MASSdergi SAYI 4 - ODTÜ Havacılık ve Uzay Topluluğu
Transkript
MASSdergi SAYI 4 - ODTÜ Havacılık ve Uzay Topluluğu
Cilt 2, Sayı 4 12.09.2007 mass metu aerospace students society dergi ODTÜ Havacılık ve Uzay Topluluğu dergisidir. İçindekiler: M.A.S.S. Başkandan 1 Sabiha Gökçen 3 Yer-İyonosfer Boşluğunun Doğal Frekansları 5 AIAC’2007 7 Sanal Havacılık 8 Değiştirilebilir İtkili Motor 11 Uzay Fiziği ve Sweets 13 Sweets İnternet Bilgi Yarışması 14 Kanat Ucu Girdapları 15 Roketsan 21 Türksat Dünya Uzay Haftasını Kutluyor 22 Ticari Uçakların Kabin İçi Hava Kontrol Sistemleri 23 Yeniler & Eskiler 28 Direktör: Tuğçe Karabacak a Editör: Tuğçe Karabacak a Yayın Kurulu: Ahmet Kılıçaslan Cem Pekardan Gökhan Karagöz Talha Mutlu Tuğçe Karabacak Uğur Ersöz Yasemin Zeytinoğlu a Dizgi ve Tasarım: Ediz Edizyürek a İletisim: [email protected] BAŞKANDAN... Ü m i t E r g i n Değerli okurlar, Dergimizin 4. sayısında ODTÜ Havacılık ve Uzay Topluluğu yeni Yönetim kadrosu ile tekrar sizlerle beraberiz. 26 Mayıs 2007 Cumartesi günü yapılan 2007-08 Etkinlik Dönemi Kapanış Genel Kurulu'nda seçilen Yönetim Kurulu görevine başladı. 40 üyemizin katıldığı ve Türk Havacılık camiasından isimlerin de kokteylimizde misafirimiz olduğu bu genel kurul, topluluğumuzun son yıllarda düzenlediği en geniş katılımlı genel kurul olma özelliği taşıyor. Bu genel kurulda seçilen yeni Yönetim Kurulumuz ve EUROAVIA Ankara Local Board aşağıdaki arkadaşlarımızdan oluşuyor: Ümit ERGİN Yönetim Kurulu Başkanı / EUROAVIA Ankara President Gizem YÜCEL Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Eğitim ve İnsan Kaynakları Komitesi Başkanı EUROAVIA Ankara Vice President Tuğçe KARABACAK Yönetim Kurulu Sekreteri İletişim ve Tanıtım Komitesi Başkanı EUROAVIA Ankara International Editor Member (IEM) Denizhan YAVAŞ Yönetim Kurulu Üyesi Finans ve Lojistik Komitesi Başkanı EUROAVIA Ankara Local Board Member Osman AYCI Yönetim Kurulu Üyesi Model-Maket Komitesi Başkanı EUROAVIA Ankara Local Board Member Tuhfe GÖÇMEN Yönetim Kurulu Üyesi Seminer-Paneller Komitesi Başkanı EUROAVIA Ankara Secretary Tuğçe GARİP Yönetim Kurulu Üyesi Organizasyonlar Komitesi Başkanı EUROAVIA Ankara Local Board Member EUROAVIA'daki aktifleşme programımızın takibi ve koordinasyonunun sağlanması için Yönetim Kurulu tarafından atanan Eğitim ve İnsan Kaynakları Komitesi üyemiz Cem Yeniceli de EUROAVIA Koordinatörümüz olmuştur: Cem Yeniceli Yönetim Kurulu Koordinatörü EUROAVIA Ankara International Contact Member (ICM) EUROAVIA Activation Program Coordinator 1 M.A.S.S. Göreve gelen arkadaşlarımızın topluluktaki iş tecrübeleri ve gönüllü oluşları bizleri gelecek konusunda daha da ümitlendiriyor. Bütün arkadaşlarımın seçildikleri mevkide daha önceden tecrübe sahibi olmaları da bizleri ayrıca mutlu ediyor. Bu uyumlu, çalışkan ve başarılı takım ile çalışmak bütün üyeler için büyük bir keyif olacaktır. ODTÜ Havacılık ve Uzay Topluluğu, ilk defa bir çalışma dönemine bu kadar çok sayıda tecrübeli üye ile girerken, gelecek etkinlik dönemi için hazırlanan planlar çok yönlü ele alınıyor. Bütün etkinliklerimiz en değerli kaynağımız olan insan kaynağımız ile finans ve zaman kaynaklarımıza göre planlanıyor; riskleri, kazanımları hesaplanıyor ve ona göre karar veriliyor. Yönetim Kurulu'nda planlanan etkinlikler ve alınan kararlarda güvendiğimiz en önemli değerimizin tecrübeli ve gönüllü üyelerimiz olduğunun bilinci ve rahatlığıyla vizyonumuza ulaşma yolunda projelerimizi başlatıyoruz. Önümüzdeki aylarda başlayacağımız Sanal Havacılık Müzesi (SaHaM) projesi tamamen üyelerimiz tarafından temellendirilip yönetilecek bir proje olması ve topluluğumuza bilgi ve tecrübe olarak katacağı birikimin niteliği sebebiyle öne çıkan projemiz olacaktır. Kısaca bahsetmek gerekirse, kurulacak bir veritabanı ile havacılık dünyasında yer etmiş 'hava araçlarının' fotoğraflarının, teknik bilgilerinin, üretildiği ülkelerin ve firmaların, üretim yılının, kullanıldığı alanların vb. bilgilerinin bulunacağı ve sunulacağı bir web sitesi olacaktır. Başlangıçta İngilizce ve Türkçe hazırlanacak sitenin dili ileriki yıllarda EUROAVIA (European Association of Aerospace Students) üyeliğimiz sayesinde diğer dillere de çevrilebilecektir. Önümüzdeki yıl için planladığımız ve bir aydır araştırmalarını yürüttüğümüz bir diğer etkinlik: “Türk Havacılık Tarihi Konferansı”. ODTÜ HUT Organizasyon Komitesi ile Seminer-Paneller Komitesinin koordinasyonunda düzenlenecek bu konferansı gelecek etkinlik yılı adına en büyük etkinliğimiz olarak nitelendiriyoruz. 2008 yılı içinde iki gün süre ile ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenmesi planlanan bu konferansta, Sivil Havacılık Tarihi, Askeri Havacılık Tarihi, Havacılık Eğitim Öğretimi Tarihi, Türk Havacılık Sanayi Tarihi ile Hava Ulaşım ve Taşımacılık Tarihi olarak 5 alt başlık incelecektir. Makalelerin sunulacağı bu akademik içerikli konferansta, bu konularda konuşmacıların da bulunacağı panel oturumları da olacaktır. Bu etkinlik, alanında bir ilk olacak olması ve manevi önemi sebebiyle şimdiden gelecek yıl adına bizi en çok heyecanlandıran organizasyonumuzdur. Daha önceki yıllarda ODTÜ HUT Seminer-Paneller Komitesi tarafından düzenlenen Türk Havacılık Tarihi Seminerleri, düzenleyeceğimiz Türk Havacılık Tarihi Konferansı kapsamında yer bulacağından, ayrıca üzerinde çalışılan ve bitmek üzere olan Türk Havacılık Tarihi Seminerler Dizisi Kitabı'nın önümüzdeki dönemden önce yayınlanacak olması nedeni ile bu seminerlerin gelecek sene düzenlenmesine ihtiyaç duyulmayacaktır. Bunun yerine farklı konuları anlatan ve irdeleyen seminerler, söyleşiler, belgesel ve film gösterimleri ile etkinliklerimiz devam edecektir. İlk 3 sayımızda başta öğrenci arkadaşlarımız olmak üzere, havacılık camiasından, sektörden, mezunlarımızdan, okulumuzdaki ve bölümümüzdeki akademisyenlerden çok olumlu eleştiriler aldığımız ve 4. sayısı ile sizlerle yeniden beraber olduğumuz MASSdergi, her sayıda profesyonelleşen ve büyüyerek gelişen konseptiyle alanında bir boşluğu dolduruyor ve artık okurları tarafından heyecanla bekleniyor ve memnuniyetle karşılanıyor. Önümüzdeki yıl MASSdergi, içeriği ve dizgisinin hazırlanması ile her geçen gün tecrübesini artıran ve tamamen ODTÜ HUT İletişim ve Tanıtım Komitesi tarafından hazırlanıp yayına sunulan dergimiz, ODTÜ Havacılık ve Uzay Topluluğu'nun vizyon projesi olması yolunda emin adımlarla ilerliyor. Dışarıya açılan penceremiz websitemizin de değişim ve gelişim süreci devam ediyor. Yeni etkinlik yılına yeni bir websitesi ile başlamayı planlıyoruz. Geçtiğimiz dönem olduğu gibi önümüzdeki etkinlik dönemi için de maket uçak kursları düzenlemeye devam edeceğiz. Geçtiğimiz sene düzenlediğimiz etkinliklerde kazandığımız organizasyon tecrübesi ile önümüzdeki yıl için kendimize daha fazla güveniyoruz. Başka hiçbir öğrenci topluluğunda ve hatta çok azı dışında hiçbir sivil toplum örgütünde yapılaşmamış 'insan kaynakları yönetimi' felsefemiz ve programımızla fark yaratmaya devam edeceğiz. Ulusal ve uluslararası etkinliklere katılım sağlayarak ve mümkünse organizasyonlarında bulunarak Türk Havacılığında lider ve Avrupa'da EUROAVIA ilişkilerimizde gözde topluluk olma vizyonumuza ulaşmak için elimizden geleni yapacağız. Tabii ki bu noktada her zaman tekrarlamakta fayda gördüğümüz, en büyük güvencemizin en önemli kaynağımız olan insan kaynağımız ve üyelerimiz olduğunu bilerek davranacağız. M.A.S.S. 2 SABİHA GÖKÇEN T u ğ ç e K a r a b a c a k 3 Sabiha Gökçen dünyanın ilk bayan savaş pilotudur. 1913'te Bursa'da dünyaya gelen Sabiha Gökçen küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş ve ağabeyi tarafından büyütülmüştür. 1925 yılında, Bursa'ya gelen Atatürk'e okumak istediğini iletmeyi başarmış ve Atatürk tarafından evlat edinilmiştir. Soyadı Kanunu sonrasında kendisine Gökçen soyadını veren de Atatürk'tür. Birçok kişi Sabiha Gökçen'in bu soyadını havacılığa başladıktan sonra aldığını düşünür; fakat Sabiha Gökçen Atatürk'ün bu soyadını ona vermesinden aşağı yukarı bir yıl sonra havacılığa başlamıştır. 1935'te Türkkuşu'nun açılış töreninde yapılan planör gösterilerinden etkilenen Gökçen, Atatürk'ün arzusu ve desteğiyle aynı yıl Türk Hava Kurumu'nun Türkkuşu Sivil Havacılık Okulu'na başlamış ve okulun ilk bayan öğrencisi olmuştur. Ankara'da yüksek planörcülük brövelerini almıştır. (Bröve: Belli bir eğitimden sonra uçak kullanabilecek veya paraşütle atlayabilecek duruma gelmiş kimselere verilen yeterlik belgesi) Tek başına gerçekleştirdiği ilk uçuşu kendisi şöyle anlatmıştır: “Tek başıma ilk uçuşumu bugün bile hatırlarım. Bir gün önce manevi babamla eğitim okulunda öğretmenimin de katıldığı bir akşam yemeği yemiştik. Orada babam ilk kez, "erken uyu" dediği için şaşırmıştım. Nedenini o an bilmiyordum. Ertesi gün, manevi babamın tek başıma uçacağımı öğretmenimden işittiğini sonradan öğrendim. Ertesi sabah, manevi babamla havaalanına (bugünkü Atatürk Havaalanı, İstanbul) birlikte gittik ve bağımsız uçuş yapacağımı söyledi. Manevi babam uçuşumu izlerken, önce küçük bir daire, daha sonra da büyük bir daire çizerek uçtum. Havaalanına iner inmez manevi babamın yanına koştum M.A.S.S. ve eline şükran öpücüğü kondurduğum esnada, 'Türk kadını her şeyi başarır' dedi.” Sabiha Gökçen'in ilk uçuşu “Havacılık ve Spor Dergisi”nde (yıl 1937, sayı 193) aşağıdaki ifadelerle yer almıştır: “Atının üstünde, erkek kahramanları geride bırakarak, akıncıların önüne düşen Tomris'i Türk ırkı bir kere daha yarattı. Tayyaresinin içinde Sabiha Gökçen. Zavallı Piyer Loti'ler; mezarlarınızdan başlarınızı doğrultsanız da, yalnız dezanşanteliklerine acıyıp alaka duyduğunuz Türk kadının kültürüne, kahramanlığına, tehlikelere ve göklere meydan okuyuşuna hayran olmak fırsatına kavuşabilseniz...” “Bir kadınımız, Avrupa'nın en ileri ilim şehirlerinden birinde yepyeni görüşler ve tezlerle bütün bir ilim aleminin alakasını çeken tarihi konferanslar verirken; bir kadınımız meclis kürsüsünden memleketin en büyük meseleleri etrafında birçok ihatalı görüşler serdederken; bir kadınımız oturduğu şehrin halkevinde en belli başlı vazifelerden birini alarak kültür ve ülkü uğrunda bir cihanda çıkarırken; bir kadınımız da göklere Türk kadınının yüksekliğini, eşitsizliğini götürmektedir...” Planörcülük eğitimini tamamlamak için Rusya'daki Koktebel Yüksek Planör Okulu'na giden Gökçen, uçuşları ilerledikçe planörle yetinmeyip, motorlu kısma geçmiştir. Askeri savaş pilotu olabilmek için 1,5 yıl boyunca Eskişehir Uçuş Okulu'nda özel eğitim görmüş, 30 Ağustos 1937'de askeri uçuş brövesini almıştır: “Bugün, bana verdiğiniz bu diploma, bütün ömrümce en yüksek şeref beratım olacaktır. Askeri tayyareciliğin yüce gurur ve şerefini hakkı ile anlamış bulunuyorum. Bu kutlu mesleğe girebilmiş olmaktan duyduğum heyecan verici sevinci anlatamam. Bana bu şerefi kazandıran komutanlarımı ve Yu g o s l a v G e n e l k u r m a y B a ş k a n l ı ğ ı tarafından “Beyaz Kartal” nişanına layık görülen Gökçen, havacılık kariyerinin en büyük ödülünü 1996'da almıştır. Amerikan Hava Kurmay Koleji'nin mezuniyet töreni için düzenlenen Kartallar Toplantısı'nın onur konuğu olarak katıldığı Maxwell Hava Üssü'ndeki törende dünya tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri seçilmiş ve bu ödüle layık görülen ilk ve tek kadın havacı olmuştur. “Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti” isimli bir de anı kitabı bulunan Gökçen 22 Mart 2001'de vefat etmiştir. Türk havacılığının onursal bir ismi olan Sabiha Gökçen, aynı zamanda Atatürk'ün Türk kadınının toplum içinde bulunmasını istediği yeri gösteren değerli ve akılcı bir sembolüdür. öğretmenlerimi saygı ile selamlarım. Ne mutlu bana ki, bu şeref beratını milletimin ve vatanımın en büyük şerefe ulaştığı bu kutsal 30 Ağustos gününde almış bulunuyorum.” Altı ay kadar da 1. Tayyare Alayı'nda staj yapan Gökçen, orada zamanın bütün harp uçaklarıyla uçma şansı yakalamıştır. Sabiha Gökçen 1937'de Trakya ve Ege manevralarında görev almış, aynı yıl Dersim Harekatı'na da katılmıştır. Dersim Harekatı sonrası “Dünyanın ilk bayan savaş pilotu” unvanını almıştır. 1938 yılında Ankara'da bulunan Balkan Paktı heyeti üyelerinin Sabiha Gökçen ile tanıştıktan sonra kendisine uçakla başkentlerine gelmeyi önermeleri üzerine, tek başına Vultee-V tipi bir uçakla 5 günlük bir Balkan turu (İstanbulAtina-Selanik-Sofya-Belgrat-Bükreşİstanbul) gerçekleştiren Gökçen bu tur sonrası çok ünlenmiş ve her yerde “Göklerin Kızı” olarak anılmaya başlamıştır. Atatürk'ün ölümünden sonraki dönemde Türkkuşu Uçuş Okulu'nda başöğretmenlik yapan ve bu görevi 1954 yılında istifa edinceye kadar aralıksız sürdüren Gökçen, daha sonra Türk Hava Kurumu Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman uçağı ve akrobatik uçakla uçan Gökçen, son uçuşunu 1996 yılında Fransız pilot Daniel Acton eşliğinde Falcon 2000 uçağıyla gerçekleştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarafından “Türk Hava Kurumu Murassa (İftihar) Madalyası”na ve “İşte bir gün bir heykeltıraş Türk kadını, inkılabın bir safhasını canlandıran bir heykelle yanımıza geliyor; bir gün bir mebus Türk kadınını dinliyoruz, bir gün de bir Türk kızını, Türk ırkının kahramanlığına ve kabiliyetine yaraşır bir azimle Türk göklerinde dolaşırken görüyoruz.” (Havacılık ve Spor Dergisi, yıl 1936, sayı 170) Kaynakça: Øhttp://www.tayyareci.com Øhttp://www.turkishairforce.org Øhttp://www.sgairport.com Øhttp://www.cnnturk.com ØHavacılık ve Spor Dergisi, yıl 1936, sayı 170 ØHavacılık ve Spor Dergisi, yıl 1937, sayı 193 ØJapon The Mainichi Shimbun Gazetesi yazarlarından Yoshiaki ITO'nun Sabiha Gökçen ile Röportajı Ø“Türk Kızı, Gök Kızı, Atatürk Kızı: Sabiha Gökçen” Belgeseli M.A.S.S. 4 YER-İYONOSFER BOŞLUĞUNUN DOĞAL FREKANSLARI Y u r d a n u r T u l u n a y E m r e Yer devasa bir elektrik devresi gibi davranmaktadır. Atmosferimiz, aslında, zayıf bir iletkendir ve eğer hiçbir yük kaynağı olmasaydı, mevcut yükü 10 dakika içerisinde dağılacaktı. Yer'in yüzeyi ve iyonosferin iç yüzey tabanı (yaklaşık 55 km) bir kovuk oluşturmaktadır. Bu kovuk içerisindeki yük 500 000 Coulomb civarındadır. Yer'in yüzeyi ve iyonosfer arasında 1 - 3 x10-12 Amperlik dikey bir akım bulunmaktadır. Atmosferin direnci ise yaklaşık 200 Ohm'dur. Yer'in yüzeyine doğru oluşan elektrik akımı, şimşek aktivitesi göz önünde bulundurulmazsa, Güneş'ten saçılan yüksek seviyede iyonize olmuş hidrojen parçacıklarından kaynaklanmaktadır. Pozitif yüklerin (protonlar) kütle değeri, negatif yüklerle (elektronlar) karşılaştırıldığında çok yüksektir. Bu yüksek kütleli, yüklü parçacıklar atmosferi geçerek Yer'in yüzeyine doğru inmekte ve bir elektrik akımı yaratmaktadırlar. Bizler, elektrik akımını elektronların artı yükten eksi yüke doğru akması olarak biliriz. Protonlar, Yer'in atmosferinden geçerken ters yöne doğru hareket ederler. Fakat elektronlara dayalı bir ölçüm yöntemi kullanıldığında, Yer'in eksi yükünün daha fazla olduğu ve elektron akışının yukarı doğru olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bu ilginçtir, çünkü artı yüklü protonlar aşağı doğru hareket etmektedirler. A l t u n t a ş Şekil 1 Şekil 2 5 M.A.S.S. Güneş'ten püskürtülen ve Yer gezegenine gelen elektronlar eksi yüklü iyonosfer ile karşılaştıkları zaman geriye doğru itilir, yavaşlar ve yığınlar oluştururlar. Yer'in atmosferi elektronlara yalıtkan olduğu için elektronlar iyonosferden geçecek eylemsizliği yakalayamazlar. İyonosfer ise yüksek bir eksi yüke sahiptir ve iletkendir. Bu olay, elektronlar yeterli eylemsizliği elde edip şimşek olarak Yeryüzüne ulaşana kadar devam eder. Öyle ki, her saniye 1000'in üzerinde şimşek ve yıldırım meydana gelmektedir ve bu olaylardan açığa çıkan elektrik enerjisi, Yer'in yüzeyine doğru akmaktadır. Şimşek ve yıldırım aktivitesinden doğan elektromanyetik dalgalar Yer'in manyetik alanı ile etkileşim içindedirler. İyonosferdeki bu yük (iyon küreleri halinde) Yer'in etrafında bir elektrik kalkanı oluşturur. Bu kalkan küresel bir kapasitörün dış çeperi gibi davranır. İç çeperi ise Yer'in yüzeyi oluşturur (Tıpkı fizik derslerinde öğrendiğimiz küresel kapasitörler gibi). İki küre arasındaki dielektrik yalıtkan ise atmosferdir. Yeterli uzunlukta dalga boyuna (düşük frekansa) sahip elektrik sinyalleri bu kovuk içerisinde ve çevresinde yönlendirilirler (waveguide). Schumann Rezonansları (SR), adı geçen bu kovukta yönlendirilen, şimşek aktivitesi kaynaklı, yarı kalıcı elektromanyetik dalgalardır. 6 Hz'lik bir bantla ayrılan bu rezonanslar ilk defa 1952 yılında Alman fizikçi Schumann tarafından tahmin edilip teorik olarak araştırılmıştır. Bu dalgaların taban frekansta olanı (7.8 Hz: ekstra düşük frekans bandı) birinci Schumann Resonansı (modu) olarak isimlendirilmiştir. Bu frekanstaki dalganın dalga boyu yaklaşık Yer'in çevre uzunluğu kadardır ve Yer'in etrafında batıdan doğuya doğru hareket etmektedir. Schumann rezonansları, Yer'in manyetik alanı ölçümlerinin Fourier analizi yapılarak spektrumda kolayca izlenebilmektedir. Geçtiğimiz yıllarda, SR bilim çevrelerinde araştırma konusu olarak kullanılmaya başlanmıştır. SR'ların kaynağının evrensel şimşek etkinliğinden ileri gelen bulut-yer arası şimşek boşalımları olduğu düşünülmektedir. SR'ların itibari ortalama frekansları, çok az bir günlük değişimle birlikte, 7.8 - 45 Hz arasında görülmektedir. Bu çizgilerin şiddetinin evrensel şimşek etkinliğini denetlemek amaçlı kullanılabileceği ileri sürülmüştür. Z e y n e p K o c a b a ş T o l g a Y a p ı c ı SR'lar gün içinde evrensel şimşek etkinliğindeki değişimler ile bağdaştırılabilen bazı değişimler göstermektedirler. SR modlarının güçlerindeki değişimler kullanılan modun çeşidine göre değişiklikler göstermektedir. Bu özellikleri göz önüne alındığında, SR'lar, evrensel şimşek etkinliği ve iklimsel parametrelerin tespiti açısından büyük önem taşımaktadırlar. Günlük hayatta kullandığımız araçlardan (cep telefonları, radyolar, televizyonlar vb.), havacılık sektöründe kullanılan araçlara (GPS, uzaktan haberleşme ve telsiz sistemleri vb.) kadar, birçok araç ve teknik sistem Yerİyonosfer arasında salınım yapan radyo dalgaları sayesinde iletişim sağladıkları için, bu ortamda süregelen değişimlerden etkilenmektedirler. Bu açıdan bakıldığında SR parametrelerindeki değişimler havacılık sektöründeki önemi artmaktadır. SR'ların yüksek frekans (HF) dalgalar ile olan etkileşimi deneysel olarak da gösterilmiştir. Şekil 3 Bu açıdan bakıldığında ekstra düşük frekanstaki hatta ultra düşük frekanstaki dalgalar iletişimde önem kazanmaktadır. Özellikle denizaltılar ve hava taşıtları arasındaki iletişimde güç yitimi çok önemli bir etkendir. Bilindiği gibi su havadan daha yoğundur ve yoğun bir ortamda bir dalganın güç yitimi, dolayısı ile taşıdığı bilginin ömrü ve menzili azalacaktır. Düşük frekanstaki dalgalar daha az yitime uğradığı için bu alanda tercih edilmektedirler. Ekstra ve ultra düşük frekanstaki dalgalar havacılık ve iletişim sanayisinin yanı sıra deprem öngörüsünde de önem taşımaktadır. Son yıllarda, değişik frekanstaki elektromanyetik ölçümlerin deprem öngörüsünde kullanılabileceğine ilişkin birçok yayın yapılmıştır. Bu araştırmalardaki ilk sonuç Kaliforniya Deprem Araştırma Enstitüsü'nde elde edilmiştir. 18 Ekim 1989'da Kaliforniya Loma Prieta'da meydana gelen büyük depremden yaklaşık 2 hafta önce anormal ULF etkinliği saptanmış ve bu anormallikler deprem olduktan sonra uzun bir süre devam etmiştir. Ne yazık ki, elektromanyetik öngörüler ile sismik aktivitenin etkileşimi tamamen anlaşılamamış, fakat bu konuda birkaç farklı açıklama ortaya atılmıştır. Bir açıklama, homojen olmayan sıkıştırılmış kayalardan suyun difüzyonu kaynaklı açığa çıkan akış potansiyeli oluşumu olarak tanımlanan elektrokinetik etkidir. Diğer bir açıklama ise, mikrokırılım sürecinde oluşan stokastik mikroakım etkinliğidir. Bu konudaki araştırmalar, Japonya ve Amerika başta olmak üzere birçok ülkede devam etmekte ve yeni ölçümler yapılmaktadır. Yer-iyonosfer arası boşluğun özellikleri ve bu ortamın değişimi hakkında bize çok önemli Şekil 4 Ekstra düşük (1-100 Hz) ve ultra düşük (< 1 Hz) frekanstaki dalgaların ve dolayısı ile SR'ların önemli olduğu bir konu ise iletişim sektörüdür. Bir dalganın frekansı ne kadar düşük ise güç yitimi de o kadar az olacaktır. Şekil 5 M.A.S.S. 6 bilgi veren SR'lar, bunun yanı sıra birçok ilginç araştırmaya konu olmuşlardır. Bilim adamları, SR genliklerindeki değişimlerin, kan basıncı ve kalp atış hızı ve dolayısı ile insan psikolojisi ve sağlığı üzerinde önemli etkileri olduğunu ileri sürmüşler ve istatistiksel olarak yapılan testlerde bu etkileri ispatlamışlardır. Sonuç olarak söylenebilir ki, bu derecede önemli bir parametrenin araştırılması ve adı geçen konularla etkileşimlerinin incelenmesi, Yer - İyonosfer boşluğundaki elektromanyetik olaylar ile ilgili önemli bilgiler taşıdığı için ANKARA INTERNATIONAL AEROSPACE CONFERENCE September 10-12, 2007 METU-Ankara, TURKEY Şekil 6 büyük önem kazanmaktadır. Bu yüzden bu konudaki çalışmaların zaman içinde artış göstermesi beklenmektedir. ØBu yazı ODTÜ Havacılık ve Uzay Mühendisliği Bölümü Yer'e Yakın Uzay Grubu olarak, Prof. Dr. Yurdanur Tulunay, Emre Altuntaş, Zeynep Kocabaş ve Tolga Yapıcı tarafından hazırlanmıştır. ØŞekil 1 ve 2 için referans: http://www.iihr.uiowa.edu/projects/schuman n/Index.html Bu yıl dördüncüsü düzenlenen AIAC'2007 (Ankara International Aerospace Conference) etkinliği, 10-12 Eylül 2007 tarihleri arasında ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Etkinliğin amacı, havacılık ve uzay alanında bilgi paylaşımını sağlayacak uluslararası bir platform yaratmak. Havacılık ve uzay alanındaki çeşitli konular üzerinde çalışma yürüten araştırmacılar, bu etkinlik aracılığıyla, katılımcıları havacılık ve uzay alanındaki son gelişmelerden haberdar edecekler. Dili İngilizce olan konferansın davetli konuşmacıları: İspanya'dan Dr. Luis RuizCalavera (EADS-CASA), Amerika'dan Prof. Cengiz Camcı (Penn State), İsveç'ten Prof. William K. George (Chalmers), Hollanda'dan Prof. Zafer Gürdal (TU Delft), İngiltere'den Prof. İsmet Gürsul (University of Bath), Almanya'dan Dr. Wolfgang Luber (EADS), Amerika'dan Prof. Lakshmi N. Sankar (Georgia Institute of Technology) ve Türkiye'den Prof. Raşit Turan (ODTÜ). İlki 1996 yılında gerçekleştirilen AIAC etkinliğinin ikincisi 1998'de düzenlendi. Üçüncüsü 2005 yılında yapılan konferans artık iki senede bir düzenleniyor. Etkinliğin programı ve daha ayrıntılı bilgi için: http://aiac.ae.metu.edu.tr/ 7 M.A.S.S. SANAL HAVACILIK Y a s e m i n Pilotluk güzel meslek… Hemen herkesin aklından bir an geçmiştir mutlaka pilot olmak. Ne güzel olurdu göklerde uçmak diye iç geçirip kendinizi o kokpitte hayal etmişsinizdir en azından bir kez, itiraf edin. Kimileri hayalinin peşinden gidip gerçekleştirir bunu, kimileriyse başaramaz ya da vazgeçer hemen. Ne de olsa öyle kolay bir iş değildir bu. Gerçek bir pilot olamayacağız diye hayallerimizden vazgeçmek de olmaz. O zaman biz de hemen her ayrıntısı düşünülmüş uçuş simülasyonlarıyla, 'sanal'ını oluruz. Sanal pilotluktan hava trafik kontrolörlüğüne, binlerce havaalanı ve onlarca uçak seçimine olanak veren, kişiye basit bir oyundan çok daha fazlasını sunan bu simülasyonlar nasıl şeylermiş, bir bakalım… Hemen ilk soru: Sanal havacılık ya da 'virtual aviation' diye tabir edilen olay nedir? Türk Sanal Havacılık Akademisi bu soruyu şöyle yanıtlamış: 'Çok kısa olarak özetlemek gerekirse sanal havacılık, içinde havacılık sevgisi ve tutkusu olan insanların bu sevgilerini öncelikle bilgisayar üzerinde, geniş anlamda ise Internet dünyasında fiiliyata dökmeleridir. Çoğu sanal havacı için büyük bir tutku olan "uçma sevdası" çeşitli sebeplerle günlük yaşantılarında bir erişilmez olduğundan, kendileriyle aynı sevgiyi ve tutkuyu paylaşan insanlarla bir araya gelerek oluşturdukları "sanal havacılık" camiasında yaptıkları bilgisayar destekli sanal uçuşlar ile gerçekleştirilmiş olur'. Ancak sanal havacıların kesinlikle kabul etmediği bir şey var. O da bu uğraşın bir oyun olarak görülmesi. Sanal havacılık, uçuş simülatörleri ile gerçekleştirilmekte. Bu simülatörlerin en popüleri ise, hiç şüphesiz ki Microsoft ürünü olan 'Flight Simulator 2004'. Bu simülatörle uçabilmek için, öncelikle sanal havayollarına üye oluyorsunuz. Ekranda gördüğünüz kokpit, gerçek uçaklardakinin hemen hemen aynısı oluyor. Üstelik üzerinden geçtiğiniz şehirlerin grafikleri bile aynen simülasyona eklenmiş durumda. Gerçek hayattaki ATC'ler (hava kontrol) de mevcut. Peki, sanal pilot olmak nasıl bir şey acaba? Eğer nasıl olacak canım, gazı verip uçağı uçuruyorsun işte, bu kadar basit diye düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Çünkü durum kesinlikle böyle değil. Öncelikle haftalar, hatta bazen aylar süren araştırmalar yapıp 'uçmak' ile ilgili ne kadar teknik detay varsa öğrenmek zorundasınız. Yol rotası için chart'ların, hava kontrol ekipleriyle anlaşabilmek için havacılık terimlerinin üzerinde çalışmalısınız. Yani belli derecede Z e y t i n o ğ l u M.A.S.S. 8 pilotaj bilgisine sahip olmadan Flight Simulator'a başlarsanız, çok zorlanacağınızdan sıkılıp bırakmanız yüksek bir ihtimal gibi görünüyor. Ancak bu işe gerçekten kafa yorup devam etmeye niyetliyseniz, inanılmaz bir eğlence sizi bekliyor demektir. Pek çok insan yüksek derecede bilgiye sahip bir sanal pilotun gerçek bir uçağı da uçurabileceğini düşünür. Hatta bazı sanal pilotlar da bu yanılgıya kapılır. Ancak sanal havacılık kişiye sadece teorik bilgi verir ve bunu simülatör ortamında uygulama olanağı sağlar. Yani gerçek bir uçağın vereceği tepkileri asla öğretemez. Dolayısıyla sanal bir pilotun gerçek bir uçağı uçurabilmesi mümkün değildir. Ama sanal havacılığın profesyonel havacılığa geçişte kişiye büyük katkılar sağladığı da bir gerçektir. Aldığı bilgilerle kendini yetiştirmiş bir sanal havacı, profesyonel havacılık eğitimlerindeki ileri düzey bilgileri bile çabucak anlayıp uygulayabilecek ve tabi ki bu konularda herhangi bir bilgisi olmayan birine göre çok daha önde olacaktır. Şimdi Flight Simulator 2004 (fs2004)'ten biraz daha bahsedelim. Bir kere bu simülasyonda gördüğünüz pek çok şey 9 M.A.S.S. gerçeğinden farksız. Hava meydanları, pistler, uçak süzülürken aşağıda şehirlere veya araziye yönelik grafiklerin hepsi aslının birebir aynısı. Uçuş esnasında “online” olunan meydanın ya da uçarken üzerinden geçtiğiniz bölgenin gerçek hava şartları da program tarafından aynen simüle ediliyor. Bu şu demek oluyor; eğer örneğin siz Atatürk Hava Meydanı'ndan kalkacaksanız, o sırada da Atatürk Hava Meydanı'nda da rüzgâr “36 sağ” pistinden iniş kalkışa müsaitse, siz de aynısını sanal ortamda yapmak zorundasınız. Çünkü bağlı olduğumuz IVAO server'larına, her meydanın ve her bölgenin anlık meteorolojik bilgileri anında yansıyor. Bu bilgiler ekrana da yansıdığından sanal pilot “36 sağ” pistini kullanmak zorunda kalıyor ve uyguluyor. Aynı şekilde, üzerinden geçtiğimiz bölgelerin o anki meteorolojik hava şartları anında IVAO server'larından alınan bilgiler doğrultusunda ekranlara yansıtıldığından, her türlü yağış, fırtına, türbülans, bulutlanma, görüş vs. şartlarını sanal kaptan da hissediyor ve o şartları adeta ekranlarında yaşıyor. İnilecek meydanın gerçeğinde o anda inişi zorlaştırıcı şartlar mevcutsa, simülatörün başındaki kişi uçağı indirirken inanılmaz bir heyecan yaşıyor. Yani uçuş simülasyonları neredeyse gerçek bir kokpitte gerçek bir pilotun yaşadıklarının hemen hemen aynını yaşama imkânı sunuyor ve böylece basit bir oyun olmaktan çok uzakta, pek çok insana hayallerini gerçekleştirme imkanı sunuyor. Ancak ne Microsoft'a ne de daha gerçek uçuşlar isteyen uçuş simülasyonu fanlarına fs2004 yetmez oluyor ve Microsoft 2006 yılında son simülasyonu olan FSX'i çıkarıyor. Peki, FSX ile fs2004 arasında ne gibi farklar var acaba? Bir kere FSX'te grafik motoru tamamen yenilenmiş durumda. Her FS serisinde daha da iyileştirilen dağlar, nehirler, ovalar gerçek hayattakini aratmayacak derecede uyumlu ve göze hoş geliyor. Şehirlerdeki detaylar da arttırılmış. Altınızdan akan trafik, ana ve ara yollar, geceleri ışıl ışıl parlayan binalar, marinalar ve hareket eden gemilerle FSX, şehirleri diğer uçuş simülasyonlardan çok daha başarılı bir şekilde modelliyor. FSX'te ufak bir detay olarak hayvanlar da düşünülmüş durumda. Örneğin Afrika üzerinden bir uçuş yaparken altınızdan bir fil sürüsünün geçtiğini görebiliyorsunuz. Ancak FSX'teki detaylar bunlarla bitmiyor. Simülasyonda yaklaşık 24 000 havaalanı bulunuyor ve bunlardan 45'i aşırı detaylandırılmış durumda. FSX'te çeşitli sınıflarda toplam 20 hava aracı modellenmiş. Hafif motorlu bir delta kanattan, efsanevi DC3 kargo uçağına ve koskoca bir Boeing 747400'e kadar pek çok seçeneğiniz var. Bir uçak tarafından çekilebilen bir planör de mevcut. Tüm bu uçaklar inanılmaz güzel ve gerçeğine uygun modellenmiş. Peki, Türkiye'de sanal havacılık ne durumda? Türkiye'de 1998'lere gelindiğinde çok az bir kitlenin ilgilendiği ve dünya bazında geri kaldığı sanal havacılık, özellikle Internet'in evlere uygun fiyata gelmeye başlamasıyla çok hızlı yaygınlaşmaya başlar. 2004 yılının ikinci çeyreğinde ise sanal havacılıkla ilgilenenlerin sayısında gözle görülür bir artış yaşanmaktadır. 2005 yılına gelindiğinde, sanal sivil havacılığın yanında sanal askeri havacılığın da Türkiye için artık bir gereklilik olduğunu düşünür bir grup sanal havacılık gönüllüsü. Böylece Turksim-Türk Sanal Havacılık Akademisi, Fly Thy gibi online uçuş imkanı sağlayan sitelerin ve sanal hava yollarının yanında, Türk Sanal Hava Kuvvetleri Komutanlığımız da olur. Şu anda Türkiye'de sanal havacılık işine çok büyük para harcayanlar var. Sanal pilotluktan daha da zevk almak ve gerçeklik duygusunu daha da çok yaşamak isteyenler 'home cockpit' kurmak adına döktükleri paraya pek de acımıyorlar. Sonuçta, 'sanal' da olsa onlar birer pilot artık. Bu duyguyu onlara daha da gerçekçi bir şekilde yaşatacak sistemlere para dökmüşlerse ne olacak yani canım, değmez mi? Son bir not: FSX'in nasıl bir şey olduğunu merak ediyorsanız youtube'daki şu kısa videoya bir göz atın derim. Çok yardımcı olmayabilir tabi, aslını görmek lazım. http://www.youtube.com/watch?v=4AJ1uKHHgU Kaynakça: Øwww.airporthaber.com Øwww.turksim.org Øwww.level.com.tr M.A.S.S. 10 DEĞİŞTİRİLEBİLİR İTKİLİ MOTOR G ö k h a n K a r a g ö z Sıradan bir otomobil içerisinde oturup 0 km/s hızdan 100 km/s'lik hıza ivmeli olarak çıkmak ve tekrar yavaşlamak hiç sorun değildir. Fakat, eğer siz bir roket pilotu olsaydınız bu işi yapmak hiç de kolay olmayacaktı. Neredeyse bütün roket motorları ya tam güçte çalışacak şekilde ya da sıfır (0) itki sağlayacak seviyede çalışacak şekilde dizayn edilmişlerdir. Bu da roket motorunun yüzeye nasıl indirileceği konusunda sorun çıkarmaktadır. Bu, otomobilinizi ya tam gazda ya da sıfır gazda park edeceksiniz demekle aynı anlamdadır. Roket motoruna sahip bir aracın bir yüzeye indirilmesi problemini biraz daha açarsak: Bir gezegen yüzeyine inen araç için itki can alıcı mahiyette önemlidir. Yörüngeden çıkıp gezegen yüzeyine doğru inişe başlandığı zaman, aracın iniş sistemleri gezegen yüzeyine dokunana kadar dengeli bir şekilde iniş sağlamak için yapılabilecek tek şey motor gücünü ara ara kesip ara ara güç vermektir; çünkü araç kendisini yavaşlatmak için motora güç v e r e c e k t i r, r o k e t motoru tam güçte çalıştığı için eğer uzun süreli güç verme işlemi devam ederse roket gezegen yüzeyine inmek yerine yeniden yükselmeye başlar. Hele ki inilen yüzey Ay yüzeyi gibi yerçekiminin çok az olduğu bir yüzey ise. Eğer hiç güç verilmeyip sıfır itkide inilmeye çalışılırsa bu sefer de araç yüzeye çakılır. Tekrar etmek gerekirse, güvenli bir iniş için ara ara güç verilir, ara ara güç kesilir. Apollo Ay modülü iniş motoru (roket motoru) bütün zamanların iniş şampiyonu. 1969-1972 yılları arasında kusursuz altı iniş gerçekleştirdi. Bu motor, hızı 10 125 lbs 'dan 1 250 lbs'ya kadar azaltabiliyordu. Basit bir yapıya sahip olup, pompa ihtiyacı duymadan basınçlı tanklardaki oksitleyici ile yakıtı 11 M.A.S.S. birleştirip yakıyordu. NASA gelecek on yıl için gözünü yeniden Ay'a çevirdi. NASA Marshall Uzay Uçuş Merkezi mühendisi Tony Kim şöyle söylüyor: “Ay yüzeyine Apollo modülünden daha fazla yük taşıyabilen yeni modüller indirmek istiyoruz fakat bunu başarabilecek yeni yüksek performanslı motorlara ihtiyacımız var. Apollo Ay modülü iniş motoru oldukça iyiydi ve güvenilirdi fakat gelecekteki projeler için beklenen performansa sahip değil.” Yeni dönem projelerde Ay'a inecek araç için mühendisler yeni teknolojiler geliştiriyor ve bu amaçla yeni bir motor tasarımı gerçekleştiriliyor: Common Extensible Cryogenic Engine “CECE". CECE'nin esası RL10 motorudur ki bu motor 1966-1968 yılları arasında Ay'a yollanan yedi robot aracın itkisini sağlamıştır. Bunlarında dışında RL10 düzinelerce görevde kullanılmıştır ve yaklaşık 2.2 milyon saniye (yaklaşık 26 gün) operasyon ömrüne sahiptir. Bu motor izole edilmiş ve aşırı derecede soğutulmuş tanklarda depolanan hidrojen ve oksijeni yakarak itki kuvveti sağlar. Bu motor diğer benzerleri ile karşılaştırıldığında yalnızca yüksek enerjili itki sağlayıcı değil, aynı zamanda çevre dostudur da. Şimdilerde motorun yeni dizaynının bir şeyleri ispatlaması bekleniyor. Yeni motor insan kontrollü bir araç da tam itki oranı olan 13 800 lbs'luk itki kuvvetini komutlarla değişik miktarlara ayarlayabiliyor ve bu oranın 10%'una kadar düşürebiliyor. Fakat bu olay, otomobildeki gaz oranını ayarlayabildiğimiz gaz pedalını indirip-kaldırma işi kadar kolay değildir. Nasıl ki canlı bir organizmada herhangi bir bölgedeki değişiklik tüm vücudu etkileyebiliyorsa bu motordaki değişiklik de diğer sistemleri etkileyebiliyor. Şöyle ki; tam itki seviyesinden itki kuvveti azaltılmak istenilir ve komut verilirse takriben düşük basınçta hidrojen, taşıyıcı borular içerisinde yavaşlayıp buharlaşmaya başlar ve bunun sonucu motorun stol (itki kuvvetinin sıfırlanması) olması bile mümkündür. Motorun deneyleri boyunca da itki belli seviyenin altına indiği zaman saniyede 100 kez titreştiği gözlenmiştir. Titreşimin kaynağını tespit etmek ve engellemek için bir dizi testler daha yapılmış ve sorun bulunmuştur. Motor düşük itki seviyelerinde enjektör yüzeyinde oksijen buharı oluşturuyor ve bu da normal akışa ket vuruyor. Ket vurmanın seviyesi de saniyede 100 defaya ulaşabiliyor. Mühendis Tony Kim motordaki enjektörlerin ve valflerin performansı artırmak için modifiye edileceklerini söylüyor. CECE motoru çoktan bazı çalışma oranlarını başarı ile tamamlamış bulunuyor. Örneğin itki oranını hiçbir titreşim olmadan 1/5 oranında ve çok az titreşimle 1/11 oranında azaltmayı gerçekleştirmiş bulunuyor. CECE halen uzay görevleri için hazır değil fakat teknoloji gelişimi içinde uygun bir araç. Aynı zamanda Ay'a yollanacak ilk aracın tasarımını etkileyebilecek kapasitede. Resimde CECE motorunun test aşamalarındaki bazı fotoğrafları yer almaktadır.Sol tarafta görülen dört küçük karede itkinin kademeli olarak azaldığı görülmektedir. Normal roket motorlarında bu mümkün değildir. Kaynakça: Øhttp://www.universetoday.com/2007/07/16/build ing-an-engine-that-can-throttle-down/ ØDave Dooling http://science.nasa.gov/headlines/y2007/16jul_ce ce.htm Boeing Konya’ya Yatırım Planlıyor Dünyanın önde gelen Amerikan uçak yapım firmalarından Boeing, tamir ve bakım hizmeti satın almak üzere 100 kişilik bakım merkezi kurmak için K o n y a ' d a g ö r ü ş m e l e r y a p ı y o r. Konya Sanayi Odası (KSO) Başkanı Tahir Büyükhelvacıgil, Boeing firmasının Avustralyalı yetkililerinin, Konya'nın sanayi alt yapısını incelemek ve bilgi almak amacıyla kente geldiğini söyledi. Boeing Tedarik Destek Koordinatörü Scott Franklin v e A B S I L S K o o r d i n a t o r ü To n y Larcombe'nin, KSO'da düzenlenen toplantıda Konyalı sanayicilerle bir araya geldiğini anlatan Büyükhelvacıgil, firma yetkililerinin Konya'da üretim yapan sanayicilerden bilgi aldığını belirtti. Boeing Tedarik Destek Koordinatörü Scott Franklin'in, Boeing'in dünyada 150 bin kişi çalıştırdığını ifade ettiğini anlatan Büyükhelvacıgil, “Franklin, tamir ve servis hizmeti almak üzere Konya'ya gelmek istediklerini söyledi. Türkiye'ye sattıkları 4 uçağın tamir ve bakımı için Türkiye'ye eleman gönderdiklerini, Konya'da ise bu işlerle uğraşan 100 kişilik bir tamir bakım merkezi oluşturacaklarını söyledi” dedi. Boeing yetkililerinin kendilerine, “Konya sanayisi, dünyanın önemli sanayileriyle rekabet edebilecek güce sahip. Beklediğimizin çok üzerinde gelişmiş sanayi altyapısı ile karşılaştık” dediklerini ifade eden Büyükhelvacıgil, şunları kaydetti: “Biz de kendilerine, öz sermayesiyle her geçen gün büyüyen Konya sanayisinin, Boeing'e her türlü altyapı desteği verebilecek kapasiteye sahip olduğunu söyledik. Boeing'in Konya'ya gelmesi, sanayimizin büyümesine ivme kazandıracaktır. Umuyoruz ki, Boeing'in bu yatırımı Konya'ya yabancı yatırım çekme konusunda örnek teşkil edecektir. Yabancı yatırımcının Konya'ya gelmesi için elimizden gelen her türlü desteğe vermeye hazırız. Bunu firma yetkililerine de ifade ettik.” Kaynak: www.ntvmsnbc.com M.A.S.S. 12 UZAY FİZİĞİ VE SWEETS Y u r d a n u r T u l u n a y 20. yüzyıla dek, Yer Gezegeniyle Güneş arasındaki “Yer'e Yakın Uzay”a yolculuk kavramı, yazarların satırlarında, sanatçıların resimlerinde, müziklerinde “bilim-kurgu” boyutunda süregeldi. Bir çağdan ötekine aktarılan gözlemler, düşünceler, deneyimler, bilimsel gelişmeler, paylaşımlar sonucunda uzayda “insan” gerçeği oluştu. 4 Ekim 1957 günü, insan yapısı bir uydu, SPUTNIK 1, Yer'e Yakın Uzay'a yerleştirilen ilk yapay uydu oldu. Bu tarih, Yer'e Yakın Uzay'da insan etkinliğini başlatan yeni bir dönem açtı. 4 Ekim 1957, bilim ve teknolojinin önderliğini yapan gelişmiş çevrelerce “Uluslararası Yer Fiziği Yılı (UYFY) International Geophysical Year (IGY)” olarak tanımlandı. Bu tarih, bir anlamda yeni bir bilim dalının, “Uzay Fiziği”nin doğuşu oldu. Uzay Fiziği bilim ve uygulama dalı, Güneş Sistemi ve en yakın Uzay çevresinde parçacıkların ve alanların bilimsel araştırmalarını ve uygulamalarını kapsamaktadır. Her ne kadar, Yer'e Yakın Uzay ortamının algılanabilen işaretleri ya da bu dala ilişkin konular ve alanlar, yüzlerce yılı kapsayan bir geçmişi içerseler de roketlerin ve uyduların geliştirilmesinden önce tüm gözlemler ve yorumlar Yer Gezegeni üzerinde sınırlı olanaklara dayanmaktaydı. Bu önemli başlangıçın üzerinden 50 yıl geçti ve 2007 yılı UYFY / IGY'nin 50. yıl dönümü olarak kutlanmaya başlandı. Geçirdiğimiz bu 50 yıl içinde yaklaşık olarak 67 ulustan 60 000'i aşkın bilim insanı, araştırmacı binlerce proje üreterek birlikte 13 M.A.S.S. çalıştı. 1957'de başlatılan uluslararası ölçekli iş birliği stratejileri, taktikleri Avrupa'yı “Uzay” yarışmalarında bugünkü bilgi, beceri, donanım düzeyine eriştirdi. Uzay teknolojisinin 1957'den beri ulaştığı nitelik ve nicelik sonucunda, insan yapısı uydular artık Güneş'e yakın yörüngelerde veri toplayıp birbirlerine ve Yer'e aktarmaktadırlar. Bütün bu gelişmeler doğrultusunda, UYFY / IGY'nin 50. kuruluş yıl dönümü olan 2007 yılına “Uluslararası Güneş Fiziği Yılı (UGFY) International Heliophysical Year (IHY)” adı verildi. 2007-2009 yılları arasında UGFY / IHY kutlamaları, Birleşmiş Milletler (BM)'in ev sahipliğinde sürecektir. Bu önemli kutlamanın açılışı, 2007 yılı Şubat ayında BM, Viyana'da görkemli bir törenle yapılmıştır. Bu kutlamalar kapsamında, ortaklaşa bilimsel ve mühendislik eylemleri oluşturulmakta; örgün, yaygın eğitimler ve topluma ulaşım (“outreach”) eylemleri yapılmaktadır. Üst düzeyde özetlenen bu uluslararası etkinlikler sürerken, Türkiye'de de bu etkinliklerin parçası olarak ODTÜ'de bir grup, AB COST 724 ve COST 296 Eylemlerini sürdürmektedir. Bu teknik projeler çerçevesinde, COST 724 içinde topluma ulaşım etkinlikleri ve bunlardan doğan SWEETS (Space Weather and Europe - an Educational Tool with the Sun: Uzay Havası ve Avrupa Güneş ile ilgili bir Eğitim Aracı) projesinde uluslararası ve ulusal ortamda ODTÜ grubu önemli etkinlikleri yürütmektedir. Günlük yaşamımızın her aşamasında, çağımızda, teknolojiyle içiçeyiz. Bu ileri teknoloji çok yetenekli olmakla birlikte çevredeki koşullardan çok etkilenmektedir. Örneğin, yeni otobüslerde cep telefonu kullanılırsa, otobüsün fren ve benzer donanımı çalışamaz duruma gelebilmektedir. “Çevre”deki etkilerin en önemlileri, “Güneş Fırtınaları” ve benzeri olaylar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Güneş'in Yer'e Yakın Uzay'daki bu etkileri “Uzay Havası” olarak tanımlanıp ele alınmaktadır. Her ne kadar, Uzay Havası, içerdiği Güneş etkinliği ve Kozmik Işın bileşenleri nedeniyle astronomik bir olaysa da, Uzay Havasına ilişkin etkinlikler, doğası nedeniyle, disiplinlerarası bir daldır. Uzay Havası, fizik, mühendislik ve toplum etkinliklerinin çok çeşitli bileşenlerini içermektedir. Uzay Havasının, günümüzde, uydu haberleşmesini, uzaktan haberleşmeyi, uyduların yitimini, elektrik kesilmelerini, boru hatlarının paslanmasını, uçak yolcuları, çalışanları ve elektroniği üzerinde radyasyon riskini de içeren birçok konuda önemli etkileri vardır. Teknolojinin çok hızlı ilerlediği günlük yaşamımızda da, Uzay Havası günbegün etkilerini artırmaktadır. Örneğin, GALILEO uydusunun yön-yer bulma (seyrüsefer) uygulamalarındaki, küresel ısınma-iklim değişimi üzerindeki, biyolojik dizgeler üzerindeki olası etkileri gibi. SWEETS, Güneş'in güzelliğini, önemini, etkinliklerini, Kozmik Işınlar ve Uzay Havasını Avrupa'ya gösterecektir. Ancak, Uzay Havası yaygın bir biçimde bilinmemektedir. Bu bağlamda, SWEETS'in amacı toplumsal bir “farkındalık” yaratmaktır. SWEETS bu görevini 27 Avrupa ülkesinde, 13 çok çekici ve üstün nitelikli etkinlik ve ürünle başaracaktır. SWEETS ortaklığı 17 üyeden oluşmaktadır. ESA (European Space Agency: Avrupa Uzay Ajansı), EU / ESF (European Union / European Science Foundation: Avrupa Birliği / Avrupa Bilim Vakfı), COST724 ve COST296 Eylemleri ve UGFY / IHY programı SWEETS ortaklığını ve etkinliklerini desteklemektedir. SWEETS, geleneksel UYFY / IGY'nin 50.yıl kutlamalarının (1957-2007) bir uzantısıdır. Özetlenirse, SWEETS Avrupa'nın bilimsel üstünlüğünü de dünyaya tanıtmaktadır. SWEETS eylemleri, üye ülkelerde, halk konuşmaları, basın toplantıları, politikacılarla görüşmeler, okul öğrencileriyle etkinlikler ve ilgili toplumsal bireyler ve kurumlarla görüşmeler biçiminde sürdürülecektir. Bu konuşmalar, özellikle, kadınların da yürütücü olarak bulunduğu toplantılarda görüşmeler, Uzay Havası ve toplumsal etkileri hakkında olacaktır. Sonuç olarak, bilimsel, mühendislik ve toplumsal etkileri bulunan Uzay Havası'nın toplumun her kesiminde “farkındalığı”nı artırmak amacı güden SWEETS Eylemi, Türkiye'de de başlatılmış ve çok çeşitli uygulamalarla etkin olarak yürütülmektedir. SWEETS İNTERNET BİLGİ YARIŞMASI SWEETS, Uluslararası Güneş Fiziği Yılı çerçevesinde dünya çapındaki ilk Uzay Hava Durumu ve Güneş Fiziği Yılı konulu web tabanlı bilgi yarışmasını düzenliyor. SWEETS Ortaklığı üyesi ülkelerden (Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Litvanya, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya ve Türkiye) kazananlar, bilim insanlarının günlük yaşamlarını görmek ve onlara katılmak amacıyla bir günlüğüne SWEETS Enstitüleri'ne davet edilecekler. Birinci olan katılımcı, Ağustos 2007'de Kuzey Norveç'teki Andoya Roket Atış Sahası'nda gerçekleşecek olan kalkışta bulunma hakkı kazanacak. Bunun yanında, Uzay Havası ve Uluslararası Güneş Fiziği Yılı (International Heliophysical Year, IHY) konulu SWEETS televizyon filminin bir parçası olacak. Yarışma soruları ve katılma koşullarını SWEETS Internet sayfasında (http://www.sweets2007.eu) bulabilirsiniz. B u r c u A k ı n ØBu yazı, uluslararası SWEETS web sayfasında yayınlanmıştır. M.A.S.S. 14 KANAT UCU GİRDAPLARI G ö k h a n K a r a g ö z Bilindiği üzere kanatlarda oluşan kaldırma kuvveti en genel ve basit açıklaması ile şöyledir: Kanadın altından akan hava göreceli olarak daha yavaş ve yüksek basınçlıdır, kanadın üst yüzeyinden akan hava ise daha hızlı ve düşük basınca sahiptir. Bu basınç farkının oluşması ile kanatta kaldırma kuvvetini elde ederiz. Kaldırma kuvvetinin oluşması, beraberinde geri sürükleme kuvvetini de getirir. Fakat yazımızda kaldırma kuvvetinin ve geri sürükleme kuvvetinin oluşumları ayrıntılı olarak incelenmeyecektir. Sonsuz açıklıkta bir kanat mümkün değildir. Ancak öyle bir kanadın karakteristik özellikleri belirli bir kısmının (airfoil) rüzgar tünelinde test edilmesi ile ölçülebilir. Çünkü rüzgar tüneli içerisinde kanadın çok dar bir kısmı kenarlarına birleşmiş iki duvar arasında test edilir; her iki kenara birleşik duvarlar, kanat açıklığı boyunca oluşan akımı bloke eder ve profilin etrafında iki boyutta bir akım oluşmasını sağlarlar. Yani akım hücum kenarından başlar, firar kenarına doğru ilerler, açıklık boyunca üçüncü bir akım oluşmaz. Tanımdan anlaşılacağı gibi, hava akımına FL karşılık oluşacak tepki kuvveti iki bileşenden oluşacaktır; birincisi akıma paralel olarak oluşan geri sürükleme kuvveti, ikincisi yüzeye dik olan kaldırma kuvveti. Normal hücum açılarında oluşan bu kuvvetlerden kaldırma kuvveti her zaman geri sürükleme kuvvetinden fazla olacaktır. Şekil-1 de görüleceği üzere mavi ok yönünde kanat profilinin etrafından akan hava akımı bir geri sürükleme kuvveti FD doğuruyor. Bu kuvvet parazit geri sürükleme kuvveti olarak da adlandırılır. Ancak teoriden pratiğe, daha doğrusu gerçek hayattaki uygulamaya döndüğümüzde, uçak kanatları karşımıza üç boyutlu olarak çıkarlar ve bu durumda kanada etki eden değişik faktörlerle yüz yüze geliriz. Bu faktörlerden birisi de geri sürükleme (parazit sürükleme) kuvvetine ilaveten ortaya çıkan indüklenmiş sürüklemedir. İndüklenmiş sürükleme, sonlu bir yüzeyin oluşturduğu kaldırma kuvvetinden dolayı oluşan sürükleme kuvveti olarak tanımlanabilir. Bir kanat kendisini oluşturan profillerden farklı olarak üç boyutlu ve sonludur, bunun bir neticesi olarak üzerinden akan hava akımı da üç boyutludur. Hücum kenarından firar FR Şekil-1 z x FD Havanın akış yönü Hücum açısı Şekil-2 15 M.A.S.S. kenarına doğru akan hava akımına ilaveten bir de bu akıma dik doğrultuda kanat açıklığı boyunca ilerleyen üçüncü bir akım yönü gözlemlenir. Şekil-2 de gösterildiği üzere, yeni akımın oluşturduğu kuvvetin etkisiyle kanadın üst yüzeyindeki akım kanadın köküne (uçak gövdesine) doğru, kanadın alt yüzeyindeki akım ise kanat ucuna doğru yönlenir. Tam kanat uçlarında ise, alt yüzeyden akan yüksek basınçlı hava düşük basınçlı üst bölgeye kanat ucunu dolaşarak geçmek ister ve bu geçiş esnasında kanat uçlarında hava girdapları oluşur. Bu girdaplar kanat ucundan başlayarak ve geriye doğru büyüyerek akım aşağısına doğru uzanırlar ve kanadın ardında aşağı yönde “sağanak” olarak adlandırılan hava hareketini oluştururlar. Sağanaklar ise kanadın etrafındaki akışı etkiler ve bileşke tepki kuvvetini (kaldırma ve geri sürükleme kuvvetlerinin oluşturduğu bileşke kuvveti) açısal olarak arkaya (geriye) doğru eğer. Açısal sapma küçüktür ve şekilde görüleceği üzere kaldırma kuvveti üzerindeki etkisi neredeyse hiç yoktur. Fakat geri sürükleme B: Kaldırma ve geri sürükleme kuvvetlerinin oluşturduğu, airfoil (2-D) etrafında oluşan bileşke kuvvet Bı: Sonlu bir kanadın (3-D) ucunda oluşan girdaplarının meydana getirdiği sağanağın etkisi ile açısal olarak arkaya doğru eğilmiş yeni bileşke kuvvet Şekil-3 kuvvetinde bir artış olur ve bu artış, kaldırma kuvvetinin sapma açısı ile çarpımına eşittir. Çünkü sapma açısının kendisi kaldırma kuvvetini etkileyen bir değerdir ve fazladan oluşan bu geri sürükleme kuvveti (indüklenmiş geri sürükleme kuvveti) kaldırma kuvvetinin karesi ile orantılıdır. Parazit geri sürüklemeden farklı olarak, indüklenmiş geri sürükleme kuvveti havanın hızının karesi ile de ters orantılıdır. Uçağın hızı arttıkça indüklenmiş geri sürükleme kuvveti de azalır. Artan hücum açısı, indüklenmiş geri sürüklemeyi de artırır. Çünkü kaldırma kuvveti katsayısı geri sürükleme kuvveti katsayısı ile orantılıdır. Bunlara bağlı olarak seçilecek en uygun (optimal) hücum açısı, yakıt tasarrufunun en iyi derecede elde edilmesini sağlayacaktır. Kanat ucu girdaplarının geri sürükleme kuvvetini artırması sonucu uçağın daha fazla güce ihtiyacı olacak ve bunu da daha fazla yakıt tüketimi ile karşılamaya çalışacaktır. Daha fazla yakıt demek daha fazla uçuş maliyeti demektir ve uçuş maliyetinin ön planda olduğu sivil hava taşımacılığında bu girdaplar maliyet açısından oldukça etkilidir. Bir diğer negatif etkisinden bahsetmek gerekirse: Kanat ucu girdaplarının oluşturduğu indüklenmiş geri sürükleme kuvvetinin hızın karesi ile ters orantılı olduğundan yukarıda bahsetmiştik. Buna bağlı olarak da, girdapların en çok etkisinin görüldüğü an uçakların kalkış veya iniş anıdır veya yüksek hücum açıları ile uçtukları durumlardır. Girdapların büyüklüğü ise uçağın büyüklüğüne, hızına ve konfigüras- M.A.S.S. 16 yonuna bağlıdır. Büyük uçaklar bir pistten kalkışından veya bir piste inişinden sonra ardında bir kaç km'den fazla mesafede etkili girdaplar bırakırlar ve bunların etkisini kaybetmesi 5-10 dakikayı bulur. Bu süre ise yoğun trafiğe sahip havaalanları için oldukça uzun bir müddettir. Takriben inecek veya kalkacak uçağın bekletilmesi ve bu esnada özellikle havadaki inecek uçağın harcadığı fazla yakıtın maliyeti düşünüldüğünde girdapların uçuş maliyetine dolaylı etkisi de oldukça fazladır. Bunların dışında kanat ucu girdaplarının etki alanına girmemek için uçaklar havada takip mesafelerini de oldukça uzun tutmalıdır. Girdabın etki alanına giren bir uçağın aniden kontrol yüzeyleri etkisiz hale gelir ve uçak kırım tehlikesi ile yüz yüze kalır, havacılık tarihinde bu tür kaza örnekleri mevcuttur. Yazımızın bu kısmına kadar tanımlayıp analiz etmeye çalıştığımız, uçaklar ve uçuş rejimi üzerindeki olumsuz etkilerini açıkladığımız kanat ucu girdaplarına şimdi de bazı çözümler arayacağız. Daha doğrusu mevcut çözümleri irdeleyeceğiz… Kanat ucu girdapları, isminden de anlaşılacağı ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi uçağın kanat uçlarında oluşur ve yine 17 M.A.S.S. kanadın uç bölgelerinde etkisini gösterir. Bu etkiyi sıfırlamak için yapılması gereken, sonsuz uzunlukta bir kanat imal etmektir ki; böyle bir durum söz konusu dahi olamaz. Öyleyse yapılması gereken, mümkün olduğunca kanat uçlarını uçağın gövdesinden uzakta tutmaktır yani kanat açıklık oranı yüksek tutulmalıdır. Kanat açıklık oranını artırmak için iki kanat ucu arasındaki mesafe (aradaki gövde mesafesi hariç) teknolojinin elverdiği şartlarda artırılıp, veter uzunluğu (chord line) kısa tutulmalıdır. Böyle bir çözüme başvurulduğu takdirde elbette kazanç olacaktır fakat diğer yandan uçağın manevra kabiliyetinde kayıp olacaktır. Eğer uçağın manevra kabiliyeti ön planda tutulacak ise bahsi geçen çözüme başvurulmaz. Günümüzde uzun menzilli uçaklarda ve planörlerde bu çözüme başvurulur ki, sebebi yakıt tasarrufu sağlayıp mevcut yakıtla daha fazla mesafe katetmek; planörlerde ise girdapların etkisini zayıflatıp sürükleme kuvvetini azaltmaktır. Böylece daha uzun mesafeler veya daha fazla sürelerde uçuş gerçekleştirilebilir. Kanat ucu girdapları için bir çözüm metodu da kanadın eliptik form şeklinde imal edilmesidir. Eliptik formda kanadın veter uzunluğu (chord line) kanadın kökünden ucuna doğru kısalır. Kuşların kanat şekline de çok benzeyen bu kanat şekli uca doğru bir parabol şeklinde incelir. Özellikle 2.Dünya Savaşı'nda üstün başarılar göstermiş İngiliz uçağı Spitfire uçağı eliptik kanat şekline sahipti. Fakat bu tür kanat yapılarının bakımı ve imalatı daha karmaşık ve masraflı olduğu için günümüzde tercih sebebi değildir. Özellikle kanat ucuna doğru herhangi bir kısımda bir tahribat gerçekleşmişse ve o kısmın yenilenmesi gerekiyorsa eskisi ile aynı simetriyi tutturmak güçtür. Ya da kanatlardan biri işlevini yitirdiği takdirde, yerine yenisinin montajı yapılacak ise yeni kanadın diğer kanat ile simetrik olması şarttır. Eğer simetri sağlanamıyorsa kanatlardan yeterli verimlilik elde edilemez, hatta uçağın uçuş karakteristikleri ve performansı dahi etkilenebilir. Kanat ucu girdaplarına bir diğer çözüm metodu ise vortex'in (girdabın) oluştuğu kanat uçlarına bunu önleyecek bazı parçalar koymaktır. Bu parçalar bazı uçaklarda yakıt deposu olarak, bazılarında füze olarak ve büyük bir çoğunluğunda da değişik formlara sahip plakalar şeklinde karşımıza çıkarlar. Bu plakalar “winglet” olarak adlandırılır. Winglet: Kanatların ucuna yerleştirilen, birçok şekle ve yapıya sahip winglet'ler sivil hava taşımacılığı yapan uçaklar başta olmak üzere birçok uçak çeşidinde kullanımı tercih edilir. Winglet'in tarihçesi 1897 yıllarına kadar uzanır, bu tarihte bir İngiliz araştırmacı tarafından winglet'in patenti alınmıştır. Winglet'e sahip ilk uçak ise 1914 yılında tasarlanmıştır. Ancak winglet'ler uzun yıllar unutulmuştur. Havacılığın büyük bir ivme kazandığı ve ardarda binlerce uçağın üretildiği 2.Dünya Savaşı yıllarında dahi uçaklarda winglet'leri göremeyiz. 1973 yılında petrol krizinin patlak vermesi sonucu hava araçlarında da daha az yakıt tüketiminin yolları aranmaya başlandı ve çözüm NASA mühendisi Richard T. Whitcomb tarafından winglet'in yeniden keşfi ile getirildi. Whitcomb, yaptığı araştırmalar sonucu kanat uçlarına takılan winglet'lerin geri sürükleme kuvvetini % 20 oranında azalttığını ispatladı. Takip eden yıllarda winglet'ler birçok uçakta test edilip derhal kullanılmaya başlandı. Modeller üzerinde yapılan denemeleri, orijinali Boeing 707 yolcu uçağı olan Amerikan Hava Kuvvetleri'ne ait M.A.S.S. 18 KC135'deki testler izledi. Winglet hemen iş jeti imalatçıları Gulfstream ve Bombardier tarafından özel uçaklara uygulandı. Kıvrık kanat sistemini yolcu uçaklarına ilk deneyen Avrupalı imalatçı Airbus oldu. A300 / A310 ve A320 ailesinde kullanılan ufak winglet'leri A330 / 340 ailesinde daha büyükleri izledi. Mühendislik bakış açısından bakıldığında, winglet'lerin asıl görevi kanat ucu girdaplarının etkisini zayıflatmak, dolayısıyla indüklenmiş geri sürükleme kuvvetini azaltmaktır. Bunu ise winglet, kanat ucunda oluşan girdapların yayılımını kendi firar kenarı boyunca artırarak ve girdapların hızlarını düşürerek gerçekleştirir. Böylece kanat uç bölgelerinde dahi kaldırma kuvvetinden faydalanılmasını sağlar. Bir diğer bakış açısına göre ise winglet'ler hava aracı için güzel bir estetik görünüm de kazandırmaktadır. Wingletler herhangi bir standart yapıya sahip değildir. Herhangi bir hava aracı için tasarlanırken veya sonradan bir hava aracına winglet takılması gereksinimi duyuluyor ise winglet'in özellikleri her bir hava aracı için farklılık gösterir ve hava aracının modeline bağlıdır. Bir winglet'in boyutları kadar, yatay ile yaptığı açı (cant angle) ve dikey ile yaptığı açı (toe angle) kritik öneme sahip olup hava aracının performansı ile direkt olarak ilişkilidir. Eğer herhangi bir hava aracı modifiye edilecek ve üzerine winglet takılacak ise yapısal değişikliği etkileyecek şu üç hususa çok dikkat edilmelidir: QStatik yükler (winglet'in ağırlığından kaynaklanan yükler) QDinamik uçuş yükleri (uçuş esnasında oluşan winglet kaynaklı kuvvetler) QTitreşim (uçuş esnasında oluşan titreşim ve etkileri) Bir winglet'in hava aracı için faydalarını sıralayacak olursak: QDaha iyi kalkış performansı sağlar. QHava aracının seyrüsefer performansını artırır. QYakıt tasarrufu sağlar. QUzun mesafe yolculuklarda hava aracının menzilini artırır. QHava aracının tırmanışı için gerekli olan itkiyi azaltır, böylece motor bakım maliyetini düşürür. QÇevre dostu olup uçaklarda oluşan gürültü kirliliğini azaltır. Winglet’siz kanat 19 M.A.S.S. Winglet’e sahip kanat Peki winglet'ler bu kadar faydalı ise, neden tüm uçaklarda kullanılmamaktadır? Winglet'lerin avantajı olduğu kadar bazı dezavantajları da vardır ve bunlar uçağın görevine göre de değişiklik gösterir. Eğer hava aracında manevra kabiliyeti ön planda ise winglet kullanımı tercih edilmez. Örneğin savaş uçakları ve akrobasi uçakları. Eğer hava aracında uçuş maliyeti, yakıt tüketim oranı, menzil gibi parametreler ön planda ise winglet'lerin kullanımı kaçınılmaz olur. Bazı yolcu uçakları kısa mesafelerde (1 saatten fazla sürmeyen uçuşlarda) uçuş gerçekleştiriyor ise bu uçaklarda winglet tercih edilmez çünkü bunların uçuş menzili fazla olmayıp artırma ihtiyacı yoktur. Ayrıca winglet'in montaj maliyeti ve winglet'in ağırlığını taşımak için kullanılacak fazladan yakıt da düşünülürse, kısa menzilli uçaklar için çok verimli olmadığı görülür. Mutlaka kullanılmasının gerekli olduğu bir durum ortaya çıkarsa o zaman bu uçaklara göreceli olarak büyük ölçülerde winglet takılır ki amacı uçağın kalkış ve tırmanış performansını artırmak ve gürültü kirliliğini azaltmaktır. Hava aracı uzun menzillerde yolculuk yapıyor ise bu tür hava araçları için daha küçük ölçülerde winglet'ler tasarlanır ki amacı seyrüsefer performansını yükseltip uçağın menzilini artırmaktır. Winglet'e sahip tüm hava araçlarında ister istemez manevra kabiliyeti, dönme oranı gibi parametrelerde azalma gerçekleşecektir. Hava aracı üzerinde belirli bir noktayı açıklamaya çalıştığımız, yukarıda bahsi geçen konu ve hava aracımızın görevi tasarım aşamasında göz önünde tutulmalıdır ve bunların ışığında en iyi performansı sağlayacak kanatlar ve uçlarına winglet'ler tasarlanmalıdır. Kaynakça: QAircraft Performance and Design, J.D.Anderson, 1999 QUçaklar ve Helikopterler, K.Şahin, 1999 QUçak Tasarımı 1, Yzb.V.Pehlivanoğlu, 1996, Kayseri QSavaş Uçakları, B.Gungston, Alkım Yayınevi, 2001 QSonlu Kanat Teorisi, K.B.Yüceil QGÖRÜŞ Uçan Makinalar İçinde Mükemmele En Yakın Olan Kuşları Tanımak, G.Marcile QUTED Dergisi çeşitli sayıları Qhttp://www.boeing.com/commercial/aeromagaz ine/aero_17/winglet_story.html#2 Qhttp://www.b737.org.uk/winglets.htm Qhttp://www.b737.org.uk/apu.htm Qhttp://en.wikipedia.org/wiki/Wingtip_device Qhttp://biz.yahoo.com/prnews/050114/sff036_1. html Qwww.airliners.net (Fotoğraflar: Steve Morris&Markus Herzig) Uçak Yerine Uçan Daire Hava mühendisleri çevreye daha az zarar veren uçaklar tasarlayarak uçuşla ilgili kavramlarda kökten değişimler yaratmayı planlıyor. Bunlardan bir tanesi de geleceğin çevre dostu uçan daireler. Hollanda'daki Delft Teknoloji Üniversitesi üyesi Etnel Straatsma, kanatları olan silindir bir gövdeden kurtulmak istediğini belirtti. Straatsma'ya göre geleceğin uçağı uçan daire şeklinde olacak. Straatsma ve diğer mühendisler daha hafif maddeler kullanarak çevre dostu pervaneli uçaklara geri dönmek gibi projeler üzerinde de çalışıyor. Straatsma aynı zamanda, yüzde 50 daha az karbondioksit üreten çevre dostu uçaklar tasarlamayı amaçlayan CleanEra (TemizÇağ) projesinin başkanı. Projenin “greenliner” ögesinin, havayı kirleten unsurların oranını ve sesi azaltan tasarımı ise uçan daire şeklinde. Delft Üniversitesi'nden Alexander de Haan günümüz uçaklarının ancak yüzde 10-15 daha az karbon emisyonu ve ses üreteceğini, bu rakamın ise her yıl yüzde 5 büyüyen havayolu sanayisiyle yarışamayacağını söylüyor. Havacılık, yıllık karbondioksit emisyonunun sadece yüzde 2'sinden sorumlu fakat sanayinin çok hızlı büyümesi endişeye neden oluyor. 1999'da yapılan Hükümetlerarası Küresel Isınma Paneli raporuna göre 2050'de hava yolculuğu toplam küresel ısınmanın yüzde 5'inden sorumlu olacak. Tahminlere göre bir yolcunun hava yolculuğu yaparak neden olduğu karbondioksit emisyonu, aynı mesafeyi arabayla gitmekle eşdeğer. Modern uçakların çevre dostu olarak ulaşabilecekleri son noktaya geldiklerini belirten Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği'nden Andreas Handeman, köklü bir değişimin gerekli olduğunu vurguladı. Bu değişim ise yeni maddeler kullanarak ve yeni tasarımlara sahip uçaklar üretmek ya da eski modellere geri dönmek ile gerçekleşebilecek gibi görünüyor. Kaynak: www.ntvmsnbc.com M.A.S.S. 20 ROKETSAN U ğ u r E r s ö z ROKETSAN (Roket Sanayi ve Ticaret A.Ş.), 1998 yılında Savunma Sanayi İcra Komitesi'nin Türkiye'de roket ve füze programlarında öncü rol oynamak üzere, özel sektör ağırlıklı bir şirket kurulması şeklindeki telkini üzerine, Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nın koordinasyonu sonucunda kurulmuş olan bir işletmedir. Şirket AnkaraSamsun karayolu üzerinde Elmadağ ilçesi yakınlarında yer almaktadır. ROKETSAN'ın ortakları sermaye payları itibarıyla: Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı (T.S.K.G.V.) %35,5; Makine ve Kimya Endüstri Kurumu (M.K.E.K.) %15; Aselsan %15; Kutlutaş Holding %10; Kalekalıp A.Ş. %10; Vakıfbank %10 ve Havelsan %4,5'tir. ROKETSAN'ın kuruluşundan bugüne üstlendiği misyon; tasarım ve teknoloji altyapısı geliştirme, ürün geliştirme ve üretim programları ile fırlatma platformu ve komuta üniteleri de dahil olmak üzere roket / füze sistemlerini ihtiyaçlar doğrultusunda milli olarak tasarlama, üretme, kullanıcı personeli eğitme ve silah sistemlerinin lojistik destek ihtiyacını karşılamaktır. Kurumun ilk faaliyeti 'Stinger Avrupa Ortak Üretim Programı' olmuştur. Bu programda Avrupa konsorsiyumu için Stinger füzelerinin fırlatma ve uçuş motorlarını üretmiştir. ROKETSAN daha sonra katıldığı diğer NATO-EUCLID (CEPA) projelerinden edindiği teknolojileri geliştirmiş ve yeni ürünlerin tasarım ve imaline geçmiştir. Bu üretim projelerinin başında ise tamamen ROKETSAN tasarımı olan 122 mm ile 107 mm Topçu Silah Sistemleri gelmektedir. Şirket bu projelerinin yanı sıra uluslararası 'Evolved Sea Sparrow Misilse' (ESSM) programının mühendislik-geliştirme aşama- 21 M.A.S.S. sında uçuş sonlandırma birimi tasarlayıp üretmiş ve halen itki vektör kontrol birimi, harp başlığı ve kontrol bölümünün çeşitli parçalarını üretmektedir. Ayrıca uluslararası düzeyde NATO'nun kısa ve çok kısa menzilli hava savunma SHORAD/ VSHORAD programının fizibilite aşamasında görev almıştır. ROKETSAN, çağımızın en ileri katı yakıt teknolojisi olarak tanımlanan 'Hydroxyl Terminated Polybutadiene' (HTPB) temelli modern bir kompozit yakıt hattına sahiptir. Günümüzde birçok modern roket ve füzenin temel sevk sisteminde kullanılan bu yakıt çok geniş bir aralıktaki balistik ve mekanik ihtiyaçlara çözüm getirebilmekte, zor çevre şartlarında başarılı uygulamalar sağlayabilmektedir. ROKETSAN roket ve füze sistemlerinin tasarımı için gerekli olan iç balistik, yapısal tasarım, termal tasarım, mekanik tasarım, güdüm-kontrol, uçuş mekaniği, operasyonel etkinlik analizi, aerodinamik, silah sistemleri, yazılım mühendisliği, sistem mühendisliği, yakıt teknolojileri, malzeme teknolojileri, kompozit yapılar, malzeme karakterizasyonu ve harp başlığı teknolojileri uzmanlık alanlarında organize olmuştur. ROKETSAN bugün 800 çalışanı ile Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine özgün ürünler katarak çizgisini başarılı bir şekilde yürütmektedir. ROKETSAN Genel Müdürü Hüseyin Baysak, her türlü uzun menzilli füze yapabilme konusunda yeterli altyapıya ulaşıldığını ve çalışmaların hızlı bir biçimde yürütüldüğünü yapılan röportajlarında vurgulamaktadır. TÜRKSAT DÜNYA UZAY HAFTASINI KUTLUYOR Dünyada her yıl 50'den fazla ülkede kutlanan Dünya Uzay Haftası, bu yıl Türkiye'de de TÜRKSAT'ın koordinatörlüğünde organize edilecek. Birleşmiş Milletler tarafından finanse edilen ve uluslararası bir etkinlik olan Dünya Uzay Haftası her yıl 4-10 Ekim günleri arasında kutlanıyor. TÜRKSAT, tüm dünyadan uzaya ilgisi olan insanların gönüllü olarak katıldığı, milyonlarca insanı uzay teması altında birleştiren Dünya Uzay Haftası etkinlikleri ile kamu kurumlarını, sanayi kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini, eğitimcileri ve bireyleri uzay çatısı altında bir araya getirmeyi ve Türkiye'de uzay bilincinin geliştirilmesini desteklemeyi hedefliyor. Dünya'da her yıl 50'den fazla ülkede coşkuyla kutlanan Dünya Uzay Haftası, bu yıl TÜRKSAT'ın koordinatörlüğünde ülkemizde de organize edilecek. 1999 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen Dünya Uzay Haftası, insanlığın uzaya açılmasında dönem noktaları olan iki önemli olaya işaret ediyor: 4 Ekim 1957 tarihinde dünyanın ilk yapay uydusu SPUTNIK I'in uzaya fırlatılması ve böylece uzay keşfinin yolunun açılması ve 10 Ekim 1967 tarihinde kısa adı ile “Uzay Antlaşması” olarak bilinen “Ay ve Gök Cisimleri Dahil Uzayın Keşfi ve Kullanımı için Devletlerin Faaliyetlerini Düzenleyen İlkeler Antlaşması”nın yürürlüğe girmesi. Dünya Uzay Haftası'nın hedefleri arasında: Øİnsanlığı uzayın faydaları hakkında bilgilendirmek ØUzayın sürdürülebilir ekonomik kalkınmada kullanımını teşvik etmek ØUzay programlarına toplum desteğini göstermek ØÇocukları, yeni şeyler öğrenmeleri ve kendi geleceklerini şekillendirmeleri için heyecanlandırmak ØUzay çalışmaları içinde yer alan enstitüleri canlandırmak ØUzayın keşfi ve uzay eğitimi alanlarında uluslararası işbirliklerini canlandırmak gibi noktalar yer alıyor. Daha ayrıntılı bilgi için: www.turksat.com.tr www.spaceweek.org M.A.S.S. 22 TİCARİ UÇAKLARIN KABİN İÇİ HAVA KONTROL SİSTEMLERİ C e m P e k a r d a n Uçuş konforunun arttırılması için kabin içi faktörlerin önemi yadsınamaz. Uçuş mühendisleri için oldukça zahmetli ve emek isteyen kabin içi hava kontrol sistemleri, çağdaş ticari uçaklarda oldukça başarı ile çalışmaktadır. Bu anlamda, kabin içindeki hava kontrol ve yaşam destek sistemleri, yolcuların ve mürettebatın en yakın dostudur. Kabin içindeki havanın kalitesi havanın kaynağıyla, yani dışarıdaki hava ile doğru orantılıdır. Genel olarak, kabin içinde mürettebat ve yolcular tarafından solunan havanın kullanım süresi arttıkça, kalitesi de aynı oranda düşer. Ayrıca, bu kalitesiz hava yetersiz oksijen ve yüksek karbondioksit oranlarının yaratılması dışında bir de kirliliği oluşturan ve her türlü solunum yoluna bağlı gelişen mikro organizmaların insanlar arasındaki transferine de ortam sağlar. Kabin görevlilerinin gözlemleri, kalitesi düşen havanın yolcular üzerinde yarattığı baş dönmesi, baş ağrısı, göz yorulması, burun akması, mide bulantısı ve çeşitli solunum güçlüklerini beraberinde getirdiği yönündedir. 23 M.A.S.S. Kabin havalandırma sistemlerinin detaylarından önce Boeing uçaklarındaki havalandırma sistemlerinin tasarımlarının ve bu tasarımların altında yatan düşünce yapısını incelemek yararlı olur. Çağdaş nesil uçaklarının bir örneği olarak Boeing 767 incelenirse, kabin içine giren havanın motorlar tarafından dış atmosferden emildiği görülür. Uçağa alınan bu hava, kanat merkezinin altındaki klimatize sistemleri tarafından soğutulur ve eşit miktarlarda filtrelenerek yeniden kullanıma hazırlanmış kabin içi hava kümesi ile karıştırılır. Yaklaşık olarak her yolcu için dakikada 20 feet3 (660cm3) hava gerektiği düşünülürse, bu miktarın 330cm3'ü kabin içinde yeniden kullanılmaya hazırlanan hava, diğer 330cm3'ü de kabin dışarısından alınan ve kullanıma hazır hale getirilen hava oluşturur. Bu değişim saatte 2030 defa yapılır. Kabin içi ısısının değiştirilmesinde, yüksek irtifalarda ve kabin içinde sigara kullanımında bu oran artar. Motorlardan emilen hava, motor bloğunda yer alan ve Bypass sisteminin ilk aşamasını oluşturan fanlar tarafından içeri çekilir. İçeri çekilen bu havanın sadece 1/5'i havalandırma sistemi tarafından kullanılacaktır, geri kalan miktar ise motorun esas görevi olan hareket eylemi için kullanılır. Kompresör sistemini oluşturan fan ve Bypass bölümlerinden geçen hava sıkıştırılmak için bıçak (Blade) bölümüne geçer. Buradaki sıkıştırılma işlevi pilotun gereksinimleri doğrultusunda gerçekleşir. Bu sistem birçok hava vanası ve soğutuculardan oluşur. Böylece, uçak içerisinde yer alan pnömatik sistemi kullanan diğer sistemler (hava soğutma sistemi, kabin vantilasyon sistemi, su basınç ayarlama sistemi, kanat ve motor anti-buzlanma sistemi, hava ile ortak çalışan hidrolik sistem, hidrolik rezervuar basınç sistemi, kargo ısıtıcısı ve kabin içi basınç sistemi) için arzu edilen ısı ve basınç seviyesine ayarlanabilir. Basınç sistemi tamamıyla otomatiktir ama pilot istediği zaman kokpit içerisinde kontrol panelinin tavan kısmında yer alan seçme panelinden sistemi durdurabilir. Uçak motoru deniz seviyesinden en yüksek uçuş irtifası olan 43,100 feet seviyesine kadar her mevsimde ve her türlü hava şartında uçak pnömatik sistemlerinin ihtiyaç duyduğu ısı ve basıncı üretmek zorundadır ve bu, olayın hassasiyetini oluşturan noktadır. Motor bıçak sistemi içeri giren havanın durumunu sürekli gözler ve buna en uygun şekilde motoru mümkün olduğu kadar ekonomik çalıştırır. 39,000 feet irtifada uçan bir Boeing 767 motoru çok ender görülen bazı mikro organizmalar dışında hiç bir canlının yaşamına izin vermeyen 21º C deki 2,9 psi hava basıncını 204º C ve 30 psi seviyesine çıkarabilir. Bu ortam ise, motor bloğundaki havayı tamamıyla steril yapar. 1995 yılında Amerikan Ulaştırma ve Sağlık Bakanlıkları tarafından ortaklaşa yapılan bir araştırma, kabin içi havalandırma sistemlerinin Tüberküloz hastalığının uçak içerisinde yayılmasını engellediği ispatlamıştır. M.A.S.S. 24 Özellikle Nisan ayında en fazla olarak görülen Ozon, kabin için ciddi bir tehlikedir. Yolcuları ve mürettebatı yüksek basınca maruz bırakmamak için motor kompresöründe yer alan ozon katalitik konventörü devreye girer. Ozonu oksijen moleküllerine ayırarak katalize eden bu sistem, motor içine emilen ozonu %95 oranında oksijene çevirir. Hava buradan sonra hava klimatize sistemine gelerek biçim değiştirir. Bir türbin ve kompresörden oluşan bu bölüm sıcaklığı, havanın akış miktarını ve ısıyı istenilen düzeye getirir. Ayrıca, kuru, steril ve partikülersiz bir hava tabakasının da kabin içerisine gönderilmesini sağlar. Bu durumda kabin içerisindeki hava, hastanelerin yoğun bakım servislerinde kullanılan %99.9 oranında bakterilerden arındırılmış hava ile aynı kalitededir. Otomatik olarak çalışan bu sisteme de kokpit içerisinde kontrol panelinin tavan 25 M.A.S.S. kısmında yer alan seçme panelinden müdahale edilebilir. Burada amaç, pilotun kabin içi sistemlerini de kontrol alında tutabilmesidir. Temel olarak kabin görevlileri yolcuların isteği doğrultusunda kabini ısıtır ya da soğuturlar. Motorun içindeki hava, klimatize sisteminde soğutulduktan sonra karıştırma manifoltuna girer. Burada soğutulmuş taze hava filtrelenip, kalitesi arttırılan kullanılmış hava ile eşit oranda karıştırılır. Daha sonra hava, kabin içinde yer alan vantilasyon sistemi sayesinde içeriye üflenir. Üfleme yönü incelikle tasarlanarak, havanın yolcu ve mürettebatın vücutlarının açık olan kısımlarına (el, kol, baş, boyun ve ayak bileklerine) doğrudan gelmesi engellenir. Aynı anda kirli hava ise kabin boyunca yerleştirilmiş taban-duvar kesişimlerinde yer alan hava alıkları sayesinde de emilir. Kabindeki havanın yolcular ve mürettebat tarafından kullanılması sonucu ortaya çıkan karbondioksit, eşit zamanda ve oranda verilen oksijen ile dengelenir. Kirli havanın kabinden emilmesi ve temiz havanın kabine verilmesi gene eşit zamanda ve oranda yapıldığından kirli hava kütlesinin kabin içindeki muhtemel hareketi de engellenmiş olur. Kabin basınç kontrol sistemi ise uçağın yerdeki ve uçuş sırasındaki düz uçuş, tırmanış ve dalışındaki irtifa ve sürat bilgilerini sürekli kontrol eder. Böylece, basınç vanaları sayesinde kabin içerisinden yeteri oranda hava atmosfere atılarak kabin içerisindeki basınç her zaman deniz seviyesine yakın olarak pencere taraflarındaki köşelerinden, koridorun her iki yanında, gene kabin boyunca uzanan özel hortumlama sistemi ile emilir. Burada, temiz havanın üflenmesi ile kirli havanın emilmesi sırasında basınç farklılığı oluşturulduğundan, kirli havanın emilmesi kolaylaştırılır. Emilen bu hava, kuyruk yakınlarında bulunan vanalar tarafından dış atmosfere bırakılır. Yolcular, kabin içine havanın giriş ve çıkışlarını fark etmezler, çünkü kabinden çıkan havanın eş miktarı kadar temiz hava aynı anda içeri girer. Bu da rahat bir solunum ortamı yaratır. Böylece, özellikle solunum yoluyla yayılan hastalıklar taşıyan yolcuların diğer yolcuları tehdit etmesi minimize edilir. sabitlenir. Özellikle tırmanış ve dalış sırasında süratle değişen kabin basıncı, kabin basınç kontrol sistemi sayesinde yolculara fark edilmeden dengelenir. Uçaklardaki havalandırma sistemi, dışarıdan alınan havanın yüksek miktarı ile bir binanın havalandırması ile karşılaştırdığında daha küçük olan uçak kabininin, birçok farklılıklar içerdiği görülür. Uçağın içine hava, kabin boyunca uzanan tavandaki hava kanallarından girer. Bu kanallar kabin içerisinde hava dolaşımı yaratmak amacıyla özel olarak tasarlanmışlardır. Hava kabin içerisine sürekli olarak üflenir ve gene kabinden sürekli olarak emilir. Kirli hava, kabin tabanının Aslına bakılırsa, kabin içindeki havanın kalitesi yerdeki döşemenin temizliğine bile bağlıdır. Eğer, tekstil döşeme üzerinde fazla oranda partiküler madde kalmışsa, kabin içindeki havanın, hava dolaşımı sonucu çok daha fazla derecede kirlenmesine yol açacaktır. Bu da, havanın mikro organizmalardan temizlenip, steril bir ortamın sağlanması için sirkülasyon süresinin kısalmasına neden olacaktır. Kabin içindeki havanın temizlenmesi konusu o kadar önemlidir ki, bu örnek olayın boyutlarını ortaya koyar. 1979 yılında hava yolu şirketlerinden birine ait bir yolcu uçağı 54 yolcusuyla kalkış için bekler. Fakat çeşitli sorunlardan dolayı 3 saat M.A.S.S. 26 bekletilen uçakta, kabin havalandırması yerde olduğu sebebiyle yapılmamıştır. Bu olayın ilginçliği, yolcuların %72'sinin olayı takip eden 3 gün içerisinde grip nedeniyle hasta olmalarıydı. Bu olaydan ders alan uçak endüstrisi, işin ciddiyetine kısa sürede varmış ve bunların en büyüklerinden birisi olan Boeing firması yapmış olduğu çalışmalar sonucunda bugün uçaklarına %99.97 oranında partiküler madde içeren bir kabin ortamını %94 oranında temizleyebilme özelliği kazandırmıştır. Kullandıkları filtreleme sisteminden 0,3 mikron'dan daha büyük hiçbir madde geçememektedir. Bir ölçek gerekirse, insan saçının ortalama bir teli yaklaşık 70 mikron çapındadır. Yapılan araştırmalar, bilinen bakterilerin %99'unun 1 mikron'dan daha büyük, virüslerin ise 0.03-0.05 mikron arasında değiştiklerini göstermektedir. Bu da, kabin içindeki temizlenmiş havanın, bakteriler açısından neredeyse tam bir güvenli ortam oluşturduğunu göstermektedir. Kabin içi havalandırma sistemlerinin önemli görevlerinden biri de kabin içindeki oksijen oranının hep %21 oranında sabit tutulmasıdır. Aslında bu işlem düşünüldüğünden çok daha karışıktır çünkü yükseklik arttıkça havanın özgül ağırlığı da azalmaktadır, yani her bir yolcu için havada daha az oksijen molekülünün bulunmaktadır. 35,00039,000 feet gibi yüksekliklerde yapılan uçuşlarda bu önemli bir sorundur. Bu gibi yüksek irtifalarda yapılan uzun uçuşlarda yolcularda görülen bayılma, baş dönmesi, baş ağrısı, mide bulantısı ve stres altında olmak gibi nedenlerin, ciğerlere az oksijen molekülünün alınması yani havalandırma sisteminin tam olarak çalışmaması yüzünden olduğu düşünül- 27 M.A.S.S. mektedir. Kabin havalandırma sisteminin görevlerinden biri de havadaki nem oranının mümkün olduğunca sabit tutmaktır. Kabin içindeki hava, dışarıdaki hava ile daha çok oranda yenilenirse, nem oranı düşer. %1520'lik bir değişme vücudun nem oranını da düşürür. Bu tür durumlarda, vücuda sıvı alınmazsa baş ağrısı, yorgunluk, baş dönmesi gibi sorunlar hemen kendini gösterir. Görüldüğü gibi baş ağrısı, baş dönmesi, yorgunluk, görme bozuklukları, mide bulantısı gibi yolculuk hastalıklarının büyük çoğunluğu kabin içi havanın kalitesinden kaynaklanmaktadır. Bu da kabin içine giren havanın elde edilme şekliyle doğrudan ilgilidir. Bir havayolunun en önemli kazancı uçaklarından mutlu, memnun ve rahat inmiş olan yolcularıdır. Bu yolcuların bir sonraki seferde gene aynı havayolu şirketini seçmeleri için onlara rahat ve güvenli bir uçuş ortamı hazırlanmalıdır. Bu da kabin içi havalandırma sisteminin elzem görevinin ispatıdır. Kaynakça: The Boeing Company® bilgilendirme dökümanlarından çevrilmiştir. http://www.boeing.com ESKİLER... C e m P e k a r d a n Amerika'nın ilk uzay fırlatma aracı olan Saturn 1'in projesine Nisan 1957'de başlandı. S1 Kademesi 8 motorlu roket hızlandırıcısı olan S1, 8 hızlandırıcı içerik, 8 kanatçık, 8 H1 roket motoru ve diğer parçalardan oluşmaktadır. 8 hızlandırıcı içeriği, 8 redstone tankı, 4 tutucu LOX, 4 tutucu RP1'den oluşmaktadır. Bunların hepsi LOX içeren Jüpiter roket tankına bağlanmıştır. S-IV Kademesi Lox/LH2 yakıtını kullanan her parçanın direkt olarak birleştiği (10 ton'a kadar ağırlık kazancı sağlıyor), 6 tane gimbal4 yapabilen RL10 motoruna sahip roket kademesidir. Saturn 1 Alet Ünitesi Halka yapılı Block II Saturn I' 2. kademenin tepesine yerleştirilmiş Saturn IB ile aynı aletleri kullanan platformdur. Marshall uzay uçuş merkezi tarafından yapılan alet ünitesi atmosferdeki inişi düzenlemekle birlikte her türlü rüzgârı ve güç kaybını düzenler. Saturn 1'deki yol gösterici bilgisayar Titan1 IBM tarafından yapılmıştır. Alet Ünitesi Özellikleri: Çap: 154 in (3,9 m) Yükseklik: 91 in (2.3 m) Kütle: 6,105 lb (2,769 kg) Saturn I İşlev (Function) : İnsanlı LEO fırlatıcı Üretici Firma (Manufacturer) : Chrysler (S-I) Douglas (S-IV) Convair (S-V) Boyutları (Size) Yükseklik (Height) : 55 m (180 ft) Çap (Diameter) : 6.52 m (21.39 ft) Kütle (MASS) : 509,660 kg (1.123.600 lb) Kademeler (Stages): 2 veya 3 (3. kademe hiç uçmadı) Kapasite (Capacity) LEO' ya yükleme (Payload to LEO1): 9,000 kg (2 kademe) SSO' ya yükleme (Payload to TLI3): 2,200 kg (2 kademe) Fırlatma Tarihi (Launch History) Durum (Status) : Kaldırıldı Fırlatma Mahalleri (Launch Sites) : LC37 & LC34, Cape Canaveral Toplam Fırlatma Sayısı (Total Launches) : 10 Başarısız Fırlatma Sayısı (Failures) : 0 İlk Fırlatma (Maiden Flight) : 27 Ekim 1961 M.A.S.S. 28 ...YENİLER Falcon 1 İşlev (Function): Yörüngesel Fırlatıcı Üretici Firma (Manufacturer) : SpaceX Boyutları (Size) Yükseklik (Height) : 21,3 m (70 ft) Çap (Diameter) : 1,7 m (5,5 ft) Kütle (MASS) : 38555 kg (85000 lb) Kademeler (Stages): 2 Kapasite (Capacity) LEO' ya yükleme (Payload to LEO1) : 670 kg (1480 lb) SSO' ya yükleme (Payload to SSO2) : 430 kg (990 lb) Fırlatma Tarihi (Launch History) Durum (Status) : Aktif Fırlatma Mahalleri (Launch Sites) : Omelek Adası SLC-3W Vandenberg AFB LC36 Cape Canaveral Toplam Fırlatma Sayısı (Total Launches) : 2 Başarısız Fırlatma Sayısı (Failures) : 2 İlk Fırlatma (Maiden Flight) : 24 Mart 2006 22.30 GMT SpaceX'e göre Falcon 1 Alçak Dünya yörünge uydularının fırlatma fiyatlarını azaltmak, güvenilirliği arttırmak ve uçuş çevresini ve zamanını düzenlemek için tasarımlandı. İlk kademenin ana motoru bilgisayarlar ile kontrol edilerek en yüksek güce ayarlanır. Eğer sistemler doğru kontrol edilirse, 7 saniye içinde roket kuleden ayrılır. Kademe ayrılması sürgülerin patlaması ve pneumatically actuated pusher sistemi ile yapılır. İlk kademenin bir paraşüt aracılığıyla yeniden kullanılmak üzere suya inmesine karşın 2. kademe yeniden kullanılamaz. 29 M.A.S.S. İlk Deneme Uçuşu Falcon 1'in ilk uçuşu 24 Mart 2006 saat 22.30 UTC'da Omelek adasında yapıldı. Yakıt sistemlerindeki bir hata sonucu motorun alev almasıyla uçuş birinci dakikada iptal oldu. İkinci Deneme Uçuşu Ocak'ta planlanmasına karşın 2. deneme uçuşu 2. kademedeki aksaklıklar nedeniyle Mart'a ertelendi. İlk kademenin başarılı olmasına karşın 1. ve 2. kademeler arası geçiş bölgesinde premature motor durdu.(T+7 da 30 sn) Yörüngeye oturamadı. Mühendisler tarafından bölgesel başarı diye isimlendirildi. SpaceX'in bu başarısızlıklara karşı görüşü ve çözüm önerileri SpaceX bu uçuş denemelerini Falcon 1'in sistemlerinin %95'inin başarısını kanıtladığı bir başarı olarak görüyorlar. Bu ilk iki uçuşlarının amaçlarının gerekli prosedürlerin bir testi ve bilgilerin toplanması için bir kaynak olduğunu Planlanmış Fırlatmalar Eylül 2007 Omelek Aralık 2007 Omelek 2009 İlk çeyrek Vandenberg AFB 2009 3. çeyrek Vandenberg AFB 2009 4. çeyrek Vandenberg AFB TacSat–1/OSD Planlandı Razaksat/ATSB (Malezya) Planlandı Bilinmiyor/SpaceDev Planlandı Bilinmiyor/MDA Corporation Planlandı Bilinmiyor/Swedish Space Corp. Planlandı 1 LEO (Low Earth Orbit Alçak Dünya Yörüngesi) : Dünya yüzeyinin üstünden başlayarak 2000 km. kadar genişleye yörüngedir. Genellikle LEO dünya üzerinden 2002000 km. arası olarak kabul edilmiştir. 2 Falcon 1 İşlev (Function): Yörüngesel Fırlatıcı Üretici Firma (Manufacturer) : SpaceX Boyutları (Size) Yükseklik (Height) : 21,3 m (70 ft) Çap (Diameter) : 1,7 m (5,5 ft) Kütle (MASS) : 38555 kg (85000 lb) Kademeler (Stages): 2 Kapasite (Capacity) LEO' ya yükleme (Payload to LEO1) : 670 kg (1480 lb) SSO' ya yükleme (Payload to SSO2) : 430 kg (990 lb) Fırlatma Tarihi (Launch History) Durum (Status) : Aktif Fırlatma Mahalleri (Launch Sites) : Omelek Adası SLC-3W Vandenberg AFB LC36 Cape Canaveral Toplam Fırlatma Sayısı (Total SSO (Sun-Synchronous Orbit) : Güneş Eşleşmeli Yörünge: Eğilim ile yüksekliği güneşin aynı noktadan aynı güneş vaktinde geçmesi yoluyla birleştiren yer merkezli yörüngedir. 3 TLI (Trans Lunar Injection): Uzay aracını aya gideceği patikaya ulaştıran itki manevrasının tanımıdır. TLI'dan önce uzay aracı genellikle park yörüngesinde bulunur. Manevra genellikle daha güçlü bir roket füzesiyle yapılır. Apollo görevlerinde bu olay Saturn-V roketinin 3. kademesi ile yapıldı. Yanma yaklaşık 346 sn sürdü ve rokete yaklaşık 24,500 mi/h (39,420 km/h)'lık sürat kazandırdı. 4 Gimbal: YALPA: Birbirini karşılıklı düşey vaziyette kesmiş iki dönüş ekseni (yatak ve şaft) bulunan mekanik bir çerçeve. 5 Specific Impulse: Roket veya jet motorunun verimini tanımlamak için kullanılan terimdir. Her itki kütlesi momentumda değişime neden olur. Specific impulsenin yükselmesi için motorun aynı momentumu düşük itki gücüyle vermesi gerekir yani yüksek specific impulseli roket veya jet motoru itki konusunda daha verimlidir. M.A.S.S. 30 Uluslararası Uzay İstasyonu