PDF SAYI 74 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 74 - Hayat Online
28 Gönüller Bielefeld'de Kur'an Ziyafetiyle Doydu 16-17 Baden Württemberg Eyalet Başbakanı, Kemal Yurtnaç'ı Makamında Ziyaret Etti 06 ENERGY Enerji İçeceği Damaklara Serin Bir Tat Sipariş İçin: 0179-9705472 E-Mail: [email protected] Prof. Dr. Bukow: Türk ve İtalyan Öğrenciler Adaletsiz Eğitim Sisteminin Kurbanı HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung • Sayı/Nr.: 74 • Yıl/Jahre: 9 • Kasım / November 2012 / Zilhicce 1433 IGMG 04 Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin: Hükümet, Başörtüsü Yasaklarını Gözden Geçirmek Zorunda Gönül Kapılarını Sonuna Kadar Açmak İslamiyyet Çeşitli ve İnançlarda Ubudiyyet Dr. Yusuf IŞIK 05 İlhan BİLGÜ 19 Avrupalı Maliye’nin Türk’ün Uyarıları Dekültü- Kazanç rasyonu Sağlıyor Mahmut AŞKAR 11 Asım TOZOĞLU Aşık Olan Gelsin Beri Zeynep TOPÇU Kurban Geleneği 18 Hacarabın Serüvenleri 61 20 M. Salih AYDIN 29 Tel: 02235-98 640 Tüm Dost ve Müşterilerimize Hayırlı Bayramlar Diliyoruz. Bayram Tüm Dünyaya Hayırlar Getirsin. İBADETE DAHA FAZLA ZAMAN AYIRIN DİYE... HACI ADAYLARININ DİKKATİNE HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ HİZMETİNİZE SUNUYORUZ Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz www.hacdunyasi.de - HAC'DA YÜK PROBLEMİNE SON - KALİTE GARANTİSİ - İADE GARANTİSİ - LÜX HEDİYELİK PAKET - 20 SET VE ÜZERİ SİPARİŞLERDE POSTA ÜCRETİ BİZDEN 11.90 HEDİYELİK SETİMİZDE BULUNAN MALZEMELER seccade - takke - kina - tesbih - esans - misvak - sürme - namaz başörtüsü iTiBAR EN euro'dan HED HAC S İYELİK ETLER İMİZ Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224 Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected] HAYAT Sevgili dostlar! Bu ayki yazımızda “Gönül Kapılarını Sonuna Kadar Açmak” başlığını kullandık. Çünkü bizim inancımıza göre kapısını ve gönlünü karşısındakine açık tutan insandan kimseye zarar gelmez. Özellikle son dönemde Almanya`da bir kısım medya aracılığıyla topluma pompalanmak istenen gerginliğe en geçerli çarenin birbirimize hem kapılarımızı hem de gönüllerimizi her hangi bir art niyetli beklenti içerisinde olmadan sonuna kadar açmaktan geçtiği kanaatindeyiz. Karşımızdaki ne kadar iki yüzlü davranırsa davransın biz içimiz dışımız bir olacak şekilde davranmayı prensip edinmeliyiz. Karşımızdaki bizden herhangi bir şekilde zarar göreceği endişesi içerisinde olmamalıdır. Bu özellik Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v)in daha peygamber olmadan önce bulunduğu toplum tarafindan kendisine verilen isim ile kendini göstermiştir. Malumunuz Efendimiz (s.a.v)in lakabı “el-Emin”di. Yani bulunduğumuz toplumda bizler de O`nun ümmeti olarak bu özelliği üzerimizde barındırmak mecburiyetindeyiz. Bunu hem inancımız gereği hem de insan olmanın getirdiği bir özellik olarak kabul etmeliyiz. Efendimiz (s.a.v)i bulunduğu toplumda sevmeyenler O`na karşı ne gerekiyorsa yapıyorlardı. Ama şunu da her daim söylemeyi ihmal etmiyorlardı. Muhammed el-Emindir. Elinden ve dilinden emin olunan kimsedir. Kimseye zararı dokunmaz, ama kimseye de kendisi ve sevdiklerine zarar verilmesine de müsaade etmez. Malınızı ve canınızı en güvenilir şekilde O`na teslim edebilirsiniz. O`na her türlü sıkıntıyı veren müşrikler yine O`na mallarını emanet etmeyi de ihmal etmiyorlardı. Malumunuz Kabe`nin tamirindeki meselede kabileler birbirleri ile ihtilafa düştüklerinde O`nun hakemliği sayesinde anlaşarak Hacerü`l Esved taşını yerine koymuşlardı. Yukarıdaki örneklemeyi niye yaptık. Bizler de bulunduğumuz toplumda Efendimiz (s.a.v)in bu özelliği ile kendimizi kabul ettirmek durumundayız. Bunu kendimizi göstermek için değil inandığımız için yapmalıyız. Bilinen bir durum da dedelerimiz ile alakalıdır. Dedelerimiz de Efendimiz (s.a.v)in özelliklerini hayatlarına uyguladıkları için Batılıların gözünde Türk deyince kendisin- Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 03 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal Sinan AKTÜRK [email protected] Gönül Kapılarını Sonuna Kadar Açmak den emin olunan ve söz verdiğinde yerine getiren insan demektir imajı canlanıyordu. Ve bu inanç yüzyıllarca tüm dünyada yankısını bulmuş idi. Fazla değil bundan yaklaşık 120 sene önceye kadar Batılı toplumlar aralarında çıkan sıkıntılarda Osmanlı`yı hakem tayin edip sulh yapabiliyorlardı. İçerisinde bulunduğumuz Alman toplumunda birileri bizleri yani müslümanları güvenilir olmayan ve her zaman kendisinden zarar görülebilecek bir yapıya sahip, topluma uyum sağlayamayan, kendi içesirinde bile her daim sıkıntılı bir yapıya sahipmiş gibi göstermeye çalışıyor. Tabi buna zaman zaman da politikacılar çanak tutmayı ihmal etmiyor. Müslümanlar uyuma her daim engel olan, bulundukları toplumun değer yargılarına saygı duymayan, kanunları her daim çiğneyen, yaptıkları işlerde her zaman eksiklik yapıp insanları mağdur eden bir yapıya sahip olarak politikacılar tarafından da lanse edilmeye çalışılmaktadır. Biz bulunduğumuz toplumda birilerinin tanımlamalarına göre değil inandığımız için yaşadıklarımızı ortaya koyarsak, belki belli bir zaman bunu kabul ettirmekte zorlanabiliriz ama, bizim samimiyetimiz neticesini verecektir. Bakın yaklaşık 20-25 senedir Alman kamuoyunda özellikle bizlerin burada kalıcı olmaya karar vermemizden sonra biryerlerden bizlerle alakalı olarak olumsuz anlamalar pompalanmaya başlamıştır. Buna çanak tutmayan politikacılar, idare- ciler sanki gizli bir el tarafından tabiri caiz ise aforoz edilmeyle karşı karşıya bırakılmışlardır. Buna direnen ve İslam`ın ve müslümanların bu toplumun bir gerçeği olduğunu dillendirmeye devam edenler Cristian Wullf örneğinde olduğu gibi istifa ettirilmek mecburiyetinde bırakılmışlarlardır. Hatırlayalım; Cristian Wullf İslam`ın Almanya`nın gerçeği olduğunu ve kendisinin Almanyadaki müslümanların da cumhurbaşkanı olduğunu söylemişti. Ve ne oldu ise bundan sonra kendisi ile alakalı olarak kamuoyunda olumsuz bir kampanya neticesinde istifa etmek mecburiyetinde kalmıştı. Cristian Wullf`un açıklamalarına paralel olmayan açıklamalar ile Angela Merkel olayın üzerini kapatmıştır. Cristian Wullf`un yerine Cumhurbaşkanı seçilen Joachim Gauck ilk yaptığı açıklamalar ile halefinin söylediklerinin tersini söylemeye başlamıştı. Ama geçen zaman içerisinde ortaya çıkan neo-nazi cinayetleri ile alakalı durum bu yaklaşımı değiştirdi. Son zamanda Angela Merkel`in İslam`ın Almanya`nın bir gerçeği olduğunu kabul etmesi ve özellikle de sünnet meselesi ile alakalı olarak olumlu manada tavır alması buna örnek gösterilebilir. Ne oldu da bu tavır değişikliği yaşandı sorusuna cevap yukarıda açıklamaya çalıştığımız göstergelerde aranmalıdır. Her ne kadar birileri bizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalışsa bile biz hayatımızın her safhasında olduğumuz gibi görünürsek olacak olan budur diye düşünüyoruz. editörden Bunun en açık örneklerinden birisini her sene 3 Ekim Açık Cami Günlerinde hep beraber yaşama imkanı buluyoruz. Bu sene bu etkinliğe Almanların ilgisi oldukça yoğun oldu, bizim izlenimlerimiz bu yöndedir. Alman komşularımız özellikle medyada pompalanan durumun doğru olmadığını bu vesile ile bir kere daha görme imkanı buldular diye düşünüyoruz. Hz. Mevlana`nın sözünde belirttiği gibi “Ya olduğun gibi gören ya da göründüğün gibi ol” Malumunuz önümüz Kurban Bayramı. Bu vesile ile kesmeyi düşündüğünüz kurbanlarınızı Allah kabul etsin. Burada kurbanlarını kesen kardeşlerimize komşularını da unutmamlarını tavsiye ediyoruz. İmkanı olan kardeşlerimize de muhakkak kampanya yapan kuruluşların kampanyalarına ilgi göstermelerini tavsiye ediyoruz. Biz inşallah böyle yapacağız. Mübarek Kurban Bayramınızı en içten dileklerimizle tebrik ediyoruz. Bayram tüm insanlık için hayırlar getirsin. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun. Impressum / Künye HAYAT Aylık Ücretsiz Gazete Kasım - November 2012 Zilhicce 1433 Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sinan AKTÜRK Yayın Kurulu Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş, Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin, Selma Öztürk, Mahmut Aşkar, Cengiz Şahbaz, M. Salih Aydın, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk, İskender Güngör, Habib Yazıcı Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: [email protected] Web: www.hayatonline.eu Baskı: Sunprint GmbH Offenbach Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir IGMG Sünnet Yasasından Memnun slam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Federal kabineden 10 Ekim 2012 tarihinde çıkan sünnet yasası ile ilgili olarak, “Sünnet yasasının büyük ölçüde iyi düşünüp taşınılarak hazırlandığını ve olumlu bir bakış açısıyla formüle edildiğini görüyoruz. Yasa bu anlamda milyonlarca Müslüman vatandaşın dört gözle beklediği hukuk güvenliğini de sağlar nitelikte.” ifadelerini kullandı. Yeneroğlu ayrıca şunları kaydetti: “Köln Eyalet Mahkemesi’nin kararından bu yana Müslümanlar ve Yahudiler arasında bir hukukî itimatsızlık hüküm sürüyordu. Doğurabileceği hukukî sonuçlar nedeniyle şimdiye kadar sünnet yapan doktorlar ve Yahudi sünnetçiler de bir güvensizlik içerisindeydiler. Federal kabinenin ortaya koyduğu sünnet yasası ise kaygıları giderici ve beklentileri karşılar nitelikte. Bu noktada özellikle memnuniyet verici olan, sorunun ceza yasasında değil, Alman medeni kanununun Aile Hukuku kısmında yapılan düzenleme ile çözülmesi olmasıdır. Bu, mağdurlar açısından olduğu gibi aynı zamanda sünnet karşıtları için de önemli bir sinyaldir. Nitekim sünnet karşıtları binlerce yıllık bir geleneği kriminelleştirmek için büyük çaba sarfetmişlerdir. Yasada olumlu olarak öne çıkan bir diğer konu ise, Berlin’deki geçici düzenlemenin aksine, sünnet için dini bir gerekçenin talep edilmemesidir. Zira bu birçok sorunu beraberinde getirebilirdi. Sözgelimi, kim, hangi kritere göre bir gerekçenin yeterli olup olmadığını belirleyecekti? Bu sebeple kısa zamanda ihtiyaca cevap niteliğinde yeterli bir yasal düzenleme hazırlanmış olmasından dolayı destek veren parlamenterlere teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ancak detaylara inildiğinde bazı sorular ortaya çıkmıyor değil: Örneğin her türlü doktor müdahalesinde kapsamlı bir bilgilendirme gerekli ve önemlidir. Bu şimdiye kadar sünnet operasyonlarında da böyle idi. Burada yasayı hazırlayanların zaten hukuken zorunlu olan ve pratikte uygulanan bir durumu neden gereksiz bir şekilde tekrarladıkları sorusu akla geliyor. İkinci bir nokta ise ‘‘çocukların veto hakkı’’ anlamına gelip ne kastedildiği tam anlaşılamayan “Kindeswohlvorbehalt” (Çocuğun esenliği şartı) kavramıyla ilgilidir. Esasen bütün eğitim hakkı bu mesele ile doğrudan ilişkilidir. Umarız ki bu ifadenin özellikle sünnet bağlamında kullanılmış olması farklı yorumlamalardan dolayı farklı uygulamalara neden olmaz ve bizleri yeniden hukukî bir güvensizliğe itmez.” İ ➤ 04 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 haber IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin: Hükümet, Başörtüsü Yasaklarını Gözden Geçirmek Zorunda Birçok Müslüman bayanın bir işe girmek veya meslek eğitimine başlamak amacıyla yaptığı iş görüşmeleri, başörtüsü taktığı için başarısızlıkla sonuçlanmakta. Hatta çoğu kez başörtülü bayanlar görüşmeye dahi davet edilmemekteler. Böylelikle iyi eğitim almış insanların potansiyelleri ziyan edilmekte ve kalifiye insanlar sadece inançlarından ötürü dışlanmaktadırlar. Bu tür muamelelere izin vermeye devam etmemiz, uzun vadeli bakıldığında, bizi zarara sokacaktır” diyen İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin, başörtülü bir bayana, başörtüsünden dolayı meslek eğitimi fırsatı verilmemesi ve Berlin İş Mahkemesi`nin bu olay üzerine yargılamasını yaptığı dava sonucunda, ayrımcılığa uğrayan bayana tazminat hakkı tanıyan karar çıkarmasına ilişkin ayrıca şunları kaydetti: “Berlin İş Mahkemesi`nin verdiği karar, zamanı çoktan gelmiş, hatta gecikmiş bir karardır. Umudumuz o dur ki, bu karar hem mağdurlara hem de iş- “ verenlere bir sinyal olur. Dava masraflarını karşılamada ve delil getirmede karşılaşılan zorluklardan ötürü bir çok ayrımcılık mağduru dava açmaktan çekinmektedir. Bu sebepten dolayı çoğuayrımcılık olayı kayda bile geçmiyor. Dolayısıyla bir çok işveren, iş arayan insanları, sahip oldukları dinlerinden ötürü keyfine göre dışlayabileceğini düşünüyor. Tabi ki eyalet hükümetleri de kamu hizmetlerinde bazı meslekler için yürürlüğe soktukları başörtüsü yasaklarını kaldırmalıdırlar. Çünkü bu tür düzenlemeler olumsuz sonuçları beraberinde getiriyor. Sözkonusu yasaklar, bariz bir şekilde, başörtülü kadınların istenilmediği ve onlara müsamaha gösterilmediğini ifade etmektedir. Eğer eyalet hükümetlerinin dahi böyle yasaklar uyguladığını göz önünde bulundurursak, bazı işverenlerin başörtüsü sebebiyle istedikleri gibi ayırımcılık yapabileceklerini düşünmeleri gayet normaldir. Bu durum sözkonusu olay için de geçerlidir. Bahsedilen mahkeme kararının gerekçesinde yazılana göre, işveren, haksızlık yaptığının şuurunda bile değildi ve meslek eğitimi için başvuran adayı başörtüsü sebebiyle reddettiğini açıkça itiraf etti. Demek ki, bu hususta daha yapılacak çok iş var.” KRM, Almanya’da Sayısı Gittikçe Artan Cami Kundaklama Girişimlerini ve Müslümanlara Karşı Saldırıları Kınadı GMG`ye ait Troisdorf Camii’nin avlusunda kurulu olan çadır meçhul failler tarafından ateşe verilerek bir kundaklama gerçekleşti. Bu olay, son bir ay içerisinde camileri hedef alan ikinci saldırı oldu. Aynı cemiyete ait Hanau`daki bir camiye de, Eylül ayında bir kundaklama teşebbüsünde bulunulmuştu. Troisdorf`da bazı vatandaşların dikkatli davranıp olayın farkına varmaları sebebiyle hiç kimse zarar görmeden ateş erkenden söndürülebildi. Bonn Emniyet Müdürlüğü, olayın bir kundaklama girişimi olduğu şüphesi üzerinde durmaktadır. Bununla beraber incelemeler çök yönlü olarak sürdürülmektedir. I KRM sözcüsü Erol Pürlü konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Camiler ibâdet yerleri ve insanların kendilerini güvende hissettiği mekânlardır. Böyle bir yeri tahrip eden kişi ya da kişilerin insanlık onuruna da saygısı yoktur.” Erol Pürlü ayrıca, emniyet kurumlarından, cami ve Müslümanlara karşı yapılan saldırıları sistematik bir şekilde kaydetmelerini ve failleri caydıracak nitelikte güvenlik tedbirleri almalarını talep etti. Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi (KRM) Mayıs 2007`de; Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DITIB), Federal Almanya İslam Konseyi (Islamrat), Almanya Müslümanları Merkez Konseyi (ZMD) ve İslam Kültür Merkezleri Federasyonu (VIKZ)`den oluşan dört büyük çatı örgütü tarafından kurulmuştur. Konsey, Almanya`da yaşayan Müslümanların siyasî ve toplumsal temsilciliğini yapmaktadır. Hasene Başkanı Mesut Gülbahar Açlık Sorunu Artık Politik Bir Sorun Hâline Gelmiştir GMG Sosyal Yardım Derneği Hasene Başkanı Mesut Gülbahar, 16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.” hadis-i şerifini de atıfta bulunarak, açlık sorununun giderek çok daha önemli boyutlara ulaştığını ifade etti. Gülbahar açıklamasında ayrıca şu ifadelerde bulundu: “Bir tarafta insanlar açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta, aşırı beslenme dolayısıyla oluşan hastalıkların nasıl önlenebileceğini tartıştığımız bir dünyada yaşıyoruz. Büyük bir tezat ve adaletsizliği ifşa eden bu gerçekler gösteriyor ki, savaşların ve tabiî afetlerin ötesinde açlık sorunu pek çok ülkenin temel sorunu olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, açlığın hüküm sürdüğü ülkelerin önemli bir bölümünde dahi tarım alanlarının önemli bir kısmı, gelişmiş ülkelerin gıda ihtiyacını karşılamak üzere çok uluslu şirketlere tahsis edilmiş durumdadır. Bu da gösteriyor ki, açlık I sorunu artık siyasi bir mesele hâline gelmiştir. Adil bir paylaşım ve toplumsal dayanışma gibi temel insanî değerlerin rafa kaldırıldığı bu ortamda, Müslümanlar olarak sorumluluklarımızı üstlenmek ve imkanlarımızı sonuna kadar harekete geçirmek durumundayız. Bu yılki Kurban Bayramı’nın Dünya Gıda Günü’ne yakın bir zamana denk geliyor olması sebebiyle de, Avrupa’da yaşayan Müslümanların bir kez daha ihtiyaç sahiplerini hatırlamalarını ve Kurban kampanyamıza katılmalarını özel- likle bekliyoruz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in tavsiye ve uyarılarına icabet edebilmek için Kurban Bayramı’nı bize bahşedilmiş önemli bir fırsat olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, bugün dünyada yaklaşık 1 milyar insan sürekli açlık içerisindedir. Ve 2012 yılı Dünya Açlık İndeksi’ne göre 20 ülkede açlık‚ ‘çok ciddî’ bir problem olarak görülüp değerlendirilmektedir. IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene olarak bu ülkelerin hemen hemen hepsinde 2012 Kurban Kampanyası çerçevesinde ihtiyaç sahiplerine yardımlarda bulunacağız. Savaş sebebiyle ülkelerini terketmek zorunda kalan Suriyeli ve Arakanlı mülteciler başta olmak üzere Somali, Çad, Nijer, Mali ve Malavi gibi ülkelerde özel yardım programları planlamış bulunuyoruz. Bu vesile ile bir kez daha Müslümanları Kurban kampanyamıza katılmaya davet ediyor Allah’tan salih niyet ve yardımlarımızı kabul etmesini niyaz ediyorum.” HAYAT llah (cc) insanları ve cinleri kendisine ubûdiyyet (kulluk) etsinler diye imtihan maksadıyla yarattı. Kendi küllî iradesini dünyaya hakim kılma konusunda da verdiği cüz'î iradeyle kullarına haleflik misyonunu yükledi. Kul ve halef misyon ve kimliğine sahip mü'minlere bu bağlamda bir dizi sorumluluklar ve görevler verdi. Ondan dolayıdır ki, Allah'ın biz inananlardan istediği kulluk görevleri, izine ayrılmayı, mola vermeyi, tatil yapmayı ve emekli olmayı asla kabul etmez. Hayatımızın son nefesine kadar bize farz kılınan görevleri yerine getirmekle; yasak kılınan şeylerden de sakınmakla yükümlüyüz. Ecelin ne zaman geleceği mechul olduğuna göre bu iş gaflete de gelmez. Dolayısıyla yapmadığımız görevleri başka zamana ertelemek ve ihmale terketmek de gafletten ve kendi kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Ubudiyyette (kulluk görevlerini yerine getirmekte) devamlılık esastır. Az da olsa en hayırlı amel, devamlı olanıdır. Elbetteki tüm hayırlı ameller için en bereketli ve en verimli zaman Ramazan günleri ve bayram geceleridir. Bu konuda İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuştur; -"İki gece vardır ki, kim onları ihya ederse kalplerin öldüğü günde onun kalbi ölmez. Bu iki gece Şa'ban ayının onbeşinci gecesi ile bayram geceleridir." Bir Hadîs-i Kudsî'de ise şöyle buyurulmuştur; -"Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam ederse sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm. Benden sığınma talep ettiği zaman onu himayeme alır korurum." Bu demektir ki, kul olarak görevlerimizin bilincinde olacağız ve ona göre de hareket edeceğiz. Bizler öyle bir dine sahibiz ki, başka dinlerle mukayese edilemez. İslâm son ve ekmel dindir. İslâm'la diğer dinler arasında dinamik farklar vardır. İslâmiyyet; çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Yani İslâm'ın dışındaki dinler zamana uyduruldu. Reforma tabi tutuldu. A Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 05 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Dr. Yusuf IŞIK [email protected] İslamiyyet ve Ubudiyyet Gelin görün ki, Kelime-i Tevhîd'in ikinci cümlesi olan "Muhammedü'r-Resûlüllah" cümlesini hafife alan, hatta çok da gerekli görmeyen iddialar nice zamandır ortalıkta dolaşıyor, sobetlerde dillendiriliyor, kitaplarda, dergilerde ve gazetelerde yazılıyor. Bütün bu gerçeklerin ve sinsi planların var olduğunu akaidi düzgün şuurlu müslümanlar olarak iyi bileceğiz ve uyanık olacağız. Hak bellidir. Haktan sonra dalalet vardır. Bunu incitmeden, rencide etmeden insanlara anlatmamız lazım. Ama eğer bizim Hak/ mutlak doğru konusunda tereddüdümüz varsa, o zaman önce îmanımızı tazelememiz lazım gelir. Mukaddes kitaplar çağlara göre tahrif edildi. Kur'an ise, indirildiği günden beri hep zamana hükmetti. O, zamanı değil, zaman onu takip etti. Zaman yaşlandıkça O gençleşti... Gelin görün ki, Türkiyede ve İs- lâm dünyasında hakikaten akaid ve şeâir konusunda bir hassasiyet aşınması var. Bunu kendi insanımız yapıyor. Başkaları yapsa dersiniz ki, bu onların düşüncesidir. Mesela; Dünya başkenti İstanbul'daki Ayasofya'nın altı gün cami, bir gün kili- dosya se olması teklif edilebiliyor. Diyalog adı altında bir kilisede gayri müslimlerle bir araya gelen bazı uçuk müslümanlar kilisede okudukları ezanda birilerine mürâîce şirin görünmek için "Eşhedü enne Muhammede'r-Resûlüllah" cümlesini okumadan atlıyabiliyorlar. (sehven değilse eğer!). Yani aşağı yukarı karma bir din oluşturulmak gibi bir anlayış var. Dinler arası birlik öteden beri dillendirilen bir konu. Böyle bir şey aslında bütün dinleri yok etmektir.Yani bu seküler ve pozitivist yeni bir din icat etmektir. Bunu hedefleyen bazı cereyanlar var. Dinler arası birlik gibi öteden beri bir fikir var. Fakat böyle bir şey olamaz. Çünki, bir birlik ancak Allah'a aittir. Yani kulun geliştirebileceği pozitivist bir birlik kabul edilemez. Bu manada İslâmiyyet zaten kapsayıcıdır. Dolayısıyla birlik zaten islâm'da mündemiç... Son ekmel din olan İslâmiyyet niye gönderilmiş Cenab-ı Hak tarafından? Çünki, daha önceki gönderdiği mesajlar tahrif olmuş. Bu tahrifi düzeltmek için son mesajını göndermiş. Diğer şeriatları, akâidinde bir sapma olduğu için tasfiye etmiştir. Eğer muhtelif din mensupları bir araya gelmek istiyorlarsa bunun olabileceği en ideal vasat İslâmiyyettir. Dolayısıyla müslümanların bunu israrla tebliğ etmesi lazım. Gelin görün ki, Kelime-i Tevhîd'in ikinci cümlesi olan "Muhammedü'r-Resûlüllah" cümlesini hafife alan, hatta çok da gerekli görmeyen iddialar nice zamandır ortalıkta dolaşıyor, sobetlerde dillendiriliyor, kitaplarda, dergilerde ve gazetelerde yazılıyor. Bütün bu gerçeklerin ve sinsi planların var olduğunu akaidi düzgün şuurlu müslümanlar olarak iyi bileceğiz ve uyanık olacağız. Hak bellidir. Haktan sonra dalalet vardır. Bunu incitmeden, rencide etmeden insanlara anlatmamız lazım. Ama eğer bizim Hak/mutlak doğru konusunda tereddüdümüz varsa, o zaman önce îmanımızı tazelememiz lazım gelir. "Lâ ilâhe illallah Muhammedü'rResûlüllah" "Eşhedü enlâ İlâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Resûlühû" Âmentü billâh, ve bimâ câe min indillah. Âmentü bi Resûlillah, ve bimâ câe min indi Resûlillah. Âmentü billâhi, ve melâîketihî, ve kütübihî, ve rusülihî, ve'l-yevmi'l-âhiri, ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihî, ve'l- ba'sü ba'de'l-mevti hakkun. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 06 ➤Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 haber Prof. Dr. Bukow: Alman Eğitim Sistemi Temeli İmparatorluk Dönemine Ait, Vadesi Doldu Türk ve İtalyan Öğrenciler Adaletsiz Eğitim Sisteminin Kurbanı öln Üniversitesi’nden Prof. Dr. Wolf- Dietrcih Bukow, temelleri imparatorluk dönemine dayanan, oldukça eskimiş ve göçü hiç dikkate almayan Alman eğitim sisteminin adaletsiz bir sistem olduğunu vurgulayarak, bu sistemin Türk kökenli gençleri dezavantajlı hale düşürdüğünü kaydetti. Köln Üniversitesi Kültürler Arası Araştırma Merkezi (FIST) ile çatı Türk sivil toplum kuruluşlarının (STK) birlikte düzenleyecekleri “Eğitimde eşitlik ve Avrupa’daki Türk gençlerinin kimlik ve eğitim sorunları” konulu kongrede bilim insanlarının konuyu her yönüyle irdeleyeceklerini hatırlatan Prof. Dr. Bukow, “Aslında Alman eğitim sistemi 50 yıldır tartışılıyor fakat 60’lı yıllardaki tartışmalarda göç hiç göz önünde bulundurulmamıştı. Göçün geçici olmadığı, eğitimde adaletin de kendi kendine sağlanamayacağı sonradan anlaşıldı. 12-13 yıldır oldukça yoğun araştırmalar yapılıyor. Köln Üniversitesi de çift dillilik, kültürler arası eğitim gibi konulara yoğunlaşıyor. Eğitimin adaletli organize edilmesi bir çırpıda yapılabilecek bir şey değil, uzun süre başka bir yöne doğru yönetmenin sonucu bu hedefe ulaşılabilir” dedi. Alman eğitim sisteminin temellerinin 120 yıl öncesine, imparatorluk dönemine dayanan tarihi ve zor bir yapısı olduğunu hatırlatan Bukow, Hauptschule, Realschule, Gymnasium ve Sonderschule şeklindeki dörtlü sistemin Keiser’ler dönemindeki sisteme dayandığını belirterek, “Bu eğitim sisteminin vadesi dolmuş, deforme olmuştur. Sistemin yeniden inşasında ‘eğitimde şans eşitliği’ ana konudur. Prof. Dr. Ursula K Nünning gibi meslektaşlarım eğitimde adalet konusunda önemli mücadeleler veriyorlar. Bu mücadelelerle artık bir şeylerin hareket etmeye başladığını görüyoruz” dedi. Alman eğitim sisteminde hala daha belli grupların (Türk kökenliler gibi) büyük oranda dezavantajlı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Bukow, gerçekleştirecekleri kongrede bu problemin nasıl çözülebileceğine yoğunlaşacaklarını vurguladı. Bukow, “Eğitim sistemi öyle olmalı ki; insanların hangi sosyal ve kültüren kökenden geldiği başarılarından anlaşılamasın. Biz şimdiye kadar, sosyal eşitsizlik ve kültürel çeşitliliğe uygun çözümler üretmekten oldukça uzağız. Ki bu şekilde herkes eşit şansa sahip olsun. Başka ülkelerde de bu mutlaka bir problemdir ama bizde daha büyük bir problem. Kongredeki uzmanlardan Sayın Nünning, okulların çok kültürlülüğü için mücadele veren araştırmacılardan biridir. Kendisi istatistikler vererek, eğitim sistemimizin ne kadar adaletsiz olduğunu ıspatlamıştır” dedi. Konunun sadece, öğrenci- IGMG Stadtallendorf Camiinde Hac Semineri ve Hac Yemeği Programı GMG Stadtallendorf Camiinde Hac Semineri düzenlendi. Hac Seminerine IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz da katıldı. Kaçmaz Hac eksenli güzel bir konuşma yaptı. Yine DiTiB Stadallendorf Camii İmam Hatibi ve İslam Kültür Merkezleri Stadtallendorf Din Görevlisi de programa katıla- I rak birer konuşma yaptılar. Camide düzenlenen seminere hacı adaylarının yanısıra çok sayıda cemaat de iştirak etti. Hac süresince yapılacak ibadetlerle alakalı olarak detaylı bilgilerin verildiği seminerden sonra topluca helalleşmek ve selamlaşmak için müsafaha yapıldı. Daha sonra yine camii müştemilatında hacca gidecek hacı adaylarının birlikte verdikleri hac yemeği ikramı yapıldı. İkramda hacı adayları, cemaat ve hacı adaylarının yakınları da hazır bulundu. Stadtallendorf`tan bu sene hacca gidecek 20 Hacı adayının sevinçleri gözlerinden okunuyordu. nin köken ve dinine bakılmaksızın okulda iyi bir şansa sahip olmasıyla sınırlı olmadığını bildiren Bukow, “Çocuklar okullarda, evlerinden getirdikleri değerlerle birlikte bir kimlik oluşturabilmelidir. Yani sadece derslerle bitmiyor, aynı zamanda okulda çeşitliliğin kabulü gerekiyor. Bunun için öğretmenlerin de, ders materyallerinin de çeşitlenmesi gerekir. Eğitim sistemimizin yapısı henüz bunlara açık değildir. Türk ve İtalyanlardan Almanya’ya toplumun alt kesimleri geldi. Ve bizim eğitim sistemimizde kim toplumun alt tabakasına düşerse o eğitim açısından dezavantajlıdır” dedi. Kongrenin tanıtımı amaçlı olarak Köln Üniversitesi’nde düzenlenen kogre tanıtım basın toplantısında Bukow, “İlk bölümde tamamen bilimsel sunumlar yapılacak. İkinci bölümde pratik örnekler sunmak istiyoruz. Gayretler ve hangi doğru yoldan gitmemiz gerektiği. Destekler işe yarıyor mu, öğretmenler odası nasıl görünüyor, göçmen kökenli, Türkçe, Rusça bilen öğretmenler var mı? Ki bu şekilde çeşitlilik nor- mal, günlük bir şey olsun. Ayrıca podyum tartışmasında salondakilerin katkısını da almak istiyoruz. Hedefimiz eğitim sisteminin daha açık, herkese eşit şans veren hal alması, bu alanda çok şey yapılması gerektiği konusnudaki bilinci, hassasiyeti arttırmak. Bunu sadece daha adaletli olacağı için değil, modern toplumun insanların çeşitliliğinden besleniyor olması ve çeşitliliği geliştirirsek toplumsal kalkınmayı geliştiririz. Çeşitliliği sınırlar, insanlara ayrımcılık yaparsak topluma zarar veririz. Köln gibi yerlerde, çok dillilik, farklı din ve kültürel birikimler toplumun gelişmesi için önemli rezervler, potansiyellerdir. Farklı sosyal tecrübe ve mantaliteler kenti sadece daha zengin yapmıyor, aynı zamanda daha dinamik ve kalkınya yetenekli yapıyor” dedi. KONGRE 20 EKİM’DE KÖLN ÜNİVERSİTESİ’NDE Basın toplantısına kongrenin koordinatörleri Bukow, Dr. Yılmaz Bulut, FIST’ten Anastasia Petra’nın yanı sıra, kongreyi üniversiteyle ortaklaşa gerçekleştiren Türk STK’lardan, DİTİB’den Rafet Öztürk, IGMG’den Ramazan Başlık da katıldı. Ayrıca UETD, ATİB, VIKZ, Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu (ATÖF), KRV Veli Dernekleri Federasyonu’nun da destek verdiği kongre hakkında Dr. Yılmaz Bulut, “Türk gençlerinin kimlik ve eğitim sorunları ortak sorunlarımızdan biri. Çatı örgütlerimizin hemen hepsi kogreye destek veriyor. Üniversite ile Türk çatı sivil toplum kuruluşlarının ortak yaptığı bu kongre bu anlamda bir ilk” dedi. THY Stuttgart Müdürü Mustafa Doğan Yeni Görev Yeri Arjantin’e Uğurlandı ürk Hava Yolları Stuttgart Müdürü Mustafa Doğan yeni görev yeri olan Arjantine uğurlandı. T.C. Stuttgart Başkonsolosluğu rezidansında yapılan veda gecesinde ev sahibi M.Türker Arı ve Başkonsolosluk çalışanları ile THY Stuttgart Müdürü Mustafa Doğan ve THY Stuttgart çalışanları katıldı. Programda kısa bir konuşma yapan M.Türker Arı; “Mustafa Doğan beyle ilk tanıştığımızdan beri büyük bir samimiyet ve özveri içinde çalıştık, kendileri yeni bir göreve gidiyorlar, yeni görev bölgesinde kendisine ve ailesine başarılar diliyorum” dedi. Mustafa Doğan da teşekkür konuş- T masında; “Stuttgart`ta devletimizin temsilcileriyle ve vatandaşlarımızla uyum içerisinde çalıştık, bir çok yenilik, kolaylık getirdik, şirketimizi hep yukarılara çıkarmaya özveriyle çalıştık, yeni görev yerimizde de devletimizi, şirketimizi ve milletimizi en iyi şekilde temsil etmeye çalışacağız” dedi. Emeklilik Danışma Merkezi’nin Almanya’nın Köln şehrindeki Yeni Bürosu Açıldı Huzurlu Bir Gelecek İçin Şimdiden Harekete Geçin” sloganı ile Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımıza Türkiye’den isteğe bağlı emeklilik konusunda hizmet veren Emeklilik Danışma Merkezi’nin Almanya’nın Köln şehrindeki yeni bürosu kalabalık bir davetli topluluğu eşliğinde hizmete açıldı. Emeklilik Danışma Merkezinin yeni bürosunun açılışına Avrupa’da faaliyet gösteren Sivil Toplum Kuruluşlarının başkan ve yetkilileri başta olmak üzere, işadamları, dernek idarecileri ve çok sayıda vatandaşımız katıldı. (IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün, IGMG Onursal Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan, IGMG Köln Bölge Başkanı Mehmet Dal, IGMG Hasene Sosyal Yardım Derneği Başkanı Mesut Gülbahar, UETD Genel Sekreteri Salih Altınışık, Milli Görüş Teşkilatlarının Avrupa’da kurulmasında ve bugünlere gelmesinde bü- “ yük emek veren Hasan Damar, Köln Uyum Meclisi Üyesi Ali Esen,Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Aarştırmalar Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen, İlahiyatçı-Yazar Sebahattin Uçar, SelamFood Genel Müdürü Halil Ayan, NRW Müsiad Üyelerinden İşadamı Gazi Koç, Doktor Kulem Arslan) Emeklilik Danışma Merkezi Genel Müdürü Mustafa Macit ve Emeklilik Danışma Merkezinin Türkiye’deki resmi ve hukuki işlerini takip eden Adalet Hukuk Bürosu Yöneticisi Avukat Şeref Malkoç açılış töreninde misafirlere kısa bir selamlama konuşması yaptılar. Yapılan selamlama ve teşekkür konuşmalarının ardından Mustafa Macit ve Şeref Malkoç açılışa katılan misafirlerin tebriklerini kabul ettiler. Emeklilik Danışma Merkezinin yeni çalışma bürosunun açılışına katılan mi- safirler bir taraftan ikramları tadarken bir taraftan da kurum yetkililerinden Emeklilik Danışma Merkezinin çalışmaları hakkında bilgiler aldılar. Emeklilik Danışma Merkezinin Almanya’nın Köln şehrindeki yeni bürosunun açılış merasimi misafirlerle çekilen hatıra resimleri ile son buldu. Yazarımız Mahmut Aşkar’ın Yeni Kitabı Çıktı Aytaç Avrupa Großmarkt Marktstr. 10 . 50968 Köln Tel.: 0221-3797985 Fax: 0221-3797986 Mobil: 0177-6529370 Depo Market Et Reyonu Vogesenstr. 1 . 50739 Köln Depo Market Et Reyonu Markenstr. 7 . 40227 Düsseldorf Depo Market Et Reyonu Marktstr. 247 . 47798 Krefeld Depo Market Et Reyonu Münsterstr. 154 . 44145 Dortmund Mobil: 0177-6529370 YENi YENi YENi YENi Depo Market Et Reyonu Friedrich-Ebertstr. 79 . 47119 Duisburg (LAAR) Mobil: 0177-6529370 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 08 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 dosya DİKKAT UZMANI UYARIYOR Bisikletiniz ile bir insana çarparak yaralıyorsunuz ve bu kişi hasteneye kaldırılıyor ve işine de gidemiyor. Böyle zararları da Privat-Haftpflicht-Sigortası karşılıyor. Allah başa vermesin, evinizi su bastı veya yangın çıktı bütün eşyalarınız ve kıymetli kolyeleriniz, saatlarınız zarar gördü. Bu zararı da eşya sigortası karşılıyor. Dikkat edilecek nokta şu: Lütfen evinizde bulunan değerden aşağı Sigorta yaptırmayın. Çünkü öyle bir anda sadece yüzdeliğini alırsınız. Yukardaki misal gibi: 75m² bir daire normal şartlar altında EURO 650,- çarpılıyor, bu demek oluyor ki eşyanızın değeri EURO 48.750 oluyor. Bunun içinde yatak, yorgan, koltuk, halı, mutfak eşyası, yani sizlerin anlayacağı, evin tavanını açıp ters getirdiğiniz anda düşen herşey mutfak dolapları ve aletleri dahil eşya sigortasına dahil oluyor. Fiyatlar misaldakini kabul edersek: Eşya Sigortası için EURO 140,- Senelik, EURO 48.750,- eşya değeri Zarar Sigortası EURO 114,- Senelik, 15 Milyona kadar, kişiye ve mala verdiğiniz zararı kapsıyor Saygıdeğer Okuyucularımız KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN ➧ Merhaba Saygıdeğer Okuyucularımız, geçenki sayımızda sizlere bahsettiğimiz gibi bugün Familien-Privat-Haftpflicht ve Hausratversichrung yani Sizin ve çocuklarınızın bir başkasına verdiği zarar ve eşya sigortasında nelere dikkat edileceğinden bahsedeceğiz. Örnek: 2 Büyük yani Anne ve Baba 1 çocuk 6 yaşında, 75 m² kendinize ait bir dairede oturuyorsunuz. Evinizde çamaşır yıkıyorsunuz ve çamaşır makinesinin su borusu yerinden çıkmış ve bütün makineden akan su yerlere akmış, tavandan sızarak aşağıdaki komşunuza ve kendi eşyanıza zarar vermiş. Aşağıdaki komşunuzun zararını Privat-Haftpflicht-Sigortası karşılıyor. Sizin kendi eşyanıza olan zararı kendi Hausrat yani Eşya Sigortanız karşılıyor. Bir misafirliğe gittiniz ve 6 yaşında olan çocuğunuz siz büyükler konuşurken masada duran cep telefonunu alıp yere düşürerek kırıyor! Bu konuda kontratlarınızda çok dikkat edeceğiniz nokta "Schäden durch nicht deliktfähige Kinder" yani daha aklı ermeyen çocukların verdiği zarar yazması, eğer bu nokta yazmazsa ve çocuğunuz 7 yaşından küçükse sigorta bu zararları kabul etmez. Yolda bisiklet biniyorsunuz ve bir arabanın yanından geçerken arabaya sürterek zarar verdiniz! Bunu da PrivatHaftpflicht-Sigortası karşılıyor. Atalay AVCI Allianz Hauptvertreter Fachagentur für die Allianz Bank Her Türlü Sigorta İşlemlerinizde Hizmetinizdeyiz Luisenstraße 3 . 63067 Offenbach Tel: 069/829797-0 Fax: 069/829797-97 Mobil: 0173-3575687 eMail: [email protected] Görmez, Köln Keupstrasse Esnafını Ziyaret Etti ‘Nefret hiç bir zaman nefreti ortadan kaldırmaz’ T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez dört günlük Almanya ziyaretinin sonunda, Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütünün 2004 yılında bombaladığı Köln’deki Keupstrasse esnafını ziyaret etti. Irkçı teröre karşı Müslümanlara tavsiyelerde bulunan Görmez, “Nefret hiç bir zaman nefreti ortadan kaldırmaz. Ancak sevgi, rahmet, merhamet, şefkat, bunlar aslında bütün kötülükleri ortadan kaldırır. Kötülüğe karşı kötülük ‘her kişinin karıdır’, ama kötülüğe iyilikle karşı koymak ki, bu aynı zamanda bir Kur’an ifadesidir ‘er kişinin karıdır” dedi. T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Almanya temaslarının son gönünde, Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü tarafından 2004 yılında bombalanan Köln’deki Keuptstrasse esnaflarını ziyaret etti, esnafın hal hatırını sordu. Burada gazetecilerin sorularını cevaplandıran Görmez, “Köln’e gelip Keupstrasse’yi ziyaret etmek olmazdı. Her bir esnafı ziyaret etmekten büyük bir mutluluk duydum. Anadolu’nun bağrından kopup gelip burada her birisinin bir iş, bir emek sahibi olması, güzel şeyler üretmesi, ürettiği güzel şeylerden insanlarımızın istifade etmesi, burada barış içinde yaşamaları her türlü takdirin üstünde” dedi. Caddenin 2004 yılında çivili bomba ile NSU saldırısına uğradığını hatırlatan Görmez, “Bu caddenin bir de gazi- lik yönü var biliyorsunuz. Daha önce burada çok üzücü bir hadise olmuş. Bu sebeple hem buradaki arkadaşlara çok geçmiş olsun deme imkanı buldum. Hem de Sayın Başkanla, Başkonsolosumuzla birlikte hepsini ziyaret etmekle, onların gözünün içinin parlıyor olduğunu görmekten büyük mutluluk duydum” dedi. Almanya’daki NSU soruşturmasını sorduğumuz Başkan Görmez, “Öncelikle bütün dünyada her türlü ayrımcılığı, her türlü ırkçılığı, her türlü ötekileştirmenin, her türlü kin, nefret ve intikamın yok olmasını diliyoruz. Doğrusu nefrete, nefretle asla karşılık verilmemeli. Her zaman bunun altını çiziyorum. Nefret hiç bir zaman nefreti ortadan kaldırmaz. Ancak sevgi, rahmet, merhamet, şefkat, bunlar aslında bütün kötülükleri ortadan kaldırır. Kötülüğün karşılığında kötülük Anadolu’nun ifadesiyle ‘her kişinin karıdır’, ama kötülüğe iyilikle karşı koymak ki, bu aynı zamanda bir Kur’an ifadesidir ‘er kişinin karıdır’. Onun için inşallah dünyamız bütün bu kötülüklerden, her türlü ayrımcılıktan, ırkçılıktan, ötekileştirmeden arınacaktır” diye konuştu. IGMG Eyüp Sultan Camiinde Öğrenci Hatim Merasimi GMG Köln Bölgesi, Aachen Şubesi Eyüp Sultan Camiinde Öğrenci Hatim Merasimi yapıldı. IGMG Köln Bölgesi, Aachen Şubesi Eyüp Sultan Camisi düzenlediği hatim merasimiyle cemaata Kur`an ziyafeti sundu. Eyüp Sultan cemiyet üyelerinin katılımıyla 13 öğrenciye hatim belgeleri ve 25 öğrenciye de, Kur´an-ı Kerim okuma belgeleri takdim edildi. Cemiyet İmam-Hatibi Bekir Bozkurt çocuklara belgelerini verirken kısa bir selamlama konuşması yaparak, Kur´an-ı Kerimi öğrenmenin, onu okumanın üzerinde durarak, şunları söyledi... “bir evde Kur´an okunduğunda, o evden şeytanlar kaçar, o eve melekler gelir. O evde hayır çok, şer az olur. Kur´an okunmayan evlerde ise ise şeytanlar çok, melekler az olur. O evde de hayır az, şer çok, olur” dedi. I Öyleyse evlerimizde huzurun, saygının, sevginin olmasını arzu ediyorsak, Kur´an´ı öğreneceğiz, çocuklarımıza da Kur´an´ı öğreteceğiz ve onun emirlerini de, hayatımızda tatbik edeceğiz, diyen Bozkurt daha sonra velilere dönerek; “Çocuklarınızı Camiye, okula, gönderirken, mutlaka onların devam edip etmediklerini ve derslerinin durumunu da, hocalarıyla görüşerek takip edin” uyarısında bulundu. Proğramın ilerleyen bölümünde Kur`an Talebeleri, Kur´an-ı Kerim okuyup, karşılıklı soru cevaplı dini bilgiller yöneltirken ilahilerle programa renk kattılar. Eyüp Sultan Camii Dernek Başkanı İdris Çağlar; “Cemiyette eğitimcinin bulunması eğitim ve öğretimin seviyesinin bir hayli yükseldiğine şahit olduk. Bundan sonra da uzun soluklu, eğitim çalışmalarına devam ederek, bu kaliteyi, daha da ileriye götüreceğiz inşaallah” dedi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 10 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 haber T.C. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Armin Laschet İle Görüştü ederal İçişleri Bakanlığı’nın tartışmalı afiş kampanyasına içerden de tepki gelmeye başladı. Federal hükümetteki büyük parti Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) ağır toplarından Armin Laschet, ‘Kayıp’ (Vermisst) afiş kampanyasının topluma yanlış sinyal verdiğini söyledi. T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’le görüşen CDU Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Başkanı Armin Laschet, Başbakan Angela Merkel’in “İslam Almanya’nın parçasıdır” sözlerine aynen katıldığını ve bu yönde reformlar yapılması gerektiğini vurguladı. Almanya İslam Konferansı’nın da güvenlik eksenli değil, dinler arası diyalog eksenli olması gerektiğinin altını çizen Laschet “Bu afiş aksiyonu topluma yanlış bir sinyal vermiştir” dedi. T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Almanya’da gerçekleştirdiği temaslar çerçevesinde, Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Başkanı Armin Laschet’le bir araya geldi. Köln’deki Dom Hotel’de gerçekleşen görüşmeye DİTİB’in görevden ayrılan eski Genel Başkanı Prof. Dr. Ali Dere, DİTİB yeni Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Alboğa ve Türkiye’nin Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa da katıldı. Görüşme sonrası basının karşısına F geçen ikiliden Armin Laschet, “Çok iyi ve güven dolu bir görüşme gerçekleştirdik. Ben, ‘İslam’ın Alman toplumunun bir parçası’ olduğu fikrinin ne kadar yerinde olduğunu ve bunun için bizim pratik politikada reformlar yapmamız gerektiğini belirttim. Ki bu şekilde İslam’ın Almanya’nın parçası olduğu partiler üstü bir şekilde, tartışmasız bir şekilde düzenlemeyle gerçekleştirilmiş olsun” dedi. Kendisinin artık Bakan olmadığını ve muhalefette olduğunu hatırlatan Laschet, “Ama biz hükümetini (KRV eyalet hükümeti) İslam din dersleri için yaptığı her şeyde destekliyoruz. Bu şekilde Türkiye kökenli Müslümanların dinlerini Almanya’da yaşayabilmelerini destekliyoruz” dedi. Yakın- da CDU Genel Başkan Yardımcısı olabileceği sinyalini veren Laschet, “Bildiğiniz gibi benim yeni bir fonksiyonum var, CDU’nun en büyük eyalet birliğinin başkanıyım. Ve Aralık ayında, Angela Merkel’in yardımcısı olmak için aday olacağım. Benim Kuzey Ren Vesfalya’da uyum politikaları ve Federal CDU’dan terübelerimden kaynaklı olarak bir görüşüm, duruşum var. Ben Almanya İslam Konferansı’nın tekrar, güvenlik konularının daha az görüşüldüğü, daha çok dinler arası diyalog üzerinde konuşulan bir platform olmasını diliyorum” dedi. İçişleri Bakanlığı’nın tartışmalı afiş aksiyonu konusunu da konuştuklarını bildiren Laschet, gazetemizin, “Afiş aksiyonunu hakkında siz ne düşünüyorsunuz, doğru buluyor musunuz?” şeklindeki sonusuna, “O konuyu da konuştuk. Bizim ortak görüşümüz, İslam Konferansı’nın da dinlerin diyaloğu konuşulmalı, güvenlik soruları, konuları değil. Bunları birbirine karıştırmak doğru değildir. Ve bu afiş aksiyonu topluma yanlış bir sinyal vermiştir” dedi. T.C. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ise, “Sayın Laschet hem eski bir Bakan, hem bir politikacı olarak sürekli, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli Müslüman vatandaşlarımızın sorunları hakkında daima çok hassas olmuş, sorunlarına ilgi göstermiş çok değerli bir politikacı. Bugün kendisiyle Almanya’da yaşayan Müslümanların tüm sorunlarını çok açık yüreklilikle konuştuk. Bilhassa Diyanet İşleri Başkanlığı ile Almanya’da yaşayan vatandaşlarımız arasında o gönül bağının, ruhani bağın daima devam etmesi yönünde sarfettiği beyandan dolayı büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Gerçekten Müslümanların Almanya’nın bir parçası olması yönünde, önlerindeki tüm engellerin ortadan kalkması için bir çaba içinde olduklarını görmekten büyük bir mutluluk duydum” diye konuştu. Görmez görüşmenin sonunda Laschet’e bir hediye sundu. Wuppertal Yunus Emre Camii Kapılarını Sonuna Kadar Açtı GMG –Düsseldorf Bölgesi Wuppertal Şubesi her yıl oldugu gibi bu yılda düzenlediği Açık Kapı Gününde ziyaretçilerle dolup taştı. Her sene gerçekleştirilen güne katılanların sayısı gittikçe artmakta. Cemiyetin ekip ve programı olarak gayet hazırlıklı olmasının bir sonucu. Açık kapı Günü etkinliklerinde ziyaretçilere müslümanın günlük yaşantısı, camilerin sosyal hayata olan katkıları camilerin bölümleri ve anlamı gibi bir çok konular ziyzretçilere gençler tarafından detaylı bir şekilde bilgiler verildi. Caminin fiziki görünümüne önem vermekle beraber müslümanın hasleti olan tebessüm ve güleryüzlü misafirperver olmak gibi özelliklerinin de yansıtması bu tür organizelere ilgiyi I daha da artırıyor. Cemiyet ve Gençlik olarak üzerlerine düşen her türlü hizmeti sunduklarını ifade eden yetkililer, “Burada bizlere çok büyük sorumluluklar düşüyor. Ulaşabildiğimiz kimselerin gelmeleri bizi ne kadar sevindiriyorsa kendilerine ulaşamadığımız kişilerden dolayı da kendimizi sorumlu tutuyoruz. Daha sonraki toplantılara bu duyarlılıkla hareket ederek daha fazla kitleye ulaşmak için çaba sarfedeceğiz” dediler. Programa katılanlar arasında Wuppertal Oberbarmen Okul Müdürü, Ögretmenler, Wesdeutsche Zeitung Fotografçısı Fischer ve Freier Journalist Manfred Görgens, Vohvinkel Camii Başkanı Oktay Biber de vardı. Rodgau Jügesheim’da Müslüman Mezarlığı Açılışı Yapıldı odgau Jügesheim’da Müslüman Mezarlığı açılışına IGMG Rodgau Cemiyeti adına Başkan Ömer Cengiz, Cami İmam Hatibi Recep Çetintaş, bazı yöneticiler ve çok sayıda cemaat katılım sağladı. Cami İmam Hatibi Recep Çetintaş Kur`an-ı Kerim okudu. Ali Ulvi Mermertaş da Almanca açıklamasını yaptı. Rodgau Belediye Başkanı Jürgen Hoffmann, belediye çalışanları ve Yabancılar Meclis Başkanı Göksal Arslan R da programa katılıp birer konuşma yaptılar. HAYAT atı Avrupa Türklerinin önemli kanaat önderlerinden birisi vakti zamanında, Türkiye’nin ufkunda Avrupa Türkleri görünmüyor, demişti. Siyasî gündemin çok hareketli olduğu ve her an sıcak gelişmelere gebe Türkiye’den, “Garp Cephesi”ndeki Göçmen Türklerin görünmediğini bizzat her izine gidişimde maalesef ben de müşahade ediyorum. Avrupa (Batı) aydınının günlük gazete sütunlarında, tiyatrosundan sinemasına kadar sanatın her dalında ilgilendiği, yine Avrup’nın önemli kamuoyu araştırmacılarının, üniversite kürsülerinin dikkatle ve yakından takip ettikleri, Batı entelektüelinin neredeyse “kültürel savaş” ilan ettiği Avrupalı Göçmen Türkler/Müslümanlar, bizimkilerin niçin ilgisini celbetmediğinin aklıselim bir izahı olamaz. Bir taraftan Avrupa ile içiçe olan bir Türkiye, diğer taraftan ve ondan daha fazla anavatan Türkleri ile içiçe olan (5 milyon civarındaki) Avrupa Türkü dikkate alındığında, orta ve uzun vadede “Garp Cephesi”nin Türkleri, Türkiye’yin gündemini menfi veya müsbet anlamda etkileyecektir! Çünkü insandır sözkonusu olan, makina değil... Aşağıda 3. Nesil’den itibaren Avrupalı Türklerde kültürel kimlik bazında başgösteren farklılaşma veya değişim olgusunu, doğuracağı sonuçlar itibariyle “dekültürasyon” ve “İslâmîleştirme” kavramlarıyla izaha çalışacağız. Dün ileri sanayi ülkelerine çalışmak için gelenlerin torunları, dedelerinin geldikleri bu ülkelerin teknolojik ürünler kadar “ideolojik ürünler” de imal ve ihraç ettiklerini yavaş yavaş hissetmeye ve anlamaya başladılar. Kendi değer yargılarına göre içindeki kendisinden olmayanlar kadar yedi düvel ötesindekileri de teknolojik üstünlüğünü kullanarak; örseleyerek, törpüleyerek kendisine benzetmeyi alışkanlık hâline getiren Avrupa’nın, Türk/Müslüman göçmenler üzerindeki kültürel ablukasının özünde, Avrupa/Batı eksenli bir hayat tarzının dışındakilere olan tahammülsüzlük kadar, kendine olan güvenini kaybetme eğilimine girmesinden dolayı korku kültürü de yatmaktadır. Avrupa’nın geleceğini, iktisadî olarak artık daha iyi yarınlar vadetmekten ziyade, eski problemlerin geriye dönüşü olarak gören Thomas Assheuer; “Altın Çağ” ve “Bolluk Savurganlığı” artık sona yaklaşıyor, toplum karamsar, yorgun ve bitkindir(1) diyor. Neyse ki böylesi bitgin ve uyuşuk Batı toplumunun titreyip kendine gelmesine yine Müslümanlar yardımcı oluyor. “Avrupa’da din anlayışı kişinin özel hayatıyla sınırlı olmuş olabilir, İsviçre’deki minare ve Fransa’da burka tartışmaları üzerinden bu sefer politik bir tema olarak din (Hıristiyanlık) tekrar geri dönüyor. Müslümanların, kendi inançlarını yaşama kararlılığı, B Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 11 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Mahmut AŞKAR [email protected] Avrupalı Türk’ün Dekültürasyonu Ananevî müslümanlık daha çok ibadete, kişinin iç dünyasına, mütevaziliğe, sadeliğe vurgu yaparken, yeni nesil müslümanlık anlayışı, algılaması; dışa yansıyan, görülen, gösterilen yönüyle varlığını kabul ettirmek cihetine gidiyor. Hâkim tarafın aşağılarcasına, “Sen Müslümansın!” ötekileştirmesi, cephe alması karşısında, İslâm’ı bir kimlik olarak gören postmodern (hatta ötesi) nesiller; bu kimliği aynı zamanda bir meydan okuma ve restleşmede koz olarak kullandılar. Yoksa çok dindar olduklarından değil... Reaksiyoner müslümanlıktan, gösterişe dönüşen şekilci dindarlık anlayışından, herkes ve her kesimden önce müslümana ve İslâm’a fayda gelmez! Avrupalıların da dinlerinin kıymetini yeniden bilmeye vesile olacaktır.“(2) Avrupalının tekrar boşalan kiliselere geri dönmesi ve unutulmaya yüz tutmuş dinini yeniden hatırlayabilmesi için müslümanı İslâmîleştirmesi gerekiyor. Doğup büyüdükleri ülkelerde “yerli” muamelesi görmeyi bekleyen müslüman göçmen çocukları; “Sosyalizasyonları sürecinde, menfilik kokan bir ifade tarzıyla, ‘Biz Almanlar ve siz Müslümanlar’” ayrımına tabi tutuluyorlarsa, belli bir zaman sonra, “Kendinizi ne olarak hissediyorsunuz?” sorusuna da, M. Khochide’nin dediği gibi, Alman veya Türk olarak değil, Müslüman olarak cevabını veriyorlar(3). (Burada bazılarının, müslüman gencin kendisini Türk veya Alman olarak hissetmekten ziyade “Müslüman” olarak hissetmesine niçin karşı çıkılıyor, türünden kafasından geçebilecek muhtemel bir soruya cevap vermeyi gereksiz gördüğümü ifade etmek isterim). O. Roy, dinin krizi kültürün de krizidir, diyor. Yeni nesil Avrupa Türklerinde bu tesbitin tersinden geçerlilik kazandığı kanaatindeyim: Ön- ce başgösteren dekültürasyon (kültürel yozlaşma) ve ardından gelen İslâmîleşme... Bugün olmasa da, yakın gelecekte “İslâmîleş(tir)me”nin din krizine dönüşeceğinden emin olabilirsiniz. Bu kavramdan da dinsizlik anlaşılmamalıdır. Dinin teolojik temellerinden uzak, içi boşaltılmış, protesto kimliği olarak kullanılan bir müslümanlık anlayışı: “Gençlerden sorumlu imam olarak yaptığım görev sırasında karşılaştığım gençlerden bana uyuşturucu satmak isteyenler, aynı zamanda iftiharla müslüman olduklarını da söylediler. Birisi cebinden çıkardığı Kur’an-ı Kerim’i göstererek, bunu her zaman yanımda taşıyarak kendimi daha güçlü hissediyorum, dedi. İçinde ne yazdığını sorduğumda ise, ben Arapça bilmediğimden içindekileri anlamıyorum, cevabını verdi.” (M. Khorchide) Anavatanda kültürel yozlaşma, başka kültüre duyulan hayranlığın neticesi olarak tezahür etmesine karşılık, Göçmen Türk’ün kendi değerlerini yerli topluma karşı muhafaza ettiğini zannettiği bir zamanda dekültürasyon dosya süreci başlar. Anadili muhafaza edemediğinden Türkçe konuşurken kelime hazinesi yetersiz kalan Göçmen Türk, kendini ifade ederken meselâ, Almanca’yla karışık bir Türkçe(!) ile meramını anlatmak mecburiyetinde kalır. Türkçe’yle olan kopukluk bu sefer kökkültürle olan irtibatın daha da zafıylamasına sebep olur. Bu zayıflık ilerleyen zaman içinde değer yargılarının kaybına, karışıklığına veya baskın/hâkim kültürün ölçülerine göre algılanmasına yol açar. Birinci ve ikinci neslin anavatandan ithal ettiği kültür din ile uyum sağlamışken, devamı nesillerde bunu söylemek pek mümkün değil. Şehrin kenar semtlerinde oluşan getolardaki Göçmen Türk’ün “altkültür” ünün referans sıkıntısı başlar: Yerli kültürün hâkimiyeti karşısında oluşan refleks (tepki) kültürü, kabullenmekte zorlansa da, yerleştiği kültür coğrafyasının değerleriyle çelişkili olmaktan ziyade, kendi kökkültürün değerleriyle çatışma hâlindedir. Böylece yeni nesillerin çatışmacı kimliği şekillenmeğe başlar. Ananevî müslümanlık daha çok ibadete, kişinin iç dünyasına, mütevaziliğe, sadeliğe vurgu yaparken, yeni nesil müslümanlık anlayışı, algılaması; dışa yansıyan, görülen, gösterilen yönüyle varlığını kabul ettirmek cihetine gidiyor. Hâkim tarafın aşağılarcasına, “Sen Müslümansın!” ötekileştirmesi, cephe alması karşısında, İslâm’ı bir kimlik olarak gören postmodern (hatta ötesi) nesiller; bu kimliği aynı zamanda bir meydan okuma ve restleşmede koz olarak kullandılar. Yoksa çok dindar olduklarından değil... Reaksiyoner müslümanlıktan, gösterişe dönüşen şekilci dindarlık anlayışından, herkes ve her kesimden önce müslümana ve İslâm’a fayda gelmez! İdeolojik kalıplara veya öteki kültürün (medeniyetin) normlarına göre kategorize edilen müslüman, aynı dar kalıplar içinde tepki verdiği, kendini ifade ettiği takdirde, geçmişten gelen bütün (kültürel) zenginliklerini yitirmiş olarak, yavan bir İslâmî kimliği kabullendiği, benimsediği an, “İslâmîleştirme” tuzağına düşer.(4) Enetellektüalite seviyesi (bize göre) son derece yüksek olan Almanya ve benzeri ülkelerde düşük profilli kültürel donanımla bir Türk/Müslüman olarak ne kadar ve nereye kadar (kendiniz olarak) var olabilirsiniz?... Hem Avrupa Türklerinin kanaat önderleri ve temsilcilerinin, hem de Türkiye’nin yetkili merci ve kuruluşlarının üzerinde tefekkür etmesi gereken bir konu... (1): Die Moderne ist vorbei, Die Zeit, .26.7.12 (2): Monica Toft, Glauben und Zweifelen, Die Zeit, 31.5.12 (3): Prof. Mouhanad Khorchide, Gott ist kein Diktator, Die Zeit, 24.5.12 (4): Mahmut Aşkar, Müslümanı Avrupalılaştırmak, s.92) HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 12 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 dosya Kurban Kampanyası İçin Ne Dediler GMG Sosyal Yardım Derneği Hasene yetkilileri 2012 Kurban Kampanyası için 65 ülkeye göndereceği 312 gözlemciyle Kurban Kesim Gözlemcileri toplantısında bir araya geldi. Toplantıya Avrupa’nın değişik ülke ve şehirlerinden gelen, değişik yaş ve meslek gruplarından oluşan gözlemcilere Kurban Kampanyası’nda görev almalarından dolayı neler hissettiklerini sorduğumuzda aldığımız cevaplar şunlardı: “Güzel bir hayrın îfasında görev alacağım için kendimi bahtiyar hissediyorum.” Kadir Terzi (43) / Makina Mühendisi Hessen – Wetzlar Nijerya Kurban Gözlemcisi “Kurban Kampanyası Moğolistanlı Müslümanlarla Avrupalı Müslümanların kardeşliğini pekiştiren bir çalışma. Moğolistanlı kardeşlerimizin 40 km mesafe uzaklıktan gelip kurban talep ettiklerini biliyoruz. Bu da oradaki ihtiyacın boyutlarını gösterici nitelikte. Moğolistanlı kardeşlerimiz bizleri dört gözle, dualarla bekliyorlar. ” Mahmut Ahi (77) / Emekli Köln – Kalk Moğolistan Kurban Gözlemcisi “Böyle bir kampanyada bulunuyor olmanın heyecanla karışık bir sevincini yaşıyorum. Mazlumiyet ve mağduriyetin olduğu bir bölgede bizzat yardım yapacak olmanın mutluluğu içerisindeyim.” Ali Medeni (36) / Elektroniker Salzgitter Somali Kurban Gözlemcisi “Çok iyi bilmediğimiz bir coğrafyaya gidiyoruz; değişik duygular içerisindeyim. Oradaki insanlar için ne yapabiliriz sorusunu kendime sık sık soruyorum. Her halükarda birkaç kilo et götürmek için değil, kardeşlerimize ümit olmak için gidiyoruz.” Recep Soysal (45) / Sistem Yöneticisi Kuzey Hollanda Kenya Kurban Gözlemcisi “Böyle bir hizmet içerisinde bulunduğum için manevi hislerim had safhada. Aracılık yaptığım için Rabbime ne kadar şükretsem azdır.” Abdulmecid Gök (22) / Esnaf Kuzey Hollanda Türkiye Kurban Gözlemcisi “Gideceğimiz ülkedeki kardeşlerimize bir faydanın dokunacağı bir kampanyada yer aldığım için sevinçliyim. Bu kampanya aracılığıyla Allah’ın rızasına nail olmayı murat ediyorum.” Ramazan Deniz (22) İngilizce Öğretmeni Kuzey Hollanda Bosna Kurban Gözlemcisi “İnsanlara hizmetin tadını 16 yaşından beri yaşarım. İnsanlara hizmet etmekten ayrı bir haz ve lezzet alıyorum. Bu defa hizmeti farklı bir coğrafyada mazlum ve mağdurlara yapacağım. Bu durum farklı bir duygu veriyor bana. ” Sıtkı Demir (45) / Esnaf Paris Nijer Kurban Gözlemcisi “Ülke sorumlusuyum. Çok heyecanlı olduğumu ifade etmek istiyorum. Arakan’da yaşanan insanlık dramından dolayı Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmış mağdur kardeşlerimizin yanına gideceğiz. Mağduriyeti yakından görecek, bizzat yardım yapma fırsatını elde etmiş olacağız.” Emre Kazım (25) Felsefe Bölümü Öğrencisi İngiltere – Londra Bangladeş Kurban Gözlemcisi “Sierra Leone’ye gidiyorum. Ülke hakkında bilgi topladım. Ülkede mağduriyetin boyutu büyük. Gideceğimiz bölgelerde ihtiyaç sahiplerinin taleplerinin hepsine cevap verebilecekmiyizin endişesini taşıyorum.” Ömür Eldeniz (42) / İşçi Meschede Sierra Leone Kurban Gözlemcisi “Allah’ın kullarına yazdığı rızkı ulaştıraca- I ğız inşallah. İmkanlarımızı paylaşmaya, kardeşlerimize paylaştırmaya gidiyoruz. Apayrı duygular içerisindeyim.” Malik Abak (35) / Çırak Eğitmeni Avusturya Tayland Kurban Gözlemcisi “Daha önce Tayland’a gitmiştim. Asya’nın bir ucundan Afrika’nın bir ucuna kutlu bir görev için gidiyorum. İnsanımızın ibadet bilinci içerisinde verdiği kurbanları mazlum ve mağdur kardeşlerimizle paylaşmak için gidiyoruz.” Ebubekir Altunyaldız (30) Din Dersi Öğretmeni Avusturya – Viyana Sudan Kurban Gözlemcisi “Kara kıtaya gitme fırsatını veren Hasene derneğine teşekkür, Rabbime de şükrediyorum; böyle hayırlı bir çalışma içerisinde yer alabilmemden dolayı.” Zekeriya Soydemir (29) / Postacı Osnabrück Zambiya Kurban Gözlemcisi “Geçen sene Kurban Kampanyası bağlamında yine Tunus’daydık. Kırsal kesimde yaşayan insanların yatacakları yatak ve üzerlerine alacakları battaniyelerinin dahi olmaması mağduriyetin boyutunu gösterir nitelikteydi. Uzun zamandır yardım almadıkları için yardımlarımızı şaşkınlıkla izlediler. Tekrar o şaşkın gözlerle buluşmaya gidiyoruz. Özlemle bizleri beklediklerini hissediyorum. Bu özleme karşılık vereceğimiz için mutluyum.” Yunus Aydın (33) / Serbest Köln Tunus Kurban Gözlemcisi “Nasıl ki malın zekatı varsa zamanın, hayatın da bir zekatı olduğunu düşünüyorum. Bu çalışmaya katılmakla hem zamanın, hem bedenin zekatını verdiğimi düşünüyorum inşallah. Mazlum ve mağdurlara uzatacağımız el bir nebze olsun acılarımızı hafifletecek.” Şevki Yıldırım (40) İslami İlimler Öğrencisi Gelsenkirchen Yemen Kurban Gözlemcisi “Geçenlerde bir Cuma hutbesinde israf konusu işlendi. Refah içerisinde yaşayan toplumlarda görülen bir sıkıntı. Afrika denilince aklıma ölmek üzere olan bir çocuğu bekleyen akbaba fotoğrafı gözümün önüne geliyor. Tüm yardımlar dağıtılıp da, dağıtacak bir şey kalmaz ise sırtımdaki ceketi veririm.” Mustafa Pala (26) / Teknisyen Fransa Ruanda Kurban Gözlemcisi “Mazlum ve mağduriyetin yaşandığı ülkelerde sık sık bulundum. O ülkelerdeki insanların gözlerinde gördüğüm mutluluğun Avrupa’daki insanların ellerinin açılmasına vesile olmasını görmem beni son derece mutlu ve motive ediyor.” Murat Kemal Sağdıç (42) Makina Teknisyeni Heidelberg Tanzanya Kurban Gözlemcisi “Güzel bir his yaşıyorum. İnsanların ibadet bilinciyle, niyet ederek bağışladıkları kurbanları ihtiyaç sahiplerine götürmede aracılık edeceğimiz için mutluyum. ” Yunus Çiftçi (32) / Endüstri Mühendisi Belçika Pakistan Kurban Gözlemcisi “Bizlerin en zor zamanında yanımızda olan Pakistanlı kardeşlerimizin Kurban Kampanyası bağlamında yanlarında olmak güzel bir duygu. Avrupalı Müslümanların selamlarını ve bağışlarını, Pakistanlı kardeşlerimizin ise dualarını getireceğiz.” Fahri Eyeci (28) / Mali Müşavir Hannover Pakistan Kurban Gözlemcisi “Etiyopya’ya gideceğim haberini aldığımda heyecanlandım. Afrika’yı istiyordum ve Afrika oldu. Hâlâ tatlı bir heyecan içerisindeyim. Çalışmalarımız bitene kadar da devam edecek.” Abdullah Aşıran (36) / Sanatçı Roterdam Etiyopya Kurban Gözlemcisi “Daha önce Mali’ye gittim. Orada gördüklerim bana ‘Bundan daha beter bir yaşam şartı olabilir mi?’ dedirtti. Cibuti’ye gittiğimde ise daha kötü bir tabloyla karşılaştım. Beterin beteri varmış dedirtti. Somali’de nasıl bir durumla karşılaşacağım merakla bekliyorum.” Ömer Kaygısız (35) / İş adamı Fransa – Oyannax Somali Kurban Gözlemcisi “Burkina Faso’da daha önce de bulundum. Oradaki insanların iman noktasındaki sağlamlığı çok şaşırtmıştı beni; çocuğu ölen birisinin tevekkülünü, yokluğa rağmen İslamı yaşamalarını buna örnek olarak verebilirim. Beni tanıyorlar. ‘Bizim Hasan gelmiş!’ diye karşılayacaklar beni. Burkina Fasolu kardeşlerimle bir araya gelecek olmanın sevinci var içimde. Geçen yıla oranla daha fazla hizmet için gidiyoruz.” Hasan Kaplan (44) / Meslek Öğretmeni Belçika Burkina Faso Kurban Gözlemcisi “Kurban Kesim Gözlemcileri (KKG) toplantısına kadar bir heyecanım yoktu ama şimdi bir heyecan sardı beni. Yüreğimde bir yetimin sıcaklığı var adeta. Düsseldorf ’tan selam götüreceğiz, Gambiya’dan ise dualarla döneceğiz inşallah.” Mehmet Kay (56) / İşçi Düsseldorf Gambiya Kurban Gözlemcisi “Ciddi manada motive oldum. Kademe kademe heyecanım artıyor. Burundi’de müftü ile görüştüm; müftünün ses tonundan yapacağımız hizmete dair heyecanı hissetmek mümkündü. Burundili kardeşlerimizi düşünmemizin kendilerini mutlu ettiğini ifade etti. Allah’ın izni ile görevimizi en güzel bir şekilde yerine getireceğiz.” Mustafa Tuncu (36) / Yönetici Fransa – Lion Burundi Kurban Gözlemcisi “2011 Kurban Kampanyası’nda Kenya’daydım. Şu an adeta ilk defa gidiyormuş hissiyatı içerisindeyim. Aynı zamanda ülke sorumlusuyum. Orada mazlumiyeti gördüm. İnsanların üstlerinde doğru dürüst elbiseleri dahi yoktu. İnsanlarda beyazlara karşı bir endişe vardı. Balon ve şekerlerle mutlu etmiştik onları. Şimdi tekrar mutlu etmek için gidiyoruz. Ayrıca bu tür kampanyalara katılmam gerek kendimde gerekse ailemde güzel izler bırakıyor.” Tolga Sökmen (36) Mercedes’te kontrolcü Bremen Kenya Kurban Gözlemcisi “Kelimelere dökemeyeceğim bir sevinci yaşıyorum. O da bu toplantıda doğdu. Kampanyanın büyüklüğünü 65 ülkeye gidecek 312 gözlemci kardeşimle bir araya geldiğimde daha iyi anladım. Ümmet şuurunu yansıtan bir çalışmanın içerisinde yer almanın bahtiyarlığını yaşıyorum.” İsmail Başer (46) / Elektrik Mühendisi Bremen Togo Kurban Gözlemcisi “Hayatımızda görmediğimiz, tanımadığımız; onların da bizleri tanımadığı ama kardeş olduğumuz insanların yanlarına gidiyoruz. Onlarla yardımlaşma, paylaşma bağlamında bir araya geleceğiz.” Caner Keskiner (40) / Tüccar Fransa Arnavutluk Kurban Gözlemcisi “Aynı ülkeye değişik proje bağlamında 4, 5 defa gittiğim için pek heyecan yok. Ama şundan eminim ki; oradaki kardeşlerimiz bizlerin yolunu dört gözle bekliyorlar. Bu ise bizi motive ediyor. Grubumda yer alan gençlerin ilgisini ve heyecanını gördüm. Şu ana kadar şahsi çabamla 330 kurban bağışı topladım; bu sene 400 kurbanı mazlum ve mağdurlar için toplarım diye düşünüyorum.” Bekir Şahin (48) / İş adamı D.Fransa – Strassburg Çad – Kamerun Kurban Gözlemcisi “Batılı ülkelerin gidip ellerinden tutmadığı, Avrupa’dan kalkıp mağduriyetin yaşandığı ülkelere gidip yardım yapmak büyük kıvanç veriyor. Hem huzur ve heyecan hem de ağır bir sorumluluğun içerisinde hissediyorum kendimi. Geçen sene Kurban Kampanyası için Somali’deydim. Şimdi ise Kırgızistan’da hizmeti yürüteceğim. Ten rengi değişse de kardeşliğin ve yakınlaşmanın adı aynı: Kurban.” Nihat Turan (48) / Tesisatçı Berlin Kırgızistan Kurban Gözlemcisi “Müslümanların kurban ibadetlerinin hakkıyla îfa edilebilmesi için omuzlarımızda güzel bir sorumluluk taşıyoruz. İlk defa katılıyorum böyle bir kampanyaya. Mazlumlara kurban etini verdiğimde ne tür hisler yaşıyacağım merak ediyorum.” Nusrettin Ergün (29) / Proje Müdürü Freiburg Donau Mozambik Kurban Gözlemcisi “Daha önce kampanya bağlamında abim gitmişti. Onların anlatımı beni etkilemişti. Bu defa anlatılanlar üzerinden değil, bizzat yaşadıklarım üzerinden daha fazla etkileneceğim.” Şeref Ünlü (27) / Tüccar Gelsenkirchen Sırbistan – Preşova Kurban Gözlemcisi “Böyle bir teklif geldiğinde çok mutlu oldum. Dünyalar benim oldu. Kurban Kampanyası için canla başla çalışıyorum. Mü’minlere hayrımın dokunacak olması memnun edici” Bekir Bozkurt (61) Bergkamen Karadağ Kurban Gözlemcisi “Her bayramda yapılan yardımları Tv’den seyrederdik. Gönüller bir olsun, biz de bu gönül köprüsünde yerimiz olsun istedim. Güzel bir kampanya. Gideceğimiz yerlerdeki ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarına umarım cevap veririz. Bayram’da hep ailemin yanında yer aldım; ilk defa ailemden ayrı bir bayram geçireceğim. İçimde beni mutlu eden güzel bir kıpırdı var.” Erdi Çapar (23) Yönetim Bilişim Sistemleri öğrencisi Türkiye – İstanbul Bosna Kurban Gözlemcisi HAYAT eklemek mi zordur, beklenilmek mi? Bekleyen için beklemek bir umutken, bekleyenin umutla bekleyişi beklenilene sorumluluk yükler. Beklenenler sorumluluklarını yerine getirmeye devam ettiği müddetçe, bekleyenler umutlarını korurlar. Bekliyor olmak, bekleyenin umudunu hâlâ koruduğunu gösterir. IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene’nin organize ettiği Kurban Kampanyası bekleyenlere umut olurken, beklenenlere ise sorumluluk yüklüyor. Bu sene üçüncüsü düzenlenecek olan kurban kampanyasıyla yine milyonlarca mazlum ve mağdura ulaşılacak inşallah. Mazlum ve mağdur durumda olan kardeşlerimizin bizlerden beklentileri var. Afrika, Asya, Avrupa ve Amerika kıtasında yüreklere ilgi ve sevgi tohumu atacak; mazlum ve mağdurların ellerinden tutacak, ayağa kalkmalarını sağlayacak bir beklenti bu. Ya sorumluluk? Üzerimizdeki sorumluluk ihmale gelmez. Mesafelerin giderek yakınlaştığı bir çağda, yanı başımızda bir ihtiyaç sahibi olmasa dahi dünyanın diğer ucunda yaşanan mağduriyete, sahip olduğumuz maddîyatı paylaşma imkanının doğduğu büyük bir sorumluluk bu. Dünyanın bir ucunda ağlayan bir yetim, kıtlık ve açlıktan dolayı çocuklarının ölümü karşısında bir şey yapamayan anne, çaresizlik içerisinde kalmış bir baba artık bize uzak değil. Uzak olmayan, ellerimizin uzanabildiği her mağduriyet karşısında mesuliyetimiz var. Mazlumun duası, yetimin göz yaşları gelir bulur bizi. Bu duanın beddua, bu göz yaşlarının felaket olmaması için mazlumlara, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine karşı mesuliyetimizi îfa etmemiz icap eder. İşte o zaman mazlumun duası, yetimin nidası bizler için rahmet olup kuşatacaktır gönülleri. Bekleyenin umudu olmaya devam eden Hasene hayır, iyilik ve güzellikler tohumunu yeryüzünün mazlum ve mağdur, kurak topraklarına saçmaya devam ediyor. Geçmiş senelerde 60’a yakın ülke ve bölgede Kurban Kampanyası bağlamında yürüttüğümüz çalışmalar bizlere, bizleri bekleyenlerin olduğunu gösterdi. Artık bizleri tanıyorlar, seviyorlar ve bekliyorlar. Beklentilerin gerçekleşmemesi hayal kırıklığı yaratır. Beklentileri karşılamak, mahsun gönüllerde hayal kırıklığı yaratmamak, sömürülmüş toprakların mazlum ve mağdur insanlarının umutlarını yeşertmek bizler için sorumluluk teşkil ediyor. Peki bu insanların beklentileri nedir? Çok ufak şeylerden mutlu olabildikleirne şahit olduğumuz bu B Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 13 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Murat KUBAT [email protected] Umutla Bizleri Bekleyenler Var mağdur insanların büyük beklentileri yok. Tek beklentileri küçük katkılarla yanlarında olduğumuzu hissettirmemiz; onlara yalnız olmadıklarını göstermemiz; ilgi ve sevgimizi yansıtmamız. Onlar gözleri ufukta heyecanla, umutla bizleri bekliyorlar ve şu soruyu soruyorlar: Acaba bu sene de gelecekler mi? İnanın onların gözleri kendilerine verdiğimiz birkaç kiloluk ette değil! Bizleri yanlarında hissetmek istiyorlar; bizlerin yanlarında olması onlara güç veriyor ve hal dilleriyle bizlere şunları söylüyorlar: “Büyük fedakârlık örneği göstererek, binlerece kilometre öteden, bayramı ailelerinizle birlikte geçirme imkânınız varken bizi tercih etmeniz, bize çok büyük bir güç veriyor.” Veren el konumunda olmak da, alan el durumunda bulunmak da değişkendir. Veren el konumundan alan el durumuna, alan el durumundan veren el konumuna gelmek pek tabii mümkündür. Bugün veren el konumunda olan bizlerin, yarın alan el konumuna düşmeyeceğimizin hiçbir garantisi yok. 30 – 40 saniye süren depremin ardından tüm varlığını kaybeden ve bir tas çorbaya el açar durumuna düşen zenginler bunun canlı örnekleri. O yüzden bizler, sahip olduğumuz şeylerin gerçekte sahibi değil, emanetçisi olduğumuzu bilerek hareket etmeliyiz. Bu bilinçle hareket ettiğimiz zaman vermek bize zor gelmez. Veren el konumunda olmanın bir üstünlük ve ayrıcalık oluşturmadığını, aksine bir mesuliyet yüklediğini ve mesuliyetlerimizi gerçekleştirdiğimiz takdirde bunun mazlum ve mağdur coğrafyalarda umuda vesile olacağını bilmeliyiz. Umuda susamış topraklara, ümitlerini kaybetmiş yüreklere umut tohumları saçmak görevi bizlere düşüyor. Bunun için bizlerin umutsuz olma, ümidimizi yitirme hakkımız yok. Umutlarını bize bağlamış kimsesizleri düşünmek zorundayız. Kendi ekonomik durumumuzun iyi olmasını kendimiz için yeterli göremeyiz. İhtiyaç sahiplerini gözetmeli, dosya kollamalı ve sahip çıkmalıyız. İlgiye ve şefkate ihtiyacı olan yetimlerimizin başını okşayacak, yaşadığı hayatın zorluğunu yüzlerindeki çizgilerden okuduğumuz yaşlı amcalarımızın hatırını soracak, dul ve kimsesiz, çaresiz durumda olan bacılarımıza destek olacak birileri olmayacak, bunu biz yapmazsak. Bu hususta mesuliyetimizin gereğini yapmazsak, ellerimiz uzanacakken uzatmazsak, ahirette bundan mesul tutulacağız. Bizlere emanet edilen kurban hisse bağışlarını yüzlerce gönüllümüz aracılığla, omuzlarımızda hissettiğimiz sorumluluğun gereğini yerine getirmek, yeryüzünün mazlum ve mağdur coğrafyalarına dağıtmak için yola koyuluruz; umutlarını yitirmiş coğrafyaların, ümitsiz çocuklarına umut olmak için. Kalplerde taşınan iman, birbirlerini hiç görmemiş insanları, daha önceden bilmedikleri ve tanımadıkları insanlarla ve coğrafyalarla kardeş kılmış, Mü’minler yakın olmuşlardır. Böyle olmasaydı hangi güç bizleri oralara kadar götürebilirdi ki?! Böyle olmasaydı neden bunca zahmete katlanılsındı ki?! Geçtiğimiz senelerde işte bu yakınlık, imanımızdan neşet eden sevgi, ilgi ve merhametle ziyaret ettik yetimhaneleri, hastaneler ve hapishaneleri. Hz. İbrahim (a.s.) oğlu İsmail (a.s.)’i kurban etmek ile imtihana tabi tutulmuş ve bu imtihan kendisini Rabbine daha da yakın kılmıştı. Bu nedenle, anlam olarak yakınlaşmayı ifade eden Kurbanın, Allah’a yakın olmak için eşsiz bir imkân sunduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Kurbanın anlam ve önemini Hac Sûresi’nin 37. Ayeti ne de güzel verir: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır...”. Allah’a yakın olan Mü’minlerin mazlum ve mağdur insanlara karşı duyarsız kalması elbette beklenemez. Bu manada Kurban Mü’mini sadece Allah’a yakınlaştırmakla kalmaz, topluma ve toplumlara da yakınlaşmasına vesile olur; farklı renk ve ırktan insanların birbirlerine yakınlaşmasına, coğrafyaların birbirlerine yaklaşmasına da güzel bir vesile teşkil eder. O halde, bizleri bekleyenlere doğru küçük ya da büyük adımlar atmak için, mesuliyetimizi îfa etmek için hazır mısınız? Çünkü bu bizim kaçınamayacağımız temel bir sorumluluğumuz. Bu sorumluluğu yerine getirmez isek mesul olacağız; sorumluluğumuzu yerine getirirsek mesut olacağız. Mesul olmak da, mesut olmak da bizim elimizde. Unutmayın, gözleri ufukta, gönülleri bizimle, bizlerin gelmesini bekleyenler var!* HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 14 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 haber Bir Alimin Portresi: Muhammed HAMİDULLAH Ayşe MİMAROĞLU · [email protected] indistan ve Pakistan’ın henüz tek bir devlet olduğu 19 Ocak 1908 yılında, Haydarabad şehrinde doğan Muhammed Hamidullah’ın hayatı o döneme has bir nitelikte yol almıştır. Ailesinden almış olduğu ilköğrenimin ardından klasik medrese öğrenimine başlayan Hamidullah, Daru’l-Ulum Medresesi’nden sonra Osmaniye Üniversitesi’nde okumuştur. Haydarabad kentinde hukuk fakültesini bitirdikten sonra, Almanya’nın Bonn şehrinde Friedrich-Wilhelm Ren Üniversitesinde “Devletler Hukuku’’ alanında ilk doktora çalışmasını, Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’nde ise ikinci doktora çalışmasını yapmıştır. İslamî ilimlere ve özellikle siyer ilmine olan merakından dolayı 1936 yılında Sorbonne Üniversitesi’nde (Paris) bu konuda öğrenim görmeye devam etmiş ve buradan da doktora derecesini almıştır. 1947 yılında Paris’e yerleştikten sonra akademik çevrelerdeki ünü giderek artmış ve Fransa dışındaki ülkelerde de ders vermeye başlamıştır. Ne yazık ki hiç umulmadık bir zamanda, Fransa’da bir dizi konferans vermek için bulunduğu bir dönemde Haydarabat’ın Hindistan tarafından işgal edilmesine gösterdiği tepki ve bu doğrultuda ele aldığı yazılardan dolayı memleketine girmesine izin verilmemiştir. Bundan sonraki yaşantısını “vatansız’’ olarak devam ettiren âlim, 1948’ den sonra ülkesine geri dönmemeye karar vermiştir ve siyasal bir mülteci olarak Fransa’da kalmıştır. Pakistan’dan ve Türkiye’den kendisine gelen vatandaşlık tekliflerini nezaketle geri çevirmiş ve Fransız vatandaşlığına da hiçbir zaman başvurmamıştır. Fransa, Mısır, Pakistan ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin üni- H versitelerinde dersler ve konferanslar veren Hamidullah, 1952 yılında Türkiye’ye gelerek İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat ve hukuk fakültelerinde, ardından İzmir, Ankara ve Konya Üniversitelerinde üstelik Türkçe dersler vermiştir. Batılıların kütüphane köstebeği dedikleri Muhammed Hamidullah hayatı boyunca 40’a yakın eser ve farklı dillerde yayınlanan 1000’i aşkın makale telif etmiştir. Batı dünyasında İslâm’ın doğru biçimde tanınmasında büyük rol oynayan âlim, Arapça, Urduca, Fransızca, Almanca ve İngilizce’de telif eserler neşretmiştir. Bu dillerin dışında, içinde Türkçe, Farsça, Sanskritçe, İtalyanca ve Rusça’nın da bulunduğu toplam 17 dil bilmekteydi. Hindistanın yetiştirdiği en büyük İslam alimlerinden biri olarak zihinlerde yer edecek olan Muhammed Hamidullah, 19.12.2002’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida eyaletinde, 96 yaşında iken Hakk’a yürümüştür. 1950’den 1975’e kadar Türkiye’deki ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerinde yetişen yüzlerce öğrenciye hocalık yapan âlim, her biri daha sonra kendi alanında söz sahibi olacak birçok talebe de yetiştirmiştir. Prof. Dr. Salih Tuğ, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı bunlardan sadece birkaçıdır. Yani Hamidullah Hoca kelimenin tam anlamıyla “hocaların hocası” idi. Talebelerinden Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma kendisinin de bizzat şahit olduğu bir olayı şöyle aktarmaktadır: Paris`te Hamidullah Hoca’nın haftalık derslerden birinde, vakit gelmesine rağmen hiç kimse gelmemişti. Bir saate yakın bekledikten sonra ben, erken gelerek yaktığım sobayı müsaade isteyerek söndürmek istemiştim. Hamidullah Hoca bana kararlı ve manidar bir ses tonuyla “Burası bir kez kapanırsa bir daha açılmaz, otur karşıma!’’ diyerek, bir saat boyunca 500 kişiye dersi anlatır gibi o günkü programını tek talebesiyle bitirmişti. Sırma, Hamidullah’ın prensiplerinden asla taviz vermeyen biri olduğunu ve bir ilim adamını, ilim adamı yapan özelliğin de bu olduğunu hatırlatıyordu. Hamidullah Hoca’nın dili, konuları işleyişi, olaylara yaklaşımı, mutedilliği, doğruluğu, ehil olmadığı konularda konuşmayışı, keyfî yargılarda bulunmayışı ona has bir davranış idi. Hamidullah Hoca’nın tevazusu bütün hayatına sirayet etmişti. Paris’teki evi, Paris’in merkezi semtlerinden birinde, dört katlı eski bir binanın son katı durumunda olan çatı katında, iki odadan ibaret idi. Neredeyse hiçbir mobilyası yoktu. Sadece eski, küçük bir çalışma masası ile bir iki iskemle, eski, küçük ve portatif bir daktilo makinesi, bir rahle ve duvarları dolduran kitaplardan başka bir eşya bulunmuyordu evinde. Sıradan bir öğrenci evinden bile daha mütevazi idi. Büyük bölümünü “vatansız’’ olarak geçirdiği 96 yıllık ömründe hiç evlenmemişti, Ömrü “gurbette’’ geçtiğinden evlad, akraba, mal-menal olarak hiçbir şeye sahip olmayan Hamidullah, dünyanın olanca genişliği içinde yapayalnız idi. Ama asıl Sahibi ile vuslat halinde yaşamasının verdiği huzur ve sürur, yüzünden hiç eksik olmazdı. * Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığından “50 Yıl 50 İnsan” Kitabı “50 Yıl 50 İnsan” Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından “Almanya’ya Göçün 50.Yılı” münasebetiyle hazırlanan “50 Yıl 50 İnsan” kitabı yayınlandı. Kitap, Almanya’ya göç etmiş vatandaşlarımızın hayatından ilginç kesitler sunuyor. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, “Almanya’ya Göçün 50. Yılı” etkinlikleri kapsamında Türkiye’de ve Almanya’da birçok etkinlik ger- çekleştirmiştir. Bu kapsamda hazırlanan “50 Yıl 50 İnsan” kitabı Almanya’da kendi alanlarında başarılı olmuş vatandaşlarımızı Dünya ve Türkiye kamuoyunda tanıtmayı amaçlamaktadır. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtnaç, kitapla ilgili yaptığı açıklamasında, kitabın Almanya’ya göçün 50. Yılı anısına insanımızın imza attığı yüzlerce başarı hikayesinden 50 tanesini paylaşmayı hedeflediğini ifade ederken, “Bu başarı tablosu bizim için bir gurur kaynağı olma- nın yanında Başkanlığımızın gelecekteki çalışmaları için de en büyük motivasyon olacaktır” sözlerini dile getirdi. Almanca ve Türkçe olarak iki dilde hazırlanan kitapta, birçok ünlü isim yer alıyor. Aralarında iş dünyasından siyasete, bilimden sanata, sağlıktan spora geniş bir yelpazede kendi alanlarında başarılı olmuş insan profilleri bulunduran “50 Yıl 50 İnsan” kitabı, Almanya’ya göçün 50. yılında farklı yaşamlar üzerinden göç tarihine insani bir bakış açısı sunuyor. HAYAT ORU 1: Merhaba Erhan Bey; Ben Selçuk Ç. 48 yaşındayım, 25 yıldır Almanya’dayım. 1989 yılından beri burada çalışmaktayım. Türkiye’de İstanbul’da ikamet etmekteyim. İleride Türkiye’ye kesin dönüş yapmak istiyorum. Ve Türkiye’den emeklilik işlemlerimi tamamlamak istiyorum. Araştırmalarıma göre Türkiye’de hiç sigortam bulunmadığından emekliliğimin BağKur’a sayılacağı bilgisini aldım. Ben hangi kurumdan hangi şartlarda ve nasıl emekli olurum? Şimdiden çok teşekkür ederim. Hayırlı günler. CEVAP 1: Değerli okurum; Türkiye’de hiç çalışması bulunmayanların borçlanması ve emekliliği BağKur’a sayılmaktadır. Fakat Yargı yolu ile Yurtdışında çalışması bulunanların, işe giriş tarihleri Türkiye’den sigorta başlangıcı olarak sayılmaktadır. Bu sebeple SSK`dan emekli olarak, daha az gün borçlanarak daha erken emekli olabilir ve daha yüksek maaş almaya hak kazanabiliyorsunuz. MAVİ KART SAHİPLERİ MÜJDE! SORU 2: Hayırlı Günler Erhan Bey; Ben Ramazan Ş. Eşim ve ben mavi kart sahibiyiz. Sosyal haklarımızın saklı olduğunun bilincindeyiz, fakat borçlanma yapamamaktayız. Eşim ve ben Türkiye’den emekli olmak istiyoruz. Sizin yazılarınızı ve S Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 15 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Erhan NACAR www.erhannacar.de TÜRKİYE’DEN EMEKLİ OLACAKLAR DİKKAT! YURTDIŞI İŞE GİRİŞ TARİHİNİZ TÜRKİYE’DEN BAŞLANGIÇ SAYILIYOR! televizyon programlarınızı takip ediyoruz. Türk vatandaşlığına geçmemiz mi gerekiyor yoksa bu şekilde nasıl emekli olabiliriz? Bilgilendirirseniz sevinirim. Başarılarınızın devamını diliyoruz, hayırlı günler. CEVAP 2: Sevgili okurum; Mavi kart sahipleri artık Türkiye’den borçlanma yapabilmekte, fakat sosyal güvenlik kurumunun sıkıntı çıkardığı bu durum Yargıtay yolu ile açılmıştır. Binlerce mavi kart sahipleri yargı yolu ile emekli olmuş bu- lunmaktadır. TÜRKİYE’DEN BİR AN ÖNCE DOSYA AÇIN! SORU 3: İyi Günler Erhan Bey; Ben Selma İ. 34 yaşındayım. Annemin Türkiye’de emeklilik işlemleri için 8. ayda İzmit’e gittim. Ev hanımı sürelerini borçlanma müracatında bulundum. Ve geçen ay 65 bin tl sosyal güvenlik kurumunun hesabına yatırdık. Fakat sizi takip etmeye başladığımızdan beri yanlış yaptığımızın farkına vardık, Bağ-Kur`dan de- dosya ğil SSKdan emekli olma imkanı olduğunu ve 65bin tl yerine 38bin tl ödeyerek daha fazla emekli aylığı almaya hak kazandığımızı öğrendik. Benim sorum Bağ-Kur`a ödediğimiz parayı geri çekebilirmiyiz ve işlemlerimizin geri kalanını SSKdan devam ettirebilir miyiz? Ayrıca benim yaşım emeklilik için erken fakat ileride yararıma olabilecek bir şey varsa gerekli müracaatlarda bulunmak isterim. Teşekkür ederim başarılarınız daim olsun. CEVAP 3: Sevgili okurum; Anneniz için Bağ-Kur`a ödemiş olduğunuz borçlanma tutarını geri iade alabilir. Ve işlemlerinizi SSKdan tamamlayabilirsiniz. Müracatlarınız için gerekli dilekçe örnekleri ve izlemeniz gereken yol haritasını mail adresinize gönderiyorum. Sizin için de ileride emekliliğiniz için şu an dosya açmanız şart oldu diyebiliriz. Çünkü sadece Türkiye’de bulunan borçlanma yolu ile emeklilik yasası ileriki yıllarda kalkabilir. Ve emeklilik sizin için bir hayal olabilir. Bu yüzden 18 yaşını doldurmuş herkes Türkiye’den dosya açsın, hiçbir ücret ödemenize gerek yok, bu işlem sadece ileride yasa değişikliğinde hakkınızın kaybolmaması için yapılacak bir işlemdir. Detaylı bilgi için bize ulaşabilir ve sosyal güvenlik uzmanlarımızdan destek alabilirsiniz. İyi günler. Balkan Rumeli Türkleri’nin 100 Yıllık Acısı: “Meriç, Su Değil, Kan Akıyordu” alkan Savaşları döneminde yurtlarından edilen ve inanılmaz insanlık dramı yaşayan Balkan ve Rumeli Türkleri’nin maruz kaldıkları soykırım boyutlu, dönemin 100. yıldönümü bağlamında Frankfurt’ta düzenlenen bir konferans ve açık oturum ile değerlendirildi. Avrupa Balkan Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin ev sahipliğinde düzenlenen programda konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Rumeli ve Balkan Türkleri göçü, Türkiye açısından bir dizi fayda sağlamıştır. Çünkü Anadolu’nun kıraç toprakları göçle gelen insanlar tarafından ihya B edilmiştir. Atıl olan topraklar ziraata açılmıştır. Bugün nereye giderseniz gidin bir sögüt ağacı görürseniz, orada mutlaka bir Balkan Türkü veya Çerkez var demektir.” dedi. Prof. Dr. İlber Ortaylı, Balkan Savaşı’nın ağır sonuçlar doğurduğunu, ancak bu sayede Anadolu’nun yeni insan tanıdığını vurguladı. Türkiye’de toprağın yeterli ve verimli olduğuna, bu nedenle köylünün ülke için büyük önem taşıdığına da vurgu yapan İlber Ortaylı: “Bugün Anadolu’da hakkınca kullanılamayan veya güya şehirleşme adına beton yığını furyasıyla adeta talan edilen topraklar elden gidiyor. Ziraat köreliyor. Oy- sa, şehirleşme ve ziraat arasında iyi bir denge kurmak gerekir. Türkiye’de bilinçli köylüye ihtiyaç var.” dedi. Türkiye’ye artık Balkanlar’dan yeni göç olamayacağına işaret eden İlber Ortaylı, “Türkiye, gelecekteki nüfusunu sağlama almak istiyorsa, mutlaka örneğin dil zorluğu olmayan Asya’dan, Çin’deki Uygur bölgesinden yeni göçmene kapısını aralamak zorundadır.” diye konuştu. Prof. Dr. İlber Ortaylı, tarihte Balkanlar’da önemli bir Türk gücü bulunduğunu, bu varlığın bugün bile orada olduğunu hatırlattı ve bu gücü Osmanlı’nın tarihteki rolünden kaynaklandı- ğını söyledi. Ortaylı, Türkiye’de tarih bilincinin çok zayıf olmasından yakınırken, sivil toplum örgütlerinin tarih bilincine maalesef önem vermediğini dile getirdi. T.C. Berlin Büyükelçisi adına T.C. Mainz Başkonsolosu Aslan Alper Yüksel de hazır bulundu. Başkonsolos, kendisinin Gümülcine’de görev yaptığını hatırlatarak, 100 yıllık acıya uğramış insanların tarihini yakından tanıdığını söyledi. Başkonsolos, tarihin pek bilinmeyen yüzünün Avrupa’da gündeme getirilmesinden memnun olduğunu ifade etti, öncülük edenleri de kutladı. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 16 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 haber Gönüller Bielefeld’de Ku GMG Kadınlar Teşkilatı’nın Kur’an’ın doğru okunmasını, anlanmasını ve hayatımıza geçirilmesini teşvik etmek amacıyla 6 Ekim’de Bielefeld Stadthalle’de düzenlediği “9.Tilavet Yarışması, Maide-i Kur’an ve Eğitim Fuarı” na 25 farklı bölgeden yaklaşık 2500 kişi katıldı. Kadınlar Teşkilatı İrşad Başkanı Tünay Ermiş; “Maide-i Kur’an; Kur’an sofrası veya Kur’an ziyafeti demektir. Acıkan gönüller bu sofraya buyursunlar”sözleri ile başladığı açılış konuşmasında, programa rehber edindikleri “Kur’an-ı tertil üzere oku” emrine değindi. Kur’an okurken maalesef çoğu zaman tecvide dikkat edildiği kadar tertile dikkat edilmediğini kaydeden Ermiş, Kur’an’ın tertil ile yani; üzerinde durarak, düşünerek, anlayarak ve kavrayak okunması gerektiğini belirterek, tecvide de tertile de önem verilmesi gerektiğini belirtti. IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin selamlama konuşmasında; “Kur’an bize yaratılış gayemizi hatırlatıp sorumluluklarımızı bildirir. Herkese, herşeye hakkını vermeyi öğretir Kur’an. Kur’an bizi eğitir, geliştirir. Kur’an bizi ‘tamir eder’, ‘mamur eder’, ‘imar eder’. Kur’an bize itidalli olmayı öğretir” diyerek, Avrupalı Müslüman hanımların, Kur’an ve sünnete hakkıyla sarılarak, onları okuyup, kavrayıp, anlayıp, onlarla amel ederek paylaşması gerektiğini ifade etti. “Hayatımızın her noktasında Kur’an olmalıdır” I Genel Başkan Kemal Ergün ise “Hayatımızın her noktasında Kur’an olmalıdır” dediği konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kur’an, kendisine sımsıkı sarılınması emredilen can simidi, kalplere ve toplumlara şifadır. Rabbimiz (cc), Peygamber Efendimiz (sas)’in şahsında bize ‘Kur’an’ı tertil ile, düşünerek oku’ buyuruyor. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de ‘Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz’ buyurmuşlardır. Demek ki, Allah’ın kelâmı olan Kur’an-ı Kerim’i hem kulağa hoş gelen bir nağme ile hem de manasını düşünüp anlayarak okumanın ve bir bakıma eğitiminin yapılması son derece hayırlı bir çalışmadır. Bu sebeple Asr-ı Saadet döneminden zamanımıza kadar Müslümanlar, üstün bir gayretle, farklı makam ve seslerle Kur’an-ı Kerim’i en güzel şekilde okumaya gayret etmişler ve Kur’an dinleyicilerinin gönüllerini mestetmişlerdir. Kur’an eğitimi verilen okullar, Kur’an ilimleri öğretilen üniversiteler ve Kur’an talimi gerçekleştirilen cami eksenli kurslar düzenlenmiştir. Kadınlar Teşkilatımız da bu programla sizleri bir araya getirerek, yavrularımızın hayırda yarışmalarına zemin hazırlamak ve Kur’an’la daha yakından haşır ve neşir olmalarına; bilhassa gençlere Kur’an-ı Kerim okumayı bir cazibe merkezi haline getirmek, onları tatlı bir meşgaleye yönlendirmek ve böylece de onların Kur’an hizmetkârlığında birer aktif insan haline gelmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Allah sizlerden razı olsun!” Konuşmaların ardından Kadınlar IGMG Kadınlar Teşkilatı’nın düzen de-i Kur’an 2500 Kur’an aşığının Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin tarafından, Genel Başkan Kemal Ergün’e ve Kadınlar Teşkilatı’nda uzun yıllar başkanlık yapmış ve şu an Genel Merkez Hatibesi olarak hizmete devam eden Zehra Dizman’a şükran plaketi takdim edildi. Birinciler Güney Hollanda ve Düsseldorf’tan Tilavet yarışması bölümünde, Juri Başkanı Zehra Dizman yarışma kurallarını açıklayarak, yarışma sıralarının ve yerlerini kur’a ile belirleneceğini duyurdu. Yüzünden ve ezbere şeklinde yapılan yarışmada; tecvid, mahreç, makam, ses, okuyuş ve hakimiyet kriterlerleri dikkate alındı. 10-13 yaş grubu yarışmasında; Gü- HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 17 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 haber ur’an Ziyafetiyle Doydu nlediği 9. Tilavet Yarışması ve Maiın gönüllerini Kur’an’a doyurdu. ney Hollanda’dan Emine Tunç birinci, yine Güney Hollanda’dan Yuseyrenur Yılmaz ikinci, Ruhr A’dan Muhabbet Erol üçüncü, Hannover’den Kübra Bilgen dördüncü oldu. Bu grupta yarışmaya Köln’den Ayşen Bıyıklı ve Kuzey Ruhr’dan Selma Kuşçu da katıldı. Verilen moladan sonra bir konuşma yapan IGMG Kadınlar Teşkilatı Eğitim Başkanı Handan Yazıcı eğitim fuarı ile ilgili olarak şunları kaydetti: “Bu fuar ile şunu hedefledik; farkındalık oluşturmak, koordinasyon sağlamak, paylaşım ortamı oluşturmak ve bunları geçirgenlikle desteklemek... Bölgelerimiz potansiyellerini görüp, artılarını ve eksilerini belirleyebilsin, diğer bölgelerin standlarını gezip fark- lı proje, metot ve çalışmaları birbirleriyle paylaşsınlar istedik.” Handan Yazıcı’nın konuşmasının ardından başlanan 14-18 yaş grubu yarışmasında; Düsseldorf ’dan Büşra Yiğit birinci, Güney Hollanda’dan Ayşenur Aktalan ikinci, Lyon’dan Nihal Büyükler üçüncü, Hannover’dan Şeyma Bilgen dördüncülüğü elde etti. Yarışmalar oldukça çekişmeli geçerken ve genç yarışmacılar performanslarıyla izleyicilerin takdirini kazandı. Juri Başkanı Zehra Dizman, sonuçları açıklarken yaptığı konuşmada mikrofon karşısında Kur’an okuma cesareti gösteren yarışmacıları tebrik etti. Kur’an’a saygı göstererek Kur’an-ı sessizce dinlediği için haziruna teşekkür eden Dizman, yarışmada derecelerin sadece teşvik için verildiğini vurguladı. Yarışmacılarla ilgili hazırlanan videolar da yarışmaya ayrı bir renk kattı. Maide-i Kur’an Yarışmaların ardından merakla beklenen ünlü Kur’an okuyucularının katıldığı Maide-i Kur’an’a geçildi. Bu kısmın Malezya’dan iki konuğu vardı; 2011 dünya birincisi Suraya binti Abu Hasan ve 1994 dünya birincisi olmasının yanı sıra 3000 öğrenci yetiştirmesi ve 7 çocuk annesi olması ile de dikkatleri çeken Ummi Kalthum Md Zain. Maide-i Kur’an’ın üçüncü konuğu ise 10 yaşında hafız olmuş olan 18 yaşındaki genç kari Mısırlı Sumayya Ebbed oldu. Her üç kari de arka arkaya mikrofana gelerek okudukları ilahî kelam ile Kur’an’a susamış gönüllere adeta derman oldular. Maide-i Kur’an’da kariler tek tek Kur’an okuduktan sonra, Malezyalı iki kari birlikte Arapça kaside, Sumayya Ebbed ise bir ilahî okuyarak izleyicilere hoş bir sürpriz yaptılar. Programın sonunda daha önce Bölge Başkanı olarak hizmet vermiş eski Bölge Başkanlarına da şükran plaketi takdim edildi. Eğitim Fuarı Kadınlar Teşkilatının 9.Tilavet Yarışması ve Maide-i Kur’an’a paralel olarak aynı gün, aynı salonda bu yıl ilkini düzenlediği Eğitim Fuarı da katılımcılardan tam not aldı. Bölgelerde yapılan eğitim faliyetlerini tespit etmek, başarılı çalışmaları diğer bölgeler ile paylaşmak ve yapılan eğitim faliyetlerinin daha iyi nasıl yapabileceği noktasında fikir alışverişi ortamı oluşturmak amacı ile düzenlenen fuara 21 Bölgenin yanı sıra, Chateau Chinon okulu, Belçika’dan İbni Sina Koleji ve Bergkamen İslam Kız Koleji katılarak stand kurdular. Fuar alanında ayrıca IGMG Kitap Kulubü ve IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene’nin de standları yer aldı. IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün tüm standlarını tek tek gezerek çalışmalar hakkında bilgi aldığı fuarda katılanları tebrik ederken, IGMG Eğitim Başkanı Ekrem Kömürcü de kadınların eğitim alanındaki gayretlerini takdir ettiklerini belirterek emeği geçenlere teşekkür etti. HAYAT aha önceki yazılarımızda, maliyenin hukuki süresinden önce yaz tatili ortasında 2011 yılı vergi denkleştirme işlemlerini telep ettiğini belirtmiştik. Ne var ki, Maliye bu işten zararlı çıkmaktadır. Tipik bir örnek vermek gerekirse, Örnek A ailesi, 2011 yılının vergi denkleştirme işleminin yapılması için maliye tarafından uyarılmıştı. 2011 yılında evlenen çiftin vergi denkleştirme işlemini yaparken, hem erkeğin hem de bayanın geçmiş yıllarda hiç vergi denkleştirme işlemi yapmadıkları tespit edilince, çok şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıktı. Gerçek şudur ki, birçok insan nedeni ne olursa olsun vergi denkleştirme işlemini yapmamakla hiç de küçümsenmeyecek miktarda paraları Maliye`ye hediye etmektedir. 2011 yılında evlenen A çiftinin, 2011 yılı için Maliyeden alacağı paranın ardından, bir de eski senelerine gözattığımızda evlenmeden önce kesilen vergilerinden tam dört yıl geri giderek her ikisi için ayrı ayrı işlem yapılırken memnun edici sonuçlar doğururken, çok daha ilginç bir sonuca daha ulaşmış olduk. Nasıl mı? Bekarken ailesiyle beraber oturan eşlerden birisi, ebeveynine bakım yaptığı halde, Maliye`ye bildirmemiş. Daha doğrusu işlemlerini yapmamış. Ebeveyne yapılan bakımlar sayesinde maliyeden iyi netice alırken, babanın ‘betrıebsrene’ diye adlandırdığımız işletme vergisinden kesilen vergileri de gözden kaçmış ve onları da geri getirme imkanı doğmuştur. Bizi işlem yapmaya davet eden Maliye`ye teşekkür etmeyelim mi?.... Yukarda bahsettiğimiz örnek, çok sayıda kimseden bir tanesidir. O halde, uyarılmadan vergi denkleştirmeyi yapmamız, bu işin uzmanına danışmamız gerekli oluyor. EMEKLİLER DE UYARILIYOR! Maliye son günlerde emeklileri de vergi denkleştirmeye davet etmektedir. Tabii ki bu davete icabet mecburidir. Aksi halde ilk yüzelli euro ceza ile başlar maliye... Üstelik yukarda da bahsettiğimiz gibi, işletme emekliliğinden vergi kesilmişse geri alma ihtimali çok yüksektir. Hatırlatmakta fayda var elbette. Vergi denkleştirme işlemleri dört yıl geri dönük olarak yapılabilir. 2008 yılı ve daha sonraki yılların vergi denkleştirmesini yaptırın ve hem vatandaşlık görevinizi yerine getirin, hem de kesenize para girsin deriz. ÖZÜRLÜ OLANLAR DİKKAT! Ne yazık ki, vergi yükümlüleri sorulmadan, evde özürlü bir aile mensubu olduğuna dair bilgi vermemek- Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir D ➤ 18 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Asım TOZOĞLU Diplom-Volkswirt Vergi Denkleştirme Derneği Başkanı [email protected] Maliye’nin Uyarıları Kazanç Sağlıyor tedir. Halbuki, devlet tarafından tanınan çeşitli haklardan yararlanmak kanuni hakkımızdır. Büromuza vergi denkleştirme işlemi için başvuran bir vatandaşımızın bir çocuğunun doğuştan rahatsız (Özürlü) olduğunu tesadüfen(!) tes- bit edince, önce ‘Versorgunsamt’ a bir dilekçe yazarak, çocuğun özürlülük oranını belirleyen kimlik kartını çıkartıp, Maliye`ye bir dilekçeyle başvurup, on yıllık kaybolan hakkın geri alınmasını sağlamış bulunuyoruz. On yıl için iade edilen miktar, ailenin yü- Wuppertal’da “1915 Olayları” Üzerine Konferans irinci Dünya Savaşı esnasında bir taraftan dış güçlere karşı ölüm kalım mücadelesi veren Osmanlı İmparatorluğu, diğer taraftan da Osmanlı’yı haritadan silmek emeli güden emperyalist güçlerle içbirliği yapan bazı azınlıkların isyanlarını bastırmak mecburiyetindeydi. Bunların başında gelen ve Cumhuriyet tarihimiz döneminde yetişen nesillerin konuya vakıf olmamalarından dolayı başını ağrıtan “Ermeni Meselesi”, geride bıraktığımız günlerde, Wuppertal Eğitim ve Kültür Merkezi’nde masaya yatırıldı. Özellikle Türk tarih bilgisi son derece zayıf olan Avrupa Türklerinin yeni nesillerine, sıkça karşılaştıkları, “Ermeni Meselesi”, birçok yönüyle anlatıldı. Ermeni lobisinin, tarihi gerçekleri çarpıtarak Batı dünyasına “soykırım” olarak lanse etmeye çalıştığı “1915 Olayları”nı Nazım Alemdar, Müslüman Türk’e olan düşmanlığı bir ideoloji haline getirenlerin iftirası olarak izah etti. Konuşmasının devamında Alemdar B şöyle dedi: “Neredeyse sekiz asır birlikte yaşadığımız, Osmanlı döneminde posta idaresini ve içişleri bakanlığı da olmak üzere birçok bakanlığın değişik kademelerini teslim ettğimiz Ermeni vatandaşlarımıza karşı planlı katliamların yapıldığı, tamamen kurgudan ve ortaya atılmış iftiradan ibarettir. Ermeni lobileri tarafından iddia edilen “soykırım” suçlamalarının asıl hedefi; bilhassa Avrupa ülkelerinde yaşamakta olan Türk toplumunun gelecek nesillerini kendi tarihleri ile kavgalı hale getirmek ve onlara yanlış tanıtarak, tarihlerinden kopmalarını sağlamaktır diyebiliriz.” Ermeni tarafı, paneller, internet ortamında tartışmalar, gençlik seminerleri, kilise ayinleri ve çeşitli ülkelerde yaptıkları lobi çalışmaları sayesinde parlemantolardan “soykırım” kararları gibi Türkiye aleyhine daha birçok icraatı gerçekleştirebilmektedir. Buna karşılık Türkiye ne yapıyor? Türkçe yayınlanan gazetelerde kendi kendimize Ermeni sorununu çözüyor ve kendimize propaganda yapıyoruz. Türk Tarih Kurumu’ndan bir görevlinin veya eski bir diplomatın davetli olduğu toplantılara telefonla dinleyici toplamaya çalışıyoruz. ATİB Kuzey Ren Vestfalya Bölge Başkanı Harun Kılıç’ın, takdimiyle başlayan konferansa Genel Başkan Yardımcısı Tibyan Taşkın ve dernek yöneticileri de iştirak ettiler. dosya zünü güldürecek, teselli edecek miktardadır... Özürlülük oranlarının getirisi nedir? Yüzde 30 muafiyeti 310 euro, Yüzde 40 muafiyeti 430 euro, Yüzde 50 muafiyeti 570 euro, Yüzde 60 muafiyeti 720 euro, Yüzde 70 muafiyeti 890 euro, Yüzde 80 muafiyeti 1060 euro, Yüzde 90 muafiyeti 1230 euro, Yüzde 100 muafiyeti 1420 euro, Eğer özürlü kimseye verilen kimlikte RF harfleri varsa, o kimse radyo ve televizyon vergisinden muaftır. GEZ kuruluşuna bir dilekçeyle müracaat etmesi yeterlidir. Kimlikte G harfi varsa, iş yerinden yılda beş gün ekstra izin hakkı ve işyerine olan yol mesafesi iki katı hesaplanır. Kimlikte H harfi mevcutsa, bu kimse Almanca tabiriyle (Hilfsbedürftig) kelimesinin kısaltmasıdır ve yıllık muafiyeti 3700 eurodur ve buna ek olarak da çocuğuna bakan aile ferdi (örneğin annesi) için 924 euro muafiyet söz konusudur. Almanya ile Türkiye arasında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması yürürlükte 19 Eylül 2011 tarihinde Berlin’de imzalanan ve 16 Ocak 2012 tarih ve 2012/2695 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanıp 24 Ocak 2012 tarih ve 28183 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan “Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması”nın onay belgelerinin diplomatik yollarla teatisi tamamlanmasından sonra, 01 Ağustos 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Hükümleri, 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanacak olan anlaşma, 21 Temmuz 2009 tarihinde feshedilen ve 01 Ocak 2011 tarihinden itibaren hükümleri uygulanması son bulan önceki anlaşma ile arasında oluşan zaman boşluğu da ortadan kalkmış oldu. Anlaşmada yer alan gelirlerin hem Türkiye’de, hem de Almanya’da Anlaşma hükümleri yerine bu ülkelerin iç mevzuatlarına göre vergilendirilmiş olması durumunda, vergilendirmenin Anlaşma hükümlerine uygun olarak yapılmasını teminen düzeltme başvurusunda bulunulması gerekmektedir. Öteyandan, söz konusu düzeltme başvurularının süresi konusunda Anlaşmada özel bir düzenleme yer almaktadır. Buna göre, kaynakta kesilen vergiler için verginin kaynakta kesildiği takvim yılını takip eden dördüncü yılın sonuna kadar düzeltme başvurusunda bulunulması gerekmektedir. HAYAT slamî terminolojide “Allah’a yakınlaşmak niyetiyle ve yalnızca Allah rızası için, kurbanlık olma vasfına sahip belirli hayvanların, eyyâm-ı nahr, yani Kurban günlerinde kesilmesi” olarak tarif edilen kurban, İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik’te ilk kez, ilk insan Hz. Adem’in evlâdlarından Hâbil ile Kâbil’in Allah’a sundukları takdimeler ile başlamıştır. Kur’an-ı Kerim, insanlık tarihinin bu ilk kurban hadisesini özetlerken kurbanın bir imtihan vesilesi olduğuna ve Allah’a samimiyetle yaklaşmayı temsil ettiğine işaret eder: “Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), ‘Andolsun seni öldüreceğim’ dedi. Diğeri de ‘Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder’, dedi.” (Mâide Sûresi, [5:27]) Bu ilk kurban hadisesi ilâhî dinlerdeki ve bu dinlerin sonuncusu olan İslam dinindeki kurban anlayışının temelini oluşturmaktadır. Hadiseyi hatırlayalım: Hâbil, hayvancılıkla; Kâbil de ziraat işleri ile uğraşır. Hâbil, şükür ve tevekkül sahibidir; Kâbil ise olup bitenin kendi mahareti olduğundan hareketle gururlanır. Derken, Allah için kim nasıl bir kurban takdim edecek meselesi gündeme gelir. Hâbil sürünün ilk doğanlarından ve en değerlilerinden kurbanlar takdim ederken; Kâbil insanların pek de hoşuna gitmeyen mahsullerden ama tereddüt içinde takdimler yapar. Dolayısıyla Kâbil’in kurbanının değeri, ihlâsı, niyeti ve takvası ile orantılı olmuş, Allah da ihlâs ve samimiyetle kurban sunan Hâbil’in niyetini kabul etmiştir. Demek ki, kurbanın şeklî bir yönü var ise de asıl mesele, Allah’a kurban takdim edecek olan insanların niyetleri ve ihlâslarıdır ki, Kur’an-ı Kerim kurbanın tam da bu yönüne dikkat çekmektedir: “Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır. Ancak O’na sizin takvanız erecektir.” (Hac Sûresi [22:37]) Görüldüğü gibi, insanoğlunun ilk evlâdları ile günümüz insanının takdim ettikleri kurbanlar arasında şekil bakımından farklılık mevcud ise de bu iki kurbanın temel özelliği, kurban sahiplerinin Allah’a olan yakınlık hislerini ve niyetlerini, yani takvalarını sembolize etmesidir. Kurban meselesi, insanoğlunun Tevhid inancını kaybettiği dönemlerde ise başka şekillerde gündeme gelmiş, kimi insanlar tanrılarını memnun etmek, öfkelerini dindirmek, tanrılarını vesile kılarak dünyevî menfaatler edinmek gibi amaçlarla kurban kesmeye, kurban takdim etmeye, kurban sunmaya başlamışlardır. Tevhid inancı geleneğinde, kurbanın, bir hayvanın kanının akıtılarak sunulma uygulaması Hz. Nuh (a.s.) ile başlamış ve Hz. İbrahim (a.s.) ile yerleşmiştir. Süleyman mabedinin Romalılarca yıkılmasına kadar kurban, Yahudilikte de en önemli ibadetlerden sayılmış, Hıristiyanlıkta ise farklı bir şekle bürünmüştür. Kurban Yahudilikte, kıs- İ Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 19 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 İlhan BİLGÜ [email protected] Çeşitli İnançlarda Kurban Geleneği men İslamî uygulamalar ile benzerlik gösterirken, meseleye başka bir boyutta yaklaşan Hıristiyanlıkta ise konu farklılıklar arzetmektedir. Hıristiyanlıktaki kurban anlayışı Hz. İsa’nın bütün insanlık için kendini fedâ (kurban) etmesi üzerine kuruludur. Bununla birlikte Tanrı’nın rızasını kazanmak için yapılacak olan maddî ve manevî fedakârlıklar da kurban tanımlaması içine girmektedir. İnsanların kurban edilmesi meselesi geçmişte pek çok inanç ve kültürde yer edinmişse de Hz. İbrahim’in (a. s.) Hz. İsmail’i (a.s.) —Yahudilere göre Hz. İshak’ı (a.s.) — kurban etmekle emredilmiş olması, Tevhidî gelenekte insan kurban etme geleneğinin bulunduğunu göstermemekte, aksine, kurban sahibi (İbrahim) ile kurbanın (İsmail/İshak) Allah’a olan teslimiyetini simgelemektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, kurban geleneğinin tüm ümmetlere vâcib kılındığını ve bunun da hayvanların kurban olarak sunulması şeklinde olduğunu bildirmektedir. “Biz, her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını ansınlar diye Kurban’ı gerekli kıldık.” (Hac Sûresi [22:34]) Kurban geleneğinin neden sürdü- rüldüğü hem seküler bilim hem de teoloji açısından incelenmiş ve her iki incelemede de hemen hemen birbirine benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır. Seküler bilimin değerlendirmesine göre kurban, tanrı/lara, hediye, rüşvet, saygı sunulması, yeryüzü ile kutsala ait dünyalar arasında bir bağ kurmak, büyü yapmak, ilk olayları yeniden yürürlüğe koymak, korku ve endişeyi gidermek, başkasına korku ve endişe vermek, şiddeti başka yöne çevirme vasıtası kılmak gibi gayelerle yapılmıştır. Teolojik değerlendirmelere göre ise kurban Allah’a, tanrı/lara saygı, şükür, dua, teskin ve kefaret amacına yöneliktir. Her iki değerlendirme de kurbanın, insanların Allah/tanrı/üstün güç karşısında kendi acziyetlerini ortaya koyarak o yüce varlık/ların yardımını ve hoşnutluğunu kazanma aracı olduğuna işaret etmektedir. İslam öncesi Türk dünyasında da kurbana rastlanmaktadır. At, koyun, sığır gibi hayvanların tanrı için kurban edildiği eski Türklerde, ölülerin ruhlarından yararlanmak, aynen tanrının olduğu gibi ataların öfkesini dindirmek için de kurbanlar kesilirdi. Öte yandan, kurban olarak çeşitli yiyecekler de sunulduğu gibi bazen hayvanlar, tanrıları dosya memnun etmek için, kesilmedikleri hâlde serbest bırakılırdı. Böyle bir hayvana kimse dokunamaz, etinden, sütünden ve yününden faydalanamaz idi. Çin geleneklerinde de Türk geleneklerine benzer kurbanlar bulunmaktadır. Ayrıca Çin geleneklerinde insanların da kurban edilmesi söz konusu iken, büyük muallim Konfiçyus döneminde bu uygulama yerini tahıl saplarının insan şeklinde yapılması suretiyle şeklî bir uygulamaya dönüşmüştür. Her insan, memur ve kral kurban takdim edebilirken bu durum, yer ve makama göre değişir, büyük devlet törenlerinde ise tanrıya yalnızca kral kurban sunabilirdi. Buna mukabil, Budizm’de hayvan kurban etme diye bir gelenek olmamıştır. Aksine Budizm, Hinduizm’deki hayvan kurban etme ritueline karşı çıkmış ve bu törenlerin hiçbir faydası olmadığını ilan etmiştir. Budizm, tanrıları memnun etme gibi bir inanca sahip olmadığı için bu tür uygulamaları reddetmiştir. Yine de Budizm, takdime anlamına gelen ve rahiplerin ihtiyaçlarını görmelerine yardımcı olacak olan çeşitli yiyeceklerin ve değerli eşyaların takdimini teşvik etmiştir. Hinduizm ise “kurban” anlayışına dayanan bir din olarak kurbanı önemsemiştir. Hinduizm’e göre dünya, zamanın başlangıcında meydana gelen büyük bir kurban olayı sonrasında oluşmuştur. Buna göre güçlü insan, daha küçük tanrılar tarafından kurban edilmiş, o da kendisini parçalara ayırarak daha büyük bir dünya ve yeni tanrılar meydana getirmiştir. Öyle ki, tanrılar dahi başarılı olabilmek için kurbanlar sunmak durumundadır. Kurbanlıklar arasında hayvanlar önemli bir yer tutar. Hatta Hindu din adamları olan Brahmanlar inekleri dahi kurban olarak keserlerdi. Hinduizm’deki kurban anlayışında, hayvanların yanı sıra çeşitli yiyecek ve eşyalar da kurban edilebilir. Fakat, eski kültürlerin çoğunda olduğu gibi özellikle kralların ve üst düzey yöneticilerin öldüklerinde onlarla birlikte köle ve hizmetçilerinin de kurban olarak öldürülmesi ilk dönemlerde bir kurban ritüeli olarak Hinduizm’de yer aldığı gibi, eşi ölen kadınların (Sati) ölen eşleri ile birlikte veya daha sonra yakılmaları gibi gelenekler de kurban gelenekleri arasında yerini almıştır. Müslümanların hakimiyeti döneminde çeşitli zamanlarda men edilen bu tür uygulamalar şimdilerde kanunla yasaklandı ise de, yine de çok nadir olarak ve gizlice uygulanmaktadır. Bu tür bir uygulamanın en meşhuru ise Nepal kraliçesi Maharani Raj Rajeshwari Devi’nin 5 Mayıs 1806 tarihinde yapılan bir törenle yakılması olmuştur. Öte yandan bugün hâlâ bol ürün alınabilmesi için genç kızların tanrılara kurban olarak sunulması gibi uygulamalarla karşılaşılmaktadır. * Daha geniş bir okuma için bakınız: Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban. Prof. Dr. Ahmet Güç. Düşünce Kitabevi, 2003, Bursa. HAYAT at-ı celaline ve azim egemenliğine yakışır şekilde hamd olsun ki, bu yıl ikinci defa Beytullah’ı ziyaret ederek umre yapmak ve de Rasulullah’a kendi beldesinde, kabrinin önünde salat ve selam getirmek nasip oldu. Bilhassa eskiden, çok daha zor koşullar altında, meşakkatlerle dolu kutsal topraklara yolculuk yapanlardan biliyoruz ki, bu meşakkatler, elmasın yontuldukça pürüzsüzleşmesi gibi, Beytullah’a doğru yolculuğa çıkan her Müslümanın zorluklara sabrettiği ölçüde günahlarından arınması ve dolayısıyla şahsiyetlerinin paklanmasına sebep olmaktaydı, bugün de öyledir kuşkusuz. Bu nedenden dolayı karşılaştığım meşakkat ve zorluklar ile Beytullah’ı ziyaret etmeyi ve Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’ in huzurunda, O’na selam vermeyi kıymeti biçilemez üstün bir nimet ve tarifi imkansız bir lütuf olarak değerlendiriyorum. Kutsal toprakları ve bilahassa Kabe’yi ziyaret edip, o eşsiz duyguları tecrübe eden herkes, kendilerine intibalarını aktarmaları rica edildiğinde, sanki birbirleriyle anlaşmışlarcasına “Anlatıl(a)maz! Yaşamak lazım.’’ diyerek her biri aynı cevabı verir. Ben de bu soruya verilebilecek en uygun cevabın ancak bu cümleyle aktarılabileceğini düşünüyorum. Hac, tek kelimeyle muhteşem bir ibadet! İhtişamı, zarfında değil mazrufunda, yani taşıdığı ruh ve barındırdığı potansiyelde saklı. Hac, Kuran’ın diliyle, Allah’ın sembollerinden (min şe’airillah) oluşan bir ibadet. Herkes bilir ki, her sembolün sembolize ettiği bir hakikat vardır. Taşıdığı hakikatleri bir yana itip sembollere sarılmak, önce insanı öldürüp sonra cesedine sarılmaya benzer. İşte Hac ibadetini muhteşem kılan bu ruh ve potansiyeldir.1 Yani ancak neyi niçin yaptığının farkında olan insan hacı olabilmektedir. Kabe, her Müslümanın hayatında en az bir kez ziyaret etmek istediği mekanların en başında gelir ve gerekli şartları haiz olanlar için bu bir zorunluluktur. “Ona bir yol bulabilen insanın haccetmesi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır.’’ (Ali İmran, [3:97]) ayetine tabi olan, bu mübarek beldeyi görmek isteyen Müslümanların, ve hatta Türkiyelilerin, özellikle de gençlerin sayısı ise şükürler olsun ki, şu son yıllarda hızla artmakta. Z Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 20 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Zeynep TOPÇU [email protected] Aşık Olan Gelsin Beri* *Yunus Emre Kutsal topraklara ayak basmanın verdiği manevîyat şüphesiz çok yüce. Allah’ın evini ve Peygamberimiz’in (s.a.v) kabrini ziyaret etmenin ibadet yönü kadar, tarihi ve kültürel arka planı da çok önemli. Yıllardır okuduklarımız veya gidenlerden edindiğimiz bilgiler ile veriler bize kuşkusuz, orada bizi nelerin beklediğine dair bir zemin hazırlıyor. Fakat yine de Kabe, Mescid-i Nebevi ve bunlar dışındaki ziyaret yerleri fotoğraf ve televizyonda gördüklerimizden çok farklı. Bu mukaddes yerleri yakından görmek, günde beş vakit yöneldiğimiz Kabe’ye doğrudan bakmak bambaşka bir duygu. Hiç süphesiz Harem-i Şerif, İslam âleminin küçük bir örneği ve yoğunlaştırılmış şekli gibi. Farklı coğrafyalardan yüzbinlerce Müslüman bir arada. Bütün yüzler ona dönük. Siyah bir ‘küp’ ve etrafında adeta akan insan selleri. Buram buram sadelik ve derinlik yansıyor Kâ- be’den yüzümüze. “Niçin bir ‘küp’? Niye böyle sade, dekorsuz, süslemesiz? Çünkü Allah şekilsizdir, renksizdir, benzersizdir. İnsanoğlunun hayal ettiği her türlü biçim ve modelden münezzehtir O.’’2 Etrafında tavaf edenler bir an için durmuyor. Şayet bir an için dursalar, bütün dengeler altüst olacakmış gibi geliyor insana. Ve Allah’a doğru yükselişin zevahiri işte bu olmalı diye düşünüyorsunuz. “Kararlılık, hareket ve disiplinin adıdır tavaf. Sürekli değişimdesin, “olmakta, dönüşmekte’’sin, tavaftasın. Ama her türlü zaman ve mekanda, “O’’nunla olan senin; Kabe’yle senin aranda mesafe sabittir! Uzaklığın ve yakınlığın, bu dönen daire içinde hangi yarı daireyi seçeceğine bağlıdır. İster yakın ol, ister uzak ama asla yapışma, asla Kabe’nin yanında durma, zira durmak yoktur. Senin için sübut yoktur. Tevhid vardır.3 dosya Bununla birlikte, Kabe’nin etrafında ve kutsal topraklarda en çok Endonezyalıları görüyoruz. 300 bin kadar hacı, bir o kadar da umreci Mekke’yi her yıl ziyarete geliyor bu uzak ama kalbi sıcak ülkeden. Bir diğer yoğun ilgi İran’dan. Ve Kabe yollarında üçüncü sırada ise Türkiye var. O yüzden tavaf esnasında sık sık Türkçe dualar kulağımıza çalınıyor. Türkiyeli hacıların her geçen yıl Hacc’a ve Umre’ye daha fazla talep göstermesi Suudi Arabistan yönetimini de, halkını da şaşırtıyor. Mekke sokakları için tamamen yeni bir vakıa bu. Eskiden ‘yaşlı’ ve ‘bilgisiz’ (?) gördükleri Türk umreci ve hacıları için artık yeni bir tarifleri bile var. Araplar, “Türkler bastonu attı” diyor. Zira Medine ve Mekke’ye ibadet maksadıyla gidenlerin hem yaş oranı oldukça düşmüş, hem de “kültür’’ seviyelerinde bariz bir artış görülür olmuş. Kutsal topraklarda zaman tamamen ibadetlere göre şekilleniyor! “Müslüman saati”nin ve günün bereketine şahit oluyor burada bulunan Müslümanlar. Namaz saatlerine ve ibadetlere göre diğer ihtiyaçlar belirleniyor. Ezan okunduğu vakit her şeyden el ayak çekiyor büyük küçük herkes. Dünya Müslümanlarının bir araya geldiği “Allah’ın evi’’nde âdeta devasa bir şûra toplanıyor her namaz vakti. “İnsanları Hacc’a çağır. Yaya olarak, develere binerek her uzak yoldan sana gelsinler. Böylece kendileri için bazı nimetlere şahit olsunlar.” Hac Sûresi’nin 27-28. Ayetlerindeki çağrıya kulak veren milyonlarca Müslüman Kabe’i Muazzama’yı ziyaret edip günlerce etrafında tavaf ediyor. Zemzem suyundan içip, Hacer-ül Esved’e yüz sürüp, Makam-ı İbrahim’e dokunarak kendilerine sunulan, ‘görünen’ nimetlerden istifade ediyorlar, ‘görünmeyenleri’ umud ederek. Kalabalıklar arasında Cenab-ı Hak ile başbaşa kalıyorlar. İhramlar içerisinde tavaf bu kutsal yolun yolcusu için aynı zamanda nefis ile ciddi bir muhasebe sürecidir. Beytullah insana adeta ayna olur ve nefsin bütün kirleriyle başbaşa bırakır kişiyi. Orada tadılan tek duygu, arınma! Ve kutsal topraklar genç, yaşlı ve herkes için; geçmiş ile muhasebe ve geleceği kurgulama yeridir. Ve bu kutsal beldede inananlara hiç şüphesiz yeniden doğuş imkânı sunuluyor ezel’den beri... * 1 İslamoğlu, Mustafa: HAC Risalesi, S.7. 2 Şeriati, Ali: Hacc. S.50-51. 3 Şeriati, Ali: Hacc. S.55-56. HAYAT issettiklerini bazen kelimeler ile ifade etmek mümkün olmuyor. Bazı zamanlar kelimeler yetersiz kalıyor, bazı zamanlar kelimeler hislerin yoğunluğunu yansıtamıyor... Onun içindir ki kimse aslında ne hissettiğini tam olarak bilemiyor. Belki de kelimelerin yetersizliğindendir ki artık birbirimizi anlayamıyoruz! Daha doğrusu hissedemiyoruz… Hissetmek, başkasıyla empati kurabilmek, anlıyorum demek ile bitmiyor. Tok olan açın halini anlayamadığı gibi, beynini bu konularla yormayan anlayamaz hissettiklerimi. Niçin sinirlendiğimi. Yazıma sitemlerimi niye yansıttığımı. Elimden birşeyin gelmediği noktada ne yapabileceğimi bilemediğimde, aslında yapacak o kadar çok şey varken elimden birşey gelemeyişinin sitemidir belki de… Önemli olan başarmak değil belki ama ilerleyişimizin yavaşlığı daha doğrusu olduğumuz yerde sayıklayışımız üzüyor beni. Dünya dönüyor biz duruyoruz sanki. Bir insan olduğu yerde kalmaz; ya ilerler ya da geriler deyimini düşününce, ilerliyor muyuz yoksa geriye mi gidiyoruz sorusunu sormadan edemiyorum kendi kendime. Hani geri vitesimiz yoktu. Hayırda gaz şerde frendik. Frenlememiz gereken yerleri kestiremiyor muyuz yoksa! Sorun; gerektiği gibi gaza da basamıyoruz. Dünyaya masal anlatıyorlar. Ve biz sadece dinliyoruz. Bu masallar ile uyuyoruz. Bu masalın canavarları da biziz. Onlara göre kötü olan biziz. Herkese bunu anlatıyorlar ve herkes buna inanıyor. Bizi canavar ilan ediyorlar ve aynı zamanda öldürüyorlar. Öldürebilmeleri için kılıf uyduruyorlar. Öldürmeyi normal hale getiriyorlar. Kimsenin sesi çıkmıyor, kimse DUR demiyor. Diyenler var ise de sesleri duyulmuyor, duyurulmuyor. Çünkü canavarlara karşı hep savaşılır ve onları yok etmek kahramanlıktır. Masal dedik ya; ama bu masal sıradan bir masal değil, normalde masalda iyiler kazanır ya onun için masalı anlatanlar rolleri de ona göre ayarlamışlar. Masala göre iyi ve kötü belirlenmiş. Herkesi bu masala inandırmışlar, bizi bile etkileyebilmişler. Asıl kahramanlardan söz edilmiyor, onları biz bile unutmuyor muyuz? Herkesin başkaldırısı kendine. Başkaldırışlarında bile yanlız bırakıyoruz onları çünkü; sebeplerimiz var. Gündemimiz çok dolu. Gündemi- H Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 21 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Ayşe AKGÜN [email protected] Hayatımızın Kumandası Elimizde mizde Feriha var, gündemimizde Fatmagül var. Gündemimizde bir çok kişi var. Sadece olması gerekenler yok. Feriha`ya üzüldüğümüz kadar, belki de döktüğümüz yaşlar kadar üzülmedik ve ağlamadık Filistinli kardeşlerimiz için. Filistin yine unutuldu, herzamanki gibi yine unuttuk kardeşlerimizi. Sadece Filistini unutmadık galiba bunun yanında birçok şeyi de unuttuk. Aynı zamanda kardeşliği, yardımlaşmayı ve belki de insanlığı unuttuk. İnsan olmayı unuttuk. Unutmamız istenildi, biz de istenileni yaptık sadece. Renkli dünyalar, ahlaksızlıklar, karmaşık aşklar sunuldu bize. Biz de gözümüzü ayırmadan, zamanımızı düşünmeden izledik sadece. Zamanımızı öldürdük ama farkına bile varmadık. Hani var ya o zaman, aslında hiç olmayan zamanımız, ama aynı zamanda işimize geldiği zaman bol olan zamanımız. Zamanımızı tükettik ve farkına varmadan herşeyi televizyonun karşısında yaşamaya başladık. Özendik, sevdik ve aşık olduk. Hayallerimiz rüyalarımız bunlar oldu. Örnek aldığımız hayatlar, olmak istediğimiz insan modelleri, örneklerimiz hepsini televizonda bulduk(mu)! Bir parçası olduğumuzu sandık, hayalimizde yaşamaya başladık, oysaki hayallerimiz bunlar mı olması gerekiyordu. Sabırsızlıkla beklediğimiz ve defalarca tekrar tekrar baktığımız bölümlerin verdiği heyecanı, hüzün, sevinç gibi yoğun hisleri başka ne zaman hissedebildik? Zamanımız ile birlikte hislerimizi de tükettik. Geriye ne kaldı? Vicdanımız! Soralım vicdanımıza ozaman, susturduğumuz vicdanımıza soralım… Yorucu ve dopdolu bir günden sonra sıcak yatağımıza yattığımızda ne düşünüyoruz? Rahat uyuyabiliyor muyuz? Evet çok rahat uyuyoruz, neden uyuyamayalımki değil mi! Düşünelim, biz rahat hayatlarımızı yaşarken, gereksiz harcamalarımızı yaparken, hiç doymaz iken ve hala daha yetinmez şükretmezken, soğuk- dosya tan kardeşlerimiz ölüyor, açlıktan kardeşlerimiz ölüyor, bombalar yağmurunda kardeşlerimiz ölüyor; abilerimiz, kardeşlerimiz çocuklarımız, annelerimiz, babalarımız ölüyor. İnsanlık ölüyor. Dünya kötülüğe, acımasızlığa haksızlığa yeniliyor. İyilik yine kaybediyor. Suçlusu KİM? Unuttuklarımızı hatırlamaya çalışalım. Düşünmeyi unuttuk. Kendimizi unuttuk. Amacımızı unuttuk, hedefimizi unuttuk, görevimizi unuttuk. Allah`a verdiğimiz sözü unuttuk. Unutmamamız gereken pekçok şeyi unuttuk. Gündemimizi okadar doldurduk ki başka bir şeye zaman ayıramadık. Hiç usanmadan, bıkmadan konuştuğumuz, tartıştığımız, sinirlendiğimiz, sevindiğimiz, ağladığımız hep Feriha oldu. Emiri rüyamızda gördük, hayallerimizi Emir mi süsledi? Onları hayatımızın ortasına oturttuk ve etrafında döndük durduk. Oysa yapılması gereken o kadar çok şey vardı ki, hepsini bir kenarda beklettik. Dünyayı biz kurtarmayacak mıydık, kendimizi bile kurtaramadık. Masalı başkaları yazdı. Yalancı kahramanlar çizdiler biz ise yine sadece dinledik ve sadece seyrettik. Yetmedi mi oturup izleyici kaldığımız, izleme modundan usanmadık mı? NOKTAYI koyuyorum ve masal yazmıyorum. Kimseyi uyutmak, kimseyi avutmak, kimseyi kandırmak değil hedefim. Kalemi elime alıyorum ve hakikati yazmaya çalışıyorum. Hikayemizi bu sefer de biz yazalım. Hayalleri- mizi yeniliyelim, sevinçlerimizi düşünelim, başarmak istediklerimizi hatırlayalım. Unutmayalımki Müslüman GENCİN hayatının amacı, idealleri olmalıdır. Hayatı yaşamak, insanlar ile sevinmek, insanların üzüntülerini azaltabilmek için zamanımızı değerlendirelim. Bunları yapabilmek için ilk başta ayağa kalkmalıyız, silkinip kendimize gelmeliyiz. Besmeleyi çekip yola koyulmalıyız. Ortaya ilk başta kendimizi koymalıyız, dikenlere katlanmalıyız, taşlı yolları aşmalıyız. Başarmak için televizyonun karşısından kalkmalıyız. Televizyonu muhakkak kapatmalıyız. Bunu başarabilmek kolay değil, ama güzel olan da zoru başarmak değil midir. Unutmayalım ki; kardeşlerimiz bizi bekliyor, hem yanıbaşımızdaki, hem de ÇOK uzaklarda unuttuğumuz binlerce kardeşimiz… HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir iz sadece kendimiz için yaşadığımız zaman, hayatın çok kısa olduğunu, dünyaya gelişimizle başlayıp gözümüzü yumunca biteceğini kabul ederiz. Fakat biz, bizden başkaları için, yani idealimiz için yaşadığımız zaman hayatın çok uzun ve geniş olduğunu, insanlığın başlangıcıyla başlayıp, biz bu dünyadan göç ettikten sonra, dünyanın sonuna kadar devam edeceğini görürüz. O zaman ferdi ömrümüzün kat kat üstünde kazançlar elde etmiş oluruz. Saatlerimiz, dakikalarımız uzar ve hayat artık senelerle değil duygularla ölçülür.` Böyle diyor Seyyid Kutub bir mektubunda kardeşi Emine Kutub´a. Kendisi, davasına ömrünü adamış ve canını o uğurda vermiş bir insan olarak, ne kadar da söylediklerinin yaşanmış bir örneği. O, ilk insanla başlayan davaya hayatını vermiş, o kaynaklardan beslenmiş. Dünya kurulduğundan itibaren `Hak` adına yaşananlarla hissiyatını şekillendirmiş. Ve bugün cismi olarak her ne kadar aramızdan ayrılmış görünse de “Kuran´ın Gölgesi altında” yazdıklarıyla, yol´da gördüğü ve bizlere de gösterdiği işaretlerle hala aramızda. Göç ettiği halde bizlere ve Hak yolunun yolcularına yardımcı olmakta. Elhamdülillah, bizler de bir `ideal` için çalışmanın erdemini farkettik ve tercihimizi ilk insanla başlayıp dünyanın sonuna kadar devam edecek olan `dava`dan yana yapdık. Bir dava ki, zaman açısından bir sı- B ➤ 22 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Neşe DEMİRCİ BALANDİ [email protected] Bir İdeali Olmalı İnsanın nırı yok, coğrafi hudutlar ise kağıt üzerindeki çizgilerden ibaret. Öyle ki, şu halimizle zaman nehirinin herhangi bir kısmına ışınlansak, ya da günümüzde en ilkel kabilelerin arasına dalsak, veyahut bambaşka diyarlar dolaşsak, anlamından ve ehemmiyetinden zerre dahi kaybetmeyecek bir ´dava´. Çok şükür ki, geçmişi, bir kaç yüzyıl ötesine geç- dosya meyen insan ürünü ´ízm´ leri, kendi tercihimiz olmayan milliyetimizi dava edinmiş değiliz… Bütün bunların peşinde koşturmanın ne kadar da boşa kürek çekmek olduğunun farkındayız… Bizlerin sahiplendiği dava, her şeyi yaratan ve kuşatan, bizi bizlerden çok daha iyi tanıyan, ´Din Günü´nün sahibi ve alemlerin Rabbi olan Allah´ın davasıdır. Ve bizler belki bu yolda tefsirler ya da başka kitaplar yazmayacağız, ama yaptıklarımız ufak şeyler de olsa, biz göç ettikten sonra ismimiz anılmadan da olsa, yaşayacak bu dünyada. Büyük işlerin temellerini atacağız, köprüler kuracağız bizler. Sonra o temeller üzerinden yükselecek davamızın eserleri ve o köprülerden ulaşacak gelecek nesiller nice gönüllere… Bizler burada olmakla, hayatımızı sadece kendimiz için yaşamanın basitliğinden sıyrılıyor ve bir adım öteye geçiyoruz. Hayatımız genişliyor, hissiyatımız derinleşiyor. Yaptığımız en ufak şey, organize ettiğimiz en sıradan sohbet yüzyıllar öncesinden besleniyor ve gelecek nesillerin tohumunu ekiyor. Bir dava uğruna çabalamak insanın etrafını sarıp sarmalayan inanılmaz bir büyü. Bambaşka pencereler açılıyor gönül gözümüze ve tarifi imkansız yaşanmışlıklarla doluyor hayatımız. İdeali olmak büyük bir zenginlik, ama Hak davayı ideal edinmek en büyük zenginlik. Ne mutlu bu yolda Allah rızası için koşturanlara! Mentoring’den Köln’de İlk Seminer tiftung: Bildung Eğitim Vakfı‘nın Mentoring eğitim projesi melekleri (mentorlere) ilk seminerlerini Köln’de aldı. Yapılan seminere Ford GMBH İnsan Kaynaklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Rainer Ludwig, KUBİ (Kültür ve Eğitim Derneği) Genel Müdürü Arif Arslaner ve Stiftung: Bildung! Eğitim! Yönetim Kurulu Üyesi Engin Olguner’le birlikte projede gönüllü olarak mentorluk yapacak 20’ye yakın genç katıldı. Gönüllü olarak mentorlük yapacak gençlere seminer sonunda sertifikaları verildi. Seminetin açılış konuşmasını yapan Ford GMBH İnsan Kaynaklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Rainer Ludwig ise, “Meslek seçimi yapma arifesinde olan 9. sınıf öğrencilerine yönelik olarak yapılan bu projeyi çok doğru buluyorum. Almanya olarak genç nüfusu nitelikli iş gücü olarak kazanmamız gerekli. Bu konuda elimiz- S den gelen desteği vereceğiz“ dedi. Stiftung: Bildung! Eğitim! Vakfının Mentoring Projesinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Engin Olguner katılımcılara detaylı bir şekilde projeyi anlattıktan sonra, “Gençlerin projemize ilgisi çok güzel. 20 genç bugün sertifikalarını aldı. Köln civarında süratli bir şekilde okullara gidip mentoring proje- sini uygulamaya başlayacaklar. Çoğu kendi okudukları okullardaki öğrencilere ablalık ve abilik yapmak istiyor. Ben de bu proje kapsamında mentorluk yapacağım için çok büyük bir heyecan duyuyorum” dedi. Frankfurt Bölgesi’nde önemli mentoring projeleri yapan KUBİ’in Genel Müdürü Pedagog Arif Arslaner de ken- di tecrübelerinden yola çıkarak bilgi paylaşımında bulundu. Düzenlenen workshopta mentörlerin dikkat etmesi gereken konular ve danışmanlık alacak gençlerin beklentileri konusunda örnekler üzerinden bilgiler verdi. Seminerle ilgili görüşlerini aldığımız Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin ise, “Vakfımızın kurulmasından bu yana kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen; büyük heyecanla çalışmak isteyen çok sayıda gence ulaştık. Bu bizi çok sevindirdi. NRW Eyaletindeki diğer şehirlerde de projemize yakın zamanda başlamayı düşünyoruz. Vakfımıza destek veren iş ve siyaset dünyasından ünlü isimlerine, yerel yöneticilere ve sivil toplum kuruluşlarına çok teşekkür ediyorum. Onlardan aldığımız destekle Almanya çapında daha büyük işler yapacağız” dedi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 23 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 haber Haccın Hakikat ve Hikmeti Abdulgafur LEVENT · [email protected] arihte en kadim ve en uzun yolculuklar, dini amaçlarla yerine getirilen yolculuklardır. Önemli bir bölümü yolda geçen, İslam dininin beş temel esasından biri olan1 Hac ibadeti, bir yerden kutsi bir âleme gerçekleştirilen ve tarihin her safhasında var olan ve var olmaya da devam edecek, bilinen en eski ve en uzun yolculuğu olan ibadettir. Yol ve yolda mesafe alan yolcu kelimeleri, dinlerin ortak terimleridir. Dinî hayatta maddî yolculuklar olduğu gibi manevî yolculuklar da vardır. Zahirî seyr ü sefer olduğu gibi, batınî seyahat de vardır. Bu yolculukların her ikisini de bünyesinde barındıran Hac’dır. Hac sadece fizikî manada bedenimizin seyahati değil, aynı zamanda ruhumuzun da seyahati ve manevî terakkisidir. Belli bir zaman dilimi içerisinde, belli kutsal mekânları ziyaret etmek, mukaddes yerlerin manevî havasını teneffüs etmektir. Hac ve bünyesinde birçok sembol ve ritüeli ihtiva eder. Bu kutlu ve ulvî yolculuk, sıradan bir yolculuk değildir. Alelâde bir seyahat da değildir. Bu mukaddes seyr-u sefer, bulunduğu yerden ayrılmak suretiyle kutsal olana doğru, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkı olan2 ibadet yolculuğuna çıkmaktır. Bu mübarek yolculuk hangi vasıta ile yapılırsa yapılsın rahatsızlık, sıkıntı ve problemlerle karşılaşmamak T mümkün değildir. Hem yolculuk bakımından, hem de menasık’ın yerine getirilmesi bakımından Hac yapan zorluk ve meşakkatle iç içedir. Bundan dolayıdır ki, hacı adayı Hacca niyet ederken “bana bunu (Haccı) kolaylaştır.” diye, dua ve niyazda bulunur. Hac yolculuğuna çıkarken hacı adayı nasıl bir yolculuğa çıktığını, kimi ve hangi yerleri ziyarete gittiğini ve bu yerlerin manasının ne olduğunu düşünmesi ayrıca bu yolculuğa, ahiret yolculuğuna çıkıyormuş düşüncesini de ilave etmesi bu ibadete farklı bir anlam ve mana yüklemiş olacaktır. Dünyanın farklı yerinden yola çıkıp, aynı amaç uğrunda bir araya gelen Müslümanların, Allah’a kul olabilmenin gayretini kolektif olarak ortaya koyan ve derunî manada bir bilinç oluşturan ibadettir Hac. İslam binasının ana temellerinden biri olan Hac ibadeti ve Müm’in’in bu temel ibadeti icrası esnasında; dilleri, tenleri, renkleri, ülkeleri, ırkları, kültürleri ve ekonomik durumları ayrı ayrı olan milyonlarca Müslüman’ın aynı duygular içerisinde tek vücut olduklarını ve kardeş olduklarını bizzat yaşayarak, imanın hazzını ve tadını hissederler. Böylesine bir içtima ve birliktelik, inanan camia ve tüm Müslümanlar arasında bir iletişim ve aynı zamanda bir etkileşim için kaçınılmaz bir fırsattır. Arafat’taki duruşun, mahşeri ve dirilişi sembolize eden durumu ve o insan selinin Müzdelife ve Mina yolundan Kâbe’ye akışı ve Beyt-i Atik’in etrafında pervaneler gibi dönmeleri (tavaf etmeleri), Safa ve Merve arasında Sa’y etmeleri, Mina’da Şeytan sembollerini taşlamaları ve traş olup kurban kesmeleri ve bu menasık’ın, ritüellerinin arkasında yatan mana ve ruh, bir tevhid gösterisi, bir kıyam, bir terakki ve bir yükseliş, bir var oluş ve olgunlaşma ve kıvama erebilmektir. “Hac nasıl (olmalı)dır? Sorusuna Allah’ın Resûlu’nün verdiği cevap net ve kısadır: “Hac, Arafat’tır.” 3 Arafat’ta olmak, vakfeye durmaktır, o duruşu gerçekleştirmek ve gerçekleştirebilmektir. Arafat’ı kavrayıp idrak edebilmek ve marifete erebilmektir Hac. Arafat zamanların en bereketlisi ve aynı zamanda mekânların da vakfe zamanı dilimi içerisinde en ulvisidir. Arafat’ta hacı Allah’ın huzurunda durmanın manasını, makam/mevki, servet vb. üstünlüklerin bir ayrıcalık olmadığını, üstünlüğün ancak takvada4 olduğunu anlamaya ve idrak etmeye çalışır. Hz. Aişe (r.a.) annemizden rivayet edilen bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın, arefe gününden daha çok kullarını cehennemden azad ettiği hiçbir gün yoktur. Saçları dağılmış, toza toprağa belenmiş halde Arafat’ta toplanıp “lebbeyk…” diye haykıran kullarına rahmetini indirir Allah (cc); sonra onları meleklerine göstererek; “Bunlar ne istiyorlar? diye meleklere karşı onlarla iftihar eder”.5 Rahmanın misafiri olan hacılar Arafat’ta nefislerini tanımaya, Müzdelife’de, Meş’arı Haramda şuur ve bilince, Mina’da muhabbet ve sevgiye, Cemerat’ta recim olan şeytandan ve nefsin sufli arzularından Rahim olan Allah’a, kurban ile de takvayı yakalamak suretiyle manen Yüce Mevla’ya ulaşmaktadırlar. Hac ve Umre için Beytullah’a gidenler, Müslümanların Allah’a gönderilmiş temsilcileridir.6 “Kim ki Kâbe nasib olsa Hüda Rahmet eder, her kişi hanesine sevdiğini davet eder.”7 Kişi sevmediği kimseyi evine davet etmez elbette. Rabbimizin Hac davetine hakkıyla icabet edebilmek ne büyük bir devlettir. Hz. İbrahim (a.s.)’in insanlara Haccı Allah’ın izni ile ilan etmesi ve bu davete can-ı gönülden kulak verip ve bu çağrıyı ta gönülden hisseden talihli ve pek bahtiyar Müslümanlar bu ulvi ibadeti hayatlarında yaşayabilmektedirler. Şehirlerin anası olan Mekke “Ummu’l-Kura”8 ve yeryüzünde insanlar için kurulan ve hidayet yeri olan ilk ev,9 ilk mescit Kâbe-i Muazzama, dünyanın çekim merkezi ve Müslümanların günde beş vakit, yüzünü ona doğru çevirdiği ve dualarında da yöneldiği kutsal mekândır. Mekke’nin fethedildiği HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 24 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 Yedi bağın gülü, aynı destede, Yetmiş iki millet, aynı listede, Kaç milyon “Âmin’’ der, aynı bestede; Tevhit’le haşroldum... Beytullah’ta ben... Sinelerde alev, ne kül ne duman, Dillerde bir soru: “Vuslat ne zaman?’’ Cehennem söndürür, böylesi îman... Aşk ne imiş gördüm... Beytullah’ta ben... Okyanuslar aşmış, gelmiş nicesi, Aç, susuz, uykusuz, gündüz gecesi... Her nefes, dilinde Kur’ân hecesi; Sevdalılar gördüm... Beytullah’ta ben... Rabbin o davetli misafirleri; Doldurmuş, Mekke’de her karış yeri. Dillerinde dinmez, “LEBBEYK’’ sesleri, Arş’a yollar gördüm... Beytullah’ta ben...11 gün, Efendimiz (s.a.v): “Bu belde Allah’ın yeri ve göğü yarattığı zamandan beri kutsal kıldığı bir beldedir. Bu belde Allah’ın buyruğu ile kıyamete kadar haram (kutsal)dır”.10 buyurmuştur. Beyt-i Atik, Beytullah, Kâbe her ne kadar şekil ve suret ise de, aslında suretsizliğin bir sembolüdür. Bir sancak altında kaç milyon insan, Ne tenleri benzer, ne dilde lisan... Olmuşlar... Tek yürek, tek beden de can; İnsanlığı gördüm... Beytullah’ta ben... “İnsanlar arasında Haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun develer üzerinde (çeşitli nakil araçlarıyla), kendilerine ait bir takım yararları yakinen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin. Sonra kirlerini gidersinler. Adaklarını yerine getirsinler ve o Beyt-i atik’ı tavaf etsinler.”12 Ayet-i Celile’de işaret buyrulan faydaların, hem dünyaya taalluk eden boyutu, hem de ahirete yansıyan yönü vardır. Dünyaya taalluk eden yönü, Haccın insan üzerinde meydana getirmiş olduğu ahlaki tesirler, toplumsal ve aynı zamanda ticari kazanımlardır. Ahirete yansıyan yönü ise, Allah’ın rızasını ve O’nun hoşnutluğunu kazanmak ve engin Rahmet ve Mağfiretine nail olmaktır. Efendimiz (s.a.v)’in on yılını geçirdiği ve mübarek vücudunu bağrında barındırdığı ve Kur’an-ı Kerim ile fetholunduğu, aynı zamanda Kur’an’ın birçok sure-i celilesinin inzal olduğu, Medine-i Münevvere’yi ziyaret etmek her ne kadar Hac menasık’ından değilse de, bu haber nurlu şehri ve Rahmet Peygamberimiz’in kabr-i şerifini ziyaret etmenin gerekliliği büyük önem arz etmektedir. Netice itibarı ile hacı olabilmek kadar, hacı kalabilmek de önemlidir. Pakistanlı hacılar Hac dönüşünde merhum Muhammed İkbal’i ziyaret edip tespih, takke, zemzem ve hurma ikram ederler. İkbal memnun olur, teşekkür eder ama şunları da söylemeyi de ihmal etmez: “Hediyeleriniz için teşekkür ederim. Ama getirmiş olduğunuz hediyeler bir gün bitecek, tesbihler, takkeler eskiyecek. Oysa bize oralardan Hz. Ebu Bekir’in sadakatini, Hz. Ömer’in adaletini, Hz. Osman’ın hayâsını ve Hz. Ali’nin ilmini getirmiş olsaydınız, bunlarla Pakistan’ı yeniden inşa ederdik.” Yukarıda izah olunan bunca güzelliğe ilaveten, Müslümanların öncülüğünü yapan Rüesa ve Ulema’nın bil ittifak iktisadi, siyasi ve askeri bakımdan, İslam’ın ve Müslümanların aleyhine gelişen durumların izalesi ve insanlığın inhitatının yeniden dirilişine ve inşasına vesile olunması açısından, Hac’da biraraya gelinerek yapılan istişare sonucu “Hac kongre kararları” alınması ve bir sonraki Hac’da nelerin uygulandığının da takip edilmesi, İslam’a ve insanlığa büyük katkılar sağlayacaktır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz Muhammed (s.a.v)in mübarek sözü ile yazımızı hitama erdirelim: “Kim Allah için hacceder, bu esnada kötü işlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlardan arınmış olarak Hac’dan) döner”. 13 * 1 Buharî, İman, 2 2 Âl-i İmrân Sûresi [3:97] 3 İbn Mace, Menasik, 57 4 Hucurat Sûresi [49:13] 5 Müslim, Neseî 6 Neseî, İbn Mace 7 Nahifî 8 Enam Sûresi [6:92] 9 Âl-i İmrân Sûresi [3:96] 10 Siretu İbn İshak 11 Cengiz Numanoğlu 12 Hac Sûresi [22:27-29] 13 Buharî, Müslim, Tirmizî, Neseî IGMG Hessen Hac Kafilesi Medine’den Selam Gönderdi GMG Hessen hac kafilesi, rahat bir yolculuktan sonra Medine`ye ulaştı. Kafile Başkanı Bilal Kaçmaz ve beraberindeki 5 görevli grup başkanı nezaretinde, iç ve dış ziyaretler bütün hızıyla devam ediyor. Uhud savaşının yapıldığı alanda yer alan okçular tepesi üzerinde konuşan Hessen Kafile Başkanı Bilal Kaçmaz “Hüner, okçular tepesine çıkmak değil, okçular tepesinde kaytarmadan sağlam durmak, tepeyi terk etmemektir” dedi. Kafile Medine`deki ziyaretleri tamamladıktan sonra ilk umrelerini yapmak üzere Mekke`ye doğru hareket ettiler. I Turkcell Europe Artık Frankfurt’un Kalbinde 011 yılından bu yana Almanya’da hizmet veren Turkcell Europe, yeni kampanyalarıyla eşzamanlı olarak Almanya genelinde yeni bayiiler açmayı sürdürüyor. Frankfurt’ta Turkcell Europe yetkili bayiisi TR CELL Shop’un açılışını Turkcell Europe Genel Müdürü Ekrem Özorbeyi, Genel Müdür Yardımcısı Dündar Kavaloğlu, mağazanın sahibi Erkan Alkan, Frankfurt Başkonsolosluğu Ticaret Ataşesi Gülay Babadoğan Tarakcıoğlu ve Ekonomi Ataşesi Gürol Başaran birlikte gerçekleştirdi. Turkcell Europe Genel Müdürü Ekrem Özorbeyi, abonelere doğrudan ve yakın hizmet verebilmek için büyük kentlerde yetkili bayiiler açmakta olduklarını ve bu yolla Almanya’da hizmet kalitesini daha da geliştirmeye önem verdiklerini kaydetti. Yeni yatırım ve istihdam imkanları yarattıklarına işaret eden Özorbeyi şunları söyledi: “Turkcell Europe ailesi giderek büyüyor. Yüz binlerce aboneye hizmet veriyoruz. Şu anda Almanya genelinde binlerce satış noktasındayız. Bizlerle birlikte çalışan bayilerimiz ve işletmelerle birlikte bir ekosistem oluşturmaya başladık. Bununla Türkiye ile Almanya arasındaki iletişim köprüsü daha da güçleniyor, müşterilerimiz daha iyi bir hizmete kavuşuyor.” Özorbeyi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugünlerde işyerinizde ya da okulda Alman arkadaşlarınızın Turkcell Europe kullanırken göreceksiniz. Kaliteli altyapımız, avantajlı paketlerimizle Almanya içi konuşmalarda ve internette cazip fiyatlara en kaliteli hizmetleri sunuyoruz.” Turkcell Europe Satış Müdürü Dündar Kavaloğlu ise Almanya’dan Türkiye’yi aramalarda ve Türkiye tatillerinde hesaplı konuşmayı sağladıktan sonra da şimdi de Almanya içi konuşmalarda “Alo Almanya” tarifesiyle hizmet yelpazesini genişlettiklerine vurgu yaptı. Turkcell’in en çok ilgiye gören “Genç Paket”i hakkında da bilgi veren Kavaloğlu, “Çok cazip bir fiyata, ödüllü D-Netz alt altyapısıyla yüksek hızda flat internet imkanı sunuyoruz. Ayrıca tüm Turkcell Europe’lular, aralarında ekstra bir ücret ödemeden sınırsız konuşabiliyorlar” diye konuştu. Başaran: “Turkcell gururlandırıyor” Frankfurt Başkonsolosluğu Ekonomi Ataşesi Gürol Başaran, “Münchener Strasse’da Turkcell Europe yetkili bayii açılışından büyük memnuniyet duyuyoruz. Turkcell Europe Almanya’daki pazar payını hızla büyüttü ve daha da güçlenerek emin adımlarla ilerliyor. Vatandaşlarımızın hem Almanya içinde hem de Türkiye ile iletişimini güçlendiriyor. Turkcell hem yatırımlarda hem de sosyal sorumlulukta öncü. Gururlanıyoruz” diye konuştu. “Türk olmayanlar da Turkcell Europe kullanıyor” Mağaza sahibi Erkan Alkan ise, Turkcell Europe’un yetkili bayiisi olmaktan büyük memnuniyet duyduğunu söylerken şunları söyledi: “Müşterilerimiz bir yılı aşkın süredir hizmetlerden çok memnun kaldığı için işbirliğimizi Turkcell Europe ile güçlendirdik ve çok mutluyuz. Tek bir şikayet bile almadık bugüne kadar. Dahası Türk olmayan, Alman müşterilerimiz de var. Çünkü çok uygun fiyata Almanya içi paketler var. En kaliteli altyapıyla çok uygun fiyata hem telefonda görüşebiliyorsunuz hem çok iyi internet paketleri var.” 2 Tüm Dost ve Müşterilerimizin Bayramını Tebrik Ederiz OLQ D QJH $ȩDG ÃP D OG D OGÃP ÃVDWÃQ %HOD\ 1H]OH (Mektup) Ãɏ ɎDUNÃODUGLOGHQGLOHGRODQP ɏ RUPX LGL\ 6DQN 'hɎh1&('h1<$6, <$37,Ȩ,0,=+(5Ɏ(<ċ$//$+*g5h<25 6HYJLOL3H\JDPEHULPL]ɏ|\OH EX\XUPXɏWXU ¢'ɏPDQODUÃQÃ]ÃQHQNXYYHWOLVL LoLQL]GHNLQHIVLQL]GLU£ 6|]GHJL\LPGHKD\DWWDKHU ɏH\GH|OoOROPDOÃ\Ã] +HUɏH\LQID]ODVÃ]DUDUGÃU gOoOLQVDQL\LLQVDQGÃU'RȩUX LQVDQGÃU6|]OHULYHKDUHNHWOHULLOH HWUDIÃQGDNLOHUL]PH\HQNLɏLGLU gOoV]D\DNNDEÃ\DSWÃUÃODPD] \HPHNSLɏLULOHPH] 'HPHN|Oo|QHPOLGLU 8\NXGDoDOÃɏPDGDWDVDUUXIWD |OoQHJ]HOɏH\GLU +D\DWWDKHUɏH\ELU|Oo\HJ|UH \DUDWÃOPÃɏWÃU %L]LoRNVHYHQ<DUDWÃFÃPÃ] EDNÃQ.XU¥DQÃ.HULP¥GHEL]HQDVÃO VHVOHQL\RU ċQFL .DUDPDQ <DSWÃȩÃPÃ]KHUɏH\LQ$OODKNDWÃQ GDJ|UOSELOLQGLȩLLQDQFÃQGD\Ã] +DUDPQHGLUJQDKQHGLU ELOL\RULVHN $\ÃEÃGDELOHFHNVLQL] <DSWÃȩÃQÃ]oLUNLQELULɏWHQGROD\Ã \DNÃQODUÃQÃ]ÃQDQQHEDEDQÃ]ÃQDO QÃQDVUOHFHNOHNH\LGɏQPH\H EDɏODGÃȩÃQÃ]DQDNÃOV]JHFLQL] oDOÃɏÃ\RUGHPHNWLU 1HIVLQL]HVDKLSROPD\DRQXQ HPULDOWÃQDJLUPHNWHQNXUWXOPD\D EDɏODPÃɏVÃQÃ]GHPHNWLU ¢%L]KHUɏH\LELU|Oo\OH\DUDW WÃN£.DPHU6UHVL 'HPHNNL$OODKNRUNXVXRODQ KHUNLPVH|OoODNÃOOÃWDVDUUXI VDKLELGLU 1HPXWOX$OODK¥DLQDQÃS5HVO QVHYHQH .20ċ.%ċ/0(&(/(5 $OWÃG XYDU VW GXYDU ċoLQGH EHPE H\D] VXYD U <D\ÃN DoÃN *|NWH OÃ NDOD\ UH SHQFH re e c b ir ten 3DWSDWHGHU GXPDQÃWWHU Anama babama KDVUHWLJLGHU 7DEDQFD $\ $UDEDODUWDNÃUWDNÃU Benim babam QHGHQIDNLU ċQFHLSWHQKDOÃGRNXU $UÃ dDQWDQÃQLoLNRFDELUkOHP%DNPD\ÃQLoLQGHNLOHULQ U VDUND 6DUÃGÃU HQ G LQ ȩ H 'ɏHF NRUNDU D $\Q %XEL]LP(QHV¥LQoDQWDVÃGHȩLOPL"%HȩHQPHPHN HOGHPL"*|N\]PDYLVLQGHQNRFDPDQFHSOLVLQGHQċoL QDVÃOGDGROX$K(QHVQDVÃOWDɏÃ\RUVXQEXQX" &ÃYÃOFÃYÃONXɏODU VDKUDGDNÃɏODU .HQGLGL\HLɏOHU HOOHUHEDȩÃɏODU 0HVH OPHVH O meliki 7ÃUQD NODUÃR QLNL L 7DNÃOGÃPNDOGÃP ɎXRNXOoDQWDODUÃEDNÃQQHOHUV|\OHUQHOHULVWHU" 6HYJLOLDUNDGDɏODULoLPL]GH $OODKNRUNXVXLQVDQOÃNVHYJLVLYDU .20ċ.%ċ/0(&(/(5 .HG *|QOGHQJ|QOH\ROJHoHU6|]VRKEHWX]DUJLGHU 0DVDOÃPÃ]EL]LEHNOHU DSODUJLE LKH\H <DLɏWH|\OH'HIWHUOHUGHNLW FDQYHX PXW\NO\Pɏ XɏHQOLN5HQN %DNEXGDNDOHPOLNċoLGRO NH\ҕQHGL\HFHN\RN UHQNNDOHPOHULQYHVLOJ LQLQ PXɏ .DOHPOHUGHE LUɏD UNÃWXWWXU ȩÃ] ]DFD L\L\D VHYJ JL\L ¢%LO %LUoDQWDGROXVXX PXW W 7HPEHOOLȩLXQXWWHPEHOOLȩLXQX HSLP L]LELU\ÃO HVK ¢(Q SODU NLWD JÃFÃU *ÃFÃU FDN%L]LPOH ER\XQFDRNXPXɏD QODPÃɏROD NELOJLYHUPHNQH =RUXEDɏDUDFDȩÃ] ELOJLVLoRȩDODFDN.LWDSROPD HULQGHGX UDPD] J]HO¢GL\HPXWOXOXNWDQ\HUO %X\ROGDWNHQVHNELOH LɏOHU |\OHP DUV DUNÃO ROPXɏODU(OHOHYHULSɏ £ £ +HSoDOÃɏDFDȩÃ]EDɏDUDFDȩÃ] OHUEDɏDUDFDN ¢(QHVoDOÃɏDFDNE\NLɏ OÃUPÃ"%XɏHQOLNWHRGD L]ND VHVV 6LOJL N£ ODFD HNR L|UQ ¢(QHVoHYUHVLQGHNLOHUHL\ YDUPÃɏ DSDFDN£ ¢(QHVRNX\DFDNL\LLɏOHU\ ¢<DQOÃɏODUÃKHPHQVLOHULP VXQ£ ¢(QHVVHQE L]LPXPXGXPX] dRFXNODUÃoRNVHYHULP QɏDUNÃVÃELWH (QHV¥LQoDQWDVÃQGDNLWDSODUÃ <D]Ã\D]DQoRFXȩXQ ]VDN ÃQÃ\D NÃODU ɏDU FHȩHEHQ]HPL\RUPXɏ%WQ KLo EHOOLN WHP QOLNWH (OOHULQGHQ|SHULP£ VD\IDODU\HWPH]%XɏH HFH(QHV¥LQ J|UQPH] 6L]HELUVÃUYHUH\LPPL"6DG RWXUGXȩXQX UGHȩLOPLɏNRQXɏDQ%WQ VVL] DNLOH L]VH DVÃQG VHVV oDQW LQGH HUOHU 'HIW \QÃ UGDPHȩHUQHoRN oRFXNODUÃQoD QWDVÃQGDD\QÃNRQXɏPDODUD GɏQPH\LQ7HUWHP L]VD\IDOD WQVD\IDODUGD ɏHQOLNOHU\DSÃOÃ\RUPXɏ PLWQHoRNGLOHNYDUPÃɏ% HULQ'X\GXQX] NÃSÃUNÃSÃUELUKH\HFDQ ċVWHUVHQL]oDQWDQÃ]DNXODNY FDN£ \ODɏD L" HSD HVOHU L]LPO \QÃV ULQLE PLD GLNOH GHȩLO ¢(QHV|ȩUHQ OOLȩLXQXW ]HO\D]ÃVÃ\OD %LUoDQWDGROXVXX PXW7HPEH ¢+HUELUVD\IDPÃ]RQXQJ QXW7HPEHOOLȩLXQXW OOLȩLX HPEH 7 N£ \DFD SDUOD *H]GLNGRODɏWÃN\HQLELUPDVDODEDɏODGÃN1HGL\HOLP VHODPROVXQKHSLQL]H(VHQOLNGROVXQHYLQL]H.XɏODU NRQVXQSHQFHUHQL]H =HNL\Hd2%$1 £ ¢+HUKDUҕÃɏÃNJLEL\DQDFDN £ FDN ]DQD QND ]DPD KHU ¢dDOÃɏDQ £ ¢(QHVE L]LXWDQGÃUPD\DFDN *HOLUOH\OH\LQJLGHU OH\OH\LQ %LUD\DNVWQGH GXUX U\H\OH\LQ .DSÃ 2NXOODUDoÃOPÃɏdRFXNODUNXɏODUJLELGDȩÃOPÃɏ.Xɏ VHVOHULoRFXNVHVOHULQHNDUÃɏPÃɏ&ÃYÃOFÃYÃOUHQNOLPL UHQNOLNÃSÃUNÃSÃUROPXɏKHU\HU<HQLoDQWDODUNLWDSODU GHIWHUOHUVVOSVONDOHPOHUVLOJLOHUFLOWOHUHWLNHWOHU <HS\HQLJL\VLOHUSÃUÃOSÃUÃOJOɏOHUKHSLQL]LQROVXQD\GÃQOÃN JQOHU .DSÃGDQJLUGLP KD\ODGÃP %LUHOPD\ÃNÃUN NLɏL\HSD\ODGÃP 3DP XN RQODUQHOHUNRQXɏX U VHVVL]JLELJ|UQGNOHULQH EDɏODPÃɏNLVRUPD HQOLN ELUɏ EHW VRK %LU QHOHU PÃɏ \ÃQ6HVOHUoRȩDOGÃNoDoRȩDO %ċ5 d$17$ '2/868 8087 $OWÃ\ HɏLO VW EH 'LUL\H \D] VQQ HW |O\H ID U] 6HODP 8]XQX]XQ\ROOD UGDQ %LUDFD LSNXɏJHOLU .ÃUPDEDGHPGLOLYDU 1HV|\OHUVHKRɏJHOLU %LUDFD LSODIV|\OHU LU *|]OHULPGHQ\DɏJHO gUPFHN HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 27 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 röportaj Doç. Dr. Recep Cici İle Kurban ve Bayram Üzerine - Hocam, Kurban nedir? Biz Müslümanlar niçin kurban kesiyoruz? Ya da dinimiz/Allah (cc) bizden neden kurban (kesmemizi) ister? - Kurban, lugavî (sözlük anlamı) olarak, “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelir. Dini bir terim olarak ise, “ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belli şartları taşıyan hayvanı boğazlamak ya da bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir. Arapça`da buna “udhiyye” denilir. Kurban, insanlık tarihi boyunca şekil ve amaç yönüyle aralarında farklılıklar olmakla birlikte bütün ilahi dinlerde uygulaması mevcut olan bir ibadettir, bu konuda Maide ve Hac Sûreleri hatırlanmalıdır. Biz Müslümanlar Allah ve Resulü’nün talebinden dolayı ibadet olarak kurbanı kesmekteyiz. Kurban kesmekle hem Allah’ın emrine boyun eğmiş hem de kulluk bilincimizi koruduğumuzu canlı bir biçimde ortaya koymuş oluruz. Ayrıca Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Yüce Allah’ın emrine mutlak itaat konusunda verdikleri başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendimizin de yeri ve zamanı geldiğinde benzeri itaate hazır olduğumuzu göstermiş olmaktayız. Kuşkusuz her ibadetin kendine özgü birçok hikmeti vardır. Zira Allah hiçbir şeyi boşuna emretmez, onu bizden istemez. Ancak bütün bunlar sonuçlardır. Dolayısıyla biz O’nun emrine itaat etmek ve O’na olan teslimiyetimizi göstermek için ibadetimizi yapar, kurbanımızı da bu amaçla keseriz, böylece ibadetimizin ferdi ve toplumsal yararları ortaya çıkar. - Kurban ile diğer ibadetler arasındaki temel fark nedir? Kurban kesme ibadetinin dinimizdeki önemi nedir? İbadetleri genel anlamda dar manada ve geniş manada olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi belli rükün ve şartları olan- lara “dar manada ibadet”; bir Müslümana selam vermek, ona tebessüm etmek, bir hayvana su vermek, bir yetimin başını okşamak, bir fakiri doyurmak gibi belli rükün ve şartları bulunmayanlara “geniş manada ibadet” denilmektedir. Buna göre kurban dar manada ibadetin mali kategorisinde yer alan bir ibadettir. Burada özellikle şunu belirtmeliyiz: İslam bir bütündür; yani inanç, ahlak, ibadet, helal-haram ve diğer muamelelerden oluşan dinimizin emirlerini birbirinden ayırmak mümkün değildir. İbadetlerde de durum aynıdır. İster dar manada isterse geniş manada ibadet olsun birini diğerine tercih etmeden bir bütün olarak hepsini yerine getirmekle yükümlüyüz. Zira biz dinin (Kur’an’ın) bölünmez bütünlüğüne inanıyoruz, dolayısıyla dini emirleri bölmeden yerine getirme hassasiyetimizi korumak zorundayız. Aksi halde İslami ölçülere göre değil, kendi ölçülerine göre Müslüman olanlardan söz etmek gerekecektir. Yani namazaoruca evet, zekata-faize hayır diyen sözde Müslümanlar olacaktır. Ancak Yüce Allah onların bu dini bölen, işine geleni alıp diğerini almayan inanışlarını kesinlikle reddetmektedir. Ne var ki günümüz Müslümanlarının en önemli sorunlarından biri budur. Kurban ibadetinin, bir ibadet olarak diğerlerinden ayrılmamakla birlikte bir eylem olarak kendine mahsus özelliği bulunmaktadır. Bu ibadette cana kıyma ve kan dökme söz konusudur. Bununla birlikte, daha ziyade Müslüman olmayan toplumlarda görülen hatta sporlarına dahi yansımış olan saldırganlık, kan ve ölüm hadiseleri Müslüman toplumlarda çok az görülür. Zira İslam kan ve ölüm üzerine değil, barış ve kardeşliğe dayalı bir insan, bir toplum ve bir medeniyet inşa etmeyi amaçlamış, bunda da başarılı olmuştur. İslam Medeniyet tarihimiz bunun en güzel örnekleriyle doludur. -Kurban’ın kurbiyetten geldiği ve kulu Allah’a yakınlaştırdığı çok sık söylenir. Kurban ile nasıl Allah’a ya- kınlaşırız? Ve Kurban Bayramı’nın temel mesajı nedir? - Arapça`da yaklaşmak anlamına gelen kurban, gerçekten Allah’a yaklaştırıcı fonksiyona sahip en önemli mali bir ibadettir. Bilindiği gibi dinimizde kan dökmek ve cana kıymak yasaklanmıştır. Oysa kurban ibadetinde, Allah adına, O’nun emrine boyun eğerek bir cana kıyıp kan dökülüyor. Aslında kurban, çoğu zaman varlıklı insanların et ihtiyaçlarını karşılamak üzere her zaman yaptıkları eylemin, bir de Allah için ve fakirlerle paylaşmak amacıyla yapılmak suretiyle ibadete dönüşen halidir. Kurban kesmek mutlak anlamda Allah’a bir yakınlaşma olarak görülemez. Ancak onu Allah için-takva üzere boğazlayıp fakirlerle paylaşmak ve onların gönüllerine girmek suretiyle, başka bir ifadeyle onlara yakınlaşmakla Allah’a yakınlık sağlanmış olunmaktadır. Ramazan Bayramı orucun, Kurban Bayramı ise mali fedakarlığın bayramıdır. Dolayısıyla bayramlar Allah’a itaat ve boyun eğişin bir mükafatı ve karşılığıdır. Bir bakıma Allah’a itaat bayramla taçlandırılmıştır, ancak buna fakirler de dahil edilmiştir. - Bir Müslüman Kurban Bayramı’nı nasıl idrak etmeli, nasıl kutlamalı ve nasıl yaşamalıdır? - Bir Müslüman Kurban Bayramından önce imkanı varsa, bir kurban alıp onu Allah için bayramın ilk gününde namazdan sonra mümkünse aileyi de toplayarak kesmeli, bekletmeden üçe bölerek, en az üçte birlik kısmını fakirlere dağıtmalıdır. Müslüman her zamanki gibi bayramda da vakarına yakışacak şekilde bir tavır sergiler, yakın akrabadan başlayarak tüm dostlarını kâh ziyaret ederek, kâh telefonla arayarak, kâh mesajla bayramlarını tebrik eder, bunu bir ibadet bilinciyle yapar. Bayramlar aile ve akraba, eş ve dosttan uzak bir yerde tek başına tatil yapma zamanı değildir. Hatta bayram günlerinde mecbur ka- lınmadıkça çalışmak da yasaktır. - Peki Kurban ibadetinin yerine getirilmesi ve kabul edilmesi için sadece kurbanı kesmek yeterli midir? Kurban ibadetinin diğer gereklilikleri nelerdir? - Kurbanı gerçekten bir ibadet olarak görmek ve onu bu bilinçle kesmek gerekir. Onun kabul edilmesi için sadece bir hayvanı boğazlamak yeterli değildir. Her şeyden önce ihlaslı olmak, onu sadece Allah adına kesmek, fakirlere ulaştırmak, eş-dostla paylaşmak ve nihayet Allah’ın bir canlı varlığını yine O’nun emriyle kesme idrakini taşımak lazımdır. Kurbanı incitmeden, bir ibadet hassasiyeti içerisinde, Allah rızası için kesmeye odaklanmak şarttır. Bu hususta camiamızda maalesef kötü örneklere rastlayabiliyoruz. - Yine medyada, sık sık dile getirilen “Kurban kesilmesini idrak eden ya da ona şahit olan çocukların ruh sağlığı bozuluyor” iddiası var, buna katılıyor musunuz? Bahsedilen yönde olumsuz bir etki var mıdır, olabilir mi? Var ise bundan kaçınmanın yolları nedir? - İster kurban ister başka bir hayvan olsun onun boğazlanmasına şahit olmak büyükleri de küçükleri de etkiler. Ancak bunun zararından çok faydası olduğunu düşünüyorum. İnsanlar özellikle Müslümanlar bu işlemle cana kıymanın ne kadar zor olduğunu idrak eder. Çocuklar ise kurbanın kesimi esnasında bulundurulmamalıdır. Sonrasında anlatılarak izletilebilir. Hatta kesimden önce özellikle toplu olarak tekbir getirilirken onların da eşlik etmesini temin etmek iyi olur. Fakat kesim anında ve sonrasındaki süreci görmemeleri daha uygun olur. - İslam kültüründe kişinin kurbanını bizzat kesmesinin tavsiye edilmesinin sebebi nedir? - Müslüman kurbanını kendi kesmelidir. Ancak bunu yapacak durumda değilse veya kalabalık bir grup kesiliyorsa en azından başında bulunmak müstahsen görülmüştür. Zira kurban kesmek bir ibadettir ve herkes ibadetini kendisi yerine getirmelidir. Tabir yerindeyse selamla ve başkasına havale ederek kurban kestirmek, İslam’ın ibadet anlayışına uygun değildir, bu ibadetle amaçlanan husus da gerçekleşmez. - “Kurban kesmek yerine parasını fakirlere vermek daha makbul olur.” şeklinde düşünüp bu yönde hareket eden Müslümanlara dair düşünceleriniz nelerdir? Modern ve büyük şehirlerde yaşayan Müslümanların bu şekilde davranması uygun mudur? - Kurban kesmek müstakil bir ibadettir ve bu ibadetin günleri bellidir. Dolayısıyla bu belli günlerde “kurban HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir kesmek” daha yerinde bir davranıştır. Burada önemli olan kesilen kurbanlardan fakirlerin ne kadar yararlandırıldığıdır. Ne yazık ki kurban, eti çok leziz diye fakirlerden esirgenerek onu kavurma yapıp derin dondurucularda saklayıp sofralarımızın başlıca menüsü olabilmektedir. Oysa Medine’de fakirlerin çok olduğu dönemde Hz. Peygamberimiz (s.a.v) kesilen kurbanların saklanmasını yasaklamış, bilâhare bu yasağı kaldırmıştır. Efendimizin bu uygulamasındaki fakiri gözetme ve onu himaye etme ilkesi mutlaka kavranmalı ve asla gözardı edilmemelidir. Kendimiz ya yaşadığımız yerde kesiyoruz ya da yurt dışına özellikle de daha ucuz diye gönderip vekaletle kestiriyoruz. Bu konuda çok samimi isek yaşadığımız yerde kurbana ayırdığımız miktarı gönderip orada onunla ne kadar hayvan kesilebiliyorsa kesilmelidir. Gerçekten doğrusunun bu olduğu kanaatindeyim. - Bir Müslüman kurbanı diğer ibadetlere nazaran (vacib olması hasebiyle) hafife alabilir mi? - Kurban ibadetimizin hükmü farz, vacip ve müekked sünnet şeklinde belirtilmektedir. Bu ibadetin toplumsal boyutu dikkate alındığında kurbanı en ➤ 28 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 azından vacip düzeyinde bir ibadet olarak değerlendirmek gerekmektedir. Vacip olan bir ibadet ise İslam alimlerine göre itikat bakımından farzdan ayrılır, amel bakımından ise farzdan farklı değildir. Özellikle Hanefiler vacip ibadetler için “itikaden değil, amelen farzdır.” tabirini kullanırlar. Dolayısıyla kurbanı hafife alamayız. Müslüman toplumun kurban algısı da böyledir, bu yüzden Müslümanlar onu hafife alanları dikkate almamışlar ve onları kesin bir şekilde reddetmişlerdir. - Kurban Bayramı’nda kurbanlık hayvanın gözünü iple bağlamak, insanların (ve çocukların) alnına kan sürmek gibi bazı gelenekler var, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? - Kurban bayramında kurbanlık hayvanların özellikle koçların kınalanması, süslenmesi güzel ve milletimizin irfanî geleneğidir. Ayrıca hayvan kesilecek yere götürülürken gözleri kapatılmaz. Fakat kesileceği esnada yatırılmadan önce gözlerin bağlanması uygundur. Ancak kesilen kurban kanını insanların özellikle çocukların alnına sürmek doğru değildir, bu, dinimizin onay vermediği bid’at sayılan bir davranıştır. - Son yıllarda Hasene gibi birçok yardım kuruluşunun büyük şehirlerde yardım kampanyaları düzenleyip yurt dışında, özellikle fakir ülkelerde kurban kesimlerinde bulunmaları hususunda neler söylemek istersiniz? Bu uygulamaların bir süre sonra hiç kurban ya da kurban kesimi görmemiş, Kurban Bayramı’nı gerektiği gibi hissedip, yaşayamamış nesiller yetiştirmesi riski var mı? - Güvenilir yardım kuruluşları vasıtasıyla kurbanların yurt dışında özellikle fakir ülkelerde kesimlerinin sağlanması çok yerinde ve hatta gerekli buluyorum. Bu uygulamalar, Müslümanların yaşadığı bölgelerde kurban kesmeyi engellemez. Burada şu soru anlamlıdır: “Şayet kurban etinden yararlanılmayacak olsaydı bugünkü kadar kurban kesen olur muydu?” Soruya verilecek cevap herhalde “olmazdı” şeklinde olacaktır. Yıl içinde et ihtiyacını bir şekilde karşılayabilen Müslümanların bir kısmı kurbanlarını kendi yaşadıkları yerlerde, diğer bir kısmı ise -keşke daha büyük bir kısmı olsa-, kurbanlarını kendi yaşadıkları yerlerdeki kadar bedel göndermek suretiyle fakir ülkelerde vekaletle kestirmelidirler. Burada özellikle bir hususa işaret etmekte fayda röportaj mülahaza ediyorum. Kurban bedeli olarak gönderilen paraların zaruret olmadıkça kurban kesiminde kullanılmaksızın saklanıp başka yerlerde kullanılması asla doğru değildir. Sözlerimi bitirirken şu iki hususu özellikle belirtmek istiyorum. Birincisi, günümüzde gerçekten imkanı olmadığı halde sırf çevre baskısı veya et tutkusu nedeniyle kurban kesenlere rastlanılmaktadır. Bu durumda bir ibadet olan kurban, adete dönüşmektedir. İbadeti adetten ayıran özellik ise niyettir, yani onu sadece Allah için yapmaktır. İkincisi ise, kurban bedeline denk her türlü talebini anında karşılarken kurban kesmekten imtina edenlere şahit olunmaktadır. Bu tutum da kesinlikle yanlıştır. Unutulmamalıdır ki kurban Hz. İsmail örneğinde olduğu gibi bir hayat sigortasıdır. Bilinmelidir ki hayat bir imtihan, mal-mülk imtihan vesilesi, dünya oyun ve eğlence, Allah (cc.)’tan başka her şey fanidir. Allahu e’lem bi’ssavab: Allah en doğrusunu bilir. -Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz Hocam. - Ben teşekkür ederim. Bu vesileyle tüm İslam aleminin Kurban bayramını kutlar, esenlikler dilerim. Baden Württemberg Eyalet Başbakanı, Kemal Yurtnaç’ı Makamında Ziyaret Etti aden Württemberg Eyalet Başbakanı Winfried Kretschmann ve Baden Württemberg Eyalet Entegrasyon Bakanı Bilkay Öney Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtnaç’ı makamında ziyaret etti. Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın büyük bir bölümünün Almanya’da yaşadığını söyleyen Başkan Yurtnaç: Sayın Başbakanın bulunduğu hükümetin, özellikle son günlerde Almanya’da sünnet yasağı konusunda ve Almanya’da yaşanan konular hakkında ayrıyeten afişler konusundaki olumlu bakış açıları ile Baden Württemberg eyaleti ile Türkiye arasındaki ilişkilerin çok daha iyi yerlere gideceğini söyledi”. Ayrıca Yurtnaç; “Bu olumlu bakış açılarının her iki ülke arasında daha iyi ilişkiler içerisinde olacağını gösterir. Ayrıca Baden Eyaletinde yaklaşık 450 bin Türk nüfusunun olduğunu biliyoruz. Bu konuda Entegrasyon Bakanınız Bilkay Öney Hanımefendi’ninde önemli bir bakanlığa getirilmesi bizim açımızdan önemlidir. Bu durumda sizin bu konuda ki hassasiyetinizi ve iyi niyetinizi ortaya koymaktadır” dedi. Almanya’da yaşayan topluluk hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin sorumluluğundadır… B Başkan Yurtnaç hem Almanya’da hem de Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın dertleri, sıkıntıları bizim sorumluluğumuz altındadır diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Bizler her ülkede Türk göçmenlerin her kademe yer aldığını düşünerek daha barışçıl bir yaklaşım olacağını düşünüyorum. O maksatla özellikle göçmenlerin ana dilleri konusunda eğitim almalarına önem veriyoruz. Ama diğer yandan da bulundukları ülkenin dilini de öğrenmeleri gerektiğini söylüyoruz” dedi. Anadil Bir Binanın Temeli Gibidir… Avrupa’da artan ırkçılık, saldırı, şiddet, İslamafobia konularında idarelerin gerekli duruşu ortaya koyması gerektiğine işaret eden Yurtnaç, bu hareketlerin toplum barışını sarsacak hareketler olduğuna dikkati çekerek sözlerine şöyle devam etti: “Türkler neden yeterince Almanca dil bilgisine sahip değil’ diye bir araştırma yaptık. Pedagogların verdiği sonuç şuydu, ‘anadil bir binanın temeli gibidir, yeni öğrenilecek dilin anadilin üzerine inşa edilmesi gerekir” dedi. Ayrıca Yurtnaç, çift dilli ana sınıflarının tüm Almanya’da örnek olacak şekilde örnek bir proje olarak başlatılabi- leceğini ifade etti. Entegrasyon Bakanı Öney, Islamafobia ve ırkçılık gibi konularda bir kampanya başlattıklarını ve destek beklediklerini söyledi. Bilkay Öney, Müslümanların afiş ve pankartlarının sokaklara asılmasını içeren ‘Kayıp Aranıyor’ konusu üzerine Biz kampanyayla ilgili yuvarlak masa toplantısı oluşturduk ve konuyu ele aldık diyerel: “Hükümetin ve katılımcıların bu kampanyaya destek vermediğini somutlaştırdık. Bu tutumu da Sayın Başbakana mektupla birlikte bildirdik. Baden-Württemberg Eyaleti olarak biz bu kampanyanın BadenWürttemberg’te yayılmasını istemiyoruz“ cevabını verdi. Almanya’da yaşayan göçmen kökenli vatandaşların çocuklarında Almanca’nın çok yeterli olmadığının görüldüğünü söyleyen Kretschmann, Almanca konusunda bir sorun olduğuna ve bu sorunun okul öncesi eğitimle birlikte giderilmeye çalışıldığına işaret etti. Baden-Württemberg Eyaleti Entergrasyon Bakanı Bilkay Öney ise, “Bir çalışma başlattıklarını ve bu çalışmayla birlikte özellikle öğretmenler arasına daha fazla katılımın sağlanması yönünde girişimlerinin olduğuna işaret etti. Ayrıca Öney, çift dilli eğitim konusunda Almanya’nın maddi imkanlarının yeterli olmadığını ifade etti. HAYAT elamün aleyküm dostlar. ALLAH’ın selamı, rahmeti, bereketi, hidayeti, mağfireti ebedi ve daima üzerinize olsun. Sizi yeni yazımla başbaşa bırakıyorum. Tepkilerinizi bekliyorum. E mail adresime yazabilirsiniz. Teşekkür ederim. Entel Müslümanlar... En önde hep onlar. Paraları ile en iyi Müslüman onlar. Bütün her şeyi satın alacağını zanneden onlar. Sözde Hüseyinler, Zeynepler olurlar. Arabanın en kıyağına biner caka satarlar. Kardeşlerine yukardan bakarlar. Kadınları modanın en kralını giyerler. Tesettürü moda sanırlar. Herşeycikler onlara sorulmalı. Siyaset onların tekelinde. Ve bütün bunların İslami cemaatleri ne duruma getirtiği ortada. Hep İslamdan taviz vere, vere bir kuşa benzedik. Her yerlerimizden yontulduk. Kolumuz kanadımız kırıldı. ALLAH yar ve yardımcımız olsun diyorum. Ve Soruyorum: Düşünmez misiniz? Hacarabın Kuyusu. Hacarap 70`li yıllarda Wetzlar belediyesinden bir bahçe kiralar. Bahçede su yoktur. Hemen bir kuyu kazarak su çıkarmaya karar verdi. Kendisi inip çıkacak şekilde kazmaya başlar. Tabii tek başına yapılacak bir iş değil. Büyük ve küçük oğulları toprak çıkararak yardım ederler. Ama 4 metre derinliğe gelince iş değişir. Büyük oğlu: - Baba bu iş tehlikeli tahtadan destek yap toprak kayarsa mezarını kendin hazırlarsın dedi. - Geç oğlum ben bu işi yeni yapmıyorum. Bugün de sen iner misin? - Baba buranın garantisi yok. Nereye iniyorsun? Ben inemem! - İşte siz bu kadar düşünürsünüz. Biraz sonra ölmeyeceğini nereden biliyorsun? Baba tedbir nerde kalıyor? - Tamam ben iniyorum. - Ben bu günden sonra tedbir alınmazsa kovayı da çekmem. - Hadi o zaman işine der ve aşağı iner. Altıbuçuk metreye kadar kazar Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir S ➤ 29 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 M. Salih AYDIN [email protected] Hacarabın Serüvenleri 61 hiçbir garantisi olmadan suyu çıkarır. Merdivensiz iner ve çıkar. Dediğini yapar ve kuyuyu çıkarır. Sonra da boruyu döşer, kuyuyu kapatır, pompayı takar. Tabii 30 seneye yakın suyu çeker geçenlerde su kesilir. Büyük oğlu takılır: - Baba yeniden kazalım. - Hadi len ordan...... Tatlı dilli güleryüzlü olabilmek... Hayatın her anında ve yaşamında tatlı dilli ve güleryüzlü olabilmek. Hayatını O’nun rızası ile O’nun rızasına uygun yaşayarak O’nun rızasını alabilmek değil midir? O’nun sevgi denizinden alarak O sevgiyi insana dağıtmak ve hayatı paylaşmak değil midir bütün uğraşlar. Efendimize RABB’ül alemin demiyor mu: “Ey Peygamber eğer onlara karşı kırıcı, huysuz, katı yürekli ve sert olsaydın etrafından dağılır giderlerdi.” (Al-i İmran: 3/159) Ve bir hadiste Efendimiz şöyle buyuruyor: (Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. Tirmizî, Birr, 36. Atalarımız: Tatlı dil yılanı ininden, acı dil insanı dininden çıkarır Diyerek, bu hususu çok güzel bir şekilde özetlemişlerdir. İşte bu hususu anlatan bir hikaye: “Küçük bir kız çocuğu, bir parkta Lollarda Kültür Haftası ollarda gerçekleşen Interkulturellewoche haftasında Stadt Lollar bünyesinde “Toleranz Fordern Kompetenz Starken Vielfalt“in düzenlemiş olduğu programa Lollar Belediye Başkanı Wiezcorek ve Evangelische Kirsche - Yezidische Verein - Türk Federasyonu Lollar ve IGMG Lollar (Gemeinde der guten L Sitten e.V) Yöneticileri - Yerel gazeteciler - Okul Müdürleri (GrunschleClemens Brentano Schule) ve vatandaşların yüksek katılımıyla (100150) kişi toplu olarak ilgili mekanlarda yarım saat süreyle bilgilendirme brifingi verildi ve en son olarak IGMG Lollar şubesinde topluca herkese yemek ve içecek ikramı yapıldı. özel köşe bir bankın üzerine oturmakta olan çok üzüntülü ve hiç tanımadığı bir adama gülümseyerek bakmış. Küçük kızın bu gülümseyişi adamın moralini düzeltmiş ve kendisini daha iyi hissetmesine sebep olmuş. Adam bu moral içinde, yakın bir geçmişte kendisine yardım etmiş olan bir dostuna teşekkür etmediğini hatırlamış ve hemen bir teşekkür notu yazarak bu dostuna göndermiş. Arkadaşından teşekkür notunu alan dostu o kadar çok memnun olmuş ki, bu memnuniyet içinde, her öğlen gidip yemek yediği lokantadaki garsona yüklü miktarda bahşiş vermiş. Garson, ilk defa almış olduğu böyle bir bahşiş karşısında tabi ki çok sevinmiş. Bu sevinç içinde, kazandığı paranın bir kısmını, akşam eve giderken, her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasının içine koyuvermiş. İki gündür boğazından aşağı bir lokma geçmeyen bu fakir adam, garsonun yaptığı bu yardıma öyle çok sevinmiş ki, hemen lokantaya gidip ilk defa karnını güzel bir şekilde doyurmuş. Sonra da, bir apartmanın bodrum katında bulunan bir odadan ibaret evine doğru sevinç ıslıkları çalarak yürümeye başlamış. Neşeli, neşeli yürürken, bir saçak altında soğuktan titreyen bir köpek yavrusu görmüş ve hemen bu yavruyu kucağına alıp evine götürmüş ve karnını güzelce doyurmuş. Karnı doyan ve gecenin soğuğundan kurtulan, küçük köpek yavrusu da çok mutlu olmuş. Sıcak odada sabaha kadar sağa sola koşuşturmuş durmuş. Ancak apartman da, gece yarısına doğru bir yangın başlamış ve etrafı dumanlar sarmış. Dumanı koklayan köpek yavrusu başlamış acı, acı havlamaya. Köpeğin sesine önce fakir adam uyanmış, daha sonra da apartman sakinleri uyanıp, birer birer kalkmışlar. Apartmandaki vahim manzarayı görmüşler. Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan çocuklarını kucaklayıp dışarı çıkarmışlar ve onları ölümden kurtarmışlar… ” Bütün bunları düşünerek.... Bir gülümseme bir tatlı dil nelere ve nerelere gideceğini düşünerek. Bir gülümseme ile bir tatlı dille ailemizi mutlu ederek kendimize çeki düzen verelim. En güzel günler sizin olsun efendim. Sizleri emanetin sahibine emanet ediyorum. Selam ve dua ile. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 30 ➤Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433 bulmaca
Benzer belgeler
PDF SAYI 96 - Hayat Online
Bayram tüm insanlık için hayırlar
getirsin.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
PDF SAYI 108 - Hayat Online
kişilerin insanlık onuruna da saygısı yoktur.”
Erol Pürlü ayrıca, emniyet kurumlarından, cami ve Müslümanlara karşı yapılan saldırıları sistematik bir şekilde kaydetmelerini ve failleri caydıracak ...