39-43 25* Pulmoner Emboli
Transkript
39-43 25* Pulmoner Emboli
Yirmibeş Pulmoner Emboli Olgusunun Değerlendirilmesi# Tülin SEVİM, Güliz ATAÇ, Aylin ÖNGEN, İpek ÖZMEN, Nilüfer KAPAKLI, Gülbanu HORZUM, Kemal TAHAOĞLU SSK Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim Hastanesi, İSTANBUL #Toraks Derneği Ulusal Akciğer Sağlığı Kongresi’nde sunulmuştur (9-13 Nisan 2000, ANTALYA). ÖZET Bu çalışmada, kliniğimizde Ocak 1997-Eylül 1999 tarihleri arasında izlenen 25 pulmoner emboli olgusundaki klinik deneyimimiz değerlendirildi. Olguların tümü erkekti. Yaş ortalaması 49.4 ± 14.9 (30-73) yıl olarak bulundu. Önceden geçirilmiş tromboemboli (%12) ve geçirilmiş operasyon (%12) en sık tespit edilen predispozan faktörlerdi. En sık gözlenen semptom nefes darlığı (%84), en sık görülen radyolojik bulgu ise diyafragma yükselmesiydi (%76). İnisiyal arteryal kan gazı bakılabilen 17 olguda %71 oranında hipoksi, %52.9 oranında hipokapni saptandı. Ondokuz olguda perfüzyon sintigrafisi yapıldı ve 7 (%36.8) olguda yüksek olasılıklı, 5 (%26.3) olguda ise düşük olasılıklı perfüzyon defekti saptandı. Derin ven trombozu (DVT) açısından incelenen 21 olgunun 15’inde (%71.4) DVT tespit edildi. Laboratuvar bulguları içinde %36 oranında transaminaz ve laktat dehidrogenaz (LDH) yüksekliği saptandı. Hastanede yatış süresi ortalama 22.3 ± 12.3 (1-46) gün olarak bulundu. Onbeş (%60) hastaya düşük molekül ağırlıklı, 10 (%40) hastaya ise anfraksiyone heparin ile tedavi başlandı. İki hasta eksitus oldu ve 4 hasta taburcu edildikten sonra izlenemedi. Takip edilen 19 hastanın 3’ünde (%15.7) pulmoner emboli tekrarladı. ANAHTAR KELİMELER: Pulmoner emboli, klinik bulgular SUMMARY EVALUATION OF 25 PATIENTS WITH PULMONARY EMBOLISM In this report our clinic experience was evaluated among 25 patients with pulmonary embolism (PE) who were followed up between January 1997-September 1999 in our clinic. All of the cases were male and mean age was 49.4 ± 14.9 (30-73) years. The most common predisposing factors were previous history of thoromboembolism (12%) and surgery (12%). The most common symptom was dyspnea (84%) and the most common radiographic abnormality was elevation of diaphragma (76%). Initial arterial blood gasses analysis could have performed in 17 patients, in 9 (53%) of them hypocapnia and in 12 (71%) hypoxemia was found. Perfusion scan could performed in 19 patients and high probability lung scan defect was established in 7 (36.8%) patients. Twentyone patients were evaluated for deep venous thrombosis (DVT) in 15 (71.4%) of them DVT was proofed. Among the laboratory findings 36% transaminase and serum lactic dehydrogenase elevation was found. The mean hospitalisation time was 22.3 ± 12.3 (1-46) days. In 15 (60%) patients, low-molecular weight heparin and in 10 (40%) patients unfractionated heparin was used. Two patients had died and 4 patients couldn’t have followed. Recurrences was noticed 3 of 19 patients that we followed up. KEY WORDS: Pulmonary embolism, clinic presentation Solunum Hastalıkları 2001; 12: 39-43 39 Sevim T, Ataç G, Öngen A, Özmen İ, Kapaklı N, Horzum G, Tahaoğlu K. GİRİŞ Pulmoner emboli (PE) 21-69/100.000’a ulaşan insidansı ile halen sık görülen önemli bir klinik sorundur (1,2). Medikal ve cerrahi tüm hastane ölümlerinin %10’undan sorumlu olduğu bildirilmektedir (3). Tedavi edilmeyen hastalarda mortalite oranı %30 olarak bildirilirken bu oran tedaviyle birlikte %8’e düşmektedir (4). Belirlenmiş protokollere uygun antikoagülan tedaviye bağlı mortalite oranları ise %0.8-%0.1’dir (4,5). PE tanısı halen ciddi bir klinik sorundur. Pulmoner anjiyografi PE tanısı için en güvenilir yöntemdir. Ancak pahalı, invaziv ve her klinikte kolaylıkla uygulanabilen bir girişim değildir (4-6). Ventilasyonperfüzyon sintigrafisi ve alt ekstremite ultrasonografisi PE tanısı için sıklıkla kullanılan noninvaziv tanı yöntemleridir. Ancak PE hastalarında akciğer sintigrafisi %30-50 oranında tanısaldır (5,7,8) ve ultrasonografi ile %60 oranında derin ven trombozu saptanabilmektedir (8). PE olgularında spesifik semptomların olmaması nedeniyle klinik değerlendirmenin güvenilir olmadığı düşünülmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda klinisyenlerin düşük, orta ve yüksek olasılıklı PE olgularının önemli kısmını ayırabildikleri bildirilmektedir (7,9,10). Pulmoner anjiyografinin kolaylıkla uygulanabilen bir tanı yöntemi olmaması ve tedavi edilmeyen PE hastalarında mortalitenin yüksek olması nedeniyle pratikte birçok klinisyen klinik bulgular ve noninvaziv tanı yöntemlerini değerlendirerek tedavi kararı vermektedir. Bu çalışmada da kliniğimizde izlediğimiz PE olgularında klinik, radyolojik ve laboratuvar bulguları uygulanan tedavi ve klinik seyir araştırıldı. GEREÇ ve YÖNTEM Kliniğimizde Ocak 1997-Eylül 1999 tarihleri arasında PE tanısı ile izlenen 25 erkek olgunun; klinik, radyolojik, laboratuvar bulguları, uygulanan tedavi ve klinik seyir retrospektif olarak değerlendirildi. PE tanısı için kriterler: Klinik tabloyu açıklayacak bir başka hastalığın olmaması ve uygulanan antikoagülan tedaviye yanıt alınması koşulu ile; 1. Uygun klinik, radyolojik bulgular ve DVT ve/veya, 2. Uygun klinik ve radyolojik bulgular ve yüksek veya orta olasılıklı sintigrafi bulguları olarak kabul edildi. 40 Tüm hastalarda kliniğimize başvuru sırasında çekilen P-A ve lateral akciğer grafileri, lökosit, serum transaminaz, laktat dehidrogenaz (LDH) ve bilüribin ölçümleri incelendi. Ölçümlerde laboratuvarımızın normal değerleri referans alındı. Ventilasyon ve perfüzyon sintigrafileri 30mCi Tc99m DTPA inhalasyonu ve 3mCi Tc99 makroagregat IV uygulaması ile yapıldı. Sintigrafi bulguları PIOPED çalışmasındaki kriterlere uygun olarak yüksek, orta, düşük olasılıklı olarak sınıflandırıldı (7). Derin ven trombozu Doppler Ultrasonografi ile araştırıldı. Arter kan gazları hasta oda havasında solurken alınan kan örneğinde ölçüldü. PaO2 için 80 mmHg, PaCO2 için 35 mmHg normalin alt sınırı olarak alındı. Alveola-arteryal oksijen gradienti P(A-a)O2 = 150-1.20 PaCO2-PaO2 formülü ile hesaplandı. ≤ 20 mmHg normal değer olarak kabul edildi (11). Hastalar klinik bulgulara göre üç grupta sınıflandırıldı (5): 1. Yüksek Klinik Olasılık: Bir veya daha fazla sayıda predispozan faktör varlığı, PE ile uyumlu semptom ve bulgular, bir başka hastalığın bulunmaması, 2. Düşük Klinik Olasılık: Predispozan faktörün bulunmaması, benzer klinik tabloya neden olabilen bir başka hastalığın varlığı, 3. Orta Klinik Olasılık: Diğer iki grupta yer almayan hastalar. Tedavi protokolü olarak; anfraksiyone heparin veya düşük molekül ağırlıklı heparin ile tedaviye başlandı. Tedavinin 3. günü oral antikoagülan heparin tedavisine eklendi. En az 5 gün heparin ve oral antikoagülana birlikte devam edildi. Yirmidört saat arayla iki kez alınan kan örneğinde INR (International Normalized Ratio) düzeyi 2’nin üzerinde olduğu zaman heparin kesildi. Oral antikoagülan tedavisine INR 2-3 arasında olacak dozda 6 ay devam edildi. SONUÇLAR Kliniğimize Ocak 1997-Eylül 1999 tarihleri arasında yatan toplam hasta sayısı 2079 ve bu hastalar içinde pulmoner emboli tanısı ile tedavi gören hasta sayısı 25 (%1.2)’dir. Hastaların tümü erkektir ve yaş ortalaması 49.41 ± 4.9’dur (30-73). İki hasta hariç hiçbir hastada daha öncesine ait kardiyopulmoner hastalık öyküsü yoktur. Solunum Hastalıkları 2001; 12: 39-43 Yirmibeş Pulmoner Emboli Olgusunun Değerlendirilmesi Akut başlangıç 18 (%72) hastada sözkonusudur. Onyedi (%68) hastada taşipne (> 20/dk), 10 (%40) hastada taşikardi (> 100/dk) mevcuttur. Başvuru semptomları içinde en sık nefes darlığı tespit edilmiştir (Tablo 1). Nefes darlığı ve göğüs ağrısı %52 hastada birlikte görülürken, sadece 1 (%4) hastada göğüs ağrısı, nefes darlığı ve hemoptizi saptanmıştır. Hastaların tümünde ise göğüs ağrısı veya nefes darlığı veya hemoptizi mevcuttur (Tablo 2). PE için bildirilen klinik sendromlar içinde en sık plöretik göğüs ağrısı veya hemoptizi saptanırken şok tablosu sadece 1 hastada görülmüştür (Tablo 3). Onbir (%44) hastada predispozan faktör tespit edilmiştir. En sık saptanan predispozan faktörler geçirilmiş tromboemboli ve operasyondur (Tablo 4). OnTablo 1. Semptomlar. Semptom n % Nefes darlığı 21 84 Göğüs ağrısı 17 68 Öksürük 15 60 Hemoptizi 8 32 Bacakta şişme 8 32 Çarpıntı 3 12 Tablo 2. Semptom kombinasyonları. Semptom n % Nefes darlığı 4 16 Nefes darlığı + göğüs ağrısı 13 52 Nefes darlığı + göğüs ağrısı + hemoptizi 1 4 Göğüs ağrısı 8 32 Göğüs ağrısı + hemoptizi 5 20 Nefes darlığı veya göğüs ağrısı veya hemoptizi 25 100 Tablo 3. Pulmoner tromboemboli sendromları. Tablo 4. Predispozan faktörler. Predispozan faktör n % Geçirilmiş PE 3 12 Operasyon 3 12 Malignite 2 8 İmmobilizasyon 1 4 Nefrotik sendrom 1 4 Travma 1 4 dört (%56) olguda ise predispozan faktör bulunmamıştır. Tüm hastaların P-A ve lateral grafilerinde lezyon mevcuttur. En sık tespit edilen radyolojik bulgu diyafragma yüksekliğidir. Bunu sırasıyla parankim infiltrasyonu ve lineer atelektazi izlemektedir (Tablo 5). Klinik bulgular eşliğinde 13 (%52) olgu klinik yüksek olasılık, 10 (%40) olgu klinik orta olasılık, 2 (%8) olgu ise klinik düşük olasılık olarak değerlendirilmiştir. DVT açısından alt ekstremite doppler ultrasonografi ile incelenen 21 hastanın 15’inde (%71.4) DVT saptanmıştır. Bu hastaların %32’sinde (n= 8) fizik muayenede DVT bulguları mevcuttur. Ondokuz hastada perfüzyon, 5 hastada perfüzyon ve eş zamanlı ventilasyon sintigrafisi yapılmıştır. Yedi (%36.8) hastada yüksek olasılıklı, 7 (%36.8) hastada orta olasılıklı, 5 (%26.3) hastada düşük olasılıklı perfüzyon defekti saptanmıştır. EKG 15 (%60) hasta normal iken 5 (%20) hastada ST-T değişiklikleri, 2 (%8) hastada S1Q3T3, 2 (%8) hastada atrial erken atım ve 1 (%4) hastada atrial fibrilasyon tespit edilmiştir. Tedavi öncesi arter kan gazları 17 olguda bakılmıştır. Hipoksemi %71 (n= 12), hipokapni %53 (n= 9) Tablo 5. Radyolojik bulgular. n % Diyafragma yükselmesi 19 76 Parankim infiltrasyonu 10 40 Lineer atelektazi 8 32 Semptom n % Plöretik göğüs ağrısı veya hemoptizi Plörezi 6 24 22 88 Pulmoner arter genişlemesi 3 12 Nefes darlığı 2 8 Oligemi 2 8 Şok 1 4 Hamptom hörgücü 2 8 Solunum Hastalıkları 2001; 12: 39-43 41 Sevim T, Ataç G, Öngen A, Özmen İ, Kapaklı N, Horzum G, Tahaoğlu K. ve yükselmiş p(A-a) O2 %77 (n= 13) oranında saptanmıştır. Dört (%23) olguda ise p(A-a) O2 normal sınırlarda bulunmuştur. Laboratuvar bulguları içinde %36 (n= 9) oranında transaminaz, %32 (n= 8) oranında LDH ve %8 (n= 2) oranında bilirubin yüksekliği, %32 (n= 8) oranında ise lökositoz tespit edilmiştir. Hastanede yatış süresi ortalama 22.3 ± 12.3 (1-46) gündür. Onbeş (%60) hastada düşük molekül ağırlıklı heparin, 10 (%40) hastada ise anfraksiyone heparin ile tedaviye başlanmıştır. Bir hasta tedavinin 1. gününde kardiyopulmoner dinamiğin düzelmemesi nedeniyle, 1 hasta ise tedavinin 3. ayında tespit edilemeyen bir nedenle eksitus olmuştur. Dört hasta taburcu edildikten sonra izlenememiştir. Takip edilen 19 hastanın 2’sinde (%10.5) 6 aylık oral antikoagülan tedavisi tamamlandıktan sonra PTE tekrarlamıştır. Bir olguda (%5.3) ise oral antikoagülan kullanılırken yeni bir pulmoner emboli atağı gelişmesi nedeniyle tekrar heparin tedavisi başlanmıştır. TARTIŞMA PE klinik bulgular ve noninvaziv tanı yöntemleri %100 tanı koydurucu değildir. Ancak özellikle altta yatan kardiyopulmoner hastalığı olmayan hastalarda anamnez ve fizik muayene bulguları, radyolojik lezyonlar, arter kan gazı sonuçları, alt ekstremite ultrasonografisi ve akciğer sintigrafisi gibi noninvaziv tanı yöntemleri birlikte değerlendirildiğinde hastaların büyük bir bölümünde PE’yi dışlamak veya büyük oranda tanıya yönelmek mümkündür (4,6,10). Bu çalışmada da kliniğimizde PE tanısı ile izlediğimiz olgular klinik bulgular açısından incelendi. Kliniğimizde yatan hastalar içinde PE oranı %1.2 olarak bulunmuştur. Bu oran beklenenin altındadır. Tanı konulmasındaki sorunlar ve kliniğimizin bir branş hastanesi içerisinde yer alması, PE riskinin arttığı cerrahi, ortopedi, kadın doğum vb. kliniklerin hastanemiz içinde bulunmaması PE sıklığının da azalmasına neden olmaktadır. Pulmoner embolide en sık görülen semptomlar nefes darlığı, göğüs ağrısı ve hemoptizidir. Semptomların ani başlaması, taşikardi ve taşipne ile birlikte olması da PE tanısını desteklemektedir (10-15). Bizim serimizde de %72 olguda ani başlangıç sözkonusudur ve en sık rastlanan semptom da nefes darlığıdır. Değişik semptomların kombinasyonları değerlendirildiğinde en sık göğüs ağrısı ve nefes darlığı saptanmıştır. Hastalarımızın tümünde ise nefes 42 darlığı, plöretik göğüs ağrısı ve hemoptizi yakınmalarından en az biri mevcuttur. Taşikardi ve taşipne görülme sıklığı ise değişik serilerde sırasıyla %24-68 ve %70-85 olarak bildirilmektedir (11,12,15). Çalışmamızda da %40 oranında taşikardi ve %68 oranında da taşipne saptanmıştır. Akut pulmoner emboli sendromları içinde en sık plöretik göğüs ağrısı ve hemoptizinin görüldüğü bildirilmektedir (10). Bizim çalışmamızda hastaların %88’inde bu sendrom sözkonusudur, şok ise sadece 1 (%4) olguda görülmüştür. PE için önemli bir klinik bulgu bir veya daha fazla predispozan faktörün varlığıdır. En sık tespit edilen predispozan faktörler 1-2 günden uzun süreli immobilizasyon, geçirilmiş venöz tromboembolizm, operasyonlar, malign hastalıklar, travma vb.’dir (10,12,13). Predispozan faktör olmaksızın da PTE gelişmesi mümkündür. Çalışmamızda en sık tespit edilen predispozan faktörler geçirilmiş tromboembolizm ve operasyonlardır. PE olgularının P-A akciğer grafilerinde çok değişik lezyonlar görülebilir. Nadiren akciğer grafisinin normal olduğu bildirilmektedir. En sık saptanan lezyonlar değişik çalışmalarda atelektazi, diyafragma yükselmesi, parankim infiltrasyonu, plevral efüzyon vb. olarak bildirilmektedir (10,12,13,15). Çalışmamızda tüm hastaların akciğer grafilerinde lezyon görülmüştür ve en sık tespit edilen patolojiler de diyafragma yükselmesi ve parankim infiltrasyonlarıdır. PE’ye neden olan trombüslerin %90’ını alt ekstremite derin venlerinden kaynaklanır. Bu nedenle DVT tespitine yönelik araştırmalar PE tanısı için sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak anjiyografi ile tanı konulan PE olgularının yaklaşık %30’unda venografi ve ultrasonografinin normal bulunduğu bildirilmektedir (5,6,13). Çalışmamızda DVT doppler ultrasonografi ile araştırılmış ve %71.4 oranında pozitif sonuç elde edilmiştir. PE tanısı için sıklıkla kullanılan bir diğer noninvaziv tanı yöntemi de akciğer ventilasyon/perfüzyon sintigrafisidir. Ancak akciğer sintigrafisi sadece %30-50 olguda tanısaldır (7,8). %70 oranında düşük veya orta olasılıklı sintigrafi bulguları elde edilmektedir. Çalışmamızda da sintigrafi yapılan hastalarımızda %36.8 oranında yüksek olasılıklı sintigrafi bulguları elde edilmiştir. Diğer hastalarda ise klinik bulgularla birlikte değerlendirilerek tedavi başlanmıştır. EKG bulguları PE tanısı için nonspesifiktir. En sık rastlanılan bulgu ST segmenti veya T dalgasındaki Solunum Hastalıkları 2001; 12: 39-43 Yirmibeş Pulmoner Emboli Olgusunun Değerlendirilmesi nonspesifik değişikliklerdir (10). Çalışmamızda en sık tespit edilen patoloji ST-T değişiklikleridir. PE olgularında lökositoz ve serum transaminaz, LDH, bilürübin düzeylerinde artma görüldüğü bildirilmektedir (14-17). Ancak laboratuvar bulgularının tanıya katkısı sınırlıdır. Çalışmamızda en sık tespit edilen laboratuvar bulgusu transaminaz yüksekliğidir. PE olgularının önemli bir bölümünde hipoksemi, hipokapni ve p(A-a) O2’de düşme görülmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda kan gazı bulgularının normal olmasının PE tanısını dışlamak için yeterli olmadığı, p(A-a) O2’nin %20-23 oranında normal sınırlarda olabileceği bildirilmektedir (11,18). Çalışmamızda da arter kan gazı tetkikinde %71 oranında hipoksemi ve %53 oranında hipokapni saptanmıştır. Dört olgumuzda (%23) p(A-a) O2 normal sınırlarda bulunmuştur. PE’nin klasik tedavisi anfraksiyone heparin ile tedaviye başlamaktır. Ancak son yıllarda düşük molekül ağırlıklı heparinin de PE tedavisinde güvenle kullanılabileceği bildirilmektedir (13). Çalışmamızda da 15 (%60) hastada düşük molekül ağırlıklı heparin kullanılmış ve iyi sonuç elde edilmiştir. Hastalarımızdan anfraksiyone heparin ile tedavi başlanan masif embolisi olan bir hastamız eksitus olmuştur. Diğer hastalarımızda ise tedavi ile düzelme sağlanmıştır. Tedavisi tamamlanan iki olgumuzda ise PE tekrarlamıştır. Sonuç olarak bizim klinik deneyimimiz, pulmoner emboli tanısında anamnez, klinik ve radyolojik bulgular ile noninvaziv tanı yöntemlerinin oldukça önemli olduğunu göstermiştir. KAYNAKLAR 1. Anderson FA, Wheeler HB, Goldberg RJ et al. A population-based perspective of the hospital incidence and case-fatality rates of deep vein thrombosis and pulmonary embolism. Arch Intern Med 1991;151:933-8. 2. Silverstein MD, Heit JA, Mohr DN et al. Trends in the incidence of deep vein thrombosis and pulmonary embolism. A 25-year population-based study. Arch Intern Med 1998;158:585-93. 3. Linblad B, Sternby WH, Berquist D. Incidence of venous thromboembolism verified by necropsy over 30 years. BMJ 1991;302:709-11. 4. Perrier A, Buswell L, Bounameaux H et al. Cost-effectiveness of noninvasive diagnostic aids in suspected pulmonary embolism. Arch Intern Med 1997;157:2309-16. 5. Fennerty T. Fortnightly review. The diagnosis of pulmonary embolism. BMJ 1997;314:425-9. Solunum Hastalıkları 2001; 12: 39-43 6. Perrier A, Desmaraıs S, Goehring C et al. D-dimer testing for suspected pulmonary embolism in outpatients. Am J Respir Crit Care Med 1997;156:492-6. 7. The PIOPED Investigators. Value of the ventilation/perfusion scan in acute pulmonary embolism. JAMA 1990; 263:2753-9. 8. Perrier A, Bounameaux H, Morabia A et al. Diagnosis of pulmonary embolism by a decision analysis-based strategy including clinical probability, D-dimer levels, and ultrasonography: A management study. Arch Intern Med 1996;156:531-6. 9. Perrier A, Miron MJ, Desmarais S et al. Using clinical evaluation and lung scan to rule out suspected pulmonary embolism. Is it a valid option in patients with normal results of lower-limb venous compression ultrasonogrephy?. Arch Intern Med 2000;160:512-6. 10. Stein PD, Terrin ML, Hales CA et al. Clinical, laboratory, roentgenographic, and elctrocardiographic findings in patients with acute pulmonary embolism and no preexisting cardiac or pulmonary disease. Chest 1991;100: 598-603. 11. Stein PD, Goldhaber SZ, Henry JW et al. Arterial blood gas analysis in the assessment of suspected acute pulmonary embolism. Chest 1996;109:78-81. 12. Stein PD, Wıllıs PW, Demets DL. History and physical examination in acute pulmonary embolism in patients without preexisting cardiac or pulmonary disease. Am J Cardiol 1981;47:218-23. 13. Simonneau G, Sors H, Charbonnier B et al. A comparison of low-mollecular-weight heparin with unfractionated heparin for acute pulmonary embolism. N Engl J Med 1997;337:663-9. 14. Kıyık M, Barcan F, Karabulut N ve ark. Pulmoner embolide tanı yöntemleri ve bulgularımız. Solunum 1993; 18:445-52. 15. Kaşkır N, Can H, Atabey F ve ark. Pulmoner embolide klinik, sintigrafik değerlendirmeler, kan gazları ve derin ven trombozu incelemelerinin tanı değeri. Solunum 1996;20:353-9. 16. Çakmak F, Işık S, Gündoğdu C. 1987-1990 yılları arasında Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Merkezi’nde akciğer embolisi tanısı konan hastaların retrospektif incelenmesi. Solunum Hastalıkları 1992;3(1):53-62. 17. Stein PD, Willis PW. Diagnosis, prophylaxis, and treatment of acute pulmonary embolism. Arch Intern Med 1983;143:991-4. 18. Stein PD, Goldhaber SZ, Henry JW. Alveolar-arterial oxygen gradient in the assessment of acute pulmonary embolism. Chest 1995;107:139-43. Yazışma Adresi Tülin SEVİM Sokullu Sok. Seymenoğlu Apt. No: 13 Daire: 6 81010, Acıbadem-Kadıköy/İSTANBUL 43
Benzer belgeler
172-176 Klinik Olar. y ks. Ola
3. Oger E, Leroyrt C, Bressolette Luc et al. Evaluation of a
new, rapid and quantitative D-dimer test in patients
with suspected pulmonary embolism. Am J Respir Crit
Care Med 1998;158:65-70.
4. Hir...
Pulmoner Emboliye Tanısal Yaklaşım
arayla iki kez alınan kan örneğinde INR (International Normalized Ratio) düzeyi 2’nin üzerinde olduğu zaman heparin kesildi. Oral antikoagülan tedavisine INR 2-3 arasında olacak dozda 6 ay devam
ed...
11-16 Pulmoner Emboli - Solunum Hastalıkları
up between January 1997-September 1999 in our clinic.
All of the cases were male and mean age was 49.4 ± 14.9 (30-73) years. The most common predisposing factors were
previous history of thoromboem...