HYB Giriş 2016
Transkript
HYB Giriş 2016
DÜNYA ve TÜRKİYE’DE HAYVANSAL ÜRETİM1 Prof. Dr. Numan AKMAN A.Ü. Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Giriş Tarımsal üretim insanlığın en önemli ve değerli buluşlarındandır. Bu buluşa kaynaklık eden temel dürtü beslenme ihtiyacı ve besin güvenliği, yardım eden ana unsur da doğadır. İnsanlığın avcılık ve toplayıcılıktan tarımsal üretime geçebilmesine, yani tarım toplumunun ortaya çıkmasına doğadaki olayları izleyip değerlendirmesi ile alet yapabilmesinin önemli katkıları olmuştur. Zaman içinde insan toplumlarının örgütlenme düzeyinin artması, çeşitli mesleklerin ortaya çıkması ve tarım dışı alanlarda önemli sayılabilecek gelişmeler sağlanmasına rağmen, neredeyse 2-3 yüzyıl öncesine kadar “tarım toplumu” döneminde yaşanmış, daha sonraları da “sanayi toplumu” olarak adlandırılan zaman dilimi başlamıştır. Sosyal ve ekonomik açıdan bütün dünyada oldukça sancılı yaşanan sanayi toplumu sürecini; ABD, Japonya ve Batı Avrupa ülkelerinde 1950’li yıllardan itibaren bilgi teknolojilerinin kullanımının hızla artmasıyla şekillenen “bilgi toplumu” dönemi izlemiştir. Dünyada, 1990 yılından itibaren özellikle de 2000 yılından sonra, bilgiye ulaşım ve iletişimin çok yaygın ve hızlı hale gelmesi, günümüzün “bilgi ve iletişim çağı”, “bilgi çağı” ya da “bilişim çağı” olarak tanımlanmasının yolunu açmıştır. Günümüz dünyasında, ister sanayi toplumunda isterse bilişim toplumunda yaşandığı iddia edilsin, artan makine ve ekipman gücü ile bilgi hacmine bağlı olarak; sosyal yaşam başta olmak üzere sadece insana ilişkin hususlarda değil, tarımsal üretimin şekli ve yürütülüşü ile kapsam ve büyüklüğünde de önemli değişiklikler olagelmektedir. Tarım, sanayi devrimi öncesinde olduğu gibi temel zenginlik kaynağı sayılmasa bile, insanların beslenme bilincinin gelişmesi ve birçok sanayi kolunun hammaddesinin tarımdan sağlanması bu değişimi yönlendirmekte ve hızlandırmaktadır. Bilgi artışına bağlı olarak sanayinin tarıma olan katkısının büyümesi önemli tarım ürünlerinin kitlesel üretimini mümkün kılarken, tarım dışı alanlarda da, üstelik tarımdan daha kolay ve hızlı zenginlik yaratılabilmesi, başka sektörlere yönelimi teşvik etmiştir. Bunun doğal sonucu olarak tarım dışı alanlarda uğraşanların payı artmıştır. Öyle ki, Türkiye'de toplam istihdamda tarımın payı yaklaşık %24 kadar iken, bazı gelişmiş ülkelerde bu değer %1-3 civarına inmiştir2. Bu değişim herkesin kendi besinini ürettiği bir dünyadan, birkaç kişinin yüzlerce insan için üretim yaptığı bir dünyaya geçişin en somut ölçüsüdür. Ayrıca ulaşım, ürün muhafaza, besin işleme vb. konularda gerçekleştirilen ilerlemeler ürünlerin dünya üzerinde hareketini de kolaylaştırmıştır. Geçmişte üretildiği bölgede veya üretim bölgesi civarında tüketilen tarım ürünleri, günümüzde gerek duyulduğunda, dünyanın hemen her yerine taşınabilmektedir. Bir bölgede üretilen ürünün dünyanın birçok bölgesine taşınabilmesi, üretimde bulunan kişilerin sayısının azalması ve dünya nüfusunun hızla artması tarımsal üretimde kalanları her geçen gün daha fazla üretime zorlamaktadır. Bu zorlamaya ek olarak artan bilgi ile geliştirilen makine ve teknolojilerin de katkısıyla üreticiler bazen üretim birimi sayısını, bazen bir üretim biriminden sağlanan verimi bazen de her ikisini artırmaya çalışmaktadırlar. Yılda 10-12 ton süt verebilen sığır sürüleri, 35. günde 2 kg, 42. günde de 2.5 kg’dan daha fazla canlı ağırlığa ulaşabilen tavuk genotiplerinin elde edilebilmiş olması ve birçok türde sayısal artışın sürmesi bu durumun örneklerindendir. 1 A.Ü. Ziraat Fakültesi 2. sınıfında okutulan “Hayvan Yetiştirme ve Besleme” dersi için hazırlanmıştır. Bu bölümün hazırlanmasında editörlüğünü Prof. Dr. Numan AKMAN’ın yaptığı “Cumhuriyetimizin 100.Yılında Türkiye’nin Hayvansal Üretimi,2006, Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Yayınları No:4, ISBN:975-94093-3-X” isimli kitaptan da büyük ölçüde yararlanılmıştır. 2 http://data.worldbank.org/indicator/SL.AGR.EMPL.ZS/countries/1W?display=default Tarımsal üretimin biçiminde meydana gelen değişmeler, toplumun diğer kesimleri yanında özellikle tarımsal sanayi ve ticarete de etkili olmuştur. Tarımsal sanayinin hızla gelişmesi ve işlenmiş ürünlere olan talebin kaçınılmaz biçimde artması, özellikle işleme ve pazarlama aşamalarında tekelleşme eğilimlerini güçlendirmeye başlamıştır. Buna ek olarak tarımsal üretimin görece zorluğu ve azaltılmaya çalışılsa da doğaya bağımlılığı ile başka sektörlerde iş bulma imkanının yüksekliği, özellikle gelişmiş toplumlarda, tarımsal alanda çalışma isteğini azaltmıştır. Fakat bu dönüşüm, yani ülkelerin tarım dışı alanlarda, örneğin sanayide sağladıkları gelişme, tarımı dışlamalarına neden olmamış, aksine gelişmişlik düzeyi yüksek ülkeler tarımsal faaliyetlerin devamlılığını sağlamaya daha fazla önem vermeye başlamışlardır. Söz konusu ülkelerin bu anlayışı koruyup geliştirmelerinde besin güvenliğini sağlama isteği en temel belirleyici olmuştur. Dünyada aç olarak nitelenen nüfusun yaklaşık 800 milyondan fazla olduğu ve gıda fiyatlarının, 2007-2014 döneminde görüldüğü üzere, hızla artabildiği veya önemli ölçüde gerilemediği dikkate alınırsa3 bu isteğin ne ölçüde haklı ve gerekli olduğu daha kolay kavranabilecektir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi yükseldikçe, tarımsal üretim kitlesel nitelik kazanmaya ve tüketilen besinlerin işlenmişlik düzeyi artmaya başlamıştır. Aynı süreçte tarımsal üretimin sürekliliği ve yeterliliği kadar nitelikli ve düşük maliyetli olmasının da önemi kavranmıştır. Bu durum insanları sadece gıda güvenliği değil; “güvenilir ve satın alınabilir gıda” konularında da yoğun çaba harcamaya sevk etmiştir. Bütün bu değişimi yönetmek ve öngörülen amaçları gerçekleştirmek için, nitelikleri ülkelere göre değişen çeşitli kurumlar kurulmuş, destekleme politikaları oluşturulmuş ve yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bunlarla da yetinmeyen ülkeler bir araya gelerek gıda güvenliğini sağlamaya yönelik uluslararası örgütler kurmuşlardır. Bunlardan en bilineni Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş olan Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)‘dur. Bir ülkede gıda üretiminin sürekliliği ve üretilen gıdaların güvenilir olması yönündeki çabaların yoğunluğu ve bu çabaların etkinliği o ülkenin gelişmişlik düzeyi ile paralellik göstermektedir. Gerçekten de, insanlarının pek çoğu tarımla uğraşıyor olsa da, geri kalmış ülke ve bölgelerde insanlar için sürekli ve güvenilir gıdadan söz etmek henüz mümkün değildir. Nitekim yeryüzünde açlıkla karşı karşıya olan 800 milyon kadar insanın yaşadığı bölgeler ve bu bölgelerdeki ülkelerin hemen tamamı bu nitelikte, yani tarımla uğraşan nüfusu fazla, ama gelişmekte olan ya da az gelişmiş olarak tanımlanan ülkelerdir (Şekil 1). Veri yok Şekil 1. Dünya Açlık Haritası1 Şekil 1. Dünya Açlık Haritası4 3 4 http://www.fao. org/worldfoodsituation/foodpricesindex/en/ http://www.fao.org/docrep/018/i3107e/i3107e02.pdf 2 Tarımsal üretim için gerekli ve yeterli alana sahip olmayan bazı ülkeler, tarımsal ürün ithal etmek yerine başka ülkelerden toprak satın alarak ya da toprak kiralayarak tarımsal üretim yapmayı da düşünebilmektedir. Bunun en yakın örneği Suudi Arabistan ve İsrail’in Türkiye’de tarımsal üretim yapmak için arazi edinme istek ve gayretleridir. Türkiye’nin de Sudan da 12 500 da araziye sahip bir model çiftlik kuracağı ve özel sektörün yatırım yapmasına da imkan sağlamak üzere 7.8 milyon dekar tarım arazisini uzun süreli kiraladığına ilişkin haberler 2013 ve 2014 yıllarında, basında ve bu işlerle görevlendirilen TİGEM’in internet sayfasında5 yer almıştır. Özetle, birçok yan işlevi olsa da, temel işlevi gıda üretmek olan tarım, aslında her toplum veya ülke için vazgeçilemez bir sektördür. Ama gelişmiş ülkeler hem bu gerçeğin daha kolay farkına varmakta hem de buna uygun davranma becerisi gösterebilmektedirler. Aslında bu sektörü yaşatmanın, ayakta tutmanın insanlar için ne denli önemli olduğunu hemen her kesimin bilmesi beklenir. Bu hem geçmişte yaşanmış savaşlar esnasında çekilen acılarla öğrenilmiş hem de günümüzde açık ya da örtülü gıda ambargoları ve açlıktan ölen insanların hazin sonlarıyla akıllara kazınmış olmalıdır. İnsan için uzun süreli açlık yaşam hakkını ortadan kaldıran bir felakettir. Bu felaketin ortadan kalkması ancak yeterli düzeyde besin maddesinin kesintisiz teminiyle mümkün olur. Kısaca, yeterli düzeyde ve sürekli besin maddesi üretiminin sağlanamadığı alanlarda yaşayanlar, başka yollardan da besin maddesi elde edemezlerse, açlığa karşı korumasız kalırlar. Tarımsal Üretimin Bazı Özellikleri Türkiye'de birçok kesim tarım kelimesini sadece bitkisel üretim için kullanma gayretinde de olsa, dünya literatüründe; bitkisel, hayvansal ve mikrobiyolojik kaynakların ekonomik kullanımı ile bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretimi, işlenmesi ve pazara ulaştırılması faaliyetlerinin toplamı “tarım” kelimesi ile ifade edilmektedir. Tarımın farklı kaynaklardaki tanımları da yukarıdakine benzerdir. Örneğin, Büyük Türkçe sözlükte tarım “Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanması, ziraat”, İktisat Terimleri Sözlüğünde ise, “Toprak, deniz, göl, akarsu gibi doğal kaynaklara dayanan ve temel özelliği bitki ve hayvan üretimi olan iktisadi etkinlik” olarak tanımlanmıştır. Tarım sektöründe çalışma koşulları oldukça zordur. Ama genellikle sektörde karlılık veya kar oranı yüksek değildir. Bu iki hususa ek olarak tarımsal üretimin iklime bağlılığı, çevreyi olumsuz etkilemesi yanında çevre kirliliğinden de olumsuz etkilenmesi, tarımsal ürünlerin fiyatlarını düşürme yönündeki çabalar, denetim amaçlı çalışmaların yarattığı baskı ve masraf ile çiftlik koşullarında yaşama ve çalışmanın görece zorluğu sektörde nüfus tutmayı zorlaştırmaktadır. Nüfusun büyük bir bölümünün kırsalda yaşadığı, işsizliğin büyük boyutlarda olduğu Türkiye’de bile bu durum geçerlidir. Yani fırsatını bulan ya da yaratanlar çiftçiliği, tarımsal üretimi terk etmeye oldukça isteklidirler. Bu durum daha önceki yıllarda gelişmiş ülkelerde de yaşanmıştır. Söz konusu ülkeler daha önce yaşanan bu değişimden olumsuz yönde etkilenmemek, yani sektörde müteşebbis tutabilmek ve tekelleşmeyi engellemek için birçok önlem almıştır. Gelir garantisi sağlayan, işletmenin varlığını koruyan, üretim unsurunun nitelik kaybetmesini engelleyen ve verimliliği artırmayı özendiren politikaların hayata geçirilmesini bu önlemler arasında saymak gerekir. AB ortak tarım politikaları da, temelde bu hedefleri gerçekleştirmek için oluşturulmuş politikalardır. Topluluk içerisinde tarıma ilişkin mevzuatın fazlalığı ve sık değişiyor olması ise, ortak tarım politikasına konu olan ürünler başta olmak üzere, tarımın değişken niteliği ve vazgeçilmezliğine bağlanabilir. Pek çok gelişmiş ülkede olduğu gibi AB ülkelerinde de bitkisel ve hayvansal üretimden sağlanan toplam gelirde hayvansal üretimin önemli bir payı vardır. Bu pay AB(28) ülkelerinde %26.22-%74.32 arasında değişmektedir (Çizelge 3). Yalnız hayvansal 5 http://www.tigem.gov.tr/Haber.aspx?hid=934ec84d-1714-40a5-8c74-c7c8f0d00470 3 üretim değerinin toplam tarımsal üretimdeki payı toplam 28 ülkenin 24’ünde %60’tan, 16’sında %50’den,8’inde de %40’tan küçüktür. Türkiye için bu değer %35 civarında tahmin edilmektedir. Bu duruma bakılarak Türkiye’ye ilişkin bir değerlendirme yapmak pek kolay olmaz. Örneğin, çay ve fındık gibi özel ürünlere sahip olan, meyve ve sebze üretiminde avantajlı sayılan Türkiye’nin toplam tarımsal gelirinde hayvansal üretimin payı çok düşüktür denemez. Nitekim bu değer İtalya’da %38.52, Fransa’da %39.85, İspanya’da %39.61, Hollanda’da %46.91, AB(28)’de ise %45.41 kadardır6. Hayvansal üretimin durumu ve seviyesi ile ilgili değerlendirmelerde, tarımsal üretimin yapısı ile iklim ve doğal koşullar dikkate alınmalıdır. Yoksa, toplam tarımsal gelirde hayvansal üretimin payına dayalı olarak bir değerlendirme eksik kalır. Tarımsal yapı, toplam tarımsal gelir ve toplam tarımsal gelirde hayvansal üretimin payı bir arada ele alındığında; Türkiye'nin hem toplam tarımsal, hem de hayvansal üretim değeri bakımından AB ülkeleri arasında ilk sıralarda yer aldığı görülmektedir. Ama, Türkiye'nin yüz ölçümü ile toplam ve tarımsal üretimde çalışan nüfusu göz önüne alındığında bu seviyede üretimin yetersiz olduğu söylenebilir. Nitekim gerçekleşen hayvansal üretimin yarattığı değerin düşüklüğü bir yana, nüfusun beslenmesine katkısı, Çizelge 1’den de görüleceği üzere, yeterli değildir. Türkiye ile bazı gruplar ve ülkelerin kişi başına toplam enerji ve protein üretimleri ile bunda hayvansal ürünlerin payının verildiği Çizelge 1’den de anlaşılacağı üzere AB ve Türkiye’de kişi başına günlük toplam protein üretimi 104 gram civarındadır. Fakat hayvansal protein söz konusu olduğunda durum farklılaşmaktadır. AB’de kişi başına günlük hayvansal protein üretimi 60.9 g, Türkiye'de ise bunun %54’ü kadar, yani 32.8 gramdır. Yukarıdaki açıklamalardan hayvansal üretimin; tarımsal üretim içindeki yeri, bitkisel üretimle ilişkisi, bir işletme için önemi ve insanlık için değeri anlaşılmış olmalıdır. Bu niteliklerin birçoğu hayvansal üretimin hemen bütün alt dalları için geçerlidir. Ne var ki bir işletme içerisinde bitkisel üretimle ilişki tavukçulukta gerekli ve aranılır bir özellik değilken, süt sığırı yetiştiriciliği, hatta koyunculukta oldukça önemlidir. Balık yetiştiriciliği kendine özel koşullar talep ederken, Ankara keçisinin her yerde yetiştirilmesi düşünülmemelidir. Çizelge 3. AB ülkelerinde Bitkisel ve hayvansal üretim değerleri toplamı ve toplam tarımsal üretim değerinde hayvansal üretimin payı (üretici fiyatları ile), 20148 Ülkeler Üretim Değeri Hayvansal (milyon € ) Üretimin Toplam Hayvansal Payı, % Tarımsal Üretim AB-16 266 690.8 117 667.1 AB-28 369 580.3 167 816.1 Romanya 14 827.9 3 888.5 Yunanistan 9 216.8 2 609.3 Bulgaristan 3 534.4 1 049.7 Macaristan 7 120.4 2 593.1 İtalya 43 004.9 16 566.6 Çekoslovakya 4 598.3 1 789.8 Hırvatistan 1 960.2 773.0 İspanya 40 009.2 15 846.4 Fransa 65 535.4 26 115.6 Litvanya 2 257.6 922.9 Slovakya 1 990.1 823.7 Portekiz 6 176.7 2 581.7 Letonya 1 096.6 494.8 6 44.12 45.41 26.22 28.31 29.70 36.42 38.52 38.92 39.44 39.61 39.85 40.88 41.39 41.80 45.12 Ülkeler Hollanda Slovenya G K R Cum İsveç Polonya Almanya Estonya Lüksemburg Avusturya Belçika Finlandiya Malta Bir. Krallık Danimarka İrlanda Üretim Değeri Hayvansal (milyon € ) Üretimin Toplam Hayvansal Payı, % Tarımsal Üretim 24 256.9 1 132.1 695.5 5 405.8 22 126.3 49 182.7 807.7 411.0 6 289.8 7 944.5 3 675.6 118.0 29 215.9 9 938.7 7 051.8 http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/agriculture/data/main_tables adresinden sağlanan bilgilerden hesaplanmıştır. 4 11 377.8 548.0 338.0 2 746.4 11 272.4 25 142.5 424.8 219.6 3 420.1 4 576.8 2 189.5 70.9 17 592.7 6 600.9 5 240.6 46.91 48.41 48.60 50.81 50.95 51.12 52.60 53.43 54.37 57.61 59.57 60.10 60.22 66.42 74.32 Hayvansal üretime katkı sağlayan türler arasında gerek ürün gerek arzuladıkları çevre bakımından var olan farklılıklar aslında dünyanın, dolayısıyla da insanlığın bir zenginliğidir. Bu farklılıklardan yararlanıp, değiştirilemeyen ya da değiştirilmesi çok zor unsurlar olan iklim ve genel anlamıyla çevreye uygun üretim biçimleri oluşturularak, hemen her alandan en etkin biçimde yararlanma imkanı elde edilebilir. Kısaca üretim dışında tutulacak alanların azaltılması ve üretimin hayvan, çevre ve iklim ile ekonomik koşullar dikkate alınarak planlanması hem verimliliği yükseltecek, hem de kaynakların korunması ve üretimin sürdürebilirliğine katkı sağlayacaktır. Böyle bir ortam ve üretimin paylaşılmasındaki eksikliklerin giderilmesi için alınacak önlemler açlığın yeryüzünden kaldırılmasının en temel güvencelerinden olacaktır. Hayvansal Üretim ve Beslenme Temel besin maddeleri içerisinde hayvansal kökenli olanlar oldukça önemli bir yer tutar. Bu önem hem hayvan kökenli ürünlerin besin maddesi olarak niteliklerinden hem de üretim özelliklerinden kaynaklanır. Gerçekten de hayvanlardan çok farklı koşullarda, çok değişik zamanlarda ve oldukça uzun süreler ürün elde edilebilir. Örneğin bir koyun sürüsünden yılın her dönemi et sağlanabilir. Aynı şekilde, sığır ve keçiden yılın büyük bir bölümünde süt elde etmek mümkündür. Dünyada kişi başına günlük protein üretimi 80.3 gramdır ve bunun 31.7 gramı (%39.5) hayvansal kökenli besin maddelerinden sağlanır6. Türkiye’de kişi başına günlük toplam protein üretimi, 104.8 gramla dünya ortalamasının oldukça üstündedir. Buna karşılık Türkiye’nin kişi başına hayvansal protein üretimi 32.8 gram olup, miktar olarak dünya ortalamasından ancak 1 gram fazla, ama toplamdaki pay (%31.3) bakımından dünya ortalamasının altındadır (Çizelge 1). Kişi başına günlük enerji üretimi bakımından durum biraz daha farklıdır. Türkiye'de kişi başına günlük enerji tüketimi 3680 kalori iken, AB ülkeleri ortalaması 3416 kaloridir. Çizelge 1. Çeşitli ülke ve gruplar ile Türkiye’de kişi başına toplam protein ve enerji üretimi ile bunlarda hayvansal ürünlerin payı (2011)7 Enerji, kalori /kişi/gün Protein, g/kişi/gün Hayvansal Hayvansal Toplam Toplam Kalori % g % Türkiye 3 680 491 13.3 104.8 32.8 31.3 ABD 3 639 995 27.3 109.2 70.7 64.7 AB 3 416 993 29.1 104.3 60.9 58.4 Az Gelişmiş Ülkeler 2 324 195 8.4 60.8 13.8 22.7 Afrika 2 615 224 8.6 68.7 16.3 23.7 Amerika 3 212 769 23.9 92.7 52.3 56.4 Asya 2 758 435 15.8 76.3 25.8 33.8 Avrupa 3 372 925 27.4 101.8 57.5 56.5 Dünya 2 868 507 17.7 80.3 31.7 39.5 Dünyada Türkiye’nin sırası; Hayvansal protein: 94/176; Toplam protein: 22/176 Kişi başına günlük hayvansal ve bitkisel protein üretimi bakımından ülkeler ve kıtalar arasında önemli farklılıklar vardır. Bu farklılıklar genellikle ülkelerin veya kıtaların gelişmişlik düzeyleri arasındaki farklılıklar ile paralellik göstermektedir. Hayvansal protein üretimi söz konusu olduğunda bu ilişki daha da belirgindir. Örneğin kişi başına günlük hayvansal protein üretimi AB’de 60.9 gram, az gelişmiş ülkelerde (AGÜ) 13.8 g, Afrika kıtasında da 16.3 gramdır. Az gelişmiş ülkelerde kişi başına bitkisel protein üretimi (60.8-13.8=47 gram) AB ortalamasından (104.3-60.9=43.4 gram) yüksektir. Oysa, hayvansal protein söz konusu olduğunda fark AB lehine 40 gramdır. Bir başka ifadeyle AB’nde kişi başına hayvansal protein üretimi az gelişmiş ülkelerin yaklaşık 4.5 katı kadardır. Bu değerler ve karşılaştırmalar aslında, ülkeler ve bölgeler arasında, gelişmişlik dahil pek çok şeyi açıklamaktadır. 7 http://faostat.fao.org/site/610/default.aspx#ancor 5 Toplam enerji ve protein tüketiminde hayvansal ürünlerin payı Türkiye için sırasıyla %13.3 ve %31.3’tür. Bu değerler, yine aynı sıra ile; ABD için %27.3 ve %64.7, AB için %29.1 ve %58.4, Dünya’da ise %17.7 ve %39.5’tir. Sonuç olarak Türkiye'de kişi başına günlük hayvansal protein üretimi söz konusu olduğunda hem günlük miktar hem de bunun günlük toplam protein üretimindeki payı düşüktür. Enerji tüketiminde miktar olarak bir yetersizlikten söz edilemese de, hayvansal ürünlerden sağlanan enerjinin payı oldukça aşağılardadır. Bu değerlere bakıldığında Türkiye'de ülke nüfusunu yeterli seviyede besleyecek hayvansal üretimin yapılmadığını kabul etmek gerekir. Buna bir de gelir dağılımındaki bozukluk8 ile hızlı ve çarpık kentleşmenin olumsuzlukları eklenince yetersiz beslenen nüfusun büyüklüğü daha açık biçimde ortaya çıkar. Hayvansal protein bakımından yetersiz beslenmenin en somut göstergelerinden biri Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından gerçekleştirilen “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı”9 sonuçlarıdır. Söz konusu program kapsamında 2000 yılından itibaren her üç yılda bir, çeşitli ülkelerden 15 yaşındaki çocuklar, matematik, fen ve okuma (okuduğunu anlama) alanlarında sınava tabii tutulmaktadırlar. Sınava katılanların aldıkları puanların ortalaması da o ülke ya da bölgenin ortalaması olarak değerlendirilmektedir. Bu programa katılan ülkelerin kişi başına hayvansal protein üretimleri ile çocukların puanlarının ortalaması arasında bir ilişki arandığında ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin 1993-2008 yılları ortalaması olarak kişi başına günlük hayvansal protein üretimi bakımından değerlendirilebilir 45 ülke arasında 41. sırada olan Türkiye, hem matematik hem de fen bilimleri sınavlarının sonuçları bakımından 33. sırada yer almıştır. Bir değerlendirme yapıldığında örneğin 1993-2008 dönemi kişi başına ortalama günlük hayvansal protein üretiminin, 2009 yılı yapılan sınavda matematik alanındaki başarıyı belirleme katsayısı yaklaşık 0.40 olarak hesaplanmaktadır10. Özetle Türkiye'de nüfusun önemli bir bölümü yetersiz beslenmektedir ve bu durum ülkeyi birçok soruna açık hale getirmektedir. Bu sorunlar arasında ilk sırayı alacaklar muhtemelen sosyal çalkantılar ile yetersiz beslenmeye bağlı bedensel ve zihinsel sağlık problemleri olacaktır. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından gerçekleştirilen “gelir ve yaşam koşulları araştırması”nın sonuçları da ilginç bilgiler sağlamaktadır. Örneğin 2011 yılında en düşük gelir grubunda yer aldığı ifade edilen yaklaşık 16.5 milyon kişinin %86.4’ünün “iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek yeme durumu” “yiyemiyor” olarak belirtilmiştir. Türkiye nüfusu için bu oran %60.2 olarak verilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu izleyen yıllarda bu soruyu “iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını karşılamayanlar” olarak değiştirmiştir. Bu grupta yer alanların oranı 2012 ve 2013 yıllarında sırasıyla Türkiye nüfusunda %56.1 ve %46.1, en alt gelir grubunda ise %83.0 ve %82.2 olarak bildirilmiştir (Çizelge 2). Bu değerler 2014 yılında, bir önceki yıldan daha hızlı düşürülmüş ve %33.6 ve %66.6 olarak verilmiştir. Bu kadar hızlı bir azalma kuşku uyandırıcıdır. Çizelge 2. Türkiye’de iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek yiyemeyen veya bunun masrafını karşılayamayanların oranı ve sayısı11 2006 64.1 2008 58.7 2009 60.5 2010 63.3 2011 60.2 2012 56.1 % Nüfus 67 631 69 231 70 542 71 343 72 377 73 604 (bin kişi) % 89.5 85.4 84.5 85.9 86.4 83.0 Nüfusun en düşük Nüfus gelirli %20’si 17 165 16 714 17 123 16 963 16 569 16 741 (bin kişi) Türkiye Nüfusu 8 2013 46.1 2014 33.6 74 933 75 693 82.2 66.6 16 706 16 501 http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=10902 9 http://www.oecd.org/dataoecd/34/60/46619703.pdf Akman; N. 2015. http://www.sutdunyasi.com/haber/1106-hayvansal-protein-uretimi-ve-basari.html 11 http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=24 10 6 Hayvanlardan Elde Edilen Ürünler Protein üretimine katkı sağlayan hayvansal kökenli besin maddeleri et, süt ve yumurtadır. Bunlar farklı kaynaklardan elde edilmektedir. Örneğin sığır, koyun ve keçi süt ve et; tavuk et ve yumurta; hindi ve balık da genellikle et üretimine katkıda bulunmaktadır. Bir bölümü yukarıda sıralanan türlerin hayvansal üretime katkılarını hangi yolla yaptıkları ve bunun miktarı ülkelere ya da bölgelere göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin etçi ırk sığır yetiştiricileri sığırdan yalnızca et üretirken, bazı koyun ırklarından hem et hem de süt elde edilebilmektedir. Bu tip farklılıkların şekillenmesinde söz konusu yöre ya da bölgelerin coğrafi koşulları ve doğal imkanları yanında iklim ve gelişmişlik düzeyinin de payı vardır. Ülke ya da bölgelerin hayvansal üretim deseni ve bu desende yer alan unsurlar değişmez veya değiştirilemez unsurlar değildir. Yani, ülkelerin kendi koşullarına ya da tarımsal bölgelerine uygun üretim desenleri belirlemeleri, gerektiğinde bunları değiştirebilmeleri, geliştirebilmeleri söz konusu olabilir. Türkiye dahil pek çok ülkede bunun örneklerini görmek mümkündür. Hayvanlardan elde edilen ürünlerin bir kısmı besin maddesi niteliği taşımaz. Bu grupta yer alan yapağı, tiftik, işgücü, gübre, deri vb unsurlar da insanlık için oldukça değerlidir. Besin maddesi niteliği olanlar da dahil, bu ürünlerden bazılarının ekonomik getirileri zaman zaman azalabilmektedir. Örneğin son yıllarda yapağı ve tiftik dünyanın hemen her yerinde değer kaybetmektedir. Gelişmiş pek çok ülkede hayvanların iş gücüne talep oldukça azalmış veya ortadan kalkmıştır. Buna karşılık pek çok ülkede spor ve gösteri amaçlı hayvan yetiştiriciliği artarak sürdürülmektedir. Yukarıda yazılanlardan da anlaşılacağı üzere, hayvansal üretimin insanlığa katkısı hayvansal kökenli besinler ile sınırlı değildir. Hayvancılık bir tarım işletmesinin gelirini artırmaya ve o işletmenin kaynaklarının daha etkin kullanılmasına da imkan sağlar. Örneğin işletmede elde edilen bitkisel ürünlerin bir bölümü, hayvansal üretim içerisinde değerlendirilerek o ürünün işletme gelirine katkısı yükseltilebilir. Hayvancılık, işletmenin nakit ihtiyacını karşılamada da oldukça önemli bir seçenektir. Doğal afetler nedeniyle bitkisel üretimde uğranacak zararın azaltılmasına da yardımcı olabilir. Çoğu kez de, arazi varlığının bir bölümümün hayvancılığa ayrılması, o bölümün toplam gelire katkısını yükseltir. Burada belirtilenler ve benzeri özellikleri dikkate alınırsa, tarımsal üretimin başlangıcından günümüze, hemen her zaman bitkisel üretimle bir arada yürütülegelen hayvansal üretim, bitkisel üretimin sürekliliğinin sağlanmasına da katkıda bulunur. Bu nedenle hayvansal üretimde meydana gelen olumsuzlukların zamanla bitkisel üretimi veya bitkisel üretimde ortaya çıkan olumsuzlukların hayvansal üretimi etkilemesi beklenir. Bunun doğal sonucu da, tüm unsurlarıyla tarımsal faaliyetin tehlikeye girmesidir. Örneğin son yıllarda iklimin istenmeyen yönde değişimi bitkisel üretimi olumsuz etkilemekle kalmamış, özellikle yem fiyatlarındaki artış ile kuraklığa bağlı olarak çayır ve meralarda ot veriminin düşmesi zaman zaman hayvansal ürünler üretimini de geriletmiştir. Hayvansal Üretim ve İthalat Türkiye, daha önce de belirtildiği gibi, kişi başına hayvansal ürünler üretimi düşük ülkeler arasında yer almaktadır. Oysa ülkenin doğal imkanları, nüfusu ve nüfus yapısı Türkiye’nin, kendi nüfusunu yeterli şekilde beslemek bir yana, Dünya’nın önemli ihracatçılarından biri olabileceğini düşündürmektedir. Bu imkanların göz ardı edilmesi ve potansiyelin değerlendirilmemesi Türkiye’yi, başta gıda olarak kullanılanlar olmak üzere, tarımsal üretimde tam olarak dışa bağımlı hale getirebilir. Nitekim 2010 yılı ortalarında başlatılan ve 2010 yılında sonlandırılacağı ifade edilen canlı hayvan (koyun, sığır ve keçi) ile sığır eti ithalatının neredeyse süreklilik kazanması bu olumsuzluğun habercisi olarak değerlendirilebilir. Türkiye ithalatın başlatıldığı 2010 yılı Ağustos ayından 2015 yılı Aralık ayı sonuna kadar olan 53 aylık dönemde yukarıda belirtilen unsurların ithalatına yaklaşık 3,363 milyar dolar harcamıştır (Çizelge 4). Ayrıca Cumhuriyet kurulduğundan günümüze ilk defa 2010 yılında kurbanlık hayvan ithal eden 7 Türkiye, bu işi 2011 yılında da yapmıştır. 2012 yılında bunları sap ve saman ithalatına zemin hazırlayacak düzenlemeler izlemiştir. Yukarıda anlatılan durumu ülke için olumsuzluk olarak algılayan, kendini Türkiye ve insanlığa sorumlu hissedenler bir yandan Türkiye’nin tarımsal üretim kapasitesini artırmaya çalışırken, diğer yandan da mevcut kapasiteyi etkin olarak kullanmanın yollarını bulmak ve uygulamak durumundadırlar. Açıkça ortada olan üretim eksikliği ve bunun yaşattığı olumsuzluklara rağmen zaman zaman Türkiye’de, tarımı ülkeye zarar veren bir sektör olarak gösterme girişimlerine de şahit olunabilmektedir. Üstelik bu iş, gelişmiş addedilen ülkelerin tarımı stratejik bir sektör olarak ele aldığı ve tarımsal üretimi sürdürmek için her türlü çabayı sergilediği bir dönemde ve o ülkeler örnek gösterilerek yapılmaktadır. Bu gayretlerin başarılı olması Türkiye'de tarımın tasfiyesinden ziyade tarımsal üretimin el değiştirmesi anlamına gelecektir. El değiştirme gerçekleşirse, Türkiye'de tarımsal faaliyet yine devam edecek, fakat ürün deseni büyük olasılıkla ülke ihtiyaçları öncelikli belirlenmeyebilecek, mevcut üreticilerin büyük bir bölümü üretimden ve arazisinden uzaklaştırılacak, üretim yapanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması da gerekmeyecektir. Tutar, $ Teke ve keçi, baş Koç ve koyun, baş Düve, baş 4.371 3.002.312 45.092 13.679.519 193.755 676.440.786 Toplam 693.122.617 Koyun, baş 1.081.164 122.572.138 Kuzu, baş 1.063.287 97.718.980 192.928.50 881.229.017 Sığır eti, kg 6 Kasaplık sığır, baş 504.449 879.336.695 Besiye alınacak sığır, baş 721.153 689.230.357 Toplam 2.670.087.187 Genel Toplam 3.363.209.804 Toplamda Niteli Payı, % ği 0,43 1,97 97,59 20,61 4,59 3,66 33,00 32,93 25,81 79,39 100,00 79,39% Miktar Damızlık olmayan Damızlık Adı 20,61% Çizelge 4. Ağustos 2010-Aralık 2015 arasında canlı hayvan (sığır, koyun ve keçi) ile sığır eti ithalatı12 Dünya ve Avrupa Birliği’nde (AB) Hayvansal Üretim Bu bölümde yaklaşık son 20-30 yıl içerisinde Dünya hayvansal üretiminde, üretim miktarı ve üretime katkıda bulunan türler itibariyle, ne tip değişiklikler olduğu özetlenecektir. Dünya üretimi ilgili değerlendirmelerde Avrupa Birliği hayvansal üretimine de yer verilmeye çalışılacaktır. Değerlendirmelerde bir örneklilik sağlamak amacıyla, zorunlu olmadıkça, aynı kaynağa dayalı bilgiler kullanılacaktır. Türkiye’nin hayvansal üretiminde meydana gelen değişimin boyutu ve nedenleri ile sonuçları ayrı bir bölüm olarak inceleneceğinden, bu bölümde Türkiye’nin hayvansal üretimi konusunda ayrıntı verilmeyecektir. Hayvan Varlığı Hayvansal üretime, av hayvanları da dahil, pek çok tür katkı yapmaktadır. Bu bölümde bunların tamamı yerine sığır, koyun, keçi, manda, domuz ile tavuk ve hindi üzerinde durulacaktır. Fakat hayvan varlığı incelenirken, yanıltıcı olacağı kaygısıyla, tavuk ve hindi sayısına yer verilmemiş, bunun yerine daha sonraki bölümlerde bunlardan sağlanan üretim üzerinde durulmuştur. 12 http://tuikapp.tuik.gov.tr/disticaretapp/menu.zul 8 Dünya hayvan varlığının yer aldığı Çizelge 5 incelendiğinde 1980 yılından 2014 yılına, çizelgede yer alan türlerin hepsinde hayvan sayısının arttığı görülmektedir. En hızlı artış keçide gerçekleşmiş ve son 34 yılda dünya keçi varlığı bir kattan fazla artarak (%110.2) 975,8 milyona ulaşmıştır. Aynı dönemde domuz sayısı % 22.5, manda sayısı % 59.5, sığır sayısı da % 20.6 artmıştır. Çizelge 5’te belirtilen değişimin daha kolay izlenebilmesi için bir grafik hazırlanmıştır (Grafik 1). Grafikten çeşitli türlerde sayısal artışın farklı seyirler izlediği ve artış hızının zaman zaman değişebildiği anlaşılmaktadır. Koyun sayısındaki görece yavaş artış ile keçi sayısındaki olağanüstü artışın aynı zaman diliminde gerçekleşmesi de dikkat çekicidir. Çizelge 5. Dünya hayvan varlığının değişimi (1990–2013 arasındaki değerler 1980 yılı hayvan varlığı 100 kabul edilerek hesaplanmıştır)13 Türler Arı Kovanı Manda Sığır Keçi Koyun Domuz 1980 (Milyon) 60.2 121.5 1217.0 464.3 1098.7 797.8 1980 hayvan varlığı =100 olduğunda 1990 2000 2011 2012 115.0 114.5 130.5 133.6 122.0 135.1 156.7 158.3 106.7 107.9 119.3 120.0 127.3 161.8 208.6 211.1 109.9 96.5 103.7 105.3 107.3 112.7 121.4 121.9 2013 134.5 159.5 120.6 210.2 105.8 122.5 2013 (Milyon) 81.0 193.8 1467.5 975.8 1162.9 977.3 Dünya’nın Türkiye’yi yakından ilgilendiren bölümlerinden birisi Avrupa Birliği’dir. Avrupa Birliği’ndeki hemen her değişim ve düzenleme Türkiye için oldukça önemli kabul edilmektedir. Bu nedenle Avrupa Birliği’nin 1980 ve 2013 yılı hayvan sayıları ile 1980 yılından 2013 yılına hayvan sayısının değişimi Çizelge 6’da verilmiştir. Söz konusu değişim Grafik 2’den de izlenebilir. 230 Arı Kovanı Manda Sığır Keçi Koyun Domuz 180 130 80 1980 1990 2000 2011 2012 2013 Grafik 1. Dünya hayvan varlığının değişimi (1980=100) AB’de, dünyadan farklı olarak sığır, koyun ve domuz sayısının azaldığı görülmektedir (Çizelge 5 ve Çizelge 6). AB’de manda sayısı dünyadan daha hızlı, keçi ve arı kovanı sayısı, dünya kadar hızlı olmasa da artmıştır. Yalnız en hızlı sayısal artışın gerçekleştiği manda da ulaşılan hayvan sayısı 420 bin baştır. Buna karşılık 2013 yılında koyun sayısı 97.8 milyon, domuz sayısı da 147.0 milyon olmuştur. 13 http://faostat.fao.org/site/573/DesktopDefault.aspx?PageID=573#ancor 9 Çizelge 6. Avrupa Birliği hayvan varlığının değişimi (1990–2013 arasındaki değerler 1980 yılı hayvan varlığı 100 kabul edilerek hesaplanmıştır) Türler Arı Kovanı Manda Sığır Keçi Koyun Domuz 300 250 200 1980 (Milyon) 11.0 0.1 120.0 10.7 110.8 156.7 Arı Kovanı Sığır Koyun 1980 hayvan varlığı =100 olduğunda 1990 2000 2011 2012 2013 103.6 100.5 107.6 108.7 108.2 95.5 134.7 259.4 256.2 293.8 92.8 81.4 73.2 73.5 73.6 135.8 135.5 120.2 117.8 116.2 129.5 110.7 89.1 88.7 88.3 105.4 101.9 96.8 95.0 93.8 2013 (Milyon) 11.9 0.4 88.3 12.4 147.0 97.8 Manda Keçi Domuz 150 100 50 1980 1990 2000 2011 2012 2013 Grafik 2. AB hayvan varlığının değişimi (1980=100) Az Gelişmiş Ülkeler grubunda bütün türlerde hızlı bir sayısal artış dikkati çekmektedir. Hayvan sayısı 1980 yılı için 100 kabul edildiğinde 2013 yılı değerleri keçi ve domuzda sırasıyla 267.9 ve 362.0 diğer türlerde de 175.0-194.1 arasında olmuştur (Çizelge 7). Çizelge 7. Az Gelişmiş Ülkeler hayvan varlığının değişimi (1990-2013 arasındaki değerler 1980 yılı hayvan varlığı 100 kabul edilerek hesaplanmıştır) Türler Arı Kovanı Manda Sığır Keçi Koyun Domuz 1980 (Milyon) 6.4 6.1 157.2 115.1 111.1 11.1 1980 hayvan varlığı =100 olduğunda 1990 2000 2011 2012 2013 187.4 192.5 193.1 132.4 142.7 186.7 191.4 194.1 125.4 141.3 171.6 176.1 178.8 106.3 132.2 256.4 263.3 267.9 129.0 178.4 169.1 172.5 175.0 105.6 131.1 333.2 356.4 362.0 136.5 189.9 2013 (Milyon) 12.4 11.9 281.0 308.1 194.4 39.8 Dünya, AB ve Az Gelişmiş Ülkelerin hayvan varlığı ile hayvan varlığındaki değişme ve Türkiye’nin durumunu karşılaştırmayı kolaylaştırmak için Çizelge 8 hazırlanmıştır. Türkiye’nin 1980–2013 yılları arası hayvan varlığının yer aldığı Çizelge 8 incelendiğinde arı kovanı hariç bütün türlerde, büyük bir sayısal azalma dikkat çekmektedir. Gerçekten de 2015 yılı sığır, koyun, keçi ve manda varlığı 1980 yılı varlıklarının sırasıyla %88.1’i, %64.8’i, %54.7’si ve %11.4’ü kadar olmuştur. Son 3-4 yıldaki çok hızlı denebilecek artış bile, kovan sayısı hariç, 2015 yılı sayılarını 1980 yılı seviyesine taşıyamamıştır. Bu denli hızlı bir düşüşün meydana getireceği üretim azalmasının hayvan başına verimlerdeki artış ile karşılanması oldukça zor görünmektedir. Hayvan başına verim ve sayıya yönelik istatistiklerin niteliği bu konularda daha kesin ifadeler kullanmaya imkan verecek kalitede olmasa da, sayısal azalma ve üretimin yetersizliği tüm açıklığı ile ortadadır. 10 Çizelge 8. Türkiye hayvan varlığının değişimi (1990-2015arasındaki değerler 1980 yılı hayvan varlığı 100 kabul edilerek hesaplanmıştır) Türler Manda Keçi Koyun Sığır Arı Kovanı 1980 hayvan varlığı =100 olduğunda 1980 (Milyon) 1990 2000 2010 2011 2012 2013 1.03 36.0 14.2 8.2 9.5 10.4 11.4 19.04 57.6 37.8 33.1 38.2 43.9 48.4 48.64 83.4 58.6 47.5 51.5 56.4 60.2 15.89 71.6 67.7 71.9 77.9 87.5 90.7 2.2 147.5 191.7 270.1 270.1 285.2 298.4 2015 2015 (Milyon) 13.0 0.13 54.7 10.42 64.8 31.51 88.1 13.99 350.4 7.7 Dünya ve AB’nde Hayvansal Ürünler Üretimi Hayvan sayılarındaki azalma ve artış çoğu kez tek başına bir anlam ifade etmez. Özellikle besin maddesi üretimi söz konusu olduğunda hayvansal üretimin hangi yönde ve ne miktarda değiştiği daha fazla önem kazanır. Bu bölümde Dünya ve AB’nde besin maddesi niteliği olan önemli hayvansal ürünlerin üretim miktarı ve bunda meydana gelen değişim üzerinde durulacaktır. Dünya üretimindeki değişimi incelemek için Çizelge 9 hazırlanmıştır. Çizelgeden de görüleceği üzere 1980–2013 yılları arasında bütün ürünlerde üretim önemli ölçüde artmıştır. Örneğin sığır eti üretimi 45.6 milyon tondan 64.0 milyon tona, kanatlı eti (tavuk ve hindi) üretimi 24.9 milyon tondan 101.6 milyon tona, toplam et ve süt üretimleri de sırasıyla 132.1 ve 465.7 milyon tondan 296.3 ve 743.8 milyon tona ulaşmıştır. Son 33 yılda dünyada, başta tavuk olmak üzere kanatlı eti ile keçi eti üretiminin oldukça hızlı bir şekilde arttığı, Çizelge 9’da açıkça görülmektedir. Sadece sığır ve koyun eti üretimindeki artışlar 2013 yılı üretimini 1980 yılı üretiminin 2 katı veya daha fazla yapacak kadar hızlı olmamıştır. Buna karşılık aynı dönemde toplam kanatlı eti üretimi %307.3, keçi eti üretimi %217.1, domuz eti üretimi %114.6 ve toplam et üretimi de %124.2 artmıştır. Çizelge 9. Dünya et, süt ve yumurta üretimi (Milyon ton) Süt Et Türler 14 Manda Sığır Tavuk Keçi Domuz Koyun Hindi Kanatlı Toplam et14 Manda Sığır Keçi Koyun Toplam Süt* Yumurta 1980 Milyon, t 1.6 45.6 22.9 1.7 52.7 5.6 2.0 24.9 132.1 27.5 422.4 7.7 6.8 465.7 26,2 1980 üretimi =100 olduğunda 1990 2000 2011 2012 2013 141.2 116.4 154.7 156.8 132.2 124.5 181.6 156.9 131.5 160.1 113.7 131.4 118.1 116.8 133.8 177.5 123.0 256.4 221.4 163.3 137.9 247.2 255.6 166.7 241.6 116.7 164.7 119.6 124.9 194.8 223.5 137.7 396.4 300.7 205.1 144.3 266.8 385.8 214.8 348.2 146.1 226.7 144.4 159.4 249.4 228.4 138.6 408.1 308.1 211.5 147.6 275.0 397.1 220.1 359.5 149.2 230.4 146.7 163.0 253.0 231.8 140.4 419.8 317.1 214.6 152.1 267.0 407.3 224.2 291.0 150.5 232.1 148.6 160.1 260.5 2013 Milyon, t Toplam et üretimi sadece burada yer alanları içerir. Diğer üretim kaynaklarından, elde edilenlere, örneğin tavşan, deve vb’ne burada yer verilmemiştir. 11 3.7 64.0 96.1 5.4 113.0 8.6 5.5 101.6 296.3 80.1 635.6 18.0 10.1 743.8 68.3 Dünya süt üretiminin artış hızı et üretiminin artış hızından biraz daha düşük gerçekleşmiştir. Toplam süt üretimi yaklaşık %60.1 artmıştır. En düşük artış hızı koyun ve sığır sütünde (%48.6 ve %50.5), en yüksek artış hızı da manda sütünde (%191.0) gerçekleşmiştir (Çizelge 9). Toplam et üretimindeki artışın daha fazla olmasında kanatlı ve domuz eti üretimlerinin artış hızının çok yüksek (sırasıyla %307.3 ve %114.6) olmasının büyük payı vardır. Tavuk yumurtası da üretim miktarı hızlı artan hayvansal ürünlerden biri olmuştur. Sözü edilen dönemde yumurta üretimi 26.2 milyon tondan 68.3 milyon tona yükselmiş, yani üretim %160.5 artmıştır. Çizelge 10. AB et, süt ve yumurta üretimi (Milyon ton) Türler SÜT ET Manda Sığır Tavuk Keçi Domuz Koyun Hindi Kanatlı Toplam et13 Manda Sığır Keçi Koyun Toplam Süt Yumurta 1980 (Milyon ton) 0.004 9.8 5.6 0.1 17.4 1.1 0.7 6.3 34.6 0.1 154.2 1.5 2.3 158.1 6.6 1980 üretimi =100 olduğunda 1990 2000 2011 2012 2013 53.4 104.5 113.3 119.0 112.8 125.0 178.3 120.4 112.2 66.3 98.0 117.5 116.6 98.4 97.4 42.7 86.0 146.2 113.5 125.9 112.1 284.0 161.3 120.6 149.4 98.1 129.9 116.3 98.7 100.5 263.8 82.3 176.3 113.8 133.9 84.5 252.7 184.7 127.0 208.6 97.6 134.6 122.4 98.4 103.2 588.7 78.6 183.5 106.3 131.4 81.8 256.6 191.5 125.9 207.7 97.7 127.8 120.3 98.4 100.8 296.9 75.5 187.4 93.9 129.2 79.6 243.3 193.5 124.1 210.9 98.8 126.9 120.6 99.5 105.8 2013 (Milyon ton) 0.012 7.4 10.5 0.1 22.4 0.9 1.7 12.2 42.9 0.204 152.4 1.9 2.8 157.3 7.0 AB’nin 2000 yılından önceki hayvan sayısı ve üretimle ilgili toplam değerlerine bazı ülkelerin katkısı, söz konusu ülkeler o tarihte henüz kurulmadığı için, dahil değildir. Bu durum AB ile ilgili diğer çizelgeler için de geçerlidir. Avrupa Birliğinin hayvansal üretimindeki değişim, dünya ile aynı doğrultuda olmamıştır. Örneğin toplam süt üretimi, az da olsa düşerken, sığır eti üretimi önce artmış, sonra önemli düzeyde gerilemiştir. En hızlı artışlar manda ve hindi eti üretiminde meydana gelmiştir. Aynı dönemde manda sütü üretimi 97 bin tondan 204 bin tona, tavuk yumurtası da 6.6 milyon tondan 7.0 milyon tona (%5.8) yükselmiştir (Çizelge 10). Son 33 yıllık dönemde hayvansal ürünlerin artış hızlarında dikkati çekecek kadar büyük farklılıklar vardır. Örneğin hem dünya hem de AB’de kanatlı eti ve yumurta üretiminin oldukça hızlı bir şekilde arttığı görülmektedir. Bunda hem kanatlıya dayalı üretimin bilgi ve teknoloji kullanımına daha uygun olması hem de insan sağlığı konusundaki kaygıların rolü olduğu düşünülebilir. Yalnız bu yaklaşım Dünya ve AB’nde mandaya dayalı üretimin artmasını açıklamaz. Mandaya dayalı üretim bakımından Avrupa Birliğindeki değişimde, sığır etinden kaçış ile manda vb türlere özel desteklerin uygulanıyor olmasının payı olduğu söylenebilir. Buna karşılık dünya manda eti ve sütü üretiminde görülen hızlı artışta, özellikle Asya kıtasında, kalkınmakta olan ülkelerin besin üretimine katkı sağlayacak tüm kaynaklarını etkin biçimde kullanma çabasının önemli payı olduğu söylenebilir. 12 Türkiye’nin Hayvan Varlığı ve Hayvansal Üretimi Herhangi bir hayvansal ürün için yıllık üretim miktarı, hayvan sayısı ve hayvan başına verimin bir fonksiyonu olarak hesaplanabilir. Hayvansal üretim değeri de üretim miktarı ile üretici fiyatlarının çarpımından elde edilir. Bu nedenle bir ülkede hayvansal üretimdeki değişmeyi incelerken hayvan sayısı ve hayvan başına verimi, üretim değerini hesaplarken de bunlara ek olarak üretici fiyatlarını dikkate almak gerekir. Kişi başına üretim hesaplanırken toplam üretime ek olarak nüfus, kişi başı tüketim hesaplanırken de nüfus yanında ithalat ve ihracat miktarları da bilinmelidir. Bu bölümde üretim ve kişi başına üretim üzerinde durulacaktır. Koyun, keçi, manda ve sığırdan sağlanan üretimi değerlendirmede sayı ve birim başa üretim de irdelenecek, diğer ürünlerde doğrudan üretim miktarı verilecektir. Türkiye Hayvan Varlığı Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze Türkiye hayvan varlığı önemli değişimlere uğramıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından ikinci dünya savaşına kadar önemli bir sayısal artış yaşanmıştır. Savaş yıllarında artış hızı düşmüş, hatta bazı türlerde azalma meydana gelmiştir. Savaşın bitmesini takip eden dönemde sayısal artış hızlanmış, türlere bağlı olarak en yüksek sayısal değerlere 1960-1980 yılları arasında ulaşılmıştır. Özellikle 1980’li yıllarda hemen bütün türlerde hayvan sayısı hızla azalmaya başlamış, ancak 2009 yılından sonra olağanüstü bir artış ortaya çıkmıştır (Çizelge 11). Çizelge 11.Yıllar itibariyle Türkiye hayvan varlığı15 (1000 baş) YIL 1928 1940 1950 1970 1984 1990 1995 2000 2005 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 1995/1984 2005/1995 2015/2005 2015/1984 2015/2009 Sığır 6 934 9 759 10 123 12 756 12 410 11 377 11 789 10 761 10 526 10 724 11 370 12 386 13 915 14 415 14 123 Koyun 13 632 26 272 23 083 36 471 40 391 40 553 33 791 28 492 25 304 21 750 23 090 25 032 27 425 29 284 31 115 Ankara Keçisi 3 170 5 501 3 966 4 443 1 973 1 279 714 373 233 147 153 151 158 166 178 Kıl Keçisi 8 936 11 395 14 498 15 040 11 127 9 698 8 397 6 828 6 285 4 981 6 141 7 126 8 199 9 059 10 347 13 994 95.0 89.3 132.9 112.8 130.5 31 508 206 10 210 134 83.7 74.9 124.5 78.0 144.9 36.2 32.6 88.4 10.4 140.1 75.5 74.8 162.5 91.8 205.0 46.9 41.2 127.6 24.6 154.0 Manda 795 947 948 1 117 544 371 255 146 105 87 85 98 107 118 122 Daha önce Çizelge 8’de verilen değerler ile Çizelge 11’de yer alan bilgiler özellikle 1980 yılından günümüze, arı dışında bütün türlerde ciddi bir sayısal azalma olduğunu göstermektedir. Bu dönemdeki değişimi biraz daha ayrıntılı incelemek için Türkiye’nin 1984 yılında gerçekleştirdiği ilk ve tek hayvan sayımından günümüze kadar olan dönem ayrıca ele alınmıştır. Söz konusu dönem içerisinde değişim hızı ve yönünde bir farklılaşma olup olmadığını anlamak için yaklaşık 30 yıllık bu periyotta yer alan değişik dönemler için farklı değerler hesaplanmış ve Çizelge 11’in son beş satırında verilmiştir. Bunlar 1984-1995, 1995-2005, 2005-2015, 1984-2015 ve 2009-2015 dönemleridir. Bu http://www.tuik.gov.tr ve DİE’nin geçmiş yıllara ait istatistikleri ve bu kurumdan sağlanan bilgilerden yararlanılmıştır. 15 13 değerlerden son 30 yıllık dönemde, yani 1984 yılına göre, sadece sığır sayısının arttığı anlaşılmaktadır. Yalnız, 2005-2015 döneminde Ankara keçisi dışında kalanlar 2005 değerlerinin üstüne çıkmış, ama özellikle 2009-2015 döneminde bütün türlerde, 2009 yılı sayılarına göre inanılması güç artışlar meydana gelmiştir. Örneğin bu dönemde kıl keçisinin %105, mandanın %54 koyunun %45 arttığı görülmektedir. 3.2.Türkiye Hayvansal Üretimi Türkiye koyun, keçi ve sığır varlığının azalmasına bakarak, daha önce de belirtildiği gibi, hayvansal üretim miktarındaki değişim hakkında kesin bir şey söylenemez. Memelilerden sağlanan et ve süt üretimi hayvan sayısı yanında sağılanların oranı16 ve kasaplık güç17 ile hayvan başına et ve süt veriminden de etkilenir. Gerçi TÜİK yayınlarında kasaplık gücü doğru olarak tahmine imkan verecek bilgiler yer almamaktadır. Buna karşılık sağılanların oranı son yıllarda değişmiş veya değiştirilmiştir. Örneğin koyun, keçi ve kültür ırkı sığırlar için sağılanların oranı 1991 yılında sırasıyla %57.4, %55.1 ve %51.9 iken, 2009 yılında yine aynı sırayla %41.2, %35.7 ve % 39.5, 2014 yılında da %46.6, %42.5 ve %39.3 olmuştur. Aynı dönemde sağılan hayvan başına ortalama süt verimine ait değerler de değişmiştir. Örneğin sağılan koyun başına süt verimi 2002 yılına kadar 50 kg’dan az iken 2003 yılında 62.3, 2004 yılında da 78.8 kg’a yükseltilmiş, sonraki yıllarda da bu seviyede tutulmuştur. Kıl keçi için bu değerler aynı sırayla 61.0, 91.5 ve 107.4 kg iken, kültür ırkı sığır için de 2940 kg, 3100 kg ve 3881 kg olmuştur (Çizelge 12). Çizelge 12. TÜİK kayıtlarında sağılanların oranı (%) ve süt veriminin (kg) değişimi18 Koyun YIL 1991 1995 2000 2002 2003 2004 2005 2010 2012 2014 2015 Sağılan Oranı 57.4 57.0 55.9 54.2 49.1 39.2 40.1 45.8 47.7 46.6 48.8 Kıl Keçi Kültür Irkı Süt Sağılan Süt Sağılan Süt Verimi Oranı Verimi Oranı Verimi 48.9 55.1 61.1 51.9 2940.4 48.9 54.1 59.3 51.1 2966.6 49.1 52.8 60.0 50.1 2916.6 48.7 52.3 60.5 45.7 2900.9 62.3 46.0 91.5 53.3 3107.7 78.8 37.3 107.4 39.5 3880.7 78.7 37.1 107.3 39.3 3885.0 77.1 41.0 107.5 38.7 3879.1 77.1 42.0 105.5 38.9 3686.6 76.7 42.5 106.5 39.3 3864.5 76.6 43.9 106.6 39.2 3867.7 Sığır Melez Yerli Sağılan Süt Sağılan Süt Oranı Verimi Oranı Verimi 51.7 2006.9 50.6 743.7 50.1 1985.7 49.4 740.7 49.3 1966.4 48.4 736.0 45.2 1961.5 43.8 735.7 52.2 2042.4 49.6 978.0 38.7 2711.1 37.7 1317.4 37.8 2705.9 37.3 1315.9 38.0 2720.6 38.5 1315.5 39.2 2724.6 38.9 1313.5 40.0 2729.3 38.0 1311.0 40.4 2729.1 38.4 1311.8 Çizelge 12’deki durum TÜİK kayıtlarında sağılanların oranındaki azalmaya bağlı olarak sağılan hayvan başına süt veriminin artırıldığı ve böylece sayısal azalmadan kaynaklanabilecek üretim düşüşünün saklanmaya çalışıldığını düşündürmektedir. Gerçekten de bütün genotiplerde hem toplam hayvan sayısı azalmakta hem de sağılanların oranı %38-40 civarına indirilmekteyken, istatistiklerde yer alan ülke süt üretim seviyesinin korunabilmesi, hatta artırılması için birim başa verim bazı dönemlerde hızlı biçimde yükseltilmiştir. Nitekim koyun ve keçi gibi hemen hiç ıslah faaliyeti yapılmayan türlerde bile zaman zaman hayvan başına süt veriminde önemli artışlar izlenmektedir. Örneğin sağılan koyun başına süt verimi uzun yıllar değişmemişken 2002 yılından 2003’e %28, 2003 yılından 2004 yılına da %26 artırılmıştır. Aynı yıllarda kıl keçisi için ortalama süt verimindeki artışlar %51 ve %17 16 Bir populasyonda bir yıl içinde sağılanların, o populasyonun yılbaşındaki toplam hayvan sayısına oranı 17 Bir populasyondan bir yıl içerisinde et üretim amaçlı kesilenlerin yılbaşı mevcuduna oranı 18 http://www.tuik.gov.tr’den elde edilen verilerden hesaplanmıştır. 14 olmuştur. Bu durum süt üretimi ile ilgili istatistiklerin özellikle 2002-2004 yılları arası için olan bölümünün sorgulanmasına yol açmalıdır. Aynı şekilde 2004 yılından sonra hayvan başına süt veriminin hiç artmamış olması da inandırıcı değildir. Hayvan başına verimin artırılması ve sağılanların oranının değiştirilmesinin etkisini bir arada görebilmek için sağılan hayvan başına değil de, populasyondaki hayvan başına süt verimi hesaplanabilir. Bunun için sağılanların oranı süt verimi ile çarpılarak 100’e bölünmüştür. Bunun sonucunda koyun, keçi ve yerli ırktan sığırlar için 2002 yılında populasyonda yer alan hayvan başına sırasıyla 26.4, 31.7 ve 322.1 kg olan süt üretiminin 2004 yılında 30.9, 40.1 ve 496.7 kg’a çıktığı hesaplanabilmektedir. Kısaca bu 2 yılda populasyonda yer alan hayvan başına süt üretimi söz konusu gruplar için sırasıyla %17.0, %26.5 ve %54.1 artmıştır. Daha sonraki yıllarda da, özellikle koyun ve keçi için artış devam etmiştir. Hem bu durum, hem hayvan başına verimlerdeki artış hızı, hem de söz konusu türlerle yapılan iyileştirme çalışmalarının seviyesi süt verimi ile ilgili istatistiklerin ve süt veriminin unsuru olan değerlerin güvenilirliğini tartışmalı kılmaktadır. 3.2.1.Türkiye’nin Et Üretimi Türkiye’nin et üretimi tartışılırken kullanılan veriler de, diğer pek çok veri gibi, yeterince doğruyu yansıtmaz. Azından bu ifade 2010 yılına kadar kırmızı et üretim istatistiklerinin sadece mezbaha kesimlerini yansıtması hali için geçerlidir. Mezbaha dışı kesimlerin dikkate alınamadığı bu dönemde TÜİK kayıtlarında yer alan özellikle kırmızı et üretimi gerçeğinden daha düşüktür. Bunu TÜİK verilerini kullanarak hesaplanan kasaplık güç değerlerinden anlamak da mümkündür. Nitekim koyun, keçi ve sığır için TÜİK tarafından verilen kesilen hayvan sayılarına dayalı olarak hesaplanan kasaplık güç değerleri 1991-2011 döneminde %8.2-29.7 arasında değişmektedir. Büyük olasılıkla kesilen hayvanların tümünün istatistiklerde dikkate alınmaması veya alınamamasından kaynaklanan bu değerler biyolojik gerçeklere de uygun değildir. Gerek et gerekse süt üretimi için bir takım önemli kusurları olmasına rağmen FAO tarafından ifade edilen kırmızı et üretimi ile TÜİK tarafından verilen süt ve diğer ürünler üretimi Çizelge 13’te verilmiştir. Çizelgenin son dört sütununda ise TÜİK kayıtlarında “hayvansal ürünleri girdi olarak kullanan sanayinin NACE Rev. 2’ye göre 10.11 ve 15.11 başlığı altında faaliyet gösteren işletmelerden derlendiği” ifade edilen ve eskiye göre daha gerçekçi olduğu ileri sürülebilecek kırmızı et üretimleri yer almaktadır. Çizelge 13 dikkatlice incelendiğinde, Türkiye'de kanatlı eti ve bal dışında kalan ürünlerde önemli bir artış sağlanamadığı, hatta birçoğunda önemli azalma meydana geldiği görülmektedir. Süt üretimi, daha önce değinilen hususlar nedeniyle bu gruba dahil edilmemiştir. Gerçekten de süt üretimi ile ilgili olarak hazırlanan Çizelge 15’te yer alan 14 yıllık dönem (2000-2014) incelendiğinde bu kararı haklı kılacak dalgalanmalar görülebilecektir. Örneğin sığırlardan sağlanan süt üretimi 2002 yılından 2003 yılına 2 milyon ton (2002 yılı değerinin %27’si kadar) artırılmıştır. İncelenen dönemde Türkiye’nin et üretimine katkı yapan kaynakların payında önemli değişiklikler meydana gelmiştir (Çizelge 13 ve Grafik 3). Çizelge 13 ve Grafik 3’te görüldüğü gibi toplam üretim söz konusu olduğunda sığır ve tavuk eti üretiminin arttığı, koyun ve keçi eti üretiminin azaldığı anlaşılmaktadır. En belirgin değişiklik ise toplam et üretimi içerisinde tavuk etinin payının %66’ya yaklaşması, buna karşılık keçi, koyun ve sığır etinin payının düşmesidir. Aynı dönemde AB ve dünya et üretiminde çeşitli türlerin payında meydana gelen değişim de, aynı yıllar esas alınarak, Grafik 4 ve Grafik 5’te gösterilmiştir. Türkiye et üretimine çeşitli kaynakların katkısının yer aldığı Çizelge 14’te görüldüğü üzere 1991 yılında Türkiye toplam et üretiminin yaklaşık %25’ini sağlayan koyunun payı 2012 yılında %3.6’ya, 2014 yılında da %3.4’e gerilemiştir. Benzer bir azalma keçi için de geçerlidir. Aynı dönemde sığırın toplam üretimdeki payı da %46.9’dan %30.0’a 15 inmiştir. Bu süreçte hemen tamamını tavuk etinin oluşturduğu kanatlı etinin toplam üretimdeki payı ise %21.6’dan yaklaşık %66’ya yükselmiştir (Grafik 3). ET, bin ton 1 Çizelge 13. Türkiye'nin çeşitli hayvansal ürünler üretimi Sığır Manda Koyun Keçi T. Kırmızı Et Tavuk Hindi Toplam Et SÜT, bin ton 2 Sığır Keçi Koyun Manda Toplam 2.3 Tavuk yumurtası bin ton 2 Bal . bin ton 2 Yaş İpek Kozası .t 2 Yapağı . bin ton 2 Kıl .ton 2 Tiftik . ton 2 2 2 2 1980 130.4 10.7 239.4 52.6 433.0 240.2 6.5 679.7 7711 483 1147 274 9615 1990 360.7 11.4 304.0 66.0 742.1 401.7 9.0 1152.8 7961 338 1145 174 9617 2000 354.6 4.0 321.0 53.0 732.7 643.4 11.8 1387.9 8732 220 774 67 9794 2005 432.0 2.0 280.0 43.0 757.0 1068.5 12.2 1837.6 10026 254 790 38 11108 2010 2012 2013 2014 2015 321.6 799.3 869.3 882.0 1014.9 1.0 1.7 0.3 0.5 0.33 259.0 97.3 102.9 99.0 100.0 36.6 17.4 23.6 26.8 34.0 618.2 915.8 996.1 1008.3 1149.3 1444.1 1723.9 1758.4 1894.7 1909.3 10.2 41.9 39.6 48,7 52.7 2072.5 2681.6 2794.1 2951,7 3111.3 12480 15 978 16 655 16867 16934 273 369 416 463 481 817 1007 1 101 1113 1177 36 47 52 55 63 13606 17401 18224 18498 18655 206.7 384.9 756.5 674.9 663.1 725.5 923.7 960.1 936.7 25.2 1707 61.3 9275 5875 51.3 2171 60.6 4070 1495 61.1 60 43.1 2697 421 82.3 157 46.2 2654 302 81.1 126 42.8 2607 200 94.2 151 46.6 3062 194 94.7 121 54.8 4902 260 103.5 80 58.4 5460 280 107.7 66 59.2 5569 325 1 2 )2010 yılı öncesi değerler ve hindi eti üretimi http://faostat3.fao.org/download/Q/QL/E’den sağlanmıştır. 3 )TUİK’ten sağlanmıştır. ) Ortalama yumurta ağırlığı 56 g kabul edilerek TÜİK verilerinden hesaplanmıştır. Çizelge 14. Yıllar itibariyle Türkiye et üretimi (1000 ton) ve toplam et üretiminde çeşitli grupların payı, % Yıllar Koyun 1991 1995 2000 2006 2009 2010 2012 2014 2015 282.1 270.1 222.8 196.8 173.0 135.7 97.3 99.0 100.0 1991 1995 2000 2006 2009 2010 2012 2014 2015 25.5 20.7 14.0 10.3 7.8 6.0 3.6 3.4 3.2 Ankara Kırmızı Kanatlı Eti Manda Sığır Keçisi et (Tavuk+Hindi) Üretim (1000 ton) 50.1 5.4 11.3 519.1 868.0 238.8 45.0 3.4 8.5 563.2 890.2 417.5 40.2 1.7 5.3 568.9 838.8 752.4 36.2 0.9 3.9 639.0 876.9 1031.8 30.2 0.9 3.9 698.1 906.1 1323.5 23.1 3.3 618.6 780.7 1476.0 17.4 1.7 799.3 915.8 1765.9 26.8 0.5 882.0 1000.8 1943.3 34.0 0.3 1014.9 1149.3 1962.0 Toplam et üretiminde çeşitli grupların payı, % 4.5 0.49 1.02 46.9 78.4 21.6 3.4 0.26 0.65 43.1 68.1 31.9 2.5 0.11 0.33 35.7 52.7 47.3 1.9 0.05 0.20 33.5 45.9 54.1 1.4 0.04 0.17 31.3 40.6 59.4 1.02 0.15 27.4 34.6 65.4 0.65 0.06 29.8 34.1 65.9 0.91 0.02 30.0 34.0 66.0 1.1 0.01 32.6 36.9 63.1 Kıl Keçi 16 Toplam 1106.8 1307.7 1591.2 1908.6 2229.6 2256.7 2681.7 2944.1 3111.3 100 100 100 100 100 100 100 100.0 100.0 Grafik 4’te görüleceği üzere 1980 yılından 2013’e sığır ve koyunun dünya et üretimdeki payı da düşmüştür (Grafik 4). Dünya et üretime en yüksek katkıyı yaklaşık %38.2 ile domuz yaparken, kanatlının payı %34.2’ye olmuştur. Benzer yönelim AB’nde de görülmektedir (Grafik 5). AB’nde sığırın toplam üretime katkısı son 33 yılda, yaklaşık %26.4’ten % 17.3’e gerilemiş, kanatlının payı ise % 30’a yaklaşmıştır. Aynı dönemde koyun ve keçi etinin payında da bir azalma meydana gelmiştir. 100% 90% 80% 47,9 43,8 22,1 32,2 36,0 33,7 31,5 27,6 29,9 Sığır+Manda; 32,6 30,0 65,9 Tavuk+ Hindi; 63,1 65,7 Koyun+Keçi; 4,3 4,3 70% 60% 50% 40% 47,5 54,1 59,3 65,4 16,5 12,2 9,2 7,0 4,3 2006 2009 2010 2012 30% 20% 10% 30,0 24,1 0% 1991 1995 2000 2014 2015 Grafik 3.Türkiye et üretiminde çeşitli türlerin payının değişimi Dünya, AB (27) ve Türkiye’de et üretimine katkıda bulunan türler esas alındığında en temel farklılığın Dünya et üretiminde % 40’a yakın, AB et üretiminde % 50’den fazla payı olan domuzun Türkiye üretimine katkısının olmamasıdır. Bunun dışındaki bir başka önemli fark da Türkiye et üretiminde tavuk ve hindinin payı neredeyse % 70’e yaklaşırken, 1970 yılında toplam et üretimindeki payı %58.0, 1991 yılında da %30.0 olan koyun ve keçinin payının %4.3 civarına gerilemesidir. Sığırın et üretimine katkısında da bir istikrar sağlanamamış olması da dikkat çeken hususlardandır. 100,0 80,0 39,9 40,1 39,1 38,1 38,3 Domuz; 38,2 26,8 23,4 23,0 Sığır+ Manda; 22,9 33,9 34,0 Tavuk+Hindi; 34,2 4,6 Koyun+Keçi; 4,7 60,0 40,0 20,0 0,0 35,7 31,9 18,8 22,5 28,9 5,5 5,5 5,2 4,6 1980 1990 2000 2011 Grafik 4. Dünya et üretiminde çeşitli türlerin payının değişimi 17 2012 2013 Domuza dayalı et üretimi olmadığı için, Türkiye’nin et üretim deseninin AB ve dünya et üretim desenine benzemesi beklenmez. Fakat AB ve dünya et üretiminden domuz çıkarılır ve geri kalan kısımda buna katkı sağlayan unsurların payı hesaplanırsa, örneğin 2011 yılı için Dünya, AB ve Türkiye için elde edilen değerlerin birbirine oldukça yakın olduğu görülecektir (Grafik 6). 100,0 75,0 50,3 50,6 52,5 53,0 52,5 28,3 26,4 20,2 18,4 17,7 18,2 19,5 24,4 26,5 27,7 3,5 3,8 3,2 2,4 2,3 1980 1990 2000 2011 2012 50,0 25,0 0,0 Domuz; 52,4 Sığır+ Manda; 17,3 Tavuk+Hindi; 28,4 Koyun+Keçi; 2,3 2013 Grafik 5. AB et üretiminde çeşitli türlerin payının değişimi Türkiye’de domuz eti üretiminin olmamasından kaynaklanan eksiğin, özellikle tavuk eti ile kapatılabileceği düşünülerek, tavuk etinin toplam üretimdeki payının yüksek olduğu ileri sürülebilir. Ama, Türkiye’nin et üretim miktarı, üretime katkı sağlayan kaynaklar arasında tercih yapmayı düşündürecek düzeyde değildir. Özetle, Türkiye hiçbir kaynağını ihmal etmemelidir. Yalnız geçmiş yıllarda hem üretimi hem de toplam üretimde payı daha yüksek olan koyun ve keçi etinin artırılmasına özel önem verilmelidir. 80,0 AB(27) 60,0 Dünya Türkiye 44,5 67,6 50,0 56,3 36,5 40,0 26,9 20,0 5,5 7,2 5,4 0,0 Koyun+keçi Sığır+Manda Kanatlı Grafik 6. Dünya ve AB’nin domuz hariç, toplam, Türkiye’nin ise toplam et üretiminde çeşitli türlerin payı (2011 yılı) 3.2.2.Türkiye’nin Süt Üretimi Dünya süt üretiminde temel unsur, halen dünya süt üretiminin yaklaşık %85.5’ini sağlayan sığırdır. Yalnız 1980–2013 yılları arasındaki dönemde sığırın payında bir düşme (%90.7’den %85.5’e), buna karşılık mandanın payında bir artış (%5.9’dan %10.8’e) olduğu dikkat çekmektedir. AB söz konusu olduğunda durum biraz değişmekte, neredeyse süt üretiminin hemen tamamı (%96.9) sığırdan elde edilmektedir. Türkiye süt üretimi Çizelge 14’te de görüleceği üzere 2009 yılında 12.550 milyon ton, 2010 yılında 13.544 milyon ton, 2011 yılında 15.056 milyon ton, 2014 yılında 18.498 milyon ton ve 2015 yılında da 18.655 milyon ton olarak bildirilmektedir. Söz konusu yıllarda toplam süt üretiminin sırasıyla %92.3’ü, 91.7’si, 91.7’si, 91.2’si ve %90.8’i sığırdan sağlanmıştır. Son yılda ikinci sırayı yaklaşık % 6.3 ile koyun sütü almıştır. 18 Çizelge 15. Türkiye'de çeşitli türlerden sağlanan süt üretimi19, ton YILLAR 2000 2001 2002 2004 2005 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Koyun 774 380 723 346 657 388 771 715 789 878 734 219 816 832 892 822 1 007 007 1 101 013 1 113 130 1 177 228 Keçi 220 211 219 795 209 622 259 087 253 759 192 210 272 811 320 588 369 429 415 743 463 394 481 174 Sığır 8 732 041 8 489 082 7 490 634 9 609 326 10 026 202 11 583 313 12 418 544 13 802 428 15 977 838 16 655 009 16 867 419 16 933 520 Manda 67 330 63 327 50 925 39 279 38 058 32 443 35 487 40 372 46 959 51 940 54 795 62 761 Toplam 9 793 962 9 495 550 8 408 568 10 679 406 11 107 897 12 542 186 13 543 674 15 056 211 17 401 232 18 223 705 18 498 737 18 654 682 Çizelge 15’ten anlaşılacağı üzere son yıllarda Türkiye süt üretimine katkıda bulunan türlerin payında da büyük değişiklikler olmuştur. Örneğin sığırın toplam süt üretimindeki payı %90’ın üzerine çıkarken koyun, keçi ve mandanın payı %10’un altına inmiştir. İlk bakışta bu değişim olumlu algılanıp, koyun ve keçinin et üretimine kaydırıldığı düşünülebilir. Fakat hem hayvan sayıları, hem de et üretimi ile ilgili değerlendirmeler hatırlanırsa, bu türlerden sağlanan her türlü üretimin düştüğü, yani bunların üretimden dışlandığı gibi bir sonuca varılır ki, bu ülke için olumsuz bir durumdur. Bu olumsuzluklar toplam üretim yerine, kişi başına üretim değerleri dikkate alındığında daha açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Çizelge 16’da görüleceği üzere kişi başına toplam kırmızı et üretimi 1991 yılından 2011 yılına 14.9 kg’dan 10.4 kg’a gerilemiş, son beş yılda da 14.6 kg’a çıkmış görünmektedir. Kişi başına süt üretimi de, kişi başına kırmızı et üretimi gibi son yıllarda hızla arttığı hesaplanmaktadır. Bu yönlü bir değişim tavuk eti ve yumurta üretimi için de geçerlidir. Çizelge 16.Türkiye’de kişi başına et, süt ve yumurta üretimi, Kg Yıllar 1991 1994 1997 2000 2003 2006 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 (2010*100)/1991 (2014*100)/1991 (2015*100)/1991 19 Kırmızı Et 14.9 13.4 12.8 12.2 11.1 11.9 12.0 10.7 10.4 13.2 13.0 13.0 14.6 71.8 87.2 98.0 Kanatlı Eti 7.3 8.2 7.7 10.3 13.5 13.5 18.4 19.8 21.6 23.3 23.5 25.0 24.9 271.2 342.5 341.1 Toplam Et 22.2 21.6 20.4 22.5 24.7 25.4 30.4 30.5 34.1 36.5 36.5 38.0 39.5 137.4 171.2 177.9 http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1002 19 Toplam Süt 182.7 179.5 163.6 152.4 158.7 172.2 174.1 186.4 202.3 230.1 237.7 238.1 236.7 102.0 130.3 129.6 Yumurta. adet 136.8 167.3 196.3 210.2 189.4 169.1 192.0 162.2 173.4 197.1 215.0 221.0 212.1 118.6 161.5 155.0 Nüfus 56 055 58 837 61 582 64 252 66 873 69 395 72 050 73 003 74 724 75 627 76 668 77 696 78 741 130.2 138.6 140.5 Türkiye’de Hayvansal Üretimin Ana Unsurları Daha önceki bölümlerde verilen bilgiler ve yapılan mukayeselerden Türkiye’nin hayvancılığa büyük önem veren ve büyük ölçüde hayvansal üretim yapan bir ülke olmadığı, hayvancılık sektörünün gerçekleştirebildiği protein üretiminden kişi başına düşen miktarın yeterince artmadığı, hatta bazı dönemler azaldığı anlaşılmış olmalıdır. Bu değişimde şüphesiz birim başına verimlerde sağlanan artışın, nüfus artış hızı ve hayvan varlığındaki azalmadan ortaya çıkan kaybı karşılayacak düzeyde olmamasının payı vardır. Öyle ki, özellikle son 5-6 yıla kadar, başta koyun ve keçi sayısı olmak üzere birçok türde mevcut durum bile korunamamıştır. Hayvan varlığının düşmesi, yani sayısal azalma, değişik nedenlere bağlanabilir. Bunlardan bir kısmını ülke politikalarını belirleme sorumluluğu taşıyanların bazı alanları yok sayma eğiliminde olmaları, ülke kaynaklarını yeterince tanımamaları, bu kaynakları geliştirmek yerine genellikle daha kolay sonuç vereceği varsayılan yolları tercih etmeleri ve kısa süreli politik kaygılara öncelik vermeleri ile tarımsal ve sosyal yapıdaki değişimin doğru algılanmaması şeklinde sıralamak mümkündür. Türkiye hayvansal üretiminin önemli bir bölümü bitkisel üretimle hayvansal üretimin iç içe olduğu işletmelerde gerçekleştirilmektedir. Hayvansal üretimin doğası ve Türkiye’nin sosyo-ekonomik gerçeklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu yapının büyük ölçüde değişmesi de beklenmemelidir. Toprağa doğrudan bağımlılığı son derece az ve entansifleşmeye yatkın üretim kollarından biri olan tavukçuluk ve Türkiye'deki haliyle sığır ve koyun besiciliği ile hindicilik bu öngörünün dışında tutulabilir. Gerçi besicilikte de, çok hızlı olmasa da, hayvanı ve yemi gerçek üreticilerden satın alarak “besicilik” yapanların bir bölümü işi bırakmaktadır. Buna karşılık bu iki unsurdan, hayvan ve yemden, en az birini üretebilen işletmelerde de besicilik yaygınlık kazanmaktadır. Süt sığırı ile koyun ve keçi yetiştiriciliği yapanların çoğu, süt sığırcılığında daha fazla olmak üzere, şu ya da bu ölçüde bitkisel üretim yapmak durumundadırlar. Yakın gelecekte bunların yem üretimine ayıracakları kaynakların da artması beklenmelidir. Son yıllarda süt sığırı yetiştiricilerin de katkısıyla sulu kaba yem üretiminde ciddi sayılabilecek ilerlemeler sağlanmıştır (Çizelge 20). Türkiye’de hayvancılık sektöründen sağlanan üretimde küçük aile işletmelerinin payı oldukça fazladır. Çok uzun sayılmayacak bir sürede bunların sayısı azalacak, buna paralel olarak orta ve büyük işletme sayısı dolayısıyla da buralardan sağlanan üretim artacaktır. Bunun belirtilerini şimdiden görmek mümkündür. Özellikle arazi varlığı ile yatırım ve işletme sermayesi yetersiz olan üreticilerin sektörden ayrılmasına neden olacak bu değişim, istihdam bakımından önemli sorunlara yol açma potansiyeli taşımaktadır. Gerçi diğer sektörlerde istihdam kapasitesi yaratılmadan böyle bir değişimin ortaya çıkması da zor görünmektedir. Buna rağmen bu yönlü bir değişim olursa, yani sanayi ve hizmet sektöründe istihdam yaratılmadan küçük ölçekli tarım işletmeleri kapanırsa, Türkiye’nin bazı sosyal çalkantılarla karşı karşıya kalma ihtimali olduğu bilinmelidir. Yukarıdaki kısa açıklamalardan anlaşılacağı üzere hayvansal üretim birbirleriyle ilişkili çok sayıda unsurun ortak etkisiyle gerçekleştirilmektedir. Bir başka ifadeyle, hayvansal üretimi etkilediği düşünülen bir unsur aynı zamanda bir başka unsuru da etkilemekte ya da bir başka unsurdan etkilenmektedir. Bu ilişkiler yumağı yeterince kavranmadan tarımsal üretim sistemini tanımlamak ve tanımak, sistemi tanımadan da sorun tespit etmek ve bu sorunlara etkili çözüm önermek pek mümkün değildir. Aşağıda üretimi etkileyen unsurlardan Türkiye için önemli görülenlerin bir bölümüne ilişkin kısa açıklamalara yer verilmiştir. Büyük çoğunluğu çevre olarak nitelenen bu unsurların tamamına yakını hayvanın ihtiyaçları ve üretim koşullarıyla ilgilidir. Üretimin diğer önemli unsuru olan hayvan üzerinde de ayrıca durulacaktır. 20 İşletme Yapısı ve Sayısı Türkiye'de tarım dışı sektörlerin gelişme hızının düşüklüğü, nüfus artış hızının yüksekliği ile miras hukuku ve gelenekler gibi unsurlar, işletmelerin parçalanarak zamanla küçülmesine yol açmıştır. Çizelge 17’de yer alan 1950, 1963, 1970, 1980, 1991 ve 2001 yılları işletme sayıları ile ortalama işletme büyüklükleri, bu saptamanın doğruluğunu ortaya koymaktadır. Çizelgede görüldüğü üzere yaklaşık 50 yıl içerisinde tarımsal işletme sayısı yaklaşık 500 bin artmış, ortalama işletme büyüklüğü 77 dekardan 61 dekara gerilemiştir. Türkiye'de yalnızca hayvancılıkla uğraşan işletmelerin toplam tarımsal işletme içerisindeki payı 1970 yılında %9.40 iken, 2001 yılında %2.36, 2006 yılında da %0.5 olarak verilmiştir. Türkiye’de 2001 yılında gerçekleştirilen tarım sayımı sonuçlarına göre nüfusu 5000 kişinin altında olan yerleşim birimlerinde tarımsal faaliyette bulunan aile sayısı 3 milyon civarındadır. Söz konusu işletmelerden sadece hayvancılıkla uğraşanların payı %2.36 olup, bunların büyük bir çoğunluğunu da bitkisel üretime elverişli araziye sahip olmayan topraksız çiftçiler oluşturmaktadır. Gerçekten de söz konusu 75 000 civarındaki işletmenin yaklaşık %27’sini Güneydoğu Anadolu’daki topraksız köylülerin sahip oluğu koyun-keçi sürüleridir. Tarımsal işletmelerin 2001 yılında %67.4’ünde, 2006 yılında da %62.30’unda bitkisel ve hayvansal üretim bir arada gerçekleştirilmektedir. Bunların ortalama arazi varlığı ve tarımsal bölgelere dağılımı Çizelge 18’de verilmiştir. Çizelgede görüldüğü üzere bu grup işletmeler için Türkiye ortalaması olarak arazi varlığı 64.3 dekar, işletme başına büyükbaş hayvan sayısı (tamamı sığır kabul edilebilir) 5.2, küçükbaş hayvan sayısı da 12.0 baştır. Türkiye tarımı ile ilgili yapısal sorunların neler olduğu tartışılırken hemen her kesim; işletmelerin küçük ölçekli olmasını, işletme sayısının çokluğunu ve tarımda çalışan nüfusun fazlalığını gündeme getirmektedir. Büyüklük konusunda henüz bir değer telaffuz edilmemekte, neredeyse “ne kadar büyük olursa o kadar iyi olur” anlayışı tek doğru sayılmaktadır. Bu değerlendirmelerin haklılığını göstermek için de hemen, diğer alanlarda olduğu gibi, AB ve ABD’den örnekler verilmektedir. Bu örneklerde de hemen her zaman sadece ortalama değerlerler yer almaktadır. Çizelge 17. Türkiye'de tarımsal işletme sayısı, ortalama işletme büyüklüğü (da) ve işletme tiplerinin payı, (%) YILLAR 1950 1963 1970 1980 1991 2001** 2006*** İşletme Sayısı 2 527 000 3 100 900 3 058 900 3 650 900 4 091 530 3.075.516 İşletme Tiplerinin Payı* (%) 1 2 3 83.30 9.40 7.30 86.03 2.52 11.45 72.14 3.43 24.43 67.42 2.36 30.22 62.30 0.05 37.20 Ortalama arazi varlığı (da) 77.0 55.3 55.8 62.3 52.7 61.0 *) 1:Bitkisel ve hayvansal üretimi bir arada yapan işletmeler 2:Yalnız hayvansal üretim yapan işletmeler 3:Yalnız bitkisel üretim yapan işletmeler **) 2001 Genel Tarım Sayımı Tarımsal İşletmeler (hane halkı) Anketi geçici sonucu olan bu değerler bütün köyler ile nüfusu 5.000’in altında olan yerleri kapsar. Bütün köyler ile nüfusu 25.000’in altında olan il ve ilçelerde tarımla uğraşan hane halkı sayısı 4.106.983. adet olarak bildirilmiştir. ***) Tarimsal işletme yapı araştırması 2006, TÜİK Haber Bülteni, Sayı: 196, 17 Aralık 2008 (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=3977&tb_id=2) 21 AB ülkelerinde işletme büyüklüğüne ilişkin bazı bilgiler Çizelge 19’da sunulmuştur. Çizelgeden de anlaşılacağı üzere AB(27) deki yaklaşık 12.0 milyon işletmenin % 69.2’sinin arazi varlığı 50 dekarın altındadır. Bu değer yani 50 dekardan daha az araziye sahip işletmelerin oranı Türkiye için %64.8, İtalya için %72,9’dur. Dünya süt üretiminin yaklaşık %11’ini, AB süt üretiminin de yaklaşık yarısını üreten Fransa, Almanya ve İngiltere’nin toplam işletme sayısı 1.0 milyon civarında olup, bu ülkelerde 50 dekar ve daha küçük arazisi olan işletmelerin payı sırasıyla %26.9, %9.1 ve % 8.9’dir. Bu değerlerden anlaşılacağı gibi işletme büyüklük grupları ülkeden ülkeye oldukça fazla değişmektedir. Bu değişimi göz ardı ederek işletme büyüklüğü açısından Türkiye’de önemli bir olumsuzluk olduğunu ileri sürmek ve gerekli işlerin yapılması için bu sorunun çözülmesini, yani işletmelerin büyümesini beklemek anlamsızdır. Çizelge 18. Bitkisel ve hayvansal üretimi bir arada yapan işletmelerin ortalama arazi varlığı ve hayvan sayısı (2001) İşletme sayısı Türkiye Orta Kuzey EGE MARMARA AKDENİZ KUZEYDOĞU GÜNEYDOĞU KARADENİZ ORTADOĞU ORTAGÜNEY 2 073 600 240 207 354 692 154 019 206 529 152 515 221 958 367 564 204 834 171 282 Arazi varlığı, da 64.3 92.9 42.4 64.5 50.2 79.3 92.8 34.5 61.5 103.9 İşletme başına Büyükbaş hayvan Küçükbaş hayvan sayısı, baş sayısı, baş 5.2 12.0 6.0 11.3 5.2 10.9 5.7 10.6 3.3 10.5 8.9 12.8 4.2 25.2 4.9 4.2 5.8 10.7 4.0 19.5 http://www.tuik.gov.tr’dan sağlanan bilgilerden hesaplanmıştır. Sorunların çözümünün koşulu işletmelerin ortalama arazi büyüklüğünü artırmak olarak görülüyorsa, bu iki yolla sağlanabilir. Bunlardan ilki yeni tarım alanları açmaktır. Bu yol artık dünya için yapılabilir ve geçerli bir yol değildir. Bir ülkede işletme başına arazi varlığını artırmanın ikinci yolu ise işletme sayısının azaltılması, fakat tarımdan vazgeçenlerin arazilerinin tarımda kalanlarca kullanılabilmesinin sağlanmasıdır. Bunun Türkiye için doğru ve uygulanabilir bir yol olup olmadığı tartışılmalıdır. Yalnız bu tartışmalardan önce örneğin AB(27)’de 500 dekardan daha fazla araziye sahip işletmelerin oranının %6.0 olduğu, fakat bunların toplam arazinin yaklaşık %66.1’ini kontrol ettiği de unutulmamalıdır. Türkiye'de 500 dekardan daha fazla araziye sahip işletmelerin oranı %1 civarındadır. Bunların işledikleri alan da toplam alanın %11’i kadardır. Türkiye’deki durumu AB(27)’ye yaklaştırmak ancak ciddi ölçülerde mülkiyet kaydırılmasıyla gerçekleştirilebilir. Bu durumu hem AB(27)’de hem de Türkiye'de yeni tip toprak ağalığının ortaya çıkması olarak değerlendirmek de mümkündür. Kaldı ki arazisini büyütmek için toprak satın alacak kişilerin sermayelerinin olması yanında toprak satma isteği taşıyanların da bulunması gerekir. Bunlar ancak geleceği tanımlanmış bir ekonomik sistem söz konusu olduğunda yapılabilir. Yoksa arazi satın alacak kişi tarımın, arazi satacak kişi de tarım dışı sektörlerin yarınından kuşkulu ise mevcut durum değiştirilemeyecektir. Ülke tarımının geleceğini olması zor görünen değişikliklere bağlamak yerine, küçük ölçekli işletmelerde de tarım yapmanın pek ala mümkün olduğunu bilmek ve bunu sağlayacak politikalar üretmek gerekir. Tarım ile ilgili olanlar başta olmak üzere, kamu kurumlarının pek çoğunun görevi de budur. Bu görevi yerine getirmekle yükümlü olanların kamu arazilerini ve kamu imkanlarını birkaç firmanın emrine sunup, şirket tarımını yaygın ve etkin kılacak politikalar izlemeleri doğru, haklı ve gerçekçi bir yaklaşım değildir. 22 Çizelge 19. AB ve AB ülkelerinde 2010 yılı tarımsal işletme sayısı, işletmelerin ortalama arazi varlığı (da) ve çeşitli arazi büyüklük gruplarının payı (%) Ülkeler AB-27 Belçika Bulgaristan Çekoslovakya Danimarka Almanya Estonya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Güney K R.K. Litvanya Letonya Lüksemburg Macaristan Malta Hollanda Avusturya Polonya Portekiz Romanya Slovenya Slovakya Finlandiya İsveç Birleşik Krallık Türkiye* İşletme Sayısı (1000) 12015 42.9 370.5 22.9 42.1 299.1 19.6 139.9 723.0 989.8 516.1 1620.9 39.9 83.4 199.9 2.2 576.8 12.5 72.3 150.3 1506.6 305.3 3859 74.7 24.5 63.9 71.1 186.7 3075.5 İşletme başına alan (da) 143 317 121 1524 629 558 480 357 48 240 539 79 30 215 137 596 81 9 259 192 96 120 34 65 775 359 431 840 61 500 dekardan büyük işletmelerin denetlediği alan, % 66.1 59.0 86.9 93.5 82.2 76.8 81.3 50.9 17.5 70.6 84.5 41.7 28.8 57.4 53.5 86.4 74.2 50.8 38.1 29.5 66.0 52.8 12.1 94.0 57.2 72.8 87.0 11.3 İşletme büyüklük gruplarının (da) işletme sayısındaki payları (%) 0-49 50-99 69.2 22.6 91.4 15.4 7.3 9.1 33.7 6.9 77.1 53.1 26.9 72.9 89.6 33.9 58.7 17.2 87.0 98.2 28.6 31.6 55.2 75.6 93.1 60.8 64.4 9.7 12.6 8.9 64.8 10.9 12.1 2.9 18.3 19.1 15.8 20.8 11.3 12.1 14.3 9.0 11.5 5.2 27.2 20.0 10.0 4.6 1.8 14.2 17.7 22.2 10.9 4.7 23.4 10.9 12.5 22.3 14.4 18.4 100199 7.5 15.9 1.8 17.3 18.5 21.1 17.7 24.0 6.3 11.2 9.7 7.4 2.6 21.0 10.7 7.7 3.4 15.0 21.7 14.5 6.2 1.1 11.2 6.7 20.9 19.9 15.4 10.8 200499 6.4 28.4 1.6 19.1 21.9 25.4 13.5 39.6 3.5 10.9 17.2 5.4 1.7 11.5 6.3 16.3 2.7 26.6 21.5 6.3 3.8 0.5 4.0 5.8 34.0 21.3 22.7 5.1 500+ 6.0 21.1 2.3 29.9 33.2 28.5 14.3 18.2 1.0 10.5 37.2 2.8 0.9 6.4 4.3 48.9 2.4 15.7 7.5 1.8 3.4 0.5 0.6 12.2 22.9 23.9 39.7 0.9 http://ec.europa.eu/agriculture/statistics/agricultural/2013/pdf/c5-5-354_en.pdf * http://www.tuik.gov.tr Özetle ortalama işletme büyüklüğünün artırılmasının mülkiyet kayması ve temel üretim aracı olan toprağın belirli ellerde toplanması anlamına geleceği akıldan çıkarılmamalıdır. Kaldı ki, yıllardır uygulanan politikalar ve tarımsal üretimin tabiatı zaten tarımda nüfus tutmayı ciddi anlamda güçleştirmektedir. Bu sadece Türkiye için değil dünyanın gelişmiş ve gelişme yolunda addedilen pek çok ülkesi için de geçerlidir. Eğer bu gerçek göz önünde tutulursa Türkiye'de “tarımda fazla nüfus var tekerlemesi” nin yerini “tarım dışı sektörlerin işgücü talebi yetersiz” ifadesi alır. Mesele böyle ele alınınca tarımda fazla nüfusu öncelikle tarımın bir sorunu olarak değil, ülkenin tarım dışı sektörlerinin de sorunu olarak görmek gerekir. 23 4.2.Çayır ve Mera Çayır ve meralar hayvancılık için ucuz ve sürdürülebilir yem kaynağı olarak düşünülegelmiş, geniş çayır meralara sahip olduğu varsayılan Türkiye’de uzun yıllar bir hayvancılık cenneti olarak nitelenmiştir. Bu hatalı değerlendirme hem meraların daha da kötüleşmesine zemin yaratmış, hem de hayvancılık için olmazsa olmaz değerdeki yem bitkileri üretiminin savsaklanmasına neden olmuştur. Türkiye’nin çayır ve mera varlığı ile ilgili birbirinden farklı verilere rastlanmaktadır. Fakat TÜİK kayıtlarında “çayır ve mera arazisi” adı altında verilen alan 1988-1990 yıllarında 142 milyon dekar, 1991-2000 yıllarında 124 milyon dekar, 2001-2015 yılları arasında da 146 milyon dekar olarak yer almaktadır. Bu değerler ve eski yıllara ait veriler kullanılarak Grafik7 hazırlanmıştır. Grafikte yer alan değerler 1935 yılından günümüze mera alanlarının yaklaşık üçte ikisinin kaybedildiğini göstermektedir. Son yıllardaki farklılık büyük olasılıkla mera tanımının değiştirilmesinden kaynaklanmaktadır. 500 443 442 432 378 400 310 286 300 261 217 217 211 142 124 146 200 2001-2010 2001-2015 1991-2000 1988-1990 1980 1975 1970 1965 1960 1955 1950 1945 1940 1935 100 Grafik 7.Türkiye mera varlığı (milyon da) Çayır mera alanlarının azalması hayvansal üretim için ciddi bir sorun olmakla beraber, mera tahribatının getireceği problemler de göz ardı edilmemelidir. Tahribatın temel nedeni meraya karşı hiçbir sorumluluk duyulmadan erken ve aşırı, bir başka ifadeyle, kontrolsüz otlatmadır. Mera olarak nitelenen alanların bölgelere göre ancak %1550’sinin bitki ile kaplı olduğu ve bu alanların kuru ot veriminin 45–100 kg/da arasında değiştiği tahmin edilmektedir. Nitelikleri bu düzeye inmiş alanları, öncelikle mera olarak değil, erozyondan korunması gereken alanlar olarak düşünmek daha doğru olur. Buna rağmen bu alanları hayvancılığın hizmetine hazırlamak için mera ıslahına ciddi olarak eğilmek, sorunun büyük ve önemli olduğunu kabul etmek gerekir. 4.3. Kaba Yem Olarak Değerlendirilen Bitkilerin Üretimi Yem bitkileri tarımı, çayır ve meralardan daha sürekli ve güvenli yem üretiminin tek yoludur. Türkiye'de nitelikli kaba yem üretimi için tarımı yapılan bitkilerin en önemlileri yonca, korunga ve mısır (hasıl) dır. Söz konusu yem bitkilerinin 2004-2015 yılı ekim alanı ve üretim değerleri Çizelge 20’de gösterilmiştir. Çizelge 20’de görüldüğü gibi yoncadan sağlanan toplam yeşil ot miktarı yaklaşık 13.4 milyon ton, mısırdan sağlanan silaj miktarı da 18.5 milyon ton civarındadır. Özellikle son yıllarda görülen üretim artışına, hayvancılığın desteklenmesi kararı uyarınca gerçekleştirilen yem bitkileri ekimini destekleme programının önemli katkısı olduğu söylenebilir. Bu programın sürdürülmesi ve hayvansal ürün fiyatlarında istikrar sağlanması üreticilerin yem bitkisi üretimini daha ciddi bir biçimde ele almasına ve yem bitkileri üretiminin arzulanan seviyelere taşınmasına katkı sağlayacaktır. 24 Çizelge 20. Türkiye'de yonca ve korunga otu ile silajlık mısır ekim alanı (1000 da) ve üretimi (1000 t) Mısır Korunga Yıllar 2004 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Ekim Alanı 1 070 1 176 1 299 1 401 1 509 1 571 1 536 1 963 1 914 1 949 1914 Yeşil ot Kuru ot 270 330 125 496 192 526 143 604 158 785 1 509 (yeşil ot) 1 572 (yeşil ot) 1 460 (yeşil ot) 1 631 (yeşil ot) 1 646 (yeşil ot) 1 656 (yeşil ot) Ekim Alanı 1 550 2 599 2 690 2 889 2 740 2 937 3 128 3 572 4 027 4 150 4 231 Yonca Hasıl Silaj 600 433 303 322 243 208 239 302 259 252 234 6 200 10 070 10 260 11 183 11 100 12 446 13 294 14 956 17 835 18 563 19 685 Ekim Alanı 3 200 4 440 5 349 5 557 5 693 5 688 5 586 6741 6286 6 923 6 620 Kuru ot 2 300 2 000 1 815 2 820 1 698 3 514 1 844 3 907 1 748 4 037 11 676 (yeşil ot) 12 076 (yeşil ot) 11 536 (yeşil ot 12 616(yeşil ot) 13 432 (yeşil ot) 13 950 (yeşil ot) Yeşil ot 4.4. Karma Yem Tavukçulukta daha fazla olmak üzere, yem giderlerinin üretim maliyetindeki payı %50%80 arasında değişebilir. Toplam yem maliyeti içerisinde karma yemin payı ise, tavuk yetiştiriciliğinde %100’e yaklaşırken, üretim biçimine bağlı olarak ruminantlarda 0-%80 arasında değişim gösterebilir. Hayvanlara yedirilecek kesif yem işletmeler tarafından hazırlanabildiği gibi, yem fabrikalarında üretilip pazarlanmaktadır. Türkiye'de yem sanayinin kuruluşuna yönelik ilk girişim 1955 yılında özel teşebbüs tarafından başlatılmıştır. Daha sonra Yem Sanayi Türk A.Ş. bir yandan hayvan yetiştiricilerine karma yemi tanıtmaya ve benimsetmeye çaba harcarken, diğer yandan da özel girişimciler ve kooperatifler ile ortak yem fabrikaları kurmuştur. Özelleştirme çalışmalarının ilk yıllarında ortak şirketlerindeki hisselerini elden çıkaran Yem Sanayi Türk A.Ş., daha sonra kendine ait fabrikaları da satmış ve devlet bu sektördeki üretim faaliyetine son vermiştir. Halen 450-500 civarında fabrikanın faaliyet gösterdiği sektörün 2000-2014 yılları arasındaki karma yem üretimi Çizelge 21’de verilmiştir. Çizelge 21. Yıllar itibariyle karma yem üretimi20 Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 20 Büyükbaş ve Küçükbaş hayvan yemleri Payı, % Miktar, ton Payı, % 2.9 3 320 373 49.8 10.1 2 468 281 47.7 15.7 2 434 362 43.4 17.2 2 659 415 46.8 15.8 3 376 798 48.9 17.2 3 382 910 49.5 13.7 4 078 205 54.6 13.3 4 842 773 52.9 37.5 4 832 586 50.5 38.2 4 439 450 47.1 38.3 5 635 909 50.5 38.7 6 562 564 49.9 36.5 7 246 522 50.0 35.6 8 010 005 50.2 35.9 9 008 229 50.0 40,8 8 704 807 43,3 Kanatlı Yemleri Miktar, ton 191 053 524 927 880 650 978 309 1 094 287 1 172 546 1 021 324 1 219 885 3 581 546 3 596 688 4 274 599 5 095 587 5 282 844 5 686 051 6 460 492 8 197 125 Diğer yemler Miktar, ton Payı, % 3 150 800 47.3 2 185 122 42.2 2 300 141 41.0 2 048 754 36.0 2 434 485 35.3 2 278 817 33.3 2 367 552 31.7 3 089 774 33.8 1 149 169 12.0 1 383 058 14.7 1 257 022 11.3 1 504 190 11.4 1 959 173 13.5 2 265 811 14.2 2 534 895 14.1 3 203 051 15,9 http://www.tarim.gov.tr/sgb/Belgeler/SagMenuVeriler/GKGM.pdf 25 Toplam Karma Yem, Ton 6 662 226 5 178 330 5 615 153 5 686 478 6 905 570 6 834 273 7 467 081 9 152 432 9 563 301 9 419 196 11 167 530 13 162 341 14 488 539 15 961 867 18 003 616 20 104 983 Çizelgede görüldüğü üzere 2015 yılı karma yem üretimi, yaklaşık %41’i kanatlı (tavuk ve hindi) yemi olmak üzere, 20.0 milyon ton kadardır. Sektörün teknoloji ve bilgi kullanım düzeyi artmakta, rekabet yükselmektedir. Bunun yanında pek çok işletmede de karma yemin işletme içinde üretilmesi düşüncesi dile getirilmektedir. 4.5. Sermaye Bir tarım işletmesinin üretimde kalması, daha verimli ve üretken bir yapıya kavuşturulması için öncelikle işletme sermayesinin yeterli olması gerekir. Türkiye'de tarım işletmeleri arasında önceliği pazar hedefli üretim olmayanlar da vardır. Fakat pazar hedefli üretim yapmaya çalışanların pek çoğunun da alt yapısı yetersizdir. Özellikle bu açıdan arzulanan dönüşümü başlatmak ve hızlandırmak için, öncelikle işletmelerin sermaye eksikliği ortadan kaldırılmalıdır. İşletmelerin sermaye edinmesine katkı sağlayacak unsurlardan ilki ve en önemlisi üretimlerinden sağladıkları artı değerdir. Ne var ki Türkiye'de işletmelerin büyük bir kısmı için, çoğu kendilerine bağlı olmayan nedenlerle, kaynaktan yeterli sermaye birikimi sağlanamamaktadır. Bu durumda sermaye eksikliğini gidermek için akla gelen bir başka yol kamu kaynaklarının devreye sokulmasıdır. Fakat çok değişik nedenlerle bu kaynak da yeterince etkin ve yaygın biçimde kullanılamamıştır. Kısa bir sürede olumlu sayılabilecek değişiklikler de beklenmemelidir. Ama yine de, yeni yatırıma başlayacaklar ile işletmelerinde düzenleme yapacakların kamu desteklerini yakından izlemeleri yararlı olacaktır. Fiyat ve üretim miktarlarının güçlü tahminleri gerçekleştirilemedikçe, özel finans kurumları tarıma kaynak sağlamaya istekli olmayacaklardır. Ama günümüzde birçok özel banka tarımsal üretimi kredilendirmeye başlamıştır. Buna rağmen, tarım işletmelerinin üretim deseni ve biçimi ile işletmenin yapısını değiştirmeye yetecek ölçüde sermaye birikimi sağladıkları ya da kredi imkanı elde edebildikleri söylenemez. Bu eksiklik giderilmedikçe, ki bunu gidermenin yollarından biri düşük fiyatın önlenmesi diğeri de fiyat istikrarıdır, hayvansal üretimin boyutu, niteliği ve üretim maliyetlerini olumlu yönde etkileyecek değişimi sağlamak mümkün olmayacaktır. 4.6. Müteşebbis Türkiye'de 1923’ten itibaren sayısal olarak devamlı artan ve 1980 yılında 25 milyona yükselen tarımsal nüfus azalma sürecine girmiş ve 1990 yılında 23,1, 2000 yılında 23.8, 2010 yılında da, 17.5 milyon olmuştur (Çizelge 22). Bunun önemli nedenlerinden biri, ekstansif tarımsal üretimde yer alan işgücünün bir bölümünün bu alandan çekilmesidir. Çünkü kırsal kesimde, başta koyun ve keçi yetiştiriciliği olmak üzere, tarımsal faaliyette bulunmak gençler için cazibesini yitirmiştir. Önceleri bu işlerle uğraşanlar da, başta yaşlılık olmak üzere, çeşitli nedenlerle işi bırakmıştır. Kısaca kırsal kesimde yaşamayı sürdüren nüfus, tarımsal faaliyette bulunmadan ya da tarımsal faaliyetinin boyutunu küçülterek, yetersiz de olsa gelir sağlama çabasındadır. İşi bırakma ya da faaliyet çapını küçültme sürecinde, bitkisel üretime nazaran daha sürekli ve fazla işgücü gerektiren hayvansal üretim ilk sırayı almıştır. Köylerdeki işgücü kaybı ve hayvan sayısındaki azalma da bu görüşü destekler nitelikteki gelişmelerdir. Bu durumun sektöre, üretim koşullarını geliştirme ve buna uygun yetiştiricilik sistemlerini hayata geçirmede başarılı olacak yeni müteşebbisler katılıncaya kadar devam etmesi beklenmelidir. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre Türkiye'nin nüfusu 2012 yılı sonu itibariyle 75 627 384 kişi olarak tespit edilmiştir. Bu nüfusun yaklaşık 17.2 milyonu köy ve beldelerde 58.5 milyonu da şehir ve kasaba merkezlerinde oturmaktadır. Yalnız 2012 yılında 26 çıkarılan bir yasa21 ile pek çok köye mahalle statüsü verilmiş, böylece il ve ilçe merkezlerinde oturan nüfus artmış, belde ve köylerde oturan nüfus ise azalmıştır. Kısaca 2012 yılında nüfusun yaklaşık %23’ü belde ve köylerde yaşarken, pek çok köye yasa ile mahalle statüsü verilince, bu oran 2013 yılında 8.7’ye, 2015 yılında da 7.9’a düşmüştür. Çizelge 22. Şehir ve köy nüfuslarının değişimi (1000 kişi) Yıllar 1940 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Şehir Nüfusu Kişi % 4 348 24.4 5 244 25.0 8 860 31.9 13 691 38.4 19 645 43.9 33 326 59.0 44 066 64.9 54 807 75.5 56 222 76.3 57 386 76.8 58 448 77.3 70 034 91.3 71 286 91.8 72 543 92.1 Köy Nüfusu Toplam Nüfus Kişi % 13 474 75.6 17 820 15 703 75.0 20 947 18 895 68.1 27 755 21 914 61.6 35 605 25 092 56.1 44 737 23 147 41.0 56 473 23 797 35.1 67 863 17 754 24.5 72 561 17 501 23.7 73 772 17 339 23.2 74 724 17179 22.7 75 627 6 634 8.7 76 668 6 410 8.2 77 696 6 218 7.9 78 841 4.7. Hayvancılık Politikaları Türkiye’de hayvancılık politikaları hemen tamamen kamu tarafından belirlenmektedir. Tarımsal üretimin her aşamasında, denetleyici, yol gösterici, destekleyici, vergi tahsil edici ve dış piyasa ile ilişkileri belirleyici olarak görev üstlenme iddiasında olan kamu örgütü veya örgütleri, üreticileri ve üretimi ciddi boyutlarda etkilemektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkenin yapısı ve imkanları gereği, doğrudan üretim yapma düzeyine kadar üretimin içine giren kamu son yıllarda daha üst seviyede hizmetlere talip olma eğilimindedir. Ne var ki tarımsal üretimde üst-alt hizmet gruplarının ayrımında karışıklıklar yaşanmaktadır. Bu karışıklıkların ortaya çıkmasında, bürokrasinin geçmişten gelen alışkanlıkları ve beklentileri ile tarımı bir bütün olarak algılamadaki eksikliklerin de payı vardır. Bunlara ek olarak, zaman zaman siyasi kaygılar ve bazı çevrelerin etkili yönlendirmesiyle yapılan düzenlemeler de kamunun etkisini gereğinden fazla artıran ya da azaltan sonuçlar doğurmaktadır. Bu tip sonuçlara yol açan uygulamaların sıklıkla ortaya çıkmasında, düzenleme ve yönlendirme yapma yetkisi olan kamu birimlerinin birbirleri ile idari bağının zayıf, dolayısıyla koordinasyonun zor olması da rol oynamaktadır. Bu eksikliklerin farkında olunmalı ki, Cumhuriyetin ilanından günümüze, faaliyet alanında ve iş görme şeklinde ciddi değişiklikler olmadığı halde, tarıma hizmet veren bakanlığın adı bile defalarca değiştirilmiştir. Her değişiklik yeni masraflara ve yeni değişiklik beklentilerine yol açmış, fakat örgütün etkinliği arzulanan düzeye yükseltilememiştir. Türkiye’de çeşitli Bakanlıklar ve sivil örgütler yanında İl Özel İdaresi ve Belediyeler tarafından da yer yer hayvansal üretime dönük çalışmalar yapılabilmektedir. Özellikle İl Özel İdareleri ve büyükşehir statüsündeki yerlerde de belediyeler hayvansal üretim ile ilgili projeler geliştirip uygulamaya aktarma çabası içerisindedirler. Türkiye’nin uygulayageldiği politikalarda ihracata gereken önem verilmemiş, ihracatın koşullarının gerçekleştirilmesi bir yana zaman zaman yasak ve kısıtlamalar getirilmiştir. 21 Kanun No: 6360. On üç ilde büyükşehir belediyesi ve yirmi altı ilçe kurulması ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun, 6 Aralık 2012 tarih ve 28489 sayılı Resmi Gazete 27 AB ve hayvancılığı gelişmiş ülkelere bakıldığında ihracata önem vermenin gereği ortaya çıkmaktadır. Doğrudan üretim yapan sektörler dikkate alındığında hedefinde ihracat olmayanların genellikle başarılı olamadığı görülmektedir. Hayvancılıkla ilgili politikaların belirlenmesi ve öngörülen politikaların benimsenmesinde yetiştiriciler tarafından kurulan örgütler henüz kendilerinden beklenen işlevi üstlenememişlerdir. Oysa üretici örgütlerinin politikalara etkili olabilmesi Türkiye açısından oldukça önemlidir. Çünkü, Türkiye’de yaygın olan küçük ölçekli işletmelerin hem ürün satışı hem de girdi temininde pazarlık güçleri yetersizdir. Bu durum öncelikle üreticileri, ürünlerini düşük fiyata satmaya, girdileri de yüksek fiyata almaya mecbur bırakmaktadır. Bu temel olumsuzluğa ek olarak küçük işletmeler; teknoloji yenileme, ürün çeşitlendirme, ürün kalitesini yükseltme ve ürünlerini az da olsa işlenmiş ürüne dönüştürme faaliyetlerine de girememektedirler. Ayrıca, bir araya gelerek ortak hareket imkanına kavuşamamış olan üreticilerin temel politikalara etkili olma şansları, dolayısıyla çıkarlarını koruyabilme imkanları da yeterince gelişmemiştir. Türkiye'de hayvancılıkla ilgili sivil örgütler arasında sayılabilecek kooperatif, dernek ve birliklerin kurulup yaşatılmaya çalışıldığı bilinmektedir. Daha çok kooperatif ve yetiştirici birliği niteliğinde olan bu örgütler son yıllarda kısmen etkinlik kazanmaya başlamışlardır. Fakat katılımcıları ve sayıları az olan bu örgütlerin kalıcı bir yapıya ulaşmaları zaman alacak gibi görünmektedir. Gelişmiş ülkelerde, bir ırkı geliştirmek ve onu yetiştirenlerin çıkarını korumak amacı ile oluşturulmuş, ülke çapında örgütlenebilmiş dernek ve birliklerin geçmişinin 100-150 yıl geriye uzandığı dikkate alınırsa, Türkiye’de bunlara benzer yeni oluşumların desteklenmeleri ve güçlendirilmeleri zorunluluğu daha iyi anlaşılır. Yalnız bu süreçte sektörde yanlış anlamalar ve karışıklıklara yol açabilecek düzenlemeler yapmaktan da kaçınılmalıdır. Sonuç olarak; Türkiye'de pazarlama, girdi temini ve ıslah amaçlı yetkin sivil örgütlenmelere ihtiyaç vardır. Örneğin, yeterli olmasa da, özellikle süt sığırcılığında gözlenen bu yönlü çabalar ümit vericidir. Üreticilerin örgütlenme hızını artırma ve örgütlerin etkinliğini yükseltme amacına hizmet edecek politikaların belirlenip bir an önce etkin biçimde uygulanmasına özen gösterilmelidir. Türkiye’de tarım devlet müdahalesi ile en fazla karşı karşıya olan sektörlerden biridir. Tarımın alt kollarından olan hayvansal üretim de, doğal olarak sık sık devlet müdahalesine maruz kalmaktadır. Kamunun yönlendirme ve destekleme amaçlı politikalarda en fazla başvurduğu araçlar teşvik ve sübvansiyon olmuştur. Müdahalelerde çoğunlukla ya gıda sanayinin hammadde ihtiyacını karşılama ya da tüketiciyi koruma amacı öne çıkarılmıştır. Oysa üretim yetersizliği olan ülkelerde, devlet müdahalesinin temel amacı; üretimde sürekliliği sağlamak, üreticiyi korumak, üretimi artırmak ve maliyetleri düşürmek olmalıdır. Böylece diğer paydaşların da olumlu etkilenmesi sağlanabilecektir. Yalnız son yıllarda birçok alanda yeni yatırımları özendirecek destekler dikkat çekici düzeye çıkarılmıştır22. Bu güne kadar çeşitli isimler altında uygulanan ve hedefi genellikle üretim artışı sağlamak gibi gösterilen müdahaleleri üç genel grupta incelenebilir: 1. Girdi ve ürün bazında sübvansiyonlar, 2. Taban fiyatı uygulamaları, destekleme alımları ve teşvik primleri, 3. Yatırım teşvikleri Günümüzde, gelişmiş ve liberal ekonomiyi benimsemiş ülkeler de dahil, tarımda destek ve sübvansiyonlar önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye'de şimdiye kadar uygulanan belli başlı teşvik ve sübvansiyonlar; karma yem sübvansiyonu, süt teşvik primi, damızlık hayvan teminindeki teşvik ve destekler, 22 28 et teşvik primi, kaynak kullanımını destekleme, yem bitkileri üretimini teşvik, yapay tohumlama uygulamalarını teşvik, buzağı primi, faiz indirimi, ilaç sübvansiyonu, elektrik sübvansiyonu, doğrudan gelir desteği, hayvan başına destek, bazı hastalıklara karşı aşılama desteği, alet-ekipman desteği, tesis inşaası, üretim hayvanı satın alma, mazot desteği vb. başlıklar altında toplanabilir. Kamu, hayvancılıkla ilgili politikalarını bütün türleri aynı önemde görerek ya da türlerin ekonomik katkılarını dikkate alarak belirlememektedir. Örneğin, hayvancılık denildiğinde uzun yıllar genellikle sığır anlaşılmış ve uygulamaların pek çoğunda da sığır esas alınmıştır. Bu anlayış gereksiz ve yanlış müdahalelere neden olduğu için, sığırcılık sektörüne de beklenen yararı sağlamamıştır. Son yıllarda diğer türler de dikkate alınıyor görünse de, öncelik ve ağırlık yine sığır yetiştiriciliğindedir. 4.8. Hayvan Sağlığı Hayvansal üretimin sürekliliği ve karlılığını belirleyen unsurlardan biri de hayvan sağlığıdır. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze hayvan sağlığı konusunda ciddi ilerlemeler kaydedilmiş olmasına rağmen, gelinen noktayı yeterli bulmak mümkün değildir. Türkiye özellikle salgın hastalıklar konusunda oldukça fazla deneyime sahiptir. Sığır vebası, Şap, Ruam, Tüberküloz vb. salgınlar ile başarılı mücadeleler vermiştir. Bu başarılara rağmen, Türkiye henüz bu hastalıkların görülmediği, bu hastalıklardan ari bir ülke haline getirilememiştir. Aşağıdaki çizelge bu konuda bir fikir verebilir. Çizelge 23. Türkiye’de Sığır Tüberkülozisi ve Brusellozisi mihrak ( çıkış yeri) sayısı23. Hastalık 2012 2013 2014 Sığır brusellozisi 1638 1319 558 Sığır tüberkülozu 1102 1601 1653 Çizelge 23’te hayvanlardan insanlara geçebilen hastalıklardan ikisi olan tüberküloz ve brusellozis hastalıklarının çıkış yeri sayıları (mihrak) verilmiştir. Çizelgede görüleceği üzere 2013 yılında 1319 yerde brucellozis, 1601 yerde de tüberküloz tespit edilmiştir. Bunlara ek olarak şap hastalığı Türkiye hayvancılığını olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Son yıllarda LSD, mavi dil ve kuduz da önemli sorunlar arasında yerlerini almıştır. Salgın hastalıklarla mücadelede başarısızlıkta idari, ekonomik, coğrafi vb. pek çok faktör bakımından olumsuzlukların etkisi olmuştur. Örneğin, şimdiye kadar ne Türkiye'ye kaçak hayvan girişini engellemek ne de Türkiye içerisinde hayvan hareketlerini izlemek ve bir düzene sokmak mümkün olabilmiştir. Özellikle, hastalıklarla mücadelede Türkiye'den geri olan Doğu ve Güneydoğu komşularımızdan hayvan girişinin engellenememesi, hastalık tehdidini sürekli hale getirmiştir. Nitekim Türkiye'de ciddi salgınların başlangıç noktası genellikle bu ülkelere komşu bölgelerimiz olmaktadır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen salgın hastalıklarla mücadelede stratejisinin, hastalıkları tespit ve önleme hedefinden Türkiye'yi hastalıklardan ari hale getirmeye değiştirilmesi uygun olacaktır. 23 http://www.tarim.gov.tr/GKGM/Duyuru/76/2015-Yili-Hayvan-Hastalik-Ve-Zararlilari-Ile-MucadeleProgrami-Ve-Formlari 29 4.9.Yasal Düzenlemeler Hayvancılığı doğrudan ilgilendiren ve hazırlıkları uzun zaman alan iki temel yasa çıkarılmıştır. Bunlardan ilki mera yasasıdır ve bu yasanın gerekleri yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Diğeri, 2001 yılı içerisinde yürürlüğe giren 4631 sayılı “hayvan ıslahı kanunu”dur. Hayvansal üretimi de etkilemesi mümkün görülen üretici birlikleri yasası ise 2004 yılında yürürlüğe girmiştir. 13 Haziran 2010 tarih ve 27610 sayılı Resmi Gazete’de 5996 sayılı kanun olarak yayınlanan “Veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem kanunu”, adından da anlaşılacağı üzere, oldukça farklı alanlarda düzenlemeler içermektedir. Önemli birçok eksik ve hataları olan bu kanunla yapılan düzenlemelerden biri de, dikkate değer bir gerekçe bile ileri sürülmeden, 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanununun yürürlükten kaldırılmasıdır. Bu tasarrufu haklı ve anlaşılır bulmak mümkün değildir. Yasal düzenlemelerin hedefi, değişen koşulları da dikkate alarak, yasal alt yapıyı güçlendirmek ve yürürlükteki yasalara uygun ilgili tüzük, yönetmelik ve benzeri düzenlemeleri çağa uygun ve günün ihtiyaçlarını karşılayacak şekle getirmek olmalıdır. Yoksa kamunun ya da bazı meslek gruplarının etkisini artırmayı öne çıkaran yasal düzenlemeler sektöre zarar vermektedir ve zarar vermeye devam edecektir. 4.10. Genotip (Irk, Tip) Bu bölümde herhangi bir verimin şu ya da bu seviyede ortaya çıkmasının iki ana unsurundan biri olan hayvan (genotip) üzerinde durulacaktır. Burada anlatılacak hayvan unsuru ile bundan önceki bölümde anlatılan ve çevre genel adı altında toplanabilecek unsurlar arasında birbirlerinin katkısını artırıcı veya sınırlayıcı bir etki söz konusudur. Örneğin, ithal edildikleri ülkelerde 7-9 ton süt verebilen sığırlardan Türkiye’de 3-5 ton süt (bazı işletmeler hariç) alınabiliyor olması bu durumun bir sonucudur. Aynı şekilde sağlayabildiği çevre koşulları çok iyi olan bir işletmenin, genetik kapasitesi düşük bireylerin oluşturduğu bir sürüden yüksek verim elde etmesi de mümkün değildir. Sürüsünün verim seviyesini artırmak isteyen üretici, çevre ve genotipik seviyeyi birbirine uygun hale getirmeli ve bunları birbirine uygun biçimde ve bir arada yükseltecek yollar bulmalıdır. Yoksa işletmenin üretimi ekonomik olmaktan çıkacak ve bu durumun devam etmesi işletmenin üretimden çekilmesine yol açabilecektir. Türkiye’de bunun örneklerini her alanda görmek mümkündür. Cumhuriyetin ilk yıllarında hayvanlarımızın durumlarını belirleme ve verimlerini artırma yönünde yoğun çaba harcanmıştır. Daha sonra Türkiye'nin yerli genotiplerinin verimlerinin düşük olduğu kanaati yaygınlaşmış, hatta anavatanı Türkiye olan Ankara keçisi de bu gruba dahil edilmiştir. Bu kanaat doğrudan yerli ırkları hedef alan ıslah çalışmalarına ilgisiz kalınmasına, bunun yerine ithalat ve melezlemenin öne çıkmasına yol açmıştır. Aşağıda Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze genotipi iyileştirme çabalarına, kısaca değinilecektir. Sığır: Herhangi bir bölge ya da yörede uzun yıllar yaşayarak belirli özellikler kazanmış ırklara o bölge ya da yörenin “yerli ırklar” denilmektedir. Yerli ırkların oluşum sürecinde insan müdahalesi yok denecek kadar azdır. Türkiye'nin yerli sığır ırkı olarak kabul edilenler; Boz Irk, Yerlikara, Doğu Anadolu Kırmızısı ve Güney Anadolu Kırmızısı’dır. Bunlardan Boz Irk hemen hemen ortadan kalkmış, Güney Anadolu Kırmızısı da (Kilis) oldukça azalmıştır. Yerlikara ve Doğu Anadolu Kırmızısı’nın ise saf örneklerinin bulunması gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Günümüzde söz konusu ırklardan koruma sürüleri tesis edilmiştir. Koruma sürülerinin bir kısmı yetiştiriciler mülkiyetinde, bir kısmı da kamu kurumlarındadır. Oldukça düşük verimli olan yerli ırkların kendi içlerinde ıslahı çabaları Cumhuriyetin ilk yıllarında bir müddet devam ettirilmiştir. Fakat sağlanan gelişmenin özellikle koşulları iyileştirebilen işletmelerin ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğu anlaşılınca, tamamı devlet işletmelerinde yürütülen yerli ırkların ıslahı çabalarına son verilmiştir. Bu anlayışın gereği olarak, Güney Anadolu Kırmızısı hariç, diğer ırklardan sürüler ya dağıtılmış ya da Esmer ırkla melezlenmiştir. 30 Esmer ırkın Türkiye'ye getirilişi Cumhuriyet’in ilk yıllarında (1925) olmuş, diğer ırkların ithaline ise bundan yaklaşık 35 yıl sonra başlanmıştır. Ülkede en fazla yayılma alanı bulan Siyah Alaca (Holstein Friesian) ırkının Türkiye’ye getirilişi 1958 yılına rastlamaktadır. Aynı yıl bu ırkın yanında, sütçü bir ırk olarak kabul edilen Jersey ile etçi ırklardan Aberdeen-Angus ve Hereford da ithal edilerek kamuya ait birkaç işletmede yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu tarihten yoğun ithalatın başladığı 1987 yılına kadar olan yaklaşık 30 yıllık dönemde, Siyah-Alaca ve Esmer ırka ek olarak, az sayıda Angler ve Simental’in ithali yoluna da gidilmiştir. Genellikle ithal edilenlerin saf yetiştirilmeleri amaçlandığından bu ırklar başlangıçta devlet işletmelerinde tutulmuşlardır. Fakat zamanla uygulamanın etkisiz ve yetersiz kaldığı anlaşılmış, Türkiye'de damızlık nüve (çekirdek, öncü) işletmeler tesis edip geliştirme amacını gerçekleştirecek bir Genel Müdürlük (Hayvancılığı Geliştirme Genel Müdürlüğü) bile kurulmuştur. Ne var ki bütün bu çabalar hala arzulanan sonucu ortaya çıkaramamıştır. Saf yetiştirme çalışmalarının populasyona etkisinin düşük olduğu anlaşılınca, bu çabalara ek olarak, geç de olsa, melezleme çalışmaları yaygınlaştırılmıştır. Melezlemede, kültür ırkı boğaların doğrudan kullanımı yanında, suni tohumlamadan da yararlanılmıştır. Hangi araç kullanılırsa kullanılsın, melezleme çalışmaları devlet eliyle yürütülmüştür. Fakat özellikle 1986-1995 yılları arasında söz konusu çalışmalar hız kaybetmiş, bunun yerine bütün kaynaklar tekrar kültür ırkı gebe düve ithalatına yönlendirilmiştir. Gebe düve ithalatı günümüzde de sürdürülmektedir. Türkiye'ye 1986-1995 yılları arasında şimdiye kadar sözü edilenlerin dışında ırklar da (Montbeliard, Limousin vb) getirilmiştir. Etçi ırklar yaygınlık kazanmamış, besiye uygun olmayan Jersey ırkı da, birçok yerde kombine verimli ırklar ile rekabete dayanamamıştır. Kültür ırkı ve kültür ırkı melezlerinin toplam sığır varlığı içerisindeki payları Çizelge 24’te gösterilmiştir. Çizelgede görüldüğü gibi Türkiye’de kültür ırkı ve kültür ırkı melezleri toplamının 1990 yılında yaklaşık %40 olan payı 2015 yılında %86’yı geçmiştir. Bu artışta hem saf yetiştirme hem de melezleme çalışmalarının önemli rolü olmuştur. En yoğun şekilde 1986-1996 yılları arasında gerçekleştirilen gebe düve ithalatının da, özellikle kültür ırkı sığır oranının artışına katkısı olduğu düşünülebilir. Çünkü bu dönemde ithal edilen gebe düve miktarı 275.000 başı geçmiştir. Çizelge 24. Yıllar itibarıyla sığır varlığında çeşitli genotiplerin payı, (%) Yıllar 1990 2000 2004 2008 2010 2012 2013 2014 2015 Kültür Irkı 8.90 16.78 20.96 32.73 36.92 40.82 41.31 43.47 45.63 Kültür Irkı Melezi 32.26 44.03 43.64 41.02 41.40 41.51 42.40 42.52 40.97 Yerli Irk 58.84 39.19 35.40 26.25 21.68 17.67 16.29 14.01 13.40 Koyun: Daha önce ifade edildiği gibi, Türkiye’de hayvancılığın iyileştirilmesi ve ıslah çalışmaları denildiğinde genellikle sığır dikkate alınmıştır. Hem bu anlayış hem de koyunculuğun yapısı, sığıra göre daha kolay görünmesine rağmen koyun ıslahında ciddi bir başarı elde edilmesini, en azından elde edilmiş yeni genotiplerin yayılması bakımından, engellemiştir. Özellikle melezlemeye yönelik çalışmaların yaygınlık kazanamamasında Türkiye yerli koyun ırklarının büyük çoğunluğunun yağlı kuyruklu olmasının payı olduğu düşünülebilir. Çünkü yağlı kuyruk, hemen tamamı ince kuyruklu olan kültür ırklarının doğal aşımını engellemektedir. Bu durumun olumsuz etkisini azaltmak için yerli koyunların kültür ırklarından gebe bırakılmasında suni tohumlamaya başvurmak gerekmektedir. Ne var ki, bu konuda da önemli bir başarı sağlanamamış, 31 1934 yılında başlatılan Merinosla melezleme çalışmaları ve daha sonraki yıllarda yapılan faaliyetlere rağmen toplam koyun varlığında Merinos ve melezlerinin payı günümüzde ancak %7 seviyesine ulaştırılabilmiştir. Yapay tohumlama çalışmalarından da tamamen vazgeçilmiştir. Merinoslaştırma çabaları sonuçsuz kalınca, 1986 yılında etçi ırkların ithali gündeme gelmiş ve tanınmış etçi ırklardan koç ve koyunlar Türkiye'ye getirilmiştir. Birçok bilimsel çalışmaya da konu olan bu çabaların bu güne kadar yaygın bir etkisi ortaya çıkmamıştır. Bunda, çalışmaların izlenmemesi ve üreticiye bu çalışmaların herhangi bir ürününün, üretimin sürdürülebileceği koşullar sağlanarak sunulamamasının da payı olduğu düşünülmelidir. Türkiye'de, henüz sahada pek etkisi görülmese de, yeni ırk ve tipler geliştirmeye yönelik çabalar devam etmektedir. Elde edilen yeni genotiplerden bir bölümünün, henüz pek yaygınlık kazanmamış olsalar da, gelecekte etkili olacakları beklenmelidir. Bu çalışmalara “Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştirici Birlikleri”nin önemli katkıları olması beklenmelidir. Keçi: Türkiye keçi populasyonu esas itibarıyla iki grupta incelenebilir. Bunlardan ilki esas verimi tiftik olan Ankara keçisi, diğeri de et ve süt üretiminden yararlanılan kıl keçileridir. Ancak kıl keçileri içerisinde sayıları çok az da olsa Kilis, Malta, vb. sütçü keçi ırklarının varlığı bilinmektedir. Türkiye'de sahayı etkileyecek ölçüde yaygınlık kazanan ıslah edilmiş keçi genotipinden söz etmek mümkün değildir. Çünkü keçi ıslahına yönelik çalışmalar yeni yeni devlet işletmeleri dışına çıkmaya başlamıştır. Daha önceden de vurgulandığı gibi, AB ülkeleri de dahil, pek çok ülkede keçi üretiminin önemi artmaktadır. Ama Türkiye’de Çevre ve Orman Bakanlığı öncülüğünde Kıl keçisi sayısını azaltmayı ve belki de keçi yetiştiriciliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen uygulamalar ülke politikası haline getirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra son derece yanlış ve yanlı bir anlayışın sonucu olan bu plan terk edilmiştir. Kısaca, insanlar yıllardır çeşitli yönetimlerin göz yumması sonucu yok ettikleri ormanların sorumluluğunu keçilere yüklemekten şimdilik vazgeçmişlerdir. Ankara keçisi, dünyaya Orta Anadolu'dan yayılmış bir ırktır. Önceleri ancak birkaç ülkede ciddi anlamda yetiştiriciliği yapılabilirken, günümüzde Avrupa ülkeleri de dahil, pek çok ülke Ankara keçisi yetiştiriciliğine eğilmiştir. Fakat bu süreçte Türkiye'de, hem yetiştiricilik düzeyinde hem de Ankara keçisi sayısında telafisi zor gerilemeler meydana gelmiştir. İlgisizlik ve aldırmazlık devam ederse, yakın gelecekte Türkiye'de Ankara keçisi yetiştiriciliği ve Ankara keçisi ortadan kalkacaktır. Bu öngörünün gerçekleşmemesi için gerekli önlemlerin alınması tüm kesimlerin görevi olmalıdır. Manda: Türkiye’de özellikle eti ve sütü özel ürünlere işlenen manda türü neredeyse yok olma sürecine girmiştir. Öncelikle bu tür belirli yörelerde muhafaza altına alınmalı, zamanla da uygun özel ürünleri ön plana çıkarılmalı ve yetiştiricilerine, hiç olmazsa bugünkü düzeyde destek verilmeye devam edilmelidir. Tavuk: Teknik parametreleri bakımından dünyanın gelişmiş ülkeleri ile benzer değerlere sahip olan tavuk yetiştiriciliği, Türkiye’nin hayvansal üretimine ve hayvansal ürünler ihracatına ciddi katkılar sağlamaktadır. Son yıllarda toplam et üretiminde hindi türünün de kervana katılması, başta tüketici ve et sanayicisi olmak üzere pek çok kesime yarar sağlamıştır. Damızlık ve yem gibi girdileri bakımından dışa bağımlılığı yüksek olan tavuk ve entansif hindi eti üretiminde öncelikle pazar ve damızlık sorunu üzerinde durulmalı, özellikle aşırı fiyat dalgalanmaları ile düşük fiyata dayalı sorunlar aşılmaya çalışılmalıdır. Bu noktada ihracatın çok önemli bir seçenek olduğu bilinmelidir. Hindi: Son yıllara kadar hindicilik; birkaç kamu işletmesinden dağıtılan Amerikan Bronz genotipinden palazlar ile genellikle köylerde gerçekleştirilen kuluçka işlemi sonucu elde edilen hayvanlara dayalı olarak yürütülmüştür. Son yıllarda Türkiye hindicilik sektörü hemen tamamen entansif nitelik kazanmıştır. Kamu işletmelerinde gerçekleştirilen üretim durdurulmuştur. Sektör, tavukçulukta olduğu gibi, damızlık temininde tamamen dışa bağımlıdır. Bu durumun yakın zamanda değişmesi beklenmemelidir. 32
Benzer belgeler
Dünya ve Türkiye`de Hayvansal Üretim
etkilenmemek, yani sektörde müteşebbis tutabilmek ve tekelleşmeyi engellemek için
birçok önlem almıştır. Gelir garantisi sağlayan, işletmenin varlığını koruyan ve üretim
unsurunun nitelik kaybetmes...
Türkiye`nin hayvansal üretimi
önemli bir yer tutar. Bu önem; hayvansal ürünlerin hem besin maddesi olarak niteliklerinden hem de üretim özelliklerinden kaynaklanır. Gerçekten de hayvanlardan çok farklı koşullarda, çok değişik
z...