Tasarım Gazetesi - Kale Tasarım Merkezi
Transkript
Tasarım Gazetesi - Kale Tasarım Merkezi
ÖZLEMİŞİM! TASARIM GAZETESİ’NİN BAĞIMSIZLIĞINI BEKLEDİĞİ 2 AY BOYUNCA YAŞADIĞIM EN DERİN DUYGU BU OLMUŞ MEĞER: ÖZLEM. HAYATA TASARIM PENCERESİNDEN BAKMAYA - KLİŞE AMA GERÇEK! DUYULAN BİR GARİP SAPLANTI OLUŞMUŞ DEMEK YILLAR İÇİNDE… İŞE GİDİP GELMEK, BİR FİLM İZLEMEK, BİR DOSTLA SOHBET ETMEK KADAR OLAĞANLAŞMIŞ DEPREME, KRALİYET DÜĞÜNÜNE YA DA ANNELER GÜNÜNE “O AÇIDAN” BAKMAK. ONDANMIŞ TELAŞIM, YAZMADAN ESKİRLERSE DİYE KORKMUŞUM! YETİŞTİK NEYSE Kİ… MİLANO TASARIM HAFTASI’NIN BIRAKTIKLARINDAN BAHSETMEYE, FORMULA1’İN YARATICI SEKTÖRE ETKİSİNDEN DEM VURMAYA, OTİZM FARKINDALIK AYI’NA DİKKATİ ÇEKMEYE… EN ÇOK DA İLERLEYEN SAYFALARDA KARŞINIZDA ÇIKACAK SIRADIŞI BİR MACERAYI - TAM DA - BAŞLAMADAN YAZABİLDİĞİMİZE SEVİNİYORUM İÇİN İÇİN… İSTANBUL’DA SANAT YÖNETMENİ OLARAK ÇALIŞAN BİR GRAFİK TASARIMCININ İŞİNDEN İSTİFA EDİP ÇIKMAYA HAZIRLANDIĞI UZUN DÜNYA SEYAHATİNDEN BAHSEDİYORUM. VEDA EDİLEN AJANSTAN ALINAN SON PARANIN UÇAK PARASINA GİTTİĞİ, HEDEFİN, “YALNIZCA TASARIM YAPARAK” HAYATTA KALMAYI BAŞARMAK OLARAK KONDUĞU... YOL ORTASINDA MECBURİYETTEN GARSONLUK YAPMAYA BAŞLAMANIN YA DA BULUNAN İŞLERİN TASARIM KAPSAMINDA OLDUĞU AŞİKARSA İŞ SEÇMENİN OYUNUN KURALLARININ DIŞINDA KALDIĞI… “TASARIMIN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT!” HESABI BİR SERÜVEN; GERİDE KALANLAR İÇİN TAKİBİ MÜMKÜN KILAN BİR BLOG VE GELİRİ GREENPEACE İLE UNİCEF’E BAĞIŞLANACAK BİR KİTAP SAYESİNDE TAÇLANACAK ÖMRE BEDEL BİR PROJE. HER PROJE KADAR BUNUN DA BAŞARISIZLIK ŞANSI VAR ŞÜPHESİZ. VE HER PROJE KADAR BU DA ELEŞTİRİYE AÇIK... TASARIM YAPARAK - HER KOŞULDA - HAYATTA KALMAK BİR ÜTOPYADAN İBARET OLABİLİR; YA DA İŞ BULMANIN YOLU ÖNCE “NETWORK SAHİBİ OLMAKTAN” GEÇEBİLİR. BAKARSINIZ KAHRAMANIMIZ YOLDA KALIVERİR… AMA ÖNEMLİ OLAN O YOLA ÇIKMAK DEĞİL MİDİR? BUNU ÜN YA DA PARA İÇİN DEĞİL, DENEYİM İÇİN GÖZE ALMAK O İLK UÇAK BİLETİNİ ÇERÇEVELENMEYE DEĞER YAPMAZ MI? DÜNYANIN ASLINDA NEYE İHTİYACI OLDUĞUNU ANLAMAYA ÇALIŞMAK BİR TASARIMCI İÇİN EN HAKİKİ MÜRŞİT OLABİLİR Mİ? DESIS FELAKET ÖNCESİ VE SONRASI FORMULA 1’İN TASARIMLA İLİŞKİSİ !"#$%&'()) TÜRKLER MOMA’DA KRALİYET DÜĞÜNÜ İLHAM MI? UZUN LAFIN KISASI… YETİŞTİK! HADİ YENİDEN, OLANA BİTENE, İYİYE KÖTÜYE BİR DE “BU YANDAN” BAKALIM. SONRA OTURUR TARTIŞIRIZ; TASARIMLA HAYATTA KALABİLİR MİYİZ SAHİDEN? Umut Kart [email protected] MİLANO TASARIM HAFTASI +!,%ª4!3!2)-ª-%2+%:î.î.ª!9,)+ª4!3!2)-ª'!:%4%3î$î2ª0!2!ªî,%ª3!4),-!: 02 Esra Tonguç Yıldırım FORMULA1 [email protected] Motor sporlarının en üst seviyesi olarak kabul gören ve artık sadece bir araba yarışı olmaktan çıkan Formula 1, seneler içinde büyük sponsorlar tarafından desteklenen profesyonel bir sektöre dönüştü. Bünyesinde sadece en iyi sürücüleri değil, aynı zamanda en iyi ekibi de -ki bu ekip mühendisler ve tasarımcılardan oluşmakta- toplayan F1 yarışlarının her sene ortalama 16-18 kere ekrana gelmesi, reklam ve tanıtım konusunda bu yayını dünyanın bir numarası yapıyor. Ülkemizde 6-8 Mayıs 2011 arasında gerçekleşecek Formula 1, 60’lı yılların sonuna doğru sponsorların da olaya dahil olmasıyla, tasarım alanında önlenemez gelişmeler gösteriyor. Yarışların gerçekleştiği alanlardan tutun da, pilot kıyafetlerine, stantlara, “grid girls”e kadar her şey görsel bir şova dönüşüyor. Yıl 2011.Sektörde bakın neler var? Birlikteliğinin 30.yılında McLaren ve giyim firması Hugo Boss, uluslararası bir yarışma düzenliyorlar. Yarışma, Formula 1 fanlarına, McLaren pilotları Lewis Hamilton and Jenson Button’ın yarış tulumlarını tasarlama imkanı sunuyor. Kazanan tasarım, o ülkenin Grand Prix’ inde her iki sürücü tarafından giyilecek. Yarışmacılar, manevi tatmin dışında başka şeyler de kazandırıyor. Kendi ülkelerindeki Grand Prix’e bilet ve kendi tasarladıkları kıyafetlerle, bu sürücüleri izleme imkanı cabası... Ayrıca, kazanan yarışmacılar, sürücülerle buluşarak, tasarımlarını mankenlerin üzerinde birebir görme fırsatını da yakalıyorlar. Ve en sonunda şanslı kişi, Brezilya’daki sezon finalini izlemek için davet ediliyor. www.hugoboss.com/mclaren adresinden konuyla ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz. Formula 1 yarışlarında en önemli güvenlik araçlarından –ve tasarım amaçlarından- birisi de kasklar. Günümüz Formula 1 kaskları son derece dayanıklı ve mümkün olduğunca hafif üretiliyorlar. Yaklaşık ağırlığı 1.25 kg. olan kasklara, Zylon adı verilen malzemeden geliştirilen yeni bir şerit eklendi ve kasklar daha güçlü hale getirildi. Karbon gibi çok yüksek bir dayanıklılık özelliğine sahip olan sentetik polimerin kullanıldığı şerit, Felipe Massa’nın 2009’da yaşadığı talihsiz olayın ardından pilotların güvenliğini artırmak amacıyla geliştirildi. 50 milimetre uzunluğundaki zylon şerit, vizörün üst kısmında 25 milimetrelik bir alanı kaplıyor, diğer alan ise kaskın alt bölümünde yer alıyor. Şeritin boyutları, pilotun görüş imkanlarını kısmadan ekstra koruma sağlıyor. Yapısında çok fazla teknoloji kullanılmasına rağmen Formula 1 kaskları hala elle boyanıyor ve inanılmaz bir yetenek ve yüzlerce çalışma saati gerektiren oldukça karmaşık desenler kullanılıyor. 1991’de kurulan JLF Designs kask tasarımları ile İngiltere’de başı çekiyor. Firmanın sahibi Jason Fowler, İÇİN YARATMAK... Geçmişten bu yana tasarımın her dalı için ilham kaynağı olan Formula 1 yarışları, 6-8 Mayıs arasında İstanbul’da “misafir”; gitmeden son gelişmelere bakalım… 20 yıllık deneyimiyle, dünyanın önde gelen kask tasarımcılarından biri. Airbrush tekniğinde uzman olan Fowler, Lewis Hamilton’un kasklarının resmi tasarımcısı. Gelelim yarış arabalarına... Sesleriyle vücudumuzu titreten bu inanılmaz araçları çıplak ve savunmasız görmeye var mısınız? Mercedes, İngiltere’nin güney doğusundaki vilayetlerinden Surrey’de, Mercedes-Benz Dünyası’nda, kendi F1 araçlarının birleştirilmemiş hali olan GP Petronas View Suspended II’ yi müdavimlerine sundu. Suspend F1 arabasının sergideki görüntüsü küçüklüğümüzdeki Voltran çizgi filmini andırıyor. Her bir parça adeta uzayda uçuyor, ta ki birleşmesi gereken yeri buluncaya dek! Hollandalı artist Paul Veroude’un titiz çalışması nefes kesici bir sanata dönüşmüş durumda. 3200 özenle imal edilmiş parçacık… Her bir parça tek başına, telle yukarıdan asılı. Tasarım için 90.000 saat, üretim için 200.000 saat, karbon fiber, titanyum, aluminyum ve magnezyum kullanılarak , yaklaşık 600kg. gelen bir F1 arabasının 30% hafifi elde edilmiş. Sergideki araçlar 2010 sezonunda Rosberg tarafından kullanılan Mercedes GP Petronas, 2009’da Fisichella tarafından kullanılan Force India, 2007’de Hamilton ve Alonso tarafından kullanılan Vodafone McLaren Mercedes gibi geçmiş sezonlara ait araçlar. Sonuç, Formula 1’in üst düzey teknolojisi çarpıcı bir anıt olarak karşımıza çıkıyor. Görünen o ki, teknoloji ilerleyip, insanoğlu aklının sınırlarını zorlamaya devam ettikçe, “Büyük Ödül Yarışları” olarak da bilinen F1 yarışlarındaki yenilikler bizi bekliyor olacak. Beklemeli, izlemeli… MAYIS/2011 03 Şanel Şan MOMA’DA İSTANBUL ZAMANI [email protected] Türk tasarımcılar bu kez de New York’un ünlü müzesi MOMA’da yerini aldı. 41 tasarımcının imzasını taşıyan Destination İstanbul koleksiyonu Mayıs ayında satışa çıkacak ve 2 ay boyunca raflarda kalacak. İstanbul yine bir müze yolculuğuna çıkıyor. Dünyanın en prestijli sanat kurumlarından biri olan MOMA (Museum of Modern Art) Türk tasarımcıların ürünlerinden oluşan “Destination: İstanbul” özel koleksiyonuna Mayıs ayında mağazalarında yer vermeye başlıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı ve MoMA tarafından oluşturulan “Destination: İstanbul” adlı özel proje kapsamında Türk tasarımcıların MoMA tarafından seçilen 100’den fazla ürünü, 2 ay boyunca MoMA’nın tasarım mağazasında satışa sunulacak. Özel koleksiyon içinde 41 Türk tasarımcının ev aksesuarından, mobilyaya, mutfak gereçlerinden, takılara kadar 100’den fazla ürünü New York’ta İstanbul meraklılarını bekleyecek. MoMA tarafından hazırlanan özel seçkide Anadolu’nun Ege kıyılarındaki zeytin ağaçlarından yapılan servis kaplarından mevlevilerin dalgalı siluetlerini taşıyan porselen espresso kupalarına, naylon ve çelik gibi modern malzemelerden yapılan geleneksel çaydanlıklardan abaküsten esinlenilen inci takılar ve İstanbul’un etkileyici simasını taşıyan pleksiglas satranç setlerine birçok farklı ürün yer alıyor. heykelsi tasarımı Panton gibi sandalye alternatifleri, Harri Koskinen’in Block aydınlatmasından Mauricio Klabin’in Eclipse aydınlatmasına, Antonio Citterio imzalı sehpadan Miron Lior tasarımı Conceal raf sisteminden Sori Yanagi tasarımı Rosewood Butterfly tabure tasarımına pek çok farklı kült tasarımı bulabiliyor, MoMA online mağazadan da satın alabiliyorsunuz. MOMA’da kim var? MoMA mağazasını önemli kılan pek çok sebep var: Mekanda, sergilere özel olarak hazırlanan hediyelik eşyaların yanı sıra, Philippe Starck’ın Louis XVI klasik tasarımı sandalyeyi kendi yorumuyla tasarladığı Ghost, Eames’den bir kült LCW, Verner Panton’un İstanbul, MoMA Tasarım Mağazası’nın senede bir düzenlediği ve büyük ilgi gören “Destination: Design” serisinin bu yılki konuğu olacak. Her yıl dünyanın dört bir yanındaki tasarımcıları ve farklı malzemelerden yaratılan tasarımları bir araya getirerek tanıtmayı amaçlayan “Destination: Design” serisinin daha önceki konukları arasında Finlandiya, Danimarka, Buenos Aires, Berlin, Japonya, Seul, Brezilya ve Portekiz bulunuyor. “Destination: İstanbul” özel koleksiyonunun tamamı, Mayıs ayında yapılacak özel bir açılışın ardından Kasım sonuna dek, Türkiye’de sadece İKSV Tasarım Mağazası’nda yer alacak. “DESTINATION: İSTANBUL” TASARIMCILARI “Destination: İstanbul” koleksiyonunda yer alan tasarımcılar: 2mikrop, Ali Bakova, Alev Ebuzziya Siesbye, Arda Tunçman, Aida Pekin, Aysun Altındağ ve Meltem Maralcan (Omletistanbul), Bahadır Baruter, Berra Alkan, Burcu Akbulut Onur, Demir Obuz, Elif Özsezen, Ela Cindoruk, Emir Uras, Erdem Akan, Fabio Ricci, İstanbul Dresses, İz, Kamer Foundation, Koray Özgen, Leyla Taranto, Kunter Şekercioğlu, Maybe Design, Mehtap Obuz, Munire Kırmacı, Nil Deniz, Ömer Ünal, Alper Böler, Ottoman Jewelry, Oya Akman, Özlem Ölçer, Özlem Tuna, Sabrina Fresko, Sadi Tekin, Selin Okçu Büyüksoy, Sema Obuz, Sezgin Sander, Soner Özenç, Sultan Ragbet, Tan Mavitan ve Urart. 04 Aslı Ayşen Aydın DAHA İYİ BİR YAŞAMI [email protected] HERKES TASARLAYABİLİR Sürdürülebilir toplum için tasarımın önemini belirlemek, üretilen projeleri uluslararası bir platform aracılığıyla yaymak için kurulan DESIS’in Türkiye oluşumu İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü tarafından düzenlenen toplantı ile başlatıldı. Politechnico di Milano Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Ezio Manzini, sürdürülebilir tasarım konusunda dünyaca ünlü sayılı uzmanlardan biri. Manzini, internetin paylaşım gücünden yararlanarak sürdürülebilirlik üzerine online topluluklar oluşturuyor. Kurduğu platformlardan “The Sustainable Everyday”, tasarımın toplumsal vizyona nasıl bir etki yarattığını takip etmek üzere uluslararası yüzlerce projeyi içeriyor. Bu çalışmanın devamı niteliğindeki “Design for Social Innovation and Sustainability” (DESIS) ise toplum için tasarımın nasıl kullanılabileceğini araştırmayı ve yaymayı amaçlıyor. Bu ağın kurulmasını gerektiren ihtiyaçlara göz atıldığında, son on yılda birçok sosyal aktörün asli görevlerinin yanı sıra umut vadeden çeşitli girişimleri başlattığını gözlemlemek mümkün. Kamu destekli tarımdan araba paylaşımına, şehir bahçelerinden zaman bankalarına kadar çeşitli küresel projeler günümüzün karmaşık problemlerine çözüm oldular ve sosyal inovasyon devrini başlattılar. Çoğunlukla aktif yerel toplulukların mütevazi inisiyatifleri olarak değerlendirilse de bu sosyal inovasyon projelerinin kısa zamanda büyütülebileceği, tekrarlanabileceği ve sürdürülebilir hale dönüştürülebileceği fark edildi. Değiştirme ve dönüştürme gücü olan bu yaratıcı topluluklar kaliteli bir hayat yaşamak için duydukları sorumluluk bilinciyle benzer bir yaşam tarzını benimseye başladılar, beraber üretmenin ve paylaşmanın keyfini almaya başladılar. İşte Avustralya, Latin Amerika ve Hindistan’da kurulan DESIS oluşumları da içinde yaşadıkları toplumun yerel ve gündelik çözümlerini inceleyip birbirlerine aktarıyor. Mesela, Amplify Creative Communities, New York Parsons Üniversitesi’nde kurulan DESIS Lab’in bir girişimi. Rockfeller Vakfı’ndan sağlanan fon sayesinde başlayan bu oluşum, New York’un Aşağı Doğu mahallesinde yürütülen şehircilik ve sürdürülebilirliğe dayalı çalışmaları kapsıyor. Projelerden biri, halka açık bahçelerdeki sosyal hayat üzerine çekilen bir dokümantasyon iken, online bir platform yaratmak olduğunu dile getiriyor. Prof. Er bu sayede hem ülkemizde yürütülen projelere görünürlük kazandırılacağını, hem de projelerin farklı illere yayılmasına öncülük edileceğini ifade ediyor. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nde önümüzdeki akademik yıl içinde bir de DESIS projesi başlatmayı arzuladıklarını belirten Prof. Er, lisans ve yüksek lisans düzeyindeki öğrencileri DESIS hakkında bilgilendirerek, sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik konusunda proje yapmalarına teşvik edeceklerini ekliyor. bir diğeri aynı bölgenin interaktif yeşil bir haritasını çıkarıp, mahallelerde yürütülen yeşil projeleri online takip edebilmek üzerine. Estonya’dan bir örnek ise Sürdürülebilir Renovasyon Bilgi Merkezi’ne ait. 2002 yılında hayata geçirilen www.materjalid. net sitesi 2. el inşaat malzemelerini Talin’de yaşayanların hizmetine sunuyor. Evlerinde tadilat gereken genç aileler de bu sayede hem ihtiyaçlarını ucuza mal ediyor hem de sürdürülebilir renovasyon tekniklerini öğreniyor. DESIS’in Türkiye yapılanması da İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü çatısı altında 14 Ocak’ta kuruldu. 16 Mart’ta yapılan tanışma toplantısına Birleşmiş Milletler’in Sorumlu Yaşam için Eğitim ve Araştırma Oluşumu (PERL)’ndan Proje Yöneticisi Victoria W. Thoresen ve DESIS Network Online Editörü Andrea Mendoza da katılarak küresel örnekleri paylaştı. Prof. Dr. Özlem Er ve Dr. Çiğdem Kaya’nın yaptığı ortak sunumda ise bugüne kadar gerçekleştirilmiş ulusal projelerden örnekler verildi. Ülkemizde tasarım bakış açısıyla yürütülen sosyal inovasyon projelerinden biri de Atölye Sulukule. Kentsel dönüşüm çalışmaları sonrasında kayıplar yaşayan kadınları ekonomik olarak güçlendirmek amacıyla başlatılan proje, tasarımcılarla kadınları bir araya getiriyor, ürettikleri aksesuarları internet üzerinden veya alternatif pazar alanlarında satarak hane ekonomisine katkıda bulunuyor. DESIS Türkiye hakkında görüşlerini aldığımız Prof. Özlem Er, hedeflerinin sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik konularında tasarımcıların önemli rol oynadığı projeleri duyurmak için DESIS, oluşturduğu bu ağ ile 21. yy.da endişe duyduğumuz farklı mücadele konularını hep beraber çözebileceğimizin ve daha iyi bir dünya yaratabileceğimizin örneklerini sunuyor. Günümüzün kahramanları, paylaşarak değer yaratabileceklerinin farkında olan, yeni dünya düzeninin gerekliliklerinin bilincinde ve yenilikçi fikirlerle yaşadıkları alanın kalitesini yükseltmek isteyen yaratıcı topluluklar. Herkesin tasarım yapabileceğinin en iyi örnekleri de onlar... Ancak, sağlam temellere dayalı, uzun ömürlü ve tekrarlanabilir sosyal inovasyon örneklerini tasarlamak için işbirliği yapmak şart! Bu nedenle, senaryolar ve önerilerle inovasyon sürecini tetiklemek, sosyal alanda yeni ürün ya da hizmetleri ortaya çıkarmak için gerekli becerilere fazlasıyla sahip olan tasarım uzmanlarına artık daha büyük görevler düşecek. MAYIS/2011 05 Sibel Baştimur YARIŞMAYA [email protected] Vitrinlik Fikirler Vatan Notebook Mağaza vitrinleri, notebook severlerden gelen fikirlere açıldı. Vatan Notebook web sitesi www.vatannotebook.com üzerinden gerçekleşecek online yarışma için 18 Mayıs’a kadar başvuru yapılabilir. Yarışmaya katılan tüm fikirleri korumaya alan Vatan Notebook, notebook severlerden gelen fikirler içinden yarışmaya katılmaya hak kazanan “Vitrinlik Fikirler” web sitesi üzerinden yayınlanacak. Web sitesinde yayınlanan ve Facebook ile Twitter üzerinden en çok oy toplayan “Vitrinlik Fikirler” Vatan Notebook jürisinin değerlendirmesine sunulacak. www.vatannotebook.com web sitesinden yarışmaya katılmaya hak kazanan “Vitrinlik Fikirler” 18 Mayıs 2011 tarihinde Vatan Notebook jürisi tarafından seçilerek 23 Mayıs 2011 tarihinde web sitesinde açıklanacak. Yarışmada dereceye giren “Vitrinlik Fikirler” ödülleri ise 8 Haziran 2011 tarihinde düzenlenecek “Dünyanın İlk Notebook Festivali” VatTheFest’de gerçekleşecek törenle verilecek. DOYAMADIK! Tasarımcılar için bu bahar da yarışma dolu. Pek çok sektör, genç fikirlerin rekabetinden medet umarken tasarımcı adayları için ortaya bulunmaz fırsat çıkıyor. 7. Ulusal Ev Mobilyaları Tasarım Yarışması Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER)’nin “7. Ulusal Ev Mobilyaları Tasarım Yarışması”, 4 Mart 2011’de duyuruldu. Yarışmada bu yıl ilk kez gençlerin tasarımları üretilerek hayat bulacak. MOSDER üyesi şirketler en iyi tasarımları satın alıp üreterek daha sonra koleksiyonlarına ekleyebilecek. “7. Ulusal Ev Mobilyaları Tasarım Yarışması” Oturma-Dinlenme, Depolama, Koruma, Düzenleme, Tamamlayıcı Mobilya Servis Ünitesi ( Sehpa, Kütüphane, Ayakkabılık, TV Sehpası, Askılık, Telefonluk, Portmanto vb.), Uyuma, Genç Mobilya kategorilerinden oluşuyor. Yarışmaya üniversitelerin Endüstri Ürünleri Tasarımı ve İç Mimarlık bölümlerinden 3. ve 4. sınıf lisans öğrencileri katılabiliyor. Yarışmaya bu yıl ayrıca ‘Engelliler/ Özürlüler için Ev Mobilyası Tasarımı’ kategorisinde de başvurular alınıyor. Tasarımların son teslim tarihi 20 Haziran. Bu yıl Aralık 2011’de ise ödül töreniyle kazananlar açıklanacak. Kutu Kutu Proje Tasarım ve yenilikçi olma kültürünü, ambalaj tasarımı ile özdeşleştirerek günlük hayatımıza; farklı, yeni, estetik ve kullanışlı ambalajlar ve yeni fikirler kazandırmayı amaçlayan Mondi Tire Kutsan, Kutu Kutu Proje Tasarım Yarışması’nın 2011 yılı konseptini yenilikçiliği ile orijinal, estetik, fonksiyonel ve çevre dostu “ Rafa Hazır Ambalaj” çözümleri olarak belirledi. Türkiye ve KKTC’de üniversitelerin güzel sanatlar, mimarlık ve tasarım fakültelerinde eğitim alan lisans öğrencilerine açık olan yarışmanın son proje teslim tarihi ise 13 Mayıs 2011. Yarışma neticesinde birinci olan proje İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde “Tasarım Kültürü ve Yönetimi” Sertifika Programı Eğitimi ile ödüllendirilecek. İkincilik ödülü alan proje Apple Mac Book, üçüncü olan proje ise Apple I-Pad kazanacak. Yarışmada dereceye giren tasarımcılara ödülleri, 30 Mayıs 2011 tarihinde düzenlenecek ödül töreni ile sunulacak. “Gelecek Ofisler İçin Yeni Fikirler” Delta Ofis Mobilyaları’nın bu yıl beşincisini düzenlediği tasarım yarışmasında tema “Gelecek Ofisler İçin Yeni Fikirler” olarak belirlendi. Yarışmaya ‘Açık Sistem Ofis Mobilyaları’ ve ‘Yönetici Odası için Ofis Mobilyası Takımları’ konularındaki tasarımlar katılabiliyor. Ofis ortamlarındaki çalışma mekanlarının çağdaş gelişimlerini, yeniliklerle destekleyen mobilyaların tasarlanmasına yönelik düzenlenen yarışma, T.C. ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uyruklu tüm endüstri ürünleri tasarımı, iç mimarlık ve mimarlık bölümlerinden lisans ve yüksek lisans öğrencilerine açık. Mobilyaların, açık ofis sistemlerinde ve yönetici odalarında geleceğe yönelik ve çağdaş çalışma tarzlarına yeni yorumlar getiren, kolay taşınabilen, montaj kolaylığı sağlayan, çalışılan ofis ortamlarının geleceğe yönelik, yeni ürün kullanım senaryolarını, kimliklerini yansıtabilen kavramları içermesi ve üretilebilir olması bekleniyor. Son başvuru tarihi 21 Haziran 2011. 06 ENDÜSTRİ VE ÜNİVERSİTE BANYOLAR İÇİN Union Leman Köksal, Dilruba Oğur, Nazlı Gökçe Terzioğlu, Aslıhan Tokat Koleksiyonda baskın olarak içiçe geçmiş iki kabuk formunda detaylar kullanılırken, banyo elemanlarının estetiği ve oda içinde görünür olarak yerleştirilmesi, öte yandan doğal aydınlatmaya engel olunmaması gözetilen kriterler arasında yer alıyor. Küvet, mekanın odak noktasındayken, pencere cephesinden yarım daire biçiminde bir kot farklı kullanılarak manzaraya yönelik olarak konumlandırılmıştır. Genel anlamda belirgin bir form detayı kullanılarak oluşturulan seride, duş kabini ve lavabo gibi elemanlar separatör olarak yer alan duvar arkasına yerleştirilerek mahremiyeti koruması sağlanmıştır. BULUŞTU ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, ay sonu itibariyle “İlham Verici Banyo Konseptleri’ni ağırlayacak. Projenin altında Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünün yanı sıra Kale Grubu imzası var. ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü ve Kale Grubu işbirliğinde gerçekleştirilen eğitim projesi ile, önce yatak odaları ardından da diğer yaşam alanlarıyla iç içe konumlanan açık plan banyo kavramına ilham verici çözümler getirildi. Dört ayrı mekan tipinden yola çıkılan projede, standart otel odası, executive otel odası (iş otelleri), stüdyo tipi daire ve yurt odası mekan planlarına uygun banyo çözümleri ve ürünleri talep edilirken, konu başlığı, banyo ürünleri, lavabo, tuvalet, küvet ve duş kabininin yanı sıra bütünsel banyo çözümlerini sağlayacak banyo mobilyası, yer ve duvar karosunu da içermekteydi. Seçilen mekanların kullanıcı profilleri, mekansal ve fonksiyonel ihtiyaçlarının göz önüne alındığı projede, ürün özelliklerinin yanı sıra açık plan gerekliliklerini karşılamak amacıyla, birimlerin birbiri ile olan uyumu ve konumu, yatak ve oturma alanı ile ayrışması, mahremiyet, koku, ses ve hijyen kavramları da gözetilmesi gereken diğer kriterler arasında etkin olarak rol oynuyordu. Gerçekleştirilen projenin prototip ürünleri ve sunumları, 31 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasında, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde gezilebilecek sergisinde görülebilecek. Proje için “ilham verici banyo konseptleri” adıyla bir de kataloğu hazırlanmakta. Vinca Gizem Akuz, Sevi Merter, Yasemin Oral Vinca isimli projede, banyo elemanlarının farklı oda yerleşimelerinde nasıl kullanılabileceği düşüncesi önceliği oluşturan etkenler arasında yer almıştır. Dar alanlar için geliştirilen çözümde, banyo elemanlarının boyutları itibariyle rahat kullanımına dikkat edilmiştir. Yine mekanın kısıtlılığı düşünülerek banyo elemanlarının rahat temizlenebilir hatlar içermesi gözetilirken, banyo ve yatak odası mekanları arasında ortak kullanılabilecek çok işlevli modüler mobilya seçenekleri tasarlanmıştır. Yatak odası ve banyo mekanlarını ayırmak için sökülüp takılabilir parçalardan oluşan ve gereksinime göre boyutları belirlenebilecek asma separatör önerilen detaylar arasında yer almıştır. Kıvrık Mert Tosun, Burak Yeşilyurt, Nur Yıldırım “Kıvrılarak kavuşan şeritler” fikrinin işlendiği projede, pencere önüne yerleştirilen banyo mekanı odadan bir platform ile ayrılmıştır. Banyo alanı odanın aydınlık bölümüne konumlandırılırken, duş alanı odadan görünür şekilde, klozet ve bide isemahremiyeti sağlamak adına- taşıyıcısı olan yarım duvarın diagonal olarak yerleştirilmesi ile pencere önünde konumlandırılmıştır. Temel olarak kıvrımlı formların hareketiyle şekillenen koleksiyon parçalarındaki detay tüm koleksiyonun temelini oluşturmuştur. L’Stijl yatak odası alanı ile bağlantısının kurulması amacıyla duvara ek bir fonksiyon ile kütüphane ve depolama işlevleri eklenmiştir. Genç kullanıcı kitlesi düşünülerek beyaz fonun yanında dinamik bir renk kullanılmıştır. Vitrifiye, duş elemanı gibi ürünlerde form olarak baz alınan L biçimindeki form, koleksiyona tamamlayıcı olarak tasarlanan seramik karolarda renk farklılığı ile ele alınmıştır. Deren Atlı, Deniz Ertürk, Gökçen Keskin, Gizem Öz Yurt odası tanımı ile yola çıkılan projede, mekanın kullanım işlevlerinin arttırılması amacıyla klozet ve lavabo alanı ile duş alanı iki ayrı mekan olarak konumlandırılmıştır. Duş bölmesi yatak odasından bir separatör ile ayrılırken, MAYIS/2011 07 GRAFİST 15 YAŞINDA Slant Büşra Aşan, AyçaDündar, Özge Fatı, Başak Topal Koleksiyonda küvet odak noktasını oluştuyor. Oda içinde bir platform ve küvetin arkasına yerleştirilen cam separatör, mekanlar arasındaki ayrımı sağlıyor. Küvet için iki farlı renkten oluşan ve birbirinin içine yerleşmiş izlenimi veren bir form kullanılırken, lavabo, klozet ve bidede de izlenen asimetrik form detayları ile derinlik hissi sağlanması hedeflenmiştir. Asimetrik detay, küvette iki farklı malzeme ve renk ile yaratılırken, vitrifiyeyi taşıyan ahşap tezgahta aynı yaklaşım doğrudan form olarak ürüne yansıtılmıştır. Seriyi tamamlaması amacıyla iki farklı kalınlıkta seramik karo tasarlanarak, duvar üzerinde birçok alternatif ile çeşitlenebilen asimetrik çizgisel karolar kullanılmıştır. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik Tasarım Bölümü tarafından 1997 yılından beri düzenlenen “Grafist: Uluslarararası İstanbul Grafik Tasarım Günleri” etkinlikler dizisi, bu yıl 15. yılını kutluyor. 2-7 Mayıs tarihleri arasında üniversitenin Fındıklı yerleşkesine bağlı mekanlarda gerçekleşen atölye çalışmaları ve seminerlerin yanı sıra, İMA İstanbul ATÖLYE ÇALIŞMALARI l 2-7 Mayıs 2011 Vladimir Chaika, Stephan Bundi, Patrick Thomas, Karin van der Heiden, Gürbüz Doğan Ekşioğlu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, GSF, Grafik Tasarım Bölümü Atölyeleri SERGİLER l Afişlerde Stedelijk Müzesi 2-22 Mayıs 2011 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Osman Hamdi Bey Salonu Lake House Uğur Kocabay, Jeren Nadimi, Yunus Tuncel Göl teması ile şekillenen projede, odak noktası pencere önüne yerleştirilen gömme jakuzi ile kullanıcıya sağlanmak istenen mahremiyet ve sükun duygusu oldu. Yatak alanı, lavabo alanı ve banyo alanı olarak üç kademede şekillenen projede, lavabo için ayrılan duvar yıkanma alanının görünmesine engel oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Banyo mekanında tamamlayıcı unsur olarak görülen seramik karolar ise, projenin temasına uygun olarak bambu deseni işlenmiş ,açık yeşil tonlarda tasarlanmıştır. Sergi haftaiçi 09:00-17:00 saatleri arasında gezilebilir l Koridor, Tipografik Tasarım Öğrenci Çalışmaları 2-22 Mayıs 2011 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Grafik Tasarım Bölümü Koridoru Sergi haftaiçi 09:00-17:00 saatleri arasında gezilebilir. l Babylon için Afişler 2-22 Mayıs 2011 İMA İstanbul Moda Akademisi Sergi Pazar hariç 10:00-17:00 saatleri arasında gezilebilir. Diagon Besmir Kamberi, Toğrul Tağızade, Zeynep Yalman, Cem Yılmaz Üst düzey otel odası kullanıcılarının ihtiyaçları gözetilerek tasarlandığı koleksiyonda seri elemanlarının mekan içinde yerleşimi, diagonal bir aks çizgisi doğrultusunda planlanmıştır. Lavabo, duş alanı ve küvet elemanları sınırları çizilmiş bir alanda karşılıklı olarak yerleştirilmiş ve merkezde konumlanan küvet etrafında bir mobilya tasarlanmıştır. Banyo mekanındaki elemanların işlevsel yerleşimini vurgulamak için zeminde renk farklılığına gidilmiştir. l Stephan Bundi 2-14 Mayıs 2011 Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi l Vladimir Chaika 2-22 Mayıs / May 2011 Ark Kültür Moda Akademisi, Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi, Ark Kültür ve Adasanat’ta Grafist sergileri Mayıs ayının ikinci ve üçüncü haftasına sürüyor. Bu yıl Grafist 15’e İsviçre’den Stephan Bundi, Rusya’dan Vladimir Chaika, İngiltere’den Patrick Thomas, Hollanda’dan Carolien GlazenburgKarin van der Heiden ve Türkiye’den Gürbüz Doğan Ekşioğlu davetli tasarımcı olarak katılıyor. Sergi Pazar hariç 10:30-19:00 saatleri arasında gezilebilir. l Gürbüz Doğan Ekşioğlu 2-22 Mayıs 2011 Adasanat Sergi hergün 11:00-19:00 saatleri arasında gezilebilir. l Patrick Thomas 2-22 Mayıs 2011 Cezayir Sergi hergün 10:00-18:00 saatleri arasında gezilebilir. SEMİNER l7 Mayıs cumartesi, 09:30 Konuşmacılar: Vladimir Chaika, Stephan Bundi, Patrick Thomas, Carolien Glazenburg, Gürbüz Doğan Ekşioğlu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu ATÖLYE ÇALIŞMALARI SUNUMU 7 Mayıs cumartesi, 14:30 Vladimir Chaika, Stephan Bundi, Patrick Thomas, Carolien Glazenburg, Gürbüz Doğan Ekşioğlu atölye grubu öğrencileri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu 08 Eray Çaylı FELAKET ÖNCESİ [email protected] 11 Mart’ta Japonya’nın doğusunu vuran 9 şiddetindeki deprem ve ardından gelen tsunami ülkede ciddi can ve mal kaybına yol açtı. Yakın tarihteki benzer durumlarda da görüldüğü üzere tasarım ve mimarlık çevreleri felakete tepkisiz kalmadı. Örneğin, kâr amacı gütmeyen ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmeyi kendine dert edinen tasarım kuruluşu Architecture for Humanity (‘İnsanlık için Mimarlık’), felaketin hemen ertesinde bölgedeki mimarlarla işbirliği yaparak bir yeniden yapılandırma projesi başlattı. Japon mimar Shigeru Ban ise tasarım yetilerini spor salonu ve okul binaları gibi geçici konaklama mekânlarına yerleştirilen felaketzedelerin hizmetine sundu. Ban, şimdi mukavva ve kumaş gibi ucuz malzemelerden ürettiği kurulumu basit modüller ile, sığınaklardaki mahremiyet eksikliğini biraz olsun gidermeyi amaçlıyor. Mimarlık cephesinde bunlar yaşanırken, dünyanın dört bir yanından grafik tasarımcıları ise hazırladıkları posterleri internet üzerinden satışa sunarak buradan topladıkları parayı felaket bölgesinde faaliyet gösteren yardım kuruluşlarına bağışlamakta. Ancak Japonya’da yaşanan felaketin tasarım çevrelerinde yarattığı hareketlilik yalnızca tepkisel bir yardım seferberliğiyle sınırlı kalmadı. Deprem ve tsunamiyi takip eden günlerde çeşitli platformlarda yaşanan tartışmalar gösteriyor ki, tasarımcılar benzer durumlarda yaraları sarmak adına yapabileceklerini konuşmanın yanı sıra, bu durumlara yol açan süreçler bağlamındaki rollerini de sorgulamaya başlıyorlar. Böylece, tasarıma ilişkin daha derin bir takım sorular da gündeme geliyor. Meseleyi, sadece ‘tsunami önleyici duvarlar’ ve ‘depreme dayanıklı yapılar’ üzerinden tartışmanın ve nesne odaklı bir kapsama hapsetmenin hata olacağı vurgulanıyor. Tasarımın rolünün yalnızca işlev-biçim gibi ikili karşıtlıklar üzerinden değil, ekonomik, toplumsal ve kültürel yansımalarıyla da ele alınmasının gerekliliğine dikkat çekiliyor. Aslında bahsettiğimiz tartışmalar belirli felaketlerden bağımsız bir şekilde, çağımızın temel bir meselesi olarak da bir süredir tasarım çevrelerinin gündeminde. Örneğin, Architectural Design dergisi geçen sonbaharda çıkardığı sayısına “Travma Sonrası Şehircilik” (Posttraumatic Urbanism) başlığını verirken kendine benzer meseleleri dert ediniyordu. Söz konusu sayının editörü Adrian Lahoud, giriş yazısında krizlerin üretkenliğe yol açabileceğini, hatta şehirciliğin krizlerden beslendiğini öne sürüyordu. En çarpıcı yorumunu ise “mimarlar travmayı tedavi etmez; onun yaratılmasında suç ortağıdırlar” diyerek yapmaktaydı. Tam burada akla tasarımın hem yaratılmasında doğrudan suç ortağı olduğu, hem de sonrasındaki kriz VE SONRASI Japonya’da yaşanan felaket tasarım çevrelerinde de kıpırdanmaya yol açtı. Bu kıpırdanma tepkisel bir yardım seferberliğinin mi, yoksa tasarımcıların kendi pratiklerini sorgulayacakları bir sürecin başladığının mı habercisi? şartlarını bir fırsat olarak değerlendirip yaratıcı yaklaşımlarla yara sardığı bir felaket örneği geliyor: Detroit. Her ne kadar ‘doğal’ bir felakete sahne olmasa da—ki bu tartışma kapsamında ‘doğal felaket’ kavramının kendisi bile sorgulanabilir—Detroit, yakın geçmişte hızlı bir ekonomik ve toplumsal çöküşü yaşaması nedeniyle rahatlıkla ‘afet bölgesi’ olarak adlandırılabilecek bir kent. Şehir, merkezi olduğu otomotiv endüstrisinin sayesinde geçtiğimiz yüzyılın özellikle ilk yarısında inanılmaz bir yükseliş yaşamıştı. Elbette, söz konusu endüstrinin itici gücü olan tasarım mesleğinin bu yükselişteki payı büyüktü. Ne var ki, Detroit’in çöküşü de tasarımla ilintili olarak gerçekleşti. İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, piyasadaki arztalep dengesizliğini aşmak adına tüketimi körükleme yoluna gidildiğinde, tasarım da bu uğurda bir araç olarak kullanılmaya başlandı. En bilinen örneğiyle, ‘planlı eskime’ (planned obsolescence) politikası dahilinde otomobiller daha çabuk eskiyecek şekilde tasarlandı. Söz konusu ‘planlı eskime’ yüzyılın sonlarına doğru kaçınılmaz olarak makro ölçeğe de yayıldı ve Detroit gibi bir zamanların gözde şehirleri ‘eskidi,’ gözden düştü ve suçla, yoksullukla anılan yerler haline geldiler. Detroit’in bu yükselişini ve çöküşünü kentteki mekânlar üzerinden anlatan Requiem for Detroit? (‘Detroit için Ağıt?’) başlıklı belgesel film, tasarımla felaket arasındaki ilişkiye dair derslerle dolu. Filme konu olan mekânlar arasındaki Michigan Tiyatrosu, Detroit’te yaşananların canlı bir tanığı gibi. Tiyatro’nun bulunduğu arazi, Amerikan Rüyası’nı Model-T özelinde adeta somutlaştıran Henry Ford’un ilk arabasını yaptığı yer. Mekânın hazin ve ironik hikayesi de böyle başlıyor. Sonraları, Ford’un da aralarında bulunduğu, bölgeyi mesken tutan otomotiv devlerinin biriktirdiği servet Detroit’te dönemin en görkemli tiyatrolarından birinin inşa edilmesini mümkün kılıyor. İlk birkaç sene dolup taşsa da, zaman içinde insanlar Michigan Tiyatrosu’na uğramaz oluyor. Sebep: Çevrede yeterli büyüklükte otopark yok! Bu, üst-orta sınıfın şehir dışında yaşadığı ve hayatın tamamıyla araba ulaşımına bağımlı hale geldiği bir zamanda tahammül edilemeyecek bir eksiklik. İlerleyen yıllarda yıkılma tehlikesinin de aralarında olduğu birçok macera atlatan bina bugün ne olarak mı kullanılıyor? Otopark! Ancak, belgeselde de bahsedildiği gibi şimdilerde Detroit, küçük ölçekli ve yerele özgü tasarım yaklaşımlarından beslenen birçok yaratıcı proje ve iş modeli sayesinde yaralarını hızla sarıyor. Bu gelişmeler artık istatistikler üzerinden de okunabiliyor: Şehir merkezindeki nüfus uzun yıllar sonra ilk kez artmakta. Kim bilir, belki Japonya benzeri felaket bölgelerinin de—şayet tasarımcılar mesleki pratiklerine ilişkin ezberlerini bir kenara bırakabilirse—birer yaratıcılık yatağı haline geleceği gün yakındır. MAYIS/2011 09 Gözde Severoğlu TASARIMIN [email protected] International Design Alliance (IDA), tasarım yoluyla ve sayesinde paydaşları kesiştirerek uygun iş birliği kurmaya odaklanmış bir girişim. Kesişim noktalarına fırsat verecek ve kitlelere yayılmayı destekleyecek bilgi paylaşım ortamı olduğu söylenebilir. 2005’te kurulan IDA, bağımsız ve tasarımı temsil eden uluslararası üç organizasyondan oluşuyor; International Council of of Societies of Industrial Design(ICSID), International Council of Graphic Design Associations(ICOGRADA), International Federation of Interior Architects/Designers(IFI). Tasarım ile ilgili mesleklerin ortak çıkarlarını savunan, tüm disiplinlerin ortak sesi olmak için kurulmuş stratejik bir girişim olan IDA sesini iki yılda bir organize ettiği kongreleri ile duyuruyor. Kongre, tasarımcıların ve tasarım paydaşlarının iletişimini desteklemek, siyaset, kültür ve iş dünyasının bilim ile teknolojide önemli düşünür ya da liderleri ile bir araya gelerek işbirliğinin ilk adımını atmayı hedefliyor. ORTAK SESİ: IDA Tasarımcıların uluslararası “ittifakı” IDA’nın 2013 Kongresi İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nün girişimi ile İstanbul’da düzenlenecek. Bu yıl nerede? 2011 IDA Kongresi, 24-26 Ekim 2011 tarihleri arasında Taipei’de gerçekleşiyor. Organizasyon partneri Tayvan Tasarım Merkezi(TDC) ve Tayvan Tasarım Girşimi(TDA) “tasarım vizyonerlerinin yeni bakış açılarını paylaşacağı ve tasarımın dışındaki aktörlerin tasarımın beklenmedik rollerini hayal edecekleri buluşmaya” hazırlanıyor. Bu paylaşım ortamında, tasarım görüşümüzün biçim değiştireceği ve Dünya’ya bakışımızın değişeceği öngörülüyor. Kongre programında konularında uzman, farklı ve çeşitli disiplinlerde 100’den fazla konuşmacı yer alıyor. Konu başlıkları arasında, ekonomi, teknoloji, sosyal hizmetler ve kültür endüstrisi yer alıyor. Dünyanın dört bir yanından 3000 katılımcı bekleniyor. Ev sahibi, sosyal ve kültürel etkinliklerin organizasyonundan da sorumlu. Ayrıca etkili ve kuvvetli bir deneyim olarak Taipei’nin hızlı büyüme süreci ile ilgili bir bilgilendirme turu da listede. Tayvan’da kongreye paralel gerçekleşen etkinlikler, 30 Eylül’den 30 Ekim’e dek sürüyor. Bu etkinlikler arasında, 1 milyon ziyaretçinin beklendiği Dünya’nın en büyük uluslararası tasarım fuarı gerçekleşiyor. Fuar iletişim tasarımı, endüstriyel tasarım, iç mekan tasarımı, mimarlık, güzel sanatlar ve fazlasını kapsıyor. Fuarla birlikte genç tasarımcıları teşvik edecek 30 çalıştay düzenleniyor. Yerel ve diğer ülkelerden gelen 900 genç tasarımcı ve öğrencinin katılacağı çalıştayların yönetimi için üniversitelerden eğitmenlerin ve profeyonel tasarımcıların oluşturduğu bir danışma kurulu var. Sonuçlar, IDA İhracatçılar Meclisi (TİM), Türk Patent Enstitüsü(TPE), BASEV, MOSDER ve ASD gibi tasarım paydaşlarının da desteği belirtiliyor. kongresi boyunca sergileniyor olcak. Kongre öncesi ve sonrasında ise Tayvan’da tasarımın kısa bir zaman dilimi öncesinden bugüne biçim değiştirişi konusunda ziyaretçilerin gözlem yapabileceği turlar kurgulanıyor. 2013 IDA Kongresi İstanbul’da Kongre, organizasyon partneri şehre, ülkenin tasarım ve paydaşları konusunda bilinirlik kazanmasını sağlıyor. İstanbul, sekiz ay süren yolculuk sonrasında güzel haberi alıyor. 13 şehir arasından 2013 IDA Kongresi için uygun şehir seçiliyor. Proje lideri İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ) Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nün yanında TMMOB İç Mimarlar Odası, Grafikerler Meslek Kuruluşu(GMK), Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türk Tasarım Danışma Konseyi(TTDK), İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Eczacıbaşı Holding ve Vestel gibi önemli paydaşlar yer alıyor. Ayrıca, ICSID ve ICOGRADA üyesi olan üniversitelerin ilgili bölümleri, ETMK İstanbul Şubesi, İKSV, İstanbul Modern, İstanbul Sanayi Odası(İSO), Türkiye İstanbul’un küresel bir tasarım kenti olma yolunda atacağı önemli bir adım, tasarımın tüm paydaşlarının ortak bir girişimin altında buluşmasının sağlanması elbette. Proje başvuru sahibi İTÜ, İstanbul için kurgulanan bu girişimin içinde tasarım profesyonelleri ve eğitimcilerinin yanı sıra yerel ve merkezi yönetim temsilcileri, endüstri oyuncuları ile sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirerek tasarımla birlikte daha genel bir düşünce olarak ¨işbirliği¨nin daha ileriye taşınmasını hedefliyor. Paydaşlar, girişimin kurgusu ile ilgili de önümüzdeki günlerde haber almayı bekliyor. Girişimin tüm paydaşlarının ortak çıkarlarının korunarak birlikte başarıya ulaşmak ve Tasarım Kenti İstanbul’u duymak, duyurmak dileğiyle. 10 Dilek Öztürk BAŞKENT MESELESİ [email protected] 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olduktan sonra İstanbul, 2014’te Dünya Tasarım Başkenti olmak için başvurdu. Pekin’le yarışan İstanbul’un adaylığı üzerine tasarım jürisi kente gelip incelemelerde bulunacak. 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nden sonra, İstanbul, 2014’te Dünya Tasarım Başkenti olmak için başvurdu. 40 ülke’den 50’ye yakın kentin başvurduğu Tasarım Başkenti projesinde, İstanbul, endüstriyel alanda önemli bir yer edinen Çin’in başkenti Pekin ile yarışıyor. İstanbul için dünyanın önde gelen tasarımcılarından oluşan jüri, kente gelerek incelemelerde bulunacak. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’un 2014 Dünya Tasarım Başkenti raporunu onayladı. İstanbul 2010’un ardından aklıllarda kalan onca soru işareti ve tamamlanamayan projelerden sonra, 2014’te bir Dünya tasarım başkenti ünvanını kazanabilecek mi? Şu anda İstanbul’da İKSV’nin yürütücülüğünde 2012 yılı için hazırlanan bir tasarım bienali var. Bu, İstanbul’un ilk tasarım bienali olacak. Yaratıcı endüstrilerinin yeni yeni kent ekonomisine katkı sağladığı bu kentte, tasarım odaklı bir kalkınma ve gelişim için Dünya Tasarım Başkenti seçilmek önemli bir adım olacak gibi duruyor. Tabii, politik sahnelerde bu durum başka şeylere araç edilmediği takdirde. Icsid (Uluslararası Endüstriyel Tasarım Konseyi) nin 1957 yılında kurulmasıyla başladı her şey. Icsid, tasarımın sosyal bilinirliğinin arttırılmasını ve dünya liderlerini tasarımın değerlerine karşı etkilemeyi misyon edindi. Icsid yönetim kurulunda, ilk defa Dünya Tasarım yüksek teknolojiye sahip ürünlerle Dünya pazarında önemli bir yere sahip. (LG Electronics Inc., Samsung, Hyundai, Daewoo gibi) Başkenti projesi tartışıldığında, tasarımın kalkınmak için önemli bir araç niteliğinde olduğu savunuldu. Dünya Tasarım Başkenti olmaya hak kazanmış şehirler, yaratıcılık ve yeniliklerin merkezi, yaratıcı insanlar ve sermaye için bir çekim noktası, bilgi temelli ekonomik gelişmenin desteklendiği, kentsel kalitenin üst seviyelere çıkması hedeflenen şehirler olma fırsatını yakalayacaklardı. Bu teknolojik gelişmelerin aksine, Seul 2010 yılında “soft city” adı altında gelişmek ve yeniden doğmak istedi. Kentte “herkes için tasarım” bağlamında, daha yaratıcı ve talep edilen bir şehir yaratılması fikri öne atıldı. Daha önce ne oldu? Torino 2008 yılında ilk Dünya Tasarım Başkenti seçildi. Torino, otomotiv endüstrisinin gelişmişliği ile tanınıyor. Torino’nun ilk Dünya Tasarım Başkenti olmasında, bilinen gelişmiş sanayisi, 2006’da Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapması dışında gitgide kozmopolit bir kent olmasının da payı var. 2008 DTB Torino, hazırlık aşamalarında renk olarak yeşili seçmişti. Bu rengin seçimi tarihi sebeplere ve gelişen trendlere bağlıydı. Her zaman sarı ve mavi renklerle anılmış bu şehir için, yeşil, yeni bir renkti. Torino’da, yeşil tasarım, çevresel sürdürülebilirlik temalarının işlenmesi amaçlandı. Torino’da gerçekleştirilen etkinlik ve girişimler 4 ana bölüme ayrıldı. Her bölüm farklı kullanıcı gruplarını hedefliyordu. Her grup da güncel tasarım adı altında tasarım ve şehir dokusuna odaklandılar. Bu gruplar birçok farklı aktörü de kendi içine çekti: Akademisyenler, enstitüler, vatandaşlar… Bu temelar, kamusal tasarım, ekonomi ve tasarım, eğitim ve tasarım ve tasarım politikaları şeklinde ayrılıyordu. Etkinlikler kapsamında, 137 sergi, 41 konferans, 24 workshop ve 20 tasarım yarışması gerçekleştirildi. Seul, 2010 yılının Dünya Tasarım Başkenti’ydi. Coğrafi açıdan Kore, Asya’daki komşuları içinde geleneksel Doğu ve Batı arasında bir köprü konumunda. 2010’da Seul’un teması “a soft city”(yumuşak şehir) oldu. Bilimsel teknolojilerin en çok geliştiği kentlerden biri olan Seul, bu alanda geliştridiği 2012 için seçilen Dünya Tasarım Başkenti ise Helsinki. Helsinki barındırdığı potansiyellerle her zaman tasarımın başkenti olabilecek bir kentti. Helsinki Avrupa standartlarına gore yüksek hayat standartları ve yaşama koşullarıyla, çalışmak, eğitim almak ve yaşamak için harika bir seçim. 2012’de Helsinki, “açık şehir” kavramı altında bir başkentliğe soyunacak. Kentte tasarım, açık bir şehir yaratmak için bir ara. Tasarım, kentlilerin ihtiyacını karşılayan ve sonunda da talep edilen bir çözüm öneren bir dinamik. Yaratıcı sektör, Helsinki’nin ekonomisini yeniden şekillendiriyor. Helsinki tasarımın farklı kollarında Dünya çapında kendini kanıtlamış bir şehir. Nokia, Kone ve Marimekko gibi markalar, Helsinki Tasarım Haftası gibi etkinlikler, University of Art and Design Helsinki ve diğer araştırma kurumları ve enstitüler, Eliel Saarinen ve Alvar Aalto gibi mimar ve tasarımcılar ise bunu destekleyenlerden bazıları… MAYIS/2011 11 DANS Dr. Banu Pekol [email protected] ETTİREN MİMARLIK Çıkış noktamız Firuzağa’daki eski bir demirci atölyesi olsun. Oradan Londra’daki Siobhan Davies Dans Stüdyosu’na ya da Laban Dans Merkezi’ne geçelim. Dans için, tasarım adına neler yapılabileceğini düşünelim… 2010 Oscar töreninde en iyi film ödülünü almamış olsa da, sezonun en çok konuşulan filmi Black Swan, dansçıların sahne arkasında kalan hayatını geniş bir seyirci kitlesine tanıttı. Dans sahneleri yani daha ziyade seyirciler için tasarlanmış mekânlar, içerisinde temsil izlenmeye gidilmese bile Sydney, Viyana veya Budapeşte gibi büyük şehirlerde turistik olarak gezilebiliyor. Bu temsil salonlarının mimarisi çoğu zaman ihtişamlı, çarpıcı ve yalnızca ışıklar açıkken görülebilecek mimari bezemelere sahip. Peki, 2 saat süren bir dans gösterisinin kimi zaman 200 saatten fazla süren provalarının mekânlarının tasarımı ne kadar önemli? Mekânların yaratıcılığı tetikledikleri şüphesiz, herhangi boş bir odada dans provası yapılabilir ancak iyi ve kötü tasarlanmış mekânlardaki provalar arasında dünyalar kadar fark var. Prova salonları, tahmin edileceği kadar ‘basit mekânlar’ değil, yani parke zemin, duvarda dev bir ayna ve bir müzik seti/piyanodan ibaret olmaları yeterli gelmiyor. Dansçılar için tarafsız ve özelliksiz prova salonları tasarlamak mümkün evet, ama, iyi bir mimari mekân, dansçı ve koreograflara ilham verebilir hatta onları kışkırtabilir. Nasıl mı? İngiliz dansçı/koreograf Siobhan Davies’in Dans Grubu, yıllarca kiralık stüdyolar kullandıktan sonra eski bir okul binası buldu. Mimar Sarah Wigglesworth, dansçıları uzun süre gözlemleyip, ihtiyaçları hakkında bilgi aldıktan sonra, hem onları heyecanlandıracak hem de içinde barındıracağı yaratıcı süreci kısıtlamayacak bir mimari yarattı. Mimarına prestijli RIBA Ödülü kazandıran bu yapıda, dansçıların zamanlarının Londra’nın güneydoğusunda çürüyen apartmanlar ve depolar arasında bulunan ve Herzog & de Meuron Mimarlık tarafından tasarlanmış Laban Dans Merkezi, Avrupa’nın önde gelen bir çağdaş dans mekânı. Bulunduğu çevreye tezat oluşturan kavisli bir cam giydirme cephesi olan yapının cephesinden doğal ışık alan içerideki stüdyoların hepsi farklı bir renk, şekil ve boyuta sahip. Gündüz içerideki dansçıların siluetlerini dışarıdan fark edebildiğiniz, gece ise parlayan bir cevhere dönüşen bina, mimarlarına Stirling ödülü kazandırdı. Herzog & de Meuron gibi Pritzker ödüllü Mimar Jean Nouvel’in Lyon opera binasına yaptığı çağdaş ekin en görünür kısmı olan, eski binanın üzerindeki yarı-silindir şeklindeki kubbenin içinde prova mekânları var. Bu konum, AKM’nin en üst katındaki prova salonunun muhteşem manzarasını da hatırlatıyor. büyük kısmını yerde geçirdiklerini fark eden mimar sayesinde tavan, neo-barok ‘bakılası’ bir yüzeye dönüştürülmüş. Black Swan’daki prova salonlarından farklı olarak, bu stüdyoda ayna ve bar yok, zira kumpanyanın yaratma felsefesine ters düşüyor. 3LHD Mimarlık tarafından tasarlanan Zagreb Dans Merkezi de eski bir sinemadan modern bir dans mekânına dönüştürülmüş, hatta prova salonundan artan yerlere kütüphane, kafe ve video mağazası yerleştirilmiş. Bu tür dönüştürme örneklerini Türkiye’de de görmek mümkün, örneğin Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın Firuzağa’daki stüdyosu bir demirci atölyesinden adapte edildi. Çinli mimarlık ofisi Tsutsumi and Associates’in Beijing’de tasarladıkları dans stüdyosu ise Wigglesworth’un amacının tam tersine gidiyor. Duvarları kaplayan aynalara konulan küçük gri noktalar, havada sis varmışçasına bir yanılsama yaratıyor. Dansçı aynada vücudunun yalnızca alt kısmını net görebiliyor, gerisi ‘sisin’ içinde kayboluyor ve tabii buna bağlı olarak dansçının hareketleri de değişiyor. Edinburgh’daki Dance Base de tasarımcısı (kendisi de dansçı olan) Malcom Fraser’a RIAS ödülü kazandırmış bir prova binasının içindeki dört stüdyonun her biri, ışığı, malzemesi ve ölçeği ile farklı bir prova sekli için hazırlanmış, mesela büyük gruplar için geniş bir salonun yanı sıra, solo dansçılar için daha samimi bir oda var. Mimariyi dans ettirmenin mümkün olduğunu düşündüren bu ödüllü mekânların hepsi önce dansçıların mekânı bedenleri ile nasıl deneyimlediklerine değer verip bunu tasarımın çekirdeğine yerleştiriyor. Bedenle yapılan hareketli tasarımların, yapı malzemeleri ile ortaya çıkan hareketsiz tasarımlarla birleşimi, dansçıların ‘işyerlerini’ ilham verici estetik mekânlara dönüştürüyor. 12 Gözde Tüfekçi MİLANO NE A [email protected] Artık 50.yaşını kutlayan i-Salone ve alternatif fuar dışı etkinliklerinin çekim merke Haftası, bu kez ‘bir deneyim yılını’ işaret etti. Farklılaşmanın ve sıyrılmanın gitgide g AZALDIKÇA ÇOĞALANLAR RENK PALETİNDE FİKİR BİRLİĞİ Keşfeden, bulan ve izleyenin kazandığı tasarım haftasında renk paletleri söz konusu olduğunda bir fikir birliğine varıldığı söylenebilir. İskandinav yalınlığıyla bezenmiş Milano sokaklarında, bu etkinin renk paletine METAL ÖRGÜ ÇIKARTMASI Yer yer ahşapla birleştirilmiş olarak, çoğu zaman ise tek başına kullanımın gözlemlendiği metal kafesler, bu yılki mobilya tasarımlarının vazgeçilmez malzemeleri arasında görülüyou. Eumenes’in lansmanını yaptığı Arkys koltuklar, gerek renk gerekse malzeme açısından bu eğilimin iyi yansımaması beklenebilir miydi? 50’li 60’lı yılların pastel ve soft renklerinin hakimiyetinde kalan ürünler, doğal ve pudra tonlarının etkisi altındaydı. Nostaljik hardal renkleri, gri ve zeytin tonları, uçuk mavi, kiremit turuncusu ve yeşil renklerin hafızalarda kaldığı fuar alanlarında, ürünlerdeki saflık ve mütevazilik ağır basıyordu. bir örneği. Jean Marie Massaud’un elinden çıkan ürün, iki farklı oturma alanı versiyonu ve sezonun rağbet gören turuncu, gri, mavi ve siyah renk alternatifleriyle isteğe göre uyarlanması için tasarlanmış. Jean Plechac tasarımı “Icons” sandalyeler de tellerin büyüsüne kapılmış ve çok bildik, “ünlü” koltukları, tüm silüetleri metalden yapılmış ve havada asılı duran hissi veren birer oturma birimine dönüştürmüş. Malzeme açısından ahşabın öne çıktığı haftada, ekolojik yaklaşımın form üzerindeki izlerini görmek oldukça kolaydı. Renklerde pastel tonların baskın olduğu mobilya alanında, sade, yalın ve açık tonlardaki ahşap tercihi dil birliği yapmıştı. Doğal görüntü, formda sadelik gibi İskandinav tasarım tercihlerinin baskınlığı dikkat çekiciydi. Yıllar içinde sadeleşme eğilimi gösteren Moroso, geçen yıl lanse ettiği Patricia Urguiola tasarımı Antibodi oturma biriminin “süslü” ve renkli haline inat, bu sene yine aynı tasarımcının imzasını taşıyan Klara serisi ile ziyaretçileri karşıladı. KLASİKLER DEĞİŞİYOR Klasik formları, yeni ve teknolojik olanaklarla bezeyen bir yaklaşımın kol gezdiği tasar haftasında, ikonik biçimde hafızamıza kazınan objeler yeniden hayat buluyor. Bildik, t nesnelerin tekno yorumlarının sıkça rastlandığı örnekler, özellikle büyük ve köklü mar yeni yol ve yönleri sorgularken geçmişle bağını koparmadan yol aldıklarının birer kanı Poltrona Frau’nun klasikleşmiş Chesterfield koltuğa“şeffaf” yorumu gibi... MAYIS/2011 13 ANLATIYOR? ezi Tortona’nın kendi “Design Week” versiyonu ile karşımıza çıkan Milano Tasarım güçleştiği haftada hafızalarda yer etmeyi başaranlar gelecek yılın rotasını belirledi. rım tanıdık rkaların ıtı. ÜRETİCİ-TÜKETİCİ Malzeme ve üretim ekonomisi dengesinin sıkça sorgulandığı haftada, özellikle genç tasarımcılar arasında “kolay üretilebilir tasarımlar”ın popüleritesini koruduğu görülmekteydi. Kullanıcıyı ürünün bir parçası haline getiren ve ekonomik açıdan sürece katan “do it yourself” ürünler bu yaklaşımın kaçınılmaz sonucuydu. Genç yeteneklerin ürünlerinin sergilemesine imkan tanıyan Satellite alanında ilgiyi üzerine çeken Nicola Staubli tasarımı “Reversable” sandalye bu yaklaşımı tarifleyen önemli örnekler arasında gösterilebilir. DENEYİM ESAS Ürünlerin giderek birbirine benzediği ve aradan sıyrılmanın zorlaştığı günümüzde, deneyim ve deneysel yaklaşımların öne çıktığı bir tasarım haftası karşıladı bizleri. Deneyim, yalnızca üretim açısından ön plana çıkmıyor, sergileme mantığında da baş rolü kapıyor. Ürünlerin geri planda bırakıldığı, bunu yerine ürünün salt faydasının veya yarattığı ambiyansın ön planda tutulduğu yaklaşımlar meşrutiyet GELECEK GELENEK 50. Tasarım Haftası’nın birçok alanında geçmişten esinlenme, yalnızca form dolaylarında kalmamış, kültürü devam ettirme ve mevcutu yeni nesillere kazanmış. Toshiba’nın Avrupa pazarına geçtiğimiz yıl soktuğu LED ürünlerini tanıtma amacıyla oluşturduğu alan, DGT tarafından hayat verilen ve sayısız su parçacıklarının havada uçuşmasını konu alan bir enstalasyona ev sahipliği yapıyor. Ziyaretçiyi çok aydınlık ve dingin bir ortamdan karanlık ve led aydınlatmaların gizliden gizliye görünür kıldığı yağışlı bir dünyada ağırlayan marka, yarattığı farklı dünya ile ürünü çarpıcı bir şekilde deneyimleme fırsatı tanıyarak tüm dikkatleri topluyor. aktarma gibi endişeleri de taşımıştı. Eski teknik ve el işçiliğini güncel tasarım ve olanaklarıyla birleştiren tasarımlar, hem kültürlerarası bir yaratım ortamının temelini oluşturuyor hem de tasarım alanındaki tek düzelik ve aynılıktan sıyrılmamıza olanak tanıyordu. 14 Şanel Şan [email protected] Kurulduğu 2005 yılından bu yana defile sonrasında arta kalan malzemeleri reenkarne edip sanat malzemesi haline getiren Belçikalı kolektif Rotor bu yıl Milano Tasarım Haftası takviminin tam kalbinde düşünmek gereken bir projeyi izleyiciye sundu. Prada Foundation ile işbirliği içinde Milano Fondazione Prada’da sunduğu projesi Ex Limbo, Prada ve Rem Koolhaas önderliğindeki mimari pratik OMA’nın on yılı aşkın süredir tasarladığı defile setlerinin kurulmasında kullanılan ve kullanıldıktan sonra, ham madde haline geri dönüştürülüp depolara yerleştirilmiş olan mimari ve skenografik malzemelerin bir yansıması. Rotor projenin çıkış noktasını; kullanılan malzemelere duyulan merak ve malzemelerin saklanma nedenleri ile bu saklanmanın pratikte nasıl idare edildiği olarak tanımlıyor. “Kalıntılar” PODYUMDAN KALANLAR SERGİSİ Ömrünü tamamlamış bir malzemeyi tekrar nasıl kullanırsınız? Geri dönüşümden öte bir amaçtan bahsediyoruz. Malzemenin üretiliş amacından farklı bir yerdeyiz; sanatla tasarımın kesişiminde. Esasında Rotor’un çalışması, malzeme ve kalıntıların kullanışlılığın anlık ihtişamından sonra sökülüp ve beklemeye konulduğu bir dünyadaki ‘kalıntı’ların ortaya çıkartılmasına dayanıyor. Kısa süreli ömre ve öneme sahşp bu mimari malzemelerin ihtişamlı sanat eserlerine dönüşmesi bir labirent ile aktarılıyor. 13 Nisan – 5 Haziran 2011 tarihleri arasında sergilenecek olan Ex limbo, Fogazzaro sergi salonunda; defileler hazırlanırken ortaya çıkan olağanüstü çalışmaya ve malzemelerin defileler dışındaki kullanım şekilleri ve yerlerine şahitlik eden bir labirent ile izleyiciyi karşılıyor. kullanılan çelik borulardan oluşan metal yapılar, Sonbahar/Kış 2011 defilesi sırasında üzerinde 40 fotoğrafçının toplandığı bej renkteki kontrplak platform, Sonbahar/Kış 2010 erkek ve kadın defilelerinde yer kaplaması olarak kullanılan bir yüzeyi pembe boyayla kaplanmış çelik levha, İlkbahar/Yaz 2006 defilesinde ayna olarak kullanılmak için yansıtıcı film ile kaplanmış alüminyum paneller, İlkbahar/Yaz 2008 ve Sonbahar/ Kış 2010 erkek ve kadın defilelerinde kullanılmış yeşil ve pembe köpükten banklar ve Sonbahar/Kış 2011 defilesinde kullanılmış beyaz vinil kaplama podyum. İtalyan sanat tarihçisi Germano Celant’ın söylediği gibi: “Bu formlar kendilerini dokunma ve hissetme biçiminde bilginin şaşırtıcı araçları olarak sunarak, kullanışsız ‘çöp’ ve ‘artık’ tanımlarından kaçan yapı ve etki, davranış ve farklılıkları açığa çıkartmaktadır. Bu yeniden yorumlama; endüstriyel ve mimari tahripten ‘ayrışma’ sürecinin sönmeye yüz tutmuş, hassas değerinin keşfedilmesini ifade etmektedir… Duchamp tarzı bir jestin erdemliliği aracılığıyla, tasarım ve mimarlık evrenine yeniden doğan kaotik ve tahrip edilmişliğin, küçük düşürülmenin ve dağılmanın bir yeniden değerlendirmesi…” Podyum parçasından katalog Fondazione Prada 2011 yılında Milano’da, Rotor’un sergisi ‘Ex limbo’ için bir katalog yayımladı. İki dilde basılan bu kitapçığın kapağı Sonbahar/Kış 2011 (2/2011) erkek ve kadın koleksiyonlarının defilelerinde kullanılan vinil kaplama podyumdan kesilmiş bir parçadan oluşuyor. Kitapçıkta, Rotor’un Germano Celant ve Miuccia Prada ile olan röportajlarının yanı sıra, sergilenen malzemelerin teknik açıklamaları ve Rotor’un biyobibliyografisi yer alıyor. Malzemenin dili olsa... Tahta yığınları, polietilen koltuklar, metal yapılar, aynalar ve duvarlar; bir önceki defilenin çıplak bırakılmış konstrüksiyonu ile birlikte Via Fogazzaro’daki alanı doldurmak için, fiziksel bir dönüşümle yeniden bir araya geldiği sergide malzemelerin hikayesi dikkat çekiyor. Malzemelerden bazıları; 90’lı yıllarda izleyici koltuklarını inşa etmek için ROTOR KİMDİR? Rotor, 2005 yılında kurulan, merkezi Brüksel’de olan endüstri ve inşaat alanlarındaki malzemelerin üretim sırasındaki değişim sürecine ortak ilgi duyan 6 üyeden (Tristan Boniver, Lionel Devlieger, Michael Ghyoot, Maarten Gielen, Benjamin Lasserre, Melanie Tamm) oluşan bir topluluk. Tasarım ve mimari projelerinin doğuşu ve gerçeğe dönüştürülmesi ile ilgilenen Rotor; araştırmalar, yayınlar, yazılar, konferanslar yoluyla malzeme kaynakları ve malzeme kullanımı hakkında eleştirel analizler hazırlar. MAYIS/2011 15 OTİZMİN Dilek Öztürk [email protected] OSB (Otistik spektrum bozukluğu) ile tanılanmış bireylerde sosyal becerilerde yetersizlikler, sosyal ilişki kurmakta ve geliştirmekte belirgin zorluklar, kendini ifade etme zorlukları öne çıkıyor. İletişim becerilerindeki problemler, dil gelişiminde gecikme ve alıcı-ifade edici dil gelişiminde yetersizlik şeklinde görülüyor. Form, renk ve fonksiyon OSB’li çocukların sosyal anlamda etkileşime geçmesine ve duygularını ifade edebilmesine nasıl yardımcı olabilir? Gelecekte erken tanı sayesinde çocukların 2/3’ünde eğitim ve özel bakımla ilerleme kaydedileceği öngörülüyor. Erken davranışsal ve zihinsel müdahalelerle çocukların kendilerini koruyabilmeleri, sosyal ve iletişim becerilerini geliştirmeleri mümkün. Bu müdahaleyi sağlayacak olan, kullanıcı odaklı, güven verici ve teşvik edici bir tasarım anlayışı. OSB tanısına sahip insanlar, günlük hayatta bizim hiç farkında olmadığımız basit sorunlarla karşılaşabilirler. Bir bardağı tutabilme, sırada bekleme, yeni bir mekana girme onlar için büyük bir problem olabilir. Karmaşa yaşarlar. Bu durumlarda kendilerini güvende hisettirecek yardımcı objelerin tasarlanması, bireysel tedavinin en önemli parçası. FARKINDA MISINIZ? Geçtiğimiz ay “Otizm Farkındalık Ayı”ydı. Bugün Dünya’da artık her 100 çocuktan birinin otizmden etkilenmiş olduğu biliniyor. Tek tedavisi yoğun bir bireysel eğitim. Peki ya tasarım bu sürecin neresinde duruyor? Sanal “altıncı his” Tim Byrne otistik çocuklar için yapay bir “altıncı his” cihazı tasarladı. Tasarımcının ikizinde OSB tanısı olduğundan, cihaz için kullanıcı grubunu gözlemlemesi daha kolay olmuş. Bu cihaz bir kumaşa, kıyafetinize bağlanabiliyor, yani hep yanınızda taşıyabiliyorsunuz. OSB’li hastalar için kuyrukta beklemek sorun yaratabilir. Neden kuyrukta beklediğini unutabilir, neden oraya geldiği ile ilgili bir karmaşa yaşayabilir ve bir anda gerginleşebilir, agresifleşebilir. Böyle bir durumda, Byrne’ın tasarladığı bu sanal altıncı his, basit şemalar, resimler, grafiklerle kişiye şu anda içinde olduğu durumu anlatabiliyor. Bu da doğal olarak kişinin sakinleşmesini, çevreyle iletişime geçebilmesini sağlıyor. Otizmli çocuklar için tasarlanan özel oyuncaklar günlük hayatta kullanılabilen basit malzemelerden oluşuyor. Vestibüler denge, duyusal stimülasyon, beden farkındalığı, motor fonksiyonların entegrasyonunun sağlanmasında, vücut dilinin gelişmesinde etkili ve yardımcı oluyor. Vücut çorapları, yumuşak renkli kumaşlardan oluşuyor ve kişinin tüm vücudunu kaplayabiliyor. Düzenli kullanıldığında, duyusal dengenin ve vücut farkındalığının kazanılmasına yardımcı oluyor. Vücut kartları, beden farkındalığını geliştirmek için çocuğa cesaret veriyor. Yüz ve mimik kartları sayesinde, çocuk, yüzdeki ifadeleri ve duyguları ayırt edebiliyor. Duyu topları ise, duyusal stimülasyona ve motor koordinasyonuna yardımcı oluyor. Otizm için mekan tasarımı OSB tanısına sahip insanların çok hassas ve çevrelerindeki değişkenlere karşı normalden daha duyarlı olduklarını biliyoruz. Bu durumda yaşadıkları mekanın tasarımı, duygularına yansıyor ve kendilerini ifade edebilmeye ya imkan sağlıyor ya da sağlayamıyor. OSB sosyal iletişim, hayalgücünde eksiklik yaratan bir durum olduğu için sonucunda, davranışlarda asabiyet, stres, hiperaktiflik, takıntılı davranış biçimleri gözlemlenebiliyor. Otizmli birçok insan sosyal anlamda kendini izole ediyor ve ilişki kurmakta zorluk çekiyor. Oysa bina tasarımında alınacak birtakım önlemlerle, sosyal anlamda yaşanılanabilecek stres ve davranışlar engellenebilir. Nasıl mı? Geniş koridorlar, geniş-yüksek tavanlı odalar, ortak kullanım alanlarında bir ya da birkaç kişi için ayrılmış köşeler, girintiler kişiyi rahatlatır, kendini kapatmasına imkan vermemeye çalışır. Mekana tehdit edici bir özellik katmamak için girişin karşılayıcı ve teşvik edici olması, güvenlik hissini uyandırması gerektiği de unutulmamalı. Odaların da dikkat dağıtmayacak şekilde düzenlenmesi önemli. Karmaşadan uzak, temiz bir mekan OSB’li kişinin kişisel eğitimine odaklanmasını sağlayacak ve iyileştirici etki yaratacaktır. Evlerde ve okullarda, sınıflarda, zeminler, renklendirilmiş ayakizleri, bantlarla işaretlenebilir. Kullanılan işaretler, numaralandırma sistemi, belirgin noktalar kişiye bir öngörü katar. Gördükleri, kokladıkları ve dokundukları şeyler, mekanda bir ipucu verir. Otizmli kişiler, birden fazla şeyi aynı anda yapamayabilir; bir şeyi dikkatle dinlerken, başka bir şeyi hissetmeyebilirler. Tasarımcılar ise, mekanda birden fazla ipucu sunarak, aynı anda birden fazla şeye odaklanabilmelerine yardımcı olabilirler. Bir başlangıç öyle değil mi? 16 NEREYE Şanel Şan [email protected] GİDİYORUZ? Türkiye’de tasarımın geleceğine dair tahminler ileri sürebilmek için genç tasarımcıların durduğu yere daha yakından, daha sık bakmakta fayda var. Bugünün umut vaat eden yetenekleri, teknolojinin gideceği yön ve disiplinlerin önlenemez kucaklaşması hakkında önemli ipuçları veriyor. Gamze Yalçın, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü “Gündüzleri iç mimarlık, geceleri illüstratörlük, uykusunda tasarımlarına ilham veren rüyalar gören 23 yaşında bir tasarımcıyım.” O Design’da iç mimarlık yapmaya devam eden Yalçın, Dedon’un sponsorluğunda Dekeyser and Friends ekibi ile 6 ay süren bir re-housing projesi için Filipinler’de bulunmuş. Filipinler’in çöp bölgesinde yaşayan ve çalışan halk için ünlü Fransız tasarımcı Jean Marie Massaud’un tasarımını yaptığı köy projesinde yer alan Gamze’nın bu süreç içinde aldığı ilhamları eskiz defterinde biriktirmiş. Şimdi ise onlar birer ürün tasarımına dönüşmek için heyecanla bekliyor. Herkesi peşinden sürükleyecek çizgiler için Mayıs ayında Galeri Milk’de gerçekleştirilecek olan Paper Girl Projesi’ni takip edin! Fatih Can Sarıöz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü “Tasarımcılar benim için geleceğin dünyasını oluşturmakla yükümlüdürler ve hayata diğer insanlardan çok daha farklı bir pencereden bakmak zorundadırlar. Var olanlar üzerine düşünmek yerine olasılıklar üzerine yeni yaşam fikirleri bulmak gerekir. Olasılıklar hiç bitmeyeceği için tasarım da sonsuzdur diyebiliriz.” Sarıöz’ün internet sayfasına girdiğiniz zaman “about/hakkımda” kısmında şu tanımla karşılaşıyorsunuz: “Sanat ve tasarım birbirinden ayrılamaz. İkisi birbirinden ayrı olarak var olamaz; onlar beden ve ruh gibidir.” İki ana akım etrafında şekillenen tasarımcının mutfak ocağından, portmanto tasarımına, bekleme ünitelerinden, çay pişirme düzeneğine pek çok farklı tasarımı, kendi deyimiyle “olası düşünceleri” bulunuyor. Hepsinde ortak özellik ince estetik. Seza Yeğin ve Semiha Kan, İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Dönem dönem birlikte tasarımlara da imza atan ikili eğlenceli, fonksiyonel ve kadınların dünyasına göndermeler yapan tasarımlara imza atıyorlar. Şimdilerde ise birlikte tasarladıkları Dion-i Collection isimli ürün serileri ile mermerin doğal özelliklerinden faydalanarak tasarımlarına şekil vermişler. Yeğin’in yolu Şişecam, Makel, Eczacıbaşı Artema, Budun Design gibi pek çok marka ile staj döneminde kesişmiş. Porland Porselen’de tasarım sorumlusu görevini üstlenmiş. Seza ise aldığı pek çok tasarım ödülü ile dikkat çeken bir yetenek. Perakende Günleri çerçevesinde düzenlenen “Mağaza sistemleri” yarışmasında 1.lik ödülü, İDW 2005 kapsamında düzenlenen Graduation Show’da sergilenen bitirme projesi, 2006 yılında İDW’ de Sevgi Terazisi adlı ürün tasarımı ile Yılın Genç Tasarımcısı ödülü bunlardan sadece birkaçı. MAYIS/2011 17 ŞAPKASEVERLER İÇİN: STEPHEN JONES 1934 yılında Şen Şapka ile yola çıkan Vakko, sıradışı şapka tasarımlarıyla tanınan Stephen Jones’u bir sergi ile ağırlıyor. En radikal şapka tasarımcısı olarak bilinen Stephen Jones kariyerinin 30. yılını Stephen Jones & the Accent of Fashion(Stephen Jones ve Modanın Aksanı) retrospektif sergisi ile kutluyor. Daha önce Londra Victoria & Albert, Paris Louvre ve New York’ta Brooklyn Müzesi’nde sergilenen Stephen Jones’un şapkaları dünya turunun ilk ayağı olarak 8 Nisan’da İstanbul’da sergilenmeye başlandı. Türk moda ve sanatseverleri, 2011 yılında Wallpaper dergisi tarafından dünyanın ‘En İyi Çalışma Alanı’ seçilen Vakko Moda Merkezi’nde bu şapkalarla buluşabilirler. Naif Tasarım Efecan Gürbüz , Onur Besen, Yeditepe Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Mutlulukla kullanılan dayanıklı ürünler tasarlamayı amaçlayarak 2010 yılında kurulan naif tasarım, ürünlerini, tasarımın temel doğrularından vazgeçmeden, rahat kullanım ve kullanıcısıyla duygusal bir bağ kurması niyetliyle tasarlıyorlar. Doğal ve geri dönüşümlü malzeme kullanımı ile insana ve doğaya saygı duyan, kullanıcıları ile ilişki kurmaya çalıştıklarını anlatan ekip: “naifdesign, tasarladığı her ürünün ruhuna inanır ve onun hikâyesini yansıtır” diyor sitelerinde. Hedefleri ise ev, ofis ve diğer tüm yaşam alanlarını ayrıcalıklı yerler haline dönüştürmek. Emir Rıfat Işık, Marmara Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümü Emir’in bu kişisel özellikleri tasarımlarına da yansıyor. 2007 yılında hazırladığı 5x5 cm ebatlarındaki Packet Phone konsept cep telefonu projesi ile Designweek 2007’de birincilik ödülünü kazanan tasarımcı şu an İngiltere için özel bir yapı projesinin konsept çizimlerini yapıyor, bir yandan medikal alanda özel bir firma için marka danışmanlığı ile endüstriyel tasarım hizmeti veriyor ve yine yurt dışında birkaç marka için yenilikçi, akılda kalıcı konseptler üzerinde çalışıyor. “Çalışırken ürün ile insan arasında duygusal bağ kurabilecek detayları görmek, onları irdelemek ve farklı imajları doğru bir şekilde bir araya getirerek akılda kalıcı sonuçlara ulaşmaya çalışıyorum.” Emir Rıfat Işık genç, dinamik, girişken ve farklı girişim projelerine açık bir karakter. Sergi, birçok dünya devi ile çalışan şapka tasarımcısı Stephen Jones’un kendi koleksiyonu için yaptığı tasarımlarının yanı sıra Jean Paul Gaultier, Thierry Mugler, Comme des Garçons, Claude Montana, John Galliano, Christian Dior, Azzedine Alaïa, Walter Van Beirendonck, Marc Jacobs ve daha birçok marka için tasarladığı şapkaları gözler önüne seriyor. Bir şapka dehasından modaya şapka giydiren 4 farklı temada 180 tasarımın yer aldığı sergide ayrıca, Stephen Jones’un bu sergiye özel tasarladığı Türk kreasyonları “Turkish Entree” alanında Şen Şapka’dan seçilen özel bir şapka da yer alıyor. Açılış daveti için İstanbul’a gelen Stephen Jones, “İstanbul’un bu muhteşem serginin dünya turundaki ilk durağı olmasından büyük mutluluk duyuyorum. Bir şapka dükkanı olarak hayata başlayan Vakko’nun, benim şapkalarıma Türkiye’de ev sahipliği yapması ne kadar şahane!” sözleriyle akıllarda yer etti. 53 yaşındaki İngiliz tasarımcı, kendi koleksiyonlarının yanı sıra pek çok modaevinin defile şovlarına da şapkalar tasarlıyor. Stephen Jones Şapkaevi’nin eski ve yeni işlerinin yer aldığı sergi, iki ay boyunca Nakkaştepe’deki Vakko Moda Merkezi’nde gezilebilir. 18 Umut Kart ‘BİR NEVİ SURVIVOR!’ [email protected] Bir gün, işinizden ayrılıp yollara düştüğünüzü hayal edin… Rotanızı tasarım çizsin… İşte, grafik tasarımcı Çağrı Çankaya, designerontheroad projesiyle “yalnızca tasarımla hayatta kalacağı” yola çıkıp, bunu yapmaya hazırlanıyor. Sizi böyle bir “maceraya” atanın ne olduğuyla başlayalım mı? Nerden çıktı tasarım aşkına kendini yollara vurmak? İşimi, yani grafik tasarımı seviyorum. Gezmeyi ve farklı kültürleri tanımayı da çok seviyorum. Bu ikisini tokuşturup çok daha sevgi dolu bir iş yapmalıyım diye düşünüyordum 1 yıldır. Ama ayağı yere basmayan bir şey gibi geliyordu. Bir de bu maceraya hep Hindistan’dan başlamak vardı kafamda nedense. Bir gün bir cesaretle Hindistan’da oldukça ünlü olan tasarımcı, ajans sahibi bir arkadaşıma (Sudhir Sharma) mail attım. Ertesi gün bana bunun ne kadar harika bir proje olduğunu söyleyen ve yapmam konusunda beni yüreklendiren bir cevap yazmış, önerilerde bulunmuş. Beni kendi ajansına davet etmiş. Ben de heyecanla bu projeyi askıdan alıp yürürlüğe koydum. Hedefte ne var? Nereler? Nasıl işler? Seçici olabilecek lüksünüz olacak mı dersiniz? Şu an dünya üzerinde ciddi derecede tehlikeli olmayan (terör, ayaklanmalar vb) her yere kapım açık. Ne ülke seçiyorum ne de iş. Sadece tasarımla ya da çizimle ilişkisi olması gerekiyor yapacağım işin. Gazeteler, dergiler, reklam ajansları, grafik ofisleri, oyun stüdyoları, tv kanalları, içinde tasarım yapabileceğim neresi varsa gitmeye hazırım. Büyük bir beklentilerim de yok, bu tasarımla hayatta kalma mücadelesi, bir nevi gerçek survivor. Sizce yaptığınız işin tasarım dünyasına nasıl bir katkısı olacak? Hindistan’dan bir mail geldi geçen gün. Genç bir tasarımcı adayı benden ona mail yoluyla işlerini eleştirmemi ve tasarım hocalığı yapmamı istiyor. Bulunduğu yerde tasarım okulu yokmuş, zaten başka yere de gidemezmiş çünkü ailesi onun geliriyle yaşıyormuş. Dünya büyük bir gezegen ve çok çeşitli hayatlar var. Ben onlara tasarımla dokunmaya gidiyorum. Gideceğim yerlerde işlere onlardan daha farklı bir yaklaşım sunacağım kesin ve bu onlar için güzel bir deneyim olacak. Yer yer ben onlara yer yer onlar bana çok şey katacak ve tüm bunların yansıması blog’da tüm dünya ile paylaşılacak. Meslektaşlarımızın farklı dünyaları ve renkleri, farklıkları, gün yüzüne çıkacak. Tabii ki dünyayı kurtaramam ama global bir reklam ajansının İstanbul ofisinde sabahlara kadar zaten milyon dolarları ÇAĞRI ÇANKAYA KİMDİR? Çağrı Çankaya 1 Ocak 1984 doğumlu. Bursa’da Güzel Sanatlar Lisesi Resim bölümünü okuduktan sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Grafik Bölümü’nü dereceyle bitirdi. Ukrayna Kiev’de bulunan GSC Game World oyun geliştirme şirketinde 2D concept artist olarak görev alan Çankaya, Türkiye’de Young & Rubicam ve Republica ADV’de sanat yönetmenliği yaptı. Alfa Romeo, Burger King, Patlıcan, Papia, Iveco, Hillside, İddaa, Danone, Aygaz gibi birçok büyük markayla çalıştı. Güney Kore’de illustrasyon dalında bir de ödül aldı. olan firmalara hizmet sunmaktan daha farklı bir iş yapmış olacağım. Hikayeniz www.designerontheroad.com dan takip edilebilecek sanırım. Bir de kitap gelecek ardından... Evet designerontheroad.com’dan tüm maceralarımı, yaptığım işleri, insanları, ofisleri her şeyi paylaşacağım. Yolun sonunda tüm bu yaşanılanları özel bir kitap haline getireceğim ve kitabın gelirlerini Unicef ile Greenpeace’e bağışlayacağım. Bu anlamda beni destekleyen, iş veren, katkıda bulunan tüm kurumlar ve insanlar sadece bana değil, tüm dünyaya yardım etmiş olacaklar. Bir nevi sosyal sorumluluk projesi yani. Bu zaman kadar aldığınız desteklerden ve kabullerden de bahsedelim mi biraz da? Henüz her şey çok taze ama ben var gücümle çalışıyorum. Şu an Hindistan’da 2 şirketle anlaşmış durumdayım. Biri Pune’da yer alan Indi design, diğeriyse Mumbai’de bulunan Design Fly Over. Bir de Çin’de bir ajansla anlaştım, Beijing’de yer alan Amusegroup. Bunun dışında Hindistan’ın ilk tasarım dergisi olan Pool magazine her ay maceralarıma dergide yer verecek. Elinizde tuttuğunuz gazete ile gene benzer bir anlaşma yapmayı düşünüyoruz… Peki ya destek olmak isteyen birey ya da kurumlar ne yapabilir, biraz anlatır mısınız? Benim en büyük problemim vize ve uçak biletleri gibi daha maddi problemler. Bu masrafları indirip işleri kolaylaştırmam için bana sponsor olabilecek markalara ve tekliflerine açığım. Bireysel olaraksa özellikle yurt dışında tasarımcı ya da ajans sahibi gibi tanıdıkları olanlar oralara da gitmem için hemen aracı olabilirler. Bana internet yoluyla ulaşmak çok kolay. Designerontheroad.com’dan gerekli tüm bilgiyi alabilirler. Siteye bir de paypal sistemiyle “kahve ısmarla” gibi bir tuş yapmayı planlıyoruz. Bunu yaparsak bana oradan maddi destek de olabilirler. Ne de olsa kahve tasarımcının benzinidir. Ne zaman yola koyuluyorsunuz? İlk durak belirlendi mi? Dediğim gibi Hindistan ve Çin hazır ancak ben yola çıkmadan önce daha çok yerle anlaşmış olmak istiyorum. Bu da zaman istiyor. Doğru kişilere ulaşmak ve onları dilini bile bilmediğiniz bir ülkede iş üreteceğiniz konusunda ikna etmek kolay olmuyor. Düşünün ki kendi ülkemizde bile bir çok mail cevapsız kalır. Benim durumu siz hayal edin! Güzergah olarak önce Orta doğu ve Asya’yı gezmek istiyorum. Oralarda bu işi yapma fikri zaten daha farklı bir kafa. Avrupa ve Amerika ise işin sonraki safhası olacak benim için. MAYIS/2011 19 Dr. Banu Pekol [email protected] PERİ MASALI İLHAMI Düğünden aylar önce başlayan peri masalı merakımız, uzun zaman daha dinmeyecek gibi görünüyor. Toplumun her kesimini fazlasıyla(!) ilgilendiren hadise, tasarımcıları da kışkırtmış gibi duruyor. 29 Nisan’da Türkiye saatiyle 13:00’te bir ‘modern peri masalı’ izlemek için binlerce kişi Londra meydanlarında ya da televizyon başındaydı. Ama aslında, Lady Diana’nın büyük oğlu William ve Kate Middleton ile düğününün sebep olduğu tantana aylar önce başladı. Düğün tarihi açıklandıktan sonra, WWD sitesi, birçok tanınmış tasarımcı ve moda evinin (mesela Badgley Mischka, Vera Wang, Alberta Ferretti, Christian Lacroix, Gucci ve Chanel) Kate için gelinlik önerileri tasarlamalarını istedi. İngiliz Tatler dergisinin Şubat ayı kapağında da Kate Middleton’un portresi, Andy Warhol’un ünlü Marilyn Monroe portresini hatırlatan bir renk ve düzenlemeyle basıldı. Böyle büyük bir etkinliği sanat galerileri de atlamayı göze alamamış gözüküyor. Londra’daki Opera Gallery, Andy Warhol’un 1982 yılında yaptığı Prenses Diana ve Prens Charles’ın portrelerini tam da şimdi sergilemeye karar verdi. Hiçbir zaman müzayedeye çıkmamış olan bu tablolar bunca sene beraber tutulmuş ve şimdi de beraber satışa çıkarılmış. Londra Karikatür Müzesi’nde simdi açık olan “Kraliyet Düğünleri” sergisinde tabii ki 2011 düğününün de rolü var, hatta 2 Nisan’da satışa çıkan, Markosia Yayınevi’nin bastığı ‘Kate and William’ çizgi romanı da sergiye dâhil edilmiş. Klasik eserleri basması ve genelde geleneksel çizgisiyle tanınan Penguin yayınevi de düğün furyasına kendini kaptırmış durumda. Yayınladıkları çocuk kitabı içerisinde Kate ve William’ın iç çamaşırlı kâğıt bebekleri ve polo maçlarından sosyetik etkinliklere kadar çeşitli durumlara uygun kâğıt kıyafetleri var, tabii ki gelinlik ve damatlık da! Her kraliyet düğününde olduğu gibi, bu sefer de sayısız hediyelik eşya piyasaya düştü; çiftin yüzlerinin basılmış olduğu maskeler, yastık, küllük, likör bardağı, bisküvi kutusu, tabak, süs bayrakları, prezervatifler, oje desenleri, parmak kuklaları, hatta İngiliz bira üreticisi Castle Rock Brewery’den ‘Kiss Me Kate’ birası gibi! Bunların şüphesiz en komiği, Çin’de üretilen ve düğün tarihinin yanı sıra ikilinin portresini de taşıyan kupa. Kupada yanlışlıkla prensler karıştırılmış ve William yerine küçük kardeşi Harry’nin resmi basılmış! Tüm tasarımlar arasında en ‘İngiliz’ olanı belki de ironik olarak Hamburg merkezli Donkey Products şirketi tarafından tasarlanan, William ve Kate’i çay bardağının içinden çıkıyormuş gibi gösteren çay poşetleri! Kraliyet Düğününün resmi tasarımlarına bakacak olursak, çok daha geleneksel şeylerle karşılaşıyoruz. Kraliyet Porselen Koleksiyonu tarafından, Kraliyet Düğünü hatırası olarak hazırlanıp satılan tasarımların arasında kapaklı maşrapa, tabak, ilaç kutusu, kupa ve hatta bir çay saati havlusu bile var. El yapımı parçalar, beyaz üzerine altın yaldız, gri kurdeleler, kalp ve kumrularla süslenmiş. Royal Collection’un internet sayfasından da siparişini verebildiğiniz bu serinin pazarlama kampanyası dahi asaletini koruyor: Porselenlerin resmi tanıtım fotoğrafının arka fonu, dügün sonrası Kraliçe’nin davetlilere vereceği resepsiyonun yapılacağı, Buckingham Sarayı’ndaki ‘Beyaz Oda’. Porselenlerin yıllardır kraliyet düğün hatırası için kullanılması, bu malzemenin tasarımcılar için çekiciliğini arttırmış tabii. Londra-merkezli KK Outlet, bir hayli esprili sloganlarla tabaklar üretmiş, mesela “O ben olmalıydım!”. Hiç ilgimi çekmiyor! Bu günlerde Thames nehrinin güney kıyısındaki resmi grafiti duvarlarına bakanlar, genç grafiti sanatçısı Rich Simmons’un stencil’ı ile karşılaşıyor. Simmons, prens ve nişanlısını, Sex Pistols grubunun basçısı Sid Vicious ve sevgilisi Nancy Spungen olarak resmetmiş. Bu duvar resminde ikisi de deri ceketli, Kate’in mini eteği, parmaksız eldivenleri, leopar-desenli hırkasının yanı sıra elinde sigarası var. Prens de yırtık kotu ve boynundaki köpek tasması ile bize doğru gülümsüyor. İşin ilginç yanı, Simmons’un sanat kariyerine başlaması, Prince’s Trust, yani (William’ın babası Prens Charles’a bağlı olan) İngiltere Prensi Vakfı’nın finansal desteği sayesinde olmuş. William ve Kate, düğünlerinin etrafında toplanan tüm bu tasarım çılgınlığının farkında mıdır bilinmez, ama takipçilerinin ilgisini çektiği muhakkak. Eğer tüm bu telaşı abartılı buluyorsanız, sizin için de tasarlanmış kupalar var; üstlerinde de “Kraliyet Düğünü Hiç de İlgimi Çekmiyor” yazıyor! 20 Şanel Şan ‘BENİM EN İYİ [email protected] PROJEM’ Tasarımda cinsiyetin önemi hakkında çok şey yazılabilir; ya anne olmak hakkında? Annelere tasarımcı kimlikleri, tasarımcılara ise anne kimlikleriyle baksak... Disiplinlerine, yaş ya da tecrübelerine bakmaksızın ortak düşünceleri ne olur dersiniz? O, vazgeçemeyecekleri “en iyi projeleri” için ne tasarlamak isterler? ASLI KUTLUAY Endüstriyel tasarımcı, sanatçı “Ada ve Nehir için güvenle okula gidip gelebilecekleri güneş enerjisiyle ya da pedalla çalışan küçük arabalar tasarlamak isterdim. En önemlisi onlara da sanat ve tasarım sevgisini verebilmiş olmayı istiyorum” diyor tasarımcısanatçı Kutluay. Tasarımcı anne olmayı bir avantaj olarak görüyor ve onları tüm etkinliklere dahil ettiğinden dem vuruyor. DR. OYA AKMAN Endüstri Ürünleri Tasarımcısı “Oğlum için rahat yaşayabileceği, içindeki her ürünü doğru tasarlanmış bir ev yaratmak isterim. Yeni anneler ve çocuklar için ise biberon, oyun parkı, yatak gibi bütün iyi düşünülmemiş bulduğum ürünleri yeniden doğru tasarlamayı...” BERİL TOKCAN Grafik tasarımcı “Deniz ve Emre hayattaki en önemli tasarımlarım. Daha iki aylık bir anne olduğum için henüz “anne” ve “tasarımcı” kimliklerim birbirleriyle çok zaman geçirmediler. Ama günlerinin her anını tasarlamak, uyku şekli mizanpajlarından kıyafet tonlamalarına, yemek formatlarından odalarının opak veya saydam ışık düzenlemelerine karar vermek, çıkardıkları her ses ve mimiğin altındaki mesajı anlamaya çalışmak çok keyifli. Köklerini daha iyi tanımaları için içinde aile ağacının bulunduğu, farklı jenerasyonların birbirleriyle yaptıkları yazışmaların, fotoğrafların ve anıların yer aldığı üç boyutlu interaktif bir aile kitabı tasarlamayı düşünebilirim.” MAYIS/2011 DEFNE BÜKÜMCÜ Mimar “Çocukların sanat eğitimi üzerine eserleri olan Suzan Striker der ki; yaratıcılığı doğuştan gelen bir kabiliyet değil zaman içinde geliştirilen bir düşünme ve davranış biçimidir. Bu sözden hareketle, çocuklarımın olaylara farklı açılardan da bakabilen bireyler olarak yetişmeleri için bildiğim klişeleri unutup yeniden öğrenmek gibi bir sorumlulukla ÖZLEM YALIM ÖZKARAOĞLU Endüstri Ürünleri Tasarımcısı “Lal, benim onun için, akıllı bir oda tasarlamamı istermiş… Bir duvarı bütünüyle iPad ekranı şeklinde olan; her şeyin buradan kumanda edildiği, sanal bir oda... Doğduğunda onun beşiğini, karyolasını ve dolaplarını tasarlamıştım. Şimdi onun için bir şey tasarlamak istesem, iPod Touch’ını vücuduna entegre edebilecek bir aparat tasarlardım sanırım… Ya da onun için özel bir robot tasarlardım HATİCE ARMAĞAN Endüstri Ürünleri Tasarımcısı, İç Mimar “Alara ve Alp için tasarlamak istediğim küçük bir yaşam alanı: Kitap okuyabilecekleri, oyun oynayıp gizli, kuytu alanlar ile keyifli oyunlarına sahne olabilecek ve çalışabilecekleri, kendi oluşturdukları dünyada rahat bir uyku uyuyabilecekleri... Küçük dünyalarına bir sahne, zamanla istedikleri gibi söküp istedikleri şekle sokabilecekleri çok amaçlı bir yaşam modülü. Bu bir sipariş aslında, onların istedikleri, nedense ben onlar kadar cesur düşünemedim!” Endüstri ürünleri tasarımcısı “Kızımın gelişim sürecinin daha güvenli ve eğlenceli olması için çeşitli oyuncaklar tasarlamak isterdim. Ama bir çocuğun ne ile oynayacağı hiç belli olmuyor, hediye gelen bir oyuncaktan çok ambalajı ile vakit geçirebiliyor. Onların yaşamlarını kolaylaştırıp keyifli hale getirmek için, beraber vakit geçirmek, anlamak ve gelişimlerini iyi gözlemlemek gerekiyor. Her çocuk farklı ve ilgi alanları da değişik oluyor, birçok şeyle buluşturup aralarından onun elemesine izin vermek en doğrusu. Piyasadaki istediğim kalitede ve güvenlikte ürün bulmaya zorlanıyorum; bazı tasarım fikirlerim var, onları doğru üretici ile birlikte annelerin ve bebeklerin kullanımına sunmak istiyorum.” Endüstri Ürünleri Tasarımcısı “Tasarımcı bir anne olmak bence değişik bir duygu… En iyi tasarımlarım Oluş ve Lila olsa gerek çünkü başka hiç bir yarattığım eser onlar kadar değerli ve mükemmel olamaz. Onlar için hayal dünyalarını zenginleştirecek, yaratıcılıklarını, özgüvenlerini ve arkadaşlık ilişkilerini geliştirecek, lego gibi hiç eskimeyen yeni bir “oyun sistemi” tasarlamak isterdim.” yaşıyorum her gün. Çocuklar mekansal düzenlemelerde göz ardı ediliyor, engelliler gibi. Okullarda ulaşamadıkları kütüphaneleri, lavaboları kullanıyorlar. Pencerelerinin kollarının söküldüğü sınıflarda hangi alt mesajı alarak yetiştiklerine aldırılmadan sözde güvenlikleri sağlanıyor. İşte bu sebeple çocuklarım için serbest, sürprizli ama güvenli, hep beraber ve tek başlarına olabildikleri, önceliği çocuklar olan bir okul tasarlamak isterdim.” ki o çıktıktan sonra arkasından odasını toplasın! Bana şu ana kadar gerçekleştirdiğim en büyük projemi sorduklarında hep “Lal” dedim... Çünkü bir anne olarak gerçekten bir insan tasarlıyorsunuz... Hayat verdiğiniz o bebeğin yetişkin yıllarına kadar tüm hayatını yavaş yavaş, sabırla fedakârlıkla işliyorsunuz, yönlendiriyorsunuz ve bir heykeltıraş gibi onun beynine, duygularına şekil veriyorsunuz… Tasarımcıların da tüm hayatı eşyalar, mekânlar, binalar üzerinde aynı kusursuzluk ideali ile geçiyor. “ NURSEMA ÖZTÜRK GAMZE GÜVEN 21 İREM SENEMOĞLU Mimar “İstediği zaman içine girip oynayabileceği kocaman bir balon tasarlamak isterim. İçinde rengârenk bir şehir olan, sokaklarında oynayabileceği… Anne olarak, yine tasarım yapıyorsunuz ama malzeme farklı bu sefer. Doğmadan önce planlamaya başlıyorsunuz küçücük bir varlığın hayatını, sonrasında bir sanatçı gibi yavaş yavaş işliyorsunuz eserinizi, geliştiriyorsunuz, duyguyu, sevgiyi, saygıyı, özgüveni, iyiyi, kötüyü ve bildiğiniz her şeyin en güzelini vermeye çalışıyorsunuz. Mimar olmak, ikimizin ilişkisinde karşılaştığımız her soruna, farklı açılardan bakabilme becerisini sağlıyor bana. Aynı bir projeyi tasarlarken ihtiyaçları önceden belirlemeye çalışmak, farklı çözümler üretmekten keyif almak gibi.” 22 Eray Çaylı ZOMBİMÂRİ [email protected] Sinemanın zombilere olan ilgisi son on yılda öylesine arttı ki, konu üzerine yapılan filmler kendilerine has bir janr oluşturdu. Ancak görünen o ki, konuya ilgi duyan tek yaratıcı disiplin sinema değil. Zira günümüzde, mimârların da geçmişte çeşitli nedenlerle yok edilerek mezarlarına gömülen bir grup binayı yeniden dirilttiklerine tanık olmaktayız. ‘Zombimâri’ olarak da adlandırılabilecek bu binalar, adeta yeni bir mimâri türün habercisi gibi. Onları mezarlarından hortlatansa, toplumların geçmişleriyle olan bitmeyen hesaplaşmaları. Çağımızın ‘zombi’ binalarının arketipi sayılabilecek ilk örnek Moskova’daki Kurtarıcı İsa Katedrali. Katedralin hikâyesini Nostaljinin Geleceği adlı kitabında Svetlana Boym anlatıyor: Hikâye, 19. yüzyıl Çarlık Rusyası’nda Roma’daki meşhur Aziz Peter Kilisesi’yle boy ölçüşecek bir kilise yaratmak üzere yola çıkılmasıyla başlar. 1839’da I. Nikola’nın tahtı devralmasıyla çalışmalar hız kazanır. Projeyi alan İsveçli mimar Konstantin Ton, Çar’a antik Bizans’tan da alacağı ilhamla Ruslara özgü bir mimari üslubu yeniden canlandıracağı sözünü verir. Kilise, hummalı bir çalışma ve uzun yıllar süren inşaat sonucu nihayet 1883’te tamamlanır ve halka açılır. Ancak, birkaç onyıl sonra Ekim Devrimi yaşanacak, dine ve maneviyata hiç de olumlu bakmayan Sovyetler Birliği’nin başkentinde eski rejimi hatırlatan görkemli bir kilisenin varlığı gittikçe göze batar hale gelecektir. Nihayet, Stalin’in 1931’de bizzat yönettiği bir operasyonla kilise dinamitlenerek yıkılır ve yerine yapılacak 416 metre yüksekliğinde dev bir kültür sarayının inşası için projelendirme çalışmalarına başlanır. Hatta, yapılacak binanın temeli için gereken çukur hemen kazılır. Temel atma çalışmaları başlar başlamasına ama, gerek arazinin böylesi bir binayı kaldıracak sağlamlıkta olmaması gerekse savaş yıllarının getirdiği ekonomik sıkıntılar, planlanan boyutlarda bir yapının inşa edilmesini imkansız kılar. Yıllar süren inatçı çabanın sonucunda pes eden Moskova yönetimi, 1957 yılında temel için açılan çukuru dünyadaki en büyük açık hava havuzunun yapılması için kullanma kararı alır. Onlara göre bu tercih ideolojik tutarlılıktan da yoksun değildir: Eğer kültür sarayı fikrî faziletin bir sembolü idiyse, yerine yapılacak olan olimpik havuz da zinde ve sağlıklı Sovyet nesillerinin yaratılmasına olanak tanıyacak, bu kez bedensel üstünlüğün bir kalesi olarak ondan aşağı kalmayacaktır. Birkaç onyıl halkın büyük ilgisine mazhar olan havuz, Sovyetler’in çözülme yılları olan 80’lerin sonuna gelindiğinde büyük eleştirilere maruz kalır. Stalinizm’in zulümlerini hatırlatan bir sembol olarak anılmaya başlandığı 90’larda tamir edilme bahanesiyle kullanıma kapatılır. 1994’te Moskova Belediyesi, Rus Kilisesi ve Yeltsin hükümetinin işbirliği ile, bir Zombilere ilgi duyan tek yaratıcı disiplin sinema mı? Ya mimarlıkta da benzer bir durum söz konusuysa ve hortlayan binalardan söz edebilirse ne olur dersiniz? zamanlar havuzun olduğu yerde bulunan ve Stalin tarafından yıktırılan ‘Kurtarıcı İsa’ kilisesinin yapılması için gizliden gizliye çalışmalara başlanır. Projeye göre yapılacak bina yalnızca sembolik değer taşımayacaktır: Katedralin içinde lüks bir sauna, restoran ve iş merkezi bulunacaktır. Katedralde ayrıca, zemin altı katta bulunan devasa otoparka lüks arabalarını parkeden Moskova’nın yeni zenginlerini doğrudan sunağa çıkacak bir VIP asansörü de yer alacaktır. Kurtarıcı İsa Katedrali yeni haliyle 2000 yılında açılır. ‘Zombimâri’ olarak adlandırdığımız türe verilebilecek diğer örnekler ise henüz yapım aşamasında. Bunlardan ilki Berlin’deki kraliyet sarayı Stadtschloss. Saray, 18. ve 19. yüzyıllarda Prusya ve Alman imparatorlarına ev sahipliği yaptıktan sonra İkinci Dünya Savaşı bombardımanında ağır yara alır. Üstüne üstlük bir de savaş sonrası kendini yeni kurulan Doğu Almanya devletinin sınırları içinde bulur. Elbette söz konusu devletin politikası gibi, eski kraliyet dönemlerinden kalan yapılara ilişkin tasarrufu da Sovyetler’inkinden farklı değildir. Malum sebeplerden dolayı 1950’de yıkımı gerçekleştirilen sarayın yerine 1976’da Palast Der Republik adlı büyük ve halka açık bir kültür merkezi yapılır. Ancak bu binanın ömrü de kısa olur. İki Almanya’nın birleşmesini izleyen yıllarda, Palast’ın Almanya’nın parçalanmışlığını, Doğu Almanya’nın baskı ve zulmünü hatırlattığını savunan otoriteler nihai kararı verirler ve Palast, halkın tepkisine rağmen, 2008’de yıkılır. Yıkımı takip eden süreçte ne mi olur? Emperyal dönemin sembol binası Stadtschloss’u mezarından hortlatmaya karar veren Berlin yönetimi, sarayın aslına uygun olarak inşa edilmesi için projelendirme çalışmalarına başlar. Şimdilerde süren hummalı çalışmanın sonucunda sarayın 2014’te tamamlanması planlanıyor. Berlin’in yanı sıra birçok kez el değiştirmiş, orduların ve ideolojilerin mücadelesine sahne olmuş diğer topraklarda da yıllar önce mezarlarına gömülmüş binalar şimdi birer birer hortlatılıyorlar. 1801 yılında Rus Çarı’nın yıktırdığı ve 2002’de başlayan yeniden inşası bugün halen sürmekte olan Vilnius’taki Litvanya Büyük Dükalığı Sarayı da bunlardan biri. Aslında bahsettiğimiz konuyla ilişkilendirilebilecek bir gelişme de geçenlerde Türkiye’de yaşandı. “Beyoğlu İlçesi Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı” geçtiğimiz Aralık ayında onaylandı. Planda sözü edilen bir dizi düzenlemenin arasında, “kayıp anıt eserlerden olan Taksim Kışlası’nın özgün yerinde Koruma Kurulu kararı ile ihya edilebileceği” de yer alıyor. Bu da 1939’da yıkılarak bulunduğu yer Gezi Parkı yapılan Taksim Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesi anlamına geliyor. Plana bakılırsa, ‘zombimâri’ örnekleri arasına yakın gelecekte İstanbul’dan bir binanın da katılması işten değil. Zombiler sinemada genelde hareket yeteneklerini tekrardan kazanan cesetler ya da amaçsız insanlar olarak tasvir edilirler. Belli bir anda belli bir yerde neden bulunduklarını bilmiyor gibidirler. Sudan çıkmış balığa dönmüşlerdir. Mimâri projelerin hortlattığı binaların akıbetinin sinemadaki zombi tasvirleriyle ne kadar örtüştüğünü ise hep beraber göreceğiz. MAYIS/2011 23 Serap Alp [email protected] Promotürk Yarışması Promotürk Derneği tarafından, ETMK İstanbul Şubesi’nin desteğiyle düzenlenen “Promosyon Ürünleri Tasarım Yarışması” günün tasarım anlayışına uygun, özgün ve pazara sürülmemiş promosyon ürünlerini elde etmek ve sektörün yarışmaya katılan katma değeri yüksek tasarım ürünleri tanıştırmayı amaçlıyor. Yarışma kapsamında promosyon ürünleri, promosyona yönelik hediyelik eşya ve kırtasiye, kavramsal promosyon ürünleri bulunuyor. Profesyonel ve öğrenci olarak iki kategoriden oluşan yarışmanın son başvuru tarihi 15 Haziran 2011. A’Design Award Merkezi Brüksel’de bulunan, 24 Avrupa ülkesinin üyesi olduğu “The Bureau of European Design Associations - BEDA” (Avrupa Birliği Tasarım Ajansı) tarafından düzenlenen A’ Design Award & Competition’ın sonuçları açıklandı. Farklı dallarda 1500’ün üzerinde projenin katıldığı ve toplam 69 ödülün verildiği yarışmada; ODTÜ öğretim üyesi Dr. Hakan Gürsu başkanlığındaki “Designnobis” ekibi özgün ürün tasarımları ile toplam 7 dalda birden ödül kazandı. Doğtaş’a Stil Desteği Doğtaş, moda, stil ve mimarinin üç önemli ismi Atıl Kutoğlu, Ece Sükan ve Federico Delrosso ile birlikte bir projeye imza attı. Yeni tasarımlarının evlerde “çarpıcı ve ferah bir dünyanın kapılarını açacağını” söyleyen Doğtaş için dünyaca ünlü modacı Atıl Kutoğlu ile ünlü moda ve stil danışmanı Ece Sükan ilk kez Doğtaş için mobilya tasarladılar. Atıl Kutoğlu köşe takımı; Ece Sükan salon ve köşe takımı, Federico Delrosso ise 50’li 60’lı yılların çizgilerinden esinlenerek TV üniteli tam bir salon takımı tasarladı. Alman Tasarım Ödülü 1995 yılında Melih Gürleyik tarafından Stuttgart’ta kurulan ve IF, Red Dot başta olmak üzere pek çok ödülü bulunan MG Design tasarım ofisi, ‘Trigon Yapı Laser’ ürünü ile ödüllerin ödülü Preis der Preise’ olarak nitelenen ‘Deutscher Design Preis’ ’ın ürün tasarımı kategorisinde ödül kazandı. 1500’ün üzerinde projenin yarıştığı organizasyonda Trigon Yapı Laser; genel ürün konsepti, üretim kalitesi, ergonomi, tasarım kalitesi, fonksiyonellik ve inovasyon alanlarında öne çıktı. Protesto Var 2001 Genç tasarımcılar 1.Ulusal Moda Yarışması’nda birincilik ödülüne sahip olan moda tasarımcısı Süleyman Demirel AZOR markası ile koleksiyonlarını moda severlerle buluşturdu. Modacı ikinci solo defilesini 2 Mayıs’ta gerçekleştirdi. Cyrus Nowrasteh’in yönettiği, 2009 ABD yapımı ‘’Soraya’yı Taşlamak’’ filminden yola çıkarak kadına uygulanan şiddetin ve hiç bir kadının taşlanarak ölümü hak edecek kadar suçlu olmayacağı fikriyle ortaya çıkardığı koleksiyonu ile ‘’recm’’i protesto etti. Değişim Projesi Mercator Vakfı, Avrupa Kültür Vakfı desteği ve MitOst, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Anadolu Kültür ortaklığı ile TANDEM – Kültür Yöneticileri Değişim Projesi düzenleniyor. Proje Anadolu kentlerinde kültürsanat alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarla Avrupa’da özellikle Almanya’da faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar arasına uzun soluklu bir işbirliği ve iletişim ağı yaratmayı hedefliyor. Son başvuru tarihinin 31 Mayıs 2011 olduğu proje kapsamında 10’ar günlük atölye, eğitim ve çalışma ziyaretleri gibi etkinlikler yer alacak. Rengarenk Hafta Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde 2-6 Mayıs 2011 tarihleri arasında düzenlenecek Birinci Tasarım Haftası, “Rengarenk” teması ile gerçekleşecek. Tasarımın çok yönlü ve çok çeşitli yapısını vurgulayan Birinci Tasarım Haftası kapsamında 20 farklı atölye çalışması, 2 davetli konuşmacı, film gösterimleriyle öğrencileri ve öğretim görevlilerini bekliyor olacak. İlio Grup’tan Nil Deniz ve Hasan Demir Obuz, Salih Küçüktun, C. Alper Derinboğaz, Niyazi Erdoğan atölye çalışmaları ile Tasarım Haftası’nda yer alacak. Girişimciler Londra’ya Tasarım ve Moda alanında faaliyet gösteren genç girişimciler “British Council Yılın Genç Girişimcisi” ödülü için yarışıyor. Bu yıl, IMA ortaklığıyla ikincisi gerçekleştirilecek Yılın Genç Moda Girişimcisi Yarışması’nı kazanan Eylül ayında, Londra Moda Haftası’na katılacak ve yine Londra’da düzenlenecek uluslararası yarışmada Türkiye’yi temsil edecek. Yarışma 21 - 40 yasları arasında, sektöründe tecrübe sahibi genç girişimcilerin katılımına açık. Yahşibey’de Moda Emre Senan Tasarım Vakfı ‘nın düzenlediği Yahşibey çalıştaylarının 27.si “Moda ve Mimarlık”a ayrılıyor. 15-30 Haziran arasında Şölen Kipöz ve Deniz Güner liderliğinde gerçekleşecek çalıştay, 3. Ve 4. Sınıf moda tasarımı ve mimarlık öğrencilerine açık. Toplam 10 öğrencinin seçileceği çalıştayın hedefi “moda ve mimarlık arakesitinde beden ve mekân ilişkisinin sınırlarını keşfetmek ve deneysel bir tasarım süreci ile giyilebilir strüktürler yaratmak” olarak tanımlanıyor. Segalini’ye Ödül IEU Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi öğretim görevlisi Alessandro Segalini tarafından tasarlanan yazı karakteri Hemingway™ Pro, İngiliz yazı karakteri tasarım ödülü “Creative Review” (creativereview.co.uk)’u almaya değer görülen çalışmalardan biri oldu ve 2001 İngiltere Tipografi Yıllığı’na girdi. Segalini’nin, Hemingway™ Pro Medium yazı karakteri, İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi binasının kapılarında dekoratif amaçlı kullanılmakta. Yayın Türü: Aylık Sahibi: Kaleseramik Çanakkale Kalebodur Seramik Sanayi A.Ş. Koordinasyon: Kale Tasarım Merkezi Editör: Umut Kart (sorumlu) Katkıda Bulunanlar: Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan, Özge Güven Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Baskı: Veritas Baskı, Yeşilce Mahallesi Diken Sokak No: 3 4. Levent-istanbul Tel: 0212 294 50 20 İletişim: Kale Tasarım Merkezi- Silahtarağa Mah. Kazım Karabekir Cad. No: 2/6 34060 Eyüp/İstanbul, Tel: 0212 311 75 68, 0212 371 53 95 [email protected], umut @kaletasarimmerkezi.com Kale Tasarım Merkezi’nin ücretsiz tasarım gazetesidir. www.kaletasarimmerkezi.com
Benzer belgeler
stockholm tasarım haftası yeşil binalar zirvesi retro
PROJE. HER PROJE KADAR BUNUN DA BAŞARISIZLIK ŞANSI VAR ŞÜPHESİZ.
VE HER PROJE KADAR BU DA ELEŞTİRİYE AÇIK... TASARIM YAPARAK - HER
KOŞULDA - HAYATTA KALMAK BİR ÜTOPYADAN İBARET OLABİLİR; YA DA
Tasarım Gazetesi Haziran sayısı için
online bir platform yaratmak olduğunu
dile getiriyor. Prof. Er bu sayede
hem ülkemizde yürütülen projelere
görünürlük kazandırılacağını, hem
de projelerin farklı illere yayılmasına
öncülük edileceğ...