Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi
Transkript
Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi
Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR’IN ROMANCILIĞINDA AVANGART, MODERNİST EDEBİYAT İLE YENİ ROMAN VE POSTMODERN ROMAN ANLAYIŞLARININ İZLERİ1 Yrd. Doç. Dr. Mahfuz ZARİÇ* Öz Yazıları 1921’den itibaren edebî dergilerde görülmeye başlanan Abdülhak Şinasi Hisar, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın önemli isimlerindendir. Abdülhak Şinasi Hisar, çok yönlü, estet, öncü, mükemmeliyetçi ve üslûpçu bir yazardır. Onun romanları çok katmanlı, çoklu okumalara elverişli, zengin metinlerdir. O, roman türü, roman yazma sanatı, tenkit sanatı ve romancı konularında da öncü fikirleri ile dikkat çekmiştir. Onun romanları ile avangart, modernist ve deneysel edebiyatın; Yeni Roman ve postmodern roman anlayışlarının roman, zaman ve insan konularına yaklaşımı arasında pek çok ortak nokta bulunmaktadır. Abdülhak Şinasi romanlarının Türk romanının köşe taşlarından Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Orhan Pamuk gibi romancıların eserleri üzerinde hem üslûp hem roman tekniği hem de kurgu bakımından etkileri bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Abdülhak Şinasi Romanı, Avangart Roman, Modernist Roman, Yeni Roman, Postmodern Roman. * Batman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı, [email protected] 1 Bu yazı Başkent Üniversitesi’nde 12 Nisan 2013’te düzenlenen Abdülhak Şinasi Hisar’ı Anma Sempozyumu’nda sunulan “Abdülhak Şinasi Hisar’ın Roman Anlayışı ve Romancılığı” başlıklı bildirinin genişletilmiş şeklidir. 161 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Abstract Footprints of Avant-Gardist - Modernist Literature, Nouveau Roman and Postmodern Novel at the Novel Art of Abdülhak Şinasi Hisar Abdülhak Şinasi’s articles had been seen from 1921 at literary journals. He is an important name of Turkish literature in republican era. Abdülhak Şinasi Hisar is a multi-faceted, pioneer, esthete, stylist and perfectionist author of the Turkish Literature. His novels are multi-layered, suitable for multiple reading and rich texts. Hisar has been pointed out with his leading ideas in the field of novel type, the art of writing novel, the art of criticism and novelist as well. There are a lot of common points between Hisar’s novels and modernist and experimental literature; New Roman, and the postmodern novel insights with regard to the approach of novel, time and human issues. There are high effects of his novels on most out standings novelist of Turkish literature such as Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay and Orhan Pamuk regarding to his stylistic, novel technique and fiction. Key Words: Novel of Abdülhak Şinasi, Avant-gardist Novel, Modernist Novel, Nouveau Roman, Postmodern Novel. GİRİŞ Abdülhak Şinasi, yazı hayatına şiirle başlamış, inceleme ve anı/denemelerinden sonra romanla devam etmiştir. Hisar, yazılarında sanat, edebiyat, dil, tenkit konularının yanısıra roman türü, roman tekniği, roman yazarı konuları hakkındaki düşüncelerine de yer vermiştir. 162 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Hisar’a göre sanat, hudutsuz ve sonsuz bir güzelliğe sahip, gönüllerin dilini açan, herkese şamil bir lisan; güzellikleri ölümsüzleştirmenin bir yolu ve kutsî bir davettir. Sanat eserleri varlıklarını sanatçının duyduğu ihtiyaca borçludurlar. Sanatçı, bir yönü ile delilikleri ehlileştirmeyi, onlardan istifade etmeyi bilen insandır. Edebiyat bir seçme, ayıklama, sıralama, tasnif etme ve üslûp işidir. Edebiyat temelde şiir ve roman olmak üzere iki türe ayrılır. Dünya dilleri şekilsel farklılıklarına rağmen aynı hisleri ifade ederler. Hisar’a göre tenkit, muharriri anlamaya çalışmaktır. Türk Edebiyatının en büyük noksanı büyük tenkitçilere sahip olamamasıdır. Türk romanının gelişmesi için sınırlayıcı yaklaşımlar terkedilmeli ve eleştirmenler edebî eserleri ciddiliğe, itinaya, düşünceye ve sanata teşvik etmelidir. Hisar, inceleme yazılarında sanatçı/estetik eleştiri anlayışını benimseyip uygulamaya çalışmıştır. Edebî eleştirilerinde sistematik olmamakla birlikte tenkitin nesnel ve öznel türlerini; esere, metne, topluma ve okura dönük kısacası ihtiyacını hissettiği bütün yöntemlerini kullanmıştır. İnceleme yazılarında sanat, edebiyat, tenkit, felsefe ve tarih alanlarında pek çok farklı konuya yer vermiştir. Yazılarını klasik olabilme düşüncesi ve endişesiyle kaleme alan Abdülhak Şinasi, nitelikli okura hitap etmektedir. Hisar’a göre klasisizm, duyguların klasik bir kültür ile düşünülüp ifade edildiği zaman erişilebilecek bir seviyedir. Sanat kurumunun bizzat kendisini gözeten Hisar, sanatı ile maddî kazanç ve popülist yaklaşımlar arasında tercih yapması gerektiğinde seçimini tereddütsüz daima sanatın üstünlüğünden yana kullanmıştır. O, yazdığı her kitabı geleceğe gönderilmiş bir mektup olarak görmüş; ölümsüzlüğü, geçmiş ile gelecek arasındaki kopmaz bağlar olmalarından ötürü edebiyatta aramıştır. Romanlarının anı/romanlar, biyografik romanlar olarak ele alınıp değerlendirilmesi veya hikâye/uzun hikâye olarak görülmesi roman türünün sınırlarının genişliğinden ve araştırmacıların tasnif, sınırlandırma çabaları ve metni bir tek edebî türe ait gösterme eğilimlerinden kaynaklanmaktadır. Hisar, hatıraların etrafında edebiyatı, sanatı ve estetiği ölümsüzleştirmek çabası içine 163 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. girmiştir. Bu durum yüzeyde hatıraları oluşturan insanî değerlerin, korkuların, özlemlerin, endişelerin, kültürün, medeniyetin, yaşantıların, hâllerin, hayallerin, hülyaların, ukdelerin özetle zamanların yazı, edebiyat ve sanat ile ölümsüzlüğe eriştirilmesi olarak görülmektedir. Hisar’ın vaktiyle, edebiyat dünyasında yeterince anlaşılmayıp hak ettiğince önemsenmemesinde, yazdıklarının anıya dayalı metinler izlenimi uyandırmasının önemli bir etkisi olmuştur. Hisar’ın anı gibi aktardığı pek çok duygu ve düşünceleri, salt hatıra metinleri olarak görülmemelidir. Hisar’ın eserlerinde tespit edilebilen otobiyografik izlere, tür tespiti sorununa ve metinlerindeki anı niteliğine en doğru yaklaşım yazarın, zamanın hazineleri olarak nitelediği hatırayı bir edebî tarz, üslûp özelliği, anlatım yolu ve hareket noktası olarak kullanmış olduğunu görmektir. Hisar’ın başarısı da geçmişi hissetmesinde veya anlatmasında değil; onu kelimelerle hissettirebilmesinde ve yaşatabilme gücündedir. Roman anlatıcıları, hem kendilerinde hem de anlattıkları kişilerde meydana gelen değişimleri, insanın ancak tüm zamanları dikkate alınarak kavranabileceğini göstermek adına okurla paylaşmaktadır. Bu yönüyle Abdülhak Şinasi, romanlarında kişi oluşturmada realist2 bir tutum izlemiş olmaktır. Abdülhak Şinasi’nin roman anlayışında üzerinde durulması gereken noktalardan birisi üslûp konusudur. Bir mektubunda “Ben esasen bütün mevzulara min-taraf-illâh düşmanım. Fakat düşünüyorum: İyi yazıldıktan sonra mevzu iyidir, pekâlâdır hatta âlâdır, iş yazılıştadır diyeceğim (…) Vakadan ziyade his, fikir, eşhas olarak hatırlansa!” diyen Abdülhak Şinasi, tahkiyeli anlatılardaki “olay, kişi, üslûp” gibi unsurlar arasından genel olarak tercihini üslûptan yana kullanır. (Mektubu yay. Solok 22) 2 “Gerçekçi romancı, insan hayatını olduğu gibi ve olması gerektiği gibi vermekte (…) Gerçekçi roman, insan gerçeğini geçmişte, hâlde ve gelecekte bulmuştur.” (Kantarcıoğlu 157) 164 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Roman Hakkında Düşünceleri Abdülhak Şinasi, “Edebiyatta Roman” başlıklı 1943’te Ulus gazetesinin Güzel Sanatlar Sayfası Özel Sayısı’nda yayımlanmış yazısında roman türünü tanımlamaya çalışırken bir yandan da müstakbel romancı ve münekkitlere önerilerde bulunur. Hisar’a göre roman, bütün güzel sanat eserleri gibi sanatkârının yaratma ihtiyacının mahsulüdür. “Roman toprakta biten bir ağaç gibi, içeriden dışarıya bir fışkırma eseridir. Kendi hususi usaresiyle doğar, köklerini toprağa salarak ışığa doğru yükselir, yere titrek dantelli gölgelerini döker ve üstünde çiçekler açar. Onun usulü ve nizamı mühendisliklerinkiler gibi değil, tabiatınkiler gibidir...” Romanın genel bir kuralı ve sınırlı bir tekniği, farklı türleri arasında bir gaye birliği yoktur. Roman, pek çok ilim ve sanattan faydalanır. Her yeni deha ile romanın sınırları genişler. Romanı bütün kapsamıyla anlatan bir tek tanım bulmak imkânsızdır. Roman, insana insanı duyuran, insanın iç barışını sağlayan, insanı geçmiş zamana kavuşturan; hakikatlerin yanında hülyalarımızı, hayatımızın yanında rüyalarımızı da sunan eserlerdir. Bu yazı, Hisar’ın roman dünyasına girmek, onun avangart yönünü görmek; nesrinin üslûp dehasını tatmak, sanat, edebiyat, roman hakkındaki düşüncelerini ve Fahim Bey ve Biz romanı ile Boğaziçi Mehtapları adlı anı/denemelerini anlamak üzere, merak edilebilecek sorulara cevaplar niteliğindeki derinlikli ve kapsamlı bir manifestodur. Ahmet Haşim’in Piyale Önsözü ile pek çok noktada buluşan “Edebiyatta Roman”, bir savunma yazısıdır. Hisar’ın Fahim Bey ve Biz romanı üzerine yapılan değerlendirmeler ve romanın türü üzerinde yapılan tartışmalar sonrasında yayımlanmış cevaplardır. Hisar’ın teorik incelemesinde “romanda sınır ve üslûp” konuları tartışılmıştır. Yazar, tartışmanın sanat cephesinde yer almış; eserlerinde telkinden ziyade sanatının hissettirme, okuyucuya yakalama gücüne yaslanmıştır. Eserinin ne olmadığını, bazı edebî türleri tek tek sayarak anlatmıştır. Vakasızlığı 165 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. kendi roman anlayışlının merkezine oturtmuş, gelenekten kopmamayı önererek roman sanatında her türlü yeniliğe kapı aralamıştır. Popüler ucuzluklara sırt çevirmiştir. Hisar, roman türüne kendilerince sınırlar çizen ve romanı başı, ortası ve sonu olan hikâye etmek olarak sınırlayanların tavrını, leyleğin gagasını ve ayaklarını kesip, “Hah, işte şimdi kuşa benzedin” diyen Nasrettin Hoca’nın davranışına benzetmiştir. Nitelikli okura seslenmiş, edebî eserlerde üslûbun yanında bir de dil güzelliğinin önemine vurgu yapmıştır. (KM III 41) Hisar, romanları “istikşaf, tahlil, düşünce romanları” bir de “vaka, tesadüf, tefrika romanı” olmak üzere başlıca iki gruba ayırır. Birinci gruptakileri “edebiyata dahil” romanlar, ikinci gruptakileri “hikâye ticareti” malzemesi romanlar hükmünde görür. Kıymetlerini yalnız tesadüften almak isteyen ticaret malzemesi romanların görüş darlığını ve zevk iptidailiğini, tahammül edilmez bir şey olarak niteler. Tevazulu ve ihtiyatlı olması gereken vaka unsuru, romanı okutmaya dönük olmamalı; roman sanatına hizmet etmelidir. Hisar’ın “Romanda esas vaka değil, şahıs, muhit, cemiyet, hayat, his ve fikirdir.” sözü hem Hisar’ın romanlarında en çok nelere önem verdiğini göstermekte hem de araştırmacılara onun eserlerinde nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda yol göstermektedir. Hisar’ın burada sıraladığı unsurlar aynı zamanda modern/çağdaş romanın yöneldiği alanlardır. (KM III 43-47) Hisar’a göre eski Yunan ve Latin’de de roman mevcuttu ve Şark’ın Binbir Gece Masalları da roman sayılmalıdır. Geçen yüzyıllar içinde de roman hep var olmuştur. Netice itibariyle “cinsleri sayılmakla bitmez” olan romanlar, mahiyet itibariyle de “pek melez ve karışık bir edebiyat nevi” olarak kabul edilmelidir. Roman türüne sınırlar, kaideler tayin etmeye çalışan münekkitleri de eleştiren Hisar, Fransızların realist roman anlayışının dışında “klasik olmuş” nice romanların yazılmış olduğunu; sanat nazariyelerinin bile sürekli yeni ve kıymetli eserler tarafından tekzip edildiğini ileri sürer. Hisar, eski zevkimiz dediği Karagöz ve orta oyununun vaka yönüyle idealindeki roman anlayışına daha yakın olduğunu; bu millî an’anenin zorla 166 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. aşılanmak istenen macera merakına üstün bulunduğunu söyler. Türk romancılığının masallardan, Karagözden, orta oyunundan doğmamış ve fena tercümelerden uzak kalmamış olmasına üzülen Hisar, bu yüzden an’anelerle birçok rabıtaların kesilmiş olacağına inanır. (KM III 43) Hisar, anı/denemelerinde kendi roman zevkinden de söz eder; vukuat romanlarını hiç sevmediğini; onları zihnine konan sinekler gibi kovduğunu söyler. Vukuat romanlarındaki şahısları kendisine ve sevdiklerine romandaki mekânları ise mazisindeki ve bildiği yerlere yabancı hissettiğini, kendisini bir macera romanı içine düşmüş gibi hissettiğini anlatır. (TM 166) Romancı Hakkında Düşünceleri Hisar’a göre romancı sadece bir mütefekkir değil, aynı zamanda bir sanatkâr da olmalıdır. Romanın sanattaki yerini anlaması ve bu türün yeniliklerinden haberdar olması gereken romancı, sanat eserinin canını kurtaran meziyetin üslubu olduğunu bilmelidir. Romancı, dikkatleri üslûp, şive ve cümle hususiyetleri üzerine çekmeli; bir romanda zevk alınacak cihetlerden birinin de lisan güzellikleri olduğunu dikkate almalıdır. Romancıya kendi bulacağı sanat kaidelerinin dışında buyruklar tayin edilemez. Her romancının kendi nev’ine ve dehasına göre uyacağı hususî kaideleri ve nizamları vardır. Sanatkârın görevi, kendi gönlünden gelen nasihatleri dinlemektir. Romancı, “romanlarını indi bir roman tipine uydurmaya” çalışmamalıdır. Kendi olduğu ile iktifa ederek, ancak cinsinin en iyisi olmayı dilemelidir. Duyduğu romanı yazmalı, özentiden kaçınmalıdır. Romancıların diledikleri ve muhtaç oldukları gibi yazma hakları vardır. Her romancı kendi tabiatını söylemeli, kendi sesini duyurmalıdır. Romanın gücü özgürlüğünde ve herkese hitap edebilmesindedir. (KM III 44-47) 167 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Hisar Romanı ve Avangart-Modernist Roman Sanat ve edebiyatta yenilik; bir yol açmak, iz bırakmak, çağını iyi okumak ve yansıtmaktır. Bir buluş, unutulmuş bir hakikate dokunmaktır. Bir eksikliği hissettirmek, bilinmeyen bir boşluğu doldurmak anlamlarına gelmektedir. (Tosun 295) Çoğu zaman bir “geçmiş zaman anlatıcısı” olarak nitelenen Hisar’ın eserlerinde hakikatte edebiyat bilimi açısından pek çok yenilik mevcuttur. Yenilik için yapılan tanımda işaret edildiği gibi eski-yeni karmaşası biraz da yenilik olgusuna yükleyeceğimiz anlamlar ile ilişkilidir. Bu noktada Abdülhak Şinasi’nin bütün yazdıkları ile avangart edebiyat için söz konusu edilen yol açmak, iz bırakmak, unutulmuş nice hakikatlerimize dokunmak, nice eksikliklerimizi hissettirmek, artık bilmediğimiz nice boşlukları doldurmak ilkelerini uygulamış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Öncü kol, muhalefet, başkaldır, önde, uçta ve dışarıda anlamlarına gelen avangart tutum bünyesinde protest, eleştirel, yeni, hâlihazırı eleştiri ve geleceğe vurgu gibi olguları taşımaktadır. (Tosun 291) Hisar’ın 1941 yılında bölümler hâlinde yayımlanan ilk romanı Fahim Bey ve Biz -her ne kadar yazar bu eseriyle avangart eserler için söz konusu edilen “yerleşik kurallara başkaldırı, muhalif tutum ve yeni bir yazınsal tavır” sergilemek iddiasıyla ortaya çıkmamışsa da- tam anlamıyla bir öncü eserdir. Modernist roman anlayışı için söylenegelen duyguya önem verme, iç gerçekliğe yönelme; sanata, tekniğe, kurguya, dilin kullanımına, çoklu bakışlara ve insafa önem verme; bireyselleşmiş ve yabancılaşmış karakteri öne çıkarma bakımından da Hisar’ın romanları Türk modernist romanın öncü örnekleri olarak görülmelidirler. Hisar’ın başvurduğu anlatım teknikleri, anlatıcıyı konumlaması, çoklu bakış açılarına yer vermesi ve eserinin türünün adlandırılmasında ortaya çıkan kafa karışıklığı ise Fahim Bey ve Biz’i kısmen bile olsa deneysel yapan unsurlardandır. 168 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Abdülhak Şinasi’nin romanlarını deneysel ürünler olarak kabul etmemize yarayacak bir başka husus da roman konusunda tür sorununa yaklaşım biçimidir. Öncelikle çıkış noktası ve gelişim süreci ne olursa olsun deneysel edebiyatta türden daha önemli olan şey anlam ve metnin kendisidir: Deneysellik, yaratıcı yazarlığın en şiddetli tezahürüdür. Melez türler, ara türler, herhangi bir türe girmeyen yazınsal oluşlar onun eseridir… Yazar bir edebî türe yaklaşsa bile açıkça bir tür içerisinde yer almak istemez. Ya da bir edebî tür içerisinde, değişik, farklı, onun kurallarının dışında hareket eder. Bu sınırları zorlar, değiştirir, kendi kurallarını kendi koyar. Yani ille de şiir, roman, öykü sınırları içinde kalmaz. Bu nedenle yazar hangi türde yazarsa yazsın, yazar için yazma ânında türün kuralları birincil önem arz etmez. Çünkü türün imkânlarından hız alarak bir anlam yaratma peşindedir. (Tosun 293, 294) Hisar Romanı ve Yeni Roman Hisar, roman hakkında dile getirdiği düşünceleri ve 1941’de ortaya koyduğu Fahim Bey ve Biz romanı ile, romanının yayımlanmasından on yıl kadar sonra Batı’da teşekkül edecek olan Yeni Roman anlayışının aşağıda sıralayacağımız ilkelerinin hemen hepsini önceden uygulamıştır. Flaubert’den etkilendiği belirtilen ve Proust’un akımın en önemli öncüsü sayıldığı Yeni Roman ekolü, Fransa’da 1950’lerden sonra görülmeye başlar. Akımın hareket noktası geleneksel kalıpları atıp anlatım dilini araştırma isteğiyle değiştirmek, geleneksel romanı yolundan saptırmaktır. Onlara göre romanın 169 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. herkesçe kabul edilmiş kuralları, modası geçmiş kavramlardan başka bir şey değildir. Geleceğin romanı için yeni bir anlatım tarzıyla ortaya çıkılmalıdır. Yeni Romancılar bir olayın anlatımında genellikle nötr, tarafsız betimlemelere başvurur; Flaubert’den hareketle nesnel gerçeklik fikrinden uzaklaşırlar. Onlar için sadece farklı bakışlar ve kişisel gerçekler söz konusudur. Proust’un zaman anlayışını benimserler. Nesneden hareketle içinde düş, anı ve hayal kurmanın ağır basacağı yeni bir yola girerler. Çok tekrarlı bir anlatım tekniğine yönelirler. Romanlarında nesnenin varlığı ve yayılması gözlemlenir. Nesne betimlemeleri bir yandan da olumsuzlukları sergilemek için kullanılır. Düş kurma ve düşsel nesneler saplantı fikri doğurur. Karakter ve tiplerin yerini basitleşmiş kişiler veya siluetler alır. Edilgen ve anonim kahraman gözden düşer; (anti-heros) kavramı ortaya çıkar. Aynı kişinin başka başka görüntüleri ortaya çıkar. Kişilerin psikolojik ve fiziksel betimlemeleri, yerini okura bırakılan yorumlara terk eder. Öznel bir zaman algılayışı oluşturulmak istenir. (Baldıran 7-18) Oluştuğu Fransa’da M. Brutor, R. Pinget, N. Serraute, Claude Simone gibi isimler tarafından temsil edilen Yeni Roman’da geleneksel anlamda konu, figür ve tutarlılığa önem verilmez. Henüz psikanaliz ve sosyolojinin egemenliğine girmemiş bir gerçeklik alanını, sezgiler yoluyla fethetmek eğilimi gösterilir. (Aytaç 489) Hisar Romanı ve Postmodern Roman Günümüzde niteleyebileceğimiz kazandığı bir romancı anlamları ile postmodern olmamakla birlikte, modernist olarak Türk romancılığının öncü isimlerinden olan Abdülhak Şinasi Hisar’ın romanlarında, Batı edebiyatında 1960’lardan itibaren görülecek olan postmodernist romanın bazı tutumlarını bulmak da mümkündür. Postmodern roman, modern romandan farklı olarak türlerin ayrımı ilkesine sıkı sıkıya bağlanmaz. Postmodern edebiyatta tür ayrımı belirsizdir. (Yamaner 46-49) Hatta postmodern sanatçılar, türlerin geçerliğini yitirdiğini 170 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. savunurlar. (Tosun 294) Postmodern yazarlar, insan gerçeğine ontolojik bir tavırla yaklaşır; geçmişi hâlde bulup, geçmişi şimdiki zaman içinde yeniden yorumlar; böylece daha kapsamlı bir gerçeği ifade etmeğe çalışırlar. Mutlak gerçeğin erişilmez olduğuna inanırlar. Romanlarında ebedî bir şimdiki zaman anlayışıyla insanın kendisini daha iyi tanımasına, yeniden keşfetmesine odaklanırlar. (Kantarcıoğlu 174, 276, 279) Abdülhak Şinasi, edebî türlerinin sınırlarının geçerliliği sorununa hem roman türüne dair inceleme yazılarında yer vermiştir hem de yazdıklarıyla roman türünün belirli kurallarla sınırlanmış olmadığını göstermiştir. Hisar’ın romanları o, bu tutumunu her ne kadar postmodernist bir biçim oyunu olarak ortaya koymamışsa da- türlerinin belirsizliği noktasında bir kafa karışıklığı yaratmıştır. Onun romanları; uzun hikâye, hikâye, hatıra, deneme, biyografik roman, eser gibi pek çok farklı adlarla anılmıştır. Bu itibarla türlerin belirsizleşmesi yönüyle Hisar’ın romanlarının Türk postmodern roman anlayışının öncü eserlerinden olduğu görülür. Onun romanları, ideolojik kaygı taşımamaları, belirsiz ve çelişkili durumları sorgulamakla birlikte sorulara kesin yanıtlar vermemesi yönleriyle de postmodern edebiyat anlayışıyla ortaklık gösterirler. Hisar’ın insan ve zaman konularına yaklaşımı da postmodern yaklaşım ile paralellik göstermektedir. O, hem romanlarında hem de anı/denemelerinde zamanı bir bütünlük olarak göstermeye çalışıp insanın kendisini daha iyi tanımasına, yeniden keşfetmesine odaklanmıştır. İnsan tecrübesini, Bergsoncu yaklaşımla ebedî bir şimdiki zamanda ele almıştır. Çoğulcu bütünlüğün içindeki birbirine zıt unsurları her üç romanında da ele almış ve bir geçmiş zaman yazarı olarak nitelendirilmesine sebep olacak kadar geçmişi hâlde bulmuş, geçmiş zamanı anlatırken takındığı tutumu belirginleştirmiştir. Çocuk bakış açısıyla yaptığı tasvirlerde yaşayabileceği çocuksu yanılgıları ve ön kabulleri anlatıcılarına söyletmiş, değerleri ve 171 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. yaşantılarıyla geçmiş zamanı yücelttiği veya tenkit ettiği durumlarda ise olgun yaşlardaki bakış açısıyla yazdığını vurgulamıştır. Bu yönüyle de Hisar, Bergson’a dayandırılan “bugünün ışığında maziyi görme keyfiyeti” (Tanpınar 23) ile hareket etmiş; geçmişe hâlden bakmıştır. Hisar’ın mutlak gerçeğin erişilmez olduğu görüşü de postmodern yazarların düşünceleri ile aynıdır. Onun romanlarının postmodern romancılık anlayışından en belirgin farkları ise okuyucu yorumları, kurgu oyunları, dil oyunları ve postmodern mantık dokusuna postmodern bir bilinç ve tutumla yer verilmeyişidir. Çoklu Bakış Açıları Çoklu bakışlar, postmodern edebiyatın çoğulculuk ve çok katmanlılık ilkelerinin zeminini teşkil etmektedir. Çoğulculuk, postmodern anlayışta, gerçeğin açıklanması için birden çok ilkenin varlığını kabul etmek, farklılığı çoğaltmak; yüksek-popüler kültür ayrımı yerine çoğulcu ve karmaşık bir tutumdan yana olmak; akıl ve hayal gibi zıtlıkların birlikteliği; tek kültür ve bakış açısı yerine çok katmanlı bir yapıya yaslanma; farklı yöntemler ve anlatımlar deneyerek asıl gerçeklik olan değişkenliği yakalayabilmenin temel yolu olarak tanımlanagelmektedir. (Yalçın 50-52) Çoklu bakış açılarının sağladığı olanaklardan birisi de bir tek kişi olsa da anlatıcıya yerine göre hem hâkim, hem müşahit, hem de kahraman bakış açısını kullandırabilmesidir. (Çetişli 88) Hisar’ın üç romanında da anlatıcılar akraba ve yakın çevrelerinden seçtikleri kişileri, olabildiğince farklı bakış açılarıyla ve insaf dairesinde anlatırlar. Öyküleme genellikle anlatıcıların çocukluk, anlatılanların ise gençlik dönemleriyle başlatılır ve romanlara yoğun olarak anlatıcıların çocukluk dönemi duyguları ve bakış açıları hâkim olur. 172 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Fahim Bey ve Biz romanında yazarın farklı bakış açılarına verdiği önem romanın adından başlamakla hemen her noktasında görülmektedir. Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği romanında önceki romanlarda olduğu gibi anlatıcı, merkezî kişiyi farklı bakış açılarıyla pek çok yönden ve pek çok kişinin rivayetlerinden yararlanarak anlatır. Merkezî kişisini anlama çabası içindeki anlatıcı, Ali Nizamî Bey’in hırsızlık yapmasını, kendisine verilmemiş bir yadigârı alması olarak nitelemekle hem empati kurmakta hem de sempati geliştirmektedir: Belki de, böylelikle, hem kendisini isteme ezâ ve zahmetinden, hem de onları acımak külfetinden ve, vermek mecburiyetinden kurtarmak için, bunu aralarında sır gibi örtülecek ve saklanacak bir şey ad ile, bunları almak müsaadesini istemeyi abes sayıyordu. Esasen bu gibi şeylere vaktiyle de hiçbir kıymet atfetmiş değil ki! Bunları, iki eliyle, etrafındakilere senelerle dağıtmış değil miydi? Yabancılar belki bu yaptıklarına, bu müsaadesiz tesahüplere ‘aşırmak’ diyeceklerdi. Fakat onun yorgun zihni bu ağır tâbiri duysa hiç kabul eder miydi? O, sadece alıp cebine koyduğu bu ehemmiyetsiz şeylerle bir yol, bir vapur, bir tramvay, bir kahve, bir çay, bir simit ve salep parası ediniyor ve kısmen bundan dolayıdır ki buna hiçbir ehemmiyet vermiyordu. (ANB 50) Anlatıcı, aynı üslûpla ilerleyen sayfalarda Ali Nizamî Bey’in, eşini aldatmak anlamına gelen gönül maceralarını, giysilerini, eşyalarını ve ailesinin 173 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. tükettiği servetini de hem kendi adına hem Ali Nizamî Bey adına özlemle ve hayıflanarak aktarmaktadır: Birer mısra zarafetiyle şaklayan kamçılar altında şahlanan bir hırsla daha büyük lezzetlere doğru yol alır gibi coşan atlar, arabalar nerede? Akraba hanımlardan gizlenerek İstanbul'un ücra semtlerinde gezdirilen, dolaştırılan, kapattırılan o güzel gözdeler, o sevdalı metresler, o şuh kapatmalar nerede? Dünyanın bütün güzel yollarında dayanmak için o kıymetli maddelerden oyulmuş ince saplı, altın başlı bastonlar nerede? Ve bu yollarda bol bol gezinmek, gittikçe ilerlemek için hazırlanmış, sıralanmış, o koskoca esvap dolabının alt katını doldurmuş sıra bekleyen bütün o sağlam ve süslü, rahat ve cicili bicili iskarpinler, potinler, çizmeler nerede? (ANB 53) Roman Anlatıcıları Roman tekniği açısından karakterleri anlatıcı olarak kullanmak, hikâyeyi en etkili anlatma biçimi olarak görülür. (Kantarcıoğlu, 2009: 45) Anlatıcı veya yazarların duyularla algılanabilen, hislerle tepkide bulunulabilen, akılla izlenebilen karakterleri hakkındaki doğrudan açıklamaları, bir amatörün kaleminden sıkıcı olarak algılanabilirken; bu tekniğin üslûbu olgun, gözlemleri keskin yazarlar tarafından kullanıldığında ise etkili bir metoda dönüşebildiği kabul edilir. (Hogrefe 7-11) Üç romanında da anlatıcılarını roman kişilerinden seçen yazarın anlatıcılarına yüklediği işlevlere bu açıdan baktığımızda karakter romancısı Hisar’ın, kişi oluşturmada en çok anlatıcıların ve merkezî kişilerinin etrafındaki insanların düşüncelerinden faydalandığını söyleyebiliriz. Onun bir tek kişi olarak 174 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. kabul edilebilecek olan anlatıcıları, her üç romanda da yakın çevrelerine ait gözlemlerini aktarmakta; ele aldıkları merkezî roman kişilerini bütünüyle tanımaya ve anlamaya yarayacak şekilde farklı bakış açılarına yer vermektedirler. Roman kişilerine derinlik kazandırabilmek için de yeri geldikçe kendilerinin ve etraflarındaki insanların duygu ve düşüncelerini tahlil etmekte; kanaatlerini belirtip bazen de yargılarda bulunmaktadırlar. Kendilerini merkezî kişilerle karşılaştırıp, aralarında benzerlikler bulan, bu kişilerle empati kuran veya onlara sempati ile yaklaşan anlatıcılar, bazen de onları veya diğer insanları yargılarlar. Fahim Bey ve Biz romanında anlatıcı, esrarı hayatta değil de bakışlarda bulur. (FBB 9) Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği romanının anlatıcısı ise güzelliği, eşyanın tabiatı kadar eşyaya bakan objede arar, bulur. (ANB 50) Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği romanının yeri geldiğinde alaycı, merhametli veya küçümseyici bir tavır takınan; bilmezden gelen, hayra yoran, insafa davet eden anlatıcısı bir yandan “biz” denilen çevreyi temsil eder; bir yandan da Ali Nizamî Bey ve müridi Hüseyin Ağa hakkında yaptığı gibi gerçekçi teşhislerde bulunur: Ali Nizamî Bey okumak, düşünmek meraklısı olmadığı gibi, ne Bektaşilik ruhunu iyice anlayacak ve ne de, tabiî olarak, nakledecek bir seviyede değildi. Hüseyin Ağa ise tamamıyla ümmî ve başkasının ruhuna teselli verebilemeyecek kadar kaba bir adam kalmıştı. Ümmî olanların ancak birkaç can kurtaran itikatlarıyla yaşayabiliyordu. (ANB 60, 61) Anlatıcı, muhataplarını da kendisinin yaptığı gibi Ali Nizamî Bey’e benzeyen ve “kendisine fazla güvenen, fazla bir kıymet veren, gösteriş meraklısı, 175 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. ötekine berikine kızan ve çatan, bütün tabiat ve mâneviyatında birbirine karışık olarak, bir hayli sathilik biraz da acayiplik bulunan” (ANB 54) insanları anlamaya davet eder. Arkadaşıyla vapura oturur oturmaz yanlarına gelip cebinden çıkardığı, imlâ yanlışlarıyla dolu ve divanlardan kopya edilmiş bir takım şiirler çıkaran Ali Nizamî Bey’in bu şiirleri kendisinin şiirleriymiş gibi onlara okutmasına da sempati ile yaklaşılmasını önerir. “Ali Nizamî Bey’in intihap ettiği şiirlerle, bizi gönlündeki râz âlemine davet etmek, bize bu âlemi açmak istediğini ileri sürer: İlk zamanlarda, arkadaşımla ben bu noktalara geldik mi, ‘Eyvah! Hilesi meydana çıktı! Şimdi ne yapacak?’ diye birbirimize bakardık. Zira, buralarda, Nabî, Nahifî ve Avnî şairlerin isimleri söylenmiş oluyordu. Fakat o ‘Erbabı irfanın malûmu’ olan bu râz haricinde kalır, yine müsterih ve memnun, bize gülümseyerek bakmakla iktifa ederdi. Biz de bilirdik ki bu hilesinin saiki boş yere bir gösteriş merakı değildi. Zaten bütün yazarların ve şairlerin yaptıkları da çocukluktur denilebilir. Lâkin onunki ancak iyi bir kalbin duyduğu bir nevi tasvip edilme, beğenilme, bir muhabbet havası duyma, bir râz âlemine girip orada başkalarıyla dertleşme, bağdaşma ihtiyacıydı. (ANB 64) Abdülhak Şinasi Hisar’ın Türk Romancılığına Etkileri Hisar’ın modernist Türk romancılığı üzerindeki yol açıcı etkileri ve Türk romancılarının üslûp sahibi olmaya önem vermeleri yönündeki katkıları, aradan geçen zaman ile daha iyi anlaşılabilmektedir. 176 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Fahim Bey ve Biz romanında, Fahim Bey’in Galata’daki iş hanında hayalî bir ticaret âlemi kurup, kafasında ve evrak üstünde o dünyayı yaşatması durumu, Tanpınar’ın 1962’de yayımlanacak olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının omurgasını oluşturacaktır. Aynı romanda anlatıcı, bir antikacıdan ucuza kapattığını düşünerek bir eski zaman kapısı satın alır. Hisar’da da talihli oldukları düşünüldüğü için binaları yıkıldıktan sonra müzelerde, camekânlar içinde asılmış duran mutena kıymetli kapılardan söz edilmiştir. (TM 136-155) Fahim Bey karakteri, Hayri İrdal ve Turgut Özben gibi roman kişileri ile tutunamayan, anlaşılamayan insan tipine dönüştüğü de söylenebilir. Hisar, 1933’te yayımlanmış “Tarihi ve Milli Abidelerimiz” başlıklı yazısında Osmanlı’dan Cumhuriyet’e tarihî eserlere ve müzecilik düşüncesine verilen önemi gözler önüne sermektedir. “İnhitat devri” olarak adlandırdığı o zamanlarda pek çok tarihî eser Avrupa başkentlerine nakledilmekte, “satılması caiz olmayan” eserler ise parasız, yurt dışına kaçırtılıp, yabancılara verilmektedir; bununla da yetinilmeyip yabancıların nice masraflarla çıkardığı harabeler sahipsiz ve bekçisiz bırakılmakta; “bunların taş ve mermer ocağı hizmetini görerek ötekinin berikinin keyfine veya istifadesine göre tahrip edilmelerine, mahvolmalarına” müsamaha edilmektedir. (TM 34, 35) Hisar’ın bu yazısında çizdiği, tarihî eserlerin taş olarak kullanılması tablosu, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı romanında mizahî yönüyle yer almıştır. Abdülhak Şinasi, “hayal âleminde ikinci bir şahsiyetle yaşamak”3 hissine anılarında sıklıkla yer vermiştir. İkinci bir kişilik veya hayal âleminde bedeninden 3 “Hatırlıyorum, kendimi hülyalarımın âleminde kaybederdim veya bulurdum. Derhal mutadım olan bir hülyaya dalar, yaşadığım hayatın içinde ikinci bir şahsiyetle mahrem kalan ve asıl benim olan bir hayat daha yaşamakta, olduğumu duyardım. Güya yetmeyen bir hakikatin perdesi yırtılarak asıl hakikat ayan olurdu. Ben akrabalarının yanında oynayan veya oynamayan bir çocuk değil, bütün müfrit bir his hayatı yaşayan, bin bir iktidar ve zevk, salahiyet ve kabiliyetiyle dolu bir şah, yahut, ondan daha büyük bir şey, bir ilahtım. Böyle bir kahraman şahsiyeti ve hayatını yaşıyordum.” (BY 57) 177 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. ayrılmak duygusu ileride, kurmacada başta Beyaz Kale olmak üzere Orhan Pamuk’un romanlarında kendisine geniş yer bulacaktır. Hisar’da bedenin kalıbından kurtulması hissi, Boğaziçi Mehtapları’nda bir rüya âleminde gerçekleşir. (BM 82) Yazar, çocuk benliğinin hayal âleminde bedeninden ayrılması durumundan Geçmiş Zaman Köşkleri’nde de söz eder. (GZK 25) “Siyah süt” imgesini de Hisar, Geçmiş Zaman Köşkleri’nde kullanmıştır. (GZK 25) Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği romanının merkezî kişisi, misafirliğe gittiği akraba ve tanıdıklarının evlerinden “konsolun üstünde duran bir saat, (…) etajerin üstünde bir gümüş sigara kutusu, arkası gümüş kaplı küçük bir el aynası…” cinsinden “kendisine verilmemiş bir hâtıra, bir yadigâr, bir hediye alıp” götürmeye başlar. Anlatıcının, “müzelik bir baston koleksiyonu varmış” dediği Ali Nizamî bey, daha öncesinde de evini çeşit çeşit merakları sayesinde âdeta küçük bir müzeye çevirmiştir. Abdülhak Şinasi’nin bu romanının, Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı romanına tesiri de apaçıktır. SONUÇ Hisar’ın orijinallikleri ve farklılıklarıyla dikkat çekmiş olan romanları hakkında eleştirmenlerce “izlenimci roman, durum romanları, otobiyografik anıromanlar, anılara dayalı biyografik eserler, uzun portre, olaydan çok durum ve duygu yönü ağır basan eser, mizah romanı zannı veren eser, şaheser, hikâye, hakiki kıymet taşıyan bir eser, uzun hikâye kitabı, hikâye veya roman, zeki ve düşünen eser” türünden nitelendirmelerde bulunulmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay ve Orhan Pamuk gibi önemli romancılar üzerinde üslûp, konu ve yazım teknikleri yönlerinden etkileri bulunan Hisar yol açıcı olmak, iz bırakmak, unutulmuş hakikatlere ışık tutmak yönleri ile modernist ve postmodern Türk romancılığının avangart/öncü isimlerindendir. 178 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Hisar, romanları ve denemeleriyle edebî anlamda en önemli şeyin eser olduğunu göstermesi ve metinlerini bir türden ziyade edebiyata ait kılması ile deneysel edebiyata yaklaşır. 1950’lerden itibaren Yeni Roman anlayışıyla dile getirilecek olan geleneksel romanı yolundan saptırmak, nötr ve tarafsız betimlemeler yapmak, nesnel gerçeklik fikrinden uzaklaşmak ve farklı bakışlara, kişisel gerçeklere önem vermek, Proust’un zaman anlayışını benimsemek, nesneden hareketle içinde düş, anı ve hayal kurmanın ağır basacağı yeni bir yola girmek, çok tekrarlı bir anlatım tekniğine yönelmek, düş kurmak, antikahramana dikkat çekmek, aynı kişinin başka başka görüntülerini ortaya çıkarmak, okur yorumlarına fırsat vermek, öznel bir zaman algılayışı oluşturmak gibi ilkeler, Abdülhak Şinasi tarafından, Yeni Roman anlayışının şekillenmesinden on yol önce Fahim Bey ve Biz romanı ile uygulanmıştır. Abdülhak Şinasi, bugünkü anlamı ile postmodern bir romancı olmamakla birlikte, onun eserlerinde postmodern olarak niteleyebileceğimiz pek çok nitelik de bulunmaktadır. Hisar, 1960’larda postmodernizmle dile getirilecek olan türlerin belirsizliği ve geçerliliğini yitirdiği düşüncesine 1940’larda hem teorik yazılarında dikkat çekmiş hem de eserleriyle bunu göstermiştir. O, postmodern bir yaklaşımla çoğulcu bütünlüğün içindeki birbirine zıt unsurları her üç romanında da ele almış; böylece postmodern roman anlayışının öncü eserlerini vermiştir. Romanları ideolojik kaygı ve tutum taşımaz. Romanlarında belirsiz ve çelişkili durumları sorgulamakla birlikte sorulara kesin yanıtlar vermez. Çoğu kez, mutlak hakikatin erişilmez olduğu görüşünü öne çıkarır. İnsanın kendisini daha iyi tanımasına ve yeniden keşfetmesine odaklanır. Gerçeğin açıklanması için birden çok ilkenin varlığını kabul eder ve bunları gösterir. Farklı yöntemler deneyip asıl gerçeklik olan değişkenliği yakalamaya çabalar. Bir karakter romancısı olarak niteleyebileceğimiz Hisar, romanlarında alışılmış psikolojik tahlillere, teşhis veya tespitlere yaslanmaz. Dikkatleri tek bir düşünce üzerine çekmez; psikolojinin ipuçlarından faydalanarak çoklu bakışlarla 179 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. insanın anlaşılmasının güçlüğüne dikkat çeker. Hisar’ın romanlarında genel olarak tek bir şahısta, kendilerine dışarıdan bakan nazarlar gibi farklı karakterler çizilir. Vukuat romanlarını sevmediğini ve olaya dayalı romanlardaki şahısları kendisine yabancı hissettiğini belirten Hisar, romanlarında tercihini genel olarak üslûp ve kişi oluşturmaktan yana kullanmıştır. Romanlarında semtleri ve yaşantılarıyla İstanbul, dekor ve mekân unsuru olmanın ötesinde bir öneme sahiptir. Hisar’ın romanları, anıları, denemeleri, inceleme yazıları ve biyografileri aynı zamanda birer İstanbul romanı gibidir. Romanlarında kişi oluşturmada realisttir ve daha çok iç gerçekliğe eğilir. Dış dünya tasvirlerinde ise izlenimci gerçekçi bir yazar kişiliği gösterir. Yalnızlıkları hissedilen ve tek bir kişi olarak kabul edilebilecek olan roman anlatıcıları, yazarlığı, geçmiş ile gelecek arasında gösterilen bir tür çaba olarak görürler. Birer roman kişisi olan anlatıcılar, olabildiğince yansız, yargılamasız ve insaflı gözlemler, tespitler ve tahlillerde bulunurlar; bazen de alaycı, merhametli veya küçümseyici bir tavır takınırlar. Hisar’a göre romanlar istikşaf, tahlil, düşünce romanları ile vaka ve tesadüfe dayanan tefrika romanları olmak üzere başlıca iki gruba ayırılır. Birinci gruptakiler edebiyata dâhil romanlar, ikinci gruptakiler ise hikâye ticareti malzemesi romanlar hükmündedir. Roman, hususî usaresiyle doğar. Romanın genel bir kuralı, sınırlı bir tekniği ve farklı türleri arasında gaye birliği yoktur. Roman, pek çok ilim ve sanattan faydalanır. Her yeni deha ile romanın sınırları genişler. Romanı bütün kapsamıyla anlatan bir tek tanım bulmak imkânsızdır. Romanlar, mahiyet itibariyle de melez ve karışık bir edebiyat türü olarak kabul edilmelidir. Romancı, sadece bir mütefekkir değil; aynı zamanda bir sanatkâr da olmalı; romanın sanattaki yerini anlamalı ve bu türün yeniliklerinden haberdar olmalıdır. Duyduğu romanı yazmalı, özentiden kaçınmalı, kendi tabiatını söylemeli ve kendi sesini duyurmalıdır. 180 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Eski Yunan ve Latin’de de romanın mevcut olduğuna, Şark’ın Bin Bir Gece Masalları'nın da roman sayılması gerektiğini inanan Hisar, vaka yönüyle idealindeki roman anlayışına yakın ve millî ananemiz olarak gördüğü Karagöz ve orta oyununu, zorla aşılanmak istenen macera merakından üstün kabul eder. Türk romancılığının masallardan, Karagöz ve orta oyunundan doğmamış olmasını ve fena tercümelerden uzak kalınamamış olmasını bir talihsizlik olarak görür. An’anelerle arada olması gereken birçok rabıtaların kesilmiş olduğunu düşünür. 181 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. KAYNAKÇA Aytaç, Gürsel. Çağdaş Türk Romanları Üzerine İncelemeler, Gündoğan Yayınları, Ankara: 1990. Baldıran, Galip. Alain Robbe-Grillet ve Yeni Roman, İzmir: Çizgi Kitapevi, 2002. Card, Orson Scott. “Kişileştirmede Daha İnce Ayar Noktaları”, Öykü Sanatı, Yayına hzl. Hasan Çakır. Konya: Çizgi Yayınları, 2000. Çetişli, İsmail. Metin Tahlillerine Giriş/2, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004. Hisar, Abdülhak Şinasi. Fahim Bey ve Biz, 3. Baskı, İstanbul: YKY, 2008. ___________________. Çamlıca’daki Eniştemiz, 2. Baskı, İstanbul: YKY, 2008. ___________________. Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği, İstanbul: YKY, 2005. ___________________. Boğaziçi Yalıları, 2. Baskı, İstanbul: YKY, 2010. ___________________. Geçmiş Zaman Köşkleri, İstanbul: YKY, 2006. ___________________. Kitaplar ve Muharrirler III, Yayına hzl. Necmettin Turinay. İstanbul: YKY, 2009. ___________________. Türk Müzeciliği, Yayına hzl. Necmettin Turinay. İstanbul: YKY, 2010. Hogrefe, Pearl. “Kişileri Hayatın İçine Çekmek”, Öykü Sanatı, Yayına hzl. Hasan Çakır. Konya: Çizgi Yayınları, 2000. Kantarcıoğlu, Sevim. Edebiyat Akımları, Platon’dan Derrida’ya, İstanbul: Paradigma Yayınları, 2009. 182 Geçmiş Zaman Medeniyeti ve Daüssıla Anlatıcısı Abdülhak Şinasi Hisar’ı (1888-1963) Anma Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Başkent Üniversitesi, Ankara, 2016. Kudret, İhsan, ve Handan İnci. Cevdet Kudret’e Mektuplar, Ankara: Ümit Yayıncılık, 1995. Tanpınar, Ahmet Hamdi. 19’uncu Asır Türk Edebiyatı, İstanbul: Çağlayan Kitabevi, 1997. Tekin, Mehmet. Roman Sanatı 1, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2001. Tosun, Necip. Modern Öykü Kuramı, Ankara: Hece Yayınları, 2011. Wellek, Rene, ve Austin Warren. Edebiyat Teorisi, Çev. Ömer Faruk Huyugüzel. İzmir: Akademi Kitabevi, 2001. Yalçın, Alemdar. Siyasal ve Sosyal Değişmeler Açısından Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk Romanı 1946-2000, Ankara: Akçağ Yayınları, 2005. Yamaner, Güzin. Postmodernizm ve Sanat, Ankara: Algıyayın, 2007. 183
Benzer belgeler
Abdülhak Şinasi Hisar`ın Dil Konusundaki Görüşleri ve Eleştiri
Abdülhak Şinasi Hisar’ın Dil Konusundaki Görüşleri ve Eleştiri
Anlayışı
Mahfuz ZARİÇ
Batman Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Batı Raman
Yerleşkesi,72100,BATMAN
m...