Guy Debord – Gösteri Toplumu
Transkript
Guy Debord – Gösteri Toplumu
·
Guy
Debord
C�Q&ec�
e>o�o�oe
eeec-.e•
e• e .. � t �·
Fransızcadan çevirenler: Ayşen Ekmekçi - Okşan Taşkent
{l1j
AvtlNTI
·
GUY DEBORD
XX. yüzyılın ikinci yarısının en önemli düşünürlerinden. Filozof, yazar,
sinemacı. l 950'de yıkıcı bir "sanat" akımı olarak ortaya çıkmış olan Lett
rist Entemasyonal'e katıldı. l 952'de yaptığı deneysel Hurlements en ja
voeur de Sade filminin ilk gösterimi sırasında çıkan olaylarla ve aynı yıl
Paris'e gelen Charlie Chaplin'in yaptığı basın toplantısına baskın yaparak
onu faşistlikle suçlayan dört kişilik grupta oynadığı rolle adını duyurdu.
İlk önemli yazıları, grubun çıkardığı Pot/ateh adlı dergide yayımlandı.
1957'de Memoires adlı bir kitap yayımladı. Kitabı kendisi yazmamış, çe
şitli kitap, dergi ve gazetelerden aldığı paragrafları, cümleleri, sözcükk:ri.
bina ve şehir planlarını, reklam panolarını, karakterler, reprodüksiyon ve
fotoğrafları gelişigüzel bir biçimde bir araya getirmiş, arkadaşı Da
nimarkalı ressam Asger Jorn da çeşitli leke ve renkli çizgilerle "kitaba"
katkıda bulunmuştu. Aynı yıl Avrupalı birkaç avangard ve devrimci gru
bun bir araya gelmesiyle oluşan ve 1968 olayları üzerinde çok önemli bir
etkisi olan Sitüasyonist Enternasyonal'in kurucuları arasında yer aldı.
Sanat ile devrimci pratik arasındaki kopukluğu ortadan kaldırmayı he
defleyen grup "şiiri devrimin hizmetine" değil "devrimi şiirin hizıncıine"
sokmaktaıı yanaydı. l 972'de Sitüasyonist hareket kendini feshetti.
Debord, temel eseri Gösteri Top/um u 'nun ilk baskıs111da kendi portresini
şöyle çizer:
"Guy Debord. Kendine soracak olursanız sinemacıdır. 1957 yılında ku
rulmuş olan Sitüasyonist Enternasyonal'in kurucularından ve üyesidir. En
ternasyonal'in Fransa yayınlarının sorumluluğunu uzun süre üstlendi. Si
tliasyonist
ajitasyonun
yayıldığı
birçok
ülkede,
özellikle
Almanya,
İngiltere ve İtalya'da bu örgütlenmenin çeşitli faaliyetlerine de (Gondi
veya Decaycux adı altında) kimi zaman katıldı. 1967 yılında Gösteri Top
lıımıı'nu yayımladı. Ertesi yıl, l 968 Mayıs karışıklıkları sırasında en aşırı
akımın öncüleri arasında yer aldı. Bu olayların ardından, Avrupa ve Amc
rika'daki aşırı-solcular üzerinde tezlerinin büyük etkisi oldu. Fransız.
193 l'de Paris'te doğdu." ( l 994'de öldü.)
KİTAPLARI: La sociere dıı .ıpecıac/e (1967; Gösteri Toplumu), Com
mentaires sıır la sociere dıı spectacle suivie de Preface ı:l la qııatrieme edi
ıioıı italienne de 'la societe dıı spectac/e' (1988; Gösteri Toplumu Üzerine
Yorumlar ve 'Gösteri Toplumu'nun İtalyanca Dördüncü Baskısına Önsöz),
Panegyrique (1989; Övgü), Considerations sur l'assıısinat de Gerard Le
bovici (1985; Gerard Lebovici'nin Öldürülmesi Üzerine Mülil.hazalar),
Cette maııvaise repııtation. . . (1993; Şu Kötü Ün.. . ), CEııvres cinemato
graphiqııes completes ( 1978; Sinematografik Bütün Eserler)
FİLMLERİ: Hıırlements en favoeıır de Sade (1952; Sade İçin Ulumalar),
Sıır le passage de quelques personnes ı:l travers une assez coıırte ıınite de
temps (1959; Çok Kısa Bir An Boyunca Birkaç Kişinin Geçip Gidişi Üs
tüne); Critiqııe de la Seperation ( 1961; Ayrılığın Eleştirisi) ve in girum
imus nocte et consumimur igni ( 1978).
. Ayrıntı: 141
inceleme dizisi:
26
Gösteri Toplumu
ve Yorumlar
Guy Debord
Çevirenler
Ayşen Ekmekçi- Okşan Taşkent
Yayıma hazırlayan
Işık Ergüden
Guy Debord
GÖSTERİ TOPLUMU
VE YORUMLAR
Son okuma
Murat Kocadağlı
Ayrınll'nın istemeden kalbini kırdığı için
özür borçlu olduğu arkadaj
Melih Başaran
'
Çeviride kullanılan metinler
La Societc dıı Specıacle
Editions Gallimardl 1992
Commeııtaires sıır la rncieıe du SııeLlade-1988
Prejuce ıl la qııaırii!me ediıion /ıaliemıe de
"La Şocieıe du Specıade" -1979
Editions Gallimardl 1992
Society of the spectacle
Çeıfri Kolektif
Black & Red!Deıroit 11977
Commeııts on tlıe Society ofthe Spectacle
Çeviren: Malcolm /nırie
\lersoi1990
© Editions Gallimard
Bu kitabın tüm yayım hakları
Ayrıntı Yayınları'na aittir
Gösteri Toplumu'nun Fransa ve İngiltere'dc yapılan ilk basımları
·'yayın hakları serbesttir" notuyla yayımlanmıjtır.
Kapak düzeni
Arslan Kahraman
Düzelti
Saiı Kızılırmak
Basıma hazırlık
Renk Yapımevi (O 212)5169415
Baskı ve cilt
Mart Martbaacılık Sanatları Ltd. Şıi. (0 212) 212 03 39-40
Birinci basım
Şubat 1996
ISBN 975-539-016-3
AYRlNTI YAYlNLARI
Piyer Loti Cad 17/2 34400 Çeınberlita\-lstanbul Tel: (0 212) 518 76 19 Fax: (O 212) 516 45 77
�
AYll NTI
N
c
E
L
E
M
E
o
z
s
ŞENLİKLİ TOPLUM/lvan llfich/2. basım.M YEŞİL POLİTİKNJonathon PorritV2. basım .M MARKS, FREUD
VE GÜNLÜK HAYATIN ELEŞTİRİSİ/Bruce Brown/2. basım .M KADINLIK ARZULARl-Günümüzde Kadın Cin
selliği!Rosalind
Coward/3.
basım.M FREUD'DAN
LACAN'A
PSİKANALİZ/Saffet
Murat
Tura!
Tükendi .M NASIL SOSYALİZM? HANGİ YEŞİL? NE İÇİN SANAYİ?/Rudoll Bahro/Tükendi.M ANTROPOLO
JİK AÇIDAN ŞİDDET/Der David Riches.M ELEŞTİREL AİLE KURAMl/Mark Poster .M İKİBİN'E DOGRU/
Raymond Wi/liams.M DEMOKRASİ ARAYIŞINDA KENT/Kürşat Bumin.M YARIN-Sanayi Toplumu Yol Ayrı
mında Eleştiri ve Gerçek ÜtopyatRobert Havemann .M DEVLETE KARŞI TOPLUM/Pierre C/ast
res.M RUSYA' DA SOVYETLER (1905-1921)!Oskar Anweiler.M BOLŞEVİKLER VE İŞÇİ DENETİMİ1917'den 1921'e Devlet ve Karşı Devrim/Maurice Brınton.M EDEBİYAT KURAMl/Terry Eagleton .M İKİ
FARKLI SİYASET/Levent Köker .M ÖZGÜR EGİTİMIJoe/ Spring.M EZİLENLERİN PEDAGOJİSİ/Pau/o Frei
re/2. basım .M SANAYİ SONRASI ÜTOPYALAR/Boris Frankel.M İŞKENCEYİ DURDURUNl-İnsan Hakları ve
MarksizmJTaner Akçam.M ZORUNLU EGİTİME HAYIRl/Catherine Baker/2. basım .M SESSİZ YIGINLARIN
GÖLGESİNDE YA DA TOPLUMSALIN SONU!Jean Baudrillard/Tükendi.M ÖZGÜR BİR TOPLUMDA BİLİM/
Paul Feyerabend .M VAHŞİ SAVAŞÇININ MUTSUZLUGU-Siyasal Antropoloji Araştırmaları/Pierre Clast
res .M CEHENNEME ÖVGÜ-Gündelik Hayatta Totalitarizm/Gündüz Vassaf/4. basım.M AGIR ÇEKİM
Değişen Erkeklikler/Değişen Erkekler/Lynne Segal .M CİNSEL ŞİDDET -Yaşayanların/Yaşatanların Anlatımla
rıylatA/berto Godenzi.M ALTERNATİF TEKNOLOJİ-Teknik Değişmenin Politik Boyutları/Oavid Dick
son.M ATEŞ VE GÜNEŞ-Platon Sanatçıları Niçin Dışladı?//ris Murdoch .M OTORİTE!Richard Sen
nett.M TOTALİTARİZM!SiııJon Tormey.M İSLAM'IN BİLİNÇALTINDA KADIN/ Fetna Ayt Sabba/JJ2.
basım.M MEDYA VE DEMOKRASİ/John Keane/2. basım .M ÇOCUK HAKLARl/Oer: Bob Frank
/in .M ÇÖKÜŞTEN SONRA-Sosyalizmin Geleceği/Der: Robin Blackburn .M DÜNYANIN BATILILAŞMASl
Gezegenimizin Birörnekleşmesinin Anlamı, Önemi ve Sorunları Üstüne Bir Deneme/Serge Latouc
he.M TÜRKİYE'NİN BATIULAŞTIRILMASl/Cengiz Aktar.M SINIRLARI YIKMAK-Feminist, Yeşil Bir Sosyaliz
me Doğru/Mary Mellor .M KAPİTALİZM, SOSYALİZM, EKOLOJİ-Yönelim Bozuklukları/ Arayışlar/Andre
Gorz .M AVRUPAMERKEZCİLİK-Bir İdeolojinin EleştırisilSamir Amin .M AHLAK VE MODERNLİK/Ross
Poole.M GÜNDELİK HAYAT KILAVUZUISusan Willis.M SİVİL TOPLUM VE DEVLET- Avrupa'da Yeni Yakla
şımlar/Der: John Keane .M TELEVİZYON: ÖLDÜREN EGLENCE-Gösteri Çağında Kamusal SöylemlNeil Post
man .M MODERNLİGİN SONUÇLARl!Anthony Giddens .M DAHA AZ DEVLET/ DAHA ÇOK TOPLUM
Özgürlük/Ekoloji/Anarşizmi.Ro/I Cantzen .M GELECEGE BAKMAK-21. Yüzyıl İçin Katılımcı EkonomilMichae/
Albert - Robin Hahnel .M MEDYA, DEVLET VE ULUS-Siyasal Şiddet ve Kolektif Kimlikler/ Philip Schlesin
ger .M MAHREMİYETİN DÖNÜŞÜMÜ-Modern Toplumlarda Cinsellik, Aşk ve Erotizm IAntlıony Gid
dens .M TARİH VE TİN-Özgürleşme Felsefesi Üzerine Bir İnceleme/Joel Kovel .M ÖZGÜRLÜGÜN EKOLOJİ
Sİ-Hiyerarşinin Ortaya Çıkışı ve Çözülüşü/Murray Bookchin.M DEMOKRASİ VE SİVİL TOPLUM-Avrupa
Sosyalizminin Açmazları, Toplumsal ve Siyasal İktidarın Denetlenmesi Sorunu ve Demokrasi Beklentileri Üzeri
ne/John Keane.M ŞU HAİN KALPLERİMİZ-Kadınlar Erkeklere Neden Teslim Olurlar? !Rosalind Co
ward .M AKLA VEDNPaul Feyerabend.M BEYİN İGFAL ŞEBEKESİ-Uluslararası Reklamcılık !Armand Matte
lart.M İKTİSADİ AKLIN ELEŞTİRİSİ I Andre Garı .M MODERNLİGİN SIKINTILARI / Charles Taylar
.M GÜÇLÜ DEMOKRASİ-Yeni Bir Çağ İçin Katılımcı Siyaset!Benjamin Barber .M ÇEKİRGE-Oyun Yaşam ve
ÜtopyatBernard Suits.M KÖTÜLÜGÜN ŞEFFAFLIGl-Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme/Jean Baudrıl
lard .M ENTELEKTÜEL-Sürgün, Marjinal, Yabancılfdward Said .M TUHAF HAVA-Sınırtar Çağında Kültür, Bilim
ve Teknoloji/Andrew Ross .M YENİ ZAMANLAR -1990'1arda Politikanın Değişen Çehresi/S. Ha/1-M. Jacques
.M TAHAKKÜM VE DİRENİŞ SANATLARl-Gizli Senaryolar/J.G. Scott .M SAGLIGIN GASPl//van lllich
.M SEVGİNİN BİLGELİGİ/A/ain Finkielkraut .M KİMLİK VE FARKLILIK-Siyasetin Açmazlarına Dair Demokra
tik Çözüm Önerileri/William Connolly.M ANTİPOLİTİK ÇAGDA POLİTİKNGeoff Mulgan .M YENİ BİR SOL
ÜZERİNE TARTIŞMALAR-Serbest Piyasacı Sağa Cevaplar/Hilary Wainwright .M DEMOKRASİ VE KAPİTA
LİZM - Mülkiyet, Cemaat ve Modern Toplumsal Düşüncenin Çelişkileri/ Samuel Bow/es-Herbert Gintis
.M OLUMSALLIK, İRONİ VE DAYANIŞMNRichard Rorty .M OTOMOBİLİN EKOLOJİSİ/P. Freund-G. Martin
.M GÖSTERİ TOPLUMU VE YORUMLAR/Guy Debord
R
L
A
N
A
N
K
H
A
Z
T A
P
L
A
R
GÜNDELİK HAYATIA DEVRİM-Gençler İçin Hayat Bilgisi El Kitabı/Raou/ Vaneigem .M EKOLOJİK BİR TOP
LUMA DoGRU/Murray Bookchin ..«KAMUSAL İNSANIN ÇÖKÜŞÜ-Richard Sennett .M YÖNTEME KARŞI/
Paul Feyerabend .M FC6TMl)ERNİ2M VE 1ÜKETM KÜL1ÜR.::.VMike Featherstone.M İMKA NSIZIN POLİTİKASl
İsyanla İtaat Arasındaki Entelektüel/J.M. Besnier .M ÖPÜŞME, GIDIKLANMA VE SIKILMA ÜZERİNE/Adam
Phillips.M BARBARLIK/Mıche/ Henry .M KİMLİK MEKANLARl/David M0rley-Kevin Robins.M POSTMODERN
ETİK/Zygmunt Bauman
İÇİNDEKİLER
GÖSTERİ TOPLUMU
- Fransızca 3. baskı için okurun dikkatine
1.
il.
III.
iV.
V.
VI.
Tamamlanmış ayrılık
Gösteri olarak meta
......
.
. .... .
.. .
...
. .
�
............ ..
..
. .
.. ....
SJörünüşteki birlik ve bölünme
.
.
......... ........................
.
................... .................
..
.........................................
. . . . . . . . . . . . ...................................
9
13
24
32
Ozne ve temsil olarak proletarya ...... ............ ................. ........ . 41
Zaman ve tarih
.... .................... . . ........ ... ...................................
Gösteri zamanı
.. ................................................................. ....
.
72
84
5
YIL Toprağın düzenlenmesi
VIII. Kültürde yadsıma ve tüketim
XI. Maddileşmiş ideoloji
91
98
112
. . . . . ...... . . . . . . . . . .......... . . . . . . . ....... .. . . . . . . . ... . ..
....... . . . . . . . . ........... . . ......................
. . . .. . ........ . . . . . . ......................... ...... ... .......
GÖSTERİ TOPLUMU
ÜZERİ NE YORUMLAR
- Gösteri Toplımıu'nun İtalyanca 4. baskısına önsöz
6
. . . . . .....
" ......... 184
Gösteri Toplunıu
FRANSIZCA 3. BASKI İÇİN
OKURUN DİKKATİNE
Gösteri Toplumu ilk olarak, Kasım 1 967'de Paris'te Buchet
Chastel yayınevi tarafından yayımlandı. 1 968 olayları kitabın ta
nınmasını sağladı. Tek . bir kelimesini bile değiştirmediğim ki
tabın, yeni baskıları 1 97 l yılından itibaren Champ Libre yayınevi
tarafından yapıldı; bu yayınevi, editörü Gerard Lebovici ' nin 1 9 84
yılında öldürülmesinden sonra Gerard Lebovici adını aldı. Yeni
baskılar 1 99 1 yılına kadar düzenli bir şekilde bu yayınevinde bir
birini izledi. Şimdiki baskı da 1 967 baskısının kelimesi ke
limesine aynısı olarak kaldı. Zaten ayn ı kural Gallimard'dan ya.
yımlanacak bütün kitap larımın yeni baskıları için de geçerli
olacaktır. Ben kendini d üzelten biri değilim.
9
Böyle bir eleştiri teorisi değiştirilmemelidir; ilk kez bu teorının
doğru bir şekilde tanımladığı uzun tarihsel <lönemin genel ko
şulları çürütü lmediği sürece bu teori de değiştirilmemClidir. Dö
nemin kaydettiği gelişmenin sürekliliği gösteri teorisini doğ
rulamaktan ve sergilemekten başka bir şey yapmamıştır, dolayı
sıyla burada tekrarlanan açıklama pek seçkin olmayan bir anlam
içinde tarihsel yanıyla ele alınabilir: 1 968 mücadeleleri esnasında
ulaşılan en aşırı konumun ne olduğuna ve dolayısıyla da daha
l 968'de neyi bilebileceğimize tanıklık eder. Bu dönemin en ena
yileri bile o günden bugüne bütün yaşamlarındaki düş kırıklığıyla;
"yaşamın görünür hale gelmiş ya<lsınması"nın, "meta-biçimine
bağ lı nitelik kaybı"nın ve "dünyan ın prolcterleştirilmesi"nin ne
anlama geldiğini anlayabilmişlerdir.
Bununla birl ikte:'aynı sürecin devam ında ortaya çıkan en belirgin
yen iliklerden söz eden diğer gözlemleri de zamanı içinde ek
ledim. 1 979 yılında, kitabın İ talyanca yeni bir çevirisine yazdığım
bir önsöz vesilesiyle, gösteri gücünün kullanılmasını n tıpkı hü
kümet etme tekniklerinde olduğu gibi, endüstriyel üretim in do
ğasında da yol açtığı fiill değişiklikleri ele aldım. 1 9 8 8 ytlında
yazdığım Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar, daha önceleri "yo
ğun laşmış gösteı:i" ile "yaygın gösteri"nin birbirine rakip saltanat
ları arasında var olan "gösterinin dünya çapındaki işbölümü"nün,
ortak biçim olan "bütünleşmiş gösteri"de bu iki türün kay
naşmasıyla sona erdiğini net bir şekilde göstermiştir.
1967'den önce olup bitenlerden söz ederek eski biçimleri bazı kar
şıt uygulamalara göre ayırt eden 105. tez düzeltilerek bu birleşme
kısaca özetlenebilir. S ınıf iktidarındaki B üyük Bölünme'nin uz
laşmayla tamamlanması sonucunda ortaya çıkan bütünleşmiş gös
terinin birleşik uygulamasının, günümüzde, bir yandan algıyı "po
lisiye yöntemlerle değiştirirken" (bu koşullarda polis de tamamen
yenidir) diğer yandan da "iktisadi yöntemlerle dünyayı de
ğiştirdiğini" söylemek gerekir.
B u kaynaşma bütün dünyanın iktisadi ve politik gerçekliği da
hilinde zaten üretilmiş olduğu içindir ki dünya nihayet kendini
resmen birleşmiş ilan edebilmektedir. Ve aynı zamanda güç ayıo
rılığının evrensel olarak geldiği durum o kadar vahimdir ki bu
dünya tez elden birleşme ihtiyacını; ve gösteri tarafından tahrif
edilmiş ve güvence altına alınmış olan dünya pazarının uzlaşımsal
örgütlenmesine tek bir bütün halinde katılına ihtiyacın ı duy
muştur. Ama sonuçta birleşemeyecektir.
Totaliter bürokrasi, yani "pazar ekonomisini ikame eden hakim
sı nıf' hiçbir zaman kendi kaderine çok fazla inanmamıştı. Ken
disinin " hakim sınıfın az gelişmiş biçimi" olduğunu biliyordu ve
daha iyisi olmak istiyordu. 58. tez, uzun zaman önce şu aksiyomu
kurm uştu: "Gösterinin kökeni zenginleşmiş iktisat alanında yatar
ve nihai olarak gösteri pazarına hakim olmaya kalkışan ürünler
buradan kaynaklanır."
l 989 yılında Rus bürokrasisini, mevc ut demokrasi ideol<�iisi'ni
(yani seyirci insanın haklarını tanıyarak ılımlı hale gelen, dik
tatörlüğe dayalı Pazar özgürlüğü ideolojisi) tek vücut olarak ani
den benimsemeye iten şey, gösterinin, toplumun basitleşmesinin
diğer bütü n yönlerine bağlı olan modernleşme ve birleşme isteği
dir. Batı'da hiç kimse böylesine olağanüstü medyatik bir olayın
anlam ı ve sonuçları üzerinde bir tek gün bile uzun uzadıya dur
mamıştır. Gösteri tekniğinin kaydettiği i lerlemenin kanıtı bu
radadır. B ir tür jeolojik sarsın tının ortaya çıkmasını kaydetmek dı
şında yapılan bir şey yok . Tıpkı bütün diğer demokrasi işaretleri
kadar tartışmasız olan çok basit bir işareti -Berlin Duvarı'nın yı
kılışmı- tekrarlamakla yetinerek olay tarihe geçirilir ve yeterince
anlaşıldığı sanılır.
1 991 yılında modernleşmenin ilk sonuçları Rusya'nın tamamen
dağılmasıyla birlikte ortaya çıktı. Rusya'da, ekonominin genel ge
lişmesinin yol açtığı feci sonuçlar B atı'ya nazaran çok daha açık
ça görülmüştür. Kargaşa bunun sonucundan başka bir şey değildir.
Her yerde aynı ürkütücü soru , iki yüzyıldan beri dünyanın ya
kasını bırakmayan şu soru sorulacaktır: Yanılsamanın hayal kı
rıklığı yarattığı ve gücün çözüldüğü yerde fakirler nasıl ça
l ıştırılır?
1l
1 1 1 . tez, nihai patlamasını gördüğümüz Rus çöküşünün i lk be
l irti lerini göstererek ve bugünkü tabirle bilgisayar hafızasından si
linecek bir dünya toplumunun yaklaşan sonunu tasarlayarak , doğ
ruluğu kolayca hissedilecek şu stratejik saptamayı dile getirmiştir:
"Bürokratik aldatmaca i ttifakında görülen dünya ç apındaki bo
zulma son tahlilde kapitalist toplumun mevcut gelişmesi için en
elverişsiz etkendir."
1. TAMAMLANMIŞ AYRILIK
Bu kitabı, gösteri toplumuna bilinçli bir şekilde zarar vermek
amacıyla yazıldığını göz önüne alarak okumak gerekir. B u kitap
asla abartılı bir şey söylemedi.
Çağımızın . . . tasv iri nesneye, kopyayı
aslına, tems i l i gerçekl iğe, dı� görünü�ü öze
terc i h ettiğinden ku�ku yok tur.. . Çağımız
için kutsal o lan tek şey yanılsama, kutsal
30 Haziran 1 992
GUY DEBORD
olmayan tek �ey ise hakikattir. Dahası,
hak i k at azaldıkça ve yanıl sama çoğaldıkça
çağımızın gözünde k u tsal ol anın değeri
artar, öyle ki bu çağ açısıııdan ya111/sama11111
Jıad safhası, kutsal ola11111 da had
safhası 'dır.
flıristiyanlıtiın
Fcucrbaclı,
Ö:ii'nün ikinci baskısına önsöz
1
Modern üretim koşul larının hakim olduğu toplumların tüm ya
şamı devasa bir gösteri birikimi olarak görünür. Dolaysızca ya
şanmış olan her şey yerini b ir temsile bırakarak uzak laşmıştır .
2
Yaşamın her bir görünümünden kopm uş olan imaj lar, bu yaşamın
birliğini yeniden kurmanın artık mümkü n olmadığı ortak bir akış
ta kaynaşırlar . Kısmi olarak göz önünde bulundurulan gerçeklik,
ayrı bir sahte-dünya olarak, salt seyrin nesnesi olarak, kendi genel
birliğinde sergilenir . Dünyasal imajlardaki uzmanlaşma, aldatıcı
şeyin hakikatle yüz yüze gelmekten kaçındığı özerkleşmiş imaj
aleminde kendini tamamlanmış bulur. Genel anlamda gösteri, ya13
'.
'
ı.
�·, -
şamın somut tersyüz edilişi olarak, canlı olmayanın özerk de
vinimidir.
sıdır . Modern üretimin dışında geçirilen zaman ın esas bölümün
deki meşguliyet olan gösteri, aynı zamanda da bu doğrulamanın
sürekli nıevcudiyeti dir
'
3
Gösteri kendini, hem bizzat toplum o larak, hem toplumun bir par
çası olarak ve hem de bir birleştirme aracı olarak sunar. Gösteri,
toplumun bir parçası olarak , özell ikle, bütün bakış ve bilinçleri bir
araya getiren sektördür. Bu sektör ayrı o lduğundan , aldatılmış ba
kışın ve yanlış bilincin yeridir; ve gerçekleştirdiği birleşme ge
nel leştirilmiş ayrılığın resmi dilinden başka bir şey değildir.
.
7
Ayrılık, bizzat dünyanın birliğinin, gerçeklik ve imaj halinde bö
lünmüş olan global toplumsal praksisin parçasıdır. Toplumsal pra
tik -özerk gösteri bunun karşısında durur- gösteriyi kapsayan ger
çek bütünlüktür de. Ancak bu bütünlükteki bölünme, gösteriyi
bütünlüğün amacı gibi ortaya çıkaracak kadar bütünlüğü zedeler .
Gösteri dili, hiikim olan üretimin işaretleri'nden oluşur ki bunlar
aynı zamanda bu üretimin nihai hedefleridir.
4
Gösteri bir imaj lar toplamı değil, kişiler arasında var olan ve imaj
ların dolayım ından geçen bir toplumsal ilişkidir.
5
Gösteri , ne bir görüntü dü nyasmın suistimal edilmesidir, ne de
imaj ların kitlesel yayılma tekniklerinin ürünüdür. Gösteri, daha
ziyade somutlaşmış ve maddi olarak ifade edilen bir Wel
ta n schauu ng dur [dünya görüntüsü]. Bu, ncsnellqmiş bir dünya
görüntüsüdür.
'
6
Kendi bütünlüğü içinde ele alındığında gösteri, mevcut üretim tar
zının hem sonucu hem de tasarısıdır. Gerçek dünyaya bir eklenti,
ona ilave edilen bir süs değildir. O, gerçek toplumun ger
çekdışılığının can alıcı noktasıdır. Gerek enformasyon ya da pro
paganda, gerekse reklam ya da doğrudan eğlence tüketimi bi
çiminde olsun bütün özel biçimleriyle gösteri, toplumsal olarak
hakim olan yaşamın mevcut mode/'ini oluşturmaktadır. O, üre
timde önceden yapılmış seçimin her alanda onaylanması ve bunun
sonucu olan tüketimidir. Gösterinin biçimi ve içeriği, var olan sis
temin koşullarıı �ın ve amaçlarının tümüyle aynen doğrulanma14
8
Gösteri ve fiili toplumsal etki nlik soyut bir şeki lde karşı karşıya
getirilemez; bu ikiye bölünme kendi içinde de ikiye bölünmüştür.
Gerçek olanı tersine çev iren gösteri , fii li olarak üretilm iştir. Aynı
zamanda, yaşanmış gerçeklik de gösterinin seyri tarafından maddi
olarak istila edilm iştir ve gösteriyi benimseyerek gösteri düzenini
kend ine katar. Nesnel gerçeklik her iki tarafta da mevcuttur. Bu
şekilde sabitleştirilen her kavram ın, aksi tarafa geçmekten başka
bir temeli yoktur: Gerçeklik gösteri içinde birdenbire belirir; gös
teri gerçektir. Bu karşılıklı yabancılaşma, var olan toplumun özü
ve dayanağıdır.
9
Gerçek anlamda altüst edilmiş dünyada doğru, bir yanlışlık anıdır.
10
Gösteri kavram ı, görü nürdeki olayların geniş çeşitliliğini bir
leştirir ve açıklar. Olayların çeşitlilikleri ve zıtlıkları, kendi genel
hakikati çerçevesinde tanınması gereken ve toplumsal olarak ör
gütlenmiş bu görünüşün görünüşleridir. Kendine özgü terimlerle
15
tisadın imajı olan gösteride amaç hiçbir şey, gelişme ise her şey
dir. Gösteri, kendinden başka hiçbir şeye varmak istemez.
ele alındığında gösteri görünüşün ve tüm irısan yaşamının, yani
basit bir görünüş o larak toplumsal yaş amın doğrulanmasıdır .
Ancak gösterinin hakikatine isabet eden eleştiri, gösterinin ya
şam ın gözle görülür yadsmması olduğunu, yaşamın gözle görülür
hale gelmiş bir yadsınması olduğunu keşfeder.
15
. Gösteri, günümüzde üretilen nesnelerin kaç ınılmaz süsü, sistemin
rasyonelliğinin genel açıklaması olarak ve sayıları giderek artan
imaj-nesneleri doğrudan doğruya biçimlendiren ileri bir iktisadi
sektör olarak güncel toplumun esas üretimi'dir.
11
Gösteriyi, oluşumunu, işlevlerini ve onu ortadan kaldırma amacı
güden güçleri tanımlamak için birbirinden ayrılamaz unsurları
yapay olarak ayırt etmek gerekir. Gösteriyi tahlil ederken belli öl
çülerde yine gösteri dilinde konuşulur; kendini gösteride ifade
eden bu toplumun metodolojik alanına geçilir. Ama gösteri, sos
yo-ckonomik hir�luşumun bütüncül pratiğinin anlam'ından, onun
zaman ku l la n ı m ı n dan başka bir şey değildir. Bu, bizi içine alan ta
rihsel andır.
16
İkt isadın yaşayan insanları bütünüyle boyun eğdirmesi ölçüsünde,
gösteri de onları kendine tabi kılar. Gösteri , bizzat kendisi için ge
lişen iktisattan başka bir şey değildir. O, şeylerin üretiminin sadık
yansıması ve üreticilerin aslına bağlı olmayan nesneleştiril
mesidir.
'
17
12
Gösteri, kendini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk ola
rak sunar . "Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür" der, başka
bir şey demez. İlkesel olarak talep ettiği tutum bu edilgen ka
bulleniştir; ve ortaya çıkışına karşılık verenin olmaması ve gö
rünüş üzerindeki tekeli ile aslında zaten bunu elde etmiştir.
'
13
Gösterinin temel den totolojik karakteri, araçlarının aynı zamanda
da amaç olmas ı gibi basit bir olgudan kaynaklanır. O, modern
edilgenlik imparatorluğunun asla batmayan güneşidir. Dünyanın
tüm yüzeyini örter ve ihtişamım sonsuza dek korur.
İktisadın toplumsal yaşam üzerindeki tahakkümünün ilk aşaması,
bütün insan gerçekleştirim lerinin tanım lanmasında var olmak'tan
sahip olma ya geçen bariz bir bayağılaşmaya yol açmıştır. Top
lumsal yaşamın, iktisadın birikmiş sonuçları tarafından bütünüyle
işgal edildiği bugünkü aşama ise sahip olmak'tan gibi görünmek'e
doğru genel bir kaymaya neden olmuştur; öyleki bütün fiili "sahip
olmak"lar dolaysız itibarlarını ve n ihai işlevlerini bu "gibi gö
rün nı ek"ten almak zorundadırlar. Ayn ı zamanda tüm bireysel ger
çeklikler, doğrudan doğruya toplumsal güce bağımlı olan ve onun
tarafından biçimlenen toplumsal gerçeklik ler haline gelmiştir. Bu
durumda, bireysel gerçek, ancak kendisi değilse, ortaya ç ıkmasına
izin verilir.
:·
1
\.
1
·
Modern endüstriye dayanan toplum, rastlantısal ya da yüzeysel
olarak gösterisel değil, temelde gösteri yanlıs ı dır. Hakim ik'
16
18
(
14
i
t
!.
1
1
i
L
Gerçek dünyanın basit imaj lara dönüştüğü yerde basit imajlar ger
çek varlıklar ve hipnotik bir davranışın etkili motivasyonları haF20N/Giisteri Toplumu
17
!ine gelir. Artık doğrudan doğruya algılanamayan dünyayı uz
manlaşmış farklı dolayımlarla gösterme eğilimi olarak gösteri,
görmeyi doğal olarak insanın ayrıcalıklı duyusu --ki eski dö
nemlerde bu ayrıcalık dokunma duyusunundu- kabul eder; en
soyut ve en aldanabilir duyu olan görme güncel top lumun ge
nelleştirilmiş soyutlamasına denk düşer. Fakat gösteri, sadece ba
kışla özdeşleştirilemez; bakış, duymayla birlikte olsa bile. Gös
teri, insanların etkin l iklerine tabi olmayan, insanların yapıp
ettikleri tarafmdan yeniden ele almamayan ve düzeltilemeyen
şeydir. O, diyaloğun karşıtıdır. Bağımsız temsil'in olduğu her
yerde gösteri kendini yeniden yaratır.
21
Zorunluluk toplumsal olarak düşlendiği ölçüde düş zorunlu hale
gelir. Gösteri sonuçta uyuma arzusundan başka bir şey ifade et
meyen zincire vurulmuş modern toplumun gördüğü kötü düştür.
Gösteri, bu uykunun bekçisidir.
22
Modern toplumun pratik gücunun kendinden koparak gösteride
bağımsız bir imparatorl uk kurmuş olmasını açıklayacak tek şey,
bu güçlü pratiğin iç tutarl ılıktan yoksun olmaya devam etmesi ve
kendisiyle çelişik kalması olgusudur.
19
Gösteri, r:örme kategorilerinin hakimiyetindeki bir etkinlik an
layışı olan Batılı felsefe projesinin tüm zayıjlığı'nm mirasçısıdır;
üstelik bu düşüncenin sonucu olan açık seçik bir teknik rasyonel
liğin sürekli yayılması üzerine kuruludur. Gösteri, felsefeyi ger
çekleştirmez, gerçekliği felsefcleştirir. Spekülatif evrende değerini
y itirmiş olan şey, herkesin somut yaşamıdır.
20
Ayrılmış düşüncenin gücü ve ayrılmış gücün düşüncesi olarak fel
sefe, teolojiyi asla kendi başına aşamamıştır. Gösteri, dinsel ya
nılsamanın yeniden m addi yapılanmasıdır. Gösteri tekniği in
sanların kendilerinden kopmuş olan güçlerin i yerleştirdikleri
dinsel bulutları dağıtmamıştır: Onları sadece dünyevi bir temele
yeniden bağlamıştır. Böylece, en dünyevi yaşam donuk ve nefes
alınamaz hale gelmiştir. Artık yaşam mutlak reddini, sahte cennetini gökyüzüne havale etmeyip, bunları kendi içinde barındırmaktadır. Gösteri, insan güçlerinin ötede bir yerlere sürgün edilmesinin teknik anlamda gerçekleştirilmesidir; insanın içinde tamamlanan bir bölünmedir.
23
Gösterinin köken inde yatan şey, en eski toplumsal uzmanlaşma,
yani iktidarın uzmanlaşmasıdır . Dolayısıyla, gösteri bütün di
ğerleri adına konuşan uzmanlaşmış bir etkinl iktir. Gösteri, bütün
diğer ifadelerin yasaklandığı hiyerarşik toplumun kendisi kar
şısındaki diplomatik temsilidir. Burada en modern olan aynı za
manda en arkaik olandır.
24
,.
l
f
l
1
'I
f
ı
18
i
t
L
Gösteri, mevcut düzenin kendisi hakkmda verdiği kesintisiz söy
lev, onun övgü dolu monoloğudur. Yaşam koşullarının totaliter
yönetimi dönem inde iktidarın kendi portresidir. Gösteri iliş
kilerindeki fetişist katıksız nesnellik görünüşü, bu i lişkinin in
sanlar ve sınıflar arasındaki ilişki olma özelliğini gizler: S anki
ikinci bir doğa kaçınılmaz yasalarıyla ç evremize hükmediyormuş
gibidir. Ama gösteri, doL�al bir gelişme o larak düşünülen teknik
gelişmenin zorunlu bir ürünü değildir. Tam tersine, gösteri top
lumu kendi teknik içeriğini seçen biçimdir. En ezici yüzeysel te
zahürleri olan "kitle iletişim araçları"nın sınırlı görünümü altında
ele alınan gösteri, basit bir aletler toplamı olarak toplumu istila
ediyormuş gibi görünse bile bu aletler aslında hiç de yansız de19
ğildir, aksine bizzat gösterinin bütüncül öz devinimine elverişli
olan araçlardır. Eğer böyle tekniklerin geliştiği çağın toplumsal
ihtiyaçları sadece bu teknikler dolayımıyla tatmin edilebiliyorsa,
eğer bu toplumun yönetimi ve insanlar arasındaki bütün bağ
lantılar artık sadece bu anlık iletişim gücünün aracılığıyla uy
gulanabiliyorsa bunun nedeni bu "iletişim"in temelde tek yanlı ol
masıdır; bu "iletişim"in yoğunlaşması, belirlenmiş bu yönetimin
sürmesini sağlayan araçların var olan sistemin yönetiminin elinde
toplanmas ına denk düşer. Gösterinin genelleşmiş bölünmesi mo
dern devlet'ten, yani toplumsal i şbölümünün ürünü ve sınıf ta
hakkümünün organı olan toplumdaki genel bölünme biçiminden
ayrı değ i ldir.
25
Ayrılık gösterinin hem başı hem de sonudur. Toplumsal iş
bölümünün kurumsallaşması ve sınıfların oluşumu ilk kutsal se
yirliği, her iktidarı başlangıçtan itibaren gizleyen mitsel düzeni
oluşlurm uştur. Kutsal olan, efendilerin çıkarlarına uygun düşen
kozmik ve ontolojik buyruğu doğrulamıştır, toplumun yapamadığı
şeyi açıklamış ve şiirselleştirmiştir. Demek ki, ayrılmış her iktidar
gösteriseldi , ama herkesin böylesine değişmez bir imajı be
nimsemesi, hala geniş ölçüde birleştirici bir koşul olarak algılanan
gerçek toplumsal etkinliğin sefaletinin hayali bir biçimde sür
dürü lüşü nün ortak kabulünden başka bir :ınlam taşımaz. Tersine
modern gösteri, toplumun yapabileceklerini ifade eder, ama bu
ifadede izin verilmiş olan şey mümkün olana kesinlikle karşıdır.
Gösteri, varoluş koşullarındaki pratik değişiklikler dahilinde bi
linçsizliğin korunmasıdır. Gösteri, kendi kendisinin ürünüdür ve
kurallarını kendisi koyar: O bir sahte-kutsaldır. Kendisinin ne ol
du,�unu kendi gösterir: El kol hareketlerini küçük parçalara ayırıp
sonra da m akinelerin bağımsız hareketlerinin egemen liği altına
sokan işbölümünün aralıksız bir şekilde inceltilmesi sayesinde
artan üretkenlikte kendi kendine gelişen ve sürekli genişleyen bir
pazar için çalışan ayrı güç. B irbirinden ayrılarak gelişebilmiş güç
lerin henüz yeniden birleşmediği bu hareket sırasında her türlü or
taklık ve her türlü eleştirel duyu yok olur.
20
26
İşçinin ürününden ayrı lığının genelleşmesiy le birlikte, tamam lan
mış etkinlikle ilgili bütün birleştirici bakış açıları ve üreticiler
arası ndaki doğrudan kişisel iletişimin tam am ı kaybolur. Ayrılmış
ürünlerin birikimindeki ve üretim sürecinin yoğunlaşmasındaki
gelişmeye uygun olarak birlik ve i letişim, sistemin yönetiminin
aJameti farikası hal ine gelir. Ayrılığa dayalı iktisadi sistem in ha
şarısı, dünyanın proleterleştirilmesi'dir.
27
Ayrılmış üretimin ayrılmış olan şey in üretimi olarak kaydett iği
başarı sayesinde, ilkel toplum larda temel bir göreve bağlı olan
esas deneyim, sistem in gelişmesinin en yüksek aşamasın da, ça
lışmamaya, yan i faaliyctsizliğc doğru yer değiştirmek üzeredir.
Ama bu faaliyetsizlik, hiçbir şekilde üretici etkinlikten kur
tulamam ıştır: Faaliyetsizlik üretici etkinliği bağımlıdır, üret imin
zorunluluk ve sonuçlarına endişel i ve hayranlık dolu bir boyun
eğiştir; faaliyetsizlik bizzat üretimin rasyonelliğinin bir ürünüdür.
Etkinliğin dışında bir özgürlüğe yer yoktur ve gösteri çer
çevesinde bütün etkinlikler yadsınmıştır; tıpkı hu sonucu n global
bir şekilde kurulması adına gerçek etkinliğe tamamen el konul
muş olması gibi. Böylece, gündemdeki "çalışman ın özgürleşme
si" ve boş zamanların artması hiçbir şekilde çalışma içinde öz
gürleşme veya bu emeğin şekillendirdiği bir dünyanın öz
gürleşmesi deği ldir. Çalışmada yitirilen hiçbir etkinlik, ça
lışmanın sonucuna boyun eğerek yeniden kazanılamaz.
28
Tecrit üzerine kurulu olan ekonomik sistem, döngüsel bir tecrit
üretimi'dir. Tecrit tekniği yaratır ve bunun karşılığında da teknik
süreç tecrit eder. Otomobilden televizyona kadar, gösteri sis
teminin seçti,�i bütün mallar aynı zam anda "yalnız kalabalıklar"ın
tecrit koşullarını sürekli olarak güçlendirmek üzere sistem in kul
landığı silahlardır. Gösteri, kendi varsayımlarını her seferinde
daha somut olarak yeniden keşfeder.
21
29
Gösterinin kaynağı dünyanın birliğinin kaybedilmesidir ve mo
dern gösterinin devasa boyutlarda yayılması bu kaybın bü
tünlüğünü ifade eder: Her türlü özgül çalışmanın soyutlanması ve
üretimin bütünlüğünün genel olarak soyutlanması, somut olma
kipi tam anlamıyla soyutlama olan gösteride mükemmel bir şe
kilde i fade edi lir. Gösteride, dünyanın bir kısmı kendis ini dünya
karşısında temsil eder ve bu kıswı dünyadan üstündür. Gösteri bu
ayrılığın ortak dilinden başka bir şey değildir. İ zleyicileri bir
birine bağlayan şey, bizzat kendi tecritlerini sürdüren merkezde
kurulan geridönüşsüz bir i lişkidir. Gösteri ayrı olanı birleştirir,
ama ayrı olarak birleştirir.
30
İ zleyicinin (kendi bilinçsiz etkinliğinin sonucu olan) seyredilen
nesneye yabancılaşması şöyle i fade edilir: İzleyici ne kadar çok
seyrederse o kadar az yaşar; kendisini egemen ihtiyaç imaj larında
bulmayı ne kadar kabul ederse kendi varoluşunu ve kendi ar
zularını o kadar az anlar. Gösterinin etkin insan karşısındaki dış
sallığı, kendi davranışlarının artık bu insana değil, bu davranışları
ona su nan bir başkasına ait olması gerçeğinde ortaya çıkar. İşte bu
yüzden izleyici hiçbir yerde kendini evinde hissetmez, çünkü gös
teri her yerdedir.
32
Toplumdaki gösteri, somut bir yabancılaşma imalatına tekabül
eder. İktisadi yayılma, esas olarak bu özgül endüstriyel üretimin
yayılmasıdır. Kendisi için hareket eden ekonomiyle birlikte ge
l işen şey, bu ekonom iıı in başlangıçtaki çekirdeğinde bulunan ya
bancılaşmadan başka bir şey o lamaz.
33
Ürettiği şeyden ayrı lmış olan insan, kendi dünyasının bütün ay
rıntılarını giderek daha güçlü bir şeki lde bizzat üretir ve böylece
kendini dünyasından giderek daha fazla ayrılm ış hisseder. Yaşamı
kendi ürünü olduğu ölçüde yaşamından ayrı düşmektedir.
34
Gösteri, öyle bir birikim aşamasındaki sermayedir ki imaj haline
gelir.
31
Emekçi kendisini değil, bağımsız bir gücü üretir. Bu üretimin ba
şarısı, yani bolluğu, üreticiye mahrumiyet bolluğu olarak geri
döner. Üreticinin dünyasına ait bütün zaman ve mekan , ya
bancılaşmış ürünlerinin b irikimiyle b irlikte ona yabancı hale
gelir. Gösteri bu yeni dünyanın haritasıdır, yani bu dünyanın ala
nını tamı tamına kaplayan bir haritadır. Elimizde tutamadığımız
güçler bile bütün kuvvetleriyle kendilerin i b ize gösterirler .
22
23
II. GÖSTERİ OLARAK META
36
Duyumsal dünyanın üzeri nde var olmasına rağmen kendini en
mükemmel duyumsal olarak kabul ettiren bir imaj lar seçkisinin
bu duyumsal dünyanın yerine geçtiği gösteride tam anlamıyla ger
çekleşen şey bu meta fetişizmi ilkesidir; "hem duyumsal şeyler
hem de duyumüstü şeyler" tarafından toplumun tahakküm altına
alınmasıdır.
37
Meta bir bütün olarak toplumun evrensel
kategorisi haline geldiğinde ancak kendi
sahici özü içinde anlaşılabil ir. Meta
i l i ş k i l eri nden doğan şeyleşme sadece bu
bağlamda, hem toplumun nesnel evrimi için
hem d e i nsanların toplum karşısındaki
Gösterinin görünür kı ld ı � ı hem var hem de yok olan dünya, ya
şanmış her şey üzerinde hakim olan meta dünyasıdır. Ve böylece
meta dünyası oldı(�U gihi gösterilmiş olur, çünkü bu dünyanın ha
reketi, insanların birbirlerinden ve global ürünleri nden ıızaklaşma
/arıyla özdeştir.
.
tavırları için bel i rleyici önem kazanır. Meta
ancak o zaman insanların b i l i n ç lerin i n , bu
şeyleşmenin ifade bu lduğu b i ç i m lere boyun
eğmesi açısından can alıcı bir önem
taşıyabi l ir. .. Çalışma süreci rasyonell eştiği
v e mekanikleştiği ölçüde emekç i n i n
etk in l i ğ i n i n aktifliğini giderek y itirmesi ve
giderek daha çok seyre dayalı b i r biçim
alması yüzü nden bu boyun eğme daha da
büyür.
Lukii.cs, Tarih
ve
8111(/"Bilinci
35
İnsan etkinliğinde akışkan halde var olan her şeyi kend i içine alan
ve onları yaşanmış değerin negatifi olarak formüle edilmeleriyle
biricik değer haline gelmiş nesneler olarak donmuş halde sa
hiplenen gösterinin bu temel hareketinde, eski düşmanımız meta'yı,
oldukça karmaşık ve metafizik inceliklerle dolu olmasına rağmen
ilk bakışta önemsiz ve apaçık bir şeymiş gibi görünmeyi çok iyi
bilen meta'yı görürüz.
24
38
Gösteri dilinin, övdüğü nesnelerden düzenlediği davranışlara
kadar her seviyede uğradığı aleni nitelik kaybı, gerçekliği dış
layan gerçek üretimin temel özelliklerinden başka bir şeyin ifa
desi değildir: Meta-biçimi tamamen kendisine eşittir, nicelin ka
tegorisid ir. Meta-biçim inin geliştirdiği şey nicel olandır ve ıneta
biçiın i sadece nicel olanda gelişebil ir.
39
N itel o lanı dışlayan bu gelişme, bir gelişme olarak nicel geçişe
boyun eğer: Gösteri, bu gelişmenin kendi bolluk eşiğini aştığı an
lamına gelir; bu şimdi l ik sadece birkaç noktada yere l olarak doğru
olmasına rağmen metanın başlangıç referansı, yani Dünya'yı ulus
lararası bir pazar olarak bir araya getiren pratik hareketinin doğ
ruladığı referans olan evrensel ö lçekte ş imdiden doğrudur.
:25
40
Üretici güçlerin gelişmesi, insan gruplarının varoluş koşullarını
ayakta kalma koşulları olarak kurmuş ve değişikliğe �ğratmış ve
bu koşulları yaygınlaştırmış bilinçsiz gerçek tarih t i : Insan grup
larının bütün girişimlerinin iktisadi temeli. Doğal bir ekonomide
meta sektörü , ayakta kalmayı sağlayan bir artık değerin oluş
turu lmasıydı . Bağımsız üreticiler arasında çeşitli ürünlerin de
ğişimi anlamına gelen meta üretimi, nicel hakikati hala g izli olan
marjinal bir iktisadi işleyişin içinde uzun süre zanaata dayalı ka
labilmiştir. B ununla birlikte, meta üretimi büyük çaplı ticaretin ve
sermaye birikiminin toplumsal koşu llarıyla karşılaştığında eko
nominin bütün hakimiyetini ele geçirmiştir. Bu dönemde, eko
nominin tamamı., bu fetih sırasında metanın kendini gösterdiği
biçim haline gelmiştir: nicel bir gelişme süreci . İnsan emeğini
meta-emeğe, yani, ücretli erneğe dönüştüren meta biçimindeki ik
tisadi gücün bu aralıksız yayılması sonuçta, birinci derecede
önemli olan ayakta kalma sorununun şüphesiz hallolduğu, ancak
bu sorunla her zaman karşılaşıiabilecek şekilde -her seferinde
kendini daha vahim olarak yeniden göstererek- hallolduğu bir bol
luğa yığılma şeklinde varm ıştır. İktisadi büyüme, toplumları ,
ayakta kalmaları için doğrudan doğruya mücadele etmeleri n i is
teyen doğal baskıdan kurtarmıştır, ama bu noktada toplumlar kur
tarıcılarından kurtu lmayı başaramamışlardır. Metanın bağım
sızlığı, hüküm sürdüğü ekonominin tamamına yayıl mıştır. Eko
nomi dünyayı değiştirir, ama onu sadece ekonomi dünyası haline
getirir. İnsan emeğinin kendine yabancılaştığı sahte-doğa sonsuza
dek insan emeğinin hizmetini talep eder ve bu h izmet, sadece ken
disi tarafından yargılanmış ve bağışlanmış olarak, gerçekte top
lumsal olarak meşru çabaların ve projelerin tamamını kendine
hizmetçi kılar . Metaların , yani meta i lişkilerinin bolluğu ayakta
kalma çabasındaki artıştan başka bir şey değildir.
'
41
Meta hakimiyeti başlangıçta ekonomi üzerinde gizeml i bir şekilde
kendini gösterm iştir; ekonomi de toplumsal yaşamı n maddi temeli
26
olarak, tanıdık ama yine de meçhul biri gibi fark edi lmemiş ve an
laşılmam ıştı. S omut metanın nadir ya da azınlıkta olduğu bir top
lumda, meçhul bir güç adına konuşan tam yetkili aracı gibi ken
dini gösteren şey paranın bariz hakimiyetidir. S anayi devrimi,
zanaattaki işbölümü ve dünya pazarına yönelik yoğun üretim ile
birlikte meta, toplumsal yaşamı gerçekten işgal eden bir güç ola
rak fiilen ortaya çıktı. Hakim bilim dalı ve tahakkümün bilimi
olarak ekonomi politik bu dönemde oluştu.
42
Gösteri, metanın toplumsal yaşamı tümüyle işgal etmeyi başardığı
andır. Görülebilir olan sadece metayla kurulan ilişki olmakla kal
maz, ondan başka bir şey de görülemez: Görülen dünya metanın
dünyasıdır . Modern iktisadi üretim, diktatörlüğünü yaygın ve
yoğun bir şeki lde genişletmektedir. S anayileşmede geri kalmış
yerlerde, üretkenliğin gelişmesinde baş sırayı çeken bölgelerin da
yattığı emperyalist tahakkümle ve birkaç gözde mal ile zaten ege
mendir. Bu gelişmiş bölgelerde, jeolojik meta tabakalarının sü
rekl i olarak üst üste yığılması ile toplumsal alan istila edilmiştir.
"İkinci sanayi devrimi"nin bu aşamasında, yabancılaşmış tüketim,
kitleler için, yabancılaşmış üretime ilave bir görev haline gelir.
Bu, bütün olarak toplam meta haline gelmiş olan bir toplumun sa
tılık em eği nin tümü'dür; döngünün sürmesi gerekir. Bunun ya
pılabilmesi için, bu toplam metanın, bir bütün olarak işleyen üre
tici güçlerden mutlak olarak ayrılmış, parçalanmış bireye parçalar
halinde geri gelmesi gerekir. Uzmanlaşmış tahakküm biliminin
uzmanlaşması gereken nokta burasıdır: Sürecin bütün se
viyelerinin kendi kendini düzenlemesine bekçilik ederek sos
yoloji, psikoteknik, sibernetik, göstergebilim v .s. halinde par
çalara ayrılır.
43
Kapitalist birikimin ilkel aşamasında, "ekonomi politik" kendi iş
gücünü kortim ak için gerekli olan asgariyi elde etmek zorunda
olan "işçi'de sadece proleteri görür" ve onu asla "boş vakitleriyle
27
ve insani yönüyle" ele almaz; yönetici sınıfın düşüncelerinin bu
durumu , metaların üretiminde varılan bolluk derecesi işçinin daha
fazla katkısını gerektirir gerektirmez altüst olmuştur. Bu işçi, üre
timin bütün örgütlenme ve denetim kipliklerinin açıkça ifade et
tiği topyekün aşağılamadan ansızın temize çıkarak, kendisini her
gün üretimin dışında bulur ve tüketici kisvesi altında son derece
kibar davranılan bir yetişkin muamelesi görür. Bu durumda, meta
hiimaniznıi işçinin "boş vakitlerinin ve insani yönünün" so
rumluluğunu üzerine al ır, bunun nedeni gayet açıktır, çünkü eko
nomi politik bu alanl arı ekonomi politik olarak artık yönetebilir ve
yönetmek zorundadır. Böylece "i nsanın bu tamamlanmış yad
sıııması" bütün insan varoluşunun sorumluluğunu üstlenir.
44
Gösteri, sürekli bir afyon savaşıdır; malları metalar ile, kendi ya
saları na göre giderek büyüyen ayakta kalma mücadelesini tatmin
ile özdeşleştirıneyi insan lara kabul ettirmeyi hedefler. Fakat eğer
tüketilebilir ayakta kalma mücadelesi sürekli büyüyen bir şey ise
bunun nedeni ayakta kalmanın daima mahrumiyeti kapsıyor ol
masıdır. Eğer giderek büyüyen ayakta kalma mücadelesinin öte
sinde hiçbir şey yoksa, eğer hu büyümenin durabileceği hiçbir
nokta yoksa, bunun nedeni hu büyümenin mahrumiyetin ötesinde
olması değil, tam ters ine zenginleşm iş mahrum iyet olmasıdır.
45
Modern endüstrinin hem en gelişmiş sektörü , hem de bu en
düstrinin uygulamasını tam anlamıyla özetleyen model olan oto
masyonla birlikte meta dünyasının şu çelişkinin üstesinden gel
mesi gerekir: Emeği nesnel olarak ortadan kaldıran teknik
donan ım, aynı zamanda enıe,�i m eta olarak ve metanın yegane
kaynağı olarak koru mak zorundadır. Otomasyonun ya da emeğin
üretkenliğini artıracak her türlü daha makul biçim in, toplum öl
çeğinde gerekli toplumsal emek zamanını fiilen azaltmaması için
yeni işler yaqıtmak zorunludur. Üçüncü sektör olan hizmet sek
törü , dağıtım ordusunun saflarını sıklaştırır ve sürümdeki metalara
28
methiyeler düzer; bu tür metalar içi n yapay ihtiyaçlar yaratmak
üzere gereken fazladan emeğin örgütlenmesine uygun düşecek şe
kilde yedek güçleri seferber eder.
46
Değişim değeri ancak ku llanım değerinin faili olarak oluşabil
mişti, fakat kendi si lahlarıyla sağladığı zafer kendi özerk haki
miyetinin koşullarını yaratmıştı. Değişim değeri insanın kul
landığı her şeyi seferber ederek ve insani tatmin üzerinde tekel
oluşturarak sonunda kullanımı yönlendirdi. Değişim süreci bütün
o!ası kullanımlarla özdeşleşmiş ve onları kendi insafına mahkum
etmişti. Değişim değeri kul lanım değerinin paralı askeriyken so
nunda savaşı kendi çıkarı için yürütür hale gelir.
47
Kapitalist ekonominin değişmez ilkesi olan kullanım de,�erinin
düşme e,�ilinıi, büyüyen ayakta kalma savaşında yeni bir mah
rumiyet biçimi geliştirir ki bu insanların büyük kısmının ücretli iş
çiler olarak bitip tükenmez bir çaba sürdürmeye katılımını ge
rektirdiğinden ve herkes ya bu mücadeleye boyun eğmek ya da
ölmek gerektiğini bildiğinden eski dönemlerdeki kıtlıktan çok da
uzak değildir. Genel olarak modern metaların tüketimindeki ya
nılsamanın kabul görmesinin gerçek temeli şu şantajdaki ger
çekliktir: En kısıtlı biçimiyle (beslenme ve barınma) kullanım , sa
dece giderek büyüyen ayakta kalma mücadelesinin aldatıcı
zenginliğine hapsolduğu ölçüde var olur. Gerçek tüketici, ya
nılsamaların tüketicisi haline gelir. Meta, bu fiilen gerçek ya
nılsamadır, gösteri ise onun genel tezahürüdür.
48
Değişim değerinde zımni olarak yer alan kullanım değeri artık
gösterinin tersyüz olmuş gerçekliğinde açıkça belirtilmek zo
rundadır, çünkü fii li gerçekliği aşırı gelişmiş meta ekonomisi ta29
rafından kemirilmiş ve sahte yaşam ın sahte-doğru lanması zorunlu
hale gelmiştir.
49
Gösteri paranın öteki yüzüdür: Bütün metaların soyut genel eş
değeridir. Ama eğer para, genel eşdeğerliğin, yani eşsiz ku l
lanımlı çok sayıdaki malın değişebilirlik özelliğinin temsilcisi
olarak toplumu yönettiyse, gösteri, paranın gelişmiş modern ta
mamlayıcısıdır ve meta dünyasının bütünlüğü bütün toplumun
olabileceği ve yapabileceği şeyin genel eşdeğeri olarak hep bir
likte gösteride ortaya çıkar. Gösteri, sadece bakılan paradır, çünkü
gösteride kullanımın bütü nlüğünün yerine zaten soyut temsil bü
tünlüğü geçmi"Ştir. Gösteri sadece sahte-kullanım'ın h izmetkarı de
ğildir, bizzat kend isi yaşam ın sahte-kullanımıdır.
50
İktisadi bolluk dönemi nde, toplumsal emeğin yoğunlaşmış sonucu
görünür hale gelir ve bütün gerçeklik, artık kendi ürünü olan gö
rünüşe boyun_ eğer. Sermaye artık üretim tarzını yönlendiren gö
rünmez merkez değildir: Sermaye birikimi onu duyumsal nesneler
halinde merkezin dışına kadar yayar. Toplumun bütün yayılma
alanı sermayenin portresidir.
değişmeden kalır. Ancak bir kez serbest bırakıldığında o da yı
kılıp gitmez mi?" (Freud).
52
Toplum, ekonomiye bağlı olduğunu fark ettiği anda, aslında eko
nomi topluma bağlıdır. Egemen görünecek kadar büyümüş olan
bu gizli güç de gücünü kaybetmiştir. İktisadi bağlamda o [nesne
ç .n.] ben [özne-ç.n.J haline gelmek zorundadır. Özne, toplumdan,
yani bizzat toplu ı:n içinde yer alan mücadeleden başka bir yerde
_
ortaya çıkamaz. Ozııenin olası varoluşu, tari hin iktisadi temelinin
ü rünü ve üreticisi olarak ortaya çıkan sınıf mücadelelerinin so
nuçlarına bağlıdır.
53
Arzu bilinci ve bilinç arzusu, olumsuz biçimi altında, sınıfların or
tadan kalkmasın ı , yani işçilerin faaliyetleri nin her anına doğrudan
doğruya sahip olmalarını isteyen tasarı ile özdeştir. Bunun aksi,
metanın kendi yarattığı bir dünyada kendini hayranlıkla seyrettiği
gösteri toplumudur.
51
Özerk ekonominin zaferi , aynı zamanda onun yenilgisi de ol
malıdır. Serbest bıraktığı güçler, eski toplu mların değişmez te
meli olan iktisadi zorunluluğu ortadan kaldırır. İktisadi zo
runlu luğun yerini sonsuz iktisadi gelişme zorunluluğu aldığında,
kabaca kabul edilmiş olan insanın temel ihtiyaçlarının karşılan
masının yerine sadece kendi hakimiyetin i sürdürmenin sahte ih
tiyacına indirgenen sahte ihtiyaçların kesintisiz imalatı geçer.
Fakat özerk ekonomi, farkında olmadan kendisine dayanan top
lumsal bilin çdışı ndan doğduğu ölçüde derindeki ihtiyaçtan ebe
diyen ayrı kalır. " B i linçli olan her şey yıpranır. B il inçdışı olan ise
'
30
31
III. GÖRÜNÜŞ TEKİ BİRLİK VE BÖLÜNME
56
biç i m l e ri n i n sa hte g österi savaş l arı , ayn ı za
e ş i t s i z ve ç atış mal ı g e l i ş i m i n i , s i s tem i tanıyan ve
bu sistem in i k t id a r ı n a k at ı l ı mları n ı t a n ı m l a y a n s ı n ı fların y a da alt
sın ı fların g ö rece çe l iş ki l i ç ıkarları n ı i fa d e e t t i kleri ö l ç üde ger
çektir. Nası l ki en i l eri ekonom i n i n ge l işmesi öncel ikler ara
Ayr ı l m ı ş g ü c ü n raki p
"Bir ikiye bölünür" ve "iki birde kaynaşır"
şeklindeki düşünceler ü zerin e ü lkede,
felsefe cephesinde canlı v e yeni bir polemik
sürmektedir. Bu tartışma diyalektik
materyalizmden yana v e ona karşı o l an lar
manda sistem i n
s ı n daki bir ç a t ı ş m a meselesi ise ekonom i n i n b ir devlet b ü rokras i s i
arasındaki bir m ücadele, i k i dünya görüşü
tarafı n dan tota l iter bi r ş e k i l de yönet i l mesi
arasındaki, proleter ve burj u v a dünya
sömürge kon u m u ndaki ü lkelerin durumu ela üretim
görüşü arasındaki bir savaştır. "Bir i kiye
bölünür" U n şeylerin temel y asası o lduğunu
savunanlar diyalektik materyalizmden
yanadırlar; "iki birde kaynaşır"ın şey lerin
temel yasası olduğunu savunan lar
di yalektik materyal izme karş ıdırlar. İki
taraf da araları n a belirg i n b i r çizgi
ve
l ar ı ndaki kayda d e ğ e r öze l l iklerle bel i r le n i r .
g ös t e ride
,
sömürge ya da yarı
Bu
ve i k t idar tarz
ç q i t l i karş ı t l ı k l a r
t a m a m e n far k l ı ölçütler arac ı l ığ ı y l a , k e n d i l e r i n i bir
birinden b ü t ü n ü y l e farkl ı top l u m b i ç i m l e r i o larak s u n a b i l i r l e r .
Ama
mevcut d ur u m d a bütün
hakikat bu sektörl eri
iç er e n
hu
öz u ü l sektörleri n essizl
i ğ i ndeki
�
�
�-
evre n s e l s istemde yatar: Gezege n i
kendi a l a n ı h a l i ne g e t i re n yegfine h areket, y a n i k a p i t a l i z m .
çekmişlerdir v e argüman ları taban tabana
zıttır. Bu polemik, Ç in'de v e dünyada
57
sürmekte o lan keskin ve karmaşık s ın ı f
Gösteri n i n t a ş ı y ı c ı s ı o l a n top l u m ,
yansıtmaktadır.
tisadi hegemonyası i le
Krzrl Bayrak, Pekin, 21 Eylül 1 964.
54
Gösteri, modern toplum gibi, hem birleşik hem de bölünmüştür.
Modern toplum gibi gösteri de birliğini kopma üzerinde kurar.
Ama çelişki, gösteride ortaya çıktığında, anlamındaki bir altüst ol
mayla tersine döner; öyle ki gösterilmiş olan bölünme birleştirici
olurken, gösterilmiş olan birlik böler.
55
Tek bir sosyo-ekonomik sistemin yönetimi için oluşmuş güçler sa
vaşı aslında gerçek birliğe ait olmakla birlikte resmi çelişki gibi
ortaya çıkar; bu durum her ulus için geçerli olduğu kadar dünya
çapında da geçerlidir.
32
azgel i ş m i ş bölgeleri sadece i k
e gem en l i ğ i a l t ı n a a l maz. On lara gösteri
e gem en o l ur. Maddi temel h e n ü z mevcut o l m a s a
mücadelesini ideoloj i k d ü zeye
toplumu olarak
d a , modern top l u m , her kılanın top l u m sa l yü zey i n i gösteri ara
cı l ı ğ ı y l a ş i mdiden
istilfi
etmişt ir. Yönet i c i s ı n ı fı n program ın ı be
l irler ve bu program ı n o l u şum u n u y ö n l e n d i rir. Tıpkı i n san l ar a
sahip ol ma k i ç i n can a t t ı k l arı sahte-m a l ları s u n m ası g i b i , yere l
devrimci lere de y a n l ı ş devrim modelleri s u n ar. S anayi leşm i ş ü l
kel er in b i rkaçı n ı elinde tutan bürokratik iktidara özgü gösteri,
bütün gösterinin genel anlamdaki sö zde y ads ın m as ı ve desteği
olarak bu gösterinin bir parçasını oluşturur. B ö lges e l düzeyde ele
alınan gösteri hiç kuşku suz, topl umsal i le t i ş i m ve yönetimde bazı
totaliter uzmanlaşma örnekleri sergilese de s istem i n g l o b a l iş
leyişi düzeyinde bu uzmanlaşmalar gösteriye dair görevlerin
dünya çapında bölünmesi şeklinde ortaya ç ıkarlar.
-
DÖN/G<hıeri Toı1!uımı
33
58
Gösteriye dair görevlerin bölünmesi, mevcut düzenin büyük bö
lümünü ve özellikle de bu düzenin gelişmesindeki hakim kutbu
korur. Gösterinin kökeni zenginleşmiş ekonomi alanında yatar ve
kendine yeterliliği hedefleyen herhangi bir yerel gösterinin koy
duğu ideoloj ik-pol isiye koruma duvarlarına rağmen nihai o larak
gösteri pazarına hükmetmeyi hedefleyen ürün ler bu ekonomi ala
nından gelir.
59
Gösterinin parıltılı oyalayıcılığı altında, modern topluma dünya
çapında hü km eden bayağılaşma hareketi, gelişmiş meta tü
ketiminin seçilecek rol ve nesneleri görünüşte çoğalttığı her nok
tada da modern topluma egemen olur. Dinin ve -sınıf iktidarı mi
rasının temel biçimi olarak kalan- ailenin ve bunların güvencesi
altındaki manevi baskın ın kalıntrları, (içinde baskıyı barındıran
sahte-zevkten başka bir şey olmayan) hu dünyadan alınan zevkin
gereksiz yere yinelenmiş doğrulanmasıyla tek bir bütün halinde
b irleşebilirler. Var olanı safça kabullenmek, tümüyle gösterisel
o lan isyanla da birleşebilir: Bu, iktisadi bolluk üretimini bu tür
hammaddelerin iş lenmesine dek yaymayı başardığı anda tat
minsiz-liğin kendisinin de meta haline gelmesi demekt ir.
60
Yaşayan insanın gösterideki teomsili olan ünlü kişi, olası bir rolün
imajını kendinde top l ayarak, aslında bu bayağ ıl ığı somutlaştırır.
Ünlü kişi o lmanın koşulu görünüşte yaşanmış o landa uzmanlaş
maktır; ünlü kişi fiilen yaşanmış olan üretken uzmanlaşmalardaki
parçalanmayı telafi etmek zorunda olan derinliksiz ve görünür ya
şamla özdeşleşme nesnesidir. Ünlü kişiler, çeşitli yaşam tarzlarını
ve toplumun kavrayış tarzlarını canlandırmak için vardırlar ve
kendilerini global olarak ifade etme özgürlüğüne sahiptirler.
Onlar, bu emeğin amaçlarıymış gibi olağanüstü bir şekilde üste çı
karılan yan ürünlerini -tartışma götürmez bir sürecin başında ve
34
sonunda yer alan karar ve tüketimi, iktidan ve tatilleri- taklit ede
rek toplumsal enıe,�in u laşılmaz sonucunu temsil ederler. Kah
devlet iktidarı sahte-ünlü kimliğine bürünür; kah, tüketimin ünl U
kişisi, yaşanmış olanın üzerinde bir sahte-iktidar olarak kendini
seçtirir. Ancak ünlü kişinin bu etkinl ikleri gerçekten global ol
madıkları gibi çeşitli de deği ldir.
� nlü
61
kişi olarak sahneye çıkarılan gösterinin faili bireyin zıttıdır;
bıreyin hem kendi içindeki hem de diğerlerindeki düşmanıdır. Öz
deşleşme model i olarak gösteride bulu nan fail, olayları n akı
şındaki itaat yasas ıyla özdeşleşmek için her türlü özerk nitelikten
vazgeçer. Tüketimin ünlü kişisi, görünüşte farklı kişi lik türlerini
temsil etse de tüketimin bütü nlüğüne eşil olarak ul aşabilen ve bu
rada benzer mutluluğu bulan bu insan türlerinin her birini gösterir.
Kararın ünlü kişisi, insani ni telik olarak kabul görmüş şeylerin
tam stokuna sahip olmak zorundadır. Böy lece, bu insani nitelikler
arasındaki resmi farklılıklar, her konuda mükemmel olmaları ön
varsayımı anlamına gelen resmi benzerl ik tarafından ortadan kal
dırılır. Kruşçev, Kursk savaşı hakkında karar vermek üzere ge
neral olm uştur; ancak savaş sırasında değil, savaşın yirminci
yıldönümü nde devletin efendisi olduğu sırada . Kennedy, kendi
mezarına bile methiyeler düzecek kadar hatipliğini sürdürmüştür,
çünkü o sırada Theodore Sorensen, Kennedy'nin halefinin ko
nuşma metinlerini, merhumun kişiliğini tanıtacak bir üslupta yaz
ma�a devam ediyordu. S istemin temsilcisi olan hayranl ık duyulan
bu ınsanlar göründükleri gibi meşhurdurlar; en küçük bireysel
yaşam gerçekliğinin altına inerek büyük adam olmuşlardır ve her
kes bunu bilir.
62
Gösteri bolluğundaki yanlış seçim -hem ayrı hem de iç içe girmiş
rol lerin (özellikle nesnelerin simgeleştirdiği ve taşıdığı roller) ol
duğu gibi, rekabet ve dayanışma içindeki gösterilerin de yan ya
nalığında yatan seçim- nicel bayağılığı ben imsemeyi kışkırtmaya
35
yönelik hayali niteliklerin savaşında gelişir. Böylece tüketimdeki
h iyerarşik yerlerin kabalığın ı olağanüstü bir ontolojik üstü nlük ha
line getirmekle yükümlü sahte arkaik zıtlıklar, bölgesellikler ya
da ırkçılıklar yeniden dirilir. Bu şekilde, rekabete dayalı spor
lardan seç im lere dek oyunaltı [sous-ludique] bir çıkarı harekete
geçiren gülünç karşılaşmaların sonsuz dizisi yeniden olu şur. Tü
ketim bolluğunun bulunduğu yerde , gençler ve yetişkinler arasın
daki temel bir gösteri karşıtlığı aldatıcı roller arasında ilk sırayı
tutar: Çünkü hiçbir yerde yaşamının efendisi olan yetişkin yoktur
ve var olanın değişimi olan gençlik asla bugün genç olan in
sanların değ il iktisadi s istemin, kapitalizmin dinamizminin bir
öze lliğidir. Hükmeden ve genç olan, birbirlerini kovan ve bir
birlerin in yerine geçen ise şeylerdir.
63
Gösterinin karşıtlıkları arkasında g izlenen şey sefaletin hirli,�i'dir.
Eğer ortak seçim maskelerinin arkasında aynı yabanc ılaşm � n '. n
farklı b içimleri birbirleriyle çatışı yorlarsa, bunun nedenı. hepsının
bastırılmış gerçek çelişkiler üzerine K:urulmuş olmasıdır. Gösteri,
bağdaşmadığı ve desteklediği sefaletin özel aşamasının zorunlu
luklarına göre ; yo,� unlaşmış ya da yaygın bir biçimde var olur. Her
iki durumda da gösteri mutsuzluğun dingin merkezindeki yıkım
ve korkuyla çevrili mutlu bir birleşme imaj ın dan başka bir şey de
ğildir.
64
Yoğunlaşmış gösteri, geri kalmış karma ekonom� Ierde ya d � ge
.
lişmiş kapitalizmin bazı bunalım dönemlerinde bır devlet ıkt� dan
.
.
tekniği gibi ithal edilebilse bile, aslında bürokratık kapı: �l ı zme
.
aittir. Gerçekten de, bürokratik mülkiyet bu an lamda kendı ıçınd�
öylesine yoğunlaşmıştır ki birey olarak bürokrat, global ekonomı
mü lkiyetiyle sadece üyesi olduğu bürokratik topluluk aracılığıyla
ilişki kurar. Dahası, bürokratik kapitalizmde daha az gelişmiş ola�
meta üretimi de yoğunlaşm ış bir şekilde ortaya çıkar: Bürokrası
nın elinde bulundurduğu meta toplumsal emeğin tamamıdır ve
36
onun topluma geri sattığı şey toplumun hep birlikte verdiği ayakta
kalma m ücadelesidir. Bürokratik ekonomi diktatörlüğü sömürülen
kitlelere kayda değer hiçbir seçim payı bırakamaz, çünkü bü
rokrasi her şeyi bizzat kendisi seçmek zorundadır ve ister bes
lenmeyle i ster müzikle ilgili olsun dışardan gelen her türlü farklı
seçim bürokrasinin tamamen yıkımını seçmek anlamına gelir . Bu
diktatörl üğe, kesintisiz bir şiddet eşlik etmek zorundadır. Da
yatılan mal imaj ı , resmi olarak var olan her şeyin bütünlüğünü
kendi gösterisi nde toplar ve genel likle totaliter bütünlüğünün ga
rantisi olan tek bir insan üzerinde yoğun laşır. Herkes bu mutlak
ünlüyle ya olağanüstü bir şekilde özdqleşmeli ya da yok ol
malıdır. Çünkü hu ünlü, tüketmemenin efendisidir ve asl ında te
rörün hızlandırdığı ilkel birikim olan mutlak sömürüye maku l bir
anlam veren bir kahraman imajıdır. Eğer her Çinli Mao'yu öğ
renmek ve de Mao olmak zorundaysa, bu olması gereken başka
bir şey olmadı,�ı içindir. Yoğunlaşmış gösterinin hüküm sürdüğü
her yerde polis de hüküm sürer.
65
Yaygın biçimdeki gösteri meta bolluğuna, modern kapitalizmin
engellenmem iş gelişmesine eşlik eder. Burada tek tek ele alın an
her meta, nesneler bütünlüğünün üretim büyüklüğü adına haklı çı
karılır ve gösteri bu metalara yönelik övgü listesidir. Uzlaşmaz id
dialar, zengin ekonominin birleşik gösteri sahnesinde itişip ka
kışırlar; farklı ünlü-metalar toplumun düzenlemesiyle ilgili çelişkili
tasarıları eşzamanl ı olarak desteklerler: kent gösteris i m üze haline
getirilmiş mahallelere ihtiyaç duyarken, otomobi l gösterisi eski
kentleri yıkıp geçen mükemmel bir ulaşım ağı i ster. Bu nedenle
bütünün tüketimi'ne ait diye ünlenmiş ve zaten sorunlu olan tatmin
derhal tahrif edilir, çünkü gerçek tüketici bu meta mutluluğuna
doğrudan doğruya ancak bölümler halinde (bütüne atfedilen ni
teliğin her seferinde yok olduğu bölümler halinde) ulaşabilir.
66
Belirli her meta kendisi için savaşır, diğerlerini tanıyamaz ve her
yerde kendini sanki eşi benzeri yokmuş gibi dayatmaya çalışır. Bu
37
durumda gösteri bu r nücadelenin epik şiiridir, Truva'nın düş
mesiyle asla sonuçlanmayacak destanıdır. Gösteri, i nsanları ve si
lahlarını değil, metaları ve tutku larını över. Bu kör dövüşte her
meta kendi tutkusunun peşinden giderek asl ında bilinçsiz bir şe
kilde daha yüce bir şeyi gerçekleştirir: Metanın dünya haline gel
mesini ki bu aynı zamanda dünyanın meta haline gelmesi de
mektir. Böylece bir meta mantığı kurnazlığı i le, meta-biçimi
mu tlak gerçekleşmesine doğru ilerlerken, metan ın özgü/h(�ü de
bu mücadele içinde yıpranır.
Hiç şüphesiz, modern tüketimin dayattığı sahte-ihtiyaca, top
lu mun ve tarihin şeki llendirilmediği hiçbir sahici ihtiyaç ya da is
tekle karşı konulamaz. Fakat meta bolluğu, toplumsal ihtiyaçların
organik gelişmesindeki mutlak kopuş gibidir. Onun mekanik bi
rikimi, karşısında can l ı arzunun çaresiz kaldığı sınırsız bir ya
paylığı serbest bırakır. B ağımsız yapaylığın yığılma gücü, her
yerde, toplumsal yaşamın talırıf edilmesine yol açar.
69
67
Bol meta kullanım ından kaynaklanmay an tatm in, metaların de
'
ğerin in meta olarak tan ınmasında aranmaktadır: Metanın kul
lanı mı kendi kendine yeterl i hale gelir; ve tüketici metanın ege
men özgürlüğüne dinsel bir sevgi duyar. Bütün haberleşme
araçları tarafından desteklenen ve yaygınlaştırılan verili bir ürüne
yönelik heyecan dalgaları büyük bir hızla yayılır. B ir giyim tarzı
bir filmden çıkar; b ir dergi çeşitli giyim alışkanlıklarını meşhur
eden gece kulüplerini tanıtır. Bu tür ıvır zıvır ın ifade ettiği şey,
meta yığını sapkınlığa yöneldiğinde sapkın olan şeyin ·kendisinin
de özel bir meta haline geldiğidir. Kıymetl i eşya satışlarıyla bir
likte verilen ya da değişim yoluyla kendi alan larının dışına çıkan
ve satılmayan reklam anahtarlıkları örneğinde olduğu gibi malın
aşkın lığına kendini m istik bir biçimde teslim etmeyi görebiliriz.
Koleksiyon için üretilen anahtarlıkların koleksiyonunu yapan ki
şinin biriktirdiği şey metanın bağışlayıcılı,qıdır, bu onun metaya
sadık olanlar arasındaki gerçek mevcudiyetinin görkemli bir işa
retidir. Şeyleşmiş insan, metayla olan samimiyetinin kanıtını her
kese duyurur. Meta fetişizmi, tıpkı eski dini fetişizmin bağnaz
üyelerinde ve mucize ürünü kişilerde görülen kendinden geçme
durumlarına benzeyen ateşli coşku anlarına u laşır. Hala burada
ifadesini bulan tek kullanım, temel teslimiyet k u llanımıdır.
'
38
68
Tüketim sayesi nde mutlu bir şekilde birleşm iş toplum imajında,
gerçek bölünmeye ancak bir sonraki tüketim başarısızlığına kadar
ara verilmiştir. Sonu nda vaat edilmiş toplu tüketim topraklarına
varan göz alıcı bir kestirme yol olduğuna dair umudu temsil
etmek zorunda olan her özel ürün, sırası geldiğinde, törensel bir
şekilde kesin eşsizlik olarak tanıtılır. Ama tıpkı ayn ı yaştaki bi
rey lerin hemen hemen tamamı taşıdığı halde görünü şte aristokrat
olan isim modasının b irdenbire yayılması g ibi, kendisinden eşsiz
bir güç beklenen nesne de ancak kitlesel tüketim için yeterince
fazla miktarda üretildiği takdirde kitlelerin tapınmasına su
nu labi lm iştir. Bu alel5.de ürünün büyüleyici özelliği ancak top
lumsal yaşamın merkezine bir an yerleştiğinde ortaya çıkar, tıpkı
üretimin nihai amacının açığa çıkan gizemi gibi. Gösteride bü
yüleyici olan nesne, tüketicisinin ve bütün diğer tüketicilerin
evine girer girmez bayağı laşır. Doğal olarak üre timinin se
fil l iğinden kaynaklanan temel zavallılığını çok geç açığa vurur.
Fakat o ana kadar sistemin doğrulanmasını b ir başka nesne üst
lenmiştir bile ve tanın mayı talep etmektedir.
70
Tatmin aldatmacası, yer değiştirerek, ürünlerin ve genel üretim
koşu lların ın değişimini izleyerek kendi n i ortaya koymak zo
rundadır. Kendi şaşmaz mükemmelliğini büyük bir yüzsüzlükle
doğrulamış olan şey hem yaygın hem de yoğunlaşmış gösteride
39
yine de değişir; devam etmesi gereken sadece sistemdir: Stalin ' in
ve modası geçmiş bir ürünün geçersizliğini i lan edenler tam da
bun ları dayatmış olanlard ır. Reklamın her yeni yalanı aynı za
manda bir önceki yalan ın ikrarı 'dır. Totaliter iktidarın gözden
düşen her figürü, onu oybirliğiyle onaylamış olan ve yan ılsamasız
bir yalnızlar yığın ından başka bir şey olmayan aldatıcı cemaati
açığa çıkarır.
iV ÖZNE VE TEMSİL OLARAK PROLETARYA
71
Gösteri nin ebedi diye sunduğu şey değişim üzerine kuruludur ve
temeliyle birlikte değişmek zorundadır. Gösteri mutlak bir şekilde
dogmatiktir fakat bununla birlikte gerçek anlamda hiçbir sağlam
dogmaya yol açmaz. Gösteriye göre, duran hiçbir şey yoktur; bu
onun doğa l koŞu lu olsa ela kendi eğil imine en çok karşı olan şey
dir.
H erkesin b u dünyanın nimet lerinden ve
zevklerinden eşit olarak yararlanma hakkı,
her t ürl ü otori ten i n yıkılması, b ü t ü n ahliiki
k ı s ı t lamaların yads ıııması ; i�te mese lenin
köküne inildiğinde 1 8 Mart ayakl anmasııı ı ıı
ve bu ayaklanmaya bir ordu sağlamı� olan
72
Gösterinin ilan ettiği gerçekdı şı birlik, kapitalist üreti m tarzın ı n
gerçek birl iğinin dayandığı sınıf ayrım ını gizler. Ü reticileri dün
yanın kuru luşuna katı lmaya zorlayan şey aynı zamanda onları
dü nyadan ayıran şeydir. Yerel ve ulusal sınırlarından kurtulmuş
i nsanları bir araya get iren şey aynı zamanda on ları birbirlerinden
uzaklaştıran şeydir. Rasyonelliğin derin leştirilmesini gerektiren
şey ay nı zamanda hiyerarşik sömürünün ve baskın ın irrasyo
nelliğini besleyen şeydir. Toplumun soyut iktidarı nı yaratan şey
onun somut özgürlüksüzli(�ünü de yaratır.
korkunç ortak lık belges inin varl ık nedeni
budur.
1 8 Mart ayaklaıınıası ile ilgili m eclis 11r11şıı rma.1·1
73
Mevcut koşulları ortadan kaldıran gerçek hareket, burjuvazinin
ekonomideki zaferi nden itibaren ve gözle görünür şekilde de bu
zaferin politik olarak ifade edilmesinden bu yana toplumu yö
netmektedir. Üretici güçlerin gelişmes i , eski üretim ilişki lerini
bozmuş ve durağan düzenin tamamı toza dumana karı şm ıştır.
Mutlak olan her şey tarihsel leşmiştir.
74
İnsan lar, tarihe karışarak, emeğe ve tarihi oluşturan m ücadelelere
katılmak zorunda kalarak ilişkilerini yanı lsamalarından kurtulmuş
bir şekilde gözden geçirmeye mecbur olurlar. Tarihsel döneme ait
en son bil inçdışı metafizik bakış açısı, tarihin bizzat kendini
40
41
açımlamak için kullandığı üretken i lerlemeyi tarihin nesnesi ola
.
rak görebilse bile bu tarihin kendinden baş �� nesnesı y oktur. �a�
. .
rihin özne'si, kendini üreten, dünyasının -tanhın- efendısı ve sahıbı
haline gelen ve kendi oyununun bilinci olarak var olan canlıdan
başka bir şey değildir.
75
B urjuvazinin yükselmesiyle başlayan uzun devrimci dönemin sınıf
rn ü �adeleleri ile tarih düşüncesi, tek bir akım içi nde gelişirler; bu
düşünce yani diyalektik, var olanın anlamını aramakla yetinmez
ve var olan her şeyin yok olmasının bilgisine erişir ve onun ha
reketi içinde her ayrılık yok olur.
sarısıyla, yani ne istediyse onu yapmış olan, ne yapmışsa onu is
temiş olan ve tamamlanışı şimdiki zamanla çakışan mutlak k�h
ramanla özdeşleştirilerek gizlenebilir. Böylece, tarih düşüncesi
içinde ölen felsde, şimdi, dünyasını ancak tarihi tekrar yadsıyarak
yüceltebilmektedir, çünkü söz alabilmek için her şeyi indirged iği
bu bütünlüklü tarihin artık tamamlandığını ve hakikate dair ka
rarın verilebileceği tek mahkemenin kapandığını varsaymak zo
rundadır.
77
Proletarya bu tarih düşüncesinin unutul madığını kendi eylemli va
roluşu ile kanıtladığında, sonucun yalanlanması aynı zamanda
yöntemin doğrulanması anlamına gel ir.
76
Hegel artık dünyayı değil, dünyanın dönüştürülmesini yorumlamak
durumundaydı. Sadece dönüştürmeyi yorumlayan Hegel, felsefe
nin felsefi tamam lanmasın dan başka bir şey deği ldir. O, kenl�i ken
din i yapan bir dünyayı anlamak ister. Bu tarihsel dü � ünce � ıne �e
her zaman geç kalan ve post festıını" doğru lanmayı dıle getıren bı
linçten başka bir şey deği ldir. Dolayısıyla, ayrımı sadece düşün
ce de aşabilmiştir. B ütün gerçekliğin an lamını tarihsel tama �1 �a �
nışına bağlı hale getirmek ile aynı zamanda bu an lamı kendısını
tarihin tamamlanışı şeklinde oluşturuyormuş gibi ortaya çıkarmak
arasındaki paradoks, XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki burjuva dev
rimleri düşünürünün, kendi felsefesinde, bu devrimlerin sonuç
larıyla uzlaşnıa'dan başka bir şey aramamış olması �1dan kayn �kl �
nır. [Hegel] "Burjuva devriminin felsefesi olarak bıle bu devrımın
bütün sürecini değil sadece n ihai sonucunu i fade etmektedir. Bu
anlamda bu, devrimin değil, restorasyonun felsefesidir." (Kari
Korsch, Hegel ve Devrim Üzerine Tezler). Hegcl, son bir defa fi
lozof görevi n i yerine getirmiş, "var olanı yüceltmiştir"; ama zate n
.
Hegel'e göre var olan, tarihsel hareketin bütü nlüğünden başka bır
şey olamazdı. Düşüncenin harici konumu aslında korunmuş ol
duğundan, bu konum ancak önceden çözülmesi gereken bir Tin ta'
•
(Lat.) Şenlik bittikten sonra. ( ç . n . )
42
78
Tarih düşüncesi ancak pratik düşünce haline gelerek kurtulabilir;
ve devrimci sınıf olarak proletaryanın pratiği, kendi dünyasın ın
bütünlüğü üzerinde işleyen tarihsel bilinçten başka bir şey ola
maz. Devrimci işçi hareketinin bütün teorik akımları, Stirner ve
Bakunin'den Marx'a kadar, Hcgelci düşünce ile girişilen eleştirel
bir çatışmadan doğmuştur.
79
Marx'ın teorisi ile Hegelci yöntem in b irbirinden ayrılmama özel
liği de bu teorinin devrimci özelliğinden, yani hakikatinden ay
rılamaz. B u nedenle bu ilk ilişki genelde es geçilmiş ya da yanlış
anlaşılmış ve hatta aldatıcı bir şekilde Marksist bir doktrin haline
dönüşmüş olan şeyin zayıflığı olarak gösterilmiştir. Bernstein, So
cialisnıe theorique et Social-democratie pratique'te [Teorik Sos
yalizm ve Pratik Sosyal Demokrasi] diyalektik yöntem ile tarihsel
taraflılık arasındaki ilişkiyi, 1 847 Ma ı ı ifestosu nun Almanya'da eli
kulağındaki proleter devrim le i lgili fazla bilimsel olmayan tah
minlerin i eleştirerek, mükemmel bir şekilde ortaya koyar: "Si
yaset konusu nda hayalperest olan herhangi birinin daha iyisini ba'
43
şaramayacağı kadar ya n l ı ş olan bu tarihsel kendini-aldatmada,
Engels kadar Marx'ın da kendisini asla tamamen kurtaramadığı
Hegelci karşıtlık diyalektiğinin kalıntılarının ürününü görmesey
dik, o dönemde ekonomiyi ciddi bir şekilde incelemiş olan
Marx'ta bu anlaşılmaz olurdu. B u genel karışıklık dönem lerinde,
Hegel'den kurtu lmak Marx için daha da hayati bir hal almıştı."
B urju v a devrimleri rl üşü nces i n i n " aktarım yoluyla ku rtarı l m a s ı "
tersine çevirme,
nesnelleşmesi y a
banc ılaşmasıyla özdeş o l a n v e tarihsel yaraları h iç i z
bırakmayan
ve zaman i ç i nde kend i s i y l e karş ılaşmaya doğru ilerleyen Hegelci
Tin güzergahın+n yerine kabaca ü retici güçlerin materyalist ge
l i şmes i n i koymak değildir. Gerçek haline ge len tar i h i n artık sonu
yokt ur. Marx , H e gel in oluphiten k ar ş ı sın da ki ayrı ko n u m u n u v e
herhangi bir dışsal yüce fai lin seyrini yıkmıştır. Bundan böyle
teori artık sadece ne yaptığ ı n ı bil mekle yükümlüdür. Buna kar
ş ı l ık, ekon o m i n i n hareket i n i n seyredilmesi, mevcut toplumun
hakim düşüncesi içinde Hcgel'in döngüsel sistem arayışının di
yalektik olmayan yanının tersine çevrilmemiş m irasıdır: B u , kav
ram boyutunu yitirmiş ve doğrulanmak için artık Hegelciliğe ih
tiyaç duymayan bir onamadır, çünkü övdüğü hareket mekanik
gelişmesi gerçek anlamda her şeye hakim olan dünya görüşsüz bir
sektörden başka bir şey değildir. Marx'ın tasarısı bilinçli bir tarih
'
tasarısıdır. Sadece iktisadi olan üretici güçlerin körü körüne ge
lişmesinde ortaya çıkan nicel şey, nitel bir tarihsel uygunluk için
de dönüştürülmelidir. Ekonomi politiğin eleştirisi, bu tarih ön
cesinin sonunun ilk edimidir: "Bütün üretim araçları arasında en
önemli üretici güç, bizzat devrimci sınıftır."
'
81
Marx'ın teorisini bilimsel düşünceye sıkı sıkıya bağlayan şey, top
lumda gerçekten faaliyette olan güçlerin rasyonel kavranışıdır.
Ancak Marx'ın teorisi temelde bilimsel düşüncenin aşı larak ko
runduğu bir bilimsel düşünce ötesidir: Yasa'nın değil, mücade44
,
" B iz bir tek
82
Tarihi bilimsel bir temelde i n ş a etmek i s teyen b u rj uvazi n i n dö
nem i , kullanılabilir haldeki bu bil imin daha z i yad e ekonomi i l e
birlikte t ar i h s el olarak i n ş a edilmesi gerekt i ğ i n i es ge ç m i ştir.
B u na karşı lık, tar i h ,
80
için Marx'ın gerçekleştird i ğ i
le'nin kavranışı söz konusudur. Alman İdeo lojisi' n de
bilim tanırız, o da tarih bilimidir" denir.
doğruya
iktisat tarihi
ik t is at bilgisine daya nır .
olarak kaldığı ölçüde d oğrudan
B i l imsel gözleme dayalı bakış
açısının tarihin ekonom ideki payını -kentl i temel b i l i msel ve
rilerini değiştiren global s ü reç- ne kadar ihmal e t t i ğ i , b u n a l ı m ları n
kesin o l u ş m a dönem lerin i saptadıkları n a inanan sosya li st he
s apl a rı n beyhudeliği karş ısınd a ortaya çıkmışt ır; devletin sürekli
m ü dahalesiyle b u n a l ı m e ğ i l imleri n i n et ki lerini te!fıfi etmenin ba
şar ı l m asından b u yana, aynı tür akıl yürü t me, b u dengeyi kesin bir
ikti sadi uyum ol arak görmektedir. Ekon o m i n i n üstesi nden gelme
ta sa rı s ı tarih i s ah i plen me
,
tasarıs ı , eğer topl u m u n b i l i m in i t anımak -
ve özümsemek- zorundaysa,
bilimsel
olamaz. B i lim sel
cıl ığıyla me vcut tarihe h ükmede b i leceğine
devri mci bakış açısı hwjııva kalır.
bilgi
ara
i n a n an b i r h arekette
83
Ütopik sosyalizm akımları, tarihsel aç ıdan , m e v c u t t o p l u msal ör
gütlenmenin eleştirisi üzerinde temellenmiş olsalar da, bilimi red
dettikleri için değil, tarihi -yani hem mutlu toplum imajlarının de
ğişmez mükemmelliğinin ötesine geçen zaman hareketini hem de
halihazırdaki fiili mücadeleyi- reddettikleri ölçüde tam anlamıyla
ütopik olarak nitelendirilebilirler. Buna karşılık, ütopist dü
şünürler, geçmiş yüzyıllarda hakim olduğu şekliyle bilimsel dü
şüncenin tamamen etkisi altındadırlar. Bu genel rasyonel sistemin
tamamlanışının peşindedirler: Kendilerini hiçbir şekilde silahsız
peygamberler gibi görmemişlerdir, çünkü b i limsel kanıtın top
lumsal gücüne ve hatta S aint-S imonculuk örneğinde olduğu gibi
iktidarın bilimle ele geçirileceğine inanırlar. S ombart, "kanıtlan
ması gereken şeyi mücadele y oluyla ele geçirmeyi nasıl isteye
bildiler?" d iy e sorm u ş t u . B u n u n l a birlikte, ütopistlerin b i l imsel
45
anlayışı, bazı toplumsal grupların mevcut durumdan çıkarları ol
duğu, bu durumu korumak için güçlere ve bu tür durum lara uygun
yanlış bilinç biçimlerine sahip oldukları şeklindeki anlayışı içer
mez. Bu anlayış, sadece neyin kabu l edi lebileceğini deği l aynı za
manda neyin araştırılabileceğini de seçen ve bu tür etkenlerin so
nucu olan toplumsal talep tarafından geniş ölçüde yönlendirilmiş
olan bilimdeki gelişmenin tarihsel gerçekliğine bile erişeme
miştir. B ilimsel hakikatin ser>:ileniş tarzının mahkumları olarak
kalan ütopik sosyalistler, bu hakikati soyut saf imaj ına (oldukça
eski bir toplum aşamasında dayatılmış olan bir imaj) göre kav
rıyorlardı. Sorel'in de saptad ığı gibi ütopistler toplum yasalarını
astronomi modeline dayanarak keşfedeceklerini ve göstere
ceklerini düşünmüşlerdi. Onların hedeflediği, ,tarihe düşman olan
uyum, tarihe e n az bağımlı olan bilimi topluma uyarlama g i
rişiminin sonucudur. Bu uyum, Newtonculuk ile aynı deneysel
masuml ukla öne f>Ürülmü ştür ve sürekli ortaya atılan mutlu ge
lecek kavram ı, "onların toplum biliminde, ataletin rasyonel me
kan ikte oynadığı role benzer bir rol oynar" (Materiaux pour une
theorie du proletariat -Bir Proletarya Teorisi İ çin Malzemeler-).
bakış açısını korumuştur, ama teorisinin açıklanması hakim dü
şü nce alanını konu almış ve başta burjuva toplumunun temel bi
limi olan ekonomi politiğin eleştirisi olmak üzere belli başlı di
siplinlerin eleştirisi biçimi altında belirgin hale gelmiştir. "Mark
sizm"i oluşturan şey, daha sonraları kesi n olarak kabul edilen bu
bozulmadır.
85
Marx 'ın teorisindeki zayıflık, doğal olarak onun dönemindeki dev
rimci proletarya mücadelesinin zayıflığıdır. İşçi sınıfı , sürekli
devrimi l 848 Al manyası'nda başlatm amıştı; Komün yalnızlık
içi nde yenilgiye uğramıştı. Devrimci teori henüz kendi bütünlüklü
varoluşuna erişememişti. Marx'ın, Britislz Museu m da, dünyadan
uzak bir ilmi çalışmayla teoriyi Savunan ve açıklayan birisi haline
indirgenmesi teorinin kendisinde bir kayba neden olmuştu . Daha
ileri bir aşamada proleter bilincin önünde engel haline gelecek
olan şey, özellikle Marx'ın işçi sınıfı n ın gelecekteki gelişmesi
üzerine yaptığı bilimsel doğrulamalar ve bu doğrulamalara bağlı
örgütsel pratiktir.
'
84
Marx'ın düşüncesindeki b i limsel-determinist yön, tam da, "ide
o loj ikleştirme" sürecinin Marx'ın yaşamı boyunca işçi hareketine
kalan teorik mirasa sızdığı boşluk olmuştu . Tarih konusunun gün
deme gelmesi ertelenmeye devam eder ve en üstün tarihsel bilim
olan iktisat, kendisinin gelecekteki yadsınma zorunluluğunu gi
derek daha fazla güvence altına alır. Ama bu şekilde teorik görüş
alanının dışına itilen, bu yadsımanın tek hakikati olan devrimci
pratiktir. Böylece , iktisadi gelişmeyi sabırla araştırmak ve acı
çekmeyi hala Hegelci bir sakinlikle kabul etmek önemli hale gelir
ve sonuç " iyi niyetler mezarlığı" olarak kalır. B ugün, devrimlerin
bilimine göre, bilincin her zaman çok erken geldiği ve öğretilmesi
gerektiğ i keşfedilmiştir. Engels, 1 895'te, "tarih bizi ve b izim gibi
düşünen herkesi haksız çıkardı. Tarih , kıta üzerindeki i ktisadi ge
l işme durumunun henüz olgunlaşmadığını açıkça göstermiştir ... "
diyecektir. Marx , tüm yaşamı boyunca, teorisindeki birleştirici
46
86
Proleter devrimin bilimsel olarak savunulmasında görülen bütün
teorik yetersizlikler, hem içerik hem de açıklama biçimi olarak,
iktidarın devrimci bir şekilde ele geçirilmesi açısmdan pro
ietaryanın burjuvazi ile özdeşleştirilmesine i ndirgenebilir.
87
Proletarya i ktidarının bilimsel meşruiyetinin kanıtlanmasını geç
mişin tekrarlanan deneyimleri üzerinde temellendirme eğilimi
Manifesto'dan itibaren Marx'ın tarihsel düşüncesini bulanıklaş
tırmıştır ve her seferinde "ya bütün toplumun devrimci bir dö
nüşümü ya da mücadele içindeki sınıfların müşterek bir şekilde
ortadan kalkmasıyla" sonuçlanacak sınıf mücadelelerinin yol aç
tığı üretim tarzlarının düz bir hat izleyerek geliştiği i maj ını des47
teklemeye zorlamıştır. Ama, nasıl serf ayaklanmaları hiçbir
zaman toprak sahiplerini ve Antik Çağ ' daki köle ayaklanmaları
efendileri yenememişse, Marx'ın başka yerde gözlem lediği "Asya
tipi üretim tarzı" da bütün sınıf çatışmalarına rağmen tarihin göz
lemlenebilir gerçek liğ inde kendi durağan lığını korumuştur. Düz
hat izleyen şema öncel ikle huıjuvazirıin asla yenilp,iye u,� ramamış
tek devrimci sınıf olma olgusunu gözden kaçırmaktadır; burjuvazi
aynı zamanda, topluma el koymasının hem nedeni hem de sonucu
ekonom ideki gelişme olan tek sınıftır. Aynı basitleştirme Marx 'ı
sınıflı bir top lumun yönet ilmesinde devlet in iktisad i ro lünü es
geçmeye yöneltmiştir. Y ükselen burjuvazi her ne kadar eko
nomiyi devletten ayırıyormuş gibi göründüyse de bu sadece statik
bir ekonomide eski devletin bir sınıf baskısı aracı olarak gö
rülmesi ölçüsündeydi . Burjuvazi , özerk iktisadi gücünü, devletin
zayıfladığı Ortaçağ döneminde, dengedeki güçlerin feodal par
çalanması s ı rasında geliştirmiştir. Ama, merkantil izm i le bur
juvazinin gelişmesi n i desteklemeye başlamış ve sonuçta "bı
rakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" döneminde hwjuvazinin
devleti haline gelmiş olan modern devlet, daha sonra iktisadi sü
recin hesaba dayalı yönetim inde merkezi bir güçle donatılmış bir
halde kendini gösterecektir. Bununla birlikte Marx, Bonapartizm
kavram ı ile modern devletçi bürokrasinin aldığı biçimi, şeylerin
iktisadi tarih ine indirgenmeyen her türlü tarihsel yaşamı reddeden
burjuvazini n "d iğer sınıflarla aynı politik hiçliğe mahkum ol
mayı" istediği "ulusal sermayenin emek üzerindeki iktidarının,
toplumsal kölelik için örgütlenm iş bir kamusal gücün" olu
şumunu, sermaye ve devletin kaynaşmasını tarif edebilmiştir. Pro
letaryayı tarihsel yaşam tahtının tek talihi olarak olumsuz an
lamda tanım layan modern gösterinin sosyo-pol itik teme lleri daha
burada atı lmıştır.
,
88
B urjuva devrimi gerçekle şmiştir; proletary a devrimi ise bir önceki
devrimde n doğmuş ama nitelik olarak ondan farklı bir tasarıdır.
Burjuvaz inin tarihsel rol ünün özgiinli(�ü es geçildiği nde, hu pro
letarya tasarısmı n somut özgünlüğ ü de gizlenmi ş olunur; bu tasarı
kendi rengini taşımada n ve "görev lerin in sınırsızlı ğ ı"nın bi
l incinde olmadan hiçbir sonuca erişemey ecektir. Burjuvaz i ik
tidara gelmişti r çünkü o, gelişmek te olan ekonom inin sın ıfıdır.
�roletarya, hilincin sınıfi haline gelmedik çe iktidara gelemez.
Uretici güçlerin olgun laşmasının giderek artan mahrumi yetlere
yol açması bile böyle bir iktidarı garanti edemez. Devlete Jakoben
yöntemle el koymak pro letaryan ın aracı olamaz. Hiçbir idcolr�ji
proletary anın kısmi amaçları nı genci amaç lar haline getirmes ine
hizmet edemez, çünkü proletary a gerçekte n kendisin e ait olan hiç
bir kısmi gerçekl iğ i koruyam az.
89
Her ne kadar Marx'ın, proletarya mücadelesine katılım ın ın belirli
bir dönem inde, bil imsel öngörüden ekonomizm yan ı lsamalarına
entelektüel temel oluşturacak kadar fazla beklentisi olduysa da ki
şisel olarak bu yanıl samalara kendini kaptı rmadığı bilinir . Ka
pital'i bizzat eleştirdiği bir makaleye, Engels'in bir rakipten ge
liyormuş gibi has ına göndereceği makaleye eşlik eden 7 Aralık
1 867 tarihli meşhur mektubunda Marx kendi biliminin sınırlarını
açıkça çizmiştir: " ... Y azarın öznel eğiliminin (belki de politik ko
numunun ve geçmişinin dayattığı eğilimin), yan i, mevcut ha
reketin, mevcut toplumsal sürecin ni hai sonucunu görme ve baş
kalarına anlatma tarzının kendi gerçek analiziyle hiçbir ilişkisi
yoktur." B öylel ikle Marx kendi nesnel tahlilinin "belirli bir
amaca yönelik sonuçlarını" teşhir ederek ve kendisine dayatılmış
olan aşırı-bilimsel seçeneklerle ilgili "be lki" ironisiyle, ayııı za
manda, iki durumun kaynaşmasının metodolojik anahtarını da
gösterir.
Marx'ın teorısıne gerçek anlamda uyan yegane iki sınıf, Ka
p ita / deki bütün analizlerin dönüp dolaşıp vardığı bu iki katıksız
sın ıf, burjuvazi ve proletarya, aynı zamanda, tamamen farklı ko
şullarda olmak şartıyla tarihin de yegane iki devrimci sınıfıdır:
'
48
F-ıON/G ii�teri Toplumu
49
90
B ilgi ve eylemin kayn aşmasını, bizzat tarihsel mücadelenin için
de gerçekleştirmek gerekir, öyle ki bu terimlerin her biri diğerinin
hakikatinin güvencesi olmalıdır. Proleter sınıfın bir özne olarak
oluşumu, devrimci mücadelelerin örgütlenmesi ve toplumun dev
rim anında örgütlenmesi demektir: Praksis teorisinin pratik teori
haline gelerek doğru landığı bilincin pratik koşulları işte bu anda
var olmak zorundadır. Bununla birlikte, örgütlenmeye i lişkin bu
temel sorun, işçi hareketlerinin oluştuğu dönemde, yani bu te
orinin tarih düşüncesinden gelen birleştirici özel l iğini hala ko
ruduğu (ve birleştirici bir tarihsel pratik geliştirmeyi öze llikle
görev edindiği) sırada, devrimci teorinin üzerinde en az dü
şündüğü sorulıdu. Tersine bu, burjuva devrim inden ödünç alınmış
devletçi ve hiyerarşik uygulama metodlarının yeniden can
lanmasını kabu l eden bu teori için tutarsızlık alanıdır. Teorinin bu
kendini çekmesi üzerine geliştirilmiş işçi hareketinin örgütlenme
biçimleri ise, karşılık olarak birleştirici bir teorinin korunmasını,
onu çeşitli uzmanlaşmış ve kısmi bilgilere bölerek engellemiş
lerdir. Teorinin bu ideolojik yabancı laşması, ihanet ettiği bir
leştirici tari� düşüncesinin pratikteki doğrulanmasını, böyle bir
doğrulanma işçilerin kendiliğinden mücadelesinde ortaya çık
tığında, artık kabu l edemez; sadece bu doğrulanmanın ortaya çı
kışını ve anısını bastırmaya yardımcı olabilir. Dahası, mücadele
içinde ortaya ç ıkan bu tarihsel b içimler, tamamen teorinin doğru
olmak için gerek duyduğu pratik ortamlardır. Bu biçimler teorinin
bir gerekliliğidir ancak teorik olarak formüle edilmemişlerdir.
Sovyet, teorinin bir buluşu değildi. Dahası Enternasyonal İşçi B ir
liği'nin en yüce teorik hakikati onun pratikteki varlığıydı.
91
Enternasyonal'in mücadelesinin ilk başarıları, Enternasyonal'de
varlığını sürdüren egemen ideolojinin karmaşık etkilerinden kur
tulmasını sağ lam ıştı. Ama bir süre sonra karşılaştığ ı yenilgi ve
baskı, proleter devrim ine i l işkin iki anlayış arasındaki çelişkiyi ön
plana çıkarm ıştır. Her iki anlayışta da işçi sınıfın ın bilinçli öz50
kurtuluşu terk edilmiş olduğundan otoriter bir boyut vardır. Gerçi,
Marksistlerle B akuninci ler arasında uzlaşmaz bir noktaya varan
tartışma, hem devrimci toplumdaki iktidara hem de hareketin
mevcut örgütlenmesine yönelik, ikili olarak sürmekteydi ve bir ta
raftan diğerine geçmek rakiplerin konumlarını değiştiriyordu. Bü
rokratik bir egemen sınıfın yeniden yapılanışını ve en bilgililerin
ya da böyle geçinenlerin diktatörlüğünü önceden gören B akunin,
devlet iktidarı nın otoriter kullanımı yoluyla sınıfların ortadan kal
dırılacağı yanılsamasıyla mücadele ediyordu. İ şçilerin demokratik
eğitimi ile bunun ayrılmaz bir parçası olan iktisadi çelişkilerin ol
gunlaşmasın ın , proleter dev letin işlevini, nesnel olarak dayatı lan
yeni toplumsal ilişkilerin meşrulaştığı basit bir evreye in
dirgeyeceğ ini uman Marx, B akun in ve yandaşlarını kendilerini
kasıtlı ol arak Enternasyonal'in ü stünde tutan ve en devrimcilerin
ya da kend ilerini böyle adlandıranların sorumsuz diktatörlüğünü
topluma dayatmak gibi del i saçması niyetleri olan entrika yanlısı
bir elit otoriterliğiyle itham ediyordu. Bakunin aslında yan
daşlarını şöyle bir perspektif etrafında topl uyordu: "Toplumsal fır
tınanın ortasında yol alan, görünmez pilotlar olan bizler, fırtınayı
ortalıktaki bir iktidarla değ il bütün nıiittefikler'iıı kolektif dik
tatörlüğüy le denetim altına almalıyız. Nişansız, unvansız, resmi
hakkı olmayan ve iktidar göstergelerinin hiçbirine sahip ol
mayacağı için daha da güçlü olan bir diktatörlük." Her biri kıs
men doğru eleştiriler getiren ama tarih düşüncesinin birliğini yi
tirmiş olan ve kendilerin i ideolojik otoriteler olarak kurumsal
laştıran işçi devrim ine i lişkin iki ideoloji de böylece birbirine zıt
düşm üşt ür. A lman Sosyal Demokrasisi ve İ ber Anarşist Fe
derasyonu gibi güçlü örgütlenmeler bu ideolojilerin birine ya da
diğerine sadakatle hizmet etmişlerdir; ve alınan sonuç her yerde
istenilenden büyük ölçüde farklı olmuştur.
92
Proleter devrim inin hedefin i hemen şimdi mevcut olarak görmek,
gerçek anarşist mücadelenin hem büyüklüğü hem de zayıfl ığıdır
(çünkü b ireyci varyantlarında anarşizmin iddiaları her zaman gü
lünç olmuştur). Kolektivist anarşizm, modern sınıf mücadele51
!erinin tarihsel düşüncesinden sadece u laşılan sonucu alır ve bu
sonuçtaki mutlak ısrarı, yöntemi bilinçli bir şekilde küçüm �e �
mesinin ifadesidir. Böylece anarşizmin iktisadi mücadele tercıhı
sadece genel grev ya da ayaklanma gününde iktisad � ala �� in
dirilecek tek hir hamleyle kesin bir sonuca u laşılabılecegı ya
nılsamasına bağlı olarak i leri sürülürken, politik mücadele eleş
tirisi soyut kalm ı ştır. Anarşistlerin gerçekleştirilecek b�r idea lle�·i
··
vardır. Anarşizm, devletin ve sınıfları n , yani ayrılmış ıdeoloJının
toplumsal koşu llarının sadece ideolojik yadsınmasıdır. B u , her
şeyi eşitleyen ve tarihsel kötülük düşüncesini dışlayan katıksız öz
gürlük ideolojisi'dir. Bütün kısmi i stekleri kaynaş tıran b � bakış
. eleşt rel u
aç ısı, anarşizme, var olan koş u lları, ayrıcalıklı bır
�
7:
manlaşma adına değil , yaşamın tamamı adına reddetmeyı temsıl
.
etme onurunu vermiştir; ama fiilen gerçekleşmeden önce bıreysel
isteğe göre mutlak olarak kabul ed ilen bu ka y �aşma, a� arşizmi
.
son derece bariz bir tutarsızlığa mahkum etmıştır.
Anarşızm her
mücadelede aynı basit genel sonucu tekrarlamak ve yen ide � or
taya koymak zorundadır, çünkü bu i lk sonuç başlangıçtan ben ha
reketin vardığı bütünlüklü sonuç ile özdeşleşm işt ir. B öylece B a
.
kunin, 1 873'te Jura Federasyonu'ndan ayrılırken şunları yazabıl
mişti: "Son dokuz y ı lda Enternasyonal'in hağr � n � a dü n � ayı kur
tarmak için gerekenden daha fazla düşünce gelış � ırı. l m .ı ştır, keş�e
düşünceler tek başına dü nyayı kurtarmaya yetebılse� dı,. ben kıı:1
olursa olsun yeni bir düşünce i leri sürecek olana hodrı mey?an dı
yorum. Devir düşünce devri değ i l , olguların ve eyleı:ı l �rın dev
.
ridir." Şüphesiz bu anlayış tarihsel proletar�a düşün �:� ının bır unsurunu, düşüncelerin pratiğe dökülmesı gerektıgı � olun �a�ı.
.
kesinliği korur, ancak bu pratiğe geçmen in uygun bıçım � erının
zaten var olduğunu ve asla değişmeyeceği n i varsayarak tarıh ala
mnı terk eder.
93
İdeolojik inançl arıyla işçi hareketinin tamamından açıkç a ayr�! an
.
anarşist ler, bu yetki ayrımını kendi aralarında da yemden ure �
teceklerdir; propagandistlerin ve ideoloj i savunucul arın ı n , ya � ı
genel kural olarak entelektüel etkinlikleri esas olarak bazı kesın
52
doğruların tekrarından olu ştukça daha ela sıradanlaşan uzmanların
bütün anarşist örgütler üzerinde gayri resmi hir hakimiyet kur
m aları için uygun bir ortam sağlanır. Oybirliğiyle alınan karara
duyulan ideoloj ik saygı, daha ziyade, özgürlük uzman ları '111 n biz
zat örgüt içindeki kontrol dışı otoritesini kolaylaştırm ıştır; ve dev
rimci anarşizm özgürleşmiş halktan aynı yollarla elde ed ilmiş
aynı tarz oybirliğini bekler. Dahası, İspanya'daki, yerel düzeyle sı
nırlı kalmış ve bozguna uğramış çok sayıdaki anarşist ayaklanma
örneğinin de gösterdiği gibi, mevcut mücadelede mevzi lenmiş bir
azınlıkla özgür bireylerden ol uşan topl um arasındaki koşu lların
zıtl ığını hesaba katmayı reddetmek, ortak karar alma anında anar
şistler arasında sürekli ayri lık çıkmasın ı beslem işt ir.
94 ·
Anında gerçekleşerek ideoloj iye ve ideoloj iden türeyen pratik ör
gütlenme modeline doğrul uk kazandıracak olan bir devrimin pek
yakında gerçekleşeceği yan ılsam ası otantik anarş izmde az çok
açıkça sürmüştür. 1 936 yı l ında anarşizm gerçekten topl umsal bir
devrime, tüm zamanların en gel işmiş proletarya iktid arı modeline
önderlik etm iştir. Bu bağ lamda, bir yandan genel ayaklanma işa
retinin ordunun nıuhtıra'sı tarafından dayatılmış olduğunu be
lirtmek gerekir. Diğer yandan ise, enternasyonal proleter hareke
tin geriye kalanı zaten yen ilgiye uğramışken dı şardan kuvvet li
destek alan ve ü lkenin yarısına hükmeden Franko iktidarının var
lığı nedeniyle ve burjuva güç lerin veya di ğer devletçi işçi par
tilerin i n Cumhuriyetçi ler safındaki kalıntıları nedeniyle bu dev
rim daha ilk günlerden itibaren eksik kaldıkça örgütlü anarşist
hareket devrimin yarım kalmış zaferlerini yaygınlaştırma ve hatta
bunları savunma konusunda bile yetersizlik göstermiştir. Anarşist
hareketin tanınmış l iderleri , iç savaşı kaybetmek için devrimi
mahveden burjuva devletin bakanl arı ve rehineleri hal ine gel
mişlerdi.
53
95
II.Enternasyonal'in "ortodoks marksizmi" sosyalist devrimin bi
limsel ideolojisidir: Tüm hakikatini ekonomideki nesnel süreç
lerle ve bu zorunluluğun örgüt tarafından eğitilen işçi sınıfınca ta
nınmasında sağlanan ilerleme i le özdeşleştirir. B u ideoloj i , ütopik
sosyalizm in özelliği olan pedagojik kanıtlamaya duyulan güveni
yen iden keşfeder, ama onu tarihin akışına yapılan seyirlik bir gön
derme ile birleştirir. Bununla birlikte, böy le bir tutum ütopist eleş
tiride (en fazla Fouricr tarafından geliş tiri len e leştiride) mevcut
olan durağan bütünlük imajını kaybettiği gibi, Hegelci bütünlüklü
tarih boyutunu da kaybetmiştir. Hilferding'in, sosyalizmin zo
runluluğunu tanımanın "benimsenecek pratik tutuma dair hiçbir
bilgi" verın ediğini, "çünkü bir zorunluluğu tanım akla bu zo
runluluğun hizmetine girmenin başka başka şeyler olduğunu" (Fi
nans Kapital) bel irttiği saçmalıkları, etik seçenekleri simetrik ola
rak yeniden ortaya atmaktan başka bir şey yapmayan bu bilimsel
tutumdan kaynaklanmıştır. Marx ve devri mci proletarya için bir
leştirici tarih düşüncesinin benimsenecek pratik tutumdan hiçbir
şekilde farklı olnıadı,� ını görmezlikten gelen ler, anında benimse
dikleri pratiğin de normal alarak kurbanları oldular.
96
Sosyal demokrat örgütlenme ideolojisi, bu örgütlen meyi işçi sı
nıfını eğiten profesörlerin i ktidarına bırakıyordu ve benimsenen
örgütlenme biçimi bu edilgen çıraklığa en uygun düşen biçimdi.
II. Enternasyonal sosyalistleri politik ve iktisadi mücadelelerde
kuşkusuz somut olarak yer alıyorlardı, ancak bu tamamen ele��tirel
olmayan bir katılımdı. B u katılım açıkça reformist bir pratiğe
uygun olarak devrimci yanılsama adına sürdürülmekteydi. Böy
lece devrimci ideoloj i bizzat bu ideoloj iyi taş ıyanların başarısı ta
rafından parçalandı. Hareketteki vekillerle gazeteci lerin ay
rılması, harekete önceden kazandırılmış olan burjuva entelektüel
leri burjuva yaşam biçimine doğru çekiyordu . Hatta sanayi iş
çilerinin mücadeleleri s ırasında kazanılan kişiler ve zaten işçi
olan lar bile sendikal bürokrasi tarafından emeğini m akUl bir fiyat
54
karşılığında meta olarak satan işgücü s imsarları haline ge
tirilmişlerdi. Bu reformist etkinl iklerin halii devrimci bir şeyler ta
şıyormuş gibi gösterilebilmesi için, yasal ajitasyonlarına politik
olarak m üsamaha gösteren kapitalizmin bu reformizmi ekonom ik
anlamda tam zam anında desteklemekte yetersiz kalması ge
rekliydi. B il imlerinin güvencesi altında olsa da tarih tarafından
her an yalanlanan bir uzlaşmazlıktı bu.
97
Pol itik ideolojiden en uzak ve burjuva bilimin yönternbilimine
açıkça en bağlı sosyal demokrat olan Bcrnstcin bu çelişkinin ger
çekliğini ortaya koymak dürüstlüğünü göstermiş, devrimci ide
oloj iden vazgeçen İngiliz i şçilerinin reform ist eylemi de bunu or
taya koymuştur. Ancak bu çelişki tarihsel gelişmen in içinde karşı
düşünceye gerek olmadan kanıtlanmıştır. Bernstein, diğer hu
suslarda yanılsamalara düşmesine rağmen, kapitalist üretimde gö
rülecek bir bunalımın, devrimi sadece böyle bir kanlı meşrulukla
devralmak isteyen sosyalistleri olağanü stü zorlayacağını yad
sım ıştır. B irinci Dünya Savaşı'yla ortaya çıkan derin toplumsal
çal kantı dönemi bili nçlenmeye uygun olsa da, Sosyal Demokrat
h iyerarşinin Alman işçilerini devrimci bir şekilde eğitmediğini,
�r nları asla teorisyen haline getirmediğini iki kere ispatlamıştır:
ilk olarak, partinin büyük çoğunluğunun emperyalist savaşa ka
tılmasıyla ve ardından da bozgun sırasında Spartakist devrimciler
ortadan kaldırıldığında. Eski işçi Ebert, devrimden "günah gibi "
nefret ettiğini itiraf ettiğine göre hala günaha inanıyordu. Aynı
l ider, kısa süre sonra Rus proletaryasının karşısına mutlak düş
manı olarak çıkacak sosyalist temsilin habercisi olarak belirdi ve
bu yeni yabancı laşmanın doğru programını formü le etti: "Sos
yalizm çok çalışmak demektir."
98
Lenin, Marksist bir düşünür olarak "ortodoks Marksizmin" dev
rimci ideolojisini, II. Enternasyonal'in bu Marksizme karşılık sür
dürdüğü reformist pratiğe elverişsiz olan Rusya koş u llarına uy55
gulaınış sadık ve tutarlı bir Kautskyciden başka bir şey değildi.
"Profesyonel devrimci ler" haline gelmiş entelektüellere boyun
eğen disiplinli bir yeraltı partisi aracılığıyla hareket eden pro
letaryanın dışardan yönetilmesi, Rusya'da, kapitalist toplumun
hiçbir yönetici mesleği ile uyuşmak (çarlığın politik rejimi, temeli
burjuva iktidarı nın ileri bir aşaması olan höyle hir aç ılım sun
maktan zaten acizdi) i stemeyen bir meslek hal i ne gelir. Bu du
rumda pro letaryanın yönetimi, top lumu mutlak anlamda yönetme
mesle,�i hal ine gelir.
99
Savaşla ve uluslararası Sosyal Demokrasinin savaş karşısında çök
mesiyle birlikl.,e bolşeviklerin otoriter ideolojik radikalizmi dünya
çapında yayg ınlaş ır. İşç i hareke tinin demokratik yanılsamalarının
kanlı bir şekilde sona ermesi bütün dünyayı hir Rusya hal ine ge
tirmişti ve bu bunal ım dönemi nde ortaya çıkan ilk devrimci ko
puşa hükmeden bolşevizm, bütün ü l kelerin proleterlerine, yönetici
sınıfla "Rusça konuşmak" için kendi hiyerarşik ve ideolojik mo
delini sunmuştur. Lenin Il. Enternasyonal'in Marksizm ini, dev
rimci bir ide�Jloji olduğu için değil, bu ndan v azgeçtiği için eleş
tirmiştir.
1 00
Bolşev izmin Rusya 'da kendisi için zafere ulaştığ ı ve Sosya l De
mokrasinin eski dünya için m uzaffer bir şekilde savaşt ığı aynı ta
rihsel dönem , modern göster inin hakim iyetini n merke zinde ce
reyan eden bir olay lar düzeni nin doğum unun tamam landığ ına
işaret eder: İşçi sınıfın ın temsili kendis ini radika l bir şekilde sı
n ıfının karşısı na koymu ştur.
101
Rosa Luxemburg, 2 1 Aralık 1 9 1 8 tarihl i Rote Fahne 'de, "bundan
önceki bütün devrimlerde savaşçılar açıkça karşı karşıya ge
liyorlardı: Sın ıfın karşısında sınıf, programın karşısında program .
56
Şi�11di � i devrimde eski d üzeni koruyan gruplar, yönetici sını f"ların
alametı altında değil , bir "sosyal demokrat parti"nin bayrağ, ı al
tında ortaya çıkıyorl ar. Eğer devrimin temel sorunu 'ya kapital izm,
y �� s osyalızm ' olara � aç ıkça ve dürüstçe ortaya konulsaydı bugün
.
_ proletarya kıt lesıncle
buyuk
hiçbir şüphe ya da tereddüt ihtimali
olmazdı," diye yazm ıştı . Böylece, Almaıı proletaryasın ın rad ikal
akımı, yıkıma uğramadan birkaç gün önce, önceki bütün sürecin
(bu sü �ece iş� i sın ıfının temsi linin büyük ölçüde katkısı olmuştur)
yarattıgı yenı koşul l arın sırrını keşfetmişti : Mevcut düzen in sa
vunmasına yönelik gösterisel örgütlenme ve hiçbir "temel sorun"un
"açıkça v: dürüstçe" ortaya konulamayacağı görünüşlerin toplumsal
egemenlıgı.. Proletaryanın devrimci temsili, bu aşamada, top lumdaki
genel bozulmanı n hem birincil etkeni hem de temel sonucuydu.
102
Rusya'nın geriliğinden ve ileri ülkelerdeki işçi hareketinin devrimci
mücade l eyi terk e t�11esinclen doğmuş olan bo lşev ik tipteki pro
. _ _ l nmesı, bu örgütlenme biçi minin bil inçsiz bir şeki lde
� � t �rya orgut
�
ozun<le taşıdıgı ve karşı-devrimci yön değ işikliğine yönelten bütün
koşul lar� da Rusya'nın geriliğinde bulacaktı; ve Avrupa işçi ha
.
1 9 1 8- 1920 döneminin Hic Rhodus, hic sal ta 's ı
reketı_ kıtlesının
karş � s � nda tekrarlanan gerilemesi, radikal azınl ığın şiddetle çök
mesını ıçeren bu geri leme, sürecin eksiksiz gel işmesini kolaylaş
tırmış ve bu sahte sonu � un kendini dünyaya tek proleter çözüm gibi
sunmasını sağlamıştır. Işçi iktidarının savunulmasının ve temsilinin
devlet tekelin �c tutul � ası, Bolşev ik Partisi'nin doğruladığı gibi,
_ Partı_ yı. geçmışten farklı kılmamıştır: Esas olarak önceki
Bolşevık
mülkiyet biçimlerini ortadan kaldıran proletaryanın sahiplerinin
·
partisi.
103
Rus sosyal demokrasisinin çeşitli eği l im l eri nin yirm i yıl süren so
nuçsuz teorik tartışmalar sırasında göz önü nde bulundurduğu çar(Lat. ) Rodos or �day sa takla burada. Ezop masalları ndan birinden kay
.
naklanan bu deyımı, Turkçede
"Halep oradaysa ars ı n burada" şeklinde karşılamak mümkü n . ( ç . n . )
•
"
57
lığın tasfiyesinin bütün koşulları -burjuvazinin zayıflığı, köylü ço
ğunluğun nüfuzu, belirli bölgelerde yoğunlaşmış ve mücadeleci
ancak ü lkede son derece azınlık olan bir proletaryanın belirleyici
rolü- nihayet pratikte, varsayımlarda yer almayan bir veri sayesin
de çözümünü göstermiştir: Proletaryayı yöneten devrimci bürok
rasi devlet iktidarını ele geçirerek toplumu yeni bir sınıfın haki
miyetine sokmuştur. Tam anlamıyla burjuva olan bir devrim ola
naksızdı; " işçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüğü" an
lamsızdı; Sovyetlerin proleter iktidarı, hem toprak sah ibi köylüler
sınıfına hem ul usal ve uluslararası Beyaz gericiliğe karş ı hem de
devletin, ekonominin, ifadenin ve kısa bir süre sonra da düşünce
nin mutlak efendilerinin işçi partisi biçiminde dışlaşmış ve yaban
cıla�mış temsilcilerine karşı ayakta duramazdı. 1917 Nisan'ında Lenin' in
de fiilen benimsediği Troçki ve Parvus'un sürekli devrim teorisi,
burjuvazinin toplumsal gelişme açısından geri kaldığı ülkeler için
doğru olacaktır, ancak bu teori bürokrasinin sınıf iktidarı denen bu
bilinmeyen faktörü n devreye girmesiyle doğruluk kazanacaktır.
Bolşev ik yöneticiler arasındaki say ısız tartışmalar sırasında, dik
tatörlüğün, ideolojinin yüksek temsilcilerinin el inde yoğunlaş
masının en sadık savunucusu Lenin'di. Lenin, mutlak azınlık ik
tidarının geçll)iş tercihlerindeki çözümü destekleyerek hasımları
karşısında her zaman haklı çıkıyordu : Devlet aracılı,�ıyla köy
lülerden esirgenen demokrasi işçilere de verilmemeliydi; bu durum
demokrasinin komünist sendika yöneticilerinden, bütün partiden
ve nihayet hiyerarşik partinin zirvesinden de esirgenmesine yol
açmıştı. Kronstad Sovyetinin silahla yenilgiye uğratıldığı ve if
tirayla hasıraltı edildiği sırada yapılan X. Kongre'de, Lenin ' in,
"İşçi Muhalefeti"nde örgütlenmiş solcu bürokratlara karşı açık
ladığı şu sonuç Stalin tarafından dünyay ı tam anlamıyla bölme nok
tasına vardıracak şekilde en uç yoruma tabi tutulacaktır: "Nerede
olursa olsun silahla, muhalefetle değil... Artık muhalefetten bıktık."
104
B ir devlet kapitalizminin tek sahibi o larak kalan bürokrasi ilk ola
rak, Kronstad'tan sonra, "yeni i ktisadi politika" sırasında köy
lülükle yaptığı geçici ittifakla ü lke içindeki iktidarını sağ58
lamlaştırmış, dışarda ise l l l . Enternasyonal'in bürokratik parti
lerine kaydo lmuş işçileri Rus diplomasis inin destek gücü olarak
kullanmak ve böylece bütün devrimci hareketi sabote ederek ve
uluslararası politikada yardımına muhtaç olduğu burjuva hü
kümetleri ( 1 925- 1927 Çin'inde Kuo-Min-Tang iktidarı, İspanya ve
Fransa'da Halk Cephesi, v.s.) destekleyerek kendini sağlama al
mıştır. Ama bürokratik toplum, tarihin en zorba i lkel kapitalist bi
rikim ini gerçekleştirmek için köylülere uygulanan terörle tamama
ermek zorundaydı. Stalin dönem inin bu sanayileşmesi, bürokrasi
nin son gerçeğini ortaya çıkarır: Bu sanayileşme ekonomi iktidarı
nın dev amı ve meta-emeği sürdüren pazar toplumunun özünün ko
runmasıdır. B u , toplumu, kendisi için gerekl i sınıf hakimiyetini
çıkarları doğ rultusunda yeniden yaratma raddesine kadar ege
menliği altın a alan bağ ımsız ekonominin kanıt ıdır: burjuvazi ö y
lesine özerk bir güç yaratmıştır ki özerkliği sürdükçe bir burjuvazi
olmadan da v arlığ ını sürdürebilecektir. Totaliter bürokrasi, Bnıno
Rizzi'nin kastettiği anlamıyla "tarihin m ülk sahibi son sınıfı"
değil, sadece pazar ekonomisi için ikame bir egemen sınıftır. Çök
mekte olan kap italist özel mülkiyetin yerine geçen şey sa
deleştirilmiş, daha az çeşitli, bürokratik sınıfın ortak mü lkiyeti
olarak yo,� unlaştırılnıış bir alt üründür. Bu azgelişmiş egemen
sınıf hiçim i , iktisadi azgelişmişliğin de ifadesidir; ve bu ge
l işmedeki gecikmeyi dünyanın bazı bölgelerinde yakalamaktan
başka perspektifi yoktur. Egemen sınıfın bu ilave baskısına hi
yerarşik-dev letçi kadroyu sağlayan, burjuva ayrılık modeline göre
örgütlenmiş olan işçi partisiydi. Anton C iliga, Stalin'in ce
zaevlerinden birinde iken "örgütlenmeyle i lgili teknik sorun lar
toplumsal sorunlar haline gelmiştir," d iye belirtiyordu (Lenin ve
Devrim).
105
Leninizmin en büyük iradeci çabayı gösterdiği devrimci ideoloji,
yani ayrı olanın bağıntılı olması , bu bağıntıyı reddeden bir ger
çekliği destekleyerek, Stalinizm i le birlikte bağıntısız/ık içindeki
kendi hakikatine geri dönecektir. B u noktada, ideoloji artık bir
silah değil, amaçtır. Artık karşı çıkılmayan yalan çılgınlık haline
59
gelir. Gerçeklik ve amaç totaliter ideoloji.nin ilanıyla yo � olurlar:
.
Söylenen her şey zaten ortada olandan ıbarettır. B u , d �. nya ç �
.
.
pındaki gösterinin gelişmesinde temel bır ro � oynayan gosterının
.
.
yerel i lkelliğidir. Burada maddileşen ıdeoloJ ı , bolluk aşaması � a
ulaşan kapitalizm gibi dünyayı iktisadi olarak değiştirmemiştır;
sadece algı polisiye yöntemlerle değiştirilmiştir.
1 06
İktidardaki totaliter- ideoloj ik sınıf, altüst olmuş hir dünyanın ik
t idarıdır: Güçlendikçe varlığını inkar eder ve gücü her şeyden
önce var olmadığın ı doğru lamasına yarar. O, sadece bu konuda al
çakgönü llüdiir, çünkü resmen var olmaması aynı zamanda şa� maz
. nec p/11s 11 lr ·a s n ·
yönetimine bo�ltı olunan tarihsel gelişmenın
. � � �
da denk düşmelidir. Her yere yayılmış olan bürokrası , bıl ınç ıç �n
[.{Örülmez sınıf olmalıdır; sonuçta bütün top lumsa l yaşam çıg
rından çıkar. Mutlak yalanı n toplumsal örgütlenmesı. bu temel çe
lişkiden kaynaklanı r.
107
Stal inizm bizz<�t bürok rat ik sınıf içindeki terörün hükümranlığıdır.
Bu sın ıfın iktidar temelini oluşturan terörizm bu sın ıfı da kırıp ge
çimıek zorundaydı zira üyelerine verebileceği hi çbi: hu � u �sal gü �
.
vence, mülkiyet sahibi sınıf olarak kabul edılm ı ş h � ç bır statu.
. .
yoktu . Gerçek mülkiyeti gizliydi ve sadece y ��lış bılıncın
� a
.
yesinde mü lkiyet sahibi haline gelr�ıişti. Yanlış bılıncın mutl.� k ık
.
v mutlak teror yo
kayboldugu
tidarı sadece, bütün doğru motıflerın
luyla sürdürülür. İktidardaki bürokratik sın ıfın ü � eleri sade� e
temel bir yalana ortak olmak suretiyle toplu m üzerınde kolektıf
bir m ülkiyet hakkına sahip olurl ar: Sosyalist bir to�lu�u yön� t� n
proletarya rolünü oynamaları ve ideolojik sadakatsızlık m �tnı�� �
sadık oyuncuları olmaları gereklidir. Ama bu aldatıcı varlıga fııh
katılım bizzat gerçeğe uygun bir katılım olarak tanınmayı ge
rektirir. İktidar hakkın ı bireysel olarak sürdürebi lecek bürokrat
yoktur, çünkü sosyalist bir proleter olduğunu kanıtlamak bir bü�Lat.) En üst sınır. (ç.n.)
- --
60
- - - �---- -----
rokrat gibi davranmamayı gerektirir; ve bir bürokrat olduğunu ka
nıtlamak da olanaksızdır çünkü bürokrasinin resmi hakikati var
olmamasıdır. Böylece her bürokrat, yok etmed(�i bütün bü
rokratların "sosyalist iktidarı"na kolekti f bir şekilde kalılımı ta
nıyan ideolojinin sağladığı temel hir güvenceye mutlak olarak bağ
lıd ır. Her ne kadar bürokratlar birlikte oldukları zaman her şeye
karar veriyorlarsa da, kendi sınıflarının birliği ancak �erörist ik
tidarlarının tek bir kişide toplanmasıyla sağ lanabilir . iktidardaki
yalanın tek pralik hakikati hu kişide toplanır: sürekli düzelt ilen sı
nırının tartışmasız sürek liliği . Kimin neti cede mülk sah ibi bü
rokrat olduğuna; yani kimin " ikLidardaki proleter" ya da " Mikado
veya Wall StreeL'in emri ndeki hain" olarak adlandırı lması ge
rektiğine kesin kararı SLalin verir. Bürokratik atomlar sahip ol
dukları hakların ort ak ru hunu ancak SLalin'in kişil iğinde bu lurlar.
Stalin, bu şeki lde kend isini, daha yüce bir ruhun var ol madığ ının
bilincinde olan mutlak kişi olarak gören bir dünya egemenidir.
"Dünya egemeni, ona ters düşen kullarının Ben'inc karşı uy
guladığı yok edici şiddette kendinin ne olduğunun -evrensel nüfuz
gücünün- som ut bir şekilde bilincinded ir." B ir yandan tahakküm
alanını belirleyen bir güç iken diğer yandan ela "hu alam yıkıma
uğratan güç"tür.
108
Mutlak iktidara sahip olarak m utlaklaşmış ideoloj i kısmi bir bi l
giden totaliter bir yalana dönüştüğünde, tari h düşüncesi öylesine
mükemmel bir şekilde yok ed ilir ki tarihin kendisi en ampirik
bilgi düzeyinde bile artık var olamaz. Totaliter bürokratik toplum
sürekli bir şimdiki zamanda yaşar; olupbiten her şey bu toplum
için sadece polisinin u laşabileceği bir alan olarak var ol ur. Na
polyon'u n daha önce formüle etmiş olduğu "anıların enerjisini
monarşiyle yönetme" projesi tam anlamıyla somutlaşmasını, geç
mişin sadece anlamlar açısından değil, olaylar açısından da sü
rekli manipüle edilmesinde bulmuştur. Ama her türlü tarihsel ger
çeklikten sıyrılman ın bedeli kapitalizmin tarihsel toplumu için
kaçınılmaz olan rasyonel referansın yitirilmesi olmuştur. Çıl
dırmış ideolojinin bilimsel uygulamasının Rus ekonomisinde ne61
lere mal olabildiği sadece Lysenko'nun yalanlarıyle bile görülür.
S anayileşmiş bir toplumu yöneten totaliter bürokrasinin bu çe
l işkisi, yani rasyonel olana duyduğu ihtiyaç ile rasyonel olanı red
detmesi, aynı zamanda normal kapitalist gelişme açısından da
onun temel zayıfl ıklarından birini oluşturur. B ürokrasi nasıl tarım
sorununu kapitalizm gibi halledemezse, aynı şekilde gerçekdışılık
ve genelleşmiş yalancılık temelinde otoriter olarak planlanmış
olan sanayi üretiminde de sonuçta kapitalizmden geri kalır.
109
İki dünya savaşı arasındaki dönemde devrimci işçi hareketi . ör
gütlenme modelini Rusya'da denenmiş total iter partiden alan fa
şist totalitarizm ile Stalinist bürokrasinin ortak marifeti sonucu
yok edilmiştir. Faşizm, bunalımın ve proletaryanın yol açtığı yı
kımın tehdit ettiği burjuva ekonomisinin kendini aşırı bir şekilde
savunmasıydı; sayesinde kapitalist toplumun kendini kurtardığı ve
devleti, yönetimine yoğun bir şekilde müdahale ettirerek acil bir
rasyonalizasyon sağladığı bir sıkıyönetim'di. Ama böyle bir ras
yonalizasyon, yöntemlerinin aşırı irrasyonelliği altında ezilmiştir.
Her ne kadar faşizm , küçük burjuvaziyi ve bunalım sonucunda sa
pıtmış ya da sosyalist devrimin yetersizliğiyle hayal kırıklığına
uğram ış işs izleri birleştirerek tutucu hale gelen burjuva ide
olojisinin temel prensiplerinin (aile, mülkiyet, ah laki düzen, ulus)
savunmasını yapmaya kendini adamış olsa da, bizzat kendisi ide
olojik bir kökene sahip değildir. Kendisini olduğu gibi gösterir:
Arkaik sahte-değerlerle ( ırk, kan , lider) tanımlanmış bir cemaate
mensup olmayı gerektiren mit'in şiddetli bir d irilişidir. Faşizm tek
nik açıdan donammlı arkaizmdir. Onun mitinin parçalanmış er
satz' ı• en modern şartl andırma ve yanıltma yöntem lerinin gösteri
bağlamında yeniden canlandırılmasıdır. Böy lece faşizm modern
gösterinin oluşumundaki etkenlerden biri olur ve eski işçi ha
reketinin yok edilmesindeki rolü onu mevcut toplumun kurucu
güçlerinden biri haline getirir; ama faşizm kapitalist düzeni ko
rumanın en pahalı yolu olduğu için sahneyi, genellikle kapitalist
devletlerin oynadığı başrollere terk etmek zorunda kalır ve bu dü
zenin daha güçlü ve daha rasyonel bi � i mleri tarafından dışlanır.
*(Aım.)lkame:-(ç.n.)62
110
Rus bürokrasisi, ekonomi üzerindeki egemenliğini engelleyen
burjuva mülkiyetinin kalıntılarından nihayet kendini kurtarmayı,
ekonom iyi kendi kullanımı için geliştirmeyi ve ülke dışındaki
büyük güçler arasında tanınmayı başardığında sakin bir şekilde
kendi dünyasının tadını çıkarmak ve kendi üstünde etki gösteren
keyfi unsurları bastırmak ister: Kökenindeki S talinizmi ihbar
eder. Ama böyle bir ihbar da Stalinisttir, kcyf'l ve anlaşılmazdır,
sürekli olarak düzeltilir, çünkü kökenindeki ideolojik yalan asla
ortaya konamaz . Böylece bürokrasi ne kü ltürel anlamda ne de po
litik anlamda özgürleşebil ir, çünkü bir sınıf olarak varoluşu bütün
ağırlığıyla onun tek mü lkiyet unvanı olan ideolojik tekeline bağ
l ıdır . İdeoloji hiç kuşkusuz olum lu olarak onaylanma ihtirasını yi
tirm iştir, ancak ondaki ayrım gözetmeyen bayağ ılık hala en ufak
rekabeti bile yasak layan, düşüncenin tamam ını tutsak eden bas
kıcı işlevi sürdürür. Böylece bürokrasi artık hiç kimsenin inan
madığı bir ideolojiye bağlı olur. Daha önce terörist olan şey gü
lünç hale gelm iştir, ama bu gülünçlük bile ancak kurtulmak
i stediği terörizmi arka planda korumak suretiyle sürebilir. Böy
lece bürokrasi, tam kapitalizm in alanı üzerindeki üstünlüğünü
göstermek istediği sırada kapit alizm in fakir hir akrabası olduğunu
itiraf eder. Nasıl ki bürokrasinin fiili tarihi hukukuyla çelişki için
deyse ve kabaca sürdürdüğü cahillik bilim sel iddialarıyla çelişi
yorsa, meta üretiminin bolluğu alanında burjuvazinin rakibi olma
tasarısı da bu bolluk içkin ideolojisini kendi içinde taşıdığından ve
genellikle gösterisel yanlış tercihler konusunda sınırsız bir öz
gürlüğü, bürokratik ideoloj i ile uyuşmayan bir sahte-özgürlüğü
kapsadığından engellenir.
111
Gelişmenin bu evresinde, bürokrasinin ideolojik m ülkiyet unvanı
uluslararası düzeyde zaten çökmektedir. Tamamıyla uluslararası
bir model olarak ulusal düzeyde kurulmuş olan iktidar, aldatıcı
bütünlüğünü artık her türlü ulusal sınırın ötesinde sürdürme id
diasında bulunamayacağını kabul etmek zorundadır. "Sosyalizm"
63
lerine tek bir ülkenin dış ında ulaşmayı başaran ve çıkarları çatışan
bürokrasilerin eşitsiz iktisadi gelişmesi, Rus yalanı i le Çin yalanı
arasında aleni ve toplu bir yüzleşmeye yol açm ıştır. Bu noktadan
itibaren, iktidardaki her bürokrasi ya da bazı u lusal işçi sını fları na
Stalinist dönemden kalan iktidar adayı her totaliter parti kendi yo
lunu izlemek zorunda kalır. Bürokratik aldatmaca iktidarı nın kü
resel çözülüşünün , "çelik işçilerinden oluşan bir hükümet" ta
lebiyle bürokratlara karşı çıkan Doğu Bertin işçi ayaklanması ile
dünya önünde kendini göstermeye başlayan ve bir defasında Ma
caristan işçi konseyleri iktidarına kadar yol almış olan iç yadsıma
gösterileriyle daha da şiddetlenmesi son tah lilde kap italist top
lumun güncel gelişmesi için en elverişsiz etkendir. Burjuvazi, var
olan düzenle ilgili tüm yadsımaları yanılsamalı bir şekilde bir
leştirerek kenc:hsini nesnel olarak destekleyen hasmını yitirmek
üzeredir. Bu gösterisel işbölümü, neticede sahte-devrimci rol de
kendi içinde bölündüğü zaman sona erer. İşçi hareketinin çö
zülüşündeki gösteri unsuru da çözü lecekt ir.
112
Len inist yanı lsamanın günüm üzde çeşitli Troçkist eğ ilimler ciı
şında hiçbir temeli yoktur; bu eğilimlerde, proleter tasarının ide
oloj inin hiyerarşik .örgütlenmesiyle özdeşleşmesi bütün sonuç
larından elde edi len deneyime rağmen sarsılmaz bir şekilde var
lığını sürdürür. Troçkizm i, mevcut toplumun devrimci eleştirisin
den ayıran mesafe, onun gerçek bir müc adelede kullanılmış ol
dukları sırada da zaten yanlış olan konumlara yönelik saygılı tu
tumunu korumasına izin verir. Troçki, 1 927 yılına kadar yüksek
bürokrasiyle tam amen dayan ışma içinde kalm ıştır; bu bürokrasiyi
ülke dışında gerçekten bolşevik bir etkinlik yapar hale getirmek
üzere ele geçirmeye çalışmıştır (o dönemde, Lenin'in meşhur "va
siyetini" saklamak için, bu belgeyi ortaya çıkaran yandaşı Max
Eastman'ı iftira yo luy la eleştirecek kadar i leri gittiğ i bilinir).
Troçki temel bakış açısı nedeniyle mahkum edilm işti, çünkü bü
rokrasi sonuç itibarıyle ü lke içinde kendini karşı -devrimci sınıf
olarak kabul ettiği anda, içerde oldı(�U gibi ü lke dışında da, dev
rim adına fiilen karşı-devrimci olmayı seçmek zorundadır. Troç64
ki'nin daha sonraları IV. Enternasyonal için verdiği mücadele de
ay nı t� tarsızlı � ı taşır. Troçki tüm yaşam ı boyunca, bürokrasiyi
_
olarak tanımayı reddetti , çünkü ikinci Rus
ayrı hır sınıf ıktıdarı
devrimi sırasında bizzat kendisi bolşevik örgütlenme biçiminin
kayıtsız şa�tsız savunucusu haline gelmişti. Lukacs, 1 923 yılında,
proleterlerın kendi örgütlerinde gelişen olaylara artık "seyirci"
kalmadığı, tam tersine onları bilinçli bir şekilde seçtiği ve ya
şad ığı bir örgütlenme biçiminin, teori ve pratik arasında nihayet
b ulunan dolayım olduğunu gösterdiğinde Bolşevik Partisi ' nin
sahip olmadığı her şeyi, onun gerçek faziletleri olarak ta
nımlamıştı . Lukacs, kapsamlı teorik çalışmalarının yanı s ıra , hiila,
proleter hareketin en bayağı şekilde dışında olan iktidar adın a ko
nuşan, bütün kişiliğiyle, adeta kendi iktidarıymış gihi bu iktidarda
yer aldığına inanan ve insanları buna inandıran bir ideologdu.
Olayların geli şmesi bu iktidarın kendi uşaklarını nasıl inkar et
tiği ni ve ortadan kaldırdığını gösterirken, kendini durmadan yad
sıya � �ukacs, özdeşleştiği şeyi karikatürvari bir açıkl ıkla gös
termıştı : Tarih ve S1111f Bi !i n c i ' nde savunduğu şeylerin ve kendinin
aksiyle özdeşleş m işti. Lukacs, bu yüzyılın bütün entelektüelleri ni
yargılayan temel ku :alı en iyi doğrulayan kişidir: Onların saygı
duydukları şey, kendı aşağılık gerçekliklerinin tam ölçüsüdür. Bu
nunla birlikte, "bir siyasi partinin, üyelerinin felsefeleriyle parti
program ı arasında çelişkiler olup olmadığını görmek amacıyla in
celeme yapamayacağını" varsayan Lenin, kendi etkinliğiyle ilgili
bu tür yanılsamaları hemen hemen hiç teşvik etmemi şti .
Lukacs'ın , düşsel portresini zamansız bir şekilde sunmuş olduğu
gerçek parti, sadece belirli ve kısmi pir görev için uygundu: Dev
let iktidarını ele geçi rmek.
113
Bugünkü Troçkizmin içine düştüğü neo-leninist yanılsama, bü
rokrati� �lduğu kadar burjuva da olan modern kapitalist toplumun
v tarafından sürekli yalanlandığı için, devletçi ve bü
gerçeklıgı
rokratik sosyalizmin herhangi bir deği şkeninin yarattığı yanıl
� amanın yerel yönetici sını flar tarafından, iktisadi gelişmenin basit
ıdeolojisi olarak bilinçli bir şekilde yönlendirildiği biçimsel olaFSÖN/GO�teri Toplumu
65
rak bağ ı m s ı z "azge l i ş m i ş ü l kelerde" ayrıcalıklı bir uygulama a l a
114
n ın ı doğal olarak bu l u r . B u sın ıfların karma yap ı s ı burj u v a-b ürok
rat tayf üzeri ndeki yerlerine az veya çok net bir şekilde bağ l ıdır.
S ı nıf mücadeleleri ç ağ ı n ı yeni koşullara u l aştırmış olan bu kar
Mevcut kapital ist iktıdarın bu iki kutbu arasında ulusiararası dü
maşık ve korkunç gelişmede, sanayil eş m i ş ü lkelerin proletaryası
zeyde sürdürdükleri oyun ları ve de ideoloj i k u zlaşmaları (özel
likle İ slamcı lıkla) top l um s a l temel lerinin karına gerçek l i ğ i n i ifade
özerk perspektifi n i n onaylanmasını ve son tahl i lde
ederek ideolojik sosyal i z m i n bu son yan ürünü nden polis dışın
memiştir. Modern k apitalizmin yoğu nlaşmış yabancılaşmasında
larını
tamamen
yitirm i ş ama varl ı ğ ı n ı
korumuştur;
yanılsama
yok edil
daki her türlü c iddi şeyi çekip alır. U lusal mücadelen in v e köy lü
küçü msenemeyecek bir şekilde varlığını s ürdürür: Bu proletarya,
isyanının kadrosu o l u şturu larak bir bürokrasi kurulur: B u nok
yaşam ları n ı n kullanımı üzerindeki bütü n iktidarları nı kaybet m i ş
tadan it ibaren b ü rokrasi tıp kı Ç in'de olduğu gibi 1 9 1 7 Rusya's ı n
ve
hunu anladıkları andan itibaren
kendi lerini proletarya o larak,
dan daha az g e l i ş m i ş bir toplumda S ta l i n i st sanayileşme mode l i n i
yani bu toplumda faaliyette bulunan yadsıma olarak yeniden ta
uygul amaya yönelir. U lusal sanayileşmeye muktedir b i r bürokrasi ,
nımlayan emekç ilerin büyük çoğunluğudur. Bu proletarya köy
M ı s ı r örneğinde görüldüğü gibi, iktid arı d inde tutan ordu kad
ro larını küçi.it burj uvaziden yola çıkarak ol uşturabi l ir. Cezayir ba
ğı msızlık sav a � ı n ın
sonuc unda olduğu g i b i , mücadele s ırası nda
devletten yana bir l iderlik olarak o l u ş m u ş b ürokrasi bazı d u
ru m larda zay ı f bir u l usal burj u v aziyle kay n aş m ak i ç i n dengel i b i r
uzlaşma noktası arayı şın a girer. Son ol arak, açıkça B at ı l ı o l a n
A merika ve Avrupa burj u vazilerine bağ l ı k a l a n S iyah Afrika'nın
eski söm ürgelerinde burj u vazi (genel l ikle geleneksel kab i le şef
lerinin gücüne dayanmak suret iyle) devleti ele geçirerek oluşur:
Ekono m i n i n· gerçek e fendisinin yabancı e mperyalizm olduğu bu
ü l kelerde, kompradorlar' ın , yerli ürünlerin sat ı ş l arına karşı lık o l a
rak yerel kitleler nezd i nde bağ ımsız ama emperyal izm nezdi nde
b ab
a ı m l ı o lan yerli devletin m ü l kiyetini e lde ellikleri bir aşama
.
gel i r . Bu durumda, birikim yapmaya mukted ir ol mayan yapay b ı r
burjuvazi sözko n u sudur. B u burjuvazinin t e k yaptı ğ ı , kendisini
.
kor uyan dev !etlerden y a da teke l lerden gelen yabancı para yar
dım larını ve yerel emeğin sağ ladığı artı�değerden payına dü şeni
israf etmektir. B u burj u v a sın ı fl arının burj u v azinin normal iktisadi
i şlevini yerine getirmede gösterdikleri aleni yetersizlik neden i yle
bu s ınıfların her biri, b u rj u v azin i n m iras ı n ı ele geçirmek isteyen
ve yerel özelliklere az çok uyum sağlamış b ü rokratik modele da
yanan bir yıkıma m aruz kalır. Fakat bir bürokrasinin temel sa
nayi leşme projes i nde kaydettiği başarı b i le gelecekteki tarihsel
lülüğün g iderek ortadan kalkması ve " h i zmet" sektörüne ve e n
telektüel mesleklerin b ü y ü k b i r çoğu n l uğ u n a uygulanan fabrikada
çalışına mantığın ı n yayg ınlaşması ile nesnel olarak güçle n mi ş t i r.
Ö znel olarak ise bu proletarya sadece beyaz yakalılar aras ında
deği l aynı zamanda eski politikan ın g ü ç süzlüğünü ve aldatına
cas ı n ı henüz keşfetmiş olan i şçiler arası n d a da pratik s ı n ı f b i l i n
c inden h a l a u zaktır. B un u n l a birlikte, pro letarya dışsallaşmış g ü
c ü n ü n sadece emek b i ç iminde değil aynı zamanda sendika, part i
ya da kendi kurtuluşu için kurduğu dev let gücü biçiminde de ka
pitalist topl u m un s ü rekli güçlenmesiyle i şbirliği içi nde olduğu n u
keşfettiği nde, bütün don muş dışav ur u ın lara ve her türlü iktidar uz
manlaşmasına tümüyle dü şman bir sınıf olduğunu da somut ta
rihsel deneyim sayesinde keşfeder. Hiçbir şeyin kendi dış111da kal
masına izin veremeyen devrimi,
bugünün geçmiş ü zerindeki sürek
li h akimiyet talebin i v e ayrımın topyek ü n eleştirisini taşır; ve ey
lemde uygun biç i m i n i bulması gereken şey de budur. S efaletiy-le
ilgili
hiçbir
n icel
iyileşme,
hiçbir h iyerarşik bütünleşme ya
n ılsaması onun tatminsizliğine iyi gelecek uzun süreli bir tedavi
olamaz, ç ü nkü proletarya, maruz kaldığı özel bir haksızlıkta, öze l
haksızlığın y a da bu haksızlıkların b üyük çoğunluğunun dii
zeltilmesinde değ i l sadece onu yaşamın d ı ş ı n a atan mutlak lzak
bir
sızlık'ta kendi s i n i gerçek anlamda tan ıyab il i r .
yen ilgis ini zoru n l u ol arak içerir: B ü rokrasi sermaye b i riktirirken
proletaryay ı da biriktirir ve henüz var o l m adığı bir ü l kede kendi
yadsın mas ı n ı yaratır.
66
67
115
İktisadi açıdan daha ileri olan ülkelerde çoğalan ve gösteri dü
zenlemeleri sayesinde yan l ış anlaşılan ve tahrif edilen yeni olum
suzluk işaretleri nde!1 , zaten yeni bir çağın başladığına dair şu
sonuç çıkarılabilir: Işçilerin ilk yıkıcı girişiminin yenilgisinin ar
dından şimdi de yenilgiye uğrayan kapitalist bolluktur. B atılı iş
çilerin sendika-karşıtı mücadeleleri öncelikle sendikalar ta
rafından bastırıldığı nda ve isyankar gençlik akım ları tarafından
ortaya atılan i lk amorf protesto biçimleri, doğrudan doğruya. uz
manlaşmış eski pol itikaların, sanatın ve gü ndelik yaşamın reddini
ifade ettiğinde, cezai bir kisveye bürünerek başlayan yeni bir mü
cadelen in iki yönünü görürüz. Bunlar, proletaryanın sınıflı top
luma karşı başlattığı ikinci saldırının haberci leridir. Hala ha
reketsiz durçıi1 bu ordunun yitik çocukları, değişen ve aynı kalan
hu mücadele alanında yeniden ortaya ç ıktıklarında, bu defa, onları
izin verilmiş tüketimin makinalarını imha etmeye teşvik eden yeni
bir "General Ludd"un peşinden giderler.
116
"Nihayet keşfedilen ve emeğin iktisadi kurtuluşunu gerçekleş
tirebilecek olan siyasi biç im", bu yüzyı lda, bütün karar ve yü
rütme işlevlerini kendilerinde toplayan ve taban karşısında so
rumlu olan ve her an azledilebilen delegeler aracılığıyla fe
derasyonlar halinde birleşen devrimci işçi konseylerinde net bir
biçim almıştır. Bu konseylerin fii li varoluşları, sınıflı toplumu sa
vunan çeşitli güçlerin -ki genellikle işçi konseylerinin kendi yan
lış bilinçlerin i de bu güçler arasına katmak gerekir- m ücadele et
tikleri ve yenilgiye uğrattıkları henüz kısa ömürlü bir başlangıçtan
ibaretti. Pannekoek, işçi konseyleri iktidarı tercihinin bir çözüm
getirmekten ziyade "sorunları ortaya koyacağı" konusunda haklı
olarak ısrar ediyordu. Ama bu iktidar özellikle proleter dev•
riminin sorunlarına doğru çözümler bulunacak yerdir. B urası, ta
rihsel bilincin nesnel koşullarının bir araya geldiği ; aktif doğrudan
i letişimin gerçekleştirildiği; uzmanlaşma, hiyerarşi ve ayrımın
sona erdiği ve mevcut koşulların "birlik koşulları"na dönüştürül68
düğü yerdir. Proleter özne seyre karşı verdiği mücadeleden bu ik
ti � ar�a do �a.bilir: � ilinci, kendisini adad ığı pratik örgüte eşittir,
_
çunku
bu bılınç tarıhe bütünlüklü müdahaleden ayrı düşünü lemez.
117
Uluslararası düzeyde diğer bütün iktidarların ayağını kaydırması
gere�en Konseyler iktidarında, proleter hareket proletaryan ın
kendı ürünüdür ve bu ürün üreticinin kendisidir. O , kendisini
amacı olarak görür. Burada yadsınan tek şey, yaşamın gösterisel
yadsınmasıdır.
118
K � � seyl � rin ortaya çıkması proleter hareketin bu yüzy ı l ın ilk çey
regındekı en yüce gerçekliğidir, dönemin bütün tarihsel de
�eyiminin yalanladığı ve dışladığı hareketin geri kalanıyla bir
lıkte y � k ? lduğu için fark edilmemiş ya da kılık değiştirmiş bir
g� rç eklıkt! r. Proleter eleştirinin yeni döneminde bu sonuç, ye
_
nılgıye
ugramış hareketin yenilg iye uğramamış yegane noktası
olarak yenid�n gündeme gelir. Kendisinin var olabileceği tek or
tamın burası olduğunu bilen tarihsel bilinç, artık geri çekilenin et
rafında değil, yükselenin merkezinde yer alan bu gerçekliği şimdi
tanıyabilir.
119
Konseyler iktidarından önce var olan ve asıl şeklini mücadele sı
rasında alacak olan devrimci bir örgüt bütün bu tarihsel ne
denlerden ötürü sınıfı temsil etmediğini zaten bilir. Kendisini sa
dece ayrılık dünyası 'n dan radikal bir ayrılma olarak tanımak
zorundadır.
120
Devrimci örgüt, pratik teori haline gelme sürecinde, pratikteki
mücadelelerle tek yanlı olmayan bir iletişim kuran praksis te69
orısının bağıntı lı ifadesidir. Devrimci örgütün pratiği, bu mü
cadelelerdeki iletişimin ve bağıntının genelleşmesidir. Toplumsal
ayrılığın yok olduğu devrimci dönemde bu örgüt, ayrı bir örgüt
olarak kendisinin de yok olacağını kabul etmelidir.
121
Devrimci örgüt, birleştirici bir toplum eleştirisinden başka bir şey
olamaz; yani dünyanın hiçbir yerinde h içbir ayrı iktidar biçimiyle
uyuşmayan ve yabancılaşmış toplumsal yaşamın tüm yönlerine
global olarak yöneltilen bir eleştiridir. Devrimci örgütün sın ıflı
topluma karşı mücadelesindeki silahlar mücadeleyi yürütenlerin
özü ' nden başka bir şey değildir. Devrimci örgüt, hakim topluma
ait olan ayrılık: ve hiyerarşi koşullarını kendi içinde üretemez.
Egemen gösteride deformasyona uğramamak için sürekli mü
cadele etmek zorundadır . Devrimci örgütün tam demokrasisine
katılmanın tek sınırı, kendi eleştirisinin bağıntılılığının, tam an
lamıyla eleştirel teoride ve teoriyle pratik etkinlik arasındaki iliş
kide kanıtlanmak zorunda olan bağıntılılığının örgütün bütün üye
leri tarafından tanınması ve benimsenmesidir.
kisini verdiği nitelikli insanlardan talep ettiği nden daha fazlasın ı
nite liksiz insanlar'dan talep eder: Çünkü burj uva sınıfının bir bö
lümünün oluşturduğu kısmi ideoloj ik bilinç temelde ekonomiye,
yani bu sın ıfın zaten iktidarda oldu,�u toplumsal yaşam ın bu
önemli alam 'na dayanm aktaydı . Sınıflı toplumun, yaşam-dışını
bile gösteri halinde örgütlemeye kadar varan gelişmesi dev rimci
tasarının zaten temeldeki halinin gôrünür hale gelmesi n i sağ
l amıştır.
124
Devrimci teori artık her türlü devrimci ideolojinin düşmanıdır ve
böyle oldu,�unu bilmektedir.
122
B ütün düzeylerde giderek artan kapitalist yabancılaşma, işçilerin
sefaletlerini tanımalarını ve adlandırm aların ı giderek zorlaştırarak
onları ya sefaletlerini tamamen reddetme ya da hiçbir şeyi red
detmeme alternatifiyle karşı karşıya bıraktığında, devrimci örgüt
artık yabancılaşmış biçimler altında yabancılaşmayla mücadele
edemeyeceğini öğrenmek zorundadır.
123
Proletarya devrimi tamamen şu zorunluluğa dayanır: İnsan pra
tiğinin zekası o lan teori, ilk defa kitleler tarafından tanınmak ve
yaşanmak zorundadır. Proletarya devrimi, işçilerin diyalektik uz
manı olmalarını ve düşüncelerin i pratiğe geçirmelerini gerektirir;
böylece, burjuva devriminin, kendi görevlerini yerine getirme yet70
71
V ZAMAN VE TARİH
126
Tam anlamıyla tarihsel hareket, hala gizli olsa da, "insanın gerçek
doğasın ın" yavaş ve hissedilemeyen oluşumunda, "insanlık ta
rihinden -insan toplumunu yaratan edimden- doğan bu doğada"
başlar, ama kendi tarihinin ürünü olan bu toplum bir teknoloj iyi
ve bir dili egemenliği altına almış olsa da sadece süreğen bir şim
diki zamanın bilincindedir. En yaşl ıların hafızasıyla sınırlı bütün
bilgiler, yaşayanlar tarafından daima şimdiki zamana taşınır. Ne
ölüm ne de doğum bir zaman yasası olarak anlaşılmamıştır. Za
man , adeta kapalı bir alan gibi hareketsiz kalır. Daha karmaşık bir
toplum zamanın bilincine vardığında, yaptığı şey , daha ziyade za
manı inkar etmektir, çünkü zamanda gördüğü şey gelip geçen
deği l geri dönendir. Durağan toplum, zamanı, doğrudan doğruya
doğadan edindiği tecrübeden yola çıkarak döngüsel zaman mo
deline göre örgütler.
127
"Hey baylar, hayat kısa . . .
V e bizler eğer yaşıyorsak, kralları
çiğnemek için y aş ıyoruz . . .
"
S lıakespeare, iV. flenry.
125
İ nsan , yani "sadece Varlığı ortadan kaldırdığı ölçüde var olan ne
gatif varlık" zamanla özdeştir. İ nsan kendi doğasını sah iplenirken
evrenin açı lımını da kavrar. "Tarihin kendisi, doğal tarih in, do
ğan ın insana dönüşümünün gerçek bir parçasıdır." (Marx). Buna
karşılık, bu "doğal tarih"in fii len var olduğu tek yer insanlık tarihi
sürecidir; insanlık tarihi tıpkı nebulaların evrenin kıyısına ka
çışlarını zaman içinde yakalayacak çapa sahip modern teleskop
gibi, bu tarihsel bütünlüğü yeniden yakalayan tek bölümdür. Tarih
her zaman var oldu, ama her zaman tarihsel biçimiyle değil. İn
sanın zamansallaştırılması, bir toplum dolayımıyla gerçek leştiril
diğinde, zamanın insanlaştırılmasına eşittir. Zamanın bilinçsiz ha
reketi tarihsel bilinç içinde kendini gösterir ve doğrulanır.
'
72
Döngüsel zaman göçebe halkların tecrübesine zaten hükmetmek
tedir, çünkü onlar yolculuklarının her anında aynı koşullarla kar
şılaşırlar: Hegel "göçebelerin gezginciliği sadece biçimseldir
çünkü benzer alanlarla sınırl ıdır" der. Belirli bir alana yerleşerek
bireyselleşmiş alanlar düzenlemek suretiyle uzama bir içerik
katan toplum, kendini bu yerleşikliğin içine hapsolmuş bulur.
Benzer yerlere geçici olarak geri dönüş artık zamanın aynı yere
katıksız geri dönüşüdür, bir dizi davranışın tekrarıdır. Kırsal gö
çebelikten yerleşik tarıma geçiş tembel ve içeriksiz özgürlüğün
sonu, çalışmanın başlangıcıdır. Mevsim değişikliklerine bağımlı
tarımsal üretim tarzı genelde tam anlamıyla oluşmuş döngüsel za
manın temelidir. Sonsuzluk bu zamana içseldir: Aynı olanın şu
ölümlü dünyaya dönüşüdür. Mit, bu toplumun aslında kendi sı
nırları içinde zaten gerçekleştirdiği düzen etrafındaki bütün koz
mik düzeni güvenceye alan birleştirici düşüncenin inşa edilmesidir.
73
128
Zamanın toplumsal temellükü ve insanın insan emeğiy le üre
tilmesi sınıflara bölünmüş bir toplumda gelişir. Döngüsel zaman
toplumundaki kıtlık üzerine kurulan i ktidar, bu toplumsal iş
gücünü örgütleyen ve sınırlı artı-değeri kendisine mal eden sınıf,
aynı şekilde, toplumsal zamanın örgütlenmesiyle ortaya çıkan za
mansal artı -değer'e de sahip çıkar: Canlının geri dönüşü olmayan
zamanının tek sah ibi olur. Savurgan şenliklerde maddi olarak tü
ketilmek üzere iktidar kes iminde yoğunlaşmış olarak var olabilen
zenginlik, ay nı zamanda, tarihsel bir zamamn toplumun yüzeyinde
israfı olarak da harcanır. Tarihsel artı-değerin sahipleri yaşanmış
olayların bilgisini ve keyfin i de ellerinde tutarlar. Toplumsal ya
şamın temelindeki tekrarlanan . üretimle birlikte ağır basan ko
lektif zaman örgütlenmesinden ayrılmış olan bu zaman, kendi du
rağan topluluğunun üzerinde akıp gider. Bu, döngüsel toplumun
efendilerinin kendi kişisel tarihlerini yaşadıkları, macera ve savaş
zamanıdır; bu aynı zamanda yabancı topluluklarla çatışmada ve
toplumun değişmez düzenindeki karışıklıklarda ortaya çıkan za
mandır. O halde tarih insanların önünde yabancı bir etken olarak,
istemedikleri ve karşısında kendilerini korunaklı zannettikleri şey
olarak meydana gelir. Ama bu dolambaçlı yoldan, uykuya dalını§
olan bütün gelişmelerin kökeninde yatan insanın o lumsuz en
dişe si de geri gelir.
'
129
Döngüsel zaman kendi içinde çatışmasız olan zamandır. Ama ça
tışma, zamanın şu çocukluk döneminde yer alır: Tarih, tarih olma
mücadelesini ilk olarak efendi lerin pratik etkinliğinde verir. Bu
tarih dönüşsüz olan şeyi yüzeysel olarak yaratır; tarihin hareketi,
döngüsel toplumun tükenmez zaman içinde tükettiği zamanı oluş
turur.
130
"Donmuş toplumlar", tarihsel etkin l iklerin i son derece ya
vaş latm ış ve hem doğal ve insani çevreye olan karşıtlıklarını hem
74
de kendi içlerindeki karşıtlıkları sabit bir dengede koruyan top
lumlardır. Bu amaçla oluşturulmuş kurumların aşırı çeşitliliği in
san doğasının kendi kendini yaratma esnekliğini kan ıtlasa da, bu
kanıtlama sadece dışardan bakan gözlemci için ve tarihsel za
mandan geri gelen etnolog açısından açıkça görülebilir haldedir.
Bu toplumların her birinde, kesin bir yapılanma değişimi dış
lamıştır. İnsanlığa dair bütün olasıl ıkların sonsuza dek kendini öz
deşleştirdiği mevcut toplumsal pratiklerin mutlak konformizmi
nin, şekilsiz hayvanlığa düşme korkusundan başka hiçbir harici sı
nırı yoktur. B urada insanlar, insan olarak kalabilmek için aynı
olmak zorundadırlar.
131
Endüstrinin ortaya çıkışına kadar başka köklü sarsıntılara tanık ol
mayacak bir dönemin eşiğ inde, son büyük teknolojik devrimlerle
dökme demir kadar il işki içinde görünen politik iktidarın doğuşu,
aynı zamanda kan bağlarının da çözülmesin i başlatan bir dönem
dir. Bundan böyle, nesillerin art arda gelişi, yönlendirilmiş bir
olay olmak için, yani iktidarların art arda gelişi haline gelmek
amacıyla katıksız döngüsel doğa alanını terk eder. Geri dönüşü ol
mayan zaman hükmedenin zamanıdır; ve bu zamanın ilk ölçüsü
hanedanlıklardır. Yazı onun silahıdır. Dil, yazıyla birlikte bi
linçlerarası dolayım olarak tam bağımsız gerçekliğine u laşır. Ama
bu bağımsızlık, toplumu oluşturan dolayım olarak ayrı iktidarın
genel bağımsızlığıyla özdeştir. Yazıyla birlikte, artık canlıların
dolaysız i l işkisine taşınmayan ve bu ilişkiye aktarılmayan bir bi
linç ortaya ç ıkar: Kişiliksiz bir hafıza, toplumu yönetmenin hafızası.
"Yazılar devletin düşünceleri; arşivler ise hafızasıdır." (Novalis).
132
Vakayiname, [Chronique) i ktidarın geri dönüşsüz zamanının ifa
desi ve de bu zamanın geçmişten bugüne iradi i lerleyişini sür
düren araçtır, ç ünkü zamanın bu yönlendirilişi her özgül iktidar
gücünün çökmesiyle yok olmak zorundadır ve imparatorlukların
ve onların kronoloj i lerinin çöküşü sırasında asla değişmeyen
75
köylü yığınlarının tanıdığı tek zaman olan döngüsel zamanın ka
yıtsız unutuluşuna maruz kalır. Tarihin sahipleri zamana b ir
anlam yüklemişlerdi: Aynı zamanda bir anlam olan bir yön . Ama
bu tarih her şeyini seferber eder ve tek başına başarısızlığa uğrar;
temeldeki toplumu değişmez bırakır, çünkü bu tarih tam da ortak
gerçeklikten ayrı kalan şeydir. İ şte bu nedenle Doğu im
paratorlukları tarihini bir dinler tarihine i ndirgeriz: Yıkıntı haline
gelmiş bu kronoloj ilerden geriye kendilerini sarmalayan ve gö
rünüşte özerk yanı lsamalar tarihinden başka bir şey kalmaz. Ta
rihin özel mülkiyetini m iti koruyarak el lerinde tutan efendiler, ön
celikle bunu özel bir yanılsama modeline göre yaparlar: Çin ve
Mısır'da uzun bir süre ruhun ölümsüzlüğünün tekelini ellerinde
tutmuşlardır; tıpkı bilinen ilk hanedan lıkların geçmişin hayali dü
zenlenişi olmas.l g ibi. Ama efendilerin bu aldatmaca mülkiyeti, o
dönemde ortak bir tarihin ve kendi özel tarihlerinin bütün olası
mülkiyetini de sahiplenmeleri anlamına gelir. Efendilerin fii l i ta
rihsel güçlerinin gelişmesi aldatmaca mitsel sahiplenişin sı
radanlaşması i le atbaşı gider. B ütün bunlar, tıpkı Çin im
paratorlarının mevsim dönümü ayinlerinde olduğu gibi, döngüsel
zamanın sürekliliğini mitsel olarak güvenceye almakla efendilerin
yükümlü olm.aları ölçüsünde zamandan göreceli olarak kur
tulmalarından kaynaklanır .
133
Sadece mitin buyruklarının dünyevi icraatı olarak anlaşılmak is
teyen ve hizmetkarlarına seslenen tanrısal iktidarın açıklamasız
yavan kronolojisi aşılab ildiği ve bilinçli tarih haline geldiğinde,
tarihe gerçek katılımın yaygın gruplar tarafından yaşanmış olması
gerekti. B irbirlerini müstesna bir şimdiki zamanın sahipleri olarak
tanıyan ve olayların n itel zenginliğini kendi etkin likleri ve ya
şadıkları yer -kendi çağları- olarak h issetmi ş insanlar arasındaki
bu pratik i letişimden tarihsel iletişimin genel dili doğar. Geri dö
nüşsüz zamanın varlık koşulu olan i nsanlar burada hem unu
tulmazı hem de unutmanın tehditini bulurlar: "Halikarnaslı He
rodot, zaman insanların emeğini yok etmesin d iye araştırmasının
sonuçlarını burada sunmaktadır..."
76
134
Tarih hakkında akıl yürütme iktidar hakkında akıl y ürütm ek ten
ayrı düşünülemez. Yunan, iktidar ve iktidar değişikliğinin tar
tışıldığı ve anlaşıldığı bu dönemdi, toplumdaki efendilerin de
mokrasisi dönemiydi. Burada koşullar, despotik devlete özgü ko
şulların tam tersiydi, çünkü despotik dev lette iktidar, en yoğun
noktasının erişilmez karanlığında sadece kendisiyle hesaplaşırdı:
Başarı ya da başarısızlığın tartışma dışı kaldığı saray darbesi yo
luyla. Yine de Yu nan toplu lukları arasında paylaşılmış ikt idar, sa
dece, üretimin köle sını fında ayrı ve durağan bir şekilde kaldığı
bir toplumsal yaşamın lıarcaması'yla var oluyordu . Sadece ça
lışmayanlar yaşar. Y unan topl uluklarını n bölünmesinde ve ya
bancı sitelerin sömürülmesi için verilen mücadelede, bu toplu lu k
ları n her birinin içsel kuru l u ş nedeni olan ayrım ilkesi dışlanmıştı.
Evrensel tarihi düşleyen Yunan, istila karşısında birleşmey i ba
şaramamıştı; hatta bağımsız siteleri nin takv imlerini bile bir
leştiremem işti. Yunan'da tarihsel zaman bilinçlenmiş, ama heni.iz
kendi bilincine varamamıştı .
'
135
Yunan topluluklarının ulaşm ış olduğu yerel anlamda elverişli ko
şulların ortadan kalkmasından sonra, Batılı tarih düşüncesi ge
rilerken eski m itsel örgütlenmeler yeniden yapılanmamıştı . Ak
deniz halklarının çarpışmasında ve Roma Devleti'nin kuruluş ve
çöküşünde, yeni zaman bilincinin ve ay rı iktidarın yeni zırhının
temel etkenleri haline gelen yarı-tarihsel dinler ortaya çıkmıştır.
136
Tektanrıl ı dinler, mit i le tarih arasındaki , halen üretime hükmeden
döngüsel zaman ile halkların karşı karşıya geldiği ve yeniden bir"
!eşliği geri dönüşsüz zaman arasındaki bir uzlaşmaydı. Yahudilik
ten doğan dinler, demokratikleşmiş, her şeye açık ama yanılsama
içinde olan geri dönüşsüz zamanın soyut anlamda evrensel ka
bulüdürler. Zaman tamamen tek bir n ihai olaya doğru yön77
lendirilir: "Tanrı'nın krallığı pek yakında gerç ek leşecektir B u
dinler, tarih zemininde ortaya ç ıkmış ve bu zemi ne yer
leşmişlerdir. Ancak, hata tarihle radikal karşıtlık içinde dururlar.
Y arı-tarihsel din, zaman içinde niteliksel b ir başlangıç noktası
oluşturur, (İ sa'nın doğumu, Muhammed'in h icreti) fakat geri dö
nüşsüz zaman -İslam'da fetih biçimini, Hıristiyanlığın Reform dö
neminde i se sermaye artışı biçimini alabilen gerçek birikimi işin
içine katarak- aslında tıpkı bir Reriye sayış gibi dini düşüncede
tersyüz edilmiştir: zaman sona ermeden hakiki öteki dünyaya
ulaşma umudu, kıyamet beklentisi. Sonsuzluk döngüsel zamandan
doğmuş ve onu aşmıştır. Sonsuzluk, döngüsel zamanın ötesidir.
Sonsuzluk zamanın geri dönüşsüzlüğünü geçersiz kılan, döngüsel
.
zamanın geri döndüğü ve kendini feshettiği, dakik bir katıksız
unsur olarak �eri dönüşsüz zamanın öbür tarafına yerleşerek, ta
rihi ta;ih iç inde s ilen u nsurdur. Bossuet de şunu söyleyecektir:
"Ve geçip giden zaman sayesinde, geçmeyen sonsuzluğa dahil
oluruz.''
."
137
Ortaçağ, yan i m ü kemmelliği kendi dışında kalan bu tamamlan
mamış mitsel alem, hala üretimin önemli bir kısmını düzenleyen
döngüsel zamanın tarih tarafından gerçek anlamda kemirildiği dö
nemdir. Geri dön üşü olmayan bir tür geç icilik, yaşam ın ard arda
gelen dönemlerinde, tıpkı bir yolculuk ya da anlamı başka yer
lerde olan bir dü n yaya g eri dönüşsüz b ir geçiş gibi düşünülen ya
şamda ve tek tek herkeste görülür: Seyyah, döngüsel zamanı t�rk
eder ve gerçekte sembolik olarak bir yolcu olan herkes halıne
gelen kişidir . Kişisel tarihse l yaşam daima iktidar alanı içinde ta
mamlanır, i ktidarın yürüttüğü mücadelelere ve iktidar tartışması
mücadelelerine katılarak tamamlanır; ama iktidarın geri dönüşs�z
zamanı, efendi lerin oyunlarının sadakat ve sadakat borcu tar
tışmaları etrafında döndüğü silahlı iman dünyasında Hıristiyan
çağın güdümlü zamanının genel birleştiriciliğiyle sonsuzluğa dek
paylaşı lır. "Fetih sırasında kendini geliştirdiği şekliyle istilacı �r�
dunun örgütsel y apısı"nın "fethedilen ülkelerde bulunan üretıcı
güçlerle" (Alnıaıı İdeolojisi) -ve bu üretici güç ler örgütlenmesi
78
içinde bu ülkeleri n dini dillerini de saymak gerekir- karşılaşma
sından doğan bu feodal toplum, toplumsal hakimiyeti kilise ve
devlet iktidarı arasında ikiye bölmüştür ve devlet iktidarı da, böl
gesel imtiyazlara dayalı vasallığın ve şehir komünlerinin kar
maşık il işkileri içinde alt bölümlere ayrıl mıştır. Bu olası tarihsel
yaşam çeşitl iliğinde, derinde var olan toplumu bil inçsizce zap
teden geri dönüşsüz zaman, yani malların üretimi, şehirlerin ku
ruluşu ve gelişmesi ve -kozmosun bütü n mitsel örgütlenmesini
sonsuza dek çökertmiş pratik deney im olan- dünyanın ticari açı
dan keşfedi lmesi sırasında burjuvazinin yaşanan zamanı, bu dün
yan ın büyük resmi tarihi girişimi Haçlı Seferleri'yle başarısızlığa
uğradığında kend ini yavaş yavaş bu dönemin bilinmeyen eseri
olarak gösterdi.
138
·
Ortaçağ' ın çöküşü sırasında toplumu istilft eden geri dönüşsüz
zaman , eski düzene bağlı bilinç tarafından bir ölüm takıntısı bi
çiminde yaşanmıştır. Bu, bir dünyanın çözülüşünün, yani bir mit
güvenliğinin tarihi halft dengcleyebildiği son dünyanın çö
zülüşünün melankolisidir; ve bu melanko liye göre, her türlü dün
yevi şey sadece kendi çürümesine doğru yol almaktadır. Av
rupa 'daki büyük köylü isyanları, aynı zamanda, köylülerin feodal
vesayetlerini garanti altına almış olan ataerkil uykudan ken
dilerini şiddetli bir şekilde koparan tarihe cevap verme gi
rişimleriydi. Yahudi mesihçiliğinden doğan Hıristiyan toplulukları
çağın sorunlarına ve mutsuzluklarına Tanrı Krallığı'nın pek ya
kında gerçekleşmesini bekleyerek cevap verdiğinde ve eski top
luma huzur bozucu ve yıkıcı bir unsur soktuğunda, yarı-tarihsel
dinin kökeninde yatan şeyi yeniden canlandıran şey, Yeryüzü cen
netinin kurulacağına dair bu mesihçi ütopyadır. Hıristiyanlık, im
paratorluk içinde iktidarı paylaşma noktasına geldiğinde bu umut
tan arta kalan şeyin basit bir batıl inançtan ibaret olduğunu ortaya
çıkardı: Modern ideolojinin bütün takdirname/erinin i lk örneği
olan Augustiııuscu sava göre sözü edi len krallık uzun süreden beri
kurulu olan kiliseden başka bir şey değildi. Mesihçi köy! 'ilüğün
toplumsal isyanı, doğal olarak, öncelikle kil iseyi ortadan kaldırma
79
isteği olarak tanımlanır. Fakat mesihçilik, mit alan ında deği l ta
rihsel dünyada yayılır. Modern devrimci beklentiler, Norman
Cohn'un La Poursuite du Millenium' da kanıtladığına inandığı
gibi, dinsel mesihçi tutkunun akıldışı devamı değildir. Tam ter
sine, mesihçilik, dini dili son kez kullanan devrimci sınıf mü
cadelesidir, sadece tarihsel olan hilin ç ten hala yoksun olmasına
rağmen yine de modern bir devrimci eğilimdir. Mesihçiler kay
betmeye mahkumdular, çünkü onlar devrimi kendi eylemleri ola
rak kabul edememişlerdi. Tanrı iradesinden gelen harici bir işa
rete dayanarak hareket etmeyi beklemeleri, ayaklanmış köylülerin
kendi dışlarından gelen liderlerin peşinden gittiği bir pratiğin dü
şünceye dökülmesidir. Köyl ü sınıfı, toplumun işleyişi ve kendi
m ücadelesini sürdürme tarzıyla ilgili doğru bir bilince u laşamaz;
eyleminde ve Jıilincinde bu birlik koşullarından mahrum olduğu
için tasarısını ifade etmesi ve savaşlarını sürdürmesi dünyevi bir
cennet hayaline göre gerçekleşir.
'
139
Tarihsel yaşamın yeni mü lkiyeti, yani geçmişini ve meşruiyetini
Antik Çağ 'da bulan Rönesans, sonsuzluktan mutlu bir kopuşu
bağrında taşır._ Rönesansın geri dönüşsüz zamanı sonsuz bilgi bi
rikimi zamanıdır ve demokratik toplulukların ve ·on ları m ahveden
güçlerin deneyiminden ortaya çıkan tarihsel bilinç Mach iavelli ile
birlikte, kutsallığından arındırılmış iktidar üzerine akıl yürütmeyi
yeniden ele alacak ve devlet hakkında söylenemeyen şeyi söy
_
leyecektir. ltalyan s itelerinin taşkın yaşamında ve şenliklerdeki
sanatta yaşam, zaman geçirmeni n keyfi olarak görülür. Ama bu
hoşça vakit geçirmenin kendisi de geçici olmak zorundaydı. B urc
khardt'ın "Rönesans ruhunun örneği" olarak kabul ettiği Lorenzo
di Medici' nin şarkısı, bu hassas tarih şenliğinin kendine düzdüğü
övgüdür: "Ah şu gençl ik ne kadar hoştur ve ne kadar da çabuk
geçer."
80
140
Mutlak monarşi devletinin tarihsel yaşamı sürekli olarak tekeline
al ması, yani burjuva sınıfının tam hakimiyetine doğru geçiş bi
çi mi, kendi hakikati içinde burjuvazinin yeni geri dönüşsüz za
m anının ne olduğunu açığa çıkarır. Burjuvazi, ilk kez olarak dön
güsellikten kurtulmuş olan emek zaman ı na bağlıdır. Emek,
burjuvaziyle birlikte , tarihsel koşulları de,�iştiren emek haline gel
miştir. Burjuvazi, emeği değer olarak gören ilk egemen sınıftır.
Bütün ayrıcalıkları ortadan kaldıran ve emek sömürüsüne da
yanmayan hiçbir değeri tan ımayan burjuvazi , egemen sınıf olarak
kendi değerini tamamen emekle özdeşleştirmiş ve emeğ in ge
lişmesini kendi gelişmesi haline getirmiştir. Meta ve sermaye bi
rikimini sağlayan sınıf, emeği değiştirerek, onun üretkenliğini kam
çılayarak doğayı sürekli olarak değiştirir. B ütün toplumsal yaşam
zaten sarayın debdebeli zavallılığında, "krallık mesleğinde" doruk
noktasına ulaşan soğuk devlet yönetiminin şatafatında yoğunlaşmıştı;
ve her türlü özel tarihsel özgürlük onun yenilgisine razı olmak zo
runda kalmıştı. Feodallerin geri gelmeyecek geçici oyu nlarındaki
özgürlük, yenik düştükleri son savaşlar olan Fronde savaşlarıyla
ya da Charles-Edward'a karşı düzenlenen İskoç ayaklanmasıyla
birlikte sona ermişti. Dünya köklü bir değişikliğe uğramıştı.
'
141
Burjuvazinin zaferi , derinlemesine tarihsel zamanın zaferidir
çünkü bu , toplumu sürekli ve tepeden tırnağa değiştiren iktisad i
üretimin zamanıdır. Tarımsal üretim temel etkinlik olarak kaldığı
sürece, toplumun temelinde yatan döngüsel zaman devinimi en
gelleyecek olan b irleşik gelenek güçlerin i besler. Ama burjuva
ekonomisinin geri dönüşsüz zamanı, bu kalıntıları dünyanın her
köşesinde kökünden kazır. O zamana kadar yönetici sınıfı oluş
turan bireylerin tek devinimi olarak görünen ve dolayısıyla da sa
dece olayların tarihi olarak yazılan tarih artık genel devinim ola
rak anlaşılır ve bu amansız devinimde bireyler kurban edilir.
Temelini ekonomi politikte bulan tarih artık kendi bilinçsizliği
olan şeyin varlığından haberdar olsa da yine de bu aydınlatılamaz
F60N/Gö:-.terı Topluınu
81
ve bilinçsiz kalır. Pazar ekonomisinin demokratikleş tirdiği şey sa
dece bu kör tarih öncesi, yani hiç kimsenin hükmetmediği bu yeni
kaderdir.
142
Toplumun bütü n derinliklerinde mevcut olan tarih yüzeyde kay
bolma eğilimindedir. Geri dönüşsüz zamanın zaferi, aynı zaman
da şeylerin zama 11 1 na doğru değişimi dir de çünkü zaferini borç lu
olduğu silah, tam anlamıyla, nesnelerin meta yasaları uyarınca seri
üretimiydi. İktisadi gelişmenin lüks tüketimden gündelik tüketim
haline getirdiği en temel ürün demek ki tarihtir, ama bu tarih sa
dece her türlü n itel yaşam kullanımı üzerinde egemenlik kurmuş
şeylerin soyut dev inim tarihidir. Önceki döngüsel tarih , bireylerin
ve grupların)'aşadığı tarihsel zamanın giderek artan bir bölümünü
desteklemişken , üretimin geri dönüşsüz zamanın ın egemenliği bu
yaşanmış zamanı toplumsal olarak dışlama eğiliminde olacaktır.
'
143
Böy lece, burjuvazi geri dönüşsüz bir tarih zamanını topluma ta
nıtmış ve dayatmıştır, fakat toplumu bu zamanın kulla111m111dan
mahrum bırakm ıştır. "Bir zamanlar tarih vard ı ama artık yok";
çünkü iktisat tarilzi'nden kopamayan ve ekonominin sahibi olan
s ınıf, zamanın başka her türlü geri dönüşsüz kullanımını doğrudan
bir tehdit kabul ederek bastırmak zorundadır. Kendileri de şey
lerin mülkiyetinde olan ve şeylere sahip olma konusunda uz
manlaşmış kişiler'dcn oluşan egemen sınıf kaderini bu şeyleşmiş
tarihin sürdürülmesine, tarih içindeki yeni bir devinimsizliğin sü
rekliliğine bağlamak zorundadır. Toplumun taban ında yer alan
işçi ilk defa m addi olarak tarihe yabancı değildir, çünkü artık
toplumu geri dönüşsüz bir şekilde hareket ettiren bu tabandır. Pro
letarya, oluşturduğu tarihsel zamanı yaşama talebinde, devrimci
tasarısının unutulmaz basit kaynağını bulur; ve bu tasarıyı ger�
çekleştirmeye yönelik bugüne kadar engellenmiş her adım yeni
tarihsel yaşamın olası b ir çıkış noktasına işaret eder.
82
144
İktid �rın efendisi burjuvazinin geri dönüşsüz zamanı, başlangıçta
kendı adını taşıyan, mutlak bir başlangıç g ibi Cumhuriyet'in Bi
rinci Yılı olarak ortaya çıktı. Ama, m itsel değerler örgütlenme
sinin son kalıntılarını ve bütün geleneksel toplu m düzenlemesini
yok eden devrimci genel özgürlük ideoloj isi, Romalı kılığına sok
tuğu gerçek istenci çoktan görülebil ir h ale getirmişti: yaygın hale
gelen ticaret özt;ürlüğü. Meta toplumu, artık kendi mutlak haki
miyetini kurmak için derinden sarsmış olduğu edilgenliği ye
niden inşa etmesi gerektiğini keşfederek, "soyut insan kültüyle
birlikte Hıristiyanlık'ta . . . en uygun din biçimi"ni (Kapital) bulur.
Böylelikle burj uvazi bu dinle bir uzlaşmaya, zamanı n temsil edil
mesinde de ifadesini bulan bir uzlaşmaya varır: Burjuvazinin terk
edilmiş takv imi, geri dönüşsüz zamanı , m irasını sürdürdüğü flı
ristiyan dönem içi nde örnek alınmak üzere geri gelir.
145
Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte geri dönüşsüz zaman dünya ça
pında birleşir. Evrensel tarih bir gerçeklik haline gelir, çünkü
bütün dünya bu zamanın gelişmesi altında toplanmıştır. Ama, her
yerde her zaman aynı olan bu tarih hala tarihin tarih içindeki red
dinden başka bir şey değildir. Bütün gezegen üzerinde aynı gün
olarak görünen şey, soyut, eşit parçalara bölünmüş olan iktisadi
üretim zamanıdır. B irleşik geri dön üş s ü z zaman dünya pazarı' nın
ve bunun doğal sonucu olarak da dünya çapındaki gösterinin za
manıdır.
146
Geri dönüşsüz üretim zamanı öncelikle metaların ölçüsüdür.
nedenle, dünyanın tamam ı üzerinde resmen toplumun genel
manı olarak ortaya çıkan zaman, sadece bu zamanı oluşturan
manlaşmış çıkarları ifade eden özel bir zamandan başka bir
deği ldir.
Bu
za
uz
şey
83
VI. GÖSTERİ ZAMAN I
148
İnsanlığın gelişmemesinin genel zamanı da, bu belirli üretim te·
ınelinde kuru lu olan toplumun gündelik yaşaııtısma sahte-döngüsel
bir zaman olarak geri dönen tüketilebilir zaman'ın tamamlayıcı bi
çimi görünümünde mevcuttur.
149
Sahte-döngüsel zaman aslında üretimin met a-zam a n ın ı n tüketile
bilir kılı,�a girmesinden ba ş k a bir şey değ i l d i r . S ahte-döngüsel za
m a n ın temel özel l i k l erini bi l h as s a da değ işim d e ğeri olan ho
mojen birim leri ve nitel boyutun yok edilmes i n i kapsar. Ama
somut gündelik yaşamın geri kalına s ı m V\� bu g e r i l iğ i s ü r<liirıncyi
hedefleyen bu zamanın yan ü r ü n ü o ldu ğu ncl a ı ı salıte-cleğeıkn
dirmelerle yüklü o lmak ve gerçeğe aykırı ola rak tcki llcştirilrniş
bir anlar serisi o l m ak görünmek z oru nd ad ı r.
,
150
Zamandan başka bize a i t hiçbir �ey yok;
zamanın tadını tam da yeri yurdu
o lmayanl ar ç ı k arır zaten .
Baltasar Gracian, L 'Hvrıınıe
de Coıır.
147
Üretim zamanı, yani meta-zamanı, eşit aralıkların sonsuz bi
rikimidir. B u , geri dönüşsüz zamanın soyutlanmasıdır; bütün di
limler kronometre üzerinde sadece nicel eşitliklerini kan ıtlamak
zorundadırlar. Bu zaman, bütün fii l i gerçekliği içinde, asl ında ta
mamen değişebilir özellikte olan şeydir. Meta-zamanın bu top
lumsal hakimiyetinde "zaman her şey, insan ise hiçbir şeydir;
insan olsa olsa zamanın çatısıdır" (Felsefenin Sefaleti). Bu, de
ğersizleştirilmiş zamandır, zamanın "insanlığın gelişme alanı"
olarak tamamen tersyüz edilmesidir.
84
Sahte-döngüsel zaman, modern iktisadın ayakta kalmasının , gi
clerek şiddetlenen ayakta kalma mücadelesinin tü k et im zamanıdır
v e bu mücadelede gündelik yaşam hfüfı kanır vermekten mah
rumdur v e artık doğanııı düzenine değil, yabancılaşmış emekle
gelişen sahte-doğaya boyun eğer; ve böylece bu zam a n , do,�al ola
rak, sanayi-öncesi toplumların ayakta kalma mücadelesini dü
zenlemiş olan eski döngüsel ritmine yeniden kavuşur. Sahte-döngüsel
zaman döngüsel zamanın doğal kalıntılarına dayanır ve ay n ı za
manda yeni türdeş bileşimle( oluşturmak için onu kullan ır: Gündüz
ve gece, çalışma ve hafta sonu tatili, tatil dönemlerinin tekerrürü.
151
Sahte-döngüsel zaman endüstrinin dönüştürdüğü zamandır. Te
meli metaların üretimine dayanan zamanın kendisi de bir tüketim
metasıdır; bu meta eski birleşmiş toplumun çözülmesi aşamasıııda
özel yaşam , iktisadi yaşam, politik yaşam olarak ayrılmış her şeyi
85
bir araya getınr. Modern toplumun tüketi lebilen bütün zamanı,
kendilerin i toplumsal olarak örgütlenmiş zamanın kullanımları
olarak pazarda dayatan çeşitli yeni ü rü n lerin hammaddesi olarak
ele alınma noktasına varır. "Zaten tüketilmeye uygun bir halde
var olan bir ürün, yine de bir başka ürünün hammaddesi haline ge
lebilir." (Kapital).
152
Yoğunlaşmış kapitalizm, en i leri sektöründe, "tamamen do
nanımlı" zaman blokları satışına yönelir; bunların her biri, bel l i
sayıdaki meta çeşidini bir araya getiren bütünleştirilmiş tek bir
meta oluşturur. Yaygınlaşan "hizmet" ve eğlence ekonomisinde,
bu, "her şeyi n cbhi l olduğu" hesaplanmış ödeme formülünün or
taya ç ıkmasına yol açmıştır: Gösteri ortamı, tatillerdeki kolektif
sözümona-yer değiştirmeler, kültürel tüketime abone olma, "tut
kulu sohbetler" ve "önemli kişilerle karşılaşma" şeklindeki top
lumsallık satışı. Sadece birbiriyle ilişkili gerçekliklerin giderek
artan sefaleti nedeniyle geçerli l ik kazanan bu tür gösteri metası,
krediyle ödenerek aslında modernleştirilmiş satış tekniklerinin
pilot-malları arasında açıkça yerini alır.
153
l
1
Tüketilebil ir sahte-döngüsel zaman, gösteri zamanıdır: Hem dar
anlamıyla imajların tüketim zamanı olarak hem de geniş an
lam ıyla zamanın tüketiminin imajı olarak. B ütün metaların aracısı
olan imajların tüketim zaman!. ayrılmaz bir şekilde, gösteri araç
larının tam kapasiteyle çalı ştığı bir alandır ve bu araçların ken�
dilerini g lobal olarak her türlü özel tüketimin yeri ve asıl biçimi
olarak sundukları amaçtır: Modern toplumun - ister ulaşımın hız
lanması ister hazır çorba şeklinde olsun- sürekli elde etmeye ç alıştığı zaman tasarrufunun Amerika B irleşik Devletleri halkı için,
kesin olarak, sadece televizyon seyretmenin günde ortalama üç ila
altı saati işgal etmesi anlamına geldiğ i bilinir. Diğer yandan ,
zaman tüketiminin toplumsal imajı ise tamamen eğlence ve tatil
anlarının hakimiyeti altındadır ve bu anlar her gösteri malı gibi
uzaktan tanıtılırlar ve tan ımları gereği caziptirler. Bu meta burada
açı kça gerçek yaşam anı olarak sunulmuştur ve mesele onun dön
güsel geri dö nüşünü beklemektir. Fakat yaşama adanmış olan bu
anlarda bile daha da yoğun bir hale gelerek görülen ve yeniden
üretilen şey yine gösteridir. Gerçek yaşam olarak tem sil edilen
şey aslında sadece daha ger�·ekçi bir hale gelmiş gösteri yaşamı
olarak ortaya çıkar.
154
Kendi zamanını sanki aslında çok sayıda eğlencenin ani geri dö
nüşüymüş gibi kendine gösteren bu çağ, aynı zamanda şenliksiz
bir çağdır. Döngüsel zamanda, bir topluluğun lüks yaşam har
camasına katılım anı olan şey cemaati ve hiçbir l üksü olmayan
toplum iç in olanaksızdır. S ıradan laşmış sahte şen likler, diyalog ve
bağış parodileri iktisadi harcamada bir fazlalığa yol açtığında,
bunlar, sürekli olarak yeni bir hayal kırıklığı vaadiyle teliifi edilen
bir hayal kırıklığın dan başka bir şey doğurmazlar. Gösteride, mo
dern ayakta kalma zamanının kullanım değeri ne kadar azal ırsa
kıymeti de o kadar artar. Zamanın gerçekliğinin yerini zamanın
reklamı alır.
155
Eski topluml arın döngüsel zaman tüketimi, bu toplumların gerçek
emeğiyle uyum içinde o lurken, gelişmiş ekonominin sahte-dön
güsel tüketim i de üretimin geri dönüşsüz soyut zamanı ile çe
lişkiye düşer. Döngüsel zaman gerçekten yaşdnmış hareketsiz ya
nılsamanın zamanı olurken, gösteri zamanı ise yanılsamal ı olarak
yaşanmış, kendi kendine değişen gerçekliğin zamanıdır.
156
Şeylerin üretim sürecinde her zaman yeni olan ş�y, aynı olanın
yaygın tekrarı olarak kalan tüketimde yer almaz. Olü emek canlı
emeğe hakim o lmayı sürdürdüğü için gösteri zamanında geçmiş
bugüne hükmeder.
'·
86
87
157
Genel tarihsel yaşam ın yetersizliğin in bir diğer yüzü de bireysel
yaşamın bir tarihinin hala olmamasıdır. Gösteri sahnelenirken
hızla gelip geçen sahte-olaylar, bu olaylara i lişkin bilgi sahibi
olanlar tarafından yaşanmam ıştı; ve üstelik bu kişiler gösteri ma
kinasın ın her itkisinde, alelacele gerçekleştirilen ikamelerin bol
luğunda kendi lerini kaybederler. D iğer yandan , gerçekten ya
şanmış olan şey toplumun resmi geri dönüşsüz zamanı ile i lişkili
değildir ve bu zamana ait tüket ilebilir yan ürünün sahte-döngüsel
ritmine doğrudan doğruya zıttır. Ayrılmış gündelik yaşama dair
bu bireysel deney im, dilsiz, kavramsız kalır ve hiçbir yerde kayıtlı
olmayan keneli geçm işine eleştirel yaklaşım olanağından yoks un
dur. İ letişim kurmaz. Hatırl anınayanın sahte gösteri hafızası adına
unutulur ve anhışılmaz.
158
Tarihin ve hafızanın felce uğraması nın, tarihsel zaman temeli
üzerinde kurulu olan tarihin terk edil mesini n mevcut toplumsal
örgütlenmesi o lan gösteri, zamanın yanlış bilinci'dir.
159
İ şçilere, meta-zamanının "özgür" üretici ve tüket ici leri statüsünü
kazandırmak için gereken öncelikli koşul, onların kendi zamanı
nın vahşice ellerinden alı nması' yd ı Zamanın gösterisel geri dö
nüşü ancak üreticinin bu ilk mahrumiyetinden sonra mümkün ola
bilmiştir.
.
ve bu kesintisiz zaferin elle tutulabilir i fadesi olan tüketilebilir ga
nimetlcrinde önemsenmezler. Kendi dünyasının tahrif edi lmiş ha
reket merkezinde hareketsiz bırakılmış olan seyircinin bilinc i ,
artık yaşamını kendini gerçekleştirmeye v e öl üme yönelik b ir
geçiş olarak sürdüremez. Yaşamı üzerindeki tasarruf hakkından
vazgeçen kişi artık ölümünü kabul edemez. Hayat sigortası rek
lamların ın yaptığı tek şey, bu iktisadi kay ıptan sonra, sistemin dü
zenini sağlama almadan ölmenin suç olduğunu ileri sürmekt ir; ve
American way r�f death* reklamları, bu karşıl aşmada yaşam gö
rünüşleri'niıı en büyük bölümünü elinde tutma kapasitesini vur
gularlar. Reklam bombardımanlarının geri kalan bütün cep
helerinde i se yaşlanmak kesinlikle yasaktır. Tek tt.:k herkes için
tasarlanan ve en sıradan kullan ıma sunulan bir "gençlik ser
mayesi" bile mali sermayenin sağlam ve biriken gerçekl iğine asla
ulaşamazd ı. Ölümün hu toplumsal yokluğu yaşamın toplumsal
yokluğuyla özdeştir.
161
, Zaman, Hegel'in de belirttiği gibi, zorunlu yabancılaşmadır, yan i
) öznenin kendisini kaybederek kendini gerçekleştirdiği, kendi ha
kikati olabilmek için başkası haline geldiği ortamdır. Ama bunun
tersi, tamamen, yabancı bir şimdiki zaman üreticisinin uyguladığı
egemen yabancıl aşmadır. B u 11zamsal yabancı laşma'da, özne i le
öznenin elinden aldığı etkinliği birbirinden kökten ayıran toplum,
öncelikle özneyi kendi zamanından ayırır. Aşılabi lir toplumsal ya
bancılaşma tam an lamıyla, zamandaki canlı yabancılaşmanın ola
naklarını ve taşıdığı riskleri yasaklamış ve dondurmuş olan top
lumsal yabancılaşmadır.
162
160
Hem uyanma ve uykunun doğal döngüsüne bağıml ılıkta hem de
bireysel geri dönüşsüz zamanın bir yaşamın yıpranmasındaki var
l ığında olduğu gibi, emekte yer alan kaçınılmaz biyoloj ik unsur,
modern üretim açısından sadece tali bir öneme sahiptir; bunun so
nucu o larak da bu unsurlar üretim hareketinin resmi bild irilerinde
88
Seyredilen sahte-döngüsel zaman ın önemsiz yüzeyinde kaybolan
ve yeniden ortaya çıkan görünüşteki modalar'ın altında çağın asıl
üslubu, her zaman için açık ve gizli devrim gerekli l iğinin yön
lendirdiği şeyin içindedir.
* Amerikan usulü ölüm. (ç. n . )
1 63
Zamanın doğal temeli, zaman akışının algılanabilir temel öğesi
insan için var olmakla insani ve toplumsal bir hale gelir. Zamanı,
iktisadi üretimin geri dönüşsüz ayrı zamanı ve döngüsel zaman
olarak bugüne kadar insani ve de gayri-insani hale getiren şey,
insan pratiğinin sınırl ı durumu, çeşitli aşamalara ayrılmış emektir.
Sınıfsız bir toplumun, genelleştirilmiş bir tarihsel yaşamın dev
rimci tasarısı, bireylerin ve grupların geri dönüşsüz zaman ının
oyuncu[ bir modeli adına, hağımsız federe zamanların aynı anda
mevcut olduğu bir model adına zamanın toplumsal ölçüsü nün çö
küşüdür. Bu, "bireylerden bağımsız bir şekilde var olan her şeyi"
ortadan kaldıran kom ünizmin, zaman bağlamında, topluca ger
çekleştirildiği bir-.programdır.
YIL TOPRAGIN DÜZENLENMESİ
Her kim ki özgürce yaşamaya alışmış bir
sitenin yöneticisi olur ve ona hiç zarar
1 64
Dünya, çoktandır bir zamanın düşünü görmektedir, ama onu ger
çek anlamda yaşamak için şimdiden bilincine sahip olması ge
rekir.
vermez, bilmel i d i r ki site ona zarar
verecektir; ç ü n k ü ne geçen zamanın
uzunluğunun ne de herhangi bir i y i l iğin asla
unutturamayacağı özgürlüğün adında ve
eski gelenekleri nde s i te n i n isyancılarına
sığınacak yer her zaman vardır. Ve k i ş i
sitede n e yaparsa yapsın, o n a n e sağlarsa
sağlasın, bunlar sak i n lere zulmetmek ya da
onları dağıtmak amac ıyla yapılmıyorsa bu
ad ve bu gelenekler asla u nutulmayacaktır. . .
Machiavelli, Hiikiinıdar
165
Kapitalist üretim, artık harici toplumlar tarafından sınırlanmayan
alanı birleştirmiştir. B u birleşme aynı zamanda yaygın ve yoğun
bir bayağı laşma sürecidir. Soyut pazar alanı için seri olarak üre
tilen metaların b irikim i , nasıl bütün bölgesel ve yasal engelleri ve
zanaat üretimindeki niteliği koruyan Ortaçağ loncalarının her
türlü kısıtlamalarını ortadan kaldırmak zorunda kaldıysa ayn ı şe
kilde mekanların özerkliğini ve niteliğini de yok etmek zo
rundaydı . Bu homojenleştirme gücü her türlü Çin Seddi'ni yerle
bir etmiş olan ağır toptur.
90
91
166
Metanın özgür uzanıı kendisiyle daha fazla özdeşleşmek, durağan
monoton luğa mümkün ·Olduğu kadar çok yakın olabilmek için
bundan böy le her an değişmekte ve yen iden yapılanmaktadır.
1 71
Eğer kapitalist ekonominin bütün teknik güçleri ayrılıkları mey
dana getiren araçlar olarak anlaşılmak zorundaysa, şeh ircilik ör
neğ inde bu teknik güçlerin temelindeki donanım la, bu güç lerin
yayılmasına elverişli olan toprağı n işlenmesiyle, bizzat ayrılık
tekniğiyle ilg i leniriz.
167
Coğrafi mesafeyi ortadan kaldıran bu topl u m , mesafeyi gösterisel
ayrılık olarak kendi içinde yeniden üretir.
168
Meta dolaşımıı:un yan ürünü olan ve bir tüketim olarak kabul edi
len in san dolaşımı, yan i turizm , aslında bayağılaşmış şey in gör
meye gidildiği boş zaırnından başka bir şey değ ildir. Değişik yer
lere yapılan ziyaretlerin ikt isadi açıdan düzenlenişi, bu yerlerin
b irbirine denk olduklarına dair bir güvencey i kendi içi nde taşır.
Yo lcu luktan zamanı geri alınış olaıı ınodcrn lcşnıe ayn ı zamanda
uzamın gerçekliğini de almıştır.
1 69
Çepeçevre her tarafa şekil veren toplum, kendi toprağı nı, yan i bu
vazife ler kümesinin somut teme l i n i işlemek için özel bir teknik
geliştirm iştir. Ş�hircilik, kapital izmin doğal ve insan i çevreyi ele
geçirmesidir; mutlak hakim iyet şek! inde mantıklı olarak gelişen
kapitalizm, artık uzamın tamam ı nı kendi dekoruyrn uş g ibi ye
niden yaratabilir ve yaratmal ıdır.
1 70
Yaşamı bariz bir şekilde donduran şeh irc ilikle talmin edilen ka
pitalist ihtiyaç, Hegel'in sözleriyle, "u zanım barışçıl biraradalı
ğı"nın "zamanı n akışı içindeki sabırsız oluşum" üzerindeki . mut
lak üstünlüğü olarak i fade edileb i l ir.
92
1 72
Şehircilik, sın ı f iktidarını savunan kesintisiz görev in modern ic
rasıdır: Kentsel üretim koşullarının tehl ikeli bir şekilde hir araya
getirdiği işçilerin en küçük parçalarına dek bölünmesinin sür
dürülmesi . B u b ir araya gelme olasılığının her hiçinıine karşı yü
rütü lmesi gereken sürekli mücadele en uygun zeminini şehirci
likte bulur. Fransız Devrirni'nde ed inilen deneyinılerdcn bu yana,
bütün yerleşik iktidarların sokaktaki düzen i sağ lama araçlarını ar
tırma çabası sonunda sokağın ortadan kaldırılmasıyla doruk nok
tasına ulaşır. Lewis Mumford, Tlıe City in History (Tarih Boyunca
Şehir)'de "artık tekdüze olan dünyay ı" aniatırken "uzun mesafeli
kitle iletişim araçlarıyla birlikte, halkın tecrid inde çok daha etkil i
. bir denet im aracı ortaya çıkm ıştır" d iye bel irtir. Ama şehirciliğin
gerçek liğini olu şturan genci tecrit hareketi, planlanabilir üretim
ve tüketi m ihtiyaçlarına göre işçilerin denetimli bir şekilde ye
niden sisteme dah i l edilmeleri n i de sağlamak zorundadır. Sisteme
dahil olmak, tecrit edilmiş bireylerin birlikte tecrit edilmiş bi
reyler olarak yeniden ele geçirilmelerini gerektirir: Fabrikalar ve
kültür evleri, tatil köyleri ve "toplu konutlar" tecrit edilmiş bireyi
aile yuvasına kadar izleyen bu sahte kolektiviteye hizmet etmek
amacıyla özellikle düzenlenmiştir. Gösteri mesajı alıcılarının yay
gın olarak kullanımı bireyin tecridinin egemen imaj larla, bütün
güçlerini sadece bu tecritten alan i majlarla dolu olmasını müm
kün kılar.
93
1 73
Önceki her dönemde egemen sınıfların tatmin edilmesine adan
mışken ilk defa yeni bir m imari doğrudan doğruya yoksullara yö
nelmiştir. Bu yeni konut örneğinin biçimsel sefilliği ve devasa
yaygınlığı, onun hem amacından hem de modern inşaat koşulla
rından kaynaklanan kitlesel karakterinden i leri gelir. Toprağı,
soyut b ir şekilde tecrit toprağı o larak düzenleyen otoriter karar
hiç ku şku yok ki modern inşaat koşullarının özünde yer alır. Bu
açıdan geri kalmış ülkelerde sanayileşmenin başladığı her yerde,
yerleştirilmesi düşünülen yeni toplumsal yaşam tarzına uygun
uzam olarak, aynı mimari ortaya çıkar. Toplumun m addi gücünün
gel işmesinde kaydedilen aşama ve bu güce bilinçli bir şekilde
hakim olma konusundaki gecikme , tıpkı termo-nükleer s ilahlanma
ya da doğum kontrolü (kalıtımın manipüle edilme i mkanı zaten
elde edilmiştir) sorunlarındaki kadar açık bir şekilde şehircilikte
de görülmektedir.
174
Ş imdiki zaınan, şehir ortamının daha şimdiden öz-yıkım za
manıdır. "Şehir artıklarının biçimsiz yığınlarıyla" (Lewis Mum
ford) kaplı kırsal kesimde görülen şehir patlaması doğrudan doğ
ruya tüketimin buyrukları doğrultusunda düzenlenmiştir. İlk meta
bolluğu aşamas ının pilot-malı olan otomobilin d iktatörlüğü, eski
şehir merkezlerini yerinden eden ve giderek genişleyen bir ya
yılmaya yol açan otoyo lların hakimiyetiyle çevreye damgasını
vurmuştur. Aynı zam anda, şehir dokusuna dair tamamlanmamış
yeni düzenleme dönemleri, bir otopark platformu üzerindeki çıp
lak arazilerde kurulu dev süpermarketler olan "dağıtım fabrika
ları" etrafında geçici olarak yoğunlaşır; ve bu çılgın tüketi m ta
pınakları, kısmi bir kalabalığın yeniden oluşmasına yol aç
tıklarından aşırı kalabalık ikincil merkezler haline gelir gelmez
onları dışlayan merkezkaç hareket içinde uzaklaşırlar. Ama tü
ketimin teknik örgütlenmesi, ilk planda şehrin kendi kendini tü
ketmesi'ne yol açmış olan genel çözülmenin örgütlenmesinden
başka bir şey deği ldir.
94
175
Tü � � yle kent-kır çatışması etrafında gelişen iktisadi tarih, her iki
terı mı de ortadan kaldıran bir başarıya ulaşmıştır. Toplu tarihsel
_ günümüzde bağımsız ekonomi hareketinin sürdürül
_
gelışmenın
mesi adına fe /ce uğraması , kent ve kırın yok olm aya başladığı dö
_ olgusudur, kentle kırı n farklılıkları aşılmanıakta, her ikisi
nemın
de aynı anda çökmektedir. Var olan şehir gerçekliğinin aşılmasına
katkıda bulun ması gereken tarihsel dev inimin başarısızlığa uğ
:aıı:asında� kay_naklanan kent ve kırın karşılıklı yıpranması , en
ılerı sanayıleşmış bölgeleri kapsayan ayrışmış unsurlarının bu ek
lektik karışımında görü lebilir.
1 76
Evrensel tarih kentlerde doğmuş ve kentin kır üzerindeki kesin za
feriyle birlikte olgu nlaşmıştır. Marx'a göre burjuvazinin en önem
i'. devrimci faziletlerinden biri "kırı" havası hile insam özgiirleş
tıren "kente boyun eğdirmesi" olgusudur. Ama, eğer kentin tarihi
özgürlüğün tarihi ise aynı zamanda zorbalığın ve hem kırı hem de
kenti denetleyen devlet yönetiminin de tarihidir. Ken t, sadece ta
rihsel özgürlüğün mücadele alanı olabilm iştir, özgürlüğe sahip ola
mamıştır. Kent, tarih ortamıdır; çünkü o, hem tarihsel girişimi
ıı:�m �ü � kılan �oplu �ısal iktidarın yoğu nlaşması hem de geçmişin
bılıncıdır. Kentı tasfıye etmeye yönelik mevcut eğilim, ekonomi
n ��1 ta:ihse � bilince bo� un eğmesindeki ve kendisinden alınmış
g � çlerı yemden ele geçıren toplumun b irleşmesindeki gecikmenin
bır başka şekilde ifade edilmesinden ibarettir.
177
"Kır tam tersine bir olgu sergiler: tecrit ve ayrılık" (A lman İde
olojisi). Kentleri yok eden şehircilik, eski kır yaşantısına özgü
doğal ilişkiler kadar doğrudan doğruya tarihsel kent tarafından
sorgulanan dolaysız toplumsal ilişkilerin de kaybolduğu sahte hir
kırı yeniden kurar. Bu, günümüzün "düzenlenmiş toprağı"nda ba
rınma ve gösterisel denetim koşullarının yeniden yarattığı yeni bir
95
yapay köylülüktür: Köylülüğün bağımsız bir eyleme kalkış!Dasını
ve yaratıcı bir tarihsel güç olarak ortaya çıkmasını her zaman en
gellemiş olan coğrafi dağınıklık ve dar kafal ılık bugün yeniden
üreticileri n özelliği haline gelmiştir; nasıl ki işlerin doğal ritmi
tarım topl umunun eriminin ötesinde kalıyorsa, bizzat kendilerinin
ürettiği dünyanın dev inimi de köylülerin erimlerinin ötesinde kalır.
Ama "Doğu despotizminin" sarsılmaz temeli olan ve dağılması
bürokratik merkeziyetçiliğe yol açan bu köylülük, modern devlet
bürokras i sinin gelişme koşullarının ürünü olarak yen iden ortaya
çıktığında, duyarsızlı,� ı artık tarihsel olarak üretilmek ve ko
runımk zorundayd ı; doğal kayıtsızlığın yerini, hatanın örgütlü
gösterisi alınıştı. Teknolojik sahte-köylülüğün "yeni kentleri",
üzerine inşa edildikleri tarihsel zamandan kopuşlarını bu lunduk
ları alana açıkça Jçaydederler; sloganları şu olab ilir: "Bu noktada
artık hiçbir şey olmayacaktır ve asla hiçbir şey olmamıştır." Kent
lerde özgürleştirilmek zorunda olan tarih henüz özgürleştiril
mediği içindir ki tarihin yoklu,�unda ortaya çıkan güçler, kendi
özel alanlarını oluşturmaya başlarlar.
i htiyaçlarına göre bütün çevreyi yeniden oluşturma kararıdır.
Mevcut koşulların tamam ını değiştirerek etkili olabilecek Kon
seyler iktidarı, eğer tanınmak ve kendin i kendi dünyasında ta
nımak ist iyorsa daha ufak bir görevi üstlenemez.
1 78
Bu alacakaranl ı kt aki dünyayi tehdit eden tarih, aynı zamanda da
mekanı yaşanmış zamana boyun eğdirebi len güçtür. Proleter dev
rim i, beşeri coğrafya111n eleştirisi'dir; bu eleştiri dolayısıyla bi
reyler ve toplu luklar, sadece emeklerine değil bütün tarihlerine de
sahip olmalarına elverişli yer ve olayları yaratmak zorundadırlar.
Bu değişen oyun alanında ve özgürce seçilmiş oyun kurallarının
farklılıklarında, yer özerkliği, toprağa zorunlu bir bağlanmayı ye
n iden devreye sokmadan ve böylelikle seyahatin ve bütün anlam ı
içinde saklı olan bir seyahat gibi anlaşılan yaşamı n gerçekliğini
gündeme getirerek yeniden keşfedilebilir.
179
Şehircilikle ilgili en ö ;1emli devrimci düşü nce ne şehirci, ne tek
nolojik ne de estetiktir. Bu, İ şçi Konseyleri iktidarının, devlet kar
şıtı proletarya diktatörlü,�ii'nün, yürürlüğe konulabilir bir diyaloğun
96
F70N/Gö:-.terı Toplunııı
97
VIII. KÜLTÜRDE YADSIMA VE TÜKETİM
mamı, yetersizliğinin aç ı ğ a çıkına tarihi ve kendi kendini yok et
meye doğru bir i lerleyiş olarak anlaşılabilir. Kültür, kaybedilmiş
birliğin arandığı yerdir. Kültür, bu birlik arayışında, ayrı bir alan
olarak kendin i yadsımak zorundadır.
181
S iyasi bir devri m i görecek kadar uzun
yaşayacak m ı y ız? Bu Alman ların çağdaşları
o l an hizlcr bunu görecek miyiz? Dostum,
siz görmek istediğiniz şeye inanıyorsun u z . . .
A lmanya'yı mevcut tarihine göre
değerlendirdiğimde, t üm tarihinin tahrif
edildiğini ve bugünkü kamusal yaşamının
halkın gerçek durumunu temsil e tmediğini
öne süremezsiniz. İ stediğiniz gazeteyi
okuyun, sahip olduğumuz özgürlüğü ve
ulu sal m u t l u luğu aralıksız olarak
k u t l adığım ı zı gözlerinizle görü n ve
sansürün hiç kimseyi engel lemediğini de
an l ay ı n . . .
Ruge, Marx'a mektup, Mart 1 843.
180
S ınıflara bölünmüş tarihsel toplumda kültür, bi lginin ve yaşanmış
olanın temsilinin genel alanıdır; yani kültür entelektüel emeğin
bölünmesi ve bölünmenin entelektüel emeği şeklinde ayrı o larak
var olan genelleştirme gücüdür. "Birleştirici güç insan hayatından
çıktığında, karşıtlıklar canlı ilişkilerini ve etkileşimlerini yitir
diklerinde ve özerkliklerini kazandıklarında . . . " (Fichte ve Schel
ling Sistemleri Arasrndaki Fark-Hegel) kültür, mit toplumunun
birliğinden ayrılır. Kültür, bağımsızlığını kazanarak, aynı za
manda bağımsızlığını kaybetmesi anlamına gelen emperyalist bir
zenginleşme hareketine başlar. Kültürün göreceli özerkliğini ve
bu özerklikle ilgili ideolojik yanılsamaları yaratan tarih, kendisini
kültür tarihi olarak ifade eder. Ve kültürün muzaffer tarihinin ta98
Tarihsel toplumlardaki kültürün içsel gelişmesinin ilkesi olan ge
lenek ve yenilik arasındaki çatışma ancak yeniliğin sürekli zaferi
sayesinde sürdürülebilir. Kültürel yenilik, yine de kendi bütünlü
ğünün bilincine vararak kültürel önvarsayımları aşma eğilimi gös
teren ve bütün ayrılıkların ortadan kaldırılmasını hedefleyen bü
tünlüklü tarihsel hareketten başka bir şeyle sürdürülemez.
1 82
Kültürün merkezi ol arak tarihi gören toplum hakkındaki bil
gilerdeki atılım, Tanrı ' nın yok edilmesiyle ifade edilen geri dö
nüşsüz bir bilgi türetir. Fakat "tüm eleştirilerin bu ilk şartı" aynı
zamanda sonu olmayan bir eleştirinin de ilk zorunluluğudur. Artık
hiçbir davranış kuralını sürdürmenin m ü mkün olmadığı bir nok
tada kültürün her sonucu kültürün çözülmesine doğru bir adımdır.
Tıpkı tam özerkliğini kazandığı andaki felsefe gibi, özerk hale
gelen her disiplin de çökmek zorundadır; öncelikle, toplumsal bü
tünlüğü tutarlı bir şekilde açıklama iddiası çöker ve hatta kendi sı
n:rları dahilinde kullanılabilen parçalan m ış araç olarak bile çöker.
Ayrılmış kültürdeki rasyonalite eksikliği onu yok olmaya mahkum
eden unsurdur, çünkü rasyonelin zaferi hala içinde bir gereklilik
gibi mevcuttur.
183
Kültür, eski dünyanın yaşam tarzını yok etmiş olan tarihin so
nucudur, ama ayrı bir alan olarak, halen, kısmen tarihsel bir top
lumda kısmi kalan algılanabilir zeka ve iletişimden başka bir şey
değildir. Kü ltür, pek anlamlı olmayan bir dünyanın anlamıdır.
99
184
Kültürel tarihin sonu, iki karşıt yönde kendisini gösterir: kültürün
bütünlüklü tarih içinde aşılma tasarısı ve gösteri seyrinde ölü bir
nesne olarak korunmasının örgütlenmesi. Bu hareketlerden biri
kaderini toplumsal eleştiriye, diğeri ise sınıf iktidarının savunul
masına bağlamıştı.
185
Kü ltürün sona ermesinin her iki yönü , -her türlü algılanabilir tem
sil görünü münde olduğu kadar her türlü bilgi görünümünde de- en
genel anlamıyla eskiden sanat olan şeyde birleşmiş bir şekilde
var olur. İ lk durumda, mevcut koşu lları onaylaması en sonunda
kendine dair bilgilerinden vazgeçmek zorunda kaldığı için kul
lanılm az hale gelen parçalanm ış bilg ilerin birikimi ile bu bilgileri
kullanma sırrına tek başına sahip olduğu için her şeyin hakikatine
de tek başına sahip olan praksis teorisi çatışır. İkinci durumda ise
toplumun eski ortak dili nin kendini tehlikeli bir şekilde yok et
mesi i le bu dilin ticari gösterideki yapay yeniden oluşumu, yani
yaşanmamış olanın aldatıcı temsili çatışır.
'
186
Toplum, mit toplumunun birleştiriciliğini kaybettiğinde, etkisiz
leşmiş topluluktaki bölünme gerçek tarihsel topluluğun devreye
girmesiyle aşılıncaya kadar, gerçekten ortak bir dilin bütün gön
dermeleri de yok olmak zorundadır. Toplumsal hareketsizliğin bu
ortak dili olan sanat, başlangıçtaki dinsel evreninden çıkarak ve
birbirinden bağımsız bireysel eserler üreti m i haline gelerek mo
dern anlamda bağımsız sanat olduğu andan i tibaren, ayrılmış kül
türün bütünlüğünün tarihine hükmeden hareketi de tekil bir durum
olarak kabul eder. Sanatın bağımsızlığının onaylanması, çözülme
sinin başlangıc ıdır.
1 00
187
İletişim dilinin kaybed ilmesi; işte her türlü sanattaki modern ay
rışma hareketinin, yani biçimsel yok oluşun olumlu anlamda i fade
ettiği şey budur. Bu hareketin, o/ıımsıız anlamda ifade ettiği şey
ise ortak bir dilin yen iden keşfedilme gerekl iliğidir; ama bu dil tarihsel toplumun sanatında her zaman i�·in çok geç kalan, ya
şanmış olanı gerçek diyaloğa yer vermeden d(�erlerine anlatan ve
yaşam ın yetersizliğini kabul eden tek yan lı çözümde değil- doğ
rudan eylem i le bu eylemin dilini kendi iç inde toplayan praksiste
keşfedilmel idir. B urada, şiirsel-sanatsal eserl erle temsil edilmiş
olan diyalog top lul uğuna ve zamanla oy nanan oy una gerçek an
lamda sahip olmak önem lidir.
188
Bağımsız hale gelen sanat, dünyasın ı çarpıcı renklerle ifade et
tiğinde yaşamın bir anı yaşanmış olur ve artık çarpıcı renkler kul
lanarak onu geri getirmek mümkün olmaz. Bu an artık sadece anı
larda canlandırılabilir. Sanatın büyüklüğü ancak yaşam ın gün
batımında ortaya çıkmaya başlar.
189
Sanatı istila eden tarihsel zaman , harok'la başlayarak, öncelikle
sanat alanında kend ini ifade etmişti. Barok, merkezini yitirmiş bir
dünyanın sanatıdır: Ortaçağın kil.inatta ve dünyevi yönetimde be
nimsediği son m itsel düzen -Hıristiyanlığın birliği ve bir İm
paratorluk hayaleti- çökmüştür. De,�işinı sanatı, dünyada keş
fettiği geçicilik i lkesini kendi içinde taşımak zorundadır. Eugenio
d'Ors, sanat "sonsuzluğa karşı yaşamı seçmişti" der. Tiyatro, şen
lik ve teatral şenlik barokun gerçekleşmesindeki başlıca anlardır
ve bunlarda her türlü özel sanatsal ifade, sadece, kurulu bir alan
dekoruna, birleşme merkezi kendisi olan bir konstrüksiyona yap
tığı göndermeler sayesinde anlamlı hale gelir; ve bu merkez, bü
tünün dinamik düzensizliği içinde tehl ike altındaki bir denge ola
rak yer alan geçiş'tir. Çağdaş estetik tartışmasında barok kavramı!Ol
na atfedilen ve kimi zaman da aşırıya kaçan önem, sanatsal bir
klasisizmin olanaksızlığının bilincine varılmasını yansıtır: Üç yüz
yıldan beri normatif bir klasisizm ya da neo-klasisizm oluşturma
çabalan, devletin, mutlak monarşinin ya da Romalı kılığına g ir
miş devrimci burjuvazinin harid dilini konuşan kısa süreli yapay
oluşumlardan başka bir şey değildir. Romantizmden kübizme
kadar barokun genel akışını izleyen ve parçalanma ve sanatsal
alanı tümden yadsıma aşamasına dek kendisini sık sık yenileye
rek, nihai o larak daha fazla bireyselleşen bir yadsıma sanatıdır.
Bir seçkinler grubunun iç i letişimine bağlı olan ve yarı bağımsız
toplumsal tabanını son aristokratların hiila yaşadığı kısmen oyun
su koşullarda bulan tarihsel sanatın yok olması, kapitalizmin ken-.
dini bütü n ontolojik nitel iklerden arınmış ilk sınıf iktidarı olarak
görmesi olgusuoo da ifade eder; ekonominin basit yönetimine da
yanan bu iktidar aynı zamanda insanin bütün üstün li(�ü'nün de
kaybedilmesidir. Sanatsal yaratı'nın uzun süredir yitirilmiş birliği
olan barok, bazı açılardan sanatsal geçm işin bütünlüğünün bu
günkü tüketimi içinde yeniden keşfedilir. Geçmişin bütün sa
natın ın tari hsel olarak bilinmesi ve geriye dönük olarak da dünya
sanatı haline getirilmesi, bu sanatı, neticede daha üst düzeyde bir
barok yapıyı , bizzat barok bir sanatın üretiminin ve her türlü can··
!anmasının kaynaştığı bir yapıyı oluşturan toptan bir düzensizlik
haline getirerek mutlak olmaktan ç ıkarır. Bütün uygarlıkların ve
bütün çağların sanatları ilk kez olarak birlikte tanınabilmekte ve
kabu l edilebilmektedir. Bu bir sanat tarihi "hatıraları koleksiyo
nu"dur ve bu mümkün hale geldiğinde sanat dünyasının da sonu
gelmiş demektir. S anatın bütün eski dönemlerinin eşit bir şekilde
kabul görmesi, artık h içbir sanatsal iletişimin mümkün ola � adığı
bu müzeler çağında gerçekleşmiştir, çünkü i letişim koşu llarının
genelde kaybolduğu günümüzde, artık bunların hiçbiri kendi i le
tişim koşullarının uğradığı kayıptan acı çekmemektedir.
190
Tarihin henüz yaşanmam ış olduğu tarihsel bir toplumda sanatı aş
maya çalışan olumsuz bir hareket olarak çözülme çağını yaşayan
sanat hem bir değişim sanatı hem olanaksız değişimin katıksız ifa1 02
<lesidir. Hedefi büyüdüğü ölçüde hakiki gerçekleşmesi de kendi
boyunu aşar. Bu sanat ister istemez avangarddır; ve de,�ildir.
A vangardlığı kendi yok oluşudur.
1 91
Dadaizm ve sürreal izm modern sanatın sonunu belirleyen iki
akımdır. S adece göreceli bir bilinçlilikle de olsa bu akım lar pro
leter devrimci hareketin son büyük atılımı ile çağdaştırlar; ve bu
hareketin başarısızlığa uğram ası, onları geçersizliğini ilan ettik
leri aynı sanatsal alana hapsetmiş ve dev inimsizliklerinin temel
nedeni olmu ştur. Dadaizm ve sürrealizm tarihsel olarak hem b ir
birlerine bağlı hem de birbirlerinin karşıtıdırlar. Bu karşıtlık -ki
tarafların her biri bu karşıtlıkta en önemli ve en radikal payın ken
dis ine ait olduğuna inanıyordu- her birinin tek yanlı olarak ge
liştirdiği eleştirilerin iç yeters izliğini ortaya ç ıkarır. Dadaizm, sa
natı gerçekleştirmeden ortadan kaldırmak istedi; sürrealizm ise
sanatı ortadan kaldırmadan gerçekleştirmek istedi. Daha sonra si
tiiasyonistler tarafından geliştirilen eleştirel tav ır, sanatın ortadan
kaldırılması ile sanatın gerçekleştirilmes inin, sanatrn aşılması'ııın
birbirinden ayrılmaz yönleri olduğunu göstermiştir.
1 92
Eski donmuş kültürü , o lumsuz belirtilerinin te13.fi ed ilmiş tekrarı
da dahil olmak koşuluyla koruyan gösteri tüketim i, kendi bü
tünlüğündeki zımni varlığına kültür sektöründe açıkça kavuşur:
iletilemeyenin iletilmesi. Dilin aşırı bir şekilde yok edilmesi res
men olumlu bir değer olarak yavan bir şekilde onaylanmıştır,
çünkü her türlü iletişimin sona erdiğinin büyük bir mutlulukla du
yurulduğu şeylerin baskın durumu ile uzlaşma i lan edilmiştir. Şi
irin ve modern sanatların gerçek yaşamı olan dilin yok edilmesi
gibi önem li bir hakikat açıkça gizlenmiştir, çünkü işlevi tarihi kül
tür içinde unutturmak olan gösteri, modernist araçlarının sahte
yen iliklerinde kendi özünü oluşturan stratejiyi uygular. Böylelikle,
yazıyı yazı olarak seyrettiğini kabul eden bir yeni-edebiyat okulu,
kendisini yenilikmiş gibi sunabilir. Dahası, iletilebilir olan ın bo! 03
zulmasındaki yeterl i güzelliğin basitçe ilan edilmesinin yanı sıra
gösteri kü ltürünün en modern eğilimi -ve genel toplumsal ör
gütlenmen in baskıcı uygulamasına en fazla bağlı olan eğiliın
"ekip çalışmaları" aracılığıyla ayrışmış unsurlardan oluşan kar
maşık bir yen i-sanat ortamını yeniden yaratmaya çalışır; özellikle
de şehircilikte görülen sanatsal kalıntıları ya da estetik-teknik ka
rışım ları bir araya getirme çabaları böyledir. B u , gösterinin sahte
kü ltürü düzleminde, parçalanmış işçiyi "ekiple iyi bütünleşmiş bir
kişilik" olarak yeniden ele geçirmeyi hedefleyen gelişmiş ka
pital izmin genci tasarısının bir i fadesidir; son dönem Amerikan
sosyologları (Riesman, Whyte, v.s.) bu eğilimi tan ımlamışlardır.
Bu her yerde aynı olan , cemaatsiz bir yeniden yap ılandırma ta
sarısıdır.
193
Tümüyle meta haline gelen kültür gösteri toplumunun da en ünlü
metası ol mak zorundadır. Bu eğilimin önde gelen ideologlarından
biri olan Clark Kerr, hilginin karmaşık üretim, dağıtım ve tüketim
sürecinin Amerika Birleşik Dev letleri'nin yıllık ulusal üretiminin
şimdiden % 29'unu oluşturduğunu hesaplam ıştır; bu yüzyılın ilk
yarısında otoınobilin, önceki yüzyılın ikinci yarısında dem iryol
Iarının oynadığı rolü, bu yüzyılın ikinci yarısında kült ürün oy
nayacağın ı öngörmüştür.
194
Güncel olarak gösteri düşüncesi şeklinde gelişmeye devam eden
bütün bilgi dalları haklı olmayan bir toplumu haklı çıkarmak ve
yanlış bilincin genel bilimi olmak zorundadır. Bu düşünce, gösteri
sistemi içindeki kendi maddi temelini araştıramayacağı ve araş
tırmak i stemeyeceği olgusu tarafından tamamen belirlenmiştir.
195
Görünüşün toplumsal örgütlenmesi düşüncesi, savunduğu yaygın
alt-iletişim tarafından anlaşılmaz hale getirilmiştir. Kendi dün1 04
yasındaki her şeyin kökeninde çel işkinin yattığının farkında de
ğildir. Karşılı ğın yer almadığı kendi dil sistemi dahilinde mutlak
bir iktidar olan gösteri iktidarının uzman ları, aşağı lama deneyim
leri ve aşağılama konusundaki başarı larıyla mutlak anlamda çü
rümüşlerdir; çünkü gerçekte seyirci olan aşa,� ılanan insana dair
hilgileri dolayısıyla kendi aşağılamalarının doğrulandığ ın ı gö
rürler.
196
Gösteri sistemindeki iyileşmenin yeni sorunlar doğdukça gösteri
sistem inin uzmanlaşmış düşüncesinde, yeni bir işbölümü gerçek
leşir: Bir yandan , ayrılığı, ayrılığın kendi kavramsal ve somut
araçlarıyla araştıran modern sosyoloj i gösterinin gösterisel eleş
tirisini üstlen irken; diğer yandan yapısalcılığın kök saldığı çeşitli
bilim dal larında gösterinin müdafaası düşü ncesi zliğin düşü ncesi
olarak , tarihsel pratiğin resmi hajiza kayhı olarak kurumsallaşır.
Bu nunla birl ikte diyalektik olmayan eleştirinin sahte ümitsizliği
ile sistem in katıksız reklamının sahte iyimserliği , boyun eğmiş
düşünce olmaları bakım ından özdeştirler.
1 97
Mevcut gel işmenin yol açtığı yaşam koşullarını ilk olarak Ame
rika Birleşik Devletleri'nde tartışmaya başlamış olan sosyoloj i
önemli ölçüde ampirik veri getirmiş olsa d a kendi konusunun ha
kikatini asla bilmez, çünkü bu konuya içkin olan eleştiriden yok
sundur. Öyle ki, bu sosyoloj inin samimi anlamda reformist eği
limi sadece pratik önlemlerle hiç a lakası olmayan maneviyata ve
sağduyuya çağrılara, vs. dayanır. Bu tarz eleştiri, kendi dünyası
nın merkezindeki olumsuzluğu bilmed iğinden, adeta irrasyonel
bir parazit üremesi gibi yüzeyi son derece rahatsız edici bir şe
kilde kapladığın ı sandığı bir çeşit olumsuz artı-değeri tanımla
makta ısrar eder. Bu hiddetl i iyi n iyet, samimi olsa bile, sadece
sistemin harici sonuçlarını suçlamakla yetinir, tahminlerinin ve
yönteminin esasen özüre dayalı özelliğini unutarak ısrarla ken
disinin eleştirel olduğunu düşünür.
1 05
198
İktisadi bol luk toplu munda israfın teşvik edilmesinin saçmalığını
ya da tehlikeleri ni dile getirenler israfın ne işe yaradığını bil
mezler. Onlar, iktisadi rasyonellik adına, yararlı irrasyonel bek
çileri nankörce mahkum ederler, oysa bu bekçiler olmasaydı bu
ekonomik rasyonellik iktidarı çökerdi. Örneğin, İmaj adl ı ki
tabında Amerikan gösterisinin ticari tüketimini tanımlayan Bo
orstin hiçbir zaman gösteri kavramın ı anlayamaz, çünkü özel ya
şamın ya da "dürüst meta" kavram ının bu feci abartının dışında
kalabileceğine inanır. Yasaları yapanın metalar olduğunu an lamaz,
oysa bu yasalar "dürüst" bir şekilde uygulandığında özel yaşamın
farklı gerçekliğine ve ardından bu özel yaşamın i majların toplumsal
tüketimi tarafınd�n yen iden ele geçirilmesine yol açmaktadır.
199
Boorstin, tıpkı dü nyamıza yabancı olan fazlal ıklar gibi bize de ya
bancı gelen bir d ünyan ın fazlalıklarını tanımlar. Ama, imaj ların
yüzeysel hakimiyetini, psikolojik ve manevi değerlendirmelerle,
"bizim zırva isteklerimizin" ürün ü olarak nitelerken üstü kapalı
olarak başvurduğu toplu msal yaşamın "normal temeli"nin ne Bo
orstin 'in kitabında ne de döneminde hiçbir gerçekliği yoktur. Bo
orstin, bir imaj toplumunu derinlemesine anlayamaz. çünkü sö
zünü ettiği gerçek insan yaşamı, ona göre, dinsel tevekkülü de
kapsayan bir geçmişte kalmıştır. B u toplumun hakikati, bu top
lumun yadrnıması'ndan başka bir şey değildir.
200
Ayrı olarak işleyen bir endüstriyel rasyonelliğin toplumsal ya
şamın tümü nden tecrit edilebileceğine inanan sosyoloji, çoğaltma
ve nakil tekniklerini endüstriyel hareketin tümünden tecrit etme
noktasına kadar gidebil ir. Böylece, Boorstin, anlattığı sonuçların,
i maj ları yayan aşırı büyük teknik bir aygıtla, çağımızın in
sanlarının sahte duygusallığa gösterdikleri aşırı i lginin neredeyse
tesadüfi sayılabilecek mutsuz karşı laşmasından kaynaklandığını
1 06
keşfeder. Böy lece gösteri, modern insanın çok fazla seyirci kal
masından i leri gelir. Boorstin, ortaya çıkardığı kurmaca "sahte
olaylar"daki çoğalmanın, insanların güncel toplumsal yaşamın
yoğun gerçekliği içinde, olayları bizzat yaşayamamaları gibi basit
bir olgudan kaynaklandığını anlamaz. Tarih, modern toplumun
üzerine adeta bir hayalet gibi çöktüğü için, dondıırulnııış şimdiki
zaman'ın tehlike altındaki dengesini korumak amacıyla yaşamın
bütün tüketim aşamalarında sahte-tarihler inşa edilmiştir.
201
Dondurulmuş tarihsel zamanın kısa bir dönemindeki mutlak du
rağanlığın doğru lanması yapısalcı bir s istem leştirmeye yönel ik
mevcut eğilimin bilinçsiz ve bilinçli olarak ilan edilmiş yad
sınamaz temelidir. Tarih karşıtı yapısalcılık düşünces inin yer al
dığı bakış açısı, başlangıcı ve sonu olmayan bir sistemin ebedi
mevcudiyetine dair bakış açısıdır. Daha önceden var olan bi
linçdışı bir yapının bütün toplumsal praksis üzerindeki diktatörlü
ğün rüyası, dilbi limi ve antropoloj inin (ve hatta kapitalizmin iş
leyişi üzerine yapılan tahlilin) ince lediği -hu ha,�lamda zaten yan
lış anlaşılmış olan- yapı model lerinden yanlışlıkla alınmış ola
bilir, çünkü kolaylıkla beyi nleri doldurulan orta derecedeki
kadroların akademik düşüncesi, yani var olan sisteme duyulan
hayran lık sayesinde kend isini tamamen sağlama alan düşünce, her
türlü gerçekliği yavan bir şekilde sistemin varoluşuna indirger.
202
Her türlü toplumsal tarih biliminde o lduğu gibi, "yapısalcı" ka
tegorileri anlamak için de her zaman kategorilerin var olma bi
çimlerin i ve var olma koşullarını d i le getirdiklerini akıldan çı
karmamak gerekir. Nasıl ki bir insanın değeri o insanın kendisi
hakkında sahip olduğu görüşe göre biçilemezse, belirli bir top
lumu da kendinden söz ettiği dili tartışılmaz gerçek olarak kabul
ederek değerlendiremez ve hayranl ık duyamayız. "Bu tür değ i
şim dönemlerin i dönemin kendine dair bilinciyle değerlendireme
yiz; tam aksine, bilinç maddi yaşamdaki çelişkilere başvurarak
107
açıklanmalıdır. . . " Yapı, mevcut iktidarın evladıdır. Yapısalcılık,
gösteri "iletişimi"nin mevcut koşul larının bir mutlak olduğunu
düşünen, devlet güvencesi altındaki düşün c edir. Yapısalc ılığın,
mesajların kodlarını araştırma yöntemi , iletişimin çeşitli hiyerar
şik işaretler biçiminde var olduğu bir toplumun ürününden ve ta
nınmasından başka bir şey değildir. Sonuç olarak, gösteri top
lumunun tarih ötesi geçerliliğini kanıtlamaya yarayan yapısalcılık
değildir, tam tersine, yapısalcılığın soğuk düşünü kanıtlamaya ya
rayan yoğun gerçeklik olarak kend ini dayatan gösteri top lumudur.
203
Eleştirel gösteri Jrnvramı, hiç şüphesiz ki, her şeyi açıklamak ve
soyut olarak itham etmek ve böylelikle gösteri sistem i n i sa
vunmaya hizmet etmek için sıradan ve boş bir sosyolojik-pol itik
hitabet form ülü olarak sıradanlaştırılabilir. Çünkü hiçbir dü
şüncenin mevcut gösterinin ötesine gidemeyeceği, olsa olsa gös
teri hakkındaki mevcut düşüncelerin ötesine gidebileceği açıktır.
Gösteri toplumunu fii len ortadan kaldırmak için, pratik bir gücü
devreye sokacak insanlar gerekir. Eleştirel gösteri teorisi ancak
toplumdaki yadsıyıcı akımlarla birleşerek doğru olabilir ve bu
yadsıma, yani devrimci sınıf mücadelesinin yeniden başlaması,
kendi gerçek koşullarının , (pratikteki mevcut baskı koşulları nın)
teorisi olan gösteri eleştirisini geliştirerek ve bu yadsımanın ne
olabileceği i le ilgili g izi aç ığa çıkararak kendi bilincine varacak
tır. Bu teori işçi sınıfından mucizeler beklemez. O, proletaryanın
taleplerinin yeni form ülasyonunu ve yerine getirilmesini uzun so
luklu bir iş olarak göz önünde bulundurur. Teorik ve pratik mü
cadele arasında yapay bir ayrım yapmak için -çünkü burada ta
nımlanan temel üzerinde, ciddi bir pratik olmaksızın böyle bir
teorinin oluşumunu ve i letişimini tasarlamak bile mümkün de
ğildir -eleştirel teorinin karanlık ve zorlu yolunun toplum çapında
devreye giren pratik hareketin de nasibi olması gerekeceği ke
sindir.
1 08
204
Eleştirel teori kendi dilinde iletilmek zoru ndadır. Bu, içerikte ol
duğu kadar biçimde de diyalektik olmak zorunda olan çel işkinin
dilidir. Bu, bütünlüğün eleştirisi ve tarihsel eleştiridir. Bu eleştirel
teori, "yazının sıfır noktası" değ il, altüst olmasıdır. Bir üslUp yad
sıması değil yadsımanın üslfibudur.
205
Diyalektik teorinin sunuluş üslubu bile hakim dil kurallarına ve
bunlarla ilgili zevklere göre bir skandal ve bir iğrençliktir, çünkü
var olan kavramları pozitif olarak kullanırken bu kavramların ye
niden keşfedilmiş akıcılı,� ı'nı, onların zoru nlu yok edilişini de eş
zamanlı olarak fark eder .
206
Kendi eleştirisini de içeren bu üslup bugünkü eleştirinin
tüm geç
mişi üzerindeki tahakkümünü belirtmek zorundadır. Diyalektik te
orinin sunuluş biçimi, içi ndeki olumsuz ruhu yansıtır. "Hakikat ,
içinde onu yapan aletin izine artık rastlanmayan bir ürün gibi de
_
ğildir. " (Hegel). içinde hareketin izinin ele yer alması gereken ha
reketin teorik b ilinci, kavramlar arasında kuru lmuş ilişkilerin al
tüst olması ve önceki eleştirinin bütün kazanım larının çalınıp
de,�iştirilmesi i le kendini gösterir. Tamlayanın altüst olması , ta
rihsel devrimlerin düşünce tarzındaki i fadesidir ve Hegel'in iğ
neleyici üs!Gbu olarak kabul edilmiştir. Genç Marx, Feuerbach'ın
da sistemli olarak kullanmış olduğu özneyle yüklemin yerini de
ğiştirme tekniğini överek, sefaletin felsefesinden felsefenin se
faletini çekip alan bu asi üstabu en tutarlı şekilde kullanmayı ba
şarmıştır. Çalıp değiştirme, saygın hakikatler halinde dondurul
muş, b i r başka deyişle yalana dönüştürülmüş olan geçmişin eleş
tırel sonuçlarının çökertilmesine yol açar. Kierkegaard, bunu ka
sıtlı olarak kullanmış, bir de geçersizliğini i lan etmişti: "Bütün
çal ıp çırpmalara rağmen, tıpkı bir dolap beygiri gibi, en inde so
nunda, sana ait olmayan ve canlandırdığı hatıralarla rahatsızlık
1 09
veren küçük bir kelimeye kapılıp gidersin." (Felsefe Kırıntıları) .
Çalıp değiştirmenin bu kullanımını belirleyen şey, resmi hakikat
şeklinde tahrif edilmiş olana yönelik mesafe zorunluluğudur ve
Kierkegaard aynı kitapta bunu şu şekilde itiraf eder: "Söyledik
lerime ödü nç sözler katmamı hedefleyen, s item dolu çeşitl i ima
larınıza ilişkin son bir saptama daha. Bunu burada i nkar et
miyorum ve isteyerek yaptığımı ve bu broşürün devamında, tabii
ki eğer yazarsam, meseleyi gerçek ismiyle n itelendirmek ve so
runu tarihsel bir kisveye büründürme niyetinde olduğumu artık
saklamayacağım."
209
İfade edilmiş teori alanının bütün sarsıl maz özerkliğini yalanla
yarak, mevcut düzeni rahatsız eden ve bozan eylemi bu şiddet
aracılığıyla buraya sokan, teorik formülasyonda kendini açıkça
çalınıp değiştirilmiş olarak sunan şey bize, teorik olanın bu va
roluşunun kendi içinde bir hiç olduğunu ve ancak tarihsel eylem
aracılığıyla ve kendisinin hakiki benzeri olan tarihsel düzeltme ile
tanınabileceği n i hatırlatır.
210
207
Düşünceler geliŞi rJer. Kelimelerin anlamı gelişmeye katılır. Aşır
macılık zoru nludur. İlerleme bunu gerektirir. Bir yazarın cüm
lesine sıkı sıkıya sarıl ınır, onun ifadelerinden yararlanılır, yanlış
bir düşünce silinir ve yerine doğrusu kon ulur.
208
Çalıp değiştirme , alıntının, sırf bir alıntı haline geldiği için sürekli
tahrif edilen teorik otoritenin karşıtıdır; bağlamından, devinimin
den ve de topyekün referans olarak döneminden ve bu referans
içindeki -ister bilerek isterse yanlışlıkla olsun- kusursuz tercihten
koparılmış bir bölümdür. Çalıp değiştirme, anti-ideolojinin akıcı
dilidir. O, hiçbir şeyi kesin olarak ve kendi içinde güvenceye al
maya kalkışamayacağını bilen iletişimde ortaya çıkar. Çalıp de
ğiştirme, en yüksek aşamada, hiçbir eski ve eleştiri-üstü referansın
onaylayamayacağı dildir. B una karş ı lık, hem kendi içindeki hem
de uygu lanabilir olgularla olan tutarlı l ığı, ortaya çıkardığı ha
kikatin eski çekirdeğini onaylayabilir. Çalıp değiştirme, nedeni n i ,
şimdiki eleştiri gibi, kendi hakikatinin dışmda kalan bir şey üze
rine oturtmamıştır.
1 10
Kültürün gerçek anlamda yadsınması , onun anlamını koruyaca�
olan tek şeydir. Bu yadsıma artık kültürel olamaz. O, tamamen
farklı bir anlaml_a da olsa kültür düzeyinde kalan şeydir.
211
Çelişki dilinde, kültür eleşt irisi kendisin i birleşmiş eleştiri olarak
tanıtır: Kültürün tamamına -şiiri kadar bilgisine de- hükmeden
ve toplumsal kültür eleştirisinden kendisini hiç bir şekilde ayrı
tutmayan şeydir. Birleşmiş toplumsal p ratik le tek başına bu
luşmaya giden şey, bu birleşmiş teorik eleşti ri dir.
'
'
1 1 1
IX. MADDİLEŞMİŞ İDEOLOJİ
213
iradesi ve yanılsaması olan ideo loji, ev
rensel soyutlama ve yanılsamanın modern toplumdaki etki li dik
tatörlüğü yoluyla meşru iyet kazandığında artık kısmi olanın ira
deci mücadelesi olmaktan çıkar, zaferi olur. Bu noktada, ideoloj ik
iddia bir tür kesin pozitiv ist kusursuzluk kazan ır: Arlık o tarihsel
bir seçim değil, bir gerçekliktir. Bu tür bir iddiada, ideoloji lerin
özel isim/eri' ne yer yoktur. Sistemin hizmetindeki tamamen ide
olojik çalışmanın rolü bile, her türlü ideolojik fenomenin öte
sindeymiş gibi görünmek isteyen bir "cpistcm olojik temcl"in ta
nı nmasından başka bir şey olarak kabul edi lmez. Madclilcşt irilnıiş
ideolojinin kend i s i ele ifade edilebilir bir tarihsel programa sahip
olmadığı gibi bir isme de sah ip değildir. B u , bir başka deyişle ide
o!t�jiler tarihinin sona ermesidir.
Evrensel o l a n ı n soyut
214
Bütün iç mantığı, Mannheim ' ın kastettiği anlamıyla "bütüncü l
ideoloj i"ye varan ideo l oji -kendisini donduru lmuş bir hiiıiiıı li(�ı'iıı
sahte-bilgisi olarak dayatan bölümün despotizmi, yani totaliter
bakış açısı şimdi tarih-dışılığın dev inimsiz gösterisinde tamc!'ın
lanmaktadır. Onun tamam lanması, aynı zamanda toplumun ta
mamı içindeki çözülmesidir. Bu toplumun pratikteki çözülmesi ile
birlikte, tarihsel yaşama giden yolu kapatan son saçmalık olan ide
oloj i de ortadan kalkmak zorundadır.
,
Özbilinç; başka bir özb i l i nç için
varolduğunda v e v arolduğundan dolayı
kendinde ve kendi için varol ur; yani ancak
tan ınan varl ı k olarak vardır.
Hegel,
Tinin Feııonıeno/ojisi
212
İdeoloji, tarihin çelişkilerle yüklü gidişatında, sınıflı bir toplum
düşüncesinin tenıeli'dir. İdeoloj ik olgular asla basit kuruntular ol
mamışlardır, bunlar daha ziyade gerçekl iklerin deforme olmuş bi
l incidir ve böylelikle, karşı lığında, gerçekten deforme edici bir
eylemi harekete geçiren gerçek etken lerdir; özerkleşmiş iktisadi
üretimin somut başarısının yol açtığı ideolojinin gösteri biçiminde
maddileşmesi, toplumsal gerçeklik i le tüm gerçeği kendi modeline
göre yeniden yontabilmiş olan b ir ideoloj iyi pratikte birbirine ka
rıştırdığında bu durum daha da geçerli l ik kazanır.
1 12
215
Gösteri öncelikle ideolojidir, çünkü kendi bütünlüğü içinde, bütün
ideolojik sistemlerin özünü sergiler ve gösterir: yoksullaşma, kö
leleşme ve gerçek yaşam ın yadsınması. Gösteri maddi olarak "in
sanlar arasındaki ayrıl ık ve uzaklaşmanın" ifadesidir. Gösteride
yoğunlaşmış olan "sahtekarlığın yeni gücü"nün temeli bu üre
timde yatmaktadır ve bu üretim sayesinde, "nesneler yığınıyla bi r
likte . . . insanı köleleştiren yabancı varlıkların yeni alanı da ge
lişir." Bu, ihtiyacı yaşamın karşısına çıkaran bir yayılmanın en
f80N/Gibterı Tnplunıu
1 13
ileri aşamasıdır. "Demek ki, paraya duyulan ihtiyaç ekonomi po
litiğin ürettiği gerçek ve tek ihtiyaçtır." (Ekonomi ve Felsefe Üze
rine Elyazmaları). Gösteri, Ilegel'in Jena'nın Realphilo
s op lı ie sinde paran ın ilkesi olarak izah ettiği i lkeyi toplumsal ya
şam ın tamamın a yayar; bu "ölü olanın, kendi içi nde hareket ede
nin yaşamıdır."
'
216
218
Gabel , "klinik şizofreni göstergelerinde, bütünlük diyalektiğinde
ki düşüş (en aşırı biçimi o lan ayrışmayla birlikte) ile oluşum di
yalcktiğindeki düşüş (en aşırı biçimi olan donuklukla birlikte) bir
hayli iç içe geçmiş görünür," der. Ardında kendi yaşamının sür
gün edildiği gösteri ekranıyla sınırlı yalınkat bir evrenin tutsağı
olan seyirci bilinci, artık metaları ve metalarının politikası ile tek
yanlı olarak kuşatan kurgusal nı u lı atapla r dan başka bir şey ta
nımaz. Gösteri , kendi bütünlüğü içinde, seyircinin "aynadaki
imajı"dır. Burada sah nelenen şey genelleşmiş bir otizmden sahte
çıkış kapısıdır.
'
Feuerhach Üzerine Tez le r de özetlenmiş olan, felsefenin, ide
'
alizm ve materyal izm arasındaki karşıtlığı aşan praksiste ger
çekleşmesi tasarısının tersine gösteri, kendi evreninin sahte
somutluğu dah i l inde materyalizmin ve idealizmin ideoloj ik özel
liklerini hem -korur hem de dayatır. Dünyayı bir etkinlik olarak
değil, bir temsil o larak gören ve sonuçta maddeyi ideal leştiren
eski materyalizmin seyirl ik yanı, somut şeylerin otomatik olarak
toplumsal yaşamın efendileri haline geldiği gösteride gerçekleşir.
B una karşılık, idealizmin dii.şlenen etkinl(�i de gösterge ve işa
retlerin teknik aracılığıyla gösteride gerçekleşir; bu gösterge ve
işaretler sonuçta soyut bir ideali m addileştirirler.
21 7
Gabel'in Yanlış Bilinç adlı kitab ında ideoloj i ve şizofren i arasında
kurduğu paralellik, ideoloj inin maddileşmesinin iktisadi sürecine
yerleştirilmelidir. Toplum, ideolojinin eskiden beri olduğu şey ha
l ine gelmiştir. Praksisin bütünlüğünün bozulması ve buna eşlik
eden anti-diyalektik yanlış bilinç; i şte gösterinin boyunduruğu al
tındaki günde lik yaşam ın her anında dayatılan şey. B u , "in
sanların karşılaşma yeteneğindeki başarısızlığın" sistem l i olarak
örgütlenmesi ve bu yeteneğin yerin i sanrılı bir toplumsal o lgu nun
alması olarak anlaşılmal ıdır: karşılaşmanın yanlış bilinci, "kar
şılaşma yanılsaması." Hiç kimsenin artık diğerleri tarafından ta
nınamadığı bir toplumda, her birey kendi gerçekliğini tan ıyamaz
hale gelir. İdeoloji kendi ortamını bulmuştur, ayrılık kendi dün
yasını kurmuştur.
219
Benlik ve dünya arasındaki sın ırları dünyanın varlık-yokluğunu
kuşatan ben liğin ezi lmesiyle ortadan kaldıran gösteri, görünüşün
örgütlenmesiyle sağlanan sahtekarlığın gerçek nıe vc udiyeti yle
bütün yaşanmış hakikati bastırarak doğru i le yanlış arasındaki sı
nırları da ortadan kaldırır. Tuhaf gündelik kaderine edilgen bir şe
kilde boyun eğen bir kimse, büyülü tekniklere başvurarak bu ka
d:.:: re aldatıcı bir şekilde tepki gösteren bir deliliğe doğru itilir.
Metaların tanınması ve tüketilmesi, karşılıksız bir iletişime gös
terilen bu sahte karşı lığın can damarıdır. Tüketicinin hissettiğ i
taklit ihtiyacı, kesinlikle, onun temel m ahrumiyetinin bütün gö
rünüşleri tarafından şartlandırılmış çocuksu bir ihtiyaçtır. Gabel'in
tamamen farklı bir patalojik düzey için kullandığı tabirle söy
lemek gerekirse, "temsile duyulan anormal ihtiyaç, burada, va
roluşun sınırında kalmış olmanın verdiği azap verici bir duyguyu
telafi etmektedir. "
'
'
1 14
220
Yanlış bilinç mantığı kendini doğru bir şekilde tanıyamıyorsa,
gösteri ile ilgili eleştirel hakikatin araştırılması doğru bir eleştiri
olmak zorundadır. Pratik mücadelesini uzlaşmaz gösteri düş
manları arasında vermek ve onların olmadıkları yerde kendisinin
1 15
de olmadığın ı kabul etmek zorundadır. Doğrudan etkili olmaya
duyu lan soyut istek, reform ist uzlaşmalara girişmeye ya da sahte
devrimc i kalıntıların ortak eylemine katılmaya kalkıştığında hakim
düşünce yasalarını, giiııcell(�in müstesna bakış açısını kabul eder.
Böylelikle, taşkınlık, alt edilmeye çalışılırken yeniden ortaya
çıkar. Tersine, gösteriyi aşan eleştiri beklemeyi bilmek zorundadır .
221
Tersyüz edilmiş hakikat in maddi temellerinden kurtulmak; işte
çağım ızın kurtuluşunu oluşturan şey budur . "Dünyaya haki kati
yerkştirmeye dair hu tarihsel misyon"u ne tecrit edilmiş b irey ne
de manipülasyonlara boy un eğm iş darmadağınık kalabalık yerine
getirebil ir; bu _q1 i syonu ancak bugün ve daima, gerçekleşmiş de
mokras inin yabancılaşt ırmayan biçim ine, yani pratik teorinin
kendi kendini denetlediği ve kendi eylemini görebi ldiği Konscy'e
bütün iktidarı devretmek suret iyle bütün sın ıfların çözülmesini
gerçekleşt irmeye mukted ir sını f yerine getirebilir. Bu kurtu luş, bi
reylerin "doğrudan doğruya evrensel tarihe bağ lı oldukları" ve di
yaloğun, keneli koşullarının zaferini sağlamak için silah landığı
yerden başka yerde müm kün değildir.
1 16
Gösteri Toplumu
q!!rin��- �pru_��-fr!E
__
1 988
Gcranl Lebovici'nin anısına;
5 M art l 984'te, Paris ' te öldürüld ü ,
c inayetin fai l le r i h a l ii meç h u l .
İ c,: i nde b u l u n d u ğ u n u z d u rum ve k o ş u l l ar ne
kadar teh l i k e l i o l u rs a o l su n , uır n ı t�uzl u ğa
k ap ı l may ı n ; a s ı l h e r �eyden kork u l acak
d u ru m l arda kork u l ac a k hic,:bir şey y o k t u r;
t e h l i ke l erle k u �a t ı l d ı ğ ı n ızda bu t e h l i ke l e r i n
h i c,: b i r i n cle n korkmay ı n ; c,:are s i z
k a l d ı ğ ı n ı z d a e l i n i z e ne geçcr�c o n a
güven i n ; g a fi l a v l a n d ı ğ ı ıı ızda g i d i p
d ü �ın a n ı gafi l a v l a y 1 11 .
1
Bu Yorunılar' ı hemen i lgiyle karşılayacak elli ya da altmış kişi
kesinlikle vardır; yaşadığımız günler ve ele aldığımız sorunların
ağırlığı düşünüldüğünde bu sayının fazla olduğu bile söylenebilir.
Fakat bunu n nedeni tabii ki bazı çevrelerde otorite olarak kabul
ediliyor o lmamdır. Bu kitapla ilgilenecek seçkinlerin yarısının ya
da yarıya yakın bir bölümünün kendilerini gösterinin tahakküm
sistemini sürdürmeye adamış kişilerden, d iğer bir yarısının da
bunun tam tersi davranmakta ısrar eden insanlardan oluşacağını
da aynı şekilde akıldan çıkarmamak gerekir. Hem dikkatl i hem de
çeşitli a lanlcı.rda söz sahibi okurları da hesaba kattığ ımda tam bir
özgürlük içinde konuşamayacağım açıktır. Özellikle de rastgele bi
rilerini çok fazla bilgilendirmemeye özen göstermeliyim.
1 23
------ ----
------·-- --
Yaşadığımız zamanın kötül üğü beni bir kez daha yeni bir tarzda
yazmaya zorlayacak . Bazı unsurlar bilerek es geçi lecek; ve p lan
bir hay l i belirsiz kalmak zorunda olacak. Okurlar çağa damgasın ı
vurmuş olan bazı tuzaklarla karşılaşabilirler. Oraya buraya b irçok
değişik sayfa eklemek koşu luyla anlamın tamam ı ortaya çıkab il ir:
Tıpkı antlaşmaların açıkça öne sürdüğü şeylere genellikle gizl i
maddeleri n eklenmesi ve tıpkı bir kim yev i maddeni n sak l ı özel
li klerini bir başka kimyevi madde ile birleştiğinde açığa çıkarma
sı gibi . Bununla birlikte hu kısa eserde ne yazık ki kolaylıkla an
laşı labi lecek çok fazla şey o lacak .
2
1 967 'de Giisrcri 'I�p l11111 11 adlı kitapta modern gösterinin özü nde
ne olduğunu gösterdim: Soru msuz bir egemenlik stallisüne u laş
mış otokratik pazar ekonom isinin hükümranlığı ve bu h ükümran
lığa eşlik eden yeni hü kmetme tekni klerinin tamamı. Çeşitli ül
kelerde daha sonraki yıllarda ela devam eden 1 96 8 olayları , ken
diliği nden doğduğu topl umun mevcut örgüt lenmesini hiçbir yerde
alt edemem işken gösteri her yerde güçlenmeye devam etmişt ir,
yani hem her tarafta e n aşırı uçl ara kadar yayılmayı hem de mer
kezdeki yoğu nluğunu artırmayı sürdiirınüştür. Hatta saldırıya uğ
rayan iktidarların her zaman yaptığ ı gibi yeni savıın ma tek
n iklerin i bile öğrenm iştir . Gösteri toplumunun eleştirisine başla
dığımda -o günkü koşullarda- özellikle, bu eleştiride ortaya çı
karılabi lecek devrimci içerik fark edi lmiş ve bu da doğal olarak
bu eleştirinin en can sıkıcı yönü olarak hissedilmişti . Gösteriye
gelince, zaman zaman onu kafadan uydurmakla ve her zaman için
de bu gösterinin deri n liğini , birliğini ve gerçek işleyişini değer
lendirmede aşırıya kaçmış olmakla suçlandım . Kabu l etmeliyim
ki sonraları aynı konu üzerinde yeni kitaplar y ayımlayanlar bu ko
nuda daha az şey söylemeni n mümkün olduğunu mükemmel bir
şekilde kan ıtlamışlardır. Bütün yapmaları gereken bütünlük ve bu
bütünlüğün deviniminin yerine, olayın yüzeyindeki tek bir statik
ayrıntıyı koymaktı; ve her yazar özgü nlüğünü farklı ve daha az ra
hatsız edici bir ayrıntıyı seçerek ispatlamıştır . Hiçbiri pervasız ta
rihsel yargılamalarda bulunarak kişisel yorumundaki bilimsel al
çakgönüllülüğü lekelemek istemem işti .
1 24
Bununla beraber, gösteri toplumu gelişmeye devam etti. H ızla ge
lişti, çünkü 1 967'de arkasında ancak kırk yıl, ama dol u dolu kul
lanı lmış kırk y ı l vardı . V e gösteri toplumu h i ç kimsenin araştırma
zahmetini göze almadığı kendi hareketiyle o dönemden itibaren
şaşırtıcı başarılar göstermiş ve asıl doğasının tam olarak benim
tarif ettiğim şey olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu aşikar durumun
sadece akademik bir değeri yoktur; çünkü h iç şüphesiz gösterin i n
b i rl i ğini v e söy lemini aktif bir güç olarak anlamak, h u gücün o za
mandan beri hangi yönlerde hareket edebildiğini incelemek iç in
kaçın ılmazdır. Toplumdaki çelişk inin bir sonraki aşaması ke
sinl ikle bu koşu llarda ortaya çıkacağı için şu sorular son derece
önem l idir: Mademki bugün gösteri eskisi nden çok claha gi.i çl iidür,
o zaman hu f;ula gücü ne yapacaktır? Daha önce mevcut ol
madığı hangi alanlara girmiştir? Kısacası bugünkü lıareker alan
ları nelerdir? Bugünlerde, insanları çok farklı bir yaşam sürmeye
zorlayan bir tür hızlı istilanı n sözkonusu olduğuna dair garip bir
duygu oldukça yaygınlık kazanmıştır; ama bu daha ziyade ik
limde, ya da bir başka doğal dengede görülen açıklanamayan bir
değişiklik gibi, cehaletin bildiği tek şeyin söyleyecek hiçbir şe
yinin olmadığı bir değişiklik gibi yaşanmıştır. Dahası , birçok
insan bunu uygarlaştırıcı bir ist ila olarak, sanki kaçınıl maz bir şey
gibi kabul eder ve hatta onunla işbirliği yapma arzusu ndadır . Bu
insanlar, bu fethin tam olarak ne işe yaradığını ve nasıl i ler
lediği n i bilmemeyi tercih ederler .
Gösterinin son yirmi yıldaki h ı zlı yay ılışın ın yol açtığı ve heni.iz
pek bilinmeyen bazı pratik sonuçları hatırlatacağım. Bu sorunun
hiçbir yönü hakkında polemiğe girmeye n iyetim yok; bu tür po
lemikler bugün fazlasıyla basit ve gereksizdir. Hiç kimseyi ikna
etmeye de çalışmayacağım. Bu yorumlar ahlftk dersi verme kay
gısı taşımıyorlar. Neyin istenebilir ya da en azından tercih ed i
lebilir olduğunu önermiyorlar. Sadece istenilenin ya da tercih edi
lenin n e olduğu belirtilmektedir.
1 25
3
Bugün artık hiç kimse gösterinin varlığından ya da gücünden
makGI bir şekilde şüphe duyamayacağına göre, bu kadar acımasız
bir şekilde tecrübeyle sabit olan bir sorun hakkında ilave bir şey
ler söylemenin akıllıca olup olmadığından şüphe edilebilir. 1 9
Eylül 1 987 tarihli Le Monde, "var olan şey hakkmda konuşmaya
[!,erek yoktur" formülünü, yani en azından bu konuda h içbir ül
keyi geri bırakmamış olan bu gösteri döneminin temel yasasın ı
büyük hir m utlulukla tanıimıştır:
Çağda� top l um bir gösteri toplumudur v e bu herkesin kabul ettiği bir
durumdur. Kendilerini bel l i e tmeyenleri bir süre sonra fark etmek ge
rekecektir. Ç�ın gerisi nde kalmı� ülkelere dokunmadan, sanay i le�
mi� u l u s l ara damgasını v urma noktas ına gelen bir olay ı tanı m l ay an
eserler art ı k d ikkate alınmamaktadır. Bu o l ay ı , gene l l ikle ondan y a
kııımak amac ıyla tah l i l e d e n k it;tpları n da tan ı nmak için kendilerini
gösteriye adamaları son derece tuhaftır.
Gösterinin bu gösterisel eleştirisi sadece gecikmiş bir eleştiri de
ğildir, daha da beteri gösteri kuralları içinde d ikkat çekmeye ça
lıştığından nafüe genelleme lere ya da sahte üzüntü lere sıkı sıkıya
sarılacağı doğrudur; t ıpkı bir gazetede soytarılık yapan yukarıdaki
gibi uyanık b i r bilgiçliğin saçma gelmesi gibi.
Gösteri, yani dünyanın sahiplerinin yaptıkları şeyler hakkında yü
rütülen boş tartışmalar da böylece bizzat gösteri tarafından dü
zenlenmiş olur: Gösterinin sahip olduğu büyük olanakların yaygın
kullanımı h akkında hiçbir şey söylememek için ısrarla bu ola
naklar üzerinde durulur. Genellikle gösteri kelimesinden ziyade
ınedyatik kelimesi tercih edilir. Ve bununla da basit b ir araç kas
tedilmek istenir: yeni kitle iletişimi (daha önceden alınm ış ka
rarlara edilgen bir hayranlığın y aratıldığı, sonunda tek yan lı bir
safl ığa erişen iletişim) zenginliğini, kitle iletişim araçları sa
yesinde tarafsız bir "profesyonellik"le yönetecek olan bir tür
kamu hizmeti. İletilen, emirler'dir; ve bu emirleri verenler, aynı
zamanda bu emirler hakkı nda ne düşündüklerini de mükemmel
bir uyum içinde bizlere söylerler.
1 26
Temcide böylesine birleştirici olan, kaçınılmaz olarak bu denli
�ıerkeziyetçi ve anlayış olarak tamamen despotik olan gösteri ik
tıd �rı, ken ? ı egemenliği altında bir gösteri polilikasının, bir gös
.
terı adaletının, bir gösteri tıbb ının ya da ay11 1 derecede şaşırtıcı
olan tüm "medya aşırılıkları"n11;1 kurulmuş olduğunu görmekten
sık sık nefret eder. Böylece gösteri, medyatik aşırılıklardan ibaret
k�bul �� ilir ve i letişim kurmaya yaradığı sürece tartışmasız bir şe
kılde ıyı olarak kabul edilen medyanın doğas ın ın zaman zaman
aşırı uçla r � götürüldüğü söylenir. Toplumun efendileri genellikle
.
ınedyadaKı memurlarının kendilerine kötü hizmet verdiğini söy
lerler; sık s ı � ela seyirci tabakasını, kendisini ölçüsüz ve hatta hay
.
vanı bır şekılde n: edyatik zevklere teslim etmekle suçlarlar. Böy.
potansiyel olarak bulu nan sonsuz sayıdaki
1�.lıkle, medya ıçınde
sozde a� r �'2'. ıı� ard111da, aslında büyük bir ısrarla isi.enen gösterisel
�' '.naç bırlıgif: ;n soı� u � u olan şey gizlenir. Tıpkı meta mantığ ının
. lL.. ccarla ın çeşıtlı rekabet tutkularına hükmetmesi ya da savaş
turn
�
�
n��nlı � ıı� ın sılahlarda sık sık görülen değ işiklere hükmetmesi gibi
g os l� �ı nı n sert mantığı da medyat ik çılgınl ıkların zengin çe
. . · ·
her yerde yönetir.
şıtl ılıgını
Son yirı:ıi y � l � ı � gelişmede görti'l en en önemli değişiklik gös
tcrın ı n surekl � lıgv � nde yatar. Bu nun, zaten oldukça i leri bir gelişme
� şamas � na. � rışm ış olan medya araçl arı nın mükemmelleştirilmesi
ı le bır ılgısı yokt ur: Bu, sadece gösterinin tahakkümünün, kendi
yasalarına tabi olan bir kuşağı yetiştirebilmiş olmasından ileri
gelir. Bu �� şağ ın tamam ının fiilen yaşadığı bu olağanüstü yeni
· · bundan böyle engel leyeceği ve de izin ve
koşullar, gosterının
receği her şeyin tam ve yeterli bir özetin i oluşturur.
4
Teorik düzeyde, önceki forınülasyonlarıma eklemem gereken bir
tek detay var ki bu detayın da çok kapsamlı sonuçları vardır.
1 967 'de birbirini takip eden ve rakip olan gösterinin iki iktidar bi
çimini ayırt etmiştim: yoğunlaşmış ve yaygın gösteri. Bunların
her ikisi de, gerçek toplumun hem amacı, hem de yalanı olarak
onun yüzeyinde kalıyorlardı. Birincisi, d iktatör bir kişiliğin et1 27
rafında yoğu nlaşmış bir ideolojiyi ön plana ç ıkararak he m S ta
_
l inist hem de Nazi total iter karşı -devrimine eşlik etmiştir. ikincisi
ise, ücretl ileri, birbirleriyle rekahet hali ndeki gen iş kapsamlı yeni
meta çeş itleri arasın dan özgürce seçim yapmaya teşvik ederek
dünyanın Amerikanlaştırılmasını temsil etm iştir ve hu, ge leneksel
burjuva demokrasisi biçimlerini uzun süre sürdürebilmiş ülkeleri
bazı açılardan ürkütmüş, ama yine de onları baştan ç ıkarmayı ba
şarmış bir süreçtir. O zamandan bu yana bir üçüncü biçim oluş
muştur, bu da daha önceki iki biçimden daha güçlü olduğunu ka
n ıtlamış olan yayg ın biçimin genci zaferi temelinde her ikisin in
rasyonel bir şekilde hirleşme�;idir. Artık kendi n i dünya çapında
dayatmaya çal ışan hiitiiıı leşm iş gösteri söz konusudur.
nüfuz edecek kadar yaygınlaştırmıştır. Teorik olarak kolaylıkla
öngörü lebi leceğ i gibi pazar mantığının taleplerinin sınırsız bir şe
kilde yerine getirilmesine dair pratik deneyim, tahrifi n küresel
leştiri lmesinin ayn ı zamanda da küreselleşmenin tahrif edilmesi
anlamına geldiğini hızlı ve istisnasız bir şeki lde kanıtlayacaktı.
Kültürde ve doğada, giderek önemini kaybeden ve gün geçtikçe
gösteri nin iht iyaç larına uygun olarak seçi len ve sınıflandırılan
eski kitap ve eski bina m irasının halen bu önemi korumasının dı
şında, modern endüstrinin araçları ve çıkarları doğrultusunda de
ğiştiri lmemiş ve kirletilmem iş hiçbir şey kalmam ıştır. Genet ik bi
limi bile hakim toplumsal güçlere tamamen açık bir bilim hal ine
gelmiştir.
Rusya ve Alm.ırnya yoğu nlaşmış gösterinin, Amerika B irleşik
Devletleri ise yaygın gösterinin oluşumunda önemli bir yer tu
tarken, Fransa ve İtalya'da Stal i n ist part i ve send ikaların politik
ve entelektüel yaşamda tuttukları önem l i rol, zayıf demokrasi ge
leneği, tek parti hükümetinin uzun süreli iktidar tekeli, beklenme
dik bir şeki lde ortaya çıkan b i r devrimci dalgaya son verme i h
tiyacı gibi bir dizi ortak tarihsel etken sayesi nde bütünleşmiş gös
terinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
Günümüzde, üretimin ve algı laman ın tamamını tahrif etmek iç in
gereken bütün araçları elinde tutan gösteri hükümcti, t: n uzak ge
leceği şekil lendiren tasarıların dent:timsiz efendisi olduğu kadar
anıların da mutlak efendisidir. Her yerde tek başına hükmeder; iis
B ütünleşmiş gösteri hem yoğunlaşmış hem ele yaygın olarak gö
rülür ve bu verimli birleşmeyle birl ikte her iki niteliği de daha
geniş çapta kullanmayı öğren ir. Eski uygulama biçim leri bir hayli
değişm iştir. Yoğunlaşmış yönii bakımından, yönetim merkezi
artık gizli bir hale gelmiştir: Orada artık ne bilinen bir lider, ne de
açık bir ideoloj i vardır. Yaygın yönü bakımından ise, gösteri , top
lumsal olarak üretilın i ş davranış ve nesnelerin neredeyse tamamı
üzerinde asla bu kadar etkili olmamıştı. Zira bütünleşmiş gös
terin in nihai anlamı, gerçeklikten söz ettiği ölçüde kendini ger
çekliğe dahi l etmesi ve gerçekl iği tıpkı ondan bahsettiği gibi ye
n iden oluşturmasıdır. Sonuç olarak, bu gerçeklik artık onun karşı
sına yabancı bir şey gibi çıkmaz. Gösteri yoğun olduğunda çev
resindeki toplumun büyük bir bölümü; yaygın olduğunda ise cüzi
bir bölümü ondan kurtuluyordu, günümüzde ise hiçbir bölümü
ondan kaçamaz. Gösteri artık kendisini gerçekliğin tamamına
1 28
tünkörü varı lmış yargıların uygulayıcısıdır.
İşbölümürıün aniden, bir karnaval neşesiyle, parodik bir şekilde
sona ermesi işte bu koşullarda görü lebilir; bu durum, bütün gerçek
becerilerin ortadan kalkmasıyla çakıştığı için büyük hir mem
nuniyetle karşılanır. B ir mal iyeci şarkıcı, bir avukat polis de
dektifi olabil ir, bir fırıncı edebi tercihlerin i serg ileyebi l ir, bir
aktör devlet başkanı olabilir, bir ahçıbaşı yemek yapma teknikleri
hakkında sanki bunlar evrensel tarihin en önemli konularıymış
g ibi felsefe yapabilir. Kendi n i kamuoyu önünde önceden tanındığı
uzmanlık alanının tamamen dışında kalan bir etkinliğe vermek ya
da bazen gizlice bu etkinliğe soyunmak amacıyla herkes gösteriye
katılabi lir. "Medyatik bir statüye" sahip o lmanın, insanın gerçekte
yapmaya mu ktedir olduğu herhang i bir şeyin değerinden çok daha
öneml i olduğu bir ortamda, bu statün ü n kolayca aktarılabilir ol
ması; herkesin her yerde aynı şekilde meşhur olma hakkını n ol
ması doğaldır. Bu h ızlandırılmış medyatik parçacıklar genelde,
yasalara uygun olarak güvenceye alınmış olan hayranlığın verdiğ i
şevkle kendi kariyerlerinin peşinden koşarlar. Ama, medyaya ge
çişin, resmen bağ ımsız olan ancak çeşitli ad hoc [özel] ağlarla
F90t\/Ciö\tt'ıı Toplumu
--
1 29
---- -------
gizlice birbirine bağlı çok sayıda işletme arasında bazen giz
likapaklzlık görevini yaptığı da görülür. Öyle ki, uygulamada ko
layca öngörülebilen dayanışmanın yanı sıra toplumsal işbölümü
de kimi zaman tamamen yeni biçim ler altında yen iden ortaya
çıkar: Örneğin, artık bir suikast düzenlemek için bir roman ya
yımlanabilir. Bu pitoresk örnekler, artık hiç kimseye mesleği ko
nusunda güvenilemeyeceği n i de göstermektedir.
Ama bütü nleşmiş gösterinin en yüce tutkusu , hala gizli ajanları
devrimciler, devrimcileri ise gizli ajanlar haline getirmektir.
5
Bütünlüklü göS'teri aşam asına dek modernleşmiş olan toplum, şu
beş temel özelliği n birleşik etkisiyle nitelen ir: kesintisiz teknolo
jik yenilenme; devletin ve ekonominin iç içe girmesi; gizliliğin
yaygınlaşması; tepki görmeyen yalanl ar; ebedi bir şimdiki zaman.
Teknolojik yenilik hareketi uzun süreden beri devam etmektedir
ve kimi zaman sanayi ya da sanayi ötesi de den ilen kapitalist top
lumun yapı taş�dır. Bu hareket, son dönemde kazandığı hızla bir
likte (ikinci Dünya S avaşı'nın ertesi) gösterinin otoritesini daha da
pekiştirmiştir, çünkü onun sayesinde herkes kendini tamamen uz
manlar topluluğuna, onların hesaplarına ve her zaman bu he
saplara bağlı o lan yargılarına te:.;lim edilmiş halde bulur. Devlet
ile ekonominin iç içe g irmesi, bu yüzyılın en bariz eğilimidir; ve
en azından son dönemdeki bütün iktisadi gelişme lerin itici gücü
haline gelmiştir. Devlet ile ekonomi güçleri arasında imzalanan
savunma ve saldırı i ttifakı, onlara her alanda öneml i ortak fay
dalar sağlam ıştır: her birinin ötekine sahip o lduğu söylenebi lir;
onları karşı karşıya getirmek, haklı lıkları ve saçmalıkları arasında
ayrım yapmak son derece saçmadır. Bu b irleşme, gösteri hakimi
yetinin gelişmesi için de son derece uygun olduğunu kanıtlamıştır
-aslında bu i ki l i ta b aşından beri hep birlikteydi. Son üç özellik,
bütünleşme aşamasındaki bu hakimiyetin doğrudan sonuçlarıdır.
1 30
Yaygınlaşmış gizlilik, gösterinin sergilediği her şeyin kesin ta
m am layıcısı olarak ve meselelerin özü ne inildiğinde de en önemli
marifeti olarak gösterinin ardında yer alır.
Yalana artık tepki gösterilmemesi ona tümüyle yeni bir nitelik
kalmıştır. B irdenbire , hemen hemen her yerde varlığı sona eren ya
da en iyi ihtimalle asla kanıtlanamayacak bir varsayım haline in
dirgenen şey, doğru olmuştur. Tepki görm eyen yalan , ilk olarak,
sesini duyurma yeteneğini kaybeden ve hemen ardından da ta
m amen ortadan kalkan kamuoyunu yok etmeyi başardı. Bunun,
politikada, uygulamalı bilim lerde , adalet sisteminde ve sanatla
açıkça görülen önem li sonuçları olm uştur.
Giyimden şarkıcı lara dek modanın bile durgunl aştığı, geçmışı
unutmak isteyen ve arlık bir gelecek inancı taşımayan bir bu
günün oluşturu lması kesintisiz bilgi akışıyla sağlanmıştır ve bu
bilgiler ısrarla önemli haberlermiş gibi duyurulan ama aslında
dönüp dola�ıp aynı önemsiz şeyler l istesine geri dönen bilgilerdir.
Bu arada, gerçekten değişen şeylerle ilgili son derece önemli ha
berler ise nadiren ve düzensiz bir şekilde verilir. Bu haberler, her
zaman bu dünyan ın kendi varlığını açıkça suçlamasıyla ve prog
ramlı bir şekilde kendi kendini yok etme aşamalarıyla ilgilidir.
6
Gösteri hakimiyetinin ilk hedefi, tarihsel bilgiyi genel anlamda
yok etmekti; ve bu en yakın geçmişle ilgili hemen hemen bütün
enformasyonlar ve makGl yorumlarla başlamak suretiyle gerçek
leştirilmişti. Bu kadar aşikar bir gerçekliği açıklamaya gerek yok
tur. Gösteri, insanların olup bitenleri görmezlikten gelmelerini ve
yine de anlaşılabilen bir şey varsa bunu derhal unutturmayı büyük
bir ustalıkla başarır. En öneml i olan şey en gizli tutulandır. Son
yirm i yılda 1 968 Mayıs'ının tarihi kadar ısmarlama yalanlarla giz
lenen hiçbir şey olmamıştır. Aslında o günler ve o günlerin kö
kenleri hakkında yapılan bazı aydınlatıcı ç alışmalardan yararlı
dersler çıkarılmıştır; ama bunlar devlet sırrı olarak kalm ıştır.
131
On yıl kadar önce Fransa'da, epeydir unutulmuş, ama hala gö s
terinin tadını çıkaran bir cumhurbaşkanı "bundan böyle, imajları n
suyun yüzeyindeki yansımalar gibi bir görünüp bir kaybolduğu ,
belleksiz bir dünyada yaşayacağımızı bilmekte n " duyduğu m ut
luluğu nahif bir şekilde dile getirmişti. Bu aslında i şbaşındakil er
ve orada kalmayı b ilenler için geçerlidir. Tarihin sonu, bütü n
mevcut iktidarlar iç in hoş bir dinlenmedir. Bu son, iktidarın bütü n
giri şimleri nin başarısını ya da en azından başarı söylentisini g ü
vence altı na alır.
Mutlak bir iktidarın tarihi ne kadar kökten yok edeceği, kendi mü
tehakkim çıkarlarına ya da mecburiyetlerine ve özellikle de he
deflerini uygulamaya geçirme kapasitesine bağlıdır. Ts'in Che
houang-ti kit � yakt ırm ıştır ama on ları tümüyle ortadan kal
dırınayı başaramamıştır. Stal in, böyle bir projenin yüzyıl ı mızda
gerçekleştirilmes ini daha da ileriye götürm üştür ama, -impara
torl uğunun sınırları dışında bulabildiği her türlü suç ortaklığına
rağmen- dünyada onun poli sinin ulaşamadığı ve sahtekarl ıklarına
gülü nülen geniş bir alan kalmıştı. Bütünleşmiş gösteri, artık dünya
çapında uyguladığı yeni tekn iklerle daha da iyisini yapm ıştır. Her
yerde saygı uyandıran an lamsızlığa gülmek artık yasaktır; her
halükarda, bi �inin g ü ldüğünü göstermek olanaksız hale gelmiştir.
Tarihin alanı unutulmaz olanın alanı ydı, sonuçları uzun süre etkili
olacak olaylar bütün üydü . Ve bunun ayrılmaz bir parçası olarak
tarih, sürmek zorunda olan ve yeni gelişmeleri kısmen de olsa an
lamaya yardımcı olacak bilgiydi: Thukydides, tarihin "sonsuza
dek süren bir kazanım" olduğunu söyler. Tarih bu şekilde hakiki
bir yen ilik ölçüt'ü olmuştu; ve yeniliği satanın, yeniliği ölçme
araçlarını yok etmede büyük çıkarı vardır. Toplumsal anlam sa
dece anlık olana ya da hemen sonra ivedi hale gelecek olana -ve
her zaman bir başka aynı ivediliğin yerini alana- atfedildiğinde
medyanın kullanım biçimlerinin yaygaracı ve sonsuz bir an
lamsızlığı garanti ettiği görülebilir.
Gösterinin, tarihin yasadışı ilan edilmesinden, bütün yakın tarihi
zaten yasadışı olmaya m ahkum etmiş olmaktan, toplumda tarih
1 32
ruh unu yaygın bir şekilde unutturmuş olmayı başarmaktan sağ
ladığı değerli avantaj öncelikle kendi tarihini örtbas etmektir:
Yakın zamanda gerçekleştirdiği dünyayı fethetme hareketi örtbas
edi lir. Gösterinin iktidarı adeta her zaman oradaymış gibi zaten
tanıdık gelir. Bütün zorbalar, henüz haşa geçmiş olduklarını unut
turmaya çalışm ışlardır.
7
Tarihin yok edilmesiyle birlikte, doğru lanamaz hikayeleri, denet
lenemeyen istatistikleri, inanılmaz açıklamaları ve tahammül edi
lemez akıl yürütmeleri arasında hayali bir mesafede yitip giden
şey, çağdaş olay lar olmuştur. Gösterinin sunduğu bütün aptal
lıklara birkaç saygın düzeltme ya da protestoyla ancak medya uz
manları yanıt verebilir. Ve üstelik bunlar son derece temkinli
dirler, çünkü aşırı umursamazlıklarının dışı nda, gösterinin genci
otoritesi ve gösterinin ifadesi olan toplumla gird ikleri mesleki ve
kişisel dayanışma , görkemi bozulmaması gereken bu otoriteden
asla ayrılmamayı onlar için bir görev ve hatta bir zevk haline ge
tirir. Unutmamak gerekir ki her medya profesyonelinin, maaş ya
da başka ödül veya karşılıklarla bağlı olduğu bir veya birden çok
efendi si vardır; ve bu uzmanların her biri yerine başkasının gc
çebi leceğini bi lir.
Bütün uzman lar dev lete ve medyaya hizmet ederler ve uzman
lıkları ancak bu şekilde tanınır. Her uzman kendi efendisine hiz
met eder, zirn her türlü eski bağımsızlık o lasılığı mevcut top
lumun örgütlenme koşulları tarafından yok denilecek kadar aza
indirilmiştir. En i y i h izmet veren uzman tabii ki yalan söyleyen
uzmandır. Uzmana ihtiyaç duyanlar, fark lı güdülerle, tahrifçiler
ve budalalardır. Birey, olayları kendi kendine idrak edemedi
ğinde resmi olarak uzman tarafından güvenceye alınacaktır. Bir
zamanlar Etrüsk sanatı uzmanlarının olması normaldi; ve bunlar
her zaman işlerinin ehliydiler, çünkü Etrüsk sanatı satılık değildi.
Am a örneğin , b irçok meşhur şarabın kimyasal yollarla taklit edil
mesinin karlı bulunduğu bir dönemi n şarapları, ancak bu şarap
ların daha iyi ayırt edilebilen yeni koku larını sevmeye enayileri
1 33
ikna edecek uzman lar yetiştirmek koşuluyla satılabilir. Cervantes,
"kötü bir kılığın altında iyi bir ayyaş bulun ur" der. Şaraptan iyi
an layan biri genellikle nükleer endüstrinin kurallarını bilmez·
ama gösteri iktidarı eğer bir uzman nükleer enerj i konusunda al �
databiliyorsa, bir başka uzmanın da şarap kon usunda onu ra
hatlıkla aldatabileceğini hesaba katar. Ve örneğin, hava sıcaklık
larını ya da gelecek kırk sekiz saat için tahmini yağışları bildiren
medyatik meteoro loj i uzmanının söylediklerinin bazı ekonomik,
turistik ve bölgesel dengeleri koruma zorunlul uğuyla -hele ki bu
kadar insanın birbirinden ıssız yerler arasında bu kadar çok yol
katederek bu kadar çok seyahat ettiği bir ortamda- ciddi bir şe
kilde kısıtlandığı gayet iyi bilinir; bu kısıtlanma o kadar i leri
gider ki bu uzmanın animatör olarak daha başarılı olduğu söy'
lenebilir.
Tüm nesnel tarih bilgisinin yok olması, bir bakı ma, bireysel iti
barların bütün bilgiyi -toplanan ve ayııı zamanda tamamen farklı
şekilde yayımlanan bilgi - denetim altında tu tanlar tarafından di
lediğince uysal ve değ iştirilebilir hale get irilmesi nde görü lebilir.
Bu durumda tahrif etmek için gerekli bütün yetkiye sahiptirler.
Gösterinin bilme ihtiyacını duymadığı bir tarihsel kanıt artık kanıt
olmaktan çıkar. İnsan, bir gösteri mahkemesinin iyi n iyetli bir
!Gtuf gibi atfettiği ünden başka hiçbir şeye sahip olmadığında,
gözden düşmesi de çok ani olabilir. Gösteri karşıtı olup ün ka
zanmak hemen hemen olanaksız hale gelmiştir. Ben, bu şekilde
ün kazanmış olan son canlı örneklerden biriyim; ve üstelik asla
başka bir konuda ün sahibi olmadım . Ama bu da son derece şüp
heli bir hale geldi. Toplum, gösteri toplumu olduğunu resmen
açıkladı. Gösteri i lişkilerinin dışında kalarak tanınmak, zaten top
lum düşmanı olarak tanınmakla eşdeğerlidir.
Herhangi bir insanın geçmişini baştan sona yeniden yazmak, kök
ten bir şekilde değiştirmek, Moskova davalarında olduğu gibi ye
n iden yaratmak m ümkündür; ve bütün bunlar bir davanın ağır
lığına başvurmak zorunda bile kalınmadan yapılabilir. Bugün
lerde öldürmek daha ucuza mal oluyor. Bütünleşmiş gösterinin
yöneticileri ya da on ların dostları sahte, belki de acemi tanıkların
1 34
-bu sahte tanıkların kullanılmasına şah i t olacak seyircilerde bu
acem iliği hissedecek kapasite kaldı m ı ki?- ve her zaman mü
kemmel olan sahte belgelerin eksikliğini asla çekmezler. Do
layısıyla artık birisi hakkında doğrudan doğruya kendinizin öğ
renmediği bir şeye inanmak mümkün deği ldir. Ama aslında
b irisini yalan yere suçlamak nadiren gerekir. Kendini tam ve ev
rensel olarak tanıtan tek toplumsal doğru lama biçimini çalıştıran
mekanizma bir kez ele geçirildikten sonra istenilen her şey söy
lenir. Gösteri, iddialarını sadece dairese l hareketlerle ilerleyerek
kan ıtlar: Geri dönüşler yapar, kendini tekrarlar ve herkesin ta
nıklık edebileceği tek şey kamuoyu önünde doğrulanabilen ve ina
nılabilen şey olduğ undan bu şeyin bulu nduğu yeri doğrulamaya
devam eder. Gösteri otoritesi aynı şekilde herhangi bir şeyi bir
kere, üç kere yadsıyabilir ve artık bu konuda konuşmayacağını
başka bir şeyden söz edeceğini söy leyeb ilir; ve ne kendi alanında
ne de başka bir alanda herhangi bir tepki alma tehlikesinin ol
madığ ını gayet iyi bilir. Çünkü artık ne agora ne de genci topluluk
mevcuttur; ne de aracı kurum larla ya da özerk kuruluşlarla, sa
lonlarla, kahvehanelerle, bir işyerinin işç i leriyle sın ırlı topl ul uklar
kalmıştır; insan ların kendilerini ilgilendiren gerçekleri tartışabile
cekleri hiçbir yer yoktur çünkü kendilerini mcdyat ik tartışma ve
onu nakletmek üzere örgütlenmiş güçlerin ezici varlığın dan asla
uzun süreli olarak kurtaramazlar. Bir zamanlar bilge dünyayı
oluşturan , örneğin sayg ın lıklarını olgu ların tarafsız tarihi denilen
şeyi doğrulama, ona yak laşma ya da en azı ndan böyle bir tarihin
bilinmesi gerektiğine inanma yetenekleri üzerine kuran kişilerin
yargılarına, yani göreceli olarak bağı msız güvencelerine artık
rastlanmamaktadır. Hatta artık, inkar edilmes i mümkün olmayan
bibliyografik hakikat bile yoktur ve u lusal kütüphanelerin bil
g isayara geçirilen katalogları hakikatin i z lerini daha da iyi yok
edebileceklerdir. Hakim, doktor, tarihçi olmanın kısa zaman ön
cesine kadar ne anlama geldiği n i düşünmek ve gcncllikk kendi
uzmanlık alanları dahilinde kabul ettikleri mecburiyet ve buy
rukları hat ırlamak kafa karıştırıcı bir şeydir: İnsanlar, ba
balarından çok yaşadıkları zamana benzerler.
1 35
Gösteri üç gün hoyunca bir şeyden bahsetmediği zaman o şey hiç
var olmamış gibidir. Çünkü artık gösteri başka bir şeyden bah
sediyordur ve kısacası bundan böyle var olan o başka şeydir. Gör
düğümüz gibi pratikte yol açtığı sonuçlar oldukça fazladır.
Tarihin Yunan'da, demokrasiyle birlikte ortaya çıktığı zannedili
yor. Oysa tarihin dünyadan demokrasiyle birlikte silindiği kanıtla
nabiliyor.
İktidarın bu zaferlerle dolu listesine onun için olumsuz olan bir
sonucu da eklemek gerekir: Yönetiminde sürekli olarak büyük bir
tarihsel bilgi açığmın yer aldığı bir devlet, artık stratejik olarak
yürütülemez.
8
Demokratik olduğu nu ileri süren toplum, bütünleşmiş gösteri aşa
masına ulaştığında her yerde hassas bir mükemmelliğin gerçekleş
tirilmesi olarak kabul görmiiş' gibidir. Hassas olduğu için sal
dırılara maruz kalmamalıdır; ve aslında, kendisinden önceki hiç
bir toplumun o lamadığı kadar mükemmel olduğu için saldırıl ara
da maruz deği ldir. B u hassas bir toplumdur, çünkü tehl ikeli tek
noloj ik gel işmesini yönlendirirken büyük zorluklar çeker. Ama
bu, yönetmek için m ükemmel bir topl umdur; bu nun kanıtı, bu top
lumu yönetmek için can atanların tamamının onu aynı tarzda ve
neredeyse hiçbir şeyi değiştirmeden yönetmek istemeleridir. Çağ
daş A vrupa'da, ilk kez, hiçbir parti veya parti fraksiyonu, önemli
bir şeyi değ iştirmek istiyormuş gibi bile davranmamaktadır. Meta
artık hiç kimse tarafından eleştirilemez: Ne genel sistem olarak ne
de sanayinin i leri gelenlerinin herhangi bir anda pazara sürmeye
karar verdikleri hurda olarak.
Gösterinin hakim olduğu her yerde, örgütlü olan tek güç gösteriyi
isteyen güçlerdir. Bu durumda hiç kimse ne var olanın düşmanı
olabilir ne de her şeyi kapsayan omerta'yı* çiğneyebilir. İki yüzltalyanca, "suç ortaklığı dayanışması", anlamı nda; yasad ı ş ı örgütlerde dı şarıya
bilgi sızd ı rmayı engel leyen kural. (ç.n.)
•
1 36
yıldan fazla bir süre hakimiyetini sürdüren ve yaşadığı toplumun
eleştiriye ya da dönüşüme, reforma ya da devrime açık olmasını
sağlayan bu tedirgin edici kavramdan vazgeçilmiştir. Ve bu durum
yeni argümanların ortaya çıkmasıyla deği l , sadece argümanların
gereksiz hale gelmesiyle elde edilmiştir. B u sonuçtan yola çıkarak
evrensel m utluluk hakkında değil, zorbalık ağları nın kork unç
gücü hakkında fikir sahibi olabiliriz.
S ansür asla bu kadar mükemmel uygu lanmamıştı. Birkaç ülkede
halil. özgür vatandaşlar olarak kaldıklarına inandırılan ların, gerçek
yaşamlarını etki leyecek bir seçim yapmak söz konusu olduğunda,
görüşlerini bildirme hakları asla bu denli kısıtlanmamıştı. Onlara
bu kadar yüzsüzce yalan söylemek as la m ü mkün olmamıştı. Se
yirci sadece, hiçbir şey bilmemesi gereken ve. hiçbir şeyi hak et
meyen biri olarak düşünülmektedir. O layların bir sonraki aşaması
nı öğrenmek amacıyla sürekli olarak seyreden kişi asla harekete
geçmeyecekiir: Seyirci olmanın koşulu budur. Amerika B irleş ik
Devletleri'nin genellikle hir istisna oluşturduğu söylenir, çünkü bu
ülkede Nixon, edepsizliğe varan acemi l ikteki bir dizi inkarla so
nunda helasını bulmuştu; ama tamamen yerel olan ve bazı eski ta
rihsel nedenlere dayanan bu istisna artık doğru değildir, çünkü
yakın zamanda Reagan hiçbir şeki lde cezalandırılmadan aynı şeyi
yapabilmiştir. Asla cezalandırılmamış olan her şey gerçek an
lamda serbesttir. Bu durumda skandaldan söz etmek artık modası
geçmiş kaçmaktadır. İtalya ve Amerika B irleşik Dev letleri 'nin ar
dından kısa bir süre sonra bütün dünyanın dahil olduğu bu dönemi
en iyi özetleyen sözler, hem resmi hükümetin hem de P.2, yani
Potere Due denilen paralel hükümetin üyesi olan bir İtalyan dev
let adamına aittir: "Bir zamanlar skandall ar vardı ama artık bun
lardan eser kalmadı."
Marx, Louis Bonaparte 'm 18 B rumed nde, İkinci İmparatorluk
Fransası'nda yarım m ilyon bürokratıyla zengin devletin oynadığı
baskın rolü tanımlamıştı:
Böylece köprüden okul binasına, bir köy ün ortak mallarından de
miryollarına, ulusal mallara ve bölge üniversitelerine dek her şey hü1 37
künıet e t k i n l i ğ i n i n bir nesnesi haline gelnıi�tir.
Üstünlük i ç i n sıray l a mücadele eden parti ler, bu devasa devlet ya
pısını sahiplenmeyi, kazananl arın temel ganimeti o larak görmekte
dirler,
der Marx; demek ki, siyasi partilerin finansmanı i le ilgi li meşhur
soru daha o zamandan ortay<: atılmıştı. Bunlar her şeye karşın
biraz önemsiz kaçan ya da modası geçm iş denen şey lerdir, çünkü
bugünkü dev let spekülasyonları, artık daha ziyade, yeni şeh irleri
ve otoyolları, yeraltı ulaşımın ı ve elektro-n ükleer enerji üretimini,
petrol araştırmalarını ve bilgisayarları, bankaların ve sosyo-kültü
rc l merkezlerin yönetimini, "görsel-işitsel görünüm" değişiklik
lerini ve yasadı�ı s ilah ihracatın ı, gayri menkul spekü lasyonlarını
ve ilaç sanayiini, tarımsal gıda ve hastane yönetimini , askeri kre
dileri ve toplumun savunmasın a yönelik sayısız hizmeti yönetmek
zorunda olan ve sürekli genişleyen bölümlere ait gizli fonları kap
samaktadır. Ve aynı kitapta, bu hükümeti "gündüz uygulayacağı
kararları gece almak yerine, gündüz karar veren ve gece uy
gulayan" bir hüküınet olarak değerlendiren Marx , ne yazık ki çok
uzun zaman güncelliğini koruyabilmiştir.
9
Böylesine mükem mel olan bu demokrasi , akı l almaz düşmanın ı,
yani terörizmi tek başına yaratmıştır. Asl ında, demokrasinin is
tediği, kendi sonu çları ndan ziyade düşmanları tarafından yar
gılanmaktır. Terörizmin tarihi devlet tarafından yazılmıştır; b �
yüzden de eğiticidir. Seyirciler elbette terörizm hakkında her şeyı
bilemezler ama her zaman bu konuda, terörizmle karşı laştırıl
dığında geri kalan her şeyin daha kabul edilebilir ya da her türlü
durumda daha rasyonel ve daha demokratik olduğuna dair ikna
edilebilecek kadar bilgi sahibidirler.
Baskının modernleştirilmesi , "nedamet getirenler" adı altında ön
celikle İtalya'da uygulanan bir pilot-denemede, yeminli pro
fesyonel savcıları yetiştirmekte başarıl ı olmuştu; bu tür kişiler ilk
1 38
olarak, XVII. yüzyıldaki Fronde karışıklıkları' sırasında ortaya
çıktıklarında "sertifikalı tanık" olarak adlandırılmışlardı. Hukuk
taki bu gösterisel ilerleme, İtalyan hapi sh anelerini, vuku bu lm a
mış bir iç savaşın, şans eseri olarak asla fi i len başlamamış bir tür
s ilahlı kitle ayaklanm as ının, rüyalara giren bir kumaş gibi gizlice
dokunmuş bir darbeci liğin cezasını çeken bin lerce mahk umla dol
durmuştu.
Teröri zmin gizemlerini yorumlaman ın , iki karşıt görüş arasında
bir simetriyi gündeme get iriyormuş gibi gözüktüğü söylenebi lir;
sanki mutlak bir şekilde birbirine karşıt metafizik sistemlere bağ lı
iki felsefe oku lu sözkonusuymuş gibi. Bazıları, terörizmi, gizli
servislerin bariz yönlendirmelerinden başka bir şey olarak gör
mezken; diğerleri teröristlere, tarihsel an layıştan bütünüy le mah
ru m insanlar olarak yaklaşmak gerektiğine inan ırlar. B iraz ta
rihsel mantık kullanı ldığında tari hten hiçbir şey anlamayan
insan ın kolayca yönlendirilebi leceğ ini göz önünde bulundurmanın
aslında hiçbir çelişki taşımadığı sonucuna varmak kolaylıkla
mümkün olacaktır; üstelik bu insanlar diğerlerinden daha kolay
bir şekilde yön lendirilirler. Aynı şekilde , bir insana özgürce yap
tığını düşündüğü her şeyin aslında önceden bilindiği gösterile
bildiğinde bu insanı pişmanlığa sürüklemek çok daha kolaydır.
Çok sayıda kişiyi harekete geçirebi lmek veya eleyebilmek için
' birkaç kişinin sızmasın ın yeterli olduğu askeri tarzdaki yeraltı ör
gütlenmesinin kaçınılmaz sonucu budur. S i lah lı mücadeleleri de
ğerlendirirken yapılan eleştiri , sonuçta hepsine dayatılacak olan
genel benzerlikle yanlış yola sapmadan , kimi zaman özellikle bu
operasyonlardan bir tanesini tahl i l etmelidir. Devlet güvenlik ser
v islerinin, aslında uzunca bir süreden beri bunun için örgütlenmiş
olan gösteri alanında bu labi ldikleri tüm avantaj ları kullanmaya
kalkışmaları mantıksal olarak beklenen bir olasılıktır; buna kar
şılık şaşırtıcı olan bunu anlamakta karşılaşılan zorluktur ve bu ela
haklı olamaz.
•
Kardinal Mazari n'e karşı girişilen ayaklanma. (ç.n.)
1 39
Baskıcı adaletin bu alandaki aktüel çıkarı, tabii ki konuları ola
bildiği kadar çabuk genelleştirmektir. Bu tür metada önem l i olan
paketleme ya da etiketlemedir: Fiyat kodlarıdır. Gösteri demokra
sisinin tüm düşmanları tıpkı bütün gösteri demokrasileri gibi bir
b iriyle eşdeğerlidir. B öylece, teröristler için artık gösteri demok
rasisinde sığınma hakkı olamaz ve henüz terörist olmakla suç
lanmasalar bile kesi n likle terörist haline geleceklerdir ve suç
luların iade zorunluluğu kendisini dayatacaktır. Kasım 1 978 'de,
Federal Alman Cum huriyeti h ükümeti tarafından esasen birkaç
devrimci el ilanını y ayımlamakla suçlanan genç m atbaa işçisi
Gabor Winter'ın davasında, savcılık temsilcisi Bayan Nicole Pra
din, Paris İstinaf Mahkemesi ön ünde, 29 Kasım 1 95 1 Fransız
Alman anlaşması uyarınca suçluların iadesini reddetmenin tek ge
rekçesi olabilecek..._ "pol itik neden lerin" bu davada mazeret olarak
kullanılamayacağını ispatlamıştı:
Gabor Winter siyas i değil toplumsal bir suçludur. Toplumsal bas
kıları reddediyor. Hakiki b i r s iyasi suç lu toplumu reddetmez. S i yasi
yapı lara saldırır, G abor W in ter gibi toplumsal yapılara değil.
Kabul edilebilir siyasi suç kavramı Avrupa'da, ancak burjuvazi
nin, eskiden kurulmuş toplumsal yapılara başarılı bir şekilde sal
d ırmasıyla ortaya çıkmıştır. Siyasi suçun niteliği toplumsal eleş
tirinin çeşitli hedeflerinden ayrı tutulamaz. Bu, Blanqui, Varlin,
Durruti için doğruydu . Bugün tümüyle politik olan bir suç tıpkı
pahalı olmayan bir lüks, hiç kimsenin artık işleme fırsatı n ı bu
lamayacağı bir suç olarak korunmak isteniyormuş gibi davranıl
maktadır, çünkü işled ikleri suçların peşine nadiren düşü len ve
suçları artık politik olarak nitelenmeyen politika profesyonelleri
dışında hiç kimse bu konuyla ilgilenmemektedir. B ütün suçlar ve
c inayetler fii len toplumsaldır. Ama hiçbir toplumsal suç, bugüne
kadar gereğinden fazla sabırlı ve iyi o lduğunu düşünen ve artık
suçlanmak istemeyen bu toplumda, bir şeyleri değiştirme id
diasından daha kötü bir şey olarak görülmeyecektir.
10
Mantığın çözü lmesi, yeni hakimiyet sistem ının temel çıkarları
doğrultusunda farklı ama karşılıklı olarak birbiri n i destekleyen
araçlarla devam etmiştir. Bu araçların b irçoğu gösterinin kul
landığı ve yaygınlaştırdığı teknoloj iye dayanır; ama bazıları daha
ziyade kitlenin boyun eğme psikolojisine bağl ıdır.
Teknolojik açıdan, hir başkası tarafından oluşturulmuş ve se
çilmiş imaj, ulaşabildiği her yerde bireyin önceleri kend isi için
gözlemlediği dünya ile temel bağlantısı haline geldiğinde bu ima
jın her şeye hoşgörü göstereceği kesinlikle unutulmamalıdır;
çünkü aynı imajın içine her türlü şey h içbir çelişki yaratmadan
yerleştirilebi lir. İmaj akını her şeyi taşır ve algılanabi lir dünyanın
bu sadeleştiri l m iş özetini keyfine göre yöneten; gösterilmesi ge
rekenin ritminin ne olacağ ına ve bu akı nın nereye varacağrna
karar veren başkasıdır; tıpkı düşünmek için vakit bırakmayan ve
sey ircinin anlayabileceği ya da düşünebileceği şeyden tamamen
bağımsız olan ve aralıksız süren keyfi b i r sürpriz gibi başkası
karar verir. Bu somut sürekli boyun eğme deneyiminde, orada bu
lunanı böy lesine yaygın bir şekilde kabul lenmenin, yani sonunda
ipso facto* olarak onda yeterli bir değer bu lma noktasına gelen biı'
kabu llenmenin psikoloj ik kökeni yatar. Gösteri söylemi, tamamen
gizl i olanın yanı sıra, kendisine uygun gelmeyen her şeyi de ale
nen susturur. Gösterdiği her şeyi , bağlamından, geçm işinden,
amaçlarından ve so nuçlarından tecrit eder. Bu duru mda tamamen
mantık dışıdır. H i ç kimse gösteriye karşı çıkamayacağı na göre,
gösterinin kend i kendine karşı çıkma, kendi geçmişini düzeltme
hakkı vardır. H i zmetkarlarının, bazı olaylarla ilgili yeni ve belki
de daha da a ldatıcı bir versiyonu bildirmek zorunda kaldıklarında
takınd ıkları küstah tutum, cahilliği ve kamuoyuna atfedilen yanlış
açıklamaları kabaca düzeltmektir; üstelik bir gün önce bu yanlışı
kendi geleneksel güvenceleriyle alelacele yayanlar bizzat ken
dileridir. Böylece gösterinin verdiği eğitim ve seyircilerin ce
haleti, asl ında birbirlerini doğururken haksız yere birbirine karşıt
etkenler ol arak görülürler. İkili bilgisayar dili de aynı şekilde
•
1 40
(Lat.) Durum gereği. (ç.n.)
141
başka birinin isteklerine göre programlanmış olan ve zamandan
bağımsız, üstün, tarafsız ve bütünlüklü bir mantık kaynağı gibi
görünen şeyin sürekli ve koşulsuz benimsenmesine yönelik karşı
konu lamaz bir tahriktir. Her konuda yargıya varmak için bu ne
hız, bu ne söz dağarcığı ! Politik mi? Toplumsal mı? Seçim yap
mak gerekir. Her ikisine birden sahip olunamaz. Benim seçimim
kendi n i dayatır. B izimle alay ediliyor ve bu programların kimler
için olduğu gayet iyi biliniyor. B u durumda çocukların , her satırı
gerçek bir muhakemeyi gerektiren ve insan deney iminin gösteri
öncesindeki zengin liğine u laşmanın tek yolu olan okumayı henüz
beceremezken, eğitim lerine erken yaşta ve büyük bir şevk le bil
gisayarın Mutlak B ilgisi i le haşlamak zorunda olmaları hiç de şa
şırtıcı değildir. Çünkü konuşma neredeyse ölmüştür ve konuşmayı
bilenlerin çoğu da'yakın zamanda ölecektir.
Çağdaş halkların düşünce araçları açısı ndan , çöküşün birinci ne
deni açıkça, gösteride sergilenen söylemin yanıta h iç yer bı
rakmamasında yatmaktadır; oysa mantık toplumsal olarak ancak
diyalog sayesinde oluşabilmiştir. Dahası, gösteride konuşana du
yulan saygı böylesine arttıkça, o kişi önem li, zengin, prestijli ve
otoritenin ta ke/1(/isi olarak kabul edildikçe, seyirciler arasında, bu
otorite nin bireysel bir yansımasın ı sergilemek üzere en az gösteri
kadar mantıksız olmayı isteme eğilimi de artar. Sonuçta, mantık
kolay değildir ve h iç kimse onlara mantık öğretmeyi dileme
miştir. Hiçbir uyuşturucu müptelası mantık öğrenmez; çünkü artık
ne mantığa ihtiyacı vardır ne de onu öğrenebilecek durumdadır.
Seyirc inin bu tembelliği her durumda sınırlı bilgilerini mantıksız
otoritenin bazı argüman larının dogmatik tekrarıyla gizlemeye ça
lışacak olan herhangi bir entelektüel kadronun veya alelacele ye
tiştirilmiş bir uzmanın tembelliğinden farklı deği ld ir.
şündüğü eski bir döneme aıttır; ve militanlar konusu nda kasten
kötü n iyetli davranılmıştır çünkü bu şekilde davranmanı n etkili
olacağı düşünülmüştü. Ama günümüzde, gösterinin yoğun bir şe
ki lde kullanılmasının -ki bunun böyle olacağını beklemeliydik
çağdaşlarımızın çoğunu ara sıra ve bölük pörçük de olsa ideolog
haline getirmiş olması gerçeğinden kaçış yoktur. Mantık eksikliği
önemli olanı ve önemsiz ya da ilgisiz olanı; aykırı o lanı ya da tam
tersine tamam layıcı ol abilecek olanı; özel bir sonucun kapsadığı
her şeyi ve aynı şekilde dışladığı her şeyi anında idrak etme ye
teneğini yitirmek demektir; bu hastalık gösterinin anestezi ı · e re
an imasyon uzmanları Larafından topluma kasıtlı olarak aşırı dozda
zerk edi lmiştir. Asiler, boyun eğen kurbanlardan kesinlikle daha
irrasyonel değil lerdi. Sadece asi lcrde genci irrasyonellik daha
yoğun olarak görü lüyordu, çünkü tasarı larını açıklarken bir yan
dan da pratik bir harekeli sürdürmeye çalışmışlardı; -bu kimi
zaman sadece bazı metinleri okumak ve bu metin lerin ne demek
istediğini anladıklarını göstermekten ibaretti. Kendilerini, tam an
l amıyla diyalektik çelişkiler mantığının hareket alanı olan stratej i
aşamasında bile mantığı alt etmeye adamışlardı; ama bütün di
ğerleri gibi onlar da kendi lerini eski, yetersiz formel mantık araç
larıyla yönlendirme yeteneğinden bile mahrumdu lar. Hiç kimse
onlar için kaygı duymaz; ve di ğerlerini de hiç kimse düşünmez.
Bu kısır gösteri düşüncesinin, oluşumunda etkili olan her un
derinden etkilediği birey, öznel n iyeti bu so
nucun tamamen tersi olsa da ta başından itibaren kendisini yer
leşik düzenin h izmetine sunar. Temelde gösteri dilini takip ede
cektir, çünkü kendine yakı ı:ı hissettiği tek dil budur; zira ko
nuşmayı da bu d ilde öğrenmiştir. Hiç kuşkusuz, bu dilin retoriği
nin düşmanı olarak ortaya çıkmayı isterdi; ama onun sözdizi mini
kullanacaktır. Bu, gösteri hakimiyetinin sağladığı başarının en
önemli noktalarından b iridir.
surdan daha fazla
11
Genellikle, mantık konusunda en yetersiz kalanların kesinlikle
kendilerini devrimci i lan eden ler o lduğuna inan ılır. Bu doğ
rulanmamış yaklaşım, aptallar ve militanlardan oluşan çarpıcı is
tisna dışında hemen hemen herkesin asgari bir mantıkla dü1 42
Eskiden var olan sözcük dağarcığının böylesine h ızla yitirilmesi
bu sürecin sadece bir anıdır. Bu yitirme halen bu sürece hizmet et
mektedir.
1 43
12
Kişiliğin silinmesi, gösteri normlarına somut olarak boyun eğmiş
ve bu şekilde otantik deneyimleri tanıma ve dolayısıyla da b i
reysel tercihlerini keşfetme olanaklarından daha da u �aklaşmış bir
_ _
varoluşun koşullarını kaçınılmaz şekilde beraberı n �e getırır
.
_
B irey, böyle bir toplumda bir nebze dikkate alınmak ıstıyorsa pa
radoksal olarak sürekl i kendin i yadsımak zoru nda kalacaktır. Bu
varoluş aslında sürekl i değişen bir sadakati, sahte ürünlere karş ı
sürekli hayal kırıklığı yaratan bir dizi kabul lenmeyi gerektirir.
Yaşamın değeri düşük işaretlerindeki enflasyonun ardından hızla
koşulmaktadır. Uyuşturucu, şeylerle ilgili bu örgütlenmeye uyum
sağlamaya yardım ederken delilik ise bu durumdan kaçmaya yar
dımcı olur.
Mal da ğıtımı'nın, neyin cazip olabileceğini bile -hem alenen hem
de gizli�e- belirleyecek kadar merkezi bir öneme sah ip olduğu bu
top lumdaki her türlü işte, bazı girişimlerin tatminkar gel işimin �
açıklamak için zaman zaman bazı insanlara, tamamen hayalı
olmak suretiyle, bazı rtitelikler, bazı bi lgiler ve hatta kimi zaman
bazı kusurlar atfedildiği görülür; bu tamamen her şeye karar
veren çeşitli anlaşmalar' ın işleyişini gizlemek ya da en azından bu
işley işi mümkün olduğu ölçüde farklı kılığa sokmak içindir.
Bunun yanı sıra, sözüm ona önemli şahsiyetlerin tüm niteliklerini
v �rgulamaya yönelik olarak taşıdığı ısrarlı n iyetine ve bunu ger
çekleştirmesine imkan tanıyan ürkütücü araçlara rağmen mevcut
toplum genelde bunun tam tersini gösterir; bunu ?a günümüzde
.
sanatın ve sanat üzerine yapılan tartışmaların yerını tu tan şeyle
yapmaz sadece: Tam bir yetersizlik diğer bir yetersizlikle çarpışı :,
bu çarpışmanın ardından panik yaş �nır ve bu noktada me sele dı
_
_
rencini kimin önce yitireceğidir. Orneğin, bir davada bır tarafı
temsil etmekle yükümlü olduğunu unutan bir avukat karşı tarafın
avukatının yürüttüğü mantıktan ciddi bir şekilde etkilenir; bu
mantık en az kendisinink i kadar kesi n likten uzak olsa Qile.
Masum bir sanığın işlemediği bir suçu bir an için i tiraf ettiği bile
olur; bunun nedeni , sırf onu suçlu olduğuna inandırmak isteyen
1 44
bir jurnalcinin varsayımındaki mantıktan etkilenmesidir ( 19 84 yı
lında Poitiers'deki doktor Archambeau davası):
Gösterinin ilk savunucusu olan ve yaşadığı yüzyılın en kararlı bu
dalası gibi görünen McLuhan bile nihayet 1 976'da "kitle iletişim
araçlann111 uyguladığı baskının akıldışılığa yol açtığını" ve onları
kullanma biçimlerini değiştirmenin aciliyet kazandığını keş
fettiğinde gösteri savunuculuğundan vazgeçmiştir. Torontolu dü
şünür, yıl larını, herkesin hemen ve kolayca dahil olabileceği bir
"küresel köy''ün yaratacağı çok sayıdaki özgürlüğe hayranlık du
yarak geç irmişti. Şehirlerin tersine köyler hep <İynı konform izm,
tecri t, aşağılık bir gözetim, sıkıntı ve birkaç aile hakkında sürek li
tekrarlanan dedikod ular ile yönetilegelmiştir. Bu da, artık Gri
maldi-Monaco ya da Bourbon-Franco hanedanlarını Stuartların
yerine geçen hanedanl ıktan ayırt etmenin imkansız hale geldiği
küresel gösterinin mevcut bayağılığının en isabetli tarifidir. Yine
de McLuhan'ın nankör öğrencileri, geçiciliğin içinden rastgele
"seçilecek" olan bütün bu yeni özgürlüklerden oluşan medyatik
övgüde bir kariyer edinmeyi hedefleyerek, bugün McLuhan'ı
unutturmaya ve onun ilk buluşlarını modernleştirmeye çalışıyor
lar. Ve muhtemelen de kendilerine esin veren kişiden çok daha
hızlı hir şekilde kendilerini yadsıyacaklardır.
13
Gösteri, kurduğu mükemmel düzeni kuşatan kimi tehl ikeleri g iz
lemez. Okyanusların kirlenmesi ve Ekvator ormanlarının yok edil
mesi dünyadaki oksijenin yenilenmesini tehlikeye sokmuştur;
ozon tabakası endüstriyel büyüme karşısında dayanıksız kalmıştır;
nükleer radyasyon geri dönüşü olmayan bir şekilde birikmektedir.
Gösteri tüm bunların önemsiz olduğu sonucunu çıkarır sadece. Ta
rihler ve oranlardan başka b ir şey üzerinde tartışmak istemez. Ve
sadece bu konuda güven tazelemeyi başarır; ki bu gösteri-öncesi
aklın alamayacağı bir şeydir.
Mesleki çekememezlik nedeniyle Dr. Archambeau'nun bazı hastaları diğer
doktorlar tarafı ndan öldürülmüş ve gerçek suçlular asla bulunamam ıştı r. (ç.n.)
•
FI OON/Gfüteri Toplumu
1 45
Gösteri demokrasisinin yöntem leri totaliter dikta'nın basit sert
liğinin tersine, büyük bir esneklik taşırlar. B ir şey gizlice de
ğiştiğinde ismi korunabilir (bira, sığır eti ya da filozof). Aynı şe
kilde bir şey gizlice sürdürüldüğünde de ismi değiştirilebilir: Ö r
neğin İngiltere'de Windscale'deki nükleer atıkları değerlendirme
fabrikasının adı, 1 957 yılındaki feci yangından sonra şüpheleri
daha kolay saptırmak amacıyla, Sellafield olarak değiştirilmiştir;
ama yer adlarıyla ilgili bu düzenleme bölgedeki kanser ve lösemi
kaynaklı ölüm oran larının artmasını engellemem işti. Otuz y ı l
sonra toplumun demokratik yol larla öğrendiği g i b i İ ngiliz hü
kümeti, halkın nükleer enerj iye olan güvenini sarsacağı dü
şüncesiyl e -ki bunun haklı gerekçeleri vardı- hu fc lil.ketlc ilgili hir
raporu gizl i tut ru_aya karar vermişti.
Askeri ya da sivil nitelikli nükleer denemeler diğer alanlara na
zaran daha fazla gizl i l ik g erek t irir ; ve bildiğimiz gibi bu alanlar
da yeterince gizlilik taşırlar. Yaşamı kolaylaştırm ak için, yani bu
sistemin efendi leri tarafı ndan seçilmiş bilgelerin yalanlarını ko
laylaştırmak için değiştiri lmesi zor olan sayıların birçoğuyla ge
rektiğ inde ustalıkla oynayabilmek amacıyla ölçüm leri değiştir
mek, onları daha çok sayıda ölç üte göre düzen lemek ve tasfiye
etmek g erek l i görülmüştür. Bu sebeple radyoaktivitey i ölçmek
için şu ölçü birimlerinden biri kullanılabilir: küri, bekcrel, rönt
ge n, rad [diğer adı santigrey] , rem ; ve tabii bu arada mütev azı m i
liradı ve 1 00 rem değerindeki siverti unutmamak gerekir. Bu, Sel
lafield'in h3.la Windscale diye bilindiği günlerde yabanc ı ların çok
karmaşık bulduğu İngiliz para sistemini hatırlatıyor.
Tarafsız yorumculara ya da düşman tarihçilere çok fazla gizli
bilgi vermemek amacıyla eğer askeri seferler her zaman şu u slı'.\p
ta aktarılsaydı, XIX. yüzyılda askeri tarihin ve dolayısıyla da stra
teji teorisyenlerinin yakalayabilecek oldukları kesinlik ve açıklık
tahmin edilebil irdi :
H azırlık aşamas ı , bizim tarafı mızı oluşturan, dört generalin ve bu ge
nerallerin kumandasındaki birliklerden o luşan sağ l am bir öncü kuv
vetin, 1 3 .000 p iyadeden o luşan bir düşman gücüyle karşı l aştığı bi r
1 46
dizi çarpışmadan ibarettir. B ir sonraki aşamada ise uzun zaman tar
t ı ş ı l m ı ş bir meydan savaşı gelişir ve bu savaşa ordumuzun tamamı
290 top ve 1 8 .000 adet k ı l ı ç l ı ağır süvariyle katı lır; oysa karşılaşılan
düşman kuvveti en az 3.600 piyade teğmen, k ırk hafif süvari ve yirmi
dört zırhlı süvari yüzbaşısından o luşmuştur. Her iki tarafın peşpeşe
gelen başarı ve başarıs ızl ıkları sonucunda savaşı n ortada kaldığı söy
lenebil i r. Benzer uzunl uktaki ve yoğunluktaki bir savaşta normal ola
rak beklenilen ortalama ile karşılaştırıldığında k ay ıp ları mız M araton
� avaşı'nda Y unanların
verdiği kayıptan daha fazl a ama Prusyal ı l arın
lena'daki kay ı p l arından daha azd ı .
Bu örnekten yola çıkan bir uzman savaşan güçlerle ilgili ancak
muğlak bir fikir edinir. Ama operasyonların yürütü lme tarzın ın
her türlü yargının üstünde kalması sağlanmış olur.
1987 Hazi ranı 'nda E.D .F.'nin' tesisat bölümü müdür yardımcısı
Pierre Bacher, nükleer santrallerle ilgili son güvenlik d o ktri n ini
açıklamıştı. Santrallere vana ve filtreler yerleşt irerek bütün bir
"bölge"yi etkileyecek reaktör çatlakları ya da patlamalar gibi
büyük felaketlerden kaçınmak çok daha kolay hale gelir. Bu tür
felfik etler, getirilen aşırı sınırlamalar sonucunda ortaya çıkmakta
dır. Makina her zorlandığında birkaç kilometrelik dar bir alanı -ki
bu alan her se fer i nde rüzgarı n h ızına ve yönüne göre farklı ve ge
lişigüzel şekilde genişler- sulayarak yavaşça basıncı azaltmak
daha iyidir. Pierre Bacher, son iki yılda Drôme'daki Cadarache'ta
yürütülen ihtiyatlı denemelerin "atıkların -öze llikle de gazın t a
şıdığı radyoaktivite oranının çok düşük olduğunu, en kötü ih
timalle güç istasyonundaki radyoaktivitenin yüzde birini geç
mediğini açıkça kanıtlamış olduğunu" i leri sürmüştür. B u en kötü
ihtimal çok düşük bir ihtimaldir: yüzde b ir. Önceleri, mantıken
imkansız kaza � urumları h aricinde h içbir teh likenin olmadığından
herkes emindi. ilk deneme y ı llarında bu mantık şu şekilde değişti:
Kaza her zaman mümkün olduğuna göre asıl kaçınılması gereken
bunun felaket halini almasıdır ve kolaylıkla da bu hale gelebilir.
Bütün yapılması gereken ölçülü bir şekilde azar azar k irletmektir.
B irkaç yıl boyunca günde 1 40 santilitre votka i çmenin, Polonya,
-
.* Fran sız Elektrik Şirketi. (ç. n . )
1 47
lılar gibi hemen sarhoş olmaktan çok daha sağlıklı bir şey ol
duğuna kim karşı ç ıkabilir?
İnsan toplumunun, pazar söylemine karşı en ufak bir itirazı du
yurmanın fiilen imkansız hale geld iği bir dönemde böylesi ne
vahim sorunlarla karşı karşıya kalması kuşkusuz büyük bir ta
lihsizliktir; bu dönemde, tahakküm, sırf aldığı kararlara ve bölük
pörçük ve ölçüsüz yargılamalarına verilecek bütün karşılıklardan
gösteri tarafından korunduğu için artık düşünmeye ihtiyacı ol
madığına inanır ve aslında zaten düşünmeyi bilmez. En sağlam
demokrat bile neden kendisine daha zeki efendiler seçilmesini ter
cih etmesin ki?
Aralık 1 9 86'da Cenevre'de düzenlenen u luslararası uzmanlar kon
feransında, ele' alınan soru n sadece -hatırlanacağı gibi- bu ge
zegeni kozmik ışınların zararlı etkilerinden koruyan ince ozon ta
bakasının son zam anlarda ortaya çıkan ama büyük bir hızla yayı
lan delinmesine yol açan gazın , yani kloroflorokarbon üretiminin
dünya çapında yasaklanıp yasaklanmamasıydı. Elf-Aquitaine kim
ya ürünleri bayiinin temsilcisi olan ve bu yasağa tamamen karşı
çıkan bir Fransız delegasyonunda yer alan Daniel Verilhe şu an
lamlı saptamayı yapmıştı:
B u gazın yerini tutacak bir şey geliştirmek en azından üç yıl alacaktır
ve mal iyetler dört katı n a ç ıkabilecektir.
Bu kadar yüksekte olan bu kısa ömürlü ozon tabakasının h iç kim
seye ait olmadığı ve herhangi bir pazar değeri taşımadığı bilin
mektedir. O halde bu endüstriyel strateji uzmanı kendisine karşı
çıkanlara ekonomiye gösterdikleri tuhaf aldırışsızlığın ölçüsünü
gerçekle ilgili şu hatırlatmayı yaparak gösterebilmiştir:
Endüstriyel bir stratej i y i çevreyle i l g i l i zorunluluk l ar üzerine kurmak
aşırı tehlikelidir.
Uzun zaman önce ekonomi politiği "insanın nihai yadsınması"
olarak tanımlayarak eleştirmeye başlayanlar yanılmamışlardı. Eko
nomi politik bu özell ikle tanınacaktır.
1 48
14
Zaman zaman bilimin, günümüzde eko n o m i k karl ılığın dayattığı
zorun luluklara boyun eğdiği söylenir, aslında bu her zaman için
doğruydu. Yeni olan, ekonominin insanlığa k a r ş ı açık savaş ilfın
etmesidir; bu sadece yaşam koşullarına değil, a y n ı zam anda ayak
ta kalma koşullarına karşı da açılmış bir savaştır. Böylece bi
limsel düşünce, geçm işinin büyük bir bö lüm ünde k ö leliğ e karşı
olmasına rağmen, kendisini gösteri hakimiyetinin h izmetine ada
mayı tercih eder. Bu noktaya gel meden önce bilim göreceli bir
özerkliğe sahipti. Kendi payın a d üşen g e rçek l i ğ i d ü ş ü n m e y i bi
lirdi; ve bu nede n l e de ekonomik kaynak l arın art ması nda g e n i ş
katkı ları olabilmişti . Her şeye k a d i r bir ekonomi ç ığrınclan çık
tığında -gasteri ç·a,� ı hundan haşka bir şey de,�ildir hem yön
tcmbilimscl açıdan hem de " araş t ımrnc ı l arın " p ra t i k çal ı �m a ko
şul ları açısından en son bil i m se l özerk l i k k ı r ı n t ı l arı da ort ada n
kalkmıştır. Art ı k b i l imden d ü nyay ı an l a m a s ı ya da h e r hang i b i r
şeyi iyileştirmesi be klen me me k ted ir B i l i m den be k l enen t e k şey
sadece ol u ph it en her şe yi anında d oğ ru l a m a s ıd ı r. Gösteri h ak i m i
yeti, oldukça tahripkar bir düşün c e s i z l i k l e söm ürdüğü b u alanda
da en az diğer alanlardaki kadar bu da l ac a davranarak sadece ken
disine bir sopa yapmak amacıyla bilimsel b i l g i n i n d e v ağacın ı
kesm iştir. Açıkça olanaksız bir doğru lamaya yöne lik hu nihai
toplumsal ta.lehe boyun eğmek için çok faz l a d ü ş ü n m e m e k , gös
teri dilinin ko laylıklarına iyice alışmak daha iyi olur. Bu utanç
verici dönemde kötü yola düşürülmüş bilim en son uzman
laşmasını çok iyi niyetli bir şekilde bu meslek a l a n ı n d a ger
çekleştirmiştir.
-
.
Yalana dayalı doğrulamaların bilimi, doğal olarak burjuva top
lumunda görülen ilk çöküş bel irtileriyle, şu "beşeri" denilen sahte
bilimlerin kanserli hücre gibi çoğalmasıyla birlikte ortaya çık
mıştır; yine de örneğin modern tıp bir ara kendini işe yarıyormuş
gibi gösterebilmişti ve ç içek ya da cüzzam hastalığının çaresini
bulanlar nükleer ışınlar ya da tarımsal gıda kimyası karşısında al
çakça teslim olanlardan oldukça farklıydılar. Doğal olarak bu
günkü tıbbın hastalıklı çevre karşısında artık toplum sağl ı ğı n ı s a1 49
vunma hakkının olmadığı kolaylıkla görülebil ir, çünkü bu, dev
lete ya da en azından ilaç sanayiine meydan okumak anlamı na
gelir.
Mevcut bilimsel etkinliğin düştüğü durumu kabul etmesi sadece
sessiz kalma zorunluluğundan ileri gelmemektedir. B u duru m
ayn ı zamanda sık ve dobra dobra yaptığı açıklamalardan da kay
naklanmaktadır. Kasım l 985'te Lacnnec Hastanesi profesörleri
Even ve Andrieu , dört hasla üzerinde sekiz gün süren bir de
neyden sonra belki de AlDS 'c etkili bir çare bulduklarını açık
lamış lardı. İki gün sonra hastalar ölünce, kendi araştırmaları o
kadar i leri safhada olmayan, belki de kıskançlık duyan birçok
doktor, hastaları n durumu kötüleşmeden birkaç saal önce, pro
fesörlerin, yamltıcı başarı belirti lerinden başka bir şey olmayan
sonuç ları yayımlamakla aceleci davrandıklarına dair şüphelerini
dile getirdiler. Even ve Andrieu , "her şeye rağmen yanlış umul ta
mamen umutsuz olmaktan daha iyidir," diyerek kendilerini büyük
bir soğukkanlılıkla savunmuşlardır. Tek başına bu aç ıklamanın
bile bilimsel ruhun tamamen reddedi lmesi anlamın a geldiğini an
layamayacak kadar büyük bir gaflet içindeydiler; bilimsel ruhun
reddedilmesi şarlatanların ve büyücülerin henüz hastanelerin yö
nelimine getirilmediği dönem lerde tarihsel olarak bu tür in
sanların kar hayallerin i her zaman için desteklemiştir.
Tıpkı toplumsal gösterinin, maddi olarak modernleşmiş ve zen
gin leşmiş bir sunuş altında aslında çok eski panay ır şarlatanlarının
-illüzyonistler, çığırtkanlar ve halkı gaza getirenler- tekniklerini
yeniden canlandırmaktan başka bir şey yapmayan geri kalan
kısmı gibi resmi bilim de bu hale gelmek zoru nda kalınca, mü
neccimlerin ve mezheplerin, vakumlanmış Zcnlin ya da Mormon
teoloj isinin de buna paralel olarak her yerde söz sahibi olmasına
şaşırmamak gerekir. Yerleşik güçlere iyi hizmet vermiş olan ce
halet, yasadışı davranan becerikli şirketler tarafından da sürekli
olarak sömürülmüştü r. Hangi dönem okuma yazma b ilmemenin
bu kadar yaygınlaştığı günümüzden daha e lverişli olabilirdi ki?
Ancak bu gerçeklik de neticede bir başka büyücülük gösterisi ile
yadsınmıştır. UNES CO, geri kalmış ü lkelerde mücadele etme gö150
revini üstlendiği okuma yazma bilmeme ile ilgili çok kesin bir bi
limsel tanımı kuruluşundan itibaren benimsemişti. Aynı olay bek
lenmedik bir şekilde, ama bu defa gelişmiş d iye adlandırılan ül
keler safhında yeniden hortlayınca, -tıpkı savaş sırasında
karşısında Grouchy'yi beklerken Blücher ' i bulan kiş inin yaptığı
g ibi• uzmanlar ordusunu göreve çağırmak yeterli olmuştu ve bu
uzmanlar "okuma yazma bilmeme" yerine dil sorunu ıfadesini
kullanarak derhal zafere ulaşmışlardı: Tıpkı esaslı bir ulusal da
vayı destekleme fırsatmı zaman zaman yakalayan "sahte bir yurt
sever gibi". Ve anlamsız sözler uydurmanın akla yatkınlığını sağ
lam temciler üzerine kurmak için pedagoglar arasında sanki uzun
zamandır kabul edi len bir tanımmış gibi hemen yeni bir tanım or
taya atılır; buna göre okur yazar olmayan kişi, bizim bildiğimiz
asla okumayı öğrenmemiş kişi iken bunun tersine, modern tabirle
dil sorunları olan kişi, (pedagoji dalının daha yetenekli olan resmi
teorisyenleri ve tarihçileri soğukkanlılıkla bu insanların es
kisinden çok daha iyi düzeyde öjJrendiklerini öne sürmüşlerdir),
öğrendiği dili tesadüfen hemen ımııtmıış olan kişidir. Bu şaşırtıcı
açıklama, eğer, mcsdenin özünü kasten gözardı ederek, daha bi
limsel dönemlerde herkesin aklına gelebi lecek ilk sonucu -yani,
açıklamadaki çöküşün pratikteki çöküşe ayn ı adımlarla eşlik et
tiği, kokuşmuş düşüncede görülen son gelişmelerden önce hiçbir
yerde asla gözlemlcnmemiş ve hayal edilmemiş olan bu yeni fe
nomenin de açıklanması ve uğrunda mücadele edilmesi ge
rektiğinin tanınması- büyük bir ustalıkla atlamasaydı rahatlatıcı
olmaktan ziyade rahatsız edici olabil irdi .
15
Yüz y ıldan fazla bir zaman önce, A.-L. Sardou'nun Fransızca
Eşanlamlı Keiinıeler Sözlü,�ü şu kelimeler arasında ayırt edilmesi
gereken nüansları tanımlamıştı: aldatı cı, yamltıcı, sahtekar, baş
tan çıkarıcı, kurnaz, dalavereci; bu kelimelerin tamamı bir
leştirildiğinde bugün gösteri toplumunun portresini yaparken kul
lanılabilecek bir renk paleti meydana gelir. Kendilerin i bozgun*
Sözkonusu savaş Waterloo savaşı, kişi ise Napolyon'dur. (ç.n.)
151
culuğa adamış bütün grupların normal olarak karşılaşması bek
lenen tehlikelerin birbirinden çok farklı yan anlamlarını, bu kadar
açık bir şekilde göstermek onun dönemini ve uzmanlık de
neyimini aşmaktaydı; bu bozgunculuk örneğin şu aşamaları iz
lemektedir: yolunu şaşırmış, kışkırtılmış, nüfuz edilmiş, manipüle
edilmiş, ele geçirilmiş, bozguna uğramış. Bu önemli n üanslar "si
lahlı mücadele" kuramcıları tarafından asla benimsenmemiştir.
n
Aldatıcı , (Fransızcada aldatıcı anlamına gele fa llac ieux kelimesi La
tince fallaciousııs tan gelmektedir) yanıltma ustası ya da y an ı l tmaya
'
alışık, düzenbaz: bu s ı fatın tanımı yamltıcı kelimesinin üstünlük de
recesiyle q ittir. Yanı ltan ya da herhangi bir şeki lde h ataya sü
rükleyen yanıltıcı ' dır : yanıl tmak, suistimal etmek, oyunla ve suist imal
etmek i ç i n en elveri ş l i araçl a yanı ltmak n iyetiyle bir hataya sü
rüklemek i ç iR yapılan şey aldatıcı'clır. Yamltıcı c i n s i ! v e m u ğlak bir
kelimedir; bütün belirsiz işaret ve görün ü ş biçim leri yamltıcı'dır: A l
datıcı , h i lekarl ığı, düzenbazl ığı, üzerinde ç a l ı ş ı l m ış sahtekarl ığı be
l irtir;
karmaşık
konuşmalar,
protestolar
ve
akıl
yürütmeler al
dm ıcı 'dı r. Bu kelimenin sahtekar, haştan çıkarıcı, kıınwz, dala vereci
kelimeleriy le bir i l işkisi vardır, ama eşdeğer değil lerdir. Sahtekar,
tüm sahte görünüş türlerini ya da sfıistimal etmeye veya zarar ver
meye yönelik tasarlanmış entrikaları bel irtir; örneğin ikiyüzlülük, i f
tira v.b. Baştan �·ıkarıcı biri s i n i ele geçirmey i , onu ustalıkla ve h is
settirmeden yoldan çı karmayı i fade eder. Kurnaz sadece ustalıkla
tuzaklar k urma v e tuzağa düşürme edi m i n i beli rtir. Dalavereci i se bi
risini şaşırtmakla ve onu hataya düşürme kurnazlığıyla yetinir. A l
datıcı bu tanımların çoğun u kapsar.*
16
Kısmen yeni sayılan dezenformasyon kavramı m odern devletlerin
yönetilmesinde kullanılan diğer birçok buluşla birlikte yakın za
manda Rusya'dan ithal edilmiştir. Dezenformasyon , bir iktidar ya
da bunun sonucu olarak iktisadi veya politik otoritenin bir kısmını
ellerinde tutan insan lar tarafından kurulu olanı sürdürmek ama
cıyla bir hayli kullanılmıştır; ve bu kullanım a her zaman bir karşı
Sözlükten a l ı n m a bu meti n , Frans ızcan ı n dilbilimsel özellikleri n i ifade et
mektedir. (ç.n.)
•
1 52
saldırı işlevi yüklenmiştir. Mutlak bir resmi gerçeğe, ancak düş
m an ya da en azından rakip güçlerden kaynaklanan bir dezenfor
masyon karşı çıkabi lir ve bu kasten ve kötü niyetle saptırılmış bir
bilgilendirme olur. Dezenformasyon otoritelere uygun bir olgunun
basitçe yadsınması ya da onlara uygun olmayan bir olgunun basitçe doğrulanması olamazdı: Buna psikoz denir. Doğrudan ya
lanın tersine dezenformasyon, kaçınılmaz olarak usta bir düşman
tarafından kasten manipüle edilmek koşuluyla bir miktar hakikat
taşımak zorundadır; hakim toplumun savunucularına ilginç gelen
yanı budur. Dezenformasyonu kullanan iktidar, kendisinin hatasız
olduğuna kesinlikle inanmaz, ama dezenformasyonun doğa�ında
olan bu aşırı anlamsızl ığı bütün titiz eleştirilere atfedebileceğini
bilir; bunun sonucu olarak da hiçbir özel hatayı kabullenmek zo
ru nda kalmaz.
Kısacası dezenforınasyon hakikatin kötü kul lanım ıdır. De
zenformasyonda bulunan suçl u, ona inanan budaladır. Ama bu
usta düşman kim olacaktı? Bu durumda bu, kimseyi "clezcnfor
masyona tabi kılma" riski taşımayan terörizm olamazdı, çünkü te
rörizm ontolojik olarak en hödük ve en az benimsenecek ya n lı ş ı
temsi l etmekle yüküm lüdür. Bugünün bütü n leşmiş gösteri ka
pitalizmi, yüzyılın ortalarına doğru kısaca Doğu ve Batı'yı, y a n i
yoğunlaşmış gösteri ile yaygın gösteriyi karşı karşıya getiren sı
nırlı çatışmalarla ilgili çağdaş hatıralar ve eti molojisi sayesinde,
aralarındaki derin ittifak ve dayanışmayı gösteren sayısız kanıta
rağmen hala -zaman zaman teröristlerin üslenme kamp ı ya da esin
kaynağı olarak bile gösterilen- totaliter bürokrasi kapitalizminin
asıl düşmanı olarak kaldığına inanıyormuş gibi görünür; bu ka
pitalizm de gösteri kapitalizmi için ayn ı şeyi söyler. Aslında
bütün yerleşik i ktidarlar, bazı gerçek yerel rekabetlere rağmen ve
asla itiraf etmek istemeden, 1 9 1 4 savaşının patlak vermesinden
hemen sonra nadir Alman enternasyonalistlerinden birinin (düzen
karşıtı olup kısa vadede h içbir büyük başarı kaydetmeksizin) ha
tırlayabildiği şeyi asla unutmazlar: "Asıl düşman içimizdedir."
Dezenformasyon, sonuç olarak XIX. yüzyılın toplumsal savaş di
linde "teh l ikel i tutku lar" diye tanımlanan şeyle eşanlamlıd;:·. De
zenformasyon, karanlıkta kalan her şeydir ve bildiğ imiz gibi bu
'
153
·
toplumun kendisine güvenenlere sunduğu benzeri görülmemiş
mutluluğa karşı çıkm ayı isteme riskini taşır; bu çeşitli anlamsız
risk ya da hayal kırıklıklarının bedelini fazlasıyla ödeyen bir mut
luluktur. Ve bu mutluluğu gösteride gören herkes, bu bedel üze
rine cimrilik yapmanın gereksiz olduğunu kabul eder; geri kalan
herkes bir dezenformatördür.
Eğer hesapta olmayan bir dezcnformasyon, bazen geçici olarak
çelişkiye düşen bazı özel çıkarların hizmetine girerek ortaya
çıkına ve denetim dışı kalarak, dolayısıyla da daha az sorumsu z
l uğu olan ortak bir dezenformasyon çalışmasına ters düşerek ina
n ılma tehlikesi taşırsa, bu durumda önceki dezenformasyona daha
uzman ve daha zeki manipülatörlerin dahil olduğu gibi bir kor
kuya kapılmaya gerek yoktur: Bu sadece dezenformasyonun artık
herhangi hir do,�rulamaya yer olmayan hir dünyada yayılmasın
dan ileri gelir.
Çok özel bir dezenformasyonu, bu nun bir dezenformasyon ol
duğunu söyleyerek itham etmekten sağlanan diğer avantaj, top
yekün gösteri dilinin böy le bir şeye dahil olduğu yolundaki şüp
heleri savuşturmasıdır . Gösteri, en bilimsel güvenceyle, dezenfor
masyonun bu lunabileceği biricik yeri tanımlar: B u , söylendiğinde
gösterinin hoşuna gitmeyecek her şeydir.
�afa k::ırıştır �cı dezenformasyon kavramı, sessizliği örgütleyen çe
şıllı ctkenlerın yok etmeyi başaramad ığı bütün eleştirileri sadece
adının � arattığı etkiyle hemen çürütmek için dikkatleri üzerine
Loplar. Orııeğin eğer işlerine gelirse bir gün bu metnin gösteriyle
ilgili bir dezcnforrnasyon girişimi olduğunu söyleyebilirler; ya da
aslında demokrasi nin aleyhine bir dezenformasyon girişimi di
yebilirler ki hu da aynı an lama gelir .
..._
Son zamanlarda, Fransa'da medyanın bazı bölümlerine "de
zenforınasyon yoktur" ibaresini taşıyan bir tür resmi etiket koyma
projesinin uygulamaya geçirilmesi -eğer kasti bir tuzak değilse
hiç şüphesiz yanlışlıkla olmuştur: Bu, o zamana kadar b ilfiil san
süre maruz kalmadıklarına inanan ya da daha alçak gönüllü olarak
buna inanılmasını isteyen bazı medya profesyonellerini yarala
mıştı. Ama d.e zenformasyon kavramı asla savunma amacıyla kul
lanılm amalıdır, özellikle de dezenform asyona kapalı bir alanı
mutlak şekilde kaplayacak olan bir Çin Seddi' nin, bir Maginot
Hattı'nın inşa edildiği statik bir savunmada daha da az kul
lanılmalıdır. Dezenformasyon olmalı ve her yere bulaşabilecek
şekilde akışkan olmalıdır. Gösteri dilinin saldırıya uğramadığı
yerde onu savunmak aptallık olacaktır; ve bu kavram, tersine, dik
katleri üzerine çekmekten kaçınmak zorunda o lan hususlardaki
gerçeklik karşısında birinin onu sa". unmaya çalışmak zorunda ka�
_
masıyla çok çabuk y ıpranacaktı. Ustelik otoriteler, herhangı_ bır
özel haberin dezenformasyon taşımamasını güvence altına almak
gibi bir ihtiyaç duymazlar. Aslında bunu yapacak araçlara da
sahip değillerdir: B u ölçüde bir saygınlıkları yoktur ve tek yap
tıkları şüpheleri söz konusu haber üzerine çekmektir. Dezenfor
masyon kavramı sadece karşı saldırıda geçerlidir. Dezenformas
yon yedekte tutulmalı ve su yüzüne ç ıkan bütün hakikatleri geri
püskürtmek için aniden öne sürülmelidi r.
Tersyüz olmuş gösteri kavramının iddia ettiğinin aksine, dc
zen formasyon uygulaması her yerde ve her zaman doğrudan doğ
ruya dev letin buyruğundadır ya da devletin değerlerini savunan
ların inisiyatifi nde olup ona hizmet etmekten başka bir şey ya
pamaz. Aslında dezenforınasyoıı bütün mevcut enformasyonlarda
yer alır; ve onun temel özelliğidir. Sadece edilgen liğin gözdağıyla
sürdü rülmesi gereken yerlerde dezenform asyon diye adlandırılır .
Yoksa böyle ad/andırı ldı,�ı yerde dezenformasyon .y oktur. Var ol
duğu yerde ise böyle adlandırılmaz.
Gerçekliğin kabul görmüş bazı yönlerinden yana ya da onlara
karşı olduğunu iddia eden çelişkili ve b irbirleriyle çatışan ide
olojiler varken, "dezenformatörler" değil fanatikler ve yalancılar
vardı.
Gösteri konsensüsüne duyulan saygı ya ela en azından gösteri şöh
retine duyulan i stek birinin karşı olduğu ya ela bütün samimi
yetiyle onayladığı şeyi dürüstçe söylemesi engellendiğinde; ve
aynı zamanda bu kişi şu ya da bu nedenle tehlikeli varsayıldığı
154
1 55
_L___
_
için kabul etmesi beklen ilen şey in bir bölümünü gizleme i htiyacı
duyduğ unda aptallık veya ihmalkarlık ya da sözde yanlış akıl yü
rütme yoluyla dezenformasyona başv urulur. Örneğin 1 968 son
rasının tartışma ortamında "S itüasyonist Hareket yandaşı" diye bi
l inen ve beceriksizce toparlanmaya çalışanlar, ilk dezenforma
törler olmuştu , çünkü ben imsediklerini iddia ettik leri eleştiriyi
doğru layan tüm pratik manifestoları g i zlemek için ellerinden ge
leni yapm ışlardır; ve bu eleştirinin ifade ed iliş tarzını zayıflat
maktan en ufak bir rahatsızlık duymadan, bizzat kendilerinin bir
şey keşfettiğini göstermek için ne bir şeye ve ne de kimseye gön
derme yapmışlardır.
"
17
Ilegel'in ünlü bir sözünü tersine çev irerek ta 1 967'de şunu yazmı ;tım: "gerçek anlamda altüst ed i lmiş bir dünyada doğru, bir
yan lışlık anıdır. " O zamandan bu yana geçen yıllar bu i lkenin is
tisnasız her özel alana yayıldığını gösterm iştir.
Böylece, artık çağdaş sanatın var olamadığı bir dönemde klasik
sanatları değerlendirmek güçleşir. Her alanda olduğu gibi burada
da cehalet sadece sömürü lmek amacıyla üretilm iştir. Tarihin an
lamı ile birl ikte zevk de yitirilirken, hilekarlık ağları örülmüştür.
Her şeyi düzen lemek için sadece uzmanları ve mezatçıları de
netlemek yeterlidir ve bunu yapmak çok kolaydır, çünkü bu tür iş
lerde -aslında her tür işte- her türlü değeri doğru layan şey satıştır.
Neticede, sahtekarlıktan saygınlık sağlamakta ç ıkarı olan lar bo
ğazına kadar sahtekarlığa batmış olan -özellikle Amerika Birleşik
Devletleri ' ndeki- koleksiyoncular ve müzelerdir; tıpkı yüzlerce
ü lkenin dev borçlarında fiktif bir olumlu değer bulan Uluslararası
Para Fonu gibi.
Sahte olan şey zevk i biçimlendirir ve özgün olanı hatırlatacak her
türlü olasılığı bilinçli b ir şekilde ortadan kaldırarak kendini güç
lendirir. Sahtesine benzetmek için doğru olan bile mümkünse ye
niden yapılır. En zengin ve en modern olan Amerikalılar bu sahte
sanat ticaretinin en öneml i kurbanlarıdır. Versail les' ın ya da Six1 56
tine Şapeli'nin restorasyon çalışmalarını finanse eden ler de bu in
sanlardır. İ şte bu yüzden M ichelangelo'nun freskleri çizgi film
lerdeki gibi parlak ve canl ı renklere bürünmek zorunda kalır; Vcr
sailles'ın özgün mobilyaları , yüksek fiyatlarla Teksas'a ithal
edilen XIV. Louis dönemi tarzındaki sahte mobilyalara ben
zesinler diye parlak yaldızlarla bezeni r.
Feuerbach'ın, "tasviri nesneye, kopyayı aslına, temsili gerçek
liğe" tercih eden dönem iyle ilgili değerlend irmesi, gösteri yüzyılı
tarafından tamamen doğrulanmıştır, hem ele XIX. yüzyı lın zaten
doğasında olan şeyin, yan i kapitalist sanayi üretiminin dışında tut
mak istediği birçok alanda gerçekleşm işt i . Burjuvazinin müze,
özgün nesne, doğru tarihsel eleştiri, özgün belge an layışını geniş
ölçüde yaygınlaştırması hu şekilde gerçekleşmişti. Bun unla bir
likte, bugün sahte her yerde doğrunun yerini alm aktadır. Bu ba
kımdan, trafiğe bağlı kirliliğin Marly Atlarının' ya da Saint
Trophime kapısındaki Roma heykellerinin yerine plastik kop
yalarının kon masını zoru nlu hale getirmesi tam zamanında ol
muştur. Kısacası her şey turist kameraları için eskisinden daha
güzel hale gelecektir.
Bu süreçte erişilen en yüksek aşama h iç şüphesiz Çin bürokrasi
sinin, B irinci İ mparatorluk dönemindeki sanayi ordusunun hey
kellerinin gülünç taklitlerin i yaptırmasıdır; ve çok sayıda devlet
adamı bu heykel leri in situ (yerinde) izlemeye davet edilmiş ve
bu heykel lere hayranlık duymuştur. Bu ziyaretçilerle bu kadar acı
masızca dalga geç ilebilmesi, ziyaretçi devlet adamlarının da
nışman yığınları arasında Çin'in ya ela herhangi bir yerin sanat ta
rihini bilen hiç kimsenin o lmadığını gösterir. Söyleyebilecekleri
tek şey şu olabilir: "Ekselanslarının bilgisayarında bu konuda bir
bilgi yok." Tarihte ilk defa sanattan ve de neyin özgü n, neyin ola
naksız olduğundan haberdar olmadan yönetmenin mümkün ol
duğunu gösteren bu saptama, ekonomiyi ve idareyi yürüten nahif
delilerin muhtemelen dünyayı bazı büyük felaketlere sürükleye•
Concorde Meydanı'ndaki at heykeli . (ç.n.)
1 57
cckleri n i varsaymamız için tek başına yeterlidir; tabii ki fii l i uy
gulamaları bunu daha önce göstermediyse.
18
Toplumumuz, üyelerin in yoğun zenginlikleri üzerine kalın bir
perde çeken "ön plandaki kuruluşlardan" dev lete her türlü hu
kuksal yaptırımdan uzak sınırsız bir harekat alanı sağ layan "sa
vunma sırları"na kadar; reklamın arkasına gizlenen ve genellikle
dehşet verici olan gösterişçi üre tim 'e ait sırlardan, bugünün ve
rilerinden yola ç ıkılarak tahm in edi len gel�ceğe dair çeşitli dü
şüncelere dek gizlilik üzerine kurulmuştur. Oyle ki sadece tahak
küm g izemli bir şekilde vereceği tepkileri hesaplayarak, varlığın ı
reddettiği şeylerin muhtemel gel işmesini bu düşüncelerde görür.
Bu konuda bazı gözlemler yapılabilir.
Kırsal kesimdeki bazı özel ınekfm lar gibi büyük şehirlerde de her
zaman için ulaşılamayan , yani tüm gözlerden uzuk ve korunaklı
birçok yer vard ır; bunlar masum merakın erişemeyeceği ve ca
susluğa karşı iyi ko'r unan yerlerd ir. Buralar tamamı askeri yerler
olmamakla birlikte y öre halkının ve gelip geçen lerin ve hatta
uzun süredir te� el görev i en yayg ın suç biçim lerini gözetlemeye
ve bastırmaya indirgenmiş olaıı polisin bile her türlü denetimin
den uzak olmak amacıyla askeri modeli örnek almışlardır. B u ne
denle İtalya'da Aldo Moro Potere Due'nin tutuklusu iken bu
lunması mümkün olmayan bir binada değil, sadece giri lmesi
mümkün olmayan bir binada tutulmuştur.
Gizlilik içinde hareket etmek üzere eğitilmiş çok sayıda insan her
zaman vardır; ve bunlar sadece bu amaç için eğitilmiş ve ça
lıştırılmışlardır. B unlar gizli arşivlerle, yan i gizli gözlemlerle ve
analizlerle donatılmış özel birimlerdir. Bu gizli işlerle ilgili çeşitli
kullanım ve manipülasyon teknikleri ile donatılmış başka birimler
de vardır. Son olarak da bunların "Eylem" birim leri sözkonusu ol
duğunda, bu birimler sözkonusu problemleri basitleştirmek üzere
başka yeteneklerle donatılab i lirler.
1 58
B ir yandan, gözetim ve etkileme konusunda uzman laşmış bu in
sanlara tahsis edilen kaynaklar artarken, diğer yandan genel ko
şullar da her geçen sene bu insanların lehi ne gelişmekted ir. Ör
neğin, bütün leşmi ş gösteri toplumunun yeni koşulları, bu toplumla
ilgili eleştiriyi gerçek an lamda yasadışılığa -gizlendiği için değil
eğlence düşüncesinin ağır bir şeki lde ortaya konması sayesinde
g izli kaldığı için yasadışı olmaya- ittiğinde, bu eleştiriyi gözet le
mekle ve onu yadsımakla yükümlü kişi ler, neticede yeraltı çev
relerinde ona karşı geleneksel harekiit yöntemlerini kullanabilir
ler: Provokasyon, içeriye sızma ve bu amaç için özel olarak or
taya konabi lecek olan sahte eleştiri adına özgün eleştiriyi ortadan
kaldırmaya dair çeşitli biçimler. Genel gösteri aldatmacası bin
lerce özel aldatmaca i le ke nd ini zenginleştirdiğinde belirsizlik her
düzeyde artar. Açıklanamayan bir cinayet, başka yerlerde olduğu
kadar hapishanede de intihar olarak adlandırılabilir; ve mantığın
çöküşü, ak ıldışılığa doğru giden ve baş ından itibaren tuhaf uz
ı ırnnların uyguiadığı saçma otopsi lerle sık sık çarpıtılan davaları
ve araştırmaları mümkün kılar.
Her yerde her türden insanın bek lenmedik bir şekilde öl
dürii ldüğü nü görmeye uzun zamandan beri alıştık. Bilinen ya da
b i l indikleri kabul ed ilen teröri stlerle, alenen terörist bir yöntemle
mücadele edi lmektedir. Mossad, Ebu Cihad'ııı öldürülmesini plan
layabi l ir, İngi l iz SAS İrlandalılar için, "GAL" polisi de Basklılar
için aynı şeyi yapabilir. Terörist oldukları varsayılanlar tarafın
dan öldürülenler nedensiz seçilmemiştir; ama genellikle bu ne
denleri anladığımızdan emin olmak imkansızdır. Bolonya Garı'nın
İtalya iyi yöneti lmeye devam etsin diye havaya uçurulduğu; ve
B rezilya'daki "Ölüm Tugayları"nın ne olduğu; ve bir şan tajı des
teklemek için mafyanın Amerika B irleşik D evletleri'nde bir oteli
kundaklayab ileceği bilinebilir. Ama "çılgın B rabant katilleri"nin*
temelde neye hizmet edebildiklerini nasıl bilebiliriz? Bu kadar
1 980'1erde Belçika'da bir dizi cinayet işleyen çeteye medyan ı n verdiği ad.
Çete cinayetlerini süpermarketlere bir dizi baskı n yaparak gerçekleştiriyordu.
Her seferinde görünüşte rastgele bir biçi mde altı yedi kişiyi vurup çok düşük
miktarlarda para çalıyorlardı . Yakı n tarihlerde çı kan h aberler kurbanların pek de
öyle rastgele seçi lmemiş olabilecekleri, kati llerin de bazı sağcı örgütlerle bağ
lant ı l ı olabilecekleri şüphesini ortaya atm ışlardır. ( İ ng.çev.notu.)
•
1 59
İktidar ö� lesine gi � emli . bir hale gelmiştir ki, Amerika B irleşik
Devletlerı başkanlığın ın Iran'a yasadışı yollardan silah satmasının
ardından, Amerika B irleşik Devletleri' n i , sözde demokratik dün
yanın en ö �de gelen gücünü, gerçekte kimin yönettiği sorusu so
. _
,
rul �bılmıştı
. Gerçekten
de demokratik dünyayı hangi şeytan yö
netıyor?
çok etkin çıkarın böylesine iyi gizlendiği bir dünyada Cui pro
dest ?* i lkesini uygu lamak zordur. Bundan çıkarılacak sonuç, bü
tünleşmiş gösteri koşul larında, çok sayıda gizemin kesiştiği nok
tada yaşıyor ve ölüyor olmamızdır.
Medyatik-polisiye söylentiler anında ya da en kötü ihtimalle üç
dört defa tekrarlandıktan sonra tartışmasız o larak yüzy ı ll ık ta
rihsel kanıt statüsü kazanırlar. Günümüz gösterisinin efsanevi oto
ritesine göre sessizlikte kaybolmuş garip kişiler, kurgusal vam
pirler şeklinde yeniden ortaya çıkarlar; bunların geri dönüşleri
sadece uzmanların keyfi kararıyla anımsatılmış ya da hesaplanmış
ve kanıtlanmıştır. Bunlar, gösterinin doğru dürüst gömmediği bu
ölüler, Akheron ve Lt.:the arasında bir yerde bulunurlar; hepsi de
birileri tarafınd.�n uyandırılmayı beklerken uyudukları varsayılan
dağdan inmiş terörist, denizden dönmüş korsan ve artık çalma ih
tiyacı duymayan hırsızdırlar.
Daha derine inilirse, her türlü iktisadi gerekl il iğe resmen bu kadar
çok say ? ' duyula n bu d�nyada, üretilmiş herhangi hir şeyin gerçek
.
_
_
asla kımse
bılernez: Aslında gerçek maliyetin en önem
ı�alıyetını
lı kısmı asla hesaplanmaz ; ve elde kalan t:izlidir.
19
1 98 8 yılının başında General Noriega an iden dünya çapı nda ün
kazand ı. O, ordusuz bir ülke olan Panama'nın Milli Muhafızları'na
komutanlık eden gayri resmi diktatördü. Çü nkü Panama tam an
lamıyla egemen bir devlet değildi: Panama kanal için yaratılmıştı,
kanal Panama için değil. Para birimi dolardır ve burada yerleşik
olan esas ordu da yabancıdır. Tıpkı Polonya'daki Jaruzelski gibi
_
N_orıega
da bütün kariyeri ni, işgal güçleri nin polis şefi gihi onlara
hızm �t e�ierek k � zanmıştı. Panama ona yeterli gelir sağlaya
_
madıgı ıçın
Amerıka B irleşik Devletleri ' ne uyuşturucu ithal edi
yor ve "Panama kökenli" sermayesini de İ sviçre'ye ihraç edi
yordu. Küba'ya karşı CIA ile işbirliği yapmıştı ve ekonomik et
kinliklerini kıl ıfına uydurabilmek için uyuşturucu ticaretindeki
b ��ı ra�ipleri n i , bu soruna kafayı takmış olan Amerikalı yet
kılılere ıhb �r �tm i ş �i . <? üvenlik konusundaki baş danışmanı pi
.
.
yasanın _en ıyısıydı: I_sraıl gizli servisi Mossad'ın eski bir görevlisi
olan !"fıchael Hararı; bu durum Washi ngton'ı kıskandırıyordu .
Amerıkalıl ar bu adamdan kurtulmaya karar verdiklerinde -çünkü
_
�azı Amerıkan
m ahkemeleri onu ihtiyatsızca suçlu bulmuştu- No
rıega, Panama vatanseverliği ile hem isyankar halkına hem de ya
bancılara karşı kendini bin yıl boyunca savun maya hazır olduğunu
açıklamıştı; ve derhal anti-emperyalizm adına, Küba ve Nikara
gua'daki sert bürokratik d iktatörlerin açık desteğini almıştı.
Böylece bel irsizlik her yerde örgütlenmiş o lur. Tahakküm ken
disini genell ikle sahte saldı rı la r' la korur ve bu saldırıların med
yada ele alınış tarzı asıl harekatı örtbas edecektir. Örneğin
1 98 1 'de İspanyol Meclisi ' nde, Tejero ve sivil korumalarının garip
saldırılarının başarısızlığa uğraması aslında başarıya ulaşmış olan
daha modern, yani örtülü bir hükümet darbesini gizlemekle mü
kellefti. Aynı şekilde, 1 985 y ılında Fransız gizli servisinin Yeni
Zelanda'da kalkıştığı başarısız bir sabotaj girişimi de kim i zaman
bir savaş kurnazlığı olarak görülmüştür; bu belki de insanları,
gizli servislerin harekat tarzlarında olduğu kadar hedeflerin se
çiminde de gülünç derecede beceriksiz olduklarına i nandırarak
dikkatleri bu gizli servislerin çok say ıdaki yeni kullan ım şekille
rinden uzaklaştırmak amacıyla tasarlanmış bir kurnazlıktı. 1986
Sonbaharı'nda, Paris şehrinin yeraltında gürültülü bir şekilde sür
dürülen petrol yatağı bulmaya yönelik jeolojik araştırmaların , bu
rada yaşayanların sersemlik ve boyun eğme kapasitelerini ölç
mekten başka ciddi bir amacının o lmadığı neredeyse her yerde
kesin l ikle kabu l edilmekteydi; ve bu onlara, i ktisadi açıdan daha
mükemmeli bulunamayacak bir saçmalığa dayanan sözde bir araş
tırma gösterilerek yapılmıştı.
•
(Lat.) Kimin çıkarına? (ç. n . )
1 60
·
F i l ÖN/Gösteri Toplumu
161
Panama'ya özgü bir fenomen olmayan ve her yerde aynı şeyleri n
yapıldığı bir dünyada her şeyi satan ve her şeyin sahtesini yapan
General Noriega, bu tür dev letin bu tür adamı, bu tür bir general
ve b ir kapitalist olarak bütünleşmiş gösterinin ve bu gösterinin iç
ve dış polit ika alan larında sağladığı çok çeşitli haşarıların mü
kemmel bir temsilciydi. O, çağımızdaki hükümdar modelidir; ve
olabilecek her yerde iktidara gelmeyi ve iktidarda kalmayı he
defleyenler arasında bu işi en iyi becerenler ona çok benzerler. B u
tür harikaların sebebi mucizesi Panama değil, içinde bulundu
ğumuz çağdır.
20
Bütün istihhanrt serv isleri -Clausewitz'in savaşla ilgili doğru te
orisine bu noktada katılarak- bilginin güce dönüşmesi gerektiğine
inan ırlar . Bu serv is ler çağdaş itibarlarını, özgün şi irsel nitelikle
rini buradan alırlar. Zeka, eylemi yasaklayan ve diğerlerinin ey
lemleri hakkında pek fazla doğru bir şey söylemeyen gösteri ta
rafından bu kadar dışlanın ışken , adeta, gerçekleri analiz edenler
ve bazı gerçekler üzerinde gizlice etki yapanlar arasına sığınmış
g ibi görünmektedir . Yakı n dönemde, Margaret Th <ıtcher' ın büyük
çabalar sarfederek boşuna hasıraltı et meye çalıştığı ve böyle ya
parak da doğrulam ış olduğu birtakım açıklamalar, İ ngiltere'de bu
serv islerin, politikasın ı tehl ikeli buldukları bir başbakanı de
virebilecek güçte olduklarını zaten gösterm iştir. Gösterinin ya
rattığı yaygın aşağılama, Kipling döneminde "büyük oyun" diye
adlandırılabilmiş şeyin cazibesini bu kez yeni gerekçelerle tekrar
yaratmıştır.
"Polisiye tarih anlayışı" çok sayıda güçlü toplumsal hareketin kit
leleri harekete geçirdiği xıx. yüzyılda, tepkisel ve gülünç bir
açıklama olarak kalıyordu. Bugünün sahte isyankarları ortalıktaki
söylentiler ya da bazı kitaplar sayesinde bunu gayet iyi bilirler ve
bu sonucun daima doğru kalacağına i nanırlar; kend i dönemlerinin
gerçek pratiğini asla görmek istemezler; çünkü bu pratik onların
soğuk umutları açısından gereğinden fazla acıkl ıdır. Devlet bu du
rumu saptar ve hesabını buna göre yapar.
1 62
Ul�s �ararası pol itik yaşamın hemen hemen bütün yönlerinin ve iç
polıtıkanın daha da fazla yönünün, aldatmaca, yanlış bilgilen
dirme ve -biri diğerini g izleyebilen ya da sadece öyle görü nen- iki
taraflı açıklamalarla birlikte gizli serv is tarzında yürütüldüğü ve
gösterildiği bir dönemde, gösteri zorunlu an laşılmazlıktan yorgun
düşmüş dünyayı yaşamdan uzak ve daima sonuçsuz kalan can sı
kıcı bir polisiye roman dizisi gibi anlatmakla yetin ir. Bu polisiye
romanlar, gece yarısı bir tü nelde zenciler arasında geçen bir kav
ganın realist bir şekilde sahnelenmesinin içerdiği bütün dramatik
unsurlara sahiplerdir.
Televizyon güzel bir görüntü gösterdiği ve bu görüntüyü küstah
bir yalanla yorum ladığ ında aptallar her şeyin açık seçik olduğuna
inanırlar. Yarı seçkin, neredeyse her şeyin karanlıkta kaldığını, iki
yönlü olduğunu ve bilinmeyen kodlar tarafından "oluşturulduğu
nu" bilmekle yetinir. Daha müstesna bir elit ise ulaşabildiği bütün
gizli bilgilere ve sırlara rağmen her özel durumda açıkça ayırt
edilmesi güç olan doğruyu öğrenmek isteyecektir . O, bu aşkı ge
nel tikle karşılıksız kalmasına rağmen hakikatin yöntem ini öğ
renmekten key if duyacaktır.
21
Gizlilik bu dünyaya hükmeder, öncelikle de tahakkü mün smı ola
rak. Gösteriye göre sır toplumun tamamına cömertçe sunu lan bilgi
kuralının zorunlu bir istisnasından başka bir şey değ ildir: Tıpkı
bütünlüklü gösterinin bu "özgür dünya"sında tahakkümün de
mokrasiye hizmet veren bir icra organından başka bir şeye in
dirgenememesi gibi. Ama hiç kimse gösteriye gerçekten inan
mamaktadır. O halde seyirciler, ola ki nasıl hareket edecekleri
konusunda gerçekten fikirleri sorulduğunda, temel gerçeklikleri
hakkında hiçbir fikirlerinin olmadığı bir dünyayı yönetemeyecek
olmalarını tek başına garanti eden sırrın varlığını nasıl kabul eder
ler? Mesele, neredeyse hiç kimsenin ulaşılamaz çıplaklığı ve iş
levsel yaygınlığı içinde sırrı göremiyor olmasıdır. Herkes uz
manlara ayrılmış küçük bir sır alanının kaçınılmaz varlığını kabul
eder; birçok insan çoğu şeyin bu sırrın içinde o lduğ un a inanır.
1 63
La B oetie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev adlı eserinde zorba bir
iktidarın, bu iktidarı destekleıı�enin menfaatlerine olduğunu dü
şünen ya da buna inanan bireylerin oluşturduğu tek merkezden yö
netilen çevrelerden nasıl destek almak zorunda olduğunu gösterir.
Aynı şekilde sorumsuz olduklarından şüphe bile edilememesiyle
gurur duyan politikacılar ya da medya profesyonelleri arasındaki
birçok insa� da ilişki leri ve gizli kaynakları sayesinde birçok şey
'
öğrenirler. işin içyüzünü bilmekten mutlu olan kişi, bu içy üzü
elqt irmez ve kendisine açıklanan bütün gizli bilgilerdeki esas
gerçeklik payının kendisinden daima saklanacağını bilmek is
temez. Hile yapan ların yardımsever koruyuculuğu sayesinde sahte
de olsa biraz daha fazla oyu n kağıdını görebilir; ama hiçbir zaman
oyunun kurallarını öğrenemez. Böylece kendisini derhal ma
nipülatörlerle özdeşleştirir ve aslında onun da paylaştığı bir ce
halete karşı aldırışsız kalır. Çünkü, yalancı zorbalığa aşina olan
bu kişilere sunulan bilgi kırıntıları, normal olarak yalanla ze
hirlenmiş, denetimsiz ve manipüle edilmiştir. Bu bilgi kırıntıları
yine de kendilerine ulaşanları sevindirir çünkü bu insanlar ken
dilerini hiçbir şey bilmeyenlerden daha üstün h issederler. Zaten
bu bilgi kırıntılarının tek işlevi tahakkümü daha saygın kılmaktır,
asla onu anlaşılabilir kılmak değil. Bu bilgiler insanlara birinci
sınıf seyirci ayrıcalığı sağlar: Bu insanlar kendilerinden gizlenen
şeyi kullanarak değil, ifşa edilene inanarak bir şeyleri anlayabile
ceklerine inanacak kadar budaladırlar!
lere gelince, bun ların seri üretim özellikleri ortak bir markaya işa
ret etmektedir: Resmi açıklamaların aleni ve sürekli değişen ya
lan ları; Kennedy, A ldo Moro, Olaf Palme, bazı bakan ve ban
kacılar, bir iki papa ya da bunlardan çok daha değerli olan
diğerleri. Son zamanlarda ortaya çıkan bir toplumsal hastalığa ait
bu sendrom çok çabuk bir şekilde neredeyse her yere yayılmıştır;
adeta incelenen ilk vakalardan itibaren devletin zirvesinden (bu
rası bu tür suikastlerin geleneksel ortamıdır) aşağıya do,�ru ini
yormuş ve aynı zamanda bu tür savaşın profesyonel ler arasında
her zaman sürüp g ittiği alt kesimlerden, yani diğer geleneksel ya
sadışı kaçakçılık ve kayırma alanlarından yukarıya do,�ru çı
kıyormuş gibidir. B u faaliyetler, sanki devlet bu işe karışmaya te
nezzül etmiyormuş ve Mafya da bu alanda sivrilmeyi başarmış
gibi her türlü toplumsal olayın ortasında karşılaşma eğiliminde
dirler; böylece bu aşamada bir tür birleşme başlar .
Tahakküm, özgür ve engelsiz yönetiminin çok yakın bir gelecekte
hem ekolojik (örneğin kimyasal) hem de iktisadi (örneğin ban
kacılık) alanda bir dizi vahim fe!akete yol açacağının en azından
farkındadır. B ir süreden beri bu i stisnai talihsizlikleri alışıla
gelmiş ılımlı dezenformasyonun dışındaki araçlarla ele almaya
çalışmaktadır.
sıralar meşgul olduğumuz türdeki soruşturmalarda, "ne oldu" diye
sormaktan çok "daha önce asla olmamış n.e oldu" diye so ru l m a l ı d ı r.
22
Son yirmi yılda sayıları giderek artan ve tamamı fai l i meçhul
kalan -her ne kadar birkaç önemsiz isim kurban edildiyse de hiç
bir zaman ası l faillere ulaşılması sözkonusu olmamıştır- suikast1 64
B u yeni tarz gizem leri tesadüfi diye açıklamak oldukça sık baş
vurulan bir eğilimdir: polisin yetersizliği, sorgu yargıçlarının ap
tallığı, basının zamansız açıklamaları, gizli servislerdeki büyüme
bunalımı, tanıkların kötü niyeti, ihbarcıların aniden işten vaz
geçmeleri. Edgar Poe, Morgue Soka,�ı C in ay eti nde yer alan meş
hur bir akılyürütme ile gerçeğe giden kesin yolu zaten bulmuştu :
'
Bana öyle geliyor ki bu gizem, kolay l ı k l a çözülebilecek bir durum
olarak görülmesine yol açacak nedenden ötürü çözümsüz bir şey o la
rak düşünülmektedir -bu g izemi n acayip öze l l iğ i n i kastediyorum . . . Ş u
23
Ocak 1 988'de, Kolombiya uyuşturucu m afyası sözde varlığı ko
nusunda kamuoyunda var olan görüşleri düzeltmek amacıyla bir
b ildiri yayınladı. B i r mafyanın oluşabildiği her yerdeki en büyük
arzusu tabi i ki var olmadığını ya da fazl a bilimsel olmayan if
t iraların kurbanı olduğunu kanıtlamaktır; bu da onun kapitalizmle
ilk ortak noktasıdır. Ama söz konusu durumda, dikkatleri tek ba1 65
----·---- --�---------- ------
şına üzerine çekmekten rahatsız olan mafya, kendisini haksız yere
gü nah keçisi olarak kullanarak gizlenmeye çalışan diğer top
luluklar hakkında ayrıntılı bilgi verecek kadar ileri gitmişti. Şu
açıklamayı yapmıştı:
B izler ne bürokratların ve politikacıların ne bankacıların ve m ali uz
manların ne mi lyonerler i n mafy as ın a ne de büyük çaptaki hileli söz
leşmelerin, tekel ya da petrol ınafyasıııa ne de medya nıafyasıııa da
h i liz.
Bu açıklamay ı kaleme alan ların, tüm diğerleri gibi, kendi fa
aliyetleri ni su larıy la mevcut toplumun tamamını su layan bu lanık
büyük bir nehre, bir suç ve daha bayağı yasadışılıklar nehrine bo
şaltmakta çıkarları olduğu kolaylıkla tahmin edilebilir; ama mes
lekleri icabı ne den bahsettiklerini birçok insandan daha iyi bilen
insan larla karşı karşıya olduğumuzu kabul etmek de doğru olur.
Mafya, en iyi şekilde modern toplum topraklarında yeşerir. Mafya,
en az bütünleşmiş gösteri toplumunun dünyasını şekillendiren
diğer emek ürünleri kadar h ızlı bir büyüme gösterir. Mafya, bil
gisayar ve endüstriyel gıda alanında, şehirkrin ve gecekondu ların
tam anlamıyla yeniden yapılanmasında, özel hizmetler ve okuma
yazma bilmeme oranında görülen aşırı i lerleme ile birlikte büyür.
24
Mafya yüzyılın başında S icilyalı göçmen işçilerin gelmesiyle bir
l ikte Amerika Birleşik Devletlcri'nde görülmeye başladığında,
köklerinden koparılıp getirilmiş bir arkaizmden başka bir şey de
ğildi; tıpkı aynı dönemde Amerika'nın Batı kıyısındaki gizli Çinli
topluluklar arasında ortaya ç ıkan çete savaşları gibi. Cehalete ve
yoksulluğa dayanan mafya o dönemde Kuzey İ talya'da bile kök
salmayı başaramamıştı. Modern devlet karşısında her yerde si
l inmeye mahkum gibi görünüyordu. Bu, rasyonel bir polis de
netiminin ve burjuvazinin yasalarının ulaşamadığı şehir dışında
yaşayan, geri kalmış azınlıkların "korunması" üzerine kurulabilen
bir örgütlü suç biçimiydi. Mafyanın savunmaya yönelik taktiği,
polisi ve adaleti etkisiz h ale getirmek ve faaliyet alanı dahilinde
1 66
kendisine gereken gizliliği sağlayabilmek amacıyla, tan ıkların or
tadan kaldırılmasından başka bir şey asla olamazdı. Bunun ar
dından, önce yaygın gösteri toplumunun sonra bütünleşmiş gösteri
toplumunun yarattığı yeni cehalet ortamında kendine yeni bir alan
bu lmuştu: Gizliliğin tam zaferi, yurttaşların yurttaşlıktan toplu is
tifası, mantığın tamamen yitirilmesi, rüşvetin ve evrensel kor
kaklığın ilerlemesiyle birlikte mafyanın modern ve saldırgan bir
güç olabilmesi için bütün uygun koşullar bir araya gelmişti.
Amerika'daki içki yasağı -bu yüzyıl devletlerinin her şey üzerinde
otoriter bir denetim uygulama iddialarını ve bunun sonuçlarını
gösteren en iyi örnek- alkol ticaretini on yıldan fazla bir süre için
örgütlü suça teslim etm işti. Bu olayla birlikte zenginleşen ve tec
rübe kazanan mafya, seçim politikas ına, tic,aretc, profesyonel katil
pazarının gel işmesine ve bazı uluslararası politika meselelerine
dahil olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında S icilya'nın istilasına
yardım etmesi için Washington hükümeti tarafından desteklen
miştir. Alkol yasal hale gelince, şu anda yasadışı tüketimin gözde
malı olan uyuşturucu alkolün yerini almıştır. Bunun ardından
mafya, gayrimenkul işlerinde, bankacılıkta, üst düzey politikada ve
önemli dev let işlerinde ve nihayet gösteri endüstrisinde telev iz
yon, sinema ve yayıncılıkta ciddi bir önem kazanmıştır. Bu durum,
en azından Amerika B irleşik Devletleri'nde müzik endüstrisi için
de geçerl idir; tıpkı hir ürünün reklamının yeterince kalahal ık sa
yıda insana dayandığı her alanda olduğu gibi. Mafya yeterince
sermayeye ya da dokunulmayan ve cezalandırılamayan meçhul
kiralık adamlara sahip olduğundan, reklam alanındaki bu insanları
satın alarak ya da gözlerini korkutarak onlar üzerinde baskı uy
gulamak oldukça kolaydır. Disjokeyleri satın alarak birbirinden
rezil ürünler arasında hangisinin başarılı olacağına karar verilir.
Mafya, Amerika'da edindiği tecrübelerin ve başarıların ardından
hiç şüphesiz ki en fazl a İ talya'da güç kazanmıştır: Dönemin hü
kümetiyle yaptığı tarihsel uzlaşmad an i tibaren sorgu yargıçlarım
ya da polis şefleri ni ö ldürmeye başladı: Bu da onun siyasi "te
rörizm" sahnesine girmesini sağlayan bir tecrübe olmuştur. Gö1 67
rece farklı koşullarda Japon mafyasının benzer gelişimi çağın bir
liğini çok iyi gösterir.
Mafya ile devleti karşı karşıya getirerek bir şeyler açıklanmak i s
tendiğ inde her zaman yanılgıya düşülür: Onlar asla birbirlerinin
rakibi değillerdir. Teori , pratik hayattaki bütün söylentilerin ko
laylıkla gösterdiği şeyi rahatlıkla doğrular. Mafya bu dünyanın ya
bancısı değildir: O tamam iyle kendi evindedir. Bütünleşmiş gös
teri döneminde, aslında her türlü gelişmiş ticari şirkete örnek
olacak şekilde varlığ ını sürdürür.
25
Gösterinin de m ir yumruğu altın da ezi lmiş topluma şu anda hük
meden yeni koŞ\.ıllarla birlikte, örneğin bir politik cinayetin bir
başka açıklamayla sunulacağı, yani bir nevi elekten geç irileceği
bil inmekted ir. Her yerde eskisinden daha fazla deli var ama son
derece hoş olan şey artık on lardan da delice bahsedilebilmesidir.
Ve bu tür medyatik açıklamaları dayatan şey, herhangi bir terör
egemenliği değildir. Tam tersine, bu tür açıkl amaların sessiz se
dasız varlığıdır teröre yol açan .
Ufukta savaşın görüldüğü 1 9 1 4 yılında, aşırı yurtsever sağın gö
zünde Jaurcs ülken in savunmasına gerçekten zarar verecek bir kişi
olarak görüldüğü için Jaures ' i öldüren Villain bu akımdan de
rinden etkilenmişti ve şüphesiz ki biraz dengesiz bir kişiliği olan
V i llain'in Jaures' in öldürülmesi gerektiğine inanmış olduğundan
kimse kuşku duymamıştı. Ama bu aşırılık yanlıları Sosyalist Parti
içinde partiyi derhal "kutsal ittifak"a itecek olan vatansever mu
vafakatin büyük gücünün farkında deği llerdi; Jaures' in öldürül
mesi ya da savaşı reddeden enternasyonali st konumuna sıkı sıkıya
bağlanmasına izin verilmesi fark etmiyordu. Aynı olay bugün ol
saydı gazeteci-polisler ve " toplumsal meseleler" ve "terörizm"
konularında tan ınmış uzmanlar, Villain'in farkl ı s iyasi görüşlere
sahip olmakla birlikte tesadüfen hepsi fiziksel olarak ya da dış gö
rünüş açısından Jaures'e benzeyen adamların kurban olarak se
çildiği çok sayıda c inayet g irişimi n i her zaman planlamış ol1 68
duğunun iyi bil indiğini derhal söylerlerd i . Bazı psikiyatristler
bunu doğrularlar ve medya da öncel ikle psikiyatristlerin söy
lediklerini doğrulayarak otoritesi tartışılmaz uzman olarak bizzat
kendi yetki ve tarafsızlığını doğrulamış olurdu. Ertesi günden tezi
yok, re smi polis soruşturması da Villain denen bu adamın Chope
_
du Croıssant'da*
kendisine kötü hizmet edildiğini ileri sürerek pas
tanenin ortasında herkesin gözü önünde pastane sahibini en iyi
müşterilerden birini vurarak en kısa zamanda gelip intikam al
makla tehdit etmiş olduğuna dair tanıklık etmeye hazır çok sayıda
muteber kişi bulunduğunu öne sürebilirdi.
Bu, geçmişte hakikatin sık sık ve çarçabuk ortaya çıktığı an
lam ına gelmemelid ir; çü nkü Villain sonuçta Fransız mahkemeleri
tarafından aklanmıştı . Ancak 1 9 36 yı lında, İspanyol devrimi baş
ladığı sırada kurşuna dizildi, çünkü Balcar Adaları'na yerleşme ih
t iyatsızlığını göstermişti.
26
Devletin üretimin yönlendirilmesinde hegcmonik bir rol üst
lendiği ve bütün metalarla ilgili talebin doğrudan doğruya gös
teriye dair bilgi lendirme ve promosyonla sağlanan merkezileş
meye -ki dağıtım biçim leri de buna uyarlanmak zorı,ındadır- ôa
yandığı bir dönemde iktisat alanındaki işlerin karlı bir şekilde yü
rütülmesiniı� yeni koşulları bunu gerektirdiğinden, gizli ku
rumların ve etki ağlarının her yerde geliştiğine tanık oluruz. B u
durumda b u , sermaye birikimi, üretim v e dağıtım hareketinin
doğal sonucu ndan başka bir şey değildir. B u alanda büyümeyen
yok olmak zorundadır; ve hiçbir şirket bugünün endüstri, gösteri
ve devletinin değerlerini, tekniklerin i ve yöntemlerini benim se
meden büyüyemez. Son tahlilde yeni bireysel bağımlılık ve ko
ruma ilişkilerinin oluşumunu dayatan şey çağımız ekonomisinin
seçimi olan özel büyüme biçimidir.
S icilya mafyasının kullandığı ve tüm İtalya'cla kabul gören bu for
mülün derin hakikati şu noktada yatar: " Eğer paran ve dostların
* Jaures'in öldürüldüğü kahvehane. (ç.n.)
1 69
varsa hukukla dalga geçersin." Bütünleşmiş gösteride yasalar
uyku halindedir; çünkü yen i üretim teknikleri için hazırlanma
mışlardır ve ayrıca malların dağıtımı sırasında yeni tür anlaşmalar
sayesinde bu yasalardan uzak durulmuştur. Kamuoyunun ne dü
şündüğünün ya da neyi terci h ettiğinin artık hiçbir önemi kal
mamıştır. Gösterinin kam uoyu araştırmaları, seçimler ve mo
dern leşmeye yönelik yeniden yapılanmalarla g iz lediği şey budur.
Kazananlar kim olursa olsun kibar müşteriler en kötü malı edi
neceklerdir: Çünkü bu tamamen onlar için üretilmiş olandır.
"Hukuk dev leti" kavramı, modern ve sözde demokratik devletin
genelde bu özelliklerinden vazgeçmesiyle birlikte yaygın bir şe
kilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu ifadenin 1 970 yılından kısa
bir süre sonra x_e tam anlamıyla öncel ikle İ talya'da popülerlik ka
zanması kesinlikle tesadüfi değildir. B irçok alanda, yasalar adeta
çeşitli boşlııklar kalacak şekilde özenle hazırlanmışlardır; tabii ki
bu, bu boşluklardan yararlanabilecek olanlar için geçerlidir. Bazı
koşullarda -örneğin dünyadaki her türlü s ilah ticareti, özellikle de
daha yüksek teknoloj i ürünleri çevresinde- yasadışılık, kendisi sa
yesinde daha da karlı hale gelen iktisadi işlem lere destek sağlayan
bir güçten başka bir şey değildir. Günümüzde birçok iş ilişkisi ka
ç ın ı lmaz olara:k e n azından bu yüzyıl kadar namussuzdur; bu
durum eskiden, sadece namussuzluk yolunu seçmiş sınırlı sa
yıdaki insan aras ında sözkonusuydu.
İ nsan her zaman düşmanından bir şeyler öğrenir. Devlet adarrı
larının da, yeni bir olumsuzluk kuşağının göz açıp kapayıncaya
kadar geçişiyle uğraşırlarken, -Homeros'un da söylediği gibi, "bir
insan nesli bir ağacın yaprakları gibi hızla gelip geçer"- genç
Lukacs'ın yasallık ve yasadışılık kavramları hakkı ndaki sap
tamalarını okumaya itildiklerine inanmak gerekir. Bu dönemden
itibaren, devlet adamları da tıpkı bizler gibi bu sorunla ilgili her
hangi bir ideolojiyi kendilerine dert etmekten vazgeçebilm iş
lerdir; ve aslında gösteri toplumunun uygulamaları artık bu tür
ideolojik yanı lsamaları kesinlikle cesaretlendirmernektedir. Ve ni
hayet bizlerle ilgili olarak şu sonuca varılabi lir: Kendimizi tek bir
illegal etkinl iğe adamamızı engelleyen şey gereğinden fazla il
legal etki nliğimizin olmasıdır.
27
Pe/epones Sa rnş ı 'nın VIll. cildinin 66. bölüm ünde Thukydides,
içinde bu lunduğumuz durumla birçok benzerlikler taşıyan bir
başka oligarşik komplo harekfitıyla ilgili şunları yazmışt ır:
Ü stc l i k söz alanlar komploculardı ve attı k ları nutukları öncelikle
dostları sın ıyorlardı. Komplocuların sayısı karş ı sında korkuya kapı lan
yurttaşlar aras ı nda hiçbir muhalefet yükselm iyordu. Her şeye rağmen
birisi on lara karşı çıkmaya kalkıştığında onu ö ldürmenin uygun bir
yolu bulun uyordu . Kati ller ara�tırılmıyordu ve şüpheli kişilerle ilgi l i
h içbir soruşt uıına açı l m ıyordu. H a l k tep k i göstermiyordu ve insanlar
Pazarın sömürülebilecek sektörlerini belirlemeye ve elde tutmaya
yönelik promosyon/denetim şebekelerinin büyümesiyle birlikte
olupbitenden haberi olanlardan ve onların yardımını çok fazla
reddetmemiş olanlardan esirgenemeyecek kişisel hizmetlerin sa
yısı da artmıştır; ve bun lar her zaman devlet ç ıkarları ya da gü
venliğinin polisleri ya da bekçi leri deği ldirler. İşlevsel suç or
taklıkları uzun mesafeli ve uzun süreli i letişim kurarlar, çünkü
onların şebekeleri, burj uva döneminin serbest etkinliğinde ma
alesef her zaman az rastlanan bu minnettarlık ve sadakat duygula
rın ı dayatacak her türlü araca sahiptir.
o kadar korku içi ndeydiler ki g ıklarını ç ı karm adıkları halde şiddetlen
kurtulmuş o ldukları için kendilerini mutlu h issediyorlardı. Komp
locuların gerçekte olduğundan çok daha kalabal ı k oldukları n a ina
narak tam anlamıyla bir güçsüzlük duygusuna kapılm ışlardı. Ş ehir
çok büyüktü ve asl ı nd a ne olup bittiğini anlayabilecek kadar
bir
birlerini yeterince tanımıyorlardı. Bu hoşnutsuzluk ortam ı nda şika
yetler h iç k i mseye söylenemiyordu. Bu durumda, suçlulara karşı dü
zenlenen b i r eyleme dahil olmaktan kaç ı nı l m a l ı y d ı , çünkü bunun için
y a tanımadık birisiyle y a da tanıdık ama güvenilmeyen birisiyle ko
nuşmak gerekecekti. Demokratik Parti'de i nsan l ar birbirine şüpheyle
yaklaşıyor v e herkes kendisine karşısındakinin komplocuların suç or
ta ğ ı olup olmadığını soruyordu. Aslında bunlar arasında asla oli
garşiyle işbirliği yapma ihtimali olmayan insanlar vard ı .
1 70
171
Eğer tarih halen savaşan etkenlere ve dolayısıyla da hiç kimsenin
kendi n i tam olarak dışlayamayacağı bir sonuca dayanan bu ge
rilemenin ardından bize geri dönmek zorundaysa, bir gün bu Yo
rumlar gösteri tarihinin yazılmasında yararlı olab i lir; hiç şüphesiz
ki gösteri bu yüzyılda ortaya çıkmış en önemli ve en az açık
lanmaya çalışılmış olaydır. Koşullar farkl ı olsaydı kendimi bu ko
nuyla ilgili ilk çal ışmamdan son derece tatmin olmuş kabul ede
bilirdim ve sonraki gelişmeleri düşünmeyi başkalarına bırakabi
lirdim. Ama, içinde bulunduğumuz dönemde hiç kimsenin bunu
yapmayacağını düşündüm.
28
Promosyon-denetim şebekelerinden gözetim-dezenformasyon şe
bekelerine farkın� varı lmadan geçilir. Bir zamanlar sadece yer
leşik bir düzene karşı komplo düzenlenirdi. B ugün, yerleşik dü
zenden yana komplo düzenlemek büyük gelişme gösteren yeni bir
meslektir. Gösterinin tahakkümü koşullarında insan lar bu ta
hakkümü sürdürmek ve gösterinin tek başına başarılı ilerleyişi
olarak adlandırabileceği şeyi sağ:ama almak için komplo dü
zenlerler. Kom p lo düzenlemek, gösterinin işleyişinin bir par
çasıdır.
Bir tür tedbir niteliğindeki iç savaşın koşulları, çeşitli açılardan
hesaplanmış geleceğe yönelik tasarılara uyarlanarak zaten oluş
turulmaya başlanmıştır. Bunlar, bazı noktalarda bütünleşmiş gös
terinin ihtiyaçlarına göre müdahalede bulunmakla yükümlü "özel
organizasyonlar"dır. Böylece, en kötü senaryolar düşünülerek,
1 968 yazında Mexico C ity'deki bir meydanın adına esprili bir
gönderme yapılarak* "Üç Kültür" adıyla bir taktik p lanlanmıştı;
ama bu kez hemen h arekete geçildi ve zaten i syan başlamadan
taktik uygulanmalıydı. B öylesine aşırı örnekleri n dışında, iyi bir
yönetim aracı olmak için fai l i meçhul c inayetlerin çok sayıda in
sana dokunması ya da sık sık görülmesi şart değildir: Sadece
1 968 Eki m ayında, polis Mexico City'deki Plaza de las Tres Culturas'da top
lanan gösterici öğrencilere ateş açm ı ş ve birçoğunu öldü rmüştür; takip eden
olaylarda da en az elli öğrenci polis tarafı ndan öldürülmüştür. (ç.n . )
•
1 72
mümkün olduklarını bilmek bile çeşitli alan lar üzerine yapılan he
sapları derhal karışık hale getirir. Faili meçhu l cinayetin zekice
seçilmiş ve ad lıominem· olmasına da hiç gerek yoktur. Yöntemin
tamamen rastgele uygulanması belki de daha verimli olmaktadır.
Yetiştirme konusundaki toplumsal eleştirinin bazı bölümleri de bir
araya getirilmiştir; bu konu bu tartışmadaki fazl asıyla geleneksel
yalanlardan uzak tutulmaları daha uygun olan akademisyenlere ve
medya profesyonellerine artık emanet edilmemektedir; yeni bir
tarzda ileri sürülen ve kullanılan, daha iyi yeti ştirilmiş bir başka
profesyonel türünün denetl e diği yen i bir eleştiri gerekmektedir.
Göreli olarak güvenilir bir tarzda yazılmış -herkesin dikkatinin
gösteri soytarılarına yoğunlaşmış olmasını kullanan bir taktik ola
rak; neticede bil inmeyen kişi lere hayranlık uyandıran bir taktik
olarak- imzasız ya da pilinmcyen kişilerin imzasını taşıyan aklı
başın da meti nler ortaya çıkmaya başlam ıştır ve bu met inler sa
dece gösteride hiç ele alınmamış konular hakkında olmayıp aynı
zamanda, doğruluğu ne kadar bariz olursa olsun asla kulla11 1l
mamış olmaları ndan kaynaklanan sağlam bir özgünlük sayesinde
daha da çarpıcı hale gelen argümanları da içerirler. Bu uygulama,
en azından, uygun görüldükleri takdirde daha sonra kendilerine
olayların olası sonuçlarıyla ilgili daha fazla şeyin söyleneceği
daha uyanık kişileri toplamak için ilk adım işlevini görebil ir. Ba
zıları için bir kariyerin ilk adımı olan şey -daha düşük derecede
olan- başkaları için ise kendilerine hazırlanmış bir tuzağa atılan
i lk adım olacaktır.
Bazı durumlarda, tehlikeli hale gelme riski taşıyan bazı sorunlar
hakkında bir başka sahte eleştiri yaratılması sözkonusudur; her
ikisi de zavallı gösteri anlaşmalarına yabancı olarak ortaya çıkan
iki görüş arasında masum yargı sonsuza dek salınabilecektir ve bu
görüşler etrafında dönen tartışma gereken her durumda yeniden
i leri sürülebilecektir. Daha sık olarak da medyanın gizlediği şey
ler hakkında genel bir tartışma sözkonusudur ve bu tartışma bir
hay l i eleştirel olup bazı noktalarda da bir hayli zekice sürdürülür,
•
(Lat.) insana karş ı . (ç.n.)
1 73
ancak nedensiz bir şekilde dağınık kalır. Konular ve kelimeler,
eleştirel düşünceye göre programl anmış bilgisayarların yardımıy
la yapay olarak seçilir. Bu metinlerde zor fark edilen ancak önem
li bazı boşluklar vardır: Bunlarda perspektifin kaç ış noktası her
zaman tuhaf bir şekilde eksi ktir. Bu metinler, sadece horozu eksik
olan meşhur s ilahların tıpkıbasmıları'na benzerler. Bu, kaçınılmaz
olarak, birçok şeyi önem li bir samimiyetle ve doğru lukla gören
ama ayn ı zamanda taraf tutan yanlı bir eleştiri'd ir . Bu eleştirinin
yanlı olmasın ın nedeni , herhangi bir tarafsızlığı etkileyecek ol
ması değil -çünkü tam tersine çok suçlayıcı görünmek zorundadır
bunu yaparken asla gerekçesi'nin ne o lduğunu ortaya koyma; böy
lelikle üstü kapalı bir şeki lde de olsa nereden geldiğini ve nereye
gitmek istediğini..,i' öylcme ihtiyacını duymuyor gibi görünmesidir.
Gazetecilik karşıtı olan bu yanlış eleştiri türüne, başlang ıçla gös
teri bilgisinin bir tür saldırgan yan ürünü olduğu bilinen düzenli
söylenti uygulaması da eklenebilir, çünkü bütün insanlar, bu söy
lentide yanıltıcı bir özellik olduğunu ve söylentinin çok az güven
verdiğini en azından belli bel irsiz bir şekilde hissederler. Söylenti
başlangıçta boş inançlara dayalı, nahif ve kendi kendini kan
dırmaya yönelikti. Ama son zamanlarda, gözetim, kendisine uy
gun gelebilecek söy lentileri ilk işaretle yayabi lecek insanl arı top
lum içine yerleştirmeye başladı . Bu noktada, otuz yıl önce for
müle edilmiş ve kökeni Amerikan reklam sosyoloj isine dayanan
bir teorinin yapt ığı gözlem lerin pratiğe geçirilmesine karar ve
rilmiştir: "Lokomotifler" olarak bilinen bireyler teorisi, yani kendi
ortamlarındaki diğer kişileri peşlerinden sürükleyen ve onlar ta
rafından takli t edilen öncü insanlar teorisi; ama bu kez kendiliğin
denlikten kontrollü olana bir geçiş sözkonusudur. Aynı zamanda
bütçe ya da bütçe dışı o lanaklar yakın geçmişin eski uzmanla
rının, akademisyenlerin ve medya uzmanlarının, sosyologların ya
da polisin yanı sıra çok sayıdaki yedeği finanse etmek üzere se
ferber edilmiştir. Eskiden bilinen bazı modellerin hala mekanik
olarak uygulandığına i nanmak, en az geçmişin genelde yok sa
yılması kadar yanıltıcıdır. "Roma artık Roma'da değildir" ve
Mafya da artık hırsız değildir. Günümüzde bütün ülkelerde ve
rilen özel hizmetler, 1 9 1 4'te Genelkurmay İ kinci Şube su1 74
baylarının faaliyetlerine pek benzemediği gibi, gözetim ve de
zenformasyon hizmetleri de bir zamanların -örneğin İkinci İ m
paratorluk döneminin poiis ve jurnalcileri g ibi- polis ve muhbir
çalışmasına benzememektedir.
S anatın ölümünden itibaren, poli sleri sanatçı kılığında gizlemenin
son derece kolay hale geldiği bilinir. Güçlenen bir yenidadacılığın
son taklitlerine, medyada muzaffer bir edayla ahkam kesme ve
dolayısıyla da değersiz kralların soytarıları gibi, resmi sarayların
dekorunu değiştirme yetkisi verildiği nde, aynı şekilde devletin
etki ağların ın bütün vekil ya da yedekleri için de kültürel bir ör
tünün garanti edildiği görülür. İ çi boş sahte-müzeler ya da var ol
mayan kişilerin tüm eserleri ile ilgilenen sahte-araştırma mer
kezleri en az gazeteci-polislerin, tarihçi-polislerin ya da ronıancı
polislerin meşhur edilmesi kadar hızlı bir şekilde yaygınlaşabilir.
Arthur Cravan, Maintenanr'da (Şi mdi) şunları yazdığında kuş
kusuz bu dünyanın gidişatını önceden tahmin etmişti : "Çok ya
kında sokaklarda sadece sanatçıları göreceğiz ve artık sıradan
insan bulmakta güçlük çekeceğ iz." Aslıııda bu Paris serserilerinin
yaptığı eski bir şakanın yenilenmiş biçi midir: "Selam sanatçılar!
Eğer yanıldıysak affola."
Meseleler öyle bir hale gelmiştir ki, artık en modern, yani piyasa
da en iyi dağıtımı yapan yayınevinin kolektif yazarlık uyguladı
ğını bile görebiliriz. Takm a adlarının özgünlüğünü sadece gazete
ler güvence altına alacağı için bu isimler değiştirilebilir. işbirliği
yapabilir, birbirinin yerine geçebilir ve yeni yapay beyinleri üst
lenebi lirler. Bu isimler çağın yaşam ve düşünce biçim ini dile ge
tirmekle yükümlüdürler ve böyle yapmaları kişiliklerinden değil
böyle emir almalarından kaynaklanır. Bunların hakikaten bağım
sız bireysel edebiyat girişimcileri olduklarına i nananlar Ducasse'ın
Comte de Lautremont'la arasının açık olduğunu; Duınas'nın Mac
quet o lmadığını ve özellikle de Erckmann'ı Chatrian'la karıştır
mamak gerektiğini; Censier ve Daubenton'ın birbirleriyle ko
nuşmadıklarını bilgiççe iddia etmeye kadar varabilirler.* Bu tarz
*
lsidor Ducasse, Comte de Lau treamont idi ; tarihçi Macquet, D umas' n ı n mes.
1 75
modern yazarların, en azından "Ben, bir başkasıdır" konusunda
R imbaud ' nun ardından gitmek istediklerin i söylemek daha ye
rinde olur.
Gösteri toplumunun tüm tarihi, gizli servisleri temel buluşma nok
tası rolünü oynamaya çağırmıştı; çünkü böyle bir toplumun özel
likleri ve icraat yöntemleri en i leri derecede bu servislerde yo
ğunlaşmıştır. Üstelik onlar, taşıdıkları mütevazı "servis" ismine
rağmen, her zaman bu toplumun genel çıkarları nın hakemliğini
yaparlar. Burada kötüye kullanmak sözkonusu değildir, çünkü
bunlar gösteri yüzyılının sıradan ahlakını sadakatle dile getirirler.
Ve böylece gözetleyen ve gözetlenen ler uçsuz bucaksız bir ok
yanusta i lerlerler. Gösteri , gizliliği zafere ulaştırmıştır ve giderek
artan bir oranda-gizlilik uzmanları'nın denetiminde olmak zo
rundadır ve kuşkusuz bu uzmanlar sadece kendilerin i farklı de
recelerde devlet kontrolünden kurtarmayı başarm ış memurlar de
ğildirler; bu nlar sadece memur değildir.
29
Bütünleşmiş gösterinin -en azından onu yönetenler için- genel iş
leyiş yasası, bu çerçeve içinde yapılabilecek her şeyin yapılmak
zorunda olmasıdır. Bunun anlamı neye mal olursa olsun her türlü ·
yeni aracı kullanmak gerektiğid ir. Yeni aletler, her yerde sistemin
amacı ve itici gücü haline gelirler; ve kullanımları başka dü
şünceye yer vermeksizin kendisini her dayattığı nda, sistemi n iler
leyişini belirgin bir şekilde değiştirebilecek tek şey bunlardır. As
lında, toplumun sahipleri, her şeyden önce "insanlar arasında
belirli bir toplumsal ilişkiyi" korumak isterler ama sürekli devam
eden teknoloj i k yenilikleri de izlemeleri gerekir; çünkü ken
dilerine kalan mirasl a birlikte kabul ettikleri yükümlülüklerden
b iri de budur. Bu yasa, tahakkümü koruyan hizmetlere de aynı şe
kilde uygulanmal ıdır. Mükemmel hale getirilen araç, kullanılmak
zorundadır ve bu aracın kullanımı, bu kullanımı kolaylaştıran kolektaşıyd ı ; Erckmann ve Chatrian birlikte eserler yazm ı şlard ı ; Censier-Dauben
ton Paris'in bir metro istasyonudur. (ç.n.)
1 76
şulları da bizzat güçlendirecektir. Bu şekilde, aciliyet yöntemleri
standart yöntemler haline gelir.
Gösteri toplumunun bütünlüğü, belli bir açıdan devrimcileri haklı
çıkarmıştır, çünkü en ufak ayrıntının bile bütünden ayrılmadan
iyileştirilemeyeceği açıklık kazanm ıştır. Ama bu bütünlük, aynı
zamanda devrimci eğ ilimin az ya da çok kendini i fade edebildiği,
sendikacılıktan gazetelere, şehirlerden kitaplara uzanan toplumsal
alanları ortadan kaldırarak her türlü örgütlü devrimci eğilimi de
yok etm iştir. B u eğilimin doğal olarak taşıdığı yetersizlik ve dü
şüncesizliği ayııı hareketle aydınlatmak da m ümkün olmuştu . Ve
bireysel açıdan , hüküm süren bütünlük bazı olası istisnaları or
tadan kaldırmaya ya da satın almaya epeyce muktedirdir.
30
Gözetim, eğer her şeyin mutlak denetimi sırasında kend i gel işme
si nden kaynaklanan zorluklarla karşılaşma aşamasına gelmemiş
olsaydı, çok daha tehlikeli olabilirdi. Sayıları giderek artan bi
reyler hakkında toplanan bilgi yığın ı ile bu y ığının tahlil edilmesi
için gereken zaman ve zeka arasında ya da daha basit olarak söy
lemek gerekirse olası çıkarları arasında bir çelişki vardır. Mal
zemenin bolluğu her aşamada kısaltma yapılmasıııı zorunlu kılar:
Bu sırada birçok bilgi kaybolur ve geriye kalanlar ise okunama
yacak kadar fazladır. Gözetim ve man ipülasyonun yönetim i bir
leşmemiştir. Aslında her yerde karların bölüştürülmesi üzerine bir
çıkar çatışması vardır; ve dolayısıyla da mevcut toplum içindeki
şu ya da bu potansiyelin -aynı hamurdan gelmeleri nedeniyle hepsi
aynı derecede saygın kabul edilen- diğer potansiyellerin aleyhine
öncelikli olarak gelişmesi için bir mücadele vardır.
Bu mücadele aynı zamanda bir oyundur. Her istihbarat amiri kendi
ajanlarını ve ilgi alanındaki hasımlarım gözünde büyütür. Çok sa
yıda uluslarüstü i ttifakın yanı sıra günümüzde, her ü lkenin hem
devlet nezdinde hem de devlet ötesinde sınırsız sayıda polisi ya da
karşı-casusluk serv isi ve gizli servisi vardır. Bunun yanı sıra, gö
zetim, koruma ve istihbarat işleriyle ilgilenen çok sayıda özel şirf- l 20N/Gihteri
Toplumu
1 77
ket vardır. Çokuluslu büyük şirketlerin de doğal olarak kendi özel
servisleri vardır; aynı şekilde orta büyüklükte de olsalar, ulu �al �e
.
bazen de uluslararası düzeyde bağımsız politikalar izlemeyı sur
düren kamulaştırılmış ş irketlerin de özel serv isleri vardır. H �r
ikisi de aynı devlete ait olan ve üstelik dünya pazarında petrol f�
yatlarını yüksek tutma konusundaki ortak çı� arları �çısıı�dan dı
yalektik birlik içinde olan bir n �� leer � ndüstrı grubu ıle ? ır petr� l
.
grubunun çatıştığı görü lebi lir. Ozel bır sana� ı dalın �akı her gu
.
venlik servisi, kendi bünyesine yönelık sabotajl arla mucadele e ?er
ve gerektiği nde rakiplerine sabotaj düzenler: Denizaltı tün ��l erıne
.
önemli yatırımlar yapan bir şirket , feribotların güv � nsızlıgınd � n
.
yana olur ve mali güçlükler içindeki gazetele:ı , fcrıbotların g �.
vensizliği i le ilgili haberleri ilk fırsatta ve üzerınde çok fazla du
şünmeden man�t yapmaları için maaşa bağlar; Sandoz'la rekabet
eden bir şirket Ren vadisi ndeki yeraltı su larına karşı kay ıtsız k �lır :
G izli olan gizlice gözetlen ir. Öyle ki hikmeti hükünzetin y önetım �
.
etrafında kurnazca toplan mış bu organizmaların her bırı,. keı:�ı
özel anlam hegemonyasının peşinded ir. Zira anlam , anlaşılabılır
hir merkezle birlikte kaybo lmuştur.
1 968'e kadar başarıdan başarıya koşan ve sev i ldiğ ine inandırılmış
olan modern toplum, bu tarihten itibaren bu sevdadan vazg �çmek
zorunda kalmıştı; artık kendisinden korku lmasını tercıh et �
.
mektedir. "O masum halinin artık geri gelmeyeceğini" gayet ıyı
bilir.
Böylece kurulu düzenden yana binlerce komplo, şebekeleriı� ve
meselelerin ya da g izli faaliyetlerin giderek üst üste gelmesı ve
bunların her türlü ekonom i , polit ika ve kü ltür dalına hızla en
tegrasyon süreciyle b irlikte , birbirine karışır ve hemen hemen h �r
yerde b irbiriyle çarpışır. Toplumsal yaş�mın � e: a lan ında, go
.
. .
zetim, dezenformasyon ve güven lik faalıyetlerının ıç ıçe � ı �me
.
oranı sürekli bir artış gösterir. Komplo neredeyse alen � n g o�ule
.
cek kadar yoğunlaştığında, komplonun her bir bölümü dığerını ra
hatsız etmeye ya da kaygılandırmaya başlar çünk � � ütü � �u p �o �
fesyonel komplocular tam olarak nedeni n i b ilmek �ızın bırbırlerını
gözetlemeye ya da birbirlerini kesin olarak teşhıs edemeden te-
sadüfcn karşılaşmaya başlarlar . Kim kimi gözetlemek ister? Bu
görünüşte kimin yararınadır? Ya gerçekte? Hakiki etkiler gizli
kalır ve nihai hedeflerden güçlükle şüphe duyulabilir ve bunlar
hemen hemen asla anlaşılmazlar. Böylece aldatılmadığı ya ela ma
n ipüle edilmediğinden kimse emin olamazken, manipüle eden de
başarılı olup olmadığın ı nadiren bilir. Ve aslında manipülasyonun
başarılı tarafında yer almak, doğru stratejik perspekti fin seçildiği
anlamına gelmez. Taktik başarılar böylece büyük güçleri teh likeli
yollara sürükleyebilirler.
Görünüşte aynı hedefi n pqi nde olan aynı şebekede, bu şebekenin
sadece bir parçasını olu şturanlar, diğer bölümleri n ve her şeyden
önemlisi çekirdek kadronun bütün varsayımlarını ve sonuçlarını
kaale almamak zorundadırlar. İ ncelenen herhang i bir konu hak
kındaki tüm bilgileri n pekata tamamen h ayali ya da c iddi bir şe
kilde tahrif edi lmiş ya da oldukça yanlış b i r şekilde yorumlanmış
olabilme ihtimali -ki bu gayet iyi bilinen bir olgudur- soruştur
mayı yürüten lerin hesaplarını önemli ölçüde karıştırır ve çürütür;
çünkü birini mahkum etmek için yeterli olan şey, onu tanımak ya
ela kullanmak gerektiğinde o kadar yeterli olmaz. B ilgi kaynakları
rekabet içinde olduğundan tahrifler de rekabet içindedir.
Ancak bu uygulama koşul larından yola ç ıkarak, topl umsal alanın
tamamına yayıldığı ve bunun sonucunda personel ve araç-gereç
sayısını artırdığı ölçüde, denetimin verimliliği nin azalması eği
limi göstermesinden söz edilebil ir. Çünkü burada her araç bir
amaç haline gelmenin peşindedir ve bunun için çaba gösterir. Gö
zetim kendi kendini gözetler ve kendine karşı komplo düzenler.
S onuç olarak, gözetimin bugünkü temel çelişkisi, olmayan bir
varlığı yan i , toplumsal düzeni bozmaya çalıştığı düşünülen varlığı
gözetlemesi, içine sızması ve etkilemesidir. Ama bu varlığın iş
başında olduğu nerede görülmüştür? Çünkü, koşullar asla bu
kadar devrimci olmamıştır ve durumun bu kadar ciddi olduğunu
düşünen sadece hükümetlcrdir. Yadsıma, kendi düşüncesinden o
kadar başarılı bir şekilde yoksun bırakılmıştır ki uzun zamandan
beri dağılmış bir haldedir. Bu nedenle, sadece muğlak ama hiila
1 78
1 79
yeterince rahatsızlık veren bir tehdit olmayı sürdürmektedir ve ne
ticede gözetim en gözde etkin lik alanından mahrum bırakılm ıştır.
Bu gözetim ve müdahale gücü tamamen mevcut gerekliliklerle
yönetilmektedir ki bu gereklilikler, bu tehditle peşinen mücadele
etmek amacıyla bizzat tehdidin alanına yönelen anlaşma ko
şulların ı belirler. Bu nedenle gözetimin, bu sefer teröristleri deği l
teori leri etkilemek amacıyla, gözden düşmüş gösteri araçlarının
dışında bilgilendireceği yadsımanın kutuplarım düzenlemede bir
çıkarı olacaktır.
31
Tarihsel zaman konusunda büyük otorite olan Baltasar Gracian
L 'homme de coııı::sıa [S aray Adamı] son derece isabetli bir şekilde
şunları söyler:
İster e y lem ister söylem olsun, her şey zamanla ö l ç ü l melidir. B ir şey
yapılabi leceği sırada istenmel idir; zira ne mevsimler ne de zaman
kimsey i bekler.
Ama Ömer Hayyam daha az iyimserdi:
Açık seçik ve mesel s i z konuşmak gerekirse -Bizler Tanrı ' n ı n e l inde
birer oyuncağız; - K u l l u k yarış ı nda bizimle dalga geçil ir, -S onra da
teker teker hiçlik kutusuna geri döneriz.
32
Fransız devrimi savaş sanatına büyük değişiklikler getirmıştır.
C lausewitz ancak bu deneyimden sonra taktik ile strateji arasında
şu ayrımı yapabilmişti: Taktik, savaş sırasında zafere u laşmak
amacıyla güçlerin kullanılması, strateji i se, savaşı n hedeflerine
ulaşmak amacıyla zaferlerin kullanılmasıdır. Avrupa derhal ve
uzun bir dönem boyunca sonuçların boyunduruğu altına sokul
muştu. Ama teori uzun bir süre sonra oluşturulabilmiş ve dengesiz
bir şeki lde geliştiri lmişti. Öncelikle kavranması gereken şey,
köklü bir toplumsal değişimin doğrudan doğruya yol açtığı olum
lu özelliklerdi: Geçimini topraktan sağlayan ve dükkanlardan ve
erzak trenlerinden görecel i olarak bağımsız yaşayan büyük çapta
1 80
genişletilmiş bir ordunun coşkusu ve hareket kabiliyeti. Bu pratik
unsurlar, benzer unsurların düşman tarafıııda da devreye girmesiy
le bir gün dengelenir: Fransız orduları, İ spanya'da bir başka halk
coşkusuyla; geniş Rusya topraklarında yaşayamayacakları bir ül
keyle; Alman ayaklanmasının ardından sayısal üstünlüğü olan
güçlerle karşılaşırlar. Bununla birlikte yeni Fransız taktiğinde gö
rülen ve Bonapart'ın stratej isini dayandırdığı bas it temel olan
toplu geri çekilme uygu laması yanlış düşü ncelerin zoraki bir şe
kilde terk edi lmesinden de kaynaklanmaktaydı ki bu stratej i, za
ferleri sanki avans olarak kazanmış gibi peşin olarak kullanmak
tan; başlangıçtan iti baren manevrayı ve onun değişik çeşitlerini
henüz kazanılmamış ama ilk şiddetli saldırıda kesinl ikle ka
zanı lacak bir zaferin sonuç ları olarak anlamaktan ibaretti. Bu tak
tik, bu yanlış düşüncelerden derh al kurtulmak zorunda kalm ıst ı ve
aynı zamanda daha önce söz edilen diğer yen i l iklerin cşzaı� a n l ı
oyunu sayesi nde böyle bir kurtuluşu başarma koşul larım b u l
muştu. Son ayaklanmaya katılan Fransız askerl eri, düzenli sa
vaşmaktan, yani bir hizada kalıp veri len emirler doğru ltusunda
ateş etmekten acizdiler. I3u durumda açılma nizam ın a soku lacak
lar ve düşmana doğru i lerlerken keyfi ateş edeceklerdi. Ya da
keyfi ateş, tek etkili çare olarak, yani dönemin askeri çatışma
l arında en belirleyici etken olan tüfeğin gerçekten tahrip edici bir
şekilde kullanılması olarak görülmüştü. Böylelikle askeri dü
şünce, sona ermek üzere olan yüzyılda böyle bir son ucu evrensel
olarak reddetmekteycli ve aslında konuyla ilgili tartışma, aralıksız
süren çatışma örnekleri ve menzil ve ateş etme hızında kay
dedilen sürekli ilerlemelere rağmen, yeni yüzyılın büyük bir bö
lümü nde de devam edebilmişti .
A y n ı şekilde, gösteri tahakkümünün kuru lması öylesine derin bir
toplumsal değişim olmuştur ki yönetme sanatını da kökten de
ğiştirmiştir. Pratikte bu kadar kısa zamanda böylesine verimli so
n uçlar doğuran bu sadeleştirme, teorik açıdan henüz tam ol arak
anlaşılmamıştır. Her yerde yalanlanmış olan eski önyargılar, art ık
gereksiz hale gelen önlemler ve hatta eski zamanlardan kalma
vesvese kalıntıları, bütün uygulamaların her gün gösterdiği ve
onayladığı bir şeyi tan ımalarını engelleyerek çok sayıda yö181
netıcının düşünce biçimine hala ket vurmaktadır. Aslında, yok
edilmiş bir dünyada yaşadıklarına i nandırılanlar, sadece boyun
eğmiş insanlar değildir, yöneticiler de zaman zaman bazı açı
lardan kendilerinin bu duruma maruz kalmalarının sonuçlarına
katlanırlar. S anki geride bir gerçeklik kalmış ve bu gerçekliğin
hala onların hesaplarına katılması gerekiyormuş gibi kendilerini
ortadan kaldırdıkları şeyin bir bölümüne inanır bulurlar. Bu ge
cikme çok uzun sürmeyecektir. Bu kadar çok şeyi bu kadar kolay
başarabilenler doğal olarak daha ileri gideceklerdir. Oyunun yeni
kurallarındaki esnekliği ve vahşi görkem i benim semekte çok
yavaş davranan ların, gerçek iktidar çevrelerinde arkaik bir şekilde
uzun süre ayakta kalabileceklerine inan mamak gerekir. Gösterinin
kaderi kesinlikle aydınlanmış despotizm le son bulmayacaktır.
tığım iş beklediğim sonuca ulaşmazsa, eğer amacıma u l aşaınadıysam
hoşuna çalışm ı ş , yani yararsız bir iş yapmış o l u rum . . .
B irisi yaptığı iş nedeniyle ödül lendirilmezse y a da b u i ş kabul edil
mezse onun hoş yere çal ıştığı da söylenir; ç ünkü bu durumda çalışan
asl ı � da çok güzel ol abi lecek olan çalı şınasını ı ı değerini hiçbir şek i lde
kestıremeden zamanını ve emeğini harcamış demektir.
(Paris, Şubat-Nisan 1988)
Tahakkümü yönetmek ve özell ikle de bu tahakkümün korunma
sını sağlamak için seçilmiş tabakada bir nöbet değişikliğinin çok
yakın zamanda ve kaçınılmaz olduğunu belirtmek gerekir. Böyle
bir konuda yapılacak yenilik tabi i ki hiçbir zaman gösteri sah
nesinde sergi lenmeyecektir. Bu yenilik sadece, ancak çaktığı
zaman farkına vardığımız şimşek g ibi ortaya ç ıkacaktır. Gösteri
döneminin eserini nihai sonucuna götürecek olan bu nöbet de
ğişikliği, iktidar çevresinin çekirdeğinde yer alan insanları etkile
yecek olsa da g izlice planlanarak ve kibarca gerçekleştirilecektir.
Neyin üstesinden geldiklerin i ve neye muktedir olduklarını açık
bir şekilde görmek gibi temel bir zarureti paylaşacak insanlar se
çilecektir.
33
Yine S ardou şunları da yazar:
Boş yere özneye bağ l ıdır; boşuna nesneye bağlıdır; yararsız hiç kim
senin işine yaramaz demektir. B aşarısız olununca boş yere ça
lışılmıştır, yani zaman ve emek kaybedilmiştir: İ ş in kusuru nedeniyle
istenilen sonuçlara u l aşamadan çal ı şı l dığında ise boşuna çal ı ş ı lmı ş tır.
Eğer ben bir işi tamaml am ay ı başaramazsam boş yere çalışıyor; za
manım ı ve emeğ i m i yararsız bir şeki lde harcıyor olurum. Eğer yap1 82
1 83
GÖSTERİ TOPLUMU'NUN İTALYANCA
4. BASKIS INA ÖNSÖZ / 1979
1 967 yılının sonuna doğru Paris'te basılmış olan bu kitap şimdiye
kadar on kadar dile çevrildi; ve genellikle çoğunluğu birbiriyle re
kabet içinde olan yayınevleri tarafından ayn ı dil �e çeşitli baskıları
yapıldı ve bunların neredeyse tamamı kötüydü. Ilk çeviriler, Por
tekiz ve belki de Danimarka dışında, her yerde m etne sadık ka
l ınmadan ve yanlış yapılmıştı. Hollanda dilinde ve Almanca ya
yımlanan çev iriler ancak ikinci girişim lerden sonra güzel olmuş
tu, fakat bu sefer de Alman editör çeşitli baskı hataların ı dü
zeltmeyi ihmal etmişti. İngilizce ve İspanyolcada ise ne yaz
dığımı anlamak için üçüncü çevirileri beklemek gerekmişti. H �r
şeye rağmen, 1 96 8'den itibaren yayımlanan çeviri ler arasında, edı
tör De Donato'nun sunduğu İtalyanca çeviri kadar kötüsü gö1 84
rülmem işti; bu çeviri ancak ardından yayım lanan rakip iki çev iri
tarafından kısmen iyileştirilmişti. Öte yandan bu ölçüsüzlüğün so
rumlularını bulmak üzere yayınev ine g iden Paolo Salvadori, on
ların üzerine yürümüş ve resmen yüzlerine tükürmüştür: Bu, kötü
çevirmen lerle karşı karşıya kalan iyi bir çevirmen in doğal tep
kisidir. Salvadori'nin yapt ığı dördüncü İ talyanca çev irinin nihayet
en mükemmel çeviri olduğunu söylemeye gerek kalmadığın ı sa
n ıyorum.
M ükemmel dört beş istisna dışında, benim onay ımı almamış olan
hunca çevi rinin hu den li başarısız olması, bu kitabın, yazıl mış ol
mayı hiçbir zaman gerçekten hak etmem iş herhangi bir başka ki
t aptan daha zor anlaşı lır olduğu anlamına gelmez. Bu muamele,
özell ikle yıkıcı eserlere yönelik bir muamele de deği ldir, çlinkü
böyle bir durumda sahtekarlar en azından yazar tarafından mah
kemeye veri lmekten çekinmezler; dahası metne ek lenen saçmalık,
burjuva veya bürokratik ideologların yapı lan çürütmelcrinde gö
rülen kararsızlıkları bir hayli destekleyecektir. Hangi ülkede olur
sa olsun, son yıllarda yayımlanan çevirilerin büyük çoğunl uğunun
ve hatta klasiklerin çevirisinin bile aynı şeki lde yapıldığını göz
den kaçırmak mümkün değildir. Ü cretli entelektüel emek, normal
olarak, girişimcinin karının çalışma hızına ve kullanılan mal
zemenin kötülüğüne bağ lı olan çürüme içindeki endüstriyel üre
tim yasalarını izleme eğilimindedir. Halkın zevkini düzen lemeye
ait her türlü görünüşten cesurca kurtulmuş olan bu üretim. mali
açıdan yoğunlaşarak ve dolayısıyla teknoloj ik açıdan her zaman
için daha iyi imkanlara sahip olarak p iyasanın her yerinde ni
teliksiz arzı tekelinde tuttuğu andan itibaren, giderek artan bir
u tanmazlıkla talebin zorunlu teslimiyeti ve müşteri kitlesinde
bunun geçici sonucu o larak görülen zevksizlik üzerinde spe
külasyon yapabilmişti. İ ster bir konut, ister sığır eti , ya da bir çe
virmenin kara cahil aklının bir ürünü sözkonusu olsun her türlü
durumda kend isini egemen bir şekilde dayatan görüş, bir za
manlar uzun süreli ve n itelikli bir çalışma gerektiren şeyi artık as
gari maliyetle çok kısa zamanda elde edebilmektir. Kaldı ki
hemen hemen bütün gü ncel yazarlar son derece kısa bir zaman
zarfında demode olacak kitapları alelacele yazarken , ortada çe1 85
virmenlerin bir kitabın anlamıyla ve özellikle de sözkonusu dili
önceden öğrenmekle ilgili sıkıntı çekmelerini gerektirecek çok az
neden olması doğrudur. Zaten boşuna yazılmış ve okunmayacak
olan bir şey niçin iyi çevrilsin? Gösteri sistemini mükemmel kıl an
_
bu özel uyum yanıdır; yoksa sistem başka yönlerden çökmektedır.
B ununla birlikte, yayıncıların çoğunluğunda görü len bu yaygın
uygulama, farklı bir kullanım için tamamen farklı bir kitley e hitap
_ _
eden Gösteri Toplumu örneğine uygun düşmez. Artık, eskısınden
çok daha belirgin bir şekik1c, çok çeşitli kitap türü bu lunmaktadır.
B irçoğunun kapağı bile açılmamıştır ve çok azı duvarlara geç
m iştir. Bunlar, popülerlikleri ni ve iman güçlerini kesinlikle gös
teri nin aşağ ılık makam larının bu kon uda konuşmamaları ya da
yeri geldiğinde şb)ıle bir değinmeleri olgusundan alırlar. Yaşam
larını tarihsel güçlerin belli bir tanımın a ve onların ku llanımlarına
göre sürdürmek zorunda olan bireyler, belgeleri tabii ki tamamen
doğru çevirilerinden bizzat incelemek isterler. Şüphesiz kitabın
çok fazla üret ildiği ve aşırı yoğun dağıtıldığı m �vcut koşullard � ,
hemen hemen bütün kitaplar başarı ya da genellıkle başarısızlıgı
çıkışlarım takip eden birkaç hafta içinde yaşarlar. Güncel ya
yıncı lığın külüstür takımı, aslında her durumda bir defaya mahsus
olarak konuşulacak kitaplara yeterince uygun düşen aceleye ge
tirilmiş keyfilik ve oldubitti politikalarını buna dayandırırlar. Bu
ayrıcalık bu kitap için sözkonusu değildir ve benim kitabımı ale
lacele çevirmek tamamen boş bir çabadır, çünkü bu göreve ye
niden başlayacak birileri her zaman olacak ve kötü çevirilerin pa
pucu iyi çeviriler tarafından dama atılacaktır.
Yakın zamanda her türlü düşünsel tartışmayı yeniden canlandıra
cağı söylenen kalın bir cilt kaleme alan bir Fransız gazeteci, bir
kaç ay sonra, uğradığı başarısızlığı kitabın düşünce açısından
eksik olmasından ziyade okur eksikliğiyle açıklamıştı. Okumayan
bir toplumda yaşadığımızı ve eğer Marx Kapital'i şimdi yayın
lamış olsaydı bir akşam edebiyatla i lgili bir televizyon prog
ramında amaçlarını açıkladığında ertesi gün artık h i ç kimsenin bu
eserden bahsetmeyeceğini söylemişti. Bu garip yanılgı nereden
kaynaklandığının bilincindedir. Gerçekten de günümüzde birisi
hakiki bir toplumsal eleştiri kitabı yayımladığında telev izyona ya
da benzeri başka tartışma ortamlarına çıkmaktan uzak duracaktır
ve böylece on ya da yirmi yıl sonra ha!a ondan bahsedilecektir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, dünyada, mevcut toplumsal dü
zene düşman olan lar ile fiilen bu durumdan yola çıkarak hareket
edenler dışın da hiç kimsenin benim kitabıma ilgi duyacağına
inanmıyorum . Bu kon uda tamamen teoriye dayanan kesin inan
cım, tek tük ve zayıf eleştirilerdeki ampirik gözlemler ya da top
lumun suskun kalan kısmı karşısında gösteride alenen konuşma
yetkisini el inde tutanlar ya da henüz bu yetkiyi edinmeye ça
lısanlar arasında ortaya çıkan imalar tarafından doğrulanmıştır.
H� len yan lış bir şekilde kültürel ya da politik diye adlandırılan
tartışma görüntü lerinin bu farklı uzmanları kendi mantıklarını ve
kü ltürlerini mecburen onları kullanabilecek olan sistemin mantık
ve kültürüne göre ayarlarlar; bunun tek nedeni sistem tarafından
seçilmiş olmaları değil özellikle hu sistem dışında başka bir eği
timlerinin olmamasıdır. Bu kitabın önemini bel irtmek amacıyla
ondan bahsedenler arasında şimdiye kadar kısaca da olsa neyin
söz konusu edildiğini söylemeyi göze alan bir tek kişiye rast
lamadım: Aslında onların bu kitabı es geçmedikleri izlenimini
vermekten başka kaygıları yoktur. Aynı zamanda, bu kitapta bir
kusur bulanların tamamı da, başka bir şey söylemediklerinden,
onda başka kusurlar bu lamamış gibi görünüyorlar. Ama bul
dukları kusur her zaman için, onu bu lan kişiyi tatmin etmeye ye
tecek bir özelliğe sahipti. B iri bu kitabın devlet sorununu ele al
madığını düşün ürken ; diğeri tarihin varlığını hiçbir şekilde hesaba
katmadığını düşünmüş; bir başkası katıksız y ıkıma düzülmüş akıl
dışı ve anlatılamaz bir övgü olduğu gerekçesiyl� bu kitabı red
_
detmiş; başka biri i se bu kitabı çıktığı günden ıtıbaren
kurulan
bütün hükümetlerin gizli yönetim rehberi olmakla suçlamıştı.
Aynı akl i uyuşukluk içinde olan diğer elli tanesi de bunlara ben
zeyen garip sonuçlara varmıştı. Bu kişiler görüşlerin i ister süreli
yayınlarda ister kitaplarda ister ad hoc derlenmiş eleştirilerde yaz
sınlar bu görüşler ehvenişer olduğu için hepsinde var olan kaypak
güçsüzlük herkes tarafından kullanılmıştır. Bu � a karşılık bildi � im
kadarıyla bu kitap şimdilik en iyi okurlarını Italya'dakı_ fabrıka1 87
1 86
---- -------�---
!arda bu lmuştur. İşe devam sızlıkları, verilen hiçbir özel ödünün
bastıramadığı şiddetli grevleri, bilinçli olarak çalışmayı reddet
meleri, yasayı ve tüm devletçi partileri aşağılamaları ile bugün
tüm dünyadaki yoldaşlarına örnek olarak gösterilebilecek olan
İtalya'daki işç iler, pratikten gelen deneyimleri ile -sadece vasat
çevirileri okudukları zaman bile- Gösteri Toplum u nda ileri sü
rülen tezlerden kendilerine yarar sağlayabilecek kadar konuya
vakıftılar.
'
Yorumcular genellikle, halen egemen olan toplumun dikkate
almak isteyeceği entelektüel üretim kategorilerinin hiçbirine gi
remeyecek olan ve bu toplumun teşv ik ettiği hiçbir uzman mes
leğin bakış açısına göre yazılmamış olan bir kitabın hangi amaca
hizmet edebilcceğ! ni anlamamış gibi göründüler. Bu durumda ya
zarın n iyet i karanlıkta kalmıştır. Y ine de burada gizemli h içbir
şey yoktur. Clausewitz, 1815 Fransa Seferi'nde şunları yazmıştır:
B ütün stratej ik e l e ş ı i r i lerde temel nokta meseleye tamamen fai l lerin
bakı� açısından yaklaşmaktır; bunun gene llikle zor olduğu doğrudur.
Eğer yazarlar kendi lerini d ü ş ü nce yoluyla fai l lerin içi nde bu l u nduğu
bütün koşıı l l ara dahil etmek i stese ler y a da bunu yapabi l selerd i , stra
tej i k eleştirilerin b ü y ü k çoğunl uğu tamamen yok ol urdu y a da çok
küçük a n l ayış fark lılıkl arına indirgenirdi .
1 967 yılında Sitüasyonist Entcrnasyonal ' in [S .E.] bir teori kitabı
olsun istem iştim. O sıralarda S . E., modern toplumda devri mci tar
tışmalara yol açmak için elinden geleni yapmış olan aşırı bir g rup
tu; ve teorik eleştiri alan ındaki zaferi n i zaten dayatmış olan ve bu
zaferi pratik ajitasyon alanında ustalıkla sürdürmüş olan bu gru
bun, tarihsel eyleminin doruk noktasına yaklaştığını görmek ko
laydı. Böy le bir kitabın yakında patlak verecek olan ve hemen ar
dından kaçınılmaz şekilde başlayacak geniş çaplı yıkıcı gelişme
lere bu kitabı aktaracak olan karışıklıklarda hazır olması önemliydi.
İnsanların, eski devrimci teorilerin basitleştirilmiş parçalarını yer
sizce tekrarlamaya yönelik güçlü bir eğilimleri olduğu bilinir ve
bu insanlar içinde bulundukları koşulları değiştirmek için gerekli
olan bazı fiili' mücadelelerde bunları kullanmaya kalkışmasınlar
1 88
d iye bu_ teorilerin eskimiş olduğu onlardan saklanır; bu yüzden bu
_
başka dönemlerde görülen çelişkilerde nasıl farklı yaz
teorılerın
gılarla devreye girebi ldiklerini pek iyi anlayamazlar. B una rağ
men, sorunu serinkanlılıkla inceleyen biri için, kurulu bir düzen i
gerçek anlamda sarsmak isteyenlerin bu toplumu köklü bir şekilde
aç �klayan ya d � en azından bu konuda tatminkar bir açıklama ge
_ görünen bir teori geliştirmek zorunda olmaları
_
ş gıbı
tırıyormu
şüphe göt ürmez. B u teori kamu dirliğini bozan çatışmalar içinde
olmak koşul uyla ve tam olarak anlaşı lma noktasına varmadan
ön cc, kısmen ortaya çıktığı andan itibaren, şeylerin düzenini tc
_ ol arak mahkum eden bir şeyin varlığının belirsiz bi lgisi kar
orık
şısında her yerde askıya alınmış olan hoşnutsuzluk şiddetlenecek
v � k � skinlcşecektir. Ve bunun ardından, hiddetle kurtuluş savaşın ı
_
başlayan bütün proleterler, strate ji uzman ları haline
surdurmeye
gelebilirler.
·
� uşk�suz,
hu amaca yönelik olarak hesaplanmış genel bir teori,
oncelıkle, alenen yanlış bir teori olarak görünmekten kaçınmak
zor � n ?aclır; ve olayların seyrinin, söyled iklerini yanlış çıkarma
rı_ skını göze almaması gerekir. Ama ayn ı zamanda, tamamen be
_
nımsenemey
�cek bir teori de olmak zoru ndadır. Bu teoriyi iyi
bulan herkesın hoşnutsuz şaşkınlığına rağmen, dünyadaki doğru
yapıyı keşfederek var olan dünyan ın merkezini kötü i lan ede
bi lmelidir. Gösteri teorisi bu iki taleb i de karşılar.
Doğru bir eleştiri teorisinin ilk başarısı , bütün diğer teorileri der
hal gülünç göstermektir. Böylece, 1968'de, bu dönemin tahakküm
biçi � leri � i n dejenere olmaya başladığı yadsıma hareketi içinde
�en � ı .?en kalmışlıkl �rın_ı ve kısa süreli tutkularını savunan diğer
_ ne modern bir teori kitabına sahip ne
orgutlu akım la�? an hıçbırı
.
_
de �evrılmesı sozkonusu olan sınıf iktidarında modern olan hiçbir
Ş ��ı tanımazken, S itüasyonistler, korkutucu Mayıs devrimi ile i l
g � lı v �r ola � tek teoriyi ileri sürebilmişlerd i ; v e bu aynı zamanda,
hıç kımsen ın dile getirmediği çarpıcı yehi yakınmaları da hesaba
katan tek teoriydi. Konsensüs kimin umurundaydı? Onu öldür
müştük. Cosa fatta capo ha.
1 89
On beş yıl önce, 1 952'de namı pek iyi olmayan dört ya da beş Pa
risli, sanatı aşmanın yollarını araştırmaya karar verir. B u yolda
yapılan gözüpek bir yürüyüşün ardından e lde edilen mutlu bir
sonuç sayesinde ortaya çıktı ki, toplumsal devrimin önceki sal
dırılarını kırm ış olan eski savunma hatları aşılmış ve altüst edil
mişti. Bu noktada bir başka savunma hattını i leri sürme fırsatı ya
kalanır. Bu, sanatı aşma işi, bir yüzyılı aşkın süredir, özellikle de
kendi kendini çürüten modern şi irle birlikte sürekl i aranmış olan
doğru yaşam coğrafyasının "kuzey-batısına geçiş" anlamına gel
mektedir. Oldukça çok sayıda kaşifin kendini kaybettiği önceki
girişim ler, asla doğrudan doğruya böyle bir perspekti fle so
nuçlanmamıştı. Bu belki de, eski sanat eyaletinde hala on lar için
harap edi lecek bir şeylerin kalması ve özellikle de devrim bay
rağıııın vaktiyle daha uzman başka el lerde olması yüzü ndendi .
Ama bu dava asla kendimizi buraya yerlqtirıneye geldiğimiz za
manki kadar kesin bir bozguna uğramam ış ve mücadele alaııını
böylesine boş bırakmamıştı. Bu koşulları hatırlamanın Gösteri
Toplumu'ndaki düşüncelere ve üsluba getirilebilecek en iyi aç ık
lama olduğuna inanıyorum. Bu konuya gelince, eğer bu kitap
iyice okunmak istenirse devletin yıkımını tasarlamaya hasrettiğim
,on beş yıl boyunca bu düşüncelere ilgisiz kalmadığım ve de on
larla oynamadığım görülecektir.
Üç dört baskı hatası dışında bu kitapta değ iştirilecek bir tek ke
l ime olmadığından, Fransa'da yapılan bir düzine baskı sırasında
h içbir şey düzeltilmemiştir. Yazdıkları, olaylar tarafından derhal
yalanlanmayan az sayıdaki çağdaş örnekten biri olmakla gurur du
yuyorum, bunu derken kastettiğim şey, ötekiler gibi yüzlerce ya
da binlerce defa yalancı çıkmak değil bir kez olsun yalanlan
mam ış o lmaktır. İ leri sürdüğüm tüm tezlerin, yüzyılın sonuna
kadar ve hatta daha da sonralara dek doğru kalacağından şüphem
yok. Bunun nedeni gayet basittir: Gösteriyi oluşturan faktörleri ,
"olayın akışı içinde ve doğal olarak da geçici yönleriyle", yani bu
düzeni kurabilmiş ve ş imdi de onu çözmeye başlamış o lan tarihsel
devinimin tamamıyla yüzleşmek suretiyle anl adım. Bu bakımdan
1 967'den bu yana geçen ve çelişkileri daha yakından tanıma fır
satını bulabildiğim on bir sene, yazılanların kaçınılmaz devamıl 90
rı ın yaşandığı bir dönemden başka bir şey değildi; her ne kadar bu
yıl lar bizzat gösterinin iç'.inde her biri diğerinden daha keskin altı
ya da y�di düşü � ür kuşağının ortaya çıkması ve birbirinin yerini
a � � ası ıle geçmış olsa da böyledir. Bu zaman zarfında gösteri,
.
gosterı kavramına daha kesin bir şekilde yaklaşmaktan başka bir
şey yapmamış ve gösterinin yadsınmasına dair gerçek hareket ise
yaygın ve yoğun bir şekilde yayılmıştı.
Asl ında, b � kitapta yer almasına gerek olmad ığını düşündüğüm
v ve daha inandırıcı kanıt ve örnekleri bizzat
bazı şeylen; daha agır
�?s �� ri . . topl �ımu eklemiştir. Tahrifin yaygınlaştığı ve tıpkı her
turlu gundelık
varoluşun üzerine çöken yapış yapış bir sis gibi en
küçük şeylerin üretimine kadar ulaştığı görülebildi. İnsanlar ve
doğal güçler üzerindeki teknik ve polisiye deneti min, yani yan
lışların tıpkı araçlar gibi hızla çoğaldığı bir denetimin "telema
t ��" �ıl � ınlığa varacak denli mut lak bir şekilde arzu ed i ldiği gö
rule?ıldı. Devlet kaynaklı yalanııı , hakikatle ve gerçeğe ben
zerl ıkle olan çelişkil i ili şkisini pekala unutarak, kendisini bile
u �ıu tabilmek v � k � ndi yerinin giderek dol � urulabilmesi için ken
_
dınde ve kendı ıçın
geliştiği görülebildi. Italya, Aldo Moro'nun
kaçırılması ve öldürülmesi sırasında bu tekniğin o zamana dek
ulaşabildiği en i leri aşamayı yakın zamanda seyretme fırsatııı ı ya
kalamıştı; bununla birl ikte bu teknik kısa zaman sonra burada ve
başka ye :lerde a � ılac �ktı. İtalyan otoriteleri nin konuyl a ilgili açık
_
laması bır an ıçın
bıle inandırıcı olmamıştı, ki bu açıklama ard
arda yapılan yüzlerce rötuşla düzelmekten ziyade daha da kö
tüleşmiş ve bütün yorumc ular bu açıklamayı kamuoyunda onay
l ayarak Üzerlerine düşen görevi yapmıştı. Bu açıklamanın amacı
i ���dı :ıcı olm �k d �ğil, ortalıktaki tek açıklama olmak; ve tıpkı
.
.
kotu bır kıtap gıbı bır süre sonra unutulmaktı.
B u , kılık değiştiren terörist kahramanların, avlarını tuzağa dü
şürmek üzere tilki, bu avı ellerinde tuttukları sürece hiç kimseden
�orkmamak üzere aslan, ve meydan okuyormuş gibi yaptıkları re
Jıme zarar verecek en ufak şey bu olayla meydana gelmesin diye
k �yun oldukları ve dev makinaların i şlediği mitolojik bir operadır.
B ıze, onların en yetersi z polislerle iş yapma şanslarının olduğu ve
191
bunun yanı sıra polis camiasının en yüksek çevr�lerine füturs� z� a
_ degv ldır.
sızab ildikleri söylenir. Bu açıklama çok fazla dıyalektık
�
Önemli bir hizmet verme fırsatı ele geçene kadar buradakı va
zifelerini sadık bir şekilde yerine getirmeleri için yıllar öncesin
den bu bünyeye dahil edilmedilerse üyelerinin ba�ıl �_rın � devle�
_ ken ?ı
güvenlik güçleriyle ilişkiye sokacak olan k ış � ırtıcı ?ır �rg_ut
_
_
m anipülatörlerinin de zaman zaman manıpule edıldıgını tah �� n
etmek zorundad ır; ve böylece "Kızıl Tugaylar" kurmay heyetının
özelliği olan eczasız kalmanın görkem li güvencesinden yoksun
. toplu
olacaktır. Ama İtalyan dev leti, kendisini destekleyenlerın
onayıyla daha da iyisini söyler. İtalyan devleti , tıp �ı diğer dev
l etler gibi, özel servislerinin ajanların ı, yas �dışı te�or�_ st şebeke
lere sızdırmayı düşünmüştü; bu şebekelere bır kez gır� ıkten sonra
bu ajanların yöneu_m e dek giden hızlı bir kariyer edınmelerı ol
dukça kolaydı; tıpkı Çar'ın gizli örgütü Okhrana he � abı� a kur��z
Lenin'i aldatan Mali novski ya da Sosyalist Devrımcı Partının
"mücadele örgütünün" başına geldi ğinde ustalığını B aşbakan
Stolypine'i bizzat öldürme noktasına kadar götüren Azev'in _Yap
.
tığı gibi öncelikle kendi üstlerini dev iri � orIar� ı. Bır te � tal ıhs � z
_
rastlantı devletin iyi niyetini engellemıştı:_ üze! servıslerı_ ço
zülmüştü. Bu zamana kadar b ir gizli servis, örne � i n dev bir petro �
tankerinin kıyıda yüklenmesı_ ya da Seveso 1 <lakı moder� san a� ı
üretiminin bir bölümü gibi asla ortadan kalkm�mıştır. Arşıv lerı_ '.11
:
_
muhbirlcrini ve istihbarat görevlilerin i koruyarak sadece ısmını
değiştirmiştir. İtalya' da, sabotaj ları ve yu �t . dı � ındaki suik��tlarıyla
oldukça meşhur olan faşist rejimin Asken Istıhbarat � ervısı S .I.M.
_
[S ervice des Informations Mili_tai res] bö�lec� �-lırıstıyanJ?emok
_
rat rejim döneminde Savunma Istıhbarat Serv ısı S . I.D. � alıne ge �
_
_ .
m iştir. Ayrıca, bilgisayarda -eğer bu d evletın
� o � edılmesı d �
_
_
şünülüyorsa düşünce ve eylem diye bılınen şeyın ıç ka�artıcı bır
karikatürü olan- "Kızıl Tugaylar"ın bir tür robot-doktrını_ prog
ramlandığında, bir bilgisayar hatası -bu makinaların kullananların
bilinçsizliğine bağlı oldukları doğrudur- "Kızıl Tugaylar"ı� oto
matik olarak tekrarladıkları tek sahte-kavrama bu defa Ulus
lararası Çokuluslular Topluluğu" anlamına gelen S .I.M. � �ociete
Internationale des Multinationales] kısaltmasını atfeder. . Italyan
kanına bulanmış· olan" S .I.D. yakın zamanda dağıtılmak zorunda
1 92
kaldı çünkü, devletin de post .festum itiraf ettiği gibi, 1 969'dan bu
yana her zaman değil ama genellikle bombayla yapılan ve du
ruma göre anarşistlerin, neo-faşistlerin ya da situasyonistlerin üze
rine yıkılan bu uzun katliam dizisini bizzat yapan S .I.D. idi.
"Kızıl Tugaylar" tam anlamıyla aynı işi yaptığından ve belki de
ilk kez çok çok üstün bir harekat değeri taşıdığı için S .I.D. bu ör
gütle baş edememiştir: Çünkü ortadan kaldırılmıştır. Gizli serv is
adını hak eden bir serviste ortadan kaldırma işlemi de gizli olarak
yapılır. Eldeki i mkanların ne kadarının onurlu bir emeklil iğe ve
rildiği; ne kadarının "Kızıl Tugaylar"a tahsis edildiği ya da helki
de Abadan'da bir si nemayı kundaklaması için İran Şahı'nın hiz
metine sunulduğu; ne kadarının da talimatl arın ın bazen aşıldığı nı
öğrenmekten mu htemelen rahatsızl ık duyan ve Moro'yu kur
tarmak için en u fak tavizi bile değerlendirmeyi reddeden uz
laşmaz tutumuyla nihayet cumhuriyetçi Roma'nın bütün sağlam
fazi letlerini taşıdığını kanıtladığı andan itibaren yasalarına saygı
duyulmasın ı sağlamak için Brutus'ün evlatlarını öldürmekte en
ufak bir tereddüt göstermeyeceğ i bilinen devlet tarafından gizl ice
yok edileceği bilinemez.
İtalyan bas ın ın da en iyi tahlilleri yaptığı düşünülen ve l 975'te
Censor'un hazırladığı Do/fru R apor u n ilk kurbanı olan, bütün
ulusu ya da en azından gazetelerde yazan nitel ikli zümreyi derhal
kendi hatasına ortak eden Giorgio B occa'nın meslekten yıldırılma
nedeni, hatasının yol açtığı bu can sıkıcı durum değildi. Bu ap
tallığın böylesine bilimsel bir tecrübeyle kanı!lanması belki de
onun yararına olmuştu, çünkü aksi taktirde l 978'de Mora - Un a
tragedia italiana [Mora- Bir İtalyan Trajedisi] kitabını tamamen ,
satılmış olduğu ya da korktuğu için yazdığı düşünülecekti. Bu ki
tapta, piyasaya sürülen aldatmacaları, bir tekini bile atlamadan
yutmakta aceleci davranmış ve bu aldatmacaları mükemmel i lan
ederek yeniden ortalığa dökmüştü. Şunları yazdığında bir an için,
tersten de olsa, sorunun kökenini düşündürmeyi başarmıştı:
'
B ug ü n işler değişti; kızıl terörü arkalarına alan aşırı l ı k yanlısı i şç iler,
sendika s iyasetine karşı çıkabilir ya da karş ı ç ıkmaya kalkışabilirler.
Arese'deki A lfa Romeo gibi bir fabri kada yapılan bir işçi top
lantısında b u l unan biri, sayı ları yüzü aşmayan aşırı lık yan l ı s ı grubun
F l �ON/Gtisreri Toplumu
1 93
�
�
yine de ön saflarda yer almayı başardı ğ ı:11 ve kom ü n -;t part n i n k � t
l anmak zorunda old uğu suç lama ve aşagılaınaları bagıra çag ıra d ı le
getirebi ldiğini görebilir.
Her ne kadar devrimci işçiler hemen hemen tüm y oldaşların ın
desteğin i alarak Stalinistle ri aşağılasa lar da artık hiçbir şey nor
mal deği ldir, zira devrim yapmak istemektedirler. Geçmiş d�
ncyimler inden ders alan i şç iler öncelikle yapılmas ı gereken şeyın
Stalinistl eri toplantılardan atmak olduğunu bilmiyor lar mı? Dev
rim , bunu yapamam ış olduğu için 1 968 yılında Fransa'da ve l 97v5
yılında Portekiz' de başarısız lığa uğramışt ır . Burada saçma ve ıg
renç olan şey, bu "aşırılık yanlısı işçi azınlığı" nın "�r� <�l.a�ıı� da':
teröristler olduğu için bu kaçı n ılmaz aşamaya .gelebı ldıgı.n � ılerı
sürmekti r. Oysa..Jam tersine, önem li sayıdaki ltalyan ışçısı Sta
linist-sen dika polisi kadrosun dan kurtulduğ u için, mantık el .ışı ve
gözü kör terörizm le, bu işçileri rahatsız etı�ıek.te � başka �Jır . ş � y
yapamay an "Kızıl Tugayla r"la dalga gcçılmı.şt.ı ; kıt�e _ı_letı�ım
ara�1arı onların aşırı kopuklu klarını ve kaygı ıçıı� dckı y onctıcı
lerini en ufak bir tereddüt e yer olmadan tanıma f ırsatını burada
yakalam ışlardı. Bocca, Stalinist lerin, altı�ıış yıldan be.ri her � erde
fazlasıyl a hak ettikleri hakaretle re ugramaktan şık<_ıyetç � o.1dukların ı, çünkü işçi özerkliğ inin yedekte tuttuğu terörıstl erı ? f�
ziksel tehditine maruz kaldıkların ı öne sürer. Bu Boccava rı bır
pislikten başka bir şey değildi ç ünkü bu tari he ka� aı: ve hat '. a
daha uzun bir süre boyunca , "Kızıl Tugaylar"ın Stalınıst lcrc kı
şisel olarak saldırma ktan kaçındık larını herkes bilirdi . Her �ıe
kadar Kızıl Tugayla r kendiler ini olayların akışına kaptırm ak ıs
teseler de ne eylem dönemle rini rastgele ne de kurb � n l�rını �e
yiflerine göre seçiyorla rdı. Böyle bir ortamda , tıpkı ıst� g �. v� ag .lı
olarak gösterm elik birkaç suçlunu n her zaman y akalanab ılo �.g �. bır
balık havuzu gibi az çok gözetlen en ve geçici olarak _hoş go�ulen
küçük çaplı terörizm e dair çevresel bir tabakanı �ı �� nışlemes�. k.�.�
çınılmaz hale gelir; fakat merk�zi ?1 � dahalcle rın vur� cu gucu_
sadece profesyo nellerde n o luşabılm ıştı; bu da onların yoııteml erı
nin her ayrıntısı nı doğrular .
1 94
İtalyan kapitalizmi ve onun hükümet nezdindcki personeli, as
lında hayati bir önem taşıyan ve oldukça belirsiz olan, Sta
linistlcri n kullanılması sorunu ile ilgili olarak kendi içinde bir
hay l i bölünmüştür. Büyük özel sermayeni n bazı modern sektörleri
kararlı bir şekilde bundan yanadırlar ya da yana olmuşlardır; yarı
dev letleştirilmiş şirketlerin sermayesini yönetenlerin birçoğunun
desteğini alan diğerleri ise bu soruna daha düşmanca yaklaş
maktadır. Ü st düzey dev let görev l i lerinin geniş çaplı bir manevra
özerkliği vardır çünkü, gemi batarken kaptanın kararları , ar
matürün kararlarından önde gelir ama gemi zaten bölüşül müştür.
Her klanın geleceği, gerekçelerini pratikte kaıı ıt layarak dayatabil
me tarzına bağ lıdır. Moro, "tari hsel uzlaşıııa"ya. yani Stalin isl
leriıı devrimci işçi hareketini nihai ol arak kırına kapasitesine
sahip olduklarına inanıyordu. O sıralarda "Kızıl Tugay lar"ı dc
ııellcyenleri yöneten bir başka eğilim ise buna inanmıyordu; ya da
en azın dan Stalinistlerin, sunabildik leri ve her hal likfüda su
nacakları ufak tefek hizmetler için abartıl ı bir şeki lde kayı rılırıa
ma ları gerekliğini ve çok fazla küstalılaşmamaları için onları ada
makıllı dövmek gerektiği ni düşünü yordu. Bu analizin pek de de
ğersiz olmadığı görüldü, çünkü Moro, sonunda parlamento ka
rarıyla resmileşen "tarihsel uzlaşma''yı küçük düşürmek için
düzenlenen ilk eylemde kaçırıldığı zaman, Stal inist parti "Kızıl
Tugaylar''ın bağımsızlığın a inanıyormuş gibi görünmeyi sür
dürdü. Meçhul barbarların kendilerinden ne beklediklerini asi l bir
şeki lde anlamamış gibi görünerek şantaja boyun eğmek du
rum unda kalan dostların küçük düşürül üşlcrinin ve sıkıntılarının
uzatılabildiğ ine inanıldığı sürece tutsak ö ldürülmedi. Stalinistler.
kamuoyu önünde karanlık manevralara başvurarak dişlerini gös
terir göstermez mesele halledildi; ve Moro düş kırıklığı içinde
öldü. Aslında "Kızıl Tugaylar"ın daha genel anlamda bir başka iş
levleri vardır, bu da devlete karşı gerçekten ayaklanmış pro
leterlerin birliğini bozmak ya da onları küçük düşürmek ve belki
de bir gün en azılılarından birkaç tanesi n i yok etmektir. S ta
lin istler, "Kızıl Tugaylar"ın bu işlevini onayl ıyorlardı, çünkü
"Kızıl Tugayl ar" ağır görev leri nde onlara yardımcı oluyordu. Sta
linistler, "Kızıl Tugaylar"ın kendilerine zarar veren yönünü. yani
aşırılıklarını ise önemli anlarda kamuoyu önü nde yapılan imalarla
1 95
ve devlet güçleriyle sürekli yapılan yakın görüşmelerde savurduk
ları alen i ve yüksek sesli tehd it lerle sınırlarlar. Stalinistlerin cay
dırıcı s ilahları, ta başından beri "Kızıl Tugaylar" hakkında bil
dikleri her şeyi ansızın söyleyebilecek olmalarıdır. Ama herkes
Stalinist lerin "tarihsel uzlaşmayı" bozmadan bu silahı kullanama
yacakların ı ve dolayısıyla da bu konu hakkında en azından vak
t iyle kel imenin tam an lamıy la S . I. D.'in mari fetleri konusunda ol
duğu kadar sessiz kalmayı gönü lden di lediklerini bilir. B ir devrim
durumunda Stalinistl cre ne olacaktır? Bu durumda, çok aş ırıya
kaçmamak suretiyle iti l ip kakılacaklard ır. Moro' nun kaçırılma
sından on ay sonra, aynı yeni lmez "Kızıl Tugaylar" ilk defa S t a
linist bir sendikacıyı öldürdüğünde, sözde komünist parti derhal
tepki gösterm iştir ama sadece protokol düzey inde olmak ko
şuluy la tepki göst.i:rmiş ve müttefiklerini, komünist part iyi bundan
böyle bir parti, kuşkusuz her zaman dürüst ve yapıcı olan ancak
artık çoğunluğun içinde deği l yanı nda olan bir part i olarak ta
nım lamaya zorlamakla tehdit etmiştir.
Arm ut dibine el lişer ve bir Stal inist, devletin işled iği karan l ık bir
suç kokusunun duyulduğu bir yerde h�r zaman kenc� iı'. i bi _ldik ? ir
ortamda h isseder. O halele Stal inistler ltalyan clevletının zırvesın
de, cepte bıçak masa altında bomba olcluğu __ halcle yaşanan tar
tışma ortam ından niçin rahatsız olsu nlar ki? Orneği '.1 Kr uşçev ve
_ _
da
Beria, Kadar ve Nagy, Mao ve Lin Piao arasınclakı ıhtılaflar
aynı us!Gpta düzenlenmemiş m iyd i? Ayrıca İtalyan Stalinizminin
liderleri gençliklerinde, yani 1 937 yıl ında, Komintern'in diğer ça
ile birlikte Demokratik İspanyol Cumhuriyeti'nin hiz
lısanları
,
m etincle karşı-devrimcilik yapmakla yükümlü oldukları ilk tarihsel
uzlaşma dönem leri nde bizzat kasaplık yapmışlardı. Andres Nin'i
kaçıran ve onu bir başka yeraltı hapishanesinde öldüren onların
"Kızıl Tugaylar"ıydı.
Bu üzücü gerçeklikleri çok sayıda İtalyan yakından bilmekte ve
birçok başka olay da kısa zamanda fark edilmektedir. Ancak bu
gerçeklikler hiçbir yerde yayımlanmazlar çü nkü kimileri ? unu
yapma araçlarından kimi leri ise isteğinden yoksundur. Te�ö� ızme
dair bir "gösteri" politikasının hatırlatılması ancak analızın bu
1 96
aşamasında uygun düşmektedir, yoksa çok sayıda gazeteci ya da
profesörün ince kurnazlıklarıyla bayağı bir şekilde bunu sürekli
tekrarlaması uygun değildir, çünkü bazı teröristler, kimi 7:aman
kendilerinden söz ettirmek amacıyla harekete geçerler. Italya,
dünyadaki bütün toplumsal çelişkilerin bir özetidir ve bilinen tar
zıyla, bütün devletlerin iktisadi ve polisiye dayanışması s:.ıyesinde
bütün dünya üzeri nde zaten açıkça işleyen burjuva ve totaliter bü
rokrat sınıf iktidarının baskıcı Kutsal İttifak'ını tek bir ülkede bir
leştirmeye kalkışır; tabii ki burada da bazı tartışmalar ve İtalyan
usG!ü hesaplaşmalar ol maktadır. İçinde bu l u nduğumuz dönemde
proletarya devrimine giden yolda en fazla ilerleme kaydetmiş
ülke olan İtalya, aynı zamanda ul usl ararası karşı-devrimin de en
modern laboratuvarıdır. Gösteri öncesinin eski burjuva demokra
sisinden doğan diğer hükümetler, bütün aşağı lamaların hedefi ol
masına rağmen koruyabildiği soğukkan lılığı ve çirkefe batmış bir
_
haldeyken sürdürdüğü dingin ağırbaşlılığı nedeniyle Italyan hü
kümetine hayranl ık duyarlar. Bu, uzunca bir süre kendi ülkele
rinde uygu lamak zorunda kalacakları bir derstir.
Aslında, hükümetler ve onlara yardım eden çok sayıda boyun eğmiş
yetkili kişi her yerde giderek daha ılımlı olma eğilimindedir. Onlar,
aralıksız bir şeki lde tuhaflaşan ve baş etme umutlarını yitirdikleri
bir sürece dair acay ip ve korku nç yönetimlerini zaten gündel ik
olayların sessiz ve olağan akışı olarak göstermekle yetinmektedir
ler. Ve tıpkı onlar gibi, bütün bunlara yol açan dönemin havasını
taşıyan gösteri metası da yalancı doğrulama tarzının şaşırtıcı bir şe
kilde altüst olmasına maruz kalmıştı. Gösteri metası, tamamen nor
mal ve sıradan şeyleri olağanüstü eşyalar gibi, üstün ve belki ele eli
tist bir varoluşun anahtarı g ibi sunmuştur: bir araba, ayakkabı, sos
yoloji doktorası. Gösteri metası, bugün, gerçekten tümüyle olağan
üstü hale gelm i ş şeyleri normal ve tanıdık şeyler olarak su nmakta
güçlük çekmektedir. Bu bir ekmek, şarap, domates, yum urta, ev
ya da şehir m idir? Kesinlikle hiçbiri değildir, çünkü üretim araç
larını e llerinde tutanlara kısa vadede iktisadi açıdan faydalı ola
cak olan bir i ç dönüşümler zinciri , bunların tat ve içeriklerini yok
ederek sadece isimleri n i ve görüntülerinin önemli bir kısmını ko
rumuştur. Yine de tüketilebilir çeşitli mal l arın bu geleneksel ad1 97
landırmalara tartışmasız bir şekilde cevap vermesi sağlanır ve
kanıt olarak da artık başka h içbir şeyin var olmadığı ve bu du
rumda da karşılaştırma olanağının olmadığ ı i leri sürülür. S adece
çok az insan otantik şeyleri halen bulundukları yerde bu
labi leceğini bildiğ inden sahte olan da, tükenmiş olan hakikinin is
mini yasal olarak alabilir. Ve insanların beslenme ya da konut ko
şu llarını düzenleyen bu i lke, kitaplara ya da bu ilkeye öğretilmek
istenilen demokratik tartışmanın son görünüşlerine dek her yere
yayılmıştır.
Bunalım içindeki gösteri hakimiyetinin temel çelişkisi, en güçlü ol
duğu noktada, diğer tatminleri tamamen dışlayan ama üretici
tüketici kitlelerinin yinelenen onayını elde etmek üzere yeterl i bu
lunmuş olan bazıb asit ve somut tatm inler konusunda başarısızlığa
uğramasıdır. Ve bu çelişkinin kötüye kullandığı ve artık sağlamadı
ğı şey kesinlikle bu maddi tatm indir. Gösteri toplumu her yerde zor
lama, aldatma ve kanla başlamıştı; ama mutlu bir gelecek vaat edi
yordu. Sevileceğine inanıyordu. Şimdi ise hiçbir şey vaat etmiyor.
Artık, "Görünen iyidir, iyi olan görünür" dem iyor. Sadece, "bu
böyle" demekle yetiniyor. Artık reform yapılmasına uygun bir özü
olmadığını açık yüreklil ikle itiraf ediyor; her ne kadar değişim, her
özel şeyi kötüye çevirebilmek üzere doğasında yer alsa bile . Gösteri
toplumu kendi hakkındaki bütün genel yanılsamaları kaybetti .
Bütün iktidar uzmanları v e onların bütün bilgisayarları, hasta top
lumu iyileştirecek çareyi bulmak için değilse bile, tıpkı Franko ya
da Bumedyen için olduğu gibi, yapılabildiği ölçüde ve kom a hali
aşılana kadar toplumda bir yaşam belirtisini korumak amacıyla bi
limler arası konsültasyonlarla sık sık bir araya gelirler. Toskana
bölgesine özgü eski bir halk şarkısı durumu kısaca ve bilgece
şöyle özetler: "E la vita non e la morte, -E la nıorte non e la vita. La canzone e gia finita." ("Ve hayat ölüm değildir, -Ve ölüm
hayat değildir. -Şarkı zaten b itmiştir.")
mel mutluluk getirme kapasitesine dair hiçbir güvence vermediği
ni göreceklerdir. Diğerlerine nazaran daha az tarihsel ve stratej ik
olan görüşüm, yaşamın, sadece bizlere daha hoş gelmesi adına,
acı ların ve kötülüklerin yer almadığı bir idil olması gerektiğini;
birkaç zenginin ve liderin kötülüğünün çok sayıdaki kötü lüğü tek
başına yaratamayacağını varsaymaktır. Herkes kendi yarattığı
eserlerin ürünüdür ve edilgenlik eken edi lgen l ik biçer. Sınıflı top
lumun felfıketi andıran bir şekilde dağılmasının en önemli sonucu,
bütün olarak insanların özgürlüğü gerçekten sev ip sevmediği ne
dair yıllanmış sorunun tarihte ilk kez olarak aşılmış olmasıdır:
Çünkü artık insanlar özgürlüğü sevmek zorunda kalacaklardır.
S ın ıfsız bir toplum kurmayı ve bunu sürdürmeyi isteyen devrimin
görevlerinin zorl uğunu ve büyüklüğünü kabul etmek gerekir. Dcv
riııı, özerk proleter meclislerin, kendileri dışında hiçbir otoriteyi
ya da herhang i bir mülkiyeli tanımayarak, kendi iradelerini bütün
yasalardan ve her türlü uzmanlaşmadan üstün tutarak, bireyler
arasındaki ayrım ları, meta ekonom isini ve devleti ortadan kaldıra
cağı her yerde rahatlıkla başlayabilir. Ama devrim, yabancılaşmış
toplumdan artakalan h içbir biçime en ufak bir alan bırakmadan
kendisini evrensel olarak dayatarak zafere u laşacaktır. Bu aşa
mada, hiç kimsenin dışlanmadığı, dünyanın en ücra köşelerine
kadar yayılan; ve bütün düşmanlarını yenmiş olarak nihayet ken
disini tarihsel yaşamın hakiki bölüşüınlerine ve sonsuz çatışma
larına mutlu bir şekilde adayacak olan bir Atina ya da bir Flo
ransa'nın yeniden doğuşuna tanık olunacaktır.
Yeterince radika l olmayan gerçekçi bir çıkış yoluna inanan halfı
var mı? Zavallı ve gülünç hale gelen çağımızla i lgili her sonuç ve
her tasarının altında her türlü düşsel sitenin kaçınılmaz yıkılışını
b ildiren Mane, TJıecel ve Phares'in yer aldığı görülür. Bu top
lumun gün leri sayılıdır; gerekçeleri ve değerleri ölçülüp biçilmiş
ve gayri c iddi bulunmuştur; bu toplumun sakinleri ikiye bö
lü nmüştür ve taraflardan biri yok olmasın ı istemektedir .
(Ocak 1979)
Bu kitabı dikkatli bir şekilde okuyanlar kitabın devrimin zaferine,
harekatl arını n süresine, katetmek zorunda kalacağı çetin yollara
ve özellikle de kimi zaman düşüncesizce övülen, herkese mükem-
1 99
1 98
·--
- · - - ------