤an Teziç
ç) Yusuf Ziya Özcan
18 2007 y›l›nda AB’ye resmen
üye olan iki ülkeden biri Romanya’d›r, ikinci ülke hangisidir?
a) Norveç
b) H›rvatistan
ç) Bulgaristan
ç) Slovenya
Yan›tlar 127’nci
sayfam›zdad›r.
İNCİ, SÜSLÜ
ve... MELİS
Hepimiz mutluyuz. Bütün bal›klar bir
a¤›zdan flark›lar söylüyoruz. A a, içimizde
dans edenler de var. Senin ad›n ne
bakal›m bal›k kardefl? Bu dans› nereden
ö¤rendin? Bak bak, ben de senin gibi
dans ediyorum. Haydi ‹nci, sen de,
haydi Süslü, sen de...
O
nbefl günlük dinlenme
tatili yaklafl›yor. Ö¤retmenim bu tatil için hiç
ödev
vermeyece¤ini
söylüyor. Böyle iki elini önünde aç›yor, bafl›n› bu yandan o yana çeviriyor, “‹flte böyle
hep kitap okuyacaks›n›z” diyor.
“Kitap okuyarak hem bir fleyler
ö¤reneceksiniz hem de dinleneceksiniz. Kimler yoruldu bakal›m, parmak kald›rs›n?”
Ay ay ay, kaç kifli öyle hemen ellerini kald›r›verdiler. Ay
bir de, “Ben ben, ben ö¤retmenim, ben” demiyorlar m›? Yoo,
ben parma¤›m› kald›rmad›m.
Hiç yorulmad›m ki... Resim yapmay› seviyorum, matemati¤e
bay›l›yorum, sosyal bilgiler dersinde neler neler ö¤reniyorum,
Türkçe dersinde en güzel düflleri kuruyorum.
Arkadafllar›m da benimle
birlikte ayn› dersleri iflliyorlar. Niçin yorulmufllar ki? Ö¤retmenim yine soruyor, “Bu tatilde kimler gezmeye gidecekler bakal›m?”
Parmaklar yine kalk›yor. Hem
öyle çok ki...
“Nereye gideceksiniz Koray?”
101
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
oray sanki Ordu kenti karfl›daym›fl gibi parma¤›yla
gösteriyor, “Ordu’ya ö¤retmenim. Benim teyzem orada... Bir kuzenim var, Cem,
öyle sevimli bir çocuk ki... Evleri
böyle çarfl› içinde... Enifltemin de tatl›c› dükkan› var. Eh, ben art›k onbefl
gün, her gün bir tür tatl› yerim...”
Arkadafllar›m ba¤›r›yorlar:
“Bizim için de ye Cem, bizim
için de ye!..”
“Sonra teyzem bizi Boztepe’ye ç›kar›yor. Oradan deniz öyle güzel görünüyor ki... ‹flte ben o zaman dayanam›yor, teyzeme soruyorum, ‘Niçin bu mavili¤e Karadeniz demifller?’, ‘Niçin bu yemyeflil tepeye Boztepe demifller?..’”
Gülüflüyoruz...
K
‹pek, nerdeyse parma¤›n›
ö¤retmenimizin gözünün içine
sokacak. “Ö¤retmenim ö¤retmenim” deyip duruyor.
“Söyle bakal›m ‹pek, siz
nereye gidiyorsunuz?”
“Yaln›z ben ö¤retmenim.
Annem iflinden ayr›lam›yor, babam iflinden ayr›lam›yor. Beni
buradan uça¤a bindirecekler...”
“Oooooo!” diye bir ses yükseldi s›n›ftan...
“Böyle ö¤retmenim, hostes
ablalar önüme kartona yaz›lm›fl bir yaz› as›yorlar. Ankara’da inince beni baflka bir
hostes abla al›yor, kap›da bekleyen day›ma teslim ediyor. Elbette day›m›n yan›nda Biricik
var. Biricik, day›m›n k›z›, iki
yana¤›nda iki tane kocaman
gamze var. Beni görünce gamzeleri daha da irilefliyor. Hemen orac›kta el ele tutufluyoruz. Day›m bizi arabas›na bindiriyor. Uf benim için yemekler haz›rlanm›fl, benim için yatak haz›rlanm›fl. Yengem de
öyle tatl› bir insan ki...
Ama anlatt›¤› masallar daha tatl›... Bize kocaman
k›z oldu¤umuzu söylüyor. H›h, beflinci s›n›fta
insan kocaman k›z m›
olurmufl? Ben de, Biricik
de yengemin masallar›n›
dinliyoruz. Sonra odam›za
gidince birer masal da biz
anlat›yoruz. Ay bir de bak›yorum ki onbefl gün bitivermifl. A¤l›yorum.”
‹pek “A¤l›yorum” dedi, biz
güldük. Hem de çok güldük.
Ata’n›n Bodrum’da halas› varm›fl. Halas› onu o denli çok severmifl ki, bahçedeki mandalina
a¤açlar›ndan bir tanesinin meyvesini hiç toplamazlarm›fl, Ata gidince kendi elleriyle toplarm›fl.
a k›fl›n o k›y›n›n güzelli¤i, o kay›klar›n yaln›zl›¤›, motorlar›n uyumalar›... Dalgalar bile mevsimin k›fl oldu¤unu bilir,
k›y›ya okflar gibi yaklafl›rlarm›fl.
Halas› gibi kimse köfte yapamazm›fl. Onun için Ata, halas›ndan iki
günde bir köfte istermifl. Halas›
da ona, “Ay kurban olmufl halas›... Sen iste, her gün yapar›m”
dermifl. Bir de Ata, Bodrum’un
k›fl ya¤murlar›n› severmifl. Ya¤mur ya¤arken denizle gökyüzü
öpüflürmüfl, ya¤mur ya¤arm›fl,
deniz bulutlara koflarm›fl ve ya¤›fl
bir bafllad› m›yd› bir türlü bitmezmifl. ‹flte o zaman Ata hiç pencerenin önünden ayr›lmaz, denizi,
ya¤muru ve bulutlar› izlermifl. Ne
güzel anlatt› ya¤muru, bulutlar›
denizi Ata... Öteki arkadafllar›m
da çok fleyler anlatt›lar; ama ben
en çok Ata’n›nkini sevdim.
Eve gelir gelmez Ata’n›n anlatt›klar›n› ben de Süslü’yle ‹nci’ye
anlatt›m. Süslü mü, ‹nci mi? Onlar
benim bal›klar›m... Yo yo, bal›klar›m olur mu hiç? Onlar benim
arkadafllar›m... O bal›klar› bana
annem ald›. Evde kocaman bir
kavanoz vard›. Annem bana ha-
Y
ber vermeden bu kavanozu y›kam›fl, parlatm›fl, pazardan da bu iki
bal›¤› alm›fl.
“Melis sana pazardan ne ald›m
biliyor musun?”
Annem kese ka¤›n›n içinden
küçük bir naylon torba ç›kard›.
Ba¤›rm›fl›m:
“Aaaa bal›k, hem de iki bal›k!..
Ay ay, flu ne süslü... Ay ay, bu da
inci gibi parl›yor...”
Bal›klar›m›n adlar›n› koymufltum. Daha do¤rusu annem, “Bal›klar›n›n adlar›n› koydun bile
Melis” dedi. Süslü k›rm›z›yd›,
sanki kanatlar› vard›, yo yo, üzerinde kocaman k›pk›rm›z› bir
palto, suyun içinde yüzdükçe
paltosu savruluyordu.
‹nci gri renkteydi; ama p›r›l
p›r›l parl›yordu. Çenesi de durmadan aç›l›p kapan›yordu. Mutlaka bal›k flark›lar› söylüyordu. Niçin, olamaz m›?
“Pullar›m gümüflten
Gözlerim inciden
Kuyru¤um damal›
Solungac›m k›nal›”
y yani flimdi hiç flark›n›n zaman› m›? Belki de
‹nci, bana çok s›k›ld›¤›n› söylüyor. Öyle ya, o
ufac›k torban›n içinde...
“Beni buradan çabuk ç›kar›n!
Beni buradan çabuk ç›kar›n” diyor. Ç›kartaca¤›z da nereye? Ah
can›m anneci¤im, o kavanoz da
ne? Ne zaman haz›rlam›fl?
Bizim evimiz küçücük, benim
odam da küçücük... Annem, ‹nci
A
103
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
ve Süslü’yü su dolu kavanozun
içine sald›ktan sonra onu benim
yata¤›m›n baflucundaki sehpan›n
üzerine koydu.
a aaa, iki bal›k arkadafl›m baflucuma yerleflince odam bir büyüdü,
bir büyüdü, okyanus oldu. Odam bir güzelleflti,
bir güzelleflti ki o televizyondaki
denizalt› programlar› gibi... Ben
de denizin alt›nday›m. Yoksa ben
de mi bal›¤›m?
Niçin olmas›n? Biz üç bal›k,
Süslü, ‹nci ve Melis... Ama benim
süsüm yok. Annemin k›rm›z› fular›n› kapt›m geldim, onu kollar›m›n
üzerine ald›m. Saçlar›ma iki renk
kurdele ba¤lad›m. Annem, “Neler
oluyor öyle Melis?” dedi. Ay, oluyor anneci¤im iflte... Ben de süslü
bal›k oluyorum. ‹nci ve Süslü’yle
birlikte okyanusa aç›l›yoruz. Ben
bal›klar gibi yüzermiflim de haberim yokmufl. Kollar›mdaki annemin k›rm›z› fular›n› bir dalgaland›r›yorum, Süslü’yü k›skand›r›yorum.
Yo yo k›skanm›yor can›m, benim
daha güzel oldu¤umu, daha süslü
oldu¤umu söylüyor. ‹ki kurdelem
iki solungaç... Ya ayaklar›m? Onlar
ayak de¤il Melis, kuyruk... Giy bal›klar›m mavi terliklerini aya¤›na...
A aaaa, benim kuyru¤um maviymifl... fiimdi oynat bakal›m kuyru¤unu... Haydi Süslü, haydi ‹nci, gidiyoruz. H›h, arkadafllar›m Ordu’ya gideceklermifl, Ankara’ya
gideceklermifl, Bodrum’a, Edirne’ye gideceklermifl. Ay, biz yurt
A
104
d›fl›na ç›k›yoruz. Öyle de¤il mi
Süslü, öyle de¤il mi ‹nci? Haydi
bakal›m üçlü bal›k kurulu flimdi
karar›n› versin? Nereye gidelim?
“Söyle bakal›m ‹nci?”
“‘Ay bilmem’ mi diyorsun?
Ya sen Süslü, sen nereye gitmemizi istersin?”
H›››... Duydum duydum. Sen
öyle a¤z›n› fazla açm›yorsun;
ama ben duydum. ‘Girne’ diyorsun de¤il mi? Ay ne iflimiz var
okyanusta? K›br›s flunun flurac›¤›nda... Hem daha bir hafta önce
okuduk K›br›s’›... Evet K›br›s’a
gidiyoruz, Girne’ye gidiyoruz.
Önce kar›nlar›m›z› bir güzel
doyural›m. Al›n bakal›m... Aman
flunlara bak, kap›fl›yorlar. Pek mi
lezzetli?.. Haydi yiyin, güç al›n.
Ay ben de, ben de... Durun, daha
yeme¤e çok var. Biraz ekmek, biraz peynir, yan›na da bir domates... fiimdi geliyorum arkadafllar,
flimdi geliyorum.
Annem sesleniyor:
“Bu telafl da ne Melis?”
nneci¤im
biz
K›br›s’a gidiyoruz. Karar verdik, ‹nci ve Süslü haz›rland›lar.
fiimdi ben de onlara kat›l›yorum.”
Annem arkamdan sesleniyor:
“Ah senin bu düfllerin Melis!..” diyor.
Düflmüfl...
Düfl mü bal›k arkadafllar›m?
“Hay›r” dedi¤iniz için çok teflekkür ederim. fiimdi Mersin Lima-
“A
n›’ndan yüzmeye bafllayal›m ve
aç›k denize... Kim yorulursa...
Yorulmaz m›s›n›z? Ben de yorulmam. ‹nsan görmedi¤i bir yere
giderken, hiç yorulur mu?
ak›n, yan›m›zdan geçen gemilere selamlar
verece¤iz. Nas›l m›,
z›playaca¤›z
suyun
üzerinde... Bak›n böyle... Bal›kç›lardan uzak duraca¤›z. Ama bal›kç›n›n kay›¤›nda bir
çocuk varsa, yavaflça kay›¤a yaklaflaca¤›z, bafllar›m›z› denizden
ç›kar›p ona selam verece¤iz. Bak›n böyle, bafl›m›za iki yana sallayarak selam verece¤iz.
‹flte bir gemi, haydi z›playal›m arkadafllar!..
‹flte bir yolcu uça¤›, z›playal›m arkadafllar!..
‹flte bir denizanas›... Bizi ham
etmeden kaçal›m arkadafllar!..
Günefle selam verin. Dalgalarla yar›fl edin. Bal›klara söyleyin,
“Biz K›br›s’a gidiyoruz” deyin!..
K›br›s’aaa, K›br›s’aaa!..
Ooo, bal›klar arkam›zda... Ay
B
ne sevimli bal›klar... Yooo en sevimli bal›k sizsiniz, Süslü ve ‹nci... Bütün bal›klar bizimle birlikte K›br›s’a geliyorlar. Haydi bakal›m bal›k flark›lar› söyleyelim...
“K›br›s’a bal›klar
Girne bize el etti
‹flte fundal›klar
Ve portakal cenneti”
Hepimiz mutluyuz. Bütün bal›klar, bir a¤›zdan flark›lar söylüyoruz. A a, içimizde dans edenler
de var. Senin ad›n ne bakal›m bal›k kardefl? Bu dans› nereden ö¤rendin? Bak bak, ben de senin gibi dans ediyorum. Haydi ‹nci, sen
de, haydi Süslü sen de...
Hangi bal›k ba¤›rd› öyle, “Kara göründüüüü!” diye... Oras› kara de¤il ki, bir yeflillik denizi...
Evet evet, mavinin içinde yeflili
izlemek ne güzelmifl me¤er...
Ö¤retmenim, biz de bu tatilde
‹nci ve Süslü’yle birlikte K›br›s’a gidece¤iz. Size oradan turunç reçeli
getirece¤im. Lütfen “Evet” deyin
ö¤retmenim. K›br›s’›n turunç reçeli
çok ünlüymüfl. “Kim mi söyledi?”
Süslü söyledi ö¤retmenim...•
Gazeteciler 100’üncü do¤um gününü kutlayan adamla
görüflüyorlard›. Gazetecilerinden biri “Uzun yaflaman›z›n gizi nedir?” diye sordu.
100’lük delikanl› anlatmaya bafllad›:
“Alkol almam, sigara kullanmam, hep yürüyüfl yapar›m...”
Tam o s›rada bir kap› g›c›rt›s› duyuldu, yandaki odadan sigara duman› ve gürültüler geldi. Gazetecilerin bu olayla ilgilendi¤ini görünce 100’lük delikanl› bir aç›klama yapma gereksinimi duydu:
“Ald›rmay›n” dedi. “Babam her zamanki gibi alkol alm›fl olmal›... Dedem evlenmesine karfl› ç›kt›¤›ndan buyana bu durumda...”•
105
B
ir temmuz perflembesi sabah›, k›z›m› okula b›rak›p döndü¤ümde, telesekreterden bir mesaj ald›m. Komflum, hemen
onu aramam› istiyordu. Sesi titriyordu; o yüzden önemli
bir fley oldu¤unu anlad›m ve hemen arad›m. Bir telefon
mesaj›n›n bu denli çok kifliyi bir araya getirece¤ini bilemezdim.
Telefonda, bir komflumuzun efli ve dört küçük çocu¤uyla gitti¤i tatilde ani bir rahats›zl›k sonucu öldü¤ünü ö¤rendim. Bu aile için korkunç bir kay›pt›. Bizler için de tabii... O hem komflular aras›nda hem
de çevrede pek çok yard›m çal›flmas›nda görev alm›fl bir insand›. Her
zaman “Asla insanlara hay›r demeyin” derdi. Çok fedakâr bir kad›nd›.
Saatler ilerledikçe, giderek artan say›da insan onun evinde toplanm›flt›. Arkadafl›m›z›n ailesi için neler yapabilece¤imizi konufluyorduk. Birisi, önümüzdeki üç ay için uygulanabilecek bir yemek
plan› haz›rlad›. Ve umdu¤umuzdan daha çok gönüllü bulduk bu
ifl için... Komflulardan bir grup, al›flverifl iflini halledeceklerdi. Böylece arkadafl›m›z›n çocuklar› ve efli geldiklerinde bofl raflarla karfl›laflmayacaklard›. Baflka bir grup komfluysa, çocuklar›n e¤itimleri
için gereken burslar konusunu ele ald›lar. Di¤erleri
de evin ve bahçenin temizli¤i için plan yapt›lar.
Grubun biri, birbirlerine
kolayl›kla ulaflabilecekleri
GÖNDER‹: fiEBNEM fiEN
telefon numaralar› ve eposta adreslerini toparlad› ve öteki üyelere da¤›tt›. Böylece iletiflim çok kolay olacakt›.
Aile, geri döndü¤ünde, herhangi bir durum için yaln›zca birimizi arayacakt›; bizler oluflturdu¤umuz telefon zinciriyle haberleflecektik. Tüm komflular birarada, daha önce bizler için fedakârl›klar yapm›fl olan bir arkadafla, bir komfluya, bir anneye yard›m etmek için ç›rp›n›yorduk.
Bu, komflular›n ilk kez biraraya geldikleri bir olay de¤ildi.
Ben hamileyken ve eflim koltuk de¤nekleriyle yürümek zorunda kald›¤›nda, komflular›m›z kap›m›z›n önündeki karlar› küremifllerdi. Yine komflular›m›zdan bir bayan gö¤üs kanserine yakaland›¤›nda, onun için bir yemek düzenleyip, para toplam›flt›k. Ve buna benzer pek çok olayda komflular biraraya gelebilmifllerdi.
fiimdi buraya oturmufl bunlar› yazarken e¤er benim ya da ailemin bafl›na kötü bir olay gelecek olsa, biliyorum ki bize yard›m edecek insanlar var. Bu kasabada ve bu insanlar›n aras›nda yaflamak
çok büyük bir mutluluk...•
KOMfiULAR
EL ELE...
106
HEM NALINA HEM MIHINA
Metin Atamer
KOPUK
KAYIfi
Kentin on kilometre uza¤›nda Servet
Bey, arabas›n›n gösterge tablosunda
bir k›rm›z› ›fl›¤›n yand›¤›n› gördü. “Eyvah,
motor kay›fl› koptu” dedi efline, can
s›k›nt›s›n› onla paylaflmak istercesine...
S
ervet Bey, ço¤u zaman cumartesileri yar›m gün çal›fl›rd›. O
cumartesi de yar›m
gün çal›flt›; ama günün
öteki yar›s› tatiline ç›kamad›. Oysa iki çocuklar›yla birlikte gidecekleri tatil için, efli
de kendi de tüm haz›rl›klar›n› tamamlam›fllard›. Buna karfl›n
yola gece yar›s›ndan
sonra ç›kacaklard›; çünkü o akflam,
çok sevdi¤i bir arkadafl›n›n dü¤ününe kat›lmas› gerekiyordu.
“Zaten temmuzun ortas›nda
arabayla yola ç›kmak için en uy-
gun zaman gecedir” diye söylendi kendi kendine... “Bu yaz s›ca¤›nda, gündüz güneflinin alt›nda
hem de iklimleme ayg›t› (klima)
olmayan bir arabada çoluk çocuk
hafllan›p piflmektense, gecenin serinli¤inde rahat rahat ve
keyifle gideriz.”
O akflam dü¤ün,
her dü¤ün gibi, nefle
içinde geçti. Damat
aile dostlar›yd›, gelinse eflinin genç k›zl›k günlerinden arkadafl›yd›. O nedenle dü¤ünden erken ayr›lmak için damat ve gelinden izin almalar› pek
zor olmad›.
107
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
ece yar›s›na yak›n
bir saatte dü¤ünden ayr›ld›lar, evlerinde birbirleriyle
yar›fl ederlercesine
bir çabuklukla giysilerini de¤ifltirdiler, gündüz haz›rlad›klar›
bavullar›n› ve komflular›n›n k›z›n›n bekledi¤i iki çocuklar›n› ald›lar, yola koyuldular.
Araban›n arka koltu¤undaki
çocuklar, beflinci kilometreden
sonra uyumaya bafllad›lar. Servet Bey ve efli birlikte onlar›n
üstlerini örttüler, bafllar›n›n alt›na yast›k koydular ve birbirleriyle sohbet ederek gecenin karanl›¤›nda, arabalar›n›n ›fl›klar›n›n peflinden keyifli bir tatil yolculu¤una bafllad›lar.
Her gezilerinde oldu¤u gibi
çift, yine giderek koyulaflt›rd›lar sohbetlerini... Ve yine ay›rd›na bile varamad›lar saatlerin nas›l geçti¤inin...
Yollar›n›n üstündeki orta büyüklükte bir Anadolu kentine on
kilometre kal›ncaya de¤in yolculuklar›, zaman›n geçti¤ini unutturan bir keyifle sürdü. Fakat
kentin on kilometre uza¤›nda
Servet Bey, arabas›n›n gösterge
tablosunda bir k›rm›z› ›fl›¤›n yand›¤›n› gördü.
“Eyvah, motor kay›fl› koptu”
dedi efline, can s›k›nt›s›n› onla
paylaflmak istercesine...
Böyle bir anda ne yapmas› gerekti¤ini çok iyi biliyordu. O bildi¤ini yapt› ve vitesi bofla ald›,
motorun üstündeki yükü kald›rd›.
G
108
Biraz ilerideki bir benzin istasyonu, gecenin bu saatinde onlar
için okyanustaki bir ada, çöldeki
bir vahayd›.
Servet Bey arabay›, istasyonun
›fl›klar›ndan biri alt›nda durdurdu
ve motor kaputunu açt›, kay›fl›n
kopmufl oldu¤unu ›fl›¤›n alt›nda
bir de gözleriyle gördü.
Yard›m›na gelen benzinci de
gördü kay›fl›n koptu¤unu...
“Bizde birkaç yedek kay›fl
var; ama sanmam ki onlar sizin
kopan kay›fla uysun” dedi ve içeri girdi, istasyondaki tüm yedek
kay›fllarla geldi.
“Görüyorsunuz, hiçbiri uymuyor” dedi. “Korkar›m, kentten
bulman›z d›fl›nda yap›labilecek
birfley yok...”
Servet Bey de gördü kente gidip, uygun ölçüde bir kay›fl aramaktan baflka yap›labilecek birfley olmad›¤›n›...
enzinli¤e gelen bir
arac›n sahibine durumunu anlatt› ve
kendisini kente götürüp götüremeyece¤ini sordu. “Laf› m› olur, efendim?” dedi arac›n sahibi. “‹zin verirseniz benzin alay›m, bir iki dakika içinde hareket ederiz.”
Araç benzin al›rken Servet
Bey de efline araban›n kap›lar›n›
kilitlemesini ve çocuklar› uyand›rmamas›n› önerdi.
“Ben bir kay›fl bulur bulmaz
dönerim” dedi ve benzinini alan
arabayla kente do¤ru hareket etti.
B
Kentin giriflinde, otogar›n
yan›nda bir benzin istasyonu
vard›. Orada indi ve kendisini
getiren arac›n sahibine teflekkür
ettikten sonra, benzinci çocuktan kay›fl istedi.
Sonra sedirde yatan adam›n baflucuna gitti, onu uyand›rabilecek
denli yüksek bir sesle seslendi:
“Osman A¤abey kalk, uyan”
dedi. “Bak bir konu¤umuz var
burada... Tanr› misafiri... Arabas›
yolda kalm›fl... Devir daim kay›fl›
benzin istasyonun- kopmufl... Kalk da iflini halledidaki kay›fllar›n da ver... Ay›p olmas›n konu¤a...”
“Osman A¤abey” uyand›, gözhiçbiri istedi¤i ölçüde de¤ildi. Gü- lerini ovuflturarak do¤ruldu sedirnefl, kendini gös- de, sonra da ayaklar›yla yerdeki
termeden da¤lar›n arkas›ndaki ayakkab›lar›n› arad›, buldu, giydi
bulut parçac›klar›n› ayd›nlatarak, ve yerinden kalkt›.
biraz sonra ortaya
“Günayd›n beç›kaca¤›n›n müjyim, hoflgelmiflsidesini vermeye
niz” dedi Servet
Arabas›n› b›rakt›¤›
bafllam›flt›.
Bey’e. “Geçmifl
benzinciye
“Bizim Osman
olsun... fiimdi buA¤abey bir çaresiluruz
çaresini
geldiklerinde
ni bulur” dedi
derdinizin...”
Servet Bey’in
benzinci. “Ben fluTamirci
Osraya gidip uyand›man A¤abey, bireflinin yüzünde
ray›m onu.”
kaç ad›m ötedeki
Servet Bey çok
çeflmede yüzünü
güller açt›.
flafl›rm›flt›:
y›kad›, bafl›n› ›slatt›,
ensesine
“Osman A¤abey dedi¤in kim?” diye sordu. avuç avuç su çarpt›, sonra da ko“Sabah›n bu saatinde uyand›r›l›r nu¤undan özür diledi.
“‹ki dakika ya al›r ya almaz”
m› adam? Hem de pazar günü
dedi. “Bir su yoluna kadar gidesabah›nda...”
Benzinci, istasyonun birkaç yim, hemen gelirim.”
Osman A¤abey elindeki koad›m ötesindeki bir sedirin üstünde yatan adama do¤ru yürürken, puk kay›fl örne¤ine bakt› ve alt
bafl›n› çevirdi, Servet Bey’in soru- duda¤›n› büktü:
“I-›h, bende yok bu” dedi.
sunu yan›tlad›:
“Osman A¤abey bizim bu- “Olsa olsa, Sar›giller’in Necran›n lastik tamircisidir” de- mi’de bulunur.”
di. “Çok s›cak oldu¤u için dükServet Bey “O da kim?” derkan›n›n önündeki bu sedirde cesine Osman A¤abey’in yüzüuyur geceleri...”
ne bakt›.
O
109
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
Osman A¤abey, onun yüzündeki bu ifadeye ald›rmad›
bile... “Bu saatte uyanm›fl olur”
dedi. “Evine gideriz, uyanmam›flsa da uyand›r›r›z, kendisini
al›r dükkan›na götürürüz. Onda
mutlaka bulunur.”
onra da Servet Bey’i
k›r›k dökük arabas›na
ald›, onla birlikte Sar›giller’in Necmi’nin
evine gitti. Kap› ziline, üst kattaki pencereden uzanan bir kad›n karfl›l›k verdi:
“Sana zahmet, abemi kald›r da
gönder afla¤›ya, yenge” dedi Osman A¤abey. “Yapcek iflimiz va...”
Birazdan gözleri hâlâ uykulu,
esmer tenli bir adam ç›kt› kap›dan... Konu¤unun derdini anlatt›
Osman A¤abey...
“Kolay” dedi Sar›giller’in Necmi. “Bir çaresine bakar›z. Konu¤umuzu yolda b›rakacak de¤iliz ya...”
Otomobilini çal›flt›rd›, ikisini
kendi otomobiline ald›:
“Senin takaya misafir bindirilir
mi, Osman?” diyerek Osman’› flaka yollu azarlad›ktan sonra ikisini
de ald›, birkaç sokak ötedeki yedek parça dükkan›na götürdü,
dükkan›n› açt›, onlar› içeri ald› ve
ilk ifl olarak gaz tüpünü yakt›, üstüne bir çaydanl›k koydu:
“Hele önce bir sabah çay›m›z› içelim, birbirimizle tan›flal›m,
sohbet edelim” dedi. “Senin derdine nas›l olsa çare buluruz. Allah çaresi bulunmayan dert vermesin insana...”
S
110
Sar›giller’in Necmi, çay demlenene de¤in aranan kay›fl› buldu.
Çaylar içildikten sonra da Servet
Bey’le Osman’› yine arabas›na ald›, on kilometre ötedeki benzinciye do¤ru gitmeye bafllad›.
Yolda konu¤unun karfl› koymas›na ald›rmad› bile:
“Olur mu hiç öyle fley?” dedi.
“Madem derdine çare buluyoruz,
sonuna de¤in gidelim, kökünden
halledelim derdini... Senin elin al›fl›k de¤ildir böyle ifllere... Ben iki
dakikada takar›m bunu yerine...”
Arabas›n› b›rakt›¤› benzinciye
geldiklerinde, Servet Bey’in eflinin yüzünde güller açt›. Çocuklar
olan bitenlerden habersiz, m›fl›l
m›fl›l uyuyorlard› arkada...
“Ben flimdi onlar› bile uyand›rmadan sessiz sessiz takar›m
kay›fl›” dedi Sar›giller’in Necmi.
Dedi¤ini de yapt›. Hem çocuklar›
uyand›rmad› hem de kay›fl› gerçekten iki dakika içinde takt›.
rabas›n›n motorunu
çal›flt›rd›¤›nda, bu
kez Servet Bey’in de
yüzünde güller açt›.
“Size borcumuz ne
kadar, usta?” dedi. Sar›giller’in
Necmi, gülmeye bafllad›:
“Konu¤umuzdan para m› alaca¤›z san›yorsun?” dedi. “Ne var
flunun fluras›nda yani? Yolda kalm›fl bir Tanr› misafirinin derdini
hallettik ya... Yetmez mi?”
Sar›giller’in Necmi’nin ve ayr›ca Osman A¤abey’in diretmeleri karfl›s›nda Servet Bey’in diret-
A
mesi etkisiz kald›. “Zaten zar zor
bir bardak çay içebildik, ikincisine zaman bulamad›k, yengeyi
ve çocuklar› bekletmemek için
aceleyle buraya geldik” dedi Sar›giller’in Necmi. “fiimdi tek borcun var, o da birlikte çay›m›z›
doya doya, keyifle içmemizdir.”
onra yengeye ve
araban›n arka koltu¤unda hâlâ m›fl›l m›fl›l uyumakta olan
çocuklara bakt› ve
“Seni al›r, dükkana götürür,
borcunu tahsil etmesini bilirdik;
ama” dedi. “Yengeyi ve çocuklar› yollar›ndan alakoymak var.
Baflka bir sefer yolun buralardan geçerken u¤rarsan, o zaman ödersin borcunu...”
Servet Bey konuflmak istedi,
konuflamad›. Kocaman bir yumruk gelmifl, bo¤az›n›n orta yerine oturmufltu.
Bir fley diyemeden Sar›giller’in Necmi’ye ve Osman
A¤abey’e sar›ld›, onlarla k›rk
y›ll›k dostlar›ym›fl gibi kucaklafl-
S
t›, öpüfltü ve arabas›na bindi.
Onbefl y›l önceki bu olay, o
y›ldan buyana her y›l Servet
Bey’ler tatile giderlerken ve tatilden dönerlerken yeniden alevleniyor, yeniden canlan›yor.
Servet Bey’ler y›lda iki kez o
kente yaklafl›rlarken, görünmeyen bir ac›mas›z vergi memuru
karfl›lar›na ç›k›yor ve onlara, ödemeleri gereken borçlar›n› an›msat›yor. Servet Bey direksiyonu çeviriyor, ana yoldan ayr›l›yor, kente giriyor, Osman A¤abey’in lastik
tamiri dükkan›na gidiyor, efli ve
flimdi kocaman birer delikanl›
olan çocuklar›yla önce onun birkaç bardak çay›n› içiyorlar, sonra
Osman A¤abey’i de yanlar›na alarak, Sar›giller’in Necmi’nin onbefl
y›l önceki yedek parça dükkan›
olan flimdiki otomobil bayii tesislerine gidiyorlar, çoluk çocuk bu
kez onun bardak bardak çay›n›
içerek, vadesi hiçbir zaman dolmayacak bir borcun, o y›lki taksidini ödüyorlar...•
[email protected]
Köyde yaflayan bir adam, kente ifl için gelmiflti. Sokakta
yürürken bir evin penceresinde gördü¤ü papa¤an›n renk renk tüylerine hayran oldu:
“Tanr›’m” dedi. “Ne güzel canl›lar var.”
Tam o s›rada papa¤an kendine bak›ld›¤›n› duyumsay›nca konuflmaya bafllad›:
“Merhaba, hofl geldin” dedi.
Adam papa¤an›n konuflmas›na çok flafl›rd›. Kendini toparlay›p
papa¤andan hemen özür diledi:
“Kusura bakma hemflerim” dedi. “Seni kufl sanm›flt›m...”•
111
KEND‹LER‹NE ÖZGÜ KISA KISA ÖZELL‹KLER‹YLE
1001 Güzel Söz
BÜTÜN DÜNYANIN
Derleyen: Halil Can
HERfiEYE karfl›n herkes sevdi¤ini öldürür. Kimi bunu
sert bak›fl›yla yapar, kimi de yüze gülen bir sözcükle, korkak kifli bunu bir öpücükle, cesur
adam bir k›l›çla...
Oscar Wilde
bir kad›n›n yaflam›n›n
tüm öyküsü, erke¤in ise yaln›zca bir serüvenidir.
Madama de Stael
AfiK
AfiKIN gizemi, ölümün gizemin-
hakk›nda herfley do¤ru,
herfley yanl›flt›r. Hakk›nda söylenecek hiçbir fleyin saçma olmad›¤› tek fley aflkt›r.
Chamfort
AfiK çiçek açmayan yere u¤ramaz.
Platon
AfiKTAN
korkmak, yaflamdan
korkmak demektir ve yaflamdan korkanlar flimdiden üç kez
ölmüfllerdir.
Bertrand Russel
AfiK, herkesi eflit k›lar.
Cervantes
SEVD‹⁄‹NE
u¤raflmak,
kendisidir.
ba¤l› kalmak için
sadakatsizli¤in ta
SEVMEN‹N s›n›r› olmaz.
Albert Camus
AfiK,
Pablo Picasso
den daha büyüktür.
Oscar Wilde
SEVG‹ açl›ktan de¤il, fazla tokluktan ölür.
Miron de Lenclos
KALB‹N mant›¤a s›¤mayan
apayr› bir mant›¤› vard›r.
Pascal
AfiKIN trajedisi, ilgisizliktir.
William Somerset Maugham
SEV‹LMEK umuduyla sevmek insansald›r. Fakat sevmek için sevmek, meleklere özgüdür.
Alphonse de Lamartin
AfiK, benim efendim ve kral›md›r.
La Rochefoucauld
Alfred Lord Tennyson
SEVG‹, karfl›l›kl› verilen bir
mutluluktur.
Sabine
AfiK ve sevinç büyük çabalar›n
kanatlar›d›r.
Goethe
112
TANIDIKLARI
Marilyn Monroe
Ünlü ‹spanyol ressam›n tam ad›, “Pablo
Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno Crispin Crispiano de la Santisima
Trinidad Ruiz y Picasso” idi.
Onbinlerce
kiflinin gözü
önünde suikasta
u¤rad›; ancak
ölüm nedeni
Pakistan
‹çiflleri Bakanl›¤›
taraf›ndan
“trafik kazas›”
olarak aç›kland›.
Benazir Butto
Güzelli¤iyle herkesi büyülüyordu; ancak
insanlar taraf›ndan be¤enilmemekten korktu¤undan, toplum önüne ç›kmadan önce,
ço¤u kez kusard›. Bu özelli¤inin bilinmesini
istemedi¤i için çevresindeki kiflilere bir süre
kendi kendine kalmak istedi¤ini söylerdi.
Naz›m Hikmet
Dedesi Karl Detroit, bir Alman flilebinden
denize atlad›; K›z Kulesi’ne ç›kt› ve Osmanl›’ya s›¤›nd›. Sadrazam Ali Pafla kendisini evlat
edindi ve “Mehmet Ali” ad›n› verdi. Harbiye’yi
bitirdikten sonra çeflitli cephelerdeki kahramanl›¤› nedeniyle II. Abdülhamid taraf›ndan
paflal›¤a yükseltildi.
113
BD fiUBAT 2008
Abraham Lincoln
tüm giriflimleri sonuçsuz kald›. Ancak politika dünyas›n›n basamaklar›n› h›zla t›rmand› ve elliiki yafl›nda ABD baflkanl›¤›na seçildi.
Tüm dünyada
Dr. C. Barnard
Madonna
ç›lg›nl›klar›yla
an›lan Madonna,
flark›c›, oyuncu,
besteci, söz yazar›
ve yap›mc›d›r.
Genç yaflta dolar
milyoneri olan
flov dünyas›n›n
“yaramaz k›z›”n›n
zekâ seviyesi
140’t›r.
Güney Afrika’n›n
Cape Town Hastanesi’nde 2 Aral›k 1967 tarihinde, ilk kalp
nakli operasyonunu gerçeklefltirdi; ancak
2001 y›l›nda sevgilisiyle havuz bafl›nda e¤lendi¤i s›rada, kalp krizi geçirerek yaflama
veda etti.
On yafl›ndayken kendisine ait ilk
yaz›l›m program›n› haz›rlad›. Yirmi
yafl›nda, Harvard Üniversitesi’nde
e¤itim ald›¤› s›rada, öteki ö¤rencilerle fotografl› kiflisel bilgilerini paylaflmak üzere bir internet sitesi kurdu. fiimdi
Mark Zuckerberg
23 yafl›nda
olan Zuckerberg
“Facebook”tan milyonlarca dolar
gelir elde
ediyor.
114
K‹M, NEY‹, NE ZAMAN,
NEREDE, NASIL BULDU?
Otuzbir yafl›na de¤in, ifl yaflam›yla ilgili
Muhammed Ali Clay
Yapt›¤› 56 maç›n yaln›zca
3’ünü kaybeden dünya flampiyonu boksör Muhammed
Ali, kelebek gibi uçar, ar› gibi sokard›.
Serdar Kalkan
EDISON
AMPULÜ NASIL BULDU?
E
dison
bir
dinleme gezisi s›ras›nda
metal
fabrikatörü
ve Amerika
dinamo
makinesinin üreticisi
William Wallace’›n yapt›¤› yeni
elektrik lambas›n› gözden geçirmeye ça¤›r›ld›. Edison tahta çerçeveyle hareket eden iki kollu
basit ayg›t›n karfl›s›na bir grafit
plaka ilifltirmiflti. Her iki plakay›
birlefltiren, elektrik ak›m› ve mavi
›fl›k yay› gibi görünüyordu. Gözleri kamaflt›ran bu alev, grafit plakalar› çabucak eritiveriyordu.
Edison bu sahneyi konuflmadan izliyordu. Elektrik ›fl›¤›! Gerçekten büyük bir düflünceydi bu!
‹nsano¤lu her zaman geceyi gündüze çevirmeye u¤raflm›fl; bunun
için mum, ya¤ ve sonunda 19’uncu
yüzy›l›n bafl›ndan buyana da havagaz› kullanm›flt›. Bilim insanl›¤a
elektri¤i arma¤an etti¤ine göre,
elektrik ideal bir enerji kayna¤› ol-
mal›yd›. Ancak Wallace’›n yöntemi Edison’a
do¤ru bir yol gibi görünmüyordu. Yan›ndakilere
döndü “San›r›m ben daha iyisini yapar›m” dedi.
Edison’un k›rk elli
arkadafl›yla ifle koyulma yöntemi,
bilim araflt›rmalar› tarihinde eflsizdir. Ara vermeden çal›fl›yorlard›.
Atölyede yap›lan küçük cam ampullerin içerisindeki hava, elektrik
ak›m›n›n k›zg›n duruma getirece¤i maddenin yanmas›n› önlemek
için boflalt›l›yordu. Ancak sorun
bu maddenin ne olaca¤› konusuydu. Kimi maddeler çok az dayanabiliyordu, kimileri çok pahal›yd›. Oysa ki, Edison öylesine ucuz
bir lamba yapmak istiyordu ki,
herkes al›p evine takabilsin. Kömürlefltirme iflleminden geçmifl
karton parças›, hindistancevizi kabu¤u, mantar, hatta laboratuvar›
gezmeye gelen bir konu¤un k›z›l
sakal›ndan bir iki tel bile denendi.
Durmaks›z›n çal›flan Edi115
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
son’un gözleri yan›yor, dayan›lmaz sanc›lar çekiyordu. Ama o
bunlar› kimseye söylemiyor, yaln›zca an› defterine yaz›yordu.
rt arda deneylerin
sürdü¤ü bir gün
asistan› “Art›k bu iflten vazgeçsek!” deyiverdi. Edison bu
öneriye çok flafl›rd› ve “Niçin?”
diye sordu.
Edison’un asistan› o ana de¤in sonuçsuz kalan 2000 deney
yapt›klar›n› söyledi. Edison hemen karfl› ç›kt›:
“Evet, amac›m›za ulaflamad›k; fakat hiçbir sonuç elde edemedi¤imiz do¤ru de¤il. Çünkü
A
116
arad›¤›m›z fleyin, yapt›¤›m›z bu
iki bin deney içinde bulunmad›¤›n› ö¤renmifl olduk.”
1879 Kas›m’›nda, Edison bir
gece yaz› masas›n›n bafl›na oturmufl, sönük bir puroyu emerek
ne yapaca¤›n› düflünüyordu.
Dalg›n dalg›n ceketinin dü¤melerinden birini çevirirken dü¤me
koptu. Üstünden bir iplik parças› sark›yordu. Birden yerinden
f›rlad›, laboratuvara geçti ve teknisyenlerine iplik parças›n› göstererek flöyle dedi:
“Böylesini acaba elektrik iletici olarak kulland›k m›? Gidin bir
yumak ip al›n, küçük parçalar biçiminde kesin, kömürlefltirin ve
lambalar›n›za tak›n.”
Asistanlar› bir sonuca ulaflacaklar›n› düflünmemelerine karfl›n, hemen denileni yapt›lar. Edison’un bu düflüncesi, bu alandaki
çal›flmalar›ndan vazgeçmeden
önce baflvurulacak son çare olarak görülüyordu.
Kömürlefltirilen iplikler her
seferinde k›r›lmas›na karfl›n, bu
hassas ipliklerden biri, k›r›lmadan lambalar›n birine tak›labildi. Lamban›n havas› hemen boflalt›ld›. Lambaya elektrik verildi¤inde iplik k›zd› ve tatl› sar›
bir ›fl›k olufltu. Edison ve arkadafllar› ›fl›¤a büyülenmifl gibi
bak›yorlard›. Acaba ne kadar
yan›k kalacakt›? Ampul saatlerce sönmedi. Süren çal›flmalar
sonunda elektrik santrali yapmak, 900 binada elektrik flebekesi kurmak, binlerce sayaç
yerlefltirmek, duylar›yla birlikte
14 bin ampul üretmek gerekti.
4 Eylül 1882’de ünlü bilim
adam›n›n bir iflareti üzerine
ak›m verildi¤i zaman, tüm mahallenin yüzlerce binas›nda,
binlerce elektrik ampulü yand›
ve çevreye parlak, tatl› ›fl›klar
saç›lmaya bafllad›.
Edison, dönemin en büyük
merakl›s› ilan edildi. Herkes yaln›zca lambalar› de¤il, onu da görebilmek için yöreye ak›n etti. Edison’u tan›mayan kimse kalmad›.
Edison’un en önemli buluflu
“Menlo Park”, New Jersey’deki ilk
endüstriyel araflt›rma laboratuvar›yd›. Yaln›zca teknolojik keflifler
ve gelifltirme-iyilefltirme çal›flmalar› yapmak gibi özel bir amaç
için kurulmufl ilk kurumdu. Edison birçok buluflunu resmi olarak
bu laboratuvarda üretti, birçok
çal›flan› onun yönlendirmesiyle
bu bulufllar›n araflt›rma ve gelifltirmesinde görev ald›.
Elektrik mühendisi William
Joseph Hammer, 1879 Aral›k’›nda
Edison’un laboratuvar asistan›
olarak göreve bafllad›. Telefon,
fonograf, elektrikli tren, demir
madeni ay›rac›, elektrikli ayd›nlatma ve öteki birçok bulufla büyük katk›larda bulundu. Hammer’› özel k›lan fleyse, elektrik
ampulünün buluflundaki ve bu
ayg›t›n gelifltirilme ve denenmesi
s›ras›ndaki çal›flmalar›d›r. Hammer 1880’de Edison’un lamba çal›flmalar›n›n bafl mühendisi olmufl, bu görevdeki ilk y›l›nda,
Francis Robbins Upton’›n genel
müdürlü¤ünü yapt›¤› fabrikada
50 bin ampul üretilmifltir. Edison’a göre Hammer elektrik ampulünün önemli bir öncüsüdür.•
Tiyatro oyuncusu bir kad›n, ünlü yazar Bernard
Shaw’a mektupla evlenme teklfi yapt›. Mektup flöyleydi:
“Sizin ola¤anüstü zeki oldu¤unuzu duydum. Uzmanlar benim
de dünyan›n en güzel vücutlu kad›n oldu¤umu söylüyorlar. Bu
iki bulunmaz niteli¤in bir çocukta birleflmesi; ancak bizim evlenmemizle sa¤lanacakt›r.”
Shaw mektubu okuduktan sonra o da tiyatro oyucusuna bir
mektup yazd›. Mektup flöyleydi:
“Say›n bayan, ya do¤acak çocuk benim vücudumu, sizin zekân›z› al›rsa?.. ‹flte bu tehlike evlenme önerinizi reddetmeme yol
açt›. Sayg›lar›mla...”•
Bankan›n en kalabal›k saatiydi. ‹çeri giren maskeli, silahl›
üç adamdan biri kap›y› tuttu. ‹kincisi vezneye gitti. Üçüncüsü ortada durup elindeki silah› müflterilere ve memurlara do¤rulttu ve
konuflmaya bafllad›:
“Bayanlar ve baylar” dedi. “Bizim bankay› soymam›z› kabul
edenler lütfen ellerini kald›rs›n!”•
117
GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇE
‹zlen fien
Her Mevsim
Ayr› Güzel
Uzungöl
Ayn› mevsim farkl› zamanlarda da de¤ifltirebilir
bir yüzün anlat›m›n›... Kimi zaman gidilen
yerde yanaklar› dondurur k›fl›n so¤u¤u,
haf›zam›zda bir as›k yüz kal›r; kimi zaman
da ayn› yerde önünde oturdu¤umuz flöminenin
atefli ›s›t›r çevreyi, k›pk›rm›z›, s›cac›k yapar
ayn› yanaklar›... Kimi yerlerse dört mevsim
ayr› güzeldir, Karadeniz gibi...
118
lk kez gidilen bir yere hangi mevsimde gitti¤imiz oras›yla ilgili duygular›m›z› tümüyle de¤ifltirebilir. Gidilen yerin yüzünü, onu
ilk gördü¤ümüz ya da en sevdi¤imiz mevsimdeki gibi saklar›z haf›zam›zda... Kimi
kentleri yaz güzellefltirir; günefl ›s›t›r, parlat›r
kenti, daha s›cak duyumsatt›r›r ziyaretçilerine...
Kimi yerlereyse güneflten çok kar yak›fl›r, çirkinliklerden kirlerden ar›nd›r›r sanki, her yer bembeyaz so¤uk bir örtüyle örtünse de bu görüntü
içinizi ›s›t›r, sizi sessizli¤iyle dinlendirir.
Her mevsim de¤iflir kentlerin, köylerin yüzleri... Günefl ›fl›klar› bir kentin dudaklar›ndaki gülümsemedir s›cak bir yaz gününde, sonbaharda
yapraklar› ›slatan ya¤mur ayn› yüzün yanaklar›ndan süzülen gözyafllar›d›r sanki... Ihlamur kokusuyla, odun ateflinde piflen taze ekmek kokusunu tafl›yan hafif bir esinti, köyün yüzündeki
gamze gibidir bir bahar günü...
Ayn› mevsim farkl› zamanlarda da de¤ifltirebilir bir yüzün anlat›m›n›... Kimi zaman gidilen
‹
119
BD fiUBAT 2008
yerde yanaklar› dondurur k›fl›n
so¤u¤u, haf›zam›zda bir as›k yüz
kal›r; kimi zaman da ayn› yerde
önünde oturdu¤umuz flöminenin
atefli ›s›t›r çevreyi, k›pk›rm›z›, s›cac›k yapar ayn› yanaklar›... Kimi
yerlerse dört mevsim ayr› güzeldir, Karadeniz gibi... A¤açlar ilkbaharda dallar›nda tomurcuklarla,
yaz›n yemyeflil yapraklar›yla, sonbaharda k›rm›z›ndan sar›ya dönen renkleriyle, k›fl›n dallar›n› örten kar taneleriyle selamlar bizi,
her mevsim Bolu’dan Sarp s›n›r
kap›s›na dek...
Ben de az bulutlu; ama bulutlara karfl›n renklerin küskün ol120
mad›¤› bir günde, k›y›y›
arkamda b›rakarak, Of ilçesinden
Çaykara’ya
do¤ru dönen, yemyeflil
çay bahçelerinin içinden
geçen bir yolday›m. Yol
kenar›ndaki tepeler aras›na birer ikifler evlerin
serpifltirildi¤i çay bahçeleriyle kapl›...
Çaykara, Dernek Pazar›, Taflk›ran derken, Solakl› Vadisi’nin içinden
geçen yol sonunda beni
Uzungöl’e getiriyor. Deniz seviyesinden 1090 m.
yükseklikte, ladin ormanlar›yla kapl› da¤lar›n aras›ndaki bu bölgede yer
alan göl, yamaçlardan
düflen kayalar›n Haldizen
Deresi’nin önünü kapatmas›yla oluflmufl ve çevresindeki bölgeye de
Uzungöl ad›n› vermifl.
Önce gölün yan›ndaki “fierah”
köyünün içine do¤ru yürüyorum.
Bu yöreye özgü tarzda yap›lm›fl
ahflap evler, cepheleri göle dönük olarak yamaca dizilmifl, manzaray› seyrediyor gibi...
ahta ayaklar üzerinde
yükselen evlerin alt›nda
k›fl için haz›rlanm›fl yakacaklar istiflenmifl üst
üste... Kurutulmak için
serilmifl otlar balkonlardan sark›yor. Köyün önünde uzanan m›s›r
tarlalar›nda kad›nlar çal›fl›yor. Öyle bir sessizlik ki çevreyi saran,
T
bir tek ayak seslerimiz duyuluyor.
Yürüdü¤üm yol, evlerin çevresinden dönüp, beni yine bafllad›¤›m›z yere getiriyor.
öyün içindeki yürüyüflten sonra gölün çevresini gezmeye geliyor s›ra... Giriflte beni karfl›layan çifte minareli caminin yan›ndan da¤a ve tepeden
akan küçük flelaleye do¤ru yürüyorum. Sular bembeyaz, köpük
köpük afla¤› süzülüyor. fielalenin
arkas›ndan da¤›n tepesine do¤ru
ç›kt›¤›mda hem küçük de olsa
baflka flelalelere rastl›yor, hem de
gölü tepeden görme olana¤›m
oluyor. ‹flte o zaman asl›nda gölün
bir bölümünün kurumaya bafllad›¤›n›n ay›rd›na var›yorum. Toprak
yer yer gölün içine do¤ru ilerlemifl, suya meydan okuyor gibi minik adac›klar oluflturmufl gölde...
Bu hüzünlü görüntüyü, afla¤›ya
göl kenar›na indi¤imde gölde yüzen ördeklerin nefleli hali da¤›t›yor biraz... Ayaklar›n› ç›rparak, keyifle yüzüyorlar gölde... Göl kenar›nda yemek yiyebilece¤iniz tesisler de var. Buralarda tereya¤l› alabal›k, m›hlama, kuymak gibi lezzetli yerel yemekler tadabilirsiniz.
Ayr›ca ladin a¤açlar›yla kapl› bah-
K
çelerde çay›n›z› içerken hemen
yan›n›zdan akan suyun sesini de
dinleyebilirsiniz göl k›y›s›nda...
Trekking, kufllar› gözlemlemek ya
da bitki örtüsünü tan›mak için yapaca¤›n›z turlara ek olarak, da¤lar›n aras›ndaki gölleri ve yak›ndaki
fiekersu, Demirkap› ve Yaylaönü
gibi yaylalar› gezmek de Uzungöl’deki öteki seçeneklerden...
Yemek molas›ndan sonra bu
kez güneye do¤ru uzayan Haldizen Deresi Vadisi boyunca yürümeye bafll›yorum. Vadinin derinliklerine do¤ru ilerledikçe çam
a¤açlar›n›n kokusu daha da belirginlefliyor. Da¤lar, yeflilin her tonuyla tümüyle örtülmüfl, sanki
aç›kl› koyulu farkl› desenlerde k›yafetler giymifller gibi... Sa¤daki
tepede kaynaktan gelen su için
yap›lan setler sayesinde küçük
flelaleler oluflmufl. Yürürken yolun kenar›ndaki a¤açlar dikkatimi
çekiyor, kimi yerlerde kökleri d›flar› ç›km›fl olsa bile, hâlâ s›ms›k›
tutunuyorlar topra¤a, gövdelerini
yamaçta tutabilmek için ç›rp›n›yor gibi kimileri... Uzungöl’ün de
eriyip gitmemek, gölde büyüyen
sazl›klara yenilmemek için ayn›
gücü göstermesini diliyorum.•
[email protected]
“Satranç”›n Yan›tlar›...
Atak: 1... Vxf1 1-0 (2. Kxf1Ke1+ 3. Kxe1 dxe1V+)
Oyun Sonu: 1. Ac1 Kd5+ (1... Kxb5 2. c7 Kc5 3. Ab3+) 2. fic2 Kc5+
3. fid3 (fid2=) Kxb5 4. c7 Kb8 5. cxb8F! 1-0
Kendi Gelen: 41... Vd7?? 42. Vf8+ fih7 43. Vg7+#•
121
NE, NED‹R, NASILDIR?
Pelin Hazar
Mankafa Poldi
MÜZ‹K
KUTUSU
“Burada iki yel de¤irmeni
vard› Poldi. Birisini neden
kald›rd›lar acaba?”
“Belki rüzgar ikisine birden
yetmemifltir.”
“Poldi, iflte bu büyükannem,
genç yafl›nda yaflama
veda etti.”
“Bu denli genç bir kad›n senin
nas›l büyükannen olur?”
122
“Yapt›¤›m›z zehirle köpe¤im
gerçekten yaflama veda etti.
fiimdi onu diriltecek bir ilaç
yapar m›s›n›z lütfen?”
“Kay›¤›n içinde su var, Poldi?”
“Kay›¤a bir delik açal›m
d›flar› aks›n!..”
ve... SMOK‹N
B
irçok kimse gibi siz
de büyük olas›l›kla
birisinden ya da birisine arma¤an olarak alm›fls›n›zd›r
bir müzik kutusu... Teknoloji,
arma¤an seçeneklerini ço¤altmadan önce en çok ye¤lenen,
en gözde arma¤anlardan biri
olan müzik kutusu ilk ç›kt›¤› zamanlarda, baflta ‹sviçre olmak
üzere Avrupa ve Amerika’da
100 binden fazla kifliye yeni bir
ifl alan› yaratm›flt›. Sade olanlar›n yan›s›ra daha karmafl›k düzene¤e sahip fl›k tasarlanm›fl
müzik kutular› bir zamanlar›n
en hofl arma¤anlar›ndand›.
Müzik kutusu ‹sviçreli saat
üreticisi Antoine Favre taraf›ndan 1796 y›l›nda gelifltirildi. Bir
efsaneye göreyse ilk müzik ku-
tusu, Marie Antoinette’nin be¤enisine sunulmak üzere tasarlanm›flt›. 16’nc› yüzy›lda soylular
ve varl›kl› aileler için yap›lan
müzikal saatlerden söz eden
kaynaklar bulunuyor.
Evde, aile ve arkadafllar aras›nda müzik dinlemenin ilk yöntemlerinden biri olan müzik kutular›n›n ç›kard›klar› sesler, ünlü
melodilerden, klasik müzik parçalar›ndan ve film müziklerinden
olufluyordu. Müzik kutular› Fransa Kral› 14. Louis’in saray›nda popülarite kazanm›flt›. 1815 y›l›nda
‹sviçre’de Jeremie Recordon ve
Samuel Junod taraf›ndan aç›lan
ilk müzik kutusu dükkan›, yaln›zca müzik kutusu satan yeni yerlerin aç›lmas›na öncülük etti.
Avrupal› üreticiler müzik kutusu ürettikleri iflletmelerini Ame123
BD fiUBAT 2008
rika’ya tafl›maya bafllad›lar. Bu
flirketlerden biri sonradan, dünyan›n en ünlü müzik kutusu üreticilerinden Regina oldu. Regina
Müzik Kutusu fiirketi’ni Gustave
Brachhausen adl› bir Alman 1894
y›l›nda New Jersey’de kurmufltu.
iskli müzik kutusu,
gramofon,
para
at›nca çal›flan otomatik pikap gibi
bulufllardan sonra
popülerli¤i azalan müzik kutusunun üreticileri, 1900’lü y›llar›n bafllar›nda bu mesleklerini
b›rakmaya bafllad›lar. Regina
önce gramofon ve müzik kutusu kar›fl›m› olan “Reginaphone”u üretmeye bafllad›, sonra
ise bugün de sürdürdü¤ü süpürge üretimine bafllad›.
Bugün dünyada müzik kutular›n› tan›nm›fl birkaç firma üretiyor. Yenilerinin yan›s›ra, eskilerin
ayr› bir de¤eri var. Önceki say›lar›m›zdan birinde öyküsünü anlatt›¤›m›z Stradivarius keman› nas›l
de¤erliyse, bugün Regina müzik
kutular› da birer antika olarak de¤erlendiriliyor. Henüz almad›ysan›z e¤er, birisine arma¤an almak
istedi¤inizde akl›n›zda bulunsun;
vitrinini, masas›n› ya da baflucunu
süsleyecek, melodisi her çald›¤›nda sizi an›msatacak yeni ve fl›k
bir müzik kutusu ya da antika bir
müzik kutusu...
***
‹flte size ortaya ç›k›fl›yla ilgili
birkaç öykü bulunan bir bulufl
D
124
daha... En fl›k erkek k›yafeti olan
smokinin ortaya ç›k›fl› Pierre Lorillard ile iliflkilendiriliyor. Ancak
kimi tarihçiler 7. Edward’›n bu
k›yafetin haz›rlanmas›nda büyük
rolü oldu¤una inan›yorlar. ‹ngiliz
k›yafet tarihçisi James Laver’e
göreyse, gece k›yafeti olarak siyah renkte tak›m giymek 19’uncu yüzy›l ‹ngiliz yazar› Edward
Bulwer-Lyttonn taraf›ndan ortaya
at›lan bir fikir.
Tütün kral› Pierre Lorillard ve
ailesi, Algonquin K›z›lderilileri’nden al›nan topraklarda, New
York yak›nlar›ndaki yerleflim bölgesi Tuxedo Park’ta yafl›yorlard›.
Bölgenin sayg›n ve baflar›l› ifl
adamlar›ndan Lorillard, Tuxedo
Park’› gözde bir avc›l›k ve bal›kç›l›k merkezi durumuna getirmiflti. Bölgede yaflayanlar ve düzenli
ziyaretçiler kurduklar› “Tuxedo
Club” arac›l›¤›yla organizasyonlar
düzenliyorlard›. Kulübün ilk sonbahar balosu, 1886 y›l› Ekim ay›nda düzenlendi.
zamanlar erkeklerin resmi k›yafeti
beyaz bir fraktan
ve beyaz kravattan
olufluyordu. Gösterifle ve fl›kl›¤a önem veren Pierre
Lorillard tek dü¤meli, k›sa, kuyruksuz siyah bir ceket tasarlad›.
Tuxedo Park’taki baloya yeni k›yafetle gitmeyince, o¤lu Griswold
Lorillard birkaç arkadafl›yla k›sa
ceketlerden giyerek davete kat›ld›. Bu fl›k k›yafet içindeki genç
O
adamlar sayesinde smokin h›zla
yay›lmaya ve davetlerde ye¤lenmeye baflland›.
Kimi kaynaklarda Lorillard’›n
esin kayna¤›n›n, Londra’n›n terzileriyle ünlü bölgesi Savile Row’da
terzi olan ve sonradan 7. Edward
ad›yla ‹ngiltere kral› olan Galler
prensi için k›yafetler tasarlayan
Henry Poole & Co. taraf›ndan haz›rlanan özel tak›mlar oldu¤u yaz›yor. Terzinin ise dönemin ‹ngiliz askerlerinin üniformalar›ndan
etkilenerek “gece giysisi” ya da
“sigara içerken giyilen giysi” ad›
verilen ceket, pantolon, kravat ve
gömlekten oluflan tak›m› tasarlad›¤› san›l›yor.
Smokinin yayg›nlaflmas›yla
ilgili yukar›dakiyle ba¤lant›l› bir
öykü daha var. Bu öyküde de
yeni k›yafetin tan›nmas›n› sa¤layan kifli olarak ayn› kiflinin, yani Griswold Lorillard’›n ad› geçiyor. Tuxedo Park’›n gelifltirilmesine katk›da bulunanlardan
James Brown Patter, 1886 y›l›nda yaz tatili için gitti¤i Lond125
BD fiUBAT 2008
baflland›. Yayg›nlaflt›¤› bölge
olan Tuxedo Park’tan ad›n› alan
bu gece k›yafetinin dilimize
“smokin” olarak geçmesinin nedenine gelince... ‹lk ç›kt›¤› zamanlarda, erkekler akflam yemeklerinden sonra topland›klar›
yerlerde oyunlar oynar, sigara
içer; üzerlerine koku sinmesin
diye de uzun k›yafetler giyerlermifl. Böylece, ‹ngilizce’de “tuxedo” ve “smoking jacket” (sigara
içerken giyilen ceket) ad›yla
yayg›nlaflt›ktan sonra, dilimiz
de dahil olmak üzere, kimi dillere “smokin” ya da benzeri biçimde geçmifl.
Kendine özgü kurallar çerçevesinde giyilen smokin, erkeklerin en fl›k k›yafeti. Yaflamlar›n›n
en özel günleriyle önemli davetler ve yemeklerde fl›kl›¤›n› en üst
noktaya tafl›mak isteyen beyler,
smokin sizin için en güzel seçim.
Sat›n almak istemezseniz kiralayabilirsiniz de!•
[email protected]
Difl doktoru, tek diflini çekti¤i çocu¤un annesine oldukça
yüklü bir hesap ç›kartm›flt›.
Anne, bu hesaba itiraz etti:
“Nas›l bu kadar para istersiniz doktor?” diye sordu. “Çocu¤un
yaln›zca bir diflini çektiniz.”
Doktorun yan›t› haz›rd›:
“Asl›nda az bile istedim” dedi. Sonra da bofl bekleme salonunu göstererek sözlerine devam etti:
“Çocu¤unuz öyle bir ba¤›rd› ki, s›rada bekleyen hastalar›m›n
tümü kaçt›!”•
“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›...
ra’da bir saray balosunda Galler
prensiyle karfl›laflt› ve prens taraf›ndan Sandringham’a davet
edildi. Resmi davetlerde ve yemeklerde nas›l giyinece¤i hakk›nda pek de fikri olmad›¤›n›n
ay›rd›na varan Potter bu konuda prensten fikir almaya karar
verdi. Prens onu kendi terzisine
gönderdi ve gece davetlerinde
giyilmek üzere haz›rlatt›¤› kendisininkine benzer k›sa, tek
dü¤meli bir ceket diktirebilece¤ini söyledi. Potter yeni k›yafe126
tini de alarak Tuxedo Park’a geri döndü, ayn› y›l gerçekleflen
baloda, smokini topluluk içinde
giyen ilk kifli Lorillard oldu.
Smokinin bir de ad geçmifline de¤inelim k›saca... 1754 y›l›na ait kay›tlara göre bölge, ilk
sahibi olan kabile liderinin unvan› “P’tauk Seet tough” ad›yla
an›l›yordu; bölgede kabilenin
egemenli¤i sona erince “Tuxetough”, ve “Tugseto” biçimlerini
ald›ktan sonra bugünkü biçimiyle “Tuxedo” olarak an›lmaya
•1) 800 •2) Sezai Karakoç •3) Hattusas •4) 2007 •5) Luciano
Pavarotti •6) Hrant Dink •7) Erdal ‹nönü •8) Doris Lessing
•9) Faz›l Say •10) fierif Mardin •11) Oyal› •12) Beynelmilel
•13) Ingmar Bergman •14) Yumurta •15) Kenan Do¤ulu
•16) ‹smail Cem •17) Yusuf Ziya Özcan •18) Bulgaristan•
“fiubat SuDokular›”n›n Yan›tlar›...
Kolay
Zor
127
YAZARAK SÖYLEYEREK
Sadi Bülbül
Tad›na Doyum
Olmayanlar
Yaflam›n bitmez tükenmez hayhuyu
içinde her gün bizimle olan, ertesi gün onu
izleyen her gün bizim olan bir baflka güzellik
vard›r ki bu, köfle yazarlar›n› okumakt›r.
imler mi bunlar? Neler mi? Örne¤in,
sözlerinin bitmesini
istemedi¤iniz, onu
kendinizden geçerek dinledi¤iniz bir lise edebiyat
ö¤retmeninin dersi... Bizi baflka
diyarlara götüren bir öykü, bir roman, bir fliir... Duygusal bir film,
bir tiyatro oyunu, tiryakisi oldu¤unuz fas›l›n bafllamas›, onu izleyen ve bizi ta içimizden vuran örne¤in bir Dede Efendi, Itri ya da
Selahattin P›nar flark›s›...
Bunlarla ve daha pek çok güzelliklerle enginlere aç›l›r, beyaz
yelkenlimizle pupa yelken maviliklerde dönüp dolaflmaz m›y›z?
Yaflam›n binbir gürültüsü ve
bitmez tükenmez hayhuyu içinde her gün bizimle olan, ertesi
K
128
gün, daha ertesi gün ve onu izleyen her gün bizim olan bir baflka güzellik vard›r ki bu, köfle yazarlar›n› okumakt›r.
Her gün karfl›m›za ç›kmalar›
harc›âlem olufllar› bu güzel insanlara, kalitelerinden hiçbir fley kaybettirmez ve tam tersine, hemen
ulafl›lan kolayl›klar›yla daha da
bizim olurlar. Bir çiklet fiyat›na
onlar›n dünyas›na girmek, onlarla
bulutlar aras›nda uçmak, süzülerek yeryüzüne inmek ve yine
göklerde uçmak ne büyük bir güzelliktir. Ve hele onlar da sizi gerçekten seviyorlarsa...
Hele hele, kolay kolay k›zm›yor, ba¤›r›p ça¤›rm›yor ve
gizliden gizliye sizinle alay etmiyorlarsa... Samimilerse zigzags›zsalar ve kendileriyle ilgili
bir tak›nt›lar› da yoksa... Ve as›l
önemlisi kibirsizseler...
ir de güzel yaz›yorlarsa... Sözcükleri,
tümceleri yürümüyor, ak›yorsa... Gürültüsüz akan berrak bir derenin tatl› su fl›r›lt›lar›yla gözümüzü, kula¤›m›z› dinlendiriyor, gönlümüzü doyuruyor,
düflüncelerimizi bu duru sularda
y›k›yorlarsa... O köfle yazar›na
doyum olur mu?
“Enflasyon, türban, laiklik gibi konular aras›nda bir köfle yazar› nas›l olur da insanlar›n gönül telini titretebilir?” der gibi oldu¤unuzu ve “Sen köfle yazar›n›
de¤il, romantik bir edebiyat ustas›n› anlatmak istiyorsun” dedi¤inizi sezinliyorum.
Tam öyle de¤il; ancak bir köfle yazar›n›n makale yazd›¤›n› düflünenlerden de¤ilim. Onlar›n yaz›
türü bana göre denemedir ve konular›n›n tüm kurulu¤una karfl›n
iyi bir köfle yazar›, su gibi akan
sözcüklerle, büyülü sat›r aralar›yla
B
ve yaz›n›n görünmez ruhuyla bize
engin bir gönlü, ince bir kalbi ve
s›cak bir yak›nl›¤› duyumsatt›rabilir. Bence güzel yazmak böyle
olur. Dili tutuk, tad› kekre ve biçemi çetrefilli olmamakt›r bu. Ve
o güzel yaz›lar› okumaya gerçekten doyum olmaz.
Biz onlar›, böyle olmasalar
da yine okuruz; ama kuru kuruya... ‹çimizdeki a¤ac› yeflertmeden... Dallar›n› k›ra k›ra... Bir
katran› içer gibi...
Bir yaz› için bilgi toplarken
kendini helak eden, ezilenleri
savunurken gözünü budaktan
sak›nmayan, bizi baflka yerde
bulamayaca¤›m›z bilgilerle donatan, hatta hapislerde yatan yazarlar vard›r ve onlar› sayg›yla
okur, ba¤r›m›za basar›z; ancak
ak›c› bir dilleri yoksa, yaz›lar›n›
su içer gibi de¤il de bir ilaç içer
gibi okuyor olsak bile onlar yine
büyük yazarlard›r ünlü yazarlard›r; fakat benim yazar›m de¤ildirler. Benim yazar›m, okurken
tad›na doyamad›¤›m yazard›r.
Bilmem anlatabildim mi?•
“Eli s›k›l›¤›”yla ünlü bir adam hastalanm›flt›. A¤r› içinde
k›vran›yordu. Kendi kendine “‹yileflince” dedi. “Bir yoksula 100
YTL verece¤im...”
K›sa bir süre sonra adam sa¤l›¤›na kavufltu. En yak›n dostuyla birlikte soka¤a ç›kt›. Bir yoksulu görünce adam›n akl›na kendi
kendine verdi¤i söz geldi; ama yüre¤i de s›zlad›, kendisi için 100
YTL vermek çok zor bir iflti. Hemen arkadafl›na döndü ve iddiaya
girmek istedi:
“Mehmet benimle 50 YTL’sine bahse girer misin?” dedi. “fiimdi
flu yoksula 100 YTL verece¤im.”•
129
KÜÇÜK BÜYÜK BULUfiLAR
‹lker ‹nal
Kimi milat öncesi ça¤lar›n en derininden,
kimi yaln›zca 10-15 y›l önceden gelip
yaflam›m›z›n tam merkezine yerleflti.
Ampulden cep telefonuna, prezervatiften
televizyona, bisikletten difl f›rças›na,
internetten kibrite, sutyenden kurflunkaleme CD’den radyoya... Herhangi birinin
eksikli¤ini düflünebiliyor musunuz?..
Dijital TV kay›t cihaz›: Televizyondaki görüntüleri tekrar izlemek için belle¤ine kaydeden cihazlar, düz ekran televizyonlar ve
DVD oynat›c›lar denli yayg›nlaflt›.
Dikenli tel, 1873: Dünyan›n
en “bölücü” buluflu
dikenli tel, 60 yafl›ndaki ABD’li
çiftçi
Joseph
Gidden taraf›ndan gelifltirildi¤inde
amaçlanan, insanlar›n de¤il,
çiftlik hayvanlar›n›n hareketinin engellenmesiydi.
Dikifl makinesi, 1830: Daha
önceki baflar›s›z denemelerin
ard›ndan 1830 y›l›nda Frans›z
Barthelemy Thimonnier taraf›ndan gelifltirilen ilk çal›flan dikifl
130
makinesi, o dönem ç›kan isyanlarda yok edilmiflti. Dikifl makinesini evlere sokan, Elia Howe’un tasar›m›n› kullanan Isaac
Merritt Singer oldu.
Dinamit, 1867: Nitrogliserin
maddesini kullanarak dinamiti
gelifltiren
Alfred
Nobel,
deneyleri s›ras›ndaki bir patlamada küçük k›z kardeflini kaybetmiflti.
Disket, 1971: Disketler, bilgisayarlar aras›nda bilgi transferi
yapman›n 20 y›l boyunca tek yoluyken, bugün en büyük bellekli
iPod, 113 bin 778 disketin alaca¤›
bilgiyi tafl›yabiliyor.
Difl f›rças›, 1498: ‹nsanl›k tarihi boyunca difl f›rças›n›n de¤iflik
modelleri kullan›lm›fl olsa da bu-
günkü biçimi, ad›n› bilmedi¤imiz
bir Çinli taraf›ndan 15’inci yüzy›lda gelifltirilmifl.
Dizüstü bilgisayar, 1982: ‹ngiliz Bill Moggridge’in gelifltirdi¤i ilk ayg›t “GriD Compass
1100”, 5 kilo a¤›rl›¤›ndayd› ve
ilk olarak NASA ve ABD ordusunun paraflüt birlikleri taraf›ndan benimsenmiflti.
Do¤um kontrol hap›, 1951:
Kad›nlara özgürlük kazand›ran
do¤um kontrol hap›, ayn› zamanda sa¤l›kl› insanlar›n kulland›¤› ilk “ilaç” olarak tarihe
geçti. Carl Djerassi ad›nda bir
kimyagerin buldu¤u hap›n kullan›m› 1960’larda piyasaya ç›k›nca yayg›nlaflt›.
Dü¤me, 1235: Dü¤menin
kullan›m›yla ilgili en eski kan›ta
13’üncü yüzy›l Alman heykellerinde rastlan›yor. Bugün dünyadaki dü¤melerin yüzde 60’› Kiaotu ad›nda bir Çin kentinde
üretiliyor.
Eyer, ‹.S. 200: ‹.Ö. 4000 y›l›
civarlar›nda insano¤lu taraf›ndan evcillefltirilerek soylar›n›n tükenmesinden kurtulan atlara eyer takma düflüncesi ilk
olarak Çinli göçebelerin akl›na gelmifl.
Ekmek k›zartma makinesi,
1926: Dayan›kl›l›¤›n› art›rmak
için ekme¤i atefle tutmak ilk Romal›lar’›n düflüncesiydi; ama
günlük yaflam› kolaylaflt›ran bu
makineyi gelifltirmek giriflimci
Amerikal›lar’a düflmüfl.
Elektrikli süpürge, 1901:
20’nci yüzy›l›n bafl›nda piyasaya ç›kan ilk elektrikli süpürge, flimdiki modellere göre çok
büyüktü ve çok ses ç›karan,
befl beygir gücünde bir motorla
çal›fl›yordu.
Faks makinesi, 1843: Bugünlerde üzerinde dijital göstergeler olan ve faks›n ulaflt›¤›n›
“OK” yazan raporlar ç›kararak
belirten aletin 1843’teki ilk modelini, bugünkü ofis çal›flanlar›n›n tan›mas› çok zor.
Fermuar, 1913:
Gideon
Sundback adl› ‹sveçli mühendisin tasarlad›¤› fermuarlar›n
bugün dünyadaki üretiminin
yüzde 80’i Çin’in Kiaotu kentinde yap›l›yor.•
131
B
ir çiftçinin efle¤i bir hende¤e düflmüfltü. Çiftçi onu
oradan kurtarabilmek için ne yapmas› gerekti¤ini
düflünürken, hayvanca¤›z da sürekli ac› çekiyor
ve inliyordu. Sonunda çiftçi karar›n› verdi:
“Bu eflek çok ac› çekiyor ve üstelik de çok yafll›” dedi.
“Onu kurtarmak için saatlerce ter dökmeye de¤mez. Nas›l
olsa ölecek... Ben flimdi, üstüne kürek kürek toprak atar›m,
hem efle¤imi gömmüfl olurum hem de tehlike oluflturan bu
hende¤i kapatm›fl olurum.”
Sonra da komflular›ndan yard›m istedi. Tüm mahalle halk›, efle¤in can çekiflmekte oldu¤u hende¤e kürek kürek
toprak atmaya bafllad›.
Eflek, yürek parçalarcas›na bir sesle ba¤›rmaya bafllad›;
fakat bir süre sonra sesi duyulmaz oldu.
Çiftçi, hende¤in kenar›na gitti, afla¤› bakt› ve gördükleri
karfl›s›nda bir anda dondu kald›. Eflek, kürek dolusu her
toprak at›l›fl›ndan sonra silkiniyor, s›rt›ndaki
topra¤› afla¤› f›rlat›yor
ve sonra da intikam
al›rcas›na bir h›rsla
yerdeki topra¤› ayaklar›yla eziyordu.
Hendek dolarken
GÖNDER‹: HAL‹L CAN
efle¤in yukar› do¤ru
ç›kmakta oldu¤unu gören mahalleliler, önce flafl›rd›lar. Fakat k›sa bir süre bu flaflk›nl›klar›, derin bir utanca dönüfltü.
Efle¤in, çukurlu¤u önemli ölçüde kapat›lan hende¤in
a¤z›na de¤in geldi¤ini ve flimdi de o kocaman gözleriyle
kendilerine bakt›¤›n›n ay›rd›na vard›lar.
Eflek tüm gücünü toparlayarak bir at›l›m yapt› ve h›zla
s›çrayarak hendekten ç›kmay› baflard›.
•Yaflam›m›zda, pek uza¤›m›zda olmayan kifliler bile üzerimize çamur atabilirler. Bir omuz silkmesiyle bu
çamurlar› üzerimizden atabilir ve onlar› ayaklar›m›z alt›nda ezebiliriz.
Bu davran›fl›m›z bizi, daha da yükseltecektir.
•Karfl›laflt›¤›m›z her sorun, yukar› ç›kabilmemiz için
önümüze gelmifl bir basamakt›r. En umutsuz anlar›m›zdan,
en derin hendeklerden bile ancak, teslim olmayarak, onlara karfl› direnerek kurtulabiliriz.•
HENDE⁄‹N
D‹B‹NDEK‹
YARALI EfiEK
132
ÇOCUK BÜYÜKLER,
BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N
Ali Murat Erkorkmaz
Sürekli Reform
Reformu
T
arih kitaplar›nda bize
ezberletilen kimi konular içinde belki de
en yararl›lar›ndan biri
de Bat›’daki Rönesans
ve reform hareketleridir. Biz uygar ve ça¤ atlam›fl bir
toplum olarak bakt›¤›m›zda, engizisyon alt›nda k›vranan, Avrupa’n›n ilkel devletlerinin “makul”
insanl›k düzeyine t›rmanabilmek
için verdikleri çabay› küçümseyerek okumufl, okutulmufluzdur.
Hatta hatta ezberletilmiflizdir. Yine de öylesine bir toplumsal z›plamay› yaratabilmek için neden o
kadar resim çizilmifl, müzik çal›nm›fl ve keflifler yap›lm›flt›r, bunu
bize anlatan ç›kmam›flt›r. Yaln›zca, o dönemde Leonardo’lar, Mikelanj’lar Luther’ler ve bol miktarda düflünür türemifl, üremifl ve
her dalda “sanat” ve “bilim” üretmifltir, o bilinir ve bu bilinme yeterli görülür.
Tavuk mu önce ç›kar, yumurta m› öyküsü gibi bu konu da biraz kand›rmacal›...
Sanat düfl gücünü ve farkl›
bak›fl aç›lar›n› destekleyerek bilime yol açar. Bilim de uygarl›¤›
gelifltirir. Sanat› k›st›¤›n›zda, bilimi ve uygarl›¤› taa kayna¤›ndan söndürürsünüz.
Yaflam kalitesi insan beyninin
üretimiyle do¤ru orant›l›d›r. Beyin üretimi yerine kas gücü geliflirse ortaya yaln›zca savafllar ç›kar. Herkes bu¤day ekip ekmek
üretmek yerine komflusunun
elindekini zorla almaya kalkar.
Eee, açl›k bu, mazeret tan›maz.
Üretmek
zordur. Bilgi, deneyim, zaman,
azim, çal›flma, koordinasyon,
hammadde, do¤ru
koflullar ve
olanak ister; ama en
önce e¤itim
ister. Sistematize olmam›fl,
ileriye dönük ta133
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
sar›lar yapamayan beyinler k›sa
vadeli kas gücü gelirlerine uymak
zorunda kal›rlar.
emel olan paylafl›lan,
bu nedenle düflmanl›klar›n olmad›¤› zenginliklerdir. Kap›n›z› aç›k
b›rakarak
uyuyabilmektir. Ne yaz›k ki,
yurdumuz kap›lar›, öteki ülkelerin
kap›lar› gibi hâlâ kapal›, hâlâ tedirgindir. Bunun bir numaral› nedeni
dünyada yaflayanlar›n “‹nsan” olarak adland›r›lanlar›n hayvanlardan
T
devleti simgeler ve sizin suç iflledi¤inizi, bu suçla kendi yaflam›n›z› ve de baflkalar›n›n yaflamlar›n› tehlikeye att›¤›n›z› düflünerek cezay› yap›flt›r›r. Oysa
her y›l milyonlarca kiflinin ölümüne neden oldu¤u bilimsel
olarak kan›tlanm›fl en önemli cinayet arac› olan sigaray› üretir
ve neredeyse böylece nüfus denetimi yapar. Hastanelerde ölüme ad›m ad›m yaklaflan, ac›yla
k›vranan insanlar› bir avuç para
için gözünü k›rpmadan harcar.
Yok mudur bu ifle “Dur” diye-
bile düflüncesiz olmalar›d›r. “Düflünemez” diye nitelendirdi¤imiz hayvanlar bile ekolojik sisteme uyumlu davran›fllar gösterirler.
Evet, insan alet kullanabilen ender canl›lar›n en üst düzeyidir ve uygarl›k kurabilmeyi
baflarm›flt›r; ama acaba bunun
ay›rd›nda m›d›r?
Araba kullan›rken güvenlik
kemeri takmazsan›z ve polis sizi
görürse cezay› yazar. Araban›z
isterse befl kilometre h›zla gidiyor olsun, fark etmez. Polis,
cek bir babayi¤it hükümet? Bir
babayi¤it bakan?
Gelecek kuflaklar›n nas›l biçimlenmesi gerekti¤i art›k ortada... Ezberin yaflam›m›za vurdu¤u darbenin etkileri gün geçtikçe büyüyor.
Çocuklar›m›z yaflamlar›nda
hiçbir zaman kullanmayacaklar›
gereksiz bilgiyi ezberleyebilmek için travmalar yaflarken ileride kullanmak zorunda kalacaklar› bilgiye ulaflma yöntemleri ve bilgiyi kullan›m yöntem-
134
lerini nas›l ö¤renebilecekler?
Fizik ve kimya gibi tüm temel
bilimlere iliflkin bilgimizin kökten de¤iflti¤i bu yüzy›lda eski
formülleri ezberlemenin bizi
nereye götürece¤ini görmüyor
mu kimse? Yok mudur bu ifle
“Dur” diyecek bir babayi¤it hükümet? Bir babayi¤it bakan?
konomi,
yüzy›llar
içinde insan topluluklar›n› dost ve düflman
ikilemlerine itip s›n›r,
bayrak
gibi
kavramlar›
ürettiren birincil nedendir.
Ortak ç›karlar, çevrelerine
dikenli çitler çeken komünlere yol açm›flt›r. Çit
uzakl›klar›, insanlar›n ulaflabilme olanaklar›na ba¤l›
olarak zaman içinde de¤iflim göstermifltir.
En baflta herkes komflusuna sald›r›rken, deniz
yolculuklar› farkl› k›talara
da ulaflabilmeyi sa¤lad›¤›ndan
‹ngiltere ve Hollanda gibi üzerinde günefl batmayan imparatorluklar do¤mufltur. Asl›nda
amaç ayn›d›r; baflkas›n›n mal›na, üretimine ve insan gücüne
el koymak...
Yirmibirinci yüzy›l ekonominin kurallar›n› de¤ifltirerek fiziksel ve bayraksal s›n›rlar› alt üst etmifltir. Yeni devletler “Sony”, “Coca Cola”, “Fiat”, “Microsoft” gibi
dünya devleridir. Art›k herfley
heryerdedir. Sermaye s›n›r tan›-
E
mamaktad›r. Kazanç neredeyse
vatan oras›d›r.
Do¤al olarak bu geçifl döneminde eski anlay›flla yeni anlay›fl aras›nda ciddi sürtüflmeler
oluflmaktad›r. Geleneksel s›n›rlar› korumay› bilebilen ve ç›karlar›n› bu temele oturtan toplumlar, eninde sonunda yaflama
global bakabilen milletsiz ve
devletsiz oluflumlara boyun
e¤eceklerdir. Hatta onlara kulluk kölelik edeceklerdir.
Amerika, Japonya gibi endüstri
devleri, üretimlerini büyük ölçüde
Hindistan, Çin gibi geleneksel toplumlara yönlendirerek son yirmi
y›lda büyük rant sa¤lam›fllard›r.
Ancak, bu ülkeler de durumun
ay›rd›na vararak oyunu terse çevirmeye bafllam›fllard›r. Taflaron
ülke konumundan üretip pazarlayan ülke konumuna geçmeye bafllam›fllard›r. Burada en önemli ö¤e,
geliflmelere aç›k yönetimlerdir.
Yani dünya koflullar› ve gelecek
oluflumlar› görüp sentezleyebilen
hükümetler, düflünürler ve uygu135
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
lay›c›lar... Bunu yapabilmenin tek
yolu da düfl gücüdür.
üfl gücü, olmayan›
düflünebilmektir.
Olan› görmek herkese aç›kt›r; ama
gelece¤e haz›rl›k
aç›s›ndan tam anlam›yla yarar sa¤lamaz. Akan
zaman günü geçmifle çevirir ve
gelece¤e önlem alamayanlar sürekli geçmiflte yaflarlar. Can›m
Atatürk’ün dehâs› burada par-
D
lar. Hep gelece¤e bakm›fl, görmüfl ve korkmadan de¤erlendirmifltir. Korkmam›flt›r; çünkü
korku sonucu de¤ifltiremez. Tarihi ve oluflumlar› herkesten önce duyumsam›fl ve baflarm›flt›r.
Çünkü ileri bakm›flt›r. Bugün
bizi izliyorsa, bindörtyüz y›l geriye s›¤›nanlara ne denli üzülürse bindokuzyüzyirmilere s›¤›nanlara da o denli, hatta daha
da üzülece¤inden eminim.
Geçmifli görmek ve incelemek, gelece¤i biçimlendirmek
136
için kofluldur; ama yetersizdir.
‹nsanlar›n hepsinin bir gelecek
bilimcisi olmas› düflünülemez;
ama herkes kendi alan›nda yar›n› inceleyebilir.
Bir e¤itim bakan›, köy ifllerinin gelece¤iyle ilgili araflt›rma
yapmak ya da yarat›c› düflüncelere sahip olmak zorunda de¤ildir;
ama kendi konusunda zorunludur. Köy iflleri bakan› da okullara
ve e¤itime biçim vermekle yükümlü tutulamaz; ama g›dan›n
gelece¤i için dünyaya on y›l ileriden baksa kötü olmaz.
Mimarl›k da ayn› çirkinli¤i yaflamaktad›r. Bir cami mi
yap›lacak, beflyüz, alt›yüz y›l
önce yap›lanlar taklit edilmektedir. “Geleneksel” kavram›n›n ard›nda, yarat›c›l›ktan uzak, taklitçi, demode
binalar görüntü kirlili¤i yaratmaktad›r. Yahu, adam
kubbe, minare yapm›flsa, o
dönem teknik zorunluluklar
nedeniyle yapm›fl. Genifl
aç›kl›klar› geçebilmek baflka türlü
olanaks›z oldu¤undan basm›fl
kubbeyi, namaz zaman›n› duyurabilmek için dikmifl minareyi...
Aradan geçen yüzlerce y›l, özellikle son yüzy›l hem malzemeler
hem teknoloji de¤iflmifl, dünyan›n her bir yan›nda mimarlar döneme uygun yap›lar ve anlay›fllar
üretmifller, biz ve benzeri gelenekçi toplum mimarlar›ysa o dönemlere çak›lm›fl kalm›fllar. Hiç
mi yoktur yarat›c› mimarlar, gelece¤e bakabilen mühendisler?
Yaflam›m›z›n her alan› reform gerektirir. Hem de sürekli... Günbegün de¤iflebilen dinamik reform alt yap›s› olmadan art›k hiçbir toplum güvende olamayacakt›r. De¤iflimin h›z› ve oluflumlar›n rüzgarlar› gelenekçileri tutunduklar› geçmiflten kopart›p önüne kat›p sürükleyecektir. Buna direnebilmek
olanaks›zd›r. Üstelik zaman “lineer”, yani ikiboyutlu olmad›¤›ndan gidifl yönü bile görülemeyecektir. En kötü taraf› da
t›r. Köyde yaflayan çocuklar bile bu iste¤i evlerine tafl›maktad›rlar. Olanaklar› olan aileler,
ne ifle yarad›¤›n› bilemeseler bile, oyun için bile olsa evlerine
bilgifller almaktad›rlar.
Yirminci yüzy›l›n mucize penceresi olan televizyon, yavafl yavafl taht›n› bilgifllere kapt›rmaktad›r. Geliflmifl ülkelerin birço¤unda insanlar›n bilgifller bafl›nda geçirdi¤i zaman, televizyonun bafl›nda geçirdi¤inin kat kat üstüne
ç›km›flt›r. Art›k iletiflim tek yönlü
Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz
reform hareketlerini yapabilmek daha da zorlaflacakt›r.
ilgifller kullanmay›
bilmeyen insanlar,
otuz y›l önce do¤al
görülürdü. Bugün
böyle birfleyi düflünebilir misiniz? Böyle birini ifle al›r m›yd›n›z? Konu
tarla sürmek bile olsa, internete
ulaflamayan ve onu de¤erlendiremeyen insan ça¤d›fl› say›lacakt›r, hatta say›lmaya bafllam›fl-
B
olmaktan ç›km›fl, iki yönlü ve yarar üretebilen boyuta gelmifltir.
‹flte bu nedenle reformlar kaç›n›lmaz duruma gelmifltir; çünkü bu
tür yaflama ulaflabilmek birbiri
üzerine binerek gelen e¤itim süreçlerini gerektirmektedir.
Reformlar›n ilk ad›m›, kuflkuculuk ve merak üzerine kurulu olmas› gereken bak›fl aç›s›d›r. ‹ki
kere ikinin dört olabilmesini kabullenmemek ve sorgulayabilmek
insan› düfl gücüne yönlendirir.
Burada renkler farkl›d›r. Çeflit s›137
BD fiUBAT 2008
n›rs›z, olas›l›klar heyecana endekslidir.
Gelecek burada biçimlenir. Reformlar
da öyle... Yaflam›n
her ucunun reforma
gereksinimi vard›r.
En temel reform, do¤al olarak e¤itimdir. Ezbercilik yerine ilgi alan›
ve bilgi kullan›m›na odaklanm›fl bir
e¤itim yeni insan oluflumuna olanak verir. Enerji reformu, yenilenebilen ve sürdürülebilen kaynaklar›,
rüzgar, günefl gibi kaynaklar› devreye sokacakt›r. Gelenekler, gözenek, düzenek gibi kavramlar yerlerini gelecek bafll›¤› alt›nda yenilemek zorunda kalacakt›r.
Y
ak›n gelecekte insanlar hükümetlerce
de¤il, bilim insanlar›n›n de¤erlendirmelerini uygulayan
makinelerce yönetilecekler. Hurafe yerini bilime
terk edecek, s›n›rlar tümden kald›r›lacak, bayraklar insan topluluklar›n› de¤il, sevgiyi, do¤ay›,
araflt›rmay› simgeleyecekler.
Giyimde türban, mayo, Bat›l›,
Bat›s›z gibi kavram yerini özgürlü¤e terk edecektir. Kim kendini
nas›l tan›mlamak istiyorsa o geçerli olacakt›r.
Demokrasi, geçmiflte denenen
ütopyalar çekmecesine kald›r›larak
yaflam ve f›rsat eflitli¤i palavralar›
tarihe gömülecektir; çünkü olana¤›
ve do¤al koflullar› yetersiz kiflilere
daha fazla f›rsatlar verilerek ve da138
ha fazla olanak sa¤lanarak gerçek eflitlik
dengelenecektir. Niflantafl›’nda yaflayan
bir zenginin çocu¤uyla Anadolu’nun
bir köyünde büyüyen ya da sa¤l›k sorunu olan iki
çocuk için farkl› boyutta olanaklar
sa¤lanacakt›r. Herkes ayn› kefeye
konularak tart›lmayacakt›r.
Seçim meçim olmayacakt›r.
Bilimsel düzenlemelerle, e¤itilmifl, üreten, yarat›c› beyinler karar verme noktalar›nda söz sahibi olacaklard›r. Merkezi yönetimler ve tan›mad›k devlet sömürücüleri yerlerini bilime dayal› baflar›lara imza atabilen
gençlere b›rakacaklard›r.
Deneyim, en pahal› ve istek durumunda al›nmas› en güç olgulardan biridir; çünkü belli bir zaman
sürecinde yaflanmas› gerekir. Bu
nedenle deneyim sahibi, sanatsal,
kültürel ve bilimsel güzellikler üretebilmifl insanlar de¤erlendirilecektir. Geçmifl ve gelecek olgular›n›
harmanlayabilecek düflünce havuzlar› gelifltirilerek yaflama yeni boyutlar kazand›r›lacakt›r.
Ama en önemli olgu de¤iflim
zorunlulu¤u getirilecektir. Hiçbir
kural›n, hiçbir baflar›n›n oldu¤u
gibi kalmas›na izin vermeyen “Sürekli Reform” reformu bafllat›lacakt›r. Temel olan de¤iflim yani
yeniden biçimlenebilmektir ve reformun sözcük anlam› da budur.•
[email protected]
MEMLEKET ÖZLEM‹
‹lyas Halil
fiiir Dizeleri
Aras›nda Aflk
Seni aray›nca, kendimi aray›nca ayn› köyde,
rüzgar›nday›z... Topra¤›nday›z, ikimiz...
Ya¤an ya sendin ya ben, susay›nca birimiz...
Günefl ben, ›s›nmak isteyince sinen...
B
abam, 177. Sokak’ta,
kolonya imalathanesinde kalfa olal› bir y›l
olmufltu. Aylar, mevsimler gelmifl, kokular,
renkler getirmiflti. Yaz bitmifl, k›z›l bir güze boyanm›flt› mahalle...
Bir sabah uyand›m. Bahçemizin güz renkleri, kokular› burnumda, genzimde... ‹çimde
kat›rlar tepifliyor. Kokulara varmak istiyorum. Yaflad›¤›m zor
bir mevsimdi herhalde... Çiçeklerin aras›nda, kim oldu¤unu bilmedi¤im bir kad›n ar›yordum.
Onyedi yafl›ndayd›m. Yörem
hep onyedisinde k›zlar... Kimin neresine bakaca¤›m› flafl›rm›fl, aval
aval geziniyorum. O y›llar dünya
genifllemifl miydi, daralm›fl m›yd›,
bilemedim. Ayn› de¤ildi. Pabuçlar›mdan, mintan›mdan tafl›yordum.
Olur olmaz yerde f›rt›na...
Güneflli havada bir ya¤mur, bir
ya¤mur... Güzün çicek kokusunda sarhofl ›slak dolafl›yordum.
S›cak bir Akdeniz ekim günü... Pencereden odaya dolar gibi rüzgar, Irma’y› görünce ete¤ine doldu. Genç k›z Pehlivan
Mersinli Ahmed’in f›r›n›ndan geliyordu. Elinde demet çiçek, birinde taze ekmek...
Sarhofllu¤umun nedeni, çiçek
de¤il, ekmek de¤il, Irma’y› sarmay› unutan etek idi.
Bazen ya¤mur üstü dal›nda ›slak bir güldü Irma. Fistan de¤ifltirirken gö¤sü yüzüne benziyordu.
Bir gün “Müsaade et” diyecektim.
“Gülün damlalar›n› elimle sileyim” diyecektim güya...
***
Annem “F›rt›nalar y›l›” dedi.
“Kendini arayacaks›n, kimli¤ini
bulacaks›n. Vakit buldukça aflk fliirleri oku: Sevgide çok fley ö¤reneceksin.” ‹lk fliiri okudum.
139
BD fiUBAT 2008
G
ökyüzünde tüy, seviflen iki kuflun unutkanl›¤›d›r. Domateste
çiçek sar›s›, batacak
güneflin unutkanl›¤›d›r. Susunca avucumun içindeki
dünyaya flaflk›n bak›yordum.
***
Odam›n duvarlar› y›k›ld›. Ben
dev, dünya s›n›rs›z... Kad›n, gördü¤üm de¤ildi art›k, görmeyi becerebildi¤im oldu. Kad›n, dokundu¤um de¤il, duyabildi¤im olacakt›.
Sevmek akl›m›n bir boyutu oldu.
***
Günefl bana “Günefl ol” dedi.
“Çiçeklerini sen boya. Yaflayaca¤›n dünya yüre¤ine uygun... Gök
elinde flemsiye, günefl her sabah
alevledi¤in mum...”
***
Denizde baflka sevdim. Topra¤› ayr› sevdim.
***
Duymay› sevdi¤im yerde kulak buldum. Duyunca var oldum
kufllarla...
***
Sevgiyi buldu¤um yerde,
gözlerim, birkaç damla su yüzünde... Havuz bafl›nda yüzünü
gördüm, y›kad›¤›n...
***
Ya¤mur ya¤ar senin için, seninle ›slanmak için... Madem ki
›slanmas›n› seviyordun.
***
Y›llar geçti aradan, yöremsin
flimdi... A¤ac›m sen, elmas› sen...
Keçimsin sütümü veren... Ellerimde ç›plak bulurum seni, dokundu140
¤um zaman... Yeni penceresin bana sen, kör oldu¤umu unuttu¤um
an... “Sabah tulumba suyu ikimiz”
dedim. Neden sevgi? ‹ki damla su,
bizi birbirimize ba¤lad›¤›ndan...
***
“Nas›l?” dedim. Sabah kokusunun akflama benzemedi¤inden...
***
“Nerede?” diye düflündüm.
Var oldu¤un yerdeyim, seni buldu¤um zaman...
***
Elli y›l sonra onyedi yafl›nda
k›zs›n, karfl›mda...
***
Seni aray›nca, kendimi aray›nca
ayn› köyde, rüzgar›nday›z... Topra¤›nday›z, ikimiz... Ya¤an ya sendin
ya ben, susay›nca birimiz... Günefl
ben, ›s›nmak isteyince sinen...
***
Kasaban›n yaz deresinde su
birikintisiydim, akmay› unutmufl.
Varacak bir yerim yoktu sanki,
görmeyi ö¤reninceye kadar...
***
A
ltm›fl y›l olmufl o günden bu yana... Soka¤›n
bafl›nda sana benzer biri, ya¤murda yürüyor,
neden ›sland›¤›n› biliyordu. Yüzüme vuran damlalar,
yüzüne vuruyordu.
***
Seni bu son güzde, tomurda
bulmak, yan yana okudu¤umuz
fliirlerden geliyordu.•
[email protected]
GÖZLE GÖNÜL ARASI
Dr. Mehmet Uhri
HARF
TAM‹RC‹S‹
“Bence hepimiz alfabenin bir harfi gibi yafl›yoruz
yaflam›... Hangi harf olarak dünyaya geldi¤ini
anlamak ve hangi harflerle birarada durmak
gerekti¤ine çocukken yön veremezsek, hep yanl›fl
yerde arayacaklar kendilerini ve belki de hiçbir
zaman bulamad›klar›n›n ne oldu¤unu bile
anlamayacaklar.”
R
ahats›zl›¤› kronikleflmifl, hastanemize s›k gelir
olmufltu.
K›sa
süreli yat›fllarla tedavisini
düzenliyorduk. Konaklamalar giderek s›klafl›yordu. Kendi
de durumun ay›rd›ndayd›. Bir keresinde “Benim flasi eskidi art›k.
Kasa eski olunca ne kadar düzeltirsen düzelt, baflka yerinden bozuluyor” demiflti.
Hasta yata¤›nda sesini ç›karmadan gün boyu kitap okumas› ara
s›ra notlar almas› dikkatimizi çekiyordu. Efli geceleri efllik ediyor,
gündüzleriyse hastam›z›n yan›nda
kimse olmuyordu. Gelen
giden ziyaretçilerden hastam›z›n edebiyat elefltirmeni ve çocuk kitaplar›
yazar› oldu¤unu ö¤rendik.
Yapt›¤› çeviriler, elefltiri
yaz›lar› ve kitaplar›yla edebiyat
çevresinin tan›nanlar›ndand›. Pek
çok kitapta eme¤i ve imzas› vard›.
Hastane ortam›nda çekingendi. Kendiyle ilgili sorular› yan›tlamaktan baflka, pek sesi ç›km›yordu. Hastane ortam›nda yaflanabilen ve kimi zaman hastalar›m›z›n abart›l› tepkilerine neden
olan küçük aksilikleri olgunlukla
karfl›l›yor, gülüp geçiyordu.
141
BD fiUBAT 2008
BD fiUBAT 2008
akflam sakin bir nöbet ge- kafada bitiyor, doktor bey...”
çirmeyi umarken hastam›“Ö¤rendi¤ime göre edebiyatz›n kendini iyi duyumsa- ç›ym›fls›n›z. Hatta daha çok çomad›¤› haberi geldi. Oda- cuk kitaplar› yaz›yormuflsunuz.
s›na gitti¤imde hemflire nab›z say›- Merak ediyorum. Niye yaz›yoryor, tansiyonunu ölçüyordu. Çar- sunuz? ‹nsan niye yazar? Özel
p›nt›s› tutmufltu. Endifle içinde ken- bir nedeni var m›?”
dini iyi duyumsamad›¤›n›, kötü bir
Amac›m hastam›z›n dikkatini
fley olaca¤›ndan korktu¤unu anlat- baflka yerlere çekip konuflturup rat›. O gece efli de yoktu yan›nda... hatlamas›n› sa¤lamakt›. GözlükleriK›sa süreli dald›¤› uykuda anlam- nin üzerinden yüzüme bakt›.
land›ramad›¤› kötü düfller görmüfl,
“Kimi konuflur, kimi flark›
heyecanlanm›flt›. Gerekli t›bbi giri- söyler, kimi de yazar... Yeter ki,
flimi yap›p odadan ç›karken biraz anlatacaklar›n olsun. Okumaya
yan›nda kalmam› rihep merakl›yd›m.
ca etti. Hastam›z›n
Üniversite y›llar›mricas›n›
k›rmay›p
dan buyana dü‹flte bence
odaya döndüm. “En
zenli notlar al›r,
yazarlar, sanatç›lar,
iyi yat›flt›r›c›, hoflça
çeviriler yapar, yamuhabbettir” diyen
zar›m.
Önceleri
ressamlarsa
emekli doktor a¤ahobi gibi bafllam›flalfabenin sesli
beyimi an›msad›m.
t›m. Yazarl›k ne
Okudu¤u serüzaman gerçek iflim
harfleri olduklar›
ven kitab›n› göstedurumuna geldi
için üretirler.
rip “Sizi bu okudukan›msam›yorum.”
lar›n›z heyecanlan“‹yi de bunlar
d›r›p karabasan gör‘Neden yaz›yorsumenize yol aç›yor olmas›n?” diye nuz?’ sorumun karfl›l›¤› de¤il.”
sordum. Kitapta kald›¤› sayfay›
“Herkesin kendince bir nedeni
iflaretleyip baflucuna koydu. ‹flaret vard›r elbet... Önceleri okudu¤um
parma¤› ile kafas›n› gösterdi.
kitaplar, yaz›lar ilgimi çekiyordu,
“Hiç sanmam... Kitapta ne ya- sonra ilgim tümcelere yöneldi. Gizarsa yazs›n. Herfley burada baflla- derek sözcükler ve harflere de¤in
y›p burada bitiyor. San›r›m ne indim. Önceleri ‘Okudu¤um kitap
okudu¤undan çok, nas›l okudu- ya da yaz›lar gibi yazabilir miyim?’
¤un daha fazla etkiliyor insan›... düflüncesiyle yaz›yordum. O za‹nan›yorum ki, hastane ortam› ye- man sorsan, öyle yan›tlard›m.”
rine tatilde deniz k›y›s›nda okuyor
“Peki ya sonra?”
olsayd›m bu kitab› hiç öyle sizin
Kenarda duran deri ciltli not
söz etti¤iniz gibi olumsuz etkisi defterini eline ald›:
olmayacakt› üzerimde... Herfley
“Sonralar› yaz›lardan çok,
O
142
tümcelerin önemli oldu¤unun
ay›rd›na vard›m. ‹lgimi çeken
tümceleri not eder, kullan›r oldum. O tümceler için yaz›yordum o y›llarda... Ama yafl ilerledikçe insan daha da derinlere
korkmadan bakabiliyor.
“Zaman geçtikçe sözcükler
ve anlamlar› ilgimi çeker oldu.
Sözcükleri kullanabilmek, anlamlar›n› gösterebilmek için fikirlerimi o sözcükler üzerinden
anlatmay› seçtim. O y›llarda sorsan be¤endi¤im sözcükler için
yazd›¤›m› söylerdim.”
“fiimdi de öyle de¤il mi?”
“Yafllan›nca insan yaflam›n güzelli¤inin bütünden çok ayr›nt›larda oldu¤unu daha iyi anl›yor.
Umar›m sen de a¤›z tad›yla yafllan›r, bu sözlerimi an›msars›n.”
“Yani?”
“Gençken yaflam güzel yaz›lm›fl
bir kitap ya da yaz› gibi olmal› diye düflünürdüm. Sonralar›, kendini
iyi ifade eden tümce gibi olman›n
güzel bir yaflam için yeterli oldu¤unu düflünür oldum. K›rk›ndan sonraysa yaflam anlaml› ve yerinde
kullan›lan bir sözcükten öte de¤ildi benim için... Hep o sözcü¤ü kovalad›m. fiimdilerde ise yaflam›n
harf, yaln›zca bir harften olufltu¤unu düflünüyor, onun için yaz›yorum. Bilirsin alfabede sesli ve sessiz harfler olur. Ço¤umuz sessiz
harfler gibiyiz. Kimimiz sert, kimimiz yumuflak; ama sessiz harfiz...
‹flte bence yazarlar, sanatç›lar, ressamlarsa alfabenin sesli harfleri olduklar› için üretirler. Onlar›n göre-
vi sessiz harfler aras›nda ba¤lant›lar
kurup anlam yaratmakt›r. Yazarlar
bence bunun için yaz›yor. Sanatç›lar sesli bir harf gibi olduklar› için
üretiyorlar. Önünde ve ard›nda duran sessiz harflerle birlikte yaratabildi¤i anlam denli yaflama anlam
kat›yorlar. Gerisi ayr›nt›...”
Hastam›z›n çarp›nt›s› geçmiflti.
Sohbete devam etmek istedim; ancak yoruldu¤unu dinlenmek istedi¤ini söyleyerek teflekkür etti. Odadan ç›kmadan dönüp “Herfleyi anlad›m da neden özellikle çocuk kitaplar› yaz›yorsunuz?” diye sordum. Gülümsedi. “Dedim ya, bence hepimiz alfabenin bir harfi gibi
yafl›yoruz yaflam›...
ünyaya hangi harf
olarak geldi¤ini anlamak ve hangi
harflerle birarada
durmak gerekti¤ine çocukken yön
veremezsek, hep yanl›fl yerde arayacaklar kendilerini ve belki de
hiçbir zaman bulamad›klar›n›n ne
oldu¤unu bile anlamayacaklar.
Hofl, ben de çocu¤um olduktan
sonra ay›rd›na vard›m durumun
güçlü¤ünün... Bu yüzden öncelikle
çocuklar için yaz›yorum” dedi.
Battaniyesini üzerine çekip
“‹yi geceler” dileyerek arkas›n›
döndü. Birkaç gün sonra iyileflerek taburcu oldu. Giderken kendi yazd›¤› kitaplardan birini arma¤an olarak b›rakm›fl ve “Harf
Tamircisine” diye imzalam›flt›.•
“D
[email protected]
143
Anne ve Babalardan
Dede ve Ninelerden
Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir,
34750, ‹stanbule-posta: [email protected]
(e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla
olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Kerem ve Emre Turgut, Ankara
Ada Öztürk, Silifke
‹kra Sar›, Ankara
Yi¤it Gören, Ankara
Yusuf Onat Tali, Tekirda¤
Kayra Öztürk, ‹stanbul
Zeynep Ak›n, Artvin
Kaan Özker, ‹stanbul
Emir Naz›ro¤lu, ‹stanbul
Deniz Arda, ‹stanbul
A. Ça¤an Alemdar, Samsun
Almira Tan, Konya
M›sra Ceren Balc›, Ankara
Elif Akbo¤a, Çorlu
Bu¤ra Ali ve Ensar Erdem, Yalova
Ali K›l›nç, Adana
Simay Güven, Bursa
Defne Mert, Artvin
‹dilnaz Baflel ve Batu Alpas, Ankara
C. Deniz fiahin, Antalya
E. Ya¤›z ve S. ‹rem Karagülle, Konya
Emir Görgülü, Ankara
Ege Turan, K›rklareli
Ömer ve Toprak Kaç›ra, Mersin
Arda Gökhan, ‹stanbul
Mehtap ve Ça¤dafl Ereno¤lu, Mu¤la
Z. Ceylin Yüksek, Çanakkale
Hamdi Y›ld›r›m, K›rflehir
Deniz Alt›n, Ankara
‹dil Alkusal, Ankara
Yi¤it U¤urlu, Sivas
Özüm Naz Karakafl, Ankara
Yasemin fien, Ankara
Bora Bedir, ‹stanbul
F. Efe Yüksel, Hatay
Ömer Tafl, Adana
GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER
Engin Ünsal
OLSUN
‹STERD‹M...
Olmas›n› istediklerimin, özlediklerimin yoklu¤u
içimde bir da¤ gibi büyürken, o yokluklar›n
hüznü bir ahtapot gibi bedenimi, düflüncelerimi
sararken, varl›¤›m› umutsuzca sorgularken
birden akl›ma Naz›m Usta’n›n, “Yaflamak güzel fley
be kardeflim” deyifli geliyor. Kendi kendime,
“Bir sen misin aldanan yeryüzünde?” diyorum
ve yürüdü¤üm yollar› yeniden seviyorum.
eniz k›y›s›nda bir
kasabam olsun isterdim. Arnavut kald›r›mlar›, eski evleri,
eski insanlar› olan
bir kasaba... Tüm ömrüm boyunca
hep deniz k›y›s›nda bir kasabada
yaflamak istedim; ama hiç olmad›.
Sabah uyand›¤›mda penceremden
denizin göründü¤ü, kap›mda beyaz bir bulutun as›l› oldu¤u, bahçemde hüsnüyusuflar›n, hercaimenekflelerin boy verdi¤i ve aç›k
penceremden içeri imbat›n doldu¤u bir evim olsun isterdim. Hiç
öyle bir evim de olmad›.
D
148
O deniz k›y›s›ndaki kasabamda
bal›kç› dostlar›m olsun isterdim.
A¤lar›n› onar›rken yanlar›na gideyim, bana o uzak maviliklerde yaflad›klar› güzellikleri, karanl›k gecelerde yaflad›klar› umutsuzluklar›,
lamban›n ›fl›¤›nda yüzen mercanlar›, lüferleri, k›rlang›çlar›, dülger bal›klar›n› anlats›nlar isterdim. Onlarla akflamlar› lofl ›fl›kl› meyhanelerde bir fleyler içerken uzak denizlere yelken açmak isterdim. Benim
hiç bal›kç› dostum da olmad›.
O deniz k›y›s›ndaki kasabada
komflular›m olsun isterdim. Sabahlar› kahve içmeye gelen, akflamlar›
karanl›¤› ve o deniz kasabas›n›n
yaln›zl›¤›n› benimle paylaflmak için
beni evlerine ça¤›ran komflular›m...
nlar bana yaln›zl›¤›n
gergefinde iflledikleri yaflamlar› anlats›nlar, ben onlara
birçok
yabanc›
kentte yaflad›¤›m yavan günleri,
geceleri ve ora insanlar›n›n duygudan yoksun tafl gibi sessiz, donuk
yaflamlar›n› anlatay›m... Indianapolis’te k›rk y›l yaflam›fl bir Türk’ün
yaln›zl›ktan bunalarak ‹zmir’e geldi¤i gece ilk ifl olarak bir kahveye
gidip, “Merhaba dostlar” dedi¤inde
kendine “Merhaba” diyen birçok
insan›n sesinden nas›l etkilendi¤i,
onlara insan sesini, insan kokusunu özlemenin ne muhteflem bir fley
oldu¤unu söylesem...
Benim hiç böyle komflular›m
olmad›. Büyük kentlerde tan›d›¤›m
–ya da hiç tan›madan yaln›zca varl›klar›n› bildi¤im– nobran, kendini
be¤enmifl, sayg›s›z insanlar›n beni
yaflamdan nas›l so¤uttuklar›n›
komflular›ma anlatsam, boyunlar›na sar›larak onlar›n buram buram
dostluk, insanl›k kokan havas›n›
k›lcal damarlar›mda duyabilsem.
Benim hiç böyle insan sevgisiyle
dolu bir kasabam olmad›.
Evimde birlikte özgürce yaflayabilece¤im, kimsenin söz edemeyece¤i, kimsenin yak›namayaca¤›
hayvan dostlar›m olsun isterdim.
Bir kedim, bir köpe¤im, bahçemde
tavuklar›m›n olmas›n› ne denli isterdim. Onlarla oyalanay›m, dertle-
O
rimi, üzüntülerimi onlarla paylaflay›m, gece yata¤›mdaki kedime,
yast›¤›ma bafl›n› koymufl köpe¤ime
yaln›zl›¤›n ne denli çekilmez oldu¤unu, yaflam›n ancak onlarla güzel,
gün ›fl›¤›n›n sevincini, gecenin karanl›¤›n›n ürpertisini onlarla paylaflman›n anlaml› oldu¤unu onlara
her gece hiç b›kmadan anlatmay›
ne denli çok isterdim. Benim hiç
böyle hayvan dostlar›m olmad›.
O k›y› kasabas›nda her akflam
gidebilece¤im, patronun, garsonlar›n beni tan›d›¤›, deniz kenar›ndaki bir masay› yaln›zca benim
için haz›r tuttuklar› bir lokanta olsun isterdim. Karfl› yakan›n bir
yan›p bir sönen ›fl›klar›na bakarken bugüne de¤in bunca y›l› nas›l bofla geçirdi¤imi düflünmek isterdim. Arada bir telleri ›fl›l ›fl›l yanan gemilerin önümdeki denizin
aynas›ndan geçmesini çok isterdim. O gemileri uzan›p okflasam,
acaba ellerim yanar m›yd›?
a arada tüm pencereleri ›fl›klar içinde çok
uzaklara giden yolcu
gemileri geçse, ben
heyecanlan›r m›yd›m
acaba? O gemilerin içinde olmak
ister miydim? O gemilerin tüm yolcular› ile tan›fl›p söyledikleri flark›lar› paylaflmak, uzak diyarlar›n kokular›n› getiren genç, güzel, al›ml›
k›zlarla dans etmek ya da onlara
geminin küpefltesinde E. E. Cummigs’ten bir fliir okumak, Aragon’un “Elsa’n›n Gözleri” adl› fliirini neden yazd›¤›n› onlara anlata-
Y
149
BD fiUBAT 2008
bilsem... Ama benim ne öyle gide- nim ne böyle kumsallar›m ne böybilece¤im bir k›y› lokantam ne de le alevlerim ne de böyle yüzy›ll›k
uzaklardan ›fl›klar içinde bir kuy- dostlar›m oldu.
Herfleyden öte, o k›y› kasabarukluy›ld›z gibi geçip giden, ard›ndan bakakald›¤›m gemilerim oldu. s›nda bir sevgilim olsun isterdim.
O k›y› kasabas›nda, yal›n Gözlerimin gözlerinde eriyece¤i,
ayakla kumlar›n üzerine sere ser- ellerimin ellerinde atefller içinde
pe oturdu¤um gecelerde yan›ma yanaca¤›, Çobany›ld›z›’n›n söndügelip bana çoktan unutulmufl flar- ¤ü ana de¤in ona fliirler okurken
k›lar› söyleyen çalg›c›lar›n olmas›- beni sab›rla, sevgiyle, özlemle dinn› isterdim. Onlar›n onuruna leyecek bir sevgili... Benimle ac›lar›m›, sevinçlerimi
Olemp Da¤›’ndaki
paylaflan, beni tügibi büyük alevli
müyle sahiplenen,
atefller yakard›m.
O k›y› kasabas›nda
ruhu benimle büOnlar bana eski
her akflam
tünleflen bir sevgigünlerimi, hiç yagidebilece¤im,
li... Benim baflar›laflamad›¤›m eski
patronun,
r›m›n yollar›na gülsevdalar›m› an›mler döken, ac›lar›m›
satan, çok sevdigarsonlar›n
bal edip benimle
¤im; ama hiç olbeni tan›d›¤›,
paylaflan belki hiç
mayan kad›nlar›m›
deniz kenar›ndaki
olmayacak bir sevanlatan
flark›lar
bir masay› yaln›zca
gili... Benim hiç
söylesin isterdim.
böyle bir sevgilim
O resimlerde
benim için
olmad›, zaten düflü
kalan eski dostlar›,
haz›r tuttuklar›
bile bana yabanc›...
sevgisiz ve sevgilibir lokanta
Olmas›n› istesiz ac›lar içinde geolsun isterdim.
diklerimin, özledikçirdi¤im olmayan
lerimin
yoklu¤u
sabahlar›, do¤maiçimde bir da¤ gibi
yan flafaklar› flark›lar›nda söylesinler isterdim. Oysa o büyürken, o yokluklar›n hüznü bir
k›y› kabas›nda, o sabaha yak›n ahtapot gibi bedenimi, düflüncelealevlerin ›fl›¤›nda dostlar›m›n ya- rimi sararken, varl›¤›m› umutsuzca
n›mda olmas›n›, o geceyi, o y›ld›z- sorgularken birden akl›ma Naz›m
lar›, o muhteflem yaln›zl›¤› onlarla Usta’n›n, “Yaflamak güzel fley be
paylaflmay› ne denli isterdim. On- kardeflim” deyifli geliyor. Kendi
lara ne denli çok gereksinimim ol- kendime, “Bir sen misin aldanan
du¤unu, onlar›n boyunlar›na sar›l- yeryüzünde?” diyorum ve yürüdümak istedi¤imi alevlerin yüzlerinde ¤üm yollar› yeniden seviyorum.•
gizemli oyunlar oynad›¤› o gece
[email protected]
onlara anlatmak isterdim. Oysa be150
Mant›k Bilmecesi, Bulmaca
Ocak Ay› Yan›tlar›, Çözümleri
Mant›k Bilmecesi
Filmin ad›
“Köylü K›z›”
“Sar› Gül”
“Caj”
“Ya¤mur”
“Delikanl›”
Baflartist
Ceyda
Ahmet
Beril
Nükhet
Mehmet
Süresi
96
90
134
104
122
Ald›¤› ödül
‹kinci
Dördüncü
Birinci
Beflinci
Üçüncü
Bulmaca
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
E
S
‹
N
E
N
G
‹
N
R D A L Ö Z
K A L A
E
M
H A L E
‹ D A
‹
R A M
N A
‹
R A ‹
E L
E M ‹
S A L E
A
E K O S
A
O S
M ‹
M E
E F A
A R D A
S A N A
T
C
A S A L
A D A
Y E
M A V E R
L A L E M
S
‹ V A R
E N
S E
O B
E R E
10
11
12
13
14
15
16
17
18
C
A
N
Y
Ü
C
E
L
19
20
B
3
4
5
6
7
8
B
A
H
‹
S
S
E
R
‹
L
E
A
K
A
B
E
9
10
11
12
13
B I T T I
A R
A
A
N A S
A Y A T ‹
R Ö T
Z
fi I K
E T
A U
T
E Z ‹
R T L
A
K E S
E G E M E
T
N E F
K E
S
R
R E N
O R A N
E
‹ N
K A
‹ T
Z
14
15
M
A L
S ‹
T
A R
T E
‹
N E
A F
T
N
E R
T E
M
K ‹
151
MANTIK B‹LMECES‹
KARELER VE RAKAMLAR
Prof. Dr. Yüksel Bozer
Cahit Batum
=
--
+
+
=
+
=
--
-=
--
Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Ocak Ay› Çözümü:
243 + 435 = 678
+ 512 -- 312 =+ 200
755 + 123 = 878
977
-- 364
406 = 571
-- 219 = -- 145
613
187 = 426
Yeni oto
--
“Ford”
“Fiat”
“Volkswagen”
“Kia”
“Honda”
“Ford”
“Fiat”
‹zmir
Mersin
Haluk
Kemal
Nevzat
Eski oto
--
Yeni oto
Buket
Celal
=
--
Bolu
Ankara
Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar,
her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.
Eskiflehir
Eski oto
“Volkswagen”
--
“Kia”
=
“Honda”
+
Konya’da oturan befl kifli eski otomobillerini baflka marka yeni otomobillerle de¤ifltirmek için de¤iflik kentlere gittiler. Afla¤›daki ipuçlar›na bakarak bu kiflilerin eski
otomobillerini hangi kentte, hangi yeni otomobille de¤ifltirdi¤ini bulunuz.
‹PUÇLARI:
1- Haluk’un eski otomobilinin markas› “Fiat” de¤ildi ki “Fiat” Ankara’dan yeni sat›n al›nan otomobil de de¤ildi.
2- Yeni “Volkswagen”i Mersin’den alan kifli Buket de¤ildi ve o “Honda” de¤iflimi yapmad›.
3- Nevzat “Kia” marka olmayan yeni arabas›n› Bolu’dan ald›.
4- Eski otomobili “Honda” olan kifli ‹zmir’e gitti.
5- Celal yeni bir “Ford” ald›.
6- Kemal eski “Kia” marka otomobilini de¤ifltirmek için Eskiflehir’e gitmedi¤i gibi
“Volkswagen” da almad›.
“F‹at”
“Ford”
“Honda”
“Kia”
“Volkswagen”
“Fiat”
“Ford”
“Honda”
“Kia”
“Volkswagen”
Ad›
Gitti¤i kent
Eski oto markas›
Yeni oto markas›
[email protected]
152
153
SATRANÇ
Mustafa Y›ld›z
K‹RP‹ S‹STEM‹
8
7
6
5
4
3
2
1
1970’li y›llarda bir grup genç büyükusta Kirpi Sistemi ad›yla yeni bir
piyon yap›s› ortaya koydular: Piyonlar›n›, 3. (6.) yatayda s›ralayan siyahlar, hafif figürlerini bu piyonlar›n arkas›nda gelifltirir. Bu çok esnek
kurgunun ard›ndaki düflünce, beyazlar› gere¤inden fazla ilerleterek rakip alandaki zay›fl›klara b5 ve d5 sürüflleriyle karfl› sald›r› düzenlemektir. Kirpi Sistemi’nde önemli bir alan avantaj›na sahip olan beyazlar›n
klasik konumsal anlay›fla göre aç›k üstün say›lmas› gerekir. Ancak, siyah piyonlar›n Kirpi Sistemi dizilifli kendi içinde önemli dinamik ö¤eler bar›nd›r›r. Siyah tafllar›n konumu, sald›r›lara karfl› dirençli olma
özelli¤iyle geriye çekilmifl yay› and›r›r. Temel olarak Kirpi Sistemi bir
karfl› sald›r› yöntemidir.
Uhlmann-Boensch, Halle, 1976
1. c4 c5 2. Af3 Af6 3. Ac3 e6 4. g3 b6 5. Fg2 Fb7 6. d4 cxd4
7. Vxd4 d6 8. 0-0 Fe7 9. e4 Abd7 10. Ve3 0-0 11. Ad4 Vc7 12. b3 a6
13. Fa3 (Fb2 daha etkili olurdu.) 13... Kfe8 14. h3 Ff8 15. Kfe1(D)
Tam bir Kirpi konumu. 15... Kad8
16. Kad1 Ac5 17. f3 g6 18. g4 Fg7 19. Fb2
Fa8 Filler uzun çaprazlara yerlefltirildi. Siyah, kedi-fare taktikleri uyguluyor.
“e” dikeyinin aç›lmas› beyaza yarayaca¤›ndan d5 sürüflü henüz uygun de¤il.
20. Ke2 h6 21. Kde1 Vb8!
Kirpi Sisteminde bir baflka tipik hamle: Siyah vezir b5 sürüflünü de destekleyecek. 22. Vd2?! e5! d5 sürüflü bekleyen
c
d e
f
g h
a b
beyazlar için sürpriz, siyahlar alternatif
plan› devreye sokuyor. 23. Ac2 b5! 24. cxb5?! d5!! Siyahlar merkezi
adeta y›rtarak aç›yor. 25. exd5 Axd5 26. Axd5 Kxd5 27. Ve3 Ad3 28.
Kb1 Axb2 29. Kxb2 e4! 30. Kb1 Kd3 31. Vf2 exf3 32. Kxe8+ Vxe8 33.
Ff1 Kc3 Siyah tafllar›n tümü etkili oldu. fiimdi tehdit, 34... Kxc2 35.
Vxc2 Fd4+ ve h›zla mat.
34.Kd1 axb5 35. Ad4 Ve4 36. Fxb5 Kc1! 0-1
(Kaynak: 50 Ö¤retici Satranç Dersi, FM Steve Giddins,
Çeviren: FM Alper Efe Ataman, Analiz Yay›nc›l›k, 2007)
154
DÜNYA KUPASINI KAMSKY KAZANDI
ATAK
22 Kas›m-18 Aral›k 2007 tarihlerinde Rusya’n›n Khanty-Mansiysk kentinde yap›lan
Dünya Kupas› Satranç Turnuvas›’n› uzun y›llar
satranca ara vermesine karfl›n halen ABD’nin
en güçlü oyuncusu olan Tatar as›ll› Gata
Kamsky kazand›. Finalde Shirov’u 1 galibiyet
ve 3 beraberlik oyunuyla safd›fl› eden Kamsky
ayn› zamanda bir sonraki dünya flampiyonlu¤u finalinde oynamak için eski Dünya fiampiyonu Topalov’la maç yapma hakk›n› da kazanm›fl oldu. 128 büyükustan›n kat›ld›¤› turnuvada Türkiye’yi temsil eden Gureviç ikinci
turda ‹ngiliz satrançç› Adams’a elendi.
Barnes-Morphy, 1858
Siyah kazan›r
OYUN SONU
Liburkin, 1931
Kamsky-Shirov, Dünya Kupas› Finali
1. e4 c5 2. Af3 Ac6 3. Ac3 e5 4. Fc4 Fe7
5. d3 d6 6. Ad2 Fg5 7. Vh5 Ah6 8. h3 Ad4
9. 0-0 0-0 10. Ab3 Fxc1 11. Kaxc1 Ae6 12.
Ae2 Vf6 13. Ad2 fih8 14. c3 g5 15. d4 Kg8
16. dxe5 dxe5 17. Af3 Kg6 18. h4 Vg7 19.
Fxe6 Fxe6 20. hxg5 f6 (D)
8
7
Beyaz kazan›r
6
5
KEND‹ GELEN
4
E. Atal›k-Ferhi 2007
3
2
1
a
23.
26.
29.
32.
35.
b
c
d
e
f
g
h
21. gxf6 (at al›namaz.) Kxg2+ 22. fih1 Vxf6
Vxe5 Vxe5 24. Axe5 Kg5 25. f4 Kh5+
fig1 Kg8+ 27. fif2 Kh2+ 28. fie3 Kgg2
Ag1 Kxb2 30. f5 Fxa2 31. Kcd1 Kbc2
Kd8+ Ag8 33. Agf3 Kxc3+ 34. fif4 Kh6
Kg1 Kf6 36. Ag5 h6 37. Agf7+ 1-0•
[email protected]
41... Vd7??
Çözümler 121’inci sayfam›zdad›r.
155
BULMACA
Filiz Lelo¤lu Oskay
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
4
156
6
4
SOLDAN SA⁄A: 1) Türk edebiyat›nda
modern anlamda deneme türünde ürün
veren, 1898-1957 y›llar› aras›nda yaflam›fl,
deneme yazar›m›z. - Bafll›ca içece¤imiz.
2) fiayet. - Osmanl›lar’da gece bekçisi. Taraça. 3) Eski evlerde pencere hizas›ndan
soka¤a do¤ru ç›k›nt›s› olan kafesli bölüm.
- Karfl›l›k beklenmeden yap›lan yard›m. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi.
4) ‹ridyumun simgesi. - Bir pamuk cinsi. Yer alt› suyunu tafl›yan, içinde bulunduran
yer alt› boflluklar›na verilen ad. 5) Kendisine inan›lan kimse. - Yasaklama. - Güzel
kokulu, yapraklar› baharat olarak kullan›lan, çok y›ll›k bir bitki. 6) “..... Duvarlar›”
(F. N. Çaml›bel’in fliiri). - Bir tür deniz tafl›mac›l›¤›. - Yass› demir çelik ürünü. 7) Gelenek. - Prensip. - Orta Anadolu’da bir göl.
8) Türk sanat musikisinde bir makam. Güzel sanat. 9) Rütbesiz asker. - Bir soru
sözü. - “ Lale .....” (Türkiye’nin ilk kad›n
futbol hakemi). - Satrançta bir tafl. 10) Ticaret eflyas›. - Övme, methetme. - Zaman,
süre. 11) Fas’›n plaka iflareti. - “.....’nun
Toplar›” (Baflrollerini Gregory Peck ve Anthony Quinn’in oynad›¤› 1961 yap›m› bir
savafl filmi). - Karadeniz’e özgü küçük bal›kç› teknesi. 12) Küçük erkek kardefl. Küçük kitapç›k. - Ifl›k. 13) S›v› yükler tafl›yan bir tafl›ma arac›. - Kad›nlar›n saçlar›n›
tutturmaya yarayan bir araç. 14) Beyzi. Bir haber ajans›n›n simgesi. - Sak›z.
15) “Anais .....” (“Venüs Üçgeni” adl› yap›t›n yazar›). - Çay›n etkin maddesi. - ‹laç.
16) Bir nota. - Hipodromda yar›fl atlar›n›n
yedekte gezdirildikleri yer. 17) Yüce. - Vücudun a¤›rl›¤›n› verecek biçimde ayak taban›n› bir yere ya da bir fleyin üzerine koymak. 18) ‹lk ça¤daki uygarl›klarla ilgili
olan. - Yank›. 19) Müstahkem yer. - Çiçe¤i
baharat gibi kullan›lan, odunsu sapl›, kokulu bir bitki. 20) Telli bir çalg›. - Ensiz.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) 18 Aral›k
2002 tarihinde Ankara’da aln›ndan vurulan ayd›n bilim adam›m›z (fotografta
görülen). - Kültürsüz kimse. 2) Meymenet. - Maksim Gorki’nin bir roman›. Bosna’da yaflayan bir halk. - Akdeniz
Bölgesi’nde bir akarsu. 3) Uykunun bir
evresi. - Yard›m. - “Afet .....” (‹lk kad›n
tarihçimiz). - Hububat tozu. 4) Çöl Araplar›. - ‹nce yap›l›. - Genellikle televizyonda gösterilmek üzere haz›rlanan, bir
müzik parças›n› görüntü eflli¤inde veren
film. - Boru sesi. 5) Gelirler. - ‹sviçre’de
bir akarsu. - “Hayriye” ve “Nasihatname”
adl› yap›tlar› bulunan divan flairi. 6) Lantan›n simgesi. - Telefon sözü. - Küçük
ma¤ara. - Gemicilikte demir almak için
verilen komut. - Asya’da bir baflkent.
7) Soylu. - Endonezya’n›n plaka imi. Ana, temel. - “Üç Silahflörler”de bir karakter. - Erkek. 8) Gemicilerin birlikte
bir fley çekerken “Haydi çek”, “Gayret”
anlam›nda bir a¤›zdan yüksek sesle ve
makamla söyledikleri söz. - Onbafl›dan
çavufla dek olan rütbeler. - Tah›l unundan yap›lm›fl hamurun f›r›nda piflirilmesiyle yap›lan yiyecek. 9) Hatay ilinden
geçen bir ›rmak. - Zaman bilimi. - De¤erli bir tafl. 10) Önceleme. - Eski M›s›r’da günefl tanr›s›. - Etoburlar›n geliflmifl dönemlerinde ba¤›rsaklar›nda yaflayan tenya türü. 11) Çevik. - Bir g›da
maddesi. - Bir renk. 12) Herhangi bir
konuda ileriyi düflünerek çekinmeyi gerektiren neden. - Ses. - Lityumun simgesi. 13) Bir nota. - Bizmutun simgesi. A¤›zda zor eriyen bir fleker türü. 14) Saz
çalan. - Namzet. - Bir cetvel türü.
15) Özsu. - Türlü nedenlerden dolay›
baflar›ya ulaflamam›fl kimse. - Hile.•
[email protected]
157
B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN
ZAFERE G‹DEN YOL, ESPR‹LER‹
‹LE ‹Ç‹M‹ZDEN B‹R‹ ATATÜRK,
FELSEFEN‹N BEfi‹⁄‹ ANADOLU,
O⁄UZNAME KÖKLERE G‹DEN YOL
Zafere Giden Yol
S. Erifl Ülger
Remzi Kitabevi
ugün içinde bulundu¤umuz
durumun kökleri geçmifle
dayan›yor. Ne yaz›k ki yak›n
geçmiflimiz konusunda yeteri
kadar bilgi sahibi de¤iliz. Uluslar›n, ülkelerin yaflamlar› otobanda süren
bir yolculu¤u and›r›yor. Zaman zaman
aynada geriden gelenlere bakmak gerekiyor. Geri ve ileri
dengesini iyi koruyanlar yolculuklar›n› da rahat
yapar. Son zamanlarda Turgut
Özakman’›n “fiu Ç›lg›n Türkler”
kitab›yla bafllayan nereden, nas›l, nereye do¤ru gitti¤imizi ayd›nlatan yap›tlar›n ço¤almas› yol
kenarlar›ndaki ayd›nlatma lambalar› ya da kedi gözleri gibi karanl›kta daha rahat yolculuk
yapmam›z› sa¤layacak. 19 May›s
B
158
1919’da Samsun’a ayak basmas›ndan 10 Kas›m 1938 tarihinde
sona eren yaflam›yla Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisi için k›sa
ancak ülkesi ve ulusu için uzun
ad›mlar›... Öykü tad›nda geçmifli
ayd›nlatan kitab› yazar Falih R›fk›’n›n sözleriyle noktal›yor:
“Mustafa Kemal, Büyük Harbe
girmek aleyhinde idi; kafa ve sanat adam› oldu¤u için! Mustafa
Kemal Kurtulufl Harbi’ni b›rakmak
fikrinde asla bulunmad›; vatan
adam› oldu¤u için. ‹flte size bütün
kitab›n özeti; ilim ve vatan adam›
olunuz. Hiçbiri yaln›z bafl›na ne
sizi, ne de milleti kurtarabilir.”
Esprileri ‹le ‹çimizden
Biri Atatürk
‹lknur Güntürkün Kal›pç›
ler olmal›d›r. Atatürkçülük’ün Türkiye’nin
bugünkü ve yar›nki
tüm sorunlar›na ›fl›k
tutacak güncel, geçerli ve çözümsel
önerileri içinde bar›nd›rd›¤›n›, Türkiye’nin kurtuluflunu baflka ülkelerin, baflka lider
ve sistemlerinde arama gafletinde
olanlara hat›rlatma günleri olmal›d›r. Bugünler, Atatürk’ü sar› saçl›,
mavi gözlü bir devdi fleklinde ezberletilen flekilcili¤i b›rak›p O’nun
ilkelerini, devrimlerini, uygarl›k
savafl› yolundaki önerilerini, önemini, nedenlerini tart›flarak, aç›klayarak, benimseyerek, anlayarak, uygulayarak ö¤retece¤imiz,
sevdirece¤imiz, uygulataca¤›m›z
bir hale nas›l getirebilece¤imizi
düflünme günleri olmal›d›r. Ve
bugünler, Atatürk’e kaç çiçek ekti¤imizin veya kaç a¤aç kesti¤imizin; kaç kitap okudu¤umuzun veya kaç yolsuzluk yapt›¤›m›z›n;
kaç fabrika açt›¤›m›z›n veya kaç
fabrika kapatt›¤›m›z›n hesab›n›
verdi¤imiz günler olmal›d›r” düflüncesinde olan yazar içimizden
biri Atatürk’ü bize anlat›yor.
Felsefenin Befli¤i
Anadolu
Derman Baylad›
Say Yay›nlar›
Epsilon Yay›nc›l›k
ugünler, Atatürk’ün ölümünü de¤il, ölümsüzlü¤ünün nedenlerini tart›flt›¤›m›z gün-
“B
ugün dünyada yayg›n yanl›fl
bir anlay›fl egemenli¤ini sürdürüyor. Uygarl›¤›n kökenlerini Yunan-Helen kültürüne dayayan ve
B
bunu abartanlara karfl›
Halikarnas Bal›kç›, Azra Erhat, Sabahattin
Eyubo¤lu, ‹smet Zeki
Eyubo¤lu gibi ayd›nlar›n bafllatt›¤› bayrak
yar›fl› ilerliyor. Daha
önce yay›nlanan Uygarl›klar Kavfla¤› Anadolu, Tanr›lar›n Öyküsü,
Dinler Kavfla¤› Anadolu adl› çal›flmalar›yla Anadolu’nun uygarl›¤›n
befli¤i oldu¤unu dünyaya anlatmaya çal›flan Derman Baylad› bu kez
felsefe aç›s›ndan konuya e¤iliyor.
Filozoflar yan›nda felsefe okullar›n›
da araflt›ran Baylad› ç›k›fl noktas›n›n do¤rudan herhangi bir felsefe
okulu ya da filozof olmad›¤›n› Anadolu oldu¤unu vurguluyor.
O¤uzname Köklere
Giden Yol
Umar Ömer Oflaz
Verlag Anadolu
nsanl›k ailesinin ad›ndan en
çok söz edilen uluslar›ndan bir
olan Türkler konusunda ilginç bir
çal›flma. Almanya’da
kurulan bir Türk yay›nevince yay›nlanan
kitap Türk, O¤uz
sözcüklerinin kökeninden bafllayarak
de¤iflik co¤rafya ve
tarihlerde süren serüveni roman
havas›nda anlat›l›yor. Hunlar’ dan
Türklerin Anadolu’ya göçleri, ‹stiklal Savafl› ve günümüze kadar
döneme yer veriliyor.•
‹
159
B‹R FOTOGRAF
B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R
Gönderi: Fatih Akal›n
160
TÜRK RESSAMLARI: Z. Hay›rl› sabanc›
ALTIN Ç‹çek