Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
Transkript
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs MAVİ PAYLAŞIM 2010 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı PEGASUS BASKI Editör : Prof. Dr. Kamil TOKER Düzenleme: Emir CAYNAK Erkmen ALTUNTAŞ Selçuk SERTBAŞ Bu kitabın Türkiye’deki her türlü yayın hakkı Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu (KOÜSAT)’na aittir. Kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan kuruluşun önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi, ya da herhangibir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz. Yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 1 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs MAVİ PAYLAŞIM 2010 8. SUALTI SPORLARI VE BİLİMLERİ TOPLANTISI DÜZENLEME KURULU KOÜSAT YÖNETİM KURULU 30 Nisan - 2 MAYIS 2010 KOCAELİ Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 2 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs KOÜSAT YÖNETİM KURULU BAŞKAN: Erkmen ALTUNTAŞ Selçuk SERTBAŞ Merve İHTİYAR Ebru ŞİMŞEK Okan ÜZMEZ Çağatay AYLIKÇI Gizem YÜCE Utku Can GÖKMEN Serhan KOÇYİĞİT BİLİMSEL DANIŞMA KURULU BAŞKAN: Kamil TOKER (Kocaeli Üniversitesi) Şamil AKTAŞ (İstanbul Üniversitesi) Murat DRAMAN (Sualtı Araştırma Derneği) Asım DUMLU (Marmara Üniversitesi) Hayat ERKANAL (Ankara Üniversitesi) İbrahim HIZALAN (Uludağ Üniversitesi) Ufuk KOCABAŞ (İstanbul Üniversitesi) Altan LÖK (Ege Üniversitesi) Akın Savaş TOKLU (İstanbul Üniversitesi) Füsun TÜLEK (Kocaeli Üniversitesi) Ahmet CEVDET YALÇINER (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Baki YÖKEŞ (Haliç Üniversitesi) Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 3 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 4 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs GENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 5 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs ÖNSÖZ Sevgili Sualtı Dostları, Mavi Paylaşım 2010 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısına hoş geldiniz. Uzun süredir büyük emeklerle hazırlıklarını sürdürdüğümüz, sualtı dünyasına olan farkındalığı artırmak yeni farkındalıklar yaratmak adına gerçekleştirdiğimiz bu bilimsel toplantıda bizleri yalnız bırakmadığınız ve burada bizimle aynı heyecanı paylaştığınız için hepinize sonsuz teşekkürler ediyoruz. Değerli konuklar farklı konularla mavinin farklı tonlarına dokunmaya çalıştık. Yeni maviliklere bu toplantıyla ulaşmanız dileğiyle. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Erkmen ALTUNTAŞ Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 6 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs İÇİNDEKİLER Saros Körfezi Yapay Resif Projesi Savaş YAPMAN…………………………………………………………………………8 Saros Yapay Resif Projesinde Mercan Resif Projesinin Yeri Didem ŞEKER……………………………………………………………………………12 Türkiye Sualtı Görütüleme Yarışmaları Tarihçesi Dr. Asım DUMLU…………………………………………………………………………21 2. Dünya Savaşı ve Karadeniz Birol Demirci………………………………………………………………………………22 Karadeniz Savaş Batıkları Volkan DEMİRCİOĞLU……………………………………………………………………37 Patent Foramen Ovale Nedir? Dalgıçların Hayatını Nasıl Etkiler? Dr.S. Gamze SÜMEN……………………………………………………………………………44 Serbest Dalış Ve Sınırlarımız “Bize Bi’şey Olmaz Abi!” DR. Alp GÜNAY………………………………………………………………………………….48 Paletli Yüzme Bayan Sporcularında Bisiklet Ergometresinde Vo2max Ölçümü Ve 100m Su Üstü Dereceleri İle İlişkisi Şahin ÖZEN, Özcan ESEN, Abdurrahman KEPOĞLU, Birol ÇOTUK…………………59 Elit Sualtı Hokeyi Erkek Sporcularının Müsabaka Öncesi Ve Sonrası Solunum Fonksiyon Ölçümlerinin Karşılaştırılması Şahin ÖZEN, İlay KANTEKİN, Abdurrahman KEPOĞLU, Selva Mert ZEREN, Birol ÇOTUK ……………………………………………………………………………………64 Elit Sualtı Hokeyi Bayan Sporcularının Müsabaka Öncesi Ve Sonrası Solunum Fonksiyon Ölçümlerinin Karşılaştırılması Şahin ÖZEN, Oya ESİN, Abdurrahman KEPOĞLU, Selva Mert ZEREN, Birol ÇOTUK.70 Avrupa Birliği Ülkeleri Ve Yeni Zellanda Liglerinde Sualtı Hokeyi Yapan Sporcuların Sosyoekonomik Ve Kültürel Durumlarındaki Genel Benzerlikler Ve Farklılıklar Abdurrahman KEPOĞLU, Şahin ÖZEN, Şamil AKTAŞ, Birol ÇOTUK……………… 75 Sualtı Hokeyi Sporcularını Değerlendirmede Performans Testleri Birol ÇOTUK, Şahin ÖZEN, Şamil AKTAŞ……………………………………………....84 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 7 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs SAROS KÖRFEZİ YAPAY RESİF PROJESİ SAVAŞ YAPMAN1 1 Edirne Saros Turizm Altyapı Hizmet Birliği Yapay Resif Nedir? Çeşitli malzemeler kullanılarak, belirli amaçlar doğrultusunda deniz tabanına yerleştirilen yapılara yapay resif denilmektedir. Hurda araçların dışında özel olarak imal edilmiş beton bloklar, çeşitli ebatlarda beton künkler de yapay resif olarak kullanılmaktadır. Yapay resifler, temel anlamda hassas ekosistemlerin korunması ve balıkçılığın geliştirilmesi amacıyla kaynakların üretimini artırmak ve desteklemek için tasarlanıp zemine yerleştirilen sucul canlılara özel yapay barınaklardır. Sonuç olarak; su altına yapılacak nitelikli ve çevreci oluşumlar hem su altı kaynaklarının artmasına hem de turizm sektörüne büyük katkılar sağlayacaktır. Her iki sonuçta ülkemizin faydasına olmakla beraber, turizm girdisiyle kalkınan bölgeler daha fazla iş imkanları ve kazanç sağlayacaktır. Aksi taktirde bu gibi yapıcı önlemler alınmazsa, su altında azalan kaynaklardan dolayı dalış sporu yapanlara gösterecek materyaller yavaş yavaş yok olacak ve ciddi girdi getiren bir sektör olan su altı turizmi de önümüzdeki yıllarda, yarattığı istihdam ve kaynakları kaybedecektir. Yapay resiflerde belirlenmedeki amaç; • Önemli denizel habitatları (deniz çayırları gibi) korumak. • Yavru balıkların beslenmesi ve barınması için uygun alanlar yaratmak. • İstakoz, böcek ve ahtapot gibi habitat bağımlı türlere habitat sağlamak • Sportif balıkçılık ve dalış turizmini geliştirmek. • Küçük balıkçı takımlarının (uzatma ağı, pareketa gibi) verimini artırmak. • Hassas ekosistemlerin ve bozulmakta olan populasyonların korunmasında ve geliştirilmesinde etkinliği artırmak. • Yasadışı balıkçılık faaliyetlerini engellemek. • Yetiştiricilik faaliyetlerinde yeni yerleşim alanları katkısı sağlayarak deniz bitkileri ve kabukluları yönünde deniz faaliyetini artırmak. • Kıyıların doldurulması sonucu kaybolan habitatları dengelemek. • Bilimsel araştırma yapmak. Yapay resiflerle körfezdeki balıkçılık faaliyetlerinde bulunan balıkçılar ve sportif balıkçılar için kolay ulaşım sağlayabilecekleri yeri belirli, yıl boyunca kıyı balıkçılığı yapabilecekleri yeni bir av sahası oluşturulmaktır. Turizm potansiyeli yüksek olan Saros Körfez Bölgesi’nde bölge için dalgıçların daldıklarında birçok türü bir arada görebilecekleri yeni dalış sahaları oluşturulacaktır. Sportif dalıcılara bu anlamda dalış imkanı sağlanarak bölge turizm gelirlerinin artması sağlanacaktır. Tüm saros Körfezi için öneme sahip, soyu tükenme tehlikesi altında olan resif bağımlı orfoz ve lâhos türleri için yeni barınma yerleri oluşturulacaktır. Kıyısal bölgede kullanılan av araçlarının kıyı uzatma ağları, paraketeler ve oltaların etkinliği arttırılacaktır. Saros Körfezi kıyılarında yapılacak olan yapay resif projesi bir ilk olacaktır ve bu projenin sonuçları yapılacak yayınlar,etkinlikler ve fuar katılımları ile tüm dünyaya duyurulacak ve Turizm gelirlerinin artması sağlanacaktır. Bu altyapının tamamlanmasıyla benzer projeler uzun süreli Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 8 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs ve tekrarlanabilir şekilde her yıl projelendirilerek sürdürülebilmesi için olanak sağlanmış olacaktır. Bu projemiz kapsamında Saros Körfezi’ nin çeşitli yerlerinde çevreci, nitelikli ve kalıcı dalış noktaları oluşturmak ve yapay resiflerin amacına uygun olarak su altı canlılarının popülasyonunu desteklemek ve arttırmak istemekteyiz. Proje gerçekleştiğinde Edirne Vilayeti ve Saros Körfezi ülkemiz, su altı kaynaklarına bir çevreci bir değer eklediği gibi, yeni dalış noktaları kazanarak, dalış turizminin 7 aya çıkarılması sağlanarak dalış turizminden ciddi bir gelir artışı elde edecektir. Suyun altında dalgıçlara sunabileceğimiz nitelikli ve çevreci oluşumlar yapıldığında daha önce hiç dalmamış olanların yanı sıra yerli ve yabancı tecrübeli dalgıçları Saros Körfezi’ne çekmek mümkün olacaktır. PROJE UYGULAMALARI • Bu proje çerçevesinde çeşitli noktalarda; • Yapay resifler oluşturmak, • Replika amfora tarlaları yapmak, • Hibe yoluyla edineceğimiz uçak, helikopter, savaş gemi ve tekneleri batırmak , • Deniz Mercanları üzerine bilimsel çalışmalar yapmak, • Su altına Dünyanın ilk Sualtı Tarih Müzesi inşası da yer almaktadır. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 9 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Genel olarak Saros Körfezi’ne bölgenizdeki 2 dalış merkezinin yanı sıra Özellikle İstanbul ve Ankara dalış okullarının çoğunluğunun dalış noktası olarak kullandığını ve bu anlamda ortalama haftalık 150-200 dalıcının bölgede dalış yaptığını görmek gerekmekteyiz. Ancak bu proje sonrası bölgeye Güneyli ve Kabatape çıkışlı dalıcılarında katılımı ile haftalık dalıcı sayısının 1000 dalıcı üzerinde olacağını düşünmekteyiz. PROJE BÖLGELERİ • Asker taşı, • Tünel, • Uzun kum, • Yayla burnu, • Erikli ve İbrice’ye en yakın dalış noktalarını barındıran ve hemen hemen tüm dalış okullarının kullandığı ; • Despot koyu, • Güneyli Mercan kayalıkları, Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 10 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs • • Güneyli yedi taşlar mevkiilerini de , projemize katmak düşüncesindeyiz. Son yıllarda özellikle Bodrum, Kaş, Adana, Adapazarı bölgelerinde yapılan uygulamalar sonucu alınan veriler projenin doğruluğunu kanıtlamakta ve bölgenin ihtiyacını açıkca göstermektedir. Saros Türkiye’nin en temiz deniz yapısına ve suyuna sahiptir. Dünyadaki kendi kendini yenileyen 3 denizden birisidir. Jacques-Yves Cousteau kitabında “Dünyada eşi olmayan yer” olarak tanımlamıştır. Bu proje Saros’u diğer denizlerimiz gibi yok olmadan kurtarılmasını amaçlamaktadır. Savaş Yapman Proje Teknik Danışmanı CMAS 3 Yıldız Eğitmen Balıkadam TSSF Altın Cankurtaran Eğitmen ILS International Instructor Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 11 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs SAROS YAPAY RESİF PROJESİNDE MERCAN RESİF PROJESİNİN YERİ DİDEM ŞEKER1 1 Mercan Resif Proje Danışmanı Altın sarısı bir kumsal, turkuazdan maviye dönen bir deniz… Davetkarlıkta sınır tanımayan bu manzaranın asıl güzelliği denizin altında başlıyor. Tropik denizlerin diplerini rengarenk çiçek bahçelerine çeviren mercanlar, doğanın yarattığı güzelliklerden bir tanesi. Bakmaya doyulamayacak kadar farklı renklerde ve biçimlerde görebileceğiniz mercanlar sandığınızın aksine bitki değil. Mercanlar, omurgasızlar sınıfında yer alan bir hayvan türü, bu özelliğiyle de denizanalarının yakın bir akrabası. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 12 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Çoğumuz için mercan bir takı mücevheri olmaktan öte değildir. Oysaki mercanların bu dünya için ne kadar önemli olduğunu bilebilseydik, onlara gereken değeri üzerimize takarak değil, koruyarak verirdik… Peki mercanlar ve mercan resifleri nedir? Mercanlar koloni halinde , kendini bir yere sabitleyerek yaşayan, bitki görünüşlerine rağmen denizlerde yaşayan omurgasız hayvanlardır. Yaşayan tek bir mercan bireyine polip adı verilir. Ağız, mide ve dokungaçlardan oluşan polipler kolonileşerek büyük mercan topluluklarını oluştururlar. Genellikle dallanmış bir yapı gösteren bu koloninin uç kısımlarına doğru daha fazla gözlenebilen polipler zaman içinde öldüklerinde vücutlarında bulunan kalsiyum karbonat ve silisten yapılı iskelet parçaları üst üste yığılarak koloniyi oluştururlar. Çok uzun yıllar içinde mikroskobik boyuttaki milyarlarca parçaçığın yığılması sonucu oluşan bu yapı bir kaza sonucu kırılana kadar büyür. Mercanları sert ve yumuşak olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Sert mercan polipleri deniz suyundan aldıkları kalsiyum karbonatı sert kireç taşına dönüştürerek kendi iskelet yapılarını oluştururlar. Yumuşak mercanlarda ise böyle bir iskelet yapısı görülmez. Mercanlarda beslenme iki türlü olur. Genellikle poliplerin içlerinde onlarla ortak yaşam sürdüren zeooxanthellae adlı alg çeşidi yaşar. Bu algler birer bitkidir ve fotosentez yaparak beslenirler. Bu beslenme sırasında poliplerin atıkları olan amonyak ve karbondioksiti de kullanarak onlara şeker, amino asit ve başka bileşenler üretirler. Alglerin ürettiği bu maddeler polipler için besin kaynağıdır. Bu enerji döngüsü öyle iyi işler ki hem algler ve hem de onları içlerinde barındıran polipler güneş ışığı dışında başka bir şeye ihtiyaç duymazlar. Biz bu yaşam türüne simbiyotik yaşam deriz. Yani her iki tür de birbirine muhtaç bir yaşam sürer.Polip, yosuna güvenli bir yaşama ortamı ve gübre, yosun da polipe sürekli besin garanti eder. Mercanların ikinci beslenme yolları ise suda serbest yüzen zooplanktonları ağızlarının çevresindeki kollarla yakalayarak olur. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 13 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Mercan kayalıkları, yeryüzünün % 1 i kadar yer kaplarlar. Son derece önemli biyoçeşitlilik merkezidirler. Mercan kayalıkları , aynı zamanda , yeni deniz canlılarının da oluşmasını sağlarlar. Science Dergisine açıklama yapan bilim adamları, yeni türlerin mercan kayalıklarda diğer ortamlardan % 50 daha hızlı oluştuğunu belirtmiş ve bu evrim yuvalarının yok olması, gelecekteki türlerin oluşma şansının bitmesi anlamına gelmektedir. Karbon Çevrimi ve Mercan Resiflerinin Küresel Isınmadaki Önemi Mercan resiflerinin önemini anlayabilmek için karbon elementinin dünyamız için önemini görmek gerekir. Su içeriğinde bulunan karbon , mercan resifleri ve suda yaşayan canlıların iç veya midye gibi kabuklu canlıların dış iskeletlerinde depo edilir. Karbondioksit atmosferi oluşturan su buharı ve diğer birçok gazla birlikte, dünyaya sera etkisi yaparak soğumasını önlemekte ve yeryüzünü ortalama 14 derece sıcaklıkta tutmaktadır. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 14 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Yıllda ortalama iki milyar tonun üzerindeki karbon, diğer bir ifadeyle döngüde yok olan karbonun yarısı okyanuslara gider. Bitkilerin daha hafif olan ’karbon 12’ içeren gazları kullanmaları ve bu durumda ’karbon 13’ gazının atmosferde birikmesine rağmen okyanusların karbon gazı konusunda seçici olmaması atmosferin temizlenmesinde önemli bir rol oynar. Karbondioksit özellikle soğuk okyanus sularında kolayca çözünürken deniz bitkileri hızla çözünmüş karbonla beslenerek büyümekte ve bunları yiyen deniz canlılarının ölüp denizin dibinde birikmesi ile karbon deniz altında depolanmaktadır. Denizlerde emilen karbonun bitkilerin oksijen üretmesinde kullanılmaması nedeniyle de, dünyada oksijen dengede kalmaktadır. Mercan resifleri denizler için çok önemlidir. Karada Amazon ormanlarını dünyanın akciğeri olarak görüyorsak, denizlerde de mercan resifleri aynı şekilde görebiliriz. Çünkü karbon döngüsünün yaşandığı yer bu resiflerdir. Mercan resifleri büyük okyanus dalgalarına ve gel-gitler karşı doğal bir set oluşturur, kıyı şeritlerinin korunmasına yardımcı olur. İçinde barındırdıkları balıklar ve diğer kabuklu canlılar insanlar için çok önemli bir besin ve geçim kaynağıdır. Resifler birçok büyük canlının üremek için geldikleri yerlerdir. İnsanların yoğun olarak avladığı balıklar ya bu resiflerde ürer ya da bu resiflerin ürettiği besinleri kullanır.Dünyada milyonlarca insan denizden elde edilen besinlerle beslenmektedir. Bu besinlerin bir piramid şeklinde birbirine bağlı bir zincir oluşturduğunu düşünecek olursak, resiflerdeki düzenin bozulması bu zincirin bozulması demektir. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 15 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Dünyadaki mercan türleri tehlike altında… Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu UNESCO, yayımladığı bildiride, “mercan resiflerinin hassas ekosistemler olduğunu ve şu anki tahminlere göre ekonomik kalkınma ve iklimin etkilerinin dünyadaki mercan resiflerinin yaklaşık 3’te 2’sini önemli ölçüde tehdit ettiği” vurgulandı ve “özellikle mercanların beyazlaşmasının dünyanın ısınmasının bir sonucu olduğuna” dikkat çekildi. 16 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs UNESCO, dünya çapında yaklaşık 500 milyon insanın, geçimini sağlamak, kıyıların korunması, yenilenebilir kaynaklar ve turizm için sağlıklı durumdaki mercan resiflerine bağlı olduklarını ve dünyanın en yoksul ülkelerinden yaklaşık 30 milyon insanın beslenmeleri için tamamıyla mercan resiflerine bağlı olduklarını bildirdi. UNESCO Uluslararası Denizbilim Komisyonu’nun sponsor olduğu ve 80 bilim insanı ve mercan resiflerinden sorumlu kişiler tarafından hazırlanan resiflerde mercanların raporda, dünyadaki canlı kalmasını sağlamanın tek yolunun, sera etkisi yaratan gazların salımını ciddi ölçüde azaltarak küresel ısınmayı kontrol altına almak ve kirlilik, avlanma ve kıyı kesimlerinin zarar verici biçimde gelişimi gibi etkenleri titizlikle ele almak olduğu ifade edildi. Dünya’nın en eski ekosistemleri olan mercan resifleri aynı zamanda gezegenimizin en büyük canlı yapılarıdırlar. Mercanlar nasıl oluşuyor? Mercanlara baktığınızda farklı formları ve renkleri çok karmaşık bir canlı türü olarak görmenize neden olabilir. Aksine mercanlar polip adı verilen basit bir organizmadan oluşurlar. Polip alt ucu bir bitki gibi yüzeye bağlı olan, içi boş silindirik bir yapı. Bu yapının serbest ucunda yer alan ağzında Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 17 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs dokunaçlar bulunuyor. Bu dokunaçların görevi besin toplamak. Bu yüzden de dokunaçlar belirli bir ölçüde uzayabilen ve avlarını yakarak etkisiz hale getiren kapsüllerden oluşuyor. Mercanlar aslında polip denilen bir canlı olsa da, bizim gördüğümüz “mercanlar” aslında bu poliplerin iskeletleri. Polipler çeşitli minerallerle temeli kalsiyum karbonat olan bu iskeletleri oluşturuyorlar. Takı ve hediyelik eşya malzemesi olarak kullanılan mercan da, bu mercan iskeletleri. Mercanlar yaşamlarını devam ettirebilmek için yosunlarla da bir işbirliği kuruyorlar, bu işbirliğinde yosunlar fotosentezle mercanın yaşamını devam etmesi için gereken besinleri üretirken, mercanların dışkıları da bu yosunlar için bir besin kaynağı oluşturuyor. Mercanların ürettikleri besinler de, balıklar için besin kaynağı oluşturuyor. Bu yüzden mercan resifleri rengarenk yüzlerce çeşit deniz canlısına ev sahipliği yapıyor. İskelet oluşturmayan mercanlara yumuşak mercan adı veriliyor. Bu yumuşak mercanlar denizden topladıkları planktonlarla besleniyor, bu yüzden de akıntının çok olduğu suları seviyorlar. Poliplerin boyu bir santimetre bile olmasa da, polipler kolonileşerek büyük bir hızla yayılır. Her yıl 15 santimetre büyüyebilen mercanlar yıllar içerisinde mercan resiflerini oluşturur. Bu resifler kilometrelerce Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 18 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs uzunlukta olabilir, örneğin Avustralya’da Queensland’in doğusunda yer alan Great Barrier resifi 2 bin kilometre uzunluğunda. Mercanlar neden farklı renkte? Mercan iskeletleri kalsiyum, magnezyum ve strontyum elementleriyle, kalsiyum karbonat bileşiklerinden oluşuyor. Bu sert yapıyla birleşen yosunlar, normalde renksiz ve saydam olarak görülecek bu yapılara turuncu, yeşil ve kahverengi gibi değişik renkler veriyorlar. Mercanlar tehlikede Deniz suyunun kirlenmesi ve küresel ısınmanın etkisiyle deniz suyunun 1-2 derece ısınması, mercanlarla birlikte yaşayan yosunların yaşamlarını tehdit ediyor. Kirlenme bu yosunların yaşamlarını devam edebilmesi için gerekli olan fotosentezi engellerken, poliplerinde yaşamaları için gerekli besinlerin oluşmasını engelliyor. Aynı şekilde deniz suyu sıcaklıklarındaki değişimler çoğu yosun türünün ölümüne neden oluyor. Yapılan araştırmalara göre 2050 yılında bütün dünyadaki mercan resiflerinin yüzde 95’i yok olma tehdidi altında. Deniz kirliliği ve deniz suyunun ısınmasından başka mercanları tehdit edenler arasında papağan balıkları da var. Papağan balıkları mercanlarla beslenir, mercan iskeletlerini güçlü dişleriyle ısırarak koparabilir. Mercanlar her ne kadar bulundukları yerlere hayat verseler de, doğanın besin zincirinde de bir halka olarak yem de olabiliyor. Mercanlara dokunmayın Mercanlar güzellikleriyle sizi ne kadar çekerse çeksin, sakın dokunmayın. Poliplerin dokunaçlı yüzeylerinde bulunan kapsüller deriyle temas ettiğinde patlayarak, yaydıkları sıvı sayesinde kızarıklığa ve acıya neden olabilir. Mercanlar kendilerini doğadan gelebilecek tehlikelere karşı bu şekilde korumaya alırlar. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 19 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs National Geographic araştırmacısı olan Enric Sala'nın araştırmaları tam da mercan resiflerinin yükselen sera gazı düzeylerinin artarak okyanusları ısıtması ve suyun asitliliğini artırmasıyla sorunlu günler yaşadığı, kritik bir döneme rastladı. Yükselen sıcaklıklar, mercanların kütleler halinde ağarmasını tetikledi. Artan karbondioksit emiliminin bir sonucu olarak suyun asitlilik düzeyinin artması mercanın içinde yaşadığı sistemi tehdit ediyor. Kirlilik ve aşırı avlanma ise işleri daha da kötü hale getiriyor. Avustralyalı mercan uzmanı Sean Connolly, "Resifleri aşırı avlamadan korumak bizim elimizde ve bu da -küresel ısınma gibi- diğer değişimlerin yarattığı yan etkileri azaltmaya yardımcı olabilir" diyor. Sala'ya göre buradaki mesaj çok açık: Aşırı avlanma ekolojik bir sabotajdır. Burada ekosistem büyük ölçüde el değmemiş olduğu için, sistemin kararlılığı ve direnci çevresel baskılardan kendini kurtarabiliyor. Kingman Resifi bir mercan resifinin aslında nasıl olması gerektiğine ilişkin görebileceğimiz en güzel ve son örneklerden biri: Geçmişten, geleceğin yararına gönderilmiş bir kartpostal gibi... Didem ŞEKER Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 20 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs TÜRKİYE SUALTI GÖRÜNTÜLEME YARIŞMALARI TARİHÇESİ DR. ASIM DUMLU1 1 Marmara Üniversitesi Ülkemizde 1950-1960 yıllarda sualtında fotoğraf çekilmeye başlanmıştır. Sualtı fotoğrafçısı sayısının yıllar içinde artmasıyla bu çekilen fotoğrafların değerlendirildiği yarışma gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu amaçla ülkemizdeki ilk yarışma önceden çekilen görsellerin değerlendirildiği, 1987 yılında ODTÜSAT tarafından “Sualtı fotoğrafları ve filmleri yarışması” adı altında yapılmıştır. Sualtı fotoğrafçılığının gelişmesine büyük katkıları bulunan bu yarışmaya ilaveten ODTÜ-SAT, 1992 yılında SAGAY(sualtında görüntü avcılığı yarışması) adında yarışmayı da düzenleye başlamıştır. Bu yarışmanın özelliği ülkemizde belli bir dalış bölgesinde dalış yapılıp çekilen fotoğrafların değerlendirildiği ilk yarışma olmasıdır. Daha sonra yıllar içinde başka kurumların yaptığı değişik özellikteki yarışmalar bunu takip etmiştir. Bu sunum da kronolojik olarak ülkemizde yapılan sualtı fotoğraf yarışmaları ve ülkemizin katıldığı CMAS Dünya sualtı görüntüleme yarışmaları tarihçesini anlatılmaktadır. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 21 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs SAROS KÖRFEZİ YAPAY RESİF PROJESİ BİROL DEMİRCİ1 1 Kocaeli Üniversitesi İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1939 – 1945) Ülkemizde olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde coşkuyla kutladığımız, şarkılar şiirler söyleyip sevinçli gösteriler yaptığımız 1 Eylül, aslında dünya barış günü olmadan önce; yaklaşık kırk milyon insanın yaşamına mal olan, İkinci Dünya Savaşının başladığı tarihi göstermektedir. 1914’de Sırplı milliyetçilerin Avusturya-Macaristan veliahdının öldürmesiyle başlayan kanlı boğuşmanın dünyayı dört yıl sürecek bir felakete götüreceğini kimse hesaplamamıştır belki ama bu kanlı boğuşmanın altında yatan gerçek nedenleri hiç kimse göz ardı etmemiştir. Dünya sömürgecilerinin ilk çatışması devletlerarasındaki sorunları çözmekte yeterli olmadığı gibi, hem galip devletleri hem de yenilen devletleri yeniden savaşa hazırlayacak bir ortamı yaratmıştır. I. Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımlara yol açan, hammadde ve pazar rekabeti, Milliyetçi düşünceler, çıkarları kesişen devletlerin bloklaşması ve devletlerarası ikili anlaşmazlıklar; savaş sonrası dönemde de çözülememiştir. Bilindiği üzere, günümüz dünyası benzer bir durumu, hem de sınırlarımızın ötesinde, yaşamaktadır. ABD’nin binlerce kişilik ordusuyla yanı başımızdaki Irak’ı işgal etmesi salt demokrasiye olan bağlılıktan değildir. Musul ve Orta Doğu petrolleri ile Kafkaslar bölgesi enerji kaynaklarının denetimini sağlamak bu ülkenin başlıca bağlılığıdır. Geçen zamanın sömürgeciliğin niteliğinde çok fazla değişiklik yaptığı söylenemez. 1914 -1918 yılları arasında yaklaşık olarak 25 milyon insanın yaşamına mal olan I. Dünya savaşı emperyalist devletler arasındaki paylaşım sorununu çözememiş olmalı ki; dünya 1939-1945 yılları arasında yeniden karşı karşıya geldi. Tabii bu ilk raundun henüz bitmediğini daha 1930’lu yıllarda büyük önder görerek yaşadığı dönemde Türkiye’nin Lozan’dan kalan sorunlarını barış yoluyla çözdüğü gibi; bölgesel ittifaklarla Türkiye’nin güvenliğini de güvence altına almıştır. Amerikalı General Mac Arthur’la 1931 senesinde yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor; " Versay Antlaşması I. Dünya Savaşı’nı hazırlayan nedenlerin hiç birini ortadan kaldırmamış, aksine dünün başlıca rakipleri arasındaki uçurumu daha fazla derinleştirmiştir. Galip devletler yenilenlere barış koşullarını zorla kabul ettirirken bu ülkelerin etnik, jeopolitik ve ekonomik özelliklerini dikkate almamışlar, yalnız düşmanlık duygularının üzerinde durmuşlardır. Böylelikle de bugün içinde yaşadığımız barış, ateşkesten öteye gidememiştir. Bence dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın kaderi Almanya’nın tutumuna bağlı kalacaktır." İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ GENEL SİYASİ DURUM Birinci Dünya Savaşının sonucu ve barış antlaşmaları birlikte göz önünde tutulduğunda, Avrupa diplomasisinin ve güçler dengesinin temel unsurlarını oluşturan üç büyük imparatorluğun – Çarlık Rusyası, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğunun- tarih içindeki ömürlerini tamamlayarak Avrupa’da bir boşluk meydana getirdikleri, dünya savaşı sonucuyla ilgili olarak ulaşılması gereken ilk bilgidir.(1) Alman imparatorluğu savaş sonucunda yıkılınca, müttefikler bir kin ve intikamın ağır belgesi olan Versay antlaşmasını Almanlara imzalatmışlardır. Barış antlaşmaları harita üzerinde bir düzen yaratmakla beraber, uluslar arası hayatta istikrarsızlık ve sallantılı düzenin bütün iç unsurlarını kapsamıştır. 1) Fahir ARMAOĞLU; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 12. Basım, s. 153 I. Dünya Savaşı sonrası imzalanan antlaşmalar birer intikam duygusuyla imzalanıp yenilen taraflara zorla kabul ettirildiği için kalıcı barışı değil yeni savaşların temellerini atmıştır. Bilindiği üzere Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 22 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Osmanlıyla imzalanan bu türden bir antlaşma olan Sevr Antlaşması da Türk ulusunun, Atatürk’ün önderliğinde başkaldırısıyla yürürlüğe girmemiş; bugünkü cumhuriyetimizin temellerini atan ulusal mücadeleye hız kazandırmıştır. Almanya’ya Versay ile yükletilen amansız tamirat borcu, enflasyonun bir çığ gibi büyümesine neden oldu. Üretim ve ekonomik yaşam felce uğradı. Versay’a göre, Müttefik ve ortak devletlerin sivil halkına ve mallarına yapılan zararı da Almanya ödeyecekti. (56 Milyar dolar borç daha sonra 33 milyar dolara düşürüldü, ancak Almanlar 5,5 milyar dolarını ödeyebildi) . Siyasal yaşam da karışıktı. Solcuların da kışkırtmasıyla ülkede grevler artarken ve halk dükkanları yağmalarken, Nasyonal Sosyalist Partisi’nin lideri Adolf Hitler, hükümeti “Soyguncular hükümeti” diye adlandırıyor ve “diktatörlük istiyoruz” diye bağırıyordu. (2) Almanya I. Dünya savaşından yenik olarak çıkmış, bütün sömürgelerini kaybetmiş, “tamirat gideri” adıyla ağır bir ekonomik yükümlülüğün altına sokulmuş, silah sanayi kurması yasaklanmış, ordusu küçültülmüş, bir takım topraklarını da kaybetmiştir. Bu durum Almanya’da ulusal duyguları körükleyince Hitler önderliğinde Nasyonal Sosyalistlerin (Nasyonal-Sosyalist Alman İşçi Partisi; NAZİ) iktidara geçmesi Faşist diktatörlüğün kurulmasına yol açmıştır. Nazi Partisinin daha ilk günlerden itibaren kendisine amaç edindiği meselelerin başında Versay antlaşmasının yok edilmesi, Komünist düşmanlığı, Alman ırkının üstünlüğü ve Yahudi aleyhtarlığı geliyordu. 1933’de iktidara gelen Nazi Partisi, ilk iş olarak Alman ulusunun ekonomik, kültürel ve sosyal hayatının her yönünü kontrol altına aldı. (3) Hitlerle beraber Almanya’nın dış politikası da hareketlendi. Hitlerin dış politika etkinliği üç aşamada gelişti: ilk önce Versay zincirinin kırılması ki bu doğrultuda Versay hükümlerini bir tarafa bırakarak Almanya’yı gizliden silahlandırmaya başlamış, Alman ordusunun sayısı artırılmıştı. İkinci olarak “tek millet, tek devlet” ilkesinin gerçekleştirilmesi. Yani Almanya’nın sınırları dışında yaşayan bütün Almanların birleştirilmesi ve tek bir devlet altında toplanması. Bu amaca ulaşmak için ilk adım olarak 1938 Martında Almanya Avusturya’yı ilhak etti. Böylece Versay’ın da önemli bir halkası koparılmış oldu. Üçüncü olarak da “Hayat sahası” adı verilen bir politika. Hitler Almanyası Almanların yaşamadığı birçok ülkeyi de kendi sınırları içine katma yoluna gitmiştir. 15 Mart 1939’da Çekoslovakya’nın işgal ve ilhakı hayat sahası politikasının uygulanmasıydı. (4) İtalya I. Dünya Savaşına büyük ümitlerle katılmıştı. I. Dünya Savaşı sırasında müttefikleriyle yaptığı gizli antlaşmalarla (Londra ve St. Jean de Maurienne Antlaşmaları) Adriyatik ve Doğu Akdeniz’de İtalya’ya geniş ufuklar açmıştı. Ancak hesaplar savaş sonrası değişince, özellikle Ege bölgesindeki istekleri, İngilizlerin Akdeniz’de kendisine denk bir rakip görmek istememesinden dolayı; yerine getirilmemiş, yerleşmeği düşündüğü İzmir ve çevresi Yunanlılara verilmişti. Savaşın bunca fedakarlıklarının bedeli İtalyan milleti için, ümitlerin yıkılması oldu. (5) 2) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 156-157 3) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 240-241 4) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 240-241 5) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 171 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 23 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Oysa galip devletler tarafında yer alan İtalya’nın birinci paylaşım savaşına girerken elde edeceğini düşündüğü şeyler bunlar değildi. I. Dünya savaşı sona erdiğinde İtalya’da iç durum karışmıştı. Savaş ekonomik hayatta sarsıntılar yapmıştı. İtalya’nın liberal demokrasisinin yanında sendikalizm, Komünizm gibi fikir akımları ortaya çıkmıştı. İç politikada istikrar ve hükümetlerin otoritesi kalmamıştı. Bu durum Benito Mussolini liderliğindeki Faşist Partisi’nin (Partito Nazionale Fascisto) işine yaradı. Komünizmin olduğu kadar liberal demokrasiye de aynı derecede düşman, disiplin taraftarı, koyu milliyetçi bir partiydi. İtalyan halkı memleketin anarşik durumunda Faşizmin disiplin ruhuna sarıldı. 1922’de başkanlığa geçen Mussolini’nin faşist diktatörlüğü 1943’e kadar sürdü. Faşizmi iktidara getiren sadece iç faktörler değil, belki ondan da fazla, dış faktörlerdi. İtalyan ulusunun uluslar arası planda karşı karşıya bırakıldığı hayal kırıklığı ve tatminsizlik, Faşizmin milliyetçi politika ve propagandasına kuvvetli bir destek oldu. Mussolini Akdeniz’de eski Roma imparatorluğunu yaratmak istiyordu. I. Dünya Savaşı sonrası toplanan Paris Barış Konferansında küçük düşürülen, bir kenara atılan İtalyan ulusuna bir ulusal saygınlık, bir ulusal benlik vermeyi vaat ediyordu. Mussolini Akdeniz’e “ bizim deniz” (mare nostrum) diyordu. Mussolini eski mallara “ Roma İmparatorluğu” damgasını vurarak piyasaya sürüyordu. Yıllardan beri küçüklük kompleksi içinde kıvranmış olan İtalyan ulusu için Mussolini’nin bu yeni damgası küçümsenemezdi. “İtalya bir tek denize ebediyen kapanıp kalamaz, bu deniz Adriyatik olsa bile Adriyatik’ten başka Akdeniz vardır.” Diyordu. (6) Bu faşist dış politika Doğu Akdeniz toplumlarını huzursuz etmeye yetmişti. Öte yandan Mussolini’nin Doğu Akdeniz ve Anadolu’yu da yayılma alanları arasında saymaktan çekinmemesi Türk – İtalyan ilişkilerinde daima bir soğukluğun egemen olmasına neden olmuştur. Balkan Antantı ve Saadabat Paktı’nın oluşması ve Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesini imzalatmasının da İtalyan tehdidinin önemli bir rol oynadığını da gözden uzak tutmamak gerekir.(7) Sovyet Rusya’nın durumuna gelince, Sovyetler de Batılılara güven vermemişlerdi. Lenin ve Bolşevikler ihtilali yaparken barış sloganını bol bol kullanmışlardı ancak bu barış ile aynı zamanda bir Dünya Proleter İhtilalini de gerçekleştirmeyi düşünmüşler ve bu amaçla da III. Enternasyonal’i kurmuşlardı. Bir İngiliz güvenlik uzmanı dünya savaşı durumu değerlendirirken “Avrupa bugün üç esaslı unsura bölünmüştür: Galipler, Mağluplar ve Rusya… Rusya’ya rağmen ve belki de Rusya dolayısıyla, bir güvenlik politikası belirlemek zorundayız.” Bolşevik İhtilali sonrası Avrupa’da Rusya’yla ilgili beliren genel görüş böyleydi. Batılılar Sovyet Rusya’yı bir süre resmen tanımaktan kaçındılar ancak var olan bu gerçeğe de gözlerini kapayamayacaklarını anladıkları için 1924’den itibaren Sovyet Rusya ile normal diplomatik ilişkiler kurulmaya başladılar. Fakat bu tanıma işi iki taraf arasında karşılıklı güvenin kurulması için yeterli olmadı. Esasına bakılırsa, Sovyetler III. Enternasyonal aracılığıyla uluslar arası komünist hareketlerini ve Batılı ülkeler komünist partilerini Moskova’dan idare etmekten hiçbir zaman vazgeçmedikleri gibi, Batılılar da doktrini itibariyle kendi düzenlerini yıkma amacını güden Sovyet Rusya’ya karşı bir türlü güven duymadılar. 6) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 172-173 7) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e, s. 174 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 24 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Buna karşılık Versay düzeninin ilk yıllarından itibaren, intikamcılığın ezikliği altında bulunan Almanya ile Avrupa toplumu dışında bırakılmış olan Sovyet Rusya arasında bir yakınlaşma, belirli bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bunu sonucu 1926’da Berlin’de Alman – Sovyet Antlaşması imzalandı. Buna göre taraflardan biri saldırıya uğrarsa, diğeri tam bir tarafsızlık güdecek ve devletlerin uyguladığı ekonomik ambargolara diğeri katılmayacaktı. Bu şekilde Sovyet Rusya, Almanya’nın Batı bloğuna katılıp kendisine cephe alması tehlikesini önlemiş oluyordu. Sovyetler Birliği, Birinci Dünya Savaşı sonunda kaybettiği Baltık topraklarını tekrar ele geçirmek için Baltık bölgesine yönelmiştir. 27 Eylül 1939'da Estonya'dan kendisine deniz ve hava üsleri verilmesini istemiştir. Bu isteğin geri çevrilmesi halinde, ülkenin işgal edileceğini bildirmiştir. Bunun üzerine, Estonya, Sovyetler Birliği ile 28 Eylül 1939'da karşılıklı yardım antlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. Sovyetler Birliği, daha sonra 5 Ekim'de Letonya, 12 Ekim 1939'da Litvanya ile imzaladığı karşılıklı yardım antlaşmalarıyla, bu ülkelerde de üsler elde etmiştir. Baltık Denizi'nin doğu kıyılarını nüfuzu altına alan Sovyet Birliği, Finlandiya'dan da üsler istemeye başlamıştır. Sovyetler Birliği, Finlandiya'nın istekleri kabul etmemesi üzerine, 30 Kasım 1939'da bu ülkeye saldırmıştır. 12 Mart 1940'da Sovyetler Birliği Finlandiya Barış Antlaşması imzalanmıştır. Finlandiya bağımsızlığını korumakla birlikte, Sovyetler, bu ülkeden önemli ölçüde toprak kazanmış, üs kurma hakkı elde etmiştir. Bu olayla, Sovyetler Birliği, Baltık kıyılarına iyice yerleşmiştir. Bu arada Sovyet Rusya olası bir savaş sırasında komşularının da güvenini kazanmak istiyordu. 17 Aralık 1925’de Paris’te Türkiye ile Rusya arsında bir dostluk ve saldırmazlık paktı imzalandı. Buna göre taraflardan biri saldırıya uğrarsa diğeri tarafsız kalacak ve birbirlerine saldırmayacakları gibi bir birleri aleyhine yönelen ittifak veya siyasal antlaşmalara katılmayacaklardı. (8) Amerika Birleşik Devletleri, I. Dünya Savaşına Almanya tarafından güvenliğinin yakın bir şekilde tehdit edildiğini gördüğü için girmişti. Fakat barış meselesinde özellikle Başkan Wilson, bir intikamcılık duygusuyla hareket etmemiş, adil ve devamlı bir barış düzeninin kurulmasını samimiyetle istemişti. Hatta 14 Nokta Programında barışın korunması ve bozulmasının önlenmesi için de devamlı bir barış teşkilatının kurulmasına önem vermişti. Ancak ABD Monroe Doktrini gereği ve Versay Antlaşması sonucu, Avrupa’dan ilgisini kesmiş Latin Amerika ve Uzak doğuyla yakından ilgilenmiştir. Batılı devletlerin kendi aralarındaki çekişmelere dalması ABD’nin ticaret ve ekonomisi için Latin Amerika ve Uzak Doğu’yu daha avantajlı olarak görmesine yöneltmiştir. Fakat Uzak Doğuyla ilgilenen bir başka devletin de varlığı, Japonya ile ABD’yi karşı karşıya getirmiştir. Japonya, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri açısından iştah kabartan Mançurya’ya gözlerini dikmişti. Bu ülke üzerindeki ekonomik kontrolünü güçlendirmek için, o zamanlar Avrupa sömürgeciliğinin klasik vasıtası olan demiryolu yapım ve işletmeciliğine başvurdu. 1932’ye gelindiğinde Japonya Çin’in itirazlarına rağmen Mançurya’yı işgal etmişti. 8)Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 168-169 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 25 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs SAVAŞ ÖNCESİ TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI Savaş öncesi Türkiye’nin dış politikasına bakıldığında: Türkiye Lozan Antlaşmasını imzalayıp bağımsızlığını kabul ettirince; Cumhuriyetin ilanına giden yol da açılmış oldu. Genç cumhuriyetin önünde hem Lozan’dan kalan sorunlar hem de içeride devrimin yerleştirilip çağdaş Türkiye’nin kurulması projelerinin uygulanması vardı. Dış politikada Atatürk’ün belirlediği “yurtta barış dünyada barış” ilkesiyle hareket eden cumhuriyet Lozan’ın eksik bıraktığı sorunları maceraya atılmadan, bağımsızlığı kıskançlıkla koruyacak bir biçimde çözmeye çalışmıştır. Türkiye’nin 1930’dan sonraki dış politikasını belirleyen gelişme, I. Dünya Savaşından isteklerine ulaşamadan çıkan ve yeniden yayılmacı bir politika izleyen Almanya ve İtalya’nın saldırgan tutumları olmuştur. Türkiye savaş tehlikesinin yaklaştığı buhranlı dönemlerde öncelikle, barışçı politikasına uygun olarak, bölgesel ve uluslar arası barışın sağlanması yönünde çalışmalara hız vermiştir. 17 Aralık 1925’de Türk – Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmayla; taraflardan birine bir veya birkaç devlet tarafından yöneltilen bir askeri harekat halinde, diğer tarafsız kalacak ve taraflardan hiç biri, birbirlerine saldırmayacakları gibi, birbirleri aleyhine yönelen ittifak veya siyasal antlaşmalara katılmayacaklardı. Bunun dışında Türkiye, 1928’de Silahsızlanma Konferansının çalışmalarına katılmış, 1929’da Kellog Paktı’nın imzalanmasına davet edilmiş, 1932’de ise Milletler Cemiyeti’ne üye olmuştur. Türkiye, 1930’lu yıllardan itibaren siyasal dengeyi zorlayan Almanya ve İtalya karşısında İngiltere ve Fransa’ya yakınlaşmaya başladı. İtalya’nın Akdeniz’deki yayılması, Ege adalarını silahlandırması, Arnavutluk’u işgal etmesi; Türkiye’yi olduğu kadar, Akdeniz’de çıkarları bulunan İngiltere ve Fransa’yı da rahatsız etti. Bu arada Alman-Sovyet Rusya yakınlaşması ve Rusların Montrö Boğazlar Sözleşmesinin kendi lehine yeniden gözden geçirilmesini istemesi; Türkiye’yi bir tercih yapmaya sevk etti. Ulusal mücadele boyunca Türkiye’yi destekleyen Sovyet Rusya ile 20 yıldır devam eden dostluk ilişkilerinin zedelenmesi söz konusu olabilirdi. Ancak Türkiye dış politikadaki tercihini batılı devletler yönünde kullandı; 19 Ekim 1939’da Ankara’da İngiltere ve Fransa ile bir ittifak antlaşması imzaladı. Türk-İngiliz ve Fransız İttifak antlaşmasına göre; İngiltere ve Fransa, Türkiye’nin bir Avrupa devleti tarafından saldırıya uğraması durumunda Türkiye’ye yardım edeceklerdi. İngiltere ve Fransa’ya Akdeniz’den bir saldırı gelirse Türkiye bu iki devlete yardım edecekti. Buna ek olarak, Sovyetler Birliği ile bir savaş söz konusu olursa ittifak bozulacaktı. Böylelikle Türkiye, Sovyetler Birliği ile çatışmak istemediğini müttefiklerine kabul ettiriyordu. (9) Türkiye Almanya’yla da savaş öncesi dostluk ilişkilerini geliştirmek istemiş ancak, bu devletin yayılmacı politikaları iş birliğini imkansız kılmıştır. Esasında Almanya Türkiye’yi batılılardan ayırıp Berlin Roma Mihverine çekmek istemiştir. Bu gerçekleştiği takdirde Almaya Sovyetlere karşı Boğazlarda ve Anadolu’da üstün bir duruma geçeceği gibi, Türkiye’yi bir sıçrama tahtası olarak kullanmak suretiyle Orta Doğu’ya da nüfuz etmesi gayet kolay olacaktı. Ancak İtalya’nın Arnavutluk’u işgal etmesi bu Almalarla olası bir ittifakı engellemiştir. (10) 9)Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ders Notları, Kocaeli Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Komisyon, Umuttepe Yayınları, Kocaeli 2009, s.257 10)Fahir ARMAOĞLU; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 12. Basım, s. 353 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 26 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Akdeniz’deki İtalyan faaliyetlerinin artması üzerine Türkiye önce Balkanlı ulusları bir araya getirerek, Türkiye ile birlikte Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’nın katılımıyla oluşturulan Balkan Antantı’nın kurulmasını sağlamıştır. Anlaşmaya göre, dört devlet birbirlerinin sınırları konusunda güvence veriyor ve bir tehlike durumunda birbirleriyle görüşmeyi kararlaştırıyorlardı.(11) Daha sonra doğu sınırının güvenliğini sağlamak için harekete geçen Türkiye; İtalya’nın Akdeniz’deki yayılmacı politikası ve bu bağlamda Habeşistan’a saldırması üzerine; İran, Irak ve Afganistan’la ortak bir işbirliği kurmuştur. Böylece 1937’de Saadabat Paktı ortaya çıkmıştır. Bu pakt ile devletler sınırların dokunulmazlığına uyacaklar, birbirlerini ilgilendiren konularda danışmalar yapacaklar ve birbirlerine karşı saldırgan tutum sergilemeyeceklerdi. Dolayısıyla karşılıklı yardım ve askeri taahhütten söz etmediğinden bir ittifak antlaşması değildir. (12) Savaş öncesi dönemde stratejik konumu itibariyle pek çok devletin yakından ilgilendiği bir başka konu ise Boğazların durumudur. Bilindiği gibi 1923’de imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nda Türkiye’nin egemenlik haklarını sınırlayan hükümler yer almıştır. Boğazların yönetimi Uluslar arası Boğazlar Komisyonu’nun yönetimine bırakılmıştı. Boğazların savunması Birleşmiş Milletlerin güvencesi altında olacak, boğazların iki yakası askerden arındırılacaktı. (13) Yaklaşan dünya savaşı tehlikesi karşısında Türkiye 1936’da Lozan Boğazlar Sözleşmesine taraf olan devletlere birer nota vermiş ve boğazların silahtan arındırılmasıyla boğazlar komisyonu kurulmasını öngören sözleşme hükümlerinin değiştirilmesini istemiştir. İtalya dışındaki bütün taraf devletler bu notaya olumlu cevap vermiştir. Bunun üzerine İsviçre’de başlayan görüşmeler sonucunda 20 Temmuz 1936’da Montreux (Montrö) Sözleşmesiyle Türkiye’nin istekleri doğrultusunda değişiklikler yapılmış, boğazların yönetimi ve savunması Türkiye’ye bırakılmıştır. SAVAŞIN BAŞLAMASI VE CEPHELER 1 Eylül 1939 sabahı Alman orduları Polonya’yı işgale başlaması karşısında Polonya fazla dayanamadı. Alman Genelkurmayı yeni bir savaş metodu uygulamış, Yıldırım Savaşı adı verilen bu yöntemin esası zırhlı birliklere ve sürate dayanmaktaydı. İttifaklara ve garantilere rağmen, İngiltere ve Fransa Polonya’ya yardıma gidemediler. Polonya’nın sonunun yakın olduğunu görünce, Sovyetler de yayılmacı emellerini gerçekleştirmek için harekete geçti. Polonya’daki Ukraynalılar ile Beyaz Rusları koruma bahanesiyle 17 Eylül sabahı Sovyet orduları da Polonya’ya girmeye başladı. 27 Eylül’de Varşova’nın teslim olmasıyla Polonya haritadan siliniyordu. 28 Eylül’de iki devlet Polonya’yı aralarında paylaştıran antlaşmayı Moskova’da imzaladılar. Yayılma alanını genişletmek isteyen Rusya Polonya sorununu hallettikten sonra Baltık bölgesine yönelerek burada Estonya, Letonya ve uzun çabalar sonucunda da Finlandiya’ya yerleşti. Ancak Finlandiya savaşında Rus ordusunun gösterdiği başarısızlıklar, Sovyetlerin askeri gücünün gerçek niteliğini ortaya koydu. Bu olay, Hitlerin Müttefiki Rusya’ya saldırma kararı almasında etkili oldu. 11) Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ders Notları, Kocaeli Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Komisyon, Umuttepe Yayınları, Kocaeli 2009, s.241 12) Prof. Dr. Yaşar Akbıyık; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt II, Ankara 2004, s, 447 13) Ayferi Göze, Türk Kurtuluş Savaşı ve Devrimi Tarihi, İstanbul 1993, s. 337 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 27 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Hitler Polonya sorunun çözdükten sonra batıya, İngiltere ve Fransa’ya dönmeye karar vermekle beraber , bu kararını hemen yürürlüğe koymadı. Çünkü İskandinav yarımadasıyla batılı devletlerin ilgilendiğini gizli istihbarat kaynaklarından öğrenen Hitler; bu bölgenin batılıların eline geçmesinin kendi savaş durumu bakımından iyi olmayacağını ve kendisine karşı ikinci bir cephenin açılacağını hesaplamıştı. 9 Nisan 1940’da harekete geçen Alman kara ve deniz kuvvetleri, bir gün içinde Danimarka ve Norveç’i işgal ettiler. Bu olay İngiltere’de kabine değişikliğine de yol açmış, Chamberlain kabinesinin düşmesi üzerine Winston Churchill başkanlığında yeni kabine kuruldu. Norveç ve Danimarka’yı işgal ederek doğu ve kuzey bölgesinin güvenliğini sağlayan Almanya artık batıya dönebilirdi. Alman orduları 10 Mayıs 1940’da Belçika ve Hollanda’yı da işgale başladı. 15 Mayıs’ta Hollanda, 27 Mayıs’ta da Belçika teslim oldu. Bu yıldırım harekatı daha sonra Fransa’ya yöneldi. 14 Haziran 1940’da Alman orduları Paris’e girdi. Kısa sürede Fransızlar teslim antlaşması imzalayarak Alman egemenliğin kabul ettiler.* Fransızlarla imzalanan ateşkes antlaşmasıyla Fransa’da bağımsız bir hükümetin kurulmasını almanlar kabul etti, ancak Fransa’nın kuzey yarısı ile Atlantik kıyaları Almanların işgaline bırakıldı. (14) Hitler Fransa’yı çökerttikten sonra İngiltere’ye yönelmeye karar verdi. İngiltere’nin bir ada ülkesi olmasından dolayı buraya yapılacak olan askeri harekatın da niteliği değişmiş, büyük bir istila suretiyle İngiltere’nin dize getirileceği düşünülmüştü. Hitler istila planını (Seelöwe- Deniz Aslanı) gerçekleştirmeden önce İngiltere’ye birkaç defa barış teklifinde bulundu. Bu tekliflerin İngiltere tarafından olumsuz yanıtlanması üzerine 13 Ağustos 1940’dan itibaren Alman uçakları İngiltere’yi bombalamaya başladı. Böylece 31 Ekim’e kadar sürecek olan, İngiltere Muharebeleri başlamış oldu. ancak bu muharebenin galibi İngiltere olunca Hitler istila planını uygulayamadı. İtalya'nın 10 Haziran 1940'da Fransa'ya savaş ilan ederek İkinci Dünya Savaşı'na katılması,İngiltere’nin güç durumda kalmasına yol açmıştı. Zira İtalya, Kuzey Afrika'da stratejik bir öneme sahip olan Libya'yı elinde bulunduruyordu. Ayrıca, Akdeniz'de bulundurduğu donanma ile İngiltere'nin sömürgeleriyle bağlantısını önemli ölçüde kesmekteydi. Bu bakımdan, stratejik ve ekonomik yönlerden önemli bir alan olan Kuzey Afrika'nın tümüyle ele geçirilmesi, savaşın gidişatını değiştirilebilecekti. İtalya'nın ard arda başarısızlığa uğraması üzerine, Almanya, 1941 yılının Mart ayında Kuzey Afrika savaşlarına katılmış ve Almanlar Mısır’a kadar ilerlemişler. Ancak, 1942 yılının Ekim ayından itibaren İngiliz karşı saldırısı üzerine Mihver devletleri gerilemeye başlamışlardır. Müttefik devletlerin de Kuzey Afrika'ya asker göndermeleriyle yapılan savaşlar sonucu, Mihver devletleri yenilmişler ve 1943 yılının Mayıs ayında teslim olmuşlardır. Böylece, Müttefikler, Kuzey Afrika savaşlarında başarı kazanarak Akdeniz'in güney kıyılarına egemen olmuşlardır. __________________________________________________________________________________ * Fransız hükümeti 22 Haziran 1940’da Compiegne’de (Rethondes) Almanya ile mütareke antlaşması imzaladı. Mütareke Almanya’nın 11 Kasım 1918’de ateşkes imzaladığı vagonda yapılmıştır. Almanlar bu vagonu Berlin’e götürdüler; böylece almanlar Fransa’dan 1918’in intikamını almış oldular. 14) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e, s. 367-368 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 28 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Kuzey Afrika’da bu gelişmeler yaşanırken Alman ve İtalyan kuvvetleri Balkanlara doğru harekete geçtiler. Hammadde stoklarını artırmak isteyen Almanya, Orta Avrupa ve Güney-Doğu Avrupa topraklarını ele geçirmeye çalışmıştır. 20 Kasım 1940'ta Macaristan'ı, 23 Kasım 1940'ta Romanya'yı ve 24 Kasım 1940'ta da Slovakya'yı zorla Üçlü Pakt'a almıştır. Bulgaristan da, karşı koymasına rağmen 1 Mart 1941'de Üçlü Pakt'a katılmak zorunda kalmıştır. Tüm bu gelişmeler üzerine, Yugoslavya, 6 Nisan 1941'de Sovyetler Birliği ile bir dostluk antlaşması imzalamıştır. Ancak, Almanya, antlaşmanın yapıldığı gün Yugoslavya'yı işgal etmeye başlamış ve 17 Nisan 1941'de de teslim almıştır. Almanya, Yugoslavya'yı İtalya, Macaristan ve Bulgaristan arasında paylaştırmıştır. Bu arada, Mussolini de, Hitler'e bilgi vermeden Yunanistan'ı işgal etmek istemişti. Bunun için, 28 Ekim 1940'da Yunanistan'a ültimatom vererek, bu ülkeden üsler istemişti. Ancak, reddedilince Arnavutluk'taki İtalyan kuvvetlerini Yunanistan'a saldırmış ancak, İtalyan kuvvetleri başarısızlığa uğramıştır. İşte, bu gelişmelerden sonra, 6 Nisan 1941'de Almanya'nın Bulgaristan'daki kuvvetleri Yunanistan'a girmeye başlamıştır. Yunanlılar, kendilerini savundularsa da, 25 Nisan'da Atina, 31 Mayıs 1941'de de Girit paraşütçü Alman birlikleri tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra da bütün Ege Adaları ele geçirilmiştir. Böylece, Almanlar, Balkanlarda kısa süre içinde önemli başarılar elde etmişlerdir. Almanların Balkanlara yerleşmesi üzerine Türkiye’nin durumu önem kazandı. İngiltere ve Amerika Türkiye’yi savaşın içine çekmek için çaba harcadılar. Ancak Türkiye Almanya ile 18 Haziran 1941’de bir saldırmazlık Antlaşması imzaladı. Almanya'nın kısa bir süre içinde çeşitli cephelerde büyük başarılar elde etmesi, Hitleri daha büyük amaçlar belirlemesine ve gerçekleştirmeye yöneltmiştir. Nitekim Almanlar, 22 Haziran 1941'de savaş ilan etmeksizin Sovyetler Birliği'ne saldırmıştır. Alman Ordusu üç koldan Sovyetler Birliği'ne taarruz etmişti. Güney kolu kısa bir süre içinde Odessa'yı ve Kiev'i almış, Kırım ve Sivastopol’ü kuşatmış ve Rostov'a ulaşmıştı. Orta kesim ordusu ise, Smolensk'i ele geçirerek Moskova'ya yönelmişti. Kuzey ordusu da, Baltık ülkelerinden hareket ederek Leningrad üzerine yürümüştü. Ancak, Sovyet halkının direnişi üzerine Almanlar, Leningrat’da durdurulmuştur. Almanlar yoğun bir saldırı düzenlemesine rağmen Moskova'yı alamamışlardır. Bunda kış mevsiminin gelmesi ve Alman ordusunun kış koşullarına göre organize edilememesi de etkili olmuştur. Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırması üzerine, Sovyetler ile İngilizler arasında 12 Temmuz 1941'de Ortak Hareket Antlaşması imzalanmıştır. Bununla iki devlet, Almanya'ya karşı birbirini desteklemeyi, bütün güçleriyle birbirlerine yardım etmeyi ve Almanya ile ayrı ayrı mütareke ve barış antlaşması imzalamamayı kararlaştırmışlardır. Bu antlaşmayla müttefikler, Sovyetlerin Doğu Avrupa'da Almanları durdurması ve baskı altına almasını hedeflemişlerdir. Sovyetler Birliği de, Alman saldırılarına karşı önemli sayılacak siyasi ve askeri destek sağlamıştır. Bununla birlikte, Sovyet lideri Stalin de, Alman saldırılarını durdurmak için kapitalist ülkelerdeki düzeni yıkmayı hedefleyen Üçüncü Enternasyonalin lağvedilmesini sağlamış, Bolşevik ilkeleri bir yana bırakmış, ulusalcılığı ve dini ön plana çıkarmıştır. Halkı da, faşizmle mücadeleye çağırmıştır. Sovyet yöneticileri, içte ve dışta sağladıkları destekle uzun süre Alman kuşatmasına karşı koymuşlardır. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa'da başlayan savaş karşısında tarafsız kalmıştı. Ancak, Müttefik devletlere değişik zamanlarda askeri yardımlarda da bulunmuştur. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla ABD ve Japonya arasındaki ilişkiler de gerginleşmeye başlamıştı. Zira Uzakdoğu'da Japonya ve ABD'nin çıkarıyla çatışmaktaydı. Japonya, 1937'de başlattığı Çin Savaşı'nı sürdürmekte kararlı idi. ABD'de Çin'e mali yardımda bulunarak, Japonya'nın yayılmacılığını önlemek istemiştir. Japonya'daki militarist yönetim, eskiden beri özlemini duyduğu Büyük Pasifik İmparatorluğu'nu kurmak için harekete geçmiştir. Nitekim Japonya, 7 Aralık 1941'de Hawaii Adalarında Pearl Harbour'da demirli bulunan Amerikan Pasifik donanmasına saldırmış ve bu donanmanın büyük kısmını yok etmiştir. Bu olayın sonucunda Japonya, 8 Aralık günü ABD ve İngiltere'ye, 11 Aralık'ta da Almanya ve İtalya, ABD'ne resmen savaş ilan etmiştir. Japonya, savaşın ilk anlarında büyük başarılar kazanmışlardır. Ancak, Müttefikler, 1942 yılının sonlarında Japonya'nın yayılmasını durdurmuşlardır. Savaş, Uzakdoğu'da Japonya'nın aleyhine dönmeye başlamıştır. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 29 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs ABD Başkanı Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churchill, 1941 yılının Ağustos ayının başlarında savaşla ilgili gelişmeleri görüşmek üzere Atlantik'te (Atlas Okyanusu'nda) bir savaş gemisinde bir araya gelmişlerdir. Roosevelt ve Churchill, görüşmelerden sonra, 14 Ağustos 1941'de Atlantik Bildirisi adı verilen bir metin yayınlamışlardır. Bildiride, Nazi diktatörlüğünün tam olarak yıkılmasından sonra, bütün ulusların sınırları içinde güvenle yaşama olanağı sağlayacak bir barışın yapılmasını, böyle bir barışla bütün insanlara engel çıkartılmadan bütün deniz ve okyanuslarda dolaşma olanağının sağlanmasını ve bütün ulusların kuvvet kullanmaktan vazgeçme yolunu tutmaları gerektiğine inandıklarını belirtmişlerdir. ABD'nin savaşa katılmasından sonra, Almanya'ya karşı savaşa giren 26 devletin de imzasıyla, 1 Ocak 1942'de, Atlantik Bildirisi esas olmak üzere Birleşmiş Milletler Bildirisi yayınlanmıştır. Bu bildiride, Atlantik Bildirisi'ndeki ilkeler aynen kabul edilmiştir. Ayrıca, zafer elde edilinceye kadar işbirliği yapılacağı açıklanmıştır. Böylece, savaştan sonra kurulacak olan Birleşmiş Milletler Örgütü'nün çekirdeği oluşturulmuştur. Atlantik bildirisi dışında Müttefik Devletlerin temsilcileri savaş sırasında çeşitli konferanslar düzenleyerek savaşın gidişi ve savaş sonrası dünyaya verilecek yeni düzenin belirlenmesi için yol haritaları belirlemişlerdir. Bu konferanslardan biri olan Casablanca (Kazablanka) Konferansında; Sovyetler Birliği üzerindeki baskıyı hafifletmek için Sicilya'ya çıkartma yapılması, Balkanlarda ikinci bir cephenin açılması, bunun için de Türkiye'nin savaşa katılmasını sağlamak üzere hazırlıklara girişilmesi, Mihver Devletleri'nin kayıtsız şartsız teslimine kadar mücadeleye devam edilmesi gibi kararlar alınmıştır. 12-16 Mayıs tarihleri arasında Roosevelt ve Churchill arasında gerçekleştirilen Washington Konferansı’nda, savaş sorunları görüşülmüştür. İtalya'nın işgal edilmesi, Türk hava alanlarından yararlanılması, ikinci cephenin Fransa'da açılması, savaş sonrasında kurulacak barışın korunması sorumluluğunun ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği ve Çin'e verilmesi kararlaştırılmıştır. Roosevelt ve Churchill, 14-24 Ağustos 1943 tarihleri arasında Kanada'nın Quebec kentinde tekrar bir araya gelerek, Quebeck Konferansını gerçekleştirmişlerdir. Görüşmelerde, Almanya'nın silahsızlandırılmasını ve kontrol altına alınmasını öngören bir plan kabul edilmiştir. Ayrıca, Churchill, Türkiye'nin savaşa sokulmasını ve ikinci cephenin Balkanlarda açılmasını önermiştir. Ancak, bu öneriler kabul görmemiştir. Daha önce, Fransa'da açılması planlanan ikinci cephenin Normandiya kıyılarında olmasına ve bunun hazırlanması sorumluluğunun da ABD.'ne bırakılmasına karar verilmiştir. Moskova Konferansında; ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği ve Çin dışişleri bakanları 19 Ekim 1943'te Moskova'da Kremlin Sarayı'nda bir araya gelerek, savaşta meydana gelen son gelişmeleri görüşmüşlerdir. Kahire Konferansında; 22-26 Kasım 1943'te Roosevelt, Churchill ve Çin Devlet Başkanı Çan-Kay Şek bir araya gelerek, Uzakdoğu'daki savaş gelişmeleri ele alınmıştır. ABD başkanı Roosevelt ile birlikte, Churchill ve Stalin, Tahran'da bir araya gelmişlerdir. 28 Kasım-1 Aralık 1943 tarihleri arasında yapılan Tahran konferansta; İran'a yardım yapılması, Türkiye'nin savaşa sokulması, Yugoslavya'daki direnişçilere her türlü desteğin verilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca, Normandiya'da ikinci cephenin açılması, Polonya sınırının saptanması, kesin zafere kadar savaşın birlikte sürdürülmesi ve savaştan sonra barışın korunması için bir uluslararası örgütün kurulması kararlaştırılmıştır. Roosevelt, Churchill ve Stalin, Yalta Konferansında; Sovyetler Birliği'nin Almanya teslim olduktan sonra Japonya'ya savaş açması ve Sovyetler Birliği'nin Çin ile bir dostluk ve ittifak antlaşması imza etmesi görüşülmüştür. Ayrıca üç büyük Müttefik devletin ordularının Almanya'nın birer bölgesini işgal etmesi, Fransa'nın da Almanya'ya işgal birlikleri göndermesi kararlaştırılmıştır. Alman militarizmi ve Nazizmi’nin yok edilmesi, Almanya'nın savaş tazminatı ödemesi ve Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulması için 25 Nisan 1945'te San Fransisco'da bir konferans toplanması gibi konular üzerinde de durmuşlardır. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 30 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Almanya'nın teslim olmasından sonra, Avrupa'da ortaya çıkan sorunları görüşmek üzere, üç büyük Müttefik devlet, 17 Temmuz - 2 Ağustos 1945 tarihleri arasında Berlin yakınlarında Potsdam Konferansı’nı yapmışlardır. Konferansın en önemli konusunu barışın nasıl sağlanacağı oluşturmuştur. Konferansta Sovyetler Birliği'nin Boğazların Türkiye ile birlikte kendi kontrolüne verilmesine karşılık, Boğazlardan geçişin tam serbest olması gibi konular da tartışılmıştır. SAVAŞIN SONA ERMESİ 8 Kasım 1942'de de, General Eisenhower yönetimindeki Amerikan ve İngiliz birlikleri Kuzey Afrika'da karaya çıkmış ve kısa sürede bu bölge ele geçirilmiştir. Müttefikler, bu gelişme üzerine, İtalya'yı işgal etmek ve Mihver Devletlerine karşı güneyden bir cephe açmak için 10 Temmuz 1943'te İtalya'nın kuzeyine doğru ilerleyerek bu ülkeyi işgal etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine 24 Temmuz 1943'te toplanan Büyük Faşist Konseyi, Mussolini'yi iktidardan düşürmüştür. İtalya yöneticileri,3 Eylül 1943'te Müttefiklerle bir mütareke yaparak savaştan çekilmiştir. 1945 yılı başlarından itibaren Alman orduları gerek Batı'da Amerikan ve İngiliz orduları karşısında, gerek Doğu'da Kızıl Ordu karşısında gerilemeye devam etmektedir. Ocak ayında Amerikan birlikleri Arden bölgesini ele geçirirken Kızıl Ordu da Vistül nehrine dayanır. Mart ayında Müttefik kuvvetler Ren nehrini geçerek Alman topraklarında ilerlerken Kızıl Ordu da ilerlemesini sürdürür. Nisan ayı ise Nazi yönetiminin sonu olmuştur. 23 Nisan 1945 de Ruslar Berlin'e girmiş, 30 Nisan 1945'de ise Hitler intihar etmiştir. Almanya'nın teslim olmasından sonra Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi'nin ileri gelenlerinin büyük bir kısmı kaçmış, bir kısmı da Müttefikler tarafından yakalanmıştır. Böylece, beş buçuk yıl Avrupa'yı kan ve gözyaşına boğan savaş Avrupa coğrafyasında sona ermiştir. Müttefikler, 1942 yılında Pasifik'te Japon yayılmasını durdurmuşlardır. 1943 ve 1944 yıllarında da deniz ve hava üstünlüğünü ele geçirmişlerdir. 1945 yılının başlarından itibaren Japonya'nın işgali altında bulunan Çin, Endonezya ve Pasifik'te çeşitli yerlerde saldırıya geçmişlerdir. Japonya'nın gücü tükenmiş olmasına rağmen, Müttefiklerin teslim olma önerisini geri çevirmiştir. Bunun üzerine ABD, Japonya'yı kayıtsız-şartsız teslim olmaya zorlamak için, 6 Ağustos 1945'te ilk atom bombasını Hiroshima'ya, ikincisini de 9 Ağustos 1945'te Nagasaki'ye atmıştır. Japonya, 10 Ağustos 1945'te yenilgiyi kabul ettiğini ABD'ne bildirmiştir. Bu olayla da Uzakdoğu'da savaş sona erdiği gibi, yaklaşık kırk milyon insanın hayatına mal olan İkinci Dünya Savaşı da Müttefiklerin zaferiyle bitmiştir. SAVAŞ YILLARINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI Savaş yıllarında Türkiye'nin izlediği dış politika, bir tarafsızlık politikasıydı. Devletin politikasını çizerken, İnönü yine de yalnız değildi. Düzenli olarak Bakanlar Kurulu'na, Parti'ye, Parlamento'ya (TBMM) dayanan, küçük, sınırlı, fakat oturmuş bir dış politika ''kadro''suna, basında birtakım kişilere ve Türk Tarih Kurumu gibi bazı derneklere danışıyordu. Atatürk devriminin Türkiye'de kök salmasından bu yana Türk dış politikasının temeli, Türkiye'nin toprak bütünlüğü ve Türklerin kendi toprakları üzerinde kendi kaderlerini çizme hakkına sahip çıkmaları olmuştu . Savaş yıllarında da İnönü bu hakka ve Türk topraklarının bütünlüğüne, Türk dış politikasının temel ilke ve amaçları olarak bakmıştı. Atatürk, halkına, imparatorluğu yıkıp bağımsız bir ülke durumuna geçişleri sırasında, toprak bütünlüğüne dayanan modern bir devlet kavramını öğretmişti. Türk sınırlarını ilk tehdit eden Hitler değil, Mussolini olmuştu. 1935'te İtalyanların Habeşistan seferinden sonra İnönü, Mussolini'nin Antalya bölgesindeki verimli toprakları ülkesine katmak isteyeceğini tahmin etmişti. Bu, Mussolini'nin sık sık ileri sürdüğü bir istekti. Türk sınırlarına dokunulamayacağı konusunda İnönü'nün gösterdiği azim, Hitler'in 3 Mart 1941'de kendisine gönderdiği mektubun anlaşılmasına da yardımcı olabilir. Alman birliklerinin Bulgaristan'ı istila ettikleri bir sırada gönderilen bu mektup, Bulgaristan'ın istila edilmesinin Türkiye'yi hiç bir biçimde tehdit etmediği üzerine garanti veriyordu . Hitler, İnönü'ye ordularını Türk sınırından 60 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 31 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs kilometre uzaklıkta durduracağını, böylece Almanya'nın Türk sınırlarına karşı harekete geçmek gibi bir niyet beslemediğini ispat edeceğini bildiriyordu . Dolayısıyla bu mektup, İnönü'nün Türk sınırlarını savunmak için gösterdiği kararlılık ve azmin, Hitler'ce kabulü olarak anlaşılabilir. Dolayısıyla İnönü, savaşta Türk dış politikasını, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü koruma açısından yönetti. Bu görüş açısı, ''Ne başkasının bir karış toprağında gözümüz var, ne de başkasına bir karış toprak veririz'' diye özetleniyordu. Bu görüşün çifte anlamı vardı. İnönü, Türkiye'nin sınırlarına saldırılamayacağını hesaplarken, bunun bedelini de kabul etmişti. Türk topraklarının bir karışını bile vermemeye kararlıydı, ama herhangi bir başka ülkenin topraklarına göz dikilmemesi de şiddetle karşıydı. İnönü'nün, serüvenci ve ırkçı kavramlara karşı direnişi, o zamanlar var olan Turancılık akımının Türk dış politikasını etkilemesini kesinlikle sınırlamıştır. Türkiye savaş sırasında yayılmacı bir politika izlemediği halde kendisi yayılmacı politikaların hedefi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye birinci derecede Sovyetler Birliği’nin yayılmacılığından çekinmiştir. İkinci olarak da Almanya ve İtalya yayılmacılığından endişelenmiştir.(15) İkinci Dünya Savaşı başlarken, Türkiye batı demokrasileriyle kader birliği yapmış, savaşın Akdeniz, Balkanlar ve Orta Doğu’ya yayılmasını önlemek için istemiştir. Türk devlet adamları Türkiye’yi savaşa sokmamak ve savaşın yıkıntılarından ülkeyi korumak için büyük çaba harcamışlardır. Türkiye savaşın başlangıcından sonuna kadar savaşa katılması yolunda çeşitli yönlerden yapılan etki ve baskı altında bırakılmak istenmiş, tehdide maruz kalmış, ancak direnmesini bilerek , savaş dışı kalmakta başarı sağlamıştır.(16) 15) Süleyman Kocabaş, “Türkiye’nin İkinci Dünya Harbi Politikası”, Askeri Tarih Bülteni, Ankara, (Ağustos), 1998, s.120 16) Oral Sander. I. Dünya Savaşı’nın Sonundan 1980’ e Kadar Siyasi Tarih, Ankara, s.103 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 32 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Bu durumu Prof Dr. Fahri Armaoğlu şöyle özetlemektedir;” Türkiye’nin II. Dünya Savaşındaki durumu stratejik konumunun önemdi dolayısıyla , gerek Müttefiklerin, gerek Mihverin Türkiye’yi kendi yanlarında savaşa sokmak için harcadıkları çabaların ve Türkiye’nin üzerinde yaptıkları baskıların hikayesinden başka bir şey değildir.” Türkiye, 19 Ekim 1939’da İngiltere ve Fransa ile Ankara İttifak Antlaşmasını imzalamıştır. Bu ittifaka göre Türkiye bir Avrupa devletinin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa Türkiye ile işbirliği yapacak; Fransa ve İngiltere’nin saldırıya uğraması durumunda ve Akdeniz’de savaşa girmeleri halinde Türkiye bu devletlerin yanında olmayı taahhüt ediyordu. Ancak Almanların Fransa’ya saldırması ve İtalya’nın savaşa katılması, hatta Yunanistan’a saldırması durumunda bile Türkiye ittifak hükümlerine göre savaşa girmesi yönündeki baskılara direnmesini bilmiştir. Almanya’nın Rusya’ya yapacağı büyük saldırı öncesinde Türk hükümetine savaşa katılma yönündeki baskıları da sonuç vermemiş, 18 Haziran 1941’de Almanya ile Saldırmazlık Paktı sözleşmesi imzalanmıştır. Böylece Türkiye hem Alman yükünü üzerinden atmış hem de kendi güvenliğini sağladığı gibi petrol bölgelerine ve Süveyş Kanalına giden yolları kapatmıştır. Almanların Rus saldırısının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine bu kez Müttefik devletler Türkiye’nin savaşa katılması için baskılarını artırmışlardır. Adana Görüşmelerinde İngiliz başbakan Churchill, Türkiye’nin katılımıyla Balkanlarda yeni bir cephe açılması için ısrar etmiştir. Ayrıca Sovyet Rusya lideri Stalin Tahran Konferansında , “icap ederse enselerinden yakalayarak Türkleri savaşa sokmak gerektiğini” beyan etmiştir. Tahran Konferansı sonucu Kahire’ye davet edilen İsmet İnönü, bu davete şu yanıtı vermiştir; “Kahire’ye gidilecektir; fakat Tahran kararlarını tebellüğ etmek için değil, eşit taraflar arasında yapılan serbest münakaşa yoluyla müzakere etmek için gidilecektir.” Kahire Konferansı sonucu Müttefikler Türkiye’nin savaş araç ve gereçleri bakımından donatılırsa savaşa hazır olduğuna hazır olduğuna ikna olmuşlardır. Ancak, Türkiye’ye yapılacak yardımın kısa sürede gerçekleşemeyeceğine göre Türkiye’nin etkin bir unsur olarak savaşa girmesine gerek kalmadığı kanısına varmışlardır. Böylece İsmet İnönü ustaca bir manevra isle ülkemizi savaşın dışında tutmayı başarmıştır. 1944 yılına gelindiğinde Mihver Devletlerin hezimeti iyice gün yüzüne çıkmıştır. Savaş sonrası kurulacak yeni düzende ve Birleşmiş Milletler Cemiyeti’nin kurulması aşamasında dünya politikası içinde söz sahibi olmak isteyen Türkiye, 2 ağustos 1944’de Almanya ile diplomatik ilişkilerini kesmiş, 23 Şubat 1945’de Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiştir. İnönü’nün uyguladığı bu akılcı politika Müttefik devletlerin de takdirini kazanmış olacak ki; İngiliz Başbakanı Winston Churchill İsmet İnönü’ye çektiği telgrafta; “Bana öyle geliyor ki, tarih, general olarak kazandığınız zaferlerden başka, Türk Cumhuriyetini, İkinci Dünya Savaşının vahim tehlikeleri içinden nasıl sıyırıp geçirdiğinizi ve aynı zamanda, Mustafa Kemal tarafından sert mücadelelerle kurulmuş olan sisteminizi nasıl muhafaza ettiğinizi hayranlıkla kaydedecektir.(17) _________________________________________________________________________________ 17) Sabahat Erdemir, Muhalefette İsmet İnönü, İstanbul 1956, s.5 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 33 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN TÜRKİYE’YE EKONOMİK ETKİLERİ Savaş Yıllarında Türkiye’nin Ekonomisi Savaşın içinde doğrudan yer almadığı halde oldukça yakınında yaşayan ve çeşitli yönleriyle savaş ekonomisi deneyimi geçiren Türkiye üzerinde bu dönemin etkileri çok farklı olmuştur. Savaş boyunca yari seferberlik havasını devam ettirmiş ve yetişkin nüfusunun askere alınması üretim hacminde düşmelere neden olmuştur. Savaş öncesinde başlayan planlama çalışmaları ve sınai yatırım programlar, savunma harcamalarının bütçeye hakim olması nedeniyle ertelenmiş ve bu yıllarda yeni yatırımlara girişmek yerine mevcut yatırımları korunup işletilmesi temel politika olarak benimsenmiştir. Türkiye’nin ekonomik politikasını belirleyen temel metin, 1940 yılının başında çıkarılan ve hükümete ekonomiye müdahale konusunda sınırsız yetkiler veren Milli Korunma Kanunu olmuştur. Savaş ortamının bir gereği olarak çıkartılan ve savaş içindeki diğer ülkelerin de aldığı önlemlerin bir benzeri olan bu yasayı, Devletçilik politikasının bir uzantısı olarak yorumlamak gerekir. Resmi bir politika olarak daha önce başlamış olan devletçilikten uzaklaşma süreci savaş döneminde de bazı dalgalanmalarla devam etmiştir. Ülke dışında süren savaşın ve ülke içinde yer alan seferberlik ortamının ekonomik etkileri önemlidir. Bu balgamda değinilmesi gereken birinci konu, Türkiye’nin ihraç ürünlerine olan talebin artmış olmasıdır. Bu diğer bir deyişle, tarım kesiminin gelirlerinin artmasıdır. Ancak bu dönemde tarımsal üretim artmış değil, tersine azalmıştır. Bunun nedeni ise köylünün büyük çoğunluğunun silahaltına alinmiş olmasıdır. Savaş ekonomisi uygulamasının yükünü küçük köylü çekerken, kazançlı olan pazara dönük büyük çiftçi olmuştur. İkincisi, gelişmiş ülkelerin savaş içinde olmaları yani sıra Milli Korunma Kanunu çerçevesinde getirilen diş ticaret kısıtları, ithalatın önemli ölçüde daralmasıdır. İthalatın ve yerli üretimin daralmasının yarattığı kıtlık ortamı, devletin seferberliği para basarak finanse etmesi çabası ile birleştiğinde enflasyon ortamı yaratmıştır. Bu karaborsa spekülasyon ortamının sonucu ise, önemli bir sermaye birikimi olmuştur. Diğer bir deyişle, savaş döneminden karlı çıkan ticaret sermayesidir. Bu dönemde biriken olağan üstü servetleri vergileyerek seferberlik finansmanına katkıda bulunak amacıyla 1942 yılında “varlık vergisi” kanunu çıkartıldı. Bu kanunla sermaye ve gelirlerinde yeni bir vergi alınarak acil askeri masraflar karşılanmak istemiştir. İthal mallar ve ihtiyaç maddelerinde karaborsacılık ve vurgunculuk yaparak zenginleşmiş olanlardan, tüccarlardan ve aracılardan vergi almak ve böylece sıkıntı çeken dar gelirli sınıfları manen tatmin etmek yoluna gidilmiştir. Bu noktaya kadar savunulması kolaydı ancak, eleştiriler kanunun uygulanma şeklinden doğdu. Bu kanunun öncelikli gayr-i müslim azınlıklara uygulanarak Kurtuluş Savaşından beri süre gelen yerli tüccarların azınlıkların yerini alma politikasına katkıda bulunmuştur. Savaşın sona erdiğinde çıkartılan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ( 11Haziran 1945 ); radikal hükümler içeren ve bir toprak reformu niteliği taşıyan bu yasa, meclisten güçlükle geçirilmiş ve büyük tepkilere neden olmuştur. Nitekim çıkarıldıktan hemen sonra tarım Bakanlığına bir toprak ağasının getirilmesi yoluyla fiilen uygulamadan kaldırıldı. Savaş döneminde ithalatın önemli derecede azalması ve buna karşılık ihracat gelirlerinin artması Türkiye’nin altın ve döviz rezervlerinde birikimine yol açmıştır. Ancak bu durum Amerika’daki gibi sınai gelişme açısından olumlu etkilendiği halde Türkiye’de, toplumsal gelişme açısından, tam tersi bir sonuç yaratmıştır. Türkiye’de bir sanayi burjuvazisinin gelişmemiş olması ve sınai sermaye birikimini devletin yürütür olması bu durumun oluşmasında etkilidir.(18) 18) Duygu Sezer, “Türkiye’nin Ekonomik İlişkileri” Türk Dış Politikası (1919-1965) s.484 SAVAŞIN GENEL SONUÇLARI Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 34 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Temmuz ve Ağustos 1945’te barış anlaşmalarının koşullarını görüşmek üzere Potsdam Konferansı toplandı. Toplantıya önde gelen Müttefik temsilcileri olarak ABD’den Roosvelt’in yerine seçilen Başkan Harry S. Truman, SSCB’den Stalin ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill katıldı. Konferansta alınan belli başlı kurallar şunlardı: Müttefikler Almanya’yı işgal edilecek ve silahsızlandıracak ve böylece gelecekte savaş çıkarma tehlikesi önlenecekti. Alman ordusu dağıtılacak sanayisi denetlenecek ve açık denizlere çıkabilecek gemi, silah ya da savaş uçağı yapımı yasaklanacaktı. Hitler’in Nazi Partisi’nin düşünceleri yasaklanacaktı. Almanya’nın bütünlüğü ilkesinin dışında kalan Anlaşma koşulları genellikle uygulandı. Nazi liderler Müttefiklerden 4 yargıç tarafından Nürnberg’de yargılandı. Yargılama yaklaşık bir yıl sürdü. Sanıklardan 12’si ölüm cezasına çarptırıldı; bunlardan biri olan Mareşal Hermann Goering zehir içerek intihar etti. 7 kişi hapis cezasına çarptırıldı. Öteki Nazi savaş suçluları da yargılanarak idam edildi ya da hapsedildi. Bazı Alman bilginleri özellikle roket mühendisleri de ABD ve SSCB’ye götürüldü. Japonya’da Müttefiklerce işgal edildi ama savaşı izleyen ilk yıllardan sonra denetim tümüyle General Dougles Mac Arthur yönetimindeki ABD’li yetkililerin elinde kaldı. Japon ordusu dağıtıldı ve silahsızlandırıldı. Bazı Japon komutanları savaş suçlusu olarak yargılandı; idam ya da hapis cezasına çarptırıldı. Japonya ile barış antlaşması 1950 Eylülü’nde imzalandı. Antlaşmanın en önemli sonucu, Japonya’nın topraklarının 4 adayla sınırlanmasıydı. Japonya’nın sömürgeci imparatorluğu sona erdi. Japonya’nın savaştan önce işgal ettiği Mançurya Çin’e geri verildi. Kore ise bağımsız bir devlet oldu. Ayrı bir antlaşmayla ABD’ye Japonya’da askeri güç bulundurma yetkisi verildi. II. Dünya Savaşı’nda hava saldırılarında binlerce sivil insan da öldürüldü. Almanlar toplama kamplarında 6 milyon Yahudi’yi öldürdüler. Bu uygulamaya “soykırım” denildi. İşgal ettikleri topraklarda yaşayan 10 milyon kişiyi evlerinden, yurtlarından ayırdılar ve Almanya’da fabrikalarda köle gibi çalışmaya zorladılar. Yaklaşık 35 milyon insanın öldüğü bu savaşta SSCB 20 milyon yurttaşını yitirdi. Polonya’da Nazilerin burada öldürdüğü 3 milyon Yahudi’yle birlikte yaklaşık 6 milyon kişi öldü. Almanya 4 milyon, Japonya 2 milyon, ABD 298 bin ve İngiltere 350 bin insanını yitirdi. Çin’in ise 2 milyondan fazla askerinin öldüğü sanılmaktadır. II. Dünya Savaşı tarihin gördüğü en yıkıcı savaşlardan biri olmuştur. Ülkeler yanmış ve yıkılmış milyonlarca insan ölmüştür. Savaşın etkisini hissetmeyen hemen hemen hiçbir ülke ve toplum kalmamıştır. Fakat 6 yıllık ızdıraplı dönemden sonra, dünya ve insanlığın barışa hemen kavuşması mümkün olmamıştır. Uluslar arası mücadeleler, büyük devletlerin çatışması ve yerel savaşlar insanlığı zaman zaman üçüncü bir dünya savaşının eşiğine getirmiştir. Böyle bir sıcak savaş patlak vermemiş fakat tam barış ortamı da sağlanamamıştır. Dünya “soğuk savaş” atmosferi içinde heyecanlı bir dönem geçirmek zorunda kalmıştır. Dünya savaşından sonra ortaya çıkan ve bugüne kadar devam eden uluslar arası politikanın yapısı çok değişmiştir. Savaştan sonra dünya politikasına iki büyük güç , süper devlet adı verilen ABD ve Sovyet Rusya egemen olmuştur. Daha önce uluslar arası ilişkilerin başlıca ağırlık noktaları olan, galip gelmiş İngiltere ve Fransa ile yenilmiş devletler olan Almanya, İtalya ve Japonya’nın kendilerini toparlamaları uzun bir zaman almıştır. Savaş sonrası Sovyet sistemi , dünya proleter ihtilali gibi Komünizmi bütün dünyada egemen kılmak isteyen bir doktrine dayandığından , Rusya’nın dış politikası tamamen bu hedefe yönelmiş bu da uluslar arası politikaya doktrin ve ideoloji unsurunun girmesine yol açmıştır. Komünist düzenin karşısında olan ülkeler, Rusya’nın sistemini bütün dünyaya yayma çabalarına karşı olunca, uluslar arası çekişmenin konusu farklı dünya görüşlerinin çatışması haline gelmiştir. Sömürge altında bulunan ülkelerin büyük çoğunluğu bağımsızlıklarına kavuşmuştur. Bu da sömürgeciliğin kısmen de olsa tasfiye edildiğine işarettir. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 35 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Savaş sonucunun önemli değişikliklerinden biri de uluslar arası politikanın alanının genişlemesidir. Bu zamana kadar Avrupa merkezli bir siyaset egemen iken şimdi Uzak Doğu ülkeleri, Japonya, Çin, Hindistan’ın yanında Elliyi aşan bağımsız devletiyle Afrika, Latin Amerika gibi alanlar siyasal ve ekonomik güç olarak ortaya çıkmışlardır. Savaş sonrası ortaya çıkan önemli sorunlardan biri de ekonomik sorunlardır. Uluslar arası Politikalarda dünya ülkeleri, siyasal güç dengesi, güvenlik ve barış gibi sorunlardan çok belki de en fazla olarak, ekonomik kalkınma, refah düzeyi, daha iyi bir yaşama seviyesi gibi sorunlarla daha yoğun bir şekilde meşgul olmuşlardır. KAYNAKÇA 1- Ayferi Göze, Türk Kurtuluş Savaşı ve Devrimi Tarihi, İstanbul 1993 2- Duygu Sezer, “Türkiye’nin Ekonomik İlişkileri” Türk Dış Politikası (1919-1965) 3- Fahir ARMAOĞLU; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 12. Basım 4- Oral Sander. I. Dünya Savaşı’nın Sonundan 1980’ e Kadar Siyasi Tarih, Ankara, s.103 5- Sabahat Erdemir, Muhalefette İsmet İnönü, İstanbul 1956 6- Süleyman Kocabaş, “Türkiye’nin İkinci Dünya Harbi Politikası”, Askeri Tarih Bülteni, Ankara, (Ağustos), 1998 7- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ders Notları, Kocaeli Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Komisyon, Umuttepe Yayınları, Kocaeli 2009 8- Prof. Dr. Yaşar Akbıyık; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt II, Ankara 2004 Birol DEMİRCİ Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 36 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs KARADENİZ SAVAŞ BATIKLARI VOLKAN DEMİRCİOĞLU1 II.DÜNYA SAVAŞINDA KARADENİZ’DE BATAN ALMAN DENİZALTILARI • 2. Dünya Savaşında 6 Adet Alman Denizaltısı (30. Denizaltı Filotillası) 3 adedi Ruslar tarafından batırıldı • U9, U18, U24 3 adedi kendi personeli tarafından batırıldı • U20 (Karasu) • U19 (Zonguldak) • U23 (Ağva) BARBAROSSA PLANI • • • • • Almanların doğuya doğru yayılma isteği 2. Dünya Savaşı bitmeden Rusya’yı işgal isteği Rusya’nın Karadeniz’deki kontrolü Karadeniz’e hükmedenin doğuya hükmetmesi düşüncesi 2. Dünya Savaşında boğazları elinde bulunduran Türkiye’nin tarafsızlığı Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 37 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs TÜRKİYE’DEN İSTENEN DENİZALTILAR • Atılay • Yıldıray • Saldıray Almanlar tarafından Türkiye’ye satılan denizaltıların tekrar geri satın alınarak Karadeniz’de kullanılmak istenmesi. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 38 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs AMACI UYGULAMAK İÇİN SEÇİLEN DENİZALTILAR • • • • Tip II B Küçük, sahil tipi, iç denize uygun, manevra kabiliyeti yüksek Deniz içi ve dışı nakil kolaylığı Yeni nesil denizaltılar Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 39 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs PLANI UYGULAMAK İÇİN SEÇİLEN DENİZALTILAR Yapım Yılı – 1936 Tip – II B (sahil tipi) Boy – 42,7 m En – 4 m Derinliği - 150 m Mürettebat - 25 kişi Motor – 700 HP (Su Üstü) / 400 HP (Su altı) Hız – 24 km/h (Su Üstü) / 14 km/h (Su altı) BOĞAZLAR YERİNE TUNA’NIN SEÇİLMESİ • • • • Türkiye’nin tarafsızlığı. Montrö anlaşması ile boğazların kontrolünü elinde bulundurması. Dünya Savaşındaki Goben ve Bretislav tecrübesi. Boğazlar haricindeTuna Nehrinden başka Karadeniz’e su giriş yolu bulunmayışı. DENİZALTILARIN TRANSFERİ • • • Hamburg’dan Kaiser Wilhelm Kanalı ve Elbe Nehri Üzerinden Dresden’e Dresden’den karayoluyla Ingolstadt’a Ingolstadt’tan Tuna nehriyle Galatz ve Köstence’ye DENİZALTILARIN KARADENİZ’DEKİ GÖREVİ VE GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ OPERASYONLAR • 1942-1944 görev yılları Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 40 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs • • • • 56 Operasyon 45.426 ton gemi batırılması U20’nin Karadeniz’de batırdığı gemiler (Peredovik, Vaijan Kutur’e, Rion, Pestel, DB-26) Gemi Komutanı, Karl Grafen DENİZALTILARIN SONU • • • • • • • • • • • Savaşın sonunun yaklaşması Romanya’nın taraf değiştirmesi Denizaltı ikmal yollarının kapanması Türiye’nin dönüşe izin vermemesi Türkiye’nin denizaltıları bedelli yada bedelsiz almayı kabul etmemesi Karl Dönitz’in denizaltıların personeli tarafından batırılması emri Üç denizaltının buluşması Uçaksavar ve topların sökülmesi Torpidoların boşaltılması Uygun batırma yer ve derinliği aranması Komuta personeli hariç personelin karaya çıkarılması DENİZALTILARI TAHLİYE EDEN PERSONELİN DURUMU Personelin yakalanması Beyşehir’e Nakli Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 41 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs 1 yıl süren göz hapsi Ülkelerine gönderilmesi MEHMET KALYON’NUN ANLATIMIYLA PERSONELİ TARAFINDAN BATIRILAN 3 DENİZALTIDAN U20’ NİN BULUNMASI 1994 yılında TCG Kurtaran’ın sualtında gerçekleştirdiği arama operasyonu Denizaltının bulunması U20 olabileceği hakkında görüş birliğine varılması Denizaltının teşhisi DERİN DENİZ DALIŞ MERKEZİ’NİN U20 ARAŞTIRMASI 1994 yılında Mehmet Kalyon’un ekibinde görev yapan Ali Taş Astsubayın Karasu’daki denizaltıdan bahsetmesi Dalış faaliyetleri Internet sitemizde çalışmalarımızın duyurulması İZ TV ekibinin U20 denizaltısı belgeseliyle ilgili irtibata geçmesi Selçuk Kolay ve İZ TV ekibiyle U20 ye dalış U20’ NİN SPORTİF DALIŞA KAZANDIRILMASI Kültür Turizm Bakanlığı ile izin çalışmaları Teknik alt yapının hazırlanması Yurt içi ve yurt dışı tanıtım faaliyetleri Dalış organizasyonları (bugüne dek 100 sportif dalıcı) U20 BATIĞININ DURUMU Sakarya ili Karasu İlçesi Sahilden 2200 m açıkta Sakarya nehir ağzından 8 km doğuda Kumluk zeminde 19-22 m derinlikte 50 m daha açıkta 300 m derinlik Tek parça gövde Çürümeye dayanmış yapı Silahsız İskeleye 35 derece eğimle yatık Baş ve kıçta ufak tahribatlar Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 42 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs U20 TARAFINDAN BATIRILAN GEMİLER 29.11.1939 Ionian (3114 ton) 09.12.1939 Magnus (1339 ton) 10.12.1939 Foina (1674 ton) 10.12.1939 Willowpool (4815 ton) 13.01.1940 Sylvia (1524 ton) 27.01.1940 England (2319 ton) 27.01.1940 Faro ( 844 ton) 27.01.1940 Fredensborg (2094 ton) 27.01.1940 Hosanger 1591 ton) 29.02.1940 Maria Rosa (4211 ton) 01.03.1940 Mirella (5340 ton) 29.11.1943 Peredovik (1846 ton) 16.01.1944 Vajyan Kutjurve (7602 ton) 07.04.1944 Rion (187 ton) 19.06.1944 Pestel (1850 ton) 24.06.1944 DB-26 (9 ton) KAYNAKLAR Türkiye’nin Karadeniz Kıyısındaki ikinci Dünya Savaşı Alman Denizaltıları, TINA (Türkiye Su altı Arkeolojisi Vakfı) (Bazı fotoğraf ve bilgiler) www.uboat.net Sualtı Gazetesi Tahsin CEYLAN Ali Ethem KESKİN Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 43 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs PATENT FORAMEN OVALE NEDİR? DALGIÇLARIN HAYATINI NASIL ETKİLER? Dr.S. GAMZE SÜMEN1 1 Deniz ve Sualtı Hekimi ÖZET Scuba, temel eğitimle ilk adımın atıldığı ve ileri düzey eğitimleriyle amatör, profesyonel dalgıçlıkla ilerleyen, kimileri için vazgeçilmez yaşam tarzına dönüşebilen bir spordur. Dalgıçlar için önemli bir sağlık sorunu olan dekompresyon hastalığı, yapılan araştırmalar sonucunda patent foramen ovale (PFO) varlığı ile ilişkilendirilmektedir. Dalıcıların bu konuda bilgilendirilmesi ve gerekli koruyucu önlemlerin alınması belki de daha uzun yıllar sorunsuz dalışlar yapılmasına yardmcı olacaktır. GİRİŞ Sualtı dünyasında biz dalıcıların ilerde yaşam kalitemizi etkileyebilecek sürprizlerle karşılaşmamız mümkündür. Belki de bunlardan sıklıkla karşımıza çıkan ve dalgıçların bazen de ailesinin hayatını etkileyebilecek en önemlilerinden biri de dekompresyon hastalığıdır. Fiziksel, bedensel, ruhsal donanımlı olmamız, gerekli bilgi, deneyim ve beceriye sahip olmamız sürprizlerle karşılaşma olasılığımızı en alt seviyelere indirebilmemiz için gereklidir. Bazen dalışa uygunluk için sağlık raporu hazırlarken tesadüfen, bazen de dalış kazası ile karşımıza gelen dalgıcın tetkikleri ve muayenesinde karşılaştığımız patent foramen ovale önemli bir sağlık sorunudur. GENEL BİLGİ Foramen ovale, kalbin üst sağ ve sol kulakçıkları (atrium) arasında bulunur. Anne karnındaki hayattaki bebekte vücutta kullanılarak oksijen saturasyonu azalmış olan kanın yeniden oksijenlenmesi plasenta (bebeğin eşi) da olur, bu kan göbek toplardamarı yoluyla sağ kulakçığa buradan da foramen ovale (oval delik) aracılığıyla sol kulakçığa geçerek oradan da aortaya oksijenle zenginleştirilmiş kan gönderilir. Anne karnındaki bebekte akciğerler fonksiyon görmediği için bebeğin yaşaması için gerekli olan bu açıklık doğumdan sonra ilk üç ay içinde sağ ve sol kalpteki basınç farkına bağlı olarak tamamen kapanır. Foramen ovale geçişin kapanmaması sıklıkla rastlanan doğumsal kalp defektlerinden biridir (Şekil 1) (1). Şekil 1: Foramen ovalenin kalp kesitinde önden görüntüsü Yazar iletişim bilgileri: [email protected] Tel: 0533 492 90 17-0216 3623238 Bu durumda açıklık, kanın sağdan sola uygunsuz geçişine neden olabilir ancak genellikle yüksek basınçlı olan sol kulakçıktan düşük basınçlı sağ tarafa geçişini meydana getirir. Sağdan sola şantlar yeterince büyük olduklarında, toplardamar kanında azalmış oksijen basıncına bağlı olarak egzersiz kapasitesinde azalmaya neden olabilirler. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki toplumda insanların ortalama %27’ sinde PFO ya rastlanmaktadır (2). Bu demektir ki 4 dalıcıdan 1 inde de görülme olasılığı vardır. Bilim adamları bu sağlık sorununun dalgıçlar üzerinde ve dalış kazalarındaki etkisini araştırmaktadırlar. 1 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 44 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Şekil 2. PFO ve kabarcıkların vücudumuzdaki dolaşımı Şekil 2 de görüldüğü gibi, dalgıçlarda toplardamarlarla ilgili dolaşımda oluşan gaz kabarcıkları PFO aracılığı ile atardamar sistemine geçerek, arteryel gaz embolisine (atardamar yatağında gaz kabarcığı kaynaklı tıkanıklık) bağlı ani ve akut sinir sistemini ilgilendiren şikayet ve klinik bulgulara yol açabilirler (3). Bazı araştırmacılar yaptıkları çalışmalar ve gözlemler sonucunda Patent Foramen Ovale gibi kalbin kulakçıkları arasındaki defektlerin dalmaya engel olabileceğini savunmaktadırlar. Dalgıçların kulak zarlarını artan ortam basıncı karşısında dengeleyebilmek için yaptıkları valsalva manevrası, öksürmek venöz kan basıncı sağdan sola geçiş oluşturacak düzeye kadar arttırabilmektedir (4). Böylece dalışın sonunda akciğerlerden filtre edilmeyen gaz kabarcıkları arteryel dolaşıma taşınmış olur. Dr. Fred Bove’un, 2,5 milyon dalgıç arasında dalışın vücuda etkileri hakkında yaptığı çalışmada, 1400 dekompresyon hastalığı (% 0.05) vakası olması, gerçekte dekompresyon hastalığının nadir bir sağlık sorunu olduğunu, patent foramen ovale olan dalgıçlarda ise risk oranının 3 kat arttığını göstermektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda, PFO nun varlığının dalgıçlar için nörolojik bulgularla seyreden ciddi dekompresyon hastalığı riskini arttırdığı kabul edilmiştir (5,6). Literatürde Uzun ve arkadaşlarının olgu sunumunda, 10 yıllık dalış deneyimi olan tecrübeli dalgıçta son dalışından 10 dakika sonra sırtta ağrı, bacaklarda güç kaybı şikayetleri üzerine Tip 2 DCS tanısı konularak basınç odasında tedaviye alınmıştır. Dalgıcın tetkikleri sonrasında klinik ve nörolojik bulgular, omuriliğin ön atardamarının tıkanıklığı ile tanımlanan Adamkiewicz send ile benzer bulunmuştur. Göğüs duvarı üzerinden Ekokardiyografi tetkikiyle de dalgıçta PFO tespit edilmiştir (7). Gempp ve arkdaşları 49 tip 2 DCS bulguları olan dalgıçla, DCS geçirmemiş 49 sağlıklı dalgıç grubunu karşılaştırdıkları araştırmada, baştan yapılan dopler tetkikiyle omurilik tutulumuyla seyreden DCS olgularında PFO varlığının tespit etmişlerdir. Bu çalışmada omurilik tutulumlu DCS ortaya çıkışında PFO’ nun kolaylaştırıcı rolü olduğunu göstermişlerdir (8). Dalıştan sonra damar içindeki kabarcıkların çoğu toplardamar yatağındadır ve akciğerler filtre göreviyle atardamar yatağına geçişini engeller. Dalışta dekompresyon kurallarına uyulmadığında akciğer dolaşımında nitrojen kabarcıklarının aşırı artışından dolayı, PFO gibi kalpteki şuntlardan arteriyal dolaşıma geçerek emboli ve tip 2 DCS bulgularına yol açabilmektedir (9 ). PFO için hangi tetkiklere başvurulabilir? Nasıl bir yol izlenmelidir? Damar yolundan kabarcık oluşturulmuş serum fizyolojik uygulayarak çekilen kontrastlı ekokardiyografi, PFO’ nun görüntülenmesinde başvurulan değerli bir tetkiktir (10,11). Resim 1 de PFO’lu olguda kontrastlı ekokardiyografi tetkiki sonucu gösterilmiştir. Bilimsel ortamlarda tartışılan önemli sorulardan biri, tüm dalgıçlara PFO varlığını tespit edebilmek ve risklerden uzaklaşabilmek için ekokardiyogram yapılmalı mıdır? Günümüzde tüm dalıcılara rutin olarak ekokardiyogram yapılmasının gerekliliğine karar verecek yeterli bilgi henüz yoktur. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 45 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Resim 1. Kontrastlı Ekokardiyografi ile PFO görüntülemesi (beyaz okun gösterdiği alan) RA: sağ kulakçık LA: sol kulakçık Patent foramen ovale DCS da önemli rolü olduğu kanıtlanmıştır. Dalışta dekompresyon duraklarıyla ilgili kurallara uyulmadığında omurilik üst seviyelerinde, beyin ve boyun omuriliğini daha çok tutan DCS ortaya çıkışıyla ilişkilendirilmiştir. PFO nun boyutları arttıkça dekompresyon kurallarına uyulan dalışlarda da DCS gözlenebilmektedir. Bu sebeple dalgıçlarda PFO nun rutin olarak araştırılması önerilmemekle beraber, DCS olgularında daha ciddi semptom ve bulgulara sahip olanlarda PFO nun araştırılması ise önemlidir. Unutmayalım ki bu durum dalıcının ilerdeki dalış hayatını etkileyecektir. Eğer dalgıçta sinir sistemi tutulumu düşündüren DCS bulguları varsa, kontrastlı ekokardiyografi yapılmalıdır. Kontrastlı ekokardiyografi, geçişi saptamada renkli doppler ile yapılan göğüs duvarı üzerinden uygulanan ekokardiyografiye üstündür. Bazı uzmanlar sinir sistemi tutulumlu DCS geçirmiş PFO’ lu dalgıçlara dalış izni verilmemeli görüşünü savunmaktadırlar. Eğer dalıcı her koşulda dalışa devam edecekse, derin ve uzun süreli dalışlardan, tekrarlayan dalış ve çıkışların olduğu yoyo dalışlardan, gün içinde ardışık dalışlar yapmaktan kaçınmalıdır. Teorik olarak bazı dalgıçlar Nitrox (% 40 O2, % 60 Azot) karışım gaz kullanarak kabarcık oluşumunu azaltabileceklerini varsaysa da, % 40 oksijen solunması oksijen toksisitesi riskini ayrıca arttırdığı unutulmamalıdır. Nasıl bir tedavi yaklaşımı uygulanmaktadır? PFO da tedavi uygulamaları ilk tespitten itibaren başlamalıdır. Erken müdahaleyle uzun vadede de dalgıçlarda DCS vaka sayısı düşebileceğinden, kalıcı sakatlık oranları da azalacaktır. Her ne kadar çok sayıda randomize klinik çalışma ile kesin kanıtlanmamış olsa da transkateter girişimsel cerrahi yaklaşımı, tekrarlayan sinir sistemi tutulumlu DCS olasılığını azaltabilir (12). Amplatzer tekniği uygulanarak Foramen ovalenin kapatıldığı dalgıçlarda tekrar dalışa dönüş için 6-12 haftalık süre ile dalışa izin verilmemektedir (Resim 2). Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 46 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Resim 2: PFO’da Amplatzer tekniğinde uygulanan cerrahi malzeme SONUÇ: Dalış, popularitesi artmaya devam eden bir spordur. Tüm yönleri ile dalışı anlayabilmek, fizyolojiyi nasıl etkilediğini, insan vücudu üzerine etkilerini öğrenmek ve bu konuda gerektiğinde dalgıçların PFO riski açısından ileri tetkiklerle değerlendirilmesine biz hekimlerce dikkat edilmelidir. Özellikle profesyonel dalgıçlarda PFO varlığının tespiti daha da önem taşımaktadır. Tüm bu bulgulara dayanarak PFO, bir risk faktörü olarak değerlendirilmelidir. PFO su olan dalıcılar olası risklerden haberdar edilerek, dalış dışında sporlara yönlendirilebilir. Ya da PFO’nun kapatıldığı girişimsel cerrahi müdahaleden sonra dalışa izin verilebilir. Daha fazla sağlıklı dalışlarla dalış defterlerinizi doldurmak dileğiyle…. KAYNAKLAR 1. Šamánek M. Children with congenital heart disease: probability of natural survival. Pediatr Cardiol 1992; 13: 152–8. 2. Hagen PT, Scholz DG, Edwards WD. Incidence and size of patent foramen ovale during the first 10 decades of life: an autopsy study of 965 normal hearts. Mayo Clin Proc 1984;59:17-20. 3. Germonpre P, Dendale P, Unger P, et al. Patent foramen ovale and decompression sickness in sports divers. J Appl Physiol 1998;84:1622–6 4. Clarke NRA, Timperley J, Kelion AD, et al. Transthoracic echocardiography using second harmonic imaging with Valsalva manoueuvre for the detection of right to left shunts. Eur J Echocardiogr 2004;5:176–81. 5. Torti SR, Billinger M, Schwerzmann M, Vogel R, Zbinden R, Windecker S, Seiler C. Risk of decompression illness among 230 divers in relation to the presence and size of patent foramen ovale. Eur Heart J. 2004 Jun;25(12):1014-20. 6. Germonpre P. Patent foramen ovale and diving. Cardiol Clin. 2005 Feb;23(1):97-104. 7. Gunalp U, Çakar E, Kıralp MZ, Çarlı A, Durmuç O, Şenol MG, Mutluoğlu M, Uz Ö, Dinçer Ü, Özçakar L. Neurological Symptoms after a provocative dive: Spinal DCS or anterior spinal artery syndrome? Aviation, space, and Enviromental Medicine. 2009 Oct;80 (10): 898-899. 8. Gempp E, Blatteau JE, Stephant E, Louge P. Relation Between Right-to-Left Shunts and Spinal Cord Decompression Sickness in Divers. Int J Sports Med 2009; 30: 150–153. 9. Koch AE, Wegner-Bröse H, Warninghoff V, Deuschl G. Viewpoint: the type A- and the type Bvariants of Decompression Sickness. Undersea Hyperb Med. Mar-Apr 2008;35(2):9110. Harrah JD, O'Boyle PS, Piantadosi CA. Underutilization of echocardiography for patent foramen ovale in divers with serious decompression sickness. Undersea Hyperb Med. MayJun 2008;35(3):207-11. 11. Honek T, Veselka J, Tomek A, Srámek M, Janugka J, Sefc L, et al. [Paradoxical embolization and patent foramen ovale in scuba divers: screening possibilities]. Vnitr Lek. Feb 2007;53(2):143-6. 12. Walsh KP, Wilmshurst PT, Morrison WL. Transcatheter closure of patent foramen ovale using the Amplatzer septal occluder to prevent recurrence of neurological decompression illness in divers. Heart 1999;81:257-61. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 47 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs SERBEST DALIŞ VE SINIRLARIMIZ “BİZE Bİ’ŞEY OLMAZ ABİ!” DR. ALP GÜNAY1 1 Gastroenteroloji Ve İç Hastalıkları Uzmanı ÖZEL KONAK HASTANESİ-KOCAELİ e-posta: [email protected] TLF: 0–533–2695850 GİRİŞ Serbest dalış nefes tutarak suyun altında yapılan her türlü etkinliğe verilen isimdir. Yarışma amaçlı havuz disiplininde apne (statik [STA], paletli [DYN] ya da paletsiz dinamik [DNF]) ya da derinlik disiplininde apne (paletli [CWT] ya da paletsiz sabit ağırlık [CNF], serbest immersiyon [FIM], değişken ağırlık [VWT], limitsiz [NLT], küp), zıpkınla balık avı, fotoğrafçılık, ragbi, hokey, paletli yüzme, hedef vurma, şnorkelli yüzme gibi serbest dalış disiplinleri mevcuttur (Tablo–1) (1). Her ne kadar bu serbest dalış disiplinleri spor olarak bilinse de Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından sadece sualtı paletle yüzme disiplini spor olarak tanınmaktadır. Serbest dalış son 50 yıl içerisinde hem daha yaygınlaşmış, hem de rekorları çok ilerilere götürülmüştür. Örneğin, son 50 yılda 200m koşuda Olimpiyat rekoru %5 civarında geliştirilebilmişken, NLT apnede yaklaşık %700’lük bir artış elde edilmiştir. AIDA’nın (Association Internationale pour le Développement de l’Apnée) verilerine göre statik apne 11dk 35sn ve limitsiz apne de 214m gibi inanılması güç rakamlara ulaşmıştır (Tablo–1) (1). ♂ ♀ CNF 90M 62M CWT 123M 101M STA 11DK 35SN 8DK 23SN DYN 250M 214M DNF 213M 160M FIM 112M 90M VWT 142M 122M NLT 214M 160M TABLO-1 Uluslararası AIDA serbest dalış dünya rekorları (1) Her ne kadar elimizde serbest dalış sonucu ortaya çıkan ölümler ile ilgili tam veriler mevcut olmasa da bazı istatistikler de yok değildir. DAN (Divers Alert Network) 1994-2003’de 131 ve 2004-2005’de de 37 serbest dalış kazası saptamıştır (2). Kaza sırasında %29 zıpkınla avlanma, %17 serbest dalış, %21 yalnız dalış gibi veriler saptanmıştır. Olguların %40’ı dipte bulunmuş, predispozisyon açısından %17’sinde sağlık problemi ve %19’unda da sığ su bayılması saptanmıştır. Serbest dalış sırasında sığ su bayılmasına bağlı ölüm yılda ortalama 3/10000 olarak tahmin edilmektedir (Tablo–2) (3). DAN verilerine göre ölümlerin %30’u zıpkınla balık avcılarında görülmektedir. DAN’ın verileri amatör spor ya da hobi kapsamındaki aktivitelere atfedilse de, profesyonel dalıcıatletlerde risk çok daha yüksektir. 2006 dünya şampiyonasında 75 metreye dalabilen ve 9 dakika nefes tutabilen deneyimli sporcuların dalışları incelendiğinde, dalıcıların %61’inde tıbbi yardımı gerektirir düzeyde dalışa ait problemler (hipoksik motor kontrol kaybı, sığ su bayılması, hemoptizi, akciğer ödemi) gözlenmiştir (4). AIDA’nın 1998–2004 şampiyonalarında da statik apne sırasında (n:601) %10–11 ve sabit ağırlıklı dalış sırasında (n:596) %11–12 oranında hipoksi nedenli bilinç ya da motor kontrol kaybına (konfüzyon, postural kontrol kaybı, spazm, konuşma problemi) bağlı diskalifiye gözlenmiştir, fakat bu dramatik düzeyde yüksek hipoksik olguya karşın acil tıbbi yardım varlığı nedeni ile can kaybı olmamıştır (5). Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 48 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Serbest dalış konuşulurken konunun 2 muhatabı olmaktadır; biri dalışı gerçekleştiren serbest dalıcı, diğeri de konuyu araştıran bilim adamları. Her ne kadar güvenli dalış derinliği 34m, güvenli apne süresi de 3 dk olarak hesaplanmış olsa da laboratuardaki hesaplar su altına uymamaktadır (6). Bu da bilim adamlarının güvenli dalışı açıklamada zorlanmalarına, serbest dalıcıların da sınırlarını zorlamalarına neden olmaktadır. Tablo–2 Serbest dalıcı tahmini ölüm rakamları (3) Evrim geçirmediğimize göre; ne olmuştur da bu sıra dışı dalıcı atletler inanılmaz bir hipoksiye ve kompresyona dayanabilecek fizyolojik mekanizmaları geliştirebilmişlerdir? Bu mekanizmaların karşısındaki en büyük engeller ise nefes tutma süresine bağlı hipoksi, derinliğin yarattığı kompresyonun iç boşluklara etkisi ve yüksek gaz basıncının olası toksik etkileri ile karşılaşma olmuştur. DALIŞ YANITI Dalışa yanıt apne ile başlatılır (30sn sonra tam olarak oturur); sempatik aktiviteye bağlı vazokonstriksiyon ile hipertansiyon ve kalp çıkış azalmasına bağlı vagal bradikardiden oluşur (Şekil– 1) (7). Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 49 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Şekil–1 Apne sırasındaki fizyolojik reaksiyonlar (7) Dolaşım değişiklikleri yüzün soğutulması ve/veya hipoksi ile daha da derinleşir (periferik direnç 4–5 kat artabilir). Önce hipertansiyon, sonra da barorefleks/kemoreseptör aktivasyon ile bradikardi ortaya çıkar. Dalış ile kan öncelikle kalp ve beyine yönlendirilir. Dalış sırasında dalak kasılması (-%34) ile kandaki hemoglobin yoğunluğunun (+0.3g/L) arttığı gösterilmiştir (8). Hemoglobin artışının %37-60’ından dalak kasılması sorumludur. Tekrarlayan ve kısa yüzey arası verilen 3–4 apne sonrasında hemoglobin artışı olur ve apnelerin sonlanmasından sonra 8-9 dk daha devam eder. Nefes tutarak dalanlarda uzun dönemdeki hemoglobin artışından ayrıca eritropoietin düzeylerindeki %24’lük artış da sorumludur (9). Yüzün (özellikle alın ve göz çevresi) soğutulması bradikardiyi tetikler (-%26), fakat soğuk (20°C) aynı zamanda nefes tutma süresini azaltır (-%55) ve oksijen tüketimini artırır (+%250) (10). Soğuk suda dalış (25°C), termonötral suda dalış (35°C) ile karşılaştırıldığında daha derin bir bradikardi (5.6atım/dk) ve daha sık aritmi izlenir; bu durum sağlıklılarda problem yaratmasa da altta kalp problemi olanlarda (kardiyak potasyum kanal mutasyonu) ciddi riskler yaratabilir (11, 12). Dalışa yanıt olarak bradikardi ile kalp aritmileri de artar. Atrioventriküler iletinin vagal inhibisyonu ve latent pacemakerların artmış sempatik otomatisiteleri ektopik atımlara neden olur. Aritmiler ayrıca soğuk, kalbin genişlemesi ve artmış afterload nedeni ile de artarlar. Dalıştan hemen sonra subendokardiyal iskemi oluşur (13). Dalışa yanıt kişiden kişiye; hem yaş ve deneyime göre (yaşlandıkça zayıflar), hem de istirahat ya da eksersiz durumuna göre (eksersiz sırasında daha belirgin) değişkenlik gösterir. Örneğin, istirahat sırasında 4 dk tutulabilen bir nefes, 400kcal/saatlik bir eksersiz sırasında ancak 2 dk tutulabilmektedir (Şekil–2) (14). Bir diğer örneği Tanya Streeter’dan verebiliriz NLT’de 160m/3dk36sn’lik dalışı mevcut iken, CNF’de ancak 35m/1dk44sn yapabilmiştir. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 50 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Şekil–2 İstirahat ve eksersiz sırasında nefes tutulurken arteryel oksijen satürasyonu ve nefes tutma süresi (14) Serbest dalıcılar dalmayanlara göre, hem daha yavaş ve düşük düzeylerde hipoksi geliştirirler, hem de hiperkarbiye dayanıklıdırlar; böylece daha fazla risk ile yüz yüze kalırlar (6). Bu yeteneğin dalış eğitimleri ile arttığı ve dalıştan 3–4 hafta uzak kalma ile bile gerilediği bildirilmiştir. Hipotetik ideal bir dalıcının statik apnesinin 11dk12sn’ye ulaşabileceği, hatta 15dk olabileceği bildirilmektedir (Şekil–3) (15). Şekil–3 Hipotetik bir dalıcının maksimum istemli apne süresi (15) HİPOKSİK BİLİNÇ KAYBI Nefesini tutarak dalan herkesin hipoksi sonucu bayılmadan önce yüzeye çıkması gerekse de, maalesef her yıl onlarca serbest dalıcı yaşamını kaybetmektedir. Elit serbest dalıcılar sıkı güvenlik önlemleri altında dalış yapsalar da, serbest dalıcıların neredeyse %95’ini oluşturan amatörler herhangi bir güvenlik önlemi altında dalmamaktadırlar. Serbest dalıcıların hipoksik bilinç kayıpları statik apne bayılması, sığ su bayılması ve yüzey bayılması olarak tiplendirilebilmektedir (Şekil–4) (3). Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 51 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Şekil–4 Statik apne bayılması: Basınç ya da çıkış etkisi olmaksızın sadece oksijen yetmezliğinden bayılma. Sığ su bayılması: Çıkış yapan dalıcının kanındaki oksijen “vakum etkisi” ile kandan akciğerlere çekilir. Yüzey bayılması: Yüzeye ulaşmış hipoksik dalıcı nefesini verince ani oksijen ve/veya torasik basınç düşmesi ile bayılır (3). Hiperventilasyon Hiperventilasyon ile kan ve dokulardaki CO2 azalır, serbest dalıcı dalışına görece hipokapni ile başlar, fakat O2 akciğerlerde ancak 250-300ml kadar artarak ancak 10-60sn’lik bir nefes tutma katkısı sağlar. CO2‘in dalıcıyı nefes alma dürtüsü ile uyarması gecikince hipoksi hiçbir uyarı vermeksizin bilinç kaybına neden olur (Şekil–5, 6) (3, 5). Şekil–5 Oksihemoglobin dissosiasyon eğrisi (3). Bu nedenle bazı yayınlarda serbest dalış “en tehlikeli dalış aktivitesi” olarak bile bildirilmiştir. Bu öngörüyü dalıcı atletlerin yoğun hiperventilasyon sonrasında yaptıkları statik apnelerdeki %10’luk ağır hipoksi semptomları da doğrulamaktadır (5). Serbest dalıcılar hipoksiye reaksiyon vermeyi; nefes alma isteği duyma (güvenilmemesi gereken bir mekanizmadır), görüş bozulması ya da dalış saatinden dalış zaman ve derinliğini takip ederek belirlemektedirler. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 52 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Şekil–6 A: Normal nefes tutmada kırılma noktasına hipoksiden önce ulaşılır. B: Hiperventilasyon sonrası nefes tutmada kırılma noktası hipoksik zonun içinde yer alır. Dalış öncesinde 3–4 derin nefes almak hiperventilasyon olarak sayılmayıp, alveolar PO2‘yi 120– 130mmHg’ya kadar yükseltip, CO2‘yi fazla etkilemediğinden güvenli olarak belirtilmektedir (16). Çıkış Hipoksisi Çıkış hipoksisi su basıncı ile birlikte akciğer gaz basıncı azaldığında ortaya çıkar. Kanın ve beynin oksijenlenmesini sağlayan akciğerlerdeki oksijenin parsiyel basıncıdır (fraksiyone yüzdesi değil). Bilinci sağlayan kritik oksijen basıncı (PAO2) 30mmHg’dır. Boyle Kanunu gaz basınç-hacim ilişkisine göre, 30m’de alveolar gaz basıncı yüzeydekinin 4 katı (4 ATA) ve akciğer gaz hacmi yüzeydekinin 1/4’ü olur. Yüzeyde akciğer oksijeni %2 (PAO2: 15mmHg) olan bir dalıcı bilincini yitirir iken, 30m’de aynı %2’lik oran 4 ATA’lık çevre basıncı nedeni ile (PAO2: 60mmHg) kendini çok rahat hissetmesini sağlar. Çıkış hipoksisi 20–25mmHg alveolar/arteryel PO2’ye ulaşıldığında ortaya çıkar, bu da 711m’lerdeki çıkış derinliklerine denk gelir, fakat dalıcının akciğerleri ve beyni arasındaki dolaşım nedeni ile daha sığlarda gerçekleşir (Şekil–7) (17). Çıkış hipoksisi sığ sularda gerçekleştiğinden, esasen kapalı devre dalış sistemleriyle yapılan dalışlarda görülen CO2 intoksikasyonu için kullanılan “sığ su bayılması” tanımı, uygunsuz olarak çıkış hipoksisi için kullanılabilmektedir. Çıkış hipoksisine bağlı boğulma nedeni ile ölüm, hem derin hem de uzun süreli nefes tutarak dalış yapan zıpkınla balık avcılarında görece daha sık görülür. Hawaili serbest dalıcılarda yapılan bir çalışmada 9m derinlik ve 1dk19sn dalış zamanının üzerindeki dalışların çıkış hipoksisi riskini artırdığı belirtilmiştir (18). Şekil–7 41 yaşında erkek zıpkınla balık avcısı (10kg kurşun ağırlık, 7mm’lik elbise). Maksimum dinamik apnesi 2:30dk, statik apnesi 3:15dk. Hafif dalgalı ve akıntılı deniz, görüş 15m, 13. dalışı, hiperventilasyon yapmadığını belirtiyor. Amacı 18m’ye inmek, fakat balık peşine 27m’ye dalıyor. Yüzeye ulaşabilmek için 15m’de zıpkınını bırakıyor, 8m’ye kadar kulaç da atıyor. 6m’de garip bir Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 53 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs yorgunluk hissine kapılıyor. Yüzeye çıkıp nefes veriyor ve “ışıklar sönüyor”. 5sn’de 2.4m’ye düşüyor ve badisi tarafından kurtarılıyor. Karbohidrat Azlığı Uzun süreli fizik yük önce karbohidrat depolarını (glikojen) tüketir, sonra da bunu yağ metabolizmasını devreye sokarak telafi etmeye çalışır. Enerji üretimi için yağ yaktığımızda %8 daha fazla O2 kullanır ve %30 daha az CO2 üretiriz (17). Böylesi bir durumda dalıcı hem daha hızlı hipoksiye girer, hem de CO2’in “çık” uyarısı gecikir. Tok ve dinlenmiş olarak emniyetli bir şekilde yapabileceğimiz dalışı, uzun süreli dalış ya da antreman kökenli bir aktivitenin yorgunluğu ile tehlikeye sokabiliriz. 18 saatlik açlık sonrasında karbohidrat alımı ile CO2 üretiminin hızlandığı, nefes tutma süresinin kısaldığı ve riskin azaldığı görülmüştür (19). Dalış yanıtı ve eksersiz sırasında oksijen tasarrufu Dalışa yanıt insanlar arasında değişkenlik gösterir. Kardiyovasküler mekanizmalar apne sırasındaki eksersizlerde kas oksijen tutulumunu azaltarak geçici oksijen tasarrufuna gidebilirler. Bradikardi ve eksersiz ile apne sırasındaki vazokonstriksiyon arteryel oksijen satürasyonunu doğrudan etkiler, yanıt ne kadar güçlü ise akciğerden o kadar az oksijen tüketilir. Ayrıca bazı dalıcılar apne sırasında çalışmakta olan kaslarına kan akımını azaltabilir ve beyin için oksijen saklayabilir. Serbest dalış yarışmaları Yarışmalara katılan elit serbest dalıcıların çoğunluğu yoğun olarak hiperventilasyon yaparlar ve nefes tutma sürelerini hiperkapnik dürtü haricindeki mekanizmalar ile belirlerler. 5-20dk hiperventilasyon yapan dalıcılarda statik apne öncesi end-tidal CO2 normokapnik düzeylerde olarak 20mmHg iken, 5 dk’lık apnenin sonunda 38mmHg’ya ulaşır (16). Hipoksik semptomlar gelişmeden önce yüzeye ulaşanlarda da PO2 23mmHg olarak saptanmıştır. Serbest dalıştaki hipoksik kazaların %90’ı yüzeyde ve ilk 3 nefeste gerçekleşmektedir. Performans dalıcıları; yüzey badisi ve dipteki badilerle önceden anlaşılmış senaryo dalış protokolüne uyup uymadığı açısından takip edilmeli, yapılan dalış derinliğinin 1/3-1/4 derinliğinde karşılanmalı, durup dururken hava veriyor ise müdahale edilmeli, önceden akciğerlere su kaçırmaması için istemli laringospazm için eğitilmelidir (su içerken konuşmak!). Dalış sırasında hipoksik bilinç kaybı yaşayan serbest dalıcıların yaşama tutunmalarını sağlamanın en önemli yolu, hem dalışta hem de yüzeye çıktıktan sonraki 30 sn boyunca doğrudan gözlem yapan bir badi ile dalış yapılmasıdır, çünkü yüzeye çıkan dalıcının aldığı nefesin etkilerinin beyinde tam olarak ortaya çıkması neredeyse 15sn sürmektedir (3). Ayrıca yüzey bayılması olasılığına karşı dalıcılara yüzeye çıktıklarında tüm nefeslerini değil de birazını vermeleri (hipoksiyi daha da derinleştirmemek için) ve sonrasında da en az 3 tazelenme nefesi almaları önerilmektedir (3). Apneye bağlı bilinç kaybında olgular hava yolu korunarak (ağız kapatılır, maske çıkarılmaz [dalıcı suda], burun sıkılır, panik yapılmaz) yüzeye çıkarılmalı, 10sn boyunca solunum desteği-“tokatlama”seslenme ile uyarılmalı, yanıt yok ise temel yaşam desteği sağlanmalıdır. Olguların %90’ı basit önlemler ile “ayılırlar”. Bilinç kaybı geçirenlere en az 5dk %100 O2 verilmesi ve nekahati en az 90 dk sürdüğünden, bu sürede serbest dalıcının kompleks kognitif ve motor görevlerden (araba sürme) uzak tutulması gerektiği bildirilmiştir (20). Çevremizdeki serbest dalıcıların çoğunluğunun spor ya da hobi amaçlı olarak dalış yapan non-elit olarak sınıflayabileceğimiz dalıcılar olduğunu göze alacak olursak, tıbbi otoritelerin bu grubun “Ne kadar süreyle nefesimi güvenle tutabilirim?” sorusuna yanıt vermesi gerekmektedir. Bu sorunun ilk yanıtı “adamına göre değişir, vücudunuz ya da serbest dalış deneyiminiz size ne zaman dalışı kesip nefeslenmeye çıkacağınızı söyleyecektir” olmalıdır. Tıbbi otoritelerin bu soruyu sıradan serbest dalıcılar için “maksimum 60sn” olarak yanıtlamaları önerilse de görüş birliği oluşmamıştır (14). İNİŞ BAROTRAVMASI (AKCİĞER SIKIŞMASI) Eğer bir serbest dalıcı 10 litrelik toplam akciğer kapasitesi kadar inhalasyon yapar ve 200m’ye (21 ATA) iner ise; Boyle Kanunu’na göre gaz hacmi 0.48 litreye düşer, yani 21 katlık bir kompresyon ile Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 54 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs bir greyfurt büyüklüğünde bir akciğere sahip olur (17). Esasen, göğüsün dayanabileceği deformitenin ve kan içeren dokuların göğüs içinde genişleyebilmesinin fiziki bir sınırı olması gerekir (Şekil–8) (21). Şekil–8 Göğüs boşluğu, akciğerlerdeki hava, vücudu çevreleyen su arasındaki basıncın dengesi (22). A: TLC=Toplam akciğer kapasitesi, VC=Vital kapasite, RV=Rezidüel hacim, ITBV=Intratorasik kan hacmi (damar yatağı ve kalp), ETBV=Ekstratorasik kan hacmi. B: İnişin başlaması ile göğüsün sıkışması ve bir miktar kanın ETBV’den ITBV’ye geçmesi sonucunda mevcut suya göre basınç dengelenir. C: Derinlik arttıkça göğüs duvarının mekanik sıkışmasının ve diyafram gerilmesinin sınırlarına ulaşılır; bundan sonraki basınç dengelemesi çok miktarda kanın ETBV’den ITBV’ye yeniden dağılması ile sağlanır. D: Derinlik artışının devamıyla göğüsteki kan içeren organların genişleme sınırına dayanılır, çevre suya göre daha düşük akciğer ve ITBV basıncı ortaya çıkar, sıvı kaçağı (akciğer ödemi) ya da kapiller rüptüre bağlı kanama olabilir. Apne sırasında göğüs-akciğer kompleksinin aşırı sıkışması ile akciğer atelektazisi, hava yolları ve alveolar boşluğa sıvı kaçağı ve alveolokapiller zar rüptürü ile boşluklara kanama ortaya çıkabilir. Serbest dalıcılarda derin dalışlar sonrasında akciğer ödemi ve hemoptizi gözlenmiştir (22, 23). Baş dışarıda suya batma ile bile periferden göğse 0.7 litrelik kan dağılımı olmaktadır. Akciğer damar yatağı kan hacminin 1 litre arttığını varsayacak olursak, derin bir dalışta damar yatağındaki basınç 11– 32mmHg’ye kadar yükselir (7). Derin serbest dalıcılarda semptomatik akciğer ödemini sık görmememizin olası nedeni anormal kan dağılım süresinin kısa olmasıdır. Bu bilgilere karşın aşırı derinlere dalıp hiçbir problemle karşılaşmayan dalıcılar olsa da, 20-30m’lere dalıp hemoptizi ile karşımıza gelen olgular da çıkmaktadır (23). Derin dalışın göğüs-akciğer sıkışma etkilerinin simülasyonu, serbest dalıcının rezidü hacme kadar nefes vermesi sonrasında 6m’ye yapılan ve 100m’deki göğüs kompresyonuna denk gelen dalışlar ile yapılabilmektedir (24). Bu tip dalışlar sonrasında dalıcılarda vokal kord ödemine bağlı ses değişikliği ve hafif hemoptizi görülmüştür. Akciğer sıkışmasına bağlı hemoptizinin, diyafram kasılmalarını engelleyerek ve Frenzel-Fattah ağız doldurarak eşitleme tekniğini kullanarak engellenebileceği iddiası mevcuttur. Ayrıca, hemoptizisi olan dalıcının 1 hafta dalıştan uzak tutulması, sonrasında da dalışa hemoptizinin olduğu derinliğin %50’si ile başlanması, tekrarında ise 2 hafta dalıştan uzak tutulması önerilmektedir. GLOSSOFARİNGEAL İNSÜFLASYON ve EKSÜFLASYON Son yıllarda profesyonel dalıcılar tam inspirasyon sonunda glossofaringeal insüflasyon denilen özel solunum yöntemi ile glossofaringeal kaslarını kullanarak akciğerlerine normal toplam akciğer kapasitesinden fazla hava pompalamaktadırlar (24). Bu manevranın amacı akciğerlerde olabildiğince fazla hava ile dalışa başlayıp, göğüs ve akciğer sıkışmasının son noktasına gelene kadar derine dalabilmektir. Ayrıca hem O2 hem de CO2 daha fazla depolanabilir. Glossofaringeal insüflasyonun tersi de glossofaringeal eksüflasyon olup, rezidü hacimdeki derinliklerde orta kulak ve sinüslerin Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 55 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs dengelenmesi için akciğerden hava verilmesini sağlar; böylece Frenzel manevrası için gerekli ağız ne nazofarenks içi hava sağlanmış olur (Şekil–9) (24). Serbest dalıcılar tarafından glossofaringeal insüflasyon-eksüflasyon; göğüs-akciğer genleşmesini ya da kompliyansını artırmak ve diyafram gerginliği sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Glossofaringeal insüflasyon ile vital kapasite %10–50 artırılabilir ve 3dk’ya kadar geçici statik akciğer kompliyans artışı sağlanabilir. Örneklemek gerekir ise; 8 litre vital kapasiteli ve 2 litre rezidü hacimli bir dalıcı 4 litre (kompresyon ile 2.7 litre) de glossofaringeal insüflasyon yapar ise akciğer basıncı 75mmHg'ya çıkar ve toplam akciğer kapasitesi %27 artırılmış olur (25). Oluşan artı hacim; diyafram depresyonu, göğüs çevre artışı ve gaz kompresyonu ile tolere edilir. Ayrıca göğüsteki kan azalır ve havaya daha fazla yer kalır. Glossofaringeal insüflasyonun yarattığı yüksek basınç; sırasıyla venöz dönüş, kalp preloadu, kalp atımını ve arteryel kan basıncını azaltarak senkopa veya akciğer barotravmasına neden olabilir. Şekil–9 Akciğer hacimleri ve glossofaringeal solunum. Gİ: glossofaringeal insüflasyon, GE: glossofaringeal eksüflasyon, TLC: toplam akciğer kapasitesi, VC: vital kapasite, RV: rezidü hacim, GIV: glossofaringeal insüflasyon hacmi, GEV: glossofaringeal eksüflasyon hacmi (24) DEKOMPRESYON HASTALIĞI ve NİTROJEN NARKOZU Kısa yüzey arası vererek yapılan ardışık derin serbest dalışların (>20m, >3saat, yüzey arası<nefes tutma süresi) dekompresyon hastalığına neden olabileceği bilinmektedir (26). Nefes tutarak yapılan ardışık derin dalış sırasında venöz alanda mikro-kabarcıklar oluşur, kalp ve akciğerlere ulaşır. Normalde akciğerlere hapsolan bu kabarcıklar, dipte kompresyon ile kana karışır ve serebral gaz embolisine neden olur (Şekil–10) (27). Bu olasılık nedeni ile 6m’de 5-10dk emniyet dekosu yapan serbest dalıcılar mevcuttur. Şekil–10 Ardışık mekanizması (27) nefes tutarak dalışta dekompresyon hastalığının Tanya Streeter 2002’deki rekor denemesinde (NLT) 160-100m çıkışı sırasında 17 sn’lik konfüzyon yaşamış, başında uyuşukluk hissetmiş, dilini ısırdıysa da hatırlamamış ve semptomlar azot narkozuna bağlanmıştır. Dalıcının azot narkozu değil de; soğuk, karanlık, metabolizma, hipovolemi, hipoksi, hiperkarbi gibi koşulların artırdığı narkotik etkileri ya da HPNS (high pressure nervous syndrome) Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 56 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs yaşadığını da öne sürenler olmuştur. Tanya Streeter bu tip rekor denemeleri öncesinde 6 ay süreyle alıştırma dalışları yaptığını, 70-130m arasındaki artışların 10m, 130m üstünde de artışların 5m olduğunu belirtmiştir (kızak-balon kullanılmayan dalışlar için ise 10m). SONUÇ Serbest dalıştaki ölümcül kazaların açıklanmasında yaygın görülen problem resmi ölüm nedeninin “boğulma” olarak listeye alınmasıdır. Çoklukla resmi bilgiden öte; dalıcının hiperventilasyon sonrasında dalış yaptığı ya da derin ve/veya uzun bir dalış sonrasında çıkış sırasında bilinç kaybının olduğunun görgü tanıklığı daha kıymetlidir. Serbest dalış sırasındaki ölümlerin hepsini hiperventilasyon ya da çıkış hipoksisi ile açıklayamayız, çünkü aritmi ya da alternobarik vertigo gibi hastalıkların tanısı postmortem konulamamaktadır. Serbest dalış hobi ya da spor olarak yaygınlaşmaktadır. Serbest dalışın risklerinden kanıta dayalı tıbbın gerçeklerinin ışığı altında; badili doğrudan gözlem altında dalış, hiperventilasyon yapmamak, sınırlarımızı zorlamamak (soğuk su, dipte aşırı efor, uzun dip zamanı, derin dalış, aşırı ağırlık, açlık, vb) ve iyi bir serbest dalış eğitimi gibi önlemlerle korunmak çok zor değildir. Bu bilgilenmelerin sonucunda umudumuz zamanla serbest dalış ve ölümün birlikte anılmayacak iki konu olmasıdır. KAYNAKLAR 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 http://www.aida-international.org/ Sheila J. Modi,Neal W. Pollock. DAN Breath-Hold Incident Database: 2004-2005 Cases. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network 2006 June 20-21 Workshop. Durham, NC: Divers Alert Network; 2006. Terry L. Maas. Shallow Water Blackout: The Problem And A Potential Solution. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network 2006 June 20-21 Workshop. Durham, NC: Divers Alert Network; 2006 Fitz-Clarke JR. Adverse events in competitive breath-hold diving, Undersea Hyperb Med., 2006 Jan-Feb;33(1):55-62. Lindholm P. Loss of motor control and/or loss of consciousness during breath-hold competitions, Int J Sports Med. 2007 Apr;28(4):295-9. Claes E.G. Lundgren. The Science Of Breath-Hold Diving: Past, Present And Future. In: BreathHold Diving. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006, p. 17–25. Ferrigno M, Lundgren CEG. Breath-hold diving. In: Bennett and Elliott’s Physiology and Medicine of Diving, edited by Brubakk AO and Neuman T. New York: Saunders, 2003, p. 153– 180. Matt Richardson,Robert de Bruijn,Sofia Petterson,Jenny Reimers,Erika Schagatay. Correlation Between Spleen Size And Hematocrit During Apnea In Humans. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006. de Bruijn R, Richardson M, Schagatay E. Increased erythropoietin concentration after repeated apneas in humans. Eur J Appl Physiol 102:609–613, 2008. Sterba JA, Lundgren CE. Breath-hold duration in man and the diving response induced by face immersion. Undersea Biomed Res 15: 361–375, 1988. Ferrigno M, Ferretti G, Ellis A, Warkander DE, Costa M, Cerretelli P, Lundgren CEG. Cardiovascular changes during deep breath-hold dives in a pressure chamber. J Appl Physiol 1997; 83: 1282-1290. Ackerman MJ, Tester DJ, Porter CJ. Swimming, a gene-specific arrhythmogenic trigger for inherited long QT syndrome. Mayo Clin Proc 1999; 74(11): 1088-1094. Oliveira E, Gomez Patino N. Cambios electrocardiograficos inducios por la immersion. Rev Espanola Cardiol 30: 11–15, 1977. Frank K. Butler. A Proposed 60 Second Limit For Breath-Hold Diving. Proceedings of the Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 57 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006. Erika Schagatay. Predicting performance in competitive apnoea diving. Part I: static apnoea. Diving and Hyperbaric Medicine Volume 39 No. 2 June 2009. Peter Lindholm. Physiological Mechanisms Involved In The Risk Of Loss Of Consciousness During Breath-Hold Diving. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006. Peter Lindholm, Claes EG Lundgren. The Physiology and Pathophysiology of the Hyperbaric and Diving Environment:The physiology and pathophysiology of human breath-hold diving. J Appl Physiol 106: 284–292, 2009. Richard W. Smerz, Frank Farm. Diving Habits Historically Associated With 'Shallow Water Blackout' In Hawaiian Free-Divers. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006. Lindholm P, Conniff M, Gennser M, Pendergast D, Lundgren C. Effects of fasting and carbohydrate consumption on voluntary resting apnea duration. Eur J Appl Physiol 100: 417–425, 2007. Lynne Ridgway, Ken McFarland, Ian B. Stewart, Andrew C. Bulmer. 'Sambas', 'Mooglies' And Other Acute Effects Of Apnea. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006. Ferrigno M, Lundgren CEG. Human breath-hold diving. In: The Lung at Depth, edited by Lundgren CEG and Miller JN. New York: Dekker, 1999, p. 529–585. Liner MH, Andersson JP. Pulmonary edema after competitive breathhold diving. J Appl Physiol 104: 986–990, 2008. Kiyan E, Aktas S, Toklu AS. Hemoptysis provoked by voluntary diaphragmatic contractions in breath-hold divers. Chest 120: 2098–2100, 2001. Peter Lindholm. Glossopharyngeal Breathing And Breath-Hold Diving On Empty Lungs. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006. Loring SH, O’Donnell CR, Butler JP, Lindholm P, Jacobson F, Ferrigno M. Transpulmonary pressures and lung mechanics with glossopharyngeal insufflation and exsufflation beyond normal lung volumes in competitive breath-hold divers. J Appl Physiol 102: 841–846, 2007. Thorsen HC, Zubieta-Calleja G, Paulev PE. Decompression sickness following seawater hunting using underwater scooters. Res Sports Med 15:225–239, 2007. Kohshi K, Katoh T, Abe H, Okudera T. Neurological accidents caused by repetitive breath-hold dives: two case reports. J Neurol Sci 2000; 178:66-69. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 58 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs PALETLİ YÜZME BAYAN SPORCULARINDA BİSİKLET ERGOMETRESİNDE VO2MAX ÖLÇÜMÜ ve 100m SU ÜSTÜ DERECELERİ ile İLİŞKİSİ ŞAHİN ÖZEN, ÖZCAN ESEN, ABDURRAHMAN KEPOĞLU, BİROL ÇOTUK Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu ÖZET: Bu çalışmada paletli yüzme sporunda elit düzeyde olan sporcuların VO2max ile AE’ deki gelişimlerinin 100m su üstü derecelerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 16-20 yaş arası olan, İstanbul ilinde yaşayan, paletli yüzme sporu yapan 8 bayan sporcu gönüllü olarak katıldı. Yaptığımız ölçümlerde ve istatistiksel değerlendirmeler sonucu VO2 max kapasitesindeki ve AE kapasitesindeki gelişim paletli yüzme sporcularının performans gelişiminde anlamlı bir etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. İstatistiksel analizde korelasyon kullanıldı. İstatistiksel olarak P<0,05 düzeyi anlamlı kabul edildi. Uyguladığımız ölçümlere katılan denekler 3 ay sonra, 26-27-28 Haziran 2009 tarihinde, Paletli Yüzme Türkiye Şampiyonasına katıldılar. Yüzdükleri derecelerde gelişmeler gözlendi. Ölçümlerde en iyi değerlere sahip denekler çok daha iyi performans sergilediler. Bu denekler incelendiğinde antrenman yaşlarının daha büyük ve biomotor özelliklerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Çalışmamızda elde edilen değerlendirmelere göre VO2max ve AE kapasitelerinin gelişimi, 100m su üstü derecelerinin gelişiminde istatistiksel olarak anlamlı etkisi olmaktadır. Buda beklediğimiz bir sonuçtur. VO2max ve AE kapasitelerinin gelişimi sağlam bir aerobik kapasiteye sahip olmayı gerektirmektedir. Aerobik kapasitesi daha yüksek olan sporcuların VO2max ve AE kapasiteleri de daha yüksektir. Aynı şekilde VO2max ve AE kapasitelerinin arttırılması da, aerobik kapasitenin arttırılması ile anlamlı gelişmeler gösterir. GİRİŞ VE AMAÇ: Paletli yüzme sporu da tüm diğer spor branşlarında olduğu gibi dayanıklılığın çok önemli olduğu branşlardan biridir. Aynı zamanda bir su altı branşı olduğu için Oksijen kullanımının son derece değerli olduğu bir branştır. Şnorkel ile su üstü, tüp ile su altı ve nefessiz dip şeklinde yüzüldüğü için her zaman sınırlı O2 alınımı vardır. Sporcularda bunu en verimli şekilde kullanmaya çalışmaktadır. Bu nedenle VO2 max kapasitesi son derece önem göstermektedir. Dayanıklılık sporlarında yüksek düzeyde performans kişinin fizyolojik özelliklerine bağlıdır. İyi bir dayanıklılık sporcusunun; yüksek bir V02maks a’ , VO2 maks’ı etkili kullanabilmesine, submaksimal egzersizde düşük laktat birikimi, yüksek AE’ye sahip olması gerekmektedir (16). Bunlar ise, dolaşım sistemi kapiller yoğunluk, değişik enzim sistemleri ve kas fibril kompozisyonu ile ilgilidir. Dayanıklılık açısından önemli bir kriter olan VO2 maks’ın büyüklüğü genetik faktörlere bağlıdır. Antrenmansız sporcularda VO2maks %50-60 da iken bu oran antrenmanlılarda %80-90’a ulaşabilmektedir. Paletli yüzme branşı bayan sporcularında VO2max kapasitesinin ölçülmesi, bu kapasitenin ne kadar gelişmiş olduğunu bulmak ve sporcuların yüzdükleri dereceler üzerinde etkisi olup olmadığını tespit etmek bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 59 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada ölçümler Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu kampüsü spor bilimleri araştırma yöntemleri laboratuarında yapıldı. Araştırmaya 16-20 yaş arasında, İstanbul ilinde yaşayan, paletli yüzme sporu yapan 8 bayan sporcu gönüllü olarak katıldı. VO2 max ölçümü Ergoline marka, S100 model bisiklet ergometresi kullanılarak yapıldı. Çalışmaya katılan deneklerin kalp atım hızlarının ölçümünde bisiklet ergometresine monte edilen Polar Sport 810i marka nabız saati kullanıldı. Denekler önce bisiklet ergometresi üzerinde 3 dakika pasif (hareketsiz) dinlendirildi, ardından 2 dakika boyunca 20 watt’lık bir yükle yavaş bir tempoda ısındı. Bu ısınmanın ardından her 12 saniyede 4 watt ve dakika da 20 watt şeklinde yük artışı gerçekleşti. Yüklenme sona erdiğinde denek tekrar 20 watt’a 1 dakika yavaş tempoda bisiklet çevirdi ve en son olarak 4 dakika pasif (hareketsiz) dinlendi. Bu test Zan programı kullanılarak yapıldı. Yapılan test sonuçları Microsft Office Excel formatında alındı. Bu sonuç tablosu üzerinde önce teste katılan tüm deneklerin VO2-VCO2, VO2/kg, nabız, oksijen nabzı (pulse) ve VEO2VECO2 grafikleri elde edildi. Ardından VO2-VCO2, VO2/kg, nabız, oksijen nabzı (pulse) birimlerinin maksimum değerleri bulundu. VEO2-VECO2 grafiğinin kesişme noktaları incelenerek ve bu noktaların Excel tablosunda VO2kg/ml (kg*min) birimine denk gelen kısımlar incelendi. Bu kısımlarda sayısal olarak en büyük farkın hangi noktada olduğu incelendi ve belirlendi. Tespit edilen bu nokta anaerobik eşik noktasını oluşturdu. Bu nokta üzerindeki VO2-VCO2, VO2/kg, nabız, oksijen nabzı (pulse) birimlerinin değerleri elde edildi. Maksimum VO2 değerinin anaerobik eşik noktasındaki VO2 değerine oranı bulunarak teste katılan deneklerin antrenman seviyesi yüzde (%) olarak elde edildi. Daha sonra VO2-VCO2, VO2/kg, nabız, oksijen nabzı (pulse) birimlerinin maksimum ve anaerobik eşik noktasındaki değerler tablo haline getirildi ve aritmetik ortalaması bulundu. Son olarak elde edilen tüm bu değerler, teste katılan deneklerin en iyi 100 m su üstü dereceleri ile SPSS programı kullanılarak korele edildi. Eldeki değerlerin dereceler üzerine etkisi incelendi. BULGULAR: Deneklerin maksimum eşik noktalarındaki değerleri noktalarındaki değerleri ise Tablo 2’de yer almaktadır. Tablo 1’de, anaerobik eşik Tablo 1. Maksimum eşik noktasında sağlanan değerler Denek Z.K. A.H. D.Ö. E.T. E.S. L.B. S.S. İ.E. Ortalama VO2max 2,583 2,824 2,971 2,723 2,965 2,442 2,367 2,693 2,696 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu VO2max/kg 45,301 55,363 47,914 43,910 47,817 46,952 43,820 43,431 46,813 Nabız maks 1/dk 192 184 196 193 193 199 204 190 193 Oksijen nabzı maks 23,488 32,599 24,706 23,037 24,546 23,756 21,833 24,328 24,786 60 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Tablo 2. Anaerobik eşik noktasında sağlanan değerler Denek Z.K. A.H. D.Ö. E.T. E.S. L.B. S.S. İ.E. Ortalama VO2ae VO2ae/kg 2,104 2,497 2,501 2,352 2,596 2,037 2,081 2,372 2,317 36,913 48,947 40,337 37,928 41,871 39,158 38,538 38,251 40,242 Nabız AE 1/dk 171 168 182 170 176 183 191 177 177 Oksijen nabzı AE 21,587 29,135 22,063 22,203 23,791 21,379 20,158 21,59 22,738 Deneklerin AE/VO2max değerinden elde edilen antrenman seviyelerinin aritmetik ortalaması ve 100 metre su üstü dereceleri Tablo 3’de gösterilmektedir. Tablo 3. Deneklerin antrenman seviyeleri ve dereceleri Denek Z.K. A.H. D.Ö. E.T. E.S. L.B. S.S. İ.E. Ortalama AE/VO2max % 81,4 % 88,4 % 84,1 % 86,3 % 87,5 % 83,4 % 87,9 % 88 %85,87 Dereceler 00.51.47 00.48.60 00.47.90 00.53.39 00.46.73 00.52.77 00.51.06 00.49.08 Korelasyon sonuçları: • Elde edilen sonuçlar doğrultusunda sporcuların VO2max kapasitelerinin gelişimi, 100 m su üstü mesafesindeki derece gelişiminde de istatistiksel olarak P<0,05 anlamlılık değerine göre olumlu etkisi vardır. VO2max kapasitesi geliştikçe, 100m su üstü derecesi de gelişim göstermektedir. (Korelasyon: - 0,735) • Sporcuların VO2max/kg ile maksimal oksijen nabzı (pulse) arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kalbin bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği maksimum oksijen miktarı arttıkça kg başına kullanılan maksimum oksijen miktarı da artış göstermektedir. (Korelasyon: 0,932) • Elde edilen sonuçlar doğrultusunda sporcuların VO2AE kapasitelerinin gelişiminin, 100m su üstü mesafesindeki derece gelişiminde de istatistiksel olarak P<0,05 anlamlılık değerine göre olumlu etkisi vardır. VO2AE kapasitesindeki artış, 100m su üstü derecelerinin gelişim göstermesini sağlamaktadır. (Korelasyon: - 0,777) • Sporcuların VO2max/kg ile VO2AE kapasitesi arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kg başına kullanılan maksimum oksijen miktarının artması ile anaerobik eşik noktasındaki oksijen hacmi de artmaktadır. (Korelasyon: 0,951) • Sporcuların VO2max/kg ile VO2AE/kg arasında P< 0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kg başına kullanılan maksimum oksijen miktarının artması ile anaerobik eşik noktasında kg başına kullanılan oksijen miktarı da artmaktadır. (Korelasyon: 0,952) Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 61 • • • • • • • • Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Sporcuların VO2max/kg ile oksijen nabzı AE (pulse) arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kg başına kullanılan maksimum oksijen miktarının artması ile kalbin anaerobik eşik noktasında bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği oksijen miktarı da artış göstermektedir. (Korelasyon: 0,920) Elde edilen sonuçlar doğrultusunda P<0,05 anlamlılık değerine göre sporcuların maksimum nabızları arttıkça, kalbin bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği maksimum oksijen miktarında (pulse max) azalma görülmektedir. (Korelasyon: - 0,772) Sporcuların maksimum nabızları ile AE nabızları arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Maksimum nabız sayısı artış gösterdikçe, anaerobik eşik noktasındaki nabız sayısı da artış göstermektedir. (Korelasyon: 0,890) Elde edilen sonuçlar doğrultusunda P<0,05 anlamlılık değerine göre sporcuların maksimum nabızları arttıkça, kalbin anaerobik eşik noktasında bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği oksijen miktarında azalma görülmektedir. (Korelasyon: - 0,772) Sporcuların maksimum oksijen nabızları (pulse max) ile VO2AE/kg arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kalbin bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği maksimum oksijen miktarı arttıkça, anaerobik eşik noktasında kg başına kullanılan oksijen miktarı da artış göstermektedir. (Korelasyon: 0,940) Sporcuların maksimum oksijen nabızları (pulse max) ile oksijen nabzı AE(pulse AE) arasında P<0,01 anlamlılık değerini göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kalbin bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği maksimum oksijen miktarı arttıkça, kalbin anaerobik eşik noktasında bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği oksijen miktarında da artış görülmektedir. (Korelasyon: 0,966) Sporcuların VO2AE ile VO2max arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Maksimum oksijen kullanma kapasitesi geliştikçe, anaerobik eşik noktasında ki oksijen kullanma kapasitesinde de gelişme görülmektedir. (Korelasyon: 0,951) Sporcuların VO2AE/kg ile oksijen nabzı AE (pulse AE) arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Anaerobik eşik noktasında kg başına kullanılan oksijen miktarı arttıkça, kalbin anaerobik eşik noktasında bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği oksijen miktarında da artış görülmektedir. (Korelasyon: 0,947) TARTIŞMA VE SONUÇ: Yapılan testler ve istatistiksel veriler sonucunda VO2max’ın ve AE’nin paletli yüzme sporcularının performans gelişiminde anlamlı bir etkiye sahip olduğunu tespit ettik. Diğer spor branşlarında olduğu gibi paletli yüzme branşında da VO2max ile AE’nin etkisi büyüktür. Bu iki kriterin gelişimi sporcunun temel motorik özelliklerinin gelişimi ile doğrudan ilişkilidir. Kondisyonel özellikler geliştikçe bu kriterler de gelişim göstermektedir. Biomotor özelliklerin arttırılması temel olarak aerobik kapasitenin arttırılması ile sağlanmaktadır. Elde ettiğimiz test bulguları doğrultusunda en iyi veriler A.H., İ.E., D.Ö., E.S. deneklerinde elde edilmiştir. Bu deneklerin aerobik kapasitelerinin diğer deneklere göre daha yüksek olduğu istatistiksel olarak da tespit edilmiştir. Antrenman yaşı olarak da diğer deneklere göre daha büyüktürler. Antrenman yaşı ne kadar büyükse aerobik kapasite ve kondisyon durumu da o doğrultuda olumlu gelişim gösterir. Dayanıklılık yıllar içerisinde gelişen bir biomotor özelliktir, bu sebeple sporda iyi ve kaliteli sporcu yetişmesi için gereken süre bazen uzun yıllar sürebilir. Yaptığımız çalışmada en iyi sonuçlara sahip denekler genellikle paletli yüzme branşına başladıklarında 2 -3 yıl süre ile uzun mesafe yarışmalarında yarışmışlardır. Dünya çapındaki sporcularda da buna benzer örnekler görmekteyiz. Bu sadece uzun mesafe sporcuları için değil kısa mesafe sporcular içinde geçerli bir durumdur. Burada da gördüğümüz durum aerobik temelin sporcu gelişiminde çok önemli bir yer tuttuğudur. Sağlam bir aerobik temel üzerine VO2max ve AE’nin gelişimi çok daha verimli olabilmektedir. Aerobik kapasite gelişimini, aerobik dayanıklılık antrenmanları ile sağlayabiliriz. Bu uzun mesafe yüzmeleri olabileceği gibi antrenman kapsamının yüksek olduğu parçalı setler şeklinde de olabilir. VO2max antrenmanlar ile geliştirilebilir. Ancak kalıtımsal özellikler de Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 62 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs VO2max gelişiminde etki gösterebilmektedir. Daha iyi kalıtımsal özelliklere sahip sporcular VO2max gelişiminde daha avantajlı olabilecekleri gibi, kalıtımsal özellikleri daha düşük sporcularda, bu özellik sınırlayıcı bir faktörde olabilmektedir. Bu sınırdan sonra amaç sporcularda AE’i daha yüksek bir noktaya taşımaktır. AE’daki gelişim tekniğin bozulmadan performansı daha uzun süre sürdürebilme yeteneğini geliştirir ve yorgunluğun devreye girme sürecini geciktirir. AE’deki gelişim VO2max’ın gelişimine sebebiyet verir. AE’nın gelişimi anında aerobik yüklenmelere devam edilmelidir, AE’nin daha yüksek bir noktaya taşınması aerobik kapasitenin daha yüksek bir noktada olması ile doğru orantılıdır. Yaptığımız testlere katılmış olan denekler 3 ay kadar bir süre sonra, 26-27-28 Haziran 2009 tarihinde Paletli Yüzme Bireysel Türkiye Şampiyonasına katılmışlardır. Bu müsabakada, testimize katılan deneklerin derecelerinde gelişimler gözlenmiştir. Testlerimizi uyguladığımız dönemde denekler antrenman dönelmemesi açısından özel hazırlık evresinde yer almaktaydılar. Bu dönemde aerobik kapasite antrenmanları % 70 – 80 oranlarında yer tutmaktadır. Testlerden sonra şampiyonaya 3 ay kadar bir süre bulunmakta idi. Bu süre içinde aerobik kapasite antrenmanları % 60 -50 oranlarına çekilerek anaerobik kapasite antrenmanları arttırılmıştır. Bu yüklenmeler sonucunda bireysel Türkiye şampiyonasında deneklerin elde etmiş oldukları derecelerde gelişim olduğu gözlenmiştir. Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuç doğrultusunda paletli yüzme branşında VO2max ve AE gelişiminin sporcuların derecelerinin gelişiminde anlamlı bir etkisi olduğu belirlenmiştir. KAYNAKLAR: 1. Bozdoğan A. Yüzmede Fizyoloji, Mekanik ve Metod 1999, İstanbul. 2. Bompa TO. Antrenman Kuramı ve Yöntemi, 2. Baskı, KESKİN İ., TUNER AB, KÜÇÜKGÖZ H., BAĞIGAN T., Bağırgan Yayım evi, 2003 Ankara. 3. Dündar U. Antrenman Teorisi, 2. Baskı, Bağırgan Yayım Evi, 1998, Ankara 4. Kızılet A. Genel Antrenman Bilgisi Ders Notları 2007, İstanbul 5. Sevim Y. Antrenman Bilgisi 1997, Ankara 6. Sweetham B, Atkinson J. Championship Swim Training, Humman Kineticks, 2003 Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 63 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs ELİT SUALTI HOKEYİ ERKEK SPORCULARININ MÜSABAKA ÖNCESİ VE SONRASI SOLUNUM FONKSİYON ÖLÇÜMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ŞAHİN ÖZEN1, İLAY KANTEKİN1, ABDURRAHMAN KEPOĞLU1, SELVA MERT ZEREN2, BİROL ÇOTUK1 1 2 Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı ÖZET: Sualtında yapılan sporlarda yani belli bir mücadele, fiziki güç gerektiren, teknik ve taktik becerisini kullanmaya yönelik uğraşlarda, solunan havanın belli bir süre saklanarak ya da idareli kullanılarak sualtında kalınması gerekebilir. Bu amaçla elit sporcuların solunum fonksiyon değerleri ve bu değerlerin müsabakalarda gösterdiği değişiklikler önem kazanır. Araştırmamızın ölçümleri İstanbul’da yapılan Sualtı Hokeyi 12. Avrupa Şampiyonası’nda gerçekleştirmiştir. Bu şampiyonaya katılan ve yaş ortalaması 27 olan 12 erkek milli takım sporcusu denek olarak kullanılmıştır. Çalışmamızda müsabaka öncesi ve sonrası ölçülen solunum fonksiyon ölçümlerinde FVC, %FVC, FEV1, %FEV1, FEF50, %FEF50 parametrelerinde anlamlı bir fark bulunmuş, ancak diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. GİRİŞ VE AMAÇ: Sualtı hokeyi palet, maske, şnorkel, eldiven gibi temel ekipmanı kuşanmış 6’şar kişiden oluşan iki takım oyuncuları arasında ve yüzme havuzu dibinde oynanan bir spordur. Oyunun amacı havuz dibinde bir sualtı hokey sopası yardımıyla kurşun üzerine kauçuk kaplamadan üretilen ve pak adı verilen topun sürülerek ve paslaşarak karşı takımın kalesine gol atılmasıdır. Dört oyuncu her an oyuna girecek şekilde yedekte bekler. Oyuncu değişimi sınırsız ve serbesttir (Resim 1). Resim 1. Sualtı hokeyinde ikili mücadele Sualtı hokeyi, South-Sea Sub-Aqua isimli kulüp üyesi Alan Blake adlı İngiliz dalgıç tarafından 1954 yılında keşfedilmiştir. İlk olarak “Octopush” ismiyle sunulan bu spor daha sonra uluslararası bir oyun olarak ilk defa Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Hollanda ve Yeni Zelanda’da oynanmaya başlanmış, zaman içerisinde gelişmiş ve günümüzde Dünya ve Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 64 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Avrupa Şampiyonası yapılmaya başlanmıştır. Zamanla bu sporu yapan ülkeler arasına Fransa, Slovenya, İngiltere, İtalya, Amerika ve Türkiye gibi ülkeler katılmıştır. Ülkemizde ilk sualtı hokeyi müsabakası Çankırı ilimizde 1999 tarihinde düzenlenmiştir. Bu karşılaşmalara Caddebostan Balıkadamlar, Adana Sualtı ve Çanakkale Sualtı kulüpleri katılmıştır. Sualtı Milli Takımı ilk kez 1999 yılında Avustralya’daki Dünya şampiyonasına katılmıştır. Ancak ilk yıllarda bir başarı sağlanamamıştır. Erkek takımı 2005’de Fransa’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda beşinci olarak ilk önemli başarısını kazanmıştır. Daha sonra 2006’da İngiltere’de yapılan Dünya Şampiyonasında 19 ülke arasından 10. olmuştur. Bu gelişimin sebebi; milli takıma oyuncu seçiminde bilimsel ve objektif kriterlerin kullanılmasıdır. Ayrıca müsabaka öncesi hazırlık kamplarının yapılması da önemli bir rol oynamıştır. 26 Temmuz–6 Ağustos 2007 tarihlerinde İtalya’nın Bari kentinde düzenlenen Underwater Games World Championship’e (Dünya Sualtı Oyunları) katılan milli takımlarımız bayan ve baylarda dünya ikincisi olmuştur. Son olarak 26 Nisan-3 Mayıs 2008 tarihlerinde İstanbul’da yapılan 12.Sualtı Hokeyi Avrupa Şampiyonasında baylarda Avrupa Şampiyonluğu, bayanlarda ise Avrupa 3.lüğü elde edilmiştir (1) (Resim 2). Resim 2. 2008 Avrupa şampiyonu sualtı hokeyi erkek milli takımı Solunum Fonksiyon Testleri: Solunum fonksiyon testlerinin klinik kullanımı 1844 yılında Hutchinson’un spirometre kullanarak vital kapasiteyi ölçmesiyle başlar. Havayolu dirençleri ve hava akım hızları hakkında bilgi veren ve pulmoner fonksiyonların yeterliliğini göstermek amacıyla yapılan spirometrik ölçümler, solunum fonksiyon laboratuvarlarında da sıklıkla kullanılmaktadır. Spirometri, bir insanın solukla çıkarabildiği hava miktarını ve bunun için harcanan zamanı ölçen basit bir testtir (2). Spirometre, akciğerlerin ne kadar etkin ve ne kadar hızlı boşaldığını ölçen bir cihazdır. Spirometri ile elde edilen akciğer volümleri şunlardır: Vital kapasite (VC): Derin bir inspirasyondan sonra derin ekspirasyonla atılan hava volümü olarak tanımlanır, ml veya lt cinsinden ifade edilir. Toplam vital kapasite: Normal solunum sırasında, akciğerler doldurmak veya boşaltmak için zorlanmaz. Akciğerlerin tam zorlanma ile alabildiğince doldurulması sonucu ulaşabileceği hacime denir. Soluk hacmi (VT): Her bir soluk alma ile akciğerlere giren veya her soluk verme ile akciğerlerden çıkan hava miktarına soluk hacmi (tidal volüm) denir. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 65 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Fonksiyonel rezidüel kapasite (FRC): Sakin solunum sırasında, ekspiryum sonunda akciğerlerde kalan gaz hacmine denir. RV ve ERV’nin toplamıdır. TLC ve FRC, RV’ü içerdiklerinden basit spirometreyle ölçülemezler. Total akciğer kapasitesi (TLC): VC ve RV’ün toplamıdır. Genç sağlıklı kişilerde RV, TLC’nin yaklaşık %20’sini oluşturur; yaşla birlikte bu oran %40’a kadar artar. Rezidüel volüm (RV): Zorlu bir soluk verme çabasından sonra akciğerlerde geri kalan hava miktarına verilen isimdir. İnspiratuar Kapasite (IC): Normal ekspirasyondan sonra derin inspirasyonla alınan maksimum volümdür. İnspiratuar Rezerv Volüm (IRV): Normal inspirasyondan sonra derin inspirasyonla alınan hava volümüdür. Ekspiratuar Rezerv Volüm (ERV): Normal ekspirasyondan sonra derin ekspirasyonla atılan hava volümüdür. Zorlu Vital Kapasite (FVC): Efor kullanılarak derin ve zorlu bir inspiryumu takiben, zorlu, hızlı ve derin bir ekspiryumla akciğerlerden çıkartılabilen gaz hacmidir. Birinci saniye zorlu ekspirasyon volümü (FEV1): FVC manevrasının başlangıcından itibaren belirtilen sürede (T) çıkartılan gaz hacmidir. En sık birinci saniyedeki zorlu ekspiratuvar volüm (FEV1) kullanılmaktadır. Ekspirasyon tepe akım hızı (PEF): Zorlu soluk vermede ulaşılan zirve akım hızı. Zorlu ekspiryum ortası akım hızı (FEF25-75): Zorlu soluk vermede hacmin %25-75 arasının atıldığı andaki akım hızı. Zorlu ekspirasyon akımı (FEF50): Zorlu soluk vermede hacmin % 50’sinin atıldığı andaki akım hızı. Bu çalışma sualtında yaşanan solunum fonksiyon değişimlerinin müsabaka sonrasında, sporcuların solunum fonksiyonlarına etkilerini gösterebilmek ve bununla ilgili olarak, müsabaka öncesi ve sonrası ölçülmüş olan solunum fonksiyon testlerinin çıkan sonuçlarını karşılaştırıp meydana gelen farklılıkları saptayarak, anlamlı ve istenilen bir sonuca ulaşılabilmesi amacı ile yapılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamız Sualtı Hokeyi 1.liginde mücadele eden şimdiye kadar birçok kez millilik unvanı kazanmış olan Türk milli takımı, 12 elit erkek sporcusu üzerinde yapılmıştır. Deneklerin demografik özellikleri Tablo 1’de sunulmuştur. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 66 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Tablo 1. Araştırmaya katılan deneklerin yaş, boy uzunluğu ve vücut ağırlıkları DENEK YAŞ (Yıl) BOY (cm) AĞIRLIK (Kg) CİNSİYET T.T 37 172 82 E M.Ö 29 190 90 E D.Ç 30 190 97 E G.U 25 185 85 E C.S 24 171 69 E V.A 24 189 100 E Ç.Ş 22 181 82 E C.E 26 192 92 E H.C 26 190 92 E O.B 32 180 80 E Y.Y 27 179 90 E F.K 22 171 79 E ORTALAMA 27,0 182,5 86,5 - S. SAPMA 4,39 7,9 8,6 - Solunum fonksiyon test, öçümlerinde Schiller (Switzerland) marka Sp-1 model spirometri kullanıldı. Sporcuların müsabaka döneminde, müsabaka öncesi ölçülmüş olan solunum fonksiyon değerleri ile her maç sonrasında ölçülmüş olan solunum fonksiyon değerleri karşılaştırılarak solunum fonksiyonlarındaki değişmeler ve farklılıklar belirlendi. Sporcuların akciğer kapasitelerini değerlendirmek için FVC, %FVC, FEV1, %FEV1, PEF, %PEF, FEF25, %FEF25, FEF50, %FEF50, FEF75, %FEF75, FEF25-75, %FEF25-75 ölçümleri kullanıldı. Müsabaka dönemi boyunca sporcuların, 1., 2., 3., 4. gün için ayrı ayrı yapılmış olan, ilk maç öncesi alınan ölçümleri ile günün en son maçının maç sonrası ölçümleri, 1.gün maç öncesi alınan ölçümler ile son gün oynanan maçın maç sonrası değerleri, 1.gün maç sonrası alınan ölçümler ile 4. gün son maç oynandıktan sonra alınan değerler ve 1.gün maç öncesi alınan değerler ile 4.günün ilk maçı öncesi testleri karşılaştırılmıştır. İstatistiksel analizlerde t-testi kullanıldı. Eş örneklem t-testi tanımı doğrultusunda tek örneklemden alınan ilk ve son değer ölçüm ortalamaları arasındaki farklılık araştırıldı ve P<0.05 düzeyi anlamlı kabul edildi. BULGULAR: 1., 2., 3. ve 4. gün karşılaşmadan önce ve sonra yapılan ölçümlerin karşılaştırması sonucunda elde edilen P değerleri Tablo 2’de yer almaktadır. Buna göre; FVC, %FVC, FEV1, %FEV1 değerlerinde birinci ve ikinci günlerde, FEF50, %FEF50 değerlerinde ise yalnızca ilk gün artış yönünde anlamlı değişiklikler görülmüştür. Bu parametrelerde diğer günlerde ve diğer parametrelerde ise hiçbir gün anlamlı değişiklik oluşmamıştır. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 67 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Tablo 2. Müsabaka öncesi ve sonrası ölçümlerinin istatistik değerlendirme sonucuna göre elde edilen P değerleri FVC (ÖNCE-SONRA) %FVC (ÖNCE-SONRA) FEV1 (ÖNCE-SONRA) %FEV1 (ÖNCE-SONRA) PEF (ÖNCE-SONRA) %PEF (ÖNCE-SONRA) FEF25 (ÖNCE-SONRA) %FEF25 (ÖNCE-SONRA) FEF50 (ÖNCE-SONRA) %FEF50 (ÖNCE-SONRA) FEF75 (ÖNCE-SONRA) %FEF75 (ÖNCE-SONRA) FEF25-75 (ÖNCE-SONRA) %FEF25-75 (ÖNCE-SONRA) 1. GÜN 2. GÜN 3. GÜN 4. GÜN ,020 ,002 ,476 ,248 ,016 ,001 ,797 ,299 ,000 ,020 ,350 ,482 ,000 ,017 ,362 ,624 ,401 ,219 ,161 ,900 ,392 ,218 ,183 1,000 ,082 ,132 ,196 ,937 ,089 ,137 ,195 ,860 ,028 ,613 ,362 ,769 ,024 ,619 ,367 ,887 ,290 ,953 ,260 ,445 ,269 ,932 ,205 ,569 ,086 ,824 ,331 ,704 ,080 ,922 ,283 ,808 İlk gün sabah ölçümleri ile son gün sabah ölçümleri arasındaki karşılaştırmalarda ise yalnızca FVC ve %FVC değerlerinde artış yönünde anlamlı değişiklik görülmüştür. Diğer parametrelerde anlamlı farklılık oluşmamıştır. İlk gün sonu ile son gün sonu ölçümleri arasında ise hiçbir parametre arasında fark saptanmamıştır (Tablo 3). Tablo 3. İlk gün ve son gün karşılaştırmalarında sağlanan P değerleri FVC (ÖNCE-SONRA) %FVC (ÖNCE-SONRA) FEV1 (ÖNCE-SONRA) %FEV1 (ÖNCE-SONRA) PEF (ÖNCE-SONRA) %PEF (ÖNCE-SONRA) FEF25 (ÖNCE-SONRA) %FEF25 (ÖNCE-SONRA) FEF50 (ÖNCE-SONRA) %FEF50 (ÖNCE-SONRA) FEF75 (ÖNCE-SONRA) %FEF75 (ÖNCE-SONRA) FEF25-75 (ÖNCE-SONRA) %FEF25-75 (ÖNCE-SONRA) 1.gün önce – 4. gün 1. gün sonra – 4. gün önce sonra ,017 ,493 ,024 ,421 ,195 ,275 ,223 ,231 ,941 ,244 ,908 ,231 ,996 ,335 ,959 ,308 ,995 ,224 ,902 ,235 ,842 ,319 ,796 ,284 ,870 ,280 ,790 ,298 TARTIŞMA: Sualtı Hokeyi branşında dolaşım ve solunum sistemleri fonksiyonlarında, basınç değişimine bağlı bir takım barotravmatik problemlerin gelişebildiği bilinmektedir. Oysa sualtı hokeyi sporuna başlayan kişilere karada uygulanabilecek spirometrik ölçümlerle sporcuların olası kondüsyon düzeyleri hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olabilecektir. Ayrıca bu ölçümlerden çıkacak sonuçların antrenörlere doğru antrenman planlama ve programlarında da yardımcı olabilecektir. Sualtı Hokeyi sporu, kişileri diğer aktivitelerde olduğundan daha çok çevresel etkilere maruz bırakır. Bu etkiler, suyun basıncı, nefes kontrolü, aşırı Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 68 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs yorgunluktan dolayı sık olarak suyun dışına çıkma isteği ve kısa derinliklerde yapılan bir spor olduğu için barotravmatik etkilere daha çok maruz kalma, suyun direnci ile mücadele ederken aynı zamanda karşı takım sporcuları ile fiziki mücadele etmek ve bu mücadeleler sırasında teknik ve taktik düşünme yetisini ortaya koyabilmektir. Bizim yaptığımız çalışmanın bir benzerinde, kısa süreli egzersizlerde suyun içinde ve karada yapılan nefes tutma ile ilgili ölçümlerde vital kapasite artmış ve buna bağlı olarak ta nefes tutma sürelerinin uzadığı tespit edilmiştir (4). Yine benzer başka çalışmalarda da, tüplü dalışlarda dalış öncesi ölçülen spirometrik değerlerin dalış sonrasında değiştiği tespit edilmiştir (5, 6). Biz bu çalışmamızda 4 gün gibi kısa bir sürede, ve sığ derinliklerde (2 m’de) sualtı hokeyi müsabakalarında ilk iki günde solunum fonksiyonlarında istatistiksel açıdan anlamlı bir artma olduğunu tespit ettik. SONUÇ VE ÖNERİLER: Araştırmamızda yaptığımız istatistiksel değerlendirmeler doğrultusunda, sualtı hokeyi sporcularına müsabakalar öncesinde, maç ortamında egzersiz yaptırmak, onları kondüsyonel açıdan, nefes tutma süreleri ve solunum değerleri açısından müsabaka performanslarının olumlu yönde etkileneceğini ortaya koymaktadır. Antrenmanlarla yüksek karbondioksit ve düşük oksijen solunum cevaplarında azalma gerçekleşecek ve nefes tutma süresi uzayacaktır. Sualtı Hokeyi sporunda teknik ve taktik yeteneği kullanabilmenin yanında, güç, kuvvet, dayanıklılık ve büyük bir akciğer kapasitesine sahip olmak diğer sporlara nazaran oldukça önemlidir. Sualtı hokeyi sporuna seçilecek sporcuların vital kapasitesi ve solunum fonksiyon değerlerinin yüksekliği kondüsyonel düzeylerine katkı sağlayacaktır. KAYNAKLAR: 1. Kesepara F. Türkiye ve Yeni Zelanda Liglerinde Oynayan Sualtı Hokeyi Sporcularının Sosyoekonomik-Kültürel Yapıları Arasındaki Özelliklerinin İncelenmesi, M.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Lisans Bitirme Tezi, İstanbul, 2007 ( Danışman: Dr. Şahin Özen) 2. Ergen E. Egzersiz Fizyolojisi, 1.baskı, Nobel Yayın Dağıtım, S: 53-53, Ankara, 1995 3. Toka F. Kısa süreli su içi ve kara egzersizlerinin nefes tutma süresi ve solunum parametrelerine etkisi. Uzmanlık tezi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Deniz ve Sualtı Hekimliği AD, 2001. 4. Özen Ş. Dalıcıların Sualtında, Karada ve Basınç Odasında Yapılan Egzersiz Sırasında Kalp-Dolaşım ve Solunum Fonksiyonlarının Karşılaştırılması, M.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 2006 (Danışman: Doç. Dr. H. Birol Çotuk) Mutlu Ö. Kısa süreli SCUBA dalışın solunum fonksiyonlarına etkisi. İÜ, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp AD Uzmanlık Tezi. İstanbul, 2004. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 69 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs ELİT SUALTI HOKEYİ BAYAN SPORCULARININ MÜSABAKA ÖNCESİ VE SONRASI SOLUNUM FONKSİYON ÖLÇÜMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ŞAHİN ÖZEN1, OYA ESİN1, ABDURRAHMAN KEPOĞLU1, SELVA MERT ZEREN2, BİROL ÇOTUK1 1 2 Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı ÖZET: Çalışmamızda elit sualtı hokeyi bayan sporcularının müsabaka dönemi solunum fonksiyonlarında meydana gelen değişimler incelenmiştir. Bu çalışmada 10 elit bayan sporcu yer almıştır. Sporcular dört gün boyunca her günün ilk karşılaşması öncesinde ve günün son karşılaşmasının ardından spirometrik ölçümlere tabi tutulmuşlardır. Elde edilen ölçüm sonuçlarına göre her gün önce ve sonra değerler ile ilk gün ve son gün değerleri istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda bazı parametreler için anlamlı sonuçlar sağlanmıştır. GİRİŞ VE AMAÇ: Sualtı hokeyi palet, maske, şnorkel, eldiven gibi temel ekipmanı kuşanmış 6’şar kişiden oluşan iki takım oyuncuları arasında ve yüzme havuzu dibinde oynanan bir spordur. Oyunun amacı havuz dibinde bir sualtı hokey sopası yardımıyla kurşun üzerine kauçuk kaplamadan üretilen ve pak adı verilen topun sürülerek ve paslaşarak karşı takımın kalesine gol atılmasıdır. Dört oyuncu her an oyuna girecek şekilde yedekte bekler. Oyuncu değişimi sınırsız ve serbesttir (Resim 1). Resim 1. Sualtı hokeyinde mücadele Ülkemizde ilk sualtı hokeyi müsabakası Çankırı ilimizde 1999 tarihinde düzenlenmiştir. Bu karşılaşmalara Caddebostan Balıkadamlar, Adana Sualtı ve Çanakkale Sualtı kulüpleri katılmıştır. Sualtı Milli Takımı ilk kez 1999 yılında Avustralya’daki Dünya şampiyonasına katılmıştır. Ancak ilk yıllarda bir başarı sağlanamamıştır. Bayan takımı 2005’de Fransa’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda altıncı olarak ilk önemli başarısını kazanmıştır. Bu gelişimin sebebi; milli takıma oyuncu seçiminde bilimsel ve objektif kriterlerin kullanılmasıdır. Ayrıca müsabaka öncesi hazırlık kamplarının yapılması da önemli bir rol oynamıştır. 26 Temmuz–6 Ağustos 2007 tarihlerinde İtalya’nın Bari kentinde düzenlenen Underwater Games World Championship’e (Dünya Sualtı Oyunları) katılan milli takımlarımız bayan ve baylarda dünya Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 70 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs ikincisi olmuştur. Son olarak 26 Nisan-3 Mayıs 2008 tarihlerinde İstanbul’da yapılan 12.Sualtı Hokeyi Avrupa Şampiyonasında baylarda Avrupa Şampiyonluğu, bayanlarda ise Avrupa 3.lüğü elde edilmiştir (1) (Resim 2). Resim 2. 2008 Avrupa şampiyonu sualtı hokeyi bayan milli takımı Solunum Fonksiyon Testleri: Solunum fonksiyon testlerinin klinik kullanımı 1844 yılında Hutchinson’un spirometre kullanarak vital kapasiteyi ölçmesiyle başlar. Havayolu dirençleri ve hava akım hızları hakkında bilgi veren ve pulmoner fonksiyonların yeterliliğini göstermek amacıyla yapılan spirometrik ölçümler, solunum fonksiyon laboratuvarlarında da sıklıkla kullanılmaktadır. Spirometri, bir insanın solukla çıkarabildiği hava miktarını ve bunun için harcanan zamanı ölçen basit bir testtir (1). Spirometre, akciğerlerin ne kadar etkin ve ne kadar hızlı boşaldığını ölçen bir cihazdır. Spirometri ile elde edilen akciğer volümleri şunlardır: Vital kapasite (VC): Derin bir inspirasyondan sonra derin ekspirasyonla atılan hava volümü olarak tanımlanır, ml veya lt cinsinden ifade edilir. Toplam vital kapasite: Normal solunum sırasında, akciğerler doldurmak veya boşaltmak için zorlanmaz. Akciğerlerin tam zorlanma ile alabildiğince doldurulması sonucu ulaşabileceği hacime denir. Soluk hacmi (VT): Her bir soluk alma ile akciğerlere giren veya her soluk verme ile akciğerlerden çıkan hava miktarına soluk hacmi (tidal volüm) denir. Fonksiyonel rezidüel kapasite (FRC): Sakin solunum sırasında, ekspiryum sonunda akciğerlerde kalan gaz hacmine denir. RV ve ERV’nin toplamıdır. TLC ve FRC, RV’ü içerdiklerinden basit spirometreyle ölçülemezler. Total akciğer kapasitesi (TLC): VC ve RV’ün toplamıdır. Genç sağlıklı kişilerde RV, TLC’nin yaklaşık %20’sini oluşturur; yaşla birlikte bu oran %40’a kadar artar. Rezidüel volüm (RV): Zorlu bir soluk verme çabasından sonra akciğerlerde geri kalan hava miktarına verilen isimdir. İnspiratuar Kapasite (IC): Normal ekspirasyondan sonra derin inspirasyonla alınan maksimum volümdür. İnspiratuar Rezerv Volüm (IRV): Normal inspirasyondan sonra derin inspirasyonla alınan hava volümüdür. Ekspiratuar Rezerv Volüm (ERV): Normal ekspirasyondan sonra derin ekspirasyonla atılan hava volümüdür. Zorlu Vital Kapasite (FVC): Efor kullanılarak derin ve zorlu bir inspiryumu takiben, zorlu, hızlı ve derin bir ekspiryumla akciğerlerden çıkartılabilen gaz hacmidir. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 71 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Birinci saniye zorlu ekspirasyon volümü (FEV1): FVC manevrasının başlangıcından itibaren belirtilen sürede (T) çıkartılan gaz hacmidir. En sık birinci saniyedeki zorlu ekspiratuvar volüm (FEV1) kullanılmaktadır. Ekspirasyon tepe akım hızı (PEF): Zorlu soluk vermede ulaşılan zirve akım hızı. Zorlu ekspiryum ortası akım hızı (FEF25-75): Zorlu soluk vermede hacmin %25-75 arasının atıldığı andaki akım hızı. Zorlu ekspirasyon akımı (FEF50): Zorlu soluk vermede hacmin % 50’sinin atıldığı andaki akım hızı. Bu çalışma sualtında ortaya çıkan solunum fonksiyon değişimlerini karşılaşma esnasındaki sporcular üzerinde gösterebilmek, karşılaşma öncesi ve sonrasında yapılan ölçümlerle aradaki farklılıkları saptamak amacı ile yapılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamız Sualtı Hokeyi 1.liginde mücadele eden şimdiye kadar ligde en çok şampiyon olan takımın 12 elit bayan sporcusu üzerinde yapılmıştır. Sporcuların tümü birçok kez millilik ünvanı almış olup, halen aktif olarak milli takımın sporcusudurlar. Solunum fonksiyon test, öçümlerinde Schiller (Switzerland) marka Sp-1 model spirometri kullanıldı. Sporcuların müsabaka döneminde, müsabaka öncesi ölçülmüş olan solunum fonksiyon değerleri ile her maç sonrasında ölçülmüş olan solunum fonksiyon değerleri karşılaştırılarak solunum fonksiyonlarındaki değişmeler ve farklılıklar belirlendi. Sporcuların akciğer kapasitelerini değerlendirmek için FVC, %FVC, FEV1, %FEV1, PEF, %PEF, FEF25, %FEF25, FEF50, %FEF50, FEF75, %FEF75, FEF25-75, %FEF25-75 ölçümleri değerlendirildi. Müsabaka dönemi boyunca sporcuların, 1., 2., 3., 4. gün için ayrı ayrı yapılmış olan, ilk maç öncesi alınan ölçümleri ile günün en son maçının maç sonrası ölçümleri, 1.gün maç öncesi alınan ölçümler ile son gün oynanan maçın maç sonrası değerleri, 1.gün maç sonrası alınan ölçümler ile 4. gün son maç oynandıktan sonra alınan değerler ve 1.gün maç öncesi alınan değerler ile 4.günün ilk maçı öncesi testleri karşılaştırılmıştır. İstatistiksel analizlerde t-testi kullanıldı. Eş örneklem t-testi tanımı doğrultusunda tek örneklemden alınan ilk ve son değer ölçüm ortalamaları arasındaki farklılık araştırıldı ve P<0.05 düzeyi anlamlı kabul edildi. BULGULAR: 1., 2., 3. ve 4. gün karşılaşmadan önce ve sonra yapılan ölçümlerin karşılaştırması sonucunda elde edilen P değerleri Tablo 1’de yer almaktadır. Buna göre birinci gün FEV1, %FEV1, FEF25, %FEF25, FEF50, %FEF50, FEF25-75, %FEF25-75 değerlerinde; ikinci gün FVC, %FVC, FEV1, %FEV1, FEF25, %FEF25, FEF50, %FEF50, %FEF25-75 değerlerinde artış yönünde anlamlı değişiklikler saptanmıştır. Üçüncü gün hiçbir parametrede anlamlı değişiklik ölçülmemiştir. Dördüncü gün ise yalnızca FVC, %FVC, PEF, %PEF değerlerinde azalma yönünde anlamlı değişiklikler görülmüştür. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 72 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Tablo 1. Müsabaka öncesi ve sonrası ölçümlerinin istatistik değerlendirme sonucuna göre elde edilen P değerleri (* anlamlı) 1. GÜN 2. GÜN 3. GÜN 4. GÜN ,130 ,003* ,646 ,000* ,134 ,012* ,838 ,000* ,005* ,024* ,353 ,161 ,005* ,023* ,354 ,164 ,069 ,425 ,879 ,028* ,064 ,307 ,958 ,028* ,034* ,004* ,596 ,200 ,035* ,020* ,572 ,189 ,005* ,001* ,068 ,513 ,005* ,000* ,064 ,525 ,119 ,729 ,367 ,780 ,117 ,681 ,374 ,780 ,022* ,062 ,084 ,817 ,021* ,029* ,082 ,836 FVC (ÖNCE-SONRA) %FVC (ÖNCE-SONRA) FEV1 (ÖNCE-SONRA) %FEV1 (ÖNCE-SONRA) PEF (ÖNCE-SONRA) %PEF (ÖNCE-SONRA) FEF25 (ÖNCE-SONRA) %FEF25 (ÖNCE-SONRA) FEF50 (ÖNCE-SONRA) %FEF50 (ÖNCE-SONRA) FEF75 (ÖNCE-SONRA) %FEF75 (ÖNCE-SONRA) FEF25-75 (ÖNCE-SONRA) %FEF25-75 (ÖNCE-SONRA) İlk gün sabah ölçümleri ile son gün sabah ölçümleri arasındaki karşılaştırmalarda ise hiçbir parametrede anlamlı değişiklik saptanmamıştır. İlk gün sonu ile son gün sonu ölçümleri arasında ise FVC, %FVC, FEV1, %FEV1, PEF, %PEF, FEF25, %FEF25, FEF25-75, %FEF25-75 parametre arasında azalma yönünde anlamlı fark saptanmıştır (Tablo 2). Tablo 2. İlk gün ve son gün karşılaştırmalarında sağlanan P değerleri (* anlamlı) 1.gün önce – 4. gün önce FVC (ÖNCE-SONRA) %FVC (ÖNCE-SONRA) FEV1 (ÖNCE-SONRA) %FEV1 (ÖNCE-SONRA) PEF (ÖNCE-SONRA) %PEF (ÖNCE-SONRA) FEF25 (ÖNCE-SONRA) %FEF25 (ÖNCE-SONRA) FEF50 (ÖNCE-SONRA) %FEF50 (ÖNCE-SONRA) FEF75 (ÖNCE-SONRA) %FEF75 (ÖNCE-SONRA) FEF25-75 (ÖNCE-SONRA) %FEF25-75 (ÖNCE-SONRA) ,374 ,373 ,061 ,065 ,197 ,161 ,093 ,088 ,103 ,101 ,418 ,416 ,148 ,147 1. gün sonra – 4. gün sonra ,002* ,003* ,004* ,005* ,010* ,010* ,043* ,044* ,072 ,082 ,110 ,110 ,005* ,005* TARTIŞMA: Sualtı Hokeyi branşında dolaşım ve solunum sistemleri fonksiyonlarında basınç değişimine bağlı bir takım problemlerin gelişebildiği bilinmektedir. Oysa sualtı hokeyi sporuna başlayan kişilere karada uygulanabilecek bir takım spirometrik ölçümlerle oluşabilecek bu tür riskleri önleyebilmek mümkün olabilecektir. Ayrıca bu ölçümlerden çıkacak sonuçların antrenörlere doğru antrenman planlama ve programlarında da yardımcı olacağını öngörmekteyiz. Sualtı Hokeyi sporu, kişileri diğer aktivitelerde olduğundan daha çok çevresel etkilere maruz bırakır. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 73 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Bu etkiler, suyun basıncı, kısa derinliklerde oluşabilecek barotravmatik rahatsızlıklar, yüksek hareket direnci ve yüksek soluk alıp verme durumudur. Bu alanda denizde SCUBA ile ve havuzda kısa süreli nefes tutma ile yapılan çalışmalarda solunum fonksiyon değerlerinin değiştiği saptanmıştır (2-4). Tüplü dalışlarda dalış öncesi alınan değerlerin dalış sonrası düştüğü saptanırken, havuzda kısa süreli nefes tutma egzersizleriyle solunum fonksiyon değerlerinin arttığı, nefes tutma sürelerinin de uzadığı saptanmıştır. Biz bu çalışmamızda 4 gün gibi kısa bir sürede, ve sığ derinliklerde (2 m’de) sualtı hokeyi müsabakalarında ilk iki günde solunum fonksiyonlarının bazı parametrelerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir artma, son gün ise azalma olduğunu tespit ettik. İlk gün sonu ile dördüncü gün sonu arasındaki azalma yönündeki farklılıklar birikici bir yorgunluğu düşündürmektedir. SONUÇ VE ÖNERİLER: Sualtında yapılan aktivasyonlar ile solunum fonksiyonları arasında belirgin bir ilişki çıktığı açıktır. Ancak yapılan aktivasyon, spor tarzı ve karşılaşma sıklığı bu ilişkiyi değişik yönlerde ortaya koymaktadır. Kesin kanılara varılabilmesi için daha çok sporcu üzerinde ve daha çok karşılaşmada ölçüm yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. KAYNAKLAR: 1. Ergen E. Egzersiz Fizyolojisi, 1.baskı, Nobel Yayın Dağıtım, S: 53-53, Ankara, 1995 2. Toka F. Kısa süreli su içi ve kara egzersizlerinin nefes tutma süresi ve solunum parametrelerine etkisi. Uzmanlık tezi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Deniz ve Sualtı Hekimliği AD, 2001. 3. Özen Ş. Dalıcıların Sualtında, Karada ve Basınç Odasında Yapılan Egzersiz Sırasında Kalp-Dolaşım ve Solunum Fonksiyonlarının Karşılaştırılması, M.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 2006 (Danışman: Doç. Dr. H. Birol Çotuk) 4. Mutlu Ö. Kısa süreli SCUBA dalışın solunum fonksiyonlarına etkisi. İÜ, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp AD Uzmanlık Tezi. İstanbul, 2004. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 74 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ VE YENİ ZELLANDA LİGLERİNDE SUALTI HOKEYİ YAPAN SPORCULARIN SOSYOEKONOMİK VE KÜLTÜREL DURUMLARINDAKİ GENEL BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR Abdurrahman KEPOĞLU*, Şahin ÖZEN*, Şamil AKTAŞ**, Birol ÇOTUK* ÖZET Çalışmamızın evrenini ve kapsamını Avrupa Birliği Ülkeleri ve Yeni Zelanda’da Sualtı Hokeyi liginde yer alan sporcular. Sınırlılıklarını ise sosyo-ekonomik ve kültürel durumlarındaki genel benzerlikler ve farklılıklar oluşturmaktadır. Örneklemimiz; Avrupa Liginden 40 erkek,35’i bayan (İtalya:10,Hollanda:30,Fransa:15,İngiltere:10,İspanya:10) 75 sporcu.Yeni Zelanda liginden 28 erkek 26 bayan, 64 sporcudur. Çalışmamızda; sualtı hokeyi sporcularının cinsiyetleri, eğitim seviyeleri,spor yaşantısına başlama yaşları,sualtı hokeyi sporu yapma süreleri,lisanslı olarak başka bir spor yapma durumları,aylık gelir seviyeleri,sualtı hokeyi sporundan elde ettikleri gelir düzeyleri, sualtı hokeyi sporu yapmak için aylık giderleri, sualtı hokeyine başlama nedenleri, sualtı hokeyi sporuna başlamalarına etkili olan kişi yada kuruluşlar, sualtı hokeyi sporu için uygun tesis varlığının dağılımı, sualtı hokeyi sporu ile ilgili sağlık problemi yaşama durumları ve sualtı hokeyi sporcularının ülkelerine göre gelecekte sualtı hokeyi sporuna hangi görevde devam etme istekleri. Tanımlayıcı istatistik tekniklerinden frekans ve çapraz tablo analizi kullanılarak tablolaştırılmıştır. Elde edilen çapraz tablolar yardımıyla Avrupa ve Yeni Zelanda Ligindeki sporcuların sosyoekonomik ve kültürel farklılıkları ve benzerlikleri ortaya konulmuştur. Çalışmamızda tanımlayıcı araştırma modeli kullanılmıştır. *Marmara Üniversitesi Beden Eğitmi ve Spor Yüksekokulu Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 75 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs **İstanbul Üniversitesi,İstanbul Tıp Fakültesi GİRİŞ ve AMAÇ Günümüzde spor sadece insanların fiziki ve psikolojik açıdan güçlenmesi için sürdürülen bir faaliyetler bütünü olmaktan, daha ileri gitmiştir. Bununla birlikte spor, sorumluluk ve iş birliği eğilimi ile düzen sağlama kabiliyetini ortaya çıkararak kişinin sosyalleşmesine yardımcı olan önemli bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyin sosyal yaşamı içerisinde, psiko-sosyal gelişimini desteleyerek bunu hızlandırmasına yardımcı olan faktörlerin başında spor yer almaktadır(1) Sosyal gelişim, kişinin doğumdan yetişkin oluncaya kadar, başka insanlarla olan ilişkilerinin ve onlara karşı geliştirdiği bilgi ve duygular bütünü olarak ifade edilir. Başka bir değişle sosyalleşme, kişinin yetişkin çevresinde geçerli olan norm ve değer yargılarında uygun bir davranış geliştirme sürecidir(3). Bir başka tamıma göre ise sosyalleşme kişinin grup normlarına uyması ve bunları öğrenmesini sağlayan süreçtir (2). Spor günlük hayatın hemen hemen tüm yönlerine etkileyen çok önemli bir kurumdur. Spor toplumların sosyal hayatında itibarlı bir yere sahiptir. Sporun gücü, onun bir sosyalleştirme aracı olmasıyla ve insanları birleştirici rolünü yerine getirmesi ile ölçülür. Spor, sosyalleşme ve sosyal değişim aracı olarak hizmet veren olağanüstü bir güce sahiptir. Spor, büyük önem verilen bir çok sosyal değerin oluşmasına sürekli hale gelmesine yardımcı olur. Bu değerler çok çalışmayı, fedakarlığı, hakkaniyeti, sadakati, sorumluluğu, güvenilirliği hoşgörüyü ve kendine disiplin altına almayı kapsamaktadır. Spor, bireylerin ve toplumun istikrarına gerekli değer kurum ve davranışların oluşumuna katkı sağlar. Sosyalleşme sürecinin önemli bir sonucu rol öğrenmektir. İnsanlar onlara uygun olan sosyal rolleri öğrenirler, hemen tüm insanlar çocukken oyun, spor ve diğer aktiviteler ile sosyalleşirler. Bu faaliyetler iyi yurttaş, iyi arkadaş, sorumluluk sahibi komşu, iyi öğrenci, birlikte çalışma, liderlik vb. rolleri öğrenmede önemli hazırlayıcılık görevi yaparlar. Spor bu işlevi bir çok yol ile başarabilir. Sporun popülerliği sosyal sınıf ırk, cinsiyet ve yaş ayrımı gözetmeyen bir olgu olması sosyal rollerini daha kolay yerine getirmesini sağlamaktadır. İnanılmaz çekiciliği ve görüntüsü ile spor ayrıca gerilim ve çatışmanın sınırını aşarak insanlar ve toplumlar arasında iletişimin kurulmasını sağlar. Spor bireyleri bir ailenin, komşuluğun, şehrin veya milletin takım üyeleri haline getirecek güce sahiptir. Bazı araştırmacılar sporun çoğu kez karşı koyma ve sosyal değişim için bir katalizör işlevi gördüğünü iddia etmişlerdir. Günümüz toplumların spor yapmaya ve izlemeye duyulan ilginin artması çağdaş sosyal hayatın ayırt edici özelliklerindedir. Dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımı olmadan tribünler ve televizyonların başında dünyanın her tarafından milyonlarca insanı aynı anda toplayabilen başka bir olay yoktur (4). Spor aslında gelişmişliğin bir ölçütü olarak da kabul edilmektedir (5). Ekonomi ve spor, çalışan halkın mutluluğunu tamamlamalıdır ve tamamlayabilir ve dengeli bir ilişkiyle çalışma yaşamının insancıllaştırılmasına katkıda bulunabilir (6). Bu gün spor ve ekonomi birbirini tamamlayan hatta birbirinin vazgeçilmez öğesi durumundadır.Bugün sporcular eski meslektaşlarının defne tacı ve erkeklik erdemlerinin aksine ekonomik, sosyal ve prestij yönünden sağladığı avantajlar için yarışmaktadırlar (7).Toplumların ekonomik açıdan gelişmişlik düzeyleri, insanların spora olan eğilimlerini artırdığı gibi devamını da sağlamaktadır(8). Bu bağlamda sosyal çevre ve ekonomik yapı insanların spora dönük taleplerini belirleyen önemli iki faktör olarak karşımıza çıkmaktadır (9). Bu çalışmada ki amacımız Avrupa ve Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi Liginde faaliyet gösteren sporcuların sosyo-kültürel ve ekonomik benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya çıkarmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışmada tanımlayıcı araştırma modeli kullanılmıştır. Çalışmamızın evrenini ve kapsamını Avrupa Birliği Ülkeleri ve Yeni Zelanda’da Sualtı Hokeyi Liginde yer alan sporcular. Sınırlılıklarını ise sosyo-ekonomik ve kültürel durumlarındaki genel benzerlikler ve farklılıklar oluşturmaktadır. Örneklemimiz; Avrupa Liginden 40 erkek,35’i bayan (İtalya:10,Hollanda:30,Fransa:15,İngiltere:10,İspanya:10) 75 sporcu. Yeni Zelanda liginden 28 erkek 26 bayan, 64 sporcudur. Avrupa şampiyonasına katılan sporculardan anket yöntemi Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 76 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs kullanılarak bilgi elde edilmiştir. Elde edilen bilgiler bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Bu bilgiler tanımlayıcı istatistik yöntemlerinden olan: frekans ve çapraz tablo kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmamız mümkün olduğunca geçersizlik kaynaklarından arındırılmaya çalışılmıştır. BULGULAR Tablo 1: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelere Göre Cinsiyetlerinin Dağılımı Avrupa B.Ülkeleri Erkek Bayan Toplam Y.Zelanda Erkek Bayan Toplam Frekans 40 35 75 Yüzde 53,3 46,7 100,0 28 26 64 59,7 40,3 100,0 Hem Avrupa hem de Yeni Zelanda Liglerinde erkek ve bayan sporcular eşit bir şekilde temsil edilmektedirler. Tablo 2: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Eğitim Seviyelerinin Dağılımı Avrupa B.Ülkeleri İlköğretim Lise Üniversite Lisansüstü Toplam Y.Zelanda İlköğretim Lise Üniversite Lisansüstü Toplam Frekans 1 26 46 2 75 Yüzde 1,3 34,7 61,3 2,7 100,0 2 24 34 4 64 3,1 37,5 53,1 6,2 100,0 Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre eğitim sevileri daha yüksektir. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 77 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Tablo 3: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Spor Yaşantısına Başlama Yaşları Dağılımı Avrupa B.Ülkeleri 5 yaş 6 yaş 8 yaş 9 yaş 10 yaş 11 yaş 12 yaş 13 yaş 14 yaş 15 yaş 16 yaş 18 yaş Toplam Y.Zelanda 3 yaş 4 yaş 5 yaş 6 yaş 7 yaş 8 yaş 9 yaş 10 yaş 11 yaş 12 yaş 13 yaş 14 yaş Toplam Frekans 5 5 20 13 12 5 3 3 2 2 2 3 75 Yüzde 6,7 6,7 26,7 17,3 16,0 6,7 4,0 4,0 2,7 2,7 2,7 4,0 100,0 4 11 16 10 8 6 4 1 1 1 1 1 64 6,3 17,2 25,0 15,7 12,5 9,4 6,3 1,6 1,6 1,6 1,6 1,6 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre spor yaşantısına daha erken başlamaktadırlar. Tablo 4: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporunu Yapma Sürelerinin Dağılımı Avrupa B.Ülkeleri Frekans Yüzde 2-3 yıl 20 26,7 4-5 yıl 22 29,3 5 yıldan fazla 33 44,0 Toplam 75 100,0 Y.Zelanda 2-3 yıl 6 6,0 4-5 yıl 12 18,0 5 yıldan fazla 46 72,0 Toplam 64 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre sualtı hokeyi sporunu daha uzun süre yapmaktadırlar. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 78 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Tablo 5: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Şu Anda Lisanslı Olarak Yaptıkları Bir Başka Spor Dalı Dağılımı Avrupa B.Ülkeleri Evet Hayır Toplam Y.Zelanda Evet Hayır Toplam Frekans 22 53 75 Yüzde 29,3 70,7 100,0 4 60 64 6,3 93,7 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre çok daha az başka bir spor dalını lisanslı olarak yapmaktadırlar. Tablo 6: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Gelir Seviyelerinin Dağılımı Avrupa B.Ülkeleri 51-100 E. 101-200 E. 201-500 E. 501 ve üstü E. Toplam Y.Zelanda 51-100 E. 101-200 E. 201-500 E. 501 ve üstü E. Toplam Frekans 1 14 28 32 75 Yüzde 1,3 18,7 37,3 42,7 100,0 4 2 2 56 64 6, 3,2 3,2 87,6 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre daha yüksek gelir seviyesine sahiptirler. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 79 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Tablo 7: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporundan Gelir Elde Etme Düzeyi Dağılımları Avrupa B.Ülkeleri 51-100 E. 101-200 E. 201-500 E. 501 ve üstü E. Kazancım Yok Toplam Y.Zelanda 51-100 E. 101-200 E. 201-500 E. 501 ve üstü E. Kazancım Yok Toplam Frekans 0 0 0 0 75 75 Yüzde 0,0 0,0 0,0 0,0 100,0 100,0 1 1 2 0 60 64 1,5 1,5 3,0 0,0 94,0 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre daha yüksek gelir seviyesine sahiptirler. Tablo 8: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporu Yapmak İçin Aylık Harcama Düzeyi Dağılımları Avrupa B.Ülkeleri 51-100 E. 101-200 E. 201-300 E. 301-500 E. 501 ve üstü E. Toplam Y.Zelanda 51-100 E. 101-200 E. 201-300 E. 301-500 E. 501 ve üstü E. Toplam Frekans 23 30 17 4 1 75 Yüzde 30,7 40,0 22,7 5,3 1,3 100,0 2 2 10 48 2 64 3,1 3,1 15,7 75 3,1 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre bu sporu yapabilmek için yaptıkları aylık harcama miktarı daha fazladır. Tablo 9: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporuna Başlama Nedenleri Dağılımları Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 80 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Avrupa B.Ülkeleri Maddi Kazanç Sağlık Serbest Zaman Aktivitesi Tanınmış Sporcu Olmak Üniversiteye Girmek İçin Toplam Y.Zelanda Maddi Kazanç Sağlık Serbest Zaman Aktivitesi Tanınmış Sporcu Olmak Üniversiteye Girmek İçin Toplam Frekans 11 44 6 8 6 75 Yüzde 14,7 58,7 8,0 10,7 8,0 100,0 1 10 48 1 4 64 1,6 15,6 75,0 1,6 6,3 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular bu sporu ağırlıklı olarak serbest zaman aktivitesi olarak görüp başlarken Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara ise ağırlıklı olarak sağlık amaçlı olarak başlamışlardır. Tablo 10: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporuna Başlamalarına Etkili Olan Kişi Yada Kuruluşlar Avrupa B.Ülkeleri Aile Arkadaş Antrenör Medya Kendi isteğimle Toplam Y.Zelanda Aile Arkadaş Antrenör Medya Kendi isteğimle Toplam Frekans 10 19 5 1 40 75 Yüzde 13,3 25,3 6,7 1,3 53,3 100,0 30 24 3 1 6 64 46,9 37,6 4,69 1,58 9,38 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular bu spora ağırlıklı olarak ailelerinin ve arkadaşlarının yönlendirmesi ile başlarken .Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara ise ağırlıklı olarak kendileri ve arkadaşlarının yönlendirmesi başlamışlardır. Tablo 11: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporu İçin Uygun Tesis Varlığının Dağılımı Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 81 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Avrupa B.Ülkeleri Evet Hayır Toplam Y.Zelanda Evet Hayır Toplam Frekans 70 5 75 Yüzde 93,3 6,7 100,0 62 2 64 96,9 3,1 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular ve Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara ağırlıklı olarak tesislerin yeterli olarak görmektedirler. Tablo 12: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporu İle İlgili Sağlık Problemi Yaşama Dağılımı Avrupa B.Ülkeleri Evet Hayır Toplam Y.Zelanda Evet Hayır Toplam Frekans 15 60 75 Yüzde 20,0 80,0 100,0 52 12 64 81,2 18,8 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre çok daha fazla sakatlık geçirmişlerdir. Tablo 13: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Gelecekte Sualtı Hokeyi Sporuna Hangi Görevde Devam Etme İstekleri Dağılımları Avrupa B.Ülkeleri Frekans Yüzde Yönetici 4 5,3 Antrenör 33 44,0 İzleyici 5 6,7 Diğer 33 44,0 Toplam 75 100,0 Y.Zelanda Yönetici 12 18,7 Antrenör 40 62,5 İzleyici 2 3,2 Diğer 10 15,6 Toplam 64 100,0 Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporculara göre daha fazla aktif (antrenör-yönetici) olarak bu sporun içinde kalmak istediklerini belirtmişlerdir. SONUÇ VE ÖNERİLER Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 82 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Sualtı hokeyi sporuna hem Avrupa ülkelerinde hem de Yeni Zelanda da cinsiyet acısından eşit derecede ilgi vardır. Eğitim seviyesi yükseldikçe bu branşa ilgi de eşit oranda artmaktadır. Yeni Zelanda’nın Sualtı Hokeyi sporunun neredeyse anavatanı olması dolayısıyla genel olarak spora ve sualtı hokeyi branşına başlama yaşı Avrupa ülkelerine göre daha küçüktür. Avrupa ülkeleri sporcularında sualtı hokeyi branşının yanı sıra diğer spor branşlarıyla da lisanslı olarak ilgilenme yaygınken Yeni Zelandalı sporcular da bu görülmemektedir. Yeni Zelandalı sporcular, Avrupa ülkeleri sporcularına göre daha yüksek aylık gelir seviyesine sahiptirler. Bu sporu yapmak için Avrupalı sporculara göre aylık olarak daha fazla harcama yapmaktadırlar. Yeni Zelanda da bu spor dalı serbest zaman aktivitesi olarak görülürken Avrupa ülkelerinde daha çok sağlıklı kalmak amacıyla yapılmaktadır. Avrupa ülkelerinde bu spora, sporcular çoğunlukla kendileri ve arkadaşlarının tanıtımıyla başlarken Yeni Zelanda da öncelikle ailelerinin sonra arkadaşlarının yönlendirmesi ile bu spora başlamaktadırlar.Hem Avrupa ülkelerinde hem de Yeni Zelanda da bu spor dalı ile ilgili yeterli tesis bulunmaktadır. Geçirilen sakatlık oranlarına bakıldığında yeni Zelanda liginin daha mücadeleci olduğu yargısına varılabilir.Yeni Zelanda Liginde mücadele eden sporcular aktif sporculuk hayatları bitse de bu sporla ilgilerini antrenör ve yönetici olarak Avrupa ligindeki sporculara göre daha fazla sürdürme taraftarıdırlar. Bu çalışma bize sualtı hokeyinin hem erkek hem bayanlar tarafından yapılabileceğini, yüksek eğitim seviyesindeki bireylerin daha çok tercih ettiği bir branş olduğunu.Aylık gelir seviyesi yüksek bireyler tarafından tercih edildiği ve henüz ticarileşmediği için aylık gideri fazla geliri hemen hemen hiç olmayan bir branş olduğu. Yaygınlaşmasının daha çok kişisel istekle olabileceğini.Bununda yeterli tesise sahip olmakla mümkün olabileceğini göstermiştir. Uygulamacılar bu kıstasları göz önüne alırlarsa bu spor dalının ülkemizde yaygınlaşmasının daha hızlı olacağı düşüncesi taşımaktayız. KAYNAKLAR 1Küçük, V. (1990). Amatör ve Profesyonel Sporcuların Bazı Kişilik Özellikleri. İstanbul: M.Ü. Sağlık Bilimleri Enst.,Yüksek Lisans Tezi. Ünlü, N. 2..Aslantürk, Z. ve Amman, T. (2000). Sosyoloji. İstanbul: Kaknüs Yayınları. 3.Binbaşıoğlu, C. (1982). Eğitim Psikolojisi, Ankara: Binbaşıoğlu Yayınevi 4. Yetim, A. (2000).Sosyoloji ve Spor. Ankara: Topkar Matbaacılık. 5. Yetim,A,. (2000) Sporun Sosyal Görünümü,G.Ü, Beden Eğitimi ve Spor Bil., Cilt5, Sayı1, s.63-72. 6. Voigt, D. (1998) Spor Sosyolojisi, (Çev:Atalay,A.) Alkım Yayınları, İstanbul.s.188. 7. Amman, M.T., İkizler, H.C. ve Karagözoğlu, C.(2000) Sporda Sosyal Bilimler, İstanbul:Alfa Yayınevi 8. Demirbolat A (1988) Toplum ve Spor. Ankara: Kadıoğlu Matbaası. 9. Kılcıgil, E. (1998).Sosyal Çevre-Spor İlişkileri, Teori ve Elit Sporculara İlişkin Bir Bağırgan Yayınevi Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu Uygulama.Ankara: 83 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs SUALTI HOKEYİ SPORCULARINI DEĞERLENDİRMEDE PERFORMANS TESTLERİ BİROL ÇOTUK1, ŞAHİN ÖZEN2, ŞAMİL AKTAŞ3 1 Marmara Üniversitesi, Spor Bilimleri ve Sporcu Sağlığı Araştırma ve Uygulama Merkezi Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu 3 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı 2 ÖZET Sualtı hokeyi “tekrarlayan eforlu apneler” ile oynanır. Bu nedenle sporcular hem apne sırasında yüksek güç üretmek, hem apne sonrasında hızlı toparlanmak zorundadır. Elit sualtı hokey sporcuların nesnel performans analizinde fizyolojik süreçler laboratuarda, biomotor özellikler havuzda test edilerek bütünleşik bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu amaçla 11 erkek elit sualtı hokey sporcusunun (yaş aralığı 18-27 yıl) laboratuarda bisiklet ergometresi ile Maksimum Oksijen Tüketimleri (VO2max) ölçüldü. Havuzda sualtı hokeyine uyarlanan, ardışık apneli ve nefesli yüzmenin kombine edildiği bir kademeli egzersiz testi (KETsh) ile sportif performans değerlendirildi. KETsh sonrasında kan Laktat değerleri belirlendi. GİRİŞ Sualtı Hokeyi Sualtı hokeyi altışar kişiden oluşan iki takım arasında yüzme havuzu dibinde oynanır. Amaç, bir sualtı hokey sopası yardımıyla pak adı verilen topu sürerek ve paslaşarak karşı takımın kalesine gol atmaktır. Maç boyunca (2x15 dk) oyuncular, suya dalarak oyuna katılır ve kısa süreli soluklanma için su üstüne çıkarlar. Dört oyuncu sınırsız değişim için yedek bekletilir. Sualtı hokeyini ilgi çekici kılan özellik üç boyutlu bir uzamda oynanmasıdır. Teknik ve taktik değişkenlerin zenginleşmesine neden olan bu özgünlüğü ile sualtı hokeyi sporcunun yaratıcılığına hitap etmektedir (Kesepara 2007). Yaratıcı becerilerin hem bireysel hem takım olarak ortaya konulabilmesi için sualtı hokeyinin gerektirdiği özgül fiziksel/fizyolojik performansın sağlanması şarttır. Kanaatimizce, sualtı hokeyinde performansı belirleyen fizyolojik süreç “Tekrarlayan Eforlu Apneler (TEA)” olarak tanımlanmalıdır. Bu bağlamda sporcular hem apne sırasında yüksek güç üretmek, hem apne sonrasında hızlı toparlanmak zorundadır (resim 1). Dünyada hızlı yayılan ve performans düzeyinin sürekli yükseldiği bu spor dalında, artık elit düzeyde sporcuların nesnel performans analizine ihtiyaç duyulmaktadır. Sualtı Hokeyi Türk Milli Takım oyuncu seçiminde bilimsel ve nesnel kriterlerin kullanılmasıyla sürekli yükselen bir başarı grafiği söz konusudur. 2008 yılnda erkeklerde elde edilen Avrupa Şampiyonluğu bu çalışmaların sonucudur. Resim 1: Sualtı hokeyinde üç boyutlu uzamın sağladığı oyun değişkenliği ve sık dalışlar. Bilimsel Performans Analizi Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 84 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Modern sporda başarıya ulaşmanın bir ön şartı, performansı nesnel ve bilimsel yöntemler uygulayarak değerlendirmektir. Spor dalların çoğunda elit başarıya temel teşkil eden performans normları bellidir. Sporcuların bireysel olarak bu normlara ulaşabilecek biomotor ve fizyolojik özelliklere sahip olup olmadıklarını belirlemek, modern bilimsel yöntemler ile aslında kolaydır. Özellikle takım sporlarında sporcuların bireysel performans düzeyleri arasında ayrışmalar olabilir. Hazırlanan antrenman programları bu nedenle bazı sporcular için geliştirici olurken, bazı sporcular için gerekli katkıyı sağlamayabilir. Hâlbuki nesnel ve bilimsel bir performans analizi sonucu düzenlenen antrenman programları tüm sporcular için verimli olur. Bu bağlamda göz önünde tutulması gereken önemli husus performans olarak adlandırılan olgunun sporcunun biyolojik, psikolojik ve sosyal varlığının, fiziksel ve kültürel çevresi ile karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıkmasıdır. Bu nedenle bilimsel performans analizi aslında hep bir “Karmaşık Sistem Analizi”dir (şekil 1). Şekil 1: Performans, karmaşık sistem dinamikleri sonucunda ortaya çıkan bütüncül bir olgudur. Her bir alt süreç, yine daha alt süreçlere ayrıştırılarak incelenebilir, örneğin psikoloji süreçleri birbiriyle ilintili bilişsel ve duygusal Sualtı Hokeyi Performans Testleri Belirli bir spor dalında performansı ölçen testler, söz konusu spor dalına özgü biomotor ve fizyolojik parametreleri içermelidir. Aslında istenilen, spor performansını belirleyen temel göstergelerin en verimli şekilde belirlenmesidir. Bu kapsamda performans ile daha az ilintili düşünülen parametrelerin analize katılmaması önemlidir (Maraton koşucusunda sürat parametresini ölçmek genelde gerekli değildir). Elit sualtı hokey sporcuların nesnel performans analizinde fizyolojik süreçler laboratuarda, biomotor özellikler havuzda test edilerek bütünleşik bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda sualtı hokeyinde performansı belirleyen ve birincil öneme sahip olduğunu varsaydığımız iki parametreyi kuramsal olarak belirledik: a) Tekrarlayan eforlu apnede üretilen güç ve b) Su üstünde soluklanma (toparlanma) özelliği. Tüm spor dallarında toparlanma evresi yüksek bir oksijen tüketimi ile tanımlanır. Efor sırasında tüketilen enerji kaynakları (Glikojen, Kreatinfosfat vb.) aerobik enerji dönüşümü ile yenilenir. Toparlanmanın hızlı ve verimli gerçekleşmesi, sporcuyu bir sonraki yüklenmeye daha çabuk hazırlar. Toparlanma süreçlerinin verimliliği sporcunun VO2max düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. VO2max, deniz seviyesinde olağan koşullarda büyük kas grupları ile gerçekleşen dinamik egzersiz sırasında ulaşılan en yüksek O2 tüketimidir. Bu düşüncelerin ışığında sporcularda laboratuar testi olarak bisiklet ergometresinde VO2max düzeyi ölçüldü. Bisiklet ergometresi su sporları için nispeten uygun bir güç ölçerdir. Testte sporcunun ulaştığı zirve güç, sualtı müsabakası sırasında ürettiği güç ile ilişkilendirilebilir. Ayrıca sporcunun müsabakada performansını göreceli olarak taklit edebilen bir Kademeli Egzersiz Testini (KET) havuzda uyguladık. Alanda performans değerlendirmesi amacıyla birçok spor dalında rağbet gören KET uygulamasında ana fikir, sürekli artan bir güç ve hız düzeyine sporcunun uyabilme kapasitesini belirlemektir. KET uygulamasında spora özgü uyarlamalar yapılabilir. Örneğin, dayanıklılığı ve VO2max düzeyini dolaylı olarak ölçebilen Mekik Koşusu, futbola özgü toparlanma evrelerin uyarlanmasıyla aralıklı bir koşu halinde YOYO testi olarak kullanılmaktadır (Krustrup ve ark. 2003). Bu bağlamda havuzda Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 85 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs uyguladığımız KET sualtı hokeyine uyarlanmıştır: nefessiz ve nefesli yüzmenin ardışık uygulamalarından oluşan Sualtı Hokeyi Kademeli Egzersiz Testi (KETsh), karmaşık spor performansının temel öğesini, tekrarlayan eforlu apneleri taklit etmektedir. KETsh sonrasında kan Laktat düzeylerini belirleyerek, kas içi gelişen asidoz hakkında fikir sahibi olmaya çalıştık. Kan Laktat düzeyi kas içi anerobik enerji dönüşümünün dolaylı bir göstergesi olarak ele alınmaktadır (Ergen 1995). Gereç ve Yöntem Çalışmamıza Sualtı Hokeyi 1.liginde halen aktif olarak mücadele eden, millilik unvanı kazanmış 11 elit erkek sporcu (yaş aralığı 18-27 yıl) gönüllü olarak katılmıştır. Sporcuların VO2max değerleri Ergoline bisiklet ergometresinde 30 W/dk artırmalı protokolle ZAN 600 ergo-spirometre ile dolaysız olarak ölçülmüştür. KETsh 25 m uzunluğundaki yüzme havuzunda uygulandı. Sporculardan bu mesafenin ilk yarısını nefes tutarak dipten, ikinci yarısını nefes alarak su üstünden tamamlamaları istendi. Ekipman olarak şnorkel ve palet kullanıldı. Başlangıç yüzme hızı 0,83 m/s olup kademeli olarak artırıldı. Sporcunun havuz ortası ile kenarlara ulaşma anları sualtı hoparlör sesi ile kendisine bildirildi. Performans ölçütü olarak sporcunun yüzebildiği havuz boyu sayısı alındı (resim 2). KETsh sonrasında kapiler kanda Laktat düzeyi Lactate-Scout el aygıtı ile ölçüldü. Resim 2: Sualtı hokeyinde kademeli test uygulamasında sporcu 25 m mesafenin ilk yarısını su altından nefes tutarak (solda), ikinci yarısını su üstünde nefesli yüzer (sağda). Bulgular Tablo 1’de sporcuların VO2max, ergometrede ürettikleri zirve güç, KETsh performansı ve KETsh sonrası ölçülen kan laktat değerleri için tanımlayıcı istatistikler verilmiştir. Tablo 1: Sporcuların (n=11) ölçüm sonuçları Ort. St. sap. Min. Maks. VO2max (l/dk) 3,68 0,46 3,29 4,68 Güçmax (Watt) 348,0 36,2 294 396 KETsh (n) 27,4 4,2 20 35 Laktat (mmol/l) 10,7 1,3 8,8 12,2 Tablo 2’de sporcularda ölçülen parametreler arasındaki korelasyonlar verilmektedir. VO2max değeri ile bisiklet ergometresinde üretilen tepe güç arasında çok anlamlı yüksek bir ilişki, VO2max değeri ile KETsh test sonrası Laktat değeri arasında çok anlamlı, yüksek ve ters bir ilişki mevcuttur. Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 86 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs Tablo 2: Parametreler arasında korelasyon katsayıları VO2max Güçmax KETsh Laktat VO2max 1 ,757* -,009 -,708** * Güçmax ,757 1 ,295 -,117 KETsh -,009 ,295 1 ,225 Laktat -,708** -,117 ,225 1 *Pearson korelasyonu p=0,004 düzeyinde anlamlı **Spearman korelasyonu p=0,007 düzeyinde anlamlı Şekil 2’de sporcuların bireysel VO2max değerleri sıralanmıştır. Takım ortalamasını karşılaştırmak amacıyla Fransa Sualtı Hokeyi Milli Takımın ortalama değerleri de gösterilmiştir. VO2max Fransa Milli Takımı 4,2 lt/dk Türk Milli Takımı 3,7 lt/dk TARTIŞMA Bu araştırma Sualtı Hokeyi sporunda laboratuar ve alan testlerin birlikte kullanıldığı ilk performans analizidir. Öncesinde kaynakçada elit düzey Sualtı Hokeyi sporcuların değerlendirildiği tek bir çalışma mevcuttur, ancak Lemaitre ve ark. (2007) Fransa Milli Takımını salt laboratuarda değerlendirmiştir. Bu nedenle sonuçlarımızın Sualtı Hokey sporunun bilimsel analizi için önemli bir ilk kaynak oluşturacağını düşünmekteyiz. Sualtı Hokeyinin kuramsal fizyolojik analizi, bu sporun “Yüksek Şiddette Apneli Aralıklı Egzersiz” olarak tanımlanabileceğini düşündürmektedir. Metinde sadece daha kısa bir isimlendirme olması için “Tekrarlayan Eforlu Apneler” kavramını kullandık. Aslında Spor Fizyolojisi kaynakçasında Futbol, Hentbol ve benzeri takım oyunlarında performansı belirleyen fizyolojik sürecin “Yüksek Şiddette Aralıklı Egzersiz” olarak tanımlanabileceği vurgulanmıştır. Bu vurgunun nedeni kısa aralıklarla gerçekleştirilen yüksek eforlarda, fizyolojik süreçlerin özellikle toparlanma evresi bağlamında klasik dayanıklılık özelliliklerinden farklılık göstermesidir (Krustrup ve ark. 2003). Sualtı Hokeyinde egzersiz sırasında nefesin tutulması fizyolojik süreçlerin ayrıca farklılaşmasına yol açmaktadır. Devreye girmesi beklenen “memeli refleksi” oksijen tüketiminin sınırlanması amacıyla kalp atım hızının düşmesine ve periferik vazokonstriksiyona neden olur. Bu durumda kasta enerji dönüşümü daha çok anaerobik olarak gerçekleşir ve kas içinde asidoz oluşur. Kan Laktat düzeylerindeki artış ile değerlendirilebilen bu fizyolojik süreçlerin insanda ne derece gerçekleştiği tartışmalıdır (Foster ve Sheel 2005). Yüksek şiddette egzersizin nefes tutmaya rağmen Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 87 Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs taşikardiye yol açması olasıdır. Bu tür bir fizyolojik tepki apne dalışı sırasında performans sınırını zorlayan Sualtı Hokeyi sporcusu için ciddi bir sağlık riski oluşturabilir. Yeni Zelanda Milli Takımının uyguladığı KETsh sırasında, sürekli artan hızlarda apneli ve nefesli yüzme birbirini ardışık olarak izler. Test sonunda ölçülen kan Laktat değerlerinin 10,7±1,3 düzeyinde olması ciddi bir anaerobik katkıya işaret etmektedir. Ancak anaerobik enerji dönüşümü iki şekilde devreye girmiş olabilir: a) Yüzme hızının nefesli ve nefessiz yüzme sırasında anaerobik eşik üzerine çıkması ve b) nefessiz yüzme sırasında memeli refleksinin kaslara kan ve oksijen taşınmasını azaltması. VO2max ile KETsh performansı arasında ilişki sadece anlamsız olmakla kalmayıp, Pearson korelasyon katsayısının nerdeyse 0 olması nedeniyle, mümkün olan en üst düzeyde bir ilişkisizlik söz konusudur. Halbuki laboratuarda ölçülen fizyolojik parametre (VO2max) ile alanda (KETHsh) ölçülen fizyolojik parametre (Laktat) arasında anlamlı bir ilişki mevcuttur. Sporcunun maksimum oksijen alımı yükseldikçe zirve yüklenmeden sonra kan Laktat değerleri düşmektedir. Fizyolojik olarak tümüyle doğal olarak kabul edilmesi gereken bu sonuç, KETsh sırasında aerobik enerji dönüşümünün önemli katkısını göstermektedir. Oksijen tüketimini daha üst düzeye çıkarabilen sporcu fizyolojik yüklenme açısından önemli bir avantaja sahiptir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere, VO2max düzeyinin KETsh yüzme performansına hiç yansımaması, alan testinin geçerliliği açısından düşündürücüdür. Kanaatimizce, sporcunun hareket ekonomisi bu sonucu belirlemektedir. Özellikle nefesli yüzme sırasında hareket ekonomisi iyi olan sporcular testte daha iyi sonuçlar elde etmiştir. KETsh testinde başarılı olan sporcular, sualtı hokeyi sporuna katılmadan önce yüzme branşlarında elit düzeyde müsabakalara katılmışlardır. Testin yapısal bir özelliği bu sporculara ayrıca bir avantaj sağlamaktadır: nefesli ve nefessiz yüzme ardışık olarak aynı hızda gerçekleşmektedir, halbuki sualtı hokeyinde sporcunun su üstü güç üretimi düşüktür. Testin bu yönde uyarlanması daha geçerli sonuçların alınmasını sağlayacaktır. Bu çalışma ile ortaya çıkan önemli bir sonuç sporcuların VO2max değerleri arasında görülen bireysel farklardır. Milli Takımın birbirine daha yakın ve daha yüksek düzeyde aerobik güce sahip sporculardan oluşması istenir. Bu bağlamda Fransa Milli Takımı VO2max ortalaması ile Türk sporcular ortalaması arasındaki fark dikkat çekicidir. KAYNAKÇA 1) ERGEN E. Egzersiz Fizyolojisi, 1.baskı, Nobel Yayın Dağıtım, S: 53-53, Ankara, 1995 2) FOSTER GE, SHEEL AW. The human diving response, its function, and its control. Scand J Med Sci Sports 2005: 15: 3–12 3) KESEPARA F. Türkiye ve Yeni Zelanda Liglerinde Oynayan Sualtı Hokeyi Sporcularının Sosyo- Ekonomik-Kültürel Yapıları Arasındaki Özelliklerinin İncelenmesi, M.Ü. BESYO Lisans Bitirme Tezi, İstanbul, 2007 ( Danışman: Dr. Şahin Özen) 4) KRUSTRUP P, MOHR M, AMSTRUP T, RYSGAARD T, JOHANSEN J, STEENSBERG S, PEDERSEN P, BANGSBO J. The Yo-Yo Intermittent Recovery Test: Physiological Response, Reliability, and Validity. Med. Sci. Sports Exerc., Vol. 35, No. 4, pp. 697–705, 2003. 5) LEMAÎTRE F; POLİN D; JOULİA F; BOUTRY A; PESSOT D; CHOLLET D; TOURNY-CHOLLE C. Physiological responses to repeated apneas in underwater hockey players and controls Undersea & Hyperbaric Medicine; Nov/Dec 2007; 34, 6; Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu 88
Benzer belgeler
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada
emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz
vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, ...