AZĐZ PAVLUS YILI KAPANIŞI Değerli Cemaat
Transkript
AZĐZ PAVLUS YILI KAPANIŞI Değerli Cemaat
AZĐZ PAVLUS YILI KAPANIŞI Değerli Cemaat Üyelerimiz, Saygıdeğer Okurlar, Türkiye Katolik Cemaati olarak geride bıraktığımız Aziz Pavlus Yılı, 28-29 Haziran tarihlerinde Đskenderun, Antakya ve Tarsus’ta gerçekleştirilen kapanış törenleri ile son buldu. Törenlere, Papa Hazretlerinin özel olarak yetkilendirip gönderdiği Papalık Dinler Arası Diyalog Kurulu Başkanı Kardinal Jean Louis Tauran teşrif ettiler. Patrik Bartolomeos Hazretleri’nin de bazı etaplarını onurlandırdığı törenlere kardeş kiliselerimizden birçok temsilci katildi. Her yıl Meryem Ana’nın Göğe Alınışı Bayramı’na denk gelen yılın 3. sayısı olan bu sayımızda Meryem Ana dogmasına ağırlık verirdik. Ancak bu sayımızda, Aziz Pavlus Yılı kapanış törenlerinde yapılan konuşmaları ve vaazları yayınlayıp Aziz Pavlus Yılı dosyasını kapatmaya karar verdik. Keyifli okumalar. Marana Tha Yazı Kurulu MONS. LUIGI PADOVESE’NĐN AZĐZ PAVLUS YILI KAPANIŞ KONUŞMASI Kadasetli Kardinal, Ekselanslar, Sayın Vali, Sayın Belediye Başkanı, Dini ve Resmi Otoriteler, Baylar ve Bayanlar, Geçtiğimiz yıl 21 Haziran tarihinde Havari Pavlus’un doğum yılı anısına Aziz Pavlus Yılı’nı başlattık. O günden bu güne kadar Tarsus, binlerce hacının sürekli ziyaret mekanı oldu. Modern Türkiye tarihinde ilk kez binlerce kişi buraya tatil yapmak amacı ile değil, dua etmek ve Havari Pavlus’un doğup yasadığı yerleri ziyaret etmek için geldiler. Bu yıl, bu güne kadar Tarsus’u ziyaret eden kafile sayısı 381 olmuştur. Tüm bunların yanında, gelen hacıların sadece yakında bulunan Avrupa ülkelerinden değil de, Arjantin, Panama, Amerika, Kore, Japonya, Malezya, Singapur, Tayland ve Hong Kong gibi ülkelerden de geliyor olması etkileyicidir. Bu durum, hayatta iken Pavlus’un Tarsus’u ne kadar sevdiğini bize gösteriyor ve bugün de Tarsus’un ününü Türkiye sınırları dışına taşırıp tüm dünya tarafından tanınmasını sağlıyor. Tarsus, Havari Pavlus’a bu yüzden teşekkür borçludur ve bu teşekkürü yerine getirmenin en doğru yolu onu unutmamak, hatırlamaktır. Bu yüzden Aziz Pavlus Yılı nedeni ile yaptığımız bu kutlamalar, Pavlus ve memleketi arasında yeni bir münasebet doğurmuştur. Bu törenler artık son buluyor, ancak buraya gelen Hıristiyan hacıların ziyaretleri son bulmayacak ve her zaman bir ibadethaneye ihtiyaçları olacaktır. Beşeriyetin tarihini etkilemiş olan bu özel kişinin hatırasının kendi şehrinde yaşatılması için bu tür girişimler sürecektir. Bugün Museviler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar bir aradayız ve onu hatırlıyoruz. Đsimlerimiz farklı olsa da iyi niyetli olan her insana onun bir mesajı vardır. Pavlus’un Hıristiyan da olsa, içsel olarak Musevi kaldığını biliyoruz. Yahudi geçmişini hiçbir zaman inkâr etmemiştir ve asırlar boyunca nesilden nesle geçen gelenekleri ve büyük ruhsal tecrübeleri tanımıştır. Đslam’ın tanıdığı peygamberleri de, örneğin tüm inananların babası olan Đbrahim'i de hatırlayalım. Havari için Đbrahim, kendi varlığının önüne Allah’ı koyan, putperestler için de, Yahudiler için de örnek alınacak bir modeldir (Rom 1,16; 3,22; 4,16). Pavlus, Đbrani dinini ve bu dinin zenginliklerini inkar etmiyor ancak kendi köklerine her zaman gururla bağlı kalarak Mesih ile yaşadığı kişisel tecrübenin ışığında bu dini yeniden yorumluyor (Fil 3,4-6). Đbrani geleneğinin zenginliğinin yani sıra, Pavlus özellikle Tarsus’ta karşılaştığı Helenistik kültürden de çok etkilenmiştir. Pavlus, eğer Tarsus şehri olmasaydı, bizim tanıdığımız Pavlus olmazdı ve Hıristiyanlık tarihi de mutlaka farklı olurdu. Burada, - eski dünyanın en kozmopolit ve en açık – şehirlerinden biri ve onun memleketi olan Tarsus’ta, Mesih’e inanan bir Đbrani olarak farklı kültürlere, dillere ve dinlere saygı göstermenin ne demek olduğunu öğrenmiştir. Bu yüzden inancını hiçbir zaman başkalarına zorla dayatmamıştır. Mesajını sadece onu tutarlı bir biçimde yaşamak isteyenlere açmıştır. Đncil’i vaaz etmiştir, ancak başkalarına da saygı göstermiştir. Pavlus, Tanrı’nın insanların yüreğine girmek için birçok yol kullandığını biliyordu. Hıristiyanlığın ilk yazıları sayılan mektuplarında, bu adamın tüm insanların yaratıcısı olan Allah’ın insanlar arasına saçtığı iyiliği gördüğünü anlıyoruz. Yaşadığı çağda bile, ahlaki vicdanı ilk sırada kabul eden, tüm insanların eşit olduğunu savunan ve doğanın yasasının var olduğunu (Rom 2: 14-15), yüreklerin özgürlüğünü, sahip olunan eşyaların kullanımındaki ölçülülüğün ve maneviyatın değerini bilen Pavlus’un, insanın aklı hakkındaki olumlu yaklaşımından söz etmeden geçemeyiz. Tüm bu özellikleri, Mesihsel iman çizgisinde görülen mektuplarında okuyabiliriz. Evrensel bir perspektifte bakacak olursak, Pavlus, Yahudiler ile Grekler, erkelerle kadınlar, köleler ile özgürler arasındaki tüm bariyerleri yıktı ve Allah’ın istisnasız her insanın kurtulmasını istediğini, çünkü O’nun her insanın Allah’ı olduğunu kabul etti. Bahsedilen bu kurtuluşun ilk göstergesi, “aklın gözleri ile” kendisine verilen duyu hislerinin ötesine geçip her şeyin kaynağı olan Yaratıcıya ulaşan yaratılanın kendisidir (2. Jean Paul, Akıl ve Đman 20). Her insanın eğer isterse izleyebileceği ya da ayrılabileceği, ebediyete doğru havalanıp süzülebileceği bir yol mevcuttur. (2. Jean Paul, Akıl ve Đman 24). Pavlus, beşeriyetin yeryüzünün bu sınırları içerisinde sınırlı olmadığını, var oluşundan doğan özel bir çağrısı olduğunu hatırlattı. Yaratıcı ve Merhametli Allah’ın her insan için bir planı vardır. Allah, herkes tarafından kabul edilen, evrensel olarak paylaşılan ahlaki değerlerin ve “vicdanın” öncü olduğu davranışlarla insanı kodlar. Havari, insanları yine kendi dininin sınırlarını aşan bir dayanışmaya çağırmış ve “kötülüğe karşı kötülük yapmamayı” öğütlemiş, her insana karşı iyilik yapmaya gayret etmiştir. “Mümkünse, elinizden geldiğince herkesle barış içinde yaşayın... Kötülüğe yenilme, kötülüğü iyilikle yen” demiştir (Romalılara Mektubu 12, 17-21). Pavlus’un bu pozitif yaklaşımı, izlenmesi gereken bir yolu işaret ediyor. Mesih’e olan kendi inancının dışındaki iyilikleri de takdir etmeyi bilmiştir. Örneğin Atina’da, Greklerin dindarlığını yüceltmiş ve kendi tebliğini yüceltmek için onlarınkini hor görmemiştir. Bu yaklaşım, bizim her zaman yanlı olacak dini tecrübelerimizin ötesindeki iyilikleri tanımaya başlayabileceğimiz bir dinler arası diyaloga işaret eder. Buna göre, inandığımız şeylerin doğru olduğunu vurgulamak için bizim gibi düşünmeyenleri hor görmemeliyiz. Karşılıklı olarak kapalılık ve güvensizlik yaratan bu yaklaşımın yerine, Allah’ın herkesi sevdiği ve herkesin kendi vicdani ile Allah’a hesap vereceği yaklaşımı yerleştirilmelidir. Đman ettiklerimizi tebliğ etme görevimiz Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için geçerlidir, ancak bu bizden farklı olanlara saygısızca yaklaşmamız anlamına gelmez. Ahlaki ve ibadetsel eylemlerimize güvenmememizi, Allah’ın bizim övgülerimize ihtiyacı olmadığı ve yasalarına şeklen uymamızın O’nu mutlu etmediğini Pavlus da söylüyor. Allah’ın hiçbir zaman yaptığımız şeylerden dolayı bize borcu olmayacaktır ve hiçbir zaman O’ndan karşılık bekleyemeyiz. Pavlus’un dediği gibi, dindar insanin hakikat yolunu şekillendiren karşılıksızlık prensibi olmalıdır, mecburiyet değil. Bize mecburiyet duygusundan öteye geçmemizi işaret ediyor. Allah’ın huzurunda kendini eleştiren, kendine yeten insan doğru değil, yaratılmış olduğunun bilincinde olarak sahip olduğu her şeyin Allah’tan geldiğini bilen kişi doğrudur. Pavlus’un dediği gibi; “Tanrı’dan almadığın neyin var ki? Eğer O’ndan aldınsa, niçin O’ndan almamış gibi övünüyorsun?”(1Kor 4:7). Allah’ın bizden beklediği sevgi, O’ndan aldığımız avantaj ve karşılıklara endeksli değildir. Bu düşüncenin aynısını Đslam’ın büyük mistiklerinin açıkladığını ve tasavvuf geleneğinde görüyoruz. Đnsanları yaratıp onları kurtarmaya kadar olan süreçte onlara bu kadar yakın olan Allah’ın düşünülen sınırların çok üstünde olduğunu anlıyoruz. Havarinin “Romalılara” mektubunda söylediği “O'nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!” sözü bu anlama geliyor (Rom 11,33). Hıristiyanlar için de Mesih’in kurtarıcılığına iman etmek, Allah’ın Her Şeye Kadir, en yüce ve sözle anlatılmaz oluşuna zıt değildir. Bu öğreti aynı şekilde Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için de geçerlidir. Çünkü her dinde gelen vahyin ideolojileşme, müdahale edilme ve bir araca dönüşme tehlikesi vardır. Bugün Allah’ın adı kullanılarak masumlara yapılanlar bu sözü desteklemektedir. Bu şiddet içeren eylemlerin arkasında Allah’ın hangi yüzü vardır? 9 Mayıs tarihinde Amman’da Müslüman din adamları ve diplomatlarla bir araya gelen Papa 16. Benedikt’in dediği gibi: “Müslümanlar ve Hıristiyanların ortak tarihi çoğu zaman yanlış anlaşılmalarla şekillendi. Bugün ise kendilerini ortaya koyup birbirlerini ibadetlerine bağlı Allah’ın müminleri olarak görmeli; Her şeye Kadir Olan’ın kurallarına uymaya gayretli, merhametli ve acıyan, doğru ve iyi olan her şeyin tanıklığını yapan, geldikleri orijini ve her insanın kutsiyetini tanıyan, insanın Yaratıcı Allah’ın dünya ve tarih için planının doruğu olduğunu bilen bireyler olmalılardır”. Yahudileri, Hıristiyanları ve Müslümanları birbirine bağlayan bu karşılıklı tanımada kimsenin kendi dini kimliğini inkar etmesi gerekmez. Pavlus bu konuda da bize hocalık yapıyor. Onun sözleri bize dini tecrübenin – hangi din olursa olsun- özüne bağlı olduğu sürece, insancıl olan hiçbir şeye karşı olmadığını, ona zarar vermediğini, aksine onu koruduğunu, temizlediğini ve daha derin bir anlam verdiğini açıklar. “Dini” bir ahlak, -Yahudi, Hıristiyan ya da Müslüman ahlakı- son dayanağı ve yargıyı Allah’a bırakarak, aklın ve insanın kutsiyetinin üzerine kurulu olan “hümanistik” ahlakı yıkmaz ve ondan hiçbir değer götürmez. Kısaca Pavlus, imanın ve düşüncenin kendi aralarında zıtlık içinde olmadıklarını, birbirlerine karşılıklı olarak ihtiyaç duyduklarını belirtiyor. Hatta iman, insanın sorulabilecek her soruya cevap verebileceği sanısından düşünceyi temizler (2. Jean Paul, Đman ve Akıl 75). Đki kavramın arasında uyum vardır, çünkü ikisi de insanın gizemini açığa çıkarma amacı gütmektedirler. Pavlus’un kendi inancını derinleştirmesini saylayan şey, akla olan güvenidir. Đlk Hıristiyan cemaatinden aldığı bu imanla yetinmedi ve onu sorguladı. Kendisinden öncekilerin yaşayıp aktardıklarını sadece tekrar etmedi, anlamaya ve derinleştirmeye başladı. Geçtiğimiz yüzyılda yaşayan büyük düşünür Albert Schweitzer’ın dediği gibi: “Pavlus, Hıristiyanlıkta her zaman düşünme hakkını güvenceye almıştır... Cemaatin imanı ile başladı, ancak o noktada kalınmaması gerektiğini gösterdi… Umudunu her zaman imanın akıldan korkmaması üzerine kurdu”[1]. Papa 16. Benedikt Hazretleri’nin 9 Mayıs tarihinde Ürdün’ün Mabada kentinde açıkladığı gibi; “Allah’a olan iman, hakikati araştırmaya engel olmaz, aksine bunu destekler. Aziz Pavlus, ilk Hıristiyanların düşüncelerini gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli ve hayranlık uyandıran ne varsa, erdemli ve övülmeye değer ne varsa, ona açmalarını salık verdi” (Fil 4,8). Gerçekten din de; bilim ya da teknoloji gibi, ya da felsefe veya hakikati ararken kullandığımız yorumlar gibi tahrif edilebilir. Đnsanlar kendilerini cehalete, önyargıya, aşağılamaya, şiddete ya da suistimale teslim ettiklerinde din devreden çıkmış oluyor. Oysa her insan hikmete ve dürüstlüğe, temel seçimlerini yapmaya, en önemlisi de kötülüğe karşı iyilik yapmaya, namussuzluk karşısında hakikatli olmaya çağrılmıştır ve bu vazifelerini yerine getirirken desteklenebilir”. Konuşmamı tamamlarken, Pavlus’un kişiliğinin ve verdiği mesajın başka bir yönüne değinmek istiyorum. Đlk Hıristiyan cemaati içerisinde onun temel bir rolü olmuştur, çünkü Filistin sınırları içerisine ilan edilen Đsa’nın mesajını çok farklı bir dünyaya ulaştırmayı başarmıştır. Đsa’nın Đsrail’de yaptıklarını Đsrail dışında, vahyin özüne uygun bir şekilde gerçekleştirdi ve bu görevi çok farklı biçimlerde nihayete erdirdi. Yahudi olmayan bir dünyada yeni bir imanı kültürleştirmek, bölünmeleri de beraberinde getirdi. Mesajın özüne ait olmayıp da, yeni doğan fikirlerin ve geleneklerin, bir atomun etrafına yayılması gibi, ya da bir vücudu sarmalayan giysilere dönüşüp din olarak giyilmesine karşı çıktı. Havari Pavlus’tan alabileceğimiz en anlamlı dersin insanlara Đncil’i götürme ve Đncil’e insanları götürme yeteneği olduğunu düşünüyorum. Bu, dini tecrübenin somut olarak güncel olması ve günümüz insanının dili ile konuşması gerektiği anlamına geliyor. Eski bir Hıristiyan yazarının dediği gibi, yeni şeyler söylemek değil, günümüz insanının anlayıp kabul edebileceği şekilde söylemek gerekir. Đbrani, Hıristiyan ve Müslüman geleneğinde Allah, kendini tarihin özel bir zamanında ve özel bir kültürde vahiy etmiştir ve bu vahiy tüm insanları, gelecek nesilleri ve diğer kültürdekileri de kapsamaktadır. Pavlus da kendi Mesih inancı ile Đncil’i Đsa’nın kültüründen uzak insanlara götürme görevini üstlendi. Eğer bugün onu hatırlıyorsak, bu onun Đsa’nın mesajını Yahudi olmayan tüm antik dünyaya özüne bağlı kalarak götürmesi sayesindedir. Pavlus bugün bize ne derdi? Bizi özümüze dönmeye çağırırdı, iyi niyetli olan her insanla diyalog kurmamızı isterdi, diğer dinlerdeki iyilikleri görmemizi, bu dinleri birer barış ve insanların birleşmesi için araç olarak görmemizi sağlardı. Özellikle de, Allah’ın dünyayı ve insanları kendi haline bırakmak için yaratmadığını bize hatırlatırdı. Allah, tarihin, zamanın sahibidir. Geleceğe ilişkin tüm korkulardan sıyrılmamız için Hıristiyanların, Yahudilerin ve Müslümanların iyimserliği bu temel üzerine kuruludur. +Luigi Padovese KARDINAL JEAN LOUIS TAURAN’IN PATRĐK 1. BARTHOLOMEOS HAZRETLERĐ’NĐ SELAMLAMASI Antakya, 28 Haziran 2009 Patrik Hazretleri, Uzun yıllar önce Roma’daki Fransız Seminerinde okul arkadaşıydık ve şimdi de, Papa 16. Benedikt Hazretleri’nin kendisine bir yıl adamak istediği Aziz Pavlus’un anısına Antakya’da bir aradayız. Birçok dini ve kültürel geleneğin karşılaştığı ve türediği; ilk Hıristiyan cemaatlerinin farklılıklar içinde birliği yaşadıkları Aziz Pavlus’un memleketinde sizi kucaklamak, benim için ruhsal bir mutluluktur. Papa 16. Benedikt Hazretleri’nin de manevi olarak katıldığı bu akşamki dua buluşması, hepimizin Hıristiyanlık ailesine ait olduğumuzun ve kardeşliğimizi anlamını yeniden gösteriyor. Aziz Pavlus ile birlikte: “Tek bir Ruh... Tek bir Rab, tek bir iman, tek bir vaftiz, herkesin Babası olan tek bir Allah” sözlerini söylemek ne kadar güzeldir (Ef. 4, 5). Burada, Antakya’da Pavlus figürünü ve havariliğini hatırlamak, ölüp dirilmiş olan Đsa’ya şahitlik etmeye ve O’nu ilan etmek için tüm Hıristiyanlara yapılan bir çağrıdır. Pavlus, Antakya’dan yola çıkarak büyük misyonerlik yolculuklarını yapmıştır ve biz de bugün yakında ya da uzakta olan çok sayıdaki Đsa Mesih’i tanımayan ya da yanlış tanıyan kardeşlerimizi düşünmeden edemeyiz. Kiliselerimiz, birleştirici olan ve bölücü olmayan Đncil Mesajı’nı ilan etmek için tutku ile olmalıdır. Birçok insani, kültürel ve dini ayrılıkların karşısında, bizler Mesih’te ifşa olan Allah’ın sevgisini herkese götürmek için tek bir ses ile konuşabiliriz ve buna mecburuz. Gerçek Allah ve gerçek insan olan Mesih, Allah’ın kim olduğunu ve bizim kim olduğumuzu anlamamıza yardım etsin. Her sevgi diyaloğu, hakikat diyaloğuna giden yolu açar ve tüm buluşmalarımıza ve tüm girişimlerimize özel bir boyut getirir. Bu ortak hacılık yolculuğuna çıkmaya bizi iten ve bizi cesaretlendiren şey, Pavlus’un Romalılara hararetle söylediği “Birbirinizi kardeşlik sevgisiyle, şefkatle sevin. Birbirinize saygı göstermekte yarışın” sözleridir (Rom 12:10). Müminler olarak, günümüz dünyasına, Avrupa’ya ve Türkiye’ye, vermek istediğimiz bir mesaj vardır ve bu mesaj, Pavlus’un Atina’da söylediği sözlerden başka bir mesaj değildir: "Sizin bilmeden tapındığınız bu Tanrı'yı ben size tanıtayım. Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, göğün ve yerin Rabbi olan Tanrı, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz. Herkese yaşam, soluk ve her şeyi veren kendisi olduğuna göre, bir şeye gereksinmesi varmış gibi O'na insan eliyle hizmet edilmez. Tanrı, tüm ulusları bir tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bir bucağına yerleştirdi. Ulusların var olacağı belirli süreleri ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, kendisini arasınlar ve el yordamıyla da olsa bulabilsinler diye yaptı. Aslında Tanrı hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim `O'nda yaşıyor ve hareket ediyoruz; O'nda varız ” (Hav. Đşl. 17: 23–28). Đnsanlık ailesinin barışından ve birliğinden hepimizin sorumlu olduğunu bilerek, Aziz Pavlus’un hayatına ve yaptıklarına bakarak bugünkü ve yarınki dünyaya O’nun öğretisinin merkezinde olan şeyi, yani Hıristiyanlığı gösterelim. Bu, her zaman yeni bir girişim ve bizlere kaynak olacaktır. Aziz Pavlus Yılı Kapanışı Vesilesiyle Papa 16. Benedikt Hazretleri Tarafından Vekil Olarak Tarsus’a Gönderilen Kadasetli Kardinal Jean Louis Tauran’ın Yönettiği AZĐZ PETRUS VE PAVLUS BAYRAMI EFKARĐSTĐYA AYĐNĐ KUTLAMASI Tarsus, 29 Haziran 2009 Pavlus’un kimliği bize çok açık bir biçimde gösterilmiştir: burada, Tarsus’ta doğdu, Đbrani bir ailede dünyaya geldi, babası Roma vatandaşlığını sonradan aldı. Küçük yaşta Musa Peygamber’in Yasası’nı okumak için Kudüs’e, Rabbi Gamaliele’nin talebesi olmaya gitti. Eli ile para kazanabileceği bir işi de vardı, çadır dikiyordu. Pavlus bize böyle tanıtılıyor. Aynı Pavlus, Şam’a giderken Dirilmiş Đsa ile karşılaşacak ve hayatı tamamen değişecekti. Allah’ın sevgisine kapılacaktı. Allah tarafından seçilmiş olmasından dolayı çok şaşırmıştı ve bu büyük olayı daha sonra şöyle anlatacaktı: "Tanrı, bize olan sevgisini şununla kanıtlıyor: biz daha günahlıyken Mesih bizim için öldü" (Rom 5:8). Allah’ı aramaya giden Pavlus değildi, Allah onu aramış ve çağırmıştı. Bu olay, hepimizin Allah tarafından tanındığımızın, O’nun merhametinin hedefi olduğumuzun, bir çağrımız olduğunun, bizim birer sayı olmadığımızın, Allah’ın hepimizi ismiyle ve inancıyla, yani bir sevgide olan her şeyle tanıdığının işaretidir. Bir insanın Đsa ile karşılaşması, onu mutlaka değiştirir! Bunun en büyük örneği Pavlus’tur. Şam’a giderken yere düştü ve Dirilmiş Mesih onun hayatını değiştirdi. Daha önce kiliseye zulmeden Pavlus, havariye dönüştü ve Romalılara mektubunda yazdığı gibi “Đsa Mesih’in kölesi” oldu (1.1). Đsa ile karşılaşmasından sonra, hayatı yeni bir yöne gitmeye başladı. Galatyalılara mektubunda yazdığı gibi: “Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve uğruma kendini feda eden Tanrı Oğluna imanla sürdürüyorum (Gal 2, 20). Az önce okunan ikinci okumada Korintli kardeşlerine yazdıklarında duyduğumuz gibi: “hastalıklarımdan, aşağılanmaktan, zulümden, sıkıntıdan mutluyum” diyerek ne kadar naif olduğunu ortaya koyuyor. Tüm bu kötü denenmeler, Mesih’in kötülük üzerinde zafer kazandığına olan inancını azaltmıyor, tam tersine “ben yaşamıyorum, bendeki Mesih yaşıyor” diyor. Biz de, hayatın sınavları arasında Allah’ın varlığını tekrar tanımaya davet edildik. Kişisel dua ve Kilise’den alınan Sakramentler, bize Hıristiyan’ca yaşamamız için yardım ediyorlar. Biz de, korkudan uzak, Pavlus gibi Allah’ın bize “Sana benim lütfum yeter, benim gücümün tümü zayıflıkta ifşa olur” dediğini duyabiliriz. Eğer Pavlus’un bu bilgeliği üzerine hayatımızı kurarsak, hayatımız boyunda biz de sakinliğimizi koruyabiliriz ve hep birlikte dünyanın değişmesine katkıda bulunabiliriz. Ancak bunu tek başına bireyler olarak değil, Kilise’nin üyeleri olarak, yani tüm Kilise ile birlikte yapmalıyız. Pavlus da, gerçekten hep Petrus ile birlik içinde hareket etmiştir. Papa 16. Benedikt Hazretleri, havarilerin ve vaftizlilerin arasındaki bu birliğin “sevginin gücünün nefreti ve şiddeti yendiği” yeni bir şehir doğurduğunu ve dünyadaki Kilise’nin insanlar arasında bir birlik ve birleşme sağladığını söyledi. (Marienfieid, 20 Ağustos 2005). Diyalog ortamında, Yahudi ya da Grekler arasında bile, Pavlus Hıristiyanlığın insanları değiştirdiğini ve hayatın olağan şeylerini bile farklı yaşattığı gerçeğini gösterdi. “Đyi Haber – Müjde” anlamına gelen Đncil’den yeni bir kardeşlik ve yeni bir aile çıkarttı; Galatyalılara mektubunda dediği gibi: “Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz Mesih Đsa’da birsiniz” (Gal 3,28). Papa Hazretleri, Aziz Pavlus Yılı’nın kapanışı için beni kendi vekili olarak atadığı mektubunda, sizin günlük hayatınızda, özellikle de uyum içindeki bir Kilise hayatı içerisinde imanınızın tanıkları olmanız için benden sizi teşvik etmemi istedi. Özellikle size şu öğüdü vermeme izin verin: tutarlı Hıristiyanlar olun. Büyük bir tarihe sahip bir ülkede azınlıksınız. Herkes size bakıyor ve dünyanın bilgeliğinin önerdiği ve sunduğu şeylerden farklı bir hayat yaklaşımı bekliyor. Aziz Pavlus ile geçirdiğiniz bu bir yılın sonunda, hepimiz Đsa ‘ya ve O’nun mesajına daha yakınız. Hatta belki de komşumuzu Đsa Mesih’in öğrettiği gibi daha çok sevebiliriz. Genellikle insanlığa layık olmayan sonuçlar üreterek geleceğini planlayan bu dünyada biz Hıristiyanlar şunları söyleyebilelim: Đnsana devamlı olarak zenginlikler ve para vaat ederek insan sevilmiş olmaz Đnsana devamlı olarak güç, hırs ve boş şan sunularak insan sevilmiş olmaz Đnsanın devamlı olarak içgüdülerini okşamak, egosunu yükseltmekle, insan sevilmiş olmaz. Ancak, Đncil’deki mantığa göre bir hayat izlenirse insan sevilmiş olur: Dünya nimetlerini sadelikle ve kardeşçe kullanmak teşvik edilirse insan sevilmiş olur Kardeşlerine hizmet edip büyümelerini sağlamakla, Başkalarının mutluluğu için kendinden fedakârlık yapmayı kabul etmekle, “Teşekkür ederim” demek gibi bazı küçük tatlı jestleri yapıp kalbin ve ruhun inayetle kardeşliğe açılmasıyla, insan gerçekten sevilir. Đhtiyacımız olan ruhsal besin için Rabbin Şükran Sofrası’na, Efkaristiya’ya yaklaşalım... + Kardinal Jean Louis Tauran Papa 16. Benedikt Hazretleri’nin Kardinal Tauran’ı Yetkilendirdiği Mektup Papalık Dinler Arası Diyalog Konseyi Başkanı Kutsal Roma Kilisesi Kardinali Kadasetli Kardeşimiz Kardinal Giovanni Ludovico Tauran’a; Halkların Havarisinin tanıdığı birçok bölgeyi büyük bir ruhsal sevinç ile ziyaret etmemizin akabinde Evrensel Kilise ile birlikte Aziz Pavlus Yılı’nı kutlarken ve dikkatli bir şekilde onun teolojik ve ruhsal öğretisini incelerken, tüm dünyadaki ruhsal çobanların bu konuda aldıkları değişik inisiyatiflere memnuniyet ve minnetle yaklaşıyoruz. Aziz Pavlus’un yazıları asırlar boyunca Kilise ve Mesih, O’nun kurtarış eylemi, Allah’ın halkının birliği, nihai gerçekler, yargılanma ve günahtan özgürlüğe geçiş konusundaki doktrinleri ile insanlığı aydınlatmıştır. Bu yazılar, bugünkü Hıristiyanlık düşüncesi ve sufist meditasyon konuları için özel birer kaynak teşkil etmektedirler. Allah’ın Kilisesi’ne gençliğinde zulmeden bu kişi, (Gal 1:13), Şam’a gitmekteyken Rab’den özel bir lütuf aldı ve O’nun sesini duydu: “Kalk ve şehre gir. Yapman gereken sana söylenecektir” (Hav. Isl. 9,6). Dirilmiş Rab ile olan bu karsılaşmasından sonra, değişmiş olarak Đncil’i vaaz etmeye, yeni Hıristiyan cemaatleri ortaya çıkarmaya ve bu topluluklara mektup yazmaya başladı. Bu mektuplar ile bugün bile insanlar iman ediyor ve yeni ruhsal yollar buluyorlar. Aziz Havari şöyle demiştir: “Benim için yasam Mesih’tir” (Fil 1:21). Bu sözü ile ilahi arzuları aramanın ve gerçekleştirmenin bir örneğini teşkil ederken Rabbe ve O’nun Kilisesi’ne özel bir adanma içine girmiştir. Ancak beşeri kültüre de tamamen açıktır. Aziz Pavlus’a adanmış olan bu yılın bittiği bu zamanlarda, Đncil’in bu ünlü ilan edicisinin doğup büyüdüğü ve “Aziz Pavlus’un Yerleri” diye tanımlanabilecek bölgelere çok saygıdeğer kardinallerimizi göndermek bize uygun göründü. Bu yerler arasında Türkiye’de Havari’nin kesin olarak doğduğu ve Mesih’in Đncil’ini yayarak uzun yıllar yasadığı, Kilikya Bölgesi’nde bulunan Tarsus (Hav. Isl. 22:3) özel bir önem taşıyor. 29 Haziran tarihinde Aziz Pavlus ve Petrus Bayramı dolayısı ile kutlanacak olan Aziz Pavlus Yılı kapanış törenlerinde bizi temsil etmek için, Kadasetli Kardeşimiz, Papalık Dinler Arası Konseyi Başkanı olan seni düşündük ve bu mektup ile seni Özel Elçimiz olarak atadık. Allah’ın ölümden dirilttiği Rab Đsa’dan bahsederek (Rom. 10:9); orada mevcut bulunan imanlıları dua ile, meditasyon ve ruhsal ihtiyaçlar üzerine düşüncelerle, yenilenmiş güç ve şevk ile Allah’ı arasınlar ve günlük hayatta iman eyleminde ateşli olsunlar diye teşvik et. Dini ve sivil otoriteler karşısında Halkların Havarisi’nin kişiliğini, öğretilerini ve beşeriyetin kurtulması için yaptıklarını tanıtmak senin vazifendir. Türkiye’de bulunan tüm ruhsal önderler, pederler, ruhban erkek ve kadınlar ve laikler arasında bir ruhsal birlik sağlayacak, onları Bizim adımızla selamlayacak ve onlara Bizim inayetimizi göstereceksin. Biz de, Kadasetli Kardeşimiz, görevini tamamlaman için seni Halkların Havarisi’nin kendisine ve şimdiden sana eşlik eden dualarımıza emanet ediyoruz. Son olarak, sana inayetimizin ve göksel armağanların simgesi olarak Havarisel Kutsamayı bahşediyor ve bunu kutlamalara katılanlara da törensel bir şekilde iletmeni salık veriyoruz. Vatikan. On altı Mayıs 2009, Papalığımızın beşinci yılı Papa 16. Benedikt XVI ĐLK ÇAĞ KĐLĐSESĐNDE KADINLAR Türkiye sınırları içinde doğan Tarsuslu Pavlus’un doğumunun iki bininci yılında Papa 16. Benedikt Hazretleri tarafından kendisine adanan Aziz Pavlus Yılı kısa zaman önce sona erdi. Bu yıl, bazılarımız için onun hayatini tanıma, mektuplarını okuma, onun inancını ve ilahiyatını anlamak için bir fırsat olmuştur. Tabii ki Pavlus kolay bir insan değildi. Gerçekten farklı bir kişiydi. Onun karakterini, kişiliğini kesin çizgilerle tanımlamak zordur. Tutku dolu, emreden, bazen sert, bazen kopuk bir tonda ve mektuplarında mesafeli görünürken, bazen de insanlarla duygu dolu, etkileyici, ivedi ve direkt bir münasebete girebilmiştir. Pavlus ile kadınlar arasında iyi iletişim olmadığı düşüncesi yaygın olsa da, mektuplarındaki en duygulu, minnettarlık ve itina yüklü selamlamalar, Pavlus’un karsılaştığı, arkadaş, kız kardeş ve anne dediği kadınlara yöneltilmiştir. Havarilerin Đşleri’nin yazarı Luka da bundan bahseder. Müjdeci Luka, Lidia isimli bir bayandan bahseder. Bu bayan, Tiyatirali (Şu anda Manisa’da bulunan Akhisarlı) zengin bir kadındı. Yalnızca soyluların giymeye cesaret edebileceği, çok pahalı olan mor kumaş ticareti yapardı. Daha önce putperest olan bu bayan, Pavlus’u dinleyerek Tanrı’ya iman ediyor. Rab onun kalbini açıyor ve Hıristiyan olarak, Havariyi evinde misafir etmekten çekinmiyor. Pavlus, kendisini evinde ağırlayan ve her şeyini paylasan bu bayandan ihtiyacı olduğunda yardım isteyebiliyor. Romalılara Mektup’un sonunda Pavlus, onbir bayandan bahsediyor. Bu kadınlar Müjde’ye hayranlıkları yüzünden anılıyorlar. Đlk sırada Febe var, Pavlus’un mektubunu Roma’ya o götürüyor ve cemaatin onu mümkün olduğunca kolay bir şekilde kabul etmesi için endişeleniyor. Pavlus bu cömert kadının yardımını aldığını söylemekten utanmıyor ve ona karşı derin bir minnettarlık besliyor. Pavlus, Korintos’taki ikameti sırasında zor zamanlar geçirirken, Febe ona bir arkadaş ve kardeş gibi yaklaşıyor. “Işıldayan, parlayan” anlamına gelen isminin hakkini veriyor. Pavlus, Yeni Antlasma’da altı kez isimleri gecen Priskila ve Akila isimli Hıristiyan çifti de selamlıyor. Aristokrat bir aileden gelen Priskila’nın Roma’daki ilk Yahudi-Hıristiyan cemaatlerinden birinin toplandığı bir evin sahibiydi. Đmparator Klaudius’un tüm Yahudilerin Roma’dan gitmesi emrini vermesinden sonra, bu çift Korint’e yerleşti ve orada Pavlus ile karşılaştılar. Havari onların evinde barınak ve iş de buldu. Çünkü onlar da Pavlus gibi çadır dikiyorlardı. Böylece aralarında derin ve uzun soluklu bir dostluk doğdu. Pavlus, Romalılara Mektubunda “Rab için çalışmış olan” yalnız bayanları selamlıyor. “Rab’de çok yorulmuş olan” diye tanımladığı “değerli Perside Hanım’a” özel bir selam gönderiyor. Son olarak, Pavlus’un kendi annesi gibi gördüğü Rufa’nın annesi selamlanıyor. Tabii ki, Doğu’nun bir kısmında, Yunanistan’da ve Asya’da Pavlus bu kişileri misafir olarak ziyaret etmişti. Nereo ve Olimpas’in kardeşleri Patroba ve Giulia da selamlanıyor. Đncil’de bayan isimlerinden oluşan bu uzun liste gerçekten etkileyici. Her ismin ardında yüzler ve roller gizli. Bu bayanların ortak özelliği, Đncil’e adanmaları, sevgileri, yorgunlukları ve misafirperverlikleridir. Listede Trifena ve Trifosa da bulunuyor. Bunlar köle ve sonradan kölelikten azad edilmiş kişilerin isimleridir. Pavlus’un bu bayanları Febe ve Priskila gibi önemli bayanlarla beraber anması önemlidir. Bu, Pavlus’un gözünde ne insanların geldiği kökenin (Yahudi ya da Putperest), ne de sosyal durumun (zengin,fakir, evli, bekar, dul, genç ya da yaslı) önemli olmadığını, sadece Đncil’e olan sevgilerinin önemli olduğunu gösteriyor. Böylece, birinci ve ikinci yüzyılın ilk yarısında Hıristiyan erkek ve kadın müminlerin evleri gerçek “ev kiliseleri” olmuştu. Papa 16. Benedikt Hazretleri’nin dediği gibi,“Bir şey kesindir – Aziz Pavlus’un bahsettiği o ilk kiliselerin müteşekkirliğine biz de sahip olmalıyız. Öyle ki, iman sayesinde, laiklerin, ailelerin, kadınların ve Akila ve Priskila gibi çiftlerin havarisel çabasıyla Hıristiyanlık cağımıza ulaştı. . Sadece onu ilan eden havariler sayesinde yayılamazdı, beşeriyetin dünyasında şekillenmesi ve gerçekten gelişmesi için bu ailelere, bu çiftlere, laik imanlılardan oluşan bu Hıristiyan ailelere ihtiyaç vardı. Đmanın gelişmesi için gereken gübreyi onlar verdi. Kilise her zaman böyle gelişebildi”. Kadınların varlığı, ikincil pozisyonda değildir. Kilise tarihinde, ilk zamanlardan bu yana erkeklerin yanında hep çok sayıda kadın olmuştur. Ayni şey, asırlar boyunca, nesilden nesle devam etmiştir. Evlatlarını Đncil’in ruhunda eğiterek, Kilisenin inancını ve geleneğini aktararak cesaretle tanıklıklarını göstermiş olan çok sayıda şehit azizeler, bakireler ve aile anneleri var olmuştur. Papa 2. Jean Paul, Mulieris Dignitatem” (Kadınların Kutsallığı) isimli havarisel mektubunda şöyle yazmıştır: “Kilise tüm bayanlara, teker teşekkür eder: annelere, kız kardeşlere, eşlere, bakireliklerini Allah’a adayan bayanlara, kendilerini karşılıksız sevgiye ihtiyacı olan başka birçok insana adayan bayanlara, beşeri toplumun en temel çekirdeği olan aile içinde kendilerini başka insanları korumaya adayan bayanlara, meslek sahibi olan kadınlara, bazen büyük sosyal sorumluluk alan bayanlara, “mükemmel” kadınlara, “zayıf” kadınlara Kilise teşekkür eder. Allah’ın kalbinden kadınlıklarının bütün güzelliği ve zenginliği içinde çıkmışlardır. Allah’ın sonsuz sevgisi ile kucaklanmış olarak, erkekle birlikte bu dünyada hacıdırlar. Öyle ki bu dünya insanların “vatanıdır”, ancak zaman zaman bir “ağlayış vadisine” dönüşmektedir. Burada kadın ve erkek birlikte, bozulmaz Üçlü Birlik içinde, Allah ile bir aile olan insanlığın geleceği için ortak rol üstlenmektedir. Kilise, tarih boyunca tüm halkların ve milletlerin içinde kadın ”geninin” ortaya çıkardıkları için teşekkür eder. Kilise, Kutsal Ruh’un Allah’ın Halkı’nda tarih boyunca kadınlardan çıkardığı tüm ruhsal armağanlar için, iman ümit ve sevgide kazandıkları tüm zaferler için, kadınlık kutsallığının meyveleri için onlara teşekkür eder. Kilise aynı zamanda “Kutsal Ruh’un bu ifşalarında” (bkz. 1 Kor 12, 4) Ebedi Yeruşalem’in “kızlarına” büyük cömertlikle ihsanlar bahsetmiştir. Bu “kızların” tanınması, değerlerinin bilinmesi, Kilise’nin ve beşeriyetin ortak faydasına hizmet etmeleri özellikle bizim zamanımızda önemlidir. Kutsal Kitap’ta açıklanan “kadın” gizeminde, bütün kadınların kendilerini ve “yüce çağrılarını” bulmalarını Kilise arzu eder”. Mariagrazia EYLÜL AYININ KUTSALLARI Bir Eylül Aziz GILLES’in bayramı. Kendilerine dua edildiğinde mutlaka yardım eden 14 yardımcı azizlerden birisidir. Atina’da doğdu. Fransa’ya gitti ve kendisini Tanrı’ya adadı. Nimes civarında keşiş hayatı yaşamaya başladı ve kurdu. Manastırın büyümesi ve Aziz Gilles’in mucizeleri nedeniyle kendi adını alan bir şehir kuruldu. Namı tüm Avrupa’ya ulaştı. Mucizeleri özellikle fiziksel engelliler üzerinde olduğundan, Kilise tarafından “Fiziksel engelliler koruyucu azizi” olarak onaylandı. (+724). 2 Eylül Nicomedia’da (Đzmit) iki oğlu CONCORDIUS ve THEODORE ile birlikte, imparator Diocletian zamanında iman şehidi olan Aziz ZENON’un bayramıdır. 3 Eylül büyük papa azizlerinden birinin bayramı; BÜYÜK GREGORIUS. Litürji’yi düzenledi, dünyanın her yerine ve özellikle Đngiltere’ye misyoner göndererek, putperestlere, paganlara, dinsizlere Yaratıcı Ulu Tanrı’yı ve Mesih Đsa öğretisini tanıttı. (+540-604) 4 Eylülde Büyük Charlemagne’nin sülalesinden, Quisquina Kontu Sinibald’ın kızı Azize ROSALIA’nın bayramı. Sicilya Adası Palermo kentinde doğru, sonradan bu şehrin “koruyucu azizesi” oldu. Asaletini ve servetini terk ederek ormanlık bölgede bir mağarada keşiş hayatı yaşadı. (+1140-1170). Veba hastalarının şifa bulmak için dua ettikleri azizedir. 6 Eylül Aziz ONESĐPHORUS’un bayramı. Havari Aziz Pavlus, Roma’da idamını beklerken, Timoteus’a yazdığı 2nci mektubunda bahsettiği Efesoslu ilk Hıristiyanlardan. Onesiphorus, (Aziz) Porphyrius ile birlikte, Müjde’yi bildirmek için Đspanya’ya kadar gittiler. Döndüklerinde yine Müjde’yi bildirirken yakalanarak ölüme mahkum edildiler. Elleri ve bacaklarından değişik vahşi atlara bağlanarak parçalattırıldılar. 10 Eylül günü (Azize) METRODORA ve (Azize) NYMPHODORA adlı kız kardeşleriyle birlikte iman şehidi olan Azize MENODORA’nın bayramı. Bitinya’da Yalvaç civarındaki bu öksüz genç kızlar. Mesih Đsa’yı inkar etmediklerinden ölüme mahkum oldular. Menodora ve Nymphodora dövülerek, Metrodora ise işkenceden sonra yakılıp sonra başı kesilerek öldürüldüler. (+306) Aynı gün, Đstanbulluların çok iyi bildikleri Azize PULCHERIE’nin bayramı (+399453). Roma Đmparatorluk Naibi ve Bizans Đmparatoriçesiyken, münzevi ve çilekeş hayatı yaşadı. Kendini dine ve Tanrı’ya hizmete adadı. 451 yılında, monofizistlerin tezlerinin çürütüldüğü ve “Mesih Đsa’nın insan bedeninde TANRI olduğu” kararının çıktığı CHALCEDON KONSĐLĐ’ni topladı. 12 Eylülde, bir Đtalyan Piskoposu Aziz ve Đman Şehidi AUTONOMUS’ UN bayramı (+306). Hıristiyanları kıyımından kurtulmak için Đtalya’dan Bitinya’ya geldi. Müjde’nin bildirilmesine, yayılmasına ve imanlarının pekiştirilmesine yorulmadan çalıştı Đnancı ve Mesih Đsa için idam edildi. 16 Eylülde yaşadığımız bu kutsal topraklardan bir başka iman şehidimizin bayramı; Chalcedon’lu (Kadıköy) Azize EUPHEMIA (+303). Pagan ayinine katılmadığı için evvela işkence gördü, ardından Mesih Đsa’yı inkar etmeyi reddedince ölüme mahkum edildi; vahşi bir ayı tarafından parçalattırıldı. 18 Eylül günü Frigya’da Prymnessos’tan (Afyon yakınlarında) Azize ARIADNE’nin bayramı. 2nci yüzyılda, Frigya prenslerinin birinin evinde esire/uşak. Efendisinin doğum günü nedeniyle tertiplenen pagan ayinine katılmak istedi. Hıristiyan olduğundan dolayı ayine katılmadığı ihbar edilince askerler tarafından yakalanmak için ev içinde kovalanırken, Azize’nin önündeki duvar yarıldı, Azize Ariadne içine girer girmez de duvar yeniden kapandı! (Tıpkı bir mezar gibi) 19 Eylül iman şehitleri TROPHIMUS, SABBATIS ve DORYMEDON. Hıristiyan oldukları için idam edildiler. III. yüzyıl. Frigya’nın Synnadas (Şuhut civarı) şehrinde… 20 Eylül Constantinapolis (Đstanbul) şehitleri; Piskopos HYPATIUS ve Piskopos ASIANUS ile birlikte Rahip ANDREUS (+740). Aslen Lydia doğumlular… Đmparator Leo III, kutsal resimlerin imhasını emrettiğinde, iman şehitlerimiz buna karşı durmuş, ikonları kutsal sayarak kaçırmış ve saklayarak imhasını önlemiş olduklarından idama mahkum oldular. 23 Eylül, Havari Aziz Pavlus Iconium’da (Konya) Müjde’yi tanıtırken, “Bakirelik ve kutsallıkla” ilgili bir konuda verdiği vaazdan çok etkilenen (Azize) THECLA’nın bayramı. Hayatını Tanrı’ya ve Mesih Đsa’ya adayarak bakire hayatı yaşamaya karar verdi ve sözlüsünden ayrıldı. Đhbarı üzerine yakalanarak yakılarak ölüme mahkum edildi. Sehpada ateş yakılınca, birden bire çok sert bir rüzgar eserek ateşi söndürdü ve Thecla bir yolunu bulup kaçtı… Aziz Pavlus’un peşinde giderek Antakya’ya gelen Thecla burada Müjde’yi tanıtma görevi aldı. Yine yakalanarak vahşi hayvanlara atıldı ne var ki hayvanlar Azize Thecla’ya dokunmadılar. Bir yolu bulup tekrar kaçan Azize bu sefer erkek kılığına giderek Havari Aziz Pavlus’u Myra’da (Demre) buldu. Daha sonra yeniden Đconium’a döndü. Seleucia yakınlarında bir mağarada yetmiş iki sene münzevi ve keşiş hayatı yaşadı. Mezarı Havari Pavlus’un mezarının yakınında olduğundan, Azize’nin nerede öldüğü kati olarak bilinmiyor. 24 Eylül günü Chalcedon (Kadıköy) Đman Şehitleri’nin bayramı. 49 kişilik Chalcedonlu (Kadıköy) Hıristiyan, pagan putlara tapmadıkları ve Mesih Đsa’yı inkar etmedikleri için katledildiler. Arşivlerden anlaşıldığına göre bu 49 iman şehitlerinin hepsi Chalcedon (Kadıköy) Kilise’nin korosu mensuplarıydı. EKĐM AYININ KUTSALLARI 1 Ekim günü Suriye doğumlu bir Yahudi olan Aziz ROMANUS’un bayramı (+500 civarı). Hıristiyan. Constantinapolis’e (Đstanbul) geldi. Burada papaz oldu. Bestelediği kilise müzikleriyle, altıncı yüz yılda tüm Avrupa’da tanındı. Müzik eserleri yanında birçok da dini kitaplar yazdı. 2 Ekim günü Nicomedia’da (Đznik) Roma ordusunda asker olan Aziz ELEUTHERIUS ve 25 arkadaşlarının bayramı. Roma vatandaşları bu askerlerin Hıristiyan olduklarından dolayı, Đmparator Diocletian’ın sarayında yangın çıkartmakla suçlanarak yakılarak öldürüldüler. Aynı gün, Aziz THEOPHILUS’un bayramı. Bulgaristan’da doğdu. Constantinapolis’te (Đstanbul) keşişken, ikonaların imhası kanunu çıkaran Đmparator Leo III’ karşı çıktığı için sürgüne gönderildi. Ancak ikonaların kutsallığını, korunmaları gerektiğini savunmaya devam ettiğinden işkenceyle öldürüldü. Đman şehidi (+750). 5 Ekim Azize CHARITINA. Bakire ve iman şehidi. Dini inancından vazgeçmeyerek pagan putlarına tapmayı ret edince ölüm cezasına çarptırıldı. Đşkence edilerek Amisus’ta (Samsun) öldürüldü. 6 Ekim Frigya Laodicea’dan Aziz SAGAR. Piskopos ve iman şehidi. Havari Aziz Pavlus’un öğrencilerinden. Đmparator Aurelius zamanında öldürüldü. 8 Ekim Azize PELAGIA (Margaret adıyla da çağırılır). Antakya’da aktris. Bir kolye için kendini satan kadın diye ün yapmış. Edessa (Urfa) Piskoposu Aziz Nonnus Antakya geldiğinde yaptığı bir kilise toplantısındaki vaazından etkilenen Pelagia, ertesi günü Piskopos’u ziyaret ederek kendisini vaftiz etmesini istemiş. Piskopos kadının ününü duyunca, evvela pişman olmasını, günahlarının affı için münzevi bir hayata başlamasını öğütlemiş. Pelagia, servetini dağıtarak Jeruzalem’e gitti ve Zeytinlik Dağı’nda çilekeş bir hayat yaşadı. Keşişler arasında( hiç sakalı olmadığından) “tüysüz keşiş” olarak anılmasına sebep erkek kıyafetiyle dolaşmasıymış. Keşiş arkadaşları, Pelagia’nın erkek olmadığı ancak ölümünden sonra anlamışlar. 11 Ekim Aziz THARACUS’un bayramı. Aziz ANDRONICUS ve Aziz PROBUS ile birlikte iman şehidi. 239 yılı civarında doğdu. Roma Đmparatorluk ordusunda subaydı. Probus, Pamphylia doğumlu ve roma vatandaşı. Andronicus genç bir delikanlı. Hıristiyan oldukları ortaya çıkınca şiddetli işkencelere tabi tutuldular. Dinlerinden dönmeyince ölüme mahkum oldular. Cilicia’nın Anazarbus veya Tarsus’ta başları kesilerek idam edildiler. 12 Ekim Azize DOMNINA. Hıristiyan olduğundan hapsedildi. Anazarbus’ta hapiste işkence edilerek öldürüldü. (+303). Perfectus Lysias zamanında. 13 Ekim Aziz THEOPHILUS. Antakya piskoposu. Filozofluk tahsili yaptı ve avukat oldu. Pagandı ve Hıristiyan dinin yok edilmesi için çalışmalarda bulunmak için kutsal kitapları okudu, Hıristiyan oldu. Kilise için yazdıkları kitaplarıyla tanınır. 18 Ekim Aziz ASCLEPĐADES (+218). Antakya Piskoposu. Aziz Serapion’un halefi. 211 den ölümüne kadar bu görevde bulundu. Hıristiyan kıyımı nedeniyle çok zor günler geçirdi. Çok kere mahkemeye çıkarıldı, işkencelere tabi tutuldu. Bu nedenle “iman şehidi” unvanı verildi. 22 Ekim Frigya Hierapolis (Pamukkale) piskoposu Aziz ABERCIUS MARCELLUS. 72 yaşında Roma’da Papayı ziyareti sırasında Đmparator Marcus, kendisinden kızı Lucilla’daki “şeytanı” çıkarmasını istemişti. Sonra Suriye’ye ve daha sonra Fırat Nehri kenarındaki kiliseleri ziyaret etti. Kitapları, vaazlarıyla ve yaptığı birçok mucizelerle tanınır. Aynı gün Heraclea (Edirne) Piskoposu Aziz PHĐLĐP. Đmparator Diocletian zamanındaki Hıristiyanların kıyımı sırasında, diakonusu Aziz SEVERUS, iki rahipleri Aziz HERMES ve Aziz EUSEBIUS ile birlikte yakalanarak hapsedildiler. Kilisenin kutsalları ve paralarla altınlarını teslim etmeyince ölüme mahkûm oldular. Daha sonra Adrianopolis’e götürülüp kazığa bağlanarak yakıldılar. 23 Ekim günü Antakyalı Aziz THEODORET’nin bayramı. Rahip. Roma Đmparatoru Julian’ın, Antakya’yı Perslere bırakmak istemesine karşı çıkınca başı kesilerek idam edildi. Rahip Theodoret’nin, sağlığında, Đmparator Julian’ın acılar içinde öleceği kehanetinde bulunmuştu. Öyle de oldu. Perslerle yaptığı savaşı kaybeden Đmparator Julian esir düştü. Son günlerini esarette çok büyük acılar içinde geçirdi. 26 Ekim günü Aziz LUCĐAN. Arkadaşı Aziz FLORĐUS ve diğer arkadaşlarıyla birlikte inançları uğruna iman şehidi oldular. (+250) 27 Ekim Frigya Eumenia Piskoposu Aziz THRASEAS’ın bayramı. Đmparator Marcus zamanında Smyrna’da (Đzmir) öldürüldü. Đman şehidi. 30 Ekim Antakya Piskoposu ve Kilise yazarı Aziz SERADION’un bayramı (+211). KASIM AYININ KUTSALLARI 2 Kasım Aziz CARTERĐUS, Aziz STYRĐACUS, Aziz EUXODĐUS, Aziz AGAPĐUS ve beş arkadaşları. (+315) Sebaste’de (Sivas) iman şehitleri. Đmparator Lucinius’un ordusunda askerdiler. Hıristiyan oldukları ortaya çıkınca işkenceden sonra bir roma vatandaşı için en aşağılayıcı şekilde idam edildiler; kazığa bağlanarak yakıldılar. 3 Kasım Aziz GERMANUS, Aziz THEOPHĐLUS, Aziz CAESARĐU ve Aziz VĐTALĐS (+250) Đman şehitleri. Kapadokya Eyaleti’nin Cesarea (Kayseri) şehrinde, Hıristiyan oldukları ortaya çıkınca idam edildiler. Aynı gün Aziz JOANNĐCUS (+846). O kadar çok mucizeler yaptı ki lakabı “mucize işçisi” oldu. Bithinya doğumlu bir keşiş. Đkon düşmanı… Daha sonra rahip oldu. Đkonların imhasını isteyen Đmparator Theophilus’u savunan Aziz Joannicus fikrini değiştirerek, ikonların kutsal olduklarını, imha edilmemesini savunmaya başladı. Đmparatoriçe Theodora ile bu hususta görüşmesi fayda sağladı ve ikonların imhası durduruldu. 4 Kasım Lycia’nın Myra (Demre) şehrinde iman şehitleri; Piskopos Aziz NĐCANDRUS ve rahip Aziz HERMES. Hıristiyan oldukları için roma yerel yöneticileri tarafından öldürüldüler. 7 Kasım Aziz ATHENODOROS piskopos ve iman şehidi. Kapadokya Eyaleti’nin Neocesarea (Niksar) şehrinden ileri gelmiş pagan bir ailenin geliyor. Ağabeyi Aziz GREGORĐUS THAMATURGUS ve kız kardeşleriyle birlikte avukatlık tahsili için Caesarea’ya (Kayseri) geldiler. O sırada Caesarea’da Aziz Origenes bulunuyordu. Đki erkek kardeş Hıristiyanlığı benimseyerek vaftiz oldular Athenodoros Pontus (Karadeniz) Eyaletine piskopos olarak atandı. Đmparator Aurellis zamanında iman şehidi oldu (+269) . 10 Kasım Aziz ORESTES’i anma günü. (+304) Tyane’de (Kale Hisar) iman şehidi. 12 Kasım Aziz NĐLUS (yaşlı olanı) var. (+430) Piskopos ve Aziz Yuhanna Chrysostom’un arkadaşı. Constantinapolis (Đstanbul) Đmparatorluk Mahkemesi’nin bir üyesiyken ailesini terk ederek oğlu THEODOLUS ile Sina Dağı’nda keşiş hayatı yaşamaya başladılar. Oğlunu arap atlılar kaçırdıysa da peşlerinden giderek oğlunu buldu. Eleusa’da baba-oğul papazlığa kutsanıyorlar ve Sinai Dağı’ndaki keşişlerin yanına dönüyorlar. Bu arada Aziz Nilus, Ancyra’ya (Ankara) piskopos olarak atanıyor. Daha sonra, Hıristiyan olması nedeniyle öldürülüyor. 14 Kasım Paplagonia’nın Gangra (Çankırı) şehri piskoposu iman şehidi Aziz HYPATĐUS’u anıyoruz. 325 yılında Nicaea Konsili’ne Katıldı. Görev yerine dönüşünde arianus taraftarı fanatik bir serseri gurubu tarafından kılıçlanarak öldürüldü. 18 Kasım Antakya’da iman şehidi olan Aziz ROMANUS’un bayramı. Filistin doğumlu. Antakya Kilisesinin diakonusu olarak görevdeyken; Mesih Đsa’yı ve Hıristiyanlığı yadsımadıklarından hapiste işkence gören din kardeşlerinin morallerini yükseltmek, inançlarını pekiştirmek, acılarını dindirmekle meşgul oluyordu. Böyle bir hapis ziyaretindeyken tutuklandı, korkunç işkencelere maruz kaldı. Günlerce süren işkencelerden sonra vücudu kısım kısım yakılarak eziyete devam edildi ve sonunda boğazlanarak öldürüldükten sonra başı kesildi. (+303) 22 Kasım Frigya’nın Collosae şehri Hıristiyanlarından Aziz PHĐLEMON ve karısı Azize APPHĐA’nın bayramları. Her ikisi de iman şehidi. Havari Aziz Pavlus’un dostu ve Kolloselilere yazdığı mektubunda bahsettiği kaçak mahkum Onesimus’un efendisi. Belgelere göre, Hıristiyan düşmanları olan bir grup (muhtemelen şehrin yahudi tebaasından) tarafından taşlanarak öldürüldüler. 23 Kasım Piskopos Aziz AMPHĐLOCUS’un bayramı (+400). Nazianzeli Aziz Gregorius’un kuzeni, Aziz Basil’in arkadaşıdır. Kapadokya Eyaletinde doğdu. Tahsil için Constantinapolis’e (Đstanbul) gitti. 374 tarihinde Iconium’a (Konya) piskopos atandı. Burada arianusçuların tezlerini çürüttü, yöredeki etkinliklerini azalttı. 381 Constantinapolis Konsili’ne katıldı. Günümüze kadar gelen mektupları önemini yitirmediler. 25 Kasım iman şehidi Aziz MERCURĐUS ‘un bayramı (+250). Babası Roma Đmparatorluk Ordusunda subay olan SCYTHIAN, kendisi de çok iyi bir asker, iyi bir subay. Barbarlar Roma şehrini kuşattıklarında gösterdiği başarılardan sonra “kahraman” oldu! Bu olaylardan sonra Hıristiyan öğretisini duyunca ilgilendi ve Mesih Đsa’nın askeri olmaya karar vererek ordudan ayrıldı. Đmparator Diocletian, ülkedeki Hıristiyanların kıyımıyla ilgili kanunun şerefine verdiği pagan şölenine katılmadığından Kapadokya Eyaleti Caesarea (Kayseri) şehrine sürgüne gönderildi. Burada Hıristiyanlığı inkar etmeyince de başı kesilerek idam edildi. 26 Kasım Aziz ALYPUS’un bayramı. Dördüncü yüzyılından Hydrianapolis (Bolu) Şehrinden bir aziz. Kısır kadınların koruyucu azizi olarak anıldığından, bir sütunun üzerine elinde bebek olan yaşlı bir adam olarak resimleri vardır. Kendini her türlü dünyevi zevk ve işlerinden soyutlamış olarak genelde bir sütun üzerinde hayatını idame ettirdi. 29 Kasım iman şehidi ve Aziz PHĐLOMENUS’un bayramı (+275). Galatya’nın Ancyra (Ankara) şehrinden olan aziz Philomenus, Đmparator Aurelian zamanında öldürüldü. ŞĐĐR SESSĐZLĐĞĐN SESĐ “ Sen, bizim kız kardeşimiz ve annemizsin. Ve senin oğlun, bizim Rabbimizdir. O zaman neden, niçin korkalım ki? Eğer Rabbimiz Kral ise ve annemiz de Kraliçe, güçlü kuvvetli nedenlerimiz var, hızlanabiliriz, iman yolunda koşturabiliriz” diyor Aziz Anselmo. Meryem’in Kraliçeliği; Meleğin müjdesi zamanında verdiği, haçın altında hiç tereddüt etmeden devam ettirdiği, EVET cevabı ile başlamıştır. EVET, Meryem’in sessizliğinin sesidir. Meryem, böylece göğün Kraliçeliğini hak etmiştir. Oğlu’nun sağında, Kraliçe olarak taçlanmış, oturmaktadır. Kalbinde, Oğlu’nun tüm sözlerini ve olaylarını izleyip dinleyen, sessizliğin güçlü sesi Kraliçedir, Meryem. Đsa’nın haçtan indirildikten sonra, çıplak kalan haçıyla paylaştığı sessizliği, en büyük sesi, en büyük özelliğidir. Bu; adeta kötülükler karşısında hedef alınan, yavaş yavaş yanan, kalbi acıyan, bir mumun sessizliğidir. Meryem’in imajı üzerinde noktalanmış, dinimizdeki SEVGĐ’nin GERÇEK’liğinin, sessizliğinin sesidir. Çünkü sevgi TANRI’nın yaptığı bir şey değil, TANRI’nın olduğu şeydir. Meryem Ana sesimizdir, Tüm vaatlere inanan, umudun sesidir. Havva’ya cevap, cennetten kovulma, Meryem’e ise göğe alınış, yükseliştir. ĐSA, Meryem’den doğumuyla, tarihi belirlemiş, Meryem, bu tartışmasız gerçekle, göğe yükselişin ilk adımını atmıştır. Milattan sonra, kelimesi göğe yükselişin simgesidir. Bugün 15 Ağustos, yine bu Kutsal yerde, hiç sönmeden yanan bir mum gibi, bembeyaz, aydınlık, saf ve temiz Meryem’leyim. Sanki müthiş bir sıçrayış, beni uyuşukluğumdan çekip çıkarıyor, ve beni yavaşça anamızın kucağına bırakıyor. Akşam, gri bir deniz kabarması gibi şimdi, bende… Kalbim çok hızlı atıyor. Alacakaranlıkta geçmişim canlanıyor, yıllardır yanımdaki kadını, bana şefaat edeni, ellerimden tutanı, Anamı, çocukluğumda niye tanıyamadım diye kendime kızıyorum. Ve de bütün dualarım sızlanıştılar Rab’bim, kaç kez, diz çöküp sesleniyordum her gün Sana, sessizliğimin sesini kullanıyordum. Bugün, ruhum yuvasını gökyüzünde yapmış bir kuş gibi sevinçli, Anamızın şefaatiyle,Onunla beraber sanki uçuyorum ben de gökyüzüne... Tanrım mutluluk kapılarının geniş kanatlarını 15 Ağustos günü araladın bana, Tüm hızımla koştum… Eksiksiz sevinci öğrenmek, görmek istedim, dizlerimin üzerinde, hiçbir ressamın yapamayacağı bir tablo görünümünde. Yüreğime hitabeden, tatlı yumuşak ebruli renkler içinde… Đmanım, her gün daha da alevlenmesi için, Tanrı tarafından, ölünceye kadar sönmemecesine üfleniyor şimdi. Kalbimin O’na çiçekler gibi açıldığı bir sabah bu, bu sabah başka sabahlara benzemiyor; görkemli, taçlı, Anamız göğe doğru yükseliyor, bizi büyük güce daha çok yaklaştırıyor. Bulutların arasından, mavi kemerinin uzantılarına bakıp, O’na tutunmanın yollarını arıyorum. Şu an kendimi anlatamamanın heyecanını yaşıyorum. Güneyin ılık rüzgârları gibi sesleniyor kulaklarıma ilahiler, Tanrı sevgisinin en çok hissedildiği işte bu anlar, bu günü kutlamak için Ana’mızın evindeyiz, biz tüm Hıristiyanlar… Hayranlık, aşk, ilahi duyguların, belirsiz bir karışımıyla sarhoşum, yüreğimde şiddetli bir alevin varlığının farkındayım, apansız içimin aydınlanışını hissediyorum. Ruhumda, mistik, meleklere özgü bir sevinç yaşıyorum. Meryem Ana, sessizliğin sesidir, O’nun, sanki yüzünü aydınlatan Gülümseyişinin huzurlu güzelliğini görüyorum. Oğlu’na doğru yavaş yavaş süzülüyor, düşüncelerim sanki bir gezgin oluyor, sanki sadece bedenim burada kalıyor, göğün kusursuz maviliğinde eriyen sisler arasında, Bülbül dağı, bu önemli günü tekrar yaşıyor. Ağır ağır ilerliyorum, gökyüzü pırıl pırıl, parlaklığın arasından, mavili Meryem’i fark ediyorum. Maviler girift oluyor, birbiriyle özdeşleşiyor, Anamız gökyüzündeki, tahtına yerleşiyor. Tacındaki parlaklık yeryüzüne yansıyor. Bu görüntüde, bu yoğun hisler içinde, önünde diz çökmek istiyorum. Ve bizlere uzattığı teşbihiyle, ŞANLI OLAYLARDA, O’nu göklere uğurluyorum. Umut, Sevgi’nin macerasına inanmaktır, Tanrı’nın ışığına açılmak için, karanlıktan sıçramaktır. Tanrım, benim Sizlere doğru tam bir imanla koşmamdır. Sessizliğimin sesinde, Sizlere ulaşmaya çabalamamdır. Bugün 15 Ağustos 2009’da, Anamız, bu yaşadığın topraklardan, bana şefaat etmeni, beni Oğlu’na kavuşturmanı arzulamamdır.. Derinliklerimden çıkıp gelen kelimelerimle, yakarışlarımla, sanki Sizler için, vazolarda derlenmiş çiçeğiniz oluyorum. Sizlerden, vazoma, tertemiz hayatıma, SU diliyorum. Bırakın kalbim ağlayıp Size yalvarsın, tek kaynağım Sizlersiniz. Zihnim, aynı küçük bir çocuğunki gibi kükrüyor şu an, coşkulu, bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı ses gibi, sessizliğimin sesinde, kalbim, aklım, itaatim, hep Size ve Sizde. “NĐCE GÖĞE ALINIŞ “ bayramlarına, tam, eksiksiz, her an artan, büyük bir imanla… JOANNE SÜVEYDE (St. HELEN kilisesi, Karşıyaka-ĐZMĐR) 24 / 7 / 2009 ÖYKÜ DOSTLUK Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkânı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası. Günler boyu iş aramış ama bulamamış... Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini... Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam, "Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş. Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar,"Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış. Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı işadamı, terzinin yanına yaklaşıp, "Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. Đstersen paltomu sana verebilirim" deyince, "Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi. Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş. "Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun? " diye soran yaşlı adam, "Ben terziyim" yanıtını alınca "Benimle gel, hayat hikâyeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi. Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkân açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş. Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş. Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş. Ve başlamış anlatmaya: "Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş. Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona "Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş. Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış. Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. Đşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın". Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş... Dostluk iplerinizi koparmamanız dileğiyle. [1] A. SCHWEITZER, Die Mystik des Apostels Paulus, Tuebingen Yayınları 1930, 365366.
Benzer belgeler
Tam Metin - Tasavvuf Akademi
almadığın neyin var ki? Eğer O’ndan aldınsa, niçin O’ndan almamış gibi
övünüyorsun?”(1Kor 4:7). Allah’ın bizden beklediği sevgi, O’ndan aldığımız avantaj ve
karşılıklara endeksli değildir. Bu düşün...