PDF SAYI 96 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 96 - Hayat Online
Sayfa: 12 Sayfa: 21 HASENE Derneği Kurban Kampanyasına Hazır ATİB Remscheid’de Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Bed-i Besmele Töreni Yapıldı Yeni Yönetim Kurulu’nu Seçti (KRV) Eyaleti Uyum ve Teknoloji Bakanı Sevnja Schulze Sayfa: 13 Sayfa: 14 “Türk Beyin Göçü Bizim İçin Çok Vahim Bir Durumdur” Hayat Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir Aylık Ücretsiz Gazet e / Ko sten lose Monatlic he Zeitung • S a y ı / N r . : 9 6 • Yıl/Ja hre: 11 • Eylü l / September 20 14 / Zilkad e 1435 BİLGE Başbakan Sayfa: 08 Dini İstismar Eden Büyük Bela: Terörizm Dr. Yusuf IŞIK 05 Mahmut AŞKAR Kurban; Teslimiyet ve Adanmışlığın Zirvesi Murat KUBAT 09 İnandığı Gibi Yaşamak 15 İhsan ÖNER Gurbet Mektupları 9 M.Salih AYDIN Hangi Vatan 17 Dil Sınavı Şartı Avrupa Hukukuna Aykırı 21 Muhterem DİLBİRLİĞİ 07 IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin IGMG Kadınlar Teşkilatı Ramazan Boyunca Hayırda Yarıştı Mazlum M azlum vve eM Mağdurlar ağdurlar İçin El Ele IGMG S Sosyal osyal Y Yardım ardım Derneği | IGMG H HilfsSozialverein e.. V V.. ilfs- und S ozialverein e T +49 2237 92942-11 | F +49 2237 92942-42 www.hasene.org www.hasene.org | [email protected] [email protected] | haseneorg haseneor g — Havale için bank a bilgileri | B ankverbindung: Havale banka Bankverbindung: Sahibi | Kon toinhaber: IGMG H ilfs- und SSozialverein ozialverein e Hesap Sahibi Kontoinhaber: Hilfse.. V V.. Banka | Bank reissparkasse Köln Banka Bank:: K Kreissparkasse OKSDE 33 IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: C COKSDE Amaç | V Ver erwendungszweck: Amaç Verwendungszweck: K urban Kampanyası Kampanyası | Kurban-Kampagne Kurban-Kampagne 2014, [[Adresiniz Adresiniz | A dresse] Kurban Adresse] Kurban K urban bedeli Kosten K osten für Opfertier ein O pffertier KURBANLA YAKLAŞ VE PAYLAŞ 100 100€* €* TEILE MIT IHNEN UND KOMM ALLAH NÄHER Kurban Kampanyası | Kurban-Kampagne vom 23.08. - 05.10.2014 * Tüm masraflar kurban bedeline dâhildir. | Alle Kosten sind im Preis für ein Opfertier enthalten. Fotoğraf | Foto: Kırgızistan, 2013 | Kirgisistan, 2013 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Bilge Başbakan [email protected] Impressum / Künye S Sinan AKTÜRK ri caiz ise katletmesi Batı tarafından anlaşılmak istenmiyor. İnsanlar insani tepkilerini sadece gösteri yaparak ortaya koymak isterlerken sanki savaş ortamındaymış gibi karşılık görüyorlar. İngiltere`de, İspanya`da benzer olaylarda polis bir travma içerisinde olaylara müdahale ediyor. Katil İsrail Hükümeti; Gazze`de masum binlerce insanı katlederken ses çıkarmayan Batı, kendisini savunma niyetiyle karşı koyan insanlara terörist muamelesi gösteriyor. Bu iki yüzlü tavra İsrail içerisinde aklı selim insanlar ve tüm dünyadaki aklı selim Yahudiler de tepkilerini gösteriyorlar. Kısacası zulüm payidar olmaz. Siz zulüm etmeye devam ederseniz İlahi Adalet bu yaptığınız zulümleri bir gün mutlaka sizin ayağınıza dolaştırır. Allah`ın adaletinden kimse kaçamaz. Bu dünyada da öbür dünyada da. Malumunuz 10 Ağustos 2014`te Türkiyemizde ilk defa halk oyuyla seçimi yapılan Cumhurbaşkanlığı yarışını Recep Tayyip Erdoğan kazandı. Bizler de izin dolayısıyla araba ile gittiğimiz ülkemizde Kapıkule`de oyumuzu kullandık. Cumhur`un ilk defa oyuyla seçtiği başkanı yine cumhuriyet tarihimizde olmamış bir olgunluk ve nezaketle halef selef evsahipleri birbirlerini ağırlayarak devir teslim yaptılar. Bu güzel geleneğin tüm devlet kurumlarında ve tüm ülkedeki kurumlarda aynı şekilde devam etmesini temenni ediyoruz. Daha öncesinde Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu`nun AKPARTİ Genel Başkanı olması ve Türkiye Cumhuriyetinin 26. Başbakanı olmasının gelişimini hep birlikte takip ettik. Artık insanımız tabiri caiz ise eski Türkiyedeki gibi kavga döğüş, sandalyelerin havalarda uçuştuğu kongreleri istemiyor. İstişareler sonucu herkesin benimsediği bir adayın -ki bu gelenek Milli Görüş Camiasında olduğu günden beri uygulanmaktadır- seçilmesi herkes tarafından kabul görmektedir. Artık insanımız cazgırlık değil sükünet istiyor. Devlet kurumları arasında koordine isti- Buradan hareketle Türkiye Cumhuriyetinin yeni Başbakanı`nın BİLGE BİR BAŞBAKAN olduğunu görüyor ve bunun Türk insanı ve insanlık alemi için bir güzel kazanım olduğunu düşünüyoruz. Allah utandırmasın, yar ve yardımcısı olsun. yor. Birbirine rakip veya düşman değil birbirinin eksiğini tamamlayan kurumlar istiyor. Belki zaman zaman Recep Tayyip Erdoğan hükümetleri döneminde bazı kurumlar arasında sürtüşmeler oldu. Ama bu sürtüşmeler zamanla karşılıklı anlayışa dönüştü. Böyle geçiş dönemlerinde bu tür olayların olması tabii karşılanabilir. Sayın Ahmet Davutoğlu döneminin de aynı şekilde ve daha da iyi olması için dua ediyoruz. Davutoğlu teorisyen ve akademik kimliğinin yanında bürokat ve siyasetçi kimliği ile Türk insanının ve dünyadaki pekçok kişi ve milletin takdirini kazanmış bir şahsiyettir. Üniversite yıllarında okudugum “Stratejik Derinlik” kitabını Sayın Davutoğlu Dışişleri Bakanı olduğunda bir kere daha ve sindire sindire okudum. Sayın Davutoğlu`nun bu kitapta yazdıklarını kademe kademe uygulamaya koyduğuna şahit oldum. Bir insanın yapacağı şeyleri önceden planlayarak ve bilerek yapması devlet geleneği açısından gerçekten önemli diye düşünüyoruz. El yordamıyla değil bulunduğu zamanın ve zeminin şartlarına göre ve tarih ışığında olaylara yaklaşmak ve çözmek daha kolay ve insanlığın daha faydasına olur diye düşünüyoruz. Buradan hareketle Türkiye Cumhuriyetinin yeni Başbakanı`nın BİLGE BİR BAŞBAKAN olduğunu görüyor ve bunun Türk insanı ve insanlık alemi için bir güzel kazanım olduğunu düşünüyoruz. Allah utandırmasın, yar ve yardımcısı olsun. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun. Not: Kıymetli Dostum Mehmet Kahraman Bey`in Yeğeni izin dönüşü geçirdiği trafik kazasında Hakk`ın rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Cenab-ı Alah’tan rahmet diliyoruz. Yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. Bir Fatiha rica ediyoruz. Kıymetli kardeşimiz İrfan Altınküpe`nin evladı bir iş kazası geçirmiştir. Geçmiş olsun der Cenab-ı Allah`tan acil şifalar dileriz. HAYAT Yayın Kurulu Aylık Ücretsiz Gazete Eylül - September 2014 Zilkade 1435 Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş, Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin, Mustafa Uyanık, Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz, M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk, İskender Güngör, Ali Atik, Halit Erdemir Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sinan AKTÜRK editör Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz. hasbihalhasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal evgili dostlar! Dünya güngeçtikçe insanlık ekseninden çıkmaya devam ediyor. Özellikle İslam cografyasında yaşananlar ve nereden çıktıkları belli olmayan, her gün başka başka çeşitlerinin piyasaya sürüldüğü, sanki film platolarında rol kesen artistler gibi bir sürü sözüm ona insan müsvettesi medyada boy gösteriyor. IŞİD diye bir belayı aynı EL-KAİDE gibi insanlığın başına bela eden Batı dünyası yine üç maymunu oynayarak doymayan midelerini ve beyinlerini tıka basa doyurmaya devam ediyor. Günlük 1 dolar gibi bir gelirle geçinmeye çalışan coğrafyalardaki insanları sömürerek sözde medeniyetlerini sürdürmeye çalışan Batı, ayağının altındaki toprağın kaydığının hala farkına varamadı. Tarihin pek çok döneminde özellikle de İslam coğrafyası diye adlandırdığımız topraklarda pek çok kez katliamlar yapan ve her yaptığı katliamdan sonra da kendi topraklarında karmaşalar yaşayan Batı, özellikle Körfez Krizi bahanesiyle yerleştiği Arap Yarımadasında savaşlar döneminde milyonlarca masumun kanına girdiği yetmiyormuş gibi, sözde çekildiği yerlerde ortaya çıkan hayvandan da daha aşağı seviyeye sahip devşirme örgütlere silah ve lojistik destek sağlayarak buralardaki toplumların birbirlerine düşmeleri için zemin oluşturuyor. Oluşan bu zemine baktığınızda yüzlerce yıldır bir arada yaşayan insanların sanki birbirlerini hiç tanımadıklarını ve birebirlerini insanlıktan hiç nasip almamış gibi katletmelerini medyada hergün artık kanıksamış bir şekilde izliyoruz. Bu olaylar meydana gelirken dünya kılını kıbırdatmıyor, sadece birkaç devletin sözde müdahalesi ile bir kaç bomba atarak bu vahşeti savuşturmaya çalışıyor. Buralardaki insanları değişik kategoriler bahanesiyle birbirine düşüren Batı, kendi arka bahçesinde ve evinde yaşadığı şok dalgalarıyla cin çarpmışa dönüyor. Mesela Amerika`da son dönemde yaşanan polisin orantısız güç kullanması ve savunmasız ve de maalesef siyahi gençleri tabi- ❬ ❬ 03 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: [email protected] Web: www.hayatonline.eu Baskı: Sunprint GmbH Offenbach HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ATİB Genel Başkanı İhsan Öner: Camileri Kim Kundakladı ve Bizi Niçin Dinlediniz? TİB Genel Başkanı İhsan Öner, bir hafta içine Berlin ve Bielefeld’de vuku bulan cami kundaklanması ve Alman Haber Alma Teşkilatı (BND)’nın Türkiye’yi dinlediği gibi, Almanya’da yıllardan beri toplum yararına faaliyet gösteren Türk kuruluşlarının da dinlenmiş olması üzerine yaptığı basın açıklamasında şöyle dedi: Son günlerde Almanya’da camilere saldırılan peş peşe gelmesinden duyduğumuz endişe ve üzüntüden daha çok, devlet ve hükümet yetkililerin, siyasilerin ve medyanın duyarsızlığı veya görmemezlikten gelmesidir. Berlin ve Bielefeld ‘ de camilerin yakılmasından birkaç gün sonra tekrar Bielefeld’de bir başka camiye yapılan saldırı, Müslümanlara karşı planlı bir terör eylemi şüphesini güçlendiriyor. Kundaklama sonucu çıkan yangınlara rağmen, siyasiler sessiz kalmasını anlamak mümkün değil! Öteden beri, NATO üyesi olmanın da ötesinde, Türkiye’nin Batı dünyasındaki en yakın dostu olarak bilinen ve yarım asrı aşkın bir zamandan beri üç milyon civarında Türkiye kökenli göçmenin yaşadığı Almanya’nın, Türkiye’yi ve Almanya’daki Türk kuruluşlarını dinlemesi, bizde hayal kırıklığı yaratmıştır. Alma istihbaratının, dost ve müttefik ülke Türkiye’yi ve yıllardan beri kanunlar çerçevesinde kamu yararına hizmet veren Türk kuruluşlarını da dinlemiş olmasını, dostluk ve karşılıklı güvenle asla bağdaştıramadığımız bir davranış olarak değerlendiriyoruz. Kundaklanan camilerin faillerinin bir an önce yakalanmasını ve saldırının perde arkasındakilerin ortaya çıkarılmasını yetkililerden beklediğimiz gibi, Türk kuruluşlarını dinleme konusunda da, yetkili ağızlardan tatmin edici bir açıklama bekliyor ve soruyoruz: Bizi niçin dinlediniz? A ❬ 04 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 haber Thüringen Araştırma Komisyonunun Nihai Raporu: “Sarsıcı ve Kaygılandırıcı Bir Durum” hüringen Eyalet Meclisi’nde açıklanan, NSU araştırma komisyonu nihai raporu üzerine IGMG Genel Sekreteri Mustafa Yeneroğlu bir açıklamada bulundu. “NSU araştırma komisyonunun nihai raporunun ardından Almanya’nın emniyet ve istihbarat birimlerinde şiddetli bir sarsılma gerçekleşmelidir ve konu bütün boyutlarıyla ele alınıp aydınlatılmalıdır.” ifadelerinde bulunan Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Rapor biz Müslümanları derinden sarsmıştır. Bu felaket karşısında kendimizi çaresiz ve savunmasız hissediyoruz. Bu neticeyi sıradan bir ‘ihmal’ olarak algılamak mümkün değil. Zira NSU’nun ortaya çıkmasından sonraki süreçte yaşanılan dosya imhaları, tanıkların ölümü ve devlet görevlilerinin inanılması güç hafıza kayıpları gibi hadiseler göz önünde bulundurulduğunda, bu algı daha da güçlenmektedir. İstihbarat ajanlarının korunmasının, aşırı sağcıların işlediği cinayetlerin aydınlatılmasından daha önemli görülmesi kabul edilemez bir durumdur. Böyle bir şeyin Almanya gibi bir ülkede mümkün olabileceğini hayal dahi edemezdik. Yine de bu korkunç eylemlerin T açıklığa kavuşturulacağına, sorumluların adalet önünde hesap vereceğine ve tüm emniyet sisteminin köklü bir reforma tabi tutulacağına dair inancımızı henüz bütünüyle kaybetmiş değiliz. Bu vesileyle, Thüringen Eyalet Meclisi araştırma komisyonunun üyelerine ortaya koydukları bu samimi ve şeffaf çalışmadan dolayı teşekkür ediyorum. Meselenin üzerine cesaretle giderek, durumun vehametini gizlemeye çalışmadan araştırmalarını sürdüren politikacıların olduğunu bilmek bizleri biraz da olsa teselli ediyor. NSU araştırma komisyonunun nihai raporundan kısa bir alıntı: Garaj Soruşturması olarak da bilinen ve Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe’nin kaçarak saklanmalarının ardından bulunmaları için başlatılan arama çalışmalarında tespit edilen dezenformasyon, hatalı organizasyon, olağan prosedürün dışında hareket etme ve başarıya ulaştıracağı muhtemel bilgilerin ve izlerin takibinde gösterilen ihmaller karşısında komisyon, bunların tümünün bir talihsizlik, aksilik veya hata olarak açıklanamayacağı kanaatine varmıştır. Arama çalışmalarında görev alan memurların tespit edilen bu büyük başarısızlığının ardında en iyimser tabirle ciddi bir ilgisizlik bulunmaktadır... Arama çalışmaları sırasında alınan yanlış veya alınması gerektiği hâlde alınmayan kararların çokluğu ve en temel çalışma standartlarının dahi gözetilmemiş olması kasıtlı bir sabotaja veya kaçakların bulunmasına engel olmaya yönelik bilinçli bir çabanın varlığına işaret etmektedir. 1998’den 2003 yılına kadar uzanan ve görev alan yetkililer tarafından yapılan ya da yapılmayan araştırmanın hikâyesi bu açıdan değerlendirildiğinde eşi benzeri görülmemiş bir felakettir. Almanya’da Camiler Yanıyor ve Hiç Kimse Bunu Umursamıyor lmanya’da birkaç gün içinde farklı şehirlerde üç cami kundaklanmıştır. Bu kundaklamaların ikisinde zanlılar ateşi caminin içinde daha fazla alana yayabilmek için için bizzat Kur’an-ı Kerim nüshalarını kullanmıştır. Böylece bu saldırıların, özellikle İslam’a ve Müslümanların inanç değerlerine yönelik olduğunu göstermişlerdir. Aynı zamanda Federal Almanya Hükûmeti’nin Federal Alman Meclisi’nde verilen bir soru önergesine verdiği cevaptan elde edilen sonuçlara göre, camilere ve müslümanlara yapılan saldırılarda bir artış gözlenmektedir. Ancak bu durum karşısında, Almanya çapında yayın yapan medya organlarının, camilerin A kundaklanması haberlerine çok az yer vermesi de ayrıca düşündürücüdür. Aynı şekilde bu olaylar hakkında çok az siyasinin olaylardan ancak birkaç gün sonra ve müslümanların bariz bir şekilde bu umursamazlığa şaşkınlıklarını ifade etmelerinden sonra beyanat vermeleri de üzüntü vericidir. Özellikle NSU skandalının ortaya çıkmasından sonra toplumun ve siyasetin bu son kundaklamalar karşısında şiddete ve nefrete karşı tavır alma yerine yine umursamazlık göstermeleri, çoğu müslüman için anlaşılamaz bir durumun da ötesindedir. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) olarak kime yönelik olursa olsun, cami, kilise, sinagog ve diğer ibadethanelere ve müntesiplerine yapılan her türlü saldırı ve şiddet eylemini büyük kararlılık ve nefretle bir kez daha kınıyoruz. Başka dini kurumların benzeri saldırılara uğradıklarında resmi makamların ve siyasilerin gösterdikleri hassasiyetin aynısını Almanya’daki Müslümanlara ve onların kurumlarına yönelik ırkçı saldırılar söz konusu olduğunda da göstermelerini bekliyoruz. Kamuoyunun bilgisine saygı ile duyurulur. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Dini İstismar Eden Büyük Bela: Terörizm [email protected] nsan, Kur’an-ı Kerîm’in ifadesiyle “En güzel sûrette (Ahsen-i Takvîm) üzerine” yaratılmıştır. İnsan, akıl ve şuur sahibi olması ve iradesinin bulunması sebebiyle diğer yaratılanlardan farklıdır. Toplumsal ilişkilerin sınırları hukuk kurallarıyla düzenlenmektedir. Ancak, örf-âdet, ahlak ve din kurallarının da hukuk kuralları gibi dünyada mevcut konjonktüre göre var olan yaptırım gücünün uygulanması durumunda ve insanî ilişkilere yön vermede katkıları inkâr edilemez. Din olgusu! Tarihsel olarak, ne kadar geriye gidilirse gidilsin, dinsiz bir topluma rastlamak mümkün değildir. Din, ilk insanla beraber var olan bir olgudur. Din, “Akıl sahibi şuurlu insanları kendi irade ve arzularıyla hak ve gerçeğe, mutlak doğruya götüren, insanlara saadet yollarını gösteren ve Peygamberlere gelen vahiylere dayanan ilâhî kanunlar manzumesi” olarak ifade edilmektedir. Din, öncelikle ferdin kendisine bakar. Sonra da ferdin içinde yer aldığı topluma bakar ve bu ikisinin barış içerisinde her iki dünya saadet ve selameti için kurallar koyar. Terörizm! Terör, büyük çaplı korku veren ve bireylerde yılgınlık meydana getiren bir eylem durumunu ifade ederken terörizm; siyasal amaçlar için mevcut durumu illegal yollardan değiştirmek amacıyla örgütlü, sistemli ve sürekli terör eylemlerini kullanmayı bir yöntem olarak benimseme durumudur. İslâm - Terörizm paradoksu! Dînin tanımına bakıldığında, dînin amaçladığı nihâî hedefin, insanları bu dünyada ve öteki dünya hayatında mutlu kılmak olduğu görülmektedir. Ve bu mutluluğa götüren yolun zorlama ile olduğuna dair bir hükme rastlamak mümkün değildir. Kur’an-ı Kerîm’deki; -“Resûlüm! Şübhesiz ki biz bu kitabı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir, kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.” (Zümer: 41) -“Ey Muhammed! Öğüt ver. Çünki sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.” (Gâşiye: 21 - 22) -“Dinde zorlama yoktur.” (Bakara: 256) Ayetlerden anlaşıldığu üzere, İslâm iyiyi ve kötüyü ortaya koyduktan sonra seçme işini fer- İ ❬ ❬ 05 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 Dr. Yusuf IŞIK dosya Terör örgütleri, cihad kavramını istismar ederek kendi çıkar ve emellerine alet etmektedirler. Başka bir deyişle, dînî kavramları ana ekseninden saptırarak zorlama te’vîl ve yorumlarla kendi heva ve hevesleri için kullanmaktadırlar. Terör örgütlerinin, cihad kavramını savaş ve öldürme ile özdeşleştirmeye çalışmasının altında değişik sebepler vardır. din kendi irâdesine bırakmıştır. Bu konuda herhangi bir zorlamanın olamıyacağı bahse konu âyetlerden anlaşılmaktadır. İslâm Dîni, bu âyetlerle insanlara en geniş mânâda din ve vicdan özgürlüğünü tanımaktadır. Halbuki terör, cebir ve şiddeti içermektedir. Yani, terörün olduğu yerde; şiddet, zorlama, yıldırma, korkutma, sindirme, baskı, kan ve göz yaşı...vb. vardır. Dinde zorlama olmadığına göre, terör, terörizm ve terörist eylem ve söylemler hiç bir zaman din ile bağdaştırılamaz ve de uzlaşamaz. Buna göre; Din ile terörizm kavramı arasında bir ilişki değil, çelişki mevcuttur. Cihad kavramı! Sözlükte çalışmak, uğraşmak, güç ve gayret sarfetmek, bir işi başarmak için elden gelen bütün imkânları kullanmak anlamlarına gelen Cihad, Dînî bir kavram olarak dînî emir ve yasakları öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına zorlama ve baskı uygulamadan öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya ve İslâm’ı tebliğe çalışmak, nefse ve dış düşmanlara karşı kırıp dökmeden mücadele etmek anlamına gelmektedir. Kur’an’da savaşı ifade etmek için “kıtâl” tabiri kullanılmaktadır. Oysa ki, Âyet ve Hadislere bakıldığında cihadın hemen hemen hayatın her safhasıyla ilgili iyilikler yolunda gayret etme, çalışma ve kötülüklerle mücadeleyi kapsadığı görülür. Hz. Muhammed (s.a.v); -“Gerçek mücahid, nefsiyle mücadele edendir” buyurmuşlardır. Buna göre; Cihad, hayatın gayesi olarak Al- lah’a kulluk etmek, bu uğurda nefsin meşrû olmayan arzularına karşı koymak ve şeytanla mücadele etmek, Allah ve Resûlünün koyduğu evrensel ölçülerin baskı, şiddet ve zorlama olmaksızın fert ve cemiyet hayatında uygulanmasına, toplum hayatında da yaygınlaştırılmasına çalışmak, İslâm’ı tebliğ etmek, ülke ve müslümanları her türlü tehlike ve haksız saldırılara karşı savunmayı içeren bir davranış biçimidir. Terör örgütleri, cihad kavramını istismar ederek kendi çıkar ve emellerine alet etmektedirler. Başka bir deyişle, dînî kavramları ana ekseninden saptırarak zorlama te’vîl ve yorumlarla kendi heva ve hevesleri için kullanmaktadırlar. Terör örgütlerinin, cihad kavramını savaş ve öldürme ile özdeşleştirmeye çalışmasının altında değişik sebepler vardır. Buna göre; - Öncelikle “Cihad” kavramı gerçek anlamından uzaklaştırılarak, sadece şiddet içerikli bir anlam yüklenmektedir. - “Cihad” kavramı, dînî literatüre ait bir kavram olduğu için, bu kavram ile gerçekleştirilen her türlü terörist eylemlere meşrû bir zemin oluşturulmaya çalışılmaktadır. - “Cihad” kavramı, din kisvesi altında yapılan her türlü eylem (öldürme eylemleri de dahil) din adına yapılıyor gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. ..................... İslâm Dîninin konuya bakışı ise şöyledir. Kur’an-ı Kerîm’deki; -“Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onun hayatını kurtarmak suretiyle yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Mâide: 32) -“Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin.” (İsrâ: 33) -“Kim bir mü’mini kasten öldürürse onun cezası, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allah bunu yapana gazâb etmiş, onu lânetlemiş ve onun için korkunç bir azab hazırlamıştır.” (Nisâ: 93) Bu ve benzeri âyetlerin hükümleri açık ve nettir. Haksız yere adam öldürmek günâh-ı kebâir yani, büyük günahlardan sayılmıştır. İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuştur; -“Müslüman; İnsanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” Bütün bu gerçekler apaçık ortadayken din motifi yapıştırılan terör örgütleri ne yapıyorlar? HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Terör örgütleri, Kur’an’dan sadece cihad ile ilgili âyetleri cımbızla ayıklamakta ve daha sonra kendi dogmatik felsefeleri çerçevesinde yorumlayarak mensuplarına bir dînî anlayış(!) olarak sunmaktadırlar. Böylece de sadece kendi dînî anlayışlarının hak ve esas olduğunu, kendi anlayışları dışındaki her türlü anlayışın dinden çıkmak olacağı fikrini çeşitli beyin yıkama metodlarıyla mensuplarına benimsetmektedirler. Dolayısıyla bu türden terör örgütlerine eleştiri getirmek ile dîne eleştiri getirmek bir tutulmaya çalışılmaktadır. Bu sayede örgütlerin görüşleri sor- ❬ 06 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 gulanamaz mutlak doğrular olarak kabul edilmektedir. Sonuç olarak; İşte bu yüzden din istismarı (dînin kötüye kullanılması), terör örgütlerinin istismar edebileceği diğer alternatiflere nazaran daha kolay ve etkili bir metoddur. Dîni ve diğer mukaddes değerleri kötüye kullanan terör örgütlerinin niyeti, insanların dinlerini yaşayarak mutlu olmalarını sağlamak değil, gerçekleştirdikleri terör eylemlerine dîni ve mukaddes değerleri kalkan yapmaya çalışmaktır. haber Din adına hareket ettiklerini iddia eden terör örgütleri, dîne ve dindarlara en büyük zararı vermektedirler. Terörün, dili, dîni, mezhebi, rengi, ırkı ne olursa olsun ayırım yapılamaz, mâsum ve mâzur gösterilemez. Onların ortak amaçları, cemiyeti zaafa uğratmak ve toplumsal huzuru bozmaktır. Çünki kargaşa ortamları, onlar için bulunmaz ortamlardır. Unutulmamalıdır ki; Sinekler bataklıkları severler. İşte esas toplumsal sorumluluğumuz, bataklıkları kurutmaktır. Zîra, çamur herkesin üzerine sıçrayabilir... BPN “Basel III”e Karşı Çözüm Arayışında Genel Başkan Aşıkoğlu Kredi Kısıtlamaları KOBİ’leri Yakabilir DİTİB Birimlerini Ziyaret Etti iyanet İşleri Türk İslam Birliği‘nin (DİTİB) Frankfurt’ta 17 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirmiş olduğu 15. Olağan Genel Kurulu‘nda oluşan yeni Yönetim Kurulunda, Yönetim Kurulu Başkanlığa seçilen Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, DİTİB Genel Merkez ve Sosyal Dayanışma Merkezi (ZSU) birimlerini ziyaret etti. DİTİB Genel Başkan Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, birimlerde görev yapan personelle tanıştı ve birimlerin yapısı ile ilgili bilgi aldı. Gerçekleştirilen ziyarette Genel Başkan Yardımcısı Suat Okuyan ve Genel Sekreter Dr. Bekir Albağa da hazır bulundular. Ziyaretler esnasında personel ile kısa süre sohbet eden Genel Başkan Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, “Çalışmalarımızı yeni bir ivme ile devam ettireceğiz. Bu dönemde hepimize çok büyük görevler düşmektedir. Özveriyle çalışan tüm personelimize teşekkür ediyorum” dedi. D asel III düzenlemesi, KOBİ’leri uzun vadeli kredi alma konusunda endişelendiriyor. Özellikle acil paraya ihtiyacı olan esnafların durumu daha da zorlaşacak. BPN, en kısa zamanda çözüm geliştirip bunu işletmelere sunacak. Almanya’da bankaların sermaye yeterlilikleri ve bu konudaki riskleri bertaraf etmeye yönelik düzenlenen Basel III Kriterleri, hem bankaları hem de küçük ve orta ölçekli işletmeleri (KOBİ) olumsuz yönde etkiliyor. Önümüzdeki aylarda yürürlüğe girecek yeni düzenlemeye göre bankalar, gelecekte karşılaşabilecek muhtemel krizlere karşı sermayelerini arttırmak zorundalar. Mali Hizmetler Federal Denetleme Dairesi (Bafin) tarafından sıkı kontrollere tabii tutulan bankalar, bu durumda kredi verme şartlarını zorlaştırıyor. Kredi başvurusunda bulunan şirketler, böylece bankalar tarafından finansal durumlarına yönelik daha detaylı kontrol ediliyor. Şirketlerin krediye başvurmaları durumunda risk derecelendirmesi yapılıyor. Şirketin finansal durumu riskli olarak derecelendiği takdirde ya yüksek faizli krediler veriliyor ya da başvurular tamamen reddediliyor. Şimdiye kadar daha esnek olan derecelendirme prosedürü, Basel III düzenlemesiyle daha kritik bir yol izliyor. KAÇINILMAZ ETKİLERİ OLACAK Polat Consulting adlı danışmanlık şirketinin Genel Müdürü Thomas Polat konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “KOBİ’lerin bankalarla olan işbirliklerinin B kaçınılmaz olduğu bir gerçektir. Basel III Kriterleri’nin getirdiği risk odaklı yaklaşımından özellikle KOBİ’lerin etkileneceği çok açık bir şekilde öngörülebilir” diye konuştu. KOBİ’lerin kalkınmasına yönelik faaliyet gösteren BPN’nin (Business Power Network) Basın Danışmanı Neslihan Yavuz ise, ‘’KOBİ’ler finansal açıdan uzun vadeli planlar yapmalı. Şirketlerin kredi alamama durumu zincirleme iflas sonucunu oluşturabilir. Bankalardan kredi alma ihtimalini yükseltmek için şirket sahipleri vergi ödemelerini düşürmek düşüncesiyle bilançolarını olduğundan az göstermekten kaçınmalılar” dedi. Bankalardan alınabilecek krediler dışında alternatif yöntemlerin de olduğunu açıklayan Yavuz, en kısa zamanda KOBİ’lerin taleplerini karşılayabilecek çözümler sunacaklarını duyurdu. BPN Hakkında BPN (Business-Power-Network) ilk kez 2011 yılında kurulmuştur. Almanya’da küçük ve orta ölçekli şirketlerin ticari olarak kalkınmasına yönelik faaliyet gösteren bağımsız ve tarafsız bir kuruluştur. “Birlikten güç doğar” sözünü ilke edinerek beraberlik ruhuyla üyelerini siyasi ve ekonomi alanlarında aktif lobi ve basın çalışmaları ile temsil eden, aynı zamanda ticari açıdan ihtiyaç duydukları her konuda destek olmayı, bilgilendirmeyi ve kolaylık sağlamayı hedef edinen BPN Network, muhasebe, finans, hukuk ve danışmanlık alanlarındaki uzman işbirliği ortakları ile üyeleri için etkin çalışmalar yürütmektedir. ATİB Genel Başkanı İhsan Öner: “Aile Birleşiminde Adalet Yerini Buldu” TİB Genel Başkanı İhsan Öner, Avrupa Adalet Divanı’nın (10.07.2014), itibariyle aile birleşimi için Almanca bilme zorunluluğunu kaldırmış olmasından dolayı aşağıdaki basın açıklamasını yapmıştır: Aile birleşimi çerçevesinde Türkiye’den, Almanya’ya gelmek isteyen eşlere 2007 yılından beri Federal Alman Hükümeti tarafından uygulanan, “Almanca dil bilgisi şartı”nın, Avrupa Adalet Divanı tarafından kaldırılmış olmasını büyük bir memnuniyetle karşıladık. Yıllardan beri büyük mağduriyetlere ve birçok yeni evliliklerin bozulmasına da vesile olan, Almanca lisan testi, hatırlanacağı gibi, özellikle Türkiye’den gelecek eşlerin önünü kesmek için yürürlüğe konmuş bir uygulamaydı. İnsanlık haysiyetini zedeleyen, bu ayrımcı ve adaletsiz kararın, Avrupa Adalet Divanı tarafından kaldırılmış olmasını, Türkiye’deki Alman Konsolosluklarının kapısında çile çeken eşler adına memnuniyetle karşıladık. Geç gelmiş olsa da, aile birleşimindeki adalet yerini nihayet bulmuştur. A HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 07 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 dosya Dil Sınavı Şartı Avrupa Hukukuna Aykırı Muhterem Dilbirliği · [email protected] lmanya, 2007 yılında CDU/CSU (Hristiyan Demokrat Birlik Partisi) ile SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) koalisyonu döneminde, zorunlu evliliklerin önüne geçeceği ve aile birleşimi yoluyla AB üyesi olmayan ülkelerden gelecek olan eşlerin Alman toplumuna entegrasyonunu daha kolay sağlayacağı düşüncesi ile Almanca bilme zorunluluğu şartını getirmişti. Uygulamaya konulduğu günden beri çeşitli platformlarda bu uygulamanın hukuka aykırı olduğu dile getirilse de, bu uygulamanın kaldırılması için gerekli adımlar atılmadı. Uygulamanın devam ettiği süre zarfında üçüncü ülkelerden aile birleşimi yoluyla Almanya’ya gelmek isteyen birçok kişi dil şartını yerine getiremediği için vize alamadı. Dil şartının kaldırılması konusundaki örnek davada, davacı Doğan’ın eşi 1998 yılından beri Almanya’da yaşamaktadır ve bir şirketin müdürlüğünü yapmaktadır. Doğan, önceden eşiyle dinî nikahlı olarak evlidir ve 1988 ile 1993 yılları arasında çiftin 4 tane çocuğu dünyaya gelmiştir. Aile birleşimi vizesi için yapılan müracaatların sonuncusunun, 2012 yılında, Doğan’ın Almanca bilmediği ve okur yazar olmaması sebebiyle dil öğrenme imkânının olmayacağı gerekçesiyle, reddedilmesi üzerine, Doğan Berlin İdare Mahkemesi’nde dava açar. Davacı Doğan, müracaatında, Almanya tarafından 2007’den itibaren uygulamaya konulan, aile birleşimi ile Almanya’ya gelecek olanlara yönelik dil şartı uygulamasının, Türkiye ile AB arasındaki anlaşmalara ve yerleşme serbestisine aykırı olduğunu, aynı zamanda da “Standstill” şartını zedelediğini iddia eder. Berlin İdare Mahkemesi, davacının iddia ettiği hususların açıklığa kavuşturulması amacıyla davayı Avrupa Birliği Adalet Divanı’na (ABAD) tevdi eder. ABAD’a gelen davada Savcı P. Mengozzi, ABAD başsavcılığının bu konudaki görüşünü 30 Nisan 2014 tarihinde bildirdi. Savcılığın, ABAD’ın ilgili dairesine gönderdiği müracaatında, Almanya’nın 2007 yılında uygulamaya koyduğu üçüncü ülkeler için aile birleşiminde dil şartının, genel olarak Türkiye’den gelecek olanlar için uygulanamayacağını, bu dil şartı uygulamasının AB ile Türkiye arasındaki ortaklık anlaşmalarına aykırı olduğunu ve yerleşme serbestisi açısından yeni durum yarattığı için “Standstill” şartına aykırı olduğunu belirtti. Savcı ayrıca, aile birleşiminde uygulanan dil şartının, aile birleşimine ilişkin 2003 tarihli AB yönergesine de aykırı olduğunu ve dil şartı uygulamasının aile birleşimini güçleştirdiğini belirtti. Öte yandan, Berlin İdare Mahkemesi tarafından yöneltilen soruya verilen cevapta, bilhassa Almanya’nın aile birleşiminde dil şartı getir- A Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda (ABAD) görülen ve Almanya’ya karşı açılan davada, ABAD savcısı P. Mengozzi, üçüncü ülkelerden aile birleşimi yoluyla gelecek olanlara konulan dil şartının Avrupa Birliği hukukuna aykırı olduğu yönünde görüş bildirdi. mesinin ana sebeplerinden biri olan zorunlu evliliklerin engellenmesi amacı göz önüne alındığında bu şartın aşırı bir uygulama olduğu yönünde görüş bildirdi. ABAD’a yöneltilen ikinci soru ise, uygulanan dil şartının AB aile birleşimi yönergelerine uygunluğu sorusuydu. Savcı Mengozzi, önüne getirilen davada, esasen birinci soruya verilen cevapla meselenin açıklığa kavuşturulduğunu belirtmektedir. Savcı yine de bu soruya cevap vererek, aile birleşiminde dil şartının AB aile birleşimi yönergelerine de aykırı olduğunu, olay ve şahısların özel durumları göz önünde bulundurulmaksızın vize talebinin reddedilmesi kararının hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Savcı, vize talebi incelenirken ailenin küçük çocuklarının olmasının, vize talebinde bulunan eşin bulunduğu yerde kursa gitme ya da dil öğrenme materyallerine ulaşma imkânının ve hatta münferit olarak eşin okur yazar olmayışının dahi değerlendirilmemesini hukuka aykırı bulduğunu ifade etmiştir. Savcının ikinci soruya verdiği cevap, bir bakıma Almanya’nın bu konuda hukuku hiçe sayan uygulamalarını da gözler önüne sermiştir. Almanya, şimdiye kadarki uygulamalarda, aile birleşimi için yapılan vize başvurularında, kişilerin yaşını, okur yazar olup olmadığını, eğitim seviyesini ve engelli olup olmadığını hiç dikkate almamaktaydı. Aynı şekilde, kurs yerlerinin yüzlerce kilometre uzakta olması, ders materyallerine ulaşım ve kurs maliyeti gibi hususların vize taleplerinde hiç değerlendirilmemesi söz konusuydu. ABAD savcılığının baktığı bu davada (C138/13) kararın verilmesi aylar sürebilir. İlgili daire, bu konularda genellikle savcılığın görüşünü takip etmektedir. Fakat asıl önemli olan nokta savcılığın bildirdiği görüştür. Savcılığın her iki soruya ilişkin görüşü, davada siyasi bir karar verilmesi ihtimalinin de önüne geçmektedir. ABAD’dan Almanya’nın aile birleşiminde uyguladığı dil şartını kaldırması beklenmektedir. Bu yönde daha önce 2011’de Hollanda ile ilgili ve 2012’de Avusturya ile ilgili verilen kararlarda, bu iki ülke için aile birleşimlerinde dil şartının kaldırılması sağlanmıştır. 2012’de AB Komisyonu tarafından Almanya’ya karşı AB ortaklık sözleşmelerine aykırı davrandığı için soruşturma başlatılmıştır. Almanya bu soruşturmaya karşı şimdiye kadar hiçbir reaksiyon göstermemiştir. ABAD önünde görülen söz konusu davaya ilişkin savcılığın görüşü ile Almanya, göçmen hakları açısından iyice baskı altına alınmıştır. Bu açıdan, aile birleşimlerinde getirilen dil şartının bu dava ile kaldırılacağını düşünmek, bir iyimserlikten öte, hukuk kaidelerinin gereğidir. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 08 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 ropörtaj IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin IGMG Kadınlar Teşkilatı Ramazan Boyunca Hayırda Yarıştı amanını, emeğini esirgemeyen IGMG Kadınlar Teşkilatı yönetimi, bu Ramazan ayı boyunca 32 bölgede düzenlenen, 280’i aşkın program dahilinde, yaklaşık 15 bin kişiye hitap etti. Bu çalışmanın başında bulunan IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin sorularımızı yanıtladı. Soru: “IGMG Kadınlar Teşkilatı Ramazan ayını nasıl geçirdi, nasıl böyle bir sonuca vardınız?” IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin: “Londra’dan Üsküp’e, Rotterdam’dan Berlin’e, Stockholm’dan Viyana’ya kadar her yere ulaşmaya çalıştık. ‘Gayret bizden, netice Rabbimizden’ dedik. Mevcut ve emektar yöneticilerimizle, mensuplarımızla, farklı kuruluşlarla, siyasilerle bir araya gelerek sofralarımızı, dualarımızı, bilgilerimizi, duygularımızı paylaştık.” Soru: “Ne tür hizmetler sundunuz?” HŞ: “Seminerler düzenleyerek, Ramazanın faziletini, zekat ve fitrenin önemini anlatmak için yoğun bir şekilde çalıştık. Bu mübarek ayı bölge ve şube idarecilerimizle, üyelerimiz ve cemaatimizle buluşmak, sohbetler yapmak için bir fırsat olarak değerlendirdik.” Soru: “Kimler bu çalışmalara dahil oldu?” HŞ: “IGMG Kadınlar Teşkilatı İrşad Başkanımız Nermin Şeker hocamız ve Sosyal Hizmetler Başkanımız Selma Zor hanımefendi aylar öncesinden gerekli hazırlıkları yapıp, Ramazan ayı boyunca ciddi takiplerle, yoğun bir tempoyla bütün MYK’mız bir arada çalıştık. Ramazan boyu IGMG Genel Merkez KT MYK üyeleri olarak bölgelere seferber olduk. Ayrıca GM hatibelerimiz, bölge idarecilerimiz ve hatibelerimizle gidilmeyen bölge ve şube bırakmamaya çalıştık.” Soru: “Hangi ortamlarda düzenlediniz?” HŞ: “Salon, cami, lokal, lokanta, ev ortamında, mukabele gruplarına, tefsir halkalarına, genelde iftar öncesi bazen iftar sonrası, teravih sonrası, sahur öncesi pogramlarda.” Soru: “Niçin böyle bir organizasyona ihtiyaç duydunuz?” HŞ: “Ramazanın faziletini ve maneviyatını yaşatmak, zekat ve fitrenin önemini anlatmak için. Müminlerin mali ibadetlerini yerine getirmelerine yardımcı olmak, onları rahatlatmak için. İhtiyaç sahiplerinin hakkını verebilmek için. Kısacası sorumluluğumuz gereği vazifemiz olduğu için.” Soru: “Hangi konulara değinildi?” HŞ: “Ramazanın anlamı, nasıl eda edilmesi gerektiği, yardımlaşma ve paylaşma ayı olduğu, Ramazan kumanyalarında yaşanan tecrübeler gibi kapsamlı konulara yer verdik. IGMG’de ve Kadınlar Teşkilatındaki gelişmeler, açılan okullar, kurumlarımız, Genel Merkez’e ve camilere üyelik gibi çeşitli konulara yer verdik. Ama ağırlık infak konusuydu. “Müminlerin malından zekat al ki onunla kendilerini arındırmış ve mallarını bereketlendirmiş olursun’ ayetinden (Tevbe 9;103) yola çıkarak zekatın önemi vurgulandı.” Soru: “Nasıl, hangi metodlarla?” Z “Afrika’da da bir insanı açlıktan kurtarmak, Myanmar’daki bir müslümanı esaretten kurtarmak, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin dini özgürlüğü için mücadele etmek, zulüm altındaki her insanı zalimin elinden kurtarmak, dünya barışı için çaba sarfetmek ne kadar önemliyse, Avrupa’daki gençlerimizin imanını kurtarmanın da bir o kadar önemli olduğuna değindik. Bunlara kim katkıda bulunmak istemez?” HŞ: “Genelde sadece selamlama konuşmalarıyla yetinemezdik. 1-2-3 saat süren seminerlerimizi slayt sunumlarımız ve klip projeksiyonlarımızla desteklememiz ilgiyle ve memnuniyetle karşılandı. Buralarda zekat/fitre zarflarımızı dağıttık.” Soru: “Kliplerde neleri yansıttınız?” HŞ: “Yapılan yardımların ulaştığı yerlerde yaşanılan olayların görüntüleri ilgiyle izlenip, duygu dolu anlar yaşandı. Hanımların dağıtımlara dahil olması memnuniyetle karşılandı. İnfak çalışmalarımıza müspet bir şekilde yansıdı. Buna fırsat veren ve emeği geçen bütün kardeşlerimize teşekkür ederim.” Soru: “Ramazan bizim için neden bu kadar önemlidir?” HŞ: “Recep Allah’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise mü’minlerin ayıdır” buyurur Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v). Recep ayında kulluğumuzu gözden geçirdik, Şaban ayında ümmet bilincimizi pekiştirdik, Ramazan geldiğinde ise hem Rabbimize yakınlık hem Habibine yakınlık devam ederken mü’minlere yakın olmak için de gayret ettik. Bir araya gelip mukabeleler okuduk, teravihler kıldık, iftarlar yaptık, malımızı kirinden arındırıp ihtiyaç sahiplerine zekat, fitre, sadakalarımızı ulaştırdık.” Soru: “Ramazanı bir teşkilat mensubu nasıl anlamalı?” HŞ: “Ramazan, nimet ayı, şükür ayıdır! Her nimetin şükrü kendi cinsinden ödenir. Hidayetimizin, imanımızın şükrünü, hizmet ederek öderiz; malımızın şükrünü infak ederek, fitre, zekat, sadakalarımızla öderiz; bedenimizin şükrünü, na- maz, oruç, hac, hizmet ile öderiz; aklımızın şükrünü Kur’anla, okumakla, tefekkürle eda ediriz.” Soru: “Programlara katılanlar nasıl değerlendirdi?” HŞ: “Genel merkez yönetiminin yaptığı çalışmalarda katılımlar yüksek olup, motivasyon ve gayretin arttığı gözlendi. Bizzat bölge ve şubelere GM, KT, MYK olarak inmemiz memnuniyetle karşılandı. Bütün bu çalışmalar sonucunda kilometrelerce ötedeki kardeşlerine yardımda bulunup, kardeşlik bağlarını güçlendirmek, ümmet bilincini pekiştirmek isteyen bağışçılar sadaka, fitre ve zekâtlarını IGMG’ye teslim etmenin huzurunu yaşadılar.” Soru: “Nedir bağışçıları motive eden?” HŞ: “Afrika’da da bir insanı açlıktan kurtarmak, Myanmar’daki bir müslümanı esaretten kurtarmak, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin dini özgürlüğü için mücadele etmek, zulüm altındaki her insanı zalimin elinden kurtarmak, dünya barışı için çaba sarfetmek ne kadar önemliyse, Avrupa’daki gençlerimizin imanını kurtarmanın da bir o kadar önemli olduğuna değindik. Bunlara kim katkıda bulunmak istemez?!” Soru: “Ramazan programlarının yanı sıra neler yapıldı?” HŞ: “Programlara gidildiğinde bölge ve şube idarecilerimizle buluşmak için fırsat bildik. Ramazan sohbeti dışında da toplantılar yapıp, yaşanılan sıkıntılar, yapılması gereken programlar ve projeler, üyelikler, sorumluluklar hakkında görüşmeler yaptık. Güzel hizmetlerin devamı için, mutlaka genel merkezin desteklenmesi, Milli Görüş’e aidiyet mensubiyet maddi destekten de geçtiğini hatırlatıp, başta bütün idarecilerimizi teşvik ettik. Yaz kurslarımızı, hafızlık yapan talebelerimizi, camilerimizi, kurumlarımızı ziyaret ettik, sıkıntılarını ihtiyaçlarını dinledik. Ayrıca dünya gündeminden dolayı Filistin Gazze için özel dualarda bulunduk.” Soru: “Hatice hanım, son olarak neler aktarmak istersiniz?” HŞ: ‘‘Ramazan ayında yapılan faaliyetlerle manevi hoşnutluk yaşandı, çok yoğun ve yorucu oldu ama herşey sevgiyle muhabbetle yapıldı ve değdi elhamdulillah. Ramazan öncesi ve Ramazan ayı boyunca üzerilerine düşen vazifeleri en güzel şekilde yerine getirmek için gayret eden bütün teşkilat mensuplarımıza ve özellikle gecesini gündüzüne katıp harıl harıl çalışan Kadınlar Teşkilatımıza canı gönülden teşekkür ediyorum. Rabbim kat kat mükafatlandırsın. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek için seferber olan kardeşlerimizin de Rabbim bütün ihtiyaçlarını gidersin, hayır dualarını kabul etsin, dünyada da ahirette de iyilikler ihsan etsin. Allah (cc) emeği geçen bütün kardeşlerimizden razı olsun. Daha nice hayırlı hizmetlerde buluşmak ümidiyle. Teşekkür ederim. IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin sözlerini Mü’minun suresi 61. Ayetle bitirdi: “İşte onlar iyiliklere koşarlar ve iyilik için yarışırlar” diyerek sözlerini sonlandırdı. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hangi Vatan [email protected] nsanlık tarihinin hiçbir döneminde insanoğlu bugünkü kadar hareketli olmamıştı. Bunu, teknolojik gelişmelere borçluyuz. Sermaye küreselleştikçe, şirketler de buna paralel olarak yeryüzüne dağılıyor. Bu şirketlerde çalışmak isteyen vasıflı-vasıfsız elemanlar da, ekmek parasını kazanmak için bazen ülke sınırları içinde, bazen de ülkelerarası düzeyde hareketliliği göze alabiliyor. Gurbet türkülerimizin çoğunluğu, ulaşımın, iletişimin çok zor şartlarda sağlandığı dönemlere aittir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun son 2013 yılı raporuna göre dünyada 231 milyon insan kendi ülkesinin dışında göçmen olarak yaşıyor. Bu göçmenlerin yarıdan fazlası ise, Avrupa Birliği ve diğer sanayileşmiş Batılı ülkelerde yaşamaktadırlar. Başka bir ifadeyle, bunlar genellikle gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerden Batı’ya göç etmiş işçi veya ilticacı konumundaki insanlardır. Bir taraftan insanlar, geçim temin etmek için doğup büyüdükleri diyarlardan, “aşrı aşrı memleketlere”, ecnebi ülkelere göç ederken, diğer taraftan da; “vatanın bir karış toprağı uğruna”, günümüzde olduğu gibi, kendilerini feda etmekten çekinmiyorlar. İşte böylesi bir zaman diliminde, özellikle anavatanın dışında yaşayanlar için “vatan” mefhumunu anlamaya ve irdelemeğe çalışacağız. Biz Türkler; “Ana gibi yâr, vatan gibi diyar olmaz!” demişiz… Peki ya başka diyarları vatan tutmak mecburiyetinde kalanlarımız?... Onlar için vatan; doğdukları yer, doydukları yer, yoksa aidiyet duygusu besledikleri yer midir? “Vatanın evlatları özge kapılarında Nice derbeder düşüp” Türk Dünyası’nın en büyük şairlerinden Bahtiyar Vahabzade 1972 yılında Berlin’de ilk defa karşılaştığı Türklerle sohbet ederken içlerinden birisi; Nerde karnım doyuyorsa, ora vatandır bana” babından bir söz sarf etmiş olmalı ki, o husus şiirde şöyle terennüm edilmiş: “Nerde karnım tok ise, ora vatandır bana, Diye kahkaha çekti. O, bu kahkahasıyla yüzüme sille çekti.” “Çöreg (Ekmek) Veten” veya “Çörek Saadet” adlı şiirlerinde, böylesi vatan tanımlamasına şiddetle karşı çıkarken, şöyle der: İ “Sen veteni çöreğe (ekmeğe) nece gurban eledin Burada çöreg kazanıp özünü de itirdin.” ❬ ❬ 09 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 Mahmut AŞKAR dosya Felsefî anlamda vatan; kişinin aslında kendine dönmesi ve kendini bulmasıdır. Sılaya veya vatana yolculuk; biraz da epey uzak kaldığımız, ihmal ettiğimiz kendimize dönüşten başka bir şey değil ki zaten... Doğrudur; buralarda ekmek kazanmak için gelenlerin bir kısmı kendisini yitirmiş olsa da, hâlâ dinamik bir Avrupa Türk’ünden bahsedebiliyorsak, onu da kendini yitirmemişlere borçluyuz. Şimdi bütün meselemiz; burada ekmeğini kazanırken kendini yitirmemek olmalı! Onun için de, gurbette vatan yaşanmalı, gurbet vatana dönüşmeli... İsmail Gaspıralı; “Türk’ün vatanı, Türkçe’nin konuşulduğu yerdir” diyor. Bundan hareketle; Avrupa Türklerinin en öncelikli meselesi olarak son yıllarda her fırsatta dillendirdiğimiz, Türkçe’nin yaşatılması konusu, aynı zamanda yeni nesillerin, (mesela) Almanya’ya nasıl bir “vatan” tarifi getirecekleriyle alâkalıdır. Tersinden okuduğumuzda ise; Türkçe’nin unutulduğu bu diyarlarda artık Türk de yoktur! Olsa olsa, ataları Türk olan Almanlar vardır. Arif Nihat Asya’nın, “Vatan ettim sizi ey topraklar Beş vakit damgalayıp anlımla” diyerek veciz bir şekilde tarif ettiği vatan, aynı zamanda Avrupa Türkü’nün göç ettiği topraklara niçin “vatan” diyemediğine de bir izahtır. Çocukluğumda, babamla buğday biçimine gittiğimizde, yanık sesiyle okuduğu bir türkü vardı: “Kesildi nişanem yad oldu vatan/Gözden yitti bizim yerin dağları”. Vatanla olan bağları koptukça (nişanesi kesildikçe), kişi kendini da- ha da göçebe hisseder. Gönül rahatlığıyla aidiyet duyacağı bir toprak parçası artık kalmamıştır yeryüzünde... Bazen doğup büyüdüğü topraklarla uzun yıllardan beri ilişkisi kalmamış dostlarla konuştuğumuzda, yüz ifadelerinde hep o eksikliğin burukluğunu görmüşümdür: Kimliğinin şekillendiği yöre ile irtibatın kesilen her insanda, şimdi yad olan o yerlere olan özlem, ömrü billah devam eder. Zaten bizim türkülerimizin yürek sızlatan en önemli konusu, ayrılıktır. Bu ayrılık da, bilindiği gibi, bazen sılaya, bazen de sevgiliyedir. Fakat değil sadece oradaki eşe dosta, sılanın dağına, bağına, deresine, bayırına bile ayrı bir özlem vardır. “Ordu’nun Dereleri” ve “Erzincan’a girdim ne güzel bağlar/Erzurum’a vardım dumanlı dağlar” gibi yüzlerce türkümüz kadar, meşhur “Haydar Baba” şiiri de adını aynı isimli bir dağdan almaktadır. Bu da, bizim kültürümüzde insan-tabiat ilişkisinin önemine delalettir. “Heyder Baba, bulagların yarpızı Bostanların gülbeseri garpızı” Bu şiirde, bulagların (pınarlar) yarpuzu, bostanların gülbeseri (salatalık) ve karpuzu gibi tabiat varlıklarına yer verilmesi, kişinin doğup büyüdüğü toprağa ve orada yetişen ürünlere ayrı bir nostaljik duyguyla yakınlığını ele verir. Türk Dünyası’nın en meşhur şairlerinden birisi olan Muhammed Hüseyin Şehriyar, bu derece tanınmışlığını belki de, “Heyder Baba” şiirini borçludur. Heyder (Haydar) Baba’yı bizim kültür coğrafyamızda her okuyan insan, kendisinin çocukluk ve gençlik yıllarından birşeyler bulabilmektedir. Şehriyar’a bu şiiri yazdıran sebep, doğup büyüdüğü ve kültürel kimliğinin şekillendiği topraklara olan hasretten başka ne olabilir ki... Şiiri okuyanlar; gelenek, töre, inanç, aile, komşuluk, kollektif ve sözlü edebiyatın çerçevesini çizdiği ve nesilden nesile intikal eden kültür mirasının, tabiatla içiçe sürdürülen bir hayatta insanları nasıl yoğurduğunu görecekler. Yine aşağıdaki mısralarda, köydeki (kent) düğünden (toy), köyün kızları ve gelinlerinden, Anadolu’nun da birçok yöresinde uygulanan; beyin dam üstünden gelinin başına elma atması gibi bir düğün âdetinden ve sazlarıyla çalıp söyleyen âşıklardan bahsedilmesi, kişinin aidiyet duyduğu kültüre olan bağlılığını ifade eder. “Heyder baba, kendin toyun tutanda Gız gelinler hena, pilte satanda HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Bey geline damdan alma atanda Menim de o gızlarında gözüm var Aşıgların sazlarında sözüm var” Aslen nerelisin? Bazen, “Hemheşrim memleket nere?” diye sorulduğunda, şöyle bir cevap alınabiliyor: Doğma büyüme İstanbul’luyum ama aslen Trabzon’luyum. Nitekim bir dostun 20 yaşındaki oğluna nereli olduğunu sordum: “Ben kundaktayken ailem Bayburt’tan İzmir’e göç etmiş. İzmir’de büyüdüm fakat ben Bayburtlu’yum” dedi. Sohbetimizin ilerleyen bölümlerinde, aile ortamında yaşanan Bayburtluluğun, genç adamda Bayburt’a aidiyat şuurunun gelişmesine vesile olduğunu anlıyoruz. Aynı soruyu Almanya’lı bir Türk’e sorduğunuzda ise, şöyle bir cevap alabilirsiniz: Doğma büyüme Köln’lüyüm ama aslen Sivas’lıyım. Şimdilik bunun kendisi bile büyük bir teselli kaynağıdır. Bizi asıl düşüncelere gark eden nokta ise; bunların çocuklarının “aslen” nereli olacaklarıdır… “Institut Info”nun 15 yaş üzeri Türklerle yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre, 2009 yılında Almanya’yı vatan olarak görenlerin oranı %21 iken, 2010’da %18’e ve 2012 yılında ise bu oran %15’e inmiştir. Bunun niye böyle olduğunu, ailelerinin göç ettikleri ülkede doğup büyüyenlerden daha çok, o ülkelerin yetkili ve sorumluları düşünmelidirler. Türklerin düşünmesi gereken husus ise; vatan mefhumunun nesilden nesile nasıl aktarılacağı olmalıdır. Anavatan olarak Türkiye’nin zihinlerde ve gönüllerde yaşatılması, Avrupa’daki Türklere manevi destek, psikolojik güç verir ve kültürel kimliğinin pekişmesini sağlar. “Vatan; anladığım ve anlaşıldığım yerdir.” (Karl Jaspers) Belki de Avrupa Türkleri için en uygun vatan tarifi bu olsa gerek. Anladığım ve anlaşıldığım yer... Fakat yeni nesillerin anlamak gibi bir engelleri kalmadı. Onların, doğup büyüdükleri topraklara “vatan” diyebilmelerinin önündeki en büyük engel, anlaşılmamalarıdır. Açıkçası, onları anlamak istemiyorlar! Arşivimde nereden elime geçtiğini bilmediğim, “Fremdlandheld” başlığıyla, Türkçe’ye “gurbet kahramanı” veya “yabancı ülke kahramanı” diye de tercüme edebileceğimiz, şiirin altında Hayrettin (Turkish Power Boys) imzası var. Anlaşılan, Hayrettin burada (Almanya) yetişen Türklerden… Hayrettin şiirinde; “Yabancı bir ülkede bir ömür/Düşünememiştin/Bu senin alın yazın… /Bu (alınyazısı) seni vatansız bıraktı.” diyor ve şöyle (Türkçe’si tarafımızdan tercüme edilmiştir) devam ediyor: “Hier bist du ein Türke/Burada bir Türk’sün Und dort ein Deutschländer;/Ve orada bir Almancı… Die Türkei ist dir fremd geworden/Türkiye sana yabancılaştı, Und den Deutschen bist du ein Fremder./Almanlar içinse sen bir yabancısın.” ❬ 10 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 Yeni nesil Avrupa Türklerinin galiba en büyük bedbahtlığı; gurbette yabancı, (burada bir Türk), orada (Türkiye) ise “Almancı” olarak görülmeleridir. Hattızatında şikâyetçi oldukları yegâne konu; anlaşılmamaktır. En azından “yenivatan” diye sahiplenecekleri ülkelerde etnik/kültürel kökenlerinden dolayı anlaşılmak istenmemeleri, onların yönünü Türkiye’ye çevirirken, orada da her ne kadar “Almancı” olarak görülseler de, Türk/Müslüman olduğundan dolayı dışlanmamış olmaları; Türkiye’ye “vatan” diye sarılmalarına vesiledir. Aslında sağlıklı bir süreç olmamasına rağmen, Avrupalının her dışlamasında, buradaki Türk biraz daha Türkiye’ye yaklaşıyor. Berlin Maxim Gorki Şehir Tiyatrosu’nun Türk asıllı müdürü Şermin Langhoff gibi Alman toplumunda üst seviyelere tırmanabilmiş Türklerde bile aynı şikâyetleri görmek mümkün: “Artık bazı tiyatrolarda; karnevalı, kimlik değişikliği gibi görme mülahazalarına itibar edilmesi çok önemlidir. (...) Gerçi melezlik günümüzde çok memnuniyetle karşılanmaktadır, lâkin sadece yüksek kültürün bekleme odasında...”. Evet; siz “düşük kültür”den gelen birisi olarak, karnavalı can-ı gönülden benimsemiş ve melezlenmiş olsanız bile, henüz daha size sıra gelmediğinden, “yüksek kültür”ün bekleme odasında adam yerine konulmak için “ya sabır” çekeceksiniz. Almanya’da yayınevi sahibi, burada doğma büyüme, Selma Weiss adlı bir başka Türk kökenli kadın; Almanların, Türk edebiyatına klişeleşmiş, tepeden bakan, önyargılı bakışlarından duyduğu rahatsızlığı dile getirdikten sonra; “Alman okuyucular, Türk edebiyatından ne yazık ki, genellikle önyargılarının tasdiklenmesini bekliyorlar” diyor. (Kultur Spiegel, April 2014). Bu topraklarda gözünü dünyaya açmalarına rağmen, niçin kendilerini buralı sayamadıklarını veya burayı vatan olarak göremediklerini, sıradan halkından en üst düzey aydınına kadar, yerli toplumun bu ve benzeri tutumlarında görmek mümkün. Gurbetteki vatan Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Avrupa şehirlerinde günün birinde Türk bakkallarının ve lokantalarının tamamıyla piyasadan çekilmiş olmasını, buradaki varlığımız açısından bir kıyamet alameti olarak görürüm, çünkü; gurbette vatanı yaşamanın çok önemli unsurlarından birisi de, mutfak kültürü ve beslenme alışkanlıklarıdır. Almanya’da doğup büyüyen birkaç tane gencimizden “vatan” konusunda aldığımız cevaplarda da görüleceği gibi; onlar, Türkiye ile gönül bağını aile ortamında kurmuşlar. Dil, edebiyat, müzik gibi sözlü kültürün yanısıra, inanç kültürü ve aile ortamında fertlerin karşılıklı davranış biçimleri, gurbette vatanı yaşatan başlıca ögelerdendir. Demek ki, yerine göre gurbette, yad elde de vatan elbette yaşanabilir ve yaşatılabilir… Meselâ, Balkan Türkleri için yüzyıllardan beri haber üzerinde yaşadıkları topraklar, onlar için vatandır. Yüzyıllar boyunca sürgün hayatı yaşayan Yahudiler için, yerine göre oturdukları mahalleler (getto), yerine göre aile ocağı, sürgündeki vatan olmuştur. On sekizinci Yüzyıl’da Volga Nehri kıyılarına yerleşmiş olan Almanlar da (Wolgadeutsche) oralara vatan diye sahiplenmişlerdi. Fakat günün birinde Hitler diye birisi tarihin akışını değiştirmeye yeltenince, karşısına en az onun kadar zalim, Stalin adlı bir başka diktatör çıkıverdi. Kırım Türklerini, asırlardan beri yaşadıkları yurtlarından söküp alan Stalin, Volga Almanlarını da yurtlarından sürdü: Hitler Almanyası’yla, Rusya savaşa girince, Rusya Almanları, “1941 yılında, 24 saat içinde evlerini ve yurtlarını terk etmek mecburiyetinde kaldılar. Stalin’in emri gereği, ya Asya’nın içlerine veya uzaklarına yerleştirildiler. Alman asıllı göçmen kadınla eski bir İncil tablosu önünde eğilirken, dedesinin, beraberinde götürmeğe müsaade edilen yedi adet kitabı ve bunlar arsında bir İncil’i nasıl bavula yerleştirdiğini ve Asya’da kalan amcasının onu (İncil) bir hazine gibi nasıl koruduğunu anlatıyor. Fakat daha sonra gurbet onu anadilinden mahrum bıraktığından, İncil’i okuyamıyordu. (Friedrich Dickmann, Heimat, Journal für Philosophie/der blaue reiter 23 ). Burası Avrupa Türkleri için çok önemli: Gurbette vatanı yaşayabilen Volga Almanları, daha sonra Rusya’nın başka yerlerine sürgün edilince, Almanca’dan mahrum bırakılan Alman, İncil’i okuyamadığı gibi, anadilindeki diğer kitapları da okuyamadı. İş bu noktaya gelince, gurbetteki vatanı hayal bile edemezsiniz! Vatan nedir? Felsefî anlamda vatan; kişinin aslında kendine dönmesi ve kendini bulmasıdır. Sılaya veya vatana yolculuk; biraz da epey uzak kaldığımız, ihmal ettiğimiz kendimize dönüşten başka bir şey değil ki zaten... Uzun bir aradan sonra vatana her yolculukta, bir zamanlar oradaki kendimizle karşılaşıyor, hasret gideriyor ve kelimenin tam anlamıyla, kendimize geliyoruz. Orada, gurbettekinden daha da hürüz veya kendimizi öyle hissediyoruz. Zaten vatan, bir parça da özgürlük demektir. Yurtdışında doğup büyüyenler için vatan olarak Türkiye, ancak aile bağları ve aldığı değerler üzerinden, biraz da içinde yaşadığı toplumun onu ötekileştirmesi neticesinde bir anlam ifade edebilmektedir. Avrupa veya başka diyarlarda yetişen Türkler için anavatanla irtibatın temelleri aile ortamı ve cemiyetlerimizde atılmalıdır. Ancak bu yolla gurbetteki vatanla, anavatan arasında irtibat sağlanabilir. Hangi vatan sorusunun cevabı, yukarıdaki açılımların ışığında, birden fazladır. Vatan mefhumu, Avrupa Türklerinin varlığı açısından hayatî önem arz ettiğinden; gurbette vatan yaşanmalı, gurbet vatana dönüşmelidir! HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 11 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 haber Köln’deki KOBİlere BPN Desteği ke ekonomisi için çok önemlidirler. Bizler de BPN ticari bir güç ağı olarak kobilere sağlam bir temel oluşturmak adına, muhasebe finans, hukuk, danışmanlık, noktalarında uzman işbirliği ortaklarıyla üyeleri için etkin işbirliği imkanları sunuyoruz’’ denildi. BPN basın danışmanı Neslihan Yavuz; “Çalışma ortak- larımızın uzman oldukları alanlardan yararlanıp üyelerimize karşılaştıkları sorunlara yönelik çözümler sunuyoruz’’ dedi. Kahvaltılı basın toplantısında ayrıca BPN avukatlarından Klaus Grummısch kobileri yakından ilgilendiren digital defter saklama işlemleri noktasında yanlış ve eksik bilinen bazı örnekler verdi. ölnde kobilere yönelik etkin çalışmalar yapan BPN Busines Powwer Network çalışmalarını basın mensuplarıyla paylaştı. Şirket Birlikten güç doğar espirisi ve sloganıyla yola çıkarak, küçük ve orta ölçekli işletmelerin etkinliğini artırarak ticari sinerji sağlamayı hedefliyor. Şirket kurulduğu günden bu yana işletmelerin danışmanlıktan, hukuk yardımına, finans vergi danışmanlığına, özellikle 2011`de Maliye Bakanlığınca yeni çıkarılan digital defter saklamaya kadar pek çok alanda üyelerinin her türlü sorunlarında onlara çözüm önerileri sunmaya gayret ediyor. Kahvaltılı basına verilen brifingte şirket sorumlularının verdiği bilgilendirmede şu ifadelere yer verildi. “Küçük işletmelerin ekonomi alanlarındaki lobi faaliyetlerine yönelik pasif kalma veya erişememe durumu, güçsüz bir gurup olma izlenimini veriyor. Fakat Almanya genelinde küçük ve orta boylu işletmeler çok fazla olmakla birlikte ül- K İlahiyatçı-Eğitimci-Yazar Osman ARSLANTÜRK Tarafından Hazırlanan Sahasında Geniş İçerikli Kitaplar PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED'İN LİDERLİĞİ 192 SAYFA AVRUPA'DA MÜSLÜMAN AİLE VE ÇOCUK EĞİTİMİ 288 SAYFA Daha fazla bilgi için sayfamızı ziyaret edin veya bizi arayın: Schützenstraße 5 64283 Darmstadt Kitapları Temin Etmek İçin zum Festnetztarif. Mo. - Fr.: 10:00 - 17:00 Uhr *Gilt nur in Verbindung mit einem 24 Monate Laufzeitvertrag. Alle Preis inkl. 19% MwSt. Druckfehler, Änderungen und Irrtümer vorbehalten. 0049(0)157-85309686 • [email protected] HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 12 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 haber Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Yeni Yönetim Kurulu’nu Seçti MÜSİAD Nürnberg’e UETD’den Ziyaret iyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) 17.08.2014 Pazar günü yeni Yönetim Kurulu’nu seçti. 30 yıl önce 05.07.1984 tarihinde kurulan DİTİB, Almanya’da yerleşik hale gelmiş insanımıza dini, sosyal ve kültürel alanlarda kuşatıcı ve kesintiz hizmetler sunmuştur. Kurulduğu günden bu yana, özellikle din eğitimi ve öğretimi dahil Müslümanları ilgilendiren her alanda kusursuz hizmet sunmayı kendisine ilke edinmiş olan DİTİB, bu uzun hizmet seyrinde her türlü siyasi görüş ve eğilimin dışında kalarak, tarafsız, tutarlı, dini hizmeti esas alan, sevgi, barış ve hoşgörü temeline dayalı çalışma tarzı ile Almanya´daki Müslüman Türklerin en büyük sivil toplum kuruluşu haline gelmiştir. DİTİB Müslüman kurum ve mercilerle olduğu kadar, Alman kamuoyu ve kurumları ile geliştirdiği başarılı iletişim ve işbirliği, ortak D proje ve etkinliklerle toplumsal güven kazanmış, güvenilir paydaş olmayı başarmıştır. Frankfurt’ta 17 Ağustos 2014 tarihinde 15.si gerçekleştirilen Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) olağan Genel Kurulu bağlamında yeni Federal Yönetim Kurulu seçimini de gerçekleştirdi. Yeni Yönetim Kurulu ve görev dağılımı şu şekildedir: Prof. Dr. Nevzat Yaşar AŞIKOĞLU, Genel Başkan Suat OKUYAN, Genel Başkan Yardımcısı Dr. Bekir ALBOĞA, Genel Sekreter Dr. Emine SEÇMEZ, Genel Sekreter Yardımcısı Ramazan ILIKKAN, Muhasip Hakan AYDIN, Muhasip Yardımcısı Mehmet TOPRAK, Üye ürnberg`de yeni yapılanmada olan UETD Yönetim Kurulu Başkanı Çınar Derin yönetim kuruluyla birlikte MÜSİAD Nürnberg`e bir ziyaret gerçekleştirdi. MÜSİAD`dan Başkan Kadir Bozkurt, Kurucu Başkan İsmail Satır, Başkan Yardımcısı Ümit Sormaz, Joung MÜSİAD Başkanı Janberg Suruh ve diğer yönetim kurulu üyeleri hazır bulundu. Başkan Bozkurt göreve yeni getirilen UETD Nürn- N berg Başkanı Çınar Derin`i tebrik edip görevlerinde başarılar diledi ve ileride birlikte güzel proğramları icra edebileceklerini söyledi. UETD Nürnberg Başkanı Çınar Derin de MÜSİAD Nürnberg`in kuruluşlarından bu yana kendilerine hem kapılarını hem gönüllerini açtıklarını söyledi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 13 ❭ haber Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 Bakan Schulze “Türk Beyin Göçü Bizim İçin Çok Vahim Bir Durumdur” ürk Alman Akademisyenler Platformu’nun (TD-Plattform) Bosporus restoranda düzenlediği toplantıda konuşan Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti Uyum ve Teknoloji Bakanı Sevnja Schulze Türk gençlerinin eğitim seviyelerini güçlendir- T mesi ve yükseltmeleri gerektiğini, yüksek nitelikli ve kalifiye Türklerin ülkelerine geri dönmesinin ise endüstri ülkesi Almanya için çok vahim ve kötü bir durum olduğunu söyledi. Bakan Schulze; “Burdan öncelikle gençlere tavsiyem şu dur ki onların eğitim seviyelerini yükseltmek için vasıflı ve tecrübeli kişilerden destek almalarıdır. Gençlerin mesleklere yönelirken rastgele meslekler seçmek yerine kendilerine uygun meslek dallarına yönelmelerini tavsiye ediyorum. Endüstrileşmiş ülkelerin gelişmesi için en önemli faktör konusunda uzmanlaşmış kalifiye personelidir. Almanya’da şu an kalifiye eleman eksikliği olduğu için ve demografik yapıdan dolayı gelecekte bu açık artacağı için gerek Türk gerekse Alman gençlere eğitim seviyelerini yükseltmelerini tav- siye ediyoruz ve mutlaka ya meslek eğitimi yapmalarını ya da üniversiteye gitmelerini tavsiye ediyoruz. Bu aynı zamanda siyasi görüşümüzdür ve bu görüşün ardında Eyalet Başbakanı Hannelore Kraft’ın da söylediği gibi, “hiçbir çocuğu tek başına bırakmayacağız ve politikamızı da buna göre belirleyeceğiz” dedi. Beyin göçünün de Almanya için vahim bir durum olduğunu belirten KRV Uyum ve Teknoloji Bakanı Sevnja Schulze, “Yüksek nitelikli ve kalifiye Türklerin ülkelerine geri dönmesi endüstri ülkesi Almanya için çok vahim ve kötü bir durumdur. Türk gençlerinin çok dilli ve kültürlü olmasının Almanya için büyük bir avantajdır. Geri giden gençlere tavsiyemiz Almanya’da kalmaları yönündedir. Eğer bu kişiler Almanya’da dışlandıklarını hissediyorlarsa bunlara karşı savaşmalarını tavsiye ediyorum. Çok dilli ve çok kültürlü olmaları bizim için çok büyük bir avantajdır. Dolayısıyla gerek şahsım gerekse bakanlığım adına Türk gençlerini burada kalmalarını tavsiye ediyorum ve destekliyorum” dedi. Türk Alman Akademisyenler Platformu (TD-Plattform) Başkanı Caner Aver ise yaptığı konuşmada; “Derneğimiz bünyesinde düzenli olarak düzenlediğimiz bugünkü davetimize teşrif eden Sayın KRV Uyum ve Teknoloji Bakanı Sevnja Schulze, sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Karşılıklı bilgi alışverişinde bulunduk kendilerine çalışmalarımızdan bahsettik. Sorunlarımızı ve yapılması gerekenleri aktardık” şeklinde konuştu. Müslüman Kuruluşlara İlgi Artıyor lmanya’da “Yabancılar” denince Türkler akla geldiği gibi, “Müslümanlar” denince de ilk akla gelen yine Türklerdir. Bunun sebebi; Almanya’daki müslümanların büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturmasıdır. Buna ilaveten, Türklerin diğerlerine kıyasla daha teşkilatlı olmaları da önemli bir yer tutmaktadır. Bir taraftan İslam karşıtlığı (İslamafobi) Alman halkı arasında giderek artış gösterirken, diğer taraftan da müslüman kuruluşlarına ve oradaki faaliyetlere ilgi giderek artıyor. Bu çerçevede yılda birkaç defa gruplar halinde camiler ziyaret edilerek, yetkililerden bilgiler alınır. Geride bıraktığımız günlerde, yine bir grup Alman ATİB’in Köln-Sachsenring’deki camisini ziyaret etti. ATİB Dışişlerden Sorumlu ve Genel Başkan Başdanışmanı Mahmut Aşkar, gelen grubu karşıladı. ATİB-Ahmet Yesevi Camiii Din Görevlisi Saadettin Muştakoğlu’nun da hazır bulunduğu buluşmada, M. Aşkar; bir çatı kuruluşu olan ATİB’in kuruluş felsefesi ve faaliyetleri hakkında kısa bilgi verdi. Cami, Müslümanlar ve İslam üzerine yöneltilen soruların cevaplandırıldığı ziyaret, samimi bir hava içinde geçti. A HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 14 ❭ haber Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 HASENE Derneği Kurban Kampanyasına Hazır 010 yılında kurulan Hasene Derneği bu sene beşinci kurban kampanyasını düzenliyor. Dernek, kampanyayı 80’den fazla ülkede, Türkiye’de 50’den fazla ilde ‘Kurbanla yaklaş ve paylaş’ sloganıyla gerçekleştirecek. 23.08. – 05.10 tarihleri arasında yürütülecek olan kampanyanın kurban hisse bedeli 100 € olarak açıklandı. Geçtiğimiz sene topladığı 133 bin 11 hisseyi 74 ülkede milyonlarca mazlum ve mağdura ulaştıran derneğin bu seneki hedefi ise 135 bin kurban hissesini aşmak. Kurban kampanyasıyla gerek toplanan hisse gerekse de ulaştırılan kişi olarak her sene daha fazla insana ulaştığını söyleyen Hasene Derneği Başkanı Mesud Gülbahar kampanyanın önemini şu şekilde vurguladı: “Kurban, kelime manası olarak Allah’a yakınlaşmayı ifade ediyor. Kurban kampanyasıyla değişik coğrafyalardaki ihtiyaç sahiplerine ulaşabilmek ve onlarla paylaşım içerisinde olmayı amaçlıyoruz. Kurban kampanyamız toplumsal dayanışmayı, birlik ve beraberliği, 2 kardeşlik şuurunu, dayanışma ve paylaşmayı ön plana çıkarıyor. Kurban, mü’mini Allah’a yaklaştırmanın yanında, ihtiyaç sahiplerine de yaklaştırıyor. Kampanyamız, dünyanın farklı kıta ve ülkelerindeki mazlum ve mağdurları, kimsesizleri ve ihtiyaç sahiplerini unutmamanın ve unutturmamanın, umudu tükenmiş olan insanlara yalnız olmadıklarını hissettirmenin sembolü İBADETE DAHA FAZLA ZAMAN AYIRIN DİYE... HACI ADAYLARININ DİKKATİNE HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ HİZMETİNİZE SUNUYORUZ oluyor. Kurban kampanyasıyla her sene daha fazla insana ulaşıyoruz.” Bu sene 400’den fazla gözlemciyi kurban kampanyası bağlamında farklı ülke ve bölgelere göndereceklerini ifade eden Gülbahar, kampanyanın en güçlü yönünün bu olduğunu ve şeffaflığı bu şekilde tesis ettiklerini ifade etti: “Avrupa’nın birçok ülkesinden, Avusturya ve Kanada’dan, insanımızın içerisinden 400’den fazla gözlemci seçip, kampanyayı takip etmek için farklı ülkelere gönderiyoruz. Gözlemcilerimiz kurbanlıkların alımından kurbanlıkların dini açıdan uygun olmasına, kampanyanın muhasebe açısından takibinden tanıtım bakımından fotoğraf ve video çekimlerine varana kadar birçok hususta takiplerini yapmaktadır. Kampanyamızın en güçlü yanını bu takibimiz oluşturmaktadır. Bu aynı zamanda kampanyanın şeffaflığını da yansıtmaktadır. Duyarlı insanlardan topladığımız yüz binlerce hissenin nerede, ne şekilde kullanıldığını yansıtmak gibi bir sorumluluğu taşıyoruz. Gözlemcilerimiz çalışmalar hakkında bizlere rapor sunmaktadır” dedi. Akif Gülle’den MÜSİAD Nürnberg’e Ziyaret Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz www.hacdunyasi.de - HAC'DA YÜK PROBLEMİNE SON 11.90 - KALİTE GARANTİSİ - İADE GARANTİSİ - LÜX HEDİYELİK PAKET - 20 SET VE ÜZERİ SİPARİŞLERDE POSTA ÜCRETİ BİZDEN HEDİYELİK SETİMİZDE BULUNAN MALZEMELER seccade - takke - kina - tesbih - esans - misvak - sürme - namaz başörtüsü iTiBAR EN euro'dan H ED HAC S İYELİK ETLER İMİZ Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224 Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected] K Parti Genel Başkan Danışmanı ve 21, 22, 23. Dönem Amasya Milletvekili Akif Gülle, MÜSİAD NÜRNBERG`e bir ziyaret gerçekleştir- A di. MÜSİAD Nürnberg ofisinde ağırlanan Gülle, Başta Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Yurt dışındaki vatandaşların sorunlarıyla ilgili fikir alışverişinde bulunuldu. Akif Gülle’nin ve UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik`in ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getiren MÜSİAD Nürnberg Başkanı Kadir Bozkurt Müsiad Nürnberg olarak kapılarının her zaman açık olduğunu toplumumuzun sıkıntısını da bu vesileyle dile getirdiklerini söyledi. Yurt dışına gelindiği zaman özellikle Nürnberg`e yolları düştüğü zaman kapılarının her zaman açık olduğunu söyledi. Kurucu Başkan İsmail Satır da; Sayın vekilimiz MÜSİAD Nürnberg kurulduğundan bu yana özellikle toplumumuzun sorunlarıyla ilgili önemli faaliyetlere imza attıklarını ekledi. Ayrıca ziyarette UETD Nürnberg Başkanı Çınar Derin ve Yılmaz Deliduman da hazır bulundu. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 15 ❭ Kurban; Teslimiyet ve Adanmışlığın Zirvesi [email protected] amazan ayında vahiyle yeniden buluşan, vahyin bütün imkânlarının farkına varan, kendisini bu mânada yenileyen mü’min, Ramazan ayının ardından vereceği sınav kurban, kurbiyet yani yakınlaşma sınavı olacaktır. Vahiyle donanan mü’min elbette kendisini Rabb’e yakınlaştırmak için pratik zeminde vesileler arayacaktır. İşte kurban bu mânada en güzel yakınlaşma vesiledir. Teslim olmadan yakınlaşmak, yakınlaşmadan adanmak mümkün olmaz. Allah’a kendilerini adayanlara baktığımızda kendilerini O’na yakınlaştırmak için vesileler aradığını görürüz. Yakınlaşabilmek için, insan olmamız ve inanıyor olmamız vechi ile taşıdığımız sorumlulukları kuşanmamız gerekmektedir. İnsan, sorumluluk alabilen ve sorumlu davranabilen bir varlıktır; iman ederek teslim olduğunu ibrâz ettikten sonra Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirirken ya Habil rolünü örnek alır veyahut da Kabil kompleksi ile davranır. Hz. Âdem’in iki oğlu üzerinden bizlere sunulan bu iki özünde farklı davranış ve sonucu Mâide Suresinin 27. Ve onlara gerçeği ayetinde şu şekilde ifade edilir: “V göstermek için Âdem’in iki oğlunun kıssasını anlat; nasıl ikisinin birer kurban sunduklarını ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul edilmediğini...”. Habil elindeki olanın en iyisini Allah yolunda vermiş, yapmış olduğu bu yaklaşım Allah’a yakınlaşmasına vesile olmuşken; Kabil sahip olduğu şeyin en çürüğünü, en kötüsünü Allah yoluna layık görmüş ve bu yaklaşımıyla Allah’a yakınlaşmasına engel koymuştur. Demek ki Allah yoluna sunulan kurban, bizatihi kurbanların kabulü için yeterli olmamakta. O eylemi gerçekleştirmek kadar, nasıl gerçekleştirdiğimiz de önem arzetmektedir. Habil elinde olanın en iyisini Allah’a sunarken elinin altındakileri sahip olduğu bilinci üzerinden değil, emanet olduğu bilincinden hareket etti; Kabil ise elinde olanın mutlak sahibiymiş gibi davrandı ve elinde olanın en kötüsünü Allah’a layık gördü. Sahibi olduğunu düşündüğümüz şeylere ne kadar sahip olduklarımızla alakalı tasavvurumuz, Allah için vermek ya da vermemek; O’nun yolunda harcamak ya da harcıyamamak da en belirgin kriter olacaktır. Sahip olduğumuzu sandığımız şeylerin sahibi biz değilsek; sahip olduğumuz bize imtihan gereği verilmiş ise, bu imtihanın neticesinde sahip olduğumuzu paylaşmak yahut paylaşmamak sınavına tabii tutuluyoruz demektir. Sahibi olduğu şeylere mutlak sahibiyet edasıyla davrananlar ise paylaşmakta zorluk çekecek, paylaşanları dahi anlamakta zorlanacaktır. Bütün varlığını kendisine borçlu olduğu Allah karşısında mutlak R ❬ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 Murat KUBAT dosya Teslim olmadan yakınlaşmak, yakınlaşmadan adanmak mümkün olmaz. Allah’a kendilerini adayanlara baktığımızda kendilerini O’na yakınlaştırmak için vesileler aradığını görürüz. Yakınlaşabilmek için, insan olmamız ve inanıyor olmamız vechi ile taşıdığımız sorumlulukları kuşanmamız gerekmektedir. sahibiyet rolü ve tavrı en basit ifade ile hoş durmayacaktır. Hayatının nerede ve ne zaman biteceğini bilmeden yaşayan insan teki, kendisine verilen ömrün içerisinde asla bu dünyada hakiki manada ulaşamayacağı gerçek mutluluk diyarı cenneti aramaktadır; ona ulaşmaya çalışmaktadır. İnsanlığın rahat ve konfor noktasında geldiği noktaya ve ulaşmak istediği yöne baktığımızda bunu anlamakta zorlanmayacağız. Hakiki manada cenneti dünyaya taşıyamayacak olan insan, o halde cenneti elde edecek teslimiyet tavrı içinde olması ve paylaşıma girmesi kendisi için en makul yol gözükmektedir. Burada Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bir sahabiye bir hurma ile de olsa (onu infak ederek) cehennem ile arasına mesafe koymasını tavsiye ettiği sözlerini hatırlıyoruz. Allah için zamanını, maddi imkanını kısaca ömrünü harcayamayan insanların harcandığına şahit oluyoruz. Şayet mutlak mânada taşıyamayacağımız cenneti dünyaya O’nun kapısına teslimiyetin ve adanmışlığın sembolü olarak bir şekilde taşıyabilirsek, akıbet dünyadaki yaşam ile uyumlu olacaktır. Aksi takdirde Kabil kompleksine sahip olup, Habil’in akıbetini beklemek doğru olmayacaktır. Kurban dünyayı ahirete kurban etmektir; elindeki imkanları o bilinçle kullanarak ve harcayarak. Kim için? Kendisine hayatı veren İrade için. O zaman kurban edilmiş bir hayatın akıbeti/ahireti bayram olacaktır. Dünyayı ahirete kurban etmekten kastımız elbette dünyadan el etek çekmek değil; dünyaya tamah etmemek, dünyaya bel bağlamamak, geçici olana geçici olduğu kadar rağbet etmek olarak anlaşılmalıdır. İslam, bir yönü ile bizim Allah ile olan boyutumuzu ve ilişkimizi güçlendirirken; diğer yönü ile biz ile toplum arasındaki ilişkileri düzenler. Bizim için din hayatımızın her safhasını kuşatan bir yaşam biçimidir. Allah ile kurmuş olduğu ilişki güçlü olan bir mü’minin, toplum ile kurmuş olduğu ilişkinin zayıf olması beklenemez. Toplumla girilen ilişkide en öne çıkan yön ise en genel ifade ile paylaşmaktır. Adeta teslimiyet ve adanmışlığın ispat zeminlerinden biri paylaşmaktır. Kurban ise bize paylaşarak yakınlaşma imkânı sunmaktadır. Yaklaşan kurban bayramı vesilesi ile kurbanları Allah’a adamanın, adayarak yakınlaşmanın çe- kim alanına giriyoruz. Çekim alanına girdiğimiz bu manevi zaman diliminde paylaşmayı öne çıkarmak, bizleri Allah’a daha da fazla yakınlaştıracaktır. Uzun yıllar evlat özlemi çekmiş ve bu özlemine kavuşmuş Hz. İbrahim oğlu İsmail’i kurban etmek üzerinden çetin bir imtihana tâbi tutulur. Bu adeta Hz. İbrahim’in imtihanının zirvesidir. Daha önce de ateşe atılmakla büyük bir sınav vermiş ve bu sınavını başarıyla geçmiştir. Acaba Hz. İbrahim için ateşe atılmak mı daha çetindi, yoksa evladı ile sınanmadaki imtihanı mı diye sorsak cevabımız ne olur? Biri dışardan tehdit eden bir yangın, diğeri tâ ciğerden gelen, içerden kaynaklanan bir yangın. Bir imtihanı vermeden/geçmeden daha ileri imtihanlara katılabilmenin mümkün olmayacağı bilgisini gözönünde tutarsak, Hz. İbrahim’in evladı üzerinden girdiği imtihanın daha çetin olduğu düşüncesine varırız. Allah’ın dostu anlamına gelen Halîlullah nitelemesini alacak kadar teslimiyette ve adanmışlıkta yakınlık kesbeden Hz. İbrahim, bu sıfatı taşımanın gereği olarak oğlunu kurban etme üzerinden imtihanını başarıyla verdiğine şahitlik ediyoruz. Hz. İbrahim ve oğlu İsmail üzerinden sembolleşen kurban, bugün de bu semboller üzerinden bize çok şeyler söylemektedir. Bizler de paylaşmak, teslimiyet ve adanmışlık üzerinden yakınlaşmayı sağlamak için bugün bir şeyler yapabiliriz. Örneğin; bazı anlar vardır ki o anlarda paylaşmak daha fazla anlam kazanır. Doğu Afrika’da; Somali’de, Kenya’da, Etiyopya’da açlıktan, susuzluktan, kuraklıktan ‘kurban olan’ çocuklar, yaşlılar, kadınlar aklımıza geliyor. Kurban edilecek olan İsmail’i kurban olmaktan kurtaran ve kurbanı bayrama çeviren model süreç önümüzde duruyor. Pekala bağışta bulunacağımız kurbanlarla Afrika’nın doğusunda ‘kurban’ olan çocuklara kurban bağışlarımızla destek olabiliriz. Bu şekilde kurbanlarımız, yakınlaşmalarımız daha da bir anlam kazanacak; açlıktan ölen insanlara uzattığımız el Allah’a yakınlaşmamızı güçlendirecektir. Evlatları üzerinden imtihana tabi tutulan Somali’li, Etiyopya’lı, Kenya’lı, Cibuti’li mazlum, mağdur ve çaresiz annelerin imtihanlarını kolaylaştırabilir, yürek yangınlarına su taşıyabiliriz. Yangına su taşıyan karınca misali. Bu yangını benim taşıdığım su mu söndürecek sorusunu ise asla sormayız. Umuda ihtiyaçları olan annelerin umudu ve duası olmak bu yangına taşıdığımız su ile orantılı olacaktır. Kurban üzerinden Hz. İbrahim’in rolünü talim edenler, her ne kadar kurban edilecek evlatlar üzerinden sınanmasalar da, evlatları ‘kurban’ olanlar üzerinden sınanmakta; kesecekleri/kestirecekleri kurbanlar ile paylaşıma girerek bu sınav için Allah’a yakınlaşmayı kuvvetli kılacak vesileler ve şahitler edineceklerdir. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 16 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 haber Altay; “Gençlik Dairesi Soyumuzu Kurutuyor!” lmanya’nın Neuss kentinde korunmaya muhtaç çocuklar yararına çalışmalar yapan Umut Yıldızı Derneğinin kurucusu Kamil Altay Almanyadaki Gençlik Dairesinin 2013 yılı istatistiklerini açıkladı. Kaçı Türk bilinmiyor Alman İstatistik Dairesi açıklamalarına göre 2013 yılında Almanya genelinde Gençlik Dairesi tarafından 42.123 çocuğun koruma altına alındığını açıklayan Altay, bu çocukların 13.240’ını Göçmen çocuklar olduğunu ancak 2000 yılında çıkan yasaya göre Almanya’da doğan göçmen çocuklar kayıtlara Alman olarak geçtiği için 42.123 çocuğun içinden kaçının Türk veya Türk asıllı olduğunun tespit edilemeyeceğini açıkladı. Bir çocuğa şiddet, cinsel istismar veya ihmal söz konusuysa, Gençlik Dairesinin koruma altına çocuğu alarak görevini yapması gerektiğinde değinen Altay; „Gençlik Dairesi koruma altına aldığı göçmen çocukların öz değerlerini korumaya özen göstermeli ve aileleri ile bağlarını koparmamalı, bu konuda Gençlik Daireleri özen göstermiyor“ dedi. Kayıtlara Alman Vatandaşı olarak geçiriliyor Gençlik Dairesi bir Türk çocuğunu koruma altına aldığı zaman direkt Alman Vatandaşı olarak kayıtlara geçirdiğine değinen Altay; “bu şekilde rahat- A lıkla elimizde Türk çocuğu yok diyebiliyorlar” dedi. Rakamların gayet açık ve net olduğuna değinen Altay,Türk çocuklarını kaderlerine terk etmeyeceklerini belirterek olaya siyasi veya dini gözle bakmıyoruz ama çocuklarımızı yurt köşelerinde veya yabancı koruyucu ailelerde kaderlerine terk etmeyeceklerini belirterek; “tek bir tane Türk çocuğunun yurt köşesinde veya yabancı koruyucu ailede kalmayana kadar çalışmalarımız sürecek” dedi. ATİB Göppingen Şampiyon Oldu ençler Futbol Turnuvası‘na toplam 16 takım katıldı. Turnuva iki grupta oynandı. DİTİB Süssen ve ATİB Göppingen şampiyon oldular. Bu yıl ilki gerçekleştirilen 1. Süssen Gençlik Turnuvası Süssen Futbol sahasında yapıldı. İki grupta yapılan karşılaşmalara toplam 16 takım katıldı. 13-15 yaş grubunda şampiyon ev sahibi DİTİB Süssen olurken, İslâm Kültür Merkezi Göppingen ikinci ve Ülkü Ocağı Göppingen de üçüncü oldu. Süssen DİTİB‘in kupasını ATİB Türk Kültür Merkezi Hacı Bayram Veli Cami İmamı Hidayet Karahan verdi, Ülkü Ocağına kupayı ATİB Göppingen Türk Kültür Merkezi başkanı Doğan Tufan verdi. ATİB Göppingen‘e kupayı Ülkü Ocağı İmamı Salih Hoca takdim etti. 9-12 yaş grubunda ise ATİB Göppingen birinci, DİTİB Süssen ikinci ve DİTİB Göppingen de üçüncü oldular. Turnuva arasında da dernek başkanları ve din görevlileri arasında bir de dostluk maçı yapıldı. Sağlık ekibinin de hazır beklediği spor müsabakasında, centilmenlik örneği sergilendi. Katılan tüm sporcular madalya ile ödüllendirilirken, dereceye giren takımlara da kupa, madalya ve para ödülü verildi. DİTİB Süssen Başkanı Ahmet Kahraman, ödül töreninde bir konuşma yaparak, “Bu ilkini gerçekleştirdiğimiz 1. Süssen Gençlik Turnuvası’nda emeği geçen, özellikle gençlik kolları ve kadın kolları başta olmak üzere, tüm yönetim kurulu ve dernek üyelerime teşekkür ederim. Genç ve dinamik yönetim kurulumuz bu gibi projeleri sizlere sunmaya devam edecek” dedi. G Tek Başına Gençlik Dairesi koruması altındaki çocukları ailelerine kavuşturmak için çalışmalar başlatan ve Türk çocuklarının Türk koruyucu ailelerde yetişmesi için ilk çalışma başlatan Umut Yıldızı Derneği Kurucusu ve Başkanı Kamil Altay Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklarının 41 bin Euro Bütçe ile sınırlı kalması ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları ile Diyanet İşleri İslam Birliği’nin Gençlik Daireleri ile Proje imzalaması üzerine protesto ederek Umut Yıldızı Derneği başkanlığından istifa ederek, tek başına Gençlik Dairesi koruması altındaki Türk çocukları için mücadeleye başlamıştı. Koruma altına alınan çocuk YIL TOPLAM KIZ ERKEK GÖÇMEN 2011 38456 19880 18576 9209 2012 40227 20062 20165 10757 2013 42123 19935 22188 13240 Türk toplumu kendi içinde kısır çekişme ve ayrımcılıklarla uğraşırken 1995-2012 yılları arası Almanya Genelinde 551.962 çocuğun Gençlik Dairesi tarafından koruma alındığına ve bu çocukların kaçının Türk olduğunun bilinmediğine dikkat çeken Altay; “bu çocukların Türkiye’de akrabalarının olduğuna dikkat çekerek öz değerleri korunmalı” dedi. Emeklilik Konusunda Bilgilendirme Toplantısı Yapıldı TİB Göppingen Türk Kültür Merkezi hafta sonu sohbet etkinliğine Stuttgart Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ateşesi Ayşe Günaydın‘ı davet ettiği programa, çok sayıda vatandaşımız iştirak etti. Yönetim kurulu üyesi Şeref Salgın‘ın moderatörlüğünde başlayan programın açılış konuşmasını Göppingen Türk Kültür Merkezi Başkanı Doğan Tufan yaptı. Tufan, selamlama konuşmasında; “iki gün önce bu salonumuzda gençlerimizin eğitimi ve geleceği üzerine konuşuldu, bu günde emekliliği yani biz yaşlıların sorunlarını konuşacağız. Doğru bilgi almamız için Stuttgart Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşemiz Ayşe Günaydın Hanım‘ı davet ettik kendisine teşekkür ediyorum” dedi. Stuttgart Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşesi Ayşe Günaydın emeklilik hakkında şöyle konuşdu. “3201 sayılı, yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının yurtdışında geçen sürelerinin sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilmesini de içeren kanun gereğince, 18 yaşından sonraki sürelerin Türk vatandaşı olarak geçmiş olması ve borçlanma tarihinde Türk vatandaşı olunması şartlarıyla borçlanılabileceğini belirtti. Söz konusu maddede, “Türk vatandaşlarının yurtdışında 18 yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurtdışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu kanun- A da belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” ifadesi yer alıyor. Türkiye’den borçlanarak emeklilik mevzuatı ile emekli aylığı alanların dikkat etmeleri gereken hususları da anlatan Günaydın, Türkiye’deki yaşlı bakım ve huzurevlerinde kalma koşullarına da değindi. Türkiye’de hiç çalışması bulunmayan kişilerin durumu ile buraya gelmeden önce çalışması olanların durumlarının farklı olduğuna değinen Ayşe Günaydın, hiç çalışması bulunmayan bayanların 20 yıl (7 bin 200 iş günü) erkeklerin ise 25 yıllık süreye (9 bin iş günü) borçlanması gerektiğini söyledi. Almanya’daki mevzuatlara da değine Ataşe Günaydın, halihazırdaki yasalara göre normal emekli (Regelaltersrente) olabilmek için en az beş yıllık sigorta primi ödenmesi ve 65 yaşın doldurulmuş olması şartı var. Bu beş yıllık sigorta prim süresine, çocuk bakma süresi de dahil ediliyor. Almanya’da doğan ve yetiştirilen bir çocuğa bakan bir kişinin emeklilik sigortasına, bu kişinin çalışmaması halinde dahi emeklilik primi yatırılıyor. 1992 yılından sonra doğan çocuklar için çocuk başına emeklilik primi ödeme süresinin üç yıl. Çocuk yetiştirme süreleri de aynen sigortalı çalışılmış gibi kabul ediliyor dedi. Daha sonra vatandaşların sorularına cevaplar verdi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 17 ❭ İnandığı Gibi Yaşamak İhsan ÖNER lk insan Hz. Âdem (as) aynı zamanda ilk peygamberdi. Dinin fert ve toplum hayatındaki yerini anlamak bakımından bu çok önemli bir mesajdır. Kâinatı yaratan yüce Allah, ilk insanla birlikte dinini de indiriyor. Yaratanı bilmek, yaratılış gayesini bilmek ve ona göre amel etmek dinin ana gayesidir. Dinin Sahibi, insanoğlunu niçin yarattığını, onun yaratılış gayesinin ne olduğunu, nasıl bir hayat sürmesi gerektiğini, ferdin sorumluluklarını, mesuliyetlerini de görevlendirdiği elçiler aracılığıyla anlatır. İnsanoğlunun, hem Yaratanına karşı, hem de dünyadaki tüm yaratılmışlara karşı yerine getirmesi gereken yükümlülükleri, mesuliyetleri vardır. Gönderilen peygamberlerin tamamı Yaratanın bu mesajını insanlığa ulaştırmışlardır. İnsanoğlu yoldan sapınca, yaratılış gayesini ve Yaratanını unutunca, bu mesaj peygamberlerle yinelenmiştir. Her ferdin, dolayısıyla fertlerden oluşan toplumların dine inanmaya ihtiyacı vardır. Bizler Avrupa’da yaşayan Türkler olarak, İslam dinine mensubuz. Dinimiz İslam evrensel bir dindir. Mekâna, zamana, belli bir ırka değil, tüm kâinata ve insanlığa hitap eder. İslam dinine mensup olan insanlar dünyanın her tarafında yaşamaktadır. İslam’ın özü değişmemekle beraber, farklı kültürlere mensup olan topluluklar, kendi kültürel yapıları içerisinde dinlerini yaşamaktadırlar. İslam’ın özüne ters gelen alışkanlıklar terk edilmiş, ancak dinin özüne ters gelmeyen kültürel değerler, gelenekler, törelerle beraber İslam inancı yaşanmaktadır. Avrupa’da yaşayan ve Türk toplumuna mensup olan Müslümanlar olarak, dünyanın farklı kültürel toplumlarından gelen Müslümanlarla karşılaşıyoruz. Bazen dindaş olduğumuz onlarla, dinimizin aynı ama yaşantımızın farklı olduğunu müşahede etmekteyiz. Bu İslam dininin hoşgörüsünün evrenselliğinin, tek tip insan arzu etmediğinin şekilciliğe hiç yer vermediğinin işaretidir. İslam dininin en önemli özelliği birleştirici, bütünleştirici olmasıdır. Onun için bütün insanlar, ‘Ademin Çocuklarıdır’ mesajını verir. Giyimine, kuşamına, sakalına, bıyığına, ırkına, mezhebine, rengine göre ayrıştırmaz. Evet, İslam dininin mesajı bu kadar açıkken, bu dine mensup olan Müslümanlar bu mesajı alabilmişler midir? Bu sorunun cevabını “evet” olarak verebilmek pek mümkün görünmüyor maalesef… Avrupa’da yaşıyoruz, binlerce camimiz, mescidimiz, ibadethanelerimiz var. Bundan 50 yıl önce bunların hiç biri yoktu. Buraya gelen Müslümanlar, özelliklede Türkler kendi inançlarını icra edebilmek ve bu yabancı kültür içerisinde varlığını devam ettirebilmek için çok büyük fedakâr- İ ❬ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 dosya Dinler toplumu dizayn eder, yönlendirir. Bu halimize baktığımda, toplumların dinleri kendilerine göre dizayn etmeye, kendilerine benzetmeye çalıştığını görüyorum. İnancını inandığı şekilde yaşayamayan, yaşantısını inancı saymaya başlar. Bugün itibariyle din anlayışımız, herkesin kendi yaşantısına yorumlanmakta ve kendisi gibi olmayanlar dışlanmaktadır. lıklarla bu ibadethaneleri meydana getirdiler. Bu, Hristiyan inancına mensup toplumlar içerisinde yalnızlaşmamak ve kendi iç huzurlarını korumak için gerekli olan bir durumdu. Birinci ve ikinci nesil insanımızın bu samimiyetlerini, fedakârlıklarını unutmamalıyız. Allah onlardan razı olsun. Kalanlarına sağlık, ölenlere rahmet diliyorum. Tarih boyunca dinler hep siyasi ve şahsi istismar konusu edilmiştir. Bu istismar konusu dinler arasında sataşma, ayrıştırmadan başlıyor ama aynı dinin mensupları arasında da maalesef devam ediyor. Hristiyan Avrupası yıllarca mezhep kavgalarına sahne oldu, maalesef İslam tarihinde de benzeri çatışmalar zaman zaman yaşandı. Bugüne geldiğimizde, şekil değiştirerek de olsa aynı ayrıştırma ve çatışmalara şahit olmaktayız. Yaşadığımız batıda “İslamafobi’’ adı altında İslam düşmanlığının artarak geliştiğini gözlemliyoruz. Modern demokrasinin insan haklarının ve insan hürriyetinin tavan yaptığı söylenen Batı dünyasında bu gelişmeleri izlemek üzüntü vericidir. Bu noktada izlenen Batı’nın siyasetinin ve medyasının rolünün çok büyük olduğu ortadadır. “İkiyüzlü” diye bir deyim vardır. Ben Batı siyasetini iki değil çok yüzlü siyaset olarak algılıyorum ve izliyorum. Bu, inanç hürriyetini hiçe sayan anlayışın, insani değerlerin toplumda kaybolmasına yol açtığını endişeyle takip ediyorum. Bir İnancın sahibini başka bir inanç sahibine karşı kışkırtmak, onu yok saymak bir insanlık suçudur. Hangi dinden olursa olsun bütün insanlar bu noktada birleşmelidir. Hepimiz Hz. Âdemin torunlarıyız ve Âdemoğluyuz. Bütün bu gelişmelerde tabiikî biz de hatalıyız. Aynayı kendimizi doğrulttuğumuzda ve samimi olarak bir değerlendirme yaptığımızda, bunu anlarız. Tavırlarımız, davranışlarımız, yaşantı hallerimiz, vurdumduymazlığımız bütün bunlar zaten var olan önyargıları arttırdı. Çoğu zaman sokakta, tramvayda gençlerimizin tavır ve davranışlarında ben bile ciddi manada rahatsız oluyorum. Dinimiz; hoşgörüyü, arkadaşlığı, dostluğu, kardeşliği, samimiyeti önerir. Müslüman; “elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen” insandır. Dinler toplumu dizayn eder, yönlendirir. Bu halimize baktığımda, toplumların dinleri kendilerine göre dizayn etmeye, kendilerine benzetmeye çalıştığını görüyorum. İnancını inandığı şekilde yaşayamayan, yaşantısını inancı saymaya başlar. Bugün itibariyle din anlayışımız, herkesin kendi yaşantısına yorumlanmakta ve kendisi gibi olmayanlar dışlanmaktadır. Netice itibariyle Hz. Ömer’in dediği gibi; “İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız”. Konsolos Şeref Karafilik: “Bizler Sizler İçin Varız” öppingen şehrinde ATİB üyesi Türk Kültür Merkezi, Hacı Bayram Veli Camii'nde yaplan etkinliğe katılım yoğun oldu. Basın mensuplarının ve üniversite öğrencilerinin davetli olduğu akşam yemeğine, İşadamları çevre dernek idarecileriyle birlikte Stuttgart Başkonsolosluğundan Konsolos Şeref Karafilik, Göppingen Belediyesi Kültür Müdürü Wolfram Hosch, Uyum Sorumlusu Dragicia Horvat Belediye Meclis Üyesi Avukat Jürgen Schile Koordinatör Öğretmen Doğan Aydoğan, Öğretmen Nedim Kır, Göppingen ve Çevresi Türk Dernekleri Birliği Başkanı Vedat Dağ ve Emniyet Müdürlüğünden Komiser Hülya Yılmaz ile çok sayıda davetli iştirak etti. Proğramı Almanca ve Türkçe olarak Hilal Salgın ve Müjgan Ersoy yönetti. Kısa bir takdimle Müjgan Ersoy ve Hilal Salgın ATİB Güppingen Türk Kültür Merkezinin tanıtımını yaptılar. Toplu halde yemekler ikram edildi. Yemek duasını sesli olarak din görevlisi Hidayet Karahan yaptı. Dua aynı anda Alman misafirler için Almanca tercüme edildi. Daha sonra Stuttgart başkonsolosluğumuzdan Muavin Konsolos Şeref Karafilik konuşma kürsüsüne davet edildi. Konsolos Karafilik, “Bu tür etkinlikler çok önemli, bizler sizler için varız ve her zaman yanınızdayız” dedi. Daha sonra Göppingen Kültür Müdürü Wolfram Hosch, konuşma yapmak için kürsüye davet edildi. Wolfram Hosch; “Davetiniz için teşekkür ediyorum. Bu tür kültürel faaliyetlerinizden dolayı memmun oluyor, başkanı ve siz yöneticileri kutluyorum. Kültürel çalışmalarınızda sizlerin destekçisi olacağız” dedi. Türk Kültür Merkezi Başkanı Doğan Tufan da, yaptığı acıklamada, “Sosyal ve kültürel faaliyetlere önem veriyor, bizi biz yapan değerlerimizle bilgilenmeye çalışıyoruz. Genç nesillerimize görerek örnek olmayı, birlik ve beraberlik sağlamayı bu sofraların manevi ortamında bir arada bulunmayı hedefliyoruz” dedi. G TÜRKÇE ÖĞRETEN SÖZLÜK (2 Cilt) Türkçe Öğreten Sözlük çocuklara ve gençlere Türkçenin özünü kavramalarını, doğru ve güzel konuşup yazmayı öğrenmelerini sağlayacak bir başvuru kaynağıdır. Türkçe Öğreten Sözlük’ü kullananlar aradıkları sözcüğe anında ulaşabilecekleri gibi hem de söz konusu sözcükle aynı sayfada bulunan diğer sözcüklere de göz atarak kelime hazinelerini geliştirme fırsatı bulacaklardır. Türkçe Öğreten Sözlük’te yaklaşık 10.000’i aşkın madde başı sözcük, 25.000’e yakın tanım cümlesi, 15.000’i 40,-€ Almanya İçi Posta Ücreti Dahil aşkın örnek cümle, 1000’i aşkın resim, binlerce eş ve yakın anlam ile karşıt anlam maddesi, atasözü, deyim ve özdeyiş bulunmaktadır. Sözlüğün her sayfasında, ulusal kültürümüzün değerlerinden Nasrettin Hoca’yla ilgili en az bir resim ve buna ilişkin örnek bir cümle yer almaktadır. 21x25,5 cm Büyük Ciltli Renkli resimli Sıvama kapak 2 Cilt 1288 Sayfa Sipariş İçin: [email protected] · Handy: 0171-1970212 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 19 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 özel köşe Bağışıklık Sisteminin Önemi Doktor Nuray ERDEMİR • [email protected] ağışıklık sistemi, vücudu hastalıklara karşı koruyan, patojen (bakteri, virüs vb.) ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin tümüdür. Bağışıklık sistemi güçlendirilmesi durumunda, hastalıklara karşı direnç sağlar ayrıca soğuk algınlığı, grip ve kanserden etkilenme olasılığını azaltmak için önemli rol oynar. Tekrarlayan hastalıklar ya da kronik enfeksiyonlar genelde bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda ortaya çıkar. Zayıf bir bağışıklık sistemi enfeksiyona sebep olur, enfeksiyon bağışıklık sisteminde hasara neden olur ve bu da vücut direncini daha da zayıflatır. Zayıf bağışıklık sisteminin en önemli nedeni besin yetersizliğidir. Eğer günlük beslenmede çok fazla şekere yer verilir ise, obezite, alkol tüketimi çeşitli nedenlerle bağışıklık sisteminin işlevini azaltır. Yeterli proteinli yiyecekler tüketilir ise bağışıklık sistemimiz güçlenir. Vücuda alınan besinler enerji için oksijenle yandığında serbest radikaller oluşur. Serbest radikaller hücre ve dokularda çoğaldığında DNA yapısında hasara neden olur. Artış durumunda kanser, kalp-damar hastalıkları, artritler sağlık sorunları oluşur. Besinlerle birlikte aldığımız antioksidanlar vücuttaki serbest radikallere karşı savaşırlar. Serbest radikallerin yarattığı olumsuz etkinin önlenmesi ve etkisinin en aza indirilmesi için yeterli miktarda antioksidan tüketilmelidir. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için hangi sebze ve meyveler tüketilmeli? İçerdikleri antioksidan maddeler nedeniyle sebze ve meyve tüketimi kansere karşı korunmada oldukça etkin bulunmuştur. Domates içeriğindeki likopen nedeniyle; prostat, meme, sindirim sistemi, mesane, deri ve serviks kanseri riskini azaltmaktadır. Turunçğil meyvesinin içeriğindeki karoten nedeniyle kanser önlemedeki önemi büyüktür. Brokoli, karnabahar ve lahana gibi bitkisel besinlerin B içerdikleri glukozinolatlar nedeniyle kanser riskini azalttığı bilinmektedir. Sarımsak ve soğanda bulunan allılık sülfitler bağışıklık sistemini güçlendirir, serbest radikallerin atılımını arttırır, tümör hücre çoğalmasını engeller, kolesterol düzeyini azaltır. Yapılan bir çalışma mide kanseri gelişme riski ve soğan sarmısak tüketimi arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiştir. Meyve ve sebzeler, çay, kakao içeriğindeki flavonoidler kanser gelişimini, ishali, ülser gelişimini engeller ve enfeksiyonlara karşı korur. Soya içeriğindeki fitoostrojenler özellikle hormon bağımlı olan kanserlerin kontrol ve önlenmesinde rol oynar. Ayrıca kalp hastalıklarının ve kemik erimesinin önlenmesinde de etkisi vardır. Omega 3 yağ asitleri en önemli kaynağı balıktır; meme ve akciğer kanserini azalttığını gösteren veriler vardır. Probiyotikler ise hastalık yapan mikroorganizmaların çoğalmasını engeller, bağırsağın düzenli çalışmasına yardımcı olur. Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Yoğurt ve kefirde yoğun olarak bulunur. Bu probiyotik bakteriler besin olarak prebiyotikleri (pirasa, enginar, patlıcan, soğan ve sarımsakta bulunan karbonhidratları) kullanır. Bu açıdan beraber tüketildiklerinde daha iyi fayda gösterirler. Zencefil; enfeksiyon azaltıcı etkisi vardır, kolon kanserine karşı önleyici etkisi olduğuna dair çalışmalar bulunmaktadır. Zerdecal, üzüm çekirdeği, vişne, göji kanserin engellenmesinde rol oynar. Yeşil çay, siyah çaya göre 3-5 kat daha kuvvetli antioksidan etkisi bulunur. Çeşitli tip kanser gelişimini önlediğine dair çalışmalar vardır. Nar, kanser üzerinde etkili olabileceği ileri sürülen kısmı çekirdeğidir. Dolayısıyla narı çekirdeğiyle çiğneyerek tüketmek daha etkili olabilir. Bağışıklık sistemini zayıflatan faktörler Yaşlanmak doğal bir süreçtir fakat beraberinde otomatikman bağışıklık sisteminin zayıflamasını da getirir. Bunun dışında bir sürü başka faktörler bağışıklığımızın gücünü düşürür. Şu sebeplerden dolayı sağlık durumu zayıflar: - Temiz hava, şu ve ışık eksikliği -Uzun ve kronik bir hastalık dönemi - İlaçlı ımmunsupresse uygulaması yani ımmun sistemini baskılayıcı ilaç tedavisi (Kanser tedavisi!) - Organ nakli - Düzenli nikotin, alkol ve uyuşturucu tüketimi - Yetersiz beslenme, dolayısıyla vitamin, mineral ve iz elementlerin eksikliği - Çevre zehirleri, ışın ve radyasyona maruz kalma - Psikolojik faktörler - Sürekli stres durumu - Yetersiz uyku -Yetersiz hareket - Aşırı soğuğa maruz kalma, üşüme Kötü Kalpli Bomba Şengül USLU • [email protected] üşmeseydin şehrime, kimbilir nerelere düşerdi gönlümün cemresi. Toprağa mı, suya mı yoksa esip geçen öpözgür rüzgara mı? Düşmeseydin ocağıma, ocağımız tütecekti belki de mütemadiyen. Tütsü tütsü... Hiç benzemezdi kokusu senin kalleş dumanlarına. Soğuk değildi sıcağı seninkisi gibi. Sıcacık, ama yakmayan. Sadece ama sadece ısıtan. Bahçemde senin oyukların yerine salıncağım gülerdi, kırmızı güllerle birlikte. Yıkıp döktüğün karşı evin camından, en can arkadaşımın gözleri de gülecekti, biz büyüyene dek. Papatyamın her yaprağı “Seviyor!” diyecekti sonsuza dek. Sus! demeseydin eğer, cami minaremizden beş kere yükseliyor olacaktı Allahu Ekber. Sus demeseydin sen eğer. Sen, kötü kalpli bomba! Annem olacaktı belki hala. Ve babam da. Işıldayan gözlü bir anne, güçlü kollu bir baba. Bir herkül gibi. Güçlüydü babam aslında! Senden de daha fazla. Ama kalleş değildi senin gibi. Güçlüydü, senin bileğini de bukerdi pek tabii, arkadan vurmasaydın yine sinsice. Nasıl da kararttın dünyamı, ne kadar sisli, ne kadar bulutlu heryer şimdi. Ne kadar da kara kalbin, ne kadar kara gözlerin. Hiç mi sevemedin beyazı, hiç mi ısınmaz kötü yüreğin onca kızgın ateşin derinliğinde? Gülmeyi de deneyemez misin bir kerecik, şu güzelim yeşil yeryüzüne? Benim göğümün pasparlak yıldızları vardı eskiden, her akşam gezinirdi özgürce. Senin göğünde de güler D mi yıldızlar, kanatlarını gerer mi aydede gecene? Güneş beni hiç mi hiç unutmazdı eskiden, bir gün dahi bekletmemişti gözlerimi yollarda. Senin güneşin hiç baktırdı mı seni peşinden? Benim ağaçlarım vardı eskiden, mutluluğun melodisini mırıldayan, çiçeklerim vardı o nağmelerle kıvrım kıvrım dans eden. Senin duvarların da benimkiler gibi hüzün şarkılarını öğrendiler mi hiç? Hep ağlayan. Artık, ama artık, hep, ama hep ağlayan. Ardına bakıp duran, nemli gözlerim gibi. Yürümekte direnen kırık dizlerim gibi. Tutunmaya çalışan güçsüz ellerim gibi. Kabirlere yığılmış kanlı bedenler gibi. Gökyüzünde direnen garip bayrağım gibi... Ve bi de, acımadan bedenini yaktığın, oyuncak bebeğim gibi. O da kötürüm şimdi, buruk yüreğim gibi. Onun da gözü yaşlı, mahzun vatanım gibi. Onun da kalbi kırık, bütün bebekler gibi. Bütün anneler mutsuz, tıpkı benim gibi... Bir yeşil fidanı yerinden söktüğünde sızlamıyorsa için, bir çocuğun kanlı gözyaşıyla sönmüyorsa ateşin, sen kötüsün be bomba! Savurduğun yollara, dağıttığın dağlara, ağlattığın bayrağa dönüp de bakmadıysan sen kötüsün be bomba! Duymaz mı kulakların yayılan feryatları, görmez mi ki gözlerin, akan gözyaşlarını. Birgün gelip de sorgular mı vicdanın, acımaksızın yakıp yıktıklarını? Herşeye rağmen, korkmayacağım senden! Ateş ateş olalı, cürmü kadar yer yaktı. Alsan bile annemi, her gece rüyalarımda yanağıma kondurduğu pembe öpücük kaldı. Alsan bile babamı, elimi her tutuşundaki o eşsiz güç bileklerimde kaldı. Alsan bile yüzümdeki son gülücüğü, Yaradanın verdiği o minik gamze kaldı. Alsan da tüm mutluluklarımı, tüm umutlarımı bütüüün hayallerimi, Rabbimin vaadettiği o büyük zafer kaldı. Almış olsan da tüm geleceğimi, gökyüzünde parıldayan parlak bir yıldız kaldı. Henüz görünmese de çehresi, karanlığın ardında mesud bir kader kaldı. Buruksa da mescidlerin minaresi, semalarda dolaşan gururlu ezan kaldı. Tüm dillerde büyüyerek çoğalan koca Fatiha kaldı. Her an için gökyüzüne açılan, parlak avuçlar kaldı. Tüm evrene yayılan, çelenk misali, müşterek mi müşterek dualarımız kaldı. Ümit bahçelerinde mis kokulu gül kaldı. Gözkapaklarından düşen yaşlar hatırına, gökkapaklarından düşen, koca bir rahmet kaldı. Yaradanın, ödül diye sakladığı yeşil bir cennet kaldı. Bakmaya doyulmayan güzel cemali kaldı. Biliyor musun, acı diye gönlümüze saldığın zehir, koskoca çiçek açtı. Kan diye akıttığın kırmızı, âbı hayat misali, o koca çiçeğin dibine aktı. Hüzün diye yüreklere saldığın o katran, dar geçitlerden geçti, kevsi ırmağa aktı. Soldu sandığım umut, buket buket gül açtı. Gitti sandığım güneş yeniden kucak açtı. Boynunu büken vatan yine ayağa kalktı. Düşür düşürebilirsen, kötü kalpli bomba, belki başım, belki naaşım. Elinden geleni ardına koma, bu da benim kutlu savaşım! HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 20 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 biyografi Yılmaz Adalet Bekçisi Muhammed Marmaduke Pickthall SEVDE BETÜL ARDAHANLI · [email protected] armaduke Pickthall, 7 Nisan 1875’te Anglikan bir papazın oğlu olarak Londra’da dünyaya gelir. Ailesi çok muhafazakâr bir ailedir, babasından önce dedesi de papazlık yapmıştır ve iki kız kardeşi rahibedir. Pickthall 1881 yılında babasını kaybeder ve annesi ile Avrupa’nın farklı şehirlerinde yaşamaya başlar. Yaklaşık 13 yıl sonra 1894’te tekrar İngiltere’ye döner ve yabancı dillere olan kabiliyetinden ötürü yurt dışında okumak için devlet sınavlarına girer. Fakat bu sınavları başaramayan Pickthall’e hayalindeki yurt dışının kapıları çok farklı bir şekilde açılır. Pickthall, aile dostları olan Thomas Dawling tarafından Filistin’de pa-pazlık yapmak üzere davet edilir. Filistin’e gitmeden önce Kahire’ye gidip Arapça öğrenmek ister. Yabancı dil hususunda kabiliyetli olduğundan Kahire’nin yerlilerinden Arapça’yı kısa bir sürede öğrenir. Filistin’e geçmeden Orta Doğu’da birçok beldeyi gezer ve ilk izlenimlerini şöyle anlatır: “Binbir gece masallarından okuduğum manzaranın aynısını Şam, Halep, Kahire ve Kudüs’te gördüm. Bu insanların biz Avrupalılardaki gibi zengin olma, yaşama hırsı ve ölüm korkusu gibi endişeler taşımadıklarını hissettim.” Orta Doğu’da geçirdiği zaman içerisinde İslam’a çok büyük sempati duymuştur; fakat Müslümanlığı henüz kabul etmemiştir. Birkaç sene sonra annesinin ricası üzerine tekrar İngiltere’ye döner ve Muriel hanım ile evlenir. Eşi ile iki seneliğine İsviçre’ye giden Pickthall burda yazarlık hayatına başlar ve 1906’da “The House of Islam”, yani “İslam Evi“ isimli eserini yazar. 1907’de ise tekrar Kahire’ye, İngiliz bir memurun yanına döner. Hristiyan bir ailede yetişmiş olmasına rağmen Pickthall, bu yıllarda Osmanlı topraklarında başlayan isyanlara ve Müslümanların Ortodoks papazlar tarafından öldürülmesini Hristiyanların bir zafer gibi kutlamalarına anlam verememektedir ve insanlığa olan inancını giderek yitirmektedir. Osmanlı topraklarının parçalanmaya başlaması ve savaş çanlarının çalması üzerine Pickthall, “The New Age” isimli dergisinde kesin tavrını sergilemiştir; Müslümanlar ve Türklere karşı savaşı tamamıyle reddetmiş ve yazılarında bağımsız bir Osmanlı için çok kez çağrıda bulunmuştur. Bilhassa İngiliz toplumunda Müslümanlara lanetli bir göz ile bakılması Pickthall’in yoğun eleştirilerine maruz kalmıştır. Batı’nın Müslümanlara karşı bu tutumuna ve binlerce Müslüman’ın Bulgaristan’da katledilmesine karşılık “The Black Crusade” yani “Kara Haçlı Sefer” isimli kitabı ile bu algıyı yıkmaya ve Müslümanları müdafaa etmeye çalışmıştır. 1914’te savaşın başlaması ile Pickthall’in tavrı açık ve net Müslümanlardan yanadır; o artık Müslümanların savunucusu hâline gelir. 1917’de bir konferansta açıkça Müslümanlığı kabul ettiğini itiraf eder ve bundan sonra Muhammed Marmaduke Pickthall ismi ile tanınır. İslam’da Hz. Muhammed (s.a.v)’in Hristiyanlık’taki Hz. İsa anlayışının M Yaşadığı çağda Müslümanlara karşı yapılan haksızlıklarla mücadele eden ve muhafazakâr Hristiyan bir ailenin oğlu olan Muhammed Marmaduke Pickthall, 61 senelik hayatına birçok kitap ve ülke ziyareti sığdırmış bir Müslüman. İçinde yaşadığı çağda buhrana düşmektense İslam’a sarılan Pickthall, İngilizce Kur’an tercümesiyle de bilinmektedir. aksine ne Tanrı ne de bir hükümdar olması, söylediklerini öncelikle kendisi yerine getiren ve hayatı ile ümmete yol gösteren bir peygamber olması Marmaduke Pickthall’i en çok etkileyen hususlardan biri olmuştur. Bu nedenle hayranlık duyduğu Peygamber (s.a.v.)’in ismiyle çağrılmak istemiştir. “Bombay Chronicle” için editörlük yapar. Bu yıllarda Hindistan’ın bölünmesi ve MüslümanHindu çatışmalarından dolayı Pakistan bölgesinin Müslümanlara, diğer bölgenin ise Hindistan olarak Hindulara kalması söz konusudur. Pickthall daha önce gösterdiği çabaların aynısını burada da sarfeder. Ülkenin ikiye ayrılmasına karşıdır; bölünmenin her iki taraf -Hindular ve Müslümanlar– için sağlıksız olacağını savunur. Hindistanlı Müslümanların talebi doğrultusunda Kur’an’ı İngilizce’ye tercüme eder ve hayatının en büyük çalışmasını ortaya koyar. “The Meaning of the Glorious Qur’an” yani “Yüce Kur’an’ın Anlamı” ismiyle İngilizce Kur’an mealini yazar ve bundan sonra daima Kur’an’ı İngilizce’ye tercüme eden mütercim olarak anılır. Hindistan’daki hizmetlerinden sonra tekrar İngiltere’ye döner ve oradaki Müslümanların dertleriyle bizzat ilgilenir, onlara liderlik yapar. 19 Mayıs 1936’da vefat eden Pickthall’ın çalışma masasında bir seminer için hazırladığı son notlar bulunur. Kağıda yazdığı son cümle şöyledir: “Kim halis olarak kendisini Allah’a teslim edip güzel davranışlarda bulunursa Rabb’in nezdinde onun mükafatı olacaktır. Onlar ne korkacak ne de üzüntü duyacaklardır.” (Bakara suresi, 2:112) TÜRKÇE ÖĞRETEN SÖZLÜK (2 Cilt) Tür kçe Öğre te n Söz lük çocuklara ve gençlere Türkçenin özünü kavramalarını, doğru ve güzel konuşup yazmayı öğrenmelerini sağlayacak bir başvuru kaynağıdır. T ürkç e Öğreten Sözl ük’ü kullananlar aradıkları sözcüğe anında ulaşabilecekleri gibi hem de söz konusu sözcükle aynı sayfada bulunan diğer sözcüklere de göz atarak kelime hazinelerini geliştirme fırsatı bulacaklardır. T ürk çe Öğreten Sözl ük’te yaklaşık 10.000’i aşkın madde başı sözcük, 25.000’e yakın tanım cümlesi, 15.000’i 40,-€ Almanya İçi Posta Ücreti Dahil aşkın örnek cümle, 1000’i aşkın resim, binlerce eş ve yakın anlam ile karşıt anlam maddesi, atasözü, deyim ve özdeyiş bulunmaktadır. Sözlüğün her sayfasında, ulusal kültürümüzün değerlerinden Nasrettin Hoca’yla ilgili en az bir resim ve buna ilişkin örnek bir cümle yer almaktadır. 21x25,5 cm Büyük Ciltli Renkli resimli Sıvama kapak 2 Cilt 1288 Sayfa Sipariş İçin: [email protected] · Handy: 0171-1970212 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Gurbet Mektupları-9 [email protected] Yazdık bir kıyaslama.. Önce ALLAH’ın selamıyla selamlarım. ALLAH’ın selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun, kardeşlerim. Bir Ramazan-ı Şerif daha bize elveda dedi. Biz hala yaşıyoruz ve hayat acılarla devam ediyor. İşte bu acıları haberlerde, tartışma ve analizlerde seyrediyor, veya tartışıyorsunuzdur. Bu psikolojik ruhla, gününüzü geçirdikten sonra durumları belki de kendi zihninizde analiz edip yatıyorsunuz. Gecelerden bir gece uyuyorsunuz, rüyalarına giren bir kabus sizi rahatsız ediyor. İşte o anda dünyanın başka bir merkezinde insanlar boğazlanıyor, çoluk çocuk demeden. Savunma haklarına bile sahip değil. Ekmek, aş alacak fırsat tanımadan. Sığınacak bir yerleri olmadığı halde, evler üzerinize yıkılıyor. Sabah o kabusla kalkıyorsunuz, o acını birileri ile paylaşıyor veya protesto ile kendini avutup kurtuluyorsun, ya olayları yaşayan?. O anda dünyanın bir başka bölgesinde insanların emekleri sömürülüyor. Hakları gasbediliyor. Sen sabah kalkıyorsun haberleri seyrederken, kahvaltını yapıyorsun. Kahvaltıdan sonra alış verişe gidip bazı şeyleri alamadığına veya bulamadığına üzülürken, dünyanın başka bir ikliminde anne ot ve ağaç kökleri toplayıp evdeki çocuğumu nasıl doyururumun peşinde. Sen istediğim arabayı alamadığına üzülürken, dünyanın herhangi bir yerinde, insanlar hala yürüyerek işlerini hallettiği için dua ediyorlar, mutlu oluyorlar. Sen su israfı yaparak banyoda saatlerce duş alırken, dünyanın herhangi bir yerinde, insanlar, on litre su için kilometrelerce yürüyorlar. Ve sen hala bunları vicdanında hesaplaşmadıysan, biran önce hesaplaşman gerektiğini düşünmen lazım. Şu dünyadaki bütün haksızlığı görüyor fakat vicdanında hissetmiyorsan, o zaman sende birşeylerin yanlış olduğunu anlaman lazım. Ama hayat öyle mi? Hayat insanı düşünmediğinde içine çeken bir düden gibidir, adeta bütün gücüyle kendine çeker, ancak ölüm gelince insan uyanır. İşte o zaman geç olduğunu anlarız. Kainatın bu kadar alıcılığını, RABBİN gücüne yorumlamak, gerekirken, yaşamaya bak anlıyor ve bir yere tosluyor. İşte o zaman ayet ikaz ediyor: Hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz? (Tekvir 26.) Gidiş yine Yaradana teslim olmak ve hesabını vererek. Ve yine ayet ikaz ediyor: Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz? (Karia Suresi 8.) Bütün, bu ikazlara rağmen, ben hayatımı yaşıyorum, diyorsanız, işte o da size kalmış. Ayet onu da haber veriyor: Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar. (Casiye 24.) Burada son sözü yine ayet verecek: İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Âl-i İmran 104.) M ❬ ❬ 21 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 M. Salih AYDIN Bütün dünya haberlerinde olaylar etrafta ateş püskürür. Vicdan kendinden utanır, ar gelir. Ama, beyhude vicdan, adamdan utanıp, terketmiş vücudu. İnsanlık nerede? Bırak, zamana bırak, Hakka dayan, var git çalış, uğraş, bir nebzecik olsun, emek ver. Uzaktan uzağa, seyretme olanı. Varsa emeğinle, yoksa yüreğinle, gerçeğe dayan. Önümüzde, bir sefer var, haklının hakikate varması. Uzat elini boğulmaktan kurtar, RABBİN kulunu. Tek tesellim diye başlama, derdini sev, örnek ol. Mazlumu seçme, şucu, bucu diye, Yaradanın kulu. Uzat elini, ışıldıyan gözlerin sevincidir, hayatın özü. Yalnız, kendi pencerenden, bakmak, marifet değil. Gör nice kullar, teslim olmuş ruhunu vermiş RABBİNE. Kimisi isyanlarda, kendine zulmeder. İşte bu minval üzere aşağıdaki şiirimi yazdım: Yanarken alem. Ta uzaklarda, bir ah vardı, Kurşunlar, yüreklerde patlarken, Acılar, yürekleri parçalardı, Yanarken alem, senin perden mi kapandı. özel köşe ATİB Remscheid’de Bed-i Besmele Töreni Yapıldı evlet-i Aliye’den günümüze miras kalan kültürümüzün önemli parçası “Bed-i Besmele Töreni” ATİB Remscheid Türk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Programa, okula yeni başlayan çocuklar ile velileri ve dernek yöneticileri katıldılar. Okunan Kur’an-ı Kerim’le başlayan programda açılış konuşması yapan dernek başkanı Hasan Aktaş, Bed-i Besmele Törenlerinin önemini anlattı. Özellikle farklı bir kültürün içerisinde yaşayan çocukların bu tür programlardan olumlu etkilendiğini belirten Aktaş, bu törenlerin devlet eliyle yapılması gerektiğini söyledi. ATİB Remscheid Türk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen program din görevlisi Abdullah Atay’ın yaptığı dualarla ve çocuklara verilen armağanlarla son buldu. D Hayatına hala, bir düzen veremedin, Umuda yolculuk dedin, bitiremedin, Karanlığı, aydınlığa, hala çeviremedin, Yanarken alem, senin perden mi kapandı. Uzun bir yola çıkarken, acılar geride kalmaz, Yanan yürekler, su dökmekle, asla sönmez, Hasretler, yürekleri daima yakar, ama bitmez, Yanarken alem, senin perden mi kapandı. Salih rüzgar eser, fırtına gelir, ah gelir, Acılar yürekte birikir, gözlere yaş gelir, Izdırap verir, sıkar yüreği, dar gelir, Yanarken alem, senin perdenmi kapandı. Hayatın her aşamasında bir gariblik ruhuma ahtapot gibi sarılır. Yüreğimi aşağı doğru asılır, sanki beni sarsarak, her saniye kum saati, senin lehine çalışıyor, der gibi. Ben niye ahiretimi şu üç günlük alem için satayım. Ben niye bu hayatın geçici olduğunu bildiğim halde, boşa kürek sallayayım! Değer mi? Hasta, bir hayatın sonu marazdır. Hayatın bunca nimetleri arasında sınırını koyarak, gerçeğe, hakikate, hakka yürümek değil midir. Haydi öyle ise hakikat kervanının yolcusu ol. Buralarda bir zamanlar kuş uçmaz kervan geçmezdi, şimdi cıvıl, cıvıl, yarın ne olacağını biliyor muyuz? İşte bu minval üzere: Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık (ENBİYA/16-17) Son noktada Rabbimin yukardaki sözü ile bitiriyorum. ALLAH’a emanet olun. T.C. Stuttgart Başkonsolosu M. Türker Arı’ya Veda Ziyareti TİB Göppingen Türk Kültür Merkezi yöneticileri, görev süresi sona eren T.C. Stuttgart Başkonsolosu M.Türker Arı’ya veda ziyaretinde bulundular. ATİB Göppingen Türk Kültür Merkezi Başkanı Doğan Tufan görevi süresince ayrım yapmadan desteğini esirgemeyen Başkonsolos Arı’ya plaket takdim etti. A HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 22 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435 bulmaca Almanya’da 100% Şoksuz Helal Kesim Etlerden Üretilen Mamüllerimiz Bu Sene de Kurbanlarınızı Şoksuz Kesiyoruz LEZZETİN VAZGEÇİLMEZİ Size En Yakın Markette Bulabilirsiniz Kurban Siparişi İçin Acele Edin! Şimdilik Sadece Hessen Eyaletinde Altınküpe Fleischerei Fleisch- und Viehhandel e.K. Tel: 06443-2519 . Handy: 0171-2428667 Web: www.altinküpe.de . E-Mail: [email protected]
Benzer belgeler
PDF SAYI 113 - Hayat Online
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
Not: Kıymetli Dostum Mehmet Kahraman
Bey`in Yeğeni izin dönüşü...
PDF SAYI 73 - Hayat Online
Yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. Bir
Fatiha rica ediyoruz.
Kıymetli kardeşimiz İrfan Altınküpe`nin
evladı bir iş kazası geçirmiştir. Geçmiş olsun
der Cenab-ı Allah`tan acil şifalar dileriz.
PDF SAYI 74 - Hayat Online
Yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. Bir
Fatiha rica ediyoruz.
Kıymetli kardeşimiz İrfan Altınküpe`nin
evladı bir iş kazası geçirmiştir. Geçmiş olsun
der Cenab-ı Allah`tan acil şifalar dileriz.