GAP BÖLGESĐNDEKĐ SULAMA TESĐSLERĐNĐN MEVCUT
Transkript
GAP BÖLGESĐNDEKĐ SULAMA TESĐSLERĐNĐN MEVCUT
GAP BÖLGESĐNDEKĐ SULAMA TESĐSLERĐNĐN MEVCUT DURUMLARI VE ÇÖZÜM ÖNERĐLERĐ Yasemin VURARAK Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Tali MONĐS - Ziraat Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Şeyda ĐPEKÇĐOĞLU- Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Ahmet ÇIKMAN- Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Meryem GUNES- Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Özet Tarımsal kalkınmanın sürdürülebilmesinde sulama önemli bir faktördür. Tarım sektöründe üretimin artırılması ve kırsal kalkınmanın sağlanabilmesi için, öncelikle toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi ve bunlardan yararlanma ilkelerinin belirlenmesi gerekmektedir. Toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinde; tarımsal altyapının oluşturulması, kaynakların rasyonel yönetimi ve etkin kullanıma yönelik çalışmalar önemini korumaktadır. Diğer yandan toprak ve su kaynaklarından yararlanmanın sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için, sulama yatırımlarının planlanması ve inşası kadar, sulama şebekelerinin rasyonel olarak işletilmesi ve sulama işletmeciliğine çiftçilerin ekonomik ve sosyal yönlerden tam olarak katılımlarının sağlanması gerekmektedir (Özçelik ve ark., 1999). Bu araştırmada KHGM ‘ce yapılmış olan sulama tesislerinin mevcut durumları incelenmiştir. Đşletilemeyen (çalışmayan) sulama yatırımlarının çalışmama nedenleri kapsamlı şekilde incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: GAP, Sulama, Organizasyon ABSTRACT Irrigation is important factor, in sustainable of agricultural development in the agricultural sector for increase of product and supply on rural development, firstly developing soil and water resources and it is neccesary that determinates principle of uses from them. Developing of soil and water; to form of agricultural substructure, rational management of resources and tend to effect uses services keep on their importance. On the other hand fort he supply of sustainable uses from soil and water resources, as planning water investment and their building, to operate of rational water foundations and necessary supplying to the water operating of farmers the side of economic and social complete their attending. (Özçelik-1999) In this research available condition of water foundations which are done by KHGM have investigated. Inactive water investment which are reason of their inactive situation is comprehensive investigated. Key Words: GAP, irrigation, organization Silinmiş: Summary 1. Giriş Sulama doğal yağışların yetersiz olduğu yerlerde, tarımsal faaliyetler için gerekli olan suyun yapay olarak toprağa verilmesidir. Bu nedenle çeşitli sulama yapıları ile depolanan yüzey ve yer altı sularının, vejetasyon mevsiminde kullanılması gereklidir. Dünyada sulama sistemlerinin kullanımı konusunda farklı modeller uygulanmaktadır. Bu farklı kullanım sistemleri aynı ülke içerisinde dahi karşımıza bir çok şekilde çıkabilmektedir. 1994 yılında Su kaynaklarının kullanımı ile ilgili olarak Bulgaristan’da yapılan çalışma grubu toplantısında yapılan değerlendirmeye göre, sulama yönetimine kullanıcıların katılımı konusunda dünya ülkeleri 4 gruba ayrılmıştır (Kıral,1995.). Bunlar; 1) Sulama sistemlerinin kullanıcıları (SKO) tarafından yönetildiği ülkeler: Bu ülkelerde yatırım projeleri tamamlandıktan sonra kullanıcılara devir edilmektedir. Bu gruba giren ülkelere örnek olarak Batı Avrupa Ülkeleri ve ABD’yi verebiliriz. 2) Sulama sistemlerinin bir nevi kamu kuruluşu biçimindeki kuruluşlarca yönetildiği ülkeler: Pakistan, Hindistan, Mısır, Çoğu Doğu Avrupa Ülkeleri, Orta Asya Ülkeleri ve çoğu Afrika Ülkeleri gibi… 3) Sulama sistemleri yönetiminin kısmen kullanıcılara devredildiği Filipinler, Endonezya, Srilanka, Nepal gibi… ülkeler: Türkiye, 4) Sulama sistemi işletmeciliği yönetiminin kullanıcılara transferinin başlatıldığı veya Türkiye gibi hızlandırılmış şekilde yapılan ülkeler: Meksika, Türkiye, Kolombiya ve Latin Amerika’daki bir çok ülke bu gruba örnek verilebilir. Türkiye’de 1953 yılında DSĐ Genel Müdürlüğü, 1960 yılında ise Toprak-Su Genel Müdürlüğü (1984 yılından itibaren KHGM, 2005 yılından itibaren Tarım ve Köy Đş. Bakanlığı) sulama sistemleri yatırımlarını yapan kurumlardır. Su kaynaklarının geliştirilmesi ile birinci dereceden görevli DSĐ Genel Müdürlüğü, 500 lt/sn ‘den büyük debili sularla ilgili sulama tesislerinin planlanması, projelendirilmesi, inşaatı ve işletilmesi ile ilgilenirken, 500 lt/sn den küçük debili sularla ilgili geliştirme çalışmaları yapmak, arazi ıslah ve tarla içi çalışmaları ile ilgili planlama, projelendirme ve inşaat işlerini KHGM çalışma sahasında yer almaktadır. Ülkemizde su kaynaklarını geliştirme ile ilgili kanunlar içerikleri yönünden yetersiz olmakla birlikte, mevcut yasalarda bütünüyle uygulanmamaktadır. Bu nedenlerle yapılmış olan sulama tesislerinin işletilmeleri aşamasında pek çok problemle karşılaşılmakta ve bu yatırımlar rantabl olarak kullanılamamaktadır. 2. Yöntem Araştırmanın materyali belli sayıda işletilemeyen (çalışmayan) ve işletilen sulama yatırımlarında, sulamaya konu olan işletmelerden anket yolu ile elde edilen birincil verilerden oluşmaktadır. Örnek alınan sulama tesisleri, yer altı ve üstü sulama tesisleri, cazibeli ve pompaj sulama tesisleri, işletme yönetimine göre Sulama Birliği, Kooperatif ve Yerel Yönetimler (Muhtarlık, Kamu Kurumu ve Şahıs) tarafından idare edilen tesisler olarak gruplandırılmış, bölgedeki tesislerin toplam sayısı tespit edildikten sonra, anket çalışmaları için bölgedeki sulama organizasyonunu temsil edebileceğine inanılan oran veya sayı ile çalışılmıştır. 3. Sonuç Su sorunu dünyamızı etkisi altına alacak en önemli sorunların başında gelmektedir. Özellikle ileride komşu ülkelerle çıkabilecek sorunların başında su sorunun geldiği belirtilmektedir. 1996 yılında Marsilya’da kurulan Su Konseyi 2025 yılına kadar su gereksiniminin %10-25 artacağını belirtmiştir. Su konseyinin söylediği en önemli söylemlerden birisi de tarım alanlarının %70’inde var olan çölleşme tehlikesidir. Đleride var olacak bu tehlikelerin önüne geçe bilmek için yapılabilecek en önemli çalışma sulama kaynaklarının daha verimli kullanılması ve insanların su tasarrufuna ilişkin daha fazla bilinçlendirilmesini sağlamaktır. Günümüzde en kıt doğal kaynakların başında gelen su kaynaklarının etkin kullanımı,sulama yatırımlarının planlanması ve yönetimiyle yakından ilgilidir. Sulama yatırımlarının işletim ve yönetimi ülkelerin genellikle en fazla sorunla karşılaştıkları konuların başında gelmektedir (Ören, 2004). Çizelge 3.1. Bölge geneli sulama tesisleri sayısı Bölge geneli Adet Çalışan Tesis Sayısı 408 Çalışmayan Tesis Sayısı 71 Toplam Tesis Sayısı 479 Alan(ha) 56533 8967 65500 Çiftçi sayısı 86863 5065 91928 Gap Bölgesinde (Adıyaman, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak) toplam 479 adet sulama tesisi bulunmaktadır. Bu sulama tesisleri ile 65 500 ha.lık bir alanın sulanması hedeflenmiş ancak bakım ve onarım ihtiyacı, su yetersizliği, proje ve etüt hataları ile müteahhit hataları gibi sebeplerden dolayı 71 adet sulama tesisi çalışamaz durumda olduğundan 8967 ha.lık alan sulanamamaktadır (Çizelge 3.1). Çizelge 3. 2 Tesislerin çalışmama nedenleri Çalışmama nedenleri Bakım ve Onarım Đhtiyacı Su Yetersizliği Sosyal ve Ekonomik Nedenler Proje ve Etüt Hatası Toplam Adet 52 11 7 1 71 Alan(ha) 6557 798 1462 150 8967 Çiftçi sayısı 3262 1189 564 50 5065 Çizelge 3.3 Tesislerin Đllere göre dağılımı Bölge/Đli Adıyaman Batman Diyarbakır Siirt Şırnak Gaziantep Kilis Şanlıurfa Mardin TOPLAM Çalışan Tesisler 35 30 90 55 4 80 10 42 62 408 Çalışmayan Tesisler 2 5 18 13 7 26 71 Toplam Sayısı 37 35 108 68 4 80 10 49 88 479 Tesis Sulama sistemlerine göre faaliyet gösteren ve halen çalışan (faal olan) 17 adet tesis ile çalışmayan (faal olmayan) 8 adet tesis örneklemeye dahil edilmiştir. Çalışan işletmelerden 102 adet, sorunlu olan çalışmayan işletmelerden 55 adet olmak üzere toplam 157 adet işletmede anket çalışması yapılmıştır. Çalışmayan tesisler bölgelere göre ayrıldığında en fazla çalışmayan tesisin 26 adetle Mardin de olduğu görülmekte, bu ilimizi 18 adet tesis ile Diyarbakır, 13 adet tesis ile Siirt ili takip etmektedir Çalışmayan tesislerle ilgili çalışmalar zamanında yapılmadığı için aradan geçen yıllar tesislerin daha bakımsız hatta kullanılamaz duruma gelmesine neden olmuştur. Uzun yıllar çözüm bekleyen çiftçi kendi çözümünü bularak tesise olan bağımlılığını da bir ölçüde kaldırmıştır. Bazı tesislerin yeniden faaliyete geçirilmesi söylemleri bile çiftçiyi heyecanlandırmamaktadır. Bazı tesislerde sulama paralarının ödenmemesi ya da sulama parasının fazla gelmesinden dolayı sulu tarıma karşı antipatinin oluşmasına neden olmuştur (Çizelge 3.3). Yeniden faaliyete geçirilmesi muhtemel olabilecek ya da faal olup da kapsadığı alanın artırılması mümkün olabilecek tesislerde çiftçiler mutlaka devlet desteğini beklemektedirler. Çalışmayan sulama tesislerinin işleve girmesi için; tesisin devir işlemleri sırasında, hangi organizasyona devrediliyorsa, bu organizasyonların sorumluluklarının sınırları kesin bir şekilde bildirilmeli ve sorumlulukların yerine getirilip getirilmediği takip edilmelidir. Organizasyonların özellikle kooperatif şeklinde oluşturulması desteklenmeli, hatta bu şekilde organizasyonlara yönelen işletmelere elektrik ücreti daha cazip hale getirileceği bildirilmelidir. Muhtarlıklarca yönetilen tesislerde çok fazla problemler yaşandığı, çalışmalar sırasında tespit edilmiştir. Tesislerdeki tamir-bakım işlemlerinin yapılması ve kesintisiz elektrik ücretlerin ödenmesi için bu tesislerden faydalanan üreticilere daha çok destek (DGD, kredi, eğitim vb) verilmelidir. Çalışmada sulama suyu elde edilme maliyetlerine göre daha ucuz fiyata ve ölçüsüz olarak üreticilere satıldığından dolayı aşırı su tüketimine sebep olmaktadır. Tesislerin işletilmesi ve devamlılığının sağlanması için rasyonel bir sulama suyu fiyatlandırılmasına yönelik en uygun metodoloji belirlenmeye çalışılmalıdır. Araştırmada üreticilere yönelik eğitim ve yayım çalışmalarının nerede ise hiç yapılmadığı görülmüştür. Sulama suyu planlı ve teknik bilgiler ışığında kullanılmadığı sürece yarar sağlamayacağı bilinen bir gerçektir. Bu tesislerin nasıl işletildiği takip edilmeli ve nasıl işletileceği konusunda sürekli olarak eğitim desteği verilmelidir. Bu şekilde yaşanabilecek problemler olmadan tedbir alınması daha kolay ve sağlıklı olacaktır. Kaynaklar KHGM, 2002. Türkiye’de üretilen tarım ürünlerinin üretim girdileri rehberi - 2001. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Araştırma Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı Toprak Ve Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları, Yayın No:104, Rehber No: 16. Ankara. KHGM, 2004. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Đşletme Dairesi Başkanlığı kayıtları. Ankara KRAL,T.,1995. 1995 Yılı Sulama Etkinlikleri Tarımda Su Yönetimi Ve Çiftçi Katılımı Sempozyumu.1995. ÖREN,N., 2004. Dünyada ve Türkiye’de sulama yatırımları ve yönetimi politikaları. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. ÖREN, N., GÜLTEKĐN, U., ASLANOĞLU, S., 1999. Gap alanında sulama sonrası tarımsal yapıdaki değişimler ve ortaya çıkan sorunlar. GAP 1. Tarım kongresi, 26-28 Mayıs, Şanlıurfa. ÖZKAN, E., AYDIN, B., KAYHAN, Đ., A., 2002. Kırklareli yöresinde sulama tesislerinin etkin kullanımını etkileyen sosyo- ekonomik ve fiziksel faktörler. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma 2002. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü APK Dairesi Başkanlığı Toprak Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü, Yayın No: 121. Ankara. ÖZÇELĐK, A., TANRIVERMĐŞ, H., GÜNDOĞMUŞ, E., TURAN, A., 1999. Türkiye’de sulama işletmeciğinin geliştirilmesi yönünden şebekelerin birlik ve kooperatiflere devri ile su fiyatlandırma yöntemlerinin iyileştirilmesi olanakları. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Yayınları, Yayın No: 32. Ankara. Silinmiş: Adres: Şanlıurfa GAP Toprak - Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yatırım Yönetim Bölümü, 63040 / Şanlıurfa. Tlf: 414 313 28 83 fax: 414 313 28 82,¶ ¶ Email: [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] ¶ ¶ ¶ SULANAN ALANLARDA ZAMAN SERILERI ANALIZI YARDIMIYLA ÇOK YILLIK TABANSUYU TUZLULUK HARITALARININ OLUŞTURULMASI Kemal Sulhi GÜNDOĞDU Prof. Dr. U.Ü. Z. F.Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl. Bursa/ TÜRKĐYE [email protected] Ş. Tülin AKKAYA ASLAN Doç.Dr. U.Ü. Z. F.Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl. Bursa/TÜRKĐYE [email protected] ÖZET Sulanan alanlarda, tabansuyu tuzluluk (TST) seviyesi uygulanan sulama suyunun miktarı ve kalitesi, drenaj sisteminin aktivitesine bağlı olarak değişebilir. TST, sulama sistemlerinde bitkilerin gelişimi için uygun çevre koşullarını etkilediği için çok önemli role sahiptir. Bundan dolayı TST’nun hem zamansal hem de konumsal değişiminin izlenmesi gerekmektedir. Tabansuyu tuzluluk haritaları genellikle bu amaçla kullanılmaktadır. Bununla birlikte, TST’deki değişimin çok yıllık değerlendirilmesinde, birçok haritanın birlikte değerlendirilmesine gereksinim duyulacaktır. Bu çalışmada; tabansuyu tuzluluğunun çok yıllık değerlendirilmesi için kullanılabilecek bir yöntem ele alınmıştır. Bu yöntem, çalışma alanında dikkate alınan yıllarda aynı konumda en fazla tekrarlanan tuzluluk sınıfını konuma bağlı olarak ana tuzluluk sınıfları belirlenmeye çalışmaktadır. Ana tuzluluk sınıfları ile birlikte görülen diğer tuzluluk sınıflarını harita üzerinde göstermektedir. Yöntem, Marmara Bölgesinde Mustafakemalpaşa sulama projesinde(19,370 ha) çok yıllık TST (1990-2000) ölçüm sonuçlarına uygulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Tabansuyu Tuzluluğu, Zaman Serileri Analizi, Haritalama, Coğrafi Bilgi Sistemi ABSTRACT In irrigation areas, ground water salinity (GWS) levels may vary depending on the amount and quality of irrigation water applied and on the activity of the drainage system. GWS plays a vital role in irrigation systems by influencing whether theenvironment is suitable for plant growth. Hence, it is necessary to monitor changes in GWS both temporally and spatially.Maps are generally used to visualize this information. However, evaluation of temporal and spatial variations of GWS can be difficult because of the necessity of assessing many maps together to understand both temporal and spatial changes. In this study, a data assessment method that can be used for multi-year ground water salinity evaluations is presented. The method looks at the spatial and temporal relationships between the main salinity classes present in the study area, their typical locations (i.e. areas where the salinity classes are most frequently located), and the alternate salinity classes in those locations in any of the years of the time series. As a case study, the method was applied to multi-year (1990– 2000) GWS observations in the Mustafakemalpasa irrigation project (19 370 ha) in the Marmara region of north-western Turkey. Key Words: Groundwater salinity; time-series analysis; irrigation; mapping; GIS Not: Bu makale HYDROLOGICAL PROCESSES 22, 821–826 (2008) sayısında, “Mapping multi-year ground water salinity patterns in irrigation areas using time-series analysis of ground water salinity maps” adıyla yayınlanmıştır. GĐRĐŞ Sulanan tarım arazilerinde, tuzluluk problemleri sığ su tablasının( yüzeyin 1-2 m altında) etkileri ile ilişkilidir. Tabansuyundaki tuz birikimi (TS) ve bitki kök bölgesinden yukarı doğru hareket olabilir. Mevcut sığ su tablasının kontrolünde tuzluluk kontrolü ve sulu tarımdaki uzun süreli başarı esastır. Yüksek tuzluluk yıkama için daha fazla su istemekte, bu nedenle su tablası(drenaj) problemi yaratılabilmekte veya çoğaltılmakta ve yetersiz drenaj nedeniyle uzun süreli su tarım yapmak neredeyse imkânsız olmaktadır. Eğer drenaj yeterli ise, tuzluluk kontrolü; bitki yeterli miktarda sulanarak ve bitkinin dayanabileceği tuz miktarını sağlayacak düzeyde yeterli yıkama suyu sağlayacak iyi bir yönetimle basitçe sağlanır(Ayers and Westcot, 1994). Tabansuyundaki değişimleri hesaplamada zaman serilerinin kullanımı oldukça yaygındır. Özellikle, zaman serileri modellemesi 1980 yıllardan beri tabansuyu çalışmalarında uygulanmaktadır. Zaman serisi teorilerinin son zamanlardaki uygulamalarında, hidrolojide kuraklık-tehlike yönetimi(Pelletier and Turcotte, 1997), tabansuyu düzeyindeki dalgalanmaların analizi(Knotters and van Walsum, 1997), ve tabansuyu yüksekliğinin mekansal analizi (van Geer and Zuur, 1997) konularda çalışılmıştır. Bunlara ek olarak Ahn and Salas (1997)’de değişen tabansuyu yükseklik verilerinin frekansını izlemek için çoklu zaman ölçeğinde zaman serileri modelini tasarlamayı kapsayan yeni bir yaklaşım öngörülmüştür. Kim ve ark.(2005)’te gelgit’ten etkilenen kıyı alanındaki tabansuyunun kalitesini araştırmasında zaman serisi analizi uygulamışlardır. Tabansuyu tablası dinamiğini tanımlayan geniş parametreler setini elde etmek için haritalama yöntemi Finke ve ark. (2004) tarafından geliştirilmiştir. Bu yöntem zaman serileri ve nokta destekli verileri için zaman ayarları iyi yapılmış yer altı suyu ile ilgili yükseklik ölçümlerini elde yöntemini kullanmaktadır. Broers and Grift (2004)’te çözücülerin tarihsel girdilere dayalı olarak derinlik seviyesi – konsantrasyonu, zamanlandırma, derinlik profili-konsantrasyonu zaman serileri bilgileri ile birleştirilerek tabansuyu kalitesindeki değişimlerin anlaşılması ve ortaya çıkartılarak iyileştirilmesi amaçlamıştır. Bu araştırma eğilimi, belirli derinliklerde zaman serilerinin eğilim analizinin kombinasyonu derinlik profili-ortalama konsantrasyon-zaman olarak kullanılmıştır. Çeşitli araştırmacılar tarafından, yürütülen çalışmalar, tabansuyu gözlem kuyularını tabansuyu parametrelerindeki mekansal değişimi belirlemede ya bireysel yada grup olarak kapsamaktadır. Sulanan alanlarda ölçümler tabansuyu tuzluğundaki zamansal değişimle ilgili birçok veri sağlayacak biçimde birçok tabansuyu gözlem kuyusunda yapılmaktadır. Tabansuyu tuzluluğu sulama sisteminin izlenmesi ve değerlendirilmesinde önemli bir parametredir. Tabansuyu tuzluluk değerleri tabansuyu tuzluluk değerleri üzerine etkili olan sulama aktivitelerinin belirlenmesinde kullanılabilmektedir. Tabansuyu tuzluluğunun yıllık mekansal değişiminin belirlenmesi için, problemli alanların tekrarlanma durumu ve çok yıllık değerlendirme gereklidir. Böylece, istenilen ölçümler tekrarlı ve potansiyel problemli alanların tanımlanmasından sonra yapılabilecektir. Bu çalışmada, sulanan alanlardaki tabansuyu tuzluluğunun çok yıllık değerlendirilmesi için bu verileri kullanan bir yöntem verilmiştir. Tanımlanan yöntem çalışma alanındaki mevcut ana tabansuyu sınıfları arasındaki zamansal ve mekansal ilişki, onların tipik yerleri(ençok tekrarlanan tuzluluk sınıflarının bulunduğu alanlar) ve zaman serisi boyunca herhangi bir yıl da o alanlarda gözlenen değişen tuzluluk sınıflarına bakılmaktadır. Böylece, mevcut verilerin analizi ile problemli alanlar, geleceğe yönelik planlama ve gerekli ölçümleri yapmak için potansiyel problemli alanlar da belirlenecektir. Bu çalışmada, Marmara Bölgesinde yer alan Mustafakemalpaşa (MKP) sulama proje alanındaki (19370 ha) çok yıllık (1990-2000) tabansuyu tuzluluk gözlem değerleri kullanılmıştır. ÇALIŞMA ALANININ TANIMLANMASI MKP, 28º 22’ doğu, 40º 12’ kuzey ve 28º 31’doğu, 40º 02’ Kuzey enlemlerinde yer alan(Şekil 1), Türkiye’nin kuzeybatısında Marmara Bölgesinde büyük bir sulama projesidir (Anonim,1997). Sulama sistemi altında 200 adet gözlem kuyusu bulunmaktadır. Tabansuyu tuzluluk değerleri, 1990–2000 yılları için sulama isteğinin en yüksek olduğu Temmuz ayında toplanmıştır(Anonim, 2000). MKP sulama sisteminde ana su kaynağı Mustafakemalpaşa çayıdır. Çay suyunun elektriksel iletkenliği 0.48-0.72 dS m-1 ve sodyum absorpsiyon oranı ise 0.65-2.00 arasında değişmektedir. Su, regülatör ile sulama alanında yönlendirilmiş ve nehrin iki yanına iki ana kanal ile yönlendirilmiştir. Pompa istasyonları, sulama kanallarına paralel olarak döşenmiş drenaj kanalları aracılığı ile proje alanındaki fazla suyu taşırlar. Şekil 1. Proje alanının genel görünümü Tablo1. Tuzluluk Sınıfları Sınıf Adı Çok Đyi Đyi Kullanılabilir Dikkatle Kullanılmalı Zararlı (Uygun Değil) Elektriksel Đletkenlik(dS m-1) 0-0.25 0.25-0.75 0.75-2.00 2.00-3.00 >3.00 TST HARĐTALARI Yinelemeli sonlu farklar enterpolasyon tekniği kullanılarak ölçülmüş TST değerleri ile 11 yıllık, 1990 - 2000 yıllarını içerecek biçimde zaman serisinde bir TST haritası üretilmiştir. Bu enterpolasyon tekniği kriging yönteminde olduğu gibi yüzey sürekliliğinden bir şey kaybetmeden sonuçlar üreten bir tekniktir. Bu teknik Hutchinson (1988) tarafından geliştirilen ANUDEM bilgisayar programını temel almıştır. Bu haritaların hazırlanmasında ArcInfo ver 7.1.2. programının Grid modülü kullanılmıştır. Bu haritalar 50x50 m² hücre boyutunda oluşturulmuşlardır. Bu haritalardaki tuzluluk değerleri Bauder ve ark. Nın verdiği su tuzluluk sınıfları kullanılarak sınıflandırılmıştır. Tablo 1. Tuz birikiminin ikinci kaynağı bitki kök bölgesindeki taban suyundan bitki kök bölgesine kapilerite ile suyun yükselmesinden oluşturulmaktadır. Sulama suyu tuzluluk sınıfı TST sınıflaması olarak çalışmada kullanılmıştır. Sulama suyu sınıfları Ayers ve Vestkop tarafından verilen sınıflama grubu burada kullanılmamıştır. Çünkü az sayıda sınıf içermektedir. TST Haritalarının Zaman Serisi Analizi TST haritalarının zaman serisi analizi için Martinez tarafından kullanılan bir yöntem burada uygulanmıştır. Martinez bu yöntemi uydu görüntülerinden bitki deseni haritalarının çok yıllık haritalarının elde edilmesi amacıyla kullanılmıştır. Burada konutsal ve zamana bağlı olarak ilişkilere ulaşmak mümkündür. Bunlardan çalışma 1. çalışma alanındaki ana tuzluluk sınıflarının görüntülenmesi ikincisi ise tipik tuzluluk konumlarının yerlerinin belirlenmesidir. Üçüncü olarak zaman serisi içerisinde analiz edilen yılların her hangi birinde herhangi bir konumda bulunan tuzluluk sınıfıda gösterilmektedir. Metodun bu aşamaları aşağıdaki gibi özetlenebilir. 1. Ana tuzluluk sınıflarının yerlerinin haritalanması işlemi 2. Aynı konumda bulunan alternatif diğer sınıfların belirlenmesi ve bunun bir harita üzerinde gösterilmesidir. Ana Tuzluluk Sınıflarının Tipik Dağılımının Haritalanması Çalışma alanında ana tuzluluk sınıflarının tipik konumlarının haritalanması için kullanılan metod zaman serisi haritalarına uygulanan frekans analizi temeline dayanmaktadır. Bu analizi gerçekleştirmek için öncelikle yıllık tuzluluk sınıf haritaları sınıflandırılmakta böylece yıllık tuzluluk sınıf haritası üretilmiştir. Örneğin 1990 yılına ait. Daha sonra bu haritalardaki her bir tuzluluk sınıfı kullanılarak bir toplama işlemi gerçekleştirilerek toplanmışlardır. Bu toplamlar her bir tuzluluk sınıfı için bir frekans haritası üretmiştir. Biz istediğimizi kriteri kullanarak tekrar sınıflandırabiliriz. Bizim kullandığımız eşit sınırı % 50 dir. Martinezde çalışmasında aynı eşit değeri kullanmıştır. Buna göre bir tuzluluk sınıfının tipik konumu olarak bir alanı tanımlayabilmek için aynı noktada analiz edilen yıllar içerisinde % 50 den daha fazla yılda bu tuzluluk sınıfının görülmüş olması gerekir. Örneğin bu çalışmada 6 veya daha fazla yıl tekrarlanan tuzluluk sınıfları tipik tuzluluk konumunu bize vermektedir. Alanlardaki tuzluluk sınıfı yukarıdaki karakteristiklere bağlı olarak düzenlendikten sonra ana tuzluluk sınıfı olarak tanımlanır. Çok Yıllık TST nin haritalanması Öncelikle ana tuzluluk sınıflarının tipik konumları haritalanır. Buna göre diğer tuzluluk sınıflarının bu konumda kaç yıl boyunca var olmadığı bilgisine ihtiyaç duyulmaktadır. Bunu belirlemek için Arcinfo yazılımını grit combina işlemleri haritalara uygulanmıştır. Tipik tuzluluk konum sınıfı arasındaki var olan tüm kombinasyonlar belirlenir ve tüm diğer tuzluluk sınıflarının da tuzluluk frekans haritası oluşturulur. Combine fonksiyonu hücre temelinde her bir bireysel kombinasyonu dikkate alarak tekil bir değer üretir. Sonuç haritalarının her biri verilen tuzluluk sınıfının tipik konumları üzerinde alternatif tuzluluk sınıflarının olup olmadığı konusunda bilgi verir. Dikkate zaman serisinde verilen bir tuzluluk sınıfının tipik konumunda 1’den fazla alternatif tuzluluk sınıfı olabilir. Sonuç haritaları her bir ana tuzluluk sınıfı için birleştirilmelidir. Böylece tüm alanı kapsayacak tuzluluk örüntü haritası elde edilecektir. Bunu gerçekleştirmek için özel bir kotlama sistemi kullanılmıştır. Böylece tuzluluk sınıflarının belirli bir konumda izlenmesi sağlanabilmiştir. Bu kot sistemi her bir ana tuzluluk sınıfı için 1’in karesinden başlayacak şekilde örneğin 1,2,4,8,16 ve buna benzer sayılar kullanılarak toplama işlemi gerçekleştirilmektedir. Bu kotlama metodu başka haritalama amaçları içinde kullanılmaktadır. Örneğin dijital yükseklik verisinden topografik özelliklerin çıkarılmasında akış yönünün belirlenmesinde kullanılmaktadır (Janson). Örneğin eğer bir ana tuzluluk sınıfı mükemmel ise alternatif tuzluluk sınıfları şu kotlarla etiketlenebilir. 1 (iyi) 2 (geçirgen) 4 (şüpheli) 8 ise (elverişsiz) olarak etiketlenir. Grit combine işleminden sonra bazı kotlar her bir yeknesak kombinasyonda kullanılır. Bu bize her bir yeknesak kombinasyonda tek bir kodun kullanılmasını sağlar. Arcmacro niteliğinde gerçekleştirilmiş bir program ile bu işlemler yapılır. Daha sonra her bir ana tuzluluk sınıfı tekrar sınıflandırılmış haritaların toplanması ile yeknesak bir değerler elde edilir. Burada çok yıllık bir tuzluluğun haritalanması için bize bilgi verilir. Sonuçta farklı TST örüntü haritaları Merge ile birleştirilir. SONUÇLAR Ana tuzluluk sınıfları ve dağılım alanları Tablo 2’de zaman serisi içerisindeki her yılın Temmuz ayında her bir tuzluluk sınıfı için değerler verilmiştir. Ele alınan zaman periyodu içerisinde % 73.50 lik bir alanda geçirgen bir tuzluluk sınıfı gözlenmiştir. Yıllık tuzluluk sınıfının yayıldığı ortalama değerlere bağlı olarak en fazla değişim mükemmel ve iyi tuzluluk sınıfındadır. Tablo 3 de çalışma alanındaki elde edilen ana tuzluluk sınıflarının alanları verilmiştir. Ana tuzluluk sınıfı içerisinde en fazla alan kaplayan tuzluluk sınıfı geçirgendir. Buda 17241 alana karşılık vermektedir. 1990 ve 2000 yılları dikkate alınırsa 10260 ile 17300 arasında değişmektedir. Đyi tuzluluk sınıfı sadece 9 hektarlık bir alan kaplamaktadır. Şüpheli tuzluluk sınıfı 105 hektar elverişsiz tuzluluk sınıfı 7 hektarlık bir alan kaplamaktadır. Mükemmel tuzluluk sınıfı haricinde kalan alan diğer olarak isimlendirilmiştir. Bu alanda tuzluluk sınıfları hiçbir zaman analiz edilen yıllar içerisinde % 50 den fazla aynı tuzluluk sınıfı görülmemiştir. Tablo 2. Sınıflandırılmış Tabansuyu Tuzluluk Değerleri (1990-2000 Yılları Temmuz Ayı Ortalaması) Yıllar Tuzluluk sınıfları Çok Đyi Đyi Kullanılabilir Dikkatle kullanılmalı Zararlı 1990 0 57 13185 3953 2175 1991 0 204 12480 4802 1884 1992 0 620 13761 3598 1391 1993 23 721 14757 2840 1029 1994 0 673 16252 1876 569 1995 0 0 10260 6796 2314 1996 0 46 14488 3810 1026 1997 0 469 17300 1198 403 1998 191 3484 15019 187 489 1999 126 3774 14961 188 321 2000 348 4505 14150 133 234 Ortalama 62 1323 14238 2671 1076 Standart sapma 114 1704 1875 2167 764 Tablo 3. Çalışma Alanındaki Ana Tabansuyu Tuzluluk Sınıfları (1990-2000) Tabansuyu Sınıfları Tipik Dağılım Alanları(ha) % Đyi 9 0.05 Kullanılabilir 17241 89.02 Dikkatle kullanılmalı 105 0.54 Zararlı 7 0.03 Diğer 2008 10.36 Toplam 19370 100.00 Çok Yıllık Tuzluluk Örüntüsü Tablo 3’de görüldüğü gibi diğer tuzluluk sınıflarının her ikisinde kapladığı alan toplam alanın % 1’inden daha fazladır. Buna karşılık iyi şüpheli ve elverişsiz tuzluluk sınıflarının her biri toplam alanın %1’den daha az bir alan kaplamaktadır. Bu alanlar için alternatif tuzluluk analizi gerçekleştirilmemiştir. Sadece alternatif tuzluluk sınıfı analizi geçirgen ana tuzluluk sınıfı için gerçekleştirilmiştir. Çok yıllık tuzluluk sınıfı örüntü haritası ele alınan 1990-2000 yılları arasındaki 11 yılda elde edilen haritalar içinde 19 sınıf elde edilmiştir. Bu çok yıllık TST sınıf örüntü haritası şekil 2’de verilmiştir. Haritadaki sınıflarının alanları tablo 4’de sayısal olarak verilmiştir. Tablo 4’de ana tuzluluk ve alternatif tuzluluk sınıfı arasında + işareti konularak birbirinden ayrılmıştır. Örneğin geçirgen + iyi- etiketi bize göstermektedir ki ana tuzluluk sınıfı burada geçirgendir ve alternatif tuzluluk sınıfı ise iyi ve şüphelidir. Ele alınan periyot boyunca sadece geçirgen tuzluluk sınıfı toplan alanın % 7.31 ini kapsamaktadır. Toplam alanın % 81.71 den daha fazlası çeşitli alternatif sınıflarını içermektedir. Ana tuzluluk sınıfının geçirgen olduğu alanda şüpheli tuzluluk sınıfı % 28.47 lik bir alan alternatif tuzluluk sınıfı şüpheli ve elverişsiz alan % 19.09 alan kaplamaktadır. Alternatif tuzluluk sınıfı alan ise % 12.14 lük bir alan ve alternatif tuzluluk sınıfı iyi ve şüpheli olan alan toplam alanın % 12.94 alan kaplamaktadır. Geçirgen alan ana tuzluluk için alternatif tuzluluk sınıfları toplam alanın % 9.07 alanı kaplamaktadır. Ele alınan zaman periyodunda toplam alanın % 28.47 si geçirgen ve şüpheli tuzluluk sınıfında % 19.09 u geçirgen ve şüpheli ve aynı zamanda elverişsiz tuzluluk sınıfındadır. Bu göstermektedir ki bu alandaki tuzluluk su tablasının izlenmesine gereksinim duyulmaktadır. Yüksek tuzluluğun bitki kök bölgesinde artmasındaki taban suyu derinliği ile doğrudan bağlantılıdır. Muhtemelen sulamanın en fazla gerçekleştirildiği zamanda taban suyu tuzluluğu artacaktır. Şekil 2. Çalışma Alanındaki Çok Yıllık Tabansuyu Tuzluluk Deseni,1990-2000 Tablo 4. Çalışma Alanındaki Çok Yıllık Tabansuyu Tuzluluk Deseninin Alansal Dağılımı,1990-2000 Tabansuyu Tuzluluk Deseni Alan(ha) % Kullanılabilir 1415 7.31 Kullanılabilir + Zararlı 619 3.20 Kullanılabilir + Dikkatle Kullanılmalı 5514 28.47 Kullanılabilir + Dikkatle Kullanılmalı- Zararlı 3698 19.09 Kullanılabilir + Đyi 2351 12.14 Kullanılabilir + Đyi – Zararlı 255 1.31 Kullanılabilir + Đyi – Dikkatle Kullanılmalı 2506 12.94 Kullanılabilir + Đyi – Dikkatle Kullanılmalı- Zararlı 567 2.93 Kullanılabilir + Çok Đyi 57 0.29 Kullanılabilir + Çok Đyi – Dikkatle Kullanılmalı 40 0.21 Kullanılabilir + Çok Đyi – Dikkatle Kullanılmalı- Zararlı 45 0.23 Kullanılabilir + Çok Đyi - Đyi 82 0.42 Kullanılabilir + Çok Đyi - Đyi- Zararlı 5 0.03 Kullanılabilir + Çok Đyi - Đyi- Dikkatle Kullanılmalı 81 0.42 Kullanılabilir + Çok Đyi - Đyi- Dikkatle Kullanılmalı-Zararlı 6 0.03 Đyi+ Diğer + Diğer 9 0.05 Dikkatle Kullanılmalı 10 0.54 Zararlı + Diğer 7 0.03 Diğer 2008 10.36 TARTIŞMA MKP sulama alanında ele alınan periyot içerisinde genellikle taban suyu tuzluluğu geçirgen tuzluluğu sınıfındadır. Buna karşı toplam alanın % 48 de taban suyu tuzluluğu şüpheli ile bazı yıllarda elverişsiz sıklıktadır. Taban suyu derinliğine bağlı olarak bu alanlarda üretim üzerinde taban suyu tuzluluğu olumsuz etki yapacaktır. Zaman içerisinde çok yıllık verimin gözden geçirilmesi açısından bir fırsat sunmaktadır. Ve verilerin işlenerek daha iyi gözlenmesi sağlanmaktadır. Böylece ileriye yönelik olarak simülasyonların daha kolay bir şekilde gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Konumsal ve zamana bağlı olarak değişimin ortaya konmasında zaman serisi metodunun kullanımı yerinde olacaktır. Taban suyu tuzluluğu çeşitli etkiler altında değişebilmektedir. Bunlar sulama suyu kalitesi, drenaj sisteminin etkinliği ve bitki desenidir. Çünkü tuzluluk uzun zamanda bir birikim zamanında ortaya çıkmaktadır. Tek yıllık bir verimin taban suyu tuzluluk analizinde kullanılması bu nedenle etkili bir izleme yapılmasını engelleyecektir. Bu nedenle çok yıllık olarak taban suyu tuzluluğunun değerlendirilmesi daha uygun olacaktır. Taban suyu tuzluluk konusunda konumsal ve zaman bağlı olarak değişimin belirlenmesinde birçok araştırıcı çeşitli araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Çetin ve Diker gözlenen taban suyu tuzluluğunun kalitesinin zamana bağlı olarak değişimin belirlenmesinde ortalama Grid değerini kullanmışlardır. Diker ve arkadaşları taban suyu tuzluluğunun zamana bağlı değişimi ortaya koymak için sınıflandırılmış taban suyu haritalarını kendileri karşılaştırmışlardır. Tipik taban suyu alanları çeşitli etkiler altında şekillenir. Bu etkiler sulama alanındaki topografik yapı, bu alandaki sulama uygulamaları ve drenaj sisteminin performansıdır. Bu alanların belirlenmesi sistem yöneticilerinin karar destek amacıyla kullanılması amacıyla gerekli bilgileri sağlar. Burada bahsedilen yöntem izleme ve değerlendirme çalışmalarında konumsal ve zamana bağlı olarak taban suyu derinliğinin ve diğer faktörlerinin değişiminin belirlenmesinde kullanılabilir. TEŞEKKÜR Bu çalışmada kullanılan verileri bizlere sağlayan Bursa DSI 1. Bölge Müdürlüğüne teşekkür ederiz. KAYNAKLAR Ahn H, Salas JD. 1997. Groundwater head sampling based on stochastic analysis. Water Resource Research 33(12): 2769–2780. Anonymous. 1994. Grid Commands. Environmental Systems Research Institute, Inc.: Redlands, CA. Anonymous. 1997. Genel Nufus Tespiti, Idari Bolunus, Yayin No. 2281.DIE: Ankara. Anonymous. 2000. Mustafakemalpasa Sulamasi Tabansuyu Raporu(Ekim 1999–Eylul 2000), Devlet Su Isleri Genel Mudurlugu 1. Bolge Mudurlugu: Bursa. Asmuth JR, Knotters M. 2004. Characterising groundwater dynamics based on a system identification approach. Journal of Hydrology 296:118–134. Ayers RS, Westcot D. 1994. Water Quality for Agriculture. FAO Irrigation and Drainage. FAO: Rome. Available at http://www.fao.org/DOCREP/003/T0234E/T0234E00.htm. Bauder TA, Waskom RM, Davis JG. 2005. Irrigation Water Quality Criteria.Available at http://www.ext.colostate.edu/pubs/crops/00506.html. Berendrecht WL. 2004. State space modeling of groundwater fluctuations. PhD thesis, Delft University of Technology, The Netherland. Broers HP, Grift PB. 2004. Regional monitoring of temporal changes in groundwater quality. Journal of Hydrology 296: 192–220. Cetin M, Diker K. 2003. Assessing drainage problem areas by GIS: a case study in the eastern Mediterranean region of Turkey. Irrigation and Drainage 52(4): 343–353. Diker K, ¸ Cetin M, O¨ zcan H. 1999. Sulama Tesislerinin Sulama Birliklerine Devir Isleminin Taban Suyu Duzeyi ve Kalitesi Uzerine Etkilerinin Cografik Bilgi Sisteminden Yararlanilarak Arastirilmasi, VII. Kulturteknik Kongresi 206–214. Finke PA, Brus DJ, Bierkens MFP, Hoogland T, Knotters M, Vries F. 2004. Mapping groundwater dynamics using multiple sources of exhaustive high resolution data. Geoderma 123: 23–39. Hutchinson MF. 1988. Calculation of hydrologically sound digital elevation models. In Third International Symposium on Spatial Data Handling, Sydney. International Geographical Union: Columbus, OH. Hutchinson MF. 1993. Development of a continent-wide DEM with applications to terrain and climate analysis. In Environmental Modelling with GIS Goodchild MF, et al. (eds). Oxford University Press: New York; 392–399. Jensen SK, Domingue JO. 1988. Extracting topographic structure from digital elevation data for geographic information system analysis. Photogrammet. Engineering Remote Sensors 11: 1593–1600. Kim JH, Lee J, Cheong TJ, Kim RH, Koh DC, Ryu RS, Chang HW. 2005. Use of time series analysis for the identification of tidal effect on groundwater in the coastal area of Kimje, Korea. Journal of Hydrology 300: 188–198. Knotters M, van Walsum PEV. 1997. Estimating fluctuation quantities from time series of water-table depths using models with a stochastic component. Journal of Hydrology 197: 25– 46. Mart´ınez-Casasnovas JA, Mart´ın-Montero A, Ca sterad MA. 2005. Mapping multi-year cropping patterns in small irrigation districts from timeseries analysis of Landsat TM images. European Journal of Agronomy 23(2): 159–169. Pebesma EJ, Kwaadsteniet JW. 1997. Mapping groundwater quality in the Netherlands. Journal of Hydrology 200: 364–386. Pelletier JD, Turcotte DL. 1997. Long-range persistence in climatological and hydrological time series: analysis, modeling and application to drought hazard assessment. Journal of Hydrology 203: 198–208. van Geer FC, Zuur AF. 1997. An extension of Box–Jenkins transfer/noise models for spatial interpolation of groundwater head series. Journal of Hydrology 192: 65–80. Wahba G. 1998. Spline Models for Observational Data. CBMS-NSF Regional Conference Series in Applied Mathematics: Philadelphia, PA. Wilkerson D. 2005. Monitoring the Quality of Irrigation Water. Available at http://www.greenbeam.com/cyberconference/water-quality.html. PEYZAJ ALANLARINDA SUYUN EKONOMĐK KULLANIMI: DAMLAMA SULAMA SĐSTEMLERĐ Yrd.Doç.Dr.Tolga ÖZTÜRK Đ.Ü.Orman Fakültesi, Orman Đnşaatı ve Transportu Anabilim Dalı 34474, Bahçeköy/Đstanbul Tel:0.212.2261100 Faks:0.212.2261113 [email protected] ÖZET Bitkiler, insanlar ve tüm canlılar gibi suya büyük ihtiyaç duyarlar. Su, bitkilerin %80 veya daha fazlasını oluşturmaktadır. Bitkiler topraktan kökleri yardımıyla aldıkları besin maddelerini tüm hücrelerine su ile iletirler. Ülkemizde yağışlar genellikle kış ve ilkbahar aylarında düşmektedir. Bu nedenle, yaz ayları içerisinde toprakta bir su açığı meydana gelmektedir. Đşte bu su açığı sulama ile giderilmektedir. Otomatik sulama sistemleri 1980’li yıllardan sonra gelişmeye başlamıştır. Günümüzde, yapı bahçeleri, parklar, yol kenarları vb. tüm peyzaj alanlarında otomatik sulama sistemleri kullanılmaktadır. Peyzaj alanlarında kullanılan otomatik sulama sistemleri yağmurlama ve damlama sulama sistemleridir. Bu çalışmada, peyzaj alanlarında kullanılan damlama sulama sistemlerinin kısa bir tanıtımı yapılacak ve damlama sulama ile sulama suyunun en ekonomik şekilde kullanılması için bu sistemlerin seçiminde göz önünde bulundurulması gereken kurallar irdelenerek, çeşitli öneriler getirilecektir. Anahtar Kelimeler: Damlama Sulama, Peyzaj, Toprak, Ek parçalar Abstract All plants need water in large amounts like humans and all alives. Water forms 80% or more of the plant’s substance. Plants transmit to all cell to food materials that take with root from soil. Generally, precipitations fall at winter and spring months in Turkey. Thus, summer months come in to water lacking. The water lacking eliminate with irrigation. Automatic irrigation sector has been growing up starting from the early 1980’s. Now, automatic irrigation is using all landscape areas as gardens, parks, road sides etc. Automatic irrigation systems in used to landscape areas are sprinkler and drip irrigation systems. In this paper, drip irrigations systems for landscape areas explained to a small introduction and mentioned to importance of irrigation. Chooses of drip irrigation systems observationed to necessarry rules for take into consideration. Key Words: Drip irrigation, Landscape, Soil, Fitting GĐRĐŞ Ülkemizde modern sulama ile ilgili çalışmalar 1958 yılında başlamıştır. Ancak, o yıllarda devlet üretme çiftliklerinde ve bazı araştırma kurumlarında deneme amacıyla Almanya’dan ithal edilen yağmurlama sistemleri eleman yetersizliğinden kullanılamamıştır. Planlı dönemin başlamasıyla bazı kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar az da olsa sulama ile ilgili bazı Silinmiş: as çalışmalar yapmıştır. Sulama konusunda asıl yoğunlaşma ve birçok alanda bu sistemlerin kullanılması son 20-25 yılda gerçekleşmiştir. Ülkemizin önemli bir bölümü kurak ve yarı kurak iklime sahiptir. Ülke genelinde yağışlar genellikle kışın ve ilkbaharda düşmektedir. Bu mevsimlerde vejetasyon ya henüz başlamamış ya da yeni yeni başlamıştır. Vejetasyon dönemi boyunca önemli bir su açığı mevcuttur. Bu su açığı bitkiler açısından sulamanın önemini artırmaktadır. Su bitkisel peyzajın can damarıdır. Sulamada ihmal ya da yetersizlik, bitkinin gelişimin duraklamasına, kurumasına ya da ölmesine neden olmaktadır. Bitkilendirmenin tipi ve kompozisyonu da, nerede ne tip bir sulama sisteminin uygulayacağını göstermektedir. Sulamada bitki türlerine göre sistem seçimi, sistem planlaması ve uygulaması son derece önem taşımaktadır. Damlama sulama sistemleri modern sulama sistemleri içerisinde yer almaktadır. Damlama sulama, bir bitkinin kök zonuna suyun damla damla verilmesi olarak tanımlanabilir. Su, toprağa emitör adı verilen aparatlar sayesinde verilir. Bu sulama sistemi, ağaç, çalı, yerörtücü, çiçek, bağ, sera bitkileri ve sebze bahçelerinin sulanmasında çok önemli olup, son 10-15 yıl içerisinde peyzaj alanlarının sulanmasında başarıyla kullanılmaktadır. Damlama sulamada başarılı olabilmek için aşağıdaki altı adımı en iyi biçimde gerçekleştirmek gerekmektedir. Bunlar: 1) Sulanacak alanın en iyi biçimde analizi, 2) Bitkilendirmenin dizaynı, 3) Sulama sisteminin dizaynı, 4) Sulama sisteminin kurulumu, 5) Sulama periyodlarının belirlenmesi, ve 6) Damlama sulama sisteminin bakımı’dır. Bu çalışmada, peyzaj alanlarında kullanılan damlama sulama sistemleri tanıtılacak, günümüzün en önemlisi maddesi olan suyun ekonomik olarak kullanımında damlama sulamanın önemi anlatılarak, damlama sulamanın avantaj ve dezavantajları üzerinde durulacaktır. DAMLAMA SULAMA SĐSTEMĐNĐN ELEMANLARI Damlama sulama sistemi sırasıyla pompa ve basınç regülatörleri, kontrol birimi, ana, manifold ve lateral boru sistemleri, kontrol vanaları ve emitörlerden oluşmaktadır (Şekil 1). Şekil 1: Damlama sulama sisteminin elemanları Damlama sulamada suyun boru içerisindeki hareketi pompa birimi sayesinde olmaktadır. Damlama sulamada gerekli olan su basıncı 1.5 – 2 atm’dir. Suyun basıncı bu değerlerden yüksekse bu durumda basıncı düşürmek için basınç regülatörleri kullanılmaktadır. Bu sulama sisteminde suyun içerisinde partiküllerin boyutları çok önemlidir. Çünkü su içerisindeki partiküller emitörleri tıkayarak kullanım dışı kalmasına neden olmaktadırlar. Bundan dolayı, damlama sulama sistemlerinin kontrol biriminde mutlaka kum-çakıl bir filtre tertibatı olmalıdır. Kontrol biriminde ayrıca gübre tankları ile bitki besin maddeleri sulama suyuna verilir. Kontrol birimine, gübre tankından sonra elek filtre yerleştirilir. Bu filtre sayesinde kum-çakıl filtresinden geçebilen ve gübre tankından gelebilecek partiküller tutulur. Elek filtre her sulama işleminden sonra sökülerek temizlenir. Damlama sulama sisteminde ana boru suyu manifold boruya iletir ve buradan da su lateral borulara geçerek emitörlere ve toprağa ulaşır. Ana boru manifold borular genellikle toprak altında bulunmaktadır. Lateral borular ise toprak üzerine sulanacak bitkilerin durumuna göre belirli sıra ve düzende yerleştirilirler. Lateral borular güneş ışınlarına ve fiziksel etkilere karşı dayanıklı olması için polietilen borulardan seçilirler ve genellikle kullanılan boru çapı ½ inç’dir. Kontrol vanaları suyun sistem içerisinde akışını kontrol eden vanalardır. Bu vanalar zamanlayıcılara (timer) bağlanarak sulamanın otomatik olarak gerçekleştirilmesi sağlanır. Emitörler borulardan gelen suyu damla damla toprağa ve böylece bitkiye veren aparatlardır. Emitörler, saatte 2-15 lt suyu yavaş yavaş damlatarak tüketirler. Regülatörlü ve normal olmak üzere iki tip emitör bulunmaktadır. Regülatörlü emitörler işletmenin basıncı değişse bile bu emitörlerde debi sabit kalır. SULAMA SÜRESĐ Alandaki toprak tipi killi ise alanın haftada iki kere sulanması yeterli olacaktır. Bu topraklar diğer toprak türlerine göre daha fazla nem tutarlar. Alanın toprak tipi balçık ise, bu durumda sulama haftada üç kere yapılmalıdır. Balçık topraklarda organik madde daha fazla olduğu için gözenekler daha büyük ve su hareketi toprakta daha fazladır. Alanın toprak tipi kumlu ise, burada yapılacak sulama haftada dört defadır. Bu tip topraklarda gözenek büyüklükleri fazla olduğundan su infiltrasyonla aşağı doğru hızlı bir şekilde hareket eder. Bu durumda toprak daha çabuk kurur ve suya ihtiyaç duyar. Damlama sulama sistemlerinde haftada kaç defa ve ne kadar sulama yapılacağı toprağın tipine göre değişir (Tablo 1). Bitki türü – emitör ilişkisi ise Tablo 2’de gösterilmiştir. Tablo 1: Toprak tipine göre sulama sıklığının ve süresinin belirlenmesi Toprak Tipi Killi toprak Balçık toprak Kumlu toprak Sulama Sıklığı (sefer/hafta) 2 3 4 Sulama Süresi (saat/sefer) 3-4 2-3 2-3 Tablo 2: Bitki türü – emitör ilişkisi Bitki Türleri Çiçek tarhları Yerörtücüler Çalılar (40-60 cm boy) Çalı ve ağaçlar (90 cm – 1.5 m) Çalı ve ağaçlar (90 cm – 3 m) Ağaçlar (3-6 m) Ağaçlar (6 m’den fazla) Debi (lt/saat) 4 4 4 4 Emitör Sayısı (Adet) 1 1 1-2 2 Emitör Yeri Bitkinin dibi Bitkinin dibi Bitkinin dibi Her iki tarafa 15-30 cm 8 2-3 Gövdeden 60 cm uzağa 8 3-4 8 6 ve yukarı Yağış suyu damlama çizgisinde, 90 cm aralıkla Yağış suyu damlama çizgisinde, 1.20 cm aralıkla Damlama başlıkları düşük giriş basıncıyla ve yine düşük tahliyeyle çalışan noktasal su kaynaklarıdır. Yerin yüzeyine damlatılan su toprak profiline ulaşır ve aşağıya ve dışa doğru sızar. Sonuç, bitkinin kök bölgesini çevreleyen, koni şeklinde, sınırlı bir nemli toprak hacmidir. Koninin büyüklüğü ve şekli damlama başlığının tahliyesine, uygulama süresine ve toprağın tipine bağlıdır. Diğer koşullar sabit olmak üzere, suyun hareketinde en büyük etkenin kapilarite olduğu, ağır (killi) topraklarda daha sığ ve geniş bir koni oluşur. Su hareketinin temelde yerçekimi tarafından gerçekleştirildiği hafif (kumlu) topraklarda ise daha derin koniler meydana gelir. Yer yüzeyinde ıslak daireler veya ıslak şeritler oluşur. Damlama sulamada emitörlerden çıkan suyun toprağın tipine göre, toprağı ıslatma şekli Tablo 3’de verilmiştir. Eğimli alanlarda emitörlerin bitkinin hangi bölgesine konulacağı çok önemlidir. Çünkü, emitörler yanlış uygulanırsa bu durumda su bitkini kök bölgesini ıslatmamakta, bu durumda hem su kaybına neden olmakta, hem de bitkini susuz kalmasına ve kurumasına neden olacaktır (Şekil 2). Bunun yanında, ağaçların veya boylu çalılar için yeterli sayıda emitör kullanılmadığında kullanılan su bitki için az olacaktır. Emitörün fazla kullanılması da yine fazla su sarfiyatına neden olmakla birlikte, özellikle eğimli alanlarda erozyona, düz alanlarda da suyun bitkinin dibinde birikmesine neden olacaktır. Tablo 3: Toprak tipine göre ıslanma şekli Şekil 2: Eğimli alanlarda emitörlerin yerleştirilmesi Şekil 3: Çiçek tarhlarında yapılan damlama sulama – Antalya (Foto: T.Öztürk) Şekil 4: Tarım alanlarında yapılan damlama sulama (Foto: T.Öztürk) DAMLAMA SULAMANIN AVANTAJLARI Damlama sulamanın diğer sulama sistemlerine göre birçok üstünlüğü bulunmaktadır. Bunlar aşağıda sıralanmıştır; - - Damlama sulama sistemlerinde su toprağa yavaş yavaş ve bitkinin durumuna göre yeterli ölçeklerde verildiğinden, su kullanımı azdır. Toprakta ıslatılan bölgeler, bitkinin yaprakları tarafından gölgelendiği için bu alanlarda buharlaşma az olmaktadır. Kök bölgesi ıslatıldığı için yabani ot büyümesi oldukça az olmakta, ve bu durumda yabani ot ile mücadeledeki işçilik oldukça azalmaktadır. Damlama sulama sistemlerinde işçilik masrafları daha az ve kullanım daha kolaydır. Bu sistemde sulama esnektir. Yani alandaki bitkiler büyüdükçe su isteklerine bağlı olarak emitör sayısı artırılabilir. Damlama sulama sisteminde su hiçbir şekilde bitkilerin gövde ve yapraklarına temas etmemektedir. Bundan dolayı, özellikle suya karşı hassas bitkilerde yanma, küllenme gibi durumlar ortaya çıkmaz. Bu sulama sistemlerinde bitki beslenmesi için önemli olan gübre direkt olarak bitkinin kök bölgesine verilmektedir. Dalgalı arazilerde ve eğimli yerlerde erozyon riski yoktur. Sistemin işletme basıncı düşük olduğundan enerji tasarrufu sağlamaktadır. Sulama suyu tuzlu olan yörelerde toprakta bulunan tuzlar kök ıslanma bölgesinin çeperine doğru itildiği için tuzlu topraklarda tuzun bitkiye olan zararı da azalır. Damlama sulama toprak yüzeyinin hazırlanması için özle bir işlem gerektirmez. Damlama sulama sistemlerinin yukarıda bahsedilen avantajları yanında, sistemin çalışmasını kısıtlayan en önemli problem emitörlerin tıkanmasıdır. Bu tıkanmaya en fazla organik maddeler, kum, silt ve kimyasal madde birikimleri neden olmaktadır. Bu sorunun çözümü için sistem içinde en uygun filtrelerin kullanılması gerekmektedir. Damlama sulama, yağmurlama sulamadan farklı olarak dona karşı koruma sağlamak ya da kuru havalar da serinletme yapmak amacıyla kullanılmaz. Ayrıca damlama sulama, geniş alanlarda uygulanacak takviye sulama için elverişli değildir. Kurak ve rüzgarlı bölgelerde kumlu topraklardaki genç ağaçların damlama yöntemiyle sulanması, ıslatılan bölgenin az olması yüzünden toprak erozyonunu artırır. Kuvvetli topraklar ayrıca toprağa tutunma problemine yol açar. SONUÇ ve ÖNERĐLER Đyi bir planlama ve projelendirme çalışması ile birlikte damlama sulama sistemleri diğer sulama sitemlerine göre özellikle suyun harcanması bakımından büyük avantajlar sağlamaktadır. Küresel ısınma ve doğal dengenin bozulması sonucu iklimlerde meydana gelen önemli değişikliklerden sonra su hayatımızda daha da fazla önem kazanmıştır. Bundan dolayı, suyun kullanımında en az miktarda sudan en fazla yararlanmayı sağlamamız gerekmektedir. Bu durum sadece bahçe ve alan sulanmasında değil, tarım ve tüm su ihtiyaçlarımızı gidermek için gerekli bir slogan olmalıdır. Damlama sulama çalışmalarında dikkat edilmesi gereken hususlar şunlar olmalıdır: - - - Bir alanda damlama sulama sistemi kurulmadan önce, mutlaka alanın toprak tipi hakkında bilgi edinilmelidir. Çünkü, sulama sisteminden akacak suyun debisi ve hızı toprağın infitrasyon oranıyla yani toprağın yapısı ile ilgilidir. Sulama yapılacak alan içerisinde kullanılacak bitkilerin su isteklerinin en iyi biçimde belirlenmesi ve kullanılacak su miktarını da buna göre belirlemek, suyun fazla miktarda kullanılmasını önleyecektir. Bitkilerin kök bölgesine yerleştirilen emitörlerin yerleşim planı iyi yapılmalı, özellikle eğimli alanlarda buna dikkat edilmelidir. - Alandaki toprak tipine göre, killi topraklarda kullanılacak su miktarı daha az, kumlu topraklarda ise daha fazla olmalıdır. Sulama sistemleri çalıştırılırken haftalık bakımlar, sulama periyodu bittikten sonra sistemin genel ve kış bakımı mutlaka yapılmalıdır. Sistemin bakım ve onarımı sürekli yapıldığında, sistem uzun süreler boyunca sorunsuz hizmet etmiş olacaktır. KAYNAKLAR Akın, C., Bitkisel Peyzaj Alanlarının Sprinkler ve Damlama Sistemleriyle Sulanmasında Uygulanacak Pratik Tasarım ve Projeleme Yöntemleri, TMMOB, Peyzaj Mimarları Odası Yayını, 1998, Đstanbul. Anonim, Low Volume Irrigation Design and Installation Guide, Public Works Department, 2000, New Mexico. Anonim, Sprinklers and Watering Systems, Complete Guide to Planning and Installanig Landscape Irrigation, Scotts Published, Iowa, 2007, USA. Benami, A., Ofen, A., Sulama Tekniği, Makine Mühendisleri Odası Yayınları, Yayın No. 375, 2005, Đstanbul. Öztürk, T., Çevre Düzenleme Çalışmalarında Sulama Sistemlerinin ve Suyun Önemi, TMMOB Su Politikaları Kongresi, Bildiriler Kitabı, Cilt I, 21-23 Mart 2006, 2006, Ankara, s. 288-197. Seçkin, Ö.B.; Şentürk, N., Damla Sulama Sistemi Planlama Esasları, Đ.Ü.Orman Fakültesi Dergisi, B41(3-4), 1991, s.1-17. Seçkin, Ö.B., Damla Sulama Sistemi, Đ.Ü.Orman Fakültesi Dergisi, B41(1-2), 1991,s.33-49. GAP BÖLGESĐNDE SULAMA ORGANĐZASYONLARININ SORUNLARI VE SÜRDÜRÜLEBĐLĐRLĐĞĐ Tali MONĐS - Ziraat Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Şeyda ĐPEKÇĐOĞLU- Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Yasemin VURARAK Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Ahmet ÇIKMAN- Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Meryem GUNES- Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Şanlı[email protected] Kudret BEREKATOĞLU-Ziraat Yük.Mühendisi-Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Türkiye-Diyarbakır Sevgi POYRAZ ENGĐN-Ziraat Yük. Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Özet Su tarımda, sanayide ve günlük yaşamda geniş kullanım alanlarına ve özellikle arz ve talep ilişkileri yönünden stratejik öneme sahip olan doğal kaynaklardan biridir. Hızla artan nüfusla birlikte kentleşme, sanayileşme ve her yıl işletmeye açılan sulama alanları, gelecekte su gereksiniminin daha da artacağını göstermektedir. Ülkemizde toplam su tüketiminin 3/4‘ünü sulama suyu oluşturmaktadır. Suyun tarım dışı amaçlar ile kullanımındaki artışlar, tarımda su kullanım etkinliğinin yükseltilmesini zorunlu kılmaktadır(Özçelik-1999). Su kullanım etkinliğinin yükseltilmesi için, tesislerin hizmete sunulmasıyla beraber tesislerden yararlanacak olan üreticilere yönelik gerekli eğitim ve yayım çalışmalarına başlanmalı, üreticilerin yönetime katılımları sağlanmalıdır. Bu amaçla tesislerin işletme, bakım ve onarım sorumluluğunun üretici örgütlerine devrinin sağlanmasına yönelik gerekli politikaların yeniden oluşturularak bu konuda gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu yasal düzenlemeler yapılırken sulama tesislerinin işletilmesi ve devamlılıklarının sağlanması için rasyonel bir sulama suyu fiyatlandırılmasına yönelik en uygun metodoloji belirlenmeye çalışılmalıdır. Tarıma açılabilecek arazi miktarının son sınırına ulaşılmış olmasından dolayı, birim alan veriminin arttırılması, kaliteli girdi ve teknoloji kullanımına bağlı planlı üretimi zorunlu kılmaktadır. Anahtar Kelimeler: GAP, Sulama, Organizasyon ABSTRACT Silinmiş: ABSTRACT Water is one of the natural resources, it has wide uses field area in agriculture, industry and daily life and has strategic importance side of especially offer and demand relationship. Rapidly increases of population with urbanization, industrilization and irrigation areas every year opening of foundation, it shows necessary of water will increase in the future. Irrigation water has created ¾ to all water of consumption in our country. Increases of water uses are in without agriculture, necessary that increases of water uses efficiency in the agriculture. (Özçelik – 1999) Silinmiş: w 1 For the increase of water uses efficiency with the opening services of foundations, ıt must started Works of knowledge and broadcasting for the formers. The Formers attending must be supplied this organization. With this goal operating, of care and fixing of foundations and give their responsibility to producer organization and whatever neccesary politicials create and in this subject must do neccesary the legal arrangement. While they are doing, operating of water foundations and for supply their long life. It must determinate of the best suitable costs to rational irrigation water. Because of that amount of agricultural area is on beyond limits increases of yield of good quality inputs and depend on use of technology production is doing forcedly. Key Words: GAP, irrigation, organization 1. Giriş Sulama, doğal yağışların yetersiz olduğu yerlerde, bitkilerin gelişmesi için gerekli olan suyun yapay olarak toprağa verilmesidir. Sulu tarım, kurak ve yarı kurak bölgeler ile yağışın vejetasyon mevsiminde yeterli olmadığı bölgelerde önem taşımaktadır. Çünkü sulama yapılmadan entansif tarım yapabilmek için, yıllık minimum yağışın 500 mm olması gerektiği kabul edilmektedir (Aksöz, 1964). Ülkemizde yıllık ortalama yağış 643 mm olmakla birlikte, yağışın miktarı ve dağılımı, bölgelere ve mevsimlere göre büyük farklılıklar (250-300 mm) göstermektedir. Coğrafi konumu ve iklim özellikleri yönünden Doğu Karadeniz dışındaki hemen her bölgede, doğal yağışa ilave olarak, belirli dönemlerde sulama zorunlu olmaktadır. Türkiye’de optimum verim düzeyine ulaşabilmek için, tarım alanlarının yaklaşık % 93'ünde sulama gereklidir (Berkman, 1992). Bu bakımdan çeşitli sulama yapıları ile depolanan yüzey ve yeraltı sularının, vejetasyon mevsiminde kullanılması gerekli olmaktadır. Sulama ile ürün verimi, tarımsal gelir ve yetiştirilen ürün çeşidinin artması, üretim ve gelir düzeyindeki dalgalanmaların azalması ve birim alanda kuru tarıma oranla işgücü kullanımının artması beklenmektedir. Buna göre sulama işletmeciliğinin temel amacı ise, üreticilerin sosyal ve ekonomik refahını yükseltmek ve dolayısıyla tarımsal gelişmeyi hızlandırmak olmaktadır. Ancak sulama yatırımlarının göreli olarak daha fazla sermaye taleplerinin olması, güçlü sulama yönetimi ve denetim kuruluşuna gereksinim olması gibi nedenler ile bu yatırımlar gelişmiş ülkelerde, gelişmekte olan ülkelere oranla daha hızlı bir gelişme göstermiştir (Özçelik ve ark., 1999). Tarım sektöründe üretimin arttırılması ve kırsal kalkınmanın sağlanabilmesi için, öncelikle toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi ve bunlardan yararlanma ilkelerinin belirlenmesi gerekmektedir. Toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinde; tarımsal altyapının oluşturulması, kaynakların rasyonel yönetimi ve etkin kullanıma yönelik çalışmalar önemini korumaktadır. Diğer yandan toprak ve su kaynaklarından yararlanmanın sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için, sulama yatırımlarının planlanması ve inşası kadar, sulama şebekelerinin rasyonel olarak işletilmesi ve sulama işletmeciliğine çiftçilerin ekonomik ve sosyal yönlerden tam olarak katılımlarının sağlanması gerekmektedir. Kullanıcıların fikrî, fiziksel ve mali katılımı, kaynakların etkin kullanımına olanak verebilecektir. Bu bakımdan çoğunlukla kamu kuruluşlarınca planlanan ve inşası yapılan sulama şebekelerinin kullanıcılara devredilmesine yönelik politikaların belirlenebilmesi için, ülkesel ve bölgesel düzeylerde uygun işletmecilik şekillerinin belirlenmesine büyük ölçüde gereksinim bulunmaktadır (Özçelik ve ark. 1999). Ülkemizde yatırımcı kuruluşlar açısından sulama yatırımları Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Devlet Su Đşleri tarafından yapılmaktadır. DSĐ sulamaya açılan alanların % 57’sini kendisi, %9.85’ini KHGM ile koordineli olarak gerçekleştirmiştir. KHGM ise 2 sulama alanlarının %33.15’ini sulamaya açmıştır. KHGM’nin , DSĐ yatırımlarına oranla daha küçük sulama yatırımları gerçekleştirmesi, yatırımların miktar olarak çok fazla görülmektedir.KHGM tarafından yapılan yatırımların tamamlanıp üreticilere devrinde ki belirsizlik ile beraber bu yatırımların izlenememesi ile geri ödeme sorumluluğunun bulunmaması tesislerin devamlılığının sağlanması yönünde olumsuz bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır (Özçelik ve ark. 1999). Bu çalışmada; ekonomik olarak çalışmayan ya da çalıştırılamayan sulama tesislerinin çalışmama nedenlerinin ortaya konulması, çalışmayan, atıl tesislerin tekrar ekonomiye kazandırılmasının yollarının araştırılması, yörede kullanılan sulama suyu ücretlendirme sistemlerinin ortaya konulması ve sulama suyu ücretlendirmesinde esas alınabilecek yöntemlerin belirlenmesi ile sulamada etkinliğinin artırılması çalışmalarını destekleyici verilerin elde edilmesi amaçlanmıştır. GAP Bölgesinde toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi ve bölge tarımının ulusal ekonomiye katkılarının arttırılmasına yönelik olarak Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Bölgede (Adıyaman, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak) toplam 479 adet sulama tesisi faaliyete geçirilmiştir. Bu sulama tesisleri ile 65 500 ha.lık bir alanın sulanması hedeflenmiş ancak bakım ve onarım ihtiyacı, su yetersizliği, proje ve etüt hataları ile müteahhit hataları gibi sebeplerden dolayı 71 adet sulama tesisi çalışamaz durumda olduğundan 8967 ha.lık alan sulanamamaktadır. Çizelge 1.. Bölge Geneli Sulama Tesisleri Sayısı Bölge Geneli Tesis Sayısı Alan(ha) Çiftçi Sayısı Çalışan Tesis Sayısı (Adet) 408 56533 86863 Çalışmayan Tesis Sayısı (Adet) 71 8967 5065 Silinmiş: 1 Toplam Tesis Sayısı (Adet) 479 65500 91928 2.Yöntem Araştırma GAP Bölgesinde (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak) Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan sulama tesislerinden istifade eden üreticiler ile bu tesislerin yöneticileri yüzyüze görüşülerek anket çalışması şeklinde yapılmıştır. Çalışmada örnekleme yapılırken sulama sistemleri kendi aralarında çalışıp çalışmama durumları ile yeraltı ve yerüstü sulama şebekeleri olarak ayrılmış, daha sonra organizasyon şekillerine göre sulama kooperatifi, sulama birliği ve yerel yönetimler (Kamu Kurumu, Muhtarlıklar ve Şahıs) olarak gruplandırılarak gayeli örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Örneğe giren işletmelerin belirlenmesi aşamasında ise, tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemlerinden olan “Neyman Yöntemi” kullanılmıştır. Bölgede çalışan tesislerden faydalanan 102 adet işletme ile çalışmayan tesislerden yararlanamayan veya kısmen yararlanan 55 adet işletme ile anket çalışması yapılmıştır. Araştırmada elde edilen χ veriler 2 testi ile değerlendirilmiştir. 3 Silinmiş: ¶ ¶ Biçimlendirilmiş: Girinti: Đlk satır: 1,25 cm 3. Araştırma Bulguları 3.1.Sosyo-Ekonomik Özellikler Çizelge 3.1. Deneklerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri Sosyo-Ekonomik özellikler Yaş 35’ den küçük 36-50 50’ den büyük Eğitim okur-yazar değil Đlkokul düzeyi Lise Mesleki deneyim 20 den az 21-40 40 dan yukarı Çalışan Tesisler Sayı % Çalışmayan Tesisler Sayı % 16 40 46 15.68 39.21 45.09 6 17 30 12.28 33.33 54.39 11 91 -- 11.76 89.20 -- 8 41 4 15.79 77.20 7.02 24 66 12 23.52 64.70 11.76 10 15 28 17.54 29.82 52.63 Sosyo-ekonomik özellikler kapsamında ele alınan değişkenler; üreticilerin mesleki deneyimleri, yaş ve eğitim düzeyleri durumlarına ilişkin veriler Çizelge 3.1’de sunulmuştur. Üreticilerin çiftçilik deneyimleri üretim aşamasında verdikleri kararları etkileyen önemli faktörlerden birisidir. Üreticilerin Mesleki deneyimleri arttıkça çevreyi daha iyi analiz etme ve sorunların çözümünü daha hızlı gerçekleşmesi beklenebilir. Çiftçilik deneyimleri değerlendirilirken tarımsal faaliyette bulundukları süre ele alınmış ve üreticilerin çiftçilik deneyimleri 3 gruba ayrılmıştır. Buna göre Çalışan tesislerde üreticilerin %23.52’si 20 yıldan az mesleki tecrübeye sahip olduğu, %64.70’i 21-40 yıl, %11.76’sı 40 yıldan fazla mesleki deneyime sahip olduğu görülmektedir. Çalışmayan tesislerde ise üreticilerin %17,54’ü 20 yıldan az mesleki tecrübeye sahip %29.82’si 21-40 yıl arası, %52.63’ü 40 yıldan fazla mesleki tecrübeye sahip oldukları görülmektedir.(çizelge 3.1) Yaş olgusu kişiler hangi düzeyde olursa olsun davranışlarını, bilgilerini ve becerilerini etkileyen bir faktördür. Toplumda kişilerin belirli bir yer edinmesinde ve çevreyi etkileme açısından yaş önemli bir olgu olarak kabul görmektedir. Aynı yaş grubunda olan kişilerin benzer davranışları sergiledikleri, aynı şekilde genç üreticilerin yetişkin üreticilere oranla yeniliklere daha açık bir tutum içinde olmaları beklenebilir. Çalışan tesislerde üreticilerin %15.68’i 35 yaşın altında, % 39.21’i 36-50 yaş arası ve %45.09’u 50 yaşın üzerinde olduğu görülmektedir. Çalışmayan tesislerde üreticilerin %12.28’i 35 yaşın altında, % 33.33’i 36-50 yaş arası ve % 54.39’u 50 yaşın üzerinde görülmektedir.(çizelge 3.1) Eğitim düzeyi bakımından üreticilerin eğitim düzeyleri belirlenmeye çalışılmış, çalışan tesislerde üreticilerin % 11.76’sı okur-yazar olmayan. %89.20’si en çok ilkokul düzeyinin üzerinde eğitim aldıkları görülmektedir. Çalışmayan tesisteki deneklerin % 15.79’u okuryazar olmayan. % 77.20’si ilkokul düzeyinin üzerinde eğitim alanlar, %7.02’si ise lise düzeyinde eğitim aldıkları görülmektedir. Her iki sistemde ağırlıklı olarak ilkokul mezunu oranının fazla olduğu ve üniversite mezunu olanların olmadığı görülmüştür.(çizelge 3.1) 3.2. Sulama Tesislerinin Fiziki Durumları Çizelge 3.2. Đnşaat Sırasında Kullanıcılar Tarafından Đnşaat Hataları Fark Edilme Durumu 4 Durum Çalışan tesisler Çalışmayan Tesisler Toplam Evet Ad % 31 30,39 30 54,54 Hayır Ad % 71 69,60 21 38,18 Cevap vermeyenler Ad % -4 7,27 Toplam Ad % 102 100,0 55 100,0 157 Kullanıcılar tarafından inşaat sırasında fark edilen inşaat hatalarının olup olmadığı yönünde çalışan tesislerde üreticiler % 31,31 inşaat hatalarının fark edildiğini, %68,68 inşaat hatalarının fark edilmediğini, çalışmayan tesislerde üreticiler % 58,49 inşaat hatalarının fark edildiğinin, %41,51 inşaat hatalarının fark edilmediğini belirtmişlerdir.Đnşaat hatalarının fark edilme oranının yüksek olmasına rağmen üreticilerin bu konudaki görüşleri dikkate alınmamıştır. (çizelge 3.2 ). Çizelge 3.3 Yeterli Su Birikme Durumu Toplam Durum Çalışan tesisler Çalışmayan Tesisler Toplam Evet Hayır Bilmiyorum % Ad % Ad % Ad 70 68,62 26 25,49 6 5,88 21 38,18 29 52,72 5 9,09 Cevap Vermeyenler Ad % Ad % 102 100,0 55 100,0 157 2 S.D.=2 χ =13,81 P< 0.05 13,81 >5,99 Sonuç: Farklılık düzeyi önemli Sulama tesislerinde yeterli suyun birikip birikmediği ile ilgili olarak çalışan tesislerde üreticilerin %68,62’si evet yeterince su birikiyor, %25,49’u hayır yeterince su birikmiyor şeklinde, Çalışmayan tesislerde de üreticilerin % 38,18’i evet yeterince su birikiyor, %52,72’si hayır yeterince suyun birikmediğini belirtmişlerdir. Çizelge 3.4 Yeterli Suyun Birikmeme Nedeni Çalışan tesisler Yetersiz Top.Havzası Yağış Problemleri Ad % Ad % 11 42,30 8 30,76 Đnşaat Yetersiz Su Hatası Kaynağı Ad % Ad % 5 19,23 2 7,69 Cevap Vermeye Top. nler Ad % Ad % --26 100,0 Çalışmayan Tesisler 7 11 -- Durum 24,13 8 27,58 Toplam 37,93 3 10,34 -- 29 100,0 55 100,0 Sulama tesislerinde yeterli suyun birikmeme nedeni olarak çalışan tesislerde üreticilerin %42,30’u yağışların yetersizliği, %30,76’sı su toplama havzasındaki problemler, %19,23’ü Đnşaat hatası ve bakım eksiklikleri ve %7,69’u ise su kaynağının yetersiz olduğunu, çalışmayan tesislerde üreticilerin %24,13’ü yağışların yetersizliği, %27,58’i su toplama havzasındaki problemlerden, %37,93’ü inşaat hatası ve bakım eksiklikleri ve %10,34’ü de su kaynağının yetersiz olduğunu belirtmişlerdir. Çalışan tesislerde en fazla yağışların yetersizliği dikkat çekerken çalışmayan tesislerde inşaat hatası ve bakım eksiklikleri ön plana çıkmıştır (çizelge 3.4). 5 3.3 Tesislerin Tamir ve Bakım Planının Yapılması Çizelge3.5 Sulama Sezonu Başlamadan Önce Tesis Gezilerek Bakım Planı Hazırlanıyor Mu ? Durum Çalışan tesisler Çalışmayan Tesisler Toplam Cevap Evet Hayır Bilmiyorum Vermeyenler Toplam % % Adet % Adet % Adet % Adet Adet 102 100,00 84 82,35 16 15,68 2 1,96 --55 100,0 26 47,27 24 43,63 5 9,09 --157 Sulama sezonu başlamadan önce tesislerin gezilerek bakım planı hazırlanması ile ilgili olarak yapılan değerlendirmede çalışan tesislerde üreticilerin %82,35’i evet tamir ve bakım planı yapılıyor, %15,68’i Hayır herhangi bir tamir ve bakım planı yapılmıyor, %1,96’lık bir kesim ise konu ile ilgili bilgilerinin olmadığını belirtmişlerdir. Çalışmayan tesislerde üreticilerin % 47,27’si evet tamir ve bakım planı yapılıyor , %43,63’ü Hayır herhangi bir tamir ve bakım planı yapılmıyor, %9,09’luk bir kesim ise konu ile ilgili bilgilerinin olmadığını belirtmişlerdir. Kooperatif ve Sulama birliği organizasyonlarında her yıl tamir ve bakım planı mutlaka yapılmakta, her türlü tamir ve bakım işinin organizasyon tarafından imkanlar ölçüsünde giderilmektedir. Yerel yönetimler tarafından idare edilen organizasyonlardan; Muhtarlıklarda, genel olarak tamir ve bakım planının yapıldığı, ancak kendi imkanları ile sorunları çözecek durumda olmadıklarından ilgili kamu kurumlarına ilettikleri görülmüştür. Şahıslar tarafından idare edilen (şahıs işletmeciliği) sulama tesislerinde planın yapıldığı ancak masrafın tamamen kendileri tarafından karşılandığı için bu durum üretim girdi maliyetlerini arttırdığına neden olmaktadır. Kamu kurumu tarafından idare edilen organizasyonlarda ilgili görevli tarafından planın yapıldığı kamu imkanları kullanılarak sorunlar zamanında giderilmektedir. Organizasyonlar arasında ayırım yapılmadan (kamu kurumu tarafından idare edilen organizasyonlar hariç) değerlendirildiğinde organizasyon yöneticileri maddi olarak çok yetersiz olduklarını, sürekli devlet desteğine ihtiyaç duyduklarını ifade etmişlerdir. Çizelge 3.6 Tesislerde Tamir- Bakımı Gerektiren Problemler Çalışan tesisler Tamir bakım gerektiren problemler Ad 47 21 31 25 124 Siltasyon Kanallarda oluşan yabancı ot Kanallardaki kırık ve çatlaklar Diğer(Pompa arızası v.b) Toplam % 37.9 16.9 25 20.1 100 Çalışmayan tesisler Ad 22 19 27 3 71 % 30.9 26.7 38.0 4.2 100 Anket çalışmamızda tamir ve bakımı gerektiren problemlerin neler olduğu şeklinde üreticilere birden fazla seçenek cevaplama imkanı tanınmış, çalışan tesislerde üreticilerin % 37.9’u siltasyon, % 16.9’u kanallarda oluşan yabancıotlar, %25’i Kanallardaki kırık ve çatlaklar, 6 %20.1’i diğer (pompa arızası vb.), çalışmayan tesislerde üreticilerin % 30.9’u siltasyon, % 26.7’si kanallarda oluşan yabancıotlar, % 38.0’i Kanallardaki kırık ve çatlaklar, % 4.2 ’si ise diğer (pompa arızası vb.) olarak belirtmişlerdir (çizelge 3.6) Organizasyon yöneticileri makinelerin bakım masrafların yüksek olmasından dolayı bakımlarının iyi yapılmadığından sürekli arıza verdikler, aynı şekilde maddi imkansızlıklar nedeniyle kanallardaki kırık ve çatlaklıkların tamir edilemediği, yabancı otlarla gerekli mücadelenin yapılamadığını dolayısıyla bu sorunların birikerek her yıl yeniden karşılarını çıktığını dile getirmişlerdir. Çizelge 3.7 Kanallardaki Kırık ve Çatlaklar Nedenleri Đnş.kalitesi kötü Durum Ad Çalışan Tesisler Çalışmayan Tesisler % Hayvanlar tarafından Ad % Çiftçiler tarafından Ad % Diğer Ad % Hepsi Ad % Cevap Vermeyen ler Ad % Ad Top % 58 56,86 3 2,94 2 1,96 3 2,94 36 35,29 102 100,0 27 49,09 2 3,63 2 3,63 6 10,90 18 32,72 55 100,0 157 Toplam Kanallardaki kırık ve çatlakların nedenleri olarak çalışan tesislerde üreticilerin %56,86’sı inşaat kalitesinin kötü olduğunu, %2,94’ünün hayvanların neden olduğu, %1.96’sının çiftçiler tarafından tarlalarına suyu alabilmek için kanalları tahrip ettikleri, %2,94’ünün de diğerleri, %35,29 ‘u da hepsi şeklinde belirtmişlerdir. Çalışmayan tesislerde üreticilerin %49,09’u inşaat kalitesinin kötü olduğunu, %3,63’ünün hayvanların neden olduğu, %3,63’ünün çiftçiler tarafından tarlalarına suyu alabilmek için kanalları tahrip ettikleri, %10,90’ın diğerleri, %32,72’si de hepsi şeklinde cevap vermişlerdir. Organizasyonlar ayırım yapılmadan değerlendirildiğinde kırık ve çatlakların nedeninin inşaatın kalitesinden kaynaklandığı ön plana çıkmaktadır. 3.4 Sulama Suyu Ucretinin Ödenme Şekli Çizelge 3.8 Su Ücretinin Ödeme Şekli Durum Ytl./da Ad % Ytl./M3 Ytl./Saat Ad % Ad Çalışan Tesisler 89 87,25 8 7,84 2 Çalışmayan Tesisler 38 69,09 9 16,36 8 Toplam Cevap Vermeyenler % 1,96 Ad 3 14,54 -- % Top Ad % 2,94 102 100,0 -- 55 100,0 157 Su ücretlerinin ödeme şekli ile ilgili olarak çalışan tesislerde üreticilerin %87,25’i sulanan her ürün çeşidi için ayrı ayrı , birim alan için saptanan değer (Tl/da) olarak, %7,84’i sulama suyu ücretleri Tl/saat olarak, %1,96’sı sulama suyu ücretleri Tl/m3 olarak ödendiği, %2,94’ü fikir beyan etmemişlerdir. Çalışmayan tesislerde üreticilerin % 69,09’u sulanan her ürün çeşidi için ayrı ayrı , birim alan için saptanan değer (Tl/da) olarak, %16,36’sı sulama suyu 7 ücretleri Tl/saat olarak, %14,54’ü sulama suyu ücretleri Tl/m3 olarak ödendiği şeklinde cevap vermişlerdir (çizelge 3.8). Genel olarak değerlendirildiğinde su ücretlerinin YTL/da olarak tahsil edilmekte, dolayısı ile suyun aşırı ve kontrolsüz kullanımına sebep olmaktadır. Su ücretinin YTL/da olarak tahsil edilmesi tesislerin çalışmama sebeplerinden bir tanesi olarak ifade edilebilir. 3.5 Üreticinin Đstek ve Düşüncelerinin Dikkate Alınma Durumu Çizelge 3.9 Üretici Düşüncesinin Dikkate Alınma Durumu Durum Evet Cevap Vermeyenler Hayır Ad % Ad % Ad Toplam % Ad % Çalışan Tesisler 12 11,76 90 88,23 -- -- 102 100,0 Çalışmayan Tesisler 13 23,63 42 76,36 -- -- 55 157 100,0 Toplam 2 S.D.=1 χ =3,767 P< 0.05 3,767 < 3,84 Sonuç: Farklılık düzeyi önemli değil Projenin etüt çalışmasından inşaat tamamlanıncaya kadar olan kısmında üreticilerin düşünce ve istekleri yetkililerce dikkate alınma durumu ile ilgili olarak çalışan tesislerde üreticiler %11,76 evet, %88,23 hayır, çalışmayan tesislerde %23,63 evet, %76,36 hayır demişler. Tesis yapımının hiçbir aşamasında üreticiler sorumluluk almamışlardır. üreticilerin görüşleri dikkate alınmamış dolayısıyla Çizelge 3.10 Sulamada Sürdürülebilirlik Đçin Kim Sorumlu Olmalı Durum Devlet Ad Çalışan tesisler Çalışmayan Tesisler % Tarla içi Çiftçi Diğerinden Devlet Ad % Çiftçi Ad % Diğer Ad % Cevap Vermeyen ler Ad % Top Ad % 61 59,80 24 23,52 11 10,78 6 5,88 -- -- 102 100,0 38 69,09 9 16,36 7 12,72 1 1,81 -- -- 55 157 100,0 Toplam Sulamada sürdürülebilirliği sağlamak için sulama sisteminin işletiminden kim sorumlu olmalı şeklindeki soruya da çalışan tesislerde üreticiler; %59,80 tamamından devlet sorumlu olmalı, %23,52 tarla içi tesislerden çiftçi sorumlu olmalı, diğerlerinden devlet sorumlu olmalı, %10,78 tüm sistemden çiftçiler sorumlu olmalı, %5,88 diğer ( tamamen devlet destekli bir yapı kanalıyla işletilmeli) ,Çalışmayan tesislerde üreticiler; %69,09 tamamından devlet sorumlu olmalı, %16,36 tarla içi tesislerden çiftçi sorumlu olmalı, diğerlerinden devlet sorumlu olmalı, %12,72 tüm sistemden çiftçiler sorumlu olmalı, %1,81 diğer ( tamamen devlet destekli bir yapı kanalıyla işletilmeli) diye cevaplamışlardır. (çizelge 7.48) 8 Çalışan ve çalışmayan organizasyon yöneticileri (sulama birliği yöneticileri hariç) ve üreticiler maddi imkanlarının yetersizliğini öne sürerek sistemin bütünün den devlet sorumlu olmalı, eğer devlet sorumlu olmayacak ise tesis yapılmasın şeklinde fikir beyan etmişler. 3.6 Sulama yöntemleri ve su ihtiyaçları hakkında Eğitim ve Yayım Durumu Çizelge 3.11 Bilgi Aktarımı Yapılma Durumu Cevap Vermeyenler Durum Evet Ad % Hayır Ad Top % Ad % Ad % Çalışan Tesisler 9 8,82 93 91,17 -- -- 102 100,0 Çalışmayan Tesisler 2 3,63 53 96,36 -- -- 55 157 100,0 Toplam Sürdürülebilir tarım için sulama teknikleri ile ilgili eğitim ve yayım çalışmaları en az üreticinin istifadesine sunulan sulama tesisleri kadar önemlidir. Bu itibarla sulama tesisleri devreye girer girmez bölgede eğitim ve yayım çalışmalarının da başlanması gerekir. Herhangi bir kaynaktan bilgi aktarılıp aktarılmadığı ile ilgili olarak çalışan tesislerde %8,82 evet, %91,17 hayır, çalışmayan tesislerde %3,63 evet, %96,36 hayır şeklinde cevaplandırılmıştır. Bilgi aktarımının genel olarak yayım elemanları tarafından yapıldığı dile getirilmiştir (çizelge 3.11). 4. Sonuç Çalışan tesislerde genel olarak sulama oranının % 90-100 arasında olduğu, tesislerden üreticilerin yararlanma oranının %100 olduğu, su ücreti tahsilat oranının % 60 civarında olduğu, çalışmayan tesislerde sulama oranının %0 ile 40 olduğu, üreticilerin ancak %10’unun faydalandığı su ücreti tahsilatınında %10’lar civarında olduğunu görülmüştür. Sulama ücretleri bakımından yerüstü sulama sistemleri (cazibeli) özellikle enerji ücretlerinden dolayı yer altı sulama sistemlerine göre daha avantajlı görülmüş, dolayısıyla yerüstü sulama sistemlerinde su ücreti daha ucuz belirlenmekte buda ürünlerin karlılığını değiştirmekte, aynı zamanda su ücretinin tahsilini kolaylaştırmaktadır. Çalışan ve çalışmayan sulama tesislerinde su ücretleri YTL/da/yıl olarak tahakkuk ettirildiğinden, bu durumun aşırı su tüketimine sebep olduğu görülmüştür. Sulama sistemlerinde gerçekçi bir su fiyatlandırma yaklaşımı belirlenemediği, uygulamada genellikle sulama suyu fiyatlarının olması gereken düzeyden daha düşük düzeyde saptandığı görülmüştür. Sulama tesislerinin potansiyellerinin altında işletilmesinin en önemli nedenleri, işletme, bakım ve en önemlisi sulama yöntemleri ile ilgili sorunlardır. Üreticiler arasında Sulamanın bilinçsiz yapılmasından dolayı son yıllarda verim düşüklüğünün gözlendiği dile getirilmiştir. Sulama suyunun varlığı önemli teknik bilgileri kullanmadıktan sonra çok yarar sağlamayacaktır. Bu amaçla sulama yöntemleri konusunda çiftçilere herhangi bir bilgi aktarımının olup olmadığı belirlenmeye çalışılmış, genel olarak bilgilendirilmedikleri yönünde yanıtlar alınmıştır. Yapılacak eğitim çalışmaları ile su kullanımı ve sulama yöntemleri hakkında verilecek bilgilerle problemlerin çözüleceğini ifade edebiliriz Çiftçiler; su ve enerji tasarrufu sağlayan 9 sulama teknolojileri (yağmurlama ve damla sulama) kullanmaya özendirilmeli ve bu anlamda kesinlikle maddi olarak devlet tarafından desteklenmeli, söz konusu tesisler devredildikten sonrada ilgili kamu kurumları tarafından izlenmeli ve gerektiğinde müdahale edebilmelidir. Kaynaklar AKSÖZ, Đ. 1964. Sulamanın ekonomik cephesi. Atatürk Üniversitesi Yayın No: 210, Ziraat Fakültesi Yayın No: 107, Araştırma No:8. Ankara. BERKMAN, A. 1992. Sulama yatırımlarında kamu yaklaşımı ve uygulamaları (I). GAP Sulama Alanlarında Çiftçi Örgütlenmesi ve Sulama Sisteminin Yönetimi sempozyumu. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası – Friedrich Ebert Vakfı. s.131-144. Đstanbul. BEYRĐBEY, M. 1997. Devlet sulama şebekelerinde sistem performansının değerlendirilmesi. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayın No:1480, Bilimsel Araştırmalar ve Đncelemeler: 813. Ankara. ÖZÇELĐK, a., TANRIVERMĐŞ, H., GÜNDOĞMUŞ, E., TURAN, A., 1999. Türkiye’de sulama işletmeciğinin geliştirilmesi yönünden şebekelerin birlik ve kooperatiflere devri ile su fiyatlandırma yöntemlerinin iyileştirilmesi olanakları. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Yayınları, Yayın No: 32. Ankara. KHGM, 2004. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Đşletme Dairesi Başkanlığı kayıtları. Ankara KHGM, 2002. Türkiye’de üretilen tarım ürünlerinin üretim girdileri rehberi - 2001. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Araştırma Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı Toprak Ve Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları, Yayın No:104, Rehber No: 16. Ankara. TAŞDEMĐR, N, GÖKSU, N., OĞUZ, C., 2003. Konya-Çumra yöresinde sulama organizasyonlarının gelişmesi ile birlikte tarımsal üretimin yapısal özellikleri ve yeni teknolojilerin benimsenmesinde etkili olan sosyo-ekonomik faktörler. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma 2002. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü APK Dairesi Başkanlığı Toprak Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü, Yayın No: 121. Ankara. Silinmiş: Adres: Şanlıurfa GAP Toprak - Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yatırım Yönetim Bölümü, 63040 / Şanlıurfa. Tlf: 414 313 28 83 fax: 414 313 28 82,¶ ¶ Email: [email protected] [email protected] ¶ [email protected] [email protected] [email protected]¶ [email protected] [email protected]¶ 10 GAP ALANINDA REFERANS BĐTKĐ SU TÜKETĐMĐ (ETo) DEĞERLERĐNĐN TREND ANALĐZĐ Tahsin TONKAZ 1 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 63040 Şanlıurfa, [email protected]; tel: 0 414 247 50 28; faks: 0 414 247 44 80 ÖZET Bitki su ihtiyacının doğal yağışlarla karşılanamadığı kurak ve yarı kurak bölgelerde sulama bir zorunluluktur. Sulama suyu ne kadar kaliteli olursa olsun evaporasyon sonucu belli bir miktar tuz toprakta birikmektedir. Đklim değişimi ya da başka nedenlerle artan bitki sulama suyu ihtiyacı ve dolayısıyla artan evapotrasyon tarım topraklarının degradasyonuna neden olmaktadır. Son yıllarda sıkça gündeme gelen iklim değişimi söylemlerinin değerlendirilmesi, ancak uzun yıllar boyunca ETo ampirik yöntemlerle belirlenmesi ve trend analiziyle test edilmesi ile mümkün olabilmektedir. Bu amaçla Güneydoğu Anadolu Proje (GAP) alanında yer alan Adıyaman, Şanlıurfa, Gaziantep, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Cizre, Birecik, Siverek meteoroloji istasyonundan alınan sıcaklık, nem, rüzgâr hızı, solar radyasyon vb. iklim elemanları kullanılarak Penman-Monteith ve Blaney Criddle yöntemlerine göre aylık ETo değerleri 1970–2005 yılları için hesaplanmıştır. Aylık ETo değerlerinin analiz dönemindeki olası trend bileşeni Mann-Kendall testi ile belirlenmiştir. Noktasal bazdaki gidiş değerleri Ters Uzaklığın Karesi Yöntemi ile GAP alanı üzerine enterpole edilmiştir. Sonuçlar, PenmanMonteith yönteminin yaz aylarında alanın %50’sinde azalma eğiliminde olduğu göstermiştir. Öte yandan, Blaney-Criddle yöntemi Haziran ayında GAP’ın orta bölümlerinde %27’lik bir alanda artma eğilimi göstermiştir. Aylık bazda incelenen ETo değerlerinin en şiddetli artış (günlük 2 mm) eğilimi Z=5.84 ile Temmuz (BC yöntemi) ayında Şanlıurfa istasyonunda saptanmıştır. Bununla birlikte, en şiddetli azalma (günlük 1.4 mm) eğilimi ise Z=-6.99 ile Gaziantep istasyonunda Eylül (PM yöntemi) ayında gözlenmiştir. Özellikle yaz aylarında önemli değişimler gösterdiği saptanmıştır. Özellikle ETo değerlerinin artma yada azalma eğilimi gösterdiği alanlarda sulama-tuzlanma ilişkisi dikkatlice takip edilmeli, sulama ve varsa drenaj sistemlerinin kapasiteleri yeniden gözden geçirilmelidir. Anahtar Kelimeler: GAP alanı, Referans bitki su tüketimi, gidiş, alansal dağılım ABSTRACT TREND ANALYSIS OF REFERENCE CROP WATER CONSUMPTION (ETo) IN THE GAP AREA Irrigation is a necessity in arid or semi-arid regions where crop water consumption is naturally not satisfied. But the thing is that the amounts of salt deposits left in soil profile depend on irrigation water quality. Climatic change or some other certain reason resulted increased in crop water consumption so that increases in evapotranspiration resulted soil degradation in arid regions. The debate in the recent years about climatic change may be reevaluated using long term crop water consumption calculated with empiric methods. Then, a trend test may employ to detect likely changes. For his purpose, utilizing certain meteorological parameters (temperature, humidity, wind speed, solar radiation, etc. ) monthly (as daily mean) reference crop water consumption was calculated with Penman-Monteith and Blaney Criddle methods in Southeastern Anatolia Project area (at Adıyaman, Şanlıurfa, Gaziantep, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Cizre, Birecik, Siverek stations) fort he period of 19702005. Mann-Kendall trend detection test was employed to determine likely changes of long term ETo values. Point wise test statistics were interpolated over whole area using Inverse Distance Square Weighting method. Result showed that, there was a downward trend in Penman-Monteith method covering %50 of the whole area. Therefore, Blaney Criddle method resulted in increased ETo values at the middle of GAP (%27 of the area) in June. The highest upward trend (daily 2 mm) intensity was determined with Z=5.84 (July in BC method) in Şanlıurfa station. However, the highest downward trend (daily 1.4 mm) intensity was determined with Z=-6.99 (September in PM method) in Gaziantep station. Overall result indicated that significant changes were determined in especially summer months. The area that significant increases or decreases changes determined should be carefully examined considering irrigation-salinity relations. Additionally, irrigation and drainage (if exist) systems capacities should be revised. Key Words: GAP area, Reference crop water consumption, trend, areal distribution. 1. GĐRĐŞ Bütün canlılar gibi bitkilerde hayatlarını sürdürebilmeleri için suya gereksinim duyarlar. Bitki su ihtiyacı ya doğal yollardan yani yağışlarla ya da yağışların yetersiz veya düzensiz olduğu bölgelerde ise sulama ile karşılanır. Bitki su gereksiniminin sulama suyu ile karşılandığı kurak yada yarı kurak bölgelerde toprak ve bitkiyi tuzluluk gibi önemli bir tehlike beklemektedir. Doğal drenajın olmadığı alanlarda drenaj sistemleri kurulmamış ise tehlikenin boyutu daha da kritik bir hal almaktadır. Çünkü sulama suyu ne kadar kaliteli olursa olsun, buharlaşma sonucu bir miktar tuz toprakta birikmektedir. Ayrıca kurak/yarıkurak bölgelerde eksik olan su gereksinimi toprağın alt katmanlarından karşılandığında ise kapilirite ile taban suyundaki tuz yukarılara taşınacaktır. Kış/bahar yağışlarının toprakta yeterli yıkamayı sağlayamadığı alanlarda ise tehlikenin boyutları daha da farklılaşmaktadır. Son yıllarda sıkça duyduğumuz iklim değişimi ya da bölgesel iklim parametrelerindeki olası değişimler tarımsal faaliyeti ve özellikle sulama suyu gereksinimi değiştireceği muhakkaktır. Güneydoğu Anadolu Proje alanı ise yapay su biriktirme yapıları, sulamaya açılan tarım alanları, artan nüfus ve ısınma gereksimi gibi nedenlerle iklim parametrelerinde değişimler beklenmektedir ve bu durum bazı çalışmalarla ortaya konulmuştur (Tonkaz ve Çetin, 2007). Tonkaz ve ark., (2003) tarafından yapılan bir çalışmada, Şanlıurfa ilinde özellikle bahar ve yaz aylarında sıcaklık ve oransal nem gibi bazı parametrelerde önemli değişimlerin olduğu ortaya konulmuştur. GAP alanında yürütülen bitkisel verimi artırmaya yönelik sulama yatırımlarından ülkemizin beklentisi oldukça yüksektir. Bölgede tarıma dayalı entegre bir kalkınma hedeflenmektedir. Belirtilen hedefe ulaşmak içinse iyi bir projeleme ve uygulamada ortaya çıkan yeni sorun ve durumların dikkate alınarak projenin revize edilmesi gerekmektedir. Olası iklim değişimlerine bağlı olarak projenin temeli olan sulamaların ve bitki su gereksinimlerinin gözden geçirilmesi projenin başarısını önemli ölçüde etkileyecektir. Bitki su gereksiniminin karşılanamaması durumunda bitki strese girerek verim kayıpları ortaya çıkacaktır. Gereğinden fazla uygulanan su ise, hem bitkinin çalışma mekanizmasını etkileyecek hem de tuzluluk yada çoraklık gibi toprakların degredasyonuna neden olacaktır. Đdeal olarak bitki su tüketiminin iklim parametrelerine göre belirlenerek gerektiği zaman gereken miktarda suyun uygun yöntemler kullanılarak toprağa verilmesi ve dolayısıyla projeden beklenen katma değerin artırılması hedeflenmelidir. Bu çalışmada, toplam tarım alanı 3.1 milyon hektar ve proje kapsamında sulanacak alan ise 1.7 milyon hektar olan Güneydoğu Anadolu Projesi alanında aylık bazda günlük ETo değerlerinin Penman-Monteith ve Blaney-Criddle gibi uygulamada yaygınca kullanılan ampirik eşitlikler hesaplanması, elde edilen değerlerin gidiş analizlerinin yapılarak alansal dağılımının haritalanması ve sonuçların bitki su gereksinimi ve tuzluluk açısından yorumlanması amaçlanmıştır. 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Materyal Çalışmada materyal olarak bölgede yer alan meteoroloji istasyonlarından amaç doğrultusunda yeterli uzunlukta verisi olan istasyon verilerinden yararlanılmıştır. Bölgede meteoroloji veya diğer kuruluşlar tarafından işletilen 85 civarından istasyon bulunmaktadır. Bu istasyonların birçoğu yeni kurulmuş ya da bir süre önce kapatılmış olduğu belirlenmiştir. Halen rasat devam eden istasyonlarda ise gereksinim duyulan parametrelerin bazılarının olmaması nedeniyle sadece bazı il merkezlerinin ya da büyük ilçelerin verilerinden yararlanılabilmiştir. Bu istasyonlar Gaziantep, Birecik, Şanlıurfa, Adıyaman, Siverek, Diyarbakır, Cizre, Mardin ve Siirt’tir ve analiz dönemi ise 1970-2005 yılları arasını kapsamaktadır. Gözlem serilerindeki % 5’ten daha olan eksik veriler literatüre uygun olarak tamamlanmıştır (Tayanç ve Toros, 1997). 2.2. Yöntem ETo değerlerinin saptanması için farklı iklim parametreleri kullanılarak birçok ampirik eşitlik geliştirilmiştir. Başlangıçta potansiyel bitki su tüketimine yönelik çalışmalar yapılırken son yıllarda bunun yerine referans bitki su tüketiminin ampirik olan saptanması ve bitki katsayısı ile düzeltilerek farklı bitkiler için bitki su ihtiyacının belirlenmesi yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu çalışmada referans bitki su tüketimi yöntemi olarak dünyada ve ülkemizde yaygın kullanılan Penman-Monteith (PM) ve Blaney Criddle (BC) yöntemleri tercih edilmiştir (Allen ve ark., 1998). Bu iki yönteme göre hesaplanan aylık bitki su tüketim değerlerindeki olası gidiş bileşeni Mann-Kendall testi analiz edilmiştir. Mann-Kendall testi literatürde yaygın kullanım alanı bulması, dağılımdan bağımsız parametrik olmaması ve serideki gidişi tek bir Z değeri ile ifade etmesi nedeniyle tercih edilmiştir. Mann-Kendall test istatistiği olan Z değeri -1.96 ve daha küçük olması azalan yönde önemli bir gidişi, 1.96’dan büyük olması ise artan yönde önemli bir gidişi ifade etmektedir. Z değerinin -1.96 ile 1.96 arasında olması ise durağanlığı ifade etmektedir (Sneyers, 1990; Tonkaz, 2002). Aylık bazda saptanan Z değerleri GAP alanı üzerine Ters Uzaklığın Karesi Yöntemiyle enterpole edilmiştir (Isaaks ve Sirivastava, 1989). 3. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA 3.1. Referans bitki su tüketiminin genel karakteristikleri Referans bitki su tüketimi kış aylarından yaz aylarına gidildikçe beklendiği üzere artış göstermekte ve sonra tekrar azalmaya başlamaktadır. Buna paralel olarak Penman-Monteith yöntemi göre en küçük ETo değeri günlük 0.19 mm olarak 1974 yılı ocak ayında Mardin istasyonunda, en büyük değer ise Temmuz ayında olmak üzere günlük 10.7 mm ile 1988 yılında Diyarbakır istasyonunda ve 2001 yılında Mardin istasyonunda saptanmıştır. BlaneyCriddle yönteminde ise, en küçük ETo değeri Ocak ve Şubat aylarında, en büyük olarak 13.3 mm ile yine Mardin istasyonunda Temmuz ayında saptanmıştır. 3.2. Gidiş analiz sonuçlarının genel karakteristikleri Mann-Kendall gidiş testi sonuçları GAP alanında ETo değerlerinde azalma yada artış yönünde önemli değişimler gösterdiği ortaya koymuştur. Proje alanındaki en fazla artma eğilimi PM yönteminde Z=4.78 ve 4.74 (>1.96, %5 önem seviyesinde) ile sırasıyla Mart ve Haziran aylarında Diyarbakır istasyonunda saptanmıştır. BC yönteminde ise Z=5.84 ve 5.22 ile sırasıyla Temmuz ve Haziran aylarında Şanlıurfa istasyonunda saptanmıştır. En fazla azalma eğilimi ise Gaziantep istasyonunda PM yönteminde Z=-6.99 (<-1.96, % 5 önem seviyesinde) ile Eylül ayında, BC yönteminde ise Z=-4.89 ile Ağustos aylarında saptanmıştır. ETo değişimleri alansal bazda incelendiğinde, en fazla azalma eğilimi PM yöntemine göre proje alanının %65.6’sı ile Ekim ayında, BC’ye göre ise 15.7 ile Aralık ayında saptanmıştır. Mevsimlik düzeyde incelendiğinde ise özellikle yaz aylarında PM’ye göre alanın %50’sinde azalma eğilimi saptanmıştır. En fazla artış eğilimi ise, BC’ye göre alanın %27.4’si ile haziran ayında saptanmıştır (Şekil 1). PM yönteminde ise bu artış sadece %12’ler düzeyinde kalmıştır. BC yönteminde belirlenen artış eğilimlerinin özellikle Diyarbakır-Mardin-Şanlıurfa üçgeninde olması oldukça önem arz etmektedir (Şekil 1). Bu üçgen GAP kapsamında sulama açılan/açılacak alanların büyük bir kısmını kapsamaktadır. ETo değerlerindeki artışlar uygulanan sulama suyunun artışını da tetikleyeceğinden yeterli drenaj önlemleri alınmazsa tuzlulaşma/çoraklaşmayı tetikleyeceği tahmin edilmektedir. Anılan bölgede modern sulama tekniklerinin kurulması, yeterli drenaj sistemleri kurulmadan sulamaya açılmaması önem arz etmektedir. Bunun yanı oransal olarak daha su gereksinimi duyan bitkilerin bölgeye adaptasyonu yapılmalıdır. Şekil 1. BC yöntemine göre Haziran ayı ETo değerlerinin uzun yıllık değişimi GAP’ın batı ve doğu kısımlarında özellikle yaz aylarında (Şekil 2) alanın %50’sinde ETo değerlerinde saptanan azalma eğilimleri sulama açısından dikkat edilmesi gereken bir diğer konudur. Azalma eğilime sahip bölgelerde sulama suyu miktarı revize edilerek yeni oranlarda uygulama yapılması sağlanmalıdır. Sanayinin gelişmesine bağlı olarak hava kirliliğindeki artışlar solar radyasyonu azaltarak ETo değerlerinde azalma neden olduğu tahmin edilmektedir. Gereğinden fazla uygulanacak sulama suyu hem kaynaklarının israfına hem de tarım arazilerinin çoraklaşmasına (drenaj sistemleri yetersiz olan kesimlerde) neden olacaktır. Şekil 2. PM yöntemine gore Ağustos ayı ETo değerlerinin uzun yıllık değişimi KAYNAKLAR Allen, R.G., Pereira, L.S., Raes, D., and Smith, M., 1998. Crop Evapotranspiration: Guidelines for Computing Crop Water Requirements. Irrigation and Drainage Paper 56, Food and Agriculture Organition of the United Nations, Rome, 300p. Isaaks, E. H., and Srivastava, R. M., 1989. An Introduction to Applied Geostatistics. Oxford University Press, Inc., New York. 561p. Sneyers, R., 1990. On the Statistical Analysis of Series of Observations. WMO Technical Note, 66, World Meteorological Organization, Geneva, Italy. Tayanç, M., and Toros, H., 1997. Urbanization Effects on Regional Climate Change in the Case of Four Large Cities of Turkey. Climate Change, 35:501-524. Tonkaz, T., 2002. Güneydoğu Anadolu Projesi Alanında Günlük Ortalama Sıcaklıkların Stokastik Modellenmesi ve Ters Uzaklık Yöntemiyle Alansal Dağılımının Haritalanması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı. Tonkaz, T., Çetin, M. ve Şimşek, M., 2003. Şanlıurfa Đlinin Bazı Đklim Parametrelerinde Gözlenen Değişimler, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 18(3): 29-38. Tonkaz, T. ve Çetin, M., 2007. Effects of Urbanization and Land-Use Type on Monthly Extreme Temperatures in a Developing Semi-Arid Region, Turkey, Journal of Arid Environments, 68(1): 143-158. TUZLANMA ETKĐSĐNDE KALAN ŞANLIURFA-HARRAN OVASI TOPRAKLARININ KULLANIM DURUMLARI VE ĐYĐLEŞTĐRĐLEBĐLME OLANAKLARI S. Aydemir1, M. A. Çullu1, T. Polat2, O. Sönmez1, M. Dikilitaş3, H. Akıl1 1 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü, 63040, Şanlıurfa 2 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 63040, Şanlıurfa 3 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, 63040, Şanlıurfa (Tel: 414 247 0384/2353; Faks: 414 247 4480; [email protected]) ÖZET Harran Ovası ülkemizin en büyük entegre projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında tarımsal üretim potansiyeli bakımından sulu tarım yapılan en önemli ve bürük ovasıdır. Günümüzde neredeyse sulama hedefine ulaşılan ovada tarımsal üretim maalesef GAP mastır palanında öngörüldüğü desende yapılmamaktadır. Daha çok mono kültürel tarım yapılan ovada sulamanın da sıklığı ve aşırılığı ile neredeyse, farklı seviyelerde olmak üzere yaklaşık 15,000 ha’ı aşan bir tuzlanma ve sodikleşmeyle karşı karşıyadır. Özellikle drenaj yetersizliğinden dolayı ovanın güneyinden kuzeyine doğru tuzlu taban suyu seviyesinin yükselmesi ile başlayan ikincil tuzlanma yer yer sodikleşmeye yol açmıştır. Ovanın kendine özgü topoğrafik yapısı ve konumu nedeniyle drenaj probleminin çözülememiş olması taban suyu seviyesinin düşürülmesini bu şartlarda özellikle güney kısımda oldukça güçleştirmektedir. Üretim deseni ve sulama uygulamalarında daha uygun ve ekonomik bir uygulamaya geçilmemesi, ovada problemin dahada yayılmasına sebep olacaktır. Ovada tuzlanmadan dolayı oluşan verim kaybı üretimi ekonomik olmaktan çıkarmış, çiftçilerin yaklaşık 6,000-7,000 ha alanda hiç tarım yapamamasına sebep olmuştur. Özellikle boş bırakılan ve ekonomik üretim yapılamayan diğer problemli alanlarda toprakların tekrar tarıma kazandırılabilmesi için ve hayvancılığın teşvik edilebilmesi için, tuzlu topraklarda, tuza dayanıklı farklı yem bitkilerinin yetiştirilmeleri bir alternatif olarak görülmektedir. Biyolojik ıslah olarak bilinen bu uygulama fiziksel ve kimyasal ıslah yöntemleri ile de mümkün olduğu ölçüde desteklenerek uygun bir toprak ve su amenajmanı ile ova insanının verimli topraklarını tekrar kazanmasını sağlaya bilecektir. Bu konuda geniş bilgi yazımızın ilerki bölümlerinde detaylı olarak ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Biyolojik ıslah, Tuzlanma, Sodikleşme, Harran Ovası, HARRAN PLAIN SOILS FACING SALINITY PROBLEMS AND THEIR POSSIBLE AMELIORATION STATUS ABSTRACT Harran Plain is the most significant and fertile plain with its high crop yield potential in the biggest Integrated National Project called GAP (Southeastern Anatolia Project) where the irrigation facilities were completed in most parts. However, prescheduled agricultural crop design has not reached up its target although the most part of the area have now been under irrigation. The plain has now been facing salinity and sodicity problems with various degree of severity in over 15,000 ha area due to the continuous and heavy irrigation schedules. Also, secondary salinization leading to the sodicity have come up due to topographic causes which ended up high water table starting from south to north which were caused by the lack of drainage facilities. Due to above reasons, lowering the water table, especially in the south part of the plain is getting more difficult. Unable to determination of new crop design and optimum irrigation schedule would spread up the problem all over the plain. In fact, the loss of crop yield caused by salinity lead to unprofitable agricultural production while approximately, 6,000 to 7,000 ha area have been left without cultivation. On the other hand, the area could be reopened for the agricultural purposes by cultivating the salt tolerant forage crops which also encourages the animal farming. This practice, also known as bioreclamation or phytoremediation with another amelioration practices such as physical and chemical i.e. calcium remediation, would enable the procedures to gain back their fertile areas with integrated irrigation and soil management methods. More detailed information about all these issues has been given in this paper. Key Words: Biological reclamation, Salinization, Sodification, Harran Plain GĐRĐŞ Ülkemizin en büyük entegre projelerinden olan GAP içinde yer alan Harran Ovası, 225,000 ha’lık toplam alanı ve 150,000 ha’lık sulanabilir alan potansiyeli ile, proje kapsamında önemli bir yere sahiptir. Yüksek bitkisel üretim potansiyeli olan ova, sulamalı tarıma geçildiğinde, özellikle ilk yıllarda üretimini katlayarak artırmıştır. Günümüzde, yaklaşık 132,000 ha’lık alanda sulamalı tarım yapılan ovada, toprak özellikleri, topoğrafik yapı, bitki çeşitleri ve gerekli önlemler (drenaj) dikkate alınmadan yapılan kontrolsüz ve aşırı sulama, ovanın özellikle güneyinden başlayarak kuzeye doğru taban suyu seviyesinin yükselmesine ve beraberinde tuzluluğa ve ileri aşamalarda sodikleşmeye neden olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Ovanın özellikle problemin artış gösterdiği alanlarında, çiftçinin ekonomik bitkisel üretim yapamadığı ve arazilerini boş bırakmayı yeğledikleri, ovanın güney şeridinde binlerce hektar tuzlu ve tuzlu-sodik özellik taşıyan alanın maalesef hiç kullanılamadığı ovanın bir gerçeği haline gelmiştir. 2 Yeraltı sulamasının başlamasından (1978) günümüze kadar, ovada tuzlu alanlar yaklaşık 20,000 ha’ına ulaşırken, tuzlu-sodik ve kısmen de sodik alanlar bunun neredeyse 6,000-7,000 ha’ını teşkil etmektedir. Giderek artan tuzlanma ovadaki önceki yıllarda birim alandan elde edilen üretimin ciddi boyutlarda düşmesine sebep olmuş ve hatta bazı yerlerde çiftçiler tarlalarına herhangi bir kültür bitkisi ekmemeyi daha ekonomik görmüşlerdir. Ovanın kendine has ve özellikle küçümsenemeyecek bir alanında yüzey akışları ve yüzey altı akışlarla biriken ve drene edilemeyen su, taban suyu seviyesinin yılın büyük bölümünde kritik seviyeden (2 m) daha sığ kalmasına ve hatta bazı yerlerde yüzeye kadar çıkmasına sebep olmaktadır. Taban suyu seviyesini düşürmek için ovada yapılan drenaj çalışmaları yetersiz kalmakta, yapılan çalışmalar bazı yerlerde kısa vadede çözüm gibi görülse de binlerce hektar alan için uygulanabilirliği çok yüksek maliyet gerektirmesi sebebiyle ilk bakışta ekonomik görülmemektedir. Böyle alanların ekonomik şekilde kültür bitkisi üretimi yapılamaz halde kalmaları, buraların kullanılması ve verimlilik seviyelerinin artırılması için yeni yöntemlerin geliştirilme ihtiyacını kaçınılmaz kılmaktadır. Ekonomik olarak kültür bitkisi yetiştirilemeyecek alanlarda, tuzlu koşullara orta (Glikofit) ve yüksek (Halofit) seviyede dayanıklı bitkilerin adaptasyonları ve toprağa yapacakları olumlu etkileri, problemli olan ova topraklarının üretime tekrar kazanılmasında önemli bir katkı sağlayacaktır. Ovada, problemli ortama adapte olabilecek bitkiler incelendiğinde, kültür bitkilerinin ekimlerinin yapılamadığı ve arazilerin boş kalma riski ile karşı karşıya kalan ve halen hiçbir tarım yapılmayan alanlarında ekonomik değeri olan ve ortam şartlarına adapte olabilecek yem bitkilerinin (mümkünse Halofitik olanlarının) ekilmesi bir çözüm olarak ortaya çıkmaktadır. Zira özellikle tuzlu-sodik ve sodik toprakların iyileştirilmeleri tuzlu topraklardaki kadar kısa ve ucuz olmamaktadır. Tuzlu toprakların ıslahı yıkama ve drenaj olsa da Tuzlu-sodik ve sodik toprakların iyileştirilmeleri drenaj ve toprak düzenleyicilerinin (örneğin, jips) uygulanması ile mümkün olabilmektedir. Böyle topraklarda iyileştirmenin ortama dayanıklı olabilen bitkiler ile yapılabiliyor olması topraktan sağlanacak katma değeri artırmakta ve ıslah için gereken maliyeti düşürmektedir. Bu çalışmada ovada meydana gelmiş olan tuzlulaşma ve bunun paralelinde gelişen sodikleşme problemleri incelenerek, özellikle sodikleşme eğiliminde olan ve ovada küçümsenemeyecek bir alan kaplayan alanların biyo-iyileştiriler ile nasıl 3 kullanılabilir hale getirilebileceği yapılan ve yapılmakta olan çalışmalar ışığında ele alınacaktır. YÖNTEM Tuzluluk ve Sodiklik Nedir, Nasıl Oluşur? Tuzlulaşma olayı, tuzların bitki kök bölgesi altına (en azından 60 cm) yıkanamayacak miktarda yağış alan kurak ve yarı kurak bölge topraklarında meydana gelmektedir. Yüksek buharlaşma, uygun olmayan sulama miktarı ve yöntemi, yetersiz drenaj ve elverişsiz topoğrafik yapı bir araya gelerek, tuzlulaşma riskini kaçınılmaz kılmaktadır. Bunların sonucunda da, toprakların yüzeylerinde ve farklı derinliklerinde ikincil tuz birikmeleri oluşmaktadır (Bresler ve Charter, 1982; Istvan, 1989; Tanji, 1990; Nassar ve Horton, 1999). Tuzlu toprak deyimi, toprak süzüğü elektriksel iletkenliği (EC) 25 °C’ de 4 dS m-1’den büyük; Değişebilir Sodyum Yüzdesi (ESP) 15’den küçük ve pH değerleri 8.2’den küçük topraklar için kullanılmaktadır (Richards, 1954). Sodikleşme (alkalileşme) olayı, sodyum tuzlarının yoğun olarak bulunduğu ortamlarda kolloidlerin değişebilir sodyum ile doygun olması durumunda meydana gelir. Ayrıca, başka bir ortamda, evapotranspirasyon sonucunda toprak solüsyonunun konsantrasyonunun artmasıyla, kalsiyum (Ca+2) ve mağnezyum (Mg+2) tuzlarının (CaCO3, MgCO3, CaSO4) çözünürlük sınırları aşıldığında, bu tuzların çökelmeleri suretiyle, ortamdaki sodyumun oransal miktarının artması ve bu koşullar altında değişebilir, kalsiyum ve mağnezyum’un bir kısmının sodyum ile yer değiştirmesi ve sodyum’un toprak kolloidleri üzerinde değişebilir formda artması şeklinde de oluşabilir (Richards, 1954). Tuzlu-sodik topraklar, EC değeri 25 °C’de 4 dS m-1’ den büyük ve ESP’si %15’den fazla olan topraklardır. pH değerleri 8.2’in üzerindedir (Richards, 1954). Sodik topraklar, ECe değeri 25 °C’de 4 dS m-1’ den az ve ESP’si %15’den fazla olan topraklardır bunların pH değeri 8.2-10 arasında değişir (Richards, 1954). Yüksek miktardaki değişebilir sodyum, topraktaki kili kuvvetle hidrate ettiğinden, toprak agregatlarını şişirerek, toprakta dispersiyon oluşturur. Buna bağlı olarak toprak strüktürü bozulur, geçirgenliği son derece düşer ( Israelsen ve Hansen, 1965). 4 Harran Ovasında Tuzluluk ve Sodikliğin Oluşum Seyri Harran Ovasının güney ve güney batısını içine alan yaklaşık 5000 ha’lık bir alan 1995 yılı öncesi, kalitesi C2S1 den (iyi kaliteli) C4S4 (kalitesiz) e kadar değişen DSĐ ve çiftçilerin açtığı kuyu suları ile sulanıyordu. O yıllarda yapılan çalışmalar, yoğun bir şekilde sulanan alanlarda, tuzluluk ve hatta az da olsa tuzlu-sodik ve sodiklik probleminin oluştuğunu ve zamanla artarak neredeyse farklı derecelerde (EC: 1.2 - 23.9 dS m-1) özellikle tuzluluğun bütün alana yayıldığını ve pH değerlerinin 7.17-8.20 arasında değiştiğini göstermiştir (DSĐ, 1997). Harran Ovası’nın kısmen genelini kapsayan ve 1968 yılında yapılan toprak etüt sonuçlarına göre ise, ova topraklarının pH’sının 7.7 ile 8.1 arasında değiştiği ve çözünebilir tuz içeriğin (EC: 0.56 – 2.0 dS m-1) arasında olduğu belirlenmiştir (DSĐ, 1971). 1995 yılı öncesinde kullanılan düşük kaliteli kuyu sulama suları ve drenaj suları uzun yıllar içinde sulanmayan alanlarında sulanması ile tuzluluk probleminin yayılmasına neden olmuştur (Ergezer ve Ağca, 1995). Ovada tuzlu ve sodik alanların yaklaşık 12,000 ha’lara ulaştığı vurgulanmıştır (DSĐ, 1971). Atatürk baraj gölünden alınan (C2S1) suyla 1995 yılı itibari ile sulamanın başlamasıyla, sulanan alan, önceki alanın neredeyse 9–10 katına çıkarak, günümüzde 130000 ha’ı aşmıştır. Baraj sulamasının başlamasıyla su kullanımı artmış ve ovaya kuru tarım yapılan birim alana neredeyse yağışla gelen suyun 12 misli su verilmiştir (DSĐ, 2001). Çullu ve ark (2002) yaptıkları çalışmada, ova topraklarının tuzlanma oranın %15 olduğunu ve 2000 yılı itibari ile yaklaşık 12,000 ha alanın tuzlandığını rapor etmişlerdir. Ova topraklarında genişleyebilir kilin (smektit) başat olması, toprakların sodikleşme riskinin olduğunu ve olacağını göstermektedir (Dinç ve ark., 1988; Aydemir, 2001). Sodikleşme eğiliminin yüksek olduğu yerlerde infiltrasyon hızının düşük olması toprak yönetiminde çok dikkatli olunması gerektiğini göstermektedir. Bu topraklarda kötü bir yönetim altında başlayacak sodikleşme, göreceli olarak toprağın fiziksel özelliklerini olumsuz yönde etkileyecektir (Ağca ve ark., 1998). Akçakale Yeraltı Sulaması Projesinde, tarla içi drenaj sistemlerinin bulunmayışı ve yağışların yetersizliği nedeniyle tuzluluğun artması ve yer yer oluşan sodiklik sorunları ortaya çıkmış ve arazilerin tarımsal açıdan kullanılamaz duruma gelmesine sebep olmuştur (Çevik, 1998; Çevik ve Tekinel, 2000; DSĐ, 1997). 5 Şekil 1. Harran ovasının fizyografik kesitleri (Dinç, ve ark., 1988; Aydemir ve ark., 2005). Ova’nın topoğrafik konumunun çevresine göre çukur bir pozisyonda olması, çevreden gelen ve sulama sonucu biriken fazla suların tahliye edilememesi (geçirimsiz katmanlardan dolayı) ovanın güneyinde suyun birikerek kuzeye doğru taban suyu seviyesinin artmasını sağlamaktadır ve çoraklaşmaya önemli oranda etkili olmaktadır (Dinç, ve ark., 1988; Aydemir ve ark., 2005). Özgür ve ark., (2001) yaptıkları bir çalışmada, 2000 yılı sulama sezonunda ovanın su bilançosunu çıkarmışlar. Bu çalışmaya göre ovaya toplam giren ve çıkan su dikkate alındığında ovada depolanan suyun ovaya giren toplam su miktarın yaklaşık % 9’u (121,600,000 m3) kadar olduğu rapor edilmiştir ki bu durum ovada bir drenaj probleminin varlığını göstermektedir. Bu miktarın sadece bir yılın sonucu olduğu dikkate alındığında yaklaşık 7 yıl içinde ovada depolanmanın günümüz itibari ile yüksek taban suyu sorunu olarak ortaya çıktığı açıktır. Ovanın topoğrafik yapısı da özellikle güney bölümü ile bu birikmeye müsait görülmektedir (Şekil 1). 6 ŞANLIURFA Harran Ovasında Tuzlanmanın Sebep ve Sonuçları - Topoğrafik yapı Toprak özellikleri (kil mineralojisi) Mono Kültür tarım (yaygın olarak, Pamuk) Đhtiyaç fazlası aşırı sulama Kalitesi düşük suyla geri dönüş sulamaları Yetersiz drenaj Yüksek taban suyu seviyesi Yüksek buharlaşma Tuzlanma Tuz toksisitesi ve besin elementleri dengesizliği (Toprağın Kimyasal ve Biyolojik özelliklerinin bozulması) Sodikleşme (Sodyumlaşma) Üretilen bitki gelişimi ve veriminde azalma (Ekonomik olmayan üretim ve ekilemeyen arazi) Toprağın fiziksel özelliklerinin bozulması Şekil 2. Harran ovasının tuzlanma sebepleri ve sonuçlarını gösteren akış şeması. Ova’nın topoğrafik konumunun çevresine göre çukur bir pozisyonda olması, çevreden gelen ve sulama sonucu biriken fazla suların tahliye edilememesi (geçirimsiz katmanlardan dolayı) ovanın güneyinde suyun birikerek kuzeye doğru taban suyu seviyesinin artmasını sağlamaktadır ve çoraklaşmaya önemli oranda etkili olmaktadır (Şekil 1) (Dinç, ve ark., 1988; Aydemir ve ark., 2005). 7 Bitkisel üretim için sulamalı tarımın yapıldığı kurak ve yarı kurak alanlarda, yüksek taban suyunun etkisi sonucu meydana gelen tuzlulaşma ve sodikleşme, toprakların kimyasal ve fiziksel özelliklerini bozarak ürün verimini azaltmakta veya tamamen yok edebilmektedir. Ovanın tuzlanma problemi sebep sonuç ilişkisi dikkate alınarak Şekil 2. de genel hatları ile özetlenmiştir. Bu nedenle bu koşullarda yapılacak sulama, bölgenin topoğrafik yapısı, toprak özellikleri ve mevcut bitki isteği dikkate alınarak uygulanmalıdır. Binlerce hektar alandaki bu problemin en kısa sürede alternatif yöntemler geliştirilerek çözülmesi gerçeği, buralarda tuzluluğa dayanıklı ve hayvan beslenmesinde önemli olabilecek glikofit ve halofit sınıfında yer alan bitkilerin denenmesini bir alternatif çözüm olarak gündeme getirmektedir. Ovanın Bitkisel Üretim Deseni ve Tuzlanma Etkisindeki Alanlarda Oluşan Üretim Durumu Sulamaya açılan alanlarda, bitki desenini etkileyen çok sayıda faktör bulunmaktadır. Bu faktörler doğal, sosyal ve ekonomik faktörler olmak üzere üç grupta toplanabilir. Doğal faktörler toprak yapısı, iklim durumu ve sulama alanına verilen su miktarıdır. Sosyal faktörler ise çiftçilerin örgütlenmesidir. Ekonomik faktörler tarım ürünlerinin fiyatları, ürünlerin pazarlanabilme durumları, teknoloji düzeyi, işgücü ihtiyacı, kredi kullanımı ve bölgedeki sanayileşme durumlarını kapsamaktadır (Karlı ve ark., 1999). Harran Ovası’nda öngörülen bitki deseni ile gerçekte oluşan bitki deseni karşılaştırıldığında (1996-1998) önemli farklılıklar olduğu dikkati çekmektedir. Ovada öngörülenin % 20 olmasına karşın % 89 pamuk yetiştiriciliği yapılmıştır. Diğer ürünlerin gelişme durumuna bakıldığında; tahıl (sulu) % 50 gelişmesi beklenirken, tahıl içinde buğday % 13 ve II. ürün mısır % 6 oranında ekilmiştir (Karlı ve ark., 1999). Ovada ekimi yapılan pamuk bitkisinin, GAP master planına göre öngörülen % 45’lik sınırın çok üstünde olması, plan dışı fazla sulama uygulamaları ile beraberinde drenaj ve tuzluluk problemlerini getirmektedir. Ovada henüz bir arazi kullanım planlaması ile ilgili ciddi bir yaptırımın bulunmaması, çiftçilerin arazilerini istedikleri gibi kullanmaları sonucunu doğuruyor ve bu durum da ekimde tek tip (mono kültür) bitki çeşidinin (pamuk) tercih edilmesine sebep oluyor. Mono kültürel 8 tarım, toprakların zamanla bozulmasını (degredasyon) ve toprakların sürdürülebilir verimliliğini olumsuz etkilemektedir. Çizelge 1. Harran ovasında sulama öncesi ve sonrası bitki deseninde görülen değişim. 1995 2004 % 49.0 20.0 8.0 21.0 2.0 100.0 % 12.7 77.0 2.6 0.5 0.1 6.5 1.0 100.0 Ürünler Buğday Arpa Mercimek Pamuk Sebze Bostan (Kavun-Karpuz) Meyve Mısır (II. ürün) Susam (II. ürün) Toplam Harran ovasında sulu tarımın başlamasıyla birlikte, kuruda yetişen arpa ve mercimek ekiliş alanları azalmıştır. Buna paralel olarak pamuk, sebze ve ikinci ürün ekiliş alanları artmıştır. Ovada, 2004 yılı itibariyle toplam sulanan alanın % 77’sinde pamuk, % 13’ünde buğday, % 3’ünde ise sebze üretimi yapılmıştır. Ayrıca arazide ikinci ürün mısır ve susam % 8 oranında yetiştirilmiştir (Çizelge 1) (Anonim, 2005) Ovada sulamanın başladığı 1995 yılında bitki deseninde planda öngörülmediği şekilde yetiştirilen pamuk oranları 1995 ten 2000 yılına kadar 6 yılda sırasıyla % 96, % 90, % 82, % 81, % 78 ve % 77 olarak değişmektedir. (TĐM, 2003). Bu durum özellikle sulamanın başlaması ile yaklaşık 5 kat artan pamuk tarımının yıldan yıla azaldığını göstermektedir, fakat bu azalma GAP mastır planındaki oranı tutturmak için kontrollü olarak yapılmış bir azalma olmayıp, ovada tuzlanmanın artması ile bazı yerlerde ekonomik üretimin yapılamamasından dolayı ekimin tercih edilmemesi ve bazı alanlarda da yüksek tuzlanma ve sodikleşmeden dolayı pamuk dahil hiçbir kültür bitkisinin ekilememesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bitkiler ortamın tuzluluğuna belli eşik değerlerine kadar zarar görmeden dayanabilmektedirler. Pamuğun ve buğdayın tuzluluk eşik değerleri sırasıyla 7.7 ve 6.6 dS/m dir ve ortamda tuzluluğun her bir birim artması üründe %5.2 lik bir azalmaya sebep olmaktadır (Maas ve Hoffman, 1977). Harran ovasının 583 ha’lık tuzlu alanında yapılan bir çalışma göstermiştir ki toprağın tuzluluk seviyesi 13.4 dS/m’ye ulaştığında pamuk ve buğday verimlerinde sırasıyla % 30 ve % 35 oranında bir kayıp olmaktadır (Çullu, 2003). 9 Ovanın genelinde yaklaşık 142,000 ha alanda 2002 yılında yapılan bir çalışmada, tuzluluk problemi olan alanın çalışma alanının % 8.3 lük bir bölümünde (yaklaşık 12,000 ha) verim azalması oluşturduğu saptanmıştır. Çalışmada pamuk verimin 150 kg/da’a kadar düştüğü, tuzluluk proleminin olmadığı yerlerde verimin 550 kg/da’a ulaştığı Coğrafi Bilgi Sistemi ve uzaktan algılama teknikleri kullanılarak belirlenmiştir (Karakaş, 2004). Bu çalışma göstermiştir ki 2002 yılı Temmuz ayı itibari ile ekilmeyen alanlar toplam alanın yaklaşık % 32’dir. Ekilmemiş % 32 lik bu alanın yaklaşık % 27‘ si tahıl ve diğer üretimler olarak kabul edilirse takriben % 5 lik bir alan (7100 ha), meydana gelmiş olan tuzlanma probleminden dolayı ekilememiş olarak görülmektedir (Aydemir ve Çullu, 2008). Bu durum 2002 yılının verileri kullanılarak yaklaşık olarak hesaplanmış olup günümüz itibari ile bu olumsuz durumun daha iyiye gitmediği ama yerinde de saymadığı tahmin edilmektedir. Burada asıl olan problemli toprakların problemlilik derecesini düşürmek ve aynı zamanda bu süreçte bu alanların sürdürülebilir bir üretim mantığı ile kullanılabilmesidir. Bunun sağlanması ancak ıslah için mümkün olan bütün gerekli iyileştirme uygulamalarının yapılması ile mümkün olabilir. Bu uygulamalar entegre şekilde birbirlerini destekler nitelikte olabilir ki bu durum ıslah sürecini daha da kısaltacaktır. Aşağıdaki bölümde problemli (Tuzlu ve sodik) toprakların ıslahlarında kullanılan farklı iyileştirilme yöntemleri anlatılmıştır. Tuzlu ve Sodik Toprakların Islah (Đyileştirme) Yöntemleri Tuzlu ve sodik toprakların ıslahı; taban suyu seviyesinin düşürülmesi, eriyebilir tuzların topraktan yıkanması, toprağa kimyasal maddelerin ilave edilmesi ve tuza dayanaklı bitkilerin yetiştirilmesiyle mümkündür. Eriyebilir tuzların topraktan yıkanmasında esas, yüzeyde biriken tuzu suda erir hale getirip yüzeyden tabana sızdırmaktır. Bunun için su toprak yüzeyinde biraz göllendirilerek fazla bekletilmeden akması sağlanır. Topraktaki tuzların topraktan sularla yıkanması her zaman mümkün olmayabilir. Çünkü sodyumca zengin olan topraklara su verildiğinde, sodyum toprağın geçirgenliğini azaltabilir. Bu sebeple, böyle topraklara, yıkama işlemi ile beraber toprağın kimyasal yapısını düzeltecek yardımcı maddeler (CaSO4.2H2O, CaCl2, CaCO3, H2SO4, S° ve FeSO4) ilave olunur. Toprağa kimyasal maddeler verilmesindeki esas, verilen maddelerde yer alan Ca’un toprak kompleksine bağlı bulunan Na ile yer değiştirmesidir. Toprağın bu şekilde ıslahında 10 kullanılan en yaygın madde jips’tir (CaSO4.2H2O) (Richards, 1954; Bresler ve Charter, 1982; Tanji, 1990). Biyolojik Islah (Đyileştirme) Tuzlu, Tuzlu-sodik ve/veya Sodik Toprakların Islahında Bitkilerin Kullanımı: Dünya genelinde problemli alanlarda tuzlu, tuzlu-sodik ve sodik alanların kireçli ve kireçsiz topraklarında, kimyasal ve biyolojik ıslah yöntemleri ayrı ayrı veya aynı anda kullanılmak üzere ıslah amaçlı birçok çalışma yapılmıştır. Ülkemizde yapılan çalışmalar, genellikle kimyasalların kullanımları ve yıkama çalışmaları şeklinde yapılmıştır. Yazıya konu olan Harran ovasında da kimyasal uygulama ve yıkama şeklinde çalışmalar yürütülmüştür (Sevgilioğlu,1987). Ovada, problemin çözümünde bitkilerin kullanımı amaçlı ovanın problemli toprakları (Tuzlu-sodik) kullanılarak bir saksı çalışması sera koşullarında bir ilk olarak yürütülmüştür. Çalışmada kullanılan Atriplex canescens, Lotus corniculatus ve Festuca arundinacea’nın toprakların EC ve ESP değerlerini önemli ölçüde düşürdüğü rapor edilmiştir (Akıl, 2008). Aydemir ve ark., (2006), ovanın farklı tuzluluk oranlarına sahip 4 yerinde olmak üzere tuzluluğa farklı seviyelerde dayanıklı ve literatürde yaygın olarak yer almakta olan 10 farklı çok yıllık yem bitkisi ile bir çalışma başlatmışlardır. Çalışma devam etmekte olup 2 yıl sonra tamamlanacaktır. Çalışmanın 1. yıl verileri göstermiştirki özellikle taban suyu seviyesi yüksek ve tuzlu olan yerlerde Festuca arundinace, Agropyron elengatum ve Medicago sativa (Cultivar 13R Supreme ve Barrier) bitkilerinin gelişimleri oldukça iyi sonuç vermiştir. Çalışma tamamlanınca yapılacak değerlendirme ile, özellikle ovada problemi yüksek olan yerlerde üretimleri tavsiye edilebilecek bitkilerin belirlenmesi ve önerilmesi daha doğru olacaktır. Bunların dışında bu konuda çalışmaya maalesef rastlanamamıştır. Kimyasal iyileştiriciler, tuzlu–sodik ve sodik topraklarda hemen hemen dünyada yüz yıldır kullanılmaktadır. Kimyasal iyileştiricilerinin gelişmekte olan ülkelerdeki kullanımı, çiftçiler için üretimde maliyeti oldukça arttırıcı nitelikte olmaktadır. Kullanılan materyallerin fiyatları, ve bunların endüstri tarafından daha fazla kullanılmasıyla ayrıca devletin çiftçilere sağladığı desteğin azalmasıyla bu fiyatlar oldukça artmıştır. Toprağı işlemede, çiftçilerin tecrübelerine ek olarak bilimsel arazi ve laboratuar çalışmaları, tuza toleranslı (halofit ve glikofit) bitkilerin 11 kullanılmasıyla iyileştirebileceğini kimyasal madde göstermiştir. kullanmadan Bu bitkisel kireçli-sodik toprakların iyileştiriciler genellikle biyoiyileştiriciler, veya biyolojik iyileştiriciler olarak tanımlanmaktadırlar (Kelley ve Brown 1937; Robbins, 1986a,b; Qadir ve ark.1996). Tuzluluğa hassas bitkilerin verim kaybı olmaksızın en fazla 1.5 dS m-1 EC değerine dayanabildikleri ve kademeli olarak her bir birim artışının bitkilerde farklı oranlarda verim kaybına yol açtığı rapor edilmiştir. Değerin 8 dS m-1’ye ulaşmasının genelde bu bitkilerde verimin sıfıra indiği, dayanıklı bitkilerde (halofitler) ise 10.0 dS m-1’ye kadar verim kaybının olmadığı belirlenmiştir. (Maas, 1985). Halofit bitkiler, fazla miktarda Na+ ve Cl- tuzlarını alıp yapraklarında biriktirme yoluyla tuzluluğa karşı zarar görmezler. Bu bitkiler, yapraklarda biriken tuzları topraktaki düşük ozmotik potansiyeli ayarlamak için kullanır. Bu ozmotik ayarlamanın önemli bir yanı, biriken tuzların hücre vakuollerinde izole edilmesidir. Böylelikle, tuz sitoplâzma ve organellerinde düşük oranlarda tutularak metabolizma ve enzim aktivitesine zarar vermesi engellenir (Lauchi ve Epstein, 1984). Yapılan bir çalışmada, kireçli sodik toprakları (pH: 8.6 EC 2.4 dS m–1 ESP: 33 ve KDK; 21 cmolckg-1) iyileştirmede arpa (Hordeum vulgare), yonca (Medicago sativa), pamuk (Gossypium hirsutum), uzun buğday otu (Agropyron elongatum) ve sorgum-sudan otu (Sorghum sudanense) (sordan) türleri kullanılmıştır, denemede Na+ iyonunun bitki ile ortamdan uzaklaştırılmasında beklenen iyileştirme çoğunlukla kök bölgesinde gerçekleşmiştir (Robins, 1986a, b). Tuzlu-sodik ve sodik toprakların olumsuz fiziksel özelliklerinin iyileştirilmesinde bazı bitkilerin kökleri, örneğin Pensacola Bahia otu sertleşmiş toprak tabakası arasında yetişebilir ve toprak altındaki pulluk katmanını kırabilir. Kireçli tuzlu-sodik ve sodik toprakların bitkiler tarafından ıslah edilmesindeki mekanizma Şekil 3 e verilmiştir. Bu mekanizma özellikle ova toprakları ve koşulları dikkate alınarak yayınlanan makalelerden değiştirilerek oluşturulmuştur. Akıl (2008) yaptığı çalışmada bildirdiğine göre, yetiştirilen bitkiler kökleriyle CO2 üreterek ve ayrıca baklagil bitkisi olan Lotus cornicuatus’un azot fikse ederek 12 CO2 emisyonu Köklerin kimyasal etkisi kireci çözüyor Köklerin fiziksel etkisi toprak strüktürünü geliştiriyor Bitki kullanımı Solunum N2-fikse eden bitkiler (H+) sağlıyor - HCO3 + H CO2 + H2O + Mineralizasyon Organik madde Sulama suyu H2CO3 H2O Kireç (CaCO3) Jips (CaSO4 .2 H2O + Na 2+ Ca + + 2+ Na Ca + 2Na + Toprak kolloidi Toprak kolloidi Yıkanma Şekil 3. Bitkilerin özellikle kireçli tuzlu-sodik ve sodik topraklarda, ıslah (iyileştirme) mekanizması (Qadir ve ark. 2002, ve Qadir ve ark. 2005’ten değiştirilerek oluşturulmuştur). H+iyonunu ortama vererek Ca+2 kaynağı olan kireç ve jips’in çözülmesine yardımcı olmuştur. Bu durum Na+ ile Ca+2 iyonlarının yer değişmesini sağlayarak çalışmada toprakların ESP değerini 22 den 14 ‘e kadar düşürmüştür. Arazi çalışmalarında uzun otlak ayrığının (Agropyron elangatum) güçlü köksel gelişim göstermesi, düşük permabiliteli toprağın iyileştirilmesinde bir avantaj olarak rapor edilmiştir. Kökler, bozuk toprak tabakasında derine indiği zaman, topraktaki makro gözenekleri arttırarak su hareketinin ve gaz difüzyonun 13 artmasında etkin rol oynarlar. Bir sonra ekilecek bitki, oluşan gözeneklerden faydalanarak gelişmesini sorunsuz devam ettirebilir (Qadır ve Oster, 2002). Qadir ve ark. (1997), kireçli tuzlu-sodik bir toprakta iyileştirme boyunca bazı makro-mikro besinlerin kullanılabilir statülerini incelemişlerdir. Bioiyileştirici uygulamalarında, bitki besin elementlerinin miktarı 15 ayda sesbania, sordan veya kallar otunun yetiştirilmesiyle artmıştır. Bioiyiliştirici kullanılan parsellerde bitkilerin kök bölgesinde toprak pH’sında düşüş görülmüş ve beraberinde ortamdaki P, Zn, Cu, Fe ve Mn miktarlarında bir artış olmuş, kök gelişimi ile kirecin çözünmesi sağlamıştır. Pakistan’da tuzlu alanlarda yetiştirilen tuza dayanıklı bitkiler için bir tarama çalışması yapılmış ve ekstra bitki çeşitleri, diğer değişik ülkelerden de sağlanarak, toplanan tüm bitkiler, tuza dayanıklılıklarının sınırları yönünden incelenmişlerdir. Tuza en dayanıklı olarak, Avustralya’dan getirilen Atriplex çeşitleri (kök bölgesinde EC: 33 dS m-1) bulunmuştur. Bunları, Kallar otu (Leptochloa fusca) (EC: 22 dS m-1) izlemiştir (Verimin yarıya düşmesine rağmen, bikinin gelişiminde ekonomik seviyeyi koruyan tuzluluk derecesi, tuza dayanıklılığın limiti olarak alınmıştır). Çalışmada Arpanın da üç varyetesi denenmiş ancak, yüksek tuza dayanıklılığın yanında, diğer özelliklerinden dolayı yapılan çalışmada en yararlı bitki olarak Kallar otu kabul edilmiştir (Wieneke ve ark., 1987). Kallar otu, o kadar tuza dayanıklı bir bitkidir ki, Pakistan’da hemen hemen tuzlu her alanda yetiştirilmektedir. Deniz suyu ile sulandığında kumlu topraklarda hayli iyi büyüyebilmektedir. Kumlu toprakta deniz suyu aşağılara doğru süratle inmekte ve toprağa tuz ilave etmemektedir. Bitki 153 cm yüksekliğe kadar büyüyebilmekte ve Mart’tan Ekime kadar dört kez biçime gelmektedir (Anonim, 1984). Yapılan çalışmalarda tuzlu topraklarda yetiştirilen bazı bitkilerin topraktan kaldırabildikleri tuz miktarları Çizelge 2 de vermektedir. Buna göre ilk sırayı 800 kg ha-1 gibi oldukça yüksek bir miktarla Kallar otunun aldığı ve bunu Atriplex’in izlediği görülmektedir. Akıl (2008), Harran ovası tuzlu-sodik toprağında yaptığı yaklaşık 5 ay süren bir saksı çalışmasında, topraktan en fazla tuzu Lotus corniculatus’un kaldırdığını ve bunu sırasıyla Atriplex ve Festuca arundinacea’nın izlediğini belirlemiştir (Çizelge 3) (Gritsenko ve Gritsenko, 1999; Oster ve ark., 1999 ve Barrett-Lennard, 2002). 14 Çizelge 2. Bitki çeşitlerine göre topraktan kaldırılan tuz miktarları. Tuz miktarları kg ha-1 Bitkiler Amaranth (Amaranthus cruentus), Ayçiçeği (Helianthus annuus), Yonca (Medicago sativa) Sudan otu (Sorghum sudanense) 72 172 178 182 Japon Darı (Sorghum bicolor) 224 Atriplex (A.amnicola) 750 Kallar otu (Leptochloa fusca) 800 Çizelge 3. Bitkilerin topraktan kaldırdıkları tuz miktarları Tuz miktarları kg ha-1 Bitkiler Adi Gazal Boynuzu (Lotus cornicuatus), Atriplex (A. canascens) Kamışsı Yumak (Festuca arundinacea) 270 241 204 Yem bitkileri yüksek oranda kök biyoması ürettikleri için toprağa önemli miktarda organik madde kazandırırlar. Bu durum özellikle toprakta sodikleşmenin oluşturduğu fiziksel yapıdaki olumsuz etkiyi engelleme açısından oldukça önemlidir. Çünkü toprakta sodyum biriktikçe strüktür bozulmakta ve geçirgenlik azalmaktadır (Ashraf, 1994). Oysa toprakların organik maddece zenginleştirilmesi durumunda, organik madde parçalanırken ortaya çıkan CO2 ve organik asitler kalsiyum kaynaklı mineralleri çözer ve Ca+’un topraktaki elverişliliğini arttırarak Na+ birikimine engel olur (Şekil 3). Ayrıca toprak organik maddesini artırarak strüktürel oluşum üzerine olumlu etki yapar (Katyal, 1977). Bu bitkiler derin kök sistemleri sayesinde toprağın alt katmanlarındaki suya ulaşabildikleri için taban suyu seviyesini düşürerek kapillarite ile suyun toprak yüzeyine taşınımını azaltırlar. Bu sayede tuzların yukarıya doğru taşınması da yavaşlatılmış veya engellenmiş olunur. Yonca bu duruma güzel bir örnektir, bitki toprağın 2-3 m derinliğinden oldukça önemli miktarda su alabilir. Bu sayede bitki, sulamanın yapılmadığı şartlarda toprağı 3 m derinliğe kadar iyice kurutarak suyun kapillarite ile yukarı hareketini engeller. Dolaysıyla tuzluluğu da engellemiş olur. Kanada’da bu sebeple çiftçilere tuzluluk riskli alanlarda tuzluluğun engellenmesi açısından tuza dayanıklı yonca yetiştiriciliği önerilmektedir (Wentz, 1992). 15 Bitkilerin kökleri ile taban suyu seviyesini düşürmeleri yanında, toprak yüzeyini örtmelerine bağlı olarak buharlaşmadan kaynaklanan su kaybı ve yüzey erozyonuna bağlı toprak kayıpları üzerinde önemli etkilere sahiptirler. Devamlı pamuk tarımı yapılan bir tarlada bir dekardan her yıl ortalama 6.3 ton su ve 6.4 ton toprak kaybedilirken, bitişikte köpek dişi (Cynedon dactylon) yetiştirilen tarladaki kayıpların suda 225 litre/da ve toprakta da 5 kg/da olarak belirlenmiştir (Daniel ve ark., 1954). Özellikle taban suyu seviyesi yüksek olan tuzlu alanlarda tuza dayanıklı çok yıllık yem bitkilerinin (tercihen baklagil olanlar) ekilmeleri özellikle taban suyu seviyesinin düşürülmesinde önemli sayılır. Bu tür bitkilerin su tüketimleri oldukça yüksektir. Bunlar 1 kg kuru madde için 800 litre ortalama suya ihtiyaç duyarlar bu miktar bitkilere göre 600-900 litre arasında değişir (Tarman, 1972). Yüksek taban suyunun toprak yüzeyinden buharlaşma şeklinde seviye kaybetmesi yerine bitkilerin kullanımları ile seviyesinin düşmesi topraklarda tuz birikmesini önlemekte veya miktarını oldukça düşürmektedir. Yem bitkileri ara su ihtiyaçları oldukça fazladır ve tuza dayanıklılık yönünden en önde gelen bitki yüksek otlak ayrığıdır (Agropyron elongatum). Elektriksel iletkenliği 7.5 dS m-1 olan topraklarda verim kaybına uğramaksızın yetişebilmektedir. Toprak tuzluluğunun her bir birim artışında yüksek otlak ayrığı verimi % 4.2 azalma gösterir. Tuzlu topraklara dayanıklılıkta dikkat çeken diğer yem bitkileri adi otlak ayrığı (Agropyron cristatum), köpek dişi (Cynedon dactylon) ve koca darı (Sorgum vulgara)’dır. Köpek dişinin Coastal ve Suwannee varyeteleri diğerlerine göre %20 daha dayanıklıdır (Ashraf, 1994; Maas, 1985). Bakır, (1985) yaptığı çalışmada, Cynedon dactylon ve Lotus corniculatus’un 12–16 dS m-1 arasında toprak tuzluluğuna dayanıklı olduğunu belirlemiştir. Yüksek otlak ayrığı, Rodosotu ve kamışsı yumak 6–12 dS m-1arasındaki toprak tuzluluğuna dayanabilen buğdaygil yem bitkileri arasında yer almaktadırlar (Tarman, 1972). Harran ovasında tuzlu ve tuzlu-sodik alanlarda ekomik tarım yapılamaz olan yerlerle hiç ekim yapılamayan yerlerde hayvansal üretimi teşvik ve toprağın iyileştirilmesi için ekimleri yapılabilecek olan bitkilerin isimleri Çizelge 4’te verilmiştir. Bu bitkiler aynı zamanda tuzluluğa dayanıklı kültür bitkileri ile ekim münavebesine de sokulabilirler. Örneğin arpa, pamuk, pancar, buğday ve soya gibi bir münevabe uygulanabilir (Maas, 1985). Aynı zamanda bu bitkiler tuzlu alanlarda buğdaygil ve baklagil olarakta karışık ekilebilirler. 16 Çizelge 4. Harran Ovası Tuzlu Alanlarında Alternatif Olabilecek ve özellikle boş kalan problemli ve diğer alanların değerlendirilmesinde ve iyileştirilmelerinde hayvan beslemede kullanılabilecek olan Halofitik (Yüksek toleranslı) ve Glikofitik (Orta toleranslı) bitkilerin listesi. Bitki Đsimleri Hordeum vulgare (Arpa) X Tritosecale (Tritikale) Beta vulgaris (Pancar) Trifolium alexandrinum (Đskenderiye üçgülü) Agropyron elongatum (Yüksek otlak ayrığı) Agropyron cristatum (Adi otlak ayrığı) Festuca rubra (Kırmızı yumak) Cynodon dactylon (Köpek dişi ayrığı) Lolium perenne (Đngiliz çimi) Festuca arundinacea (Kamışsı yumak) Lotus corniculatus (Adi gazal boynuzu) Medicago sativa (Barrier) Medicago sativa (Cultivar 13R Supreme) Sorghum bicolor (Koca Darı) Agropyron sibiricum (Sibirya ayrığı) Sorghum sudanenese (Sudan otu) Leptochloa fusca (Kallar otu) Puccinellia distans (Çorak çimi) Phalaris tuberosa (Yumrulu yem kaynaşı) Atropis distance Sporobolus virginicus Distichlis spicata Suaeda fruticosa Suaeda altissima Kochia indica Kochia scoparia Cenchrus pennisetiformis Climacoptera lanata Atriplex nummularia Atriplex halimus Atriplex canescens Atriplex lentiformis A. salsola vermiculata 17 SONUÇ Harran Ovası’nın orta ve güneyindeki geniş alanlarda biriken taban suyundan dolayı topraklarda tuzlulaşma meydana gelmiş ve bazı alanlarda ise sodikleşmeler başlamıştır. Tuzlu-sodik topraklarda bir kimyasal iyileştirici kullanılmadan tuza toleranslı türler yetiştirilerek ortamın olumsuz etkisi en aza indirilebilir Kireçli tuzlu-sodik ve sodik toprakların iyileştirilmesi, belirli bitkilerin yetiştirilmesiyle sağlanabilir. Bitkisel iyileştiriciler (bioiyileştiriciler) bu bakımdan ekonomik bir özellik taşıyabilir. Yıllardır, bilhassa kimyasal iyileştirici kullanımında, çabalar ıslah maddesi maliyetlerini azaltmaya yönelik yapılmıştır. Biyolojik iyileştiriciler kimyasal iyileştiricilerden etki bakımından daha yavaştırlar. Yüksek tuzlu-sodik ve sodik topraklara toleranslı bitkilerin dar sınırlı olması nedeniyle kimyasal iyileştiricileri bunların yanında ek olarak ama daha düşük oranlarda kullanmak bazı durumlarda kaçınılmaz olabilir. Bir tuzlu-sodik ya da sodik ortamda bitki yetiştirmek genellikle birçok sınırlamalarıda beraberinde getirir. Sodik etkiler aşırı Na+dan dolayı bitki besinin bozulmasıyla ve fiziksel koşulların kötüleşmesiyle bitki büyümesini engeller ve tuzlu toprakta suyun ve bitkilerin besin dengesinin bozulmasıyla üründe azalma yapabilir. Kök ortamında yüksek Na+ konsantrasyonunda Ca+2 miktarı azalır. Genellikle çimlenme ve filizlenme evresi Ca+2 yetersizliğinden kolay etkilenir, özellikle ürün miktarında önemli bir azalmaya neden olur. Toprak iyileştirme kapsamında, bitki gelişimleri değişmektedir, çünkü tuzlu, sodik ve su gereksinimine toleransları farklı olmaktadır. Harran ovasının tuzdan etkilenmiş alanlarında eğer kültür bitkisi yetiştirilmesi ekonomik olmuyorsa, buralarda yukarıda örnekleri verilmiş olan tuza dayanıklı bitkilerin bireysel veya farklı oranlarda karıştırılmak suretiyle yetiştirilmeleri problemli alanların değerlendirilmesinde oraların katma değerini artırmak ve toprakları iyileştirmek için çiftçilere oldukça önemli alternatif bir olanak sunmaktadır. KAYNAKLAR Ağca, N., M. Aydın, M.R. Derici, M.Ş. Yeşilsoy, S. Erşahin. 1998. Alkalinization Tendency and Infiltration Rate Relationships of Widely Soil Series in Harran Plain, Turkey. M.Şefik Yeşilsoy International Symposium on Arid Region Soil, 21-24 September Menemen-Đzmir. 18 Akıl, H. 2008. Harran Ovası Kireçli Tuzlu-sodik Topraklarının Biyolojik Islahı. Harran Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. No: 512, Şanlıurfa. Anonim, 1984. Erzurum ili verimlilik envanteri ve gübre raporu. Tovep Yay. No: 33, Genel Yay. No: 775, Ankara, 63s. Anonim, 2005. Dünyada Türkiye’de GAP’ta Tarım. T.C. Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanlığı, Ankara. Ashraf, M., 1994. Breeding for salinity tolerance in Plants. Critical Reviews in Plant Sciences, 13; 17-42. Aydemir, S., 2001. Properties of Palygorskite-Influenced Vertisols and Vertic-like Soils in the Harran Plain of Southeastern Turkey. Dissertation, Texas A&M University, College Station TX 77843, USA. Aydemir, S., M.A. Çullu, O. Sönmez ve M. Dikilitaş. 2005. Şanlıurfa Harran Ovasındaki Tuzlu ve Tuzlu-sodik Topraklar ve Muhtemel Oluşum Mekanizmaları. II. Ulusal Sulama Sistemleri Sempozyumu ve Sergisi. DSĐ Genel Müdürlüğü, Kasım 07-09. Ankara Aydemir, S., T. Polat, M. A. Çullu, C. Kaya, O. Sönmez, B. Hacıkamiloğlu, M. Dikilitaş, E. Doğan, A. Sürücü, S. Yurtseven, S.Karakaş. 2006. Glikofit ve Halofit yem bitkilerinin Harran Ovası tuzlu topraklarına adaptasyonu ve toprağın fiziko-kimyasal özelliklerine olan iyileştirici etkileri. TÜBĐTAKTOVAG-106O145 (Çalışma devam etmektedir). Aydemir, S., M.A. Çullu. 2008. Yapılan çalışmaların incelenmesi ile 2002 yılı tahmini tuzlanma ve sodiklilik nedeni ile boş kalan arazi durumu. Bireysel görüşme, Şanlıurfa. Bresler, E. D. L. Charter. 1982. Saline and sodic soils. Springer Verlag. Berlin Heidelberg, New York. 227 pp. Bakır, Ö. 1985. Çayır ve Mera Islahı. Anlara Üniv. Ziraat Fak. Yayını No: 947, Ders Kitabı, s:272, Ankara. Barrett-Lennard E.G. 2002. Restoration of saline land through revegetation. Agricultural Water Management 53, 213–226. Çevik, B., 1998. GAP’ta Sulama ve Sulama Sorunları. TEMA Toprak Tuzlulaşması Danışma Toplantısı. Şanlıurfa. Çevik, B., O. Tekinel. 2000. Sulama Şebekeleri ve Đşletme Yönetimleri. Ç. Ü. Ziraat Fakültesi Ders Kitapları Yayın No. A-74. Adana. Çullu, M. A., A. Almaca, Y. Şahin, Aydemir, S. 2002. Application of GIS for Monitoring Soil Salinization In the Harran Plain, Turkey. Int. Conference on Sustainable Land Use and Management. p:326-332. Çullu, M. A. 2003. Estimation of the Effect of Soil Salinity on Crop Yield Using Remote Sensing and Geographic Information System. Turkish Journals of Agriculture and Forestry. 27. P:23-28. Daniel, H.A., M.B. Cox, H.M. Elwell. 1954. Soil and Water Conservation. Oklahoma, A+U College. Agr. Exp. Sta. Nimeographed circular, M. 260. Dinç, U.,S. Şenol, M. Sayın, S. Kapur, N. Güzel, R. Derici, M. Ş. Yeşilsoy, Đ. Yeğingil, M. Sarı, Z. Kaya, M. Aydın, F. Kettaş, A. Berkman, A. K. Çolak, K. Yılmaz, B. Tunçgöğüs, V.Çavuşgil, H. Özbek, K. Y. Gülüt, C. Karaman, O. Dinç, N. Öztürk, E. E. Kara. 1988. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Toprakları (GAT) 1. Harran Ovası. TUBĐTAK Tarım ve Ormancılık Grubu Güdümlü Araştırma Projesi Kesin Sonuç Raporu. Proje No:TOAG-534. DSĐ, 1971. Aşağı Fırat Projesi Urfa-Harran Ovası Planlama Arazi Tasnif Raporu. DSĐ 10. Bölge Müd. Proje No:2108.03.01, Diyarbakır. 19 DSĐ, 1986. GAP DSĐ Genel Müdürlüğü Çalışmaları. GAP Tarımsal Kalkınma Sempozyumu. Ankara, S:36. DSĐ, 1997. Aşağı Fırat Projesi Akçakale YAS Sulaması (Güneren ŞemseddinBirmuavi YAS Sulamaları) Ayrıntılı Arazi Sınıflandırma ve Drenaj Raporu. Şanlıurfa. DSĐ, 2001. Şanlıurfa Harran Ovası Sulaması Tuzluluk ve Drenaj Sorunları Đnceleme raporu. DSĐ. XV. Bölge Müdürlüğü. Şanlıurfa. Ergezer, Ş. ve Ağca, N. 1995. Harran Ovasının Sulanan Alanlarında Toprak, Sulama Suyu ve Taban Sularının Tuzlulukla Đlgili Özellikleri ve Bunlar Arasındaki Đlişkiler. Harran Ün. Zir. Fak. Der. 1(3), 91-108. Gritsenko, G.V. and Gritsenko, A.V. 1999. Quality of irrigation water and outlook for phytomelioration of soils. Eurasian Soil Science 32, 236–242. Israelsen, O. ve J. Hansen. 1965. Principiosy aplicaciones del riego. Editorial Reverté, S. A. 2da Edición 1965. Barcelona-Buenos Aires- México. 396p. Istvan, I., 1989. Salt Affected Soils. CRC. Press. Inc. Florida. Bacoraton. p. 261. Karakaş, S. 2004. Coğrafi Bilgi Sistemi ve Uzaktan Algılama Teknikleri Kullanılarak Toprak Özellikleri ile Pamuk Verimi Arasındaki Đlişkinin Belirlenmesi. Harran Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. No: 011, Şanlıurfa. Karlı, B., O. Erkan, O. Yurdakul, Y. Çelik. 1999. Harran Ovası Sulu Tarım Đşletmelerinde Bitki Deseninin Etkileyen Faktörler ve GAP’ta Alınması Gerekli Önlemler. GAP I. Tarım Kongresi. 26-28 Mayıs. Şanlıurfa. S:281290. Katyal, J.C., 1977. Influence of organic matter on the chemical and electrochemical properties of some Flooded soils. Soil Biol. Biochem., 9: 259-266. Kelley, W.P., 1937. The reclation of alkali soils. Calif Agric Exp Stn Bull 617:1- 40. Lauchi, A. ve E. Epstein. 1984. Mechanisms of Salt Tolerance in Plants. Journal of California Agriculture, October, 1984. P: 18-22. Mass, E.V. and G.J. Hoffman. 1977. Crop salt tolerance-current assessment. ASCE J. Irrigation Drainage Div. 103 (IR2). pp. 115. Maas, E.W., 1985. Crop tolerance to saline sprinkling water. Plant and Soil, 89: 273284. Nassar, I.N. ve R. Horton. 1999. Salinity and Compaction Effects on Soil Water Evaporation and Water Solute Distribution. Soil. Sci. Soc. Am. J. 63, 752758. Oster, J.D., Shainberg, I. and Abrol, I.P. 1999. Reclamation of salt affected soils. In: Agricultural drainage, eds RW Skaggs & J van Schilfgaarde, ASACSSASSSA Madison WI USA pp 659–691. Qadir, M. Qureshi, R.H. and Ahmad, N. 1996. Reclamation of a saline–sodic soil by gypsum and Leptochloa fusca. Geoderma 74, 207–217. Qadir, M. ve J.D. Oster. 2002. Vegetative bioremidation of calcareous sodik soils: history mechanisms and evaluation. Irrig Sci. 21:91-101. Qadir, M., R.H. Qureshi, N. Ahmad. 1997. Nurient availablity in a calcareous salinesodik soil during vegetative bioremediation. Arid Soil Res Rehabil 11:343352. Qadir, M., A.D. Noble, J.D. Oster, S. Schubert, A. Ghafoor. 2005. Driving forces for sodium removal during phytoremediation of calcareous sodic and saline– sodic soils: a review. Soil Use and Management. 21, 173–180 20 Özgür, M, Ergezer, Ş., Özyavuz A., Altıntop, F., Çeliker M., Altıniğne M. 2001. Şanlıurfa Harran Ovaları Sulaması Tuzluluk ve Drenaj Sorunları Đnceleme Raporu. Richards, L.A. 1954. Diagnosis and improvement of saline and alkali soils. US Salinity Lab., US Department of Agriculture Handbook 60. California, USA. Robins, C.W., 1986a. Carbon dioxide partial pressure in lysimeter soils. Argon J 78:151-158. Robins, C.W., 1986b Sodik calcareous soil reclation as affected by different amendments and crops. Argon J 78:916-920. Sevgilioğlu, M. 1987. Harran Ovası Tuzlu Sodyumlu Toprakların Islahı Đçin Gerekli Jips Yıkama Suyu Miktarı ve Süresi. KHGM. Araştırma Enstitüsü Müd. Yayını, No: 31, Rapor Seri No: 22, Şanlıurfa. Tarman, Ö. 1972. Yem Bitkileri Çayır ve Mera Kültürü. Cilt I. Genel Esaslar. Ankara Üniv. Ziraat Fak. Yayını, 464. Ders Kitabı 157, Ankara. Tanji, K.K., 1990. Agricultural Salinity Assessment and Management. ASCE Manuals and Reports on Engineering Practice, No 71, New York, NY, 10017, USA. Tarım Đl Müdürlüğü. 2003. Đl Tarım ve Kırsal Kalkınma Master Planlarının Hazırlanmasına Destek Projesi. Şanlıurfa Tarım Master Planı. Wentz, D., 1992. Comprasion of perennial versus flex cropping of recharge areas to reclaim saline seeps in southern Alberta. Proc. Symp. Salinity and Sustainable Agric., Can., p:100-106. Wieneke, J., G. Sarwar, and M. Roeb. 1987. Existence of salt glands on leaves of Kallar grass (Leptochloa fusca L. Kunth). J. Plant. Nutr., 10:805-820. 21 1 GAP BÖLGESĐNDE ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐ ve MODERN SULAMA SĐSTEMLERĐNĐN KULLANIMININ ETKĐLERĐ Öner ÇETĐN1, Mustafa EYLEN2, A. Suat NACAR3, Neşe ÜZEN4 1 Doç. Dr., Dicle Üni.Zir. Fak., Tar. Yap. ve Sulama Böl., Diyarbakır, [email protected] Yrd.Doç.Dr.,Dicle Üni. Zir. Fak., Tar. Yap. ve Sulama Böl.,Diyarbakır, [email protected] 3 Zir.Yük. Müh. GAP Toprak-Su ve Tarımsal Araş. Enst. Şanlıurfa, [email protected] 4 Araş. Gör. Dicle Üni.Zir. Fak., Tar. Yap. ve Sulama Böl., Diyarbakır, [email protected] 2 ÖZET Global ısınma ve iklim değişikliği de göz önüne alındığında, tarımda sulama suyunu etkin kullanan sistemlerin uygulanması kaçınılmaz olmuştur. GAP Bölgesi ise hem sulamaya açılan hem de açılacak arazilerin toplam alanı dikkate alındığında, tüm dikkatlerin bu bölgeye çekilmesine neden olmaktadır. Yapılan araştırmalarda, GAP Bölgesi’nde yüzey sulama ile 1 kg kütlü pamuk üretmek için 2800-3500 L, 1 kg mısır için 943-1284 L, 1 kg karpuz için 83 L, 1 kg kuru yonca otu için 1200 L ve 1 kg buğday için 846 L sulama suyu gerekirken, pamukta damla sulama ile aynı üretimi sağlamak için yalnız 1500 L, mısır için 474 L, karpuz için ise 68 L sulama suyu gerekmektedir. Pamukta LEPA uygulaması ile aynı üretim için 1391 L, yoncada hareketli yağmurlama ile 535 L ve buğdayda sabit yağmurlama ile de 433 L sulama suyu gerekmektedir. Modern basınçlı sulama sistemleri etkin sulama suyu kullanımı yanında, önemli düzeyde verim artışı ve su tasarrufu sağlayarak çok önemli düzeyde ekonomik gelirde artış sağlama etkisi olduğu da tespit edilmiştir. Tüm bu sonuçlar hem kaynakların etkin kullanımı hem de tarımsal sulamanın çevresel olumsuz etkilerini azaltmada (tuzluluk, drenaj, erozyon, yüzey akış, çoraklaşma v.b.) önemli olacağını göstermektedir. Ayrıca, pamuk, yüzey sulama ile sulandığında iyi kalitede bir sulama suyu kabul edilen Fırat Suyu ile toprağa yılda yaklaşık 2.5 t/ha tuz ilave edilirken, damla sulama ile bu miktar ancak 1.5 t/ha’dır. Bunun yanında, özellikle yüzey ve yüzey altı damla sulamada gaz emisyonları (salınım) ile ilgili olan süreçlerin ve toprak mikroorganizmaların aktiviteleri nispi olarak azalmaktadır. Anahtar Kelimeler: GAP, iklim değişikliği, sulama, modern sulama sistemleri, su kullanım etkinliği ABSTRACT EFFECTS OF CLIMATE CHANGE and MODERN IRRIGATION SYSTEMS IN THE GAP REGION Considering global warming and climate change, the use of the irrigation methods which are provided water saving is unavoidable for sustainable agriculture. The irrigation water of 2800-3500 L, 943-1284 L, 83 L, 1200 L and 846 L in order to produce 1 kg of seed-cotton, corn, water melon, alfalfa (hay) and wheat were necessary under the surface irrigation methods, respectively. However, the irrigation water of 1500 L, 474 L and 68 was sufficient to produce the same amount of crop yield for cotton, corn and water melon under the drip irrigation, respectively. Similarly, the irrigation water amount of 1391 L, 535 L and 433 L for cotton, alfalfa and wheat was required under the LEPA, moving sprinkler and fixed sprinkler, respectively. The modern pressurized irrigation systems used both less the water and provided more yields compared to the surface irrigation methods. These results showed that the modern pressurized irrigation systems could be decreased the negative impacts of the surface 1 Sorumlu yazar, E-mail: [email protected], Tel: 0 412 248 85 09, Fax: 0 412 248 81, Cep tel: 0 536 463 26 43 2 irrigation (salinization, runoff, soil erosion, alkalinization etc.). While salt amount of 2.5 t/ha is added into the soil by surface irrigation, this salt amount was 1.5 t/ha under the drip irrigation per irrigation season. In addition gas emission was less under the drip irrigation than the surface irrigation since bacteria activities were restricted in dry area of the field. Key word: GAP, climate change, irrigation, modern irrigation systems, IWUE 1. GĐRĐŞ Türkiye’de son yapılan çalışmalara göre, uzun dönemde yıllık ortalama sıcaklıkların 2.5-4 oC arasında artacağı tahmin edilmektedir. Yağış açısından önemli değişikliklerin yaşanacağı, özellikle kış aylarında ülkemizin Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde % 20-50 arasında azalacağı tahmin edilmiştir (Kadıoğlu, 2008). Bölgede yapılan araştırma sonuçları global sıcaklık artışına bağlı olarak günlük ortalama ve maksimum sıcaklıkların arttığını göstermektedir (Şen ve Ark., 2006). Đklimdeki global değişim beraberinde sıklıkla daha yüksek sıcaklıklar ve yağış değişimlerini beraberinde getirecektir (IPCC, 1990). Dünya’da ve ülkemizde kürsel ısınma konusunda yapılan çalışmalar, iklim değişikliğinin bulunduğumuz bölgenin su kaynaklarını kısıtlayıcı bir rol oynayacağını göstermektedir (Fıstıkoğlu, 2008). Tarım sektörü artık sulama suyunun daha etkin kullanımı için hem dünyada hem de Türkiye’de büyük bir baskı altındadır. Çünkü tarımda kullanılan su miktarının düzeyi, toplam su kullanım içindeki payı % 70’in üzerindedir. Ayrıca, sulu tarımda ülkemizde etkin olmayan bir su kullanımı, bunun sonucunda da sulamanın arazi bozulmasına (su erozyonu ile toprak verimli üst kısmının taşınması, yüzey akış, drenaj, tuzluluk v.b.) neden olduğu bir gerçektir. Azalan su kaynakları, global ısınma ve iklim değişikliği de göz önüne alındığında, tarımda sulama suyunu etkin kullanan yöntemlerin uygulanması kaçınılmaz olmuştur. Ayrıca tarım sektörü ile diğer sektörler (Belediyeler, sanayi, doğal koruma v.b.) arasında su kullanımı yönünden önemli bir rekabet vardır. Ayrıca sulu tarımda artık bitkilerin sulama gereksinimlerinin optimizasyonu konusundaki araştırma çalışmaları ön plana çıkmıştır. Ancak, sulu tarım besin ve lif üretiminin de bir güvencesi durumundadır. Geleneksel yüzey sulama yöntemlerinde “sulama etkinliği” yaklaşık % 40 civarındadır. Halbuki modern sulama teknolojilerinin kullanımı ile yağmurlamada bu oran % 70, damla sulamada ise % 90 ‘a çıkarılabilmektedir (Wolff ve Stein, 1999). Geleneksel sulamalarda (ağırlıklı olarak yüzey sulama) topraktan olan buharlaşma kayıplarının tamamen önlenmesi zordur. Halbuki, buharlaşma kayıpları yüzey damla sulama ile önemli ölçüde, yüzeyaltı damla sulama ile de tamamen önlemek mümkündür. Bu açıklamalar ışığında, yüzey sulamalarda suyun büyük bir bölümü (neredeyse 2/3) doğrudan bitki tarafından kullanılmadan buharlaşma, yüzey akış veya derine sızma yoluyla kaybolmaktadır. 2. MEVCUT SULAMA UYGULAMALARI Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ilk sulamalardan birisi Harran Ovası’nın güneyinde Suriye sınırında olan ve 1977 yılında hizmete giren Akçakale sulamasıdır. Derin kuyulardan sağlanan sulama suyu ile 15 000 ha alanın sulanması hedeflenmiştir. Bu proje sahasında pamuk % 35 planlanmışken 1989 ve 1990 yıllarında pamuk ekim oranı sırası ile % 84 ve % 87 oranında gerçekleşmiştir (Özyurt ve Çetin, 1991). Sonraki yıllarda da pamuk ekim oranı benzer olmuştur. Bu durum planlanan bitki desenini aksine ve pamuk gibi sulama suyu gereksinimi yüksek bitkilerin yoğunlukta olması aynı mevsim içinde aşırı su kullanımına neden olmuştur. Mevcut sulama uygulamaları bakımından ise, çiftçiler yıllarca kendi eski alışkanlıklarına göre sulama yapmışlardır. Buna örnek olarak, sıra bitkisi olan pamukta, 3x3, 4x4 m genişliğinde 3 tavalar yaparak sulama yapmışlardır. Bu bölgede ilk sulama yıllarında pamukta 13-14 kez sulama yapıldığı görülmüştür. Ayrıca belirtilen tava uygulaması ile de aşırı su kullanımı devam etmiştir. Bu ise kısa bir süre sonra (yaklaşık 10-15 yıl) yüksek taban suyu, tuzluluk ve çoraklaşma olarak kendini göstermiştir. Sonradan bu alışkanlıklarından ve uygulamalarından vazgeçerek karık sulama uygulamasına başlanılmış olsa da, özellikle düz olan Suriye Sınırı’na yakın bölgelerde tuzlanma, çoraklaşma ve drenaj sorunu kendini göstermiştir. Bölge’de sulama amacıyla kaynaktan saptırılan su miktarı yaklaşık 11 000 m3/ha civarındadır. Bunun yaklaşık % 40’nın doğrudan bitki tarafından kullanıldığı göz önüne alınırsa, mevcut su kaynaklarının etkin kullanılmadığının bir göstergesidir. Bölgenin arazi eğiminin fazla ve ondüleli alanlarında bile yüzey sulama yöntemlerinin uygulanması devam etmektedir. Genel olarak yüzey sulamalarda arazi eğimi en fazla % 2-3’e kadar izin verilebilirken, uygulamada eğimi % 15 gibi çok yüksek arazilerde bile karık sulama yapılmaktadır. Üstelik de sulama eğimi tesviye eğrilerine paralel olması gerekirken aksine eğim yönünde yapılmaktadır. Bu durum ne yazık ki bu şekilde sulanan arazilerin üst verimli toprağını taşıyarak bazen sulama ana kanallarına ve genellikle de Dicle Nehri’ne doğrudan akmaktadır. Bu nedenledir ki, yaz aylarında Dicle Nehri koyu kahverengi veya kırmızımsı akmaktadır. Bu durum mevcut sulama uygulamalarının ilkel bir şekilde yapıldığını, buna bağlı olarak da erozyon nedeniyle kaybolan topraklar yanında aşırı su kullanılmasına da neden olmaktadır. Bölge’de yanlış ve aşırı su kullanımı nedeniyle arazilerin tuzlulaşmasını açıklayan ve halk arasında yaygın olarak söylenen “Yanan toprağıma su kattım, kattığım su da yandı” ifadesi tüm bu yaşananları açıklamaktadır. 3. MODERN SULAMA SĐSTEMLERĐNĐN BĐTKĐLERĐN VERĐM ve SU KULLANIMINA ETKĐSĐ GAP Bölgesi Harran Ovası’nda, öncelikle yüzey sulamaları esas alan çok sayıda, araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalarda, bölgede yaygın olarak yetiştirilen pamukta karık sulama yöntemi için sulama suyu gereksinimini Karata (1985) 1148 mm, Kanber ve ark. (1991) 1113 mm ve Bilgel (1994) 1130 mm olarak tespit etmişlerdir. Buna göre pamuk sulama suyu gereksinimi ve su tüketimi çok yüksek bitkilerden birisidir. Hem dünyada hem de ülkemizde kullanılan suyun yaklaşık % 70-75’i tarımda kullanılmaktadır. Ayrıca yüzey sulama yöntemlerinin uygulanması, hem yüzey sulama yöntemlerinin doğası gereği hem de bu yöntemin uygulanmasında tarla içi geliştirme hizmetlerinin (tesviye, toplulaştırma v.d.) yeterince yapılmamış olması, uygulamada sulama suyunun yöntemin gerektirdiği uygun koşullarda yapılmaması nedeniyle aşırı su kullanıldığı bir gerçektir. Öte yandan, Özyurt and Edebali (1993) Harran Ovası’nda yüzey sulama ile yoncanın sulama suyu gereksinimi 2448 mm, su tüketimi ise 2883 mm olarak tespit etmişlerdir. Her sulamada ortalama 173 mm sulama suyu verilmesi gerektiğini bildirmişlerdir. Bu sulama programına göre ortalama 20.4 t/ha yonca kuru ot verimi elde edilmiştir. Karpuzda yapılan bir sulama denemesinde 480 mm sulama suyu uygulamasına karşılık 58 t/ha pazarlanabilir karpuz verimi elde edilmiştir (Gündüz ve Kara, 1995). Çetin (1996) mısırda karık sulama yöntemi uygulayarak yaptığı araştırmada, en yüksek mısır dane verimini 1303 mm sulama suyuna karşılık 10150 kg/ha olarak tespit etmiştir. Değirmenci ve ark. (1998) aynı bölgede karık sulama ile mısırda yaptıkları araştırmada ise 873 mm sulama suyuna karşılık 9260 kg/ha mısır dane verimi elde etmiştir. 4 Yazar ve ark. (1996) Harran Ovası’nda yağmurlama sulama ile buğdayda yaptıkları araştırma sonucuna göre, uygulanan 300-393 mm sulama suyuna karşılık 693 ile 803 kg/da buğday dane verimi elde etmişlerdir. Aynı bölgede Karaata (1987) ve Çetin (1993) yüzey sulama ile buğdayda yaptıkları araştırma sonucuna göre, 430 ve 459 mm sulama suyuna karşılık sırası ile 5080 ve 3920 kg/ha dane verimi elde etmişlerdir. Buna göre, buğdayda yağmurlama sulama yüzey sulamaya göre yaklaşık % 22 su tasarrufu sağlamışken % 65 gibi yüksek bir oranda da verim artışı sağlanmıştır. Bu durum çeşit ve diğer tarım tekniklerindeki gelişmelerin de etkisi olsa da, farklı sulama sistemlerinin etkisinin ne kadar önemli ve belirgin olduğunu göstermektedir. Çetin ve Nacar (1996) Harran Ovası’nda alttan sızdırma (porous pipes) sulama sistemi kullanarak karpuzda yaptıkları araştırmada, 440 mm sulama suyuna karşılık 65 t/ha, 563 mm sulama suyuna karşılık ise 83 t/ha pazarlanabilir verimi elde etmişlerdir. Alttan sızdırma (yüzeyaltı delikli boru), yüzey sulamaya göre (Gündüz ve Kara, 1995) % 8 daha az sulama suyuna karşılık % 12 daha fazla pazarlanabilir karpuz üretimi sağlamıştır. Öte yandan, aynı bölgede, Bilgel ve ark. (2001) tek başlıklı hareketli yağmurlama sulama sistemi kullanarak yaptıkları çalışmada ise, 1760 mm sulama suyuna karşılık 32,9 t/ha yonca kuru ot verimi elde etmişlerdir. Bu sonuçlara göre, hareketli yağmurlama sulama sistemi yüzey sulamaya göre % 28 oranında daha az sulama suyu kullanılmış iken, buna karşın verim ise % 74 oranında daha fazla olmuştur. Burada önemli farkın nedenleri, yüzey sulamada toprağın 120 cm derinliğinin esas alınması sulama suyu ve su tüketimin bu denli fazla olmasını sonuçlamıştır. Hareketli yağmurlama sulamada ise açık su yüzeyi buharlaşma esas alınmıştır. Buna göre, yonca gibi sık yetişen bitkilerde hareketli yağmurlama sistemlerinin kullanımı hem su tasarrufu hem de verim artışı dikkate alındığında uygun projeleme ve kullanımı ile önerilebilir. Pamukla ilgili yapılan araştırmada ise, Çetin ve Bilgel (2002), GAP Bölgesi Harran Ovası’nda optimum verim koşullarında, damla sulamada verim, yağmurlamadan % 30, karık sulamadan ise % 21 daha yüksek olmuştur. Bu koşullarda sulama suyu kullanım etkinliği (IWUE), 0,49 kg/m3 ile en yüksek damla sulamada gerçekleşmiştir. IWUE karık sulamada 0,39, yağmurlamada sulamada ise 0,24 kg/m3 olarak gerçekleşmiştir. Elde edilen bu sonuçlara göre, aynı sulama suyu düzeyinde kütlü pamuk verimi damla sulamada karık sulamaya göre oldukça yüksektir. Sulama suyu verim ilişkisine göre, damla sulamada 3493 kg/ha verim elde etmek için 500 mm sulama suyu yeterli olurken, aynı miktardaki kütlü pamuk verimi elde etmek için karık sulama ise 962 mm sulama suyu gereklidir (Şekil 3.1, Çizelge 3.1). Bu sonuçlara göre, Harran Ovası’nda pamukta damla sulama ile önemli düzeyde su tasarrufu sağlanırken aynı zamanda verim artışı da sağlanmış ve bu önemli bulunmuştur. Pamukta farklı sulama sistemleri konusundaki diğer bir bulgu ise, yağmurlama sulama hem damla hem de karık sulamaya göre kütlü pamuk verimi daha düşük olmuştur. Buna neden ise, bölgenin çok sıcak olması buharlaşma kayıplarını artırmış, ve pamukta silkme oranının da artması nedeniyle verim daha düşük gerçekleşmiştir. GAP Bölgesi’nde hareketli sulama makinaları kullanılarak yapılan ilk denemeler GAP Toprak-Su ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü (Mülga Köy Hizmetleri Araş. Enst) tarafından yapılmıştır (Çetin ve ark., 1999). Bu denemelerde hareketli ve tamburalı sulama makinaları ile, düşük enerjili hassas sulama uygulaması (Low Energy Precission Application-LEPA), hareketli yağmurlama ve hareketli damla sulama çalışması yapılmıştır. Tapılan bu test çalışmalarında belirtilen sistemlerin uygun kalibrasyon ve işletim koşullarında başarı ile çalışabileceği gösterilmiştir. 5 Y=-431.1+6.1X-0.0021X2, R2=0.97** Karık Yağmurlama Y=1102+3.1X-0.001X2, R2=0.99** Y=292.5+7.9X-0.003X2, R2=0.99** Damla Kütlü pamuk verimi (kg/ha) 6000 Damla 5000 Karık 4000 3000 Yağmurlama 2000 1000 0 0 500 1000 1500 2000 Sulama suyu (mm) Şekil 3.1 Harran Ovası’nda farklı sulama yöntemlerine sulama suyu verim ilişkisi (Çetin ve Bilgel, 2002) Çizelge 3.1. Pamukta farklı sulama yöntemlerinde sulama suyu- verim ilişkisine göre uygulanan sulama suyuna karşılık elde edilmesi beklenen verimler(Çetin ve Bilgel, 2002). Sulama Kütlü pamuk verimi (kg/ha) suyu (mm) Damla Karık Yağ. 400 2973 1673 2182 500 3493 2094 2402 600 3953 2473 2602 700 4353 2810 2782 800 4693 3105 2942 900 4973 3358 3082 1000 5193 3569 3202 1100 5353 3738 3302 1200 5453 3865 3382 1300 5493 3950 3442 Aynı bölge’de Yazar ve ark. (2002) pamukta LEPA ve damla sulama sistemlerinin uygulanabilirliğini araştırmışlardır. Damla sulamada, uygulanan 814 mm sulama suyuna karşılık 5870 kg/ha kütlü pamuk verimi elde edilmiştir. LEPA uygulamasında ise, damla sulamada olduğu gibi 814 mm sulama suyuna karşılık 4750 kg/ha kütlü pamuk verimi elde edilmiştir. Sonuç olarak, bu bölge’de LEPA ve damla sulamanın yağmurlama ve yüzey sulamaya göre sulama suyundaki önemli kayıpları önleyebileceği vurgulanmıştır. Aynı bölgedeki araştırma sonuçlarına göre, özellikle damla sulama uygulamalarının hem su tasarrufu hem de verim artışı yönünden Çetin ve Bilgel (2002) ve Yazar ve ark. (2002) benzer sonuçlara ulaşmışlardır. Ancak Yazar ve ark. (2002) araştırma sonucunda damla sulamada verim daha yüksek olması ve lateral aralığının 1.40 m alınarak sulama suyunun daha etkin kullanıldığı ve böylece birim sulama suyuna karşılık daha fazla kütlü pamuk verimi sağlandığı söylenebilir. Yazar ve ark. (2002) Harran Ovası’nda mısırda damla sulama ile yaptıkları çalışmada ise 565 mm sulama suyuna karşılık 11 920 kg/ha mısır dane verimi elde etmişlerdir. Önceki yapılan 6 yüzey sulama (karık) araştırma sonuçlarına göre elde edilen verim yaklaşık % 15-23 oranında daha fazla olmasına rağmen sulama suyu önemli düzeyde daha az uygulanmıştır. Ayrıca Çizelge 3.2’de farklı sulama sistemlerine göre bitkilerin sulama suyu kullanım etkinliği (IWUE) değerleri verilmiştir. Basınçlı sulama sistemlerinde IWUE değerleri önemli derecede daha yüksek olarak tespit edilmiştir. Çizelge 3.2. Farklı sulama sistemlerine göre bitkilerin sulama suyu kullanım etkinlikleri Bitki Sul. Suyu Verim IWUE IWUE Kaynaklar 3 (mm) kg/ha kg/ha/m L/Kg Buğday (Yağ.) 300 6930 2,31 433 Yazar ve ark. (1996) Buğday (Yüzey) 430 5080 1,18 846 Karaata (1987) Karpuz (Yüzeyaltı damla) 440 64460 14,65 68 Çetin ve Nacar (1996) Karpuz (Yüzey altı damla) 563 82820 14,71 68 Çetin ve Nacar (1996) Karpuz ((Karık) 480 58000 12,08 83 Gündüz ve Kara (1995) Yonca (Har. Yağ.) 1760 32900 1,87 535 Bilgel ve ark. (2001) Yonca (Yüzey) 2448 20400 0,83 1200 Özyurt and Edebali (1993) Mısır (Karık) 1303 10150 0,78 1284 Çetin (1996) Mısır (Karık) 873 9260 1,06 943 Değirmenci ve ark. (1998) Mısır (Damla) 565 11920 2,11 474 Yazar ve ark. (2002) Pamuk (LEPA) 814 5870 0,72 1391 Yazar ve ark. (2002) Pamuk (Karık) 1000 3570 0,36 2801 Çetin ve Bilgel (2002) Pamuk (Damla) 600 3960 0,66 1515 Çetin ve Bilgel (2002) Pamuk (Karık) 1148 3320 0,29 3458 Karata (1985) 4. SULAMA YÖNTEMLERĐNĐN DĐĞER ETKĐLERĐ Farklı sulama yöntemlerinin de toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilirliği üzerine etkileri de farklıdır. Yüzey sulamaların doğası gereği, hem teknik hem de uygulamadaki yetersiz önlemler nedeniyle yüzey akış, derine sızma ve buharlaşma kayıpları çok yüksek düzeylere ulaşabilmektedir. Genel olarak, uygun projeleme ve uygulama koşullarında basınçlı sulama sistemlerinde yüzey akış ve derine sızma meydana gelmez. Bu durum, tarımsal sulamanın hem olumsuz çevresel etkisinin (erozyon, tuzluluk, drenaj ve çoraklaşma gibi) azaltılması veya hiç olmaması hem de önemli su tasarrufu sağlaması bakımından önemlidir. Ayrıca, yağmurlama sulamanın gündüz sıcak saatlerde yapılması buharlaşmayı artırmaktadır. Örneğin gündüz saatlerinde yapılan sulamada buharlaşma kayıpları % 15 iken, gece sulamasında ise % 5 düzeyine düşmektedir (Playan, 2002). Đyi kalitede bir sulama suyu sayılabilen Fırat suyu (0.4 dS/m) örneğin pamuk sulamasında yüzey sulama (karık) kullanıldığında, yaklaşık 1000 mm sulama suyu ile, eğer yeterli drenaj önlemleri alınmaz ve etkin yağış olmazsa (yıkanma için) 1 yılda 1 ha alana yaklaşık 2.56 t tuz gelmektedir. Ancak önceki bölümlerde açıklandığı üzere, örneğin karık sulama yerine Damla sulama tercih edilirse aynı alana belirtilen tuz miktarının yaklaşık yarısı bırakılacaktır. Bu da göstermektedir ki, damla sulama su tasarrufu ve verim artışı yanında, toprakların kısa sürede tuzlulaşmasını da engellemektedir. Ayrıca, karık sulamadan yüzeyaltı damla sulaya geçişle birlikte gaz emisyonlarında da dolaylı bir azalış olacaktır. Çünkü, karık sulamada toprak neredeyse sature halde iken, yüzeyaltı damla sulamada ise çok az alan ıslatıldığı için, toprak mikroorganizmalarının aktiviteleri azalacağından gaz emisyonları da azalacaktır (Warnert, 2007). 7 5. SONUÇ ve ÖNERĐLER Bölgede yapılan tüm araştırma sonuçları göz önüne alındığında, başta damla sulama yöntemi olmak üzere, diğer basınçlı sulama yöntemlerinde geleneksel sulama yöntemlerine (yüzey) göre hem su tasarrufu sağlandığı hem de verim artışı elde edildiği görülmüştür. Bu sonuç GAP Bölgesi’nde sulamaya açılan ve açılacak alanların büyüklüğü (1.7 milyon ha) göz önüne alındığında çok önemli miktarda su tasarrufu sağlanarak olası kuraklık ve kaynak yetersizliğinde su kaynaklarının etkin kullanımı sağlanabilir. Bunun yanında verim ve üretim artışı da sağlanacaktır. Tüm bu sonuçlar hem kaynakların etkin kullanımı hem de tarımsal sulamanın çevresel olumsuz etkilerini azaltmada (tuzluluk, drenaj, erozyon, yüzey akış, çoraklaşma v.b.) önemli olacağını göstermektedir. Ancak uygulamada tüm sulama sistemlerinin kendine özgü üstünlükleri ve kısıtları vardır. Önemli olan tüm faktörler (teknik, ekonomik, sosyal) göz önüne alınarak, en uygun sulama sistemini seçmek ve seçilen bu sistemin tüm teknik gereklerini yerine getirerek sulama uygulamasının yapılması zorunludur. Damla sulama sistemlerinin uygulanması tüm sulama sorunlarının çözümü anlamına gelmemelidir. Çünkü sistemler geliştikçe karmaşıklığı artmakta, buna göre daha hassas çalışmaların ve uygulamaların yanında pratikte bilgi ve tecrübeli kullanıcılar gerektirmektedir. Sulama suyunu kullanıcılar tarafından, kullandığı oranda ücret ödenmediği sürece, sözü edilen temel sorunların (toprak ve su kaynaklarının bilinçsizce ve aşırı biçimde kullanılması, buna bağlı olarak da belirtilen doğal kaynakların kısa sürede elden çıkarak hem kullanılamaz hale gelmesi ve hızla tükenmesi) çözümü zor görünmektedir. Hangi sistem uygulanırsa uygulansın mutlaka sulama suyu miktarına göre bir ücretlendirme yapılması zorunlu olmalıdır. Sonuç olarak, ülkemizde ve özellikle GAP Bölgesi’nde başta kamu araştırma kurumları ve üniversiteler sulama, sulama yöntemleri ve farklı sulama sistemlerinin uygulanabilirliliği konusunda yeterince araştırma ve çalışma yapmıştır. Önceki bölümlerde açıklandığı üzere, farklı sulama sistemlerinde su-verim ilişkileri tespit edilmiştir. Dolayısıyla, sorun karar mercilerin bir an evvel modern sulama sistemlerinin uygulanması konusunda gerekli sulama alt yapılarının buna göre planlanıp uygulanması ve sulama suyunun da kullanılan su miktarına göre ücretlendirilmesi konusunun hayata geçirilmesidir. Bu durum doğal bir kaynak olan suyun hem etkili kullanılmasını sağlayacak, en önemlisi de drenaj, tuzluluk ve çoraklaşma gibi geri kazanımı hemen hemen olanaksız olan arazilerin sürdürülebilirliği açısından önemli olacaktır. 6. KAYNAKLAR Bilgel, L., 1994. Harran Ovası’nda Pamuğun Đlk ve Son Sulama Zamanları. Şanlıurfa Köy Hizmetleri Araş. Enst. Yayınları. Genel Yayın No: 88 Rapor Serisi: 61 ŞANLIURFA Bilgel, L., Çetin, Ö., Nacar, A.S., 2001. Harraon Ovası KoşullarındaTekil Başlıklı Doğrusal Hareketli Yağmurlama Sulama Sistemiyle Yonca Sulama Olanbakları. Köy Hizmetleri Gen. Müd. APK Dairesi Başkanlığı, Toprak ve Su Kaynakları Araş. Şube Müd. Yayın No: 117, Ankara, 371-386 Çetin, Ö., 1993. Harran Ovası Koşullarında Farklı Su ve Azot Uygulamalarının Buğday Verimine Etkisi ve Su Tüketimi. Köy Hizmetleri Şanlıurfa Araş. Enst. Müd. Gen. Yayın No:80, Rapor Serisi No:54, Şanlıurfa Çetin, Ö., 1996. Harran Ovası Koşullarında Đkinci ürün Mısırın Sulama Suyu Gereksinimi. Köy Hizmetleri Şanlıurfa Araştırma Enstitüsü, Yayın No:90, Şanlıurfa. Çetin, Ö., Bilgel, L., 2002. Effects of Different Irrigation Methods on Shedding and Yield of Cotton. 8 Agric. Water Manage. 54, 1-15 Çetin, Ö., Bilgel, L., Değirmenci, V., 1999. The Effect of Different Moving Irrigaton Systems on Yield and Quality of Cotton in Southeastern Anatolia Region of Turkey. Proceedings of International Symposium on New Approaches in Irrigataion, Drainage and Flood Control Management, (ISBN 80-85755-05-X), Bratislava, SLOVAKIA Çetin, Ö., Nacar, A.S., 1996. Harran Ovası’nda karpuzun alttan sızdırma (gözenekli borular) sulama sistemi ile sulama olanakları. GAP I. Sebze Tarımı Sempozyumu. 7-10 Mayıs, 1996, Şanlıurfa, 217-222 Değirmenci, V., Gündüz, M., Kara, C., 1998. GAp Bölgesi Harran Ovası koşullarında Đkinci ürün Mısırın Su-Verim ilişkileri. Köy Hizmetleri Şanlıurfa Araştırma Enstitüsü, Yayın No: 102, Şanlıurfa. Fıstıkoğlu, O., 2008. Küresel Đklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi ve Uyum Önlemleri. Küresel Đklim Değişimi ve Türkiye. TMMOB Đklim Değişimi Sempozyumu, 13-14 Mart 2008, Ankara, 241-255 Gündüz, M., Kara, C., 1995. GAP Bölgesi Harran Ovası Koşullarında Açık Su Yüzeyi Buharlaşmasına Göre Karpuz Su tüketimi, Köy Hizmetleri Gen. Müd. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı, Ankara. IPCC., 1990. Climate Change: Intergovernmental Panel on Climate Change. IPCC Scientific Assessment. J.T. Houghton, G.J. Jenkins, and J.J. Ephraums (eds.). World Meteorological Organization and United Nations Environmental Program. Cambridge University Press. Cambridge. 365 pp. Kadıoğlu, M., 2008. Günümüzden 2100 Yılana Kadar Đklim Değişimi. Küresel Đklim Değişimi ve Türkiye. TMMOB Đklim Değişimi Sempozyumu, 13-14 Mart 2008, Ankara, 27-46 Kanber, R., Tekinel, O., Baytorun, N., Kumova, Y., Alagöz, T., ve Ark., 1991. Harran Ovası Koşullarında Pamuk Sulama Aralığı ve Su Tüketiminin Belirlenmesinde Açık Su Yüzeyi Buharlaşmasından Yararlanma Olanaklarının Saptanması. T.C. Başbakanlık Güneydoğu Anadolu Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanlığı Kesin Sonuç Raporu. GAP Yayınları No:44 ADANA Karaata, H., 1985. Harran Ovası’nda Pamuk Su Tüketimi. Şanlıurfa Köy Hizmetleri Araş. Enst. Yayınları Genel Yayın No: 24 Rapor Serisi No: 15 ŞANLIURFA Karata, H., 1987. Harran Ovası’nda Buğdayın Su tüketimi. Köy Hizmetleri Şanlıurfa Araş. Enst. Müd. Gen. Yayın No: 42, Rapor Seri No:28, Şanlıurfa. Ozyurt, E., Edebali, S., 1993. Harran Ovası’nda Yonca Su Tüketimi. Şanlıurfa Köy Hizmetleri Araş. Enst. Yayın No: 81, araştırma Rapor No: 55, Şanlıurfa. Özyurt, E., Çetin, Ö., 1991. GAP Bölgesi’nde mevcut ve Gelecekte Karşılaşılabilecek Sulama Sorunları. Toprak Đlmi Derneği 12. Bilimsel Toplantısı, 23-28 Eylül, 1991, Şanlıurfa. Playan, E., 2002. Sustainable Irrigated Agriculture: Water Management For Agricultural Production in Semiarid Zones. Course Presentation, Zaragoza, Spain. Şen, B., Topçu, s., Şen, B., 2006. Impacts of irrigation projects on local climate in the Southeastern Anatolia Project (GAP) region in Turkey. International Symposium on Water and Land Management For Sustainable Irrigated Agriculture. April 4-8, 2006, Adana, Turkey Warnert, J., 2007. Drip irrigation reduces greenhouse gas. www.universityofcalifornia.edu (10.04.2007) Wolff, P., Stein, T.M., 1999. Efficient and economic use of water in agriculture-possibilities and limits. Faculty of Agriculture, International Rural Development and Environmental Protection, University of Kassel, Natural Resources and Development (ISSN 0340-2797) Vol. 49/50, 151 – 159 Tuebingen: Institute Scientific Co-operation. Yazar, A., Sezen, s.M., Gencel, B., 2002. Drip Irrigation of Corn in the Southeastern Anatolia Project (GAP) Area in Turkey. Irrig. and Drain. 51: 293-300 Yazar, A., Sezen, S.M., Kanber, R., Koç, M., Önder, S., Köksal, H., Ünlü, M., 1996. Harran Ovası Koşullarında Buğday Su-Verim Đlişkilerinin Belirlenmesi. Güneydoğu Anadolu projesi, Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanlığı, Kesin sonuç Raporu, Ç.Ü. Zir. Fak. Gen. Yay. No: 156, GAP Yayınları No: 97. Adana Yazar, A., Sezen, S.M., Sesveren, S., 2002. LEPA and Trickle Irrigation of Cotton in the Southeast Anatolia Project (GAP) Area in Turkey. Agricultural Water Management, Vol. 54, Number 3, 189-203 TOPRAK TUZLULUĞUNUN KÜLTÜR BĐTKĐLERĐNE ETKĐLERĐ ve ALINABĐLECEK SOMUT ÖNLEMLER Veysel SARUHAN1, Neşe ÜZEN2, Mustafa EYLEN3, Öner ÇETĐN4 1 :Yrd. Doç. Dr, Dicle Üniversitesi Ziraat. Fak. Tarla Bitkileri Bölümü, Diyarbakır, [email protected] 2 :Arş. Gör, Dicle Üniversitesi Ziraat. Fak. Tar. Yap. ve Sul. Bölümü, Diyarbakır, [email protected] 3 :Yrd. Doç. Dr, Dicle Üniversitesi Ziraat. Fak. Tar. Yap. ve Sul. Bölümü, Diyarbakır, [email protected] 4 : Doç. Dr, Dicle Üniversitesi Ziraat. Fak. Tar. Yap. ve Sul. Bölümü, Diyarbakır, [email protected] ÖZET Tuzluluk ülkemiz topraklarında ve dünya topraklarında oldukça önemli bir sorundur. Sulamada kullanılan yerüstü yer altı sularının tamamı bünyelerinde erimiş olarak tuzları bulundurur. Bitkilerde tuz stresi, üretimi etkileyen önemli kısıtlayıcı bir çevresel faktördür. Ekonomik öneme sahip bitkilerin pek çoğu tuzluluğa karşı duyarlıdır. Bu bitkilerin tuzlu koşullarda yaşamaları oldukça kısıtlıdır ve verimde önemli düşüşlerle karşılaşılmaktadır. Tuzluluğun zararlı etkisini azaltmak için bazı rehabilitasyonlar gerçekleştirilmelidir. Bu bildiride özellikle tuzluluğun sorun olduğu ve olması muhtemel alanlarda yetiştirilen bitkilerin tuzluluktan etkilenme şekilleri ve bu etkilere karşı geliştirilebilecek somut çözümler ve yetiştirilebilecek tuzcul bitkiler ile ilgili bilgiler verilmiştir. ABSTRACT Salinity is one of the most important problems of the Turkey and world lands. Both of the aboveground and underground irrigation waters contains molten salt. Salinity stress in plants is a restrictive environmental factor that effects production. Most of the important plants which are high economic value, are sensitive to salinity. This plants have limited life in salinity conditions and important decrease in the yield occurs. To prevent harmfull effects, some rehabilitations should be made. In this article, the response type of the plants in saline lands, solutions for this effects and the knowledge about halophytes plants are given. 1.GĐRĐŞ: Đnsanların gıda ihtiyacı, dünya nüfusuna paralel olarak artış göstermekte ve tüm dünya ülkelerini ilgilendiren bir sorun olarak güncelliğini korumaktadır. Gıda üretimi ve tüketimi arasındaki denge ancak tarımsal üretimin arttırılması ile sağlanabilecektir. Gelişmekte olan ülkelerde nüfusun hızlı bir şekilde artması tarımsal üretimin de aynı oranda artırılmasını zorunlu kılmaktadır. Dünya nüfusunun önemli bir kısmının yaşadığı kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde bitkisel üretimi artırmak için diğer girdiler yanında sulama da gereklidir. Nemli iklim bölgelerinde ise sulama belirli mevsimlerde kurak dönemlerde destekleyici olarak yapılmaktadır (Uygan ve ark., 2006). Ülkemizde 1950’li yılların başında 0.5 milyon hektar olan sulanan alanlar 2004 yılı itibariyle 4.85 milyon hektara ulaşmıştır. Sulanan alanlar bu şekilde artarken sulama suyu kaynakları aynı kalmakta hatta son yıllarda çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulması sonucu, dünya ısısında yükselme ve bazı bölgelerde, özellikle Akdeniz ülkelerinde, düşük yağışlar nedeniyle su kaynaklarında azalma gözlenmektedir (Çakmak ve ark., 2005). Doğal kaynakların her geçen gün biraz daha azalması, su ve toprak kaynaklarının en ekonomik ve en verimli bir şekilde kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Bir taraftan dünya nüfusunun artması ve sulanan alanların genişlemesi, diğer taraftan giderek dünyanın ısınması ve temiz su kaynaklarının azalması iyi nitelikli olmayan bazı bölgelerde sulamada kullanılmasını zorunlu kılmaktadır (Şener, 1993). Drenaj sularının sulama amacıyla kullanılmaları iki gereksinimden dolayı söz konusu olabilir: Birincisi, havzanın drenaj çıkış ağzının olmaması ve aynı zamanda mevcut sulama suyunun yetersiz olması, ikincisi ise, sulama planlamasındaki ana amaç olan drene edilecek su hacminin azaltılmasıdır (Yurtsever, 1993). Sulama amacıyla yerüstü ve yeraltı kaynaklarından sağlanan sular, mutlaka belirli oranda erimiş katı madde (tuz) içerirler. Kurak ve yarı kurak bölgelerde yetersiz yağıştan dolayı çözünebilir tuzlar uzaklara taşınamamakta, özellikle sıcak ve yağışsız olan dönemlerde, tuzlu taban suları kılcal yükselme ile toprak yüzeyine kadar ulaşabilmektedir. Evaporasyonun yüksek oluşu nedeni ile sular, toprak yüzeyinden kaybolurken beraberinde taşıdıkları tuzları toprak yüzeyinde veya yüzeye yakın kısımlarda bırakmaktadır. Diğer bir deyişle, bu bölgelerdeki tuzlulaşmanın temel nedeni yağışların yetersiz, buna karşılık evaporasyonun yüksek olmasıdır (Richards, 1954). Tarımsal yönden suların kalitelerinin değerlendirilmesinde toprak, bitki ve iklim koşullarının karşılıklı etkilenmelerinin yanında sulama ve drenaj koşulları ile çiftçinin bu konudaki bilgi ve becerisi önem taşımaktadır. Yarı kurak iklim koşullarında sulama yapılan alanlarda önemli bir sorun olan tuzluluğun potansiyel etkisi, sadece ürün verimi üzerine değil, aynı zamanda arazilerin tuzlulaşması, toprağın ve suyun bozulması ve yer altı sularına tuzun karışarak kalitelerinin bozulmasına neden olmaktadır (Feng ve ark., 2003). Aynı zamanda tuzluluğun neden olduğu arazi bozunması sonucu gıda üretimi olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Kurak ve yarı kurak alanlarda biriken tuzlu taban sularının uzaklaştırma şansı olmadığında ciddi bir problem oluşturmakta ve farklı kullanımlar için ihtiyaç duyulan kaliteli suya olan talebi artırmaktadır (Sharma ve ark., 1993 ve 1994). Dünyada sulanan alanların yaklaşık yarısı taban suyu, tuzluluk ve alkalilik etkisi altındadır (Szabolics, 1985). Ülkemiz topraklarının tuzluluk durumu ise Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1. Türkiye’de Sorunlu Toprakların Dağılımı (Sönmez, 2004) Sorunun Niteliği Alan (ha) Sorunlu Alanlara Göre % Hafif Tuzlu 614617 41.0 Tuzlu 505603 33.0 Alkali 8641 0.5 Hafif Tuzlu-Alkali 125863 8.0 Tuzlu-Alkali 264958 17.5 Toplam 1518722 100.0 2. TOPRAKLARDA TUZLULUĞUN OLUŞMASI: Topraklarda ve suda tuzların birikmesinin nedeni; suda çözünebilir tuzların yeraltında, toprakta ve suda birikmesidir. Tuzların kimyasal yapılarının farklı olmasına bağlı olarak, değişik çevresel koşullarda değişik tuzlu topraklar oluşur. Bütün iklim koşullarında oluşabilen tuzluluk ve alkalilik, kurak koşullarda daha fazla ve çabuk bir şekilde ortaya çıkar. Bu nedenle tuzlu ve alkali topraklar kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yaygın olarak bulunurlar. Bitki kök bölgesinde depolanan suyun bir kısmı bitki tarafından kullanılırken bir kısmı da toprak yüzeyinden buharlaşarak ve derine sızarak kaybolur. Yıkama yapılmıyorsa tuzların küçük bir kısmı topraktan uzaklaşır, kalan kısmı ise zamanla bitki kök bölgesinde birikir. Ülkemizin kurak ve yarı kurak bölgelerinde drenaj koşullarının iyi olmadığı topraklarda sulama suları ile gelen tuzlar, yağışlar ve sulama suları ile yeterli bir yıkama sağlanamıyorsa, zamanla toprakların tuzlulaşmasına neden olabilir (Uygan ve ark., 2006). • • • • • • • • Türkiye’deki tüm mevcut veriler çoraklığın oluşmasında iklim, drenaj, tuz içeriği yüksek sular, ana materyal, topografya, kapalı havzalar, tarımsal işlemler ve toprak karekteristiklerinin etkili olduğunu, bu faktörlerin etkilerini birbirinden ayrı olarak değerlendirmenin çok zor olduğunu ortaya koymaktadır. Toprak tuzlulaşması iklim öğelerinden özellikle sıcaklık ve nemliliğin etkisi altındadır. Hava sıcaklığı ve hava nemi, gerek toprak yüzeyinden olan buharlaşmayı ve gerekse bitki yapraklarından olan terlemeyi kontrol edici bir etkiye sahiptir. Buharlaşma ve terlemenin artmasıyla kök bölgesi içerisinde ve toprak yüzeyindeki suyun eksilmesi hız kazanır (Yurtseven, 1999; Kanber ve ark., 1992). Türkiye'de kurak ve yarı kurak iklim koşullarının etkisiyle beraber, kuru tarımdan sulu tarıma geçildiği ilk dönemlerdeki yüksek ürün artışına aldanarak, birçok sulama projesi tarla içi hizmetleri tamamlanmadan, çiftçilere sulama konusunda gerekli bilgiler aktarılmadan ve önlemler alınmadan hayata geçirilmiş, bunun sonucunda da verimli topraklar da çoraklaşma başlamıştır. Böylece doğal olarak var olanlara, yeni çorak topraklar eklenmiştir. Bu süreç sonunda, alt yapı olmadan sulanan alanlarda sürekli bir üretim artışı sağlamanın söz konusu olamayacağı, sulama yatırımlarının toprak ve su kaynakları açısından entegre bir proje olmasının gerekliliği açık bir şekilde anlaşılmıştır. Çoraklığın genellikle ovalarda ve kapalı havzalarda, sulamaya elverişli derin topraklarda oluşumu aslında verim potansiyeli yüksek olması gereken bu toprakları hemen hemen istifade edilemez duruma getirmiştir (Sönmez, 2003). 3. BĐTKĐLERĐN TUZLULUĞA DAYANIM SINIFLARI: Bazı bitkiler tuzluluğa karşı daha hassas iken, bazı bitkiler daha dayanıklıdır. Dayanıklı bitkiler, tuzlu topraklarda su gereksinimlerini karşılamak amacıyla ozmotik etkiye karşı daha fazla güç geliştirebilen bitkilerdir. Bitkinin tuza dayanımlarının incelenmesi, özellikle toprak tuzluluğunun belirli bir düzeyin altına düşürülemediği alanlarda, ekonomik düzeyde ürün verebilecek bitkilerin seçilerek yetiştirilmesi amacıyla önemlidir (Kotuby ve ark., 1997). Bitkilerin tuza dayanımları, iklim koşulları, toprağın nem durumu, tuz çeşidi ve ortamdaki diğer tuzlara göre oldukça farklılık göstermektedir. Bitkilerin tuza olan toleranslarının göstergesi kök bölgesindeki eriyebilir tuzların belli seviyesi için tahmin edilen verim azalmasıdır. Bu verim tuzsuz koşullar altında elde edilen verimle kıyaslanır. Böylece oransal verimler elde edilir. Silinmiş: ¶ Bitkilerde tuza dayanıklılık, ya protoplazmada ulaşılan aşırı tuz miktarının düzenlenmesi ile yani tuz regülasyonu yolu ile tuzdan kaçınma ya da artan iyon konsantrasyonu ile bir araya gelen toksik ve osmotik etkileri tolore etme yeteneği ile sağlanabilmektedir. Örneğin tahıllar kendi tuz içeriklerini birkaç yolla düzenleyerek tuzdan kaçınmaya çalışırlar. 3.1.Tuzu bünyeye almama: Bu mekanizma kök ve sürgünlerdeki tuz taşımının engellenmesi söz konusudur. Örneğin köklerdeki taşınım bariyerleri tarafından oluşturulan ultrafiltrasyon, iletim sisteminde su tuzluluğunun çok yüksek hale gelmesini önlemektedir. 3.2. Tuz eliminasyonu: Bir bitki, tuzları kök ve sürgün yüzleri ile ve özelleşmiş bezler ve tüylerle dışarı atarak, uçucu metil halidleri serbest bırakarak, tuz içeren bitki kısımlarını dökerek ve önemli miktardaki tuzu biriktiren yaşlı yaprakların absisyonuyla kendisini aşırı tuzdan koruyabilir 3.3. Tuzun seyreltilmesi: Levitt’e göre tuz konsantrasyon artışını önlemek, suyun yeterli miktarda absorbe edilmesi sonucu hücre öz suyunun seyreltilmesi ile mümkündür. 3.4. Tuzun protoplastlardaki bölmelerde biriktirilmesi: Halofitler ve tuzlu topraklarda yaşayan karasal bitkiler, hücre özsularında tuz biriktirerek osmotik potansiyellerini azaltırlar ve turgorlarını korumaya çalışırlar. Çizelge 2. Toprak Tuz düzeylerine Göre(1:1 toprak: saf su karışımı) Bitkilerin Duyarlılıkları. (Soil Quality Test Kit Quide, 1999) Tuzluluk (ECe,dS/m) 0-0,98 Çok az tuzlu 0.98-1.71 Az tuzlu 1.71-3.16 Tuzlu 3.16-6.07 Çok tuzlu > 6.07 Aşırı tuzlu Bitki Tepkisi Tuzluluk etkisi çoğunlukla ihmal edilebilir Çok duyarlı bitkilerin ürün verimleri düşebilir Birçok bitkinin ürün verimi düşer Tuza dayanıklı bitkiler normal ürün verebilir Tuza çok dayanıklı birkaç bitki ürün verebilir 4. TUZLULUĞUN BĐTKĐLER ÜZERĐNE ETKĐLERĐ: Silinmiş: c Biçimlendirilmiş: Vurgulu Biçimlendirilmiş: Vurgulu Biçimlendirilmiş: Vurgulu Biçimlendirilmiş: Vurgulu Biçimlendirilmiş: Vurgulu Açıklama [w1]: Sınıflandırman ın kotrol edilmesi gerekli verilerde yanlışlık var Biçimlendirilmiş: Vurgulu Biçimlendirilmiş: Vurgulu Çözünebilir tuzlar, bitkiler tarafından kolayca alınabilirler. Topraklarda bulunan veya sulama sonucu oluşan tuzların neden olduğu toprak tuzluluğu, bitkiler üzerinde iki şekilde etkili olmaktadır. Birincisi, bitkilerin toprak çözeltisinden su alımını engelleyen toplam tuz etkisi veya ozmotik etki, ikincisi ise bitkilerdeki bazı fizyolojik olayları etkileyen toksik iyon etkisidir. Topraklarda bulunan fazla miktarlardaki değişebilir sodyum ise su geçirgenliği ve havalanmanın azalması gibi sorunlara neden olduğu için, bitki gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir (Bresler ve ark.,1982; James ve ark., 1982). Toprak içerisinde yeterli miktarda su bulunmasına rağmen bazı koşullar altında bitkilerin solmaya başladıkları görülmüştür. Bu durum genellikle yüksek toprak tuzluluğunun yarattığı ‘’fizyolojik kuraklık’’ durumundan kaynaklanmaktadır. Fizyolojik kuraklık durumunda yüksek ozmotik basınç nedeniyle bitki kökleri topraktaki mevcut suyu alamamaktadırlar (Ayyıldız, 1990). Ekonomik öneme sahip bitkilerin pek çoğu tuzluluğa karşı duyarlıdır. Bu bitkilerin tuzlu koşullarda yaşamaları oldukça kısıtlıdır ve verimde önemli düşüşlerle karşılaşılmaktadır. Bitkiler tuzlu koşullarda 3 yolla strese girmektedirler (Munns ve Termaat, 1986; Lauchli, 1986; Marchner, 1995); 1) kök çevresindeki düşük su potansiyeli, 2) toksik etkiye sahip olan iyonlar özellikle Na+ ve Cl- , 3) beslenmede ortaya çıkan dengesizlikler. Tuzluluk nedeniyle bitkisel üretimin ya da verimin düşmesinde bitkilerin, tuz düzeyi sürekli artan çevreye uyum göstermemeleri ana etmen olmaktadır(Kanber ve ark., 1992). Uygulanacak bazı tarım şekilleri, değişik gelişme dönemlerindeki bitkilerin verimliliklerine etki edebilmektedir. Örneğin bitkiler zayıf olarak çimlenme ve ilk gelişme devresi geçirdiklerinde daha sonraki vejetatif gelişmelerini iyi sürdüremeyip, verimlerinde azalma oluşturabilmektedirler. Bu nedenle özellikle ilk gelişme dönemlerinde uygulanacak bazı kısa dönem kültürel önlemlerle bu olumsuz etki azaltılabilir (Ekmekçi ve ark., 2005). Toprak tuzluluğu, bitkinin transpirasyonu ve solunumu yanında, su alımını ve kök gelişimini azaltmaktadır. Bunu sonucunda hormonal dengede yıkım meydana gelmekte, fotosentez azalmakta, nitrat alımı düşmesi sonucunda protein sentezinde azalma görülmekte ve bitki boyu kısalmaktadır. Bu durum, bitkinin yaş ve kuru ağırlığını etkilediğinden çiçek sayısını azaltmakta ve verimin azalmasına neden olmaktadır (Sharma, 1980; Robinson ve ark., 1983; Çakırlar ve Topçuoğlu, 1985). Tuzluluk toprak ortamında bitkinin suyu kolaylıkla almasını engelleyen durumlardan birisidir. Kök bölgesi çözelti ortamında tuz konsantrasyonunun artması ile bitkinin bu suyu alabilmek için harcamak zorunda kaldığı enerji miktarı da artar ve sonuçta tuzluluk arttıkça bitkinin su kullanımı azalır. Bitkinin su kullanımının zorlaşması ve su kullanımının azalması, bitki verimi ve kalitesini azaltıcı etkide bulunur (Yurtseven ve Bozkurt, 1997; Yurtseven, 2000; Yurtseven ve ark, 2001b; Kara ve Apan, 2000). Tuzluluğun önemli etkilerinden birisi de toprak mikroorganizmaları üzerinedir. Yüksek düzeydeki tuzluluk, toprak mikroorganizmalarının faaliyetlerini ve çoğalmasını olumsuz yönde etkiler. Bunun sonucunda da, dolaylı olarak temel bitki besin maddelerinin dönüşümleri ve bitkiye olan yarayışlılıkları etkilenir (Sönmez, 2003). Kök bölgesi içerisindeki tuzluluğun en önemli faktörü, sulama suyunun tuz konsantrasyonu ya da yüksek tuzluluktaki taban suyu olabilir. Belli bir konsantrasyonda toprağa iletilen sulama suyu, toprak içerisinde tutulduktan sonra, bitki kullanımı ve buharlaşma ile eksilmeye başlar. Bu sırada iletilen tuzların büyük bölümü toprak içerisinde kalmaktadır (Yurtseven, 1999). Bitki yetişme ortamındaki fazla tuz bitkinin gelişmesini önemli ölçüde sınırlar. Tuzlar bitki büyümesine üç şekilde etki ederler; • Fiziksel etki; Ozmotik basıncın yükselmesi sonucu bitkinin su alımı ve dolayısıyla beslenmesi yavaşlar veya tamamıyla durur. Bitki su alımında güçlük çeker. Buna ozmotik basınç etkisi de denir. • Kimyasal etki; Bir kısım tuzlar, bitki besin maddelerinin alımını zorlaştırıp, metabolizmayı bozarak bitkinin bünyesine zarar verirler. Buna özel iyonların toksisitesi de denir. • Dolaylı Etkiler; Tuzluluk veya sodyumluluğun toprak üzerinde meydana getirdiği değişiklikler, bitkilerin gelişmesine etki eder. Örneğin su alımının sağlanması için metabolik enerjinin kullanılması ve verimde düşme meydana gelmesi gibi (Ekmekçi ve ark., 2005). Bitkiler büyüme mevsiminin değişik zamanlarında tuzluluktan farklı ölçüde etkilenirler. Kanber ve ark. (1992)’nın bildirdiğine göre Bernstein (1964)’in araştırma sonuçları göstermiştir ki, bitkilerin tuz drenci büyüme mevsiminin sonuna doğru artmaktadır. Genellikle hemen hemen tüm bitkiler ekim ve ilk gelişme dönemlerinde tuza karşı çok duyarlıdırlar. Yapılan birçok sayıda araştırma tuzluluğun ve sodyum oranının artması ile bitkide verim azalışlarının arttığı gözlenmiştir. Toprak suyu tuzluluğunun bitki gelişmesi üzerindeki zararlı etkileri şu şekilde özetlenebilir; • Yavaş ve yetersiz çimlenme, • Fizyolojik kuraklık, solma ve kuruma, • Bodurluk, küçük yapraklar, kısa gövde ve dallar, • Mavimsi yeşil yapraklar • Çiçeklenmenin gecikmesi, daha az çiçek açma ve tohumların daha küçük olması, • Tuza dayanıklı yabancı otların gelişmesidir. 5. SONUÇ: 5.1. Tuzluluğun Bitkiler Ve Toprak Üzerine Olan Zararlı Etkisini Azaltabilecek Rehabilitasyonlar Tuzluluğun zararlı etkisini azaltmak için bazı rehabilitasyonlar gerçekleştirilmelidir. Bunlar tuzlu toprakların ıslah edilmesi, tuzlu sulama sularının iyileştirilmesi, yetiştiricilik sırasında bazı özel tekniklerin uygulanmasıdır. Ancak tuzluluğun zararlı etkisini azaltmaya yönelik bu uygulamalar oldukça pahalı ve sonuçta geçici çözümler getiren uygulamalardır. Tuzlu koşullar altında normal bir gelişim ve büyüme göstererek, ekonomik bir ürün oluşturabilen, tuzluluğa dayanıklı bitki genotiplerinin seçilmesi ve üreticilere bunların önerilmesi ile ıslah yoluyla yeni genotiplerin geliştirilmesi kalıcı ve tamamlayıcı çözüm yolları olacaktır (Epstein ve ark., 1980; Foaland, 1996). Tuzcul bitkilerin ıslah çalışmaları ile verimi düşük ya da tarımsal üretimde kullanılmayan tuzlu toprakların kapladığı alanlar, artan dünya nüfusunun tarımsal gereksinimlerini karşılamada kullanılabileceğinden bu çalışmaların önemi ve gerekliliği açıkça görülmektedir. • • Yetiştirilecek bitki çeşidi, tuzluluğun belli düzeylerin altına düşürülemediği alanlarda, ekonomik düzeyde ürün elde edebilmek açısından önemli olmaktadır. Drenajın yeterliliği tuzluluğun kontrolünde mutlak sağlanması gereken konulardan birisidir. Profil tuzluluğunun kontrolünde gerçekleştirilecek yıkama, sulanan alanlarda tuzluluk yönetiminde en önemli uygulamadır. Yıkamada gereksinilen hacim, sulama suyuna eklenerek ya da sulama mevsimi içerisinde ya da sonunda olmak üzere uygulanabilir. Sorunlu toprakların iyileştirilmesi, kök bölgesindeki çözünebilir tuzların yıkanarak, bitkiler için zararlı olmayan düzeylere düşürülerek, topraktan uzaklaştırılması temeline dayanır. Đşlem, çözünebilir tuz kapsamı, bitkilerin zararlanmayacağı düzeye indiğinde tamamlanır. Bunun için Türkiye’de saturasyon ekstraktı elektriksel iletkenliği (EC) 4 dS/m, sodyumluluk için ESP=10-15 olması gerekmektedir (Sönmez ve ark., 1996). • • • Tuzluluğun giderilemediği veya toprak ıslahının mümkün olmadığı durumlarda tuza dayanıklı bitkilerden yararlanılabilir. Klasik ıslah yöntemleri ile birlikte gen transferi ile bitkilerde tuzluluğa tolerans arttırılmaya çalışılmalıdır. Tuzluluğu önleyebilmek için tek şart suyun toprakta yukarıdan aşağıya hareketini sağlamaktır. Tuzlu topraklara adapte olan bazı halofit bitkiler vardır. Örneğin; • Đç Anadolu Bölgesinde Aksaray Yenizengen Köyü güneydoğusunda Yenikent, Eskil, Kayseri Develi Çayırözü köyü, Yay Gölünün kuzeyi, Kırşehir Malya ve KarapınarEşmekaya Geran yaylada halk arasında “eşek kulağı”, “deve kulağı” gibi adlandırılan “Limonium” türleri (L.iconicum, L.anatolicum ve L.lilacinum) • Aksaray, Karaman ve Konya illeri civarında bol olarak yetişen halkın “ezgen” dediği “Camphorosma monspeliaca” küçük ve büyükbaş hayvanların severek yedikleri bir mera bitkisidir. • Konya-Kulu Düden Gölü ve Burdur Salda Gölü kıyılarında, 2.30 dS/m ile 3.27 dS/m arasında değişen tuzluluk değerine sahip topraklarda yetişen “Puccinellia koeieana”, Burdur gölü, Akviran Kurugöl, Tuz Gölü kıyıları, Burdur Yarışlıgölü, Kayseri Develi Soysallı köyü ve Konya Aslım bataklığında 12.60 dS/m ile 48.00 dS/m arasında değişen yüksek tuzluluk değerine sahip topraklarda da yetişmektedir. • Tipik bir su seven halofit olan, halk arasında “deniz börülcesi” denilen “Salicornia europeae” Kırşehir Mucur, Akviran Kurugöl, Tuz gölü ve Burdur Acıgöl civarında 48 dS/m ile 120 dS/m tuzluluk içeren bataklıklarda ve taban suyu yüksek topraklarda yetişmektedir. • • • • • Đç Anadolu’ya özgü endemik türlerden olan “Onopardium davisii” Aksaray, Konya, Cihanbeyli, Karapınar, Ereğli ve Kayseri-Đncesu civarında yetişmektedir. Halk arasında “eşek dikeni” denen bu bitki sodyum, kalsiyum ve magnezyum sülfat bulunan, kireç oranı yüksek (yaklaşık % 60), 19-20 dS/m elektriksel iletkenlik gösteren topraklarda yetişmektedir. Cihanbeyli-Gölyazı, Karapınar-Geran yayla, Aksaray-Eskil, Polatlı-Hacıbeyli ve Kırşehir-Malya civarında tesbit edilen “Frankenia hirsuta” sodyum klorür ve sodyum sülfat tuzlarının yoğun olduğu, kireç değeri % 30’dan fazla ve yüksek tuz taşıyan (15101 dS/m), siltli, killi ve tınlı toprakları tercih etmektedir. . Konya- Karapınar, Niğde- Ulukışla civarında tesbit edilen “salsola crassa” % 48-% 64 arasında kireç, 24-68 dS/m tuzluluk içeren, sodyum korür ve sodyum sülfat tuzlarının baskın olduğu genellikle siltli tınlı topraklarda yetişmektedir. Bir başka tipik halofit “Halimione verrucifera” siltli tınlı, genellikle sodyum sülfatlı, 13-80 dS/m tuzluluk, % 20-35 kireç içeren topraklarda yetişmekte ve hayvanlar tarafından severek tüketilmektedir. Tuzlu bataklıklarda ve taban suyu yüksek topraklarda yetişen, toprağa çok sıkı tutunan, ekolojik dengenin devamı açısından önemli olan “Juncus” türleri geniş bir tuz aralığında, sülfatça zengin, yer yer klorür tuzlarının baskın olduğu % 50’den fazla kireç içeren toprakları sever. Halk arasında “kındıra, kofa ve hasır otu” olarak adlandırılırlar. Yukarıda sayılan ve diğer tuza dayanıklı bitkilerden gen aktarımı ile ıslah çalışmaları yapılarak kültür bitkilerine de tuza dayanıklılık özellikleri kazandırılabilir KAYNAKLAR: Ayyıldız, M., 1990. Sulama Suyu Kalitesi ve Sulamada Tuzluluk Problemleri. Ank. Üni. Zir. Fak. Yay. No:1196, 282 s. Çakmak, B., Aküzüm, T., Çiftçi, N., Zaimoğlı, Z., Acar, B., Şahin, M. ve Gökalp, Z. 2005. Su Kaynaklarının Geliştirme ve Kullanımı. TMMOB-ZMO VI. Teknik Kongresi, 3-7 Ocak 2005, Ankara, s191-211. Çakırlar, H., Topçuoğlu, S. F., 1985. Stress Terminology. Çölleşen Dünya ve Türkiye Örneği. Atatürk Üniversitesi. Çevre Sorunları Araş. Merkezi. Ekmekçi, E., Apan, M. ve Tekin, K. 2005. Tuzluluğun Bitki Gelişimine Etkisi, OMÜ Zir. Fak. Dergisi, 2005, 20(3):118-125 Epstein, E., Noryln, J. D., Rush, D. W., Kingsbury, R. W., Kelly, D. B., Gunningham, G. A., Wrona, A.F., 1980. Saline cultures of crops: A genetic approach, science,: 163, 695-703. Feng, G. L. A. Meiri, J. Letey. 2003. Evaluation A Model For Irrigation Management Under Saline Conditions: II. Salt Distribution And Rooting Pattern Effects. Soil Science Soc. Am. Jour. Vol: 67, s. 77-80 Foaland, M. R., 1996. Genetic analysis of salt tolerance during vegetative growth in tomato, Lycopersiccon esculentum Mill, Plant Breeding 115: 245-250 Kanber, R., Kırda, C, Tekinel, O., 1992. Sulama Suyu niteliği ve Sulamada Tuzluluk Sorunları. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Genel Yay. No. 21, Ders kitapları Yay. No. 6, Adana, 341 s. Kara, T. Ve Apan, M. 2000. Tuzlu Taban Suyunun Sulamalarda Kullanımı Đçin Bir Hesaplama Yöntemi, O.M.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi 15(3):62-67. Kotuby, J., Koening, R. and Kitchen, B., 1997. Salinity and Plant Tolerance. Utah State University Extension. AG-SO-03., Utah. Lauchli, A. 1986. Responses and adaptations of crops to salinity. Acta Horticulturae 190. pp.243-246. Marchner 1995 .Mineral nutrition of higher plants, 2nd edition. Academic Press, UK. Munns R, Termaat A.1986. Whole-plant responses to salinity. Australian Journal of Plant Physiology 13, 143– 160. Richards L.A. 1954. Diagnosis and Improvement of Saline and Alkali Soils . U.S. Dept. Agr. Handbook. 60 s. Robinson, S.P., Downton, W, J, S., Mıllhouse, J. A., 1983. Photosynthesis and Ion Content of Leaves and Isolated Chloroplasts in Relation to Ionic Compartmentation in Leaves. Agric. Biochem. Biology. 228:197-206. Sharma, D. P., 1980. Effect of Using Salinty Water to Supplement Canal Water Irrigation on The Crop Growth of Rice. Curr. Agr. 4, 79-82. Sharma, D.P., Rao, K.V.G.K., Singh, K.N., Kumbhare, P.S., 1993. Management of subsurface saline drainage water. Indian Farming 43 15±19. Sharma, D.P., Rao, K.V.G.K., Singh, K.N., Kumbhare, P.S., 1994. Conjunctive use of saline and non-saline irrigation waters in semi-arid regions. Irrig. Sci. 15 25±33. Soil Quality Test Kit Quide, 1999. USDA. United States Department of Agriculture, Agricultural Research Service. http://soils.usda.gov./sqi/files/kitcover.pdf Sönmez, B., Ağar, A., Bahçeci, Đ., Mavi, A., 1996. Türkiye Çorak Islahı Rehberi. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü APK Dairesi Başkanlığı, Yayın No. 93, Ankara, 126 s. Sönmez, B., 2004. Türkiye Çoraklık Kontrol Rehberi, Toprak ve gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Teknik Yayın No: 33 Szabolics, I., 1985. Salt Affected Soils As World Problem. Proceeding of the International Symposium on The Reclamation of SaltAffected Soils. Şener, S., Ege Bölgesinde Lizimetre Koşullarında değişik Kalitedeki Sulama Sularının Pamuk Verimine ve Toprak Tuz dengesine Etkileri. K. H. Menemen Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Yay. No:192, Menemen. Uygan, D., Hakgören, F. ve Büyüktaş, D. 2006. Eskişehir Sulama Şebekesinde Drenaj Sularının Kirlenme Durumu ve Sulamada Kullanma Olanaklarının Belirlenmesi. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 19(1), 47-58. Yurtseven, E., Bozkurt, D. O., 1997. Sulama suyu kalitesi ve toprak nem düzeyinin marulda verim ve kaliteye etkisi. Ankara Üniv. Ziraat Fak. Tarım Bilimleri Dergisi. 3(2):44-51. Yurtseven, E., 1999.Sürdürülebilir Tarım ve Tuzluluk Etkileşimi. VII. Kültürteknik Kongresi Bildirileri, 11-14 Kasım 1999, Kapadokya, 237-245. Yurtseven, E. 2000, Patlıcanda (Solanum melongena L.) Su Tüketimine Tuzluluğun Etkisi. TOPRAKSU DERGĐSĐ, Sayı:2, Ankara. Yurtseven, E., A. Ünlükara, K. Demir, G.D. Kesmez, 2001b. Sebze tarımında tuzlu suların kullanım olanakları. 1. Ulusal Sulama Kongresi Bildiriler Kitabı, 8-11 Kasım 2001, Antalya/Belek, s. 208-214. Yurtsever, E., 1993. Drenaj Sularının Yeniden Kullanılması, Topraksu Dergisi, 1:12-14. DSĐ SULAMALARINDA TABAN SUYU ĐZLEME ÇALIŞMALARI Erkan EMĐNOĞLU Nadide DEMĐR Ziraat Yüksek Mühendisi1 Ziraat Yüksek Mühendisi2 ÖZET Sulama ve drenaj hangi iklim kuşağında olursa olsun üretimde sürekliliği sağlayan, diğer gelişim etmenlerinin değerlendirilmesine olanak sağlayan önlemlerdir. Dolayısı ile tarımsal üretimde bitki kök bölgesinde nem kontrolü, iyi planlanmış sulama ve drenaj sistemleriyle mümkün olmaktadır. Sulama sistemlerinin kurulması sonucu elde edilen verim artışı, ancak drenaj sistemlerinin etkin çalışması durumunda uzun süre devam edebilmektedir. Sulama ve drenaj ile ilgili sorunlu alanlarda karşılaşılan yüksek tabansuyu, tuzluluk ve çoraklaşma, ilerleyen yıllar içinde verimi düşürmektedir. Bu nedenle sulamaya açılmış tarım alanlarında, sulamaya yönelik tesisler kadar verimin azalışına neden olan fazla suyu topraktan uzaklaştırarak bitki, toprak ve su arasındaki ilişkilerin düzenlenmesini sağlayan drenaj tesisleri de o denli önem arz etmektedir. Sulama proje alanlarında bulunan drenaj sistemlerinin işlevlerini tam olarak yapıp yapmadığını ve var olan drenaj tesislerine ek tesisler ile drenaj tesisi olmayan alanlara yeni tesislerin yapılmasına gereksinim olup olmadığını belirleyebilmek ve bakım-onarım programlarında önceliklerin saptanmasına yardımcı olmak amacıyla tabansuyu düzeyi ve niteliğindeki değişikliklerin düzenli olarak izlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla DSĐ Genel Müdürlüğünce işletmeye açılmış sulama tesislerinde tabansuyu izleme çalışmaları yapılmaktadır. Đzleme çalışmaları işletmeye açılan sulama alanlarında, topoğrafik özellikler göz önüne alınarak, ortalama 100 hektara 1 gözlem kuyusu açılarak başlatılır. Bu kuyular kotlandırıldıktan sonra her ay tabansuyu yüksekliği ölçülür ve yılsonunda rapor haline getirilir. DSĐ sulamalarında tabansuyu izleme çalışmalarına 1966 yılında başlanmış olup, 2007 yılında DSĐ’ce işletmeye açılan 2 135 404 ha sulama alanının, 1 028 869 ha’ ında tabansuyu izleme çalışması yapılmıştır. EFFECT OF IRRIGATION TO WATER TABLE IN DSĐ PROJECTS ABSTRACT Irrigation and drainage are the measures providing stabile production and create possibility to evaluate other development factors, regardless of climate zone. In relation, moisture control in plant root zone in agricultural production may be realized by well-planned irrigation and drainage systems. Sustainable yield increase obtained by irrigation systems could be reached with maintained drainage systems. High water table level, salinity and aridity are problems, which appear in areas with unsolved irrigation and drainage relations. And those problems cause dramatic yield decreases in the following years. Irrigation schemes are crucial in developed agricultural areas, certainly. However, drainage systems, which help to arrange relations among crop, soil and water by removing excess water causing yield decrease are also crucial. Water table fluctuations and the quality of water table in DSĐ schemes have been periodically monitored to determine the performance of the installed drainage systems, to investigate whether additional and/or new drainage works are needed and to help to prioritize the maintenance and repair works in drainage systems. For this goal, watertable monitoring studies have been done in DSĐ developed irrigation schemes. These studies are initiated by having 1 water table observation well for 100 hectares in developed irrigation areas, considering topographic characteristics. After elevating of these wells, water table levels are measured monthly, then these measurements are collected in a annual report. Water table observation practices in DSĐ irrigation schemes was initiated in 1966 and have still been carried on 1 028 869 ha areas, by DSĐ managed schemes that covers 2 135 404 ha areas. 1 2 Đşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı, Daire Başkan Yardımcısı. Đşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı, Đşletme Şube Müdürlüğü. 1. GĐRĐŞ Sulamaya açılan tarım alanlarında, beklenen faydaların sağlanmasında sulama ve drenaj, verim ve gelir artışının hem de sürekliliğin sağlanması için önemli iki faktördür. Tarımda kültürel önlemlerde amaç; bitkinin yetiştiği ortamın koşullarının bitki gelişimi için en uygun durumda tutulmasıdır. Bitkinin içinde bulunduğu ortamın atmosfer koşullarını değiştirmenin oldukça güç olmasına karşılık, bu ortamın toprak kısmının koşulları sulama ve drenaj önlemleri ile optimum verim elde edilecek biçimde kontrol edilebilir. Sulama ve drenaj ilişkileri çözümlenmeyen alanlarda, sulama sonrası toprak-su dengesinin bozulması nedeniyle yüksek tabansuyu, tuzluluk ve çoraklaşma sonucunda bitkisel verim azalmaktadır. Tarım alanlarında drenajın amacı, havadar bir kök bölgesi ve tarımsal faaliyetler için yeter derecede kuru bir üst toprak sağlamak amacı ile kaynağı ne olursa olsun fazla suyun bitki kok bölgesinden uzaklaştırılmasıdır. Böylece fazla sudan zarar gören tarım alanlarında, bitkisel üretimi optimum ve sürekli kılmak için toprak, bitki ve su arasında uygun bir denge sağlanmış olur. Yağışlı ve kurak bölgelerde ortaya çıkan drenaj sorunlarının nedenleri birbirinden farklılık göstermektedir. Yağışlı bölgelerde ortaya çıkan drenaj sorununun başlıca kaynağını fazla yağışların etkisiyle tabansuyu düzeylerinin yükselmesi oluşturmaktadır. Bu bölgelerde drenajın amacı, bitki kök bölgesi derinliğinde fazla suyu kontrol etmektir. Diğer bir deyişle, havalandırılmış bir kök bölgesi yaratarak tarım alet ve makinelerinin kullanılmasını mümkün kılacak kadar kuru toprak yüzeyi temin etmektir. Tarımsal üretimde sulamanın önemli bir faktör olduğu kurak ve yarı kurak bölgelerde ise, sulama projelerinin başarısı için suyun taşınması ve dağıtılması kadar sulamanın randımanlı olarak yapılması, yeterli drenajın sağlanması, uygun bitki çeşitlerinin seçilmesi ve uygun kültürel işlemlerin uygulanması gereklidir. Kurak bölgelerde drenaj sorunları, toprakların üst tabakalarında sulamalar sonucu fazla miktarda tuzların toplanmasıyla ortaya çıkmaktadır. Günümüzde tuzlu ve sodyumlu toprak koşulları, dünya üzerinde milyonlarca hektar arazinin verimliliklerini ve tarımsal değerlerini büyük ölçüde azaltmıştır. Proje alanında bulunan drenaj sistemlerinin işlevlerini tam olarak yapıp yapmadığını ve mevcut drenaj tesislerine ek tesisler ile drenaj tesisi olmayan alanlara yeni tesislerin yapılmasına gereksinme duyulup duyulmadığını belirleyebilmek ve bakım-onarım programlarında önceliklerin saptanmasına yardımcı olmak amacıyla tabansuyu düzeyi ve niteliğindeki değişikliklerin düzenli olarak izlenmesi önem taşımaktadır. Bu amaçla Genel Müdürlüğümüzce işletmeye açılmış sulama tesislerinde tabansuyu izleme çalışmaları yapılmaktadır. Đzleme çalışmaları işletmeye açılan sulama alanlarında, topoğrafik özellikler göz önüne alınarak, ortalama 100 hektara 1 adet tabansuyu gözlem kuyusu açılarak başlatılır. Bu kuyular kotlandırıldıktan sonra her ay tabansuyu yüksekliği ölçülür ve yılsonunda rapor haline getirilir. DSĐ sulamalarında tabansuyu izleme çalışmalarına 1966 yılında başlanmış olup, 2007 yılında DSĐ’ce işletmeye açılan 2 135 404 ha sulama alanının, 1 028 869 ha’ ında tabansuyu izleme çalışması yapılmıştır. 2. TABANSUYU Toprağın geçirimsiz bir tabakası üzerinde bulunan ve bulunduğu yerdeki toprak tabakalarını sürekli olarak doymuş durumda tutarak bitkilere zarar veren sudur. Yağışlar ve sulama yoluyla toprağa gelen suların bir kısmı yüzey akışı, bir kısmı buharlaşma ile topraktan uzaklaşır. Bir kısmı ise yerçekimi kuvvetinin etkisiyle toprak içine infiltre olur. Toprak içine sızan su, tarla kapasitesine kadar yerçekimi kuvvetine karşı tutulur, tarla kapasitesinden arta kalan kısmı ise yerçekimi kuvvetinin etkisiyle taban suyuna ulaşır. Sızan su, yolu üzerinde düşük geçirgenliğe sahip toprak tabakaları tarafından engellenirse, taban suyuna ulaşmadan bu tabakalar üzerinde toplanır. Böylece toprak içinde taban suyundan daha yukarılarda göllenmiş veya depolanmış, ya da cep suyu gibi isimlerle tanımlanan lokal suları oluşturur. Sulama Yağış Yüzey akışı Buharlaşma Tarla kapasite suyu Sızan su Absarbe su Kapılar su Kanal Taba n su yu akı mı Toprak suyu Tabansuyu Geçirimsiz tabaka Şekil 1. Suyun Topraktaki Hareketi Tarım arazilerinde yüksek taban suyunun başlıca kaynağı; • • • • Sulama suyu kayıpları, Artezyenik sular, Toprak altından tarım alanlarına gelen yabancı sular, Fazla yağış ve taşkın suları. Tabansuyu sorunları arazide şu gözlemler ile belirlenebilir; • • • • • • • • Tarım alanlarının çukur yerlerinde uzun süre su göllenmesi, Tarım alanlarının yüzeyinde tuz lekelerinin birikmesi, Bitkilerde yaprak yanması ve kök çürüklüğünün görülmesi, Tarım alanlarında sivrisinek üremesi, Suyu seven yabancı otların gelişmesi, Ekim ve hasat zamanlarının gecikmesi ve tarım makinelerinin toprak yüzeyinde iz bırakması, Toprak içinde yeterli hava sağlanamadığından ürünlerde verim düşüşü görülmesi, Zaman zaman toprak yüzeyinde ıslaklık görülmesi, toprak nemi ile ilişkili olan bitki hastalıklarının artması. 2.1 Yüksek taban suyunun Etkileri 2.1.1 Yüksek taban suyunun Bitkiye Etkileri (Bitkilerin Suya Doymuş Ortamda Kalma Süreleri) ; Bitkilerin kök sistemlerinin kısmen ya da tamamen belirli bir süre su altında kalması, verimin düşüşüne hatta tamamen ortadan kalkmasına neden olabilir. Bitki gelişimi süresince tabansuyu seviyesinin etkili kök bölgesi derinliğinin altında tutulması gerekir. Bitkilerin normal gelişmeleri için gerekli olan suyun % 80’ nin alındığı kök derinliği, “etkili kök derinliği “olarak tanımlanır. Bu değer bitki çeşidine göre değişiklik göstermektedir. Örneğin, sebzelerde 30-60 cm, tarla bitkilerinde 60-90 cm, meyve ağaçlarında 90150 cm arasında değişebilmektedir. Bitki kök derinliği olgunlaşma döneminde en yüksek değerine ulaşır. Gelişmenin ilk dönemlerinde etkili kök derinliği daha az olduğundan bu periyotlardaki tabansuyu yüksekliğinin bitkiye etkisi daha düşük düzeydedir. Tablo1. Ülkemizde Yetiştirilen Çeşitli Bitkilere Đlişkin Bitki Kök Derinlikleri Derin Köklüler Orta Derin Köklüler Yüzlek Köklüler (180 cm) (120 cm) (60 cm) Bitkinin Adı Derinlik (cm) Bitkinin Adı Derinlik (cm) Bitkinin Adı Derinlik (cm) Bağ 100-200 Arpa 100-150 Çilek 20-30 Buğday 100-170 Ayçiçeği 80-150 Ispanak 30-50 Ceviz 300 Bezelye 90-120 Karnıbahar 60 Domates 70-150 Biber 50-100 Kereviz 30-50 Hububat 90-150 Erik 70-110 Lahana 40-50 Kabak 180 Fasulye 90-120 Marul 30-50 Kavun 100-150 Havuç 60-90 Muz 50-90 Keten 100-150 Hıyar 70-120 Soğan 30-50 Kuşkonmaz Kenevir 50-100 Turp 30 Pamuk 120-180 Mısır 100-150 Üçgül 60 Şeker Kamışı 120-200 Nohut 60-100 Tatlı Patates 120-180 Patates 90-120 Turunçgiller 120-180 Soya 60-130 Yaprağını Döken Şeker Pancarı 70-120 Meyve Ağaçları 180-240 Tütün 50-100 Yonca 100-200 Yer Fıstığı 50-100 Zeytin 120-170 Bitki çeşitlerine göre değişmekle birlikte çoğunlukla bitkilerin 1 veya 3 gün su altında kalmaları gelişimin yavaşlamasına neden olacağından verimlerini düşürür. Örneğin 3 gün su altında kalan şeker pancarında % 10, 7 gün su altında kalan şeker pancarında % 40 verim azalmasının ortaya çıktığı, 15 gün su altında kalan şeker pancarında ise hiç ürün alınmadığı saptanmıştır. Aynı araştırmada patates bitkisinin 3 gün su altında kalması sonucunda hiç verim elde edilememiştir. Tablo 2. Farklı Bitkiler Đçin Optimum Tabansuyu Düzeyleri TARLA BĐTKĐLERĐ Bitki Çeşidi Buğday Arpa Mısır Pamuk Ş. Pancarı Patates Fasulye Soya Yonca Tabansuyu Düzeyi (cm) 140 100 90 90 80 100 120 80 100 SEBZELER Bitki Çeşidi Bezelye Domates Biber Soğan Kabak Havuç Lahana Tabansuyu Düzeyi (cm) 90 75 80 80 80 80 50 2.2 Yüksek taban suyunun Toprağa Etkileri (Tuzluluk ve Sodyumluluk) Toprakların tuzlanmasında en önemli etken tuzlu tabansuyu seviyesinin yüksekliğidir. Toprağa verilen sulama suyunun bir kısmı bitkinin kök bölgesinde depolanırken, bir kısmı da derine sızarak yeraltı suyuna karışır. Derine sızan suların aşağı doğru olan bu hareketi sırasında toprakta bulunan eriyebilir katı maddeleri ve kimyasal gübreleri eriterek bünyelerine alırlar. Bunun sonucunda kaliteleri büyük ölçüde değişime uğrar. Bu şekilde taban suyuna karışan sular taban suyunun kalitesinin düşmesine neden olur. Doğal drenajın yeterli olmadığı alanlarda, taban suyunun bu şekilde beslenmesi sonucunda, tabansuyu seviyesi yükselerek kök bölgesine kadar ulaşabilir. Kök bölgesinde bulunan tabansuyu toprak yüzeyinden doğrudan buharlaşabilir. Ayrıca kök bölgesinde aşırı su bulunması sonucu bitkinin su kullanımı da artar. Tabansuyu düzeyinin kök bölgesinden aşağıda olduğu durumda ise kök bölgesine doğru kapillar su hareketi söz konusudur. Bitkinin topraktan aldığı su ve topraktan buharlaşan saf su sonucunda kök bölgesinde tuz birikmesi oluşur. Bu tuz birikmesi sonucunda toprak fiziksel, kimyasal ve biyolojik yönden değişime uğrar. Bu değişim beraberinde toprağın hidrolik geçirgenliğinin azalmasına, ozmotik basıncın artmasına ve mikroorganizma faaliyetlerinin anormalleşmesine neden olmaktadır. Topraktaki bu değişim bitkide gelişim bozukluğuna ve verim azalmasına sebep olmaktadır. Evaporasyon bölgesi Tuz Evaporasyon Kök bölgesi Transpirasyon Kapiler yükselme Su tablası Tuzlu tabansuyu Şekil 2. taban suyundan Kapilar Yükselme ile Toprakların Tuzlulaşması 2.3 Sulamanın taban suyuna Etkisi; Sulamanın amacı bitkilerin ihtiyacı olan suyun, yağışlarla karşılanmadığı hallerde insan eliyle toprağa verilmesidir. Tarımsal üretimde bitki su ihtiyacının doğal yoldan yağışlarla karşılanması en ideal durumdur. Ancak bilindiği gibi, yeryüzünün birçok bölgesinde ve ülkemizde kurak ve yarı kurak iklim koşullarında yağışlar bitkilerin gelişme dönemlerinde düzensiz olarak düşmektedir. Bu nedenle optimum bitki gelişiminde sulama birinci derecede önem taşıyan bir üretim etmenidir. Sulamanın en önemli etkisi sulu tarım ile monokültürden polikültüre geçişin sağlanmasıdır. Ancak sulamanın olumlu etkilerinin yanında uygun sulama yapılmaması sonucunda ortaya çıkan olumsuz bazı etkileri de bulunmaktadır. Bunların en önemlisi yüksek tabansuyu beraberinde de tuzluluk ve sodyumluluk sorunlarıdır. Sulamadan beklenen amacın gerçekleşmesi için, sulamaların yapılacağı zamanın, her sulamada uygulanacak su miktarının suyun toprağa uygulanış biçimi olan sulama yönteminin ve sulama suyu kalitesinin bitkinin yetiştirildiği ortama uygun olarak belirlenmesi gerekmektedir. Sulama yöntemi, bir başka ifade ile suyun toprağa veriliş biçimi, toprak tuzluluk zararının oluşmasında göz önünde bulundurulması gereken kriterlerin başında gelmektedir. Suyun toprağa veriliş biçimi, toprak tuzluluk profilini doğrudan etkileyen bir kriterdir. Yüzey sulama yöntemlerinde sulama randımanları düşüktür. Örneğin tava ve karık sulamasında orta bünyeli bir toprakta çiftlik sulama randımanı % 65 dolaylarındadır ve suyun yaklaşık % 35 kadarı kök bölgesi altına sızarak yıkama oluşturmaktadır. Bu oluşan yıkama sırasında ise profilde biriken tuzların bir bölümü yıkanmaktadır. Buna karşın basınçlı sulama yöntemlerinde sulama randımanları %85-100 arasında olabilmektedir. Örneğin yağmurlamada %85, damla sulamada % 100 olabilmektedir. Bu ise, daha az suyun yıkama amacıyla kullanımı anlamına geldiğinden, profildeki tuzların yıkanması daha az olmaktadır. Suyun veriliş biçimi aynı zamanda tuzların toprakta birikme şeklini etkilemektedir. Bu nedenle sulama suyunun kalitesi topraktaki tuz dağılımı ve bitki gelişmesi yönünden oldukça önemlidir. Kalitesi iyi olmayan tuzluluğu yüksek sulama sularının kullanılma zorunluluğu olduğunda daha çok yüzey sulama yöntemleri tercih edilmelidir. Toprağın fiziksel özelliklerinin uygun olması durumunda tava ya da salma sulama yöntemleri tercih edilir. Ancak karık sulama yönteminde suyun toprağı ıslatma özelliğinden dolayı tuzlar karık sırtlarında birikir. Yağmurlama yönteminde sulama suyu içerisindeki tuzlar, hem toprağa hemde doğrudan bitkiye etki eder. Bu yöntemde su dağılımı yeknesak olduğundan tuzluluk kontrolü de kolaylaşmaktadır. Ancak yağmurlama sulama yöntemiyle genellikle yüzey sulamalarına oranla daha az su verildiğinden topraktaki tuz dengesini sağlayan yıkama suyunun azlığından dolayı tuz birikimi fazla olabilir. Bu durumda sulama suyu kalitesine bağlı olarak yıkama suyu vermek gerekebilir. Damla sulama yönteminde bitki kök bölgesindeki tuzlar sürekli olarak kök bölgesi dışına yıkanmakta ve orada biriktirilmektedir. Tuz içeriği yüksek olan sulama sularının kullanıldığı koşullarda özellikle kök bölgesi dışına biriken tuzların kış yağışları ile yıkanması göz önüne alındığında sulama suyu kalitesi açısından en uygun sulama yönteminin damla sulama yöntemi olduğu sonucu çıkarılabilir. Sulama suyu analizleri, su içinde bulunan önemli tuzları ve bunların konsantrasyonlarını gösterir. Bu analizlere dayanarak, sulamaya uygunluk yönünden suları sınıflandırmak, bitki ve toprak üzerinde yapacağı etkiyi tahmin etmek mümkündür Yerüstü ve yeraltı su kaynaklarından sağlanan sulama suları, üzerinden veya içerisinden aktıkları toprak ve kayalardan erittikleri bazı kimyasal maddeleri içerirler. Bu erimiş maddelerin cinsi ve konsantrasyonu sulama yönünden suların niteliğini ortaya koyar. Sulama sularının tuz konsantrasyonu genellikle bitki yetiştirilmesini engelleyecek derecede yüksek değildir. Toprakta tuz birikmesinde her ne kadar su niteliği önemli ise de, daha da önemli olan kontrolsüz sulama nedeniyle araziye gereğinden fazla su uygulanmasıdır. Sulama suyu olarak toprağa uygulanan su, buharlaşma veya bitkiler tarafından tüketilerek toprakta azalırken beraberinde getirdiği tuzlar gerekli önlemler alınmadığı zaman profil boyunca birikmeye devam eder. Verimli bir toprakta, toprak suyu çözeltisinin tuz konsantrasyonu, sulama suyu konsantrasyonunun 4-5 katı kadardır. Ancak sulu tarım arazilerindeki tabansuyu yetersiz drenaj nedeniyle yüksek ise, toprak suyu tuz konsantrasyonu, sulama suyu konsantrasyonunun 40-80 katı olabilir. Böyle bir toprak, bitki yetiştirilmesi için çok tuzlu sayılır. 3. TABANSUYU ĐZLEME ÇALIŞMALARI Genel Müdürlüğümüzce işletmeye açılmış sulama tesislerinde tabansuyu hareketlerini ve niteliklerini saptamak amacı ile tabansuyu izleme çalışmaları yapılır. Bu çalışmalar Başkanlığımız ve ilgili bölge ile işbirliği yapılarak gerçekleştirilir. Đşletmeye açılan sulama alanlarında, topoğrafik özellikler göz önüne alınarak, ortalama 100 hektara 1 adet tabansuyu gözlem kuyusu açılmaktadır. Bu kuyular kotlandırıldıktan sonra her ay tabansuyu seviyesi ölçülmekte ve sulamanın en yoğun olduğu ayda tabansuyu örnekleri analizi yapılmaktadır. Tabansuyu gözlem kuyularında ölçülen aylık tabansuyu derinlik değerleri ile tabansuyu tuzluluk analiz sonuçlarından faydalanılarak; • • • • Eşderinlik eğrileri, Eştuzluluk eğrileri, Eşdüzey eğrileri, Tabansuyu yükseklik ve tuzluluğunun birlikte sorun olduğu alanlar haritaları çizilir. Bu haritalardan yararlanılarak taban suyunun nerede ve ne zaman, hangi düzeyde, hangi tuzluluk sınıfında bulunduğu, hareketinin yatay ve düşey yönlerde nasıl olduğu tespit edilir. Đzleme yapılan her sulama için, her yıl bu haritalar çizilerek hazırlanan tabansuyu raporları sonucunda, ülke geneline ilişkin bir drenaj profili çıkarılmış olur. 3.1 Tabansuyu Sorunları 2007 yılı sonuçlarına göre DSĐ’ ce işletmeye açılmış olan 2 135 404 ha sulama sahasının 1 028 869 ha’ ında izleme çalışması yapılmıştır. 2007 yılında 63 adet sulamada 9929 adet gözlem kuyusundan her ay alınan tabansuyu rasatlarına göre hazırlanan tabansuyu raporları sonuçlarına göre, sulamanın en yoğun olduğu ayda tabansuyu sorunu olan alanlar 57 095 ha’ dır, (%57). Taban suyunun en yüksek olduğu durumda 0-1m arasında olduğu alan 159 470 ha’ dır, (%16). Bu alan drenaj sorunu olan alanların sınırını belirlemektedir. Taban suyunun en düşük olduğu durumda 0-1 m arasındaki alan 8671 ha’ dır, (%1). Tabansuyu tuzluluğu yönünden sorun olan sahalar ise 42 868 ha olup toplam alanın %4’ ünü oluşturmaktadır. Tabansuyu derinliğinin 0-1m ve tabansuyu tuzluluğunun da 5000 micromhos/cm den büyük olduğu alanlar ise 2007 yılı ölçümlerine göre 13 238 hektar (% 1,3) olarak saptanmıştır. Bu alan çiftlik drenajı yapılması gereken sahaları göstermektedir (Tablo 3). 2007 yılı sonuçlarını bir önceki yılla kıyasladığımızda, taban suyunun en yüksek olduğu durumda sorun olan sahalar %21’ den, % 16’ ya, sulamanın en yoğun olduğu ayda %6’dan, % 5’e düşüş olduğu görülmektedir. Tabansuyu tuzluluğu sorunu görülen sahalarda 11 498 ha artış olmuştur ancak oransal olarak bir değişim olmamıştır (% 4). Tabansuyu yüksekliğinin sorun olduğu sahalarda % 5’lik azalmanın sebebi büyük ölçüde 2006-2007 su sezonunun kurak geçmesi ve drenaj kanallarının bir program dahilinde temizlenmesinden kaynaklanmıştır (Tablo 4). Tuzlu sahalarda artış görülmesi kuraklığın etkisinin daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan sonraki süreçte tabansuyu izleme çalışmalarında üzerinde durulması gerekli hususlardan biriside kuraklık sonucu ortaya çıkan tuzlanmadır. Grafik 1’de (1987-2007) son 20 yıl içinde tabansuyu izleme çalışması yapılan alanlarda tabansuyu sorunu olan alanların gelişimi gösterilmiştir. Bu dönemde, sulamanın en yoğun olduğu ayda sorun alanlar %16’ dan %5’e inmiştir. Tabansuyu en düşük durumda ise sorun alanlar yıllar içerisinde önemli bir değişim göstermemiştir (%1~2). Tabansuyu en yüksek durumda ise sorun alanların oranı %35’den %16’ya düşmüştür. Tabansuyu tuzluluğu %4 olarak aynı kalmıştır. DSĐ sulamalarında 1986 yılında Dünya Bankasının katkılarıyla başlatılan “Drenaj ve Tarla Đçi Geliştirme Projesi” kapsamında birçok sulamada rehabilitasyon çalışması yapılmıştır. Menemen, Çumra, Ceyhan, Seyhan, Eskişehir gibi büyük sahaları kapsayan sulamalarımızda bu çalışmalar sonucunda özellikle tabansuyu yükseklik problemi olan alanlarda önemli iyileşmeler sağlanmıştır. Tablo 3. Yıllara Göre Tabansuyu Đzleme Çalışmaları (Tabansuyu Düzeyi 0-1 M) SULAMANIN YILLAR SULAMAYA TABANSUYU AÇILAN ĐZLEME EN EN YOĞUN ALAN (ha) ALANI (ha) YÜKSEK (ha) EN % TABANSUYU OLDUĞU DÜŞÜK (ha) % AY (ha) TUZLULUĞU % (>5000 µ mhos/cm) % 1996 1 673 109 1 103 654 265 017 24 20 036 2 96 227 9 51 666 5 1997 1 724 477 1 087 167 226 893 21 20 587 2 74 278 7 49 256 5 1998 1 809 687 1 153 031 263 974 23 13 456 1 78 032 7 48 112 4 1999 1 842 906 1 180 509 264 277 23 17 972 1 86 712 7 51 242 4 2000 1 875 104 1 194 353 230 270 19 15 913 1 94 504 8 47 261 4 2001 1 862 448 1 027 690 179 797 17 17 747 2 83 204 8 39 404 4 2002 1 894 750 1 009 191 266 350 26 30 218 3 70 199 7 31 757 4 2003 1 824 254 1 010 051 231 910 23 25 466 2 66 978 7 36 492 4 2004 1 933 343 1 023 387 203 592 20 25 942 2 69 641 7 34 036 3 2005 1 979 429 1 053 412 208 491 20 16 409 2 68 259 7 46 843 4 2006 2 024 884 1 028 000 210 343 21 17 720 2 65 963 6 31 370 4 2007 2 135 404 1 028 869 159 470 16 8 671 1 57 095 5 42 868 4 Tablo 4. DSĐ'ce Đşletilen ve Devredilen Sulama Tesisleri Bakım Onarım Çalışmaları Gerçekleşme Değerleri ĐŞĐN ADI Sulama Kanalları Temizliği Sulama Kanalları Temizlenen Uzunluk Drenaj Kanalları Temizliği Drenaj Kanalları Temizlenen Uzunluk Servis Yolu Bakımı Stabilize Serilmesi Daimi Teçhizatın Boyanması Beton Onarımı Kanalet Değiştirme BĐRĐM 2003 m3 m 2004 4515287 2005 2006 2007 UZUN YILLAR ORT. 4522517 3221729 3515034 3502319 3855377 14246070 10446712 9487327 7679259 9764022 10324678 1882419 4901528 3784259 3243968 m3 2553056 3098580 m 849852 965808 670902 857668 873451 843536 km 9151 9710 8987 18846 9983 11335 3 341732 234440 492491 301515 360392 346114 m2 33148 28103 21721 54790 58127 39178 m3 74771 55945 52000 63756 85115 66317 m 116296 106101 98941 53532 125927 100159 m Tabansuyunun 0-1m ve Tabansuyu Tuzluluğunun 5000 micromhos/cm'den Fazla Olduğu Alanların Yıllara Göre Dağılımı 300 000 250 000 ALAN (ha) 200 000 150 000 100 000 19 87 19 88 19 89 19 90 19 91 19 92 19 93 19 94 19 95 19 96 19 97 19 98 19 99 20 00 20 01 20 02 20 03 20 04 20 05 20 06 20 07 50 000 YILLAR En Yüksek En Düşük Sulamanın En Yoğun Tuzluluk Grafik 1. Tabansuyu Đzleme Sonuçları 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Sulama sistemlerinin uygun işletilebilmesinin bir koşulu da drenaj tesislerinin iyi çalıştırılmasına bağlıdır. Bu nedenle en önemli drenaj kriterlerinden biri olan tabansuyu düzeyinin işletme aşamasında sürekli ve düzenli olarak izlenmesi gereklidir. Sürekli ve düzenli izleme için tabansuyu gözlem kuyularının tahrip edilmeleri önlenmelidir. Bunun önlenmesi için kuyunun içinde bulunduğu arazi sahiplerine bu kuyuların önemi ve hangi amaçlarla tesis edildiği açıklanmalı, ölçüm yapılamayan, tahrip edilmiş kuyular en kısa sürede onarılmalıdır. Daha önce yapılan çalışmalar sonucunda, tabansuyu seviyesini etkileyen en önemli unsurun drenaj kanallarında yapılan temizlik çalışmalarının olduğu tespit edilmiştir. Bu durum bir sulama şebekesinde drenaj koşullarının yeterli olması durumunda sulama için kullanılan fazla suyun tabansuyu sorunlarına etkisinin az olacağı, hatta tuzlu topraklarda verilecek fazla suyun yıkama suyu gibi davranarak toprak tuzluluğunda bir iyileşme yaratabileceği sonucunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle drenaj kanalları temizliği ve bakımı, rahat bir su akışı sağlanması açısından önemlidir. Bakımsız kanallar yalnız drenajı engellemez ayni zamanda temizlenmeleri gerektiğinde yapılacak masraflar yapım maliyetinin birkaç katına ulaşır. Tabansuyu sorunlarının azaltılmasında en önemli faktör olan planlı su dağıtım uygulamaları içindeki su dağıtım programlarında, tabansuyu raporlarında belirtilen sorunlu sulama alanlarına verilecek sulama suyu miktarının iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle sulama planlaması ve su dağıtımı uygulamaları ile sulama sonuçları değerlendirme çalışmalarında sorunlu alanlarda yapılan çalışmalara önem verilmelidir. Drenaj kanalları yeterli derinlikte projelendirilmeli ve Đl Özel idareleri tarafından yapılan tarla içi drenaj kanallarının bağlantıları yapılmalıdır. Kuraklıkla birlikte tabansuyu yükseklik probleminde bir azalma, tuzluluk probleminde artış olmuştur (Çumra, Ş.Urfa, Menemen, Seyhan, Ağcaşar). Bu sulamalarımızda tuzluluk probleminin ileri seviyede olduğu sahalarda özel ıslah çalışmaları yapılmalıdır. Özellikle tuza dayanıklı bitkiler seçilerek, tuzlu taban suyunun bitki kök bölgesine yükselmesi önlenmelidir. Tuzluluk problemin yaşandığı sulamalarımızda toprak analizi yapılarak toprak yapısı tespit edilmelidir. Sulamaya açılan sahalarda, drenaj faaliyetleri bugünden yarına sonuç vermemesi ve yapılmaması durumunda kısa sürede olumsuz etkilerinin ortaya çıkmaması sebebiyle ihmal edilebilmektedir. Oysaki drenaj çalışmaları tarımsal faaliyetlerde sürekliliğin sağlanabilmesi ve topraklarımızın korunması için vazgeçilmez faaliyetlerdir. Bu sebeple “drenaj kültürünün” oluşturulması için gerekli çalışmalar aksatılmamalıdır. KAYNAKLAR 1. Demir, N. ve Gözar, M. “Tabansuyu Đzleme Rehberi”. DSĐ Genel Müdürlüğü Basımevi, 2005, Ankara. 2. Gizbilli, M., “Drenaj”. DSĐ Genel Müdürlüğü Basımevi, 2004, Ankara. 3. Güngör, Y. ve Erözel, A. Z. “Drenaj ve Arazi Islahı”. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları no:1241, Ders Kitabı no:389, 1994, Ankara. 4. Kızıl, A., “Şanlıurfa-Harran Sulamaları 2005 Yılı Tabansuyu Raporu”, yayınlanmamış. 5. Özgül, Ş., “Tuzluluk ve Sodiklik”. Teknik Rehber, 1974, Ankara 6. Y Şener, S.; Ertaş; R., Öğretir, K. ve Aran A., “Türkiye’de Sulanan Bitkilerin Sulama Teknikleri”. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü Yayın no: 89,1995, Menemen. ŞANLIURFA HARRAN OVASI TUZLULUK VE DRENAJ SORUNLARI Mustafa ÇELĐKER (*) Prof. Dr. M.Ali ÇULLU (**) ÖZET Şanlıurfa Harran ovalarında sulama tesisleri 1980 li yılların başlarında yaklaşık 15 bin hektar alanda yeraltı sulamaları ile başlamıştır. Daha sonraki yıllarda 1995 yılından itibaren Atatürk barajından alınan sular ile sulamalar başlamıştır. Sulu tarımla birlikte aşırı- bilinçsiz sulamalar, topoğrafik yapı ve drenaj sorunları nedeniyle ovanın orta ve güney kesimlerinde sulama öncesinde var olan drenaj (yüksek taban suyu) ve tuzluluk problemlerinin boyutları artmıştır. Sulama öncesinde DSĐ’ nin planlama drenaj etütleri sonuçlarına göre taban suyu problemi olan sahalar, düşük kotlu Türkiye-Suriye sınırındaki arazilerde ve Harran ilçesi ile Akçakale arasında uzanan kesimde tespit edilmiştir. Rapor sonuçlarına göre taban suyunun kritik en yüksek durum sonuçları; 0-1 m 202 ha, 1-1,5 m 642 ha, 1,5-2,0 m 1903 ha, 2-3 m 7869 ha, >3m 11255 ha dır. Sulama sonrası Şanlıurfa Harran ovasında 2007 yılında yapılan taban suyu etütleri sonucunda tespit edilen kritik en yüksek durum sonuçları: 0-1 m derinlikte taban suyu içeren alanlar 1-2 m derinlikte taban suyu içeren alanlar 2-3 m derinlikte taban suyu içeren alanlar >3 m 14705 ha 32170 ha 21275 ha 50365 ha % 12,38 % 27,09 % 17,92 % 42,61 Hidrojeolojik çalışmalar sonunda Harran ovasında iki ayrı aküfer olduğu bunlardan kireçtaşı aküferinde sulamaya bağlı bir etkilenme olmadığı, üstte yer alan kum, çakıl aküferinde (serbest aküfer) ise sulamaya bağlı olarak su tablasında yükselme meydana geldiği (Eylül ayında maksimim seviyeye ulaştığı) tespit edilmiştir Sonuç olarak Harran ovasında farklı iki aküferin olduğu, alttaki kireçtaşı aküferinin yüzey sulamasından fazla etkilenmediği ancak, üstteki kil kum ve çakıl aküferinin yüzey sulamasından etkilenerek taban suyunu etkileyecek seviyelere ulaştığı gözlenmiştir Bu sonuçlara göre hâlihazırda yaklaşık 46875 ha alan taban suyunun etkisi altındadır. 21275 ha alanda ise potansiyel tehlike mevcut olup, önümüzdeki yıllar için yüksek risk içeren alan olarak değerlendirilmektedir. Sulama öncesi (1978 yılı ) taban suyu etüd sonuçları ile sulama sonrası (2007 yılı) gözlenen seviye ölçüm değerleri kıyaslandığında, sulama ile birlikte yüksek taban suyu probleminin büyük boyutlara ulaştığı görülmektedir. Tahliye imkânlarının kısıtlı ve yetersiz kalması sonucunda ovada büyük miktarda tahliye edilmeyen su, taban suyuna karışarak su tablasını yükseltmektedir. Ovada tuzluluk sorunları da artmaktadır. Tuzluluk ölçümleri sonuçlarına göre halihazırda yaklaşık 5000 ha alanda aşırı tuzlanma sorunu vardır. 7000 ha alan ise tuzlulaşma riski altındadır (DSĐ , 2007, Ş.URFA).Harran ovasında sulamadan sonra muhtelif yerlerden alınan toprak * DSĐ 15. Bölge Müdürlüğü, Toprak ve Drenaj Baş Mühendisi ** H.Ü. Ziraat Fakültesi Dekanı 1 örnekleri analiz sonuçlarına göre sulama öncesine göre toprakların potansiyel tuz içeriğinde bir artış eğilimi olduğu saptanmıştır. ANAHTAR KELĐMELER: Drenaj, Toprak tuzluluğu, Taban suyu sorunu, Bilinçsiz sulama, serbest Aküfer, su kalitesi, Bitki deseni ABSTRACT PROBLEMS OF SALINITY AND DRAINAGE IN ŞANLIURFA HARRAN PLAIN Irrigation facilities established in Harran Plain of Şanlıurfa province started operating at a capacity of around 15000 hectar underground irrigation at the beginning of 1980s. Later, from year 1995 on, gravity irrigation from Atatürk Dam was started. As a consequence of irrigated agricultural activities, severity of water drainage (high level of water table) and salinity, which had already been existing in middle and southern sections of the area since prior to start of the irrigation activities, reached higher extents because of over irrigation- unconscious irrigation, topographical structure and drainage-related matters. According to the results of DSĐ’s planning and drainage studies, the areas with water table level-related problems were identified on fields with low altitude level on Turkey-Syrian border as well as the area stretching between Harran town and Akçakale before introduction of irrigation. Report results show critical highest status as 0-1 m 202 ha, 1-1,5 m 642 ha, 1,5-2,0 m 1903 ha, 2-3 m 7869 ha, and >3m 11255 ha. Critical highest status indicators reported as a result of water table studies carried out in 2007 across Şanlıurfa Harran Plain after instruction of irrigation are as follows: Areas with water table in depth of 0-1 m Areas with water table in depth of 1-2 m Areas with water table in depth of 2-3 m >3 m 14705 ha 32170 ha 21275 ha 50365 ha % 12,38 % 27,09 % 17,92 % 42,61 It was found out as a result of hydro geological studies that there are two separate aquifers and no effect caused by irrigation was seen on the limestone aquifer while water table level increased due to irrigation on the upper layer of sand, pebble aquifer (on the free aquifer), and reached maximum level in September. As a consequence; it was seen that there are two different types of aquifers in Harran Plain, while the limestone aquifer on the bottom layer is not deeply affected by flood irrigation, the clay, sand and pebble aquifer on the top is affected by flood irrigation to also affect water table level. These results show that an area of approximately 50000 Ha (46875 ha ) is under effect of water table at the time being. As for another area of 21275 ha, there is a potential danger that can be considered high risk for future years. 2 Comparison of water table level measurements carried out before irrigation (year 1978) with those carried out after irrigation (year 2007) shows that water table level, which increased as a result of irrigation, reached problematic levels. A considerable amount of water that is not discharged across the area runs into the water table increasing the level of water table due to improper and insufficient drainage systems across the region. Also salinity problems get worse across the plain. Salinity measurement results reveal that the problem of excessive Stalinizations across an area of 5000 ha and another 7000 ha is at risk of Stalinization (DSĐ, 2007, Ş.URFA). Soil samples were taken from various sections of Harran Plain after irrigation and analyzed; it was seen that the soil had a tendency towards potential soil content in comparison to the pre-irrigation period. KEY WORDS: Drainage, Soil salinity, the problem of water table, Unconscious irrigation, on the free aquifer, water quality, the crop of pattern GĐRĐŞ Toprak ve su tarımsal üretimde temel iki kaynaktır. Sürdürülebilir tarım için bu kaynakların rasyonel ve verimli kullanılması temel koşuldur. Cumhuriyet tarihimizin en büyük kalkınma projesi kabul edilen GAP, toprak ve su kaynaklarımızın en etkin şekilde değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Proje ile bölgede sosyal ve ekonomik dengelerin yeniden kurulması, yöre insanının refah ve gelir düzeyinin yükseltilmesi hedeflenmiştir. Şanlıurfa Harran ovalarında sulama tesisleri 1980 li yılların başlarında yaklaşık 15 bin hektar alanda yeraltı sulamaları ile başlamıştır. Daha sonraki yıllarda 1995 yılından itibaren Atatürk barajından cazibe sulamaları başlamıştır. Sulu tarımla birlikte aşırı- bilinçsiz sulamalar, topoğrafik yapı ve drenaj sorunları nedeniyle ovanın orta ve güney kesimlerinde sulama öncesinde var olan drenaj (yüksek taban suyu) ve tuzluluk problemlerinin boyutları artmıştır. Halihazırda yaklaşık 50000 ha alan taban suyunun etkisi altındadır (DSĐ 2007). 5000 ha alanda ise aşırı tuzlanma sorunu vardır. Yüksek taban suyu nedeniyle pek çok yerleşim biriminde çukur alanlarda su göllenmeleri meydana gelmiştir. TABAN SUYU ETKĐSĐNDE YERLEŞĐM BĐRĐMĐ 3 Meskun mahallerde oluşan bu birikinti suları (fotoğrafta görülüğü üzere ) çevre sorunları yaratarak sıtma, tifo ve benzeri hastalıkların ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. TOPRAK ÖZELLĐKLERĐ Harran ovası Alüviyal ve resüdial topraklardan oluşmuştur. Ova toprakları genelde derin profilli ve kil bünyelidir. Hakim kil minerali smektit grubu killerdir. Kireç içerikleri yüksektir. TOPOĞRAFYA Harran ovası bir çöküntü havzası olup, topoğrafik yapı bir küveti andırmaktadır. Genel eğim % 02 arasında değişmektedir. Ovanın kuzey kesimleri nispeten eğimli olurken, Güney kesimlerde eğim sıfıra yaklaşmaktadır. ĐKLĐM Harran ovası karasal ikliminin özelliklerini taşımakla beraber Akdeniz ikliminin tesiri de vardır. Uzun yıllar iklim verilerine göre Harran ovasında yıllık ortalama yağış 365 mm, yıllık ortalama sıcaklık 17.2 C ve yıllık buharlaşma 1849 mm dir. JEOLOJĐ Jeolojik Formasyonlar Paleosen marn: Eosen kireçtaşı altında geçirimsiz taban kayasını oluşturur. Kalınlığı yaklaşık 800 m dir. Eosen kireçtaşı: Kristalize kireçtaşlarından oluşmuştur. Karstik yapılar iyi geliştiğinden bölgenin önemli aküferi konumundadır. Kalınlığı yaklaşık 300 m civarındadır. Miyosen kireçtaşı: Killi kireçtaşlarından oluşmuştur. Karstik yapılar kısmen geliştiğinden aküfer özelliği gösterir. Kalınlığı yaklaşık 100 m civarındadır. Pliyosen kil: Yer yer jipsli seviyeler bulunduran killerden oluşmuştur. Kalınlığı yaklaşık 200 m civarındadır. Pleistosen kil, kum ve çakıl: Pliyosen killeri üzerinde killi kumlu ve çakılı seviyeler şeklinde bulunan bu birim yüzeyde serbest aküferi oluşturur. Kalınlığı yaklaşık 60 m civarındadır. 4 HĐDROJEOLOJĐ Harran ovasında yapılan Hidrojeolojik çalışmalar sonunda üstte yer alan kum, çakıl aküferinde (serbest aküfer) sulamaya bağlı olarak su tablasında yükselme meydana geldiği ve taban suyunu etkileyecek seviyelere ulaştığı tespit edilmiştir. UĞRAKLI 727 SERBEST AKĐFER YAS TABLASI SEVĐYE DEĞĐŞĐMĐ 0 -4 YAS SEVĐYESĐ (m) -8 -12 -16 -20 -24 -28 -32 SULAMADAN ÖNCE ZAMAN Eki.01 Eki.96 Eki.91 Eki.86 Eki.81 -36 SULAMA SONRASI TUZLULUK VE SODĐKLĐK DURUMU Toprak tuzlanması: Bitki gelişimini olumsuz etkileyerek verimi sınırlayan düzeyde toprakta Tuz Bileşiklerinin (Ca, Mg, K, Na Katyonları ile CO3,HCO3, Cl, SO4 anyonları) birikerek konsantrasyonlarının artmasıdır. 5 SULAMA ÖNCESĐ TOPRAK TUZLULUĞU Harran ovası topraklarında sulama öncesi 1964–1965 yılları arasında DSĐ’nin yaptığı toprak etüt çalışmaları sonunda Tuzlu ve Alkali topraklar Harran ilçesi ile Akçakale arasında uzanan düşük kotlu çukur alanlarda tespit edilmiştir. Rapor sonuçlarına göre değişik tuz düzeylerinde (a1, a2, a3, a5 ve Aa) 11.835 ha arazide tuzlu ve Alkali topraklar tespit edilmiştir. Bunun 3322 ha ında Alkalilik (Çorak topraklar) sorunu bulunmaktadır. SULAMA SONRASI TOPRAK TUZLULUĞU Harran ovasında sulama sonrası toprak tuzluluğunun belirlenmesine yönelik geniş kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte Harran Ovasının sulama sonrası Tuzluluk durumunu inceleyebilmek amacıyla DSĐ’nin ovada rutin olarak yaptığı taban suyu tuzluluk ölçümlerinden yaralanılmıştır. 2007 yılı taban suyu EC tuzluluk ölçümleri sonuçlarına göre Harran Ovasında 4984 ha alanda taban suyu tuzluluğu 5000 mikromhos/cm ve üzerinde olup, bitki gelişimini olumsuz etkileyecek düzeydedir. 6908 ha alanda ise taban suyu tuzluluğu 3000–5000 mikromhos/cm arasında olup, Aşırı tuzlanma yönünden risk altında olan alanlardır. Bu alanlarda drenaj tedbirlerinin gecikmesi halinde tuzluluk düzeyinin artarak bitki gelişimi için sorun teşkil edecektir. Diğer alanlarda ise EC değerleri 3000 mikromhosun altındadır(DSĐ 2007). 6 TUZLANMA NEDENĐYLE ÜRÜN AZLIĞI Sulama öncesi ve sonrası toprak tuz değimini incelemek amacıyla önceki yıllarda (1997–2000) sulama alanlarından alınan toprak örneklerinden seçilen 62 adet toprak profilinin 1964–1965 ve 1997–2000 yılları arasındaki ortalama % tuz içerikleri belirlenmiştir. 1964–1965 yılları toprak örnekleri analiz sonuçlarına göre tuzsuz örneklerin (% <0,100) oranı %69,36 iken sulama sonrası (halk sulamaları ve devlet sulamaları) bu oran %40,32’ye düştüğü gözlenmektedir. Bu değerlendirmeye tabi tutulan toprakların %29,04’ü sulamalardan sonra tuzlandığı anlamına gelmektedir. Sulama öncesi (1964–1965) a1 düzeyinde (%0,100-0,200) tuzluluk %20,97 iken, sulama sonrası (1997-2000) %25,812’e, sulama öncesi a2 düzeyinde (%0,200-0,400) tuzluluk %8,06, sulama sonrasında %17,74, sulama öncesi a3 düzeyinde (%0,400-0,600) tuzluluk %1,61, sulama sonrasında %11,29’a yükselmiştir. Sodiklik sorunu sulama öncesinde %6,45 iken, sulama sonrası %8,06’ya çıkmıştır. Toprak analiz sonuçlarına göre Harran ovası topraklarında tuzlanma eğiliminin belirgin olduğu görünmektedir. Sulama alanlarındaki tuzluluk değişimi incelendiğinde Harran 5 kısım, Harran 6 kısım ve Akçakale civarındaki Urfa 3. kısım sulama alanlarında daha önceki yıllarda var olan tuzluluk problemlerinin drenaj sorunları nedeniyle daha da artığı gözlenmiştir. SULAMA ÖNCESĐ TABAN SUYU DURUMU 1978 yılı Urfa-Harran Ovası Drenaj Raporu sonuçlarına göre taban suyu problemi olan sahalar, düşük kotlu Türkiye-Suriye sınırındaki arazilerde ve Harran ilçesi çevresi ile Akçakale arasında uzanan kesimde tespit edilmiştir. 7 Harran ovasında sulama öncesinde doğal drenajı Culap deresi ve bununla birleşen Kötü çay, Ricle deresi ve yan dereler sağlamaktaydı. Culap deresi uzun yıllar ovanın doğal drenajını sağlarken yatağının sığ ve kapasitesinin yetersiz kalması sonucunda yağışlı dönemlerde Harran ilçesi ile Suriye hududu arasında kalan düşük kotlu çukur arazileri su altında bırakarak drenaj sorunları ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Türkiye -Suriye hududundaki demir yolu hattı bir bariyer görevi görerek drenaj sorunlarının artmasına yardımcı olmuştur. Culap deresi ve kötü çay Harran Ovası Sulama Projesi kapsamında ıslah edilerek Ana Tahliye Kanalı ismini almıştır. SULAMA SONRASI TABAN SUYU DURUMU 2007 yılı sonuçlarına göre; •14705 ha alanda taban suyu seviyesi toprak yüzeyine yakın (0,0-1,0 m) olup, tarımsal verimi önemli ölçüde sınırlamaktadır. Kısas, Koruklu, Đmam bakır, Reha ve Akçakale civarında yer alan araziler yüksek taban suyunun etkisi altındadır. 8 •32170 ha alanda ise taban suyu derinirliği 1,0-2,0 m ler arasındadır. Bu alanlar ovanın iç kesimlerinde kuzeyden güneye doğru Suriye sınırına uzanmaktadır. 2007 YILI TABAN SUYU KRĐTĐK EN YÜKSEK EŞ DERĐNLĐK HARĐTASI Sonuç olarak; •Problem alanı (0-2,0 m) toplam 46875 ha dır. 21275 ha alan ise önümüzdeki yıllar için risk taşıyan alan olarak değerlendirilmelidir. •1978 yılı taban suyu etüd sonuçları ile sulama sonrası gözlenen değerler kıyaslandığında, sulama ile birlikte yüksek taban suyu probleminin büyük boyutlara ulaştığı görülmektedir. Tahliye imkânlarının kısıtlı ve yetersiz kalması sonucunda ovada büyük miktarda tahliye edilmeyen su, taban suyuna karışarak su tablasını yükseltmektedir. 9 SULAMA ÖNCESI VE SONRASI TABAN SUYU KRĐTĐK EN YÜKSEK DERĐNLĐK DEĞĐŞĐMĐ 60000 ALAN (ha ) 50000 40000 30000 20000 10000 0 0-1m 1-2m 2-3m TABAN SUYU DERĐNLĐĞĐ (m) >3 m SULAMADAN ÖNCE SULAMADAN SONRA BĐTKĐ DESENĐ Harran projesi planlanan ürün deseninde pamuk %35, hububat %23 öngörülmüştür. Ancak 19952007 yıları arasında gerçekleşen bitki deseni dikkate alındığında, planlanan hedeflere ulaşılmadığı, ovada sulamanın ilk yıllarında monopol pamuk tarımının hakim olduğu görülmüştür. Bu durum bitki sulama suyu ihtiyacını etkilemiş, ovaya verilen su miktarını artırmıştır. Dolaysıyla Yüksek taban suyu oluşumu hızlanmıştır.. Son yıllarda hububat ve 2. ürün mısıra bir yönelme başlamıştır. 2007 yılı verilerine göre ovada gerçekleşen ürün deseni: pamuk %31, hububat %31, mısır %13, sebze %1 dır. YILLARA GÖRE TABAN SUYU SORUNU-YAĞIŞ VE SULAMA SUYU DEĞERLERĐ Yıl Taban suyu (ha) Yağış (mm) Sulama suyu 0-1 m 1-2 m (mm) (m^3*10^6) (mm) 2007 14705 32170 276.2 1250.67 894 2006 13747 44017 275.3 1367.10 987 2005 26156 23108 364.1 1295.19 945 2004 32184 28442 306.4 1345.58 982 2003 16766 34281 333,0 1198.13 880 2002 11610 45987 390.8 1048.81 771 10 ŞANLIURFA HARRAN OVALARI YILLARA GÖRE TABAN SUYU DEĞĐŞĐMĐ 0-1 m 50000 1-2 m 45000 40000 35000 Alan (ha) 30000 25000 20000 15000 10000 5000 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yıllar TABAN SUYU SORUNU YAĞIŞ -SULAMA SUYU ĐLĐŞKĐSĐ 0-1 1-2 Yağış(mm) 50000 45000 40000 35000 30000 25000 20000 15000 10000 5000 0 1200 1000 800 600 400 200 Yağış-Sulama suyu (mm) Taban suyu sorunu(ha) Sulama suyu 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Zaman (Yıl) • Grafiğin incelenmesinden anlaşılacağı gibi taban suyu sorunun ovaya verilen sulama suyu miktarı ve yağışla doğrudan ilişkili olduğu görülmektedir. • Son yıllarda yapılan DSĐ nin kanal derinleştirme ve tahliye temizliği çalışmaları yanında, tarla içi drenaj tesislerinin kurulmasıyla yüksek taban suyu sorunu (0-1 m ) azalmaya başlamıştır. 11 • ŞANLIURFA HARRAN OVASI DSĐ TAHLĐYE KANALLARI DERĐNLEŞTĐRME ÇALIŞMALARI • Şanlıurfa Harran ovasında yüksek taban suyu ve tuzluluk problemlerini çözüme kavuşturmak amacıyla 1999 yılından beri DSĐ 15. Bölge Müdürlüğünce derin drenaj çalışmaları yürütülmektedir. Bu çalışmalar öncelikle ovanın en sorunlu kesimlerinde Türkiye- Suriye hududundaki güney kesiminde yer alan 6650 ha alanda başlatılmıştır. Daha sonra proje ve inşaat çalışmaları 4 proje halinde yaklaşık 30000 ha çıkarılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda 31369 ha alanda derin drenaj inşaatı tamamlanarak toplam 160737 m tahliye kanalı derinleştirilmiştir. •Đşletmeye açılan •Etüd- Proje : 31369 ha (160737 m) : 34344 ha (292625 m) •ŞANLIURFA HARRAN OVALARI TARLA ĐÇĐ KAPALI DRENAJ ÇALIŞMALARI •Đşletmeye açılan •Đnşaatı devam eden •Etüd- Proje : 10000 ha : 5090 ha : 50000 ha •MALĐYET • Hâlihazırda mevcut taban suyu sorunların çözümü için yapılması gereken kanal derinleştirme ihtiyacı 292625 m dir. 2006 yılı fiyatlarıyla kanal derinleştirme inşaat birim maliyeti ort. 108 YTL / m. • Tarla içi kapalı drenaj tesisleri ortalama birim maliyet 1714 YTL/ha dir. SONUÇ VE ÖNERĐLER •Şanlıurfa Harran ovasında mevcut taban suyu problemi altında olan alan yaklaşık 50.000 ha dır. Bu alan artma eğilimine girmiştir. •Yüksek taban suyu sorunu ile birlikte tuzluluk sorunları da artmaktadır. Yaklaşık 5000 ha alanda aşırı tuzlanma sorunu vardır. •Ovadaki mevcut tahliye şebekesi yüksek taban suyu ve drenaj sorunlarının giderilmesinde yetersiz kalmaktadır. ÇÖZÜM ÖNERĐLERĐ • Yörede ortaya çıkan ve gelecekte muhtemelen sınırları genişleyecek olan tuzluluk ve drenaj sorunlarının çözümü için acil eylem planı hazırlanmalıdır. • Yörede drenaj çalışmalarını yürüten kurumlar arasında sorunların çözümü noktasında etkili ve verimli bir koordinasyon sağlanamamakta, bunun sonucu olarak acil tedbirler hayata geçirilememektedir. Bu kapsamda kurumsal yapılandırmaya gidilmelidir. 12 • Sorunların çözüme kavuşturulabilmesi için tarımsal alt yapı yatırımlarının gecikmeden uygulamaya konulması ve bu çalışmaları etkin yürütecek Drenaj Biriminin kurulmasına ihtiyaç vardır. • Yörede ortaya çıkan Drenaj ve Tuzlanma sorunlarının çözüme kavuşturulabilmesi için tarla içi drenaj tesislerinin kurulması, mevcut tahliye şebekesinin revize edilerek tahliye kanallarının derinleştirilmesi ve yeni ilave derin drenaj kanalların tesis edilmesine ihtiyaç vardır. • Harran ovasında Mevcut klasik sulama sistemine alternatif basınçlı sulama sistemleri geliştirilmelidir. • Đşletme alanlarındaki tahliye kanallarında rusubat temizliği sık yapılmalıdır. • Aşırı, kontrolsüz sulamaların önüne geçmek ve sulamada verimliliği artırmak için sulayıcı birliklerin teknik beceri ve donanım kabiliyetleri artırılmalı, eğittim çalışmalarına hız verilmelidir. TABAN SUYU ETKĐSĐNDE KALAN YERLEŞĐM YERĐ KAYNAKÇA. DSĐ 15. Bölge Müdürlüğü, Đşletme ve Bakım Şubesi, Taban Suyu Raporları DSĐ.5. Bölge Müdürlüğü, Etüd ve Plan Şubesi, Toprak Analiz Raporları Güneydoğu Anadolu Projesi, Urfa-Harran Ovası Planlama Drenaj Raporu, 1978, ANKARA Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı, Şanlıurfa Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 2007 Yılı Hidrometeoroloji Raporu, 2007,Şanlıurfa Harran Ovası Toprakları, Ural Dinç ve Ark. 13 KÜRESEL ISINMA VE GAP Yazar Adı SOYADI:Murat DOLAŞ Unvanı:Birlik Müdürü(Ziraat Müh.) Kuruluşu:Bereket Sulama Birliği Bşk. Şehir/Ülke:ŞANLIURFA/TÜRKĐYE E posta: [email protected] Yazar Adı SOYADI:Süleyman KILIÇ Unvanı:Birlik Müdürü (Ziraat Müh.) Kuruluşu: Tektek Sulama Birliği Bşk. Şehir/Ülke:ŞANLIURFA/TÜRKĐYE E posta: [email protected] ÖZET Su, canlı yaşamının devamlılığını sağlayan, ekonomik ve sosyal gelişmeyi doğrudan etkileyen ve çeşitli yönleri ile stratejik öneme sahip doğal kaynaklardan biridir. Son derece dikkatli ve etkin bir şekilde kullanılmalı ve yönetilmelidir. Giderek stratejik bir değer haline gelen su için verilen mücadelenin petrol kaynakları için verilen mücadele kadar büyük önem taşıyacağı herkesçe bilinmektedir. Su , dünyada en değerli ve kıtlığı yaşam için en ciddi tehdit olan bir kaynaktır.Dünya üzerinde nüfus artışına bağlı olarak tatlı suya olan talep giderek artmaktadır. Özellikle son yıllarda küresel ısınma sonucu ortaya çıkan iklim değişikliği ve bunun getirdiği ısınma, ülkemizde kuraklık olarak kendini göstermektedir. Bu anlamda su kaynaklarımızı büyük titizlikle kullanmak ve korumak gerekmektedir. Çünkü ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Ülkemizin sahip olduğu su kaynakları ve bulunduğu bölgeyle, jeopolitik konum göz önüne alındığında, suyun bizler için önemi daha da artmaktadır. Kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer alan ülkemizde, kuraklık ve çölleşme sorunlarının küresel ısınma ile daha da artacağı dikkate alınmalıdır. Küresel ısınmaya karşı alınması gereken tedbirler için ilgili tüm kurumlar bir araya gelerek ciddi bir acil eylem planı hazırlamalı ve hayata geçirmelidir. SUMMARY Water is one of the crucial natural sources which helps the living creatures to live and affects directly both the economic ans social development of man and the societies. So it must be consumed and managed very carefully and effectively. It is well known that the struggle for water, being a strategic value gradually, has the same importance as the struggle for the petroluem. Water is the most worthy source that the famine of which is the most serious threat. The demand of the drinking water is increasing due to the population rise day by day all around the world. Climate change and global warming brings as a result of the global warming have resulted itself as drought in our country. So we have to consume and protect our natural water sources carefully. Because our country is not a water-rich one. The importance of the water doubles when we take our water sources and the geopolitical situation on the area into consideration. The threat of the drought and desertification will be more important near future as we have been living in a drought and half drought climates so far. As to the reports of researches the drought does not seem temporary. A serious emergency activation plan has to be prepared and applied for the needed precautions against the global warming with the coordinating of all institutions. GĐRĐŞ: Modern tarımın en önemli girdisi olan su; sürdürülebilir tarımsal kalkınmanın en önemli unsurlarından biridir ve tüm hayat sistemleri için gereklidir. Su, Canlı yaşamının devamlılığını sağlayan , ekonomik ve sosyal gelişmeyi doğrudan etkileyen ve çeşitli yönleri ile stratejik öneme sahip olan doğal kaynaklardan biridir. Son derece dikkatli ve etkin bir şekilde kullanılmalı ve yönetilmelidir. Sulama; bitkinin gelişmesi için gerekli olan ve yağışlarla doğal olarak karşılanamayan suyun bitkiye verilmesi olarak tanımlanabilir. Tarımsal sulama, tarım alanlarında verimliliğin artırılmasında, ekonomik büyümenin hızlandırılmasında ve göçün azaltılmasında büyük bir öneme sahiptir. Giderek stratejik bir değer haline gelen su için verilen mücadelenin petrol kaynakları için verilen mücadele kadar büyük önem taşıyacağı herkesçe bilinmektedir. Su, dünyada en değerli ve kıtlığı yaşam için en ciddi tehdit olan bir kaynak olup, tarımın temel öğesidir. Son yılların en büyük sorunu olan küresel ısınmanın bütün dünyayı olumsuz etkileyeceği, günlük yağış miktarında azalma olacağı, buharlaşmanın, yaz kuraklığının, sıcaklığın ve evaporasyonun artacağı, orman yangınlarında artış olacağı, iç sularda yaşayan canlı türlerinde azalma olacağı, arazi kullanımında meydana gelecek değişikliklerin erozyonu artıracağı, belirtilmektedir. Özellikle son yıllarda küresel ısınma sonucu ortaya çıkan iklim değişikliği ve bunun getirdiği ısınma, ülkemizde kuraklık olarak kendini göstermektedir. Bu anlamda su kaynaklarımızı büyük titizlikle kullanmak ve korumak gerekir. Çünkü ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen su ile dünya sıralamasında 19’uncu sırada yer almaktadır. Dünyadaki nüfusun hızla gelişimi ve buna paralel olarak artan tarımsal , içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçları nedeniyle tatlı suya olan talep giderek artmaktadır. Ülkemizin sahip olduğu su kaynakları ve bulunduğu bölgeyle, jeopolitik konum göz önüne alındığında, suyun bizler için önemi daha da artmaktadır. Kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer alan ülkemizde, kuraklık ve çölleşme sorunlarının küresel ısınma ile daha da artacağı dikkate alınmalıdır. Raporlar dikkate alınırsa, kuraklığın geçici olmadığı açıktır. Bu nedenle, kuraklıkla ilgili acil önlemler gündeme getirilmelidir. GAP’A BAKIŞ Günümüzden 6.000 yıl önce Mezopotamya bölgesinde Sümerler, hendekler kazarak Fırat ve Dicle’nin sularını tarlalarına akıtmakla insanoğlunun ilk sulu tarıma geçmesini sağladılar. Binlerce yıl sonra su, Mezopotamya ile tekrar buluştu ve adına GAP. Yani, Güneydoğu Anadolu Projesi denildi. Temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek, bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artırarak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi milli kalkınma hedeflerine katkıda bulunmak olan GAP, çok sektörlü, entegre ve sürdürülebilir bir bölgesel kalkınma projesidir. Fırat ve Dicle havzaları ile yukarı Mezopotamya ovalarındaki 9 ili kapsamaktadır. Su ve toprak kaynaklarını geliştirme amaçlı olarak tasarlanan GAP, baraj, hidroelektrik santralleri ve sulama yapılarının inşasına paralel olarak, tarımsal ve sınai kalkınma, kırsal-kentsel altyapı, ulaşım, eğitim ve sağlık alanlarındaki gelişme, birbirleriyle ilişkili projeler demeti olarak ele alınmıştı. Ancak, proje sonradan çok sektörlü, sosyoekonomik bir bölgesel kalkınma programına dönüştürüldü. GAP’ta asıl amaç, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni tarıma dayalı ihracat bölgesi haline getirmekti. GAP’ın 2005 yılında tamamlanması öngörülüyordu. Projeler tamamlandığında 22 baraj ve 19 hidroelektrik santrali yapılmış olacak, yılda 27 milyar kilovat saat enerji üretilecek, 1.7 milyon hektar alanda sulama yapılacak ve bölge nüfusunun yaklaşık 3.5 milyonuna iş imkanı sağlanacaktı. 2002 yılında GAP planı revize edildi ve GAP’ın tamamlanma tarihi 5 yıl ötelendi. GAP’ın tamamlanacağı tarih olarak 2010 yılı belirlendi. GAP sulu tarıma geçilmesinde bir dönüm noktası oldu. Harran Ovası, 1995 yılında Fırat’ın suyuyla buluştu. Bölge sulu tarımın nimetleriyle tanıştı. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin önemli sosyal hedeflerinden biri de, bölgedeki toplumsal yapıyı olumlu yönde değiştirmekti. Proje ile birlikte enerjideki gerçekleşme %73 seviyesinde oldu ve 9 tane baraj yapıldı. Ancak sulama açısından bakıldığında %13’lük bir gerçekleşmenin olduğu ve projenin hedeflerinin bu anlamda tutmadığı görüldü. Daha sonra hazırlanan Kalkınma Planı, projenin kapsamını ve ilgi alanını genişletti. Bu nedenle GAP’a ayrılan ödenekler son yıllarda azaldı. GAP’taki gecikmenin büyük yatırımları aksattığı gibi, bu durumun diğer alanlara da olumsuz etkileri oldu. Tarımın yanında, hayvancılık, sanayi ve istihdamda da istenen hedeflere ulaşılamadı. Bugün nakdi %52 , enerji sektöründe %80, ulaştırmada %38, diğer kamu hizmetlerinde %76 gerçekleşme olmuştur. Aradan geçen 35 yılda sadece 13 baraj, 7 hidroelektrik santrali tamamlanabilmiştir. Ülkemizde tarım sektöründe kullanılan suyun , toplam su tüketimimizin %75’i kadar olması, sulamalarımızın %92 sinin yüzey sulaması, %8 inin yağmurlama ve damlama sulama olması, sulama şebekesi oluşumunda yeterli modernizasyonun sağlanamadığını ve tarımda kullanılan suyun israf edildiğini göstermektedir. Yağışlı bölgelerde, toprak içerisinde doğal olarak bulunan tuzlar yağmur sularıyla akarsulara ve yeraltı sularına taşınır, bunlar aracılığıyla da deniz ya da göllere kadar ulaşır. Bu nedenle yağışlı bölge topraklarında genellikle tuz birikmesi olmaz. Đklimi sıcak, yağışı az bölgelerde tarımsal üretim ve verimi arttırmak amacıyla toprağa kontrolsüz-gelişigüzel verilen sular, içlerinde doğal olarak bulunan tuzu toprağın içine dahil ederler. Fazla verilen bu su, aynı zamanda taban suyunu yükseltmek suretiyle toprak ve taban suyu içinde bulunan tuzları da yukarı doğru harekete geçirir. Sıcağın etkisiyle beraberinde toprak yüzeyine kadar taşıdığı tuzları burada bırakarak, hızla buharlaşmak suretiyle, toprak yüzeyinde tuzlanma meydana getirir, tarımsal üretimi sınırlar ve verimi düşürür. Fırat Nehri’nin iyi kalitedeki suyu bile her yıl 10 dekar toprağa 1,1 ton civarında eriyebilir tuzlarını dahil etmektedir. 1995 yılından bu yana Fırat suyu ile sulanan arazilerin önemli bir kısmında taban suyu problemi ve tuzlanma , ovanın bazı yerlerinde yoğun bir şekilde görülmeye başladı. Çünkü ova topraklarının killi bir bünyeye sahip olması, tuzlanma açısından önemli riskler taşımaktadır. Harran ovası topraklarında genişleyebilir kil oranının fazla olması topraklardaki geçirgenlik durumunu olumsuz yönde etkilemekle birlikte suyun ve havanın toprak içindeki hareketini engellemektedir. Geçirgenlik kapasitesi azalan toprakta ise taban suyu artmakta ve bunun sonucunda da tuzlanma riski yüksek değerlere çıkmaktadır. Mezopotamya’da drenajın olmayışı ya da yetersizliği, sulama suyunun alt katmanlardaki tuzu bitki kök derinliğine çıkartması sonucunda tarım alanlarında tuzlanma meydana getirmiştir. Dünyada halen uygulanmakta olan pek çok sulama projesinde, kısa vadeli ve akılcı olmayan planlamalar tarımsal uygulamaların sürdürülebilirliğini engellemektedir. Bu anlamda GAP bölgesinin kalan toprakları da sulamaya açıldıkça, tuzlanma probleminin o kısımlarda da görülmesi muhtemeldir. Hem ekolojik dengenin korunması, hem de insan topluluklarının sürdürülebilir gelişiminin sağlanması için, su ve toprak kaynaklarının bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçları karşılayabilecek en akılcı bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Bugün yeryüzünde en çok yararlanılan yenilenebilir su kaynağı akarsulardır. Kurak mevsimler boyunca yararlanabilmek ve küresel ısınmanın ülkemiz üzerindeki olumsuz etkilerini azaltabilmek amacıyla, akarsularımızın üzerindeki baraj ve gölet sayısını arttırmamız gerekmektedir. Bu yapılaşmaların akarsularımızın doğal akışını ve doğanın dengesini olumsuz etkileyecek yapılaşmalar olmamasına dikkat etmeli, küçük birikimler sağlayacak göletlerin yapımına ağırlık verilmelidir. Aslında su kaynaklarımızı arttırmaktan daha önemlisi, bu kaynakların insanlarımız tarafından en verimli şekilde kullanılması bilincinin oluşturulmasıdır. Bu kaynakların ve bunları besleyen akarsuların çevresinde gelişigüzel kimyasal gübre ve zirai mücadele ilacı kullanılarak kirliliğe ve su kalitesinin bozulmasına neden olunmaktadır.Gerek yeraltı gerekse yer üstü su kaynaklarımızı temiz ve planlı bir şekilde kullanmalıdır. Ancak, kuraklığın şiddetli görüldüğü devrelerde yeraltı sularına fazla yüklenmemek, yerüstü su kaynaklarını bu dönemlerde devreye sokmak yararlı olacaktır. Küresel ısınma ile birlikte yağışın azalması, sıcaklığın ve kuraklığın artmasına bağlı olarak arazi kullanım şekline, tarım metotlarına dikkat edilmeli ve su kaynaklarının en verimli şekilde kullanılmasına özen gösterilmelidir. Gelecekte daha kurak bir periyoda girecek Türkiye’de erozyon kontrolü ve suyun toprakta muhafaza edilmesi büyük önem kazanacaktır. Suyun toprakta muhafazasını sağlayan anızın tahrip edilmesinin önüne geçilmeli, toprak yüzeyi anızsız nadasa bırakılmamalıdır. Suyun muhafazası açısından topraklar yüzlek sürülerek hafifçe kabartılmalıdır. Yüksek verimli ve kurağa dayanıklı tohumlar geliştirilmelidir. Baraj gölleri altında verimli tarım topraklarının kalmamasına özen gösterilmelidir. Sulama amaçlı inşa edilerek tarımsal üretimi ve verimliliği arttırmayı amaçlayan bir baraj, aynı zamanda tarımsal üretimin gerçekleşme alanı olan verimli toprakları su altında bırakarak yok etmemelidir. Sulamaya açılan bölgelerde, topraklarda tuzlanmanın önlenmesi açısından mutlaka uygun drenaj sistemleri kurulmalıdır. Ülkemizde tarımsal üretim planlaması yapılmadığından dolayı, sulamaya açılan bölgelerde ekilecek bitki deseni çiftçinin inisiyatifine bırakılmakta, buna sulama konusundaki bilgi yetersizliği de eklenince sulamadan yeterli randıman alınamadığı gibi topraklarımızın üretkenlik kapasitesi de düşmektedir. Çiftçi, sulu tarım konusunda eğitilmeli ve denetim altında tutulmalıdır.Đklime dayalı olumsuzluklardan ülke tarımımızın en az düzeyde etkilenmesi için ilgili tarım kuruluşlarının teknik kapasiteleri arttırılmalı, toprak ve su kaynaklarının yönetimi tek elde toplanmak suretiyle mücadele edilmelidir. Ne yazık ki , GAP bölgesinde bu güne kadar gerçekleştirilen sulama projeleri tarımda beklenen gelişmeyi sağlayamamıştır. Çünkü ülke tarımına büyük katkı sağlayacak olan Harran ovasının tuzlanma, erozyon ve kanalizasyon tehdidi altında olduğu, ortaya çıkan çeşitli sorunlardan dolayı hedeflerin tutmadığı, mali kaynaklarının yetersizliğinden dolayı sulama yatırımlarının uzun yıllar sonra tamamlanabileceği açıkça görülmektedir. Dünya genelinde açık kanalet sistemi yerine basınçlı borulu sisteme geçildiği ve Harran Ovasının da Türkiye’nin en sıcak ve buharlaşma oranı en yüksek bölgesi olması göz önüne alındığında sulama tesislerinin mutlaka borulu sisteme göre dizayn edilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda Harran ovasının, eski bir göl tabanı olduğu ve uzun yıllar içerisinde arka arkaya gelen kurak ve yağışlı dönemlerde alanı çevreleyen yükseltilerde oluşan silt akıntıları biçiminde ovanın çukur olan orta kesimlerine doğru yığılması sonucu oluştuğu belirtilmektedir. Harran Ovası’nın sulama projesi öncesinde de, açık kanalet sisteminin yanlış olacağı raporlar halinde belirtilmesine rağmen bölgenin jeolojik ve hidrojeolojik yapısına dikkat edilmediği açık bir şekilde ortadadır. Bütün sulama sistemlerinin uygun drenaj sistemi ile birlikte inşa edilmesi gerektiği halde ovamızda, drenaj sistemi, servis yolları, yol şevleri, tarla geçiş köprüleri ve benzeri alt yapı çalışmaları henüz tamamlanmadan gerek siyasi nedenlerle, gerekse ihtiyacı karşılamak için ilk olarak 11 Nisan 1995 tarihinde Şanlıurfa tünellerinden suyun akıtılması ile 30.000 ha ‘lık bir alanda sulamaya geçilmiştir. Bu anlamda yıllardır bereketini saklı tutan Harran ovası GAP ile gelen suya karşılık bütün cömertliğini bölge insanına sunmuş, susuz topraklarda arpa ve buğday’dan başka ürün elde edilemezken, su ile birlikte bu ürünlerin dışında pamuk, mısır, sebze, 2.ürün yetiştirilmiş, seralar kurulmuş, bağcılık ve meyvecilik işletmeleri oluşturulmaya başlamıştır. Ancak kuru tarımdan sulu tarıma geçişte en önemli unsur olan su kullanıcıları, iyi bir eğitimden geçmeden sulamaya başlanmış, bilinçsiz ve fazla sulamalar yıldan yıla sulamaya yeni açılan alanlarla birlikte artmıştır. Bu arada devletin pamuk ürününü desteklemesi üzerine master planına bağlı kalmadan sulanan alanlarında %85 oranında pamuk yetiştirilmesi, ekim nöbeti uygulanmaması, tesislere zarar verilerek sulama yapılması, tesislerde inşaat hataların olması, drenaj kanallarının yeteri kadar temizlenmemesi, fazla suyun sıhhatli bir şekilde drene edilememesi, eğimli arazilerde ekim şeklinin yanlış uygulanması, karık boylarının 300 ile 400 metre arasında yapılması, çiftçilerin zamansız fazla sulamaları, hiçbir katkısı olmayan toplama suyu vermeleri, dönüş sularının yapılan bentler ile kabartılarak tekrar sulamada kullanılması, birçok arazide taban suyu probleminin ortaya çıkmasına, tuzlanmaya ve verimli topraklarımızın erozyonla kaybolmasına sebep olmuştur. Küresel iklim değişikliğinin etkilerini iyiden iyiye hisseden Türkiye‘nin pek çok yerinde baraj gölleri, ovalar susuzluktan kurumuş buna karşın GAP‘ta aşırı su kullanımı nedeniyle toprak kaybı ve çoraklaşma meydana gelmiştir. Tuzlanma ile erozyon ülkemiz için önemli bir sorundur ve tarımının geleceğini tehdit etmektedir. Ülkemizde sulama yapılan bölgelerde tuzlanma tehlikesi vardır. GAP bölgesi ise Türkiye'de tuzlanmanın en etkili olduğu bölgesi haline gelmiştir. Atatürk Barajı göl havzası kanalizasyon ile atık suların boşaltılması nedeniyle kirlenmekte ve erozyona karşı tedbir alınmadığından toprakla dolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Sulama randımanımızın %48‘lerde olmasına rağmen tarlaya vermiş olduğumuz suyun ancak yarısından istifade edilmesi, boşa giden her damla su ile birlikte verimli topraklarımızı da kaybettiğimizi göstermektedir. GAP tamamlandığında 1.7 milyon hektarlık alanın sulanması planlanırken, ülkemizin tarım potansiyelini ikiye katlayacağı düşünülen GAP bölgesinde sulamaya açılan arazi toplamı potansiyel olarak “sulanabilir” arazinin %13 ü kadardır. Bunun da yaklaşık %10’u yanlış ve fazla sulama nedeniyle aşırı tuzlanmış hatta bir kısmı da çölleşmiştir. Harran Ovasının şu anda %30'luk bölümü de aynı tehditle karşı karşıyadır. Bugüne kadar 6 bin hektarlık alanda drenaj çalışması tamamlanmıştır. Yapılan çalışmanın yavaşlığı ve taban suyunun etkilediği arazilerin artması göz önüne alındığında, tuzlanma sorununun kısa sürede çözülemeyeceği açıkça görülmektedir. SONUÇ: Su ve toprak kaynaklarının verimli kullanılması için acil olarak alınması gereken tedbirleri şöyle sıralamak mümkündür; Su kaynaklarını koruma ve kullanma ilkelerini içeren ve tek elden yönetilmesini mümkün kılacak bir Su Yasası oluşturulmalı, sulama birliklerine müstakil bir yasa çıkarılmalıdır.Đlgili kanunda üst birlik kurulması için düzenleme yapılmalı, sulama birliklerinin DSĐ ile olan ilişkileri artırılmalı ve bir düzene oturtulmalıdır. Yeraltı Suları Yasası gözden geçirilmeli, ayrıca izinsiz ve de kontrolsüz bir şekilde açılan kuyulara kullanma izni verilmemelidir. Her ortamda su tasarrufu işlenmeli , baraj ve gölet yapımına hız verilmelidir. Baraj gölünün yer aldığı havzada ağaçlandırma çalışmaları yapılmalı, erozyon ile mücadele planları devreye koyulmalı, kanalizasyonlarının GAP barajlarına akıtılmasına engel olunmalıdır. Sulama şebekelerinin yapımı hızlandırılmalı, tarımsal altyapı yatırımları ve arazi tesviyeleri yapılmalıdır. Birliklerde sulama ücreti “ürün çeşidi ve alan büyüklüğüne” göre alındığından, ne kadar su kullanılırsa kullanılsın aynı bedel ödenmektedir. Dolayısıyla sulama suyunun aşırı kullanıldığı bu yöntemden vazgeçilmeli ve kullanılan suyun miktarına göre ücret alınmalıdır. Sulama birlikleri, tesislerin bakım-onarımı için yeterli kaynak ayırmalıdır. Taban suyu probleminin önlenmesi için, uygun sulama teknikleri kullanılarak salma sulamadan kaçınmalı ve tarla içi kapalı drenaj çalışmaları yapılmalıdır. Master planına uygun ürün desenin belirlenmesi için ekim planı hazırlanmalı ve devletimizin vermekte olduğu desteklemelerde bu yönde ayarlamalar yapılmalıdır. Bölge sorunlarına çözüm üretebilecek bir araştırma merkezi kurulması için üniversite ve ilgili kurumlar öncülük yapmalıdır. Araştırma sonuçları yayım ve eğitim çalışmaları ile bölge halkının bilgisine sunulmalıdır. GAP bölgesinde tarım ve hayvancılık için verimli geniş alanlar bulunmaktadır. Bu alanların verimli şekilde kullanılması için bölgenin pazar sorunu çözülmeli ve organik tarıma geçiş sağlanmalıdır. Bölgede yapılacak teknik çalışmaların yanı sıra tuzlanma ve erozyon problemine karşı tuza ve soğuğa dayanıklı okaliptüs, Fırat kavağı, ılgın, zeytin ve iğde gibi ağaçlar tarla kenarlarına dikilmelidir. Aynı zamanda hayvancılığı destekleyen ve topraktan tuzu çeken yem bitkileri ekilmelidir. Drenaj kanalları derin açılmalı, taban suyu belli bir derinliğin altında tutulmalı ve tuzlanma riski azaltılmalıdır. Su kullanıcıları, yapılan tüm uyarıları dikkate almalı ve uygun sulama tekniklerini tercih etmelidir. Aksi takdirde tuzlanma ve çoraklaşma riski bulunduğu vurgulanmalıdır. Gece sulamasına önem verilmeli, akşam evine giderken suyu tarlaya salan ve sabaha kadar tarlanın gölleşmesine neden olan toprak sahiplerine 'dur' denilmelidir. Meyilli arazilerde ekim eğime dik olarak yapılmalı ve topraklarımız erozyondan korunmalıdır. DSĐ bölgedeki ürün desenine göre yıllık sulama programı yapmalıdır. Elde edilen ürünlerin GAP bölgesinde işlenmesi ve ihraç edilmesi için bölgede tarıma dayalı sanayi teşvik edilmeli aynı zamanda pazarlama organizasyonları yapılmalıdır. GAP bölgesinin sorunlarını çözmek için ilgili tüm kurumlar bir araya gelerek ciddi bir acil eylem planı hazırlamalı ve hayata geçirmelidir. Kaynaklar: Bereket Sulama Birlik Başkanlığı. Konu ile ilgili internet siteleri. Tektek Sulama Birlik Başkanlığı. DSĐ XV. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ SULAMA VE TUZLANMA KONFERANSI 12-13 Haziran 2008, ŞANLIURFA SUYUN SÜRDÜRÜLEBĐLĐR YÖNETĐMĐNDE KADINLARINLARIN ETKĐNLĐĞĐNĐN ARTIRILMASI: TÜRKĐYE ÖRNEĞĐ *Melek ÖZGÜLER, **Bülent ÖZEKĐCĐ, ***Müge K. DAVRAN ÖZET Su, soluduğumuz hava gibi, yeryüzündeki hayatın bütünü için temel gereksinimdir. , Enerji üretimi; tarım, evsel ve endüstriyel kullanım; ekonomik ve sosyal gelişme alanlarında vazgeçilmez bir kaynak olarak yaşadığımız çevrenin en önemli ve temel bileşenidir.. Su ve kadın, tarih boyunca bir çok uygarlıklar tarafından yaşam kaynağı olarak birlikte değerlendirilmiş olmasına rağmen,son derece kısıtlı olan bu kaynağın idaresinde kadınların rolü bugüne kadar anlaşılmamıştır. Gelişmekte olan ülkelerde, kadın yaşamının niteliği özellikle suyun varlığı ile doğrudan ilgilidir. Đnsan topluluğunun yarısının kadınlar olduğu düşünülürse, su yönetiminde (tarımsal ve tarımdışı) kadınların bugünkünden daha fazla bir katılıma sahip olmaları gerektiği daha iyi anlaşılır. Su kıtlığı ve kirliliğinden etkilenme bakımından erkeklerden daha çok zahmet çeken kadınlar şehirlerde daha çok yemek pişirme, yıkama, evsel ve sıhhi temizlik gibi alanlarda suyun esas kullanıcılarıdır. Kırsal alanlarda ise, su kaynaklarının esas yöneticisi durumundaki kadınlar, suyun nasıl ve nereden sağlanacağına ve ne miktarda ve nasıl kullanılacağına esas üretici olarak karar verici durumdadırlar. Diğer bir ifadeyle, tarım dışı su yönetimi ve kullanımı tamamen kadınların kontrolündedir. Diğer taraftan kadınların, tarımsal etkinliklerinin en önemli bir bileşeni olan sulamadaki rolü, diğer tarımsal faaliyetlerle karşılaştırıldığında, kültürel sebeplerle çok az veya çok sınırlıdır. Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşlarında sulama yönetiminde söz sahibi olabilecek eğitime sahip kadın mühendisler bulunmakla birlikte, sulama ile ilgili plan, program ve politikaların hazırlanmasına katılımları çok sınırlıdır. Diğer yandan, iyi bilinen bir gerçektir ki, bir ülkenin gelişmişliği, o ülkede yaşayan kadınların durumu ve gelişme düzeyiyle doğrudan bağlantılı olan bir husustur. Ülkemizdeki durum açısından ele alındığında kadınlar, Türkiye’nin günlük ekonomik yaşamında önemli rol oynarlar. Ülkemizde kadınlar, kırsal alanlarda tarımsal üretimin her aşamasında önemli katkılarda bulunurlar. Ne yazık ki, kadınların su yönetimindeki etkinlikleri olması gereken düzeyin çok altında kalmıştır. Bu gerçek, günümüzde uluslararası toplantılarda giderek daha fazla gündeme getirilirken; ülkemizde de bu paralelde bilimsel ve uygulamalı çalışmalar yoğunlaşmaktadır. Sonuç olarak, genel olarak suyun asıl kullanıcısı kadınlar olduğuna göre, korunmasında da kadınlar daha etkin rol almalıdırlar. Bu gerekçelerle, günümüzde kadınların su kaynaklarının sürdürülebilir olarak korunmasına ve yönetilmesine daha çok katkıda bulunmaları dünya genelinde teşvik edilmekte; kadın beklentileri erkeklerin ki ile birlikte ele alınmaktadır. Bu bildiride, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi açısından kadınların etkinliğinin artırılmasına ilişkin olarak dünyada sağlanan gelişmeler ışığında ülkemizdeki mevcut durum ve bu alanda yararlanılabilecek iyileştirme önerileri ele alınacak; sürdürülebilir su yönetiminde kadınların rolü ile ilgili farkındalık oluşturmak için öneriler yapılacaktır. Anahtar kelimeler: Su Yönetimi, Toplumsal Cinsiyet, Kadınların Rolü, Türkiye * Ziraat Mühendisi, DSĐ V. Bölge Müdürlüğü, Planlama Şube Müdürlüğü, ANKARA, Tel: 312-287 93 20-4176; [email protected] ** Prof. Dr., Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, ADANA, Tel: 322-3386510; [email protected] *** Yrd. Doç. Dr., Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, ADANA, Tel.: 0 322 338 61 82; [email protected] IMPROVING WOMEN EFFICIENCY IN SUSTAINABLE WATER MANAGEMENT A CASE STUDY FROM TURKEY SUMMARY Water is a basic requirement for sustainment of life, just as air is. It is the most important and basic component for energy production, agricultural, domestic and industrial use in the environment which we live in. However, the role of women in management of this limited resource has not been fully understood despite the fact that water and women were thought to be the resource of life for many civilizations in the past. In developing countries, life quality of women is directly related to presence of water. It is would be easier to understand that women should participate more in the decision making process in water management (agricultural and other) if one considers that half of the population consists of women. In case of water shortages and pollution women who suffer more than men are the true users of water in the cities and towns by their cooking, cleaning and hygiene activities. In rural areas, women who are the true managers of water, decide how and where the water is supplied from, and how and how much it is allocated. In other words, non-agricultural water use (drinking and domestic) and management is fully controlled by women. On the other side, women’s role in irrigation, one of the most important agricultural activities, is very limited due to cultural and gender related reasons. It is a well known fact that development level of any country is directly proportional to the status and advancement of women. Turkish women play important roles in Turkey’s daily life and economy, and they also contribute significantly in every step of the agricultural production. However their role in water management is way lower than expected. This fact is more pronounced louder in meetings and in the international arena, and in parallel to that progressively more scientific and applied studies are undertaken in Turkey. Since women are the true users of water they should play more active roles in the protection of this resource. With these arguments in mind, women are encouraged to contribute more in the preservation and sustainable management of water resources, and their expectations are taken in par with that of men. In this study, present situation of Turkish women is studied and measures to increase their power and role in the sustainable management of water resources is suggested. Suggestions are also presented for increasing women’s awareness in sustainable water management. Key Words: Water Management, Gender, Women’s Role, Turkey 1. GĐRĐŞ Su, insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir. Su, yaşamın ve insan uygarlığının kaynağıdır. Dünyadaki yaşamı sürdürebilmek için hayati bir öneme sahiptir. Ekolojik yaşam, içme-kullanma, tarım, enerji ve sanayi için gerekli, sosyal ve ekonomik gelişme için vazgeçilmez bir değerdir. Su ve kadınlar tarih boyunca birçok uygarlıklar tarafından yaşam kaynağı olarak değerlendirilmelerine ve özel olarak öyle birbirleriyle bağlantılı olmalarına rağmen “Niçin cinsiyet ve su meseleleri çözülmez?” şeklinde çok önemli bir soru ortaya çıkmaktadır. Đnsanlığın yarısını oluşturan ve büyük bir sorumluluk sahibi olan kadınlar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde su kıtlığından, su kirliliğinden erkeklerden daha çok zahmet çekmektedirler (UNESCO, 2004). Türkiye’de tarımsal faaliyetlere yoğun olarak katılan kırsal kadınlar, tarımsal faaliyetlerdeki rolleri ve statüleri açısından ikinci plandadırlar. Emek yoğun işlerde ve geçimlik ekonomilerde kadın büyük sorumluluk üstlenirken, erkekler pazara dönük üretimde kontrolü ele almakta ve tüm karar mekanizmalarını kendileri yönlendirmektedirler. Özellikle sulama yönetimi, sosyolojik olarak erkek işi görüldüğü için kadınlar bu faaliyetlere sadece geçimlik ekonomilerde katılmakta ve yardımcı işgücü olarak görülmektedirler. Pazara dönük üretimde, gerek çiftçiler gerekse sulama birlikleri tarafından yapılan sulamalara kadın çiftçilerin doğrudan katılımı bulunmamaktadır. Diğer taraftan, kamu kurum ve kuruluşlarında sulama yönetiminde söz sahibi olabilecek eğitime sahip kadın mühendisler bulunmakla birlikte, sulama ile ilgili plan, program ve politikaların hazırlanmasına katılımları çok sınırlıdır (Davran, 2005). Gelişmekte olan ülkelerde, kadınların yaşamı özellikle suyun mevcudiyeti ile ilgilidir ve aile içi koşullar endüstriyel koşullardan çok farklıdır. Aile çalışması genellikle bir kadının çalışma gününün üçte biri veya yarısını kapsamaktadır. Kadınlar, pişirme, yıkama, aile içi temizlik ve sağlık gibi durumlarda suyun esas kullanıcılarıdır. Kadınlar, iç su kaynaklarının yöneticileri olarak sayısız kuşakların tecrübesini kazanmalarına rağmen, bu durum hala politikacılar ve hala genellikle erkek mühendisler tarafından küçümsenmekte ve basit olarak ihmal edilmektedir (Baden, 1993). Kırsal alanlarda ise, suyun esas yöneticisi de olan kadınlar, suyun nasıl ve nereden temin edileceğine ve ne miktarda ve nasıl kullanılacağına asıl üretici olarak karar verirler (UNESCO, 2004). Sağlıklı suya erişim temel kalkınmışlık göstergelerinden biridir. Kırsal alanlarda kadınlar için en önemli sorunların başında içme ve kullanma suyuna erişim gelmektedir. Köylerin birçoğunda hane içinde kullanma ve içme suyu olmadığı için kadınların ve kız çocuklarının yapmak zorunda oldukları rutin işlerin başında su taşıma gelmektedir. Su, köyün ortak kullanımında olan kaynaklardan ya da dere ve çeşmelerden taşınmaktadır. Özellikle su kaynağının uzaklığına bağlı olarak su taşıma işi oldukça fazla çaba ve zaman gerektirmektedir. Kadınlar, maksimum 3-4 saatlerini su taşımaya ayırmaktadırlar. Yeniden üretim ile ilgili olan`,yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik, çocuk bakımı gibi işler kadınlar tarafından yapılmaktadır. Üretimle ilgili işlerin paylaşımı, köylerin temel geçim kaynağını bitkisel üretim, hayvancılık ve mevsimlik göç oluşturduğundan kırsal alanda genellikle homojen bir yapı sergilemektedir. Tarımsal üretimin sınırlı olduğu köylerde hane tüketimine yönelik olarak yapılan sebzecilik ve bağcılıkta erkekler; bahçe hazırlığı, toplama, sulama, çapada çalışmaktadır. Temel geçim kaynağı bitkisel üretim olan hanelerde ise kadının iş yükü daha fazla üretimin satış hariç her aşamasında yer almaktadır. Hayvancılık faaliyetlerinde yine erkekler hayvanların otlatılması, besleme, kırkım, ahır temizliği gibi işler yapmakta, kadınlar ise sağım, süt ürünlerinin değerlendirilmesi ve ot toplama işlerini üstlenmektedir. Ayrıca, hayvansal ürünlerden yağ, yoğurt ve peynir üretimini kadınlar günlük tüketimleri için üretmektedirler. Aşağıda Çizelge-1’de de görülebileceği gibi, genellikle erkeklerin yaptıkları işler toplumsal olarak daha prestijli ve/veya karşılığında daha fazla gelir getiren işlerdir. Kadınların yaptıkları işler daha çok ev eksenli emeğe dayanan mevsimlik, yarı zamanlı, ücretsiz türü işler olmaktadır. Bunlara bağlı olarak kadınların yaptıkları işlerden elde edilen ürünler -yiyecek, giyecek- çoğunlukla hemen tüketildikleri için ekonomik olarak bir değer ifade etmemektedir. Bunun bir sonucu olarak kadın emeği değersiz ve görünmez kılınmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında "erkek işi" ve "kadın işi" tanımlamalarda birincisi daha değerli, ikincisi daha az değerli olduğu yolunda yargılar toplumda kabul görmektedir. Bununla birlikte, Çizelge-1’de erkek işi olarak görülen sulama, ekim, otlatma, süt ve hayvan satışı, gibi konular geçimlik ekonomide yine kadının sorumluluğundadır. Sonuç olarak, kadınlar ve erkekler farklı cinsiyet rollerini yerine getirmekte, farklı işler yapmakta, hizmetlere ve kaynaklara erişim dereceleri farklı ve kendi toplumsal kimlikleri ve rollerine bağlı olarak da farklı ihtiyaçlara ve çıkarlara sahiptirler. Çizelge-1: Cinsiyete Göre Üretim Faaliyetlerinin Aylara Dağılımı ve Đşbölümü FAALĐYETLER AYLAR 1 2 3 4 5 E E 6 7 E/K E/K 8 9 10 11 12 BĐTKĐSEL ÜRETĐM - (K:Kadınlar E:Erkekler) Tarla/Bahçe Hazırlığı Ekim E Sulama E Çapa E/K Hasat E/K E/K E/K E/K E/K Ürün Değerlendirme K K K K K E E E E E E E Ürün Satışı HAYVANSAL ÜRETĐM Bakım/Besleme E E E Otlatma E E E E E E E Sağım K K K K K K K Süt Değerlendirme K K K K K K Ürün Satışı E E E E E E Kırkım E Yün Yıkama/Eğirme K Kuzu Satışı E Tezek Yapımı Ahır/Ağıl Temizliği E K E K K K K E Kaynak: Aygül FAZLIOĞLU, 18-20 Eylül, 2002/ERZURUM, Kadının Kırsal Kalkınmadaki Yeri : GAP Örneği 2. TÜRKĐYE’DE KIRSAL KESĐMDEKĐ KADINLARIN ÖNEMLĐ ÖZELLĐKLERĐ Türkiye’de kadınlar, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi günlük ekonomik yaşamda hayati bir rol oynarlar. Kırsal alanlarda, kadınlar, ev işlerine (temizlik, yemek pişirme, yıkama vs.) ilave olarak endüstri ve hizmet sektörü gibi tarım-dışı faaliyetlerde de katkıda bulunmaktadırlar. Türkiye’de kırsal alanda tarım sektöründe çalışan 8.5 milyon nüfusun % 51’ni kadınlar oluşturmakta ve bu kadınların %88’i ücretsiz aile işçisi konumundadır (Hablemitoğlu, 2001). GAP Bölgesinde ise kadınların yaklaşık %60’ı kırsal alanda tarım sektöründe çalışmaktadır. Kırsal alanda kadının yaptığı işler ve yüklendiği sorumluluk itibariyle ağır iş yüküne sahip "ağır işçi" olmasına karşın, dünyanın neredeyse her yerinde olduğu gibi, yaptıkları takdir edilmemekte ve üretimde "görünmez" faktör olarak kalmaktadır. Arazisi olmayan ailelerde, mevsimsel işçilerin çoğu kadınlardır. Bu nedenle kadınların herhangi bir sosyal güvencesi yoktur. Kırsal kesimlerde, okuma bilmeyen erkeklerin oranı, % 9.75 iken, okuma bilmeyen kadınların oranı % 31.20’dir. Kırsal kesimlerde, kadınların, karar verme işlemlerine katılımı (ekonomik karar vermede % 6.32 ve sosyal karar vermede % 2.36) çok düşüktür (DPT,1993). Türkiye’de kırsal kesimlerde ortalama hane halkı sayısı 5.39 (DPT,1993) dur. Sonuç olarak, Kırsal kesimdeki kadınlar, genel olarak toplumda ikinci seviyede olsalar da omuzlarında birçok yükleri vardır. Türkiye’nin farklı bölgelerinde yapılan bazı araştırmalara göre, kadınların günlük çalışma saati, 9 ila 14 saat arasında değişmektedir (Sarptürk,1990; Ozçatalbaş, 2000; Abay ve ark., 1996; Ordu,1995; Kantar,1996; Oğuz ve ark.,1998). Bununla birlikte, kadınlar, aktif katılımcılar ya da çiftçiler olarak görülmezler. Evin ekonomisi için yapılan iş hariç, süreli (diğer) işlerin çoğunu erkekler idare etmekte ve tarımsal gelişme projelerinin çoğu son yıllar hariç tek başına erkekler tarafından yapılmaktadır. Böyle olmasının sebebi, geleneksel ataerkil yapı ve kadınların düşük eğitim seviyesidir. Ayrıca, kadınlar, başka erkeklerin yanında konuşmamayı tercih etmektedirler. 3. TÜRKĐYE’DE SU YÖNETĐMĐNDE KADINLAR Tüm dünyada su için talep çok hızlı artarken, su temini, uygun olmayan ve etkisiz su kullanımı, kirlilik ve nüfus artışı vs. sebeplerle her geçen gün azalmaktadır. Bu nedenle sürdürülebilir tarım ve sağlıklı nesiller ve su kaynaklarını korumak için, sürdürülebilir su yönetimi konularına daha çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunları gerçekleştirmek için, tarımsal üretim ve toplum yaşamında üretici, annelik ve sosyal roller gibi önemli rolleri sebebiyle kadınlar, su yönetimiyle ilgili karar mekanizmalarında erkeklerle eşit haklara sahip olmalıdırlar. Kadınlar, ev için ve tarımda ürünleri sulamak için suyu toplayıcı, kullanıcı ve idare edici rollerindedirler. Aynı zamanda, kadınlar su kullanımı hakkında kabul edilebilir bilgi birikimine sahiptirler. Kadınlar, hemen hemen tüm gelişme projelerinde aktif bir katılımcı olarak göz önüne alınmazlar. Ancak onlar, anne, çiftçi, yönetici ve organizatör gibi kırsal yaşamın gizli kahramanlarıdır. Kadınlar, özellikle su yönetiminde önemli rol oynarlar. Onlar suyun, ev halkı, hane içi temizlik, yemek pişirme, yıkama için olduğu gibi kolay paraya çevrilen ürünler hariç sulu tarım içinde toplayıcı, kullanıcı ve yöneticileridirler. Sosyal yaşamda kültürel sınırlamalar ve sulamada, teknik koşullar sebebiyle ilgili projelerin dışında kalmaktadır. Gerçek şu ki, kadınlar, eşleri çalışmak için göç ettikleri veya öldükleri zaman su yönetimi de dahil tüm tarımsal faaliyetlerde çok başarılıdırlar. Bu nedenle, kadınlar su yönetimi ve sulamayla ilgili projelerde önemli bir bileşen olmalıdırlar. Kırsal alanlarda kadınların ilerlemesi, bir bütün olarak toplumda ve tarımsal faaliyetlerde kadınların durumlarındaki ilerlemeler ile mümkündür. 4. SU YÖNETĐMĐNDE KIRSAL KESĐMDEKĐ KADINLARIN ROLÜ VE ONLARIN HARĐÇ TUTULMASI Sulama gibi su yönetimi meselelerinde kadınların rolü diğer tarımsal faaliyetlerle karşılaştırıldığında kültürel sebepler, geleneksel roller, gelenek ve görenekler nedeniyle sınırlıdır. Çok ağır bir iş olarak göz önüne alınan sulama işi, özellikle kolay paraya çevrilen ürünlerde kadınlar için uygun bir iş olarak göz önüne alınmaz. Kırsal kesimlerdeki kadınlar, genellikle sulama veya kendi aile bahçelerinin sulanması ve hane içi kullanım için su ile uğraşırlar. Kadınlar, geçinmek (geçimlik ekonomi) ve ev tüketimi için üretim yaparken su yönetiminde aktif olarak rol oynamaktadır. Bu koşullarda, kadınlar, su yönetiminde görülmez idarecilerdir. Bu durum, karar mercileri tarafından bilinmesine rağmen, su yönetiminde etkili olan kurumlar kadınları da kapsayan herhangi bir programlar ortaya koymamışlardır. Kadınlarla ilgili diğer önemli bir husus, resmi(devlet) dairelerinde ziraat mühendisi olarak çalışan birçok eğitilmiş kadın olduğudur. Resmi ve resmi olmayan kuruluşlarda sulama ve drenajla uğraşan, birçok kadın ziraat mühendisleri, sulama uzmanları ve sosyal çalışmacılar vardır. Ancak, kararlara katılım seviyeleri arzu edilen seviyeden çok azdır. Dünya’da su yönetimi ve kadınlar üzerine birçok mükemmel ve başarılı örnekler vardır. Böylesi başarılı örneklerin ülkemizde neden olmadığı merak konusudur. Sebeplerden biri, kadınlar özellikle teknik fikir ( kavram) ve sulama projeleri/faaliyetleriyle ilgili projelerden genellikle ataerkil aile, erkek çocuğun önemi, toplumdaki yerinin ikinci sıra kabul edilmesi vs. gibi kültürel sınırlamalar sebebiyle çıkarılırlar veya hariç tutulurlar. Gelişme planlayıcıları veya karar vericiler, genellikle kadınların doğum yapmalarına diğer bir değişle evsel rollerine odaklanmaktadırlar. Onlar, kadınların tarımda, su yönetiminde, pazarlamada vs. işlerde üretici rollerini göz önünde bulundurmazlar. Çizelge-2, kadınların, üretim için su idaresindeki önemi ve doğum yapma rollerini göstermektedir. Gerçekte, kadınlara, ekonomide ve karar vermede fırsatlar verilirse çok başarılı olduklarını gösterebilirler. Çizelge-2 Kadın/Erkek Rolleri ve Kadınların Üretim, Yeniden Üretim ve Sosyalizasyon Rollerine Bağlı Olarak Su Yönetiminde Kadınların, Erkeklerin ve Enstitülerin Rolleri Kadın/Erkeklerin üretici rolleri Kadınlar Erkekler 1.Tarımsal 2.Tarımsal Faaliyetler Faaliyetler (Geçimlik (Pazar ekonomi ekonomisi için de sulama) sulama) 2.Doğum yapmak Enstitüler. 3.Tarımsal Faaliyetler (hedef bir grubu göz önüne alır) 2.Aile Planlaması Hizmetleri Kadınlar /erkeklerin yeniden üretici rolleri Kadınlar Erkekler Enstitüler 1.Tarımsal 3.Tarımsal Faaliyetler Faaliyet Sütçülük ve ler kış hazırlığı (Ahır temizliği, ile ilgili ev kışlık sebze. ekonomisi hazırlığı, su kursları kıtlığında yağmur suyu toplama) 2. Günlük işler 2.Günlük (ev temizliği, çalışmalar banyo, içme (dikiş ve halı suyu toplama, dokumayla giysileri ve ilgili ev bulaşıkları ekonomisi yıkama kursları Toplumsal roller Kadınlar 1.Çocuklarla ilgilenme Suyun etkili kullanımı, su toplama, sağlık) Erkekler 2.Gelecek kuşaklara ve diğer kadınlara bilgi transferi Kaynak: (Özekici, Kantar ve Kıymaz) Çizelge-2’e göre, kadınlar, kırsal kesimlerde önemli bir yere sahiptirler. Erkekler, Pazar koşulları oluştuğu zaman üretim işleri ile uğraşırlar. Kadınlar bu rollerini onların çevrelerinden, özellikle de ailede daha büyük kadınlardan öğrenirler. Bu sebeple, kadınlar, onların resmi ve resmi olmayan eksik eğitimleri sebebiyle su kaynaklarına zarar da verebilirler. Ayrıca, resmi kuruluşların faaliyetleri kadınlar için arzu edilebilir seviyede değildir. Genellikle, dikiş kurslarının bekar genç kızlar tarafından tercih edilmesi istenir. Evli kadınların genellikle, iş yüklerinin ağır olması ve doğum yapma rolleri sebebiyle zamanları yoktur. Planlama ve programlardan kadınların hariç tutulmasının diğer bir sebebi, ev halkının başı (reisi) genellikle erkeklerdir. Erkek çiftlik ekonomik kaynaklarını ve işçileri kontrol ederler. Aynı zamanda, ev halkının gelir dağıtımı erkekler tarafından yapılır. Bu sebeple, çalışmalarda direkt olarak planlayıcılar olarak erkekler göz önüne alınırlar ve kadınlar, kocalarından izinsiz hiçbir iş yapamazlar ve hiçbir faaliyete katılamazlar. Bu noktada şöyle bir soru sorabiliriz “peki kadınlar, kocaları öldüğü zaman veya diğer bir şehre gittiği zaman veya yaşlandığı zaman nasıl her işi yapabilmektedirler?(ailede bir hakka sahip olmak için önemli bir kriterdir) Cevap çok basittir. Birincisi, gelenek-görenek ve ön yargılar, ikincisi kadınların ekonomik olarak bağımlı olmasıdır. 5. KADINLAR SU YÖNETĐMĐNE NASIL DAHĐL OLMALIDIRLAR? Cinsiyet analizlerinin hedefi, Güney Doğu Anadolu Projesi gibi su kaynaklarına bağlı olan özellikle büyük geliştirme (gelişme-kalkınma) projelerinde cinsiyet meselesini bütünleştirmektir. Su kaynakları geliştirme projelerinde en önemli hedefler, cinsiyet problemleri ve çözüm önerileri, bu projelerdeki potansiyel ve gerçek değişikliklerin analizleri, cinsiyet rollerinin analizleri, cinsiyet meselelerinin bütünleştirilmesini belirlemektir. Hedef grup; planlayıcılar, araştırıcılar, politikacılar, teknokratlardan (merkezi, yerel, bölgesel, sivil toplum örgütleri, özel sektör) oluşur. Su yönetimi kuruluşlarında politikacılar, cinsiyet meselelerini anlamak için politikalar geliştirmek için teşvik edilmelidirler. Bu politikalar, su yönetimi için projenin planlanması ve yürütülmesinden sulama ve drenajın her adımında kadınları da kapsamalıdır. Kırsal geliştirme projelerinde sıradan insanlar seviyesinde kapasite ve hassasiyet oluşturmak, cinsiyet farkındalığı oluşturmak için gereklidir. Esas amaçlar, geliştirmek, kadın çiftçi kimliğini kurmak, eğitimcilerin eğitilmesi için önemli bir araç ve değerli bir kaynak olarak suyun önemini sorgulamak ve açıklamak olmalıdır. Bütün bu zayıflıkları yok etmek için tek yol, müteşebbis olmak için kadınlara yardım etmek ve cesaretlendirmektir. Özel eğitim programları hazırlamak, borçlanma ve kredi almanın daha kolay olması, üretimi artırmak için gerekli araçlar, onların ürünlerinin pazarlanmasını iyileştirmek, kadınların gelirlerini ortak olarak paylaşabilecekleri kadın birlikleri ve kooperatifler kurmak, yukarıda belirlenen amaçlara ulaşmak için gerekli olan kriterlerdir. Hane içi su kullanımı, su koruma, tarımsal su kullanımı, kırsal içme suyu yönetimi gibi su ve cinsiyet meseleleri için problemler ve öncelikleri belirlemek ve aynı zamanda çözümler bulmak için kesin araştırmalara ihtiyaç vardır. Gelişme için önemli bir araç olan su kullanımı üzerine ve niçin su ve kadınların katkısı üzerine farkındalığı artırmak için politikalar gereklidir. 6. ULUSLARARASI, ÖNERĐLER ULUSAL VE ÜNĐVERSĐTE SEVĐYELERĐNDE BAZI 6.1. Uluslararası Kuruluşlar (Enstitüler) Uluslararası Enstitüler her ülkenin gelişim seviyesi ve ihtiyaçlarına göre projeler hazırlamalı ve hedef grup olarak kadınları ve erkekleri birlikte ele almalıdır. Her ülke, kendi özel koşullarına sahip olduğu gibi özel cinsiyet meselesi özelliklerine de sahiptir. FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından yürütülen Köylü Kadınlar Sulama Komitesi su yönetiminde kadınların birleşmesi için Tanzanya’da kuruldu(FAO,1996). Bu çeşit proje, ataerkil aile tipi ve erkek egemen Türkiye için uygun değildir. Bu nedenle Uluslararası Enstitüler, Đlk olarak, kadınların güçlendirilmesi için eğitim faaliyetleri üzerine odaklanmalı ve araştırmalara kadınların katılımı teşvik edilmelidir. Đkinci olarak, toplumda kadınların çoğu bir hakka sahip olmadıkları ve sağlık koşulları ve sulama tekniklerini bilmedikleri için kadınlar için eğitim projeleri organize etmelidirler. Genel olarak, su teminleri(su sağlama) hayvanlar, insanlar vs. tarafından kirletilmekte veya sulamada yanlış teknikler kullanılmaktadır. 6.2. Ulusal / Resmi Kuruluşlar(Enstitüler) Genel olarak, ülke seviyesinde organizasyonu sağlamak için Ulusal (resmi) Kuruluşlar birbiriyle uyum içinde çalışmak zorundadırlar. Kadın ve erkekler, bu çeşit projeler için birlikte ele alınmalıdırlar. Bu basit olarak, planlamacılar için, kadınların çiftçi ve aile bütçesine ekonomik rollerini ve ekonomik katkılarını kabul etmek anlamına gelmektedir. Bu nedenle, ilk olarak planlamacılar ve araştırmacılar eğitilmelidirler. Kadın ve erkeklerin var olan rol beklentileri, bu projelerin başarısı için çok önemli bir ölçüttür Bu çeşit projeler özellikle; - Đçme ve sulama suyuna kadınlar için kolaylıkla erişim, - Kadınların doğum yapmaları sırasında sağlık ve temizlik koşulları, - Doğal kaynak tahsisatıyla ilgili olarak ailede karar alıcı işlemlere kadınların katılımı, - Suyun aile sağlığı ve ekonomik kullanımı (suyun depolanması) üzerine odaklanmalıdırlar. Kadınların güçlendirilmesi, cinsiyet farkındalığıyla ilgili eğitimsel faaliyetler kırsal kesim insanlarına verilmelidir. Eğitimsel faaliyetlerde hem kadın, hem erkekler birlikte göz önüne alınmalıdırlar. Bununla birlikte, kadınlar kocalarına bağlıdırlar. Böylece, ilk olarak tüm erkekler tarımsal yaşama kadınlarının aktif olarak katılımı için, özellikle ekonomik ve üretici rolleri üzerine ikna edilmelidirler. Üzerlerine yüklenen aşırı yükten kurtulmak için kadınların ihtiyaçları belirlenmelidir. Tarım Bakanlığı, Türk tarımında aktif rolü sebebiyle en sorumlu kuruluştur. Bu kuruluş tarımsal alanlarda, kadınların güçlendirilmesi ve kırsal alanlarda resmi kurumların yaptıkları işler özel sektörün yaptığı işlerden daha çok kabul edilebilir olduğu için üst resmi kuruluş olarak öncü olmalıdır. Bu koşullarda, hepsinden önemlisi, Tarım Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Sulama Birlikleri ve Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü gibi kurumlar, kırsal alanlarda kadınların eğitimiyle ilgili daha fazla faaliyetlere yoğunlaşmalıdırlar. Tarım Bakanlığı, eğitimle ilgili sinevizyon gösterisi, broşür gibi materyaller hazırlamalı ve bütün ilgili ünitelere dağıtmalıdır. Su kirliliği, günlük kullanımda suyun sıhhiliği, yeraltı suyunun korunması, suyun kıt olduğu zamanlarda dağlık alanlarda su toplama (depolama) yöntemleri eğitimsel faaliyetlerle vurgulanmalıdır. Bu faaliyetler boyunca, ilköğretim öğrencilerine yönelik (gelecek kuşaklar), su kaynakları ve korunması hakkında seminerler organize edilmelidir. Aynı zamanda, kadınlar ve erkekler bağımsız bir ünite ve çiftçiler olarak göz önüne alınmalıdırlar. Süreli kadın işçilerin sayısı, kırsal toplumun koruyucu doğası sebebiyle kadınlara ulaşmak ve kocalarından kabul görmeleri için artırılmalıdır. Diğer taraftan, Tarım Bakanlığı’nda kurulan, Sulama Eğitim Merkezi, ilk olarak, kendi felsefelerini iyileştirmeli ve kurumlarında çalışan kadınların sayılarını artırmalıdırlar. Bu kurumların esas sorumluluğu, tarlalarda çalışacak sulama öğretmenlerini eğitmektir. Karar verici konumda olan kişiler, cinsiyet meselelerine karşı hassas olurlarsa, gelecekteki çalışmalarda su yönetiminde daha başarılı olabilirler. Sulama birlikleri, su yönetiminde diğer önemli kuruluşlardır. Bu birlikler, kırsal alanlarda ve kırsal alanlara yakın yerlerde kurulmuşlardır. Onlar, kırsal kesimdeki insanlarla doğrudan bağlantı halindedirler. Sulanan tarlalara sahip çiftçiler bu birliklere üye olmak zorundadırlar. Bu birliklerde, kadın çiftçi üyeler de vardır. Bununla birlikte, genellikle kocaları, erkek akrabaları ve yetişkin oğulları, kadınların özellikle kolay paraya çevrilen arazilerini kullandıkları için çoğu sembolik üyelerdir. Diğer bir deyişle, bütün önemli kararlar su yönetiminde erkekler tarafından alınmaktadır. Kadınlar, genellikle bu arazileri miras yoluyla kocalarından veya kendi ailelerinden elde etmişlerdir. Çoğu kadınlar, tarımla aktif olarak uğraşmayı ev kadınları olarak kendileri seçmektedirler. Ancak, onlar kendilerini çiftçiler ve karar vericiler olarak kabul etmezler. Bu nedenle bu enstitülerde çalışanlar, kadınları güçlendirmek için kırsal kesim için resmi olarak hazırlanan materyallere paralel olarak eğitim faaliyetleri de hazırlamalıdırlar. Diğer taraftan, kadın çalışanların sayısı artırılmalı ve var olan teknik ve sosyal açıdan yetkin olan kadın çalışanlar ofis yerine tarlalara veya kırsal alanlara yöneltilmelidirler. Su yönetiminde ve tüm rollerinde, kadınlara karşı bu kurumların olası olumsuz tavırları resmi organizasyonlar tarafından hazırlanacak eğitimsel faaliyetlerle değiştirilmelidir. Örneğin, tüm resmi kuruluşların hepsi, esas amacı, sulama ve hem aile hem toplumda ikinci bir yere sahip olan bölgede yaşayan kadınlara bağlı olan Güney Doğu Anadolu (GAP) Projesine özel önem vermek zorundadırlar. 6.3. Üniversiteler ve Sivil Toplum Örgütleri Üniversiteler ve Sivil Toplum Örgütleri resmi kuruluşlardan daha esnek yapıya sahiptir. Bu nedenle bu enstitüler, kadınların güçlendirilmesi ile ilgili var olan merkezleri iyileştirmek veya araştırma merkezleri geliştirmede öncü olmalıdırlar. Diğer taraftan, Üniversiteler ve sivil Toplum Örgütleri, Ulusal ve Uluslararası kuruluşların plan ve programları ile uyum içinde çalışmak zorundadırlar. Üniversiteler, kırsal alanlarda su yönetimi ile ilgili toplumun ihtiyaçlarını belirlemek için sosyolojik araştırmalara rehberlik etmek zorundadırlar. Su yönetimi için kadınlar nasıl bir araya getirilmeli?, Su yönetiminde kadınların karşılaştığı engeller nelerdir? gibi sorular cevaplandırılmalı ve daha güvenli çözüm önerileri teklif edilmeli, çalışmalara başlanmalı ve tamamlanmalıdır. Üniversiteler, ziraat fakülteleri ve kadın merkezleri tarafından yerel ve ulusal seviyelerde su yöntemi ve cinsiyet üzerine çalıştaylar, seminerler organize etmelidirler. Tarım Ekonomisi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümleri cinsiyet meseleleri ve su yönetimi ile ilgili kendi programları üzerine konferanslar da vermelidirler. Sivil Toplum Örgütleri, özellikle kadınlarla ilgili olanlar, ilk olarak kırsal alandaki kadınlar üzerine odaklanmalıdırlar. Çoğu Sivil Toplum Örgütleri kadınları genel bir kategori içine koymaktadır. Ancak, kırsal kesimde yaşayan kadınların ihtiyaçları birbirinden farklıdır. Çoğunlukla kırsal kesimde yürütülen çalışmalar, işsizlik problemlerine, aile planlamasına ve toplum içinde kadınların rolü gibi konulara yöneliktir. Bu çalışmalar, sulama, cinsiyet konuları (meseleleri), doğal kaynakların korunması gibi çalışmaların ilave edilmesiyle iyileştirilmelidir. Sivil Toplum Örgütleri, üniversitelerden daha az bürokratik engellere sahip oldukları için üniversitelerle işbirliği yaparak kırsal kesimde daha etkili çalışmalar yapabilirler. Sivil Toplum Örgütleri, üniversiteler ve resmi kuruluşlar ile birlikte kadınlar, genç kızlar ve erkekler için eğitimsel faaliyetler de organize etmelidirler. 7. SONUÇLAR VE ÖNERĐLER Kalkınma literatüründe kadın ve çocuklar toplumların en dezavantajlı, güçsüz ve kırılgan grupları olarak kabul edilmektedirler. Kadınlara karşı yapılan ve kadının yaptığı işin erkek tarafından yapılan işe nazaran daha az değerli ve daha az saygın kabul edilmesi, kayıtlarda daha az "kayda değer" bulunması; kadının üretici kaynaklara erkeğe oranla daha az erişimi, aile gelirinin kontrolünde kadının çok az söz hakkına sahip olması; kamusal alanda yönetim ve denetim rollerini daha az oranda üstlenebilmesi anlamını taşıyan negatif ayırımcılıktan dolayı, statüsü ve konumu ne olursa olsun kadın dezavantajlı duruma düşmektedir. Bunun yanı sıra kırsal alanda kadınlar üretim sürecine aktif olarak katılmakta birden fazla rol üstlenmekte ağır işlerde hatta erkeklerden daha fazla adeta çift vardiya çalışmaktadır. Türk kırsal kesim kadınları, sosyokültürel sebepler ve doğum yapma gibi rolleri sebebiyle yıllardır göz ardı edilmelerine rağmen tarım sektörlerine ve hizmet sektörlerine önemli katkıları gibi tarımsal üretimin her aşamasında, hayati roller oynarlar. Su yönetimi esas olarak erkek işi olarak görülür ve kadınlar bu işlerden uzak tutulurlar. Gerçekte kadınlar sadece tarımsal faaliyetler değil aynı zamanda hane içi temizlik, yıkama, çocuk bakımı vs. gibi günlük tüketim içinde su ile uğraşırlar. Resmi kurumlarda kadın ziraat mühendisleri olmasına rağmen, onlar, su yöneticisi, aktör ve ilgi grupları olarak ele alınmazlar. Bu problemleri çözmek veya su yönetimi eğitimine kadınları da dahil etmek su yönetimi ile ilgili tüm insanlar( karar merci) için en önemli öncelik olmalıdır. Belirtilen öneriler, cinsiyete hassas su yönetimi için uygulamaya konulmak zorundadır. 1. Ulusal ve Bölgesel su kaynakları politikaları ve programları için planlayıcılar ve idareciler cinsiyet meselelerine daha hassas olmalıdırlar. Su politika yapıcıları cinsiyeti kapsayıcı usul içinde çalışmak için eğitilmelidir. 2. Üniversiteler, Resmi Kurumlar ve Sivil Toplum Örgütleri tarafında ortak çalışmalarla su yönetimde ihtiyaçları ve öncelikleri belirlemek için sağlam temeller üzerine kurulu cinsiyetle ilgili verileri toplanılmalıdır. 3. Tüm su geliştirme verileri, cinsiyet etki değerlendirme verilerini kapsamalıdır. 4. Su ve arazide kadın haklarını garanti altına alan kanunlar ve politikalar uygulamaya konmalıdır. 5. Tüm su yönetim organizasyonları ve resmi kuruluşlar, kadınların kapasite geliştirmesi için eğitimi ve etkili su kullanımını iyileştirmek için su ve ilgili mali kaynakları yönetmek için kadınların eğitimini artırmayı hedeflemelidirler. Hükümetler ve su yönetim organizasyonları, yiyecek üretimi için su kullanımı, arazinin verimliliğini artırmak için kadınlara kredi ve eğitim sağlamalıdır. 6. Su yönetim politikaları her iki cinsiyeti dikkate almalıdır ve bu politikalar katılımcı yaklaşıma bağlı olmalıdır. Kadın ve erkekler, sürdürülebilir su kaynaklarının kullanımı, yönetimine ve hakların paylaşımına eşit olarak dahil edilmelidir. Karar alma mekanizmalarında yer alan kadınların sayısını artırmaya yönelik uluslararasıulusal işbirlikleri ve Sivil Toplum Örgütlerinin katkılarının artırılması için üst düzey karar mercileri için farkındalık yaratılmalıdır. 7. Kadınların geleneksel değerleri kırmalarına hizmet edecek alternatifler yaratmak için bilgi ve bilinç düzeyini yükseltecek teknik eğitim almalarını sağlamak, kadının statüsünün yükseltecek faaliyetleri pratik ihtiyaçların ötesine taşımak ve gündelik yaşamda kullanılabilir hale getirmek, kadının hane içi ve dışı iş yükünü azaltacak su, sanitasyon, çocuk bakımı, ev/tarla işleri ve diğer temel hizmetleri sağlamak için kamu ve sivil toplum, özel sektör desteğini almak, üretim temelinde eğitim vermek, kaynaklara ulaşabilirliklerini (bilgi, eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, girdi, kredi) artırmak, köy kadın grupları oluşturarak kadının varlığını görünür kılmak, kadınların yanı sıra genç kızları ve çocukları proje ve programlara dahil etmek ve kadının kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak sosyal güven ve sosyal güvenlik hizmetlerini sunmak, kadınların öz güven duygularını ve kendilerini ifade etmelerine ihtiyaç ve sorunlarını tanımlamalarına ortam sağlayacak Çok Amaçlı Toplum Merkezleri (ÇATOM) gibi örgütlenmeleri oluşturmak gereklidir. 8. Kadın ve erkekler arasındaki yetki paylaşımında eşitsizlik, çalışma biçimlerinin cinsler arasında eşitsiz dağılımı, kadın girişimcilere yeterli teknolojik ve mali destekler verilememesi, toprak, kredi ve istihdam başta olmak üzere sermayeye ulaşımı ve onun üzerindeki kontrol konusunda kadınlar ile erkekler arasında eşitsizliğin sürüyor olması, çağın gerisinde bulunan gelenek ve görenekler yüzünden kadının ekonomik kapasitesini gerçekleştirememesi gibi sorunların ortadan kaldırılması ve derinleşmemesi için toplumda farkındalık yaratmak gereklidir. 9. Ulusal Öncelikler arasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ilk sıralarda yer alması, devlet yapılanmasında eşitlik konusuna daha çok dikkat edilmesi, otorite zafiyetinin kaldırılması ve Sivil Toplum Örgütleriyle güçlü bağların kurulması ulusal mekanizmaların güçlenmesini sağlayacaktır. 10. Kadınlarla ilgili problemlerin hepsini çözmek için Kadın Bakanlığı Kurulmak zorundadır ve/veya mevcut kurumlar yukarıda ele alınan konular ışığında geliştirilmelidir. KAYNAKLAR Abay. C. Saner and E. Atış, 1996. “Đzmir’de Kırsal Kadına Yönelik Eğitimin Đstihdama Etkisi” T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Ankara. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (1998), “Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye’de Kadının Durumu”, Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Yay., TAKAV Matbaacılık Yayıncılık A.Ş., Ankara Davran, Müge K., 2005. “Gender Roles of Rural Women in Small District of Adana Province” Pakistan Journal of Social Science, Vol3., No.1, Grace Publications Network, Pakistan. DĐE (1993), “1990 GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri-TÜRKĐYE”, DĐE Yay. No:1616, Ankara DĐE (2002), “2000 GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri-Çanakkale”, DĐE Yay. No:2545, Ankara DĐE (2003), “GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri-TÜRKĐYE”, DĐE Yay. No:2759, Ankara DPT, 1993. “Türk Aile Yapısı Araştırması”, Devlet Planlama Teşkilatı Sosyal Planlama Genel Müdürlüğü Yayınları, yayın no: DPT: 2313-SPGM:421, Ankara Ertürk, Y.,1992. “Türkiye’de Sosyo-Ekonomik Gelişme ve Kırsal Kadının Konumu.Kadın ve Sosyo Ekonomik Gelişme Konferansı” 20-21 Mayıs 1991, Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Yayını, Başbakanlık Basımevi, Ankara. FAO, 1996. “Project for Women in Irrigation Development: Tanzania, Sustainable Development (SD) Dimesions, SD: People: Gender and Development” Rome, Italy. Fazlıoğlu,A. 2002. “Kadının Kırsal Kalkınmadaki Yeri”: GAP Örneği, Erzurum Hablemitoğlu, Ş. 2001. “Kırsal Alanda Đşgücü Değeri ile Kadınlar: Bir Toplumsal Cinsiyet Analizi Örneği” TZOB, Ankara. http://www.gap.gov.tr/Turkish/Gegitim/kkadin1.html http://www.gap.gov.tr/Turkish/Sosprj/gapornek.html http://www.la21turkey.net Kantar, M., 1996 “Adana ve Đçel Đli Dağ Köylerinde Yaşayan Kırsal Kadınların Toplumsal Yaşamdaki Rolleri ve Bu Rollerle Đlgili Geleceğe Yönelik Beklentileri” ÇÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. Adana, s-135. Oğuz, C., Mülayim, A.Ü.ve Kantar, M. 1998. “21. Yüzyıl Eşiğinde Tarımsal Üretimde Kalkınmada Kadının Yeri ve Önemi: Konya Örneği” Türkiye 3. Tarım Ekonomisi Kongresi, 7-9 Ekim 1998 Ankara. Ordu, Ö. L., 1995. “Ankara Đli Elmadağ Đlçesi Köylerinde Yaşayan Kadınların Tarımsal Faaliyetlere Katılım Düzeyleri Üzerine Bir Araştırma” Basılmamış Yüksek lisans Tezi, Ankara Ökçün, A. Gündüz ,1997. “Osmanlı Sanayii, 1913, 1915 Yılları Sanayi Đstatistiki”, DĐE Yay. No:2024, Ankara Özçatalbaş,O. And B. Özkan. 2000. “Women in Agriculture in Turkey” The International Association for Feminist Economics Conference. Boğaziçi Üniversity, August 15-17, 2000. Istanbul, Turkey. Özekici, B., Kantar, M., Kıymaz, S., 2004. “Measures For Integrating Gender Dimension in Water Management in TURKEY” Workshop on Training of Trainers in INGEDI Project, Oct.4-8, 2004, Cairo, Egypt. Özekici, B., Tekinel O., Kıymaz, S, 2004. “Women in Agriculture and Irrigation- Turkish Case, Workshop on INGEDI” June3-5, 2004, Bari, Italy. Özgüç, Nazmiye, 2006, “Türkiye Ziraatinde Kadın Gücünün Dağılışı:1955-2000”, Đnsan ve Mekan, Çantay Kitapevi, Đstanbul. Sarptürk, Đ., 1990. “Adana Đli Kır Toplum Yapısı içinde Kadının Yeri” ÇÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana, s.50 UNESCO, 2004. “Series on Water and Ethics, Essay 4, Water and Ethics, Women and Water: An Ethical Issue” Paris, France. YÖK (2005), “ÖSYM Yüksek Öğretim Đstatistikleri (1994-2004)”, YÖK Yay., Ankara YÖK (2006), “Türkiye Yükseköğretim Stratejisi”, YÖK Yay., (www.yok.gov.tr), Ankara SU VE SULAMA BĐLĐNCĐ ĐLKÖĞRETĐM ÇAĞINDA VERĐLMELĐDĐR Đbrahim ŞAHĐN Ziraat Yüksek Mühendisi DSĐ XV. Bölge Müdürlüğü Şanlıurfa/Türkiye [email protected] Mehmet YILMAZ Ziraat Mühendisi DSĐ XV. Bölge Müdürlüğü Şanlıurfa/Türkiye [email protected] ÖZET Su, insan yaşamında gittikçe önemi artan sınırlı bir kaynaktır. Bu kaynağın yaklaşık %70’i kırsal kesimde yaşayanlar tarafından tarımsal sulamada kullanılmaktadır. Bu nedenle kırsal kesimde yaşayanların, su ve su ile ilgili her konuda bilinçlendirilmeleri önem arz etmektedir. Bilinçlendirmenin küçük yaşlarda verilecek eğitimle daha kolay oluşabileceği bilinen bilimsel bir gerçektir. Bu düşünceden hareketle GAP Projesi içerisinde önemli bir yere sahip olan Şanlıurfa Harran Ovası sahasında ilköğretim çağındaki öğrencilere su, suyun önemi, aşırı sulamanın zararları, suyun tasarruflu kullanımı, suyun kirletilmemesi ve sulama tesislerinin korunması ve sahiplenilmesi konularında DSĐ Koordinatörlüğünde Sulama Birlikleri ve Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte yerinde eğitim verilmektedir. ANAHTAR KELĐMELER: Su, eğitim, su bilinci. WATER AND WATER CONSCĐOUS SCHALL BE CREATED ĐN EARLY AGES ABSTRACT Although water has wery importance in life, it is limited resource. 70 % percent of this resource used by people who lives in the rural area for irrigation. For this reason creating conscious for water and it’s related subjects among rural people is very important. Creating this conscious via education in early ages is much easy and well known scientific fact. Considering this fact, the elementary school students in Şanlıurfa Harran plain has been educated about water and related issues such as importance of water, harms of excessive use of water, effective use of water, water contamination and protection of irrigation facilities. The program has been coordinated by DSĐ, Irrigation Unions and Director of Education. KEY WORDS: Water, education, conscious of water 1. GĐRĐŞ Tarımda devamlılığı ve kararlılığı sağlayan, bunun yanında diğer tarımsal girdilerin etkinliğini arttıran ve birim alandan yüksek verim sağlayan tarımsal girdilerden birisi de sulamadır. Bilindiği gibi ülkemizin birçok yerinde su kaynakları kısıtlıdır. Buna rağmen gerek yerüstü ve gerek yeraltı su kaynakları kullanımında emniyetli rezervin üstüne çıkılması sulamada büyük sorunlara neden olmaktadır. Su kalitesinin korunması günümüzün dikkate alınması gereken bir diğer önemli konusudur. Suyun etkin kullanımı ve kalitesinin korunmasında kullanıcıların büyük rolü vardır. Bu nedenle suyu kullananların bu konularda eğitimi sonuca ulaşmada belirleyici olacaktır. Güneydoğu Anadolu Projesi ülkemizin yürütülmekte olan en büyük kalkınma projesidir. Proje kapsamında 1.8 milyon hektar tarım arazisinin sulaması da yer almaktadır. Bu alan ülkemizin ekonomik olarak sulanabilir arazilerinin % 20 sine tekabül etmektedir. GAP ile sulanacak alanın % 50 si (Türkiye ekonomik sulanabilir alanın % 10’u) Şanlıurfa ilimizde bulunmaktadır. Ülkemizin sınırlı ekonomik imkânları ile bugüne kadar ilimizde 196608 ha (potansiyel alanın %20 si) sulamaya açılabilmiştir. Geriye kalan % 80’lik alana sulama hizmeti götürme çalışmaları devam etmektedir. (DSĐ). Harran ve Akçakale ilçelerimiz DSĐ’nin ilk sulama hizmetini götürdüğü şanslı ilçelerimizdendir. Đlçede ilk sulama 1977 yılında yeraltı sulaması ile başlamış ve Fırat’ın 1995 yılında ovaya akıtılması ile devam etmektedir. Ovada sulama projeleri devam ederken ve henüz ilimizdeki tarım alanlarının % 80’i sulama hizmeti beklerken suyun ve toprağın bilinçsizce kullanımı ve daha kötüsü inşa edilen tesislere zarar verilmesi veya tahrip edilmesi tesisten yararlananların bilinç düzeyi ile açıklanabilir. Bölgede verilen bütün eğitimlerde hedef kitle belli bir yaşın üstünde olup hedeflenen sonuçlara bir türlü ulaşılamamaktadır. Başka bir ifade ile eğitilenlerde davranış değişikliği yaratılamamaktadır. Đnşa edilen bu tesislerin amaçları doğrultusunda kullanılması ve korunması için yöre insanlarının “ağaç yaş iken eğilir” anlayışı ile küçük yaşlarda bilgilendirilmek suretiyle bilinçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu anlayışla Şanlıurfa Đli Harran ve Akçakale Đlçeleri sınırları içerisinde yer alan Tahılalan Sulama Birliği Başkanlığının sorumluluk sahasındaki Akbilek, Büyücek, Yeşerti, Aşağı Deren, Tukarı Deren, Arıcan, Hacıekber, Tahılalan, Balkat, Uzunyol, Öncüler, Sütlüce ve Küplüce köylerinden oluşan 11 ilköğretim okulunda 2007 yılında toplam 1150 öğrenciye eğitim verilmiştir. EK 1: EĞĐTĐM ÇALIŞMALARINDAN GÖRÜNTÜLER Resim 1: Görsel eğitim Resim 2: Sözlü eğitim Resim 3: Öğrenci ve veli dinleyici kitlesi Resim 4: Bir Okuldaki eğitim sonrası hatıra fotoğrafı. Bu eğitim programı kapsamında aşağıdaki genel bilgiler ile beraber, suyun tasarruflu kullanımı, aşırı sulamanın zararları ve özellikle sulama tesislerine sahiplenme konuları öğrenci seviyesine indirgenerek yazılı, sözlü ve görsel olarak verilmektedir. Ayrıca kanallarda meydana gelen boğulmalar konusunda bilgi verilerek hiçbir şekilde kanallara girmemeleri konusunda uyarılmaktadırlar. 1.1. SU NEDĐR? Su yaşamın vazgeçilmez maddesidir. Su, bilimsel olarak H2O ile ifade edilen 2 Hidrojen ve 1 Oksijen molekülünden oluşan bir maddedir. Halk arasında ise yaşamın vazgeçilmez bir maddesidir. Bu anlayış şu cümlecikler ile daha anlamlı hale getirilir: Su Hayattır. Su Uygarlıktır. Su Sağlıktır. Su Enerjidir. Su Gıdadır. Su en önemli zenginlik kaynağıdır. Ancak bütün olumlu yönlerine karşın su; kontrol edilip, uygun kullanılmadığı takdirde felaketlere de sebep olabilmektedir. Sel felaketleri, taşkın felaketleri, toprakların çoraklaşması buna en güzel örneklerdir. 1.2. DSĐ NE ĐŞ YAPAR DSĐ, su kaynaklarının faydalarından yararlanmak ve zararlarından korunmak için gerekli her türlü çalışmaları yapar. Bu amaçla; Sudan enerji elde etmek için Hidro Elektrik santralleri, Đl ve ilçelerimize içme ve kullanma suyu temini tesisleri, Tarımsal sulama tesisleri ve Taşkınlardan korunma tesisleri inşa eder. EK 2. PROJELERDEN GÖRÜNTÜLER Resim 5: Atatürk Barajı Resim 6: Şanlıurfa Tünelleri 1.3. DÜNYA SU KAYNAKLARI Dünyadaki su kaynakları şu şekilde özetlenebilir; Dünyanın 2/3 ü su ile kaplıdır. Dünyadaki toplam su miktarı 1.4 km³’tür. Bunun; % 97.5’ i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su, % 2.5’ i ise nehir ve göllerde tatlı su olarak yer almaktadır. Tatlı suyun % 90’ı kutuplarda ve yeraltında olduğu dikkate alındığında insanoğlunun kolaylıkla yararlanabileceği tatlı su çok azdır. Bu nedenle mevcut su kaynaklarımızı kirletmeden ve israf etmeden kullanmamız geleceğimiz açısından çok önemlidir. 1.4. TÜRKĐYE’NĐN SU KAYNAKLARI Ülkemizin su kaynakları kısaca şu şekilde özetlenebilir: Yıllık ortalama yağış : 643 mm Yıllık yağış miktarı : 501 milyar m³ Buharlaşma : 274 milyar m³ Yeraltına sızma : 41 milyar m³ YÜZEY SUYU Yıllık yüzey akışı : 186 milyar m³ Kullanılabilir yüzey suyu : 98 milyar m³ YERALTI SUYU Yıllık çekilebilir su miktarı : 14 milyar m³ Sonuç olarak toplam kullanılabilir su 112 milyar m³’tür. 1.5. ÜLKEMĐZ SU ZENGĐNĐ BĐR ÜLKE MĐ? Bilindiği üzere su varlığına göre ülkeler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmaktadırlar. 1- Su fakiri: Yılda kişi başına düşen su 1000 m³ ten az olan ülkeler. 2- Su azlığı: Yılda kişi başına düşen su 2000 m³ ten az olan ülkeler. 3- Su zengini: Yılda kişi başına düşen su 8000 m³ ten fazla olan ülkeler. Bu veriler dikkate alındığında Ülkemiz su zengini ülke değildir. Çünkü kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.500 m³ tür. 2030 yılında nüfusun 100 milyon olacağı varsayımla kişi başına düşecek yıllık kullanılabilir su miktarı 1000 m³ olarak tahmin edilmektedir. Sonuç olarak su zengini bir ülke değiliz. Suyu çok dikkatli kullanmak zorundayız. 1.6. GÜNEYDOĞUANADOLU PROJESĐ: GAP GAP Dünyanın sayılı kalkınma projelerindendir. GAP’ın Uygulama Alanı: 73 863 Km² dir. Bu Alan: Türkiye’nin 1/10 Đtalya’nın Đngiltere’nin Almanya’nın Hollanda’nın Belçika’nın 1/4 1/3 1/5 1,7 2,4 katı büyüklüğündedir. 1.7. GAP’IN SU KAYNAKLARI GAP’ın yerüstü su kaynaklarını Fırat ve Dicle nehirleri teşkil etmektedir. FIRAT :31,61 milyar m³ DĐCLE :21,33 milyar m³ TOPLAM :53 milyar m³ (Türkiye’nin %28’i) 1.8. GAP KAPSAMINDAKĐ ĐLLER GAP kapsamında yer alan 9 il aşağıda sıralanmıştır. 1.Şanlıurfa 4.Diyarbakır 2.Gaziantep 5.Mardin 3.Adıyaman 6.Siirt 7.Batman 8.Şırnak 9.Kilis 1.9. GAP’TA YER ALAN PROJELER GAP 13 proje demetinden oluşmaktadır. Fırat Havzası :7 Proje Demeti Dicle Havzası :6 Proje Demeti Toplam :13 Proje Demeti Bu Projeler Tamamlandığında: *22 Baraj *19 HES *25 Sulama Tesisi Đnşa Edilmiş Olacaktır. Bu sulama tesisleri ile Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir alanının % 20’sine tekabül eden 1.800 000 ha alan sulanacaktır. Resim 7: Harran Anakanalı Resim 8: Sulamaya açılmış alanda pamuk üretimi 2. SONUÇ GAP Projesi kapsamında sulamaya açılan alanlarda bulunan yerleşim birimlerinin tamamındaki okullarda su ve sulama bilinci eğitiminin verilmesi hedeflenmektedir. Đlki 2007 yılında gerçekleştirilen eğitim programı her yıl değişik bölgelerde farklı sulama birlikleri ile birlikte yürütülmektedir. Hem bir sonraki eğitim programına ışık tutmak ve hem de verilen eğitimin etkisini görebilmek amacıyla her yıl bir önceki eğitim programı için anket uygulanacaktır. Gerek anket sonuçları ve gerekse tespit edilecek diğer sonuçlar eğitimin kalitesini sürekli iyileştirmeye yardımcı olacaktır. DSĐ XV. Bölge Müdürlüğü koordinasyonunda Đlçe Kaymakamlıkları, Milli Eğitim Müdürlüğü ve Sulama Birlikleri ile müşterek yapılan bu eğitimlerin devam ettirilmesi su ve sulama bilincinin yerleşmesinde büyük fayda sağlayacağına inanılmaktadır. Bu amaçla 2008 yılında Akçakale Đlçesi Yalınlı-Onortak Sulama Birliği sahasında bulunan köylerdeki ilköğretim okullarında okuyan öğrencilere söz konusu eğitimin verilmesi programlanmıştır. 3. TEŞEKKÜR Bu eğitimin verilmesinde emeği geçen ve özellikle aşağıda adı geçen kişi, kurum ve kuruluşlara teşekkür ederiz Şanlıurfa Valiliği Harran Kaymakamlığı Akçakale Kaymakamlığı Mustafa ALTUNDAL DSĐ XV: Bölge Müdürü Hasan ERYILMAZ DSĐ XV: Bölge Müdür Yardımcısı Müslüm TÜYSÜZ DSĐ XV: Bölge Müdür Yardımcısı Uğur BÜYÜKHATĐPOĞLU DSĐ XV: Bölge Müdür Yardımcısı Đbrahim BAŞAK Tahılalan Sulama Birliği Başkanı Mustafa KÜÇÜKPĞLU Tahılalan Sulama Birliği Müdürü 4. KAYNAKLAR DSĐ (DSĐ Genel Müdürlüğü) Sulama Birlikleri ve Harran Ovasında Potansiyel Güçleri Mehmet ŞĐMŞEK1 Yaşar AKTAŞ2 Uğur BÜYÜKHATĐPOĞLU3 Sezgin ARSLAN4 1 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Şanlıurfa 2 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa 3 DSĐ XV. Bölge Müdürlüğü Şanlıurfa 4 Tarım Đl Müdürlüğü Şanlıurfa 1. Giriş Ülkemizin geniş alanlarında uygulanan sulama şebekeleri, açık kanal ve 24 saat akış rejimine göre plan-projeleri hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Hedef kitle sayılan çiftçinin her zaman arazisinin başında sürekli olarak sulama suyunu bulması ve/veya bir su dağıtım planlaması çerçevesinde suyunu alması amaçlanmıştır. Bu işlemlerin sürdürülmesinde, sulama yatırımlarını gerçekleştiren DSĐ görev ve sorumluluğuna bırakılmıştır. Fakat, personel istihdamı ve sulama ücretinin tahsilatında yaşanan çıkmazlar bu hizmetin sunulmasındaki ciddi endişeler sonucu, 1993’lü yıllardan sonra yapılanmaya başlayan sulama birlikleri, öncelikli olarak Aşağı Seyhan Ovasında şekillenmeye başlamıştır. Daha sonra ülke genelinde hızla yaygınlaşmış, DSĐ tarafından sulamaya açılan tüm alanlar Sulama Birliklerine devredilmiştir. Bu nedenle anılan birlikler, ülke genelinde ekonomik, toplumsal ve siyasal anlamda potansiyel bir güç oluşturduğu gözlenmiştir. Birlikler hakkında detaylı çalışmalar yapıldığında açıkça görülecektir ki, yapısal özelliğinden, bağlı olduğu yasa ve tüzükten dolayı, çalışmalar teknik düzeyde gereğince yürütülmemektedir. Çünkü birliklerin yönetim organları, teknik donanıma sahip alt yapısı kuvvetli olmayı zorunlu kılmamakta, bu nedenle bu organlar güçlerini teknikten, su ve toprak gücünden almamakta, güç tamamen kişinin kendi erkinden ve sahiplendiği toprak büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. Otorite, tarımsal üretimi gerçekleştiren insanların halkın kendi iradesinden ziyade sınırlı güç odakları tarafından ortaya konmaktadır. DSĐ sulamalarının sulama birliklerine devir oranı (ülke genelinde) :%92 Sulama birliği sayısı (ülke genelinde) :352 Ş.Urfa ili sulama alanlarında sulama birliği sayısı :23 Ş.Urfa’da toplam sulanan alan :200,000 ha 2. Türkiye’nin toprak ve su kaynakları 2.1. Su kaynakları Yıllık yağış ortalaması :653 mm (min:200 mm, max:2000 mm) Yıllık ortalama düşen yağış :510 km3 Yıllık ortalama yerüstü su potansiyeli :186 km3 Yıllık kullanılabilir yerüstü su potansiyeli :95 km3 Yıllık ortalama yeraltı su potansiyeli :10 km3 Yıllık toplam su potansiyeli : 105 km3 2.2. Toprak kaynakları Yüz ölçümü :77.9 Mha Tarım arazisi :27.7 Mha Sulanabilir tarım arazisi :25.3 Mha Ekonomik olarak sulanabilir tarım arazisi :8.5 Mha 1 Sulamaya açılan toplam tarım arazisi :≈5.1 Mha *Mha:milyon hektar Bu sonuçlara göre Türkiye su zengini bir ülke değildir. Ciddi oranda, çok daha fazla sulamaya açılacak alan bulunmaktadır. 2008 yılında GAP’ta yaşanan kuraklıktan dolayı, baklagil ve hububat ürünlerinde talebin karşılanması oldukça zor görülmektedir. Elde edilen bulgular, bundan 35-40 yıl önce yaşanan kuraklığın bir benzeridir. 2.3. Sulama Birliklerinin oluşum nedenleri ve varlık sebepleri Su doğal nitelikli bir kaynak olup yaşamsal öneme sahiptir. Đçilebilir ve kullanılabilir amaçlı tüketilir, gerek sanayi ve gerekse tarımsal sektörlerde kullanılır, ulaşım amaçlı hedeflerin gerçekleşmesinde, izlenecek ekonomik ve sınır aşan suların rotasının belirlenmesinde önemli bir araçtır. Askeri amaçlı, kültürel odaklı başarılarda önemli rolü bulunur. Bu gün için 273 milyon ha alanın sulandığı bilinmektedir. Sulama, bitkinin gelişmesi için gerekli olan ancak doğal yollarla (yağışla) karşılanamayan suyun toprağa, bitkiye, çevreye ve/veya atmosfere zarar vermeden bitki kök bölgesine uygulanma tekniğidir. 2.4. Su Yaşamın ve tarımsal üretimin temel yapı taşıdır. Uygarlıkların doğması ve/veya çökmesine neden olan en önemli sebeptir. Canlı organizmaların biyolojik, fizyolojik ve kimyasal aktivitelerinin oluşmasında temel faktördür. Siyasal ve sosyal sebeplerin vazgeçilmez taraftarıdır. Đçme-kullanma, sağlık, endüstri, taşıma ve bitki su gereksiniminin karşılanmasında v.b. yerlerde kullanılan renksiz, kokusuz ve tatsız bir sıvıdır. Ülkemizde kişi başına 1,500 m3 su düşerken ABD, Kanada ve Batı Avrupa’da 10,000 m3 su düşmektedir. Bu nedenle kısıtlı sayılan suyun mutlak şekilde optimizasyonun yapılması zorunludur. Su eski çağlardan beri zararlarından korunmak, faydasından yararlanmak için caba sarf edilmiştir. Su ile medeniyetler kurulmuş zararları ile de uygarlıklar yıkılmıştır. Gelişen ve değişen toplumlarda su sürekli ön plana çıkmıştır. 3. Sulama Birliklerinin bağlı kanunları ve yönetsel yapıları Sulama birliği; 1580 saylı Belediye Kanun’un 47. ve 48. maddeleri, 5442 sayılı Đl Đdaresi Kanun’unun 56. maddesi gereğince Đç Đşleri Bakanlığı’nın çıkardığı tip birlik tüzüğüne göre kurulan, daha sonra 5355 sayılı Mahalli Đdare Birlikleri Kanunu dikkate alınarak amacı ve kapsamı saptanan usullere göre işleyen sulama amaçlı örgütlerdir. Bugün için DSĐ tarafından inşaa edilen sulama tesislerinin %92’si ülke genelinde kurulan 352 adet sulama birliğine devredilmiştir. Ancak, ver kurtul mantığı ile devredilen sulamalarda, yeni kamusal yararların oluştuğu fırsatlar şekline dönüşmüştür. Çünkü tesislerin mülkiyetleri DSĐ’ye ait olduğundan sahiplenme ve koruma duygusu gelişememiştir. DSĐ elinde mevcut kamu otoritesini, seçimle belirlenen ve doğrudan kullanıcı örgüt sayılan sulama birliklerine devretmiştir. Böylece kamusal yararların sulama birliği marifeti ile özelleştirilmesi ve oluşacak özel zararların kamulaştırılması gerçekleştirilmiştir. Sulama şebekelerindeki işletme ve bakım hizmetlerinin birliklere devrindeki birincil amaç; özdenetim ve/veya yerinde denetimdir. Yürütülecek hizmetlerde yüksek düzeyde katılım, küçük ve dağınık olan işletme ve bakımın hedef-kitleye ve odak noktaya seri şekilde hizmetin sunulmasıdır. Oysa suyun varlığı ve yönetimi kamu mülkiyetindedir. Su kaynaklarımız üzerinde kurulacak her türlü tesisin yapımı için etüt, plan, proje uygulamaları DSĐ’ye ve diğer kamu kuruluşlarına ve paydaşlarına bağlı olduğu bilinmekte, hizmet sektörü işletme ve bakımı aynı kuruluşlar tarafından sürdürülmektedir. Sürdürülen hizmet yıllardır başarılı bir şekilde yürütülmüştür. Yürütülmesi de zorunludur. 2 3.1. Sulama Birliklerinin bütçeleri harcama kalemleri ve harcama yetkileri Birliklerin bütçeleri, sundukları mal ve hizmetlerin bedelinden oluşur. Mal ve hizmetin bedeli, sulanan tarım alanlarında dekar (da) başına uygulanan ücreti ifade eder. Yürürlükteki ücret tarifesi birliğin sunduğu hizmetin bedelinin karşılanmasını amaçlar. Dünya Bankası projesi sayılan sulama birliğindeki temel felsefe; katılımcılık ve yerinde özdenetimcilik düşüncesini amaçlar. Ancak bu mantığa aykırı şekilde yapılanan birlikler iş istihdamı ve bunun için daha fazla ücret tarifesi uygulama politikası öngörmektedir. Birliklerin bütçeleri sırasıyla işletme, bakım ve personel giderlerinden oluşmakta ve yaklaşık bu giderlerin her biri ⅓ oranından oluşmaktadır. Bu sonuçlarda kamu gücünün doğrudan, kamu eliyle çıkar sahiplerine aktarıldığını göstermektedir. Kamu yetkilileri, bireysel olarak sulama birliklerini başarılı bulduklarını söylemeleri mümkün değildir. Çünkü yaşanan olaylar ve sorunlara yaklaşım bunu göstermektedir. Ver kurtul mantığı tersine işlemekte, bu kez al kurtul şekline dönüşmektedir. Bu nedenle kendi yapımıza uygun hizmet sunma modeli önceden oluşturmalı ve al kurtul yaklaşımı tereddütsüz sergilenmelidir. Sulama birliklerine alternatif yaklaşım, detaylı bir şekilde farklı oturumlarda ve toplantılarda tartışılmalıdır. Model bize ait olmalı bizi yansıtmalıdır. Çünkü olay sosyal-toplumsal içerikli bir konudur. Bize göre kalkınmış veya daha geri kalmış ülke modeli yerine suyun etkinliğini artıran, adil ve makul olan gerçek ücret tarifesi ile tahakkuk ve tahsilat yapılmalı, gecikme faizleri, geç ödemelerin önüne geçilecek şekilde amme alacakları usulüne yakın oranlarda tasarlanmalıdır. Tahakkuk ve tahsilat için her türlü caydıcı önlemler bulunabilir/hazırlanabilir. Böylece çözüm kolay, içerik zengin olabilir. Elde edilecek tüm çıktılar tüm kesimleri kucaklayabilir. Örneğin, suyu hacimsel veya alansal olarak şirketlere toplu satabilir. Hizmetin bedeli kamu marifeti, uzman bir ekip/akademisyen tarafından saptanabilir. Hangi koşulda olursa olsun, yönetim üst kurulu ve teknisyenler kadrosu tamamen teknik ekip tarafından oluşturulabilir. 2007-2008 yılında yürütülen bir çalışmada sulama birliklerinin çatısı, yapısı, tarımsal faaliyetlere yaklaşımı ve harcama kalemlerinin dağılımı irdelenmiş genel olarak aşağıda saptanan sonuçlara ulaşılmıştır (yayınlanmamış proje). 3.2. Sulama Birlikleri Yasalarının kendilerine sağladığı erki sonuna kadar kullanmakta, böylece tahsilat/tahakkuk oranı yüksek gerçekleşmektedir. Sulanan alanlar tam olarak saptanmamakta, işletme giderleri tam karşılanmamaktadır. Su dağıtım bilonçolarında, seviye ölçümleri için eşel tercih edilmekte, geleneksel olarak eşel seviye okumalarından debi ölçümleri tahmin edilmektedir. Oysa eşel ölçü tesisi değil ölçü tesisinde bir araçtır. Ölçümlerin sağlıklı yürütülmesi, mevcut ölçü tesislerinin kullanılmasına ve idare tarafından sunulan abakların kullanılmasına bağlıdır. Birliklerin bu konularda doğru yaptıklarını söylemek oldukça zordur. Tesislerin mülkiyeti kamuya ait olması nedeniyle sahiplenme duygusu zayıftır. Örgüt yapısı ve yönetim şekli sorunlu doğmuştur. Mevcut binek ve iş makineleri kimi birlikler için fantezi sayılabilir. Birliklerdeki kiralık araçların kiralanmasında ve kullanılmasında amaca uygun tercih yapılmamış olabilir. Personel gideri ciddi giderler kalemini oluşturmakta, ülkemizdeki kimi birlikler, iş kapısı olarak görülmektedir. Bu konuda teknik ve ekonomik ciddi denetimlerin yapıldığı söylenemez. Bölgenin gerek coğrafi konumu ve gerekse feodal yapısı bölge için ayrıcalık yaratmaktadır. Birlikler kendi doğrularını kendileri yaratmakta, sevk ve idareler çoğu kez keyfiliğe kaçmaktadır. Özellikle erkin kullanımı disiplinsiz kalmaktadır. Gücün bu denli toplandığı odaklarda, siyasiler kendileri için oldukça kolay ve ulaşılabilir bir mecraa olduğunu bilmekte ve böyle birliklerden nemalan maktadır. 3 Sulama yöntemlerinin şekillenmesinde geleneksel yöntemler karık-tava yerine, basınçlı (damlayağmurlama) sulama yöntemleri için birliklerin yaptırım uygulama şansları ve geleneksel sulamaların etkinliğini azaltıcı teknik, yapısal ve yönetsel donanımları bulunmamaktadır. Oysa suyun etkinliğini artırıcı temel yaklaşım, basınçlı sulama yöntemlerine bağlı olduğu bilinmektedir. Basınçlı sulama ile sadece randımanlı sulama yapılmaz, bununla birlikte gübrenin de fertigasyonla uygulanması etkili gübreleme programlarının yapılmasına yardımcı olur. Aşırı sulamalar, taban suyunun yükselmesine, toprakların tuzlanmasına ve çoraklaşmanın hızla artmasına neden olmaktadır. Sulama sistemlerinin kullanıcılara devrinde hükümetlerin temel felsefesi, işletme bakım hizmetlerinin ve yönetim giderlerinin azaltılması, kaynakların etkili kullanımının sağlanması, sistemlerin kullanımında sürdürülebilirliğinin ön plana çıkartılmasıdır. Bu amaçla 1993 yılında Dünya Bankası’nın desteği ile DSĐ tarafından işletilen tesislerin örgütlere devri başlamıştır. Birçok çok ülkede olduğu gibi, devir işlemleri ülkemizde de yürütülmüş ve büyük oranda tamamlandığı bildirilmiştir (Çakmak ve ark. 1995) Nalbantoğlu ve Çakmak (2007), bir sulama birliğinde sulama performanslarını karşılaştırmalı değerlendirmişlerdir. Su temin oranı 1.55-1.98, yatırımın geri dönüşüm oranı %56-172, bakım masrafının gelire oranı %2.51-10.82 ve birim alana düşen toplam işletme-bakım ve yönetim gideri 108.61 $/ha, su ücreti toplama performansı %70-93, birim alana düşen personel sayısı 0.007-0.012 kişi/ha, birim sulama alanına karşılık elde edilen gelir 364.81-557.81 $/ha ve şebekeye alınan birim sulama suyuna karşılık elde edilen gelir; 0.106-0.196 $/m3 şeklinde verilmiştir. Kaynaklarımızın varlığı incelendiğinde, 26 akarsu havzasının toplam su potansiyeli 186 km3’ tür. Verimlilik, bir üretim yada hizmet sektörünün ürettiği çıktı ile bu çıktı için kullanılan girdi arasındaki ilişki şeklinde ifade edilebilir. Sulama birliklerinde üretilen ve sunulan hizmetin büyüklüğü ve kapsamı, kalitesi ve sürdürülebilirliği, yönetsel ve eylemsel yaklaşımları verimlilik mantığı çerçevesinde tartışılmalıdır. Çünkü su ve toprak kaynakları ayrılmaz iki olgu olup, içeriği ve kapsamı çok büyük anlam taşır. Küresel anlamda birliklerin yapısı, kendi bölgesel ve sosyal yapımız dikkate alınarak şekillenmesinin yararlı olacağı düşünülebilir. Bunun için sosyal veri paylaşımı ön plana çıkabilir. Bu verilerden eylemsel senaryolar yazılabilir. Bu bağlamda faydalananlarla katılımcı model üretilebilir. Sonuç olarak ülkemiz için yönetsel içeriği oldukça zengin, idari ve mali özerkliği bulunan, su-toprak kaynaklarımızın korunmasına yönelik yeni bir model üretilebilir. Bu modelde kaynakların kullanımı sadece kullanıcıya terk edilemez. Katılım ortak olabilir yada hizmet satın alınabilir. Ülkemizin sulama ihtiyacının bulunduğu bölgeler kurak veya yarı-kurak zonda yer almaktadır. Bu nedenle bitki türü ile hava sıcaklığı, nisbi nem, yağış, güneş ışınım şiddeti arasında oldukça önemli ilişki bulunmakta, bu sonuçlar verime doğrudan etki yapmaktadır. Düşüncelerin paylaşımında, kaynakların rasyonel kullanımında, odak; insan olduğundan insanın eğitimi ve sunulacak hizmetin belirlenen ve uygulanacak olan teknolojinin mutlak şekilde yayımı gerektirmektedir. Yayım hizmeti gönüllü esasından ziyade yaptırımı olan yada ödülü bulunan yöntemler uygulanmalı, aksi takdirde sonuç alınmasının zor olduğu bilinmelidir. Örneğin bu konuda bir kursa katılmayan üreticiye destek primleri verilmeyebilir. Düşünsel olan bu yaklaşım için politikalar geliştirilerek kıt kaynaklarımızdan daha fazla verim ne şekilde alınabilir sonucuna götürmelidir. Bu kaynaklar nasıl sürdürülebilir, haksız ve yersiz sulamalarla toprakların kirlenmesine nasıl dur denilebilir. Politikaları geliştirilebilir. Konu hakkında, eylem planı kısa sürede hazırlanabilir ve tartışılabilir. Görüldüğü gibi çok geniş bir yaklaşımı olan bu görüş için, sulama birliği modeli oldukça dar kapsamlı gelmektedir. Dünya nüfusunun 2000 yılına göre 2025 yılında 8.5 milyara ulaşacağı kestirilmektedir. Artan nüfusun gıda güvenliği için sabit olan su-toprak kaynaklarından yeni teknolojiler geliştirerek, artan nüfusun gıda ihtiyacının karşılanması için etkili ve yetkin önlemlerin alınması ve verimliliğin artırılmasını zorunlu kılmaktadır. 4 Ülkemizde gereğinden fazla su tüketilmektedir. DSĐ’ce işletilen sulamalarda net sulama suyu ihtiyacı 3,412 m3/ha olmasına karşın, bu rakam 13,413 m3/ha’dır. Bu nedenle birincil önceliğimiz suyu tasarruflu kullanmaktır. Bu önlemler için fiziksel ve yönetsel yaklaşımlar önerilmiştir. Bu yaklaşımda su kayıplarını minimize edecek açık kanal yerine, borulu şebeke ve tarla sulama sistemlerinde basınçlı sulamaların kullanımı verilmiştir (Çakmak ve Aküzüm, 2006). 3.3. Sulama işletmesinde temel sorunlar Makul ve mantıklı, derinliği olan işletme-bakım masrafları karşılanabilir rasyonel hazırlanmış ücret tarifesi ile bu ücretin tahakkuk ve tahsilatında donanımlı kanunlarla ve caydırıcı gecikme faiz oranları ile düzenlenme yapılabilir. Bilim ve teknikten ödün vermeden taban suyu seviyeleri de kontrol altında tutularak ideal sulama yöntemleri uygulanabilir. Bu kapsamda eski ve yetersiz olan tesis yenilenebilir. Đletim ve tarla içi su kayıpların düşürülmesi için teknik destek sağlanabilir. 3.4. Aşırı su kullanımı ve randımanların düşmesine neden olan faktörler Fazla su ile fazla ürün alınır yaklaşımı. Geleneksel sulamalarda uygun karık boylarında sulama yapılmaması. Su tahsislerinde çiftçilerin suyu ölçülü alması için yeterince ölçü tesisi yapılmaması. Yapılsa dahi bu tesislerin ilgililer tarafından kullanılmaması. Alışkanlıkların, ancak yaptırımlarla yerine getirileceği. Genel olarak gece sulamaların ya yapılmaması yada yapılsa da disiplinsiz kalması. Etkili bir sulama programı uygulanmamasından dolayı sulama randımanları, doğası gereği düşük gerçekleşmesi. Sulama ve fertigasyon konusunda yeterli yayım hizmetinin verilmemesi, verilse dahi izleme ve katılım oranının düşük olması, bu nedenle yayım hizmetini cazip kılacak uygulamaların devreye konulmalıdır. Örneğin, teşvik primlerinin sadece yayım hizmeti alan çiftçilere uygulanması. Basınçlı sulamaları teşvik edici projelerin ön plana çıkması. Devlet desteğinin sürekli kılınması. Basınçlı sulamada yağmurlama için %80, damla sulama için %90 sulama randımanı sağlanacağı, böylece ciddi su tasarrufunun elde edileceğinin bilinmesi. Sulama tesisleri 1950 ve 442 sayılı yasayla kurulmuş, 2005 yılında 5355 sayılı Mahalli Đdare Birlikleri yasası kapsamına alınmıştır. Bu nedenle sulama birlikleri Đçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Sulama birliklerinin denetim ve yönetim erki DSĐ’nin bulunduğu bakanlıkta olmaması yada her konuda DSĐ’ye bağımlı bulunmaması yönetim zaaflarına neden olduğu bilinmektedir. Çünkü DSĐ teknik donanımı, insan kaynakları ve bilgi birikimi yönüyle yönetsel erkini tamamlamış, yarım asırlık üstlendiği misyon gereği ülke kalkınmasına önemli destek sağlamıştır. Kırsalda yürütülen tarımın her aşaması ciddi yaklaşımlara, modern tekniklerin kullanılmasına, zamanında karar verilmesine, uygun tohum ve gübreleme/sulama programlarının yapılmasına bağlıdır. Kırsal kalkınma, kırsal alanda yaşayan ve geçimini tarım sektöründen karşılayan, bireylerin insanca onurlu yaşam koşullarına kavuşturulmasıdır. Bu amacın gerçekleşmesinde su ve toprak önemli bir faktördür. 3.5. Sulama birliklerine yönelik sorular Sulama birlikleri 5 Kimler için kuruldu? Kim için ne yaptı? Hangi kurumsal sorumluluk ve vizyon üstlendi? Geçtiğimiz son on yılda hangi başarı ölçüsünü yakaladı? Kimliğini kırsala borçlu olan birlik, kırsalda neyi değiştirdi yada kırsal için ne yapabildi? Niçin yapmadı. Demokratik yönetimi esas alan birlik yapısı, aslına uygun faaliyet gösterebildi mi? Faaliyetlerinde ehliyetsiz ve liyakat sahibi olmayan ancak feodal yapı gereği yönetim ve denetimlerde söz sahibi olmanın, bu denli teknik donanım gerektiren sulama yönetiminde, doğru ve rasyonel karar alma şansı bulabildi mi? Eş, dost-akraba ve ehliyetsiz kişiler için iş ve aş kapısı oldu mu? Yeterince teknik personel istihdamı yaratıldı mı? Personel eğitimi peryodik olarak güncelleştirildi mi? Bütçe giderleri, önceliklerine uygun harcama yapıldı mı? Đş makineleri aslına ve amacına uygun çalıştı mı, yoksa ayrıcalıklar yaratıldı mı? Hizmetlerin paylaşımında ve su dağıtımında tarafsızlık ilkesi korundu mu? Tüm bunların yanıtlarında kısmi de olsa tereddütler varsa, bugünkü sulama birliği seçimi doğru bir model sayılamaz. Çünkü bazı uygulamalar beslendiği kaynaktan ve zamanla elde edilen alışkanlıklardan dolayı terk edilemez yada kullanıcılarda kazanılmış hak sayılacağından vazgeçilemez. Bu nedenle, bu konu yada bu kurulda yada başka bir oturumda detaylı tartışılabilir. 3.6. Sulama Birliklerinin tarımsal faaliyetlere doğrudan veya dolaylı katkıları Mevcut sulama birlikleri tarımsal aktiviteye, toprakların kullanım biçimine, ekim deseni oluşmasına, tohumluk seçimine, gübre kullanımına v.b. faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde etkili olamadıkları görülmektedir. Çoğu sulama birliğinde ancak bir mühendis bulunmakta, mevcut teknik eleman arazinin sorunsuz su alması için çaba sarf ettiğinden, başka işlere bakma şansları kalmamaktadır. Oysa bu örgütlenmelerde sulama birliği yerine, birçok düşüncenin paylaşabileceği birden çok teknik kadro barındıran model uygulanmalıdır. Başta başkanın ve diğer teknik yöneticilerin yardımcıları ile birlikte teknik kadrodan oluşması zorunlu kılınmalıdır. 3.7. Sulama Birliklerinin siyasal platformda güç ve potansiyeli Birlikler yapısal özelliklerinden dolayı birden fazla köyü, beldeyi ve ilçeyi bünyesinde barındırmakta, kırsalda çok büyük çiftçi ailesine hizmet sunmaktadır. Yoğun nüfusun yaşadığı bu bölgelerde çoğu kez bilgi toplumundan ziyade bireylerin kendi aralarında oluşturduğu feodal yapı ön plana çıkmaktadır. Öyleki 15,000-20,000 ha’da bir, yeni bir aşiret düzeni karşınıza çıkmaktadır. Bu yapı kendi iç dinamizmini ortaya koymaktadır. Özellikle birliklerin seçiminde bu dinamizm karşınıza çıkmakta, bu erk kendi idaresini seçmektedir. Sosyal açıdan işin doğasında herhangi bir çelişki bulunmamasına rağmen, geri dönüşümü mümkün olmayan kaynakların tasarrufu da bu organlara 6 bırakılmaktadır. Asıl sorun bu noktada başlamaktadır. Teknik bilginin geçerli olmadığı, ancak temel gücün bölgeye ve aşirete bağlı kalması su-toprak kaynaklarımızın sürdürülebilir olmasını güçleştirmektedir. Bu seçimlerdeki tercihler, bilgiyi ön plana çıkarmadığından kaynakların rasyonel kullanımı, bilginin paylaşımı hedef kitlenin talebinin karşılanmasını olası kılmamaktadır. Bu yaklaşımların tersi durumlarda güç siyasallaşmaz, gücün beslendiği kaynak bilgi ve bilgiye ilgiden geçmiş olur. Böyle bir modelde sulama birliklerinin idari kadrosu ağırlıklı olarak ziraat ve diğer mühendisliklerden oluşur. Tesislerin ömrü uzun, kullanıcıların talepleri makul ölçüde tekniğine uygun karşılanır. Bu düşüncede erk bilgi, çıktı ise sorunların çözümüdür. Devletimiz minimum düzeyde sulama amaçlı 800$/ha yatırım yaptığını düşündüğümüzde, bu yatırımların sürdürülebilir olması için bilgi toplumuna bağlı olduğunu söylemek için kahin olmak gerekmez. Suyun fayda ve zararını aşırı sulamaların kısa sürede 10-15 yılda yaptığı potansiyel kirliliğin boyutları ortadadır. Birliklerin bölgelerinde söz sahipleri oldukları da bilinmekte, ancak yaptırım için doğruların paylaşımı için yetkin ve etkili olmadıklarından sulama konusunda dahi her hangi bir yaptırım uygulamaları olası görülmemektedir. Sorunların çözümünde birliklerdeki teknik kadronun artırılması, bu kadroda bilgi paylaşımının peryodik yapılması doğru bir seçenek olabilir. 4. Sonuç ve öneriler Derlenen bilgiler ve yürütülen çalışmalarda, genel olarak sulama birliklerinin Türkiye genelinde başarılı oldukları anlaşılmaktadır. Ancak, sulama birliklerinin yönetsel, sosyal, çevresel ve ekonomik içerik açısından incelendiğinde pek te başarılı oldukları söylenemez. Çünkü sulama birlikleri suya dayalı, insan kaynaklı iş ortamlarının doğmasına neden olmuştur. Özellikle Güney Doğu’da aşiret düzeninin hakimiyeti suyun sevk ve idaresi, kendi mantığı ve doğruları içersinde yürümesini zorunlu kılmıştır. Modelin bu şekilde yürütülmesi, su ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir politikalara uygun olmadığı söylenebilir. Bu nedenle ülkemiz su kaynaklarının, ülke dinamikleri dikkate alınarak yeni bir model tartışılarak geciktirilmeden hayata geçirilmesi, bilgiye ve suyun teknik ölçümlerine dayalı su tahsislerinin yapılmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştır. Metin içerisinde satırbaşları halinde değinilen model taslağı, burada kabaca bir arada eleştiriye sunulmuştur. Ver kurtul mantığı yerine al kurtul mantığı modelin önceliğidir. Detaylar yukarıda özetlenmeye çalışılmıştır. Suyun ölçüm tekniği yeni modelin teknik yaklaşımı ve hedefi olacaktır. Basınçlı sulamalar çeşitli ödül, teşvik yada zorunlu kılınacak sulama ücretlerinde cazip indirimlerle özendirici olmasına çalışılacaktır. Gerek teknik ve gerekse ekonomik yaklaşım dikkate alınarak denetimsiz ve disiplinsiz yapılanmaya son verilecektir. Tahakkuk/tahsilatın yapılmasında; hububat, soya, mısır ve pamuk gibi bitkilerde teşvik gelirlerinden doğrudan tahsil ile mümkün hale getirilecek. Sebze ve meyvelerde özel ve caydırıcı önlemlerle ürün döneminde tahsil edilecektir. Amaç, burada para tahsilatından çok hizmetin teknik sunulmasıdır. Özellikle taban suyu hareketlerinin izlenmesine yönelik çalışmaların sunulması da önceliklerden sayılacaktır. Kaynak 7 1. Çakmak, B., M. Beyribey, S. Kodal, A.Z. Erözel ve T. Aküzüm, 1995. Sulama Şebekelerinin Kullanıcıya Devri. 5. Ulusal Kültürteknik Kongresi Bildirileri. 30 Mart- 2 Nisan 1995. s.95109, Kemer, Antalya. 2. Çakmak, B. ve Aküzüm, T. 2006. Türkiye’ de Tarımda Su Yönetimi, Sorunları ve Çözüm Önerileri. TMMOB Su Politikaları Kongresi. 3. Nalbantoğlu, G. ve Çakmak, B. 2007. Akıncı Sulama Birliğinde Sulama Performanslarının Karşılaştırmalı Değerlendirilmesi. Tarım Bilimleri Dergisi. 13 (3) 213-223. 8 SULAMA SĐSTEMLERĐ VE DRENAJ Arş. Gör. M. Cihat TUNA Fırat Üniversitesi Đnşaat Mühendisliği Bölümü [email protected] ÖZET Ülkemizin su ve toprak kaynakları potansiyeli rasyonel çalışmalar ile daha verimli ve faydalı bir hale getirilmeye çalışılmakta fakat bu gelişme sürecide bir takım sorunları beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de sulama ve drenaj ile ilgili mevcut durum, araştırma düzeyi ve sorunları, genel hatlarıyla, tartışılmıştır. Mevcut sulama sistemlerinin kullanımı ile ilgili bilgiler verilmiş bir takım çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Sulama sistemleri, drenaj IRRIGATION SYSTEMS AND DRANAGE ABSTRACT A lot of projects are trying to use more efficiently the potential of water and soil source of Türkiye with rational works. However, some problems were raised during this growing up period. In this investigation, we tried to discuss the present state of irrigation and drainage systems, investigation levels and the problems of investigations in a general manner. In addition, we have given the information about the usage of present irrigation systems with some solution suggestions. Keywords: Irrigation Systems, Drainage 1.GĐRĐŞ Toprak ve su kaynakları ülkelerin en önemli doğal zenginlikleri arasında yer alır. Ekonomik ve sosyal sorunların çözümü için toprak ve su kaynaklarının akılcı biçimde kullanımı zorunludur. Toplumların sosyo-ekonomik kalkınmalarında, söz konusu kaynakların geliştirilerek akılcı kullanımının büyük önemi bulunmaktadır. Su, canlılar için vazgeçilemez bir doğal kaynaktır; eksikliğinde bitkisel üretim, önemli ölçüde kısıtlanmaktadır. Suyun en fazla kullanıcısı olan tarım, kültür bitkilerinin üretimleriyle ilgili işlevleri kapsar. Türkiye’de, sosyal ve ekonomik yönüyle, halkın yaşamında önemli rol oynamaktadır. Tarım, toplam milli gelirin %19'unu, dışsatımın %9'unu oluşturur. Tarımsal işlevlerle toplumun yaklaşık %51'ine iş olanağı sağlanmaktadır (Kılınçer ve ark., 2002). Đnsanların temel gıda gereksinimlerinin güvenli biçimde karşılanması, öncelikle, tarımsal üretimin ve sulanan alanların arttırılmasına bağlıdır. 2000’li yıllarda gıda gereksiniminin karşılanması için sulanan alanlarda % 1 düzeyinde seyreden artışın, yaklaşık % 2.25 düzeyinde olması gerektiği belirtilmektedir (FAO, 1988). Son yıllarda yapılan projeksiyonlara göre, 2050 yılında gıda, giyecek, barınak ve tatlı su gereksiniminin, bu güne göre, iki kat daha fazla olacağı rapor edilmiştir . Öte yandan, artan nüfusun beslenmesinin yanında gıda güvenliğinin sağlanması, günümüzde, üzerinde önemle durulan sorunlardan birisidir. Đnsanların gıda güvenliği ile ilgili sorunlarının çözümü, kırsal alanlardaki su yönetimine bağlıdır. Bilindiği gibi, kurak ve yarı kurak iklimlerde, bitki gelişimini sınırlandıran en önemli etmen, kök bölgesinde bulunan yarayışlı suyun eksikliğidir (Falkenmark ve Rockström, 1993; Lal, 1991). Bu nedenle kurak ve yarı kurak alanlarda sulu tarım yapılması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Sulanan alanların genişlemesi ve suyun etkin kullanımının, gelecekte, Silinmiş: Đrrigation daha fazla gıda üretimine neden olacağı (Yudelman, 1994) ve anılan koşulun bir sonucu olarak, artan nüfustan dolayı, dünyada suya olan istemin de önemli ölçüde artacağı beklenmektedir. Ancak, su kullanımındaki artış, çok önemli sorunlara neden olmaktadır. Örneğin, yer altı su kaynakları tükenmekte, diğer su ekosistemleri kirlenmekte ve bozulmakta; ayrıca sulu tarımda bir çok çevresel sorun ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki, yenilenebilir bir doğal kaynak sayılan su, sınırlı alanlarda bu özelliğini kaybetmek gibi çok tehlikeli bir özellik kazanmaktadır. Açıklanan durumun bir sonucu olarak, yeni su kaynaklarının sağlanması ve geliştirilmesi, çok pahalı hatta olanaksız hale gelmektedir. Gelecekte, yeterli gıda üretiminde suyun, iyi kullanılmazsa engelleyici etmen olacağı yapılan çalışmalarda açıkça ortaya konulmuştur. Öte yandan, tarla içi sulamalarda ortaya çıkan çevresel sorunların başında, uygun olmayan sulama yönetimi altında ve zayıf drenaj ortamında fazla sulama yapılması halinde topraklarda görülen tuz birikimi gelmektedir. FAO’nun verilerine göre, sulanan alanların yaklaşık yarısı sessiz düşman olarak adlandırılan tuzluluk, alkalilik ve yüzeyde göllenme tehdidi altındadır. 2. SULAMA Toprağın verimlilik ve yapısına zarar vermeden sebepsiz su,toprak ve işçilik israfı olmaksızın bitkilerin etkili kök derinliğindeki elverişli nem eksikliğinin tamamlanması olarak tanımlanmasına sulama denilmektedir.Türkiye’nin izdüşüm alanı, 77.95 milyon hektardır. Bu alanın yaklaşık %36'sı tarım arazisi olarak kullanılmaktadır. Tarım arazilerinin %92’si (25.85 ha) sulanabilir niteliktedir. Toplam alanın %25'ini çayır ve mera (19.5 milyon ha), geri kalan %39'unu ise orman ve verimsiz sahalar (30.4 milyon ha) oluşturmaktadır (DSI, 1999a ve b). Günümüz koşullarında toplam sulanabilir arazilerin yalnızca %32.88'i (8.5 Mha) ekonomik olarak sulanabilir niteliktedir. Ekonomik olarak sulanabilen arazilerin %46.56’sı (3.958 Mha) su beklemektedir. Öte yandan, sulamaya ayrılabilir su kaynakları potansiyeli ile sulanabilir alanların tümünü sulamak olası görülmemektedir. Mevcut su kaynakları potansiyeli ve halen uygulanan sulama teknolojileri ile ancak, 8.5 Mha alanın sulanabileceği hesaplanmaktadır. Bunun yanında, ilk aşamada sulanması düşünülebilecek %0-6 eğim grubu içerisinde yer alan 13 Mha dolayındaki sulanabilir alanların % 63’ünde yağmurlama ve damla gibi suyun daha etkin kullanıldığı sulama tekniklerinin uygulanması zorunlu hale gelmiştir. Ancak, sulamaya açılan alanların ancak %10’u anılan tekniklerle sulanmaktadır (Öztürk, 2004). Sulama teknolojisindeki gelişmeler dikkate alınacak olursa, çok daha geniş alanların suya kavuşturulması gerektiği açıktır. Eğer, uygulanan mevcut sulama teknolojileri geliştirilmezse, havzalar düzeyinde su iletimi yapılsa bile sulanabilecek toplam alan 8.5 milyon hektardır. Dolayısıyla, bugünkü teknolojik ve ekonomik koşulların önemli ölçüde 2.1 Sulanan Alanlar Türkiye’de tarım alanları yeraltı suları (%37.55), akar sular (%28.64) veya barajdan alınan (%15.87) sularla sulanmaktadır. Ege, Akdeniz ve Güney-Doğu Anadolu gibi tarımsal bölgeler, Türkiye’de su kaynaklarının gösterdiği benzer dağılımı sergilemektedir. Ancak, yalnızca, Orta– Güney Bölge’de sulu tarım yeraltı suları (%74.24) ile yapılmaktadır. Ege bölgesi`nde yeraltı suları (%38.74) veya akar sular (%29.28) kullanılmaktadır. Akdeniz Bölgesi`nde ise, özellikle akar sular (%37.97) ve yeraltı suları (%26.63); Güneydoğu`da ise daha çok akar sular (%36.68) ve kaynak suları (%32.97) ile araziler sulanmaktadır. Orta-Güney Bölgelerinde kuyu suları (%58.44) daha yoğun olarak kullanılmaktadır. Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü tarafından sulamaya açılan alanlar, bölgeden bölgeye değişmektedir. Akdeniz, Ege ve Orta Anadolu Bölgeleri, diğer bölgelere göre, en fazla sulanan alana sahiptirler. 2.2 Sulama Yöntemleri Türkiye`de DSĐ Genel Müdürlüğü tarafından yapılan sulama şebekelerinin çok büyük bir bölümü (%95.93), yüzey sulama yöntemlerine göre planlanmış, inşa edilmiş ve işletilmektedir. Geri kalan %3.38 kadarı yağmurlama ve %1 ise damla yöntemleri ile sulanmaktadır. Bunların yanında, DSĐ Genel Müdürülüğü kuruluş planlamasına göre, I, XI and XII. Bölgelerde yüzey sulamanın yanında, sırasıyla, %61.82, %14.46 ve %11.47 oranlarında yağmurlama yöntemi kullanılmaktadır. VI. bölgede ise arazilerin bir kısmı (%47.13) damla yöntemiyle sulanmaktadır. Geri kalan bölgelerin tümünde yalnızca, yüzey sulama yöntemleri kullanılmaktadır. Sulama Birliklerine devredilen sistemlerde farklı yöntemler kullanılmaktadır. Bu sistemlerin hizmet ettiği alanların, %92.09`u yüzey, %7.03`u yağmurlama, ve geri kalan %0.88 kadarı ise damla yöntemleri ile sulanmaktadır. 2.3 Sulama Yöntemlerinin Avantaj ve Dezavantajları 2.3.1 Yüzey sulama yöntemlerinin avantajları Đşçilik ihtiyacı azdır. Yüksek debili sular kullanılabilir. Đlk tesis masrafı azdır. Enerji gerektirmez. 2.3.2 Dezavantajları Toprak erozyonuna sebep olduğu gibi derinlere süzülme ile sulama suyu kayıplarını artırır. Suyun yeknasan olarak toprağa verilmesi güçtür. Sığ, taşlı ve tesviye gerektiren arazilerde başarılı bir şekilde uygulanamaz. Kaymak bağlayan topraklarda çimlenme zorlukları ortaya çıkmaktadır. 2.3.3 Yağmurlama sulama sistemlerinin avantajları Düzgün topğrafyaya sahip olmayan yerlerde kullanılabilir. Sulama bilgisi fazla olmayan çiftçiler tarafından rahatlıkla uygulanabilir. Su alma hızı yüksek topraklarda başarıyla uygulanabilir. Arazi kaybı olmaz Sebze ve meyve yetiştirilmesinde don olayını önler. Bazı suni gübreler su ile verilebilir. 2.3.4 Dezavantajları Đlk tesis maliyeti yüksektir. Basınç için yeterli yükseklik olmazsa enerji ihtiyacı meydana gelir. Yöntemde kullanılan boru ve başlıkları ile motor vb. gereçler için kalifiye eleman ihtiyacı vardır. 2.3.5 Damla sulama sistemleri avantajları Düşük debiye sahip sular kullanılabilir. Az su ile geniş alanlar sulanabilir. Sulama esnasında kuru alanlarda bazı tarımsal işlemler rahatlıkla yapılabilir. Buharlaşma kayıpları en aza indirgenir. Tarla içi geliştirme hizmetlerine gerek yoktur. 2.3.6 Dezavantajları Kullanılan suyun sediment ve yüzücü maddeler içermemesi gerekmektedir. Tesis ve işletme masrafı yüksektir. Her bitki için uygun değildir. Teknik bilgiye ihtiyaç vardır. Sızdırma sulama yönteminin avantajları Sulama kayıpları ve işçilik azdır. Yabancı ot kontrolü kolaydır. Arazi kaybı yoktur. 3. DRENAJ Sürdürülebilir tarım, çok sayıda biyolojik, fiziksel, ekonomik ve sosyal etkenin birlikte veya teksel olarak, dengeli biçimde uygulanmasını gerektiren ileri düzeyde bir tarımsal işlev sayılmaktadır. Sürdürülebilir tarımın gerçekleştirilmesi için uygun niteliklerde kök bölgesi koşulları yaratmak, toprak suyu, hava ve tuz düzeyi arasında uygun ve kabul edilebilir bir dengenin yaratılmasına bağlıdır (Kara ve Arslan, 2004). Tuzlu taban suyunun doğrudan veya kılcal yükselişle kök bölgesine ulaşması ve orada belli bir süre kalması, bitki gelişimini olumsuz biçimde etkilediği gibi, tuzlu ve alkali toprakların çoğalması çevre sorunu yaratmaktadır. Taban suyunun kök bölgesinin dışında ve belli bir derinlikte tutulması, sorunun çözümü için gereklidir. Değinilen değişkenler arasında uygun bir dengenin kurulması, başarılı bir drenaj sisteminin varlığı ile olasıdır. Tarımsal drenaj, bitki kök bölgesinde ve toprak yüzeyinde bulunan fazla suların zamanında ve denetimli biçimde ortamdan uzaklaştırılması şeklinde tanımlanabilir (Özer ve Aslan, 2004). Tanımdan anlaşılacağı gibi, sulanır alanlarda drenaj, taban suyunu bitki kök bölgesinin dışında tutmak için yapılan etkinlikleri kapsamaktadır. Sulama ile drenaj birbirlerini tamamlayan iki önemli mühendislik dalıdır. Sulama ile kuru koşullara göre, 3-7 kat verim artışının sağlandığı açıklanmakla birlikte, drenajın sulama ile ilişkisinin yeterli ölçüde önemsenmemesi, sulu tarım alanlarında tuzluluk, alkalilik ve taban suyu gibi geri dönüşü çok zor olan problemlere neden olmaktadır. 3.1 Harran Ovası Drenaj Sorunu Şanlıurfa-Harran Ovasında aşırı sulama, drenaj sisteminin yetersizliği, ve topoğrafik yapı nedeniyle yüksek taban suyu tehlikesi önemli boyutlara ulaşma eğilimindedir. Topoğrafik olarak düz yada çukur alanlarda, yamaç arazilerden gelen yüzey veya yüzey altı akımlar ve kanal sızmalarının etkisiyle yüksek taban suyu oluşmaktadır. Sulamadan önceki dönemde, 1978 yılında tamamlanan etütlere göre, Harran Ovasında taban suyunun 0-2 m arasında olduğu yerler, 2747 hektar dolaylarında ve yalnızca, Suriye sınırına yakın alanlarla Harran ilçesinin çevresinde bulunmaktaydı. Sulama sonrası ovada 569 adet taban suyu gözlem kuyusu açılmış ve bunların 338`inde taban suyu bulunmuştur. Buna göre, ovada taban suyu sorunu olan alanlar yaklaşık 28000 hektardır ve 8000 hektar alanda potansiyel tehlike bulunmaktadır (Özkaldı ve ark., 2004). Bu durumda, 1978 yılında bitirilen toprak etütleri dikkate alındığında, sulama ile birlikte yüksek taban suyu sorununun büyük boyutlara ulaştığı söylenebilir. Drenaj olanaklarının sınırlı olması nedeniyle her yıl önemli miktarda tahliye edilmeyen su, taban suyuna karışarak onu yükseltmektedir. Sulama ile birlikte taban suyunun yükselmesi, tuzluluk sorunun da ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 1964-65 yılları arasında yapılan toprak etütleri sonucuna göre, 200561 ha alanda, 85143 ha (%4.24) tuzlu, 3284 ha (%1.64) tuzlu-sodyumlu, 33 ha (%0.016) alan ise sodyumlu toprakları oluşturmaktaydı. Değinilen sorunlu topraklar, Haran ilçesi ile Akçakale ilçeleri arasında uzanan alanda yer almaktaydı. Ova sulamaya açıldıktan 10 yıl sonra, Akçakale YAS alanlarında toplam, 2927 ha alanda tuzluluk sorunu (daha önce yalnızca, 324 ha iken) ortaya çıkmıştır. Aynı alanlarda 1977 yılında taban suyu sorunu yokken, benzer şekilde, 1993 yılında toplam 2675 ha alanda değinilen sorunun ortaya çıktığı belirlenmiştir. 4. SONUÇ Sulamadan beklenen yararın sağlanması ve sürdürülebilir bir tarımsal üretim için tesviye, toplulaştırma ve drenaj sistemleri gibi, tarla içi geliştirme çalışmaları, sulama sistemleri ile birlikte ele alınmalı birbirlerine koşut biçimde inşa edilmeli ve birlikte işletmeye açılmalıdır. Drenaj sistemleri, bilimsel ölçütler kullanılarak planlanmalı, etkinliğinin sürdürülebilmesi için, drenaj kanalları sık sık temizlenmelidir. Derinlikleri, artırılmalı, tarla içi drenaj sistemlerinin çıkış ağızlarının kapanmamasına özen gösterilmelidir. Üreticinin sulama bilgi ve becerisinin artırılması, çağdaş bir sulama bilincinin yerleşmesi için etkin çalışan bir çiftçi eğitim ve yayım sistemi kurulmalıdır. Aşırı sulama alışkanlığının önüne geçmek için, çiftçi eğitim çalışmalarına önem verilmelidir. Aşırı sulamanın önüne geçilmesi konusunda, su ücretlerinin belirlenmesinde bitki-alan yerine, su miktarını esas alan yaklaşıma bir an önce geçilmelidir. Drenaj kanallarından sulama yapmanın önüne geçmek için gerekli önlemler alınmalıdır. Halihazırda tuzlu-alkalileşmiş, sorunlu alanlarda, özel önlemler alınarak üretim yapılabilmenin olanakları araştırılmalıdır. Pahalı yatırımları gerektiren büyük boyutlu drenaj sistemleri yerine, üreticinin kolaylıkla uygulayabileceği daha basit drenaj sistemlerine gidilmelidir. Tuza dayanıklı yeni bitki tür ve çeşitlerinin eldesi için biyoteknolojik çalışmalar özendirilmelidir. Halofit bitkilerin kullanım alanları konusunda bilimsel çalışmalar hızlandırılmalı, özendirilmeli; böylece anılan bitkilerin tuzlu alanlarda üretilmeleri özendirilmelidir. KAYNAKLAR Kılınçer, N., Çakmak, Đ., Eriş, A., Kanber, R., Kınacı, E., Yurdakul, O., 2002. TÜBĐTAK’ın Tarım Sektörüne Yönelik Yaklaşım Ve Politikalarını Belirlemesine Đlişkin Yapılan Değerlendirme Çalışması. TÜBĐTAK-TOGTAG, Çittage Raporu. Basılmamış. Ankara, 146 s FAO., 1988. World Agriculture Toward 2000: A FAO Study N. Alexandratos (ed.) Bellhaven Press London 338 s. Falkenmark M. Rockstrom J. 1993. Curbing rural exodus from tropical drylands. AMBIO0122 no 71993. Yudelman, M., 1994. Feeding the world. Int. Irrig. Manage. Institute Rev. 8 (1) 4±15. R.K. Pandey et al. / Agricultural Water Management 46 (2000) 1±13 13. DSĐ 1999a. Uzun Vadeli DSĐ Stratejisi ve 2010 Eylem Planı. DSĐ Bülteni Ek Sayı:451-452 MartNisan 1999 Ankara, s. 53-65. DSĐ 1999b. DSĐ Teknik Ajandası: "Özet Bilgiler". T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı DSĐ Genel Müdürlüğü. Ankara, Öztürk, A., 2004. Tuzluluk ve Sodyumluluğun Oluşumu, Bitki ve Toprağa Etkileri, Sulanan Alanlarda Tuzluluk Yönetimi Sempozyumu Bildirileri, 20-21 Mayıs 2004, Ankara, s.1-16. Kara, T., Arslan, H., 2004. Bafra Ovası Sulama alanında Tabansuyu ve Tuzluluk Araştırması. Sulanan :alanlarda Tuzlululk Yönetimi Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, DSĐ Genel müd., 20-21 Mayıs, 2004, Ankara, 89-96 Biçimlendirilmiş: Vurgulu Özkaldı, A., Boz, B., Yazıcıoğlu, V., 2004. GAP’ta Drenaj sorunları ve Çözüm Önerileri. Sulanan alanlarda Tuzluluk Yönetimi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 20-21 Mayıs, 2004, Ankara, s.97-106 <HARRAN OVASI’NDA SÜRDÜRÜLEBĐLĐR SU VE TUZLULAŞMA YÖNETĐMĐ M. A. Çullu*, S. Aydemir*, Y, Şahin**, S. Karakaş*, M. Aydoğdu***, M. Altundal**** A. Aydemir **, M. Çelikel****, Ü. Gürses***** *- Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, [email protected] **- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ***-Tarım Bakanlığı Şanlıurfa GAP Toprak Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü **** DSĐ 15. Bölge Müdürlüğü ***** TEMA Vakfı ÖZET Yarık-kurak bir iklim etkisinde olan Harran Ovası’nda topoğrafik koşullar, iklimsel özellikler ve aşırı sulama nedeniyle tuzlulaşma problemi ile karşılaşmaktadır. Son yıllarda artan tuz konsantrasyonundan dolayı çiftçiler verim kayıplarının arttığını ve birçok alanı ekemediklerini belirtmektedir. Yapılan çalışmalara göre ovada yüksek taban suyu ve tuzluluktan etkilenen alanların arttığı belirlenmiştir. 2004 yılı için Harran Ovası su bütçesi, bitki su tüketimi ve arazi kullanımı sonuçları değerlendirildiğinde, ovaya giren suyun yaklaşık 1/3’lük bölümünün taban suyuna eklendiği ve tahliye suyu olarak kaybolduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak her yıl uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemi (CBS) teknikleri kullanılarak ovanın mevcut arazi kullanımın haritalanması halinde gerçek su tüketiminin sürdürülebilir su ve tuzlulaşma açısından daha sağlıklı hesaplanacağı belirlenmiştir. SUSTAINABLE MANAGEMENT OF THE WATER AND SALINITY IN THE HARRAN PLAIN ABSTRACT Topographic position, climatic characteristics and excess irrigation results were caused salinity problems in the Harran Plain which is under the semi-arid climate condition. In the recent years, many farmers are complained that salinity damaged their yield and could not sow their field. With this study, considerable area increase affected from high watertable and salinity was determined. Water budget, water consumption and land use results of the Harran Palin for 2004 were evaluated. It was determined that about 1/3 of the water that entering the plain added to underground and discharge water. As a result, temporaly mapping and evaluation of the landuse in the plain using remote sensing and geographical information sistem technics (GIS) can give accurate and reliable values for evaluate sustainable water and salinity management studies. Giriş Harran Ovası’nda sulama öncesi de bulunan tuzlulaşma, sulama sonrası taban suyundan etkilenen arazilerin artmasıyla daha geniş alanlara yayılmıştır. Ovada meydana gelen bu tuzlulaşma her geçen gün artmakla kalmamakta, aynı zamanda önemli bitkisel verim kayıplarına neden olmaktadır. Ayrıca yapılan aşırı sulamalar sonucu, geniş alanları sulayabilecek orandaki kaliteli su taban suyunu yükselterek ve yüzeyden sızarak drenaj kanallarına akıp kaybolmaktadır. Ovanın çukur topoğrafik yapısı yanında etkili olan yüksek buharlaşma ve düşük yağış nedeniyle taban suyu varlığında kısa sürede tuzlulaşma meydana gelebilmektedir. Özellikle ovanın en güney kesimindeki en düşük eğimlerde sulama öncesi de tuzlulaşma problemi belirlenmiştir. Yarı kurak iklim koşullarında sulama yapılan alanlarda önemli bir sorun olan tuzluluğun potansiyel etkisi, sadece ürün verimi üzerine değil, aynı zamanda arazilerin tuzlulaşması, toprağın ve suyun bozulması ve yer altı sularına tuzun karışarak kalitelerinin bozulmasına neden olmaktadır (Feng ve ark., 2003). Ovada yıldan yıla değişmekle birlikte pamuk, buğday, arpa, II. ürün mısır ana ürünleri oluşturmaktadır. Bu ürünlerin yıllık su istekleri, düşen yağış ve buharlaşma ile kaybolan su miktarı dikkate alındığında her yıl kanallarda yeterli miktarda suyun bırakılmasıyla suyun daha kontrollü kullanılması, taban suyu ve tuzlulaşmanın önlenmesi sürdürülebilir su ve tuzlulaşma yönetimi açısından yapılması gerekli işlemleri oluşturmaktadır. Fazla miktarda su kullanımı, düşük su etkinliği yanında oluşturduğu çevresel olumsuzluklar çoğunlukla sulama sektörünün önemli problemleri arasında yer almaktadır. Çevresel problemler aşırı su tüketimi, su kalitesindeki azalma, drenajdaki bozulma ve tuzlulaşma bunların arasında yer almaktadır (OECD, 1998). Sonuçta sulamadan kaynaklanan çevresel problemler sadece tarımsal üretimi tehdit etmemekte, aynı zamanda insan sağlığı ve çevresini de tehdit etmektedir. Öte yandan, tarla içi sulamalarda ortaya çıkan çevresel sorunların başında, uygun olmayan sulama yönetimi altında ve zayıf drenaj ortamında fazla sulama yapılması halinde topraklarda görülen tuz birikimi gelmektedir (Ghassemi ve ark., 1995). Ovada meydana gelen tuzlulaşma en son 2004 yılı sonu itibariyle yaklaşık 15000 hektara ulaştığı ve bu tuzlulaşmadan dolayı önemli bitkisel verim kayıplarının meydana geldiği belirlenmiştir (Çullu, 2003; Çullu, 2005). Bu çalışmada, Coğrafi Bilgi Sistemi ve Uzaktan algılama teknolojisi kullanılarak Harran Ovası’nda 2004 yılı için mevcut arazi kullanımının su tüketimi belirlenerek, sürdürülebilir su ve tuzlulaşma yönetimi için değerlendirilmesi yapılmıştır. Materyal ve Metot Şanlıurfa-Harran Ovası GAP projesi çerçevesinde sulanan ilk tarımsal alan arasında yer almakta ve meydana gelen bitkisel verim artışları yanında aşırı su kullanımı sonucu taban suyu yükselmesi ve tuzlulaşma sorunu problem olmaya başlamıştır. Sürdürülebilir su ve tuzlulaşma yönetimi yorumlaması için çalışma alanı olarak ovada sulama birliklerinin görev yaptığı alanlar seçilmiştir (Şekil 1). Çevresine göre çukur bir topoğrafyada yer alan ovanın kuzeyi ile güneyi arasındaki ortalama eğim farkı 150 m’dir. Çalışma Alanının Toprak Özellikleri Harran Ovası’nın önemli bir kısmı düz eğimli topoğrafyada yer almakta ve bitki gelişimi için yeterli toprak derinliğine sahiptir. Tarım potansiyeli yüksek olan toprakların organik madde içeriğinin düşük, kil ve kireç içeriğinin yüksek olması verimi sınırlandıran karakteristikler arasında yer almaktadır. Toprakta organik maddenin azlığı ve yüksek kil miktarının varlığı, toprak işleme, tohum yatağı hazırlığı ve sulama işlemlerini güçleştirmektedir. Ayrıca ovada kullanılan aşırı sulamalar nedeniyle öncelikle ovanın güneyinde taban suyu yükselmekte ve bazı bölgelerde oluşan tuzlulaşma nedeniyle toprak bozulması meydana gelmektedir. Çalışma Alanının Đklimi Yılın önemli bir bölümünde yağış alamayan ova toprakları, aynı zamanda uzun bir süre yüksek sıcaklığın etkisi altındadır. Ova toprakları Mayıs ile Ekim ayları arasında çok az miktarda yağış almakta ve yağışın düşük olduğu aylarda ise sıcaklık ve buharlaşma yüksek seviyelerde olmaktadır (Şekil 2). Çalışma alanında ortalama yağış 387.8 mm, buharlaşma 2022.8 mm ve ortalama sıcaklık 18.8 0C olarak ölçülmüştür (Met. Gen. Müd. Akçakale Đst., 2000). Harran Ovası’nın önemli kısmının toprak nem rejimi Xeric ve sıcaklık rejimi ise Mesic olarak belirlenmiştir. Özellikle ovanın güneyine yakın olan alanlarda kısmen Aridic toprak nem rejimine de rastlanmaktadır (Soil Survey Staff, 1999). Çalışma Alanının Jeolojik Yapısı Araştırma alanı jeolojik bakımdan genellikle Pleyistosen-Holosen alüviyallerinden oluşmuştur. Ovanın Doğu-Batı ve Kuzey yönlerinde Miyosen-Holosen oluşumları yer almaktadır. Bu yapısının bazı bölümlerinde aşınmış tepecikler bulunmaktadır. Ovada Eosen, Oligo-Miyosen, Alt Miyosen, Neojen, Pleistosen-Eski Alüviyon, Holosen Yeni Alüviyon ve Bazalt birimleri yaygın olarak bulunmaktadır (Dinç ve ark., 1988). Harran Ovası’nda su taşıyan iki akifer bulunmaktadır. Birincisi, ovanın tamamını oluşturan ve stratigrafik olarak en üst seviye olan Miosen-Pliosen formasyonu içinde bulunan kum ve çakıl seviyeleri, ikincisi ise bunun altındaki Eosen kalkerlerdir. Kırmızı kili içerisinde bulunan kum ve çakıl seviyelerinin yer altı suyu imkanları, alttaki kalkerden daha zayıftır. Eosen kalkerleri karstik olaylara müsait, bol çatlaklı bir formasyon olduğu için yeteri kadar su verebilecek bir akiferdir. Kalker akiferden alınan su iyi bir nitelik gösterirken, üst akifer suyunda acılık ve tuzluluk daha fazladır. Üst akiferde yaz ve kış ayları arasında belirgin bir seviye değişimi görülmemektedir. Kalker akiferden alınan sular iyi kalite ve üst akiferden alınan sular acı ve tuzludur. Özellikle jibs katmanı ile temasta bulunan kuyularda, hakim tuz kalsiyum sulfat olduğundan tuzluluk çok yüksek değerlerde çıkmaktadır (DSĐ, 1972). Metot Çalışma Şanlıurfa-Harran Ovası’nda sulama birliklerinin görev yaptığı alanlarda yürütülmüştür. Araştırma için ilk aşamada sulama birlikleri alanlarına ait haritalar sayısallaştırılarak bilgisayara aktarılmıştır. Daha sonraki aşamada uydu verileri kullanılarak ovanın arazi kullanımı ve arazi kullanımına bağlı olarak mevcut bitkilerin yıllık toplam su tüketimi Penman Monteith yaklaşımı ile geliştirilen CropWat paket programı ile hesaplanmıştır (FAO,1981). Ovaya ait arazi kullanım çeşitlerinin belirlenmesi için 2004 yılı Landsat uydu verileri kullanılmıştır. Ovada yaygın olan pamuk, tahıl (buğday+pamuk) ve ekili olmayan alan (Boş arazi, yerleşim, kanal, yol vb.) kullanımları supervised (eğitimli) sınıflandırma yapılarak hesaplanmıştır. II. ürün mısır ekilişlerinin belirlenmesi için Haziran ve Ağustos aylarına ait uydu verileri bilgisayarda çakıştırılarak mısır alanları görüntü üzerinde çizilmesi yoluyla belirlenmiştir. Harran Ovasında meyve bahçelerinin çok sınırlı olması ve sebze bahçelerinin uydu verileriyle sağlıklı belirlenememesi nedeniyle hesaplamaya eklenmemiştir. Toprak tuzluluğu haritası (Çullu ve ark., 2005) sayısallaştırılmış ve aynı zamanda DSĐ gözlem kuyularından ölçülen taban suyu verilerinden yararlanarak ovanın taban suyu derinlik haritası hazırlanarak ilişkilendirilmiştir. Çalışmanın son aşamasında Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) tekniği kullanılarak ovanın arazi kullanım haritası, tuzluluk haritası, taban suyu derinlik haritası ve ovaya bırakılan yıllık su bütçesi ile (DSĐ 15. Bölge Müdürlüğünce Ölçülen Veriler) entegre edilerek bitki kullanımı için su tüketimi ve ovaya verilen fazla suyun taban suyu yükselmesine, tuzlulaşmaya ve kaybolan su miktarına olan etkisi değerlendirilerek yorumlanmıştır. BULGULAR VE TARTIŞMA Ürün Deseni, Su Tüketimi ve Su Bütçesi Arsındaki Đlişkiler Harran Ovası’nda başlatılan sulama ile bitkisel verimde önemli artışlar elde edilmekle birlikte, sulanan alan arttıkça yapılan aşırı sulama nedeniyle taban suyu yükselmesi ve tuzlulaşma problemleri, bitkisel verimi tehdit etmeye başlamıştır. Kullanılan suyun ovadaki mevcut bitki deseni ihtiyacından fazla olması, yüksek taban suyu ve tuzlulaşma sorunlarına neden olduğu gibi ovanın bazı bölümlerine ulaşamayan su nedeniyle sosyal huzursuzluklara ve önemli su kayıplarına da zemin oluşturmaktadır. Bu çalışmanın ilk aşamasında ovada sulama birliklerinin görev yaptığı alanların arazi kullanımı belirlenerek yıllık toplam bitki su tüketimi hesaplanmıştır. Uydu verileri kullanılarak belirlenen ovanın 2004 yılı arazi kullanımı ve toplam yıllık su tüketimi Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1. Harran Ovası 2004 Yılı Yaygın Arazi Kullanım Şekli ve Su Tüketimi Yaygın Arazi Kullanım Çeşidi Alan (Ha) Sulanan Toplam Alana % Alana % Oran Oran Pamuk 86286 79.3 59.3 II. Ürün Mısır 3162 2.9 2.2 Tahıl (Buğday+Arpa) 19425 17.8 13.3 Ekili olmayan alan (Boş arazi, 25.2 yerleşim, kanal, yol vb.) 36671 Toplam Alan 145544 33.7 100 Toplam Bitki Su Tüketimi (m3) 916.211.476 Çizelge 1 verileri incelendiğinde, Harran Ovası sulama birliklerinin görev yaptığı ve sulama altına alınan alanların yaygın arazi bitki çeşidi, su tüketimi yüksek olan ve toplam alanın % 59.3’lük kısmını kaplayan pamuk olduğu görülmektedir. Tarımsal destekleme ve fiyat durumuna göre ovada pamuk üretim alanları yıldan yıla değişmekle birlikte, genelde ana ürün konumunu sulamanın başladığı 1995 yılından günümüze kadar korumaktadır. Pamuk bitkisi sulanan alana oranlandığında ürünlerin % 79.3’lık bölümüne karşılık gelmektedir. Son yıllarda basınçlı sulama metotlarına verilen desteklere rağmen, ovanın çok önemli bir bölümünde geleneksel sulama metotlarının yaygın uygulanması fazla su kayıplarına neden olmaktadır. Sulama suları; derine sızma, buharlaşma, yüzey akış ve sulama sistemlerinin doğru işletilmemesi gibi nedenlerle kaybolmaktadır. Ülkemizde genellikle geleneksel açık kanal sistemleri yapılmaktadır. Bu sistemlerin hakim olduğu alanlarda iletim ve dağıtım randımanı %60, su uygulama randımanı % 50 ve toplam proje randımanı % 30 dolayında gerçekleşmektedir. Su iletim sistemlerinin, gelişmiş çağdaş teknikler kullanılarak yapılması, çıplak kanalların kaplanması ve sızdırmazlığın sağlanması ile sızma kayıpları azaltılabilmektedir. Mansap denetimli açık kanal sistemleri ve basınçlı borulu sulama sistemlerin kurulması, sulama randımanlarını artıran denetimli sulama olanağı yaratan ve su artırımı sağlayan uygulamalar arasında sayılmaktadır (Kanber ve ark., 2004). Harran Ovasında 1995 yılında başlatılan sulama kademeli olarak artırılmakta ve 2004 yılında 137.000 hektara kadar ulaşmıştır. Yıldan yıla sulanan alanlardaki artış ve yüzey sulama teknikleri nedeniyle kullanılan aşırı su nedeniyle taban suyundan etkilenen arazilerde artış gözlenmektedir. Sulama öncesi yapılan planlama drenaj etütleri sonucunda hazırlanan 1978 yılı Şanlıurfa-Harran Ovası drenaj raporuna göre taban suyu problemi olan sahalar, düşük kodlu Türkiye-Suriye sınırındaki arazilerde ve Harran ilçesi ile Akçakale arasında uzanan kesimde tespit edilmiştir. Rapor sonuçlarına göre taban suyunun kritik en yüksek durumunda 0-2 m arasında bulunduğu alanların toplamı 2747 ha, 2-3 m arasında olan alanların toplamı 7869 ha olduğu ölçülmüştür (DSĐ, 1978). Sulama sonrası Harran Ovası’nda 2003 yılında yapılan çalışmalarda taban suyu seviyesi 0–2 m arasında olan alanların 51047 ha (% 46.47), 2-3 m arasında olan alanların ise 14657 ha olduğu belirlenmiştir. Harran Ovası’nda 2004 yılı itibariyle 16000 hektar 0-1 m ve 34000 hektarda alanda ise 1-2 m arasında olmak üzere toplam 54000 hektar alanda 0-2 m arasında taban suyu bulunduğu ölçülmüştür (DSĐ, 2004). 2006 yılında ovada drenaj problemi bulunan ve 0-2 m arasındaki arazilerin 60.000 hektara ulaştığı saptanmıştır. Ovada DSĐ’ce sık aralıklarla yapılan tahliye kanal temizliği ve kapatılan Köy Hizmetleri Müdürlüğü tarafından yaklaşık 10.000 hektara uygulanan tarla içi drenaj çalışmalarına rağmen her yıl yapılan aşırı sulamalar nedeniyle su kayıpları devam etmekte, taban suyundan etkilenen alanlar artmakta ve çoraklaşma nedeniyle bitkisel verim kayıpları devam etmektedir. DSĐ 15. Bölge Müdürlüğünce ovaya yerleştirilen gözlem kuyularıyla drenajdaki değişimler aylık olarak izlenmekte, aşırı sulama ve tarla içi drenaj sistemlerinin yetersiz olması nedeniyle son yıllarda ana drenaj kanalı ile uzaklaştırılan su miktarının 190200 milyon m3/yıl dolayında olduğu ölçülmüştür. DSĐ 15. Bölge Müdürlüğü’nce yapılan ölçümlere göre ovaya verilen su ve tahliye edilerek atılan su miktarı Çizelge 2’de görülmektedir. Çizelge 2. Ovanın Su Bütçesi ve Bitkisel Su Tüketimi Ovanın Su Bütçesi (m3) Tünelden Bırakılan Su Miktarı 1.345.000.000 Ovadan boşaltılan Su Miktarı 243.000.000 Toplam Bitki Su Tüketimi Miktarı 916.000.000 Ovada Biriken Su Miktarı 186.000.000 Çizelge 2 verileri incelendiğinde ovaya verilen suyun yaklaşık 1/3’ü (429.000.000 m3) taban suyuna eklenerek ve ovadan atılarak kaybolmaktadır. Su Kullanımı ve Tuzluluk Yönetimi Sulama suları, sulama açısından kaliteli olsa bile, kurak ve yarı kurak iklimlerde dikkatli kullanılmaması halinde su kayıpları dışında toprak bozunması ve bitkisel verim kayıpları ile sonuçlanabilmektedir. Kurak ve yarı kurak alanlarda sulu tarım yapılması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Sulanan alanların genişlemesi ve suyun etkin kullanımının, gelecekte, daha fazla gıda üretimine neden olacağı (Yudelman, 1994) ve anılan koşulun bir sonucu olarak, artan nüfustan dolayı, dünyada suya olan ihtiyacın da önemli ölçüde artacağı beklenmektedir (Kenber ve ark., 2004). Ovada taban suyu gözlem kuyularından yapılan ölçümlere göre 2004 yılında 54.000 hektarlık arazinin taban suyu seviyesinin 0-2 m (DSĐ, 2004) derinliğinde ölçülmesi, mevcut tuzlulaşan alanlar dışında, potansiyel tuzlulaşma riski olan bölgelerin de olduğunu göstermektedir. Taban suyu varlığında, yüksek buharlaşma toprak yüzeyinde kısa sürede tuz birikimine neden olabilmektedir. Düşük yağıştan dolayı yıkanamayan tuz toprakta yıldan yıla artış göstermekte ve taban suyu seviyesinin düşürülmemesi halinde tuzluluk şiddeti artışı sonucunda bitkisel verim kayıplarıyla sonuçlanmaktadır. Yapılan detaylı arazi çalışmalarında 1997, 2000 ve 2004 yıllarında ovanın tuzlulaşma boyutları ve tuzluluktan etkilenen alanların haritaları hazırlanmıştır (Çullu ve ark., 2000 ve Çullu, 2005). Sayısal uydu görüntü yorumlamaları ve arazi çalışmaları sonucunda farklı tuzluluk derecelerinden etkilenen alanlar belirlenmiştir (Çizelge 3). Çizelge 3. 1997, 2000 ve 2004 Yılları Harran Ovası Farklı Tuzlulaşma Dereceleri. 1997 2000 2004 Alan (ha) Alan (ha) Alan (ha) Hafif Tuzlu 3150 4814 4229 Orta Tuzlu 2219 3912 2300 Şiddetli Tuzlu 2128 2676 8276 TOPLAM 7487 11430 14805 TUZLULUK SINIFI Çizelge 3 verileri incelendiğinde taban suyu artışına bağlı olarak tuzlulaşma ve tuzluluktan etkilenen alanlarda artış olduğu görülmektedir. Harran Ovası’nda sulamada kullanılan ve Atatürk Barajı’nda gelen sular, sulama açısında kaliteli olmakla birlikte (EC= ortalama 0. 3 dS/m, C2S1 sınıfı), aşırı sulamalar sonucunda özellikle ovanın güneyinde bulunan ve tuz konsantrasyonu yüksek taban sularını (taban sularının tuz içeriği 0.5-20 dS/m arasında değişmektedir) toprak yüzeyine yaklaştırmakta ve taban sularındaki tuzun toprak içerisinde birikmesine neden olmaktadır (Çullu ve ark., 2001). Harran Ovası’nda yaygın bulunan genişleyebilir kil minerali yanında, paligorskit gibi kil mineralinin zengin olması toprak geçirgenliğini artırmaktadır (Kapur ve ark., 1991; Aydemir, 2001). Ayrıca ovanın eğimi en düşük olan ve tuzluluk sorununun yoğun olduğu alanlarda yüksek sodyuma (5.00-15.86 me/100 g) rağmen, toprakta bulunan yüksek orandaki Ca+++Mg++ katyonları (36.70-223.90 me/l) ve SO4= anyonlarının (645.30-94.50 me/l) varlığı toprağın alkalileşmesini engellemekte ve sürdürülebilir tuzluluk yönetimi açısından sürekli olarak kimyasal uygulamadan iyileştirme imkanı vermektedir (Çullu ve ark., 2001). SONUÇ VE ÖNERĐLER Sulama öncesi de alçak kesimlerinde tuzluluk problemi bulunan Harran Ovası’nda 1995 yılından sonra artırılarak yapılan aşırı sulama sonucunda taban suyu ve tuzlulaşmadan etkilenen alanlarda artış bulunmaktadır Ova topraklarında kil içeriğinin yüksek olmasına rağmen, genelinde geçirgenliğin de yüksek olması, ovanın en şiddetli tuzluluk sorunu bulunan en düşük kodlu bölgelerdeki toprakların kısa sürede iyileştirme imkanı vermektedir. Sürdürülebilir tuzlulaşma açısından tarla içi drenaj koşullarının sağlanması ve Fırat nehrinden gelen iyi kalitedeki su ile yıkanması halinde iyileştirilerek tarıma kazandırılması ve uzun vadede uygun ve yeterli sulama ile 2 metrenin altında tutulabilen taban suyu sürdürülebilir su ve tuzlulaşma açısında yapılması gerekli işlemlerdir. Yüksek geçirgenliğe sahip ova topraklarında bulunan yüksek konsantrasyonlardaki tuzlar, sulama yapıldığında tekrar profilin alt derinliklerine yıkanmakta veya yüksek buharlaşma nedeniyle bitki kök bölgesine kadar yükselebilmektedir. Ovada ürün deseninin yönlendirilmesi, uygun sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması ve su denetimi sonucunda taban suyunun 2 metrenin altında tutulması sonucunda programlı bir şekilde yapılacak yıkama sonucunda önemli ekonomik kayıplara neden olan tuzlulaşma iyileştirilebileceği gibi kontrol altına alınması da sağlanabilir. Kaynaklar Aydemir, S., 2001. Properties of palygorskite-influenced vertisols and vertic-like soils in the Harran Plain of Southeastern Turkey. Dissertation, Texas A&M University, College Station, TX 77843, USA. Çullu, M. A., Đ. Çelik, A. Almaca. 2000. Degradation of The Harran Plain Soils Due to Irrigation. Proceedings of International Symposıum on Desertification. KonyaTurkey. P:193-197. Çullu, M. A. A. Almaca, N. Ağca, A. R. Öztürkmen, A. Özdemir, S. Çelik, M. Çeliker. Harran Ovası’nda Çoraklaşan Yaygın Toprak Serilerinin Tuz Dinamiği Ve Bunu Etkileyen Faktörler (2001). Tübitak Tarp-2510 Nolu Proje. Kesin Sonuç Raporu. Çullu, M. A. 2003. Estimation of the Effect of Soil Salinity on Crop Yield Using Remote Sensing and Geographic Information System.Turkish Journal of Agriculture and Forestry. V:27, P:25-28. Çullu, M.A., 2005. GAP ve Harran Ovasında Tuzlulaşma Nedenleri. Harran Üniv. Ziraat Fak., Konferanslar Dizisi, Prof. Dr. Hüseyin APAN salonu, 7 Nisan, Şanlıurfa. Dinç, U., Şenol, S., Sayin, M., Kapur, S., Güzel, N., Derici, R., Yeşilsoy, M. Ş., Yeğingil, Đ., Sari, M., Kaya, Z., Aydin, M., Kettaş, F., Berkman, A., Çolak, A. K., Yilmaz, K., Tunçgöğüs, B., Çavuşgil, V., Özbek, H., Gülüt, K. Y., Karaman, C., Dinç, O., Öztürk, N., Kara. E. E. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Toprakları (Gat) 1. Harran Ovası. Tubitak Tarım Ve Ormancılık Grubu Güdümlü Araştırma Projesi Kesin Sonuç Raporu. Proje No:TOAG-534, (1988). DSĐ; 1972. Harran Ovası Hidrojeolojik Etüt Raporu. DSĐ Yayını, Ankara. DSĐ, 1978. Urfa-Harran Ovası Planlama Drenaj Raporu. DSĐ, 2004. Şanlıurfa Harran Ovası Drenaj ve Tuzluluk sorunları (Özet Rapor). DSĐ 15. Bölge Müdürlüğü, Şanlıurfa. FAO, 1981. Penman (Penman Monteith) Equation Are That Recommended By FAO. Irrigation and Drainage. 56. Feng, G. L. A. Meiri, J. Letey. 2003. Evaluation A Model For Irrigation Management Under Saline Conditions: II. Salt Distribution And Rooting Pattern Effects. Soil Science Soc. Am. Jour. Vol: 67, pp:77-80. Ghassemi F. A. J. Jakeman and H. A. Nix. 1995. Salinisation of land and water resources. Centre for Resource and Environmental Studies. The Australian National University. Canberra ACT 0200. Australia. OECD (Organization for Economic Co-operation and Development). The Athens Workshop. 1998. Sustainable management of water in agriculture: Issues and policies. Kanber, R. M. A. Çullu, B. Kendirli, S. Antepli, N. Yılmaz. 2004. Sulama, Drenaj ve Tuzluluk. ZMO Teknik Kongresi, Ankara Kapur, S., M. Sayın, K. Y. Gülüt, S. Şahan, V. Çavuşgil, K. Yılmaz, C. Kahraman. 1991. Mineralogical and Micromorphological Properities of Widely Distributed Soil Series in the Harran Plain. Soils of the Harran Plain. TÜBĐTAK Project no:TOAG-534. Meteoroloji Gen. Müd., 2000. Şanlıurfa Akçakale Meteoroloji Đstasyonu Verileri. Soil Survey Staff, 1999. Sol Taxonomy. A Basic System of Soil Classification for Making and Interpreting soil surveys. Yudelman, M., 1994. Feeding the world. Int. Irrig. Manage. Institute Rev. 8 (1), 4±15. R.K. Pandey et al. / Agricultural Water Management 46 (2000) 1±13 13. BASINÇLI SULAMA SĐSTEMLERĐNDE PERFORMANSIN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ Kürşad DEMĐREL Araştırma Görevlisi Çanakkale Onsekiz Mart Ün. Ziraat Fakültesi Tar. Yap. ve Sulama Böl. Çanakkale,Türkiye [email protected] Gökhan ÇAMOĞLU Araştırma Görevlisi Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tar. Yap. ve Sulama Böl. Đzmir,Türkiye [email protected] Özet: Günümüzde küresel ısınma ve iklim değişikliği sonucu azalan su kaynaklarımızdan daha etkin yararlanmak amacıyla, yüzey sulama yöntemlerinden basınçlı sulama yöntemlerine geçiş kaçınılmaz görünmektedir. Basınçlı sulama sistemlerinde beklenen yararın gerçekleşebilmesi için doğru projelendirilmesi ve işletilmesi gerekir. Uygun şekilde projelendirilmeyen ve işletilmeyen sistemlerde su araziye yeknesak olarak dağılmamakta ve bazı bitkilere gereğinden az, bazılarına ise gereğinden fazla su verilebilmektedir. Bu sebeple üniform bir bitki gelişimini sağlamak için yeterli bir sulama yeknesaklığını sağlamak gerekir. Bu çalışmada, basınçlı sulama sistemlerinden damla ve yağmurlama sulama sistemlerinde performansın değerlendirilmesinde kullanılan bazı yöntemler ele alınarak, bu konu ile ilgili yapılmış bazı çalışmalara yer verilmiştir. Anahtar kelimeler: Basınçlı sulama, sistem performansı, sulama yeknesaklığı EVALUATION OF THE PERFORMANCE AT PRESSURIZED IRRIGATION SYSTEMS Abstract: Nowadays, In order to use water resources more efficiently which reduce due to the global warming and climate change, it is necessary that we should use pressurized irrigation systems rather than surface irrigation systems. Pressurized irrigation systems should be designed and operated properly in order to get the expected advantage. If the systems are not designed carefully and adequately, the water will not distributed to the field equally and as a result of it same plants are given more and some less water than they need. For this reason, it is required to provide adequate irrigation uniformity for uniform plant growth. In this study, some methods used in the performance of pressurized irrigation systems such as drip irrigation and sprinkler irrigation was evaluated, also some researches with this subject are given. Keywords: Pressurized irrigation, system performance, irrigation uniformity GĐRĐŞ Su tasarrufu sağlayan basınçlı sulama yöntemlerinin kullanımı ilk yatırım masraflarını yüksek olması nedeni ile, gelişmekte olan ülkelerde yüzey sulamalara oranla daha azdır. Türkiye’de, basınçlı sulama sistemleri (yağmurlama ve damla sulama yöntemleri) tüm sulamaların içinde yaklaşık % 10’dur. Bu oran Mısır’da % 15, Đtalya’da ve Đspanya’da % 45-50, Fransa’da % 70, Đsrail ve Kıbrıs’da %90-95’dir (Şener, 2007). Sulamadan beklenen yararın sağlanabilmesi için koşuları en uygun sulama yönteminin seçilmesi, yöntemin gerektirdiği sistemin tekniğe uygun projelendirilmesi, proje de öngörüldüğü biçimde kurulmasına ve işletilmesine bağlıdır (Yıldırım ve Korukçu, 1999). Su dağılım yeknesaklığı, hemen hemen tüm sulama sistemlerinde projeleme kriteri olarak kullanılmaktadır. Yüzey sulama sistemleri için karık veya border boyunca oluşan toplam infiltrasyonun yeknesaklığı, yağmurlama sulama sistemleri için örnek kaplarda toplanan suyun üniformitesi ve mikro sulama sistemlerde damlatıcı debilerinin yeknesaklığı en genel ölçümlerdir. Projelenen sulama sistemlerinin amacı, tarlaya uygulanan sulama suyunun yeknesak bir şekilde dağılımını sağlamaktır (Wu ve Baragan, 2000). Wu ve Baragan (2000), su uygulama yeknesaklığının gösterilmesinde birçok yöntemin bulunduğunu ifade etmişlerdir. Bunlardan ortalama sapmayı ve istatistiksel terimi değerlendiren üniformite katsayı (CU) (Christiansen, 1942) ve standart sapmayı değerlendiren varyasyon katsayısı (CV) yeknesaklığın ifadesinde en çok kullanılan katsayılardır. Hem CU hem de CV katsayısının hesaplanmasında seçilmiş bazı örneklere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlardan başka sıkça kullanılan diğer üniformite katsayıları “Dağılım Üniformitesi” (DU) (Merriam ve Keller, 1978) ve damlama eş dağılımı (EU) (Keller ve Karmeli, 1974)’dır. Damlatıcı akış oranı (qr), minimum damlatıcı debisinin maksimum damlatıcı debisine oranı (qmin/qmax) (Howell ve Hiler, 1974) ve damlatıcı debi değişimi qvar (1- qmin/ qmax) (Wu ve Gitlin, 1974) gibi maksimum ve minimum değerleri temel alan daha basit formları da kullanılmaktadır. Bu çalışmada, basınçlı sulama sistemlerinden damla ve yağmurlama sulama sistemlerinde performansın değerlendirilmesinde kullanılan bazı yöntemler ele alınarak, bu konu ile ilgili yapılmış bazı çalışmalara yer verilmiştir. Damla Sulama Sistemlerinde Performansın Değerlendirilmesinde Kullanılan Yöntemler Damlatıcı debilerinin değişimi birçok etmenden kaynaklanmaktadır. Hidrolik değişim ile damlatıcı performansının değişimi temel etmenlerden ikisidir. Hidrolik değişim, yan ana boru ve lateral hatlarındaki arazi eğimi, boru çapı ve uzunluğa bağlı olarak damlatıcıların değişik basınçlar altında çalışması sonucu ortaya çıkar. Damlatıcı performansının değişimi, damlatıcılar arasındaki yapımcı farklılıkları, damlatıcılardaki tıkanıklılık, su sıcaklığındaki değişmeler ve damlatıcıların yıpranmaları sonucudur. Bu nedenle, damla sulama sistemlerinden de sistem performansının en önemli göstergesi olan sulama yeknesaklığının belirlenmesinde anılan her iki değişimin de bilinmesi gerekmektedir (Tüzel, 1993). Aşağıda damla sulama sistemlerinde sulama yeknesaklığını değerlendirilmesinde kullanılan bazı yöntemler özetlenmiştir. Yapım farklılığı fatsayısı (Cv) Yapım farklılığı katsayısı (coefficient of manufacturing variation) damlatıcıların herhangi bir yerde kullanılmadan önce aynı büyüklük ve tipte olan damlatıcılarda oluşan debi değişikliğinin bir ifadesidir ve eşitlik 1 yardımıyla bulunur (ASAE, 2002). CV = S X 2 n S = ∑i =1 ( xi − x) n −1 1/ 2 (1) Burada, X = Damlatıcıların ortalama debisi (L/h) S = Damlatıcı debilerindeki standart sapma. xi = Bir damlatıcı debisi (L/h) n = Damlatıcı sayısı Damlatıcılar imal edilirken basıncın ve ısının sabit tutulamaması, kullanılan maddelerin düzenli karışamaması gibi nedenlerden dolayı, aynı modelden iki damlatıcı arasında yapım farklılıkları görülür. Damla sulama sistemlerinde küçük debilerin kullanıldığı göz önüne alınırsa, her ne kadar damlatıcıların kritik iç akış yolu boyutlarında olabilecek değişme küçük olsa da bunun debilerde büyük bir sapmaya yol açacağı açıktır (Özekici ve Bozkurt, 1999). Yapım farklılıklarından dolayı aynı model damlatıcılar aynı basınç ve sıcaklıkta test edildiğinde debilerinde farklılık olabilir. Bu farklılıklar ortalama debi değerleri çevresinde normal dağılım gösterir ve yapım farklılığı katsayısı ile ifade edilir (Özekici ve Sneed, 1995). Bu değer rastgele seçilen önceden kullanılmamış 50 adet damlatıcının aynı sıcaklık ve basınçta elde edilen debi değerlerinden yararlanılarak hesaplanır ve Çizelge 2’deki gibi sınıflandırılır (Decroix ve Malavel, 1985). Çizelge 1. Yapım farklılık katsayısının önerilen sınırları (ASAE, 2002). Cv Aralığı <0.05 0.05 – 0.07 0.07 – 0.11 0.11 – 0.15 >0.15 Sınıflandırma Mükemmel Đyi Sınırda Çok Kötü Kabul Edilemez Đstatistiksel yeknesaklık (Us) Đstatistiksel yeknesaklık (statistical uniformity) yaklaşımı, bir damla sulama sisteminde damlatıcı debilerinin belirlenerek, debilere ilişkin değişim katsayısının saptanmasına dayanmaktadır (Tüzel, 1993). Đstatistiksel yeknesaklık kavramı, ilk olarak Wilkon ve Sulares tarafından yağmurlama sulama sistemlerinin değerlendirilmesi amacıyla tanımlanmış ve bu yaklaşım daha sonra damla sulama sistemlerinin değerlendirilmesinde de kullanılmıştır (Bralts ve Edwards, 1986). Bu yaklaşımın kullanılması ile damlatıcı debi yeknesaklığı üzerine etkili olan hidrolik değişim ve damlatıcı performansının değişimi ayrı ayrı değerlendirilebilmekte ve değişime ilişkin güven sınırları belirlenebilmektedir (Bralts, Edwards ve Kesner, 1985). Đstatiksel yeknesaklık katsayısı (%) Bralts ve Kesner (1983) tarafından aşağıdaki gibi belirlenmiştir. Sq Us = 100 (1- Vq)= 100 (1) (2) q Burada, Vq = Damlatıcı debilerindeki toplam değişim Sq = Damlatıcı debilerinin standart sapması q‾ = Ortalama damlatıcı debisi (L/h) Sammis ve Kesner (1985)’e göre istatistiksel yeknesaklık katsayısı aşağıda belirtildiği gibi hesaplanmaktadır. US = 1- VT (3) Damlatıcı debi değişim katsayısı (Vt); hidrolik değişim katsayısının (vH) ve yapım farklılığı katsayısının (Vm) (Bralts ve ark, 1981) bir fonksiyonudur. Hidrolik projelemeden (qvar (H)) kaynaklanan damlatıcı debi değişimi Wu ve ark.(1979) tarafından belirlenen basınç profillerine dayandırılabilir ve VH ile şu şekilde ilişkilendirilir: VH = 0.353 qvar(H) + 0.198 (qvar(H))2 (4) Yapımcı farklılığı ve hidrolik projelemeden kaynaklanan toplam değişim Bralt ve ark.(1981) tarafından gösterildiği gibi bulunur (Sammis ve Wu, 1985). 2 V H = V H + VM 2 (5) Đstatistiksel işlemlerin kullanımıyla damlatıcı yapım farklılığı, lateral hattı sürtünmeleri, kot farklılıkları ve damlatıcı tıkanıklığı gibi değişik etkenlerin tümü istatistiksel türdeşlik kavramı içinde değerlendirilmiş olur (Bozkurt, 1996). Bralts ve ark. (1985) damla sulama sistemlerinin değerlendirilmesinde kabul edilen yeknesaklık katsayısı sınırlarını % 90 ve yukarısı için çok iyi, % 80-90 iyi, % 70-80 orta, % 60-70 zayıf, % 60 ve daha düşük değerler için kabul edilemez şeklinde belirlemişlerdir. ASAE (1994) ise bu sınırları % 95-100 mükemmel, % 85-90 iyi,% 75-80 orta, % 65-70 çok kötü, % 60 ve aşağısı kabul edilemez olarak bildirmiştir. Damlama türdeşliği (EU) Damlama türdeşliği (emission uniformity), sabit basınç altında damlatıcılar arasındaki debi değişiminin ifadesinde kullanılmaktadır (Bozkurt, 1996). Đki şekilde hesaplanabilmektedir. Đlki, mevcut bir sistem için tarla ölçümlerinden elde edilen verilerden yararlanarak, diğeri ise sistem projelemesinin tahmin edilmesinden bulunabilmektedir (Keller ve Karmeli, 1975). Tarla testine dayalı damlama türdeşliği (EU ı, %), tarla verilerinden elde edilen en düşük debili damlatıcıların 1/4'ünün ortalamasının (L/h), tüm damlatıcı debilerinin ortalamasına (L/h) oranı olarak ifade edilir ve eşitlik 6 yardımıyla bulunur (Keller ve Karmeli, 1975). EU ı = 100 qn ı qa ı (6) Bu eşitlik, yapım farklılık katsayısını (Cv) ve bitki başına damlatıcı sayısını da içine alacak şekilde düzenlenmiş ve tekrar tanımlanıştır. Böylece, bir damla sulama sistemi tesisinde damlama türdeşliğini tahmin etmek için eşitlik 7 kullanılabilmektedir (Bralts, 1986). EU = 100 (1 – 1,27CV q min ) q ort e 0,5 (7) Burada, EU = Sistem damlama türdeşliği, (%) CV = Yapım farklılık katsayısı (%) e = Bitki başına damlatıcı sayısı qmin = Minimum basınçta elde edilen minimum debi (L/h) qort = Damlatıcıların ortalama debisi (L/h) Keller ve Karmeli (1975) ve Bralts (1986), eşitliği 7’yi modifiye ederek eşitlik 8’i geliştirmişlerdir. Tarla üniformite tahmininde kullanılan bu eşitlik aşağıdaki gibidir. EUa = 100 ( q min qort 1 + ) qx 2 qort (8) Burada, EUa = Mutlak üniformite (%) qx = Damlatıcı debilerinin en yüksek 1/8’inin ortalaması (L/h) ASAE (2002)’ye göre damlama türdeşliğinin (EU) önerilen aralıkları Çizelge 2’de gösterilmiştir. Kapdaşlı ve ark.(1997) ASAE standartlarını göz önüne alarak istatistiksel yeknesaklık (Us) ile damlama türdeşliğinin (EU) karşılaştırmalı değerlerini Çizelge 3’deki gibi vermişlerdir. Çizelge 2. Damlama türdeşliğinin önerilen sınırları (ASAE, 2002) Damlatıcı Tipi Nokta kaynaklı damlatıcı (Çok yıllık bitkilerde) Nokta kaynaklı damlatıcı (Çok veya yarı çok yıllık bitkilerde) Çizgi kaynaklı damlatıcı (Çok veya çok yıllık bitkilerde) Mesafe (m) >4 <4 Tüm Topografya Türdeş Dik veya dalgalı Türdeş Dik veya dalgalı Türdeş Dik veya dalgalı Eğim (%) <2 >2 <2 >2 <2 >2 EU (%) 90-95 85-90 85-90 80-90 80-90 70-85 Çizelge 3. Üniformite sınıflarının değerlendirilmesi (Kapdaşlı ve ark.,1997) Kabul Edilen Sınıf Mükemmel Đyi Orta Zayıf Kabul edilemez Us (%) 100-95 90-85 80-75 70-65 < 60 EU (%) 100-94 87-81 75-68 62-56 < 50 Christiansen yeknesaklık katsayısı (CU) Yıldırım ve Korukçu (1999), lateral ve manifold boru hatlarında, yalnızca boru hattının uç noktaları arasındaki basınç yükleri arasındaki farklılığı (dolayısıyla uç noktalardaki debiler arasındaki farklılığı) dikkate alma yerine, boru hattı boyunca tüm damlatıcı yada lateral giriş debileri arasındaki değişimi dikkate almak ve eş su dağılımı bakımından, bu değişim düzeyini kabul edilebilir sınırlar içersinde kalacak biçimde projelemenin yapılmasının uygun olacağını ve bu amaçla da yaygın olarak, Chiristiansen yeknesaklık katsayısından (Christiansen uniformity coefficient) yararlanıldığını belirtmişlerdir. CU katsayısı (%) eşitlik 9 yardımıyla hesaplanır. CU = 100 (1- ∆qo ) (9) qo Burada, ∆q o = Her bir damlatıcı yada lateral giriş debisinin ortalamadan olan mutlak sapmaların ortalaması q o = Ortalama damlatıcı yada lateral giriş debisi Wu ve Gitlin (1973a,b, 1974a,b), damla sulama lateralleri için Cu ≥ % 95 değerinin uygun olacağını belirtmişlerdir. Bunun nedeni yan boru üzerinde en yüksek ve en düşük damlatıcı debileri arasındaki farkın, ortalama debinin % 20’sine eşdeğer olduğunda CU katsayısının yaklaşık % 95 değerini almasıdır (Korukçu ve Yıldırım, 1984). Buna karşın, damla sulama yönteminin yaygın olarak topraktaki nem eksikliğine duyarlı bitkilerin sulanmasında kullanılması ve bitki besin maddelerinin sulama suyuna karıştırılarak uygulanması nedeniyle bu koşulun lateral boyunca yeterli düzeyde eş su dağılımı sağlanamayacağını savunan Perold (1977) Cu ≥ % 98 ve Korukçu (1980) Cu ≥ % 97.5 koşullarını önermişlerdir (Yıldırım ve Apaydın, 1999). Bunun nedeni de yine aynı araştırıcılar tarafından belirtildiği gibi, en yüksek ve en düşük damlatıcı debileri arasındaki farkın ortalama debinin % 10’u olduğunda, CU katsayısının % 97.5 olmasıdır. Konu ile ilgili olarak yapılan bazı çalışmalar aşağıda özetlenmiştir. Bozkurt (1996)’un yaptığı bir çalışmada 12 damlatıcıyı ele almış ve bunlar üzerinde deneysel bir araştırma yapmıştır. Denemeye alınan damlatıcıların sadece birinin US değeri % 85-90 sınırı arasında kalarak iyi sınıfa girmiş, diğerleri ise % 95 ve üzeri ile mükemmel sınıfa girmiştir. Demir ve Yürdem (2000), ülkemizde üretilen ve yaygın olarak kullanılan farklı yapım özelliklerine sahip damlatıcıların teknik özellikleri ve yapım farklılıklarını belirlemek amacıyla 32 adet damlatıcıyı ele almışlar ve karşılaştırmalı değerler vermişlerdir. Yapmış oldukları çalışmaya göre en yüksek Cv değeri 0.210, en düşük Cv değeri ise 0.010 bulunmuştur. Yapım farklılığı yönünden yapılan sınıflandırmada, yerli yapım olan 6 adet damlatıcının mükemmel sınıfa, 2 adet damlatıcının orta, 1 adet damlatıcının da çok kötü sınıfında olduğu görülmüştür. Ülkemizde yaygın olarak kullanılan yerli ve yabancı yapım damlatıcıların benzer veya aynı teknolojilerle üretilmiş olmalarına karşın taşıdıkları yapım faklılıklarının sulama performanslarına olan etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılan bir çalışmada; yabancı yapım damlatıcıların ortalama yapım farklılığı katsayısı (Cv) %3.33, damlama türdeşliği (EU) %96.04, Christiansen yeknesaklık katsayısı (Cu) %97.41 ve istatistiksel yeknesaklık katsayısı (Us) %96.66; yerli yapım damlatıcılara ilişkin ortalama yapım farklılığı katsayısı (Cv) %2.89, damlama türdeşliği (EU) %96.61, Christiansen yeknesaklık katsayısı (Cu) %97.62 ve istatistiksel yeknesaklık katsayısı (Us) %97.11 olarak bulunmuştur (Çamoğlu ve Yavuz, 2004). Yağmurlama Sulama Sistemlerinde Performansın Değerlendirilmesinde Kullanılan Yöntemler Üretilen her tipteki yağmurlama başlığının, belirli işletme basıncı ve meme çapında, kendine özgü bir su dağılım eğrisi ve dolayısı ile farklı tertip aralıklarında yine kendine özgü bir su dağılım deseni vardır. Bu su dağılım deseninde kabul edilebilir düzeyde eş bir su dağılımının sağlanıp sağlanmadığı yapılacak denemelerle saptanır. Yağmurlama başlıklarında su dağılım desenlerinin denemelerle bulunmasında üç farklı yöntem kullanılmaktadır. Bunlar tekil başlık, tekil lateral ve birlikte çalışan lateraller deneme yöntemleridir (Yıldırım, 1996). Christiansen yeknesaklık (CU) ve dağılım yeknesaklığı (DU) uygulamada yaygın olarak kullanılan katsayılardır. Bunlar aşağıda özetlenmiştir. Christiansen yeknesaklık katsayısı (CU) Tekil yağmurlama başlığına ilişkin ıslatma alanında toprağa giren suyun oluşturduğu dağılım, yağmurlama başlığının su dağılım eğrisi olarak tanımlanmaktadır. Bu eğrinin biçimi üzerinde ilk olarak Christiansen (1942) çalışmıştır. Yağmurlama sulama yönteminde su dağılımı ile ilgili olarak CU formülü eşitlik 10 da verilmiştir. CU = 100[(1-( Σ d / Σ h)] (10) Burada, Σd = Su Dağılım desenindeki her bir değerin ortalamadan olan mutlak sapmaların toplamı (cm3) Σh = Su dağılım desenindeki değerlerin toplamı (cm3) (Yıldırım,1996). Yağmurlama sulama sistemlerinde eş bir su dağılımının sağlanması yönünden CU katsayısının (Christiansen yeknesaklık katsayısı) alt sınırı % 84 olarak belirlenmiştir (Korukçu ve Yıldırım, 1981). Dağılım yeknesaklığı (DU) Yağmurlama sulamada CU’dan farklı diğer bir eş su dağılım parametresi olan DU (Dağılım yeknesaklığı) katsayısı; arazi verilerinden elde edilen en düşük derinliğe sahip kaplardaki suyun 1/4'ünün ortalamasının, tüm kaplarda toplanan suyun ortalamasına oranı olarak ifade edilir ve aşağıdaki eşitlik yardımıyla bulunur (Wilson ve Zoldoske, 1997). DU = (dıq /Dort )100 (11) Yağmurlama sulama sistemlerinde eş bir su dağılımının sağlanması yönünden DU katsayısının alt sınırının döner (rotor) yağmurlama başlıkları için % 70 veya daha yüksek, püskürtücü (sprey) yağmurlama başlıkları için de % 50 veya daha yüksek olması istenmektedir. Konuyla ilgili olarak yapılan bazı çalışmalar aşağıda özetlenmiştir. Ascough ve Kiker (2002) farklı yağmurlama sulama yöntemlerinde yaptıkları çalışmada, ortalama DU değerlerini % 56.9, 60.9, 67.4, 72.7, 81.4 olarak bulmuşlardır. Baum ve ark. (2005) Amerikanın Florida eyaletinde yapmış oldukları çalışmada, yerleşim alanındaki mevcut peyzaj sulama sistemlerinde rotor ve sprey başlıklardaki DU değerlerini hesaplamışlardır. Çalışma sonucunda, başlıkların ortalama DU değerini % 45 ve rotor başlıklarda ortalama DU değerini % 49, sprey başlıklarda ise % 41 olarak bulmuşlardır. Demirel (2005), peyzaj alanlarında kullanılan 13 adet farklı yağmurlama başlığının (pop-up püskürtücü, pop-up döner ve klasik döner yağmurlama başlıkları) farklı basınç (minimum, optimum ve maksimum) ve farklı rüzgar hızı aralıklarındaki (0-3, 3-6, 6-9 m/s) su dağılım deseni belirlemiştir. Ayrıca, bütün başlıkların düzeltilmemiş ve düzeltilmiş CU (Christiansen yeknesaklık katsayısı) ve DU (Dağılım yeknesaklığı) değerleri bulunmuştur. Dukes (2006) Linear move (doğrusal hareketli) sulama sistemi performansın üzerine basınç ve rüzgar etkisi araştırmıştır. Araştırma sonucunda, arazi koşullarında 2 farklı nozzle (çıkış büyüklüğü) ve 3 farklı rüzgar hızı aralığında ( 1.7 m/s-1< , 3.3-3.9 m/s-1, 5.0-6.6 m/s-1) 200 kpa (2 atm) basınç altında çalıştırılmış ve Cu değeri bir çıkış büyüklüğünde % 87-93 arasında diğerinde ise % 70-85 arasında bulmuşlardır. Nasap et all. (2007) Đranda yapmış oldukları çalışmada 9 farklı sabit ve hareketli yağmurlama sulama sistemi test edilmiş, ve bunun sonucunda sabit yağmurlama sulamada CU % 76.1, DU % 64.53, haraketli yağmurlama sulamada ise CU % 82.86, DU 76.02 bulmuşlardır. Zapata et all. (2007) Đspanya’da yapmış oldukları çalışmada, 2.8 m/s rüzgar hızında 2 farklı (18*18) ve (18*15) sulama tertibinde başlık testi yapmış CU değerlerini % 89.3-92.1 arasında bulmuşlardır. SONUÇ Türkiye’nin mevcut su potansiyeli göz önüne alındığında yüzey sulamadan basınçlı sulamaya geçiş kaçınılmaz görünmektedir. Bununla birlikte, basınçlı sulama sistemlerine geçmek tek başına yeterli olmamaktadır. Çünkü uygulanacak olan bu sistemlerin koşullara uygun olarak projelendirilmesi ve uygulanması arazide yeknesak bir su dağılımını sağlama açısından büyük önem taşımaktadır. Bunun gerçekleşebilmesi için damla sulama sisteminde damlatıcılara, yağmurlama sulama sisteminde ise başlıklara ilişkin teknik özelliklerin bilinmesi önemli olmaktadır. Bu bilgiler, üretici firmalar tarafından verilmelidir. Ancak özellikle yağmurlama başlıkları için yapımcılar tarafından verilen bilgiler rüzgar koşullarının olmadığı durumlarda yapılan testler sonucu elde edilmektedir. Bu verilerin rüzgar koşullarına göre düzeltilmesi doğru sistem tertibi açısından zorunlu olmaktadır. KAYNAKLAR Asae Standarts, Design and Installation of Microirrigation Systems. ASAE EP405.1 Dec.01, 2002, pp.903-907. Ascough, G.W., Kiker, G.A., The Effect of Irrigation Uniformity on Irrigation Water Requirements, Water SA vol.28 No.2, April 2002, pp 235-242. Baum, M.C., Dukes, M.D., Miller, G.L., Analysis of Residential Irrigation Distribution Uniformity, Journal of Irrigation and Drainage Engineering, v 131, n 4, 2005, pp. 336-341. Bozkurt, S., Đçten Geçik (In-Line) Damlatıcılarda Yapım Farklılıklarının Eş Su Dağılımına Etkileri. Ç.Ü. Fen Bil. Ens. Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Adana, 1996, 105 sayfa. Bralts, V., F., Kesner, C., D., Drip Irrigation Field Uniformity Estimation. Transactions of the ASAE 26(5), 1983, pp,13691374. Bralts, V., F., Edwards, D., M., Kesner, C., D., “Field Evaluation of Drip/Trickle Irrigation Submain” Units. Third International Drip/Trickle Irrigation Congress, Fresno-California, U.S.A., 1985, pp, 274-280. Bralts, V., F., Edwards, D., M., Field Evaluation of Drip Irrigation Subnain Units, Transactions of the ASAE 29(6), 1986, pp.1659-1664. Bralts, V. F.,Operational Principles-Field Performance and Evaluation In: Trickle Irrigation for Crop Production (ed. F. S. Nakayama, D. A. Bucks), Elsevier Science Publisher, B. V. The Netherlands,1986, pp.216-223. Çamoğlu, G.,Yavuz, M., Y., Yerli ve Yabancı Yapım Damlatıcıların Sulama Performansları Yönünden Karşılaştırılması. Uludağ Ün. Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt No:18, Sayı:1, Bursa, 2004,sayfa 181-191. Decroix, M., Malavel, A.,Laboratory Evaluation of Trickle Irrigation Equipment for Field System Design. Proc.Third.Inter’l.Drip/Trickle Irrig.Cong., Drip/Trickle Irrigation in Action, ASAE St.Joseph, Michigan,1985, p,325. Demir, V., Yürdem, H., Türkiye’de Üretilen ve Yaygın Olarak Kullanılan Farklı Yapım Özelliklerine Sahip Damlatıcıların Teknik Özellikleri ve Yapım Farklılıkları. Ege Ün. Ziraat Fak. Der. Cilt:37, No:2-3, Đzmir, 2000, sayfa 85-92. Demirel, K., Peyzaj Projelerinde Kullanılan Farklı Yağmurlama Sulama Başlıklarının Performanslarının Belirlenmesi Üzerinde Bir Araştırma, Ç.O.M.Ü. Fen Bil. Enst. Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale, 2005, 199 sayfa. Dukes, M.D., Effect of Wind Speed and Pressure on Linear Move Irrigation System Uniformity, Applied Engineering in Agriculture, v 22, July 2006, pp 541-548. Kapdaşlı, S., Mutlu, T., Fer, Đ., Marmara Plastik Damla Sulaması Boruları Hidrolik Deneyleri. Đ.T.Ü. Đnşaat Fak. Yayınları, Cilt 1, Đstanbul, 1997. Keller, J., Karmeli, D., Trickle Irrigation Design. Rain Bird Sprinkler Manufacturing Corporation Glendora, California, U.S.A. 1975, p, 133. Korukçu, A., Yıldırım, O., “Damla Sulamasında Su Dağılımı Açısından Yan Boru Uzunluklarının Saptanması”. I. Ulusal Kültürteknik Kongresi, Ç.Ü.Z.F, Adana, 1984, sayfa16-39. Korukçu, A., Yıldırım, O., Yağmurlama Sistemlerinin Projelendirilmesi, Toprak Su Genel Müd. Yayınları, Ankara, 1981. Kutlar, Đ., Yağmurlama Sulama Sistemlerinde Su Dağılımı Đle Tasarım Kriterleri Arasındaki Đlişki, A.Ü. Fen Bil. Y.Lisans tezi, Ankara, 2000, 66 sayfa. Nasap, S.B., Technical Evaluation of Sprinkler Irrigation Systems in Arak, Iran, Journal of Applied Sciences 7(21) 2007, pp 3338-3341. Özekici, B., Sneed, R., E., Manufacturing Variation for Various Trickle Irrigation On-Line Emitters. Applied Engineering in Agriculture 11(2), 1995, pp, 235-240. Özekici, B., Bozkurt, S., Boru Đçi (In-Line) Damlatıcıların Hidrolik Performanslarının Belirlenmesi.Tr. J. of Agriculture and Forestry, Ek Sayı 1, 23Tübitak, 1999, sayfa19-24. Sammis, T., W., Wu, I., P., “Crop Yield as Effected by Irrigation Design and Management”. Third International Drip/Trickle Irrigation Congress, Fresno-California, U.S.A, 1985, pp,22-28. Şener, S., Yıldırım, M., Demirel, K., “Küresel Isınma ve Tarımda Suyun Etkili Kullanımı”, III. Ulusal Su Mühendisliği Sempozyumu, Gümüldür- Đzmir, 10-14 Eylül, 2007, sayfa 645-654. Tüzel, Đ., H., Damla Sulama Sistemlerinde Sulama Yeknesaklığının Değerlendirilmesi. Ege Ün. Ziraat Fak. Der. Cilt: 30, No: 1-2, Đzmir, 1993, sayfa119-126. Wilson, T.P., Zoldoske, D.F., Evaluating Sprinkler Irrigation Uniformity, Center for Irrigation Technology, CATI Publication, 1997. Wu, I., P., Barragan, J., Design Criteria for Microirrigation Systems. Transactions of the ASAE 43(5), 2000, pp.1145-1154. Yıldırım, O., Sulama Sistemleri 2 Kitabı. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları No:1449, Ankara, 1996. Yıldırım, O., Korukçu, A., Damla Sulama Sistemlerinin Projelenmesi. A.Ü. Ziraat Fak. Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Ders Notları (Basılmamış), Ankara, 1999, 272 sayfa. Yıldırım, O., Apaydın, H., Damla Sulamada Lateral ve Manifold Boru Çaplarının Belirlenmesinde Grafiksel Yöntem. A.Ü.Z.F. Tarım Bilimleri Dergisi, Cilt: 5, Sayı:1, Ankara, 1999, sayfa 24-32. Zapata, N., Playan, E., Martinez-Cob, A., Sanchez, I., Faci, J.M., Lecina, S., From on-Farm Solid-Set Sprinkler Irrigation Design to Collective Irrigation Network Design in Windy Areas, Agricultural Water Management 87, 2007, pp187199. HARRAN OVASINDA YÜZEYALTI DRENAJ SĐSTEMĐ ve TUZ DĐNAMĐĞĐ *Doç.Dr. Đdris BAHÇECĐ1, Mehmet Nur BAL1 Abdullah Suat NACAR2 1 Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü GAP Toprak-Su Kaynakları A.E., *Email: [email protected] 2 ÖZET Harran ovasının sulamaya açılmasıyla, Harran-Akçakale arasındaki düşük kotlu bölgede ortaya çıkan yüksek taban suyu sorununu çözmek için 9000 hektarlık bir alanda yüzeyaltı drenaj sistemleri kurulmuştur. Tasarımlama ölçütlerini belirlemek amacıyla Arıcan Köyü yakınındaki 25 hektarlık bir alanda kurulan bir deneme tarlasında, 20012003 yıllarında ölçme ve gözlemler yapılmıştır. Ayrıca, 2006 yılında 250 hektarlık bir alanda 6 toplayıcı dren izlenmiştir. Sulama mevsimi boyunca toplayıcı dren çıkışlarında drenaj suyu ile sulama mevsimi başında ve sonunda alınan toprak örneklerinin tuz içerikleri belirlenmiştir. Sonuçlar, drenaj suyu tuzluluğunun, sulama suyunun tuzluluğundan bazı yerlerde 35-40 kat fazla olduğunu göstermiştir. Drenlerin üstündeki toprak katlarından oluşan tuz yıkanmasının, drenaj suyu tuzluluğunu bu denli yüksek düzeylere çıkarması pek olanaklı değildir. Drenaj suyu tuzluluğunda oluşan bu düzeyde bir artış, drenaj suyuna daha tuzlu yer altı sularının veya çevreden sızan suların karışmasıyla olabileceğini göstermektedir. Drenaj sistemi ile yüzey sularına karışan tuzlu yer altı suyu, drenaj suyunun kalitesini bozarak bu suların yeniden kullanımını sınırlayacaktır. Sulamada kullanılması halinde toprakların tuzlanmasını hızlandıracaktır. Onun için Harran ovasında drenaj sistemlerinin tasarımında çok dikkatli olunması ve belirtilen konuların göz önüne alınması gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: Harran ovası, Drenaj sistemi, Drenaj suyu tuzluluğu, Drenaj suyu kalitesi SUBSURFACE DRAIANGE SYSTEM AND SALT DYNAMIQUE IN HARRAN PLAIN ABSTRACT Subsurface drainage systems may cause some problems if it was not designed conveniently. Because of excessive drainage as irrigation efficiency decrease, reveal lack of water in some regions, drainage may be insufficient or salty ground water may pump to surface. To prevent water logging and salinization, subsurface drainage system was constructed in 9000 hectares in low-lying areas between Harran and Akçakale. In 2001 a test field was set up to determine design criteria in 25 hectares areas. Besides, in 2006, six collector drains was monitored that 250 hectares area drained. Drainage water salinity 63 was measured throughout irrigation season at collector outlets and the soil salinity was determined at the initial and finally irrigation season. Conclusions indicated that drainage water salinity was higher 35-40 times than irrigation water salinity in some places. It is not possible increasing in the drainage water salinity with salt leaching from the top soil layers. This much increase in salinity gave our pause to think it may be salt intrusion from ground water and surrounded areas. Mixing of salty ground water to drainage water creates the more salty drainage water. In case reuse of this water accelerates salt accumulation in soils. Because of this, ones should be carefully as designing of drainage system in Harran plain. Key words : Harran plain, Salty ground water, Water logging, GĐRĐŞ Yüzeyaltı drenaj sistemleri uygun bir şekilde tasarımlanmazlarsa birtakım sorunlara neden olabilirler. Bunlar aşırı drenaj nedeniyle sulama randımanları düşmesi, drenaj yetersizliği, tuzlu suların drenaj suyuna karışması ve aşırı drenaj sularının deşarj edilmesi gibi sorunlardan biri veya bir kaçı olabilir. Birçok yerde drenaj sularının uzaklaştırılması veya depolanması değişik nedenlerden ötürü sorun olmaktadır. Drenaj sistemleri, tarımsal drenaj sularının yanında yerleşim alanlarındaki evsel ve endüstriyel atıkları da boşaltan sistemlerdir. Drenaj atık suları, eğer varsa bir ırmağa, göle veya açık denizlere boşaltılırlar. Eğer çıkış ağzı yoksa sulanan arazilerin bir bölümünün drenaj atık sularını depolamak için düzenlenmesi gerekebilir. Atık sular, her nereye boşaltılırsa boşaltılsın, uygun bir şekilde depolanmazlarsa birtakım çevre sorununa neden olabilirler. Sorunun boyutları atık suyun miktarı ve kalitesi ile ilişkilidir. Drenaj suyu miktarı azaltılabilir, ancak tamamen durdurulmaz. Onun için drenaj sularının olabildiğince kaliteli ve miktarının az olması arzu edilir. Dolayısıyla, drenaj suyu kalitesini etkileyen nedenlerin belirlenmesi gerekir. Drenaj suyunun kalitesi, yeniden kullanım için büyük önem taşır. Yeniden kullanım deşarj edilecek drenaj suyunun miktarını azaltır, ancak kalitesini olumsuz etkiler. Drenaj sularında kalitenin bozulması, bu suların sulamada kullanılmasını sınırlar. Drenaj suyunun tuzluluğunu etkileyen faktörlerin başında sulama suyu ve toprak tuzluluğu gelmektedir. Drenaj suyunun gerçek tuzluluğu drenlerin altında ve üstünde depolanmış tuz yüküne, dren aralığına, aküferin tuzluluğuna, yer altı su akışına ve su tablasını besleyen sulama yönetimine bağlıdır. Birçok bölgede drenaj suyu başlangıçta tuzludur. Zamanla tuzluluk azalır. Bu durum drenaj suyunun yeniden kullanılmadan atıldığını gösterir. Eğer drenaj suyu sulamada kullanılırsa o zaman drenaj suyunun tuzluluğu artar. Bu durum drenaj suyunun sulamada kullanıldığı kuyulu drenaj sistemlerinde de görülür. 64 Christen and Skehan (1998) karık sulama yöntemiyle sulanan bağda sulama ve yağışlardan sonra ve su tablası yüksek iken drenaj suyu tuzluluğunun azaldığını belirlediler. Altı yıllık bir drenaj sisteminde, su tablası derinliği 80 cm den 170 cm düştüğünde drenaj suyu tuzluluğunun 10’dan 13 dSm-1’ye çıktığı, 35 yıllık bir yüzeyaltı drenaj sistemde ise aynı eğilimin olmadığı belirlenmiştir. Yapılan çalışmalar su tablası derinliğinin artmasının drenaj suyu tuzluluğunu artırdığını göstermiştir. Bunun nedeni düşen su tablası nedeniyle su akış yollarının değişmesidir. Su tablası düşünce su akış yolları daha derin toprak katlarından geçer. Derin toprak katları ise genellikle daha fazla tuz içerirler. Drenaj sistemlerinde su akış yolları sadece dren derinliğinden etkilenmez, aynı zamanda dren aralığından da etkilenir. Kuramsal olarak bir drenaj sisteminde en derin su akış çizgisi, dren döşem derinliğinin altında, dren aralığını ¼’ ü kadar bir derinliğe ulaşabilir. Dolayısıyla 60 m aralıklı bir drenaj sisteminde akış yolu 15 m derinliğe ulaşabilir. Ancak drenlerin altında geçirgenliği değişmeyen bir örnek toprak profilleri nadiren bulunur. Bu durum derin toprak katlarından drenlere su akışını sınırlandırır. Eğer böyle sınırlayıcı bir kat yoksa artan dren derinliği ve dren aralığı drenaj suyunun tuzluluğunu artmasına neden olacaktır. Drenaj sisteminde drenaj akışlarını besleyen bir diğer kaynak ise bölgesel beslenmedir. Eğimli alanlarda yamaçlardan sızan sular zamanla drenaj sistemine ulaşır. Pohl ve Guitjens (1994) yüzey altı drenaj sistemlerinde bölgesel beslenmeyi belirlemek için MODFLOW modelini kullanmışlardır. Sulamadan sonra drenlere akış yerel iken, bunun zamanla tükenmesinden sonra, akışların bölgesel bir beslenmeye dönüştüğünü belirlediler. Fio (1997)’ eğimli alanlarda dren akışlarını MODFLOW ile araştırmıştır. Sonuçlar üst yamaçlardan oluşan beslenme ile drenlere akışların 25 m derinliklere kadar indiğini göstermiştir. Eching et al. (1994) bölgesel beslenmenin toplam dren akışlarına etkisini belirlemek için tuz ve akış ilişkilerine dayanan bir yöntem geliştirdi. Killi tınlı bir toprakta 2.5 m derinlikte ve 150 m aralıklı döşenen drenlerde akışın %64’ünün bölgesel yer altı suyundan beslendiğini belirledi. Bu çalışma Harran ovasında kurulmuş veya kurulacak yüzeyaltı drenaj sistemlerinde drenaj suyu kalitesini artıracak drenaj tasarım ölçütlerini belirlemek amacıyla ele alınıştır. MATERYAL ve METOT Materyal Araştırma Yerinin Coğrafi Konumu Harran Ovası, kuzeyinde Şanlıurfa ve Germüş Dağları, güneyinde Türkiye-Suriye devlet sınırı, doğusunda Tektek Dağları, batısında Fatik Dağları ile sınırlandırılmıştır. (Şekil 1). Ovanın en geniş yeri güneyde 60 km, en dar yeri ortada Tektek Dağları ile Fatik Dağları arasında 30 km, uzunluğu kuzey-güney yönünde 65 km'dir. Topoğrafik 65 yapı yönünden genel olarak düz yada düze yakın arazilerden oluşmaktadır. Genel eğim %0-2 arasında olup, yükseklik 450 metreden 335 metreye kadar düşmektedir. Ovanın toplam alanı 225109 hektar olmasına olup, proje ile öngörülen sulama alanı 151 000 hektardır (DSĐ, 2002). Toprak Özellikleri Harran Ovası alüviyal materyalli düz, düze yakın eğimli, derin topraklara sahiptir. Tipik kırmızı profilleri killi bünyeli, üst toprak orta köşeli blok, sonra granüle, alt toprak kuvvetli iri prizmatik sonra kuvvetli orta köşeli blok yapıdadır. Çok kireçli olan profil derinlere doğru artan yoğunlukta sekonder kireç cepleri içermektedir. A, B ve C horizonlu olup organik madde içeriği düşük, katyon değişim kapasiteleri ise yüksektir. Organik madde yüzeyden aşağılara doğru azalırken, katyon değişim kapasiteleri ise kil içeriğine bağlı olarak alt katmanlara doğru artmaktadır. Harran Ovası toprakları profil boyunca genellikle ağır bünyeli olup arazi yetenek sınıflaması ve sulu tarıma uygunluk sınıflamasına göre büyük bir çoğunlukla II. sınıf araziler olarak değerlendirilmektedir (Çullu ve ark, 2004). Hidrojeoloji Ovada en üstte Pliyosen aküferi yer almaktadır. Kil-kum ve çakıldan oluşmuştur. Kalınlığı 60-200 m arasında değişmekte olup serbest aküfer özelliğindedir. Yer altı suyu bulundurması bakımından hazne özelliği, tabana doğru Miyosen yaşlı kil-kum-çakıllı birim ise kısmen geçirimsiz taban özelliği gösterir. Ova genelinde su akış yönü kuzey güney yönündedir. Ovada iki ayrı aküfer olduğu, bunlardan derindeki kireç taşı aküferinde sulamadan herhangi bir etkilenme olmazken, üstteki kum çakıl aküferinde ise sulamaya bağlı olarak su düzeyi yükselmiştir 66 Şekil 1 Harran Ovasının genel görünümü (Çullu ve ark., 2004) Ağır bünyeli olmasına karşın, yüksek kireç içerikleri ve gelişmiş strüktür, toprakların hidrolik iletkenliklerinin beklenenden daha yüksek olmasını sağlamaktadır. Đklim Özellikleri Harran Ovası, Güney Doğu Anadolu Bölgesinin karasal iklim özellikleri ve Akdeniz ikliminin etkisi altındadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıdır. Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı yüksektir. Köy Hizmetleri Şanlıurfa Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Koruklu Talat Demirören Araştırma Đstasyonun iklim verilerine göre Harran Ovasında yıllık ortalama yağış 365 mm, yıllık ortalama sıcaklık 17.2°C ve yıllık buharlaşma 1 848 mm’dir (KHAE, 2004). Drenaj Durumu Harran Ovasında drenaj sistemi kurulmadan önce ovanın doğal drenajını Cullap Deresi ve Kötü Çay sağlamaktaydı. Her iki su yatağı sulama projesi ile birlikte ıslah edilerek Ana Tahliye Kanalına dönüştürülmüştür (DSĐ, 2001). Ayrıca doğal su yolları bulunmayan kısımlarda Devlet Su Đşleri tarafından drenaj açık drenaj kanalları inşa edilmiştir. Bunlar çevresindeki alanı drene etmekle birlikte, aynı zamanda yüzeyden dönen sulama sularını uzaklaştırmaktadırlar. 67 Taban suyu gözleme çalışmaları yaklaşık 16 000 hektar alanda taban suyu seviyesinin 1 metrenin üstünde, 34 000 hektar alanda ise 1-2 m arasında olduğunu göstermektedir (DSĐ, 2004). Drenaj kanallarının derinlikleri ortalama 2 metre olup 50 000 hektar alanı drene edecek şekilde ortalama derinlikleri 2-3 metre arasında olan açık derin drenaj kanalları inşa edilmiştir. Ayrıca, Köy Hizmetleri tarafından da Harran ve Akçakale arasında yaklaşık 9 000 hektar alanda yüzeyaltı borulu drenaj sistemleri inşa edilmiştir. Su kaynakları Ovanın güney tarafındaki küçük bir bölümü yeraltı suyu, büyük bir bölümü ise Şanlıurfa Tünelleri yardımı ile ovaya aktarılan Fırat suyu ile sulanmaktadır. Fırat suyu, GAP'ın en büyük kilit yapılarından biri olan Şanlıurfa Tünelleri yaklaşık 358 000 ha yerçekimi, 118 000 ha pompajla olmak üzere 475 000 ha araziyi sulayacak kapasiteye sahiptir. Sistem, her biri 7.62 metre çapında ve 26.4 km uzunluğunda iki adet dairesel kesitli beton kaplı tünelden oluşmaktadır. Tüneller tam kapasite ile çalıştığında, Atatürk Barajı Gölü'nden saniyede 328 metreküp suyun alınmasını sağlayacaktır. Drenaj sisteminin özellikleri Yüzeyaltı drenaj sistemleri, Harran-Akçakale arasındaki düşük kotlu bölgede inşa edilmiştir. Kararlı akış koşullarının olduğu varsayımıyla, projeleme aşamasında drenaj katsayısı 3.57 mm gün-1, dren derinliği 1.80 m ve bariyer derinliği 4.0 m kabul edilerek prejeleme yapılmıştır. Hidrolik iletkenlik değerleri Auger-hole yöntemi ile belirlenmiş ve dren orta noktasındaki hidrolik yük (h), 0.3 m alınarak dren aralıkları hesaplanmıştır. Bu çalışmada, ilk olarak, Arıcan Köyü arazisindeki DSĐ II. kısım sulama alanı içerisinde tahliye kanalı kenarında 25 ha’lık bir test alanı seçilmiştir. Bu alana yüzeyaltı sisteminin döşenmesi 1999 yılında yapılmıştır. Emici (lateral) drenler 60 m aralıklarla, yaklaşık 250 m uzunlukta 100 mm çapında, 1.35–1.45 m derinliğe döşenmiştir. Deliksiz dren borularından oluşan toplayıcı hattı 160 mm çapında ve 700 m uzunluğunda olup. 160170 cm derinliğe döşenmiştir. Đkinci izleme alanı Köy Hizmetleri Şanlıurfa Bölge Müdürlüğü tarafından inşa edilen drenaj sistemlerinde seçilmiştir. Bu sistemlerde dren derinliği ortalama 1.80 m olup, dren aralıkları 40-80 m arasında değişmektedir. Kuramsal yaklaşım Yüzeyaltı drenaj sistemlerinde akışın önemli bir bölümü drenlerin altındaki toprak katlarından oluşmaktadır. Su akış yollarının derinliği, dren aralığı, derinliği, boru çapı, geçirimsiz kat derinliği ve topraktaki tabakalaşmaya bağlıdır (Şekil 2). Eğer drenaj suyunun beslendiği toprak katmanları tuz ise drenaj suyunun tuzluluğu buna bağlı olarak artmaktadır. Ancak sulanan alanlarda başlangıçta tuzlu olan drenaj sularında, zamanla tuzluluğun azalması beklenir. Çünkü dren akışları ile tuzlar yıkanırlar. Eğer drenaj suyunda tuz bakımından bir azalma yoksa , drenaj sularındaki bu tuzların kaynağının daha tuzlu toprak katları olduğu düşünülür. 68 Şekil 2 Bir örnek toprak profilinde drenlere akış (VAN BEERS, 1979. (DWD, tasarımlanan su tablası derinliği, DD, dren derinliği, d dren ile geçirimsiz kat arasındaki uzaklık, S dren aralığı, de eşdeğer derinlik, ka ve kb, hidrolik iletkenlik, h =DD-DWD, drenlerin üstündeki su yükü) Yöntem Köy Hizmetleri Bolatlar Proje Müdürlüğünce 9000 hektarlık yüzeyaltı drenaj sistemi kurulmuş olan bölümünde ise, sulama mevsiminde, 6 noktada drenaj kanallarından su örnekleri ve bu kanalların drene ettiği topraklardan mevsim başında ve sonunda toprak örnekleri alınarak tuz içerikleri belirlenmiştir. Her toprak örneği, 3 ayrı noktadan 60 cm derinliğe kadar eşit miktarda alınan toprakların karıştırılmasıyla oluşturulmuştur. Đzleme çalışmasının yapıldığı Arıcan köyünde kurulan deneme alanında sulama suyu ve drenaj suyu değerleri ile bunların mevsimlik ortalamaları karşılaştırılmıştır. Laburatuvar Analizleri Su örnekleri EC metre ile ölçülerek dSm-1 olarak kaydedilmiştir. Toprak örneklerinin önce süzükleri çıkarılmış ve daha sonra bu süzüklerde EC değerleri ölçülmüştür (Richards, 1954). 69 Şekil 3 Harran Ovasının jeolojik yapısı (DSI, 2003; Yesilnacar ve Güllüoğlu 2007) ve gözlem noktaları BULGULAR VE TARTIŞMASI Kök bölgesinde tuz hareketi Drenlerde su akışı genellikle sulama mevsiminde olmaktadır. Kış döneminde yüzeyaltı drenaj sisteminde dren akışı nadiren olmaktadır. Ovada yağışların (yıllık 350-360 mm) düşüklüğü olması nedeniyle dren akışları olmamaktadır. Nitekim Bahçeci ve Nacar (2008) tarafından yapılan bir çalışmada kış yağışları ile toprakta tuz yıkanmasının olmadığı belirlenirken, sulama mevsiminde kök bölgesinde önemli düzeyde tuz yıkanması olduğu belirlenmiştir. 70 Çalışmalar ovadaki yüzeyaltı drenaj sistemlerinde, sulama mevsiminde ortalama 90-100 mm suyun drene olduğunu göstermiştir. Sulanan alanlarda kabul edilebilir drenaj suyu miktarı 50-200 mm arasında değişmektedir. Bu durumda, Harran ovasında drene olan su miktarının orta düzeyde olduğu söylenebilir. Ova genelinde tahliye edilen drenaj suyu ortalama yılda 135-140 mm’dir. Bunun 90100 mm’si yüzeyaltı drenaj suyu olduğuna göre, yılda 40-50 mm su yüzey akışla boşaltım kanallarına ulaşmaktadır. Ayrıca drenaj kanal sularının önemli bir bölümü geri dönüşüm pompaları ile sulamada yeniden kullanıldığı göz önüne alındığında yüzey akış sularının daha büyük miktarlarda olduğu daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Sulama ve drenaj suyunun tuzlulukları arasında üst topraktaki tuzluluklara bağlı olarak başlangıçta önemli oranda farklılıklar olabilir. Ancak bu farkın zamanla azalması beklenir. Arıcan deneme alanında yapılan izleme çalışmaları üst toprakta tuzlulukta önemli azalma olmasına karşın, drenaj suyu tuzluluğunda azalma eğilimi olmadığını göstermiştir (Çizelge 1; Şekil 4). Kök bölgesi tuzluluğunda 3 yılda %65 azalma olurken, bu oranda bir azalma drenaj suyunda gözlenmemiştir. Çizelge 1 Arıcan Köyü yakınlarında drenaj suyu ve toprak tuzluluğunun değişimi Yıllar 2001 2002 2003 -1 -1 Sulama suyu EC=0.78 dSm 0.47 dSm 0.8 dSm-1 Toprak tuzluluğu dSm-1 Model tahmini dSm-1 Ölçülen ort. Drenaj suyu tuzluluğu dSm-1 100 cm 100150 150200 100 cm 100150 150200 100 cm 100150 150200 6.94 8.03 7.86 4.76 7.52 7.86 3.32 7.05 7.86 7.47-7.39 20.5 17.8 19.35 ECdw/ECiw 26 38 24 Tabansuyu düzeyinin değişimi, m 0.30-2.0 0.48-2.0 0.5-2 m Kök bölgesinde ortalama tuzluluk önemli bir düzeyde azalma gösterirken dren düzeyinin üstünde tuzlulukta azalma çok düşüktür. Dren düzeyinin altında ise tuzlukta bir azalma olmamıştır. Tuzluluğunun değişimi ile ilgili yapılan model çalışmasında, drenaj sistemi kurulan SaltMod kök bölgesi tuzluluğundaki değişimi doğru bir şekilde tahmin ederken, drenaj suyu tuzluluğunu ölçülen değerin yarısından daha az, 7.47-7.39 dS m-1 olarak, tahmin etmiştir (Bahçeci ve Nacar 2007). Model tahminindeki bu sapma daha tuzlu toprak katlarından veya sızmalarla karışma olabileceğini göstermektedir. Normal koşullarda drenaj suyu tuzluluğu ve sulama suyu 71 tuzluluğu arasında 5-10 katı kadar farklılıklara rastlanması olağan kabul edilebilir. Ancak alt katlarda tuz depolanmış alanlarda bu farkın 25-45 kat olabileceğine ilişkin verilere rastlanmaktadır (Grismer, 1989) Ovadaki üst açık aküferde derinlikle artan tuzlu bölgelerde, eğer drenaj sistemleri uygun bir şekilde tasarımlanmazsa, derin toprak katlarında depolanmış tuzların yüzeye çıkma olasılığı çok yüksektir. Bu yüzden bu gibi alanlar belirlenerek, bu yerlere özgü tasarım ölçütleri geliştirilmelidir. 22 Ort.ECdw, dSm-1 20 18 16 14 12 10 0.0 0.2 0.4 0.6 Ort. ECiw, dSm 0.8 1.0 -1 . Şekil 4 Mevsimlik ortalama değerlere göre Arıcan deneme alanında sulama ve drenaj suyu tuzluluğunun değişimi Çizelge 1’deki verilerden yararlanılarak, çizilen Şekil 5’te görüldüğü gibi, sulama suyunun tuzluluğu 0.5-0.8 dS m-1 arasında değişirken, drenaj suyunun tuzluluğu 18-21 arasında değişmiştir. Bu, drenaj suyunun tuz içeriğinde 35 kat fazla bir artış demektir. Çizelge 2 Sulama sularının mevsim içindeki analiz sonuçları Anyonlar (me/L) pH 7.82 8.21 7.95 7.98 7.84 7.89 7.90 8.20 7.80 EC dS/m 0.54 0.43 0.48 0.47 0.52 0.43 0.40 0.52 0.49 Katyonlar (me/L) Na K 2.95 2.00 1.40 2.00 2.48 2.22 2.08 2.50 2.46 0.11 0.20 0.08 0.08 0.06 0.05 0.02 0.03 0.04 Toplam HCO3- Ca+Mg 2.88 2.08 2.52 2.55 2.56 1.98 1.80 2.83 2.20 5.94 4.28 4.00 4.63 5.10 4.25 3.90 5.36 4.70 1.08 1.40 1.33 1.88 1.58 1.67 1.30 1.99 2.03 SO4-2 Cl 1.84 1.36 1.25 1.54 1.63 1.44 1.29 1.65 1.34 3.02 1.52 2.54 1.18 1.89 1.14 1.31 1.72 1.33 Sulama mevsiminde ölçülen sulama ve drenaj suyuna ilişkin tuz ile anyon ve katyonlara ilişkin veriler Çizelge 2 de, drenaj suyuna ilişkin veriler Çizelge 3’te verilmiştir. Sulama 72 suyunun sodyum içerikleri 1.40-2.95 meL-1 iken drenaj suyunun 81-185 meL-1 arasında değişmiştir. Sulama suyunun Ca+Mg içerikleri 1.8-2.88 iken drenaj suyunda bu değerler 4580 me L-1 değerlerine ulaşmıştır. Drenaj suyunun elektrolit konsantrasyonu beklenen değerlerin çok üstünde seyretmektedir. 30 ECdw, dSm -1 25 20 15 10 5 0 0.00 0.20 0.40 0.60 ECiw, dSm -1 Şekil 5 2001-2003 yıllarında sulama suyu ve drenaj suyu tuzluğunun değişimi Çizelge 4’te sulama suyunun kimyasal özelliklerindeki değişimin bir ölçüsü olmak üzere drenaj suyu ile arasındaki oranlar verilmiştir. Drenaj suyunun tuzluluğundaki artış, sulama suyuna tuzluluğundan 25 ile 48 kat daha fazla iken, sodyum ve HCO3 konsantrasyonundaki artış 72 katına kadar ulaşmıştır Çizelge 3 Drenaj suyu analiz sonuçları Katyonlar (me L-1) pH EC dS m-1 Na K Ca+Mg 7.98 13.6 89 0.2 52 7.11 11.6 81 0.1 70 7.16 22.0 160 0.2 61 7.22 20.7 129 0.2 80 7.42 20.4 150 0.1 45 7.36 20.0 144 0.1 58 7.35 19.4 151 0.1 46 7.14 20.2 136 0.2 72 7.80 24.2 185 0.3 51 Anyonlar (me L-1) Toplam 141. 152 221 209 195 202 197 208 236 HCO379 14 60 73 65 71 61 80 81 Cl 41 94 76 66 70 60 63 59 70 SO4-2 21 45 84 69 60 71 72 77 85 Ca+Mg konsantrasyonlarındaki artış ise 25-33 arasında değişmiştir. Bu durum drenaj suyunu besleyen kaynaklarda sodyum konsantrasyonunun daha fazla olduğunu göstermektedir (Şekil 6). Çizelge 4 Drenaj suyu ve sulama suyundaki toplam tuz ile çözünebilir katyon ve anyonların oransal değişimi HCO3 Cl SO4 ECdw/ECiw Nadw/Naiw Kdw/Kiw Ca+Mg 73 25.26 27.05 45.83 44.04 39.17 46.51 48.60 38.85 49.39 30.17 40.50 114.29 64.50 60.48 64.86 72.60 54.40 75.22 1.45 0.25 2.75 3.00 1.00 1.20 4.00 6.67 6.50 18.00 33.70 24.12 31.28 17.66 29.52 25.63 25.47 23.16 23.74 35.53 55.25 45.14 38.29 47.65 50.57 38.86 50.26 72.98 10.36 45.13 39.03 41.14 42.79 47.26 40.23 40.20 22.38 69.49 61.23 43.07 43.00 41.82 49.02 35.64 52.25 6.95 29.64 33.24 58.73 31.84 62.13 55.37 45.02 63.62 Arıcan Köyü yakınlarındaki test alanında, 2001-2003 yıllarında yapılan izleme çalışmalarında belirlenen drenaj suyundaki aşırı tuzluluğun, ovanın değişik yerlerinde de olup olmadığını belirlemek amacıyla 2006 yılında 5 toplayıcı dren ve etki alanları sulama mevsimi boyunca izlenmiştir. 50 40 30 -1 Salinity dSm and ECdw/ECiw 60 20 ECiw 10 ECdw ECdw /ECiw 0 0 2 4 6 8 10 Örnekleme noktası Şekil 6 Sulama ve drenaj suyu tuzluluğu ve oranları Mevsim sonunda kök bölgesi tuzluluğunda azalmaların olduğu, drenaj suyu tuz ve sulama suyunun ise 47.5 katına (Şekil 6), toprak tuz içeriğinin ise 9 katına kadar yükseldiği belirlenmiştir (Şekil 7). Çizelge 5 Toplayıcılarda toprak ve drenaj suyu tuzluluğunun değişimi (2006) Ort ECdw/ Örnekleme Toprak 01.07. 01.09 ECiw ECdw ECe ECe Noktası derinliği, cm Alt geçit 0-60 2.30 0.88 1.59 0.4 5.58 3.51 Harran Yolu-1 0-60 2.40 0.90 1.65 0.4 13.52 8.19 74 ECiw/ ECdw 14.0 33.8 Harran Yolu-2 Arıcan-1 Arıcan-2 0-60 0-60 0-60 1.47 3.56 2.35 1.70 2.57 1.93 1.59 3.07 2.14 0.4 0.4 0.4 14.33 14.20 19.00 9.04 4.63 8.88 35.8 28.4 47.5 Alt geçit örnekleme noktası Tahılalan sulama birliği alanında olup diğer örnekleme noktalarına göre daha kuzeydedir. Bu bölgedeki toplayıcı çıkışlarında yapılan ölçümler drenaj suyu tuzluluğunun 4-6 dSm-1 dolaylarında olduğunu göstermiştir. Bu durum drenaj suyu tuz içeriğinin ovanın güneyine doğru arttığını ve dolayısıyla alt toprak katlarının daha tuzlu olduğunu göstermektedir. Ort.ECdw, dSm -1 20.0 15.0 10.0 5.0 0.0 0.0 1.0 2.0 3.0 4.0 Ort.ECe, dSm -1 Şekil 7 Toprak ve drenaj suyu tuzluluğu (2006) SONUÇLAR VE ÖNERĐLER Harran ovası Kuzey – Güney yönünde 60 km uzunluğunda ve ortalama %0.3 eğimli ve etrafı dağlarla çevrilidir. Drenaj orunu daha çok Güneyde Akçakale – Harran arasındaki düşük kotlu alanda ortaya çıkmıştır. Fazla suyun kaynağı aşırı sulama suları ile sızmalardır. Drenaj sistemi tasarımında dren derinliği 1.80 m ve hidrolik yük 0.30 m alınmıştır. Sulanan kurak bir bölge olması nedeniyle, kök bölgesinin kılcal yükselme ile tuzlanmasını önlemek için derin drenlerin döşenmesi tercih edilmiştir. Bu çalışma ile elde edilen sonuçlar drenaj suyunun tuzluğunun çok yüksek olduğunu göstermiştir. Geçen 5-6 yılda drenaj sistemi kurulmuş alanlarda önemli düzeyde tuz yıkanmasına karşın (Bahçeci ve Nacar, 2007), drenaj suyunun tuzluluğunda herhangi bir azalma olmamıştır. Bu durum drenaj suyuna drenlerin altındaki tuzlu toprak katmanlarından karışma olacağını göstermektedir. Drenaj suyu tuzluluğunun azalması için, su akış yollarının daha üst katmanlardan geçmesini sağlayacak drenaj sistemlerinin tasarımlanması gereklidir. Anılan sistemler, aynı zamanda, kök bölgesinin kılcal yükselme ile tuzlanmasını da önlemelidirler. 75 Böyle bir sistemin tasarımı için öncelikle kritik dren derinliğinin belirlenmesi gerekir (Smedema ve Rycroft, 1984). Değişik birçok kaynakta, ince bünyeli ağır killi topraklardaki yüksek kılcallık nedeniyle, bu derinliğin 1.80 m veya daha fazla olması önerilmektedir. Ancak ovada Bahçeci ve Nacar (2007) tarafından yapılan tuz değişimini belirlemeye yönelik model çalışmasında, 1.20 m dren derinliğinde kök bölgesi tuzluluğunda önemli bir değişmenin olmayacağı, ayrıca Bahçeci ve Ark. (2008) tarafından kontrollü drenajın tuz değişimi ve su kazanımına etkisini belirlemek için yaptıklar model çalışmasında da drenaj sistemlerinin sulama döneminde %75 oranında kontrol edilmesinin kök bölgesinde tuzlanmayı artırmayacağını göstermiştir. Daha dar aralıklı ve daha sığ drenler, örneğin 1.20 m, su akış yollarını daha üst katmanlara taşıyacağından drenaj suyu tuzluluğu azalacaktır. Fio ve Deverel (1991) 1.8 ve 2.7 m derinlikteki drenlerde su akış yollarının sırasıyla 7 ve 14 m olduğunu analiz etmişlerdir. Daha ince bir toprak katı drene edildiğinden, drene olan su miktarını da azaltacaktır. Ancak böyle bir sistemde boru uzunluğu artacağından maliyet artacaktır. Ancak boru çapı ve kazı derinliğinin küçülmesi maliyeti azaltacağından, sistem maliyetlerinde önemli bir değişme olmayacaktır. Diğer bir seçenek ise dren derinliğini değiştirmeden, sistem üzerinde denetim yapıları inşa etmek olabilir. Sulama döneminde, pik su tüketim dönemlerinde dren akışları denetlenerek, daha yüksek bir su tablası düzeyi elde edilebilir. Böylece su akış yolları değiştirilerek daha kaliteli ve daha az su drene olması sağlanabilir. Christen ve Skhean (1998) artan su tablası derinliğinin drenaj suyu tuzluluğunu ve drene olan su miktarı artırdığını belirlemişlerdir. Harran ovasında zamanla drenaj sorunu içeren alanlar zamanla artma eğilimi göstermektedir. Mevcut sulama sistemi ve su yönetiminin bu sorunu azaltma potansiyeli ise oldukça zayıf bir olasılıktır. Her ne kadar ovada inşa edilen drenaj sistemleri kök bölgesinden önemli ölçüde tuz yıkanması sağlasa da, alt katlardaki tuzların yüzeye çıkma olasılığının olup olmadığı ve eğer varsa sistemlerin bu durum göz önünde bulundurularak tasarımlanması gereklidir. Bu çalışmanın yapıldığı bölgede aküferin altkatlarından tuzların drenaj sularına karıştığına ilişkin kuvvetli bulgulara rastlanmıştır. Bu çalışma ile, Harran ovasında yeni tasarımlanıp kurulacak drenaj sistemlerinde bu tür karışmaların olup olmayacağını belirlemek için, zaman geçirilmeden daha geniş alanları kapsayan inceleme ve araştırma çalışmalarına başlanmasının sürdürülebilir bir su yönetimi, dolayısıyla sürdürülebilir bir tarım için kaçınılmaz bir gereklilik olduğu ortaya çıkmıştır. KAYNAKLAR Bahçeci Đ., Nacar A. S., 2007. Estimation of root zone salinity, using SaltMod, in the arid region of Turkey, Irrigation and Drainage, 56 (5) 601-614 Bahceci Đ., Çakir R., Nacar3, A. S., Bahçeci P., 2008. Estimating the effect of controlled drainage on the soil salinity and irrigation efficiency, using SaltMod, in Harran plain. Turkish Journal of Agriculture and Forestry 32: (2) 101-108 76 Bahçeci Đ. and Nacar A.S. 2008. Subsurface drainage and salt leaching in irrigated land in south-east Turkey. Irrigation and Drainage 57:1-11 (2008) DOIs (10.1002/ird.400); Chieng, S.T., Broughton R.S., Ami, S.R., 1981. Graphical solutions to drainage equations. Can. Agric. Eng. 23:91-96. Christen, E., Skehan, D. 1998. Subsurface draiange design and management trial to reduce salt loads from semiarid irrigation areas. Technical Report 6/99, february 1999 CSIRO Land and Water, Griffith Christen E.V., Ayars J.E., 2001. Subsurface drainage systems designed management irrigated agriculture: Best Management practices for reducing drainage volume and salt load. Csiro Land and Water, Grfith NSV, Technical Report 38/01. September 2001. P:106 Çullu, M. A., Karakaş, S., Dinç, U., Şahin, Y., 2004. Classification of Soils of Şanliurfa In Soil Taxonomy, FAO/UNESCO and WRB Classification Systems. International soils Congress, Erzurum, Turkey Çullu, M. A. Karakas, Şahin, S. Y. Aydoğdu, M. Aydemir, A., Çeliker M., 2004.Harran ovasında tuzluluğun değişimi, ( Basılamamış Rapor) DSĐ, 2001. Şanlıurfa Harran Ovası Drenaj ve tuzluluk sorunları inceleme raporu, DSĐ XIV. Bölge Müdürlüğü, Şanlıurfa DSI (2003) Problems of drainage and salinity in the Harran Plain, Summary Report. The 15th District Directorate of the State Hydraulic Works, Sanliurfa, Turkey, pp 10 (in Turkish) DSĐ, 2004. Şanlıurfa Harran Ovası sulama drenaj izleme raporu DSĐ XIV. Bölge Müdürlüğü, Şanlıurfa.Eching et al. (1994) Fio, J.L., 1997. Geohydrologic effects on drain water quality, Journal of Irrigation and Drainage Engineering 123:(3) 15-164 Fio, J.L., and Deverel, S.J., 1991. Ground-water flow and solute movement to drain laterals, western San Joaquin Valley, California, 2, Quantitative hydrologic assessment: Water Resources Research, v. 27, no. 9, p. 2247-2257. Grismer, M.E., 1989. Drainage efficiency and drainage water quality. Pp285-290 IN: V.A. Dodd and P:M:Grace (eds) Agricultural Engineering (Poceeding of the 11th Int. Congress on Agricultural Eng./Dubli KHAE, 2004. Meteorolojik rasat verileri Koruklu Metorolji istasyonu, KHGM, Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü, Şanlıurfa Pohl, G.M., Guitjens, J.C., 1994. Modeling regional flow and flow to rains. Journal of Irrigation and Drainage Engineering 120 (5) 1994 Yesilnacar M.I., Güllüoğlu M.S., 2007. Hydrochemical characteristics and the effects of irrigation on groundwater quality in Harran Plain, GAP Project, Turkey Environmental Geol ogy International Journal of Geosciences 10.1007/s00254-007-0804Van Beers, W.F.J. 1979. The auger hole method. Bull. No. 1 I.L.R.I., P.O. Box 45, Wageningen, The Netherlands 77 KIRSAL KALKINMA VE TARIMSAL TEKNOLOJĐLERĐN TOPLUMSAL DEĞĐŞĐM ĐLE YAYGINLAŞTIRILMASI: ÖNCÜ ÇĐFTÇĐ YETĐŞTĐRME PROJESĐ Đbrahim ŞAHĐN Ziraat Yüksek Mühendisi DSĐ XV.Bölge Müdürlüğü Şanlıurfa/Türkiye [email protected] Çetin ŞEN Ziraat Mühendisi GAP Đdaresi Şanlıurfa/Türkiye [email protected] Ebru Erden AYDIN Ziraat Mühendisi SUDER Şanlıurfa/Türkiye [email protected] ÖZET Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP), çağımızda geliştirilmekte olan dünyanın sayılı kalkınma projelerinden biridir. GAP’la 22 Baraj, 19 hidroelektrik santral ve 25 sulama projesi inşa edilecek ve 1.8 milyon ha alan sulanacaktır. Bu alan ülkemizin ekonomik olarak sulanabilir topraklarının % 20’sine tekabül etmektedir. GAP kapsamında tarımsal sulamalar 1995 yılından itibaren başlamış ve yıllarca kuru tarım yapılan alanlarda sulamaya geçilmiştir. Sulama tarımsal faaliyetlerde köklü değişiklikleri gerektirir. Bu değişiklikleri uygulamaya koyacak olan çiftçilerdir. Bu nedenle değişen ekolojik ve ekonomik koşullarla birlikte çiftçilerin de değişmesi gerekmektedir. Bu amaçla çiftçilere yönelik yapılan eğitimlerden hedeflenen değişim sağlanamamıştır. Öncü Çiftçi Yetiştirme Projesi, değişik yaş gurupları için düzenlenecek farklı içerikteki eğitim, öğretim ve yayım etkinlikleriyle sosyal, kültürel, teknik bilgi ve bilginin uygulaması konularında kendine güvenen, gelişmiş, çevreye duyarlı insan yetiştirmeyi amaçlamaktadır. ANAHTAR KELĐMELER: Öncü çiftçi, Eğitim, Öncü çiftçi kampları ABSTRACT Southeastern Anatolian Project (GAP) is one of the leading development project all over the world. 22 dams, 19 hydroelectrical plants and 25 irrigation projects will be built and a total area of 1.8 million hectar will be irrigated within the scope of GAP. The area that is targeted to be irrigated amounts to 20 % of total irrigable surface of Turkey. Irrigation activities started as of 1995 within the scope of the project and arid areas have been introduced to water. Irrigation requires radical changes in agricultural activities. Who will put these changes into practice are farmers, not anyone else. Thus, farmers also need to change in paralel with changing ecological and economic facts. However; targeted changes could not be reached following relevant training events. The Project of Bringing Up Pioneer Farmers is contributing by means of training, instruction and extension services to be arranged for different age groups with different contents to Silinmiş: T bringing up self-confident, and well-trained individuals that are sensitive to the environment in particular aspects such as social, cultural, and technical knowledge and application of these. KEY WORDS: Pioneer farmers, Education, Pioneer farmers camps GĐRĐŞ Ülkeler, insanlarının yeterli beslenebilmesi ve ekonomilerinin güçlü olabilmesi için tarımlarına her zaman önem vermişler, geliştirdikleri politikalarla, gerek kırsalda gerekse şehirde yaşayan kesimlerin mutluluğu ve refahı için çaba harcamışlardır. Diğer taraftan, tarımsal üretimin niceliği ve niteliği dolayısı ile yeterli ve doğru beslenme toplumların sağlık sorunlarının temelinde hep en önemli öğeyi oluşturmuştur. Tarımsal faaliyetler bu anlamda da ayrı bir öneme sahiptirler. Bu bağlamda kırsal kesimde fiilen üretim yapan kesimin modern tarım teknikleri konusunda eğitilmeleri; Ekonomik, Ekolojik, Sürdürülebilir üretim konusunda bilinçlendirilmeleri veYeniliğe açık, Uygulamalarıyla çevrelerine örnek bireyler olmaları, bölgesel ve ülkesel kırsal kalkınma girişimlerinin temel politikasını oluşturmalıdır. Tarımın daha bilinçli; çevreyle uyumlu, sağlığa uygun, ekonomik faydalar yaratan faaliyetler olarak gelişmesi, modern tarım tekniklerinin ve rekabete açık pazarlama olanaklarının gelişmesiyle olanaklıdır. Bu noktaya varmanın en emin yolu ise çiftçinin bilgilenmesi ve yenilikleri anlayıp uygulamasıdır. PROJENĐN ÇIKIŞ NOKTASI Ülkemizde yaşayan nüfusun yaklaşık %30’u kırsal kesimde yaşamaktadır. Bugüne kadar bu kesimin gelişmesi ve kalkınması için değişik yatırımlar yapılmış ve projeler uygulanmıştır. Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP) bu anlamda çağımızda geliştirilmekte olan dünyanın sayılı projelerinden biridir. GAP’la 22 Baraj, 19 hidroelektrik santral ve 25 sulama projesi inşa edilecek ve 1.8 milyon ha alan sulanacaktır. Bu alan ülkemizin ekonomik olarak sulanabilir topraklarının % 20’sine tekabül etmektedir. Tüm sektörleri ile 32 milyar ABD dolarına mal olacağı öngörülen projeye bugüne kadar bu miktarın % 60’ı harcanmış bulunmaktadır. Proje kapsamında tarımsal sulamalar 1995 yılından itibaren başlamış ve yıllarca kuru tarım yapılan alanlarda sulamaya geçilmiştir. Sulama tarımsal faaliyetlerde köklü değişiklikleri gerektirir. Bu değişiklikleri uygulamaya koyacak olan çiftçilerdir. Bu nedenle değişen ekolojik ve ekonomik koşullarla birlikte çiftçilerin de değişmesi gerekmektedir. Bu amaçla çiftçilere yönelik yapılan eğitimlerden hedeflenen değişim sağlanamamış, tam tersine çiftçiler değişime direnç göstermişlerdir. Bunun sonucu bilinçsiz tarımsal uygulamalar devam etmekte, su israf edilmekte, topraklar çoraklaşmakta ve doğal kaynaklar gelecek nesiller düşünülmeden bilinçsizce kullanılmaktadır. Öncü Çiftçi Yetiştirme Projesi GAP bölgesinde, hedeflenen değişimi sağlamak üzere kırsal kesimdeki gençlerin eğitimi ile 2002 yılında başlamış ve katılımcılarda gözlenen olumlu değişimler sonucu ülke geneline yayılma eğilimi göstermiştir. Proje, değişik yaş gurupları için düzenlenecek farklı içerikteki eğitim, öğretim ve yayım etkinlikleriyle, özellikle kırsal kesimde, sosyal, kültürel, teknik bilgi ve bilginin uygulaması Silinmiş: ¶ ¶ ¶ ¶ HEDEF¶ ¶ Silinmiş: ¶ ¶ konularında kendine güvenen, gelişmiş, çevreye duyarlı insan yetişmesine katkıda bulunmaktadır. ÖNCÜ ÇĐFTÇĐ YETĐŞTĐRME PROJESĐNDE EĞĐTĐM AŞAMALARI Projede eğitime katılan gençler üç aşamadan geçer: 1.Öğrenen Çiftçi aşaması (Tohum) 2.Araştıran Çiftçi aşaması (Fidan) 3.Uygulayan Çiftçi aşaması (Çınar) PROJENĐN UZUN DÖNEM AMACI Öncü Çiftçi Yetiştirme Projesinin uzun dönem amacı; çiftçi çocuklarından başlayarak çiftçilere, çevre ve tarım teknolojileri konularında bilgi vermek suretiyle onların bilinçli bir çiftçi olarak yetişmelerine, toplum içinde uyumlu, bilgili bireyler olmalarına katkıda bulunmaktır. ÖNCELĐKLĐ AMAÇLAR 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Öğrenmeye açık, sosyal, kendisiyle ve çevresiyle barışık, Kendini anlatabilen, karşısındakine saygılı ve onu anlamayı isteyen, Sorunlarını ve çözüm yollarını araştırabilen, Yakın çevresindeki resmi ve özel, kurum ve kuruluşları tanıyan ve onlardan bilgi almayı bilen, Çağdaş iletişim araçlarını kullanabilen ve onlardan yararlanan (bilgisayar, internet) Eğitilmeye istekli, meraklı, Çevre ve sürdürülebilir tarım konularında bilinçli, Takım çalışmalarına yatkın, katılımcı bireyler yetiştirmektir. ÖNCÜ ÇĐFTÇĐ YETĐŞTĐRME PROJESĐNDE YÜRÜTÜLEN FAALĐYETLER Öncü Çiftçi Yetiştirme Projesi kapsamındaki aşağıdaki faaliyetler yürütülmektedir: 1. Genç Çiftçi Kampları (Acemilik aşaması). Kampa katılanlar TOHUM olarak kaydedilirler. 2. Sürekli Eğitim Dönemi (Çıraklık aşaması). Bu aşamadakiler FĐDAN olarak kaydedilirler. 3. Uygulayan çiftçi aşaması. Bu aşamadakiler ÇINAR olarak kaydedilirler. PROJENĐN UYGULAMASI 1. TEMEL EĞĐTĐM AŞAMASI (ÖNCÜ ÇĐFTÇĐ KAMPLARI) Genç çiftçi kampları bu projenin ilk aşamasını oluşturur. Bu aşama gençlerle bir tanışma ve belirlenmiş hedeflere ilişkin bir el sıkışma aşamasıdır. Bu aşamada amaçlar başlığında belirtilen konularda gençlerin eğitim ve öğretimi hedeflenmiştir. Öncü çiftçi adaylarının çoğu ailelerinden ve yaşadığı yerden ilk defa ayrılmakta ve hayatının birçok ilkini bu kampta yaşamaktadır. Kampta kalacağı çadırı, tanımadığı farklı bir kültürden gelen başka bir kampçı ile paylaşır. Đlk defa müzeyi, büyük bir alışveriş merkezini gezer, vali, belediye başkanı, rektör ve ildeki kurumların üst düzey yöneticileri ile tanışır, onlara soru sorar. Pamuk toplama makinesi, kombine makineler, büyük traktörler ve bunun gibi tarım makinelerinden haberdar olur. Toprak analiz laboratuarı, tarım ilaç fabrikası, seraları gezer, bilgi alır. Suyun barajdan tarlasına gelinceye kadar izlediği yolu görür, önemini kavrar. Kampçılar gündüz gördüklerini ve öğrendiklerini akşam yakılan kamp ateşi saatinde bilgi yarışmaları, yaratıcı dramalar ve oyunlarla pekiştirir. Bu faaliyetler kamp boyunca devam eder ve hiç televizyon izlenmez. Bu eğitim ve öğretim sonucunda birey tarımsal bilgi ve becerilerini geliştirirken, sosyal birey olma yolunda yol alır. Bilgisayar, spor ve eğitsel çalışmalarda arkadaşlık ruhu geliştirilir. Özellikle gece yakılan kamp ateşi çevresinde kişisel yetenekler ortaya çıkarılır ve geliştirilir. Bu yetenekler doğrultusunda (Resim, Spor, Müzik, Tiyatro, folklor) uygulamalar yaptırılır. Bu sayede gençler özgüven kazanma yolunda önemli adımlar atar. Bireysel ilişkilerde zorlukları aşar ve takım çalışmasına yönelir. Ortak yaşamanın önemini kavrar, sosyal çevresi genişler, kendi öneminin ve değerinin farkına vararak insanı sevmeyi ve önemsemeyi öğrenir. Bilgi alışverişinin yararına kanaat getirir. Sorma ve uygulama ilişkisine öğrenmeyi de katar. Kişisel veya takım olarak proje üretme ve uygulama heyecanını hisseder. Uygulamada gözlemlediği olumlu-olumsuz gelişmeleri paylaşmaya hazır olur. Kamp süresi 12 gündür. Kampta eğitim teorik, uygulamalı ve eğitsel çalışmalar şeklinde yürütülür. Sabah spor ile başlar ve teorik bilgilerin verilmesi ile devam eder. Her gün sabah konuk saatinde ilde bulunan bir kurum veya kuruluşun (DSĐ, Tarım Đl Müdürlüğü, Ziraat Fakültesi, Tarım Reformu, GAP Đdaresi, Ziraat Odası...v.b) en üst düzey yetkilisi tarafından görev yetki ve sorumlulukları konusunda bir sunum yapılır. Onlara ne şekilde ve hangi konularda yardımcı olabilecekleri ve nasıl ulaşabilecekleri konusunda bilgi verir ve sorularını cevaplandırır. Sonrasında ise; Bilgisayar-Đnternet, tarımsal eğitim ve eğitsel çalışmalar istasyonlarında faaliyetler devam eder. Öğleden sonra sabah konuk saatinde sunum yapan kuruma iadei ziyaret gerçekleştirilerek teorik konulara paralel olarak kamu ve özel kuruluşların araştırma, uygulama ve üretim istasyonlarında (Sulama, Tarımsal Mekanizasyon, Yetiştirme Teknikleri) eğitime devam edilir. Kampa dönünce spor saati başlar. Spor saati (yüzme, masa tenisi, futbol, voleybol, basketbol, satranç) uygulama saatinin ardından günlük programa uygun olarak gerçekleştirilir. Spor saatinde kampçıların en fazla ilgi duyduğu alan yüzmedir. Projede de yüzmeye çok önem verilmektedir. Çünkü iklim olarak çok sıcak olan bölgemizde sulama kanallarında her yıl 1015 kişi boğulmaktadır. Bu nedenle öğrencilere yüzme öğretildiği gibi sulama kanallarında yüzmenin tehlikeleri de anlatılmaktadır. Eğitim gece yakılan kamp ateşi çevresinde tüm kampçıların katılımı ile devam eder. Son kamp gecesi kampçıların aileleri ve kurumların katılımıyla bir veda gecesi şeklinde gerçekleştirilir, and içme ve katılım belgesi dağıtma töreniyle son bulur. ( Kamp faaliyetleri ile ilgili olarak 1 günlük program Ek 1 de verilmiştir) ( Kamp faaliyetleri ile ilgili olarak 12 günlük program Ek 2 de verilmiştir) 2 – SÜREKLĐ EĞĐTĐM FAALĐYETLERĐ AŞAMASI Projenin temelini oluşturan ve birey/ takımların kendilerini geliştirdiği aşamadır. Edinilen bilgi ve becerilerin uygulanması ve geliştirilmesi amacı ile yapılacak tüm çalışmaları bu aşamada yürütülecektir. Bu kapsamda; Yeni kamp dönemlerine eski kampçılar zaman zaman davet edilir. Kampçılara özel, internet ortamında iletişim sitesi oluşturarak ilişkinin sürmesi sağlanır ve ilgili konularda yarışmalar düzenlenir, Kampçıların 3 ve daha fazla olduğu Đlköğretim okullarında internet alt yapılı “Tarım, Çevre Bilgi ve Đletişim” odaları kurulur, Kampa katılan bireylerin kamptan ayrılmadan önce kişisel veya takım olarak yürütmek üzere belirledikleri projeler değerlendirilerek destek verilir. TEŞEKKÜR Projenin uygulamasında vermiş olduğu desteklerden dolayı GAP Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanlığı başta olmak üzere, DSĐ XV. Bölge Müdürlüğü, H.Ü Ziraat Fakültesi, Tarım Đl Müdürlüğü, Ziraat Bankası, Ziraat Odası, Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, Şanlıurfa Belediyesi ve Sulama Birliklerine teşekkür ederiz. EKLER Ek 1:ÖNCÜ ÇIFTÇI YETĐŞTĐRME PROJESĐ GÜNLÜK PROGRAM ÇIZELGESI 06:30 6:45-7:30 7:30-7:45 7:45-8:30 8:30-9:00 9:00-10:00 10:00-11:00 11:00-12:00 12:00-13:00 13:00-14:00 14:00-14:30 14:30-16:30 16:30-18:00 18:00-19:00 19:00-20:00 20:00-22:30 KALKIŞ: SEÇĐLMĐŞ MÜZĐKLERLE KAMPÇILARIN UYANDIRILMASI SABAH SPORU: SPOR REHBERĐ DENETĐMĐNDE SAĞLIK ĐÇĐN SPOR ANLAYIŞI ĐLE SPOR YAPILMASI VE YAPILANLARIN YARARLARININ ANLATILMASI. SABAH SPORU SONRASI KĐŞĐSEL TEMĐZLĐK KAHVALTI ÇADIR-YATAK KONTROLÜ, ÇEVRE TEMĐZLĐĞĐ KONUK SAATĐ: KONUĞUN, KURUMUYLA ĐLGĐLĐ SUNUM YAPMASI TARIM 1. GRUP BĐLGĐSAYAR, 2. GRUP ĐNGĐLĐZCE 1. GRUP ĐNGĐLĐZCE, 2. GRUP BĐLGĐSAYAR YEMEK DĐNLENME UYGULAMA SAATĐ: KONUĞUN ÇALIŞTIĞI KURUMUN FAALĐYETLERĐNĐ YERĐNDE GÖRME SPOR: GRUPLAR HALĐNDE YÜZME, SATRANÇ, MASA TENĐSĐ, VOLEYBOL EĞĐTSEL ÇALIŞMALAR YEMEK KAMP ATEŞI FAALĐYETLERĐ: GÜNDÜZ GÖRÜLEN VE ÖĞRENĐLENLERĐN YARIŞMALAR, YARATICI DRAMA VE Silinmiş: ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ ¶ 22:30 OYUNLARLA SAHNELENMESĐ KĐŞĐSEL TEMĐZLĐK VE YATIŞ Sulama Toprak örneğinin alınması ve analizinin önemi DSĐ Bölge müdürlüğü Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Müdürlüğü Tarım Đl Müdürlüğü 3 4 5 Tarımsal krediler ve destekler GAP Bölge Müdürlüğü Ziraat Bankası Müdürlüğü Ziraat odası 9 10 11 12 Güneydoğu Anadolu Projesi Ziraat Fakültesi 8 Çiftçi örgütleri Tarla Bitkileri Son Kamp Ateşi için Hazırlık Çalışmaları Son Kamp Ateşi için Hazırlık Çalışmaları Bitki Koruma 7 6 Çevre Bilinci Valilik 2 Kampa Giriş Kampa Giriş 1 TARIM KONUK GÜN Đngilizce Şarkı Đngilizce Selamlaşma Tarımsal bilgilerin internette aranması Tarım ilaç fabrikasının gezilmesi GAP Araştırma istasyonunun gezilmesi Ziraat Fakültesi Denemelerini Ziyaret Fidan Dikimi Kamptan Ayrılış Geceye Hazırlık Bilgisayarda kullanılan Đngilizce terimler Tarımsal terimler Bilgisayarda kullanılan Đngilizce terimler e-mail göndermek ve almak Đnternette tarımsal siteler Kamp sonrası yürütülecek projelerin belirlenmesi Son Kamp Ateşi için Hazırlık Çalışmaları Tarım Đl Müdürlüğü bitki koruma laboratuarının gezilmesi Toprak analiz laboratuarının gezilmesi Tünel ve Sulama Şebekelerinin görülmesi Müze, alışveriş merkezi gezisi, şehir turu Đngilizce’nin Hayatımızda ki Yeri ve önemi Đngilizce Tanışma Sağlık Taraması UYGULAMA Kampa Giriş ĐNGĐLĐZCE Atatürk Barajının Gezilmesi E mail adresi almak Internet’in Tanıtımı Word Kullanımı Bilgisayarın Tanıtımı Kampa Giriş BĐLGĐSAYAR Yüzme, futbol, satranç, basketbol Toplu yaşamada dikkat edilecek hususlar, Çadırlar arası bilgi yarışması Sulamadan Önce ve Sonra Tarım ve Çadırlar arası bilgi yarışmas Yüzme, futbol, satranç, basketbol Yüzme, futbol, satranç, basketbol Yüzme, futbol, satranç, basketbol Yüzme, futbol, satranç, basketbol Yüzme, futbol, satranç, basketbol Yüzme, futbol, satranç, basketbol Yüzme, futbol, satranç, basketbol Yüzme, futbol, satranç, basketbol Yüzme, futbol, satranç, basketbol Veda Gecesi Etkinliği, Çadırlar arası bilgi yarışması finali Đlaç ve gübrenin kullanımı, Çadırlar arası bilgi yarışması Araştırma sonuçlarından yararlanma, Çadırlar arası bilgi yarışması Sulu tarımda alternatif ürünler, , Çadırlar arası bilgi yarışması Organik tarımın insan sağlığındaki yeri ve önemi Çadırlar arası bilgi yarışması Barajlarımız ve hidrolojik döngü, Çadırlar arası bilgi yarışması Ormanlarımız ve fidan dikmenin önemi, Çadırlar arası bilgi yarışması Çoraklaşma ve Erozyon, Çadırlar arası bilgi yarışması Kamp Ateşinin Tanıtılması KAMP ATEŞI Tanışma partisi SPOR Ek 2: ÖNCÜ ÇĐFTÇĐ YETĐŞTĐRME PROJESĐ 12 GÜNLÜK PROGRAM ÇĐZELGESĐ ŞANLIURFA-HARRAN OVALARI SULAMASINDA PLANLAMADAN GÜNÜMÜZE BĐTKĐ SU ĐHTĐYACI Hüseyin DEMĐR Süleyman KODAL Y. Ersoy YILDIRIM Dr., Zir. Yük. Müh. GAP-BKĐ Başkanlığı, Bölge Müdürlüğü Şanlıurfa-Türkiye [email protected] Prof. Dr. A.Ü. Zir. Fak. Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Ankara-Türkiye [email protected] Prof. Dr. A.Ü. Zir. Fak. Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Ankara-Türkiye [email protected] ÖZET Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü (DSĐ) Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında brüt 1,811,385 ha tarım arazisini sulamaya açacaktır. GAP kapsamında hemen hemen inşaatı tamamlanan Şanlıurfa-Harran Ovaları Sulamasında ise brüt 152,353 ha (yaklaşık net 141,855 ha) alan sulamaya açılacaktır. Bu çalışmada; planlamada kullanılan bitki deseni ve kriterler ile planlamadan günümüze artan/gelişen bilgi birikimi ve teknoloji kullanılarak bitki su ihtiyaçları ve kanal kapasiteleri arasındaki farklar araştırılmıştır. Son yılın bitki deseni dikkate alınarak mevcut kanal kapasiteleri karşılaştırılmış, bunların verime etkisi araştırılmış ve bazı öneriler geliştirilmiştir. ABSTRACT CROP WATER REQUIREMENT IN SANLIURFA-HARRAN PLAINS FROM THE PLANED STAGE TO DATE State Hydraulic Works will open total of 1,811,385 hectares land for irrigation within Southeastern Anatolia Project (GAP) in Turkey. 141,855 hectares land (total 152,353 hectares) will be irrigated in Sanliurfa-Harran Plains Irrigation Project which is almost completed. In this study, the crop pattern and criteria used in planning were used to study the differences between crop water requirements and the canal capacities. The knowledge and the technology which had been developed since the planning stage also have been used. Current irrigation canal capacities have been compared, their contribution to productivity has been studied and some suggestions have been developed taking the last year’s crop pattern into consideration. 1.GĐRĐŞ Artan nüfusun gıda ve örtünme ihtiyaçlarını karşılamak için mevcut doğal kaynakların optimum kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Her gün su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesine duyulan ihtiyaç; bir önceki güne göre daha da şiddetlenmektedir. Gıda taleplerini karşılamak son yüzyılda genişleyen tarım arazilerinin sınıra dayanması ve hatta bu arazilerin tarım dışı alanlarda kullanılması, tarımda birim üniteden daha fazla üretim yapılmasını gerektirmiştir. Fazla üretimi gerçekleştirmek üzere başta sulama olmak üzere mekanizasyon, gübreleme, tarımsal mücadele ve genetik gibi konularda son elli yılda büyük aşamalar kaydedilmiştir. Ülkemizdeki ekonomik olarak sulanabilir arazi varlığının 1/5'ine, yerüstü su kaynaklarının %28’ine ve yeraltı su rezervlerinin 1/4'üne sahip Güneydoğu Anadolu Bölgesi (1), 270 günü aşan vejetasyon süresi ve yılda 2-3 ürün almaya olanak sağlayan güneşlenme şiddeti ile mükemmel bir ekolojiye sahiptir. Birbirine bağlanamayan potansiyel halkaları nedeniyle zincirde birden çok zayıf halka oluşmakta, bu da potansiyelin kullanımını kısıtlamaktadır (2). Bölge; nüfuskaynak dengesi açısından oldukça büyük bir kalkınma potansiyeli olmasına rağmen, gelişmişlik düzeyi göstergeleri açısından Türkiye ortalamasının oldukça altında bulunmaktadır(1). Başta Bölge insanının refahını artıracak, diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını azaltacak olan Güneydoğu Anadolu Projesinin (GAP) lokomotifi; tarımdır. Sulamanın ana rol oynayacağı GAP’ta 1.8 milyon ha alan Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü (DSĐ) marifetiyle sulanacaktır (3). Ön etütlerin yıllar önce yapıldığı, kat’i projelerin ise yatırımlarının uzun sürmesi nedeniyle artan bilgi birikiminin yakalanamadığı sulamalarda bitki su ihtiyaçları gerçekte karşılanamaz durumdadır. GAP’ın en büyük halkalarından biri olan Şanlıurfa-Harran Ovaları Sulamasının (ŞHOS) kat’i projesi 1992 (4) yılında revize olarak yapılmıştır. Bu çalışmada planlamada kullanılan bitki su ihtiyaçları ile günümüz koşullarında kullanılmasını önerdiğimiz yöntem ve hesaplama metodolojisi sonuçları planlama ve mevcut bitki deseni için karşılaştırılmış ve su dengeleme için öneriler geliştirilmiştir. 2.MATERYAL VE METOT 2.1 Materyal Bölgede ve yakın çevresinde bulunan 27 büyük klima ve 85 yağış olmak üzere toplam 112 meteoroloji istasyonun son 30 yıllık değerleri kullanılmıştır (5). Bitki büyüme katsayıları (kс) öncelikle Đlbeyi’nin (2001) (6) çalışmasından, bu çalışmada bulunamayan kc değerleri Allen et al. (1998) (7) alınmıştır. Referans bitki su tüketiminin hesaplanmasında (ETo) IRSIS ve cografi bilgi sistemi (CBS) 2 programları kullanılmıştır. Çalışmada; A.Ü.Z.F. Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü bilgisayarlarından yararlanılmıştır. 2.2 Metot Temel metodoloji; büyük sulama alanlarında bir meteoroloji istasyonuna bağlı kalarak sulama şebekesinin boyutlandırıldığı klasik yaklaşım yerine, çevre istasyon değerlerinin de kullanılması ve Coğrafi Bilgi sistemleri (CBS) tekniğinin kullanılması ile kapasitenin belirlenmesi, ayrıca; başta bölgede yapılan bitki su tüketimi araştırmaları olmak üzere ülkemizdeki araştırma çalışmalarından elde edilen bitki büyüme katsayılarının kullanılmasıdır. Su uygulama (tablo 1) ve iletim randımanları olarak, seçilen sulama yöntemi ve sulama sistemine göre DSĐ kıstasları alınmıştır (4). Su iletim randımanları tersiyer kanallarda %97, sekonder kanallarda %96 ve Ana kanallarda %95’tir. Sulama süresi 24 saat olarak kabul edilmiştir. Planlanan bitki deseni DSĐ’den (4) alınmıştır (tablo 1). Mevcut bitki deseni (2007 yılı) ŞHOS alanında bulunan sulama birliklerinde yapılan anketle belirlenmiştir. Tablo 1. ŞHOS alanında planlanan ve 2007 yılında gerçekleşen bitki desenleri ile su uygulama randımanları Ürün Cinsi Hububat Pamuk Şeker Pancarı Patates Bostan Fasulye Sebze Ayçiçeği Yonca Meyve Soya II. Ürün Susam II. Ürün Mısır II. Ürün Yer Fıstığı II. Ürün TOPLAM Tenebbüt Süresi 8/10-20/6 1 /4-23/9 1 /4-1/10 1 /4-15/8 5/4-28/8 5/5-15/7 5/4-25/9 25/3-20/8 17/3-20/12 17/3-20/12 25/6-20/9 25/6-25/10 25/6-25/10 25/6-25/9 2007 Basınçlı Sulama Su Planlanan Yılı Sistemleri Randımanları Uygulama Bitki Bitki Randımanı Sulama Randıman Deseni % Deseni % Sistemi % % 23.00 35.11 0.61 Yağmurlama 0.80 34.60 60.37 0.61 Damla 0.90 5.00 0.80 Yağmurlama 0.80 3.70 0.80 Yağmurlama 0.80 4.20 0.08 0.61 Damla 0.90 3.60 0.61 Damla 0.90 7.10 4.27 0.61 Damla 0.90 1.50 0.61 Damla 0.90 4.70 0.80 Yağmurlama 0.80 12.60 0.18 0.61-0.90 Damla 0.90 5.20 0.61 Yağmurlama 0.80 4.80 0.61 Yağmurlama 0.80 4.80 18.32 0.61 Damla 0.90 5.20 0.61 Yağmurlama 0.80 120.00 118.32 Bölge ve çevresinde bulunan 27 büyük klima istasyonunun ETo değerleri IRSIS paket programı yardımıyla FAO Modifiye Penman yöntemine göre hesaplanmış, 3 CBS yardımıyla haritalandırılmış (şekil 1) ve ŞHOS’a ait değer aylık olarak tablo 2’de verilmiştir. Şekil 1. GAP Bölgesi Yıllık ETo Haritası Bölge ve çevresinde bulunan 112 istasyona ait aylık etkili yağış değerleri hesaplanmış (8), CBS yardımıyla haritalandırılmış (şekil 2) ve ŞHOS’a ait ortalama değer aylık olarak tablo 2’de verilmiştir. Şekil 2. Yıllık yağış dağılımı (mm/yıl) 4 Bitki katsayısı (kc) değerleri tarım takvimi dikkate alınarak 6. ve 7. nolu kaynaklardan alınmış ve aylık olarak düzenlenmiştir (tablo 2). Özetlemek gerekirse araştırmada kullanılan yaklaşımlar 5 grupta toplanabilir: Alternatifler Bitki Deseni Bitki Katsayısı (kc) A1: DSĐ Planlama Planlama Klasik Yüzey Planlama Yöresel CBS Yüzey Hesaplama Tekniği Sulama Yöntemi A2: PLANLAMAYÜZEY A3: PLANLAMAMODERN A4: : MEVCUT-YÜZEY Planlama Yöresel CBS Modern Mevcut (2007) Yöresel CBS Yüzey A5: MEVCUT-MODERN Mevcut (2007) Yöresel CBS Modern Su verim ilişkisi olarak Steawart’ın eşitliği (Doorenbos and Kassam, 1979) (9) kullanılmıştır. Bu eşitlik yardımıyla kısıntılı sulamada beklenen verim değeri belirlenmiştir. 1-(Ya /Ym)= ky[1-(ETa/ETm)] Eşitlikte; Ya : Gerçek verim, kg/da Ym: Maksimum verim, kg/da ky: Verim etmeni ETa: Gerçek su tüketimi, mm ETm: Maksimum su tüketimi, mm 5 5 0.97 0.78 0.85 0.38 0.38 0.50 0.92 0.45 1.47 0.92 0.92 0.55 0.92 8 9 10 11 12 0.35 0.58 Toplam 1.24 0.88 0.25 0.95 0.20 0.20 0.35 0.77 0.47 0.33 1.87 1.87 1.26 0.66 0.77 0.68 2.22 2.20 1.72 1.05 0.95 0.40 1.05 0.95 0.40 0.65 0.65 0.60 0.25 1.87 1.87 0.90 1.15 0.32 0.95 1.10 0.19 1.90 2.26 0.45 0.90 1.15 0.40 0.70 0.85 1.05 0.50 40.1 49.2 81.6 115.3 167.0 216.0 233.8 209.6 156.9 99.3 48.8 34.2 1451.9 47.9 61.1 59.0 50.5 37.5 6.3 0.1 0.1 0.3 19.1 46.5 60.1 388.6 1 2 3 4 0.67 0.63 1.20 1.35 0.22 0.16 0.35 0.22 0.13 0.14 0.13 0.19 0.96 1.19 0.30 0.70 0.30 0.70 0.50 0.13 6 Đlbeyi, 2001 ve Allen et al., (1998) den düzenlenmiştir. Mevsimlik sulama suyu ihtiyacı metodolojiye uygun olarak hesaplanmıştır. HUBUBAT PAMUK ŞEKERPANCARI PATATES BOSTAN D.FASULYE SEBZE AYÇĐÇEĞĐ YONCA MEYVE NAR ZEYTĐN BĐBER SOYA II.ÜRÜN SUSAM II.ÜRÜN MISIR II. ÜRÜN YERFISTIĞI II.ÜRÜN SEBZE II.ÜRÜN ETo Yağış BĐTKĐ AYLAR 6 7 0.18 1.25 1.09 1.03 1.12 0.69 0.96 0.82 0.91 1.05 1.15 1.48 1.72 0.85 1.15 1.76 1.76 1.05 1.05 1.05 1.05 0.60 0.65 1.48 1.72 0.50 0.12 0.40 0.68 0.14 0.45 Tablo 2. Bitki büyüme katsayısı (kc), aylık ETo, aylık yağış değerleri 3. SONUÇ VE TARTIŞMA ŞHOS’nın kat’i projesindeki net sulama suyu ihtiyacı ile hesaplanan sulama suyu ihtiyacı arasında oldukça büyük farklılıklar ortaya çıkmıştır (tablo 3). Bu farklılıklar bitki katsayısından ve hesaplama tekniğinden kaynaklanmaktadır. Yapılan çalışma ile DSĐ değerleri arasındaki farklılık; yapılan diğer bitki su tüketimi çalışmalarında da görülmektedir (tablo 4). Karata (1991), Çetin (1993) ve Çukurova Üniversitesi (1993) çalışmaları Harran Ovasında yapılan araştırmaların sonuçları olup, uygulanan metodoloji sonuçları ile uyum göstermektedir. Başat ürün olan pamuğun sulama suyu ihtiyacı planlamada belirlenen değerden %60’dan daha fazla farklıdır. Çalışmada belirlenen 1034 mm yıl değeri yukarıda belirtilen uygulamalı araştırma sonuçları ile uyuşmaktadır. Yoncanın planlamada belirlenen mevsimlik net sulama suyu ihtiyacı Karata’da verilenle %100 dolayında farklılık göstermektedir. GAP (1992), Beyribey (1992) ile Kodal ve arkadaşlarının (1997) yaptığı çalışmalarda FAO Penman-Monteith yöntemini kullandıkları için sonuçları çalışma ile uyum göstermesine rağmen farklılık kc değerleri ve ETo’ın hesaplanmasında kullanılan tek meteoroloji istasyon değerlerinden kaynaklanmaktadır. Değişen net sulama suyu ihtiyaçları sulama modülüne de etki etmektedir. DSĐ su iletim randımanları dikkate alınarak planlanan, çalışma sonucunda olması gereken ve mevcut bitki deseninde ihtiyaç duyulan kanallardaki sulama modülleri tablo 5’te verilmiştir. Farklı aylar ve alternatifler için ana kanalın ihtiyacı karşılama oranları ise tablo 6’da verilmiştir. Ana kanalın ihtiyacı karşılama oranı, ana kanalın mevcut kapasitesi şebeke su ihtiyacına oranlanarak belirlenmiştir. ŞHOS’nın net alanı 141.855 ha (3) olup, 124 m3/s su ile sulanacaktır. Net alana göre kaynak modülü 0.874 l/s/ha’dır. Sulamadan dönecek suların bir kısmının tekrar sulamada kullanılması öngörülmüş olup, kati projede bu değer 0.126 l/s/ha’dır (4). Sulamada kullanılacak toplam modül 1.000 l/s/ha’dır. Modül konusunda birinci çıkarım tünel suyunun %14.4’ünün yeniden kullanımı demektir ki; bu değerin fazlası DSĐ’nin drenaj kanalları üzerine yaptığı regülatörler ve sulama birliklerinin yaptığı pompajlarla sağlanmaktadır. Tablo 5 incelendiğinde DSĐ planlamasına göre temmuz ayında ana kanal modülü 1.407 l/s/ha olması gerekirken, kaynak modülü sulamadan dönen sular dahil 1.000 l/s/ha’dır. Đhtiyacın %71’i sağlanabilmektedir (tablo 6). Haziran ve temmuz aylarında da ihtiyacın ancak % 90!ı karşılanabilmektedir. PLANLAMA-YÜZEY alternatifinde (planlamadaki bitki deseni için yöresel bitki katsayılarına göre hesaplanan su tüketimleri dikkate alındığında ve hesaplamalarda CBS yaklaşımı kullanıldığında) sulama modülü ağustos ayında 1.534 l/s/ha olup, karşılama oranı %65 düzeyindedir. Bu alternatifte haziran-eylül aylarında (4 ay) ihtiyaç çeşitli oranlarda karşılanamamaktadır. 7 Önemli olan işletme anında yani günümüzde mevcut bitki deseninde sistemin ihtiyacı karşılama oranıdır. MEVCUT-YÜZEY alternatifinde (Mevcut (2007) bitki deseni, yöresel bitki katsayısı, CBS hesaplama tekniği ve yüzey sulama yöntemi için) ihtiyaç duyulan modül 1.703 l/s/ha olup, ihtiyacı karşılama oranı %59 düzeyindedir. Bu alternatifte de haziran-eylül aylarında (4 ay) ihtiyaç çeşitli oranlarda karşılanamamaktadır. Tablo 3. ŞHOS alanında bitkilerin net sulama suyu ihtiyaçları (mm) Mevsimlik Net Sulama Suyu X XI XII Đhtiyacı 35 14 337 348 Aylık Net Sulama Suyu Đhtiyacı ÜRÜN CĐNSĐ Alternatif III IV Hububat Pamuk Şeker Pancarı Patates Bostan K. Fasulye Sebze Ayçiçeği Yonca Meyve Soya II Susam II Mısır II Yer Fıstığı II A1 A2 A1 A2 A1 A2 A1 A2 A1 V VI VII VIII IX 51 167 70 53 120 138 37 15 106 78 5 118 43 39 147 224 9 175 268 202 221 206 42 245 254 266 261 225 55 137 147 160 56 260 138 324 161 199 31 116 9 2 70 363 661 314 621 709 A2 A1 A2 A1 A2 A1 A2 A1 39 175 212 22 59 225 36 161 189 268 171 74 102 69 228 194 129 20 51 99 318 177 182 230 401 252 268 288 A2 33 102 221 378 411 465 345 155 A1 A2 A1 A2 A1 A2 A1 A2 A1 A2 58 217 276 45 129 225 245 24 158 116 19 125 24 93 22 149 158 398 18 131 28 8 651 1035 1033 835 590 507 80 392 293 109 144 161 107 274 196 100 25 236 220 195 189 152 199 163 355 160 105 189 142 149 162 180 91 173 133 28 87 45 24 41 16 3 59 180 24 1643 593 769 1212 2110 974 1037 579 501 387 491 527 940 395 525 Bu sonuçlar ŞHOS alanında mevcut kanal kapasitelerinin yaz aylarında yeterli olmadığını, kısıntılı sulama yapılması gerektiğini göstermektedir. Optimum sulamada toprakta bitki kök bölgesinde yeterli düzeyde nem sağlanırken, kısıntılı sulamada sulama suyunun yeterli olmadığı aylarda bitkilere ihtiyacından daha az su verilerek bitkinin strese girmesine ve bir miktar verim düşmesine izin verilmektedir. Ancak aynı su kısıtında yanlış zamanda ve yanlış miktarda sulama suyu verilirse ve bitkinin su açığına çok hassa olduğu dönemlerde kısıntı yapılırsa verim çok düşmektedir. Bu nedenle kısıntılı sulama yapılırken mevcut su miktarı yanında bitkinin ve toprağın özelliklerinin, iklim koşullarının ve su-verim ilişkilerinin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir, diğer bir deyişle mevcut koşullara göre kısıntılı sulama zaman planlarının hazırlanması ve uygulanması sağlanmalıdır ki aynı suyla mümkün olan en yüksek verim alınabilsin. Bu amaçla kısıntılı sulamada sulama zaman planlarının hazırlanması ile ilgili olarak ziraat mühendislerinin eğitiminde yarar görülmektedir. Sonuçları aşağıdaki grafikle (şekil 3) açıklamak daha kolay olacaktır: Kanal kapasitesi ve geri dönen suların kullanılmasıyla su temin modülü 1.000 l/s/ha koşulunda ovada uygulanan yüzey sulama yöntemi nedeniyle 2007 bitki deseninde Haziran,Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında %14,6 ile %70,3 düzeyinde (ihtiyaçtan az) su temin edilmiştir. Bu dönemler kapsamında ovada pamuk ve ikinci ürün mısır bulunmaktadır ve kısıtlı sulama açısından tüm gelişme periyodunu kapsamaktadır. Pamuk için Haziran-Eylül gelişme döneminde ortalama su kısıtı %28.3 ve ikinci ürün mısır için Temmuz-Eylül döneminde su kısıtı %29.1 düzeyinde olmuştur. Harran Ovası koşullarında pamuk bitkisinde kısıtlı sulama koşullarında su verim ilişkilerini araştıran Kara ve Gündüz (1998) (18), mevsimlik verim tepki etmeni (ky) 1.234 ile ova ortalama kütlü verimi olan 400 kg/da’mı karşılaştırıldığında; su koşuluna bağlı kalarak 614 kg/da verim alınabileceğini ifade etmek gerekir. Harran Ovasında Kara ve Gündüz tam sulama koşullarında 1995 yılı tekerrür ortalamasında 524 kg/da verim almışlardır. Yine; Harran Ovasında Değirmenci ve ark. (1999) (19) ikinci ürün mısırın mevsimlik ky değerini 1,178 olarak bulmuşlardır. Ovada %15 nem düzeyinde ortalama 800 kg/da verim; su koşulu dikkate alınarak 1217 kg/da verim alınabileceğini söylemek gerekir. Değirmenci ve ark. tam sulama koşulunda 1995 yılında ortalama 1040 kg/da verim almışlardır. Yukarıdaki iki araştırma temel alındığında; pamuk ve mısırda sırasıyla %24 ve % 23 verim kaybı yaşanmaktadır. Tarafımızca hesaplanan pamukta 614 ve ikinci ürün mısırda 1217 kg/da maksimum verimlere ulaşmak bir hayal değildir. Bugün, Đsrail pamukta 750-800 kg/da verim alabilmektedir. Đkinci ürün mısırda 1200 kg /da verimi aşan ova çiftçisi bulunmaktadır. Verim kayıpları önemsenecek düzeydedir. Pamuk ve mısırda suya bağlı verim kayıplarının önüne geçmek için 9 suyu etkin kullanacak damla sulama sistemlerinin uygulanması durumunda, su kısıtı sadece ağustos ayında olacaktır. Tablo 4. Bazı araştırmalarda net sulama suyu ihtiyaçları (mm/mevsim) I a II III Hububat 337.4 200.5 200 Pamuk Şeker Pancarı Patates Bostan K. Fasulye 611.1 711.1 1033 Ürün a a a b b*** b **** VIII - 319 VI 221 - - 1224 1070 1418 - 1158 - - - - 1136 620.1 362.8 313.6 519 - 563 1024 - 630 637 - - - - 767 763 445 Sebze 709.3 845.2 1191 1018 - - 1127 1169 Ayçiçeği Yonca 593.5 1211.9 - 746 - 798 1202 1186 - - 381 2304 846 1173 Meyve 974 - - - - - - 1264 Soya II 579 738 - 665 1052 - - 625 ** ** VII a V * IV 1153 1090 1100 Susam II 386.7 506 740 493 Mısır II 526.4 752 720 752 605 Yer Fıstığı II 394.7 704 682 512 Açıklamalar:a :Amprik yöntemlerle belirlenmiş sulama suyu ihtiyacı; b:Arazi koşullarında belirlenmiş sulama suyu ihtiyacı; *: Sebze sulama suyu ihtiyaçları domates, biber ve patlıcanın ortalama değeridir; **: Yetişme döneminin toplam sulama suyu ihtiyacıdır; ***: Đstatistiksel farkın olmadığı sulama suyu ihtiyacıdır; ****: Kaynakta verilen ET değerleri sulama suyu ihtiyacına çevrilmiştir. Su teminini arttıramayacağımıza göre suyu tasarruflu kullanmak, bilinçli sulama yapmak, kısıntılı sulama prensiplerini iyi bilmek, mevcut toprak, bitki ve iklim koşullarına göre ve sulama suyunun yeterlilik durumuna göre optimum ve kısıntılı sulama zaman planlarını hazırlamak ve sulamalarda bu plana uymak, mevcut koşullarda ve mevcut su kaynağında işletme bazında işletme gelirinin arttırılabilmesi için optimum bitki deseni çalışmaları yapmak ve gerekirse ürün deseninde değişikliğe gitmek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır (20). Tarım ve Köyişleri Bakanlığının modern sulama sistemlerine verdiği destek bu anlamda önem kazanmaktadır. Ne yazık ki Harran Ovasında bu destekten yararlanan çiftçi sayısı yok denecek kadar azdır. Hem toprak ve su kaynaklarının korunması ve hem de çiftçi gelirlerinin istene düzeye çıkması için destekler yanında zorlayıcı tedbirlerin de uygulanması gerekmektedir. Planlama aşamasında kullanılan eski yöntem ve parametreler yerine; sulama alanını etkileyen meteoroloji istasyonların tümünü dikkate alarak, bölgede yapılan araştırmalardan yararlanarak ve bilgi teknolojilerini kullanarak çevresel ve ekonomik sürdürülebilirlik kapsamda planlamaların yapılmasında fayda görülmektedir. 10 36 A2 22 58 174 310 351 363 239 29 A3 17 47 136 239 274 283 187 25 A4 30 69 193 309 327 404 263 ÇĐFTLĐK ĐHTĐYACI mm/ay A2 0.08 0.22 0.65 1.20 1.31 1.36 0.92 A3 0.07 0.18 0.51 0.92 1.02 1.06 0.72 A4 0.12 0.27 0.72 1.19 1.22 1.51 1.01 A5 0.09 0.20 0.51 0.82 0.86 1.11 0.77 0.08 0.39 1.02 1.28 1.02 0.52 A1 A2 0.09 0.23 0.67 1.23 1.35 1.40 0.95 A3 0.07 0.19 0.52 0.95 1.05 1.09 0.74 A4 0.12 0.28 0.74 1.23 1.26 1.55 1.05 A5 0.09 0.21 0.53 0.84 0.89 1.14 0.79 TERSĐYER MODÜLÜ l/s/ha 0.08 0.41 1.06 1.34 1.06 0.54 A1 A2 0.09 0.24 0.70 1.29 1.41 1.46 0.99 A3 0.07 0.20 0.55 0.99 1.10 1.13 0.78 A4 0.13 0.29 0.78 1.28 1.31 1.62 1.09 A5 0.10 0.22 0.55 0.88 0.93 1.19 0.82 SEKONDER MODÜLÜ l/s/ha 0.03 0.03 3 Yıllık Sulama Suyu Đhtiyacı (milyar m ) 0.03 11 A1. DSĐ (Planlama bitki deseni, planlama bitki katsayısı, klasik hesaplama tekniği ve yüzey sulama yöntemi) A2. PLANLAMA-YÜZEY (Planlama bitki deseni, yöresel bitki katsayısı, CBS hesaplama tekniği ve yüzey sulama yöntemi) A3. PLANLAMA-MODERN (Planlama bitki deseni, yöresel bitki katsayısı, CBS hesaplama tekniği ve modern sulama yöntemi) A4. MEVCUT-YÜZEY (Mevcut (2007) bitki deseni, yöresel bitki katsayısı, CBS hesaplama tekniği ve yüzey sulama yöntemi) A5. MEVCUT - MODERN (Mevcut (2007) bitki deseni, yöresel bitki katsayısı, CBS hesaplama tekniği ve modern sulama yöntemi) Açıklama: 0.07 0.38 0.99 1.24 0.99 0.50 A1 ÇĐFTLĐK MODÜLÜ l/s/ha 18 0.14 0.13 0.11 0.09 0.07 0.14 0.14 0.11 0.09 0.07 0.15 0.14 0.12 0.10 0.07 A5 23 53 138 212 231 297 199 1,147 1,554 1,212 1,621 1,170 7 Kasım Toplam 36 19 102 256 333 264 130 A1 Ekim Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül AYLAR Tablo 5. Alternatiflere göre aylık sulama modülleri 1.83 0.030 0.153 1.115 0.565 1.407 0.083 0.431 1.115 A1 A3 0.075 0.206 0.575 1.041 1.155 A4 0.133 0.303 0.816 1.349 1.382 A5 0.101 0.231 0.582 0.923 0.976 0.122 0.816 2.58 1.86 0.151 1.042 2.47 0.104 1.146 1.93 0.077 0.866 1.534 1.194 1.703 1.252 A2 0.096 0.253 0.736 1.353 1.482 ANA KANAL MODÜLÜ l/s/ha 0.206 0.303 0.231 0.075 0.133 0.101 A3. PLANLAMA-MODERN A4. MEVCUT-YÜZEY A5. MEVCUT - MODERN 0.582 0.816 0.575 0.736 0.431 0.083 0.253 MAYIS NĐSAN 0.096 Mart A2. PLANLAMA-YÜZEY A1. DSĐ 0.000 0.100 0.200 0.300 0.400 0.500 0.600 0.700 0.800 0.900 1.000 1.100 1.200 1.300 1.400 1.500 1.600 1.700 1.800 12 0.923 1.349 1.041 1.353 1.115 HAZĐRAN 0.976 1.382 1.155 1.482 1.407 TEMMUZ Şekil 3. Farklı koşullar için ana kanal aylık sulama modülleri (l/s/ha). 1.252 1.703 1.194 1.534 1.115 AĞUSTOS 0.866 1.146 0.816 1.042 0.565 EYLÜL 0.077 0.104 0.122 0.151 0.153 EKĐM 0.000 0.000 0.000 0.000 0.030 KASIM Tablo 6. Alternatiflere göre ana kanalın ihtiyacı karşılama oranı Alternatifler A3 A4 A5 A2 AYLAR A1 DSĐ Haziran Temmuz Ağustos Eylül 0.90 0.71 0.90 >1.00 PLANLAMA- PLANLAMA- MEVCUT- MEVCUTYÜZEY MODERN YÜZEY MODERN 0.74 0.67 0.65 0.96 0.96 0.87 0.84 >1.00 0.74 0.72 0.59 0.87 >1.00 >1.00 0.80 >1.00 Sulama suyu kapasitesi yeterli olan bir tarım işletmesinde işletme gelirinin maksimizasyonunun sağlanabilmesi için yeterli su ve mevcut sulama sistemi koşulunda (diğer koşullar optimum düzeyde tutulduğunda) hangi alternatif bitkilerin hangi oranda yetiştirilmesi gerektiğinin, diğer bir deyişle optimum bitki deseninin belirlenmesine yönelik çalışmalarda sistem analizi tekniklerinden (doğrusal programlama, doğrusal olmayan programlama, dinamik programlama vb.) yararlanılabilmektedir. Bu teknikler yardımıyla mevcut koşullarda işletme gelirinin maksimum olabilmesi için oluşturulan amaç fonksiyonunda her alternatif bitkinin brüt kar değerleri kullanılmakta, mevcut işletme arazisi büyüklüğü, bitkilerin maksimum ve minimum ekiliş oranları, sermaye, işgücü, sulama suyu vb. sınırlı kaynak kısıtları göz önüne alınarak optimum bitki deseni belirlenebilmektedir. Optimum bitki deseni çalışmaları yeterli su koşulunda önemli olmakla birlikte, kısıtlı su koşullarında işletme için oldukça büyük önem taşımaktadır. Đşletmenin sulama suyu kapasitesinin yetersiz olması durumunda mevcut sudan optimum düzeyde yararlanılabilmesi için farklı alternatifler karşımıza çıkmaktadır: • Đşletme alanının bir kısmı kuru tarıma ayrılır, sulu tarım yapılacak alanda bitkilere tam su verilir, • Đşletmenin tamamında sulu tarım yapılır ancak bitkilerin bir kısmına tam su verilir (optimum sulama, % 100 su, bir kısmına kısıtlı su verilir (kısıntılı sulama, % 75 su gibi), • Bitkilerin tümünde aynı düzeyde kısıntılı sulama yapılır, • Bitkilerde farklı düzeylerde kısıntılı sulama yapılır, birine % 90, birine % 80 birine % 50 vb. su verilir. Bu durumda işletme sahibi mevcut kısıtlı kaynaklardan optimum düzeyde yararlanmak ve gelirini maksimum yapabilmek için ne kadar alanda kuru tarım yapacağını, bu alanda hangi bitkileri hangi oranda (kaç dekar) yetiştireceğini, sulu tarım yapacağı alan miktarını, bu alanda hangi bitkileri yetiştireceğini, her sulu bitkinin alanının ve verilecek sulama suyu miktarının ne 13 olacağını (% 100, % 90, % 75 vb.) bu üretim deseninde hangi dönemde ne kadar kaynak kullanacağını, hangi bitkinin verim ve gelirinin ve işletme gelirinin ne olacağını bilmek isteyecektir. Bu tür soruların cevabı ancak bir optimizasyon çalışması ile belirlenebilir. Çiftçilerin yeterli ve kısıtlı sulama suyu koşullarında aynı alandan daha yüksek gelir elde edebilmek için hangi ürünleri hangi oranda yetiştirmeleri gerektiğinin (optimum bitki deseninin) belirlenebilmesi için, öncelikle her alternatif bitkinin yeterli ve kısıtlı su koşullarında net gelir değerlerinin hesaplanması gerekmektedir. Bitkilerin yeterli su koşulundaki brüt kar değeri, o yörede bitki verimi ve üretim girdi miktarları ve belirli bir yılın ürün ve girdi fiyatlarından yararlanılarak belirlenebilmektedir. Bu konuda yapılmış çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Ancak kısıntılı sulamada bitkilerin brüt kar değerlerinin hesaplanması konusundaki çalışmalar henüz oldukça yenidir. Bitkiye verilecek sulama suyunun kısılması durumunda verimin azalması kaçınılmazdır. Verim azaldığı zaman üretim girdilerinin bir bölümü değişmezken bir bölümünde azalma olacaktır. Örneğin kısıntılı sulamada su ücreti, sulama işçiliği, enerji gibi masraflar yanında, elde edilecek verim azalacağından hasat sırasındaki işçilik masrafı, gerekli çuval, kasa vb. masrafı, taşıma masrafı vb. azalacaktır. Optimum bitki deseni çalışmasının yapılabilmesi için ikinci aşamada kısıtlı su koşullarında bitkilerin sulama programlarının ve kısıntılı sulamada verim düzeyinin elde edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yeterli su (% 100), kısıtlı su (% 80, % 60, % 40, % 20 gibi) ve kuru tarım (% 0) koşullarında bitkilerin sulama programlarının, verim düzeylerinin ve net gelir değerlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Optimum bitki deseni çalışmasının yapılabilmesi için üçüncü aşamada probleme ilişkin bir model kurulması (doğrusal veya doğrusal olmayan bir model) ve bu modelin uygun bir bilgisayar yazılımı yardımıyla çözülmesi ve sonuçlarının yorumlanması gerekmektedir. Kısıntılı sulamanın optimizasyonu ile ilgili bu çalışmalar özellikle su kaynaklarının miktar ve kalite açısından olumsuz yönde etkilendiği son yıllarda gitgide artan bir önem kazanmaktadır. Eğer verilecek sulama suyunun miktarı azaltılacak ise (kısıntılı sulama), yetiştirilecek bitkilerin suya hassas olduğu dönemlerin ve su-verim ilişkilerinin iyi bilinmesi gerekir. Böylece mevcut su ile daha fazla ürün alınabilecek sulama programları geliştirilebilir. Optimizasyon çalışmaları kısıtlı su koşullarında optimum bitki deseninin belirlenmesi yanında işletmeler arasında optimum su dağıtımının belirlenmesinde de kullanılabilmektedir. Aynı su kaynağından farklı tarım işletmelerinin yararlanması (örneğin bir kooperatife bağlı tarım işletmeleri) ve toplam alanda yetiştirilen bitkilerin su ihtiyaçları açısından su kaynağı kapasitesinin yetersiz olması durumunda, toplam gelirin maksimize edilebilmesi için hangi işletmeye 14 hangi oranda sulama suyu verileceğinin belirlenmesi gerekir. Böyle bir durumda bazı işletmelere hiç su verilmezken bazı işletmelere tam su verilebilir, veya bütün işletmelere alanları ile orantılı olarak aynı oranda kısıtlı su verilebilir, ya da her işlemeye işletmelerin alan, toprak, iklim vb. koşullarına göre farklı oranlarda kısıtlı su verilebilir. Đşletmeler arasında optimum su dağıtımı ile ilgili olan bu tür çalışmalarda da sistem analizi tekniklerinden (örneğin dinamik programlama) yararlanılabilmektedir. Bu çalışmalarda, her işletmede farklı su kaynağı kapasiteleri için optimum bitki çalışmasında belirlenen ve doğrusal olmayan su kaynağı kapasitesi-işletme geliri ilişkisinden yararlanılmaktadır. Kısıntılı sulamada planlı su dağıtımı çalışmaları da işletmeler açısından büyük önem taşımaktadır. Sulama birliklerinin uyguladığı planlı su dağıtımı çalışmalarında, eğer su kısıtı söz konusu ise, işletmelerin toprak, bitki, iklim ve sulama yöntemi özelliklerine göre belirlenecek “sulama zaman planlaması destekli ve interaktif su dağıtım planlaması” çalışmasının yapılması, proje alanında hem adil su dağıtımı yapılması hem de aynı alandan daha fazla gelir elde edilmesi açısından önem taşımaktadır. Günümüzde su kaynaklarının kapasite ve kalitesinde yaşanan sıkıntılar, su kaynaklarından optimum düzeyde yararlanmamız gerektiğini ve bunun kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadır. Sulu tarımda aşırı su kullanımına yol açan sulama yöntemleri yerine mekanize yağmurlama ve damla sulama gibi su tasarrufu sağlayan sulama yöntemlerine geçilmesi ve tasarruf edilen suyla daha fazla tarım alanının sulanması veya tasarruf edilen suyun diğer sektörlere ayrılması (içmekullanma veya endüstri) tek başına çözüm olarak görülmemelidir. Bunun yanında birim sudan daha fazla gelir alınmasını sağlayacak diğer tedbirlerin de alınması gerekmektedir. Yeterli ve kısıtlı su koşullarında sulama programlaması çalışmaları bu tedbirlerden ilkini ve yukarıda açıklanan optimizasyon çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Tarım işletmelerinde su tasarrufu sağlayan sulama teknolojilerinin kullanımı yanında sulama programlamasının ve birim sudan daha fazla gelir elde edilmesine yönelik optimizasyon çalışmalarının uygulanabilmesi için teknik elemanların çiftçilerin bu konularda eğitilmesi ve çiftçilerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. 15 4. KAYNAKLAR 1. Balaban, A. 1986. "Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Entegre Sistemi, Planlama ve Uygulama Sorunları", Güneydoğu Anadolu Projesi Tarımsal Kalkınma Simpozyumu 18-21 Kasım 1986, Ankara s 1-17. 2. Demir, H. 2000. "Sulamalarda Mali Sürdürülebilirlik", Mezopotamya Tarım Bülteni TMMOB Z.M.O Şanlıurfa Şubesi Sayı 2. Şanlıurfa, s 7-10. 3. Kodal, S. 2001. "GAP Bölgesinde Arazi Kullanımı" GAP-BKĐB GAP Bölge Kalkınma Planı Grubundan temin edilmiştir, (basılmamış), Ankara. 4. Anon. 1992. "Mardin-Ceylanpınar Ovaları Sulama Projesi- Şanlıurfa ve Harran Ovaları Sulaması Revizyon Projesi" Kat'i Proje Raporu, Ankara. 5. Anon., 2000. "Meteorolojik Veriler", D. Meteoroloji Đşleri Gen. Müd. temin edilmiştir. 6. Đlbeyi, A. 2001 "Türkiye'de Bitki Su Tüketimleri tahmininde Kullanılacak Bitki Katsayılarının belirlenmesi" A.Ü. Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Doktora Tezi (basılmamış). Ankara, 170s. 7. Allen, R.G., Pereira, L. S., Raes, D., Smith, M. 1998 "Crop Evapotranspriration" FAO Irrigation an Drainage Paper56, Rome, Italy, 300p 8. Güngör, Y., Yıldırım, O., 1989. "Tarla sulama Sistemleri" A.Ü. Z.F. Ders Kitabı, Ankara. 9. Doorenbos, J., and A.H. Kassam, 1979. Yield Response to Water. FAO Irrigation and Draine Paper 33, Rome. 10. DSĐ, 1988. “DSĐ Sulamalarında Bitki Su Tüketimleri ve Sulama Suyu Đhtiyaçları”, Ankara. 11. Kodal ve Ark. 1997., “Urfa Yöresinde Yetiştirilen Bazı Sebzelerin Su Bütçesi Yaklaşımına Göre Sulama Zaman Programlaması”, 1. Sebze Tarımı Sempozyumu, s.193-200, Şanlıurfa. 12. Kodal ve Ark. 1997., “Urfa Yöresinde Yetiştirilen Bazı Tarla Bitkilerinin Yeterli ve Kısıtlı Koşullarda Sulama Programları”, 6. Ulkusal kültürteknik Kongresi Bildirileri, s.354-362, Bursa. 13. Anon. 1992. "Tarım Ürünleri Pazarlaması ve Bitki Deseni Planlaması Đle Pazarlama ve Bitki Deseni Planlaması Çalışmasının Entegrasyonu" çalışmasının " GAP Arazi Sınıfları Haritası" Ara Raporu. GAP BKĐ Başkanlığı, Ankara. 14. Çukurova Üni., 1993.“Tarımsal Araştırma ve Đnceleme Proje Paketi Kesin Sonuç Raporları Özeti”, s.27-31, Adana. 15. Çetin, Ö., 1995. “Harran Ovası Koşullarında Karık, Yağmurlama ve Damla Sulama Yöntemlerinin Pamuğun Verim ve Su Kullanım Randımanına Etkisi”, Şanlıurfa. 16. Karata, H., 1991. “Harran Ovası Sulama rehberi”, KHGM Şanlı Urfa Araş. Ens. Müd. Genel yayın No: 10, Şanlıurfa. 17. Beyribey, M. GAP Sulama Projelerinde Sulama Suyu Đhtiyacı ve Sistem kapasitesi Üzerine Bir Araştırma”, A.Ü. Zir. Fak. Yayın No: 1245, Ankara. 18. Kara, C. Ve Gündüz, M., 1998. “GAP Bölgesi Harran Ovası Koşullarında Kısıtlı Sulama Suyu Uygulamasının Pamuk Verimine Etkisinin Saptanması”. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı, 1997. s 285-301. KHGM yayın No: 106, Ankara 19. Değirmenci, V., Gündüz, M., ve Kara, C., 1999. “GAP Bölgesi Harran Ovası Koşullarında II. Ürün Mısırın Su Verim Đlişkileri”. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı, 1998. s 280292. KHGM Yayın No: 106, Ankara. 20. Kodal, S. 1996. Ankara-Beypazarı Ekolojisinde Yeterli ve Kısıtlı Su Koşullarında Sulama Programlaması, Đşletme Optimizasyonu ve Optimum Su Dağıtımı. A. Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları 1465, Bilimsel Araştırma ve Đncelemeler: 807, Ankara, 69 s. 16 Bafra Ovasında Sulamanın Tabansuyu Tuzluluğu Üzerine Etkisinin ve Tuzluluğun Yıllık Değişiminin Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS)Kullanılarak Belirlenmesi Hakan ARSLAN1 Gökhan HACIÖMEROĞLU2 Mustafa BAHADIR3 Ziraat Yük.Müh Proje Müdürü Bölge Müdür Yardımcısı DSĐ VII.Bölge Müd. DSĐ VII.Bölge Müd DSĐ VII.Bölge Müd [email protected] [email protected] [email protected] Özet: Bu araştırmada, Bafra Ovası Sağ Sahil sulama alanında bulunan tarım arazilerinin tuzluluk durumu, sulamanın tabansuyu tuzluluğuna etkisi ve bunların yıllık değişimlerinin Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) kullanılarak belirlenmesi amaçlanmıştır. Bunun için 2004, 2005 ve 2006 yıllarında tabansuyu gözlem kuyularından numuneler alınmış ve laboratuar analizleri yapılmıştır. Çalışma alanında sulamanın tabansuyu tuzluluğuna etkisini belirlemek için sulama mevsiminin başlangıcında, sulamanın en yoğun olduğu ayda ve sulama mevsiminin sonundaki tuzluluk değerleri CBS yardımıyla haritalanarak karşılaştırılmıştır. Ayrıca 2004, 2005 ve 2006 yıllarında ovadaki tuzlanmanın değişimi ve değişim üzerine etkili olan etmenlerin belirlenmesine çalışılmıştır. Araştırma sonucunda 2004, 2005 ve 2006 yıllarında sulama mevsiminin başlaması ile ovadaki tabansuyu tuzluluğunun arttığı, sulama mevsiminin sona ermesinden sonra oluşan sonbahar ve kış yağışları ile de tuzluluğun yıkandığı görülmüştür. Sulamanın en yoğun olduğu Temmuz ayı verileri karşılaştırıldığında 2004 yılında çalışma alanının % 25 ine karşılık gelen 2 051 ha alanda, 2005 yılında çalışma alanının % 17 sine karşılık gelen 1 684 ha alanda, 2006 yılında çalışma alanının % 20 sine karşılık gelen 1 963 ha alanda tuzluluğun 5 dS/m’den fazla olduğu belirlenmiştir. Tuzluluk problemin sorun olduğu alanların +2 m kotu ve altı sahalar olduğu tespit edilmiş olup bu sahanın drenaj sisteminin tamamlanması ile sorunun giderileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Taban Suyu, Tuzluluk, Coğrafi Bilgi Sistemleri The effect of irrigation of Bafra Plain to the salinity of groundwater and determination of annual change of salinity using geographical information systems. ABSTRACT In this study it is aimed to determine the salinity of agricultural lands of Bafra Plain(Right Bank), the effect of irrigation on groundwater salinity and annual change using Geographical Information System(GIS). For this reason specimens were taken from groundwater observation holes during 2004, 2005 and 2006 and laboratory analysis were done. The values taken at the beginning of irrigation season, during the intensive irrigation season and after the irrigation season salinity values were compared and mapped with the help of “GIS” in order to determine the effect of irrigation to the groundwater salinity . Besides during 2004, 2005 and 2006 it was tried to determine the change of salinity of the plain and the factors effecting the change. As a result during 2004, 2005 and 2006 with the beginning of irrigation it was observed that the groundwater salinity was increased and after irrigation season with Autumn and Spring rains the salinity was washed away. Irrigation was very intensive during July. 2051 ha approximately %25 of operating area in 2004, 1684 ha %25 of operating area in 2005, 1963 ha %20 of operating area in 2006, salinity was observed to be more than 5 ds/m. It was determined that salinity problems were on +2 m altitude or below and after completion of the drainage of this area, the problem is expected to be solved. Key Words: Groundwater, salinity, geographical information systems GĐRĐŞ Tuzluluk, tarımsal üretimde dünya genelinde en önemli sorunların başında gelmektedir. Bir çok alanda, tuzluluk nedeniyle tarımsal üretim azalmakta ve daha da önemlisi tarımsal faaliyetlere son verilmektedir. Sulama yapılan ülkelerde sulama yapılan alanların yaklaşık üçte biri tuzluluktan büyük oranda etkilenmiş ve yakın gelecekte etkilenmesi beklenmektedir. Bu oran Pakistan’da %14, Çin’de %15, Hindistan’da %27, Mısır’da %30 ve Irak’ta ise %50’lere ulaşmaktadır (Özkaldı ve ark.2004). Kurak ve yarı kurak bölgelerde topraktaki fazla su çoğunlukla çoraklık sorunu yaratmaktadır. Belirli mevsimlerde buharlaşma yoluyla bitki kök bölgesinden uzaklaşan su, erimiş tuzları toprakta bırakmakta ve bunun sonucu olarak kültür bitkileri için uygun olmayan bir ortam oluşmaktadır. Yüksek taban suyu seviyesi olan toprakların büyük bir çoğunluğunda ıslah çalışmasının yapılabilmesi, öncelikle bitkiler için zararlı miktarda erimiş tuz içeren taban suyu düzeyinin kök bölgesinden uzaklaştırılmasına bağlıdır (Apan,1992). Taban suyunun kalitesi gözlem kuyularından alınacak numunelerde tuzluluk değerinin ölçülmesi ile belirlenmektedir. Kuyularda tuzluluk değerinin ölçülmesi için ilk numune sulamanın başlangıcında, ikincisi sulamanın en yoğun olduğu ayda diğer numune ise sulamanın bittiği dönemde olmak üzere 3 numune alınmalıdır. Bu değerler ile arazide tuzluluğa sulamanın etkisinin olup olmadığı belirlenebilir. Eğer taban suyu tuzsuz ise drenaj projesinin amacı sadece bitki kök bölgesinde bulunan fazla suyun uzaklaştırılması seklinde olmaktadır. Taban suyunun tuzlu olduğu durumlarda dren derinlikleri artırılarak belirli bir yıkama oranına göre tuz yıkanarak araziden uzaklaştırılmalıdır (Güngör ve Erözel, 1994). Ülkemizin denizlerle çevrili olması nedeniyle, kıyı bölgelerde yer alan tarım alanlarında drenaj sularının araziden uzaklaştırılması için denizler çok uygun noktalardır. Deniz yüzeyine olan yükseklik farkı nedeniyle toprak yüzeyinin hemen altında ve yüzeye yakın olan taban suyu ile deniz suyu bir denge halindedir. Aralarındaki tuz konsantrasyonu nedeniyle deniz suyunun karalara ilerlemesi sınırlanmaktadır. Bu bölgede sulama suyu olarak taban suyunun ya da yer altı suyunun kullanılması büyük sorunları da beraberinde getirmektedir. Topraktan suyun alınması ile yukarıda sözü edilen dengeler bozulmuş olacaktır. Toprak içerisinde nem düzeyinin düşmesi sonucunda da deniz suyu tarım arazilerine doğru akışa geçecektir. Taban suyu ile karışan deniz suyu toprak içerisindeki tuz dengesini artış yönünde bozacak ve arazinin tarım alanı olarak kullanımını ortadan kaldıracaktır (Willardson,1998, Kara ve Apan 2000). Coğrafi Bilgi Sistemleri ile birlikte, veri toplama aşamasında zaman kaybı olmadan büyük alanlardan elde edilen verilerin değişkenlikleri hakkında hızlı ve etkili bir şekilde sonuç alınabilmektedir. Bunun dışında, değişken parametrelerin yüzeysel dağılımlarının belirlenmesi ve bunlarla ilgili daha iyi karar verilebilmesi için CBS ve jeoistatistik yöntemleri birlikte kullanılabilmektedir. Özellikle son yıllarda geliştirilen CBS yazılımlarına jeoistatistik yöntemlerinin entegre edilmesi sayesinde taban suyu tuzluluğu, derinliği ve toprak tuzluluğunun değişimi gibi birçok çalışmada CBS ve jeoistatistik yöntemlerinin birlikte kullanılması mümkün olmuştur (Halliday and Wolfe, 1990; Wylie ve ark., 1994; Diker ve ark, 1999; Çetin ve Diker, 2003). Bu çalışma ile ülkemizde Fırat’tan sonra ikinci büyük havzaya sahip olan Kızılırmağın denize döküldüğü bölgede yer alan Bafra Ovası sağ sahil sulama alanında bulunan tarım arazilerin tuzluluk durumu, sulamanın tabansuyu tuzluluğuna etkisi ve bunların mevsimsel olarak değişimlerinin Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) kullanılarak belirlenmesi amaçlanmıştır. MATERYAL ve METOT Materyal Çalışma Alanının Konumu, Toprak ve Đklim Özellikleri Çalışma alanı Orta Karadeniz Bölgesinde 41°10’ - 41°45’ kuzey enlemleri ve 35°30’ - 36°15’ doğu boylamları arasında Kızılırmak ile yan derelerin oluşturduğu delta ovasında yer almaktadır. Proje alanının toplam yüzölçümü 2400 km² dir. Doğu – batı yönünde en uzun yer 60 km, kuzey – güney yönünde ise 32 km dir. Proje alanında Karadeniz Bölgesinin ılıman iklim özellikleri görülmektedir. Uzun yıllar ortalama gözlem sonuçlarına göre en yağışlı ay Aralık, en kurak ay ise Temmuz ayıdır. Yıllık yağış toplamı 722.5 mm dir. (Anonymous 2004). Şekil 1. Çalışma alanının genel görünümü Su Kaynakları, Sulama ve Drenaj Şebekesi Bafra Ovasında başlıca su kaynağı Kızılırmak nehridir. Toplam sulama alanı 47 727 ha olan Bafra Ovası Sulama Projesinin yapımına 1993 yılında başlanmıştır. Projenin su kaynağı Kızılırmak Nehri üzerinde yapılmış olan Derbent Barajı olup, su kalitesi C3 S1 dir. Ayrıca ovada sulama şebekesinin henüz tamamlanmamış olduğu alanlarda su drenaj kanalları üzerine tesis edilen pompa istasyonlarından ya da yer altı suyundan sağlanmaktadır. Proje Bafra Ovası Sağ Sahil ve Sol Sahil Sulamaları olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Sağ Sahil Sulaması 28 605 ha lık sulama alanına sahiptir. Bafra Ovası Sulaması 1.Kısım işi kapsamında 14 279 ha lık bölümün ihalesi 1993 yılında yapılmış olup, 2007 yılı sonu itibarı ile 10 000 ha lık bölüm sulamaya açılmıştır. Sulama sistemi kanalet ağırlıklı klasik sulamadır. Sulama yöntemi olarak ekim yapılan ürüne göre değişik yöntemler kullanılmakla birlikte çoğunlukla karık sulama veya tava sulama yöntemi kullanılmaktadır. Az da olsa bazı bölgelerde yağmurlama sulama ve damla sulama yöntemleri kullanılmaktadır. Bafra Ovasında sulama projesi ile birlikte drenaj çalışmaları da başlatılmıştır. Bafra Ovasının drenaj yönünden en büyük sıkıntısı doğal bir çıkış ağzının bulunmamasıdır. Drenaj probleminin asıl yaşandığı alan ise 2 m kotu altı diye tabir edilen ve suların doğal yollar ile uzaklaştırılamadığı alandır. Çalışma alanında bu kapsamda 3 adet pompa istasyonu kurulacaktır. 1 adet pompa istasyonu tamamlanmış, 1 tanesinin pompa montajı kalmış diğerinin inşasına ise 2008 yılında başlanacaktır. Tarımsal Yapı ve Üretim Araştırma alanında bitki deseni çok farklılık göstermekle birlikte sebze tarımı ağırlıklıdır. Sebzelerden ise yoğun olarak yaz mevsiminde domates, biber, kavun, karpuz, kış mevsiminde ise buğdayın yerine pırasa, lahana, turp yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bunların yanı sıra I. ve II. ürün mısır yetiştiriciliği de yapılmaktadır. Son yıllarda sulamanın faaliyete geçmesi ile birlikte çeltik üretiminde bir artış görülmektedir. Yöntem Tabansuyu Numunelerinin Alınması Çalışma alanında tabansuyu durumunu belirlemek amacıyla Bafra Ovası Sulaması Proje Müdürlüğü tarafından 2003 yılında bir çalışma başlatılmış ve bu kapsamda 8191 ha lık bir alanda 60 adet tabansuyu gözlem kuyusu açılmıştır.2003 yılı Ekim ayından itibaren tabansuyu ölçümleri yapılmaya başlamıştır. 2005 yılında tabansuyu gözlem kuyusu sayısı 89’a, 2006 yılında ise 97 ye çıkartılmıştır. Gözlem yapılan alan ise 2005 ve 2006 yıllarında 9657 ha a çıkartılmıştır. Ölçümler düzenli bir şekilde her ayın son haftasında yapılmıştır. Tabansuyu gözlem kuyularının açılmış olduğu noktaların çalışma alanını kapsaması ve çevre arazileri temsil etmesi göz önünde bulundurulmuştur. Numune alınan noktaların koordinatları GPS ile tespit edilmiştir. Tabansuyunun elektriksel iletkenlik değeri, Rhoades (1982)’in belirttiği esaslara uyularak iletkenlik aletiyle saturasyon ekstraktının elektriksel iletkenliğinin ölçülmesiyle belirlenmiştir. Bafra Ovasında sulama mevsimi başlangıcı nisan, Sulamanın en yoğun olduğu ay temmuz ve sulama mevsimi sonu ise eylül ayıdır. Bu nedenle sulama mevsimi başlangıçı olarak nisan ayı ölçümleri, sulamanın en yoğun olduğu ay olarak temmuz ayı ölçümleri ve sulama sezonu sonu olarak ise eylül ayı ölçümleri kullanılmıştır. Bu şekilde sulamanın tabansuyu tuzluluğu üzerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Sulama ve drenaj çalışmalarının tabansuyu tuzluluğu üzerine etkilerini belirlemek amacıyla tabansuyu tuzluluğunun yıllık değişimleri irdelenmiş ve değişimlerin nedenleri belirlenmeye çalışılmıştır. Tabansuyu Tuzluluk Haritalarının Hazırlanması Çalışma alanına ait tuzluluk haritalarının hazırlanmasında kullanılan sınıflar Anonymous 2005 belirtildiği gibi değerlendirilmiştir. Birinci grubu oluşturan ve tuzluluk değeri 0-3 dS/m arasında olan alanlarda tuzluluk problemi bulunmamaktadır. Đkinci grup ise tuzluluğun 3-5 dS/m arasında değere sahip olduğu alanlardır. Bu alanlar sınıflandırma açısından hafif tuzlu olarak nitelendirilmektedir. Haritalarda kullanılan diğer bir grup ise tuzluluğun 5-7,5 dS/m arasında değere sahip olduğu alanlardır. Bu sınıf aralığında bulunan tarım alanları tuzlu olarak nitelendirilmektedir. Dördüncü grup ise tuzluluğun 7,5-10 dS/m arasında değere sahip olduğu alanlardır. Bu değere sahip alanlar çok tuzlu olarak nitelendirilmektedir. Haritalamada kullanılan son sınıf ise tuzluluk değerinin 10 dS/m den büyük olduğu alanları göstermekte kullanılmıştır. Bu değere sahip alanlar ise aşırı tuzlu olarak nitelendirilmektedir. BULGULAR ve TARTIŞMA a-2004 Yılına ait tabansuyu tuzluluk haritalarının değerlendirilmesi Sulama mevsiminin başlangıcı olan nisan ayına ait tabansuyu tuzluluk haritaları Şekil 2.a da verilmiştir. Şekil 2.a daki tabansuyu tuzluluk haritası incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 2 942 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 3 975 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 1 150 ha ve 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların ise 124 ha olduğu görülmektedir. (a) (a) (b) (b) (c) (c) Şekil 2. 2004 yılına ait tabansuyu tuzluluk haritaları; (a) Nisan ayı tabansuyu tuzluluk haritası, (b) Temmuz ayı tabansuyu tuzluluk haritası, (c) Eylül ayı tabansuyu tuzluluk haritası Sulamanın en yoğun ay olduğu temmuz ayına ait tabansuyu tuzluluk haritası Şekil 2.b de görülmektedir. Tabansuyu tuzluluk haritası incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 1 871 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 4 269 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 1 693 ha ve 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların ise 357 ha olduğu tespit edilmiştir. Sulama mevsimin sonu olan eylül ayına ait tabansuyu tuzluluk haritası Şekil 2.c de verilmiştir. Tabansuyu tuzluluk haritası incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 2 169 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 3 725 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 1 168 ha, 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların 613 ha ve 10 dS/m den büyük alanların ise 512 ha olduğu görülmektedir. b-2005 Yılına ait tabansuyu tuzluluk haritalarının değerlendirilmesi Sulama mevsiminin başlangıcı olan nisan ayına ait tabansuyu tuzluluk haritaları Şekil 3.a da verilmiştir. Şekil 3.a daki tabansuyu tuzluluk haritasının incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 7 326 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 2 209 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 121 ha ve 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların ise 1 ha olduğu görülmektedir. Sulamanın en yoğun olduğu temmuz ayına ait tabansuyu tuzluluk haritası Şekil 3.b de görülmektedir. Tabansuyu tuzluluk haritası incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 4 527 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 3 446 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 1 224 ha, 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların 339 ha ve 10 dS/m den büyük alanların ise 120 ha olduğu tespit edilmiştir. Sulama mevsiminin sonu olan eylül ayına ait tabansuyu tuzluluk haritası Şekil 3.c de verilmiştir. Tabansuyu tuzluluk haritası incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 5 286 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 2 531 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 1 467 ha, 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların 239 ha ve 10 dS/m den büyük alanların ise 135 ha olduğu görülmektedir (a) (a) (b) (b) (c) (c) Şekil 3. 2005 yılına ait tabansuyu tuzluluk haritaları; (a) Nisan ayı tabansuyu tuzlulukharitası, (b) Temmuz ayı tabansuyu tuzluluk haritası, (c) Eylül ayı tabansuyu tuzluluk haritası c-2006 Yılına ait tabansuyu tuzluluk haritalarının değerlendirilmesi Sulama mevsiminin başlangıcı olan nisan ayına ait tabansuyu tuzluluk haritaları Şekil 4.a da verilmiştir. Şekil 4.a daki tabansuyu tuzluluk haritası incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 6 815 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 2 298 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 494 ha ve 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların ise 90 ha olduğu görülmektedir. Sulamanın en yoğun olduğu temmuz ayına ait tabansuyu tuzluluk haritası Şekil 4.b de görülmektedir. Tabansuyu tuzluluk haritası incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 4 819 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 2 875 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 1 228 ha, 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların 558 ha ve 10 dS/m den büyük alanların ise 176 ha olduğu görülmektedir. Sulama mevsimin sonu olan eylül ayına ait tabansuyu tuzluluk haritası Şekil 4.c de verilmiştir. Tabansuyu tuzluluk haritası incelendiğinde 0-3 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının 4332 ha, 3-5 dS/m arasında değere sahip alanların 3 254 ha, 5-7,5 dS/m arasında değere sahip alanların 1 373 ha, 7,5-10 dS/m arasında değere sahip alanların 499 ha ve 10 dS/m den büyük alanların ise 197 ha olduğu görülmektedir. Genel olarak 3 yıllık periyotdaki tabansuyu tuzluluk haritaları incelendiğinde tuzluluğun sulamanın başlaması ile arttığı görülmektedir. 2004 yılı sulama mevsimi başında tuzlu olarak nitelendirilen 5 dS/m değerinden büyük olan alanların toplamı, çalışma alanının % 16 sını oluştururken, sulamanın en yoğun olduğu ayda bu oran % 25’e, sulama sezonunun sonunda ise % 28’e yükselmiştir. 2005 yılında ise sulama sezonu başında bu alanların oranı %1 iken sulamanın en yoğun olduğu ayda oran %17’ye, sulama sezonunun sonunda ise % 19’ a yükselmiştir. 2006 yılında sulama sezonu başında tuzlu alanların oranı % 6 iken, sulamanın en yoğun olduğu ayda oran % 20’ye, sulama sezonunun sonunda ise % 21’ e yükselmiştir. Bu durum ise sulamanın tuzluluk üzerine olumsuz bir etki yaptığını göstermektedir. (a) (a) (b) (b) (c) (c) Şekil .4.2006 yılına ait tabansuyu tuzluluk haritaları; (a) Nisan ayı tabansuyu tuzluluk haritası, (b) Temmuz ayı tabansuyu tuzluluk haritası, (c) Eylül ayı tabansuyu tuzluluk haritası d- Tabansuyu Tuzluluğunun Yıllık Değişiminin Đncelenmesi Çalışma süresince ovadaki tabansuyu tuzluluğunun değişimi Şekil 5.de görülmektedir. Şekilde tuzluluğun sorun olduğu alanların % leri verilmiştir. Yıllar arasında kıyas yapıldığında ovadaki tuzluluğun giderek azaldığı görülmektedir. Sulamanın en yoğun olduğu temmuz ayı verileri karşılaştırıldığında 2004 yılında çalışma alanının % 25 inde, 2005 yılında çalışma alanının % 17 sinde ve 2006 yılında ise çalışma alanının % 20 sinde tuzluluk 5 dS/m nin üzerindedir. Şekilden de görüleceği üzere sulama mevsiminin sonu olan eylül ayı verileri incelendiğinde tuzluluğun temmuz ayına göre biraz daha arttığı görülmektedir. Sonbahar ve kış yağışlarının tuzluluğun yıkanması üzerine etkili olduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanında 2005 yılında tuzluluğun düşmesinin en büyük nedeni projede drenaj çalışmalarına ağırlık verilmiş olmasıdır. Proje alanında 2005 yılının başında 32 666 m uzunluğunda yeni drenaj kanalı açılmış, ovanın ana tahliye kanalı olan Boytar kanalı tamamlanmış ve kanalın deniz bağlantısı yapılmıştır. Bu sayede ovada çıkış ağzı problemi ortadan kalkmış ve tabansuyu tuzluluğunda bir azalma görülmüştür. Sulama şebekesinin tamamlanmamış olduğu alanlarda su kaynağı olarak yer altı suyu veya drenaj kanallarından alınan sular kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu alanların denize yakın olması nedeniyle su kalitesinin genelde C4 S2 veya daha kötü kalitede olduğu belirlenmiştir. Bu alanlardaki sulama şebekesi inşaatı devam etmekte olup sulama alanı sürekli artmaktadır. Bu durum da aynı şekilde tuzluluğun azalmasına sebep olmuştur. Şekil 5. incelendiğinde 2006 yılında tuzluluk değerinde % 2-3 bir artış olduğu görülmektedir. Şekillerin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere artış olan sahanın ovanın güney-doğu kısımları olduğu görülmektedir. Bu alanın RAMSAR alanı olması nedeniyle drenaj çalışmalarına başlanılamamış bu kısmın drenajını sağlayacak olan BDT-2 tahliye kanalı açılamamıştır. Ancak sorun Ulusal Sulak Alan Komisyonuna götürülmüş, burada kanalın açılmasına izin verilmiştir. Bu kanalın açılması ile bu alanlardaki tuzlanmanın giderileceği düşünülmektedir. Bafra Ovası Sağ Sahil Sulaması 2004-2006 Yılları Arası Tabansuyu Tuzluluk Değerinin 5 dS/m den Büyük Olduğu Alanların (% ) Değişimi 30 28 25 25 (%) 20 15 21 20 19 17 16 10 6 5 1 0 Nisan 04 Temmuz Eylül Nisan Temmuz Eylül Nisan Temmuz Eylül 06 Aylar Şekil 5. Tuzluluk sorunu olan alanların yıllara göre değişimi Haritalar bir bütün olarak incelendiğinde tuzluluk probleminin daha çok 2 m kotu altında ve drenajın doğal yollar ile sağlanamadığı alanlarda olduğu görülmektedir. Tuzluluğun 5 dS/m den büyük olduğu alanlarda ovanın genelinde yetiştiriciliği yapılan domates, kavun, karpuz gibi bitkilerin yerine genellikle yetişme periyodu kış dönemine rastlayan pırasa ve lahana tercih edilmektedir. Ayrıca tuzluluğun sorun olduğu bu bölümlerde son yıllarda ovada yaygın olarak yetiştirilen bitkilere göre tuza dayanımı daha yüksek olan çeltik yetiştiriciliğinin artış gösterdiği gözlemlenmektedir. Bu durum ise ovada bir ürün planlamasına gidilememesine ve yetiştirilen ürünlerin bol miktarda olması nedeniyle de üretilen ürünlerde pazarlama zorlukları ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. SONUÇ ve ÖNERĐLER Bu çalışmanın temel amacı Bafra Ovasındaki tabansuyu tuzluluk durumu ve yıl içerisindeki değişiminin belirlenmesidir. Çalışma sonucunda elde edilen veriler değerlendirildiğinde sulama mevsiminin başlaması ile aşırı bir şekilde tuz birikimi olduğu görülmüştür. Genel anlamda topraklarda tuz birikimine 3 faktörün etkili olduğu söylenebilir. Bunlar sulama suyu kalitesi, fazla su kullanımı ve drenaj yetersizliğidir. Ovada sulama ve drenaj şebekesi inşaatı devam etmektedir. Tuzluluk probleminin olmadığı bölümler sulama ve drenaj şebekesinin tamamlanmış olduğu alanlardır. Tuzluluğa sebep olan diğer bir faktör ise fazla su kullanımıdır. Ovada son yıllarda çeltik tarımının artmasıyla birlikte aşırı bir su kullanımı söz konusu olmuştur. Zaten tuzlu olan su kaynaklarının bir de yoğun olarak sulama da kullanılmasıyla ova topraklarındaki tuzluluk daha da artmaktadır. Tuzlanmanın oluşmasında etkili olan diğer bir faktör ise drenaj yetersizliğidir. Özellikle 2004 ve 2005 yılının başında yapılan drenaj çalışmaları ile ovanın üst kısımlarındaki tuzluluk probleminin giderildiği haritaların incelenmesinden anlaşılmaktadır. Bölgede tuzluluk probleminin görüldüğü alanlar 2 m kotu ve altındaki alanlardır. Bu alanlarda ortaya çıkan drenaj yetersizliği özellikle sulama sezonunda kullanılan tuzlu suların bölgeden uzaklaşmasını engellemektedir. Taban suyunun yüksek olması ve drenajın sağlanamamış olması nedeniyle bu bölgede biriken sular buharlaşarak uzaklaşmaktadır. Tuzlu suların buharlaşması nedeniyle su kaybolmakta ve tuzlar toprakta kalmaktadır. Bu durum ise tuzluluk oluşmasına ve tuzluluğun artmasına neden olmaktadır. Önümüzdeki yıllarda hayata geçirilecek ve +2 m kotu ve altı sahanın drenajını sağlayacak olan BDT-1, BDT-2 drenaj kanallarının işletmeye açılması ve P1, P2 ve P3 pompa istasyonlarının tamamlanması ile bu alanlarda görülen tuzluluk sorununun giderileceği düşünülmektedir. Sonuç olarak genel bir değerlendirme yapıldığında sulamanın başlamasıyla tuzluluğun artmaya başladığı ve sulama mevsiminin sonunda en yüksek düzeye ulaştığı söylenebilir. Bu anlamda yapılacak olan en acil ve önemli uygulama sulama ve drenaj sisteminin bir an önce tamamlanmasıdır. KAYNAKLAR 1-Anonymous 2004. Devlet Meteoroloji Đşleri Genel Müdürlüğü, Bafra Meteoroloji Đstasyonu 2-Anonymous 2005. Taban Suyu Đzleme Rehberi, Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü, Ankara. 3-Apan,M.,1992. Bafra ve Çarşamba Ovalarının Sulama ve Drenaj Yönünden Genel Sorunları ve Đyileştirilmesiyle Đlgili Çalışmalar, IV.Kültürteknik Kongresi, Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Erzurum. 4-Çetin M, Diker K., 2003. Assesing drainage problem areas by GIS: A case study in the eastern mediterranean region of Turkey. Irrig. and Drain. 52: 343-353. 5-Diker K, Çetin M, Özcan H., 1999. Determining the effects of takeover activity of irrigation systems to wateruser associations on groundwater depth and salinity by using geographic information systems (GIS). Proceedings of the 7 th ırrigation Conference, November 11-14, Cappadocia, Turkey; 206-214 (in Turkish with English abstract). 6-Güngör, Y. ve Erözel, A.Z. ,1994. Drenaj ve Arazi Islahı. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları, No. 1341, Ankara 7-Halliday S.L, Wolfe M.L., 1990. Assessing groundwater pollution potential from agricultural chemicals using a GIS. Paper presented at the 1990 ASAE Summer Meeting, Columbus-Ohio, June 24-27. 8-Kara,T., ve Apan, M., 2000. Tuzlu Taban Suyunun Sulamada Tekrar Kullanımı Đçin Bir Hesaplama Yöntemi, OMÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 200,15(3) 62-67, Samsun. 9-Özkaldı, A., Boz, B. ve Yazıcı, V., 2004. GAP’ta Drenaj Sorunları ve Çözüm Önerileri. Sulanan Alanlarda Tuzluluk Yönetimi Sempozyumu, DSĐ Genel Müdürlüğü, Ankara 10-Rhoades, J.D., 1982. Soluble salts. In Methods of Soil Analyses, Part 2. Chemical and Microbiological Properties, 167-179 U.S. 11-Willardson, L. S., 1998. Drainage Principles, Class notes. Utah State University, dept. of BIE, Logan UTAH,USA 12-Wylie B.K, Shaffer M.J, Brodahl M.K, Dubois D, Wagner D.G., 1994. Predicting spatial distributions of nitrate leaching in Northeastern Clorado. Journal of Soil and Water Conservation 49:288-293. TABAN SUYU TUZLULUĞUNUN COĞRAFĐ BĐLGĐ SĐSTEMĐ VE JEOĐSTATĐSTĐKSEL YÖNTEMLER ĐLE DEĞERLENDĐRĐLMESĐ Gökhan ÇAMOĞLU Araştırma Görevlisi Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tar.Yap. ve Sul. Böl. Đzmir, Türkiye [email protected] Bekir S. KARATAŞ Dr., Zir. Yük. Müh. Đl Özel Đdaresi Alt Yapı Đşl.Da.Bşk. Tar. Hiz. Müd. Đzmir, Türkiye Kirami ÖLGEN Yrd. Doç. Dr. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Böl. Đzmir, Türkiye Şerafettin AŞIK Prof. Dr. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tar.Yap. ve Sul. Böl. Đzmir, Türkiye [email protected] [email protected] [email protected] ÖZET Taban suyu tuzluluğunun izlenmesi, değerlendirilmesi ve izin verilebilir sınırlarda tutulması, toprak muhafazası ve sulu tarımın sürdürülebilirliği açısından oldukça önemlidir. Bu amaçla, Menemen sulama sisteminde, en kritik dönem olan Ağustos ayında, gözlem kuyularındaki taban suyu tuzluluk değerleri belirlenmektedir. Bu çalışmada, 1995–2006 yılları için, Menemen sulama sisteminde yer alan Maltepe ana kanalı hizmet alanının taban suyu tuzluluk değerleri, coğrafi bilgi sistemi (CBS) ve jeoistatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiştir. Bu bağlamda çalışma alanında, tuzluluğun hem yıllar arasında zamana; hem de gözlem kuyuları arasında mekana göre değişimi belirlenmiştir. Anahtar kelimeler: CBS, jeoistatistik, tuzluluk, taban suyu. EVALUATION OF THE GROUNDWATER SALINITY WITH GEOGRAPHIC INFORMATION SYSTEM AND GEOSTATISTICAL METHODS ABSTRACT Monitoring, evaluation, and holding tolerable limits of the salinity of the groundwater are pretty important for a sustainable irrigated agriculture and soil conservation. For this objective, it has been determined the salinity of the groundwater in Menemen irrigation system in August when is the most critical period. In this study, it was evaluated the salinity of the groundwater lying under command area of Maltepe main canal in Menemen irrigation system for 1995-2006 years with geographic information system (GIS) and geostatistical methods. As a result, groundwater salinity was evaluated between both years as temporal variation, and observation wells as spatial variation for research area. Keywords: GIS, geostatistic, salinity, groundwater. GĐRĐŞ Toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi için oluşturulan sulama projelerinin başarılı bir şekilde işletilmesi ve uzun süre hizmet edebilmeleri, yalnız sulama suyunun sağlanmasına ve uygulanan sulama yöntemlerine değil, aynı zamanda toprak nemi ve tuzluluk durumunun da kontrol edilmesine bağlıdır (Güngör ve Erözel, 1994). Bir sulama sahasındaki yer altı suyu tuzluluk seviyesi, uygulanan sulama suyunun kalite ve miktarı ile drenaj sisteminin etkinliğine bağlıdır. Sulama sistemlerinde taban suyu tuzluluğu, bitki gelişimini doğrudan etkilediğinden, oldukça önemlidir (Gundogdu ve Akkaya Aslan, 2006). Sulu tarımda rastlanan tuzluluk problemleri genellikle toprak yüzeyinin 1-2 m derinliği içindeki kontrolsüz taban suyu ile ortaya çıkar. Sığ taban suyu tablasına sahip topraklarda su kapilarite ile aktif kök bölgesine yükselir. Eğer yükselen bu su, tuz içeriyorsa, su bitkiler tarafından kullanıldıkça veya toprak yüzeyinden buharlaştıkça kök bölgesine sürekli bir tuz birikimi olur. Bu kaynaktan oluşan tuzlanma, ilerleyen dönemlerde, özellikle sıcak iklim koşullarında sulu tarım alanlarında daha da hızlanabilir. Kontrolsüz sığ bir taban suyundan kaynaklanan toprak tuzluluğu, sulama yönetimi, yer altı suyunun tuz konsantrasyonu ve derinliğine, toprak tipine ve iklim koşullarına bağlıdır (Ayers and Westcot, 1994). Taban suyunun kapilariteyle üst katmanlara yükselerek buharlaşması sonucunda bileşimindeki tuzları üst katmanlarda veya bitki kök bölgesinde bırakarak toprakların tuzlulaşmasına ve bitkilerin bundan olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır (Güngör ve diğ., 1996). Bu yüzden, mevcut sığ su tablasının kontrol edilmesi, tuzluluğu kontrolü ve uzun dönemli sulu tarımın başarısı için mutlaka gereklidir. Etkin tuzluluk kontrolü, su tablasını kontrol etmek ve kararlı halde tutmak için yeterli bir drenajı ve birikmiş olan tuzları azaltmak için yıkamayı içermelidir Yüksek tuzlu su, yıkama ihtiyacı için oldukça fazla bir suya gereksinim duyar. Bu da; drenaj sorununu artırmakta ve yeterli drenaj olmaksızın sürdürülebilir sulu tarımı neredeyse imkansızlaştırmaktadır (Ayers and Westcot, 1994). Taban suyunun kantite kadar kalite açısından da izlemesi ve değerlendirmesi, tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilirliği açısından oldukça önemlidir. Taban suyu tuzluluk değişimlerinin klasik istatistiksel yöntemlerle incelenmesi yeterli olmamaktadır. Çünkü klasik istatistikte herhangi bir değişkene ilişkin varyans ve standart sapmanın hesaplanmasında örnekleme yerlerinin etkisi dikkate alınmamaktadır. Bu soruna çözüm getirmek için mekânsal değişkenlik kuramı geliştirilmiş ve bu, jeoistatistik kavramı ile tanımlanmıştır (Gündoğdu, 2004). Olea (1982)’de, gözlemlerin birbirinden bağımsız ve normal dağılıma uyduğu kabul edilmekle birlikte, gözlemler arası korelasyonun önemli olduğu durumlarda; verilerin analizinin, gözlemi bulunmayan noktalara ilişkin tahminlerin yapılmasının, değişkenin alansal ortalama değerinin tahmin edilmesinin ve haritalanmasının klasik istatistik yöntemlerle mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Bu sorunların aşılmasında, gözlemlerin yapıldığı noktaların konumları ve gözlemler arası korelasyonu göz önüne alan jeoistatistik yöntemler kullanılmaktadır (Çetin, 1996). Jeoistatistik, bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak, zaman, emek ve para kazancı yanında; parametreler arasındaki ilişkilerden yararlanılarak arazi özelliklerini genelleştirmeye de olanak sağlayan bir tekniktir (Warrick ve diğ., 1986; Yates ve Warrick 1987; Ditzler, 1994; Zhang ve diğ., 1995). Son yıllarda CBS yazılımlarındaki gelişmeler sayesinde, jeoistatistiksel analiz çalışmaları, CBS ile entegre edilebilir bir duruma gelmiştir. CBS, bir çalışmadaki zaman alıcı veri toplama aşamasına son vermemekte, ancak mekansal değişiklikleri daha etkin ve hızlı bir biçimde değerlendirebilmektedir. Çünkü CBS büyük veri setleri ile çalışabilme yeteneğine sahiptir. Buna ek olarak CBS, çeşitli değişkenleri karar destek amaçlı olarak birleştirebilmekte ve sorgulayabilmektedir (Wylie ve diğ., 1994; Pebesma, 1996). Bu çalışmada, Menemen sulama sisteminde yer alan ve brüt sulama alanı 4 400 ha olan Maltepe ana kanalı hizmet alanının 1995-2006 (2001 hariç) yıllarına ait ağustos ayına ilişkin taban suyu tuzluluk değerleri jeoistatistiksel yöntemlerle analiz edilmiş ve tuzluluğun mekansal değişimi irdelenmiştir. MATERYAL VE YÖNTEM Materyal Menemen sulama sistemi içerisinde yer alan ve brüt sulama alanı 4 400 ha olan Maltepe ana kanalı hizmet alanı (Şekil 1) içerisindeki 60 adet taban suyu gözlem kuyusunda 1995–2006 yılları arasında ölçülen taban suyu tuzluluk değerleri araştırmanın materyalini oluşturmuştur. Ancak, 2001 yılına ilişkin herhangi bir kayıt bulunamadığından bu yıla ilişkin bir değerlendirme yapılamamıştır (DSĐ, 2006). Maltepe ana kanalı, sulama suyunu Menemen sol ana kanaldan almaktadır. Menemen sol ana kanala ise su, Emiralem regülatöründen saptırılmaktadır. EC değerleri, sulama yönünden en kritik dönem olan ağustos ayına aittir. Çünkü bu ay, sulamanın en yoğun olduğu ve buna bağlı olarak da taban suyu derinliği ve tuzluluk sorununun en kritik olduğu aydır. Şekil 1. Menemen sulama sisteminin genel görünümü Menemen Ovasın’da taban suyunun yükselmesi sorununun giderilmesi amacıyla drenaj çalışmaları yapılmış ve bu çalışmalar sol sahilde 1992, sağ sahilde ise 1994 yılında tamamlanmıştır (Ertem, 1994). Menemen Ovası’nda kurak-az nemli mezotermal iklim hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer (Topraksu, 1971). 1954-2000 yıllarına ait 47 yıllık uzun yıllar ortalama yağış miktarı 543.2 mm’dir (Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2001) Çalışmada, araştırma alanı içerisindeki 60 adet taban suyu gözlem kuyusunda 1995–2006 yıllarında ölçülen, taban suyu tuzluluk değerleri veri olarak kullanılmıştır (DSĐ, 2006). EC değerleri, en kritik dönem olan ağustos ayına aittir. Çünkü, sulamanın en yoğun olduğu, buna bağlı olarak da taban suyu derinliği ve tuzluluk sorununun en kritik olduğu dönem, genellikle bu aydır. Yöntem Çalışma alanındaki taban suyu gözlem kuyuları, arazide düzensiz olarak dağıldığından, kuyulara ait gözlem değerlerinin alansal değişimi, klasik yüzey enterpolasyon teknikleri yerine kriging enterpolasyon tekniği kullanılarak haritalanmıştır. Bu teknik, ölçülmüş değerlerden yola çıkılarak ölçülmemiş noktaların tahmin edilmesi için kullanılmıştır. Kriging modelleri, verilen bir zaman ve alandaki bir noktada ya da daha fazla karşılıklı değişkenin değerlerinin tahminlenmesi için istatistikte kullanılmaktadır (Mira and Sanchez, 2004). Çalışmada, taban suyu EC değerleri ArcGIS 9.2 CBS yazılımının Geostatistical Analyst modülü ile ayrı ayrı enterpole edilerek haritalanmıştır. Kriging enterpolasyonundan önce veri seti yine aynı modül içinde yer alan ESDA (Exploratory Spatial Data Analysis) araçları ile incelenmiş ve veri setini temsil edecek en ideal enterpolasyonun ordinary kriging olduğuna karar verilmiştir. Her bir veri seti için Ayers and Westcot (1994) tarafından önerilen tuzluluk sınıfları kullanılmıştır. Buna göre; EC<700 µmhos cm-1 ise “iyi”, EC=700-3000 µmhos cm-1 ise “orta”, EC>3000 µmhos cm-1 ise “kötü” sınıf olarak kabul edilmiştir. Tüm yıllar toplu değerlendirilirken, her yıl için iyi sınıfta olan bölgelere “1”, orta sınıfta yer alan bölgelere “2” ve kötü sınıfta yer alan bölgelere ise “3” değeri verilmiştir. Böylece araştırmanın yapıldığı 11 yılın EC haritaları üst üste toplandığında tuzluluk açısından iyi sınıfta olan bir alanın (pikselin) minimum değeri 11, tamamı orta sınıfta olan bir alanın (pikselin) değeri 22 ve tamamı kötü sınıfta olan bir alanın (pikselin) maksimum değeri ise 33 olmaktadır. Bu rakamlar arasındaki ortanca değerler (17 ve 28) ise sınıf sınır değeri kabul edilmiştir (Miran, 2002). Toplam değeri 17’nin altında olan alanlar (pikseller) EC açısından “iyi”, 17-28 arası “orta”, 28’den büyük olanlar ise “kötü” sınıf olarak değerlendirilmiştir. BULGULAR VE TARTIŞMA Araştırma alanındaki 60 adet taban suyu gözlem kuyusunun 1995–2006 yılları (2001 yılı hariç) arasındaki her bir yıla ilişkin EC değerlerinin mekânsal değişimleri sırasıyla Şekil 2–7’ deki haritalarda; tüm yılların ortalamasına ilişkin taban suyu EC değerlerinin mekânsal değişimi ise Şekil 8’deki haritada verilmiştir. Ayrıca, taban suyu tuzluluğuna, taban suyu seviyesini etkileyerek dolaylı etki edebilen ve CBS ile elde edilmiş toprak bünyesi dağılım haritası da Şekil 9’da verilmiştir. Şekil 2. 1995–96 yılları taban suyu EC değerlerinin mekânsal değişimi Şekil 3. 1997–98 yılları taban suyu EC değerlerinin mekânsal değişimi Şekil 4. 1999–2000 yılları taban suyu EC değerlerinin mekansal değişimi Şekil 5. 2002–2003 yılları taban suyu EC değerlerinin mekânsal değişimi Şekil 6. 2004–2005 yılları taban suyu EC değerlerinin mekânsal değişimi Şekil 7. 2006 yılı taban suyu EC değerlerinin mekânsal değişimi Şekil 8. Tüm yılların ortalamasına ait taban suyu EC değerlerinin mekânsal değişimi Şekil 9. Çalışma alanının toprak bünyesi dağılım haritası Her bir yıl ve tüm yıllar ortalaması için araştırma alanının oransal olarak ne kadarının hangi EC sınıfında olduğuna ilişkin sorgulamalar, CBS ortamında yapılmış ve sonuçlar Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1. Yıllara göre EC sınıflarının alansal oranı (%) EC (µmhoscm-1) 0-700 700-3000 3000Toplam 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2002 2003 2004 2005 2006 Tüm yıllar 0.0 72.1 27.9 100 24.7 44.4 30.9 100 21.4 48.6 30.0 100 20.0 49.5 30.5 100 24.2 54.4 21.4 100 0.7 79.7 19.6 100 0.5 75.0 24.5 100 7.4 71.5 21.1 100 0.0 78.2 21.8 100 0.0 78.1 21.9 100 12.6 65.2 22.2 100 12.7 65.2 22.1 100 Ayrıca taban suyu yükselmesine ve dolayısıyla tuzluluk artışına etkisini irdelemek açısından, Emiralem regülatöründen Menemen sol ana kanala yıllara göre saptırılan sulama suyu miktarları Çizelge 2’de verilmiştir (DSĐ, 2007). Daha alt düzeydeki kanallara (Maltepe ana kanalı, Ulucak-Sasalı ve Kaklıç sekonderleri) saptırılan su miktarları ise kaydedilmediği için bilinmemektedir. Bu nedenle, kaynaktan ana kanala saptırılan suyun, tüm sulanan alana ve dolayısıyla araştırmanın materyalini oluşturan Maltepe ana kanalı hizmet alanına da homojen dağıtıldığı varsayılmıştır. Çizelge 2. Regülatörden Menemen sol ana kanala saptırılan sulama suyu miktarları (hm3) Yıllar Sulama suyu miktarı (hm3) 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2002 2003 2004 2005 2006 64.5 67.2 64.5 90.1 103.3 96.1 118.8 124.8 106.8 103.8 112.4 Yıkama ve dolayısıyla tuzlulaşmayı azaltıcı etkisi nedeniyle, su yıllarına göre toplam yağış miktarları ise Çizelge 3’te verilmiştir (Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2006). Çizelge 3. Su yıllarına göre araştırma alanına ait toplam yağış miktarları (mm) Su yılı Yağış (mm) 1994-95 1995-96 1996-97 1997-98 1998-99 1999-00 2001-02 2002-03 2003-04 2004-05 2005-06 641.4 513.7 441.8 690.7 626.0 406.1 628.2 560.8 378.2 376.6 366.0 Çalışma alanında; yağışın büyük bir kısmının kış ve ilkbahar mevsiminde düşmesi, yağış olan dönemlerde buharlaşmanın düşük ve buna bağlı olarak da kapilar yükselmenin minimum düzeyde olması, kapalı drenaj sisteminin bulunması ve sulama sezonunda özellikle de EC ölçümlerinin yapıldığı ağustos ayında hemen hemen hiç yağış olmaması nedeniyle; yağışın taban suyunu yükselterek tuzlulaşmayı teşvik etmesinden çok, yıkama etkisiyle tuzluluğu azaltacağı yaklaşımı yapılmıştır. Ancak, sulamanın yapıldığı kısa bir dönem içerisinde yüzey sulama yöntemleriyle verilen yüksek miktarlardaki sulama suyunun ise mevcut drenaj sistemine rağmen taban suyunu yükseltici ve dolayısıyla tuzluluğu teşvik edici olacağı kabul edilmiştir. Nitekim Çamoğlu ve ark. (2006), aynı bölgede yaptıkları benzer bir çalışmada, taban suyunun en fazla, sulamaların en yoğun olduğu temmuz ve ağustos aylarında yükseldiğini tespit etmişlerdir. Yine bu çalışmada; tuzluluk sorunu yüksek olan bölgelerin taban suyu açısından da en sorunlu bölgeler olduğunun ifade edilmesi de bu yaklaşımı desteklemektedir. Çizelge 3’de verilen toplam yağış değerleri, su yılı için belirlenmiştir. Her ne kadar EC ölçümleri ağustos ayında yapılmış ve su yılı sonu eylül ayı olsa da; su yılı toplam yağışlarının neredeyse tamamı ağustos ayına kadar gerçekleşmektedir. Bu yüzden EC değerlerini etkileme potansiyeli olan yağışın su yılı için dikkate alınması uygun görülmüştür. Her bir yıl ayrı ayrı değerlendirildiğinde; 1995 yılında EC açısından iyi sınıfa girecek herhangi bir gözlem kuyusuna rastlanmamıştır. Alanın menbaya yakın ve daha yüksekte yer alan büyük bir kısmının (%72.1) orta sınıfta yer aldığı; geriye kalan, denize yakın batı kısmındaki arazinin ise EC açısından kötü kaliteli bir taban suyuna sahip olduğu gözlenmiştir (bkz. Şekil 2, Çizelge 1). Topraktaki tuzlulaşmanın engellenmesinde yağışların yıkama etkisi de ayrıca irdelenmelidir. 1994–95 su yılının toplam yağış miktarı 641.4 mm olarak gerçekleşmiştir. Bu değer, araştırmada yer alan tüm yılların (1997-98 su yılı hariç) ve 47 yıllık ortalama değerinden (543.2 mm) yüksektir. Ayrıca, sulama sezonunda verilen su miktarının da tuzluluğu artırmaması umulurken, daha sonraki dönemlerle karşılaştırıldığında; beklenen yıkama etkisinin görülememesi dikkat çekici bulunmuştur. Yağış ve sulamanın tuzlulukla ilişkisine göre beklenenin tersi çıkan bu yıl için daha farklı bir faktörün varlığından bahsedilebilir. 1996 yılından 1999 yılına kadar olan dört yıllık dönem boyunca neredeyse aynı sonuçlar elde edilmiştir. Bu dört yıllık dönem içerisinde iyi kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı % 20.0-24.7 arasında, orta kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı % 44.4-54.4 ve kötü kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı ise % 21.4-30.9 arasında değişmiştir. Bu dört yıllık dönem içinde her yılın tuzluluk alanları benzer olsa da yağış değerleri birbirine yakın değildir. Az yağış olan yıllarda genellikle daha az sulama suyu verildiğinden; az yağışın tuzlulaşmayı artırıcı etkisi, az sulama suyunun tuzlulaşmayı azaltıcı etkisiyle tolere edilip, bu dört yıllık periyotta birbirine çok benzer sonuçlar elde edilmiştir. 2000-2005 yıllarında (2001 yılı hariç) daha önceki dönemlerden farklı fakat kendi içinde birbirine benzeyen başka bir dönem gözlenmiştir. Beş yıllık bu dönem içerisinde iyi kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı % 0.0-7.5 arasında, orta kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı % 71.5-79.7 ve kötü kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı ise % 19.624.5 arasında değişmiştir. Bu beş yıllık dönemde iyi sınıfta yer alan arazi ihmal edilebilecek kadar azdır. Yalnızca 2003 yılında tüm alanın % 7.5’i oranında; yine araştırma alanının menbaya yakın ve daha yüksek kotlarda yer alan doğu kısmında taban suyu EC değerleri açısından iyi sınıfa girebilecek bir alan bulunmuştur (Şekil 4-6, Çizelge 1). Bu beş yıllık dönemde de, yağış-sulama faktörlerinin taban suyu tuzluluğu üzerinde bir önceki döneme benzer bir etkisinin olduğu söylenebilir. Yani; az yağışın olduğu yılda tuzluluk değeri yüksek çıkması beklenirken, az sulama suyunun taban suyunu yükseltmemesi ve dolayısıyla kapilar hareketin daha az olması nedeniyle tuzlulaşmayı engelleyerek bir denge koşulu meydana getirdiği söylenebilir. 2006 yılında ise iyi kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı % 12.6, orta kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı % 65.2 ve kötü kaliteli taban suyu bulunan alanların oranı ise % 22.2 olarak gerçekleşmiştir. Bu yıl araştırmanın yapıldığı tüm yıllar içerisinde en düşük yağış miktarı (366.0 mm) olmasına karşılık, verilen sulama suyu miktarı açısından en yüksek su miktarının verildiği yıllardan biri olması, tuzluluğun en iyi olduğu sınıfın daha önceki beş yıllık dönemden fazla olması, dikkat çekici bir sonuç olarak değerlendirilmiştir. Oysa bu yıl, iyi sınıfta yer alan alanların aleyhinde bir durum beklenmekteydi. Yine, 1995 yılında olduğu gibi; yağış ve sulamanın tuzlulukla ilişkisine göre umulanın aksine çıkan bu yıl için de farklı bir faktörün varlığından bahsedilebilir. Tüm yıllar birlikte değerlendirildiğinde ise araştırma alanının en doğusunda, menbaya yakın ve daha yüksek kotlarda yer alan küçük bir kısmında (%12.7) iyi kaliteli taban suyunun bulunduğu belirlenmiştir. Araştırma alanının ortasında yer alan büyük bir kısımda (% 65.2) iyi kaliteli taban suyunun bulunduğu görülmektedir. Geriye kalan en batıda ve denize en yakın bölgede yer alan kısmın ise (% 22.1), tuzluluk açısından kötü kaliteli taban suyu bulunduğu ortaya çıkmıştır. SONUÇ Yörede yapılan bir çalışmada; Gediz Nehri suyunun EC değerleri 200-1650 µmhos cm-1 arasında belirlenmiştir (Delibacak ve ark., 2002). Yapılan başka bir araştırmada ise; Emiralem regülatörü çıkışından ana kanallara suyun verildiği noktadan iki yıl boyunca alınan sulama suyu örnekleri analiz edilmiş ve EC değerleri 460-710 µmhoscm-1 arasında çıkmıştır (Aşık ve ark., yayınlanmamış). Bu bulgular, taban suyu tuzluluğunun doğrudan sulama suyundaki tuzluluktan değil; sulama sonrası yükselen taban suyunun kapilaritenin de etkisiyle yüzeye kadar yükselmesi, yükselen bu suyun buharlaşarak içerisindeki erimiş halde bulunan tuzların toprakta birikmesinden (Güngör ve Yıldırım, 1989) ve denize yakın kesimlerde ise deniz suyu girişinden kaynaklandığı söylenebilir. Richter and Kreitler (1993) de ifade ettiği gibi yer altı su kaynaklarındaki tuzluluk artışı; su çekilmesi ile derinliklerdeki tuzlu suların kuyulara karışması, toprak katmanlarındaki tuz yataklarının yer altı suları ile teması, deniz kıyısına yakın yörelerde deniz suyu girişimi ile olabilmektedir. Tüm bu bulgular birlikte değerlendirildiğinde denize yakınlığın, muhtemel tuz girişimi nedeniyle taban suyunu tuzlulaştırma potansiyeli olduğu denizden uzaklaştıkça ve menbaya yaklaştıkça taban suyu tuzluluğunun düştüğü görülmektedir. Ayrıca tuzluluk haritaları, Şekil 9’daki toprak bünye haritasıyla birlikte değerlendirildiğinde; menba kısmında geçirimliliği yüksek kaba bünyeli toprakların hakim olduğu, bunun da toprakta taban suyu yükselmesini engelleyici fonksiyonu nedeniyle, kapilar yükselmeyle olabilecek tuzlulaşmayı azaltmış olabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır. Araştırma alanının en batısında ise denize yakınlığın yanında, ağır bünyeli toprakların sulama sonrasında taban suyunun yükselmesini ve dolayısıyla kapilarite ile tuzlulaşmayı teşvik ettiği söylenebilir. Etkili bitki kök bölgesine yükselen taban suyu, sulu tarım alanlarında tuzluluk ve sodyumluluk sorunları nedeniyle verimin azalmasına, hatta giderek bu alanların tarım yapılamaz duruma gelmesine neden olmaktadır. Sürdürülebilir bir sulu tarım için taban suyu tuzluluğunun sürekli izlenmesi ve izin verilebilir sınırlarda tutulması gerekmektedir. Sonuç olarak, bu çalışma; CBS ile entegre jeoistatistiksel analizin, taban suyu tuzluluğunun alansal ve mekansal değişimlerinin daha objektif, etkin ve hızlı bir biçimde değerlendirilebilmesi için oldukça faydalı araçlar olduğunu ortaya koymuştur. KAYNAKLAR Aşık, Ş., Okur, B., Yağmur, B., Akkuzu, E., Pamuk, G., Karataş, B.S. ve Ongun, A.R., yayınlanmamış, Aşağı Gediz Sulama Şebekesi Sulama Suyu Kalitesinin Belirlenmesi, Ege Üniversitesi Bilimsel Araştirma Projesi (2005/ZRF/026). Ayers, R.S. and Westcot, D.W., Water Quality for Agriculture. Irrigation and Drainage Paper 29 Rev.1. FAO, Rome, 1994, pp.174 Çamoğlu, G., Ölgen, M. K., Karataş, B.S. ve Aşık, Ş., “Menemen Sulama Sisteminde Taban Suyunun Zamana Ve Mekana Göre Değişiminin Jeoistatistiksel Yöntemlerle Değerlendirilmesi: Maltepe Ana Kanalı Örneği”, 4. Coğrafi Bilgi Sistemleri Bilişim Günleri, 13-16 Eylül, Fatih Üni., Đstanbul, 2006, s.423-431. Çetin, M., Jeoistatistiksel Yöntem ile Nokta ve Alansal Yağışların Saptanması ve Stokastik Olarak Modellenmesi Örnek Havza Uygulamaları, Doktora Tezi, Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı, Adana, 1996. Ditzler, C., Geostatistics: A Brief Look Its Application In Soil Survey. In: Factors of Soil Formation : A Fiftieth Anniversary Retrospective, Soil Science Society of American Journal, Spec. Publ. No: 33, ISBN 089118-804-5, 1994, p.69-73. DSĐ, Menemen Sulaması Taban Suyu Kontrol Raporları, 21. Şube Md. Menemen Đşl. ve Bakım Başmüh., 2006. DSĐ, Menemen Sulaması Taban Suyu Kontrol Raporları, 21. Şube Md. Menemen Đşl. ve Bakım Başmüh., 2007. Ertem, Z.H., Menemen Sulaması Taban Suyu Kontrol Raporu, DSĐ II. Bölge Md. 21. Şube Md. Menemen Đşl. ve Bkm. Müh., Đzmir, 1994. Gundogdu, K.S. and Akkaya Aslan, S.T., Mapping Multi-Year Ground Water Salinity Patterns In Irrigation Areas using Time-Series Analysis of Ground Water Salinity Maps, Hydrological Processes, Vol. 22, Issue 6, 2006, pp.821-826 Gündoğdu, K.S., Sulama Proje Alanlarındaki Taban Suyu Derinliğinin Jeoistatistiksel Yöntemlerle Değerlendirilmesi, Uludag.Üniv.Zir.Fak.Derg., 18 (2), 2004, s.85-95. Güngör, Y. ve Erözel, A.Z., Drenaj ve Arazi Islahı, Ankara Üniv. Ziraat Fak Yay. No: 1341, Ankara, 1994, 325s Güngör, Y., Erözel, A.Z., ve Yıldırım, O., Sulama, Ankara Üniv. Ziraat Fak Yay. No: 1443, Ankara, 1996, 295s Güngör, Y., Yıldırım, O., Tarla Sulama Sistemleri, Ankara Üniv. Ziraat Fak Yay. No: 1155, Ankara, 1989, 370s Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Đklim Verileri, Menemen Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Đzmir, 2001. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Menemen Toprak ve Su Kay. Araş. Ens. Meteoroloji Đst. Đklim Kayıtları, 2006. Mira, J. and Sanchez, M.J., Prediction of Deterministic Functions: an Application of a Gaussian Kriging Model to a Time Series Outlier Problem. Computational Statistics & Data Analysis, 44, 2004, pp.477–491. Miran, B., Temel Đstatistik, Ege Üniversitesi Basımevi-Đzmir, 2002, 288 sayfa. Pebesma, E.J., Mapping Groundwater Quality in the Netherlands, PhD Disssertation, Uni. of Utrech,. 1996. Topraksu, Menemen Ovası Temel Toprak Etüdü, Topraksu Genel Müdürlüğü Toprak Etütleri ve Haritalama Dairesi, Ankara, Yayın no: 236, 1971, 65 sayfa Warrick, A.W., Myers, D.E. and Nielsen, D.R. Geostatistical Methods Applied to Soil Science. In : Methods of Soil Analysis, Part I, Physical and Mineralogical Methods. ASA and SSSA Agronomy Monograph no 9(2nded), Madison, 1986, pp: 53-82. Wylie, B.K., Shafter, M.J., Brodahl, M.K., Dubois, D., Wagner, D.G., Predicting Spatial Distributions of Nitrate Leaching in Norteasthern Colorado. Journal of Soil and Water Conservation, 49, 1994, pp.288-293. Yates, S.R., Warrick, A.W. Estimating Soil Water Content Using Cokriging. Soil Science Society of American Journal, 51, 1987, pp.23-30. Zhang, R., Rahman, S., Vance, G.F., Munn, L.C. Geostatistical Analysis of Trace Elements In Soil and Plants. Soil Science, 159(6), 1995, pp. 383-390. Tokat-Kazova’da Taban Suyu Gözlemlerinin CBS Yöntemleriyle Yapılması ve Yorumlanması Fevzi Akbaş 1 Ali Ünlükara 2 Ahmet Kurunç3 Ufuk Đpek4 Hakan Yıldız5 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Tokat.(E-mail:[email protected]) 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Tokat. 3 Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Antalya. 4 DSĐ 7. bölge Müdürlüğü, 72.Şube Müdürlüğü Kazova Đşletme Baş Mühendisliği, Tokat. 5 Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı Uzaktan algılama CBS Merkezi Ankara Özet Türkiye’de DSĐ tarafından sulamaya açılan alanlarda taban suyu gözlemleri rutin şekilde her yıl yapılmaktadır. Bu gözlemlere dayalı olarak taban suyu seviyesinin ve su kalitesinin değişimi izlenmekte ve proje alanında drenaj sistemlerinin çalışma etkinliği hakkında fikir edinilmektedir. Bu çalışmayla Taban Suyu Gözlemlerinin yapılmasında ve yorumlanmasında Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) yöntemlerinden yararlanılmıştır. Arazi çalışması öncesinde araştırma alanı olarak seçilen Kazova’nın altlık olarak sayısallaştırılmış haritaları hazırlanmış ve sonra arazide GPS cihazı ile gözlem yapılan kuyuların coğrafi koordinatları belirlenmiştir. Gözlem kuyularında 2006 yılı Temmuz ve Eylül aylarında, taban suyu gözlemleri yapılmıştır ve su örnekleri alınmıştır.. Gözlemler bilgisayar ortamında ArcGIS 9.2 programı kullanılarak işlenmiş ve her bir dönem için taban suyu eş yükseklik, taban suyu eş derinlik ve taban suyu tuzluluk haritaları elde edilerek gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışma alanının sadece %5-7’sinde taban suyu tuzluluğu 2 dSm-1 den yüksek bulunmuştur. CBS yazılımları ile büro çalışmalarında eskisine göre daha kısa sürede ve daha kolay yorumlanabilir ve kaliteli haritalar elde edilebilmiştir. Anahtar kelimeler: Yeraltı sularının izlenmesi, Taban suyu tuzluluğu, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) Abstract In Turkey, water table level and quality monitoring in the irrigated lands are done by DSI regularly. This monitoring observations water table level and quality provides information to assessment working efficiency of drainage systems of irrigated land. In this study, Geographic information systems (GIS) were used to collect and to assess water table observations. Before survey, topographic maps digitized and used as a base cartographic material. During data collection hand GPS receiver was used to determine geographic location of ground water well. Observations of water table depth and water samples were collected in July and September of 2006. Water table contour maps, depth-to-water table maps and water table salinity maps were prepared by using ArcGIS 9.2 software for two observation periods. In the study area only 5-7 % of the groundwater was found higher than 2 dSm-1 . GIS software reduced office work time and increased quality of prepared maps. Keywords: Groundwater monitoring, groundwater salinity, Geographic Information systems(GIS) GĐRĐŞ Dünyada ve ülkemizde gelecekte artacak olan gıda ihtiyacının karşılanabilmesinde, sulu tarım alanları en önemli rolü oynayacaktır. Ancak sulu tarımda uygulamada birçok sorunla karşılaşılmaktadır. Sulamaya açılan alanlarda, bir süre sonra drenaj ile ilgili problemlerin ortaya çıktığı ve dolayısıyla sulamadan istenilen faydaların sağlanamadığı bilinmektedir. Bunun en önemli nedeni, aşırı ve kontrolsüz yapılan sulamalar sonucunda taban suyunda meydana gelen yükselmelerdir. Yüksek taban suyu temel iki önemli soruna yol açmaktadır. Birincisi, taban suyunun kapilarite ile üst katmanlara yükselerek buharlaşması sonucunda bileşimindeki tuzları bitki kök bölgesinde bırakarak toprakların tuzlulaşmasına ve bitkilerin bundan olumsuz etkilenmesine neden olması; diğeri ise, özellikle drenajı bozuk alanlarda taban suyunun etkili bitki kök bölgesi derinliğine kadar yükselmesi ve buradaki hava-su dengesini hava aleyhine bozmasıdır. Toprakta gözeneklerin suyla dolması sonucunda ise, nemli ve serin toprak koşulları oluşmakta, bunun sonucunda ise olarak ekim ve hasat işlemleri gecikmekte; kök hücrelerinin bölünerek çoğalması yavaşlamakta ve böylece kök gelişimi istenilen düzeye ulaşamamaktadır. Ayrıca, organik maddeleri parçalayıp bitkilerin alabileceği şekle dönüştüren toprak mikroorganizmalarının faaliyetleri yavaşlamakta ve toprakta bitki besin maddelerinin alınmasını engelleyen zararlı bileşikler oluşmaktadır (Güngör ve ark., 1996). Taban suyunun neden olduğu bu olumsuzlukları önlemek için, taban suyu derinliği ve bu derinliğin hangi zaman içinde değişiminin nasıl olduğunun bilinmesi aynı şekilde taban suyu kalitesinin ne olduğu ve zaman içerisindeki değişiminin nasıl olduğu izlenmesi ve elde edilen sonuçlara göre önlemlerin alınması gerekmektedir. Taban suyu izlenmesi sulanan alanlarda sürekli yapılması gereklidir ve projede öngörülen düzeylerde tutulmalıdır. Ayrıca yapılan bu gözlemler drenaj tesislerinin işlevlerinin tam olarak yapıp yapmadığının ve mevcut tesislere ek tesisler ile drenaj tesisi olmayan alanlara yeni tesislerin yapılmasına gereksinme olup olmadığının belirlenmesi kararının alınması için gereklidir. Taban suyu izleme ve kalitesinin değerlendirilmesi çalışmaları mevcut topraklarımızın muhafazası ve tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilirliği açısından oldukça önemlidir (Kara ve Arslan, 2004; Gündoğdu et al., 1998). Çevremizdeki mevcut bilgilerin etkin bir şekilde kullanılması ve anlamlı bilgi için sağlıklı veriye erişmede yaşanan sıkıntılar, yaşanan teknoloji çağının en önemli sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilgilerin yeterince organize edilmeyip zaman içerisinde de yoğun bir bilgi trafiğinin ortaya çıkması, başta hızlı karar verme konumundakiler olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinde bir kargaşa ve paniğe neden olmaktadır. Bunun sonucunda da bilgi gibi önemli ve güçlü bir kaynak farkında olmadan israf edilmektedir. Oysa dünyada bilgiyi etkin kullanan toplumların çok daha hızlı ve dinamik bir gelişme gösterdikleri, yine bu tür toplumlarda yaşayan bireylerinin, çağdaş hizmetlerden en üst düzeyde yararlandıkları görülmektedir. Yaşadığımız dijital çağda, bilgi teknolojisi çok değişik alanlarda yoğun bir şekilde insanlığa hizmet etmektedir. Özellikle mekanlara bağlı, yer ve konuma dayalı bilgilerin yönetilmesinde Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) bir çok ekonomik, politik, sosyal ve kültürel kaynakların yönetimi ve entegrasyonu gibi karmaşık analiz gerektiren uygulamalarda önemli rol oynamaktadır. CSB grafik ve metinsel bilgilerin bir arada bulundurabilen etkili bir sistemdir. CBS’e geçişle birlikte bilgisayar ortamına aktarılan haritalar üzerinde, imleç yardımıyla objeler üzerine tıklanılarak uzunluk, açı, koordinat, öznitelik vb. bilgiler dinamik bir şekilde sorgulanmış, istenilen ölçek, sembol, detay ve renklerde harita almak oldukça kolaylaşmıştır. Đnternet vasıtasıyla da üretilen harita bilgileri paylaşıma açılarak, her türlü bilgi alışverişi mümkün hale gelmiştir. Bilhassa karar vericiler istenilen kriterlere uygun olarak mevcut veri tabanlarından gerekli sorgulamalarını yaparak daha hızlı ve sağlıklı karar verme yeteneklerini de artırmıştır. Böylece CBS karar-verme alternatifleri üretme ve konumsal bilgilerin karmaşık analiz yapısını basitleştirme açısından idarecilere ve uygulayıcılara önemli avantajlar sağlamıştır (Yomralıoğlu 2000). Aşağı Seyhan Ovası’nda sulanan ve sulanmayan alanlarda ortaya çıkan sorunları incelemek amacıyla yapılan bir çalışmada, taban suyu gözlem alanının yaklaşık % 50’sinde drenaj sorunu olduğunu ve bu alanın % 4-5’inde taban suyu tuzluluğunun 5 micromhos/cm’den daha yüksek olduğunu belirlemişlerdir. Ayrıca taban suyunun yüksek olmasının nedenleri olarak; aşırı su kullanımı, Ceyhan-Seyhan nehirleri ile sulama kanallarından olan sızmalar, tarla içi geliştirme ve çiftçi eğitim hizmetlerinin yetersizliği, drenaj şebekelerinin fonksiyonlarını tam olarak yerine getirememesi ve artezyenik koşullar gibi etkenlerin neden olduğunu belirtmişlerdir (Çetin ve Özcan 1999). Cemek ve ark (2006), Bafra ovası sağ sahil taban arazilerinde yer alan gözlem kuyularında iki dönemde taban suyu yüksekliği ve kalitesi belirlemeye yönelik bir çalışma yapmışlardır. Sulama sonrası dönemde çalışma alanında yaklaşık %32 ‘inde ve sulama öncesi dönemde ise %18’inde taban suyu tuzluluğunu 5 dSm-1 den daha yüksek bulmuşlardır. Türkiye’de DSĐ tarafından sulamaya açılan alanlarda taban suyu gözlemleri rutin olarak her yıl yürütülmektedir. Bu gözlemlere dayalı olarak taban suyu seviyesinin ve su kalitesinin değişimi izlenmekte ve proje alanında drenaj sistemlerinin çalışma etkinliği hakkında fikir edinilmekte gerektiğinde de belirlenen aksaklıklar giderilmeye çalışılmaktadır. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve DSĐ ile yürütülen bu çalışmayla CBS yöntemleri kullanılarak Tokat, Kazova’da iki dönem halinde taban suyu yüksekliği ve tuzluluğu izlenmiş ve sonuçlar değerlendirilmiştir. MATERYAL VE METOT Araştırma Alanı ve Özellikleri Bu araştırma, DSĐ 72.Şube Müdürlüğü Kazova Đşletme Baş Mühendisliği ve Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi işbirliği ile 2006 yılı Temmuz (12-17 Temmuz) ve Eylül ayı sonunda (27 Eylül-2 Ekim) Kazova Sulama Projesi alanı içerisinde yürütülmüştür. Kazova, Tokat ili ile Turhal ilçesi arasında kalan Yeşilırmak vadisi boyunca uzanan etrafı dağlarla çevrili bir çöküntü ovasıdır. Alanı 29812 hektar olup denizden yüksekliği ortalama olarak 650 m dir. Toplam arazinin %40.7 si kültür alanı, %37.02 si ormanlık, %17.08 i doğal ve yapay çayır, %5.2 si ise kullanılamayan yerler şeklindedir. Tarla tarımının egemen olduğu alanın %18.2 sinde (5364 ha) kuru tarım, %63.8 inde (19 000 ha) sulu tarım yapılmakta, alanın %7.08 inde (2307 ha) çayır ve mera olarak yararlanılmaktadır (Çınar, 1978). Kullanılan Yöntemler Araziye çıkılmadan önce Kazova’nın 1/25000 ölçekli topoğrafik haritaları (4 adet pafta-h36a3, h36a4, h36b3, h36b4) sayısallaştırılmış oluşturulan sayısal haritalar ve veriler bilgisayara ve GPS cihazına yüklenmiştir (Tübitak-TOVAG 105 O 617, 2006). DSĐ ekipleri rehberliğiyle gözlem kuyularına gidilerek taban suyu derinliği ölçümü ve su örnekleri alınmasına ilave olarak GPS cihazı yardımıyla gözlem kuyularının koordinatları alınmıştır. Böylece gözlem kuyularının yerleri hassas bir şekilde belirlenmiştir. Söz konusu gözlem kuyularının sulama alanı içerisindeki dağılımları Şekil 1’de gösterilmiştir. Sulamanın yoğun olarak yapıldığı Temmuz ayında (12-17 Temmuz 2006) ve sulama sezonunun bittiği Eylül ayı sonlarında (27 Eylül-2 Ekim 2006) gözlem kuyularından alınan su örneklerinin Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü laboratuarı imkanları kullanılarak EC ölçümleri yapılmıştır. Her dönem için elde edilen Taban suyu eş derinlik, taban suyu eş yükseklik, Taban suyu tuzluluk haritaları ters uzaklık enterpolasyon tekniği (IDW) kullanarak hazırlanmış bu özelliklere ait CBS katmanları üretilmiştir. Oluşturulan haritalar kullanılarak ve her bir özelliğin alansal büyüklük verileri elde edilmiştir. Şekil.1. Kazova’da taban suyu gözlem kuyularının çalışma alanındaki dağılımı BULGULAR VE TARTIŞMA Kazova’da hali hazırda çalışır durumda 80 civarında kuyu bulunmaktadır (Şekil 1). Ridder (1994) de büyüklüğü 10.000 ha olan alanlar için 100 gözlem kuyusuna ve büyüklüğü 100.000 ha olan alanlar için ise 300 gözlem kuyusuna ihtiyaç duyulacağı belirtilmiştir. Kazova’da sulanan alanlar yaklaşık 20.000 ha büyüklüğünde olduğu için 130-140 kuyunun yeterli olabileceği, bu nedenle mevcut kuyu sayısının ova için az olduğu sonucuna varılmıştır. Taban Suyu Eş Yükseklik Haritaları Taban suyu eş yükseklik haritaları yeraltı suyu araştırmalarında önemli bir araçtır. Bu haritalardan su tablası eğimi ve yeraltı suyu akış yönü belirlenmektedir. Herhangi bir enine kesitten yeraltı suyu akışı hesaplanmasında elde edilen su tablası eğimi kullanılmaktadır. Taban suyu eş yükseklik haritaları aynı zamanda eş potansiyel çizgilerdir. Bu nedenle eş potansiyel çizgilerine dik olarak gerçekleşen akışın yönü bu haritalat yardımıyla çıkarılabilmektedir. Bunlara ek olarak incelenen alandan su kayıpları veya herhangi bir kaynaktan su kazançları ve artezyen etkileri de belirlenebilmektedir (de Ridder, 1994, Anonymous 2007) Gözlem kuyusu kotundan taban suyu derinliği çıkarılarak taban suyu kotu bulunmuş eş taban suyu eğrili haritalar ArcGIS 9.2 programı yardımıyla haritalanmıştır (Şekil 2). Söz konusu şekillerde en yüksek kotlu eş taban suyu eğrileri Kazova’nın doğusunda (Tokat tarafında), en düşük kotlu eş taban suyu eğrileri ise çalışma alanının kuzey batısında (Turhal tarafında) yer almaktadır. Dolayısıyla taban suyu akışı ovada doğu-batı yönünde hâkim eğim istikametinde gerçekleşmektedir. Kazova’nın Tokat tarafında yer alan eş taban suyu eğrileri oldukça sık aralıkla geçmiş olup taban suyu eğimi oldukça yüksektir. Ayrıca burada taban suyu eğrileri iç içe sıralanarak daire şeklini almış ve dairenin merkezine doğru artan taban suyu kotu nedeniyle ovanın bu kısmından taban suyunun beslendiği görülmektedir. Turhal kısmında ise bu durumun tersine dairenin iç kısmına doğru gidildikçe eş taban suyu kotu azalmış ve dolayısıyla bu kısımdan taban suyu tahliyesi görülmektedir Taban Suyu Eş Derinlik Haritaları Taban suyu eş derinlik haritaları, taban suyunun toprak yüzeyinden olan derinliğinin yersel dağılımını göstermektedir. Taban suyu derinlik kriterleri, sulama sezonu için bitkinin havalanma ihtiyacına, sonbahar dönemi için ise yeraltı suyunun kılcal yükselmeyle oluşturacağı tuzlulaşmanın önlenmesine bağlıdır. Sulama sezonunda tarla bitkileri için taban suyunun 1.0-1.2 m arasındaki bir derinlikten, meyve ağaçları için 1.2-1.6 m arasındaki bir derinlikten daha aşağıda olması istenilir. Sonbaharda tuzlulaşma riskini azaltabilmek için taban suyu kumlu ve killi toprakla için 1.4 m nin altında ve siltli topraklar için 1.70 m nin altında bir derinlikte tutulmalıdır (van Hoorn and van Alphen 1994). Temmuz ve Eylül sonu için Kazova’da taban suyu derinliğindeki değişim Şekil 3 ve Çizelge 1’de verilmiştir. Temmuz ayında taban suyunun toprak yüzeyine 1.5 m den daha yakın olduğu alan oranı %6.64, 2.0 m den daha yakın olduğu alan oranı %49.1 ve 2.5 m den daha yakın olduğu alan oranı %96.1 düzeylerinde iken Eylül ayında 1.5 m ve daha yakın alan oranı 13.9, 2.0 m den daha yakın olduğu alan oranı %74.0 ve 2.5 m den daha yakın olduğu alan oranı ise %93.6 düzeylerine çıkmıştır. Bu sonuçlara göre yaz boyu yapılan sulamalar sonucunda sulama kayıpları taban suyunu yükseltmiştir. Ancak tarımsal bitki yetiştiriciliği açısından değerlendirildiğinde; Temmuz ayı itibariyle taban suyu derinliği tarla bitkileri için herhangi bir tehdit oluşturmazken, meyve ağaçları için alanın yalnızca %6.6’sında problem bulunmaktadır. Eylül ayı itibariyle ise taban suyu derinliği tarla bitkileri için yine güvenli derinlikte bulunurken, meyve ağaçları için problemli alan oranı %13.9 düzeylerine çıkmıştır. Demirören ve Köse (1980) tarafından Kazova’da 150 cm derinliğe kadar toprakların genellikle ağır bünyeli (siltli-kil, kil) olduğunu belirtilmiştir. Bu bilgiler ışığı altında sonbaharda tuzlulaşma riski açısından kritik su tablası derinliği 1.5 m alınırsa Kazova topraklarının yalnızca %13 ü, 2.0 m alınırsa %73 ü tuzlulaşma riskiyle karşı karşıya demektir. Böyle bir tuzlulaşma riskinin varlığını ortaya koyabilmek için sonbaharın sonlarında Kazova’da taban suyunun toprak yüzeyine 2.0 m veya daha yakın olduğu alanlarda, bitki kök bölgesinden 0-30, 30-60, 60-90 ve 90-120 cm derinlikten toprak örnekleri alınarak tuzluluk analizi yapılması yararlı olacaktır. Şayet bu analizler sonucu bir tuzlulaşma görülürse ilkbaharda ekimden önce yine toprak örnekleri alınarak kış ve bahar yağışlarıyla tuzluluğun ne düzeyde yıkandığı belirlenmelidir. Bu analizler sonucunda Kazova’da taban suyu rejimi hakkında daha isabetli kararlar verilmiş olacaktır. Çizelge 1. Kazova Taban Suyu Derinliği (2006) Temmuz Eylül Sonu Taban Suyu Taban Suyu Alan Alan Derinliği (ha)* Alan (%) Derinliği (ha)* Alan (%) 1.03-1.2 80.25 0.33 1.0-1.2 779.25 3.17 1.2-1.5 1555.5 6.34 1.2-1.5 2643.25 10.77 1.5-2 10441 42.53 1.5-2 14733.25 60.01 2-2.5 11540.5 47.01 2-2.5 4814.00 19.61 2.5-3.11 934 3.80 2.5-3 1499.25 6.11 24551.25 3.0-4.0 82.25 0.34 *Çizelgede verilen alan, sağ sahil ve sol sahil sulama kanalı altında kalan sulanabilir alanları, yerleşim yeri alanları, yollar ve tarımda kullanılamayan alanların tamamını kapsamaktadır. Şekil 2. Taban suyu eş yükseklik haritaları . Şekil 3. Taban Suyu Eş Derinlik Haritaları Taban Suyu Tuzluluk (EC) haritaları Yer altı suyu kalite veya elektriksel iletkenlik haritaları yer altı suyu tuzluluğunu ve bu tuzluluğun yersel değişimini gösteren haritalardır (Ridder 1994). Kazova’da taban suyu kalitesini ve su kalitesinde her iki dönemde meydana gelen değişikliği ortaya koymak için ArcGIS programı yardımıyla elde edilen yeraltı suyu EC haritaları Şekil 4’de gösterilmiş, söz konusu haritadan elde edilen alansal veriler ise Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2 ve Şekil 4’den de görülebileceği gibi taban sularının Temmuz ayında %98.5’inin ve Eylül sonunda ise %98.2’inin EC değeri 4 dS m-1 değerinin altındadır. Bu verilere göre taban suyu tuzluluğu açısından önemli bir problem görülmemektedir. Çizelge 2. Taban Suyu Tuz Konsantrasyonunun (EC) Alansal Dağılımı (2006) Temmuz EC Alan (ha)* % 0.36-1 4529.75 18.45 1-2 18637.5 75.91 2-3 1017.75 4.15 3-4 226.00 0.92 4-5 103.25 0.42 5-6 31.75 0.13 6-7 5.25 0.02 24551.25 Eylül sonu EC Alan (ha)* % 0.22-1 7380.5 30.06 1-2 15174.5 61.81 2-3 1555.75 6.34 3-4 273 1.11 4-5 105.75 0.43 5-6 49.5 0.20 6-7 12.25 0.05 24551.25 *Çizelgede verilen alan, sağ sahil ve sol sahil sulama kanalı altında kalan sulanabilir alanları, yerleşim yeri alanları, yollar ve tarımda kullanılamayan alanların tamamını kapsamaktadır. Şekil 4. Taban suyu tululuk (EC) haritaları Sonuçlar 1. Kazova’da yeraltı sularının yalnızca %5-7 lik kısmında yeraltı suyu EC değerlerinin 2 dS.m-1 ‘nin ve %1’den daha az kısmında ise 4 dS.m-1 ‘nin üzerinde olması nedeniyle yer altı suyu tuzluluğu açısından izlenen dönem için önemli bir problem bulunmamaktadır. 2. Tarla bitkileri yetiştiriciliği açısından ovada taban suyu derinliği tehdit oluşturmazken, meyve ağaçları açısından yaz sonlarına doğru taban suyunun yükselmesi sonucu ovanın yalnızca %13’lük bir kısmında hafif düzeyde problemlerle karşılaşılabilecektir. Ovada mevcut drenaj kanallarının rutin bakımlarının yapılmasıyla taban suyunun rahatlıkla kontrol edilebileceği, bitki köklerinin su içerisinde kalmadan güvenli derinliklerde taban suyunun tutulabileceği düşünülmektedir. 3. Sulama aralarında veya az yağışlı sonbahar dönemlerinde kılcal yükselmeyle taban suyunun üst toprak katmanlarına çıkabileceği ve tuzlulaşmaya neden olabileceği riskine karşı taban suyunun toprak yüzeyine 2 m den daha yakın olduğu alanlardan toprak örnekleri alınmalı ve tuzlulaşmanın olup olmadığı incelenmelidir. 4. Kazova’da sulanan alan büyüklüğüne nazaran mevcut kuyu sayısı az olduğu için daha sağlıklı ve hassas gözlemler için kuyu sayısının 130-140 adet civarına yükseltilmesi yararlı olacaktır. 5. CBS yöntemlerini kullanılması taban suyu gözlem kuyularının izlenmesine ait verilerin değerlendirilmesi, yorumlanabilmesi, saklanabilmesi ve sunulabilmesinin hızlı ve doğru bir şekilde yapılmasına imkan sağlamıştır. Ayrıca GPS cihazı vasıtasıyla arazide kuyuların yerleri bulunmasında kolaylık sağlamakta ve sonraki dönemlerde izleme yapılmasını da kuyu yerlerinin koordinatlarının alınmış olması oldukça önemlidir. KAYNAKLAR Anonymous,.2007. Taban Suyu Đzleme Rehberi DSĐ genel Müdürlüğü Đşletme Ve Bakım Dairesi Başkanlığı 56 s Ankara Cemek, B., Demir, Y., Erşahin, S., Arslan, H., Güler, M., 2006. Spatial Variability of Groundwater Depth, Soil Salinity in Irrigated Soils of Bafra Plain In Northhern Turkey. International Symposium on Water and Land Management for Sustainable Irrigated Agriculture Adana, Turkey Çınar, A.Đ., 1978. Kazova Sodik Topraklarının Islahı Đçin Verilmesi Gereken Jips ve Yıkama Suyu Miktarıyla Yıkama Süresinin Saptanması. Tokat Bölge Toprak-su Araştırma Enstitüsü Yayınları Genel Yayın No: 18, Rapor Yayın No: 11, Tokat. Çetin, M. ve Özcan, H., 1999. “Asagı Seyhan Ovasında Sulanan ve Sulanmayan Alanlarda Meydana Gelen Sorunlar ve Çözüm Önerileri” Tr. J. Of Agriculture and Forestry, 23 Ek Sayı:1, 207-217, TÜBĐTAK. Demirören, T. ve Köse, C., 1980. Kazova Sulama Rehberi. Tokat Bölge Toprak-su Araştırma Enstitüsü Yayınları Genel Yayın No: 36, Rapor Yayın No: 24, Tokat. De Ridder, N.A., 1994. Groundwater Investigations in: Drainage Principles and Applications. Edited by H.P. Ritzema. Internatinal Institute for Land Reclamation and Improvement, P.O. Box 45, 6700 AA Wageningen, The Netherlands. Gündoğdu, K.S., A.O. Demir, H Değirmenci, H. Büyükcangaz Ş.T. Akkaya, 1998. Preparation And Interpretation Of Grounwater Maps Using Geographical Information System(Arc/Info). Ageng Oslo98, International Conference On Agricultural Engineering, Oslo 24-27 August 1998, Norway. Güngör, Y., Erözel, A.Z., ve Yıldırım, O., 1996. Sulama. Ankara Üniv. Ziraat Fak Yayınları No: 1443, Ankara,295s. Kara, T., Arslan, H., 2004. “Bafra Ovası Sulama Alanında Taban suyu ve Tuzluluk Arastırması”. Sulanan alanlarda Tuzluluk Yönetimi Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıgı, DSĐ Genel Müd., 20-21 Mayıs, 2004, Ankara, s. 89-96 Tübitak-TOVAG 105 O 617, 2006. Kazova’da Sürdürülebilir Tarım Đçin Güncel Veri Tabanının Oluşturulması (Devam etmekte olan proje). Van Hoorn, J.W., and van Alphen, J.G., 1994. Salinity Control in: Drainage Principles and Applications. Edited by H.P. Ritzema. Internatinal Institute for Land Reclamation and Improvement, P.O. Box 45, 6700 AA Wageningen, The Netherlands. Yomralıoğlu, T., 2000. Coğrafi Bilgi Sistemleri Temel Kavramlar ve Uygulamalar. Đber Ofset, 2. Baskı, Trabzon TÜRKĐYE’DE KÖYDEN-KENTE GÖÇ ĐLE SULAMA YAPAN TARIMSAL ĐŞLETMELERĐN SAYISI VE SULANAN ARAZĐ MĐKTARI ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐ Ertuğrul Güreşci Öğr.Gör.Dr. Atatürk Üniv. Đspir Hamza Polat MYO 25900 Đspir-ERZURUM ÖZET Bu çalışmada; Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan köyden-kente göç ile Sulama Yapan Tarımsal Đşletme Sayısı(SYĐ) ve Sulanan Arazi Miktarı(SYA) arasındaki ilişki tespit edilmiştir. Çalışmada; Türkiye Đstatistik Kurumu’nun (TÜĐK), iç göç ve Net Göç Hızı (NGH) negatif olan bu illerde bulunan tarımsal işletme ve arazilere ait veriler kullanılmıştır. Tarımsal işletme ve arazilerin büyük bir bölümünün bulunduğu köyler, kırsal bölgeler olup, bu bölgelerdeki göç ile (SĐS) ve (SYA) arasında önemli bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Sonuçta, köyden-kente göçün önlenmesi için, sulama imkânların bu bölgelerde arttırılması gerektiği ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: Köyden-kente göç, Sulama, Tarımsal işletme THE RELATIONSHIP BETWEN THE MIGRATION TO RURAL FROM URBAN IN TURKEY AND ITS NUMBER OF HOLDING USING AND IRRIGATED ABSTRACT In this study, the relationship between the migration from urban to rural that is one of the most important problems of Turkey and its Number of Holding Using (HUN) and Irrigated Area (IA) was be defined. In study, the include migration data of TUIK and (HUN) and (IA) of cuties where is Rate of Net Migration (NMR) negative was be used. The relationship between the migration in the villages that has agricultural holding and agricultural land are rural areas and it’s (HUN) and (IA) was be defined. As a results, for prevent to the migration from urban to rural must been supplied to irrigate in this settlement. 1. GĐRĐŞ Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, köyden-kente göç olgusu ciddi sosyo-ekonomik sorunlara neden olmaktadır. Köylerin genel ekonomik yapısı büyük ölçüde tarıma dayalı olup, bu bölgelerden büyük kentlere olan göç, kırsal göç olarak nitelendirilmektedir. Kırsal göç, sanayileşme sürecine bağlı olarak tarımsal dönüşümün (ilkel tarımdan modern tarıma) en genel sonuçlarından birisi olarak ileri sürülmektedir (Gounder, 2005). Köyden kente olan göçler, beraberinde yeni sorunları da getirmektedir. Ancak genel olarak, sanayileşmeye sağladığı işgücü ve tarımsal nüfus yoğunluğunun azalması açısından bu tür bir nüfus hareketi, bu ülkelerde olumlu karşılanmaktadır (Ayyıldız, 1992). Türkiye’de köyden-kente göçler, 1950’li yıllarda başlamış ve toplumsal dönüşümün temel belirleyicisi olmuştur. Bu tür göçlerin ilk sonucu, nüfusun miktarı ve bileşeninde kendisini göstermektedir. Köyden-kente göçler sonucu, kentsel nüfus oranı giderek artmakta iken köylerin nüfus oranı azalmaktadır. 1927 yılında Türkiye’nin toplam nüfusunun %24,22’si kentsel alanda yaşıyor iken bu oran 2000 yılında %64,90’a yükselmiştir. 1980 yılında yerleşim yerleri arasında göç eden nüfusun toplam nüfusa oranı %9,34 olarak tespit edilmiş, 2000 yılında bu oran %11,20’ye yükselmiştir (TÜĐK, 2000a). Bu veriler, Türkiye nüfusunun bir hareketlilik içerisinde olduğu ve ülkenin bazı bölgelerinde nüfus yoğunluğunun arttığını göstermektedir. TÜĐK günümüze kadar 14 genel nüfus sayımı yapmış ve bunların son dördünde göç istatistiklerine yer vermiştir. Bu istatistiklerde, Türkiye’deki iç göçler; köyden-kente, kenttenköye, köyden-köye ve kentten-kente şeklinde tasnif edilmiştir. Bunlar arasında köyden-kente göçler, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısını tespit etmesi açısından oldukça önemlidir. 19952000 yılları arasında göç edenlerin toplam %17,46’sının köyden-kente göç ettiği belirlenmiştir (TÜĐK, 2000b). Köyden-kente göçlerin temel nedeni, köy-kent farklılaşmasından ileri gelmektedir. Bu farklılıkların ekonomik ve sosyal yönü olup her geçen gün kentler lehine gelişmekte ve göçü yeniden tetiklemektedir. Köyden-kente olan göçler köylerdeki nüfus baskısı ve sonuçta tarıma dayalı olan gelirin bölüşüm sonucu azalmasından meydana gelen bir ekonomik yapıdan kaynaklanmaktadır. Ancak, Schoumaker and Beauchemin (2005) köyden-kente göçlerin tarımsal faaliyetlerle birlikte tarım dışı faktörlerden de (altyapı-ulaşım, sağlık vs) kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Köyden-kente göçlerin tarımsal faktörlerden kaynaklanması doğal bir durumdur. Çünkü köylerin tarımsal yapısı, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yapısının da temel belirleyicisidir. Bu konuda yapılan birçok bilimsel çalışma olup, kırsal göçün nedeni olarak tarımsal faktörler göç modellerine konulmuş ve önemli sonuçlar elde edilmiştir. Güreşci (2007) kırsal göç çalışmasında, göçe etki eden faktörler arasında tarımsal faktörlerin önemli olduğunu tespit etmiştir. Benzer şekilde Yavuz vd (2004) arazi varlığı ve işletmelerin yapısal durumlarını göç modeline koymuşlardır. Köyden-kente göçün nedenlerini ortaya koymak üretilebilecek çözümler için doğru bir seçim olmaktadır. Geçimini büyük ölçüde tarımdan sağlayan köylerin, göç sorununun tespiti ve alınması gereken önlemlerin tarımsal yönlü olması önem arz etmektedir. Tarımsal üretimde verimlilik ve kalitenin arttırılması, dolayısıyla tarımsal gelirde bir refah sağlanması, kullanılan girdilere bağlıdır. Tarımsal üretim büyük ölçüde doğal faktörlere bağlı olup biyolojik bir üretimdir. Bu yüzden canlı biyolojisinin temelinde olan su faktörü, yaşamın devamlılığı ve üretimi sağlamaktadır. Özellikle bitkisel üretimde su kaynaklarının varlığı ve doğru kullanımı tarımsal üretim periyodunu belirlemektedir. Köylerin (SĐS) ve (SYA)’larının fazla olması, doğrudan tarımsal üretim miktarını ve kalitesini belirlemektedir. Bu yüzden köyden-kente göç, bu bölgelerde yaşayanların gelir ve dolayısıyla üretimleri ile yakından akaladır. Türkiye’de günümüze değin hazırlanan bir çok lokal veya bölgesel plan ve projelerde, köylerin kalkındırılması ve bunun yolunun sulama imkanlarının yaygınlaştırılmasından geçtiği üzerinde durulmaktadır. Örneğin GAP Projesi temelde, bölgedeki sulama imkânlarının arttırılması ve köylerin yaşam standartlarının gelir yolu ile arttırılmasına dayandırılmaktadır. Akış ve Akkuş (2007) GAP Projesi ile köylerin sulama imkânlarına kavuşturulması ve bölgedeki köyden-kente göçlerin azaldığını hatta tersine dahi göçe neden olduğunu ifade etmişlerdir. Bu çalışmada köyden-kente göçün nedenlerini tespit etmek için, (SĐS) ve (SYA) ile köydenkente göç arasındaki ilişkinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu yüzden Net Göç Hızı (NGH) negatif olan toplam 58 ile ait köyden-kente göç edenlerin sayısı ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki istatistikî ilişki kurulmaya çalışılmıştır. 2. MATERYAL Çalışmada TÜĐK’in yapmış olduğu illere ait iç göç istatistikleri, (SĐS) ve (SYA) verileri kullanılarak elde edilen birincil veriler kullanılmıştır. 3. METOD Çalışmada (NGH) negatif olan illerin köyden-kente göç edenlerinin sayısı ile bu (SĐS) ve (SYA)arasındaki ilişkinin tespiti için regresyon ve korelasyon analizi yapılmıştır. Analizde; bağımlı değişken olarak illerin köyden-kente göç edenlerinin sayısı (KGS), bağımsız değişken olarak bu illerin sahip oldukları (SĐS) ve (SYA) verileri kullanılmıştır. Regresyon analizinde, bu iki bağımsız değişken ile bağımlı değişkenler arasındaki ilişki, birlikte ve ayrı ayrı olarak değerlendirilmiştir. Bu işlemde; (NGH) negatif olan illerin tamamı, köyden-kente göç edenlerin sayısı 5000-10000; 10000-15000 ve 15000-30000 arasında olan iller birbirinden bağımsız olarak analiz edilmiştir. 4. ARAŞTIRMA BULGULARI Göç eden kişi sayısı (x 1000) TÜĐK verilerine göre (NGH) negatif olan illerdeki (KGS) 5000-10000 arsında olan illerdeki köyden-kente göç ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki ilişki Şekil 1’de verilmiştir. 10 9 8 7 6 5 y = -0,226x + 9024,9 R2 = 0,3305 a) 2 4 6 8 10 12 14 16 Göç eden kişi sayısı (x 1000) Sulanabilir işletme sayısı (x 1000) 10 9 y = -0,0037x + 7902 R2 = 0,1116 8 7 6 5 b) 50 100 150 200 250 300 350 400 450 Sulama yapılan alan (ha) Şekil 1. (KGS) 5000 ile 10000 arasında olan illerdeki (KGS) ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki ilişki Şekil 1’de görüleceği üzere göç veren illerde (KGS) 5000 -10000 kişi arasında değişen illerde; KGS’nin hem (SĐS) hem de (SYA) ile ters orantılı bir ilişkisi vardır. Bu ilişki (KGS) ile (SĐS) ve (SYA) ile alakalı olduğunu göstermektedir. Ancak yapılan regresyon analizinde (KGS) ile (SĐS) arasında istatistikî açıdan önemli (p< 0,005) bir ilişki olduğu, (SYA) ile önemsiz bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (p>0,005). Göç eden kişi sayısı (x 1000) Yine aynı veriler kullanılarak bu illerin (KGS) 10000-15000 kişi arasında değişen illerdeki köyden-kente göç ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki ilişki Şekil 2’deki gibi verilmiştir. 15 y = -0,1814x + 13594 R2 = 0,6521 14 13 12 11 10 a) 5 10 15 20 25 Göç eden kişi sayısı (x 1000) Sulanabilir işletme sayısı (x 1000) 15 14 y = -0,0072x + 13414 R2 = 0,6187 13 12 11 10 b) 100 200 300 400 500 600 Sulama yapılan alan (ha) Şekil 2. (KGS) 10000 ile 15000 arasında olan illerdeki (KGS) ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki ilişki Şekil 2’de bu illerdeki köyden-kente göç ile (SĐS) ve (SYA) arasında ters bir ilişkinin olduğu görülmektedir. Söz konusu bu ilişkinin regresyon analizi sonucunda; (KGS) ile (SĐS) ve (SYA) arasında istatistiki açıdan önemli (p< 0,005) bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Göç eden kişi sayısı (x 1000) (KGS) sayısı 15000 ile 30000 arasındaki değişen illerin (KGS) ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki ilişki Şekil 3’deki gibi verilmiştir. 30 y = -0,2441x + 27172 R2 = 0,2504 25 20 15 a) 5 10 15 20 25 30 35 Göç eden kişi sayısı (x 1000) Sulanabilir işletme sayısı (x 1000) 30 y = -0,0007x + 22871 R2 = 0,0144 25 20 15 b) 500 1 000 1 500 2 000 2 500 3 000 Sulama yapılan alan (ha) Şekil 3. (KGS) 15000 ile 30000 arasında olan illerdeki (KGS) ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki ilişki Şekil 3’de görüleceği gibi bu illerin (KGS) ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki ilişkinin negatif yönlü olduğu görülmektedir. Böylece bu illerde de köyden-kente göç ile bu illerin (SĐS) ve (SYA) arasında ters yönlü bir ilişki ortaya çıkmıştır. Yapılan regresyon analizinde (KGS) ile (SĐS) arasında istatistikî açıdan önemli (p< 0,005), (SYA) arasında ise önemsiz bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (p>0,005). (NGH) negatif olan toplam 58 ildeki (KGS) sayısı ile (SĐS) ve (SYA) arasındaki ilişki, birlikte regresyon modeline konulmuş ve istatistikî açıdan önemli bir ilişkinin olduğu ancak ilişkinin yönünün her ilişkinde de pozitif çıktığı tespit edilmiştir. Bu iller arasında yağış oranı çok yüksek illerin oluşu ve bu illerin (KGS) arasında büyük bir rakamsal uçurumların olması söz konusu bağımlı değişken ile bağımlı değişkenler arasında pozitif yönlü bir ilişkinin kurulmasına neden olmuş olabilir. Zaten bu illerin gruplandırılarak yeni analizler yapılmasına gerekçe olarak bu durum gösterilmiş ve yapılan analizlerde köyden-kente göç ile bu gruplandırmadaki illerin (SĐS) ve (SYA) arasında negatif bir ilişki tespit edilmiştir. 5. SONUÇ Köyden-kente göç sorunu, Türkiye’nin 1950’li yıllardan beri devam eden ve çözüm bekleyen en önemli sorunlarından birisidir. Söz konusu bu sorun; sanayileşmeye sağladığı iş gücünden dolayı birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, ilk zamanlarda Türkiye’de de desteklenmiştir (Yavuz vd, 2004). Köylerin ekonomik ve sosyal yapısını oluşturan tarım, bu yerleşim yerlerindeki nüfus hareketinin de temel belirleyicisidir. Tarımsal yapı, üretim, gelir ve bu gelirin bölüşüm sorunu çözülmeden, bu tür bir hareketliliğin önüne geçilemez. Tarımsal üretim faktörlerinden olan arazinin, hem üretimde kullanılması hem de işletmelerin temel unsuru olması açısından çok önemlidir. Sayıları yüz binleri bulan köylerin, sahip oldukları arazilerin üretim kabiliyetlerinin arttırılması, bu arazilerde en doğal kullanılacak girdi olan sulama imkânlarına kavuşturulmasına büyük ölçüde bağlıdır. Çünkü arazideki üretim miktarı ve verimlilik, tarımsal geliri de doğrudan etkileyecek bunun doğal sonucu nüfus hareketliliğinin de sınırları tespit edilecektir. Bu çalışmada; köyden-kente göç sorunu ile bu köylerin sahip oldukları (SĐS) ve (SYA) arasında ters yönlü bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Tarımsal arazilerin sulanabilirliği ve göç arasındaki ilişki, daha önceden yapılan iç göç çalışmalarında da kullanılmıştır (Güreşci, 2007; Akış ve Akkuş, 2007). Söz konusu bu ilişki; köyden-kente göçün önlenmesi için Türkiye’de tarımsal arazilerin sulanabilirliğinin ve sonuçta sosyal refahın arttırılmasına bağlı olduğunu göstermektedir. TEŞEKKÜR Çalışma sürecinde yardımı esirgemeyen; Atatürk Üniv. Đspir Hamza Polat MYO Öğretim Üyelerinden Sayın Yrd.Doç.Dr. Murat ARSLAN’a teşekkürü bir borç bilir. 6. KAYNAKLAR 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Akış, A. & Akkuş, A., 2007. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin (GAP) Şanlıurfa’dakigöçeetkisi. http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makalele (03.05.2007). Ayyıldız, T. (1992). Tarım Politikası Genel Politikalar ve Türkiye’de Durum. Erzurum. Atatürk Üniversitesi Yayınları No: 620, 283s. Beauchemin, C. and Schoumaker, B (2005). Migration to cities in Burkina Faso : Does the level of development in sending areas matter?. World Development Vol. 33 (7), 1129–1152. Gounder, N., 2005. Rural urban migration in Fiji : Causes and Consequences. USPEC Working Paper. No: 2005/12. Güreşci, E. (2007). Kırsal Göçün Nedenleri ve Tarıma Etkileri Üzerine Bir Araştırma: Erzurum Đli Đspir Đlçesi Kırık Bucağı Örneği. (Doktora Tezi). Erzurum. Atatürk Üniv. Fen Bilimleri Enst. 94s. TÜĐK. (2000a). 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı Sonuçları. Ankara. TÜĐK. (2000b). 2000 Yılı Göç Đstatisitikleri, Ankara. Yavuz, F. Aksoy, A. Topçu, Y. & Erem, T. (2004). Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde kırsal alandan göç etme eğilimini etkileyen faktörlerin analizi. Tokat. Türkiye VI. Tarım Ekonomisi Kongresi. TABAN SUYU DERĐNLĐĞĐNĐN JEOĐSTATĐSTĐKSEL YÖNTEMLERLE DEĞERLENDĐRĐLMESĐ Bekir S. KARATAŞ Zir.Yük.Müh. Đl Özel Đdaresi Alt Yapı Đş.D.B. Tar. Hiz. Müd. Đzmir,Türkiye Erhan AKKUZU Araştırma Görevlisi Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tar.Yap. ve Sul. Böl. Đzmir,Türkiye [email protected] [email protected] Musa AVCI Gökhan ÇAMOĞLU Prof. Dr. Araştırma Görevlisi Ege Üniversitesi Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ziraat Fakültesi Tar.Yap. ve Sul. Böl. Tar.Yap. ve Sul. Böl. Đzmir,Türkiye Đzmir,Türkiye [email protected] [email protected] ÖZET Sulu tarımda rastlanan tuzluluk problemleri, genellikle sığ taban suyu ile ortaya çıkar. Sığ taban suyuna sahip alanlarda su, kapilarite ile aktif kök bölgesine yükselir. Eğer yükselen su, tuz içeriyorsa, su bitkiler tarafından kullanıldıkça veya toprak yüzeyinden buharlaştıkça kök bölgesinde sürekli bir tuz birikimi olur. Bu yüzden, tuzluluğun kontrolü ve sürdürülebilir sulu tarım için mevcut sığ su tablasının kontrol edilmesi ve izin verilebilir sınırlarda tutulması gereklidir. Bu çalışmada, Menemen Sağ Sahil Sulama sistemi arazilerinin 1995-2006 yıllarına ait taban suyu derinlikleri, coğrafi bilgi sistemi (CBS) ve jeoistatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiştir. Bu bağlamda; çalışma alanında, taban suyu derinliğinin hem yıllar arasındaki zamansal; hem de gözlem kuyuları arasındaki mekansal değişimi incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: CBS, jeoistatistik, sulama, taban suyu EVALUATE OF EFFECT WATER TABLE DEPTH WITH GEOSTATISTICAL METHODS ABSTRACT Salinity problems encountered in irrigated agriculture are very frequently associated with a shallow water table. In most soils with a shallow water table, water rises into the active root zone by capillarity and, if the water table contains salts, it becomes a continual source of salts to the root zone as water is used by the crop or evaporates at the soil surface, so the available shallow water table should continuously be controlled and held tolerable limits for salinity control and sustainable irrigated agriculture. In this study, it was evaluated the depth of the groundwater in the command area of Menemen Right Bank Water User Association for 19952006 years, using geographic information system (GIS) and geostatistical methods. In this context, groundwater depths were studied between both years as temporal variation, and observation wells as spatial variation in the research area. Keywords: GIS, geostatistic, irrigation, water table GĐRĐŞ Sürdürülebilir bir sulu tarım için taban suyu seviyesinin sürekli izlenmesi ve izin verilebilir sınırlarda tutulması gerekmektedir. Sulu tarımda rastlanan tuzluluk problemleri, genellikle toprak yüzeyinin 1-2 m derinliği içindeki kontrolsüz taban suyu ile ortaya çıkar. Kurak ve yarı kurak iklimlerde kötü drenaj koşullarında ortaya çıkan ya da düzeyi artan tuzluluk problemi, su tablası genellikle en az 2 m’lik emniyetli bir derinlikte tutulmadıkça yeterince kontrol edilemeyebilir. Sığ taban suyu tablasına sahip çoğu topraklarda su kapilarite ile aktif kök bölgesine yükselir. Eğer yükselen bu su, tuz içeriyorsa, su bitkiler tarafından kullanıldıkça veya toprak yüzeyinden buharlaştıkça kök bölgesine sürekli bir tuz birikimi olur. Bu yolla oluşan tuzlanma, ilerleyen dönemlerde, özellikle sıcak iklim koşullarında sulu tarım alanlarında daha da hızlanabilir. Bu yüzden, mevcut sığ su tablasının kontrol edilmesi, tuzluluğun kontrolü ve uzun dönemli sulu tarımın başarısı için gereklidir. Etkin tuzluluk kontrolü, su tablasını kontrol etmek ve kararlı halde tutmak için yeterli bir drenajı ve birikmiş olan tuzları azaltmak için yıkamayı içermelidir Yüksek tuzlu su, yıkama ihtiyacı için oldukça fazla su gerektirir. Bu ise drenaj sorununu artırır ve yeterli drenaj olmaksızın sürdürülebilir sulu tarımı neredeyse imkansızlaştırır (Ayers ve Westcot, 1994). Yüksek taban suyunun neden olduğu bir diğer temel sorun, özellikle drenajı bozuk alanlarda taban suyunun etkili bitki kök bölgesi derinliğine kadar yükselmesi ve buradaki hava-su dengesini, hava aleyhine bozmasıdır. Gözenekler suyla dolunca ıslak ve soğuk toprak koşulları oluşur, buna bağlı olarak ekim ve hasat işlemleri gecikir; kök hücrelerinin bölünerek çoğalması yavaşlar ve böylece kök gelişimi istenilen düzeye ulaşamaz. Ayrıca, organik maddeleri parçalayıp bitkilerin alabileceği şekle dönüştüren toprak mikroorganizmalarının faaliyetleri yavaşlar ve toprakta bitki besin maddelerinin alınmasını engelleyen zararlı bileşikler oluşur (Güngör vd., 1996). Taban suyu düzeyi değişimlerinin klasik istatistiksel yöntemlerle incelenmesi yeterli değildir. Çünkü klasik istatistikte herhangi bir değişkene ilişkin varyans ve standart sapmanın hesaplanmasında örnek noktalarının mekansal etkisi dikkate alınmaz. Bu sorunu aşmak için mekansal değişkenlik kuramı geliştirilmiş ve bu, jeoistatistik kavramı ile tanımlanmıştır (Gündoğdu, 2004). Jeoistatistik, bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak çok daha az zaman, emek ve parayla, parametreler arasındaki ilişkilerden yararlanılarak arazi özelliklerini genelleştirmeye olanak sağlayan bir tekniktir (Warrick vd., 1986; Yates ve Warrick, 1987; Ditzler, 1994; Zhang vd., 1995). Coğrafi bilgi sistemi (CBS) ise, dünya üzerinde varolan nesnelere ve meydana gelen olaylara ait bilgileri toplamaya, bunları saklamaya, güncelleştirmeye, haritalamaya ve analizlerini yapmaya yarayan yüksek performanslı, bilgisayar destekli bir sistemdir (Karakuyu, 2004). CBS, bir çalışmadaki zaman alıcı veri toplama aşamasına son vermese de, mekansal değişiklikleri daha etkin ve hızlı değerlendirebilmektedir. Çünkü, CBS büyük veri setleri ile çalışabilir, çeşitli değişkenleri karar destek amaçlı olarak birleştirebilir ve sorgulayabilir. Son yıllarda CBS yazılımlarındaki gelişmeler sayesinde, jeoistatistiksel analiz çalışmaları, CBS ile entegre edilebilir bir duruma gelmiştir (Wylie vd., 1994; Pebesma, 1996). Bu çalışmada, Menemen Sağ Sahil Sulama sistemi arazilerinin 1994-2006 su yıllarına ait taban suyu derinliği, CBS ve jeoistatistiksel yöntemlerle analiz edilmiştir. Bu amaçla, taban suyu derinliğinin, hem çalışmanın yapıldığı yıllar arasındaki zamansal, hem de inceleme alanı boyunca mekansal değişimi irdelenmiştir. MATERYAL VE YÖNTEM Materyal Çalışma alanı olarak, Gediz Nehri deltasında Menemen sulama sistemi içerisinde yer alan Menemen Sağ Sahil Sulama alanı seçilmiştir. 1974 yılında hizmete açılan Menemen Sağ Sahil Sulama Sistemi, Bağarası ve Türkelli pompaj sulamalarının sırasıyla 1978 ve 1982 yıllarında hizmete girmesiyle 6365 ha alana ulaşmıştır. Sulama suyu Emiralem Regülatöründen temin edilen sistemde 38969 m ana kanal, 57344 m sekonder kanal ve 256707 m tersiyer kanal bulunmaktadır (DSĐ, 2000). Devlet Su Đşleri (DSĐ) tarafından yürütülen sistemin işletimi, 1995 yılında Menemen Sol Sahil Sulama Birliğine devredilmiştir. Sistemdeki belli başlı bitkiler pamuk, bağ, meyve, sebze ve tahıldır (Akkuzu, 2001). Menemen Sağ Sahil Sulama sisteminde, kimi kısımlarda yüzeye kadar çıkabilen taban suyu sorunu olduğundan, sulanan arazilere 1994 yılında drenaj sistemi kurulmuştur (Ertem, 1994). Bu arazilerdeki taban suyu seviyesi DSĐ tarafından izlenmektedir. Bu çalışmada, inceleme alanı içerisinde yer alan ve aylık olarak ölçülen 102 adet taban suyu gözlem kuyusuna ait derinlik değerleri veri olarak kullanılmıştır. (DSĐ, 2007). Veriler 1994-2006 su yılları arasında 12 yıllık dönemi kapsamaktadır. Yöntem Çalışmada, taban suyu derinlik değerleri ArcGIS 9.2 CBS yazılımının Geostatistical Analyst modülü ile ayrı ayrı enterpole edilerek haritalanmıştır. Kriging enterpolasyonundan önce veri seti yine aynı modül içinde yer alan ESDA (Exploratory Spatial Data Analysis) araçları ile incelenmiş ve veri setini temsil edecek en ideal enterpolasyonun ordinary kriging olduğuna karar verilmiştir. Ayrıca 12 yıllık taban suyu derinliğinin değerlendirilmesinde yine ESDA modülü kullanılmıştır. Veri setinde, belli bir kuyunun bir su yılına ait minimum derinlik değeri, kritik değer kabul edildiğinden, o yıla ait derinlik verisi olarak dikkate almıştır. Bu değerlerin büyük bir kısmı temmuz ve ağustos aylarına aittir. Aynı zamanda bu aylar, sulamaların en yoğun olduğu, dolayısıyla taban suyu derinliği ve tuzluluk açısından en sorunlu olan dönemlerdir. Ayrıca her bir su yılına ait veri seti için üç derinlik sınıfı kullanılmıştır. Buna göre, tuzluluğu teşvik ediciliği açısından taban suyunun yüzeyden itibaren derinliği; <1 m olduğunda “kötü”, 1-2 m ise “orta”, >2 m ise “iyi” kabul edilmiştir (Ayers ve Westcot, 1994). Gözlem kuyuları derinlik açısından tüm yıllar için birlikte sınıflandırılırken, her yıl için iyi sınıfta olan bölgelere “1”, orta sınıfta yer alan bölgelere “2” ve kötü sınıfta yer alan bölgelere ise “3” değeri verilmiştir. Böylece incelemenin yapıldığı 12 yıl boyunca derinlik açısından iyi sınıfta yer alan bir alanın (pikselin) minimum değeri 12, tamamı orta olan bir alanın değeri 24 ve tamamı kötü olan bir alanın maksimum değeri ise 36 kabul edilmiştir. Bu rakamlar arasındaki ortanca değerler (19 ve 31) ise sınıf sınır değeri kabul edilmiştir (Miran, 2002). Toplam değeri 19’un altında olan bir alan, derinlik sınıfı açısından iyi; 19-30 arası orta; 30’dan büyük olanlar ise “kötü” olarak değerlendirilmiştir. BULGULAR Đnceleme alanı olan Menemen Sol Sahil Sulama alanına ait taban suyu gözlem kuyularının derinlik sınıflarının alansal değişimlerini gösteren haritalar CBS ve jeoistatistiksel yöntemler kullanılarak elde edilmiştir. 1994-2006 yılları arası her bir su yıllarına ait haritalar Şekil 16’da; tüm su yıllarınına ait harita ise Şekil 7’de verilmiştir.. Ayrıca, taban suyu seviyesini etkileyen toprak bünyesi haritaları CBS ortamında oluşturulmuş ve Şekil 8’de gösterilmiştir. 1994-1995 su yılı 1995-1996 su yılı Şekil 1. 1994-95 ve 1995-96 Su yıllarına ait taban suyu derinliğinin mekansal değişim haritası 1996-1997 su yılı 1997-1998 su yılı Şekil 2. 1996-97ve 1997-98 Su yıllarına ait taban suyu derinliğinin mekansal değişim haritası 1998-1999 su yılı 1999-2000 su yılı Şekil 3. 1998-99 ve 1999-00 Su yıllarına ait taban suyu derinliğinin mekansal değişim haritası 2000-2001 su yılı 2001-2002 su yılı Şekil 4. 2000-01ve 2001-02 Su yıllarına ait taban suyu derinliğinin mekansal değişim haritası 2002-2003 su yılı 2003-2004 su yılı Şekil 5. 2002-03 ve 2003-04 Su yıllarına ait taban suyu derinliğinin mekansal değişim haritası 2004-2005 su yılı 2005-2006 su yılı Şekil 6. 2004-05 ve 2005-06 Su yıllarına ait taban suyu derinliğinin mekansal değişim haritası Şekil 7. Tüm su yıllarına ait ortalama taban suyu derinliğinin mekansal değişim haritası Şekil 8. Đnceleme alanının toprak bünyesi haritası Her bir su yılı ve tüm su yılları için inceleme alanının oransal olarak ne kadarının hangi derinlik sınıfında olduğuna ilişkin sorgulamalar, CBS ortamında yapılmış ve sonuçlar Çizelge 1’de gösterilmiştir. Çizelge 1. Su yıllarına göre derinlik sınıflarının alansal oranı (%) Derinlik 1994-95 1995-96 1996-97 1997-98 1998-99 1999-00 2000-01 2001-02 2002-03 2003-04 2004-05 2005-06 (m) <1 0.0 0.0 0.0 0.0 0.0 0.0 0.0 0.0 52.1 0.0 0.0 0.0 1-2 83.9 75.6 87.9 90.2 83.5 54.3 63.7 94.1 47.9 100.0 100.0 100.0 >2 16.1 24.4 12.1 9.8 16.5 45.7 36.3 5.9 0.0 0.0 0.0 0.0 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 Toplam 100 Tüm yıllar 0.0 90.8 9.2 100 Ayrıca taban suyu yükselmesine olası etkisini irdelemek açısından, regülatörden sulama sezonlarında ana kanala saptırılan ve birim alana verilen sulama suyu miktarları Çizelge 2’de verilmiştir (DSĐ, 2007). Regülatörden ana kanala saptırılan suyun dışında, daha alt düzeydeki kanallara gerçekte ne kadar su verildiğine ilişkin ise herhangi bir kayıt tutulmamaktadır. Bu yüzden, kaynaktan ana kanala saptırılan suyun, tüm sulanan alana üniform dağıtıldığı varsayılmıştır. Çizelge 2. Regülatörden Menemen sağ ana kanala saptırılan ve birim alana verilen sulama suyu miktarları Yıllar 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Kaynaktan hm3 28.0 29.5 27.1 38.6 41.8 35.8 24.6 47.3 43.9 38.1 34.2 41.3 saptırılan sulama m3/ha 5 145 4 853 4 814 6 931 7 648 6 464 4 855 8 557 8 876 6 490 5 857 6 412 suyu Yıkama ve dolayısıyla tuzlulaşmayı azaltıcı etkisi açısından değerlendirebilmek için, su yıllarına göre toplam yağış miktarları Çizelge 3’te verilmiştir (Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2006). Çizelge 3. Su yıllarına göre inceleme alanı toplam yağış miktarları (mm) Su yılı Yağış (mm) 1994-95 1995-96 1996-97 1997-98 1998-99 1999-00 2000-01 2001-02 2002-03 2003-04 2004-05 2005-06 641.4 513.7 441.8 690.7 626.0 406.1 390.2 628.2 560.8 378.2 376.6 366.0 SONUÇ Taban suyu derinliklerinin alansal dağılımı her bir su yılı için değerlendirildiğinde; genel olarak, 2002-03 su yılı hariç diğer yıllarda, taban suyu derinliğinin 1 m’nin altına düşmediği, yani; taban suyunun derinliği açısından “kötü” sınıfta yer alan herhangi bir alana rastlanmadığı görülmektedir. Bu da; inceleme alanında taban suyu derinliğinin hem zamansal hem de mekansal boyutta çok kritik değerlere ulaşmadığının; bir diğer deyişle 1994 yılında tamamlanan mevcut drenaj sisteminin (Ertem, 1994) yeterince çalıştığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 2002-03 su yılında taban suyu derinliğinin inceleme alanının yaklaşık yarısında (% 52.1) 1 m’nin de altına düşecek şekilde yükselmesinde, bu dönemde verilen sulama suyunun etkili olduğu söylenebilir. Çünkü; incelemenin yapıldığı 12 yıllık dönemde birim alana en fazla su (8 876 m3/ha) bu yılda verilmiştir. 1986-2007 yılları arası 22 yıllık dönem için ortalama hektara verilen su miktarı 6 030 m3 olduğu (DSĐ, 2007) dikkate alındığında; bu değerin çok üstünde bir su verildiği görülecektir. Bunun yanı sıra, bu dönemde yağışlar da, 1954-2000 yıllarına ait 47 yıllık uzun yıllar ortalama yağış miktarı olan 543.2 mm’den az da olsa yüksektir (560.8 mm) (Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2001). Bu yüzden, bu yıldaki taban suyunun bu denli yükselmesinde, uzun yıllar ortalamasından çok az yüksek olan yağışın değil, uzun yıllar ortalamasına göre birim alana daha fazla miktarda (yaklaşık % 47) sulama suyu verilmesinin daha etkili olduğu söylenebilir. Bunun da tuzluluğu teşvik edeceği düşünülmektedir. Nitekim, Menemen Ovası’nda yapılan bir çalışmada; taban suyunun, sulamanın en yoğun olduğu temmuz ve ağustos aylarında en fazla yükseldiği tespit edilmiştir. Yine aynı çalışmada; tuzluluk sorunu yüksek olan bölgelerin taban suyu açısından da en sorunlu bölgeler olduğu belirlenmiştir (Çamoğlu ve ark., 2006). Taban suyu derinliği 1-2 m arasında olan (“orta” sınıfta yer alan) alanların dağılımı, 1994-99 su yıllarına ait 5 yıllık dönemde birbirine yakın (% 75.6-90.2 arasında) bulunmuştur. Bu yılları takip eden iki su yılında bu oran, sırasıyla % 54.3 ve % 63.7 olarak gerçekleşmiştir. Bundan sonraki 2001-02 su yılında bu oran % 94.1’e yükselmiş; bir sonraki (2002-03) su yılında “orta” derinlik sınıfı oldukça azalarak, tüm inceleme döneminin en düşük oranına (% 47.9) düşmüştür. Buna karşın “kötü” derinlik sınıfına giren alanların payı artmıştır. Bu su yılında, taban suyu derinlik sınıflarının kötüleşmesinde, daha önce de bahsedildiği gibi sulama suyunun fazla uygulanması etkili olmuş olabilir. Đncelemenin son üç yılında ise tüm alanın orta sınıfta yer aldığı görülmektedir (Çizelge 1). Taban suyu derinliği açısından “iyi” sınıfta (>2 m) bulunan alanların oranının, incelemenin ilk beş yılında % 9.8-24.4 arasında olduğu gözlenmiştir. Bu oranlar, takip eden iki yılda açık bir şekilde artarken, bir sonraki yılda % 5.9’a kadar düşmüştür. Son dört yıl ise inceleme alanında taban suyu derinliğinin 2 m’nin üstünde olduğu herhangi bir alana rastlanmamıştır. Bu da “iyi” sınıfta bulunan alanın 1999-2000 su yılında en yüksek değere (% 45.7) ulaştığını, daha sonra gittikçe azalarak % 0’a inmiştir. Bu sonuç, drenaj sisteminin etkinliğinin giderek azaldığını akla getirmektedir. Bu dönemde, kritik kabul edilen “kötü” sınıfta yer alan bir arazi kalmamış olmasına karşın, “iyi” sınıfta yer alan bir arazinin de kalmamış olması; drenaj sistemi etkinliğinin daha önceki dönemlere göre kötüleştiği şeklinde yorumlanabilir. Đnceleme alanındaki taban suyu gözlem kuyuları, derinlik açısından incelemenin yapıldığı 12 yıl boyunca birlikte değerlendirildiğinde; “kötü” sınıfa giren hiçbir alan olmadığı; alanın büyük bir kısmının (% 90.8) “orta” sınıfta yer aldığı ve geriye kalan kısmın da “iyi” sınıfta bulunduğu görülecektir. Çizelge 2 incelendiğinde; genellikle kaynaktan saptırılan sulama suyu miktarı arttıkça birim alana verilen sulama suyu miktarının da arttığı görülmektedir. Ancak, bazı yıllarda (1996 ve 2005 gibi) tersi bir durum söz konusu olmuştur. Yani, kaynaktan saptırılan sulama suyu miktarı artmasına rağmen birim alana verilen sulama suyu miktarı azalmış ya da kaynaktan saptırılan sulama suyu miktarı azalmasına rağmen birim alana verilen sulama suyu miktarı artmıştır. Bu da sulanan alan ya da sulama oranının her yıl aynı olmadığını, azalıp artabildiğini göstermektedir. Bu yüzden kaynaktan saptırılan ya da birim alana verilen sulama suyu miktarı ile taban suyu seviyesi arasında sürekli aynı ilişkiyi yakalamak mümkün olamamıştır. Đncelemede taban suyu derinliği, yağış ve verilen sulama suyu miktarları arasındaki ilişki birlikte değerlendirildiğinde; genellikle yağışın fazla olduğu dönemlerde alana saptırılan sulama suyu miktarının da yüksek olduğu, buna bağlı olarak da “iyi” sınıflı alanların daraldığı, “orta” sınıflı alanların arttığı görülecektir (Çizelge 1, 2, 3). Yörede sulama suyu kaynağı Demirköprü Barajı ile Gölmarmara rezervuarlarıdır. Buralarda yıl boyunca düşen yağışın depolanan kısmı, sulama sezonunda sulamada kullanılmaktadır. Bu yüzden, genellikle yağışın yüksek olduğu yıl sulama suyu da artmakta, bunun sonucunda ise özellikle sulamanın yoğun olduğu temmuz ve ağustos aylarında taban suyu seviyesi de yükselmektedir. Zaten, veriler incelendiğinde de en kritik değerlere bu aylarda rastlandığı görülür. Đnceleme alanındaki taban suyu derinlik sınıflarının dağılımına bakıldığında; genellikle “iyi” sınıfta bulunan alanların inceleme alanının en doğusunda ve menba kısmına yakın alanlar ile orta kısımda olduğu görülecektir. Đnceleme alanının doğusunda ve kısmen orta kısmında kaba bünyeli toprakların hakim olduğu görülmektedir (Şekil 8). Bu özellikteki toprakların geçirgen oluşu taban suyunun yükselmemesinde etkili olmuş olabilir. Tüm bu değerlendirmeler, taban suyu artışında sadece sulama ve yağışların doğrudan etkisinin değil, toprak özellikleri gibi dolaylı etkisi olabilen diğer faktörlerin de göz önüne alınmasının sağlıklı değerlendirme yapma açısından önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, bu karar verme sürecinin alt yapısını hazırlayabilmek için klasik değerlendirme yöntemleri yerine, jeoistatistik ve CBS gibi etkin, güvenilir ve hızlı değerlendirme ve karar verme destekçileri olan yöntemlerin kullanılmasının ne kadar yararlı olduğu da ortaya konulmuştur. KAYNAKLAR Akkuzu, E., Aşağı Gediz Havzasındaki Bazı Sulama Sistemlerinin Performanslarının Değerlendirilmesi Üzerine Bir Araştırma, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Doktora Tezi. Đzmir, 2001. Ayers, R.S. and Westcot, D.W., Water Quality for Agriculture. Irrigation and Drainage Paper 29 Rev.1. FAO, Rome, 1994, pp.174 Çamoğlu, G., Ölgen, M. K., Karataş, B.S. ve Aşık, Ş., “Menemen Sulama Sisteminde Taban Suyunun Zamana Ve Mekana Göre Değişiminin Jeoistatistiksel Yöntemlerle Değerlendirilmesi: Maltepe Ana Kanalı Örneği”, 4. Coğrafi Bilgi Sistemleri Bilişim Günleri, 13-16 Eylül, Fatih Üniversitesi, Đstanbul, 2006, s.423-431. Ditzler, C., Geostatistics: A Brief Look Its Application In Soil Survey. In: Factors of Soil Formation : A Fiftieth Anniversary Retrospective, Soil Science Society of American Journal, Spec. Publ. No: 33, ISBN 089118-804-5, 1994, p.69-73. DSĐ, Sulama Birlikleri Bülteni. DSĐ II. Bölge Müdürlüğü, Đzmir, 2000. DSĐ, Menemen Sulamasına Saptırılan Su Miktarları Kayıtları. 21. Şube Müdürlüğü Menemen Đşletme ve Bakım Başmühendisliği, 2007. Ertem, Z.H., Menemen Sulaması Taban Suyu Kontrol Raporu. DSĐ II. Bölge Md. 21. Şube Md. Menemen Đşl. ve Bkm. Müh., Đzmir, 1994. Gündoğdu, K.S., Sulama Proje Alanlarındaki Taban Suyu Derinliğinin Jeoistatistiksel Yöntemlerle Değerlendirilmesi, Uludağ. Üniv. Zir. Fak. Derg., 18 (2), s.85-95, 2004. Güngör, Y., Erözel, A.Z., ve Yıldırım, O., Sulama, Ankara Üniv. Ziraat Fak Yayınları No: 1443, Ankara, 1996, 295 sayfa. Karakuyu, M., Coğrafya ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Arasındaki Đlişki, 3. CBS Bilişim Günleri Bildiriler Kitabı, 6-9 Ekim, Fatih Üniversitesi, Đstanbul, 2004, s.341-346. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Đklim Verileri, Menemen Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Meteoroloji Đstasyonu Đklim Kayıtları, Đzmir, 2001. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Menemen Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Meteoroloji Đstasyonu Đklim kayıtları, Đzmir, 2006. Miran, B., Temel Đstatistik, Ege Üniversitesi Basımevi-Đzmir, 2002, 288 sayfa. Pebesma, E.J., Mapping Groundwater Quality in the Netherlands, PhD Disssertation, University of Utrecht, 1996. Warrick, A.W., Myers, D.E. and Nielsen, D.R. Geostatistical Methods Applied to Soil Science. In : Methods of Soil Analysis, Part I, Physical and Mineralogical Methods. ASA and SSSA Agronomy Monograph no 9(2nded), Madison, 1986, pp: 53-82. Wylie, B.K., Shafter, M.J., Brodahl, M.K., Dubois, D., Wagner, D.G., Predicting Spatial Distributions of Nitrate Leaching in Norteasthern Colorado. Journal of Soil and Water Conservation, 49, 1994, pp.288-293. Yates, S.R., Warrick, A.W. Estimating Soil Water Content Using Cokriging. Soil Science Society of American Journal, 51, 1987, pp.23-30. Zhang, R., Rahman, S., Vance, G.F., Munn, L.C. Geostatistical Analysis of Trace Elements In Soil and Plants. Soil Science, 159(6), 1995, pp. 383-390. SWS (Soil-Water-Salinity): DOYMAMIŞ KOŞULDA ÇÖZELTĐ TRANSFERĐ MODELĐ G. Duygu Kesmez1 Donald L. Suarez2 Patrik Taber2 Özet Mevcut su ve toprak kaynaklarını entegre ve sürdürülebilir biçimde kullanmak günümüz sulama ve tarım uygulamalarının vazgeçilmez unsurudur. Uygun olmayan kalitedeki sularla sulamanın özellikle tarım alanlarında geri dönüşü son derece masraflı veya mümkün olmayan hasarlar vereceği bilinmektedir. Farklı sektörlerin suya olan talebi ve tarımda su ihtiyacı artan kuraklıkla paralel olarak artmaktadır. Mevcut iyi kalitedeki suyu kullanma rekabeti dışında bu suların hali hazırda ki kalitelerinin bozulması, sınırlı olan bu doğal kaynağın tarım için daha da elverişsiz hale gelmesine neden olmaktadır. Sulama artık sadece suyun toprakta hareket etmesi ve bitkiler tarafından kullanılması olarak tanımlanmamaktadır. Sulama aynı zamanda başlı başına kompleks bir kimyasal reaksiyon özelliği taşımaktadır. Toprakta killere bağlı olarak ve sulama suyunda mevcut iyonların toprak partikülleri etrafındaki tepkimelerine bağlı olarak ortaya çıkabilecek kimyasal reaksiyonların uzun dönemde toprak kalitesi ve kısa dönemde de bitki tepkisine olan etkileri iyice anlaşılmalı ve yorumlanabilmelidir. SWS ABD-Tuzluluk laboratuarı (USDA-ARS E. Brown Jr. Salinity Laboratory) tarafından geliştirilmiştir. SWS diğer bilinen modellerden farklı olarak su ve toprak kimyası üzerine simülasyonlar yapmakta, kullanılabilir kolay ara yüzü sayesinde su ve toprak kimyası üzerinde çok fazla bilgiye sahip olmayan kullanıcılar ve karar vericiler için dahi son derece kullanışlı ve yorumlanabilir çıktılar vermektedir. Tuzluluk ve alkalilik simülasyonlarında mevcudiyeti ve kimyası ile son derece önemli olan karbonat kimyasının en hassas biçimde hesaplamalara katmış olması, SWS’i diğer modellerden ayıran en önemli özellik olmaktadır. Ülkemiz topraklarının ve su kaynaklarının büyük bir bölümünün kireç bakımından süper sature oluşu bu modelin ülkemiz açısından diğer modellerden ayrı bir sınıfa sokmaktadır. SWS ayrıca arazi ıslahı çalışmalarında kullanılan son derece önemli bir modeldir. SWS in arazi ıslahı çalışmalarında eşsiz kılan bazı özellikleri, bitki kök bölgesinde CO2’i tahmin etmesi, toprak hidrolik özellikleri üzerine toprak kimyasının etkisini göz önüne alması ve ek olarak kirecin toprakta çözülmesi ve çökelmesini kinetik bir model ile tanımlaması ve kimyasal simülasyonu içerisinde sürekli olarak değişkenleri ve değişkenliği hesaba katması olarak açıklanabilir. Bu çalışmada SWS modeli etraflıca açıklanacak ve yapılmış çalışmalardan örnekler verilerek modelin ülkemiz şartlarında kullanılabilirliği tartışılacaktır. Anahtar kelimeler; SWS, sulama suyu kalitesi, tuzluluk modellemesi, kireç, alkalinite SWS (Soil-Water-Salinity): THE SOLUTION TRANSPORTATION MODEL IN UNSATURATED ZONE ABSTRACT Integrated and sustainable use of water and soil resources is one of the most important issues in irrigation and agricultural practices. It is very well known that irrigation with water low quality causes such extensive damage that to reclaim the soil back would be either too expensive or impossible. There is a high competition for current fresh water recourses which results in reduced quality of those recourses and makes it less available for agriculture. Irrigation is no longer being described as movement of water in soil media and plant. Irrigation also results in a complex chemical process in the soil. It is necessary to understand the chemical processes within the soil irrigation water and their long term effects on soil quality and short term effects on plant production. SWS has been developed by USDA-ARS E. Brown Jr. Salinity Laboratory. SWS performs simulations on water and soil chemistry. Thanks to its being user friendly, It gives so useful and interpretable outputs that the users and decision makers who even do not have a well knowledge on soil chemistry can run the model very efficiently. The model takes in to account the carbonate chemistry very precisionally which is very important for alkalinity and salinity simulations and this particularity makes the SWS distinctive among the other models. Many of the water and soil recourses in our country are calcite super saturated, for this reason this model need to be taken into account in a different category among the others. At the same time SWS is very important tool for reclaiming the saline and alkaline soils. Some properties in SWS makes it unique are such as estimation of CO2 in root environment, taking into account continuously soil chemical processes on hydraulic properties, calculating kinetically calcite precipitation and resolution and etc. In this paper, the SWS computer model will be described in detail and we introduce some case studies that have been done and discuss the applicability of the model for our country. Keywords: SWS, irrigation water quality, salinity modelling, calcite, alcalinity. 1. 2. Araş. Gör., Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü. [email protected] Dr., USDA-ARS E. Brown Jr. Salinity Laboratory, 450 W. Big Spring Rd. GĐRĐŞ Kurak alanlardan geçen nehirlerdeki kalsiyum ve alkalinite tahminleri kentsel ve tarımsal kullanım açısından son derece önemlidir (Suarez 1983). Kök bölgesi altındaki çözülebilir majör iyon hareketi ve konsantrasyonunun modellenmesi yeraltı suyu kalitesi ve sulama ve gübreleme yönetimi açısından önemli bir gereksinimdir. Hidrolojik modeller, çözelti transferi modelleri ve kimyasal denge modelleri birbirinden bağımsız olarak geliştirilmiş ve ancak daha sonraları bunlar birleştirilerek yeni modeller oluşturulmuştur. Bunların arasında Jury et al. (1978) iyon değişimini ve kireç dengesini göz önüne alan doymamış koşulda kararlı su hareketi için bir model geliştirmiştir. Schulz ve Reardon (1983) iyon değişim ve kireç dengesini kapsayan kararlı akış koşulları için basitleştirilmiş bir yeraltı suyu hareketi modeli geliştirmiştir. Toprak su hareketi ve toprak kimyasal proseslerinin simülasyonu değişik su içeriklerinin dikkate alınmasını gerektirir. Şimdiye kadar çok az araştırmacı tarafından doymamış su hareketi ve denge kimyası modelleri birleştirilerek modellenmiştir (Suarez and Simunek 1997). Karbonat ana kayası bulunan sıcak ve nemli yörelerde olduğu gibi kurak ve yarı kurak yörelerde de CaCO3 çok yaygın olarak bulunur. Bu koşullarda karbonat çözeltileri ve iyon değişimleri başta gelen kimyasal proseslerdir. Tarımsal verimlilik kurak alanlarda birçok uzun vadeli eğilimler tarafından tehdit altındadır. Kurak bölgelerde artan kentsel su ihtiyacı sulama için ihtiyaç duyulan iyi kalitedeki suyun kullanılabilmesini olumsuz hale getirmiştir. Aşırı sulama, yetersiz drenaj ve diğer zayıf tarımsal faaliyetler sonucu tuzluluktan etkilenmiş alanlar her geçen gün hızlı bir biçimde artmaktadır. Arazi ıslahı çalışmaları ve uygun tarım tekniklerinin kullanılması ile ilgili çalışmalar sulanan alanlarda verimliliğin sürdürülebilmesi açısından ihtiyaç haline gelecektir. Tuzlu toprakların ıslahı çözülmüş tuzların yıkanmasını gerektirir. Yıkama ihtiyacı ise yetiştirilecek bitkinin tuza toleransına bağlıdır. Geleneksel olarak sodyumlu toprakların ıslahında jips veya Ca ihtiyacı %100 değişim etkinliği olduğu varsayılarak ve profildeki kalsiyum karbonatın katkısı ihmal edilerek hesaplanmaktadır. SWS bu önemli kimyasal reaksiyon majör iyon kimyası ışığında doymamış koşullarda su ve çözelti hareketini ve bitki su kullanımın dinamik şekilde tahmin eden bir bilgisayar modelidir. Kavramsal Temeller SWS-(toprak-su-tuzluluk) özellikle kurak ve yarı kurak alanlarda sulama suyunun kalitesinin, tuzluluğun ve sodyumluluğun etkilerini de dikkate alarak uygunluğunun değerlendirilmesi için geliştirilmiş bir modeldir. Suyun kalitesinin uygunluğu burada özellikle bitki gelişimi için uygunluk anlamında kullanılmış bir terimdir. Böylece kıstas yalnızca su tuzluluğu değil aynı zamanda mevcut toprak kimyasal ve fiziksel özellikleri, su ihtiyacı, bitkinin tuz toleransı, drenaj etkinliği, infiltrasyonu etkileyen kimyasal faktörlerin göz önüne alınıp uygulanan suyun ne kadarının infiltre olduğudur. Model aynı zamanda ıslah çalışmalarında ihtiyaç duyulan jips miktarının hesaplanmasında ve farklı ıslah stratejilerinin simüle edilmesinde de kullanılmaktadır. Model, su hareketi karbon dioksit üretimi ve taşınımı, toprak minerallerinin çözünümü ve çökelmesi ve katyon değişim özelliklerini de içeren majör iyonların kimyası ve taşınımı, tuz ve su stresinden kaynaklanan bikinin su tüketimindeki değişimleri de ele almaktadır. Modelde tüm besin elementlerinin bitkinin gelişimi için optimum düzeyde olduğu varsayılmaktadır (Suarez and Vaughan, 2001). Su hareketi için tuzluluğun, sodyumluluğun ve pH’nın hidrolik iletkenliğin üzerine olan etkileri simüle edilmektedir. Model ET0 hesaplamalarında FAO Penman-Monteith’i kullanmaktadır. Birçok bitki için kc katsayıları modelde bulunmaktadır. Bitki su kullanımı parametreleri için bitkinin stresten kaynaklanan su kullanımındaki değişmeler dinamik olarak hesaplanmaktadır. Bu hesaplama da ele alınan bitkilerin tuz tolerans bilgilerine ihtiyaç vardır ve yine bu veriler bir çok bitki için modelde hazırdır. Bir bitkinin nispi verimi optimum şartlarda bitkinin kullanacağı su tüketimi ile stres koşularında tüketeceği su miktarını oranı olarak hesaplanmaktadır. Bitki verimi ile ilgili elde edilecek simülasyon sonuçları o bitki için tanıtıcı veriler olarak ele alınmalıdır çünkü hali hazırda model farklı gübre ve kültürel işlemler için henüz optimize edilmemiştir. Model ısı transferi, karbon dioksit üretimini ve taşınımı tahmin etmektedir. Bu özellik pH, Ca ve alkalinity tahminlerinde son derece önemlidir. Su hareketinin daha doğru tahmini için karbon dioksit miktarı ve toprak ısısı gerekli olmasına karşın modelde hali hazırda bu değerler de tahmin edilmektedir. Böylece spesifik verilerin olmadığı koşullarda da tahminler yapılabilmektedir. Kullanıcı dostu ara yüzü bir takım parametreleri kendiliğinden sunmakta ve menüleri sırayla görüntülemektedir. Model belirli bir sulama döneminde farklı kalitedeki sulama sularının, yağmur sularının yada yer altı suyunun verilerinin ayrıca ele alınacak toprak profilinde farklı kimyasal ve fiziksel özelliklere sahip katmanlar bulunduğunda bunlara ait verilerin girilmesine de izin vermektedir. Islah için kullanıldığında ise model kullanıcı tarafından seçilecek herhangi bir derinlik için herhangi bir konsantrasyonda jips, kireç veya asidi istenildiği oranda karıştırabilir. Model dinamik olduğu için, sulama verileri spesifik olarak zaman, süre ve miktar olarak girilmelidir. Bitki alt modeli kök derinliği açısından iki şekilde kullanılabilir, birincisi çim gibi çok yıllık bitkilerde eşit kök dağılımı ya da yıllık bitkilerde büyüyen kök sistemi şeklinde veriler girilebilir. Model hidrolik fonksiyon olarak Richards eşitliğinin modifikasyonunu (Richards, 1952) kullanmaktadır. ∂θ w ∂ ∂h = [K ( - 1)] - S (1) ∂z ∂t ∂z h, suyun hidrolik yükü, θw volümetrik su miktarı, K hidrolik iletkenlik fonksiyonu, t zaman, z uzaysal koordinat, S bitki kökleri tarafından topraktan çekilen suyu temsil etmektedir. Doymamış koşulda hidrolik özellikler van Genuchten (1980) tarafından geliştirilmiş eşitliğin modifikasyonu şeklinde tanımlanmıştır. θ (h) = θ r + θ s θ nr m (2) (1 + |α h | ) [ K(h) = K s K r r = K s r S e1/2 1 - (1 - S e1/m )m m = 1 - 1/n θ - θr Se = θs - θr n>1 ] 2 (3) (4) (5) θr veθs mevcut ve sature durumdaki su miktarı (cm3/cm3), Ks, sature hidrolik iletkenlik (cm/gün); Kr nispi hidrolik geçirgenlik, Se nispi saturasyon, m ve n amprik katsayılar (1/cm). Burada modelin amacı kullanıcıya mümkün olduğunca pratik bilgiler sağlamaktır, bu şekilde kullanıcı spesifik bir amaç için bu modeli kullanmadıkça ele aldığı toprak özellikleri için yukarıda gereksinim duyulan parametreleri analiz etmek durumunda değildir. Model Carsel ve Parrish (1988)’de sunulan farklı toprak tekstürleri için bu parametreleri bünyesinde bulundurmaktadır, dolayısıyla kullanıcı yalnızca toprak bünyesini seçerek tüm bu verileri kolayca modele aktarmış bulunacaktır. Deneysel verilerden elde edilmiş katsayıları kullanmaktan doğacak temel hata muhtemelen sature durumda hidrolik iletkenlik ile ilgili olacaktır. Eğer kullanıcı toprağı ile ilgili detaylı verilere sahip ise modelin gelişmiş modülünü kullanarak bu verilerini de girebilmektedir. Hidrolik iletkenliğe toprak kimyasının etkisi Eşitlik 3’de sunulan r katsayısı kimyasal nedenlerden dolayı toprakta hidrolik iletkenliğin değişimini belirten katsayıdır. Optimum kimyasal koşullarda r=1 dir. Yüksek değişebilir Na koşullarında kil, simektit kil minerallerinde oluşacak şişme ile sonuçlanır (McNeal, 1968, Shainberg and Levy, 1992). Aynı zamanda çeşitli araştırmalar yüksek pH değerinin de tuzluluk ve sodyumluluktan bağımsız olarak hidrolik iletkenlik üzerine olumsuz etkide bulunduğunu bildirmiştir (Suarez et al., 1984). Suarez ve Simunek (1997) hidrolik iletkenlik üzerine kimyasal etkiyi r, gibi bir azalma faktörü ile tanımlamışlardır r = r1 r2 (6) Burada r1, düşük tuzluluğun olumsuz etkisi ve kil üzerinde değişebilir sodyumun yüksek miktarda bulunuşunun etkisi, r2 ise pH nın olumsuz etkisidir. cx n r1 = 1 − (7) 1 + cx n c ve n amprik faktörlerdir x = f m 3.6 x10 −4 ESP * d * (8) Topraktaki smektitin miktarı, d toprak profilindeki aralıklar, ESP değişebilir Na yüzdesidir. r2=1 r2= 3.46-0.36pH r2=0.1 pH<6.83 6.83<pH<9.3 pH>9.3 (9) Tuzlu toprakların ıslahının aksine sodyumlu-tuzlu ve sodyumlu toprakların ıslahı su hareketi kadar kimyasal faktörleri de içerir. Geleneksel olarak ıslah maddesinin hesaplanması ESP değerini 10’un altına düşürmek için ihtiyaç duyulan Ca miktarının hesaplanmasından ibarettir (US salinity Labrotary Staff, 1954). Genel yaklaşım jips ihtiyacı değiştirilecek Na’dan yola çıkarak hesaplanmasındır, örneğin, Na’un her bir mol/kg’ı için 1.23 Mg/ha jips gibi. Bu hesaplama yöntemi toplam değişecek Na miktarından yola çıkılmaktadır, bu hesaplama şeklinde herhangi bir başka Ca kaynağı olduğu göz önüne alınmaz. Değişim etkinliğinin göz önüne alınması şu eşitliği ortaya çıkartır; GR = 0.00086 FD s ρ b (CEC )( ESPi − ESPf ) (10) GR, jips ihtiyacı, Mg/ha, Ds ıslah edilecek toprak derinliği (m), CEC katyon değişim kapasitesi mmol/kg, ESPi başlangıç ESP değeri, ESPf ıslah sonrası istenen ESP değeri, ρ b , toprağın hacim ağırlığı ve F ise Na-Ca değişim etkinlik faktörü. Katyon değişim eşitliği ise ( Na + ) NaX = kg 2 + 0.5 CaX (Ca ) (11) Burada kg seçicilik katsayısıdır ve Ca seçiciliği çok yüksek olmadığı durumda tuzlu şartlarda Na’un büyük kısmı ile değişmek için çözeltideki yeteri miktarda Ca bulunacağını belirtir. Oster ve Frenkel (1980) F faktörünü ESPf’nin 15 olduğu koşul için 1.1, 5 olduğu koşul için 1.3 olduğunu hesaplamışlardır. Genellikle ıslah maddesi hesaplamalarında toprakta mevcut olan kalsiyum karbonat miktarı ihmal edilmiştir çünkü kirecin çözünürlüğünün nerdeyse sıfır olduğu var sayılmaktadır. Ancak yüksek miktarda CO2 bulunan toprak koşullarında bu durum geçerli değildir. Kalsiyum karbonatın çözünürlüğü aynı zamanda sulama suyundaki Ca miktarı ve alkaliniteye de bağlıdır. Değişimin etkili olmadığı durumlarda dahi geleneksel yöntemlerle yapılan hesaplamalarda jips miktarı gereğinden fazla olarak hesaplanmaktadır. Jips ihtiyacının alternatif tahmini değişim etkinliği, kireç çözülümü ve sulama suyundaki Ca’un katkısı da hesaba katılarak matematiksel model yardımı ile hesaplanabilir (Simunek and Suarez, 1997). SWS modelini diğerlerinden ayıran önemli özellikleri, kök bölgesindeki CO2’i tahmin etmesi, toprak kimyasının hidrolik özellikleri üzerine etkinsini dinamik olarak simüle etmesi, kireç çökelmesi ve çözülmesini kinetik bir model vasıtası ile hesaplamalarına katmasıdır. Đki ideal denge sistemi CO2 gazının çözelti ile interaksiyonunu belirler, bunlar açık ve kapalı sistemler olarak adlandırılır (Stum and Morgan, 1981). Kapalı sitemlerde C sistemin içine girip çıkamaz, açık sistemlerde ise sistem atmosfere açıktır ya da belirli bir PCO2 düzeyindedir. Kapalı sitemler genellikle yeraltı suyu için gerçekçi sistemlerdir, toprak sisteminde gerçekçi değildir. Biyolojik aktiviteler toprak içindeki CO2 miktarını temel kaynağıdır ve sıcaklık, gaz komposizyonu, su ve besin elementi miktarı ile değişiklik gösterir. Modelin Girdileri Bu bölümde modele girilmesi gereken veriler ve elde edilecek çıktılar hakkında bilgi verilecektir. Main prosess- adı altında gelen ilk ekranda iki opsiyon sunulmaktadır. Model daha öncede belirtildiği gibi topraktan bitkinin kullandığı suyu da simule edebilmekte ve karbondioksit üretimini tahmin edebilmektedir. Eğer bitki büyüme opsiyonu seçilmezse simüle edilecek dönemde bitkinin bulunmadığını var sayacak ve su kaybının yalnızca buharlaşmadan kaynaklandığını hesaplayacaktır. SWS modeli pH ve alkalinite verileri girildiği taktirde toprak içerisinde oluşacak CO2 miktarını hesaplayabilmektedir. Bu opsiyon ıslah çalışmalarında yıkama için uygundur. Eğer bitki opsiyonu seçildiyse aynı zamanda bitki kök dağılımını da seçmek mümkündür. Farklı kök derinliğindeki bitkiler için yada çok yıllık ve tek yıllık bitkilerin yetiştirildiği şartlarda bu opsiyon son derece kullanışlıdır. Karbondioksit opsiyonu ise özellikle organik maddenin bulunduğu ortamda (ıslah için yeşil atık kullanılıyorsa) kireç çözülümünü hesaplamalara katabilmek için ıslah çalışmalarında son derece önemlidir. Simülasyonun yapılacağı profilde farklı özelliklere sahip katmanlar bulunabilmektedir, model katman sayısının seçimine ve bunlarla ilgili farklı özeliklerin girilebilmesine izin vermektedir. Model 5 m ye kadar toprak derinliği için simülasyon yapabilmektedir. Ayrıca modele yeraltı suyunun varlığı ve yapılabilmektedir. kalite özelikleri de girilip bununla ilgili simülasyonlarda Su akış parametreleri- yukarıda da ifade edildiği gibi kullanıcı istediği miktarda profil katmanı seçebilir ve her bir katman için ihtiyacı olan tektür bilgilerini menüden seçebilir eğer menüden otomatik olarak verilen değerler arzu edilmiyorsa kendi spesifik örneği içinde verilerini girebilir. Toprak kimyası nedeni ile toprak hidrolik iletkenliğindeki değişimlerin simülasyona yansıtılması da opsiyonlar arasındadır. Daha öncede belirtildiği gibi SWS dinamik bir modeldir ve bu veriler her sulama ile değişen toprak kimyası için simüle edilmektedir. Çözelti transferi-bu ekranda kullanıcı farklı özelliklerdeki suların ve toprak katmanlarının sayısını girer. Ancak hemen belirtmekte fayda vardır ki özellikle simülasyon süresi uzun ise çok spesifik kimyasal özelliklerin girilmesi şart değildir çünkü simülasyon süresi uzadıkça başlangıç koşulları daha önemsiz olacaktır. Farklı su kompozisyonlarının sayısı simülasyon boyunca farklı kalitede sular kullanıldığında, yağış olduğunda ve yer altı suyu mevcut olduğu koşullarda kullanılır. Değişim fazları sayısı-eğer birden fazla katyon değişim değeri mevcutsa girilebilir. Farklı katmanlarda farklı katyon değişim kapasiteleri mevcut olabilir. Ayrıca modele jips ve kireç içeren fazların sayısı da girilir ve model katmanları kireçli-jipsli yada kireçli olarak ayırabilir. Çözelti transferi ve reaksiyon parametreleri- hesaplanan volümetrik su içeriğinde toprağın hacim ağırlığı verisine ihtiyaç vardır. Daha önceki bölümlerde belirtilen Ca, Mg, Na ve K değişim seçiciliği ile ilgili parametre modelde hazır halde bulunmaktadır. Çözelti kompozisyonu- suyun yada başlangıç toprak çözeltisinin kimyasal bileşimi mmolc L-1 cinsinden girilmelidir ve iyonik dengenin sağlandığına emin olunmalıdır (toplam anyon=toplam katyon). Değişim komposizyonu-girilen toplam değişebilir katyon değerleri CEC (mmolc kg-1 ) değerine eşit olmalıdır. Eğer CEC değeri mevcut değil ise CEC = % kil x 60 eşitliğinden faydalanarak hesaplanmalıdır. Katı konsantrasyon-özellikle jips bulunan katmanlarda her bir katman için meq kg-1 cinsinden katı fazın konsantrasyonu belirtilmelidir. Bu özellikle jipsin zaman içinde tamamen çözüldüğü durumlarda son derece önemlidir. Yüzde kalsiyum karbonatı yada jipsi meq Ca / kg (mmolc kg-1) ‘a çevirmek için sırasıyla 200 yada 116 ile çarpmak yeterlidir. Karbondioaksit üretimi-eğer ilk ekranda karbondioksit ile ilgili kutu işaretlendiyse bu opsiyon kullanılabilir. Model karbondioaksit üretimi mikrobial ve bitkinin ürettiği olarak tanımlar Suarez and Simunek, (1993). Bu terimler program tarafından sıcaklık ve su ve tuzluluk stresi faktörleri ile düzeltilir. Bitki kökünden kaynaklı üretim ise ancak ilk ekranda bitki büyüme opsiyonu seçildiyse aktif olur. Kök tarafından su alımı- başlangıç günü bitkinin dikim tarihi yada büyümeye başladığı tarih anlamına gelmekle birlikte dikimden birkaç gün sonrasının tarihinin girilmesi daha gerçekçi olacaktır. Hasat tarihi ise bitkinin topraktan kaldırıldığı günü ifade etmektedir. Maksimum bitki kök derinliği cm cinsinden girilmelidir. Aksi belirtilmediği müddetçe bu noktanın altından su alınmadığı varsayılmaktadır. Su stresi ile ilgili birim -m dir. Önceden girilmiş değerler ise su kullanımındaki %50’lik düşüş için p=3 ve h= -50 m olarak girilmiştir. Bu değer spesifik koşullarda bitkiye göre farklı değerlerde de değiştirilebilir. Modelin Çıktıları Modelin çıktıları grafik çıktıları şeklinde önceden belirtilmiş çıktı tarihleri ve profil derinlikleri için alınabilir. Çözelti konsantrasyonu- bu seçenek majör iyonların istenilen gün ve profil derinlikleri için mmolc L-1 cinsinden vermektedir. Toprak bilgileri-bu seçenek çeşitli toprak derinliklerindeki Ca miktarını (mmolc kg-1) zamanın bir faktörü olarak kullanıcıya sunmaktadır. Bu çıktı özellikle ıslah çalışmalarında jips ihtiyacının belirlenmesi için farklı miktarlarda uygulanacak jipsin katmanlardaki Ca miktarına etkinsin önceden belirlenmesi açısından son derece kullanışlıdır. Kimyasal bilgiler-bu seçenekte yine seçilen tarihler için farklı toprak derinliklerindeki pH, SAR ve EC değerlerini grafik halinde kullanıcıya sunmaktadır. Bitki ve su akış bilgileri- bu grafikler topraktan drene olan su miktarı gibi su akışı ile ilgili çıktıları görüntüler. Eğer infiltrasyon hızı su uygulama hızından düşük ise potansiyel yüzey akışı tahmin edilen yüzey akışı ile uyuşmayacaktır. Bu durum sodyum topraklar için yapılan simülasyonda hidrolik iletkenliğin toprak kimyasından etkilendiği (K değerinin azalmanın seçildiği) opsiyonu seçildiyse ortaya çıkacaktır. Nispi verim toplam tahmin edilen bitki su tüketiminin stressiz şartlar için hesaplanan potansiyel bitki su tüketimine (ETc). oranı olarak ifade edilmektedir. Tuzluluk stresi bu değeri düşürecektir. Bu kısımdan sonra programın kullanılabileceği bazı örnek simülasyonlar aktarılacaktır. Örnek 1. Tuzlu su ile sulama Bu örnekte başlangıç toprağı tuzlu değildir. Sulama sezonunun belirli tarihine kadar iyi kaliteli su ile tuzlu suyun karıştırılarak uygulandığı daha sonra ise tuzlu su ile sulanmaya devam edilmiştir. Su tablası derinliği 3 m ve CO2 üretim seçeneği seçilmiş (Şekil 1) ancak kök gelişim seçeneği aktif değildir. Katyon değişimi ihmal edilmiş, toprak bünyesi tın seçilmiş ve bunun için modelde defult olarak bulanan sature Ks değeri 25 cm/gün olarak alınmıştır. Bitki olarak tuza hassas bir bitki seçilmiştir (-50 m yada -5 bar Osmotik potansiyelin verimde %50 düşüşe neden olacağı seçilmiştir). 10 gün ara ile 2 gün boyunca 6 cm/gün şeklinde su uygulandığı belirtilmiştir. 70. günde sulama sezonunun yaklaşık ortasında sulama suyu tuzlu yeraltı suyu olarak değiştirilmiştir. Grafiksel çıktılar tuzlu suyla sulamaya başlandıktan sonra kök bölgesinde oluşacak tuzluluğu EC şeklinde vermiştir. Bu durum verimde küçük miktarda azalmaya neden olmuştur. Bir yönetim aracı olarak kullanıcı uygulanan tuzlu su miktarının arttırılmasına ya da iyi kaliteli suyun bitene kadar uygulanmasına karar verebilir. Örnek 2 Islah Bu örnekte sodyumlu bir toprağın jips ile ıslahında toprakta mevcut bulunan yüksek CO2’in ve kirecin katkısı değerlendirilecektir. 100 günlük bu simülasyonda toprak kumlu killidir ve su tablası derinliği 3 m’dir. Alanda herhangi bir bitki yetiştirilmeyecektir. Toprak katmanı tektir. Toprak seçeneklerinde hidrolik iletkenlik çok düşük seçilmiştir. Đki kalitede su seçilmiştir, başlangıçtaki sulama suyu ve yıkama suyu. Đki mineral katman seçilmiştir, biri uygulanan jipsin derinliği diğeri doğal olarak bulunan kireçli katmandır. Birinci sıraya yıkamada kullanılacak suyun özellikleri, ikinci sıraya ise başlangıçta sulama yapılan sodyum suyun kimyasal bileşimi girilmiştir (şekil 5). KDK değeri 200 mmolc/kg ve ESP değeri ise %30 dur. Uygulanan jips miktarı 50 mmolc/kg’dir. Uygulanan sulama suyunun debisi hidrolik iletkenlikten biraz düşük bir diğer olan 2 cm/gün olarak seçilmiştir. Bu örnekte ıslah başarılı olmuştur. Uygulanan jipsin tamamı çözülmüş ve ıslahın bir kısmı ise kirecin çözülmesi yoluyla gerçekleşmiştir. Bu durum konsantrasyon çıktılarında sunulan alkalinite değerlerinden anlaşılmaktadır. Başlangıç EC değeri yüksek çıkmıştır bunun nedeni jipsin çözülmesinden kaynaklanan Ca miktarının çözeltide artmasıdır. Bu çıktıdan anlaşılan ise daha az miktarda jips ve yıkama suyu uygulaması bu örnek için yeterli olabileceğidir. Böylece kullanıcı farklı jips uygulamalarını bu örnek için önceden test edebilir. SONUÇ Sulanan alanlarda su ve çözelti hareketini simule eden birçok model bulunmaktadır. Ancak bunlardan çok azı kök bölgesindeki kimyasal dengeleri ve bunların sonucu toprak özelliklerinin değişimini simüle etmektedir. Bu modeli diğerlerinden ayıran en önemli özellikte modelin çalıştırılması için kullanılacak bir çok eşitlik için gerekli olan spesifik değerlerin deneysel sonuçlar doğrultusunda modelde hazır olarak bulunması ve tekstür gibi bazı rutin analizlerin bir çok toprak parametresi için yeterli olmasıdır. Bunun yanında özellikle ıslah çalışmalarında farklı stratejilerin ıslaha başlamadan önce bu program yardımı ile simule edilerek en uygun alternatif stratejilerin belirlenmesidir. Diğer taraftan farklı kalitelerdeki sulama sularının kullanım alternatiflerinin model yardımı ile önceden belirlenip sulama stratejileri geliştirerek bitkisel üretimde uygun sulama alternatiflerinin karar vericiler tarafından kullanılması açısından son derece faydalı bir araçtır. Bütün bu kullanım alanlarının yanında kullanıcı dostu ara yüzü sayesinde toprak kimyası konusunda uzman olamayan kullanıcılar için dahi anlaşılır çıktılar vermektedir. Yararlanılan Kaynaklar Carsel, R.F., and R.S. Parrish. 1988. Developing joint probability distributions of soil water retention characteristics. Water Resour. Res. 24, 755-769. Jury W. A., Frenkel, H., Stolzy L. H., 1978. Transient changes in teh soil water system from irrigation with saline water. I. Theory. Soil Sci. Soc. AM.J. 42:579-584. McNeal B.L., 1968.Prediction of effect of mixes-sait solutions on soil hydrolic conductivity. Soil Sci. Am. Proc. 21:190-193. Oster J.D., Frenkel H, (1980). The cehmistry of the reclamation of sodic soils with gypsum and lime. Soil. Sci. Sco. Am. J. 44:268-277. Richards, L.A. 1952. Water conducting and retaining properties of soils in relation to irrigation, Proc., Inter. Symp. on Desert Res., Jerusalem. Schulz, H. D., Reardon, E.J., 1983. A combined mixing cell/analytical model to describe two dimensioanl reactive solute transport for unidirectional groundwater flow. Water Resour. Res. 19:493-502. Shainberg, I., and G.J. Levy. 1992. Physico-chemical effects of salts upon infiltration and water movement in soils, In: R.J. Wagenet, P. Baveye, B.A. Stewart (ed), Interacting Processes in Soil Science, Lewis Publishers, CRC Press, Boca Raton, Florida. Smith, M. 1992. CROPWAT, a computer program for irrigation planning and management. FAO Irrigation and Drainage Paper 46, FAO, Rome. Stumm W. And Morgan J., 1981. Aquatic cehmsitry. 2nd ed. John Wiley&Sons, NewYork. Suarez D. L., and Vaughan P. J., 2001. Salinity Laboratory SWS Model Research Report No. 147 Version 1.1. George E. Brown Jr. Salinity Laboratory, USDA-ARS Riverside, CA. Suarez D. L., 1983. Calcite super saturation and precipitation kinetics in the lower Colorada river, All-American Canal and East Highline Canal. Water Resourses Reseach. 19(3):653-661. Suarez D. L., Simünek, J. 1997. SWS: Unsaturated water solute transport model with equilibrum and kinetic chemistry. Soil. Sci. Am. L. 61:1633-1646. Suarez, D. L., and J. Simunek. 1993. Modeling of carbon dioxide transport and production in soil:2. Parameter selection, sensitivity analysis and comparison of model predictions to field data. Water Resour. Res. 29, 499-513. Suarez, D.L., and J. Simunek. 1997. UNSATCHEM: Unsaturated water and solute transport model with equilibrium and kinetic chemistry, Soil Sci. Soc. Am. J., 61, 1633-1646. U.S. Salinity Laboratory Staff. 1954. Diagnosis and Improvement of Saline and Sodic Soils. USDA. Handbook 60. U.S. Gov. Printing Office. Washington D.C. van Genuchten, M. Th. 1980. A closed-form equation for predicting the hydraulic conductivity of unsaturated soils. Soil Sci. Soc. Am. J. 44, 892-898. TARIM ALANLARINDA TUZLULUĞUN BELĐRLENMESĐNDE YENĐ YAKLAŞIMLAR Donald. L. Suarez2 G. Duygu Kesmez1 2 Scott M. Lesch Ali Ünlükara3 Engin Yurtseven4 ÖZET Yeryüzünde kurak ve yarı-kurak alanlarda yaygın olarak tuzluluk sorunuyla karşılaşılmaktadır. Tuzluluk nedeniyle her yıl kaybedilen alan oranı, sulamaya açılan alan oranını geçmiştir. Tuzluluğun kontrol edilebilmesi için gerekli toprak ve su yönetim kararlarının alınması, tuzluluk düzeyinin ve yayılımının zamanında bilinmesini gerektirmektedir. Toprak tuzluluğu (ECe) geleneksel olarak, laboratuarda toprak saturasyon çamuru ekstraktının elektriksel iletkenliğinin ölçülmesi ile belirlenmektedir. Toprak tuzluluğu aynı zamanda toprak suyu örneğinden elektriksel iletkenlik ölçümü ile de bulunabilmektedir (ECw). Ancak klasik yöntemle toprak tuzluluğunun belirlenmesi çok zaman alıcı ve yorucu olması yanında tuzluluğun sürekli takip edilmesinin gerektiği büyük alanlarda pratik olmamaktadır. Alternatif olarak toprak tuzluluğu dolaylı şekilde, toprağın saturasyon çamuru elektriksel iletkenliğinin (ECp) arazide veya laboratuarda ölçülmesiyle veya toprağın hacimsel elektriksel iletkenliğinin (ECa) arazide ölçülmesiyle belirlenebilmektedir. ECa değeri arazide ya toprağa yerleştirilen elektrotlar yardımıyla veya elektromanyetik dalgalar yayan cihazlarla uzaktan algılamayla yoluyla ölçülebilmektedir. Arazi ölçüm yöntemleri GIS tabanlı yapıldığı için tuzluluğun ölçüm yapılan alandaki yayılımı haritalanabilmekte ve yersel olarak değişimi değerlendirilebilmektedir. Arazide ECa ölçümünde kullanılan cihazlar pahalı olmasına karşın sağladığı yersel değişkenlik bilgileri nedeniyle son derece verimlidirler. Uygun yazılım ile ECp ve ECa ölçümleri toprak tuzluluğuna (ECe veya ECw) dönüştürülebilmektedir. Kullanılacak algılayıcılar ve yöntemler, tuzluluğu belirlemenin amacına, ele alınacak alanın büyüklüğüne, gerek duyulan ölçüm sıklığı ve sayısına, istenilen doğruluğa ve mevcut ekipman/insan kaynaklarına bağlı olarak belirlenmektedir. Bu çalışmada tuzluluğun belirlenmesinde son zamanlarda yaygın şekilde kullanılmakta olan elektrik ve elektromanyetik yöntemler ve algılayıcıları, hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: toprak tuzluluğu, EM38, dört prob, ECa, ECe, ESAP ABSTRACT Customarily, soil salinity has been defined and assessed in terms of laboratory measurements of the electrical conductivity of the extract of a saturated soil-paste sample. Soil salinity can also be determined from the measurement of the electrical conductivity of a soil-water sample (ECw). Alternatively, salinity can be indirectly determined from measurement of the electrical conductivity of a saturated soil-paste (ECp) or from the electrical conductivity of the bulk soil (ECa). ECp can be measured either in the laboratory or in the field using simple and inexpensive equipment. ECa can be measured in the field either using electrical probes (electrodes) placed in contact with the soil or remotely using electromagnetic induction devices. The latter two sensors are more expensive than those used to measure the EC of water samples, of soil-extracts or soil-pastes. However, their use is much cost effective when one considers the amount of spatial information that can be acquired with them. From measurements of ECp and ECa, soil salinity can be deduced in terms of either ECe or ECw. The appropriate sensor and method to use depends upon the purpose of the salinity determination, the size of the area being evaluated, the number and frequency of measurements needed, the accuracy required and the available equipment/human resources (Rhoades et. al. 1999). Key words; Soil salinity assessment, EM38, four electrode-probes, ECa, salinity mapping, GĐRĐŞ Tarımın birincil amaçlarından birisi insanlığın gıda ve lif ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Gelecekte gıda üretiminde beklenen artışlar önemli oranda doğru sulamaya ve sulama yönetimine, mevcut tarımsal kaynak tabanının ve çevrenin uygun kullanımına bağlıdır (Rhoades et al. 1992). Global açıdan sulanan alanlar, dünya gıda ihtiyacının çok önemli bir kısmını karşılamaktadır. Dünya tarım alanlarının %15’i hali hazırda sulanırken bu alanların dünya gıda ihtiyacına katkısı kabaca %35-40 civarındadır (Rhoades ve Loveday, 1990). Sürekli artan dünya nüfusunu beslemek, nüfus artışına paralel sürdürülebilir bir tarım 1 Araş. Gör., Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü. [email protected] 2 Dr., USDA-ARS E. Brown Jr. Salinity Laboratory, 450 W. Big Spring Rd. 3 Yrd. Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü. 4 Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü. 1 sistemini gerektirmektedir (Corwin and Lesch 2005). Aşırı sulama ve diğer kötü tarımsal faaliyetler sonucu tuzlulaşma, sulanan alanların geniş ölçüde bozulmasına neden olduğu için üretimde beklenen artışın sağlanmasının zor olacağı tahmin edilmektedir (Ghassemi et al. 1995). Dünya genelinde doğru ve güvenilebilir tuzluluk verileri mevcut olmamasına rağmen, sulanan alanların yaklaşık yarısının (250 milyon ha) tuzluluktan etkilendiği belirtilmektedir (Rhoades ve Loveday, 1990). Mevcut bilgiler, bozulma hızının sulamaya açılan alanların genişlemesinden daha fazla olduğunu göstermektedir (Seckler 1996). Bazı yerlerde sürdürülebilir sulu tarımı, bu bozulma tehdit etmektedir (Rhoades et al. 1997, Rhoades 1998). Aynı zamanda sulu tarım su kaynaklarını tüketmekte ve kirletmektedir. Sulama randımanının artması su kaynaklarının kurumasını önlemekte, drenajı, su işgalini, ikincil tuzlulaşmayı ve sulamayla ilişkili olan kirlenmeyi azaltmaktadır. Sulama projelerinden tuzlu drenaj sularının tahliye edilmesi konusundaki kanunsal kısıtlamalar giderek artmaktadır. Sonuç olarak da tuzlu drenaj sularının sulamada yeniden kullanımı yaygınlaşmaktadır. Daha az yıkama ve drenaj tahliyesi ve sulamada tuzlu suların daha sık kullanımı bazı alanlarda toprak tuzluluğunun artmasına neden olacaktır. Böylece sulanan alanlarda toprak tuzluluğunun nedenlerinin tam vaktinde belirlenmesine, ilgili yönetim planlarının uygunluğunun değerlendirilmesinde pratik bir metodolojiye ihtiyaç duyulmaktadır. Tuzluluk yönetiminde toprak tuzluluğunu belirleyen ve haritalayan araçlara ihtiyaç duyulmaktadır. Toprak tuzluluğunun bitki verimliliği üzerindeki etkisi ve zaman-uzaysal dinamikliği nedeni ile gerçek zamanlı ölçümler, uzaysal ve zamansal görüntüleme, özellikle hassas tarım açısından son derece önemlidir. Ülkemizde de hali hazırda tuzdan etkilenmiş alanların ülke çapında bir envanteri mevcut değildir. Ancak genel olarak tuzdan etkilenmiş alanların her geçen yıl arttığı kabul görmektedir. Sulanan alanlardaki doğal kaynakların bozulmasının tuzluluk oluşumu nedeniyle olduğu kabul edilse dahi ülkemizde hangi toprakların tuzlandığı, hangi dereceden sonra verimliliği düşüreceği, artan veya azalan tuzluluk eğilimlerini, yeraltı ve drenaj sularında tuzluluğun noktasal kaynaklarını halen kesin olarak bilinmemektedir. Günümüze kadar toprak tuzluluğunu arazide belirleyebilmek için beş yöntem geliştirilmiştir. Bu yöntemler; (i) görsel bitki gözlemleri yöntemi, (ii) toprak saturasyon süzüğü elektriksel iletkenliği veya normalden daha yüksek suyla hazırlanmış süzüklerin elektriksel iletkenliği ölçüm yöntemi, (iii) elektriksel direncin (ER) yerinde ölçüm yöntemi, (iv) elektromanyetik yayılımla (EM) elektriksel iletkenlik ölçüm yöntemi ve çoğunlukla son zamanlarda kullanılmakta olan (v) Zaman Etkili Yansıma Yöntemiyle (TDR) elektriksel iletkenliğin yerinde ölçüm yöntemi şeklinde sıralanabilir. Bu yöntemlerden ER, EM ve TDR toprak hacimsel elektrik iletkenliğini (ECa) ölçmektedirler (Corwin and Lesch 2005). Görsel bitki gözlemleri yöntemi hızlı ve ekonomik bir metot olmasına karşılık, bitkide tuzluluk nedenli zararlar meydana geldikten sonra yapılabilmektedir. Açık nedenlerle bu yöntem toprak tuzluluk bilgisi elde edilmesinde en az kullanılmak istenen yöntem olmaktadır. Kullanımı gelenekselleşmiş olan saturasyon çamuru süzüğünden toprak tuzluluğu belirlenmesi yöntemi, toprak örneklerinin toplanması ve ekstraktlarının elde edilmesini gerektirdiği için ne arazide kullanıma uygun olmakta ne de yoğun haritalama ve görüntüleme uygulamalarında kullanılabilmektedir. Aynı zamanda bu yöntem nispeten daha fazla zaman almakta ve pahalıya mal olmaktadır. Yüksek oranlarda su kullanılarak hazırlanan çamurlardan elde edilen süzüklerde elektriksel iletkenliğin belirlenmesi, saturasyon çamuru yöntemine göre daha kolay olmakla birlikle anlamlı toprak özellikleriyle daha az ilişkili olması, peptizasyon, hidroliz, katyon değişimi ve mineral madde çözümünden kaynaklanan hatalara daha açık olması gibi sakıncalı yönleri bulunmaktadır (Rhoades et al. 1999, Corwin and Lesch 2005). Arazide daha hızlı, pratik ve güvenilir şekilde tuzluluğun belirlenmesine izin veren toprak hacimsel tuzluluğu (ECa) ölçüm yöntemleri bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Sözü edilen bu metot özellikle yoğun haritalama ve görüntüleme uygulamalarına uygun bir metodolojiye sahiptir. Uluslararası bilim dünyasında toprak özellikleriyle ilgili bilgileri toplamak amacı ile son 20 yıldan bu yana toprağın hacimsel elektriksel iletkenliğine ilişkin 2 ölçümler yapıla gelmektedir (Corwin ve Lesch, 2003). Başlangıçta toprak tuzluluk deseninin ve özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmışken (Rhoades et al. 1999a, Hendrickx et al. 1993) hassas tarım çalışmaları çerçevesinde bazı toprak özelliğinin belirlenmesinde de ECa ölçümleri kullanılmaya başlanmış ve bu amaca yönelik ECa ölçümleri artarak devam etmektedir. Farklı arazi koşullarında toprak hacimsel elektriksel iletkenliği ile çeşitli toprak özellikleri (tuzluluk, toprak tekstürü, toprak su içeriği, vs) arasında çok iyi düzeyde korelasyon ilişkisi sağlanmaktadır (Corwin and Lesch 2003). Hacimsel EC (ECa) olarak Türkçeye çevirebileceğimiz bu terim, ölçüm kolaylığı ve güvenilirliği nedeni ile özellikle hassas tarım uygulamaları açısından arazi değişkenliğini ölçümünde en güvenilir ve en çok kullanılan yöntem haline gelmiştir (Rhoades et al., 1999b). Bu çalışmada aktarılan toprak tuzluluğu ölçüm metotları dünya çapında yapılan çalışmalarla geniş ölçüde ve başarı ile arazide test edilmiş olup söz konusu yöntemlerin sağlam, güvenilir, doğru ve uygulanabilir oldukları kabul edilmiştir. Bu yöntemler için ihtiyaç duyulan donanım ticari olarak bulunabilmektedir. Enstrümanların metodolojisi gerekli tüm genel uygulamalar için pratik ve nispeten düşük maliyetlidir. Toprak örnekleme ve laboratuar analizlerine dayanan geleneksel tuzluluk ölçüm metotlarından daha aydınlatıcı ve hızlıdır. Bu yöntemler arazide tuzluluğun doğal sebeplerinin belirlenmesinde özellikle GIS teknolojileri ve model çalışmaları ile entegre edildiğinde başarılı sonuçlar vermesi beklenilmektedir. Gelecek yıllar için dünya gıda ihtiyacını karşılamak ve sürdürülebilir sulama uygulamalarını yürütmek zorunluluğundan dolayı tanıtılan tuzluluk belirleme teknolojileri, su ve toprak tuzluluğunun potansiyel envanteri, izlenmesi, yönetimi ve kontrolü için sağlam uygulamalar sunmaktadır. Toprak Tuzluluğunun Toprak Çamuru ve Toprak Hacimsel Elektriksel Đletkenliğinden (ECa) Belirlenmesi Rhoades et al., (1999b) tuz içeren toprak solüsyonunun elektriksel iletkenliği paralellik gösteren üç yol (veya element) izlenerek tanımlanmıştır 1) toprak partiküllerinin değişen katmanları boyunca ve bu partikülleri çevreleyen toprak çözeltisinin iletkenliği 2) devamlı toprak çözelti yolları boyunca iletkenlik, 3) toprak partikül yüzeylerinin direkt ve devamlı teması boyunca iletkenlik. Çoğu toprak minerali iletken olmadığından yeterince nemli toprakların elektriksel iletkenlik değerleri, öncelikle büyük gözeneklerde bulunan suların içerdiği tuzları temsil eder. Yüzey kondüksiyonu olarak ifade edilen katı fazın, nemli topraklarda elektriksel iletkenliğe katkısı, öncelikle kil minerallerine yapışmış değişebilir katyonlar yoluyla olmaktadır. Yüzey iletkenliği genellikle gözeneklerde bulunan çözelti iletkenliğinden daha düşüktür çünkü kil parçacıklarına bağlı olan değişebilir katyonların miktarları ve hareketlilikleri daha sınırlıdır. Toprak elektriksel iletkenlik modelinde yüzey kondüktansın derecesi, ele alınan herhangi bir toprak için çözülmüş tuzların bağımsız ve sabit olduğu varsayılmaktadır (Rhoades et al. 1976, Bottraud and Rhoades 1985). Yüzey kondüktansı aynı zamanda toprağın katı yüzeyine bağlanmış su filminde bulunan ve nemli topraklarda akımını sağlayan küçük ikincil yollarda bulunan elektrolit ile seri halde birleştiği varsayılır. Bu yollar birincil devamlı yollarla (tuzlu çözeltiyi içeren su ile dolu büyük gözenekler) paralel hareket ediyormuş gibi modellenir. Katı element yolları sert tabakalı topraklarda oluşmuş olabilir. Bu tür tabakalarda, iletkenlik toprak partikül yüzeyleri boyunca görünebilir. (Θ ss + Θ ws ) 2 EC ws EC ss (1) EC a = [ ] + Θ sc EC sc + Θ wc EC wc Θ ss EC wz + Θ wz EC s Θws ve Θwc sırasıyla seri halde birleşen küçük boşluklardaki su miktarı ve büyük boşluklardaki su miktarı (cm3/cm3), Θss ve Θsc sırasıyla toprağın yüzey kondüktansının ve sert tabakanın volümetrik miktarı (cm3/cm3), ECws ve ECwc, sırasıyla katı partiküllerle seri halde birleşmiş toprak suyunun elektriksel iletkenliği ve devamlı iletkenlik elementinin elektriksel 3 iletkenliği (dS/m), ECss ve ECsc, sırasıyla yüzey direncinin ve sert tabakanın elektriksel iletkenliği ifade etmektedir. Devamlı yoldaki toprak suyu daha büyük boşluklardaki suyu ifade eder ve genellikle hareketli su olarak tarif edilir. Bu su küçük boşluklardaki suyun içeriğinden farklıdır ve hareketsiz su olarak ifade edilir. Sonuç olarak difizyon süreci ECws ve ECwc’in birbirine eşit olmasına neden olur. Bununla beraber sulama veya yağmur ile su ekleniyor veya drenaj ve evapotranspirasyon ile kayboluyorsa eşitlik ortadan kalkar sonuçta, ECws ve ECwc bu periyotta farklılaşır. Eşitlikteki Θsc ECsc, genellikle ihmal edilebilir. Tipik tarımsal topraklar akımı kesintisiz olarak iletmek için yeterli direkt partikül temasını sağlayacak devamlı katı faz yollarına izin vermez. Đkinci potansiyel yol partiküllerin etrafını saran su filmi tarafından bozulur. Deneysel veriler bu terimin ihmal edilebileceğini göstermektedir (Rhoades et al. 1976, 1990; Rhoades,1990). Böylece sert katmana sahip topraklar dışındaki tüm topraklar için basitleştirilmiş iki yol modeli şu şekildedir (eşitlik 2) (Rhoades et al. 1989a); (Θ s + Θ ws ) 2 EC ws EC s ] + (Θ w − Θ ws ) EC wc EC a = [ (2) Θ s EC wz + Θ wz EC s Θw = Θws + Θwc, toplam hacimsel su içeriğidir (cm3/cm3) ve Θsc ECss sert katmanı olmayan toprağın yüzey kondüktansıdır. Bu eşitlik Amerika’nın güneybatısındaki kurak yörelerdeki mineral topraklara ve dünyanın herhangi bir yerindeki benzeri topraklara da uygulanabilir (Rhoades et al. 1989a, 1990a). Yüksek miktarlarda jips içeren topraklarda jips partikülleri silikat minerali partiküllerine göre daha iletken olduğu için ECss ve ECsc daha yüksek değerler alacağından ve model jipsli topraklar için henüz test edilemediğinden bu modelin jipsli topraklarda uygulanması doğru olmaz. ECws değerinin 2-4 dS/m den yüksek ve ECs değerinin 1.5 dS/m den düşük olduğu koşullarda Θs × ECws değeri Θws × ECs değerinden çok daha büyük olacağı için son çarpım değeri ihmal edilebilir böylece eşitlik tipik tuzlu topraklar için şu şekilde basitleştirilir; (Θ s + Θ ws ) 2 EC s ] + (Θ w − Θ ws ) EC wc EC a = [ (Θ s ) (3)Beşinci eşitliğin uygulanabilirliği daha geneldir ve ECws değeri düşük olan topraklarda uygulanmalıdır (tuzsuz topraklarda) çünkü düşük düzeylerdeki ECwc için ECa değeri ile ECws değeri arasındaki ilişki eğriseldir. Bu eşitliğin ikinci tarafındaki ilk terim ECa ile ECwc arasındaki nonlineer eğrinin şeklini belirler. Basitleştirilerek ifade edilen 6. eşitlik ise yalnızca ECws>2 dS/m (ECe>1-2 dS/m) ve ECs<1.5 dS/m olduğu koşullarda yani tipik tuzlu topraklarda uygulanabilir. Bu tür durumlarda ECa ile ECws arasındaki ilişki doğrusaldır. Eşitlik 6 yaklaşık olarak ECs ye eşittir ve ECs olarak sembolize edilebilir. Yukarı da da açıklandığı gibi ECw (veya ECe) nin ECa dan doğru tahmin edilebilmesi Θw değeri düştükçe düşmektedir. Bu nedenle ECa ölçümlerinin tarla kapasitesinin yarısından daha düşük olmadığı koşullarda yapılması önerilir. Çoğu sulanan toprakta yetiştirme periyodu boyunca topraktaki nem düzeyi bu değerin üstündedir. Daha öncede belirtildiği gibi (Rhoades et al. 1976) Θw değerinin çok düşük olduğu koşullarda ne ECa değeri okunması ne de bu tür koşullarda elde edilen ECa değerlerinin tuzluluk tahmininde kullanılması mümkündür. Bu nedenle ölçümleri yapabilmek için toprakta elektrik akımını sağlayacak devamlı yolların olması şarttır. Toprak EC modelinde, sözü edilen iki yolun açık olarak elektrik akımını meydana getirebilmesi için toprakta yeterli düzeyde nemin bulunduğu kabul edilir. Yukarıda açıklandığı gibi Θw için eşik değeri gerekli okumaları yapabilmek için 0.1 civarında olmalıdır kumlu topraklarda ise daha yüksek olabilir. Bu minimum limit genellikle karşılanır ancak sulama periyodunda sulanan alanlarda yüzeyde kuru malç tabakası bulunur. Bu durum ise kuru topraklar için diğer bir problemdir. Kuru toprak önemli bir yalıtkandır ve tuzluluk ve diğer toprak özellikleri hakkında gerekli bilgilerin ECa ölçümleri sonucu yorumlanmasını engeller. Dahası ECa-toprak özelliklerini kalibrasyonu için gerekli toprak örneklerinin 4 alınmasını engeller. Kuru tarım alanlarında ECa ölçümlerinin yalnızca elektriği iletebilecek düzeyde yeterli neme sahip olduğu dönemlerde yapılabilir. Tekrar etmekte fayda vardır ki, kuru topraklarda ECa ölçümlerinden tuzluluk hakkında yorum yapmaya çalışmak uygun değildir. Θs = ρb / ρs, tuzluluğun yanında toprak hacim yoğunluğu (ρb) ve toprak partikül yoğunluğu (ρs) iki toprak özelliği olduğu için ECa değerini etkilemektedir. Aynı zamanda, ECs değeri öncelikle katyon değişim kapasitesiyle ilişkili olduğundan dolayı ECa değeri kil miktarı ve tipinden de etkilenmektedir. Ek olarak ECa, toprağın boşluk hacmi dağılımı ve yapısı, hareketli (Θwc) ve hareketsiz (Θws) su içeriğini etkilediğinden dolayı bu değerlerden etkilenir. Diğer taraftan hareketli ve hareketsiz fazdaki (ECwc ve ECws) tuz konsantrasyonu dağılımını etkileyen sulama, yağış ve bitki su tüketimi ve bunun süreçleri (örn. difizyon) ECa‘ yı etkilemektedir. Bu faktörlerin her birinin ECa değeri üzerindeki hassasiyeti eşitlik 5’den belirlenebilir örneğin ECs=f (%kil, kil tipi), Θs ve Θw = f (ρb ve ρs). Bu eşitliğin hassaslık analizi Rhoades et al. 1989b, Rhoades ve Corwin 1990 tarafından yapılmıştır. Toprak tuzluluğunun (ECw yada ECe) ECa dan belirlenmesinde eşitlik 5 veya 6 yı kullanmak için ECs, Θws ve Θw değerleri bilinmek zorundadır. ECs, Θws ve Θw değerleri sırasıyla şekil 9 ve 10 yardımıyla tahmin edilebilir. Bu ilişkilerin elde edilme yolları Rhoades et al. (1989a)’da anlatılmıştır. Eğer tuzluluk çok yüksek değil ise Θw arazide çeşitli metotlar kullanılarak doğrudan ölçülebilir. Θs değeri hacim yoğunluğundan (ρB) Θs ≅ ρb /2.65, eşitliği ile tahmin edilebilir, burada 2.65 çoğu mineral toprak için ortalama partikül yoğunluğudur. Hacim yoğunluğu aynı zamanda daha sonra anlatılacak bir metotla son derece doğru olarak bulunabilir. ECa değerini etkileyen diğer bir faktörde toprak sıcaklığıdır. Nemli bir toprakta elektriksel iletkenlik sıcaklığın her bir derece artması ile %2 civarında artar. Toprak tuzluluğu verilerinde bu yanlışı gidermenin yolu ECa okumasının yapıldığı toprak sıcaklığı için düzeltme tablolarından referans bir sıcaklık için düzeltme yapmaktır (Rhoades 1976). Eşitlik 2 den elde edilen Sıcaklık faktörü ft bu amaç için uygundur (McKenzie et al. 1989, Johnston 1994, Heimovaara 1995). Bununla beraber bazen ECa ölçümlerinin yapıldığı zaman ve özel arazi koşuları için toprak tuzluluğunun tahmininde kurulan kalibrasyon ilişkilerini kapsayarak sıcaklık etkisini çevrelemek tercih edilir. Eşitlik 5’de ECws=ECwc kabul edilerek ikinci dereceden denklem formunda ve pozitif kökü için düzenlenerek ECw için çözülebilir: EC w = − b + b 2 − 4ac 2a burada; (4) [ a = [ (Θ s )(Θ w − Θ ws ) ] , b = (Θ s + Θ ws ) 2 (EC s ) + (Θ w − Θ ws )(Θ ws EC s ) − (Θ s EC a ) ] c = [Θ ws EC s EC a ] ECe değeri şu şekilde bulunabilir; (EC wc Θ wc + EC ws Θ ws ) = EC w Θ w ≅ EC e ρ b SP 100 (5) ECa ölçümünde kullanılan metot ve ekipmanlar Toprak tuzluluğunun belirlenmesinde ECa ölçümlerinde EM, Dört prob (Wenner dizilimi) yada TDR kullanılabilmektedir. Her ne kadar TDR ile elektriksel direncin ölçülmesi bir çok bilim adamı tarafından araştırılmış olsa dahi (Heimovaara et al. 1995, Mallants et al. 1996, Spaans ve Baker 1993, Reece 1998) bu yöntem halen arazi bazında hızlı ve etkili ölçüm için yeteri düzeyde pratik ve kullanışlı değildir (Rhoades et al. 1999a). Yalnızca dört elektrot ve EM teknikleri tarla ve daha büyük ölçekte tuzluluk ölçümleri için adapte edilebilmiştir (Rhoades et al. 1999a ve 1999b). 5 Dört elektrot yöntemi Elektriksel direnç (ER) metodu olarak ta bilinen bu metot, toprağa elektrik akımı vererek bu akımın toprak boyunca hareketini ve elektrik potansiyelinin geri ölçümü yönteminden ibarettir. Bu metot 1920’lerde Fransa’da Conrad Schlumberger ve ABD’de Frank Wenner tarafından geliştirilmiştir (Burger 1992, Telford et al., 1990). Bu yöntemde elektrotlar aynı doğrultuda birbirine eş aralıklarla yerleştirildiğinde Wanner dizilimi adını almaktadır. Bu dizilimde içteki iki elektrot potansiyel ya da alıcı elektrot olarak, dıştaki iki elektrot ise akım ya da gönderici elektrot olarak görev yapmaktadır. Ölçüm derinliği elektrotlar arasındaki mesafeye (a) bağlıdır. Daha geniş aralık daha derin ölçüm ve daha yüksek hacimde ölçüm vermektedir. Homojen topraklar için ölçülen toprak hacmi kabaca πa3’ eşit olmaktadır (Corwin and Lesch 2005). Burada direnç, Wenner dizilimi ile ölçülen direnç ρ (Burger 1992), ρ = 2πa∆V / i = 2πaR (6) Burada V voltaj (V), a elektrotların aralıkları, i elektrot akımı (A) ve R ise ölçülen dirençtir (w). ECa direncin tersi olduğu için eşitlik 1 EC a = şeklini alır. 2πaR Wenner dizilimi ile elektriksel direncin ölçülmesinde kullanılan araçlar, bir akım kaynağı, bir direnç ölçer, dört metal elektrot, bağlantı kabloları, ölçüm aleti ve toprak termometresinden ibarettir (Rhoades and Halvorson, 1977). Güç kaynağı 0.1 ila 1000 w arasındaki gücü ölçebilen batarya yada elektrik kaynağı olabilir. Elektrotlar paslanmayan ve elektriği ileten herhangi bir metalden yapılabilir. Elektrotların aralığı 1 ila 1.5 m arasında olması ölçüm kolaylığı sağlamaktadır. Traktöre monte edilmiş sabit aralıklı elektrot versiyonu GPS bağlantılı olarak arazi bazında son derece hızlı ve kolay ölçüm için geliştirilmiştir (Carter et al 1993, Rhoades 1992, 1993). Dört elektrot yöntemiyle elektriksel direnç (ER) ve elektromanyetik ölçüm teknikleri arazi uygulamaları için iyi adapte edilmişlerdir. Bu tekniklerle geniş hacimli ölçümler yapılmakta ve bölgesel ölçekli değişkenlikler en aza inmektedir. Bununla birlikte, ER tekniği toprak içerisine elektrotların girmesini ve toprakla iyi temas sağlanmasını gerektirmekte ve dolayısıyla kuru ve taşlı topraklarda EM tekniğine göre daha az güvenilir sonuçlar vermektedir. Yine de tarla uygulamalarında elektrot aralıkları ayarlanarak ölçüm derinliği ve hacminin kolaylıkla değiştirilebilmesi nedeniyle, ER tekniği esnek bir kullanıma sahiptir (Corwin and Lesch 2005). Elektromanyetik Teknik (EM) Toprağa temas etmeden EM tekniği ile ECa ölçülebilmektedir. Bir ucundan elektro manyetik sinyal veren bu alet dairesel akımları toprağa göndererek bunların geri dönüş sayımlarına göre toprağın elektriksel direncini ölçmektedir. Bu dairesel akımların geri dönüş şiddeti toprağın EC si ile doğrudan orantılıdır. Ancak bu akımlar toprak özelliklerinden (kil miktarı, su içeriği ve tuzluluk), bobin aralıkları, yönleri, frekansı ve toprak yüzeyine olan uzaklığından etkilenmektedir (Hendrickx and Kachanoski 2002). Toprak biliminde ve vadoszon hidrolojisinde en yaygın şekilde iki EM geçirgenlik ölçüm cihazı kullanılmaktadır. Bunlar Geonics EM-31 ile EM-38 ölçüm cihazlarıdır. EM cihazı bobini düşey olacak şekilde yerleştirildiğinde ölçüm derinliği yaklaşık olarak kök bölgesi derinliğine (1.5 m) karşılık geldiği için EM-38 tarımsal amaçlı yüksek oranda uygulamaya sahiptir. Bobin yatay olacak şekilde yerleştirildiğinde ölçüm derinliği 0.75- 1.0 m dir (Corwin and Lesch 2005). Şekil 5’de görüldüğü gibi hareketli EM aracı ABD tuzluluk laboratuarı tarafından toprak tuzluluğu ve diğer toprak özelliklerinin belirlenmesi için geliştirilmiştir (Carter et al. 1993, Rhoades 1993). EM 38 aleti düşey ve yatay olarak konumlandırılabilmektedir. 6 Mobil ECa ölçümü ve toprak örnekleme (kalibrasyon) Dizaynı Her iki ölçüm yönteminde de toprağın genel özelliklerini belirleyebilmek amacı ile araziden 100 adetten binlerce adete ECa okumaları örnekleme yapılacak yerlerin belirlenmesi amacıyla alınır. Bu iki yöntemin herhangi biriyle yoğun şekilde ölçümler yapıldıktan sonra bu veriler ECa okumalarından ECe ölçümlerine çevrilebilmek için kalibrasyon-örnekleme noktalarının belirlenmesi için kullanılır. Toprak örneklerinin alınacağı yerlerin belirlenmesi için Lesch et al. (1995a, 1995b, 2000) geliştirdiği ESAP isimli program paketi kullanılmaktadır. ESAP programı ECa ölçüm datalarından toprak örneğinin alınacağı optimum bölgelerin belirlenmesinde kullanılır. Bu alanlar gözlenen uzaysal değişimi yansıtan uzaysal istatistik temeline dayanarak seçilir. Alandaki değişkenliğin oranına bağlı olarak genellikle 6 ila 20 örnekleme noktası seçilir. ECa ölçümlerinin değerlendirilmesi için minimum ECa alt kümelerinin optimum bölgeleri seçilir. Bu seçim ise tepki-yüzey örnekleme dizayn yöntemi ile yapılır. ECa ölçümleri sonuç olarak tüm alandaki ölçüm sonuçları ve kalibrasyon alanından elde edilen toprak örnekleri ile ilgili programa girilerek ECe değerleri ECa değerlerine çevrilir. Toprak tuzluluğu temelde iki istatistiksel modelleme yaklaşımı ile ECa değerlerinden ECe değerlerine çevrilebilir, deterministik ve stokastik (Rhoades et al., 1999b). Tercih edilecek yöntem eldeki ekipmana, alanın büyüklüğüne ve ölçümün amacına bağlı olarak değişebilir. Deterministik yaklaşımda teorik yada amprik modelleri ECa’ın ECe ye dönüşümü için kullanılabilir. Deterministik modeller statiktir, tüm model parametrelerinin bilindiği kabul edilir ve ECe nin belirlenmesinde hiçbir ECe verisine ihtiyaç olmadığı varsayılır. Örneğin eşitlik 3 Rhoades et. al., (1989a) tarafından geliştirilmiş bir modeldir. Deterministik yaklaşım yüksek miktarda, yersel değişimin olduğu toprak tipi söz konusuysa tercih edilir. Bu yaklaşım ek toprak bilgisine ihtiyaç duyar (toprak su içeriği, saturasyon noktası, hacim ağırlığı, sıcaklık vs). Stokastik yaklaşımda ise uzaysal regresyon, co-kriging gibi istatistiksel modelleme teknikleri kullanılır, böylece elde edilen ECa verilerinden direkt olarak ECe verileri elde edilebilir. Bu yaklaşım dinamiktir, model parametreleri, ölçüm sırasında elde edilen ECa verilerinden ibarettir. Bu kalibrasyon yönteminde aynı noktada ölçülen ECa datalarının ufak bir kısmı ile elde edilen toprak tuzluluğu dataları (yada diğer toprak özellikleri, toprak saturasyon noktası, tekstür, hacim ağırlığı vs) ile kalibre edilir ve diğer sensör ölçümleri de bu kalibrasyon eşitliği vasıtası ile tahmin edilir. Lesch et al. (1995a, 1995b, 2000) ESAP yazılım programı (Lesch et al 2000) ile ilişkili olarak detaylı olarak açıklamıştır. TARTIŞMA Burada mümkün olduğunca kısaca aktarılamaya çalışılan büyük arazi ölçeğinde tuzluluk haritalarının çıkartılması için yeni yaklaşımlar ve mobil sistemlerin ülkemiz şartlarında da ne denli önemli olduğudur. Bilindiği gibi tuzluluk dinamik bir yapıdır. Özellikle sulamayla birlikte yüksek taban suyu gibi yan etmenlerde toprak tuzluluğuna etki eden faktörlerdir. Toprak tuzluluğunun hassas biçimde haritalanması küçük arazi parçalarında bile son derece fazla iş gücü, zaman ve maddi masrafa ihtiyaç duymaktadır. Özellikle de tuzluluğun dinamik yapısı göz önüne alındığında ölçümlerin bazen defalarca yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu bazen önlem bezen de ıslah gibi mühendislik nedenlerle de olabilmektedir. Hali hazırda ülkemiz topraklarında tuzlulaşmış yada risk altında bulunan kırmızı bölgelerin envanteri bulunmamaktadır. Artan kuraklık nedeni ile gelecek yıllarda tuzluluğun ülkemiz içinde büyük bir sorun oluşturacağı açıktır, ancak veri yetersizliği nedeni ile tam olarak rakamlar ortaya konulamamaktadır. Özetle ülkemiz şartlarında da dünya çapında bilimsel anlamda kabul görmüş ve burada kısaca aktarılmaya çalışılmış olan tuzluluk haritalama yöntemlerinin acilen uygulamaya geçirilmesi ve tuzlu toprakların envanterinin çıkartılması çalışmalarının başlaması gündeme alınmalıdır. 7 YARARLANILAN KAYNAKLAR Bottraud J.C., and Rhoades J. D., 1985. Effect of exchangeable sodium on soil electrical conductivity-salinity calibrations. Soil Sci. Soc. Am. J. 49:1110-1113 Burger H.R., 1992. Exploration geophysics of the shallow subsurface. Prentice Hall PTR, Upper Saddle River, NJ. Carter L.M., Rhoades J.D., and Chesson J. H., 1993. Mechanization of soil salinity assessment for mapping. Proc., 1993 ASAE Winter Meetings, Chicago, IL., December 12-17, 1993. Corwin D.L. and Lesch S.M., 2003. Application of Soil electrical Conductivity to Precision Agriculture:theory, Princples, and Guidelines. Agronomy Journal. 95:455-471. Corwin D.L. and Lesch S.M., 2005. Apparent soil electrical conductivity measurements in agriculture. Computers and Electronics in Agriculture 46: 11-43. Ghassemi, F., A. J. Jakeman and H. A. Nix. 1995. Salinization of Land and Water Resources: Human Causes, Extent, Management and Case Studies, CAB International, 526 pp. Heimovaara, T. J. 1995. Assessing temporal variations in soil water composition with time domain reflectometry. Soil Sci. Soc. Am. J. 59:689-698. Hendrickx, J.M.H., B. Baerends, Z.I. Raza, M. Sadig, and M. Arkam Proc. 1993 ASAE Winter Meet., Chicago, IL. 12–17. Hendrickx J.M.H., and Kachanoski R.G., 2002. Solute content and concentration - indirect measurement of solute concentration – nonintrusive electromagnetic induction. In: Dane J.H., Topp G.C. (Eds.), Methods of Soil Analysis, Part 4- Physical Methods. Soil Sci. Soc. Am. Book Ser. 5. Soil Science Society of America, Madison, WI, USA, pp. 1297-1306. Johnston, M. A. 1994. An evaluation of the four-electrode and electromagnetic induction techniques of soil salinity measurement. Water Research Commission Report No. 269/1/94, South Africa, pp. 191. Lesch, S.M., D. J. Strauss and J. D. Rhoades. 1995a. Spatial prediction of soil salinity using electromagnetic induction techniques: 1. Statistical prediction models: A comparison of multiple linear regression and cokriging. Water Resour. Res. 31:373-386. Lesch, S. M., D. J. Strauss and J. D. Rhoades. 1995b. Spatial prediction of soil salinity using electromagnetic induction techniques: 2. An efficient spatial sampling algorithm suitable for multiple linear regression model identification and estimation. Water Resour. Res. 31: 387-398. Lesch, S.M., J.D. Rhoades, and D.L. Corwin. 2000. ESAP-95 Version 2.01R: User manual and tutorial guide. Res. Rep. 146. ARS George E. Brown, Jr., Salinity Lab., Riverside, CA Mallants, D., M. Vanclooster, N. Toride, J. Vanderborght, M.Th. Van Genuchten, and J. Feyen. 1996. Comparison of three methods calibrate TDRfor monitoring solute movement in undisturbed soil. Soil Sci. Soc. Am. J. 60:747–754. McKenzie, R.C., W. Chomistek, and N. F. Clark. 1989. Conversion of electromagnetic inductance readings to saturated paste extract values in soils for different temperature, texture, and moisture conditions. Can. J. Soil Sci. 69:25-32. Reece, C.F. 1998. Simple method for determining cable length resistance in time domain reflectometry systems. Soil Sci. Soc. Am 62:314–317. Rhoades, J. D. 1976. Measuring, mapping and monitoring field salinity and water table depths with soil resistance measurements. FAO Soils Bulletin. 31:159-186. Rhoades, J. D. and S. D. Merrill. 1976. Assessing the suitability of water for irrigation: Theoretical and empirical approaches. FAO Soils Bulletin 31:69-109. Rhoades, J. D., P. A. C. Raats, and R.J. Prather. 1976. Effects of liquid-phase electrical conductivity, water content, and surface conductivity on bulk soil electrical conductivity. Soil Sci. Soc. Am. J. 40:651-655. Rhoades, J.D., and A.D. Halvorson. 1977. Electrical conductivity methods for detecting and delineating saline seeps and measuring salinity in Northern Great Plains soils. ARS W-42. USDA-ARS and cokriging. Water Resour. Res. 31:373–386. Western Region, Berkeley, CA. Rhoades, J.D., N.A. Manteghi, P.J. Shouse, and W.J. Alves. 1989a. Soil electrical conductivity and soil salinity: New formulations and calibrations. Soil Sci. Soc. Am. J. 53:433–439. Rhoades, J. D., B.L. Waggoner, P.J. Shouse, and W.J. Alves. 1989b. Determining soil salinity from soil and soilpaste electrical conductivities: Sensitivity analysis of models. Soil Sci. Soc. Am. J.53:1368-1374. Rhoades, J. D., P.J. Shouse, W.J. Alves, N. A. Manteghi, and S.M. Lesch. 1990. Determining soil salinity from soil electrical conductivity using different models and estimates. Soil Sci. Soc. Am. J.54:46-54. Rhoades, J. D. 1990. Sensing soil salinity problems: New technology. In R.L. Elliott (ed.) Proc. 3rd. National irrigation symposium irrigation association and ASCE, October 28 -November 1, 1990. Phoenix, AZ, pp. 422428. Rhoades, J.D., and J. Loveday. 1990. Salinity in irrigated agriculture p. 1089–1142. In B.A. Stewart and D.R. Nielsen (ed.) Irrigation of Madison, WI. Rhoades, J. D. 1992. Recent advances in the methodology for measuring and mapping soil salinity. Proc. Int'l Symp. on Strategies for Utilizing Salt Affected Lands, ISSS Meeting, Bangkok, Thailand, Feb. 17-25. 8 Rhoades J.D., Kandiah A., and Mashali A.M., 1992. The use of saline waters for crop production. FAO Irrigation and Drainage Paper No. 48, Rome. Rhoades, J. D. 1993. Electrical conductivity methods for measuring and mapping soil salinity. In: D. L. Sparks (ed.), Advances in Agonomy. Vol. 49:201-251. Rhoades J.D., Lesch S.M., LeMert R.D., and Alves W.J., 1997. Assessing irrigation/drainage/salinity management using spatially referenced salinity measurements. Agr.Water Mgt. 35:147-165. Rhoades, J. D. 1998. Use of Saline and Brackish Waters for Irrigation: Implications and Role in Increasing Food Production, Conserving Water, Sustaining Irrigation and Controlling Soil and Water Degradation. In R. Ragab and G. Pearce (eds.) Proceedings of the International Workshop on "The use of saline and brackish water for irrigation - implications for the management of irrigation, drainage and crops", Bali, Indonesia, pages 23-24. Rhoades J.D., Chanduvi F., and Lesch S., 1999a. Soil salinity assessment. Methods and interpretation of electrical conductivity measurements. FAO Irrigation and Drainage Paper No. 57, Rome. Rhoades, J.D., D.L. Corwin, and S.M. Lesch. 1999b. Geospatial mea surements of soil electrical conductivity to assess soil salinity and diffuse salt loading from irrigation. p. 197–215. In D.L. Corwin, K. Loague, and T.R. Ellsworth (ed.) Assessment of non-point source pollution in the vadose zone. Geophysical Monogr. 108. Seckler D., 1996. The New Era of Water Resources Management: From “Dry” to “Wet” Water Savings, Consultative Group on International Agricultural Research, Washington, D C. Spaans, E.J.A., and J.M. Baker. 1993. Simple baluns in parallel probes for time domain reflectometry. Soil Sci. Soc. Am. J. 57:668–673 Telford, W.M., L.P. Gledart, and R.E. Sheriff. 1990. Applied geophysamended soil. Soil Sci. Soc. Am. J. 62:99– 109. 9 DAMLA SULAMA YÖNTEMĐ ĐLE UYGULANAN BAZI SULAMA TEKNĐKLERĐNĐN TAM BODUR ELMA AĞAÇLARINDA SU KULLANIMINA VE TOPRAKTAKĐ TUZ BĐRĐKĐMĐ ÜZERĐNE OLAN ETKĐLERĐ Cafer GENÇOĞLAN Prof. Dr. Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi. Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Kahramanmaraş/Türkiye [email protected] Ahmet Mesut KIRAÇ Zir. Yük. Müh. T.K.B. Göksun Đlçe Tarım Müdürlüğü Göksun/Türkiye [email protected] ÖZET Bu çalışma, M9 anaçları üzerine aşılı iki yaşlı Mondial Gala elma çeşidinde damla sulama yöntemi ile uygulanan tam sulama (TS) ve kısmi kök kuruluğu sulama tekniklerinin su tüketimine elma verimine ve toprak profilinde tuz birikimine olan etkilerinin saptanması amacıyla yapılmıştır. Sulama suyu miktarının belirlenmesinde A sınıfı buharlaşma kabının kullanıldığı çalışmada TS sulama tekniğinde dört farklı bitki-pan katsayısı (Kcp1=0.6, Kcp2=0.8, Kcp3=1.0 ve Kcp4=1.2), KKK sulama tekniğinde ise üç farklı bitki-pan katsayısı (Kcp2=0.8, Kcp3=1.0 ve Kcp4=1.2) seçilmiştir. KKK sulama tekniği aynı pan katsayılarına sahip TS konularına göre % 50 düzeyinde su tasarrufu sağlarken bu durumun verimde herhangi bir azaltıcı etkisinin olmadığı aksine daha fazla ürün elde edildiği saptanmıştır. En yüksek tuzluluk ortalaması ise 1.2 dS/m’le TS Kcp2 konusunda belirlenmiş olup, en fazla sulama suyu uygulanan TS Kcp4’de ise sulama suyu tuzu ıslak hacim sınırlarına doğru itmiştir. Laterallerin bitki sıraları (0 noktası) yakınından geçtiği TS konularında tuz birikiminin bitki sıralarından yanlara doğru artığı, KKK konularında ise tuz birikim eğilimlerinin ağaç sıralarından 30 cm uzaklıkta bulunan (damlatıcıların yerleştirildiği noktalar) noktalardan bitki sıralarına doğru olduğu gözlenmiştir. Anahtar kelimeler; Bodur elma, damla sulama, kısmı kök kuruluğu, kısıntılı sulama. ABSTRACT This study was conducted in Kahramanmaraş region to determine the effects of full drip irrigation (FI) and partial root drying (PRD) drip irrigation technique on water consumption, salt accumulation and yield of two years old Mondial Gala apple trees grafted on dwarf apple's rootstock. PRD irrigation technique had 50% water saving according to the FI, which had the same crop pan coefficient, and increased the apple yield rather than decreasing effect. The highest average salinity was determined in TS Kcp2 treatment with 1.2 dS/m and salt moved to the wetted front of the irrigated soil volume in TS Kcp4 treatment applied the highest irrigation water. Salinity increased from plant row to the inter plan row in the FI irrigation treatments in which laterals laid down close to plant row, whereas salinity increased from lateral line, installed 30 cm from plant row, to the plant row in the PRD treatments. Keywords; dwarf apple, trickle irrigation, partial root drying, deficit irrigation. GĐRĐŞ Su, canlılar için vazgeçilemez bir doğal kaynak olup, eksikliği bitkisel üretimi kısıtlayan önemli bir gelişim etmenidir. Kurak ve yarı kurak bir iklim kuşağında yer alan ülkemizde su kullanıcı sektörler içerisinde, tarım sektörü en yüksek payı almaktadır. Bu nedenle tarımda etkin su kullanımını sağlayan araç ve tekniklerin kullanımı ülkemizin öncelikli hedefleri arasında yer almalıdır. Gelişmiş sulama teknolojileri ile çevreye zarar vermeden aynı miktarda veya daha fazla ürünü, daha az sulama suyu ve iş gücü ile üretmek mümkün olmaktadır (Çakmak ve ark., 2005). Hızlı nüfus artışına paralel olarak tarım ve tarım dışı sektörlerin su ihtiyacının artması ve buna karşılık kullanılabilir su kaynaklarının azalması, optimum su kullanım randımanı ile birim sudan maksimum verimi elde etme ihtiyacını doğurmaktadır. Tarım alanlarında optimum su kullanım randımanını elde etmek için bitkilerin sulama suyu ihtiyaçlarının, bir sulamada verilmesi gerekli olan su miktarının ve sulama zamanın iyi belirlenmesi gerekir. Bununla beraber tasarruf sağlayan tekniklerle su yetersizliği olan bölgelerde su kullanım randımanını arttırmak çok büyük öneme sahiptir. Meyve yetiştiriciliğinde kontrollü su uygulaması meyve verim ve kalitesine büyük ölçüde etki eder. Geleneksel kısıntılı sulama, önemli verim azalışına neden olmadan su kullanımını azaltan yaklaşımlardan biridir (Kırda ve ark., 1999). Avusturalya’da yapılan bir çalışmada geleneksel kısıntılı sulama tekniğinin meyve ağaçlarında su kullanım randımanını yaklaşık olarak % 60 oranında artırdığı bildirilmiştir (Goodwin ve Boland, 2004). Ancak, Moutonnet (2004), bitki gelişiminin belirli bir döneminde yapılacak olan kısıntının bitkinin o büyüme dönemindeki hassasiyetine bağlı olarak verimi etkilediğini belirtmiştir. Yani, kısıntılı sulamanın etkili kullanımı, sulama suyuna bitki tepkisinin az olduğu bitki gelişme dönemlerini, bitki su verim ilişkilerini ve üretim maliyetini bilmeyi gerektirir. Bu açıdan uygulamada kısıntılı sulamanın kullanımı çiftçilere güçlük çıkarmaktadır. Bu da uygulamada kullanımı kolay ve su tasarrufu sağlayan sulama tekniklerinin geliştirilmesinin önemini vurgulamaktadır (Kırda ve ark., 2004). Düzensiz bir yağış dağılımına sahip olan ülkemizde küresel ısınmanın da etkileri ile bazı bölgelerde toplam yağış ekonomik düzeyde bitkisel üretim yapabilecek miktarda olmasına rağmen yağışlardaki düzensizlikler ekonomik düzeyde üretim yapmayı zora sokmakta ve bazen de imkansız yapmaktadır. Ekonomik düzeyde üretim yapabilmek için bitkilerin su gereksinimlerinin karşılanması gerekmektedir. Bununla birlikte aşırı ve bilinçsiz su kullanımı tarım arazilerinde erezyon, tuzluluk ve sodyumluluk gibi bazı sorunlara yol açmaktadır. Bu durum hem toprak koruma yöntemlerini içerisine alan hem de su tasarrufu sağlayan modern sulama yöntem ve tekniklerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ihtiyacını doğurmaktadır. Modern sulama yöntemlerinden biri olan damla sulama yönteminin kullanımı devlet teşvikleri ile birlikte hızla artmaktadır. Yüzey sulama yöntemlerine göre çok daha az su kullanılan bu yöntemde su kontrollü uygulanabildiğinden daha çok yüksek sulama randımanları sağlanabilmektedir. Bu yöntemin kullanılmasında uygulanacak bazı tekniklerle de verimin daha fazla artırılmasının mümkündür. Kahramanmaraş koşullarında yürütülen bu çalışmada damla sulama yöntemi ile uygulanan tam sulama (TS) ve kısmi kök kuruluğu (KKK) sulama tekniklerinin iki yaşlı tam bodur anaçlar üzerine asılı Mondial Gala elma ağaçlarında su tüketimine, elma verimine ve topraktaki tuz birikim eğilimlerine etkileri incelenmiştir. YÖNTEM Çalışma Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Avşar Yerleşkesi içerisinde yer alan iki yıllık tam bodur elma bahçesinde 2006 yılında yürütülmüştür. Araştırmanın yürütüldüğü arazi, güney-kuzey yönünde eğimli, derin, drenajı iyi, kireç ve organik madde bakımından orta derecede zengin, yerçekimi etkisi ile taşınmış killi ve kollüviyal özellikteki koyu kahve renkli topraklara sahiptir. Elma ağaçları bitki sıraları arasında açılan bir toprak profilinden 030, 30-60 ve 60-90 cm’lik toprak katmanlarından bozulmuş ve bozulmamış toprak örnekleri alınmış ve bu örneklerin fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Çizelge 1 ve 2’de verilmiştir. Çizelge 1. Deneme alanı topraklarının bazı fiziksel özellikleri Katman Tarla Solma Hacim Dane Đrilik Dağılımı Bünye Derinliği Kapasitesi Noktası Ağırlığı (%) Sınıfı (cm) Pw (%) Pw (%) (gr/cm3) Kum Silt Kil 0-30 31.61 28.66 39.73 CL 36.04 22.39 1.26 30-60 36.28 23.91 39.80 CL 38.99 24.17 1.23 60-90 31.81 23.97 44.22 C 41.19 20.43 1.33 Çizelge 2. Deneme alanı topraklarının bazı kimyasal özellikleri Katman EC Derinliği (dS/m) (cm) 0-30 30-60 60-90 0.022 0.018 0.019 pH 7.23 7.76 7.80 Organik CaCO3 Madde (%) (%) 9.29 7.96 9.29 2.75 1.76 2.67 Katyonlar (me/lt) ++ Ca + Mg++ 2.5 3.5 2.9 Na+ K+ 0.16 0.04 0.51 0.05 0.27 0.03 Anyonlar (me/lt) HCO3- SO4-2 Cl1.6 2.1 1.7 0.1 0.5 0.4 1.0 1.5 1.1 Anılan çizelgelerde görüldüğü gibi katmanlara göre toprağın pH, 7.23-7.80; elektriksel iletkenliği, 0.022-0.018 dS/m; hacim ağırlığı, 1.23-1.33 gr/cm3; ağırlık esasına göre tarla kapasitesi su içeriği, %36-41.1 ve solma noktası ise, %20.4-24.2 arasında değişmektedir. Ayrıca toprak profilinin 0-30 ve 30-60 cm’lik katmanları kili - tın; 60-90 cm katmanı ise kil bünyeye sahiptir. Denemede kullanılan sulama suyu, Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Avşar Yerleşkesi yakınlarında tesis edilmiş kuyudan sağlanmıştır. Bu kuyudan alınan sulama suyu örneği Anonim (1954)’de verilen yöntemler kullanılarak analiz edilmiş ve analiz sonuçları Çizelge 3’te verilmiştir. Çizelge 3. Sulama suyu analiz sonuçları Suyu Katyonlar (me/lt) Anyonlar (me/lt) Na EC pH SAR n HCO3 SO4% (µS/m) Ca+++ Mg++ Na+ K+ CO3Cl2 Sınıfı C2-S1 410 7.26 51 0.01 3.8 0.02 0.07 2.0 0.29 1.6 Analiz sonuçlarına göre sulama suyunun elma yetiştiriciliğinde tuz ve sodyum açısından herhangi zarar verici etkisi bulunmamaktadır. Tuzluluk ve sodyum açısından ikinci sınıfa (250 -750 µS/m) giren sulama suyu damla sulama ile kullanıldığında herhangi bir yıkama suyu gerektirmediği gibi tuza karşı hassas olan tüm bitkilerde rahatlıkla kullanılabilir. Denemede 4x1 dikim aralığında M9 anaçlar üzerine aşılı Mondial Gala elma çeşidi kullanılmıştır. Deneme planı alt grup sayıları farklı iç içe sınıflanmış deneme desenine göre planlanmış olup 3 tekerrürlü olarak yürütülmüştür (Bek ve Efe, 1987). Parsel uzunlukları 10 m ve her bir parselde de 11 tam bodur elma ağacı bulunacak şekilde ayarlanmıştır. Sulama konusu olarak tam sulama (TS) ve kısmı kök kuruluğu (KKK) sulama tekniği kullanılmıştır. Tam sulama tekniğinde tam bodur elma köklerinin her iki tarafı her sulamada sulanmıştır. KKK sulama tekniğinde ise bir sulamada elma kökünün bir tarafı, bir sonraki sulamada diğer tarafı sulanmıştır. TS konularında ağaç sıralarından bir damla sulama laterali, KKK sulama konularında ise ağaç sırasının her iki tarafından 30 cm uzaklıktan iki damla sulama laterali geçecek şekilde düzenlenmiştir. Bodur elmanın su düzeylerine olan tepkisini ölçmek için TS sulama tekniğinde dört farklı bitki-pan katsayısı, KKK sulama tekniğinde ise üç farklı bitkipan katsayısı seçilmiştir. Deneme toplam 21 parselden oluşmaktadır (Çizelge 4). Çizelge 4. Sulama konuları Sulama Konuları Tam Sulama (TS) Kısmı kök kuruluğu (KKK) Bitki Pan Katsayısı (Kcp) Konular Kcp1=0.6 TS Kcp1 Kcp2=0.8 TS Kcp2 Kcp3=1.0 TS Kcp3 Kcp4=1.2 TS Kcp4 Kcp2=0.8 KKK Kcp2 Kcp3=1.0 KKK Kcp3 Kcp4=1.2 KKK Kcp4 Sulama suyu, açık su yüzeyi buharlaşmasından ve bitki-pan katsayılarından değerlerinden yararlanılarak hesaplanmıştır (Gençoğlan ve ark., 2006). Bu amaçla, deneme alanına bir A sınıfı buharlaşma kabı yerleştirilmiş ve kaptan sulama aralıklarında ölçülen açık su yüzeyi buharlaşma değerleri kullanılmıştır. Sulama parsellerine verilecek su miktarı aşağıda verilen eşitlik yardımıyla hesaplanmıştır. V= AxEpxKcpxP Eşitlikte; V; tam sulama konusuna uygulan sulama suyu miktarı (L), A; parsel alanı (m2); Ep; sulama aralıklarındaki Class-A Pan’ dan olan toplam buharlaşma (mm), Kcp; bitki-Pan katsayısı ve P; örtü yüzdesidir (%). Örtü yüzdesi (P), bodur elmanın taç genişliği ile parsel uzunluğunun çarpımı ile elde edilen alanın toplam parsel alanına oranlanması ile hesaplanmıştır. Parsel alanı (A), parsel uzunluğu ve eninin çarpımından bulunmuştur. TS konularında alanın tamamı, KKK konularında ise alanın yarısı alınmıştır. Hesaplanan sulama suyu miktarları su saatlerinden geçirilerek sulama konularına uygulanmıştır. Damla sulama sisteminin, denetim biriminde; gübre tankı, disk filtre, manometre ve küresel vanaya yer verilmiştir. Đletim biriminde ise yan boru, su sayaçları, lateraller ve damlatıcılar bulunmaktadır. Sistemde 16 mm çapında PE lateral borular kullanılmıştır. Damlatıcı debileri 1 atmosfer basınçta 4 L/h olan lateraller içerisine 33 cm aralıklarla baştan geçik ( in-line ) damlatıcılar yerleştirilmiştir. Çalışmada kullanılan sulama tekniklerinin topraktaki tuz birikimine etkilerini belirlemek amacı ile sulama mevsimi başlangıcı ve bitiminde her parselin belirli noktalardan 10’ar cm aralıklarla ağaç gövdesi merkezde olmak koşulu ile bitki sıra üzeri ve arasında 0-30 ve 30-60 cm toprak katmanlarında örnekler alınmıştır (Şekil 1). Alınan bu örneklerle saturasyon çamuru hazırlanmış ve elektriksel iletkenlik aleti ile ölçülerek tuzluluk değerleri belirlenmiştir. 10 cm 10 cm 10 cm 10 cm 10 cm 10 cm 10 cm 10 cm 0-30 cm 30-60 cm Toprak örnekleme yerleri Şekil 1. Tuz birikiminin ölçülmesi için toprak örneklerinin alınması SONUÇLAR Sulama Suyu ve Su Tüketimi Araştırmada deneme konularına uygulanan sulama aralıkları sulama sayıları, toplam sulama suyu miktarları ve ölçülen mevsimlik bitki su tüketimi değerleri Çizelge 5’de verilmiştir. Çizelge 5. Uygulanan sulama suyu miktarları ve ölçülen bitki su tüketimi değerleri Hasat öncesi Deneme konuları Sulam a aralığı Sulam a sayısı Sulam a suyu (mm) Hasat sonrası Bitki su tüketi mi (mm) 617 792 965 1140 Topla m Sulam Bitki su Sulam tüketim sulama a a suyu i suyu sayısı (mm) (mm) (mm) Topla m bitki su tüketi mi (mm) 996 1283 1581 1881 TS Kcp1 3 25 565 17 324 379 889 TS Kcp2 3 25 753 17 422 491 1175 3 25 941 17 540 616 1481 TS Kcp3 3 25 1129 17 648 741 1777 TS Kcp4 KKK 3 25 376 426 17 216 277 592 702 Kcp2 KKK 3 25 471 516 17 271 323 742 839 Kcp3 KKK 3 25 565 612 17 324 369 889 982 Kcp4 Çizelgeden izleneceği gibi tüm konuların sulama sayıları ve sulama aralıkları aynıdır. Konulara sulama süresince 3 gün ara ile toplam 42 kez su uygulanmıştır. En az ve en çok su uygulanan KKK Kcp2 ve TS Kcp4 konularına deneme süresince sırasıyla 592 ve 1777 mm su uygulanmıştır. Diğer konulara uygulanan sulama suyu miktarları da bu değerler arasında değişmiştir. Tam sulanan konularda Kcp4 sulama konusuna göre Kcp3, Kcp2 ve Kcp1 konularında sırasıyla % 20, 40 ve 60 oranında su kısıtı yapılmıştır. Kısmi kök kuruluğu sulama tekniği uygulanan konularda ise Kcp4 sulama konusuna göre Kcp3 ve Kcp2 konularında sırasıyla % 20 ve 40 su kısıtı yapılmıştır. TS konuları ile pan katsayısı aynı olan KKK konularına %50 oranında daha az su uygulanmıştır. Bitki su tüketimleri ise yine uygulanan sulama suyu miktarlarına bağlı olarak artmıştır. Toplam bitki su tüketim değerleri tüm konularda 702 ile 1881 mm arasında değişirken, bu değerler sırasıyla KKK Kcp2 ve TS Kcp4 sulama konularından elde edilmiştir. En çok sulama suyu uygulanan TS Kcp4 sulama konusunda bitki su tüketim değerleri hasat öncesi 1140 mm ve hasattan da yaprakların sararmaya başladığı döneme kadar 741 mm olmak üzere toplam 1881.37 mm olarak, en az sulama suyu verilen KKK Kcp2 sulama konusunda ise bitki su tüketim değerleri hasata kadar 426 mm ve hasattan da yaprakların sararmaya başladığı döneme kadar kadar 277 mm olmak üzere toplam 702 mm olarak ölçülmüştür. Eşit miktarda su verilen TS Kcp1 ve KKK Kcp4 sulama konularında toplam bitki su tüketim değerleri sırasıyla 996 mm ve 982 mm olarak ölçülmüştür. Orta ve ark. (2001) Tekirdağ koşullarında elma ağaçlarının su tüketimini belirlerken kullanılabilir su tutma kapasitesinin %40’ı ve %70’i tüketildiğinde sulama yapmışlar ve deneme sonucunda bitki su tüketimi yüzey sulama yönteminde 968.00 – 1188.43 mm, damla sulama yönteminde ise 347.23 – 470.94 mm arasında bulmuşlardır. Caspari ve ark. (2004) Yeni Zelanda da 1999/2000 ve 2000/2001 üretim sezonunda Braeburn elma çeşidinde yaptıkları denemelerinde elmanın su tüketimini 1999/2000 döneminde 692 mm 2000/2001 döneminde ise 808 mm olarak hesaplamışlardır. Ro (2001), Güney Kore ılıman iklim kuşağında Fuji elma çeşidinin bitki su tüketim değerlerini belirlemek için 1994 ve 1995 yıllarında yürüttüğü çalışmasında bitki su tüketimini sırası ile 527.3 ve 292.1 mm olarak hesaplamışlardır. Leib ve ark. (2006), yarı kurak iklim kuşağında Fuji elma çeşidinin bitki su tüketimini 2001, 2002 ve 2003 yıllarında sırasıyla 967, 1002 ve 1005 mm olarak belirlemişlerdir. Hesaplanan bu değerlerin farklılığı iklim, toprak, bitki çeşidi ve uygulanan yöntemlerin farklığından kaynaklanıyor olabilir. Nitekim bodur elma bahçesinde dekara dikilen ağaç sayısının farklılığı örtü yüzdesini artırmış bundan dolayı da su tüketim değerleri literatürlerde belirtilen değerlerden daha fazla çıkmıştır. Deneme süresince yağışların çok az olması buna karşılık denemenin kurulduğu alanda rüzgar hızının yüksek olması dolayısı ile buharlaşmanın fazla olması da bitki su tüketimini artıran etkenler arasında yer almıştır. Verim KKK ve TS sulama tekniğinin ve pan katsayılarının verim üzerine etkisini belirlemek amacıyla varyans analizi yapılmış ve elde edilen analiz sonuçları Çizelge 6’da verilmiştir. Çizelgeden de anlaşılacağı üzere sulama konularının verime etkileri P<0.01 düzeyinde, sulama içi pan katsayılarının verime etkileri ise P<0.05 düzeyinde önemli bulunmuştur. Bu durum verimin pan katsayılarından çok sulama tekniklerinden etkilendiğinin açık bir göstergesidir. Çizelge 6. Verime ilişkin varyans analiz sonuçları V.K. S.D. K.T. K.O F Ö.D. Sulama 1 249885.835 249885.835 35.237 0.002 Hata 5 35457.738 7091.548(a) Sulama * Pan 5 35457.738 7091.548 3.034 0.046 Hata 14 32718.852 2337.061(b) Denemede tam sulama ve kısmi kök kuruluğu konularından elde edilen verim değerleri Çizelge 4.4’de verilmiştir. Çizelgeden izleneceği gibi tam sulama konularında elde edilen en düşük ve en yüksek ortalama verim 63.8 kg/da ile de Kcp1’den ve 156.2 kg/da ile Kcp3’den elde edilmiştir. Kısmi kök kuruluğu konularından elde edilen en düşük ve en yüksek ortalama verim 280.8 kg/da ile de Kcp1’den ve 386.9 kg/da ile Kcp4’den elde edilmiştir. Kcp katsayılarının verim üzerine olan etkileri Tukey karşılaştırma testi ile karşılaştırılmış ve elde edilen sonuçlar Çizelge 4.4’te gösterilmiştir. Çizelgeden anlaşılacağı üzere TS ve KKK konularında Kcp katsayılarının verime olan etkileri 4 gruba ayrılmıştır. Bunlardan birinci grubu TS Kcp1 ve TS Kcp2 sulama konuları, ikinci grubu TS Kcp3 ve TS Kcp4 sulama konuları, üçüncü grubu KKK Kcp2 sulama konusu oluştururken dördüncü grubu KKK Kcp3 ve KKK Kcp4 sulama konuları oluşturmuştur. Çizelge 7. Deneme konularından elde edilen verim değerleri (kg/da) TS KKK Tekerrür Kcp1 Kcp2 Kcp3 Kcp4 Kcp2 Kcp3 Kcp4 1 61.1 121.8 150.7 156.4 348.7 330.6 341.4 2 62.9 132.7 162.2 141.8 264.7 477.3 367.8 3 67.4 133.9 155.5 153.7 229.1 297.9 451.4 63.8a 129.5a 156.2ab 150.6ab 280.8bc 368.6c 386.9c Ortalama Elde edilen sonuçlara göre TS Kcp3 ve TS Kcp4 sulama konularında elde edilen ortalama verim değerlerinin bir birine çok yakın olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Kcp2 ve Kcp1 sulama konularında aynı grup içerisinde yer almasına rağmen verimde bir düşüş yaşanmıştır. Bu iki konunun aynı grup içerisinde yer alması KKK konularındaki tekerrürlerin verimlerinin çok farklı çıkmasından kaynaklanıyor olabilir. KKK sulama konularına aynı pan katsayısına sahip TS sulama konularına uygulanan sulama suyunun yarısının uygulanmasına rağmen KKK sulama konularında elde edilen verim istatistiksel olarak önemli derecede artmıştır. Eşit miktarda su uygulanan TS Kcp1 ve KKK Kcp4 konuları değerlendirildiğinde ise KKK Kcp4 konusunda elde edilen verim değerini TS Kcp1 konusunda elde edilen verim değerinin 6 katı olduğu belirlenmiştir. Tüm sulama konuları içerisinde en az ve en çok su uygulanan KKK Kcp2 ve TS Kcp4 sulama konuları karşılaştırıldığında ise TS Kcp4 sulama konusuna KKK Kcp2 sulama konusuna uygulanan suyun üç katı su uygulanmasına rağmen KKK Kcp2 sulama konusundan elde edilen verim TS Kcp4 konusundan elde edilen verimin yaklaşık iki katı olarak gerçekleşmiştir. Bu durumdan da anlaşılacağı üzere kısmi kök kuruluğu sulama tekniğiyle önemli derecede verim artışı sağlanabileceği gibi sulama suyundan da önemli derecede tasarrufu sağlanmaktadır. Mondial Gala elma çeşidinde dekara verim 6 ton, ağaç başına verim ise 20-25 kg civarındadır (Anonim, 2007). Einhorn ve Caspari (2004), M26 anacı üzerine aşılı ‘gala’ elma çeşidinde ağaç başına verimi 20.9-27.7 kg olarak belirlemişlerdir. Lombardini ve ark. (2004), M9 anacında 16.17 ile 20.8 kg olarak belirlemişlerdir. Elma genel olarak suya ihtiyaç duyan bir bitkidir ve sulama kriterlerinin ortaya konulması gerekir. Bu yönde araştırma yapan Leib ve ark. (2006), Washington’da üç farklı yılda ağaç başına elma verimini kısmi kök kuruluğu sulama tekniği uygulanan konularda geleneksel kısıntılı sulama tekniği uygulanan konulara göre sırasıyla % 9, % 6 ve % 17 daha fazla olarak bulmuşlardır. Orta ve ark. (2001), su tutma kapasitesinin % 40 ve 70’i tüketildiğinde sulama yaptıkları denemelerinde hem damla sulamada, hem de yüzey sulama elde edilen ağaç başına verimlerin önemli derecede farklılık göstermediğini belirtmişlerdir. Topraktaki Tuz Dağılımı Deneme başlangıcı ve bitiminde bitki sıralarının sağ ve solundan 10 cm aralıklarla 40 cm’ye kadar 30 ve 60 cm toprak derinliklerinden örnekler alınarak elde edilen çamur süzüğü elektriksel iletkenlik (ECe25ºC) değerleri Şekil de gösterilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre tüm konularda tuzluluk artışı belirlenmiştir. Ancak belirlenen bu artış önemsiz denecek kadar azdır. Deneme konularında en az ve en yüksek tuzluluk ortalaması sırasıyla 1.04 dS/m ile KKK Kcp2 ve 1.2 dS/m’le TS Kcp2 konularında belirlenmiştir. Şekil 2 incelendiğinde damlatıcı laterallerin bitki sıraları (0 noktası) yakınından geçtiği TS konularında TS Kcp1 konusunda tuz birikiminin bitki sıralarından yanlara doğru artığı ve 20 cm uzaklıktan sonra daha da yoğunlaştığı görülmüştür. Bitki gövdesinin bulunduğu kısımdan 20-25 cm uzaklığa kadar tuz içeriği 0.9 ile 1 dS/m arasında değişmekte bu durum bu bölge dışına doğru daha sık katmanlar halinde artmaktadır. TS Kcp2 ve TS Kcp3 konularında bitki sıralarından 20 cm uzaklıkta ve 40 cm derinlikte bulunan bölgelere doğru, TS Kcp4 konusunda ise yine bitki sıralarında az ama toprağın farklı derinliklerinde farklı bölgelerde bir tuz yoğunlaşmasının olduğu gözlenmektedir. TS konularında en yoğun birikim değerleri TS Kcp2 ve TS Kcp3 sulama konularından elde edilmiştir. TS Kcp3 konusuna uygulanan sulama suyu miktarının TS Kcp2’ye göre % 20 daha fazla olması tuz birikimini daha aşağılara ve yanlara doğru taşımış olabilir. TS konularından en az sulama suyu uygulanan TS Kcp1 sulama konusunda tuz birikiminin daha az olması sulama suyunda bulunan tuza daha az maruz kalmasından, en fazla sulama suyu uygulanan TS Kcp4 konusunda ise uygulanan suyun tuzu ıslak hacim sınırlarına doğru taşımasından kaynaklanıyor olabilir. KKK konularında meydana gelen tuz birikim eğilimleri de yine Şekil 2’ da verilmiştir. KKK konularına ait şekiller incelendiğinde KKK Kcp2, KKK Kcp3 ve KKK Kcp4 sulama konularında tuz birikim eğilimlerinin ağaç sıralarından 30 cm uzaklıkta bulunan (damlatıcıların yerleştirildiği noktalar) noktalardan bitki sıralarına doğru olduğu görülmüştür. Birikimin bu bölgelerde yoğunlaşması KKK konularında doygun bölge sınırlarının bitki kök bölgesine doğru olmasından kaynaklanmaktadır. TS ve KKK konuları tuz birikimleri açısından karşılaştırıldığında TS konularında birikimin bitki gövdesinden yanlara doğru ıslak hacim sınırlarına doğru olduğu, KKK konularında ise birikimin, doygun bölgenin bitki gövdesinden 30’ar cm dışarıda kalmasından dolayı bitki gövdesine doğru bir hareket sergilediği görülmüştür. KKK sulama tekniğinde birikimin yoğunlaştığı bu kısımda bitki köklerinin de yoğun bir şekilde bulunmasından dolayı tuzlu topraklarda daha sık yıkama gerektirebilir. Toprak suyu tuzluluğu bitki gelişmesini doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Toprak suyundaki tuz konsantrasyonu fazlalığı ozmotik basıncın artmasına neden olmakta ve dolayısıyla bitkilerin topraktan su almalarını sınırlayarak bitki gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir (Ekmekçi ve ark., 2005). Bitki gövdesine olan uzaklık (cm) 30 20 10 0 -10 -20 -30 -40 40 50 60 Toprak derinliği (cm) Toprak derinliği (cm) Bitki gövdesine olan uzaklık (cm) 40 30 40 30 30 20 10 1 1.05 1.1 1.15 1.2 1.25 1.3 20 10 0 -10 -20 1 -30 -40 60 40 30 30 20 10 1.05 1.1 1.15 1.2 1.25 1.3 10 0 -10 -20 -30 -40 60 1 40 30 30 20 1.05 1.1 1.15 1.2 1.25 1.3 10 0 -10 -20 -30 50 60 -30 -40 50 60 0.8 0.85 0.9 0.95 1 -40 40 30 30 20 1.05 1.1 1.15 1.2 1.25 1.3 10 1.05 1.1 1.15 1.2 1.25 1.3 0 -10 -20 -30 40 50 60 TS Kcp3 1 -20 Bitki gövdesine olan uzaklık (cm) 40 0.8 0.85 0.9 0.95 -10 TS Kcp2 Toprak derinliği (cm) Toprak derinliği (cm) 20 0 40 Bitki gövdesine olan uzaklık (cm) 30 1.05 1.1 1.15 1.2 1.25 1.3 10 TS Kcp1 40 30 -40 Bitki gövdesine olan uzaklık (cm) 50 1 -30 60 0.8 0.85 0.9 0.95 40 0.8 0.85 0.9 0.95 -20 KKK Kcp4 Toprak derinliği (cm) Toprak derinliği (cm) 20 -10 50 Bitki gövdesine olan uzaklık (cm) 30 0 40 KKK Kcp3 40 30 1.05 1.1 1.15 1.2 1.25 1.3 Bitki gövdesine olan uzaklık (cm) 50 1 -40 60 0.8 0.85 0.9 0.95 40 0.8 0.85 0.9 0.95 -30 KKK Kcp2 Toprak derinliği (cm) Toprak derinliği (cm) 30 -20 50 Bitki gövdesine olan uzaklık (cm) 40 30 -10 40 Deneme başlangıcında topraktaki tuz dağılımı 0.8 0.85 0.9 0.95 0 TS Kcp4 0.8 0.85 0.9 0.95 1 1.05 1.1 1.15 1.2 1.25 1.3 Şekil 2. Deneme başlangıcı ve sonunda toprakta belirlenen tuz içerikleri (dS/m) -40 Fipps (2003), elma ve armut ağaçlarında verimin toprak tuzluluğu 1.7 dS/m’den küçük olduğunda etkilenmediğini ve 4.8 dS/m’den büyük olduğunda ise % 50 düşeceğini belirtmişlerdir. Denemede elde edilen en yüksek tuzluluk ortalaması 1.2 dS/m ile TS Kcp2 sulama konusundan elde edilmiş olup bu değerinde elma bitkisi için zarar verici bir etkisi yoktur. Denemeden elde edilen tuz değerlerinin fazla olmaması kullanılan sulama suyunun özelliğiyle de alakalıdır. Denemede kullanılan sulama suyunun elektriksel iletkenlik değeri 410 µS/m’dir. Bu değer ikinci sınıf (250 -750 µS/m) sulama suyu sınıfı içerisinde yer alıp tuzluluk yönünden herhangi zarar verici bir etkisi yoktur. Ertek ve Kanber (2002), genellikle tuz birikiminin ıslak hacim sınırı dışında üst toprak katmanında yoğunlaştığını ve damlatıcıdan uzaklaştıkça ıslak hacim sınırına doğru bir tuz birikim cephesinin oluştuğunu belirtmişlerdir. Hanson ve Bendixen (1996), damla sulama da tuz birikiminin damlatıcılar arasında olabileceğini ve toprak altı damla sulamada da buharlaşmadan dolayı laterallerin üst kısımlarında meydana gelebileceğini belirtmişlerdir. Kayıkçıoğlu ve Okur (2005)’ da tuz birikim eğiliminin damlatıcılardan uzaklaştıkça artan bir seyir gösterdiğini belirtmişlerdir. Şekil 2’ de aynı miktarda su uygulanan TS Kcp1 ve KKK Kcp4 sulama konuları incelendiğinde damlatıcıların yerleştirildiği noktalardan aşağılara doğru bir taşıma etkisi yaptığı, bununla birlikte KKK Kcp4 konusunda birikimin ağaç sıralarına yani doygun bölgeden ıslak cephe sınırlarına doğru olduğu ve bu eğilimin literatürlerde bahsedilenlerle benzer sonuçlar taşıdığı gözlenmiştir. Sorunlu sulama sularının kullanıldığı durumlarda tuzun birikme eğilimi de dikkate alınarak sistem planlaması ve işletilmesi yapılmalıdır. Gerekirse drenaj sistemleri kurulmalı ve biriken fazla tuz drene edilerek uzaklaştırılmalıdır. SONUÇ Đki yaşındaki Mondial Gala elma yetiştiriciliğinde KKK sulama tekniği aynı pan katsayılarına sahip TS konularına göre % 50 düzeyinde su tasarrufu sağlarken bu durumun verimde herhangi bir azaltıcı etkisinin olmadığı aksine daha fazla ve daha kaliteli ürün elde edildiği saptanmıştır. Bu sebeple önemli derecede su tasarrufu sağlayan bu tekniği kullanarak sulama suyu maliyetlerinin yüksek olduğu yerlerde daha çok kazanç sağlanabilir. Ayrıca denemeden elde edilen sonuçlara göre KKK sulama tekniği kullanılarak yapılan Mondial Gala elma yetiştiriciliğinde Class A Pandan olan buharlaşmanın % 50’ sinin uygulanması durumunda verim ve kalitede önemli artış sağlanacağı belirlenmiştir. Tuzlu topraklarda KKK sulama tekniği bitki kök bölgesinde daha çok tuz birikim eğilimi göstereceğinden tuzlu topraklara uygulandığında toprak kontrollü olarak yıkanmalıdır. KAYNAKLAR Anonim,. Diagnosis and Improvement of Saline and Alkali Soils. Agriculture Handbook, No:60, USA 1954, pp 160. Anonim,. http://www.pulptarim.com.tr/elma.htm. Pulp Tarım, 2007. Bek, Y. ve EFE, E.. Araştırma ve Deneme Metodları I. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi, Yay.No: 71. Adana, 1987395s. Caspari, H.W., Neal, S. and Alspach, P., Partial Rootzone Drying-A new deficit irrigation strategy for apple. (R.L., Synder Editör). ISHS Acta Horticulturae, 2004 646:93-100 Çakmak, B., Aküzüm, T., Çiftçi, N., Zaimoğlu, Z., Acar, B., Şahin, M. ve Gökalp, Z., Su Kaynaklarının Geliştirme ve Kullanımı. VI.Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi, 2.Cilt, ANKARA, 2005. Einhorn, T. and Caspari, H.W., Partial Rootzone Drying and Deficit Irrigation of Gala Apples in Semi-arid Climate. (R.L., Synder Editor). ISHS Acta Horticulturae 2004, 646:197-204. Ekmekçi, E., Apan, M. ve Kara, T., Tuzluluğun Bitki Gelişimine Etkisi. OMÜ Zir. Fak. Dergisi, 2005, 20(3):118-125. Ertek, A. ve Kanber, R.. Damla Sulama Yönteminin Pamuk Sulamasında Topraktaki Tuz Dağılımına Etkileri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi. Ziraat Fakültesi. Tarım Bilimleri Dergisi, 2002 12(2):21-31. Fipps, G., Irrigation Water Quality Standards and Salinity Management Strategies. Texas Cooperative Extension. The Texas A&M University System, 2003. Gençoğlan, C., Altunbey, H. and Gencoğlan, S., Response of Green Been (P. vulgaris L.) to Subsurface Drip Irrigation and Rootzone-Drying Irrigation. Agricultural Water Management, 2006, 84(3):274-280. Goodwin, I.and Boland, A.M.. Scheduling Deficit Irrigation of Fruit Trees for Optimizing Water Use Efficiency. Deficit Irrigation Practices. FAO Corporate Document Repository, Rome, 2004. Hanson, B.R. and Bendixen, W.E., Drip Irrigation Controls Soil Salinity Under Row Crops. Vegetable Production and Marketing News, 1996, 6(5):1-4. Kayıkçıoğlu, H. H. ve Okur, B., Farklı Tuz Dozlarının ve Mandarin Anaçlarının Topraktaki Tuz Dağılımı Üzerine Etkileri. Ege Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 42(1):131-141. Kırda, C., Moutonnet, P., Hera, C. and Nielsen, D.R., Crop Yield Response to Deficit Irrigation. Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, The Netherlands, 1999. Kırda, C., Topçu, S., Kaman, H., Ülger, A.C., Yazıcı, A., Çetin, M. and Derici M.R., Grain Yield Response and N-Fertiliser Recovery of Maize under Deficit Irrigation. Field Crops Research, 2004, 93:132-141. Leib, B.G., Caspari H.W., Redulla C.A., Andrews P.K. and Jabro J.J., Partial Rootzone Drying and Deficit Irrigation of ‘Fuji’ Apples in Semi-Arid Climate. Irrigation Science, 2006, 24(2):85-99. Lombardini, L., Caspari, H.W., Elfving, D.C., Auvil, T.D. and Mcferson, J.R., Gas Exchange and Water Relations in Fuji Apple Trees Grown Under Deficit Irrigation. Proc. XXVI IHC-Deciduous Fruit and Nut Trees. Acta Horticulturae, 2004, 636:43-50. Moutonnet, P., Yield Response Factors of Field Crops to Deficit Irrigation. Deficit Irrigation Practices. FAO Corporate Document Repository, Rome, 2004. Orta, A.H., A. Yüksel, N., Akçay, M.E., Erdem, T. ve Balcı, B., Elma Ağaçlarının Farklı Sulama Yöntemi ve Programları Altındaki Üretim Özelliklerinin Belirlenmesi. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2001, 15:99-106. Ro, H.M., Water Use of Young ‘Fuji’ Apple Trees at Three Soil Moisture Regimes in Drainage Lysimeters. Agricultural Water Management, 2001, 50:185-196. TÜRKĐYE’DE TUZLU VE SODYUMLU TOPRAKLARIN ISLAHI VE YÖNETĐMĐ Bülent SÖNMEZ Müslüm BEYAZGÜL 1. GĐRĐŞ Dünyada toplam arazi yüzeyinin yaklaşık % 10' unu kaplayan çorak topraklar tarımı etkileyen temel sorunlardan birisi olduğu gibi, çevresel yönden de bir dünya sorunu olarak kabul edilmektedir. Bütün iklim kuşaklarında oluşabilen tuzluluk, kurak koşullarda daha fazla ve çabuk bir şekilde ortaya çıkar. Bu nedenle kurak ve yarı kurak iklim koşullarının egemen olduğu bölgelerde yaygın olarak bulunurlar. Tuzların kimyasal yapılarının farklı olmasına bağlı olarak, değişik çevresel koşullarda değişik tuzlu topraklar oluşur. Kurak ve yarı kurak bölgeler Dünyadaki toplam alanın yaklaşık %46' sını kaplar. Bu iklim bölgelerinde sulanan alanların yaklaşık % 50' sinde ise değişik düzeylerde tuzluluk sorunu vardır. FAO/UNESCO tarafından hazırlanan raporlarda, Dünya Toprak Haritası verilerine dayanarak, Dünya genelinde 954 milyon hektar tuzdan etkilenmiş ve üretkenliği kısıtlanmış toprak bulunduğu bildirilmektedir. Bu tip sorunlu topraklar, Afrika' da 80.5 milyon, Avrupa' da 50.8 milyon, Avustralya' da 357.3 milyon, Amerika' da 146.9 milyon ve Asya kıtasında 319.3 milyon hektar alan kaplamaktadır. Birleşmiş Milletlerin çalışmaları çerçevesinde elde edilen verilerden açık bir şekilde anlaşıldığına göre, çoraklık ve beraberindeki sorunlar, Kuzey, Orta ve Güney Amerika' da Doğu ve Güneydoğu Asya'da özellikle Hindistan, Pakistan ve Çin’ de; Afrika'da Sudan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ta ve Avustralya'da bir çok yerde ortaya çıkmakta ve giderek büyümektedir. Tuzluluğun önemli ölçüde arttığı ve ekosistemin olumsuz etkilendiği ifade edilmektedir (SZABOLCS, I., 1991). Kuzey Afrika’dan Güney-Batı Asya’ya olan bölgede 3 milyon hektar sulanan alan potansiyel tuzluluk tehlikesi altında, Doğu ve Güney-Doğu Asya’da çölleşme ve çoraklaşmanın birlikte oluşumunun önüne geçilemez ise 7 milyon hektar alanın çölleşmesinin kaçınılmaz olacağı bildirilmektedir. Çorak topraklar, orijinleriyle ilgili doğal faktörlere ek olarak, çoğunlukla insanların yanlış toprak ve su yönetimleri sonucunda oluşurlar. Uygun olmayan sulama yöntemlerinin kullanılması ve drenaj yetersizliği, tuzlu toprakların oluşumunda insan faktörünün önemini gösterir. Daha fazla yiyecek talep eden ve sürekli artan bir nüfus ile, dünyada verimli arazilerin bozulmasının aynı zamanda ortaya çıkması, çorak toprakların oluşumunda insan faktörünün önemini gösteren diğer bir kanıt olarak sayılabilir. Yapılan bir tahmine göre önümüzdeki 75 yıl içinde tarım arazilerinin yaklaşık, sadece % 10 artabileceği, buna karşın dünya nüfusunun iki katına çıkacağı ve bu artışın büyük bir kısmının, tuzluluğun çok yaygın olduğu dünyanın yarı kurak ve kurak bölgelerinde olması konunun önemini göstermektedir. Çölleşmenin derecesi belirli bir tuzluluk seviyesi ile ilişkili olup çölleşmenin derecesi çoraklığın derecesine bağlı olarak artmaktadır. Çölleşme tuz birikimini artırmakta, tuzların yıkanmasını azaltmaktadır. Çölleşme ile toprakta olduğu gibi yeraltı ve yüzey sularının tuz yoğunluğu artmaktadır. Suda çözünebilir tuz bileşiklerinin artmasıyla tuzlulukta ikinci bir artış meydana gelmektedir. Çölleşme oluşumunda kısmen sulamanın etkisi, kısmen de biyolojik çeşitliliğin azalması ile topraklarda sık sık ikincil tuz birikimi meydana gelmektedir. Bahsedilen olumsuz şartların birlikte etkisiyle çoraklık ve çölleşme oluşmaktadır. Türkiye’ninde dahil olduğu Dünyanın değişik bölgelerinde sulu tarımın başlamasından sonra tuzluluk sorunu artmıştır. Bu soruna bağlı olarak çölleşmede hızlanmıştır. Birçok ülkede "modern" sulama sistemleri, özellikle yetersiz drenaj nedeniyle tarımsal alanların yaklaşık %30' unu çoraklaştırmıştır. Çizelge 1. Çoraklaşmaya bağlı olarak çölleşmenin derecesinin tahmin kriterleri Çölleşme Bitki Örtüsü Toprak Tuzluluğu Bitki Verimi (EC dS/m) Hafif Đyi veya çok iyi <4 derecede Orta Orta derecede %10’dan daha az azalmakta 4-8 %10-50 arasında azalmakta Yüksek Zayıf derecede 8-15 %50-90 arasında azalmakta Çok Yüksek Arazi büyük ölçüde bitki örtüsünden yoksun Yüzeyde tuz kabukları, tozları % 90’dan daha fazla azalmakta 2. TÜRKĐYE’DE ÇORAK TOPRAKLARIN OLUŞUMUNA ETKĐ EDEN FAKTÖRLER Türkiye’deki tüm mevcut veriler çoraklığın oluşmasında iklim, drenaj, tarımsal işlemler ve toprak karakteristiklerinin etkili olduğunu, bu faktörlerin etkilerini birbirinden ayrı olarak değerlendirmenin çok zor olduğunu ortaya koymaktadır. Çorak topraklar, orijinleriyle ilgili doğal faktörlere ek olarak, çoğunlukla insanların yanlış toprak ve su yönetimleri sonucunda oluşurlar. Uygun olmayan sulama yöntemlerinin kullanılması ve drenaj yetersizliği, tuzlu toprakların oluşumunda insan faktörünün önemini gösterir. Daha fazla yiyecek talep eden ve sürekli artan bir nüfus ile verimli arazilerin bozulmasının aynı zamanda ortaya çıkması, çorak toprakların oluşumunda insan faktörünün önemini göstermektedir. Türkiye'de kurak ve yarı kurak iklim koşullarının etkisiyle beraber, kuru tarımdan sulu tarıma geçildiği ilk dönemlerdeki yüksek ürün artışına aldanarak, birçok sulama projesi tarla içi hizmetleri tamamlanmadan, çiftçilere sulama konusunda gerekli bilgiler aktarılmadan ve önlemler alınmadan hayata geçirilmiş, bunun sonucunda da verimli topraklar da çoraklaşma başlamıştır. Böylece doğal olarak var olanlara, yeni çorak topraklar eklenmiştir. Bu süreç sonunda, alt yapı olmadan sulanan alanlarda sürekli bir üretim artışı sağlamanın söz konusu olamayacağı, sulama yatırımlarının toprak ve su kaynakları açısından entegre bir proje olmasının gerekliliği açık bir şekilde anlaşılmıştır. Çoraklığın genellikle ovalarda ve kapalı havzalarda, sulamaya elverişli derin topraklarda oluşumu aslında verim potansiyeli yüksek olması gereken bu toprakları hemen hemen istifade edilemez duruma getirmiştir. Çoraklığın ortadan kaldırılması halinde bunların birinci sınıf tarım toprağına dönüşeceği şüphesizdir. Türkiye’deki tüm mevcut veriler çoraklığın oluşmasında iklim, drenaj, tarımsal işlemler ve toprak karakteristiklerinin etkili olduğunu, bu faktörlerin etkilerini birbirinden ayrı olarak değerlendirmenin çok zor olduğunu ortaya koymaktadır (BEYCE, 1974). Türkiye Doğu Karadeniz Bölgesinin haricinde kurak ve yarı kurak iklim koşullarına sahiptir. Yağışlı bölgelerde topraktaki çözünebilir tuzlar, yağışlarla toprak içerisinde aşağıya doğru hareket ederek yeraltı sularına ve daha sonra akarsularla denizlere taşınırlar. Bu nedenle tuzlulaşma olayına genellikle yağışlı bölgelerde rastlanmaz ise de, bu bölgelerde tuzlanmaya deniz kıyısındaki ırmak deltalarında ve denize yakın alçak arazilerde yer alan topraklarda rastlanır. Kurak bölgelerde tuzların yıkanması lokal bir özelliktedir. Çözünebilir tuzlar fazla uzağa taşınamaz. Çünkü böyle yörelerde yıllık yağış, gerek toplam miktar, gerekse yıl içerisinde dağılımı nedeniyle toprak içerisindeki tuzların yıkanmasına ve topraklardan uzaklaştırılmasına yeterli değildir. Drenaj yolları iyi oluşmamış kapalı havzalarda, etraftaki yüksek arazilerden sızan sular, alçak yerlerde toplanır ve taban suyu yükselerek yüzeye çıkar. Böyle koşullar altında tuzlu taban suyunun yukarıya doğru hareketi veya yüzey suyunun buharlaşması tuzlu toprakların oluşmasına neden olur. Yetersiz drenaj nedeniyle, toprağın su geçirgenliğinin az veya tabansuyu seviyesinin yüksek olduğu hallerde topraklarda tuz birikir. Kurak bölgelerde, tuzlu tabansuyunun kapillarite ile yükselmesi sonucunda da toprakta tuz birikimi olur. Yüksek tabansuyu tablasının oluşumu arazinin doğal hidrolojik özelliklerinden veya sulama suyu kayıplarından kaynaklanır. Kapillar yükselme ile bitki kök bölgesine, hatta toprak yüzeyine ulaşan tabansuyu evaporasyon sonucunda bünyesindeki tuzları toprak profilinde bırakır. Tuzlu ve sodyumlu toprakların orijinleri ile ilgili Toprak Genesisi konusuna ait doğal nedenler dışında, sulama, tuzluluğu ve sodyumluluğu artırmaktadır. Artışın derecesi ise, sulama suyunun kimyasal bileşimi ile, miktarı ve toprak profilinden uzaklaştırılan drenaj suyu arasındaki dengeye bağlıdır. Sulamada kullanılan sular, içerdikleri tuzların cins ve miktarına bağlı olarak çok değişik nitelikte olabilirler. Bu tuzların esas kaynağı ise kayaların ve toprak zerrelerinin ayrışma ve parçalanma olaylarıdır. Bunlar içerisinde kireç, jips ve diğer yavaş ayrışabilen toprak mineralleri vardır. Bunlardan ayrışan tuzlar, sularla arazilere taşınarak bitki kök bölgesinde birikirler. Eğer kök bölgesinden yağış veya yıkama ile uzaklaştırılamaz ise toprakta tuzluluk sorunu zamanla kaçınılmaz hale gelmektedir. Toprakta tuz birikimine neden olan diğer bir etken sulama yöntemidir. Türkiye’de uygulanan sulama yöntemlerin %92’ si karık sulama yöntemi gibi fazla su kullanılan yöntemlerdir. Tuz kaynakları geniş bir dağılım gösterir. Bazı durumlarda ana kaya içerisinde bulunurlar. Kıyı ve allüviyal ovalar, Orta Anadolu Platosu toprakları çözünebilir tuz bakımından zengindir. Kıyı ovaları hidromorfik allüviyal topraklar olup, Orta Anadolu Platosunda eski Lecustrine depozitlerle kaplı geniş alanlar mevcuttur. Borlu topraklar genellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde oluşmaktadır. Toprağın oluşumunda rol oynayan kireçtaşı, şel, kumtaşı ve buzul molozları bor içerirler. Bunun yanında volkanik bölgelerin sediment depozitlerinde de bor kaynaklarından biri olan borik asit toplanabilir. Türkiye topraklarında türdeş bir bor dağılımı söz konusu değildir. 3. TÜRKĐYE’DE ÇORAK TOPRAKLARIN DAĞILIMI Ülkemizde tuzlu ve sodyumlu toprakların ilk etüdü ve sınıflandırması, K.Ö. Çağlar tarafından yapılarak, bu toprakların yayılış alanları ve genel özellikleri açıklanmıştır. Örneğin karabarut yapımında kullanılan güherçileli (nitratlı) topraklara "tatlı çorak", klor, sülfat ve karbonat iyonlarını kapsayanlara da "acı çorak" denilmiştir. Çorak öztürkçe bir sözcük olup, "Çor" hastalık demektir. Türk köylüsünün, toprağın verimsizliğini yada düşük verimli olmasını tanımlayabilmek için bu adı benimsediği sanılmaktadır. Türkiye' de tuzlu ve sodyumlu toprakların ilk alansal değerleri Oakes tarafından 1954 yılında yapılmış olan toprak etüdlerine göre verilmiştir. Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü tarafından toprak etüdleri, tüm fiziksel ve kimyasal laboratuvar analizleri yapılan, bir ön etüd ve daha çok istikşafi bir öneme sahip olan bu çalışmada soloncak (tuzlu) topraklar ve zayıf drenaj ve buna bağlı olarak tuzluluk sorunu gösteren hidromorfik alüviyal topraklar ile kıyı kumul ve bataklık kompleksleriyle birlikte tarıma elverişsiz toprakların miktarı belirlenmiştir. Bu çalışmaya göre Türkiye’de pek çok tuzlu saha vardır. Türkiye Umumi Toprak Haritasına esas teşkil eden ve Türkiye genelinde 1954 yılında yapılan ilk toprak etüdleri ile yaklaşık 3.171.499 ha arazide tuzluluk ve ıslaklık sorunu olduğu belirlenmiştir. Bu sorunlu topraklardan bazıları fazla tuz mevcudiyetiyle oluşmuş hakiki solancaklardır. Bazıları ise evvelce normal olan topraklara sonradan sulama suları veya sulama kanallarından sızan sularla ilave edilen tuzlarla meydana gelmiş topraklardır. Türkiye topraklarının etüdü ile ilgili bu çalışmada, solancakların genellikle üç tipte olduğu, (1) tuzların eski göl yataklarında olduğu gibi su basmalarıyla biriktiği, (2) tuzların yüzeye yakın taban altı suyundan kapillarite ile yükselerek birikmesi, (3) bu iki oluşum şeklinin müşterek etkisiyle tuzlanmanın meydana geldiği belirtilmiştir. Hidromorfik tuzlu alüviyal topraklar ise esas olarak ara sıra meydana gelen su taşkınlarının etkisinde kalan veya uzun müddet yaş kalan zayıf drenaja sahip sahalarda meydana gelmişlerdir. Ayrıca, kıyı kumul ve bataklık komplekslerinde tuza dayanıklı bazı otların ve sazların yetişebildiği, bu sahaların drenaj vasıtasıyla ıslahının mümkün olduğu ancak ıslahın doğal yaşam da gözönünde tutulacak olursa pratik ve devamlı olmayacağı da ifade edilmiştir. Türkiye Toprakları çalışmasından sonra yoklama kademesinde yapılan Türkiye Geliştirilmiş Toprak Haritası Etüdlerinden (1966-1971) bulgular derlenerek Türkiye Arazi Varlığı Envanteri hazırlanmıştır (1978). Türkiye Geliştirilmiş Toprak Haritası etüdlerinde kullanılan tuzluluk ve alkalilik kriterlerine göre Türkiye’de 1 518 722 ha alanda tuzluluk ve alkalilik (çoraklık) sorunu tespit edilmiştir (Çizelge 2). Çizelge 2. Türkiye topraklarının tuzluluk derecesi ve alanları Tuzluluk derecesi Alan (ha) Toplamdaki %’si Hafif Tuzlu 614 617 41 Tuzlu 504 603 33 Alkali 8 641 0.5 Hafif Tuzlu Alkali 125 863 8 Tuzlu Alkali 264 958 17.5 Toplam 1 518 722 100 Bu verilere göre çorak araziler ülkemiz yüzölçümünün % 2'sine, toplam işlenen tarım arazilerinin % 5.48’ ine eşdeğer büyüklüktedir. Toplam çorak alanların % 74’ü tuzlu, % 25.5’i tuzlu-alkali ve % 0.5’i alkali (sodyumlu) topraklardan oluşmaktadır. Çorak toprakların büyük bir kısmını tuzlu topraklar oluşturmuştur. Türkiye Arazi Varlığı Envanterine göre Türkiye’de 2 775 115 ha alanda yaşlık (drenaj) sorunu vardır. Toplam miktara göre 1 689 358 hektar alan yetersiz drenajlı, 776 312 hektar alan fena drenajlı, 283 381 hektar alan bozuk drenajlı, 26 064 hektar alan aşırı drenajlıdır. 6 5,48 5 %4 3 2 2,22 1,83 1 0,03 0,45 0,95 0 Hafif Tuzlu Tuzlu Alkali Tuzluluk Derecesi Hafif Tuzlu Alkali Tuzlu Alkali Toplam Şekil 1. Türkiye’de toplam işlenen arazi miktarına göre toprak tuzluluk derecesine bağlı olarak çorak toprakların dağılımı (%). Türkiye Geliştirilmiş Toprak Haritası Etüdlerinden sonra geçen yaklaşık 20 yıllık süreçte tarla içi geliştirme hizmetleri, yapılan yatırımlar ve çiftçi uygulamalarıyla toprak özelliklerinde ve arazi kullanma şekillerinde önemli değişmeler olmuştur. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün il arazi varlığı raporlarına göre 2000’li yıllarda yapılan değerlendirmeler çerçevesinde, arazilerin kullanma şekilleri itibariyle Türkiye’de kuru tarım alanlarının 163 638 hektarında, sulu tarım alanlarının 449 709 hektarında, bağ-bahçe alanlarının 9 050 hektarında, çayır-mera kullanım alanlarının 733 422 hektarında, Orman-funda alanlarının 11 436 hektarında çoraklık sorunu vardır. 4. ÇORAKLIĞIN TEŞHĐSĐ Tuzlu ve sodyumlu toprakların iyileştirilmesinde ve tarımsal amaçlar için iyi bir şekilde kullanılmalarında en önemli konulardan birisi sözü edilen toprakların tam olarak tanınmasıdır. Arazide tuz ve sodyumluluk tanımlaması yapılırken topraklar, morfolojik görünümlerine, bitki örtüsü özelliklerine ve diğer faktörlere göre incelenir. Tuzluluk tanımlaması arazi yüzeyindeki görüntülere göre bir ölçüde yapılabilir. Arazinin topoğrafik durumu, doğal bitki örtüsü, verim durumu, sulama ve drenaj koşulları, toprağın nemliliği özellikle üzerinde durulması gerekli özelliklerdir. Bitki örtüsü, toprak tuzluluğu ile tabansuyunun derinliği ve tuz kapsamı konusunda yararlı bilgiler sağlayabilir. Üst toprak tuzlu olduğu zaman tuz konsantrasyonuna bağlı olarak bu tip topraklarda, halofitik bitki örtüsü görülmekte, arazi çıplak yada bitki örtüsü içinde yer yer çıplaklıklar bulunmaktadır. Beyaz tuz kabukları tuzlu toprakların en belirgin özelliklerinden biridir. Arazide yapılan etüd sırasında toprak profilinin özellikleri belirlenmelidir. Belirlenen horizon ve tabakaların profil açıklamaları profil içindeki tuzluluğun tanımlanmasına yardımcı olur. Sorunun cinsi ve düzeyi hakkında iyi karar verebilmek için araziden alınan toprak ve su örneklerinde kimyasal ve fiziksel analizler yapılmalıdır. Tuzlu toprakları iyileştirmenin esası, bitki kök bölgesinde fazla çözünebilir tuzların yıkanarak bitkiler için zararlı olmayan düzeylere düşürülmesidir. Sözü edilen toprakların ıslahında birinci koşul, su tablasını denetlemek için uygun bir drenaj sisteminin kurulmasıdır. Đkinci koşul ise, tuzların topraktan uzaklaştırılması için yıkama suyunun uygulanmasıdır. Bu işlemlerde dikkate alınacak hususlar ise tabansuyu, topoğrafya ve iklim gibi yerel koşullar altında drenajın teknik ve ekonomik olarak uygunluğunun belirlenmesidir. Ayrıca tuzların yıkanması ve ıslah edilen arazideki sürekli tarımsal üretim için, sulama suyunun yarayışlılığı önemlilik arz etmektedir. Arazide geniş çapta ıslah işlemlerine başlamadan önce laboratuvar, sera ve tarla parselleri üzerinde yapılacak denemelerle, en etkili ve ekonomik ıslah yöntemi belirlenmelidir. Bu çalışmalarla sulama suyunun uygulama yöntemi, gerekli yıkama suyu miktarı ve süresi belirlenir. 5. TÜRKĐYE’DEKĐ ÇORAK ISLAH ARAŞTIRMALARI Ülkemizde tuzlu ve sodyumlu toprakların ıslah çalışmaları ilk olarak Tarım Bakanlığı ve DSĐ arasında 1946 yılında yapılan anlaşma çerçevesinde Sulu Ziraat Deneme Đstasyonlarının kurulmasıyla başlamıştır. Devlet Sulama Şebekeleri içinde çoraklaşmanın başlamasıyla bu alanlarda tuzluluğun ve sodyumluluğun giderilmesi için gerekli ıslah ölçütlerini bulmaya yönelik ilk araştırmalar Tarsus' ta Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü tarafından yapılmıştır (BEYCE, 1974). Başlangıçta bu alanların ıslahı, çayır ve çeltik yetiştirilerek yıkanması şeklinde ele alınmıştır. Geçen 50 yıllık bir süreç içinde çorak toprakların ıslahı araştırmaları, sorunlu toprakların bulunduğu bölgelerde toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi için hizmet eden 11 Araştırma Enstitüsü tarafından başarı ile yürütülmüş ve yürütülmektedir. Çorak toprakların ıslah edilmesi planlanırken, kullanılacak olan ıslah maddesinin cinsi, miktarı ve yıkama suyu miktarı ile ıslah süresi, bilinmesi gerekli ölçütlerdir. Islah ölçütleri, yapılacak olan yatırımın ekonomisini ve başarısını etkileyen başlıca etmenlerdir Ancak bunların bilinmesi yapılacak çalışmanın başarılı olacağı anlamına gelmez. Çünkü çorak toprakların ıslahı oldukça zor, zaman alıcı ve maliyeti yüksek bir iş olması yanında, sürekli kılınamadığı veya uygun koşullar yaratılmadığı durumlarda, toprakların yeniden çoraklaşması kaçınılmazdır. Bu nedenlerden dolayı uzun zamandan beri çoraklık sorununu çözmeye yönelik bir çok araştırma yapılmış olsa da, günümüzde de, değişen teknolojiye ve yeniliklere uygun çalışmalara devam edilmektedir. Değişen koşullar çerçevesinde geçmişte ekonomik olmayan çorak arazi ıslahı günümüzde ekonomik olabilmektedir. Tuzlu ve sodyumlu toprakların yaygın olduğu bölgelerde yürütülen tarla denemelerinden elde edilen sonuçlar, her ova için ayrı ayrı belirlenmiştir. Kuşkusuz denemenin yürütüldüğü topraklarla, ovanın diğer kısımlarındaki toprakların hem yapısı ve hem de sahip olduğu sorunun boyutları aynı değildir. Onun için deneme sonuçlarından yola çıkarak ovanın değişik bölgeleri yapılacak önerilerde bazı sapmalar olabileceği gözden uzak tutmamak gerekir. Toprak tuzluluğu ve sodyumluluğu yer ve zamanla değişiklikler gösterdiği gibi aynı profilin farklı derinliklerin de farklı olabilir. Bu nedenle ıslahı düşünülen arazinin çok iyi etüd edilmesi gerekir. Türkiye Çorak Islahı Rehberinde (SÖNMEZ ve ark., 1996); çoraklık içeren her ovaya ait tarla denemesi sonuçları verilmiştir (Çizelge 3). Ovalarla ilgili veriler, dönem için yağış, buharlaşma, sıcaklık ve nispi nem olarak yıllık iklim özellikleri; toprak derinliği, elektriksel iletkenlik (tuz-EC), değişebilir sodyum yüzdesi (DSY-ESP), bor, pH, toprak bünyesi, hacim ağırlığı ve kireç gibi deneme yeri toprak özellikleri ile ıslahta kullanılan yıkama suyunun özellikleri verildikten sonra, ıslah maddesi cinsi, tuz ve bor yıkama denklemi ile yıkama için gerekli su miktarını, değişik toprak derinlikleri için gösteren çizelgeler verilmiştir. Tuzluluk ile ilgili çizelgelerde, toprak tuzluluğunu tuzlu topraklar için sınır değer olarak kabul edilen 4dS/m' ye düşürmek için değişik toprak derinliklerine göre uygulanması gerekli yıkama suyu miktarları cm olarak verilmiştir. Bor ile ilgili çizelgelerde, topraktaki bor'u 2 ppm' e düşürmek için değişik toprak derinliklerine göre uygulanması gerekli yıkama suyu miktarları cm olarak verilmiştir. Sodyumluluk ile ilgili olan çizelgede, arazide rastlanan değişebilir sodyum yüzdesi miktarını (DSY), sınır değer kabul edilen 15' in altındaki bir değere örneğin 10' a düşürmek için uygulanması gerekli ıslah maddesi miktarı ton/ha ve yıkama suyu miktarı ise cm olarak verilmiştir. Bazı durumlarda topraktaki değişebilir sodyumu gidermek için sadece yıkama suyu uygulaması yeterli olmuş ve bu nedenle ıslah maddesi miktarı verilmemiştir. Çizelge 3. Değişik ovalarda yapılmış bazı çorak ıslahı araştırma sonuçları Yer Toprak özellikleri Yağış (mm/yıl) EC:24 dS/m, DSY: 40 Konya Ereğli Ovası Aşağı Seyhan Ovası Bor: 4.4 ppm, Bünye:Killi Islahı Jips, 320 10 ton/ha pH: 8.35 Dt: 20 cm Dys : 210 cm EC:23 dS/m, DSY: 37 Aralıklı Göllendirme Bor: -, Bünye: Killi 612 Dys : 300 cm pH: 8.10, Dt : 20 cm EC: 16 dS/m, DSY:40 Iğdır Ovası Aşağı Kızılırmak Ankara Mürted Denizli Acıpayam Serik Ovası Sakarya Pamukova Menemen Ovası Harran Ovası Bafra Ovası Bor: 11 ppm, Bünye: Killi Jips, 251 17 ton/ha pH: 9.30, Dt: 20 cm Dys : 300 cm EC:19 dS/m, DSY: 40 Jips Bor: 1.2 ppm, Bünye:Killi 390 4 ton/ha pH: 8.20 Dt : 20 cm Dys : 180 cm EC: 5 dS/m, DSY:30 Jips Bor: 12 ppm, Bünye: Killi 382 12 ton/ha pH: 9.15 Dt : 20 cm Dys : 120 cm EC: 1.26 dS/m, Değ.Mag.Y: 80 Jips, Bor: -, Bünye:Killi 526 11 ton/ha pH: 8.50 Dt : 40 cm Dys : 140 cm EC:4 dS/m, DSY:25 Jips, Bor: -, Bünye:Siltli killi tın 1068 10 ton/ha pH: 8.20 Dt : 20 cm Dys : 140 cm EC: 10 dS/m, DSY: 25 Jips, Bor: 8,5 ppm, Bün:Kil, Kumlukil 795 12 ton/ha pH: 8.10, Dt : 40 cm Dys : 140 cm EC: 10 dS/m, DSY: 40 Jips, Bor: eseri, Bünye : Siltli tın 588 7 ton/ha pH: 8.40, Dt : 40 cm Dys: 100 cm EC:15 dS/m, DSY: 21 Jips, Bor: - 352 5 ton/ha Bünye : Killi, Dt: 40 cm Dys: 90 cm EC:17 dS/m, DSY: 10 Aralıklı Göllendirme Bor: 0.86 ppm, Bünye:Siltli tın, Killi, pH: 8.00, Dt : 20 cm 657 Dys : 170 cm EC: Elektriksel iletkenlik (tuz) DSY: Değişebilir Sodyum Yüzdesi Dys: Yıkama suyu miktarı. Dt: Toprak derinliği Aralıklı göllendirme yıkama yöntemi Yağış mm/yıl olarak uzun yıllar ortalaması Jips : uygun ıslah maddesi ve miktarı 6. TUZLU TOPRAKLARIN YÖNETĐMĐ Tarım arazilerinin çoraklaşmasını önlemek için alınacak önlemler ve bunlara bağlı olarak sulama suyu ve yıkama suyu uygulamaları, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemler ile son derece önemli bir faktör olan insan faktörü tuzlu toprakların yönetiminin esasını oluşturmaktadır. 6.1 Su Uygulama Đşlemleri: • yıkama (ihtiyaç, aralık) • sulama (sistem,aralık) • drenaj (sistem,derinlik,aralık) • çoklu su kaynaklarının kullanımı (iyi ve kötü kaliteli suların birlikte kullanılmaları) Tuzlu toprakları iyileştirmenin temelini çözünebilir tuzların yüksek düzeylerde bulunduğu topraklarda tuzun yıkanarak, bitki için zararlı olmayan düzeylere düşürülmesi oluşturur. Toprak profilindeki tuzların yıkanması çeşitli faktörlere bağlıdır. Đyileştirme için verilmesi gerekli su miktarı aşağıdaki etmenlerle yakından ilişkilidir. 1. Toprakta bulunan tuzların miktarı ve çözünürlükleri verilecek yıkama suyu miktarını etkiler. Toprakta tuz arttıkça uygulanacak yıkama suyu miktarı da fazlalaşır. Tuzların çözünürlüğü azaldıkça daha fazla su vermek gerekir. 2. Yıkama suyu niteliği; suyun tuz içeriği arttıkça yıkama etkinliği azalır. Suda bulunan bazı tuzlar, diğer bazı tuzların çözünürlüğünü azaltır. Kalsiyum sülfatın sodyum sülfatlı ortamda çözünürlüğü azalır. 3. Toprağın su iletkenliği; geçirimsiz topraklarda su arazi yüzeyinde daha fazla beklediği için buharlaşma kaybı artar, böylece hem daha fazla yıkama suyu gerekir, hem de toprağa daha fazla tuz eklenmiş olur. 4. Drenaj sisteminin etkinliği; yıkama ile toprağa fazla miktarda su verilir. Eğer uygun bir drenaj sistemi olmazsa taban suyu yükselir ve etkin bir yıkama sağlanamaz. 5. Đyileştirilecek toprak derinliği; derinlik arttıkça gerekli yıkama suyu da artar. Yıkama derinliği bitki kök derinliğine göre belirlenir. Bu tarla bitkileri için 0.8-1.0 m; bahçe bitkileri için 1.2-1.5 m dolaylarındadır. Ancak bazen bu derinlikteki bir toprak katmanını iyileştirme için çokfazla suya ve zamana gerek olabilir. Bu durumda bir kısım tuza dayanıklı ve yüzlek köklü bitkilerin yetişebileceği kadar bir derinlik tuzlardan arındırılır. Böylece sonraki dönemlerde hem bitki yetiştirilir ve hem de iyileştirme devam ettirilir. 6.Yıkama şekli; Toprak profilindeki tuzu uzaklaştırmak için gerekli yıkama suyunun toprağa tatbik şekline göre uygulanacak yıkama suyu miktarı değişir. Birim su ile uzaklaştırılacak olan tuz miktarı, (1) aralıklı göllendirme, (2) devamlı göllendirme (3) yağmurlama yöntemleri ile farklı olmaktadır Yapılan denemeler suyun toprak yüzeyinde aralıklı tutulmasının sürekli tutulmasından daha fazla tuz yıkadığını göstermiştir. Özellikle geçirgenliği az olan topraklarda aralıklı göllendirme infiltrasyon hızını artırmaktadır. Birbirini izleyen ıslanma ve kurumalar suyun toprak içinde hareketini kolaylaştırmaktadır. Göllendirme sırasında toprak ve iklim koşularına bağlı olarak aşağıda belirtilen durumlar ortaya çıkabilir. -Göllendirme sırasında üst toprak tamamen ayrılıp dağılarak balçıklaşır. Özellikle ağır bünyeli topraklarda üst 5-10 cm’de geçirimsiz bariyer özellik gösteren bir katman oluşabilir. Bu durum yıkama etkinliğini azaltır. Katmanlaşmanın olumsuz etkisini önlemek için uygulanan su derinlikleri azaltılmalı ve toprak kuruyunca yüzey kazayağı ve disk gibi aletlerle işlenmelidir. -Yıkama suyunun niteliğine bağlı olarak toprağa bir miktar tuz ilave edilir. Geçirimsiz topraklarda su uzun süre beklediğinde göllenen suyun tuz içeriği çok yükselir. Özellikle yıkama ve bitki yetiştirme işlemi beraberce yapıldığında bitkilerin dayanım sınırlarından daha fazla tuz birikerek zararlanmaya neden olur. Bunu önlemek için tava içinde yüzlek bir akıntı bırakılarak suyun tuz dengesi korunur. -Yıkama ile tuzlar drenlerin altına kadar yıkanabilir. -Yıkama süresi bünye ağırlaştıkça artar. -Aralıklı göllendirme sürekli göllendirmeye göre su tasarrufu sağlayabilir. Yıkamada kullanılan en ekonomik su miktarı yağmurlama metodu ile olmakla birlikte çoğunlukla aralıklı göllendirme metodu ile yıkama yapılmaktadır. Hidrolik geçirgenliği az olan topraklarda yıkama suyunun aralıklı olarak verilmesi yani toprağın periyodik olarak ıslanması ve kuruması toprağın infiltrasyon hızını da artırmaktadır. Yıkama tercihen toprak neminin düşük ve tabansuyunun derinde olduğu zaman yapılır. Đhtiyaç duyulan yıkamanın çoğu, toprak permeabilitesinin genellikle maksimum olduğu, erken dönem de yada ön sulama esnasında gerçekleştirilebilir. Suyun infiltrasyonunu kısıtlayan ve yüzeyde dispersiyonu etkileyen, üst toprağın sodyum adsorbsiyon (SAR) ve değişebilir sodyum yüzdesi (DSY-ESP) mutlaka dikkate alınmalıdır. Çünkü bu özellikler yıkama ihtiyacını ve uygulama oranının belirlenmesinde göz önünde tutulmaktadır. Zaman olarak yıkama, stresin önlenmesinin gerektiği kritik büyüme devrelerinden önce gerçekleştirilebilir. Evapotransprasyonun az olduğu zamanlarda yıkamanın yapılması uygundur. Örneğin akşamları, daha serin havalarda düşük rutubette yada bitki yetişme döneminin haricinde yapılabilir. Tuzlu ve sodyumlu toprakların oluştukları alanda alt katmanların geçirgen ve rölyefin yeterli olması durumunda genellikle bir drenaj sistemine ihtiyaç olmayabilir Ancak tuzlu topraklarda bu tip koşulların bulunması son derece enderdir. Bu nedenle bu tip topraklarda sadece üst toprakların değil bunun hemen altında yer alan tabakaların ve su bulunan horizonların da tuzlardan arındırılması için mutlaka bir drenaj sistemi kurulmalıdır. Bu sistem toprakta su ve tuz dengelerini düzenleyecektir. Drenaj sistemi kapalı veya açık olabilir. Eğer gerekli dren derinliği tam olarak sağlanıyorsa bu iki tip dren arasında yeterlilik açısından temel bir fark yoktur. 6.2 Fiziksel Đşlemler: • arazi tesviyesi • arazi hazırlığı, derin sürüm • ekim işlemleri, tohum yatağının hazırlanması • kumlama Fiziksel iyileştirme için birkaç yöntem kullanılmaktadır. Düzgün bir arazi tesviyesi daha iyi yıkama ve tuzluluk kontrolu için daha üniform bir su uygulanmasına imkan sağlar. Kaba bir arazi tesviyesi için basit scraperler yada düzelticiler kullanılabilir. Đnce tesviye için daha pahalı ve zaman alıcı olan laserli yönlendiricilerden yararlanılabilir. Ağır makinalarla yapılan tesviye işlemi önemli derecede toprak sıkışmasına neden olduğundan bu işlemi, toprağın infiltrasyonunu ve geçirgenliğini artırmak için, derin sürüm, toprakaltı işleme, kumlama ve profilin ters yüz edilmesi gibi mekanik uygulamalar takip etmelidir. Toprak işleme yüzeydeki kabukları kırarak toprağın geçirgenliğini iyileştirebilir. Ancak iyi bir şekilde yapılmazsa pulluk katmanın yada tuzlu tabakanın yüzeye daha yakın bir şekilde oluşmasına yada getirilmesine yol açabilir. Bu işlemde ağır makinalardan kaçınılmalı ve ıslak toprak koşulları mutlaka önlenmelidir. Derin sürüm geçirgen tabakalar arasında uzanan geçirimsiz tabakarın bulunduğu topraklar üzerinde en fazla yararlı etkiyi sağlayan toprak işleme şeklidir. Bu uygulama ile sodyumdan etkilenmiş olan topraklar jips kapsayan toprakların altına getirilir. Bu işlem bir taraftan çözünebilir kalsiyum sağlarken, daha uygun bir kök gelişimi ve suyun hareketi için fiziksel matriks sağlar. Toprak altı işleme, toprak içerisinde sert tabakanın kırılması sonucu oluşan boşluklardan yada çatlaklar vasıtasıyla toprak geçirgenliğinin artmasını sağlamaktadır. Sert tabaka toprak yüzeyinden 25-30 cm derinlikte oluşmuş ise çizelle, 30-50 cm derinlikte ise dipkazan ile, eğer 50-90 cm derinlikte ise riper ile kırılabilir. Đnce bünyeli bir yüzey toprağı kum karıştırılmak suretiyle daha geçirgen bir hale getirilebilir. Đşlem iyi bir şekilde yapıldığı zaman penetrasyon iyileşir, sodyumlu şartlar altında daha iyi bir hava ve su geçirgenliği sağlanır. Bitki yetiştirmede toprak yüzeyine yaklaşık 10-20 cm lik kum ilavesi bitki açısından daha iyi bir ortam sağlayabilir. Profilin ters yüz edilmesi yüzey toprağının iyi fakat hemen altındaki toprağın istenmeyen özelliklere sahip olması durumunda uygulanabilir. Sodyumla etkilenmiş B horizonunun altında bazen jips kapsayan daha geçirgen bir horizon bulunabilir. Bu işlem yüzey toprağının uzaklaştırılması, alt toprağın ve alt tabakanın derin sürülmesi ve sonra yüzey toprağının yerleştirilmesi ile gerçekleştirilir. 6.3 Kimyasal Đşlemler: • ıslah maddeleri • toprak düzenleyicileri • gübreleme Kimyasal ıslah maddeleri toprak reaksiyonunu nötralize etmek ve kalsiyum ile değişebilir sodyumun yer değişimini sağlamak için kullanılır. Islah maddelerinin cinsi ve miktarı toprağın genetik ve kimyasal özelliklerine, istenilen yer değiştirme (reaksiyon) hızına ve ekonomik değerlere bağlı bulunmaktadır. Çorak topraklara uygulanan kimyasal ıslah maddeleri üç gruba ayrılmaktadır: a) Çözünebilir kalsiyum tuzları (CaSO4, CaCl2 gibi) b) Çözünebilirlikleri düşük kalsiyum tuzları (CaCO3 gibi). c) Asitler veya asit oluşturucular (H2SO4, Kükürt, Demir Sülfat). Jips, doğada fazla bulunması nedeniyle en yaygın kullanılan ıslah maddesidir. Jipsin (CaSO4. 2H2O) saflık derecesi %20-70 arasında değişmektedir. Ancak %95 saflıkta bulunanlara da rastlanmaktadır. Saflığı %60’dan az olan Jipsin, eğer kullanılacağı proje alanı çok yakın değilse taşıma masraflarının yükselmesi nedeniyle kullanılması ekonomik kabul edilmez. Uygulamada jipsin çözünüp aktif hale gelmesi gerekir. Genellikle normal sıcaklıkta jips, saf suda 30 me/l, Na ve Cl iyonlarının hakim olduğu sularda 50 me/l, Ca ve SO4' ın fazla olduğu sularda 20 me/l çözünürlüktedir. Yapılan araştırmalarla gübre sanayi üretim atıkları olan fosfojips' in ıslah maddesi olarak çorak toprakların iyileştirilmesinde etkili bir şekilde kullanılabileceği belirlenmiştir. Bu atık % 80-95 CaSO4 kapsamakta ve kuru olduğu zaman ince toz görünümlü bir materyal olmaktadır. Ayrıca kükürt fabrikasyonu flotasyon atıklarının çorak toprakların ıslahında etkili bir şekilde kullanılabildiği yapılan araştırmalarla belirlenmiştir. Asit karakterde bir materyal olması nedeniyle yüksek toprak pH' sına etki ederek bor yıkanmasını da kolaylaştırmaktadır. Kimyasal ıslah maddelerinin seçimi ıslah edilecek toprağın özelliklerine bağlıdır. Islah maddesinin ekonomikliği ve bulunma kolaylığı göz önünde tutulmalıdır. Ülkemizde yaygın olarak jips ve gübre sanayi atığı olan fosfojips kullanılmaktadır. Islah maddesinin etkinliği uygulama yöntemine de bağlıdır. Bu yöntemler yüzeye serpme, toprakla pulluk ve diskaro yardımıyla karıştırma ve sulama suyuna ilave etmek şeklindedir. Jipsin toprak yüzeyine serpildikten sonra toprağın üst derinliğine karıştırılması oldukça etkili bir yöntemdir. Toprak düzenleyicileri toprak taneciklerinin kümeleşmesine yol açarak havalanmayı, daha iyi geçirgenlik ve su infiltrasyonunu sağlar. Sülfat lignin kapsayan düzenleyiciler özellikle üst 10 cm toprak derinliğinde geçirgenliği önemli ölçüde iyileştirmektedir. Ancak bu tip materyallerin kullanılmalarını kısıtlayan faktörlerin başında yüksek maliyet gelmektedir. Tuzlu topraklarda bitki besin maddelerinin miktarı ve yarayışlılığı olumsuz yönde etkilenmektedir. Tuzlu koşullar altında yapılacak olan iyi bir gübreleme için mutlaka kapsamlı bitki ve toprak analizi yapılmalı ve gübreleme işlemi uygun bir yöntemle gerçekleştirilmelidir. Çünkü tuzlu koşullarda toprak tuzluluğu, mineral gübrelerin kapsadığı önemli miktardaki çözünebilir tuzlardan dolayı gübreleme işlemi ile artabilir. Azotlu gübreler bazı kayıplar olmasına rağmen tuzlu ve sodyumlu topraklarda tatminkar olabilen bir etkinlik sağlayabilmektedir. Yapılan araştırmalarda özellikle ağır killi sodyumlu topraklarda amonyum sülfatın etkili olduğu belirlenmiştir. Sodyumlu topraklarda yürütülen araştırmalar, bu tip topraklarda sodyum karbonatın çözünebilir sodyum fosfat oluşumuna yol açtığını ve elektriksel iletkenlik ile toprağın çözünebilir fosfor kapsamı arasında pozitif bir korelasyonun ortaya çıkmasına neden olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, toprakta önemli miktarda sodyum karbonat ( ve ayrıca çözünebilir P) bulunduğunda topraktaki kalsiyumun çoğu kalsiyum karbonat formunda olmakta ve bitki açısından yarayışlı değildir. Sodyumlu bir toprağı ıslah etmek için jips gibi bir ıslah maddesi uygulandığında çözünebilir sodyum fosfatlar daha az çözünen kalsiyum fosfat formuna dönüşür. Bu sonuçlar sodyumlu topraklarda yetiştirilecek bitkilerin gübre ihtiyaçlarının iyi bir şekilde değerlendirilmesinin, bu tip topraklarda bitki üretim maliyetini önemli ölçüde azaltabileceğini göstermektedir. Tuzlu ve sodyumlu koşullar altında, bitkiler yüksek pH da bitki besin maddelerinin durağanlaşması yada iyon antogonizması nedeniyle mikro besin maddesi eksikliği çekmektedir. Sodyumlu topraklarda yüksek pH özellikle Zn, Fe ve Cu' ın yarayışlılığını azaltmaktadır. Sodyumlu topraklarda yetiştirilen çeltik te ZnSO4 uygulamasının etkili olduğunu gösteren araştırma bulguları mevcuttur. Tuz indeksi düşük olan gübreler tohumların ve genç bitkilerin zarar görmesi ve tuz yanması açısından daha az tehlike oluşturmaktadır. Genellikle tuzlu topraklarda kullanılacak gübreler tercihen asit formda olabilir ve Na' dan ziyade Ca kapsayabilir. 6.4 Biyolojik Đşlemler: • organik ve yeşil gübreler • ekim nöbeti, bitki deseni • malçlama Bitki artıkları su infiltrasyonunu iyileştirmek için uygulanabilecek en kolay yöntemdir. Toprak yüzeyinde bırakılan bitki artıkları ve toprak içinde bırakılan kökler toprağın açık tutulmasına yardımcı olmaktadır. Ancak elde edilen fayda gelecek bitki yetiştirme mevsimine kadar zamanla azalmaktadır. Baklagillerin yetiştirilmesi hem azot kaynağı oluşturulmasına hemde toprak yapısının iyileşmesini sağlamaktadır. Toprağın fiziksel özellikleri, su tutma kapasitesi, yapısı ve infiltrasyon oranı yeşil gübrelerin kullanılması ile iyileştirilmektedir. Nadas toprak yüzeyine doğru tuz hareketini hızlandırmaktadır. Bu nedenle toprakta devamlı bir şekilde bitki yetiştirmeye çalışılması tavsiye edilir. Taban suyunun sığ olduğu koşullarda nadas evaporasyonun artmasına bağlı olarak şiddetli bir tuzlanmaya yol açabilir. Malçlama evaporasyon kayıplarını azaltarak toprağın tuzlanmasına engel olur. Ayrıca önemli ölçüde tuzların yıkanmasını sağlayarak DSY nin azalmasına ve dayanıklı bitkilerden daha fazla verim alınmasına neden olur. 6.5 Đnsan Faktörünün Dikkate Alınacağı Đşlemler: • çiftçi ihtiyaçlarının göz önünde tutulduğu sosyo-ekonomik yönler • çevre • politika Tuzlu toprakların iyileştirilmesi ve bu tip topraklarda tarım teknikleri konusunda çiftçiler açısından temel bir yapı olmalıdır. Önce tek tek ama bir program dahilinde uygulanacak olan işlemlerden oluşan bir teknolojik paket geliştirilmelidir. Tuzlu ve sodyumlu topraklar için yeterli bir alt yapı oluşturmalı ve etkin bir uygulama ile yeterli adaptasyon teknikleri içinde uygun sosyo ekonomik koşullar dikkate alınmalıdır. Çiftçilerin bilgileri, görüşlerinin alınması ve ekonomik durumları bu açıdan önemlidir. Teknik açıdan desteklenen kuvvetli ve etkin bir yayım servisi olmalıdır. Tuzlu topraklarla ilgili tarım teknikleri tarla günleri ve demostrasyonlarla çiftçilere aktarılmalıdır. 7. SONUÇ Türkiye kurak ve yarı kurak iklim koşullarına bağlı doğal etmenler ile tuzluluk, erozyon ve çölleşme sorunlarıyla çok fazla ve yaygın olarak karşılaşmaktadır. Yıllık yağış, gerek toplam miktar gerekse yıl içerisinde dağılımı nedeniyle topraktaki tuzların yıkanmasında yeterli olmadığından tuzluluk artmakta, bu da çoraklaşmayı ve çölleşmeyi hızlandırmakta veya çölleşmenin etkisiyle topraklar çoraklaşmaktadır. Çoraklaşma ile toprak yüzeyini kaplayan bitki örtüsü sınırlanmakta, organik madde azalmakta, suyun ve toprağın fiziksel özellikleri kötüleşmektedir. Suyun yarayışlılığı ve bitki besin maddelerinin alımı olumsuz etkilenmektedir. Toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısında aykırı değişme, yıpranma ve tükenmeler ile toprak kirlenmekte, verimliliği azalmakta ve doğal denge bozulmaktadır. Buna bağlı olarak biyolojik çeşitlilik azaltmakta ve ekosistem olumsuz etkilenmektedir. Bu süreç sonunda, ovalarda ve kapalı havzalarda sulamaya elverişli topraklardan, diğer bir ifade ile verim potansiyeli yüksek olması gereken topraklardan tarımsal açıdan hemen hemen istifade edilemez duruma gelinmektedir. Toprak yönetimi uygulamalarının uzun dönem etkilerinin, toprak ve çevresel kalite ile tarımsal üretimde yaratacağı riskin azaltması gerekmektedir. Çölleşmenin etkisi çoraklığın derecesine bağlı olarak artmaktadır. Çölleşme toprakta tuz birikimine yol açmakta, tuzların yıkanmasını azaltmakta, yeraltı ve yüzey sularının tuz yoğunluğunu arttırmaktadır. Suların tuz içeriği arttıkça da sulama suyu olarak etkinliği azalmakta, suda bulunan bazı tuzlar, diğer tuzların çözünürlüğünü ve yarayışlılığını azaltmaktadır. Değişen iklim koşulları ve buna bağlı olarak yağışların azalması, buharlaşmanın artması, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarında görülen azalmalar ve toplumsal yaşamdaki gelişmeye bağlı olarak evsel ve endüstriyel su talebi artışları, tarımsal amaç ile kullanılan su kaynaklarında bir azalmaya yol açmaktadır. Sürdürülebilir tarımsal üretim için, sulama suyunun yarayışlılığı önemlilik arz etmektedir. Bu durumda tarımsal açıdan iyi ve kötü kaliteli sulama sularının ve diğer atık su kaynaklarının doğru yöntemlerle ve yeniden kullanılması yoluyla, sulama için kullanılan kaynakların kullanım etkinliğini artırarak sulanan alanlardaki fazla su talebi riskinin azaltması ve tuzluluğun önlenmesi gerekmektedir. 8. KAYNAKLAR BEYCE, Ö., 1974. Experiences in the reclamation of saline and alkali soils and irrigation water qualities in Turkey. FAO. Irrigation and Drainage Paper. OAKES, H., 1954. The soils of Turkey. Republic of Turkey. Ministry of Agriculture. Soil Conservation and Farm Irrigation Div. Public. No:1 MASHALI, A.M. 1991. Management practices under saline conditions. I.A.V. Hassan IIISESCO. Plant Salinity Research. 213-230. SÖNMEZ, B.; AĞAR, A.; BAHÇECĐ, Đ., MAVĐ, A., 1996. Türkiye Çorak Islahı Rehberi Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, APK Dairesi Başkanlığı,Toprak ve Su Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları Yayın No: 93 Ankara SÖNMEZ, B. 2003. Türkiye Çoraklık Kontrol Rehberi. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Teknik Yayın No: 33. Ankara. SZABOLCS, I., 1991. Desertification and salinisation. I.A.V. Hassan II-ISESCO. Plant Salinity Research. 3-18. TOPRAKSU, 1980. Toprak Kaynakları Đl Envanter Raporları. TOPRAKSU Genel Müdürlüğü Yayınları ANKARA SIW TUZLULUK VE SODĐKLĐK ANALĐZ ÜNĐTESĐ ĐLE TOPRAK VE SULAMA SUYU TUZLULUĞUNUN BELĐRLENMESĐ Ali Ünlükara1 Fevzi Akbaş2 Ahmet Kurunç3 Hikmet Günal4 Bilal Cemek5 1 Yrd. Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü / Tokat. Tel: 356 252 14 79-2349, e-mail: [email protected], [email protected] 2 Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü/Tokat. Tel: 0 356 252 14 79-2210, e-mail: [email protected] 3 Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü / Antalya. Tel: 505 820 35 33, e-mail: [email protected] 4 Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü/Tokat. Tel: 0 356 252 14 79-2278, email: [email protected] 5 Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü / Tokat. Tel: 356 252 14 79-2276, e-mail: [email protected] ÖZET Yeryüzünde sulanan alanların önemli kısmında tuzluluk ya da sodyumluluk sorunları ortaya çıkmıştır. Bu sorunlarla baş edebilmek için öncelikle sulanan alanlarda söz konusu sorunların tipinin, yayılımının ve şiddetinin belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Halen kullanılmakta olan ve geçerliliğini koruyan klasik yöntemlerle tuzluluğun ve sodyumluluğun belirlenmesi uzun süre alması yanında yorucu ve masraflı olmaktadır. Bu nedenle sulanan alanlarda tuzlulukla ilgili problemlerin izlenmesi ve değerlendirilmesi önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Tuzluluğun ve sodyumluluğun daha kısa sürede ve daha basit şekilde teşhis edilmesini sağlamak için geliştirilen ve “SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi” adı verilen bir yöntem son yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Bu yöntemde daha az miktarda toprakla saturasyon çamuru karılmakta, belirli hacimdeki kap içerisinde saturasyon çamuru elektriksel iletkenliği ölçülerek toprak tuzluluğu tahmin edilmektedir. Saturasyon çamuru içerisinde Na ve pH elektrotları ile sıcaklık, Na ve pH okumaları da yapılmaktadır. Okunan değerler bir paket programına girilerek toprak saturasyon yüzdesi, toprak tuzluluğu, toprak reaksiyonu, sodyum miktarı ve Sodyum adsorpsiyon oranı (SAR) belirlenmektedir. Söz konusu ünite toprak tuzluluk analizi yanında sulama sularında da tuzluluk analizi yapılmasına imkan vermektedir. Bu araştırmada klasik yöntemle yapılan toprak tuzluluk analizleri ile SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi sonuçları karşılaştırılmıştır. Araştırma sonucuna göre SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesiyle topraklarda EC, pH, Na ve SAR değerleri yeterli doğrulukta belirlenmiştir. Sulama suları analizinde ise tuzluluğun belirlenmesinde kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. ABSTRACT Salinity and/or sodicity are the problems occurring in many irrigated areas of the world. The information on type, extend and severity of the problems in irrigated areas should be determined to overcome such problems. The assessment of salinity and sodicity with the methods used conventionally is difficulty, expensive and time consuming. Therefore, monitoring and assessment of the salinity in irrigated areas are important issues. The method called “SIW Salinity appraisal and sodicity analysis Package” has been recently designed to easily and rapidly diagnosis salinity and sodicity. The method requires small amount of soil as compared to conventional methods used in preparation of saturation paste, and salinity is measured in saturation paste. Soil reaction (pH), temperature and Na content of the saturation paste are also measured with special pH-temperature and Na electrodes. Software with this package is used to determine saturation percent, soil salinity, soil reaction, Na content and sodium adsorption ratio (SAR). Irrigation water salinity can also be determined as well as soil salinity with the same package. In this study, the data obtained by SIW method and conventional methods were evaluated and statically compared to reveal the accuracy of the methods. The results further indicated that SIW method can confidentially be used to determine soil salinity, soil reaction, soil Na content and SAR. This package can also be used to determine irrigation water salinity as an EC/pH meter. GĐRĐŞ Tuzlu topraklar genellikle ana materyal nedeniyle veya sulama, sızıntılar ve yüksek su tablasından iletilen sulardaki tuzlar nedeniyle meydana gelmektedir. Bugün işlenebilir alanların neredeyse tamamı tarımda kullanıldığı için dünyada artan gıda ihtiyacı, mevcut alanların yoğun kullanımından karşılanmaktadır. Yoğun arazi kullanımı, birim alandan daha fazla ürün alınmasına imkan veren sulama yapılması anlamına gelmektedir. Fakat sulama suyu toprağa bitkilerin kullandığından daha fazla tuz getirmekte ve sonuç olarak toprak tuzluluğu sulamayla artma eğilimi göstermektedir (Rhoades et al. 1992). Toprak tuzluluk ve sodyumluluk sorunları dünyanın neredeyse tüm sulanan alanlarında bulunmakta, sulanmayan tarım alanlarında ve doğal alanlarda da meydana gelebilmektedir. Bu nedenle yeryüzünde hiçbir alanının tuzluluktan etkilenmeyeceği düşünülememektedir. Bununla birlikte yeryüzünde yaşamın sürdürülebilmesi için bu sorunların kontrol altında tutulması ve en azından tarımsal amaçlarla tuzlu su kaynaklarını, tuzlu ve sodyumlu toprakları kullanabilmenin yeni yollarının bulunması hayati ve acil bir durum göstermektedir. Islah yapılması veya tuzluluğun ve sodyumluluğun etkisinin en aza indirilmesi önemli ve gerekli olmaktadır. Bu bakımdan, hem bitki gelişimi açısından hem de toprak tuzluluğunun kontrol edilebilmesi açısından suların doğru şekilde kullanımı büyük önem arz etmektedir (Pessarakli and Szabolcs 1999). Sulanan alanlarda tuzluluğun ve sodyumluluğun yayılımı, şiddeti ve nedenleri ortaya konulmalıdır. Bunlara uygun olarak uygulanan toprak ve su yönetim kararlarının toprak tuzluluğuna ve sodyumluluğuna etkisinin izlenmesi ve etkinliğinin belirlenmesi söz konusu problemlerin denetimi açısından önemli olmaktadır (Rhoades et al. 1999). Geleneksel olarak toprak tuzluluğu ve sodikliği, ilgilenilen alanlardan toplanan toprak örneklerinin laboratuarda saturasyon çamurlarının hazırlanması ve vakumla süzüklerin alınmasından sonra yapılan analizler yoluyla belirlenmektedir. Toprakların tuzluluk ve sodyumluluk durumu, saturasyon çamuru tuzluluğuna (ECe), Değişebilir Sodyum Yüzdesi (ESP) veya Sodyum Adsorpsiyon Oranına (SAR) ve toprak reaksiyonuna (pH) göre sınıflandırılmaktadır (Rhichards 1969). Ancak saturasyon çamuru süzüğü yöntemiyle analiz yapılması yoğun iş gücü gerektirmekte, zaman almakta ve pahalıya mal olmaktadır. Özellikle büyük sulama projelerinde saturasyon çamuru süzüğü yöntemiyle toprak tuzluluk ve sodyumluluk durumunun izlenmesi, gerekli yönetim kararlarının hızlı şekilde alınmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle araştırıcılar daha hızlı şekilde analiz yapan yöntemler geliştirmeye çalışmışlardır. Bu yöntemler arasında 1:1 ve 1:5 oranlarında toprak su karışımı hazırlanarak saturasyon çamuru yöntemine göre tuzluluğun daha kolay belirlenmesi yanında EM-38 ve 4-elektrot yöntemi gibi elektromanyetik metotlarla toprak tuzluluğunu belirleyen yöntemler bulunmaktadır (Rhoades et al. 1999). Saturasyon çamuru kullanarak vakumla süzük almadan hem toprak tuzluluğunu hem de toprak sodikliğini belirleyen bir başka yöntem, J. D. Rhoades tarafından yapılan çalışmalar sonucu geliştirilmiş olup “SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi” ticari adıyla Hach Şirketi tarafından üretilmekte ve pazarlanmaktadır. Yapılan bu araştırmayla SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi’nin geleneksel tuzluluk ve sodyumluk belirmeye yöntemleri ile kıyaslanarak değerlendirilmesi yapılmıştır. MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalışma, toprak ve sulama suyu tuzluluğunu (EC), reaksiyonunu (pH) ve Sodyum Adsorpsiyon Oranını daha hızlı bir şekilde belirleyebilmek için geliştirilen SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi’ni değerlendirmek amacıyla yürütülmüştür. Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi Dr. Jim Rhoades tarafından yapılan araştırma sonuçlarına dayanılarak geliştirilmiştir (Anon., 1998). Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi arazide veya laboratuarda kullanım için tasarlanmıştır. Bu nedenle ünitede kullanılan tüm parçalar taşınabilir boyutlarda bir çanta içerisine sığdırılmıştır. Ünitede toprak saturasyon çamuru ve suyun elektriksel iletkenliğini ölçen bir cihaz ve ölçüm aparatları bulunmaktadır. Ayrıca toprak ve suda pH ile Na oranını ölçen bir başka cihaz ve ölçüm elektrotları yer almaktadır. Elektriksel iletkenlik 50 ml hacimli bir kap içerisinde ölçülürken, pH ve Na ölçümleri elektrotlarla gerçekleştirilmektedir. Sodyum ve pH elektrotları değişebilen jel içeren kapsüller yardımıyla ölçüm yapmaktadır (Anon., 2000). Yapılan ölçümler arazi çalışması tamamlandıktan sonra bu üniteyle birlikte verilen bir yazılım (The SoilSYSTM Software) yardımıyla bilgisayarda işlenmektedir. Bu yazılım, cihaz kullanılmadan önce yapılan kalibrasyon değerleri yardımıyla, yapılan ölçümleri yaygın olarak kullanılan değerlere çevirmektedir. Geliştirilen Tuzluluk ve Sodiklik yönteminin yalnızca alkalin topraklarda (pH>7) kullanımının uygun olduğu bildirilmektedir (Anon., 2000). Söz konusu ünitenin toprak tuzluluğu ölçüm sonuçlarını değerlendirmek için tuzluluğun geniş aralıkta değişim gösterdiği bir tuzluluk denemesi topraklarından alınan 85 adet örnek ile Tokat, Kazova’da farklı yerlerden ve farklı derinliklerden alınan çeşitli tekstür sınıfında 36 adet olmak üzere toplam 121 adet toprak örneği kullanılmıştır. Toprak örneklerinin saturasyon çamuru karılmasından sonra SIW Tuzluluk ve Sodiklik Ünitesiyle EC, pH ve sıcaklık ölçümleri yapılmış, 50 ml hacimli ölçüm kabında saturasyon çamuru ağırlıkları alınmıştır. Aynı örnekler buharlaşmayı engelleyen plastik kaplar içerisinde 24 saat bekletilmiş ve süzükleri alındıktan sonra Jenway marka (430 modeli) EC/pH ölçer ile EC ve pH değerleri belirlenmiştir (Richards, 1969). SIW ünitesi ile Na okumaları sadece tuzluluk denemesine ait olan toprakların saturasyon çamurunda yapılmış (Anon., 2000) ve aynı örneklerden 24 saat sonra çıkarılan süzüklerde alev fotometresi yardımıyla Na miktarları ve titrasyon yöntemiyle Ca+Mg miktarları belirlenmiştir (Ayyıldız 1990). Belirlenen değerlerden toprak SAR değerleri hesaplanmıştır. Ünitenin saturasyon yüzdesi sonuçlarını değerlendirebilmek için Kazova’da farklı yer ve derinliklerden alınan 192 adet toprak örneği kullanılmıştır. Hazırlanan her bir saturasyon çamurundan bir miktar örnek alınarak 105°C de etüvde 24 saat bekletilmiş ve saturasyon yüzdeleri gravimetrik olarak belirlenmiştir (Richards, 1969). Aynı saturasyon çamuru örneklerinin SIW Ünitesi 50 ml hacimli ölçüm kapları ile ağırlıkları ölçülmüştür (Anon., 2000). Sularda SIW ünitesinin performansını belirleyebilmek için Kazova’da bulunan taban suyu gözlem kuyularından iki farklı dönemde alınan 158 adet su örnekleri kullanılmıştır. Su örneklerinin EC ve pH değerleri Jenway marka EC/pH ölçer ve SIW Tuzluluk ve Sodiklik ünitesi kullanılarak belirlenmiştir. Aynı su örneklerinin Na oranları laboratuarda alev fotometresi yardımıyla belirlenmiş ve SIW Tuzluluk ve Sodiklik ünitesi kullanılarak ölçülmüştür (Anon. 2000, Ayyıldız 1990). Su ve topraklardan SIW Tuzluluk ve Sodiklik Ünitesi kullanılarak ölçülen değerler ile laboratuarda belirlenen değerlerin Microsoft Windows Excel programı yardımıyla Regresyon ve Korelasyon analizleriyle istatistik değerlendirmeleri yapılmıştır. SONUÇLAR VE TARTIŞMA SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi Toprak Analiz Sonuçlarının Karşılaştırması Saturasyon Çamuru Geleneksel yöntem ile tuzluluğu belirlenecek alanlardan toplanan toprak örnekleri laboratuara taşınmakta, kurutularak 2 mm lik elekten elenmekte, saf su kullanılarak saturasyon çamurları hazırlanmakta, 24 saat süreyle kapalı bir kap içerisinde bekletilmekte ve bir vakum cihazı yardımıyla süzükleri elde edildikten sonra bir EC ölçer ile elektriksel iletkenlikleri belirlenmektedir (Rhoades et al. 1999). Bu yöntemle yalnızca toprak tuzluluğunun ölçülebileceği kadar yeteri miktarda süzük alabilmek için 150 g veya daha fazla miktarda havada kurutulmuş ve 2 mm lik elekten elenmiş toprak örneğine ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak SIW Tuzluluk ve Sodiklik Ünitesi yönteminde 80-100 g kadar toprak örneği ile hazırlanan saturasyon çamurundan vakumla süzük almadan arazide veya laboratuarda toprak tuzluluğu belirlenebilmektedir. Yeni yöntemle, analizde kullanılan toprak miktarının daha az olması, vakumla süzük alınmaması, arazide veya laboratuarda analiz imkanı tanıması nedeniyle iş gücünden, zamandan ve kullanılan malzemeden önemli oranda tasarruf sağlanmaktadır. SIW-Saturas. Oranı (%) 160 140 y = 0.92x - 0.06 R2 = 0.96 120 100 80 60 40 20 0 0 20 40 60 80 100 120 140 160 Saturas. Oranı (%) Şekil 1. Gravimetrik olarak belirlenen saturasyon yüzdesi ile SIW ünitesi saturasyon yüzdesi arasındaki ilişki SIW Tuzluluk ve Sodiklik Ünitesi ile belirlenen saturasyon yüzdesi ile gravimetrik olarak belirlenen saturasyon yüzdesi arasında çok kuvvetli pozitif doğrusal bir ilişki (R= 0.98) belirlenmiştir (Şekil 1). SIW ünitesi saturasyon yüzdesi gravimetrik yöntemle belirlenen saturasyon yüzdesinden %8 oranında daha düşük çıkmıştır. Toprak Tuzluluğu Toprak tuzluluğunun 35 dS/m düzeylerine kadar çıktığı bir tuzluluk denemesinden alınan toprak örneklerinde ve Kazova’da farklı yerlerden çeşitli derinliklerden alınan toprak örneklerinde saturasyon çamuru süzüğünde ölçülen toprak tuzluluğu değerleri X ekseninde, SIW yöntemiyle belirlenen toprak tuzluluğu değerleri ise Y ekseninde işaretlenerek Şekil 2’de görülen Regresyon doğrusu elde edilmiştir. Her iki yöntemden elde edilen tuzluluk değerleri ECe-SIW (dS/m) arasında çok kuvvetli pozitif doğrusal bir ilişki (R> 0.99) bulunmaktadır. Geleneksel yönteme göre 4.0, 10.0 ve 20.0 dS/m olarak belirlenen toprak tuzluluk değerleri SIW yöntemiyle sırasıyla 5.2, 12.5 ve 24.6 dS/m olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre SIW yöntemi toprak tuzluluğunu %21 oranında daha yüksek vermektedir. SIW ünitesiyle daha yüksek tuzluluk alınmasının nedenleri arasında; SIW ünitesiyle belirlenen saturasyon oranının gravimetrik yöntemle belirlenen saturasyon oranından %8 daha düşük çıkması sayılabilir. 45 40 35 30 25 20 15 10 5 0 y = 1.214x + 0.36 R2 = 0.991 0 5 10 15 20 25 30 35 40 ECe-süzük (dS/m) Şekil 2. Saturasyon Ekstraktı EC sonuçları ile SIW EC sonuçları arasındaki ilişki Toprak Sodyum Oranı Deneme toprakları saturasyon çamuru süzüğünde alev fotometresi yöntemine göre belirlenen Na oranları X ekseninde SIW Na elektrotu ile saturasyon çamurunda ölçülen Na oranları ise Y ekseninde işaretlenerek Şekil 3’de görülen regresyon ilişkisi elde edilmiştir. Her iki yönteme göre belirlenen Na oranları arasında çok kuvvetli pozitif doğrusal bir ilişki (R= 0.94) bulunmaktadır. Alev fotometresi yöntemiyle 20, 40 ve 80 meq/l olarak belirlenen Na oranları SIW yöntemiyle sırasıyla 21.3, 43.1 ve 86.7 meq/l olarak belirlenmiştir. Her iki yönteme göre belirlenen Na oranları oldukça birbirlerine yakın çıkmıştır. 120 Na SIW (meq/L) 100 80 60 y = 1.09x - 0.50 R2 = 0.88 40 20 0 0 20 40 60 80 100 Na ekstract (meq/L) Şekil 3. Saturasyon Ekstraktı Na sonuçları ile SIW Na sonuçları arasındaki ilişki Laboratuarda Na analizi için harcanan zaman, iş gücü ve malzemeler dikkate alındığı zaman SIW yöntemi ile oldukça isabetli şekilde toprak Na oranının belirlenmesi önemli bir avantaj sağlamaktadır. Bu yöntemle zaten toprak tuzluluğu ölçümü için hazırlanan çamurda yalnızca özel Na elektrotu ile okuma yapılarak Na oranı belirlenebilmektedir. Sodyum seçiciliğine duyarlı cam ve özel bir jel kullanılarak yapılan Na okumaları SoilSYSTM yazılımına girilerek meq/l şeklinde toprak saturasyon süzüğü Na oranı tahmin edilmektedir. Sürekli okumalar yapılırken jel elektrot içerisinde kalmakta ve elektrot okumalar arasında örnek sıvılar içerisinde bekletilmektedir. Gecelik beklemeler esnasında elektrot uçları özel kılıflarına yerleştirilerek korunmakta ancak okumalara uzun süreli ara verilmesi durumunda bu kapsül çıkarılarak elektrot temizlenmektedir. Sodyum Adsorpsiyon Oranı (SAR) Ca+Mg (me/L) - SIW Deneme toprakları için belirlenen SAR değerleri X ekseninde ve SIW yöntemiyle tahmin edilen SAR değerleri Y ekseninde işaretlenerek Şekil 4’te gösterilmiştir. Her iki yönteme göre belirlenen değerler arasında kuvvetli pozitif bir doğrusal ilişki (R= 0.90) bulunmaktadır. Denemede kullanılan topraklar için en yüksek SAR değerinin 10’dan küçük olması nedeniyle daha yüksek SAR değerleri için SIW yönteminin test edilmesi gerekliği yanında SAR<10 için bu yöntemin oldukça isabetli tahmin yapabildiğini, alınan sonuçlar ortaya koymuştur. 200 180 160 140 120 100 80 60 40 20 0 y = 0.89x - 6.75 R2 = 0.82 0 25 50 75 100 125 150 Ca+Mg (me/L) - süzük Şekil 4. Saturasyon Ekstraktı SAR sonuçları ile SIW SAR sonuçları arasındaki ilişki Toprak Sodyum Adsoprsiyon Oranının, saturasyon süzüğünde bulunan Na, Ca ve Mg iyonlarının belirlenmesinden sonra hesaplandığı düşünülürse, laboratuar analizlerinde harcanan zaman, kimyasal madde ve işgücünden sağlanacak tasarrufla SIW yönteminin ne kadar avantajlı olduğu ortaya çıkmaktadır. Toprak Reaksiyonu (pH) SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi pH probu ile saturasyon çamurunda ölçülen pH değerleri Y ekseninde, EC/pH ölçer ile saturasyon çamuru süzüğünde belirlenen pH değerleri X ekseninde işaretlenmiştir (Şekil 5). Her iki yöntemle belirlenen pH değerleri arasında orta derecede kuvvetli doğrusal pozitif bir ilişki (R= 0.71) bulunmaktadır. Analizde kullanılan toprakların pH değerlerinin 7.8-9.0 arasında değişmesi nedeniyle daha geniş pH aralığında SIW ünitesi sonuçlarının değerlendirilmesine ihtiyaç duyulmakla birlikte her iki yöntemden de bir birine oldukça yakın toprak pH değerleri belirlenmiştir. Okumaları yapan pH elektrotları da Na elektrotları gibi saklanılmakta ve kullanılmaktadır. SIW Tuzluluk ve Sodiklik Analiz Ünitesi Karşılaştırılması Sulama Suyu Analiz Sonuçlarının Kazova tabansuyu örneklerinde EC ve pH okumaları hem EC/pH ölçer hem de SIW yöntemiyle belirlenmiş ve bu örneklerde alev fotometresi yöntemiyle belirlenen Na oranları, SIW yöntemiyle belirlenen oranlarla karşılaştırılmıştır. SIW yönteminde su örneklerinde EC ölçümleri toprak saturasyon örnekleri EC ölçümlerinde kullanılan 50 ml hacimli özel kaplarla yapılmaktadır. Her iki yöntemle yapılan EC ölçüm sonuçları Şekil 6’da gösterilmiştir. Sonuçlar arasında çok kuvvetli pozitif doğrusal bir ilişki (R>0.99) bulunmakta olup her iki yöntemde aynı denilebilecek sonuçlar vermiştir. 10.0 y = 0.89x + 0.84 R2 = 0.32 pH-SIW 9.5 9.0 8.5 8.0 7.5 7.6 7.8 8.0 8.2 8.4 8.6 8.8 9.0 9.2 pH-süzük Şekil 5. Saturasyon Ekstraktında EC/pH metre pH sonuçları ile SIW pH sonuçları arasındaki ilişki 8 ECi (dS/m) SIW 7 6 5 4 3 y = 0.99x + 0.05 R2 = 0.98 2 1 0 0 1 2 3 4 5 6 7 8 ECi (dS/m) Su Şekil 6. Sularda EC-pH metre EC sonuçları ile SIW EC sonuçları arasındaki ilişki Na (meq/L) SIW Sularda belirlenen Na sonuçları ise Şekil 7’de gösterilmiştir. Alev fotometresi ve SIW yöntemi Na sonuçları arasında çok kuvvetli doğrusal bir ilişki (R= 0.97) bulunmaktadır. Alev fotometresiyle 20, 40 ve 60 meq/l düzeylerinde belirlenen Na oranı SIW yöntemiyle 11.5, 22.7 ve 34 meq/l olarak belirlenmiştir. Buna göre SIW yöntemi sularda sodyum sonuçlarını yaklaşık %40 oranında daha az vermektedir. 50 45 40 35 30 25 20 15 10 5 0 y = 0.563x + 0.22 R2 = 0.95 0 10 20 30 40 50 60 70 80 Na (meq/L) Su Şekil 7. Sularda alev fotometresi Na sonuçları ile SIW Na sonuçları arasındaki ilişki EC/pH metre pH sonuçları ile SIW pH sonuçları Şekil 8’de verilmiştir. Her iki değişken arasında kuvvetli pozitif doğrusal bir ilişki bulunmaktadır ancak SIW yöntemi 7.0-8.5 aralığında pH değerlerini ortalama 0.35 kadar daha yüksek vermektedir. 9.0 pH SIW 8.5 8.0 7.5 y = 0.905x + 1.09 R2 = 0.46 7.0 6.5 6.0 6.5 7.0 7.5 8.0 8.5 9.0 pH Su Şekil 8. Sularda EC-pH metre pH sonuçları ile SIW pH sonuçları arasındaki ilişki SONUÇ VE ÖNERĐLER SIW Tuzluluk ve Sodiklik ünitesiyle toprak tuzluluğu, toprak reaksiyonu, sodyum oranı, sodyum adsorpsiyon oranı alkali topraklar için işgücü, zaman ve malzemeden önemli tasarruflar sağlanarak belirlenebilmektedir. Bu ünitenin kullanılması ve korunması için kalifiye elemana ihtiyaç duyulması ve rutin ölçümleri için ilave sarf malzemeleri gerektirmesi gibi eksiklikleri olmasına karşın sağladığı avantajlar nedeniyle toprak tuzluluğunun ve sodikliğinin teşhis edilmesinde ve izlenmesinde yararlı olacağı düşünülmektedir. Sulama sularının analizinde ise bu ünite standart EC ölçerler gibi işlev görebilmesine karşın sodyum oranını daha düşük tahmin etmektedir. YARARLANILAN KAYNAKLAR Anonymous 1998. Hach Company SoilSYSTM Software User’s Guide Manual. Hach Company, Cat. No. 49625-88, USA. Anonymous 2000. SIW Salinity Appraisal Lab and Sodicity Analysis Package. Hach Company, Cat. No. 2716288, USA. Ayyıldız M., 1990. Sulama Suyu Kalitesi ve Tuzluluk Problemleri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No. 1196, Ders Kitabı No. 344, Ankara. Pessarakli M., and Szabolcs I., 1999. Soil Salinity and Sodicity as Particular Plant/Crop Stress Factors. p. 1-17. In M. Pessarakli (ed.) Handbook of Plant and Crop Stress, CRC Taylor & Francis Group, New York. Rhoades J.D., Kandiah A., and Mashali A.M., 1992. The use of saline waters for crop production. FAO Irrigation and Drainage Paper 48, Rome. Rhoades J.D., Chanduvi F. and Lesch S., 1999. Soil salinity assessment. Methods and interpretations of electrical conductivity measurements. FAO Irrigation and Drainage Paper No. 57, Rome. Richards L.A., 1969. Diagnosis and Improvement of Saline and Alkali Soils. United State Department of Agriculture, Agriculture Handbook No. 60, Washington D.C. Toprak verimliliğini arttırmada kullanılabilecek alternatif organik bir materyal: Gidya (Gyttja) Yrd. Doç. Dr . Ali Rıza DEMĐRKIRAN1, Prof. Dr. Aydın AKKAYA2, M. Fatih TÜRKMENER3, M. Çağrı TÜRKMENER4 ve Selim AKKAYA4 1 Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, 46060 Kahramanmaraş, Tel: 0 344 2237666, Fax: 0 344 2230048, E-mail: [email protected] 2 Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü 3 Kahramanmaraş Đl Özel Đdaresi Plan Proje Yatırım ve Đnşaat Müdürlüğü 4 Kahramanmaraş Süleyman Demirel Fen Lisesi ABSTRACT Fertilizers create an augment in the efficiency fundamentally. Furthermore, they help to enrich the aliments consumed by plants in the soil, increase the nutrient reliability, raise the living conditions and combat with the starvation. After the petroleum, which is the number one of our country’s imported materials list, fertilizers are in the second place as spending of the foreign currency. Although there are reserves of the fertilizers in our country, the import of the fertilizer and its raw materials is pursued since they have not been operated or not thought to operate. Nowadays, the leonardite and gyttja, which is the soil with the incombustible coal, produces some kinds of natural fertilizers and this product is demanded in international markets. In the studies, the samples of the gyttja from the AfşinElbistan shows after testing that they have the usages as the natural fertilizer to compare with manure and chemical fertilizer.. ÖZET Gübreler; başlı başına verimlilik artışı sağlayan bununla birlikte tarımsal üretim sonucu toprakta eksilen bitki besin maddelerin,i toprağa geri kazandırma işlevinin yanında gıda güvenliği, yaşam kalitesini yükseltme ve açlıkla mücadeleye çok önemli katkı sağlarlar. Ülkemizin, ithalatta 1. sıraya aldığı petrol ürünlerinden sonra dışarıya en fazla dövizi ödediğimiz sektör gübre sektörüdür. Ülkemizde gübre yatakları olmasına karşın işletilmemeleri ve/veya işletilmelerinin düşünülmeyişi nedeniyle gübre ve hammaddelerine yönelik ithalat da devam etmektedir. Son zamanlarda Leonardit ve gidya (yanmayan kömürlü toprak) içeren doğal gübreler oluşturulmuş ve dış pazarda rağbet görmeye başlamıştır. Bu çalışmada Afşin-Elbistan dolaylarından aldığımız numunelerin (gidya) ahır gübresi ve kimyasal gübre ile karşılaştırılarak doğal gübre olarak kullanımını belirlemeye yöneliktir. 1. Giriş Anadolu’nun çeşitli bölgelerine dağılmış şekilde çok sayıda linyit ve turb kömürleri mevcuttur. En geniş rezervlere sahip olanları Kahramanmaraş-Elbistan, Sivas-Kangal, Konya-Ilgın, Bingöl-Karlıova ve –Seyit Ömer turb ve linyitleridir. Bu kömürler düşük kalorili kömürlerdir. Toplam rezervleri 4 milyar tondan daha fazladır. Bunlar çoğunlukla ya yakacak olarak kullanılmakta veya hiç kullanılmamaktadır. Bunların elektrik üretimi amaçlı kullanılmaları da yanlış ve hiç ekonomik olmamaktadır. Bu nedenle bu kömürlerin iyi bir şekilde değerlendirilmeleri gerekmektedir. Araştırıcılar bu konularda değişik çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalarla; böyle linyitlerden kazanılabilen hümik asit bileşiklerinin yeni kullanım alanlarının olduğu, Elbistan linyiti için düşük sıcaklıklarda (90-150 oC) alkalide çözünebilen hümik asitler (Yıldırım, 2001) ve amonyum nitrohumatların (Yıldırım ve Özbayoğlu, 1997) elde edilebileceği, yine bu linyitten azotlu gübre üretilebildiği (Gürüz, 1978), Gidya+NP uygulanan topraklarda mikrobiyolojik özelliklerin artış gösterdiği, inkübasyon süresinde ekstrakte edilebilir Cd, Pb, Ni, Cu ve Zn önemli ölçüde azalma gözlendiği, diğer bir deyişle gidya uygulanan toprakların metal adsorpsiyon kapasitelerinin arttığı (Karaca ve ark., 2006) bildirilmiştir. Genel olarak ise hümik asitlerin sulardaki Th-IV, U-VI ve Cu-II iyonlarını absorbe ettiği (Lesourd-Moulin, 1986), aynı şekilde bunların atık sulardaki ve diğer çözeltilerdeki metalik iyonları absorbe ederek çevre kirliliğini azaltıcı etkide bulunduğu (Krishnamurthy, 1992), ayrıca suya dayanıklı kömür tuğlaların yapımında kullanılabileceği (Yıldırım, 1995) vurgulanmıştır. Bu bağlamda zaten doğal olan bu malzemenin tekrar doğaya bir şekilde ilave edilerek kazandırılması oldukça önem arz etmektedir (Demirkıran, 2008). Bu konu kapsamında Kahramanmaraş-Elbistan bölgesindeki gidya (düşük kalorili, santralde kullanılmayan tam kömürleşmemiş malzeme), linyit ve kömür materyalleri ele alınarak bu materyalin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri incelenmiştir. 2. Yöntem 2.1. Linyit, Gidya ve Kömürü Đncelenen örnekler, Elbistan linyit yatağının değişik seviyelerinden (2., 3., 4. basamaklar, gidya ve kömür olarak) alınmıştır. Havada kurutulmuş olan örnekler 2 mm lik elekten geçirilerek fiziksel ve kimyasal analizlere tabi tutulmuştur. Bu örneklerdeki pH saturasyon çamurunda pH-metre kullanılarak, kireç kalsimetrik yöntemle (Allison ve Moodie, 1965), total tuz EC-metre ile (Peech, 1965), organik madde Walkley-Black yöntemi ile (Grewelling ve Peech, 1960), yarayışlı fosfor sodyum bikarbonat yöntemi ile (Olsen ve ark., 1954) belirlenmiştir (Tablo 1). 2.2. Saksı Denemesi Denemede kullanılan toprak Kahramanmaraş ovasından fosfor ve organik madde içeriği düşük olan bölgeden alınmıştır (Tablo 2). Toprağın analizinde kullanılan yöntemler linyit, gidya ve kömürün analizinde kullanılan yöntemler ile aynı olup, ilaveten değişebilir potasyum amonyum asetat yöntemi ile (Jackson, 1958) belirlenmiştir. Kahramanmaraş’ta biber ekonomik öneme sahip bir bitki olup, ayrıca bitki besin elementleri, sulama ve hastalıklar açısından da oldukça dikkatli yetiştirilmesi gereken bir bitkidir (Demirkıran, 2003; Duman, 2002.). Bu amaçla kırmızıbiberinin yetiştirildiği Merkez Đlçe ile Pazarcık ve Türkoğlu ilçelerinde tarlalardan 30 kadar toprak örneği alınmıştır. Toprak örnekleri KSÜ Toprak Laboratuarına getirilmiş ve analiz edilmiştir. Uygulamanın etkilerini daha iyi görebilmek için bu topraklardan verimlilik bakımından en düşük olan toprak seçilmiş ve kullanılmıştır. Araştırma 2005 yılı sonbaharında başlamış ve 1 yıl süreyle Kahramanmaraş Süleyman Demirel Fen Lisesi bahçesinde yürütülmüştür. Araştırma, korumalı ancak doğal koşullara açık seradaki saksılarda yapılmıştır. Araştırmada saksılara Kahramanmaraş kırmızıbiber fideleri şaşırtılarak dikilmiş ve 3 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Saksılar 18 litrelik olarak alınmış, toplam 15 saksı kullanılmıştır. Saksı toprakları aşağıdaki gibi hazırlanmıştır: 1) % 100 Toprak, 2) Toprak + Kimyasal Gübre (7.5 g 15-15-15 gübresi ve 0.65 g üre gübresi), 3) 2/3 Toprak + 1/3 Ahır Gübresi (hacimsel olarak), 4) 1/2 Toprak + 1/2 Gidya (hacimsel olarak), 5) 3/4 Toprak + 1/4 Gidya (hacimsel olarak). Saksı denemesi, 15 Mayıs 2006 tarihinde kurulmuştur. Kırmızıbiber fideleri Kahramanmaraş Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nden sağlanmıştır. Saksıda yetiştirilen bitkiler hasada kadar düzenli olarak sulanmıştır. Tam kızarmış biberler 16 Ağustos, 17 Eylül ve 3 Kasım 2006 tarihlerinde olmak üzere 3 defa toplanmıştır. Biber bitkilerinde verim ve fizyolojik özelliklerinden, kırmızıbiber meyve yaş ağırlıkları (gr), kırmızıbiber meyve sayısı ve bitki boyu (cm) incelenmiştir. 3. Sonuçlar 3.1. Linyit, Gidya ve Kömürün Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Elbistan linyit yatağının değişik seviyelerinden (2., 3., 4. basamaklar, gidya ve kömür olarak) alınan örneklerin bazı fiziksel ve kimyasal analizleri Tablo 1’ de verilmiştir. Tablo 1. Elbistan linyit yatağının kimyasal analizleri Örnek Su ile doygunluk, % 2. Basamak 100 linyit 3. Basamak 96 linyit 4. Basamak 133 linyit Gidya 100 Kömür 84 değişik seviyelerinden alınan örneklerin bazı fiziksel ve 7,98 Toplam tuz, % 0,218 Kireç, % 100 + P2O5, Organik madde, % kg/da 18,88 20,10 7,90 0,185 100 + 18,88 13,12 7,72 0,170 100 + 21,78 20,10 7,72 5,85 0,115 0,080 100 + 0,0 17,43 18,88 17,90 23,20 pH Bu numunelerinin analizi Kahramanmaraş Đl Özel Đdare Toprak-Su laboratuarında yapılmıştır. Analiz sonucuna göre; suyla doygunluk, organik madde, P2O5 ve kömür hariç kireç içerikleri yüksek, pH değerleri hafif alkali (kömürün pH sı orta derecede asit), tuzluluk değerlerinde ise gidya ve kömürün tuzsuz, diğer linyit örneklerinin hafif tuzlu olduğu belirlenmiştir. 3.2. Saksı Denemesinde Kullanılan Toprağın Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Saksı denemesinde kullanılan toprak örneğinin pH sı hafif alkali, kireç içeriği çok yüksek, organik madde içeriği çok az, değişebilir potasyum açısından yüksek ve yarayışlı P2O5 içeriği az olarak KSÜ ziraat Fakültesi Toprak Analiz laboratuarında belirlenmiştir (Tablo 2). Tablo 2. Araştırmada kullanılan toprağın bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri Örneğin YerMevkii K.maraşMerkez, K.maraş ovası Derinlik Su ile (cm) Doygunluk, % 20 Su ile Doygun Toprakta pH 48,40 7,80 Toplam Kireç Organik CaC03, Madde, Tuz % % % 0,09 24,50 0,80 Bitkilere Yarayışlı Besin Maddeleri Potasyum Fosfor (K20 (P205 Kg/Da) Kg/Da) 1,00 54,50 3.3. Saksı Denemesi Sonuçları 3.3.1. Kırmızıbiberin Meyve Yaş Ağırlıkları Araştırmadan elde edilen sonuçlar Tablo 3, 4, 5 ve Grafik 1, 2, 3 de verilmiştir. Ayrıca bitkilerden çekilen 5 adet resim sunulmuştur. Tablo 3. Uygulamalara göre elde edilen kırmızıbiber meyve yaş ağırlıkları (gr) Kırmızıbiber Meyve Yaş Ağırlıkları Ortalaması Uygulamalar (gram) % Artış (Kontrole göre) 16 Ağustos 17 Eylül 3 Kasım Toplam 2006 2006 2006 14.80 4.11 1.66 20.57 % 100 Toprak (Kontrol) Toprak + Kimyasal Gübre 2/3 Toprak + 1/3 Ahır Gübresi 1/2 Toprak + 1/2 GĐDYA 3/4 Toprak + 1/4 GĐDYA 121.50 12.22 6.00 139.72 67.92 382.90 22.38 Ürün Vermedi 405.28 197.03 182.10 11.70 193.80 94.22 174.50 14.16 Ürün Vermedi 6.66 195.32 94.95 %100 Toprak Toprak+Kim yasal Gübre 405,28 400 350 300 20,57 195,32 193,8 139,72 250 200 150 100 50 Meyve yaş ağırlığı (gram) 450 1/2 Toprak+1/2 GĐDYA 3/4 Toprak + 1/4 GĐDYA 2/3 Toprak + 1/3 AhırGübresi 0 Grafik 1. Uygulamalara göre kırmızıbiber meyve yaş ağırlığı En yüksek kırmızıbiber meyve ağırlığı “2/3 Toprak + 1/3 Ahır Gübresi” inde, daha sonra “3/4 Toprak + 1/4 Gidya” uygulamasından elde edilmiştir. Uygulamalara göre toplam kırmızıbiber meyve ağırlığı sırası; “2/3 Toprak + 1/3 Ahır Gübresi” > “3/4 Toprak + 1/4 Gidya” ≥ “1/2 Toprak + 1/2 Gidya” > “Toprak + Kimyasal Gübre” > “% 100 Toprak” şeklinde oluşmuştur. 3.3.2. Kırmızıbiberin Meyve Sayısı Tablo 4. Uygulamalara göre elde edilen kırmızıbiber meyve sayısı Kırmızıbiber Meyve Sayısı Uygulamalar 16 Ağustos 17 Eylül 3 Kasım Toplam 2006 2006 2006 1 0.33 0.33 1.66 % 100 Toprak (Kontrol) 4 2 0.66 6.66 Toprak + Kimyasal Gübre 4 4 Ürün 8 2/3 Toprak + Vermedi 1/3 Ahır Gübresi 4 1.66 Ürün 5.66 1/2 Toprak + Vermedi 1/2 GĐDYA 4 1.66 0.66 6.32 3/4 Toprak + 1/4 GĐDYA % Artış (Kontrole göre) 401.21 481.93 340.96 380.72 Toplam olarak meyve sayısı sıralaması “2/3 Toprak + 1/3 Ahır Gübresi” > “Toprak + Kimyasal Gübre” > “3/4 Toprak + 1/4 Gidya” > “1/2 Toprak + 1/2 Gidya” > “% 100 Toprak” şeklinde olmuştur. Kimyasal gübre uygulaması ile 3/4 Toprak + 1/4 Gidya uygulamalarındaki meyve sayıları birbirine yakın çıkmıştır. Ancak Tablo 3 den de anlaşılacağı gibi; meyve ağırlığı, gidya uygulamalarında, kimyasal gübreye göre fazla olmuştur. Bu sonuçlar, meyve sayıları yaklaşık aynı olsa bile, gidya uygulamasının meyve yaş ağırlığını artırdığını göstermektedir. Yani gidya uygulaması meyve büyüklüğünü artırmıştır. %100 Toprak Toprak+Kim yasal Gübre 8 1/2 Toprak+1/2 GĐDYA 8 6,33 5,66 6 5 4 1,66 3 2 Biber Meyve Sayısı 7 6,66 3/4 Toprak + 1/4 GĐDYA 2/3 Toprak + 1/3 AhırGübresi 1 0 Grafik 2. Uygulamalara göre kırmızıbiber bitkisinin meyve sayısı 3.3.3. Kırmızıbiberin Bitki Boyu Tablo 5. Uygulamalara göre bitki boyu (cm) Bitki Boyu (cm) Uygulamalar 26.5 % 100 Toprak 47.0 Toprak + Kimyasal Gübre % Artış (Kontrole göre) 17.74 2/3 Toprak + 1/3 Ahır Gübresi 45.0 16.98 1/2 Toprak + 1/2 GĐDYA 37.5 14.15 3/4 Toprak + 1/4 GĐDYA 39.5 14.91 Bitki boyu “Toprak + Kimyasal Gübre” uygulamasında en uzun, “% 100 Toprak” uygulamasında en kısa olmuştur. Diğer uygulamalardan elde edilen boy uzunlukları birbirine yakın olmuştur. Gidya uygulamaları bitki boyunda ahır gübresi ve kimyasal gübre kadar artış sağlamasa da meyve yaş ağırlığındaki neden olduğu artıştan dolayı etkisi dikkate alınması gerekmektedir. Kimyasal gübrenin maliyetli ve çok dikkatli kullanılması gerektiği göz önüne alındığında ahır gübresinin az oluğu bölgelerde gidya uygulaması önerilebilir. %100 Toprak Toprak+Kim yasal Gübre 26,5 45 39,5 37,5 10 5 0 1/2 Toprak+1/2 GĐDYA Boy Uzunluğu (cm) 47 50 45 40 35 30 25 20 15 3/4 Toprak + 1/4 GĐDYA 2/3 Toprak + 1/3 AhırGübresi Grafik 3. Uygulamalara göre kırmızıbiber bitkisinin boy uzunlukları EK: Resimler Resim 1. % 100 toprak koşullarında yetiştirilen biber bitkisi. Resim 2. Toprak + kimyasal gübre uygulamasında yetiştirilen biber bitkisi. Resim 3. 2/3 Toprak + 1/3 ahır gübresi uygulamasında yetiştirilen biber bitkisi. Resim 4. 1/2 Toprak + 1/2 GĐDYA uygulamasında yetiştirilen biber bitkisi. . Resim 5. 3/4 Toprak + 1/4 GĐDYA uygulamasında yetiştirilen biber bitkisi. Sonuç olarak, gidya gübresiz toprağa göre verim artışı ve daha iyi gelişme sağlamış olup, etkisi ahır gübresinden az, kimyasal gübreden daha iyi olduğu gözlenmiştir. Gidyanın kullanılabilme potansiyeline sahip olduğu belirlenmiş ve bu konuda daha fazla araştırma yapılmasının yararlı olacağı sonucuna varılmıştır. Teşekkür Bu çalışmaya katkıda bulunan; KSÜ, Kahramanmaraş Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Kahramanmaraş Đl Özel Đdaresi Plan Proje Yatırım ve Đnşaat Müdürlüğü ile Kahramanmaraş Süleyman Demirel Fen Lisesi’ne (Muhittin Çağrı Türkmener ve Selim Akkaya bu çalışmayı Tübitak-Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması’nda poster olarak sunmuşlardır), ayrıca Kahramanmaraş Süleyman Demirel Fen Lisesi Fen Bilimleri Öğretmeni Bayram Yıldırım’ a ve Biyoloji Öğretmeni Mustafa Doğan’ a teşekkür ederiz. 4. Kaynaklar Allison L. E. and Moodie, C. D., 1965. Carbonate, In: C. A. Black et al. (ed.), Methods of soil analysis, Part 2, Agronomy 9: p.1379-1400. Am. Soc. of Agron., Inc., Madison, Wisconsin, USA. Grewelling T. and Peech, M., 1960. Chemical soil test, Cornell University Agric. Exp. Stn. Bull. No. 960, USA. Gürüz, K., 1978, Elbistan linyitinden azotlu gübre üretimi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Doçentlik Tezi. Demirkıran A.R., 2003., Azotlu ve Fosforlu Gübrelemenin Kırmızı Maraş Biberinde Verim ve Kalite Üzerine Etkilerinin Araştırılması, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi. Demirkıran A.R., 2008., “Gidya mutlaka değerlendirilmelidir”, Kahramanmaraş Yerel Okyanus Gazetesi, Yıl:1, Sayı:48, Sayfa:17. Duman A.D., 2002., Kahramanmaraş’ta Kırmızıbiberin Önemi ve Sorunları. KSÜ Mühendislik Dergisi 5(1). Jackson, M.L., 1958. Soil chemical analysis, Prentice-Hall, Inc. Englewood Cliffs, N.J., USA. Karaca A., Turgay O. C., and Tamer N., 2006. Effects of a humic deposit (gyttja) on soil chemical and microbiological properties and heavy metal availability, Biol. Fertil. Soils 42: 585–592. Krishnamurthy, S., 1992. Environmental humic substances and contaminant transport, A Review Protection Egency, Cincinatti, OH. Rep. No. EPA/600/5-92/149. Lesourd-Moulin, V., 1986. Humic acids and theirs interactions with metallic elements, CEA, Centre d’Etudes Nuclearies de Fontenay-aux-roses, Rep.No. CEA-R-5354. Olsen S.R., Cole C.C., Watanabe, F.S., and Dean H.C., 1954. Estimation of available Phosphorus in soil by extraction with sodium bicarbonate, U.S. Dept. Of Agr. Cir. 939, Washington D.C., USA. Peech, M., 1965. Hydrogen-ion activity, In: C.A. Black (ed.), Methods of soil analysis, Part 2, Chemical and microbiological properties, Agronomy 9: p.914-926. Am. Soc. of Agron.(ASA), Inc., Madison, Wisconsin, USA. Yıldırım, M., 1995. Production of water resistant coal briquettes by the use of humic acid as binder, Ph.D. Thesis, Middle East Technical University, Dept. Of Mining Eng. Yıldırım, M., 2001. Elbistan linyitinin havada değişik sıcaklıklarda oksitlenmesi, Turk J. Engin. Environ. Sci. 25, 219-224. Yıldırım, M. and Özbayoğlu, G., 1997. Production of ammonium nitrohumate from Elbistan lignite and its use as a coal binder, Fuel, 76, 5, 385-389. HARRAN OVASINDA TARLAĐÇĐ DRENAJ TESĐSĐ ÖNCESĐ VE SONRASINDAKĐ TUZLULUK DURUMLARI Abdullah Suat NACAR Doç.Dr. Đdris BAHÇECĐ Ziraat Yüksek Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araş.Enst. Müd. ŞANLIURFA- TÜRKĐYE e-mail: [email protected] Ziraat Yüksek Mühendisi Harran Ün. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl. ŞANLIURFA- TÜRKĐYE e-mail: [email protected] Dr. Meral TAŞ Dr.Veli DEĞĐRMENCĐ Ziraat Yüksek Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araş.Enst. Müd. ŞANLIURFA- TÜRKĐYE e-mail:[email protected] Ziraat Yüksek Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araş.Enst. Müd. ŞANLIURFA- TÜRKĐYE e-mail: [email protected] Dr. Sadık YETĐM Ziraat Yüksek Mühendisi GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araş.Enst. Müd ŞANLIURFA- TÜRKĐYE e-mail:[email protected] ÖZET Harran Ovasında yüksek taban suyu ve tuzlanma giderek yayılmaktadır. Ova 1995 yılında sulamaya açıldıktan sonra Akçakale çevresindeki 16 500 ha alanda 0-1 m, ve 34 000 ha alanda 1-2 m arasındaki yüksek taban suyundan ileri gelen yaşlığın önlenmesi ve/veya giderilmesi için yüzey altı drenaj sistemlerinin inşa edilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Yüksek tabansuyuna sahip bu alanın birkaç yıl içinde 50 000 hektara ulaşması beklenmektedir Bu güne kadar Harran Ovasının sulamaya açılan Şanlıurfa 2.kısım ve Harran 3.kısım alanlarında yaklaşık 9000 ha alanda yüzeyaltı drenaj sistemi inşa edilmiştir. Ovanın bu bölümünde drenajın etkisini belirlemek için 1999 yılında örneklenen 24 noktadan 2007 yılı sulama mevsimi sonunda toprak örnekleri alınarak meydana gelen değişimlerin incelenmesi amaçlanmıştır. ABSTRACT THE CHANGE OF SALINITY AND SODICITY BEFORE AND AFTER IRRIGATION IN HARRAN PLAIN High water table level and salinization have been spread out gradually in Harran plain. After starting of irrigation in 1995, in a few years, the water table raised up to 0-1 m depth in approximate 16 500 hectares area around Akçakale and Harran district and at 1-2 m depth 34 000 hectares area. It has been estimated that waterlogged areas may spread out to 50 000 hectares in next ten years. Subsurface drainage system was constructed in 9000 hectares area to prevent water logging and salinization. In areas where subsurface drainage system constructed was monitored to determine the effect of the subsurface drainage on the salinity and sodicity in Şanlıurfa 2.part and Harran 3.part of the project area. At the end of 2007 irrigation season by collecting the soil samples were investigated at 24 places the change of salinity and sodicity in the root zone. GĐRĐŞ Harran Ovası’nda 1995 yılından itibaren kısmen başlayan sulama özellikle ovanın topografik olarak en çukur olan güney kesiminde taban sularının yükselmesine neden olmuştur. Ovada tarla içi drenaj sisteminin yetersiz olması, sulamaların aşırı yapılması gibi nedenlerle, ovanın kuzeyinde geçirimsiz katman derinliği 100–150 m iken, güneyinde taban sularının yer yer kök bölgesine kadar çıktığı görülmüştür. Harran Ovası yılda üç ürün alınacak bir verim potansiyeline sahiptir. Bu günkü koşullar altında ovanın %10-15’inde yüksek tabansuyu ekim zamanını geciktirdiğinden geç ekimden ileri gelen ürün kayıpları söz konusudur. Ayrıca toprakların tuzlanması da ürün kayıplarına neden olmaktadır. Gelecekte ise yaşlılığın ve tuzluluğun boyutlarına bağlı olarak verim kayıpları da değişecektir. Yürütülen pek çok çalışmada Harran Ovasında genellikle tuzlu ve tuzlu alkali toprakların varlığı belirlenmiştir. Çok tehlikeli olan ve ıslahı daha zor olan alkali toprağa rastlanmamış, ancak drenajla ilgili gerekli tedbirler alınmadığı takdirde tuzlu-alkali toprakların alkali topraklara dönüşmesi de zamanla engellenemeyeceği her platformda vurgulanmaktadır. Dünyanın her tarafında aşırı sulamalar sonunda sulu tarım alanlarında yükselen tabansuyu nedeniyle bitki kök bölgesinin su altında kaldığı ve yeniden tuzlanma sorunlarının ortaya çıktığı, değişik kaynak ve raporlarda bildirilmektedir. Bütün dünyada ve ülkemizde geliştirilen su yönetiminin, sürdürülebilir bir tarımsal üretim için bu sorunu önleyip önleyemeyeceği ise çok açık değildir. Onun için bu koşullarda yüzeyaltı drenaj sistemleri tek çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelecekte toprak tuzlanmasının ve üründe olası kayıpların önlenmesi ve en az düzeye indirilmesi için geç kalınmadan sistemlerin izlenme ve tasarımlanmasına yönelik çalışmaların yapılması gereklidir. Harran Ovasında yaklaşık 9 000 hektar alanda yüzey altı borulu drenaj sistemi, diğer alanlarda ise açık toplayıcı drenaj kanalları yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Ovada tabansuyu düzeylerine ilişkin gözlemler DSĐ tarafından yapılmasına karşın, toprak tuzluluğu sistematik bir şekilde izlenmemektedir. Bu amaçla yüzeyaltı drenaj sistemi kurulu olan ve olmayan yüksek tabansuyu tehlikesi altında olan alanlarda ve geri dönüşüm suları ile sulanan 24 noktada bitki kök bölgesi derinliğinden (90 cm) toprak örnekleri alınmıştır. YÖNTEM Proje alanı yaklaşık 2.350 ha olup, Şanlıurfa merkezine 55-60 km mesafededir. Akçakale ilçesinin güneydoğusunda bulunan ve UY-4 sulama kanalının sulama sahasında, UT-1 tahliye kanalının doğusundaki GarpArıcan ve Aşağıderen köyü arazilerine ait toprak ve tabansuyu örnekleri araştırmanın materyalini oluşturmaktadır. 1999 yılında proje alanından alınan tabansuyu ve toprak örneklerinin analizi yapılmıştır. 2001 yılından itibaren bu alana Mülga Köy Hizmetleri Bolatlar Proje Müdürlüğü tarafından yüzeyaltı kapalı drenaj tesisi yapılmıştır. Aynı noktalardan 2007 yılında tekrar toprak örnekleri alınmış ve 1999 yılında alınan örneklerle tuzluluk ve alkalilik yönünden karşılaştırılmaları yapılmıştır. Proje alanı Şekil 1.1 Araştırma alanı SONUÇLAR Çizelge 1 1999 yılı gözlem kuyularına ait taban suyu derinlikleri (cm) KUYU NO D-185 D-186 D-187 D-188 D-189 D-190 D-191 D-192 D-193 D-194 D-195 D-196 D-197 D-198 D-199 D-200 D-201 D-202 D-203 II 255 189 165 310 160 260 265 231 T 143 T 132 T T 170 T 113 165 120 III 257 184 167 274 172 267 268 222 T 143 T 133 T T 215 T 118 127 127 T = Tahrip K = Kuru IV 182 98 130 200 82 196 242 155 T 72 T 71 T T 55 T 37 83 73 V VI 172 117 144 160 92 186 239 130 T 88 T 109 T T 88 T 43 111 77 185 125 150 165 35 159 211 140 T 80 T 42 T T 113 T 35 T 30 VII 178 125 135 155 76 158 203 116 T 76 T 54 T T 100 T 107 T 85 VIII 175 116 128 130 63 173 206 142 T 80 T 61 T T 110 T 119 T 103 IX 185 132 129 133 83 T 200 131 T 85 T 101 T T 115 T 100 T 110 X 201 156 135 165 122 T 200 150 T 85 T 123 115 T 116 117 110 75 120 XI XII 221 T 123 195 133 173 202 163 145 117 101 102 121 246 132 T 95 70 125 229 T 136 201 136 161 195 172 130 119 120 100 132 259 140 T T T 135 Çizelge 2 Gözlem kuyularında 2007 Kasım ayına ait taban suyu derinlikleri (cm) KUYU NO taban suyu derinlikleri (cm) D-194 D-185 258 K 172 K K K K K K D-195 D-186 D-187 D-188 D-189 D-190 D-191 D-192 D-193 D-196 D-197 D-198 D-199 D-200 D-201 D-202 D-203 K K 120 K K 161 K K 155 150 1999 yılında pilot sahadaki gözlem kuyularında ölçülen tabansuyu derinlikleri 0 - 310 cm arasında değişmektedir. Tüm kuyularda, özellikle sulamaların başlamasıyla birlikte tabansuyu seviyelerinde belirgin olarak yükselme görülmüştür. 2007 yılında ise bu sahadaki gözlem kuyularının tamamına yakını tahrip edildiği için buradan örnek alınamamıştır. Ancak toprak örneklemesi sırasında D-196 nolu örnekte 120 cm, 187,199, 202 ve 203 nolu örneklerde 150-180 cm diğerleri ise 200 cm’den daha derinde olduğu tespit edilmiştir. Çizelge 3 1999 yılı taban suyu analiz sonuçları KUYU NO D-185 D-186 D-187 D-188 D-189 D-190 D-191 D-192 D-194 D-196 D-197 D-199 D-201 D-202 NĐSAN E.C pH (dS/ m) 30.0 7.25 1.76 7.80 4.03 7.72 1.26 7.60 2.37 7.58 0.95 7.58 2.40 7.80 5.76 7.60 19.8 7.54 5.00 7.60 2.61 7.80 8.04 7.40 4.25 7.95 MAYIS E.C pH (dS/ m 32.0 7.64 2.59 7.68 6.27 7.60 0.72 7.60 2.39 7.62 1.49 7.62 3.64 7.55 7.36 7.63 22.9 7.58 5.75 7.65 1.65 7.62 9.37 7.64 3.48 7.55 HAZĐRAN E.C pH (dS/ m) 32.9 7.35 3.50 7.90 10.6 7.64 1.25 7.75 2.50 7.68 1.94 7.43 3.62 7.31 7.74 7.52 22.6 7.65 5.79 7.62 5.76 7.32 8.52 7.33 T T TEMMUZ E.C pH (dS/ m) 35.0 7.50 8.10 7.52 11.0 7.60 1.20 7.60 3.22 7.57 2.20 7.60 2.05 7.55 3.71 7.60 23.7 7.54 6.50 7.60 5.70 7.35 12.6 7.42 T T AĞUSTOS E.C pH (dS/ m) 28.0 7.46 14.4 7.62 2.20 7.60 3.80 7.55 2.52 7.58 2.10 7.55 4.00 7.63 25.0 7.60 6.20 7.64 6.00 7.44 12.3 7.45 T T EYLÜL E.C pH (dS/ m 30.7 7.53 6.90 7.61 2.10 7.62 2.25 7.57 1.87 7.40 6.80 7.70 23.1 7.74 3.60 7.59 6.90 7.51 13.1 7.56 T T EKĐM E.C pH (dS/ m 30.2 7.60 8.97 7.58 2.11 7.37 5.58 7.66 0.28 7.54 6.58 7.79 19.9 7.66 2.56 7.65 13.5 8.03 3.16 7.62 13.5 7.63 6.02 7.36 KASIM E.C (dS/ m) 30.2 6.80 2.00 2.15 1.17 6.90 23.3 3.30 6.80 13.2 6.50 pH 7.51 7.60 7.66 7.59 7.30 7.74 7.76 7.56 7.52 7.54 7.40 Çizelge 3’ün incelenmesinden de görüleceği gibi 1999’da yapılan tabansuyu analizlerinde pH 7.25 – 8.03 değerleri arasında, elektriksel iletkenlik ise 0.28 – 35.00 dS/m olarak saptanmıştır. Tabansularının büyük çoğunluğu çok fazla miktarda tuz içermekte ve su kalitesi yönünden 3. ve 4. sınıfa girmektedir. ARALIK E.C (dS/ m 30.2 8.90 2.10 5.53 0.28 6.50 19.0 2.56 13.5 3.14 13.5 6.00 pH 7.66 7.51 7.36 7.64 7.52 7.76 7.64 7.60 8.00 7.60 7.61 7.40 Çizelge 4 1999 ve 2007 yılı alınan toprak örnekleri analiz sonuçları Kuyu No D185 D186 D187 D188 D189 D190 D191 D192 D193 D194 D195 D196 D197 D198 D199 Derinlik (cm) 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 Su CaCO3 (%) Đle Doy. (%) 66 20.9 72 21.6 77 22.0 88 21.6 79 14.8 80 13.3 95 15.2 89 15.5 81 19.8 82 22.6 88 20.5 88 21.2 81 20.0 81 19.6 88 19.5 88 18.2 88 19.7 78 20.5 80 21.2 82 23.9 79 15.2 80 15.5 81 16.3 83 16.3 79 19.0 80 19.0 82 18.6 82 19.6 78 20.9 79 22.8 81 20.4 81 19.6 74 22.0 77 19.6 90 21.5 80 22.0 79 15.9 83 16.7 88 17.4 89 14.4 78 17.8 79 18.2 84 18.6 84 19.3 88 14.8 88 20.1 88 19.0 90 20.1 87 14.4 78 15.5 88 18.2 81 19.0 70 18.6 75 20.1 77 18.2 78 16.7 77 15.9 77 19.3 79 20.9 80 19.7 Bünye Analizi (%) Kum Silt Kil 27.3 25.3 23.3 23.3 13.3 13.3 11.3 15.4 13.3 29.4 13.1 13.3 15.3 13.4 13.4 15.6 13.9 15.8 13.9 13.9 13.9 15.9 11.9 11.9 14.7 12.7 14.1 14.1 10.1 16.1 10.1 12.1 16.3 28.3 18.3 18.3 12.4 12.0 14.0 12.0 16.0 12.0 18.0 16.0 14.3 14.3 12.3 14.3 18.3 14.3 18.3 14.3 18.3 14.3 14.3 12.0 14.0 12.0 14.0 12.9 46.4 48.4 48.3 48.2 64.3 62.3 64.3 8.3 57.6 49.6 65.1 61.6 59.6 61.6 67.6 61.6 65.4 63.4 65.4 63.4 63.4 61.4 65.4 63.4 60.6 66.6 64.6 64.6 62.6 56.6 66.6 64.6 57.0 51.0 57.0 61.0 64.4 61.4 61.4 65.4 59.4 61.4 59.4 59.4 51.7 52.7 61.7 63.7 57.7 65.7 57.7 65.7 56.3 60.3 60.3 64.3 62.3 64.3 64.3 62.3 26.3 26.3 28.4 28.5 22.4 24.4 24.4 76.3 29.1 21.0 21.8 25.1 25.1 25.0 19.0 22.8 20.7 20.8 20.7 20.7 22.7 22.7 22.7 24.7 24.7 20.7 20.3 20.3 26.3 26.3 22.3 22.3 26.7 20.7 24.7 20.7 22.6 25.6 23.6 21.6 23.6 25.6 21.6 23.6 34.0 33.0 26.0 22.0 24.0 20.0 24.0 20.0 25.4 25.4 25.4 22.7 22.7 22.7 20.7 24.8 Bünye Sınıfı C C C C C C C SL C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C pH 7.32 7.63 7.70 7.75 8.02 7.63 8.46 7.95 7.91 7.96 7.80 7.83 7.88 7.88 7.92 7.88 7.63 7.72 7.73 8.06 7.80 7.92 7.85 7.83 8.06 7.94 7.90 7.83 7.99 8.02 7.93 7.88 7.44 7.70 8.40 7.95 7.40 7.71 7.92 7.92 7.78 7.95 7.90 7.88 7.65 7.73 7.75 7.93 7.33 7.97 7.99 8.02 7.58 7.69 7.71 7.80 7.85 7.92 7.73 8.08 E.C. 25 oC dS/m 1999 2007 ESP (%) 1999 2007 17.16 15.36 14.86 10.41 0.72 2.88 2.75 7.06 1.28 1.75 5.71 5.51 0.92 0.86 1.55 0.98 11.06 8.05 7.65 9.64 1.00 1.08 1.10 1.45 0.90 2.39 3.69 2.78 1.00 2.66 3.0 5.44 8.86 9.48 6.13 6.18 10.22 11.86 11.04 13.72 2.60 2.04 1.78 2.96 7.63 8.20 5.46 5.52 9.75 10.00 11.75 10.22 6.44 6.52 7.75 7.75 4.82 5.42 5.85 7.88 12.42 18.13 20.90 25.69 2.39 7.12 9.77 8.59 1.76 19.11 20.38 14.08 2.14 1.70 1.03 2.25 1.36 1.42 1.48 1.88 3.14 3.79 4.34 2.03 1.15 2.58 3.39 2.08 3.75 6.69 1.02 3.78 3.32 3.62 9.87 13.82 22.09 15.23 16.50 8.31 7.08 4.21 5.71 12.56 11.41 13.89 18.06 2.42 1.33 2.11 3.06 6.87 3.62 3.71 5.04 5.33 10.18 10.31 1.97 4.22 14.85 13.4 13.5 12.7 0.75 0.59 0.92 1.54 0.33 0.68 0.57 0.60 0.55 0.57 0.74 0.63 0.61 0.69 0.79 0.83 0.81 0.74 1.31 2.77 0.80 0.64 0.74 0.90 0.88 0.73 1.07 1.15 3.65 1.92 1.86 0.99 4.33 4.58 3.60 4.79 1.78 1.60 2.14 3.77 1.47 1.41 1.94 0.65 0.60 0.63 0.82 0.92 2.04 1.25 1.41 1.38 0.68 0.61 0.52 0.48 13.23 12.89 12.85 13.07 1.25 1.51 1.39 2.29 1.79 2.27 2.15 2.13 1.13 0.70 0.96 0.98 1.04 0.95 1.18 0.83 0.88 0.91 1.09 1.43 0.85 0.99 1.25 1.39 0.83 1.63 2.58 1.84 2.21 2.85 2.92 4.90 2.82 3.87 4.46 5.22 1.35 1.20 1.21 2.46 1.23 1.55 1.24 1.36 1.01 0.95 0.84 1.07 0.67 0.89 0.82 1.06 0.95 1.00 0.70 0.75 KDK meq/100g 30.6 32.0 32.2 34.1 36.8 39.3 43.6 44.8 41.0 43.6 42.3 42.2 34.6 33.0 35.1 32.5 36.2 34.6 33.0 35.1 32.5 36.6 35.4 37.6 35.0 36.4 35.7 37.2 31.3 36.8 35.7 38.4 39.4 39.7 44.5 45.7 45.3 48.8 47.4 47.4 45.6 46.3 45.8 47.6 44.2 48.8 46.0 48.5 45.8 41.3 45.9 45.7 37.4 38.4 38.4 39.9 35.7 39.4 39.7 41.5 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 0-30 30-60 60-90 90-120 D200 D201 D202 D203 K2 K4 K6 K8 79 81 81 82 81 81 83 83 80 86 88 88 81 82 84 84 83 84 86 89 84 91 93 94 82 88 90 93 86 88 90 91 17.4 15.5 20.1 18.6 16.7 15.5 18.2 19.3 20.5 17.4 16.7 16.3 19.3 18.2 17.4 20.5 16.7 17.1 16.3 17.1 20.9 18.2 17.4 19.0 21.2 20.5 21.6 22.0 17.8 20.1 19.7 20.1 13.4 15.4 15.4 15.4 13.8 17.8 13.8 11.8 14.3 12.3 12.3 12.3 14.5 14.3 12.3 12.3 15.2 17.2 17.2 15.2 15.2 15.2 15.2 15.2 16.0 16.0 16.0 16.0 16.7 16.7 16.7 16.7 24.0 24.0 24.0 75.2 21.2 25.2 27.2 71.2 24.7 22.7 22.0 52.0 24.5 22.0 30.0 22.0 20.4 20.5 20.5 18.5 18.1 16.1 16.1 16.1 22.8 18.8 16.8 18.8 18.1 16.1 14.1 16.1 62.6 60.6 60.6 9.04 65.0 57.0 59.0 17.0 61.0 65.0 65.7 35.7 61.0 63.7 57.7 65.7 64.3 62.3 62.3 66.3 66.7 68.7 68.7 68.7 61.2 65.2 67.2 65.2 65.2 67.2 69.2 67.2 C C C SiL C C C SiL C C C SiL C C C C C C C C C C C C C C C C C C C C 7.62 7.64 7.92 7.88 7.70 7.78 7.89 7.91 8.05 8.10 8.08 8.05 8.08 8.04 8.08 8.02 7.36 7.57 7.47 7.48 7.36 7.50 7.11 7.07 7.65 7.11 7.54 7.68 7.43 7.53 7.99 7.91 9.72 10.00 9.88 11.08 12.63 11.00 11.66 12.83 12.00 11.88 12.46 12.35 7.08 7.96 8.10 7.15 9.56 8.20 7.93 8.32 6.25 6.22 7.82 7.40 4.25 3.87 5.64 6.15 3.60 3.70 4.60 5.30 1.31 1.24 2.18 2.68 4.22 2.93 7.96 7.69 7.25 4.44 6.32 8.24 7.06 6.20 6.26 9.61 2.32 1.89 1.27 1.12 2.07 2.00 2.33 3.49 1.49 1.13 1.54 2.16 2.39 1.20 1.33 1.25 5.51 6.29 6.71 5.26 8.46 8.2 9.23 9.46 7.48 11.39 11.12 12.11 4.24 4.27 3.62 3.71 1.31 3.71 5.01 11.50 3.41 4.77 8.00 27.89 2.28 1.83 19.27 17.21 1.08 1.90 6.54 13.5 0.41 0.64 4.12 0.87 2.24 1.44 12.63 11.88 4.24 2.73 3.59 4.26 42.7 45.3 48.8 43.4 47.4 45.6 46.3 45.8 42.6 44.2 48.8 46.0 38.5 39.7 41.5 45.7 35.73 38.86 36.46 37.46 35.73 36.26 38.00 30.40 26.66 40.66 25.06 35.73 36.80 33.60 44.80 33.60 0.24 2.07 3.10 3.84 2.58 1.97 1.70 1.57 1.41 0.85 2.24 2.97 1.03 1.23 1.21 1.77 0.78 1.44 0.85 0.90 1999 Kök bölgesi(0-90 cm) T uzluluk Değerleri 2007 18.00 16.00 14.00 EC (dS/m) 12.00 10.00 8.00 6.00 4.00 2.00 Örnek Noktaları Şekil 2. Yıllar arasında bitki kök bölgesindeki tuz değişimi (0-90 cm) K8 K6 K4 K2 203 202 201 200 199 198 197 196 195 194 193 192 191 190 189 188 187 186 185 0.00 Kök Bölgesi (0-90 cm) ESP Değerleri 20.00 18.00 16.00 ESP (%) 14.00 12.00 10.00 1999 2007 8.00 6.00 4.00 2.00 K8 K4 K6 K2 202 203 201 200 199 198 197 196 195 194 192 193 191 190 189 188 187 186 185 0.00 Örnek Noktaları Şekil 3. Yıllar arasında bitki kök bölgesindeki ESP değişimi (0-90 cm) Çizelge 4, Şekil 2 ve 3’ün incelenmesinden de görüleceği gibi 1999 yılında alınan örneklerin toprak profili boyunca çeşitli derinliklerdeki tuz ve ESP içeriklerinde görülen yüksek değerler proje sahasının Mülga Köy Hizmetleri Bolatlar Proje Müdürlüğü tarafından drenaj inşaatının yaptırılması ile 2007 yılında aynı noktalardan alınan örneklerle karşılaştırıldığında 185 no’lu örnek hariç diğer tüm örneklerde belirgin bir şekilde tuz yıkanması söz konusudur. 1999 yılında herhangi bir bitki yetiştirilemeyen sahalarda 2007 üretim sezonunda tuza dayanımı orta seviyede olan buğday, 2. Ürün Mısır ve pamuk bitkilerinin başarıyla yetişebildiği gözlemlenmiştir. 185 no’lu örnek yerlerinde çok fazla bir düşüş olmaması 185 no’lu örnek yerinin Aşağıderen köy yerleşim yeri içerisinde kalmasından dolayı burada dren döşenmemiş ve herhangi bir bitki yetiştiriciliği yapılmamasından dolayı düşüş olmamıştır. Yapılan değerlendirmelere göre Harran Ovası’nda en temel sorun olan yüksek taban suyu ve tuzlu alanların etkin çalışan bir drenaj sistemiyle birkaç yıl gibi kısa sürede herhangi bir kimyasal madde ilave edilmeksizin ıslah edilebilmesi söz konusudur. ÖNERĐLER • • Ovada her ne kadar birbiriyle çelişir şekilde bir çok rakam verilmesine rağmen problemli alanlarla ilgili olarak arazi ve toprak etütleri yapılmadığından dolayı ova ile ilgili net bir rakam söylenememektedir. Bu amaçla; Ovadaki problemin boyutunu ortaya koymak için ilk olarak uydu teknolojisinden de yararlanarak detaylı olarak tuzluluk haritaları çıkarılmalıdır. Toprak tuzluluğunun oluşmaması için bilinen en etkili ve pratik önlem sulama sistemi ile birlikte etkin bir drenaj sisteminin kurulmasıdır. Sulu tarım yapılan arazilerde uygun bir drenaj sistemi yoksa sulama ile birlikte toprağa ilave edilen tuzlar uzaklaştırılamaz. Bu döngü devam ettiği müddetçe tuzluluk sorunu kaçınılmaz olur. Sulanan topraklarda uygun tuz dengesi oluşması ve sürekliliğin sağlanması için drenaj tesisleri kurulmalı ve inşaatı sürenler biran önce bitirilmelidir. • • • Taban suyunun yükselmemesi için sulama yaparken bitki kök bölgesinde uygun tuz dengesini sağlayacak ölçüde bitki su ihtiyacı ve sulama randımanları dikkate alınarak hesaplanan sulama suyu verilmelidir. Çiftçi eğitimi; tuzlanma ve çoraklaşmanın önlenmesi çalışmalarının çok önemli bir cephesini oluşturmaktadır. Đhmal edilmemesi gereken bir konu olup yöre çiftçisi mutlaka eğitilmelidir. Ovada mevcut olan sulama ve drenaj kanallarının işletme ve bakımı için bütçeden yeterince pay ayrılarak buradaki aksaklıklar anında giderilmelidir. Aksi halde bu tesislerin kısa bir sürede elden çıkması kaçınılmazdır. KAYNAKLAR BAHÇECĐ Đ., A.S., NACAR 2007. Estimation of root zone salinity, using SaltMod, in the arid region of Turkey. Irrigation and Drainage 56:601ñ614(2007) Published online 28 June 2007 inWiley Inter Science(www.interscience.wiley.com) DOI:10.1002/ird.330 DSĐ., 1998. Şanlıurfa Harran Ovası Drenaj ve Tuzluluk Sorunları Đnceleme Raporu. DSĐ XV.Bölge Müdürlüğü ŞANLIURFA. NACAR , A.S., BAHÇECĐ, Đ., 2005. Gap Bölgesi Harran Ovasında Toprak Tuz Ve Su Dengesinin Đzlenmesi Değerlendirilmesi Ve Kapalı Drenaj Projeleme Kriterlerinin Belirlenmesi Şurfa Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Yayınları Ş.URFA
Benzer belgeler
trakya bölgesinde uygulanabilecek sulama teknolojileri
operating of farmers the side of economic and social complete their attending. (Özçelik-1999)
In this research available condition of water foundations which are done by KHGM have
investigated. Ina...