İndir / - Gezici Festival
Transkript
İndir / - Gezici Festival
#3 15. gezici festival isbirligi ile nisi masa türkiye tarafından hazırlanan bagımsız gazete an independent gazette prepared by nisi masa turkey in collaboration with the 15th festival on wheels nisimazine 13 aralık 2009 artvin interview r ö p o r ta j DTP'nin kapatılması haberi ile yaklaşık on dakika kesilen görüşmemizde Derya Alabora'ya oyunculukla ilgili sorular sorduk. f ilm of the day g ü nü n filmi In our interview, interrupted for 10 minutes by the news about banning Democratic Society Party, we asked Derya Alabora questions about acting. En akılda kalıcı rolünüzde bir fahişeyi canlandırdınız. Elbet bunda Masumiyet'in çok iyi ve kült bir film olmasının payı var; ama ‘düşmüş’ karakterlere gösterdiğimiz ilgi size neler düşündürüyor? In your most memorable part, you played the role of a prostitute. Of course, the fact that Innocence is a very good and cult film has a big share in this; but what do you think about our interest in ‘fallen’ characters? Türk seyircisi bu tür karakterlere ancak masalsı bir şekilde aktarıldığında ilgi gösteriyor. Öyle bir karakterle gerçekçi anlatımda yüzleşmek istemiyor. Masumiyet festivallerden ödüller aldı, ama seyircinin ilgi gösterdiğini söyleyemeyiz. The Turkish audience is interested in such characters only when they are romanticized and they don’t want to face them in a realistic tone. Innocence has been awarded in festivals, but we cannot say that the audience was very interested in it. Doğal oyunculuktan yana olduğunuzu biliyoruz. Bu açıdan nelere dikkat ediyorsunuz? Doğallıkla aleladelik arasında fark var. Canlandırdığım karakterin kendisi abartılı olabilir, gerçek hayatta bile inandırıcı olmayabilir. Önemli olan karakterin doğasının doğallığını yakalamak. Birebir taklit etseniz bile seyirciye doğal gelmeyecektir. Mimikleri ve ses tonunu inşa etmek yerine, karakterin ruh haline bürünmeniz gerekir. İkinci Dünya Savaşı’nın ve Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından, Almanya küresel dünyaya yüzünü dönmüştür. “Gündem 2010” reformları nedeniyle yaşanan sosyal çatışma ortamında 13 yönetmen, ülkenin yaşadığı sosyal ve politik değişimlere ayna tutmak için yola çıkarlar. Sınırlar ortadan kalkmıştır. Öte yandan, bu ‘sınırsızlık’ her ülke için politik açıdan bir tehlike fikri taşımaktadır içinde. 13 yönetmen, filmlerindeki karakterler aracılığı ile küresel dünyanın yalnız ve korku dolu insanlarının yaşadığı travmaya işaret ederler Almanya özelinde. After the World War II and fall of the Berlin Wall, Germany turned her face into the global world. During the conflictual atmosphere caused by “Agenda 2010” reforms, 13 directors gathered in order to mirror the social and political developments of the country. Borders dissapeared. On the other hand, this “boundlessness” includes an idea of political danger not only for Germany, but for every country. 13 directors, while mentioning Germany, point out the trauma of the global world’s lonely and scared people, by using the characters in their films. Joshua’nın Dani, one of the characters of Joshua, tries to heal this trauma through antidepressants. Until the effect of the pills goes away, everyone in Germany seems cheerful like children for Dani. Meanwhile, Dani’s son Joshi gets arrested during the Agenda 2010 reforms and by hanging on a kite tail, dives into a neighbourhood in which a group of people are waiting for their leader. Through Dani’s hallicunations, we witness what Germans call ''The German Spirit'', how they preserve the meaning of it, and the state that 13 films commonly mentions. karakterlerinden Dani, bu travmayı anti-depresanla iyileştirmeye çalışır. Yalnızca ilacın etkisi geçinceye kadar, Almanya’da herkes çocuklar gibi şen gözükür Dani’nin gözüne. Oğlu Joshi, bir yandan “Gündem 2010” reformları sırasında tutuklanır; bir yandan da bir uçurtmanın kuyruğunda liderlerini bekleyen bir grubun yaşadığı bir mahalleye iner. Böylece, Dani’nin gördüğü sanrılar aracılığı ile Almanların ‘Alman ruhu’ dedikleri ve 13 film boyunca sıkça telaffuz edilen halin ne anlama geldiğinin ayırdına varır; nasıl korunduğunun tanığı oluruz. _lale seyda gülsoy Ben iyi bir eğitim aldığımı düşünüyorum, buna rağmen mezun olduktan sonra eksik kaldığımı fark ettim. Bu eksikliği Eric Morris'in oyunculuk tekniklerinin daha çok kapattığını gördüm. Bu sayede oyunculuğum gelişti, şimdi eğitim verirken de bundan yararlanıyorum. Kolay bir teknik değil; çünkü oyuncunun kendisini bütün çıplaklığıyla ortaya koyması gerekiyor. Bu yüzden birinci sınıf öğrencileri başta biraz panik yaşayabiliyorlar. _deniz akhan There is difference between natural and ordinary. A character that I am playing might be exaggerated and may not sound real even in real life. What matters is to grasp the natural state of the character’s nature. Otherwise, even if you imitate it perfectly, it wouldn’t look natural to the audience. Instead of building a set of mimics and vocal tone, you have to internalize the psychology of the character. You are an actress who is of the conservatory, you teach at Mimar Sinan During the process, perception of acting changed? a graduate and now University. has your education I believe that I received a good education. Nevertheless, I realized that I had deficiencies which I overcame with the acting techniques of Eric Morris. This developed my acting and now I make use of it as I teach. It is not an easy technique because it leads the actor to put himself forth with full transparancy. Therefore, first graders may go through a little panic in the beginning. p ic tu r e o f t he day günün fot oğrafı _ Almanya 09 seçkisindeki 13 film de ortak resimler kazır belleklerimize. Pandoranın kutusu çoktan açılmıştır. “Küreselleşmenin Cinleri” çoktan sızmıştır hücrelerimize. All of the 13 films in the Germany 09 selection engrave similar pictures to our minds. Pandora’s Box is already opened. 'Genies of capitalism' already crept into our cells. Konservatuar mezunu bir oyuncusunuz ve şu an Mimar Sinan Üniversitesi’nde ders veriyorsunuz. Bu süreçte oyuncu eğitimine bakışınız değişti mi? It is known that you side with natural acting. While applying this, to which points do you pay attention? _m. murat kocaaga Unfinished filmindeki iki kadın ise, kilitli kapıların ardında yaşayan, tepkisiz kapitalist sistem kadınlarından biri olmak istemez. Yanı sıra evlerine, hatta yatak odalarına dahi sızan bu sosyal çatışmaları nasıl çözeceklerini de bilemez. Bir çıkış yolu ararken en büyük yardımcıları yazar Susan Sontag oluverir. Two women in Unfinished do not want to be like those unreactive women of the capitalist system, who live behind locked doors. On the other hand, they cannot manage to deal with this social conflict infiltrating into their houses and even their bedrooms. Then, the author Susan Sontag suddenly appears to guide them while they are seeking for a way out. derya alabora özel gösterim special presentations Eric’i arıyoruz. Hayat dolu bir genç olan Eric’in bir gün büyümesi gerekmiş, o da kaldıramamış ve koşarak kaçmış. Kaçış o kaçış. 30 yıl sonra Eric diye tanıştığımız bir adam var; ama o da huysuz ihtiyarın teki. Mutsuzluğu öylesine bariz; yalnızca Eric Cantona’nın gollerini hatırlarken gözleri parlıyor. İşte o pırıltıyı geri çağırmak için, Eric Cantona, yaşam koçu kılığında, cebinde atasözleri ve Fransız aksanıyla çıkageliyor. Ve topçu Eric’ten aldığı pasla, mücadeleye geri dönüyor postacı Eric. İlk aşkının peşine düşüyor mesela. Böylece, yavaşca geri dönmeye başlıyor Eric’in gözlerinin pırıltısı. Demek ki diyoruz, hiç bir zaman çok geç olmuyormuş. Ken Loach, son filminde derdini futbol kurallarıyla anlatmayı seçmiş sanki, her zamanki sadeliği ve samimiyetiyle. Büyük laflara gerek yok; maçı kazanmak için her takıma bir Cantona gerekmiyor, yeterince postacıyla silahlı bir çeteyi yenebilirsiniz, diyor mesela. Ve belki de en önemlisi, risk almazsanız gol falan atamazsınız diye sesleniyor film, yaşamaktan korkan o sağlamcı hallerimize. We are looking for Eric. He was so alive, but suddenly he ran away, when he was supposed to grow up one day. 30 years later, we meet a guy named Eric, but this Eric is such a grumpy old man. His sadness is so obvious; his eyes are sparkling only when he remembers the goals of Eric Cantona. That is why suddenly Eric Cantona joins the team/film as a life coach to get the sparkles again, with proverbs in his pocket and his “bloody” French accent. review k r it i k With an assist from Eric the Cantona, Eric the Postman gets back in the game. He goes after his first love, for instance. Thus, Eric’s eyes start sparkling again, slowly. Then we say; so it is never too late. It could be said that, Ken Loach, with his usual simplicity and sincerity, tries to speak out his mind through the rules of football in his latest film. No need for big words; for instance, the film says that you can beat a team of gangsters with a sufficient number of postmen. Above all, it calls for our over confident mood which is afraid to live: you can not score or something without taking risks! _nesra gürbüz regarding the dark ages Çocuk filmi denildiğinde aklımıza gelen şey aşağı yukarı aynıdır: Belli bir yaş grubuna hitap eden, hafif, neşeli, bazen didaktik yapıtlar. Çocuklarla ilgili filmler denildiğindeyse kastedilen şey çok farklı olabiliyor, bu durum özellikle Gezici Festival’in seçkisindeki üç filme bakıldığında geçerli. Eamon’da, adını filme veren küçük İrlandalı, yoğun ve muhtaç sevgisine aynı şekilde karşılık vermeyen ebeveynlerine dair bir karar veriyor. Yepyeni Bir Hayat’ta Koreli Jinhee, öz babası tarafından yeni karısı ve bebeğinden uzağa, yapayalnız çocuklarla dolu bir yetimhaneye yerleştiriliyor. Bir Kız’ın isimsiz kahramanı küçük kadın ise ailesinin İsveç’ten ayrılmasıyla başının çaresine bakmak zorunda kaldığı bir yaz boyunca, tuhaf deneyimler geçiriyor. Hemen uyarmalıyım ki, burada ‘küçük’ sıfatı, fiziksel bir betimleyiciden ötesini ifade etmiyor. Kahramanlarımızınki, açlıklarını bastırmak için yanmış tencere diplerini kazıdıkları, günlerce kimseyi görmek istemedikleri, kaçmak için karşılarına çıkan ilk arabaya atladıkları, denizde boğulmaya çalıştıkları, kendilerini toprağa gömdükleri, karanlık, yalnız bir dünya. Buna rağmen, çoğumuzdan daha kişilikli davranıp inisiyatif almaktan, gerektiğinde kapıları kapatmaktan çekinmiyorlar. Onlara bazen bir nebze yardım edebilen şeyse, ancak bir zamanlar güzel bir tiyatro oyununda telaffuz edildiği gibi “yabancıların nezaketi” olabiliyor. İzleyicisini bu acılar ve cevabı olan kayıtsızlıklar karşısında çaresiz bırakan, belki kendiyle ilgili şeyleri hatırlatıp yüreğini sızlatan resimlerin ardında, bu filmlerin yaptığı en önemli şey, çocuk dünyasını anlamak konusunda büyük hatalar yaptığımızı göstermek. ‘Çocuk’ kelimesini kullanıyoruz, çünkü onların varlığını ebeveyn kavramı üzerinden tanımlıyoruz; halbuki anne ve babalar aslında onları en çok düşkırıklığına uğratıp, erkenden birey olmaya en çok itenler. Onlara aldatıcı, sabun köpüğünden dünyalar sunuyoruz; fakat onlar her şeyi büyük gözleriyle sessizce izliyor ve kavrıyorlar: Görüyorlar ki, yetişkinlerin evreni yalan, bencillik ve unutmak üzerine kurulu. Temizliği, saflığı onlara atfediyoruz; fakat onları ilk fırsatta çamurun içine çekiyoruz. O zaman da onlara, hor görülüp gerçek ve metaforik anlamıyla terk edilen çocuklara, varolma çabalarını sürdürebilmek için sürekli içinde oldukları farz edilen ‘oyun’u kendi yasalarıyla oynamaktan, bazılarını affetmemekten, biraz zalim olmaktan başka çare kalmıyor. Fark etmeliyiz ki, karşımızda duranlar yabancımız değil - onlar geçmişimiz ve vicdanımız. When children films are mentioned, what comes to mind is more or less the same: They are light, joyful, sometimes didactic works appealing to a certain age group. When one talks about films on children, however, the meaning could point out something entirely different, and this is especially valid when three films in the festival programme are considered. In Eamon, the little Irishman lending his name to the title, makes a decision about his parents who don’t respond to his intense and desperate affection. In A Brand New Life, Korean Jinhee is placed in an orphanage full of lonely children by his own father away from his new wife and their baby. The Girl’s heroine, a little Swedish woman without a name, goes through bizarre experiences when she has to take care of herself upon her family’s departure. Let me remind you that the adjective ‘little’ means nothing more than a physical description. The dark, lonely world of our heroes is one in which they try to feed themselves on the bottoms of burned pots, don’t want to see anyone for days, jump into the first car they see to get away, try to drown in the sea, bury themselves in the ground. In spite of this, they don’t hesitate to act in a way with stronger personality than most of us, take initiative and shut the doors if necessary. What may sometimes help them to a certain extent, as uttered in a beautiful play once upon a time, is “the kindness of strangers”. Behind the pictures, rendering its audience desperate in front of the pain and logical negligences, maybe reminding them a familiar feeling, these films demonstrate our huge mistakes about understanding children’s world. We use the word ‘child’because we define their presence through the concept of parenthood. Nevertheless, it is the parents who disappoint them the most and compel them into an early individualism. We present them illusionary, superficial realms, but they see and realize everything quietly with their large eyes. They see that the world of the adult is based on deception, selfishness and negligence. We attribute them purity, but we drag them into the mud at the earliest opportunity. Then, in order to continue their existence, they, the abhorred and –literally and metaphorically- abandoned children, have no resort but to apply their own rules to the “game” that they are supposed to be playing all the time, to refrain from forgiving, to be a little cruel. We must notice that who are standing in front of us are no strangers – they are our past and our conscience. _damla okay focus mercek _nisimazine artvin ekibi
Benzer belgeler
İndir / - Gezici Festival
15. gezici festival isbirligi ile nisi masa türkiye tarafından hazırlanan bagımsız gazete
an independent gazette prepared by nisi masa turkey in collaboration with the 15th festival on wheels