ANKA DO ARA 1. ÇO OSYALAR OCUK A RININ İN ĞIR CEZ
Transkript
ANKA DO ARA 1. ÇO OSYALAR OCUK A RININ İN ĞIR CEZ
TÜ ÜRKİYE CUM MHURİYET Tİ AN NKARA ÜNİİVERSİTESİİ SAĞLIK K BİLİMLER Rİ ENSTİTÜ ÜTÜSÜ ANKA ARA 1. ÇO OCUK AĞIR CEZ ZA MAHK KEMESİİNDE GÖ ÖRÜLEN DAVA DO OSYALAR RININ İN NCELENM MESİ VE E ÇOCUK K SUÇLU ULUĞUNUN DEĞER RLENDİR RİLMESİ Haasan Ataka an ŞENGÜL L DİSİPLİN NLERARAS SI ADLİ BİLİMLER ANABİLİİM DALI YÜ ÜKSEK LİS SANS TEZ Zİ ŞMAN DANIŞ Doç.. Dr. Nergis CANTÜR RK 2012-AN NKARA TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜTÜSÜ ANKARA 1. ÇOCUK AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE GÖRÜLEN DAVA DOSYALARININ İNCELENMESİ VE ÇOCUK SUÇLULUĞUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ Hasan Atakan ŞENGÜL DİSİPLİNLERARASI ADLİ BİLİMLER ANABİLİM DALI FİZİK İNCELEMELER VE KRİMİNALİSTİK YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN Doç. Dr. Nergis CANTÜRK 2012-ANKARA iii İÇİNDEKİLER Kabul ve Onay ii İçindekiler iii Önsöz v Şekiller vi Çizelgeler vii 1. GİRİŞ 1 1.1. Çocuk Suçluluğuna İlişkin Kavramlar 1 1.1.1 Çocuk Kavramı 1 1.1.1.1. 5237 no’lu Türk Ceza Kanunu’nda Çocuk Kavram 2 1.1.1.1.1. 12 Yaşını Bitirmemiş Olanlar 2 1.1.1.1.2. 12 Yaşını Bitirmiş, 15 Yaşını Doldurmamış Olanlar 2 1.1.1.1.3. 15 Yaşını Bitirmiş, 18 Yaşını Doldurmamış Olanlar 2 1.1.2. Suç Kavramı ve Tanımları 3 1.1.3. Çocuk Suçluluğu 6 1.2. Çocuk Suçluluğunun Nedenleri 7 1.2.1. Biyolojik Teoriler 7 1.2.2. Psikolojik Teoriler 8 1.2.2.1. Psikanalitik Teoriler 9 1.2.2.2. Kohlberg’in Gelişim Aşaması Teorisi 11 1.2.3. Sosyolojik Teoriler 11 1.2.3.1. Kültürel Aktarım Teorisi 11 1.2.3.2. Aykırıların Birleşmesi Teorisi 12 1.2.3.3. Anomi Teorisi 12 1.2.3.4. Alt Kültür Teorisi 13 1.3. Dünyada ve Türkiye’de Çocuk Suçluluğu 14 1.3.1. Dünyada Çocuk Suçluluğu 14 1.3.2. Türkiye’de Çocuk Suçluluğunun Görünümü 15 1.3.2.1. Türkiye’de En Çok İşlenen Çocuk Suçları Türleri 16 1.3.2.1.1. Şahsa Karşı İşlenen Suçlar 17 iv 1.3.2.1.2. Mala Karşı İşlenen Suçlar 17 1.3.2.1.3. Cinsel Suçlar 18 1.4. Çocuk Suçluluğunun Bireysel ve Çevresel Nedenleri 22 1.4.1. Bireysel Faktörler 22 1.4.2. Çevresel Faktörler 23 1.4.2.1. Aile ve Çocuk Suçluluğu 23 1.4.2.2. Okul ve Suçluluk 24 1.4.2.3. Akran Çevresi ve Suçluluk 25 1.5. Çocuk Mahkemeleri 26 1.6. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi Ve Suça İtilmiş Çocukların Yeniden Toplumsallaşması 28 1.6.1. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi 28 1.6.2. Suça Sürüklenen Çocuğun Yeniden Toplumsallaşması 29 2. GEREÇ VE YÖNTEM 31 3. BULGULAR 32 4. TARTIŞMA 52 5. SONUÇ VE ÖNERİLER 61 ÖZET 63 SUMMARY 64 KAYNAKLAR 65 EK 72 ÖZGEÇMİŞ 73 v ÖNSÖZ Ülkemizde hızla artmakta olan nüfusun ve buna bağlı olarak büyük kentlere yoğunlaşan göçlerin bir sonucu olarak suç oranları sürekli bir artma eğilimindedir. Çünkü artan nüfus beraberinde gelir dağılımındaki dolayısıyla yaşam standartlarındaki uçurumu getirmektedir. Bu büyüyen suç ortamında maalesef geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız habersizce suça sürüklenmektedir. Kimi zaman suçluluğu etkileyen faktörlerle kimi zaman da büyükler için bir maşa göreviyle suça sürüklenmektedirler. Bu üzücü durum karşısında, gerçekleri en güncel haliyle ortaya koymak ve bu konuyla ilgilenen profesyonellerin farkındalığını artırmak için bu çalışmayı planladık. Çalışmam boyunca benden hiçbir yardımı ve desteği esirgemeyen danışmanım Sayın Doç. Dr. Nergis CANTÜRK’e, Yüksek lisans öğrenimim boyunca yardımları ile bana destek veren Sayın Enstitü Müdürümüz Prof. Dr. Tülin SÖYLEMEZOĞLU’na, Araştırma sürecimde bana büyük destek gösteren Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Sayın Sadi SARIYILDIZ’a ve tüm özverileriyle hep yanımda olan Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi kalem çalışanlarına, Tez çalışmamdaki istatistikî konularda yardımlarını esirgemeyen Dr. Rukiye DAĞALP’e, Ayrıca tüm bu süreçte yanımda olup emeği geçen ve beni sabırla destekleyen aileme teşekkürlerimi sunarım. vi ŞEKİLLER Şekil 3.1. Yaş grupları dağılımı görülmektedir. 32 Şekil 3.2. Eğitim Durumları Dağılımı 34 vii ÇİZELGELER Çizelge 3.1. Suça Sürüklenen Çocukların Doğum Yerlerine Göre İncelenmesi 33 Çizelge 3.2. Suça Sürüklenen Çocukların Eğitim Durumlarına Göre İncelenmesi 33 Çizelge 3.3. Suça Sürüklenen Çocukların Mesleklerine Göre İncelenmesi 35 Çizelge 3.4. Suça Sürüklenen Çocukların Yaşadıkları Yerlere Göre İncelenmesi 35 Çizelge 3.5. Suça Sürüklenen Çocukların Aile Durumlarına Göre İncelenmesi 36 Çizelge 3.6. Suça Sürüklenen Çocukların Babalarının Eğitim ve Meslek Bilgilerinin İncelenmesi 36 Çizelge 3.7. Suça Sürüklenen Çocukların Annelerinin Eğitim ve Meslek Bilgilerinin İncelenmesi 37 Çizelge 3.8. Suça Sürüklenen Çocukların Ailelerinin Aylık Gelirlerine Göre İncelenmesi 38 Çizelge 3.9. Suça Sürüklenen Çocukların Madde Kullanım Durumlarına Göre İncelenmesi 38 Çizelge 3.10. Suça Sürüklenen Çocukların Sabıka Durumlarına Göre İncelenmesi 39 Çizelge 3.11. Olguların Sanık Sayısına Göre İncelenmesi 39 Çizelge 3.12. Olguların Olay Yerine Göre İncelenmesi 40 Çizelge 3.13. Olguların Olay Türlerinin İncelenmesi 40 Çizelge 3.14. Mağdur Yaş ve Cinsiyet Bilgilerinin İncelenmesi 41 Çizelge 3.15. Mağdur Eğitim Bilgisine Göre İncelenmesi 42 Çizelge 3.16. Mağdur Meslek Bilgisine Göre İncelenmesi 42 Çizelge 3.17. Mağdurun Suça Sürüklenen Çocukla Yakınlık Derecesine Göre İncelenmesi 43 Çizelge 3.18. Olguların Mahkeme Sürelerine Göre İncelenmesi 43 Çizelge 3.19. Olguların Mahkeme Sonuçlarına Göre İncelenmesi 44 Çizelge 3.20. Olay Türü Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Yaş Gruplarıyla Karşılaştırılması 45 viii Çizelge 3.21. Mahkeme Sonucu Karar Gruplarının Olay Türü Gruplarına Göre İncelenmesi 47 Çizelge 3.22. Mağdur Yaş Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Yaş gruplarına Göre Değerlendirilmesi 49 Çizelge 3.23. Olay Türü Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Ailelerinin Aylık Gelirleriyle Karşılaştırılması 51 1 1.GİRİŞ 1.1. Çocuk Suçluluğuna İlişkin Kavramlar 1.1.1. Çocuk Kavramı Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesine göre, ‘‘ Daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan’’ çocuktur (Unicef, 1989). Çocuk kavramı hakkında literatürde farklı tanımlar bulunmaktadır. Sözlük anlamı ‘bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız, uşak’ olan çocuk (Akalın, 2009), Yörükoğlu tarafından, devamlı gelişen ve değişen bir insan yavrusu olarak tanımlanmıştır (Yörükoğlu, 2006). Çocuk kültürel bir varlıktır ve çocuk tanımının çeşitliliği doğaldır. Çocuk psikolojisi de çoğu zaman sınırlarını bilmediğimiz geniş kültürün gelgit dalgalarıyla hareket eden kendine has bir kültürel yaratmadır (Kessen, 1979). Çocuk psikiyatrisi çocuğu, içinde bulunduğu gelişim dönemi, biyolojik ve kalıtsal yapısı, çevresi ve etkileşimleri ile birlikte ele alan ve aynı zamanda koruyucu ruh sağlığı işlevini de yürüten bir bilim dalıdır (Kerimoğlu, 1996). Çocukların duygulanımları yaşa ve içinde bulunduğu gelişim dönemine göre değişir. Çocukların duygularının dışa yansıması denetimsiz ve yalındır. Çocuklar çökkünlük, taşkınlık, öfke gibi uzun süreli duygularını erişkinler gibi söze dökemezler. Bunları genel olarak davranışlar, oyunlar, resimler gibi dolaylı yollarla ifade ederler. Bir duygudan diğerine geçiş hızlı olabilir. Ağladıkları sırada birden gülmeye başlayabilirler (Kerimoğlu, 1996). 2 1.1.1.1. 5237 no’lu Türk Ceza Kanunu’nda Çocuk Kavramı Türk Ceza Kanunu (TCK)’nda “çocuk” kavramı 6. ve 31. Maddelerde düzenlenmiştir. TCK tanımlar kısmı Madde 6’da çocuk, “Henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanmaktadır. TCK Madde 31’de çocuk; 0-12, 12-15 ve 15-18 olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. 1.1.1.1.1. 12 Yaşını Bitirmemiş Olanlar ‘‘Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir’’. 1.1.1.1.2. 12 Yaşını Bitirmiş, 15 Yaşını Doldurmamış Olanlar ‘‘Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezalar üçte iki oranında indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz’’. 1.1.1.1.3. 15 Yaşını Bitirmiş, 18 Yaşını Doldurmamış Olanlar ‘‘Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da, on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla; Müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 3 Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz.’’ TCK 33. Maddesinde: “Bu Kanunun, fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, on beş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, on sekiz yaşını doldurmuş olup da yirmi bir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında da uygulanır” denmektedir (Toroslu ve Feyzioğlu, 2010). 1.1.2. Suç Kavramı ve Tanımları Suç tarihin en eski dönemlerinden beri var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. İnsanların arzuları ile toplum içinde yer aldıkları sosyal sınıf arasındaki çelişkiler, uyumsuzluklar varlığını sürdürdükçe suç varlığını devam ettirecektir. Suç evrensel bir olaydır. Tarih boyunca suç her toplulukta, her sosyal birimde görülmüştür. Evrenselliğin yanı sıra suç görelidir. Suç fiilleri, toplumdan topluma hatta toplum içinde bile farklılıklar gösterebilir. Bir toplumdaki suç diğer toplumda suç olarak tanımlanmayabilir. Aynı zamanda toplumun sosyal gelişme ve değişme süreci içinde, suç olarak tanımlanmayan bir davranış daha sonra yasalarda suç olarak tanımlanabilir (Dönmezer, 1975, İçli, 1993). Suçu oluşturan fiiller zamana ve ortama göre değişmektedir. Günümüzde ağır suç sayılan davranışlar geçmişte vatanseverlik, suç sayılmayan bazı davranışlar da geçmişte en ahlak dışı fiiller sayılmıştır. Ceza kanunları genel olarak suçları tanımlarken, her suç işlenişinde suçta işleyenin kişiliğine bağlı nitelikler değişir (Dönmezer, 1975). “Kanunlar” adlı yapıtında Platon suçun ruh hastalığı olduğunu ve bu hastalığın nedenlerinin tutkular, haz arama alışkanlığı ve bilgisizlik olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle Platon suçluluğun aydınlatılma yoluyla iyi edilmesi gerektiğini öngörmüştür. Aristoteles ise, suçluları toplumun birer düşmanı olarak kabul etmiş ve suçluların 4 merhametsizce cezalandırılmaları gerektiğini savunmuştur. Aristoteles fakirlik ve devrim gibi sosyal koşulların suç işlemenin nedenleri olarak görmüştür. Bu nedenle bazı yazarlar Aristoteles’i “ suç sosyolojisi” nin öncüsü sayarlar; çünkü Aristoteles suç nedenleri birey dışında ve sosyal çevrenin değişkenlerinde aramaktadır (Yavuzer, 1981). Yücel’e (1973) göre; suç eğilimi her insanda bulunabilmektedir. Alkol, kıskançlık, ihtiyaç, duygusal gevşeme, teşvik gibi birçok etken en doğru insanı bile suça yönlendirebilir. De Greef’e göre “ Suç insani bir harekettir” (Soyaslan, 1998a). Garofalo, “Kaçakçıya istenildiği kadar ceza verilsin veya kaçakçı damgalansın; bütün bunlar en namuslu insanları bile gümrüğü verilmemiş Havana sigarasını içmekten asla men edemeyecektir” demiştir. (Garofalo, 1957) Lombroso’ya göre suç, doğal bir olaydır ve ona göre suç, hayvanlar ve bitkiler arasında da vardır. Bir davranış ya da eylem, belirli bir ülkenin ve dönemin adet, töre, gelenek ve düşünceleriyle çelişki içinde olduğu durumda suç olarak nitelendirilir. (Yavuzer, 2009a). Türk Ceza Kanunu 2. maddesine göre, ‘‘Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz (Toroslu ve Feyzioğlu, 2010). Suç, bir insan davranışının demokraside nüfusun çoğunluğu tarafından, diktatörlükte güçlü kişinin iradesiyle tanımlanmaktadır. Hans Von Henting’e göre ise, hangi durumun suç olduğu, toplum içerisindeki çoğunluğa göre belirlenmektedir (Demirbaş, 2005). Suç; yasal, siyasal, sosyolojik, psikolojik olmak üzere dört şekilde tanımlanabilir. Yasal olarak suç, ceza yasalarını ihlal eden davranıştır. Siyasal açıdan suç; yasaya güçlü gruplar tarafından konan ve davranışın istenmeyen biçimlerini yasa dışı olarak etiketleyen ölçütün sonucudur. Sosyolojik açıdan suç, tabiatta var olan toplumsal sistemin korunması için, baskı altına alınması gereken veya gerekli 5 varsayılan anti-sosyal davranışlardır. Psikolojik açıdan suç; sosyal olarak kötü uyumun bir biçimidir ve bu bağlamda bir davranış problemidir. Özellikle ceza yasasına karşı ve genellikle kabul edilebilir sosyal düzen çerçevesinde sıkıntılara yol açan insan faaliyetidir. ( Schmallager, 2002; İçli, 2007a) Toplum içinde tehlike arz eden, toplumun refahı ile ters düşen suçlara cürüm, diğer suçlara ise kabahat denmektedir. Suçlar için yapılan bu tarz sınıflamalar suçlular için de yapılmıştır. Örneğin, cinayet işleyene “katil”, hırsızlık yapana “hırsız” denilmektedir ( İçli, 1993). Heinz (2005) ‘e göre; “ suçluluğun” konusu kesin olarak belirlenemez. Önemli olan toplumun neyi “suç” olarak tanımladığıdır. Ancak yaşam, beden bütünlüğü, özgürlük, şeref, mülkiyet ve mal varlığı gibi çekirdek alanlar özeldir. Toplumdaki değer yargılarının değişmesi, teknik alandaki ilerlemeler, ekonomide yaşanan değişiklikler, sosyal kontroller, fail grupları ve bu grupların suç işleme biçimlerindeki değişiklikler, kısmen yeni suç işleme olanaklarına yol açmaktadır. Bir olayın “suçluluk” olarak nitelendirilmesi, yalnızca suç olarak değerlendirilmesine değil, bunun yanında ceza hukukuna göre önemli bir davranış olarak algılanmasına da bağlıdır. Mağdur, görgü tanıkları tarafından algılanan ve “suç” olarak değerlendirilen bir dizi olay, kısmen resmi organların eline ulaşmaktadır. Suç ve ceza kovuşturma istatistikleri, sadece resmi olarak bilineni ölçebilmektedir (Yavuzer, 2009b). 6 1.1.3. Çocuk Suçluluğu İnsan yavrusu, belli bir yaşa kadar maddi ve ruhsal tüm alanlarda özel ve özenli bir bakım ister. Ancak çeşitli nedenlerden ötürü, pek çok çocuk, sağlıklı büyümeden/büyüyemeden gençleşmekte, ergenliğe adım atmakta; pek çok uyumsuzluğu ve problemi de beraberinde getirmektedir (Çataloluk, 1983). Çocuklar, her dakikasında dört ciddi suç işlenen bir dünyaya gözlerini açmaktadır ve çocuk gelişiminin ilk evrelerinde yaşamını genellikle anti-sosyal nitelikte dürtülerle yönlendiren böylece bundan doyum sağlayan bir varlıktır (Yavuzer, 2009b). Batı literatüründe ‘‘Juvenile Delinquency’’ terimiyle ifade edilen, tam karşılığı ‘reşit olmayanın suçluluğu’ olarak çevrilebilecek olan terim, ülkemizde çocuk suçluluğu olarak kullanılmaktadır. Çocuk suçluluğu; ülkenin yasalarına göre çocuk olarak tanımlanmış kişilerin işlediği suçları ifade etmektedir. Suç olarak kabul edilen herhangi bir eylemi gerçekleştiren çocuk hukuk açısından suçlu sayılmaktadır. Bu sebeple “suçlu çocuk”, cürüm ve kabahatlerden birini ya da bir kaçını işlemiş çocuktur (Bal, 2005). Çocuk suçluluğu kavramı Türkiye’de, suçu işlediği sırada 18 yaşını tamamlamamış bireyler anlamında kullanılmaktadır (Demirbaş, 2005). Çocuk suçluluğu ile yetişkin suçluluğunu birbirinden ayıran en önemli nokta her ülkenin kendi kanunlarına göre belirlediği yaş sınırıdır. Bu yaş sınırları 7 ile 21 yaşları arasında çeşitlilik göstermektedir (Ozen ve ark., 2005). 7 1.2. Çocuk Suçluluğunun Nedenleri Toplumlar tarih boyunca kazandıkları ekonomik, toplumsal, politik gelişmişlik düzeylerine göre, suçlu davranışı ve suç nedenlerini farklı şekillerde yorumlamıştır (Uluğtekin, 1991a). Konu ile ilgili ilk teoriler suçu genellikle tek nedenle açıklamaya çalışırken, daha sonra geliştirilen teoriler suçu çok nedenli bir sosyal olgu olarak ifade etmişlerdir. Suça bilimsel yaklaşım ilk kez 18. Yüzyılın ikinci yarısında klasik ekolle olmuştur. Ekolün lideri İtalyan Beccaria’nın döneminde birçok filozofun bahsettiği toplumsal sözleşmeden ve “özgür irade” felsefesinden etkilenmiştir (İçli,1993). Yirminci yüzyılda ise toplum bilimlerinin üzerinde en çok durdukları sorunlardan biri suçluluk olmuştur. Böylece günümüzde suçun toplumsal ve bireysel yönlerini fark edebilmek ve suçlu kişiyi daha yeterli bir biçimde anlayabilmek mümkündür (Uluğtekin, 1991a). Çocuk suçluluğunun açıklanmasında, nedenler ortaya konulurken sübjektif ve objektif nitelikte bazı yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Teorileri biyolojik, psikolojik ve sosyolojik olmak üzere 3 ana başlık altında toplamak mümkündür. 1.2.1. Biyolojik Teoriler Tarih boyunca birçok fiziksel özellik ve şekil bozukluklarının kişinin ‘şeytani’ niteliklerini gösterdiği iddia edilmiştir. Örneğin ortaçağ yasaları, suç zanlıları arasında en çirkin olanın suçlu olma olasılığı en yüksek olan olduğunun söylemekteydi (İçli, 2007b). Lombrosso’ya göre; suçlu gelişimde geriye gitmiş olan bir yaratık olup (Saran, 1968), suçlu tiplerinin belli anotomik özelliklerle belirlenebileceğine inanmaktaydı. Lombrosso kafatası ve alnın biçimi, çene büyüklüğü ve kol uzunluğu gibi, suçluların dış görünüşleri ve fiziksel özelliklerini incelemiş ve bunların insan evriminin önceki aşamalarından kalan özellikler sergilediğini savunmuştur (Giddens, 2008). Hooton “Crime and Man” adlı kitabında birçok açıdan Lombrosso’nun teorisini teyit etmekte ve anti sosyal davranışı tamamen beden ve ırka bağlamaktadır. Hooton hatalı örneğinin seçimi nedeniyle pek çok eleştiri almıştır (Saran, 1968). 8 Hooton’dan sonra Sheldon vücut yapısı üzerine yeni bir araştırmaya başlamıştır. “Varieties of Human Physique” adlı kitabında insanları beden yapılarına göre üçe ayırmıştır: Endomorfik Tipler: Yuvarlak hatlı, kısa ince kol ve bacaklı, küçük kemikli olmak bu tipin beden özellikleridir. Mizaç yapısı ise; rahatı sever, yumuşak ve lüks eşyadan hoşlanır. Mezomorfik Tipler: Adaleli, el ve ayakları büyük, geniş göğüslü ve iri kemiklidir. Karakter özelliği; aktif, dinamik ve agresif olmasıdır. Ektomorfik Tipler: Narin, kemikleri küçük, burnu keskin hatlı, saçları tüy gibidir. Alerjenik hastalıklarından ve kronik yorgunluktan sürekli olarak şikayet eder. Kalabalıktan uzak durur, gürültüye hassastır (Saran, 1968). Daha sonra karı-koca Glueck’ler, 500 suçlu ve 500 suçlu olmayan kişiyi karşılaştırdıkları araştırmalarının sonucunda Sheldon’un tiplerine bir yenisini ‘‘Dengeli Tip’’i eklediler. Suçluların daha çok mezomorfik olduğunu ancak; yalnızca dış görünüşün suçlu davranışı açıklamak için yeterli olmadığını, diğer etkenlerle birleşince suçluluk ilişkisinin saptanabileceğini bildirdiler (Glueck-Glueck, 1950). Suçlu davranış etyolojisinde hormonların özellikle testosteron, serotonin, dopamin ve noradrenalinin etkileri de araştırılmaktadır. Serotononin agresyon üzerine inhibitör etki gösterdiği, intihar ve saldırgan davranışlardan noradrenalinin sorumlu olduğu bildirilmiştir (Coccaro ve ark., 1991, Gerra ve ark., 1997, Abay ve Tuğlu, 2000). 1.2.2. Psikolojik Teoriler Cyril Burt’un (1925) Küçük Suçlu adlı kitabının akademik psikoloji çalışmalarının başlangıcı olduğu belirtilmektedir. 400 okul çocuğunun özellikleri ve arka planlarının kapsamlı istatistiksel analizlerine dayanan bu çalışmada, suçluluğun çeşitli faktörlerin bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıktığı görüşü savunulmaktadır (Polat, 2004). Her türlü zihinsel durum ile karşılaşan ve tedavi eden psikiyatristler, toplumun sapmış, saldırgan ve anti-sosyal olarak etiketlenen bireyleri ile karşı karşıya gelirler. 9 Birçok kriminal davranış bazı kişilik bozukluklarıyla ve akıl sağlığı bozuklukları ve zeka gerilikleri ile de ilişkilidir (Underwood ve ark., 2004, İçli, 2007b). Psikolojik yaklaşımlar suç olgusunun açıklamasını toplumda değil bireyde aramışlardır. İlk araştırmaların çoğu akıl hastaneleri ve hapishaneler gibi kurumlarda yürütülmüştür. Bazı suçluların farklı kişisel özellikleri mevcut olabilir ancak suçluların hepsi aynı özellikleri taşımaz (Giddens, 2008). 1.2.2.1. Psikanalitik Teoriler Psikanalitik yaklaşıma göre, davranışlardaki sapmalar temel dürtülerin baskı altında kalmasından kaynaklanmaktadır. Bu baskı, uygar yaşamdaki adetler ve beklentilerle ve bilinç ya da süper ego ile açlık ve cinsel istekler gibi bazı temel dürtülerin çelişmesiyle ortaya çıkar (Sokullu Akıncı, 2009; Taft, 1950). Bu görüşün savunucularına göre suç; ego’nun ve id’in ilkel, saldırgan ve antisosyal güdülerini sınırlayamadığı bir kişilik bozukluğunun sonucudur. Suçlu bireyin yaşamı incelenirse, kusurlu bir süper egoyu oluşturacak koşullar ortaya çıkacaktır. Suç, ruhsal dengenin sağlanabilmesi için bir araç olarak belirir ve aynen nörotik savunma fonksiyonları gibi bir işlevi vardır (Nietzel, 1979; Sokullu Akıncı, 2009). Psikoanalitik düşüncelerin anlaşılması için bazı psikoanalitik kavramların kısa açıklanması gerekmektedir. Psikanaliz, Freud tarafından kurulan libido teorisini temsil eder. Freud, bilinçaltı ve onun içerdiği dinamik güçlerin neler olduğu konusunda kapsamlı bir teori ortaya koymuştur. Bu öğretinin anlaşılması için id, ego, süperego kavramlarının tanımı önemlidir (Kurzinger, 1993; Demirbaş, 2005). Alt benlik (id), cinsellik ve saldırganlık gibi içgüdüleri; üst benlik (süperego), anne-baba ve diğer önemli kişilerle etkileşim suretiyle geliştirilmiş değerlere dayanan vicdanı; benlik (ego) ise, alt benliğin istekleriyle üst benliğin istekleri arasında denge kurucuyu temsil eder. Freud, benliğin alt benliği denetleyememesi sonucu üst benlikte yapısal bozukluklar oluşmasıyla, dengesiz bir kişilik oluşacağını; bu durumun da davranışı etkileyerek suçluluğa neden olacağı görüşünü ileri sürer. Kişi yaşama iki içgüdü ile başlar: eros (yaşam ya da cinsellik içgüdüsü) ve thanatos (ölüm ya da nefret içgüdüsü). Benlik kişinin toplum gerçekleriyle kurduğu ilişkinin 10 bir bölümünü oluşturmakta, gerçekliğe uygun bir benliği olan kişi doyumunu erteleyebilmekte; ancak bundan tamamen vazgeçememektedir. Buna karşılık üst benlik ahlak, pişmanlık ve suçluluk duygularını geliştirdiğinden, kişinin toplumsallaşmasında temel güçtür. Bu şekilde üst belik, bilincin ve ideal benliğin gelişmesini sağlamaktadır. İdeal benlik, ‘‘ne yapılması gerektiğini’’; bilinç ise, ‘‘yanlış davranıldığı zaman suçluluk duyulması gerektiğini gösterir.’’ (Attar, 1994; Demirbaş, 2005). Psikanalitik görüşe göre suçluluk, benlik ile üst benlik gelişimindeki yetersizlikler nedeniyle suç dürtülerinin (alt benliğin) denetim altına alınamamasından doğar. Daha net bir ifadeyle, alt benliği çok gelişmiş bir kişi, sonunda suç işler. Bunun yanı sıra, aşırı gelişmiş bir üst benlik ise, alt benliğin arzularının doyurulmasına izin vermemektedir ve sonucunda nevrotik bir kişilik bozukluğu oluşmaktadır. (Attar, 1994; Demirbaş, 2005). Freud suçu nevrozlar gibi açıklamaktadır: Bir erkek çocuğunda bulunan babayı öldürme ve anneye sahip olma duygusuna oedipus kompleksi denir. Bu kompleks, bilinçaltında suçluluk duyguları oluşturur ve kişiyi mantık dışı garip davranışlara yönlendirir. Bazen depresyon, bazen aşırı alışveriş, bazen de diğer hukuka uygun ancak normal olmayan davranışlar şeklindedir. (Sokullu Akıncı, 2009) Freud, suçlu kişide bazen de Oepidal dönemden kaynaklanan ve bilinçaltına itilmiş suçluluk ve günahkarlık duygularını hafifletmek amacıyla ceza görme isteğinin olduğunu; suçlunun bu duygulardan arınabilmek için cezalandırılıp, yakalanmak arzusu ile suç işlediğini savunur. O’na göre suçluluk duygusu kişide suçu işlemeden önce vardır ve bu sebepten dolayı kişi suç işler (Nietzel, 1979; Sokullu Akıncı, 2009). 11 1.2.2.2. Kohlberg’in Gelişim Aşaması Teorisi Lawrence Kohlberg, ahlaki gelişim ve olgunlaşmanın üç düzey ve altı aşamada gerçekleştiğini söylemiştir. 1-Düzey: Gelenek Öncesi Dönem (Toplumsal Kurallara Uyma Öncesi) 2-Düzey: Geleneksel Dönem(Toplumsal Kurallara Uyma) 3-Düzey: Gelenek Ötesi Dönem(Toplumsal Kurallara Uyma Sonrası) (Gander & Gardiner,1993). İlk iki aşama, yapılan eylemlerin ortaya çıkan sonuçlarıyla değerlendirildiği aşamadır. İyilik, ödüller ve kişisel doyumla sonuçlanırken; kötülük, ceza ve kişisel doyumun olmaması ile sonuçlanır. İkinci iki aşamada, toplumsal standartlar ve hukuk kurallarına uyum yakalanır. Son iki aşamada ise mantık değerlendirilmesi yapılarak; düzenin değeri, kişisel ilkeler, ahlak ve adalet standartları oluşturulur (Nietzel, 1979; Sokullu Akıncı, 2009; Polat, 2004). 1.2.2. Sosyolojik Teoriler Sosyologlar uzun yıllardır suçu oluşturan sosyo-kültürel faktörler üzerine araştırmalar yapmaktadırlar. Sosyolojik araştırmalarda insan ikinci plandadır ve insanı etkileyen sosyo-kültürel koşullar araştırılır. Diğer taraftan sosyoloji sadece hukuk sistemi içinde suç olarak tanımlanan eylemlerle değil daha genel anlamda ortaya çıkan sosyal normlara aykırılıkları da inceler. Sosyolojik açıdan örf ve adet, kültür, din gibi etkenlerin olduğu kurallardan sapmalarda hukuk sitemi normlarına aykırılıklar gibi araştırılır (Sokullu Akıncı, 2009). 1.2.3.1. Kültürel Aktarım Teorisi Clifford Shaw ve Henry McKay tarafından ortaya konan bu kuramda sorunun temelinde sosyal düzensizliklerin olduğunu savunulmuştur. 1900-1923 yılları arasında, Şikago’nun kent haritasında çocuk suçluluğunun yüksek ve düşük olduğu bölgeleri belirleyen Shaw ve McKay yaptıkları araştırma sonucunda, suçun düşük 12 olduğu bölgelerde ailelerin çocuklarının ihtiyaçlarına duyarlı olduğu, çocukların geleneksel normlara göre yetiştirildiği, sapma ile ilgili davranışlara izin verilmediği, davranışların kontrol edildiği ve sosyal kuramların ihtiyaçları karşılamada yeterli olduğu; suçun yüksek olduğu bölgelerde ise ailelerin farklı norm ve değerlerle birlikte yaşadığı, çocukların bu norm çatışması içinde kaldığı, yaşanılan bölgenin sürekli göç aldığı, bölgede çetelerin oluştuğu, suçun bir gelenek gibi nesilden nesille aktarıldığı, sosyal kurumların ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığı bilgilerine ulaşmışlardır (Siegel ve Senna, 1981; Kaner, 1992). 1.2.3.2. Aykırıların Birleşmesi Teorisi Aykırıların birleşmesi teorisi, ilk kez Sutherland tarafından ortaya atılmış; Nettler, Cohen, Homans tarafından geliştirilmiş ve yine Sutherland tarafından geliştirilerek son halini almıştır. Teoriye göre; suçluluğun öğrenilmesi küçük ve birbirine yakın gruplarda olur (Hartung, 1966; Sokullu Akıncı, 2009). Bu teoriye göre suçlu davranış öğrenilmektedir. Sapıcı davranış, soya çekim ya da psikolojik nedenlerden ötürü ortaya çıkmaz. Aynı zamanda suçlunun icat ettiği bir şey de değildir (Nietzel, 1979; Saran, 1968; Sokullu Akıncı, 2009; Sutherland, 1947). 1.2.3.3. Anomi Teorisi Durkheim’in analizleri üzerine kurulmuş ve Robert K. Merton tarafından geliştirilmiş olan Anomi Teorisi suçluluğu toplumsal yapı üzerinden açıklar. Çeşitli sosyal koşulların bireyi artan kıskançlığa götürmesi ve diğer taraftan sınırsız gayretler sonunda düzenli kuralların yıkılması ile ilgilidir (Cloward, 1968; Demirbaş, 2005). Diğer bir ifadeyle Durkheim’e göre ahlaki yükümlülükler ve sosyal kurallar olmazsa, yaşam çekilmez hal almakta ve anomi ile sonuçlanmaktadır. Anomi ise bir kuralsızlık, normsuzluk durumudur. (Durkheim, 1951; Sokullu Akıncı, 2009). Merton ise, bu teoriyi sistemleştirip geliştirmiştir. Anomiyi, gerçekleştirilmeyen istek ve arzuların kişilerde sapıcı davranışa ve topluma hakim olan ahlakın reddine yol açması olarak tanımlamıştır (Polat, 2004a). 13 1.2.3.4. Alt Kültür Teorisi Suç ve suçluluk toplumun kültürel olarak hedeflenen amaçları ile elde edilen fırsatlar arasındaki dengesizliğin bir ürünüdür. Özellikle batılı topluluklarda başarılı olmak, çalışma ile elde edilebilir ve toplumsal statü ve maddi ödüller ile pekiştirilen bir idealdir. Ancak orta sınıf genç erkekler aldıkları eğitim ile başarıya ulaşamadıklarında başka statü ve başarı ölçütleri oluşturarak suçlu alt kültürleri kurmuşlardır (Bilton ve ark., 2008). Cohen’e göre çeteler yarar gütmez, olumsuz ve haindir. Çete içinde itibar kazanmak, başkalarına üzüntü vermekten zevk almak ve özellikle orta sınıfın değerlerine kaşı çıkmak yolu ile çete üyeleri kısa dönem mutluluk (hedonizm) peşindedir. Grup dışından olanlara ise düşmanca tavır sergilerler (Cohen, 1955; Sokullu Akıncı, 2009). Bu konuda araştırma yapan diğer iki önemli araştırmacı Clowland ve Ohlin (1960) ise, şehirlerde haraççılık ve organize suç gibi kanuna aykırı fırsat yapılarının olduğu bölgelerde suç alt kültürleri ve çetelerin meydana çıkabileceğini, kanuna aykırı olma fırsatların mevcut olmadığı yerlerde çetelerin birbirleriyle çatışma içinde olabileceğini bildirmişlerdir (Polat, 2004a). 14 1.3. Dünyada ve Türkiye’de Çocuk Suçluluğu 1.3.1. Dünyada Çocuk Suçluluğu Toplumların koymuş olduğu kurallar zamanla değişime uğrar ve yazılı- yazısız hukuk kuralları da değişir. Günümüz şartlarında yazılı hukuk kuralları zorunluluk olmuştur (Çevik, 2002). Suça sürüklenen çocuk ve gençler bütün ülkeler için çok önemli bir sorun haline gelmektedir ve çocuk suçluluğu uluslar arası bir problemdir (Çataloluk, 1983; Pellegrini ve ark., 2000). Çocuk suçlarının büyük bir bölümü grup halinde işlenmekle birlikte; bir çocuğun tek başına suç işlemesi de mümkündür. Çocuk suç gruplarında yetişkin değerlerini reddeden davranış kalıpları dikkati çeken önemli unsurlardandır. Bunun yanı sıra çocuk suçlarının belirli unsurları evrenselken, bazıları dünyanın çeşitli yerlerindeki kültürel yapı farklılığına bağlı olarak değişkenlik gösterir. Amerika Birleşik Devletleri, çocuk suçluluğu açısından artışın hızla yaşandığı ülkelerin başını çekmektedir. İşsizlik ve evsizlik sorunu dünyada çocuk suçluluğu ile yakından ilişkili bir problemdir (Öter, 2005). Suç işleyen çocukların yaklaşık %20’sinin mükerrer suç işlediği, suç işleyen çocuklar arasında erkek cinsiyetin baskın olduğu, kalabalık aile içinde yaşayan çocuklar ile düşük ekonomik ve eğitim seviyesinin risk faktörü olduğu çeşitli çalışmalarda bildirilmiştir (Farrington ve Loeber, 2000; Ozen ve ark., 2005,). Gelişmekte olan ülkelerde ve gelişmiş ülkelerde çocuk suçluluğu önemli bir problemdir. Erkek çocuklar sıklıkla hırsızlık ve şiddet suçu işlemekte, olayların çoğu şehir merkezlerinde olmakta, suç işleyen çocuklarda sigara, alkol ve madde kullanımı artmış bulunmaktadır (Farrington ve Loeber, 2000; Ellickson ve ark., 2001 ;Polat, 2004b; Ozen ve ark., 2005; Güngör, 2008). Günümüzde geniş aile yapısının yerini giderek artan oranda çekirdek aile yapısı almakta olup, çocuk ve gençlerin geleneksel kontrolü azalmıştır. Denetimdeki aksaklık ve eksiklikler suçun en güçlü nedenlerinden birisi olarak karşımıza 15 çıkmaktadır. Çağdaş Batı aile yapısındaki değişmeler çocuk suçlarının artmasıyla ilgili en önemli faktörlerden biridir (Salagaev, 2003; Öter, 2005). 1.3.2. Türkiye’ de Çocuk Suçluluğunun Görünümü Türkiye çağdaşlaşma yolunda ilerleyen, sanayileşmeye, kalkınmaya çalışmakta olan, sahip olduğu doğal, kültürel, tarihi ve toplumsal potansiyelle ileriye doğru hızlı değişim kat etmekte olan bir ülkedir (Yavuzer, 2009b). Endüstri ve teknik alanlardaki yeniliklere ayak uydurma çabası, kırsal alanlara nazaran kentsel alanlara yapılan yatırımlar, endüstrileşmenin kontrol altına alınamaması, 1960’lı yıllarda köyden kentlere göçlerin başlaması sonucunda, 1970’lı yıllarda çarpık kentleşmenin başlamasına neden olmuştur (Attar, 1994). Ülkemizde toplumsal değişme tüm olumlu ve olumsuz sonuçlarıyla beraber yaşanırken, suçluluk oranlarında görülen artış, çocuk suçluluğunda da kendisini hissettirmektedir (Yavuzer, 2009b). 2009 yılı ceza infaz kurumu istatistiklerinden 2000 - 2009 yılları arasında ceza infaz kurumları ile eğitim evlerine giren hükümlü çocuklara ait bilgilere bakıldığında; çocuk ceza infaz kurumuna ve eğitim evine giren çocuk sayısında yıllara göre artış ve azalış olduğu görülmektedir. 2000 yılında çocuk sayısı 428 iken, 2009 yılında 652 olmuştur. Hükümlü çocukların suç türü yapısına bakıldığında ise; son yıllarda yağmanın (gasp) ve hırsızlığın en fazla görülen suç türü olduğu, öldürme ve cinsel suçlarında hırsızlıktan ve yağmadan sonra geldiği görülmektedir. Ceza İnfaz Kurumunun verilerinde 2009 yılı verileri incelendiğinde; bu yılda çocuk ceza infaz kurumu ve eğitim evlerinde toplam 652 hükümlü çocuk olduğu, çocuk ceza infaz kurumu ve eğitim evlerine giren çocukların 647'sinin erkek, 5'inin ise kız çocuğu olduğu, çocukların %71.8'i suç işlediği anda 14, 15, 16, 17 yaşlarında olup 14 ve 15 yaşlarında yığılma olduğu görülmektedir. (Ceza İnfaz Kurumu İstatistikleri, 2009). Çocuk suçluluğu açısından Türk hukuk sisteminde dikkati çeken noktalardan biri, yetişkinler için suç olarak kabul edilen davranışların çocuklar içinde geçerli 16 olmasıdır. Bunun yanında Türk hukuk sisteminde de tüm hukuk sistemlerinde olduğu gibi çocuk suçlular ceza sorumluluğu açısından yetişkinlerden ayrılmakta ve onlara farklı yaptırımlar uygulanmaktadır.( Uluğtekin, 1991a). Türkiye’de suçlu çocuk ıslah kurumuna gelmeden önce uzun bir süreçten geçmektedir. Bu süreci, suç işledikten yargılamaya kadar olan birinci aşama ve yargılamadan ıslah evine yerleştirilmeye kadar olan ikinci aşama şeklinde iki bölümde ele alabiliriz. Uygulamada, suç işleyen çocuğun karşılaştığı ve tutuklanma aşamasına kadar sık sık beraber olduğu resmi görevli polis ya da jandarmadır (Uluğtekin, 1991a). Suç haberini alır almaz polis ya da jandarma çocuğun kimliğini saptar ve hazırlık soruşturmasına temel olan ifadeleri alır. Cumhuriyet savcılığının isteği doğrultusunda, 12-15 yaş arasında suç işleyen çocukların suçun hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediği yönünden muayene edilmesi için çocuklara yine polis ve jandarma eşlik eder (Biçer ve ark., 2009; Toroslu ve Feyzioğlu, 2010). Hazırlık soruşturması sonrasında cumhuriyet savcılığı kamu davası açılmasını gerekli görmediğinde takipsizlik kararı verir. Çocuk kamu davası açıldığında, işlediği suçun türüne göre, tutuklu ya da tutuksuz yargılama sürecine girer (Uluğtekin, 1991a). Haklarında tutuklama kararı verilen çocukların ülke genelinde önemli bir kısmı yetişkinlerin bulunduğu ceza ve tutukevlerinin çocuk bölümlerine yerleştirilmektedir. Türkiye genelinde sadece İstanbul ve Ankara illerinde çocuklara ait tutukevi vardır. Cezaları kesinleşen çocukların bir bölümü ise, Ankara, Elazığ, İzmir illerindeki ıslahevlerine gönderilmektedir (Bal, 2005). 1.3.2.1. Türkiye’de En Çok İşlenen Çocuk Suçları Türleri Endüstrileşme ile birlikte ilkel suç biçimlerine birçok suç eklenmiştir. Endüstrileşme, basit bir toplumda olanaksız olan mala ve şahsa karşı çeşitli suçları işlemek için fırsatlar oluşturmuştur (Özkök, 1996). Türkiye’de çocukların en çok işlediği suçların başında hırsızlık, kapkaç, şiddet davranışı gelmektedir (Ozen ve ark., 2005). Ancak bu genel ilke, bazen istisnalar göstermekle birlikte; bölgesel yapıya, kültüre göre değişim gösterebilmektedir. 17 Adalet Bakanlığı’nın adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2009 yılı adli istatistiklerine bakıldığında; Çocuk ve Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri’ne açılan davaların suç türlerine göre dağılımları incelendiğinde en çok işlenen suçun %44.6 oranıyla mal varlığına karşı olan suçlar olduğunu görmekteyiz. Bu suç türünü %19.9 ile vücut dokunulmazlığına karşı suçlar, %12.8 ile de hürriyete karşı işlenen suçlar takip etmektedir. Toplam 83.918 olan suç sayısının 76.952 tanesinin erkek, 6.966 tanesini kız çocukları tarafından işlenmiştir. Cinsiyete göre değerlendirme yapıldığında erkek çocuklarının kız çocuklarına oranla daha fazla suç işlediği görülmektedir. (Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 2009). 1.3.2.1.1. Şahsa Karşı İşlenen Suçlar İnsan hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre herkes; yaşama, özgürlük, korunma, maddi ve manevi varlığını geliştirme ve güvenlik haklarına sahiptir (http://www.ihd.org.tr). Şahsa karşı işlenen suçlar kişilerin yaşama hakkı, beden bütünlüğü hakkı, şeref hakkı gibi en önemli haklarına zarar veren suçlardır. Yaşama hakkı devlet tarafından korunmaya alınmıştır (Toroslu ve Feyzioğlu, 2010). Ülkemizde şahsa karşı işlenen suçlardan hüküm giyenler genellikle kan davası, hayvan ve arazi anlaşmazlığı, namus temizleme gibi sosyal içerikli sorunlar nedeni ile suç işlemektedir. Kan davalarında toprak ve sınır anlaşmazlıkları ile namus ve şeref anlayışı gibi toplumsal nedenler büyük rol oynamaktadır. Toprak davalarının çoğu kuşaktan kuşağa aktarılan cinayet zincirlerine sebep olmaktadır (Yavuzer, 2009b). 1.3.2.1.2. Mala Karşı İşlenen Suçlar Friedlander (1971) insanların bir şeyler çalmalarının o şeye sahip olma isteklerinden kaynaklandığı şeklinde açıklamıştır. Psikanalitik görüşe göre; kişiler sadece fizyolojik gereksinimlerini gidermek için değil aynı zamanda sevgi ve sevecenlik eksikliğini de gidermek için bu yola başvurmaktadır (Yavuzer, 2009b). Anayasamızın 35. Maddesine göre, tüm bireyler mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. T.C.K.’ nun 141- 149. maddelerinde malvarlığına karşı işlenen suçlar arasında ele alınmaktadır (İçli, 1993; Toroslu ve Feyzioğlu, 2010 ). 18 Mala karşı işlenen suçlar bir yandan endüstrileşme ve kentleşmenin arttığını, diğer bir yandan ise yoksul gençlerin daha çok şeye ihtiyaç duyduklarını göstermektedir (Attar, 1994). Yavuzer mala karşı suç işleyen gençlerin bu suçları daha çok İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi büyük kentlerin pazar yerleri ve miting alanlarında gerçekleştirdiklerini bildirmiştir (Yavuzer, 2009b). Gelişen ekonomi alt sınıftaki gençlere daha fazla yatırım yapması gerekmektedir. Aksi takdirde, gittikçe çoğalan ve artan çekici seçenekler arasında giderek yoksullaştığını gören alt sınıftaki gençler, mala karşı daha fazla suç işleyebileceklerdir (Attar, 1994). Ülkemizde çocuk suçluluğu kapsamında çeteleşmenin ve uzmanlaşma yaygın değildir (Çevik, 2002). Yakalanan genç ve çocukların günübirlik düşüncelerle bu tür suçlara yöneldikleri ve çok uzmanlaşmış olmadıkları görülmektedir (Çevik, 2002). Çocukların en yaygın işlediği suç pek çok çalışmada hırsızlık olarak tespit edilmiştir (Ozen ve ark., 2005; Göker ve ark., 2006). Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’ndan ceza ehliyeti yönünden değerlendirilmesi istenen mental retarde olguların %34,1’inin hırsızlık ve gasp suçu işlemiş olduğu belirlenmiştir (Cantürk ve ark., 2002) 1.3.2.1.3. Cinsel Suçlar Cinsel saldırı; rızası olmayan veya yaş küçüklüğü, akıl hastalığı gibi nedenlerle rızası kabul edilmeyen bir kişiye, fiziksel güç kullanımı, tehdit, korku ve hile gibi zorlamalarla, cinsel içerik taşıyan, cinsel doyumu amaçlayan, toplumun kabul etmediği bir davranışta bulunulmasıdır (Soysal ve Eke, 1999; Aksoy ve ark., 1999). Cinsel suçlar genital bölgeleri elleme, teşhircilik, röntgencilik, pornografide kullanımdan ırza geçmeye kadar çok geniş bir yelpazedeki tüm davranışları kapsamaktadır. Şiddet içermesi gerekmez (Aksoy ve ark., 1999; Polat, 2004). Cinsel suçlar insanın temel hak ve özgürlüklerine, bireysel özerkliğine ve bütünlüğüne yönelmiş en ağır saldırı türüdür (Polat ve ark., 1994). Bu suçların özellikleri ve oluşumu, işlendikleri bölgeye çevre şartlarına, aile eğitimine, çocuğun ruhsal durumuna göre değişiklik gösterebilmektedir (Çataloluk, 1983). 19 Cinsel saldırı suçu için saldırganların cinsellikten çok güç, kontrol, zorbalık ve hakimiyet arayışında olmalarıdır (Packard ve Rosner, 1985). Kız kaçırma suçu işleyen gençlerin bu davranışı evlenme amacıyla sergiledikleri de bildirilmiştir (Cantürk, 2002). Cinsel suçların temel nedeni öfke, düşmanlık güç gösterisi olabileceği gibi, zarar verme amacı da taşıyabilir (Yüksel, 1996). Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’ndan ceza ehliyeti yönünden değerlendirilmesi istenen mental retarde olguların %24,7’sinin cinsel suç işlemiş olduğu bildirilmiştir (Cantürk ve ark., 2002). Cinsel saldırı mağdurlarının muayenesi kadar şüphelinin muayenesi de önemlidir (Cantürk ve Cantürk, 2006). 5237 sayılı yeni TCK’nın 103’ncü maddesine göre, “ (1)Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır. (2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” demektedir. (http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html) 104’ncü maddesine göre, 20 “(1)Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.” demektedir. 104. Maddenin 2. fıkrası Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. 765 sayılı eski TCK’nın 414’ncü maddesine göre, “Her kim 15 yaşını bitirmeyen bir küçüğün ırzına geçerse beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkum olur. Eğer fiil cebir ve şiddet veya tehdit kullanılmak suretiyle veya akıl veya beden hastalığından veya failin fiilinden başka bir sebepten dolayı veya failin kullandığı hileli vasıtalarla fiille mukavemet edemeyecek bir halde bulunan bir küçüğe karşı işlenmiş olursa ağır hapis cezası on seneden aşağı olamaz.” demektedir. 415’nci maddesine göre, “Her kim 15 yaşını bitirmiyen bir küçüğün ırz ve namusuna tasaddiyi mutazammın bir fiil ve harekette bulunursa iki seneden dört seneye ve bu fiil ve hareket yukarki madddenin ikinci fıkrasında yazılı şartlar içinde olursa üç seneden beş seneye kadar hapsolunur.”demektedir. 416’ncı maddesine göre, “On beş yaşını bitiren bir kimsenin cebir ve şiddet veya tehdit kullanmak suretiyle ırzına geçen veyahut akıl veya beden hastalığından veya kendi fiilinden başka bir sebepten veya kullandığı hileli vasıtalardan dolayı fiille mukavemet edemiyecek bir halde bulunan bir kimseye karşı bu fiili işliyen kimse yedi seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır. Yine bu suretle ırz ve namusa tasaddiyi tazammun eden diğer bir fiil ve harekette bulunursa üç seneden beş seneye kadar hapsolunur. 21 Reşit olmıyan bir kimse ile rızasiyle cinsi münasebette bulunanlar fiil daha ağır cezayı müstelzim bulunmadığı takdirde altı aydan üç seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” demektedir. (http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/765.htm) 22 1.4. Çocuk Suçluğunun Bireysel ve Çevresel Nedenleri Çocuğun davranışları sosyalizasyon sürecinin başarısına bağlıdır. Topluluktaki değerler, normlar, davranış şekilleri, sosyal ilişkiler ile okul ve medya çocuk davranışını etkiler (Romero ve ark., 2001; Vitaro ve ark., 2000). Çocuk suçluluğunun nedenlerinin bilinmesi, suça sürüklenen çocukların yeniden topluma kazandırılması için uygulanacak bireysel tedbirlerin saptanmasında, çocuk suçluluğunu engelleyecek toplumsal politikalar üretilmesinde ve başarı ile uygulanmasında büyük bir rol oynamaktadır (Bıyıklı, 1972). 1.4.1.Bireysel Faktörler Bireysel nedenler suç işlemede önemli bir unsurdur. Suçun işlenmesinde organik ve biyolojik etkenlerin doğrudan ya da dolaylı bir etkiye sahip olabileceklerini söylenmektedir (Temel ve Aksoy, 2005; Ereş, 2009). Ancak her şeyden önce çocuk algılama, değerlendirme ve uygun davranışlarda bulunma konusunda yetişkinlerden farklıdır ve çocuklar özel bir statüde değerlendirilmelidir. (Kopar, 2008) Bıyıklı’ya göre çocuğu suça iten bireysel nedenlerin başında kişilerdeki mevcut biyolojik ve psikolojik bozukluklar gelmektedir. Bu bozukluklar çoğunlukla diğer nedenlerle beraber ortaya çıkmaktadır (Bıyıklı, 1972). Beslenme yetersizliğinin de, suçluluk konusunda bir etken olduğu kabul edilmektedir. Ancak beslenme yetersizliği yoksulluk ve bedensel gereksinmeyle de son derece yakından ilişkilidir. Ayrıca hormonlar ve nörotransmitterlerin azlığı ve veya çokluğunun suçluluk davranışına etkisi de araştırılmaktadır (Coccaro ve ark., 1991; Gerra ve ark., 1997; Abay ve Tuğlu, 2000; Yavuzer, 2009c). 23 1.4.2. Çevresel Faktörler Çevresel faktörler aile, okul ve akran grubu olmak üzere üç alt başlık altında incelenebilir. 1.4.2.1. Aile ve Çocuk Suçluluğu Aile toplumların özelliklerine göre yapısal farklılıklar göstermenin yanı sıra tüm dönemlerde vazgeçilmez bir yapı taşı olmuştur (Solak, 2010). Çocuk toplumsallaşma özelliğini en yoğun ve samimi şekilde aile içinde kazanır (Polat, 2004b). Vergani’ye göre, çocuğun kişiliğinin oluşumunda en ağır sorumluluk ailededir. Çocuktaki uyuşmazlığın ortaya çıkmasından, çocuğun gelişme çağında ortaya çıkan bu uyuşmazlığı önleyememesinden aile sorumludur ( Yavuzer, 2009d). Gider (1961)’e göre de çocuğun suçtan uzak durmasında ailenin etkisi önemlidir. Anne- babanın birbirleriyle olan ilişkilerindeki uyumsuzluğu çocuk suçluluğu açısından önemlidir. Çünkü çocuk anne- babasıyla ya da başkasıyla olan ilişkilerinde her zaman annebabasını model alacaktır (Soyaslan,1998b). Yakın çevrenin de birey üzerinde olumlu-olumsuz etkileri vardır. Bunlar bireyin psiko-sosyal yapısını gerek nitelik, gerekse şekil yönünden etkilemektedir (Yavuzer, 2009d). Sutherland ve Cressey (1966) suça sürüklenen çocukların ailelerinde; diğer üyelerden birinin suçlu ya da alkolik olması, boşanma, ölüm veya terk gibi nedenlerle parçalanmış aile olması, ihmal, körlük veya bir başka özür ya da hastalık nedeniyle ebeveyn kontrolünün eksik olması, aşırı ihtimamlı baskın ebeveyn, çok kalabalık aile, işsizlik, yetersiz gelir gibi ekonomik sorunlar olması gibi özelliklerin sıklıkla bulunduğunu bildirmişlerdir (İçli, 2007c). Çocuk, içinde yaşadığı kültürün değerlerine sahip olur. Aile, hayati gereksinimlerin dışında, çocuğun sevgi, korunma gibi ihtiyaçlarını da karşılamakla yükümlüdür. Bu duygular uygun bir şekilde doyurulmadığında, bütün hayat boyunca ego’ nun engellenme eşiğini zorlayacak saldırganlık dürtülerin ortaya çıkmasına neden olabilir (Savaşır 1969; Özsan 1970). 24 Parçalanmış ailesi olan her çocuk suça sürüklenmez, çocuğun aile çevresinde zararlı başka faktörler de etkilidir. Çocuklukta güven duygusunu sarsan çeşitli faktörler kişiyi davranış bozukluğuna yönlendirebilir ve güven duygusunu sarsan en önemli etkenlerden biri parçalanmış ailedir. Kız çocuklar erkek çocuklara oranla anne-baba yokluğundan daha fazla etkilenmektedir. Çocuğun davranışı, ailenin ne zaman parçalandığı ile de bağlantılı görülmektedir. Genellikle parçalanma 10 ve daha küçük yaşlardaki çocuklar için ciddi sorunlar oluşturmaktadır (Saran,1979). 1.4.2.2. Okul ve Suçluluk 17. yy.’da Victor Hugo: ‘‘Bir okulun yapılması, bir hapishanenin kapanması demektir.’’ sözüyle, eğitim ve suçluluk arasındaki ilişkiye doğrudan dikkat çekmiştir. Araştırmaların birçoğu da okulu, çocuk suçluluğun yok edici bir kurum olarak nitelendirmiştir (Yavuzer, 2009d). 20. yy başlarında çocuk suçluluğunun önlenmesi, ilkokulların yaygınlaşması ile çözümlenebilecek bir sorun olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu olgu günümüzde oldukça karmaşık bir hal almış; Türkiye’nin de dahil olduğu tüm dünya ülkelerinde okulların yaygınlaşması, çocukların suça yönelmesini önleyememiştir (Kuzuoğlu, 1980). Gölcüklü (1962)’ye göre; suç işlemiş çocuklardan ne kadarının okur-yazar olmadığını belirlemek, okuyup-yazma bilmeyenlerin suç işlemeye daha meyilli olduğunu göstermenin yanında okur- yazar oranının düşük olduğunu da göstermektedir. Suç işleyen çocuklar arasında okur- yazar oranının genele göre düşük olduğu tespit edilmiş olsa da, okur-yazarlığın suçu azaltan bir faktör olduğunu söylemek yine de çok zordur. Çünkü okur-yazar olamama çocuktaki akıl yetersizliğinden veya ailenin ilgisizliği sebebi ile çocuğun okula devam edememesinden de kaynaklanabilir. Okul çocuğun, örgütlü, kurumsal ve toplumsallaştırma tekniği yüksek yapıyla karşılaştığı ilk yer olup; aileden edinilen kimliğin pekiştirileceği, topluma uygunluk tanımlarının net olarak öğrenildiği ve çocuğun gelecek fikriyle tanıştığı yerdir. Toplumun örgütlü bir kurumu olan okulda, roller, sorumluluklar ve uyulması gereken yazılı kurallar söz konusudur. Toplumun ve yetişkinlerin çocuk üzerinde doğrudan bir etkisinin görüldüğü bir ortam oluşturan okulda; toplumsal değerlerin ve normların biçimlenmesine, diğer bir deyişle toplumsallaşmaya önemli ölçüde katkı sağlanır (Polat, 2004b). 25 Çocuğun okul başarısızlığı okulun çocuk üzerindeki önemini yitirmesine ve yetersiz toplumsallaşmaya yol açabilir. Suçluluk yetersiz toplumsallaşmanın sonuçlarından biridir. Okul başarısızlığı ile suçluluk arasında anlamlı ilişkiler gözlenmektedir (Polat, 2004b). Aynı zamanda okul idaresi ile aileler arasında kurulacak iş birliği, çocuğun daha güzel kontrolünü sağlamaktadır (Gider, 1961). Bazı durumlarda okul, çocukların gelişme ve uyum güçlüklerini çözmeye yardımcı olmak yerine; farkında olmadan güçlüğü artırıcı etkiler yaratmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da çocuğun okuldan kaçması, hırsızlık yapması vb. gibi sorun ve sonuçları doğmaktadır (Yavuzer, 2009d). 1.4.2.3. Akran Çevresi ve Suçluluk Çocuğun ailede kazandığı sosyalizasyonunun hemen arkasından karşılaştığı diğer bir sosyalleşme gücü akran grubudur. Önceleri mahalle arkadaşlığı ya da oyun gruplarıyla başlayan bu çevre; daha sonraları okul, iş ya da başka isimler altında arkadaşlıklara dönüşür. Akran grubunun çocuk üzerinde çok güçlü etkisi bulunmaktadır. Bu etki ergenlik çağında zirveye ulaşır (Polat, 2004b). Patterson ve Anderson (1964), çocuğun yaşı büyüdükçe toplumsal pekiştiricilere duyarlılığının arttığını ortaya koymuşlardır. Ergen için grup yaşamı, bireysel bağımsızlığını kazanabilmesi için büyük bir olanaktır. Akran grubunun olumlu etkilerinin yanında olumsuz etkileri de olabilmektedir. Hatta bu olumsuz etkiler olumlulardan daha baskındır. Aile ilişkileri yetersiz olan suç işlemeye yönelik çocukların akran gruplarına daha çok ilgi duydukları ve akran gruplarından olumsuz etkilendikleri söylenebilir (Uluğtekin, 1991b). 26 1.5. Çocuk Mahkemeleri Çocuk mahkemelerinin Dünya’da ve ülkemizdeki temel işlevi suç işlediğinden şüphelenilen çocukların yargılanması, bu çocukların korunması ile topluma kazandırılması için önlemler almaktır (Bal, 2005). Çocuk mahkemeleri; çocuğun psikolojik, fiziksel, duygusal ve eğitimsel ihtiyaçlarını temel almaktadır ve suçlu çocuğu cezalandırmak yerine çocuğun topluma kazandırılması amacını taşır (Zastrow, 1991). İlk çocuk mahkemesi 1899 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin İllinois eyaletinde kurulmuştur ve diğer eyaletlerde kurulan mahkemeler bunu izlemiştir. Avrupa’da ise çocuk mahkemeleri 1903 yılından itibaren kurulmaya başlamıştır (Bal, 2005). Ülkemizde çocuk mahkemelerine ilişkin “Çocuk Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun”, TBMM’de 1979 Çocuk Yılı’nın da etkisiyle 2253 sayılı yasa olarak kabul edilmiş ve 21 Kasım 1979’da Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır. Daha sonra esas kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesi, bazı maddelerinin kaldırılması yoluna gidilmiş ve yürürlüğe giriş tarihi 1982 olarak belirlenmiştir. Ancak çocuk mahkemelerinin fiilen kurulması 1987 yılının sonunda gerçekleşmiştir (Uluğtekin, 1994b). Çocuk mahkemeleri, çocukların yetişkinlerden ayrı yargılanması amacıyla kurulmuştur. Türkiye’de bu amaçla İstanbul’da üç, İzmir’de üç, Ankara’da iki, Trabzon, Diyarbakır ve Kocaeli’nde birer olmak üzere toplamda 11 çocuk mahkemesi kurulmuştur (Cankurtaran Öntaş, 2008). Çocuk mahkemelerinin kuruluş ilkelerine göre; çocuk gelişimini sürdürmekte olan bir varlık olduğundan işlediği suçtan tümüyle o sorumlu tutulmamalıdır. Çocuk adalet sisteminin tek amacı, onu rehabilite etmek olmalıdır. Çocuk hakkında verilecek kararda, çocuğa ait özel koşullar ve gereksinimler dikkate alınmalıdır. Çocuk adalet sisteminin, yetişkin suçluların tabi tutulduğu katı, karmaşık, cezalandırıcı ve şekilci işlemlerden uzak tutulması gerekmektedir (Uluğtekin, 1994a). 27 Çocuğun yetişkinden farklı olduğu gerçeği çocuğa hukuksal yaklaşımın da farklı olmasını zorunlu kılar. Çocuklar psiko-sosyal özelliklerinin farkında olan, problemlerini çözme anlayışında olan yargıçlar tarafından yargılanmalıdır (Bal, 2005). 28 1.6. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi ve Suça İtilmiş Çocukların Yeniden Toplumsallaşması Çocuk suçluluğu dört aşamada incelenebilir. Birinci aşamada çocukta suça ilişkin davranış oluşur. Bu aşama aile, akran grupları, öğretim kurumları gibi sosyal çevre etkilidir. Çocuğun suç davranışını göstermesi ve yargılanması ikinci aşamayı meydana getirmektedir. Üçüncü aşama, tutuklamanın olduğu ve cezanın çekildiği aşamadır. Dördüncü aşama ise katılma ve yeniden sosyalleşmenin sağlanması aşamasıdır. Olgunun anlaşılması ve çözüm önerileri üretilebilmesi için bütünsellik içinde ele alınmalıdır (Bal, 2005). Toplumun veya bireylerin korunması, ancak sosyal hukuk devletinin gereklerinin yerine getirilmesi ile mümkün olacaktır. Şiddete özendirmenin ve şiddetin çözüm yolu olarak gösterilmesinin önüne geçilmelidir. Cezanın temel prensiplerinden olan bireyin kazanılması ve toplumda yaşayabilmesini sağlayacak rehabilitasyon programlarının uygulanması ve yaygınlaştırılması sağlanmalıdır (Arslan ve ark., 2007). 1.6.1. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi Suç işleyen çocuk ilk müdahale ile karşılaştığı andan itibaren, yeniden toplumsallaşma sürecinin içine girmiştir. Bu sebeple, bu aşamada çocuğun polis ve jandarma ile olan ilişkisinin niteliği çok önemlidir. Sürecin özelliklerine uygun olarak suçlu çocuklarla çocuk polisleri ilgilenmektedir (Uluğtekin, 1991a). Çocuk suçluluğunun önlenmesinde çocuk ve ailelerinin karşılaştığı sorunların üstesinden nasıl gelineceği, öncelikli bir eğitim sorunu olup; özellikle anne ve baba eğitiminin önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Akyüz (1991)’e göre ailelerin çok önemli eğitim işlevleri bulunmaktadır. Aile çocuğun sosyalleşmesinde büyük bir önem taşımaktadır. Bu sosyalleşme olgusuyla çocuk, toplumdaki bir takım emir ve yasakları öğrenir. Aile, çocuğu okula hazırlar. Bu hazırlık çocuğun aile içerisinde bedensel, zihinsel ve duygusal açıdan belli bir olgunluğa ulaşmasıyla gerçekleşir. Ailenin çocuğa bakımına bağlı olarak çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimi bir boyut kazanır. Ailenin bunu başarabilmesi için, maddi ve manevi kaynaklara sahip olması, yeterli bilgi düzeyine sahip olması gerekmektedir. Çocuk 29 iyi ve kötü alışkanlıkların çoğunu okula henüz başlamadan aile içerisinde öğrenmektedir (Ereş, 2009). Uluğtekin, okulun çocuğun toplumsallaşması üzerindeki etkilerini aşağıdaki gibi sıralamıştır: Okul, toplumsal değer ve normların biçimlenmesine katkıda bulunur, Çocuğun akran gruplarıyla etkileşimine fırsat tanıyan bir ortam oluşturur, Çocuğun model almaya ve taklit etmeye yöneleceği kişilerle karşılaşmasına olanak sağlar, Okul eğer başarısız olursa, çocuk üzerindeki etkisini kaybeder; hatalı ve eksik toplumsallaşmaya neden olur (Uluğtekin, 1991b). Suçluluğun önlenmesindeki en önemli yöntemlerden biri erken tanı ya da önleyiciliktir. Bu yöntemle, henüz okula başlamamış 6-7 yaşlarındaki çocuklara uygulanan testler sonucunda anti-sosyal eğilimler saptanabilmekte, eğitim ve öğretim bu doğrultuda gerçekleştirilmektedir (Yavuzer, 2009e). Amerika’da Glueck’ler tarafından geliştirilen erken tanı tabloları yoluyla, gelecekte suçlu olabilecek yapıları teşhis etme olanağı sunmuştur. Bu tablolar okula başlayan çocuklar için hazırlanmış olup; toplumsal etkenlerle, karakter ve mizaç özelliklerini ilgilendiren öğelerden oluşmaktadır. Amerika ve Avrupa’daki uygulamaların ortaya koyduğu sonuç gösteriyor ki, vakaların %90’ında suçluluk 5-6 yaş gibi çok erken dönemlerde teşhis edilebilmektedir (Benson, 1958; Yavuzer, 2009e). 1.6.2. Suça Sürüklenen Çocukların Yeniden Toplumsallaşması Çocuğun bedensel, zihinsel ve psikolojik olarak yetişkinlerden farklı özelliklerinin olması suça yönelmiş çocuklara farklı yöntem ve uygulamalarla yaklaşılmasını gerekli kılmaktadır. Çocuğun büyüme ve gelişme sürecine paralel olarak düzenlenen bu yöntem ve uygulamaların yargılama sürecinde olduğu gibi yargılama sonrasında da devam ettirilmesi, çocukların topluma kazandırılabilmesi için büyük önem taşımaktadır. 30 Çocukların içinde bulundukları kritik gelişim dönemleri dikkate alınarak, uygun yaşam koşullarının sağlanması ya da çocuğun kendi başına bu şartları sağlayabilecek duruma getirilmesi gerekmektedir. Tahliye sonrası korumanın bir yıl süreyle zorunlu olduğu İngiltere örneği gibi ülkemizde de hem çocuklar hem de yetişkinler için bu şekilde zorunlu bir koruma süreci sağlanabilmelidir (Aydoğan ve Aydoğan, 2004). Ülkemizde ise 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 10. maddesi” Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından, kendisine intikal eden olaylarda gerekli önlemler derhâl alınarak çocuk, resmî veya özel kuruluşlara yerleştirilir” uygulanmaya çalışılmaktadır (Çocuk Koruma Kanunu, 2005). Tahliye sonrası gidecek yeri olmayan çocuk ve gençlerin akademik ve mesleki eğitimlerini sürdürdükleri "Fatma Üçer Öğrenci Evi" gibi bağışlarla hayata geçirilebilecek kurumlar mümkün olduğu ölçülerde her ilde açılmalı aynı zamanda işleyişi dışında devlete bir yük getirmemesi için giderleri de yine gönüllü kişi ya da kurumlar tarafından karşılanabilmelidir. Bu kurumların dışında çocuğun suç ve kişisel özellikleri göz önüne alınarak koruyucu aile yanına yerleştirme olanakları da mümkün olmalı, çocukların toplumla bütünleşmesinde aileler etkin çabalar için teşvik edilmelidir (Aydoğan ve Aydoğan, 2004). Bu çalışmada çocuk suçluluğuna ağır ceza mahkemeleri yönünden çocuk suçluluğunun kapsamı, sonuçları hakkında bilgi edinerek ilgili profesyonellerle veri paylaşımı yaparak çocuk suçluluğunun toplumsal boyuttaki önemine vurgu yapmak amaçlanmıştır. Bu nedenle Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması yapılan, olay tarihinde çocuk yaş sınırları içerisinde bulunan kişilerin sosyodemografik özellikleri, olay türleri, mağdur özellikleri ve verilen kararlar incelenmiştir. 31 2. GEREÇ VE YÖNTEM 01.01.2007-31.12.2010 tarihleri arasında Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde karara bağlanan davaların dosyaları ve karar kartonları retrospektif olarak incelendi. Sanık sıfatıyla yargılanan çocukların sosyo-demografik özellikleri, kaç kişiyle birlikte suç işledikleri, geçmişe ait sabıka kaydı olup olmadığı, yargılama sonucunda kararın niteliği ile mağdurlara ve olaylara ait özellikler belirlendi. Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde 01.01.2007 ile 31.12.2010 tarihleri arasında karara bağlanan davalara ait 91 (%25,9) dava dosyası ile dava dosyalarına ulaşılamayan 260 (%74,1) karar kartonu incelenmesi sonucunda bu süre içerisinde 351 davanın karara bağlandığı belirlenmiştir. Elde edilen veriler SPSS 16.0 programı kullanılarak verinin nitel ya da nicel olma durumuna göre betimsel istatistiksel analizleri yapılmış, sonuçlar tablo ve grafikler halinde sunulmuştur. Değişkenler arasında ikili veya üçlü çapraz tablolar elde edilerek Pearson Ki-kare (chi-square) testi yapılmıştır. Bu araştırma Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nün 25.06.2010 tarih ve 5920/44207 sayılı izni ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmamıza konu olan olaylardaki şahısların kimlik bilgileri gizli tutulmuştur. Araştırma bir yıl süreyle devam etmiştir. 32 3.BULGULAR 349 (%99,4) olgu erkek olup, 2 (%0,6) olgu kızdır. Yaş dağılımı 12,21 ile 17,99 arasında değişmekte olup yaş ortalaması 16,10 (sd=1,41)’dir. Sanıklar TCK madde 3’e göre 2 grupta değerlendirmeye alınmıştır. Yaş Grupları 12 ile 15 arası 41,9% 147 olgu 16 ile 18 arası 58,1% 204 olgu Şekil 3.1. Yaş grupları dağılımı görülmektedir. 33 Çizelge 3.1. Suça Sürüklenen Çocukların Doğum Yerlerine Göre İncelenmesi Doğum Yeri Olgu Sayısı Yüzde Ankara içi 246 %70,1 Ankara dışı 103 %29,3 Yurt dışı 2 %0,6 Toplam 351 100,0 Çizelge 3.1’de suça sürüklenen 351 çocuğun doğum yerlerine bakıldığında 246 (%70,1)’sının Ankara içinde, 103 (%29,3)’ünün Ankara dışında ve 2 (%0,6)’sinin de yurt dışında doğduğu görülmektedir. Çizelge 3.2. Suça Sürüklenen Çocukların Eğitim Durumlarına Göre İncelenmesi Eğitim Durumu Olgu Sayısı Yüzde İlkokul 6 %1,7 İlkokul terk 10 %2,8 Ortaokul 43 %12,3 Ortaokul terk 16 %4,6 Lise 15 %4,3 Lise terk 19 %5,4 242 %68,9 351 %100,0 Okuma biliyor Toplam yazma 34 Eğitim Durumu 9,7% ilköğretim: 317 kişi lise: 34 kişi 90,3% Şekil 3.2. Eğitim Durumları Dağılımı Suça sürüklenen 351 çocuğun eğitim durumları incelendiğinde Şekil 3.2’de görüldüğü gibi 317 (%90,3)’sinin ilköğretim, 34 (%9,7)’ünün ise lise seviyesinde eğitime sahip olduğu belirlenmiştir. Çizelge 3.2’de görüldüğü gibi suça sürüklenen 351 çocuğun eğitim durumları incelendiğinde 6 (%1,7)’sının ilkokul, 10 (%2,8)’unun ilkokul terk, 43 (%12,3)’ünün ortaokul, 16 (%4,6)’sının ortaokul terk, 15 (%4,3)’inin lise, 19 (%5,4)’unun lise terk seviyesinde eğitim düzeyine sahip olduğu belirlenmiştir. Dava dosyaları ve karar kartonu incelemesi sırasında diğer suça sürüklenen çocukların eğitim düzeyi hakkında sadece okuma yazma bilip bilmedikleri hakkında bilgiye ulaşılabilmiştir. Sadece bu bilgiye ulaşılabilen 242 (%68,9) suça sürüklenen çocuğun tamamının okuma yazma biliyor olduğu tespit edilmiştir. 35 Çizelge 3.3. Suça Sürüklenen Çocukların Mesleklerine Göre İncelenmesi Meslek Olgu Sayısı Yüzde İşçi 108 %30,8 Öğrenci 84 %23,9 İşsiz 77 %21,9 Serbest meslek 50 %14,2 Çırak 12 %3,4 Kuaför/berber 11 %3,1 Kağıt/hurda toplayıcı 9 %2,6 351 %100,0 Toplam Suça sürüklenen 351 çocuğun meslek durumları Çizelge 3.3’de görülmektedir. Çocukların 108 (%30,8)’inin işçi, 84 (%23,9)’ünün öğrenci, 77 (%21,9)’sinin işsiz, 50 (%14,2)’sinin serbest meslek, 12 (%3,4)’sinin çırak, 11 (%3,1)’inin kuaför/berber 9 (%2,6)’unun kağıt/hurda toplayıcı olduğu görülmektedir. Çizelge 3.4. Suça Sürüklenen Çocukların Yaşadıkları Yerlere Göre İncelenmesi Yaşadığı Yer Olgu sayısı Yüzde Kendi evi 48 %38,7 Gecekondu 44 %35,5 Kira 32 %25,8 Toplam 124 %100,0 Dosya verileri ve karar kartonlarından 227 (%64,7) olgu ve ailesinin yaşadığı yer hakkında bilgi edinilememiştir. Bu konu hakkında bilgi edinilen 124 olgu kendi içinde değerlendirildiğinde; elde edilen bilgiler Çizelge 3.4’de gösterilmiştir. Görüldüğü gibi 48 (%38,7) çocuk ailesi ile birlikte kendi evinde, 44 (%35,5) çocuk ailesi ile birlikte gecekonduda, 32 (%25,8) çocuk ailesi ile birlikte kirada ikamet etmektedir. 36 Çizelge 3.5. Suça Sürüklenen Çocukların Aile Durumlarına Göre İncelenmesi Aile Durumu Olgu sayısı Yüzde Birlikte 83 %74,1 Boşanmış 25 %22,3 Baba vefat 2 %1,8 Anne vefat 2 %1,8 112 %100,0 Toplam Dosya verileri ve karar kartonlarından 239 olgunun anne ve babalarının beraber olup olmadıkları ya da hayatta olup olmadıkları hususunda bilgi edinilememiştir. Bu konu hakkında bilgi edinilen 112 olgu Çizelge 3.5’de kendi içinde değerlendirilmiştir. Görüldüğü gibi 83 (%74,1) çocuğun anne ve babası birlikte, 25 (%22,3)’inin anne ve babası boşanmış olup; 2 (%1,8)’sinin babası, 2 (%1,8)’sinin de annesi vefat etmiştir. Çizelge 3.6. Suça Sürüklenen Çocukların Babalarının Eğitim ve Meslek Bilgilerinin İncelenmesi Baba Meslek Bilgisi Belirsiz İşsiz İşçi Emekli SerbestMemur Şoför-AşçıBerber Toplam Baba Cahil Eğitim İlköğretim Bilgisi Lise 0 1 3 0 0 1 5 3 2 20 7 29 9 70 0 0 1 2 7 2 12 Üniversite 0 0 0 0 3 0 3 Toplam 3 3 24 9 39 12 90 Dosya verileri ve karar kartonlarından 261 olgunun babalarının eğitim ve meslek durumları hakkında bilgi edinilememiştir. Bu konu hakkında bilgi edinilen 90 olgu Çizelge 3.6’da kendi içinde değerlendirilmiştir. Eğitim durumu cahil olan babalardan 1 (%20)’i işsiz, 3 (%60)’ü işçi, 1 (%20)’i de şoför-aşçı-berber grubundadır. İlköğretim mezunu olanlardan 3 (%4,3)’ü belirsiz, 2 (%2,9)’si işsiz, 20 (%28,6)’si işçi, 7 (%10)’si emekli, 29 (%41,4)’u serbest-memur, 9 (%12,9)’u şoföraşçı-berber grubundadır. Lise mezunu olanlardan 1 (%8,3)’i işçi, 2 (%16,7)’si emekli, 7 (%58,3)’si serbest-memur, 2 (%16,7)’si şoför-aşçı-berber grubundadır. Üniversite mezunu olanlardan 3 (%100)’ü serbest-memur grubundadır. 37 Çizelge 3.7. Suça Sürüklenen Çocukların Annelerinin Eğitim ve Meslek Bilgilerinin İncelenmesi Anne Meslek Bilgisi Belirsiz Anne Eğitim Bilgisi Belirsiz Ev Bebek Kagıt Temizlikçi Aşçı Sekreter Toplam kadını bak. top. 0 1 0 0 0 0 0 1 Cahil 0 17 0 0 0 0 1 18 İlköğretim 1 53 2 3 1 1 2 63 Lise 0 12 0 0 0 0 0 12 Toplam 1 83 2 3 1 1 3 94 Dosya verileri ve karar kartonlarından 257 olgunun annelerinin eğitim ve meslek bilgilerine ulaşılamamıştır. Bu konu hakkında bilgi edinilen 94 olgu Çizelge 3. 7’de kendi içinde değerlendirilmiştir. Eğitim durumu belirsiz olan 1 anne ev hanımıdır. Cahil olanlardan 17 (%94,4)’si ev hanımı, 1 (%5,6)’i kağıt toplayıcıdır. İlköğretim mezunu olanlardan 1 (%1,6)’inin mesleği belirsiz olup 53 (%84,1)’ü ev hanımı, 2 (%3,2)’si temizlikçi, 3 (%4,8)’ü aşçı, 1 (%1,6)’i bebek bakıcısı, 1 (%1,6)’i sekreter, 2 (%3,2)’si kağıt toplayıcıdır. Lise mezunu olanların 12 (%100)’si de ev hanımıdır. 38 Çizelge 3.8. Suça Sürüklenen Çocukların Ailelerinin Aylık Gelirlerine Göre İncelenmesi Aylık Gelir Olgu sayısı Yüzde 0-500 TL 210 %59,8 501-1000 TL 122 %34,8 1001 TL ve üstü 19 %5,4 Toplam 351 %100,0 Suça sürüklenen 351 çocuğun ailelerinin aylık gelir durumları incelendiğinde (Çizelge 3.8) 210 (%59,8)’unun 0-500 TL, 122 (%34,8)’sinin 501-1000 TL, 19 (%5,4)’unun 1001 TL ve üstü aralığında aylık gelir kazandıkları belirlenmiştir. Aylık 1500 TL üzeri geliri bulunan aile bulunmamaktadır Çizelge 3.9. Suça Sürüklenen Çocukların Madde Kullanım Durumlarına Göre İncelenmesi Madde Kullanımı Olgu Sayısı Yüzde Yok 24 %66,7 Sigara 2 %5,6 Uçucu 1 %2,8 Uyuşturucu 5 %13,9 Uçucu ve Uyuşturucu 4 %11,1 Toplam 36 %100,0 Dosya verileri ve karar kartonlarından 315 (%89,7) olgunun madde kullanımı bilgisine ulaşılamamıştır. Dosya verilerinden sosyal inceleme raporuna ulaşılarak konu hakkında bilgi edinilen 36 olgu Çizelge 3.9’da kendi içinde değerlendirildiğinde; sanıkların 24 (%66,7)’ünün madde kullanımı olmayıp; 2 (%5,6)’si sigara, 1 (%2,8)’i uçucu madde, 5 (%13,9)’i uyuşturucu madde, 4 (%11,1)’ü uçucu ve uyuşturucu madde kullanmakta olduklarını ifade ettikleri belirlenmiştir. 39 Dosya verileri ve karar kartonlarından çocuklar ceza sorumluluğu açısından değerlendirildiğinde çocukların ceza sorumluluklarını etkileyecek ciddi akıl hastalığı veya akıl zayıflığı saptandığına dair bir bilgi yoktur. 4 olguda (%1,13) antisosyal davranışlar, 3 olguda (%0,85) ise hafif derecede zeka geriliği saptanmış olmakla birlikte bu tanılar çocukların ceza sorumluluğunu etkilemeyecek durumlardır. Çizelge 3.10. Suça Sürüklenen Çocukların Sabıka Durumlarına Göre İncelenmesi Sabıka Durumu Olgu Sayısı Yüzde Sabıkasız 330 %94,0 Sabıkalı 21 %6,0 Toplam 351 %100,0 Çizelge 3.10’da görüldüğü gibi suça sürüklenen 351 çocuğun sabıka kayıtları incelendiğinde 330 (%94)’u sabıkasızken, 21 (%6)’inin sabıkalı olduğu belirlenmiştir. Çizelge 3.11. Olguların Sanık Sayısına Göre İncelenmesi Sanık Sayısı Olgu Sayısı Yüzde 1 249 %70,9 2 68 %19,4 3 27 %7,7 4 4 %1,1 5 1 %0,3 6 2 %0,6 Toplam 351 %100,0 Çizelge 3.11’de görüldüğü gibi 351 olay sanık sayısına göre incelendiğinde 249 (%70,9)’unun 1 kişi, 68 (%19,4)’inin 2 kişi, 27 (%7,7)’sinin 3 kişi, 4 (%1,1)’ünün 4 kişi, 1 (%0,3)’inin 5 kişi, 2 (%0,6)’sinin 6 kişi tarafından işlendiği belirlenmiştir. 40 Çizelge 3.12. Olguların Olay Yerine Göre İncelenmesi Olay Yeri Olgu Sayısı Yüzde Sokak-Park 203 %57,8 Ev 84 %23,9 Açık Alan 8 %2,3 Okul 19 %5,4 Araba-Araç 12 %3,4 İşyeri 25 %7,1 Toplam 351 %100,0 İncelenen 351 olayın 242 (%68,9)’si şehir merkezinde, 109 (%31,1)’u taşrada gerçekleşmiştir. Çizelge 3.12’de görüldüğü gibi olayların 203 (%57,8)’ü sokakparkta, 84 (%23,9)’ü evde, 8 (%2,3)’i açık alanda, 19 (%5,4)’u okulda, 12 (%3,4)’si araba-araçta, 25 (%7,1)’i işyerinde meydana gelmiştir. Çizelge 3.13. Olguların Olay Türlerinin İncelenmesi Olay Türü Grupları Olay Sayısı Yüzde Mala Karşı İşlenen Suçlar 180 %51,3 Cinsel Suçlar 80 %22,8 Şahsa Karşı İşlenen Suçlar 54 %15,4 Uyuşturucu ve Sahtecilik 37 %10,5 Toplam 351 %100,0 İncelenen 351 olayın Çizelge 3.13’de görüldüğü gibi 180 (%51,3)’i mala karşı işlenen suçlar, 80 (%22,8)’i cinsel suçlar, 54 (%15,4)’ü şahsa karşı işlenen suçlar, 37 (%10,5)’si uyuşturucu ve sahtecilik suçlarından oluşmaktadır. Mala karşı işlenen suçlara baktığımızda 126 (%70) olayın nitelikli yağma, 34 (%18,9) olayın yağma, 11 (%6,1) olayın gasp ve 9 (%5) olayın hırsızlık suçu olduğu belirlenmiştir. Cinsel suçları kendi içinde değerlendirdiğimizde; 49 (%61,3) olgu 5237 sayılı TCK 103. madde, 9 (%11,3) olgu 104. maddeden yargılanmışlardır. 8 (%10) olgu 765 sayılı TCK 414. madde, 13 (%16,2) olgu 765 sayılı TCK 415. madde, 1 (%1,2) olgu 765 sayılı TCK 416. maddeden yargılanmıştır. 41 Şahsa karşı işlenen suçlara baktığımızda 25 (%46,3) olayın kasten adam öldürme, 19 (%35,2) olay yaralama, 6 (%11,1) olay adam öldürmeye teşebbüs, 4 (%7,4) olay ise hürriyeti tehdit suçu olarak belirlenmiştir. Uyuşturucu ve sahtecilik suçlarına baktığımızda 30 (%81,1) olay uyuşturucu ve 7 (%18,9) olayın sahtecilik suçları olduğu belirlenmiştir. Çizelge 3.14. Mağdur Yaş ve Cinsiyet Bilgilerinin İncelenmesi Mağdur Yaş Grupları Mağdur Cinsiyeti Erkek Olgu sayısı 0-11 12-15 16-18 19-30 31-40 41 ve üstü Toplam 26 67 52 43 18 28 234 Cinsiyete %11,1 %28,6 %22,2 %18,4 %7,7 %12,0 %100,0 göre yüzdesi Yaş grubuna göre %76,5 %63,2 %83,9 %70,5 %64,3 %90,3 %72,7 yüzdesi Kız Olgu sayısı 8 39 10 18 10 3 88 Cinsiyete %9,1 %44,3 %11,4 %20,5 %11,4 %3,4 %100,0 göre yüzdesi Yaş grubuna göre %23,5 %36,8 %16,1 %29,5 %35,7 %9,7 %27,3 yüzdesi Toplam Olgu sayısı 34 106 62 61 28 31 322 Cinsiyete %10,6 %32,9 %19,3 %18,9 %8,7 %9,6 %100,0 göre yüzdesi Yaş grubuna göre %100,0 %100,0 %100,0 %100,0 %100,0 %100,0 %100,0 yüzdesi 29 olayda suçun mağduru bulunmamaktadır. Mağdurların yaşları 2 ile 77 arasında değişmekte olup, yaş ortalaması 21, 69 (sd= 12,93)’tür. 322 olayın mağdurlarının yaş grupları ve cinsiyet dağılımı Çizelge 3.14’dedir. Mağdurların 234 (%72,7)’ü erkek, 88 (%27,3)’i kızdır. Mağdurların 34 (%10,6)’ü 0-11 yaş arası, 106 (%32,9)’sı 12-15 yaş arası, 62 (%19,3)’si 16-18 yaş arası, 61 (%18,9)’i 19-30 yaş arası, 28 (%8,7)’i 31-40 yaş arası, 31 (%9,6)’i 41 yaş ve üstündedir. Erkek mağdurların 26 (%11,1)’sı 0-11, 67 (%28,6)’si 12-15, 52 (%22,2)’si 16-18, 43 (%18,4)’ü 19-30, 18 (%7,7)’i 31-40 yaş arasında olup 28 (%12)’i 41 yaş ve üzerindedir. Bayan mağdurların 8 (%9,1)’i 0-11, 39 (%44,3)’u 12-15, 10 (%11,4)’u 16-18, 18 (%20,5)’i 19-30, 10 (%11,4)’u 31-40 yaş arasında olup 3 (%3,4)’ü 41 ve üzeri yaştadır. 42 Çizelge 3.15. Mağdur Eğitim Bilgisine Göre İncelenmesi Eğitim Durumu Olgu sayısı Yüzde Cahil 1 %1,3 İlköğretim 47 %60,3 Lise 23 %29,5 Üniversite 7 %9,0 Toplam 78 %100,0 Mağduru olmayan 29 olgu ile birlikte dosya ve karar kartonlarından 244 olgunun olayın mağdurunun eğitim düzeyi belirlenememiştir. Bu konu hakkında bilgi edinilen 78 olgu Çizelge 3.15’de kendi içinde değerlendirildiğinde; mağdurların 1 (%1,3)’i cahil olup, 47 (%60,3)’si ilköğretim, 23 (%29,5)’ü lise, 7 (%9)’si üniversite seviyesinde eğitim düzeyindedir. Çizelge 3.16. Mağdur Meslek Bilgisine Göre İncelenmesi Meslek Öğrenci Olgu sayısı Yüzde 44 %53,7 1 %1,2 İşsiz 13 %15,9 İşçi 13 %15,9 Serbest-Memur 10 %12,2 Emekli 1 %1,2 Toplam 82 Çoban %100,0 Mağduru olmayan 29 olgu ile birlikte dosya ve karar kartonlarından 269 olgunun olayın mağdurunun meslek bilgisine ulaşılamamıştır. Bu konu hakkında bilgi edinilen 82 olgu Çizelge 3.16’da kendi içinde değerlendirildiğinde; mağdurların 44 (%53,7)’ü öğrenci, 1 (%1,2)’i çoban, 13 (%15,9)’ü işsiz, 13 (%15,9)’ü işçi, 10 (%12,2)’u serbest-memur, 1 (%1,2)’i emeklidir. 43 Çizelge 3.17. Mağdurun Suça Sürüklenen Çocukla Yakınlık Derecesine Göre İncelenmesi Yakınlık Derecesi Olgu Sayısı Yüzde Yabancı 51 %52,6 Arkadaş 39 %40,2 Akraba 3 %3,1 Komşu 4 %4,1 Toplam 97 %100,0 Mağduru olmayan 29 olgu ile birlikte dosya ve karar kartonlarından 225 olayın suça sürüklenen çocuk ile mağdurun yakınlık derecesi bilgisine ulaşılamamıştır. Bu konu hakkında bilgi edinilen 97 olgu Çizelge 3.17’de kendi içinde değerlendirildiğinde; mağdurların 51 (%52,6)’i yabancı, 39 (%40,2)’u arkadaş, 3 (%3,1)’ü akraba, 4 (%4,1)’ü komşudur. Çizelge 3.18. Olguların Mahkeme Sürelerine Göre İncelenmesi Mahkeme Süresi Olgu Sayısı Yüzde 0-6 ay 89 %25,4 7-12 ay 72 %20,5 13-18 ay 44 %12,5 19-24 ay 25 %7,1 25-36 ay 43 %12,3 37-48 ay 29 %8,3 49-60 ay 16 %4,6 61-72 ay 13 %3,7 73-84 ay 12 %3,4 85 ay ve üstü 8 %2,3 351 %100,0 Toplam Olguları olay tarihi ile karar tarihi arasında geçen mahkeme süresine göre sınıflandırdığımızda Çizelge 3.18’de görüldüğü gibi 89 (%25,4)’u 0-6 ay, 72 (%20,5)’si 7-12 ay, 44 (%12,5)’ü 13-18 ay, 25 (%7,1)’i 19-24 ay, 43 (%12,3)’ü 25- 44 36 ay, 29 (%8,3)’u 37-48 ay, 16 (%4,6)’sı 49-60 ay, 13 (%3,7)’ü 61-72 ay, 12 (%3,4)’si 73-84 ay, 8 (%2,3)’i 85 ay ve üstü sürede sonuçlanmıştır. Çizelge 3.19. Olguların Mahkeme Sonuçlarına Göre İncelenmesi Mahkeme Sonucu Olgu Sayısı Yüzde 0-2 yıl Hapis Cezası 47 %13,4 3-5 yıl Hapis Cezası 71 %20,2 6-8 yıl Hapis Cezası 32 %9,1 8 yıldan fazla Hapis Cezası 16 %4,6 Denetimli Serbestlik 71 %20,2 Adli Para Cezası 18 %5,1 Adli Para ve Mahkûmiyet 11 %3,1 Beraat 54 %15,4 Düşme 29 %8,3 Tecil 2 %0,6 351 %100,0 Toplam Olgular, Çizelge 3.19’da mahkeme sonuçlarına göre incelendiğinde 351 olgunun 47 (%13,4)’sinin 0-2 yıl arası, 71 (%20,2)’inin 3-5 yıl arası, 32 (%9,1)’sinin 6-8 yıl arası, 16 (%4,6)’sının 8 yıldan fazla ceza aldığını; 71 (%20,2)’inin denetimli serbestlik, 18 (%5,1)’inin adli para, 11 (%3,1)’inin adli para ve mahkumiyet cezası aldığını; 54 (%15,4)’ünün beraat, 29 (%8,3)’unun düşme, 2 (%0,6)’sinin tecil ile sonuçlandığını görmekteyiz. 45 Çizelge 3.20. Olay Türü Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Yaş Gruplarıyla Karşılaştırılması Suça Sürüklenen Çocukların Yaş Grupları p* = 0,473 Olay Türü Grupları Cinsel Suçlar Mala Karsı İşlenen Suçlar Şahsa Karşı İşlenen Suçlar Uyuşturucu ve Sahtecilik Toplam 12-15 16-18 Toplam 39 41 80 Toplam Olgu Sayısına Göre Yüzde 48,8% 51,2% 100,0% Yaş Grubuna Yüzde 26,5% 20,1% 22,8% Genel Yüzde 11,1% 11,7% 22,8% Olgu Sayısı 72 108 180 Toplam Olgu Sayısına Göre Yüzde 40,0% 60,0% 100,0% Yaş Grubuna Yüzde 49,0% 52,9% 51,3% Genel Yüzde 20,5% 30,8% 51,3% Olgu Sayısı 23 31 54 Toplam Olgu Sayısına Göre Yüzde 42,6% 57,4% 100,0% Yaş Grubuna Yüzde 15,6% 15,2% 15,4% Genel Yüzde 6,6% 8,8% 15,4% Olgu Sayısı 13 24 37 Toplam Olgu Sayısına Göre Yüzde 35,1% 64,9% 100,0% Yaş Grubuna Yüzde 8,8% 11,8% 10,5% Genel Yüzde 3,7% 6,8% 10,5% Olgu Sayısı 147 204 351 Toplam Olgu Sayısına Göre Yüzde 41,9% 58,1% 100,0% Yaş Grubuna Yüzde 100,0% 100,0% 100,0% 41,9% 58,1% 100,0% Olgu Sayısı Genel Yüzde (p* > 0,005) Göre Göre Göre Göre Göre 46 Çizelge 3.20’de suça sürüklenen 351 çocuğun işlediği suç türünü yaş grubuyla karşılaştırdığımızda cinsel suç işleyenlerin 39 (%48,8)’u 12-15, 41 (%51,2)’i 16-18 yaş aralığındadır. Mala karşı işlenen suçlara bakıldığında 72 (%40)’si 12-15, 108 (%60)’i 16-18 yaş aralığındadır. Şahsa karşı suç işleyenlerin 23 (%42,6)’ü 12-15, 31 (%57,4)’i 16-18 yaş aralığındadır. Uyuşturucu ve sahtecilik suçlarını işleyenlerin 13 (%35,1)’ü 12-15, 24 (%64,9)’ü 16-18 yaş aralığındadır. Genele bakıldığında suç işleyen çocukların 147 (%41,9)’si 12-15, 204 (%58,1)’ü 16-18 yaş aralığında bulunmaktadır. Olay türü ile suça sürüklenen çocukların yaş grupları arasında istatistiksel anlamlı farklılık bulunmamıştır (p > 0,05). 47 Çizelge 3.21. Mahkeme Sonucu Karar Gruplarının Olay Türü Gruplarına Göre İncelenmesi Hapis Cezası p* = 0,000 Olay Cinsel Suçlar Türü Grupları Olgu Sayısı Olay Türüne Göre Yüzde Karar Grubuna Göre Yüzde Genel Yüzde Mala Karşı İşlenen Olgu Sayısı Suçlar Olay Türüne Göre Yüzde Karar Grubuna Göre Yüzde Genel Yüzde Şahsa Karşı İşlenen Olgu Sayısı Suçlar Olay Türüne Göre Yüzde Karar Grubuna Göre Yüzde Genel Yüzde Uyuşturucu ve Olgu Sayısı Sahtecilik Olay Türüne Göre Yüzde Karar Grubuna Göre Yüzde Genel Yüzde Toplam Olgu Sayısı Olay Türüne Göre Yüzde Karar Grubuna Göre Yüzde Genel Yüzde (p*< 0,001) Karar Grupları Beraat Adli Para veya veya Denetimli Serbestlik Düşme Toplam 22 37 21 80 %27,5 %46,2 %26,2 %100,0 %12,3 %41,6 %25,3 %22,8 %6,3 108 %10,5 33 %6,0 39 %22,8 180 %60,0 %18,3 %21,7 %100,0 %60,3 %37,1 %47,0 %51,3 %30,8 32 %9,4 14 %11,1 8 %51,3 54 %59,3 %25,9 %14,8 %100,0 %17,9 %15,7 %9,6 %15,4 %9,1 17 %4,0 5 %2,3 15 %15,4 37 %45,9 %13,5 %40,5 %100,0 %9,5 %5,6 %18,1 %10,5 %4,8 179 %1,4 89 %4,3 83 %10,5 351 %51,0 %25,4 %23,6 %100,0 %100,0 %100,0 %100,0 %100,0 %51,0 %25,4 %23,6 %100,0 48 Suça sürüklenen 351 çocuğun mahkeme sonucu verilen kararları, işledikleri suçlara göre Çizelge 3.21’de incelediğimizde hapis cezası alanların 22 (%12,3)’sinin cinsel suçları, 108 (%60,3)’inin mala karşı suçları, 32 (%17,9)’sinin şahsa karşı suçları, 17 (%9,5)’sinin uyuşturucu ve sahtecilik suçları işlediğini görmekteyiz. Adli para veya denetimli serbestlik cezası alanların 37 (%41,6)’si cinsel suçları, 33 (%37,1)’ü mala karşı suçları, 14 (%15,7)’ü şahsa karşı suçları, 5 (%5,6)’i uyuşturucu ve sahtecilik suçları işlemiştir. Beraat veya düşme kararı alanların 21 (%25,3)’i cinsel suçlardan, 39 (%47)’u mala karşı suçlardan, 8 (%9,6)’i şahsa karşı suçlardan, 15 (%18,1)’i uyuşturucu ve sahtecilik suçlarından yargılanmıştır. Karar grupları ile olay türü grupları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur. (p < 0,001) 49 Çizelge 3.22. Mağdur Yaş Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Yaş gruplarına Göre Değerlendirilmesi Suça Sürüklenen Çocukların Yaş Grupları p* = 0,000 Mağdur Yaş Grupları 0-11 12-15 16-18 19-30 31-40 41 ve üstü Toplam 12-15 16-18 Toplam 28 6 34 Mağdur Sayısına Göre %82,4 %17,6 %100,0 Suça Sürüklenen Çocukların Sayısına Göre %20,4 %3,2 %10,6 46 60 106 Mağdur Sayısına Göre %43,4 %56,6 %100,0 Suça Sürüklenen Çocukların Sayısına Göre %33,6 %32,4 %32,9 17 44 61 Mağdur Sayısına Göre %27,9 %72,1 %100,0 Suça Sürüklenen Çocukların Sayısına Göre %12,4 %23,8 %18,9 24 37 61 Mağdur Sayısına Göre %39,3 %60,7 %100,0 Suça Sürüklenen Çocukların Sayısına Göre %17,5 %20,0 %18,9 10 19 29 Mağdur Sayısına Göre %34,5 %65,5 %100,0 Suça Sürüklenen Çocukların Sayısına Göre %7,3 %10,3 %9,0 12 19 31 Mağdur Sayısına Göre %38,7 %61,3 %100,0 Suça Sürüklenen Çocukların Sayısına Göre %8,8 %10,3 %9,6 Olgu Sayısı 137 185 322 %42,5 %57,5 %100,0 Suça Sürüklenen %100,0 Çocukların Sayısına Göre %100,0 %100,0 Olgu Sayısı Olgu Sayısı Olgu Sayısı Olgu Sayısı Olgu Sayısı Olgu Sayısı Mağdur Sayısına Göre (p* < 0,001) 29 olayda suçun mağduru bulunmamaktadır. Mağduru bulunan 322 olayın Çizelge 3.22’de mağdurların ve suça sürüklenen çocukların yaş durumlarını 50 incelediğimizde 0-11 yaş arasındaki (%10,6) mağdurlara 28 (%82,4)’inin 12-15, 6 (%17,6)’sının 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suç işlendiğini görmekteyiz. 12-15 yaş arasındaki (%32,9) mağdurların 46 (%43,4)’sının 12-15, 60 (%56,6)’ının 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları görülmektedir. 16-18 yaş arasındaki (%18,9) mağdurların 17 (%27,9)’sinin 12-15, 44 (%72,1)’ünün 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları görülmektedir. 19-30 yaş arasındaki (%18,9) mağdurların 24 (%39,3)’ünün 12-15, 37 (%60,7)’sinin 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları görülmektedir. 31-40 yaş arasındaki (%9) mağdurların 10 (%34,5)’unun 12-15, 19 (%65,5)’unun 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları görülmektedir. 41 yaş ve üstü (%9,6) mağdurların 12 (%38,7)’sinin 12-15, 19 (%61,3)’unun 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları görülmektedir. Genel olarak mağduru olan olayların 137 (%42,5)’si 12-15, 185 (%57,5)'inin 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından gerçekleştirildiğini görmekteyiz. Mağdur yaş grupları ile suça sürüklenen çocukların yaş grupları arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık bulunmaktadır (p < 0,001). 51 Çizelge 3.23. Olay Türü Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Ailelerinin Aylık Gelirleriyle Karşılaştırılması Aylık Gelir p* = 0,15 Cinsel Suçlar Mala Karşı İşlenen Suçlar Olay Türü Grupları Şahsa Karşı İşlenen Suçlar Uyuşturucu ve Sahtecilik Toplam 0-500 501-1000 Olgu Sayısı 1001 ve üzeri Toplam 40 34 6 80 Olay Türüne Göre %50,0 %42,5 %7,5 %100,0 Aylık Gelire Göre %19,0 %27,0 %31,6 %22,5 107 65 8 180 Olay Türüne Göre %59,4 %36,1 %4,4 %100,0 Aylık Gelire Göre %51,0 %53,3 %42,1 %51,3 39 11 4 54 Olay Türüne Göre %72,2 %20,4 %7,4 %100,0 Aylık Gelire Göre %18,6 %9,0 %21,1 %15,4 24 12 1 37 Olay Türüne Göre %64,9 %32,4 %2,7 %100,0 Aylık Gelire Göre %11,4 %9,8 %5,3 %10,5 210 122 19 351 %59,8 %34,8 %5,4 %100,0 %100,0 %100,0 Olgu Sayısı Olgu Sayısı Olgu Sayısı Olgu Sayısı Olay Türüne Göre Aylık Gelire Göre %100,0 %100,0 (p > 0,05) Çizelge 3.23’de incelenen 351 olgudan cinsel suç işleyenlerin ailelerinin 40 (%50)’ı 0-500, 34 (%42,5)’ü 501-1000, 6 (%7,5)’sı 1001 ve üzeri aylık gelire sahiptir. Mala karşı suç işleyenlerin ailelerinin 107 (%59,4)’si 0-500, 65 (%36,1)’i 501-1000, 8 (%4,4)’i 1001 ve üzeri aylık gelire sahiptir. Şahsa karşı suç işleyenlerin ailelerinin 39 (%72,2)’u 0-500, 11 (%20,4)’si 501-1000, 4 (%7,4)’ü 1001 ve üzeri aylık gelire sahiptir. Uyuşturucu ve sahtecilik suçlarını işleyenlerin ailelerinin 24 (%64,9)’ü 0-500, 12 (%32,4)’si 501-1000, 1 (%2,7)’i 1001 ve üzeri aylık gelire sahiptir. Genel olarak bakıldığında sanıkların ailelerinin 210 (%59,8)’unun 0-500, 122 (%34,8)’sinin 501-1000, 19 (%5,4)’unun 1001 ve üzeri aylık geliri olduğunu görmekteyiz. Olay türü grupları ile suça sürüklenen çocukların ailelerinin aylık gelir grupları dağılımında anlamlı farklılık bulunmamıştır (p > 0,05). 52 4.TARTIŞMA İncelenen olgulardaki suça sürüklenen çocukları cinsiyet olarak değerlendirdiğimizde %99,4’ ünün erkek olduğunu görüyoruz. Çeşitli çalışmalarda da suça sürüklenen çocuklarda erkek cinsiyetin baskın olduğu görülmektedir. Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %97’si, Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %91,7’si, Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %88’i ve Ağırgötüren’in (2006) 2001-2005 yılları arası Malatya ili verilerinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %88,5’i erkek çocuklardan oluşmaktadır. Ergündüz’ün (2010) İstanbul ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %95’i erkektir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı araştırmadaki olguların %98’i erkektir. Hoeve ve arkadaşları (2012) çocukların ebeveynleriyle olan ilişkilerinin zayıf olmasının çocuk suçluluğunu doğrudan etkilediğini bildirmişlerdir. Aile ile olan sosyal bağların kızlarda erkeklere göre daha fazla olması, suç oranlarının kız çocuklarda daha az olmasını açıklamaktadır. Hirschi’ye göre aile içi bağları güçlü olan çocuklarda suçluluk oranının düşük olmasının sebebi, ailelerine bağlı olan çocukların, ebeveynlerinin beklentilerini karşılama konusunda daha özenli ve istekli olması ve bu durumun çocuğu, suça sürükleyici faktörlerden korumasıdır (Hirschi, 1969). 2009 yılında çocuk ağır ceza mahkemelerinde açılan davalardaki 5537 çocuk sanığın cinsiyet durumlarına baktığımızda 5346 çocuğun (%96,55) erkek olduğunu görmekteyiz.(http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2009/ist_tab.htm) Olgularımızı yaş gruplarına göre değerlendirdiğimizde; suça sürüklenen çocukların yaş ortalamasının 16,10 ve %58,1’inin 16-18 yaş grubunda olduğu belirlenmiştir. 16 yaş çocuğun artık ailesinden bağımsız olarak da hareket edebileceği, evinden uzaklaşabileceği ve arkadaşlık ilişkileri kurabilecek bir yaştır. Bu dönemde çocuk çevresel faktörlerin ve ergenliğin de daha fazla etkisi altındadır. Çeşitli çalışmalarda da suça sürüklenen çocukların 16-18 yaş grubunda ağırlık gösterdiği bildirilmiştir. Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %70,4’ü ve Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %51’inin 16-18 yaş grubunda olduğu görülmektedir. Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde yaptığı çalışmada incelenen olgular yaşlarına göre değerlendirildiğinde 53 en çok suç işlenen yaş %27,8 ile 17 bulunmuştur. Ok’un (1989) İzmir Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %70,45’inin 15-17 yaş grubunda olduğu belirtilmiştir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelen verilerde en sık rastlanan yaşın 17 olduğu belirtilmiştir. Ergündüz’ün (2010) İstanbul ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların yaş ortalaması 15,46 (sd=1,57) çıkmış ve araştırma grubunun %75’inin 16-18 yaş grubunda olduğu görülmüştür. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı çalışmada Amerikan Adalet Bakanlığı’nın 1997 yılındaki verilerine göre en çok suç işlenen yaş 16 olarak belirtilmiştir. 2009 yılında çocuk ağır ceza mahkemelerinde açılan davalardaki 5537 çocuk sanığın yaş gruplarına baktığımızda 3132 çocuğun (%56,56) 16-18 yaş grubunda olduğunu görmekteyiz (http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2009/ist_tab.htm). Açıkça görüldüğü gibi çocukluk döneminde yaşın ilerlemesi ve ergenlikten erişkinliğe geçiş ile suça sürüklenme davranışı artmaktadır. Olgularımızı doğum yerlerine göre inceleyecek olursak %70,1’inin Ankara doğumlu olduğu görülmektedir. Türkiye’de Mayıs 2011 itibariyle toplam 33 ilde 59 tane çocuk mahkemesi ve daha ciddi vakaları ele almak üzere 12 adet çocuk “ağır ceza” mahkemesi bulunmaktadır. (http://www.unicef.org.tr/tr/content/detail/71/justice-for-children-2.html) Araştırmamızı yaptığımız Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi de ülkemizdeki 12 çocuk ağır ceza mahkemesinden birisidir. Olguların çoğunluğunun Ankara doğumlu olması beklenir bir sonuçtur. Bu verimizi diğer çalışmaların yapıldıkları illere göre elde ettikleri sonuçlarla karşılaştırdığımızda; Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %69,6’sının doğum yerlerinin Erzurum olduğu görülmektedir. Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların doğum yerleri içinde %22’lik oranla Antalya en üst sırada yer almaktadır. Ok’un (1989) İzmir Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların doğum yerlerinde en yüksek oranın Ege bölgesinde olduğu görülmektedir. Olguların eğitim durumları incelendiğinde sadece %9,7’sinin lise düzeyinde eğitime sahip olduğu görülmektedir. Bu durum araştırmamızın 16,10 olan yaş ortalaması ile uyumlu değildir. Üniversite düzeyinde eğitim alan olgumuz bulunmamaktadır. Suça sürüklenen çocuk olgularımızın öğrencilik durumu devam 54 eden kısmı sadece %23,9’dur. Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yapmış olduğu çalışmada incelenen olgulardan eğitim-öğretime devam etmeyenlerin %4’ünün lise mezunu olduğu görülmektedir. Aynı şekilde Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmaya baktığımızda suça sürüklenen çocuklardan eğitim-öğretime devam etmeyenlerden %10’unun lise seviyesinde eğitim aldığını görmekteyiz. Ok’un (1989) İzmir Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %1,13’ünün lise mezunu, %77,84’ünün ise ilkokul mezunu olduğu görülmektedir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %3,6’sının lise mezunu olduğu görülmektedir. Ergündüz’ün (2010) İstanbul’da yaptığı çalışmada incelenen 100 kişilik araştırma grubundan sadece 19 çocuğun lisede okumakta olduğu belirtilmiştir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı çalışmada suça sürüklenen çocukların %51’inin okula devam etmediği belirtilmiştir. 2011 yılının Ekim ayı itibariyle ceza infaz kurumlarında kalan 2021 çocuğun öğrenim durumlarına baktığımızda sadece 82 (%4,05) çocuğun lise veya dengi meslek okulu mezunu olduğunu görmekteyiz. Genel olarak baktığımızda suça sürüklenen çocukların eğitim seviyelerinin düşük olduğu görülmektedir. Eğitim, suçu doğrudan azaltan bir faktör değilse bile dolaylı yoldan etkili olarak suçu azaltmaktadır. Okul çocuğun disiplin almasını sağlarken, düzenli bir yaşam sürmesine de katkıda bulunmaktadır. (Kobat, 2009) 8 yıllık zorunlu eğitim sırasında çocuklar disiplinli ve düzenli bir yaşam sürerler. Çocukların gittikleri okulda rol karşılaşmaları onları olumlu etkilemektedir. model alacakları öğretmenlerle Ancak tam da ergenliğin en zor döneminde eğitim zorunluluğu bitmektedir. Mağdurların yaşları 2 ile 77 arasında değişmekte olup, yaş ortalaması 21, 69 (sd= 12,93)’dur. Mağdurların %72,7’si erkektir. Eğitim seviyesi hakkında bilgi edinilebilen mağdurların %29,5’i lise düzeyinde, %9’u ise üniversite düzeyinde eğitime sahiptir. Meslek bilgisi hakkında bilgi edinilebilen mağdurların %53,7’si öğrencidir. Araştırma grubumuzun mağdur tarafının eğitim düzeyi daha yüksek, öğrenci oranı yaş ortalamasına daha uygundur. Suça sürüklenen çocuk ile mağdur arasındaki yakınlık derecesi hakkında bilgi edinilebilen olguların %47,4’ü arkadaş, komşu ve akrabalardır. Araştırma grubumuzda ensest suçu işleyen olgu bulunmamaktadır. 55 Suça sürüklenen çocuklar işledikleri suçu ağırlıklı olarak kendi yaş grupları ve kendinden küçük yaş grubuna karşı işlemiştir. Mağdur yaş grupları ile suça sürüklenen çocukların yaş grupları arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık bulunmaktadır (p< 0,001). Olguların meslek durumları incelenip üst sıralara bakıldığında %30,8’inin işçi, %23,9’unun öğrenci, %21,9’unun işsiz olduğu görülmektedir. Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde yapmış olduğu çalışmada suça sürüklenen çocukların meslek durumları incelendiğinde %34,1’inin öğrenci, %17,5’inin işçi, %20,1’ inin işsiz olduğu tespit edilmiştir. Ergündüz’ün (2010) İstanbul ilinde yaptığı çalışmada olguların %38,9’unun işçi olduğu belirtilmiştir. Özen ve arkadaşları (2004) öğrenci olsun ya da olmasın suça sürüklenen çocukların bir çoğunun farklı iş alanlarında küçük miktarlarda paralar kazanmak için çalışmakta olduklarını, bu çocuklar, resmi bir iş garantisiyle ve yeterli bir gelir sağlayacak işlere yönlendirilirse, en çok işlenen suç türü olarak belirlenen mala karşı suçlarda büyük bir azalma olabileceğini bildirmişlerdir. Ailesi ile birlikte nerede yaşadığı konusunda bilgi edinilebilen olgularımız kendi içinde değerlendirildiğinde %61,3’ünün gecekonduda ve kirada yaşamakta olduğu belirlenmiştir. Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yapmış olduğu çalışmada olguların %58,7 sinin gecekondu yapılaşmasının yoğun olduğu Yakutiye ilçesinde yaşadığı, kalanlarında genellikle yaşadıkları ilçelerin ve mahallelerin gecekondu yapılaşmasının yoğun olduğu kesimlerinde oturduğu tespit edilmiştir. Öter’in (2005) Antalya ilinde yapmış olduğu çalışmada olguların %42,7 sinin gecekonduda yaşadığı ayrıca yaşadıkları yerin mülkiyetinin kime ait olduğuna dair yaptığı araştırmasında da %49,5’inin kirada oturduğu tespit edilmiştir. Ok’un (1989) İzmir Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların genel olarak oturdukları yerlerin gecekondu mahalleleri olduğu tespit edilmiştir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların yaşadıkları yerlerin %39,3’ünün kırsal bölgede ve %38,1’inin gecekondu bölgesinde yaşadıkları belirlenmiştir. Aile durumu konusunda bilgi edinilebilen olgularımız kendi içinde değerlendirildiğinde %25,9’unun ailesi boşanma ya da vefat sebebiyle parçalanmıştır. Hakkında bilgi edindiğimiz olgularımızın babalarının %77,8’i 56 ilköğretim mezunu olup %26,7’si işçi ve %43,3’ü serbest meslek-memur grubundadır. Annelerinin %88,2’si işsiz olup %67’si ilköğretim mezunudur. Çocuk suçlu grubunda kontrol grubuna göre olumsuz yaşam olayları, olgunlaşmamış kişilik özellikleri ve parçalanmış aileye sahip olma oranının daha yüksek olduğu bildirilmiştir. (Wei ve ark., 2011) Öter’in (2005) Antalya ilinde yapmış olduğu çalışmada olguların %30’unun ailesi parçalanmıştır. Bir çocuğun yaşamında destek aldığı en önemli kişiler ailesidir. Aile izlemi ile çocuklar hatalı davranışlarını minimal düzeyde iken düzeltebilirler. Annelerin içinden okul durumu bilinenlerin %39,6’sı okuryazar değil, %25,3’ü okuryazar, %25,3’ü ilköğretim seviyesinde eğitime sahip olmakta ve %96,7’si çalışmamaktadır. Babaların içinden okul durumu bilinenlere bakıldığında %41,6’sı ilkokul, %23,6’sı okuryazar, %14,6’sı ise okuryazar değildir. %11,2’si işçi, %22,5’i serbest meslek-memur meslek grubundadır (Öter, 2005). Ok’un (1989) İzmir Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların babalarının %48,19’u ilkokul mezunu olup %27,27’si işçidir. Annelerinin %34,09’u ilkokul mezunu olup büyük çoğunluğu ev hanımıdır. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların babalarının %17,9’unun ilkokul terk, %35,7’sinin ilkokul mezunu olduğu, annelerinin %17,9’unun ilkokul terk ve %11,9’unun ilkokul mezunu olup %97’sinin ev hanımı olduğu belirtilmiştir. Ergündüz’ün (2010) yılında İstanbul ilinde yapmış olduğu araştırmada incelenen olguların %82’sinin anne ve babası birliktedir. Anne eğitim ve meslek durumlarına bakıldığında %56’sının okuryazar olmadığı ve %92’sinin ev hanımı olduğu görülmektedir. Baba eğitim ve meslek durumlarına bakıldığında %42’sinin ilkokul mezunu ve %38’inin işçi olduğu görülmektedir. Özen ve ark.’ın (2005) yaptığı çalışmada incelenen olgulara bakıldığında çoğunun ailesinin eğitim seviyelerinin düşük olup ailelerin %81’inin parçalanmamış olduğu; annelerin %93’ünün ev hanımı ve babaların %15’inin işçi, %10’unun ise ufak çaplı ticaretle uğraştığı görülmektedir. Çocukta suçluluğa yönelik değişiklikler ilk olarak ailede saptanabilir. Ailelerin bilinçlendirilmesi sorunun çözümünde anahtar rol oynayacaktır. Ailelerinin aylık gelir durumu hakkında bilgi edinilebilen olgular kendi içinde değerlendirildiğinde; %59,8’inin 0-500 TL arası aylık gelire sahip olduğu görülmüştür. Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada çocuklarla yaptığı ikili görüşmelerde elde ettiği verilere göre ortalama gelirlerin 250-850 TL arasında 57 olduğu belirlenmiştir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların ailelerinin aylık gelirlerinin %38,1’i 0-150, %44’ünün de 150300 arasında olduğu belirlenmiştir. Ergündüz’ün (2010) İstanbul ilinde yapmış olduğu çalışmada incelenen olguların aile gelir durumlarına bakıldığında %35’inin yoksul, %59’unun orta seviyede olduğu belirtilmiştir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı çalışmada incelenen olguların çoğunun ailesinin ekonomik seviyesinin düşük olduğu belirtilmiştir. Bu konuda yapılan bütün çalışmalarda düşük gelir düzeyinin suç oranı üzerindeki etkisinden bahsedilmiştir. Ülkemizde 2010 yılının Aralık ayında yapılan açlık ve yoksulluk sınırı açıklamasında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 867 tl iken yoksulluk sınırı 2.826 tl dir. (http://www.turkis.org.tr/source.cms.docs/turkis.org.tr.ce/docs/file/gidaharcama.pdf) Olgularımızın tamamının ailelerinin aylık geliri yoksulluk sınırının altında bulunmaktadır. Devletimizin bazı kurumlarının insan onuruna yakışacak bir yaşam için belirledikleri bu rakamların yanında ortaya çıkan bu tablo üzücüdür. Araştırmamızda dosya verileri ve karar kartonlarından 315 (%89,7) olgunun madde kullanıp kullanmadığı konusunda bir bilgiye ulaşılamamıştır. Madde konusunda sadece olguların %10.3’ünün bilgisine ulaşılmıştır. 24 olgu herhangi bir madde kullanmadığını beyan ederken 12 olgu uçucu, uyuşturucu, sigara gibi maddeleri kullandığını ifade etmiştir. Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada suça sürüklenen çocukların %71’inin önceden madde kullanımı olmadığı tespit edilmiştir. Kunt’un (2003) Ankara çocuk Islahevinde yatan çocuklar üzerinde yaptığı çalışmada sadece %26,2’sinde madde kullanımı olmayıp, %73,8’inde çeşitli maddelerin kullanımları olduğunu tespit etmiştir. Son yıllarda ülkemizde uyuşturucu madde kullanımı da çocuk suçluluğu da özellikle büyük şehirlerde artış göstermektedir. Sokak çocuklarında uçucu madde kullanımının yaygınlığı ve suçluluk ile ilişkisi bilinmektedir (Güngör, 2008). Çocuklarda madde kullanımının suç ile ilişkisi çeşitli çalışmalarda bildirilmiştir. Alkol kullanımı ile ergen suçluluğunun ilişkili olduğu, genç yetişkin dönemde de bu kişilerin suçlu davranış sergiledikleri bildirilmiştir (Mason ve ark., 2010). Ergündüz’ün (2010) İstanbul ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların madde kullanım durumlarına bakıldığında %53’ünün hiçbir maddeyi kullanmadığı, %21’inin sadece sigara içtiği belirtilmiştir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı araştırmada incelenen 165 olgudan 60 çocuğun sigara içtiği belirtilmiştir. 58 Kişinin bir suç işlediğinde tam bir şuur, bilinç ve iradeye sahip olması durumu ceza sorumluluğu olarak tanımlanır. 12-15 yaşlarında akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olmayan bir çocuk eyleminin anlam ve sonuçlarının farkında değilse ceza sorumluluğunun olmadığı kararına varılabilir. 15 yaşını bitirmiş bir kişi suç işlediğinde herhangi bir akıl hastalığı veya zekâ geriliği yoksa ceza sorumluluğunun tamdır. 15-18 yaş arasında akıl hastalığı ya da zayıflığı olmayan suç işleyen kişinin cezasında yaşına göre indirim uygulanır (Cantürk, 2004). Dosya verileri ve karar kartonlarından çocukların ceza sorumluluklarını etkileyecek ciddi akıl hastalığı veya akıl zayıflığı saptandığına dair bir kayıt yoktur. 4 olguda antisosyal davranışlar, 3 olguda ise hafif derecede zeka geriliği saptanmış olmakla birlikte bu tanılar çocukların ceza sorumluluğunu etkilemeyecek durumlardır. Araştırmamızda suça sürüklenen çocukların sabıka durumlarına bakıldığında %6’sının sabıkalı olduğu görülmektedir. Çoğan’ın (2006) yaptığı çalışmada incelenen olguların %13,4’ünün, Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %34’ünün sabıkalı oldukları belirlenmiştir. Ergündüz’ün (2010) İstanbul ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %27’sinin daha önceden sabıkalı olduğu belirtilmiştir. Çoğan çalışmasını Edirne’nin tüm mahkemelerinde yargılanan çocuklar ile, Öter çalışmasını Antalya Çocuk Şube Müdürlüğü’ne şüpheli olarak getirilen çocuklar arasında, Ergündüz ise İstanbul Çocuk Mahkemeleri’nde yargılanan çocuklar arasında yapmıştır (Çoğan,2006; Öter,2005; Ergündüz,2010). Araştırmamızın evrenini ise Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi olguları oluşturmaktadır. Ağır Ceza Mahkemelerinin ağırlaştırılmış müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili davalara bakması nedeniyle mahkeme süresi de uzamaktadır. Bu nedenlerle sabıkalı olma durumu göreceli olarak düşüktür. Gençlik yıllarında şiddet bir grup davranışı şeklinde gerçekleşebilir (tarafından gerçekleştirilir (Bode-Jänisch, S. ve ark., 2010). Araştırmamızda sanık sayılarına bakıldığında %70,9’unun 1 kişi, %19,4’ünün 2 kişi olduğu yani suçların çoğunlukla bir ya da iki kişi tarafından icra edildiği görülmektedir. Ergenlik döneminde çocuklar arkadaş çevresinden etkilenmekte, ailenin etkileri ikinci plana itilmektedir. Çocuklar bu dönemde içinde bulundukları arkadaş grubunun olumlu ve olumsuz yönlerinden etkilenebilirler ve bulundukları sosyal ortam onları suça sürükleyebilir. Hala bir 59 yetişkin gibi düşünüp değerlendirme ve kendini koruma yeteneği gelişmemiş olduğundan kötü niyetli kişiler tarafından suça yönlendirilebilirler. Çocuk suçluluğunda özellikle adolesan dönemde sapkın yakın arkadaşların rolü olduğu bildirilmiştir (Vitaro, F. ve ark., 2000). Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların sanık sayılarına bakıldığında %62,1’inin 1 kişi ve %14,8’inin 2 kişi olduğu görülmektedir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı çalışmada incelenen olguların %35,2’sinin tek başına, %25,4’ünün iki kişi, %39,4’ünün de daha fazla kişiyle birlikte suç işlediği belirtilmektedir. İncelenen olguların olay yerlerine bakıldığında %57,8’inin sokak-park, %23,9’unun ev olduğu görülmektedir. Olayların çoğunun açık alan olan sokak ve park ortamında gerçekleştiği görülmektedir. İşlenen suçların aydınlatılmasında kriminal soruşturmanın en önemli basamağı olay yeri incelemesidir. İşlenen suçların karanlık ve çıkmaz sokaklarda gerçekleştiği yanlış inancına ters olarak ev ortamının suç işlemede önemli olduğu bilinmektedir (Cantürk, 2002). İncelenen olguların olay türlerine bakıldığında %51,3’ünün mala karşı işlenen suçlardan, %22,8’inin cinsel suçlardan oluştuğu görülmektedir. Olay türü ile suça sürüklenen çocukların yaş grupları arasında istatistiksel anlamlı farklılık bulunmamıştır (p> 0,05). Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yapmış olduğu çalışmada işlenen suç türlerinin %47,3’ünün mal varlığına karşı, %35,45’inin vücut dokunulmazlığına karşı olduğu görülmüştür. Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde yaptığı çalışmada işlenen suç türlerinin %34,6’sının mala karşı, %6,8’inin cinsel amaçlı olduğu görülmüştür. Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada işlenen suç türlerinin %67’sinin mala karşı suçlardan ve %16,6’sının cinsel suçlardan oluştuğu görülmektedir. Ok’un (1989) İzmir Çocuk Islahevinde yapmış olduğu çalışmada incelenen olguların % 55,67’sinin mala karşı ve %23,84’ünün cinsel suç türlerinden oluştuğu görülmektedir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yapmış olduğu çalışmada incelenen olguların %25’inin mala karşı, %25’inin gasp ve %25’inin cinsel suçlardan oluştuğu görülmektedir. Çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemelerinde sonuçlanan davalardaki 91193 çocuğun işlediği suç türüne baktığımızda birinci sırayı 44544 davayla mala karşı işlenen suçlar alırken ikinci sırayı 16941 davayla vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar (http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2009/ist_tab.htm) almaktadır. Genel olarak bakıldığında en çok işlenen suç türünün mala karşı işlenen suç türü olduğu 60 görülmektedir. Çocukların mala karşı işlediği suçların temelinde yoksulluk ve özenme bulunmaktadır. Olgularımızın tamamının ailesinin ekonomik durumu yoksulluk sınırının altındadır. Mülkiyet temel olarak çocuğa ailede kazandırılması gereken bir kavramdır. Mala karşı işlenen suçları takiben en çok işlenen diğer suç türünün de cinsel suçlar olduğu görülmektedir. Çocuklar ergenlik döneminde ve araştırma grubumuzun 16,10 olan yaş ortalaması ile de uyumlu bir dönemde cinsellikle tanışmaktadırlar. Bu dönemde aynı gelişme döneminde olan çocuklar arasında karşılıklı merak ve oyun şeklinde flört etme ile cinsel denemeler de yaşanmaktadır. Ancak eylemi gerçekleştiren kişi çocuk da olsa rızası olmayan bir kişiye karşı tehdit, hile ve kandırma gibi zorlamalar ile gerçekleşen cinsel eylemler cinsel saldırıdır Çekin, 2011). Yapılan çalışmalarda cinsel saldırı suçu işleyen çocukların, cinsel saldırı suçu işleyen tüm suçlular arasında %30’lara kadar yükselebildiği gösterilmiş olması nedeniyle çok önemlidir (Erkol, 1994; Çekin ve ark., 1998; Arslan ve ark., 2008). Araştırmamızda mahkeme sürelerine bakıldığında %25,4’ünün 0-6 ayda, %45, 9’unun 1 yıl içinde tamamlandığı görülmektedir. Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde yaptığı çalışmada olguların mahkeme sürelerine bakıldığında %48,6’sının 1 yıl içerisinde sonuçlandığı görülmektedir. Özellikle çocuk mahkemelerinin hızlı sonuçlanması çocukların uzayan süreler ile travmatize olmasını engellemektedir. Mahkeme olguların %47,3’ü hakkında hapis cezası, %20,2’si hakkında denetimli serbestlik kararı vermiştir. Karar grupları ile olay türü grupları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur (p< 0,001). İşlenen suç ile uyumlu olarak ceza verilmesi adil yargılamanın doğal sonucudur. 61 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Suça sürüklenen çocuklar toplumumuzun yüzleşmek zorunda olduğu ciddi bir problemdir ve artış göstermektedir. Bu çalışmanın amacı artarak büyüyen bir sorun olan çocuk suçluluğunun ortadan kaldırılması için toplumumuzda bir farkındalık yaratmaktır. Araştırmamızın sonuçları geleceğe yönelik olarak değerlendirilmesi sorunun çözümü konusunda önemli bir başlangıç noktasıdır. Çocuk suçluluğunun önlenmesi için nüfus artış hızının durdurulabilmesi, aile ve okulda sorunun tanımlanması ve engelleyici tedbirler alınması, ekonomisi güçlü, sanayileşmiş bir ülkede gençlerin geleceğe güvenle baktığı huzurlu bir ortam yaratılması önemlidir. Gereken önlemler alınmadığında toplumda çocuklar suça sürüklenmektedir. Her çocuğun sevgi, şefkat ve anlayış görme, yeterli beslenme, parasız eğitim alma, oyun oynayıp eğlenme, kendisini ilgilendiren konularda görüş bildirme gibi hakları bulunmaktadır. Çocuğa bu haklar elbette ilk olarak ailede verilmelidir. Çocukların gereksindikleri ilgi, sevgi ve bakımdan mahrum bırakılarak toplumsal ve bilimsel standartlara göre psikolojik hasara uğratılmaları duygusal istismar olarak tanımlanmaktadır. Yetişkinlik döneminde suç işleyen kişilerin büyük bir bölümünün çocukluk dönemlerinde de suç işlemiş oldukları bilinmektedir. Böylece toplumun çekirdek yapısı olan ailede sadece çocuk suçluluğu değil yetişkin suçluluğu da önlenmiş olacaktır. Çocukların üzerinde aileden sonra büyük etkisi olan kişiler arkadaş çevresidir ve ergenlik döneminde arkadaş çevresinin etkisi ailenin etkisinin önüne geçmektedir. Çocukların sağlıklı ortamlarda kişiliklerini geliştirmeleri açısından kurumların gençlik merkezleri ve gençlerin enerjilerini doğru yönlendirebilecekleri hobiler için ortamlar yaratılmalıdır. Eğitimcilerin ilgi ve sevgisi ile suça sürüklenmekte olan çocuklar fark edilebilir ve çözüm yolları henüz suç gerçekleşmeden alınabilir. Öğretmenlerimize bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir. Okul ve ailenin işbirliği sağlanmalıdır. 62 Çocukların gelişimleri ve yetenekleri ile ilişkili olarak nitelikli mesleki eğitim verilmesi, çocukların topluma yararlı, üretken ve ekonomik olarak bağımsız bireyler olmalarını sağlayacaktır. 63 ÖZET Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde Görülen Dava Dosyalarının İncelenmesi ve Çocuk Suçluluğunun Değerlendirilmesi Ülkemizde 18 yaşını doldurmamış her birey çocuk sayılmaktadır. Çocuk suçluluğu, ülkemizde kanunlarla çocuk olarak tanımlanmış kişilerin işlediği suçlar için yapılan tanımdır. Çocuk Koruma Kanunu’na göre, Çocuk ağır ceza mahkemesi, çocuklar tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren, ağırlaştırılmış müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili davalara bakar. Araştırmamızda Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2007- 2010 yılları arasında karara bağlanan 351 davaya ait 91 dava dosyası ve dava dosyalarına ulaşılamayan 260 karar kartonu incelenmiştir. Elde edilen bilgiler SPSS 16.0 programında değerlendirilmiştir. Araştırmamız sonucunda suça sürüklenen çocukların yaş ortalaması 16,10 (sd=1,41) olup, mağdurların yaş ortalaması 21, 69 (sd= 12,93)’tür. Mağdur yaş grupları ile suça sürüklenen çocukların yaş grupları arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık bulunmaktadır (p< 0,001). Suça sürüklenen çocukların sosyo kültürel ve ekonomik durumları kötü bulunmuş olup, en çok işlenen suç türü mala karşı işlenen suçlar %51,3 ve cinsel suçlardan %22,8 oluşmaktadır. Çocuk suçluluğunda en önemli amaç çocuğun suç işlemesini engellemek ve çocuğun suçu işlemesinden sonraki süreçte topluma tekrar kazandırılıp hayatına normal bir birey olarak devam edebilmesi için gerekli sürecin sağlanmasıdır. Eğitim, anne-baba destek programları, toplumu çocuk suçluluğu konusunda bilinçlendirme ve önyargılardan kurtarma, çocuk ve gençler için oluşturulacak gençlik merkezleri, çocuk suçluluğunun önlenmesinde önemlidir. Riskli çocukların sosyal izlemleri sürekli devam etmeli ve bu sayede çocukların suça sürüklenmesi engellenmelidir. Anahtar Sözcükler: Çocuk, Çocuk Suçluluğu, Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi 64 SUMMARY Investigation of The Cases in The Ankara 1st Children’s High Criminal Court and Evaluation of Juvenile Delinquency Every individual below the age of 18 is considered as child in our country. Juvenile delinquency is the definition of crimes committed by people defined as children by law. According to the Law on Child Protection, crimes committed by children and also in the jurisdiction of the high criminal court and crimes requiring aggravated life imprisonment or more then 10 years punishment are sentenced in Children’s High Criminal Court. In our study, 91 case files and 260 cartons of decisions (that can’t be reached the case files) of 351 cases sentenced in the Ankara 1st Children’s High Criminal Court between the years of 2007-2010, are examined. The information obtained from these cases are evaluated in SPSS 16.0. As a result of our research, the average age for children dargged into crime is 16,10 (sd=1,41) and for victims is 21,69 (sd=12,93). The age groups of victims and children dragged into crime has statistically significant meaning. (p<0,001). The socio-cultural and economic status of children dragged into crime are found in a bad situation and the most commen crime types are consist of crimes against property(51,3%) and sexual offenses(22,8%). The most important goals of juvenile delinquency are to prevent child from commiting crime and to gain back to society to go on his/her life as a normal individual in the process after commiting crime. Education, family support programs, community awareness of juvenile delinquency and make the community get rid of prejudices, youth centers for children and adolescents are important factors in preventing juvenile delinquency. The social follow-up of risky children should be continuous and by this way children must be kept from dragging into crime. Key words: Child, Juvenile Delinquency, Ankara 1st Children’s High Criminal Court 65 KAYNAKLAR ABAY, E., TUĞLU, C. (2000). ‘‘ Şiddet ve Agresyonun Nörobiyolojisi’’, Klinik Psikiyatri; 3: 21-26. ADALET BAKANLIĞI ADLİ SİCİL ve İSTATİSTİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (2009), http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2009/ist_tab.htm (Erişim Tarihi: 01.10.2011). AĞAOĞLU, E., TERZİ, T. (2008). Suçla Mücadelede Aile eğitiminin Rolü ve Önemi, Çocuk Suçluluğu ve Aile, Ankara: Hegem Yayınları, s.: 34-43. AĞIRGÖTÜREN, B. (2006) Malatya Kentinde Çocuk Suçluluğu, Tez Danışmanı: ERKUL, H., Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya. AKALIN, Ş. A. (2009). Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, s.: 444. AKÇAN, R., ÇEKİN, N. (2011). Juvenile Sexual Offenders, Adli Tıp Dergisi, 25(1): 49-70. AKSOY, E., ÇETİN, G., İNANICI, M. A., POLAT, O, SÖZEN, M.Ş., YAVUZ, F. (1999). Cinsel Saldırılar, Birinci Basamak için Adli Tıp El Kitabı, Ankara, s.: 119-30. AYÜZ, E. (1991). Medenî Kanun’a Göre Çocuğun Ana Babasına Karşı Korunması Aile ve Toplum, Aile Araştırma Kurumu Dergisi, 2 (1), s.:31. ARSLAN, M., ÇEKİN, N., SAYLAK, E., TOPRAK, S., (2007). Hatay Ağır Ceza Mahkemesinde 2007 Yılında Karara Bağlanan Bireye Yönelik İşlenmiş Suçların Değerlendirilmesi, Adli Tıp dergisi ; 21(3):25-30. ARSLAN, M., KAR, H., AKÇAN, R., ÇEKİN, N. (2008). Hatay Ağır Ceza Mahkemesinde karara bağlanan cinsel suçların analizi, Adli Bilimler Dergisi ; 7 (2):35-39. ATTAR, H. (1994). Toplum, Eğitim ve Çocuk Suçluluğu, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. AYDOĞAN, Y., AYDOĞAN, D. (2004). Suça Yönelmiş Çocukların Tahliye Sonrası Topluma Kazandırılması, Aile ve Toplum, 2 (7):57-65. BAL, H. (2005). Kuramsal Çerçeve, Çocuk Suçluluğu, , Isparta: Fakülte Kitabevi, s.: 5-83. BENSON, G. (1958) Prediction Methods and Young Prisoners, British Jrl. Delinquency, 9: 192-199. BIYIKLI, H. (1972). Çocuk Suçluluğunun Nedenleri-Ülkemizde Çocuk Mahkemeleri, Adalet Dergisi, 11: 760-772. BILTON, T., BONNET, K., JONES B., (2008). Suç, Sosyoloji, çev. edt. K. İNAL, Ankara: Siyasal Yayınevi, s.: 380-410. BİÇER, Ü., TIRTIL, L, KURTAŞ, Ö., AKER, T. (2009). Adli Psikiyatri, Birinci Basamakta Adli Tıp, İstanbul Tabip Odası Yayınlarından, İstanbul. BODE-JANISCH, S., BUDDEKE, F., SCHULZ, Y., FIEGUTH, A. (2010). Clinical Forensic Examination Findings in Assault Cases Among Adolescents, Arch Kriminol; 226(5-6):187-95. 66 CANKURTARAN-ÖNTAŞ, Ö. (2008). Çocuk Adalet Sistemi ve Çocuk-Polis İlişkisi, Toplum ve Sosyal Hizmet, 19 (2): 21-37. CANTÜRK, G. (2004). Çocuk Suçluluğunda Adli Psikiyatrik Değerlendirme, STED, 14 (2), 31-34. CANTÜRK, G., YORULMAZ, C., YAVUZ, E., CANTÜRK, N., AKGÜL, E., (2002) “1997-1999 Yıllarında Mental Retardasyon Tanısı Konulan Olguların Ceza Ehliyeti Yönünden Değerlendirilmesi”, Klinik Adli Tıp Dergisi, 2 (1): 1-6. CANTÜRK G., CANTÜRK, N. (2006). Cinsel Saldırı Mağdurlarının Muayene Prosedürü, Türkiye Klinikleri Cerrahi Tıp Bilimleri Adli Tıp ve Acil Özel Sayısı, 2 (50): 49-55. CANTÜRK, N., T. (2002). Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’na Gönderilen ve Cinsel Suç İşlediği İddiası Bulunan Olguların Sosyo-Demografik Özellikleri ve Psikiyatrik Profilleri, Tıpta Uzmanlık Tezi, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul. CEZA İNFAZ KURUMU İSTATİSTİKLERİ., (2009). http://www.tuik.gov.tr, (Erişim Tarihi: 01.10.2011). CLOWARD, R. A. (1968) İllegitime Mittel, Anomie und abweichendes Verhalten, in:Kriminalsoziologie, Frankfurt a. M., s.:315. COCCARO, E. F., LAWRENCE, T., TRESTMAN, R., GABRİEL, S., KLAR H.M., SIEVER, L. J. (1991), Growth Hormone Responses to İntravenous Clonidine Challenge Correlate with Hehavioral İrritability in Psychiatric Patients and Healthy Volunteers, Psychiatry Res, 39(2):129-39. COHEN, A. K. (1955). Delinquent Boys, The Free Press, New York. ÇATALOLUK, S. (1983). Çocuk Suçluluğu, Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. ÇEKİN, N., HİLAL, A., BİLGİN, N., ALPER, B., GÜLMEN, K.M., SAVRAN, B., SARICA, A.D. (1998) Adana’da Ağır Ceza Mahkemesine Yansıyan Cinsel Suçların İncelenmesi. Adli Tıp Bülteni, 3(3):81-5. ÇEVİK, D. (2002). Türkiye’de Çocuk Suçluluğu, Polis Dergisi, 31 s:.17-22. ÇOCUK KORUMA KANUNU (2005), [http://www.mevzuat.adalet.gov.tr], (Erişim Tarihi: 10.11.2011). ÇOĞAN, O. (2006). Çocuk Suçluluğunun Değerlendirilmesi ve Edirne Ceza Mahkemelerinde Açılan Davaların Bu Yönden İncelenmesi, Tez Danışmanı: HAZIR, H., Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Disiplinlerarası Adli Tıp Anabilim Dalı, Ankara. DEMİRBAŞ, T. (2005). Kriminoloji Kavramı, Tanımı, Konusu, Görevi, Diğer Bilimlerle İlişkisi ve Tarihi Gelişimi, Kriminoloji, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, s.: 41-156. DÖNMEZER, S. (1975). Genel Kriminoloji, Kriminoloji, İstanbul: Sulhi Garan Matbaası, s.: 46. DURKHEIM, E. (1951). Le Suicide, The Free Press, Glencoe, 3, New York. 67 ELLİCKSON, P. L., TUCKER, J. S, KLEİN, D. J. (2001). High-Risk Behaviors Associated with Early Smoking: Results From a 5-Year Follow-up, J Adolesc Health, 28 (6):465-73. EREŞ, F. (2009). Toplumsal Bir Sorun: Suçlu Çocuklar ve Ailenin Önemi, Aile ve Toplum, 5 (17):8897. ERGÜNDÜZ, Ş. Z. (2010). Çocuk Suçluluğunda Çocuk İstismarı Olgularının Değerlendirilmesi, Tez Danışmanı: YAVUZ, M.F., Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Adli Tıp Enstitüsü, İstanbul. ERKOL, Z. (1994). Gaziantep Ağır Ceza Mahkemelerinde Karara Bağlanan Cinsel Suçların Dökümü, 1. Ulusal Adli Tıp Kongresi, Poster Sunuları Kitabı, İstanbul, s.:375-81. FARRİNGTON, D. P., LOEBER, R. (2000). Epidemiology of Juvenile Violence, Child Adolesc Psychiatr Clin N Am, 9 (4):733-48. GAROFALO, B. R. (1957). Tabii Suç, Criminologia, Suç, Suçlu ve Ceza, çev.; MUHİTTİN G., Nurgök Matbaası, İstanbul. GANDER, M. J.,GARDİNER, H. W., (1993). Okul Öncesi Çocuk: Kişilik Gelişimi ve Toplumsal Davranış, Çocuk ve Ergen Gelişimi, çevirenler; ONUR, B., DÖNMEZ, A., ÇELEN, N., İmge Kitabevi Yayınları, Ankara. GERRA, G, ZAİMOVİC, A., AVANZİNİ, P., CHİTTOLİNİ, B., GİUCASTRO, G., CACCAVARİ, R., PALLADİNO, M., MAESTRİ, D., MONİCA, C., DELSİGNORE, R., BRAMBİLLA, F. (1997). Neurotransmitter-Neuroendocrine Responses to Experimentally İnduced Aggression in Humans: İnfluence of Personality Yariable, Psychiatry Res., 66 (1):33-43. GIDDENS, A. (2008). Sapkınlık ve Suç, Sosyoloji, çev. edt. GÜZEL, C., Kırmızı Yayınları, İstanbul, s.: 839-889. GİDER, H. (1961). Suçlarla Mücadele, Genel Kriminoloji ve Adalet, Devrim Matbaası, Ankara s.: 183. GLUECK, S., GLUECK, E. (1950) Unraveling Juvenile Delinquency, The Journal, New York. GÖLCÜKLÜ, F. (1962). Çocuk Suçluluğunun Sebepleri, Türkiye’de Çocuk Suçluluğu Hakkında Bir Araştırma, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara. GÖKER, Z., HESAPÇIOĞLU, S.T, SARP, K.S., KANDİL, S.T. (2006) KTÜ Tıp Fakültesi ÇocukErgen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine Son İki Yılda Başvuran Adli olguların Değerlendirilmesi, Adli Tıp Dergisi, 20 (3) :1-5. GÜNGÖR, M. (2008). Evrensel Bir Sorun Olarak Çocuk Suçluluğu ve Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1 (1) : 25-43. GÜRAL, B. (2009). Türkiye’de Çocuk Suçluluğu ve Nedenleri-Erzurum Örneği, Tez Danışmanı: KARAKAYA, M., Yüksek Lisans Tezi, Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Suç Araştırmaları Anabilim Dalı, Ankara. HARTUNG, E. F. (1966). Crime, Law and Society, Detroit. HEİNZ, W., Bölüm Çevirisi: ERDEN, M., R. (2005). Çocuk ve Genç Suçluluğu - Ceza Yasa Koyucusunun Harekete Geçmesini mi Bekliyor?, HEİNZ, W., KREUZER, A., BACK, M., 68 Proje yöneticisi: İÇEL, K., Yayına Hazırlayan; ÜNVER, Y., Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuku Serisi: Çocuklar ve Suç- Ceza, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.: 239. HIRSCHI, T. (1969). Attachment to Parents, Causes of Delinqueny, University of California Press, Berkeley. HOEVE, M., STAMS, G., PUT, C., DUBAS, J., LAAN, P., GERRIS, J. (2012). A Meta-analysis of Attachment to Parents and Delinquency, J Abnorm Child Psychol, DOI 10.1007/s10802-0119608-1 İÇLİ, T. G. (1993). Araştırmanın Teorik çerçevesi, Türkiye’de suçlular; sosyal Kültürel ve Ekonomik Özellikleri, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, s.: 7- 47. İÇLİ, T. G. (2007a). Sapma, Suç ve Kriminoloji Kavramları, Kriminoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.:23,24. İÇLİ, T. G. (2007b). Suçlu Davranışın Açıklanması, Kriminoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.: 63142. İÇLİ, T. G. (2007c). Türkiye’de ve Bazı Diğer Ülkelerde Bazı Faktörlerin Suç ile ilişkisi, Kriminoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.: 297-346. İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ, [http://www.ihd.org.tr], (Erişim Tarihi: 02.07.2011). KANER, S. (1992). Suçluluğu Açıklayan Yaklaşımlar, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 25 (2): 474-496. KERİMOĞLU E. (1996). Çocuk Psikiyatrisi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ders Kitabı, edit.; Işık Sayıl, Ankara: Antıp A.Ş., s.: 549,550. KESSEN, W. (1979). The American Child And Other Cultural Inventions, American Psychologist, 34, s.: 815. KOBAT, İ.B. (2009) Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuk Hakları Işığında Çocuk Suçluluğu ve Nedenleri, Tez Danışmanı: KÜÇÜK, A., Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Kırıkkale. KOPAR, H. (2008). Uluslararası İlkeler Işığında Türkiye’de Çocuk Suçluluğunun Önlenmesinde Kamusal Tedbirlerin İncelenmesi, Tez Danışmanı: SAYITA, S., Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, İstanbul. KUNT, V. (2003) Suç ve Çocuk, Tez Danışmanı: İLBARS, Z., Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. KURZINGER, J. (1996). Kriminologie, 2.Auflage, Stuttgart. KUZUOĞLU, N. S. (1980). Okul ve Çocuk Suçluluğu, Pedagoji Dergisi, 1;197-208. MASON, W.A., HİTCH, J.E., KOSTERMAN, R., MCCARTY, C.A, HERRENKOHL, T.I., HAWKİNGS, J.D. (2010) Growth In Adolescent Delinquency and Alcohol Use In Relation To Young Adult Crime, Alcohol Use Deisorders, and Risky Sex: AComparison Of Youth From Low- Versus Middle- Income Backgrounds, J Child Psychol Psychiatry, 51(12):1377-85. 69 NIETZEL, M. T. (1979). Crime and its modification: A social learning perspective. Elmsford, NY: Pergamon Press. OK, A. (1989). Kurumlar ve Suçlu Çocuklar, Tez Danışmanı: SAYIN, Ö., Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, İzmir. ÖTER A. (2005). Çocuk Suçluluğunun Toplumsal Nedenleri (Antalya Örneği), Tez Danışmanı: BAL, H., Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta. OZEN, S., ECE, A., OTO,R., TIRASCI, Y., GOREN, S., (2005). Juvenile Delinquency in a Developing Country: A Province Example in Turkey. Int J Law Psychiatry, 28 (4):430-41. ÖZKÖK, P. (1996). Çocuk Suçluluğunun Nedenleri ve Alınması Gerekli Tedbirler, Tez Danışmanı: ARI, M., Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. ÖZTÜRK M. O., ULUŞAHİN, A. (2008). Çocukluk Çağı Ruhsal Sorunları ve Bozuklukları, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları II, Ankara: Tuna Matbaacılık, 11. Baskı, s.: 736-743. ÖZSAN, M. (1991). Çocuk Suçlarında Aile ve Anne-Baba İlişkilerinin Rolü, Aile Yazıları-3. Birey, Kişilik ve Toplum, der. Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları, Ankara, 33-40. PACKARD, W.S., ROSNER, R. (1985). Psychiatric Evaluations of Sexual Offenders, Journal of Forensic Sciences, 30(3): 325-38. PATTERSON, G. R., ANDERSON, D. (1964). Peers as Social Reinforcers, Child Development, 35, 951-60. PELLEGRİNİ, R. J., ROUNDTREE, T., CAMAGNA, T.F., QUEİROLO, S. S. (2000). On the Epidemiology of Violent Juvenile Crime in America: a Total Arrest-Referenced Approach, Psychol Rep., 86(3 Pt 2):1171-86. POLAT, O. (2004a). Kriminoloji Çalışması, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.: 34-51. POLAT, O. (2004b). Suça İtilen Çocuklar, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.: 189-201. POLAT, O., TOPALOĞLU, Ş., KESİM, N.Z. (1994). Irza Geçme ve Irza Tasaddi Suçlarında PsikoSosyal Faktörlerin Araştırılması, Adana 1. Adli Bilimler Kongresi, Kongre Kitabı, Adana, s.: 388-90. ROMERO, E., SOBRAL, J., LUENGO, M.A., MARZOA, J.A. (2001). Values and Antisocial Behavior Among Spanish Adolescents, J Genet Psychol, 162(1):20-40. SALAGAEV, A. (2003). Juvenile Delinquency, World Youth Report., 7. SARAN, N. (1991). “Çocuk Suçluluğu ve Parçalanmış Aileler”, Aile Yazıları-3. Birey, Kişilik ve Toplum, Der: Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları, Ankara, s.: 23-28. 70 SARAN, N. (1968). İstanbul Şehrinde Polisle İlgisi Olan Onsekiz Yaşından Küçük Çocukların SosyoKültürel Özellikleri Hakkında Bir Araştırma, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, s.:18-26. SAVAŞIR, Y. (1991). Suçlu Çocuklarda Atipik Aile Faktör, Aile Yazıları-3. Birey, Kişilik ve Toplum, der. Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları, Ankara, s.: 22-27. SCHAMALLAGER, F. (2002). Criminology Today An Integrative Introduction, Prentice Hall Inc., New Jersey. SIEGEL, L. J., SENNA, J. J. (1981) Juvenile Delinquency, West Publication Company, New York. SOKULLU R. F. A.(2009). Günümüz Kriminolojisine Göre Suç Nedenleri, Kriminoloji, Beta Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, s.: 147-205. SOYASLAN, D. (1998a). Temel Kavramlar, Kriminoloji (Suç ve Ceza Bilimleri), Adalet Matbaacılık, Ankara, 2. Baskı, s.: 5-23. SOYASLAN, D. (1998b). Suçluluğun Faktörleri ve Suçluluğun Bireysel Faktörleri, Kriminoloji (Suç ve Ceza Bilimleri), Adalet Matbaacılık, 2. Baskı, Ankara s.: 43-96. SOYSAL Z., EKE M. (1999) Cinsel Suçlar. İçinde: Soysal Z, Çakalır C. (Eds): Adli Tıp Cilt III, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınlarından, Rektörlük No: 4165, Fakülte No: 224, İstanbul Üniversitesi Basımevi ve Film Merkezi, İstanbul, 1167-1244. SUTHERLAND, E. H. (1947). Principles Of Criminology, 4th Edition, Philadelphia:Lippincott. SUTHERLAND, E.H., CRESSEY, D. (1966). The Principles of Criminology, J.B. Lippincott and Comp., Philadelphia. TAFT, D. (1950). Criminology, Macmillan Company, New York. TEMEL, Z. F., AKSOY, A. B. (2005) Ergen ve Gelişimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. TOROSLU, N., M. FEYZİOĞLU (2011). Türk Ceza Kanunu Ceza Muhakemesi Kanunu ve İlgili Kanunlar, Savaş Yayınları, 15. Baskı, Ankara. ULUĞTEKİN, S. (1994a). Tarihsel gelişim Süreci İçinde Çocuk Mahkemeleri ve SİR ,Çocuk Mahkemeleri ve Sosyal İnceleme Raporları, Bizim Büro, Ankara, s.: 5-13. ULUĞTEKİN, S. (1994b). Türkiye’de Çocuk Mahkemeleri ve SİR Uygulamaları, Çocuk Mahkemeleri ve Sosyal İnceleme Raporları, Bizim Büro, Ankara, s.: 44-87. ULUĞTEKİN, S. (1991a), Suçlu Çocuklara İlişkin Islah Sisteminde Kurum Bakımı ve Çağdaş Tretmanın Amacı: Yeniden toplumsallaşma, Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaşma, Bizim Büro, Ankara s.: 6-25. ULUĞTEKİN, S. (1991b), Toplumsallaşma ve Yeniden Toplumsallaşma: Soruna Kuramsal Yaklaşım, Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaşma, Bizim Büro, Ankara, s.: 26-56. UNDERWOOOD, L. A., BARRETTİ, L., STORMS, T.L., SAFONTE-STRUMOLO N. A. (2004). Review of Clinical Characteristics and Residential Treatments for Adolescent Delinquents with 71 Mental Health Disorders: a Promising Residential Program, Trauma Violence Abuse.5(3):199242. UNICEF (1989). Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, [http://www.unicef.org/turkey], (Erişim Tarihi: 08.07.2011). VITARO, F., BRENDGEN, M., TREMBLAY, R.E. (2000). Influence of Deviant Friends on Delinquency: Searching for Moderator Variables. J Abnorm Child Psychol. 28(4):313-25. YAVUZER, H. (1981). Çocuk suçluluğunun Tanımı, Psiko- Sosyal Açıdan Çocuk Suçluluğu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, s.: 6. YAVUZER ,H. (2009a). Kural ve İnsan , Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi,12. Baskı, İstanbul, s.: 27. YAVUZER ,H. (2009b). Çocuk Suçluluğu , Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi,12. Baskı, İstanbul, s.: 3169. YAVUZER ,H. (2009c). Suçlulukta Kalıtsal, Bedensel ve Zihinsel Etkenler, Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi,12. Baskı, İstanbul s.: 88. YAVUZER ,H. (2009d). Aile ve Okul, Çocuk ve Suç, İstanbul: Remzi Kitabevi,12. Baskı, s.: 125-163. YAVUZER ,H. (2009e). Sorundan Çözüme, Çocuk ve Suç, İstanbul: Remzi Kitabevi, 12. Baskı, s.: 249-288. YÖRÜKOĞLU, A. ( 2006). Çocuk Ruh Sağlığı, Çocuk Ruh Sağlığı, Ankara: Özgür yayınları. YÜCEL, M. T. (1973). Suç Olgusu, Suç ve Ceza Anatomisi, Yarı Açık Cezaevi Matbaası, Ankara. YÜKSEL, Ş. (1996). Tecavüz İktidar Amaçlı Cinsel Saldırganlık, Evdeki Terör, Mor Çatı Yayınları, İstanbul. WEİ, H.P., YANG, F.R. (2011). Social-psychological factors contributing to male juvenile delinquency, Zhongguo Dang Dai Er Ke Za Zhi; 13(11):904-7. ZASTROW, C. (1991). Social Problems: Issues and Solutions, 3th ed., Nelson-Hall Publishers, Chicago. http://www.turkis.org.tr/source.cms.docs/turkis.org.tr.ce/docs/file/gidaharcama.pdf. Erişim Tarihi: 04.01.2012. 5237 SAYILI TCK, http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html Erişim Tarihi: 24.12.2011. 765 SAYILI TCK, http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/765.htm Erişim Tarihi: 24.12.2011. T.C. ADALET BAKANLIGI Personel Genel Müdürlügü Sayi : B.03.0.PER.0.00.00.01/St;>2.0/ Lt~1.o ~ ~So6/20l0 Konu. ............................... Sayin Hasan Atakan SENGÜL Emek Mah. 64. Sk. No:17/11 Çankaya/~KARJ\ Ilgi :21/06/2010 tarihli dilekçeniz Ilgi dilekçeniz ile tez konusu olan "Ankara Çocuk Mahkemelerinde son 5 yilda görülen davalarin incelenmesi ve Çocuk Suçlulugunun degerlendirilmesi" ile ilgili arastirma yapmak, mevcut arastirmalari güncellestirmek ve mahkemelerin bu konudaki is yükünü ortaya koymak için Ankara 1. Çocuk Mahkemesi ve Ankara I.Çocuk Agir Ceza Mahkemesinde görülen dava dosyalari üzerinde arastirma yapma talebiniz incelenmistir. Talep; Ankara I.Çocuk Agir Ceza Mahkemesi Baskani ve Ankara I.Çocuk Mahkemesi Biikiminin de uygun görmesi, sorusturmanin gizligine ve kisisel verilerin korunmasina dikkat edilmesi kaydiyla Bakanlik Olur'u ile uygun görülmüstür. Bilgi edinilmesini rica ederim. Meral KAYA Hakim. Bakan a. Daire Baskani ÖZGEÇMİŞ I- II- IIIIV- Bireysel Bilgiler Adı : Hasan Atakan Soyadı : ŞENGÜL Doğum yeri ve tarihi : Balıkesir, 29.05.1987 Uyruğu : T.C. Medenî durumu : Bekâr İletişim Adresi : 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı Şenoba Uludere/ŞIRNAK 05325225080 Eğitimi (2009-2012) Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Disiplinler Arası Adli Bilimler Anabilim Dalı Fizik İncelemeler ve Kriminalistik Yüksek Lisans Programı, (2005-2009) Kara Harp Okulu, (2001-2005) Maltepe Askeri Lisesi, (2000-2001) İzmir Güzelbahçe 60.Yıl Anadolu Lisesi, (1997-2000) Elazığ Anadolu Lisesi. Yabancı dili: İngilizce Ünvanı Subay (2009) Mesleki Deneyimi (2011-…) 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı Şenoba Uludere/Şırnak 75
Benzer belgeler
Çocuk SuçluIugu ve Isparta`da Çocuk Suçlari
çocuk diye
bahsetmemizdeki baslica neden sosyolojik ve
hukuki
durumdur.
Çocukluk,
bebeklik
döneminin bitiminden yetiskin insan oluncaya
kadar geçen dönemi adidir. Insanin fizyolojik
ihtiyaçlarini
k...