İndir - tbb e-bülten - Türkiye Barolar Birliği
Transkript
İndir - tbb e-bülten - Türkiye Barolar Birliği
İÇİNDEKİLER barobirlik 02 Türkiye Barolar Birliği Başkanı Avukat Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun 2014-2015 Adli Yılı Açılış Konuşması Sahibi Türkiye Barolar Birliği Adına Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu 18 Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Av. İ. Güneş Gürseler Türkiye Kurgusal Duruşma Yarışması Finali Yapıldı TBB Genel Sekreteri 24 Editör Özge Şener Grafik-Tasarım Mustafa Horuş İletişim Adresi Oğuzlar Mah. Barış Manço Cad. Av. Özdemir Özok Sok. No: 8 06520 Balgat - ANKARA Tel: 0 312 292 59 00 Faks: 0 312 286 55 65 E- Mail [email protected]. tr Aylık yayımlanan Yerel Süreli Yayın “Türk Dili Konuşan ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri Birliği” Kuruluş Çalışmaları Kapsamında Yuvarlak Masa Toplantısı Yapıldı 32 ‘Ergene Derin Deşarjı ve Marmara Denizi‘ İnceleme Gezisi Yapıldı “SAĞLIKLI BİR ÇEVREDE YAŞAMAK HERKESİN HAKKIDIR” 35 Basım tarihi : 30 Eylül 2014 Baskı Şen Matbaa 0 [312] 229 64 54 Özveren sok. 25/B Demirtepe/ANKARA DOSYA Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) Seçime Giderken HABERLER TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI AVUKAT PROF. DR. METİN FEYZİOĞLU'NUN 2014-2015 ADLİ YILI AÇILIŞ KONUŞMASI Sayın Yargıtay Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nin Sayın Başkanı, Ana muhalefet partisinin Sayın Genel Başkanı, Danıştay’ın, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Askeri Yargıtay’ın, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin sayın başkanları, ler var” dedirten yüksek yargı organlarının sayın başkan ve üyeleri, Hepinizi, Türkiye Barolar Birliği’nin Her yurttaşın güvenli limanı olması gereken adliyelerimizin sayın hâkim ve savcıları, ları, yetmiş dokuz baromuz ve sek- Tarih boyunca özgürlükler mücadelesinin lokomotifi olmuş gurur, duyduğum avukat meslektaşlarım, Sayın basın mensupları, HSYK’nın Sayın Başkanı, Sayın misafirler, Yurttaşlarımıza, “Ankara’da hâkim- Hanımefendiler, beyefendiler; 2 barobirlik yönetim, disiplin ve denetim kurulsen dört bin hak savaşçısı avukat adına saygıyla selamlıyorum. 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutluyor, bağımsızlığımızı, cumhuriyetimizi ve cumhuriyetin temsil ettiği çağdaş değerlerimizi borçlu olduğumuz Büyük Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, Türkiye Cumhuriye- HABERLER ti’ni kuran tüm devlet adamlarını ve şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Bölgemiz kan gölüne dönmüş durumda. Mezhep savaşları almış başını gitmişken, mezhebi, dini ya da ırkı gerekçe gösterilerek insanlar katledilir, ırzına geçilir, köle yapılır, açlığa, susuzluğa, kavurucu sıcağa dünyanın gözü önünde terk edilirken, barıştan söz etmek ne kadar zor. Yine de umudumuzu yitirmeyecek, barış için mücadeleye devam edeceğiz. Bu noktada, önce sınırlarımızın hemen ötesine bakıp, başta mezhepçiliği reddeden, özgürlükçü laiklik ve eşit yurttaşlık olmak üzere sahip olduğumuz Cumhuriyet değerlerinin kıymetini bileceğiz. Ardından çok özlediğimiz toplumsal barışa ulaşmak için konuşacağız, tartışacağız. Ortak geçmişimizin ve geleceği birlikte yaşama ülkümüzün altını çizecek, ayrışmak yerine birbirimizi nasıl tamamladığımızı ortaya koyacağız. Bütün bunları, yargının güven altına aldığı temel haklarımızı kullanarak yapacağız. Bugün burada, bu çatı altında buluştuğumuz veya buluşamadığımız herkesle, aynı şanlı bayrağın altında, aynı vatan topraklarında birlikte yaşıyoruz. O yüzden, bir- birimizi dinleyeceğiz, birbirimizden öğreneceğiz. Önerilerden ve eleştirilerden yararlanıp, ülkemiz adına el ele daha güzel işler yapacağız. sıyla ülkenin temellerine ve geleceğine yönelmiş açık ve yakın en büyük tehlike“keyfilik”tir. Değerli Dinleyenler; “Ben ne dersem o olur” keyfiliğidir. Adalet, mülkün yani ülkenin temelidir. Demek ki yargının kurucu unsuru olan avukatlar, hâkimler ve savcılar bu ülkenin temel taşları arasındadır. Adalet ülkenin temeli olduğuna göre; yargı camiasını, avukatları, hâkimleri, savcıları düşman ilan etmek, yargıyı itibarsızlaştırmak, devleti temellerinden sarsmaktır. “Sadece benim istediğimi düşünebilirsin, söyleyebilirsin, yazabilirsin” keyfiliğidir. Bu güzel ülkenin kahraman, fedakâr, asil, namuslu, vicdanlı avukatları, hâkimleri, savcıları; Düşmanımız kin ve keyfiliktir bizim. Biz ise kin tutmayız, keyfilik yapmayız. Biz biliriz ki ilim ve sanat, takdir edilmediği yerden göç eder. Oysa ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Sanat olmazsa, hepimiz tek renge, tek sese mahkûm oluruz. Aydınlık bir gelecek ancak bilimle, fenle ve sanatla mümkündür. Adalet ise bütün bunların, öyleyse geleceğimizin güvencesidir. Yargıya, dolayısıyla adalete, dolayı- “Devlet benim” keyfiliğidir. “Benim istediğim gibi karar vermez, benim işime geldiği gibi düşünmez, benim dediğimi yapmazsan seni hain ilan ederim, hedef gösteririm” keyfiliğidir. “Benim adamımsan idarenin her düzeyinde işin istediğin gibi yürür, benden değilsen insanca yaşama hakkın dahi yoktur” keyfiliğidir. “Anayasa’yı tanımam, kanunu hiç tanımam” keyfiliğidir. “Yasama da, yürütme de, yargı da benim olsun, benim değilse hain olsun” keyfiliğidir. Çağdaş dünyada sınavsız avukatlık neredeyse kalmamışken, hukuk devleti açısından zorunlu olan avukatlık sınavını, Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen yeniden düzenlememe keyfiliğidir. Avukatların, yargının kurucu unsuru olduğunu bir türlü içe sindirememe keyfiliğidir. barobirlik 3 HABERLER Avukatı dışlamak yoluyla avukatın savunduğu yurttaşı sistem dışına çıkarma keyfiliğidir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demek yerine, vatandaşı devlete hizmetkâr yapma keyfiliğidir. Her yapılan eleştiri ve öneriye “geçmişte de böyle değil miydi” diye cevap verip, vatandaşa daha iyiyi, daha güzeli çok görme keyfiliğidir. Bu keyfiliklere karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumları dik duracaktır. Yüksek yargısından ilk derece yargısına kadar, buralarda görev yapan binlerce vicdanlı ve namuslu avukat, hâkim ve savcı dik duracaktır. Binlerce cesur avukat, hâkim ve savcı, hukuk dışı her müdahaleye “hayır” diyecektir. Hayatlarını hukukun üstünlüğüne adamış binlerce avukat, hâkim ve savcı, bu güzel ülkenin her köşesinde, insanlarımıza “eşit yurttaş” olmanın mutluluğunu yaşatacaktır. Binlerce meslektaşımız; Soma’daki ve yurdun dört bir yanındaki iş cinayetleriyle, Gezi’de öldürülenler, gözlerini yitirenlerle,baskıya uğrayan gazetecilerle, istismar edilen, katledilen çocuk ve kadınlarla, TEOG Sınavı’nın mağdur ettiği gençlerimizle,yok edilen çevreyle ilgili davalarda ve yurttaşlarımızın açtığı ya da yargılandığı yüzbinlerce davada dik duracaklar, adalet dağıtacaklar. Bizler, el ele vereceğiz; hep birlikte, insanlara güven veren, adalet dağıttığına inanılan bir sistemi inşa edeceğiz. Hâkim bağımsızlığını ve tarafsızlığını, savcı teminatını, avukatların mesleklerini Adalet Bakanlığı bas4 barobirlik kısı olmaksızın icra edebilmelerini sağlayacağız. Yargının kurucu unsurlarının birlikte çalışmalarını sağlayarak, adil yargılama yapmalarını, böylece gerçeği gerçek olmayandan, suçluyu suçsuzdan, haklıyı haksızdan ayırt etmelerini mümkün kılacağız. Yargının kendi içindeki keyfiliklerin hesabını, yargı bağımsızlığı ilkeleri çerçevesinde verebilir hale gelmesini temin edecek bir düzeni kuracağız. Kişilere göre şekillenmeyen, çağdaş dünyanın ihtiyaçlarına çözüm üreten bir yargı sisteminin zorunlu olduğunu tüm topluma ve siyasi partilere anlatacağız. İşte bunu başardığımız gün, yargı mensuplarının ve kamu görevlilerinin cesaretine bel bağlayan bir toplum olmaktan çıkıp, her bireyin sisteme güvendiği, sistem içindeki kişilerin ne yapacağını bildiği ve böylece hukuki güvenliğe sahip olduğu çağdaş, demokratik bir toplum olacağız. İşte o gün, Cumhuriyet’in kuruluş idealini el birliğiyle gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşayacağız. Sayın Başkan, sayın meslektaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler; Bugün, savunma hala baskı altındadır. Avukatlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle soruşturulmakta ve kovuşturulmaktadır. Avukatın görevi, insanların haklarını, onların kullanımına sunmaktır. Şu halde avukat, toplum içinde yaşayan insanı birey yapan meslek mensubudur. Avukatın hak ve yetkilerine veya avukatın doğrudan doğruya yaşamına ya da vücut bütünlüğüne yönelen her saldırı, aslında bu ülkede yaşayan herkesin temel haklarına yönelmiştir. Rejimi ne olursa olsun bütün devletlerde uyuşmazlıkları çözmek üzere kurulmuş mahkemeler vardır. Ancak sadece demokratik hukuk devletlerinde etkin ve yargının kurucu unsuru niteliğini taşıyan bağımsız savunmadan söz edilebilir. Etkin ve bağımsız savunmanın olmadığı rejimlerde, hâkimler ve savcılar idarenin memurlarından ibarettirler. Değerli dinleyenler; Avukatların meslek alanı sürekli olarak daraltılmakta, münhasıran avukatlar tarafından yerine getirilebilecek faaliyetlerin sayısı giderek azaltılmaktadır. Etkili sosyal güvencemiz hala yoktur. Kontrolsüz açılan hukuk fakültelerinden yeterli eğitimi almamış hukuk fakültesi mezunları sınavsız bir şekilde avukatlık stajına başlayıp kolaylıkla avukat olmakta, sonuçta hem hizmetin kalitesi düşmekte hem de avukatlar büyük ekonomik zorluklara sürüklenmektedir. Hukuk fakültelerinin açılması ve müfredatlarının belirlenmesi konusunda buradan Yüksek Öğretim Kurulu’na işbirliği çağrımızı tekrarlıyoruz. Türkiye Barolar Birliği olarak geçtiğimiz dönemde, bütün baroların ve ilgilenen avukatların katkısını sağlayarak çağdaş bir kanun taslağı ortaya koyduk. Bu taslak, yapılacak değişikliklerde esas alınmalıdır. TBMM’de katılımcı süreç işletilmeden, “ben yaptım oldu” zihniyeti ile karşımıza getirilecek kanun tasarısı veya gece yarısı teklifleriyle Avukatlık Kanunu’nun değiştirilmesinin, hukuk devletine ve huzurlu bir toplumsal yaşama ağır darbe vuracağını ifade etmek istiyorum. Avukatlık Kanunu’nun 46/2. maddesinin açık hükmüne rağmen, avukatın Yargıtay’da dosya görme- HABERLER sini vekâletname ibrazına bağlayan Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun hukuka aykırı idari işleminin geri alınmasını geçen yıl bu kürsüden talep etmiştik. Herhangi bir gelişme olmamasını üzüntüyle karşılıyorum. Değerli meslektaşlarım; Keyfilikten kaynaklanan sistemsizlik sorunu, bizim en önemli meslek sorunumuzdur. İster avukat, ister hâkim, ister savcı olalım bütün meslek sorunlarımızın özünde, hukukun üstünlüğünü tanımayanların, üstünlerin hukuku peşinde koşanların sebep olduğu bu keyfilik vardır. Mesleğimizin itibarı, devletin tüm erklerinin ve kurumlarının hukuka saygılı olmanın gereğine inanmış olmasına bağlıdır. Alın terimizin değeri, hukuk devleti olmamıza bağlıdır. Yatırımcının daha çok yatırım yapması, daha çok iş ve istihdam yaratılması, işsizliğin ortadan kaldırılması, işçi, memur, köylü, kentli, öğrenci, kadın, erkek, genç, yaşlı, emekli herkesin geleceğe güvenle bakması, kendini güvende hissetmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına bağlıdır. Ortadoğu kan gölüne dönmüş, mezhep savaşları sınırlarımıza dayanmış, her gün insanlık katledilirken, Türkiye’nin başka devletleri, onların kamuoylarını ve uluslararası örgütleri harekete geçirerek bu vahşeti durdurması, kendi içimizde insan haklarını gerçekleştirmemize bağlıdır. Değerli meslektaşlarım; Devletleri, keyfilik yapan idareciler yok eder. Milletleri, keyfilik yapan idareciler felakete sürükler. Devlet idarecilerini tarihe altın harflerle geçiren; dönemlerinde yapılan yollar, köprüler, binalar değil, keyfilik yapıp yapmadıkları, adaleti hakim kılıp kılmadıkları- dır. Çünkü adaletsizlik nedeniyle insanların çektikleri acılar, yapılan inşaatları gölgede bırakır. Keyfiliğin panzehiri, hukukun üstünlüğünü savunmaktır. Haksızlıklara karşı, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın birlikte tavır almaktır. Gün, bugündür. Gün, hukukun üstünlüğü için avukat, hakim ve savcıların kenetlenmesi günüdür. Gün, Cumhuriyet devriminin ışıklı yolunda demokrasi ve özgürlükler için omuz omuza mücadele etme günüdür. Bu mücadele elbette kazanılacaktır. Çünkü özgürlük daima kazanmıştır. Yeni adli yılın tüm yargı mensuplarına, çalışanlarına ve adalet bekleyen tüm yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. En içten saygılarımla. barobirlik 5 MAKALE TBB’nin ilk Genel Kurulundan Bugüne ADLİ YIL AÇILIŞI Av. Atila Sav Türkiye Barolar Birliği Önceki Başkanı Adli yılın açılışında Yargıtay Birinci Başkanı’nın bir konuşma yapması geleneği 1943 yılında Sayın Halil Özyörük tarafından başlatılmıştır. O tarihte yüyürlükte olan 1224 sayılı Temyiz Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nda böyle bir hüküm bulunmamakta idi. Daha sonra 1973 yılında yürürlüğe giren Yargıtay Kanunu’nun 52. maddesi bu konuda bir hüküm getirdi. Yasa, birinci başkanın, adli yılın açılışında bir söylev vermesini öngörmektedir. Bu toplantı bir “tören” olmadığı, bir çalışma evresinin başlaması amacıyla öngörülmüş bir toplantıdan ibaret olduğu halde kimi seçim dönemlerinde toplantı yapılmadı. Bunun dışında gelenek günümüze kadar sürdü. 6 barobirlik Adli yıl açılışı toplantısına Türkiye Barolar Birliği’nin katılışı: Bilindiği üzere, Türkiye Barolar Birliği’nin İlk Genel Kurulu 9-10 Ağustos 1969’da Ankara’da yapıldı. 1136 sayılı Kanun’un geçici 10. maddesine uygun olarak yapılan bu ilk toplantıda Birlik Başkanı, Birlik Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu ve Denetleme Kurulu üyeleri seçildi. Birlik Başkanlığına Hocamız Avukat Faruk Erem seçildi. Birlik binası olmadığı için, Ankara Barosu’nun toplantı odasında yapılan ilk yönetim kurulu toplantısında kuruluşun gereksindiği yerleşme sorunu, bütçe gibi konulardan sonar bazı ilkesel görüşler de tartışıldı. Bunlardan biri “hukukun üstünlüğü” ilkesini kamuoyuna sunmak ve savunmayı üstlenmekti. Bu temel görüş savunmanın ve baroların bağımsızlığının gereği idi. Bu anlayış doğrultusunda Başkanımız Faruk Hoca “adli yıl açılışı toplantısında Yargıtay Birinci Başkanından sonra bağımsız savunmanın sözcüsü olarak Birlik Başkanına da konuşma olanağı tanınmasını önerdi. Yönetim Kurulu, bu konuda gerekli çalışmayı yürütmesi için Başkan’a yetki verdi. Başkanımız Faruk Hoca, bu amaçla Yargıtay Birinci Başkanı Ferruh Adalı’dan randevu istedi. Adli tatil içinde olmasına karşın kısa zaman sonra olumlu yanıt alındı. Bu tür önemli görüşmelere yalnız gitmeme ilkesini uygulayan Faruk Hoca, Genel Sekreterini de birlikte götürmek istediğini belirtti. (Genel Sekreter bendim) Faruk Hoca ile birlikte gittiğimizde Başkan Ferruh Adalı çok iltifatkar sözlerle TBB’nin kuruluşundan duyduğu memnuniyeti belirtti. MAKALE Başkanı görevi nedeniyle kutladı. (Ferruh Adalı, babamın dostu idi. Bu nedenle beni de tanıyordu. Beni de kutladı) Kısa bir söyleşiden sonra Faruk Hoca , öneriyi açtı. Ferruh Bey şaşırmadı, olağan karşıladı bile denilebilir. Öneriyi destekleyeceğini söyledi. Ancak bu konuda kararı Başkanlar Kurulu’nun vermesi gerektiğini söyledi. Birkaç gün içinde yanıtın verileceğini belirtti. Söyleşi biraz daha sürdü. Başkan Adalı, Faruk Hocayı (ve yanındaki yardımcısını) kapıya kadar uğurladı. Bir ara “nasıl bir konuşma yapmak gerektiğini takdirinize bırakıyorum” dedi. Birkaç gün sonra Yargıtay Başkanlığı’ndan olumlu yanıt geldi. 1969 yılı adli yıl açılış toplantısı Yargıtay’ın toplantı salonunda (Yüce Divan Salonu) yapıldı. Ferruh Adalı’dan sonra Faruk Hoca “savunma mesleğinin bağımsızlığı” açısından güçlenmesinde TBB’nin önemini vurgulayan kısa bir konuşma yaptı. (TBB’nin İlk Genel Kurulu’ndan bu yana geçen süre bir ay bile değildi) 1973 yılında yürürlüğe giren Yargıtay Kanunu’nun 52. maddesi adli yıl açılışı toplantılarını kurallaştırıyordu. Birinci başkana bu toplantıda bir “söylev” verme görevi veriliyordu. TBB başkanları da hep birinci başkandan sonra söz alarak görüşlerini açıkladı. Hukukun üstünlüğü, adalet ve yargı reformu, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, iç hukukta yerini alması, hümanist doktrin açısından ölüm cezasının kaldırılması, erklerin ayrılığı açısından yargı bağımsızlığı, zorunlu savunmanlık gibi temel sorunlar bu konuşmalarda geliştirildi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde AİHM’e başvuru ve bireysel başvuru yolunun açılmasında savunma mesleğinin yön alıcı etkisi bu konuşmalara hep yansıdı. Yargı bağımsızlığı çerçevesinde savunmanın “kurucu unsur” olarak işlevini yapması bu tür geleneklerle olgunlaştı. 1980 yılında Başkanımız Faruk Erem’in görevden ayrılması üzerine toplanan Genel Kurul, Başkanlık görevine beni seçti. 1980, 12 Eylül askeri müdahalesinin yılıdır. İki yılı aşkın sürede hazırlanan yeni Anayasa sürecinde Kenan Evren’in devlet başkanlığı döneminde sıkıyönetim uygulamaları yargıya yönelik baskılarda savunma görevi yapan meslektaşlarımız her türlü güçlüğe karşın çalışmalarını sürdürmüşlerdir. (Bu süreçte otuzdan fazla meslektaşın ölümü zorlukların derecesini belli etmektedir) Adli yıl açılış toplantıları devam etmiştir. Her zaman olduğu gibi yargının bağımsızlığı ve savunma hakkının sağlanması görevi yürütülmüştür. Bu süreçte MGK ve Danışma Meclisi’nce hazırlanan ve halk oylamasına sunulan Anayasa Tasarısı ile ilgili görüşlerimizi açıklamaktan geri kalmadık. (TBB Olağanüstü Genel Kurulu Anayasa Raporu) TBB’nin kuruluşundan bu yana kırk beş yıl geçti. Bu süreçte savunmanın yargı bağımsızlığı içindeki gelişimi ve kurucu unsur olarak etkisini artırışı bu konuşmalara yansıdı. barobirlik 7 MAKALE 1983 yılında TBB Başkanlığı’na seçilen Avukat Teoman Evren, benim başkan olduğum dönemde yönetim kurulu üyesi ve genel sekreter olarak görev yapmıştı. Bu bakımdan Birlik çizgisini yitirmeden yoluna devam etmiştir. 1989’da TBB Başkanlığı’na Avukat Önder Sav seçildi. 6 Eylül 1989 adli yıl açılışında Birlik adına konuşma yapıldı. Ne var ki, 1990 adli yıl açılışı öncesinde bir tutum ve anlayış değişikliği oluştu. Yargıtay Birinci Başkanlığı açış konuşması metnini görmek istediklerini belirtti. Birlik Başkanlığı ve yönetimi bu istemi kabul etmeme kararı aldı. Yargıtay, açılışta Birlik Başkanlığı’nın konuşmasına programda yer vermedi. (Yargıtay Başkanı İsmet Ocakçıoğlu idi) Bu durumda TBB Yönetim Kurulu bir “alternatif toplantı” kararı aldı. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Salonunda yapılan bu toplantıya TBMM Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, yüksek yargı organlarının üyeleri ile baro başkanları ve temsilcileri katıldı. Bir kısım Yargıtay üyeleri de tepki göstererek alternatif toplantıya katıldı. Böylece alternatif toplantı, resmi açılıştan daha canlı ve dinamik bir ortam yarattı. Savunma mesleğinin dinamizmi ve savaşımcılığı resmi toplantıdan daha canlı bir ortam yaratmıştı. 1991 ve 1992 yılları da alternatif toplantılarla sürdürüldü. 1993 yılında Yargıtay Birinci Başkanlığı’na seçilen Müfit Utku eski işbirliğine dönülmesini sağladı. Açış konuşmasında “sav-savunma-yargı” bütünlüğünün önemini vurgulayan bir konuşma yaparak 1969’dan beri süregelen birlikteliğin önemini belirtti. 1994, 1995 yıllarında da ortak açılış düzeni sürdü. 1996’da Önder Sav’ın ayrılması üzerine Başkanlığa Avukat Eralp Özgen seçildi. 2001’e kadar olan dönemde ve onu izleyen Avukat Özdemir Özok döneminde de 2010 yılına kadar ortak açılış geleneği sürdürüldü. 2010’da Özdemir Özok’un ölümü nedeniyle Başkanlığa Avukat Vedat Ahsen Coşar seçildi. Gelenek sürdürüldü. 2014 yılı adli yıl açılışında Birlik Başkanı Avukat Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun konuşması da aynı çizgiyi sürdürmektedir. Yargıtay Kanunu’nun 52. maddesi şöyledir: “Her adli yıl, Ankara’da Yargıtay Birinci Başkanının söylevi ile açılır.” “Birinci Başkanın yokluğunda bu görev başkan vekillerinin en kıdemlisi tarafından yerine getirilir. “Açılış söylevinin metni üzerinde daha önceden Başkanlar Kurulunun düşüncesi alınır.” Bu hüküm, açılışta savunmayı temsil eden TBB Başkanının konuşması ile oluşan geleneği engelleyen bir sınırlama öngörmemektedir. Gelenek en sağlıklı kuraldır. Cumhuriyet tarihimiz boyunca ve yakın geçmişte hakkında ağır suçlamalarla dava açılmış nice kudret sahibi, savunmanın yardımından yararlanmak durumunda kalmıştır. Bunun son örneklerinden biri Kenan Evren’dir. Devlet Başkanı olduğu süreçte, Anayasa taslağını anlatmak için Konya’da yaptığı bir konuşmada, TBB’nin raporunu hedef alarak, ismen beni eleştirerek kara cübbelilikle suçlamıştı. 8 barobirlik 1- ÖDÜLÜN AMACI Ödülün amacı, yaşamda ve hukukta devrimci duruşun, adaletsizliğe karşı mücadelenin simgelerinden olan Halit Çelenk’in hukuk mücadelesi ve eserleri doğrultusunda, toplumsal ilişkiler ile hukuk arasında bağlantı kuran ‘yayın, tez, veya diğer eserler’ üretilmesini teşvik etmektir. 2- ESER KONUSU Eser konusu serbesttir. Değerlendirmede; Halit Çelenk’in yaşamı, eserleri, mesleki ve yaşam mücadelesi, fikirleri ile hukuk ve/veya hukuk/ toplumsal ilişkiler bağlantısının kurulması esas alınır. likte ayrıca gönderilmelidir. Eserin yayınevi tarafından Seçici Kurula iletilmesi durumunda eser sahibinin, birden fazla yazarlı ve/veya derleme eser olması durumunda yazarların tümünün ‘yarışmaya katılıma ilişkin olurlarının’ yazılı olduğu muvafakat belgesinin gönderilmesi zorunludur. C) Yukarıda belirtilen kurallara uygun olarak hazırlanmış eserler, biri (1) Word programıyla CD’de kopyalanmış, dokuz yazılı nüsha biçiminde, 1 Şubat 2015 tarihine kadar, kargo yoluyla ‘HALİT ÇELENK HUKUK ÖDÜLÜ Göreme Sokak No:8/4 Cinnah Caddesi Kavaklıdere Ankara’ adresine iletilmelidir. 3- ESER ve KATILIMCI KOŞULLARI A) Yarışmaya 1 Ocak 2012 ile 1 Ocak 2015 arasında basılmış veya henüz basılmamış yukarıda belirtilen amaç ve konulu yayın, tez, veya her türlü diğer eserler katılabilir. Katılımcılar yalnız bir eser ile yarışmaya başvuru yapabilir. Son başvuru tarihi 1 Şubat 2015’tir. B) Katılımcılar hukukçu olacağı gibi farklı disiplinlerden gelen herkes olabilir. Eserin, hukuk alanında ya da diğer alanlar ile hukuk alanı arasında bağlantı kurarak, bilimsel özgünlüğe sahip olması, akademik yazım ve etik kurallarına uygun olması gerekmektedir. Eserin, (A4) kağıda bilgisayarla, 14 punto büyüklüğünde, Times New Roman ve 1,5 satır aralığı ile yazılması gerekmektedir. Bir (A4) sayfayı geçmemek üzere katılımcının (ortak çalışmalarda tüm katılımcıların) adı ve soyadı, özgeçmişi, eserin oluşturulduğu tarihi, katılımcının iletişim adresini (telefon ya da e-mail adresi ile birlikte) içeren bilgiler, eserle bir- 4 - ÖDÜL TÖRENİ 5 Mayıs 2015 tarihinde yapılacaktır. Ödülü kazanana çalışmalarında teşvik amaçlı bir bilgisayar hediye edilecektir. 5- SEÇİCİ KURUL Prof. Dr. Rona Aybay Prof. Dr. Korkut Boratav Prof. Dr. Ali Murat Özdemir Ali Rıza Aydın Serpil Çelenk Güvenç Dr. İlker Kılıç Av. Başar Yaltı Av. Erşen Sansal Av. Barış Aybay Av. Bilgütay Hakkı Duma Av. Özlem Şen Abay Bilgi ve iletişim için http://www.halitcelenk.org [email protected] TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU’NUN ADLİ YIL DİLEKLERİ AV. BERRA BESLER TBB Başkan Yardımcısı Başkanlık Divanı Üyesi Değerli meslektaşlarım, Bizler; insan haklarından, hukuk devletinden, adaletten, barıştan, demokrasiden, emekten yana bir mesleğin mensupları olarak, meslek örgütlerimizin çatısı altında, bu ortak paydalarda birleşiyor ve güçleniyoruz. Cumhuriyet tarihimizin en bunalımlı dönemini yaşadığımız şu günlerde toplumsal olaylarda ve hukuk alanında yaşanan olumsuzluklara karşı elbette baroların örgütlü gücüne her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Sonsuza dek yaşatmaya kararlı olduğumuz Cumhuriyetimizin temel organlarından yargı erkinin kurucu unsuru, savunmanın etkin gücü, cumhurun sesi avukatları tarih boyunca susturmaya hiç kimsenin gücü yetmedi ve yetmeyecektir. Bu ses şimdi her zamankinden daha güçlü olarak çıkmak zorundadır. Amacımız, güzel ülkemizde büyük Atatürk’ün açtığı aydınlık yolda ilerleyerek hukukun üstünlüğünü egemen kılmak, barış, kardeşlik ve huzur içinde birbirimize tahammül ve saygı göstererek yaşamaktır. Her türlü mücadeleye hazır olarak yeni adli yılın ülkemize, ulusumuza, mesleğimize hepimize hayırlı olmasını diliyorum. Saygılarımla. AV. GÜNEŞ GÜRSELER TBB Genel Sekreteri Başkanlık Divanı Üyesi Eksikli demokrasimizin parlamentoyu “Hükümet Meclisi”ne dönüştürerek, “yasama”, “yürütme” ve “yargı” şeklindeki üçlü erkler ayrımını “yürütme-yasama” ve “yargı” olarak ikiye indirmesinin en olumsuz sonucu; yasama organın siyasi denetim işlevinin de yargıya devri olmuştur. Asıl mekânında sorunlarını çözemeyen siyaset, çareyi yargıda arayınca siyasi tartışmalar yargı üzerinden yapılır olmuş, bu süreç yargıya siyasallaşma gölgesini düşürmüştür. Aslında siyasallaşan yargı değildir, siyaset kavgasını yargı üzerinden yapmaktadır. Yargı denetiminden rahatsız olanlar bu kez de kendilerine uygun yargı organı oluşturma gayretine girişmişler, oluşturamadıklarını görünce de iç kavgalar başlamış ve yargı denetimini işlevsiz kılacak düzenlemeler yapılmıştır. Bütün bunların faturası sonuçta yargıya çıkmış ve yargı, 10 barobirlik güvenilirlik ve saygınlık kaybına uğramıştır. Görüldüğü gibi sorun demokrat olamamak, demokrasiyi özümseyememek ve erkler ayrımını işlevli kılmamaktır. Bu nedenle de yeni adli yılda, adil ve nitelikli bir yargılama beklentisi içindeyim. AV. SABRİ ERDAL GÜNGÖR TBB Saymanı Başkanlık Divanı Üyesi 2014-2015 Adli Yılı’na ne yazık ki derin endişe ve kaygılarla başladık. Devlet yapısı ve işlerliğine şekil ve hayat veren kuvvetler ayrılığı ilkesinin giderek işlevini yitiren bir konuma itildiğini üzülerek görmekteyiz. Diğer yandan, dördüncü kuvvet olan basın ve görsel medyanın, anti-demokratik yöntemlerle baskı ve denetim altına alındığı, bunun doğal sonucu olarak da daha da tehlikeli olan oto-sansürün çok yaygınlaştığı bir süreci yaşamaktayız. Bu durumun halkın haber alma özgürlüğünü ortadan kaldırdığı tartışmasızdır. Özgür haber alamayan bir toplumun demokratik iradesini oluşturması düşünülemez. Kuvvetler arasında böyle yetki ve fonksiyon gaspının yoğun olduğu, biat kültürünün egemen kılınmak istendiği bir ortamda, yargının kurucu unsuru olan savunmanın önemi her zamankinden daha da çok artmaktadır. Baro- larımız ve onların çatı örgütü olan Türkiye Barolar Birliği bu durumun farkındadır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da barolarımız, meslektaşlarımızdan ve toplumdan aldığı güçle ‘’hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak’’ için kararlı mücadelesini meşru zeminlerde sürdürecektir. AV. GÜLCİHAN TÜRE TBB Yönetim Kurulu Üyesi Yeni adli yılımız, T.C. Cumhurbaşkanı’nın, ‘’Savunmanın başı TBB Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu konuşacak ise ben gelmem’’ T.C. Yargıtay Başkanlığı’nın ‘’TBB Başkanı açılış konuşması yapacak‘’ Dialoğu ile, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş, savunmanın susturulmaya çalışıldığı bir ilk ile başlamıştır. Hukukun üstünlüğünün sağlanması görevi olan hukukçuların, avukatların, baroların bu konudaki ‘’Savunma Susturulamaz’’ tavrı hukuk adına onurlu bir duruştur. Yine Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihinde görülmemiş şekilde, hiçbir yasal düzenleme ve hiçbir başka hukuk devletinde uygulaması olmayan, ‘’Torba Yasa’’ düzenlemeleri ile günlük olarak, kişiye özel, mevcut yasalarımızı, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıracak birçok yasanın çıkarıldığı bir süreçten geçmektedir… Ulu Önder Atatürk’ün; ‘’Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet halinde varlığı kabul olunamaz‘’ Ve Frederick Mayer’in; ‘’Dünyadaki insanların en mutlu olanı en az bencil olanıdır. Korkunç bir hastalığı yok etmek isteyen bir bilim adamı, bilgisizlikle savaşan öğretmen, kendini barışa çağıran devlet adamı, hak ve adalet için mücadele eden hukukçu, çocuklarına ahlak değerlerini öğreten anne baba… Sadece büyük bir dava uğruna dar çerçevesinde dışında yaşayan bir kimse, derin mutluluğa erişebilir‘’ Sözlerini hayata geçirebileceğimiz, Türkiye Barolar Birliği’nin, baroların, avukatların, hukukçuların daha etkin ve üretken çalışmalar yapacağı bir yeni adli yıl olması dikeklerimle… barobirlik 11 AV. KÜRŞAT KARACABEY TBB Yönetim Kurulu Üyesi Çağdaş uygarlık değerlerini özümsemiş insanlar için adalet; ekmek kadar, su kadar elzemdir. Onurlu insanlarca açlığa tahammül edilebilir ve fakat adaletsizliğe asla..! Demokratik hukuk devletlerinde, bireylerin adalet taleplerini yönelteceği son mercii ise kuşkusuz ki bağımsız ve tarafsız yargı olmak gerekir. Elbette ki varsa… Diyelim ki var; yetmez..! Bir de kamusal gücü temsil makamında oturanların, hukukun üstünlüğünün tartışılamaz ve sorgulanamaz keskinlikte geçerliliğini içselleştirmiş olmaları gerekir. Bir toplumun gerçek anlamda gelişip kalkınması, medeniyet yolunda mesafe kaydetmesi, bu anlayış ve değerlerin olgunlaşıp ödünsüz işlemesine bağlıdır. Ne yazıktır ki bu konudaki çark, güzel ülkemizin özellikle son on yılında artan bir ivme ile tersine dönmekte ve işlemektedir. Bu cümleden olarak, her yetkinin aynı ağırlıkta bir sorumluluğu da gerektirdiği kavrayışına uzak düşmüş kimi etkili ve yetkililer, külhanbeyi tavırlar eşliğinde, yargı kararlarını açıktan tanımazlık sergileyebilmekte; çok gerilerde kalmış kazuistik yöntemlerle, kişiye ve olaya özgü torba yasalar çıkarabilmeyi içlerine sindirebilmektedirler… Diğer yandan ülkenin belli bir bölümünde, bölücü projenin taşeron ve figüranları devlet otoritesini ve kurulu düzeni reddederek, kendi hükümranlıklarını kurma provaları yapabilmekte; bütün bunlar, kurulu hukuk düzeninin temsilcilerince görmezden gelinebilmektedir. Diğer yandan yürürlükteki Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri yok sayılarak, biat anlayışına dayalı şeriat düzenine çıkan yolun altyapı taşları, aşama aşama döşenmektedir. AV. İZZET VARAN TBB Yönetim Kurulu Üyesi Ülkede doçent düzeyinde akademisyeni dahi bulunmayan yüzü aşkın hukuk fakültesi olmasına ve her yıl binlerce hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kavramlarını dahi algılamayan mezunlar veriliyor olması önemli görülmeyebilir. Mezun grubunun önemli bölümünün yargının çeşitli alanlarında kurucu unsura yakışır birey olamayacağı ihtimalindense birkaçının hukukçu olması umudu tüketmez. Aşağılanma kötüdür. Çelik bile aside dayanmaz. Umudun düşmanı biraz da aşağılanmaktır. Bu ülkenin avukatları; aynı fakülteden mezun arkada12 barobirlik Bütün bunlar olup biterken halkın umudu olması gereken siyaset temsilcileri, gerçek sorunları perdeleme gerekliliğinin önem derecesine göre ayarlanan dozda gündeme savrulan türban salvolarının kararttığı sahnelerde imal edilen yapay gündemin peşinden koşmakla yetinmektedirler. Özetle Türkiye, bölünmenin, parçalanmanın ve yem olmanın kaçınılmazlığı eşliğinde, Ortaçağ’ın karanlık dehlizlerine hızla ve tepe taklak sürüklenmektedir. Her bakımdan sözün bittiği yere işaret eden bu gelişmeler; ancak ve sadece, Cumhuriyet’in kuruluş değerleri ile Atatürk ilke ve devrimlerinin, hukuk temelinde yeniden diriltilmesi; hukuka aykırı kanunların değil fakat, hukukun üstünlüğünün ödünsüz tesisi suretiyle bertaraf edilebilir. Uyanışın, kurtuluşun ve çağdaş uygarlık yarışına ön saflarda katılabilmenin ilk adımı budur. Atılacak bu adımın görev öncülerinin hukukçu aydınlar olması dileğiyle, gerçek hukukçular başta olmak üzere, bütün Türk Milleti’nin yeni adli yılını buruk ve fakat umutlu bir şekilde kutluyorum. şımız hâkim ve savcı olmak için sınava giriyorsa ve ilk derslerinde onlara avukat arkadaşları aşağılanarak eğitime başlanıyorsa, bu ülkede ehliyet almak için sürücü adayı, kasap olmak için kasap adayı, berber olmak için berber adayı, devlet memuru olmak için memur adayı sınava girmek zorunda ama avukat olmak için sınav şartı her defasında hükümet kapısından dönüyorsa bir kez daha düşünmeli, bu aşağılanmayı kabul etmemeliyiz. Adli yıl açılışları birilerine göre kaldırılması gerektiği düşünülen törenler olarak algılanabilir. Çoğu meslektaşımız da bu görüşe katılabilir. Ancak, adli yıl açılışının her yıl yapılmasını gerektiren en önemli özelliği; adli yılın başında, bu ülkede yaşayan herkese hukuk sınırlarında kalması gerektiği ve bir gün hukuka kendilerinin de gereksinim duyabileceğini hatırlatmak içindir. AV. YURDAGÜL GÜNDOĞAN TBB Yönetim Kurulu Üyesi Avukatlar, hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranmak andı ile mesleğe başar. Ama hangi hukuka, diye sormadan geçemiyoruz. Günümüzde, evrensel kriterlere sahip, yaşayan, gelişen hukuktan söz etmek mümkün değil. Bir gecede torbadan çıkan sözde yasalarla, göstermelik uluslararası sözleşmelere düşünmeden atılan imzalarla hukuk yaratılmıyor maalesef. Siyasi iktidar, gücünü tekelleştirmek uğruna, tüm farklı sesleri susturmaya çalışmaktadır. Keyfi atamalar ve sürgünlerle, antidemokratik seçim çalışmalarıyla hâkimler ve savcılar üzerinde olağanüstü bir baskı kurmuş, onları parçalara ayırmayı başarmıştır. ANAYASASI İNSANIN Ancak şurası bir gerçektir; yargıyı tamamen sindirmenin tek yolu, savunmayı etkisiz kılmakla mümkündür. İşte bu nedenle siyasi iktidarın hedefinde Türkiye Barolar Birliği vardır. Çünkü yargıya gücünü veren SAVUNMADIR. Çünkü savunma bağımsızdır, gücünü iktidardan almaz, hiçbir otoriteye sırtını dayamaz. Can yasası bu insanın: Savaşlara yoksulluklara Ve binbir belaya karşın İlle de yaşayacaksın! Uzun zamandan bu yana, sistemli bir şekilde, hukukun evrensel değerleri yok sayılsa da, baskıcı rejim yaşamımızın her alanında boy gösterse de; bu ülkede ‘hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranmaya namusu ve vicdanı üzerine ant içmiş’ 83.000 AVUKAT var. Bir de, şimdilik kalplerimizde yaşattığımız Anayasası var insanın. Kan yasası bu insanın: Üzümden şarap yapacaksın Çakmak taşından ateş Ve öpücüklerden insan! Us yasası bu insanın: Suyu şavka döndürüp Düşü gerçeğe çevirip Düşmanı dost kılacaksın! Anayasası bu insanın Emekleyen çocuktan Uzayda koşana dek Yürürlükte her zaman Can Yücel Belki de birileri hukuk sınırlarında kalmak istemiyor olabilir, belki de her zaman kesen kılıçlarının bir gün köreleceğini düşünmek korkusuyla yargı mensupları ile savunmanın tek temsilcisi avukatın saygınlığını azaltmak isteyebilirler. Ne olursa olsun hukuk bir gün birilerine de zorunlu gereksinim olacaktır. Biz, yine burada olacağız. Umut her zaman var olmuştur. Kaybedildiğinde nasıl kaybedildiğinin önemi kalmaz. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü kavram olarak artık bir şeyde ifade etmez. Bu ülkenin avukatları; Suskun kalmak avukatlık mesleğine uymaz. Sen, susarsan davayı kaybedersin, biz susarsak ülkeyi. Sen, sessiz kalırsan umudunu, biz sessiz kalırsak hukuku kaybederiz. Biz sessiz değiliz. Bir ses de sen ver. Ses ver ki umut var olmaya devam etsin. barobirlik 13 HABERLER SOMALI ÇOCUKLARIN GELECEĞİNE IŞIK OLDUNUZ Türkiye Barolar Birliği tarafından “Şimdi yetim hakkını ödeme zamanı” başlığıyla yürütülen Soma Yardım Kampanyası’nda toplam 1.134.830,65 TL toplandı. Toplanan yardımla, Türkiye Barolar Birliği ve Türk Eğitim Vakfı (TEV) arasında yapılan işbirliği protokolü ile 30 Somalı çocuğumuza ana sınıfından başlayıp üniversiteden mezun olana kadar burs verilecek. Yurtiçinden ve yurtdışından gelen yoğun ilgi ve destek sayesinde Soma’daki madenci yetimlerinin geleceğine ışık olmak üzere kampanyaya katılan, duyurulması ve yayılmasına katkı sağlayan herkese şükranlarımızı sunuyoruz. TBB, ADLİ YIL AÇILIŞI VESİLESİYLE ANKARA’DA YERLEŞİK DİPLOMATİK VE KONSÜLER MİSYON TEMSİLCİLERİNE RESEPSİYON VERDİ Türkiye Barolar Birliği, 2014-2015 Adli Yılı Açılışı vesilesiyle Ankara’da Yerleşik Diplomatik ve Konsüler Misyon temsilcilerine resepsiyon verdi. Resepsiyona, Türkiye Barolar Birliği Yönetim ve Disiplin Kurulu üyeleri ile Benin Büyükelçisi Moise Tchando Kerekou, Güney Sudan Büyükelçisi Sebit Bullen Kamonde, İran Büyükelçisi Alireza Bikdeli, İspanya Büyükelçisi Rafael Mendivil Peydro, Küba Büyükelçisi Alberto Gonzales Casals, Şili Büyükelçisi Fernando Varela Palma, Portekiz Büyükelçisi Jorge Cabral, Yeni Zelanda Büyükelçisi Jonathan Curr, İtalya Büyükelçiliği’nden Misyon Şefi Ludovico Serra, Macaristan Büyükelçiliği’nden Misyon Şefi Yardımcısı Zoltan Feher, Kolombiya Büyükelçiliği’nden Elçi Alicia Fernanda Quijano, Almanya Büyükelçiliği’nden Müsteşar Stefan Delfs, Finlandiya Büyükelçiliği’nden 14 barobirlik Müsteşar Pekka Shemeikka, Hollanda Büyükelçiliği’nden Müsteşar Daan Huisinga, İran Büyükelçiliği’nden Müsteşar Kamran Hashemi, Fransa Büyükelçiliği’nden Kurumsal ve İdari İşbirliği Ateşesi Sabine Raczy-Bili, Kolombiya Büyükelçiliği’nden Müşavir Juan Camilio Jaramıllo, Hırvatistan Büyükelçiliği’nden Müşavir Orhideja Sokac, Hırvatistan Büyükelçiliği’nden II. Katip Mladen Brucic-Matic, Romanya Büyükelçiliği’nden II. Katip Sava Diamandi, Macaristan Büyü- kelçiliği’nden III. Katip Viktor Matis, Polonya Büyükelçiliği’nden III. Katip Piotr Drzewiecki, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği’nden Politika Uzmanı Filiz Conway ve Siyasi İşler Uzmanı Natalie Oldani, Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi’nden Kıdemli Proje Yöneticisi Yücel Erduran, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü’nden (UNIDO) Temsilci Süleyman Yılmaz ve Fransa Ulusal Barolar Birliği’nden Yönetim Kurulu Üyesi Av. Jean-Louis Magnier katıldı. HABERLER TÜRK – ALMAN AVUKATLAR KONFERANSI - GÜÇLÜ AVUKAT, GÜÇLÜ HUKUK DEVLETİ - Türkiye Barolar Birliği ile Alman Barolar Birliği tarafından, “Bir Hukuk Devletinde Avukatın Rolü” alt başlığıyla düzenlenen Türk - Alman Avukatlar Konferansı 10 Eylül 2014 tarihinde Türkiye Barolar Birliği’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Açış konuşmalarının Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Alman Barolar Birliği Başkan Yardımcısı ve Freiburg Barosu Başkanı Av. Dr. Michael Krenzler, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan ve HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş’ın yaptığı konferansta ‘güçlü avukat, güçlü hukuk devleti’ vurgusu yapıldı. Kazakistan Barolar Birliği temsilcileri katıldı. Konferansa baro başkanlarının ve avukatların yanı sıra Arnavutluk Barolar Birliği, Azerbaycan Barolar Birliği, Bosna Hersek Barolar Birliği, Gürcistan Barolar Birliği, Kıbrıs Türk Barolar Birliği, Kırgızistan Barolar Birliği, Kosova Barolar Birliği, Makedonya Barolar Birliği, Orta Asya Memleketleri Avukatlar Birliği ve Başkanlığını Ankara Barosu Başkanı Av. Sema Aksoy’un yaptığı, “Çağdaş Demokrasilerde Olmazsa Olmaz Olarak Güçlü ve Bağımsız Avukatlık” başlıklı birinci oturumda Alman Barolar Birliği Başkan Yardımcısı ve Freiburg Barosu Başkanı Av. Dr. Michael Krenzler, Yargıtay 4. Ceza Dairesi Üyesi Doç. Dr. İbrahim Şah- Oturumlara geçmeden önce, “Adalet Sisteminde Avukatın Rolü” başlıklı giriş bölümünde Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Avukat Prof. Dr. Köksal Bayraktar ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Burcuoğlu birer konuşma yaptılar. baz, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Çağlar Özel ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Avukat Prof. Dr. Erdener Yurtcan konuşmacı olarak yer aldılar. “Devletin Güvenlik ve Suçluyu Cezalandırma İhtiyacı - Avukatın Sır Saklama Yükümlülüğü” başlıklı ikinci oturumun başkanlığını İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal yaptı. İkinci oturumda, Hamm Barosu Başkanı Av. Dr. Hans Ulrich Wessels, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Dr. Alparslan Altan, İstanbul Barosu önceki başkanlarından Av. Turgut Kazan ile Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Yenisey görüşlerini dile getirdiler. barobirlik 15 HABERLER Bu toplantının üst başlığı Türk ve Alman Avukatlar Konferansı. Alt başlık ise konferansın önemini açıklıyor: Bir Hukuk Devletinde Avukatın Rolü. Esasen avukatın sistem içinde herhangi bir rolünün olabilmesi için o devlette hukukun üstün olması gerekiyor. Hukukun üstünlüğünün olmadığı bir sistemde avukatın etkin bir rolünün olması beklenemez. Başkanlığını Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. İzzet Güneş Gürseler’in yaptığı “Adalete Erişimin Sağlanmasında Avukatın Rolü ve Görevi” başlıklı son oturumda ise Alman Barolar Birliği Başkan Yardımcısı ve Münih Barosu Başkanı Av. Dr. Hansjoerg Staehle, Danıştay 15. Daire Üyesi Dr. Tacettin Şimşek, Gediz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammet Özekes ve Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meral Sungurtekin Özkan birer sunum yaptılar. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu açış konuşmasında, hukukun üstünlüğünün olmadığı bir sistemde avukatın etkin bir rolünün olamayacağının altını çizdi. Hukukun üstünlüğü sorununun bütün sorunların temelinde yer aldığını söyleyen Feyzioğlu şöyle konuştu: 16 barobirlik Şu halde bizim kök sorunumuz, bütün sorunlarımızın özünde, temelinde yer alan sorun hukukun üstünlüğünün sağlanmasıdır. Türkiye Barolar Birliği’nin, baroların ve Türkiye’de kenetlenmiş olan bütün avukatların yürüttüğü hukukun üstünlüğü mücadelesi esasen bizim en önemli mesleki sorunumuzun çözümüne ilişkin bir mücadeledir. Her devlette uyuşmazlıkları çözen makamlar ve suç işlemekle itham edilenleri suçlayan kişiler, resmi görevliler mutlaka vardır. Ancak yalnız demokratik hukuk devletlerinde etkin ve bağımsız savunmadan söz edilebilir. Eğer bir devlet demokratik hukuk devleti değilse biliniz ki orada savunma bağımsız değildir, etkin değildir, sistemin gerçek anlamda kurucu unsuru değildir. EN BÜYÜK SORUN KEYFİLİKTİR Hukukun üstünlüğünün sağlanması mücadelemizde karşımızdaki büyük sorunu tek bir kelimeyle ortaya koymak mümkündür; keyfilik. Yasama ve yürütme organlarının keyfiliği, hâkim ve savcıların keyfiliği. Yani hukuk kuralları dışına çıkarak, hukukun artık evrenselleşmiş ilkeleri dışına çıkarak ‘ben yaptım oldu’ zihniyetiyle güçlünün hukukunu yazmak. Güce sahip olanın kendi hukukunu, kendi kuralını kendisi için dayatması. İşte bu keyfiliktir. Dolayısıyla bizim yürüttüğümüz mücadele siyasi iktidarın keyfiliğine karşıdır, yasama organının keyfiliğine karşıdır, idarenin memurlarının keyfiliğine karşıdır ve avukatı sistemden dışlamak isteyen bir kısım hâkim ve savcının keyfiliğine karşıdır. Oysa avukatları dışlayan, yok sayan siyasi iktidarlar kendi meşruiyetlerini de inkâr noktasına gelirler. Şöyle ki; sistem içinde yurttaşı, bireyi kamu adına suçlayan savcı vardır, bireyi yargılayan hâkim vardır, bir de bireyi savunan avukat vardır. Eğer bir siyasi iktidar avukatı yok saymaya başlarsa meşruiyetinin yegâne dayanağı olan yurttaşı ve yurttaşlığı dışlamış olur. Belirli bir süre sahip olduğu geçici çoğunluğa dayanarak baskı ve zulüm yapabilir böyle bir siyasi iktidar. Ancak çoğulculuktan uzaklaşan demokratik meşruiyetini kaybeder ve demokratik meşruiyetini kaybeden siyasi iktidarlar baskı ve zulme kayarlar. Dünya tarihi baskı ve zulmü yöntem olarak benimseyen bütün güçlerin eninde sonunda mağlup olduğu süreçlerin tarihidir. Çünkü her zaman ama her zaman sonuçta özgürlük kazanır. Özgürlükten başka insanın doğasına bu HABERLER kadar uygun olan başka bir kavram az bulunur. İnsan doğasına aykırı olan her rejim sonunda değişir, her iktidar sonunda gider. Öte yandan avukatı lüzumsuz, gereksiz, engel olarak gören hâkim ve savcılar bilsinler ki aslında kendi mesleklerini ve varlık sebeplerini inkâr halindedirler. Çünkü binlerce yıllık uygarlık tarihinin bize verdiği ders; ancak iddia, savunma ve yargılama üçlüsünün ortak faaliyetiyle gerçeğe ulaşılabileceği gerçeğidir. Bu üçlüden avukatı sistem dışına çıkardığınızda iddia edenle yargılayan bir ve aynı hale gelir ve dolayısıyla sistem ya iktidarların baskı mekanizmasına ya da yargılayanların oluşturduğu bir hâkimler hükümetine dönüşür. Şu halde avukatı dışlayan bir hâkim ve savcı, gerçeği bulma görevinden, suçluyu suçsuzdan, haklıyı haksızdan, doğruyu yanlıştan ayırma görevinden vazgeçmiştir. Dediğim gibi Türkiye’de sorun keyfiliktir, bu görevleri ilgili herkese bıkmadan hatırlatmak ve bunun için mücadele etmek de bizim görevimizdir. Bugünkü toplantımız dünyada hukuk devletine, yargıya ve özelde avukatlığa ilişkin sorunların ve çözümlerin tartışılacağı son derece önemli bir toplantı. Sözlerimi noktalarken buradaki tüm dostlarımızdan, tüm misafirlerimizden bir hususta Türkiye’ye yardımcı olmalarını talep ediyorum. Türkiye’nin önünde bir Avrupa Birliği’ne üyelik ideali vardır. Bu ideal çerçevesinde hukuk devletine ve yargıya ilişkin fasıllarda Avrupa Birliği ile tarama sürecinin hala başlatılmamış olması doğrudan doğruya Avrupa idealine zarar vermektedir. Avrupa Birliği’nin bu noktada bir karar vermesi gerekmektedir. Bu Türkiye’yi üyeliğe alıp almamak noktasında talep ettiğimiz bir karar değildir. Avrupa Birliği yakın gelecekte sınırlarında demokratik, özgürlüklerin hakim olduğu bir Türkiye mi istemektedir yoksa baskının egemen olduğu otoriter, totaliter, geçici çoğunluğunu zulüm aracına dönüştürmüş bir iktidar tarafından yönetilen bir Türkiye mi istemektedir. Şu halde tarama sürecinin başlatılarak Türkiye’nin hukuk devletinin ve yargısının Kopenhag Kriterlerine uygun hale getirilmesi sadece Türkiye’nin sorunu değil, Avrupa’nın en önemli sorunudur. Bu itibarla, tam üyelik sürecini engelleme adına bu fasılların da taranmasının engellenmesi kanaatimde akla ve mantığa uygun değildir. Bu noktada özellikle Alman Federal Barolar Birliği’nden bize destek olmasını talep ediyoruz. Toplantımızın hepimize faydalı olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum. TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ DÜNYA ADALET PROJESİ’NİN (WJP) STRATEJİK ORTAĞI OLDU Türkiye Barolar Birliği, dünya çapında hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi amacıyla çalışan, bağımsız ve disiplinler arası bir organizasyon olan Dünya Adalet Projesi’nin (The World Justice Project - WJP) stratejik ortağı oldu. lediği hukukun üstünlüğü endeksi ile dünya çapında hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi ve yönetim reformlarının gerçekleştirilmesi hususlarında uluslararası topluma veri sağlamaktadır. 2006 yılında, hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi için çalışan tüm kurumların işbirliğine açık olarak kurulan Dünya Adalet Projesi (WJP), araştırma programları, sağladığı burslar ve her yıl düzen- barobirlik 17 HABERLER STAJYER AVUKATLAR TÜRKİYE KURGUSAL DURUŞMA YARIŞMASI FİNALİ YAPILDI YARIŞMA, TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ ÖNCEKİ BAŞKANLARINDAN AV. ÖZDEMİR ÖZOK’UN ANISINA İTHAF EDİLDİ Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen “Stajyer Avukatlar Türkiye Kurgusal Duruşma Yarışması 2014 Finali” 13-14 Eylül 2014 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda yapıldı. Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen “Stajyer Avukatlar Türkiye Kurgusal Duruşma Yarışması 2014 Finali” 13-14 Eylül 2014 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda yapıldı. Açılış konuşmalarını Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi Başkanı Av. Berra Besler ile Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun yaptığı programa TBB Yönetim Kurulu üyeleri, Anayasa Mahkemesi önceki başkanlarından Yekta Güngör Özden, baro 18 barobirlik başkanları, akademisyenler, yargı organlarının temsilcileri, avukatlar ve stajyer avukatlar katıldı. Barolar Birliği Başkan Yardımcısı, Eğitim Merkezi Başkanı Av. Berra Besler şunları söyledi: Antalya Barosu, Erzurum Barosu, İzmir Barosu, Şanlıurfa Barosu, Aksaray Barosu, Kastamonu Barosu, Kocaeli Barosu takımlarının yarıştığı Stajyer Avukatlar Türkiye Kurgusal Duruşma Yarışması finalinde Aksaray Barosu birinci, Kocaeli Barosu ikinci, İzmir Barosu üçüncü oldu. Yedi coğrafi bölgemizde bulunan barolarımızın staj listelerinde kayıtlı stajyer avukatlarımızın katılımları ile Haziran ayında gerçekleştirdiğimiz bölgesel yarışmaların sonunda belirlenen bölge birincilerinin katılacağı kurgusal duruşma yarışmasının ikinci evresine az sonra başlayacağız. Konuşmasına, salonlarını açarak yarışmaya katkı sunan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na teşekkür ederek başlayan Türkiye Bu yarışmaların yapıldığı uluslararası alan dahil olmak üzere Türkiye genelinde böylesine kapsamlı bir HABERLER katılımla, birlikte gerçekleştirdiğimiz “bir ilk’i” başarmanın gurur ve coşkusunu yaşıyorum. Bu başarı sizlerindir, genç meslektaşlarımızındır. Sizlere sonsuz teşekkürler ediyoruz. kısmı gerçekleşmiştir. Bunu TBB İnsanların bazı hayalleri vardır. Bu hayaller bir süre sonra ideal haline gelir ve gerçekleşir. TBB Eğitim Merkezi fikri, işte böyle bir hayal ile başlamıştır. Daha sonra Eğitim Merkezi’nin hayali Avukatlık Akademisi’ne ve daha sonrası için de TBB Hukuk Fakültesi’ne doğru yol almıştır. büyük dileğimdir. Avukatlık Aka- Bu hayallerin, TBB Eğitim Merkezi’nin kuruluşu ve kurumsallaşması sonuna kadar bu konuların takipçisi Eğitim Merkezi’nin Yürütme Kurulu başarmıştır. Kurulan hayallerin daha sonraki aşamalarının da gerçekleşmesi en demisi’nin ve TBB Hukuk Fakültesi’nin kuruluşlarının gerçekleşmesi yasal düzenlemelerin yapılmasına bağlıdır. Her ne kadar yaşadığımız zaman diliminde bu yasal düzenlemelerin yapılması zor görünüyor ise de, bizler zoru başarmaya kararlı kimlik ve kişiliğimiz ile elbette olacağız. Az önce size aktarmaya çalıştığım bu hayalleri kuran ve gerçekleşmesi için bize omuz ve yetki veren unutulmaz Başkanımız, demokrasi kahramanı, hukuk savaşçısı, Cumhuriyet’in kazanımlarının yılmaz savunucusu, yiğit ve dost insan Sayın Av. Özdemir Özok idi. Kurduğumuz bu hayalleri gerçekleştirmeyi mesleğimiz adına, hukuk adına değerli başkanımızın vasiyeti olarak görmekte ve yerine getirilmesi gerekli olan bir görev olarak kabul etmekteyim. İzninizle bugünkü yarışmayı ve yapılan tüm çalışmaları onun aziz anısına ithaf ediyorum, ruhu şad olsun ve aydınlıklar içinde yatsın. barobirlik 19 HABERLER Kurgusal Duruşma yarışmaları, kuşkusuz bir yarışma düzeninde yapılmaktadır. Her yarışmanın doğasında elbette rekabet vardır. Ancak bu yarışmalardaki rekabet hasmane bir rekabet değildir ve öyle görülmemelidir. Kurgusal Duruşma yarışmaları staj eğitiminin çok önemli bir bölümü olup; Cumhuriyetimizin temel organlarından yargı erkinin kurucu unsuru savunmanın temsilcisi AVUKATI; yargı erkinin diğer kurucu unsurları karar ve sav temsilcileri olan HÂKİM VE SAVCI ile birlikte, hukuka ve etik kurallara uygun olarak gerçekleştirecekleri YARGILAMA FAALİYETİNE VE DURUŞMAYA hazırlamaktır. Birlikte çalışma, ekip halinde başarma duygularının geliştirilmesidir. Geleceğin avukatları arasında tanışma ve kaynaşmanın sağlanarak mesleki dayanışmanın temellerinin atılmasıdır. Hukuk uygulayıcıları olan yargının üç kurucu unsurunun temsilcilerinin uygulamaları: • Adaletin gerçekleşmesinde, • Adil Yargılanma hakkının kullanılmasında, • Yargının bağımsız, yargıcın tarafsızlığı ilkesinin hayata geçirilmesinde, 20 barobirlik • Halkın hak arama özgürlüğünün kullanılmasında, • Savunmanın özgürce yapılmasında ve avukatın bağımsız olarak görevini yerine getirmesinde, Çok önemli sonuçların doğmasına neden olmakta ve hukuk devletini doğrudan etkilemektedir. O halde, bu üç kurucu unsurun temsilcilerinin nitelikli hukukçu olmak zorunlulukları vardır. Savcıların, hâkimlerin, avukatların nitelikleri ne kadar yüksek olursa hukuk devleti o derece işlerlik kazanacak, yargının kalitesi de o kadar yüksek olacaktır. Bunların gerçekleşmesinin ilk adımları ve yolun başlangıcı iyi ve kaliteli bir stajdan geçmektedir. Değerli stajyer avukatlar, Sizleri öncelikle hukukçu olduğunuz için ve onuru kadar sorumluluğu da büyük olan avukatlık mesleğini seçtiğiniz için kutluyorum. Çok kısa bir süre sonra; Avukatlık Kanunu madde 1’e göre “yargının kurucu unsuru SAVUNMANIN TEMSİLCİSİ, TCK madde 6’ya göre “YARGI GÖREVİ YAPAN”, AB İstişari Ziyaret Raporlarına göre de “YARGININ PAYDAŞI” olan AVUKATLAR olarak çok önemli görevler üstleneceksiniz. Çok büyük sorumluluklar yükleneceksiniz. Halkın hak arama özgürlüğünün sesi olacaksınız. Özgürlükleri yaşama geçireceksiniz. Hukuka aykırılıklarla mücadele ederek, hukuk devletinin yaralarını saracak ona işlerlik kazandıracaksınız. Ülkemiz Cumhuriyet tarihimizin en bunalımlı döneminden geçiyor. Toplumsal olaylarda ve hukuk alanında yaşanan ve ısrarla devam eden olumsuzluklar toplumun huzurunu bozuyor, halkın hukuka karşı güven duygularını zedeliyor. Keyfi ve otoriter yönetim anlayışıyla hukuk devleti büyük yara alırken toplumun düzeni de sarsıldıkça sarsılıyor ve sarsılmaya devam ediyor. Bizler; insan haklarından, hukuk devletinden, adaletten, barıştan, demokrasiden, emekten yana bir mesleğin mensupları olarak bu ortak paydalarda birleşiyor ve güçleniyoruz. Bu güce her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Sizlere ve sizlerin gücünüzün desteğine ihtiyacımız var. Yaşadığımız süreç bunu gerekli kılıyor. Yaşanan bütün olumsuzluklar, geldikleri gibi geçip gideceklerdir. Bu süreçte biz avukatlara özellikle HABERLER siz genç meslektaşlarıma çok büyük sorumluluklar düşüyor. Bizler hiçbir zaman umutsuz olmadık. Şimdi, hiç değiliz. Değerli genç arkadaşlarım, Halkımızın talep ettiği barışın, demokrasinin yeniden hayat bulması için el ele vererek birlikte hukuk devletinin yaralarını saracağız ve onu daha güçlü olarak ayağa kaldıracağız. Bugüne kadar hep bu değerleri korumak için, bu değerleri yaşamımıza geçirmek için mücadele ettik. Bizler, korkmadan, yılmadan verdiğimiz bu mücadeleye her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar devam etme kararlılığındayız. Sizler de bu kararlılık içinde bizlerle mücadele etmeye var mısınız? Bize güç katmaya hazır mısınız? Bu kararlılığı gösteriyor musunuz? Önemli olan işte budur. Gençlerimizin göstereceği kararlılık; bizim umudumuzun kaynağıdır. Ülkemizin ve mesleğimizin aydınlık geleceğidir. Bu yolda yapacağımız her türlü mücadelemizde yolumuz ve şansımız açık olsun. Hepinize başarılar diliyorum, saygı sunuyorum. Daha sonra kürsüye gelen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ise konuşmasına; TBB Eğitim Merkezi Başkanı ve Yürütme Kurulu üyelerine, jüri üyelerine, Türkiye Barolar Birliği ve baroların personellerine teşekkür ederek başladı. Bu yarışmanın hukukun üstünlüğü mücadelesine büyük katkı olduğunu ifade eden Feyzioğlu şunları söyledi: Türkiye Barolar Birliği çatısı altında yürüttüğümüz eğitim faaliyeti ve bu eğitim faaliyetinin en önemli parçalarından olan Kurgusal Duruşma Yarışması, bir yandan hukukun üstünlüğü mücadelemize büyük katkıdır, diğer yandan da ülkenin her yerinde insan haklarının yerleşmesi ve böylece toplumsal barışın sağlanması adına yerine getirdiğimiz ve bu ülkede yerine getirilen en önemli faaliyetler arasındadır. Şöyle bir düşündüğümüzde Kars’tan aramıza katılan Yürütme Kurulu üyemiz Kırklareli’nde ders vermektedir. Tekirdağ’dan bir temsilcimiz kalkıp Ağrı’ya gitmektedir. Bunun öneminin ne kadar büyük olduğunu gördüğünüze eminim ve bu yarışma sürecinde de ülkenin her yerinden stajyer avukat meslektaşlarımız, avukat meslektaşlarımız yarışma dolayısıyla yan yana gelmişlerdir, dostluklar kurmuşlardır. Dolayısıyla bu yarışmanın kaybedeni yoktur, herkes kazanmıştır. Ama bir takım biraz daha fazla kazanacaktır. YÜRÜTTÜĞÜMÜZ MÜCADELENİN ANA BAŞLIĞI HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜDÜR Bugün bizim yürüttüğümüz mücadelenin ana başlığı hukukun üstünlüğü mücadelesidir. Esasen bütün sorunlarımızın kökünde de, maddi – manevi yaşadığımız her sıkıntının kökünde de, adliye koridorlarında her gün yaşadığımız sorunların kökünde de, Yargıtay’da her gün yaşadığımız sorunların, Danıştay’da her gün yaşadığımız sorunların kökünde de hukukun üstünlüğünün ihlal edilmesi yani keyfilik vardır. Her noktada keyfilik, yani huku- kun üstünlüğüne saygısızlık bizim kök sorunumuzdur. Şu halde, eğer biz ülkenin her köşesinde hukuk üstün olsun, üstünlerin hukuku değil; temel haklar, insan hakları olsun; adil yargılama olsun; tarafsız, bağımsız yargı olsun ama yargı da keyfilik yapmasın, hesap verebilir olsun; kararları gerekçeli olsun ve savunmayı avukatları iddia eden ve yargılayanlar asla dışlamasınlar. Çünkü dışlarlarsa kendi varlıklarını inkâr ederler ve idarenin memurlarına dönüşürler derken aslında en önemli mesleki sorunumuza işaret etmekteyiz. Bunu söylemek bizim görevimizdir, öncelikle bizim görevimizdir. Ve sonuna kadar yerine getirmek boynumuzun borcudur. İşin özeti şudur değerli dostlarım; çektiğimiz maddi sıkıntı, ay sonunu getirme mücadelemiz, müvekkilimize hesap verirken sıkıntıya düşmemiz alın terimizin değeriyle ilgilidir. Eğer dosyaya damlattığımız alın terinin karşılığını her manada almak istiyorsak müvekkilimize niçin tutuklandığını ve ne zaman tahliye edileceğini kanuna uygun olarak anlatabilmek zorundayız. Bunu anlatamadığımız takdirde emek harcayan, konusunu bilen, çalışan, barobirlik 21 HABERLER azimli, dosyasına sahip çıkan bir avukat arayışı yerine tanıdığı olan kişi aramaya başlarlar. Yüksek sesle söylemeyin, içinizden kendinize sorun: Bu ülkenin yurttaşları yargıya işleri düştüğünde konusunu iyi bilen ve sonuna kadar sahip çıkan bir avukat mı aramaktadır, tanıdık mı aramaktadır? Bu sorunun cevabına göre alın terinizin değerini lütfen siz ölçün. O zaman bizim mücadelemiz hukukun üstünlüğü mücadelesi olmak zorundadır. Bu mücadele elbette bir siyasi mücadeledir ama siyasi parti mücadelesi değildir. Hukukun üstünlüğü siyaseti mücadelesidir. Elbette bunu yapmak da bizim görevimizdir. AVUKATLIK SINAVI BİR ZORUNLULUKTUR İnsanlık tarihi aslında hukuk tarihidir ve yine insanlık tarihinde bilgisiz, gerekli namus, ahlak ve vicdan standartlarına sahip olmayan kişilerin eline geçmiş hukuk kadar tehlikeli bir silah da icat edilmemiştir. O halde bizim avukat olarak, hâkim olarak, savcı olarak, akademisyen olarak mutlaka gerekli bilgiyle donanmamız lazımdır ve el- 22 barobirlik bette namuslu, vicdanlı, ahlaklı ve özgür düşünceli olma zorunluluğumuz vardır. Bunu sağlayabilmek için çağdaş dünyanın şart koştuğu hususlardan biri avukatlık mesleğine girişin sınavla yapılmasıdır. Sınavsız bir avukatlık kontrolsüz bir şekilde dünyanın en kutsal ve en vazgeçilmez mesleklerinden biri olan avukatlığın kalitesini sürdürülemeyecek kadar düşürür. Dünyada, Türkiye’den başka kendisine çağdaş deyip de sınavsız avukatlık yaptıran başka hiçbir ülke yoktur. Maalesef bu ülkenin Adalet Bakanı avukatlık sınavına açıkça karşı çıkmıştır ve “piyasa ayıklasın” cümlesini üzülerek söylüyorum kurabilmiştir. Burada bahsettiğimiz piyasa, insanların canıdır, insanların malıdır, namusudur, geleceğidir, özgürlüğüdür. Piyasa ayıklarken insanlar namusundan, özgürlüğünden, malından, mülkünden, ailesinden, geleceğinden olur. Avukatlık sınavı bir zorunluluktur. Anayasa Mahkemesi’nin, avukatlık sınavı hukukun üstünlüğü ve demokrasi için şarttır demesine rağmen maalesef TBMM geçen sekiz yılda sınavı getiren tek bir adım atmamıştır. Bunun üzerine Türkiye Barolar Birliği emsalini de koyarak sınav değil ama staja giriş ve stajdan çıkışta bir değerlendirme yapılmasının yönetmelikle de mümkün olacağı görüşünden hareketle önemli bir düzenleme yapmış, bunu kanundaki yetkisine dayanarak Resmi Gazete’ye yayımlanmak üzere göndermiş, başında Başbakanlık ibaresi taşıyan Resmi Gazete müdürü cevabi olarak bize, “1. Biz Başbakanlık yazdığı için başımızda bize rica edemezsiniz. 2. Yönetmeliğin içeriği kanuna aykırı olduğu için yayımlamıyo- rum” cevabını verebilmiştir. Bunun üstüne Sayın Cumhurbaşkanı’nın da olduğu ortamda, “Bu müdür kanunların Anayasa’ya uygunluğunu da denetlemeye başlamış mıdır?” sorusu rahatsızlık yaratmıştır. Neyse ki yargı, bu açık hukuka aykırılığın yürütmesini durdurmuş ve yönetmeliğimiz Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bunun üzerine maalesef torba yasa denilen ve yasa yapma, norm koyma tekniklerinin tamamen dışında, artık maalesef devletten kabine devlerine geçişi simgeleyen şekilde hazırlanan bir yasanın içine Türkiye Barolar Birliği sınav ya da sınav yerine geçecek bir düzenlemeyi yönetmelikle yapamaz diye hüküm koymuşlardır. Bu kadar cümleyi arka arkaya sarf edeceklerine sınav getirilmiştir diye bir cümle yazsalar mesleğimizin geleceği aydınlanabilirdi. Sadece bir sayı vereceğim, şu anda bir günlükten 65 yıllığa 84 bin avukat vardır. Ama 5 yıl içerisinde avukatlığa başlayacak en az 35 bin kişiden söz ediyorum. Bunun üstüne Türkiye Barolar Birliği bir başka adım atmıştır ve bir hukuk fakültesinin avukatlık stajı yapabilir seviyede öğrenci yetiştirebilmesi için asgari hangi standartta eğitim – öğretim vermesi gerekir diye bir ölçme değerlendirme çalışmasına başlamıştır. Bu çalışma bittiğinde standart ilan edilecektir ve fakültelere bir yıl süre verilecektir. Bir yıl sonra bu standartlara erişmediğini tespit ettiğimiz bütün fakülteler kamuoyuna ilan edilecektir. Bundan sonra aileler ve gençler bu listeye göre tercihlerini yapabilirler. Bunları bilmenizi istedim. Bunlar bizim mesleğimizin geleceğidir. Ülkemizin geleceği adına hep birlikte yaptıklarımızdır. Varlığınız bize güç vermiştir, onur vermiştir. Tekrar en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Hoşgeldiniz, onur verdiniz. HABERLER Savcıya Savcı, nedir düşündün mü, Dağları sorguçlu kılan? Onlar susmaz, gece gündüz, onlar haykırır yüceden. Gelmiş dağlardan yalnayak, durmuş kapına bir ıssız, Seni bile içli kılan. Savcı, nedir düşündün mü, Bıçakları uçlu kılan? Bir eski hak alınmamış, bir dere kan sorulmamış, Şunun bunun alın teri, Alınları taçlı kılan. Savcı, nedir düşündün mü? Yazıları suçlu kılan? Usla, yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı, Ama nedir çağlar üzre, Beni senden güçlü kılan. Fazıl Hüsnü Dağlarca barobirlik 23 HABERLER “TÜRK DİLİ KONUŞAN VE AKRABA ÜLKELER AVUKAT ÖRGÜTLERİ BİRLİĞİ” KURULUŞ ÇALIŞMALARI KAPSAMINDA YUVARLAK MASA TOPLANTISI YAPILDI Türk Dili ve lehçelerini konuşan ülkeler ile tarihi, kültürel ve coğrafi yakınlıkları itibariyle birbirine akraba olan ülkelerin en üst düzeydeki avukat örgütleri arasında; tam bir kardeşlik ve eşitlik yaklaşımı ile işbirliğine dayalı bir dostluk ve yardımlaşma ortamı hazırlamak ve bu doğrultuda ortak projeleri hayata geçirmek üzere uluslararası bir avukat örgütleri birliği kurulması amacıyla planlanan “Türk Dili Konuşan ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri Birliği” çalışmaları kapsamında 11 Eylül 2014 tarihinde Türkiye Barolar Birliği ev sahipliğinde bir yuvarlak masa toplantısı yapıldı. Yuvarlak masa toplantısına; Türkiye Barolar Birliği Başkanı, Yönetim Kurulu ve danışmanların yanı sıra Arnavutluk Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Fatmir Braka, Türkiye Koordinatörü Mariglen Kardhiqi ve Türkiye Koordinatör Asistanı Lediona Lengo, Azerbaycan Barolar 24 barobirlik Birliği Başkan Yardımcısı Muhtar Muhtarov, Tuzla Barosu Başkanı Dautovic Bahrija ve Yönetim Kurulu Üyesi Muhic Faik, Gürcistan Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi David Asatiani, Kıbrıs Türk Barolar Birliği Avukatı Cenkay İnan, Kırgızistan Barolar Birliği Başkanı Gulniza Kocomova, Başkan Yardımcısı Coroev Kubanıçbek ve Avukat Bektur Beketaev, Kosova Barolar Birliği Başkanı İbrahim Dobruna, Avukat Fatmir Jëlliqi ve Merita Kida, Makedonya Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Besim Redxepi ve Avukat Agim Useini, Orta Asya Memleketleri Avukatlar Birliği Başkanı Almas Osmanova ile Kazakistan Barolar Birliği’ni temsilen Baidybek Marassulov katıldı. Tüm katılımcıların oy birliği ile desteklediği “Türk Dili Konuşan ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri Birliği” çalışmaları kapsamında hazırlanan tüzük taslağı tüm taraflarca incelendi ve toplantı sonunda bir niyet bildirimi tutanağı imzalandı. HABERLER “NASIL BİR HSYK” PANELİ TBB GENEL SEKRETERİ AVUKAT GÜNEŞ GÜRSEL’İN KATILIMIYLA BURSA BAROSU’NUN EV SAHİPLİĞİNDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ Bursa Barosu’nun 13 Eylül 2014 tarihinde düzenlediği “Nasıl Bir HSYK” başlıklı panel hâkim, savcı ve avukatların yoğun katılımıyla gerçekleştirildi. Bursa Akademik Odalar Birliği Oditoryumu’nda gerçekleştirilen panelde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tartışmaya açıldı. Başkanlığını Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler’in yaptığı birinci oturumda, HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, YARSAV Başkan Yardımcısı Bülent Yücetürk, Yargıçlar Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Karadağ ve Demokrat Yargı Derneği Eş Başkanı Dr. Orhan Gazi Ertekin konuşmacı olarak yer aldı. TBB Genel Sekreteri Gürseler oturumun başlangıcında yaptığı konuşmada; HSYK seçimleri öncesinde Yargıda Birlik Platformu dışında konunun tüm taraflarını ilk kez bir araya getiren bu toplantının tarihi niteliğine dikkat çekerek, Bursa Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu’nu kutladı. Türkiye Barolar Birliği olarak gerek iki kez yaptıkları Anayasa önerilerinde, gerekse son dönemdeki yasa değişiklikleri sırasındaki açıklamaları ile savcıların ve yargıçların ayrı kurullarda örgütlenmelerinin düzenlenmesini istediklerini ifade eden Gürseler, kurulların üye sayısının yürütme organını etkin kılacak şekilde belirlenmemesini, seçimlerin adil ve eşit koşullarda yapılması gerektiğini belirterek temel hedefin adil ve nitelikli yargılamayı gerçekleştirmek olduğunun altını çizdi. Panelin öğleden sonraki oturumu ise Ankara Barosu Başkanı Av. Sema Aksoy’un başkanlığında, İstanbul Barosu Önceki Başkanı Av. Turgut Kazan, gazeteci ve hukukçu Kemal Göktaş, gazeteci yazar Ahmet Şık ve gazeteci yazar Faruk Mercan’ın katılımıyla gerçekleşti. Panelin açılışında konuşan Bursa Barosu Başkanı Av. Ekrem Demiröz, “Yargı içindeki tüm taraflar karşılıklı şekilde bir araya gelsin ve görüşlerini paylaşsın istedik. Tüm gurupların katılımına rağmen Yargıda Birlik Platformu’nun katılımını sağlayamadık” dedi. Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın var olduğu bir HSYK’da bağımsızlıktan ve tarafsızlıktan söz edilemeyeceğinin altını çizen Ekrem Demiröz, “Toplumun her kesimi açısından önemli olan, tarafsız ve bağımsız bir HSYK’nın oluşumudur. Bundan bir süre önce bireysel başvuru hakkının tartışıldığı ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin de katıldığı bir panel düzenlemiştik ve tam o tarihlerde de HSYK’nın yapılanmasının Adalet Bakanı üzerinden neredeyse Başbakana bağlayan bir yasa geçmişti. Hazır karşımda Anayasa Mahkemesi üyeleri var diye şöyle demiştim: Lütfen bu yasayı iptal edin ve yargıya tarafsız bağımsız olma şansı tanıyın. Hukukçu bakışıyla bu denli iktidara ve güç odaklarına bağlı yargının oluşturacağı sorunların, hem sonuçları hem de hukuksal açıdan değerlendiren Anayasa Mahkemesi söz konusu yasayı iptal etti. Biz HSYK’da Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Müsteşarı var oldukça asla tarafsız ve bağımsız yargıdan söz edilemez diyorduk ve hala bu inancı taşıyoruz” ifadelerini kullandı. barobirlik 25 MAKALE YENİ YARGI YILINA SİYASAL BAKIŞ Av. Başar Yaltı Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı 1 Eylül, 2013 yılından itibaren yargı yılının başlangıcı oldu. 1 Eylül, dünya barış günü olarak kutlanıyor aynı zamanda. 1 Eylül, son baharın da ilk günü. Sonbahar hüznü çağrıştırır. Barış ise mutluluğu, sevinci… Hüzün ve sevinç, yargılama sürecinde birlikte yaşanır. Bu bakımdan, yargı yılı için 1 Eylülün başlangıç tarihi olarak belirlenmiş olması isabetli bir seçim olarak değerlendirilebilir. 26 barobirlik Ancak, 2014/2015 yargı yılı daha açılmadan sorunlarla başladı. Açılış töreni, siyasal iktidar tarafından boykot edildi. Yargı denilince ilk akla gelen bağımsızlık ve tarafsızlık özelliğini mevcut siyasal iktidarın kendisine bağlı ve kendi tarafında bir yargı olarak anladığı, hatta bunu bir hak olarak gördüğü ortaya çıktı. Bilindiği üzere, 12 Eylül 2010 referandumu ile HSYK nın yapısı değiştirildi. Yargı, iktidarın istediği biçimde yapılandırılarak denetim altına alındı. Böylece, 2007 seçimlerinden sonra başlatılan ve Özel yetkili / görevli Ağır Ceza Mahkemeleri aracılığıyla sürdürülen “sindirme operasyonu” güç kazandı. Her şey yolundaymış gibi gözükürken, 2013 Aralık ayında, siyasal iktidarın iki kanadı arasında, beklenmedik şekilde, güç paylaşımı kavgası çıktı. Siyasal iktidarın hükümet kanadı, yolsuzluk iddiaları nedeniyle ağır yaralar almasına karşın Cemaat karşısında galip geldi. “Paralel” olarak suçlanan Cemaatçi yapının, daha çok poliste ve yargıda yuvalandığı biliniyordu. Poliste varlığı ileri sürülen paralel yapının tasfiyesi nispeten kolaydı. Nitekim bu tasfiye “operasyonu” halen sürüyor. Ama yargıda işler istenildiği gibi gitmiyor. Yargının tabi olduğu özel statü nedeniyle “paralel” unsurları yargıdan söküp atmak kolay gözükmüyor. Dolayısıyla kıyasıya MAKALE süren kavganın yansıması en çok yargıda görülüyor. 12 Eylül 1980 darbesini yapan “bizim çocuklar”, neoliberal ekonomik düzenin gereklerini yerine getirmek için 1982 Anayasasını yaptı. Siyasal iktidar bu amaca göre şekillendirildi. 2002 yılında yaratılan ekonomik krizden sonra hükümet olan siyasal İslam (bugünkü iktidar), bir yandan 1980 darbesinin gereklerini yerine getirirken, diğer yandan, kurguladığı “kumpaslarla” ve yargı aracılığıyla, kendi zihinsel arka planının gereği olarak, kısa sürede Cumhuriyetin temel kurumlarını etkisizleştirdi. Kapitalizmin vahşi yönünü dinsel tema ve motiflerle perdeleyerek, kamu hizmetlerini özelleştirmeler yoluyla piyasaya açtı. Çalışanları güvencesiz ve örgütsüz bıraktı. Ortaya çıkabilecek tepkilere karşı da yönetimi otoriterleştirerek cılız tepkileri daha başlamadan bastırdı. Bu süreçte, toplum dindarlaştırılarak olası tepkiler iktidarla uyumlaştırılırken, sokağa yansıyan tepkilere karşı yargı etkili bir silah olarak kullanıldı. Bu süreç aynı zamanda, iktidar tarafından işlenen çok sayıda “günahın”, yolsuzluğun ve konusu suç olan eylemlerin ortaya çıktığı bir süreç oldu. Bu nedenle, iç dinamiklerin artan sıcaklığı ve dış dünyadaki gelişmelerin yarattığı ısı, iktidarın korkularını artırdı. Şimdi, gerilimi giderek artan siyasal ortamda iktidar, yargıyı elinde tutmak ve kendisine bağlı bir devlet dairesine dönüştürmek istiyor. Yargıyı, kendisi için hesap verilecek bir yer olmaktan çıkartmak istiyor. Ortaya çıkacak muhalif tepkileri bastırırken başvuracağı şiddete meşruluk zemini yaratmak için yargıyı kullanmak istiyor. İktidar, siyasal / toplumsal hedeflerini gerçekleştirmek için de yargının elinden alınmasını hiç istemiyor. Şu sıralar herkes, en çok da mevcut iktidar, “kendi yargısına” sahip olmak için amansız bir mücadele veriyor. Ekim ayı bu bakımdan kritik öneme sahiptir. Çünkü yargı içindeki hesaplaşmanın son meydan muharebesi, 12 Ekimde yapılacak HSYK seçimlerinin sonucunu bekliyor. Ortaya çıkacak sonuç ne olursa olsun, yargıdaki iktidar mücadelesinin 2014/2015 yargı yılında şiddetlenerek süreceği anlaşılıyor. Öte yandan, cılız siyasal muhalefetten umut kesenlerin sivil muhalefet odağı olarak bel bağladıkları barolar, Ekim ayı içerisinde yapılacak seçimlerle yeni yönetimlerine kavuşacaklar. Anayasamıza göre demokratik bir hukuk devletiyiz. Buna göre, devletin kuvvetler ayrılığı esasına göre örgütlenmesi ve bağımsız / tarafsız bir yargı organına sahip olması gerekmektedir. Mensubu olduğumuz batılı kapitalist devlet sisteminde, en azından makyaj olarak bu kurumların varlığı vazgeçilmezdir. Ama Türkiye’de yasama ve yürütme tek elde toplandığı gibi, yargı, bu organları denetleme işlevini yerine getirmekten çok, iktidarın hukuk dışı uygulamalarını meşrulaştıran bir işleve bürünmüş durumda. Yasama, yürütme ve yargı organların varlık nedenleriyle, mevcut işlevleri arasındaki uyumsuzluk artık saklanamaz halde. Bu arada, iktidarın tüm çabasına ve siyasal muhalefetin cılızlığına karşın, cumhuriyete sahip çıkan güçler henüz tam olarak teslim alınamamıştır. Önümüzdeki süreçte muhalif itirazların yükselen bir trend göstermesi beklenmektedir. Ayrıca, Gezi Parkı direnişi bir türlü iktidarın aklından çıkmamaktadır. Bu koşullarda, iktidarın yargıyı kontrolden vazgeçmesi mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla Ekim ayı içinde yapılacak Baro seçimleri ve HSYK seçiminden çıkacak sonuçlar, sadece yargı mensupları için değil, herkes için yaşamsal öneme sahiptir. Öyle anlaşılıyor ki, yeni yargı yılında, yargı bir kimlik savaşı yaşayacak. Bir yanda, siyasal iktidardan gelen rüşvet gibi öneriler karşısında kullanılacak oylar, diğer yanda onuruyla kimliğine sahip çıkan halkın ve cumhuriyetin yargıçları… Ekim ayı içerisinde sonuçları alınacak seçimlerde, Türkiye’de bağımsız ve tarafsız bir yargı mı var, yoksa hükümetin yargı dairesi mi var, yaşayıp göreceğiz. Çamurda gezip lekesiz dolaşmanın mümkün olup olmayacağını anlayacağız, güz Ekiminde ve sonrasında… Aynı şekilde toplumun umudu haline gelen baroların yeni kadroları, iktidarı sorgulayan tarafta mı olacak, yoksa iktidarın dümen suyuna mı girecek göreceğiz. Yeni yargı yılı, yargı üzerinden yürütülen hesaplaşmanın, yargıda hesaplaşmaya dönüştüğü bir yıl olacak. Yargıyı ele geçirme / elde tutma kavgasının yansımaları, zaten var olan yargı sorunlarını daha da ağırlaştıracak. Yargıda gözle görülür hale gelen kutuplaşma nedeniyle Cumhuriyetin yurttaş için yarattığı hukuk yok olacak. Avukatlık anlam ve önemini büyük ölçüde yitirecek. Hak arama özelleşecek. En basit bir alacak davasında dahi yansıması görüleceği üzere, yargı siyasetin emrine girdiğinde, adalet yok olacak, “adalet öldü” denilecek. Bir sığıntı gibi yaşayacağız kendi küçük evrenimizde… barobirlik 27 2013-2014 ADLİ YILINDA TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NİN AVUKATLARA VE YÖNELİK ÇALIŞMALARINDAN BAZI BAŞLIKLAR Avukatlara Emekli Maaşı Ödemeye Başladık! Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu yardımlarımıza emeklilik yardımını ekledik. Ek emeklilik olanağı yarattığımız 2778 meslektaşımızın sisteme katılması ile kendilerine 5.252.976,00 TL emekli aylığı ödedik. Hem Avukatlara Hem Yakınlarına Sağlık Yardımı Veriyoruz! Meslektaşlarımızın bakmakla yükümlü oldukları birinci derece aile fertlerinin sisteme katılabilmelerini kolaylaştırdık. Böylelikle kapsamdaki üye sayısı 14 ayda 2500 artarak 3200 kişiye ulaştı ve 52 üyeye 262.171,02 TL tedavi yardımı yapıldı. Öksüz ve Yetimler Barolar Birliği Güvencesi Altında! Vefat eden meslektaşlarımızın bakıma muhtaç çocuklarını TBB Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu kapsamına aldık. Sağlık Yardımları Tüm Ülkeye Yayıldı! TBB Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu kapsamında anlaşmalı olduğumuz hastane sayısını 79’a ulaştırdık. Böylece 28 ilimizdeki meslektaşımıza daha sağlık güvencesi ve sağlık hizmetine ulaşım kolaylığı sağladık. 28 barobirlik Tutuklu Avukatlara Maddi Destek Veriyoruz! Cezaevinde tutuklu bulunan meslektaşlarımıza TBB Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu kapsamında aylık yardım yapılmasını sağladık. Teknolojiyi En Ucuza Avukatın Hizmetine Sunuyoruz! Online icra takip sistemi “İCRATEK”i sadece 25 TL yıllık bedel ile tüm meslektaşlarımızın hizmetine sunduk ve yaklaşık yedi ayda toplam 2783 meslektaşımız sisteme katıldı. Tahkim Merkezi Oluşturduk! Meslektaşlarımız ile müvekkilleri arasında avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan sorunların çözümünde yetkili ve görevli olacak bir tahkim merkezi oluşturduk. Meslek Mevzuatını Güçlendiriyoruz! Tam metin olmak üzere Avukatlık Yasası Öneri Taslağı hazırladık ve tartışmaya sunduk. Adalet Bakanlığı’nın Avukatlık Yasası değişiklik taslağı önerisi hazırlamak üzere oluşturduğu Bilim Komisyonu’na katılarak öneri, talep ve itirazlarımızı bildirdik. Staja kabulde ve staj sonunda başarı değerlendirmesi yapmak üzere hazırladığımız yönetmelik yürürlüğe girdi. Emeğin Yanındayız! Çalışan Avukatların Haklarını Mevzuata Bağladık! Bir avukat yanında, avukatlık ortaklığında veya avukatlık bürosunda ücret karşılığı birlikte çalışan meslektaşlarımızın taleplerini de değerlendirerek bu konuda hazırladığımız yönergeyi yürürlüğe soktuk. Taşerona Son Veriyoruz! “Taşeron işçi” uygulamasına karşıtlığımızı göstermede ilk aşamayı Birlik merkezimizde taşeron şirket nezdinde çalışan işçilerimizin tümünü kadroya alarak gösterdik. Hukuk Eğitimine Önem Veriyoruz! Hukuk fakültelerimizin eğitim kaliteleri üzerinde yönlendirici olabilecek “akreditasyon” uygulamasına esas olmak üzere bir merkez oluşturduk ve bilimsel çalışmaları başlattık. Başkent Üniversitesi ile işbirliği yaparak arabuluculuk eğitimini başlattık 39 ilde 899 meslektaşımız eğitimlerini tamamlayarak arabulucu sertifikalarını aldı. Farklı barolarımızda yapılan toplam 172 seminerde 6298 meslektaşımıza meslek için eğitim verildi. Hastalıkta, Yaşlılıkta, Cezaevinde, Cenazede, Her Yerde Hep Avukatın Yanındayız! Toplam 15 baromuzun 233 stajyerine Ankara’da staj eğitimi verildi. Barolar Birliği ile işbirliği protokolü imzaladık. TÜRAVAK, 18 ileri eğitim programında 706 katılımcıya sertifika verdi. Arnavutluk, Bosna-Hersek, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Makedonya, Kıbrıs Türk Barolar Birliği ve Orta Asya Memleketleri Avukatlar Birliği’nin katılımıyla yuvarlak masa toplantısı yaptık. 28 farklı kitap yayımladık. Türkiye çapında tüm barolara ve hukuk fakültelerinin kütüphanelerine ücretsiz olarak gönderdik. Barolarımızı Güçlendiriyoruz! Uluslararası işbirliği ile gerçekleştireceğimiz 5 ayrı proje hazırladık. Barolar ve Türkiye Barolar Birliği arası otomasyon sistemine dâhil olmayan 38 baromuz sisteme alındı ve 48 baro görevlisine eğitim verildi. Soma’da yaşanan ve 300’ün üstünde cana mal olan maden faciasından sonra Manisa Barosu ile işbirliği yaparak hukuki destek sağladık. Soma için başlattığımız yardım kampanyasında 1.134.830,65 TL toplayarak Somalı 30 yetimimize ana sınıfından başlayarak üniversiten mezun olana kadar burs olanağı yarattık. Toplam 22 baromuza taşınmaz satın alarak ya da devam eden inşaatlarını tamamlayarak sosyal tesis kazandırdık. Bunlardan başka halen 12 baromuzda baro hizmet binası ve avukat evi inşaatı devam ediyor. Dış İlişkilere Önem Veriyoruz! Uluslararası İlişkiler Merkezi’ni yeniden yapılandırdık. Ülkemizde bulunan diplomatik temsilciliklerle düzenli temaslar sağladık. Türk Dili Konuşan Ülkeler Avukatlar Birliği oluşturmak üzere çalışmalar başlattık. Azerbaycan ve Kırgızistan sı’nda “Türk avukatların insan haklarının savunulması ve adalete erişim mücadelelerine ve Türkiye Barolar Birliği’nin hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi ve adil yargılamanın güvence altına alınması çalışmalarının desteklenmesi” hususunda katılan tüm baroların oybirliği ile kabul edilen deklarasyon ile çalışmalarımıza tüm Akdeniz ülkelerinden destek aldık. Fransa Büyükelçiliği ile işbirliği protokolü hazırladık. Uluslararası örgütlerde aktif katılım gösterdik. UIA (Union Internationale des Avocat) üyesi olduk. İlk ortak faaliyet olarak UIA’nın İstanbul’da düzenlediği sendikalar konulu konferansa katkıda bulunduk. Akdeniz Baro Başkanları Konferan- Twitter ve Youtube’a erişimin engellenmesi, elektronik haberleşmede abonelerin rızası olmaksızın konum verilerine ve kimlik bilgilerine ulaşılması, staj başarı değerlendirme yönetmeliğimizin yayınlanmaması, adli kolluk yönetmeliği, özel tiyatroların ödeneklerinin kesilmesi gibi idari işlemler karşısında açtığımız davalarda önemli başarılar kazandık. Avukat Hiçbir Yerde Yalnız Kalmayacak! barobirlik 29 HABERLER YORUMSUZ 30 barobirlik HABERLER barobirlik 31 HABERLER ‘Ergene Derin Deşarjı ve Marmara Denizi‘ İnceleme Gezisi Yapıldı “SAĞLIKLI BİR ÇEVREDE YAŞAMAK HERKESİN HAKKIDIR” Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu, Edirne Barosu, Tekirdağ Barosu, Kırklareli Barosu, Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve MAREM (Marmara Environmental Monitoring) Projesi yetkilileri tarafından Ergene Platformu ve Trakya Platformu üyelerinin de katılımı ile ‘Ergene Derin Deşarjı ve Marmara Denizi’ inceleme gezisi ve sonrasında bir basın açıklaması yapıldı. Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu ve diğer katılımcılar adına açıklama yapan TBB Yönetim Kurulu Üyesi, Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ali Arabacı şunları söyledi: (Marmara Environmental Monitoring) projesi yetkilileri, Ergene Platformu ve Trakya Platformu ile Çorlu İlçesi’nde Ergene Nehri’nde ve deşarjın yapılacağı Şerefli deresinde incelemelerimizi tamamlamış bulunmaktayız. Heyet olarak bu inceleme ve değerlendirmelerin sonunda görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmakta yarar görüyoruz. Uğradığı aşırı kirlenme karşısında kendi oksijen gücü yetersiz kalmaktadır. Uluslararası yükümlülükler, iç hukukumuz, Çevre Yasası’ndan Kıyı Yasası’na birçok yasa ve yönetmelik koruyucu hükümler içerdiği halde Marmara’nın bugünkü duruma gelmesi önlenememiştir. Marmara Denizi 11352 km2 lik bir alana ve 1089 km kıyıya sahip, yarı kapalı, büyük ölçüde kirlenmiş, sınırlı düzeyde su alışverişi olan, sorunlu bir iç denizdir. Uğradığı aşırı kirlenme karşısında kendi oksijen gücü yetersiz kalmaktadır. Uluslararası yükümlülükler ve iç hukukumuz koruyucu hükümler içerdiği halde Marmara’nın bugünkü duruma gelmesi önlenememiş, gelişen “çevre hakkı” anlayışı ve çevre koruma bilinci de yetersiz kalmıştır. Marmara Denizi artık kendini yenileyememektedir. 32 barobirlik Değerli baro başkanlarımız, Türkiye Barolar Birliği’nin değerli Genel Sekreteri, değerli basın mensupları, değerli konuklarımız ve meslektaşlarımız, Bölgede önemli kirlilik kaynakları arasında başı çeken Ergene Nehri’ndeki kirliliğinin yarattığı etkiler üzerine birçok bilimsel çalışma yapılmıştır. Tarımdan çevre ölçümlerine, insan etkilerinden ekolojik etkilere kadar yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçlar iç açıcı değildir. Ergene havzasında yoğun sanayi faaliyetlerinden kaynaklı bir kirliliğin varlığı tartışmasız olarak mevcuttur. Ergene Nehri, Trakya Bölgesi’nde çiftçilerin yaklaşık olarak 300.000 dekarlık 1., 2. ve 3. sınıf tarım alanlarının beslendiği en önemli akarsudur. Ergene Nehri, uluslararası su niteli- Tekirdağ Valiliği’nin koordinatörlüğünde Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarj A.Ş tarafından yürütülen Meriç-Ergene Havzası OSB Müşterek Atık Su Arıtma Tesislerinde Arıtılmış Atık Suların Marmara’ya Deşarjını Sağlayacak Toplama ve Derin Deşarj Sistemi Uygulama Projesi’ne ilişkin olarak Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu, Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, MAREM ğinde olan Meriç Nehri’nin en önemli kolu durumundadır. Nehir ve kolları devamlı su tutmakta ise de havzaları dar ve taşıdığı su miktarları azdır. Havzanın su taşıma potansiyelinden fazla sanayiye izin verilmesi nedeniyle özellikle yeraltı su kullanımının arttığı yaz aylarında nehirdeki kirlilik çok üst seviyelere çıkmaktadır. Şu anda gündemde olan proje ile Marmara Denizi’ne yapılacak derin deşarjda arıtma-ayrıştırma yapılıp/ yapılmayacağı açık ve net olmayıp; yeni sanayi alanları yaratacağı kuşkusu oluşmaktadır. Yürürlükte olan Ergene Acil Eylem Planı çerçevesinde bugüne kadar etkin bir faaliyetin görülmediği, cezalarla bu sorunun çözülemeyeceği anlaşılmıştır. Yeni yapılan 8 adet Islah Organize Sanayi Bölgesine rağmen kirliliğin aynı şekilde devam etmesi oldukça düşündürücüdür. HABERLER Bu bulgulardan hareketle Ergene Havzası’ndaki su kaynaklarının kirlilikten korunmasına yönelik olarak bütünsel bir çalışma yürütülmesi mutlak bir gereksinimdir. Ne var ki, kirlilik ortaya çıktıktan sonra bertaraf yöntemlerini tartışmak yerine akılcı olan kirliliğin kaynağında engellenmesidir. Trakya’da bölge bazlı planlama çalışmaları sorunu çözmemiştir. Ancak Trakya‘daki sorunun temel kaynağı olan İstanbul‘dan sanayinin göçü, değişik kesimler için doğrudan bir rant kaynağıdır. Hem neo-liberal politikaların etkisinde kalan, hem de bu göçün getireceği rantın peşinde olan kesimler tarafından plana aykırı ve münferit düzenlemelerin mektedir. Haliç’e gelen bütün atık suların bir kanalla toplanıp Ahırkapı açıklarından Marmara’ya verilmesine benzer bir uygulamanın düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Bu yaklaşım sorun çözmek değil sorunu gözden uzaklaştırmak, saklamak ve başka sorunlara yol açmaktır. Bilimsellikle ve ekonomiye katkı ile de bağdaşması olanaksızdır. Bir dönem Trakya tarımsal sulamasının simgesi olan Ergene bu gün ülkemizdeki nehir kirliliğinin sembolü olmuştur. Bölgede yapılan çok sayıda araştırma ağır metal krililiği başta olmak üzere ciddi kirlilik bulgularına işaret etmektedir. Bölgedeki nehir ve toprak kirliliği konusunda, birçok bilimsel toplantı yapılmış, araştırmalar sunulmuş ayrıca yüksek lisans ve doktora tezi çalışmaları da yapılmıştır. Üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşlar yapılması bugün yaşanan sorunların temelini oluşturmaktadır. Meriç- Ergene Havzası OSB Müşterek Atık Su Arıtma Tesislerinde Arıtılmış Atık Suların Marmara’ya Deşarjını Sağlayacak Toplama ve Derin Deniz Deşarj Sistemi Uygulama Projesine yönelik toplama ve derin deniz deşarjına ilişkin bütünsel bir ÇED Raporu hazırlanması gerekirken proje kapsamında yer alan tüm OSB’ler atık su arıtma tesisi projelerini ayrı ayrı ÇED raporu hazırlayarak değerlendirmişlerdir/ değerlendirmektedirler. BU ÇED raporlarına bakıldığında atık suyun derin deniz deşarjı ile alıcı ortama verileceğinden bahisle Müşterek Atık Su Arıtma Tesislerinde Arıtıla- yoğun çaba göstermiş, kestirimde bulunmuş ve geleceğe yönelik kaygılarını yazılı, sözel ve görsel olarak sunmuştur. Ancak bugünkü noktaya gelinmesini önleyememiştir. Bilimi, bilim insanlarını, meslek kuruluşlarını dinlemeyen sorunu görmezden gelen, tersine uyaranları cezalandırma girişimlerinde bulunmayı seçen kamu yöneticileri etik, vicdani ve ahlaki açıdan büyük bir sorumluluğun altına girmektedir. Sağlıklı bir çevrede yaşamak herkesin hakkıdır, sağlıklı olabilmenin temel koşuludur. Bugün Ergene’den akan zehire neden olanlar ve bunu önlemeyen, düzeltmeyenler toplum sağlığına en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Çevre ve çevresel politikalara ilişkin kaygılar, artık ulusal sınırları aşmıştır. Ekoloji uluslar aşırıdır. İnsanlığın ortak koruyuculuğundadır. Küresel birliktelik ruhu ortak geleceğimi- cak Atık Suların Marmara Denizine Derin Deniz Deşarjı Projesine atıfta bulunulduğu görülmektedir. Deşarj parametreleri konusunda ise Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nin derin deniz deşarjı ile ilgili hükümlerine ve deşarj limitlerine uyulacağına ilişkin taahhütlerin yer almadığı tespit edilmiştir. Yine aynı raporlarda Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nin bir gereği olan Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliği’nde belirtilen sınır değerlerin sağlanması konusundan bahsedilmemiştir. Haliç’i temizlemek için Marmara nasıl kirletildi ise şimdi de aynı acımasızlık bir kez de Ergene üzerinden Marmara’ya yapılmak isten- zin ön koşuludur. İnsanlığın bugün ulaştığı uygarlık düzeyi ve kazanımlar gelecek kuşaklar pahasına yaratılmış ve yoksul insan sayısı giderek artmış ise hiçbir ekonomi ya da ekonomik sistem başarılı sayılamaz. Üretim ve tüketim düzenleri bu mantık ile ve doğanın yasalarına uymayan bir yıkıcılıkla sürüp gittikçe çevre sorunlarının çözümünde başarı sağlanamaz. Özetle, yürürlükte olan çevre mevzuatı hükümlerine göre Tekirdağ Bölgesi’nde Marmara Denizi hedefli olarak “DERİN DENİZ DEŞARJI” yapma olanağı bulunmamaktadır. Türkiye Barolar Birliği, barolar, diğer meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve kişiler olarak suyumuzu, havamızı ve toprağımızı kirleten, kirletmeye izin veren, geleceğimizi yok edenlerle mücadele etmeye devam edeceğiz. barobirlik 33 ÇAĞDAŞ DEVLET Yekta Güngör Özden Sözcü Gazetesi 18 Eylül 2014 Çağdaş demokrasilerde devlet, nitelikli bir hukuk kurumudur. Adı “Hukuk devleti”dir. Hukuk devletinin temel özelliği, yargı bağımsızlığı, hak arama özgürlüğü ve savunma hakkına hak ve özgürlükler kapsamında öncelik vermesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan Barış Antlaşması’yla hukuk devleti yapısını seçmesi ve laik cumhuriyeti kurması, sonraki Anayasa düzenlemeleriyle yaşama geçmiştir. Yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi konusunda 1961 Anayasası ile yapılanmadan ilkelere uzanan düzenlemelerin 1982 Anayasası ile tersine çevrilmesi yetmiyormuş gibi iktidar, yargıyı tümüyle ele geçirmek için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimlerine el atmıştır. Anayasa Mahkemesi’yle Danıştay’a üye seçiminde cumhurbaşkanına tanınan aşırı yetki sürerken torba yasalarla yargının bağımsızlığı ile yargıçların yansızlığı konusunda hukuku yadsıyan partizan düzenlemeler yürürlüğe sokulmaktadır. Sav, savunma, karar öğeleri üçlüden (hiçbiri öbürünün astı üstü olmayıp uygar bir işbirliği ve işbölümüyle adalet hizmetinde ve görevindedir) oluşan YARGI içinde, üyeleri avukatlar tümüyle bağımsız olmalarına karşın BAROLAR Adalet Bakanlığı’nın vesayetine bağlıdır. İşlemlerine karşı yargı yolları açıkken, Bakanlık onay ve oluru gereksizken, denetim olanağı varken sürdürülen vesayet, tekelci devlet anlayışının yargıdaki yanıdır. Günümüzün karşıdevrimci iktidarı, yargıç ve savcılar konusundaki yetkilerini azımsadığı gibi avukatların meslek kuruluşlarını da elinde tutarak yargıda egemen olmak çabasındadır. Yasa hazırlıkları bilinmektedir. Adaletli (adil) olmayan devlet, devlet değildir. Toplumsal namus bildiğimiz adalet, hak arama ve savunma özgürlüğüyle anlam ve değer taşır. Avukatlık 1136 no.lu Avukatlık Yasası’nın 1. maddesine göre “Avukatlık kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız 34 barobirlik savunmayı serbestçe temsil eder.” Hizmetin kamusal niteliği avukatın kamu görevlisi sayılmasını gerektirmez. Avukat, devlet karşısında bireyin temsilcisidir. Herkese karşı, öncelikle iş sahibine (müvekkiline) karşı bağımsızdır. Amacı, adaletin en uygun, en doyurucu biçimde gerçekleşmesinde katkıdır. Adalet hizmetlerinin yararlı sonuç vermesinin gerçek gücü avukattır. Gerçeği arayıp bulmanın, araştırmanın ustasıdır. Yargıç ve savcıdan ayrı tutulması doğru değildir. Avukat bağımsız değilse yargı da bağımsız olamaz. Savunma dokunulmazlığının bir an önce getirilmesi kaçınılmazdır. Duruşmada, Adliye birimlerinde ve içinde, keşifte, işlemleri yürütüp izlemede kamu görevi yaptığı tartışılamaz. Hak arama ve savunma özgürlüğünü kişiliğinde somutlaştıran avukat yargının en canlı öğesidir. Adaletin sesidir. Hukukun üstünlüğü ilkesi avukatlarla kanıtlanır. Yargı, kimsenin aracı değildir. Devletin temeli, demokrasinin özü olan adaletin şaşmaz terazisidir. Bu da savunma hakkıyla yaşama geçer ve gerçekleşir. Hukuksuzluğun azgınlaşan dalgalarının tsunami etkisi gösterdiği günümüzde en aydınlık çatı olan hukuksal güvence, partizanlıkla sarsılmaktadır. Adalet pınarı kurutulmaktadır. Adalet güneşi önündeki iktidar bulutları demokrasiyi soldurup karartmaktadır. Hukuk siyasallaşmakta, kimi yurttaşlar yargıç ve savcıyla sıcak ilişkisi olan avukatı aramaktadır. Adaletin kuşkulu olduğu yerde yaşam çekilmez olur. Baroların bağımlılığı karşısında avukatların bağımsızlığı çelişki içeren bir aldatmacadır. Avukatların değeri bilinmeli, onuru ve saygınlığı anayasal kurallara bağlanmalıdır. Bireyin yargısal güvencesi avukattır. Barolara da hukuk aykırılıklarıyla savaşım ve meslek disiplini yönünden büyük görevler düşmektedir. Türkiye Barolar Birliği bu atılımların öncüsüdür. Çok şey söylenebilecek konudaki özet görüşümüzü şu sözümüzü yineleyerek bitirelim: Adalet devletin, savunma da adaletin temelidir. HABERLER Dosy a HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU SEÇİME GİDERKEN Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) görevleri sona eren 10 asıl, 6 yedek üyelik için 12 Ekim 2014 Pazar günü seçim yapılacak. Anayasa değişikliğinin ardından 17 Ekim 2010 yılında yapılan seçimle gelen üyelerin 4 yıllık görev süreleri 25 Ekim 2014’te doluyor. Bu nedenle adli ve idari yargı hâkim ve savcıları arasında, 22 üyeli HSYK’nın seçimle gelen 10 asıl, 6 yedek üyesi için seçime gidilecek. Seçilen üyeler 4 yıl görev yapacak. SÖYLEŞİLER Ömer Faruk Eminağaoğlu Murat Aslan Berrin Lale Şenoymak Nuh Hüseyin Köse Kemal Şahin barobirlik 35 SÖYLEŞİ ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU Dosya Yargıçlar Sendikası Başkanı HSYK’nın varlık nedeni nedir ve nasıl oluşmuştur? HSYK’nın varlık nedeni, yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin sağlanmasıdır. HSYK, yargıyı yönetmek için değil, güvence olmak için vardır. Bunların sağlanabilmesi için de HSYK’nın aynen mahkemeler gibi, bağımsız ve tarafsız biçimde yapılandırılması ve çalışması gerekmektedir. Ülkemizde yargı üzerinde artan hukuk dışı etkiler karşısında ilk kez 1961 Anayasası ile anayasal güvenceye de kavuşturularak kurulan bu Kurul, baskıcı yönetimler döneminde her zaman gözlerin çevrildiği bir yer olmuştur. Bu yönetimler baskıcı adımlarını öncelikle ve kolaylıkla yargı üzerinden atmış ve sanki her şey hukuk içinde yürütülüyormuş izlenimi de yaratmak istemişlerdir. Böyle dönemlerde bu kurula, yargıyı yönetim merkezi, yargıyı kontrol noktası gibi bakılmış, bu kurul üzerinde elde edilen güçle, yargı organları üzerinden sistemin, hukuk devletinin, devletin, demokrasinin yönetilmesi, hizaya sokulması, hatta her iktidarın da kendini aklaması gibi roller yüklenerek, denenmedik hiçbir şey bırakılmamıştır. Bu nedenle gücün öne çıktığı, baskın olduğu dönemlerde de, yargı gücün karşısında etkin bir güvence biçiminde varlığını hissettirememiş, genel hatları ile gücün yanında bir duruş sergilemiştir. değişikliği ile yapılmış, daha sonraki müdahale ise 12 Eylül döneminde ve 1982 Anayasası ile olmuştur. Yine 28 Şubat sonrası 2001’deki Anayasa değişikliği ile Adalet Bakanı ki aynı zamanda HSYK Başkanıdır, MGK içine sokulmuştur. Yine sivil de olsa baskıcı bir yönetimin söz konusu olduğu 2010’daki Anayasa değişikliği ile de, HSYK çıkış noktasından daha da çok geriye götürülmüştür. Yapılan müdahaleler karşısında bugün HSYK’nın varlığı, artık yargı için güvence olmaktan çıkmış, neredeyse yargıya tehlike haline dönüşmüştür. 12 Eylül döneminde 1981 yılında çıkartılan HSYK Yasasında, Adalet Bakanı HSYK’nın başkanı, müsteşarı ve personel genel müdürü de, bu kurulun doğal üyeleri yapılmış olup, 1982 Anayasası hazırlanırken HSYK’da bir bürokrat yeterli görülerek, Anayasa metninde, personel genel müdürüne yer verilmeyince, HSYK Yasası da Anayasa’ya göre değiştirilmiştir. HSYK’nın yapısına müdahale nasıl yapıldı? 12 Mart’tan 12 Eylül’e, günümüze ne değişti? HSYK’da, 12 Eylülcüler bile bir bürokratı yeterli görürken, 2010 değişikliği ile Adalet Akademisi’nden seçilecek bir kişi, Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek 4 kişiyi de bir yana bırakırsak, bugün yapısı içinde müsteşarın yine doğal üye olarak bulunduğu HSYK’ya, şimdilerde yapılacak seçimde, ilk derece mahkemeleri için tanınan kontenjanlardan, sadece ve bizzat meslekte olanlar değil, 6 bürokrat daha aday olmuş, 12 Eylül anlayışının kat be kat önüne geçilmiştir! Bu kurumun yapısına ilk müdahale 12 Mart dönemindeki Anayasa Yargıç ve savcı olup, idari görevde bulunanlar, yani bu bürokratlar, hu- 36 barobirlik kuksal kavram olarak, meslekte olan değil, meslekten sayılan kişilerdir. Anayasa’nın Yargıtay ve Danıştay maddelerinde, meslekten sayılanların, bu yüksek mahkemelere seçilme hakkına özel vurgu yapılmış olup, HSYK maddesinde ise, idari görevde olanların HSYK’ya seçilebileceklerine yönelik böyle özel bir vurgu yoktur. İdari görevdekilerin, meslekte olanlarla eşit haklara sahip olduklarına ilişkin Anayasa’nın 140/son maddesine rağmen, diğer maddelerde seçilme hakkı konusuna ayrıca özel vurgu yapılması, seçilme hakkının Anayasa’nın 140/ son maddesi kapsamında kalmadığını göstermektedir. Buna rağmen bugün 6 bürokratın seçim yolunu dolanarak aday olmaları, yerel mahkemelerde çalışan yargıç ve savcılara tanınan seçilme hakkının, yereldeki bu yargıç ve savcılarca etkin kullanılamamasına, HSYK üzerinde yargı dışı etkilerin artmasına neden olmaktadır. 2010 yılındaki seçimler bunun çok somut göstergesi olmuş, bakanlık bürokratları, seçim yolunu dolanarak kendilerini HSYK’ya taşıtmışlardır. İktidar HSYK seçimlerine nasıl müdahale ediyor? HSYK üzerindeki ağırlığını daha da artırmak isteyen iktidar, dünyada ve ülkemizde hele de hiç bir darbe döneminde bile eşi görülmedik biçimde, 2014 yılı başında TBMM’de önce Adalet Komisyonu’nda uçan tekmelere, sonra Genel Kurul’da tekme, tokat, yumruklama, burun kırma gibi yol ve yöntemlere başvurarak, HSYK Yasasında ancak bu SÖYLEŞİ şekilde değişiklik yapıp, bu kurulun önemli derecedeki görevlerini Adalet Bakanına aktarmış, yapılan bu değişikliklerin büyük bir bölümü Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilince, Adalet Bakanlığı ve hükümet bu sefer kaybettiği o yetkileri tekrar ele geçirebilmek için yapılacak HSYK seçimlerine el atmışlar, bu nedenle de Yargıda Birlik Platformu (YBP) adlı yapıyı yaratmışlardır. Seçim sürecinde tüm kamu olanakları Yargıda Birlik Platformu’na seferber edilmektedir. İktidarca artık bunun açıkça ifadesinden de geri durulmamakta, gidilen her adliyede mutlaka bir Adalet Bakanlığı görevlisi ile karşılaşılmaktadır. Artık Adalet Bakanı bile, kendisi için cezaevi ziyareti diye ad takıp, yurt gezilerini başlatmış, seçim takviminde kendisine adliyelere uğrama veya yerel teşkilatta görevli meslektaşlarla görüşme yolları yaratmıştır. Seçimi kazanmak için her yol denenmektedir. Bu seçimlerde oy hakları bulunmadığı için yargıç ve savcı emeklileri ile adliye personeli kapsam dışı bırakılıp, görevdeki yargıç ve savcılara maaş zammı gündeme getirilmiştir ki, yıllardır görmek istemediği bu konuyu iktidar sınırlı biçimde seçim sürecinde gündeme taşımakla yargıyı rencide de etmiştir. Yine bir kısım yüksek yargıçlara İstanbul’da lüks TOKİ konutları iddiası gündeme taşınmıştır ki, iktidar seçimi kazanmak uğruna başvurmadık yol ve yöntem bırakmamaktadır. Seçim süreciyle ilgili neler söylemek istersiniz? Adaylarımıza ve bizlere her türlü saldırılar yapılmaktadır. Biz yaptıklarımızla varız. Kimseye saldırmı- yoruz. Adaylarımız tabandan gelen ve çok aşamalı değerlendirmeler sonrası seçilerek desteklenen kişilerdir. Saldırılar gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Karşımızdakilerin her yolu denediklerini gösteren bu tablo, aynı zamanda onların tükenmişliklerinin de ifadesidir. Bizim amaçladığımız HSYK; açık ve hesap verebilir HSYK’dır. Ayrıca 2010 yılında yapılandırılan HSYK’nın hukuksuzlukları en üst noktaya ulaştığından bu konu bile seçim malzemesine dönüştürülmüş, HSYK kararlarına yargı yolunun açılarak, herkesin yargı yolu ile HSYK’nın vesayetinden kurtulması, HSYK’nın keyfiliğinin söz konusu olmaması, tüm HSYK kararlarının yargı yoluna taşınabilmesi gerekirken, disiplin soruşturma ve cezalarının bir kısmı için af gündeme getirilip, bu konu da sömürü konusu yapılmıştır. Öte yandan cemaatle mücadele diyen iktidar ve YBP bilmektedir ki, konu Anayasa Mahkemesi’ne gittiğinde, hukuksal dayanağı ortaya konulamadığından disiplin cezaları arasında, eşitlik kuralı gereği, böyle bir ayrım yapılamayacağından hareketle, verilecek iptal kararı ile tüm cezalar da af kapsamına girecektir. Bu nedenle ileri sürdükleri cemaatle mücadele söylemi, kâğıt üzerinde bir söylemdir. Tüm HSYK kararlarına yargı yolunun açılması konusu her nedense kimsenin ağzından çıkmamaktadır. Demek ki 12 Eylül alışkanlığından vazgeçmeyip, HSYK kararlarına yargı yolunu açmak istemeyen iktidar, yeni HSYK’yı yapılandırırsa ve etkisi altına alırsa, eski alışkanlığını sürdürmek, disiplin konusunu gelecekte baskı unsuru olarak sürdürmek niyetindedir. Bir yargıç olarak HSYK konusunda yapılması gerekenin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Biz yargı yargıya bırakılsın diyoruz. Bu tabloda da, cemaat bir suç örgütlenmesi ise, bağımsız ve tarafsız bir biçimde yargı organları konuyu soruşturduğunda, olayın kuşkusuz yargı kolu da soruşturulacak, bu soruşturma da elde edilen bilgi ve belge olduğunda da, buna göre elbette HSYK zaten yapması gereken şeyleri yapacaktır. Cemaat bir suç örgütlenmesi değil de, konu sadece yargıda bağımsız ve tarafsızlığın kaybedilmesi düzeyinde kalıyorsa, yine HSYK zaten yapması gerekeni yapmak durumundadır. Bunların hiç biri yoksa zaten yapacak bir şey yoktur. Dolayısıyla böyle bir konuda rol üstlenmesi gereken iktidar veya hükümet değil, yargının kendisidir. Bunun içinde cadı avına çıkmadan, cemaat sömürüsü yapmadan, konuya evrensel hukuk değerleri ve yargının kuralları içinde yaklaşılması ve bakılması yeterlidir. Hukuk neyi gerektiriyorsa o yapılsın. Tüm bu nedenlerle HSYK içinde bir güç olarak ne hükümet ne de cemaat olmalıdır. HSYK, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına uygun yapılanmalı ve öyle de görünmelidir. Amacımız bunu sağlamaktır. Bu nedenle hiç bir güç odağı ile dirsek temasına girmeden sadece yargıç kimliğini esas alan meslektaşlarımızın desteğini talep ederek, amaçladığımız bağımsız ve tarafsız HSYK’yı yaratıp, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini sağlayacak bu Kurul yoluyla, ülkenin her yerinde ve herkese adaleti dağıtacak ve yaşatacak bir yargıyı var etmek istiyoruz. Adaletin her yerde yaşanabilmesi ancak böyle olanaklıdır. Kararlıyız. barobirlik 37 SÖYLEŞİ MURAT ASLAN Dosya YARSAV Başkanı Türkiye’de HSYK’nın durumu nedir? Çağdaş dünyada, kuvvetler ayrılığı ilkesine saygı bağlamında “Hukuk Devleti”nin en önemli unsurlarından biri olan “Yargı Bağımsızlığı” ilkesini etkili bir biçimde hayata geçirme, yargıç güvencesini sağlama, adaletin etkinliğini ve kalitesini teşvik etme, yargı sistemine toplumun güvenini tesis etmeye yardımcı olma amacıyla yapılandırılması öngörülen yargı yönetimine ilişkin yapı ve kurulların Türkiye örneği olan HSYK, egemen anlayışıyla, siyasal iktidar karşısında tarihinin en edilgen konumu ile acziyet ve teslimiyet içindedir. HSYK, yürütmenin hukuksal denetimine karşı bir zırh-set olarak varoluşuna taban tabana zıt bir işlev üstlenmiştir. Bu genetik bozukluk ile daha fazla yol alması bir yana yaşaması dahi olanaklı gözükmemektedir. HSYK seçimleri neden önemli? Sınırları belli, çoğulcu ve yapıcı anlayışla işleyen erkler ayrımı, yasama, yürütme ve kamuoyuna karşı olduğu gibi kendi içinde de sağlanmış bir bağımsızlık nosyonu, mesleğin strateji ve hedeflerini belirleme, 38 barobirlik buna bağlı ihtiyaçları saptayarak giderme, meslektaşların maddi ve manevi varlığını yüceltme işlevlerinin yerine getirilmesi hususları, en üst düzeyde kendi kontrolünde olması gereken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, başta siyasal iktidar olmak üzere her türlü oluşumun tek başına kontrol ve tahakkümünden kurtarılmalıdır. Kurulun bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanması, geniş tabanlı bir temsile dayanan, çoğulcu ve şeffaf bir yapıya kavuşturulması, böylelikle siyasal iktidarın ya da başka güç odaklarının orantısız baskısına ya da ele geçirmesine olanak vermeyecek bir hukuksal ve kurumsal çerçeveye oturtulması ile mümkün olacaktır. Önümüzdeki HSYK seçimleri, son dönemdeki ağır tahribatı durdurma, onarma ve belirttiğimiz çerçevede bir HSYK ile normale dönüş adına tarihsel bir fırsat olarak dikkatle ve özenle değerlendirilmelidir. Meslektaşlarımız, nasıl bir yargı istedikleri, meslek ifa ve icra koşullarının nasıl olması gerektiği konularındaki düşüncelerini, temsilci tercihleri ile ortaya koyacaklardır. Yaşanan tüm olumsuzluklara ve kötü gidişe hukuk üzerinden geliştirilecek direnç ve gösterilecek doğru tavır, “üretim”, “dayanışma”, “paylaşım” ve “adalet” sarmalında hakça işleyen bir düzen için anlamlı bir başlangıç olacaktır. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası, demokratik usûlî süreçleri eksiksiz yaşama geçirerek belirlediği ortak aday listesi ve onun meslek kamuoyunda da bulduğu karşılık ile yalnızca yargının değil toplumun da umut kaynağı olmuştur. İnanıyoruz ki; şeffaf, liyakati esas alan ve objektif, hesap veren ve öngörülebilen bir HSYK’yı yaratma hedefine çok yakınız. A K N A A D A RA’D R A V NİZ İ V E BİR adliye a y e v erken zde. l k e b ı i masın k istediğin l ı ç a a n liyeni soluklanm d a h Saba ıkışında ç SÖYLEŞİ Adaylarla Söyleşi BERRİN LALE ŞENOYMAK Dosya HSYK Adayı HSYK seçimleri neden önemli? Ülkemizde yürütme ve yargı tartışmasının odağında HSYK bulunmakta ve 12.10.2014 günü yapılacak olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimi tüm halkımız tarafından merakla izlenmektedir. Siyasal iktidarlar ve yargıya egemen olma amacı güden diğer güç odakları yargı üzerindeki iktidar mücadelesini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerinden yapmaktadır. 1961 Anayasası ile Yüksek Hâkimler Kurulu, 1971 değişikliği ile kurulan Yüksek Savcılar Kurulu 1982 Anayasası ile kaldırılmış ve 40 barobirlik yeni kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; iktidarlar, hâkim ve Cumhuriyet savcıları tarafından yoğun eleştirilere uğramıştır. 12.09.2010 tarihinde yapılan halk oylaması ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı genişletilmiş, Adalet Bakanı’nın başkanı olduğu kurulun doğal üyesi Adalet Bakanlığı müsteşarı olup, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen 4 asli üye ve Adalet Akademisi’nden bir üye ile birlikte toplam 7 üye yasama ve yürütme tarafından atanmakta veya seçilmektedir. Adli yargıdan 7 asil ve idari yargıdan 3 asil üyenin seçimi ise biz hâkim ve Cumhuriyet savcılarına bırakılmıştır. Ancak 2010 yılında yapılan seçimlerde 10 Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi “ Adalet Bakanlığı listesi” üzerinden seçimleri kazanmış, bu dört yıllık süreçte yürütme ile birlikte hareket eden kurulun tüm yargı camiasında ve ülke gündemindeki olumsuz sonuçları görülmüş, yargı camiası ve ülkemiz büyük yara almıştır. Bu yaşanılanlardan gerekli dersler çıkartılmayıp; hâkim ve Cumhuriyet savcıları etnik, dini ve siyasal kimlikleri üzerinden ayrıştırılarak yapay bir bir- liktelik oluşturulup YBP projesi ile yine adaletsiz ve haksız yöntemlerle seçime gidilmektedir. Buna karşın yürütme ve her türlü güç odağı ile işbirliği yapmaksızın bağımsız ve tarafsız yargı için meslek örgütlerimiz olan YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın desteği ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğine on bir arkadaşımız ile birlikte aday olduk. HSYK seçim süreci nasıl işliyor? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye seçim süreci ülkemizde yapılmakta olan hiçbir seçim süreci ile benzerlik göstermemektedir. Çünkü seçimin kapsama alanı bütün Türkiye il ve ilçelerinde görev yapan hâkim ve Cumhuriyet savcılarıdır. Biz hâkim ve Cumhuriyet savcıları meslek yaşamımız boyunca ortalama beş-altı görev yerinde çalışarak en çok 200-300 meslek arkadaşımızla birebir tanışabiliyoruz. Oysa seçmen sayımız 14.000 civarındadır. Bu nedenle bizim tüm seçmenlerimizle tanışmamız ve kendimizi tanıtmamız fiilen olanaksızdır. Seçim sürecinde on bir aday arkadaşımızla birlikte aramızda paylaşarak seçim gezilerine başladık. Seçmenlerimiz Adalet Bakanlığı ve yetkilileri tarafından kurulan YBP tarafından görevlendirilen Adalet SÖYLEŞİ Bakanlığı yetkilileri, tetkik hâkimleri, Yargıtay Cumhuriyet savcıları, bazı il Cumhuriyet başsavcıları ve hâkimlerinden kurulu öncü tanıtım kuvvetlerince öylesine yoğun bir baskı altındalar ki; bu sürecin adı seçim süreci olamaz. YBP tarafından görevlendirilen öncü tanıtım kuvvetleri, il ve ilçelerde görev yapan hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile yanlarında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye adayları olmaksızın birebir görüşmeler yapıp, misafir olmalarına karşın tüm masrafları üstlenerek hâkim ve Cumhuriyet savcılarına yemek davetleri vermektedirler. Tüm suç duyurularına ve kamuoyundaki tepkilere rağmen, YBP öncü kuvvetlerinin yetkilendirilmesi ve harcamalarına ilişkin gerekli açıklamalar yapılmamakta, paranın kaynağı belirtilmemektedir. Yerel bazda tüm bu çalışmaların yanı sıra, Adalet Bakanı tarafından yapılan açıklamalarda YBP tarafından seçimlerin kazanılması halinde maaş zammı, disiplin affı, askerlik süresi konusunda tanınan ayrıcalıklar gibi; halkımız tarafından da kınanarak izlenen vaatlerde bulunulmaktadır. Tüm bu yaşananlar göz önüne alındığında; 12 Ekim günü YBP adaylarından bazıları üye olarak belirlenecek olursa adı geçen üyelerin “Seçimi kazandık” değil, “SEÇİMİ ALDIK” demeleri gerekmektedir. bilen ve bizzat yaşayan kişiler olması nedeniyle öncelikle ve özellikle tüm eşitsizliklerin yanı sıra, cinsiyet ayrımcılığına son veren uygulamaları hayata geçirecektir. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın desteklediği aday arkadaşlarımızla birlikte il ve ilçe adliyelerinde gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerimiz sürecinde; bağımsız ve özgür ruhlu, baskılardan yakınan, nitelikli, sözünü esirgemeyen, çok değerli meslek arkadaşlarımızla tanıştık. Özellikle kadın meslek arkadaşlarımızın, özenli, titiz, disiplinli ve özverili çalışmalarına rağmen; ünvanlı makamlara atamalarda bu çalışmalarının göz ardı edilerek cinsiyet ayrımcılığı yapılmış olması tüm meslek arkadaşlarımız tarafından vurgulanmış ve bugüne kadar gerek mesleğe kabulde, gerekse meslek yaşamında cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi adına gerekli çalışmaların yapılması ve bu konuda hassasiyet gösterilmesi istenmiştir. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın desteklediği adaylar tüm mesleki sorunlarımız ile birlikte mesleğe kabulde ve meslek yaşamında kadın ve erkek hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasında mevcut olan uygulamadaki sorunları Mesleki kimliklerimizi esas alarak, mesleki geçmişimizi anlatarak mesleğimiz adına Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda gerçekleştirmek istediklerimizi, vaatlerimizi birebir anlatmaya çalıştık. Ortak geçmişi ve geleceği olan arkadaşlarımızla sorunlarımızı tartıştık. Onların sorunları bizim sorunlarımızdı. Biz, sadece meslek arkadaşlarımıza güvenerek ve onlar adına bu seçim sürecine katıldık. Adalet Bakanlığı’nın “genel müdürlüğü” gibi çalışan değil; kıdem ve liyakati esas alan, şeffaf, adil, hesap veren, bağımsız ve tarafsız bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda tüm meslek arkadaşlarımız ile birlikte yeniden yapılandıracağımıza söz veriyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hepimizindir. Yöneten değil, temsil eden bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için hep birlikte yola çıktık. Tüm meslek arkadaşlarımızın desteğini bekliyoruz. barobirlik 41 SÖYLEŞİ Adaylarla Söyleşi NUH HÜSEYİN KÖSE Dosya HSYK Adayı HSYK nedir? Hukuk devletinin olmaz ise olmazı (sine qua non), güçler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı ilkeleridir. Bu nedenle modern demokrasilerde, yargıçların ve savcıların mesleğe alınma ve meslekten çıkartılmaları, bir yerden başka bir göreve atanmaları, görevde yükselmeleri, disiplin işlemleri, yüksek yargıya üye seçilmeleri gibi yaşamlarını etkileyecek kararları almak üzere, yürütmeden ve yasama organından bağımsız, üyelerinin yarısından fazlasını yargı mensuplarının oluşturduğu bağımsız kurullar bulunmaktadır. Ülkemizde bu işlevi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yürütmektedir. HSYK, 2010 referandumu öncesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin kendi aralarından seçtikleri beş yüksek yargıç ve Adalet Bakanı ile onun müsteşarından oluşuyordu. Referandum ile birlikte kurulda, Bakan ve müsteşarı dışında, yüksek yargıdan seçilen 5, adli yargıdan 7, idari yargıdan 3, Adalet Akademisi’nden 1, Cumhurbaşkanının seçtiği 4 olmak üzere toplam 22 kişi bulunmakta. 12 Ekim 2014 tarihinde, adli ve idari yargıda görevli hâkim ve savcılar, Kurul’a kendi aralarından toplam 10 üye seçmek için sandık başına gidecekler. Bugünlerde kamuoyunu meşgul eden HSYK seçimleri haberleri de bu seçimlere ilişkindir. HSYK seçimleri neden önemli? Türkiye, 12 Eylül 2010’da bir Anayasa değişikliği referandumu yapmıştı. İçinde; kadın, engelli hakları vesaire barındırdığı yanıltmaları, ‘demokratikleşeceğiz’ söylemleri ile yüzde 57.88 evet oyu ile geçirilen aslında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının değiştirilmesiydi. Geçtiğimiz dört yıllık süreçteki özel yetkili mahkemelere yapılan atamaları ve o mahkemelerin verdiği kararların etkisini hepimiz biliyoruz. Referandum sonrası, hükümet eliyle kurulan yeni HSYK, bu mahkemelere yaptığı atamalarla Yargıtay ve Danıştay’ın yapısını değiştirmekle kalmadı, ülkede yargıya olan güveni de neredeyse yok etti. 250 kişilik Yargıtay’a bir gecede 161 üye atanarak, liyakat ve kıdem sistemi kaldırıldı. Çeşitli dini cemaatler, yargıda mevzilendiler. Müfettişler, ‘öteki’ gördükleri yargıç ve savcıları raporları ve soruşturmaları ile yıpratırken, kendi camialarına yakın olanları parlattılar. Yargının işleyişi bu şekilde darmadağın edildi. 17 ve 25 Aralık’ta hükümet ve cemaat arasında su yüzüne çıkan rekabet bir savaşa döndü. Hükümet şimdi, bu operasyonlarla kaybettiği itibarını, yargı eliyle geri kazanma amacında. Cemaat ise kendi savaşını yargı üzerinden sürdürmek istiyor. Ülkeye ve topluma zarar veren bu savaşın tarafı olmayan YARSAV ve Yargıçlar Sendikalı adayların amacı ise, yıllardır ihmal edilmekten ve bu iki grup arasındaki savaştan dolayı yerlerde gezen itibarını yargıya yeniden kazandırmak. Seçimler neden bu kadar gerilimli geçiyor? Çünkü; hükümet, bu seçimleri kendi belirlediği adayların kazanmaması halinde, anayasayı yeniden değiştireceğini açıklayacak kadar seçimlere müdahale ediyor. Hatta hükümet çevrelerinde bu seçimlerin, cumhur- 42 barobirlik SÖYLEŞİ başkanlığı seçimlerinden bile daha önemli olduğu değerlendirmeleri yapılıyor. Hükümet seçimlere müdahale ediyor mu? Evet, Sayın Cumhurbaşkanı, NTV Televizyonu’na verdiği bir mülakatta, yargıyı düzeltmek için Yargıda Birlik Platformu’nu (YBP) kurduklarını açıkça söyledi. Seçimlerde YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın desteklediği adayların en güçlü rakiplerinden oluşan listede, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Hukuk İşleri Müdürü, Adalet Bakanlığı’ndan iki müsteşar yardımcısı, HSYK Genel Sekreteri, başmüfettiş ve başsavcılar gibi idareye yakın çalışan yargı mensupları bulunuyor. 13 Eylül 2014 Pazar günü, Bursa Barosu’nun ‘Nasıl Bir HSYK’ panelinde konuşan, HSYK 1. Dairesi Başkanı Sayın İbrahim Okur’un da belirttiği gibi, seçimlerde YBP’yi desteklemek üzere, Adalet Bakanlığı’nda görevli yaklaşık 500 tetkik hâkimi, genel müdür yardımcıları, daire başkanları, müfettişler tüm ülke adliyelerine görevli olarak dağıldılar. Dolaştıkları birçok adliyede, YARSAV ve CHP’yi ‘paraleller’in kuşattığını, bu seçimin devlet ile paralel yapı arasındaki bir savaş olduğunu dillendiren bu kamu görevlileri, kamu araçlarını kullanmakla kalmayıp, bir de görev harcırahı alıyorlar. Ülkemizde yapılan bir seçim, belki de ilk kez bu kadar hükümet müdahalesine açık geçiyor. Bu görevliler, gittikleri adliyelerde, yargıç ve savcılara ücretsiz ya da cüzi ücretlerle yemekler düzenliyorlar. Yemeğe katılanların listeleri tutularak katılmayanlar üzerinde fişleme baskısı yapılıyor. Doğu illerinde, askeri helikopterlerle adliyelere ulaştıklarının bilgilerini alıyoruz. Hükümet müdahalesinin bir başka örneği de, seçim rüşveti olarak değerlendirilen, yargıç ve savcıların maaşlarına seçimden sonra (!) olmak kaydıyla zam yapılacağı açıklaması. Bunca zamandır ihmal edilen, özellikle Doğu’daki küçük ilçelerde zor şartlarda çalışan genç meslektaşlarımızın durumlarının düzeltilmesini elbette istiyoruz. Yargıç ve savcılar, Başbakan danışmanlarının gelirlerinin hiç olmazsa üçte biri miktarındaki maaşları elbette hak ediyorlar. Ancak, bunca zamandır feryatlar duymazdan gelinerek, tam da seçim arifesinde, seçim kazanma şartıyla maaşlara zam vaadi, yargıç ve savcıların onuruna yapılmış bir hakarettir. Yargıç ve savcıların bu teklifi ellerinin tersiyle iteceklerini düşünüyoruz. Cemaat ile YARSAV’ın işbirliği yapacağı söylentileri neden çıkıyor? Çünkü; seçimi kaybedeceğini anlayan hükümet, kendisine bağlı çalışan bir kısım medya ve gazeteler aracılığıyla, rakip gördüğü YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın desteklediği adaylar hakkında olumsuz algı oluşturmaya çalışıyor. Elinde istihbari her türlü bilgiye ulaşma olanağı bulunmasına rağmen, hiçbir somut delil göstermeden, YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’na mensup adayları karalıyor. Adaylarımızın içinde, cemaat ile bağlantısı olan hiç kimse yoktur. Eğer ispat etsinler gereğini derhal yaparız. Bu söylentileri çıkarmadan önce hükümet, YARSAV yönetimi ile bizzat müsteşar düzeyinde görüşme teklifinde bulunmuştur. Bunu, uluslararası yargı etik ilkelerine aykırı bulduğumuzdan kabul etmedik. Arkasından cemaat ile işbirliği söylentileri çıkartarak bizi yıpratmaya çalışmaya başladılar. HSYK seçimlerinde hangi gruplar yarışacak? Seçimlerde, hükümetin kontrolündeki Yargıda Birlik Platformu ile içinde benim de bulunduğum YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın desteklediği ekip yarışacak. Bu iki grubun dışında, Demokrat Yargı Derneği’nden bir aday ve seçime bağımsız katıldıklarını açıklayan adaylar bulunuyor. Bunlar arasında, mevcut HSYK’nın iki üyesi, son HSYK değişikliğinde görevden alınan bazı ünvanlı yargı mensupları da var. YARSAV, Uluslararası Yargıçlar Birliği (İAJ), Avrupa Yargıçlar Birliği (EAJ), Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupalı Yargıç ve Savcılar Birliği’nin (MEDEL) üyesidir. İAJ, her ülkeden yalnızca bir yargı örgütünün üyelik başvurusunu kabul ediyor. Üye örgütün, idareden bağımsız ve bir siyasi oluşuma bağlı olmamasını şart koşuyor. Örneğin, Rusya Federasyonu’ndan talepte bulunan iki örgütü yürütmenin kontrolü altında olduğu gerekçesi ile bünyesine kabul etmedi. Yukarıda bahsettiğim uluslararası örgütler, Birleşmiş Milletler Örgütü ve Avrupa Birliği’nin resmi danışmanı statüsündeki yapılardır. Bu nedenle, milli devletlerin yargı politikalarını raporları ile etkileme gücüne sahiptirler. Ülkemizde, on yıldır Ekim aylarında yayınlanan, hükümetlerin dikkatle izledikleri, Avrupa Birliği’ne uyumu denetleyen istişari ziyaret raporlarında, uluslararası yargı örgütü temsilcilerinin imzaları bulunmaktadır. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası, uluslararası yargı örgütlerine üyeliği nedeniyle, evrensel yargı etiği ilkelerini ülkemizde hakim kılacak bir güce ve programa sahiptir. Bu nedenle de seçimlere iddialı giriyor. barobirlik 43 SÖYLEŞİ Adaylarla Söyleşi KEMAL ŞAHİN Dosya HSYK Adayı HSYK seçimlerinin tarafları kimlerdir? Demokrat Yargı, YARSAV-Yargıçlar Sendikası, Yargıda Birlik Platformu, Cemaat (“Bağımsızlar”) Seçim sürecinin eşitsiz ve anti demokratik olduğunu vurguluyorsunuz. Bununla kastettiğiniz nedir? Bir seçimi seçim yapan temel kriterlerden birisi seçim sürecinin güç odaklarının müdahalelerinden arındırılmasıdır. Çünkü, güç odaklarının müdahil olduğu bir seçim, seçim olmaktan çıkar. 12 Ekim HSYK seçimlerinde sona yaklaşırken ne yazık ki bir tarafta Gülen Cemaati, diğer tarafta ise Hükümet (Yargıda Birlik Platformu) HSYK seçimlerini ta başından itibaren eşitsiz, gayri meşru ve antidemokratik bir sürece dönüştürmüştür. 17 Ekim 2010 HSYK seçiminden sonra HSYK ve yargı, cemaatin işgaline uğradı. Gülen Cemaati’nin toplumsal karşılığı %1-2 olmasına rağmen yargıdaki karşılığı %25-30 civarındadır. Hem de Yargıtay, Danıştay ve HSYK gibi çok kilit noktalardaki merkezi yapıları tahakkümü altına almış durumdadır. Ayrıca speküle edilebilir bir rakam olmakla birlikte, 25005000 hakim ve savcının örgütlü bir şekilde varlığından bahsedebiliriz. Cemaat’in yargıdaki bu gayrimeşru varlığı HSYK seçim sürecini eşitsiz ve antidemokratik bir hale getirmiştir. Diğer tarafta oluşumunda hükümetin rol aldığı ve desteklediği Yargıda Birlik Platformu, devletin tüm imkanlarinı kullanmakta, Adalet 44 barobirlik Bakanlığı ve tüm idari mekanizması ile birlikte seçim sürecine müdahil olmuş durumdadır. Hükümet ile Cemaat’in adeta bir savaş alanına çevirdiği HSYK seçim süreci, diğer adaylar ve gruplar açısından eşitsiz ve antidemokratik koşullar içermektedir. Seçimde yer almanız bahsettiğiniz bu gayrımeşru ve antidemokratik süreci meşrulaştırmaz mı? Belirttiğiniz hususları Demokrat Yargı olarak yönetim kurulumuzda uzun bır süre ve çok derinlemesine tartıştık ve seçim sürecine müdahil olmamız gerektiğine karar verdik. Bu bir çelişki değildir. Seçime girmemizin tam da Hükümet ile Cemaat’in eşitsiz ve antidemokratik hale soktuğu bu süreci, başarabilirsek meşru ve demokratik bir seçim sürecine dönüştürülmesini asgari düzeyde de olsa sağlayabilmek ve meşru ve demokratik yol, yöntem ve araçlarla bir seçimde var olunabileceğini hakim ve savcılara ve tüm halka göstermektir. Aynı zamanda hakim ve savcılara Hükümet ve Cemaat dışında 3. bir yol oldugunu göstermek ve onları savaşan taraflara mecbur bırakmamaktır. “Kazanmak için her yol mübahtır” zihniyetini “gerçek kazanmak, meşru, demokratik, ahlaki ve insani yöntem ve araçlarla kazanmaktır” ilkesine dönüştürmeyi de amaç edindiğimiz için bu seçimlere girmeyi uygun gördük. Ki, adil, demokrat, insancıl ve halka ait bir yargı talebi bulunan hakim ve savcıların azım- sanmayacak bir oranda olduğuna inandığımız için, onların bu taleplerini karşılamayı da kendimiz için tarihsel bir ödev olarak kabul ediyoruz. Seçim sürecindeki tüm taraflar”yargının bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı, yargının yargıya bırakılması vs.” gibi argümanları savunuyorlar. Sizin bu gruplarla farkınız nedir? Demokrat Yargı dışındaki tüm gruplar, sorunuzdaki argümanları sürekli dolaşıma sokmaktadırlar. Özellikle de yargının sahibi Gülen Cemaat’i bu argümanlara en fazla sahip çıkandır. Demokrat Yargı olarak, tüm taraflardan farklı olarak yargının bulunmadığı bir ortamda bu argümanların tümünün çöpe atılması gerektiğine inanıyoruz ve bunu defalarca dile getirdik.. Öncelikle bir yargı mevcut olmalıdır ki, “yargının bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı vs.” gibi argümanlar savunulabilinsin. Bugüne kadar Türkiye’deki adli sistemi eline geçiren bu argümanları savunageldi. Yargının bulunmadığı bir ortamda bu sözler hiçbir hakikate tekabül etmemektedir. Bahsi geçen argümanların hepsi siyasal kavramlardır. Yargının kendisi de siyasaldır. Yargının siyasal bir kavram olarak doğmuş olması, yargının siyasal alanda ve siyasal dengeler gözetilerek inşa edilmesini zorunlu kılmaktadır. Türkiyede’ki 100 yıllık temel sorun da siyasal alanda ve siyasal dengeler gözetilerek inşa SÖYLEŞİ edilmiş bir yargının bulunmayışından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de yargı, devlet alanında ve bir devlet birimi olarak tasarlanmıştır. Bir başka deyişle, Türkiye’de modern anlamda bir yargı yoktur. Yargının bulunmadığı bir yerde “yargının bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı” ilkelerinin savunulması saçmalık olduğu gibi, yargı alanının sahtelikler alanından hakikat alanına taşınması da güçleşmektedir. Yargı meselesi Türkiye’nin 100 yıllık siyasal meselesidir. Bu meselenin çözümü yeni bir yargının inşasından geçmektedir. Ancak, yargı inşa edildikten sonra, yargının işleyişi ile ilgili meselelere gelebiliriz. Yargının inşası ile yargının işleyişi farklı şeylerdir. Bir başka deyişle, yargı ile yargılama farklı şeylerdir. Bu iki kavram birbirine karıştırılmaktadır. Türkiye’de yargı olmadığı için adli teşkilatın merkezi yapılarına (HSYK, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi) egemen olan güç, her daim adli mekanizmayı, kendine muhalif olarak gördüğü tüm kesimlere karşı bir “sopa” olarak kullanagelmiştir. Geçmişte de böyleydi; bugün de böyledir. Gelecekte de böyle olma ihtimali yüksektir. Misal olarak, bugün Cemaat yargıyı elinde tutmakta direnmekte, Hükümet ise 2010 Cemaat’e kaptırdığı yargıyı Cemaat’in elinden almak istemektedir. “Yargı, yargıya bırakılmalıdır” sözünün bugünkü karşılığı da “Yargı cemaatin elinde kalmalıdır.” kumarı oynayan kaybeder. Hakim ve savcılarla birlikte bir bütün halk kaybeder. Yargı krizi de daha da derinleşir. Demokrat Yargı adayı olarak 12 12 Ekim HSYK seçimleri yeni bir yargının inşasına giden yolu açabilir mi? mü? 100 yıllık yargı meselesini sadece HSYK seçimlerine indirgemek, bu siyasal meseleyi küçümsemek olur. Şayet, 12 Ekim HSYK seçim sonucu Hükümet ya da Cemaat’e bir “teslimiyet” ile değil de, az da olsa bir “temsiliyet”e tekabül ederse, yeni bir yargının inşası yolunda ilk kıvılcımın yakılması kuvvetle ihtimaldir. Demokrat Yargı adayı olarak, HSYK’ya girmem halinde bu kıvılcımı yakacağıma hiç kimsenin şüphesi olmasın. Tarafların kapalı kapılar ardındaki kumpaslarından hakim ve savcıların ve toplumun kesinlikle haberi olacaktır. Bir başka deyişle, HSYK eskiden olduğu gibi yargının “kozmik oda” sı olarak kalmayacak, şeffaf ve denetlenebilir bir kurul hüviyetine kavuşacaktır. süre içerisinde Kurul’un tasarrufları Ekim HSYK seçiminden umutlu musunuz? 17 Ekim 2010’daki gibi bir sonuçla karşılaşmanız mümkün 17 Ekim 2010’daki ortam ve koşullar bugün mevcut olmadığı gibi 4 yıllık ve işlemleri nedeni ile hakim ve savcıların büyük bir çoğunluğu bir listeye toptan bir şekilde oy vermenin acılarını yaşadı ve bedelini de ağır bir şekilde ödedi. Hakim ve savcılarla birlikte toplum da çok ağır bir bedel ödedi. Hakim ve savcılar, bir grubun HSYK’yı tek başına ele geçirmesinin nelere yol açtığını fazlası ile tecrübe etti. Ayrıca tüm kesimler için kurtuluş yolunun adil, demokrat insancıl ve halka ait bir yargının inşasından geçtiğinin farkında olan ve bunu talep eden hakim ve savcı sayısının azımsanamayacak bir orana ulaştığına inandığımız için umutluyuz. 12 Ekim’de hükümet ya da Cemaat’in kazanması neleri değiştirir? İster Hükümet, ister Cemaat ya da başka bir grup olsun, yargıyı ele geçirmeye ya da ne pahasına olursa olsun HSYK seçimlerini kazanmaya odaklandığında, yaptığı sadece siyasi bir kumar oynamaktır. Siyasi kumarda kazanan olmaz. Başta bu barobirlik 45 MAHKEME KARARLARI MAHKEME KARARLARI T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/12-659 K. 2014/252 T. 5.3.2014 • MESKENİYET İDDİASI HALİNDE MÜNASİP EV • HACZEDİLMEZLİK ŞİKAYETİ 2004/m.82/12 DAVA : Taraflar arasındaki “şikayet” kanun yolundan dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 14. İcra Hukuk Mahkemesi’nin şikayetin kabulüne dair verilen 22.12.2011 gün ve 2011/1768 K. sayılı kararının incelenmesi karşı taraf-alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 4.6.2012 gün ve 2012/3813 E-2012/19069 Sayılı ilamı ile; (... Borçlunun, aleyhine başlatılan icra takibinde, haline münasip evinin haczedildiğini belirterek İ.İ.K.’nun 82. maddesi gereğince haczin kaldırılması talebiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, haczin kaldırılmasına karar verildiği görülmektedir. İ.İ.K.›nun 82/12. maddesi gereğince, borçlunun “haline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin, borçlunun haline uygun olup olmadığı, adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçluyla ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçluyla birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İcra mahkemesince, borçlunun, sözü edilenlerle birlikte barınması için, zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise, satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir. Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, 46 barobirlik maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmez. Somut olayda, mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, taşınmazın değeri tespit edilmiş ve fakat borçlunun şehrin daha mütevazi semtlerinde, lüks özellikler taşımayan haline münasip bir ev alabileceği değer belirlenmeden, bilirkişinin raporuna itibar edilerek hüküm tesis edildiği görülmektedir. Bu durumda, mahkemece yapılacak iş, bilirkişilerden ek rapor alınarak, borçlunun, taşınmazın bulunduğu Tuzla ilçesinin, daha mütevazı bir yerinde, haline münasip evi alabileceği değerin tespitinden sonra, tespit edilen miktar, mahcuzun değerinden az ise mahcuzun satılarak, borçlunun haline münasip ev alması için gerekli bedelin kendisine, artanın alacaklıya ödenmesine, satışın borçlunun haline münasip ev alabileceği miktardan az olmamak üzere yapılmasına karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ve yetersiz rapora dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü: KARAR : İstek, İ.İ.K.’nun 82/12. maddesine dayalı meskeniyet sebebiyle haczedilmezlik şikayetine ilişkindir. Şikayet eden-borçlu, alacaklı tarafından aleyhine başlatılan icra takibinde, haline münasip evinin haczedildiğini ileri sürerek İ.İ.K.’nun 82. maddesi gereğince haczin kaldırılmasını istemiştir. Karşı taraf-alacaklı vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, borçluya ait haczedilen evin. haline münasip evi olduğu ve haczedilemeyeceği gerekçesiyle şikayetin kabulüyle haczin kaldırılmasına karar verilmiş; karşı taraf-alacaklı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Daire›ce yukarıya metni aynen alınan ilamla bozulmuştur. MAHKEME KARARLARI Dosya içeriği ve toplanan delillerden, Kadıköy 7. İcra Müdürlüğü’nün 2006/15265 esaslı icra dosyasında, alacaklı A. Ö. tarafından, borçlu M. B. aleyhine, 36.912.72 ytl toplam alacak miktarı için, Kartal 1. İş Mahkemesi’nin 14.11.2006 tarih, 2005/74 esas, 2006/709 karar sayılı ilamına dayalı olarak 5.12.2006 tarihinde ilamlı icra takibi başlatıldığı, takibe dayanak ilamın: davacısı A. Ö., davalısı M. B. olan ve davacının, davalının iş yerinde çalışmasından kaynaklı işçilik alacaklarının tahsiline dair olduğu, icra emrinin borçlu M. B.’ye 7.12.2006 tarihinde tebliğ edildiği, takibin kesinleşerek, taşınmaz üzerine 31.7.2007 tarihinde haciz konulduğu anlaşılmaktadır. 2004 Sayılı İcra İflas Kanunu’nun 82/12. maddesinde: “Borçlunun haline münasip evi (Ancak evin kıymeti fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır.)” denilmek suretiyle haline münasip ev olgusunun ne şekilde belirleneceği düzenlenmiştir. Mahkemece alınan raporlarda, davaya konu taşınmazın değeri belirlenmekle birlikte haline münasip alınabilecek ev değeri belirlenmemiştir. O halde mahkemece, bilirkişiden ek rapor alınarak, borçlunun taşınmazının bulunduğu Tuzla ilçesinde, haline münasip evi alabileceği değer belirlenmeli: bu değer haczedilen davaya konu evin değerinden az ise mahcuz ev satılarak, haline münasip ev alınması için belirlenen bedelin borçluya verilmesi, kalan miktarın alacaklıya ödenmesi ve mahcuz evin satışının borçlunun haline münasip ev alabileceği miktardan az olmamak üzere yapılmasına karar verilmelidir. Açıklanan sebeplerle mahkemece, bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Karşı taraf-alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının bozma ilamında belirtilen nedenlerden dolayı, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesinin atfı dikkate alınarak H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 2004 Sayılı İcra İflas Kanunu’nun 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. barobirlik 47 DİSİPLİN KURULU KARARLARI DİSİPLİN KURULU KARARLARI T. 13.09.2014 E.2014/327 K.2014/577 Hazırlayan: Av. Özgecan Yanlı * Avukat ücret sözleşmesi ile anlaştığı bir işte gerekli makul masrafı almadan işe başlayıp dava açtıktan sonra hala masraf alamıyorsa, masraf isteğini yazılı olarak müvekkiline bildirip, makul süre içinde masraf yatırılmadığı takdirde davanın takip edilmeyeceğini bildirmelidir. (1136 sayılı Avukatlık Kanunu m. 34, 134; TBB Meslek Kuralları m. 3, 4) Şikâyetli avukat hakkında, şikâyetçinin … Sulh Ceza Mahkemesi ve … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 2011/348 Esas sayılı davalarının duruşmalarına gitmeyerek tazminat davasının düşmesine neden olduğu ve düşen davayı yenilemediği iddiası ile başlatılan kovuşturma sonucunda şikâyetli avukatın cezalandırılmasına karar verilmiştir. Şikayetli avukat savunma ve itirazlarında özetle; Şikayetçinin iş kazası nedeniyle tazminat davası açmak üzere kendisine vekalet verdiğini, davanın yetki nedeniyle …’da açıldığını, kendisine her hangi bir ücret ödemesi yapılmadığı için birkaç celse dışında mazeret vermek suretiyle istemeyerek de olsa davayı takip ettiğini, şikâyetçiyle irtibata geçilmesine rağmen masraf ödenmemesi nedeniyle, 26.09.2012 tarihli duruşmaya mazeret gönderildiğini, mazeretinin Mahkeme tarafından kabul edilmemesi nedeniyle dosyanın düşürüldüğünü, ertesi gün ise davanın kendisi tarafından yenilendiğini, Ancak dosyayı yenilemesine rağmen şikâyetçinin kendisini azlettiğini, azil nedeninin belli olmadığını, muhtemelen emeğinin karşılığı olan ücretin ödememek amacıyla bu azlin yapıldığını düşündüğünü, Şikâyet dilekçesinde Sulh Ceza dosyasından bahsedilmekte ise de söz konusu dosyayla ilgili bir anlaşması olmadığını, bu dosyada vekil olarak görev yapmadığını, Bu nedenle de suçlamaları kabul etmediğini, şikâyetçinin aynı konuda Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu ancak hakkında kovuşturma izni verilmediğini, 48 barobirlik Müvekkilden masraf ve ücreti vekâlet almadan avukatlık yapılamayacağını, işlerinin yoğunluğu nedeniyle yazılı bildirimde bulunamadığını ancak şikâyetçinin konuyu bildiğini ve kendini oyaladığını belirtmiş, kendisine verilen uyarma cezasının kaldırılmasını talep etmiştir. Dosyanın incelenmesinde; Baro Yönetim Kurulunun, şikâyetli avukatın disiplin kuruluna sevkine yer olmadığına ilişkin muhakkik üye raporu doğrultusunda verdiği 13.02.2013 tarih ve 2013/120 sayılı kararı, şikâyetçinin itirazı üzerine TBB Yönetim Kurulu Başkanlığının 09.09.2013 tarihli kararıyla; “Şikâyetli avukatın, dava için gerekli giderlerin yazılı olarak talep edilmesi, ödenmediği takdirde davanın takip edilmeyeceğinin bildirilmesi gerekirken bildirilmediği gibi, masraf verilmediği gerekçesiyle mazeret dilekçesi gönderildiği, mahkemenin mazereti kabul etmeyerek dosyanın düşürülmesine karar verdiği, ertesi gün yenileme dilekçesi verildiği belirtilmesine rağmen yenileme dilekçesinin 18.10.2012 günü şikâyetçi tarafından verildiği, şikâyetlinin 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde belirtilen “Özen ve Doğruluk” borcuna aykırı hareket ettiği gerekçesiyle ortadan kaldırılmış ve disiplin kovuşturması açılmasına karar verilmek üzere … Barosu Başkanlığına gönderildiği, … Asliye Hukuk (İş Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesinin, 2011/ 348 Esas sayılı dosyasında 6 No.lu celsede şikâyetli davacı vekilinin mazeretini belgelendirmediğinden, mazeretinin reddi ile H.M.K. 150. maddesi gereğince, dosyanın 26.09.2012 tarihinde işlemden kaldırılmasına karar verildiği, DİSİPLİN KURULU KARARLARI 19.10.2012 tarihli yenileme tensip tutanağından, 18.10.2012 tarihli dilekçe ile dosyanın davacı tarafından yenilendiği, dosya içindeki belgelerden şikâyetli avukatın davanın kendisi tarafından yenilenmesine ilişkin bir belge ve bilgisine ulaşılamadığı, Şikâyetçinin 01.11.2012 tarihli azil name ile şikâyetli avukatı vekilliğinden azlettiği, Taraflar arasında akdedilen Avukatlık Ücret Sözleşmesinin 1. maddesinde “iş kazası nedeniyle açılacak davaları kapsadığı”, 2. maddesinde “müddeabihin %30’u oranında ücret ödeneceği”, ” 5. maddesinde. “yazılı olduğu üzere, dava masraflarının müvekkile ait olduğu istendiğinde avukata veya merciine ödeneceği”nin belirtildiği, 10. maddesinde “ücretin dava kesinleştiğinde peşin olarak ödeneceğinin” kararlaştırıldığı, Şikâyetli avukatın sicil özetinde, 12.07.2012 tarihinde kesinleşen Uyarma Cezasının bulunduğu görülmüştür. Avukatlık Yasasının 34. maddesi “ Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve T.B.B.’nce belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” Avukatlık Yasasının 134. maddesi “Avukatlık onuruna, düzen ve gerekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, mesleki çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır.” T.B.B. Meslek Kuralları 3. maddesi “Avukat, mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürütür.” T.B.B. Meslek Kuralları 4. maddesi “Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan ka02.08.2014 E.2014/381 K.2014/498 çınmak zorundadır. Avukat, özel yaşantısında da buna özenmekle yükümlüdür.” Hükümlerini taşımaktadır. Dosya kapsamına göre şikâyetli avukatın yolluk ve masrafları alamadığı iddiası ile duruşmalara gerekçesiz mazeret göndererek girmemesi ve davanın müracaata bırakılmasına neden olduğu tartışmasızdır. Avukat ücret sözleşmesi ile anlaştığı bir işte gerekli makul masrafı almadan işe başlayıp dava açtıktan sonra hala masraf alamıyorsa, masraf isteğini yazılı olarak müvekkiline bildirip, makul süre içinde masraf yatırılmadığı takdirde davanın takip edilmeyeceğini bildirmesi gerekir. Bunları yapmadan duruşmaya gerekçesiz mazeret dilekçesi gönderilip, duruşmaya girmemezlik yapılamaz. Avukatlar özen ve doğruluk kurallarına göre hareket etmek, kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde sadakatle davranmak, mesleğin itibarını sarsacak her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır. Baro Disiplin Kurulu, şikâyetli avukatın eyleminin disiplin suçu olduğuna ve Avukatlık Yasasının 34. 134 maddesine aykırı bulunduğuna ilişkin hukuksal değerlendirmesi yerinde ise de; Avukatlık Yasasının 136/ 1. maddesine aykırı olarak uyarma cezası tayini yerinde görülmemiş ve aleyhe itiraz olmadığından itirazın reddi ile kararın onanması gerekmiştir. Sonuç olarak Şikâyetli Av. K.A.’nın itirazının reddi ile; 1-… Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 07.03.2014 gün ve 2013/39 Esas 2014/8 Karar sayılı kararının aleyhe itiraz olmadığından ONANMASINA 2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere, Oybirliğiyle karar verildi. * Dava sonunda kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. * Avukatın icraya koyarak tahsil etmiş olduğu ilamlı ücret, davayı takip eden avukatındır, bu parada müvekkil alacağı söz konusu olamaz. (1136 sayılı Avukatlık Kanunu m. 164/son; AAÜT m. 3/1) Şikâyetli avukatın ... 11. İcra Müdürlüğü’nün 2011/ 5658 icraya koyarak tahsil ettiği ve müvekkiline bilgi verme- sayılı dosyasından şikâyetçi şirketin ... 8. Sulh Hukuk diği iddiası ile başlatılan soruşturma ve kovuşturma Mahkemesi’nin 2010/ 504 Esas, 2010/ 1192 Karar sayılı sonucunda, şikâyetle avukat hakkında disiplin cezası kararında yazılı hasma tahmil edilen ücreti vekâleti tayinine yer olmadığına karar verilmiştir. barobirlik 49 DİSİPLİN KURULU KARARLARI Şikâyetçi şirket vekili Avukat M. A.Ö. 26.12.2012 tarihli dilekçisinde ve soruşturma, kovuşturma aşamasında şikâyetli avukatın, daha önce yanında çalışan avukat olduğunu, kendisine verdiği yetki belgesi ile ... 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/ 504 Esas, 2010/ 1192 Karar sayılı dosyasında, davalı müvekkili Ö. Ltd. Şti.’ni temsilen V. Genel Müdürlüğü’nün açtığı kira tespit davasını takip ettiğini, bu davanın yargılaması sonucu müvekkili şirket adına 7.606,54 TL ücret takdir edildiğini, bu ücret için şikâyetlinin kendisine haber vermeden ... 11. İcra Müdürlüğü’nün 2011/5658 sayılı dosyasından icra takibi yaparak bu parayı tahsil ettiğini, tahsilattan bilgisi olmadığından borçlu hakkında mükerrer takip yaptığını ve sıkıntılı durumlar yaşandığını, şikâyetli avukatın tahsil ettiği müvekkil alacağını ücreti vekâlet alacağı için uhdesinde tuttuğunu, yazılı olarak bildirimde bulunmadığını bu nedenle disiplin suçu işlediğini iddia edip kendisi ve müvekkili şirket adına şikayetçi olmuştur. Şikâyetli avukat savunmalarında özetle; Şikâyet konusu dosyalarda almış olduğu yetki belgesine istinaden tüm işlemlerin kendisince yapıldığını ayrıca şikâyetçi şirkete ait birçok dosyada ve takipte yetki belgesi ile işler takip ettiğini ve hiç birisinden ücretini alamadığını, 25.09.2008 tarihine kadar sigortalı çalıştığını, bu tarihten sonra kendi nam ve hesabına açtığı büroda serbest avukatlık yaptığını icraya koyduğu ücreti vekâlet alacağının mahkeme kararı ile de belirtildiği üzere “tarifeye göre karşı taraftan alınacak olan vekâlet ücreti” olduğunu, Avukatlık Yasası 164/son maddesinde belirtildiği üzere “dava sonunda kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.” hükmü gereğince icraya koyup tahsil ettiği paranın kendisine ait olduğunu, kira tespitine dayalı mahkeme kararını şikâyetçi şirkete gönderdiğini, bu karar gereği V. Bölge Müdürlüğü’ne kira paralarının ödendiğini, bu nedenle takdir edilen ücreti vekâletten de şikâyetçinin bilgisi olduğunu, yapılan duruşmada, şikâyetçi vekili görünen Avukat M.A.Ö.’in şikâyetçi şirketin aynı zamanda ortağı olduğunu beyan ederek hakkında disiplin cezası tayinine yer olmadığına karar verilmesini istemiştir. Dosyanın incelenmesinde; Ticaret Sicil Gazetesinde yapılan sorgulamadan, şikâyetçi şirket vekili olarak görünen Avukat M.A.Ö.’nün şirket ortağı ve aynı zamanda müdürü olduğu anlaşılmaktadır. Şikâyetli avukatın şikâyetçi şirket vekilinden 12.09.2009 tarihinde Yetki Belgesi aldığı, bu belge ile şirket aleyhine 03.05.2010 tarihinde açılan davayı takip ettiği, mahkemece verilen ve kesinleşen karar gereği davalı şirket lehine hükmedilen vekâlet ücretini ... 11. İcra 50 barobirlik Müdürlüğü’nün 2011/ 5658 sayılı dosyasından icraya koyarak tahsil ettiği görülmüştür. Şikâyetçi şirket vekilinin Disiplin Kurulu kararına karşı yaptığı itirazda; şikâyetlinin tahsil ettiği meblağı avukatlık ücretine mahsuben tahsil edip hapis hakkını kullandığından “müvekkiline yazılı bildirimde bulunması” Meslek Kuralına aykırı davrandığından cezalandırılması gerektiği iddia edilmiştir. Avukatlık Yasası 164/ son maddesinde belirtildiği üzere “dava sonunda kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.” hükmü gereğince ve gene Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Genel Hükümleri 3/1. maddesi gereği “ yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, …”nden bahsedildiğinden şikâyetli avukatın icraya koyarak tahsil etmiş olduğu ilamlı ücret, davayı takip eden avukatındır, bu parada müvekkil alacağı söz konusu olamaz. Dosyada aksine bir sözleşmeye de rastlanılmamıştır. Şikâyetli avukat bu davayı ve icra takibini şikâyetçi şirket vekili Avukat .A.Ö.’den almış olduğu yetki belgesine istinaden yaptığından bu ücreti vekâletin yetki veren avukata mı? Yoksa yetki ile dava ve icra takibini yürüten avukata mı ? ait olduğu hususu tamamen aralarında ki hukuki ilişkiye bağlı olup, ayrı bir uyuşmazlık konusudur, dosyamızla ilgisi yoktur. Ancak gerek ... 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/ 504 Esas, 2010/ 1192 Karar sayılı kararının şirkete bilgi verilerek mahkemece tespit edilen kiraların ödenmiş olması, gerekse şirket müdürü ve şikâyetli avukata yetki veren sıfatları kendisinde birleşen AvukatM.A.Ö.’nün her iki sıfatı nedeniyle karardan bilgisi olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenlerle Baro Disiplin Kurulunca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli olmakla, şikâyetçi Ö. Gıda Tur. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. M.A.Ö.’nün itirazının reddi ile kararın onanması gerekmiştir. Sonuç olarak; 1- Şikayetçi Ö. Gıda Tur. Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat M.A.Ö.’nün itirazının reddi ile ... … Barosu Disiplin Kurulu’nun, “Disiplin Cezası Tayinine Yer Olmadığına” ilişkin, 28.02.2014gün ve 2013/ 254 Esas, 2014/ 48 Karar sayılı kararının ONANMASINA; 2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere, Oybirliğiyle karar verildi. DUYURULAR DUYURU NO: 2014/73 Birliğimizde yapılacak çalışmalara esas olmak üzere, Baronuzun Staj Eğitim Merkezi Başkan ve Üyelerinin isim listesinin 26.08.2014 tarihine kadar faks yolu ile Birliğimize gönderilmesini önemle rica ederim. Bu bağlamda, ulaşım ve konaklama organizasyonlarınızın tamamlanabilmesi amacıyla katılımlarınızın en geç 12 Eylül 2014 tarihine kadar e-mail ve/veya faks yoluyla Birliğimiz Uluslararası İlişkiler ve AB Merkezine bildirilmesi hususunda gereğini rica ederim. DUYURU NO: 2014/74 DUYURU 2014/75 Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı, Adalet Akademisi ve HSYK’nın ortaklıkları ile Avrupa Konseyi tarafından yürütülmekte olan Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliği’nin Geliştirilmesi Projesi kapsamında ceza alanında çalışan avukatların yaşadıkları sorunlara ilişkin çözüm yollarının incelenmesi maksadıyla “Adli Yardım, Avukatın Soru Sorması, Savunma Etiği, Savunma Stratejisi ve Dilekçe Yazma” konulu dört kitapçık hazırlanmıştır. Kitapçıkların tanıtılması ve bu konularda avukatlarımıza bilgi aktarılması amacıyla Trabzon, Erzurum, İstanbul, İzmir, Şanlıurfa, Samsun ve Antalya Barolarının ev sahipliği ve çevre baroların katılımı ile yedi adet bölgesel çalıştay düzenlenmiştir. Düzenlenen bölgesel çalıştayların sonuncusunun ve kapanış toplantısının Ankara Barosunun ev sahipliğinde ve ülke çapında tüm barolarımızın temsilcilerinin katılımı ile 23-24 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Söz konusu çalıştay kapsamında gerçekleşecek ulaşım, konaklama ve iaşe masrafları proje bütçesinden karşılanacak olup, Sayın Baro Başkanımızın veya uygun görülecek bir temsilcinin çalıştaya katılımı Avrupa Konseyi tarafından talep edilmektedir. Cilt No:0015, Aile Kütük No:0053; Sıra No:0084’de kayıtlı Av.Hüseyin BAĞCI’ınn, Baro Yönetim Kurulu’nun 06.05.2014 gün ve 2014/147 sayılı kararıyla; Avukatlık Yasası’nın 74.maddesi gereğince, adının bir daha yazılmamak üzere Baro Levhasından silinerek RUHSATNAMESİNİN İPTALİNE karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği bildirilmiştir. İLGİ: 27.08.2014 günlü 2014/74 sayılı Duyurumuz. İlgide belirtilen duyurumuz ile Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı, Adalet Akademisi ve HSYK’nın ortaklıkları ile Avrupa Konseyi tarafından yürütülmekte olan Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliği’nin Geliştirilmesi Projesi kapsamında ceza alanında çalışan avukatların yaşadıkları sorunlara ilişkin çözüm yollarının incelenmesi maksadıyla 23-24 Eylül 2014 tarihinde Ankara’da iki gün süreli bir çalıştay ve kapanış konferansı düzenleneceği bildirilmişti. Ancak, Projenin yürütücüsü konumundaki Avrupa Konseyi tarafından yapılan talep doğrultusunda toplantının Kasım ayı içerisinde düzenlenmek üzere ertelenmesine karar verilmiştir. Toplantı tarihinin kesinleşmesini müteakip durumun barolarımıza ayrıca duyurulacağını bilgilerinize sunarım. DUYURU NO: 2014/77 Birliğimizin açtığı dava neticesinde, meslektaşlarımızın icra iflas dairelerinde sorgulama talep etme yetkisini kısıtlayan, İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği’nin, 16.4.2013 tarihli, 28620 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik ve “UYAP’ın kullanılması” başlıklı 16. maddesinin 5. fıkrasının “İcra iflâs dairelerinde yapılacak sorgulamalarda vekil ile takip edilen dosyalarda, aynı konu hakkında Adalet Bakanlığı tarafından belirlenecek sürelerde sorgulama yapılması talep edilebilir.” kuralını içeren birinci (1.) cümlesinin yürürlüğünün durdurulmasına ilişkin Danıştay Onuncu Dairesi’nin 29.4.2014 günlü ve E: 2013/3788 sayılı kararının bir örneği ekte gönderilmiştir. DUYURU NO: 2014/78 DUYURU NO:2014/76 Isparta Barosu Başkanlığı’ndan alınan 15.05.2014 gün ve 2014/311, sayılı yazıda; Sabri ve Fatma Oğlu, 1972 doğumlu, Isparta İli, Şarkikaraağaç İlçesi; Çarıksaray Suvar Mah..; Türkiye Barolar Birliği (TBB) ile Denizbank A. Ş. arasında gerçekleştirilen anlaşma çerçevesinde Türkiye’ nin her yerindeki tüm Baro üyesi Avukatlara aşağıda belirtilmiş olan çeşitli avantajlar sağlanmıştır. barobirlik 51 DUYURULAR Denizbank ile TBB arasındaki işbirliği kapsamında; • Denizbank Afili Bonus kredi kartına başvurup teslim alan Avukatların eş veya çocuklarından birine SYDF (Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Fonu/Sağlık Sigortası) hediye edilecektir.* • SYDF hediyesini almak için Avukat TBB web sitesinden başvuru yaparak sigortanın yapılacağı eş/çocuk bilgi girişini yapacak ve ödeme bilgisi alanına eklenen DenizBank Promosyonu alanı seçilerek Denizbank tarafından ödeme seçeneği seçilecektir.** • Afili Bonusunu teslim alan Avukatlara ayrıca 1 yıl boyunca aylık 1.000 TL harcama sözü vermeleri halinde 100.000 TL teminatlı Mesleki Sorumluluk Sigortası hediye edilecektir*** • Banka Afili Bonus Kredi Kartını alan Avukatlara 1 yıl boyunca Kart ücreti yansıtmayacaktır. • Eş ve Çocuğu olmayan veya tercihini Sigorta yönünde de kullanmayan Avukatlar için Banka ilgili Kredi Kartına Hediye bedelini (120 TL.) Bonus olarak yükleyecektir. • Banka, Sözleşme kapsamında stajını bitiren ve sicile kayıtlı olan Avukatlara 6,000 TL’ye kadar evraksız, masrafsız ve kefilsiz ihtiyaç kredisi fırsatı sunacaktır. • Banka, Staj Kredisi ödemelerini Bankadan yapan Avukatlardan kart ücreti, hesap işletim ücreti ve EFT / Havale işlem ücreti almayacaktır. • Barokarta Afili Bonus Kredi Kartı ile yükleme yapılması halinde 52 barobirlik 50 TL ve üzeri yüklemelerin % 10’ luk kısmını (50 TL’ ye kadar) Afili Bankacılıktan hediye Bonus olarak alabilecektir. • Türkiye’ nin her yerinde Afili Bonus Kredi Kartının sağlamış olduğu indirim, hediye ve hizmetlerin yanısıra, Kiralık Kasa, Para yatırma ve çekme işlemlerinde Afili Bankacılık Müşterisi olarak özel ayrıcalıklardan da yararlanılabilecektir. Banka ile yapılan anlaşma içeriğine uygun afişler Barolarımıza gönderilmiş olup, kampanyanın Baronuz mensubu meslektaşlarımıza duyurulmasını rica ederim. maktadır. Her bir baromuzun payına düşen miktar da üçer aylık taksitlerle gönderilmektedir. 2014 yılına ait Adli Yardım ödeneği 49.818.290,00 TL olarak Maliye Bakanlığı tarafından Türkiye Barolar Birliği’ne aktarılmış ve bu miktar üzerinden barolarımızın payları 31.03.2014 tarihli ve 2014/29 sayılı duyurumuzda belirtilmiştir. Barolarımıza bu duyuruda belirlenen miktardan fazla ödenek gönderilmesine olanak yoktur. Maliye Bakanlığı tarafından yeni ödenek aktarımının ancak 2015 yılı Mart ayında yapılacağı da dikkate alınarak, adli yardım görevlendirmelerinin ve diğer adli yardım harcamalarının bu sınırlı miktara göre yapılması gerekmektedir. DUYURU NO: 2014/79 Adli yardımdan yararlanma taleplerindeki artış ile birlikte barolarımızın Türkiye Barolar Birliği’nden ek ödenek talepleri de adli yardım bütçesinin karşılayamayacağı oranda artmaktadır. Artan talepler karşısında bir genel hatırlatmada bulunma gerekli görülmüştür. Bilindiği gibi adli yardım giderleri, adli yardım bürosunun gelir ve giderlerini düzenleyen 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 180 inci maddesi uyarınca Maliye Bakanlığı tarafından hesaplanarak her yılın mart ayı sonunda Türkiye Barolar Birliği hesabına aktarılan ve Türkiye Barolar Birliği tarafından da barolarımıza dağıtılan ödenekten karşılanmaktadır. Barolarımızın bu dağıtımda paylarına düşen miktarın hesabı, Türkiye Barolar Birliği Adli Yardım Yönetmeliğinin 10 uncu maddesinde düzenlendiği şekilde avukat sayısı esas alınarak yapıl- DUYURU NO: 2014/81 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında; TOBAV Koordinasyonunda 26 Ekim 2014 tarihinde düzenlenecek olan “Cumhuriyetin Temeli Kültürdür” temalı Cumhuriyet Koroları Konseri ile ilgili yazısı ve eki afiş ilişikte gönderilmiştir. Cumhuriyet Korosu etkinliğinin Baronuz mensubu meslektaşlarımıza duyurulması hususunu bilgi ve değerlendirmelerinize sunarım. DUYURU NO: 2014/82 Bartın Sanat Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği tarafından hazırlanan tanıtım dosyası ekte gönderilmiş olup, ilgi ve değerlendirmelerinize sunarım.
Benzer belgeler
Raporu indirmek için tıklayınız
Özyörük tarafından başlatılmıştır. O tarihte yüyürlükte olan 1224
sayılı Temyiz Mahkemesi Kuruluş
Kanunu’nda böyle bir hüküm bulunmamakta idi. Daha sonra 1973
yılında yürürlüğe giren Yargıtay
Kanun...
4. bölüm - Türkiye Barolar Birliği
yılında yürürlüğe giren Yargıtay
Kanunu’nun 52. maddesi bu konuda bir hüküm getirdi. Yasa, birinci
başkanın, adli yılın açılışında bir
söylev vermesini öngörmektedir.
Bu toplantı bir “tören” olmadı...