Akciğer Patolojisi - Türk Toraks Derneği 18. Yıllık Kongresi
Transkript
Akciğer Patolojisi - Türk Toraks Derneği 18. Yıllık Kongresi
EPS001 [Akciğer Patolojisi] Nadir görülen bir trakeabronşiyal anomali 'Trakeal Bronkus' Fulsen Bozkuş, Hüseyin Arpağ, Nurhan Atilla, Hasan Kahraman Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kahramanmaraş,Türkiye Trakeal bronkus bronş ağacının doğumsal nadir görülen bir anomalisidir. Bu anomali asemptomatik hastalardan, tekrarlayan akciğer enfeksiyonuna kadar değişen spektrumda klinik bulguya sebep olabilir. Tanıda bilgisayarlı tomografi ile sanal bronkoskopi trakeobronşial ağacın görüntülemesinde son yıllarda kullanılan yeni bir yöntemdir. Bizde trakeal bronkuslu olgumuzu nadir görülmesi nedeniyle litaratür eşliğinde sunmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: Trakeal bronş; bronşiyal anomali; nadir olgu. A rare case of tracheobronchial anomalies' Tracheal Bronchus' Fulsen Bozkuş, Hüseyin Arpağ, Nurhan Atilla, Hasan Kahraman Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Kahramanmaras Sutcu Imam University, Kahramanmaras, Turkey. Tracheal bronchus is a rarely seen congenital anomaly of the bronchial tree. This anomaly may cause a variable spectrum of clinical findings, rang-ing from asymptomatic patients to recurrent pulmo-nary infections. Virtual bronchoscopy via computed tomography is a recently developed diagnostic method used for imaging the tracheobronchial tree. Because tracheal bronchus is rare, we would like to present a case with the accompanying literature. Keywords: Tracheal bronchus; bronchial anomaly; rare case. resim1 EPS002 [Akciğer Patolojisi] Pnömoni Tanısıyla Yatırılan Kist Hidatik Olgusu Pelin Duru Çetinkaya1, Zehra Dınız Aşılıoğlu1, Suat Gezer2 1 Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,Adana 2 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi AD, Adana Yirmisekiz yaşında kadın hasta yüksek ateş, karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Hasta acil servisten yapılan tetkikler sonucu pnömoni tanısıyla servise yatırılmış. Hikayesinde; daha öncesinde bilinen bir hastalık öyküsü olmayan hastanın bir haftadır sağ omuz ve sağ kol ağrısı şikayeti varmış. Ateş: 38,9 derece, genel durum orta solunum sesleri olağandı. Hastanın tetkilerinde CRP: 9,1 HGB: 9,82 olması dışında patoloji yoktu. PA akciğer grafisinde sol akciğerde kalp sınırını silmeyen tüm zonlarda homojene yakın dansisite saptandı (Resim 1). Öksürük,balgam şikayeti olmayan hasta, PA akciğer grafisi ile birlikte değerlendirildiğinde kitle olabileceği düşünülerek Toraks BT çekildi. Toraks BT 'de sol akciğerde 17x9x8 cm boyutlarında kalın cidarlı, karaciğeri tamamen kaplayan 20 'cm lik kistik lezyon saptandı(Resim 2-3). Kist hidatik ön tanısıyla Göğüs cerrahisi ile konsulte edildi. Hastaya göğüs cerrahisi tarafından operasyon uygulandı. Hastanın öyküsünde hayvan teması mevcut değildi. Hasta pnömoni tanısıyla yatış yapılması ve radyolojik olarak tipik kist hidatik görünümünün olmaması nedeniyle sunuldu. Anahtar Kelimeler: Kist Hidatik, akciğer,karaciğer The Hydatic Cyst Case Who was hospitalized as a diagnosis of pneumonia Pelin Duru Çetinkaya1, Zehra Dınız Aşılıoğlu1, Suat Gezer2 1 Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,Adana 2 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi AD, Adana Twentyeight year old women patient with fewer and abdomen pain admitted to our hospital's emergency service. The patient was hospitilized as a diagnosis of pneumonia. In her presentation no history of disease was established, she had complain of right shoulder and arm pain. Her body temperature was 38.9 C and pulmonary examination was normal. Except CRP:9.1 and HGB:9.82, there wasn't any patology in laboratuary results. In the chest radiogram; there was nearly homogen dansity at all ones in the left lung side, cardiac contur was protected( picture 1). Evoluation of her chest radiogram with no cough or sputum expectoration complaint, on suspicion of a pulmonary mass we examine a computed tomography scan of the lungs. CT scan report; in the left lung 17x9x8 cm and in the liver 20 cm cyst was detected( picture 2-3). The patiant consulted with chest surgeon and she operated by chest surgeon. The patient did not have a history animal contact.The case was reported because of hospitization with dignosis of pneumonia and in her chest radiagrom there was not typical hydatic cyst radiology findings. Keywords: hydatic cyst, lung, liver Picture 1 PA Akciğer grafisi Resim 2 picture2 Toraks BT thorax CT EPS003 [Akciğer Patolojisi] Atipik lokalizasyonlu endobronşial komponenti olan bir hamartom olgusu Demet Turan, Pelin Karadağ, Fatma Işıl Uzel, Hanife Can Yedikule Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7. Klinik GİRİŞ: Pulmoner hamartomlar fibröz doku, yağ, kas, kıkırdak ve kemik doku içeren benign tümörlerdir. Hamartomlar, tüm akciğer tümörlerinin %8’ini oluştururlar. Parankimal ve endobronşial olarak iki grupta sınıflandırılırlar. OLGU: 69 yaşında erkek hasta kliniğimize göğüs ön duvarında ağrı ve öksürmekle balgamla karışık kan gelmesi şikayeti ile başvurdu. Hastanın özgeçmişinde diyabet ve hipertansiyon mevcuttu. Fizik muayenesinde solunum sesleri doğaldı. PA akciğer grafisi doğaldı. Hemoptizi etyolojisine yönelik olarak Toraks bilgisayarlı tomografisi( BT) çekildi. BT’de sağ akciğer alt lob medial segmentte kalsifikasyon içeren 40x36 mm boyutunda kitle lezyon gözlendi. Hastaya tanısal amaçlı fiberoptik bronkoskopi (FOB) yapıldı. FOB’da sağ akciğer alt lob medial segment bronşu içinde düzgün yüzeyli polipoid lezyon gözlendi. Alınan biopsi sonucu kondromatöz hamartom olarak geldi. Hasta göğüs cerrahisi kliniği tarafından opere edildi. SONUÇ: Hamartomlar çoğunlukla periferik yerleşimli olup semptom vermezler. Nadiren hilus civarında yerleşerek %3-10 endobronşial kitle olarak karsımıza çıkarlar. Olgumuz atipik yerleşimli olması ve endobronşial komponenti olması nedeniyle sunuldu. Anahtar Kelimeler: akciğer, hamartom, endobronşial kitle Lung hamartoma with atypical localisation and endobronchial component Demet Turan, Pelin Karadağ, Fatma Işıl Uzel, Hanife Can Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital, 7th Clinic INTRODUCTION: Pulmonary hamartoma is a benign neoplasm composed of cartilage, connective tissue, muscle, fat, and bone. It is one of the commonest benign tumours of the lung and accounts for approximately 8% of all lung neoplasms. There are parenchymal and endobronchial hamartomas. CASE: 69 years old male presented with chest pain and bloody sputum to our outpatient clinic. He had diagnosis of diabetes and hypertension. His breath sounds were normal as well as his chest X-ray. Thoracic CT revealed a mass with calcification of 40x36mm in size in the right lower lobe medial segment. Fiberoptic bronchoscopy was performed for diagnosis. A polypoid mass with a smooth surface was detected in the right lower lobe medial segment orifice. Pathologic examination of the biopsy was compatible with chondromatous hamartoma. The patient was operated in the Thoracic Surgery Department. CONCLUSION: Pulmonary hamartomas are usually located peripherally, are therefore asymptomatic and found incidentally when imaging the chest for other reasons. Endobronchial types are rarely seen (3-10%) and can occasionally present with haemoptysis, bronchial obstruction and cough. We presented this case because of its unusual location. Keywords: lung, hamartoma, endobronchial mass Bronkoskopik görünüm Fiberoptic bronchoscopic image Sağ alt lob medial segment ağzında düzgün yüzeyli polipoid kitle Polypoid mass with a smooth surface in the right lower lobe medial segment orifice Toraks BTgörünümü Chest CT image Sağ akciğer alt lob medial segmentte kalsifikasyon içeren 40x36 mm boyutunda kitle lezyon Mass with calcification of 40x36mm size in the right lower lobe medial segment. EPS004 [Akciğer Patolojisi] Sarkoidozis Tanılı Hastada Gelişen Organize Pnömoni Onur Yazıcı1, Mustafa Çörtük1, Hasan Casım1, Erdoğan Çetinkaya2, Ali Ramazan Benli3 1 Karabük Üniversitesi Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Karabük 2 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul 3 Karabük Üniversitesi Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Kliniği, Karabük 44 yaşında erkek hasta 1997 yılında dış merkezde sarkoidoz tanısı almış ve 2 kez steroid ( 1997 ve 2005 yılında) tedavisi almış. Öksürük, sarı renkli balgam ve nefes darlığı ile aile hekimliğine başvuran hasta pnömoni ön tanısı ile polikliniğimize yönlendirilmiş. Hastaya çekilen pa(posteroanterior) akciğer grafisinde her iki akciğerde konsolide alanlar izlenmesi üzerine pnömoni ve/veya sarkoidoz akciğer tutulumu ön tanısı ile yatırıldı. Balgam Ehrlich Ziehl Neelsen sonuçları negatif gelen hastaya seftriakson ve klaritromisin tedavisi verildi. Radyolojik ve kısmen klinik yanıt alınan hasta taburcu edildikten 15 gün sonra yine nefes darlığı, öksürük ve balgam şikayeti ile başvurdu. Hastaya çekilen pa akciğer grafisinde eski pnömonik alanlardan farklı bölgelerde yeni gelişmiş konsolide alanlar görüldü. Hastanın yeni çekilen akciğer tomografisinde de yeni gelişmiş periferik yerleşimli konsolidasyonlar gözlendi. Gezici ve geçici infiltrasyonları olan hastada organize pnömoni düşünüldü ve bronkoskopi yapılması planlandı. Bronkoskopiyi kabul etmeyen hasta klinik ve radyolojik olarak organize pnömoni kabul edildi. Hastaya 32 mg metilprednizolon tedavisi başlandı. 1 ay sonra hastanın öksürük, balgam ve nefes darlığı şikayetlerinde belirgin azalma olduğu ve radyolojik olarak infiltrasyonlarda belirgin gerileme olduğu görüldü. Sarkoidoz tanısı olan ve yeni gelişen gezici geçici infiltrasyonları tespit edilen bu hastaya organize pnömoni tanısı konularak tedavisi başlanmış ve tedavinin 6 aya tamamlanması planlanmıştır. Anahtar Kelimeler: sarkoidoz, organize pnömoni Acquired Organising Pneumonia in Patient with Sarcoidosis Onur Yazıcı1, Mustafa Çörtük1, Hasan Casım1, Erdoğan Çetinkaya2, Ali Ramazan Benli3 1 Department of Chest Disease, Faculty of Medicine, Karabük University, 78100 Karabük, Turkey 2 Clinic of Chest Diseases, Istanbul Yedikule Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Istanbul, Turkey 3 Department of Family Medicine, Faculty of Medicine, Karabük University, 78100 Karabük, Turkey The 40 year old male patient was diagnosed sarcoidosis at an external center and given steroid cure twice ( 1997 and 2005). Having cough, yellow colour sputum and breath problems, the patient was seen by the family doctor and sent to our policlinic with the initial diagnosis of pneumonia. The patient was taken posteroanterior lung graphic and seen consolidated surfaces on both lungs, then he was initially diagnosed with pneumonia and/or sarcoidosis pulmonary involvment and allowed in the hospital. Having negative results for sputum Ehrlich Ziehl Neelsen, the patient was given ceftriakson and claritromisin teraphy. The patient showed radiologic and partial clinic healing and was released from the hospital. 15 days later he checked in the hospital with breath problems, cough and sputum. The poteroanterior lung graphy showed recently developed consolidated surfaces different from the previous surfaces. Recently developed peripheric located consolidations were seen at the recent lung tomography. Having migratuar and transient infiltrations,the patient was considered to have pneumonia and planned for bronchoscopy. Having rejected to have bronchoscopy, the patient was assumed to have organized pneumonia from clinical and radiologic aspects. 32 mg metilprednisolon was started to the patient. After a month the patient was seen decreased cough, sputum and breath problems and from a radiologic view he showed clear regresion with the infiltrations. Having the sarcoidosis diagnosis and recently developed migratuar and transient infiltrations, this patient was diagnosed with organising pneumonia and started the cure which was planned to finish in 6 months time. Keywords: sarcoidosis, organising pneumonia Resim 1:Toraks BT Picture 1: Thoraks CT Geliş filmi. Konsolide alan. Consolidated area. Resim 2: Akciğer Grafi Picture 2: Chest X-ray Antibiyoterapi sonrası film. Gezici infiltrasyonlar. After antibiotheraphy film. Migratuar infiltration. Resim 2: Toraks BT Picture 2: Thoraks CT Antibiyoterapi sonrası film. Gezici infiltrasyonlar. After antibiotheraphy film. Migratuar infiltration. Resim 4: Toraks BT Picture 4: Toraks CT Steroid tedavisinin 2. ayı Second month after steroid theraphy EPS005 [Akciğer Patolojisi] Akciğer Enfeksiyonunu Taklit Eden Vaskülit Olgusu Gamze Koçak1, Dursun Ali Kaba1, Lütfi Akyol2, Seda Gün3, Nurhan Köksal1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Kliniği, Samsun 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Samsun Mikroskopik poliangitis; akciğerleri, böbrek ve cildi tutan sistemik bir vaskulit türüdür. Solunum şikayetleri bu hastalığın çoğunlukla ilk bulgusudur. Kırk altı yaşında erkek hasta bir aydır olan öksürük, balgam ve ateş şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Fizik muayenesinde; ateş:38oC, nabız:88/dk, solunum sayısı:20/dk, kan basıncı:100/60 mmHg idi. Solunum sistemi muayenesinde her iki akciğerde yaygın sonor ronkusleri mevcuttu. Laboratuar incelemede; kreatini 1,75 mg/dl, eritrosit sedimantasyon hızı 87 mm/saat, CRP 135 mg/l, beyaz küre 12,6 bin/ul idi. İdrar tetkikinde protein 100 mg/dl ve mikroskopisinde her alanda yoğun eritrosit saptandı. Akciğer grafisinde tüm zonlarda infiltrasyon saptandı. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografisinde her iki akciğerde yaygın asiner infiltrasyon ve bronşektazi izlendi (Resim 1). Hastada akciğer ve böbrek bulguları olması nedeniyle vaskülit düşünüldü. Bu amaçla gönderilen tetkiklerinde p-anca pozitif geldi. Sonrasında hastaya böbrek biyopsisi yapıldı. Patolojisi kresentrik glomerulonefrit olarak değerlendirildi. Hasta mikroskopik poliangitis kabul edildi. Hastaya üç gün 500 mg/gün kortikosteroid tedavisi verildi. Sonrasında 60 mg/gün kortikosteroid ile tedaviye devam edildi. Tedavinin 7. Gününde hastada klinik ve radyoloji düzelme görüldü. Akciğer ve böbrek bulguları olan hastalarda anca ilişkili vaskulitler akla gelmelidir. Mikroskopik poliangitis immunsüpresif tedaviye iyi cevap veren vaskulit türüdür. Hasta, tanı ve tedavinin tekrar gözden geçirilmesi amacıyla sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Akut böbrek yetmezliği, mikroskopik poliangıtıs, vaskulit A Case Of Vascülitis Mimicking Pulmoner İnfection Gamze Koçak1, Dursun Ali Kaba1, Lütfi Akyol2, Seda Gün3, Nurhan Köksal1 1 Departmant of Chest Medicine, Ondokuz Mayıs Üniversity, Samsun, Turkey 2 Clinic of Rheumatology, Department of İnternal Medicine, Ondokuz Mayıs Üniversity, Samsun,Turkey 3 Department of Pathology, Ondokuz Mayıs Üniversity, Samsun,Turkey Microscopic polyangiitis is a type of systemic vasculitis that involves the lungs, kidneys and skin. Respiratory complaints are mostly the first symptom of this disease. A fourty six-year-old male patient came to our clinic with complaints of cough, mucus and fever that had been going on for a month. His physical examination gave the following RESULTS: fever: 38oC, pulse:88/min, respiratory rate:20/min, blood pressure:100/60 mmHg. His laboratory examination gave the following results: creatine 1,75 mg/dl, erythrocyte sedimentation rate 87 mm/hour, CRP 135 mg/l, white blood cell 12,6 bin/ul. His urine examination showed that protein was 100 mg/dl and the microscopy showed dense erythrocyte in all areas. His lung graphy showed infiltration in all zones. In the thorax computerized tomography, prevalent acinar infiltration and bronchiectasis were seen in both lungs (Picture 1). Vasculitis was considered since the patient had lung and kidney findings. In the examinations sent for this reason, p-anca was positive. Renal biopsy was performed on the patient following this. His pathology was assessed as cresentic nephritis. The patient was diagnosed to have microscopic polyangiitis. The patient was given a treatment of 500 mg/day corticosteroid for three days. After this, the treatment was continued with 60 mg/day corticosteroid. On the seventh day of the treatment, clinical and radiological recovery was observed. In patients with lung and renal findings, anca-associated vasculitis should come to mind. Microscopic polyangiitis is a kind of vasculitis that responds well to immunosuppressive treatment. The patient were presented for a review of the diagnosis and treatment. Keywords: Acute renal failure, microscopic polyangiitis, vasculitis Bilgisayarlı Tomografi Computerized Tomography EPS006 [Akciğer Patolojisi] Spontan olarak membranın atıldığı pnömoniyi taklit eden pulmoner kist hidatik olgusu Hakan Çermik, Yakup Arslan, Gökcen Okur Aktaş, Bikemgül Özkara Etimesgut Asker Hastanesi, Ankara, Turkey. Hidatik hastalığı, Echinococcus granulosus’un neden olduğu parazitik bir enfestasyondur. Genellikle karaciğer ve akciğeri tutar. Akciğerde görülen hidatik kistler, klinik olarak pnömoniyi taklit edebilir ve nadiren öksürük ile kist membranının spontan atılımı görülebilir. Biz, pnömoniyi düşündüren fakat öksürük ile kist membranın atılması sonucu kist hidatik tanısı konulan genç bir erkek hastayı sunuyoruz. Olgu sunumu 22 yaşında erkek hasta, göğüs hastalıkları polikliniğine periyodik sağlık kontrolü amacı ile başvurdu. Akciğer grafisinde, sağ alt zonda heterojen yoğunlukta konsolidasyon alanları izlendi. Yapılan laboratuvar incelemelerinde, sedimentasyonda artış (36mm/saat) dışında bir özellik görülmedi. Ateş 37.7 °C idi. Abdominal USG normaldi. Tıbbi geçmişinde belirgin bir bulgusu yoktu. Akciğer radyolojik bulgularına dayanılarak, başlangıçta pnömoni tanısı konularak Sefiroksim, Kloritromisin ve N-asetil sistein tedavisine başlandı. Tedavinin dördüncü gününde, ani yoğun öksürük ile ağızdan membranöz bir materyal çıkardı. Makroskopik incelemede 5x4x0,2 cm. boyutlarında parlak, ince ve beyaz renkte kist duvarına ait membran görüldü. Membranın iç ve dış yüzeyi düzgün, bazı alanlarda fibrinöz yapışıklıklar vardı. Mikroskopik incelemede çok sıralı lamellar dizilim gösteren kutikula benzeri kist duvarı, kist hidatik ile uyumlu idi. Yapılan toraks BT’de sağ alt lob medial segmentte, segmental bronşta residual kavite ve çevresinde konsolidasyon alanı görüldü. Hasta komplikasyonsuz olarak yedinci gün taburcu edildi. Türkiye gibi endemik bölgelerde, akciğerde kist hidatik semptomatik olmayabilir, akciğer röntgeninde tesadüfen spesifik olmayan konsolidasyon alanları olarak görülebilir ve yanlışlıkla pnömoni olarak değerlendirilebilir. Ayırıcı tanıda, pulmoner kist hidatik olasığı her zaman düşünülmelidir. Anahtar Kelimeler: hidatik kist, akciğer, pnömoni, spontan, atılma A spontaneous membrane extraction of a pulmonary hydatid cyst mimicking pneumonia Hakan Çermik, Yakup Arslan, Gökcen Okur Aktaş, Bikemgül Özkara Etimesgut Military Hospital, Ankara, Turkey. Hydatid disease is a parasitic infestation caused by Echinococcus granulosus and commonly arises in liver and lungs. The hydatid cysts in the lungs may mimic a pneumonia and rarely, a spontaneous cyst membrane extraction by coughing may occur. We present a case of a young male with a spontaneous hydatid cyst membrane extraction by coughing who initially treated as pneumonia. Case Report A twenty-two-year-old male was admitted to the department of pulmonary diseases for the periodic health examination. Chest x-ray showed a heterogeneous consolidation area at the right lower zone. Laboratory tests were unremarkable, except for an elevated ESR (36 mm/hr). Body temperature was 37.7 C. Abdominal ultrasonography was non-contributory. He had no past medical history of significance. Based on chest radiography findings, the patient was initially diagnosed with pneumonia and given antibiotics with Nacetylcysteine therapy. At the fourth day of the treatment, he evacuated a membranous material following a sudden explosive coughing. It was a brilliant, thin and white membrane measured 5x4x0.2 cm at macroscopic examination. The membrane had a smooth inner and outer surface with some fibrinous areas. The microscopic examination revealed a cuticula-like multi-lamellar cyst wall consistent with hydatid cyst. He had an uneventful recovery and was discharged from the hospital at day seven. In endemic areas, such as Turkey, hydatid cyst in the lungs may not be symptomatic and incidentally found non-specific consolidations in chest radiographs may be misinterpreted as pneumonia. The probability of pulmonary hydatid cyst should be taken into consideration in the differential diagnosis. Keywords: hydatid cyst, lung, pneumonia, spontaneous, extraction EPS007 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Akciğerde kitle ön tanısı ile yapılan fiberoptik bronkoskopi ile yabancı cismin çıkarıldığı bir olgu Taner Gonca, Sedat Güneş DEVLET HASTANESİ, GÖĞÜS HASTALIKLARI BÖLÜMÜ, ISPARTA Yabancı cisim aspirasyonları daha çok çocuk yaşlarda görülmekle birlikte yetişkinlerde de görülebilen ve akciğerde kitle görünümü yapan nadir bir sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Hastalar yabancı cisim aspire ettiklerinin genellikle farkında olmakla birlikte olgumuzda olduğu gibi, ileri evre KOAH' ı olan ve günlük aktivitelerde bile solunum sıkıntısı olan kişiler farkında olamayabilmektedir. Aspire edilen yabancı cisim postobstrüktif enfeksiyon yapması neticesinde akciğer kanserleri ile karışabilmektedir. Bu olgu kanser vakaları ile karışan ve fiberoptik bronkoskopi ile çıkarılması nadir olan sert olmayan yabancı cisim (kuru fasulye) çıkarılması nedeni ile sunulması amaçlanmıştır. 68 yaşında KOAH tanısı olan erkek hasta acil servise öksürük, sarı renkli balgam çıkarma ve nefes darlığında artma şikayetleri ile geldi. Çekilen toraks tomografisinde sağ hilusta yaklaşık 20 mm boyutunda hipodens görünüm izlenmektedir.sağ akciğer üst lob apikal ve posterior segment düzeyinde ve sağ akciğer alt lob süperior ve posterobazal segment düzeyinde içerisinde yer yer hava bronkogramları içeren spiküler üzanımları olan infiltratif görünümler izlenmekteydi. hastaya ampirik antibiyotikleri başlanıldı. kültürleri gönderildi. enfeksiyon kliniği düzelen akut faz reaktanları gerileyen ve ateşli dönemi artık olmayan hastaya akciğerde kitle ön tanısı ile orofaringeal yolla yapılan fiberoptik bronkoskopisinde sol sistem tüm segmentler açık olarak izlendi. Sağ sistem üst ve orta lob açık olmakla birlikte alt lob girişinde yabancı cisim görüldü, yabancı cismi fob ile forceps biyopsi yardımı ile 2 parça halinde çıkarıldı. Alt lobun tama yakın açık olarak izlenmesi ile işleme doğal seyrinde son verildi. Yabancı cisimler sık enfeksiyon yaparak ve kitle görünümü ile pnömoni ve akciğer kanserleri ile karışabilir. FOB yabancı cisimleri çıkarımasında etkili bir yöntemdir. Anahtar Kelimeler: Yabancı cisim, Akciğerde kitle, Fiberoptik bronkoskopi A foreign body is removed from the case with fibreoptic bronchoscopy performed with the diagnosis of lung mass Taner Gonca, Sedat Güneş GOVERMENTAL HOSPİTAL, DEPARTMENT OF CHEST DİSEASES, ISPARTA Foreign body aspirations are seen in little aged children more than in adults, although a rare cause of the mass appearance in the lungs in elder patient. Patients generally are not conscious about to aspirated foreign bodies, as in our case, advanced stages of chronic obstructive pulmonary disease, are not with curiosity about cough and respiratory distress. Aspirated foreign bodies as a result of postobstructive infection to be confused with lung cancer. These cases have been presented because of two reason; confusion with cancer cases and in rare removal of non-rigid foreign objects (beans) with fiberoptic bronchoscopy (FOB). 68-year-old male patient previously diagnosed with COPD cough emergency services arrived with yellow sputum and shortness of breath increase in complaints. hypodense appearance of approximately 20 mm in the right hilum, infiltration with spiculated extension containing some air bronchograms at the level of right upper lobe apical and posterior segment and right lower lobe superior and posterobasal has observed at the thorax CT. We adminestered empiric antibiotic to the patient. All regions cultures were sent. bronchoscopy was planned with the pre-diagnosis of lung mass because of decreased acute phase reactants, recovered infection clinic of patients and no longer febrile period. FOB was performed viathe orapharengeal tract; all segments of the left system vas open, upper and middle lobes of the right system is open. while the too much secration have been aspireting, foreign body were seen in the lower lobe. rigid bronchoscopy procedure equipments were made available in the room. foreign body that was seen as bean were removed along with the no fragmentation via the alligator forceps of the fibreoptic bronchoscope. Keywords: Foreign bodies, lung mass, fiberoptic bronchoscopy EPS008 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Atipik radyolojik görünümlü akciğer kanseri olgusu Fatma Işıl Uzel, Demet Turan, Pelin Karadağ, Çiğdem Külahcı, Hanife Can Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7. Klinik Giriş: Akciğer kanserinin radyolojik bulguları tümörün hücre tipine ve lokalizasyonuna göre değişmektedir. Tümörün yerleşim yerine göre santral ya da periferik, lezyonun çapına göre nodül ya da kitle, radyolojik görünümüne göre nodül, kitle ya da infiltrasyon şeklinde sınıflandırılabilir. Yaygın interstisyel infiltrasyon şeklinde prezente olan bir akciğer kanseri olgusunu sunuyoruz. OLGU: Göğüs Hastalıkları Polikliniğine birkaç aydır devam eden öksürük, balgam çıkarma ve halsizlik yakınması ile başvuran, 58 yaşında, sigara öyküsü olmayan kadın hastanın çekilen akciğer grafisinde bilateral yaygın çizgisel imajlar ve sağ altta yoğun opasite izlendi. Çekilen toraks HRCT’de her iki akciğerde yaygın retikülonodüler ve interstisyel diffüz parankimal infiltrasyon sahaları ve sağ akciğerde santral yerleşimli 4x5cm boyutlarında parankimal konsolidasyon izlendi. Yapılan bronkoskopisinde sağ ana bronşta nodüler görünüm ve mukozal ödem, üst lobu ayıran karinada genişleme, segment ağızlarında konsantrik daralma görüldü. Tüm segment ağızları nodülarite ve ödem ile daralmıştı. Nodüler görünüm sol ana bronş medial duvarında da izlendi. Alınan bronş mukoza biyopsi sonucu küçük hücreli dışı karsinom olarak raporlandı. İmmünhistokimyasal incelemede TTF-1 ve pansitokeratin + saptanarak akciğer kaynaklı adenokarsinom ile uyumlu olduğu bildirildi. Tarama amaçlı PET-BT istenerek hasta Onkoloji Polikliniği’ne yönlendirildi. Sonuç: Akciğer kanserinin radyolojik bulguları değişkenlik göstermektedir. Yaygın interstisyel görünüm de bu bulgular arasında akılda tutulmalıdır. Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, radyoloji A case of lung cancer with atypical radiologic presentation Fatma Işıl Uzel, Demet Turan, Pelin Karadağ, Çiğdem Külahcı, Hanife Can Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital, 7th Clinic INTRODUCTION: Radiologic presentation of lung cancer varies according to cell type and localisation of the tumor. The classification may be as centrally or peripherally located, as nodule or mass dimentionally, as nodule, mass or infiltration according to radiological appearence. We present a case of lung cancer with diffuse interstial pattern. CASE: 58 years old female patient had complaints of cough, sputum production and fatigue for a couple of months. She was nonsmoker. Chest X-ray revealed bilateral diffuse reticular opacities and a density in the lower right lung.Thoracic HRCT showed diffuse bilateral interstitial infiltration with a 4x5cm diameter consolidation located centrally in the right lung.In fiberoptic bronchoscopy diffuse nodularity mainly in the right stem bronchus was observed with concentric narrowing of the segmental orificies. The pathologic examination of the bronchial biopsy revealed non-small cell lung carcinoma, staining positively with TTF-1 and pancytokeratin which supported adenocarcinoma of the lung. The patient was referred to the Oncology Department and she is still being followed. CONCLUSION: Lung cancer can present in different radiological patterns including interstitial infiltration. This diagnosis should be kept in mind in atypical appearences. Keywords: lung cancer, radiology PA akciğer grafi görüntüsü Chest X-ray image Bilateral yaygın çizgisel opasiteler ve sağ altta yoğun homojen opasite Diffuse bilateral interstitial opacities and a right-sided consolidation Toraks BT görüntüsü Chest CT image Diffüz bilateral retiküler opasiteler ve sağ alt alanda hava bronkogramları içeren konsolidasyon Diffuse bilateral reticular opacities and a consolidation with airbronchograms in the right lung EPS009 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Primary Endobronchial Anaplastic Large Cell Lymphoma Nur Aleyna Yetkin, Nuri Tutar, Hakan Büyükoğlan, Fatma Sema Oymak, İnci Gülmez Department of respiratory medicine, Erciyes University, Kayseri, Turkey BU BİLDİRİ YAZAR TARAFINDAN GERİ ÇEKİLMİŞTİR. EPS010 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Akciğerde dev kitle ile gelen metastatik leiomyosarkom olgusu Pelin Karadağ, Demet Turan, Fatma Işıl Uzel, Hanife Can Yedikule Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7. Klinik GİRİŞ: Uterus sarkomları nadir olup, tüm uterus malignitelerinin %3-5’ini oluşturur. Uterusun leiomyosarkomu, bütün uterus sarkomlarının yaklaşık üçte birini oluşturur. Akciğer metastazı nadir olarak saptanır. OLGU: 68 yaşında kadın hasta nefes darlığı, öksürük şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde 9 ay önce uterus leiyomiyosarkomu nedeniyle histerektomi ve bilateral salpingooferektomi ameliyatı mevcuttu. Fizik muayenede sağ akciğer orta-alt alanlarda solunum seslerinde azalma saptandı. PA akciğer grafisinde sağ orta alana kadar uzanan açıklığı yukarı bakan, plevral efüzyonla uyumlu opasite izlendi. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) sağ akciğer alt lobda 16x12 cm boyutlarında dev kitle, konsolidasyon alanı ve plevral effüzyon saptandı. Yapılan tanısal amaçlı fiberoptik bronkoskopide endobronşiyal lezyon olmayan hastadan trans torasik iğne aspirasyon biyopsisi ile örnek alındı. Patolojik inceleme sonucu leiyomyosarkom ile uyumlu geldi. Hasta metastatik leiyomyosarkom olarak değerlendirildi ve onkoloji bölümüne tedavi planlanması açısından yönlendirildi. SONUÇ: Akciğerde kitle görünümü ile başvuran hastalar olası bir akciğer metastazı açısından dikkatli bir şekilde sorgulanmalıdır. Uterus leiomiyosarkomları tanı aşamasında akciğer metastazı açısından toraks BT ile taranmalıdır. Sonrasında da hastalar akciğer metastazı ihtimaline karşı yakın takip edilmelidir. Nadir gözlenen uterus maligniteleri arasında,yer alan leiyomiyosarkom olgusu dev bir akciğer metastazı ile karsımıza gelmesi nedeniyle sunuldu Anahtar Kelimeler: uterus leiomyosarkomu, akciğer kitlesi, metastaz Metastatic leiomyosarcoma presenting as huge lung mass Pelin Karadağ, Demet Turan, Fatma Işıl Uzel, Hanife Can Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital, 7th Clinic INTRODUCTION: Uterine sarcomas are rare tumors which make up 3-5% of all uterine malignancies. Leiomyosarcoma constitutes nearly one third of all uterine sarcomas. Lung metastasis is seldomly detected. CASE: 68 years old female patient presented wtihn dyspnea and cough to our outpatient clinic. She had been hysterectomised and had bilateral salpingo-oophorectomy nine months ago because of uterine leiomyosarcoma. Lung sounds were diminished in the right middle and lower hemithorax. Her chest X-ray revealed homogenous opacity in the right middle and lower lung fields compatible with pleural effusion. Thoracic CT exposed a huge mass measuring 16x12cm in the right lower lobe with consolidation and and pleural effusion. No endobronchial lesion was detected by fiberoptic bronchoscopy. Transthoracic needle aspiration was performed and pathological examination was compatible with leiomyosarcoma metastasis. The patient was referred to Oncology Department for treatment and follow-up. CONCLUSION: Metastasis from distant organs should be kept in mind when confronted with lung masses. Patients diagnosed as having uterine leiomyosarcomas should be screened for distant metastasis. We presented this case because uterine leiomyosarcoma is a rare tumor and huge lung metastasis is seldomly seen. Keywords: uterine leiomyosarcoma, lung mass, metastasis PA akciğer grafisi Chest X-ray image Sağ orta alana kadar uzanan açıklığı yukarı bakan, plevral efüzyonla uyumlu opasite Homogenous opacity in the right middle and lower lung fields compatible with pleural effusion Toraks BT görüntüsü Chest CT image Sağ akciğer alt lobda 16x12 cm boyutlarında dev kitle, konsolidasyon alanı ve plevral effüzyon Huge mass measuring 16x12cm in the right lower lobe with consolidation and and pleural effusion EPS011 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Senkron Primer Akciğer Kanseri; Bir Olgu Abidin Şehitoğulları1, Muzaffer Yılmaz1, Ahmet Nasır1, Yusuf Aydemir2, Hikmet Çoban2 1 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi, Sakarya-Türkiye 2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları, Sakarya-Türkiye Akciğer kanserli hastalarda eş zamanlı olarak saptanan 2. primer akciğer kanserine “senkron 2. primer akciğer tümörü” denilir. Senkron tümörlerde, tümörler fiziksel olarak birbirinden uzak olmalı, histolojik tip farklı olmalıdır. Olgumuzu; tümörlerin bitişik olması ve nadir görülmesi nedemiyle sunmayı amaçladık. 68 yaş erkek hasta öksürük ve balgam şikayetiyle başvurdu. 40 paket-yıl sigara öyküsü mevcuttu. Fizik muayenesinde anormal bulguya rastlanmadı. PA akciğer grafisinde sağ alt zonda düzensiz sınırlı opasite ve sağ hiler dolgunluk izlendi (Şekil 1). Toraks bilgisayarlı tomografisinde sağ akciğer alt lob superior segmentte 3x2 cm çaplı düzensiz sınırlı lobüle kitle lezyonu izlendi (Şekil 2). Hastaya malignite ön tanısı ile fiberoptik bronkoskopi yapıldı. Endobronşiyal lezyon saptanmadı.Tekrarlanan bronkoskopi ile transbronşial iğne aspirasyonu malignite açısından şüpheli olarak raporlandı. Pozitron emisyon tomografisinde sağ akciğer alt lob superior segmentte izlenen kitlelerde patolojik 18F-FDG tutulumu saptandı. (SUVmax 38,5). Hasta göğüs cerrahisi kliniği tarafından değerlendirildi. Operasyona alındı.İntraoperatif punch biopsi ile frozen sonucu malignite tespit edildi ve sağ pnömonektomi uygulandı. İşlem sonrasında komplikasyon izlenmedi. Patoloji sonucunda sağ akciğer alt lobdaki birleşik iki nodülden biri büyük hücreli nöroendokrin karsinom olarak raporlanırken, diğeri küçük hücreli karsinom olarak raporlandı. Olgu 15 aydır nükssüz olarak takibimizdedir. Olgu, senkron primer akciğer kanserinin; özellikle de küçük hücreli karsinomla birliktelik nadir görülmesi nedeniyle sunuldu. Anahtar Kelimeler: Akciğer karsinomu, multipl primer akciğer kanseri, senkron tümör A Case of Synchronous Primary Lung Cancer Abidin Şehitoğulları1, Muzaffer Yılmaz1, Ahmet Nasır1, Yusuf Aydemir2, Hikmet Çoban2 1 Sakarya University Medical Faculty Regional Training and Research Hospital, Thoracic Surgery, Sakarya-Turkey 2 Sakarya University Medical Faculty Regional Training and Research Hospital, Thoracic Diseases, SakaryaTurkey A second instance of primary lung cancer identified synchronously in lung cancer patients is called "synchronous second primary lung tumor." In synchronous tumors, the tumors should be physically distant from each other and of a different histological type. The current case is presented due to the adjacent tumors and its rare occurrence. A 68-year-old male presented with cough and sputum. The PA chest radiography revealed irregular-margin opacity and right hilar fullness in the right lower zone (Figure 1). Thoracic computerized tomography revealed an irregular-margin lobular mass lesion with a diameter of 3x2 cm in the lower lobe superior segment of the right lung (Figure 2). Fiber optic bronchoscopy was performed on the patient with a pre-diagnosis of malignancy. No endobronchial lesion was identified. Positron emission tomography revealed pathological 18FFDG involvement at the masses in the lower lobe superior segment of the right lung (SUV max: 38.5). The patient was evaluated by the thoracic surgery clinic and was operated on. Malignancy was identified in the results of frozen section with intraoperative punch biopsy and a right pneumonectomy was performed. There were no complications during the procedure. As the result of the pathology, one of the joined nodules in the right lung lower lobe was reported to be large cell neuroendocrine carcinoma, whereas the other was reported to be small cell carcinoma. The patient has been under follow-up recurrence-free for 15 months. The case was presented due to the rare occurrence of synchronous primary lung cancer, particularly with small cell carcinoma. Keywords: Lung carcinoma, multiple primary lung cancer, synchronous tumor EPS012 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Oktogenaryanlarda Küçük HÜcreli Dışı Akciğer Kanseri Nedeniyle Yapılan Rezeksiyonların Sonuçları Aysun Mısırlıoğlu1, Serda Metin1, Meltem Ağca2, Deniz Gürer1, Mine Demir1, Sibel Arınç2, Serdar Evman1, Volkan Baysungur1, İrfan Yalçınkaya1 1 Süreyyapaşa EAH Göğüs Cerrahisi Kliniği 2 Süreyyapaşa EAH Göğüs Hastalıkları Kliniği Amaç: Bu çalışmada, son beş yılda Küçük Hücreli Dışı Akciğer kanseri nedeniyle rezeksiyon yaptığımız oktogenaryanlarda ( DSÖ’ne göre;80-89 yaş aralığı) morbidite ve mortalite oranlarını etkileyen ve cerrahi için karar vermede önemli olan kriterler araştırıldı. Çalışma planı: 2007-2012 yılları arasında kliniğimizde akciğer rezeksiyonu yapılan seksen ve üstü yaştaki 38 olgunun Hastaların sağkalım durumları nüfus müdürlüğünden çıkarılarak, ex olanların bilgilerine ulaşıldı. Olguların yaş, cinsiyet, patolojik tanıları, preoperatif ASA (American Society of Anesthesiologists) skoru, yapılan cerrahi rezeksiyonun tipi, postoperatif evreleri, komplikasyonlar ve yaşam süreleri araştırıldı. BULGULAR: Olguların 36’sı (% 94.7) erkek, 2’si (%5.3) kadındı. Yaş aralığı 80-88 (ortalama 80.68) idi. ASA skoru; ASA1 23 (%60.5), ASA2 11 (%28.9) ve ASA 3 4 (%10.5) olguydu. Komorbid faktörler, 16 olgumuza eşlik ederken, bunların içinde en sık görüleni hipertansiyondu. Solunum fonksiyon testlerinde tüm olguların, FEV1 değerleri % 70’in üzerindeydi. VATS ile akciğer rezeksiyonu uygulanan 1 olgu hariç diğer 37 olguya torakotomiyle rezeksiyon yapıldı. Rezeksiyon tipleri; 28 lobektomi, 6 pnömonektomi, 3 bilobektomi and 1 sleeve lobektomiydi. Komplikasyon 24 olguda gelişti (% 63.2), ve bunların içinde en çok gördüğümüz pulmoner komplikasyon uzamış hava kaçagıydı (7.9%). Postoperatif 30 gün içinde 4 (%10.4) olgumuz ex oldu. 5 yıllık sağkalım oranımız %44.7, ortalama yaşam 33 ay olarak bulundu. Sonuç: NSCLC nedeniyle akciğer rezeksiyonu yapılan oktogenaryanlarda, postoperatif komplikasyon riski, hastanede kalış süresi, morbidite ve mortalite oranı yüksek olmakla birlikte, pulmoner rezervi korunmuş olgularda yaş, cerrahi için kontrendikasyon değildir. Oktogenaryanlarda kanser cerrahisinde, cerrahinin eğer 5 yıllık sağkalıma gözlegörünür katkısı varsa, tüm bu sorunlar cesurca gögüslenmelidir Anahtar Kelimeler: Oktogenaryan, KHDAK, Rezeksiyon Analysis Of Pulmonary Resections Done To Combat Non- Small Cell Lung Cancer on Octogenarians Aysun Mısırlıoğlu1, Serda Metin1, Meltem Ağca2, Deniz Gürer1, Mine Demir1, Sibel Arınç2, Serdar Evman1, Volkan Baysungur1, İrfan Yalçınkaya1 1 Süreyyapaşa Chest&Thoracic Surgery Training Hospital Thoracic Surgery Department 2 Süreyyapaşa Chest&Thoracic Surgery Training Hospital Chest Department AIM: In this study factors that affect morbidity and mortality rates and surgery decision criteria for octogenarians ( age 80-89 according to WHO) who underwent pulmonary resections because of non-small cell lung cancer, have been inquired. METHODS: Clinical files of 38 octogenarians undergoing lung resection between 2007-2012 were reviewed retrospectively in our thoracic surgery department. Survival status of patients was recevied rom the Bureau of Population. Data was analyzed in terms of age, sex, pathology, preoperative ASA ( American Society of Anesthesiologists) score, pulmonary reserve, additional disease, type of resection, stage, complications and survival rates. RESULTS: 36 (94.7%) male, 2 (5.3%) female patients. Median age of 80 (range 80.68). 16 patients had additional diseases.The FEV1 value of each subject was above 70%. One patient underwent videothorascopic resection, were the rest was operated via conventional posterolateral thoracotomies. As resection typ; 28 lobectomies, 6 pneumonectomies, 3 bilobectomies and 1 sleeve lobectomy performed. 24 patients developed postoperative complications (63.2%), with prolonged air leak being the most frequent one (7.9%).30 day mortality was 4 (10.4%). 5 year survival rate was found to be 44.7%, with mean survival time of 33 months. CONCLUSION: While postopeative complication, morbidity and mortality rates are high on octogenarians undergoing lung resection for NSCLC, age does not contrendicate cancer surgery for patients with conserved pulmonary reserve. In conclusion, the challenges involved in cancer surgery on such patietns should be braved due to the marked increase in survival rate post surgery. Keywords: Octogenarian, NSCLC, Resection EPS013 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Küçük Hücreli Akciğer Karsinomu Ve Yassı Hücreli Akciğer Karsinomu Olan Senkron Tümör Olgusu Ayşenur Gök1, Dursun Ali Kaba1, Yurdanur Süllü2, Nurhan Köksal1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Patoloji Ana Bilim Dalı,Samsun Bir organda aynı anda iki farklı tümör saptanmasına senkron tümör denir.Pulmoner senkron tümörler tüm akciğer kanserlerinin %1-2’sini oluşturur. 64 yaşında, 50 paket/yıl sigara öyküsü olan erkek hasta sol omuz ağrısı,ses kısıklığı,hemoptizi ve kilo kaybı şikayeti ile başvurdu. Akciğer grafisinde sol üst zonda opasite artışı, trakeada sağa deviasyon ve sağ hilus dolgunluğu mevcuttu.Toraks bilgisayarlı tomografisinde sol hiler bölgede konglomere olmuş en büyüğü subkarinal 27x13 mm boyutunda çok sayıda lenf nodları, sol hilustan başlayan mediastene invaze 4x6 cm boyutunda malign görünümlü kitlesel lezyon ve sol üst lob atelektazisi mevcuttu. Hastaya yapılan bronkoskopide sol vokal kord paralitik,sağ üst lob segment bronşları içerisinde multiple endobronşial oluşumlar izlendi. Sol üst lob ayrım karinası künttü. Sol üst lob submukozal lezyon ile tam tıkalı izlendi. Sağ üst lobdaki endobronşial oluşumdan alınan biyopsi sonucu yassı hücreli akciğer karsinomu,sol üst lobdaki submukozal lezyondan alınan biyopsi materyali sonucu küçük hücreli akciğer karsinomu olarak tanımlandı. Hastaya çekilen PET BT’de karaciğerde,kemiklerde metastatik lezyonlar vardı. Beyin MR’da ise 2 adet küçük metastatik lezyon saptandı. Hasta evre 4 olarak değerlendirildi. Hastanın senkron tümöründen biri küçük hücreli karsinom olması nedeniyle hastaya kraniel radyoterapi ardından cisplatin-etoposid kemoterapisi başlanarak takibe alındı. Anahtar Kelimeler: senkron,tümör,akciğer,kanser A Synchronous Lung Tumor Case With Small Cell Lung Carsinoma And Squamous Cell Lung Carsinoma Ayşenur Gök1, Dursun Ali Kaba1, Yurdanur Süllü2, Nurhan Köksal1 1 Department of Chest Medicine,Ondokuz Mayis University,Samsun,Turkey 2 Department of Pathology,Ondokuz Mayis University,Samsun,Turkey It is called synchronous tumor that detecting two different tumors in an organ at the same time. Synchronous pulmonary tumors constitute 1-2% percent of all lung cancer. The patient is male, 64 years old and has 50 packs/year of smoking history. He admitted to us with left schoulder pain,hoarseness,hemoptysis and weight loss. There were increased opasity in the left upper zone,the rightward deviation of the trachea and right hilar fullness athis chest radiography. There were also multiple conglomerate lymph nodes which were on left hilar region at his chest tomograpy. The largest one of the lymph nodes in subcarinal region was 27x13 mm. 4x6 cm malignent mass was seen which started from left hilum and invazing to mediastinum on tomography. There was left upper lobe atelectasis. When we did bronchoscopy to the patient we saw that left vocal cord was paralyzed and there were multiple endobronchial lesions in segments of bronchus of the right upper lobe. There was total occlusion with submucosal lesions in left upper lobe. Biopsies were taken from both sides. Endobronchial biopsy specimen taken from the right upper lobe was reported squamous cell carsinoma. Other biopsy specimen taken from the left upper lobe was reported small cell carsinoma. Multiple metastasis were detected in liver,bone and brain after PET-CT and Craniel MR were applied. The patient was thought to be stage four. Because of one of the synchronous tumor was small cell lung carsinoma; cisplatin-etoposide chemotherapy was started after the craniel radiotheraphy and we controlled him periodically. Keywords: synchronous,tumor,lung,cancer EPS014 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Benign soliter fibröz tümör olgusu Fatma Çiftci, Miraç Öz, Aslıhan Gürün Kaya, Aydın Çiledağ, Akın Kaya Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara Plevranın soliter fibröz tümörü nadir görülen submezotelyal bağ dokusu orjinli bir tümördür. Bu olguyu nadir bir intratorasik tümör olması nedeniyle sunuyoruz. 52 yaşında erkek hasta çomak parmak bulgusuyla kliniğimize sevkedildi. Özgeçmişinden 8 yıl önce sigara kullandığı ve hipertansiyon tedavisi aldığı öğrenildi. Fizik muayenesinde solda skapula altında solunum sesleri azalmıştı. Toraks BT’ de sol akciğer alt lob bazalde plevra tabanlı yaklaşık 15x10 cm boyutlarında düzgün sınırlı komşuluğunda atelektatik değişiklikleri bulunan kitlesel oluşum saptandı. Malignite ön tanısı ile yapılan bronkoskopide sol alt lob posterior segment girişi dıştan bası ile daralmış izlendi, transbronşial akciğer biyopsisi patolojisinde malignite saptanmadı. Kitleden transtorasik biyopsi yapıldı ve patoloji nondiagnostikti. Kontrol BT’ de sol AC alt zonda extraparankimal yerleşimli, visseral plevradan kaynaklandığı düşünülen, 11x10,5 cm boyutlu, içerisinde pulmoner arter ve venden ayrılan vasküler yapıların izlendiği heterojen görünümde kitle izlendi ve ayırıcı tanıda öncelikle plevranın soliter fibröz tümörü düşünüldü. Hasta göğüs cerrahisinde opere edildi ve patolojisi benign soliter fibröz tümör ile uyumlu bulundu. Olgu radyolojik takibe alındı. Sonuç olarak; soliter fibröz tümörler sıklıkla intratorasik yerleşimli, dev boyutlara ulaşabilen ve benign özellikler taşıyan ve nadiren malign transformasyon gösteren tümörlerdir. Tedavisi cerrahidir ve malign özellikler taşıyan vakalarda uzun yıllar sonra nüks gelişebildiği için takip önemlidir. Anahtar Kelimeler: plevra, benign, tümör Case report: a benign solitary fibrous tumor Fatma Çiftci, Miraç Öz, Aslıhan Gürün Kaya, Aydın Çiledağ, Akın Kaya Ankara University, School of Medicine Department of Chest Disease, Ankara, Turkey Solitary fibrous tumor of pleura is a rare tumor of submesothelial origin. We present this case since it's a rare presentation of intrathoracic tumors. We present a case of a 52-years old male patient who was referred to our clinic due to clubbing. His past medical history revealed that he used to smoke cigarettes 8 years ago and was receiving anti-hypertensive treatment. On physical examination diminished respiratory sounds at the bottom of the left scapula was audible. Thorax CT showed a 15x10 cm mass with well defined margins located at the inferior lobe which is surrounded by atelectasia. Malignancy was suspected and bronchoscopy was performed and during the procedure it was seen that the left inferoposterior segment entry was under external pressure and the transbronchial lung biopsy revealed no signs of malignancy. Transthoracic biopsy material was pathologically non-diagnostic. Control CT showed, a 11x10.5 cm heterogeneous mass containing vascular structures which rise from pulmonary artery and vein was observed and it was located extraparenchymally at the inferior zone and thought to be of visceral pleural origin. In the differential diagnosis pleural solitary fibrous tumor was primarily thought. The patient was operated in thoracic surgery and his pathology results were found to be consistent with benign solitary fibrous tumor. Radiologic follow-up was planned. Solitary fibrous tumors are generally located in the intrathoracic region, can reach great extents and rarely show malignant transformation. The treatment is surgical and since late recurrences are possible in the cases with malignant features, the follow-up is important. Keywords: pleura, benign, tumor EPS015 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Kolon metastazı ile seyreden Küçük Hücreli Dışı Akciğer Karsinomu Melike Yüksel Yavuz, Filiz Güldaval, Ceyda Anar, İpek Ünsal, Zekiye Aydoğdu, Hüseyin Halilçolar İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, İzmir Göğüs Hastalıkları Bölümü Akciğer kanserli hastaların yaklaşık %50’sinde tanı aşamasında uzak metastazlar görülür. En sık görülen organ metastazları beyin, karaciğer, kemikler ve sürrenaldir. Akciğer kanserinin bağırsak metastazı ise oldukça nadirdir. Dokuz ay önce nefes darlığı ve ses kısıklığı ile başvuran 55 yaşında erkek hasta yapılan tetkikler sonucunda küçük hücreli dışı akciğer karsinomu tanısı aldı. Evreleme amacı ile çekilen tüm vücut PET-BT’sinde uzak organ metastazı saptanmayan hasta Evre IIIB olarak değerlendirildi ve hastaya kemoterapi tedavisi başlandı. 4 kür kemoterapi tedavisi sonrası kontrol toraks bilgisayarlı tomografisinde primer lezyonunda progresyon saptanan hasta radikal radyoterapi açısından radyasyon onkolojisi ile konsülte edildi. Reevreleme amacı ile çekilen tüm vücut PET-BT’sinde yaklaşık 3.5cm segment boyunca izlenen dansite artımı ile uyumlu alanda artmış (SUVmax:18.1) 18FDG tutulumu izlendi. Asemptomatik seyreden hastaya metastaz ya da ikinci primer kanser ayrımı açısından kolonoskopi yapıldı. Kolonoskopide transvers kolon distalinde 4*5 cm polipoid lezyon görüldü. Yapılan biyopsi, CK7 ve TTF1 ile immünohistokimyasal olarak pozitif boyanma gösterdiğinden KHDAK’nın kolon metastazı olarak raporlandı. Hastanın kemoterapi rejimi değiştirildi. Bu tür metastazların klinik bulgu vermelerinin nadir olması nedeniyle olgumuz sunuldu. Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, kolon metastazı Metastasis of Non Small Cell Lung Cancer associated with Colon Melike Yüksel Yavuz, Filiz Güldaval, Ceyda Anar, İpek Ünsal, Zekiye Aydoğdu, Hüseyin Halilçolar İzmir Dr. Suat Seren Chest Disease ve Surgery Training Hospital, İzmir Department of Chest Disease Although about 50% of lung cancers have distant metastasis at the time of initial diagnosis. the most commonly seen organ metastasis were brain, liver, bones and surrenal. Colon metastases are extremely rare. A 55-year-old male with dyspnea, hoarseness approximately nine months ago was referred to the department of pulmonary in our hospital. the patient was diagnosed with primary non small cell lung carcinoma. In his PET CT, there was no distant metastasis; so the patient was evaluated as stage IIIB and chemotherapy was started. The patient who has progression in primary lessions on ct after four cycles of chemotherapy was referred to radiation oncologist for radical radiotherapy. In his PET CT a 3,5 diameter lesion located in the transverse colon which had 18 FDG involvement (SUVmax:18.1) as malignancy was demonstrated. Colonoscopy was performed to the asymptomatic patient for the distinction of metastasis or second primary cancer. In his colonoscopy, was seen a 4*5 diameter polipoid lesion in distal segment of transvers colon. Since the tumour had CK7, TTF1 positive immunohistochemical staining, pathology revealed colon metastases of NSCLC. The patient's chemotherapy regimen was changed. This case is reported since clinical manifestations of such metastasis are rare. Keywords: lung cancer, colon metastasis EPS016 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Akciğer Kanseri ışınlamasında supine ve prone pozisyon Cengiz Kurtman1, Manuchehr Salehi Gareveran1, Caner Aktaş2 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi AD 2 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Giriş ve Amaç: Akciğer ışınlamalarında setup ve radyoterapi sırasında hastaların nefes alıp verirken toraks yapılarının ön-arka, lateral ve yukarı aşağı hareketleri önem arz etmektedir. Akciğer hacmin de ki değişikliklerin supine ve prone pozisyon ile ne kadar fark yaratabileceği incelenmek istenmiştir. Gereç ve Yöntem: Toraks ışınlaması için CT simülasyon yapılırken supin ve prone pozisyonlarda sadece derin inspirasyon sonrası nefes tutularak CT görüntüleri alınmış, ayrıca yine supin ve prone pozisyonda bu kez derin ekspirasyon sonunda nefes tutularak CT görüntüleri alınmıştır. CT kesitleri üzerinden ölçümler yapılarak supin/prone ve inspirasyon/ekspirasyon boyutlarında ki farklılıklar hesaplanmıştır. BULGULAR: Supin pozisyonda ekspirasyon ve inspirasyon da ve prone pozisyonda ekspirasyon ve inspirasyon da ön-arka boyutlarda anlamlı fark yoktur. Ancak özellikle prone pozisyonda supine pozisyona göre belirgin olarak hem inspirasyonda hemde ekspirasyonda lateral boyutlarda anlamlı daha fazla artış saptanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Toraks bölgesine radyoterapi uygulanırken ve nefes alıp verirken hedef anatomik yapıların hareketi ile mesafelerinde ki değişiklikler önemlidir. Nefes alıp vermeye odaklı planlamalar ile bu değişikliklerin önüne geçilebilmektedir. Prone pozisyonda lateral genişleme daha fazladır. Prone pozisyonda ışınlamaya ihtiyaç olursa ön arka boyut değişikliğinden daha çok lateral değişikliklerin dikkate alınması gereklidir. Anahtar Kelimeler: Akciğer, radyoterapi, prone Supine and prone position in lung cancer radiotherapy Cengiz Kurtman1, Manuchehr Salehi Gareveran1, Caner Aktaş2 1 Ankara University Medical Faculty Department of Radiation Oncology 2 Diskapi Yildirim Beyazit Hospital Radiation Oncology Introduction and OBJECTIVE: Breathing of the patient during setup in thoracic radiotherapy for lung irradiation, while the structure of the anterior-posterior, lateral movement up and down is important. The changes and differences in the supine and prone position of the lung volume have been asked. MATERIALS-METHODS: CT images were taken during CT simulation for thoracic irradiation while supine and prone positions in keeping just breath after deep inspiration also taken during CT simulation for thoracic irradiation while supine and prone positions in keeping just breath after deep expiration. CT measurements performed on sections supine / prone and inspiration / expiration and the differences in their sizes were calculated. FINDINGS: In the supine position for the expiration and for the inspiration and in the prone position for expiration and inspiration there were no significant differences for the anterior-posterior dimensions. However, more significant increase particularly and significantly in the lateral dimensions in both inspiration and expiration in the supine positions were determined. Result and DISCUSSION: When applying radiotherapy to the chest area while breathing, the change in distance and movement for the anatomical structure of the target are important. Focus on the breathing can be avoided by planning for these changes. Lateral expansion is greater in the prone position. If you need to irradiation in the prone position, it is necessary to consider the more lateral change than anterior posterior change. Keywords: Lung, radiotherapy, prone EPS017 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Pnömonili Hastada Gecikmiş Tanı: Bronkoalveoler Karsinoma Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Aziz Gümüş, Halit Çınarka, Melek Memeoğlu, Müge Hazıroğlu, Ünal Şahin Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Rize Bronkoalveolarkarsinom (BAK) adenokarsinomun bir alt tipi olup tüm akciğer kanserlerinin %2.6-4.3’ünü oluşturur. Genellikle periferikpulmonernodül şeklinde karşımıza çıkar, ancak nadiren de olsa lober konsolidasyon, multifokal veya difüz bir patern de gösterebilir. Ciddi hipoksemi, tedaviye dirençli dispne ve bronkore varlığı tanıyı destekleyici ipuçlarıdır. Bronkoalveolerkarsinom, hava bronkogramı içeren konsolidasyonlarla seyrettiğinde pnömoniyi taklit edebilir. Bu durum gereksiz antibiyotik kullanımı ve tanıda gecikmelere yol açabilir.OLGU: Doksanbir yaşında kadın hasta iki aydır devam eden öksürük, balgam, nefes darlığı şikayeti ile acil servisimize başvurdu. 10 yıldır kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) nedeniyle bronkodilatör kullanıyordu ve kronik hipoksik solunum yetmezliği nedeniyle uzun süreli oksijen tedavisi (USOT) alıyordu. Bir ay önce pnömoni nedeniyle yoğun bakım ünitesinde yatış öyküsü vardı. Ortopneik, takipneik, mukozalarsiyanotikdi. Ateş 380C, nabız 125/dk, solunum 24/dk, solda yaygın ince raller duyuldu. WBC: 11.6 U/L, hemoglobin 12.8 gr/dl, CRP: 1,86 mg/dl, sedimantasyon 19 mm/saat, Akciğer grafisinde solda tüm zonlarda, sağda alt zonda infiltrasyon saptandı. Pnömoni tanısı ile yatırıldı. Moxifloxacin 400 1x1, PiperasilinTazobactam 4x4.5 gr başlandı. Tedaviye rağmen radyolojik bulgularda gerileme saptanmayan hastaya toraks BT çekildi (resim1). Bronkoskopi yapıldı normal saptandı. Sol akciğer üst lob posteriordaki lezyondan transtorakal biyopsi yapıldı. Biyopsi bronkoalveolerkarsinom (non- müsinöz tip) olarak rapor edildi.SONUÇ: Antibiyotiğe rağmen radyolojik gerileme saptanmayan, hava bronkogramı içeren konsolidasyonlar ile seyreden bronkoalveolerkarsinomun pnömöni ile karışabilmesi ve tanıda gecikmelere yol açabilmesi nedeni ayırıcı tanıda akılda tutulması, aynı zamanda gereksiz ve uzun süreli antibiyotik kullanımının da önüne geçmiş olur Anahtar Kelimeler: Bronkoalveoler Karsinoma, Hava Bronkogramı, pnömoni Delayed Dagnosis In Patient With Pneumonia: Bronchoalveolar Carcinoma Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Aziz Gümüş, Halit Çınarka, Melek Memeoğlu, Müge Hazıroğlu, Ünal Şahin Recep Tayyip Erdogan University Medical Faculty, Division Of Pulmonology, Rize Bronchoalveolarcarcinoma, including with air bronchogram consolidation can mimic pneumonia. Ninety-twomonth-old female patient was admitted to our emergency department with complaints of shortness of breath, cough and sputum.Se was using bronchodilator due to COPD for 10 years and long-term oxygen therapy for chronic hypoxic lung deficiency. She had a history of hospitalization a month ago due to pneumonia in intensive care unit. Orthopnea, tachypnea, cyanosis of the mucous membranes were detected. Physical examination revealed fewer 38 0C, pulse rate 125/min, respiration rate 24/min and common fine crackles in the left lung were heard in auscultation. Laboratory analyies revealed WBC: 11.6 U/L, hemoglobin 12.8 g/dl, CRP: 1.86 mg/dL, sedimentation rate 19 mm/h. Chest x-ray revealed infiltration in all zones of left lung and lower zone of right lung.She was hospitalized with the diagnosis of pneumonia. Moxifloxac 400 1x1, piperacillin tazobactam 4x4.5 g were started. Despite treatment, there was no radiological improving in chest graphy so chest computed thomography was performed to patient(Figure 1). Bronchoscopy was performed and findings were normal. Transthoracic biopsy(TTB) was taken from the posterior left upper lobe lesion. Hystopathologycal report of TTB was bronchoalveolar carcinom. Bronchoalveolar carcinom may be mixed with pneumonia that include no radiological regresion despite antibiotics treatment and may have air trapping with consolidation.As in our case, we believe that it helps to keep in mind bronchoalveolar carcinoma for avoiding a delay in diagnosis and preventing of unnecessary and prolonged use of antibiotics. Keywords: Bronchoalveolarcarcinoma, Air Bronchogram, Pneumonia Resim 1: Sol akciğer üst lob posterior ve linguler segmette, alt lob anteriorda hava bronkogramı ve yer yer buzlucam dansitesi içeren infiltrasyon. Sağ akciğer alt lobda peribronşioler dansite artışları Resim 2: sol Akciğer üst lob posterior segmentte yer yer buzlucam alanları da içeren konsolidasyon EPS018 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Muscle Metastasis of Lung Adenocarcinoma: Case report Özge Kale1, Fatma Canbay1, Ayperi Öztürk1, Zafer Aktaş1, Aydın Yılmaz1, Hakan Ertürk4, Esma Gürbüz3, Anıl Taşdemir2 1 Department of Chest Diseases, Atatürk Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Ankara,Turkey 2 Department of Orthopedics, Kecıoren Training and Research Hospital, Ankara, Turkey 3 Department of Pathology, Kecıoren Training and Research Hospital, Ankara, Turkey 4 Department of Radiology, Atatürk Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Ankara,Turkey A 64 year-old man with a 30 pack- year smoking history was admitted to our hospital with a 6 months history of cough, weight loss and right arm pain. At admission patients systemic review was unremarkable. On thorax CT,a 44*30 mm large mass in left hilum was revealed. Right arm MRI revealed 45 mm mass between brachium breve of musculus biceps and musculus latissimusdorsi. A mass in left hilum (SUV-max: 21.16) and metastases were determined in biceps of right arm (SUV max: 18.46), multiple bone,colon,lymph node and vertebrae on PET-CT. Edematous entry of left lower lobe and hyperemic mucosa which cause an obstruction was observed by fiberoptic bronchoscopy and bronchus biopsy was performed for diagnose. Pathology was reported as adenocarcinoma. Also a biopsy performed to the lesion on right arm which reported as low differentiated adenocarsinoma metastasis with TTF-1 positivity. As a result,the patient was accepted adenocarcinoma of lung and metastasis of right biceps muscle. He was consulted to medical oncology and chemotherapy with pemetrexed was suggested for therapy. Lung carcinomas with metastases of skeletal muscles is observed rarely. In lung cancer, not only bone pain and also muscle pain may indicate metastasis. Keywords: Lung, Adenocancer, Muscle Metastasis Figure 1. PET/CT and MR views of metastasic lesion Coronal pd TSE images showed heterogenous mass lesion in skeletal muscle and PET/CT showed lesion in right biceps muscle. EPS019 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Solunum Yetmezliği ile Başvuran Alveoler Rabdomyosarkom Zeynep Katran1, Mustafa Katran2 1 İstanbul Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi,Acil Tıp Anabilim Dalı, İstanbul Giriş: Rabdomyosarkom çocukluk çağının en sık yumuşak doku tümörüdür. Embriyonel, alveoler, pleomorfik ve miks olmak üzere dört histolojik alt tipi vardır. Alveoler tip, embiyonelden sonra ikinci en sık histolojik tiptir ve prognozu en kötü olan alt tiptir. En sık metastaz yaptığı organ akciğerdir. Burada alt solunum yolu enfeksiyonu kliniği ile başvuran, solunum yetmezliğinde olan milier metastatik alveoler rabdomyosarkom olgusu sunulmuştur. OLGU: Ateş, öksürük ve balgam şikayetiyle acile başvuran 16 yaşındaki kadın hastanın iki haftadır şikayeti mevcuttu. Bu şikayetlerle bir haftadır oral amoksisilin-klavulonat kombinasyonu antibiyoterapi kullanmıştı. Daha öncesinde tanı konulan ek hastalığı yoktu. Hikayesinde tüberküloz teması vardı. Fizik muayenesinde takipneik, arter kan gazında PaO2: 58 idi. Tomografisinde her iki akciğerde tüm loblarda milier görünüm vardı. Laboratuvarda; hemoglobin 11g/dL, sedimentasyon: 80mm/sa, c-reaktif protein: 80mg/L idi. Sol uylukta birkaç aydır fark ettiği ele gelen şişlik dışında diğer sistem muayenesinde özellik bulunmadı. Sol uyluk için çekilen direk grafide kemik doku normal idi. Tomografi ve MRG kas dokuda kitle imajı mevcuttu. Anti tüberküloz tedavi başlandı. Kas dokudan alınan eksizyonel biyopsi sonucu alveoler tip rabdomyosarkom ile uyumluydu. Anti tüberküloz tedavi kesildi. PET-BT de kas dokuda yaygın, kemik iliğinde ve akciğerde metastaz mevcuttu. Kemoterapi başlandı ancak tanıdan üç ay sonra hasta ex oldu. Sonuç: Akciğerde milier görünüm başta tüberküloz olmak üzere bir çok hastalıkta görülebilir. Bu vakada olduğu gibi milier metastatik kanserler de akılda bulundurulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Alveoler, Milier, Rabdomyosarkom Alveoler Rhabdomyosarcoma Case Presenting with Respiratory Failure Zeynep Katran1, Mustafa Katran2 1 Department of Pulmonology, Istanbul Unıversity,Istanbul, Turkey 2 Department of Emergency Medicine,Istanbul Unıversity,Istanbul,Turkey Alveoler rhabdomyosarcoma is a rarely seen mesenchymal rooted neoplasm in adults. Prognosis and response to treatment observed to be fairly bad.We reported a case of alveoler rhabdomyosarcoma in a patient who presented with miliary metastasis. At this patient, first of all we think tuberculosis because of her family tuberculosis history. Althought chemotherapy she died three months after the diagnosis. Keywords: Alveoler, Miliary, Rhabdomyosarcoma EPS020 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Oldukça Nadir Görülen Trakeal Metastazı Olan Bir Over Karsinom Olgusu Aysu Ayrancı, Pınar Çimen, Nuran Katgı, Mehmet Ünlü, Aysen Evkan, Salih Zeki Güçlü İzmir Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ekstratorasik bölgeden metastatik trakeal tümör oldukça nadir görülmektedir. Biz de over karsinomu nedeniyle izlenen trakea metastazı yapan nadir bir olguyu sunuyoruz.71 yaşında kadın hasta nefes darlığı ve hırıltılı solunum şikayeti ile tarafımıza başvurdu. Öyküsünde 9 yıl önce Over carsinomu nedeniyle opere olup, tedavi gördüğü öğrenilen hasta ileri tetkik amacıyla interne edildi. Toraks BT’de trakea içinde polipoid lezyon izlenen hastaya bronkoskopi yapıldı. Patolojisi overin seröz papiller kist adenokarsinom metastazı olarak raporlandı. Nefes darlığı ile başvuran over karsinomlu hastalar ayırıcı tanıda trakeal metastaz açısından da değerlendirilmelidir. Anahtar Kelimeler: Trakea Metastazı, Over Karsinomu, Respiratuar Distress A very rare case of tracheal metastasis of ovarian carsinoma Aysu Ayrancı, Pınar Çimen, Nuran Katgı, Mehmet Ünlü, Aysen Evkan, Salih Zeki Güçlü Dr. Suat Seren Chest Diseases and Surgery Training Hospital-IZMIR Metastatic tracheal tumors from extratorasic sites are very rare manifestations. We describe a rare case of tracheal metastasis causing dyspnea in a patient with an ovarian carsinoma. 71-year old woman was admitted to the hospital with complaints of shortness of breath and wheezing. She had a history of operation from ovarian cancer and had chemoterapies 9 years ago. Polipoid lesion was detected in the trachea by thorax CT and bronchoscopy was performed.. The pathology was reported as serous papillary ovarian cyst adenocarcinoma metastases. Malign tracheal metastasis should be considered in the differential diagnosis of patients with ovarian cancer and respiratory distress. Keywords: Tracheal Metastasis, Ovarian Carsinoma, Respiratory Distress Olgunun Toraks BT kesiti Thorax CT images EPS021 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Nadir bir olgu; beyin metastazı saptanan malign mezotelyoma olgusu Meriç Ünver1, Berna Akıncı Özyürek1, Yurdanur Erdoğan1, Burcu Cirit Koçer1, Yetkin Ağaçkıran3, Sadi Kaya2 1 Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları, Ankara 2 Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi, Ankara 3 Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji, Ankara 41 yaşında erkek hasta merkezimize 2 aydır olan göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. Fizik muayenesinde sağda skapula altından itibaren solunum sesleri azalmış olarak saptandı. Posterior anterior akciğer grafisinde sağ arka 8. Kot düzeyine kadar plevral sıvı mevcuttu. Çekilen Toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) sağ hiler, subkarinal LAP; sağ hemitoraksta plevral mayii, sağ akciğer segmentlerinde alt zonda belirginleşen yer yer çekintili konturlu kitle görünümü kazanmış kollaps konsolidasyon alanları, yamalı vasıfta buzlu cam infiltrasyonları ve dağınık yerleşimli büyüğü 1 cm çaplı nodüler dansiteler saptanmıştı. Hastaya 3 defa örnekleyici torasentez yapıldı, tanısal olmadı. Hastadan malignite öntanısı ile PET-BT istendi. PET-BT’de sağ hemitoraksta yaygın plevral sıvı ve efüzyonu çevreleyen tüm plevral yapraklarda en geniş yerinde yaklaşık 2,5 cm’ye ulaşan kalınlaşmalar izlendi ve bu alanlarda yoğun artmış metabolik aktivite tutulumları mevcuttu.(SUVmax 9,99). Hasta göğüs cerrahisine VATS için konsülte edildi. Sağ VATS ve plevral biyopsi yapılan hastanın patoloji sonucu malign mezotelyoma bifazik tip olarak geldi. Hasta 6 kür pemetrexed sisplatin kemoterapisi verildi. Kemoterapi tedavisi tamamlandıktan sonra radyasyon onkolojisi ile konsülte edilerek 27 gün tomoterapi tedavisi uygulandı. Klinik takibe alınan hasta yaklaşık 3 ay sonra bilinç bulanıklığı ile başvurdu. Çekilen kranial BT’sinde sağ frontalde 3 cm boyutlu heterojen nodüler hiperdens lezyon, sol frontal vertekste büyüğü 16 mm boyutlu bir kısmı şüpheli relatif hiperdens bilateral nodüler lezyonlar (met?) saptandı. Palyatif kranial RT önerilen hasta tedaviyi kabul etmedi. Hasta beyin metastazı saptandıktan 8 gün sonra exitus oldu. Malign mezotelyomada beyin metastazı nadir olarak saptandığı için olgumuzu sunmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: malign mezotelyoma, santral sinir sistemi metastazı A rare case report; malign mesothelioma which detected cranial metastases Meriç Ünver1, Berna Akıncı Özyürek1, Yurdanur Erdoğan1, Burcu Cirit Koçer1, Yetkin Ağaçkıran3, Sadi Kaya2 1 Department of Pulmonology, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Education Hospital, Ankara, 2 Department of Thoracic Surgery, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Education Hospital, Ankara, 3 Department of Pathology, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Education Hospital, Ankara, 41-year-old male patient applied to our hospital with a 2 month chest pain. At physical examination, decreased respiratory sound from the bottom of the right scapula was defined. On his thorax computed tomography (CT), we defined right hilar, subcarinal lymphadenopathy; pleural fluid on right hemitorax, collapse consalidation areas on lower zone on right lung segments. Sampler thoracentesis was applied 3 times,however it was not diagnostic. Initial diagnosis of the malignancy and PET-CT was requested from the patient. On PET-CT,in the right hemithorax a common pleural fluid and pleural thickening,almost at 2,5 cm the widest, in all leaves surrounding effusion was observed. And in these areas,there were intensively increased metabolic uptakes (SUVmax 9,99). The patient was consulted to the thoracic surgery for VATS. After right VATS with pleural biopsy,pathology results came as malignant mesothelioma biphasic type. 6 cures of pemetrexed cisplatin chemotherapy were applied to the patient. After the chemotherapy, by consultation with the radiation oncology, tomoterapy treatment was applied for 27 days. The patient,with clinical follow-up, applied with mental fog approximately after 3 months. On cranial CT,in the right frontal at 3 cm in size heterogeneous nodular hyperdense lesion,in the left frontal vertex at 16 mm size hyperdense relative bilateral nodular lesions (met?), some parts with suspect, were defined. Palliative cranial RT treatment was proposed but the patient did not accept it. The patient died 8 days after that brain metastasis was detected. In malignant mesothelioma, since brain metastases was rarely detected, we plan to prepare our case. Keywords: malignant mesothelioma, central nerveus system metastases EPS022 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Akciğer kanserinde beklenmeyen metastaz yeri: Paranazal sinus Serap Argun Barış1, Adnan Batman2, Dilek Tuncel1, Kürşat Yıldız3, Binnaz Sarper4, İlknur Başyiğit1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli 4 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Ana Bilim Dalı, Kocaeli Giriş: Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde en sık beyin, karaciğer, sürrenal bezler ve kemik metastazları saptanır. Paranasal sinüslere metastaz oldukça nadirdir. Burada paranazal sinüs tutulumuna bağlı çift görme, başağrısı şikayetleri ile başvuran küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanılı bir hasta sunulmuştur. OLGU: 56 yaşında erkek hasta baş ağrısı, çift görme, halsizlik, yaygın kemik ağrısı şikayeti ile tarafımıza başvurdu. Özgeçmişinde; skuamoz hücreli akciğer kanseri tanısı nedeni ile sağ alt lobektomi operasyonu, kemoradyoterapi öyküsü, diyabetes mellitus ve KOAH tanıları mevcuttu. Fizik muayenesinde akciğerde yaygın ronküs işitildi. Birkaç aydır burun tıkanıklığı yakınması da olan hastanın, sinüzit tanısı ile tedavi edildiği öğrenildi. Diplopi etyolojisinin aydınlatılması için istenen kontrastlı kranial ve orbital MR'da bilateral orbita medial komşuluğunda, paranasal sinüsleri dolduran ve ekspanse eden kitle saptandı. Paranasal sinüs bölgesinden alınan biyopsi sonucu skuamöz hücreli kanser metastazı ile uyumlu bulunan hastanın PET BT’de her iki AC de boyut küçüklüğü nedeniyle metabolizma göstermeyen nodüller, boyun ve batında yaygın metastatik LAP’lar, karaciğer ve torakal vertebralarda yaygın kemik metastazları saptandı. Paranasal bölgeye uygulanan radyoterapi sonrası klinik iyileşme ve çift görme şikayetinde azalma izlendi. Sonuç: Akciğer kanseri tanılı hastalarda; metastaz açısından beklenmeyen bölgelerde dahi yeni tespit edilen kitleler öncelikle metastaz açısından değerlendirilmelidir. Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, çift görme, metastaz, paranazal sinüs An unexpected site for lung cancer metastasis: paranasal sinus Serap Argun Barış1, Adnan Batman2, Dilek Tuncel1, Kürşat Yıldız3, Binnaz Sarper4, İlknur Başyiğit1 1 Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey 2 Department of Internal Medicine, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey 3 Department of Pathology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey 4 Department of Radiation Oncology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey INTRODUCTION: The most frequent metastasis sites are brain, liver, adrenal gland and bone in non-small cell lung cancer. Paranasal sinus metastasis is quite rare. Here we present a case admitted with complaints of diplopia and headache due to paranasal sinus metastasis of lung carcinoma. CASE: Fifty-six years old man admitted to outpatient clinic with headache, diplopia, weakness and generalized bone pain. He had histories of right lobectomy and chemoradiotherapy due to non small cell lung carcinoma and diagnosis of diabetes mellitus and COPD. Physical examination revealed expiratory rhonchus. The patient also had complaint of nasal congestion for several months and was on treatment of sinusitis. Cranial and orbital MR that was performed for evaluation of diplopia, revealed a paranasal sinus mass next to medial walls of bilateral orbita that was totally obliterated paranasal sinuses. The pathologic evaluation of the biopsy taken from paranasal sinus mass was compatible with the metastasis of squamous cell lung carcinoma. There were multiple milimetric ametabolic nodules in lungs, metastatic lymphadenopathies in neck and abdomen, and multiple metastases in liver and thoracic spine in PET- CT. There was significant improvement in complaint of diplopia after the radiotherapy to paranasal sinus region. CONCLUSION: The newly diagnosed masses in patients with lung carcinoma should be evaluated as metastasis primarily; even the mass is located in an unexpected site for metastasis of lung cancer. Keywords: diplopia, lung cancer, metastasis, paranasal sinus Resim-1 Figure-1 MR görüntülemesinde paranazal sinüsü dolduran metastatik lezyon EPS023 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Akciğer Adenokarsinomu ve Senkron B-hücreli Non-Hodgkin Lenfoma Olgu Sunumu Elif Şen1, Azra Yaşar1, Güngör Utkan2, Serpil Dizbay Sak3, Esra Erden3, Sevgi Saryal1 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji 3 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Lenfoma ve solid organ tümörleri nadiren eş zamanlı olarak gelişebilir. Bu durumda her biri için evreleme ve optimal tedavi yaklaşımını belirlemek güçtür. Altmış yaşında erkek hasta halsizlik, epigastrik ağrı, ateş, dispne, hemoptizi ve prodüktif öksürük yakınmalarıyla başvurdu. Pnömoni tanısıyla antibiyotik tedavisi alıyordu. Akciğer filminde sağ hiler genişleme, sağ parakardiyak irregüler infiltrasyonlar izlendi. Fizik muayenede bilateral ronküsler vardı, epigastrik kitle palpe edildi,Traube kapalıydı.Torako-abdominal bilgisayarlı tomografide sağ alt lob atelektazisi, bilateral effüzyon, sağ hiler ve mediastinal lenfadenopatiler, mide antral duvarında kalınlaşma, assit, multipl intraabdominal lenf nodları ve splenomegali saptandı. Sağ ara bronştaki endobronşiyal kitleden alınan bronkoskopik biyopsi ile akciğer adenokarsinomu ve midedeki antral kitleden alınan biyopsi ile senkron B-hücreli Non-Hodgkin lenfoma(NHL) tanısı konuldu. Pozitron emmisyon tomografide mediastinal, sağ hiler, sol supraklaviküler, sağ alt lobdaki kitlede, midede ve intraabdominal konglomere multipl lenf bezinde tutulum belirlendi. Sol supraklaviküler lenf nodu iğne aspirasyonu akciğer adenokarsinoma metastazı ile uyumluydu. Akciğer kanseri ve lenfomanın evrelemesi kesin olarak değerlendirilememekle birlikte, bu bulgu akciğer kanserinin inoperabl evrede olduğunu göstermekteydi. Akciğer kanseri ve lenfoma tedavisi 5 günlük rituksimab-vinkristin-prednizolon rejimi olarak tıbbi onkoloji bölümünde verildi. Hastanın kemoterapisi sürmektedir. Evreleme senkron malignitelerde histopatolojik tanı sonrasında görüntüleme yöntemleriyle yeterli olarak yapılamamaktadır. İnoperabl akciğer adenokanseri ve NHL olgusu bu nadir durumdaki tanı, evreleme ve tedavi sorunlarını tartışmak üzere sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: lung adenocancer, non-hodgkin lymphoma, synchrone malignancies Lung Adenocancer and Synchronous B-cell Non-Hodgkin Lymphoma Case Report Elif Şen1, Azra Yaşar1, Güngör Utkan2, Serpil Dizbay Sak3, Esra Erden3, Sevgi Saryal1 1 Ankara University School of Medicine Pulmonary Diseases Department 2 Ankara University School of Medicine Medical Oncology Department 3 Ankara University School of Medicine Pathology Department Lymphoma and solid organ tumors can occur sequentially.In this rare condition,it is difficult to determine the staging of each neoplasm and the optimal treatment approach.A 60-year-old man was admitted with malaise,epigastric pain,fever, dyspnea,hemoptysis and productive cough.He had a diagnosis of pneumonia and were on antibiotics at admission.A right hilar enlargement,paracardiac irregular opacities were present on his chest x-ray.Physical examination revealed bilateral rhonchi,palpable epigastric mass,dullness to percussion over Traube's space.Thoraco-abdominal tomography showed right lower lobe atelectasis, bilateral pleural effusion,right hilar, mediastinal lymphadenopathies,antral wall thickness of stomach with multiple intraabdominal lymph nodes,ascites and splenomegaly.Bronchoscopic biopsy from endobronchial lesion on the right intermediate bronchus confirmed the diagnosis of lung adenocarcinoma. Stomach biopsy of the antral mass lesion reported a synchronous B-cell Non-Hodgkin lymphoma(NHL). Positron emission tomography images detected uptake in the multiple mediastinal, right hilar, left supraclavicular lymph nodes, right lower lobe,in the stomach and multiple comglomerated intraabdominal lymph nodes.Left supraclavicular lymph node needle aspiration revealed a metastasis from lung adenocarcinoma and even the staging of lung cancer and lymphoma could not be determined strictly, this finding was concordant with an inoperable lung cancer. The therapy for lung adenocarcinoma and lymphoma was administered with a five day regimen of rituximabvincristin, prednisolone in medical oncology ward. The chemotherapy course is still going on. Staging cannot be completed thoroughly by imaging studies after histopathologic diagnosis of each malignancy in synchronous malignancies. Inoperable lung adenocancer and NHL case was presented to discuss the diagnostic, staging end treatment challenges at this rare co-occurence. Keywords: akciğer adenokanseri, non-hodgkin lenfoma, senkron maligniteler EPS024 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Mandible Bone Metastases Secondary to Pulmonary Adenocarcinoma Nigar Dirican1, Sedat Gunes2, Yeliz Karakaya3, Vildan Kaya4, Sureyya Cerci5, Ahmet Dirican6 1 Department of Chest Diseases, Medical Faculty, Suleyman Demirel University, Isparta, Turkey 2 Department of Thoracic Surgery, Isparta State Hospital, Isparta, Turkey 3 Department of Pathology, Isparta State Hospital, Isparta, Turkey 4 Department of Radiation Oncology, Medical Faculty, Süleyman Demirel University, Isparta, Turkey 5 Department of Nuclear Medicine, University of Suleyman Demirel Hospital, Isparta, Turkey 6 Department of Medical Oncology, Isparta State Hospital, Isparta, Turkey OBJECTIVE: Metastatic tumors of the mandible are rare and usually present clinically as growths. The prognosis of lung cancer patients with bone metastases is poor. CASE: A 75-year-old woman presented to our facility with a history of right mandibular pain, paresthesia and swelling that had persisted for several. Examination revealed a soft mass (5 cm × 7 cm) in the mandibular region. A computed tomography (CT) scan of the chest revealed a right inferior lobe lung mass (59×47 mm) and mediastinal lymphadenopathy. CT-guided biopsy of the lung mass provided a histopathological diagnosis of adenocarcinoma. A positron emission tomography (PET)/CT scan (fig 1,2). Identified increased FDG uptake in the mandible bone (SUV maximum of 16.8) and right lung mass (SUV maximum of 8.22). The patient were treated with radiation therapy with palliative and antalgic intent. But the patient died 8 weeks after the diagnosis. CONCLUSION: Because of its rarity, the diagnosis of a metastatic lesion in the mandible is challenging. The mandible is not a common site for metastatic colonization, it is an interesting site because of the various and different tissues that may be involved in the metastatic process. Radiation therapy was effective and well tolerated in the case. Bone metastases particularly mandible metastasis of lung cancer has poor prognosis. Palliative and supportive therapy may be firstly chose because of poor prognosis. Keywords: Mandible metastases, Lung cancer, Prognosis Figure 1 An axial section of the computed tomography scan fused with positron emission tomography. A right inferior lobe lung mass can be seen Figure 2 An axial section of the computed tomography scan fused with positron emission tomography. Identified increased fluorodeoxyglucose uptake in the mandible bone. EPS025 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Hipoglisemi ile başvuran dev torakal kitle olgusu Dursun Ali Kaba1, Gamze Koçak1, Yurdanur Süllü2, Nurhan Köksal1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Patoloji Ana Bilim Dalı,Samsun Benign tümörlerde paraneoplastik sendromlar oldukça nadir görülen klinik bir tablodur. Yetmiş üç yaşında erkek hasta, kendinden geçme ve bayılma şikayeti ile acil servise getiriliyor. Son bir ayda benzer şikayetlerle birkaç defa acil başvurusu tanımlanıyor. Beraberinde karın ağrısı, karında şişlik ve nefes darlığı şikayetleride varmış. Fizik muayenesinde ateş:36.6 C, nabız:81/dk, solunum sayısı:14/dk, kan basıncı:130/70mmHg idi. Dinlemekle sağ hemitorakstan solunum sesleri alınamıyor. Batında hepatomegalisi mevcuttu. Yapılan tetkiklerinde glukoz:54mg/dl, hemoglobin:10,3g/dl, eritrosit sedimentasyon hızı:31mm/saat, crp:9mm/dl saptandı. Akciğer grafisinde sağ akciğerde total opasite artışı ve mediasten sola deviye idi. Toraks bilgisayarlı tomografisinde tama yakın dolduran heterojen hipodens görünümlü kitle lezyonu, sol hemitoraksta milimetrik nodüller ve sol atriumda 40x28mm boyutlarında semimobil kitle görüldü. Pet bt'de sağ hemitoraks tamamına yakın dolduran heterojen dansitede minimal fdg alımı (suv max:3,83), sol akciğerdeki nodüllerde fdg alımı izlenmedi. Hastada benign lezyon düşünüldü. Sağ hemitorakstan tru-cut biyopsi yapıldı. Patoloji incelemesi benign soliter fibröz tümör olarak raporlandı. Hastaya cerrahi tedavi önerildi. Hipoglisemi, benign tümörlerde nadir olarak görülen paraneoplastik sendrom olarak sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Fibröz tümör, paraneoplastik sendrom, hipoglisemi Giant thoracic mass cases presenting with hypoglycaemia Dursun Ali Kaba1, Gamze Koçak1, Yurdanur Süllü2, Nurhan Köksal1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Patoloji Ana Bilim Dalı,Samsun Paraneoplastic syndromes in benign tumors is a rare clinical entity. A 73 year old male patient come to emergency service complained of loss of awerness and fainting. In the last month there have been similar complaints a few times in the emergency service. In adaition to the loss of awearness and fainting the patient also complained of abdominal pain, bloating and dyspnea. A phycical examination showed a fever of 36.6C,pulse 81 perminute, respiratory rate 14 perminute, blood pressure was 130/70mmHg. Listening to the right hemithorax no sound was heard. He has hepatomegaly. He has been checked for glucose 54mg/dl, haemoglobin 10,3g/dl, erityroside sedimentation rate 31mm/hour, crp 9mg/dl. An x-ray of his lungs showed that the right lung had a mass which had advanced to the left side. Ct showed there is a mass in the right lung which almost covered the whole lung. There are millimetric nodules on his left lung and 40x28mm size semimobil mass in left atrium. Pet showed that the right hemithorax is almost completly covered heterogeneous dansited minimal fdg uptake (suv max 3,83). Nodules in the left lung has not fdg uptake. Benign lesions was considered. Trucut biopsy was alone from the right hemithorax. The results of the pathology benign fibrous tumor. It was suggested that the patient have surgical treatment. Keywords: Fibrous tumor, paraneoplastic syndromes, hypoglycaemia EPS026 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Malignite şüpheli plevral efüzyonlarda drenaj sonrası katater içi fibrin materyal ile tanıya gidiş Barış Medetoğlu, Suzan Ergürbüz, Okan Yıldız MALİGNİTE ŞÜPHELİ PLEVRAL EFÜZYONLARDA DRENAJ SONRASI KATATER İÇİ FİBRİN MATERYAL İLE TANIYA GİDİŞ Çalışmamızda Primer malignitesi belli olup ve/veya primer malignitesi olmayıp plevral sıvı ve klinik bulgularla malignite şüphesi görülen ve drenaj uygulanan hastaların öncelikle plevral sıvı sitolojileri incelenmiş ve klinik olarak anestezi altında videotorakoskopik cerrahi ile plevral örnekleme işlemini kabul etmeyen ve/veya bu işlemi tolere edemeyecek durumda olan hastalar çalışmaya katılmıştır. Sonuç olarak hastaların primer hastalığı veya malignitesi belli olup plevral efüzyon tanısıyla tarafımıza yönlendirilenleri olduğu gibi primer sebep belli olmayan plevral efüzyonla da bir çok hasta tarafımıza yönlendirilmektedir. Plevral sıvı biyokimyasal, mikrobiyolojik ve sitolojik örneklemelere rağmen tanı konulamayan hastalar olabilmektedir. Bu hastaların bir kısmı genel durumu düşkün olup plevral örnekleme veya videotorakoskopik işlemi, anestezi altında, kaldıramayacak performansta olabileceği gibi böyle bir cerrahi girişimi kendi isteği ile kabul etmeyebilir de. Bu başlangıç çalışmasında drenaj uygulanmış olan primer malignitesi olan veya malignitesi olmayıp malignite şüphesi olan hastaların plevral sıvı sitolojileri bakıldı. Sitoloji sonucu benign, şüpheli malign gelen hastaların dren içi fibrin materyallerinden tekrar patolojik örnekleme yapılarak hücre bloğu hazırlandı ve incelendi. Sonuçlar plevral sıvı sitolojisini değiştirecek (şüpheli malign hastalıkta hücre tipini belirleyecek kadar yada şüphenin ortadan kalkmasını destekleyecek kadar) veriler elde edilmiştir. Yalova devlet hastanesinde hasta popülasyonunun az olduğu ve göğüs cerrahi poliklinik başvuru sayısının az olduğu düşünüldüğünde, bu çalışmanın prospektif olarak hasta popülasyonunun yoğun olduğu kliniklerimizde geliştirilebileceği kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: plevral efüzyon, plevral fibrin materyal Malignite şüpheli plevral efüzyonlarda drenaj sonrası katater içi fibrin materyal ile tanıya gidiş Barış Medetoğlu, Suzan Ergürbüz, Okan Yıldız MALİGNİTE ŞÜPHELİ PLEVRAL EFÜZYONLARDA DRENAJ SONRASI KATATER İÇİ FİBRİN MATERYAL İLE TANIYA GİDİŞ Çalışmamızda Primer malignitesi belli olup ve/veya primer malignitesi olmayıp plevral sıvı ve klinik bulgularla malignite şüphesi görülen ve drenaj uygulanan hastaların öncelikle plevral sıvı sitolojileri incelenmiş ve klinik olarak anestezi altında videotorakoskopik cerrahi ile plevral örnekleme işlemini kabul etmeyen ve/veya bu işlemi tolere edemeyecek durumda olan hastalar çalışmaya katılmıştır. Sonuç olarak hastaların primer hastalığı veya malignitesi belli olup plevral efüzyon tanısıyla tarafımıza yönlendirilenleri olduğu gibi primer sebep belli olmayan plevral efüzyonla da bir çok hasta tarafımıza yönlendirilmektedir. Plevral sıvı biyokimyasal, mikrobiyolojik ve sitolojik örneklemelere rağmen tanı konulamayan hastalar olabilmektedir. Bu hastaların bir kısmı genel durumu düşkün olup plevral örnekleme veya videotorakoskopik işlemi, anestezi altında, kaldıramayacak performansta olabileceği gibi böyle bir cerrahi girişimi kendi isteği ile kabul etmeyebilir de. Bu başlangıç çalışmasında drenaj uygulanmış olan primer malignitesi olan veya malignitesi olmayıp malignite şüphesi olan hastaların plevral sıvı sitolojileri bakıldı. Sitoloji sonucu benign, şüpheli malign gelen hastaların dren içi fibrin materyallerinden tekrar patolojik örnekleme yapılarak hücre bloğu hazırlandı ve incelendi. Sonuçlar plevral sıvı sitolojisini değiştirecek (şüpheli malign hastalıkta hücre tipini belirleyecek kadar yada şüphenin ortadan kalkmasını destekleyecek kadar) veriler elde edilmiştir. Yalova devlet hastanesinde hasta popülasyonunun az olduğu ve göğüs cerrahi poliklinik başvuru sayısının az olduğu düşünüldüğünde, bu çalışmanın prospektif olarak hasta popülasyonunun yoğun olduğu kliniklerimizde geliştirilebileceği kanaatindeyiz. Keywords: plevral efüzyon, plevral fibrin materyal Plevral Sıvı Değerlendirme Hasta Başvurusu Hasta Yaşı Plevral sıvı Biyokimya Plevral sıvı Kültür Uygulanan işlem Dispne + yutma güçlüğü 70 Eksüda Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi Dispne + göğüs ağrısı 62 Eksüda Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi Dispne 60 Eksüda Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi Dispne + meme ca 38 Transüda Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi Dispne + KKY 73 Transüda Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi Dspne + mide ca 53 Eksüda Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi Hasta Dağılımı HASTA PRİMER MALİGNİTE PLEVRAL SIVI SİTOLOJİ PLEVRAL KATATER İÇİ FİBRİN SİTOLOJİ Ş.Y. YOK ŞÜPHELİ MALİGN MALİGN MEZOTELYOMA H.A. YOK ŞÜPHELİ MALİGN ATİPİK HÜCRE GRUPLARI (İMMÜN BOYA İLE ADENO CA) V.U. YOK CLASS 2 İLTİHAP FİBRİN KİTLESİ (BENİGN) N.A. MEME CA MALİGN ADENO CA H.Y. YOK BENİGN AKUT İLTİHAP HÜCRELERİ H.AT. MİDE CA ŞÜPHELİ MALİGN MALİGN EPS027 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Tanı Anında Dalak Metastazı Tespit Edilen Küçük Hücreli Akciğer Kanseri Olgusu Muzaffer Sarıaydın, Aydın Balcı, Sevinç Sarınç Ulaşlı, Ersin Günay, Mehmet Ünlü Afyon Kocatepe Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Afyonkarahisar Akciğer kanseri tanı anında dalak metastazı nadir bir klinik durumdur. Akciğer kanserinde dalak metastazı genellikle hastalığın ileri dönemlerinde görülmektedir. Akciğer kanseri dalak metastazı olan hastalar genellikle asemptomatiktir ya da karın ağrısı, yorgunluk gibi spesifik olmayan semptomlar mevcuttur. Çoğu zaman dalak metastazı insidental olarak tespit edilmektedir. Olgumuz 49 yaşında erkek hasta sırt ağrısı ve nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Çekilen akciğer grafisinde sağ üst zonda opasite ve toraks bilgisayarlı tomografide sağ üst lob bronşunu oblitere eden 8x5 cm kitle, her iki akciğer parankiminde metastatik nodüller ve dalakta 2 cm çapında metastaz tespit edildi. Hastanın bronkoskopik biyopsi sonucu küçük hücreli akciğer kanseri olarak rapor edildi. Biz bu yazımızda nadir görülen tanı anında insidental olarak dalak metastazı tespit edilen küçük hücreli akciğer kanseri olgusunu sunduk. Anahtar Kelimeler: Dalak metastazı, Küçük hücreli akciğer kanseri. A Case with Spleen Metastasis Detected During Small Cell Lung Cancer Diagnosis Muzaffer Sarıaydın, Aydın Balcı, Sevinç Sarınç Ulaşlı, Ersin Günay, Mehmet Ünlü Afyon Kocatepe University Department of Pulmonary Medicine, Afyonkarahisar,Turkey Splenic metastasis is a rare clinical condition during the diagnosis of lung cancer. Splenic metastasis in lung cancer usually seen in advanced stages of the disease. Patients with splenic metastasis of lung cancer is usually asymptomatic or abdominal pain, nonspecific symptoms such as fatigue are present. Most of the time splenic metastasis is detected incidentally. We report a 49-year-old male patient was admitted with complaints of back pain and shortness of breath. Opacity in the right upper zone is detected on Chest X-ray and 8x5 cm mass lesion obliterating the right upper lobe bronchus, metastatic nodules in both lung parenchyma and 2 cm in diameter metastatic lesion in the spleen were present on thoracic computed tomography, Bronchoscopic biopsy result was reported as small cell lung cancer. We present a small-cell lung cancer patient with splenic metastasis detected incidentally at the same time of small cell lung cancer diagnosis. Keywords: Splenic metastasis, Small cell lung cancer Figür 1 Figure 1 Akciğer grafisi Figur 2 Figure 2 Toraks Bilgisayarlı Tomografi: Sağ suprahiler bölgede 5x8 cm boyutlarında üst lob bronşunu oblitere eden kitle ve parankimde multiple metastatik nodüller.Dalak hilusunda 2 cm çapında metastatik hipodens lezyon izlendi. EPS028 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Tanı Anında Göğüs Duvarı İnvazyonu Olan Malign Mezotelyoma Olgusu Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Baran Gündoğuş, Soner Umut Kuver, Hatice Türker, Mine Demir Tanı Anında Göğüs Duvarı İnvazyonu Olan Malign Mezotelyoma Olgusu GİRİŞ: Malign mezotelyoma (MM) plevra, perikard ve peritonu döşeyen serozal zarın kötü prognozlu ve fatal seyirli primer malign tümörüdür. Beklenen ortalama yaşam süresi, tedavi uygulanmadığında 4-12 aydır. Asbest ve erionit’in inhalasyonla alınmasına bağlı olarak MM sıklıkla plevrada görülür. Başvurusunda göğüs duvarı, kas ve yumuşak doku invazyonu görülen olgu, yapılan tetkiklerden sonra histopatolojik olarak bifazik malign mezotelyoma tanısı alması nedeniyle literatür bilgileri eşliğinde sunulmuştur. OLGU: 57 yaşında kadın hasta sağ yan ağrısı ve nefes darlığı yakınmaları ile başvurdu. Ek hastalığı bulunmayan hastanın laboratuvar parametreleri normaldi. Plevra sıvısı örneklendi, eksuda vasfında idi. Hastanın plevral efüzyon sitoloji sonucu malign tümör hücreleri saptandı. VATS ile plevra biyopsi yapılan hastanın patolojik tanısı bifazik malign mezotelyoma olarak konuldu.PET-CT de sağ hemitoraksta latissimus dorsi ve serratus anterior kas planlarını tutan difüz kitlesel kalınlaşma alanları ve bu bölgelerde artmış FDG tutulumu izlendi.Takibinde radyoterapi tedavisi alan hastaya kemoterapi tedavisi planlandı. Tekrarlayan plevral sıvı nedeniyle talk plöredezis yapıldı. Tanı konulduktan 3 ay sonra, kısa bir sürede hasta kaybedildi. TARTIŞMA: İnvaziv seyirli bir tümör olan MM’de erken dönemde göğüs duvarı invazyonu saptanan hastalarda prognozun beklenenden daha kötü olabileceği kanısına varılmıştır Anahtar Kelimeler: Akciğer, göğüs duvarı,mezotelyoma A Case of Malignant Pleural Mesothelioma With Chest Wall Invasion in Diagnosis Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Baran Gündoğuş, Soner Umut Kuver, Hatice Türker, Mine Demir A Case of Malignant Pleural Mesothelioma With Chest Wall Invasion in Diagnosis INTRODUCTION: Malignant mesothelioma which has high fatality rate is a primary tumor of the pleura peritoneum and pericardium. The predicted median survival time without treatment is 4 to 12 months.Malign mesothelioma commonly occurs in the pleura due to inhalation of asbestos and erionite.The case which had invasion of the chest wall, muscle and soft tissue when admitted to hospital and was diagnosed biphasic malignant mesothelioma is presented by review of the literature. CASE: 57 year old female patient admitted to hospital with complaining of right flank pain and shortness of breath. Patient's laboratory parameters was normal and had no comorbid disease.The sample of plevral effusion was exudate and determined malignant tumor cells after cytological examination. Pathological diagnosis of the patient was defined biphasic malignant mesothelioma after VATS for pleural biopsy. Massive diffuse thickening areas infiltrated the latissimus dorsi and serratus anterior muscles in the right hemithorax and increased FDG uptake in these regions viewed in PET-CT. Talc pleurodesis was performed because of recurrent pleural effusions. Three months after diagnosis, the patient was lost. CONCLUSION: It was concluded that patients prognosis may be worse than predicted if determined chest wall invasion in early stage of MM which is a fatal tumor. Keywords: Lung, chest wall, mesothelioma EPS029 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Rezeksiyon için torakotomi yapılan Küçük Hüçre Dışı Akciğer Karsinomlu Olguların klinik ve patolojik Evrelenmesinin Karşılaştırılması Mehmet Bilgin, Ahmet Oral Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Gögüs Cerr. A.D GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmamızda, küçük hücreli dışı akciğer kanseri(KHDAK) tanılı olguların klinik ve patolojik evrelemelerini karşılaştırmayı amaçladık. YÖNTEM:15 Haziran 2013 ile 15 haziran 2014 tarihleri arasında kliniğimize başvurmuş, KHDAK Tanısı olan, ardışık 50 hasta değerlendirildi Hastaların histopatolojik tanıları, Bronkoskopik olarak direk biyopsiler, TBİA veya TTİA ile konulmaya çalışıldı. PET/BT ve kraniyal manyetik rezonans görüntüleme ile mediastinal ve uzak organ metastaz araştırması yapıldı. Bütün hastalara rutin mediastinoskopi yapıldı. Tüm klinik değerlendirmeler sonucu operabl düşününülen hastalar cerrahi sonuçları patoloji sonuçları ile karşılaştırıldı. BULGULAR:Operasyon sonucu histopatolojik tip tayini 29.squamöz cell ca,20’u adeno ca.1’İ büyük hücreli kanser idi. Lobektomi en sık yapılan rezeksiyon tipi olup bunu sıklık açısından pnömonektomi izliyordu. Klinik T3 evreli 23 olgu değerlendirildiğinde, tümör 10 olguda göğüs duvarı, 9 olguda mediasten, 3 olguda parietal plevra invazyonu invazyonu gösteriyordu. 1 olgu ise ana bronştaki lokalizasyonu nedeniyle T3 olarak evrelendirildi. Klinik T1 evreli olgulardan sadece 1’i patolojik T3 olarak evrelendirildi. Klinik T2 evreli olgulardan % 12.8’i patolojik T3, % 2.8’i patolojik T4 evresinde bulundu. Klinik ve patolojik T evreleri arasında en düşük uyum oranı (% 34.8) klinik T3 olgularında idi. Klinik T3 olgularının % 34.8’i patolojik T3 evresine sahip idi. TARTIŞMA VE SONUÇ:TN değerlendirildiğinde, 40 (% 80) olguda klinik ve patolojik evre arasında uyum vardı. Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, klinik evreleme, patolojik evreleme Comparison of clinical and pathological staging of non small cell lung cancer cases in whom thorocotomy was performed for resection Mehmet Bilgin, Ahmet Oral Erciyes UnivercityMedikal school Department of thoracic Surg. INTRODUCTION - OBJECTIVE:In this study, the aim was to compare the clinical and pathological staging of non small cell lung cancer cases in whom thorocotomy was performed for resection. METHOD:Fifty patients who presented to our polyclinics with the diagnosis of NSCLC between the period 15 June 2013- 15 June 2014 were included in the study. The histopathologic diagnoses of patients were made by using bronchoscopic direct biopsies, transbronchial needle aspiration, or transthoracic needle aspiration. Mediastinal and far organ metastasis was investigated with PET/CT and cranial magnetic resonance imaging. All of the patients underwent routine mediastinoscopy. After all of the clinical evaluations, the surgical results of the operable patients were compared with the pathological results. RESULTS:After the operation histopathologic type t determination was 29 squamous cell Ca, 20 adeno Ca and 1 giant cell Ca. Lobectomy was the most frequent resection type and pneumonectomy followed this. When 23 cases with clinical T3 stage were evaluated, the tumor invaded the thoracic wall in 10 cases, mediasten in 9 cases and parietal pleura in 3 cases. One case was evaluated as T3 because of its localization in the main bronchus. Of the clinical T1N0 cases 83.3% and 88.2% of the T2N0 cases had the same pathologic TN stages. The agreement between the clinical and pathologic TN results was found as 80%. CONCLUSIONS:When TN was evaluated, in 40 (80%) cases the clinical and pathological stages were in agreement. Keywords: Lung Cancer, clinical staging, pathological staging EPS030 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] A Chronic Lymphocytic Leukemia Case With Pleural Involvement Oya Baydar1, Sedat Kuleci1, Arbil Açıkalın2 1 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD 2 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji ABD Respiratory tract involvement has been well described in both acute and chronic leukemia, but pleural disease is less common. Although malignant pleural effusion in patients with chronic lymphocytic leukaemia (CLL) is well recognized, it is poorly reported in the literature.In this report, a case of CLL patient with pleural involvement shown by pleural biopsy and immunohistochemical methods is presented. 70-year-old male patient, diagnosed as CLL 8 years ago, admitted to our clinic with dyspnoea, cough for the last 20 days. He was an ex-smoker. Pleural effusion on the left hemithorax was observed on chest x-ray. Thoracentesis revealed that the pleural effusion was serohaemorrhagic. The protein concentration of pleural effusion was 3,3, it was 4,8 g/dl in serum. Lactate dehydrogenise level of pleural effusion was 1939 U/l while it was 228 U/l in serum. LDH was studied in a laboratory where the upper limit of LDH range was 248. So it was an exudative pleural effusion. Routine cultures and stains for bacteria and mycobacterium were all negative. Giemsa smear revealed lymphocytic dominance. Cytological examination revealed atypical lymphoid cell proliferation Pleural biopsy revealed small round cell infiltration suspicious for lymphoid neoplasm. Immunohistochemically, atypical cells were positive for anti-CD20, anti-CD5 and anti-CD23;negative for anticyclineD1.The biopsy was reported as “Infiltration of Small Lymphocytic Lymphoma/Chronic Lymphocytic Leukemia” with these findings. pleural effusion associated with hematopoetic or lymphoid malignancies are rare. Awareness of this uncommon situation by both physician and pathologist is critical for the diagnosis and management of such cases. Keywords: chronic lymphocytic leukemia, pleural effusion, leukemia figure 1 Chest X-ray of the patient figure 2 Pleura is replaced with small sized atypical lymphoid cells (Hematoxyline&Eosine, x200) EPS030 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] A Chronic Lymphocytic Leukemia Case With Pleural Involvement Oya Baydar1, Sedat Kuleci1, Arbil Açıkalın2 1 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD 2 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji ABD Respiratory tract involvement has been well described in both acute and chronic leukemia, but pleural disease is less common. Although malignant pleural effusion in patients with chronic lymphocytic leukaemia (CLL) is well recognized, it is poorly reported in the literature.In this report, a case of CLL patient with pleural involvement shown by pleural biopsy and immunohistochemical methods is presented. 70-year-old male patient, diagnosed as CLL 8 years ago, admitted to our clinic with dyspnoea, cough for the last 20 days. He was an ex-smoker. Pleural effusion on the left hemithorax was observed on chest x-ray. Thoracentesis revealed that the pleural effusion was serohaemorrhagic. The protein concentration of pleural effusion was 3,3, it was 4,8 g/dl in serum. Lactate dehydrogenise level of pleural effusion was 1939 U/l while it was 228 U/l in serum. LDH was studied in a laboratory where the upper limit of LDH range was 248. So it was an exudative pleural effusion. Routine cultures and stains for bacteria and mycobacterium were all negative. Giemsa smear revealed lymphocytic dominance. Cytological examination revealed atypical lymphoid cell proliferation Pleural biopsy revealed small round cell infiltration suspicious for lymphoid neoplasm. Immunohistochemically, atypical cells were positive for anti-CD20, anti-CD5 and anti-CD23;negative for anticyclineD1.The biopsy was reported as “Infiltration of Small Lymphocytic Lymphoma/Chronic Lymphocytic Leukemia” with these findings. pleural effusion associated with hematopoetic or lymphoid malignancies are rare. Awareness of this uncommon situation by both physician and pathologist is critical for the diagnosis and management of such cases. Keywords: chronic lymphocytic leukemia, pleural effusion, leukemia figure 1 Chest X-ray of the patient figure 2 Pleura is replaced with small sized atypical lymphoid cells (Hematoxyline&Eosine, x200) EPS032 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Erişkinde Ön Mediastenin Kondromatöz Hamartomu Gülbanu Horzum Ekinci1, Yelda Tezel2, Osman Hacıömeroğlu1, Serda Kanbur Metin3, Ayçim Şen4, Çağatay Tezel2, Adnan Yılmaz1 1 Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul 2 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul 3 Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, İstanbul 4 Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Laboratuvarı, İstanbul Mediastinal hamartom çok nadir olup, literatürde az sayıda olgu yayınlanmıştır. Biz bu nadir tümörün bir olgusunu sunuyoruz. Elli bir yaşında erkek hasta 1 aydır devam eden nefes darlığı yakınması ile başvurdu. Akciğer grafisi sol üst zonda kalsifikasyon içeren kitle gösteriyordu. Toraksın bilgisayarlı tomografisi, ön mediastende, sol pulmoner arter ve inen aortanın proksimaline komşu yerleşimli, 5.4 x 5.2 cm boyutlarında, düzgün sınırlı, “popcorn” kalsifikasyon içeren bir kitle görüldü (resim 1). Bronkoskopide normal endobronşiyal görünüm saptandı. Hastaya sol lateral torakotomi uygulandı. Operasyonda ön mediastende, büyük, sert ve sarı-beyaz renkte kitle görüldü. Lezyon vasküler yapılara komşu olup invazyon bulgusu yoktu. Tümör komşu yapılardan kolayca ayrılıp rezeke edildi. Operasyon sonrası dönem sorunsuz olup hasta operasyondan 2 gün sonra taburcu edildi. Makroskopik olarak tümör düzgün yüzeyli, sarı-beyaz renkte olup kalsifikasyon içeriyordu. Tümör 6.5 x 5.5 x 5 cm boyutlarında idi. Mikroskopik inceleme fibröz konnektif doku, yağ dokusu ve kartilaj içeren hamartom tanısını elde etti. Hastanın 8 ay sonraki kontrolünde nüks bulgusu yoktu. Anahtar Kelimeler: hamartom, ön mediasten, cerrahi Anterior Mediastinal Choundromatous Hamartoma in an Adult Gülbanu Horzum Ekinci1, Yelda Tezel2, Osman Hacıömeroğlu1, Serda Kanbur Metin3, Ayçim Şen4, Çağatay Tezel2, Adnan Yılmaz1 1 Süreyyapaşa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Department of Pulmonology, Istanbul 2 Haydarpaşa Numune Training and Research Hospital, Department of Pulmonology, Istanbul 3 Süreyyapaşa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul 4 Süreyyapaşa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Department of Pathology, Istanbul The mediastinal hamartoma is extremely rare and few cases of mediastinal hamartoma have been reported in the literature. We present a case of this rare tumor. A 51-year-old man presented with dyspnea for one month. Chest X-ray showed a mass with calcification in the left upper lung field. Computed tomography scan of the thorax showed a 5.4x5.2 cm well-circumscribed mass with popcorn calcification near left pulmonary artery and proximal descending aorta in the anterior mediastinum (figure 1). Bronchoscopy revealed normal endobronchial appearance. The patient underwent a left lateral thoracotomy. In operation, a large, firm, and yellowish-white color mass was seen in the anterior mediastinum. The lesion was adjacent to vessels with no evidence of local invasion. The tumor was easily dissected free from the surrounding structures, and was subsequently resected. Postoperative course was uneventful, and he was discharged to home 2 days after the operation. Macroscopically, the tumor surface was regular and yellowish-white color with calcification. Its size was 6.5x5.5x5 cm. Microscopic examination revealed a diagnosis of chondromatous hamartoma that consisted of fibrous connective tissue, adipose tissue, and portions of cartilage. At 8 months follow up, there was no evidence of tumor recurrence. Keywords: hamartoma, anterior mediastinum, surgery Hastanın bilgisayarlı toraks tomografisi Computed tomography of the thorax Toraksın bilgisayarlı tomografisi, ön mediastende sol pulmoner arter ve inen aortanın proksimaline komşu yerleşimli 5.4 x 5.2 cm boyutlarında, düzgün sınırlı, “popcorn” kalsifikasyon içeren bir kitle gösteriyor. Computed tomography scan of the thorax shows a 5.4x5.2 cm well-circumscribed mass with popcorn calcification near left pulmonary artery and proximal descending aorta in the anterior mediastinum. EPS033 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Geç Dönemde Endobronşiyal Metastaz Yapan Opere Tiroid Karsinomu Zühre Taymaz1, Aydan Mertoğlu1, Günseli Balcı1, Emel Tellioğlu1, Nur Yücel2 1 İzmir Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Göğüs Hastalıkları 2 İzmir Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Patoloji Akciğer dışı malignitelerin endobronşiyal metastazları çok nadirdir ve prevalansın %2 oranında olduğu bildirilmiştir. Endobronşiyal metastaza en sık yol açan kanserler, meme, böbrek ve kolon karsinomlarıdır. Yine de diğer bazı organ tümörleri endobronşiyal metastaz yapabilirler. Bunlar tiroid, over, parotis, kemik, nazofarenks, prostat, mesane, uterus, deri, yumuşak doku ve testis olarak sıralanabilir. 53 yaşında erkek olgu hemoptizi şikayeti ile başvurdu.Özgeçmişinde 2003 yılında tiroid karsinomu nedeni ile total tiroidektomi yapılan hastanın 11 yıl sonra bilgisayarlı toraks tomografisinde bilateral değişik lokalizasyonlu metastatik kitleler ve sağda üst lob bronşu ile bronkus intermediusu, solda ise alt lob bronşunu oblitere eden santal malign karekterli kitle lezyonları izlendi. Hastaya bronkoskopi yapıldı, sağda endobronşiyal lezyon görülmedi,dıştan bası bulgusu izlendi,solda ise ana bronşu tam obstrüte eden beyaz renkli tümoral lezyon izlendi.Biopsi yapıldı.Patolojik incelemesi tiroid karsinom metastazı olarak rapor edilen hastaya endobronşiyal tedavi önerildi. Olgu tiroid karsinomunun endobronşiyal metastazının oldukça nadir görülmesi ve ilk tanı anından uzun zaman geçmiş olması nedeniyle sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Tiroid karsinomu,endobronşiyal metastaz Late Endobronchial Metastasis of Operated Thyroid carcinoma Zühre Taymaz1, Aydan Mertoğlu1, Günseli Balcı1, Emel Tellioğlu1, Nur Yücel2 1 Izmir Dr Suat Seren Training and Research Hospital for Thoracic Medicine and Surgery,Pulmonology 2 Izmir Dr Suat Seren Training and Research Hospital for Thoracic Medicine and Surgery,Pathology Endobronchial metastases of nonpulmonary malignancies are very rare and prevalence of these lesions are about 2%. Breast, renal and colon carcinomas are the most common cancers causing endobronchial metastases. Also some other tumors can make endobronchial metastases. These tumors are thyroid, ovary, parotis, bone, nasopharynx, prostate, bladder, uterus, testicle, skin,soft tissue tumors. A 53 year-old male patient was admitted to our hospital with hemoptysis. In his past history he had total thyroidectomy because of thyroid carcinoma in 2003. In his thorax computed tomography; bilateral metastatic lesions in diffent locations of lung, central mass lesions obliterating right upper lobe bronchus, intermediate bronchus and left lower lobe bronchus were seen. We performed flexible fiberoptic bronchoscopy. In right main and other right bronchi endobrochial lesions were not seen, right main bronchus was narrowed by compressing from outside lesion, a white tumoral endobronchial lesion was obstructing left main bronchus completely. A biopsy was taken from that lesion. Pathological examination of the biopsy revealed metastases of thyroid carcinoma. The patient was offerred for endobronchial treatment.Our case is presented as an example of a rarely seen endobronchial metastasis of thyroid carcinoma which is diagnosed and long past history of disease. Keywords: Thyroid carcinoma, endobronchial metastasis EPS034 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Cerrahi Uygulanmış Erken Evre Akciğer Kanserli ve Ciddi Semptomatik Beyin Tümörlü Bir Olgu Abdülaziz Kök1, Osman Cemil Akdemir1, Ömer Soysal1, Sedat Ziyade1, Nur Büyükpınarbaşlı2 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi,Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul GİRİŞ: Erken evre akciğer kanserinde seçkin tedavi cerrahidir. Postoperatif mortalite ve morbidite diğer organ sistemleriyle de yakın ilişkilidir. Semptomatik beyin tümörü olan ve akciğer rezeksiyonu uygulanan olgu sunulmuştur. OLGU: Beş aydır öksürük şikayeti olan hastanın fizik muayenesinde sağ kulakta işitme kaybı, yüz sağ yarısında hipoestezi, ataksik yürüyüş mevcuttu. Hikayede, 10 yıldır izlenen benign olduğu düşünülen beyin tümörü olduğu, cerrahi eksizyonunun morbiditesinin yüksek olduğu ve takip edilebileceği öğrenildi. Diğer muayene bulguları normaldi. Toraks BT de, sol akciğer üst lob lingula superior segmentte 3x2 cm boyutunda lobüle konturlu nodüler lezyon izlenmekte olup çevresinde spiküler uzanımlar ve pleuroparenkimal fibrotik değişiklikler izlenmektedir Sağ surrenal gland anterosüperiorunda yaklaşık 1,3x1 cm boyutunda nodüler kalınlaşma izlenmektedir. PET incelemede, akciğer lezyonu pozitif olup başka patolojik FGD tutulumu yoktu. Torakotomi yapıldı. Üst lobda kitleden biyopsi ve frozen inceleme yapıldı. Malign olarak rapor edildi. Sol üst lobektomi uygulandı. Patolojik inceleme; adenokarsinom, Evre IB. Adjuvan tedavi önerilmedi. Postoperatif sorunu olmadı, altıncı gün taburcu edildi. SONUÇ: Semptomatik beyin tümörü olan erken evre akciğer kanserinde cerrahi tedavi düşünülmelidir. Anahtar Kelimeler: erken evre akciğer kanseri, beyin tümörü A Case with Early Stage Lung Cancer and Severely Symptomatik Brain Tumour in whom Pulmonary Resection was Performed Abdülaziz Kök1, Osman Cemil Akdemir1, Ömer Soysal1, Sedat Ziyade1, Nur Büyükpınarbaşlı2 1 Bezmialem Vakif University, Thoracic Surgery Department, Istanbul, Turkey 2 Bezmialem Vakif University, Pathology Department, Istanbul, Turkey INTRODUCTION: The exclusive treatment for early stage lung cancer is surgery. Postoperative mortality and morbidity are geared to the other organ systems. A case of symptomatic brain tumor and applied toracotomy and lung resection was presented. CASE: In physical examination of the patient with the complaint of cough for 5 months, there was a right ear hearing loss, a hypoesthesia on the right half of the face and an ataxic gait. In the story, it was learned that the patient had brain tumor which was thought to be benign and the patient was under examination for 10 years,and the morbidity of surgical excision was high and it would be followed up. The other examination symptoms were normal. In Thorax CT, 3x2cm lobulated nodular lession is monitored on the upper lobe of the left lung in lingula segment, and the nodular lesion, fibrotic changes and spicular characters. About 1,3x1cm nodular thickening is monitored on the right surrenal gland anterosuperior. In the PET examination, the pathological lung lesion is positive and there was not other pathological FGD eclipses. Thoracotomy, biopsy from upper lobe mass and frozen examination were made. It was reported as a malignant. Left upper lobectomy was performed. Pathological examination; adenocarcinoma, stage IB. Adjuvan therapy was not recomended. There was not a postoperative problem and the patient was discharged after six days. CONCLUSION: Surgical treatment should be considered for the patients who have early stage lung cancer with the symptomatic brain tumor. Keywords: early stage lung cancer, brain tumour EPS035 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Fantom Tümörü: Olgu Sunumu Salih Duman, Berker Özkan, Özge Burçin Topçu, Berk Çimenoğlu, Adalet Demir, Alper Toker İstanbul Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, İstanbul Fantom tümörü veya vanishing (buharlaşan) tümörler genellikle konjestif kalp yetmezliğine bağlı olarak interlobar fissürde geçici plevral efüzyon toplanmasına verilen addır. Plevral efüzyonun fissürler arası mesafede ankiste halde bulunması durumunda akciğer grafisinde kitle görüntüsü oluşabilir. Radyolojik görüntüsü malignitelere benzediğinden tanıda karışıklığa neden olabilirler. Kardiyolojik olarak hızlı tedavisi sonucu radyolojik tablonun çok hızlı düzelmesi ile malign kitleden klinik ayırıcı tanısı yapılır. Bu olguda nefes darlığı ve kilo kaybı ile tetkik edilen 58 yaşında erkek hastada sağda Fantom Tümörü saptanmış olup, Diüretik tedavi ile lezyonun gerilediği görüldü. Anahtar Kelimeler: Fantom tümörü, Kalp Yetmezliği, Kanser Phantom tumor: A case report Salih Duman, Berker Özkan, Özge Burçin Topçu, Berk Çimenoğlu, Adalet Demir, Alper Toker Departmant of Thoracic Surgery, İstanbul Üniversity, İstanbul, Turkey Phantom tumors or vanishing tumors by another name are pleural effusions located at interlober fissures and generally occur secondary to congestive heart failure. The chest x ray images of a phantom tumor may look like a tumoral lesion. Radiological findings are similar to malignancies and that may lead to misdiagnosis. A quick regression with diuretics may help us differantiate this situation with mass lesions. İn this case we are going to discuss a 58 year old male with dispnea and weight loss. Radiological findings disappeared with diuretic use. Keywords: Phantom Tumor, Congestive Heart Failure, Cancer EPS036 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Tüberkülozu Taklid eden Lenfoma Olgusu Emel Bulcun1, Aydanur Ekici1, Mehmet Ekici1, Nesime Günal2 1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey 2 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey Giriş: Difüz büyük B hücreli (DBBL) lenfoma NHL’ların en yaygın histolojik tipini oluşturmaktadır. Boyun, abdomen ya da mediastende hızlı büyüyen semptomatik kitle olarak karşımıza çıkar. Biz burada DBBL’nin bir alt tipi olan T- hücreden zengin büyük B hücreli lenfoma tanısı alan kadın olguyu tüberküloz ile ayırıcı tanıda güçlük yaşanması nedeniyle klinik, radyolojik özellikleri göz önünde bulundurularak sunuyoruz. OLGU: 43 yaşında kadın hasta, 3 aydır devam eden öksürük, nefes darlığı, terleme, iştahsızlık şikayeti ile başvurdu. Sigara öyküsü yoktu. Akciğer grafisinde, sol hiler bölgede homojen dansitesi ve sağ plevral efüzyonu vardı. Toraks BT’de anterior mediastende kitle lezyonu, sağ plevral ve perikardial efüzyonu mevcuttu (resim 1). Hastanın bilateral supraklaviküler lenfadenopatisi vardı. Torasentez yapıldı. Plevral sıvısı eksüda karakterinde olup lenfosit hakimiyeti mevcuttu. ADA: 7 idi. Sıvı sitolojisi negatifti. 2000 cc plevral sıvısı boşaltıldı. Sağ supraklavikular lenf bezi çıkartıldı. Patolojisinde kazeifiye granulom görünümü olup tüberkülozla uyumluydu. Hastanın kliniği tüberküloz ile uyumlu olmadığı için mediastendeki kitlesinden Göğüs Cerahisi tarafından multipl biopsi alındı. Biopsisi sonucu yine tüberküloz ile uyumlu olarak değerlendirildi. Hastaya izoniazid, rifampisin, prazinamid, etambutolden oluşan standart anti-TB tedavi başlandı. Tedavisinin 2. ayında Toraks BT’de radyolojik regresyon izlenmedi (resim 2). Plevral efüzyonu da devam ediyordu. Hastanın mevcut biopsi preparatları başka bir merkeze tekrar değerlendirilmek üzere gönderildi. Biopsi sonucu T- hücreden zengin büyük B hücreli lenfoma olarak değerlendirildi. Sonuç olarak, diğer malignitelerde olduğu gibi lenfomalarda da granülomatöz reaksiyon görülebilmektedir. Bu nedenle, tüberküloz ile ayırıcı tanısını yapmak güç olabilmektedir. Anahtar Kelimeler: lenfoma, tüberküloz, granulamatöz reaksiyon Lymphoma Case Mimicking Tuberculosis Emel Bulcun1, Aydanur Ekici1, Mehmet Ekici1, Nesime Günal2 1 Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey 2 Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Thoracic Surgery, Kirikkale, Turkey INTRODUCTION: Diffuse large B cell (DBBL) lymphoma is the most common histological type of NHL. It is presented as rapidly growing symptomatic mass in neck, abdomen or mediastinum. We present here a female case with T cell rich large B cell lymphoma, a sub-type of DBBL. Since it is hard to differentiate from tuberculosis, the clinical and radiological features were considered. CASE: 43years old female patient. She had complaints of dyspnea, cough, sweating, anorexia in the last3 months. She had no smoking history. In chest radiography, she had homogeneous density in left hilar region and right pleural effusion. In thoraxCT, there were anterior mediastinal mess lesion, right pleural, pericardial effusion(figure1). She had bilateral supraclavicular lymphadenopathy. Thorasynthesis was performed. The pleural fluid has exudative features. Lymphocytes were predominant. ADA was7. Fluid cytology was negative. Right supraclavicular lymphnode hes been excised. The pathology was cazeified granuloma appearance compatible with tuberculosis. Since her clinic was not compatible with tuberculosis, multibiopsy was performed in mediastinal mass by thoracic surgery department. According to the biopsy, the disease was compatible with tuberculosis. Standard anti-TB treatment with izoniazid, rifampisin, prazinamid, etambutol was initiated. At the 2nd month of treatment, no radiological regression was observed by thoraxCT(figure2). Pleural effusion has continued. Her biopsy preparations have been referred to another center to be reevaluated. According to biopsy, the patient had T cell rich large B cell lymphoma. In conclusion, as with other malignancies, lymphomas also cause granulomatous reaction. Therefore, it may be hard to differentiate from tuberculosis. Keywords: Lymphoma, tuberculosis, granulomatous reaction Tedavi öncesi Toraks BT Thorax CT previous from treatment Tedavi sonrası Toraks BT Thorax CT after from treatment EPS037 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Cilde Metastaz ile Gelen Akciğer Kanseri Olgusu Emel Bulcun1, Aydanur Ekici1, Özgür Gündüz2, Mehmet Ekici1, Ahu Cerit1 1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey 2 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey Giriş: İç organ kanserlerinde cilt metastazı gelişimi çok sık olmamakla birlikte erkeklerde akciğer, kadınlarda meme kanseri en sık cilt metastazı yapan kanserlerdir. Asemptomatik, primeri sessiz seyreden olgularda tanıya ulaşmamızı sağlar. Bununla birlikte kanser tanısı almış tedavisi süren olgularda, tedavi başarısızlığını göstermesi açısından izlemde önemlidir. Biz burada nadir görülmesi nedeniyle, cilt metastazı ile eş zamanlı olarak tanı konulan akciğer kanseri olgusunu sunduk. OLGU: 59 yaşında erkek hasta. Son 3 aydır nefes darlığı, kilo kaybı, halsizlik yakınmaları ile poliklinikte görüldü. Fizik muayenesinde; hastanın sağ areola mama distalinde sınırları yer yer sulantılı ve erode görünümde soliter kitle lezyonu vardı (resim 1). Sol akciğerde dinlemekle solunum sesleri azalmıştı. PA akciğer grafisinde sol akciğerde total homojen dansite mevcuttu (resim 2). Bronkoskopi yapıldı. Sol ana bronş düzeyinde vegetan kitle oluşumu tespit edildi. Lezyondan alınan biopsi sonucu squamöz hücreli kanser olarak rapor edildi. Batın USG’de karaciğerde metastaz saptandı. Hastanın göğsünde tarif edilen lezyonu için Dermatoloji Bölümü tarafından biopsi alındı. Biopsi sonucu squamöz hücreli karsinoma metastazı, orta derece diferansiye olarak bildirildi. Cilde de metastaz yapmış squamöz hücreli akciğer kanseri tanısı konuldu. Sonuç: Akciğer kanseri araştırılan olguların tanısal yaklaşımında ve takibinde cilt lezyonları göz ardı edilmemeli, dikkatlice izlenmeli ve ileri tanısal işlemler yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, cilt metastazı Lung Cancer with Cutaneous Metastasis Emel Bulcun1, Aydanur Ekici1, Özgür Gündüz2, Mehmet Ekici1, Ahu Cerit1 1 Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey 2 Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Dermatology, Kirikkale, Turkey INTRODUCTION: Cutaneous metastasis is not common in visceral organ cancers, however, breast cancer in females, lung cancer in males are the most common malignancies to spread to skin. Skin metastasis allows us to diagnose the asymptomatic, silent primary etiology. However, since it may be used as an indicator of the treatment failure, it is important to follow-up skin metastasis in the cancer patients. Since it is a rare case, “lung cancer diagnosed concurrent with cutaneous metastasis” is presented here. CASE: 59 years old male patient. He had been admitted to outpatient clinic with the complaints of dyspnea, weight loss, and fatigue in the last 3months. According to the physical examination, he had sporadic watery and eroded solitary mass lesion in the right areola mamma distal(figure1).Upon auscultation of the left lung, respiratory sounds were decreased. In PA chest radiograph, total homogeneous density was present in the left lung(figure2). Bronchoscopy was performed. A vegetan mass formation was found in the left main bronchus level. According to the lesion biopsy report, it was squamous cell cancer. Hepatic metastasis was found in the abdominal USG. The Dermatology Department performed a biopsy for the lesion described in the chest. According to the biopsy report, it was a metastasis of squamous cell cancer, moderately differentiated and diagnosed as “squamous cell lung cancer with cutaneous metastasis”. CONCLUSION: Cutaneous lesions should not be ignored in the cases with lung cancer during the diagnostic procedures and follow-up visits, should be followed-up carefully and advanced diagnostic procedures should be performed. Keywords: lung Cancer, cutaneous metastasis Resim 1: Cilt metastazı görünümü Figure 1: Cutaneous metastasis image Resim 2: PA akciğer grafisi Figure 2: PA chest radiograph EPS038 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Küçük Hücreli Akciğer Kanserinin oküler ve tiroid metastazları: Olgu sunumu Ahmet Bircan1, Seven Ertürk1, İbrahim Metin Çiriş2, Nigar Dirican1, Sema Bircan2, Münire Çakır1, Şule Atalay1 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Isparta Bütün akciğer kanserleri arasında ekstratorasik metastazlar sıklıkla küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) ve kötü diferansiye histolojik tip tümörlerde görülmektedir. İntraoküler ve tiroid glandın sekonder maligniteleri sırasıyla %0.5-%12 ve %0.16 olmak üzere klinikte oldukça nadir görülmektedir. Burada hastalığın tanı sürecinde göz ve tiroid bezi metastaz yapmış bir KHAK olgusu sunulmaktadır. Elli bir yaşında erkek hasta, 4 aydır efor dispnesi, baş, boyun ve kollarda şişlik ve hemoptizi şikayetiyle hastanemize başvurdu. 40 paket- yıl sigara içen hasta 5 ay önce sol gözünden enükleasyon olmuş, postoperatif malign melanom tanısı almıştı. Fizik muayenesinde, sol gözün alındığı, baş-boyun ve üst ekstremitelerin ödemli olduğu tespit edildi. Çekilen PET/BT sinde sağ hiler bölgede 60x40 mm boyutunda ve tiroid bezi sol lobunda 27x49 mm boyutunda hipermetabolik kitlesel lezyonlar izlendi. Tiroid USG’de sol lob inferior lojunda tiroid sınırı ile net seçilemeyen, düzensiz kenarlı, hipoekoik, 50x40 mm boyutunda kitlesel lezyon görüldü. Bronkoskopik incelemede proksimal trakea sol duvardan basılanmış, distal trakea submukozal lezyonla infiltre idi. Ana karina ileri derecede künt ve deforme, sağ ana bronş submukozal lezyon ile çepeçevre ileri derecede daralmıştı. Alınan bronkoskopik forseps biyopsi ve tiroid ince iğne aspirasyon biyopsilerinin patolojik incelemesinde KHAK ve KHAK’nin tiroid metastazı tanıları kondu. Göz enükleasyon materyali de tekrar incelendi ve malign melanom tanısı ekarte edilerek KHAK’nın göze metastazı şeklinde rapor edildi. Hasta palyatif RT ve sistemik KT programına alınmak üzere ilgili kliniklere devredildi. Sonuç olarak, göz ve tiroid bezi akciğer kanserinin nadir metastaz bölgeleridir. Tedavilerinin farklı olması nedeniyle bu bölgelerin primer tümörlerini metastazlarından ayırt edebilmek için detaylı patolojik incelemeler mutlaka yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, metastaz, göz, tiroid bezi Ocular and Thyroid Gland Metastasis of Small Cell Lung Cancer: A Case Report Ahmet Bircan1, Seven Ertürk1, İbrahim Metin Çiriş2, Nigar Dirican1, Sema Bircan2, Münire Çakır1, Şule Atalay1 1 Department of Chest Disease, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey 2 Department of Pathology, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey Extrathoracic metastases are common in small cell lung cancer (SCLC) and poorly differentiated lung cancers. Intraocular and thyroid gland secondary malignancies are extremely rare clinical conditions, %0.5-%12 and %0.16 respectively. Here, a case of SCLC which is metastasized to ocular and thyroid gland before initial diagnosis is presented. A 51-years old male admitted to our hospital with complaints of shortness of breath and swelling of upper limbs for 4 months. He had 40 packed-year smoking history. His left eye has been enucleated and diagnosed as ocular malign melanoma 4 months ago. Physical examination revealed some swelling at his neck and upper extremities, and enucleated left eye. PET/CT scan showed hypermetabolic mass lesions which were located at the right hilum (6x4cm) and left lobe of the thyroid gland (27x49mm). Bronchoscopy showed displacement of left upper trachea, deformed main carina, infiltration of distal part of the trachea and severe narrowing of right main bronchus with submucosal tumor. Pathologic examination of forceps biopsies and FNA of thyroid gland reported as SCLC and its metastasis to thyroid gland. Ocular enucleated material was also reevaluated by our pathology department and reported as SCLC metastasis to the eye. The patient was referred to related departments for his palliative radiotherapy and systemic chemotherapy. Eyes and the thyroid gland are extremely rare metastatic regions of lung cancer. Due to different treatment requirements, detailed pathologic examination should be done to differentiate between primary and secondary malignancies of these organs. Keywords: Lung cancer, metastasis, ocular, thyroid gland PET/BT füzyon görüntüleri PET/CT fusion images Sağ akciğer hiler bölgesi ve sol tiroid lobundaki kitlelerin PET/BT kesitleri PET/CT images of lesions at the right lung hilum and at the left lobe of thyroid gland. patoloji resimleri pathology pictures a- göz küresi posterioruna metastaz. 20x HE b- göz küresi. yakından görünüm. Tümörde Melanin inkontinensi. 200x HE (immune boyama ile inceleme yapılmayınca tanıda hata nedeni) c- göz küresi. Tümörde yaygın TTF-1 nükleer pozitifliği. 200x d- göz küresi Tümörde kuvvetli Sinaptofizin pozitifliği. 200x Sinaptofizin e- göz küresi Tümörde HMB-45 negatif. 200x HMB-45 (Melanomdan ayrım) f- Tiroid İİAB'de koyu dükleuslu, dar sitoplazmalı, arada nükleer eklemleşme gösteren KHK uyumlu atipik hücreler. Giemsa 400x g- Bronş mukozası. Sıkışma artefaktı gösteren KHK uyumlu tümör infiltrasyonu. HE 200x h- Bronş mukozası. Tümörde TTF-1 nükleer pozitifliği 200x TTF1 i - Bronş mukozasıTümörde yaygın sinaptofizin pozitifliği. Sinaptofizin 200x a- posterior ocular metastasis. 20x HE b- oculer metastasis closer wiew. Incontinency of melanin pigment at tumor. 200x HE (the reason of diagnostic pitfall without immune staning) c- orbit. widespread nuclear positivity of TTF-1 in tumor. 200x d- orbit. strong synaptophysin positivity. 200x e- orbit. negative HMB-45 staining in tumor. 200x (incontrast to melanoma) f- Thyroid gland FNA, atypial cells with dark nucleus and narrow cytoplasm compatible with small cell cancer. Giemsa 400x g- Bronchial mucosa. tumor infiltration with small cell cancer showing crush artifact. HE 200x h- Bronchial mucosa. nuclear TTF-1 positivity in tumor. 200x i Bronchial mucosa. Strong synaptophysin positivity in tumor. 200x EPS039 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Wegener granülomatozisini taklit eden akciğer adenokarsinomu olgusu Merve Pınar1, Ahmet Bircan1, Osman Erhan Akcan2, Sema Bircan3 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Isparta 3 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Isparta Akciğer kanserlerinde kavitasyon en sık skuamöz hücreli akciğer kanserinde görülür. Adenokanserde ise ikinci sırada olmakla birlikte nadirdir (%4). Akciğer kanserlerinin %7.7’sine vaskülitler eşlik edebilmektedir. Bu sunumda akciğerde kaviter lezyon ile başvuran ve beraberinde c-ANCA pozitifliği olan bir adenokarsinom olgusu sunulacaktır. Sigara içmeyen 68 yaşında erkek hasta son 2 aydır nonprodüktif öksürük şikayeti ile merkezimize başvurdu. Hastanın özgeçmişinde hipertansiyon, diyabet, koroner arter hastalığı, tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonları ve 2 kez sinüzit operasyonu mevcuttu. Yapılan fizik muayenesinde patolojik bir bulgu tespit edilmedi. Laboratuvar tetkiklerinde rutin hemogram, biyokimya ve TİT normaldi. Akciğer grafisinde sağ orta-alt zonda parakardiyak kaviter lezyon saptandı. Balgamda ARB 3 kez negatif saptandı. Kist hidatik indirek hemaglütinasyon testi negatif bulundu. Yapılan KBB muayenesinde nazal septum perforasyonu saptandı. Wegener granülomatozisi ön tanısıyla istenilen serum c-ANCA (PR3) de sınırda pozitif (+) olarak bulundu. Toraks BT’de sağ akciğer alt lob süperior segmentte 5 x 4.5 cm boyutunda kaviter lezyon, 1 cm çapında satellit nodül ve üst lob posteriorda 1.5 cm çapında ayrı bir kaviter lezyon izlendi. PET/BT'de mevcut lezyonların hipermetabolik karakterde olduğu saptandı (suvmax: 6.99). Bunun üzerine yapılan fiberoptik bronkoskopide endobronşiyal lezyon görülmedi. Sağ alt lob apikal segmentten bronş lavajı, fırçalama ve transbronşiyal biyopsiler alındı. Balgam ve bronş lavajı kültürlerinde tipik ve atipik etken üremedi. Alınan transbronşiyal biyopsinin patoloji sonucu adenokarsinom olarak raporlandı. Operasyonu reddeden hasta definitif KT+RT programına alındı. Akciğer kanserinin klinik ve radyolojik bulguları vaskülitler ile karışabilir, akciğer kanseri vaskülitlere eşlik edebilir veya bizim olgumuzda olduğu gibi vaskülit bulguları olmaksızın sadece c-ANCA pozitifliği ile seyredebilir. Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, vaskülit, adenokanser, wegener granülomatozu, c-ANCA A Case of Pulmonary Adenocarcinoma Simulating Wegener Granulomatosis Merve Pınar1, Ahmet Bircan1, Osman Erhan Akcan2, Sema Bircan3 1 Department of Chest Disease, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey 2 Department of Internal Medicine, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey 3 Department of Pathology, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey The most common cavitary lung cancer is squamose cell lung cancer. The second one is adenocarcinoma but its frequency is quite low (4%). Vasculitis can accompany to 7.7% of lung cancers. In this report a rare presentation of pulmonary adenocarcima, cavitary mass lesion, which is associated with c-ANCA positivity is presented. A nonsmoker 68 years old male patient admitted with nonproductive cough for 2 months. His medical history revealed hypertension, diabetes mellitus and coronary heart disease and operation for sinusitis twice. Physical examination was normal. Chest X-ray showed cavitary lesion at the right middle–low zone. Routine hemogram, biochemistry and urine analysis were normal. Sputum smear for ARB for 3 times and indirect hemagglutinine test for hydatid disease were also negative. ENT examination revealed nasal septum perforation. Serum cANCA (PR3) value was positive (+). Thorax CT showed a cavitary lesion (50x45mm) and a satellite nodule (10mm) at the superior segment of the right lower lobe (RLL), and another cavitary lesion at the posterior segment of right upper lobe (15 mm). PET/CT revealed that these lesions were hypermetabolic (SUV max: 6.99). Bronchoscopic lavage, brushing and transbronchial biopsies (TBB) were performed in the superior segment of RLL without endobronchial lesion. Sputum and bronchial lavage cultures were also negative. Histopathological examination of TBB reported as adenocarcinoma. Since the patient refused the surgery he was referred to medical oncology. Clinical and radiological findings of lung cancer may interfere with vasculitis, lung cancer may associate with cANCA positivity with or without vasculitis, as in our case. Keywords: lung cancer, vasculitis, adenocarcinoma, wegener granulomatosus, c-ANCA P/A akciğer grafisi P/A chest X-Ray Kaviter akciğer lezyonu cavitary lung lesion Toraks BT ve PET/BT kesitleri Thorax CT and PET/CT scan images EPS040 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Prostat kanseri hikayesi olan olguda gelişen adenokanser, primer mi metastaz mı? olgu sunumu Merve Yumrukuz1, Emine Bahar Kurt1, Ünsal Han2, Esra Erdemir1, Fuat Demirel3 1 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Ankara 2 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara 3 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Prostat kanseri, Türkiye’de erkeklerde görülen en sık kanserler arasında olup akciğer kanserinden sonra 2. sıradadır. Prostat kanserinin metastazları sırasıyla kemik, lenf nodları, akciğer, plevra ve adrenal bezlere olmaktadır. Altmış dokuz yaşında erkek hasta, sırta vuran göğüs ağrısı şikayeti ile polikliniğimize başvurdu. Çekilen posteroanterior akciğer filminde kitle ile uyumlu görünüm tespit edilmesi üzerine çekilen bilgisayarlı akciğer tomografisinde, sol akciğer alt lob superior segmentte, fissür komşuluğunda, 45x26 mm boyutta düzensiz konturlu spiküler lezyon görüldü. Akciğer kanseri ön tanısıyla hastaya yapılan fiberoptik bronkoskopide sol alt lob orifisleri daralmış mukozal infiltrasyon mevcuttu. Buradan punch biyopsiler alındı ve patoloji tarafından “adenokanser, metastazla uyumlu primerin araştırılması önerilir ” olarak raporlandı. Hastaya çekilen PET-BT’de sol akciğerdeki kitle ve kemiklerde patolojik F-18 FDG tutulumu tespit edildi, abdomen ve pelvik bölge normal olarak raporlandı. Hastanın daha önce prostat kanseri öyküsü,radikal prostatektomi operasyonu tekrar sorgulamalarla öğrenildi.Bunun üzerine biyopsi örnekleri prostat spesifik antijen ile boyandı ve primerin prostat olduğu akciğerdeki lezyonun metastaz olduğu kanıtlandı.Hasta üroloji kliniğine devredildi.Prostat kanserinde yaygın kemik metastazları ile birlikte akciğer metastazları görülse de endobronşial metastazın nadirdir.Çıkardığımız sonuçlar; tedavi profilinin tamamen farklı olması nedeniyle akciğere metastaz yapan organların her zaman akılda tutulması,hastanın operasyon öykülerinin çok dikkatli sorgulanması, patolog ve klinisyenin çok iyi iletişimde olmasının gerekliliği bir kez daha vurgulanmasıydı. Anahtar Kelimeler: akciğer adenokanser, primer ya da metastaz, prostat kanser metastazı Lung adenocancer in a patient with the history of prostate cancer, primary or metastasis?, case report Merve Yumrukuz1, Emine Bahar Kurt1, Ünsal Han2, Esra Erdemir1, Fuat Demirel3 1 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Training and Research Hospital, Department of Chest Diseases, Ankara, Turkey 2 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Training and Research Hospital, Department of Pathology, Ankara, Turkey 3 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Training and Research Hospital, Department of Urology, Ankara, Turkey Prostate cancer which is one of the most common cancers in men, is second after lung carcinoma in Turkey.The most common sites of metastasis of prostate cancer include the bone, lymph nodes, lung, liver, pleura,adrenal glands. A 69-years-old man admitted to our outpatient clinic with the complaints of chest pain spreading to the back. After the mass imaging was seen at the posteroanterior chest graphy, thorax CT was taken and a spicular lesion, 45x26 mm in diameter in the superior segment of lower lobe of left lung was seen. As an initial diagnosis of lung cancer, fiberoptic bronchoscopy was performed and lower lobe orifices of the left lung were narrowed with mucosal infiltrations, punch biopsies were taken. Pathology reported that “adenocancer, compatible with metastasis, suggesting search for primary”. PET-CT showed that pathologic F18 FDG uptake at mass in the left lung and bones and reported as normal for abdomen and pelvic region. After reinvestigation of the patient for past medical history, we learned that he had prostate cancer and radical prostatectomy history. Thereon, biopsy samples were stained with PSA and proved that lung lesion is metastasis from prostate cancer. Although lung metastasis with common bone metastasis can be seen in the prostate cancer, endobronchial metastasis is rare. As a result, it is crucial to distinguish primary or metastasis from other organs to the lung since the treatments are totaly different and we emphasized that the clinicians must examine the patient carefully for past medical history and communicate with the pathologist. Keywords: lung adenocancer, primary or metastasis, prostate cancer metastasis EPS041 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Nadir Bir Olgu: Menenjiom Akciğer Metastazı Buket Basa Akdogan1, Alpay Çetiṅ 2, Ahmet Şiyar Ekinci3 1 Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Diyarbakır 2 Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü, Diyarbakır 3 Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Medikal Onkoloji Bölümü, Diyarbakır Menenjiyomlar genellikle iyi huylu intrakraniyal tümörlerdir. Yaklaşık 0,1% metastaz rapor edilmiştir. 51 yaşında bayan hasta. 1997, 2009 ve 2014 yıllarında, 3 kez, oksipital bölgede menenjiyomun lokal nüksü nedeniyle opere edilmiş. Takipleri sırasında 2006 yılında infiltratif duktal meme kanseri tanısı almış. En son Şubat 2014'te lokal nüks nedeniyle opere edilen hastanın Mart 2014'te toraks BT'si çekildi. BT'nin değerlendirmesinde, sağ alt lob bazal segmentte 5,5 cm. boyutunda kapsüllü yumuşak doku kitlesi saptandı. Fiberoptik bronkoskopi yapıldı. İntermedier bronşun tamamını tıkayan kitleden biyopsi alındı. Patoloji sonucu meningiyal menenjiom ile uyumlu bulundu. Bu vaka menenjiomun akciğer metastazının nadir görülmesi nedeniyle sunuldu. Anahtar Kelimeler: Menenjiom, Metastaz, Akciğer. Pulmonary Metastases from Meningeal Meningioma: A Rare Case Buket Basa Akdogan1, Alpay Çetiṅ 2, Ahmet Şiyar Ekinci3 1 Gazi Yasargil Training and Research Hospital, Division of Chest Diseases, Diyarbakir, Turkey 2 Gazi Yasargil Training and Research Hospital, Division of Pathology, Diyarbakir, Turkey 3 Gazi Yasargil Training and Research Hospital, Division of Medical Oncology, Diyarbakir, Turkey Meningiomas are generally benign intracranial tumors. An estimation of 0.1% metastases is reported. A 51year-old female patient. Had been operated three times in 1997, 2009 and 2014 due to local recurrance of meningioma in the occipital region. During follow-up the patient was diagnosed with infiltrating ductal breast cancer in 2006. The patient’s thoracic CT was taken at March 2014 who underwent surgery last February 2014 due to local recurrence. On CT evaluation, 5,5 cm. encapsulated soft tissue mass was detected at basal segment of the right lower lobe. Fiberoptic bronchoscopy with biopsy was performed on the mass obstructing all of the bronchus intermedius. The pathology was consistent with meningeal meningioma. The case was presented because meningioma leads to lung metastasis is rare. Keywords: Meningioma, Metastasis, Lung. Akciğer Grafisi Chest X-ray İntermedier Bronşu Tıkayan Lezyon Lesion Obstructing İntermedier Bronchus EPS042 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Solunum Yetmezliği Yapan Malignite Olgusu Fatih Yakar, Kübra Aşık, Didem Özkan, Esat Hayat, Hatice Kutbay Özçelik, Mehmet Bayram, Murat Sezer Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Göğüs Hastalıkları ABD, İstanbul, Türkiye OLGU: 50 yaşında kadın hasta, 3 aydır olan nefes darlığı, öksürük şikayetiyle tarafımıza başvurdu. Bize başvurusundan 6 hafta önce dış merkezde tetkik edilmiş. O zamanki grafisinde bilateral infiltrasyon ve Toraks BT’de bilateral üst loblarda buzlu cam infiltrasyonu, < 1 multipl mediastinal LAP, minimal efüzyon saptanmış. Pnömoni ve intertisyel akciğer hastalığı tanısı ile tedavi verilmiş ancak semptomları gerilememiş. Hastanın ilaç, meslek, sigara anamnezi yoktu. Bize başvurusundaki akciğer grafisinde bilateral nonhomojen dansite artışı gözlendi. Bilateral ral ve ronküsler dışındaki tüm sistem fizik muayenesi normaldi. Prokalsitonin değeri normaldi. Geniş spektrumlu antibiyoterapi ve steroid tedavisine rağmen hastada klinik ve radyolojik progresyon saptandı. Tüm romatolojik parametreler ve ACE düzeyi normaldi. SFT restriktif, DLCO ve alveolar ventilasyon azalmıştı. Balgam ARB, gram boyama ve non-spesifik kültürü negatifti. Yatışı sırasında hastada hipoksemi gelişti. HRCT’de; buzlu cam opasitelerinde artış, bilateral plevral efüzyon izlendi. Torasentez lenfositik karakterde eksüda olarak sonuçlandı. EKO’da pulmoner hipertansiyon (PAB:55 mmHg) saptanmasına rağmen pulmoner BT anjio’da embolisi yoktu. Solunum yetmezliği gelişen hasta yoğun bakım ünitesine alındı. Bronkoskopide alveollerden yoğun hemorojik eksüda gelişi gözlendi. Pulse steroid tedavisi başlanılan hasta 3. gününde ex oldu. Torasentez sitolojisi gastrointestinal sistem kaynaklı adenokarsinom olarak raporlandı. Sonuç: Maligniteler, özellikle adenokanserler çok farklı klinik tablolarla ortaya çıkabilirler. Bazı hastalarda hızlı progresyon göstererek hastanın kaybedilmesine yol açabilirler. Anahtar Kelimeler: İntertisyel akciğer hastalığı, malignite, solunum yetmezliği Malignancy Case Causing Respiratory Failure Fatih Yakar, Kübra Aşık, Didem Özkan, Esat Hayat, Hatice Kutbay Özçelik, Mehmet Bayram, Murat Sezer Bezmialem Vakif University Medical Faculty, Department of Pulmonology, Istanbul,Turkey CASE: 50 years old female, admitted to our clinic with complaints of cough and dyspnea which were present for three months. 6 weeks before admission to our hospital, she was examined in another hospital. At that time; bilateral infiltration in chest x-ray and bilateral ground –glass infiltration at upper zone of lungs, < 1 multiple mediastinal lymphadenopathy and minimal effusion were detected at thorax CT. She was treated for pneumonia and interstitial lung disease, but her symptoms progressed. She had no smoking, job or drug history. Bilateral nonhomogenous infiltrations were seen at admission chest X-ray. All system physical examination was normal, except bilateral crackles and ronchi. Procalcitonin level was normal. Despite broad spectum antibiotics and streroid treatment, radiological and clinical progression occurred. All rheumatologic parameters and ACE level were normal. Restriction, decreased DLCO and alveolar ventilation were present at spirometry. Gram and acid fast stain and nonspecific cultures were negative in sputum. During hospitalization, hypoxemia developed. Increased ground glass infiltration and bilateral pleural effusion were present at HRCT. Thoracentesis revealed lymphocyte predominant exudate. Pulmonary hypertension (PAB: 55 mmHg) detected at echocardiography, however there was no trombi at CT angiography of thorax. Patient transferred to the ICU due to the respiratory failure. Extensive hemorhagic exudation from alveoli was seen at bronchoscopy. Pulse steroid was started, but patient was lost at the 3rd day. Histopatology of thoracenthesis revealed adenocarcinoma of gastrointestinal system. CONCLUSION: Malignancies, especially adenocarsinomas may arise in many different ways. Patient may be lost rapidly due to severe respiratory failures. Keywords: Intertitial lung disease, malignancy, respiratory failure EPS043 [Akciğer ve Plevra Maligniteler] Nadir yerleşimli primer B hücreli lenfoma Elif Tanrıverdio1, Mehmet Akif Özgül1, Erdoğan Çetinkaya1, Kanan Abbaslı1, Güler Özgül2, Hasan Akın3, Neslihan Akanıl Fener4, Betül Polat Akdemir5 1 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul, Türkiye 2 Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul, Türkiye 3 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, İstanbul, Türkiye 4 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul, Türkiye 5 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, İstanbul, Türkiye Primer pulmoner lenfoma tüm primer pulmoner malignitelerin sadece %0.5-1 ini içerir. Soliter veya multipl lezyonlar, diffüz parankimal infiltratlar, kitle veya konsolidasyon olarak görülebilir. Plevral tutulum ise primer diffüz büyük B-hücreli lenfomada oldukça nadirdir. Primer pulmoner lenfoma hayatın 6-7. dekadlarında pik yapar ve erkek:kadın oranı eşittir. Nonspesifik klinik ve radyolojik bulguları nedeniyle tanısı zordur ve kesin tanı için örnekleme gereklidir. Tedavisi için henüz kesinleşmiş bir konsensus bulunmamaktadır. Nadir yerleşim yeri nedeniyle olgu sunulmuştur. Bilinen kronik hastalık öyküsü olmayan hasta dört aydır halsizlik ve bir haftadır artan nefes darlığı, sırt ağrısı şikayeti ile başvurdu. 25 paket-yıl sigara öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede TA: 110/70 mmHg, solunum sayısı 15/dk, Nabız 105 /dk ve oda havasında oksjen satürasyonu %98 ve sol bazalde solunum sesleri azalmıştı. Posteroanterior akciğer grafisinde solda orta ve alt zonda, kap konturunu silen homojen yoğunluk artışı gözlendi(Resim 1), Torasentezle alınan sıvı eksüda vasfındaydı. Medikal torakoskopide sol alt postero-lateral kostal yüzde plevral kaviteye protrüze olan yer yer lobülasyon gösteren kitle görüldü ve biyopsi alındı (Resim 2,3). Patolojik incelemede CD20 ile pozitif immünohistokimyasal reaksiyon veren diffüz lenfoid infiltrasyon gözlendi. Bulgular diffüz büyük B hücreli lenfoma ile uyumlu idi. Anahtar Kelimeler: B hücreli lenfoma, plevra, medikal torakoskopi Primary B Cell Lymphoma: A rare location of tumor Elif Tanrıverdio1, Mehmet Akif Özgül1, Erdoğan Çetinkaya1, Kanan Abbaslı1, Güler Özgül2, Hasan Akın3, Neslihan Akanıl Fener4, Betül Polat Akdemir5 1 Yedıkule Pulmonary Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital, Pulmonary Diseases Department, Istanbul, Turkey 2 Bagcılar Education and Research Hospital, Pulmonary Diseases Department, Istanbul, Turkey 3 Yedıkule Pulmonary Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul, Turkey 4 Yedıkule Pulmonary Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital, Pathology Department,Istanbul, Turkey 5 Yedıkule Pulmonary Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital, Department Anesthesiology And Reanimation, Istanbul, Turkey PRIMARY B CELL LYMPHOMA Primary pulmonary lymphoma (PPL) is very rare, it presents only 0.5-1% of primary pulmonary malignancies. Solitary or multipl lesions, diffuse diffuse infiltrates in lungs, masses or consolidations can be ssen. Pleura is rare location for diffuse B cell lymphoma. The incidence of PPL peaks in the sixth and seventh decade. The ratio of male to female is 1:1. The diagnosis is difficult, because clinical and radiological findings are asymptomatic. The sampling is required for definitive diagnosis. There is no consensus for treatment. The case was presented because of a rare location. The patient with no known history of chronic illness was admitted to our clinic by weakness four months and back pain and increasing shortness of breath for a week. There was a 25 pack- year smoking history. On his physical examination, arterial tension was 110/70 mm Hg, respiratory rate was 15 / min, pulse was 105 / min and his oxygen saturation was 98% on room air.chest examination revealed reduced respiratory sounds in the left zone. Posteroanterior chest radiograph showed homogenous density in the middle and lower zones (Figure 1). Thoracentesis was performed and characteristic of pleural fluid was exudate. In the medical thoracoscopy, lobular mass was seen the left lower postero-lateral costal pleural cavity(Figure 2.3 ). Pathological examination revealed the diffuse lymphoid infiltration with positive immunohistochemical reaction with CD20. Results were consistent with diffuse large B-cell lymphoma Keywords: B cell Lymphoma, pleura, medical thoracoscopy Resim 1 Figure 1 PA Akciğer grafi:Solda orta ve alt zonda homojen yoğunluk Chest radiograph showing of homogenous density in the left middle and lower zones Resim 2 Figure 2 Medikal torakoskopide kitlenin görünümü The mass appearance with medical thoracoscopy EPS044 [Astım Allerji] Evaluation of Serum Leptin and Apelin Levels in Patients with Asthma Ümran Toru1, Ceylan Ayada2, Osman Genç2, Server Şahin3, Zehra Yaşar4, İsmet Bulut5, Murat Acat6 1 Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Dumlupınar University, Kütahya, Turkey 2 Department of Physiology, Faculty of Medicine, Dumlupınar University, Kütahya, Turkey 3 Department of Medical Biology, Faculty of Medicine, Dumlupınar University, Kütahya, Turkey 4 Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Abant İzzet Baysal University, Bolu, Turkey 5 Department of Allergy and Immunology, Süreyyapaşa Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Istanbul, Turkey 6 Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Karabük University, Karabük, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Asthma is a chronic inflammatory lung disease characterized by bronchial hyperresponsiveness and reversible airway obstruction. Adipokines are released by adipose tissue and are involved in the inflammatory responses in many chronic inflammatory diseases. Leptin and apelin are known as proinflammatory adipokines. In literature, human data for the relationship between serum leptin and apelin levels and asthma are lacking. We suppose that increased body weight in asthmatic patients may result in an elevated serum leptin and apelin levels which may increase the risk for asthma. That’s why we aimed to evaluate serum levels of these proinflammatory adipokines in relation to body mass indexes (BMIs) of asthmatic patients. METHOD:27 asthmatic patients and 23 healthy controls were involved in this study. BMIs (kg/m2) of individuals were calculated. Blood samples were collected in tubes without EDTA. Serum levels of leptin and apelin were measured by human ELISA assay kits. Statistical analyses were performed by SPSS 16.0 package program. Differences were considered significant at p < 0.05. RESULTS:BMI was significanlty higher in the asthma group (p = 0.015). However, no statistically significant difference was observed for serum levels of leptin and apelin between the groups (respectively; p = 0.381, p = 0.073). CONCLUSIONS:Increased BMI in asthmatic patients leads to an increase in the serum level of leptin but we can not say the same for apelin. We think this can be a promising indication to explain the relationship between these adipokines and asthma. Keywords: Asthma; Adipokine; Leptin; Apelin; Inflammation. EPS045 [Astım Allerji] Astım tanısıyla takip edilen panlobuler amfizem olgusu Gülhan Ayhan, Omer Ayten, Ersin Demirer, Oguzhan Okutan, Zafer Kartaloğlu GATA Haydarpaşa Eğitim hastanesi, Göğüs Hastalıkları Servisi, İstanbul Türkiye Panasiner (panlobüler) amfizem; respiratuar bronşiol düzeyinden alveollere kadar tüm asinuslardaki genişlemedir. Normal bir akciğerde küçük alveoller, alveoler duktuslardan ve respiratuar bronşiollerden kolaylıkla ayrılır. Panlobuler amfizemde ise alveoller genişleyerek keskin açılarını kaybettiğinden duktuslarla olan boyut farkı azalır. Bu amfizem tipi, α-1 antitripsin eksikliği ile ilişkili olup akciğerin alt bölgelerinde daha sık görülür. Sıklıkla diğer kronik hava yolu hastalıkları ile karışır. Yirmi üç yaşında erkek hasta nefes darlığı ve çabuk yorulma şikayetleri ile başvurdu. Çocukluk yıllarından beri astım tanısıyla tedavi edilen hastanın yakınmaları tedaviye rağmen devam ediyormuş. Özgeçmişinde sigara öyküsü ve allerjisi yoktu, Fizik muayenede; dinlemekle yaygın çift fazlı ronküsleri duyuldu. Hastanın PA Akciğer grafiside; sağ alt zonda heterojen dansite artışı ve sol alt zonda havalanma artışı izlendi. Solunum fonksiyon testinde FEV1: %39 (1.68 Lt), FVC: %72 (3.69 Lt), FEV1/FVC: % 45.5, PEF: % 28 reversibilite negatif saptandı. Hastanın toraks tomografisinde; sağ akciğer üst lob apikal ve anterior segmentte, orta lobda ve alt lobda, her iki akciğerde yaygın panlobüler amfizem ile uyumlu görünüm izlendi (Resim 1). Alfa 1 antitripsin seviyesi normal saptanan hastaya yaygın panlobuler amfizem tanısı konuldu. Solunum fonksiyon testinde obstruktif patern saptanan ve reversibilitesi olmayan genç hastalarda diğer obstruktif hava yolu hastalıkları araştırılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Astım, Panlobuler amfizem, Geri dönüşsüz hava yolu obstruksiyonu A patient with panlobuler emphysema Gülhan Ayhan, Omer Ayten, Ersin Demirer, Oguzhan Okutan, Zafer Kartaloğlu Department of Pulmonology GATA Haydarpasa Training Hospital İstanbul Turkey Panlobular emphysema characterized by expansion of asinus from respiratory bronchioles to alveoli. Alveoli can be clearly distinguished from, alveolar ducts and respiratory bronchioles in normal lungs. But in panlobular emphysema, expansion of alveoli reduces the size difference with the ductus. This type of emphysema is associated with α-1 antitrypsin deficiency and is more common in the lower region of the lung and is often confused with other chronic airway diseases. A twenty-one years old male patient admitted with shortness of breath and fatigue. He had a history of asthma. Bilateral ronchi was auscultated at physical examination. Hyperlucency in left lung lower zone and increased heterogeneous density in right lung lower zone was observed at chest X-ray. FEV1: %39 (1.68 Lt), FVC: %72 (3.69 Lt), FEV1/FVC: % 45.5, PEF: % 28, obstructive airway disease observed in pulmonary function test and reversibility was negative. Diffuse panlobular emphysema areas in both lungs observed in chest CT (Figure 1). Alpha-1 antitrypsin level was normal. The patient was diagnosed with panlobular emphysema. The patient is still followed with medical treatment. Young adult patient with irreversible airway obstruction in pulmonary function tests must be evaluated for other obstructed airway disease without asthma Keywords: Asthma, Panlobular emphysema, İrreversible airway obstruction Resim 1 Figure 1 Olgunun Toraks BT görüntüsü. Thoracic CT image of the case EPS046 [Astım Allerji] A window into the ANTI-IgE therapy: Novel mechanisms of Adipokine and Natural Killer system in Allergic Asthma Arzu Didem Yalcin Internal Medicine, Allergy and Clinical Immunology, Academia Sinica, Genomics Research Center, 11529, Taipei, Taiwan And Antalya Education and Research Hospital, Turkey. INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chemerin was originally identified as a chemoattractant protein primarily mediating the chemotaxis of plasmacytoid dendritic cells (DCs,CD80,B7-1;BB1) and natural killer cells (NKC,CD16,CD56). The aim of this study was to assess potential impact of immune modulation related biomolecules of chemerin and irisin concentrations together with cell surface markers (CSM) in allergic asthmatic patients within the biological treatment of omalizumab (Anti-IgE). METHOD:Controls were age and sex matched patients (n=30,Group I). Consecutive patients with severe persistent asthma disease (n=29,Group II). They all underwent omalizumab treatment for 12 months within the product label every 2 weeks. Flow cytometry analysis was used to evaluate CSM, fasting triglycerides, fasting serum free fatty acids, ELISA for IL-1β expression In addition, NK activity (NKA) and induced cytokine expression (by bioassay and ELISA, respectively) before and after omalizumab therapy were evaluated. RESULTS:Circulating chemerin, irisin and IL-1β concentrations were significantly higher in severe persistent asthma patients compared to healthy volunteers (p=0.011; p=0.033; p=0.008, respectively). The insignificant chemerin, irisin, CD80, CD56-16, fasting triglycerides, fasting serum free fatty acids levels differences were observed between before-omalizumab and after-omalizumab period (p>0.05). CONCLUSIONS:Skeletal muscle dysfunction is an important complication of chronic obstructive pulmonary disease such as allergic asthma. This is the first study to assess NKA, circulating irisin and chemerin in asthma patients and to evaluate the proteins’ relationship with CSM. We believe that these moleculs are increasing without any effect of IgE pathway because the levels are not changing after Anti-IgE therapy. Keywords: Omalizumab, allergic asthma, chemerin, irisin, IL-1β, CD16-56, CD80, Natural Killer activity. Chemerin levels (ng/mL) in healthy controls (Group-I) and patients (Group-IIA: before omalizumab and Group- IIB: after omalizumab). (Mean ± SEM). For chemerin: The significant chemerin level difference was observed between group-I (control) and group-IIA (before-omalizumab, p = 0.011) and between group I (control) and group IIB (after-omalizumab, p = 0.000, p < 0.05). Irisin levels (pg/ml) in healthy controls and patients(Group- IIA and IIB). (Mean ± SEM). Circulating chemerin, irisin and IL-1β, Leucocyte (per cubic millimeter, Values represent mean ± SD) concentrations were significantly higher in severe persistent asthma patients compared to healthy volunteers (p<0.05, p=0.011; p<0.05, p=0.033; p<0.05, p=0.008; p<0.05, p=0.04 respectively). As reported in Table 2 and Figure 1 and 2. EPS047 [Astım Allerji] How does exercise affect an asthma patients’ IL-1 β, IL -2, IL -10? Arzu Didem Yalcin Internal Medicine, Allergy and Clinical Immunology, Academia Sinica, Genomics Research Center, 11529, Taipei, Taiwan And Antalya Education and Research Hospital, Turkey. INTRODUCTION - OBJECTIVE:The immune system changes with exercise. We aimed to show the changes of cytokines in asthma patients in our study pre- and post-exercise. METHOD:Thirty-two patients with asthma were divided into two groups. The patients had no other chronic and/or autoimmune disorders, were aged over 18 years, and were under the management of the Clinical Immunology and Allergy Unit. ELISA analysis was used to evaluate serum IL-1 β, and monocyte IL-1 β, IL-2, IL10 expression before and after exercise. We aimed to show whether cytokine measurements change pre- and post-exercise in patients with asthma after twelve weeks exercise. RESULTS:There was no significant difference between the main demographics and clinical findings of study participants before and after exercise. However, there was a significant difference between groups for IL-1 β, IL-2 and IL-10 levels (p=0.02, p=0.003, p=0.04, p=0.001). CONCLUSIONS:Systemic inflammatory parameters that are commonly elevated in asthma may be seen in exercise-induced improvement in immune parameters. The inflammatory markers that are commonly elevated in asthma appear to improve in response to exercise. The elucidation of the mechanism of immun control in asthmatic patients is getting useful to the future. Keywords: ASTHMA, IMMUNE SYSTEM, CYTOKINES EPS048 [Astım Allerji] Samter Triadında Aural Polip: Olgu Sunumu Onur Dede1, Hatice Uluçoban Dede2 1 Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Antalya 2 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya Samter triadı klinik olarak nazal poliple birliktelik gösteren kronik rinosinüzit, bronşial astım ve aspirin sensitivitesini içeren bir sendromdur. Samter triadının patofizyolojisi tamamen aydınlatılmamış olsa da eldeki kanıtlar ASA intoleransının araşidonik asit metabolizmasının bozukluğu sonucu biriken lökotrien ve diğer infllamatuar ürünler tarafından oluşturulduğunu düşündürmektedir. Bu vaka sunumunda Samter triadına sekonder olduğu düşünülen bilateral inflamatuar dış kulak yolu polibi bulunan hasta güncel literatür eşliğinde sunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Samter Polip Aspirin Aural Polyp in Samter's Triad: Case Report Onur Dede1, Hatice Uluçoban Dede2 1 Antalya Education and Research Hospital, Ear Nose Throat Clinic, Antalya 2 Akdeniz University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Antalya Samter's triad is a syndrome that clinically presents as chronic rhinosinusitis with nasal polyps, bronchial asthma and aspirin sensitivity. Although the pathophysiology of Samter's triad is not fully elucidated, evidence suggest that the mechanism of ASA intolerance is related to accumulation of leukotrienes and other inflammatory products from the dysfunction of the arachidonic acid metabolism pathway. In this case presentation, patient with bilateral inflammatory otic polyposis secondary to Samter's triad is introduced with the current literature. Keywords: Samter Polyp Aspirin EPS049 [Astım Allerji] İmatinib ile tedavi edilen kompleks tanımlanmamış hipereozinofilik sendrom olgusu: Ayırıcı tanıda Churg-Strauss sendromu İnsu Yılmaz1, Leylagül Kaynar2, Nuri Tutar4, Çiğdem Pala2, Özlem Canöz3, Hakan Büyükoğlan4, Fatma Sema Oymak4, İnci Gülmez4 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İmmünoloji ve Allerji Hastalıkları Bilim Dalı, Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Kayseri 3 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kayseri 4 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri Hipereozinofilik sendromlar (HES) deri, kalp, akciğerler, gastrointestinal sistem ve sinir sistemi gibi farklı organları tutabilen mortal seyredebilen multisistem hastalığıdır. Son zamanlardaki moleküler ve genetik tanısal tekniklerdeki ilerlemeler ve artan deneyimlerle, klinik özellikleri ve prognozları farklı olan “myeloproliferatif HES”, “lenfositik HES” “familyal eozinofili”, overlap HES, “tanımlanmamış HES” (kompleks tanımlanmamış HES, basit tanımlanmamış HES, epizodik tanımlanmamış HES), “eozinofili ilişkili hastalıklar” (Churg Strauss sendromu gibi) gibi alt gruplar tanımlanmıştır. Kortikosteroid tedavisi olguların çoğunda eozinofil sayısını azaltmak amacıyla kullanılan ilk seçenek tedavidir. İmatinib ise kortikosteroid yanıtı olmayan olgularda kullanılabilmektedir. Biz burada kompleks tanımlanmamış HES tanısı alan, kortikosteroid tedavi yanıtı olmayan fakat 400mg/gün imatinib tedavisi ile belirgin klinik yanıt alınan bir olguyu sunuyoruz. Anahtar Kelimeler: Hipereozinofilik sendrom, Churg-Strauss sendrom, kompleks tanımlanmamış hipereozinofilik sendrom, imatinib Response of complex undefined hypereosinophilic syndrome to treatment with imatinib: Churg-Strauss syndrome in the differantial diagnosis İnsu Yılmaz1, Leylagül Kaynar2, Nuri Tutar4, Çiğdem Pala2, Özlem Canöz3, Hakan Büyükoğlan4, Fatma Sema Oymak4, İnci Gülmez4 1 Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Division of Immunology and Allergy, Kayseri 2 Erciyes University School of Medicine, Department of Internal Medicine, Division of Hematology, Kayseri 3 Erciyes University School of Medicine, Department of Pathology, Kayseri 4 Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Kayseri Hypereosinophilic syndomes (HESs) include potentially lethal multisystem disorders characterized by eosinophilic infiltration of a variable spectrum of target organs, predominantly the skin, heart, lungs, gastrointestinal tract, and nervous systems. Based on recent advances in molecular and genetic diagnostic techniques and increasing experience with differences in clinical features and prognosis, subtypes have been defined, including “myeloproliferative -HES”, “lymphocytic-HES”, “familial eosinophilia”, “overlap HES”, “undefined HES” (“complex undefined HES”, “simple undefined HES”, “episodic undefined HES”) “eosinophil associated diseases” ( such as Churg-Strauss syndrome). Corticosteroids represent an effective firstline approach to decreasing eosinophil counts in the majority of cases. Imatinib might be used for corticosteroid nonresponders. We herein report on a patient with “complex undefined HES” who had disease resistant to corticosteroids, but who had a significant response after treatment with imatinib mesylate 400mg daily. Keywords: Hypereosinophilic sydrome, Churg-Strauss syndrome, complex undefined hypereosinophilic syndrome, imatinib Kemik iliği biyopsi, myeloid hücreler arasunda eoiznofilik seriler(H&E,x400) Eosinophilic series between the myeloid cells in bone marrow biopsy (H&E, x400) EPS050 [Astım Allerji] Churg-Strauss sendromu eozinofilik fazı mı yoksa yeni bir astım endotipi mi? İnsu Yılmaz1, Nuri Tutar2, Zuhal Özer Şimşek2, Afra Yıldırım3, Hakan Büyükoğlan2, Fatma Sema Oymak2, İnci Gülmez2, Ramazan Demir2 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İmmünoloji ve Allerji Hastalıkları Bilim Dalı, Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri 3 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri GİRİŞ VE AMAÇ:Son dönemlerede “Eozinofilik granülomatozis polianjiitis” olarak da isimlendirilen ChurgStrauss sendromu (CSS) genel olarak astım, rinosinüzit ile karakterize prodromik faz, belirgin periferal eozinofilinin ve organ tutulumunun olduğu eozinofilik faz ve küçük damar vaskülitinin klinik bulguları ile seyreden vaskülitik faz olmak üzere üç dönemden oluşmaktadır. CSS temel unsurlarından birisi olan astımda “endotip” kavramı, benzer biyolojik mekanizmaları, klinik özellikleri, biomarkerleri, tedavileri ve prognozları olan astım alt gruplarını sınıflandırmak amacıyla kullanılmaktadır. Çalışmamaızın amacı, CSS eozinofilik ve vaskülitik fazının klinik ve serolojik özelliklerini değerlendirmek ve sadece akciğer tutulumu ile seyreden eozinofilik fazı yeni bir astım endotipi olarak sınıflandırabilmek YÖNTEM:Kliniğimizde 2012-2014 yılları arasında CSS tanısı alan 15 olgu dahil edildi. Başlangıç semptomları, klinik görünümleri, tedavileri ve tedavi yanıtları kaydedildi. BULGULAR:On üç hasta CSS eozinofilik fazında, iki hasta vaskülitik fazında idi. Olguların tümünde astım, rinosinüzit mevcuttu ve %66’sında non-steroidal antiinflamatuar ilaçlarla(NSAİİ) hipersensitivite reaksiyonu öyküsü vardı. Eozinofilik fazdaki olgularda izole akciğer tutulumu varken vaskülitik fazdaki olgularda ek olarak gastrointestinal sistem ve bir olguda da periferik sinir sistemi tutulumu vardı. Eozinofilik fazda sedimantasyon değerleri normal iken vaskülitik fazada bir olguda 65 mm/saat diğer olguda 55mm/saat olarak saptandı. ANCA pozitifliği vaskülitik fazdaki bir olguda saptandı. Olguların tümünde başlangıç tedavisi metilprednizolon idi. Sadece vaskülitik fazda olan bir olguya metotreksat tedavisi eklendi. Nüks vaskülitik fazda olan olgularda görüldü. Hiçbir olgu fatal seyretmedi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Biz burada CSS eozinofilik fazı ile ilişkili, benzer özellikleri olan (nazal polip, eozinofili, NSAİİ hipersensitivitesi, eozinofilik akciğer infiltrasyonu, normal sedimantasyon değerleri ve kortikosteroidlere tam yanıt) yeni bir astım endotipini tanımlıyoruz. Anahtar Kelimeler: Astım, Churg-Strauss sendromu, endotip, eozinofili, eozinofilik faz, vaskülitik faz Eosinophilic phase of Churg-Strauss syndrome or new asthma endotype? İnsu Yılmaz1, Nuri Tutar2, Zuhal Özer Şimşek2, Afra Yıldırım3, Hakan Büyükoğlan2, Fatma Sema Oymak2, İnci Gülmez2, Ramazan Demir2 1 Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Division of Immunology and Allergy, Kayseri 2 Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Kayseri 3 Erciyes University School of Medicine, Department of Radiology, Kayseri INTRODUCTION - OBJECTIVE:CSS is classed in the prodromic, eosinophilic and vasculitic phases. An endotype is a subgroup of asthma in which similar biological mechanisms are involved with similar clinical features, biological markers, teratment and prognosis.The aim of the study is to evaluate the clinical and serological features of the eosinophilic and vasculitic phases of the disease and to classify asthma characterized by eosinophilic lung involvement as a new endotype. METHOD:The study included 15 patients who were newly diagnosed with CSS and followed by our department between 2012 and 2014. The initial symptoms, clinical presentations, treatment, as well as outcomes were documented. RESULTS:Thirteen patients were classed in the eosinophilic phase of CSS and two patients were classed in the vasculitic phase of CSS. All patients had a diagnosis of asthma and rhinosinusitis, whereas 66.6% had NSAIDs hypersensitivity. There were isolated lung involvement in patient with eosinophilic phaes. There were also gastrointestinal and peripheral nervous involvement in patients with vasculitic phase. Sedimentation were normal in patient with eosinophilic phase. vasculitic phase in a case of 65mm/h in other cases 55mm/hr. ANCA was detected in one patient in the vasculitic phase. Initial treatments included oral methyl prednisolone in all cases, whereas methotrexate was used in only one case who was in the vasculitic phase. Relapses were detected in patient with vasculitic phase. No fatalities were observed. CONCLUSIONS:We describe a new asthma endotype with similar characteristics(nasal polyposis, eosinophilia, NSAIDs hypersensitivity, eosinophilic lung infiltration, normal sedimentation and good response to corticosteroids)in connection with eosinophilic phase of CSS. Keywords: Asthma, Churg-Strauss syndrome, endotype, eosinophilia, eosinophilic phase, vasculitic phase. Tablo 1. Tanı anında CSS hastalarının demografik ve klinik özellikleri Table 1. Characteristics of patients with CSS at the time of diagnosis Tablo 2. CSS hastalarının tanı anındaki laboratuvar, spirometri ve radyoloji bulguları Table 2. Laboratory, functional and radiological data at the time of diagnosis of patients with Tablo 3. CSS hastalarının ACR sınıflaması Table 3. ACR criteria of patients with CSS Tablo 4. Tutulan organlar ve laboratuar bulguları Table 4. Damaged organs and laboratory data in patients with CSS EPS050 [Astım Allerji] Churg-Strauss sendromu eozinofilik fazı mı yoksa yeni bir astım endotipi mi? İnsu Yılmaz1, Nuri Tutar2, Zuhal Özer Şimşek2, Afra Yıldırım3, Hakan Büyükoğlan2, Fatma Sema Oymak2, İnci Gülmez2, Ramazan Demir2 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İmmünoloji ve Allerji Hastalıkları Bilim Dalı, Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri 3 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri GİRİŞ VE AMAÇ:Son dönemlerede “Eozinofilik granülomatozis polianjiitis” olarak da isimlendirilen ChurgStrauss sendromu (CSS) genel olarak astım, rinosinüzit ile karakterize prodromik faz, belirgin periferal eozinofilinin ve organ tutulumunun olduğu eozinofilik faz ve küçük damar vaskülitinin klinik bulguları ile seyreden vaskülitik faz olmak üzere üç dönemden oluşmaktadır. CSS temel unsurlarından birisi olan astımda “endotip” kavramı, benzer biyolojik mekanizmaları, klinik özellikleri, biomarkerleri, tedavileri ve prognozları olan astım alt gruplarını sınıflandırmak amacıyla kullanılmaktadır. Çalışmamaızın amacı, CSS eozinofilik ve vaskülitik fazının klinik ve serolojik özelliklerini değerlendirmek ve sadece akciğer tutulumu ile seyreden eozinofilik fazı yeni bir astım endotipi olarak sınıflandırabilmek YÖNTEM:Kliniğimizde 2012-2014 yılları arasında CSS tanısı alan 15 olgu dahil edildi. Başlangıç semptomları, klinik görünümleri, tedavileri ve tedavi yanıtları kaydedildi. BULGULAR:On üç hasta CSS eozinofilik fazında, iki hasta vaskülitik fazında idi. Olguların tümünde astım, rinosinüzit mevcuttu ve %66’sında non-steroidal antiinflamatuar ilaçlarla(NSAİİ) hipersensitivite reaksiyonu öyküsü vardı. Eozinofilik fazdaki olgularda izole akciğer tutulumu varken vaskülitik fazdaki olgularda ek olarak gastrointestinal sistem ve bir olguda da periferik sinir sistemi tutulumu vardı. Eozinofilik fazda sedimantasyon değerleri normal iken vaskülitik fazada bir olguda 65 mm/saat diğer olguda 55mm/saat olarak saptandı. ANCA pozitifliği vaskülitik fazdaki bir olguda saptandı. Olguların tümünde başlangıç tedavisi metilprednizolon idi. Sadece vaskülitik fazda olan bir olguya metotreksat tedavisi eklendi. Nüks vaskülitik fazda olan olgularda görüldü. Hiçbir olgu fatal seyretmedi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Biz burada CSS eozinofilik fazı ile ilişkili, benzer özellikleri olan (nazal polip, eozinofili, NSAİİ hipersensitivitesi, eozinofilik akciğer infiltrasyonu, normal sedimantasyon değerleri ve kortikosteroidlere tam yanıt) yeni bir astım endotipini tanımlıyoruz. Anahtar Kelimeler: Astım, Churg-Strauss sendromu, endotip, eozinofili, eozinofilik faz, vaskülitik faz Eosinophilic phase of Churg-Strauss syndrome or new asthma endotype? İnsu Yılmaz1, Nuri Tutar2, Zuhal Özer Şimşek2, Afra Yıldırım3, Hakan Büyükoğlan2, Fatma Sema Oymak2, İnci Gülmez2, Ramazan Demir2 1 Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Division of Immunology and Allergy, Kayseri 2 Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Kayseri 3 Erciyes University School of Medicine, Department of Radiology, Kayseri INTRODUCTION - OBJECTIVE:CSS is classed in the prodromic, eosinophilic and vasculitic phases. An endotype is a subgroup of asthma in which similar biological mechanisms are involved with similar clinical features, biological markers, teratment and prognosis.The aim of the study is to evaluate the clinical and serological features of the eosinophilic and vasculitic phases of the disease and to classify asthma characterized by eosinophilic lung involvement as a new endotype. METHOD:The study included 15 patients who were newly diagnosed with CSS and followed by our department between 2012 and 2014. The initial symptoms, clinical presentations, treatment, as well as outcomes were documented. RESULTS:Thirteen patients were classed in the eosinophilic phase of CSS and two patients were classed in the vasculitic phase of CSS. All patients had a diagnosis of asthma and rhinosinusitis, whereas 66.6% had NSAIDs hypersensitivity. There were isolated lung involvement in patient with eosinophilic phaes. There were also gastrointestinal and peripheral nervous involvement in patients with vasculitic phase. Sedimentation were normal in patient with eosinophilic phase. vasculitic phase in a case of 65mm/h in other cases 55mm/hr. ANCA was detected in one patient in the vasculitic phase. Initial treatments included oral methyl prednisolone in all cases, whereas methotrexate was used in only one case who was in the vasculitic phase. Relapses were detected in patient with vasculitic phase. No fatalities were observed. CONCLUSIONS:We describe a new asthma endotype with similar characteristics(nasal polyposis, eosinophilia, NSAIDs hypersensitivity, eosinophilic lung infiltration, normal sedimentation and good response to corticosteroids)in connection with eosinophilic phase of CSS. Keywords: Asthma, Churg-Strauss syndrome, endotype, eosinophilia, eosinophilic phase, vasculitic phase. Tablo 1. Tanı anında CSS hastalarının demografik ve klinik özellikleri Table 1. Characteristics of patients with CSS at the time of diagnosis Tablo 2. CSS hastalarının tanı anındaki laboratuvar, spirometri ve radyoloji bulguları Table 2. Laboratory, functional and radiological data at the time of diagnosis of patients with Tablo 3. CSS hastalarının ACR sınıflaması Table 3. ACR criteria of patients with CSS Tablo 4. Tutulan organlar ve laboratuar bulguları Table 4. Damaged organs and laboratory data in patients with CSS EPS052 [Astım Allerji] Hafif Astımlı Hastalarda İnhale Budesonide ve Formoterol Kombinasyon Tedavisinin Anti-inflamatuar Etkilerinin Tek Başına Budesonide Tedavisiyle Karşılaştırılması Öznur Güvenç Uzunay1, Turgut Teke2, Faruk Özer3 1 Beyhekim Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Konya 2 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Konya 3 Farabi Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Konya GİRİŞ VE AMAÇ:Astım idame tedavisinin temelini inhale uzun etkili beta2-agonistler ve glukokortikoidler oluşturur. Giderek artan kanıtlar uzun etkili beta2-agonistler ve inhale kortikosteroidlerin tek bir inhaler cihazdan kombinasyon tedavisi şeklinde verildiğinde birbirini tamamlayıcı ve sinerjistik etkiler gösterdiğini desteklemektedir. Bu çalışma kombine budesonide/formeterol(BUD+F)’in ve tek başına budesonide(BUD)’in hafif astımlı hastaların havayollarındaki inflamasyona etkilerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM:Hastalar iki gruba randomize edilerek 4 hafta boyunca çift kör olarak tedavi edildi. Bir gruba günde iki kez 12 mcg formeterol ve 200 mcg budesonide kombinasyonu (BUD+F; n=10, 8 kadın, ortalama yaş 43.6), diğer gruba günde iki kez 200 mcg budesonid tek başına (BUD; n=10, 7 kadın, ortalama yaş 44.0) verildi. Tedavinin başlangıcında ve sonunda venöz kan ve indükte balgam örnekleri alındı. Bu örneklerde eozinofil sayısı-yüzdesi ve eozinofilik katyonik protein(ECP) seviyeleri ölçüldü. BULGULAR:Hem BUD+F hem de tek başına BUD tedavisinden sonra, serum ECP seviyesinde (BUD+F: -27.8; BUD: -35.5 ng/mL), indükte balgam ECP seviyesinde (BUD+F: -67.0; BUD: -69.2 ng/mL) ve indükte balgamın eozinofil yüzdesinde (BUD+F: -%5.2; BUD: -%3.2) başlangıca göre istatistiksel olarak anlamlı düşüş görüldü. Ancak tedavi sonrasında, serum ve indükte balgam ECP değerleri, periferik kandaki eozinofil sayısı ve indükte balgamdaki eozinofil yüzdesinde BUD+F ve tek başına BUD arasında anlamlı farklılık yoktu. İndükte balgam eozinofil yüzdesi ile serum ECP seviyesi arasında orta düzeyde pozitif korelasyon saptandı (r=0.496, p=0.026). TARTIŞMA VE SONUÇ:Tek başına BUD tedavisi ile karşılaştırıldığında kombinasyon tedavisi(BUD+F) klinik olarak önemli herhangi bir anti-inflamatuar etkiye sahip görünmüyor. Anahtar Kelimeler: Astım, Anti-inflamatuar etki, Kombinasyon tedavisi The Anti-inflammatory Effects of Inhale Combined Therapy with Budesonide and Formeterol Compared with Budesonide Therapy Alone in Patients with Mild Asthma Öznur Güvenç Uzunay1, Turgut Teke2, Faruk Özer3 1 Beyhekim State Hospital, Clinic of Chest Diseases, Konya 2 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Chest Diseases, Konya 3 Farabi Hospital, Clinic of Chest Diseases, Konya INTRODUCTION - OBJECTIVE:Inhaled long-acting beta2-agonists and glucocorticoids form the mainstay of maintenance treatment of asthma. Increasing evidence suggests that long-acting beta2-agonists and inhaled corticosteroids have complementary and synergistic effects, when delivered as combination therapy from a single inhaler. This study was undertaken to evaluate combined budesonide/formeterol(BUD+F) and budesonide(BUD) alone effects on inflammation in the airways of patients with mild asthma. METHOD:Patients were treated in a randomised, double blind trial with either a combination of 12 mcg formeterol and 200 mcg twice daily (BUD+F; n=10, 8 women, mean age 43.6years), 200 mcg budesonide twice daily (BUD; n=10, 7 women, mean age 44.0years) for 4 weeks. At the start and end of treatment venous blood puncture and sputum induction procedures were performed, and the numbers-percentage of eosinophils and eosinophil cationic protein(ECP) levels were measured. RESULTS:A statistically significant fall from baseline in the serum ECP levels (BUD+F: -27.8; BUD: -35.5 ng/mL) and induced sputum ECP levels (BUD+F: -67.0; BUD: -69.2 ng/mL) and percentage of induced sputum eosinophils (BUD+F: -5.2%; BUD: ¬¬-3.2%) was seen both after treatment with BUD+F and with BUD alone. However after treatment, there was no significant difference in the serum and induced sputum ECP levels, numbers of circulating eosinophil and percentage of induced sputum eosinophils between BUD+F and BUD alone. A positive moderate correlation was found between percentage of induced sputum eosinophils and serum ECP levels (r=0.496, p=0.026). CONCLUSIONS:The combination therapy(BUD+F) compared with the BUD alone therapy does not appear to have any clinically important anti-inflammatory effect. Keywords: Asthma, Anti-inflammatory effect, Combination therapy EPS053 [Astım Allerji] Pnömomediastinum ile Başvuran Kontrolsüz Şiddetli Astıma Eşlik Eden Karsinoid Tümörü Olgusu Elif Nur Biçer1, Ayse Bilge Öztürk2, Leyla Pur Özyiğit3, Suat Erus4, Serhan Tanju5, Şükrü Dilege5, Levent Tabak6 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Hastanesi, Alerji ve İmmunoloji Bölümü, İstanbul 3 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Alerji ve İmmunoloji Bölümü, İstanbul 4 Koç Üniversitesi Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, İstanbul 5 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, İstanbul 6 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, İstanbul Giriş: Yetersiz kontrol edilen veya kontrolsüz astım hastaları acil servis başvuruları, hastane yatışı gerektiren astım atakları veya astıma bağlı komplikasyonlar için risk altındadır. OLGU: Pneumomediatinum ile komplike olan 24 yaşındaki aspirin intoleran kontrolsüz astım hastası değerlendirilmiştir. Şiddetli belirtiler pneumomediatinum kaybolduktan sonra yoğun anti-inflamatuar ve antiobstrüktif tedavi altında da devam etmiştir. Bronkoskopi sırasında endobronşiyal lezyon tespit edilmiş ve yapılan patolojik değerlendirmede hasta karsinoid tümör tanısı almıştır. Sonuç: Bu olgu, standart medikal tedaviye yanıt vermeyen astım hastalarının tekrar değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan önemli bir örnektir. Klinisyenler astım atakları ile ilişkili pneumomediastinum gibi komplikasyonların ve astım semptomlarını kötüleştirebilen karsinoid tümör gibi farklı ayırıcı tanıların farkında olmalıdır. Anahtar Kelimeler: Pneumomediastinium, karsinoid tümör, astım A Case of Uncontrolled Severe Asthma Patient with Coexisting Carcinoid Tumor Presenting as Pneumomediastinum Elif Nur Biçer1, Ayse Bilge Öztürk2, Leyla Pur Özyiğit3, Suat Erus4, Serhan Tanju5, Şükrü Dilege5, Levent Tabak6 1 Koç University, School of Medicine, Medical Student, Istanbul 2 Koç University Hospital, Department of Allergy and Immunology, Istanbul 3 Koç University, School of Medicine, Department of Allergy and Immunology, Istanbul 4 Koç University Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul 5 Koç University, School of Medicine, Department of Thoracic Surgery, Istanbul 6 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, İstanbul INTRODUCTION: Patients with inadequately controlled or uncontrolled asthma are at a greater risk of attacks for asthma attacks requiring emergency room visits or hospital admissions. There is a significant correlation between the severity of the disease and the severity of exacerbations. Patients with poorly controlled asthma are at a higher risk for complications. CASE: We present a 24-year-old aspirin-intolerant, uncontrolled asthma patient with the complication of pneumomediastinum. Severe symptoms persisted after the resolution of the pneumomediastinum despite intense anti-inflammatory and anti-obstructive therapy. A bronchoscopy revealed an endobronchial lesion and she was diagnosed with a carcinoid tumor. CONCLUSION: This case is an example of the importance of re-evaluating asthma patients who do not response to standard medical treatment. Clinicians should be aware of the complications associated with asthma attacks such as pneumomediastinum and the possibility of a differential diagnosis that worsen asthma symptoms such as a carcinoid tumor. Keywords: Pneumomediastinium, carcinoid tumor, asthma Enbronşiyal kitlenin bronkoskopik görüntüsü Bronchoscopic vision of the endobronchial mass Mediastende serbest havayı gösteren akciğer BT görüntüsü Chest CT scan showing the presence of interstitial air at the mediastinium EPS054 [Astım Allerji] Türkiye'de Erişkin Astımın Ekonomik Yükü Haluk Türktaş1, Sevim Bavbek2, Bülent Şekerel3, Simten Malhan4 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı- Ankara 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Allerji Hastalıklar Bilim Dalı Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi Pediatrik Allerji Bilim Dalı Ankara 4 Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Astım, dünyada yaklaşık 300 milyon kişiyi etkilediği tahmin edilen ciddi bir sağlık sorunudur. Çoğunlukla tedaviyle kontrol edilebilir, kontrolsüzlüğünde yaşam kalitesini bozar, hastalık yükünü artırır. Çalışmada, astımın ülkemizdeki ekonomik yükünü değerlendirmek amaçlandı. YÖNTEM:“Hastalık maliyeti” metodolojisi kullanıldı. Veriler ülkemizde yapılmış çalışmalardan alındı. Çalışmanın olmadığı alanlar uzman görüşleriyle desteklendi. Hastalığın direkt maliyeti, kontrol düzeylerine göre, yıllık hasta başı ortalama maliyetler üzerinden ve geri ödeyici kurum perspektifinden hesaplandı. Hesaplamalara bir hastanın; ortalama yıllık poliklinik ziyaretleri, laboratuvar, görüntüleme test ihtiyacı, yatış ve klinikteki uygulamalar, ilaç maliyetleri, komorbid hastalık maliyetleri katıldı. Hizmetin ortalama yıllık sayısı ve hasta oranları dikkate alınarak her maliyet kaleminde yapılan değerlendirmelerden ana maliyete ulaşıldı. Geri ödeyici perspektifinden yapılan hesaplamalarda, kamu fiyatları ve indirimleri dikkate alındı. BULGULAR:Prevelansı %4,5, kontrollü astımlı oranı %51,5, kontrolsüz astımlı oranı %48,5; kontrollüde hastaneye yatış oranı %6, kontrolsüzde yatış oranı %54 alındı. Komorbid hastalık olarak rinit %49, sinüzit %33,3, polip %17,75, reflü %34, hipertansiyon %6, obesite %33, aspirin duyarlılığı %11, sigara kullanımı %13,5 oranında hesaplamalara katıldı. Kontrollü hasta başı yıllık maliyet 1.764,74 TL, kontrolsüz hasta başı yıllık maliyet 3.601,97 TL olarak hesaplandı. Kontrolsüz hasta maliyeti, kontrollü hasta maliyetinin 2 katından fazlaydı. Erişkin astımın yıllık ekonomik yükünün 6.432.929.114 TL ve GSMH’a oranının %0,4 olabileceği hesaplandı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Kontrolsüz hastaların maliyeti, kontrollülere göre daha yüksektir. Hastalığın kontrolünün yetersiz olması alevlenmelerin sıklığını artırmakta bu da maliyetlere yansımaktadır. Ulusal sağlık politikalarının, özellikle hasta eğitimi, doğru tedavilerin seçimi, sigarayı bırakma stratejilerinin türetilmesi, astım hastalığının kontrolünde önemli bir rol oynayacağı kadar, ekonomik yük üzerinde de olumlu etki bırakacaktır. Anahtar Kelimeler: asttım, kontrol, ekonomik yük The Economic Burden of Adulthood Asthma in Turkey Haluk Türktaş1, Sevim Bavbek2, Bülent Şekerel3, Simten Malhan4 1 Gazi University Department of Pulmonary Disease Ankara 2 Ankara University Department of Plumonary Disease Ankara 3 Hacettepe University Department of Pediatric Allergy Ankara 4 Başkent University Department of Health Care Management Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:Asthma is a serious healthcare issue affecting around 300 million people worldwide. Although mostly manageable with appropriate treatment, asthma impacts quality of life and imposes significant economic burden when uncontrolled. The aim of this study was estimating nationwide economic burden of asthma. METHOD:Current analysis was based on cost-of-illness methodology, epidemiologic data from national studies and where appropriate, expert opinions. Direct costs were calculated from payer’s perspective considering public prices and discounts. Annual cost per patient includes mean outpatient visits, diagnostic tests, medications, hospitalisations and impact of co-morbid diseases. Total burden was estimated considering mean annual number of resource utilization and corresponding patient number. RESULTS:Prevalence of asthma is 4.5%; consisting of controlled~ (51.5% ) and uncontrolled patients (48.5%). Hospitalisation rates were estimated 6% and 54%, respectively. Co-morbidities were included as follows: rhinitis 49%, sinusitis 33.3%, polyps 17.75%, reflux 34%, hypertension 6%, obesity 33%, aspirin sensitivity 11% and smoking 13.5%. Annual cost per uncontrolled patient was 3.601,97 TL, while it was 1.764,74 TL per controlled patient; presenting two-fold increase comparing two groups. Total annual direct cost was estimated 6.432.929.114 TL indicating burden-to-GNP ratio 0.4%. CONCLUSIONS:Annual cost for uncontrolled patients is higher than that of the controlled ones, signifying potential for improvements in asthma control and reduction in disease burden. Creation of national healthcare policies, particularly patient training, accurate treatment, smoking cessation would play a significant role in the management of asthma and contribute favourably to the economic burden. Keywords: asthma, control, economic burden EPS055 [Astım Allerji] Solunum yolu alerjilerinde intradermal deri testlerini yapmalı mıyız? Fuat Erel1, Nurhan Sarıoğlu1, Mehmet Köse1, Mücahide Gökçen1, Mustafa Kaymakçı2, Mehmet Arslan3 1 Balıkesir Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Balıkesir 2 Balıkesir Üniversitesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Balıkesir 3 Balıkesir Üniversitesi, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, Balıkesir GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı solunum yolu alerjilerinde intradermal testin önemini ve gerekliliğini vurgulamaktır. YÖNTEM:Ocak 2011-Aralık 2014 tarihleri arasında Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs hastalıkları Anabilim Dalına solunum yolu alerjisi nedeniyle başvuran erişkin 4223 hastaya prik test (epidermal test) yapılmış, 2419 hastada pozitif, 1804 hastada test negatif saptanmıştır. Prik test negatif saptanan, solunum yolu alerji olasılığı ve maruziyeti yüksek olduğu düşünülen 344 hastaya intradermal test yapılmıştır. Testler hastaların üst kol dış yüzeyine uygulanmış ve enjeksiyondan 15 dakika sonra değerlendirilmiştir. Negatif kontrolden 3 mm daha büyük reaksiyonlar pozitif kabul edilmiştir. İstatistiksel analizler SPSS 21 yazılımı kullanılarak yapılmıştır. Gruplar arasında fark bulunup bulunmadığına göre Ki-kare ya da Fisher testleri kullanılarak karşılaştırılmıştır. BULGULAR:Toplam 14 alerjen+negatif,pozitif kontrolle testler yapılmış ve sonuçlar tablo 1 de verilmiştir. İstenmeyen etki gözlenmemiştir. Polen alerjilerinde test pozitifliği düşük gözlenirken, akar ve mantar sporu alerjilerinde test duyarlılığının nispeten yüksek olduğu gözlenmiştir. Prick test negatif saptanan özellikle bronşial astımlı olgularda intradermal testle akar alerjisinin belirlenmesinin ek yarar sağladığı istatistiksel olarak gözlenmiştir (p=0.003) (Tablo 2) TARTIŞMA VE SONUÇ:Intradermal test prik test ile duyarlılık saptanamayan olgularda %4-34 oranında tanıda katkı sağlar (%4, %33, %34 in pollen, mite and mould sensitivity,respectively). IDT solunum yolu alerji tanısında yararlı ve güvenli bir testtir. Anahtar Kelimeler: intradermal deri testi, solunum yolu alerjisi, rinit, astım Should we do intradermal skin testings in respiratory allergy? Fuat Erel1, Nurhan Sarıoğlu1, Mehmet Köse1, Mücahide Gökçen1, Mustafa Kaymakçı2, Mehmet Arslan3 1 Department of Respiratory Medicine, Balıkesir University, Balıkesir, Turkey 2 Department of Otorhinolaryngology, Balıkesir University, Balıkesir, Turkey 3 Department of Public Health, Balıkesir University, Balıkesir, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study is to emphasize the importance and necessity of the intradermal test in respiratory allergies. METHOD:Four thousand two hundred twenty-three adult patients with respiratory allergy, who were attended to Deparment of Respiratory Medicine of Balıkesir University, Faculty of Medicine from January, 2011 to December, 2014 were applied prick test (epidermal test). Test results found positive 2419 patients, and negative 1804. Intradermal skin testing was performed only 344 prick test negative patients, and also with a history strongly suggestive of allergen sensitivity and relevant exposure. Intradermal test were placed on the outer surface of upper arm and evaluated 15 minutes after the intradermal injection. We used the criterion of 3 mm above the negative control as a threshold for a positivity. Statistical analysis was performed using SPSS 21 software. Differences between the groups were compared using the chi-square or Fisher tests. RESULTS:Tests with a total of 14 allergen + negative,positive contol were carried out and the results are given in Table 1. Adverse effects were not observed. While pollen allergy test positivity was observed low, house dust mite and fungal spore allergy were found high,relatively. To determine the mite allergy with intradermal test in prick test negative cases were provided statistically additional benefits, especially in asthma patients (p = 0.003) (Table 2) CONCLUSIONS:Intradermal testing can pick up %4-34 of additional sensitizations undetectable on skin prick test.(4%, 33 %, 34% in pollen, mite and fungal sensitivity,respectively) IDT is useful and safe allergy test in diagnosis for respiratory allergy. Keywords: intradermal skin testing, respiratory allergy, rhinitis, asthma ANTİJEN/TANI ANTİJEN AR (1) AR+BA(2) BA (3) TOPLAM BA (2+3) P POLEN 187 70 25 95 p>0.05 EV TOZU AKARI 207 97 40 137 p=0.003 MANTAR SPORU 193 76 33 109 p>0.05 TABLO:II AR: ALERJİK RİNİT BA: BRONŞİYAL ASTMA ANTIGEN/DIAGNOSIS ANTIGEN AR (1) AR+BA(2) BA (3) TOPLAM BA (2+3) p POLLEN 187 70 25 95 p>0.05 HOUSE DUST MITE 207 97 40 137 p=0.003 FUNGAL SPORE 76 33 109 p>0.05 193 TABLE:II AR: ALERGIC RHINITIS BA: BRONCHIAL ASTHMA İNTRADERMAL DERİ TEST SONUÇLARI ANTİJEN POLEN (282) POZİTİF 12 %4.3) EV TOZU AKARI (344) MANTAR SPORU (302) E.T. AĞAÇLAR 5 112 (%32.6) (%1.8) DER. P. 90 (%26.2) O.T. AĞAÇLAR 0 (% 0) DER. F. 57 (%16.6) ASPERGILLUS 48/269 (%17.8) YABANİ OTLAR 6 (% 2.1) A.SIRO 6/140 (%4) CLADOSPORIUM 7/224 (%3.1) ÇİMEN-TAHIL 5 (%1.8) T. PUTR. 11/155 (%7) PENICILLIUM10/267 (%3.7) 116 (%33.7) ALTENARIA 5/302 (%1.7) CANDIDA 92/253 (%36) NEGATİF 270 (%95.7) 232 (%67.4) 186 (%61.6) TABLO I E.T. AĞAÇLAR: ERKEN TOMURCUKLANAN O.T. AĞAÇLAR: TOMURCUKLANAN DER. P.:DERMATOPHAGOIDES PTERRONYSSINUS DER. F.: DERMATOPHAGOIDES FARINAE A.SIRO: ACARUS SIRO T. PUTR.:TYROPHAGUS PUTRESCENTIAE INTRADERMAL TEST RESULTS ANTIGEN POLLEN (282) POSITIVE 12 %4.3) HOUSE DUST MITE (344) TREE I 5 (%1.8) 112 (%32.6) FUNGAL SPORE (302) DER. P. 90 (%26.2) 116 (%33.7) ALTENARIA 5/302 (%1.7) TREE II 0 (% 0) DER. F. 57 (%16.6) ASPERGILLUS 48/269 (%17.8) WEED 6 (% 2.1) A.SIRO 6/140 (%4) CLADOSPORIUM 7/224 (%3.1) GRASSESCEREALS 5 (%1.8) T. PUTR. 11/155 (%7) PENICILLIUM10/267 (%3.7) CANDIDA 92/253 (%36) NEGATIVE 270 (%95.7) 232 (%67.4) 186 (%61.6) TABLE II TREE I: ALDER,HAZEL,POPLAR,ELM,WILLOW TREE II: BIRCH, BEECH, OAK, PLANE DER. P.:DERMATOPHAGOIDES PTERRONYSSINUS DER. F.: DERMATOPHAGOIDES FARINAE A.SIRO: ACARUS SIRO T. PUTR.:TYROPHAGUS PUTRESCENTIAE EPS056 [Astım Allerji] Sigara İçmiş Astımlı Olgularda İndükte Balgam Sitolojisi ve Solunum Fonksiyon Testleri ̇ Buket Çalişkaner Öztürk, Şermin Börekçi, Nail Yılmaz, Bilun Gemicioğlu İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Sigara içmiş astımlı hastalarda da indükte balgam eozinofil değerlerinin inhale steroid tedaviye yanıtın bir göstergesi olabileceği,balgam eozinofil değerlerinin inhale steroid tedaviden etkilenebileceği gibi, bu değişimin istatistiksel olarak anlamlı bir değerde olmadığını savunan çalışmalar da vardır. PMNL sayısı da üzerinde çalışılmış diğer bir parametredir. Bu çalışmada astım tanısı ile takip edilen sigara içimiş hastalarda indükte balgam eozinofil ve PMNL sayısı ile çeşitli parametreler arasındaki ilişki araştırılmıştır. YÖNTEM:Kasım 2013–Kasım 2014 tarihleri arasında astım tanısı ile takip edilen, en az 3 aydır inhale steroid kullandığı bilinen, son 1 ay içerisinde atak geçirmemiş, sigara içip en az 6 aydır bırakmış (5-20 paket-yıl arasında içmiş) olan ardışık 25 astım hastası çalışmaya alındı.Hastalara indükte balgam sitolojisi yapılıp, SFT ve akciğer volümleri ölçüldü; yaş, cinsiyet, balgam eozinofil ve PMNL sayıları,FEV1/FVC, FEV1,%FEV1,FVC, %FVC, RV,%RV ve RV/TLC değerleri kaydedildi. İndükte balgam eozinofil ve PMNL sayısı ile SFT parametreleri ve akciğer volümleri arasındaki ilişki araştırıldı. BULGULAR:25 olgunun; 17’si (%68) kadın, 8’i (%32) erkek, yaş ortalaması 49.7±13.6 idi. İndükte balgam eozinofil yüzde değerleri ile; FEV1 (r= +0.472; p=0.01) ve FVC (r= +0.502; p=0.01) arasında pozitif korelasyon, eozinofil sayısı ile PMNL sayısı arasında ise(r= - 0.696; p=0.001)negatif korelasyon saptandı (p<0.05).FEV1/FVC, %FEV1, %FVC, RV, %RV ve RV/TLC değerleri ile indükte balgam eozinofil yüzdesi arasında ilişki saptanmadı (p>0.05). İndükte balgam PMNL değeri ile FEV1, %FEV1 FVC, %FVC, RV, %RV ve RV/TLC değerleri arasında ilişki saptanmadı (p>0.05)(Tablo-1). TARTIŞMA VE SONUÇ:Stabil dönemde indükte balgam eozinofil düzeyleri ile FEV1 ve FVC arasında pozitif korelasyon bulunmasının, bu hastaların inhale steroid tedaviye yanıtlarının iyi olduğunun bir göstergesi olabileceği düşünüldü. Anahtar Kelimeler: indükte balgam eozinofilisi, FEV1, FVC, tedaviye yanıt Induced Sputum Cytology and Pulmonary Function Tests in Ex-smoker Patients with Asthma ̇ Buket Çalişkaner Öztürk, Şermin Börekçi, Nail Yılmaz, Bilun Gemicioğlu Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty Pulmonology Department, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:There ara some studies reporting that “the value of sputum eosinophils may be an indicator of response to inhaled steroids”.The sputum eosinophil count can be affected by inhaled steroid treatment,but some studies saying that this affect is not meaningful.PMNL is the other parameter which is studied. In this study,the relationship between induced sputum eosinophil-PMNL number and various paramaters are investigated in patients with asthma diagnosis. METHOD:25 asthma patients which observed with asthma diagnosis between November2013November2014,known that used inhaler steroid at least 3 months,have no attack in last month,exsmoker(used 5-20 packet-year)were included to this study.Induced sputum cytology,pulmonary function test and volums were made to all patients.Age,gender,induced sputum eosinophil and PMNL number, FEV1/FVC, FEV1, %FEV1 FVC, %FVC, RV, %RV ve RV/TLC values were recorded.The relationship between sputum eosinophil-PMNL number and pulmonary function test parameters-volumes were investigated. RESULTS:17 (68%) were female,8 (32%) were male,mean age was 49.7±13.6 of 25 patients.The positive correlation was established between induced sputum eosinophil percentage values and FEV1(r=+0.472; p=0.01) and FVC (r= +0.502; p= 0.01), the negative correlation was established between eosinophil count and the PMNL number (r= -0.696; p=0.001)(p<0.05).There was no correlation between FEV1/FVC, %FEV1, %FVC, RV, %RV and RV/TLC counts and induced sputum eosinophil percentage(p>0.05).Also there was no correlation between induced sputum PMNL number and FEV1, %FEV1 FVC, %FVC, RV, %RV ve RV/TLC counts(p>0.05)(Table). CONCLUSIONS:It was was thought to be that the presence of induced sputum eosinophil levels positively correlated with FEV1 and FVC,may be the indicator of good responds to therapy of inhaled steroids Keywords: induced sputum eosinophilia, FEV1, FVC, response to treatment İndükte balgam eozinofil değeri ile diğer parametreler arasındaki korelasyon PARAMETRE PEARSON KORELASYONU P* YAŞ -0,696 0,46 PMNL -0,696 0,00* FEV1 (ml) +0,472 0,00* FEV1% +0,342 0,09 FVC (ml) +0,502 0,01* FVC% +0,299 0,14 FEV1/FVC% +0,116 0,58 RV(ml) +0,213 0,50 RV% -0,284 0,37 RV/TLC% -0,354 0,36 *p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı The correlation between induced sputum eosinophilia count and the other parameters PARAMETERS PEARSON CORELATİON P* AGE -0.696 0,46 PMNL -0,696 0,00* FEV1(ml) +0,472 0,00* %FEV1 +0,342 0,09 FVC (ml) +0,502 0,01* 5FVC +0,299 0,14 FEV1/FVC +0,116 0,58 RV +0,213 0,50 %RV -0,284 0,37 RV/TLC -0,354 0,36 *p<0.05 statistically significant EPS057 [Astım Allerji] Sigara İçmiş Astımlı Olgularda İndükte Balgam Eozinofilisinin Solunum Fonksiyon Testleri Üzerine Etkisi Buket Çalışkaner Öztürk, Şermin Börekçi, Nail Yılmaz, Bilun Gemicioğlu İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Sigara içmiş astımlı hastalarda indükte balgam eozinofil değerlerinin solunum fonksiyon test parametreleri ile ilişkisini gösteren farklı sonuçlar içeren çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmada astım tanılı, stabil dönemdeki sigara içmiş hastalarda indükte balgam eozinofilisinin solunum fonksiyon test parametreleri ile ilişkisi araştırılmıştır YÖNTEM:Kasım 2013 –Kasım 2014 tarihleri arasında astım tanısı ile takip edilen, son 1 ay içerisinde atak geçirmemiş, sigara içmiş (5-20 paket-yıl içmiş ve en az altı aydır bırakmış) araştırmayı kabul eden ardışık 25 astım hastası çalışmaya alındı. Hastalardan indükte balgam sitolojisi gönderildi, solunum fonksiyon testi ve akciğer volümleri ölçüldü; yaş, cinsiyet, balgam eozinofil sayıları, FEV1/FVC, FEV1, % FEV1 FVC, % FVC, RV, % RV ve RV/TLC değerleri kaydedildi. İndükte balgam eozinofilisi bulunan (≥%3) hastalar ile bulunmayan hastaların değerleri karşılaştırıldı. BULGULAR:25 olgunun; 17’si (%68) kadın, 8’i (%32) erkek, yaş ortalaması 49.7±13.6 idi. İndükte balgam eozinofilisi saptanan 12 olgu ile saptanmayan 13 olgu karşılaştırıldı. Univariate analizde, eozinofili saptanan olguların FEV1 (p=0.00) ve FVC değerleri (p=0.00), saptanmayan olgulara kıyasla istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti. Eozinofili saptanmayan 13 olgunun 12 sin kadın idi (%92) ve eozinofili saptanan gruba göre istatististiksel olarak cinsiyet farkı anlamlı idi (p=0.00). Multivariate analizde de eozinofili saptanan grupta FEV1 (p=0.02) ve FVC ( p=0.01) değerleri ve erkek cinsiyet sayısı anlamlı oranda daha yüksek bulundu (p=0.00) (Tablo). TARTIŞMA VE SONUÇ:Stabil dönemde balgam eozinofilisi saptanan hastaların solunum fonksiyon testleri eozinofili saptanmayanlara göre daha iyidir. Astımlı sigara içmiş erkek hastalarda indükte balgam eozinofilisi kadınlara göre daha sık görülebilir Anahtar Kelimeler: balgam eozinofilisi, FEV1, FVC, cinsiyet Effects of induced sputum eosinophilia on pulmonary function tests in ex-smoker asthmatic patients Buket Çalışkaner Öztürk, Şermin Börekçi, Nail Yılmaz, Bilun Gemicioğlu Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty Pulmonology Department, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Studies with different results showing the relationship between pulmonary function test parameters and sputum eosinophilias in asthmatic patients are available. In this study, the relationship between the parameters of pulmonary function test and induced sputum eosinophilia was investigated in stable asthma patients. METHOD:: 25 asthma patients which observed with asthma diagnosis between November 2013-November 2014, ex-smoker (used 5-20 packet-year), have no attack in last month, accepted the study were included. Induced sputum cytology, pulmonary function test and volumes were done to all patients. Age,gender,induced sputum eosinophil and PMNL number, FEV1/FVC, FEV1, %FEV1 FVC, %FVC, RV, %RV and RV/TLC values were recorded. The eosinophilia positive (≥3%) patients and patients without eosinophilia were compared according to these parameters. RESULTS:17 (68%) were female, 8 (32%) were male, mean age was 49.7±13.6 of 25 patients. The two groups;12 cases have eosinophilia in the induced sputum and 13 not have eosinophilia were compared (Table 1). In the univariate analysis, FEV1(p=0.00) and FVC (p=0.00) values of the patients with eosinophilia were statistically significant higher than the patients without the eosinophilia. 12 of 13 cases without eosinophilia was female (%92) and there was statistically significant difference on gender (p=0.00). In the multivariate analysis; FEV1 (p=0.02), FEV1 (p=0.01) values and male gender (p=0.00) were statistically significantly higher in the eosinophilia group. CONCLUSIONS:In the stable period, the pulmonary function test parameters of asthma patients with eosinophilia in induced sputum are better than the patients without eosinofilia.Also induced sputum eosinophilia more frequently seen in male asthma patients than women. Keywords: induced sputum eosinophilia, FEV1, FVC, gender İndükte balgam eozinofilisi olan ve olmayan grupların karşılaştırılması Parametre Eozinofli VAR ( n=12) Eozinofili YOK ( n=13) P* Yaş 52,1±4,2 47,4±13,1 0,720 Cinsiyet ( Erkek/Kadın) 7/5 1/12 0,00* FEV1(ml) 2605,0±1269,9 1655±632,5 0,00* FEV1% 84,5±25,0 0,28 FVC(ml) 3622,5±1423,3 2486,3±648,7 0,00* FVC% 98,0±21,8 85,9±17,0 0,13 FEV1/FVC% 69,9±13,0 66,0±12,5 0,80 RV (ml) 2900,0±141,4 2482,0±567,7 0,08 RV% 130,0±7,0 163,1±39,4 0,20 RV/TLC % 126,5±30,4 136,1±32,9 0,92 *p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı 67,0±18,7 Comparison of asthma patients with induced sputum eosinophilia or without Parameters Eosinophilia(+) Eosinophilia(+) P* (n=12) (n=12) Age 52,1±4,2 Gender ( Male/Female) 7/5 47,4±13,1 0,72 1/12 0,00* FEV1 (ml) 2605,0±1269,9 1655±632,5 0,00* %FEV1 84,5±25,0 0,28 FVC (ml) 3622,5±1423,3 2486,3±648,7 0,00* %FVC 98,0±21,8 85,9±17,0 0,13 FEV1/FVC 69,9±13,0 66,0±12,5 0,80 RV 2900,0±141,4 2482,0±567,7 0,08 %RV 130,0±7,0 163,1±39,4 0,20 RV/TLC 126,5±30,4 136,1±32,9 0,92 *p<0.05 statistically significant 67,0±18,7 EPS058 [Astım Allerji] Astım ile İlgili YouTube™ Videoları Şeyma Özden1, Merve Tarhan1, Levent Dalar2 1 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2 İstanbul Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü GİRİŞ VE AMAÇ:Aylık bir milyardan fazla ziyaretçisiyle YouTube™ internetin en fazla ziyaret edilen sitelerinden biridir ve internette sağlıkla ilgili bilgilerin giderek artmasına katkıda bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, astım hakkında sık izlenilen YouTube™ videolarında aktarılan bilginin içeriğini ve kaynağını analiz etmekti. YÖNTEM:YouTube™ aramaları 25 anahtar kelime kullanılarak 15 Aralık 2014 tarihinde gerçekleştirildi. Her bir anahtar kelime için 25 video analiz edildi. Videonun adı, kaynağı, süresi, görüntülenme sayısı, beğenilme ve beğenilmeme sayıları, yüklediğinden beri geçen gün sayısı ve ana tema kayıt edildi. Yükleme kaynağı hekim ya da hastane, tıbbi web sitesi ya da TV kanalı, ticari ya da sivil site olarak kategorize edildi. İstatistiksel analiz sıklık ki-kare ve Kruskal-Wallis testleri kullanılarak gerçekleştirildi. BULGULAR:258 video analiz edildi. Videoların %29,5’i bitkisel ürünler ya da tedavi ile ilgiliydi. Yarısı doktor ya da hastane tarafından oluşturulmuştu. Görüntüleme ve beğenilme sayısı doktor ya da hastane tarafından oluşturulan videolarda anlamlı derecede düşüktü (p<0,01). TARTIŞMA VE SONUÇ:YouTube™ doktorluk ve diğer uzmanlık dallarında pulmonologların ve halkın, göğüs hastalıklarıyla ilgili katkılarını paylaşması ve abone kazanması için değerli bir kaynaktır. Ancak erişim zorlukları ve kanıta dayalı verilerin belirlenmesi bir sorun olarak devam etmektedir. Gelecekteki araştırmalar videolardaki bilgilerin doğruluğunun analizine odaklanmalıdır. Anahtar Kelimeler: astım, sosyal medya, pulmonoloji, YouTube YouTube ™ Videos Related To Asthma Şeyma Özden1, Merve Tarhan1, Levent Dalar2 1 Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital 2 Istanbul Bilim University, School of Medicine, Department of Pulmonology Medicine INTRODUCTION - OBJECTIVE:With a monthly total of more than one billion visitors, YouTube™ is one of the Internet’s most visited websites and contributes to the growing amount of health-related information on the Internet. The purpose of this study was to analyze source and content of information conveyed in frequently viewed YouTube™videos about asthma. METHOD:A YouTube™ search was performed on December 15, 2014, using the 25 keywords. 25 videos were analysed for each keyword. Characteristics such as name of video, theme were recorded. The upload source was categorised as physician or hospital, medical website or TV channel, commercial website or civilian. Statistical analysis was performed using frequencies, chi-square and Kruskall-Wallis tests. RESULTS:258 videos were analysed. The videos of 29,5% were related to herbal products or herbal treatment. Half were created by physician or hospital.The number of views and the number of likes were both significantly lower in the videos which created by physician or hospital (p<0,01). CONCLUSIONS:YouTube™ is valuable resource for pulmologists, physician in other specialties, and the general public to share their pulmonology related content and gain subscribers. However, challenges of accessing and determining evidence-based data remain an issue. Future research should focus on analyzing the accuracy of the information in the videos. Keywords: asthma, social media, pulmonology, YouTube EPS059 [Astım Allerji] Astım, KOAH ve allerjik rinit tanılı hastaların sigara içme ve sigara bırakmaya yönelik algı ve tutumları Zeynep Celebi Sozener1, Fatma Çiftçi2, Sadan Soyyiğit1, Ömür Aydın1, Elif Şen2, Dilşad Mungan1, Gülfem Elif Çelik1 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD, Allerji ve Klinik İmmunoloji BD 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD GİRİŞ VE AMAÇ:KOAH ve astımlı bireylerde sigara içme oranları küçümsenmeyecek düzeylerdedir. Allerjik rinit ile ilgili ise bu konuda yapılmış bir çalışma yoktur. Amacımız astım, KOAH ve allerjik rinit hastalarının sigara kullanım, bağımlılık ve bırakma motivasyonlarını sağlıklı kontrollerle karşılaştırarak tartışmaktır. YÖNTEM:Çalışmaya, Allerji veya Göğüs hastalıkları polikliniklerine 2012-2014 yılları arasında astım, allerjik rinit veya KOAH tanısıyla başvuran hastalar alındı. Hastalara demografik özelliklerini, sigara kullanım durumlarını, çevresel maruziyeti, nikotin bağımlılıklarını ve sigarayı bırakma istekliliklerini sorgulayan bir anket uygulandı. BULGULAR:Araştırmaya 249 astım, 252 rinit, 188 KOAH ve 248 de sağlıklı olmak üzere toplam 937 (517 K, 420 E ) hasta dahil edildi. Hastalar sigara alışkanlıklarına göre değerlendirildiğinde; sigara içmeyen, bırakmış olan ve devam edenlerin oranları sırasıyla: astımlılarda %65, %24, %11, KOAH’lılarda %13, %61, %26, rinitlilerde, %57, %22, %21 ve sağlıklılarda ise % 52, %13, %35 idi. Tüm hastaların %63,1’inin çoçukken evebeynleri sigara içmekteydi. Çevredeki insanlar KOAH ve astım tanısı olan özellikle hiç sigara içmemiş ya da bırakmış kişilerin yanında sigara içmemeye daha fazla özen gösterirken; sağlıklı veya allerjik rinitlilerin yanında belirgin olarak daha az dikkat ettikleri saptandı (p< 0,005). Sigara içen hastalarda hastalığını öğrendikten sonra bırakmayı deneme oranı ise en yüksek astımlılarda (%82,5), sonra KOAH (%53,5) ve en az da rinitlilerde (%36) saptandı (p=0,01). TARTIŞMA VE SONUÇ:Bu araştırmanın sonuçları allerjik rinitli hastaların astım ve KOAH’lılara göre sigarayı bırakma konusunda daha az motive olduğunu göstermiştir. Yanısıra sigara içmiş astım ve KOAH’lı hastaların ebeveynlerinin çocukluk döneminde sigara içtikleri anlaşılmaktadır. Allerjik rinitli hastalara sigaraya yönelik bilgilendirme yapılması ve sigara maruziyeti konusunda toplumun farkındalığının artırılması gerekli görünmektedir. Anahtar Kelimeler: astım, koah, rinit, sigara, motivasyon, bağımlılık Perceptions and attitudes of the Asthma, COPD and allergic rhinitis patients towards smoking and smoking cessation Zeynep Celebi Sozener1, Fatma Çiftçi2, Sadan Soyyiğit1, Ömür Aydın1, Elif Şen2, Dilşad Mungan1, Gülfem Elif Çelik1 1 Ankara University School of Medicine Department of Chest Diseases Subdivision of Allergy and Immunology 2 Ankara University School of Medicine Department of Chest Diseases INTRODUCTION - OBJECTIVE:Smoking rates are high in COPD and asthma patients. However, there is no study on this subject in allergic rhinitis patients. Our aim is to discuss the cigarette use, dependence and motivation to quit smoking in the asthma, COPD and allergic rhinitis patients in comparison with healthy population. METHOD:Asthma, allergic rhinitis and COPD patients who admitted to our Allergy or Chest diseases policlinics involved to the study. A questionnaire was administered about demographics, smoking status, environmental exposure, nicotine dependence and their willingness to quit. RESULTS:249 asthma, 252 rhinitis, 188 COPD and 248 healthy controls were enrolled to the study. Never smoked, quitted smoking and active smokers ratio in asthma group was 65%,24%,and 11%, in COPD group was 13%, 61%, and 26%; in rhinitis group was, 57%,22%,and 21% and in healty control group was 52%,13%, and 35%, respectively. During childhood, 63.1% of the all patients’ parents were smokers. The people living with them showed extra care not to smoke, especially when they were together with COPD and asthma patients who had never smoked or quitted smoking. Following diagnosis, effort rates to quit smoking were the highest in asthma and followed by COPD and rhinitis groups. CONCLUSIONS:The results of this research showed that allergic rhinitis patients were less motivated to quit smoking. Additionally, asthma and COPD patients who smoked, had active smoker parents during their childhood. It seems necessary to inform allergic rhinitis patients on the health effects of smoking and to increase the awareness of the community about smoking exposure. Keywords: asthma, COPD, rhinitis, smoking, motivation, dependence Çalışma gruplarının demografik özellikleri Demographic specialities %45,5 oranında çevredeki insanlar hastaların yanında içmemeye özen gösteriyordu. 45,5% of the surronding people care not to smoke beside the patients %63,2 si yanında sigara içilmemesi konusunda uyarıyordu. 63,2 % of the patients warn people for not to smoke beside them çalışma gruplarının sigara tutumları Smoking behaviours of the study groups Hastalığını öğrendikten sonra sigarayı bırakmayı deneme oranları The ratio of trying to quit smoking after diagnosed Sigarayı bırakmayı isteme oranları: The ratio of willing to quit smoking EPS060 [Astım Allerji] Serum 25-hidroksi vitamin D’nin astım kontrolü üzerine etkisi Sema Demiṙ 1, Filiz Sadi Aykan2, Gülçin Sarı3 1 Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi,Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara 2 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Ankara 3 Sincan Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Astım prevelansı artışında Vitamin D eksikliğinin katkısı olduğu düşünülmektedir. Vitamin D, önemli bir immunomodülatördür. Çalışmamızın amacı, bize başvuran hastalarda, astım hastalığının kontrolünde vitamin D ‘nin katkısını araştırmaktır. YÖNTEM:Çalışmamızda, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma ve Sincan Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Polikliniğine, 2013 yılında, haziran – aralık ayları boyunca başvuran astımlı hastalar, retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalarda yaş, cinsiyet, öğrenim durumu, meslek, sigara kullanımı, kullandığı inhalerler, hastalık süresi, aile öyküsü, semptomlar ve son 1 yıldaki atak sıklığı; solunum fonksiyon testi, serum 25-hidroksi vitamin D düzeyi ve ‘astım kontrol testi’ anketlerine bakıldı. Çalışmaya, Astım tanısı olan, en az 3 ay astım tedavisi almış, hastalar alındı. Vitamin D tedavisi alan, paratiroid hastalığı ve ek komorbiditesi olanlar çalışmaya alınmadı. BULGULAR:Çalışmamızdaki, astımlı hastaların %84.6’ında D vitamini eksikliği mevcuttu. D vitamini eksikliği olan (<20 ng/ml) grupta, FEV1 ve FVC değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı azalmalar izlendi.D vitamini düzeyi ile AKT düzeyi ve son 1 yılda geçirilen atak sayısı arasında ilişki saptanmadı. Atak geçiren hastaların tümünde D vitamini eksikliği mevcuttu ancak bu durum istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p:0,16). TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda, vitamin D eksikliğinin astımlı hastalardaki beraberliği belirgindir; solunum fonksiyon parametrelerinden FEV1 ve FVC üzerine anlamlı etkisi vardır. Ancak atak sayısı ve AKT ile ilişkisi saptanmamıştır. Prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: astım, D vitamini, AKT, alevlenme Effect of serum 25-hydroxy vitamin D on asthma control Sema Demiṙ 1, Filiz Sadi Aykan2, Gülçin Sarı3 1 Turgut Ozal University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Ankara 2 Ankara Numune Training and Research Hospital, Department of Chest Diseases, Ankara 3 Sincan State Hospital, Department of Chest Diseases, Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:The increase in asthma prevalence is thought to have contributed with vitamin D deficiency. Vitamin D is important immunomodulators. The purpose of our study, patients admitted to us, under the control of asthma vitamin D is to investigate the contribution. METHOD:In our study, asthmatic patients that admitted Ankara Numune Training and Research and Sincan State Hospital Outpatient Clinic of Chest Diseases during June –December 2013 were evaluated retrospectively. Parameters: Patient's age, gender, education level, occupation, smoking, using inhalation, duration of disease, family history, symptoms and frequency of attacks in the last one year; pulmonary function tests, serum 25-hydroxy vitamin D levels and 'asthma control test'. In our study, asthmatic patients who have been treated for at least 3 months enrolled. Patients that have been Vitamin D therapy, parathyroid disease and additional comorbidity were excluded from the study. RESULTS:Our study, asthma with vitamin D deficiency was present in 84.6% of patients. FEV1 and FVC were found statistically significant reductions in vitamin D deficiency group(<20 ng / ml). Between vitamin D levels with ACT and the number of attacks in the last one year were no correlation. All of the patients that have attacks were present vitamin D deficiency but was not statistically significant (p = 0.16). CONCLUSIONS:In our study, it is evident the relationship of vitamin D deficiency in patients with asthma; There was a significant effect on FEV1 and FVC. However, no relationship with number of attacks and ACT. There is a need prospective studies. Keywords: asthma, D vitamin, ACT, attack Vitamin D Düzeyi ile spirometrik değerler ve AKT ilişkisi D vitamini düzeyi parametre ≥ 20 < 20 Yaş 50±17 44±12 0,2 FEV1 93±11 81±22 0,01 FVC 91±23 77±18 0,03 FEF2575 90±41 80±35 0,4 PEF 80±12 76±24 0,5 AKT puanı 19±3 19±4 P değeri 0,8 FEV1:forced expiratory volume-1 FVC:forced vital capacity FEF2575: forced expiratory flow25-75 PEF:peak expiratory flow AKT: Astım Kontrol testi Spirometric values and ACT relationship with Vitamin D Levels D vitamin level parameter ≥ 20 <20 p value age 50±17 44±12 0,2 FEV1 93±11 81±22 0,01 FVC 91±23 77±18 0,03 FEF2575 90±41 80±35 0,4 PEF 80±12 76±24 0,5 ACT level 19±3 19±4 0,8 FEV1:forced expiratory volume-1 FVC:forced vital capacity FEF2575: forced expiratory flow25-75 PEF:peak expiratory flow ACT: asthma control test Vitamin D Düzeyi ve AKT, yıllık atak sayısı ilişkisi Parametre D vitamini düzeyi P değeri AKT ≥20 <20 10,6±6,3 11,8±9,7 0,58 Atak 10,3±3,7 Var (10 hasta) 11,7±8,3 Yok (55 hasta) 0,3 AKT:Astım kontrol testi Vitamin D deficiency with ACT and number of attacks in last one year correlation parameter D vitamin level p value ACT ≥20 <20 10,6±6,3 11,8±9,7 Attack 10,3±3,7 yes (n:10) 11,7±8,3 no (n:55) ACT:Asthma control test 0,58 0,3 EPS061 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları] Silikozis Tanılı Olguda Tüberküloz Plörezi Feride Marım, Göksel Altınışık, Binnaz Fatma Evyapan Pamukkale Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Ana Bilim Dalı, Denizli Silikozis, en sık görülen ve önlenebilen pnömokonyozların başındadır. Bu hastalarda tüberküloz riski artmaktadır ve prognoz olumsuz etkilenmektedir. Olgumuz 73 yaşında, kronik silikozis nedeniyle takipli erkek hasta. Motor dökümcülüğü ve abraziv temizleme işinden emekliydi. Bir yıldır koroner arter by-pass operasyonu sonrası plevral efüzyon gelişmesi nedeniyle diüretik kullanıyordu.Nefes darlığı ve öksürük şikayetiyle başvuran hastanın radyolojik incelemesinde sol hemitoraksta masif plevral efüzyon saptanarak tanısal torasentez yapıldı. Lenfosit hakimiyetli (%78) eksuda vasıflı sıvıya yönelik kapalı plevra biyopsisi yapıldı. Patolojisi ‘nekrotizan kronik granülomatöz iltihap‘ olarak raporlanan, plevral sıvı Adenozin Deaminaz (ADA) düzeyi yüksek bulunan hastaya tüberküloz plörezi tanısıyla İzoniyazid (H), Rifampisin (R), Pirazinamid (P) ve Etambutol (E) içeren dörtlü tüberküloz tedavisi ayaktan başlandı. Plevral sıvıda asidorezistan basil (ARB), direkt bakıda negatifken, kültürde üredi. Tedavinin üçüncü haftasında, bulantı, kusma, yaygın deri döküntüleri nedeniyle bir haftadır tüberküloz ilaçları kesilmiş olarak yeniden başvurdu. Tedaviye devam edilebilmesi ve allerjen ilacın belirlenmesi için hasta yatırıldı. Laboratuvar tetkikleri anemi dışında normaldi. İlk gün H, ikinci gün HE, üçüncü gün HPE verildi, yan etki görülmedi. Dördüncü gün R kapsül eklenmesi sonrası kaşıntı ve bulantı şikayeti gelişti. R solüsyonuyla kademeli doz arttırımı uygulanarak hastaya R desensitizasyonu yapıldı. R kapsül formuna geçildiğinde, kaşıntı ve bulantı şikayetleri yineledi. R tedavisi solüsyon şeklinde devam edildi ve ek tedavi verilmeksizin hastada allerji ve diğer yan etkiler görülmedi. Tedavinin üçüncü ayında kolesistit ve o sırada akciğere mide içeriği aspirasyonu gelişmesi nedeniyle dış merkezde kaybedildiği öğrenildi. Silikozisli hastalarda plevral sıvı görüldüğünde, tüberküloz plörezinin araştırılması ve tedavisinde ilaç duyarlılığı geliştiğinde Rifampisinin kapsül formunun sorumlu olabileceği düşünülerek solüsyonla tedavi denenmesi önerilir. Anahtar Kelimeler: ilaç allerjisi, kapalı plevra biyopsisi, silikozis, tüberküloz plörezi Pleural Tuberculosis in Silicosis case Feride Marım, Göksel Altınışık, Binnaz Fatma Evyapan Pamukkale University, Department of Pulmonary Diseases and Tuberculosis, Denizli, Turkey Silicosis, is the most common and preventable pneumoconiosis.Risk of tuberculosis increases in these patients and prognosisis adversely affected. A 73 years old male, with diagnosis chronic silicosis.Retired from engine foundry and abrasive cleaning business.He uses diuretics since a year because of pleural effusion after CABG.Main complaints were dyspnea and cough.Massive left-sided pleural effusion was detected.After diagnostic thoracentesis, closed pleural biopsy was performed for exudative, lymphocyte predominant(78%) fluid.Pathology was revealed 'necrotizing chronic granulomatous inflammation', pleural fluid adenosinedeaminase(ADA) level was high.Tuberculosis treatment including Isoniazid(H), Rifampicin(R), Pyrazinamide(P) and Ethambutol(E) was started.Acid-fast bacilli(AFB) culture was positive even smear was negative.In the third week of treatment, patient was admitted after treatment discontuniation for one week due to nausea, vomiting, extensive skin rash.Determination of drug allergy and desensitisation was planned after hospitalization.Laboratory tests were normal except for anemia.Drugs were given as first day H, second day HE, third day HPE.No side effect was occurred except itching and nausea after the addition of R capsules.R desensitization was performed with solution of R, by applying gradual dose escalation.With capsule form of R, itching and nausea relapsed.R treatment was continued in the form of solution, allergy and other side effects were not observed since the third month of treatment, when the patient died in a other center due to cholecystitis and pulmonary aspiration of gastric contents. When pleural effusion was seen in silicosis patients, pleural tuberculosis should be investigated and if R capsule form was responsible from the drug sensitivity, treatment with R solution might be an alternative. Keywords: closed pleural biopsy, drug allergy, pleural tuberculosis, silicosis Şekil 1: Akciğer grafisi Figure 1: Chest X-ray Bilateral bronkovasküler yapılarda belirginleşme, sol alt zonda havalanma azlığı ve solda plevral efüzyon Bilateral evident bronchovascular structures, lack of ventilation in the left lower lobe and left-sided pleural effusion Şekil 2: Toraks BT Figure 2: Thorax CT Mediastende yumurta kabuğu kalsifikasyonu gösteren lenf bezleri, pulmoner ödem bulguları; sol hemitoraksta volüm kaybı, plevral efüzyon ve pasif atelektazi alanları Lymph nodes in the mediastinum showing the eggshell calcification, pulmonary edema findings; volume loss of left hemithorax, pleural effusion and passive atelectasis areas Tablo 1: Alerjen ilaç tespiti ve desensitizasyon şeması Table 1: Allergen drug detection and desensitization scheme AH: Antihistaminik, H: İzoniyazid, E: Etambutol, R: Rifampisin P: Pirizinamid, süsp:süspansiyon, kaps: kapsül * İlaçlar standart dozlarda verilmiştir. AH: Antihistamines, H: Isoniazid, E: Ethambutol, R: Rifampicin, P: Pyrazinamide, susp: suspension, kaps: capsule * Drugs are given in the standard dose. EPS062 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları] Metal Döküm İşçilerinde Hava yolu Yanıtları Ayşe Coşkun Beyan, Arif Hikmet Çımrın Dokuz Eylül Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İzmir Metal döküm işlemleri esnasında katı, sıvı ve gaz fazında atıklar ortaya çıkar. Çalışma ortamında değişik zamanlarda farklı konsantrasyonlarda bulunan bu karışıma maruziyet solunumsal yolu hastalıklarına yol açabilmektedir. En bilinenleri astım ya da astım benzeri sendromdur. Dokuz Eylül Üniversitesi İş ve Meslek Hastalıkları polikliniğinde değerlendirdiğimiz döküm işçilerinde saptadığımız hava yolu yanıtlarını sunmayı amaçladık. Yedi erkek demir/çelik döküm işçisi değerlendirildi. Yaş ortalamaları 29,7(28-44) yıl idi. 6 (%85) olgunun sigara öyküsü vardı, sektörde ortalama çalışma süresi 402(24-108)ay idi. Başvuruda en sık yakınmalar nefes darlığı(%100), öksürük(%85) ve hırıltılı solunum(%85) idi. Olguların tümünde yakınmaların iş yerinde özellikle öğle saatlerinden itibaren şiddetlendiği, tatil dönemlerinde azaldığı görüldü. Yakınmaların ortaya çıkana kadar geçen latent periyod 9,7(1-24)ay idi. Fizik muayene bulgularında en sık yaygın ekspiratuar ronküs(%85) saptandı. Tüm olguların radyolojik değerlendirmeleri olağan idi. Olgulardan 5 (%71) tanesi İKS + SABA tedavisi kullanmakta idi. Yapılan fonksiyonel değerlendirmede; yüzde beklenen ortalama FEV1: 2,86lt(2,16-4,32), FVC:3,64lt(2,72-5,02) idi. 6 (%85) olguya metakolin bronş provakasyon testi yapıldı, 2 olguda (%28) negatif, 4 olguda (%58) pozitif olarak saptandı. Günlük PEF değişkenliği çalışma döneminde ortalama %31(18-48), istirahat döneminde %13(324) idi. Çalışma ve istirahat dönemlerine ait PEF değerlerinin ortalamaları arasındaki fark 50 ml(25-140) idi. 4 olguya(%58)mesleksel astım, 3 olguya (%42) işin şiddetlendirdiği astım tanıları konuldu. Yapılan değerlendirmede döküm dumanı maruziyetinin hava yolu akımında değişken kısıtlayıcı etkileri olduğu ve olgular arasında farklı havayolu yanıtlarına yol açabildiği görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Mesleksel astım, döküm, PEF izlemi Airway Responses of Metal Smelting Workers Ayşe Coşkun Beyan, Arif Hikmet Çımrın Department of Pulmonary Medicine, Dokuz Eylul University, izmir, Turkey During the metal smelting process, solid, liquid or gas trashes can be released. Exposure in workplace to this materials with different concentrations at daytime can lead respiratory tract disease. The most common diseases are asthma or asthma-like syndrome. We aimed to present different airway responses in metal smelter workers who examined in Dokuz Eylul University Occupational Medicine Clinic. Seven men of iron / steel smelting workers were evaluated. The mean age was 29.7 (28-44) years. Six (85%) patients were smoker and the average working time in this work was 402 (24-108) months. The most common symptoms were dyspnea (100%), cough (85%) and wheezing (85%). In all cases, symptoms were aggrevated since noon in the workplaces. The latent period before the appearance of symptoms was 9.7 (1-24) months. The common finding was rhonchi (85%) on phsical examination. Radiological assessments were normal in all cases. In functional assessment; mean FEV1: 2,86lt (2.16-4.32), FVC: 3,64lt (2.72- 5.02).Methacholine bronchial provocation test was performed in six of the cases (85%) and positive in 4(58%) cases. Mean daily PEF variability during working period was 31% (18-48) and holiday time was 13% (3-24) respectively. The gap between the mean of PEF at the work and holiday time was 50 ml (25-140). Four cases were diagnosed as (58%) occupational asthma and three were (42%) work aggravated asthma. As a result, there are variable airflow restrictive effects of smelting dust exposure and this may lead to different airway responses among the workers Keywords: Occupational asthma, smelting, PEF monitoring EPS063 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları] Tekstil İşçisinde İşle Alevlenen Astım Peri Arbak, Fatih Alaşan, Yağmur Bahar Düzce Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Düzce Giriş: Tekstil işçilerinde yapılan çalışmalar astımdan kronik havayolları tıkayıcı hastalıklarına uzanan solunum sorunlarını göstermiştir. OLGU: Yirmi altı yaşındaki kadın hasta 1.5 ay önce iş yerindeyken aniden gelen nefes darlığı, göğsünde sıkışma ve bayılma şikayetleriyle Acil servise götürülmüş. Kendisine astımının olduğu ve işi bırakması söylenmiş. Yedi yıldır tekstil atölyesine girmekle başlayan kuru öksürük evde rahatlıyormuş. Hapşırma, konjonktivit 7 yıldır varmış, ellerde sabun tuttuğu yerlerde çatlama varmış. Sigara kullanmıyormuş. Fizik muayenesi normaldi. Solunum fonksiyon testleri normaldi. İş döneminde yapılan bronş provokasyon testinde 2 mg metakolinle FEV1’de %20’den fazla düşme, 3 haftalık dinlenme süresinden sonra yapılan testte 4 mg ile provokasyon saptandı. Her iki provokasyon testinde de astımla uyumlu olan sonuçlar, mesleki astım yerine meslekle alevlenen astımı düşündürdü. Hastanın cilt prick testleri negatif idi. Hasta işten ayrıldı. Lise mezunu, 7 yıldır tekstil fabrikasında çalışmaya başlamış, Sürekli kot kumaşını sabunla çizme işlemi yapıyor. Bu sırada ortama kumaş tozu ile sabun tozu ve yerlerin süpürülmesinden çıkan tozlar yayılıyormuş (Resim 1, 2). İşe başladıktan sonraki ilk yılında gözlerde kızarma, ellerde çatlama ve hapşırma başlamış. O dönem gözyaşı kanallarının tıkandığı söylenmiş. Bir yıl sonra kuru öksürük başlamış ve işteyken olup, evde rahatlıyormuş, nefes darlığı eş zamanlı başlamış son 1.5 aydır baygınlık yapıyormuş. Sonuç: Tekstil üretiminde ortaya çıkan tozlar, iç ortam kirliliğine yol açan diğer toz ve dumanlar meslekle alevlenen astıma yol açmaktadır. İşyeri ortamının işçi sağlığına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Tekstil, astım Work Aggravated Asthma In A Textile Worker Peri Arbak, Fatih Alaşan, Yağmur Bahar Department of Chest Disease, Duzce University, Düzce, Turkey INTRODUCTION: Studies on textile workers showed a spectrum of diseases including asthma and chronic obstructive lung diseases. CASE: Twenty six year old female textile worker was administered to the emergency service by dyspnea, chest tightness and syncope one and half months ago. She was told to have asthma and to quit working. She had cough during working in textile factory for 7 years and cough was relieved when away from work. She had sneezing, conjonctivitis and contact dermatitis related to the hard soap used for textile. She had never smoked. Physical examination and pulmonary function tests were normal. During working period bronchial methacholine provocation was positive with 2 mg/ml, and after 3 week work away period provocation was positive with 4 mg/ml. Although the result was not compatible with occupational asthma, work aggravated asthma was thought to be the case. Skin prick tests were negative. She left her job. She was graduated from high school. She was working in a textile factory for 7 years. She was drawing denims with hard soap. There was a mixture of denim, soap and floor dusts in the working place (Picture 1, 2). Eye redness, contact dermatitis and sneezing were seen one year after the beginning of work. One year later cough during working and dyspnea were added. Dusts related textile working and the other dusts and fumes in work place cause to work aggravated asthma. Work place should be modified for workers health. Keywords: Textile, asthma Tekstil fabrikası Textile factory Denim production in factory Tekstil fabrikası Textile factory Tekstil fabrikasında kot üretimi Denim production in factory EPS064 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları] Silikosarkoidoz vakası Sulaiman Bako, Buket Çalışkaner Öztürk, Ersan Atahan, Serdar Erturan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul Diş teknisyenliği yapan genç bir hastada solunumsal bir yakınması olmamasına rağmen kolon Ca nedeniyle tetkik edilirken PA-grafide parenkimde diffüz milier tutulum görülmesi üzerine araştırılması amaçlanmıştır. 22 yaşında E,4 yıldır diş teknisyenliği yapıyor.3p/yıl sigara(+),solunumsal yakınması yok.Sigmoid kolon Ca nedeniyle tetkik edilirken akciğer grafisinde diffüz milier patern saptanması üzerine(Resim-1)çekilen ToraksBT:Bilateral üst alanlarda daha belirgin milimetrik diffüz nodüler opasiteler,mediastende paratrakeal,hiler ve subkarinal 2 cm LAP saptandı(Resim-2).SFT:FEV1:1630 %40,FVC:2550 %51,Oran:%64,DLCO:27.2 %80.PET-CT: Bilateral mediastinal lenfatik istasyonlarda artmış FDG tutulumu gösteren multipl LAP (suv:9) ve parenkimde üst zonlarda minimal hipermetabolizma gösteren mikronodüler lezyonlar(TB?Sarkoidoz?Silikoz?)Bronkoskopide alınan BAL sitolojisinde %23lenfosit,%75makrofaj,%2PNL saptandı.ARB(-)kültürlerde üreme olmadı.Bronş mukoza biyopsi non spesifik kr. bronşit.Tolere edememesi nedeniyle TBB yapılmadı.Hemogram ve biyokimyası normal.ESR:35 mm/saat,ACE:70(8-52),PPD:8 mm,2 skar.Hastaya mediastinoskopi yapıldı.Patolojide nekroz içermeyen granülom formasyonu ve asteroid benzeri yapılar izlendi.Hasta silikosarkoidoz olarak kabul edilerek takibe alındı. Sarkoidoz ve silikoz akciğerin granülomatöz hastalıklarındandır.Sarkoidoz en çok akciğer ve lenfatik sistemi tutmakla beraber sistemik bir hastalık iken, silikozis mesleki maruziyet sonucu akciğerde ve mediastinal lenf bezlerinde birikim gösteren silika partiküllerine bağlı akciğer hastalığıdır.Her iki durumda akut ve kronik seyir gösterebilmekte ve restriktif solunum kısıtlanmasına neden olabilmektedir.Sarkoidoz havayolları tutulumu ile obstruktik kısıtlanma da yapabilmektedir.PET her iki hastalıkta da malign düzeylere varan tutulum gösterebilmekle beraber daha çok ılımlı hipermetabolik reaksiyon izlenmektedir.Serum ACE düzeyi akciğer parenkim tutulumu olduğu için her iki hastalıkta da artabilmektedir.Sarkoidozda PPD çoğunluka anerjiktir.Bu hastada olduğu gibi bazı hastalarda yapılan tüm tetkiklere rağmen kesin ayrıma gidilemeyebilir,histopatolojik tanı gerekebilir. Kaynaklar: 1.Quero A, Urrutia C, Martínez C, Rego G.[Silicosis and sarcoid pulmonary granulomas, silicosarcoidosis?].Med Clin (Barc). 2002 Jan 26;118(2):79. 2.Sarkoidoz - Türk Toraks Derneği. file.toraks.org.tr/.../1502/VCRMU18RZCX6ITO.ppt Anahtar Kelimeler: silikoz, sarkoidoz, silikosarkoidoz A case report- Silicosarcoidosis Sulaiman Bako, Buket Çalışkaner Öztürk, Ersan Atahan, Serdar Erturan Istanbul University Cerrahpasa MedicalFaculty Pulmonology Department, Istanbul, Turkey The-aim was to scruitinze a-diffuse-parenchymal-milliary-infiltration incidentally discovered in a-youngasymptomatic-dental-technician’s-chest-radiography,taken while being investigated for colorectal malignancy.We hereby report a-case-about a-22-years old male,who happens to be a-dental-technician for 4 years,with smoking history of 3-pack-years but lacks any pulmonary symptoms.Thorax-CT that was conducted upon seeing diffuse milliary pattern on the chest X-rays(Picture-1),while being scruitinized for colorectal cancer revealed bilateral(more conspicous on the apical areas) millimetric-diffuse-nodulary- opacities,paratracheal,hilar and subcarinal(2cm)LAP in-the-mediastinum(Picture-2).Pulmonaryfunctiontest:FEV1:1630(40%),FVC:2550(%51),FEV1/FVC:%64,DLCO:27.2(%80).PET-CT that was subsequently prompted equally revealed bilateral mediastinal multipleLAP with elevatedFDGuptake(SUV:9)and minimally hypermetabolic-micronodular-lesions on the upper-regions of the pulmonaryparenchyma.TB?Sarcoidosis?Silicosis?being considered among the differential diagnosis.Noany endobronchiallesion was observed during bronchoscopy.BAL-cytology-was-reported asfollows:23%lymphocyte,75%macrophages,2%PMNL.EZN staining andTBC-culture from BAL ended negative.Bronchial-mucosa-biopsy merely displayed findings suggestive of non-specific-chronic-bronchitis.The patient was not able to tolerate transbronchial biopsy hence the procedure proved abortive.Nothing remarkable about the completebloodcountand biochemical-test.ESR-and-ACE levels were slightly-high-withvalues-of35mm/h and70(8-52)respectively.Being with 2BCG scars,hisPPD read8mm.Sample taken via mediastinoscopy showed non-necrotizing-granulomatous and asteroid-like-features. Sarcoidosis and silicosis are known to be among numerous granulomatous-lung-diseases.Sarcoidos is a systemic-disease which mostly involves the lungs and the lymphatic system.Whereas,silicosis is an-accumulation of silica in the lungs and the mediastinal lymph nodes following an occupational or environmental exposure.Both disease exhibit acuteandchronic course and mostly lead to restrictve pulmonary-pathology.Sarcoidosis could also cause obstruction as it affects the airways too.Though malignantly immenseFDGuptake could also be the case in both diseases,most-often a-merely mild hypermetabolic-reaction is being illustrated.ACE-level could be found elevated in both silicosis and sarcoidois since they both affect the lung parenchyma.Just as it’s the case with this patient,despite all diagnostic work-up being performed,clear cut differential is usually not obtainable. Keywords: silicosis, sarcoidosis, silicosarcoidosis Resim-1 Chest X-ray Resim-2 EPS065 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları] Kaynakçıların akciğerine daha yakından bakalım İpek Özmen1, Elif Yıldırım1, Hamza Ogun1, Aslıhan Ak1, Tülay Törün1, Haluk Çalışır2 1 Süreyyapaşa göğüs hastalıklarıve göğüs cerrahisi eğitim araştırma hastenesi.Göğüs hastalıkları 2 Acıbadem üniversitesi Atakent hastanesi. Göğüs hastalıkları Amaç: Gelişen sanayinin pek çok kolunda kullanılan kaynak işlemi sırasında oluşan kaynak dumanının içerdiği çeşitli gaz ve partiküller akciğerlede çeşitli etkiler yaratır. Maruziyet uzun dönemde kaynakçı akciğerine neden olabilir. MATERYAL-METOD: Solunumsal semptomlarla başvuran, akciğerler grafilerinde ve toraks HRCT lerinde bulguları olan halen takipleri devam eden kaynakçıların klinik ve radyolojik bulguları değerlendirildi. BULGULAR: Tersane, metal kazan, inşaat sektöründe çalışan ortalama 14,14±7,28 yıl kaynak dumanı maruziyeti olan 7 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Yaş ortalaması 40,57±10,53 yıldı. Bir hasta hariç tüm hastalarda ortalama 12,33±5,24 paketyıl sigara hikayesi mevcuttu. En sık semptom tüm hastalarda olan öksürük, balgam ve dispneydi. Akciğer grafilerinde net olarak izlenemeyen asiner gölgeler ve toraks HRCTde yaygın milimetrik, silik görünümlü nodüller izlenmekteydi (Resim 1). Beş hastaya bronkoskopi ve bronkoalveolar lavaj (BAL) yapıldı. 4 hastada mikst tip alveolit, 1 hastada lenfositik alveolit saptandı. Üç hastada BAL sıvısıda demir pozitif pigmente granüller ve ferriginöz cisimcik varlığı saptandı. 1 hastada aktif tüberküloz hastalığı saptandı.Üç hastada fizik muayenede ronküsler mevcuttu ve bu hastaların solunum fonksiyon testlerinde FEV1/FVC değerleri %70’in altında saptandı.Diğer hastaların FEV,FVC ve DLCO değerleri normal sınırlardaydı Sonuç: Olgular, kaynak dumanı maruziyeti olan hastaların akciğer grafilerinin değerlendirilmesinde farkındalılık yaratabilmek amacıyla sunulmuştur. Akciğer grafisinde radyolojik bulguları zengin olmayabilen kaynakçıların akciğer grafilerine daha dikkatle bakılmalı, şüpheli durumlarda radyolojik bulgular ise HRCT de dahi iyi saptanabilmektedir. Anahtar Kelimeler: kaynakçı, radyoloji,bronkoalveoler lavaj Look closer to welders' lung İpek Özmen1, Elif Yıldırım1, Hamza Ogun1, Aslıhan Ak1, Tülay Törün1, Haluk Çalışır2 1 Sureyyapaşa chest disease and thoracic surgery teaching and research hospital. Chest disease 2 Acıbadem University Atakent Hospital. İstanbul,Turkey OBJECTIVE: Welding process is widely used in many branches of industry. Welding process produce various gases and particles that has various impact on lungs. Long-term exposure may result welders lung. We aimed to share welder cases to draw attention to welders’ radiological findings. MATERIALS-METHODS: Clinical and radiological findings of welders’ presented with respiratory symptoms and radiological findings on thorax high resolution computed tomography were evaluated by a retrospective study. RESULTS: Seven welders working in shipyards and construction business had 14.14 ± 7.28 years of welding fume exposure and mean age 40.57 ± 10.53 years. All patients except one patient had history of smoking mean 12.33±5.24 years.The most common symptoms were cough,sputum and dyspnea.Poorly-defined centrilobular micronodules that were not clearly visible on chest radiographs observed on thorax high resolution computed tomography (HRCT) (Figure 1). Bronchoscopy and bronchoalveolar lavage was performed in 5 patients.Four had mixed type and one had lymphocytic alveolitis. Iron -positive pigment granules and ferruginous bodies were revealed in 3 patients’ bronchoalveolar lavage.Smear positive tuberculosis observed in one patient.On physical examination rhonchi were present in 3 patients,these patients FEV1/FVC was under 70%.The other patients had FEV, FVC and DLCO values within normal limits. CONCLUSION: The cases were presented in order to create awareness to evaluate welders’ chest radiography. Radiological findings on chest X-ray is not rich in welders’ lung, chest physcians should look more careful to welders’ chest X-ray, incase of suspicious radiological findings even at best can be detected on HRCT. Keywords: welder, radiology,bronchoalveoler lavage Figur 1. Kaynak dumanı Figur 2. Olguların PA akciğer grafisi ve toraks HRCT görüntüleri Olguların PA akciğer grafisi ve toraks HRCT görüntüleri Tablo1. Kaynekç olguların klinik ve radyolojik özellikleri Maruzi Sigara Olg Ya Öksür Balg yet (paket u ş ük am süresi yıl) 1 5 3 20 2 4 2 25 3 5 4 20 4 2 9 5 15 Disp FEV ne 1% BAL BALferrig FVC FEV1/F DLC BALlenfo BALnötro CD4/C inöz % VC O sit% fil% D8 cisim 1 1 1 114 108 85 97 25 14 1 1 1 106 95 97 25 14 10 1 1 1 108 114 95 8 8 1 1 1 68 98 3 1 9 15 1 1 1 111 6 4 4 10 20 1 0 1 7 3 1 7 6 1 1 1 90 69 1 140 17 8 0.78 1 120 78 98 18 13 0.74 1 87 103 70 106 15 20 0.98 68 98 140 69 EPS066 [Göğüs Cerrahisi] PET-BT’de SUVmax Değeri 4.2-15.7 Arası Olan Mediastinal Lenfadenopatiler; Ondokuz Tüberküloz Olgusunu Analizi Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2, Abdurrahman Şenyiğit3 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye 2 Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Diyarbakır 3 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Giriş: Tüberküloz radyolojik olarak bazı tümöral, inflamatuvar ve sistemik hastalıklara benzer bulgular vererek tanı güçlüklerine yol açabilir. Kliniğimizde 2 yıl içinde karşılaşmış olduğum bu olguları sunmayı amaçladık. Amaç: Pozitron emisyon tomografi/bilgisayarlı tomografi (PET/BT) yaygın olarak, özellikle göğüs kanseri evrelemesinde kullanılmaktadır. Bununla birlikte, tüberküloz gibi enfeksiyonlu ve iltihabi hastalıklarda yanlış pozitif sonuçlara yol açabilir. Standart (SUV) max> 2,5 ve üzeri olan, non-invaziv tanı yöntemleriyle tanısı konulmayan, ancak cerrahi prosedürlerle tanısı konulan mediastinal ve hiler lenf nodu tüberküloz vakalarını sunmayı amaçladık. Yöntem: Nisan 2012- Haziran 2014 tarihleri arasında, non-invaziv ve minimal invaziv (Fiberoptik biyopsi) tanı yöntemleriyle, laboratuar ve görüntüleme testlerine rağmen tüberküloz tanısı konulamayan 19 hastayı literatür eşliğinde irdeledik. BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 40.18 yıl, 5’i erkek ve 14’ü kadın idi. Tüm hastalara kesin tanı için invaziv cerrahi müdahaleler yapıldı. Hastaları 15’ine Mediastinoskopi 6’sına VATS (Video-yardımlı torakoskopik cerrahi) yapılarak tanıya gidildi (Resim 1). Sonuç: Mediastinal ve hiler kitleler her yaşta görülebilir. Bu hastalar asemptomatik bir seyir izleyebilir. Bu hastaların tesadüfen çekilen göğüs grafiklerinde veya geçmeyen ateş şikâyetleri nedeniyle yapılan tetkikler sonucu mediastinal LAP’lar görülebilir. Bu kitlelerin ayırıcı tanısında, tüberkülozun endemik olduğu bölgelerde akılda tutulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Hiler,kitle, mediastinal, PET, tüberküloz. Mediastinal Lymphadenopaties With PET\BT SUVmax values 4.2-15.7; Analysis of 19 Tuberculosis Cases Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2, Abdurrahman Şenyiğit3 1 Depertaman of thoracic surgery, Dicle University of medical school, Dıyarbakır, Turkey. 2 Gazi Yasargil Education of Research Hospital, Diyarbakır. 3 Depertaman of Chest Diseases, Dicle University of medical school, Dıyarbakır, Turkey AIM: Positron emission tomography/computed tomography (PET/CT) has been commonly used especially in thoracic cancer staging. However, it can yield false positive results in infectious and inflammatory diseases such as tuberculosis. We aimed to present cases of mediastinal and hilar lymph node tuberculosis with standart uptake value (SUV) max >2.5 and undiagnosed with non-surgical procedures. METHODS: Between April 2012 and June 2014, invasive procedures were performed in19 patients who could not be diagnosed as tuberculosis despite laboratory and imaging tests. RESULTS: Patients included 5 men and 14 women with a mean age of 40.18 years. They underwent invasive surgical interventions for definitive diagnosis. Mediastinoscopy and thoracoscopy demonstrated tuberculosis (Figure 1). CONCLUSION: Mediastinal and hilar masses may be seen in any age. They may have an asymptomatic course. They can be found on chest x-rays by chance. In differential diagnosis of these masses, tuberculosis is kept in mind where it is endemic. Keywords: Hiler, mass, mediastinal, PET, tuberculosis Figure 1 Bilgisayarlı Toraks tomografisi Toraks CT Tablo 1 No Yaş Cinsiyet BT\akc. grafisi PET-CT SUVmax Tanı metodu 1 38 K Mediastinal LAP 7 nolu LAP, Sağ hiler kitle 15.7-3.5 Mediastinoskopi 2 57 K Mediastinal LAP Sağ # 2,4 LAP 4.2 Mediastinoskopi 3 83 E Mediastinal LAP Sağ # 2,4 LAP 7.3 Mediastinoskopi 4 33 E Mediastinal LAP Sağ # 2,4 LAP 5.6 Mediastinoskopi 5 23 E Konglomere mediastinal LAP + Sol 4 nolu, aortikopulmoner, 7 sol hiler kitle nolu, hilar LAP 14 VATS biyopsi 6 43 K Sol hiler kitle Sol hiler kitle? 6.3 VATS biyopsi 7 34 K Sol hiler kitle Sol hiler kitle? 6.7 VATS biyopsi 8 29 K Sağ hiler kitle Sağ hiler kitle? 8.4 VATS biyopsi 9 41 K Mediastinal LAP Sağ 2,4 nolu LAP aortikopulmoner LAP 7.3 Mediastinoskopi 10 29 K Mediastinal LAP Subkarinal LAP 5.4 Mediastinoskopi 11 32 K Mediastinal LAP Sağ 2,4 nolu LAP 7.5 Mediastinoskopi 12 32 K Mediastinal LAP Sağ 2,4 nolu LAP 7.5 Mediastinoskopi 13 31 E Mediastinal LAP Sağ 1, 2,4 nolu LAP 6.8 Mediastinoskopi 14 19 K Mediastinal LAP Sağ ve sol 2 nolu LAP 9 Mediastinoskopi 15 28 E Mediastinal LAP Sağ 1,2,4 nolu LAP 8.2 Mediastinoskopi 16 45 K Mediastinal LAP 6 nolu LAP 5.2 VATS biyopsi 17 68 K Mediastinal LAP 7 nolu LAP 4.3 VATS biyopsi 18 48 K Mediastinal LAP 7 nolu, sağ 2,4, sol 4 9 Mediastinoskopi 19 60 K Mediastinal LAP Sağ 2, 4 nolu LAP 6 Mediastinoskopi EPS067 [Göğüs Cerrahisi] Fatal akciğer interstisyel tümör? İnflamatuvar Psödotümor? Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2, Ayşe Nur Keleş3 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD. Diyarbakır 2 Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Diyarbakır 3 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD. Diyarbakır Giriş: Ateş ve öksürük şikâyetiyle kliniğimize başvuran 7 aylık kız çocuğu yatırıldı. Tüp bebekle dünya ya gelen ve doğduğundan beri şikâyetleri olan hastaya gerekli tetkikler sonrası ameliyata alındı. Ameliyatta sağ orta lobda yaklaşık 10x10 cm lik kitle total olarak çıkartıldı. Post-operatif genel durumu düzelen hasta şifa ile taburcu edildi. Patoloji raporu; Fetal akciğer interstisyel tümörü? İnflamatuvar psödotümör ayırıcı tanısı yapılamayınca hasta yakın takibe alındı. Hasta düzenli aralıklarla takip edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Akciğer, fetal akciğer, tümör, psödotümör Fatal Interstitial Lung Tumor? Inflammatory Pseudutumor? Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2, Ayşe Nur Keleş3 1 Depertman of Thoracici Surgery, Dicle University of medical school, Dıyarbakır, Turkey 2 Gazi Yaşargil Education and Research Hostital, Thoracic Surgery, Diyarbakır 3 Dicle University, Medcal Faculty, Pathology INTRODUCTION: A seven month old female patient was admitted due to fever and cough. She was born via tube baby and has been suffering since her birth. She underwent operation and a mass of 10 cmX10 cm was removed. She got well postoperatively and was discharged as healthy. Pathologic report was uncertain fetal intertitial lung tumor. She was closely monitored because her differential diagnosis was not made. She has been foolowed regularly. Keywords: Lung, fetal lung, tumor, pseudutumor Resim 1 Akciğer grafisi Lung XR Resim 2 Figure 2 Çıkarılan Spesmen EPS068 [Göğüs Cerrahisi] Göğüs Ön Duvarında Lenfoma Olgusu Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD, Diyarbakır 2 Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Diyarbakır Giriş: Göğüs duvarında lenfoma nadir görülür, tüm primer göğüs duvarı tümörlerinin %2’sinden azını oluşturur. Primer olarak plevradan, kostadan ve sternumdan köken alan çok az sayıda olgu bildirilmiştir. Göğüs duvarı tutulumu olsun olmasın lenfomanın primer tedavisi kemoterapi ve radyoterapidir. Tutulum yeri sadece göğüs duvarı olan bazı lenfoma olgularında cerrahi rezeksiyon sonrası uygulanan adjuvan kemoterapi ile daha iyi sağkalım elde edilip edilmeyeceği tartışmaya açık bir konudur. OLGU: Göğüs ön duvarında ağrı ve şişlik şikâyetiyle kliniğimize başvuran 30 yaşındaki bayan hasta yatırıldı. Genel durumu iyi, fizik muayenede sağ ikinci kaburganın sternumla eklem yapığı yerden itibaren yaklaşık 3 cm’lik şişlik hariç bir özellik yoktu. Özgeçmişinde bir özellik yoktu. Soy geçmişinde ise teyzesinde lenfoma tanısı mevcuttu. Laboratuvarında sedimantasyonu 15 mm\h idi. Diğer laboratuar tetkiklerinde bir özellik yoktu. Akciğer grafiği normal değerlendirildi. Bilgisayarlı toraks tomografisin de sağ ikinci kaburga sternumla eklem yaptığı yerdeki lezyon hariç bir özellik yoktu (Resim1,2). Hastaya gerekli hazırlıklar yapıldı ve lezyonun kaburgayla sınırlı olduğu düşünülerek insizyonel biyopsi yapılmadı. Eksizyonel biyopsi planlanarak genel anestezi ile biyopsi yapıldı. Patoloji sonucu lenfositten yoksun Hodgkin lenfoma olarak geldi. Onkoloji görüşü alınarak hasta medikal onkolojiye devr edildi. Çok nadir görüldüğünden sunmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: Göğüs duvarı, kosta, lenfoma, sternum. A Lymphoma Case on Anterior Chest Wall Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2 1 Depertman of Thoracici, Medical School, Dicle University, Diyarbakır 2 Depertman of Thoracic, Gazi Yasargil Education of Research Hospital, Diyarbakır Lymphomas, rarely seen on the chest wall, consist of less than 2% of all primary chest wall tumors. Few cases, as primary tumos, were reported from pleurae, ribs and sternum. Principal therapy of lymphomas is of chemotherapy and/ or radiotherapy whether they involve the wall or not. A better survival with adjuvant chemotherapy following surgical resection is conroversial in lymphoma cases with only chest wall involvement. A 30 year old woman with pain and swelling on her anterior chest wall was admitted. Her general condition was normal and a lump of three centrimeters was noted at the junction of sternum and the second rib. Preoperative procedures were completed and incisional biopsy was not carried out. Excisional biopsy under general anasthesia was made. Pathological report showed Hodgkin lymphoma. Oncological therapy was ordered. We aimed to present it because or its rarity. Keywords: Chest Wall, cot, lymphoma, sternum Resim 1 (pre-op) Figure 1 Resim 2 Figure 2 EPS069 [Göğüs Cerrahisi] Posterior toraks duvarında dev sinovyal kondromatozis olgusu Gökay Reyhan, Mert Aygün Denizli Devlet Hastanesi, Denizli Amaç: Sinovyal kondromatozis (osteokondromatozis),bir eklemin tendon kılıfının veya bursanın sinovyal membranının metaplazisi sonucu sinovyumda kondral veya osteokondral odakların oluşması sonucu gelişir. En sık 30-50 yaşları arasında görülür. Posterior toraks duvarından kaynaklanan dev sinovyal kondromatozis olgusu ve tedavisi irdelendi. OLGU: 44 yaşında erkek olgu sırtta şişlik nedeniyle başvurdu. Çekilen Toraks BT'de 7.5x6.5x8.5 çapında kemik dansitesinde lezyon tespit edildi. Çekilen PET-BT'de 4-8. kotlardan kaynaklanan kemik dansitesinde kitle tespit edildi. İİAB uygulanan hastada sonuç alınamaması üzerine operasyon kararı alındı. Göğüs duvarı rezeksiyonu uygulanan hastanın patolojisi sinovyal kondromatozis olarak geldi. Sonuçlar: Sinovyal kondromatozis tedavi edilmediğinde dev boyutlara ulaşabilen benign bir tümördür. Tedavisi mutlak cerrahidir. Cerrahi tedavi sonrası nüks açısından yakından takip edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Sinovyal kondromatozis, toraks duvarı Giant synovial chondromatosis case on posterior chest wall Gökay Reyhan, Mert Aygün Denizli Goverment Hospital, Denizli, Turkey AIM: Synovial chondromatosis (osteochondromatosis), is the result of tendon sheath or bursa metaplasia. The most common between the ages of 30-50. Synovial chondromatosis is mostly seen between 30-50 ages. We examined a giant synovial chondromatosis case and its threatment arising from posterior chest wall. CASE: A 44 year old male patient was admitted because of tumor on posterior chest wall. Thoracic CT detected 7.5x6.5x8.5 diameter of the lesion in bone density. PET-CT scan detected a bone density tumor orginated from 4-8. ribs. FNA didn't give an exact result and operation disicion was taken. Patient underwent chest wall resection and pathology came as synovial chondromatosis. Resuls: Synovial chondromatosis is a benign tumor can grow to a giant size if untreated. Surgical treatment is essential in synovial chondromatosis. Patients must be followed-up with regard to recurrence. Keywords: Synovial chondromastosis, chest Wall akciğer grafisi preoperatif kitle arkadan görünüm mass from back side kitle yandan görünüm mass from lateral side PET-BT PET-CT MR MR postoperatif akciğer grafisi x-ray postoperative preoperatif hasta preoperative patient rezeksiyon materyali resected material EPS070 [Göğüs Cerrahisi] Nadir bir göğüs duvarı lezyonu, Nodüler Fasiitis Gökay Reyhan, Ertuğrul Yoldaş, Mert Aygün, Yeşim Doğan Denizli Devlet Hastanesi, Denizli Amaç: Nodüler fasiitis, fasiaları ve subkutanöz dokuyu tutan, sık görülmeyen benign, bir bağ doku lezyonudur. Göğüs duvarında nadir görülen nodüler fasciitis olgusu irdelendi. OLGU: Yirmiiki yaşında kadın olgu sağ 10. kotta üzerinde ele gelen ağrılı lezyonla başvurdu. Uygulanan yüzeyel doku USG'de sağ alt interkostal mesafede lateralde palpe edilen lezyonun interkostal mesafeden başlayarak kot anterior bölümüne cilt altına doğru uzanarak düzgün lobüle konturlu 15x17mm ebadında hipoekoik solid lezyon oluşturduğu izlendi. Çekilen Toraks BT'de sağ 10. kot üzerinde ekspansil lezyon izlendi. Çekilen kemik sintigrafisinde tutulum tespit edilemeyen olguya operasyon kararı alındı. Operasyonda kitle 10. kot parsiyel rezeksiyonu ile birlikte rezeke edildi. Portopertif komplikasyon izlenmedi. Sonuçlar: Nodüler fasiitis kısa sürede hızlı büyümesi ile bazen malign mezenkimal tümörler ile karıştırılabilmektedir. Tedavisi cerrahidir. Nodüler fasiitis sarkomlarla ayırıcı tanısının yapılması gereken, nadir görülen ama akılda tutulması gerekli benign bağ dokusu lezyonudur. Anahtar Kelimeler: Göğüs duvarı, nodüler fasiitis. Rare chest wall lesion, Nodular fasciitis Gökay Reyhan, Ertuğrul Yoldaş, Mert Aygün, Yeşim Doğan Denizli Goverment Hospital, Denizli, Turkey AIM: Nodular fasciitis is a rare connective tissue lesion of fascia and subcutaneus tissue. We examined a nodular fasciitis case arising rarely from chest wall. CASE: A 22 year old female patient was admitted because of painful lesion on 10.th rib. Soft tissue USG detected a 15x17mm hypoechoic lobulated lesion. Thoracic CT detected a expansing lesion on 10.th rib. Patient underwent operation. Resection of the tumor with partial 10.th rib resection applied. Pathology of the lesion came as nodular fasciitis. Resuls: Nodular fasciitis can be mixed with malign mesencimal tumors because of fast expansion. Threatment is surgery. Nodular fasciitis is a rare connective tissue lesion and differantial diagnosis must be made of sarcomas. Keywords: Chest wall, nodular fasciitis. Toraks BT Thorax CT EPS071 [Göğüs Cerrahisi] Geciken ekstratorasik gossipiboma tanısına bağlı geciken tedavi İlknur Aytekin, Onur Bayrakçı, Maruf Şanlı, Ahmet Feridun Işık, Bülent Tunçözgür, Levent Elbeyli Gaziantep üniversitesi Tıp fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı,Gaziantep Giriş: Cerrahi işlem sırasında yabancı cismin unutulması nadir bir olaydır. Gossipiboma, gazlı bez içindeki koton matriksinin vücutta oluşturduğu reaksiyona bağlı oluşan psödotümörü tanımlamak için kullanılır. Radyoopak işaretli tamponlar direkt grafiyle kolaylıkla saptanabilrken, işaretli olmayan tamponlar kullanıldığında, tanı güçleşmektedir. Bu olgularda görünüm kitle lehine değerlendirilebilmektedir. Radikal mastektomi sonrası operasyon bölgesinden 8 ay boyunca püy gelen, radyoterapi tedavisi kesilerek 3 defa abse drenajı sağlanan ve torasik fistülizasyon şüphesi nedeniyle kliniğimize yönlendirilen, ekstratorasik gossibipoma olgusunu sunuyoruz. OLGU: Otuziki yaşında kadın hasta, sağda anterior göğüs duvarından pürülan akıntı şikayeti ile değerlendirildi.Hikayesinde bir yıl önce grade 3 invaziv duktal karsinom nedeniyle, sağ modifiye radikal mastektomi ve aksiller lenf nodu diseksiyonu mevcuttu.Kemoradyoterapi tedavisinin dördüncü ayından itibaren, operasyon skarından koyu sarı renkli akıntı şikayeti olması üzerine, üç kez abse drenajı yapılarak kemoradyoterapi tedavisine ara verildiği öğrenildi. Yara kültüründe üreme olmaması üzerine fistülizasyon şüphesi ile kliniğimize yönlendirildi.Çekilen toraks tomografisinde 2x4 cm boyutunda hipodens ekstratorasik yumuşak doku kitlesi saptandı.Genel anestezi altında eksplore edilen bölgeden spanç çıkarıldı.Ertesi gün tedavisini tamamlamak üzere sorunsuz olarak taburcu edildi. Sonuç: Gossipiboma, eksüdatif reaksiyon sonucu abse kliniği gösterebildiği gibi, aseptik fibrinöz reaksiyon sonucu tesadüfen de saptanabilir.Bizim olgumuzda operasyondan dört ay sonra, abse formu görülmüştür. En karakteristik tomografi bulgusu lifler arasına hapsolmuş, hava kabarcıklarının oluşturduğu süngerimsi görünümdür. Bizim olgumuzda ince kapsüllü yumuşak doku şeklinde görülmüştür. Semptomların spesifik olmaması ve nadir gözlenmesi nedeniyle tanısı gecikebilmektedir. Bizim olgumuzun da tanı konulana kadar geçen süre içinde tedavisine ara vermesi gerekmiştir. Ameliyattan uzun süre geçmiş olsa bile gossipibomanın akılda tutulması gereken bir klinik durum olduğunu vurgulamak istedik. Anahtar Kelimeler: Gossipiboma Delayed treatment due to the delayed extrathoracic gossypiboma diagnosis İlknur Aytekin, Onur Bayrakçı, Maruf Şanlı, Ahmet Feridun Işık, Bülent Tunçözgür, Levent Elbeyli Gaziantep university faculty of medicine,Thoracic Surgery Department,Gaziantep,Turkey INTRODUCTION: Forgetting foreign body in a surgery is a rare event.Gossypiboma is used for defining the psedotumor which is composed by the reaction of cotton matrix.Although radyoopaque sponges are detected by direct graphy,it can be more difficult to determine when the others are used.This cases can be misdiagnosed as a mass.We are presenting an extrathoracic gossypiboma case who had purulent flix for 8 months after right radical mastectomy and whose treatment was delayed and her abses drained three times. CASE: 32 year old woman was examined for the purulent flix from the right anterior chest wall. Her history included right radical modified mastectomy and axillar lymph node disection before one year because of grade 3 invazive ductal carsinoma. She had dark yellow purulan flix from the abcess begining on the fourth post operative month. She had 3 times abcess dranaige surgery which delayed her chemoradiotherapy treatment.We discovered in the diameter of 24 cm extrathoracic hypodense lesion in computed tomography.After removing sponge she had been discharged for completing her treatment. RESULTS: Gossypiboma can form abcess by the exudative reaction or can be detected incidentally. This case had abscess form four months later after the surgery.The most typical finding is spongiform outlook which is occured by the entrapped air.On the grounds of being rare occasions and having non spesific symptoms diagnosis can be missed. We want to emphasise that although it has been a long time after the surgery, gossypiboma is a clinic situation which should be remembered. Keywords: Gossypiboma BT görüntüsü The image of computed tomography Spancın intraoperatif Görüntüsü The intraoperative image of the sponge EPS072 [Göğüs Cerrahisi] İş kazası sonrası sırtta odun parçası Yener Aydın1, Bayram Altuntaş1, Hayri Oğul2, Atilla Eroğlu1 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Erzurum 2 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Erzurum Otuz sekiz yaşında bir erkek olgu üzerine ağaç düşmesi, göğüs ağrısı ve dispne şikayeti ile başvurdu. Klinik muayenede hasta endişeli ve sinirli idi. Solunum sayısı 20/dk, nabız 92/dk ve kan basıncı 120/80 mmHg idi. Hastanın sırt bölgesinde tişörtünün bir kısmı görülüyordu. Hastada herhangi bir nörolojik defisit yoktu. Preoperatif anteroposterior grafide boyun bölgesinde posterior paravertebral alanda yabancı cisme ait radyolüsen görünüm izlendi (ok) (Resim A). Kontrast axial CT’de posterior paravertebral alanda hava dansitesi (yıldız) gözlendi (Resim B). Hasta pron pozisyonda genel anestezi altında ameliyata alındı (Resim C). Yabancı cisim uygun cerrahi teknikle çıkartıldı (Resim D). Göğüs cerrahları ilginç toraks travmalarıyla karşılaşabilmektedir. Bizim olgumuzda olduğu gibi ciddi travma geçiren bazı olgular minor komplikasyonlarla hayatta kalabilmektedir. Anahtar Kelimeler: iş kazası, göğüs duvarı, yabancı cisim Piece of wood on the back after industrial accident Yener Aydın1, Bayram Altuntaş1, Hayri Oğul2, Atilla Eroğlu1 1 Department of Thoracic Surgery, Ataturk University, Medical Faculty, Erzurum, Turkey 2 Department of Radiology, Ataturk University, Medical Faculty, Erzurum, Turkey A 38-year-old male presented with chest pain and dyspnoea. Tree had fallen onto the patient. On clinical examination patient was anxious and testy with respiratory rate of 20/min, pulse rate of 92/min and blood pressure of 120/80 mm Hg. A portion of the patient's T-shirts was seen in his back. There were no neurological deficits in the patient. Preoperative anteroposterior radiography of the neck shows the radiolucent foreign body (arrows) in the posterior paravertebral space (Figure A). Contrast-enhanced axial CT scan showing a foreign body with air density (asterisk) in the posterior paravertebral space (Figure B). The patient underwent surgery under general anaesthesia in the prone position (Figure C). Foreign body removed with the appropriate surgical technique (Figure D). Thoracic surgeons may be encountered with interesting thoracic trauma. As in our case, despite severe trauma in some cases the patient can survive with minor complications. Keywords: industrial accident, chest wall, foreign body Resim Figure Direkt boyun radyografide (A) ve toraks BT'de yabancı cisme bağlı radyolüsen görünüm (B) izlenmektedir. Hasta ameliyat masasında pron pozisyonda iken (C) ve çıkarılan yabancı (D)cisim görülmektedir. EPS073 [Göğüs Cerrahisi] Mediastinal Bening Matür Teratom Yurdanur Şahin1, Erdal Kaya2 1 Alanya Devlet HastahanesiGöğüs Hastalıkları Alanya /ANTALYA 2 Alanya Devlet Hastahanesi Göğüs Cerrahisi Alanya /ANTALYA Germ hücreli tümörlerin %10-40'ı miks histolojidir.Olguların %7'simediastende görülür.Nefes darlığı ve şiddetli göğüs ağrısı yakınması ile göğüs hastalkları polikliniğine başvuran 30 yaşındaki kadın hasta çekilen PA grafisinde sağ akciğerde plevral effüzyon ve kalın duvarlı kistik lezyon görülmesi üzerine servise yatırıldı.Hastanın labaratuvar değerleri normaldi.Çekilen Toraks BTsinde,sağ hemitoraksı tümüyle içine alan loküle plevral effüzyon ve içerisinde en büyüğü 90x74mmboyutlarında tip B kist hidatik ile uyumlu lezyon izlenmiştir şeklinde rapor edildİ.Hastaya Göğüs Cerrahisi tarafından sağ posterolateral torakotomi yapıldı.Mediastenden köken alan ve sağ hemitoraxın 2/3'sini dolduran kistik yapı eksize edildi.Kistin içinde 3 adet 9x7cm kıl yumağı ve kistin duvarında kıkırdak ve kemik yapılar saptandı.Histopatolojik tanı matür kistik teratom ile uyumlu geldi.Mediastende rastlanabilen kitleler arasında yer alan bening teratom, bizim olgumuzda yer aldığı gibi genellikle ergenlik çağında ve genç erişkinlerde nadir görülen selim tümör olması nedeniyle dikkat çekicidir Anahtar Kelimeler: matür teratom,mediasten Mediastinal Bening Matur Teratom Yurdanur Şahin1, Erdal Kaya2 1 Alanya State Hospital Chest Alanya /ANTALYA 2 Alanya State Hospital Thoracic Surgery Alanya /ANTALYA 10-40% of the tumors with germ cells have mixed histology. 7% of the cases are observed mediastinal. 30year-old female patient applied to the Chest Diseases Polyclinic with complaints like difficulty in breathing and acute chest pain. It was observed in the PA graphy that there was pleural effusion and cystic lesion with thick walls in the right lung, and the patient was hospitalized. The laboratory values of the patient were normal. It was reported in the thorax BT report that there was a local pleural effusion which covered the whole of the right hemithorax.It was also reported that there were lesions, the biggest of which was 90x74mm, concordant with type B cyst hydatic were observed. Right posterolateral thoracotomy was applied to the patient by the Chest Surgery Department. The cystic body which stemmed from mediastina and covered 2/3 of the right hemithorax was excised. 3 pieces of 9x7 cm hairballs in the cyst, and cartilage and bone bodies were detected in the wall of the cyst. The histopathologic diagnosis was consistent with mature cystic teratoma. The benign teratoma which may be observed among the bodies in the mediastina are observed rarely, and attract attention because they are seldom observed in the adolescence and young adults, like in our case. Keywords: matur teratom,mediasten EPS074 [Göğüs Cerrahisi] Hızlı büyüyen akciğer kist hidatiği Onur Bayrakçı, Mehmet Yunus Benli, İlknur Aytekin, Levent Elbeyli Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi,Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı,Gaziantep Giriş: Akciğer kist hidatiği, akciğer kanseri gibi malign hastalıkların yanı sıra tüberküloz gibi enfeksiyöz ya da benign patolojileri de taklit edebilmektedir. Yaklaşık 1 yıl önceki tomografide hiçbir patolojik bulgu izlenmeyen ve 1 yıl sonra ki BT’de bilateral yaygın lezyonları olan hasta kist hidatik hastalığının ayırıcı tanıdaki yeri ve gelişim hızını tekrar gözden geçirmek amacıyla sunuldu. OLGU: 59 yaşında erkek hastanın hikayesinden 1 yıl önce koroner stent uygulandığı ve yeni başlayan göğüs ağrısı şikayeti ile tekrar değerlendirilen hastada kardiyak patoloji saptanmadığı öğrenildi. Ancak cekilen toraks BT’de sağ alt lob posterobazalde, sol üst lob apikomedialde, sol üst lob posteriorda kistik lezyonlar ile sol alt lob paravertebral alanda solid komponent içeren kistik lezyon, karaciğerde de 6x4 ve 4x4 cm lik kistik lezyonların görülmesi üzerine kliniğimizce değerlendirildi.Tekiklerde İHA negatif bulundu.1 yıl önceki tomografisinde herhangi bir patolojik bulgu olmadığı görülen hastaya kist hidatik ön tanısıyla ancak bir yılda bu kadar büyümesi ve yaygın olması nedeniyle de şüphe ile sol torakotomi yapıldı. 3 adet kistik lezyon germinatif membranlar uzaklaştırılarak kapitone edildi. Sonuç: Radyolojik olarak, akciğer kist hidatiğinin başta maligniteler olmak üzere birçok akciğer patolojisini taklit edebileceği akıldan çıkartılmamalıdır Olgumuzda radyolojik olarak düzgün sınırlı homojen opasite ile birlikte solid komponent de içerdiği belirtilmektedir.Beklenen kist hidatik gelişim sürecinden daha hızlı büyüyebileceği ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır.Akciğer hidatik kistlerinin öncelikli tedavisi cerrahidir, nadir durumlarda sadece tıbbi tedavi uygulanır. Olgumuzda cerrahi tedavi uygulanmış olup karşı taraf cerrahisi planlanarak, herhangi bir komplikasyon görülmeksizin taburcu edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Hidatik kist Pulmoner hydatic cyst growing rapidly Onur Bayrakçı, Mehmet Yunus Benli, İlknur Aytekin, Levent Elbeyli Gaziantep University Faculty of Medicine,Thoracic Surgery Department,Gaziantep INTRODUCTION: Pulmonary hydatic cyst, may also mimic benign pathologies such as infectious or tuberculosis as well as malignant diseases.The patient had multiple bilateral lesions on thorax CT who had no pathological findings one year ago was presented to rethink about the doubling time of hydatic disease and to remember the disease always in the differential diagnosis of patients. CASE: A 59-year-old male patient with history of coronary stenting one year ago examined with an incipient chest pain. it was not about cardiac pathologies however he had cystic lesions in right lower posterobasale lobe, left upper apiko medial and posterior lobes. He had also cystic lesions in the diameter of 6x4 cm and 4x4 cm in liver which is shown with thorax CT. We performed a left posterolateral thoracotomy with an early diagnosis of hydatic disease but we had a suspicion due to the occurrence of such multiple lesions in one year. Cystotomy capitonnage were performed for all three cysts. RESULTS: We shold not forget that hydatic disease can mimic many pulmonar pathologies notably malignancies as radiological.it is indicated in this case the lesions were homogenius and also had solid components. we should keep in mind that lesions can occur and enlarge faster than always we expected in hydatid disease.The primer treatment of pulmonar hydatid disease is surgery,only medical treatment can be performed rarely.We also performed surgical treatment and the patient was discharged after planning the surgery of other side. Keywords: Hydatid cyst Resim 1 İmage 1 Bir Yıl Önce Çekilen Torax BT Thorax CT scanned one year ago Resim 2 İmage 2 Yeni Toraks BT New Thorax CT EPS075 [Göğüs Cerrahisi] Ateşli silah yaralanması sonucu kostal destrüksiyon ve eksternal fiksasyonla tedavisi Ekrem Şentürk1, Erkan Şahin2, Selim Serter2 1 izmir üniversitesi tıp fakultesi, göğüs cerrahisi, izmir 2 izmir üniversitesi tıp fakultesi, radyoloji, izmir Bu Bildiri Yazar Tarafından Geri Çekilmiştir. EPS076 [Göğüs Cerrahisi] Bilateral Dev Hava Kisti olan olguda Bilateral VATS ile eksizyon Ekrem Şentürk1, Erkan Şahin2, Selim Serter2 1 İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi AD, İZMİR 2 İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İZMİR Bu Bildiri Yazar Tarafından Geri Çekilmiştir. EPS077 [Göğüs Cerrahisi] Toraks Duvarında Görülen Langerhans Hücreli Histiyositosiz Olgusu Süleyman Anıl Akboğa1, Celal Buğra Sezen1, Anıl Gökçe1, Aynur Baş1, Gizem Toker Çalışkan2, Sedat Demircan1 1 Gazi Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Ankara 2 Gazi Üniversitesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Ankara Langerhans hücreli histiyositoz, yenidoğan döneminden geç yaşlara kadar herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir. En sık 1-3 yaşlar arasında görülmektedir. Yıllık insidansı milyonda 3-4 olarak tahmin edilmektedir. Büyük çocuklarda genellikle kemik tutulumu ile lokal şişlik, ağrı ve fonksiyon bozukluğunun eşlik ettiği lokalize form görülür. Gerçek insidansı tahmin edilenden daha yüksektir. Bunun nedenleri arasında kemik lezyonlarının çoğu zaman asemptomatik olması veya ağrılı şişliklerin travmaya bağlanması, hafif saçlı deri ve cilt döküntülerinin seboraik dermatit olarak değerlendirilmesi ve hastalığın erişkinlerdeki özelliklerinin bilinmemesi sayılabilir. Bizim olgumuzda ise 5. kotta görülen lezyonun langerhans hücreli histiyositozla uyumlu geldiği görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kot, Langerhans Hücreli Histiyositoz, Seboraik dermatit A Case of Langerhans Cell Histiyositozis which seen at Thorasic Wall Süleyman Anıl Akboğa1, Celal Buğra Sezen1, Anıl Gökçe1, Aynur Baş1, Gizem Toker Çalışkan2, Sedat Demircan1 1 Department of Thorasic Surgery, Gazi University, Ankara, Turkey 2 Department of Pathology, Gazi University, Ankara, Turkey Langerhans cell histiyositozis can appear just any age from new born to old ages.It frequently occurs between 1-3 ages.Incidence for one year is guessed 0.3-o.4 percent localized form with bone involvement, localized lump, pain and dysfunction is usually seen at older children. Real incidence is bigger than estimated. Bone lesions usually asymptomatic, painful lumps which are welded travma, scalp and skin eruptions which are commended as seborrheic dermatitis and unknown characteristics of disease at adults can caunt among of results of that. At our case, lesion which seen on 5. rip is related with langerhans cell histiyositosiz. Keywords: Langerhans Cell Histiyositozis, Rip, Seborrheic dermatitis PA Akciğer ve Yan Grafi Görüntüsü Imaging of Posteroanterior and lateral X-Ray Manyetik Rezonans Görüntüsü Imaging of magnetic resonance EPS078 [Göğüs Cerrahisi] Sezaryen sonrası pnömotoraks olgusu: Entubasyon mu, anestezikler mi, gebelik mi sorumlu? Olgu sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi Sertaç Arslan1, Ömer Cenap Gülyüz2 1 Hitit Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çorum 2 Hitit Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, Çorum Gebelikte spontan pnömotoraks nadirdir; en sık nedenler arasında apikal subplevral bül rüptürü gösterilir. Endotrakeal entubasyon sırasında ortaya çıkan sorunlar iatrojenik travmaya neden olabilir. Aralıklı pozitif basınçlı ventilasyon (IPPV) ile endotrakeal anestezi uygulanması perioperatif pnömotoraks için risk faktörlerindendir. Bu olguyu sezaryen sonrası pnömotoraks geliştiği, göğüs hastalıkları kliniğine refere edildiği ertesi güne kadar farkedilmemiş olmasından dolayı postop ani gelişen nefes darlığının klinik önemi nedeniyle sunuyoruz. 33 yaşında kadın hasta, G2P1A2, önceki doğumu sezaryenle gerçekleşmiş. Ek hastalığı yok. Sigara 8 paket/yıl kullanmış, gebelikte bırakmış. SAT’a göre 38 hafta 4 günlük; doğum eyleminde acile başvurmuş, hazırlıkları takiben sezaryene alınmış. Anestezi risk skoru ASA 2. Preoperatif nabız 115atım/dk, solunum 12/dk, TA: 90/60mmHg olarak ölçülmüş. 30 FR-7.5mm entubasyon tüpü ile entübe edilerek genel anestezi altında sezaryen operasyonu geçirmiş. Genel anestezik olarak oksijenle birlikte sevofluran ve N2O; IV olarak propofol (Pofol), tramadol(Contramal); miyorelaksan olarak suksametonyum (Lysthenon) kullanılmış. 30 dk süren operasyon sırasında 3260g ağırlığında 50cm boyunda canlı erkek bebek doğurtulmuş. Postoperatif ekstubasyon sonrası servise alınan hastada sağda sırta vuran ağrı ortaya çıkması üzerine hasta kliniğimize konsulte edildi. Genel durumu orta, SPO2: 94, oskultasyonla sağda solunum sesleri alınmıyor ve perküsyonla hipersonorite mevcuttu. Solda solunum sesleri kabalaşmıştı. Konsültasyona hazırlık olarak yapılan solunum fonksiyon testinde restriktif kayıp mevcuttu. PA grafide sağda pnömotoraks ve kollabe olmuş akciğer gözlendi. Acil olarak göğüs cerrahisi ile iletişime geçilerek hastaya tüp toraskotomi uygulandı. 5 gün takip sonrası akciğer ekspanse olan ve hava kaçağı kesilen hastanın tüpü çekilerek taburcu edildi. Olgunun geriye dönük dosya incelemesinde genel anestezi takip çizelgesinde bir not dikkat çekiyordu: ZOR ENTUBASYON! Anahtar Kelimeler: pnömotoraks, sezaryen, göğüs ağrısı Pneumothorax case after cesarean section: Which one is responsible? Endotracheal intubation, anesthetics or pregnancy? A case report and review of literature Sertaç Arslan1, Ömer Cenap Gülyüz2 1 Department of Pulmonology, Hitit University, Çorum 2 Department of Thoracic Surgery, Hitit University, Çorum Spontaneous pneumothorax during pregnancy is rare; most common cause is rupture of apical subpleural bullae. Problems during intubation may cause iatrogenic trauma. Endotracheal anesthesia with intermittent positive pressure ventilation is a risk factor for perioperative pneumothorax. We submit this case because of the clinical importance of postoperative sudden onset dyspnea; thus in this case, pneumothorax was not realized until next day as the patient was sent to the pulmonology clinic. Thirty-tree year-old female, G2P1A2, previously delivered by cesarean section. She had no any chronic illnesses. She quit smoking at the beginning of this pregnancy. She admitted to the emergency room as labor started, at 38 weeks and 4 days of pregnancy. Anesthesia risk score was assessed as ASA 2. HR:115bpm, RR:12/min, BP:90/60mmHg preoperatively. She was intubated with FR 30-7.5 mm tube and had cesarean section under general anesthesia. Sevofluran with oxygen and N2O were used as general anesthetics; propofol, tramadol and sucsametonyum were used. Operation continued for 30 minutes. After extubation and awakening, patient was transferred to the inpatient clinic. Postoperatively she complained about chest pain radiating to her back and referred to our clinic. During physical examination; SPO2: 94, breath sounds were not taken at right hemithorax, hypersonority with percussion was detected. Right sided pneumothorax and collapsed right lung were seen at X-ray. Chest drainage with thoracostomy tube performed by thoracic surgeon. Chest tube was removed as the lung expanded and air leak was stopped after 5 days. Examination of the patient file revealed a note: DIFFICULT INTUBATION! Keywords: pneumothorax, cesarean section, chest pain Anestezi notu Anesthesia note Seri PA Grafiler Chest X-Rays EPS079 [Göğüs Cerrahisi] Primer Plevral Leiyomiyoma Kubilay İnan1, Funda İncekara1, Koray Aydoğdu1, Funda Demirağ2, Göktürk Fındık1, Sadi Kaya1 1 ANKARA ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ,GÖĞÜS CERRAHİSİ KLİNİĞİ ANKARA 2 ANKARA ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ,PATOLOJİ KLİNİĞİ KLİNİĞİ ANKARA 51 Yaşında bayan hasta sol yan ağrısı şikayeti nedeniyle tetkik edildiği sırada sol hemitoraksta düzgün sınırlı radyoopak kitle saptanması üzerine ileri tetkik ve araştırmaya tabi tutuldu. Ekstrapulmoner patoloji açısından taranan hastada komorbiditeye rastlanılmadı. Pet-CT, tanısal minimal invaziv işlemlere rağmen ön tanı konulamayan hastaya tanısal amaçlı tek port vats uygulandı. Gözlemde; ekstraparankimal, düzgün sınırlı, beyaz renk veren ve visseral plevra kaynaklı lezyon tespit edildi ve total eksize edilerek frozen inceleme çalışıldı. Benign olarak bildirilen lezyona uygulanan cerrahi tanı ve tedavi sağlamış oldu. Postoperatif patolojik tanısı leiyomiyom olarak raporlanan olgu nadir görülmesi ve literatürdeki ikinci yayın olması nedeniyle önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: plevra, leiyomiyoma, plevral tümörler,plevral leiyomiyoma Primary Pleural Leiomyoma Kubilay İnan1, Funda İncekara1, Koray Aydoğdu1, Funda Demirağ2, Göktürk Fındık1, Sadi Kaya1 1 ANKARA ATATÜRK PULMONARY DISEASES AND TORASİC SURGERY EDUCATION AND RESEARCH HOSPITAL,DEPARTMENT OF TORASİC SURGERY,ANKARA 2 ANKARA ATATÜRK PULMONARY DISEASES AND TORASİC SURGERY EDUCATION AND RESEARCH HOSPITAL,DEPARTMENT OF PATHOLOGY,ANKARA 51-year-old female patient with left flank pain.Left side of the chest was present properly limited radiopacity.could not be obtained with the advanced diagnostic tests. Surgery was preferred to obtain diagnostic.Single-port VATS surgical technique was preferred for this patient.This surgical technique has been both diagnostic and therapeutic.Total lesion was removed.Postoperative pathologic was diagnosis leiomyoma of visceral pleura.We wanted to share because it is one of the rare cases in the literature. Keywords: pleura,leiomyoma,pleural tumors,pleural leiomyoma Resim 1 image 1 EPS080 [Göğüs Cerrahisi] Spontan pnömotoraksta plöredezin nüks oluşumuna etkisi Asuman Akın Türker1, Nurettin Karaoğlanoğlu2, Ülkü Yazici2, Serdar Özkan3, Erkmen Gülhan4, Göktürk Fındık4, Sadi Kaya4 1 Gümüşhane Devlet hastanesi, Gümüşhane 2 Dişkapi Yıldırım Beyazıt Eğitim Arastirma Hastanesi, Göğüs cerrahisi Kliniği, Ankara 3 Siirt Devlet Hastanesi, Siirt 4 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Arastirma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Plöredez pnömotoraksta plevral boşluğa hava ya da sıvı birikimini engellemek amacıyla uygulanır. Bunu visseral ve Paryetal plevra arasında iyatrojenik yapışıklık oluşturarak sağlar.Plöredez uygulanması ile nüks gelişiminin engellenmesi amaçlanır. Plöredez için sıklıkla kullanılan sklerozan ajanlar; tetrasiklin, talk, otolog kan'dır.Hastanemizde kullanilan tetrasiklin ajaninin spontan pnömotoraks'ta nüks gelişiminde önleyici etkisini araştırmayı amaçladık. YÖNTEM:Çalışmamızda 2008- 2013 yılları arasında spontan pnömotoraks nedeniyle takip edilen 367 olgu değerlendirildi. BULGULAR:Çalışmamızda nüks oranı % 20.4 idi ve primer spontan pnömotoraks(SP) olgularinda bu oran % 22, sekonder SP olgularinda bu oran % 7 olarak bulundu. Olguların % 17'si ilk bir yıl içerisinde nüks etti ve oran PSP grubunda daha fazla bulundu. 367 hastanın 75'inde (%20.4) nüks gelişti. Kimyasal plöredez sonrasi 27 olguda nüks gelisti.Bu olguların 25'ine tetrasiklin ile 2'sine talk ile plöredez uygulandı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda uyguladığımız istatistiksel veri ile tetrasiklin ile plöredez uygulanan olgular incelenerek tetrasiklin ile plöredezin yapılıp yapılmaması nüks gelişimini önlenmesine katkı sağlamadığı izlendi. Anahtar Kelimeler: Spontan pnömotoraks, nüks, plöredez The effect of pleuredesis on recurrence spontaneus pneumothorax Asuman Akın Türker1, Nurettin Karaoğlanoğlu2, Ülkü Yazici2, Serdar Özkan3, Erkmen Gülhan4, Göktürk Fındık4, Sadi Kaya4 1 Gumushane State Hospital,Gumushane, Turkey 2 Diskapi Yildirim Beyazit Training anda Resarch Hospital, Clinic of throsic surgery, Ankara, Turkey 3 Siirt State Hospital, Siirt, Turkey 4 Ataturk Chest Disease and Thorasic Surgery Training and Research Hospital, Clinic of thorasic surgery, Ankara, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pleurodesis is a procedure that involves putting mildly irritant drug into the pleural space. In pneumothorax, pleurodesis is erformed to prevent the reaccumulation of fluid or air which has collected in pleural space by making an iatrogenic adhesion between visseral and parietal pleura. The most comman sclerosing agents that used for pleurodesis area tetracyline, talc, autolog blood using. METHOD:In this study from 2008 to 2013, we decumented 367 patients which have spontaneus pneumothorax. RESULTS:In this study, incidence of the recurrens was %20.4. In patients with primer SP, we evaluated this incidence % 22 while it was % 7 in patients with sekondary SP. %17 of the whole patients we determined recurrens in following year and this incidence was higher in patients with primer SP. We observed recurrence in 75 patients (%20.4) of 367 cases. After chemical pleurodesis, recurrence was occurred in 27 patients.In 25 of these patients, the agent was tetracyline and rest of them were the patients which we used talc for pleurodesis. CONCLUSIONS:In our study, we examined the patients who underwent pleurodesis with tetracyline and according toplam our data it has no contribution of prevention of recurrences whether do it ör not. Keywords: Spontaneus pneumothorax, recurrence, pleurodesis Plöredez uygulanması ile nüks gelişim oranları Plöredez yapilmayan hasta sayısı Talk ile plöredez uygulanan Tetrasiklin ile plöredez hasta sayısı uygulanan hasta sayısı Toplam hasta sayısı Nüks yok 210 (%81.4) 10 (% 83.3) 72 ( % 74.2) 292 ( % 79.6) Nüks var 48 (%18.6) 2 (% 16.7) 25 ( % 25.8) 75 ( % 20.4) 12 97 Toplam 258 EPS081 [Göğüs Cerrahisi] Akapunktur sonrası rahatlama mı, acı çekmek mi? 3 pnömotoraks vakası Serdar Evman, Aysun Kosif Mısırlıoğlu, Levent Alpay, Deniz Gürer, Mine Demir, İrfan Yalçınkaya Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, İstanbul, Türkiye Giriş: Akapunktur sonrası hastane yatışı gerektirecek ciddiyette yan etki görülme sıklığı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından %0,02 olarak bildirilmiştir. 75mm’ye kadar çeşitli uzunluktaki özel dizayn edilmiş bu çok ince iğneler ile ortaya çıkabilecek nadir komplikasyonlardan birisi de pnömotorakstır. Hastalar ve METOD: Akapunktur sonrası bu hayati komplikasyon gelişen hastaların tıbbi dosyaları demografik özellikler, akapunktur endikasyonu, uygulanan tedavi ve klinik süreç yönlerinden geriye dönük olarak incelendi. BULGULAR: Fibromyalji ön tanısı ile sırt ağrısı tedavisi amacıyla akapunktur tedavisi ardından ani başlangıçlı nefes darlığı şikayeti ile toplam üç kadın hasta kliniğimize başvurdu. Ortalama yaşları 37 idi (28, 33 ve 50). Yapilan girişim ile hastaneye başvurma arasındaki ortalama sure 9,4 saatti (4-26). Posteroanterior akciğer grafisi ile 2 hastada pnömotoraks, 1 diğerinde ise daha sonar torasentez ile hemotoraks tanısı alan hidropnömotoraks tespit edildi. Tüm hastalara 28 Fr. Tüp torakostomi ve kapalı su altı drenajı uygulandı. Ortalama 3,2 (2-5) günde sorunsuz şekilde taburcu edildiler. Sonuç: Akapunktur terapisi gibi ağrı giderme ve rahatlatma amacıyla yaptırılan bir işlem sonrasında oluşan pnömotoraksın, çok ender bir komplikasyon olmasına rağmen hastane yatışı gerektiren ve hatta ölümle sonuçlanabilecek bir durum olduğu da unutulmamalıdır. Anahtar Kelimeler: Akapunktur, komplikasyon, pnömotoraks, terapi. Relief or grief after acapuncture: Report of 3 pneumothorax cases Serdar Evman, Aysun Kosif Mısırlıoğlu, Levent Alpay, Deniz Gürer, Mine Demir, İrfan Yalçınkaya Süreyyapaşa Chest Diseases Training and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul, Turkey OBJECTIVE Incidence of severe adverse events requiring hospitalization following acupuncture therapy is reported as 0.02% by World Health Organization. Pneumothorax is one of these extremely rare complications emerging after the utilization of specially designed very thin needles, reaching a length of 75 mm. METHODS Meta-analysis of all systemic reviews on serious adverse effects of acupuncture between 2000 and 2009 revealed only 21 pneumothorax patients, but with 4 (19%) fatalities. We hereby share our experience with additional 3 patients with the same vital complication, observed within the last 14 months. RESULTS Three female patients of 28, 33, and 50 years old, admitted to our clinic with acute onset of dyspnea following acupuncture therapy for pain treatment of fibromyalgia. The mean time between the intervention and the hospital admission was 9.4 hours (4-26). Chest x-ray examination confirmed pneumothorax in two patients and hydropneumothorax in one, which then diagnosed as hemopneumothorax following thoracentesis. All patients were treated with 28ch tube thoracostomy, and were discharged uneventfully on a mean duration of 3.2 days (2-5). CONCLUSION Despite being an extremely rare complication, traumatic pneumothorax after acupuncture therapy may be a devastating situation following such an intervention intended to relief pain, necessitating hospitalization and surgical treatment, and even may cause fatality. Keywords: Acapuncture, complication, pneumothorax, therapy. Resim 1 Figure 1 Akapunktur The Acupuncture EPS082 [Göğüs Cerrahisi] Plevral efüzyonlarda rutin kan tetkiklerinden plevral patolojiye dair ön fikir elde edilebilir mi? Koray Aydoğdu, Merve Şengül, Funda İncekara, Ali Beyoğlu, Sadi Kaya, Göktürk Fındık Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara, Türkiye GİRİŞ VE AMAÇ:Sağlıklı bir kişide 0.1-0.2 mL/kg oranında bulunan plevral sıvının plevral boşlukta sekresyon ve absorbsiyonu arasındaki dengesizlik plevral efüzyonla sonuçlanır. Tüm plevral efüzyonların en sık görülen nedeni bilateral olma eğiliminde olan konjestif kalp yetmezliğidir. Bunu parapnömonik efüzyonlar izler. YÖNTEM:Kliniğimize Ocak 2012 ve Ocak 2014 tarihleri arasında plevral efuzyon nedeniyle başvuran hastalarımıza tanısal VATS yapıldı. Tüm hastaların hastaneye ilk başvuru anındaki tam kan sayımı değerlerinde WBC, PLT, MPV, PDW ve LDH seviyelerini not edildi. Tam kan sayımı ve biyokimya tahlilindeki bu değerleri hastaların VATS ile kesinleşen plevra histolojine göre karşılaştırıldı. Böylece başvuru anındaki değerler ile hastalık için ön fikir oluşturmak amaçlandı. BULGULAR:Plevral efüzyon tanısının histolojik doğrulaması için Vats ile plevra biyopsisi yapılan 150 hasta alındı. Hastaların 50’si Tüberkülöz plörezi (Grup A),50’si nonspesifik plörezi (Grup B), 50’si ise malign plörezi (Grup C) tanısı almıştı. Serumda bakılan WBC, PLT, MPV, PDW ve LDH değerlerinin tanılara göre anlamlı bir farklılık göstermediği belirlendi (p>0,05). Tanılara göre geriye dönük incelemede bakılan kan değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermektedirler (p<0,05). Tbc plörezi olgularının serum LDH değerlerinin anlamlı düzeyde yüksek bulunduğu gözlendi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Plörezilerin gerek intratorasik gerekse ekstratorasik birçok sebebe bağlı olarak oluşması, plörezi varlığının rahatlıkla gösterilmesine rağmen, etyolojik sebebin birçok invasif ve non invasif tanı yöntemlerine rağmen aydınlatılamaması yeni tanı yöntemlerinin araştırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çalışmada amacımız plevral efüzyon hastasına kan değerleri ile tanı koymak değildir. Kan değerlerinin, hastanın tanısına giden yolda sitolojik ve histolojik incelemeler sürerken ipucu olabilecek değeri olup olmayacağını anlamaktır. Anahtar Kelimeler: LDH, plevral efüzyon, VATS Is it possible to get an idea with rutin blood test for the type of pleural effusions ? Koray Aydoğdu, Merve Şengül, Funda İncekara, Ali Beyoğlu, Sadi Kaya, Göktürk Fındık Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Ankara, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:A healty person has aproximatelly 0.1-0.2 ml pleural fluid per a kilogram. An abnormality of its absorbsion and secretion leads to pleural effusion. Congestive heart failure (CHF) is the most common cause of pleural effusion and it tend to see bilaterally. Parapneumonic effusions are the second place after CHF. METHOD:In our clinic, we perform diagnostic VATS to 150 different pleural effusion patients from January 2012 to January 2014. We noted all patients WBC, PLT, MPV, PDW and LDH levels at the first blood count. We compared this levels with the pleural histological that substantiated with VATS subsequently. We aimed to get an early idea for reason of pleural effusion. RESULTS:There we 3 group: tuberculosis pleurisy (Grup A), 50’si nonspesific pleurisy (Grup B), malign pleurisy (Grup C) tanısı almıştı. Each group consist of 50 patients. There were no statistically difference within 3 group at WBC, PLT, MPV, PDW and LDH levels (p>0,05). The Tuberculosis pleurisy gruop showed a statistically significant difference with higher serum LDH level (p<0,05). CONCLUSIONS:Pleural effusion has varies of different etiologies, it is possible to show it easily but showing an etiology still needs to invasive and non invasive tools so that leads to seek new diagnostic methods for clinicians. ın this study, we did not to aim to give diagnosis with a blood test. While all sitological and histological assessment continues, ıs it possible to get an idea with rutin blood test for the type of pleural effusions ? Keywords: LDH, pleural effusion, VATS grupların demografik özellileri ve değişken ortalamaları kronik plörit granülomatöz plörit malignite kadın 15 (%30) 18 (%36) 27 (%54) erkek 35 (%70) 32 (%64) 23 (%56) yaş aralığı 19-72 16-82 22-83 WBC ortalama 10,268 7,474 8,9020 PLT ortalama 339,68 342,16 MPV ortalama 8,1 8,094 8,05 PDW ortalama 16,7 16,7 16,6420 LDH ortalama 208,68 205,9 213,92 361,42 groups demograpies nonspesific pleurisy granulomotosis pleurisy malignancies female 15 (%30) 18 (%36) 27 (%54) male 35 (%70) 32 (%64) 23 (%56) range of age 19-72 16-82 22-83 WBC mean 10,268 7,474 8,9020 PLT mean 361,42 339,68 342,16 MPV mean 8,1 8,094 8,05 PDW mean 16,7 16,7 16,642 LDH mean 208,68 205,9 213,92 EPS083 [Göğüs Cerrahisi] İleri yaş hastalardaki spontan pnömotoraks: Malignite habercisi olabilir mi? Serdar Evman, Çağatay Tezel, Levent Alpay, Hakan Kıral, İlker Kolbaş, Cansel Atınkaya, Volkan Baysungur, İrfan Yalçınkaya Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, İstanbul, Türkiye Giriş Spontan pnömotoraks, tanı konulmamış akciğer kanseri vakalarında nadiren birincil şikayet olarak gözlenmektedir. Günümüz literatüründe, patofizyolojisi ile ilgili bazı hipotezler haricinde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Materyal ve Metot Ocak 2013 ile Aralık 2014 tarihleri arasında spontan pnömotoraks tanısı yatırılıp tedavi edilirken akciğer kanseri tanısı da alan tüm hastalar demografik özellikler, patoloji, evre ve klinik seyir yönünden geriye doğru olarak incelendi. Bulgular Ortalama yaşları 61 olan toplam 4 hasta çalışmaya alındı. Ani başlangıçlı nefes darlığı şikayeti ile başvuran 4 hastaya da spontan pnömotoraks tanısı düz posteroanterior akciğer grafisi ile konuldu ve acil tüp torakostomi uygulandı. Akciğer grafisi tam ekspanse olduktan sonra, spontan pnömotoraks hastaları için kliniğimizde rutin olarak çektirilen bilgisayarlı toraks tomografi incelemesinde, daha sonrasında transtorasik ince iğne aspirasyon biyopsisi, bronkoskopi veya mediastinoskopi ile “küçük hücreli dışı akciğer kanseri” tanısı kesinleştirilen akciğer kitleleri tespit edildi. Preoperatif mediastinoskopi inceleme ile cT4pN2Mx bulunan bir hasta haricindekilere akciğer rezeksiyonu ve mediastinal lenf nodu diseksiyonu yapıldı. Hastalara ait özellikler Tablo 1’de özetlenmiştir. Sonuç İleri yaş hastalarda, özellikle 50 yaşından sonra ortaya çıkan spontan pnömotoraksın, akciğer maligniteleri için birincil haberci olabileceği unutulmamalı, komplike olmayan vakalarda dahi detaylı bir radyolojik inceleme için rutin bilgisayarlı tomografi kullanılması uygun bir yaklaşım olacaktır. Anahtar Kelimeler: Görüntüleme, pnömotoraks, primer akciğer malignitesi, spontan. Sopntaneous pneumothorax in the elderly: Sign of a malignancy? Serdar Evman, Çağatay Tezel, Levent Alpay, Hakan Kıral, İlker Kolbaş, Cansel Atınkaya, Volkan Baysungur, İrfan Yalçınkaya Süreyyapaşa Chest Diseases Training and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul, Turkey Objective Spontaneous pneumothorax is a rare primary sign of lung carcinoma, and its pathophysiology is still unclear with few unproved hypothesis being proposed in literature. Material and Methods Hereby, we retrospectively report clinical course of our non-small cell lung carcinoma (NSCLC) patients manifesting with spontaneous pneumothorax. Results Four patients with a mean age of 61 admitted to our clinic with acute dyspnea. All were diagnosed as spontaneous pneumothorax with chest x-rays, and immediately underwent tube thoracostomy. Computed tomography examination after full expansion of the lung revealed parenchymal masses that were obscured within the collapsed parenchyma, which were diagnosed as NSCLC with bronchoscopy or transthoracic fineneedle aspiration biopsies. 3 of them underwent resection after preoperative radiological and pathological staging, where the 4th was accepted as T4N2MX after mediastinoscopy, and referred to oncology department. Patient demographics are summarized in Table 1. Conclusion Spontaneous pneumothorax seen in the elderly population, especially over 50 years, deserves rigorous care and radiological examination, even in uncomplicated cases, since it may be the presenting sign of a primary lung malignancy. Keywords: Pneumothorax, primary lung malignancy, scanning, spontaneous. Resim 1 Figure 1 Videotorakoskopik bul ve duvarindaki solid komponent goruntusu Resim 2 Figure 2 Insidental malignite saptanan bir hastanin preoperatif BT kesiti Tablo 1 Table 1 EPS084 [Göğüs Cerrahisi] Sırt Ağrısının Alışılmadık Bir Nedeni: Elastofibroma Dorsi Gökçe Cangel1, Şevki Pedük2, Ahmet Kocakuşak2, Zehra Zeynep Keklikkıran2, Mehmet Gülen2 1 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi,İstanbul 2 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul GİRİŞ:Elastofibroma dorsi,nadir görülen bir yumuşak doku tümörüdür.Tümör tipik olarak skapulanın alt uç bölgesinde lokalizedir ve genellikle ileri yaş kadınlarda görülür.Lezyonun bilinmesi, diğer malign ve benign lezyonlar arasında ayırıcı tanıda yer alması açısından önemlidir. Bu çalışmada, klinik yakınmaları olan ve cerrahi tedavi uyguladığımız elastofibroma dorsi tanısı alan bir hasta sunulmuştur. OLGU: 56 yaşında el işçisi bayan hasta,18 aydır sırtında ağrı ve şişlik şikayetleriyle kliniğimize başvurdu. Fizik muayenede sol skapula inferiorunda hareketli, yarı sert, palpasyonda hassasiyeti olmayan, ağrılı, omuz hareketiyle belirginleşen 6 santimetre büyüklüğünde kitle tespit edildi. Başka bir tıbbi hastalığı yoktu.. Bilgisayarlı toraks tomografisi ve magnetik rezonans görüntülenmesinde sınırları tam düzgün olmayan heterojen kitle şeklinde olduğu görüldü. Hasta ameliyat edildi. Kitle latismus dorsi kası ile toraks duvarı arasında göğüs duvarına fikse idi. Kitle total olarak çıkarıldı. Patoloji sonucu elastofibroma dorsi olarak geldi. Tüm major şikayetler ameliyat sonrası çözüldü. SONUÇ: Elastofibroma dorsi nadir görülen, fizik muayenede kolayca gözden kaçabilen bir tümör olması nedeniyle bu tür vakalarda akla gelmeli, gerekli tetkikler yapılmalıdır. Marjinal eksizyon, süregelen şikayeti olan hastaların tedavisi için yeterlidir. Anahtar Kelimeler: Elastofibroma, göğüs duvarı tümörü, sırt ağrısı An Unusual Cause Of Back Pain: Elastofibroma Dorsi Gökçe Cangel1, Şevki Pedük2, Ahmet Kocakuşak2, Zehra Zeynep Keklikkıran2, Mehmet Gülen2 1 Haseki Training and Research Hospital, Department of Thoraks Surgery;İstanbul 2 Haseki Training and Research Hospital, Department of General Surgery;İstanbul INTRODUCTION: Elastofibroma dorsi is a rare benign soft tissue tumor that mostly can be seen in older females. The tumor is typically located under the lower end of the scapula. Identification of the lesion is important as the differential diagnosis includes other benign and also malignant tumors. İn this study a case of elastofibroma dorsi in a female patient which was treated surgically is presented. CASE: A 56-year-old woman who is a manual worker, has been suffering from swelling and back pain for the last 18 monts was admitted to our clinic. Physical examination showed a mass of 6 cm of diameter on the left located inferior to the margo inferior of the scapula. İt was more or less firm and mobile on palpation. She has no other medical disorders. Thorax computed tomography (CT) revealed poorly circumscribed, heterogenous mass located at the infrascapular area, and magnetic resonance imaging (MRI) confirmed the involvement. The patient was operated. The mass was between of latismus dorsi muscle and thoracic wall and fixed to the chest wall. The mass was completely removed. The histopathology report of the two masses was reported as elastofibroma. All major complaints have been resolved after the surgery. CONCLUSION: Because of elastofibroma dorsi is rare and can be overlooked easily, in such cases elastofibroma should be considered and necessary tests should be conducted. Marginal excision is adequate for the treatment of patients with sustaining complaints. Keywords: Elastofibroma, chest wall tumor,back pain Şekil 1 Figure 1 Elastofibroma makroskopik görünümü Macroscopic appearance of elastofibroma. EPS085[Göğüs Cerrahisi] Tansiyon Pnömoperikardiyuma Neden Olan Künt Toraks Travması: Olgu Sunumu Huseyın Ulaş Çınar1, Burçin Çelik2 1 Özel Medicana Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, Samsun 2 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Samsun Pnömoperikardiyum, perikard ve bir hava kaynağı arasında herhangi bir bağlantı oluştuğu zaman gelişebilir. Hemodinamik bozulma, biriken hava miktarına, havanın birikme hızına ve altta yatan kardiyo-pulmoner patoloji veya eşlik eden travmalarla ilişkilidir. Pnömoperikardiyum, genellikle kendini sınırlasa da tansiyon pnömoperikardiyum ve kardiyak tamponand gelişmesine bağlı olarak hayatı tehdit edici olabilir. Bu vakada yüksek hızlı araç kazasından sonra künt göğüs travmasına bağlı olarak tansiyon pnömoperikardiyum gelişmiş 34 yaşındaki bayan hastayı sunmaktayız. Hastada pnömoperikardiyumla beraber bilateral pnömotoraks, pnömomediastinum, subkutan amfizem, bilateral akciğer kontüzyonu,ciddi sternum kırığı, multipl kosto-kondral eklem separasyonu ve bilateral multipl kot fraktürleri mevcuttu. Bilateral tüp torakostomi uygulanan ve mekanik ventilatöre bağlanan hastaya yatışının 2. gününde sternum fiksasyonu uygulandı. Muhtemelen plöroperikardiyal laserasyona bağlı olarak gelişen pnömoperikardiyum bulguları kısa bir zaman içinde geriledi. Yatışının 3. gününde ekstübe edilen hasta 9. günde şifa ile taburcu edildi. Künt toraks travmasnın nadir nedenlerinden birisi olan pnömoperikardiyum acil servis doktorları ve göğüs cerrahları tarafından ayırıcı tanısında düşünmeli ve tedavi seçeneklerini bilmelidir. Anahtar Kelimeler: pnömoperikardiyum, multipl travma, sternum fraktürü Tension Pneumopericardium Due to Blunt Chest Trauma: A Case report Huseyın Ulaş Çınar1, Burçin Çelik2 1 Medicana İnternational Hospital, Deparment Of Thoracic Surgery, Samsun 2 19 Mayıs Üniversıty Medical School, Deparment Of Thoracic Surgery, Samsun Pneumopericardium may occur whenever a communication is established between the pericardium and a source of air. Haemodynamic compromise is related to the quantity of air present, the rate of accumulation and the presence of underlying cardio-pulmonary pathology or concomitant injury. It commonly limits itself but it can be lifethreating because of developing tension pneumopericardium and cardiac tamponade. İn this case, we report a 34 year-old-woman had been presented with Tension Pneumopericardium due to blunt chest trauma, after a high-speed motor vehicle crash. She had bilateral pneumothoraces, pneumomediastinum, subcutaneous emphysema, bilateral lung contusion, severe fractured sternum, and multipl seperated costochondral joints and bilateral multiple rib fractures with the pneumopericardium. Because of the bilateraly pneumothoraces sequentially bilateraly chest tube inserted to the patient and who underwent mechanical ventilation and sternal fixation on day 2. Then probably due to isolated pleuropericardial laceration, tension pneumopericardium and cardiac tamponade findings regressed in a short time without any surgıcal intervention. Hospitalization of the patient was extubated on day 3. and discharged at day 9. Emergency physicians and thoracic surgeons should realize this rarely seen circumstance in thoracic trauma patients and the patients who were in shock. Keywords: pneumopericardium, multiple trauma, fractur of sternum Başvuru esnasında çekilen toraks CT görüntüsü: Perikard içinde masif hava görülmekte Admission thoracic CT scan image: Massive air seen in the pericardium Toraks BT sagittal kesitinde: Ayrışmış sternum fraktürü görülmekte Chest CT scans in sagittal section; Severed sternum fracture is observed EPS086 [Göğüs Cerrahisi] Video Yardımlı Torakoskopik Cerrahi İle Dev Büllektomi Koray Aydoğdu, Muhammet Ali Beyoğlu, Funda İncekara, Zeynep Kılıç, Göktürk Fındık ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ, GÖĞÜS CERRAHİSİ KLİNİĞİ, ANKARA GİRİŞ Büllöz akciğeri olan uygun hastalarda büllektomi operasyonuyla nefes darlığı şikayeti azaltılabilir. Hemitoraksın % 30 yada daha fazlasını kapsayan izole büllerde, kompresyona uğramış ve amfizematöz olmayan akciğer parankimi varlığında ve dispne varlığında cerrahi uygulanır. Bül rezeksiyonu ile yer kaplayan kompressif lezyon çıkarılır, ekspiratuar havayolu direnci azaltılır, ölü boşluk ventilasyonu azaltılır. Böylece total akciğer kapasitesi ve rezidüel hacim azaltılarak işlevsel solunum kapasitesi arttırılır. Amfizem nedeniyle sınırlı solunum kapasitesi olan hastalarda uygulanacak cerrahi tekniğin seçimi önemlidir. Eğer bu hastalar torokotomi yoluyla ameliyat edilirse hastaların fonksiyonel rezidüel kapasitesini fazla miktarda azaltarak postoperatif morbidite ve mortaliteyi arttırabilir. Video Assisted Torasik Surgery (VATS) uygulaması ile sınırlı işlevsel solunum kapasitesi olan hastalara güvenli bir şekilde büllektomi operasyonu uygulanabilir. OLGU KOAH nedeniyle takip edilen hasta artan nefes darlığı şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Hastanın fizik muayenede solunum sesleri bilateral üst zonlarda azalmıştı. Çekilen posteroanterior akciğer grafide sağ üst zonda artmış radyolusen görünüm (konkav plevral hat) tesbit edildi. Toraks BT’de sağ akciğer üst lobda sağ hemitoraksın yaklaşık % 30’ini kaplayan dev büllöz oluşum tesbit edildi. Hastanın solunum fonksiyon testinde FEV1 değeri 0,54 lt (%18) FVC değeri 1,25lt (%52) olarak ölçüldü. İlk olarak tek port VATS yaklaşımıyla dev bülün rezeksiyonu planlandı. Yoğun plevral yapışıklıklar nedeniyle ikinci port açılarak dev bül endoskopik parankim stapler ve doku destekleyici (sığır perikardı) yardımıyla rezeke edildi. Postoperatif yedinci gün hastanın göğüs tüpü sonlandırıldı ve hasta taburcu edildi. Anahtar Kelimeler: Dev Bül, Büllektomi,Vats Büllektomi, Giant Bullectomy Via Video Assisted Thoracoscopic Surgery Koray Aydoğdu, Muhammet Ali Beyoğlu, Funda İncekara, Zeynep Kılıç, Göktürk Fındık DEPARTMENT OF THORACIC SURGERY, ATATURK CHEST DISEASE AND THORACIC SURGERY TRAINING HOSPITAL Introduction Dyspnea symptoms can be reduced at the proper patients who has bullous lungs. Surgery performs if an isolated bullae includes 30 percentage or more of hemithorax, in the presence of compressed nonemphysematous lung parenchymal and in the presence of dyspnea. Bullae resection provides to remove compressive space covering lesion, reduces expiratory airway preassure and reduces dead space ventilation. Thus total lung capasity and residuel volüme reduction improves functional respiratory (FRC). The selection of surgical thecnic is important for the patients who have limited respiratory reserves because of emphysema. If these patients undergoing operation with torocotomy their FRC can be reduced highly and this can cause increased postoperative morbidity and mortality. Bullectomy operation can safely applied with Video Assisted Thoracoscopic Surgery (VATS) in the patients who have limited functional residuel capacity. Case The patient who is followed due to COPD applied to our clinic with increased dyspnea. In the physical examination respiratory sounds were biaterally reduced at the upper zone. Increased radiolucent (pleural concave line) view determined at the right upper zone on posteroanterior lung graphy. Giant bullae which includes 30 percentage of hemithorax was determined at right upper lobe in thorax CT. FEV1 value measured 0,58 lt(%14), FVC value measured 1,25 lt(%52) at the patient’s respiratory function test. Initially the resection of giant bullae planned with single port VATS. Because of the dense adhesions second port was performed and giant bullae resected with endoscopic staplers with buttressed bovine pericard. Chest drain removed postoperative day seven Keywords: Giant bullae,Bullectomy, Vats Bullectomy, Dev Bül Giant Bullae EPS087 [Göğüs Cerrahisi] Tesadüfen Saptanan Timoma İçin Genişletilmiş Timektomi Muhammet Ali ̇ Beyoğlu1, Nevzat Kılıç1, Esra Özaydın2, Kubilay İnan1, Yurdanur Erdoğan3, Pınar Bıçakçıoğlu1 1 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,Ankara 2 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Tıbbi Patoloji Kliniği,Ankara 3 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalkları Kliniği,Ankara GİRİŞ Ön mediastenin primer tümörlerinin % 50’si timomalardır. Tipik olarak 40 ile 70 yaş aralığında erişkinlerde görülür. Hastalar asemptomatik olabildiği gibi göğüs ağrısı, nefes darlığı, öksürük şikayetiyle başvurabilir. Timomalar lokal olarak invaziv olabilirler fakat lenf nodu yayılımı ya da uzak organ metastazını nadiren yaparlar. Timik dokunun genellikle ektopik yerleşim göstermesi nedeniyle geniş eksizyon uygulanır. Timomalarda tam cerrahi rezeksiyonun prognoza etkisi tümörün histolojik özelliğinden daha önemlidir. OLGU 48 yaşında erkek hastan artan nefes darlığı şikayetiyle başvurdu. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) her iki alt lobda pnomonik infiltrasyon ile beraber ön mediastende kitle tespit edildi. Kitlenin 2,5*2,9 cm boyutlarında, heterojen dansitede, içerisinde kalsifik alanlar barındıran yumuşak doku lezyonu olduğu tesbit edildi. Serum antiasetilkolin reseptör antikoru negatif olarak tespit edildi. Hastaya nöroloji konsültasyonu istendi. Myastenia gravis düşünülmedi. Pnomoni tedavisi sonrası cerrahi planlandı. Bir ay sonra hastaya median sternotomi uygulandı. Gözlemde 3 cm çapındaki kitlenin kapsülü aşıp etraf mediastinal yağ dokuyu, mediastinal plevrayı ve sol üst lobu infiltre ettiği tespit edildi. Total timektomi ile beraber diyafragmadan tirotimik ligamana kadar mediastinal yağ doku çıkarıldı. Bilateral frenik sinire kadar mediastinal plevra çıkarıldı. Postoperatif komplikasyon görülmeyen hasta taburcu edildi. Patoloji sonucu Tip B2/B3 Timoma(WHO) (Masaoka Satge III), komşu plevra ve akciğere infiltrasyon, çevre yağ dokuya yaygın infiltrasyon olarak raporlandı. Lokal kontrolü sağlamak amacıyla radyoterapi planlandı. SONUÇ Timomalar genellikle asemptomatik olmalarına rağmen lokal invazyon yaptıkları için erken dönemde rezeksiyonu gerekmektedir. Tümörün tam cerrahi rezeksiyonunun prognoza etkisi tümörün histolojik özelliğinden daha önemlidir. Anahtar Kelimeler: Timoma, Extended Timektomi, Lokal İnvaziv Timoma Extended Thymectomy For Incidentally Detected Thymoma Muhammet Ali ̇ Beyoğlu1, Nevzat Kılıç1, Esra Özaydın2, Kubilay İnan1, Yurdanur Erdoğan3, Pınar Bıçakçıoğlu1 1 Department Of Thoracic Surgery, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research Hospital,Ankara,Turkey 2 Department Of Clinic Patology, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research Hospital,Ankara,Turkey 3 Department Of Chest Disease, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research Hospital,Ankara,Turkey Introduction 50 percentage of primary cancers in the anterior mediastinum are thymomas. Thymomas typically occur in adults 40 to 70 years of age(10). Although some patients are asymptomatic, others present with chest pain, cough or dyspnea. Although thymomas can be locally invasive, they uncommonly spread to regional lymph nodes or distant sites(4,44).Extent resection is recommended because of the thymic tissue’s commonly ectopic localization. The histologic subtype is less important for management than the extent of resection. Case 48 years old man applied with increasing dyspnea. Anterior mediastinum mass and pneumonic infiltration on bilaterally lower lung lobes determined in patient’s thorax computed tomography (CT). The mass is defined as 2,5 cm*2,9 cm in diamater, in heterogeneous density, soft tissue including calcific areas inside. Serum antiacetylcholine reseptör antibody meassured negative. Patient consulted to neurologist. Myastenia gravis is not determined. Surgical resection planned after pneumonia cure.After one month median sternotomy performed to patient. It is determined that the 3 cm in diamater mass; infiltrated capsul, surrounding fatty tissue, mediastinal pleure and left upper lung lobe. Total thymectomy performed and mediastinal fatty tissue resected from diaphragm to thyrothymic ligament. Bilaterally mediastinal pleure resected up to phrenic nerves. Patient discharged without post-operative complication. Pathology resulted as Type B2/B3 thymoma (WHO) Stage III (Masaoka), surrounding fatty tissue and plevra invaded, neighboring lung invaded. Result Although they are usually asymptomatic, thymomas should be early resected because of locally invasion.. The histologic subtype is less important for management than the extent of resection. Keywords: Tyhmoma, Extended Thymectomy, Locally Invasive Thymoma Anterior mediasten kitle Anterior mediastinum mass EPS088 [Göğüs Cerrahisi] Metakron ikinci primer akciğer kanseri olgusu Serkan Uysal, Ali Kılıçgün Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Akciğer kanseri hastalarında teşhis anında iki veya daha fazla primer akciğer kanserinin eş zamanlı bulunması senkron tümör, primer kanserin tedavisi sonrası ortaya çıkan ikinci veya daha fazla sayıda tümör ise metakron multipl akciğer tümörü olarak adlandırılır. Tüm akciğer kanseri hastaları değerlendirildiğinde yaklaşık %3 e varan multipl akciğer kanseri gelişebilir. Elli yedi yaşında erkek hasta 3 yıl önce sol akciğer üst lobta 13 mm lik spiküle kontürlü solid lezyon izlenmesi üzerine PET-CT tetkiki yapıldı. Raporunda sol akciğer üst lobta malignite düşündüren yoğun hipermetabolik (SUDmaks=6.2) nodüler lezyon ve sağ akciğer üst lobta malignite kuşkusu uyandıran minimal hipermetabolik (SUDmaks=1.7) silik sınırlı nodüler konsolidasyon saptandı. Bu bulgularla hasta eksploratris torakotomi uygulandı. Sol akciğer üst lobtaki lezyona wedge rezeksiyon yapıldı ve frozen inceleme sonucu skuamöz hücreli karsinom tanısı konulması üzerine sol üst lobektomi ve mediastinal lenf nodu diseksiyonu yapıldı. Hasta altı ay aralıklarla 3 yıl takip edildi. Üçüncü yıl tomografisinde sağ üst lobta yaklaşık 2 cm lik spiküler uzanımları olan nodül izlenmesi üzerine PET-CT tetkiki yapıldı. Raporunda patolojik tutulum ( SUVmaks=2.5) izlenmesi üzerine ekploratris sağ torakotomi yapıldı. Wedge rezeksiyon yapılarak nodül frozen incelemeye gönderildi. Frozen incelemede tümör lehine bulgu görülmemesi üzerine ameliyata son verildi. Nodülün immunhistokimyasal boyanması sonucu adenokarsinom tespit edilmesi üzerine tekrar sağ torakotomi yapılarak üst lobektomi ve lenf nodu diseksiyonu yapıldı. Erken evre skuamöz hücreli karsinomu bulunan hastanın takibinde farklı histoloji ile sağ akciğerde yine erken evre ikinci primer adenokanser gelişimi nadir görülen bir durumdur. Nadir görülen bir durum olması ve opere edilmiş olguların takibinin önemine dikkat çekmek amacıyla olguyu sunduk. Anahtar Kelimeler: Metakron, ikinci primer, akciğer kanseri, PET-BT Metachronous second primary lung cancer - case report Serkan Uysal, Ali Kılıçgün Abant İzzet Baysal University, Izzet Baysal Education and Research Hospital General Thoracic Surgery Lung cancer patients are detected at two or more primary synchronous lung cancer tumors, second or more are emerged after primary post treatment of cancer are named as metachronous multiple lung tumors. As all lung cancer patients were evaluated up to about 3% of them can have multiple lung cancer. We present a 57 years old patient with metachronous second primary lung cancer. On the follow up of patients with early stage squamous cell carcinoma, the development on the right lung with different histology on early stage of second primary adenocarcinoma is rare condition. We presented this case, because it is a rare condition and to highlight the significance of the follow-up after operation. Keywords: Metachronous, second primary, lung cancer, PET-CT Resim1 Figure1 Ilk operasyonda sol akcigerdeki nodul Pulmonary nodul on the left lung during the first operation Resim2 Figure2 Ilk operasyonda sag akcigerdeki nodul Pulmonary nodul on the right lung during the first operation Resim3 Figure3 Ikinci operasyonda sag akcigerdeki nodul Pumonary nodul at the right lung during the second operation EPS089 [Göğüs Cerrahisi] Dev Plevral Soliter Fibröz Tümör Muhammet Ali ̇ Beyoğlu1, Merve Şengül1, Hatice Esra Özaydın2, Pınar Bıçakçıoğlu1, Sadi Kaya1 1 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,Ankara 2 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Tıbbi Patoloji Kliniği,Ankara Giriş Plevranın soliter fibröz tümörü (PSFT) nadir görülen primer plevra tümörüdür.% 80 oranında benigndir. 60- 70 yaşlarda sık görülür.Her iki cinste de eşit oranda görülür. Hastaların çoğu genellikle öksürük, göğüs ağrısı, nefes darlığı gibi şikayetlerle başvurur. En uygun tedavi seçeneği tam cerrahi rezeksiyondur. Malign PSFT'de cerrahi rezeksiyon sonrası rekürrens oranı daha yüksektir. Bu tümör primer akciğer neoplasmı olmadığı için histolojik olarak cerrahi sınır tümör negatif olmak kaydıyla mümkün oldukça az akciğer dokusunun çıkarılması önerilmektedir. Olgu 50 yaşında erkek hasta transient iskemik atak nedeniyle araştırılırken posteroanterior akciğer grafisinde sağ hemitoraks alt zonda kitle tesbit edildi. Toraks bilgisayarlı tomografi (BT)’de sağ akciğer alt zonda 18*17*14 cm çapında, içerisinde kistik, nekrotik ve kalsifik alanlar içeren kitle tespit edildi. Mediasten ve kalp sola doğru itilmiş ve karaciğerle sınırları yer yer ayırt edilmiyordu. Transtorasik iğne biyopsisi sonucu fibröz tümör olarak geldi. Sağ torokotomi ile hemitoraksa girildi. Gözlemde akciğer alt lobuna, diyaframa ve mediastinal plevraya sıkı yapışıklıkları olan düzgün yüzeyli dev kitle tespit edildi. Öncelikle kitle küçültülerek klivaj planı bulundu. Yapışıklıklar künt ve keskin diseksiyonla düşürüldü ve kitle çıkarıldı. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen hasta taburcu edildi. Patoloji sonucu Malign Soliter Fibröz Tümör olarak öğrenildi. Sonuç Plevranın soliter fibröz tümörü dev boyutlara ulaşana kadar semptom oluşturmayabilir. En uygun tedavi cerrahi rezeksiyondur. Cerrahi uygulanan hastalarda nüks gelişebilir. Malign PSFT da nüks oranı daha yüksektir. Anahtar Kelimeler: Malign Soliter Fibröz Tümör, Plevral Soliter Fibröz Tümörü, Soliter Fibröz Tümör, Giant Pleural Solitary Fibrous Tumor Muhammet Ali ̇ Beyoğlu1, Merve Şengül1, Hatice Esra Özaydın2, Pınar Bıçakçıoğlu1, Sadi Kaya1 1 Department Of Thoracic Surgery, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research Hospital,Ankara,Turkey 2 Department Of Clinic Patology, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research Hospital,Ankara,Turkey Introduction Solitary fibrous tumor of pleura (SFTP) is a rare primer pleure tumor. 80 percentage of SFTP is benign. It predominantly occurs in the sixth and seventh decades. Male and female frequency is equal. Cough, chest pain and dyspnea are thecommon symptoms at the most of the patients. Complete surgical resection is the recommended treatment procedure. Recurrences occur more often in malign SFTP. Since this tumor is not a primary lung neoplasm, it is recommended to save as much lung as possible in while obtaining histologic negative margins. Case Mass is determined on the right hemithorax inferior zone at posteroanterior lung graphy of a 50 year old man patient who is examining for transient ischemic attack. 18*17*14 cm mass is determined on the right lung lower zone which includes cystic, necrotic and calcific areas at thorax computed tomography(CT). Mediastinum and the heart were pushed to the left, and the border between mass and liver was seemed irregular. Trans thoracic needle biopsy resulted as fibrous tumor. Right posterolateral torocotomy incision performed and entered to hemithorax. Giant mass which densly adhered to lower lung lobe, diaphgram and mediastinal pleura is observed. The mass is reduced to find a cleavage line. Adhesions were reduced with blunt and sharp disections and the mass removed. The patient discharged with not any postoperative complication. Specimen is reported as Malignant Solitary Fibrous Tumor. SFTP can be asympthomatic even in giant size. Complete surgical resection is the recommended treatment. Recurrenns may ocur especially in malignant type. Keywords: Malignant Solitary Fibrous Tumor, Solitary Fibrous Tumor of Pleura, Solitary Fibrous Tumor Dev Soliter Fibröz Tümör Giant Solitary Fibrous Tumor Preoperatif Posteroanterior Akciğer Grafi EPS090 [Göğüs Cerrahisi] Zorlu Vajinal Doğum Sonrası Pneumomediastinum 1 ̇ Ahmet Sizlanan , Onur Akçay2 1 Mardin Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahi Kliniği 2 Kızıltepe Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahi Kliniği Onyedi yaşında, primigravida hasta evde zorlu vajinal doğum yaptıktan yaklaşık 3 saat sonra gelişen göğüs ağrısı, nefes darlığı, boğaz ağrısı, boyunda ve boğazda şişlik hissi şikayetleri ile merkezimize başvurdu. Yapılan fizik muayenesinde solunum sesleri bilateral eşit, göğüs ön bölgesinden boyna doğru yayılan cilt altı amfizemi mevcuttu. Çekilen posterior anterior akciğer grafisinde (PA AC) boyunda hava değerleri, Toraks Bilgisayarlı Tomografi’de (BT) pneumomediastinum mevcuttu. Servise yatırılan hastaya ampisilin sulbaktam 3x1 gr intravenöz, parasetamol 2x10mg/ml intravenöz ve 3lt/dk O2 inhalasyon tedavisi başlandı. Günlük CRP, ESR takiplerinde gerileme olduğu görüldü. PA AC grafi takiplerinde progresyon izlenmedi. Klinği stabil olan hasta yatışının üçüncü gününde taburcu edildi. Takibinin üçüncü ayında olan hasta stabil seyretmektedir. Anahtar Kelimeler: doğum, pneumomediastinum Pneumomediastinum after Difficult Vaginal Delivery 1 ̇ Ahmet Sizlanan , Onur Akçay2 1 Thoracic Surgery Department, State Hospital, Mardin, Turkey 2 Thoracic Surgery Department, State Hospital,Kızıltepe, Mardin, Turkey 17-years old primigravid patient presented with chest patient, dyspnea, sore throat and a sensation of swallowing in the neck and throat approximately 3 hours after difficult vaginal delivery at home. Breath sounds were equal bilaterally. Physical examination revealed subcutaneous emphysema that expanded from anterior thorax to the neck. Posteroanterior chest x-ray (CXR) showed air in the neck and thoracic computed tomography (CT) showed pneumomediastinum. Patient was admitted to our clinic and was started on ampicillin-sulbactam 3x1 grams iv, paracetamol 2x10mg/ml iv and 3 lt/min of oxygen therapy. CRP concentration and ESR, which were monitored on a daily basis, showed a decline. Repeated CXRs did not show any progression. She was clinically stable and was discharged from hospital on the third day. Currently in her third month of follow-up, the patient is stable. Keywords: Delivery,Pneumomediastinum toraks bt 1 toraks bt 2 torax ct 2 EPS091 [Göğüs Cerrahisi] Transsternal-mediastinal occlusion of the main bronchus with bronchial fistula after pulmonary resection and pneumonectomy in patients with tuberculosis Odil Nematov, Shavkat Sabirov, Shakir Mayusupov, Azamat Sharipov, Eson Kholboev, Anvar Riskiev, Akram Irgashev Department of thoracic surgery National Center of TB, Tashkent, Uzbekistan INTRODUCTION - OBJECTIVE:analysis of the effectiveness of the operation METHOD:cohort analysis RESULTS:Transsternal-mediastinal occlusion of the main bronchus with bronchial fistula after pulmonary resection and pneumonectomy in patients with tuberculosis was performed in 5 patients aged 27-41 years. Earlier on the fibro-cavernous pulmonary tuberculosis pneumonectomy was performed in 1 patient, pulmonary resection in 4. Prior to our clinic for the elimination of bronchial fistula and empyema residual cavity produced reresection thoracoplasty lung, bronchoblokator installation without effect. In 3 patients had multidrug resistance. After preoperative preparation in 2-3 weeks occlusion of the right main bronchus was performed in 3 patients, the left - at 2. Simultaneously eliminated thoracic fistula and sanitation of empyema cavity produced by the closed method. After rehabilitation empyema cavity in 4 patients in 1.5-2 months. made the final stage of the operation (doudalenie light - 2 torakomioplastika - 2), one patient residual cavity closed independently. Postoperative complications aggravation of tubercular process only light was observed in 1 patient, which eliminated conservative therapy. CONCLUSIONS:Transsternal-transmediastenal occlusion of the main bronchus are a reliable way to elimination of postoperative bronchial fistulas. According to our observations landmark surgery eradicated serious complication in all patients operated on in a period of 2-3 months. Keywords: lung tubeculosis,bronchial fistula, thoracic surgery, EPS092 [Göğüs Cerrahisi] Dev endotrakeal kitlenin bronkoskopik total anblok ekstirpasyonu 1 ̇ Salih Topçu1, Serkan Özbay1, Aslı Gül Temel1, Şerife Tuba Liman , Hüseyin Fatih Sezer1, Sevtap Gümüştaş2, Birol 3 4 Bayramgürler , Aykut Eliçora 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi ABD, Kocaeli 2 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD, Kocaeli 3 Özel Denge Tıp Merkezi, Kocaeli 4 Atatürk Devlet Hastanesi, Zonguldak Giriş Benign trakeal tümörler sık rastlanan lezyonlar olup geçmişte trakea rezeksiyonu yapılarak tedavi edilmekteydi. Günümüzde ise gelişen teknolojiye bağlı olarak tedavide minimal invaziv teknikler trakea rezeksiyonuna göre daha sık tercih edilmektedir. Olgu kliniğimize dispne ve öksürük şikayeti ile başvuran 57 yaşında erkek hastanın radyolojik değerlendirilmesinde Toraks BT’de karinaya 2,5cm mesafede trakea sağ lateral duvardan (membranöz trakea ve kıkırdak halkanın birleşim noktasından) köken alan 1,6x1,5cm boyutlarında nodüler kitle lezyon saptandı. Bronkoskopik değerlendirmede; trakea sağ lateral ve posterior duvarda üzeri mukoza ile örtülü 1,5x1,5cm boyutlarındaki lezyonun lümeni %65 oranında obstrükte ettiği ve alt kenar komşuluğunda bronkus suis olduğu görüldü. Kitleden alınan punch biyopsinin frozen-section incelemesi benign tümoral lezyon olarak değerlendirildiğinden bronkoskopik eksizyona karar verildi. Lezyon submukozal doku ile birlikte rijit forceps yardımı ile total olarak eksize edildi. Spesmen immünohistokimyasal ve histopatolojik inceleme sonucunda schwannom ile uyumlu olarak değerlendirildi. Hasta postoperatif 3. ayında sorunsuz izlenmektedir. Tartışma Trakeal lezyonların tedavisinde lezyonun klinik özelliklerine ve cerrahın tecrübesine bağlı olarak minimal invaziv teknikler tercih edilmelidir. Hastamızda açık cerrahi tercih edilseydi lezyona komşu bronkus suis nedeni ile trakeal rezeksiyon çok zor olacaktı ve sağ üst lobektomi riski yüksek olasılıklı olacaktı. Böylelikle hasta sağ üst lobektominin neden olacağı fonksiyon kaybı ve olası komplikasyonlardan korunmuştur. Anahtar Kelimeler: endotrakeal kitle, schwannom, bronkoskopi Total Unblock Extirpation of Giant Endotracheal Mass Lesion 1 ̇ Salih Topçu1, Serkan Özbay1, Aslı Gül Temel1, Şerife Tuba Liman , Hüseyin Fatih Sezer1, Sevtap Gümüştaş2, Birol 3 4 Bayramgürler , Aykut Eliçora 1 Kocaeli University Faculty of Medicine Thoracic Surgery Department, Kocaeli 2 Kocaeli University Faculty of Medicine Radiology, Kocaeli 3 Denge Medical Center, Kocaeli 4 Atatürk State Hospital, Zonguldak Benign tracheal tumors are much substantial and these lesions were treated with tracheal resection in the past. Minimally invasive techniques are preferred and applied commonly instead of tracheal resection with the development of technology recently. A 57 year old man admitted to our clinic with dyspnea and cough. PA chest radiogram and CT scan was performed; a 16x15mm nodular mass lesion; 25mm proximally localised and originating from right wall of trachea was detected on CT scan. Bronchoscopic evaluation showed a 15x15mm bilobulated mass lesion covered by mucosa on the right -posterior wall membranous trachea occluding 65% of the lumen. Bronchus suis was detected beside the inferior border of the lesion. Punch biopsy was performed for frozen section, tissue was assessed as a benign tumor and we decided to resect the lesion.bronchoscopically. The lesion was resected by using rigid forceps with submucosal tissue and bleeding was controlled with cauterization. Histopathological examination of the specimen revealed a tumoural infiltration and the tumour was immunohistochemically and histopathologically compatible with benign schwannoma. The patient was in 3 month-follow up period without any complication or recurrences. Minimally invasive techniques should be preferred depending on clinical features of the lesion and surgeon’s experience for tracheal lesions. If we preferred open surgery for our patient, partial tracheal resection would be very difficult because of the bronchus suis next to the lesion and right upper lobectomy would be needed. By the way the patient was protected from the trauma and functional loss of upper lobectomy. Keywords: endotracheal mass lesion, bronchoscopic excision Endotrakeal kitlenin bronkoskopik görünümü Bronchoscopic view of endotracheal mass Endotrakeal kitlenin Toraks BT ve MR görünümü Thorax CT and MR view of endotracheal mass lesion Transverse ve koronal kesitlerde endotrakeal kitle ve bronkus suis görünümü Transverse- coronal section view of endotracheal mass lesion and bronchus suis in Thorax CT and MR EPS093 [Göğüs Cerrahisi] Postoperatif Erken Dönem Lob Torsiyonu ve Tedavisi Kubilay İnan, Muhammet Ali Beyoğlu, Zeynep Kılıç, Nevzat Kılıç, Pınar Bıçakçıoğlu ANKARA ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ,GÖĞÜS CERRAHİSİ KLİNİĞİ ANKARA 31 yaşında bayan hasta sağ üst lob ve orta lob bronşektazisi nedeniyle takipte ve medikal tadvi görmekte iken tekrarlayan hemoptizilerinin olması üzerine kliniğimizde yatırılmış ve tetkik edilmiştir. Fizik muayenesinde solunum seslerinde bilateral kabalaşma ve medikal tedaviye rağmen tekrarlayan hemoptizisi mevcuttu.Soygeçmişinde özellik olmayan hastanın özgeçmişinde sol pulmoner kist hidatik nedeniyle opere olduğu bilinmektedir.Fev 1:2.08 lt % 71 Fev1/FVC: 93. Tomografik olarak sağ üst lob anterior segment ve orta lob bronşektazik olduğu saptanmıştır.Operasyon kararı alınan hastaya sağ posterolateral torakotomi ile yaklaşıldı orta lobektomi ve anatomik üst lob anterior segmentektomi yapıldı.Postoperatif ilk direkt grafisinde anormallik olmayan hastanın postoperatif birinci gün AP grafinde sağ üzt zonda radyo-opasite saptanmıştır.Bronkoskopi yapılan hastanın sağ üst lobun bronşunun kendi etrafında döndüğü ve tamamen kapandığı görülmüştür.Acil cerrahi kararı alınan hastaya sağ retorakotomi ile yaklaşılarak eksplerasyon yapılmış ve üst lobun hilus etrafında tam tur döndüğü tespit edilmiştir. Anatomik pozisyonuna getirilen üst lob, alt lob parankimine sütür ile tespit edilmiştir.Bu vakamızı akciğer rezeksiyonlarında komplikasyon olarak lob torsiyonu gelişebileceği ve bunun erken dönemde saptanıp cerrahi tedavisinin yapılmasının önemini vurgulamak için sunmak istedik Anahtar Kelimeler: torsiyon, akciğer rezeksiyonu, revizyon, parankim tespit etmek Early Postoperative Period Lobe Torsion and Treatment Kubilay İnan, Muhammet Ali Beyoğlu, Zeynep Kılıç, Nevzat Kılıç, Pınar Bıçakçıoğlu ANKARA ATATÜRK PULMONARY DISEASES AND TORASİC SURGERY EDUCATION AND RESEARCH HOSPITAL,DEPARTMENT OF TORASİC SURGERY,ANKARA 31 years old female patient with hemoptysis and right pulmonary bronchiectasis.Previously been hydatid cyst surgery from left lung. Fev 1:2.08 lt % 71 Fev1/FVC: 93. Anterior segment of the right upper lobe and middle lobe was determined to be bronchiectasis with tomography.moderate lobectomy and anterior segmentectomy was performed with right thoracotomy.There was no abnormality in the first postoperative radiographs but radiopacity was found in the right upper zone on the first day postoperative radiograph.The patient's right upper lobe bronchus was seen by bronchoscopy that has turned itself around and completely closed.Emergency surgical decision has been taken and eksplerasyo made rethoracotomy and right upper lobe around the hilus was determined that full turn back.Upper lobe was brought to the anatomic position and was sutured to the lower lobe parenchyma.Follow-up radiographs showed dramatic improvement and improving patient was discharged.The lobe torsion develop as a complication of lung resection.Early diagnosis and emergency surgery is important for treatment Keywords: torsion,pulmonary resection,revision, parenchymal fix resim 1 image 1 preoperatif PA grafi preoperative PA graphy resim 2 image2 postoperatif birinci gün postoperative first day EPS094 [Göğüs Cerrahisi] Metastatik akciğer kanserini taklit eden pulmoner hiyalinize granülom Nuri ̇ Düzgün1, Ercan Kurtipek2, Hıdır Esme1, Meryem İlkay Eren Karanis3, İsmet Tolu4 1 Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Konya 2 Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Konya 3 Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Konya 4 Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Konya Pulmoner hiyalinize granülom, genellikle tek bazen de multipl akciğer nodülleri ile karşımıza çıkan son derece nadir görülen benign bir hastalıktır. Pulmoner hiyalinize granülom etyolojisinde akciğer parankiminde aşırı duyarlıklık reaksiyonu sonucu oluşan immün kompleks brikimleri sorumlu tutulmaktadır. Kliniğimize göğüs ağrısı ve öksürük şikayeti ile başvuran 59 yaşında bayan hastada bilateral, multipl, yuvarlak, düzgün sınırlı metastatik akciğer hastalığını düşündüren lezyonlar saptandı. Hastada sol akciğer anterior seğmentte bulunan nodülden transtorasik iğne biyosi yapıldı. Biyopsi sonucunda maliğnite saptanmadı. Biyopsiden tanı gelmemesi üzerine hastaya video yardımlı torakoskopik cerrahi uygulandı. Alınan kama biopsi sonucu pulmoner hiyalinize granülom olarak raporlandı. Yazımızda pulmoner hiyalinize granülom tanılı hastamızın tanı ve tadavi basamaklarını literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: Pulmoner hyalinize granülom, metastatik akciğer kanseri, pulmoner nodül Pulmonary hyalinizing granuloma mimicking metastatic lung cancer Nuri ̇ Düzgün1, Ercan Kurtipek2, Hıdır Esme1, Meryem İlkay Eren Karanis3, İsmet Tolu4 1 Meram Training and Research Hospital Thorasıc Surgery KONYA-Turkey 2 Meram Training and Research Hospital Chest Diseases KONYA-Turkey 3 Meram Training and Research Hospital Pathology, KONYA-Turkey 4 Meram Training and Research Hospital Radiology, KONYA-Turkey Pulmonary hyalinizing granuloma is a very rare benign condition, which usually manifests as solitary, sometimes as multiple pulmonary nodules. Deposition of immune complexes in the lung parenchyma due to hypersensitivity reactions is implicated in the etiology of pulmonary hyalinizing granuloma. A 59-year old female patient who presented to our clinic with complaints of chest pain and cough had bilateral, multiple and rounded lesions with regular margins suggesting metastatic lung disease. A transthoracic needle biopsy of the nodule was performed in the left pulmonary anterior segment. Biopsy showed no malignancy. Since no diagnosis was made by the biopsy, the patient underwent a video-assisted thoracic surgery. The wedge biopsy reported pulmonary hyalinizing granuloma. We aimed to present the diagnosis and treatment stages of our patient who was diagnosed with pulmonary hyalinizing granuloma in the light of literature review. Keywords: Pulmonary hyalinizing granuloma, metastatic lung cancer, pulmonary nodule resim 1 image 1 Hastanın BT’ sinde bilateral düzgün sınırlı multipl nodüller görülmekte. Bilateral multiple nodules with regular margins are detected in the CT of the patient. resim 2 image 2 PHG ‘un mikroskopik görünümü. Oldukça hiposelüler, keloid tipi kaba kollagen içeren düzgün sınırlı lezyon. HEx50 A microscopic view of PHG. A lesion with regular margins containing a very hypocellular, keloid type coarse collagen. HEx50 EPS095 [Göğüs Cerrahisi] Akut Künt Travmatik Diafragma Yaralanmalarına Eşlik Eden Perikardial Rüptürler Tevrat Özalp1, Serdar Badem2, Abdulkadir Çakmak3, Mustafa Küpeli4, Gökçen Gökgözoğlu2 1 Amasya Üniversitesi, Sabuncuoğlu Şerefeddin Eğitim Araştırma Hastanesi, Gögüs Cerrahisi, Amasya 2 Amasya Üniversitesi, Sabuncuoğlu Şerefeddin Eğitim Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi,Amasya 3 Amasya Üniversitesi, Sabuncuoğlu Şerefeddin Eğitim Araştırma Hastanesi, Kardiyoloji, Amasya 4 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gögüs Cerrahisi Anabilim Dalı,Tokat GİRİŞ VE AMAÇ Perikard ve büyük vasküler yaralanmalar; akut künt travmatik diafragma yaralanmalarına (AKTDY) eşlik eden nadir yaralanmalardandır. Bu amaçla, AKTDY’na eşlik eden perikard rüptür (PR)’lü 3 olgu sunuldu. Anahtar Kelimeler: Diafragmatik rüptür, Perikardiyal rüptür, Nadir yaralanma Pericardial Ruptures Accompanyıng Acute Blunt Traumatıc Dıapragmatıc Injury Tevrat Özalp1, Serdar Badem2, Abdulkadir Çakmak3, Mustafa Küpeli4, Gökçen Gökgözoğlu2 1 Departmant of Thoracic Surgery, Amasya University, Sabuncuoğlu Serefeddin Training and Research Hospital, Amasya, Turkey 2 Departmant of Cardiovasculary Surgery, Amasya University, Sabuncuoğlu Serefeddin Training and Research Hospital, Amasya, Turkey 3 Departmant of Cardiology, Amasya University, Sabuncuoğlu Serefeddin Training and Research Hospital, Amasya, Turkey 4 Departmant of Thoracic Surgery, Gaziosmanpasa University, Faculty of Medicine, Tokat, Turkey Introductıon And Aım Pericardial and large vascular injuries are rare injuries accompanying acute blunt traumatic diaphragmatic injuries (ABTDI). We presented 3 case reports of pericardial ruptures accompanying ABTDI. Keywords: Diaphragmatic rupture, Pericardial rupture, Rare injury resim 1 Picture 1 Preop BT görüntüsü Preop CT Image Resim 2 Picture 2 İntraoperatif kalp herniasyonu ile diafragma rüptürünün görüntüsü Image of heart herniation accompany diaphragmatic rupture, intraoperetive. EPS096 [Göğüs Cerrahisi] Göğüs Travmalı Bir Hastanın Yönetimi Nasıl Olmalı? İrfan Yalçınkaya, Hakan Yılmaz, Deniz Gürer, Cansel A. Öztürk Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, İstanbul Yirmialtı yaşında erkek hasta, araç içi trafik kazası nedeniyle başvurdu. İlk başvurduğu hastanede çekilen tüm vücut BT’sinde, bilateral pnömotoraks ve akciğer kontüzyonu saptanmış. İki taraflı kapalı göğüs drenajı uygulanan hasta, solunum sıkıntısı nedeniyle entübe edilip mekanik ventilatöre bağlanmış. Dördüncü gün sonunda ekstübe edilmesi planlanmış fakat nazogastrik sondadan hava gelmesi üzerine özofagus rüptürü ya da trakeoözofageal fistülden şüphelenilerek kliniğimize sevk edildi. Hastanın kliniğimize başvuru sırasında muayenesinde toraks tüplerinden hava kaçağı yoktu ve akciğerleri ekspanse idi. Ekstübe edilebilen hastaya noninvaziv mekanik ventilasyon uygulandı. Gelişen sekresyon stazı nedeniyle uygulanan bronkoskopide vokal kordlar seviyesinde anormallik saptandı. Solunumu gitgide bozulan hasta tekrar entübe edildi. Hastaya trakeostomi açılmasına karar verildi. Hasta iki gün sonra solunum parametreleri düzelince mekanik ventilatörden ayrıldı. Hastada özofagus rüptürü ve trakeoözofageal fistül en baştan beri düşünülmedi, fakat yine de metilen mavisi damlatılmış su içirilerek kontrol edilip oral alıma geçildi. İki dreni de bir gün arayla alındı. Hasta stabil hale geldikten sonra yapılan KBB konsültasyonunda, indirekt laringoskopide sol vokal kord hareketinin olmadığı, bunun da ödem ve fraktüre bağlı olduğu belirtildi. Trakeostominin devam etmesi ve taburculuk sonrası bir KBB kliniğinde larengoplasti açısından değerlendirilip trakeostominin buna göre sonlanıp sonlandırılmayacağı kararının verilebileceği belirtildi. Doğru ve zamanında müdahale edilen bu hastada vokal kordaki patolojinin travmadan ziyade acil entübasyona bağlı olduğunu düşünüyoruz. Acil entübasyona bağlı olarak trakea ya da özofagus rüptürü bile oluşabilirdi. Bu sebeplerle toraks travmalı hastalarda oluşabilecek patolojilerin hızlı, titiz, dikkatli bir değerlendirme ve müdahale ile ele alınıp sürecin iyi yönetilmesi, komplikasyonların önlenmesi ve tedavisi açısından çok elzemdir. Anahtar Kelimeler: göğüs travması, trakeostomi, yönetim How To Manage A Patient With Thoracic Trauma? İrfan Yalçınkaya, Hakan Yılmaz, Deniz Gürer, Cansel A. Öztürk Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul Twenty-six year-old patient was admitted to a clinic due to traffic accident. CT showed bilateral pneumothorax and lung contusion. Bilateral underwater seal drainage was performed and the patient was entubated with severe dyspnea. After four days extubation was planned. However, the patient was referred to our clinic with suspicion of esophageal rupture or tracheoesophageal fistula as air was coming from the nasogastric catheter. After admittion the patient had no air leakage from thorax drains and lungs were expanded. Patient was extubated and non-invasive mechanical ventilation was applied. Abnormality was detected in vocal chords with FOB which was undertaken after secretion stasis. Patient was re-entubated as respiration was worsened. Tracheostomy was performed and in two days patient was seperated from mechanical ventilation as respiration became normal. Esophageal rupture or tracheoesophageal fistula was never suspected. Both drains were removed. When the patient was stabilised, ENT specialist was consulted and in indirect laryngoscopy left vocal chord was immobile due to edema and fracture. After discharge, patient was recommended to apply to an ENT clinic for laryngoplasty and whether to terminate tracheostomy. Intervention was early and right in this patient. However, we believe that the pathology in the vocal chords was caused by urgent intubation rather than the trauma. Tracheal or esophageal rupture could be caused by urgent intubation. In a patient with thoracic trauma, fast and careful evaluation and intervention should be undertaken for managing the course of the disease as well as preventing and treating the complications. Keywords: thoracic trauma, tracheostomy, management Resim 1 Figure 1 bilateral pnömotoraks ve akciğer kontüzyonu bilateral pneumothorax and lung contusion Resim 2 Figure 2 Bilateral tüp torakostomi Bilateral tube thoracostomy Resim 3 Figure 3 Taburculuk Discharge EPS097 [Göğüs Cerrahisi] Pnömonektomi Sonrası Bronş Güdüğünde Trakeal Obstrüksiyon Yaratan Nüks Vakası Salih Topçu1, Aslı Gül Temel1, Serkan Özbay1, Hüseyin Fatih Sezer1, Birol Bayramgürler2, Şerife Tuba Liman1, Aykut Eliçora3 1 Kocaeli Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi ABD, Kocaeli 2 Özel Denge Tıp Merkezi, Kocaeli 3 Atatürk Devlet Hastanesi, Zonguldak Giriş Küçük hücreli dışı akciğer karsinomunda (KHDAK) küratif cerrahinin amacı R0 radikal rezeksiyondur. Rezidüel tümörler uzak metastaz gelişme oranını ve prognozu etkilemektedir. Küçük hücreli dışı akciğer karsinomunu nedeni ile opere edilen hastaların %4-5’inde (%1.2-17) cerrahi sınırlarda mikroskopik rezidüel tümörler izlenmektedir. Bronkoskopik olarak müdahale ettiğimiz pnömonektomi sonrası bronş güdüğünde gelişen nüks vakamızı paylaştık. Olgu Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri nedeni ile 5 yıl önce sağ pnömonektomi yapılan 62 yaşında erkek hasta solunum sıkıntısı ile kliniğimize başvurdu. Toraks BT’de trakea ve sol ana bronş girişine uzanım gösteren 23x20mm boyutlarında tümöral lezyon saptandı. Bronkoskopik değerlendirmede sağ pnömonektomi bronş güdüğünden köken alan trakea alt ucunu infiltre ederek lümeni %80 obstrükte eden endobronşiyal lezyon saptandı. Lezyon rijit bronkoskopi yapılarak forceps yardımı ile subtotal eksize edildi. Histopatolojik ve immünohistokimyasal inceleme sonucunda lezyonun primer tümörün rekürrensi ile uyumlu olduğu öğrenildi. İşlem sonrası adjuvan radyoterapi uygulanan hasta postoperatif 2. ayında ek problemsiz takiptedir. Tartışma Anatomik rezeksiyon yapılan KHDAK’lı Evre I hastalarda %20’ye varan oranlarda Evre III hastalarda ise %50’ye varan oranlarda lokal nüks görülebilmektedir. Pnömonektomi yapılan hastalar dışında bu hastalara bronş güdüğünün tamamlayıcı rezeksiyonu önerilmektedir. Literatür incelendiğinde pnömonektomi yapılan hastalarda güdükte nüks gelişmesi durumunda ise önerilen tedavi adjuvan radyoterapi olmaktadır, ancak sonuçlar çok tatminkar değildir. Bronkoskopik rezeksiyon adjuvan radyoterapi öncesinde bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilerek trakeal lümenin obstrüksiyonuna bağlı semptomları da geriletme amaçlı da uygulanabilir. Anahtar Kelimeler: postpnömonektomi, bronş güdüğü, nüks Postpneumonectomy Bronchial Stump Recurrence Occluding Tracheal Lumen Subtotally Salih Topçu1, Aslı Gül Temel1, Serkan Özbay1, Hüseyin Fatih Sezer1, Birol Bayramgürler2, Şerife Tuba Liman1, Aykut Eliçora3 1 Department of Thoracic Surgery, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey 2 Denge Medical Center, Kocaeli 3 Atatürk State Hospital, Zonguldak The aim of curative surgery for non-small cell lung cancer (NSCLC) is a (R0) radical resection. Residual tumors affects the prognosis and distant recurrence rate. Microscopic residual tumor in surgical margins (R1resection) has been reported as 4–5% of cases (range 1.2–17%. We wanted to share our case with postpneumonectomy bronchial stump recurrence and bronchoscopic management. A 62-year-old man who undergone right pneumonectomy 5 years ago, admitted to our clinic with bronchial stump recurrence. A 23x20mm tumoral lesion in right bronchial stump extending to trachea and left main bronchus was detected on CT scan. Bronchoscopic evaluation showed an endobronchial lesion originating from right pneumonectomy stump, infiltrating the lower end of the trachea and occluding 80% of the tracheal lumen. The lesion was resected by using rigid forceps subtotally Histopathological examination of the specimen revealed a tumoral infiltration and the tumor was immunohistochemically and histopathologically compatible with NSLC and recurrence of the primary tumor. The patient was received adjuvant radiotherapy and in 2-month follow-up period. After anatomical resections local recurrence occurs in approximately 20% of patients with stage I disease and in up to 50% with stage III. Resection of the bronchial stump is generally recommended for these patients except patients with pneumonectomy. If a stump recurrence occurs after prior pneumonectomy, adjuvant radiotherapy is the main treatment option due to the literature but there is no favorable results after adjuvant radiotherapy. Bronchoscopic resection may be a treatment option before adjuvant radiotherapy and may decrease the complaints occured due to luminal occlusion. Keywords: stump recurrence, bronchoscopic resection, NSCLC Bronkoskopik Görünüm Bronchoscopic View of Bronchial Stump Recurrence Bronş güdüğündeki lezyonun ve sol ana bronşun bronkoskopik görünümü The View of Left Main Bronchus and Bronchial Stump Recurrence Toraks BT'de Bronş Güdüğündeki Nüks Tümöral Lezyonun Görünümü. The View of Bronchial Stump Recurrence in Thorax CT. Transvers, koronal ve sagital kesitlerde nüks tümöral lezyonun görünümü. Transverse, coronal and sagittal section view of the bronchial stump recurrence. EPS098 [Göğüs Cerrahisi] Sağ Üst Lobun Venöz Dönüş Anomalisi Serkan Özbay1, Salih Topçu1, Hüseyin Fatih Sezer1, Aslı Gül Temel1, Şerife Tuba Liman1, Hasan Tahsin Arısoy2, Aykut Eliçora3 1 Kocaeli Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi ABD, Kocaeli 2 Kocaeli Üniversitesi, Radyoloji ABD, Kocaeli 3 Atatürk Devlet Hastanesi, Zonguldak Giriş Anormal pulmoner venöz dönüş oldukça nadir görülen konjenital bir anomalidir. Genellikle sağ akciğer ile ilişkilidir ve kardiyak malformasyonlar ile birliktelik gösterir. Venöz dönüş anomalisi saptadığımız hastamızı hem nadir görülmesi hem de intraoperatif ciddi bir kanamaya yol açma riskine dikkat çekmek amacıyla paylaştık. Olgu Öksürük şikayeti ile başvurduğu dış merkezde tespit edilen sağ akciğer alt lobda 5x5cm boyutlu kitle lezyon nedeniyle kliniğimize yönlendirilen 63 yaşında erkek hasta TTİAB sonucunun küçük hücreli dışı akciğer kanseri grafisi ile uyumlu gelmesi üzerine operasyon kararı verildi. Kitlenin fissürden üst loba uzanım göstermesi (T2 tümör) nedeni ile pnömonektomi kararı verilen hastada hilus diseksiyonu esnasında üst lob veninin azigos ven ile birleşerek superior vena kavaya döküldüğü görüldü. Tümörün üst loba infiltre olması nedeni ile sağ pnömonektomi yapıldı. Anatomik olarak sağ alt lobektominin yeterli olması halinde bile anormal venöz dönüş nedeni ile pnömonektomi yapılması zorunluydu. Vakanın preoperatif çekilen Toraks BT’sini retrospektif olarak değerlendirdiğimizde anomaliyi tespit ettik. Tartışma Anormal pulmoner venöz dönüş genel populasyonda %0.4-0.7 sıklığında görülen çok nadir bir anomalidir ve ilk kez 1739 yılında Winslow tarafından bildirilmiştir. Bizim vakamızda akciğer kanserli bir olguda sistemik venöz dolaşıma drene olan üst lob veni saptanmıştır. Bu anomali preoperatif değerlendirmede farkedilememesi halinde intraoperatif ciddi kanamalara yol açma riski nedeni ile de ayrıca önemlidir. Anahtar Kelimeler: anormal pulmoner venöz dönüş, Anomalous Pulmonary Venous Return of Right Upper Lobe Serkan Özbay1, Salih Topçu1, Hüseyin Fatih Sezer1, Aslı Gül Temel1, Şerife Tuba Liman1, Hasan Tahsin Arısoy2, Aykut Eliçora3 1 Department of Thoracic Surgery, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey 2 Department of Radiology, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey 3 Atatürk State Hospital, Zonguldak OBJECTIVE: Abnormal pulmonary venous return is a rare congenital anomaly.It is generally involved the right lung and there is an association between congenital cardiac malformations. We aimed to share our patient with abnormal pulmonary venous drainage and calling attention to unexpected intraoperative bleeding. CASE: A 63 years old man admitted to our clinic with 5x5cm mass lesion detected in right lower lobe of the lung. TNB pathology was consistent with NSCLC and the patient underwent thoracotomy for resection. The tumor was extending to the upper lobe (T2) and we decided to perform pneumonectomy intraoperatively. After removing mediastinal pleural adhesions during hilum dissection, an unusual connection between the right upper lobe vein and azygos vein was identified. The right upper lobe vein was draining into the superior vena cava with conjuction of azygos vein. The pneumonectomy performed to the patient succesfully. It was obligatory to perform pneumonectomy even the tumor was limited in lower lobe because of the abnormal venous return of the upper lobe vein. We realised the abnormal venous drainage when we evaluated the preoperative CT scan retrospectively. DISCUSSION: Abnormal pulmonary venous return is found in 0.4% to 0.7% of the general population and first reported by Winslow in 1739. The abnormal venous drainage of the right upper lobe vein into the systemic venous circulation was determined in our case and it is vital to be aware of this abnormality can cause several intraoperative bleeding. Keywords: anomalous pulmonary venous return Sağ üst lobun anormal venöz dönüşü Anomalous Pulmonary Venous Return of Right Upper Lobe *: Sağ superior pulmoner ven anormal dönüşü c: Vena kava inferior RMPA: Sağ ana pulmoner arter RIPV: Sağ inferior pulmoner ven *: Anomalous return of the right superior pulmonary vein c: Inferior Vena Cava RMPA: Right main pulmonary arter RIPV: Right inferior pulmonary vein EPS099 [Göğüs Cerrahisi] Üç Kez Cerrahi Uygulanmış Spontan Pnömotorakslı Bir Vakada Göğüs Drenlerinin Yönetimi İle Hastayı Yeni Bir Cerrahiden Korumak Mümkün mü? İrfan Yalçınkaya, Serda K. Metin, Mustafa Akyıl, Çağatay S. Tezel Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, İstanbul Kırkdört yaşında erkek hasta. Şubat 2014 tarihinde sağ spontan pnömotoraks nedeniyle kapalı göğüs drenajı uygulanan hasta, beş ay sonra aynı klinik ile tekrar başvurmuş. Bir gün sonra ameliyata alınan hastada torakotomi ile üst lobdaki büllere wedge rezeksiyon ve parsiyel plörektomi uygulanmış. Ardından hava kaçağı ve ekspansiyon kusuru nedeniyle iki kez daha opere edilmiş. Bütün işlemlere rağmen hava kaçağı devam eden, ciddi ekspansiyon kusuru olan ve kırkyedi gündür hastanede yatan hastanın dördüncü kez ameliyata alınması düşünülürken yapılan konsültasyon sonucu kliniğimize nakledilmesi kararlaştırıldı. Kliniğe kabul edilen hastaya yeni bir toraks BT çekilip mevcut drenlerin yeri ve durumu ayrıca akciğer parankim yapısı değerlendirildi. Karşı akciğer üst lob apikal segmentte de bülleri olan hastada yatışının 3. gününde arka drenin fonksiyon görmediği belirlenip çekildi ve ikinci interkostal aralıkdan pezzer dren ile üst zondaki plevral boşluk için drenaj sağlandı. Dördüncü günde öndeki polietilen tüp çekilip hemen yanından pezzer dren ile kapalı göğüs drenajı uygulandı. Hastanın diyabeti regüle edilip malnütrisyon tablosu ek desteklerle iyileştirildi. Ayrıca solunum fizyoterapisi ve psikoterapi desteği de verildi. Onyedi gün sonra hava kaçakları azaldı, akciğerin alt lobu açılmaya başladı. Her iki dren de Heimlich valve alınıp hasta taburcu edildi. Üç hafta sonraki kontrolde üstteki dren alındı. On gün sonraki kontrolde de alt dren alındı. Akciğerin alt kısmı tamamen açıldı, üstte apikalde küçük bir steril plevral poş kaldı. Göğüs cerrahisinde uygun ve yeterli drenaj önemli olduğu kadar, drenlerin hastalığın gidişatına göre değiştirilmesi ve/veya yeni drenaj uygulanması gerekebilir. Vakamızda olduğu gibi yalnız konservatif tedbirlerle dahi hasta, kısırdöngüden kurtulup yeni bir cerrahi girişime bile gerek kalmayabilir. Anahtar Kelimeler: spontan pnömotoraks, cerrahi, kapalı göğüs drenajı, yönetim Is It Possible To Avoid A New Surgery By Chest Drain Management In A Patient Who Had Surgery Three Times For Spontaneous Pneumothorax? İrfan Yalçınkaya, Serda K. Metin, Mustafa Akyıl, Çağatay S. Tezel Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul Fourty-four year-old male patient who was treated with underwater seal drainage in February 2014 was admitted to a clinic with the same clinical presentation five months later. Patient had a thoracotomy the next day and apical wedge resection with partial pleurectomy was performed. Patient was operated two more times for expansion failure and persistent air leak. Despite all these procedures patient had been in the hospital for 47 days; expansion failure and persistent air leak continued. Patient was evaluated with a CT for chest drain places and lung parenchyma texture. CT revealed bullous parenchyma in the apical segment of the opposite lung’s upper lobe. Posterior drain was removed in the third day of admittance and a pezzer drain was placed apically to drain the pleural space. In the fourth day anterior drain was replaced by a pezzer drain. Patient’s diabetes was regulated and malnutrition was treated with nutritional supplement. Respiratory physiotherapy and psychotheraphy was carried out. After 17 days air leak was lessened and inferior lobe was starting to expand. Both drains were connected to heimlich valve and patient was discharged. Apical drain was removed in the third week and basal drain was removed in the fourth week of the follow-up. Lung parenchyma totally expanded with a little apical sterile pleural space. Appropriate and sufficient drainage is important in thoracic surgery. However these drains may be removed or replaced with the changing course of the disease. Patient may avoid unnecessary surgical interventions, like in our patient, with only conservative management. Keywords: spontaneous pneumothorax, surgery, underwater seal drainage, management Resim 1 Figure 1 yatış grafisi admission radiograph Resim 2 Figure 2 kontrol grafisi control radiograph EPS100 [Göğüs Cerrahisi] Akciğerde Bilateral Leiomyosarkom Metastazı Ve Cerrahi Tedavinin Yönetimi İrfan Yalçınkaya, S. Volkan Baysungur, M. Talha Doğruyol, Aysun K. Mısırlıoğlu Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, İstanbul Altmışdört yaşında bayan hastada Haziran 2011 tarihinde myoma uteri klinik tanısıyla total abdominal histerektomi + bilateral salpingooferektomi yapılmış. Patoloji sonucu leiomyosarkom gelen ve uzak metastaz taramasında başka lezyon saptanmayan hasta onkoloji takibinde imiş. Hastaya cerrahi dışında başka tedavi uygulanmamış. Düzenli aralıklarla kontrolleri yapılan hastada öksürük, nefes darlığı, kanlı balgam şikayetiyle Eylül 2014 tarihinde gittiği hastanede çekilen toraks BT ve PET-BT’sinde bilateral akciğerde lezyonlar saptanmış. FOB’u normal olan hastanın PET-BT’sinde, sağ akciğerde bir, sol akciğerde iki adet değişik boyutlarda lezyon izlendi. Akciğerdeki lezyonlar metastaz olarak değerlendirilip tanı ve tedavi amacıyla operasyon planlandı. Sağdaki lezyon büyüklüğü ve lokalizasyonu itibariyle daha büyük bir cerrahiyi gerektirebileceğinden önce sol torakotomi ile yaklaşıldı. Mediastinoskopik inceleme negatif idi. Eksplorasyonda alt lob bazal ve superior segmentte, üst lob anterior ve linguler segmentte lokalize 4 adet değişik boyutlarda metastatik nodül eksize edildi. İmmunohistokimyasal inceleme sonucu leiomyosarkom metastazı ile uyumlu bulundu. Bir ay sonra sağ torakotomi ile orta lobektomi uygulandı. Patoloji aynı idi. Hastanın onkolojik değerlendirmesinde adjuvan tedavi önerilmeyip takibi uygun görüldü. Hasta ikinci ayın sonunda olup sorunsuzdur. Uterusun leiomyosarkomunda, akciğer metastazları yıllar sonra da olsa ortaya çıkabilir. Kemo / radyoterapinin etkisinin çok sınırlı olduğu bu tür sarkomatöz tümörlerde, metastaz cerrahisinde olduğu gibi primer tümör kontrol altında ve metastazlar yalnız akciğerle sınırlı ise cerrahi, tümöre bağlı komplikasyonların önlenmesinde ve sağkalımda çok önemlidir. Vakamızda olduğu gibi toraks BT’de görüntülenemeyecek boyutta nodüllerin ameliyat sırasında saptanabilmesi nedeniyle torakoskopi yerine torakotomi tercih edilmelidir. Metastaz cerrahisinde radikal rezeksiyon yerine konservatif rezeksiyonlar tercih edilmelidir zira takip sırasında yeni lezyonlar saptandığı takdirde yeniden cerrahi uygulama imkanı olabilir. Anahtar Kelimeler: leiomyosarkom, akciğer metastazı, cerrahi, yönetim The Medical Management Of Bilateral Lung Metastasis Of Leiomyosarcoma İrfan Yalçınkaya, S. Volkan Baysungur, M. Talha Doğruyol, Aysun K. Mısırlıoğlu Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul Sixty-four year-old female patient had a total abdominal hysterectomy + bilateral salphingo-ooferectomy with a diagnosis of myoma uteri. Pathological diagnosis was leiomyosarcoma and the patient was taken to oncological follow-up as distant metastasis screening was negative. Patient received no further treatment. Patient was routinely followed-up. In september 2014 the patient had cough, dyspnea and blood in sputum and lung lesions were detected with CT and PET/CT. FOB was normal. In PET/CT the patient had one lesion in the right, two lesions in the left lung. The lesions were considered as metastatic and diagnostic and therapeutic operation was planned. Firstly, left thoracotomy was undertaken as the size and localization of the lesion in the right lung could necessitate greater surgery. Mediastinoscopy was negative. In the exploration four lesions with different size which were in the superior and basal segment of the lower lobe and anterior and lingular segment of the upper lobe were excised. Immunohystochemical analysis was consistent with leiomyosarcoma metastasis. A month later middle lobectomy with right thoracotomy was performed. Pathological diagnosis was the same. Patient was not offered adjuvant chemotheraphy and was taken to follow-up. Patient has completed the second month of follow-up uneventful. Sarcomatous tumors are not responsive to chemo/radiotheraphy. In cases where primary disease is under control and the metastases are limited to the lung, surgery is substantial in survival and in preventing the complications related to metastases. Keywords: leiomyosarcoma, lung metastasis, surgery, management Resim 1 Figure 1 PET-CT PET-CT EPS101 [Göğüs Cerrahisi] Anterior Mediasten Yerleşimli Dev Ancient Schwannoma: Olgu Sunumu Süleyman Ceyhan, Levent Cansever, Deniz Sansar, Yunus Seyrek, Mehmet Ali Bedirhan Yedikule Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Giriş ve Amaç: Benign schwannoma’lar mediastende oldukça sık olarak görülmektedir. Büyük, mediasteni tamamen kaplayan ve mediastinal yapılara bası yapan dev schwannoma’lar nadir olarak görülmektedir. Mediastinal ana yapılarda yer değişikliğine neden olan olgumuzu sunmayı amaçladık. OLGU: Elliyedi yaşında erkek hasta birkaç aydır mevcut olan göğüs ön kısmında ağrı şikayetiyle polikliniğimize başvurdu. Posteroanterior (PA) akciğer grafisinde sağda üst ve orta zonları tamamen kaplamış, yuvarlak, düzgün sınırlı opasite izlendi. Toraksın bilgisayarlı tomografisinde (BT), sağ akciğer üst ve orta zonda ön mediastenden köken alması muhtemel yaklaşık 14x8,5 cm boyutlarında heterojen kontrast tutulumu gösteren düzgün sınırlı içinde yer yer sıvı dansitesinde kistik dejenerasyon alanları izlenen kitle lezyonu görüldü (Resim1). Pozitron Emisyon Tomografisinde (PET-BT) SUVmax: 6-8 olan kitle izlendi. Fiberoptik Bronkoskopide endobronşial lezyon yok, dış bası bulguları mevcut. Laboratuvar tetkiklerinde Laktat Dehidrogenaz (LDH) yüksekliği (316) (N: 90-250) dışında anormallik saptanmadı. Göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi konseyinde tartışılan hastaya ameliyat kararı alındı. Sternotomi ve anterior torakotomi ile mediastinal kitle eksizyonu ve mediastinal lenf nodu disseksiyonu yapıldı. Postoperatif patoloji ancient schwannoma olarak geldi. Hasta postoperatif 5. günde komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Sonuç:Benign schwannoma’lar genel olarak posterior mediastende görülürler. Tesadüfen çekilen grafilerde saptanırlar. 7cm’den büyük dev schwannomalar oldukça nadirdirler. Dev schwannoma saptanan hastalar cerrahi ile başarılı bir şekilde tedavi edilirler ve bası semptomları ortadan kalkar. Anahtar Kelimeler: Ancient Schwannoma, cerrahi, mediasten, Giant Ancient Schwannoma Located in the Anterior Mediastinum: Case Report Süleyman Ceyhan, Levent Cansever, Deniz Sansar, Yunus Seyrek, Mehmet Ali Bedirhan Department of Thoracic Surgery, Yedikule Chest Disease and Surgery Training and Research Hospital Aim and INTRODUCTION: Benign scwannomas are quite common in the mediastinum. Giant schwannomas filling the mediastinum and compressing the mediastinal structures are rare. We aimed to present our case that is presented with shift in the main structures of the mediastinum. CASE: A 57-year-old man was admitted to hospital for the complaints of chest pain in the last few months. Posteroanterior chest graph revealed a round shaped, opacity covering the upper and middle zones in the right hemithorax. In computed tomography of thorax; a mass lesion was seen about 14x8,5cm in size, possibly originating from the anterior mediastinum in the upper and middle zones of the right lung, containing cystic degenerative and heterogeneously contrasted areas with fluid densities (Fig.1). Pozitron Emmision Tomography revealed mass lesion with SUVmax: 6-8 FDG uptake. The fiberoptic bronchoscopy revealed no endobronchial lesions but only outer compression findings. Laboratory results were normal except from higher Lactat Dehydrogenase (316) ( N: 90-250) levels. After the joint council between pulmonology and thoracic surgery departments, the patient was agreed for surgical operation. Mediastinal mass excision and mediastinal lymph node dissection via sternotomy+anterior thoracotomy was performed. Postoperative pathological examination revealed ancient schwannoma. The patient was discharged with no complications on the fifth day postoperatively. CONCLUSION: Benign schwannomas are usually seen in the posterior mediastinum and revealed coincidentally during routine chest x-ray examinations. The schwannomas larger than 7 cm size are extremely rare. The patients having giant schwannomas are treated and get free of compressive symptoms after surgical resection. Keywords: Ancient Schwannoma, mediastinum, surgery Resim 1 Figure 1 Olgunun bilgisayarlı toraks tomografisi Computed tomography scan of the patient EPS102 [Göğüs Cerrahisi] Dev İntratorasik Lipom Nedeniyle Opere Edilen Olgu Sunumu Deniz Sansar, Süleyman Ceyhan, Levent Cansever, Merve Hatipoğlu, Mehmet Ali Bedirhan Yedikule Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Amaç ve Giriş: Lipomlar erişkinlerde en sık görülen benign tümörlerdir. Genellikle subkutan, ensede, boyunda ve omuz bölgelerinde yerleşim göstermektedir. Lipomların torasik kavitede yerleşimi oldukça nadirdir. Torasik lipomlu hastalar genellikle çarpıntı, dispne ve öksürük gibi semptomlar ile başvururlar. Görüntüleme sonrası tesadüfen saptanırlar. Dev intratorasik lipomu olan ve mediastinal yapılara basıya neden olan olgumuzu sunmayı amaçladık. OLGU: 71 yaşında bayan hasta 2006 yılında göğüs hastalıkları polikliniğine nefes darlığı şikayeti ile başvurmuş. Toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) sol hemitoraksta 140x80mm’lik kitle saptanmış. 2010 yılında çekilen BT’de kitlenin boyutu 160x95mm’ye ulaşmış. 8 yıldır takipte olan hasta, 2014 yılında benzer şikayetlerle göğüs hastalıkları acil servisine başvurdu. Toraks BT’de benzer bulguları olan hastanın massı 220x105mm boyutlarına büyümüş. Göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi ortak konseyde lipom olduğu düşünülen ve mediasten yapıları karşıya itmesinden dolayı ameliyat kararı alındı. Preoperatif kan gazında, pCO2 49.8 mmHg, pO2 51.3mmHg idi. Solunum fonksiyon testinde FEV 1 0.74 l (%38.6) idi. Sol posterolateral torakotomi yapıldı. Hemitoraksın 3/4 ünü kaplayan, akciğeri posteriora iten alt lob parankimi ile sıkı ilişkisi olan dev lipom dokusu enblok olarak çıkarıldı. Postoperatif patoloji sonucunun makroskopisi, 2.050 gr ağırlığında, 30x20x7cm ölçülerinde yer yer ince kapsüle görünümlü, lipomatöz yapıda doku parçası olarak raporlandı. Histopatolojik tanı lipom olarak raporlandı. Postoperatif FEV1: 1.15 l (%56.7), kan gazında pH: 7.45 pO2:60.3mmHg, pCO2: 46.7mmHg saptanan hasta komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Sonuç: İntratorasik lipomların mediastinal yapılara ve karşı akciğere basıya neden olduğu durumlarda, solunum fonksiyonlarını bozacak derecede büyümesi ve maligniteye dönüşme ihtimali nedeniyle cerrahi olarak çıkarılması önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: cerrahi, dev lipom, mediastinal kayma, solunum sıkıntısı Giant Intrathoracic Lipoma: A Case Report Deniz Sansar, Süleyman Ceyhan, Levent Cansever, Merve Hatipoğlu, Mehmet Ali Bedirhan Department of Thoracic Surgery, Yedikule Chest Disease and Surgery Training and Research Hospital Aim and INTRODUCTION: Lipomas are the most common benign tumor in adults.Generally,they are located subcutaneous,on the neck,the nape and the shoulders.Lipomas in the thoracic cavity are extremely rare.Patients with intrathoracic lipomas usually present with the symptoms of palpitation, dyspnea and cough.They are diagnosed coincidentally by imaging.We aimed to present our case with giant intrathoracic lipoma that is compressing the mediastinal structures. CASE: A 71-year old female was admitted to hospital with shortness of breath in 2006.The thorax computed tomography (CT) revealed a 140x80mm mass in the left hemithorax.In 2010, the diameter of mass was 160x9mm.After 8-year follow-up period, the patient was admitted to emergency clinic with similar symptoms in 2014, as the mass size was enlarged to 220x105mm size.In the joint council between pulmonology and thoracic surgery departments,patient was agreed for operation because of lipoma that caused shift in the mediastinum.Preoperative blood gas results were pCO2:49.8mmHg, pO2:51.3mmHg.Respiratory function tests revealed FEV1:0.74 l (%38.6).Left posterolateral thoracotomy was performed.The giant lipoma which was about 3/4 of the hemithorax size compressing on the lung parenchyma, partially having adhesions to the chest wall and the diaphragm,tightly related to lower lobe was en-bloc resected.Postoperative pathology report revealed a lipomaotus soft tissue having 30x20x7cm size with 2.050gr weight, thin capsulated mass macroscopically.Histopathological examination confirmed lipoma.Postoperative results were FEV1:1.15 l (%56.7), pH:7.45 pO2:60.3mmHg, pCO2:46.7mmHg,the patient was discharged without any complications. CONCLUSION: Intrathoracic lipomas should be surgically resected when they apply compression to the mediastinal structures and the opposite lung,enlarge even to decrease respiratory functions and for possibility of malignancy. Keywords: dyspnea, giant, lipoma, mediastinal shift, surgery, Resim 1 Figure 1 Preoperatif akciger grafisi Preoperative chest x-ray Resim 2 Figure 2 Olgunun bilgisayarlı toraks tomografisi Computed thoracic scan of the patient Resim 3 figure 3 kitlenin postoperatif makroskopik gorunumu postoperative macroscopic imaging of the mass Resim 4 Figure 4 Postoperatif akciger grafisi Postoperative chest x-ray EPS103 [Göğüs Cerrahisi] Nadir bir primer kemik tümörü olarak Kondrosarkom: Olgu Sunumu Leyla Acar, Merve Şengül, Selim Şakir Erkmen Gülhan, Ali Beyoğlu, Pınar Bıçakcıoğlu Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara, Türkiye GİRİŞ Kondrosarkom, hiyalin kıkırdak matriks ve kondrositlerden gelişen malign kemik tümörüdür. Primer malign kemik tümörlerinin %7-22'sini oluşturur. Myelom ve osteosarkomdan sonra kemiğin 3. en sık görülen primer malign tümörüdür. Hastaların çoğu 40 yaş üzeri erkekler olup 5-7. dekatlar arasında pik yapar. Vakaların 2/3'ünden fazlasında pelvis kemikleri, omuz kuşağı, proksimal femur, proksimal humerus ve kosta gibi iskeletin santral bölgelerini tutar. Omurgada nadir görülmekle birlikte en sık torakal vertebra tutulumu izlenir. OLGU Sol omuzda rahatsızlık hissi nedeniyle araştırılan 72 yaşında bayan hastanın toraks BT’sinde sol hemitoraksta üst lobda lokalize extraplevral 4.2x2.5 cm boyutlu yumuşak doku kitlesi saptandı. Yapılan biyokimyasal tetkiklerinde herhangi bir anormallik saptanmadı. PET-BT aynı lezyonun düşük yoğunlukta metabolik aktivite tutulumu gösterdiği belirlendi (SUVmax: 4.11). Hastaya sol torakotomi ile 2,3.ve 4. kot parsiyel rezeksiyonu ve prolen mesh ile toraks duvarı rekonstriksiyonu uygulandı. Postoperatif patoloji sonucu kondrosarkom olarak raporlandı. Cerrahi sınırlar temizdi. Hasta 1 yıldır sorunsuz takiptedir. TARTIŞMA Kondrosarkomlar neoplastik kıkırdak yapımı ile karakterize olup klinik ve patolojik olarak geniş bir yelpazeyi kapsayan tümör grubunu oluştururlar. Kondrosarkomlarda en iyi tedavi şekli geniş cerrahi rezeksiyondur. Ameliyat sonrası radyoterapi uygulanması ise hala tartışmalıdır. Kondrosarkomlar radyosensitif olan tümörler grubundan değildir. Kemoterapötik ajanların tedavide faydasının olmadığı kanıtlanmıştır. Anahtar Kelimeler: kondrosarkom, kot tümörü, As a rare primer tumor of the bone, Kondrosarcom: A Case Report Leyla Acar, Merve Şengül, Selim Şakir Erkmen Gülhan, Ali Beyoğlu, Pınar Bıçakcıoğlu Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Ankara, Turkey INTRODUCTION Chondrosarcomas are the primary malignant tumor of the bone; they are characterized by neoplastic cartilage production and are the third most common type of bone tumors. They are seen in males over 40 years. Chondrosarcomas, which primarily involve the pelvis, proximal femur, proximal humerus, shoulder belt and costae, are rarely located in the vertebrae. We aimed to discuss our experience of a case with an extraplevral mass which we did complete excision. CASE PRESENTATION Our case, a 72-year-old female patient presented in the clinic complaining from increasingly intense on her shoulder. There were no abnormality at her examination. Rutin blood tests were normal. Chest CT revealed an extra pleural mass of 4.2x2.5 cm on the upper lobe of the left lung. A whole -body position emission tomography (PET-CT) scan revealed an area of low hipermetabolic activity within the same lesion. We performed partial resection of 2.,3. and 4. rib cages and reconstruction with a prolen mesh via left thoracotomy. Post operative pathology described it as a Chondrosarcom with a clear surgical margins. The patient recuperated well and we haven't see any sign of metastasis or recurrens on one year follow up. DISCUSSION Chondrosarcomas are the primary malignant tumor of the bone; they are characterized by neoplastic cartilage production and are the third most common type of bone tumors. The best treatment of Chondrosarcoms is complete resection. Chondrosarcoms are not radiosensitive and there is no profit with any chemotheraputical drug. Keywords: Chondrosarcom, rib tumor PET- BT PET-CT EPS104 [Göğüs Cerrahisi] Göğüs duvarı kondrosarkomu olgusunda göğüs duvarı rezeksiyonu ve titanyum prostetik materyel ile rekonstrüksiyonu Özgür Karakurt, Mehmet Ali Eryazğan, Yücel Akkaş, Neslihan Gülay Peri, Bülent Koçer Ankara Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahi Kliniği, Ankara Kondrosarkom, göğüs duvarının en sık görülen malign tümörüdür. Tedavisinin esası radikal cerrahi rezeksiyondur. Bu da çoğunlukla geniş göğüs duvarı rezeksiyonu ve rekonstrüksiyonu gerektirir. Olgumuz, 55 yaşında erkek hasta. İki ay kadar önce sağ yanında fark ettiği şişlik nedeniyle başvurdu. Çekilen toraks BT’de sağ 10. kosta lateral kesimde destrüksiyon ve ekspansiyona neden olan 86x80mm boyutlarında yumuşak doku kitlesi izlendi. Kitleden yapılan insiyone biyopsi grade 1 kondrosarkom olarak raporlandı. Bunun üzerine hastaya sağ 9-12. kot rezeksiyonu yapıldı. Göğüs duvarı defekti rekonstrüksiyonu için titanyum plaklar ve mesh kullanıldı. Ameliyat sonrası 7. gün taburcu edilen hastanın patoloji sonucu kondrosarkom olarak geldi, tüm cerrahi sınırlar tümör negatif idi. Takimizde 6. ayını tamalayan hastanın izlemde sorunu yoktur. Geniş göğüs duvarı rezeksiyonu sonrası rekonstrüksiyonda titanyum prostetik materyeller ile fonksiyonel ve kozmetik olarak başarılı sonuç elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Göğüs duvarı, kondrosarkom, prostetik materyal Chest wall resection and reconstruction with titanium protesis in a chest wall chondrosarcoma patient Özgür Karakurt, Mehmet Ali Eryazğan, Yücel Akkaş, Neslihan Gülay Peri, Bülent Koçer Departmant of General Thoracic Surgery, Ankara Numune Teaching and Research Hospital, Ankara, Turkey Chondrosarcomas are the most common primary chest wall malignancy. The mainstay of treatment is radical resection, which often requires chest wall reconstruction. Our patient is 55 year-old male. He admitted with complaint of a right sided chest wall mass which he recognised 2 months ago. Thorax CT revealed a soft tissue mass of 86x80mm in size originating from right 10th rib, causing destruction and expansion. Pathological diagnosis of incisionel biopsy specimen was reported as grade 1 chondrosarcoma. The patient underwent resection of 9th-12. ribs on right side. Titanium plates and mesh was used for econstruction of the chest wall defect. Postoperative course was uneventfull, the patient was discharged on 7 days after surgery. Pathologşcal examination is reported as chondrosarcoma, all surgical margins were tumor negative. Our patient has completed 6 months in the follow up. Successful functional and cosmetic results can be achieved with the use of titanium prosthetic materials in reconstruction after extensive chest wall resection. Keywords: Chest wall, chondrosarcoma, prosthetic materials Resim 1 Figure 1 Olgumuzun ameliyat öncesi ve sonrası radyolojik görünütler Preoperative and postoperative radiological images of our patient Resim 2 Figure 2 Olgumuza ait ameliyat görüntüleri Operative images of our patient EPS105 [Göğüs Cerrahisi] Surgical treatment at fibrous-cavernous tuberculosis, complicated by aspergilloma Sunnatilla Abulkasimov, Shavkat Sabirov, Odil Nematov, Eson Kholboev, Akram Irgashev Department of Thoracic surgery National Center of TB, Tashkent, Uzbekistan INTRODUCTION - OBJECTIVE:Studied the results of surgical treatment aspergilomy METHOD:cohort analisys RESULTS:Оf 383 patients operated on in 10 patients fibrous-cavernous tuberculosis was complicated by aspergiloma and recrudescent blood-spitting. The frequency of incidence of aspergiloma was 2.6%. Age of patients was 26-56 years old. Males – 2, females – 8. The duration of pulmonary tuberculosis in 2 patients was 2 years, 2 - 3 years, 2 - 3 to 5 years, 3 - 5 years. All these patients were subject to regular medical check-up with the diagnosis of fibrous-cavernous tuberculosis. They had small-portion recrudescent blood spitting for 1-3 years. At the first check-up, MTB in sputum were not found in all the patients. Candida fungus were found in 3 patients’ sputum, and 3 patients had fungus ++ in urine. The following surgeries were made: lobectomy – in 7 patients, combined resections (upper lobe and VI segment) – in 1, rear-upper 5-rib thoracoplasty with cavernoplasty – in 1, rear-upper 4-rib thoracoplasty with upper lobectomy – in 1. In the post-surgery period, 1 patient had slit-like empyema of residual pleural cavity with bronchial fistula. After conservative measures empyema was eliminated and the patient was discharged in a satisfactory condition with dry slit-like residual cavity. CONCLUSIONS:Aspergilloma as a complication of fibrous-cavernous tuberculosis is encountered in 2.6%. Surgery is mainly of a resection type. In some heavy cases it is possible to be limited to cavernectomy, excision of aspergiloma and cavernplasty with thoracoplasty. Good effectiveness of surgery counts to 90%, satisfactory results to 10%. Keywords: lung tuberculosis, aspergila, surgical treatment EPS106 [Göğüs Cerrahisi] Anjina Pektoris ile Başvuran Nadir Özefagus Duplikasyon Kisti Akın Eraslan Balcı1, Murat Kılıç1, Derya Özdemir Tüten2, Suna Polatoğlu1, Siyami Aydın1 1 Fırat Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Elazığ 2 Şehit Ersin Aslan Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi Servisi, Gaziantep Göğüs ağrısı yakınmasıyla kardiyoloji kliniğine başvuran 74 yaşındaki erkek hastanın kardiak pace maker’ı vardı. Kardiyolojik muayenesi normal bulundu. Toraks BT’de posterior mediyastende özefagus posterolateral duvarına dayanan ve özefagus ile arasındaki doku planı seçilemeyen 5 x 3 x 8 cm boyutlarında yumuşak dansiteli nodüler lezyon tespit edildi (Resim 1). Lezyonun anjina pektoris semptomları oluşturabileceği düşünüldü. Özefagoskopi yapıldı. Özefagus proksimal kısmında lokal variköz dilatasyonlar ve özefagusun 30. cm’sinde dıştan bası olduğu belirlendi. Elektif operasyon ile 6. İnterkostal aralıktan toraksa girildi. Özefagus duvarı içinde önceki özefagoskopide basının görüldüğü yerde kistik bir lezyon saptandı. Kist duvarına longitüdinal bir insizyon yapıldı ve içerisindeki sarı-yeşil pürülan materyal aspire edilerek kistin duvarı eksize edildi. Patolojik tanı özefagus duplikasyon kistiydi. Hasta postoperatif 1 yıl sonra sorunsuzdu. Özefagus duplikasyon kistleri çok nadir görülürler ve genellikle çocuklarda bulunurlar. Anahtar Kelimeler: özefagus, duplikasyon, kist, göğüs ağrısı, anjina pektoris A Rare Esophagus Duplication Cyst Presented With Angina Pectoris Akın Eraslan Balcı1, Murat Kılıç1, Derya Özdemir Tüten2, Suna Polatoğlu1, Siyami Aydın1 1 Euphrates University Thoracic Surgery Department, Elazig 2 Martyr Ersin Aslan State Hospital Thoracic Surgery Service, Gaziantep A 74-yo male patient carrying a cardiac pace maker and presenting with chest pain admitted to Cardiology Department. Cardiologic examination was normal. Thorax CT showed a soft lesion in diameters of 5 x 3 x 8 cm, reposing thorax wall with nodular density and indistinguishable tissue plans between esophagus and lesion ( Figure 1). It was supposed that the lesion could establish the angina pectoris symptoms. Esophagoscopy was performed. Varricous dilatations at the proximal section of esophagus and external compression at the 30th cm, were occurred. Through 6th intercostal space entered to the thoracic cavity. A cystic lesion was detected within the esophagus wall at the region of external compression which esophagoscopy previously showed. A longitudinal incision was made on cyst wall and yellow-green purulent material was aspirated, then cyst wall was excised. Pathologic examination confirmed esophagus duplication cyst. Patient was uneventful at the postoperative 1st year. Esophagus duplication cysts were very rare encountered and generally detected in children. Keywords: esophagus, duplication, cyst, chest pain, angina pectoris özefagus duplikasyon kisti esophagus duplication cyst EPS107 [Göğüs Cerrahisi] Posterior Mediyasten Yerleşimli Plonjan Nodüler Guatr Akın Eraslan Balcı, Suna Polatoğlu, Siyami Aydın Fırat Üniversitesi, Göğüs Cerrahi Anabilim Dalı, Elazığ Boyun yerleşimli guatr nedeniyle 10 yıl önce tiroidektomi geçirmiş olan 49 yaşındaki kadın hasta tedaviye yanıt vermeyen öksürük şikayetiyle başvurdu. Akciğer grafisinde sağ paratrakeal bölgede radyoopak lezyon görüldü (Resim 1). Toraks BT’de posterior mediyastende özefagus ile araplanı seçilemeyen, trakeayı anteriora doğru deprese eden 47 x 44 mm lobüle kontürlü kitle görüldü (Resim 2). Tiroid fonksiyon testleri ötiroid yapıyı gösterdi. Boyun USG ile tiroid bezi izlenmedi. Sol tiroid loba uyan lokalizasyonda 1 x 1.5 cm solid nüks nodüler guatr rapor edildi. Sintigrafi sağ ve sol alt yarı tiroid yapısını ve bunun sağda inferiora doğru uzandığını gösterdi. Elektif operasyon sağ torakotomiyle yapıldı. Mediyastenin posteriorunda ve boyuna uzanım gösteren kitlenin diseksiyon ve ekstirpasyonu zordu. Patolojik muayenede nodüler guatr tanısı kondu. İnatçı öksürük geçti. Hasta iki aylık takipte sorunsuzdu. Boyundan posterior mediyastene uzanım gösteren plonjan nodüler guatr nadir görülür ve operasyonu anterior olanlara nispeten zorluk gösterir. Anahtar Kelimeler: plonjan guatr, posterior mediyasten Nodular Thoracic Goitre Located within Posterior Mediastinum Akın Eraslan Balcı, Suna Polatoğlu, Siyami Aydın Euphrates University Thoracic Surgery Department, Elazig A 49-yo female patient who underwent thyroidectomy for neck located goiter 10-year before admitted due to persistent cough unresponsive to treatment. By chest x-ray, a radiopaque lesion was detected at right paratracheal region (Figure 1). By thorax BT, a mass 47 x 44 mm in diameter with lobulated contours in posterior mediastinum, depressing trachea to anterior, undistinguishable tissue plans between esophagus was occurred (Figure 2). Thyroid function tests showed euthyroid condition. Neck USG showed no thyroid gland. A solid recurrent nodular goiter 1 x 1.5 cm in diameter was reported at the level that corresponding left thyroid lobe. Scintigraphy showed lower thyroid structure at two side and extension of it to the inferior at right side. Elective operation was performed with right thoracotomy. Dissection and extirpation of the mass extending to the neck within posterior mediastinum were difficult. Pathologic examination revealed nodular goiter. Persistent cough resolved. Patient was uneventful at 2 mos follow up. Thoracic goiter extending to posterior mediastinum from neck appears rarely and its operation has difficulty comparative to anterior ones. Keywords: thoracic goitre, posterior mediastinum posterior mediyastende plonjan guatr P-A grafi thoracic goitre within posterior mediastinum chest x-ray posterior mediyastende plonjan guatr toraks BT thoracic goitre within posterior mediastinum thorax CT EPS108 [Göğüs Cerrahisi] Spontan Pnömomediasten Semih Koçyiğit Spontan Pnömomediasten Spontan pnömomediastinum nadir görülen bir klinik durumdur. Çoğunlukla nadir semptom verir ve tanının ardından tedaviye ihtiyaç duymadan semptomlar geriler. Tanı hastanın kliniğine göre konmakla birlikte, bazı durumlarda tanı için ileri incelemelere gereksinim duyulmaktadır. Bu makalede kliniğimizde yatırılarak izlenen spontan pnömomediastinumlu hasta sunduk Anahtar Kelimeler: spontan, pnömomediastinum Spontaneous Pneumomediastinum Semih Koçyiğit Spontaneous Pneumomediastinum Spontaneous pneumomediastinum is a rare clinical entity; It rarely causes symptoms and symptoms disappear without any treatment after diagnosis. The clinical presentation is diagnostic; but atypical symptoms may mandate further investigation before diagnosis can be established. In this article, patients with pneumomediastinum who were hospitalized are presented. Keywords: spontaneous, pneomomediastinum resim 1 pait 1 trakea çevresindeki hava görünümü EPS109 [Göğüs Cerrahisi] Toraksa Metastaz Yapan Batın Sinovyal Sarkomu Akın Eraslan Balcı1, Murat Kılıç1, Suna Polatoğlu1, Derya Özdemir Tüten2, Siyami Aydın1 1 Fırat Üniversitesi Göğüs Cerrahi Anabilim Dalı, Elazig 2 Şehit Ersin Arslan Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi Servisi, Gaziantep Bir yıl önce batın duvarında tümör nedeniyle opere edilen 34 yaşındaki bayan hastanın patolojik tanısı sinovyal sarkommuş. Onkolojik takipte ksifoid alt uçtu 4x4 cm’lik düzensiz kontürlü ve sert kitle tespit edilince Toraks BT çekilmiş. Göğüs ön duvarı ve anterior mediyasten yerleşimli tümör tespit edilerek kliniğimize yatırıldı. Hasta sternum rezeksiyonu, göğüs duvarı rezeksiyonu ve rekonstrüksiyonu geçirdi. Bir yıl sonra sağ akciğerde 8 x 10 cm’lik kitle tespit edildi. Torakotomiyle segment rezeksiyonu ve diyafragma rezeksiyonu yapıldı. Bu üçüncü (toraksta yapılan ikinci) ameliyattan bir yıl sonra sağ hemitoraksta intratorasik ekstrapulmoner kitle tespit edildi. Kitle göğüs duvarına invazeydi. Hastaya sağ torakotomiyle kitle eksizyonu ve göğüs duvarı rezeksiyon ve rekonstrüksiyonu uygulandı. Bu ameliyattan 3 ay sonra rekonstrüksiyon için uygulanan titanyum barın kırılarak göğüs ön duvarında protrüze olduğu görüldü. Operasyonla kırılan bar çıkarıldı. Metastatik sinovyal sarkom operasyonlarla uzun sürviye sahip olabilir Anahtar Kelimeler: sinovyal sarkom, toraks, metastaz An Abdominal Synovial Sarcoma Metastasizing to Thorax Akın Eraslan Balcı1, Murat Kılıç1, Suna Polatoğlu1, Derya Özdemir Tüten2, Siyami Aydın1 1 Euphrates University Thoracic Surgery Department, Elazig 2 Martyr Ersin Arslan State Hospital Thoracic Surgery Service, Gaziantep A 34-yo female who underwent an abdominal wall tumor operation 1 year before had a synovial sarcoma diagnosis. With oncological follow, an irregular hard mass 4 x 4 cm in diameters at the lower end of sternum was detected. Thorax CT was studied. A mass that settled on anterior chest wall an anterior mediastinum was detected and hospitalized in our clinic. Patient was performed sternum resection, chest wall resection and reconstruction. One year after a lung mass 8 x 10 cm in diameter was detected. Segmental resection and diaphragmatic resection was performed by thoracotomy. One year after this 3rd (2nd for thorax) operation, an intrathoracic extrapulmonary mass detected within right hemithorax. Mass excision, chest wall resection and reconstruction was performed by right thoracotomy. Three months after this operation, titanium bar which applied for reconstruction was broken ban protruded through anterior chest wall. Broken bar was removed by operation. Metastatic synovial sarcoma can have a long survival by operations. Keywords: synovial sarcoma, thorax, metastasis kırılan titanyum bar broken titanium bar sinovyal sarkom toraks BT synovial sarcoma thorax CT EPS110 [Göğüs Cerrahisi] Minimal İnvaziv Pektus Ekskavatum Operasyonu Sonrası Akut Selim Miyozit Akın Eraslan Balcı, Murat Kılıç, Suna Polatoğlu, Siyami Aydın Fırat Üniversitesi Göğüs Cerrahi Anabilim Dalı, Elazığ Doğuştan pektus ekskavatum deformitesi (Resim 1) olan 17 yaşındaki erkek hasta minimal invaziv operasyon (Nuss) yapılmak üzere yatırıldı. Elektif operasyon ile iki adet düzeltici bar yerleştirildi (Resim 2). Ameliyat sonrası 2. haftada kas güçlüğü ve mobilizasyon zorluğu belirgin hale geldi. Biyokimyasal tetkiklerinde CK 177.888 U/L, CK-MB 248 U/L, AST 2959 U/L, ALT 585 U/L, sedimantasyon 21 mm/h, WBC 4.600 bulundu. Romatolojik konsültasyonla miyozit tanısı konuldu. Yatak istirahati ve semptomatik tedavi verildi. Tedavi sırasında ateş gelişti. Enfeksiyon kliniğinde tedavi devam etti. Hasta şifa ile taburcu edildi. Pektus operasyonu sonucu gelişen ağrı ve kas güçsüzlüğü ameliyata bağlı olmayabilir. Anahtar Kelimeler: pektus, Nuss, miyozit Benign Acute Myositis After Minimal Invasive Pectus Excavatum Operation Akın Eraslan Balcı, Murat Kılıç, Suna Polatoğlu, Siyami Aydın Euphrates University Thoracic Surgery Department, Elazig A 17-yo male who has congenital pectus excavatum (Figure 1) deformity was hospitalized for performing a minimal invasive operation (Nuss). Two reconstructive bar were settled on by elective operation (Figure 2). Muscle weakness and difficult mobilization have become obvious by postoperative 2. week. Biochemistry profile was so: tetkiklerinde CK 177.888 U/L, CK-MB 248 U/L, AST 2959 U/L, ALT 585 U/L, sedimentation 21 mm/h, WBC 4.600. Myositis diagnosis was established by Rheumatologic consultation. Bed rest and symptomatic treatment were ordered. Fever ensued during treatment. The treatment continued in infection clinic. Patient discharged with healing. Pain and muscle weakness after pectus operation might not depend on the operation itself. Keywords: pectus, Nuss, myositis postoperatif BT postoperative BT preoperatif BT preoperative CT EPS111 [Göğüs Cerrahisi] Kliniğimize yönlendirilen plevral efüzyonların değerlendirilmesi Mustafa Küpeli1̇ , İsmail Kürşat Gürlek2, Handan İnönü Köseoğlu3 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD. 2 Yozgat Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi 3 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD. GİRİŞ VE AMAÇ:Plevral efüzyon plevral boşlukta sıvı birikmesidir. Çok çeşitli nedenlerden dolayı plevral efüzyon olmaktadır. Çalışmamızda plevral efüzyon nedeni ile kliniğimize yönlendirilen ve torasentez yapıp sıvı drenajı yaptığımız hastaların değerlendirmesini yaptık. YÖNTEM:Plevral efüzyon tanısı konulan 78 hasta kliniğimize yönlendirildi. Hastalara torasentez/boşaltıcı torasentez veya VATS yapılarak sıvılar elde edildi. BULGULAR:Hastaların 52(%67)’si erkek 26(%33)’sı kadındı.78 hastanın yaş ortalaması 53,1(27-84) yıl olarak bulundu. Başvuru şikayetleri dispne 62(%79) öksürük 12(%15) göğüs veya sırt ağrısı 4(%6). Yerleşim yeri olarak sağda 44(%56)(37 eksuda 7 transuda) solda 34(%44)(29 eksuda 5 transuda) hastada tespit edildi. Efüzyonlar Light kriterleine göre değerlendirildiğinde 66(%85) eksuda, 12(%15) transuda idi. Çalışmamızda 78 hastayı etyolojik olarak değerlendirdiğimizde eksuda olan 66 hasta sırasıyla Malignite 42(%53,8),[ 18 Ac ca (%23), 5 Mezotelyoma (%6,4), 4 Mide ca (%5), 3 Meme ca (%3,8) 2 hcc (%2,5), 2 Kolon ca (%2,5), 2 miyofibrosarkom (%2,5), 2 RCC(%2,5), 1 sinoviyal sarkom (%1,2), 1 vertebral tm (%1,2), 1 larinks ca (%1,2), 1 lenfoma (%1,2), Ampiyem 11 (%14,1), Koroner arter cerrahisi 6 (%7,6),Parapnömonik efüzyon 4 (%5) Tbc 2 (%2,5),Mide Cerrahisi 1 (%1,2)idi. Transuda olan 12(%15)hastada altta yatan etyoloji KKY 9 (%11,5),KC S 2 (%2,5) Pulmoner emboli 1 (%1,2) idi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Sonuç olarak dünyada ve ülkemizde yapılan yayınlarda belirtildiği gibi malign hastalıkların, ampiyem, koroner arter cerrahisi, parapnömönik efüzyonların plevral efüzyonların çok geniş bir bölümünü oluşturduğunu söyleyebiliriz. Anahtar Kelimeler: plevral efüzyon, eksüda, transüda Evaluation of pleural effusion referred to our clinic Mustafa Küpeli1̇ , İsmail Kürşat Gürlek2, Handan İnönü Köseoğlu3 1 Department of Thoracic Surgery, Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine. Tokat, Turkey 2 Department of Thoracic Surgery Yozgat State Hospital,Yozgat,Turkey 3 Department of Chest Diseases Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine, Tokat, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pleural effusion is the accumulation of fluid in the pleural cavity.Pleural effusion occurs due to various reasons.In our study, we have made the evaluation of patients that we performed thoracentesis and pleural fluid drainage referred to our clinic because of pleural effusion. METHOD:78patients diagnosed as pleural effusion were referred to our clinic.Pleural effusions were taken by thoracentesis or VATS. RESULTS:52patients (67%) were male 26 (33%) patients were female. 78patients with a mean age of 53.1 (2784) years was found. 62 complaints were dyspnea (79%), cough, 12 (15%), chest or back pain, 4 (6%). Right as a settlement of 44 (56%)(7 transudates from exudates 37) left in 34 (44%) (29 5 transudates from exudates) were detected in the patient. When evaluating the effusions according to Light criteria,66 (85%) were exudate, 12 (15%) were transudate. In our study,when we evaluate the 78patients etiologically, in 66 (85%) patients who had exudate, the underlying etiology was, Malignancy 42(53.8%), [18 Lung ca(23%), 5 Mesothelioma(6.4%),4 gastric ca(5%),3 breast ca(3.8%) 2 HCC(2.5%), 2 colon ca(2.5%), 2myofibrosarcoma(2.5%), 2 RCC(2.5%), 1 synovial sarcoma(1.2% ),1 vertebral tm(1.2%),larynx ca1 (1.2%), 1 lymphoma(1.2%), empyema 11(14.1%), coronary artery bypass surgery 6(7.6%), parapneumonic effusion 4(5%) TB 2(2.5%), 1stomach surgery(1.2%). In 12(15%) patients with transudate the underlying etiology was CHF 9(11.5%), KCS 2(2.5%) Pulmonary embolism 1 (1.2%). CONCLUSIONS:As a result, as mentioned in publications around the world and in our country, we can say that the large part of pleural effusions are caused by malignant diseases, empyema,coronary artery bypass surgery, parapneumonic effusions. Keywords: pleural effusions, exudate, transudate EPS112 [Göğüs Cerrahisi] Bir Olgu Sunumu: Demir Hapı Aspirasyonu Merve Şengül, Barış Hekimoğlu, Leyla Acar, Selim Şakir Erkmen Gülhan, Pınar Bıçakçıoğlu Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara, Türkiye GİRİŞ Trakeobronşiyal yabancı cisimler çocukluk çağının sık görülen bir mortalite ve morbidite sebebidir.Özellikle ilk 3 yaşta risk artar. Erişkinlerde ve daha büyük çocuklarda genellikle nörolojik hastalık, ilaç veya alkol kullanımı gibi predispozan bir faktör vardır. Klinik aspire edilen materyalin ne olduğuna, hangi düzeyde olduğuna ve obstruksiyonun derecesine göre değişir. En sık karşılaşılan semptomlar ani öksürük, dispne ve hırıltılı solunumdur. Anatomik yapısı nedeniyle sağ ana bronş ve dallarında yabancı cisme daha sık rastlanır. Pediatrik yaşta yabancı cisimler daha çok organik materyallerdir. Son yıllarda ülkemizde toplu iğnenin ağıza alınması takiben oluşan iğne aspirasyonu olgularında artış görülmektedir. Hastaneye ulaşabilmiş hastalarda yabancı cisim çıkarılma işlemi bronkoskopi ile yapılır. Biz burada demir hapı aspire eden bir olgumuzu sunduk. OLGU Acil servisimize geçmeyen öksürük şikayetiyle başvuran 79 yaşında erkek hastanın öyküsünde yaklaşık 5 saat önce demir hapını az miktarda su ile yutarken aniden tıkanma hissi duyduğu ve peş peşe öksürerek ve demir hapının bir kısmını çıkardığı dikkat kullanmaktaydı. Yapılan ilk muayenede hastanın kuru, spazmodik,irritatif öksürüğünün olduğu ve nöbetler halinde geldiği gözlendi. Akciğer grafisi normaldi. Hastaya fiberoptik bronkoskopi yapıldı.Sağ üst lob,orta ve alt lob girişinde ve sol ana bronş ağzında mukozaya yapışmış halde siyah renkli materiyal izlendi. Bronşial lavaj ile irrigasyon sağlandı.2 gün sonra sonra gerçekleştirilen kontrol bronkoskopisinde yabancı materyalin bronş duvarından uzaklaştırılmış olduğu belirlendi.2 gün sonra poliklinik kontrolüne gelen hastanın tamamen asemptomatik olduğu belirlendi. TARTIŞMA Yabancı cisim aspirasyonları ölümle sonuçlanabilecek bir solunum yolu acilidir. Özellikle ilk 3 yaşta etkin bir akut müdahale yaşam kurtarıcıdır. Çoğunlukla hikayedeki şüphe tanıya götürür. Trakeobronşiyal yabancı cisimlerin çıkarılmasında kullanılacak yöntem bronkoskopidir. Anahtar Kelimeler: aspirasyon, demir hapı, yabancı cisim A Case Report: Aspiration of an Iron Pill Merve Şengül, Barış Hekimoğlu, Leyla Acar, Selim Şakir Erkmen Gülhan, Pınar Bıçakçıoğlu Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Ankara, Turkey Tracheobronchial foreign bodies are one of common cause of childhood mortality and morbidity. The risk is increased especially in the first 3 years. In adults and older children usually with a predisposing factor,such as neurological disorders, drug or alcohol use. Clinical symptoms varies according to the kind of aspirated material, at what level it is and to the degree of obstruction. The most common symptoms are sudden cough, dyspnea and wheezing. Due to the anatomical structure of the right main bronchus, foreign bodies are found more often. At the pediatric age, foreign bodies are usually organic materials. In recent years, there is an increase of turban needle aspiration in our country. In patients who can reach hospital, foreign bodies removal process is performed by bronchoscopy. We present a case who has aspirated an iron pill. A-79-years old male admitted to our emergency department with a resistan cough and dyspnea. He said these has started with taking an iron pill. X-ray showed no sign of obstruction. We performed bronchoscopy. There were black material which stuck into all mucoza of the right system and left main broncus. Irrigation sustained with multiple bronchial lavage. Two day after,there were no evidence of foreign body at the control bronchoscopy. Foreign body aspiration is one of the emergencies of airway that could result in sudden death. Especially at first 3 years, an acute intervention can be life saving. Generally, suspicion leads to diagnosis. foreign bodies removal process is performed by bronchoscopy Keywords: aspiration, foreign body, iron pill, EPS113 [Göğüs Cerrahisi] Travmatik Pnömomediastinum ve bilateral Pnömotorakslı olgu Mustafa Küpeli1̇ , Zeki Özsoy2, Emin Daldal2, İsmail Okan2 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD, Tokat 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Tokat GİRİŞ VE AMAÇ Pnömomediastinum mediastende hava bulunmasıdır. Pnömomediastinum, travmatik olarak oluşabildiği gibi kendiliğinden de oluşabilmektedir. Spontan pnömomediastinum denilen bu durum nadir bir durumdur. Travmatik pnömomediastinum toraks travmalarından sonra görülen bir durumdur. Nefes almada zorluk ve göğüs ağrısı bu duruma eşlik eder.Travma sonrasında yaygın cilt altı amfizemi bilateral pnömotoraks ve pnömomediastinum nedeni ile kliniğimize yönlendirilen hastayı sunmayı planladık. OLGU SUNUMU 84 yaşında hayvancılıkla uğraşan, üzerine hayvan düşen erkek hasta yaygın amfizemi ve solunum güçlüğü olduğu için kliniğimize yönlendirildi. Çekilen Toraks BT’sinde yaygın cilt altı amfizemi bilateral pnömotoraksı ve pnömomediastinumu mevcuttu. Sol 4,5,6 kotlarda kırık mevcuttu. Hastaya bilateral göğüs tüpü takıldı. Özofagoskopi ve bronkoskopi doğal olarak görüldü. Yoğun bakımda takibe alınan hasta on gün sonra klinik ve radyolojik düzeldikten sonra drenleri alınarak taburcu edildi. Pnömomediastinumda bronşiyal sistemde, akciğer parankiminde ve özofagusda büyük bir rüptür yoksa tedavi genellikle destek tedavisidir. Fakat ciddi durumlarda bronşiyal sisteme veya özofagusa altta yatan etyolojiyinin yerine göre uygun operasyon gerekebilir. SONUÇ Sonuç olarak pnömömediastinum travmatik veya spontan olabilir. Komplikasyonları hayati tehlike arzeder. Özofagoskopi ve bronkoskopi yapılması olguyu değerlendiriken önemlidir. Pnömotoraks ile birlikte olduğunda hayati tehlike daha fazladır Anahtar Kelimeler: Travma, Pnömomediastinum, Bilateral Pnömotoraks. A case withTraumatic Pneumomediastinum and Bilateral Pneumothorax Mustafa Küpeli1̇ , Zeki Özsoy2, Emin Daldal2, İsmail Okan2 1 Department of Thoracic Surgery, Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine, Tokat,Turkey 2 Deparment of Thoracic Surgery, Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine, Tokat, Turkey INTRODUCTION Pneumomediastinum is air in the mediastinum. Pneumomediastinum may occurs spontaneously as it may be traumatic. This is a rare condition called spontaneous pneumomediastinum. Traumatic pneumomediastinum is common after chest trauma. Difficulty in breathing and chest pain associate with this condition. We planned to introduce a patient referred to our clinic with diffuse subcutaneous emphysema, bilateral pneumothorax and pneumomediastinum after trauma. CASE REPORT 84 years old farmer traumatized male patient with widespread emphysema and shortage of breath was referred to our clinic. Bilateral pneumothorax extensive subcutaneous emphysema and pneumomediastinum was present in his Thorax CT. Fracture was present in the left 4,5,6 ribs. Bilateral chest tubes were inserted. Performed Endoscopy and Bronchoscopy were seen as natural. He was taken to the intensive care unit. The patient was discharged after clinical and radiological improvement withdrawal of both chest tube. In pneumomediastinum, if there is not a major bronchial, lung parenchymal and esophageal rupture, the treatment is generally supportive treatment. But in severe cases, surgery may be required by the localization of underlying bronchial or esophageal etiology. RESULT As a result, pneumomediastinum may be traumatic or spontaneoust. Complications are life-threatening. Performing Endoscopy and Bronchoscopy is important phenomenon in evaluation of injuries. When combined with pneumothorax, it is more life-threatening. Keywords: Trauma, Pneumomediastinum, Bilateral Pneumothorax EPS114 [Göğüs Cerrahisi] İnorganik Yabancı Cisim Aspirasyonları Leyla Nesrin Acar, Erkmen Gülhan, Merve Şengül, Kubilay İnan, Zeynep Kılıç, Pınar Bıçakçıoğlu, Göktürk Fındık, Sadi Kaya Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Yabancı cisim aspirasyonu (YCA), akut solunum yetmezliği ve ani ölüme neden olabilen acil girişim gerektiren önemli bir tablodur. Genellikle, klinik şüphe ile tanı konulur. YCA her yaşta görülebilir. Klinik semptomlar, aspire edilen maddenin türüne, hastanın pozisyonuna ve obstrüksiyonun derecesi ve yerine göre değişir. YCA, sağ ana bronşun anatomik yapısı nedeniyle genellikle sağ bronşiyal sistemde görülmektedir. Yabancı cismin bronkoskopi ve endoskopik forseps ile çıkartılmasında başarı sağlanmazsa torakotomi uygulanarak çıkartılmalıdır. YÖNTEM:Bu çalışmamızda, 2012-2014 yılları arasında rijit bronkoskopi ile inorganik yabancı cisim aspire ettiğini saptadığımız 33 hastayı değerlendirdik. BULGULAR:Hastalar 7-85 yaşları arasında idi. Hastaların 14’ü (42.42%) kadın ve 19’u (57.58%) erkek idi. Hastaların 11’inde larenjektomi nedeniyle trakeostomi mevcuttu. En sık görülen semptomlar öksürük, hırıltılı solunum ve nefes darlığıydı. Tüm bronkoskopiler genel anestezi altında kontrollü ventilasyon ile yapıldı. Yabancı cisimlerin %61’i sağ bronş sisteminde, %21’i trakeada ve %18’i sol bronş sisteminde saptandı. Yabancı cisimler, hastaların 29’unda (87.88%) rijit bronkoskopi ve yabancı cisim forsepsi ile 4’ünde (12.12%) torakotomi ile çıkartıldı. Çıkartılan yabancı cisimler: Toplu iğne, ses cihazı, tahta çubuk, diş protezi, kalem kapağı, metal para, diş implantı, boncuk, çivi ve taş. Tüm hastalar komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. TARTIŞMA VE SONUÇ:YCA her yaşta görülebilir. YCA tanı ve tedavisinde genel anestezi altında rijit bronkoskopi altın standarttır. Yabancı cismin çıkarılmasında endoskopik forseps başarısız olunursa torakotomi uygulanabilir. Anahtar Kelimeler: Yabancı cisim, aspirasyon, bronkoskopi, Aspiration Cases With Inorganic Foreign Bodies Leyla Nesrin Acar, Erkmen Gülhan, Merve Şengül, Kubilay İnan, Zeynep Kılıç, Pınar Bıçakçıoğlu, Göktürk Fındık, Sadi Kaya Department of Thoracic Surgery, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Training Hospital,Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:Foreign body aspiration (FBA) is one of the emergencies of airway that could cause acute respiratory distress and sudden death. An acute intervention can be life saving. Generally, suspicion leads to diagnosis. FBA can be seen at every age. Due to the anatomical structure of the right main bronchus and its distal ports, foreign bodies are found more often. If the removal process failed with endoscopic forceps by bronchoscopy, thoracotomy can be perform. METHOD:In this report, we eleminate 33 patient that we obtained an inorganic foreign body by performing rigit bronchoscopy between 2012 to 2014. RESULTS:The patients were aged 7-85 years. Among 33 patients, there were 14 (42.42%) female and 19 (57.58%) male. There were tracheostomy secondary to laryngectomy on 11 patients. In our study, the most common symptoms were cough, wheezing and respiratory distress. Right bronchus was the most common site of a foreign body (61%), followed by trachea (21%) and left bronchus (18%). In 29 patients, foreign bodies could seen and extracted by using a foreign body forceps (87.88%), 4 cases (12.12%) underwent thoracotomy. Exogenous foreign bodies were: a needle, an audio device, a wooden stick, a dental prosthesis, a pen cap, coins, dental implants, beads, nails, and stones. All patients recuperated well with no mortality. CONCLUSIONS:FBA can be seen at any age. Rigid bronchoscopy under general anesthesia is gold standart in both diagnosis and treatment of FBA. Foreign bodies, which cannot be grasped by endoscopic forceps, can be removed by thoracotomy. Keywords: Aspiration, tracheobronchial tree, foreign body EPS115 [Göğüs Cerrahisi] Göğüs Duvarının Nadir Bir Tümörü: Kavernöz Hemanjiom Erkmen Gülhan1, Leyla Nesrin Acar1, Asuman Akın Türk2, Furkan Şahin1, Funda Demirağ3 1 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,Ankara 2 Gümüşhane Devlet Hastanesi,Gümüşhane 3 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği,Ankara Hemanjiomalar, endotel hücrelerinin proliferasyonu sonucu gelişen tümörlerdir. Genellikle yüz ve boyun bölgesinde bulunurlar. İntramusküler hemanjiom sık rastlanmayan benign bir lezyon olup, tüm hemanjiomların % 0.8’ ini oluşturur. Klinik olarak ağrı, şişme ve anatomik lokalizasyona göre hareket kısıtlılığıne sebep olur. Tanı histopatolojik inceleme ile konulur. İntramusküler hemanjiomanın tedavisi, güvenli cerrahi sınır bırakılarak komplet rezeksiyondur. İnkomplet rezeksiyonlarda %50 nüks gelişir. İki yıldır göğüs duvarının sol lateralinde ağrılı şişlik şikayeti olan 59 yaşındaki bayan hastanın fizik muayenesinde göğüs duvarının sol lateralinde hareketli, ağrılı kitle palpe edildi. Toraks BT’de sol hemitoraks lateralinde 17x40 mm boyutlarında kitle saptandı. Toraks MRI’da düzgün sınırlı 31x16 mm boyutlarında kitle görüldü. Kitle total olarak eksize edildi. Patolojik inceleme sonucu serratus anterior kası içerisinde kavernöz hemanjiom olarak rapor edildi. Hasta postoperatif 2. gün komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Hastanın 1 yıllık poliklinik takiplerinde herhangi bir metastaz veya nüks saptanmadı. Sonuç olarak hemanjiom göğüs duvarı kitleleri içerisinde ve nonkutanöz lokalizasyonda nadir olarak görülmektedir. Tedavisi cerrahi olarak komplet eksizyondur. Anahtar Kelimeler: Hemanjiom, Göğüs Duvarı Tümörü, Cerrahi A Rare Tumor of the Chest Wall: Cavernous Hemangioma Erkmen Gülhan1, Leyla Nesrin Acar1, Asuman Akın Türk2, Furkan Şahin1, Funda Demirağ3 1 Department of Thoracic Surgery, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Training Hospital,Ankara 2 Gümüşhane State Hospital,Gümüşhane 3 Department of Pathology,Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Training Hospital,Ankara Hemangiomas are benign neoplastic lesions that originate from the proliferation of endothelial cells. Hemangiomas are commonly found on the face and neck. Intramuscular hemangioma is an uncommon benign lesion and contributes % 0.8 of all hemangiomas. Diagnosis can only be done with histopathological evaluation in this type of tumor which presents clinically with pain, swelling and restriction of movements depending on its anatomical localization. The standard treatment for intramuscular hemangiomas is complete excision with clean margins. Therefore, the recurrence rate after incomplete surgical resection is up to 50%. A 59-year-old female was admitted to the hospital with a two years history of pain and a slowly enlerging mass on the left lateral portion of her chest wall. Phycical examination revealed a firm, tender and mobile mass lesion on the left side of the chest wall. Computed tomography (CT) showed a 17x40 mm mass in the left hemithorax. Thoracic MRI demonstrated a 31x16 mm mass lesion with good enchangement. The lesion was totally excised and histopathologically diagnosed as a cavernous hemangioma in serratus anterior muscle. She recuperated well and discharged on postoperative day 2. The patient was disease free and showed no evidence of metastasis or recurrens on one year follow-up. Consequently, hemangioma is a rare tumor of the chest wall and rarely involve the noncutaneous area. Treatment is primarily surgical complete excision. Keywords: Hemangioma, Chest Wall Tumor, Surgery EPS116 [Göğüs Cerrahisi] Nüks Spontan Pnömotoraks Olgusunda Tek Port Video Yardımlı Torakoskopik Cerrahi Deneyimimiz:Olgu Sunumu Yücel Akkaş, Mehmet Ali Eryazğan, Neslihan Gülay Peri, Özgür Karakurt, Bülent Koçer Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara GİRİŞ Plevral boşlukta hava toplanması pnömotoraks olarak adlandırılır. Spontan pnömotoraksta nüks oranı %16-52 arasında değişiklik göstermektedir. Nüks primer spontan pnömotoraksta en etkin tedavi yöntemi cerrahidir. Son yıllarda spontan pnömotoraks cerrahisinde torakotomi ve üç port videoyardımlı torakoskopik cerrahiye (VATS) alternatif olarak uniportal VATS kullanılmaktadır. Biz de nüks spontan pnömotorakslı olgumuzda uyguladığımız uniportal VATS deneyimimizi bildirmek istedik. OLGU Otuz yaşında erkek hasta hastaneye nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Hastanın özgeçmişinde 5 yıl önce sol spontan pnömotoraks nedeniyle sol tüp torakostomi yapıldığı öğrenildi. Posteroanterior akciğer grafisinde solda total pnömotoraks mevcuttu. Hasta çift lümenli sol tüple entübe edildi. Sol 6. interkostal aralık orta axiller hattan insizyon yapıldı ve toraksa tek porttan girildi ve üst lob apikal segmente wedge rezeksiyon yapıldı (Resim 1). Postoperatif 3. gün hasta hastaneden taburcu edildi. SONUÇ: Spontan pnömotoraksın cerrahi tedavisinde operasyon süresini kısaltması, postoperatif ağrı azlığı, kozmetik ve hastanede yatış süresini kısaltmasından dolayı tek port VATS yöntemi tercih edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Spontan pnömotoraks, tek port, VATS Our Surgical Experience with Uniport VATS in a Recurrent Spontaneous Pneumothorax Case Yücel Akkaş, Mehmet Ali Eryazğan, Neslihan Gülay Peri, Özgür Karakurt, Bülent Koçer Department of Thoracic Surgery, Ankara Numune Training and Research Hospital, Ankara Introduction Air collection in pleural cavity is called as pneumothorax. The recurrence rate in spontaneous pneumothorax varies between 16-52%. Surgery is the most effective treatment modality in recurrent pneumothorax. Nowadays, uniportal videoassisted thoracoscopic surgery (VATS) is used as an alternative method to thoracotomy and three ports VATS in recurrent spontaneous pneumothorax. At that rate we would like to report our uniportal VATS experience due to a recurrent pneumothorax case. CASE: Thirty-year-old male patient was admitted to the hospital complaining of shortness of breath. In patients background there is a left sided tube thoracostomy applied for primary spontaneous pneumothorax before five years. In this recourse there was a total pneumothorax on posteroanterior chest graphy again. In this instance, patient was intubated with left double-lumen intubation tube then left 6th intercostal space midaxillary line incision was made, and entered to thoracic cavity through a single port. After that apical bullous segment of the upper lobe removed by wedge resection (Figure 1). Third postoperative day the patient was discharged from the hospital. Conclusion In the surgical treatment of spontaneous pneumothorax, single-port VATS method should be preferred because of to lack of postoperative pain, cosmetic results and the shortening of hospitalization duration. Keywords: Spontaneous pneumothorax, uniport, VATS Resim 1 Figure 1 Tek port giriş deliği, wedge rezeksiyon ve tek porttan patoloji spesmeninin çıkarılması görülmekte It was shown that single-port entry hole, wedge resection and removal of pathology specimens from the singleport EPS117 [Göğüs Cerrahisi] sol akciğerde fantom tümör ̇ Kara1, Leyla Nesrin Acar1, Selim Erkmen Gülhan1, Ebru Sayılır1, Pınar Bıçakcıoğlu1, Esra Özaydın2 Selma Mine 1 Atatürk Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara 2 Atatürk Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Patoloji, Ankara GİRİŞ:: Akciğerde görülen fantom tümörler sıklıkla sağda interlobar pulmoner fissürde toplanan geçici plevral effüzyon nedeniyle ortaya çıkar.Çoğunlukla kalp yetmezliği,renal yetmezlik veya hipoalbumineminin sebep olduğu pulmoner vasküler yataktan transüdasyon kaynaklı görülür. Altta yatan hastalığın tedavisine hızlı yanıt vermesi bu klinik tablonun özelliğidir. Ancak kardiyak hastalık öyküsü olmayan olgularda posteroanterior akciğer grafisinde saptanan düzgün sınırlı, solid görünümlü lezyonlarda malignite dahil birçok hastalık ön tanıda düşünülmelidir. Çalışmamızda parapnömonik plevral efüzyon nedeniyle tedavi uygulanmasına rağmen halsizlik, nefes darlığı ve yan ağrısı şikayetleri devam eden 29 yaşında erkek hastada sol hemitoraksta saptanan fantom tümörünü sunduk. OLGU: İki ay önce pnömoni ve parapnömonik efüzyon nedeniyle tedavi edilen 29 yaşındaki erkek hastanın kontrol PA AC grafilerinde sol hemitoraksta düzgün sınırlı lezyon saptandı. Hastanın klinik olarak KKY bulgularının olmaması, halsizlik, nefes darlığı ve yan ağrısı şikayetlerinin devam etmesi, 10 yıl süre sigara kullanımı öyküsü nedeniyle olası bir malignitenin göz ardı edilmemesi için olguya toraks BT çekildi. Toraks BT’de sol orta zonda 4.5 cm heterojen düzgün konturlu nodüler lezyon, plevral kalınlaşma saptandı. Hastaya tanı ve tedavi amacıyla posterolateral torakotomi+dekortikasyon uygulandı. Patoloji sonucu kronik fibrinöz plörit ve fibrin kitlesi olarak rapor edildi. Postoperatif 7, gün komplikasyonsuz olarak hasta taburcu edildi. 2 ay kontrollerinde aktif şikayeti yoktu. SONUÇ: Parapnömonik efüzyon öyküsü olan olgularda PA AC grafide düzgün sınırlı lezyon saptandığında fantom tümörü akla gelmelidir. Anahtar Kelimeler: plevral efüzyon, fantom tumör,dekortikasyon phantom tumor in left chest ̇ Kara1, Leyla Nesrin Acar1, Selim Erkmen Gülhan1, Ebru Sayılır1, Pınar Bıçakcıoğlu1, Esra Özaydın2 Selma Mine 1 Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital,Thracic Surgery, Ankara,Turkey 2 Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Pathology,Ankara,Turkey INTRODUCTION: Phantom tumors of the lung are transient collections of pleural fluid in the interlobar pulmonary fissure predominantly on the right,usually seen in congestive heart failure,renal failure or hypoalbuminemia by transudation from the pulmonary vasculature.Its rapid disappearance in response to the treatment of the underlying disorder is a classical feature of this clinical entity.However,in patients without a history of cardiac disease irritable properly identified in the posteroanterior chest radiograph,including financial and solid-looking front lesions,should be considered in the diagnosis of many diseases.Although our study treated parapneumonic pleural effusion due to fatigue,shortness of breath and chest pain complaints,we provide ongoing29year old male patient phantomtumors detected on the left side of the chest. CASE: Two months ago the treatment of pneumonia and pleural effusion due to the29years old male patient was found to uniform nervous lesion in the left side of the chest in the control chestX-Ray.The absence of clinical signs of congestive heart failure patients,fatigue,shortness of breath and chest pain complaints continue to be ignored while the case likely due to non-use of a malignancy votes thoracicCT scans were taken.Left mid-zone of4,5cm heterogeneous smooth putting nodular lesion was found pleural thickening.Posterolateral thoracotomy and decortication for the purpose of diagnosis and treatment were performed. Pathology results were reported as chronic fibrinous pleuritis and fibrin masses.Postoperative seventh day was meventful as the patient was discharged.There was no active complaints in the recording controls. CONCLUSION: When parapneumonic effusion in patients with a history of chestX-Ray phantom tumor lesion of nervous properly should be considered. Keywords: decortication,phantom tumor,pleural effusion EPS118[Göğüs Cerrahisi] A Giant Pericardial Cyst 2 ̇ Baris Acikmese1, Seyit Ibrahim Dincer , Gungor Camsari1, Gulcihan Ozkan1, Nur Dilek Bakan1, Sule Gul1, 1 1 Abdullah Kansu , Serpil Basguden , Gluten Emel Tas1 1 Department of Chest Disease, Yedikule Chest Disease and Thoracic Surgery Research and Education Hospital, Istanbul, Turkey 2 Department of Thoracic Surgery, Yedikule Chest Disease and Thoracic Surgery Research and Education Hospital, Istanbul, Turkey INTRODUCTION: Pericardial cysts are rare congenital, benign anomalies which consist % 20 of mediastinal masses. Even tough they can reach gigantic measures, they seldom cause any symptom. Herein this case a giant symptomatic pericardial cyst which is located in right hemithorax is presented. CASE: A 57 years old male farmer admitted to the clinic for right side pain on thorax and dyspnea on exertion for two months. Physical exam and initial workups were normal except for the thorax CT which shows a cyst that measures 15X10 cm and is located on the right paracardiac region laid from hilum to the diaphragm. Cyst hidatic markers specific IgE and indirect hemagglutination were found negative. Spirometry showed mild restriction. Cyst were seen on major fissure and paracardiac region by exploratory thoracotomy and it was removed in the same session. Pathology of the giant cystic lesion were reported as pericardial cyst as well. CONCLUSION: Regardless of their sizes cysts rarely cause symptoms. Surgical excisions control symptoms and most of the time they result complete cure. Keywords: Pericardial cysts EPS119 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] 21sarkoidozlu Olgunun prospektif 5 Yıllık Takip Sonuçları Levent Özdemir1, Burcu Özdemir2, Suat Durkaya3, Ali Ersoy4, Zulal Özbolat1, Sema Nur Çalışkan2, Onur Yazıcı5, Yavuz Havlucu6, Gökhan Büyükbayram1 1 Dörtyol Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay 2 İskenderun Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay 3 İskenderun Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi, Hatay 4 Antakya Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay 5 Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Karabük 6 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları, Manisa GİRİŞ VE AMAÇ:21 sarkoidozlu olgunun 5 yıllık verilerinin paylaşımı YÖNTEM:Ocak 2010- aralık 2014 tarihleri arasında Dörtyol Devlet Hastanesinde takip ve tedavi edilen 21 sarkoidoz olgusunun klinik, radyolojik, laboratuvar parametreleri ve solunum fonksiyonları ile takip sonuçları değerlendirildi BULGULAR:21 olgunun (kadın/erkek:16/5) yaş ortalaması 44±10 iken, ortalama takip süresi 38±13 / ay idi. Radyolojik olarak olguların 12’si evre1, 5’i evre 2, 4’üde evre3 olarak saptandı. Olguların 10’una mediastinoskopi, 5’ine bronkoskopi, 3’üne torokotomi, 3’ünede klinik radyoloji ile tanı kondu. En sık rastlanan semptomları öksürük(n=18), hırıltı (n=15), nefes darlığı(n=12) şeklinde idi. Dinleme bulgusu olarak 6 olguda inspiratuvar raller, 9 olguda wheezing/ronkus saptanırken, 7 olguda da dinleme bulgusu yoktu. Olguların 10’una steroid tedavisi verilirken, 11’i radyolojik olarak takip edildi. Tedavi alan hastaların 2’si evre1, 5’i evre 2, 3’ü evre 3 hasta iken, takip edilen hastaların 10’u evre 1, 1’i evre 3 te idi. Tedavi uygulanan hastaların başlangıç ortalama FVC: 2,95±0,6 (%79,8±9,5), FEV1: 2,34±0,5, (%71,2±8,9). Takip edilen hastaların başlangıç ortalama FVC: 2,86±1,2 (%95,4±17,7), FEV1:2,61±1,2 (%97,4±19,9) idi. Akciğer tutulumu dışında 7 olguda cilt bulgusu(eritema nodozum), 3 olguda da göz bulgusu saptandı.(2 olguda geçirilmiş anteriyor üveit, 1 olguda posteriyor üveit) TARTIŞMA VE SONUÇ:Tedavi sonrasında 1 olguda steroide bağlı miyopati gözlenirken, 1 olguda da sekel zeminde mantar topu, 1 olguda da posteriyor üveit sonrası görme kaybı geliştiği saptandı. Anahtar Kelimeler: sarkoidoz, radyoloji, klinik, tedavi Prospective 5-year follow-up results of 21 cases of sarcoidosis Levent Özdemir1, Burcu Özdemir2, Suat Durkaya3, Ali Ersoy4, Zulal Özbolat1, Sema Nur Çalışkan2, Onur Yazıcı5, Yavuz Havlucu6, Gökhan Büyükbayram1 1 Dörtyol State Hospital Chest Disease, Hatay 2 İskenderun State Hospital Chest Disease, Hatay 3 İskenderun State Hospital Thoracic Surgey, Hatay 4 Antakya State Hospital Chest Disease, Hatay 5 Karabük Training and Research Hospital of Chest Diseases, Karabük 6 Celal Bayar University Medical Faculty, Department of Chest Diseases, Manisa INTRODUCTION - OBJECTIVE:Sharing the 5-year data of 21 cases of sarcoidosis METHOD:21 cases of sarcoidosis treated and follow up in Dortyol State Hospital were evaluated with clinical, radiological, laboratory parameters, respiratory function test parameters and follow-up results between January 2010- December 2014 RESULTS:21 cases (female/male:16/5), mean age was 44±10 years, while the average follow-up period was 38±13/months. According to radiological staging stage 1 in 12 cases, stage2 in 5 cases and stage 3 in 4 cases were detected. 10 patients were diagnosed by mediastinoscopy, other diagnosis methods were respectively bronchoscopy in 5 cases,thoracotomy in 3 cases and clinic and radiology in 3 cases. The most common symptoms were cough(n=18), wheezing(n =15), dyspnea(n=12) Listening findings were revealed as inspiratory crackles in 6 cases, wheezing/rhonchi in 9 cases and no listening findings in 7 cases. 10 cases were given steroid therapy,11 cases were followed radiologically. Treated patients radiological stages were 2 cases in stage1 5 cases in stage2 3 cases in stage3 and follow up patients radiological stages were 10 cases in stage 1 and 1 case in stage 3. Treated cases mean FVC was 2.95±0.6 (79.8%±9.5), FEV1 was:2.34±0.5 (71.2±8.9%). follow up cases mean FVC was:2.86±1.2 (95.4%±17.7), FEV 1was:2.61±1.2 (97.4%±19.9). Skin lesions were detected in 7 cases (erythema nodosum) and ocular findings in 3 cases (anterior uveitis in 2 cases, posterior uveitis in 1 case) CONCLUSIONS:Steroid-induced myopathy was observed in 1 case after treatment, fungus ball in the sequel groundin 1 case, loss of vision after posterior uveitis in 1 patient Keywords: sarcoidosis, radiological, clinical, treatment Cilt bulgusu Cilt bulgusu Eritema nodozum Cilt bulgusu Cilt bulgusu Eritema nodozum Radyoloji endobronşiyal Radyoloji1 Evre 1. Olgu 4 Endobronşiyal sarkoidoz Radyoloji endobronşiyal Radyoloji1 Evre 1. Olgu 4 Endobronşiyal sarkoidoz Radyoloji evre 1 Radyoloji1 Evre 1 Toraks tomografisi Radyoloji evre 1 Radyoloji1 Evre 1 Akciğer grafisi Radyoloji2 Radyoloji2 Evre 2. Olgu 8 Toraks tomografi parankim Radyoloji2 Radyoloji2 Evre 2. Olgu 8 Akciğer grafisi Radyoloji3 Radyoloji3 Evre 3 sarkoidoz Radyoloji4 Radyoloji4 Evre 3. Olgu 1Toraks tomografisi Tedavi sonrası aspergilloma 2 Radyoloji4 Radyoloji4 Evre 3. Olgu 1 Toraks tomografisi Tedavi sonrası aspergilloma Radyoloji5 Radyoloji5 Yutma güclüğü Radyoloji5 Radyoloji5 Yutma güclüğü Evre Evre n Evre 1 12 Evre 2 5 Evre 3 4 Sarkoidozlu olguların evreleri Şikayet Şikayet n Öksürük 18 Hırıltı 15 Nefes darlığı 12 Halsizlik 5 Balgam 3 Göğüs ağrısı 2 Hemoptizi 2 Kas ağrısı 2 Sırt ağrısı 2 Yutma güçlüğü 1 Eklem ağrısı 1 Ateş 1 Sarkoidozlu olguların şikayetleri Takip uygulanan Hastalar Takip öncesi Takip öncesi Takip sonrası Takip sonrası FVC / % FEV1 / % FVC / % FEV1 / % Olgu 1 1.69 / 65 1.50 / 68 2.50 / 116 2.02 / 112 Olgu 2 5.61 / 111 5.56 / 115 5.15 / 111 4.19 / 106 Olgu 3 2.19 / 84 1.62 / 74 2.33 / 108 1.88 / 108 Olgu 4 4.43 / 132 4.02 / 137 3.96 / 110 3.33 / 107 Olgu 5 2.45 / 99 1.92 / 92 2.61 / 109 2.60 / 110 Olgu 6 2.04 / 85 2.00 / 84 2.77 / 104 2.22 / 98 Olgu 7 2.56 / 102 2.00 / 100 3.64 / 115 2.92 / 107 Olgu 8 2.06 / 89 2.00 / 98 2.20 / 111 1.88 / 108 Olgu 9 2.85 / 96 2.54 / 100 3.45 / 122 3.02 / 125 Olgu 10 2.96 / 80 2.32 / 72 3.01 / 87 2.62 / 98 Olgu 11 2.78 / 92 2.58 / 104 2.88 /101 2.37 / 97 Takip öncesi ve sonrası solunum fonksiyon testleri Tanı Tanı yöntemi n Mediastinoskpi 10 Bronkoskopi 5 Torakotomi 3 Klinik-radyolojik 3 Sarkoidozlu olguları tanı yöntemi Tedavi Uygulanan Olgular Tedavi öncesi Tedavi öncesi Tedavi sonrası Tedavi sonrası FVC / % FEV1 / % FVC / % FEV1 / % Olgu 1 4.32 / 79 2.90 / 66 5.49 / 99 4.96 / 105 Olgu 2 2.63 / 83 2.02 / 73 3.28 / 111 2.89 / 114 Olgu 3 2.62 / 92 1.74 / 72 3.58 / 128 2.00 / 103 Olgu 4 2.55 / 72 Endobronşiyal sarkoidoz 2.14 / 70 3.98 / 112 3.69 / 120 Olgu 5 2.49 / 70 1.76 / 60 3.61 / 121 2.56 / 102 Olgu 6 Posteriyor üveit 3.55 / 81 3.40 / 93 5.30 / 123 4.32 / 123 Olgu 7 2.00 / 78 1.98 / 68 2.59 / 92 2.03 / 85 Olgu 8 3.53 / 89 2.80 / 68 3.98 / 102 3.50 / 98 Olgu 9 2.97 / 63 2.53 / 65 4.59 / 101 3.23 / 86 Olgu 10 2.92 / 91 2.13 / 77 4.04 / 134 2.75 / 110 Tedavi öncesi ve sonrası solunum fonksiyon testleri EPS120 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Genç hastada kriptojenik organize pnömoni Sedat Demirsoy, Tayfun Çalışkan, Ersin Demirer GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Servisi, İstanbul 33 yaşında erkek hasta. Nefes darlığı, öksürük, balgam çıkarma, göğüs ağrısı şikayetleri ile başvurdu. 3 ay önce yakınmaları başlayan hastaya dış merkezde pnömoni tanısıyla antibiyoterapi ve bronkodilatör tedavi başlanmış. Tedavi ile klinik ve radyolojik yanıt alınamayan hastanın çekilen akciğer tomografisinde bilateral alt loblarda daha belirgin yaygın buzlu cam dansiteleri izlenmiş. Tekrar antibiyoterapi ve antiviral (oseltamivir) tedavi uygulanmış. Tedavi sonrası klinik ve radyolojik yanıt alınamayan hasta servisimize başvurdu. Fizik muayenede dinlemekle bilateral infraskapuler inspiratuar krepitan raller duyuldu. Akciğer grafisinde bilateral alt zonlarda heterojen dansite artımları(Resim 1) izlendi. Labaratuar tetkiklerinde lökosit sayımı normal, ESR:7 mm/s, CRP:2.38 mg/L, balgam ARB incelemeleri negatif saptandı. Balgam kültüründe üreme olmadı. HbsAg,Anti-HCV,Anti-HIV, total IgE normal sınırlarda, otoimmün antikor profili (ANA,ASMA,ANCA,AntidsDNA,Anti-GBM) negatif raporlandı. Toraks tomografisinde "her iki akciğer alt loblarda,sağ akciğer orta lobda ve sol akciğer üst lob linguler segmentte periferal ve bazal bölgelerde daha belirgin yamalı tarzda buzlu cam alanları, interlobüler ve intralobüler septumlarda düzgün kalınlaşmalar ve retiküler dansiteler" izlendi (Resim 2). Hastaya seftriakson 2 gr/gün İV ve klaritromisin 1 g/gün tb tedavisi başlandı. Hastanın bronkoskopisinde endobronşial lezyon izlenmedi. Bilateral alt loblardan bronş lavajı, sağ akciğer alt lobdan korumalı fırçayla mikrobiyolojik örnek, sağ akciğer orta lob lateral segmentten transbronşial parankim biyopsisi alındı. Bronş lavajı nonspesifik kültürde üreme olmadı ve bronş lavaj ARB negatif saptandı. Transbronşial parankim biyopsisi "Kronik nonspesifik inflamasyon bulguları. Eozinofil artışı, granülomasyon, atipi-malignite izlenmemiştir." olarak raporlandı. Tanısal amaçlı göğüs cerrahi servisince VATS ile akciğer biyopsisi alındı.Patolojisi " kriptojenik organize pnömoni ile uyumlu" olarak raporlandı.Hastaya 1 mg/kg/gün oral prednizolon başlandı.Klinik takipleri devam etmektedir. Anahtar Kelimeler: kriptojenik, organize, pnömoni Cryptogenic organizing pneumonia in younger patient Sedat Demirsoy, Tayfun Çalışkan, Ersin Demirer Department of Pulmonary Medicine, Gülhane Military Medical Academy Haydarpaşa Training Hospital, Istanbul, Turkey 33 years-old male patient, applied for dispnea, cough, expectorating, chest pain complaints.For his complaints, were started 3 monts ago, antibiotherapy and bronchodilator drugs prescribed by a medical center with pneumonia diagnosis.There was no clinical-Bradiological regresyon with therapy and toraks CT scan performed; Bilateral widespread ground-glass opacities monitored more specifically at the inferior lobes.Again antibiotic with antiviral teraphy(oseltamivir) were prescribed.Patient applied our service because of no clinic and radiologic response after therapy.Bilateral infrascapuler inspiratory crackles osculted at physical examination.Bilateral heterogenius dencities at lower zones were seen at his chest radiography(Picture 1).In blood tests; WBC:normal, ESR: 7 mm/h, CRP:2.38 mg/L.There’s no isolation in sputum culture and sputum ARB examinations negative.HbsAg,Anti-HCV,Anti-HIV, total IgE were at normal range and autoimmune antibody profile (ANA,ASMA,ANCA,Anti-dsDNA,Anti-GBM…) were reported negative. At control toraks HRCT scan “patchy ground-glass areas, interlobular-intralobular septal thickening and reticuler dencities in bilateral inferior lobes,right lung medial lobe and left lung upper lob lingulary segment more specifically at the peripheral-basal areas” were monitored(Resim 2).Ceftriaxone 2 g/d IV and clarithromycin 2 g/d po antibiothrapy were started.Bronchoscopy were performed and no EBL cleared; bronchial lavage and transbronchial lung biopsy from right medial lob conducted.There was no isolation at lavage cultures and ARB examinations were negative.The lung biopsy were reported as “Chronic nonspesific inflamatory findings.There is no evidence for eosinophilia, granulomatous inflamation, malignancy.” Diagnostic lung biopsy conducted with VATS by pulmonary surgery department,Pathological report; “histological findings are consistent with cryptogenic organising pneumonia”. 1 mg/kg/d oral prednisolon prescribed to patient and clinical follow-up is going on. Keywords: cryptogenic, organising, pneumonia Resim 1 Picture 1 Bilateral alt zonlarda heterojen dansite artımları Bilateral heterogenius dencities at lower zones Resim 2 Picture 2 Her iki akciğer alt loblarda periferal ve bazal bölgelerde daha belirgin yamalı tarzda buzlu cam alanları, interlobüler ve intralobüler septumlarda düzgün kalınlaşmalar ve retiküler dansite artımları Patchy ground-glass areas, interlobular-intralobular septal thickening and reticuler dencities in bilateral inferior lobes more specifically at the peripheral-basal areas EPS121 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Akciğer tutulumu ile ortaya çıkan Wegener Granülomatozu olgusu Demet Turan, Fatma Işıl Uzel, Pelin Karadağ, Hanife Can Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7. Klinik Giriş: Wegener granülomatozu etyolojisi bilinmeyen, üst solunum yolları, akciğerler ve böbrekleri tutan nekrotizan bir vaskülittir. Akciğerde radyolojik olarak birkaç mm'den birkaç cm'ye kadar değişen büyüklükte, multipl bilateral nodüller,parankimal infiltrasyonlar ve kavitasyonlar görülebilir. OLGU: 35 yaşında erkek hasta kliniğimize öksürük, balgam çıkarma, göğüs ağrısı ve hemoptizi yakınmaları ile başvurdu. Özgeçmişinde Sedef hastalığı dışında özellik yoktu. Fizik muayenesi ve hemogram, biokimya CRP ve sedimentasyon değerleri normal sınırlarda saptandı. PA akciğer grafisinde sağ alt zonda periferik yerleşimli düzgün sınırlı nodül, sol üst zonda diğerinden daha küçük bir nodül daha mevcuttu. Balgam ARB ve kültürleri 3 kez negatif ve PPD 10 mm endüre idi. Toraks BT'de sol akciğer üst lobda 1cm boyutlarında 2 adet, sağ akciğer alt lobda 2cm boyutlarında birinde kaviter açıklık olan 2 nodül mevcuttu.Bronkoskopisinde endobronşial lezyon izlenmedi. Bronş lavaj sitolojisi normal, ARB negatif idi. PET-BT de sağ alt lobdaki bir nodülde sudmax 6,8 saptandı. Sağ alt lob superior segmentteki nodüle TTİA yapıldı, patolojik bulgu saptanmadı.ANA ve c-ANCA pozitifliği nedeniyle istenen KBB muayenesi ve paranazal sinüs BT'si normal bulındu. Tanısal amaçlı yapılan VATS ile sağ alt lob wedge rezeksiyonu patolojisi Wegener vasküliti ile uyumlu olarak raporlandı. Sonuç: Akciğerde saptanan nodüllerin ayırıcı tanısında Wegener granülomatozu akılda tutulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Wegener granülomatozu, pulmoner nodül A case of Wegener Granulomatosis with pulmonary involvement Demet Turan, Fatma Işıl Uzel, Pelin Karadağ, Hanife Can Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital, 7th Clinic INTRODUCTION: Wegener granulomatosis is a necrotizing vasculitis whose target organs are classically the upper and lower respiratory tracts and the kidneys. Lung involvement may present with nodules of different size, parenchymal infiltration or cavitation. CASE: 35 years old male patient had complaints of cough, sputum production, chest pain and hemopthysis. His history was unremarkable except psoriasis. Physical examination was normal. Blood count, biochemical analysis, CRP and sedimentation rate were in normal limits.Chest X-ray revealed two nodules in both lungs. Sputum exam for acid-fast bacilli was negative and PPD test was measured 10mms. Chest CT showed two nodules of c.a. 1cm in left upper lobe and two nodules in right lower lobe, one with a small cavitation. Bronchoscopy was performed and no endobronchial lesion was detected. Cytologic examination of bronchial lavage was normal, acid-fast bacilli were not detected. The nodule in the right lower lobe was PET-CT positive with a sudmax of 6,8 and was biopsied. Cytology was again nondiagnostic. ANA and c-ANCA levels were elevated. Upper airways examination and paranasal sinüs CT were in normal limits. Video-assisted thoracoscopic surgery was performed for diagnosis with a wedge resection. The pathology report supported the diagnosis of Wegener granulomatosis. CONCLUSION: Wegener granulomatosis is a rare vasculitis with lung involvement. İt should be kept in mind during differential diagnosis of lung nodules. Keywords: Wegener granulomatosis, pulmonary nodule Toraks BT görüntü 1 Chest CT image 1 Sol akciğerdeki nodüller Nodules in the left lung Toraks Bt görüntü 2 Chest Ct image 2 Sağ akciğerde kavitasyon gösteren nodül Nodule with cavitation in the right lung EPS122 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Sporadik Pulmoner alveoler mikrolitiazis olgusu Berna Gebeşoğlu Erden1, Sevtap Gülgösteren1, Canan Demir1, Cebrail Şimşek1, Yetkin Ağaçkıran2 1 Atatürk Göğüs hastalıkları ve Göğüs cerrahisi Merkezi, Göğüs hastalıkları, Ankara 2 Ankara Atatürk Eğitim va Araştırma hastanesi, Patoloji,Ankara Pulmoner alveoler mikrolitiazis alveol boşluklarında kalsiyum fosfat çökeltilerinin birikimi ile karakterize nadir bir hastalıktır. Bugüne kadar dünya genelinde 269’u sporadik ve 155’i familyal olmak üzere toplam 424 vaka bildirilmiştir.Dünya da en çok vaka 69 olgu ile Türkiye’den bildirilmiştir. Türkiye’yi sırasıyla İtalya ve ABD izlemektedir. Akciğer grafilerinde diffüz retiküler görünüm bulunması nedeniyle sıklıkla milier tüberküloz ile karışır.uzun sürede ilerleme: yaparak restriktif tipte solunum fonksiyon testi bozukluğuna yol açar. Otuz yaşında erkek hasta 5-6 yıldır devam eden kuru öksürük ve eforla hafif nefes darlığı yakınmaları ile başvurdu. Ailesinde alveoler mikrolitizis öyküsü yoktu.Fizik muayenesinde belirgin anormallik saptanmadı. Akciğer grafilerinde özellikle alt zonlarda bilateral yaygın çok sayıda mikronodüler opasiteler bulunduğu görüldü YRBT de her iki akciğerde bazallerde belirginleşen yaygın nodüler-asiner infiltrasyonlar, buzlu cam zemininde interstisyel kalınlaşmalar, yer yer plevral-subplevral düzensizlikler izlendi. Spirometri ve DLCO (%81) normaldi. 6 dakika yürüme testinde 300 m yürüdü. Oksijen saturasyonu %98 idi.. Fiberoptik bronkoskopide bronşlar doğal izlendi. Transbronşiyal biyopsi materyalinde akciğer parankimine ait normal histolojik yapıyı silen intraalveoler sferik kalsifikasyonlar izlendi. Çekilen tüm vücut kemik sintigrafisinde her iki akciğerde tanımlanan diffüz tutulum alveoler mikrolitiazis tanısı ile uyumlu olarak değerlendirildi. Hasta 2 yıldır takibimizdedir ve hafif dispne dışında şikayeti yoktur. Anahtar Kelimeler: alveoler mikrolitiazis Sporadic cases of pulmonary alveolar microlithiasis Berna Gebeşoğlu Erden1, Sevtap Gülgösteren1, Canan Demir1, Cebrail Şimşek1, Yetkin Ağaçkıran2 1 Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Center, Chest Diseases, Ankara 2 Ankara Atatürk Training va research hospitals, Pathology, Ankara Pulmonary alveolar microlithiasis is a rare disease characterized by the deposition of calcium phosphate precipitate in the alveolar space. So far, 424 cases has been reported in the world.(sporadically 269 and familial 155) The most cases ( 69 cases ) were reported from Turkey. The Turkey is followed by Italy and the US. it is often confused with milier tuberculosis due to the presence of diffuse reticular appearance on chest radiography it leads to impairment in a long time in Respiratuar function test. Thirty-year-old man was admitted with 5-6 years of ongoing dry cough and mild dyspnea. There was no family history of the patient with alveolar microlithiasisis. There were no significant abnormalities on physical examination. Diffuse bilateral numerous micronodular opacities were seen in chest radiograph especially in the lower zone and also bilateral widespread nodular acinar infiltrates in the basal, interstitial thickening and pleural-subpleural irregularities were seen in HRCT. Spirometry and DLCO (81%) were normal. The patient walked 300 m.at 6-minute walking test. Oxygen saturation was 98%. Bronchi were observed normal in the fiberoptic bronchoscopy. İntraalveolar spherical calcifications distorted normal histological structure of the lung parenchyma were seen in transbronchial biopsy specimens. Bilateral diffuse alveolar involvement defined by whole body bone scintigraphy were compatible with the diagnosis of alveolar microlithiasis. The patient has no complaints except mild dyspnea for 2 years follow-up. Keywords: alveolar microlithiasis EPS123 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Süpürgeotu’na bağlı hipersensitivite pnömonisi Yusuf Aydemir, Adil Can Güngen, Hikmet Çoban Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hipersensitivite pnömonisi (HP), organik tozların veya reaktif kimyasalların tekrarlayan inhalasyonları sonucunda oluşan, intersitisyel ya da parankimal dokuları etkileyen bir inflamatuar akciğer hastalığıdır. İnhale edilen antijenin özelliği ve antijene maruziyet sıklığı ile ilişkili olarak akut, subakut ve kronik olarak 3 farklı klinik formu vardır. Etyolojide birçok ajan saptanmış olmakla birlikte, en sık rastlananlar, çiftçi akciğerinin nedeni olan termofilik aktinomiçesler ve kuş besleyicilerin akciğerine yol açan kuş proteinleridir. HP, çiftçiler dışında; gıda sanayi çalışanlarında, kültür mantarı yetiştiriciliği, tütün yetiştiriciliği, alçı-sıva ve ahşap işçilerinde görülür. Bu olgu sunumda bildiğimiz kadarıyla literatürde ilk defa süpürge otu (Calluna vulgaris) ile süpürge imalatında çalışan bir kadın hastada akut hipersensitivite pnömonisi sunuldu. 4 yıldır aralıklarla süpürge imalatı işinde çalışan 35 yaşında kadın hasta, işten döndüğü gece başlayan halsizlik iştahsızlık, ateş ve öksürük şikayetleri ile antibiyotik ve bronkodilatör kullanmış, şikayetlerinin geçmemesi üzerine başvurdu. Fizik muayenede GD iyi, ateş 37.6 C, dinlemekle bilateral bazallerde raller vardı. Diğer sistem muayeneleri normaldi. PA AC grafisinde, bilateral retikülonodüler infiltrasyon görülmesi üzerine toraks BT çekildi. BT’de yaygın bilateral buzlu cam görünümü ve mozaik perfüzyon izlendi. Labataruar incelemesinde Saturasyon 94, WBC:7.1, CRP:14.3 sedim:23/s idi. Rutin biyokimyasal testleri, LDH yüksekliği (313U/L) dışında normaldi.Total IgE düzeyi normal bulundu. SFT değerleri normaldi. Hasta yatırılarak 80 mg/gün IV prednizolon tedavisi başlandı. Klinik düzelme olan hastada 10 gün içinde steroid azaltılarak kesildi. Kontrol BT de lezyonların tama yakın kaybolduğu görüldü. Akut HP tanısınının, viral infeksiyon, atipik pnömoni veya bronşit düşünülerek kolaylıkla atlanabileceği, bu nedenle mutlaka hastalardan ayrıntılı meslek anamnezi alınması gerektiğini vurgulamak için bu olguyu sunuyoruz. Anahtar Kelimeler: Hipersensitivite Pnömonisi, Süpürgeotu, Calluna vulgaris Depending on the broom grass (Calluna vulgaris) hypersensitivity pneumonitis Yusuf Aydemir, Adil Can Güngen, Hikmet Çoban Sakarya University, Department of Pulmonology Hypersensitivity pneumonitis (HP), is an inflammatory disease that represents one possible response of the interstitial and parenchymal tissue to the intensive and repeated inhalation of organic dusts or reactive chemicals substances. Multiple causative agents have been identified but the two most common are: Thermophilic actinomycetes, responsible for farmers lung, and avian proteins, which induce bird fancier’s lung. Except farmers, HP; also working in the food industry, mushroom cultivation, tobacco farming, gypsum-plaster and wooden workers, are frequently seen. In this case report, for the first time in the literature as we know, acute hypersensitivity pneumonitis in a patient who working in broom grass manufacturing were presented. Broom manufacturer employee 35 years old female patient was admitted with fatigue, loss of appetite, fever and cough, beginning the night she returned from work. Physical examination, fever 37.6 C, there were bilateral basal crackles. Other systemic examination were normal. The PA chest X-ray showed bilateral reticulonodular infiltration. On Thorax CT bilateral diffuse ground-glass opacity and mosaic perfusion were observed. Laboratory investigations Saturation 94, WBC:7.1, CRP14.3: sedimentation was 23/h. Routine biochemical tests, except to LDH (313 U/L) were normal. Patient was hospitalized, 80 mg / day IV prednisolone therapy was started. Clinical improvement was achieved, steroid treatment was discontinued within 10 days. Control CT was found to be almost complete disappearance of the lesions. We would like to emphasize that detailed occupational history should be questioned; because; diagnosis of acute HP, due to the mixing with the viral infection or atypical pneumonia, easily skipped. Keywords: hypersensitivity pneumonitis, broom grass, Calluna vulgaris Resim:1 Figure: 1 Olgunun PA AC Grafisi Resim:2 Figure: 2 Olgunun BT Görüntüleri EPS124 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Radyolojisi Tüberküloz İle Uyumlu Amiodaron İlişkili Pulmoner Toksisite Olgusu Soner Umut Kuver, Baran Gündoğuş, Hatice Türker, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi EA Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul GİRİŞ:.Amiodaron ventriküler ve supraventriküler taşiaritmi tedavisinde kullanılmaktadır. Fotosensitivite,deri renginde mavi gri görünüm, tiroid disfonksiyonu, karaciğer fonksiyonlarında bozulma, kemik iliği depresyonu gibi yan etkileri vardır. Pulmoner toksisite en ciddi yan etki olup bu ilacı kullananların %5-%15’inde görülmektedir. Günlük 400 mg ve üstü dozlarda iki aydan uzun kullanımda risk artmaktadır. Kronik interstisyel pnömoni en sık görülen klinik prezentasyon olup organize pnömoni, ARDS,soliter pulmoner nodül paternleri de görülebilmektedir. OLGU: Elli yedi yaşında erkek hasta, son 3 ayda oluşan kilo kaybı ( 6 kilo ), nefes darlığı yakınmalarıyla kliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde 40 paket/yıl sigara öyküsü ve halen aktif sigara içimi mevcuttu. Taşiaritmi nedeniyle üç yıldır 400 mg/gün amiodaron kullanmaktaydı. Fizik muayenesinde özellik yoktu. Laboratuvar tetkiklerinde ALT ve AST yüksekliği (144 U/L- 100 U/L ), TSH düşüklüğü ( 0.05 uIU/mL), serbest T4 yüksekliği( 19.13 pmol/L ) mevcuttu. Üç kez yapılan balgamda ARB aranması ve mikobakteri kültürü negatif saptandı. Solunum fonksiyon testlerinde restriktif tipte ventilasyon güçlüğü saptandı. Akciğer grafisinde heriki üst alanlarda nonhomojen infiltrasyon saptandı. Toraks BT‘de bilateral buzlucam görünümü ve septal kalınlaşmalar ve yer yer homojen nodüler infiltrasyonlar mevcuttu. Fiberoptik bronkoskopi ile alınan lavajda ARB direkt ve kültür negatif bulundu, sitolojik incelemede bronş epitel hücreleri, alveolar makrofajlar, lenfositler,nötrofiller lökositler izlendi. Mevcut bulgularla hastada amiodaron ilişkili pulmoner toksisite düşünüldü. Kardiyoloji konsültasyonu yapılarak amiodaron tedavisi kesildi, hasta takibe alındı.Hastanın 6 ay sonraki akciğer grafisi ve BT bulguları normal olarak bulundu. SONUÇ: İnterstisyel patern gösteren radyolojik bulguları olan hastalarda, ilaç anamnezinin iyi alınması, tanı için yapılacak agresif işlemlerin önlenmesine katkıda bulunacaktır. Anahtar Kelimeler: Amiodaron toksisitesi,akciğer Amiodarone Related Pulmonary Toxicity Case Whose Radiology Is Similar To Tuberculosis Soner Umut Kuver, Baran Gündoğuş, Hatice Türker, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu Department of Pulmonology, Sureyyapasa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery,Istanbul, Turkey INTRODUCTİON: Amiodarone has been used in treatment ventricular and supraventricular tachycardia. It has side effects as photosensitivity, blue-gray skin color thyroid dysfunction, impaired liver function, bone marrow depression. The incidence of pulmonary toxicity which is the most serious side effect is 5% to 15%. Those with the highest risk are patients who are administered 400 mg/day cumulatively for greater than two months. Chronic interstitial pneumonia is the most common clinical presentation also patients may present with organising pneumonia,ARDS, solitary pulmonary nodule. CASE: Male, 57 have applied our clinic with dyspnea and weight loss 6 kg in 3 months. 40 pack /year in background and still smoker. He has been using 400 mg/day amiodaron of tachiaritmia for 3 years. There was no specific sign in physical examination. High ALT and AST (144-100 U/L),TSH(0.05 uIU/mL), T4 rate ( 19 pmol/L ) in laboratory researches. AFB smear, mycobacterial culture, was conducted were negative. Restrictive typed ventilation has been detected. Non-homogenous infiltration has been detected in upper bilateral zones in chest radiography.There was ground glass view, septal thickening, homogenous nodular infiltrations in thorax CT.AFB smear, culture has been founded negative in the lavage, was taken fiberoptic bronchoscopy. Bronch epithel cells, alveolar macrophages, lymphocytes, neutrophils, leukocytes have been monitored. Amiodarone related pulmonary toxicity has been considered. Amiodaron treatment ended by chardiology consultancy.Patient’s chest radiography and CT findings were normal after 6 months. CONCLUSION: Getting detailed drug history of the patients who have radiological interstitial pattern would help avoiding invasive processes for diagnosis. Keywords: Amiodaron toxicity, lung Åekil 1. Figure 1. PA AkciÄŸer Grafisi PA Chest Radiograph Åekil 2. Figure 2. Toraks BT Thorax CT EPS125 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Profilaktik olarak cerrahi plörodez uygulanan lenfanjiyoleyomiyomatozis olgusu Murat Türk, Fatma Yıldırım, Nurdan Köktürk, Haluk Türktaş Gazi Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara Bu olgu sunumunda takibi esnasında dramatik fizyolojik kayıp yaşanan ve akciğer parankiminde dev büller gelişen tüberoskleroz-lenfanjiyoleiomyomatozis (TSC-LAM) hastası sunulacaktır. 46 yaşında kadın hasta ilk olarak 2008 yılında uzun zamandır olan öksürük ve nefes darlığı şikayetleri ile başvurdu. Hastanın yıllar önce geçirdiği spontan pnömotoraks öyküsü mevcuttu. Çekilen BT’de akciğer parenkiminde bilateral yaygın ince duvarlı çok sayıda kistik lezyon ve her iki böbrekte multiple hipodens lezyonlar izlendi. Yapılan incelemeler sonucu hastaya TSC-LAM ve renal anjiyomyolipom tanıları konuldu. 02.2012’de hastaya anjiyomyolipomlar nedeni ile sağ parsiyel nefrektomi uygulandı. Son bir yıl içerisinde solunum fonksiyon testleri ve difüzyon kapasitesinde %50’ye varan düşüş izlendi. Hastanın çekilen toraks BT’sinde sağ akciğerde belirgin yaygın plevra tabanlı en büyüğü 6 cm’ye ulaşan dev büller saptandı. Fonksiyonel ve fizyolojik kapasitesi çok düşük seyreden hastada olası bir pnömotoraksın ölümcül olma ihtimali nedeni ile hastaya 11.2013’de profilaktik cerrahi plörodez uygulandı. Hızlı FEV1 kaybı ve devam eden bilateral multiple en büyüğü 1 cm olan renal anjiyomyolipomlar nedeni ile hastaya sirolimus tedavisi başlandı. Şu an sirolimus tedavisinin 8. ayında olan hasta stabil olarak izlenmektedir. Anahtar Kelimeler: Difüz parenkimal akciğer hastalıkları, lenfanjiyoleyomiyomatozis, plörodez An experience with prophylactic surgical pleurodesis in a patient with lymphangioleiomyomatosis Murat Türk, Fatma Yıldırım, Nurdan Köktürk, Haluk Türktaş Department of Chest Diseases, Gazi University, Ankara, Turkey We present a case of lymphangioleiomyomatosis with tuberous sclerosis complex (TSC-LAM) that developed severe physiological loss and giant bullae in lung parenchyme during the follow-up period. The patient was a 46-years-old woman with cough and shortness of breath for six years. She had a history of spontaneous pneumothorax years prior. At chest CT, there were multiple thin walled cystic lesions in both lungs and multiple hypodense nodules in both kidneys. After detailed examinations, the patient was diagnosed with TSCLAM and renal angiomyolipoma. In February 2012 she underwent right partial nephrectomy for angiomyolipomas. Her pulmonary function tests and diffusion capacity decreased up to 50% in the last year (table 1). At control thorax CT a giant bullae with a maximum diameter of 6 cm was seen in the right lower lobe. Since her functional and physiological capacities were very low and another pneumothorax could be lifethreatening, the patient underwent prophylactic surgical pleurodesis in November 2013. Sirolumus was started because of faster decrease of pulmonary function in last year and persistence of bilateral renal angiomyolipomas. She continued to have regular follow-up and was in good physical condition. Keywords: Diffuse parenchymal lung diseases, lymphangioleiomyomatosis, pleurodesis EPS126 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Nadir bir plevral efüzyon olgusu Hanifi Yıldız1, Mustafa Yurtdaş2, Selami Ekin3, İlhan Ocakçıoğlu4, Ahmet Arısoy3 1 Özel Lokman Hekim Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Van 2 Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Van 3 Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Van 4 Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Van AMAÇ: Burada, genç bir hastada gelişen nadir bir plevral efüzyon olgusu sunulacak. OLGU: Yirmi dört yaşında bir kadın hasta ateş, nefes darlığı, öksürük, balgam ve çarpıntı şikâyetleriyle başvurdu. Ayrıca 10 yıl önce lenfoma nedeniyle doxorubicin kullandığı öğrenildi. Sağ göğüs kafesinde solunum sesleri azalmıştı. Solunum sayısı 25/dakika, Ateş 38°C, Nabız 135/dakika olarak ölçüldü. Lökosit sayısı, sedimantasyon hızı ve CRP sırasıyla 14900 /mm3, 48 mm/saat ve 8.15 mg/dl olarak saptandı. Rayografide sağda üst zona ulaşan bir opasite vardı (Şekil-1). Plevral sıvı eksuda özelliğindeydi. Sıvı adenozin deaminazı 8 U/l olarak saptandı. Kültürlerde patojen bakteri üremedi. Balgamının gram boyamasında bol miktarda PNL ve Gr(+) kok görülürdü. Bilgisayarlı tomografide sağ orta lobda pnömonik infiltrasyon, atelektazisi ve plevral efüzyon saptandı (Şekil-2). Antibotik tedavisine rağmen efüzyonu devam eden hastada sol ventrikül ejeksiyonu ekokardiyografi ile 35% olarak bulundu. Doxorubicin tedavisi verilen hastalarda yıllar sonra bile miyokard toksisitesinin gelişebileceği bildirilmiştir. Doxorubicin kullanma öyküsü olan vakamızda pnömoni ile presente olan miyokard toxisitesi düşünüldü. Beta-bloker ve diüretik tedavisi verilen hastanın plevral efüzyonu belirgin olarak azaldı (Şekil-1). Taburcu edildiğinde sol ventrikül ejeksiyonu 50%’ye yükselen vaka pnömoniye eşlik eden nadir bir kalp yetmezliği olduğundan sunuldu. Anahtar Kelimeler: Doksorubisin, kalp yetmezliği, Kardiyotoksisite, pnömoni A rare case of pleural effusion Hanifi Yıldız1, Mustafa Yurtdaş2, Selami Ekin3, İlhan Ocakçıoğlu4, Ahmet Arısoy3 1 Department of Chest Disease, Private Lokman Hekim Hospital, Van, Turkey 2 Region Education and Research Hospital, Department of Cardiology, Van, Turkey 3 Department of Chest Diseases, Yuzuncu Yil University, Faculty of Medicine, Van, Turkey 4 Region Education and Research Hospital, Department of of Thoracic Surgery, Van, Van AIM: Here, It will be presented a rare case of pleural effusion developing in a young patient. CASE: A twentyfour-year-old woman patient was admitted with the complaints of fever, shortness of breath, cough, sputum and palpitation. In addition, it was learned that she was given doxorubicin 10 years ago due to lymphoma. The breath sounds were decreased in the right chest. Respiratory rate, fever and pulse repectively were measured as 25/min, 135/min 38°C. Leukocyte count, sedimentation rate and CRP were respectively detected as 14900/mm3, 48 mm/h and 8.15 mg/dl. An opacity that reached the right-upper-zone observed on radiography (Figure-1). Pleural fluid was exudate. The fluid adenosine deaminase was detected as 8 U/I. There wasn't pathogenic bacteria in the cultures. Plenty of PNL and GR(+) cocci were identified in the gram staining of sputum. On the computed tomography, pneumonic infiltrates, atelectasis and pleural effusion were detected in the right middle lobe. (Figure-2). The left ventricular ejection found as 35% with the echocardiography in the patient whose effusion was ongoing despite the treatment of antibiotic. It was reported that the myocardial toxicity might occur even after many years in the patients treated with doxorubicin. Myocardial toxicity which was presented with pneumonia was thought in our case with the history of doxorubicin. Pleural effusion was significantly decreased in the patient who was given beta-blocker and diüretic treatment. When discharged, the case whose left ventricular ejection elevated up to 50% was presented due to a rare heart failure accompanied by pneumonia. Keywords: Cardiotoxicity, doxorubicin, heart failure, pneumonia Resim-1 Figure-1 A: Rayografide sağda üst zona ulaşan bir opasite izleniyor. B: Yirmi dördüncü gün efüzyonda belirgin olarak azalma gözleniyor A: An opacity that reached the right-upper-zone is observed on radiography B:On twenty-fourth day, a significant reduction is observed in the effusion Resim-2 Figure-2 BT'de sağ akciğerde, orta lobda pnömonik konsolidasyon ve plevral efüzyon izleniyor (A:mediasten,B: Parankim penceresi). On the CT, pneumonic infiltrates on the middle lobe and pleural effüsion are observed in the right (A: mediastinum, B: parenchymal window). EPS127 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Solunum Yetmezliği ve Pulmoner Ödem İle Ortaya Çıkan Akut Eozonofilik Pnömoni Olgusu Fatih Alaşan1, Peri Meram Arbak1, Elif Şenocak Taşçı2, Feyza Başar3 1 Düzce Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Düzce 2 Düzce Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Düzce 3 Düzce Üniversitesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Düzce Otuz altı yaşında kadın hasta sağ yan ağrısı şikayeti ile hastanemiz acil servisine başvurdu. Hikayesinde iki gün önce yüksek ateş ile dış merkeze başvuran hastanın amoksisilin, klavunik asit, parasetamol tedavisine rağmen şikayetlerinin azalmadığı öğrenildi. Fizik muayenede oryante-koopere olan hastanın tansiyon 110/70mmHg, nabız 120/dk, parmak ucu saturasyonu %87 saptandı. Sol infraskapuler alanda tuber sufl mevcut, sağ midklavikular alanda solunum sesi alınmıyordu. Özgeçmişinde 1992-1999 yılları arasında pişmaniye üretim atölyesinde çalıştığı fakat 15 yıldır ev hanımı ve 2 çocuğu olduğu öğrenildi. Oral kontraseptif kullanımı olan hastanın ek hastalığı ve sigara kullanımı yoktu. Laboratuarında lökosit 10700/mm3, hemoglobin 12,7g/dL, trombosit 313000/mm3, eozinofil %0,2 (0-6), CRP 45,24mg/dL (<0,5), ESR 106mm/saat, D-dimer 3,11μg/mL (00,5) saptandı. Bilateral alt venöz doopler grafisinde trombüse rastlanmadı. Ekokardiyografisinde EF %60, kalp boyutları doğaldı, kalp kapak hastalığı izlenmedi. PA akciğer grafisinde sol kostadiyafragmatik sinüs kapalı, sağ alt zonda kalp sınırlarını silen non-homojen opasite mevcuttu.(Şekil 1) Göğüs hastalıkları servisine pnömoni ön tanısı ile interne edilen hastanın Total Ig E: 246,4 IU/ml (0-100) saptandı. Balgam çıkartamayan hastaya orta-lob sendromu ön tanısı ile fiberoptik bronkoskopi ve BAL uygulandı. İşlem esnasında So2 %75-80lere düşen hastanın takiplerinde hipoksemi devam etti. Akciğer muayenesinde bilateral ral saptandı. PA akciğer grafi kontrolünde bilateral alt zonlarda non-homojen opasite izlendi. (Şekil 2) Hasta yoğun bakım ünitesine alındı. PEEP:8cmH2O CPAP uygulandı. Diüretik ve steroid (40mg/gün) tedavisi başlandı. Tedavi sonrası kliniği hızla düzelen hastanın grafi kontrolleri yapıldı. (Şekil 3) İncelenen BAL kültürlerinde üreme olmadı, aside dirençli basil izlenmedi. Histolojik incelemede eozinofili saptandı. (Şekil 4) AEP nadir görülmesine rağmen pnömoni ayırıcı tanısında akılda tutulmalıdır. Anahtar Kelimeler: eozinofili, pnömoni, akut, Acute Eosinophilic Pneumonia With Initial Presentations of Acute Respiratory Failure and Pulmonary Edema Fatih Alaşan1, Peri Meram Arbak1, Elif Şenocak Taşçı2, Feyza Başar3 1 Department of Chest Disease, Duzce University, Düzce, Turkey 2 Department of Internal Medicine, Duzce University, Duzce, Turkey 3 Department of Pathology, Duzce University, Duzce, Turkey Thirty-six-year-old woman referred to our emergency department with complaint of right flank pain. Two days ago, she consulted to another hospital where she was prescribed amoxicillin-clavulanic acid and paracetamol. Her complaints continued still. Physical examination revealed blood pressure of 110/70 mmHg, pulse of 120/min and oxygen saturation of 87%. Gurgles were present in the left infrascapular field and breath sounds were not taken in the right midclavicular area. Her background revealed working in cotton candy factory between years 1992-99. She had no additional diseases nor had history of smoking but oral contraceptive use was present. Laboratory results showed leukocyte of 10700/mm3, hemoglobin of 12,7g/dl, platelet of 313 000/mm3, eosinophil of 0.2% (0-6), CRP of 45,24mg/dL (<0.5), ESR of 106mm/h, D-dimer of 3,11μg/ml (0-0.5). Bilateral lower venous doppler USG revealed no thrombus. Echocardiography detected EF of 60% and no heart valve disease observed. In the PA chest radiography left costodiaphragmatic recess was blunt and a nonhomogenous opacity, which obscures the heart border, was present in the right lower zone. (Fig. 1) She was admitted to our service with diagnosis of pneumonia. Fiberoptic bronchoscopy and BAL was performed with the diagnosis of middle lobe syndrome. Hypoxemia occurred during the process and followup. Lung examination revealed bilateral crackles. Nonhomogeneous opacity was observed bilaterally on chest X-ray. (Fig. 2) CPAP, diuretic and steroid treatment was started. The patient's clinic was rapidly improved after the treatment. (Fig. 3) BAL cultures were negative for acid-fast bacilli. Histological examination revealed eosinophilia. (Fig. 4) Keywords: eosinophilia, pneumonia, acute, PA Akciğer Grafileri PA chest radiography 1-acil servisteki PA grafi 2-bronkoskopi sonrası 3-kısa süreli steroid ve BIPAP-S tedavisi sonrası 1- Chest radiography in the emergency department 2- After FOB 3-After short period steroid and BIPAP-S theraphy Histoloji Histology Bronşial lavajda Eozinofiller (oklar), (HE, x1000). Eosinophilia in bronchial lavage (HE, x1000). EPS128 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Sjögren Sendromu ve Akciğer: 2 Olgu Nedeniyle Dilem Anıl Tokyay1, Ayşe İrem Kılıç1, Fatma Tokgöz Akyıl1, Meryem Can2, Emine Aksoy1, Tülin Sevim1 1 Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul 2 Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Romatoloji Kliniği, İstanbul Pimer Sjögren Sendromu (SS) genetik yatkınlık zemininde çevresel faktörlerin de eklenmesi ile gelişen kronik inflamatuvar, otoimmün, kadınlarda daha sık rastlanan nadir bir hastalıktır. Esas olarak ekzokrin salgı bezleri etkilenir, göz ve ağız kuruluğu bulguları sıktır. Akciğer tutulumu %20-60 oranında eşlik etse de solunumsal semptomlarla prezentasyon oldukça nadirdir. Bu yazıda akciğer tutulum bulguları ile başvuran SS tanısı koyduğumuz iki olguyu sunmayı amaçladık. Olgu 1: 39 yaşında kadın hasta çamaşır suyu inhalasyonu sonrası gelişen öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı şikayetiyle baş vurdu. Oda havasında hipoksisi vardı. Muayenesinde bilateral orta ve alt alanlarda inspiryumda ince raller saptandı. Akciğer grafisinde her iki kostofrenik sinüs kapalı, alt zonlarda infiltrasyonu vardı (Resim 1). Toraks BT anjiografisinde: Bilateral periferal yerleşimli subplevral retiküler dansite artışları ve sekel plevral kalınlaşmalar mevcuttu. İnterstisyel tutulum etyolojisini araştırmak amacıyla istenen Anti Ro52 ve antinükleer antikor (ANA) pozitif saptandı Minör tükrük bezi eksizyonu yapıldı. Patolojik olarak SS ile uyumlu geldi. Romatoloji tarafından tedavisi düzenlendi. İki ay takip sonrası yeni gelişen pnömoni ve solunum yetmezliği nedeniyle hasta yaşamını yitirmiştir. Olgu 2: Elli-iki yaşında kadın hasta kuru öksürük, nefes darlığı, ses kısıklığı, ağız kuruluğu ve yutkunma zorluğu şikayetleriyle başvurdu (Resim 2). Toraks BT’de her iki akciğer parankiminde subplevral retikülonodüler dansite artışı, alt lobda interlobuler septal kalınlaşmalar buzlu cam dansitesi ve subplevral bal peteği görünümü izlendi. Göz muayenesinde Schirmer testi sağ 1 mm, sol 3 mm olarak tespit edildi. Keratokonjunktivitis sikka tanısı. Bu bulgular ile hasta romatolojiye konsülte edildi. Hastaya klinik olarak SS tanısı konularak tedavi başlandı. Halen tedavi altında stabil seyretmektedir. Anahtar Kelimeler: interstisyel akciğer hastalığı, konnektif doku hastalıkları, Sjögren Sendromu, Sjögren Syndrome and Lung:: Report of 2 Cases Dilem Anıl Tokyay1, Ayşe İrem Kılıç1, Fatma Tokgöz Akyıl1, Meryem Can2, Emine Aksoy1, Tülin Sevim1 1 Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Department of Pulmonology, İstanbul 2 Fatih Sultan Mehmet Teaching and Research Hospital, Rheumatology Clinic, İstanbul Sjogren’s Syndrome (SS) is a rare chronic autoimmune disease seen more common in women. Exocrine glands are mainly affected, dry eye and mouth are common. Although lung involvement is accompanied by 20-60%, the presentation with respiratory symptoms is extremely rare. We aimed to report two cases, presented with respiratory symptoms and diagnosed as SS Case 1: Thirty nine-year-old woman was admitted after bleach inhalation with cough, shortness of breath, chest pain. She had hypoxia on room air. Physical examination revealed fine inspiratory crackles in bilateral middle and lower zones. On chest X-ray both costophrenic sinus were blunt, with infiltration in lower zones (Figure 1). On thoracic CT angiography bilateral subpleural increased reticular density and pleural thickening were present. Rheumatologic markers were investigated for etiology of interstitial involvement and anti-Ro52 and antinuclear antibodies (ANA) were found to be positive. Minor salivary gland excision biopsy was consistent with SS. Treatment was started by rheumatologist. Two months later she died of pneumonia and respiratory failure. Case 2: Fifty-two-year-old female patient was admitted with the complaints of dry cough, shortness of breath, hoarseness, dry mouth and difficulty swallowing (Figure 2). On thorax CT, bilaterally subpleural reticulonodular density and interlobular septal thickening, ground glass density and honeycombing were observed. Keratoconjunctivitis sicca was diagnosed by ophthalmology. She was consulted to rheumatology and diagnosed with SS. Treatment was started, still she is stable under treatment. Keywords: connective tissue disease, interstitial lung disease, Sjögren's syndrome Resim 1: Olgu 1 PA grafi Figure 1: Case 1: CXR Resim 2: Olgu 2 PA grafi Figure 2: Case 2: CXR EPS130 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Hipersensitivite pnömonisinde atipik BAL bulguları Miraç Öz1, Ebru Karaçay1, Aslıhan Gürün Kaya1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Özlem Özdemir Kumbasar1 1 Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara 2 Ankara Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara Hipersensitivite pnömonisi (HP), tekrarlayan antijen inhalasyonuna bağlı olarak gelişen bir inflamatuar parankimal akciğer hastalığıdır. Tanıda, bronkoalveoler lavaj (BAL) çok yararlıdır. Tipik olarak BAL’da lenfositik alveolit (>%50) saptanır. Bununla birlikte, kuş proteinlerine maruz kalan hastalarda BAL’da eozinofili veya nötrofili bulunabilmektedir. Bu yazıda, güvercin maruziyeti olan iki HP olgusunu sunmayı amaçladık. Olgulardan birincisi üç yıl, ikincisi 4 yıl güvercin maruziyeti öyküsüne sahipti. Her iki hastada da; immün belirteçler negatifti, akciğer grafisinde lineer, retiküler opasiteler ve bilgisayarlı toraks tomografisinde periferal subplevral buzlu cam opasiteleri, fibrozis ve interlobuler septal kalınlaşma mevuttu. Her iki olguda, solunum fonksiyon testinde difüzyon kapasitesinde azalma ile birlikte restriktif defekt ve serumda güvercin presipitan antikor pozitifliği saptandı. Bronkoskopi yapıldı ve BAL’da birinci vakada %44 makrofaj, %14 lenfosit, %40 granülosit; ikinci vakada %15 makrofaj, %38 lenfosit ve %45 granülosit saptandı. Klinik, radyolojik, serolojik ve BAL bulguları ile iki hastaya da HP tanısı koyuldu. Güvercin maruziyetinin kesilmesi ve kortikosteroid tedavisi sonrası iyileşme gözlendi. Sonuç olarak, özellikle kuş proteinlerine maruziyet öyküsü olan hastalarda BAL’da lenfositoz olmaması veya granülosit hakimiyetinin olması HP’ni dışlamamaktadır. Bu olgu WASOG 2014’te sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: atipik, BAL, hipersensitivite pnömonisi Atypical BAL findings in hypersensitıvity pneumonitis Miraç Öz1, Ebru Karaçay1, Aslıhan Gürün Kaya1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Özlem Özdemir Kumbasar1 1 Ankara University, School of Medicine Department of Chest Disease, Ankara, Turkey 2 Ankara University, School of Medicine Department of Radiology, Ankara, Turkey Hypersensitivity pneumonitis (HP) is an inflammatory parenchymal lung disease caused by repeated inhalation of antigens. Bronchoalveolar lavage (BAL) is very useful for the diagnosis. Typically BAL will show a significant lymphocytic alveolitis (>50%). However, in patients with exposure to avian proteins, eosinophilia or neutrophilia can be found in BAL, rather than lymphocytosis. We report two cases of HP with a history of exposure to pigeon. Case 1 had a history of three years exposure to pigeon, while case 2 had four years. In both cases, immune markers were negative, chest radiograph showed linear, reticular opacites and computed tomography revealed peripheral subpleural ground glass opacities, fibrosis and interlobular septal thickening. Pulmonary function test revealed restrictive ventilatory defect with a diminished diffusion capacity in both cases and precipitating antibodies against pigeon were positive. Bronchoscopy was performed and cellular analysis of BAL showed 44% macrophage, 14% lymphocyte and 40% granulocyte in case 1, while 15% macrophage, 38% lymphocyte and 45% granulocyte in case 2. A diagnosis of HP was made according to clinical, radiological, serological and BAL findings in both cases. After the cessation of exposure to pigeon and corticosteroid therapy, an improvement was observed. In concluison, an absence of lymphocytosis or a granulocyte dominance in BAL does not exclude HP, especially in patients with exposure to avian proteins. This case was presented in WASOG 2014. Keywords: atypical, BAL, hypersensitıvity pneumonitis EPS130 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Hipersensitivite pnömonisinde atipik BAL bulguları Miraç Öz1, Ebru Karaçay1, Aslıhan Gürün Kaya1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Özlem Özdemir Kumbasar1 1 Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara 2 Ankara Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara Hipersensitivite pnömonisi (HP), tekrarlayan antijen inhalasyonuna bağlı olarak gelişen bir inflamatuar parankimal akciğer hastalığıdır. Tanıda, bronkoalveoler lavaj (BAL) çok yararlıdır. Tipik olarak BAL’da lenfositik alveolit (>%50) saptanır. Bununla birlikte, kuş proteinlerine maruz kalan hastalarda BAL’da eozinofili veya nötrofili bulunabilmektedir. Bu yazıda, güvercin maruziyeti olan iki HP olgusunu sunmayı amaçladık. Olgulardan birincisi üç yıl, ikincisi 4 yıl güvercin maruziyeti öyküsüne sahipti. Her iki hastada da; immün belirteçler negatifti, akciğer grafisinde lineer, retiküler opasiteler ve bilgisayarlı toraks tomografisinde periferal subplevral buzlu cam opasiteleri, fibrozis ve interlobuler septal kalınlaşma mevuttu. Her iki olguda, solunum fonksiyon testinde difüzyon kapasitesinde azalma ile birlikte restriktif defekt ve serumda güvercin presipitan antikor pozitifliği saptandı. Bronkoskopi yapıldı ve BAL’da birinci vakada %44 makrofaj, %14 lenfosit, %40 granülosit; ikinci vakada %15 makrofaj, %38 lenfosit ve %45 granülosit saptandı. Klinik, radyolojik, serolojik ve BAL bulguları ile iki hastaya da HP tanısı koyuldu. Güvercin maruziyetinin kesilmesi ve kortikosteroid tedavisi sonrası iyileşme gözlendi. Sonuç olarak, özellikle kuş proteinlerine maruziyet öyküsü olan hastalarda BAL’da lenfositoz olmaması veya granülosit hakimiyetinin olması HP’ni dışlamamaktadır. Bu olgu WASOG 2014’te sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: atipik, BAL, hipersensitivite pnömonisi Atypical BAL findings in hypersensitıvity pneumonitis Miraç Öz1, Ebru Karaçay1, Aslıhan Gürün Kaya1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Özlem Özdemir Kumbasar1 1 Ankara University, School of Medicine Department of Chest Disease, Ankara, Turkey 2 Ankara University, School of Medicine Department of Radiology, Ankara, Turkey Hypersensitivity pneumonitis (HP) is an inflammatory parenchymal lung disease caused by repeated inhalation of antigens. Bronchoalveolar lavage (BAL) is very useful for the diagnosis. Typically BAL will show a significant lymphocytic alveolitis (>50%). However, in patients with exposure to avian proteins, eosinophilia or neutrophilia can be found in BAL, rather than lymphocytosis. We report two cases of HP with a history of exposure to pigeon. Case 1 had a history of three years exposure to pigeon, while case 2 had four years. In both cases, immune markers were negative, chest radiograph showed linear, reticular opacites and computed tomography revealed peripheral subpleural ground glass opacities, fibrosis and interlobular septal thickening. Pulmonary function test revealed restrictive ventilatory defect with a diminished diffusion capacity in both cases and precipitating antibodies against pigeon were positive. Bronchoscopy was performed and cellular analysis of BAL showed 44% macrophage, 14% lymphocyte and 40% granulocyte in case 1, while 15% macrophage, 38% lymphocyte and 45% granulocyte in case 2. A diagnosis of HP was made according to clinical, radiological, serological and BAL findings in both cases. After the cessation of exposure to pigeon and corticosteroid therapy, an improvement was observed. In concluison, an absence of lymphocytosis or a granulocyte dominance in BAL does not exclude HP, especially in patients with exposure to avian proteins. This case was presented in WASOG 2014. Keywords: atypical, BAL, hypersensitıvity pneumonitis EPS131 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Sigara İçmeye Devam Etmesine Rağmen Oniki Yılda Progresyon Göstermeyen Pulmoner Langerhans Hücreli Histiyositoz Vakası Fatih Üzer1, Ömer Özbudak1, Ahmet Gökhan Arslan2 1 Akdeniz Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya 2 Akdeniz Üniversitesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Antalya Pulmoner langerhans hücreli histiositozis (PLHH) X langerhans hücreli histiositozisin alt grubu olup akciğerlerde langerhans hücre infiltrasyonunun görüldüğü nedeni bilinmeyen bir interstisiyel akciğer hastalığıdır. Olguların % 90’ından fazlasının sigara içicisi olması patogenezinde sigaranın önemli bir yer tuttuğunu düşündürmektedir. Sigara içmesine rağmen 12 yılda progresyon göstermeyen nadir bir vakayı literatür eşliğinde sunuyoruz. 30 yaşında erkek hasta, nefes darlığı ve balgam yakınmalarıyla polikliniğe başvurdu. Özgeçmişinde 15 paket/yıl sigara öyküsü vardı. Fizik bakıda ronküs saptandı. Akciğer grafisinde sağda belirgin olmak üzere her iki akciğerde orta ve alt zonlarda kistik değişiklikler izlendi. Solunum fonksiyon testinde fev1 %29 (2.15 lt), fvc %36 (1.76 lt), fev1/fvc 62 olarak saptandı. 2002 tarihli bilgisayarlı toraks tomografisinde her iki hemitoraksta alt loblarda daha belirgin olmak üzere multipl değişik büyüklüklerde hava bülleri izlenmekteydi. Sol orta ve üst loblarda ince duvarlı multipl hava bülleri gözlenmekteydi. 2014 tarihli tomografisi ile 2002 tomografisi karşılaştırıldığında anlamlı farklılık saptanmadı. Hastanın tanıya yönelik ileri tetkiki kabul etmemesi ve medikal olarak inoperabl olması nedeniyle daha ileri tanı yöntemine başvurulmadı. Hasta radyolojik olarak pulmoner histiyositosiz x kabul edildi. Sonuç olarak genç, sigara içen ve tipik radyolojik görüntüleri olan hastalarda PLHH düşünülmelidir. Hastalığın seyrinde önemli risk faktörü olan sigara mutlaka bıraktırılmalıdır. Akciğerlere eşlik edebilecek diğer organ tutulumu açısından dikkatli olunmalıdır. Anahtar Kelimeler: Erişkin, Histiyositoz, Pulmoner langerhans hücreli, Radyoloji Pulmonary Langerhans Cell Histiocytosis Case That Not Shows Any Progress Although Smoking Fatih Üzer1, Ömer Özbudak1, Ahmet Gökhan Arslan2 1 Department of Respiratory Medicine, Akdeniz University, Antalya, Turkey 2 Departmnet of Radiology, Akdeniz University, Antalya, Turkey Pulmonary Langerhans Cell Histiocytosis (PLCH) X, which is a subgroup of Langerhans Cell Histioycytosis, is an idiopathic interstitial lung disease in which langerhans cell infiltration is seen in the lung. Because of 90 percent of cases are smokers, it’s considered that pathogenesis is related with smoking. We are presenting a rare case who has not showed any progress for 12 years although smoking. A 30 year old male presented to the clinic with dispnea and sputum. He has smoking for 15 years in his history. He had rhonchi in respiratory system examination. The chest x ray showed cystic changes in the middle and lower zones of both lungs, especially the right lung. The FVC and the FEV1 are 29% and 36 % of predicted and the FEV1/FVC ratio was %62. On tomography dated as 2002, its seen that as being more appearent in lower lobes there are air bullae in different shapes. There were thin walled air bullae in left middle and upper lobes. When tomographies dated as 2002 and 2014 were compared we couldn’t find any meaningfull differences. Due to patients refusal for further examination for diagnose and situation was medically inoperable, we couldn’t use any further examination technique. The patient has excepted as pulmonary histiocytosis x. To conclude, patients who are young, smoker and have typical radiological images should considered as PLHH. Smoking is an important risk factor, it must be quit. It’s recommended to be careful about its effects on other organs. Keywords: Adult, Histiocytosis, Pulmonary Langerhans cell, Radiology, 2002 Tomografisi 2014 Tomografisi PAAC EPS132 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Pulmoner Alveoler Proteinozis Tayfun Çalışkan1, Yasin Uyar1, Dilaver Demirel2, Oğuzhan Okutan1, Faruk Çiftçi1, Ersin Demirer1, Zafer Kartaloğlu1 1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Göğüs Hastalıkları Servisi Üsküdar/İstanbul 2 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Patoloji Servisi Üsküdar/İstanbul Pulmoner alveoler proteinozis (PAP), alveollerde ve terminal distal hava yollarında amorf, periyodik asit-schiff (PAS) pozitif lipoproteinöz materyal (sürfaktan fosfolipidleri ve protein) birikimi ile karakterize nadir bir diffüz akciğer hastalığıdır. Hastalarda en sık görülen semptomlar; dispne, öksürük ve balgam çıkarmadır. Yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografisinde (YÇBT); düzgün retiküler (septal) kalınlaşma ile süperimpoze olan buzlu cam opasitelerinin oluşturduğu karakteristik coğrafik patern görülür. Hastalığın tanısı için bronkoskopi ile bronkoalveoler lavaj (BAL) ve/veya transbronşiyal biyopsi yapılmaktadır. BAL’ın tipik opak veya süt benzeri görünümü vardır ve sitolojik incelemesinde; PAS-pozitif materyal içeren alveoler makrofajlar ve aselüler amorf eozinofilik PAS-pozitif materyal görülür. Herhangi bir yakınması olmayan hastada tarama amaçlı çekilen akciğer grafisinde her iki akciğer üst zonlarda yamalı dansiteler izlenmesi üzerine yapılan incelemeler ile PAP tanısı konan bir olguyu sunduk. Anahtar Kelimeler: alveoler proteinozis, pulmoner, primer Pulmonary Alveolar Proteinosis Tayfun Çalışkan1, Yasin Uyar1, Dilaver Demirel2, Oğuzhan Okutan1, Faruk Çiftçi1, Ersin Demirer1, Zafer Kartaloğlu1 1 GMMA Haydarpasa Training Hospital, Department of Pulmonology, Uskudar/ Istanbul 2 GMMA Haydarpasa Training Hospital, Department of Pathology, Uskudar/ Istanbul Pulmonary alveolar proteinosis (PAP), is a rare diffuse lung disease characterized by the accumulation of amorphous, periodic acid-Schiff (PAS) lipoproteinaceous material (surfactant phospholipids and proteins) in the distal terminal airways and alveoli. Dyspnea, cough and sputum production are the most common symptoms in patients. High resolution computed tomography (HRCT) reveals the characteristic geographic pattern consisting of ground-glass opacities superimposed with smoothly thickened reticular (septal) lines. Bronchoalveolar lavage (BAL) and/or transbronchial biopsy with bronchoscopy is performed for the diagnosis. Opaque or milky appearance of BAL is typical and alveolar macrophages containing PAS-positive material and acellular amorphous eosinophilic PAS-positive material is observed with cytological examination of BAL. We presented a case without any sypmtoms who was diagnosed as PAP with diagnostic examinations because of both upper lung zone patchy densities on chest X-ray taken for screening. Keywords: alveolar proteinosis, pulmonary, primary Resim 1. a, b, c. Figure 1. a, b, c. Hastanın akciğer grafisinde her iki akciğer üst ve orta zonlarda yaygın yamasal dansite artımları izlendi. The patient's chest radiograph revealed diffuse patchy opacities in both the upper and middle lung zones. Resim 2. a, b, c. Figure 2. a, b, c. Toraks yüksek çözünürlüklü tomografisinde, her iki akciğerde üst zonlarda daha belirgin olmak üzere periferal yerleşimli yamasal buzlu cam alanları, üst lob apikal bölgelerde interlobüler septumlarda kalınlaşma izlendi. Resim 3. a, b, c Figure 3. a, b, c Yaymalarda; asellüler eozinofilik materyal izlendi ve bu alanlar PAS boyanmada PAS-pozitif boyandı. Acellular eosinophilic material was observed in smears and these areas were stained as PAS-positive with PAS staining EPS133 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Levofloksasin Tedavisine Bağlı Spontan Aşil Tendon Rüptürü Gökçen Arkan Erdoğan, Aydın Çiledağ, Özlem Özdemir Kumbasar Ankara Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara 63 yaşında Evre 4 sarkoidoz tanısı ile takipli, düşük doz steroid tedavisi ile izlenen erkek hasta öksürük, balgam, nefes darlığı şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenesinde her iki hemitoraksta yaygın raller duyuldu, çomak parmağı mevcuttu. Laboratuar incelemesinde lökositoz, CRP ve sedimentasyon yüksekliği saptandı. Akciğer grafisinde bilateral üst zonlarda retiküler opasiteler ve sol orta-üst zonda infiltrasyon izlendi. Hastaya levofloksasin tedavisi başlandı. Tedavi altında semptomları gerileyen, CRP ve sedimentasyon değerlerinde düşüş gözlenen hasta basmakla ayak bileklerinde ağrı tarifledi. Fizik muayenede palpasyonla aşil tendonları ağrılıydı. Hasta, ortopediye konsülte edildi, bilateral aşil tendiniti saptandı. Levofloksasin tedavisi kesildi ve antiinflamatuvar tedavi başlandı. Tedavisinin 3. gününde sağ ayak bileğinde ciddi akut ağrı tarifleyen hastanın sağ ayağında plantar fleksiyon kısıtlılığı ve aşil tendon devamlılığının kesintiye uğradığı gözlendi. Çekilen acil manyetik rezonans görüntülemesinde (MRI) aşil tendon rüptürü saptandı. Hasta opere edildi. Aşil tendiniti (insidans:0.1-0.01) ve tendon rüptürü (insidans:< 0.01) levofloksasinin nadir görülen komplikasyonlarıdır. Levofloksasin solunum sistemi enfeksiyonları tedavisinde sık kullanıldığı için, nadir de olsa, uyumlu şikayetleri gelişen hastalar bu yönden gözlemlenmelidir. Olgu, levofloksasin ile ilişkili spontan aşil tendon rüptürünün nadir görülmesi nedeni ile sunuldu. Anahtar Kelimeler: spontan aşil tendon rüptürü, levofloksasin, komplikasyon Spontaneous Achilles Tendon Rupture Due to Levofloxacin Treatment Gökçen Arkan Erdoğan, Aydın Çiledağ, Özlem Özdemir Kumbasar Department of Chest Disease, Ankara University, Ankara, Turkey 63 years old patient with a diagnosis of stage 4 sarcoidosis and under low dose steroid treatment was admitted with cough, dyspnea and sputum. On physical examination, bilaterally extensive crackles were heard at both hemithorax and he had also clubbing. Laboratory analysis revealed leucyocytosis and an elevation in CRP and sedimentation level. A chest radiograph showed bilateral reticular opacities with upper predominance and infiltration at left middle-upper zone. Levofloxacin treatment was started. After this treatment, his symptoms improved and a decline in CRP and sedimentation levels was observed. However, a pain at the ankles developed and achilles tendon was painful with palpation. The patient was consulted with orthopaedic clinic and bilateral achill tendinitis was diagnosed. Levofloxacin treatment was discontinued and antiinflammatory therapy was commenced. The patient complained a severe acute pain at right ankle after 3 days of treatment. There was absence of plantar flexion and a discontuniuty of achilles tendons was detected. Achilles tendon rupture was observed on magnetic resonance imaging (MRI). The patient was operated. Achilles tendinitis(incidence:0,1-0,01) and achilles tendon rupture (incidence:<0,01) are rare complications of levofloxacin. Since levofloxacin is frequently used for respiratory system infections, although very rare, patients with compatible symptoms must be observed. The case was presented because of rare association between the levofloxacin and tendon rupture. Keywords: Spontaneous Achilles Tendon Rupture, Levofloxacin, complication EPS134 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Multi-organ tutulumlu pulmoner amioloidoz olgusu Gonca Öcal, Züleyha Bingöl, Gülfer Okumuş, Orhan Arseven, Zeki Kılıçaslan İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul Giriş: Amiloidoz, akciğerde nodüler, interstisyel tutulum ve mediastinal lenfadenopatiler yapabilir. Akciğer tutulumu en sık primer amiloidozda (AL) görülür. OLGU: KOAH tanılı 72 yaşında erkek, ateş, kilo kaybı (17 kg/yıl), halsizlik şikayetleriyle başvurdu. Akciğer grafisinde ve tomografisinde; mediyastinal konglomere lenfadenopatiler, sağda plevral efüzyon, laterobazalde 9 mm ve sol alt lob laterobazalde 11 mm nodül saptandı. PET’de nodüllerde ve lenf nodlarında FDG tutulumu düşüktü (SUD-max:0.8-3.4). Bronkoskopik biyopside granülomatöz lenfadenit saptandı ve antitübeküloz tedavi başlandı. İki ay sonunda şikayetlerinde artış, ALP (363U/L) ve GGT (323U/L) artışı nedeniyle tedavi kesildi. Laboratuarda; anemi (hemoglobin:10.9g/dL), yüksek sedimantasyon (85mm/saat), CRP (6.88mg/L) mevcuttu. Ultrasonografide hepatomegali (18.5cm) saptandı. Bronkoskopi tekrarlandı. Transbronşial biyopside, intertisyel alanda, damar duvarlarında aselüler, homojen eozinofilik madde birikimi, kongo boyası ile polarize ışık altında elma yeşili röfle saptandı ve kristal viole pozitif, amiloid A pozitif, kappa pozitif, lambda pozitif bulundu. Dudak biyosisinde amiloid birikimi saptandı. Protein elektroferezinde; gamaglobulin (1.51g/dl, %22) artışı, serum-idrar immunfiksasyon testinde serumda IgG kappa tipi monoklonal gamapati, idrarda kappa serbest hafif zincir saptandı. İdrarda kappa 9.90mg/dl, lambda 0.89mg/dl saptandı. Kemik iliği biyopsisi AL amiloidoz ile uyumluydu. Dispne nedeniyle yapılan ekokardiyogarfide; sol ventrikül duvar kalınlığında artış, interventriküler septumda granüler görünüm saptandı. (Pro-BNP:2623pg/ml, troponin-T:85.79pg/ml) Kardiak MR’da subendokardial perfüzyon defektleri ve yama şeklinde yoğun kontrast tutulumları saptandı. Kardiak amiloidoz ile uyumlu bulundu. Ritim holterde supraventrikiüler erken vurular, atrial fibrilasyon ve ventriküler taşikardi atakları kaydedildi. Multi-organ tutulumlu amiloidoz ve hafif zincir hastalığı tanısıyla kemoterapi başlandı. Sonuç: Pulmoner amiloidoz olgularında birlikte kalp tutulumu sıktır ve sağkalımın esas olarak kalp tutulumu ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Amiloidoz, dudak biyopsisi, kardiak amiloidoz Pulmoner amyloidosis case with multi-organ involvement Gonca Öcal, Züleyha Bingöl, Gülfer Okumuş, Orhan Arseven, Zeki Kılıçaslan Department of Pulmonary Medicine,Istanbul University, Istanbul Medical faculty, Istanbul, Turkey INTRODUCTION: Amyloidosis may presented with nodular, interstitial involvement and mediastinal lymphadenopathy in lung. Lung involvement is mostly seen in primary (AL) amyloidosis. CASE: A 72-year-old male with COPD presented for fever, weight loss (17 kg/year) and weakness. Chest graphy and tomography showed mediastinal lymphadenopathies, pleural effusion, 9 mm and 11mm nodules. Low FDG-PET uptake was revealed on nodules and lymph nodes (SUVmax:0.8-3.4). Bronchoscopic biopsy showed granulomatous lymphadenitis and antituberculous treatment was given. Treatment was stopped after two months because of increased symptoms, ALP (363U/L) and GGT (323U/L). On laboratory; anemia (hemoglobin:10.9g/dL), high erythrocyte sedimentation rate (85mm/h), CRP (6.88mg/L), high gamaglobulin (1.51g/dl, %22) were detected. Hepatomegaly (18.5) was seen on ultrasonography. Bronchoscopy was repeated. Transbronchial lung biopsy showed apple-green birefringence on congo red stained, accumulation of acellular homogeneous eosinophilic material under polarized light in interstitial space and on blood vessel wall. Crystal violet, amyloid A, kappa and lambda were positive. Lip biopsy showed amyloid deposition. IgG kappa monoclonal gammopathy was detected by serum immunfixation and free kappa light chain was detected by urine immunfixation test. In urine; kappa was 9.90 mg/dl and lambda was 0.89mg/dl. Bone marrow biopsy was matching with AL amyloidosis. Left ventricle wall-thickening and granular appearance on interventricular septum were revealed by echocardiography. (Pro-BNP:2623pg/ml, troponin-T: 85.79pg/ml). By MR cardiac amyloidosis was diagnosed. He was diagnosed with multi-organ involved amyloidosis and light chain disease and chemotherapy was started. CONCLUSION: Cardiac involvement is common among pulmoner amyloidosis and survival is mostly related to cardiac involvement. Keywords: Amyloidosis, lip biopsy, cardiac amyloidosis EPS135 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Madde Kötüye Kullanımı Sonrası Gelişen Eozinofili, Akciğer İnfiltrasyonları ve Pnömomediastinum ile Seyreden Bronşiyal Astım Vakası Yakup Arslan1, Selami İnce2, Fevzi Demirel3, Ersin Sapmaz4, Bikemgül Özkara1, Hakan Çermik5 1 Etimesgut Asker Hastanesi Göğüs Hastalıkları Servisi, Ankara 2 Beytepe Asker Hastanesi Radyoloji Servisi,Ankara 3 GATA İmmünoloji ve Allerji Ana Bilim Dalı,Ankara 4 GATA Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı,Ankara 5 Etimesgut Asker Hastanesi Patoloji Servisi, Ankara GİRİŞ:20 YAŞINDA ERKEK HASTA, 28.10.2014 TARİHİNDE İKİNCİ BASAMAK BİR HASTANENİN ACİL SERVİSİNE NEFES DARLIĞI, GÖĞÜSTE SIKIŞMA HİSSİ, ÖKSÜRÜK ŞİKAYETLERİ İLE GETİRİLDİ.ANAMNEZİNDE,TEK TÜK SİGARA KULLANDIĞI, NEFES DARLIĞI NEDENİYLE ZAMAN ZAMAN İNHALER İLAÇ ALDIĞI, 4 YILDIR EROİN KULLANDIĞI,BU NEDENLE SON 2 HAFTADIR AMATEM TARAFINDAN SUBOKSAN İSİMLİ İLACIN BAŞLANDIĞI VE EN SON 10 GÜN ÖNCE ESRAR KULLANDIĞI MEVCUTTUR. BULGULAR: VİTAL BULGULARI:A:36,8-NB:72/DK.-TA:124/65 MMHG VE SO2:%93 İDİ.MUAYENESİNDE, DİNLEMEKLE HER İKİ HEMİTORAKSTA YAYGIN OLARAK MONOFONİK RONKÜS OSKULTE EDİLDİ.P/ A AKCİĞER GRAFİ: SOL ÜST-ORTA ZON ZONDA PERİFERAL YERLEŞİMLİ FOKAL DANSİTE ARTIŞI İZLENDİ(RESİM1).BİYOKİMYASAL TETKİKLERİ, WBC:17,5-(NÖTR-12.29-%70-EOS:1,55-%8,8), SEDİMANTASYON, 14 İDİ.HASTA, GÖĞÜS HASTALIKLARI SERVİSİNE “BRONŞİYAL ASTIM+AKCİĞER İNFİLTRASYONU” TANILARI İLE YATIRILARAK BRONKODİLATÖR,İKİLİ ANTİBİYOTERAPİ, METİLPREDNİZOLON 40 MG. AMP.I.V.2X1 VE NASAL OKSİJEN 2-3 LT/DK.OLACAK ŞEKİLDE TEDAVİYE BAŞLANDI. TEDAVİNİN 2.GÜNÜNDE HASTANIN BOYUN BÖLGESİDE CİLTALTI KREPİTASYONLARI GÖZLENDİ.HASTAYA TORAKS HRCT ÇEKİLDİ: HER İKİ HEMİTORAKSTA DAĞINIK VE SUBPLEVRAL YERLEŞİMLİ FOKAL BUZLU CAM ALANLARI,TİROİD BEZİ ETRAFINDA PNÖMOMEDİASTİNUM İLE UYUMLU SERBEST HAVA İZLENDİ(RESİM2).GÖĞÜS CERRAHİSİNDEN GÖRÜŞ ALINDI:MEVCUT TEDAVİNİN DEVAMI İLE TAKİP ÖNERİLDİ. TEDAVİNİN 3.GÜNÜ YAPILAN SFT DE;FEV1/FVC:70,5-POSTB:69,1-FEV1:2,32(%48)-POSTB-2,53(%57)FVC:3,29(%57)-POSTB-3,92-%68-KAN GAZI:PO2:70,6 MMHG-PCO2:32-PH:7,47-D-DİMER:628-LAB- WBC:9,97(NÖTR-3,77-%37,9-EOS:2,23-%22,3),ESR:19-BALGAM KÜLTÜRÜ VE GAİTA MİKROSKOPİSİNDE PATOJEN SAPTANMADI. TEDAVİNİN 7.GÜNÜ KBB,NÖROLOJİ,PSİKİYATRİ, KARDİYOLOJİ VE İMM.ALLERJİ KONSULTASYONLARI ALINDI.: WBC:7,5- (NÖTR-4,11-%54,9-EOS:0,46-%6,1),ESR:9-TOTAL IGE-476,97 PROTEİN ELEKTROFOREZİ:NORMALLENFOSİT ALT GRUPLARI:NORMAL.HASTANIN PERİFERİK KAN ÖRNEĞİNİN İMMÜN PROFİLİ NORMAL OLARAK TESPİT EDİLDİ. TEDAVİNİN 10.GÜNÜ YAPILAN TETKİKLERİ, WBC:13,7- (NÖTR-10,84-%78,7-EOS:0,05-%0,4-ESR:11 İDİ.FOB YAPILDI: ENDOBRONŞİYAL LEZYON İZLENMEDİ.LAVAJ ALINDI, TB PARANKİM BİYOPSİLERİ ALINDI:SİTOLOJİ VE BİYOPSİ SONUÇLARI:NORMAL OLARAK RAPORLANDI. TEDAVİNİN 15.GÜNÜ KLİNİK VE LABORATUVAR OLARAK TAMA YAKIN DÜZELME GÖZLENEN (SFT:FEV1/FVC:76,1-FEV1:4,29(%90)-FVC:5,6(%98)-KAN GAZI:PO2:75 MMHG-PCO2:46 MMHG-PH:7,39) HASTANIN AYAKTAN BRONŞİYAL ASTIM TEDAVİSİ DÜZENLENEREK( ORAL METİLPREDNİZOLON 32 MG/GÜN) TABURCULUĞU YAPILDI. SONUÇ;KOMPLİKE BRONŞİYAL ASTIM ATAKLARINDA MADDE KÖTÜYE KULLANIM ÖYKÜSÜ MUTLAKA SORGULANMALIDIR. Anahtar Kelimeler: Madde kötüye kullanımı, eozinofili, akciğer infiltrasyonları,pnömomediasten, bronşiyal astım. Drug addiction presenting with eosinophilia, pulmonary infiltrates and pneumomediastinum of the bronchial asthmatic case Yakup Arslan1, Selami İnce2, Fevzi Demirel3, Ersin Sapmaz4, Bikemgül Özkara1, Hakan Çermik5 1 Department of Pulmonary Medicine,Etimesgut Military Hospital,Ankara,Turkey 2 Department of Radiology,Beytepe Military Hospital,Ankara,Turkey 3 Department of Immunology and Allergy,GMMA,Ankara,Turkey 4 Department of Chest Surgery,GMMA,Ankara,Turkey 5 Department of Pathology,Etimesgut Military Hospital,Ankara,Turkey A 20-Year- old male patient referred to emergency service with dyspnea,chest pain and cough.He has been using heroin for 4 years, lastly used hashish ten days ago and now having therapy for quitting heroin.Monophonic rhonchuses were auscultated and peripheral infiltrates were seen on his chest xray(Picture-1).At his blood count, the number of wbc was,17,5(consist of neutrophile %70 and eosinophilia %8,8)and ESR was14.We hospitalized him as brochial asthma and pulmonary infection and then started to therapy with bronchodilators(1 mg/kg metilprednisolone, LABA-budesonid),nasal oxygen and antibiyotics. On the second day, crepitations were seen at his neck, then Thoracic CT was applied.On that HRCT(Picture2):ground glass opacity areas at the different lobes and pneumomediastinum through the neck were seen.We continued to the same therapies after consultation of the department of thoracic surgery.His sputum and gaita analyses were normal,his arterial blood gases were pO2:70,6mmhg-pCO2:32mmhg-pH:7,47. At his blood count, the wbc was 9,9(consist of neutrophile %82,5 and eosinophile %22,3)and ESR was 19.He was consultated by the immunology and allergy department: his total IgE was 476,9, and his immunological markers, subtypes of lenphosite were normal. At the tenth day fiberoptic bronchoscopy was applied and the resuts were normal.At the 15 th day, symptoms and the findings were thorougly reduced and the dosage of methylprednisolone were reduced to 32 mg.With this period the patient used suboxan for quitting heroin.We discharged him with the oral treatments of bronchial asthma.CONCLUSİON:We must remind the possibility of drug addiction of the asthmatic patients when they have status and complications like pneumomediastinum. Keywords: Drug addiction, eosinophilia, pulmonary infiltrates,pneumomediastinum,bronchial asthma. Resim-1 Picture-1 Resim-2 Picture-2 EPS136 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Deskuamatif interstisyel pnömoni: olgu sunumu Gülhan Ayhan, Oğuzhan Okutan, Ömer Ömer, Ersin Demirer, Tayfun Calıskan GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Göğüs Hastalıkları kliniği, İstanbul, Türkiye Deskuamatif interstisyel pnömoni (DİP), alveoler boşluklarda makrofaj birikimi ile karakterize nadir görülen bir idiyopatik interstisyel pnömonidir. Genellikle 40-60 yaşlarda ve erkeklerde daha sık görülür. Hastaların çoğu sigara içicisidir. En sık bulguları; egzersiz dispnesi ve persistan öksürükdür. Bilgisayarlı tomografide orta-alt zonlarda ve parankimin periferinde buzlu cam görünümü izlenir. Bronkoalveoler lavajda (BAL) sıklıkla makrofajlar artmıştır. DİP olgularının çoğunda sigaranın bırakılması ve sistemik kortikosteroid tedavisi ile düzelme görülür. Son 4 aydır egzersiz dispnesi yakınması olan 35 yaşında erkek hasta polikliniğimize başvurdu. Nazal septum deviasyonu operasyonu öncesi preoperatif tetkiklerinde akciğer grafisinde bilateral üst zonlarda buzlu cam görünümü saptandı. Özgeçmişinde aktif sigara içicisi olup 20 paket/yıl sigara öyküsü mevcuttu. Solunum sistemi muayenesi normaldi. Toraks BT’de; her iki akciğer üst loblarda amfizem alanları ve üst lob predominans gösteren silik sınırlı yaygın buzlu cam görünümü mevcuttu (Resim 1). Hastanın yapılan BAL incelemesi ve transbronşiyal biyopsi materyalinin histopatolojik incelemesi ‘’nondiagnostik’’ olarak değerlendirildi. Göğüs cerrahisi tarafından VATS ile torakoskopik akciğer biyopsisi alındı. Morfolojik ve histokimyasal bulgular eşliğinde hasta deskuamatif interstisyel pnömoni (DİP) olarak kabul edildi. Hastaya sigarayı bırakması önerildi ve 1mg/kg dozunda (45 mg/gün deflazokort) tedavisi başlandı. 2 ay sonra kontrole çağrılan hastanın solunumsal yakınmasının olmaması ve kontrol toraks BT’ sinde lezyonlarda regresyon izlenmesi üzerine steroid dozu azaltıldı ve takibe alındı. DİP, sigaranın bırakılması ile tamamen düzelebilen bir intertisyel akciğer hastalığıdır. Aktif smoker olan genç erişkin hastalarda Toraks BT'de yaygın buzlu cam görünümü saptandığında ayırıcı tanıda DİP akla gelmelidir. Anahtar Kelimeler: Deskuamatif interstisyel pnömoni, kortikosteroid tedavisi, sigara Desquamative interstitial pneumonia: a case report Gülhan Ayhan, Oğuzhan Okutan, Ömer Ömer, Ersin Demirer, Tayfun Calıskan Department of Pulmonology GATA Haydarpasa Training Hospital İstanbul Turkey Desquamative interstitial pneumonia(DIP) is a rare idiopathic interstitial pneumonia that characterized accumulation of macrophages in the alveolar. The disease is seen more common in males, 40-60 years old. Most of the patients are smokers. Common clinical features; exercise dyspnea and persistent cough. High resolutionc omputed tomography (HRCT) showed ground-glass opacities in the middle and lower zones peripheral parenchyma. Lung macrophages is often increased in Bronchoalveolar lavage (BAL) fluids.DIP in cases majority are seen improvment with smoking cessation and systemic corticosteroid therapy. A 35-year-old male patient with complaints of exercise dyspnea the last 4 months was admitted. His patient in the preoperative examination nasal septum deviation prior to operation found the ground-glass opacities at bilateral upper zones on chest radiograph (Figure 1). His medical history was only 20 pack/year. Physical examination was unremarkable. HRCT scan revealed in both upper lobe emphysema and showing with predominance of upper ground-glass opacities. Fiberoptic bronchoscopy histopathological examination results ‘’nondiagnosis’’ were considered. Diagnosis was made thoracoscopic lung biopsy in Chest surgery clinic. Patien’s the biopsy result was diagnosed with desquamative interstitial pneumonia. The patient was advised to quit smoking, and was started on prednisone treatment 1mg/kg dose. The patients in control examination was not detected respiratory symptoms and in cases control HRCT was observed regression. Finally steroid dose was reduced and was followed. DIP is an interstitial lung disease that can be recovered completely with the cessation of smoking. DIP should be considered in the differential diagnosis when showed HRCT ground-glass opacity, in active smokers. Keywords: Desquamative interstitial pneumonia,corticosteroid treatment, smoking, Resim 1 Figure 1 HRCT' sinde her iki akciğer üst loblarda amfizem alanları ve üst lob predominans gösteren silik sınırlı yaygın buzlu cam görünümü HRCT scan revealed in both upper lobe emphysema and showing with predominance of upper ground-glass opacities EPS137 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Primer Biliyer Siroz ile ilişkili Organize Pnömoni Olgusu Serap Argun Barış1, Dilek Tuncel1, Kürşat Yıldız2, İlknur Başyiğit1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli Giriş: Primer biliyer siroz (PBS) pulmoner komplikasyon gelişimi nadir olan otoimmün hepatik hastalıktır. Burada PBS tanısı ile ilişkili organize pnömoni olgusu sunulmuştur. OLGU: Elli dört yaşında yaşındaki kadın hasta yaklaşık 2 aydır devam eden kronik öksürük yakınması ile başvurdu. Özgeçmişinde 2 yıldır PBS tanısı olduğu ve sulfosalazin kullandığı öğrenildi. Sigara kullanımı yoktu. Solunum sistemi muayenesinde özellik yoktu. PA akciğer grafisinde; sağ akciğer alt zonda periferal yerleşimli düzensiz sınırlı opasite ve sol akciğer alt zonda periferde nodül izlendi. Nonspesifik antibiyotik tedavisine yanıt olmayıp, toraks BT’sinde; her iki akciğerde alt loblarda yerleşimli multipl nodüller izlendi. Radyolojik olarak metastaz düşünülen hastaya yapılan fiberoptik bronkoskopi normal idi. Transtorasik trucut biyopsi sonucu granülomatöz yangı olarak geldi. Biyopside bir odakta vaskülit alanı varlığı nedeni ile granülomatöz hastalıklar ile birlikte vaskülit ve romatolojik hastalıklar yönünden inceleme önerildi. PET-BT’de her iki akciğerde malign karakterde artmış metabolizma gösteren çok sayıda nodüler lezyonlar, subkarinal lenfatik lojda, karaciğer ve dalakta metabolizma artışı izlendi. Hastaya tanısal amaçlı yapılan 2. trucut biyopsi sonucu da non-nekrotizan granülomatöz yangı olarak geldi. Hastaya mevcut klinik, radyolojik ve histopatolojik bulguları ile PBS’e bağlı organize pnömoni tanısı konuldu. Bu arada solunumsal yakınması olmayan, klinik olarak takip edilen ve sadece PBS için sulfosalazin tedavisi almakta olan hastanın başlangıçtan 9 ay sonraki kontrol grafisinde bulguların spontan olarak kaybolduğu izlendi. Sonuç: Bu olgu primer biliyer siroz tanılı hastalarda solunumsal şikayetler ve geçmeyen infiltrasyon varlığında organize pnömoninin hatırlanması gerektiğini vurgulamaktadır. Anahtar Kelimeler: granülomatöz inflamasyon, infiltrasyon, organize pnömoni, primer biliyer siroz Organizing pneumonia related with primary biliary cirrhosis Serap Argun Barış1, Dilek Tuncel1, Kürşat Yıldız2, İlknur Başyiğit1 1 Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey 2 Department of Pathology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey INTRODUCTION: Primary biliary cirrhosis (PBC) is an autoimmune hepatic disease rarely associated with pulmonary complications. Here we presented a case of organizing pneumonia related with primary biliary cirrhosis. CASE: Fifty four years old female admitted with the complaints of cough for 2 month. She had a history of PBS and use of sulphosalazine for 2 years. She was non-smoker. Physical examination of chest was normal. Chest x-ray revealed peripherally located irregular opacities in right lower zone and a nodular opacity in the left lower zone. There was no clinical improvement with the non-specific antibiotic therapy. There were multiple nodules suggestive of metastasis in thorax CT. Fiberoptic bronchoscopy was normal. The histopathological evaluation of transtorasic tru-cut biopsy resulted as granulomatous inflammation. Evaluation of vasculitis and rheumatic diseases was recommended due to presence of a vasculitic focus in biopsy specimen. PET-CT revealed multiple hypermetabolic lung nodules and hypermetabolic foci of subcarinal region, liver and spleen. The histopathological evaluation of second tru-cut biopsy specimen was consisted with non-necrotizing granulomatous inflammation. She was diagnosed with organizing pneumonia related to PBS with her clinical, radiological and pathological findings. Her clinical state was stable and she followed up without treatment except sulphosalazine. It was found that the radiological findings were regressed spontaneously in the control chest x-ray taken on 9th month. CONCLUSION: It is suggested that organizing pneumonia should be kept in mind for differential diagnosis of persistent cough and infiltrations in patients with PBS. Keywords: granulomatous inflammation, infiltration, organizing pneumonia, primary biliary cirrhosis Resim-1 Figure-1 Resim-2 Figure-2 Resim-3 Figure-3 Resim-4 Figure-4 EPS138 Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Ters Halo İşareti ve BOOP (Bronşiyolitis Obliterans Organize Pnömoni) İlknur Can, Neşe Dursunoğlu, Erhan Uğurlu, Zahide Namlı Alaçam, Mukaddes Sener Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Denizli GİRİŞ BOOP (Bronşiyolitis Obliterans Organize Pnömoni), respiratuar bronşiyoller, alveolar kanallar ve alveollar içerisinde fibroblastik tıkaçların oluşturduğu polipoid yapılarla karakterize bir patolojidir.. Altta yatan bir neden bulunamadığında ise “idiyopatik BOOP” yerine KOP (Kriptojenik Organize Pnömoni) olarak adlandırılmaktadır. Radyolojide “ters halo işareti” ile tanınabilir. OLGU 55 yaşında sigara kullanmayan bir kadın hasta sırt ağrısı ve kuru öksürük yakınmaları ile başvurdu. Fizik muayenesi, PA akciğer grafisi ve hemogramı normal idi ve hiçbir tedaviye cevap vermemişti. Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisinde bilateral alt lob posterobazal segmentlerde daha belirgin bazıları birleşme eğilimi gösteren ters halo görünümünde yuvarlak opasiteler görülmesi Hasta bronkoskopiyi kabul etmedi. Organize pnömoni ön tanısı ile hastaya,metilprednizolon tedavisi başlandı ve 3 ay sonra tüm yakınmaları ve radyolojik bulguları tamamen düzeldi. SONUÇ BOOP ender rastlanan bir hastalık olup, klinik ve radyolojik olarak her zaman akılda tutulması gereken bir hastalıktır. Anahtar Kelimeler: Bronşiyolitis Obliterans Organize Pnömoni, Ters Halo İşareti, Metilprednizolon Reverse Halo Sign and BOOP (Bronşiolitis Obliterans Organizing Pneumonia) İlknur Can, Neşe Dursunoğlu, Erhan Uğurlu, Zahide Namlı Alaçam, Mukaddes Sener Pamukkale Unıversity Faculty of Medicine, Department of Pulmoner Medicine, Denizli, Turkey INTRODUCTION BOOP (Bronşiolitis Obliterans Organizing Pneumonia), is a pathology characterised by polypoid structures of fibroblastic pluggings in respiratory bronchioles, alveoler ducts and alveoli. When no etiology is found it is named as idiopathic BOOP or COP cryptogenic organising pneumonia. It could be diagnosed with “reverse halo sign” in radiology. CASE 55 years old non smoker woman admitted with dry cough and back pain. Her physical examination, chest X ray and hemogram were normal and she gave no response to any treatment. Round opacities some joining together were seen in bilateral lower lobes posterobasal segments with reverse halo sign in her high resolution computed tomography. She did not accept bronchoscopy. Metlyprednisolon was started to the patient for supposed organising pneumonia and all symptoms and radiological findigs were all resolved after 3 months. CONCLUSION BOOP is a seldom disease and clinically and radiologically should be kept in mind Keywords: Bronşiolitis Obliterans Organizing Pneumonia, Reverse Halo Sıgn, Metlyprednisolon Resim 1 figure 1 Resim 2 EPS139 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Varicella Zoster Pnömonisi Aysu Ayrancı, Pınar Çimen, Nuran Katgı, Aysen Evkan, Salih Zeki Güçlü İzmir Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Suçiçeği, Varicella zoster virüsüne bağlı olarak ortaya çıkan ve daha çok çocukluk yaşlarda görülen ateş, deri döküntüleri ile karakterize, hafif seyirli bir hastalıktır. Suçiçeği pnömonisi ise erişkin yaşlarda suçiçeğini geçirenlerde nadir görülen,ancak en ciddi komplikasyonlardan biridir. Bizim 2 olgumuzda nefes darlığı, ateş yüksekliği, öksürük ve yaygın veziküler deri döküntüleri ile tarafımıza başvurdu. Her ikisinin de çocuklarında 1 hafta önce geçirilmiş suçiçeği enfeksiyonu vardı. Radyolojik incelemelerinde bilateral nodüler infiltrasyonlar saptandı. Hastalara klinik, radyolojik ve serolojik olarak suçiçeği pnömonisi tanısı konuldu. Erişkin dönemde görülen suçiçeğinde hayatı tehdit edebilecek pnömoni gelişebilir, erken tanı ve tedavi önemlidir. Anahtar Kelimeler: Varicella Zoster, Pnömoni, Dispne Varicella Zoster Pneumonia Aysu Ayrancı, Pınar Çimen, Nuran Katgı, Aysen Evkan, Salih Zeki Güçlü Dr. Suat Seren Chest Diseases and Surgery Training Hospital-IZMIR Chickenpox is a mild progressive disease characterized by fever and skin rash, mostly seen in childhood caused by varicella zoster. Varicella zoster pneumonia is a rare serious complication in adults. Two patients admitted to our polyclinic with shortness of breath, fever, cough and vesicular skin rash. Both of them had a history of chickenpox infection in their children. Bilateral nodular infiltrations were detected in the radiological examination. Two cases diagnosed as varicella zoster pneumonia by clinical, radiological and serological findings. During the chickenpox period in adults, a life-threatening pneumonia can occur, so early diagnosis and treatmet is important. Keywords: Varicella Zoster, Pneumonia, Dyspnea Akciğer Grafisi Chest X-ray Toraks BT Thoracs CT EPS140 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Gaz yağı aspirasyonuna bağlı gelişen pnömonitis Başak İlke Şahin, Aliye Candan Öğüş Akdeniz Üniversitesi Göğüs Hastalıklaı Ana Bilim Dalı, Antalya “Ateş-yeme" gösterisi esnasında gazyağının yanlışlıkla aspire edilmesi “ateş yiyen akciğeri” olarak adlandırılan akut pnömonitis tablosuna neden olur. Hidrokarbon aspirasyonu geniş plevral efüzyonlar ve kompleks kist formasyonlarıyla seyreden ciddi nekrotizan pnömoniyle sonuçlanabilir. Buna rağmen, genellikle minimal persistan akciğer hasarına yol açar. Nadir görülmesi nedeni ile gazyağı aspirasyonundan sonra gelişen pnömonitis vakası klinik ve radyolojik bulguları ile sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: aspirasyon, gaz yağı, pnömonitis Pneumonitis induced by paraffin oil aspiration Başak İlke Şahin, Aliye Candan Öğüş Department of Respiratory Diseases, Akdeniz University, Antalya, Turkey Accidental aspiration during “fire-eating” demonstrations is responsible for the development of an acute pneumonitis known as “fire-eater’s lung.” Hydrocarbon aspiration from fire-eating can result in severe necrotising pneumonia with complex cyst formation and large pleural effusions. Despite this, there is usually minimal persistent lung injury. We report a rare case of pneumonitis due to paraffin oil aspiration with radiological and clinical findings. Keywords: aspiration, paraffin oil, pneumonitis EPS141 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Plevral Efüzyonun Nadir Bir Nedeni Gülen Ece Topaloğlu1, Tayfun Akalın2 1 Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Kayseri 2 Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesi, Romatoloji Kliniği, Kayseri 31 yaşında bayan hasta solda plöretik tipte göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. FM'de sol bazalde solunum sesleri azalmıştı. Çekilen pa ac grafide solda sinüs künt idi. Laboratuar tetkiklerinde hemogramda lokositozu mevcuttu. Bunun üzerine hastaya nonspesifik antibiyotik tedavisi başlandı. Ancak tedavi sonrası şikayetlerinin düzelmemesi nedeniyle kontrastlı toraks bt ve V/Q sintigrafi tetkikleri yapıldı. Toraks bt solda minimal sıvı olarak raporlandı, V/Q sintigrafi ise PTE açısından negatif idi. Hastanın hikayesi derinleştirildiğinde fotosentivite ve malar raş tariflemesi üzerine kollojen doku tetkikleri yapıldı. ANA (+) ve Anti Sm Ab (+) şeklinde saptandı. Hasta romatoloji ile konsulte edilerek SLE tanısı konuldu. Plaquanil tedavisi başlandı. Ancak takibinde epizodik karın ağrısı ve ateş yüksekliği ile hastanın acil servis başvuruları gerçekleşti. FMF ön tanısı ile FMF gen mutasyon taraması yapıldı. M680I Heterozigot ve M694V Heterozigot gen mutasyonu saptandı. Hastaya tedavi olarak 1 mg/gün kolşisin tedavisi başlandı. SLE ve FMF birlikteliği literatürde oldukça nadir saptanmaktadır. Olgu SLE ve FMF birlikteliği ile beraber seyreden plevral efuzyon tanısıyla size sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: FMF, Plevral efüzyon, SLE A very rare cause of pleural effusion Gülen Ece Topaloğlu1, Tayfun Akalın2 1 Kayseri Education and Research Hospital, Chest Department, Kayseri 2 Kayseri Education and Research Hospital, Rheumatology Department, Kayseri A 31- year old woman was admitted to the hospital with pleuritic chest pain on left hemithorax. Physical examination showed the decreased breath sound on left. Laboratory findings demonstrated the leukocytosis. Chest radiography showed pleural effusion on the left lung. The patient was treated with antibiotic for pleuritis but did not improve. Thorax computed tomography showed the left sided pleural effusion. The lung ventilation-perfusion scintigraphy was performed for pulmonary thromboembolism, and it defined no defect. When we invastigated the details of anamnesis patient explained photosentivity and malar rash. We analysed collagen tissue markers and found that ANA(+) and Anti Sm Ab(+). We hold consultation with rheumatology department and she was diagnosed SLE. Plaquanıl was started for treatment. Following she was admitted to hospital with abdominal pain and fever. We thought that theese symptoms may be caused from FMF. MEFV gene mutation was studied to confirm the diagnose. The gene mutation analysis revealed the heterozigoty of FMF ( M680I/ M694V ) gene mutation. Colchicine was started for treatment as dose of 1 mg/day. Coexistence of FMF and SLE is rare in literature. In this report we present pleural effusion with SLE associated with FMF. Keywords: FMF, Pleural effusion, SLE Pa Ac Grafi Chest radiography EPS142 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Yirmi Yıldır Takipli Bir İdiyopatik Pulmoner Hemosiderozis Olgusu Hatice Türker1, Soner Umut Kuver1, Baran Gündoğuş1, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu1, Tülin Kuyucu1, Özlem Saniye İçmeli2 1 Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul 2 Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu, İstanbul GİRİŞ: İdiopatik Pulmoner Hemosideroz (İPH) çoğunlukla çocukluk çağında görülen, patogenezi bilinmeyen yüksek mortalite oranına sahip nadir bir alveoler hemoraji nedenidir. Klinik olarak akciğer grafisinde diffüz parankimal infiltratlar, hemoptizi ve sekonder demir eksikliği anemisi ile karakterizedir. Tanı diffüz alveoler hemorajinin diğer spesifik nedenleri kesin olarak dışlandıktan sonra konulabilmektedir. Ortalama sağ kalım 3 yıldır.Yirmi yedi yaşında tanı konulan halen kliniğimizce takip edilen kırk yedi yaşındaki olguyu sunmayı amaçladık. OLGU: Kırk yedi yaşında, kadın hasta. Onsekiz yaşından beri demir eksikliği anemisi tanısı ile demir tedavisi alan hastanın bundan yaklaşık iki yıl sonra halsizlik, öksürük, kan tükürme yakınmaları başlıyor.Akciğer grafisinde bilateral yaygın retikülonodüler gölge koyuluğu saptanması üzerine ileri tetkik tedavi için yatırılıyor. Fizik muayenede büyüme geriliği, hepatosplenomegali ve batında asit saptanıyor. Laboratuvar incelemelerinde DLCO/VA değeri yüksek bulunuyor. Fiberoptik bronkoskopide endobronşiyal lezyon ve kanama odağı görülmüyor.Transbronşiyal akciğer biyopsisinde yaygın hemosiderin yüklü makrofajlar saptanarak İPH tanısı konuluyor. Metilprednizolon tedavisi başlanan hastada bir buçuk yıl sonra yayma pozitif akciğer tüberkülozu tanısı konularak antitüberküloz tedavisi başlanıyor. İki yıl süren steroid tedavi klinik ve radyolojik düzelme görülmesi üzerine sonlandırılıyor. İPH ile açıklanamayan, batında saptanan asit antitüberküloz tedavi sonrasında düzeliyor. Hasta 2014 yılında merkezimize başvurdu. Akciğer grafisinde sağ ve sol akciğerde nodüller saptandı.Toraks BT ‘de her iki akciğerde spiküle konturlu kalsifikasyon içeren kitleler izlendi. 2008 yılında çekilen BT bulgularına göre progresyon vardı.İleri tetkik kabul etmeyen hasta takibe alındı. SONUÇ: Prospektif çalışmaların yokluğu IPH'nin kısa ve uzun süreli prognozunu değerlendirmeyi zorlaştırmaktadır Anahtar Kelimeler: Akciğer,alveolar hemoraji,hemosideroz 20 Year Follow-up Case Of Idiopathic Pulmonary Hemosiderosis Hatice Türker1, Soner Umut Kuver1, Baran Gündoğuş1, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu1, Tülin Kuyucu1, Özlem Saniye İçmeli2 1 Department of Pulmonology, Sureyyapasa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery, Istanbul, Turkey 2 Institute of Forensic Medicine,Ministry Of Justice, Istanbul, Turkey INTRODUCTİON:Idiopathic pulmonary hemosiderosis is a rare root cause of alveolar hemorrhage seen in childhood has unknown pathogenesis with high mortality. It is characterised diffuse paranchimal infiltrates in chest radiography, hemoptysis and secondary iron deficiency anemia clinically.It can be diagnosed after the other specific causes of diffuse alveolar hemorrhage have been excluded. Mean survival duration is 3 years. We aim to analyze a case who has been diagnosed in 27 and following up for 20 years. CASE: 47 years old woman, has been treated iron deficiency anemia since she was 18. After 2 years she has suffered from weakness, cough, hemoptysis. She was hospitalized for advanced examination and treatment due to determination of bilateral diffuse reticulonodular opacity in chest radiograph.Decline in growth and hepatosplenomegaly and ascites in abdomen.DLCO/VA rate was high. Endobronchial lesion and bleeding region weren’t observed. IPH is diagnosed by detecting diffuse hemosiderin included macrophages in transbronchial lung biopsy. Metilprednizolon treatment has been started, after 1.5 year sputum smear positive. Antituberculosis treatment has been started.2 year steroid treatment is concluded by observing clinical and radiological recovery. Ascites recovered after antituberculosis treatment. She has applied to hospital in 2014. Noduls were detected in bilateral lungs in chest radiography. The following masses have been observed, include classification with spicule contour in thorax CT. There was progression in CT with respect to in 2008. The patient who reject advanced examination has been followed-up. CONCLUSİON: There is no prospective studies, it is getting harder and harder to evaluate IPH’s short and long term prognosis. Keywords: Lung, alveolar hemorrhage, hemosiderosis Ã…Âekil 1. Figure 1. Sırasıyla yirmi yıl önce ve güncel PA grafi görüntüleri Respectively, over twenty years ago and the current PA radiographs. Åekil 2. Figure 2. Toraks BT'de kitlesel lezyonlar. Thorax CT mass lesions. EPS143 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Sarkoidoz Hastalarının Demografik Özelliklerinin Klinik Bulgularla Karşılaştırılması, Retrospektif Çalışma Nesrin Öcal1, Hayati Bilgiç2, Ergun Tozkoparan2, Ömer Deniz2, Ergün Uçar2, Seyfettin Gümüş2, Cantürk Taşçı2 1 Hakkari Asker Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim dalı, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Sarkoidoz tanısı; klinik ve radyolojik olarak sarkoidoz bulguları izlenen bir olguda kazeifikasyon içermeyen granulomların histopatolojik olarak gösterilmesi ve diğer olası etyolojik nedenlerin dışlanması ile konulmaktadır. Sarkoidozun etyopatogenezi halen tam olarak ortaya konulamamış olmakla beraber bazı etkenler suçlanmaktadır. Ayrıca, sarkoidozun diğer benzer bulgu ve histopatolojiye sahip hastalıklarla ayırıcı tanısı halen klinisyenler açısından önemli bir konudur. Bu bakımdan başvuru esnasında ve tanı konulduğunda olguların demografik özellikleri ile birlikte özgeçmiş, şikayet, semptom ve bulgularının detaylı bir şekilde değerlendirilmesi önemlidir. Buradan yola çıkarak çalışmamızda kliniğimizde tanı konulan sarkoidoz olgularına ait demografik ve klinik özellikleri derledik. YÖNTEM:Bu araştırmada, Ocak 2008 – Mart 2014 tarihleri arasında kliniğimizde histopatolojik olarak kanıtlanmış pulmoner sarkoidoz tanısı konan hastalardan tıbbi kayıtları uygun olan 103 olguda retrospektif dosya ve veri taraması yapılmıştır. Hastaların cinsiyet, yaş, tüberküloz öyküsü, ek hastalıkları, başvuru şikayetleri, BCG ve TDT sonuçları ve akciğer dışı organ tutulumları araştırıldı. BULGULAR:Çalışmaya alınan 103 olgunun %82.5’ini (n=85) erkek, %17.5’ini (n=18) kadın hastalar oluşturmaktaydı. Erkek hastalarda yaş ortalaması 28.8 ± 8.91 (min-maks: 20-70), kadın hastalarda ise 40.4 ± 11.17 (min-maks: 25-68)’dir. Başvuru esnasında hastaların %12.6’sı (n=13) asemptomatik, %87.4'ü (n=90) semptomatik olup en sık semptomlar sırasıyla nefes darlığı (%51.5, n=53), göğüs ağrısı (%42.7, n=44), öksürük (%42.7, n=44) olarak saptandı. Hastaların 5’inde (%4.9) daha önceden akciğer tüberkülozu geçirme öyküsü bulundu. TDT sonucuna ulaşılan 69 hastanın %40.5’i (n=28) anerjik, %57.9’u negatif (n=40), %1.4’ü pozitif (n=1) olduğu izlendi. 88 hastanın (%85.4) BCG skarının bulunduğu belirlendi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Uzun bir dönemi kapsayan ve geniş bir olgu sayısına sahip olan çalışmamızın klinisyenlere faydalı olacağı ve epidemiyolojik açıdan önemli olduğu inancındayız. Anahtar Kelimeler: BCG, demografik, sarkoidoz, TDT Comparison Of Demographic Characteristics and Clinical Manifestations Of Sarcoidosis Patients, A Retrospective Study Nesrin Öcal1, Hayati Bilgiç2, Ergun Tozkoparan2, Ömer Deniz2, Ergün Uçar2, Seyfettin Gümüş2, Cantürk Taşçı2 1 Hakkari Military Hospital, Department of Chest Diseases, Hakkari 2 Gulhane Military Medical Academy, Department of Chest Diseases, Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:Diagnosis of sarcoidosis can be made by histopathological confirmation of granulomas without caseification necrosis with clinical and radiological findings and exclusion of other possible etiologies.Although, etiopathogenesis of sarcoidosis is still not fully disclosed, some factors have been blamed.Also, the differential diagnosis of sarcoidosis and other diseases with similar histopathological findings,is still an important issue.In this regard; a detailed evaluation of demographic characteristics, history, complaints, symptoms and findings of the patients at admission and diagnosis, is necessary.In this study, we investigated the demographic and clinical characteristics of sarcoidosis patients diagnosed in our clinic. METHOD:We retrospectively investigated the files and datas of 103 pulmonary sarcoidosis patients, who were diagnosed in our clinic between January 2008-March 2014, with appropriate medical records. Gender, age, history of tuberculosis, comorbidities, complaints, BCG and TST results of the patients and extrapulmonary involvements were investigated. RESULTS:In 103 patients, 82.5%(n=85) were male, 17.5%(n=18) were female. The mean age was 28.8±8.91 (min-max:20-70) in males, while 40.4±11.17(min-max:25-68) in females. 12.6%(n=13) were asymptomatic and 87.4%(n=90) were symptomatic at admission.The most frequent symptoms were dyspnea (51.5%,n=53), chest pain (42.7%,n=44) and cough (42.7%,n=44) respectively. 5 patients (4.9%) were found to have a history of pulmonary tuberculosis. TST results of 69 patients, whose data were reached, were anergic in 40.5%(n=28), negative in 57.9%(n=40) and positive in 1.4%(n=1).BCG scar results were determined in 88 patients(85.4%). CONCLUSIONS:Considering that our study covers a long period and has a large number of cases, we believe it would be useful to clinicians and have an epidemiologic importance. Keywords: BCG, demographic, sarcoidosis, TST EPS144 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Pulmoner Sarkoidoz Hastalarında Bronkoskopik Tetkiklerin Tanısal Etkinliği ile Klinik ve Radyolojik Bulguların İlişkisi Nesrin Öcal1, Hayati Bilgiç2, Ergun Tozkoparan2, Ömer Deniz2, Ergün Uçar2, Seyfettin Gümüş2, Cantürk Taşçı2 1 Hakkari Asker Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim dalı, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Sarkoidozun kesin tanısı için histopatolojik incelemede kazeifikasyon göstermeyen epiteloid hücreli granülom yapısının gösterilmesi gereklidir. Bu açıdan; akciğer sarkoidozu kuşkusu olan tüm olgularda bronkoskopi endikasyonu mevcuttur. Bu çalışmada, olguların radyolojik yaygınlığı ve ağırlığı, klinik ağırlığı, laboratuar tetkik sonuçları ile bronkoskopik tetkiklerin tanısal verimlilikleri arasında bir ilişki veya üstünlük olup olmadığını incelemeyi hedeflenmiştir. YÖNTEM:103 sarkoidoz olgusunun PA akciğer grafisi, Toraks BT/YRBT leri, spirometri, DLCO, arteryal kan gazı tahlilleri, biyokimyasal tetkikleri, kötü prognozkriteri varlığı, bronkoskopik işlemdeki biyopsi tekniği ve sonuçları incelendi.Tüm olguların sarkoidoz tanısı histopatolojik olarak konulduğu zamana en yakın tarihli PA akciğer grafisi ve toraks HRCT’si 2 doktor tarafından değerlendirilerek skorlama yapıldı. Toraks HRCT'deki parankim tutuluma göre total akciğer skoru(TAS) hesaplandı. BULGULAR:Bronkoskopi tanısal verimliliği %91.8 gibi yüksek bir değerde bulunmuştur.Mukoza biyopsisi, transbronşial biyopsi ve transbronşial iğne aspirasyonunun tek başlarına tanıya katkıları sırasıyla %12.22, %34.4, %8.8 bulunmuştur. Transbronşial biyopsi tanısal verimliliği evre 1 olgularda evre 2 olgulardaki kadar yüksek olup, tüm evrelerde en yüksek tanısal verimliliğe sahip yöntem olarak izlenmiştir. TAS ile transbronşial biyopsi tanısallığı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. 3 tekniğin birlikte uygulandığı hastalarda toplam tanısal verimlilik %96.6'ya ulaşmıştır. TARTIŞMA VE SONUÇ:Her bir tanısal bronkoskopik tetkikin tanıya tek başına katkısının mevcut olduğu göz önünde bulundurularak uygun olgularda mümkün olduğunca her dört tetkiki de uygulamanın tanısal verimliliği arttıracağı söylenebilir. Ayrıca;TAS ile TBB tanısallığı arasında anlamlı ilişki bulunmaması ve tanısal verimliliği en yüksek olan tekniğin TBB olması,sarkoidoz ön tanısı ile bronkoskopi yapılan uygun olgularda TBB’nin vazgeçilmez bir yere sahip olduğu şeklinde yorumlanabilir. Anahtar Kelimeler: biyopsisi, bronkoskopi, sarkoidoz The Relationship Between Diagnostic Efficiency of Bronchoscopic Examination with Clinical and Radiological Findings in Pulmonary Sarcoidosis Nesrin Öcal1, Hayati Bilgiç2, Ergun Tozkoparan2, Ömer Deniz2, Ergün Uçar2, Seyfettin Gümüş2, Cantürk Taşçı2 1 Hakkari Military Hospital, Department of Chest Diseases, Hakkari 2 Gulhane Military Medical Academy, Department of Chest Diseases, Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:Diagnosis of sarcoidosis can be made by histopathological confirmation of granulomas without caseification necrosis.In patients with suspected pulmonary sarcoidosis,diagnostic bronchoscopy is indicated for histopathological diagnosis. In this study, we aimed to examine whether there is a relationship betwen radiological extend and severity,clinical severity, and laboratory test results of patients with diagnostic efficiency of the bronchoscopic examination. METHOD:Chest radiographs,thorax HRCT, spirometry, DLCO, arterial blood gas analysis, biochemical tests, poor prognosis presence,results of bronchoscopic technique of 103 patients were investigated. Chest radiograph and chest HRCT of the patients which were the most recent to diagnosis time were evaluated and scored.Total lung score(TLS) was calculated based on parenchymal involvement in thorax HRCT. RESULTS:Diagnostic efficiency of bronchoscopy was significantly high in our study (91.8%).Diagnostic contribution of solely mucosal biopsy, transbronchial needle aspiration, transbronchial biopsy, bronchial lavage were 12:22%, 34.4%, 8.8% respectively.Transbronchial biopsy(TBB) diagnostic efficiency in stage1 was as high as stage2 and TBB had the highest diagnostic efficiency in all stages.There was no significant relationship between diagnostic efficiency of TBB and TLS.Total diagnostic efficiency reached to 96.6% when 3 techniques applied together. CONCLUSIONS:Considering that each diagnostic bronchoscopic technique has solely diagnostic contribution,it can be said that application of each of the four techniques in appropriate cases would likely to improve diagnostic efficiency of bronchoscopy. Also,regarding the absence of a significant relationship between TBB efficiency with TAS and diagnostic efficiency is the highest in TBB,it can be suggested that TBB is an indispensable method in bronchoscopic examination of appropriate cases with preliminary diagnosis of sarcoidosis. Keywords: biopsy, bronchoscopy, sarcoidosis figür 1 Diagnostic efficiency of bronchoscopic techniques Bronkoskopik tetkiklerin tanısal verimlilikleri; a. pozitif sonuçlanan olguların tetkiklere göre dağılımı, b. Her bir tetkikin tek başına tanıya katkı oranları The diagnostic efficiency of bronchoscopic techniques; a. The distribution of positive cases due to techniques, b. Solely diagnostic contribution rates of each technique tablo 1 Tetkikler Uygulanan Tanısal Tanısal (n) hasta (n) verimlilik MB+TBB 79 75 %94.9 MB+TBİA 71 53 %74.64 TBB+TBİA 60 50 %83.33 MB+TBB+TBİA 60 58 %96.6 Bronkoskopik tetkiklerin beraber va farklı kombinasyonlarda uygulandığında izlenen tanısallık oranları Table 1 Techniques Case (n) Diagnostic (n) Diagnostic efficiency MB+TBB 79 75 94.9% MB+TBİA 71 53 74.64% TBB+TBİA 60 50 83.33% MB+TBB+TBİA 60 58 96.6% Diagnostic efficiency of bronchoscopic techniques when applied together or with different combinations EPS145 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Detaylı Anamnezin Doğru Tanı Koymadaki Önemi; Hipersensivite Pnömonisi Olgusu Hanife Caner, Rukiye Özçelik, Turgut Teke Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Konya Hipersensitivite pnömonisi, antijenik ajanların yoğun ve tekrarlayan inhalasyonları sonucu gelişen, interstisyel ve parankimal dokuları etkileyen inflamatuar bir hastalıktır. “Ekstrensek alerjik alveolit” adı da verilir. 31 yaşında Irak’lı mülteci kadın hasta, 1 aydır olan nefes darlığı, kuru öksürük, ateş şikayetleri ve akciğerde anormal radyolojik bulgular olması üzerine kliniğimize sevk edildi. Hasta Türkçe ve İngilizceyi bilmediği için başlangıçta detaylı anamnez alınamadı. Akciğer grafisinde bilateral yaygın retikülonodüler gölge koyuluğu artışı vardı. yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisinde (YRBT) de ise üst loblarda daha yoğun sentrilobüler buzlu cam dansitesinde artışlar ve mozaik attenüasyon mevcuttu. Klinik ve radyolojik bulgular eşliğinde hipersensitivite pnömonisi tanısı düşünüldüğü için çevresel maruziyet açısından tercüman eşliğinde tekrar detaylı bir şekilde alınan anamnezde hastanın semptomlarının başladığı zamanla örtüşen bir şekilde evinde kuş maruziyeti olduğu öğrenildi. Kortikosteroid tedaviyle dramatik bir şekilde günler içerisinde klinik ve radyolojik iyileşme sağlandı. Bu olgu, dispne ve ateş kliniği ile başvuran, akciğer grafisi ve YRBT de buzlu cam ve mozaik atenuasyon izlenen olguların tanıları arasında hipersensitivite pnömonisinin de akla getirilmesi gerektiği ve doğru tanı koymada detaylı anamnez almanın önemini vurgulamak için sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: hipersensitivite pnömonisi, kuş besleyicisi akciğeri, solunum yetmezliği The importance of obtaining a detailed medical history for the true diagnosis; A patient with hypersensitivity pneumonitis Hanife Caner, Rukiye Özçelik, Turgut Teke Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Chest Diseases, Konya Hypersensitivity pneumonitis is an inflammatory disease that affects the interstitial and parenchymal tissues of lungs resulting from inhalation of intense and growing the repeated antigenic agent. It is called also "extrinsic allergic alveolitis". A 31-year-old refugee Iraqi woman was referred due to dyspnea, non-productive cough, fever and abnormal findings on chest imaging. On admission, we could not obtain a detailed medical history, because patient could not speak Turkish and English. A chest radiograph showed bilateral diffuse fine reticulonodular shadow in her lung areas. High-resolution computed tomography of her chest revealed more intense in the upper lobes diffuse bilateral ground glass density and mosaic attenuation pattern in the lung parenchyma. We obtaining a detailed medical history again accompanied by an interpreter to investigate associated with environmental exposures, because the clinical and radiological findings are considered in the diagnosis of hypersensitivity pneumonitis. We have learned that exposure to birds in her house that matches the start time of her symptoms. With corticosteroid therapy, clinical and radiological improvement was achieved within days in a dramatically. In this case, hypersensitivity pneumonia is presented to highlight the need to be considered when patients present with dyspnea and fever symptoms, and bilateral diffuse fine reticulonodular shadow on chest imaging. In addition, this case illustrate the importance of obtaining a detailed medical history for the true diagnosis. Keywords: bird fancier’s lung, hypersensitivity pneumonitis, respiratory failure Hastanın yatış YRBT'si HRCT on the admission EPS146 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Sarkoidozda galaxy bulgusu: (farklı seyir gösteren üç olgu nedeniyle) Murat Yalçınsoy, Sinem Güngör, Murat Kavas, Esra Usta Bülbül, Dilek Yavuz, Esen Akkaya süreyyapaşa göğüs hastalıkları ve cerrahisi eğitim ve araştırma hastanesi Sarkoidozda atipik parankimal bulgulardan olan pulmoner nodül ve mass lezyonlar parankimal opasiteleri olan hastaların %15-25‘inde bulunur. Bilgisayarlı tomografide (BT) birleşmeye eğilimli intertisyel granülomların oluşturduğu 1-4 cm çapında kısmen iyi sınırlı lezyonlardır. Bu kitlelerin periferinde görülen küçük satellit nodüller galaxy bulgusu denilen görünümü oluşturur. Merkezimize ilk müracaat etiklerinde toraks BT’de GALAXY BULGUSU olan takiplerinde farklı seyir gösteren 3 olgumuzu bu bulgunun tanı ve tedavisine dikkat çekmek açısından sunmak istedik: Olgu 1: DT:1988, E. TANI SARKOİDOZ. Tedavisiz izlendi. Halen akciğer gr. de düzelme ile 42 aydır izlemde ve şikayetsiz. Olgu 2: DT:1989,E. TANI SARKOİDOZ. Yedi ay ilaçsız takip sonunda proresyon görülmesi üzerine sistemikkortikosteroid (KS) tedavi başlandı. İki aylık 60 mg/gün deflazocort tedavisi sonunda akciğer grafisi normale yakın düzeldi. Halen şikayetsiz. KS tedavisi doz inilerek devam ediyor. Olgu 3: DT:1989, E. TANI: SARKOİDOZ?-TB?. BAL tetkikinde CD4/CD8: 3.74; PPD: 5 mm olarak raporlandı. Yapılan uç biyopsinin patolojik incelemesinde granülomatöz iltihap yanı sıra nekrozda görüldü. Balgamda (altı kez) ve bronş lavajında ARB; direkt bakı ile negatif bulundu. Klinik ve radyolojik bulgularla sarkoidoz ve tüberküloz arasında ayırıcı tanı yapılamayan hasta HRZE tedavisine alındı. Tedavinin ikinci ayında ARB kültürlerinde üreme olmadı. Akciğer grafisinde kısmi gerileme olmakla birlikte halen bu gerilemenin sarkoidozun spontan gerilemesi mi? yoksa tüberkülozun tedaviye bağlı gerilemesi mi? açısından değerlendirilememişdir. Hasta halen şikayetsiz olup, tüberküloz tedavisi ve takibi devam etmektedir. Anahtar Kelimeler: sarkoidoz, galaxy bulgusu, olgu sunumu Galaxy sıgn ın sarcoıdosıs: (three cases with different follow up) Murat Yalçınsoy, Sinem Güngör, Murat Kavas, Esra Usta Bülbül, Dilek Yavuz, Esen Akkaya Süreyyapaşa Chest Disease and Surgery Education and Training Hospital Pulmonary nodules and mass lesions as atypical parenchymal involvement in sarcoidosis are located in 15-25% of sarcoidosis patients with parenchymal oposite. 1-4 cm diameter in the form of interstitial-granulomas are seen as prone to merge partially well-defined lesions on computed-tomography(CT). Small satellite nodules were seen in the periphery of the masses creates a view called galaxy-sign. We want to present 3 cases detected GALAXY SIGN on CT when their first admittion to draw attention to the diagnosis and treatment of these findings. Case-1:date-birth1988 male patient were followed with no-tretament after diagnosis of sarcoidosis. Currently,42 months with improvement in lung x-ray follow-up and asymptomatic. Case-2:date-birth1989 male patient were followed with no-tretament for seven months after diagnosis. Systemic corticosteroid(CS) treatment started due to progression. Chest X-ray was regressed close to normal after two months of 60 mg/day deflazocort treatment, case is still asymptomatic. CS continues down to the treatment dose. Case-3:date-birth1989 male patient’s diagnosis is Sarcoidosis?-TB?. CD4/CD8:3.74 on bronkoalveolar-lavage and PPD was reported as 5 mm. Biopsy showed granulomatous inflammation with necrosis in transbronchial biopsy. Sputum(six-times) and ARB in bronchial lavage were negative by direct examination. Patients unable differential diagnosis between clinical and radiological findings with sarcoidosis and tuberculosis, treatment were included in the HRZE. In the second month of treatment, LJ culture was negative. Although the partial regression in the chest X-ray, spontaneous regression of the decline of sarcoidosis?or decline depending on the treatment of tuberculosis? has not been decided. The patient is still asymptomatic, tuberculosis treatment and follow-up continues. Keywords: sarcoidosis, galaxy sign, case report EPS147 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Pulmoner hipertansiyon etyolojisinde hipersensitivite pnömonisi: Bir olgu nedeniyle Bugra Kerget, Elif Yılmazel Uçar, Ömer Araz, Metin Akgün, Leyla Sağlam Atatürk Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Erzurum GİRİŞ: Hipersensivite pnömonisi (HSP) eksojen kaynaklı antijenlerin inhalasyonu sonrası ortaya çıkan interstisyel akciğer hastalığıdır. Pulmoner hipertansiyon etyolojisi nedeniyle farklı polikliniklerde uzun süre araştırılan detaylı anamnez sonrası tanı konulan hipersensitivite pnömonisi olgumuzu sunmak istedik. OLGU: 17 yaşında bayan hasta 2 yıldır eforla oluşan nefes darlığı, göğüs ağrısı şikayetiyle başvurdu. Yapılan fizik muayenesinde bilateral yaygın inspiryum sonu ralleri mevcuttu. Solunum fonksiyon testinde hafif derecede restriksiyon ve difüzyon kaybı gözlendi. Ekokardiografisinde pulmoner arter basıncı 41_mm_Hg olarak tespit edildi. Hastanın çekilen Toraks Tomografisinde bilateral buzlu cam dansitesinde konsolide alanlar ve sentrilobuler noduler dansite artışı gözlendi. İndirek güvercin teması öyküsü olduğu öğrenilen hasta mevcut radyolojik bulgularla hipersensitivite pnömonisi kabul edildi. Girişimsel işlemleri kabul etmeyen hastaya sistemik steroid tedavisi başlandı ve takip altına alındı. Takiplerinde belirgin klinik ve radyolojik düzelme gözlendi. SONUÇ: Alınacak ayrıntılı bir anamnezin hem hasta tanısını kolaylaştırması hem de hekimin iş yükünü azaltması bakımından ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istedik. Anahtar Kelimeler: hipersensitivite pnömonisi, pulmoner hipertansiyon, dispne Hypersensitivity pneumonia in the etiology of pulmoner hypertension: A case report Bugra Kerget, Elif Yılmazel Uçar, Ömer Araz, Metin Akgün, Leyla Sağlam Department of Pulmonary Disease, Ataturk University, Erzurum, Turkey OBJECTIVE: Hypersensitivity pneumonia is an interstitial lung disease which is occured by the inhalation of the exogenous antigens. We wanted to present our case who had been investigated for a long time in several clinics and had diagnosed after a detailed anamnesis. CASE: 17 years old female patient applied to our clinic with 2 years long respiratory sufficiency, chest pain complaints. In her physical examination, there were bilateral diffuse ralls in the end of inspirium. In respiratory function test, minimal restriction and diffusion loss were observed. In echocardiography we determined 41 mm Hg pulmonary arterial pressure. In thorax tomography, consolidated areas in bilateral ground glass density and centrilobular nodular density increase were observed. Our patient who has an indirect bird contact story was accepted as hypersensitivity pneumonia with the radiologic findings. Systemic steroid treatment was started to our patient who did not accept the surgical processes and we started observing. In the next steps of treatment, we observed dramatically clinical and radiologic improvement. CONCLUSION: We wanted to put an emphasis in to the importance of a detailed anamnesis that leads to simplify the diagnose and decrease the workload of the physician. Keywords: hypersensitivity pneumonia, pulmonary hypertension, dyspnea EPS148 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Tekrarlayan Spontan Pnömotoraks İle Seyreden Nörofibromatozis Olgusu Seher Satar1, Ayşenaz Özcan1, Tuğba Kara1, Orhan Erden2, Hakan Ertürk3, Sema Canbakan1 1 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları, Ankara 2 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları, Ankara 3 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Radyoloji, Ankara Nörofibromatozis(NF); sinir sistemi, deri, göz, iskelet sistemi, akciğer ve diğer organları tutan genetik geçişli heterojen bir hastalıktır. NF 1 ve 2 olarak iki grupta sınıflandırılır. NF 1, nörofibromatozisin en sık görülen formu olup, dünyada yaklaşık 4000 doğumda bir görülmektedir. Biz kliniğimizden tekrarlayan spontan pnömotorakslar sonrası Nörofibromatozis tanısı konulan bir hastayı sunmayı planladık. Olgumuz 28 yaşında erkek hasta ve 5 yıl ara ile her iki akciğerden de pnömotoraks tanısı almıştı. Aktif sigara içicisi olan hastamızın göğüs ağrısı, nefes darlığı, bulanık görme ve ellerde titreme, uyuşma yakınması mevcuttu. Ailesinde malignite öyküsü bulunan hastamızın annesi ve ablasında da benzer cilt lezyonları olduğu öğrenildi. Fizik muayenesinde bilateral solunum sesleri azalmıştı. Tüm vücutta 6’dan fazla 15 mm’den büyük café au lait lekeleri, bilateral aksiler çillenme ve yaygın nörofibromlar mevcuttu. Toraks BT’sinde büyüğü sağ akciğer üst lob apikalde 25x13 mm boyutunda olmak üzere bilateral üst loblarda multiple hava kistleri saptandı. Beyin MRG’de korpus kallozum splenium düzeyinde T2 hiper-intens alan, kuadrigeminal sisternada nonspesifik belirginleşme saptandı. Krainum BT’de sağ paryetal ve sol frontal bölgede subkütan nodüler lezyonu saptanan hastanın EMG VEP (visuel evoked potential) çalışmasında P100 latansı normal bulundu. Göz muayenesinde bilateral iris yüzeyinden kabarık nodüler lezyonlarLish nodülü (+)/(+) ve konjenital subkapsüler katarakt saptandı. Odyolojik değerlendirmede sağ kulakta çok hafif mix tip işitme kaybı saptandı. Mevcut bulgularla Nörofibromatozis tip 1 tanısı alan hastamıza sigara bırakması ve belirli aralıklarla toraks BT kontrolü önerildi. Sonuç olarak, Nörofibromatozis nadir görülen ve sinir sisteminde veya vücudun herhangi bir yerinde tümör gelişmesine zemin hazırlayabilen bir hastalık olduğundan tanı sonrası olguların takipte kalması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: café au lait lekeleri, nörofibromatozis, pnömotoraks Neurofibromatosis With Recurrent Spontaneous Pneumothorax Seher Satar1, Ayşenaz Özcan1, Tuğba Kara1, Orhan Erden2, Hakan Ertürk3, Sema Canbakan1 1 Department of Chest Diseases, Atatürk Chest Diseases and Surgery Training and Education Hospital, Ankara, Turkey 2 Department of Eye Diseases, Atatürk Chest Diseases and Surgery Training and Education Hospital, Ankara, Turkey 3 Department of Radiology, Atatürk Chest Diseases and Surgery Training and Education Hospital, Ankara, Turkey Neurofibromatosis(NF); is a genetic heterogeneous disease of nervous system, skin, eyes, lungs and skeletal system. NF is classified in two groups of NF1 and 2. NF-1 is the most common form and affects 1 in about 4000 births in the world. We present a patient from our clinic who is diagnosed with neurofibromatosis and recurrent spontaneous pneumothorax. Our patient was 28 years old male who had received the diagnosis of pneumothorax for two times. He is an active smoker and suffering from chest pain, shortness of breath and trembling hands. His first degree family history revealed malignancies. His mother and sister have the similar skin lesions. Physical examination findings are decreased breath sounds, bilateral axillary freckling, café au lait spots from 6 to 15 mm and multiple neurofibromas. We performed Computed Tomography(CT) and revealed multiple air cysts measuring up to 25x13 mm in the upper lobes. Cranial CT revealed subcutaneous nodules on the right parietal and left frontal region. After the EMG VEP (visuel evoked potential), P100 latency in the study was normal. On the eye examination, bilateral Lisch nodules of the iris and congenital subcapsular cataracts were detected. Also he has a slight mix-type hearing loss in the right ear detected by audiometric evaluation. So we recommend smoking cessation and control chest CT scannings at regular intervals. As a result, because neurofibromatosis is a rare disease and may predispose to the tumor growth of the nervous system or other organs; careful long-term follow up after dignosis is therefore required. Keywords: café au lait spots, neurofibromatosis, pneumothorax EPS149 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Erişkinde alveoler hemoraji etyolojisinde çölyak hastalığı; bir olgu nedeniyle Buğra Kerget, Elif Yılmazel Uçar, Ömer Araz, Metin Akgün, Mehmet Meral, Leyla Sağlam Atatürk Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Erzurum Giriş: Çölyak hastalığı, genetik olarak yatkın bireylerde, glutene karşı gelişen immün yanıt sonucu ortaya çıkan otoimmün bir hastalıktır. Alveoler hemoraji etyolojisinde erişkinde nadir bir neden olan çölyak hastalığı tespit edilmesi üzerine olgumuzu sunmak istedik. OLGU: 25 yaşında erkek hasta polikliniğimize hemoptizi, öksürük şikayetiyle başvurdu. Hasta anamnezinde uzun süreden beri demir eksikliğine yönelik tedavi aldığını ve son 1 aydır hemoptizi şikayetinin başladığını ifade etti. Solunum fonksiyon testinde (SFT) orta derecede restriksiyon ve difüzyon artışı gözlendi. Hastanın çekilen yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisinde her iki akciğerde yaygın yamalı buzlu cam görünümleri ve lokal havalanma farklılıkları gözlendi. Hastaya açık akciğer biyopsisi yapıldı, pulmoner hemosiderozis lehine yorumlandı. Hastanın anemisine yönelik kolonoskopi ve endoskopi yapıldı. Alınan biyopsi materyali çölyak marsh 3 olarak raporlandı. Hastaya 1 mg /kg/gün sistemik steroid tedavisi verildi ve diyeti düzenlendi. Olgumuza pulmoner hemosiderozis etiyolojisi araştırılması sonucu çölyak hastalığı tanısı kondu. SONUÇ: Çölyak hastalığına sekonder alveoler hemoraji daha çok çocukluk çağında gözlenmekle birlikte erişkin yaşta da karşımıza çıkabilir. Anahtar Kelimeler: Alveoler hemoraji, çölyak hastalığı, dispne Celiac disease in the etiology of alveolar hemorrhage in an adult: A case report Buğra Kerget, Elif Yılmazel Uçar, Ömer Araz, Metin Akgün, Mehmet Meral, Leyla Sağlam Department of Pulmonary Disease, Ataturk University, Erzurum, Turkey OBJECTIVE: In the etiology of alveolar hemorrhage; celiac disease is an autoimmune disease that occurs by the immune response against to gluten in genetically predisposed people. We wanted to present our case, because celiac is a curious reason in the etiology of alveolar hemorrhage. CASE: 25 years old male patient applied to our clinic with hemoptysis, coughing complaints. He declared that he had taken ferrous deficiency treatment for a long time and coughing had started one month ago. In the respiratory function test, moderate restriction and diffusion increase were observed. In HRCT, we observed widely ice glass view and local aeration differences in both lungs. We made open lung biopsy and commented the result as pulmonary hemosiderosis. We made colonoscopy, endoscopy for the ferrous deficiency. Biopsy material was reported as celiac marsh 3.We started to the treatment with 1 mg/kg/a day steroid and ordered his diet. Our case was diagnosed as celiac by the result of pulmonary hemosiderosis etiology investigation. CONCLUSION: Celiac disease, secondary to alveolar hemorrhage is usually seen in childhood age, but can also be seen in adult age. Keywords: Alveolar hemorrhage, celiac disease, dyspnea EPS150 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Kriptojenik Organize Pnömoni Celalettin Korkmaz, Turgut Teke, Resul Altuntaş, Durdu Mehmet Yavşan, Soner Demirbaş, Pınar Doğan Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi,Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Konya, Türkiye Organize pnömoni (OP) histopatolojik olarak respiratuar bronşiol ve alveollerde fibroblast kümeleri ve immatür kollojenlerin birikimi ile karakterizedir. Genellikle öksürük ve dispne gibi nonspesifik semptomları vardır. Radyolojik olarak OP sıklıkla bilateral yer değiştirebilen yamalı infiltrasyonlar şeklinde görülür. KOP nonspesifik semptomları olan ve OP’nin herhangi bir sebebe bağlanamadığı alt grubu olarak tariflenebilir. Kırk dokuz yaşında kadın hasta, 2 yıldır efor dispnesi ve 20 gündür kuru öksürük şikayeti ile başvurdu. Hastaya pnömoni tanısıyla uygulanan antibiyotik tedavileri ile hastanın şikayetleri ve akciğer grafilerinde düzelme olmamış. Hastanın fizik muayenesi, rutin laboratuvar incelemeleri ve bronkoskopisi normaldi. Akciğer grafisinde sol üst zonda 4 adet yaklaşık 1 cm boyutlarında nodüler dansite artışı mevcuttu. Toraks BT’sinde her iki akciğer üst lobda ve sol alt lob superiorda düzensiz konturlu en büyüğü 35X7 mm ebadında multiple nodüller izlendi. Bronkoalveolar lavajda ARB negatifti. Kollojen doku belirleyicileri normaldi. Hasta klinik ve radyolojik olarak KOP olarak değerlendirildi. Sistemik kortikosteroid tedavisi başlandı. Tedavinin altıncı ayında tam klinik düzelme gözlendi ve çekilen kontrol toraks BT’de nodüler lezyonların kaybolduğu saptandı. Antibiyoterapiye cevap alınamayan, radyolojik olarak yer değiştiren ve geçici infiltrasyonları olan hastalarda ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Kriptojenik, organize, pnömoni Cryptogenic Organizing Pneumonia Celalettin Korkmaz, Turgut Teke, Resul Altuntaş, Durdu Mehmet Yavşan, Soner Demirbaş, Pınar Doğan Departments of Chest Diseases, Meram Faculty of Medicine, Necmettin Erbakan University, Konya, Turkey Organizing pneumonia (OP) is characterized histopathologically by tufts of fibroblasts and immature collagen filling respiratory bronchioles and alveoli. Symptoms are usually nonspecific and include cough, and dyspnea. Radiographically, OP frequently manifests as patchy bilateral infiltrates that can be relapsing and migratory. COP may be defined as having non-specific symptoms which can ultimately be described as a subset of the OP that cannot be attributed to any reason. Forty-nine-year-old female patient admitted with the complaints of 2 year exertional dyspnea and 20 day dry cough. The patient who had been diagnosed of pneumonia and prescribed with antibiotics; however, there had been no improvement in her complaints and lung graphics. The physical examination of the patient, routine laboratory analyses, collagen tissue markers and bronchoscopy were normal. In chest X-Ray there were 4 nodular density approximately 1 cm in size, in the upper zone. In thorax CT, there were irregular contours multiple nodules the biggest one was approximately 35x7 mm in the upper lobes and in the superior of the left lower lobe of lungs. Acid fast bacteria was negative at bronchoalveolar lavage. The patients were diagnosed COP as clinically and radiologically. Then, systemic corticosteroid therapy was started. A complete clinical recovery was observed in the sixth month of the treatment and at the control thorax CT displayed that nodular lesions were disappeared completely. In the cases that do not respond to antibiotic therapy and with patients that have radiologically mobile and temporary infiltrations may be taken into consideration in the differential diagnosis. Keywords: Cryptogenic, Organizing, Pneumonia Akciğer grafi Chest x-ray Toraks BT Thorax CT EPS151 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Sjögren Sendrom tanılı hastada akciğer tutulumu olgusu (olgu sunumu) Esra Çobankent Aytekiṅ 1, Gülay Özbilim1, Aykut Çilli2, Makbule Ergin3 1 AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ ANABİLİM DALI 2 AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI ANABİLİM DALI 3 AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI GİRİŞ Sjögren Sendromu müköz membranların kuruluğu ve glandüler atrofinin eşlik ettiği T lenfosit infiltrasyonu ile karakterize otoimmun bir hastalıktır. Bu sendromun akciğer tutulumu diğer kollajen doku hastalıklarına benzer şekilde görülür. OLGU Kırkiki yaşında bayan hasta olan olgumuz 2006 yılında sjögren sendromu tanısı almış olup kuru öksürük ve eforlu dispne şikayetleriyle göğüs hastalıkları polikliniğine başvurmuştur. Tetkikleri yapılan hastanın radyolojik bulgularında saptanan görünüm üzerine iki lobdan kama rezeksiyon yapılmıştır. Histopatolojik incelemede “Sjögren Sendromu akciğer tutulumu” olarak yorumlanmıştır. SONUÇ Olgumuz Sjögren Sendromu akciğer tutulumunun karakteristik histopatolojik görünümüne sahip olması nedeniyle sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Sjögren Sendromu, akciğer,histopatoloji Sjögren Syndrome with lung ınvolvement (case report) Esra Çobankent Aytekiṅ 1, Gülay Özbilim1, Aykut Çilli2, Makbule Ergin3 1 AKDENİZ UNIVERSTY FACULTY OF MEDICINE PATHOLOGY DEPARTMENT 2 AKDENİZ UNIVERSTY FACULTY OF MEDICINE THORACIC DİSEASE DEPARTMENT 3 AKDENİZ UNIVERSTY FACULTY OF MEDICINE THORACIC SURGERY DEPARTMENT INTRODUCTİON Sjögren Seyndrome is an autoimmune disease characterized by T lymphocyte infiltration of salivary glands with atrophy and dryness of mucous membranes. Lung involvement is similar to that of other collagen vascular disease manifesting in the lung. CASE REPORT A 42-year- old woman was diagnosed with Sjögren syndrome in 2006. She presented with the complaints of cough and dispnea on effort. Wedge resection was performed as a result of the abnormal radiological evaluation. Histopathological examination was reported as ‘’Pulmonary manifestations of Sjögren Syndrome’’. CONCLUSION This case was presented to characteristic histopathological fatures of pulmonary manifestations of sjögren syndrome. Keywords: Sjögren Syndrome, lung,histopathology EPS152 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Pulmoner Alveoler Proteinozis (Olgu Sunumu) Özgecan Karahan, Mürşide Demirhan Uzun, Pınar Atagün Güney, Begüm Arıtan Oğur, Nagihan Durmuş Koçak, Sibel Arınç Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Pulmoner Alveoler Proteinozis (PAP); alveollerde ve terminal hava yollarında, sürfaktan, fosfolipit ve proteinlerin ilerleyici birikimi ile karakterize alveollerdeki gaz değişimini bozan, ender görülen bir sendromdur. İlk kez 1958’de Rosen, Castleman ve Liebow tarafından tanımlanmıştır. Primer(idiopatik), sekonder(hematolojik maligniteler, HIV, kimyasal mineral maruziyeti) ve konjenital(protein C ve S gen defekti) olarak üç formu vardır. En sık rastlanan semptomlar progresif dispne ve öksürüktür. Radyolojik olarak bilateral simetrik alveolar konsolidasyon veya buzlu cam saptanır. Tanı sıklıkla klinik ve radyolojik bulgular ile bronkoalveolar lavaj(BAL) veya açık akciğer biyopsisi ile alınan materyalin periyodik-asit-Schiff (PAS) pozitif boyanması ile konur. Tedavide altın standart total akciğer lavajıdır. 31 yaşında kadın hasta; 2 aydır eforla olan nefes darlığı ve öksürük yakınmaları ile hastanemize başvurdu. Akciğer grafisinde her iki akciğer alt zonda yoğun olmak üzere perihiler infiltrasyon alanları mevcuttu. Bilgisayarlı tomografisinde kaldırım taşı görünümü ile uyumlu bilateral septal kalınlaşmalar ve buzlu cam dansiteli alanlar görüldü. Fiberoptik bronkoskopide anormal bulgu izlenmedi. Hastaya tanı amaçlı video eşliğinde torakoskopik cerrahi (VETC) ile wedge rezeksiyon yapıldı. Biyopsi materyalinin patolojik incelemesinde alveolar luminal boşlukların proteinöz materyal ile dolu olduğu ve PAS pozitif boyandığı saptandı. Hastaya PAP tanısı konuldu. Tedavide total akciğer lavajı yapıldı.Olgumuz literatürler eşliğinde sunuldu. Anahtar Kelimeler: pulmoner alveoler proteinozis Pulmonary Alveolar Proteinosis ( Case Report) Özgecan Karahan, Mürşide Demirhan Uzun, Pınar Atagün Güney, Begüm Arıtan Oğur, Nagihan Durmuş Koçak, Sibel Arınç Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Istanbul, Turkey Pulmonary alveolar proteinosis (PAP) is a rare syndrome characterized by progressive accumulation of surfactan and lipoprotein material inside the alveoli, significantly interfering with pulmonary gas exchange. It was first discribed by Rosen, Castleman, Liebow in 1958. The clinical forms of this disease include: primary(idiopathic), secondary(heamotologic malignancy, HIV, exposed to chemical minerals) and congenital( deficiency of protein C and S). The most common symptoms are progressive dyspnea and cough. The radiographic findings are bilaterally alveolar consolidation and ground-glass opasities. The diagnosis is mostly perform by open lung biopsy and bronchoalveolar lavage(BAL) with periodic-acid-Schiff method accompanied by clinical and radiological findings. The gold standard treatment for PAP is whole lung lavage. A 31 year old female patient who applied our hospital with cough and exercise dyspnea lasting for 2 mounths. Posteroanterior chest X-ray showed bilaterally, perihilar infiltration with lower zones dominance. Chest computed tomography scan contained areas of ground-glass opacities and bilaterally septal thickening consistent with crazy paving pattern. Fiberoptic bronchoscopy showed no abnormal findings. Wedge resection was performed by video-associated thoracoscopic surgery (VATS) to obtain diagnosis. Pathological examination demonstrated marked filling of alveolar spaces with a protein material that stained positive with periodic acid Schiff (PAS), and the patient was subsequently diagnosed as PAP. Total whole lavage was done for the treatment. Our case is reported accompanied by literatures. Keywords: Pulmonary alveolar proteinosis PA GRAFİ Chest X-ray Tedavi Öncesi Toraks BT Chest CT EPS153 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Plörezinin nadir bir nedeni: sarkoidoz Özkan Devran, Fatma Esra Günaydın, Thierry Sibomana, Veysel Yılmaz Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğütim Araştırma Hastanesi 36 yaşında bilinen sistemik hastalığı olmayan erkek hasta ani başlayan nefes darlığı hastaneye başvurdu. Hastanın çekilen postero anterior akciğer filminde bilateral plevral efüzyon izlendi. D- dimer pozitif bulundu, plevral mayi eksudaydı. Hasta kalp yetmezliği açısından kardiolojiye konsulte edildi. Yapılan ekokardiyografide sol ventrikülde global hipokinezi saptanması nedeniyle ACE inhibitörü başlanması önerildi. Hastada romatolojik marker istendi, negatif geldi. Pulmoner emboli için yüksek klinik olasılık, ani başlayan solunum sıkıntısı olması nedeniyle antikoagulan tedavi başlandı.2 ay antikoagulan tedaviye rağmen klinik iyileşme olmayan Hastaya VATS yapılması planlandı. Alınan biyopsi sonucu nonnekrozitan granulamatoz plörit geldi. Hasta ilaçsız takibe alındı, plevral efüzyonda kısmi regresyon izlendi, hastanın semptomları geriledi. Sarkoidoza bağlı plörezi nadir bir durum olduğu için vakayı paylaşmak istedik. Anahtar Kelimeler: sarkoidoz plörezi efüzyon A rare cause of pleural effusion: sarcoidosis Özkan Devran, Fatma Esra Günaydın, Thierry Sibomana, Veysel Yılmaz Yedikule Hospital for Chest Disease and Thoracic Surgery A 36-year-old male patient with no systemic disease was admitted to the hospital with suddenly onset dyspnea. Pleural effusion is seen in the chest X-ray. In biochemical analysis positive serum d-dimer test result and exudative pleural effusion evaluated. Pulmonary embolism not detected in pulmoner CT – angiography. In cardiology consultation, left ventricle global hypokinesia was detected in echocardiography and oral 6.25 mg carvedilol use per day recommended. Rheumatological markers was negative. Anticoagulant treatment started cause of high clinical risk for pulmoner embolism. After 2 months patient without any clinical improvement despite anticoagulant treatment and bilateral pleural effusion was presevered, VATS planned. Biopsy reported as non-necrotizing granulomatous pleuritis. Patient followed without any medication, partial regression was observed in pleural effusion and symptoms decreased. We want to share the case a rare cause of pleurisy, Sarcoidosis Keywords: sarcoidosis pleural effusion Resim 1: İlk başvuru BT kesiti Image 1: Early CT image Resim 2. Tedavisiz 1 ay izlem sonrası BT kesiti Image 2: CT image after 1 month without any medication EPS154 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Romatoid Artritli Hastada Atipik Radyolojik Tutulum Aslıhan Gürün Kaya1, Hasan Hasanzade1, Aydın Çiledağ1, Akın Kaya1, Murat Turgay2 1 Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara 2 Ankara Üniversitesi, Romatoloji Bilim Dalı, Ankara Romatoid artrit (RA) sistemik kronik inflamatuar bir hastalıktır. Akciğer tutulumunda en sık interstisyel akciğer hastalığı, romatoid nodüller ve plevral sıvı görülmektedir. 61 yaşında erkek hasta kliniğimize ateş ve nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Hastaya bir hafta önce aynı şikayetlerle başka bir merkezde tedavi verilmiş, ancak hasta fayda görmemişti. Bilinen ek hastalığı yoktu. Fizik muayenesinde solda daha fazla olmak üzere bilateral ralleri mevcuttu. Laboratuvar tetkiklerinde lökositoz, sedimentasyon, CRP ve D-dimer değerlerinde yükselme saptandı. Göğüs radyografisinde sol alt zonda infiltrasyon mevcuttu. Pulmoner arter BT anjiyografide pulmoner tromboemboli izlenmezken, sol alt lobda çevresinde buzlu cam opasitesinin bulunduğu konsolidasyon alanı, sağ alt lob ve lingulada subplevral nodüler ve konsolidasyon alanları saptandı. Geniş spektrumlu antibiyotik tedavisine rağmen hastada klinik, laboratuvar ve radyolojik düzelme izlenmedi. Yaygın eklem ağrısı şikayeti de olan hastada immün belirteçler çalışıldı ve romatoid faktör (RF) ve anti-CCP pozitif olarak saptandı. Hastaya klinik ve laboratuvar bulgular ile birlite RA tanısı konuldu. Leflunomid, hidroksiklorokin ve kortikosteroid tedavisi başlandı İmmünsüpresif tedavi ile belirgin klinik ve radyolojik yanıt alındı. Sonuç olarak olgu, romatoid artritin atipik radyolojik tutulumu nedeni ile sunuldu. Patolojik olarak doğrulanmasa da, immünsüpresif tedavi ile hızlı radyolojik düzelme sağlanması nedeniyle, akciğer tutulumunun organize pnömoni formunda olabileceği düşünüldü. Anahtar Kelimeler: Romatoid artrit, organize pnömoni, immunsupresif tedavi Atypicial Radiological Involvement in a Patient with Rheumatoid Arthritis Aslıhan Gürün Kaya1, Hasan Hasanzade1, Aydın Çiledağ1, Akın Kaya1, Murat Turgay2 1 Department of Chest Diseases, Ankara University, Ankara, Turkey 2 Department of Rheumatology, Ankara University, Ankara, Turkey Rheumatoid arthritis (RA) is a systemic chronic inflammatory disease. The most common form of pulmonary involvement are interstitial lung disease, rheumatoid nodules and pleural effusions. A 61 year old male patient admitted wiyh dyspnea and fever. The patient received treatment in another hospital 1 week ago, but his symptoms persisted. There was no history of any concomitant disease. Physical examination revealed bilateral rales which were predominant in the left hemithorax. Laboratory analysis showed leukocytosis and elavation in sedimentation, CRP and D-dimer levels. On chest radiography, infiltration was detected at left lower zone. Pulmonary artery computed tomography anjiography revealed a consolidation area with surrounding ground glass opacity in the left lower lobe, subpleural nodules and consolidations in both lingula and right lower lobe without pulmonary thromboembolism. There was no clinical, laboratory and radiological improvement despite broad-spectrum antibiotic treratment. The patient had also extensive joint pain, hence immune markers were analyzed. Rheumatoid factor and anti-CCP was positive. The patient was diagnosed as RA according to clinical and laboratory findings. Leflunomide, hydroxychloroquine and corticosteroid treatment was initiated. A prominent clinical and radiological improvement was observed after immunsuppressive treatment. In conclusion, the patient was presented because of rare radiologic involvement of RA. Although lacking of pathological confirmation, it has been suggested that, pulmonary involvement may be an organising pneumonia form, due to rapid radiologic improvement after immunosuppressive treatment. Keywords: Rheumatoid arthritis, organising pneumonia, immunosuppressive treatment EPS155 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] İdiyopatik pulmoner fibrozis tanılı olgularımızın özellikleri Züleyha Bingöl, Zeynep Yeğin, Zeki Kılıçaslan, Esen Kıyan, Tulin Cagatay, Gulfer Okumus İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı GİRİŞ VE AMAÇ:İdiyopatik pulmoner fibrozis (İPF) nadir görülen, tanısı ve tedavisi güç bir hastalıktır. Günümüzde hastalıkta kür sağlayan net bir tedavi bulunmamaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde İPF tanısıyla takip edilen hastalarda, ATS /ERS uzlaşı raporu yayınlanmadan önceki tanı ve tedavi yaklaşımımızı araştırdık. YÖNTEM:Çalışmaya İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları İntertisyel Polikliniğimizden 2010-2012 tarihleri arasında takipli olgular alındı. Hastaların demografik verileri, sigara öyküleri, ek hastalıkları, solunumsal yakınmaları, tanı şekli, kullandığı ilaçlar, solunum fonksiyon testleri, arter kan gazları, radyolojik verileri retrospektif olarak incelendi. BULGULAR:Çalışmaya dahil edilen 54 İPF hastasının (30 erkek, 24 kadın, yaş:65yıl) dosyaları incelendi. Olguların 10’unda (%18) biyopsi ile diğerlerinde klinik-radyolojik tanı konulmuştu. Olguların %60’nın (n=32) radyolojisi tipik İPF ile uyumluydu. On iki olgu biyopsiyi redetmiş ve yüksek olasılıklı İPF olarak kabul edilmişti. Tanı öncesi ortalama yakınma süresi 55ay idi. Olgularımızın %37’sinde (n:20) gastroözefageal reflü, %56’sında sigara kullanımı (ortalama 34paket/yıl) vardı. Başvuru sırasındaki FEV1 %75.5, FVC %70, DLCO %67.7 idi. Yirmi sekiz kişide hafif orta düzeyde (FVC %50-80) restriktif defekt saptandı. Olguların %35’i oksijen tedavisi, 3 olgu ise non invaziv mekanik ventilasyon kullanmaktaydı. Olguların %37’si (n=20) immunsupresif tedavi (metotreksat, azatioprin, metilprednisolon) almaktaydı. En sık kullanılan ajan metilprednisolon idi. (%37, n:20). İlaç tedavisi alan olgularda kullanım süresi ortalama 25 ay idi. Tedavi nedeniyle %35 olguda çeşitli komplikasyonlar geliştiği gözlemlendi. Tedavi komplikasyonu olarak %45 (n=9) olguda üst ve alt solunum yolu enfeksiyonu saptandı. Beş olguda %20 steroid miyopatisi görülmüştü. TARTIŞMA VE SONUÇ:ATS / ERS uzlaşı raporu yayınlanmadan önce olgularımızın büyük çoğunluğu klinik radyolojik olarak IPF tanısı almış ve üçte birine immunsupresif tedavi verilmişti. Anahtar Kelimeler: ATS / ERS uzlaşı raporu, idyopatik intertisyel fibrozis, immunsupresif ajanlar Characteristics of our patients diagnosed with idiopathic pulmonary fibrosis Züleyha Bingöl, Zeynep Yeğin, Zeki Kılıçaslan, Esen Kıyan, Tulin Cagatay, Gulfer Okumus Department of Pulmonary Diseases, Istanbul University, Istanbul Medical Faculty, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Idiopathic pulmonary fibrosis (IPF) is a rare disease and its diagnosis is difficult. Today, there is no curative treatment for IPF. In this study, we investigated the diagnosis and treatment approach of our IPF patients who were followed before ATS / ERS consensus report.publishmet METHOD:IPF patients who were followed between 2010-2012 in İstanbul Medical Faculty Chest Diseases Department Interstitial Clinic were enrolled. Demographics, smoking history, comorbidities, respiratory symptoms, diagnostic methods, drug usage, respiratory function tests and arterial blood gases, radiological findings were retrospectively evaluated. RESULTS:Files of 54 patients with IPF (30 male, age:65years) were analyzed. Ten of them were diagnosed by biopsy and others were diagnosed clinically-radiologically. Radiological findings were consistent with typical IPF in 60% of patients (n=32). Symptom duration before diagnosis was 55months. Gastroesophageal reflux was present in 37% of patients (n=20). Smoking was present in 56% (34pocket/year). On admission; mean FEV1 was 75.5%, FVC was 70%, DLCO was 67.7%. Twenty eight patients had mild to moderate (FVC 50-80%) restrictive defect. Of all patients 35% were using oxygen, 3 were using non-invasive mechanical ventilation. One-third of patients (37%, n=20) used immunosuppressive therapy (methotrexate, azathioprine, methylprednisolone) with mean 25months. Most commonly used agent was methylprednisolone (n=20). Various complications due to treatment were observed in 35% of patients; 45% (n=9) of patients had upper and lower respiratory tract infections. Steroid myopathy was seen in 20% (n=5) of patients. CONCLUSIONS:Before ATS/ERS consensus report publishment, majority of our IPF patients had been diagnosed clinically-radiologically and one-third of them were given immunosuppressive. Keywords: ATS / ERS consensus report, idiopathic pulmonary fibrosis, immunsupressive agents EPS156 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Amiodaron’a bağlı tirotoksikoz ve propiltiourasil’e pulmoner toksisite Aslıhan Gürün Kaya1, Elif Berna Öztürk2, Miraç Öz1, Aydın Çiledağ1, Gökhan Çelik1 1 Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara 2 Ankara Universitesi, Onkoloji Bilim Dalı, Ankara 67 yaş erkek hasta nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Hasta başka bir merkezde yoğun bakımda solunum sıkıntısı nedeni ile takip edilmiş ve uzun süreli oksijen tedavisi (USOT) ile taburcu edilmişti. Hipertansiyon ve atrial fibrilasyon tanıları ile izlenen hasta, amiodaron tedavisi almış, ancak amiadoron sonrası tirotoksitoz gelişmesi nedeni ile hastaya propiltiourasil (PTU) başlanmıştı. Fizik muayenede siyanoz, sol bacakta çap artışı mevcuttu ve oskültasyonda bilateral raller duyuldu. Ateşi, öksürüğü ve balgamı yoktu. Laboratuar tetkiklerinde hemogram, kan biyokimyası ve CRP düzeyleri normaldi. Propiltiourasil öncesi akciğer grafisi normal olan hastanın PA grafisinde bilateral infiltrasyon mevcuttu. Oda havasındaki arter kan gazında pH 7,45, PaO2:47mmHg PaCO2:31,9 idi. Solunum fonksiyon testinde restriktif patern ve difüzyon kapasitesinde azalma saptandı. Toraks bilgisayarlı tomografi (BT)’de bilateral parankimal buzlu cam alanlar, interlobüler septal kalınlaşmalar ile karakterize ilaç toksisitesi ile uyumlu olabilecek bulgular saptandı. Alt ekstremite venöz doppler ultrasonografi (USG)’de derin femoral vende akut tromboz saptandı. ANA, RF, anti-dsDNA ve diğer immünbelirteçler negatifti, ancak c-ANCA pozitif olarak saptandı. c-ANCA pozitifliği ilaç ilişkili olarak değerlendirilirken, radyolojik bulgular, PTU’e bağlı pulmoner toksisite olarak düşünüldü ve PTU kesilerek metimazol ile steroid tedavisi başlandı. Belirgin klinik ve radyolojik düzelme izlendi ve USOT ihtiyacı olmadan taburcu edildi. Olgu, çok nadir de olsa, PTU’e bağlı pulmoner toksisite ve c-ANCA pozitifliği ile vaskülit tablosuna yol açabilmesi nedeni ile sunuldu. Anahtar Kelimeler: propiltiourasil, pulmoner toksisite, Amiodarone-induced thyrotoxicosis and pulmonary toxicity of propylthiouracil Aslıhan Gürün Kaya1, Elif Berna Öztürk2, Miraç Öz1, Aydın Çiledağ1, Gökhan Çelik1 1 Department of Chest Diseases, Ankara University, Ankara, Turkey 2 Department of Oncology, Ankara University, Ankara, Turkey A 67 year old male was admitted with dyspnea. Two months ago, he was followed in another hospital and discharged with long-term oxygen therapy (LTOT). He had a history of hypertension and atrial fibrillation. Amiodarone had been given because of atrial fibrillation. Amiodarone treatment had been stopped due to amiodarone induced thyrotoxicosis and Propylthiouracil (PTU) was started. Physical examination revealed bilateral crackles, cyanosis and an increase in the diameter of the left leg. He had no fever, cough and sputum. In laboratory analysis, hemogram, serum biochemistry and CRP levels were normal. Chest radiography showed bilateral infiltration, while it was normal before PTU. Arterial blood gases revealed pH: 7,45 PaO2:47 mmHg, PaCO2: 31,9 mmHg. Pulmonary function tests showed a restrictive pattern with diminished diffusion. Thorax computed tomography (CT) revealed parenchymal ground-glass opacities, interlobular septal thickening which may be compatible with drug toxicity. Lower extremity venous doppler ultrasonography revealed acute deep femoral vein thrombosis. ANA, RF, anti-dsDNA, serum autoantibodies were negative. However, c-ANCA was positive. The positivity of c-ANCA was thought to be related with drug use and radiologic findings were considered as secondary to pulmonary toxicity of PTU. PTU was switched to metymazol and corticosteroid was initiated. His shortness of breath regressed under the anticoagulation ve steroid theraphy. A prominent clinical and radiological improvement was observed and the patient was discharged without a need of LTOT. The case was presented because of extremely rare occurence of pulmonary toxicity of PTU and may cause vasculitis with c-ANCA positivity. Keywords: Propylthiouracil, pulmonary toxicity, Resim 1 Figure 1 Hastaneye kabulünde çekilen akciğer grafisi Chest radiograph on admission Resim 2 Figure 2 Taburculuk sırasında çekilen kontrol akciğer grafisi Control chest radiograph on patient's discharge EPS157 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Düşünülmezse Atlanan Hastalık Kriptojenik Organize Pnömoni Şule Gündoğdu1, Şermin Börekçi1, Ezel Erşen2, Şebnem Batur3, Selim Bakan4, Afrodita Zeynep Taşkın5, Tunçalp Demir1, Nurhayat Yıldırım1 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı,İstanbul 4 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı,İstanbul 5 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Kriptojenik organize pnömoni (KOP), akciğer hastalıkları içinde ender görülen karakteristik özellikler taşıyan bir klinikopatolojik tablodur. Altta yatan hiçbir neden bulunamadığında “idyopatik/kriptojenik” organize pnömoni adını alırken, başka bir hastalık ya da ilaç kullanımı sonucu geliştiğinde sekonder organize pnömoni olarak adlandırılır. Biz de nadir olması nedeniyle KOP tanısı konulan bir olguyu sunmak istedik. BULGULAR: 62 yaşında erkek hasta göğüs ağrısı, titreme, halsizlik ve yorgunluk şikayeti ile dış merkezde pnömoni tanısı ile 14 gün tedavi almış. Şikayetlerinde gerileme olmaması nefes darlığı ve kilo kaybı da eşlik etmesi üzerine polikliniğimize başvurdu. Vitalleri stabil, fizik muayenede sol akciğer alt alanda krepitan ralleri mevcuttu. Diğer sistem muayeneleri doğaldı. Laboratuvar bulgularında CRP:43,61mg/l, sedimentasyon: 85 mm/saat idi. Hastaya seftriakson ve klaritromisin başlandı. Tedavi 14 güne tamamlandı. Akut fazlarında hafif gerileme olan hastanın FEV1:1870 ml (%57), FVC:2300 ml (%55), DLCO:%31 ve toraks BT’sinde mediastinal lenfadenopati ve her iki akciğer alt alanlardaki konsolidasyon ve septal kalınlaşma alanları mevcuttu. Bronkoskopisinde endobronşial lezyon görülmedi, bronş lavajı kültür ve sitolojisi benign olarak raporlandı. Videotorakoskopik biyopsi alındı, patoloji sonucu ‘Organize Pnömoni’ olarak değerlendirildi. Mevcut veriler ışığında altta yatan olası nedenler tarandı, etyoloji saptanmadı, hastaya KOP tanısı kondu ve 1 mg/kg/gün dozunda metilprednizolon tedavisi başlandı, dozun kademeli olarak azaltılarak en az 6 aya tamamlanması planlandı. Tedavinin 3. ayında yapılan kontrolünde yakınması yok, FEV1:2170 ml (%67), FVC:3070 ml (%74) DLCO:13,7 lt (%49), toraks BT’sinde tama yakın regresyon mevcut. Tedavisi devam etmekte. Sonuç: Klinik ve radyolojik olarak düzelme olmayan pnömoni hastalarında organize pnömoni olabileceği akılda tutulmalı ve tanısal işlemler yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Metilprednizolon tedavisi, Kriptojenik Organize Pnömoni, Pnömoni Unpredictable Disease: Cryptogenic Organizing Pneumonia Şule Gündoğdu1, Şermin Börekçi1, Ezel Erşen2, Şebnem Batur3, Selim Bakan4, Afrodita Zeynep Taşkın5, Tunçalp Demir1, Nurhayat Yıldırım1 1 Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Pulmonary Diseases, Istanbul,Turkey 2 Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Thoracic Surgery, Istanbul,Turkey 3 Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Patology, Istanbul,Turkey 4 Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Radiology, Istanbul,Turkey 5 Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Internal Disease, Istanbul, Turkey INTRODUCTION: Cryptogenic Organizing Pneumonia (COP) is a rare disease with the clinicopathological characteristics. When the apcense of underlying causes, it is called as "idiopathic/cryptogenic" organizing pneumonia, but if it developes as a result of another disease or drug using it is referred to as secondary organizing pneumonia. Because of the rarity we want to share a case diagnosed with COP. Case presentation:62-year-old male patient with chest pain, chills, weakness and fatigue have taken 14 days of antibiotics in other center, he admitted to our clinic with the increase in complaints, dyspnea and weight loss. Vital signs were stable, crepitan crackles were heard in the left lower-lung-field. Examination of other systems were normal, CRP:43,61mg/l, sedimentation:85mm/h. Ceftriaxone and clarithromycin treatments were started and continued for 14 days. Lung function test (LFT);FEV1:1870ml(57%), FVC:2300ml(55%), DLCO:31%. Mediastinal lymphadenopathy, consolidation in both lower lung and septal thickening were seen in thoracicCT. Endobronchial lesions were not observed in bronchoscopy. The result of bronchial lavage’s culture and cytology were benign. The pathologic report of videothoracoscopic biopsies were as ‘Organizing Pneumonia’.No underlying causes was found. COP was diagnosed and 1 mg/kg/day methylprednisolone treatment was started, and planned to reduce gradually the steroid dosage. Patients have no complain after three months, LFT parameters were as follows;FEV1:2170ml(67%), FVC:3070ml(74%) DLCO:13,7lt(49%) and also nearly complete regression were seen in thoracic-CT. The treatment is continuing.CONCLUSION: Organizing pneumonia should be kept in mind when the clinical and radiological improvement were not seen despite treatment in patient with pneumonia, and diagnostic procedures should be performed. Keywords: Criptogenic Organizing Pneumonia, Methylprednisolone treatment, Pneumonia Şekil 1: Tedavi Öncesi Toraks BT figure 1: Before Treatment Şekil 2: Tedavi Sonrası Toraks BT Figure 2: After Treatment EPS158 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Hipersensitivite Pnömonisi Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Ahu Cerit Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey Giriş: Hipersensitivitepnömonisi, antijenik ajanların yoğun ve tekrarlayan inhalasyonları sonucu gelişen, interstisyel ve parankimal dokuları etkileyen inflamatuar bir hastalıktır. Seyrek görülmesi ve tipik bir semptomu olmaması nedeniyle gözden kaçabilmektedir. Biz burada nefes darlığı, öksürük semptomları ile gelen PA akciğer grafisi doğal olan ancak detaylı anamnezle güvercin maruziyeti öyküsü tarifleyenhipersensitivitepnömonisi olgusunu sunduk. OLGU: 66 yaşında erkek hasta. 3 aydır olan nefes darlığı, öksürük şikayetleri ile görüldü. Fizik muayenesinde solunum sesleri doğaldı. Sigara öyküsü yoktu. Çevresel, mesleksel maruziyet ve özellikli bir ilaç kullanım öyküsü yoktu. Parmak ucundan saturasyon O2 değeri %96-98,nabzı 92/dk idi. SFT de FEV1: 3.57 (%123), FVC: 4.35 (%117), FEV1/FVC: 82. PA akciğer grafisinde normal radyolojik bulgular izlendi. Biyokimyasında, CRP: 3,BK: 6.3, olup diğer değerler de normal sınırlardaydı. Hastaya toraksYÇBT tetkiki istendi. YÇBT de orta ve alt loblarda daha belirgin olan yaygın buzlu cam dansitesindesentriasinernodüllerizlendi. Hastanın anamnezitekrar detaylı olarak sorgulandığında evin çatısındaki güvercine ait atık ürünlerini haftalık temizlediği öğrenildi. Hastaya güvercinlerle direk ve dolaylımaruziyetinin kesilmesi önerildi. İnhalersteroid başlandı. Hasta 1 ay sonra tekrar değerlendirildi. Öksürük ve nefes darlığı semptomlarında gerileme vardı.1 ay sonraki SFT: FEV1: 3.68 (%127), FVC: 4.44 (%119), FEV1/FVC: 79.5. şeklindeydi. Çekilen kontrol toraks YÇBT de sentriasiner nodüllerin kaybolduğu görüldü. Sonuç: Nefes darlığı, öksürük gibi semptomlarla başvuran hastalarda akciğer grafisi normal bile olsa hipersensitivite pnömonisinin de olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve hastaların maruziyet öyküsü detaylı sorgulanmalıdır. Anahtar Kelimeler: Hipersensitivite pnömonisi Hypersensitivity Pneumonia Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Ahu Cerit Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey INTRODUCTION: Hypersensitivity pneumonia(HP) is an inflammatory disease caused by intense and repetitive inhalation of antigenic agents, affecting interstitial and parenchymal tissues. HP case with symptoms of dyspnea and cough, with normal PA chest radiography and with the anamnesis of pigeon exposure was presented here. CASE: 66years old male patient. He had complaints of dyspnea and cough in the last 3 months. Physical examination; his respiratory sounds were normal. His smoking history was 30 p/y, but has quitted smoking for 3 years. He did not have environmental, occupational or drug exposure history. Finger-tip saturation O2 value was 96-98%, pulse was 92. In PFT, FEV1:3.57(123%), FVC:4.35(117%), FEV1/FVC:82. PA-chest radiographic findings were normal. In biochemistry, CRP:3, WBC: 6.3 values were obtained and the other levels were in normal range. Thorax HRCT was requested. In HRCT, there were centriacinar nodules in diffuse frosted glass density which were more apparent in the middle and lower lobes. When his anamnesis was re-evaluated comprehensively, we learned that he was used to clean pigeon waste in the roof every week. The patient was instructed to stop having direct and indirect contact with pigeons. Inhaler steroid was initiated. One month after, the patient was re-evaluated. His cough and dyspnea were improved. One month after PFT was as follows:FEV1:3.68 (127%), FVC:4.44 (119%), FEV1/FVC:79.5. In his follow-up thorax HTCT, centriacinar nodules were disappeared. CONCLUSION: We should always consider HP in the patients with the complaints of dyspnea, cough, even if her/his PA radiography is normal;we should take his/her exposure history comprehensively. Keywords: Hypersensitivity pneumonia Resim 1 Figure 1 Resim 2 EPS159 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Plevral Efüzyonun eşlik ettiği Sarkoidoz Olgusu Aydanur Ekici, Emel Bulcun, Mehmet Ekici Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey Giriş: Sarkoidoz, nedeni bilinmeyen, en sık olarak akciğerleri ve intratorasik lenf nodlarını tutan, multisistemik, granülomatöz bir hastalıktır. Sarkoidoza bağlı plevral tutulum oldukça nadirdir. Biz burada nadir görülmesi nedeniyle plevral efüzyonu olan ve sarkoidoz tanısı koyduğumuz olgumuzu sunduk OLGU: 2 aydır olan öksürük, nefes darlığı, halsizlik yakınmaları ile görüldü. Fizik muayenesinde; bilateral bazallerde seyrek ralleri vardı. PA akciğer grafisi’nde bilateral hiler dolgunluk ve orta alt zonlarda daha belirgin retiküler dansiteleri ve infiltrasyonları vardı. Biyokimyası’nda:ACE: 107 idi ve C3, C4, tüm kollagen doku marker ve Ig düzeyleri normaldi. Hiperkalsiürisi vardı. Toraks YÇBT’de: her iki akciğerde yaygın yamalı buzlu cam dansiteleri, alt lobları ve supplevral lanları daha belirgin tutan interlobüler septal kalınlaşmalar, mediasten penceresinde; bilateral hiler, paratrakel, prekarinal supkarinal büyük lenf nodları ve sağda daha belirgin olan bilateral plevral efüzyon ve kalınlaşması vardı (resim 1). YÇBT bulguları ile ön planda alveolar sarkoidoz düşünüldü. Yüzeyel doku USG de bilateral submandibular, aksiler lenf nodları vardı. Hastaya mediastinoskopi ile paratrakeal lenf bezleri çıkartıldı. Nonnekrotizan granulam olarak değerlendirildi. Olguya sarkoidoz tanısı konuldu. Flantadin 60 mg tb başlandı. Tedavisinin 3. Ayında hastanın semptomları belirgin düzelmişti. Toraks YÇBT’de intertisyel değişiklikler tama yakın düzelmişti. Hiler ve mediastinal lenf bezleri de küçülmüştü. Plevral efüzyonu da kaybolmuştu (resim 2). Sonuç: Sarkoidozda sık olmamakla birlikte plevral efüzyon da gelişebileceği göz önüne alınmalıdır. Anahtar Kelimeler: Sarkoidoz, plevral efüzyon A Sarcoidosis Case Accompanied by Pleural Effusion Aydanur Ekici, Emel Bulcun, Mehmet Ekici Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey INTRODUCTION: Sarcoidosis is a multisystem granulomatous disease with unknown origin which generally involves lungs and intrathoracic lymph nodes. Pleural involvement due to sarcoidosis is quite rare. Here we presented a case diagnosed with sarcoidosis and pleural effusion which was a rare event in the literature. CASE: Patient had cough, dyspnea, and fatigue complaints in the last 2 months. In physical examination, there were rare rales in bilateral basal areas. In PA chest graph, there were hilar congestions, and more marked reticular densities and infiltrations in the middle-lower zones bilaterally. Biochemistry results revealed ACE= 107, C3 and C4 and all collagen tissue markers normal. Patient had hypercalciuria. In HRCT, there were widespread patchy ground glass densities; interlobular septal thickenings involving more marked in lower lobes and subpleural areas; and large lymph nodes bilaterally in hilar, paratracheal, precarinal, and supracarinal areas with marked bilateral pleural effusion and thickening at the mediastinal window (Picture1). Alveolar sarcoidosis was suspected primarily with HRCT findings. Bilateral submandibular and axillary lymph nodes were diagnosed by superficial tissue USG. Paratracheal lymph nodes were removed by performing mediastinoscopy, and they were diagnosed as non-necrotizing granuloma. Patient was diagnosed with sarcoidosis, and flantadin 60 mg tablet was initiated. Patient’s symptoms were markedly improved in the 3rd month of treatment. Interstitial changes diagnosed in thoracic HRCT were resolved near-completely with shrinkage of hilar and mediastinal lymph nodes. Pleural effusion was resolved (Picture2). CONCLUSION: Although it is not common, it should be considered that pleural effusion may be encountered with sarcoidosis. Keywords: Sarcoidosis, pleural effusion Resim 1: Tedavi öncesi Toraks BT Figure 1: Thorax CT previous from treatment Resim 2:Tedavi sonrası Toraks BT Figure 2: Thorax CT after from treatment EPS160[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Romatoid Artrite bağlı Organize Pnömoni Olgusu Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey Giriş: Romatoid artrit (RA) seyrinde %10-50 arasında akciğer tutulumu görülmektedir. Bunlar interstisyel akciğer hastalıkları başta olmak üzere, organize pnömoni, plevral tutulum, hava yolu hastalıkları, nodüller, göğüs duvarı tutulumu şeklinde karşımıza çıkar. Biz burada pnömoni ve kitle lezyonunu taklid eden RA tanılı hastamızı sunduk. OLGU: 60 yaşında erkek hasta. Son 3 aydır öksürük, balgam çıkarma, nefes darlığı şikayetleri ile başvurdu. 10 yıldır RA tanısı olan hasta buna yönelik düzenli tedavi almamış. PA akciğer grafisi’nde sağ alt zonda heterojen dansitesi olması nedeniyle toraks BT çekildi. BT’de sağ alt lobda lobu tama yakın dolduran konsolide alan ve hacim kaybı mevcuttu ve sol alt lobda 23x13 mmlik spiküler uzanımı olan solid kitle lezyonu izlendi (resim 1). Hastaya meropenem tedavisi başlandı. Tüm kollagen doku markerları çalışıldı. Sadece anti CCP pozitifti. Balgam ARB üç kere (-) di. Hastaya akciğer malignitesi ön tanısıyla bronkoskopi yapıldı. Tüm lob ve segment ağızları açıktı. Endobronşial lezyon izlenmedi. Bronşial lavaj sıvı sitolojisi negatifti. Hastanın tedaviye rağmen infiltrasyonu gerilemedi. Hastaya RA’e bağlı organize pnömoni tanısıyla prednol 40 mg ve plequenil başlandı. Tedavisinin 3. haftasında Toraks BT’de sağdaki konsolide alanın ve soldaki lezyonun kaybolduğu görüldü (resim 2). Sonuç: Uygun tedaviye rağmen gerilemeyen infiltrasyonlarda RA gibi kollagen doku hastalıklarına bağlı akciğer tutulumu da akla gelmelidir. Anahtar Kelimeler: Romatoid artrit, organize pnömoni An Organized Pneumonia Case Related to Rheumatoid Arthritis Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey INTRODUCTION: Lung involvement of 10-50% is encountered during progression of Rheumatoid arthritis (RA). These appear as mainly interstitial lung diseases, organized pneumonia, pleural involvement, airway diseases, nodules, and chest wall involvements. We presented in this report an RA patient who mimicked pneumonia and mass lesion. CASE: 60years old male patient had cough, sputum production, and dyspnea complaints for the last 3 months. He was diagnosed with RA for 10years, but he did not receive any regular treatments for the diagnosis. In PA chestgraphy, he had a heterogeneous density in the right lower zone, so thorax tomography was performed. There was a consolidated area, which was nearly filling in the right lower lobe, and a volume loss. A solid mass with 23x13 mm diameter, and a spicular extension was observed in the left lower lobe(Picture1). Meropenem treatment was initiated, and all collagen markers were tested. Only anti-CCP was positive. Sputum ARB was negative, and bronchoscopy was performed with the preliminary diagnosis of lung malignancy. During bronchoscopy, it was observed that entrances of all lobes and segments were open, bronchial lavage fluid cytology was reported as negative. Despite treatment, patient’s infiltration did not improve. Prednol, plequenil were initiated with the diagnosis of organized pneumonia due to RA. On treatment week 3, it was observed that consolidated area on the right side and the lesion on the left side were disappeared in thorax CT examination (Picture2). CONCLUSION: Lung involvements of collagen tissue diseases such as RA should be considered in infiltrations resistant to appropriate treatment regimens. Keywords: Organized pneumonia, rheumatoid arthritis Resim 1 Figure 1 Resim 2 Figure 2 EPS161 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Pnömoni tanısı ile Karşımıza çıkan SJögren Sendromlu Olgu Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Ahu Cerit Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey Giriş: Sjögren sendromu (SS), kronik inflamatuar otoimmün bir hastalık olup esas olarak ekzokrin bezleri etkiler ve sıklıkla tükrük ve gözyaşı bezlerinin fonksiyonel etkilenmesine bağlı olarak göz ve ağız kuruluğu ile ortaya çıkmaktadır. Biz burada pnömoni tanısi ile tedavi edilen ancak şikayetlerinin geçmemesi üzerine detaylı incelendiğinde SS tanısı alan olgumuzu sunduk. OLGU: 52 yaşında erkek hasta. 1 aydır olan öksürük nefes darlığı şikayetleri olan hasta pnömoni nedeniyle antibiotik tedavisi verilmiş. Ancak radyolojik regresyonu olmaması nedeniyle kliniğimize sevk edildi. Fizik mayenesinde bilateral bazallerde ralleri vardı. Kollagen doku markerlarından SSA, SSB pozitifliği vardı. Schimer testi pozitifti. Hastayı detaylı sorguladığımızda ağız kuruluğu ve göz kuruluğu şikayetleri de mevcuttu. SFT: FEV1:%53, FVC:%48, FEV1/FVC:88, DLCO:29, DLCO/VA:71, TLC:43, RV/TLC:63. PA akciğer grafisinde bilateral alt zonlarda belirgin infiltrasyon görünümleri ve diafragma düzensizliği vardı. Toraks YÇBT’de: her iki akciğerde peribronkovasküler ağırlıklı yama tarzında konsolide alanlar, buzlu cam alanları vardı (resim 1). Hastaya transtorasik akciğer biopsisi yapıldı. Hafif derecede yer yer mononükleer hücre infiltrasyonu olarak değerlendirildi. Hastaya SS tanısı ile prednol 40 mg ve plequenil başlandı. Hasta tedavisinin 3. ayında semptomları kaybolmuştu. SFT: FEV1:%60, FVC:%56, FEV1/FVC:86, DLCO:62, DLCO/VA:111, TLC:58, RV/TLC:68. PA akciğer grafisinde heterojen dansiteleri kaybolmuştu (resim 2). Sonuç: Pnömoni düşünülerek tedavi verilen ancak klinik ve radyolojik yanıt alınamayan durumlarda kollagen doku hastalıkları ve hatta ağız ve göz kuruluğu semptomları varlığında SS araştırılmalıdır. Anahtar Kelimeler: SJögren sendromu, pnömoni A pneumonia case with Sjögren syndrome Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Ahu Cerit Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey INTRODUCTION: Sjögren syndrome(SS) is a chronic inflammatory autoimmune disease characterized by the effects on the exocrine glands and is clinically characterized by dry eyes and dry mouth due to the functional effects on the salivary and lacrymal glands. A treatment-resistance pneumonia case that was diagnosed as SS with the detailed examination is presented here. CASE: 52 years old male patient. He had been prescribed antibiotic treatment for the pneumonia complaints including cough and dyspnea lasting for 1 month. But since no radiological regression was observed, he was referred to our clinic. According to the physical examination, he had bilateral basal rales. SSA, SSB were positive. Schimer test was positive. He described the complaints of dry eyes and dry mouth during the detailed anamnesis. PFT: FEV1:53%, FVC:48%, FEV1/FVC:88, DLCO:29, DLCO/VA:71, TLC:43, RV/TLC:63. In PA chest radiography, there was diaphragm irregularity and apparent infiltrations in the bilateral lower zones (figure 1). In HRCT: there were frosted glass areas and peribronchovascular patchy consolidation areas in both lungs (figure1). Transthoracic lung biopsy was performed. It was considered as mild sporadic mononuclear cell infiltration. Prednol40 mg and plequenil were initiated for SS. The symptoms were resolved in the 3rd month of the treatment. PFT: FEV1:60%, FVC:56%, FEV1/FVC:86, DLCO:62, DLCO/VA:111, TLC:58, RV/TLC:68. Heterogeneous densities disappeared in the PA chest radiography (figure2). CONCLUSION: The patient should be examined for SS and collagen tissue disease if no clinical or radiological response is obtained during pneumonia treatment, especially if he/she has the symptoms of dry eyes and dry mouth. Keywords: Sjögren syndrome, pneumonia Resim 1: Tedavi öncesi Toraks BT Figure 1: Thorax CT previous from treatment Resim 2: Tedavi sonrası PA akciğer grafisi Figure 2: PA chest radiography after from treatment EPS162 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Masif hemoptizi ile başvuran ANCA ilişkili vaskülit olgusu Merve Pınar, Şule Kaya Atalay, Nigar Dirican, Gönül Seven Ertürk, Münire Çakır Süleyman Demirel Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Isparta Masif hemoptizi, hemoptizilerin %5’inden azını oluşturmaktadır. Masif hemoptizinin en sık nedenleri arasında bronşiektazi, tüberküloz, mantar enfeksiyonları ve akciğer kanseri bulunmaktadır. Tedavi edilmemiş masif hemoptizili vakalarda mortalite %50’nin üzerindedir. Vaskülitler, çeşitli büyüklükteki damarların inflamasyonu ile seyreden ve seyri sırasında çeşitli organ hasarlarına yol açabilen bir hastalık grubudur. Bu grup içerisinde küçük damar tutulumu yapan ANCA ilişkili vaskülitlerde diğer organ tutulumu olmaksızın sadece akciğer tutulumu da görülebilmektedir. Olgu, öncesinde vaskülit tanısı olmayan ve masif hemoptizi etyolojisi araştırılırken ANCA pozitifliği saptanması üzerine sunuldu. Herediter spastik paraparezi tanısıyla takip edilen 35 yaşında erkek hasta son 20 gün içerisinde iki kez masif hemoptizisi olması nedeniyle başvurdu. Vital bulguları stabil olan hastanın fizik muayenesinde her iki alt extremitede güç kaybı ve sağ ayak topuğunda ülsere lezyon dışında anormallik yoktu. Laboratuvar değerleri ve PA akciğer grafisi normal olan hastanın toraks bilgisayarlı tomografisinde her iki akciğer parankiminde kanın aspirasyonuna veya alveolar hemorajiye sekonder olabileceği düşünülen alveolar dolum defektleri mevcuttu. Hastanın bronkoskopisinde her iki bronşiyal sistemde kanlı sekresyon mevcuttu; görülebildiği kadarıyla kanamaya neden olabilecek endobronşiyal lezyon yoktu. Yatışının ertesi günü hemoglobin değeri 2 birim düşen hastanın bağ dokusu hastalığı ve vaskülit açısından bakılan otoimmun belirteçlerinden perinükleer antinötrofilik sitoplazmik antikor (p-ANCA) titresi (++++) olarak saptandı. Anti-Myeloperoksidaz (Anti-MPO) negatif olması, hastada renal tutulumu olmaması ve klinik olarak diğer ANCA ile ilişkili vaskülitlerin tanı kriterlerini karşılamaması nedeniyle hastada vaskülit açısından alt tiplendirme yapılamadı. ANCA ile ilişkili vaskülit ön tanısıyla prednol + siklofosfamid başlanan hastanın tekrar kanaması olmadı. Anahtar Kelimeler: masif hemoptizi, p-ANCA pozitifliği, ANCA ilişkili vaskülit A case who admitted with massive hemoptysis diagnosed with ANCA associated vasculitis Merve Pınar, Şule Kaya Atalay, Nigar Dirican, Gönül Seven Ertürk, Münire Çakır Suleyman Demirel University, Department of Chest Diseases, Isparta Massive hemoptysis constitutes less than 5 % of all the hemoptysis cases. The most common cau-ses are bronchiectasis, tuberculosis, fungal infections, and lung cancer. The mortality rate is more than 50 % in untreated cases. In ANCA-associated small-vessel vasculitis, only lung involvement can be seen without any other organ involvement. In here a case with no prior diagnosis of vasculitis, while investigating for massive hemoptysis ANCA positivity was found, is presented. A 35-year-old man, had a history of hereditary spastic paraparesis, was admitted with massive hem-optysis twice in last 20 days. Patient’s vital signs were stable and physical examination revealed no abnormality except power loss in both lower extremities and ulcerated lesion on the right foot. Laboratory tests and chest X-ray was normal. In thorax CT, alveolar filling defects in both lung parenchyma was observed which might be secondary to aspiration of blood or alveolar hemorrhage. In bronchoscopy, bloody secretion was also present in both bronchial systems and there was no clear endobronchial lesion that can cause bleeding. The day after admission, the patient’s hemo-globin value dropped by two units. For the suspect of connective tissue diseases and vasculitis, autoimmune markers were screened and p-ANCA titer was measured as (++++). Due to negative anti-MPO activity, lack of renal involvement, and not be able to meet the necessary criteria for clinical diagnosis of ANCA-associated vasculitis, subtype assignment couldn’t be identified. With the diagnosis of ANCA-associated vasculitis, methylprednisolone+cyclophosphamide treatment was started. After the treatment, hemoptysis didn’t occur again. Keywords: massive hemoptysis, p-ANCA positivity, ANCA-associated vasculitis Başvuru sırasındaki akciğer grafisi The chest X-ray on admission Başvuru sırasındaki toraks bt-parankim kesiti Thorax CT-parenchyma section on admission EPS163 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Pirfenidon Kullanan İdiopatik Pulmoner Fibrozisli 3 Olgu Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Emel Bulcun, Dilay Ahat Çimen Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey Giriş: İdiopatik pulmoner fibrozis (IPF) ortalama hayatta kalma süresi 2-5 yıl olan progresif bir hastalıktır. Güncel çalışmalarda pirfenidon’un fonksiyonel parametrelere olumlu etkisi ve mortaliteyi azaltıcı etkisi olduğu gösterilmiştir. Biz burada, kliniğimizde IPF tanısıyla takip ettiğimiz ve pirfenidon tedavisi başladığımız 3 olgumuzun tedavi öncesi ve sonrası klinik ve fonksiyonel parametrelerini sunduk. Olgu 1: 70 yaşında erkek hasta. 40 paket/yıl sigara öyküsü vardı. Clubbing (+). 18 yıldır semptomlar olup 3 yıl önce klinik ve radyolojik olarak IPF tanılı konulan hastaya, 5.2014 de pirfenidon tb tedavisi başlandı. Olgu 2: 74 yaşında erkek hasta. 40 paket/yıl sigara öyküsü vardı. Clubbing (+). 5 yıl önce klinik ve radyolojik olarak IPF tanısı alan hasta, 3. 2013 tarihinde pirfenidon tb tedavisi başlandı. Hasta tedavinin 6. Ayında nefes darlığında ciddi artış olması, hipoksemisinin şiddetlenmesi nedeniyle yatırıldı. HRCT de bilateral buzlu cam görünümlerinde artış vardı. Hastada IPF akut alevlenmesi düşünülerek tedavi stoplandı. Hastaya flantadin 60 mg başlandı. Hasta halen flantadin 30 mg kullanıyor. Olgu 3: 50 yaşında erkek hasta. Sigara öyküsü yoktu. Clubbing (+). 5 yıl önce cerrahi akciğer biopsisi ile IPF tanısı alan hastaya 11. 2013 tarihinde pirfenidon tb tedavisi başlandı. Sonuç: IPF tanılı hastalarımızda pirfenidon tedavisi hastaların fonksiyonel parametrelerine ve 6 dakika yürüme mesafesine olumlu katkı sağladığı görülmedi ancak hastalarımızın semptomlarının stabil seytettiği görüldü. Tedaviye devam eden iki hastamızın hayatta kalma süresi de literatüre göre de daha uzun olduğu için pirfenidonun hayatta kalma süresine olumlu katkı sağladığı düşünülebilir. Anahtar Kelimeler: İdiopatik pulmoner fibrozis, pirfenidon 3 Cases with Idiopathic Pulmonary Fibrosis using Pirfenidon Treatment Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Emel Bulcun, Dilay Ahat Çimen Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey INTRODUCTION: Idiopathic pulmonary fibrosis (IPF) is a progressive disease with a mean survival time of 2-5 years. According to the recent studies, pirfenidon has positive effects on functional parameters and decreases mortality. We present here the pre- and post-treatment clinic and functional parameters of 3 IPF cases using pirfenidon treatment in our clinic. Case 1: 70 years old male patient. Smoking history: 40 packet/year. Clubbing(+). He had symptoms for 18 years. IPF was diagnosed 3 years ago clinically and radiologically. Pirfenidon tb treatment was initiated in 5.2014. Case 2: 74 years old male patient. Smoking history: 40 packet/year. Clubbing (+). IPF was diagnosed 5 years ago clinically and radiologically. Pirfenidontb treatment was initiated in 3.2013. Since dyspnea increased significantly at the 6th month, the patient was hospitalized due to severe hypoxemia. In HRCT, bilateral frosted glass appearance was increased. The treatment was stopped due to the acute exacerbation of IPF suspicion. Flantadin 60 mg was initiated. The patient is still using flantadin 30 mg. Case 3:50 years old male patient. No smoking history. Clubbing(+). IPF was diagnosed 5 years ago by surgical biopsy. Pirfenidon tb treatment was initiated in 11.2013 CONCLUSION: No positive effects of pirfenidon was observed on the functional parameters or 6 minutes walking distance in the IPF patients. However the symptoms were stabilized. Since the survival time of two patients on treatment were longer as compared to the literature, we suggest that pirfenidon might have positive effects on survival time. Keywords: Idiopathic pulmonary fibrosis, pirfenidon Tablo 1: Pirfenidon Kullanan IPF tanılı Hastalarımız’ın Tedavi öncesi Klinik ve Fonksiyonel Parametreleri Fonksiyonel 6 dakika kapasite yürüme FEV1 FVC sınıf mesafesi FEV1/FVC DLCO DLCO/VA TLC Olgu 1 IV 25m 1.55 (% 54) Olgu 2 (tedavi öncesi) III 373m 2.27 3.05 74 (%81) (%85) Olgu 2 (pirfenidon III tedavisi kesildiğinde) 40m 1.84 2.07 88 (%67) (%57) 1.6 (%7) 0.90 (%24) Olgu 3 220m 1.34 1.46 92 (%38) (%34) 12.35 4.06 (%42) (%92) III 1.5 95 (%49) 4.85 2.12 (%21) (%56) RV/TLC PaO2 PaCO2 2.69 55.5 (%45) 45 32 60 34 1.83 45.5 (%28) 48 27 3.13. 61.9 (%47) 49 48 Table 1: Pretreatment clinical and functional parameters of IPF patients on Pirfenidon treatment 6 Classification minutes of functional FEV1 FVC walking capacity distance FEV1/FVC DLCO DLCO/VA TLC Case 1 IV 25m 1.55 (% 54) Case 2 before treatment III 373m 2.27 3.05 74 (%81) (%85) Case 2 when treatment III 40m 1.84 2.07 88 (%67) (%57) 1.5 95 (%49) 4.85 2.12 (%21) (%56) 1.6 (%7) 0.90 (%24) RV/TLC PaO2 PaCO2 2.69 55.5 (%45) 1.83 45.5 (%28) 45 32 60 34 48 27 is terminated Case 3 III 220m 1.34 1.46 92 (%38) (%34) 12.35 4.06 (%42) (%92) 3.13. 61.9 (%47) 49 48 Tablo 2: Pirfenidon Kullanan IPF tanılı Hastalarımız’ın Tedavi sonrası Klinik ve Fonksiyonel Parametreleri Fonksiyonel 6 dakika kapasite yürüme sınıf mesafesi FEV1 FVC FEV1/FVC DLCO DLCO/VA TLC Olgu IV 1 40m 1.15 (%45) 1.28 89 (%39) Olgu III 2 90m 1.45 (%54) 1.75 82 (%49) 2.32 1.05 (%10) Olgu III 3 190m 1.12 (%32) 1.28 88 (%30) (%29) 8.06 3.58 (%27) (%81) RV/TLC PaO2 PaCO2 56 38 2.29 47.5 (%35) 39 44 2.32 47.7 (%35) 45 60 Table 2: Posttreatment clinical and functional parameters of IPF patients on Pirfenidon treatment Classification of functional capacity 6 minutes walking distance FEV1 FVC Case IV 1 40m 1.15 1.28 89 (%45) (%39) Case III 2 90m 1.45 1.75 82 (%54) (%49) 2.32 1.05 (%10) (%29) Case III 3 190m 1.12 1.28 88 (%32) (%30) 8.06 3.58 (%27) (%81) FEV1/FVC DLCO DLCO/VA TLC RV/TLC PaO2 PaCO2 56 38 2.29 47.5 (%35) 39 44 2.32 47.7 (%35) 45 60 EPS164 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Bir Olgu Sunumu: Kriptojenik Organize Pnömoni Orhan Yücel, Ferhat Onur Ural, Deniz Doğan, Cantürk Taşcı Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara 58 yaşında bayan hasta. Hasta Kasım 2014 tarihinde halsizlik,yorgunluk,öksürük ve nefes darlığı şikayetiyle polikliniğimize başvurmuş ve hastaya pnömoni tanısıyla moksifloksasin tedavisi başlanmış.2 hafta bu tedaviyi kullanan hastanın şikayetlerinde herhangibir değişiklik olmamış ve hastaya çekilen akciğer grafisinde regresyon izlenmemesi üzerine hasta hospitalize edilerek levofloksasin ve piperasilin+tazobaktam tedavisi başlanmış.Bu tedaviyi 1 hafta kullanan hastada radyolojik regresyon ve klinik düzelme olmaması üzerine hastaya bronkoskopi planlandı ve alınan transbronşial biyopsisinde organize pnömoni raporlandı.Hastanın komorbit hastalıkları arasında osteoporoz ve diyabetes mellitus olduğundan dolayı hastaya steroid tedavisi yerine metotreksat + folik asit tedavisi başlandı.Bu tedavi altında hastanın yapılan kontrollerinde radyolojik regresyon ve klinik düzelme izlenmesi üzerine hastanın tedavisine devam edildi.Hasta şuan tedavinin 2. ayında. Anahtar Kelimeler: nefes darlığı, organize pnömoni, metotreksat A Case Report: Cryptogenic Organizing Pneumonia Orhan Yücel, Ferhat Onur Ural, Deniz Doğan, Cantürk Taşcı Gülhane Military Medical Academy, Department of Chest Disease, Ankara, Turkey She is a patient 58 years old. She applied to our polyclinic for her complaints that are weakness, fatigue, cough and shortness of breath. Moxifloxacin treatment were started to patient with the diagnosis of pneumonia. She was receiving the this treatment for two weeks but there wasn’t any improvement on her complaints. Due to see no regression on her chest X-Ray, the patient was hospitalized to receiving the treatment with levofloxacin and piperacillin + tazobactam. Bronchoscopy was planned to the woman patient who received this treatment for a week cause of absence of the radiographic regression and the clinical improvement. The organizing penumonia was reported for the recevied transbronchial biopsy. She own osteoporosis and diabetes mellitus in her diseases therefore methotrexate + folic acid treatment has started instead steroid therapy.Her treatment was continued due to observing the radiographic regression and the clinical improvement in patient’s check up.Now The patient is in the second month of her treatment. Keywords: dispne, organizing pneumonia, methotrexate Tedavi öncesi Before treatment Tedavi öncesi radyoloji Before treatment radiology Tedavinin 2. ayı After Treatment Tedavinin 2. ayı radyoloji 2. month of treatment radiology EPS165 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Azatioprinle tedavi edilen kronik hipersensitivite pnömonisi olgusu Fatma Çiftçi, Aycan Akbaş, Zeynep Sözener, Gökhan Çelik Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara Kronik hipersensitivite pnömonisi (HP) çeşitli organik ve kimyasal antijenlere uzun süreli, tekrarlayan maruziyet ve duyarlılık sonucu gelişen difüz parankimal akciğer hastalığıdır. 45 yaşında erkek hasta 1,5 yıldır olan efor dispnesi ve sabahları belirginleşen kuru öksürük şikayetleri ile başvurdu. Özgeçmişinden Ailesel Akdeniz Ateşi nedeni ile kolşisin kullanmakta olduğu öğrenildi. Hastamız son 1,5 yıldır (semptomlarının başlangıcı) aşçılık yapmaktaydı. Fizik muayenede siyanoz, bilateral yaygın sibilan ronkus ve velcro raller saptandı. Arter kan gazları incelemesinde hipoksemi izlendi. Solunum fonksiyon testlerinde restriktif defekt saptandı. Akciğer grafisinde bilateral retikülonodüler infiltratlar ve lineer opasiteler izlendi. Toraks BT’ de bilateral üst ve orta zonlarda sentriasiner fibrozis içeren nodüller, yaygın buzlu cam alanları, yer yer hava hapsi alanları izlendi. Bronkoalveolar lavaj (BAL), CD8+ T lenfosit baskın lenfositik alveolit ile uyumlu idi. Bu bulgular eşliğinde, kronik HP tanısı konularak metilprednisolon (MP) başlandı. Dispnede rahatlama tariflemesine rağmen, hastamız ay dede yüzü, kilo alımı, buffalo hörgücü, diyabetes mellitus, osteoporoz gibi steroid yan etkilerini yaşadı. Steroid dozu azaltılamayan ve steroide bağlı ciddi yan etkiler gelişen olgunun tedavisine steroid sparing ajan olarak azatioprin eklendi, MP tedavisi azaltılarak kesildi. AZT ile birlikte vakamızın klinik ve fonksiyonel parametrelerinde iyileşme izlendi. Sonuç olarak, MP ile ciddi yan etkiler yaşaması nedeni ile AZT ile tedavi edilen kronik HP tanılı bir olgu sunuldu. Anahtar Kelimeler: azatioprin, hipersensitivite, metilprednizolon Chronic hypersensitivity pneumonitis patient treated with azathioprin Fatma Çiftçi, Aycan Akbaş, Zeynep Sözener, Gökhan Çelik Department of Respiratory Medicine, Ankara University Medicine Faculty, Ankara Chronic hypersensitivity pneumonitis (HP) is a diffused parenchymal lung disease caused by repeated exposure and sensitization to a variety of organic and chemical antigens. A 45-year-old male patient was admitted with dyspnea on exertion and cough being intensified at mornings for 1,5 years. His past history was remarkable for Familial Mediterranean Fever and he was using colchicine. He had been working as a cook for last 1,5 years (beginning of his dyspnea and cough). On physical examination, bilateral velcro ralles and sibilan ronchus were heard on lungs and cyanosis were seen. Arterial blood gas analysis showed hypoxemia. Respiratory functon tests revealed restrictive pattern. Chest X-Ray demonstrated bilateral reticulonodular infiltrates and linear opacities. Thorax computed tomography was characterized by nodules containing centracinar fibrosis in upper and middle zones and diffuse ground glass opacities. Bronchoscopy was performed, Bronchoalveolar lavage fluid was characterized by lymphocytic alveolitis with CD8+ T lymphocyte predominance. Based on these findings, the case was diagnosed with chronic HP and started methylprednisolone (MP). Even the relief in dyspnea, the patient experienced side affects such as moon face, weight gain, buffalo hump, diabetes mellitus, osteoporosis. Azathioprine (AZT) was added to the therapy as a steroid sparing agent due to a failure of reducing steroid dose and serious steroidinduced side effects. MP therapy was tapered until discontinuation thereafter. With AZT therapy, his clinical and functional findings improved. In conclusion, we presented a patient with chronic HP treated with AZT after experiencing severe side effects with MP therapy. Keywords: azathioprine, hypersensitivity, methylprednisolone EPS166 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Granulomatoz Akciğer hastalıklari: 93 Vakanın retrospektif değerlendirilmesi Elif Yelda Ozgun Niksarlioglu, Gulcihan Ozkan, Lutfiye Kılıç, Şule Gül, Güngör çamsarı Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi,Istanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Granulomatöz akciğer hastalıklarının sarkoidoz, mycobacterium enfeksiyonu, fungal enfeksiyonlar gibi pek çok nedeni vardır. YÖNTEM:Biz de Ocak 2011-Aralik 2013 tarihleri arasinda histopatolojik olarak pulmoner granulomatoz inflamasyon tanısı almış 93 vakayi retrospektif olarak inceledik. BULGULAR:Ortalama yaş 44.3±14.8 yıl (aralık 15-79) ve 61 (%65.6) hasta kadındı. Takip suresi 9.8±4.3 (range 320) ay idi. Sık görülen semptomlar öksürük (n=52, %55.9), dispne (n=43, %46.2) ve balgam çıkartma (n=15, %16.1), halsizlik (n=17, %18.3) idi. En sık görülen radyolojik bulgu akciğer tomografisinde mediastinal lap 72 vakada (%77.3), infiltrasyon 13vaka (%14) ve kitle 10 vaka (%10.8) idi. Mediastinal lenfadenopati dağılımına bakıldığında subkarinal (50 vaka %55), sağ paratrakeal (47, %51.7), bilateral hiler (38, %41.8) ve aortikopulmoner 24 %26.4 idi. FOB ile TBIA yapılan 33(%35.5) vakanın 18’inde (%19.4) tanı konulmuştu. Yirmidokuz (%31.2) vakada EBUS ile örnek alınmış ve 23 (%24.7)’de tanı konulabilmişti. Yirmiüç (%24.7) vakaya tanı mediastinoskopi ile konulmuştu. Bunların dışında 8 (%8.8) vakaya tanı açık akciğer biyopsisi ile konulmuştu. Tüm vakaların tanılarına bakıldığında sarkoidoz 53(%57), tüberküloz lenfadenit 31 (%33.3), akciğer tüberkülozu 7 (%7.5), Wegener granulomatozu 1 ve lenfoma 1 vakada saptanmıştır. Takip süresince 8 vakada tanı değişikliği olmuştur. Tanı değişikliği orani %8.6 ve tanı değişikliği ensık 1.ayda olmuştur. Tanı değışikliginde 2 vakada once sarkoidoz denilmiş ardından 1.ayın sonunda tüberküloz olduğuna karar verilerek tedavisi düzenlenmiştir. Kalan 6 vaka da ise tüberküloz tedavisini takiben ortalama 5.4 ay sonra sarkoidoz olarak kabul edilmişlerdir. TARTIŞMA VE SONUÇ:Calişmada enfeksiyon dişi ensık GLD nedeni sarkoidoz, enfeksiyoz neden olarak da m.tuberculosis enfeksiyonu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Granulomatoz iltihap, akciğer Granulomatous Lung Diseases: Retrospective analysis of 93 patients Elif Yelda Ozgun Niksarlioglu, Gulcihan Ozkan, Lutfiye Kılıç, Şule Gül, Güngör çamsarı Yedikule Chest Disease and Thoracic Surgery Education and Training Hospital,Istanbul INTRODUCTION - OBJECTIVE:Granulomatous lung disease (GLD) is caused by wide range of conditions like sarcoidosis, mycobacterial infections, fungal infections, etc. METHOD:We retrospectively evaluated 93 patients with histopathological diagnosis of pulmonary granulomatous inflammation between January 2011-December 2013. The clinical presentation, radiographic studies, diagnosis methods and diagnostic changes were investigated. RESULTS:Mean age was 44.3±14.8 years (range 15-79) ve 61 (%65.6) patients were women. The common symptoms were cough (n=52, %55.9), dyspnea (n=43, %46.2) and sputum (n=15, %16.1). The most common radiological pattern were mediastinal lymphadenopathy (LAP) (n=72, %77.3), infiltration (n=13, %14) and mass (n=10, %10.8). The distribution of mediastinal LAP were subcarinal (n=50, %55), right paratracheal (n=47, %51.7), bilateral hiler (n=38, %41.8) and aortopulmonary LAP (n=24 %26.4). In twenty three (24.7%) patients GLD were diagnosed with EBUS, 23 patients (24.7%) with mediastinoscopy, 18 patients (19.4%) with transbronchial needle aspiration, 14 (15%) patients with transbronchial biopsy, 7 (7.5%) patients with open lung biopsy. Pulmonary tuberculosis were detected in 7 patients (7.5%), tuberculosis lymphadenitis were detected in 31 patients (33.3%). Of the total 93 patients, the common cause of GLD were sarcoidosis (n=53, 57%), tuberculosis lymphadenitis (n=31, 33.3%) and pulmonary tuberculosis (n=7, 7.5%). Only one patient was diagnosed wegener’s granulomatous and one patients was diagnosed lymphoma. During the follow-up period, the diagnostic changes was revealed in 8 (8.6%) patients, 6 patients in tuberculosis lypmhpadenitis and 2 patients in sarcoidosis. CONCLUSIONS:The main findings of this study revealed that sarcoidosis was the most common noninfectious cause of GLD and m.tuberculosis infections in infectious cause of GLD. Keywords: Granulomatous inflamation, lung EPS167 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Sarkoidoz evrelemesinde Akciğer Grafisi, Toraks Bilgisayarlı Tomografisi ve PET/ BT nin karşılaştırılması Zehra Yasar1, Erdogan Cetinkaya2, Elif Tanrıverdio2, Aysel Kargı1, Fahrettin Talay1, Sule Gul2, Akif Ozgul1 1 Abant Izzet Baysal Tıp Fakultesi Göğüs hastalıkları Ana bilim dalı 2 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Sarkoidoz, nonkazeifiye granulomlarla karakterize,mediastinal lenf nodları ve akciğer başta olmak üzere birçok organ ve sistemi tutabilen bir hastalıktır.Görüntülemede son derece gelişmiş yöntemlere rağmen evrelemesi halen konvansiyonel akciğer grafisi ile yapılmaktadır.Bu çalışmada patolojik olarak sarkoidoz tanısı olan hastalarımızın radyolojik evrelendirilmesinde PA Akciğer grafisi,Toraks BT ve PET/BT’nin farklılıklarını ve uyumunu belirlenmesi amaçlandı. YÖNTEM:Kliniğimize sevk edilen patolojik olarak sarkoidoz tanısı alan ve değişik nedenlerle PET/BT çekilmiş 43 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.Olguların tümünün PA Akciğer grafileri, toraks BT’leri ve 18 FDG PET/BT’leri mevcuttu ve yaklaşık olarak eşzamanlı olarak istenmişti.Her üç görüntüleme yöntemine göre hastaların sarkoidoz evrelemesi yapıldı.Cohen kappa uyum oranını araştırmak için hesaplandı. BULGULAR:Akciğer grafisine göre Evre 0’da 3, Evre 1’de 27,Evre 2’de 11, Evre 3’ de 2 ve Evre 4 ‘de 0 hasta mevcuttu.Toraks BT ile yapılan evrelemede Evre 0’da 0, Evre 1’de 9, Evre 2’de 33, Evre 3’te bir hasta;18 FDG PET/BT ile evrelendiğinde ise sırasıyla Evre 0’da bir, Evre 1’de 16, Evre 2’de 25, Evre 3’te bir hasta mevcuttu.Evrelemeler arası uyum incelendiğinde PA Akciğer grafisi ve Toraks BT arasında (κ 0.128 %35), PA Akciğer grafisi ve PET/BT arasında (κ 0.135 %36) ve Toraks BT ve PET/BT arasında (κ 0.164 %38) önemsiz uyum tespit edildi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Sarkoidozlu hastalarda Toraks BT ve 18 FDG PET/BTnin hastalığın tuttuğu aktif alanların belirlenmesi ve hastalığın yaygınlığının saptanmasında önemi gittikçe artmaktadır.Bu görüntüleme yöntemlerinin sarkoidozun evrelemesinde kulanılması durumunda hastalığın tanı yaklaşımı,evrelemesi, tedavi ve takipte hasta yönetimi değişebilir.Sonuç olarak, sarkoidoz evrelemesinin ileri görüntüleme yöntemlerinin ışığında tekrar gözden geçirilmesi ve bu yöntemlerin uygun tedavi yaklaşımı için uygun hastalarda kullanılması tartışılabilir. Anahtar Kelimeler: Sarkoidoz,Evreleme, Görüntüleme teknikleri Comparison of Chest x-Ray, Thoracic Computed Tomography and 18F-FDG PET/CT For staging of Sarcoidosis Zehra Yasar1, Erdogan Cetinkaya2, Elif Tanrıverdio2, Aysel Kargı1, Fahrettin Talay1, Sule Gul2, Akif Ozgul1 1 Abant Izzet Baysal Faculty of Medicine Department of Chest Disease 2 Yedikule Chest Diseases and Surgery Teaching and Research Hospital, Pulmonary Division. Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Sarcoidosis is an autoimmune disease that characterized by noncaseating granulomas with unknown etiology.Despite the highly advanced method for imaging, currently staging of sarcoidosis is performed by conventional chest X-ray. In this study we aimed to determine staging of sarcoidosis with chest X Ray and compare between thoracic computerized tomography and 18F-FDG PET/CT. METHOD:43 patients with biopsy-proven sarcoidosis who underwent FDG-PET/CT during the initial work-up evaluated retrospectively.All cases, the chest X-Ray, thoracic CTand PET / CT scans were available and were studied approximately simultaneously.Staging of sarcoidosis was performed according to all three imaging.The Cohen’s kappa was calculated to determine the rate of agreement. RESULTS:According to the Chest X-ray 3 patients in Stage 0, 27 in Stage 1,11 in Stage 2, 2 in Stage 3.Based on staging by Thoracic CT 9 in Stage 1,33 in Stage 2, one in Stage 3;staging with PET/CT,respectively,in Stage 0,16 in Stage 1,25 in Stage 2,one patient in Stage 3.The agreement was poor for considering staging between chest X-ray and thoracic CT (κ 0.128 35%), chest X-ray and PET/CT(κ 0.135 36%) and Thoracic CT and PET/ CT(κ 0.164 38%). CONCLUSIONS:The importance of advanced imaging methods such as CT and PET/CT is increasing for the determination of the activation and extend of the disease in patients with sarcoidosis. The management of sarcoidosis can be modified when this imaging methods used in staging.As a result, sarcoidosis staging and usage of these methods in appropriate patients can be discussed in the light of advanced imaging techniques for adequate management. Keywords: Sarcoidosis, Staging, Imaging EPS168 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Organize Pnömoni ve IPF birlikteliği: Olgu Sunumu Emine Aksoy1, Yasemin Bodur1, Canan Akman2, Fatma Tokgöz Akyıl1, Ayçim Şen3, Tülin Sevim1 1 Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul 2 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Radyoloji, İstanbul 3 Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji, İstanbul Organize pnömoni (OP) bir çok hastalık ve duruma sekonder oluşabilir. Otopsilerde histolojik olarak alveoler septal inflamasyon ve bal peteği saptanan fulminan seyirli OP olguları bildirilmiştir. Idyopatik pulmoner fibrozis (IPF); akut alevlenmelerinde ise histopatolojik olarak oragnize pnömoni (OP) ve fibroblastik fokus birlikteliği bildirilmiştir. Bildirimizde; yer değiştiren multiple noduller ve tipik usual interstisyel pnömoni (UIP) dışı interstisyel tutulum bulguları olan, cerrahi biyopsisinde UIP raporlanan ve radyolojik olarak OP birlikteliği düşünülen olgumuzu tartışmayı amaçladık. Atmış yedi yaşında kadın hasta kliniğimize 1 yıldır olan öksürük şikayeti ile dış merkezde interstisyel tutulum ve multiple noduller saptanarak tarafımıza yönlendirildi. Hipertansiyon, diyabetes mellitus, koroner arter hastalığı vardı, ev hanımıydı ve hiç sigara içmemişti. Obez görünümlü olan hastanın genel durumu iyi, vital bulguları, oksijen saturasyonu ve solunum fonksiyon testi normaldi (Resim 1). Romatolojik belirteçleri negatif, DLCO %76 idi. Bronkoalveoler lavajda lenfosit oranı %35 olan olguda tanısal amaçlı cerrahi biyopsi uygulandı ve UIP ile uyumlu olarak raporlandı. Eşlik eden malignite olasılığı açısından çekilen PET'te akciğerde yer alan noduller (SUDmax: 2,5-6) dışında ek tutulum yoktu. Olgunun takibinde noduler lezyonların gezici-geçici özellikte olduğu görüldü. Obez ve eşlik eden hastalıkları bulunan hasta ile görüşülerek takibe alındı. Bir yıl sonra kontrolünde restriksiyon ve DLCO'da düşme, klinik yakınmalarında artma olan, nodulleri devam eden hasta fizik tedavi bölümü ile konsulte edilerek kortikosteroid tedavisi başlandı. Olgu tedavinin ilk ayı içinde takip edilmektedir. Anahtar Kelimeler: BOOP, idyopatik pulmoner fibrozis, organize pnömoni Coexistence of IPF and Organising Pneumonia: A Case Report Emine Aksoy1, Yasemin Bodur1, Canan Akman2, Fatma Tokgöz Akyıl1, Ayçim Şen3, Tülin Sevim1 1 Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Department of Pulmonology, İstanbul 2 Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Radiology, İstanbul 3 Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Pathology, İstanbul Organising pneumonia (OP) may occur secondary to a number of clinical entities. In autopsy, histologic pattern of alveolar septal inflammation and fibrotic honeycombing was reported in OP patients with fulminant courses. Also histopathological OP pattern and fibroblastic foci coexistence was reported in IPF acute exacerbations. Here, we aimed to discuss a case having muliple nodules and interstitial inflammation atypical for UIP, proved to be UIP in surgical lung biopsy and who is considered as OP coexistence radiologically. A 67 year old woman was referred to our clinic with complaints of cough for 1 year with findings of interstitial involvement and multiple nodules radiologically. She had hypertension, diabetes mellitus, coronary artery disease. She was a housewife and had never smoked. She was obese, vital signs, oxygen saturation and spirometric values were normal. Rheumatologic markers were negative, DLCO was 76% (Figure 1). Bronchoalveolar lavage fluid consisted 35% of lymphocyte, diagnostic surgical biopsy was performed and histological findings consistent with UIP. Due to accompanying nodules, to exclude malignancy PET-CT was performed. Except lung nodules (SUDdmax: 2,5-6) no other abnormal finding was reported. In the follow-up the nodules were migrating and/or fading. The case, who was obese and had co-morbidities we decided to start no treatment. One year later, her complaints improved,restriction and reduction in DLCO was seen. Consulted by the department of physical therapy, corticosteroid treatment was started. She is within the first month of treatment. Keywords: BOOP, IPF, organising pneumonia Resim 1: Başvuru Toraks YÇBT Picture 1: Thorax HRCT at presentation EPS169 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları] Kronik Eozinofilik Pnömoni: Bir Olgu Sunumu Orhan Altınöz Hatay Özel Defne Hastanesi Kronik Eozinofilik Pnömoni (KEP), etyolojisi bilinmeyen nadir bir interstisyel pnömoni olup, alveol duvarında kalınlaşma ile alveoller ve interstitumun her ikisinde eozinofil ve lenfositlerin infiltrasyonu ile karakterizedir. Kortikosteroidler çoğu hasta için ilk basamak tedavidir, ama uygun doz ve tedavi süresi hakkında klavuz önermek için çok az bilgi vardır.Burada, astımla başvuran KEP’li 1 kadın hastanın takibi ilgili literatür ışığında rapor edilmiştir. Astım tedavisi altında iken atak sayısında artış gözlenen, atak nedeni saptanamayan, astım semptomlarının yanısıra ek sistemik semptomları (ateş, öksürük, kilo kaybı gibi) olan ve bu durumu başka nedenlerle açıklanamayan olgularda eozinofilik akciğer hastalıkları akla gelmelidir. Altmışiki yaşında,bayan hasta,üç aydır olan öksürük ve balgam yakınması ile başvurduğu polikliniğimizde değerlendirildi. Öksürüğü ve mukoid balgam çıkarıyordu. Son altı ayda 5 kg kilo kaybı vardı. Sistem sorgularında geniz ve burun akıntısı tanımlamaktaydı. Özgeçmişinde özellik olmayıp, klinik olarak tanımlanan atopisi ve herhangi bir ilaç alımı yoktu. Fizik muayenede bazalde raller ve her iki akciğerde yaygın ronküsleri saptandı. Akciğer grafisinde parankim alanlarında sağda üst zonda interstisyel gölgelerde artış ve retikülonodüler infiltrasyonlar vardı.Laboratuvar bulgularında, Hb: 11,3 mg/dL, hct:35,1, Plt:352 x 103/dL ve lökosit:15,4 x 103 /dL olup, periferik kanda belirgin eozinofili saptandı (%27,1). Eritrosit sedimentasyon hızı 67 mm/saat idi. Balgam asidorezistan basil (ARB) bakısı negatif olup, kültürde üreme saptanmadı. C-reaktif protein (CRP): 0,12 mg/L, olarak saptandı ve bu değerler normal sınırların üzerindeydi. Ekokardiyografi de EF %60 v e aort darlığı mevcuttu.Toraksın yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT)’sinde, akciğer parankiminde bilateral,sağda daha çok infiltrasyonlar izlendi (Resim 1,2.Fiberoptik bronkoskopi (FOB)’de biyopsi sonucu kronik eozinofilik enflamasyon saptandı. Anahtar Kelimeler: . Kronik Eozinofilik Pnömoni, kortikosteroid, astım. Chronic Eosinophilic Pneumonia: One case reports Orhan Altınöz Hatay Özel Defne Hospital Pulmonary Diseases Chronic Eosinophilic Pneumonia (CEP), a rare idiopathic interstitial pneumonia of unknown etiology, is characterized by infiltration of eosinophils and lymphocytes in both the alveoli and interstitum with a thickening of the alveolar wall. Corticosteroids are the first-line treatment for most patients, but there are little data about the appropriate dose and the duration of therapy to offer guidance. Herein we report the progress of 1 female patients with CEP manifesting with asthma under the light of the pertinent literature. Keywords: Chronic Eosinophilic Pneumonia, corticosteroid, resim2 fig 2 Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi High Resolution Computed Tomography (HRCT). resim1 fig 1 PA-akciÄŸer grafisi Chest radiographic resim3 fig 3 PA-akciÄŸer grafisi-tedavi sonrası Chest radiographic-after treated EPS170 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Diffuse alveolar hemorrhage due to combination anti-platelet therapy with ticagrelor Fatma Yıldırım1, İskender Kara2, Hızır Okuyan3, Adnan Abacı4, Melda Türkoglu5, Gülbin Aygencel5 1 Gazi University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Intensive Care Training Program, Ankara, TURKEY 2 Gazi University Faculty of Medicine, Department of Anestesiology and Reanimation,Intensive Care Training Program, Ankara, TURKEY 3 Isparta State Hospital, Cardiology Clinic, Isparta, TURKEY 4 Gazi University Faculty of Medicine, Department of Cardiology, Ankara, TURKEY 5 Gazi University Faculty of Medicine, Department of İnternal Medicine, Intensive Care Unit, Ankara, TURKEY A 54-year-old man was admitted to emergency department with chest pain.The patient hadn't have any significant medical history.After admission,he had cardiac arrest.After successful resuscitation,he had undertaken to percutaneous coronary intervention (PCI)..Total occlusion of left anterior coronary artery and circumflex artery were found and two stents were placed.Aspirin 300 mg daily, low molecular weight heparine (LMWH) 0.6 cc sc twice a day and ticagrelor 90 mg twice a day were started after PCI.The patient was admitted to intensive care unite (ICU) for advanced therapy due to low Glascow coma scale (GCS) after resuscitation.On the fourth day of ICU folllow-up,bloody secretion was started from endotracheal tube.Patient’s hemoglobin level dropped from 12.2 g/dL to 9.2 g/dL. Platelet count was normal.Chest X-ray of patient showed bilateral infiltration.Diffused alveolar hemorrhage was considered most likely diagnosis with these findings.Antiplatelet therapies was considered as the most likely cause.Ticagrelor and LMWH therapies were discontinued. After seven days, hemoptysis stoped,oxygen demand decreased, and chest X-ray showed decreased infiltration of both lung fields.Then LMWH and Aspirin therapies restarted due to high risk of stent trombosis.During 35 days follow-up of patient no bleeding was occurred. Ticagrelor is a reversible oral ADP receptor antagonist. Reported adverse events of ticagrelor include elevations in serum creatinine level, minor bleeding, transient bradycardia, and dyspnea.As far as we know, our report is the second case of pulmonary hemorrhage caused by dual anti-platelet therapy including ticagrelor. If these cases increase, risk stratification will be needed before adding ticagrelor to anti-platelet therapies after acute coronary syndrome. Keywords: Diffuse Alveolar Hemorrhage, Anti-platelet Therapy, Ticagrelor Figure 1 Chest X-rays of patient showing bilateral infiltration during pulmonary hemorrhage and improvement of lung fields 7 days later. EPS171 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Pulmoner emboli tanısında Wells klinik skorlaması ile yüksek D-dimer seviyesinin kombinasyonu Süreyya Yılmaz1, Füsun Topçu1, Hadice Selimoğlu Şen1, Özlem Abakay1, Zülfükar Yılmaz2 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye GİRİŞ VE AMAÇ:Pulmoner emboli (PE) mortalite ve morbiditesi yüksek, tekrarlayabilen, bazen tanısı güç olan ve önlenebilir bir hastalıktır. Bu çalışmanın amacı hızlı, noninvaziv, ucuz ve kolay elde edilebilir laboratuar parametresi olan d-dimer ile Wells klinik tahmin skorlaması kombinasyonunun PE tanısına katkısı araştırmaktır. YÖNTEM:Bu çalışmada PE pozitif 46 ve negatif 24 olan toplamda 70 hasta prospektif olarak değerlendirilmiştir. İlk olarak Wells klinik skorlaması hesaplandı ve d-dimer düzeyleri ölçüldü. Bütün hastalarda d-dimer testi normal değerlerin üzerindeydi. Pulmoner emboli hastaları masif, submasif ve non-masif olarak 3 guruba ayrıldı. Bütün hastalara bilgisayarlı tomografik pulmoner anjiyografi çekimi yapıldı. BULGULAR:Düşük-orta, düşük-yüksek ve orta-yüksek olasılıklar arasında d-dimer’in ortalama değerleri açısından PE(+) hastalarda anlamlı farklılık görülmedi. PE(-) hastalarda ise orta-yüksek klinik olasılıklar karşılaştırıldığında d-dimer (p=0,036) ortalama değeri yüksek klinik olasılıkta anlamlı şekilde yüksek bulundu (Tablo-1). Masif grupta non-masif gruba göre d-dimer düzeyi ortalama değerleri anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,02) (Tablo-2). TARTIŞMA VE SONUÇ:Hastalarımızın tümünde d-dimer testi normal değerlerin üzerindeydi. Buna rağmen literatür ile karşılaştırdığımızda sonuçlarımızda anlamlı farklılıklar tespit etmedik. Bu nedenle d-dimer testinin yeni cut-off değerlerinin belirlenmesi için daha geniş populasyonlu çalışmaların yapılması gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Anahtar Kelimeler: Pulmoner emboli, D-dimer, Klinik olasılık Combination of Wells clinical score and high D-dimer levels in the diagnosis of pulmonary embolism Süreyya Yılmaz1, Füsun Topçu1, Hadice Selimoğlu Şen1, Özlem Abakay1, Zülfükar Yılmaz2 1 Department of Chest Disease and Tuberculosis Dicle University Faculty of Medicine, Diyarbakir, Turkey 2 Department of Internal Medicine, Faculty of Medicine, Dicle University, Diyarbakir, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary embolism is a preventable disease that is sometime difficult to diagnosed, can be recurrent and has a high morbidity and mortality. The aim of our study is to investigate the contribution of d-dimer, which is noninvasive, fast, cheap and easy obtainable laboratory parameter and Wells clinical prediction scoring combination to the diagnosis of PE. METHOD:In this study, PE positive 46 and negative 24 in the total 70 patients were evaluated prospectively. Initially clinical scoring system was calculated Wells and d-dimer levels were measured. The levels of d-dimer were over the normal level in all patients. Patients with PE were divided into 3 groups as massive, submassive and non-massive. All patients were performed shooting with computed tomographic pulmonary angiography. RESULTS:Among Low-moderate, low-high and moderate-high probabilities the mean value of d-dimer did not differ significantly in the PE (+) patients. In patients with PE (-) moderate and high clinical probability were compared and the d-dimer (p = 0.036) mean value was significantly higher in the high clinical probability (Table-1). In massive group the mean values levels of d-dimer were significantly higher than the non-massive group (p=0.02) (Table-2). CONCLUSIONS:In all cases d-dimer levels were above normal values. Nevertheless, when we compare our results with the literature did not detect significant differences. Therefore, we want to emphasize that new larger studies needed for the determination of new cut-off values of d-dimer test. Keywords: Pulmonary embolism, D-dimer, Clinical probablitiy Tablo-1 PE(+) PE(-) Parametre D-dimer (ng/ml) D-dimer (ng/ml) Düşük (D) 1556,66 ± 212,67 (n=3) 521,22 ± 111,93 (n=9) Orta (O) 2009,12±1229,49 (n=24) 458,32±157,08 (n=13) Yüksek (Y) 1859,10±979,27 (n=19) 750,00±115,96 (n=2) p (D-O) 0,836 0,934 p (D-Y) 0,913 0,145 p (O-Y) 0,952 0,036 PE(+) ve PE(-) hastalar arasında d-dimer ortalama değerleri ve Wells skorlamasının klinik olasılıkları karşılaştırıldı Table-1 PE(+) PE(-) Parameter D-dimer (ng/ml) D-dimer (ng/ml) Low (L) 1556,66 ± 212,67 (n=3) 521,22 ± 111,93 (n=9) Moderate (M) 2009,12±1229,49 (n=24) 458,32±157,08 (n=13) High (H) 1859,10±979,27 (n=19) 750,00±115,96 (n=2) p (L-M) 0,836 0,934 p (L-H) 0,913 0,145 p (M-H) 0,952 0,036 Wells clinical probability scoring and the mean values of D-dimer were compared between the PE(+) and PE(-) patients Tablo-2 Parametre D-dimer (ng/ml) Masif (M) n=8 2639,75±1584,61 Submasif (S) n=15 2210,93±1266,65 Non-masif (N) n=23 1475,21±355,11 p (M-S) 0,995 p (M-N) 0,02 P (S-N) 0,095 Masif, submasif ve non-masif PE(+) hasta guruplarında d-dimer ortalama değerlerinin karşılaştırılması Table-2 Parameter D-dimer (ng/ml) Massive (M) n=8 2639,75±1584,61 Submassive (S) n=15 2210,93±1266,65 Non-massive (N) n=23 1475,21±355,11 p (M-S) 0,995 p (M-N) 0,02 P (S-N) 0,095 A comparison between the massive, submassive, non-massive groups and mean values of D-dimer in the PE (+) patients EPS172 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Hiperglisemik hiperosmolar nonketotik koma tarafından tetiklenen masif pulmoner emboli olgusu Levent Özdemir1, Burcu Özdemir2, Zulal Özbolat1, Sema Nur Çalışkan2, Özlem Kurşun3, Yusuf Kılınç4, Ali Ersoy5, Onur Yazıcı6, Gökhan Büyükbayram1 1 Dörtyol Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay 2 İskenderun Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay 3 Dörtyol Devlet Hastanesi İç Hastalıkları, Hatay 4 Antakya Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay 5 Dörtyol Devlet Hastanesi Kardiyoloji, Hatay 6 Karabük Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Karabük Hiperglisemik hiperosmolar nonketotik koma (HHNK), diabetes mellitusun hayati risk taşıyan metabolik komplikasyonudur. 66 yaşında kadın, HHNK nedeni ile yoğun bakımda tedavi edilen hasta nefes darlığı nedeni ile değerlendirildi. Özgeçmişinde diyabet ve hipertansiyon mevcuttu. Laboratuvarda glukoz 689, idrarda keton negatif idi. Kan gazında da hipoksi, hipokapni saptandı. Hastanın acil serviste yapılan EKO’sun da PAP 45mm-Hg, sağ boşluklarda genişleme saptandı. Toraks tomografisinde ana pulmoner arterde ve dallarında trombüs saptandı. Submassif pulmoner emboli tanısı konan hastaya heparin infüzyonu başlandı. Takibinde genel durumu bozulan ve hipotansiyon gelişen hastanın hipoksisinde artma olması nedeni ile mekanik ventilatöre bağlandı. Masif emboli olarak değerlendirildi ve hastaya trombolitik tedavi uygulandı. Trombolitik tedavi sonrası anizokori geliştiği gözlenen hastanın çekilen kraniyal tomografisinde yaygın intrakraniyal kanama saptandı. Operasyon düşünülmeyen hasta mekanik ventilatör sürecinde kaybedildi Anahtar Kelimeler: Hiperglisemik nonketotik koma, pulmoner emboli, kranial kanama A case of massıve pulmonary embolism triggered by hyperglycemic hyperosmolar nonketotic coma Levent Özdemir1, Burcu Özdemir2, Zulal Özbolat1, Sema Nur Çalışkan2, Özlem Kurşun3, Yusuf Kılınç4, Ali Ersoy5, Onur Yazıcı6, Gökhan Büyükbayram1 1 Dörtyol State Hospital Chest Disease, Hatay 2 İskenderun State Hospital Chest Disease, Hatay 3 Dörtyol State Hospital İnternal Disease, Hatay 4 Antakya State Hospital Chest Disease, Hatay 5 Dörtyol State Hospital Cardiology, Hatay 6 Karabük University Training and Research Hospital for Chest Diseases, Karabük Hyperglycemic hyperosmolar nonketotic coma (HHNC), is a life-threatening metabolic complication risk of diabetes mellitus. 66-year-old woman was evaluated because of shortness of breath in intensive care unıt who was treated due to HHNC. She had a history of diabetes and hypertension. Laboratory glucose was 689 and ketone was negative in the urine. Hypoxia, hypocapnia was observed in arterial blood gas. Echocardiography findings in the emergency room were pulmonary arterial pressure was 45 mmHg and expansion of right cavities. Thoracic computed tomography revealed a thrombus in the main pulmonary artery and their branches. Heparin infusion was applied to the patient with the diagnosis of submassive pulmonary embolisme. Patient was connected to mechanical ventilatör because of deterioration of general condition, hypotension and increasement of hypoxia and then thrombolysis therapy was applied to the patient with the diagnosis of massive pulmonary embolism. Diffuse hemorrhage was established in cranial tomography which was taken due to anisocoria after thrombolytic therapy. Operation was not performed to patient and she died during the mechanical ventilation Keywords: Hyperglycemic nonketotic coma, pulmonary embolism, cranial hemorage Resim 1 Figure 1 AP akciğer grafisi: Normal Resim 2 Figure 2 Toraks tomografi: Sağ ana pulmoner arter ve sol pulmoner arter dallarında tombüs Resim 3 Figure 3 Toraks Tomografisi Resim 4 Figure 4 Kranial Tomografi:İntrakranial hemoraji EPS173 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Postoperative pulmonary thromboembolism treated in intesive care unit of Clinic for pulmanary diseases and TB "Podhrastovi" in three-year period Vesna Ljubomir Cukic, Aida Ferid Ustamujic Clinic for pulmonary diseases and TB " Podhrastovi " KCU Sarajevo, Bosnia and Herzegovina INTRODUCTION - OBJECTIVE:to show patients with postoperative pulmonary thromboembolism (PPTE) treated in Intensive care unit of Clinic for pulmonary diseases an TB “Podhrastovi” in three-year period: from 01.06.2011.-01.06.2014. METHOD:This is the retrospective study which shows the number of patients with PPTE treated in Intensive care unit of Clinic for pulmonary diseases an TB “Podhrastovi” in three-year period. It represents the number of patients, per cent of patients with PPTE of total patients with PTE, age, sex, type of surgery, period from surgery to diagnosis of PTE, presence of deep venous thrombosis of lower extremities, level of pulmonary artery with embolus. RESULTS:In three-year period 232 patients with PTE were treated in Intensive care unit of Clinic “Podhrastovi”. 60 of them or 25.86% were patients with PPTE: 24 males or 40% middle-aged 58.5 years, and 36 females or 60% middle-aged 56.3 years. PPTE developed in 15 patients with abdominal, 11 urologic, 8 gynecologic, 15 orthopedic, 4 cardiologic, 2 vascular, 3 neurosurgical, 1 glandular and 1 with orl operations. Average period from operation to diagnosis of PPTE was 10.5 days for women, 13.8 days for men. Two patients had acute DVT after operation, five had amnesias of previous DVT or PTE. The level of pulmonary embolus was different from segmental to main branches of pulmonary artery. CONCLUSIONS:different surgical operations are the big risk factor for the development of PTE. There is great significance of anticoagulant prophylaxis before surgery even in patients with no anamnesis of previous DVT or PTE. Keywords: postoperative, pulmonary thromboembolism, surgery EPS174 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Pulmonary Tromboembolism as a First Sign of Adenocarcinoma Fatma Yıldırım1, İskender Kara2, Halil Çınar3, Melda Türkoglu4, Gülbin Aygencel4 1 Gazi University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Intensive Care Training Program, Ankara, TURKEY 2 Gazi University Faculty of Medicine, Department of Anestesiology and Reanimation, Intensive Care Training Program, Ankara, TURKEY 3 Gazi University Faculty of Medicine, Department of Internal Medicine, Ankara, TURKEY 4 Gazi University Faculty of Medicine, Department of İnternal Medicine, Intensive Care Unit, Ankara, TURKEY Venous thromboembolism is a one of the most common complications of cancer, which also contributes to mortality in cancer patients. We present a case with deep vein thromboembolism and pulmonary embolism, who was subsequently diagnosed with disseminated adenocarcinoma, most likely of the pancreatico-biliar system. A 54-year-old women was admitted to our hospital with chest pain, dyspnea and pain on the left lower extremity. Physical examination revealed a respiratory rate of 26/min and a blood pressure of 106/ 50 mmHg. Deep venous thrombosis was detected in the right lower extremity. Echocardiography showed increased right heart chambers and pulmonary artery pressure (54 mmHg). Multi-detector thorax computed tomography (CT) showed a submassive pulmonary thromboembolism and multiple lytic-sclerotic lesions in the all bones. PET/CT revealed multiple liver and bone lesions with moderate 18-FDG uptake (3.1-5.9) from calvarium to pelvis, without any gross mass lesion suggesting origin of primary cancer. Fine neddle aspiration biopsy from liver leison showed adenocarcinoma metastasis most probably originated from pancreatico-biliary system. Cranial CT demonstrated a frontal lesion compatible with metastasis.Patient was evaluated together with oncology department. Because of low performans status of patient, chemoterapy couldn't be planned. Patient was followed-up with complicated urinary system infection. At the 32th day patient was lost due to sudden cardiac arrest. Pancreatico-biliary tract cancers has the highest risk of thromboembolic events in the gastrointestinal cancer. Thromboembolism as a first sign of disseminated adenocarcinoma is very rare, in our case venous thromboembolism was the first manifestation of occult cancer. Keywords: pulmonary thromboembolism, adenocarcinoma Figure 1 PET/CT Scan of patient showing multiple sclerotic lesions on calvarium, clavicles, humerus head, vertebral column and pelvis of patient Figure 2 Thorax CT of patient showing thrombus formations in both main pulmonary arteries EPS175 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Pulmoner Arter Anevrizması Ve Pulmoner Emboli İle Seyreden Behçet Olgu Sunumu Adil Can Güngen1, Yusuf Aydemir1, Hasan Düzenli1, Hikmet Çoban1, Canatan Taşdemir1, Emre Özkan2 1 Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Sakarya 2 Balıkesir Göğüs Hastalıkları Hastanesi Behçet hastalığı nedeni tam olarak bilinmeyen, kliniğinde tekrarlayan oral ve genital ülserler, üveit, artrit, arteryel anevrizmalar,venöz trombozlar, cilt lezyonları, SSS ve GİS lezyonları ile karakterize kronik inflamatuvar multisistem tutulumlu bir vaskülitik hastalıklıktır. Pulmoner arter anevrizmaları nadir görülmekle beraber rüptür riski yüksek olması nedeniyle önemli bir durumdur. Tedaviyle tama yakın gerileyebilmektedir. Behçetteki venöz tutulum ise çoğunlukla alt ekstremite venlerini tutmaktadır. Biz 24 yaşında derin ven trombozu tedavisi alırken nefes darlığı, genel durum bozukluğu ve kanlı balgam şikayeti ile acile gelen,çekilen Toraks BT Anjiografisinde pulmoner emboli ve pulmoner arter anevrizması saptadığımız Behçet olgusunu sunuyoruz. Anahtar Kelimeler: Behçet, Pulmoner embolizim, Pulmoner arter anevriması Behçet's Disease Case Presentation with the Pulmonary Artery Aneurysm and Pulmonary Embolism Adil Can Güngen1, Yusuf Aydemir1, Hasan Düzenli1, Hikmet Çoban1, Canatan Taşdemir1, Emre Özkan2 1 Sakarya University Education And Research Hospital, Chest Diseases Department, Sakarya 2 Balıkesir Chest Diseases Hospital Behçet's Disease is an idiopathic vasculitis that presents with chronic multisystem inflammation such as recurrent oral and genital ulcers, uveitis, arthritis, arterial aneurysms, venous thrombosis, skin, neurologic and gastrointestinal tract lesions. Pulmonary artery aneurysms are rarely seen but worthy due to the high risk of rupture. It can be cured almost entirely with the treatment. Lower extremity veins are effected in the venous involvement of Behçet's Disease. We present the 24 year old Behçet's Disease Case attending to emergency department with the symptoms of dyspnea, hemoptysis and general pool health and with the detection of pulmonary embolism and pulmonary artery aneurysm in the Thoracic CT Angiography while taking medication for deep vein thrombosis. Keywords: Behçet, Pulmonary Embolism, Pulmonary Artery Aneurysm figür1 figure1 figür2 figure2 Figür 1,2:Sağ orta loba giden pulmoner arterin periferik dallarında pulmoner emboli ile uyumlu dolum defektleri, sağ akciğer orta lob, alt lob düzeyinde ve üst lob segmentinde pulmoner enfarkt ile uyumlu görünüm. figür3 figure3 figür4 figure4 figür5 figure5 Figür 3,4,5: sağ inen pulmoner arterde anevrizmatik dilatasyon. EPS176 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Olgu Sunumu: PNÖMONEKTOMİ SONRASI PULMONER ARTER GÜDÜK TROMBOZU Hatice Uluçoban Dede, Tülay Özdemir Akdeniz Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya Pulmoner arter güdük trombozu pnömonektomi sonrası nadir görülen bir komplikasyondur. Akciğer malignitesi nedeniyle kemoterapi almakta olan ve 2 yıl önce sağ pnömonektomi yapılan 64 yaşında erkek hasta göğüs ağrısı, öksürük şikayetiyle başvurdu. Toraks BT anjiografisinde pulmoner arter güdük trombozu saptandı. Antikoagulan tedavi başlanan hasta, postoperatif dönemde tromboemboli proflaksinin önemini vurgulamak amacıyla literatür eşliğinde sunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Pnömonektomi, Pulmoner tromboemboli A Case Report: Pulmonary artery stump thrombosis after pneumonectomy Hatice Uluçoban Dede, Tülay Özdemir Department of Pulmonology, Mediterranean University, Antalya, Turkey Pulmonary artery stumb thrombosis is a rare complication after pneumonectomy. We report a case of a 64year-old male who presented with chest pain and cough has the history of right pneumonectomy because of lung cancer. Chest CT-scan demonstrated thrombus at the pulmonary artery stump without any other abnormal finding. He was treated successfully with DMAH. We present this case analyzing the possible causes and discussing the treatment. We suggest consideration of prolonged postoperative anticoagulation in all patients undergoing right pneumonectomy to reduce the risk of thromboembolic events. Keywords: Pneumonectomy, Pulmonary thromboembolism Resim 1 Sağ ana pulmoner arter güdük lojunda trombüse ait hipodens gölge Thrombus on the right pulmonary stump EPS177 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Pulmoner Hipertansiyonlu Olgularda Klinik Deneyimiz Beyza Meltem Yurtsever1, Savaş Özsu1, Funda Öztuna1, Cihan Örem2, Müge Erbay1 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Abd,Trabzon 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi Kardiyoloji Abd,Trabzon GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışma Mayıs 2007-Eylül 2014 tarihleri arasında kliniğimizde sağ kalp kateterizasyonu ile pulmoner hipertansiyonu tanısı alan olguların fonksiyonel sınıflarını belirleme,etyoloji saptama,kateterizasyon verilerini saptamak amacıyla yapıldı. YÖNTEM:Prospektif olarak Mayıs 2007-Eylül 2014 tarihleri arasında kliniğimizde sağ kalp kateterizasyonu ile pulmoner hipertansiyonu tanısı alan olgular alınarak çalışıldı. BULGULAR:. Çalışmaya toplam 23 kişi dahil edildi, bu kişilerin %40’ı erkekti ve yaş ortalaması 58 idi.Hastaların şikayetlerinden hastalık tanısı konana kadar geçen süre ortalama 10 ay idi.Hastaların % 50’sinin fonksiyonel sınıfı(FS) 2,%25’ inin FS 3, geri kalanının ise FS 4 idi. Pulmoner hipertansiyon nedenleri sırasıyla KTEPH % 29.2 ile birinci sırada yer almakta,idiopatik %20.9, KOAH %12.5, Skleroderma %12.5, Sarkoidoz %8.5,Kombine pulmoner fibrozis ve amfizem sendromu %4.2,Pulmoner venookluziv hastalık %4.2 ve OSAS %4.idi. Sağ kalp kateterizasyonunda saptanan ortalama kardiak debi 3.58 lt,ortalama mixt venöz oksijen saturasyonu 77mmHg,ortalama arteriyel oksijen saturasyonu %93.5 mm-Hg, ortalama sistolik PAB 69.5 mm-Hg ve ortalama diastolik PAB 40.6 mm-Hg olarak saptandı. Hastaların kan gazlarında ortalama po2:60 mm-Hg, sa02: %85.5 idi. Yapılan 6 dakika yürüme testinde ortalama yürüme mesafesi 156.3 m saptandı. Hastaların ortalama kalp hızları 84/dk saptandı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Pulmoner hipertansiyonu olan olgular geç tanı almaktadır ve ileri evrede hastane başvurusu olmaktadır. Erken tanı için yeni stratejiler ve farkındalık oluşturulması hayati önem arzetmektedir. Anahtar Kelimeler: pulmoner hipertansiyon,sağ kalp kateterizasyonu In Our Experience of Clinic in Patients with Pulmonary Hypertension Beyza Meltem Yurtsever1, Savaş Özsu1, Funda Öztuna1, Cihan Örem2, Müge Erbay1 1 Department of Respirology and Tuberculosis, Karadeniz Technic University,Trabzon,Turkey 2 Department of Cardiology,Karadeniz Technic University,Trabzon,Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:The study conducted in between May 2007 -September 2014 right heart catheterization were included patients with pulmonary hypertension. METHOD:The study conduted retrospectively between May 2007 -September 2014 right heart catheterization were included patients with pulmonary hypertension RESULTS:. A total of 23 people were included in the study, 40% of them male and average age found 58 years. The diagnosis of diseases of the complaints mean time of 10 months. All of half of patients functional class is 2, 25% functional class is found 3, while the remaining 25% of patients functional class is 4. Causes of pulmonary hypertension CTEPH 29.2% was found the first cause,the other ones were idiopathic 20.9%, COPD, 12.5%, Scleroderma, 12.5% of sarcoidosis 8.5% CPF 4.2%. The average heart rate of patients is 84 / min.right cardiac catheterization in determining the average cardiac output is 3.58 lt, mean mixed venous oxygen saturation 77mm-Hg average arteriolar oxigen saturation of 93.5 mmHg, mean systolic pulmonary artery pressure of 69.5 mmHg and mean diastolic pulmonary artery pressure was found to be 40.59 mmHg. veno-ocluzive disease 4.2% and OSAS 4.2% was observed. In blood gases pO2 60 mm-Hg, sa02 %85.5. 6-minute walking test in the average walking distance is 156.3 m. CONCLUSIONS:Patients with pulmonary hypertension is diagnosed late and hospital admissions are at an advanced stage.New strategies for early diagnosis and the creation of awareness is of vital importance. Keywords: pulmonary hypertension,right heart catheterization EPS178 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Antikoagülan Tedavi İle İlişkili Rektus Kılıf Hematomu Fatih Üzer, Tülay Özdemir Akdeniz Ünivesitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya Rektus Kılıf Hematomu (RKH) nadir görülen ve akut karın ile karışabilen klinik bir durumdur. RKH çoğunlukla sistemik antikoagülan tedavinin bir komplikasyonu olarak bildirilmesine rağmen, nadiren profilaktik düşük molekül ağırlıklı heparine bağlı olarak da gelişebilir. Düşük molekül ağırlıklı heparin tedavisi alırken karında ani gelişen kitle, karın ağrısı ve hızla derinleşen anemisi olan hastalarda, RKH ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Çalışmamızda tanı koyduğumuz dokuz RKH vakamız nedeniyle, RKH’ nun etyolojisi, klinik belirti ve bulguları ile güncel tanı yöntemlerini irdeledik. Anahtar Kelimeler: Rektus abdominis kası, rektus kılıf hematomu, antikoagülan tedavi Rectus Sheath Hematoma Associated With Anticoagulant Therapy Fatih Üzer, Tülay Özdemir Department of Respiratory Medicine, Akdeniz University, Antalya, Turkey Rectus sheath hematoma is a rarely seen entity often misdiagnosed as acute abdomen. Although hematomas of the rectus abdominis muscle are commonly reported complications of systemic anticoagulant therapy, they are a rare complication of prophylactic administration of low-dose heparin. In the process of LMWH treatment, if the sudden onset of abdominal mass, abdominal pain and rapidly intensifying anemia occurs in the patients, rectus sheath hematoma should be considered in the differential diagnosis. Nine recent cases are briefly presented, with a discussion of the cause, clinical signs and symptoms, and current methods of diagnosis. Keywords: Rectus abdominis muscle, rectus sheath hematoma, anticoagulant therapy TABLO EPS179 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Ender Bir Olgu: Kalıtsal Faktör 7 Eksikliği ve Pulmoner Tromboemboli Fatih Üzer1, Tülay Özdemir1, Orhan Kemal Yücel2, Ozan Salim2, Levent Ündar2 1 Akdeniz Ünivesitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya 2 Akdeniz Üniversitesi, İç Hastalıkları, Hematoloji Bilim Dalı, Antalya Kalıtsal Faktör 7 eksikliği, nadir görülmesine rağmen, kalıtsal faktör eksiklikleri içinde en fazla otozomal resesif geçiş gösteren bir hastalıktır. Asemptomatik olabildiği gibi, çoğunlukla mukoza kanaması, eklem ve kas içi kanama, intrakraniyal kanama gibi kanama diatezi bulguları ile seyredebilir. Öte yandan çok ender olarak bu hastalarda arteriyel veya venöz tromboz bildirilmiştir. Kliniğimizde Pulmoner Tromboemboli (PTE) tanısı alan bir Kalıtsal Faktör 7 eksikliği tanılı olguyu sunuyoruz. Anahtar Kelimeler: faktör 7 eksikliği, kalıtsal, pulmoner tromboemboli A Rare Case: Hereditary Factor 7 Deficiency And Pulmonary Thromboembolism Fatih Üzer1, Tülay Özdemir1, Orhan Kemal Yücel2, Ozan Salim2, Levent Ündar2 1 Department of Respiratory Medicine, Akdeniz University, Antalya, Turkey 2 Department of Hematology, Akdeniz University, Antalya, Turkey Although hereditary factor 7 deficiency is rare, it is an autosomal recessive disorder mostly in hereditary factor deficiencies. As may be asymptomatic, mostly it is seen with signs of bleeding diathesis such as mucosal bleeding, joint and muscle hemorrhage and intracranial hemorrhage. On the other hand arterial and venous thrombosis has been reported very rare in these patients. We present a patient who has factor 7 deficiency diagnosed with pulmonary thromboembolism in our clinic. Keywords: factor 7 deficiency, hereditary, pulmonary thromboembolism AKCİGER PERFUZYON SİNTİGRAFİSİ PAAC EPS180 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] C-ANCA İlişkili Vaskülit İbrahim Güven Çoşğun Afyonkarahisar Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Giriş:Diffüz alveolar hemoraji alveolar kapiller,ateriyol ve venüllerin zedelenmesi sonucu oluşur.Hemoptizi,anemi, akciğer grafisinde infiltrasyon klasik bulgularıdır.En sık nedeni vaskülitlerdir. OLGU: 90 yaşında bayan hasta 2 haftadır ağızdan kan gelmesi, halsizlik şikayeti nedeniyle başvurdu. Özgeçmişinde hipertansiyon öyküsü mevcuttu. Solunum sistemi muayenesinde orta-alt zonlarda ince raller duyuldu. Akciğer grafisinde sol hemitoraksta daha belirgin olmak üzere homojen infiltrasyonlar mevcuttu. (Resim 1) Laboratuvar testlerinde: hemoglobin: 5.8 g/dl, kreatinin:3,2 mg/dl ve spot idrarda proteinüri saptandı. Hemogramda eozinofili izlenmedi.. Toraks bilgisayarlı tomografide; sol akciğerde daha belirgin homojen diffüz infiltrasyon izlendi (Resim 1). Hastada P-ANCA, antiglomerüler bazal membran antikoru (AntiGMB) negatif, C-ANCA pozitif olarak saptandı. Hastanın yatışında alt ekstremitede palpabl purpura gelişti (Resim 2). Hastaya eritrosit tranfüzyonu yapıldı ve 1mg/kg/gün kortikosteroid tedavisi başlandı. Yatışında hemoptizi şikayeti gerileyen hasta böbrek biyopsisi ve immunsupresif tedavi açısından değerlendirilmesi amacıyla üst merkeze sevk edildi. Tartışma: Hastanın klinik olarak üst solunum yoluna ait sinüzit, nazal polip gibi patolojilerin saptanmaması; akciğer grafi ve tomografide multipl nodüller, kavite gibi Wegener Granülomatozisini destekler bulgular olmaması nedeni ile olgu c-ANCA pozitifliği ile seyreden Mikroskopik Polianjit olabileceği düşünüldü. Ancak patolojik tanı koyulamadığından ANCA-ilişkili vaskülit olarak değerlendirildi. Anahtar Kelimeler: vaskülit, diffüz alveolar hemoraji C-ANCA-Related Vasculitis İbrahim Güven Çoşğun Department Of State Hospital, Afyonkarahisar State Hospital INTRODUCTION: Diffuse alveolar hemorrhage (DAH), alveolar capillaries, arterioles and venules of an injury occurs. Hemoptysis, anemia, infiltrations on chest radiograph are classic findings. Vasculitis is most common causes of DAH. Case History:A 90-year-old female patient presented with hemoptysis, weakness. In his case history had a hypertension. Respiratory system examination revealed subtle crackles with lower- middle zones of chest.To be more pronounced on the left side of the chest radiograph revealed homogenous infiltration.Laboratory tests: hemoglobin 5.8 g / dL, creatinine: 3.2 mg / dL and proteinuria was present in spot urine.Blood count was no eosinophilia.Thoracic computed tomography; more pronounced homogeneous diffuse infiltration of the left lung was observed.P-ANCA, antiglomerular basement membrane antibody (anti-GMB) was negative. CANCA was positive.In hospitalization has evolved palpable purpura of the lower extremities (Figure 2).RBC transfusion was performed on patients and 1 mg / kg / day corticosteroid therapy was started.Hemoptysis decreased in admissions. Patient was referred to the senior center for to evaluate with immunosuppressive therapy and renal biopsy. Patients were no pathologies such as sinusitis and nasal polyps.There was no cavity and multiple nodules in CT. Therefore, our case was considered microscopic polyangiitis associated with c-ANCA positivity. Keywords: vasculitis,diffuse alveolar hemorrhage resim 1 Figure 1 resim 2 figure 2 EPS181 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Pulmonary Atresia and Ventricular Septal Defect in a 36-year-old Female Syrian War Victim İbrahim Koç1, Ayşen Dökme1, Nesimi Yavuz2, Gökhan Bulut3 1 Viransehir state hospital, Pulmonary Medicine, Sanlıurfa, Turkey 2 Viransehir state hospital, Cardiology, Sanlıurfa, Turkey 3 Viransehir state hospital,Radiology, Sanlıurfa, Turkey Pulmonary atresia with ventricular septal defect (PA-VSD) is a rare form of congenital heart disease. The blood supply to the pulmonary arteries is provided by a patent arterial duct or by major aortopulmonary collateral arteries (MAPCAs), which can vary greatly in number and site of origin. Here we present a 36 years old female Syrian war victim who admitted to our clinic with complaints of dyspnea on exertion, syncope and low oxgen saturation, Her physical examination revealed normal body temperature (36 C°), heart rate of 100 beats per minute, respiratory rate of 20 breaths per minute, blood pressure of 110/80 mm Hg, and SpO2 of 70% in room air. Physical examination of the chest revealed normal vesicular sounds, the patienet had cyanotic and cluubbed fingers. When questioned she admitted that she was having these complaints since her childhood and had a disease that she was offered cardiac catheterization and operation which she refused. Computed tomography of the chest revealed dilated aorta with riht atresic and almost agenesis of left pulmonary artery (Figure 1).The presented case is one of those living more than three decades without surgery. Echocardiographic and computed tomography findings revelaed pulmonary atresia with ventricular septal defect. Most patients without surgery do not live more than three decades. The presented case is one of those rare survivers without surgery thanks to MAPCAs originating from thoracic aorta especially important blood supply for the agenesic left pulmonary artery. Keywords: Pulmonary atresia, ventricular septal defect, syncope, dyspnea Figure 1 Computed tomography of the chest revealed dilated aorta with atresia of right and almost agenesis of left pulmonary artery. Figure 2 Echocardiography revealed a large VSD which lay beneath the dilated aorta, hypertrophied right ventricle.LV: Left ventricle, RV: Right ventricle, VSD: Ventricular septal defect Picture 1 Cyanotic and clubbed fingers of the patient. EPS182 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Radyolojik olarak akciğer kanserini taklit eden Wegener Granülomatozu vakası Mevlüt Karataş, Songül Özyurt, Halit Çınarka, Servet Kayhan, Aziz Gümüş, Derya Gıakoup, Melek Memoğlu, Ünal Şahin Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Rize 28 yaşında kadın hasta kulak ağrısıyla gittiği dış merkezde otit tanısıyla tedavi başlandıktan sonra meydana gelen kanlı idrar, ishal, öksürük, ekstremite ve yan ağrısı şikayetiyle başvurduğu hastanemiz acilinden yatırıldı. Öz geçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenesinde 36.7 °C ateş, oksijen saturasyonu %96, nabız 98/dk, solunum 18/dk, arteryel tansiyon 80/60 mmHg ve dinlemekle orta alt akciğerde solunum sesleri kabaydı. Gluteal, kol ve ayak bölgelerinde kutanöz makülo-papüler lezyonlar gözlendi. İdrarda tetkiğinde hematürisi mevcuttu.Gaitada analizinde patoloji saptanmadı. Kan tetkiğinde c-ANCA 19.58 U/mL(pozitif) tespit edildi. Bilgisayarlı Tomografide(BT)’de sol akciğer üst bölgede 6x7 cm çapında kavitesiz kitle lezyon görülmekteydi. BT’deki kitle imaj bize akciğer malignitesi olabileceğini düşünüldü. Hastaya yapılan bronkoskopide bronşlarda ödematöz ülseröz lezyonlar görüldü. Lezyonlardan punch biyopsi alındı fakat patolojik tanı gelmedi. Aynı gün ayak sırtındaki lezyonlardan da biyopsi alındı. Hastanın yatışının 3. günü genel durumu bozuldu. Nefes darlığı ve eklem ağrıları arttı. Ani kötüleşen klinik tablo hastada vaskülit kaynaklı pulmoner patoloji olabileceğini düşündürdü.“The American College of Rheumatology’s”(ACR) kriterleri kullanılarak hastaya Wegener granülomatozu tanısı konuldu ve tedavi olarak metilprednisolon ve siklofosfamit başlandı. Nefes darlığı ve eklem ağrısı şikayeti dramatik olarak iyileşti. Yatışının 5. günü ayak sırtından alınan punch biyopsi patolojisi “lökositoklastik vaskülit” olarak rapor edildi. Kontrol BT’de sol akciğerdeki kitle imaj küçüldü ve kaviter lezyon haline dönüştü. Sonuç olarak radyolojik olarak ilk planda akciğer malignitesi düşündüren vakada, ACR kriterleri kullanılarak vaskülit tanısı konuldu. Bu vakada WG akciğerde malingn kitle imaj görüntüsü vermesine karşın vaskülit düşüncesiyle kullandığımız ACR kriterlerinin, tanıyı hızlı koymamızda ve tedaviye hızlı başlamamızda katkı sağladığını da gözlemiş olduk. Anahtar Kelimeler: Wegener granülamatozu, vaskulit, akciğer, c-ANCA Wegener's Granulomatosis case radiological mimicking lung cancer Mevlüt Karataş, Songül Özyurt, Halit Çınarka, Servet Kayhan, Aziz Gümüş, Derya Gıakoup, Melek Memoğlu, Ünal Şahin Recep Tayyip Erdogan University, Division of Pulmonary Disease,Rize 28-years old women admitted to emergency service with complaints of bloody urine,diarrhea, cough,chest and extremity pain.There wasn’t any specifity about her medical history.Physical examination revealed 36.7Cº fever,oxygen saturation of 96%,heart rate 98/min,respiratory rate 18/min,arterial tension 80/60mmHg and coarse respiratory sounds in middle and lower regions of both lungs.Multiple purpuric macules and papules were observed on sacral region, arms and foots.Urine analys revealed hematuria.C-ANCA was positive in blood test.Computed Tomography(CT) revealed 6x7cm rounded noncavitary mass lesion on left lung.Mass image in CT,was thought to us that it may be lung cancer.Fiberoptic bronchoscopy revealed edematous and ulcerative lesions in endobronchial system.There were no diagnosis in bronchoscopic biopsies.Biopsies were also taken from foot lesions in the same day.General status of patients worsened during 3th day of hospilitation.Shortness of breath and joint pains increased.Sudden clinical deterioration suggested that it might be vasculitis-induced pulmonary pathology.We diagnosed WG according to ACR criteria and we started to treatment with methylprednisolone and cyclophosphamide.Shortness of breath and joint pain has improved dramatically.Foot biopsies reported as leukocytoclastic vasculitis in the 5th day of hospilitation.The left lung mass shrank and became a cavitary lesion in control CT images.As a result, in this case the radiological images were suggestive for lung cancer in the first plane,we diagnosed vasculitis by using ACR criteria.In this case we observed that although WG brought to mind of us a malign mass image in lung,ACR criteria that we used it for diagnosing vasculitis, contributed to our rapid diagnosis and fast treatment. Keywords: Wegener granülamatozu, vaskulit, akciğer, c-ANCA Figür 1 Figure 1 A: Toraks CT mediasten ve parankim kesiti. Sol akciğerde kavitesiz kitle imaj.(Beyaz oklar) A†:Akciğer grafisi:Sol akciğerde kitle imaj.(Beyaz ok) B: Toraks CT mediasten ve parankim kesiti. Sol akciğerde kaviteli, tedavi sonrası küçülmüş kitle imaj.(Kırmızı oklar) B†:Akciğer grafisi: Sol akciğerde tedavi sonrası küçülmüş kitle imaj.(Kırmızı ok) Figür 2 Figure 2 A: Fiberoptik bronkoskopi görüntüleri:Endobronşial ödematöz ülseröz lezyonlar (sarı oklar) B: Fiberoptik bronkoskopi görüntüleri: Endobronşial ödematöz ülseröz lezyonlar (sarı oklar) A†: Patoloji preperatları: Lökositoklastik vaskülit-Küçük büyütme (H&E, x100) B†:Patoloji preperatları:Lökositoklastik vaskülit-Büyük büyütme (H&E, x400) C:Ayak sırtında makülo papuler lezyonlar EPS183 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Primer Hiperaldosteronizme Sekonder Hemoptizi Adviye Özer, Tülay Büyükiz, Adem Yılmaz Çukurova Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Adana 28 yaşında erkek, 2 gündür öksürükle taze kan tükürme şikayeti ile acil servise başvurdu. 3 aydır olan baş ağrısı dışında yakınma, ilaç kullanımı, hipertansiyon ve ek hastalık öyküsü yok. Fizik muayenede TA: 190/120 mmHg, Nbz: 108/dk, solunum:24/dk, ateş: 36.8 °C genel durum orta, kardiovasküler sistem, solunum sesleri normal olan hasta hospitalize edildi. Laboratuar incelemelerinde Hb:12.1 gr/dL, Plt: 201 K/mm³, BK:11000 /mm³, Na: 147 mEq/L, K:1.7mEq/L, Kr: 1.27 mg/dL, AST:46 IU/ml, Sed:26 mm/s, INR:1.1, D.dimer: 0.28ug/ml, sabah kortizol: 4.39 ug/dL, Aldosteron: 794 pg/mL, Kan gazı pH: 7.54, pO2: 49.7 mmHg, pCO2: 44.9 mmHg, HCO3: 37.8 mmol/L sO2: %88.3, Spot idrarda K: 13.48 mEq/L, ARB ve kültür negatif saptandı. Toraks BT; Assendan aorta çapı 4 cc den geniş, sol üst lob ve lingulada buzlu cam dansiteleri, Batın MR; sağ sürrenalde 23x33 mm boyutlarında adenoma, Bronkoskopi; sol ana bronş distali organize pıhtı ile tam tıkalı olarak rapor edildi. EKG’de NSR, u dalgaları, p dalgaları ile birleşme, ekokardiyografide sol ventrikül hipertrofisi, renal arter DUSG normal, göz dibinde Grade 3-4 hipertansif retinopati saptandı. Hastaya ceftriaxone, clarithromycin, potasyum infüzyonu, trasaminic asid ve antihipertansif tedavi başlandı. Hastada primer hiperaldosteronizme ikincil hipertansiyon olduğu düşünüldü. Gliserol trinitrat infüzyon, perindopril ve doksazosin oral tedavisi ile kan basıncı kontrolu sağlandı. Hemoptizi geriledi, 3. gün kayboldu. Hemoptizi nedenleri arasında sistemik HT çok seyrek rastlanan bir etyolojidir. Son organ hasarına neden olan malign hipertansiyon pulmoner hemoraji ya da hemoptizi meydana getirebilir. Bizim hastamızda da bronşial arterlerde basınç artışına ikincil hemoptizi gözlenmiş olup nedene yönelik tedavi ardından hastanın yakınmaları düzelmiştir. Anahtar Kelimeler: Hemoptizi, hiperaldosteronizm, malign hipertansiyon Hemoptysis Secondary to Primary Hyperaldosteronism Adviye Özer, Tülay Büyükiz, Adem Yılmaz Çukurova Aşkım Tüfekçi State Hospital, Department of Respiratory Disease, Adana A 28-year-old man visited the emergency service with hemoptysis. He had been a headache, but had never been diagnosed with hypertension. His blood pressure was 190/120 mm Hg, and he had pulse rate (108/min) and tachypnea (24/min). Laboratory data was as follows: white blood cell count 11000/µL; hemoglobin level, 12.1 g/dL; platelet count, 201×103/µL; AST, 46 IU/ml, ESR, 26 mm/s, INR:1.1, D.dimer, 0.28ug/mL, fasting cortisol level, 4.39 ug/dL, serum aldosteron level, 794 pg/mL. His serum electrolyte levels were as follows: sodium, 147 mEq/L; potassium, 1.7 mEq/L. Potassium level in spot urine was 13.48 mEq/L. Chest radiograph and computed tomography showed left lob and lingular segment infiltration. Abdominal MR in the right adrenal adenoma was detected. Renal ultrasound using a Doppler scan showed normal. Echocardiography showed left ventricular hypertrophy, fundus examination revealed grade 3-4 hypertensive retinopathy. Left main bronchus in bronchoscopic examination was reported as totally occluded distal organized clot. Patients with ceftriaxone, clarithromycin, potassium infusion, trasaminic acid and antihypertensive therapy was started. The patient was considered to be the primary hyperaldosteronism secondary hypertension. Glyceryl trinitrate infusion treatment with perindopril and doxazosin was allowed to control blood pressure. Hemoptysis fell, disappeared after the 3rd day. The main cause of hemoptysis is a very rare finding in hypertension. Malignant hypertension may cause pulmonary hemorrhage or hemoptysis. Our patient was observed after treatment of the cause of hemoptysis secondary to bronchial artery pressure increase in complaints were resolved. Keywords: Hemoptysis, hyperaldosteronism, malignant hypertension Resim 1. Toraks tomografide sol üst lob ve lingulada buzlu cam dansiteleri Figure 1. Computed tomography showed left lob and lingular segment ground-glass opacities Reim 2. Toraks tomografide sol üst lob ve lingulada buzlu cam dansiteleri Figure 2. Computed tomography showed left lob and lingular segment ground-glass opacities Resim 3. Batın MR da saÄŸ sürrenalde 23X33 mm boyutlarında adenoma Figure 3. Abdominal MR showed right adrenal adenoma EPS184 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Diş Apsesine Sekonder Gelişen Septik Pulmoner Emboli Olgusu Muzaffer Sarıaydın, Aydın Balcı, Sevinç Sarınç Ulaşlı, Ersin Günay, Seçil Demir, Mehmet Ünlü Afyon Kocatepe Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Afyonkarahisar Septik pulmoner embolide primer enfeksiyon odağından hareket eden fibrin içine yerleşmiş mikroorganizmaları içeren bir trombüs pulmoner arterlere yerleşir ve bilateral akciğer parankiminde genellikle multipl ve bilateral nodüler, kaviter veya kama şeklinde infiltrasyonlara yol açar. Atmışsekiz yaşında erkek hasta ateş ve göğüs ağrısı şikayeti ile polikliniğimize başvurdu. Akciğer grafisinde sağ hemitoraksta plevral efüzyon ve birkaç adet kaviter lezyon görüldü. Toraks bilgisayarlı tomografisinde bilateral multipl kaviter lezyonlar ve sağ hemitoraksta plevral efüzyon izlendi. Balgam yaymasında bakılan aside dirençli basil ve serum kist hidatik immünfloresan antikor testi negatif izlendi. Romatoid faktör normal sınırlarda ANCA değerleri negatif olarak sonuçlandı. Hastanın ayrıntılı anamnezi alındığında 20 gün önce diş absesi nedeniyle diş hekimine başvurarak 3 gün non spesifik antibiyotik tedavisi kullandığı öğrenildi. Kliniğimizde seftriakson ve metranidazol tedavisi başlandı ve hızlı klinik iyileşme gözlendi. Hastanın anamnezi, tedaviye hızlı cevabı, diğer olası nedenlerin dışlanması ve radyolojik bulguları ile septik pulmoner emboli tanısı konuldu. Septik pulmoner embolinin nadir ancak ciddi sonuçları olması ve ayrıntılı anamnezle birlikte, radyolojik bulgular ile tanıya ulaşmanın kolaylığını vurgulamak amacıyla bu olguyu sunmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: Septik Pulmoner Emboli Diş Apsesi Bilgisayarlı Tomografi A Case of Septic Pulmonary Embolism Secondary to Tooth Abscess Muzaffer Sarıaydın, Aydın Balcı, Sevinç Sarınç Ulaşlı, Ersin Günay, Seçil Demir, Mehmet Ünlü Afyon Kocatepe University Department of Pulmonary Medicine,Afyonkarahisar,Turkey Septic pulmonary embolism is a disease that spreads of infectious microorganisms embedded in fibrin settles in arteries and cause usually multiple and/or bilateral nodular infiltrates and wedge-shaped cavity on bilateral lung parenchyma. A 68-year-old male patient admitted to our outpatient clinic with the complaints of chest pain andfever. A few cavitary lesions and right hemitorax’s plevral effusion were identified on the plain chest X-ray. Thoracic computed tomography revealed bilateral multiple cavitary lesions and pleural effusion in the right hemithorax. Acid-fast bacilli in sputum smears and serum hydatid immunofluorescent antibody test were all negative. Romatoid factor andANCA values were within normal limits. A detailed medical history of the patient figured out admission to dentist for tooth abscess and non specific antibiotic medication for three days approximately 20 days ago. In our clinic, treatment was initiated asceftriaxone and metronidazole and rapid clinical improvement was observed. The history of the patient, rapid response to treatment, the exclusion of other possible causes and radiological findings were all compatible with the diagnosis of septic pulmonary embolism. We aimed to present this case to highlight the importance of quick diagnosis with detailed medical history and radiological findings of this rare disease with serious consequences. Keywords: Septic Pulmonary Embolism Tooth Abscess Computed Tomography Figür 1 Figure 1 Başvuru döneminde çekilen akciğer grafisi Figür 2 Figure 2 Toraks bilgisayarlı tomografide bilateral multipl kaviter lezyonlar ve sağ hemitoraksta plevral efüzyon izlendi. Figür 3 Figure 3 Tedaviden üç ay sonraki kontrol akciğer grafisi. EPS185 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Delayed Diagnosis in a Patient with Bronchiectasis and Asthma: Swyer-JamesMacLeod Syndrome Ferhat Onur Ural, Tuncer Ozkısa, Ergun Tozkoparan, Orhan Yücel Department of Chest Disease, Gülhane Military Medical Academy, Ankara,Turkey Swyer-James/MacLeod syndrome (SJMS) is a rare disease, characterized by unilateral hyperlucent lung due to hypoplasia of the pulmonary artery and bronchiectasis. Illnesses such as viral bronchiolitis and pneumonia in childhood are thought to be an acquired form. A 21 years-old male patient with the complaints of dyspnea on exertion, cough and sputum was admitted to the clinic. The symptoms exist on patient since childhood however the symptoms have increased for 6 months. Physical exanination revealed bilateral rhonchi. Chest XRay showed left SKD was seen blunt. Pulmonary angiography showed left lower lobe pulmonary arter calibration was significantly reduce. When parenchymal areas evaluated were observed changes bronchiectasis at right lower lob anterior segment and left lower lobe. Also revealed hyperlucency both lower lobes. Ventilation / perfusion (V/Q) scan was performed. There was a diffuse matched ventilation/perfusion defect on the right upper lobe posterior segment, right middle lobe, both lower lobe. The patient was diagnosed as SJMS. Swyer-James (Macleod’s) syndrome (SJMS) is a rare disorder thought to be a complication of childhood infections. Unilateral hyperlucency, reduced lung volume, diminished vascular markings and bronchiectasis may be detected on radiological analysis. Bilateral involvement is rare. We present a 21-yearlold man who was diagnosed as having bilateral SJMS by radiological analysis and ventilation-perfusion scintigraphy. Keywords: BİLATERAL SAWYER-JAMES-MACLEOD SYNDROME resim1 hyperlucency both lower lobes and bronchiectasis EPS186 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Akciğer kanserini taklit eden iki vaskülit olgusu Armağan Fatma Hazar1, İpek Erdem1, Canan Öneş3, Pakize Sucu1, Meral Uluköylü2, Lale Serçelik1, Umut Kasapoğlu4 1 Süreyyapaşa Göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi EAH göğüs hastalıkları 2 Süreyyapaşa Göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi EAH dahiliye kliniği 3 Ümraniye EAH 4 Erzincan Askeri Hastanesi GİRİŞ Akciğerdeki bazı mass lezyonlar radyolojik görünümleri nedeni ile malign lezyonları taklit etmektedirler. Kitle görünümüyle bize başvuran Behçet ve Wegener Granülomatoza tanısı alan iki hastamızı tanı aşamasında vaskülitleride göz önünde bulundurmak konusunda farkındalık oluşturmak üzere sunuyoruz. 1.OLGU: Hasta 42 yaşında kadın. Nefes darlığı,hemoptizi yakınmaları var. Daha önce anemi,derin ven trombozu tedavisi görmüş.Fizik muayenesinde özellik yok.Biokimyası normal.Hemogramında anemisi var.Akciğer grafisinde bilateral yerleşimli opasiteler izleniyor. Toraks CT de bilateral akciğerde nodüller ve hilusta 4x3.5 boyutlarında lezyonlar görüldü.Bir dış merkezde hastanın akciğer lezyonlarına biopsi yapıldığı sonucun inflamasyon geldiği öğrenildi. Bronkoskopik tetkik yapıldı.Sol alt lob bronşunda vegetan membranlı kanamalı endobronşiol kitle mevcuttu.Patolojisi ağır squamöz metaplazi geldi.ANA,Anti DSDNA, Glomerul basal membran antikoru,pANCA, cANCA menfi bulundu. Bu arada hasta genital bölgede bir ülsere lezyon çıktığını söyledi.Alınan patoloji Behçet ile uyumlu olarak raporlandı.Paterji testi pozitif idi.Hasta sorgulamasında ağızda tekrarlayan aftlarının olduğunu söyledi.Çekilen MR angioda, kitle görünümünün anevrizmalara ait olduğu görüldü.Hasta Behçet polikliniğine yönlendirildi. 2.OLGU:Hasta 57 yaşında bayan.Soy ve özgeçmişinde özellik yok.Nefes darlığı,ateş şikayetleri ile başvurdu. Aktif smoker 18 paket/yıl.Fizik muayenede akciğerde sağ alta inspiryum sonu ralleri var.Biokimyasında özellik yok.Akciğer grafisinde sol akciğer üst lobta,sağ akciğer alt lobda kavite görüldü. Bilgisayarlı tomografide bilateral nodüller,sağ ve solda kaviteli kitlesel lezyonlar izlendi..Malignite olabileceği düşünüldü.Bronkoskopik tetkikte patoloji yoktu.TTİAB yapıldı.ANA,pANCA,cANCA yapıldı. cANCA pozitif geldi.Hastanın TTİAB sinden Wegener Granulomatozis tanısı alındı.24 saatlik idrarda mikroalbumin vardı.Siklofosfamid,steroid ve bactrim tedavisi başlandı. Hasta tedaviye çok iyi cevap verdi, 7 yıldır takip altındadır.Bir kez nüks olmuştur.Halen metilprednisolon 4 mg. almaktadır. SONUÇ: Akciğerdeki kitlesel lezyonların tanısında vaskülitleride ön tanıda düşünmek gereklidir. Anahtar Kelimeler: Wegener granulomatasa,Behçet,akciğer kanseri,vaskülit, Case report of two patients with vasculitides mimicking lung canser Armağan Fatma Hazar1, İpek Erdem1, Canan Öneş3, Pakize Sucu1, Meral Uluköylü2, Lale Serçelik1, Umut Kasapoğlu4 1 Sureyypasa Chest Diseaeses and Chest Surgery Educitional Hospital chest departmant 2 Sureyypasa Chest Diseaeses and Chest Surgery Educitional Hospital internal departmant 3 Ümraniye Educitional hospital 4 Erzincan military hospital A group of mass lesions of lung mimic malign diseases because of their radiographic image.We report two cases in order to increase awareness of vasculitides for management of mass lesions who have been diagnosed with granulomatosis with polyangiitis (Wegener's) and Behçet's disease. CASE 1: 42 year old female admitted with dyspne and haemoptysis.She had a story of anemia and deep vein thrombosis.Physical examination and laboratory tests were normal except anemia.Chest x-ray showed bilaterally opacities.Thorax CT demonstrated pulmonary nodules and hilar lesions.FOB showed endobronchial mass vegetating with hemorrhagic membrane in the left lower lobe.Biopsy demonstrated severe squamous metaplasia.ANA, anti dsDNA, pANCA,cANCA, anti-GBM antibodies were all negative.As she claimed of an arising new genital lesion that was biopsied the pathology was compatible with Behçet's disease. MR angiography showed that mass lesions were aneurysms.She was directed to Behçet's disease unit. CASE 2: 57 year old female having nothing important in her medical record admitted with dyspne and fever.She had end-inspiratory crackles on the lower lobes of right lung.Biochemistry was normal.Chesr x-ray showed cavities localised on left upper and right lower zones.BT demonstrated nodules with cavities on both lungs.FOB was normal.Of the all vasculitides markers cANCA was positive.She had diagnosis of granulomatosis with polyangiitis (Wegener's ) with transthoracic fine needle biopsy. Cyclophosphamide and corticosteroid was administered.She responded perfectly to the treatment. She has been on our follow up for 7 years. CONCLUSION: Vasculitides should be considered on diagnosing pulmonary mass lesions. Keywords: Wegener granulomatasa,Behçet diseases,lung cancer, EPS187 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Yağ embolisi sendromu (YES) (Bergman’ın triad) - Olgu Sunumu Saltuk Buğra Kaya, Ünal Akel, Hilal Ermiş, Süleyman Savaş Hacıevliyagil İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya Yağ embolisi sendromu (YES) nadir bir klinik sonucu olup akut solunum yetmezliği, mental durum değişikliği ve peteşi Bergman’in triadı ile karakterizedir. 28 yaşında kadın hasta araç içi trafik kazası nedeniyle sol femur fraktürü opere ediliyor. Ameliyatın 48.saatte hastada ani gelişen nefes darlığı başlıyor. Alınan arter kan gazında parsiyel oksijen basıncı 42 mmHg tespit ediliyor. Ani bilinç kaybı ve çift görme şikayeti başlayan hastaya kranial MR’da embolik enfarktlar tespit edildi. Hastanın fizik muayenesinde solunum sesleri bilateral ral vardı, boynunda ve toraks ön yüzünde peteşiler tespit edildi. Toraks BTde yaygın buzlu cam görünümlerinin saptandı. YES düşünülerek hastaya sistemik steroid, sıvı elektrolit dengesinin sağlanması ve hipoksinin giderilmesini içeren destekleyici yaklaşımlar yapıldı. Hastanın takip süresince hipoksemi ve peteşiler geriledi. Femur fraktürlerinde tipik Bergman’ın triadı olan akut solunum yetmezliği ayırıcı tanıda YES’inde düşünülmesi gerektiğini vurgulamak için bu vakayı sunduk. Anahtar Kelimeler: Yağ embolisi sendromu, akut solunum yetmezliği, mental durum değişikliği,peteşi, Bergman’in triadı Fat emboli syndrome (FES) (Bergman’s triad) - Case Report Saltuk Buğra Kaya, Ünal Akel, Hilal Ermiş, Süleyman Savaş Hacıevliyagil Inonu University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Malatya, TURKEY Fat embolism syndrome (FES) is a clinical diagnosis with a Bergman’s triad of presenting symptoms and signs consisting of acute respiratory failure, neurologic abnormalities, and a petechial rash. 28-year-old female patient had a motor vehicle accident left femur fracture was operated. In the 48th hour of the surgery, sudden onset of dyspnea began in patients. Partial arterial oxygen tension (PaO2) in arterial blood gas was identified 42 mmHg. Sudden loss of consciousness and diplopia was seen, embolic infarcts were detected in patients with cranial MRI. Breath sounds on physical examination were included bilateral crackles, petechiae on the face neck and chest were detected. Thorax computed tomography was revealed diffuse ground-glass opacities. We given systemic steroids, directed at ensuring proper hydration, managing respiratory manifestations, all supportive treatment as treatment of the FES. We present this case to highlight acute respiratory failure of the fracture should be considered Bergman’s triad in the differential diagnosis FES. Keywords: Fat emboli syndrome,acute respiratory failure, neurologic abnormalities, petechial rash, Bergman’s triad Resim 1 Sol femur fraktürü Resim 4 Resim 5 Her iki akciğerde yaygın buzlu cam görüntüsü Resim2 Embolik enfarkt alanları Resim3 Embolik enfarkt alanları EPS188 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Mitral Yetmezliği ve Halo Sign Erol Şentürk Kastamonu Devlet Hastanesi 83 yaşında erkek hasta. Mitral yetmezliği tanısı mevcut. 3 gündür balgamda kan gelmesi ve baş dönmesi şikayetiyle acil servise başvurdu. Fizik muayenesinde Ateş: 36.2 C, N: 90/dk, TA: 100/60mmHg, dinlemekle solunum sesleri derinden geliyor idi. Hemogramda; WBC: 16.000, Hb: 13, Hct: 39, Plt: 272.000, Biyokimyasında; Üre: 58mg/dl, BUN: 27mg/dl, Kreatinin: 0.78mg/dl, Total protein: 5.0g/dl, Albumin: 3.0g/dl, GGT: 198 IU/ml, LDH: 239 IU/l, CRP: 45 mg/l ölçüldü. Kan gazında Ph: 7.49, PO2: 75, PCO2: 29, SO2:95, HCO3: 22 ölçüldü. Torax BT de sağ alt lob superior segmentte halo sign mevcuttu. Beyin MR da atrofik değişiklikler demans lehine yorumlandı. Hastaya mitral yetmezliği tedavisi ile vaskülit ön tanısıyla pulse steroid ve 1mg/kg/gün idame steroid tedavisi verildi. 3. günde hemoptizisi tamamen kesildi. Anahtar Kelimeler: Mitral Yetmezliği, Halo Sign Mitral Valve Failure and Halo Sign Erol Şentürk Local Hospital of Kastamonu A 83 year old man who has mitral valve failure disease came to emergency service with complaint of blood in sputum and dizziness for three days. The findings of physical examination: Fever: 36.2 C, Pulse: 90/minute and Blood Pressure: 100/60mmHg and bilateral sounds of lungs were poor. In the count of blood cells test: WBC: 16.000, Hb: 13, Hct: 39, Plt: 272.000, in the biochemical test (abnormal results): Creatinin: 0.78mg/dl, Totaly protein: 5.0g/dl, Albumin: 3.0g/dl, GGT: 198 IU/ml, LDH: 239 IU/l, CRP: 45 mg/l. In the arterial blood gases test: Ph: 7.49, PO2: 75, PCO2: 29, SO2:95, HCO3: 22. Halo sign was detected in right inferior lob of the lung at Thorax CT. Serebral MR was accomodating with dementia. Treatment which intended to mitral valve failure and in the same time pulse steroid were administereted. After pulse steroid, 1mg/kg/day steroid was maintened. Hemoptysis has interrupted in third day completely. Keywords: Mitral valve failure, Halo Sign 6 AY SONRAKİ TORAX BT THORAX CT, 6 MONTHS LATER MEDYASTEN KESİTİ MEDIASTEN PARANKİM KESİTİ (HALO SIGN) HALO SIGN EPS189 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Pulmonary embolism mimicing community acquired pneumonia: A case report İbrahim Koç1, Yusuf Doğan2, Onur Çakmak3, Gökhan Bulut4 1 Viransehir State Hospital, Pulmonary Medicine, Sanlıurfa, Turkey 2 Viransehir State Hospital,Microbiology, Sanlıurfa, Turkey 3 Viransehir State Hospital, Internal Medicine, Sanlıurfa, Turkey 4 Viransehir State Hospital, Radiology, Sanlıurfa, Turkey Acute pulmonary thrombo-embolism (PTE) is a form of venous thromboembolism (VTE) that is common and might even be fatal sometimes. Patients might present with very variable clinical presentation and often have nonspecific symptoms which make diagnosis difficult. Here we report a 30 year-old male presented to our clinic with right sided chest pain and shortness of breath. His physical examination revealed normal body temperature (36 C°), heart rate of 100 beats per minute, respiratory rate of 20 breaths per minute, blood pressure of 110/80 mm Hg and SpO2 of 70% on room air. Physical examination of the chest revealed diminished movement of the right hemithorax and dullness over the right lung base along with rales in the right lower zone. Computed tomography angiography of the chest revealed right sided pulmonary emboli with infiltrative areas and minimal pleural effusion. The patient was a stationary officer which was the only obvious risk for PTE. Blood and sputum cultures revealed no bacteria, the patient had no fever and no risk for a possible community acquired pneumonia. Even though pneumonia cannot be totally excluded, all those findings made us put the PTE diagnosis but not pneumonia. In conclusion, pulmonary embolism may mimic community acquired pneumonia thus clinicians must be careful during diagnostic procedure. Keywords: Computed tomography, pneumonia, pulmonary embolism Figure 1 Computed tomography of the chest pulmonary tromboemboli in the right middle pulmonary artery and pleural effusion. Figure 2 Computed tomography of the chest revealed right sided pneumonic consolidation with pleural effusion. EPS190 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Submukozal damarlarda genişleme ile ilişkili masif hemoptizi olgusu Serap Argun Bariş, Tuba Çiftçi, Haşim Boyacı Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kocaeli Giriş: Masif hemoptizi, hayatı tehdit eden bir durumdur. Masif hemoptizi nedenleri arasında inflamatuvar, neoplazik, vasküler, travmatik ve iatrojenik nedenler yer almaktadır. Burada genişlemiş submukozal damarlara bağlı hemoptizisi olan olgu sunulmaktadır. OLGU: 53 yaşında erkek hasta, öksürmekle yaklaşık 200 ml kadar kan gelmesi yakınması ile acil servise başvurdu. Özgeçmişinde koroner arter hastalığı, atriyal fibrilasyon, hipertansiyon ve KOAH mevcuttu. Fizik muayenesi doğal bulundu. Hastaya oksijen ve traneksamik asit iv 3x1 tedavisi başlandı. Takiplerinde kanaması azalan hastaya bronşiyal arter embolizasyonu düşünülmedi. Laboratuvar değerlerinde özellik yoktu. AF nedeni ile varfarin kullanım öyküsü olan hastanın INR değeri terapötik aralıkta idi (INR=2,6). Romatolojik markerları (ANA, ANCA, Anti –ds DNA) negatif bulundu. Akciğer grafisinde bronkovasküler dallanma artışı izlendi. Toraks BT'de bilateral alt loblarda septal kalınlaşmalar ve sağda minimal plevral efüzyon izlendi. Bronkoskopisinde her iki sistemde submukozal vaskülarite artışı izlendi. Alınan lavaj sitolojisi ve mikrobiyolojisinde belirgin özellik saptanmadı. Yapılan ekokardiyogramında EF: %15, sol atriyumda genişleme, sol ventrikül hipertrofisi ve Grade 2-3 mitral yetersizliği saptandı. Kardiyoloji bölümü ile konsülte edilen hastaya kalp yetmezliği için medikal tedavi düzenlendi. Sonuç: Masif hemoptizi ile başvuran hastalarda tedavi yönetiminin yanında etyolojik faktörler de değerlendirilmeli ve kardiyak patolojilerin de hemoptizi ile başvurabileceği unutulmamalıdır. Anahtar Kelimeler: kalp yetmezliği, masif hemoptizi, submukozal damar genişlemesi A case of massive hemoptysis related to dilated submucosal vessels Serap Argun Bariş, Tuba Çiftçi, Haşim Boyacı Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey INTRODUCTION: Massive hemoptysis is a life-threatening condition. The etiology of massive hemoptysis includes inflammatory, neoplastic, vascular, traumatic or iatrogenic factors. A case of massive hemoptysis due to dilated submucosal vessels is presented here. CASE: Fifty three years old male admitted to emergency department with complaints of hemoptysis approximate amount of 200 cc. He had histories of coronary artery disease, atrial fibrillation, hypertension and COPD. His physical examination was normal. Oxygen and tranexamic acid 3x1 iv was started. Bronchial artery embolization was not considered since the bleeding has decreased after the medical treatment. Laboratory examinations were in normal limits. INR value of the patient with a history of warfarine use due to atrial fibrillation was is in therapeutic range (INR=2,6). Rheumatologic markers such as ANA, ANCA, anti-ds DNA were also normal. Bronchovascular marks on chest radiogram have increased. There were bilateral septal thickening in lower lobes and right minimal pleural effusion. Fiberoptic bronchoscopy revealed dilated submucosal vessels in both bronchial systems. The cytological and microbiological evaluations of the bronchial lavage fluid were normal. It was detected that ejection fraction was 15% with grade 2-3 mitral valve failure and there was left atrial dilatation and left ventricular hypertrophy in echocardiography. The patient consulted with the department of Cardiology and the medical treatment for the heart failure was started. CONCLUSION: It is suggested that the etiologic factors should be evaluated besides the medication management and cardiac pathologies might be presented with massive hemoptysis should be kept in mind. Keywords: heart failure, massive hemoptysis, submucosal dilated vessel Resim-1 Figure-1 Resim-2 Figure-2 Resim-3 Figure-3 EPS191 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Kitle imajı veren kronik trombüs olgusu Elif Yılmazel Uçar, Bugra Kerget, Ömer Araz, Metin Akgün, Leyla Sağlam Atatürk Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Erzurum GİRİŞ: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon (KTEPH), sıklıkla pulmoner tromboemboli sonrası gelişen nadir bir hastalıktır. Masif pulmoner emboli nedeniyle trombolitik tedavi almış olan ve kontrollerinde çekilen bilgisayarlı tomografisinde sağ ana pulmoner arteri invaze eden kitle nedeniyle uzun süre tetkik edilen ve nihai olarak kitle imajı veren trombüs materyali tespit edilen olgumuzu sunmak istedik. OLGU: 36 yaşındaki erkek hasta 2011 yılında masif pulmoner emboli nedeniyle klinğimizde trombolitik tedavi aldı. Hastanın 3 aylık antikoagulan tedavi sonrası kontrollerinde efor dispnesinin devam etmesi ve ekokardiografisinde (EKO)sistolik pulmoner arter basıncının (sPAB) yüksek seyretmesiı üzerine çekilen bilgisayarlı tomografisinde sağ pulmoner arteri daraltan düzgün sınırlı ön planda kitle imajı veren görünüm tespit edildi. Dinamik MR değerlendirilmesinde kitle-trombüs ayrımı yapılamadı. Hastaya bronkoskopi ve endobronşial ultrasonografi yapıldı. Patoloji sonucu benign sitoloji gelen hastada mevcut klinik bulguları da göz önüne alınarak kronik trombüs düşünüldü. Endarterektomi operasyonuna yönlendirildi. Operasyon sonrası klinik bulguları düzelen hasta takibe alındı. SONUÇ: Kronik trombüs ayırıcı tanısında özellikle anjiosarkom, intravasküler tümoral yayılım, kist hidatik, arteritler ön plandadır. Olgumuzda olduğu gibi daha önceden pulmoner tromboemboli tanısı olan hastalarda oluşabilecek trombüs lokalizasyon yeri itibari ile yanıltıcı olabileceği gibi altta yatan zemin itibari ile ön planda kronik trombüs akılda bulundurulmalıdır. Anahtar Kelimeler: kronik trombüs, kitle, pulmoner hipertansiyon Chronic thrombus that mimics a mass Elif Yılmazel Uçar, Bugra Kerget, Ömer Araz, Metin Akgün, Leyla Sağlam Department of Pulmonary Disease, Ataturk University, Erzurum, Turkey OBJECTIVE: Chronical thromboembolic pulmonary hypertension (CTEPH) is a curious disease that is characterized with a pulmonary tromboemboli. We wanted to present our case which took thrombolytic treatment for pulmonary embolism and examined for a mass that invaded the pulmonary artery which observed in computer tomography (CT) and finally determined a thrombus material looked like a mass. CASE: 36 years old male patient was treated with thrombolytic in 2011 because of massive pulmonary embolism. After 3 months anticoagulant treatment we reevaluated the patient. Because of dyspnea and elevated pulmonary arterial pressure in echocardiography we took a control thorax CT angiography. There was a mass that restricts the right pulmonary artery. In dynamic MR, we couldn’t discriminate between mass and thrombus. We made bronchoscopy and endobronchial ultrasonography. By considering the clinical findings, we accepted that our patient has chronical thrombus after the benign sitology. We directed our patient to pulmonary thromboendarterectomy. CONCLUSION: Angiosarcoma, intravascular tumoral invasion, cyst hydatic and arteritis are really important in the differential diagnosis of chronic thrombus. We wanted to present our case to put an emphasis that in patients with pulmonary thromboembolism, location of thrombus can confuse us and we certainly should take chronic thrombus in consideration. Keywords: chronic thrombus, mass, pulmonary hypertension EPS192 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Tansiyon Pnömotoraks ve Pulmoner Tromboemboli Birlikteliği 1 1 ̇ ̇ , Bülent Altinsoy ̇ ̇ Fırat Uygur1, Hakan Tanriverdi , Fatma Erboy1, Tacettiṅ Örnek1, Figen Atalay1, Ömer Yazgan2, 1 1 ̇ Susamber Dik̇ Altintaş , Meltem Tor 1 Bülent Ecevit Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Zonguldak 2 Bülent Ecevit Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Zonguldak Giriş: İntraplevral boşlukta giderek artan bir basınçla oluşan tansiyon pnömotoraks (TP) aynı taraf akciğerde total kollaps oluşturur ve trakea ve mediasteni karşı tarafa iterek venöz dönüşü azaltır. TP’nin en sık nedenleri mekanik ventilasyona bağlı barotravma, büyük bir amfi zem bülünün rüptürü sonucu oluşan spontan pnömotoraks veya ciddi parankim laserasyonu oluşturan künt toraks travmalarıdır. Pulmoner tromboemboli nispeten sık görülen, ciddi mortalite ve morbidite riski olan bir hastalıktır. Klinik belirtiler eşlik eden hastalıklar nedeniyle maskelenebilir ve gecikebilir. PTE olgularının %75’inden fazlası bacaklardaki derin venlerde oluşan trombüslere bağlı gelişir. Pulmoner embolide önceden kardiyopulmoner problemi bulunmayan hastalarda, ani gelişen dispne ve takipne en sık rastlanan semptom ve bulgudur. Biz de pulmoner tomboemboli ve tansiyon pnömotoraks birlikteliği olan bir vakayı sunmak istedik. OLGU: 55 yaşında erkek hasta acil servise ani başlayan nefes darlığı ve sol göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. Acil serviste çekilen akciğer grafisi ve toraks tomografisinde sağ alt pnömotoraks ve sağ ana pulmoner arter distalinde emboli ile uyumlu dolma defekti görülmesi üzerine tarafımızca değerlendirildi ve tedavi ve takibinin yapılması amacıyla solunumsal yoğun bakım ünitesine yatışı yapıldı. Fizik muayenesinde genel durumu kötü, bilinç kapalı. Sağ da solunum sesleri belirgin azalmış oskülte edildi. Hastanın özgeçmişinde yaklaşık 3 ay önce kalça kırığı nedeni dış merkezde kalça operasyonu olmuş. Hastanede kaldığı sürede akut myokard infarktüsü geçirmiş ve entübe edilmiş. Yaklaşık 2 ay hastanede yatan hastaya trakeostomi açılmış. Hipotansiyonu, desaturasyonu olan hastaya tüp torakostomi uygulandı ve heparin ve dopamin infüzyonu başlandı. Sonuç: Mortalitesi ve morbiditesi yüksek her iki hastalığın birlikte görülebileceği unutulmamalıdır. Anahtar Kelimeler: tansiyon pnömotoraks, pulmoner tromboemboli, bilgisayarlı tomografi Tension Pneumothorax and Pulmonary Thromboembolism Coexistence 1 1 ̇ ̇ , Bülent Altinsoy ̇ ̇ Fırat Uygur1, Hakan Tanriverdi , Fatma Erboy1, Tacettiṅ Örnek1, Figen Atalay1, Ömer Yazgan2, 1 1 ̇ Susamber Dik̇ Altintaş , Meltem Tor 1 Bülent Ecevit University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Zonguldak, Turkey 2 Bülent Ecevit University, Faculty of Medicine, Department of Radiology Medicine, Zonguldak, Turkey Giriş: İntraplevral boşlukta giderek artan bir basınçla oluşan tansiyon pnömotoraks (TP) aynı taraf akciğerde total kollaps oluşturur ve trakea ve mediasteni karşı tarafa iterek venöz dönüşü azaltır. TP’nin en sık nedenleri mekanik ventilasyona bağlı barotravma, büyük bir amfi zem bülünün rüptürü sonucu oluşan spontan pnömotoraks veya ciddi parankim laserasyonu oluşturan künt toraks travmalarıdır. Pulmoner tromboemboli nispeten sık görülen, ciddi mortalite ve morbidite riski olan bir hastalıktır. Klinik belirtiler eşlik eden hastalıklar nedeniyle maskelenebilir ve gecikebilir. PTE olgularının %75’inden fazlası bacaklardaki derin venlerde oluşan trombüslere bağlı gelişir. Pulmoner embolide önceden kardiyopulmoner problemi bulunmayan hastalarda, ani gelişen dispne ve takipne en sık rastlanan semptom ve bulgudur. Biz de pulmoner tomboemboli ve tansiyon pnömotoraks birlikteliği olan bir vakayı sunmak istedik. OLGU: 55 yaşında erkek hasta acil servise ani başlayan nefes darlığı ve sol göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. Acil serviste çekilen akciğer grafisi ve toraks tomografisinde sağ alt pnömotoraks ve sağ ana pulmoner arter distalinde emboli ile uyumlu dolma defekti görülmesi üzerine tarafımızca değerlendirildi ve tedavi ve takibinin yapılması amacıyla solunumsal yoğun bakım ünitesine yatışı yapıldı. Fizik muayenesinde genel durumu kötü, bilinç kapalı. Sağ da solunum sesleri belirgin azalmış oskülte edildi. Hastanın özgeçmişinde yaklaşık 3 ay önce kalça kırığı nedeni dış merkezde kalça operasyonu olmuş. Hastanede kaldığı sürede akut myokard infarktüsü geçirmiş ve entübe edilmiş. Yaklaşık 2 ay hastanede yatan hastaya trakeostomi açılmış. Hipotansiyonu, desaturasyonu olan hastaya tüp torakostomi uygulandı ve heparin ve dopamin infüzyonu başlandı. Sonuç: Mortalitesi ve morbiditesi yüksek her iki hastalığın birlikte görülebileceği unutulmamalıdır. Keywords: tension Pneumothorax, pulmonary thromboembolism, computerized tomography Olgunun Toraks Bt kesiti Olgunun Toraks Bt kesiti Sol pulmoner arter distalinde emboli ile uyumlu dolma defekti izlendi. Olgunun Toraks Bt kesiti Sag hemitoraksta kalp ve mediasteni sola iten tansiyon pnomotoraksla uyumlu gorunum izlendi. Sol hemitoraksta pnomotoraks ve buzlu cam gorunumu izlendi. EPS193 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Masif ve Submasif Pulmoner Emboli Olgularında Trombolitik Tedavi Sonuçları İlknur Can1, Erhan Uğurlu1, Neşe Dursunoğlu1, Göksel Altınışık1, Sibel Özkurt1, Sevin Başer1, Fatma Evyapan1, Mukaddes Şener1, Hande Şenol2 1 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Denizli 2 Pamukkale Üniversitesi Biyoistatistik Ana Bilim Dalı, Denizli GİRİŞ VE AMAÇ:Akut pulmoner emboli yüksek mortaliteye sahiptir ve klinik ve laboratuvar kriterlere göre masif, submasif ve non masif olarak gruplandırılır. Sistemik arteryel hipotansiyon (kan basıncı<90/60 mmHg) veya senkop veya kardiyojenik şok olduğunda masif emboli olarak hipotansiyon olmaksızın sağ ventrikül yetmezliği varsa submasif olarak adlandırılır. Trombolitik tedavi masif ve bazen de submasif olgularda hayat kurtarıcıdır. Burada, bölümümüzde 2014 yılı boyunca takip edilen 22 masif ve submasif emboli hastalarını sunduk. YÖNTEM:Servisimizde yatan pulmoner embolili hastaların dosyalarını retrospektif olarak inceledik. BULGULAR:Trombolitik tedavi ile ekokardiyografik olarak ölçülen ortalama pulmoner arter basınçlarında anlamlı düşme görüldü (sırasıyla 48,41±17,12 33,71± 15,91 mmHg). Trombolitik sonrası sadece 1 hastada komplikasyon (beyin kanaması) gelişti. TARTIŞMA VE SONUÇ:Masif ve submasif pulmoner emboli olgularında trombolitik tedavi geciktirilmeden verilmeli ve bu hastalar servislerde ve yoğun bakım ünitelerinde yakından takip edilmelidir Anahtar Kelimeler: pulmoner emboli, trombolitik tedavi Outcome of Massive and Submasive Pulmonary Thromboembolic Patients After Thrombolytic Therapy İlknur Can1, Erhan Uğurlu1, Neşe Dursunoğlu1, Göksel Altınışık1, Sibel Özkurt1, Sevin Başer1, Fatma Evyapan1, Mukaddes Şener1, Hande Şenol2 1 Pamukkale Unıversity Faculty of Medicine, Department of Pulmoner Medicine, Denizli, Turkey 2 Pamukkale Unıversity Department of Statistical Sciences, Denizli, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Acute pulmonary emboli has a mortality is categorised as massive, submassive and nonmassive according to clinical and laboratory criteria. When there is systemic arterial hypotension (blood pressure<90/60 mmhg) or syncope or cardiogenic shock it is called massive embolism and if there is right ventricular failure without hypotension it is called submassive embolism. Thrombolytic therapy is life saving in massive and sometimes in submassive cases. Here we reported outcome of 22 massive and submassive emboli patients followed in the year 2014 in our department. METHOD:Pulmonary embolism in hospitalized patients in our clinic, we retrospectively reviewed the files. RESULTS:Significant decrease was seen in mean pulmonary arterial pressure measured echocardiographically (48,41±17,12 33,71± 15,91 mmHg respectively). Only one patient had complication (brain hemorrhage) after thrombolytic treatment. CONCLUSIONS:Thrombolytic treatment should be given as right over in massive and submassive pulmonary emboli patients and they should be carefully followed in wards and intensive care units. Keywords: Pulmonary emboli, Thrombolytic Therapy EPS194[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Assessment of heat shock proteins and endothelial dysfunction in acute pulmonary embolism Erdal İn1, Figen Deveci1, Dilara Kaman2, Mutlu Kuluöztürk1 1 Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Chest Disease 2 Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Biochemistry and Clinical Biochemistry INTRODUCTION - OBJECTIVE:We determined the levels of some heat shock proteins (HSP27, HSP70 and HSP90), L-arginine, asymmetric dimethylarginine (ADMA), and symmetric dimethylarginine (SDMA) levels in acute pulmonary embolism (PE) patients. METHOD:The present case-control study comprised a healthy control group (n=57) and patients with acute PE (n=84). HSPs, L-arginine, ADMA, and SDMA levels were measured in all of the cases. RESULTS:The mean age of the control group was 56.72±8.44 years, and the mean age of the patients with acute PE was 60.20±16.56 years (p=0.104). Compared to controls, patients with acute PE had significantly higher mean serum HSP27, HSP90, and ADMA levels, whereas the mean serum L-arginine and SDMA levels were lower (p<0.001, for all parameters). In patients with acute PE serum HSP27, HSP70 and ADMA levels were negatively correlated with partial pressures of arterial oxygen levels (r=-0.281, p=0.01; r=-0.263, p=0.016; and r=-0.275, p=0.011, respectively) and arterial oxygen saturation (r=-0.225, p=0.039; r=-0.400, p<0.001; r=0.299, p=0.006; respectively). CONCLUSIONS:The findings of the present study demonstrated that oxidative stress and endothelial damage increase in acute PE. Keywords: Pulmonary embolism, heat shock proteins, L-arginine, asymmetric dimethylarginine, symmetric dimethylarginine EPS195[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] The Importance of Mean Platelet Volume and Red Cell Distribution Width in Acute Pulmonary Embolism Erdal İn1, Figen Deveci1, Dilara Kaman2, Mutlu Kuluöztürk1, Mustafa Necati Dağlı3, Cengiz Özdemir4, Sinem Nedime Sökücü4 1 Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Chest Disease 2 Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Biochemistry and Clinical Biochemistry 3 Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Cardiology 4 Yedikule Teaching Hospital for Pulmonology and Thoracic Surgery INTRODUCTION - OBJECTIVE:To evaluate the level of mean platelet volume (MPV) and red cell distribution width (RDW) in patients with acute pulmonary embolism (PE) and to determine whether a diagnostic value in these patients. METHOD:A total of 108 consecutive patients with acute PE and 79 controls were evaluated retrospectively. The MPV, RDW, D-Dimer, brain natriuretic peptide, cardiac troponin-I and arterial blood gases were reviewed and Echocardiography findings in patients with PE were evaluated. RESULTS:The MPV and RDW levels in the PE group was significantly higher than in the control group (p<0.001, p=0.006). The MPV and RDW levels were higher in PE patients with right ventricular dysfunction (RVD) compared with PE patients without RVD (p=0.026, p<0.001). The higher serum MPV and RDW levels were determined in non-survivors than survivors (p<0.001; for both). The optimal cut-off value of MPV and RDW for the diagnosis of PE was 8.25 fl (sensitivity 72%; specificity 43%) and 13.45% (sensitivity 79%; specificity 52%) respectively. Moreover the optimal cut-off value of MPV and RDW for the determining of RVD was 8.35 fL (Sensitivity 76%; specificity 50%) and 14.05% (Sensitivity 79%; specificity 50%) respectively. CONCLUSIONS:Our results suggest that a simple baseline determination of MPV and RDW in the first time application of patients may be a reliable indicator for the diagnosis of acute PE and to determine of RVD in these patients. Keywords: Pulmonary embolism, right ventricular dysfunction, mean platelet volume, red cell distribution width EPS196 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Her pulmoner hipertansiyon gerçekten pulmoner hipertansiyon mudur? Aycan Akbaş1, Zeynep Pınar Önen1, Öznur Yıldız1, Tamer Sayın2 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara Peripartum kardiyomiyopati (PPKM), gebeliğin son ayındaki ya da doğumdan sonraki ilk 5 ay içindeki kadınları etkileyen, göreceli olarak nadir görülen idyopatik kalp yetmezliği tablosudur. 29 yaşında dispne, öksürük, ortopne ve pretibial ödem şikayetleri ile başvuran bir vaka sunulmuştur. Özgeçmişinden 2 hafta önce doğum yaptığı öğrenildi. Fizik muayenede bilateral raller, 4/6 pansistolik üfürüm ve pretibial ödem saptandı. Patolojik laboratuar bulguları; Hemoglobin:10,6 g/dl, CRP: 74 mg/L, D-dimer:855 ng/ml ve pro-BNP:3572 şeklinde idi. Akciğer grafisinde kardiyomegali, bilateral hiler genişleme ve sağ plevral efüzyon izlendi (figür:1). Pulmoner BT anjiyografide pulmoner tromboemboli saptanmazken, bilateral plevral efüzyon ve pulmoner ödem izlendi. Ekokardiyografide sistolik PAB:75 mmHg, sol ventrikül dilatasyonu ve Ejeksiyon Fraksiyonu:%45 olmak üzere sol ventikül yetmezliği bulguları izlendi. Bu bulgular eşliğinde hastaya PPKM tanısı konularak anjiotensin converting enzim inhibitörü, furosemid, digoksin ve nitrogliserin başlandı. Tedaviye dramatic yanıt alındı. Tedavinin 14. gününde, klinik, radyoljik (figür:2) ve ekokardiyografik bulguların iyileşmesi üzerine hasta taburcu edildi. Peripartum kardiyomiyopati bir ekartasyon tanısı olup farklı klinik şekillerde prezente olabilir. Klinik manifestasyonlarından biri de pulmoner hipertansiyondur. Erken tanı doğru tedavi edilmesini sağladığından ve prognozu iyileştirdiğinden postpartum dönemde ekokardiyografisinde pulmoner hipertansiyon saptanan kadın hastalarda tanıda PPKM de göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar Kelimeler: peripartum kardiyomiyopati, pulmoner hipertansiyon, kalp yetmezliği Is every pulmonary hypertension real pulmonary hypertension? Aycan Akbaş1, Zeynep Pınar Önen1, Öznur Yıldız1, Tamer Sayın2 1 Department Of Respiratory Medicine, Ankara University Medicine Faculty, Ankara, Turkey 2 Department Of Cardiology, Ankara University Medicine Faculty, Ankara, Turkey Peripartum cardiomyopathy (PPCM) is a relatively rare idiopathic form of heart failure that affects women during the last month of pregnancy or the first five months after delivery. We would like to present 29 years old patient with complaints of dyspnea, cough, ortophnea and pretibial edema. Her medical history was not significant except her labor two weeks ago. On phsycal examination, bilateral crackles, 4/6 pansystolic murmur and pretibial edema were detected. Pathologic laboratory findings were; Haemoglobin:10,6 g/dl, CRP:74 mg/L, D-dimer:855 ng/ml and pro-BNP:3572. Cardiomegaly, bilateral hilar enlargement and right pleural effusion were notable on chest x-ray (figure:1). On pulmonary angiography bilateral pleural effusion and pulmonary edema revealed without pulmonary thromboembolism. Echocardiography presented; sistolicPAB=75 mmHg, dilated left ventricle, left ventricle failure with an ejection fraction of 45%. Based on these findings, the case was diagnosed with PPCM and She was treated angiotensin converting enzyme inhibitor, furosemide, digoxin and nitroglycerine. Patients treatment response was remarkable. On the fourteenth day of the treatment, her clinical, radiological (figure:2) and echocardiographical findings improved, therefore the patient was discharged. Peripartum cardiyomiyopathy, is an ecartational diagnosis and has variable clinical presentations. One of the manifestations is pulmonary hypertension. Because early diagnosis provides correct treatment and improves prognosis, PPCM must be considered in female patients who are echocardiographically diagnosed with pulmonary hypertension in postpartum period. Keywords: peripartum cardiomyopathy, pulmonary hypertension, heart failure hastanın başvuru anındaki PA akciğer grafisi chest x-ray at the time of hospitalization kardiyomegali, bilateral hiler genişleme, sağ plevral efüzyon cardiomegaly, bilateral hilar enlargement and right pleural effusion taburculuk anındaki PA akciğer grafisi chest x-ray at the day of discharge kardiyomegali ve plevral efüzyonda gerileme regression in cardiomegaly and pleural effusion EPS197 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Behçet Hastasında Pulmoner Arter Anevrizmasını Taklit Eden Arterio-Venöz Malformasyon Olgusu Turan Aktaş1, Handan İnönü Köseoğlu1, Fatma Aktaş2, Zafer Özmen2 1 Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Tokat 2 Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı,Tokat GİRİŞ: Behçet Hastalığı etyolojisi net olarak bilinmeyen, kronik inflamasyonla seyreden ve multisistemik tutulum gösterebilen bir vaskulittir. Çoğunlukla Akdeniz, Ortadoğu ve Asya ülkelerinde görülmektedir. İlk defa 1937 yılında Türk dermatolog olan Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır. OLGU: 37 yaşında bayan hasta nefes darlığı nedeniyle dış merkezden sevkli olarak kliniğimize başvurdu. Yaklaşık 10 yıldır behçet hastalığı vardı. Kolşisin kullanıyordu ve 3 aydır nefes darlığı şikayeti mevcuttu. Beraberinde öksürük, göğüs ağrısı, balgam, nefes darlığı şikayeti mevcuttu. Fizik muayenesi normal olarak saptandı. Laboratuar bulgularında Hb:9.02 mg/dl sed.: 37 mm/st olup diğer sonuçları normal olarak saptandı. P-A akciğer grafisinde kalp arkasında noduler lezyon saptanması üzerine çekilen toraks BT sinde inen aort komşuluğunda pulmoner arter ve venden beslenen vasküler genişleme dikkati çekiyordu.. Mevcut lezyon arterio venöz malformasyon(A-VM) olarak yorumlandı. Ayrıca alt loblarda yaygın bronşektazik değişikler vardı. Hasta hospitalize edilerek antibiyotik tedavisi verildi. Mevcut vasküler lezyona yönelik coil uygulanması için başka bir merkeze yönlendirildi. SONUÇ: Sonuç olarak Behçet Hastalığı daha çok genç yaşta tespit edilen, hayatı tehdit edici klinik sonuçlara neden olabilen multisistemik bir vaskülittir. Behçet Hastalığı' nda vasküler sistemin tamamında tromboza eğilim artmış olup, pulmoner tutulumun olduğu durumlarda özellikle de pulmoner arter anevrizması yanında pulmoner vasküler yataktaki tromboza eğilimde ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Bu hastalarda erken dönemde genellikle nefes darlığı, az miktarda hemoptizi ve gögüs ağrısı gibi non spesifik klinik yakınmalar ortaya çıkabilmektedir. Erken dönemde müdahale ve ölümcül sonuçların önlenebilmesi açısından bu klinik tablonun klinisyen tarafından tanınması önemlidir Anahtar Kelimeler: Arterio-Venöz Malformasyon, Behçet Hastalığı, Pulmoner Arter Anevrizması The Arterio-Venous Malformation Mimicking Pulmonary Aneurysym In Behçet's Disease Turan Aktaş1, Handan İnönü Köseoğlu1, Fatma Aktaş2, Zafer Özmen2 1 Gazi Osman Paşa University, Pulmonary Medicine Department, Tokat 2 Gazi Osman Paşa University,Radiology Department, Tokat INTRODUCTION: Behçet's disease(BD) is a multi-systemic vasculitis with unknown etiology and chronic inflammation. It is seen in Mediterranean, Middle East and Asian countries in general. It was firstly described by Hulusi Behçet, a Turkish dermatologist, in 1937. CASE: Thirty-seven years old female patient applied with complaint of dispnea. She has been treated with colchicine because of BD. The physical examinattion was normal. The labouratory findings were normal except Hb.9.02 mg/dl and sedimentation: 37 mm/h.Thorax CT was performed because of the nodulary lesion was detected in chest radiography, In thorax CT the vasculary enlargement was detected beside of the descending aorta with two vascular branhes originated from pulmonary artery and venous. This lesion was commented as artero venous malformation. Also there were infection and bronchictasis at the lower lobes. She was hospitalized and given antibiotheraphy. At the end of the treatment she was referred to another medical center for coil implementation. CONCLUSION: Behçet's disease is a multi-systemic, life-threatening vasculitis and it is seen in young females in general. The tendency of thrombosis formation increases in circulating system in BD. The pulmonary involvement can be serious and life-threatening in BD, especially in pulmonary artery aneurysm and thrombosis formations in pulmonary vascular bed. Nonspecific clinical complaints like dispnea, hemoptysis and chest pain can be seen in these patients in early periods. The early diagnosis is very important to avoid serious and life-threatening results. Keywords: Arterio -Venous Malformation, Behçet's Disease, Pulmonary Arterial Aneurysym EPS198 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Pulmoner Embolide Pulmoner BT Anjio Bulgularının Klinil ve Skorlamalar ile İlişksi Şehnaz Olgun1, Çagatay Çimsit2, Emel Eryüksel1, Canan Çimşit2, Melahat Bekir1, Tuğçe Yakut1, Berrin Ceyhan2 1 Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları ve Yoğun bakım ABD 2 Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi Radyoloji ABD GİRİŞ VE AMAÇ:GİRİŞ ve AMAÇ: Pulmoner emboli önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir. Pulmoner BT anjio bulgularının klinik bulgularla, WELLS ve PESİ skorları ile ilişkisi araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM:MATERYEL ve METOD: Hastahanemiz acil, poliklinik, servis ve yoğunbakım ünitelerinde pulmoner emboli tanısı almış hastaların pulmoner CT anjiodaki emboli lokasyonları subsegmental, segmental, lober ve ana dallar olmak üzere kategorize edilerek, WELLS ve PESİ skorları hesaplanarak değerlendirilmiştir. Hastaların 30 günlük mortalite oranları izlenmiştir. BULGULAR:SONUÇLAR: Toplam 218 hasta (E/K: 114/104, yaş: ) çalışmaya alınmıştır. WELLS skorlarına göre düşük olasılıklı grupta 22, orta olasılıklı grupta 190, yüksek olasılıklı grupta 6 hasta bulunmuştur. Pulmoner BT anjiografilerinde 42(%19) subsegmental, 85(%39) segmental, 61(%28) lober ve 30(%14) ana dallarda emboli saptanmıştır. Hastaların PESİ skorlamasında kategori I’de 27(%12), kategori 2’de 33(%15) kategori III’de 43(%20) kategori IV’de 46(%21), kategori V’de 69(%32) hasta yer almıştır. Emboli yerleşim yerine göre Wells skorları ve PESI skorları anlamlı farklılık göstermemiştir. Wells skoru yaş ile korele bulunmuştur (r=0.162, p:0.001). Wells ile PESI skorları da pozitif korelasyon göstermiştir (r=0.232, p<0.001). Toplamda 18/218(%) hasta mortal seyretmiştir. Wells skorlarına göre mortalite oranları farklılık göstermemiştir, ancak en yüksek mortalite 13(%72) oranı PESI kategori V’de görülmüştür(p:0.001). Plevral sıvı varlığı da %43.2 ile en sık PESI kategori V’de görülmüştür (p:0.039). TARTIŞMA VE SONUÇ:YORUM: Pulmoner emboli hastalarında pulmoner BT anjioda lemboli yerleşim yerinin klinik skorlar ile ilişkisi bulunamamıştır. Ancak PESI skor u en yüksek olan grupta plevral sıvının varlığı ve mortalite daha yüksek saptanmıştır.Bu çalışmanın ışığında PESI skorlamanınpulmoner emboli hastalarının izleminde klinik öneminin yüksek olduğu ifade edilebilir. Anahtar Kelimeler: pulmoner emboli, Well's kriterleri, PESI skoru Relationship Between Computerized Tomographic Pulmonary Angiography Findings with Clinical Presentation and Clinical Scoring Parametres In Pulmonary Embolism Şehnaz Olgun1, Çagatay Çimsit2, Emel Eryüksel1, Canan Çimşit2, Melahat Bekir1, Tuğçe Yakut1, Berrin Ceyhan2 1 Marmara University Pendik Teaching Hospital Department of Pulmonary and Critical Care 2 Marmara University Pendik Teaching Hospital Department of Radiology Medicine INTRODUCTION - OBJECTIVE:AIM: Pulmonary embolism is an important cause of mortality and morbidity. We aimed to evaluate relationship between computerized tomographic pulmonary angiography findings with clinical presentation and clinical scoring parameters. METHOD:METHOD: We categorized pulmonary embolism locations as subsegmental, segmental, lobar and main branches depending to radiologic findings and calculate Wells and Pulmonary Embolism Severity İndex (PESİ) scores in patients diagnosed with pulmonary embolism in emergency department, outpatient clinics, wards or intensive care units. Patients were followed for 30 days mortality. RESULTS:RESULTS: Totally 218 patients (M/F:114/104, mean age: 52,4 years) were included in the study. According to Wells scoring there were 22 patients in low probability group, 190 in moderate probability group and 6 in high probability group. According to PESI score there were 27(12%) in categoryI, 33(%15) in categoryII, 43(%20) patients categoryIII, 46(%21) patients in categoryV and 69((%32) in categoryIV. Wells and PESI scores did not show any significant difference according to localization of pulmonary embolism. Wells and PESI scores have positive correlation (r:0,232, p<0,001). Totally 18/218(8,2%) patients were mortal. Highest mortality rate was detected in categoryV of PESI score (p:0,001). Presence of pleural effusion most commonly was also detected in PESİ categoryV 43,2%(p:0,039). CONCLUSIONS:CONCLUSION: We could not show any relation between localization of pulmonary embolism and clinical scores but mortality and presence of pleural effusion were common in PESI categoryV. PESI scoring is highly important for clinical follow up in pulmonary embolism patients. Keywords: Pulmonary Embolism, Well's Criteria, PESI score EPS199 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Ormana bakarken ağacı görememek; pulmoner emboli nedeni ile takip edilen tiroid karsinomlu olgu sunumu Elif Özarı Yıldırım, Meral Uluköylü Mengüç, Tülay Törün Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi 61 yaş bayan hasta tiroid karsinomu nedeniyle total tirodektomi sonrası bir üniversite hastanesinde kemoterapi almaktayken kemik metastazı nedeniyle parenteral zolendronik asit tedavisinin 8 gün sonrasında ani gelişen nefes darlığı nedeniyle hastaneye götürüldüğü sırada geçirdiği tonik klonik konvulziyon nedeniyle acil serviste nöroloji, iç hastalıkları ve kardiyoloji tarafından görülmüş.Nöroloji tarafından fokal muayene bulgusu saptanmayan ve kranial kontrastsız beyin görüntülemede patoloji saptanmayan hastaya fenitoin intravenöz infüzyon başlanıp, dispne açısından ekokardiyografisinde sağ kalp yüklenme bulguları görülmesi üzerine çekilen pulmoner BT anjiografide subsegmenter dolum defekti saptanmış ve pulmoner emboli tanısıyla hastanemize sevkedilmiş.Acil servisten kliniğe kabul edilen hastanın geliş muayenesinde şuur letarjik, antiepileptik ilaç infuzyonu etkisiyle kooperasyon sağlanamayıp, oryantasyon zayıf dizartrik olarak değerlendirildi.Acil serviste başlanan düşük molekül ağırlıklı heparini devam edilen hastaya myoklonik nöbetlerinin devam etmesi üzerine nöroloji konsültasyonu istendi.Antiepileptik tedavi devamı ve organik etyoloji açısından iç hastalıkları konsültasyonu yapıldı.Diabetes Mellitus, hipertansiyon,tiroid karsinomu nedeniyle tirodektomi sonrası levotiroksin kullanım öyküsü ve 8 gün önce kemik metastazı endikasyonuyla zolendronik asit kullanım öyküsü olan hastaya ortalama eritrosit hacmi normal derin anemisi- Hb: 7,77 Hct: 22 –için eritrosit suspansiyonu (ES) ve düzeltilmiş kalsiyumu 7,4 mg/dl ölçülmesi üzerine parenteral kalsiyum infuzyonu başlanması önerildi.Kalsiyum replasmanı ve ES replasmanı sonrası hastada dramatik klinik düzelme görüldü.Konvulsiyon tablosu hipokalsemiye bağlı olduğu düşünüldü,antiepileptik tedavisi kesildi. Biz burada tiroid karsinomu nedeniyle kemoterapi gören ve acil servise generalize tonik klonik konvulziyonla başvuran bir olguda hipokalsemi tanısına ulaşana kadar bir çok invaziv, zaman alıcı ve pahalı tetkik kullanılırken kan kalsiyum düzeyinin atlanmasını irdelemeyi amaçladık Anahtar Kelimeler: Hipokalsemi, konvulziyon, pulmoner emboli When you look at the forest, not being able to see the trees; followed with pulmonary embolism due to thyroid carcinoma Elif Özarı Yıldırım, Meral Uluköylü Mengüç, Tülay Törün süreyyapaşa center for chest disease and thoracic surgery Acute symptomatic seizures are related to systemic or neurological statements and they are the direct or indirect outcomes of this circumstance.These seizures don’t tend to repeat like epilepsy.It isn’t expected to repeat unless the underlying event repeats. Hypocalcemic convulsion is one of the major metabolic causes of convulsions.Hypoparathyroidism secondary to thyroid surgery leads many clinical pictures but convulsion is one of the most serious and requiring intervention urgently.Frequently it is generalized but rarely can be focal.In this case report we examined delayed diagnosis of a patient who has a story of thyroidectomy for cancer and got treatment of bisphosphonates for bone metastases presenting with hypocalcemic seizure Keywords: Hypocalcemia, seizure, pulmonary embolism EPS200 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Bronşiyal Astım Atağı İle Maskelenen Pulmoner Emboli Vakası Yakup Arslan1, Güçlü Aydın2, Salih Hamcan3 1 Etimesgut Asker Hastanesi Göğüs Hastalıkları Servisi, Ankara 2 GATA Acil Tıp Ana Bilim Dalı, Ankara 3 GATA Radyoloji Ana Bilim Dalı,Ankara AMAÇ:Bronşiyal astım tanılı ve sık hastane yatışı olan yaşlı hastalarda uzun süreli göğüs ağrılarında pulmoner emboli tanısı ekarte edilmelidir. GİRİŞ:70 Yaşında bayan hasta, acil servise nefes darlığı ve uzun zamandır devam eden göğüs ağrısı şikayetleri ile getirildi.Hastanın 20 yıldır bronşiyal astım ve hipertansiyon tanıları ile tedaviler kullandığı, bu nedenlerle en sonuncusundan 1 hafta önce taburcu olmak üzere son 1 yılda 3 kez hastaneye yatarak tedavi gördüğü bilinmektedir. BULGULAR: Hastanın muayenesinde, her iki hemitoraksta yaygın monofonik ronküs oskulte edildi,s02:%92, nabız 98/dk.idi. Hastaya bronkodilatör(infüzyon, nebül ve inhaler formlarda) tedavi ve nasal oksijen takviyesi verildi.Hastanın takiplerinde ronküsleri geriledi ancak uzun zamandır devam eden göğüs ağrısının geçmediği gözlendi. Akciğer grafisinde,hiler dolgunluk gözlendi(Resim-1). Hastanın biyokimyasal tetkikleri:wbc:12,5Hgb:13,5-ESR:18, d-dimer:1880 mg/dl.,kan gazında p02: 61,7 mmhg idi.Mevcut muayene ve laboratuvar bulguları ışığında hasta pulmoner emboli açısından yüksek riskli olarak değerlendirildi.Hastaya Toraks BT.Anjiografi çekildi(Resim-2):Pulmoner arterlerde emboli ile uyumlu dolma defektleri gözlendi ve hastaya pulmoner emboli tanısı konularak göğüs hastalıkları servisine yatışı yapıldı ve antikoagülan tedavi başlandı. SONUÇ:Bronşiyal astım ve hipertansiyon gibi kronik rahatsızlıklar nedeniyle sık ve uzun süreli hastane yatışlarında hastalar sık mobilize edilmeli, mutlaka pulmoner emboli profilaksisi uygulanmalı ve geçmeyen kronik vasıflı göğüs ağrılı hastalarda mutlaka pulmoner emboli ekarte edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Pulmoner emboli, sık ve uzun hastane yatışları,kronik göğüs ağrısı,bronşiyal astım atağı Pulmonary Embolısm That Was Hıdden By Status Asthmatıc’us Yakup Arslan1, Güçlü Aydın2, Salih Hamcan3 1 Department of Pulmonary Medicine,Etimesgut Military Hospital,Ankara,Turkey 2 Department of Emergency Medicine,GMMA Medical Faculty,Ankara,Turkey 3 Department of Radiology,GMMA,Ankara,Turkey CASE: A-70 Year old female patient referred to the emergency service with thw sypmtoms of dyspnea, wheeze and chronical chest pain.On her anamnesis, she has been using bronchodilators due to diagnose of bronchial asthma and antihypertansive treatment 20 years, and last year she has been hospitalized for this diagnose three times.Her last hospitalization has continued two weeks and was discharged ten days ago. Her s02 was % 92 and the pulse rate was 98/minute, monophonic rhonchuses were auscoultated on her thorax.Hilums were apparent on her chest x-ray(Picture-1).Biochemical results were, wbc;12,5(neutrophile; %85)-Hgb:13,5ESR:18.We started to give bronchodilators (1 mg/kg methylprednisolone, LABA-budesonide),nasal oxygen and antibiyotics to her as accepted status asthmatic’us.After the implementation of drugs (3-4 hours later), her complaints were present especially dyspnea and chest pain.We looked for d-dimer and arterial blood gases.And the results were:d-dimer:1880(high), p02:61,7 mmhg(low).Then CT pulmonary angiography had been taken to her;and filling defects in the pulmonary artery were seen(Picture-2).She has been diagnosed as”Pulmonary Embolism”,hospitalized to the clinic of pulmonary medicine and started to anticoagulant treatment. DISCUSSION: Immobilization due to the frequent hospitalization of the status asthmatic’us may trigger the progressing of thrombus.For these hospitalizations, fast mobilization and profhylaxis of the pulmonary embolism must be planned. CONCLUSION: After the frequent and long-time hospitalization for chronical disease,if the exceeding complaints especially chest pain is present, the diagnose of pulmonar embolism must be thought. Keywords: Pulmonary embolism, frequent and long hospitalization,chronic chest pain, status asthmatic’us. Resim-1 Picture-1 Resim-2 Picture-2 EPS201 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Diz artroskopisi sonrası görülen masif pulmonertromboemboli ( 2 olgu nedeniyle) Ayhan Varol1, Burak Gürer2 1 Niğde Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Niğde 2 Niğde Devlet Hastanesi Ortopedi Bölümü, Niğde Pulmoner tromboemboli (PTE), yaşamı tehdit eden ve acil tedavi gerektiren bir tablodur. Şok tablosu olsun veya olmasın hipotansiyon ile kendini gösteren hemodinamik bozukluk, PTE olgularının %5-10'unda mevcuttur. Artroskopik diz cerrahisi sonrası işlemlerin uzun sürmesi veya turnike uygulanması nedeniyle semptomatik PTE görülme sıklığı % 0.003- 0.18 oranında görülmektedir. 1. Olgumuz 42 yaşında kadın hasta, dış merkezde diz artroskopisi sonrası 15. günde nefes darlığı ve göğüs ağrısı şikayetiyle acil servise başvurdu. TA; 80/40, Nabız:110 ve D-Dimer 3016 idi. AKG da belirgin hipoksi ve hipokapni saptandı.Çekilen Torak BT' de her iki ana pulmoner arter distal kesiminde segmenter dallara da uzanım gösteren, lümenleri tama yakın dolduran trombüs izlendi. Masif PTE olarak değerlendirilen olgumuza trombolitik olarak reteplaz uygulandı. 2.Olgumuz 72 yaşında kadın hasta, yine dış merkezde diz artroskopisi sonrası nefes darlığı ve göğüs ağrısı şikayetiyle acil servise başvurdu. TA: 90/40, Nabız:115, D-Dimer 5175 bulundu. AKG'da belirgin hipoksi ve hipokapni saptandı. Çekilen Toraks BT' de her iki ana pulmoner arterde ve lober segment dallarında trombüs saptanması üzerine masif emboli tanısı konan hastaya, reteplaz uygulandı. Her iki olgumuzda da trombolitik tedavisine yanıt alınarak uygun antikoagülan tedaviye geçildi. Bizim her iki olgumuz da artroskopik olarak menisektomi ve mikrokırık işlemi yapılmıştır. Mikrokırık işlemi artroskopik diz cerrahi süresini uzatması ve ameliyat sonrası dönemde sağlam kıkırdak oluşana kadar ki sürede (ortalama 8 hafta) mobilize olmaması nedeni ile PTE açısından riski artırmaktadır. Bizim önerimiz bu tarz cerrahi işlem geçiren hastalarda DMAH ( Düşük Molekül Ağırlıklı Heparin) profilaksisinin verilmesi gerekliliğidir. Anahtar Kelimeler: diz artroskopisi, masif pulmoner tromboembolism, trombolitik massive pulmonary thromboembolism after the knee arthroschopic investigation ( two cases) Ayhan Varol1, Burak Gürer2 1 Department of Chest Diseases, Niğde Devlet Hastanesi, Niğde 2 Department of Ortopedia, Niğde Devlet Hastanesi, Niğde Pulmonary thromboembolism(PTE),is a life threatening case so an urgent remediation is needed.Even there is a shock state or not, hemodynamic instability which comes with hypotension,occurs in %5-%10 of PTE cases.When the procedure lengthens after arthroscopic knee surgery or applying tourniquet,the probabilty of encountering PTE is %0.003-%0.18.Our first case is a 42 year old woman,who applied to emergency service with chest pain and heavy breath 15 days after arthroscopic knee surgery in a different hospital.Her TA was 80/40,pulse was 110 and D-Dimer was 3016.In ABG,distinct hypoxia and hypocapnia were detected.In thorax ct at both main pulmonary artery distal cut,thrombus which spreaded to segmental branches and fully filled the lumens was seen.This case is evaluated as massive pte and reteplase is applied as thrombolytic.Second case is 72 years old woman who applied to emergency service with chest pain and heavy breath after arthroscopic knee surgery in a different hospital.Her TA was 90/40,pulse was 115 and D-Dimer was 5175.In ABG,distinct hypoxia and hypocapnia were detected.In thorax ct at both main pulmonary artery and lober segmental branches thrombus was detected.This case is evaluated as massive embolism and reteplase was applied.In both cases,thrombolytic remediation showed succesful results,then proper anticoagulant treatment was started.In our both cases,meniscectomy and microfracture operation were made as arthroscopy.As microfracture operation lengthens the period of arthroscopic knee surgery and as it isn't mobilized until vigorous cartilage is formed(nearly 8 weeks),it increases the risk for PTE. Our suggestion is LMWH(Low Molecular Weight Heparin)should be given to the patients who entered such operations. Keywords: knee arthroscopy, massive pulmonary embolism, thrombolytic 1.olgu 1.case 2.olgu 2.case EPS202 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Kronik Tromboembolik Pulmoner Hipertansiyon’lu Olgularımız Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Emel Bulcun, Dilay Ahat Çimen Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey Giriş: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon (KTEPH) pulmoner tromboemboli (PTE)’den sonra pulmoner dolaşımın uygun olmayan şekilde rekanalize olmasıyla meydana gelir. Uygun tedavi edilmezse ortalama yaşam süresi 3 yıldan azdır. Olgu 1: 45 yaşında bayan hasta. Ventilasyon perfüzyon (V/P) sintigrafisi yüksek olasılıklı PTE lehine değerlendirilmişti. EKO’da PAB yüksek olan hastanın kateterizasyonu yapılarak 2.2012’de KTEPH tanısı konuldu. Bu tarihten itibaren bosentan, oral antikoagülan ve 2 yıldır uzun süreli oksijen tedavisi (USOT) kullanıyor. Olgu 2: 84 yaşında erkek hasta. Toraks BT anjiosu’nda sağ orta lober arterinde emboli hastanın DVT’si de vardı. EKO’da PAB yüksek olan hastaya kateterizasyon yapılmadı. 8.2013 tarihinde KTEPH tanısı konuldu. Hastaya bosentan başlandı. ventavis inhaler, oral antikoagülan ve USOT başlandı. bosentan ile basınçlarında artış olduğundan ventavis ile kombine tedaviye geçildi.Ancak hasta ventavis tedavisine uyum sağlayamadı ve bosentan tedavisine devam edildi. Olgu 3: 72 yaşında erkek hasta. V/P sintigrafisi yüksek olasılıklı PTE lehine değerlendirilmişti. EKO’da PAB yüksek olan kateterizasyonu yapılarak 11.2012’de KTEPH tanısı konuldu. Bu tarihten itibaren bosentan, oral antikoagülan ve USOT kullanıyor. Hastanın tedaviye rağmen efor kapasitesinin ciddi kısıtlı olması ve PAP 100 olması nedeniyle 11.2013’de tedavisine ventavis inhaler eklendi. Olgu 4: 54 yaşında bayan hasta. V/P sintigrafisi yüksek olasılıklı PTE lehine değerlendirilmişti. EKO da PAB yüksek tespit edilen hastanın kateterizasyonu yapılarak 12.2012 tarihinde KTEPH tanısı konuldu. Bu tarihten itibaren bosentan, oral antikoagülan ve USOT kullanıyor. Sonuç: Cerrahiye uygun olmayan KTEPH’lu hastalarda verilen medikal tedavilerin hemodinamik sonuçlara ve yaşam süresine olumlu katkı sağlar. Anahtar Kelimeler: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon, pulmoner tromboemboli Our cases with chronic thromboembolic pulmonary hypertension Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Emel Bulcun, Dilay Ahat Çimen Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey INTRODUCTION: KTEPH develops following pulmonary thromboembolism(PTE) when the pulmonary circulation is recanalized inappropriately. If not treated optimally, the life expectancy is less than 3 years. Case1:45 years old female patient. Her V/Psintigraphy was assessed in favor of high probability PTE. In ECO, PAP was high, catheterization was performed and she was diagnosed as KTEPH in 2.2012. Then, she had begun to use bosentan, oral anticoagulant and oxygen treatment for more than 2 years. Case2:84 years old male patient. In his thoraxCT angio, there was embolism in right middle lober artery besides DVT. In ECO PAP was high, catheterization was not performed. KTEPH was diagnosed in 8.2013. Bosentan, oral anticoagulant and oxygen treatment were initiated. Since bosentan caused increases in PAP, ventavis was combined. However, the patient compliance was poor during ventavis treatment, bosentan treatment was continued. Case 3:72 years old male patient. V/Psintigraphy was assessed in favor of high probability PTE. In ECO PAP was high, catheterization was performed. KTEPH was diagnosed in 11.2012. Bosentan, oral anticoagulant and oxygen treatment were initiated. Since his effort capacity is restricted severely, and his PAP was 100, ventavis inhaler was added to his treatment in 11.2013. Case4:54 years old female patient. Her V/Psintigraphy was assessed in favor of high probabilityPTE. In ECO PAP was high, catheterization was performed. KTEPH was diagnosed in 12.2012. Bosentan, oral anticoagulant and oxygen treatment were initiated. CONCLUSION: Medical treatments have positive effects on hemodynamic outcomes and lifetime in the KTEPH patients who are not eligible for surgery. Keywords: Chronic thromboembolic pulmonary hypertension, pulmonary thromboembolism Tablo 1: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon tanılı olgularımızın tedavisi öncesi klinik ve fonksiyonel parametreleri 6 Fonksiyone PaCO PAB dakika PaO2 l 2 (mmhg)(EK yürüme mmh Kapasite mmh O) mesafe g sınıf g si Sistolik PAB (mmhg) kateterizasyo n Ortalama PAB (mmhg) kateterizasyo n Diastolik PAB (mmhg) Vazoretivit kateterizasyo e testi n 55 31 19 negatif Olg IV u1 240 m 68 42 40 Olg IV u2 110 m 55 30 95 Olg III u3 320m 62 27 105 92 54 32 negatif Olg IV u4 385m 42 48 80 47 37 27 negatif Table 1: Clinic and functional parameters of our cases with chronic thromboembolic pulmonary hypertension before treatment 6 minut Classificat es ion of PaO2mm PaCO2m walkin functional hg mhg g capacity distan ce Cas IV e1 240 m 68 42 Systolic PAP PAP (mmhg) in (mmhg)(E catheterizat CO) ion Diastolic Mean PAP PAP (mmhg) in vasoreacti (mmhg) in catheterizat vity testing catheterizat ion ion 40 31 55 19 negative Cas IV e2 110 m 55 30 95 Cas III e3 320m 62 27 105 92 54 32 negative Cas IV e4 385m 42 48 80 47 37 27 negative Tablo 2: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon tanılı olgularımızın tedavi sonrası klinik ve fonksiyonel parametreleri Fonksiyonel PaO2 PaCO2 PAB (EKO) 6 dakika yürüme mesafesi Kapasite sınıf mmhg mmhg mmhg Olgu 1 III 280m 49 46 30 Olgu 2 IV 120m 53 35 95 Olgu 3 III 350m 57 27 84 Olgu 4 II 360m 44 46 68 Table 2: Clinic and functional parameters of our cases with chronic thromboembolic pulmonary hypertension after treatment Classification of functional capacity 6 minutes walking distance PaO2 PaCO2 PAP (mmhg)(ECO) mmhg mmhg Case 1 III 280m 49 46 30 Case 2 IV 120m 53 35 95 Case 3 III 350m 57 27 84 Case 4 II 360m 44 46 68 EPS203 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] ANCA-İlişkili Vaskülit: Olgu sunumu Orhan Yücel, Ferhat Onur Ural, Deniz Doğan, Cantürk Taşcı Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara 37 yaşında bayan hasta.Hastamız genel cerrahi kliniğinde meme dokusunda yaralar nedeniyle takip edilmekteydi.Hastanın fizik muayenesinde bibaziler raller oskülte edildi. hastanın meme dokusundan alınan biyopsisinde granülamatöz inflamasyon raporlandı ve hastaya çekilen akciğer grafisinde bilateral bütün zonlarda yaygın dansite artışı izlendi.Bunun üzerine çekilen toraks hrct de bütün loblarda konsolide alanlar görülmekteydi.Hasta kliniğimize nakil alındı ve hastadan 3 balgam aarb kültür istendi ve sonuçları negatif olarak raporlandı.Meme dokusundan alınan doku aarb kültürü negatif geldi.Hastanın takibinin 2. haftasında bacaklarda ödem ve hareket kısıtlılığı oluştu.Ayaklarında peteşiler oluşan hastanın bu bölgelerden punch biyopsi alındı.Hastadan p-anca ve c-anca gönderildi.Hastanın c-anca sonucu pozitif geldi ve deri bi c-anca gönderildi.Hastanın c-anca sonucu pozitif geldi ve deri biyopsi sonucu lökositoklastik vaskülit olarak raporlandı.Hastanın laboratuar değerlerinde hgb:10.7 g/dL, wbc:13.35,x10.e3/µL, trombosit:454x10.e3/ µL, sedimentasyon:129mm/saat, prokalsitonin:0.19ng/mL, üre:29 mg/dL, kreatinin:0.54mg/dL, 24 saatlik idrar protein:627 mg/gün.Hasta romatoloji kliniği ile görüşülerek akciğer tutulumu olan anca ilişkili vaskülit olarak kabul edildi.Hastaya pulse steroid tedavisi başlandı.Hastanın tedavisi halen romatoloji kliniği tarafından devam etmektedir. Anahtar Kelimeler: c-ANCA, vaskülit, pulse steroid ANCA-Related Vasculitis: Case report Orhan Yücel, Ferhat Onur Ural, Deniz Doğan, Cantürk Taşcı Gülhane Military Medical Academy, Department of Chest Disease, Ankara, Turkey 37-year-old female patient. The patient has been followed up due to wounds on breast tissue in the general surgical clinical. Crackles was oskült in the patient's physical examination. In the breast tissue biopsies taken from patients has been reported granulomatous inflammation. And then Follow common increase density bilateral in all zones for in the chest X-ray to the patient. It also was seen consolidations in all lobes on chest HRCT. The patient was transported to our clinic. 3 sputum mycobacterium culture were asked from patient and ıt’s results were reported as negative. Tissue mycobacterial culture was negative from breast tissue. The edema in the legs and restriction of movement occurred by the 2nd week of followed. The patients who developed petechiae on foot were taken punch biopsies from these regions. p-ANCA and c-ANCA was sent from the patient. Patient’s c-ANCA result was positive and skin biopsy result was reported as leukocytoclastic vasculitis. The patient's laboratory values: Hgb: 10.7 g/dL, Wbc: 13.35,x10.e3/µL, Thrombocyte: 454x10.e3/ µL, Sedimentation: 129mm/saat, Procalcitonin: 0.19ng/mL, üre: 29 mg/dL, Creatinine: 0.54mg/dL, 24 hours urine protein: 627 mg/day. Consultation with the rheumatology clinic patients were considered to be associated with ANCA vasculitis with pulmonary involvement.Pulse steroid treatment began to the patient. Treatment of patients is ongoing by the rheumatology clinic. Keywords: c-ANCA, vasculitis, pulse steroid Pulse steroid tedavisi sonrası After pulse steroid treatment Pulse steroid sonrası radyoloji After pulse steroid treatment radyology Tedavi öncesi Before Treatment Tedavi öncesi radyoloji Before Treatment radiology EPS204 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] Nadir Bir Akciğer Enfeksiyonu Nedeni: Pulmoner Arteriovenöz Malformasyon Erkan Akkuş, Osman Özdemir, Sevgi Pekcan, Vesile Meltem Energin Necmettin Erbakan Üniversitesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Konya Giriş: Pulmoner arteriyovenöz malformasyonlar (PAVM), sağ-sol şanta neden olabilen pulmoner arter ile pulmoner venler arasındaki anormal direkt bağlantılardır. Pulmoner anjiyografi altın standart olmakla beraber, akciğer grafisi, kontraslı bilgisayarlı tomografi ve kontrastlı ekokardiyografi kullanılan diğer tanısal araçlardır. Genellikle asemptomatik olup nadiren siyanoz, polistemi, çomak parmak triadı ile kendini gösterir. OLGU: 11 aylık kız hasta kliniğimize başvurmadan 10 gün önce ateş ve öksürük şikayetleri ile başvurduğu acil servisimizde Akut Bronşit tanısı ile antibiyotik ve inhaler tedavi verilerek tedavi edilmiştir. Hastanın 10 gün sonraki başvurusunda servis yatışı yapıldı. Hastanın yatışında yaygın ronkusleri mevcuttu ve oksijen saturasyonu %93’tü. Geliş akciğer grafisinde bilateral parakardiyak infiltrasyon ve mezokardisi mevcuttu. Karaciğer enzimleri de yüksek olan hastadan geniş viral panel ile birlikte solunum yolu viral paneli de nasal sürüntü olarak gönderildi. Kliniğinde izleyen günlerde düzelme olan hastanın yatışının 6. gününde de radyolojik bulgularının, özellikle sağ alt orta lobdaki konsolide görünümü, düzelmemesi üzerine, hastaya kontrastsız Toraks CT çekildi. CT’de sağ alt lob mediobazal segmentte paravertebral alanda yaklaşık 20x10mm ebadında hiler bölgeden uzanan vasküler yapı izlendi. Hastaya Toraks CT Anjiyo çekildi ve PAVM olarak raporlandı. Pnömoni tedavisi tamamlanan hasta operasyon açısından Göğüs Cerrahisi kliniğine yönlendirildi. Sonuç: Tekrarlayan akciğer bulguları olan hastalar ileri radyografik ve laboratuvar yöntemleri ile değerlendirilmelidir. Akciğerde düzelmeyen konsolide alanlar mevcutsa PAVM akılda tutulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Pulmoner Arteriovenöz Malformasyon, Çocuk, Tekrarlayan Akciğer Enfeksiyonu A Rare Cause of Pulmonary Infections: Pulmonary Arteriovenous Malformation Erkan Akkuş, Osman Özdemir, Sevgi Pekcan, Vesile Meltem Energin Department of Pediatric, Necmettin Erbakan University, Konya, Turkey Pulmonary arteriovenous malformations (PAVMs), which may lead to pulmonary right-left shunts are abnormal direct connection between the artery and the pulmonary veins. Although pulmonary angiography is the gold standard together, chest radiography, computed tomography and contrast echocardiography kontrasl other diagnostic tools are used. Usually asymptomatic and rarely cyanosis, polycythemia, manifested by the triad of clubbing. CASE: 11 month old girl who, without resorting to clinic 10 days before presenting with fever and cough with emergency department with acute bronchitis were treated by giving antibiotics and inhaler. Patient was hospitalized for 10 days served in the next application. There was widespread rhonchi in hospitalization and oxygen saturation of 93%. In the admission chest radiograph showed bilateral paracardiac infiltration and mesocardia. Patient's liver enzymes are high, we sent viral panel serologically and viral respiratory panel with a nasal swab. Radiographic findings at the 6th day of admission especially in the lower right middle lobe consolidated view was not resolution then patient was taken noncontrast CT thorax. We detected; at the segment of the right lower lobe on medial basal paravertebral area stretching from the area hilar vascular structures were observed in approximately 20x10mm size at CT. Patient was taken and was reported as PAVMs at Thoracic CT Angio. After treatment of pneumonia completed, patients were referred to the Thoracic Surgery clinic for operations. CONCLUSION: Patient with recurrent chest radiographic and laboratory findings should be evaluated with advanced methods. Unresolved consolidated areas in the lungs should be kept in mind PAVM present. Keywords: Pulmoner Arteriovenöz Malformasyon, Çocuk, Tekrarlayan Akciğer Enfeksiyonu EPS205 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar] İleri Yaşta Bilateral Pulmoner Arteriovenöz Malformasyon Olgusu Turan Aktaş1, Fatma Aktaş2, Zafer Özmen2, Handan İnönü Köseoğlu1 1 Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Tokat 2 Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı,Tokat GİRİŞ: Pulmoner arteriovenöz malformasyonlar (PAVM) besleyici bir pulmoner arter ve drene edici bir pulmoner vene sahip sistemik ve pulmoner dolaşım arasındaki vaskuler genişlemeler şeklindeki anormal bağlantılardır. Vakaların yaklaşık %80 nde bir besleyici ve bir drene edici vaskuler yapı mevcutken geri kalan vakalarda birden çok besleyici ve drene edici vaskuler yapı satanabilmektedir. Bu anormal durumda ortaya çıkan en önemli patolojik sonuç sağdan sola şantlaşmadır. OLGU: Yetmiş beş yaşında bayan hasta acil servise nefes darlığı ve siyanoz nedeniyle başvurdu. Hastanın şikayetleri uzun zamandır mevcuttu ve son 3 gündür giderek artış göstermişti. Evde oksijen tedavsis de alan hastaya yaklaşık 10 yıl önce solunum yetmezliği tanısı da konmuştu. Fizik muayenesinde solunum sesleri bilateral azalmıştı ve yer yer ronküsleri vardı. Laboratuar bulgularında arter kangazında ağır hipoksemisi vardı. Bunun dışındaki diğer bulguları normaldi. P-A akciğer grafisinde alt zonlarda hafif dansite artımı dışında ek patolojik bulguya rastlanmadı. Hastanın çekilen pulmoner BT anjiografisinde heriki akciğerde alt loblarda pulmoner arter ve pulmoner ven arasında distalde bağlantının olduğu ve bu alanlarda vaskuler genişlemelerin olduğu tespit edildi. Hastanın yapılan EKO sunda sPAB: 75-80 mmHg olarak saptandı. SONUÇ: Genellikle 3 veya 4 dekadda saptanan PAVM vakalarına çoğunlukla herediter hemorajik telenjetazi eşlik etmektedir ve ailesel otozomal dominat geçiş söz konusudur. Dispne, göğüs ağrısı,epistaksis gibi non spesifik semptomların yanında yaklaşık %10-15 vakada hemoptizi ortaya çıkabilmektedir. Bu durum hayatı tehdit edici sonuçlar doğurabilmektedir. Ortodeoksi ve platipne PAVM için spesifik bulgulardandır. Anahtar Kelimeler: Herediter hemorajik telenjetazi, Ortodeoksi, Platipne, Pulmoner arteriovenöz malformasyonlar, Pulmoner BT anjiografi Pulmonary Arteriovenous Malformations In An Elderly Patient: Case Report Turan Aktaş1, Fatma Aktaş2, Zafer Özmen2, Handan İnönü Köseoğlu1 1 Gazi Osman Paşa University, Pulmonary Medicine Department, Tokat 2 Gazi Osman Paşa University,Radiology Department, Tokat INTRODUCTION: Pulmonary arteriovenous malformations (PAVMs) are structurally abnormal vessels that provide direct capillary-free communication between the pulmonary and systemic circulations and hence an anatomic “right-to-left” shunt. Almost %80 of the cases there are two vessels, one of them provide the feeding (arterial branch) and the other provide the drainage (venous branch).In %20 of cases there are more than two vessels which communicated with this anormal structure. CASE: Seventy five years old female patient applied to the emergency service with complaints of dyspnea and cyanosis. These symptoms have been continued for a long time and increased for 3 days. She was diagnosed as respiratory failure 10 years ago and has got oxygen treatment at home. The respiratory sounds decreased and there were wheezing in physical examination. In arterial blood gases there were hypoxemia and others were normal. Also increase of density was detected at lower zones in chest radiography. Pulmonary CT angiography was performed and bilateral vasculary enlargements were detected in distal space at lower lobes which communicated with pulmonary arterial system and pulmonary venous system. In echocardiography pulmonary arterial pressure was detected very high (sPAP: 75-80 mmHg). CONCLUSION: Generally the cases of PAVM is diagnosed in 3.rd and 4.th decades and hereditary hemorrhagic telangiectasia is seen together. It has autosomal dominant trait. The sypmtoms are non spesific as dyspnea, chest pain and epistaxis. Also hemoptysis is seen in %10-15 of the cases and can be life threating. The spesific findings in PAVM are orthodeoxia and platypnea. Keywords: Hereditary hemorrhagic telangiectasia, Orthodeoxia, Platypnea, Pulmonary arteriovenous malformations, Pulmonary CT angiography EPS206 [KOAH] Relationship between serum telomerase levels and acute exacerbation of chronic obstructive pulmonary disease Fulsen Bozkuş1, Selma Güler2, Hüseyin Arpağ1, Nurhan Atilla1, Seçil Şimşek3, Anıl Samur4 1 Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Kahramanmaras Sutcu Imam University, Kahramanmaras, Turkey. 2 Department of Infectious Diseases, Faculty of Medicine, Kahramanmaras Sutcu Imam University, Kahramanmaras, Turkey. 3 Department of Biochemistry, Kahramanmaras Pazarcık State Hospital. 4 Department of Biostatistics, Faculty of Medicine, Akdenız University, Antalya,Turkey INTRODUCTION – OBJECTIVE:The aim of this study was to investigate the levels of lipid peroxidation, telomerase, Zn, and Cu in the COPD METHOD:Forty-five patients with COPD acute exacerbation and forty-two healthy smokers as control group were used in the study. Blood samples were collected and telomerase, MDA, Cu and Zn levels were measured in serum and compared between the groups. Respiratory function tests, sedimentation and C-reactive protein (CRP) level were detected. RESULTS:Telomerase level and Cu/Zn ratio was significantly (p<0.05) lower in patients than in control, although MDA, Cu, and Zn levels were significantly (p<0.05) higher in patients than in control. Negative correlations were found among MDA, Cu, Zn, FEV1, and FVC values in exacerbation and control subjects (p<0.05). Forced expiratory volume in 1 s (FEV1) and forced vital capacity (FVC) were lower in exacerbation group than in control. C- reactive protein levels and sedimentation rate were significantly (p<0.001) higher in patients than in control. CONCLUSIONS:The decrease in telomerase level and Cu/Zn ratio and elevation in Cu and Zn levels observed in the patients probably result from the defense response of organism and are mediated by inflammatory like substances. The measurement of telomerase activity may be useful in the evaluation of exacerbated COPD. Keywords: Telomerase, Copper, Zinc, Chronic obstructive pulmonary disease, Exacerbation. Figure 1 Table 1 EPS207 [KOAH] KOAH Stabil Dönem Hastalarda Hastalık Ağırlığı ile CRP ve Nötrofil/Lenfosit Oranı İlişkisi Yusuf Aydemir, Hikmet Çoban, Adil Can Güngen, Hasan Düzenli, Canatan Taşdemir Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi GİRİŞ VE AMAÇ:Sistemik inflamasyonla seyreden KOAH'da, çeşitli inflamatuar markırların arttığı gösterilmiştir. Bu inflamasyon süreci, sistemik komplikasyonlara ve hastalığın şiddetine katkıda bulunabilir. Çalışmamızda stabil dönem KOAH hastalarında, hastalık ağırlığı ile bir inflamasyon markırı olan CRP ve nötrofil/lenfosit oranı (N/L) arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı. YÖNTEM:289 stabil evre KOAH hastası çalışmaya dahil edildi. Eşlik eden enfeksiyon, akut alevlenme, bronşiektazi gibi CRP ve N-L yüksekliği yapabilecek hastalıklar ile malignite öyküsü olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. BULGULAR:Ağır KOAH'lı hastalarda CRP düzeyleri hafif KOAH'lı olan gruba göre anlamlı ölçüde yüksek bulundu. (p=0,04). Aynı şekilde ağır KOAH'lı hastalarda N/L oranı hafif KOAH'lı olan gruba göre anlamlı ölçüde yüksek bulundu. (p=0,003). FEV1 % değeri ile CRP arasında negatif (r= -0,151; p=0,01); N/L oranı arasında da negatif (r= -0.225, p<0.001) korelasyon vardı. TARTIŞMA VE SONUÇ:N / L, stabil KOAH hastalarında inflamasyon değerlendirilmesinde, hızlı ve kolay ölçülebilir bir inflamatuvar belirteç olarak kabul edilebilir. CRP ve N/L oranının KOAH'lı hastaların takibinde kullanımının yararlı olabileceği kanaatine varılmıştır. Anahtar Kelimeler: KOAH, CRP, Nötrofil lenfosit oranı The Relationship Between Severity of Disease and CRP- Neutrophil Lymphocyte Ratio in Stable Stage COPD Patients Yusuf Aydemir, Hikmet Çoban, Adil Can Güngen, Hasan Düzenli, Canatan Taşdemir Sakarya University, Department of Pulmonology INTRODUCTION - OBJECTIVE:During this chronic inflammatory process in the COPD has been shown to increase in various inflammatory markers. This inflammation process that may contribute to severity of disease and a number of different complications. The relationship between severity of disease with CRP and neutrophil / lymphocyte ratio (N / L) was aimed to investigate in stable stage COPD patients. METHOD:289 stable COPD patients were included in the study. Patients with concomitant infection, acute exacerbation, bronchiectasis, malignancy and the disease which may affect of N-L ratios, were not included in the study. RESULTS:CRP levels in patients with severe COPD were significantly higher than those with mild COPD (p=0,04). Likewise, in patients with severe COPD N / L ratio was significantly higher in the group with mild COPD (p=0,003). There was a negative correlation between FEV1 values and CRP (r= -0.151, p=0.01); also there was a negative correlation between FEV1 values and N / L ratio (r= -0.225, p<0.001). CONCLUSIONS:N/L could be considered as a inflammatory marker for assessment of inflammation in stable stage COPD patients with its quick and easily measurable. Use of CRP and N / L ratio was concluded could be useful in the follow-up of the COPD. Keywords: COPD, CRP, Neutrophil Lymphocyte Ratio Tablo:1 Table:1 Hastaların genel özellikleri General characteristics of patients Tablo:2 Table:2 KOAH ağırlığı ile CRP ve N/L ilişkisi Relationship between COPD severity with CRP and N/L EPS208 [KOAH] Assesment of Mean Platelet Volume, Platelet Distribution Width and Red Blood Cell Distribution Width in Patients With Chronic Obstructive Pulmonary Diseas İbrahim Koç1, Yusuf Doğan2, Serdar Doğan3, Zeynel Abidin Karataş4, Eray Mandollu5, Aydın Mermer5, Abdülaziz Kaya5, Ayşen Dökme1, Adem Bayraktar6 1 Viransehir state hospital, Pulmonary Medicine, Sanlıurfa, Turkey 2 Viransehir state hospital, Microbiology, Sanlıurfa, Turkey 3 Viransehir state hospital,Biochemistry, Sanlıurfa, Turkey 4 VViransehir state hospital, Otolaryngology, Sanlıurfa, Turkey 5 Viransehir state hospital, Anesthesiology, Sanlıurfa, Turkey 6 Viransehir state hospital, General Surgery, Sanlıurfa, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is an important public health problem which is associated with systemic inflammation. Mean platelet volume (MPV) is one of the markers indicating platelet activation, and there are different results in different diseases related to inflammation. As for COPD some studies found it to be high whereas others found low results. In this study, we aimed to study parameters like MPV, platelet distribution width (PDW), red blood cell distribution width (RDW), red blood cell (RBC), which are studied in the complete blood count testing routinely of patients with COPD, smoking and nonsmoking subjects without chronic diseases. METHOD:Data of 121 patients with COPD, 101 non-smoking healthy subjects and 102 smoking healthy subjects were retrospectively enrolled. Results were statistically analyzed. RESULTS:MPV levels were lower in patients with COPD compared with smokers (P<0.001) and non-smoking subjects (P<0.001). PDW levels were lower in COPD group compared with smokers (P<0.013) and non-smokers (P<0.001). We found RDW levels higher in patients with COPD compared with non-smokers ( p <0,001) and smokers (p <0,001). White blood cells were higher in patients with COPD as were expected (P<0.001). Neutrophil levels also were higher in patients with COPD compared with non-smokers (P<0.0001) and smokers (P<0.003). RBC levels were lower in patients with COPD when compared with non-smokers (P<0.001). CONCLUSIONS:The results of this study suggest that the decreased MPV and PDW may be used as negative reactants wheras RDW as a positive indicator for evaluation of COPD Keywords: Mean platelet volüme, platelet distribution width, red blood cell ditribution width, COPD Table 1 Demographic and laboratuary findings of patients included in the study. EPS209 [KOAH] Bozulmuş solunum fonksiyon parametreleri alevlenme sıklığını artırır Aziz Gümüş, Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Halit Çınarka, Sebih Alp, Melek Memoğlu, Ünal Şahin Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Rize GİRİŞ VE AMAÇ:Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) akut alevlenmelerle seyreder. Sık alevlenmeye neden olan birçok faktör tanımlanmıştır. 1. saniyedeki zorlu vital kapasite (FEV1), ileri evre hastalık, hastalığın süresi, komorbid durumların eşlik etmesi bunlardan en önemlileridir. Ancak bu konu ile ilgili yapılan çalışmalar sınırlı sayıdadır. Çalışmadaki amacımız, KOAH’ta akut alevlenmeyle ilişkili faktörlerin tespit edilmesidir YÖNTEM:Çalışmaya 112 (%97)’si erkek toplam 115 stabil dönem KOAH hastası alındı. Başlangıçta stabil dönemdeki hastalardan solunum fonksiyon testleri, arter kan gazları ve 6 dakika yürüme mesafesi (6DYM) ölçümü yapıldı. Ortalama 25±8 ay, 3 aylık periyotlarla takip edildiler. BULGULAR:Hastaların yaşları 61,2±9,8 (40-85) idi. Takipler sırasına ortalama 2,4±3,8 (0-20) akut alevlenme tespit edildi. Alevlenme sayısı ile ilişkili faktörleri tespit etmek için spearman korelasyon analizi yapıldı. Alevlenme sayısı ile beklenen FEV1%, beklenen FVC%, beklenen FEF25-75%, 6DYM, parsiyel arteriyel oksijen basıncı (PaO2) ve arteriyel oksijen satürasyonu (sO2) arasında negatif bir ilişki tespit edildi (sırasıyla p<0.001, p<0.001, p<0.001, p<0.001. p=0.005 ve p=0.001). Yaş ile atak sayısı arasında pozitif bir ilişki bulundu (p=0.023). Hastalar beklenen FEV1% değerine göre hafif-orta ve ağır-çok ağır olmak üzere iki gruba ayrıldılar. Yaklaşık 2 yıllık takipte ağır- çok ağır grupta atak sayısı3.3±4.6 iken, hafif-orta grupta 1,4±2,5 bulundu. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p=0.01). TARTIŞMA VE SONUÇ:KOAH’lı hastalarda atak sayısını etkileyen en önemli faktörler düşük solunum fonksiyon testleri parametreleri ve arteriyel oksijendeki azalmalardır. Anahtar Kelimeler: KOAH akut alevlenme, risk faktörleri Impaired respiratory function parameters increase the frequency of exacerbations Aziz Gümüş, Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Halit Çınarka, Sebih Alp, Melek Memoğlu, Ünal Şahin Recep Tayyip Erdogan University, School of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Rize INTRODUCTION - OBJECTIVE:The course of chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is accompanied by acute exacerbations. Many factors were defined that cause frequent exacerbations. Few studies have investigated the factors leading to exacerbations. Advanced age, low FEV1%, advanced stage of disease and prolonged duration of disease have all been identified as factors causing frequent exacerbation. The purpose of this study is to determine of factors associated with acute exacerbations in COPD (COPD-AE). METHOD:Hundred and fifteen patients (112 male, 3 female) with stable COPD-AE were included in study. Arterial blood gasses, pulmonary function tests and 6-minute walk distance (6MWD) measurements were performed in the stable period. Patients were followed-up at 3-monthly intervals average of 25 ± 8 months. RESULTS:Mean age of patients with COPD was 61.2±9.8 (range 40-85). Mean number of exacerbations in 25 months was 2.4±3.8 (range 0-20). On Spearman correlation analysis number of exacerbations during 25 months follow-up was negatively correlated with predicted FEV1% (p<0.001), predicted FVC% (p<0.001), predicted FEF25-75% (p<0.001), 6MWD (p<0.001)total protein (p=0.024), PaO2 (p=0.005) and sO2 (p=0.001), and positively correlated with age (p=0.023). Patients were divided into two groups according to FEV1% predicted value (mild and moderate (FEV1<50%) group, and severe and very severe group (FEV1≥50%). The number of exacerbations were lower in mild and moderate group compared to group severe and very severy (p=0.01). CONCLUSIONS:The most important factor affecting the number of exacerbations in patients with COPD are low pulmonary function test and arterial oxygen parameters. Keywords: COPD acute exacerbations, risk factors Resim 1 Figure 1 Hafif-orta ve ağır-çok ağır hastalardaki akut alevlenme sayılarının karşılaştırılması. Comparison of the number of acute exacerbations in patients mild to moderate and severe to very severe. Tablo 1 Atak Sayısı p= r= Beklenen FVC% <0.001 -0.407 Beklenen FEV1 % <0.001 -0.344 Beklenen FEF25-75 % <0.001 -0.335 6DYM (metre) <0.001 -0.344 PaO2 (mmHg) 0.005 -0.264 sO2 (%) 0.001 -0.237 Yaş (yıl) 0.023 0.212 Alevlenme sayısı ile ilişkili faktörlerin spearman korelasyon analizi ile gösterilmesi Table 1 Acute exacerbations p= r= Predicted FVC% <0.001 -0.407 Predicted FEV1 <0.001 -0.344 Predicted FEF25-75 <0.001 -0.335 6MWD (meter) <0.001 -0.344 PaO2 (mmHg) 0.005 -0.264 sO2 (%) 0.001 -0.237 Age (year) 0.023 0.212 The of factors associated with the number of exacerbations shown by Spearman correlation analysis EPS210 [KOAH] Prognostic factors for 6-year survival rates of patients with COPD Bülent Yılmaz1, Sulhattin Arslan2, İbrahim Akkurt3 1 Sivas Goverment Hospitaly, Chest Diseases, Sivas 2 Cumhuriyet University, Faculty of Medicine, Chest Diseases, SİVAS 3 Akay Hospital, Chest diseases, Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is an important cause of morbidity and mortality throughout the world. The objective of this study was to determine the factors influencing morbidity and mortality in patients hospitalized in a tertiary care center due to COPD exacerbation by analyzing the data of six-year follow-up. METHOD:The enrolled patients were grouped as those who were alive (n: 64) and those who were dead (n: 114). RESULTS:The groups did not differ in terms of smoking status, smoking burden, the presence of major comorbidities, the frequency of the patients with biomass exposure and the mean duration of exposure, the use of major drug classes prescribed for COPD, the rate of the use of LTOT, non-invasive mechanical ventilation or nebulisator, basal hemoglobin, hematocrite, white blood cell count, platelet count, erhythrocyte sedimentation rate, CRP levels, biochemical parameters, arterial blood gas analysis, and pulmonary function parameters other than average basal forced expiratory volume in 1 second (as percentage of predicted, which was lower in deceased group). The average lifetime with a diagnosis of COPD was 111.9±11.1 months for men and 206.5±32.2 months for women. Median survival time was 96 months in men and 180 months in women with COPD CONCLUSIONS:These results showed that FEV1 was significantly higher in people who live in, also found that women live longer than men Keywords: Prognosis, body mass index, cor pulmonale, survey EPS211 [KOAH] The relationship between hypoxia, inflamation and obstruction carotis intima media thickness in Chronic Obstructive Pulmonary Diseases Neslihan Korkmaz, Sulhattin Arslan Cumhuriyet University, Faculty of Medicine, Department of Chest Diseases INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of our study was to determine peripheral vessels intima media thickness variabilities and relationship between inflamatory mediators and artery blood gas changes in COPD patients METHOD:This study included 60 patients with COPD and 40 healthy control subjects. We used GOLD criterias for COPD diagnosis. The patients groups differantiate with arterial blood gas degrees and presence or absence of pulmonary failure. All patients and control group members, blood leucosyts and CRP values measured. Doppler USG instrument and standardised linneer transducer used for carotis, vertebral artery thickness and total cerebral blood flow measurment RESULTS:There were no significial diffirence for age, sex, BMI and intima media thickness between two groups. In our study we found that the CRP levels were higher than the control group in COPD patients. In progressive COPD patients CRP levels most higher. In addition we found that patients CIMT' s was higher than the control group. CONCLUSIONS:CIMT and also atherosklerosis risk was increased in COPD patients. COPD patients, sistemic inflamation cause higher carotis intima media thickness. This finding was used for early risk factor for cardiovasculer disease. Doppler usg was used for idetify carotis arter patology early. Continued sistematic inflamation in stabil period causes increased carotis artery intima media thickness. This entity take role in atherosklerosis etiology. Keywords: inflamation, hypoxia, obstruction, atherosklerosis EPS212 [KOAH] The Management of COPD exacerbations in Croatia: What have we learned from ERS COPD audit Neven Miculinic University Hospital Center Zagreb, Dept. of Respiratory diseases INTRODUCTION - OBJECTIVE:Some important facts and results of the COPD Audit in Europe and particularly in Croatia are discussed. METHOD:Prospective observational study. RESULTS:In Croatia 1/3 of hospitalized COPD patients are current smokers (!), only 70% of all patients in the study have previous lung function tests done (median FEV1 – 36% of predicted) and 96% of all patients have blood gas analysis (best in Audit), but in 13.6 % of all spirometry tests there are no signs of obstruction. Mortality rate during admission is 10.4% (highest in Audit!, Europe 4.7%), mortality rate within 90 days of admission is 5.4% (Europe 6.1%), and readmission percentage within 90 days (25%) is lower than EU average. Length of stay in hospital /median/ is 11 days (3 days longer than EU average). CONCLUSIONS:According to these results we have drawn important decisions for policy makers and respiratory physicians. In Croatia we have to increase with high priority availability of ventilation for all patients, we have to afford invasive and non-invasive ventilation at home for COPD patients who meet the criteria, and we have to improve availability of pulmonary rehabilitation programmes. The early discharge programme could shorten the duration of hospitalisation. In Croatia methylxantines are prescribed in excess (Europe 14%, Turkey 51%, Croatia 86%). Spirometry is obligatory diagnostic test for all patients to ensure exact diagnosis. And mechanical ventilation has to be applied more often when it is indicated. Hospitalization for exacerbation of COPD is a good opportunity for individual smoking cessation programme. Keywords: COPD, exacerbations, Croatia EPS213 [KOAH] Yeni Tanı Alan KOAH Hastalarının İzleminde Ruhsal Durumda Ve Yaşam Kalitesinde Olan Değişiklikler Muzaffer Onur Turan1, Turgay Kasan2, Arzu Mirici3 1 Gelibolu Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Çanakkale 2 Gelibolu Devlet Hastanesi, Psikoloji Bölümü, Çanakkale 3 Canakkale 18 Mart Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Çanakkale GİRİŞ VE AMAÇ:Birçok kronik hastalık gibi, KOAH’da da çeşitli psikiyatrik bozukluklar sık olarak görülebilmektedir. Anksiyete ve depresyon, KOAH’da en sık görülen ruhsal bozukluklardır. KOAH tanısının konulup tedavi başlanmasının, hastaların mevcut ruh haline ve yaşam kalitesine olan etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. YÖNTEM:Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve Gelibolu Devlet Hastanesi’nde, göğüs hastalıkları polikliniklerinde yeni tanı alan KOAH hastaları çalışmaya alındı. Hastalara, KOAH tanısı aldıkları tarihteki ilk görüşmede ve 6. ay sonundaki görüşmelerinde solunum fonksiyon testi (SFT), Hastane anksiyete depresyon (HAD) ölçeği, Beck depresyon ölçeği ve Saint George Solunum Anketi (SGRQ) uygulandı. BULGULAR:71 erkek, 19 kadından oluşan, KOAH tanısını yeni almış 90 hastanın tanı aldıkları anda %23.5 hastada anksiyete,HADS’na göre %38.2, BDÖ’ne göre ise %52.9 hastada depresyon semptomları varlığı tespit edilmişken, 6. ayın sonunda anksiyete semptomlarının %19’a, depresyon semptonlarının ise %33.3 (HADS) / %47.6’ya (BECK) gerilediği gözlendi.Yeni tanı ve 6.ay SFT değerleri karşılaştırıldığında, hastaların %57.1’inde FEV1 ve FVC değerlerinde artış mevcuttu. SFT değerlerinde düşüş olan %42.9’luk hasta grubunun tümünün sigara içmeye devam ettiği gözlendi. Hastaların %65’i, 6 aylık tedavi sonrası dispne, öksürük gibi semptomlarda gerileme tariflemekteydi. SGRQ’ya göre 6. ayın sonunda %68.1 hastada yaşam kalitesinde düzelme vardı.SGRQ skoru ile FEV1 arasında negatif korelasyon mevcuttu (p=0.045).Anksiyete ve depresyon skorlarının azalması ile,sigaranın KOAH tanısı sonrası bırakılması arasında anlamlı ilişki saptandı (p=0.003 ve 0.026). TARTIŞMA VE SONUÇ:Yeni tanı alan KOAH hastalarında, tanı konulmasıyla birlikte bronkodilatör tedavi başlanması sonucu nefes darlığı, öksürük gibi pulmoner semptomlar gerilemektedir. Bu durum, hastaların solunum fonksiyonlarında iyileşmeye, ruh halinde düzelmeye ve yaşam kalitesinde artışa yol açmaktadır. Bu sürece en ciddi olumlu katkı, sigaranın bırakılması ile gerçekleşmektedir. Anahtar Kelimeler: KOAH; anksiyete; depresyon; yeni tanı Changes in quality of life and physiological status in newly diagnosed COPD patients Muzaffer Onur Turan1, Turgay Kasan2, Arzu Mirici3 1 Gelibolu State Hospital, Chest Disease Department, Canakkale 2 Gelibolu State Hospital, Physicology Department, Canakkale 3 Canakkale 18 Mart University, Chest Disease Department, Canakkale INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) may cause some psychiatric disorders such as depression and anxiety, similar to other chronic diseases.We aimed to assess if the diagnosis of COPD and beginning of bronchodilator therapy may affect the quality of life and physiological status of the patients. METHOD:Newly diagnosed COPD patients in Canakkale 18 Mart University and Gelibolu State Hospital were included. Pulmonary function tests (PFT), Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS), Beck Depression Scale and St. George's Respiratory Questionnaire (SGRQ) were performed at the first visit and six months later. RESULTS:There were high scores of anxiety in 23.5% and depression in 38.2%(HADS)-52.9% (BECK) of 90 newly diagnosed COPD patients(71 men and 19 women) at the first visit. The symptoms of anxiety decreased to 19%,depression to 33.3% (HADS)/47.6% (BECK) six months later. Besides, there was improvement in FEV1 and FVC levels in 57.1% of patients.All the participants with lower spirometrics levels (42.9%) were still smoking. 65% of patients decribed a regression in pulmonary symptoms after 6 months treatment. There was improvement in quality of live according to SGRQ in 68.1% of participants.There was negative correlation between FEV1 levels and SGRQ score (p=0.045). There was a significant relationship between the regression of anxiety-depression scores and cessation of smoking after the diagnosis of COPD (p=0.003 and 0.026). CONCLUSIONS:Pulmonary symptoms may regress with the bronchodilator therapy at newly diagnosed COPD patients, which causes an improvement in pulmonary functions, physiological status and quality of life. Cessation of smoking will be the best contribution to this situation. Keywords: COPD; anxiety; depression; new diagnosis EPS214 [KOAH] Akciğer Transplantasyonu Planlanan Amfizemli Hastada Uygulanan Bronkoskopik Hacim Azaltıcı Cerrahi Ömer Özbudak1, Hatice Uluçoban Dede1, Funda Aydın3, Gökhan Arslan2 1 Akdeniz Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Antalya 2 Akdeniz Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Antalya 3 Akdeniz Üniversitesi, Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı, Antalya Kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kronik hava yolu obstrüksiyonu ve hiperinflasyon ile karakterize bir grup akciğer hastalığıdır. Hiperinlasyon amfizemin egzersiz intoleransı, nefes darlığı, bozulmuş yaşam kalitesi ve yüksek mortaliteden sorumlu ana fizyolojik bozukluklardan birisidir Akciğer hacim küçültme ameliyatı ve akciğer transplantasyonu KOAH hasta için halen geçerli tedavi yöntemleri olmasına rağmen, hasta seçim kriterlerinin katı oluşu, yüksek morbidite ve dönor sıkıntısı gibi nedenlerle bu müdahalelerin kullanımı kısıtlıdır. Farklı bronkoskopik akciğer hacim azaltma teknikleri ile yapılan çalışmalar, amfizemli hastalarda umut vadeden sonuçlar ortaya koymuştur.Akciğer hacim küçültme için bronkoskopik coil uygulaması, şiddetli amfizem hastalarında kullanılan, kollateral ventilasyondan etkilenmeyen bir yöntemdir. belirgin amfizematöz akciğer hastalığı mevcut ve birinci saniyedeki zorlu ekspirasyon volüm (FEV1) değeri 0.47 (%19) olan bir merkezde Akciğer Transplantasyon sırasına alınan 42 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Hastamıza bronkoskopik coil uygulaması sağ üst loba yapıldı. Olgumuzun üç aylık takip sonucunda FEV1 değeri 0.92 lt (%28) olarak ölçüldü ve işlem öncesi değerlerin neredeyse iki katına ulaştı. Oda havasından parsiyel oksijen basıncı 49 mmHg dan 75 mmHg ya yükseldi. Halen takibi devam eden hastanın coil uygulaması öncesi KOAH alevlenme nedeniyle yılda ikiden fazla hastane yatışı mevcutken coil uygulaması sonrası KOAH alevlenme nedeniyle hastane yatışı ya da acil servis başvurusu olmamıştır. Bu tür minimal invaziv endobronşiyal yöntemler cerrahiye uygun olmayan ve nakil adayı olup bekleme listesinde bulunan hastalar için etkili bir yöntem olabilir. Anahtar Kelimeler: Bronkoskopi; amfizem; endobronşiyal tedavi; hacim küçültücü cerrahi Bronchoscopic Lung Volume Reduction Surgery in patient with severe emphysema waiting for lung transplantation Ömer Özbudak1, Hatice Uluçoban Dede1, Funda Aydın3, Gökhan Arslan2 1 Department of Pulmonology, Mediterranean University, Antalya, Turkey 2 Department of radiology, Mediterranean University, Antalya, Turkey 3 Department of Nuclear medicine, Mediterranean University, Antalya, Turkey Chronic obstructive pulmonary disease is a group of lung diseases characterized by chronic airflow obstruction and hyperinflation. Hyperinflation is the main physiological characteristic of emphysema that is responsible for exercise intoleranse, dyspnea, impaired quality of life and high mortality. Clinical studies performed with different endoscopic lung volume reduction techniques have shown promising data in patients with heterogeneous emphysematous diseases. The lung volume reduction coil is a new device to achieve lung volume reduction by bronchoscopy in patients with severe emphysema, Works in a manner unaffected by collateral airflow. In this article, we present a 42 year old male patient who is in the waiting list of transplantation with a significant emphysematous lung disease accompanied by a forced expiratory volume in one second (FEV1) value of 0.47 lt (19%). Bronchoscopic Lung Volume Reduction Coil treatment was applied to right upper lobe. After three months of follow-up, FEV1 value was estimated as 0.92 lt (28%), which was nearly twofold increase compared to preoperative levels. Partial pressure of oxygen has rise from 49 mmHg to 75 mmHg in arterial blood. Patient had the history of hospitalization for COPD exacerbation more than twice a year before coil application. Still ongoing patient follow up show that patient had no need of hospitalization after the lung volume reduction coil. This minimal invasive endobronchial methods may be effective in patients who are in the waiting list of transplantation or ineligible candidates for surgery Keywords: Bronchoscopy; emphysema; endobronchial treatment; volume reduction surgery EPS215 [KOAH] Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan bireylerde beta blokerlerin solunum fonksiyon testleri ve yaşam kalitesi üzerine etkisi Esra Kuşlu Uçar1, Füsun Yıldız2, Serap Argun Barış2, Ender Emre3, Taha Güllü4, İlknur Başyiğit2, Haşim Boyacı2 1 Çorlu Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Tekirdağ 2 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli 4 Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Eskişehir GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı β-blokerlerin KOAH’lı bireylerde SFT ve yaşam kalitesi anketleri üzerine etkisini değerlendirmekti. YÖNTEM:Çalışmaya Ocak 2011 ve Ocak 2013 tarihleri arasında başvuran KOAH’lı bireyler alındı. Grup I sadece KOAH tanısıyla takip edilen; Grup II KOAH’a ek olarak kalp hastalığı olan ancak β-bloker kullanmayan ve Grup III KOAH’a ek olarak kalp hastalığı nedeniyle β-bloker kullanan bireylerden oluşturuldu. Çalışmada grup I’e 26 hasta, grup II’ye 25 hasta, grup III’e 22 hasta alındı. Çalışmaya alınan tüm hastaların yaş, boy, kilo ve ek hastalıkları sorgulandı. Olgularda hemogram, sedimantasyon, CRP düzeyleri çalışıldı. BODE indeksi hesaplandı ve CAT anketi dolduruldu. Aynı protokol ve cihaz kullanılarak olguların birinci yılda laboratuvar tetkikleri, CAT anketi ve solunum fonksiyon testleri tekrar edildi. BULGULAR:Altmışdokuzu erkek (% 94.5), 4’ü kadın (% 5.5), yaş ortalaması 63±8 yıl olan toplam 73 hasta çalışmaya alındı. GOLD evrelemesine göre 4 hasta (% 5.5) evre 1; 30 hasta (%41.1) evre 2; 23 hasta (%31.5) evre 3; 16 hasta (%21.9) evre 4’de yer almaktaydı. Grup içi değerlendirmede başlangıç ve 1.yıl SFT değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. BODE indeksi ve CAT skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon olduğu izlendi. (r:0.85 p<0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Uzun yıllardır KOAH’lı bireylerde kontrendike olduğu düşünülen β-blokerlerin solunum fonksiyon testleri ve yaşam kalitesi anketleri üzerine olumsuz etkisinin bulunmaması, kardiyoselektif βblokerlerin KOAH’lı bireylerde güvenle kullanılabileceğini desteklemektedir. Anahtar Kelimeler: β-bloker, BODE, CAT, KOAH, SFT The effects of beta blockers on pulmonary function tests and quality of life in patients with COPD Esra Kuşlu Uçar1, Füsun Yıldız2, Serap Argun Barış2, Ender Emre3, Taha Güllü4, İlknur Başyiğit2, Haşim Boyacı2 1 Department of Pulmonary Diseases, Çorlu Government Hospital, Tekirdağ, Turkey 2 Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey 3 Department of Cardiology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey 4 Department of Pulmonary Diseases, Osmangazi University School of Medicine, Eskişehir, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was to evaluate the effects of β-blockers on pulmonary function test (PFT) and quality of life in COPD patients. METHOD:Seventy-three patients with COPD who admitted between the dates of January 2011 and January 2013 were included. Group I included the patients with COPD: group II included patients with accompanying heart disease with use of β-blockers: group III included patients with accompanying heart disease with βblocker usage. There were 26 patients in group I, 25 in group II and 22 in group III. Age, height, weight and medical history of the patients were recorded. BODE index and CAT questionnaire were applied; total blood count, sedimentation rate and CRP levels were evaluated. Laboratory tests, CAT questionnaire and pulmonary function tests were repeated in the first year with same protocol and same device. RESULTS:There were 4 female (%5.5) and 69 male (%94.5), the mean age was 63±8 years. According to GOLD criteria: four patients (%5.5) were in stage 1: thirty patients (%41.1) were in stage 2: twenty-three patients in stage 3 (%31.5): sixteen patients (%21.9) in stage 4. There was no significant difference between basal and first year control of PFT results in between group analysis. BODE index was positively correlated with CAT scores in all study population (r:0,85 p<0,05). CONCLUSIONS:Cardioselective β-blockers which are thought to be contraindicated in COPD patient for many years have no unfavorable effects on pulmonary function test and quality of life. It is suggested that they can be used safely in COPD patients. Keywords: β-blocker, BODE, CAT, COPD, PFT Tablo-1 Table-1 Hastalara ait demografik veriler Tablo-2 Table-2 GOLD evrelemesinin gruplara gore dagilimi Tablo-3 Table-3 Solunum fonksiyon testi verilerinin 1. sene kontrol verileri ile karsilastirilmasi Resim-1 Figure-1 CAT skorunun GOLD evresine gore dagilimi Resim-2 Figure-2 BODE indeksinin GOLD evresine dagilimi EPS216 [KOAH] Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan bireylerde beta blokerlerin kardiyopulmoner egzersiz testler ve ekokardiyografi bulguları üzerine etkisi Esra Kuşlu Uçar1, Füsun Yıldız2, Serap Argun Barış2, Ender Emre3, Serdar Bozyel3, Dilek Ural3, Haşim Boyacı2, İlknur Başyiğit2 1 Çorlu Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Tekirdağ 2 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı β-blokerlerin KOAH’lı bireylerde ekokardiyografi ve kardiyopulmoner egzersiz testleri üzerine etkisini değerlendirmekti. YÖNTEM:Çalışmaya Ocak 2011 ve Ocak 2013 tarihleri arasında, Göğüs Hastalıkları ve Kardiyoloji kliniklerine başvuran KOAH’lı bireyler alındı. Grup I sadece KOAH tanısıyla takip edilen; Grup II KOAH’a ek olarak kalp hastalığı olan ancak β-bloker kullanmayan ve Grup III KOAH’a ek olarak kalp hastalığı nedeniyle β-bloker kullanan bireylerden oluşturuldu. Çalışmada grup I’e 26 hasta, grup II’ye 25 hasta, grup III’e 22 hasta alındı. Çalışmaya alınan tüm hastaların yaş, boy, kilo ve ek hastalıkları sorgulandı. Olgularda hemogram, total kolesterol, trigliserit, HDL, LDL, proBNP düzeyleri çalışıldı. Kardiyopulmoner egzersiz testleri (KPET) yapıldı ve ekokardiyografileri çekildi. Aynı protokol ve cihaz kullanılarak olguların birinci yılda laboratuvar tetkikleri, EKO ve KPET kontrolleri yapıldı. BULGULAR:Toplam 73 hastanın 69’u erkek (% 94.5), 4’ü kadın (% 5.5) olup, yaş ortalaması 63±8 yıl idi. GOLD evrelemesine göre 4 hasta (% 5.5) evre 1; 30 hasta (%41.1) evre 2; 23 hasta (%31.5) evre 3; 16 hasta (%21.9) evre 4’de yer almaktaydı. Çalışmaya alınan kalp hastalığı olan KOAH’lı bireylerin (grupII ve III) proBNP değerleri anlamlı yüksek bulundu. Çalışmaya alınan tüm gruplar kendi içlerinde 1.yıl kontrolü ile karşılaştırıldığında KPET ve EKO verilerinde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Uzun yıllardır KOAH’lı bireylerde kontrendike olduğu düşünülen β-blokerlerin kardiyopulmoner egzersiz testleri ve ekokardiyografi bulguları üzerine olumsuz etkisinin bulunmaması, kardiyoselektif β-blokerlerin KOAH’lı bireylerde güvenle kullanılabileceğini desteklemektedir. Anahtar Kelimeler: β-bloker, Ekokardiyografi, KOAH, KPET The role of beta blockers on echocardiography findings and cardiyopulmonary exercise tests in patients with COPD Esra Kuşlu Uçar1, Füsun Yıldız2, Serap Argun Barış2, Ender Emre3, Serdar Bozyel3, Dilek Ural3, Haşim Boyacı2, İlknur Başyiğit2 1 Department of Pulmonary Diseases, Çorlu Government Hospital, Tekirdağ, Turkey 2 Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey 3 Department of Cardiology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was to evaluate the effects of β-blockers on echocardiography and cardiopulmonary exercise tests (CPET) in people with COPD. METHOD:Patients with COPD who admitted Pulmonary Diseases and Cardiology Departments between the dates of January 2011 and January 2013 were included. Group I included the patients with COPD: group II included patients with accompanying heart disease with no use of β-blockers: group III included patients with accompanying heart disease with β-blocker usage. There were 26 patients in group I, 25 in group II and 22 in group III. Age, height, weight and medical history of the patients were recorded. Laboratory tests, CPET and echocardiography were performed. Tests were repeated in the first year by the same protocol and same device. RESULTS:There were 4 (5.5%) female and 69 (94.5 %) men, totally 73 patients in the study. The mean age was 63±8 years. According to GOLD criteria: 4 patients (%5.5) were in stage 1: 30 patients (%41.1) were in stage 2: 23 patients in stage 3 (%31.5): 16 patients (%21.9) in stage 4. Pro-BNP values of the COPD patients with accompanying heart disease (Group II and III) were significantly higher compared to group I patients. The basal and the first year values of ECHO and CPET was not different in all study groups (p>0,05). CONCLUSIONS:This study suggested that cardio selective β-blockers which are thought to be contraindicated in COPD patients for many years are safe without any unfavorable effects on CPET and echocardiography measurements. Keywords: β-blocker,COPD, CPET, Echocardiyography Resim-1 Figure-1 Gruplara göre pro-BNP düzeyleri Tablo-1 Table-1 Grup I' e ait bazal ve 1. sene EKO verileri Tablo-2 Table-2 Grup II'e ait bazal ve 1. sene EKO verileri Tablo-3 Table-3 Grup III'e ait bazal ve 1. sene EKO verileri Tablo-4 Table-4 Gruplara ait bazal KPET verileri Tablo-5 Table-5 Grup III'e ait bazal ve 1. sene KPET verileri EPS217 [KOAH] Pulmoner rehabilitasyon merkezine refere edilen amfizemli hastalarda bronkoskopik akciğer hacim küçültme Pınar Ergün, İpek Candemir, Dicle Kaymaz, Sakine Nazik Bahçecioğlu, Nermin Zerman Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi EAH GİRİŞ VE AMAÇ:Amfizem, neden olduğu solunum yetmezliği sonucu yüksek oranda morbidite ve mortaliteye yol açan progressif seyirli bir hastalıktır. Bronkoskopik akciğer hacim küçültme(BAHK)medikal tedavi ve pulmoner rehabilitasyona rağmen semptomatik seçilmiş olgularda önemli bir tedavi seçeneği olarak gündemdedir.Kronik solunum yetmezliği, pulmoner rehabilitasyon ve evde sağlıkhizmet sunum merkezimize yönlendirilen olgularda BAHKuygulanan hastaların sonuçlarının değerlendirilmesiamaçlanmıştır YÖNTEM:Nisan 2013-Haziran 2014 tarihleri arasında kliniğimizde BAHK endikasyonu konan 10 amfizemli hastanın verileri incelenmiştir. Hastalar BAHKöncesi ve sonrasında 3-6.Ayda değerlendirilip verileri kaydedilmiştir.1olguda BAHKsonrasında 12 hafta PR uygulanmıştır,8 olgu multidisipliner12 haftalık PR’ye rağmen semptomatik olması nedeni ile PR sonrası BAHKuygulanmıştır,1 olguda ise uzaktan gözetimli PR yapılandırılmıştır.Tüm olgularda Yaşam kalitesi St.George Solunum Hastalıkları Anketi Egzersiz kapasitesi Artan Hızda Mekik Yürüme Testi, Endurans Mekik Yürüme Testi Vücut kompozisyonu Yağsız Vücut Kitle İndeksi,Vücut Kitle İndeksi Psikolojik değerlendirme Hastane Anksiyete Depresyon Skalası İle değerlendirilmiştir.Bir radyolog ve gögüs hastalıları uzmanı tarafından HRCT değerlendirmelerini takiben, on hastanın yedisine tek taraflı coil uygulanmıştır.On hastanın yedisinde inkomplet fissür ve homojen anfizem olup hastalara coil uygulanmıştır.İntakt fissürü olan bilateral üst lob heterojen anfizemi olan diğer üç hastaya ise valf uygulaması yapıldı.Sadece iki hasta işlem sonrası 90.güne kadar takip edildi.İki hasta homojen amfizem hastası olupcoil işlemi uygulananhastalardı.Heterojen bilateralüst lob anfizemi olan ve valf uygulanan bir hasta ise3.ve 6.aylarda değerlendirilmişti. BULGULAR:Coil uygulamaları tek taraflı gerçeklestirilmiş olsa da 3.ayda yapılan incelemeler akciğer fonksiyonlarında düzelmenin yanı sıra RV’de belirgin azalma,egsersiz kapasitesinde iyileşme ve daha yüksek bir yaşam kalitesi ile uyumlu çıkmıştır.Benzer sonuçlar valf uygulamasında da izlenmiştir. TARTIŞMA VE SONUÇ:BAHK amfizem hastalarında farmakolojik tedaviler ve pulmoner rehabilitasyonun da dahil olduğu farmakolojikolmayan tedavi yöntemlerine ek olarakakılda tutulmalıdır Anahtar Kelimeler: Bronkoskopik akciğer hacim küçültme Bronchoscopic lung volume reduction in patients with emphysema who refered a pulmonary rehabilitation center Pınar Ergün, İpek Candemir, Dicle Kaymaz, Sakine Nazik Bahçecioğlu, Nermin Zerman Atatürk Chest Disease and Surgery Teaching and Research Hospital INTRODUCTION - OBJECTIVE:Bronchoscopic lung volume reduction (BLVR) is a current treatment option for chosen symptomiatic patients with emphsema who still have severe dyspnoea despite optiimal medicalmanagent and pulmonary rehabilitaion (PR). The purpose of this study is to evaluate the efficacy of BLVR treatment of patients that have undergone BLVR referred from the chronic respiratory insufficiency clinic, pulmonary rehabiliation and home care department. METHOD:Following evaluation of their HRCT by a radiologist and pulmonologist, seven out of ten patients recieved a unilateralcoil, incomplete fissures and homogenous emphysema.Three patients with bilateral upper lobe heterogenous emphysema and intact fissures recieved the valve procedure.Only two patientswerefollowedupuntilthe 90th day results, bothof which had homogenous emphysema and had undergone coil treatment.In one patient with heterogenousbilateral upper lobeemphysema,valves were implemented and evaluationwascarriedout atthe3rd and 6th months. RESULTS:Althoughcoilswereunilaterallyimplementedin homogeneous emphysema, substantial reduction of RV with improvement in lung functions,exercise capacity,and quality of life were shown at the 3rd month.Similar results were also seen in the patient with valve replacement.Theclinicalimprovement of this patient was continuedthroughoutthe 6th month. CONCLUSIONS:Endobronchial volume reduction should be considered in emphysema patients as a complementary treatment with pharmacological and non-pharmacological treatments including pulmonary rehabilitation.It should be kept in mind that the treatment of this patient group is multidisciplinary and that correct treatmentand an understanding for each patient in all its complexity can only be achieved with a multidisiplinary approach. Keywords: Bronchoscopic lung volume reduction Hastaların baseline değerlendirmeleri Tedav %FEV %FV %TL %R Hast Cinsiyet/ya Amfizem i 1 C C V a ş St.Georg MR e C Sol.Hast. Anketi RV/TL AHMYT(metre BOR C ) G 1 E/69 Homojen Coil 40 69 156 277 168 110m 1 3 68,83 2 E/58 Homojen Coil 27 36 132 274 199 330m 5 4 57,06 3 E/55 Homojen Coil 24 61 115 226 186 80m 2 4 77,07 4 E/63 Heteroje Valve 36 n 71 112 186 164 290m 2 2 44,76 5 E/65 Homojen Coil 21 65 124 209 201 100m 2 5 68,09 6 E/67 Homojen Coil 35 47 118 202 162 120m 1 3 54,05 7 E/59 Homojen Coil 20 44 120 210 167 70m 1 5 97,61 8 E/57 Homojen Coil 26 35 124 283 208 80m 2 5 78,26 9 K/56 Heteroje Valve 23 n 46 131 265 203 100m 1 5 89,27 10 E/56 Heteroje Valve 17 n 57 165 381 237 220m 5 4 97,61 General characterstics of the patients Patien Gender/ag Emphysema t e Treatme nt FEV1 % FVC % TLC % RV % RV/TL ISWT(mete BOR MR SGR C r) G C Q 1 M/69 Homogeneou Coil s 40 69 156 277 168 110m 1 3 68,8 3 2 M/58 Homogeneou Coil s 27 36 132 274 199 330m 5 4 57,0 6 3 M/55 Homogeneou Coil s 24 61 115 226 186 80m 2 4 77,0 7 4 M/63 Heteregeneo Valve us 36 71 112 186 164 290m 2 2 44,7 6 5 M/65 Homogeneou Coil s 21 65 124 209 201 100m 2 5 68,0 9 6 M/67 Homogeneou Coil s 35 47 118 202 162 120m 1 3 54,0 5 7 M/59 Homogeneou Coil s 20 44 120 210 167 70m 1 5 97,6 1 8 M/57 Homogeneou Coil s 26 35 124 283 208 80m 2 5 78,2 6 9 F/56 Heteregeneo Valve us 23 46 131 265 203 100m 1 5 89,2 7 10 M/56 Heteregeneo Valve us 17 57 165 381 237 220m 5 4 97,6 1 homojen amfizemde unilateral coil tedavisinin 90 günlük sonuçları HAST FEV1%(pre/pos FVC%(pre/pos TLC%(pre/pos RV%(pre/pos AHMYT(pre/pos MRC(pre/pos SGR A t) t) t) t) t) t) Q 1 27/36 59/75 132/125 274/227 360/420 4/3 57/2 8 2 24/35 61/86 115/97 226/99 80/120 4/3 77/3 0 90 Days Outcomes vs. Baseline after unilateral Coil Treatment with Homogenous Emphysame FVC,% TLC,% RV,% FEV1,% pred ISWT MRC PATİENT pred pred pred SGRQ Pre/post Pre/post Pre/post Pre/post Pre/post Pre/post 1 27/36 59/75 132/125 274/227 360/420 4/3 57/28 2 24/35 61/86 115/97 77/30 226/99 80/120 4/3 Valve hastasının 3. ve 6. ay sonuçları HASTA FEV1%(pre/3/6) FVC%(pre/3/6) TLC%(pre/3/6) RV% (pre/3/6) 1 189/165/161 290/330/330 2/2/2/ 36/36/44 63/71/76 112/103/104 AHMYT (pre/3/6) MRC SGRQ (pre/3/6) pre/3/6 35/35/33 Valve hastasının 3. ve 6. ay sonuçları incelendiğinde fonksiyonel, egzersiz kapasitesi ve yaşam kalitesinde iyileşme gözlenmiştir Results of patient after valve replecament; at 3rd and 6th. month Patient FEV1%(pre/3/6) FVC%(pre/3/6) TLC%(pre/3/6) RV% (pre/3/6) 1 189/165/161 290/330/330 2/2/2/ 36/36/44 63/71/76 112/103/104 ISWT (pre/3/6) MRC SGRQ (pre/3/6) pre/3/6 35/35/33 EPS218 [KOAH] Koah Ve Astımlı Bireylerde Dispne, Uyku Kalitesi, Gündüz Uykululuk Hali ve Yaşam Kalitesinin Karşılaştırılması Esra Doğru, İrem Hüzmeli, Özden Canbay, Nihan Katayıfçı, Fatma Duman, Nilüfer Çetişli Korkmaz, Fevziye Bayar Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Hatay GİRİŞ VE AMAÇ:KOAH ve astım bireylerin yaşam kalitesini etkilemekte ve morbitide ve mortaliteye neden olmaktadır. Astım ve KOAH hastalarında dispne, öksürük balgam, göğüs ağrısı semptomları görülmekte; uyku kalitesi ve yaşam kalitesi bozulmaktadır. Çalışmanın amacı; astım ve KOAH hastalarında dispne, uyku ve yaşam kalitesinin karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM:Yaşları 22-75 yaş arasında değişen (ortalama±standart sapma= 49.58±14.55), 20 astım ve 20 KOAH hastası değerlendirilmiştir. Katılımcıların demografik bilgileri yüz yüze görüşme yöntemi ile sorgulanmıştır. Katılımcıların dispne düzeyleri Medical Council Research (MRC)ile, uyku düzeyleri CASIS uyku ölçeği ile, gündüz aşırı uykululuk durumu Epworth Gündüz Uyukluluk Skalası ile yaşam kaliteleri ise SF-36 anketi ile değerlendirilmiştir. BULGULAR:Çalışmaya katılan astım hastalarının hiçbirinin sigara kullanmadığı; KOAH hastalarının ise %35’inin kullandığı tespit edilmiştir (p<0.05). Astım hastalarının %75.2’sinde; KOAH hastalarının %40’ında ortopne olduğu saptanmıştır (p<0.05). Gruplar arasında dispne düzeyi, uyku, uykululuk durumu ve yaşam kalitesi arasında fark bulunmamıştır (p>0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:KOAH sigara içimi ile ilişkisi kanıtlanmış bir solunum hastalığıdır. Çalışmamızda KOAH hastalarının sigara kullanırken, astım hastalarının kullanmadığı bulunmuştur. Ortopnenin astımlı hastalarda görülme oranının KOAH’a göre fazla olmasının nedeni eldeki verilerle açıklanamamıştır. Anahtar Kelimeler: KOAH, Astım, Ortopne Comparing Dispnea, Quality of Sleeping, Day Time Sleepiness And Quality of Life Individuals With COPD and Asthma Esra Doğru, İrem Hüzmeli, Özden Canbay, Nihan Katayıfçı, Fatma Duman, Nilüfer Çetişli Korkmaz, Fevziye Bayar Mustafa Kemal University Physical Therapy and Rehabilitation Department, Hatay INTRODUCTION - OBJECTIVE:Cronic Obstructive Pulmonary Disease (COPD) and asthma effects quality of life and causes morbidity and mortality. Disnea, cough, sputum,chest pain are seen with patients with asthma and COPD;quality of sleep and life is deteriorated. Aim of this study is to compare dispnea, quality of sleep and life of patients with COPD and asthma. METHOD:20 COPD, 20 asthma patients that age range between 22-75 (mean±standart deviation=49.58±14.55) were evaluated. Demographic information was questioned by face to face interviews. Level of dispnea was assessed with Medical Counsil Research (MRC),level of sleppness was assessed with COPD and Asthma Sleep Impact Scale (CASIS), excessive daytime sleepiness condition was evaluated with Epworth sleppiness scale and quality of life wasassessed with SF-36. RESULTS:We noticed that while no one of patient with asthma smoke but patients with COPD were smoking. Rate of patients that smoke is %35.(p<0.05). We found that in 75.2% of patients with asthma; 40% of COPD patients had orthopnea (p <0.05). In both groups no significant diffrerence could be observed in dyspnea, sleeping, sleepness status and quality of life (p>0.05). CONCLUSIONS:COPD is associated with smoking. We found that while patients with COPD smoking, patients with asthma don’t smoke. We couldn’t define reason of high incidence of ortopnea with COPD according to asthma patients. Keywords: COPD, Asthma, Ortopnea EPS219 [KOAH] Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Tanılı Hastalarda İnfluenza ve Pnömoni Aşılanma Oranları ve Etkileyen Faktörler Ülkü Aka Aktürk1, Aslı Görek Dilektaşlı2, Aysun Şengül3, Banu Musaffa Salepçi4, Nuray Oktay6, Mustafa Düger7, Hale Arık5, Nagihan Durmuş Koçak1 1 Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 2 Uludağ Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Bursa 3 Derince Eiğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Kliniği,Kocaeli 4 Dr Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Kliniği, İstanbul 5 Yeditepe Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, İstanbul 6 Erbağ Devlet Hastanesi Göğüs Bölümü, Tokat 7 Medipol Mega Üniversite Hastanesi, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Giriş ve Amaç; KOAH’ın tüm evrelerinde risk azaltmak için influenza ve pnömoni aşısı önerilmektedir. KOAH prevelansının yüksek olduğu ülkemizde aşılanma oranlarının düşük olduğu daha önceki raporlarda belirtilmiştir. Çalışmamızda KOAH hastalarında aşılanma oranları ve bu durumu etkileyen faktörleri araştırmayı amaçladık. YÖNTEM:1 Şubat 2013–1 Ocak 2014 tarihleri arasında 6 farklı merkezde göğüs hastalıkları polikliniklerine başvuran en az 1 yıl önce KOAH tanısı almış hastalar çalışmaya dahil edildi. Solunum fonksiyon testini(SFT) yapamayan, anket sorularını cevaplamak istemeyen veya cevaplayamayan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hazırlanan anket soruları önce küçük bir hasta grubuna uygulanarak uygulanabilirliği değerlendirildi. Yazılı onam formları alındıktan sonra araştırmacılar tarafından hastaların demografik bilgileri, eğitim durumları, sosyoekonomik durumları, semptomları, hastalıklarının şiddeti ve aşılanma bilgilerinin sorgulandığı anket formu dolduruldu. BULGULAR:Çalışmaya dahil edilen 296 hastanın yaş ortalaması 66.3±9.3, %91.9’u erkekdi.Tablo 1’de hastaların demografik ve sosyoekonomik durumları görülmektedir. Hastaların %36.5’i influenza, %14.1’i pnömoni aşısı olduğunu, %54’ü influenza aşısını göğüs hastalıkları uzmanının önerdiğini belirtti.Hastaların aşı olmama sebepleri arasında en dikkat çekici nedenin influenza için %57.2, pnömoni için %46.8 oranları ile doktorun önermemesi olduğu tespit edildi. Ek hastalığı olanlarda her iki aşılanma oranı da anlamlı derecede yüksekti (p=0.014, p=0.059). Yaş, cinsiyet, sigara içme durumu ve hastalık şiddeti ile aşılanma oranı arasında anlamlı ilişki yoktu(p>0.05). Kalabalık aileden olanlarda, beyaz yakalı meslek grubunda, lise ve üniversite mezunu olanlarda, üniversite hastanesine başvuranlarda aşılanma oranları anlamlı olarak yüksek bulundu(p<0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Ülkemizde uluslar arası rehberlerin önerdiği şekilde KOAH tanılı hastalarda doktorlar tarafından yeterince aşılanma önerilmemekte ve daha eğitimli hastalar daha fazla aşılanmaktadır. Bu konuda doktorların ve hastaların daha fazla bilinçlendirilmesi gereklidir. Anahtar Kelimeler: KOAH, influenza aşısı, pnömokok aşısı Influenza and Pneumonia Vaccination Rates and Relevant Factors in Chronic Obstructive Pulmonary Disease Patients Ülkü Aka Aktürk1, Aslı Görek Dilektaşlı2, Aysun Şengül3, Banu Musaffa Salepçi4, Nuray Oktay6, Mustafa Düger7, Hale Arık5, Nagihan Durmuş Koçak1 1 Süreyyapaşa Chest Disease and Thoracic Surgery Education and Research Hospital 2 Uludağ University Chest Department, Bursa 3 Derince Education and Research Hospital, Chest Department,Kocaeli 4 Dr Lütfi Kırdar Kartal Education and Research Hospital, Chest Department, İstanbul 5 Yeditepe Üniversity Public Helath, İstanbul 6 Erbağ State Hospital Chest Departmnet, Tokat 7 Medipol Mega Üniversity Hosptial, İstanbul INTRODUCTION - OBJECTIVE:Influenza and pneumonia vaccinations are requested for decreasing the risk in COPD at all stages.Although prevelance of COPD is high in our country,as reported before vaccination rates are low.We aimed to research vaccination rates of COPD patients and relevant factors that affect vaccination in our study. METHOD:Between 1 February 2013- 1 January 2014,patients who were diagnosed COPD at least a year before were included in our study.Those who could not accomplish respiratory function test and who did not want to answer the questionnaire were excluded.After taking written approval forms of the patients demographic information,socioeconomic status,symptoms,severity of the disease and vaccination information of the patients were provided by researchers through filling survey form. RESULTS:Average age of 296 patients included in the study is 66,3±9,3 years and 91,9% of them were male.Demographic and socioeconomic status of the patients are designated at Table 1. 36,5% of the patients had influenza vaccination,14,1% of them had pneumonia vaccination.The reasons for not having influenza injection is seen at Table 2. It was detected that specialists’s not requesting the vaccination is the most notably reason.Both vaccination rates were significantly high at those having comorbidities (influenza p=0.014;pneumonia p=0.059).There was not a significant relation between age,gender,smoking and severity of the disease(p>0.05).Vaccination rates were significantlyhigh at those having high income,crowded family,white collar occupation and high education level and applied to university hospital(p<0.05). CONCLUSIONS:In our country doctors do not request vaccination enough at COPD patients as international guides offer.On this topic the awareness of doctors and patients should be increased more. Keywords: COPD, influenza vaccination, pneumococ vaccination Tablo 1:Hastaların Klinik ve Demografik Özellikleri yaş 66.35±9.33 cinsiyet Erkek % 91.9 Kadın % 8.1 sigara Smoker % 22.7 Exsmoker % % 69.2 Sigara p/y 50.82±22.86 meslek Mavi yakalı % 23.6 Beyaz yakalı % 6.2 Ev hanımı % 7.9 Emekli mavi yakalı % 12.3 Emekli beyaz yakalı % 12.4 İşsiz % 1.7 eğitim düzeyi Okur yazar değil % 16.5 İlkokul % 52.3 Orta okul % 14.7 Lise % 8.4 Üniversite % 16.5 gelir düzeyi <1000 TL % 37.6 1000-2000 TL % 37.6 2000- 3000 TL % 20.9 3000- 5000 TL % 2.4 >5000 TL % 1.4 ek hastalık HT % 37.3 KAH % 23.1 DM % 13.9 biomass maruziyeti % 60.4 Hastaların dağılımı Kamu hastanesi % 77.4 Üniversite hastanesi % 22.6 evli %87.1 Hastaların Klinik ve Demografik Özellikleri table 1 age 66.35±9.33 gender Male % 91.9Female % 8.1 smoke Smoker % 22.7 Exsmoker % % 69.2 cigarette p/y 50.82±22.86 occupation Blue collared % 23.6 White collared % 6.2 Housewife % 7.9 Retired blue collared % 12.3 Retired white collared % 12.4 unoccupied % 1.7 educaiton level Okur yazar değil % 16.5 primary school % 52.3 Secondary school % 14.7 High school % 8.4 Universiyt % 16.5 income level <1000 TL % 37.6 1000-2000 TL % 37.6 2000- 3000 TL % 20.9 3000- 5000 TL % 2.4 >5000 TL % 1.4 comorbidity HT % 37.3 CAD % 23.1 DM % 13.9 Biomass exposure % 60.4 Distrubition of patients State Hospital % 77.4 Üniversity Hospital % 22.6 married %87.1 The Clinical and Deographical Properties of patients EPS220 [KOAH] Ülkemizde Tiotropium alan KOAH’lı hasta sayısı ve genel özellikleri Sedat Altin Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi GİRİŞ VE AMAÇ:E-reçete sistemi verileriyle 2014 yılı ilk 3 ayda ülkemizde tedavi alan KOAH’lı hasta sayısını ve reçeteleme özelliklerini araştırmak YÖNTEM:Sağlık Bakanlığı e-reçete sistemi kullanılarak 2014 yılı ilk 3 ayında Tiotropium reçeteleri kullanılarak çıkarımlarda bulunuldu. BULGULAR:2014 yılı ilk 3 ay e-reçete sistemine kayıtlı 108.501 Hekimden 25.062’si (% 23,1) KOAH’lı hastalara spesifik ilaç olan Tiotropium’dan 315.565 reçete ile 814.525 kutu ilaç yazmış. Bu reçetelere girilen ICD 10 tanı sayısı ise, 527.535 olmuştur. Şu halde, reçete başına yazılan ICD10 tanı sayısı 1,67 olarak hesaplandı. İlaveten reçete başına düşen kutu sayısı ise, 2,58 olarak bulundu. Ayrıca bu reçetelerde kullanılan ICD10 tanı kodu kalemi 863 olmuştur. Solunum sistemi kodu 75 olup diğer 788 ICD kodla birlikte tiotropium reçetelenmiştir. 2013 yılı ile karşılaştırıldığında, tiotropium reçeteleme oranı % 44 artış göstermiştir. Bunun büyük bir kısmının e-reçete sistemine girişlerin artışından kaynaklandığı düşünülmektedir. 2014 yılı ilk 3 ayının reçetelerinin yazılan kodlara bakıldığında sadece 283.935 kutusunun ( % 34,9) solunum sistemi koduyla, bunun da endikasyon aldığı KOAH için (J40-J44) 216.664 Kutu (% 26,6) olduğu görülmektedir. Tiotropium reçeteleyen aile hekimlerinin 19.806’sının (% 79) 191.162 reçete ile 585.550 kutu tiotropium yazdıkları, buna karşın 5.256 hastane hekiminin ise, 124.403 reçete ile 229.025 kutu ilaç yazdığı görülmektedir. TARTIŞMA VE SONUÇ:2014 verileriyle, e-reçeteye giriş eksikliklerine rağmen ülkemizde tiotropium alan hasta sayısının 1,5 milyon civarında olduğu, aile hekimi başına yıllık 40 civarında KOAH’lı hasta düşerken uzman hekim başına ise, bu sayının 140 civarında olduğu söylenebilir. Anahtar Kelimeler: KOAH, tiotropium, aile hekimi, uzman hekim The number of COPD patients used tiotropium in our country, and general properties Sedat Altin Yedikule Chest Diseases and Chest Surgery Research Training Hospital INTRODUCTION - OBJECTIVE:To investigate the prescribing properties and the number of patients with COPD who were treated in the first three months of 2014 using the data of e-prescribing system. METHOD:An inference were made with e-prescribing system of Ministery of Health using thiotropium prescriptions in the first three months of 2014. RESULTS:In the first three months of 2014, from 108.501 doctors who registered to the e-prescribing system 25.062(23.1%) of prescribed thiotropium as spesific drug to the COPD patients with 315.565 prescriptions,means 814.525 boxes.The number of prescriptions with ICD 10 diagnosis were 527.535.In that case the number of ICD 10 diagnosis per prescriptions were calculated as 1.67.In addition 2.58 was the number of boxes found per prescriptions.Also ICD 10 diagnosed code number used in this prescriptions was 863.Respiratory system code was 75 and with the other 788 ICD code totally thiotropium prescribed.When compared with 2013,prescribing rate of thiotropium showed an increase of 44%.It has been thought that this is mostly because of the increase in access to the e-prescribing system.When looked at the codes written on prescriptions in first three months of 2014, only 283.935 boxes(34.9%)were with respiratory system code, and 216.664 boxes(26.6%)with COPD(J40-J44) indications.19.806 of thiotropium prescribed primary care physicians(79.%) wrote 191.162 prescriptions with 585.550 boxes of thiotropium.Despite of this 5.256 specialists wrote 124.403 prescriptions with 229.025 boxes. CONCLUSIONS:Although access deficiencies to e-prescribing system, with data of 2014,in our country about 1.5 million patients treated with thiotropium,while 40 patients with COPD per primary care phycisian,this number was approximately 140 per specialist. Keywords: COPD, tiotropium, primary care physician, spesialist physician Tiotropium reçeteleyen hekimlere göre KOAH'lı hasta sayıları Parametreler Aile Hekimi Hastane Hekimi TOPLAM Hekim Sayısı 19.806 (% 79) 5.256 (% 21) Reçete Sayısı 191.162 (% 61) 124.403 (% 39) 315.565 Kutu Sayısı 585.550 (% 72) 229.025 (% 28) 814.525 Reçete Başına Kutu 3,1 1,8 2,6 Hekim Başına KOAH’lı 10 24 13 25.062 The number of COPD patients according to doctors prescribing Tiotropium Parameters Family Physician Hospital Physician TOTAL The number of Physicians 19.806 (% 79) 5.256 (% 21) 25.062 The number of prescriptions 191.162 (% 61) 124.403 (% 39) 315.565 The number of pillboxes 585.550 (% 72) 229.025 (% 28) 814.525 Pillboxes per prescription 3,1 1,8 2,6 COPD patients per physician 10 24 13 EPS221 [KOAH] Nadir Hastalık Bronşektazi’nin Ülkemizdeki Durumu Sedat Altin, Nurdan Kalkan, Gülşah Günlüoğlu, Seda Tural, Nurdan Şimşek Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi GİRİŞ VE AMAÇ:Son yıllarda giderek azalan hastalıklardan biri olan bronşektazinin 2013 yılındaki durumunu araştırmak YÖNTEM:2013 yılı SGK Medulla verileri ve TÜİK Ölüm istatistik verileriyle analizler yapıldı. BULGULAR:Nadir hastalık’ terimi ‘belirli bir hastalık için Türkiye’de 10.000 bireyde en fazla 1 hastanın bulunduğu’ hastalıklar için kullanılır. 2013 yılında SGK kayıtlarında bronşektazili poliklinik hasta sayısı 49.269, günübirlik 1.282 ve yatan 4.775 olarak bildirilmiştir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ise, J47 olarak kodlanan hasta sayısının 52.931 olduğu görülmektedir. SGK’nın % 88 nüfusu kapsaması nedeniyle 56.000 olması beklenir. Bronşektazili hasta sayısının da 50.000’ler civarında olması nedeniyle prevalansı 10.000’de 7,4 civarındadır.Bronşektazili hastaların yılda 228.102 kez poliklinik muayenesi olduğu, bir hastanın yılda 4,6 kez sağlık kuruluşuna müracaat ettiği, hastaların % 48,6’sının erkek olduğu,15 yaşın altında % 2,2,15-45 yaş aralığında % 28,8,46-65 yaş aralığında % 38,8 ve 65 yaş üstünde % 30,2’sinin yer aldığı saptandı.Yatan hasta sayısının ise, 4.775 olduğu,bunların 14.358 kez yatış yaptığı, ortalama yatış süresinin 8,6 gün olduğu ve yatış oranın da % 6,3 olduğu hesaplandı. Yatan hastaların % 48,8’inin erkek, % 3’ünün 15 yaşın altında % 2,2,15-45 yaş aralığında % 20,5,46-65 yaş aralığında % 34,2 ve 65 yaş üstünde% 42.3’ünün yer aldığı saptandı. 2010 yılında Sağlık Bakanlığı hastanelerinde yatan bronşektazili hasta sayısı 5.298 olarak bildirildiğinden sayının 3 yıl içinde azaldığı söylenebilir.2013 yılında toplam 96 hastamız bronşektazi nedeniyle ölmüştür.Yeni hastanın azaldığı,poliklinik ve yatan hastalarının yaş grubunun 65 yaş üstüne doğru kaymasından dolayı söylenebilir. TARTIŞMA VE SONUÇ:Nadir hastalıklardan biri olan bronşektazinin, son yıllarda azalmakla birlikte hala prevalansının yüksek olduğu,yatan hastalarda 65 yaş üstünde daha fazla olduğu,ortalama yatış süresinin de yüksek olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: nadir hastalık, özellikleri, son durum Bronchiectasis as an Orphan Diseaese: State of in Turkey Sedat Altin, Nurdan Kalkan, Gülşah Günlüoğlu, Seda Tural, Nurdan Şimşek Yedikule Chest Diseases and Chest Surgery Education and Research Hospital INTRODUCTION - OBJECTIVE:To investigate the state of bronchiestasis in 2013 as an ever decreasing disease in recent years METHOD:The analyses were made using the data of SGK Medulla and vital Statistics of TÜİK. RESULTS:The term ‘Orphan Disease’ is used for ‘the definite disease for Turkey at most 1 patient in 10.000 persons’.In 2013 SGK records,the number policlinic patients with bronchectiasis were 49.269,day patients 1.282 and inpatients 4.775 as reported. As to data of Ministery of Health, the number of patients as coded J47 were 52.931.As SGK includes 88% of population,it is expected that the number would be 56.000.The prevelance is 7.4 in 10.000 patients as the number of the patients with bronchectiasis were around 50.000.Patients with bronchectiasis had 228.102 times policlinic examination in one year, one patient referred 4.6 times to health institution. It was determined that 48.6% ofpatients were male, under 15 years old with 2.2%, between 15-45 years 28.8%, between 46-65 38.8% and over 65 years 30.2% The number of inpatients were 4.775,these were stayed 14.358 times in hospital,the average inpatient time was 8.6 day and the rate of hospital stay was 6.3%.48.8% of inpatients were male,located as 3%under 15years old with 2.2%,between 1545 years 20.5%,between 46-65years 34.2% and over 65years 42.3% Totally 96 patients were died because of bronchectiasis in 2013. CONCLUSIONS:As an orphan disease bronchectiasis ever decreasing in recent years still it has higher prevelance. It has been seen that it is also higher in inpatients over 65 years and the average time is higher too. Keywords: orphan disease, property, final state EPS222 [KOAH] Konjenital lober amfizem olgusu Omer Ayten, Özden Şanan, Ersin Demirer, Oguzhan Okutan, Gulhan Ayhan, Faruk Çiftçi GATA Haydarpaşa Eğitim hastanesi, Göğüs Hastalıkları Servisi, İstanbul Türkiye Konjenital lober amfizem (KLA), bir ya da birden fazla pulmoner lobun yada pulmoner segmentin bronşunda endobronşiyal obstrüksiyon veya ekstrensek bası olmaksızın, ileri derecede hiperinflasyon gelişmesi ile karakterize konjenital bir anomalidir. Etyolojisi tam olarak bilinmemektedir. KLM sıklığı1/20.000-30.000 dir. Erkeklerde ve sol üst lob ile sağ orta loblarda daha sık görülür. En sık klinik prezentasyonu, yenidoğanda akut solunum sıkıntısıdır. Olguların 1/3’ü doğumda ve bebeklik döneminde fark edilirken yetişkin çağda nadiren rastlanmaktadır. Yirmiyedi yaşında erkek hasta, nefes darlığı ve çabuk yorulma şikayetleri ile başvurdu. Çocukluk yıllarından beri yakınmaları olan hasta pnomoni ve astım tanılarıyla takip edilmiş. Solunum sistemi muayenesinde; oskültasyonda solunum sesleri azalmış olarak duyuldu. Hastanın solunum fonksiyon testi normal idi. Akciğer grafisinde; sol akciğer de havalanma artışı izlendi Kontrastlı toraks BT de; sol akciğerde konjenital lober amfizemle uyumlu yaygın amfizematöz alan izlendi (Resim 1) Hastanın, bronkoskopisinde tüm lob ve segment girişleri açık olarak izlendi. Hastanın perfüzyon sintigrafisinde; sol akciğer üst lobda perfüzyonda azalma saptandı Resim (2) Hasta halen medikal tedavi ile takipte. Anahtar Kelimeler: Dispne Konjenital lober amfizem, Yetişkin Case of congenital lobar emphysema Omer Ayten, Özden Şanan, Ersin Demirer, Oguzhan Okutan, Gulhan Ayhan, Faruk Çiftçi Department of Pulmonology GATA Haydarpasa Training Hospital İstanbul Turkey Congenital lobar emphysema (CLE) is a congenital anomaly characterized by severe overinflation without any mechanical (endobronchial or external bronchial compression) airway obstruction. The etiology is not fully understood. İncidense of CLE is 1/20.000-30.000. CLE is more often in men and overinflation most commonly seen in the left upper lobe or the right middle lobe. Acute respiratory distress is the most common clinical presentation in neonate period. A 27 year-old male patient was admitted with dyspnea and fatigue. The patient was under follow-up with the diagnosis of pneumonia and asthma since his childhood. His physical examination revealed decreased respiratory sounds but he had normal pulmonary function tests. On chest radiograph hyperinflation of the left lung observed. Thorax CT scan demonstrated severe emphysematous areas consistent with congenital lobar emphysema in left lung. (Figure 1) Bronchoscopy was performed and all entries of lobes and segments had been followed open. The patient's perfusion scintigraphy revealed decreased perfusion in the left upper lobe (Figure 2)The patient follow-up with medical treatment. Keywords: Dyspnea, congenital lobar emphysema, adult Resim 1 Figure 1 Olgunun tomografi görüntüsü CT image of the case Resim 2 Figure 2 Olgunun akciğer perfuzyon sintigrafi görünümüm Perfusion scintigraphy view of the case EPS223 [KOAH] KOAH alevlenmesi nedeni ile izlenen hastaların özellikleri ve sağlık maliyeti İsmail Hanta1, Efraim Güzel1, Oya Baydar1, Sedat Kuleci1, Gülşah Seydaoğlu2 1 çukurova üniversitesi tıp fakültesi göğüs hastalıkları anabilim dalı 2 çukurova üniversitesi tıp fakültesi bioistatistik hastalıkları anabilim dalı GİRİŞ VE AMAÇ:KOAH’ta alevlenme, hastalığın mortalitesi ve morbiditesine etkisi ile aynı zamanda önemli bir sağlık yükü oluşturması açısından oldukça önemli bir durumdur. Bu çalışmada son 1 yılda KOAH alevlenme nedeni ile kliniğimizde izlediğimiz hastaların özellikleri ve sağlık yükünün araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM:Çalışmamızda retrospektif olarak son 1 yıl içerisinde kliniğimizde KOAH alevlenme tanısı ile izlediğimiz hastaların demografik, klinik ve laboratuar özellikleri kaydedilmiş, sağlık yükü için taburculuk faturası, TL olarak hesaplanmıştır. BULGULAR:Çalışmamızda eksiksiz kayıtlarına ulaşabildiğimiz toplam 40 hasta kaydedilmiştir. 33 (%82.5) hasta erkekti. Olguların 16 (%40) eşlik eden pnömoni mevcuttu. Olguların sadece 4 (%10) influenza 5 (%12.5) pnömokok aşısı olmuştu. Yine son 1 yılda 29 (%72.5) hasta en az bir defa alevlenme geçirmiş, 24 (%60) hastada ise en az bir defa hastaneye yatmıştı. Olguların 22’sinde (%55) anemi eşlik ediyordu. Olguların 9’u (%22.5) yoğun bakıma alınmış, 4 (%10) hasta exitus ile sonuçlanmıştı. Bir hastanın maliyeti 1733.2 TL (min-max: 373,87348,7) olarak hesaplanmıştır. TARTIŞMA VE SONUÇ:KOAH alevlenmelerinde mortalitenin yüksek olduğu, KOAH’a özgü patogenezin aksine aneminin oldukça sık olduğu ve pnömoni birlikteliği dikkati çekmiştir. Anahtar Kelimeler: koah alevlenme, sağlık maliyeti, koah Clinical characteristics and health burden of patients with chronic obstructive pulmonary disease exacerbation İsmail Hanta1, Efraim Güzel1, Oya Baydar1, Sedat Kuleci1, Gülşah Seydaoğlu2 1 cukurova university, school of medicine, department of chest diseases 2 cukurova university, school of medicine, department of bioststistics INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) exacerbation is an important factor in both mortality/morbidity and also health burden of the disease. In this study, we aimed to research the characteristics and heallth burden of the patients admitted to our hospital with COPD exacerbation within last 1 year. METHOD:In our study, sociodemographic characteristics, clinic and laboratory findings of COPD exacerbation patients within the last one year are collected retrospectively. Health burden is calculated in terms of discharge bills in TL. RESULTS:40 patients enrolled in the study. 33 (82,5%) were males. 16 of them (40%) had co-existing pneumonia. Only 4 (10%) and 5 (12,5%) of them were vaccinated against influenza and pneumococi respectively. In the last 1 year 29 (72,5%) of the participants had at least one exacerbation and 24 (60%) had hospitalized at least once. 22 (55%) had anemia. 9 of the cases has been cared in intensive care units and 4 (10%) cases had died. The mean cost of each patient was 1733,2 TL (min-max: 373,8-7348,7 TL). CONCLUSIONS:In conclusion; the unexpected high frequency of anemia, frequent coexistance with pneumonia and the high mortality of COPD exacerbations have been pointed out. Keywords: COPD exacerbation, health burden, COPD EPS224 [KOAH] Kronik obstrüktif akciğer hastaliği için yeni belirteçler: nötrofil/lenfosit ve platelet/lenfosit oranı Sezgi Şahin Duyar1, Yalçın Solak2, Dilek Tekiş3, Jale Karakaya4, Ferit Kuşcu5, Asuman Erarslan6 1 Karaman Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları, Karaman 2 Karaman Devlet Hastanesi, Nefroloji, Karaman 3 Karaman Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji, Karaman 4 Hacettepe Üniversitesi, Bioistatistik, Ankara 5 Beypazarı Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Ankara 6 Karaman Devlet Hastanesi, Biyokimya, Karaman GİRİŞ VE AMAÇ:Nötrofil/lenfosit (NL) ve Platelet/lenfosit (PL) oranları birçok inflamatuar hastalık için prognostik önemi ispatlanmış belirteçlerdir. Bu çalışma, günlük pratikte ulaşılması kolay olan bu belirteçlerin ve C-reaktif protein (CRP) düzeyinin stabil dönemde kronik obstrüktif akciğer hastalığındaki (KOAH) klinik parametreler ve KOAH akut alevlenmesi ile olan ilişkisini araştırmak üzere planlanmıştır. YÖNTEM:Karaman Devlet Hastanesi’ne Ocak 2012- Nisan 2013 tarihleri arasında KOAH ve KOAH atak tanısı ile başvurmuş olan 72 hastanın klinik ve dermografik özellikleri retrospektif olarak incelendi. Stabil dönem için 40 hastanın hemogram sonuçlarına,33 hastanın CRP sonuçlarına ulaşıldı. Atak ve stabil dönem sonuçlarının her ikisine de ulaşılabilen 13 hasta mevcuttu. BULGULAR:Bu beliteçler ile sigara öyküsü, komorbiditelerin varlığı, GOLD evresi, mMRC’ye göre dispne düzeyi, FEV1 oranı ve atak sıklığı arasındaki ilişki incelendiğinde NL oranı ve CRP düzeyi ile istatistiksel açıdan anlamlı bir korelasyon saptanmadı. Ancak ciddi havayolu darlığı olan (FEV1<%50) yüksek risk grubu hastalarda PL oranının daha yüksek olduğu görüldü (p=0,011) (Tablo 1). CRP düzeyinin ve NL oranının ise akut alevlenmelerde arttığı gösterildi (p= 0,003, p=0.007 sırasıyla) (Tablo2). TARTIŞMA VE SONUÇ:PL oranı stabil KOAH’ta yüksek riskli grupları belirleyen, NL oranı ise akut alevlenmeleri gösteren bir inflamatuar belirteç olarak kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: KOAH, nötrofil/lenfosit oranı, platelet/lenfosit oranı Routine parameters gaining new aspects for COPD: neutrophil to lymphocyte ratio and platalet to lymphocyte ratio Sezgi Şahin Duyar1, Yalçın Solak2, Dilek Tekiş3, Jale Karakaya4, Ferit Kuşcu5, Asuman Erarslan6 1 Karaman State Hospital, Department of Pulmonology, Karaman, TURKEY 2 Karaman State Hospital, Department of Nephrology, Karaman, TURKEY 3 Karaman State Hospital, Department of Gastroenterology, Karaman, TURKEY 4 Hacettepe University, Faculty of Medicine, Department of Biostatistics, Ankara, TURKEY 5 Beypazarı State Hospital, Department of Infectious Diseases, Ankara, TURKEY 6 Karaman State Hospital, Department of Clinical Biochemistry, Karaman, TURKEY INTRODUCTION - OBJECTIVE:Neutrophil to lymphocyte ratio(NLR) and platalet to lymphocyte ratio (PLR) are recently defined inflammatory markers which are easily available. Their prognostic signifigance has been proven for many inflammatory diseases. This study was designed for investigating the correlation between NLR PLR, C-reactive protein(CRP) and severity of patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD) in stable stage and the increase in the level of these markers during acute exacerbations. METHOD:The clinical and dermographical charecteristics of 72 patients were reviewed retrospectively.Out of 72 patients, the CBC records of 40 patients(with 1 mising for platelet value) and CRP level of 33 patients were obtained for stable stage. There were 13 patients who had available data for both acute exacerbation and stable stage. RESULTS:NLR or CRP did not show any statistically significant correlation with the clinical parameters in stable COPD (p>0,05). PLR was elevated in high risk group of patients with severe airflow limitation (p=0,011). Median values of CRP levels and NLR were elevated in acute exacerbation (p= 0,003, p=0.007 respecively). CONCLUSIONS:PLR can be used as an inflammatory marker in defining high risk population in stable COPD. NLR is a promising indicator of acute exacerbations. Keywords: COPD, neutrophil to lymphocyte ratio, platelet to lymphocyte ratio TABLO1 TABLE1 TABLO2 TABLE2 EPS225 [KOAH] Kronik hava yolu hastalıklarında hastane başvuruları ve yatış oranları: KOAH, Bronşektazi, Astım birbirinden farklı mı? Özlem Oruç, Zuhal Karakurt, Emine Aksoy, Cüneyt Saltürk, Murat Kavas, Ayşem Öztin Güven, Mürşide Demirhan Uzun, Dilek Yavuz, Dilem Anıl Tokyay, Özgecan Karahan, Pakize Sucu, Tutku Moralı Sürreyypaşa Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi GİRİŞ VE AMAÇ:Havayolu darlığı olan olan KOAH, bronşektazi, astım hastalarının ülkemizde hastaneye başvuru ve yatış oranları ve hastane sonuçları ile ilgili veri sınırlıdır.Çalışmada göğüs hastalıkları eğitim hastanesinde 3 hastalığın son 3 yıldır poliklinik ve yatış sonuçlarının birbirinden farklı olup olmadığı araştırıldı. YÖNTEM:Geriye dönük gözlemsel kohort çalışma bir eğitim araştırma hastanesinde 2012-2014 yılları arasında yapıldı. Hastane veri tabanından J44,J45 veJ47 alt kodları olan hastalar çalışmaya alındı ve hastane başvuruları, yatışları günleri, mortaliteleri kayıt edildi.Veriler tanımlayıcı istatistikle özetlendi. BULGULAR:Çalışma döneminde 334774 hasta polikliniğe başvurdu. J44,J45,J 47 ICD kodlu hasta sayıları sırasıyla 122615 (%36.6),208120 (%62.2),4039 (%1.2) iken hastane yatış sayı ve oranları ise sırasıyla 8734(%7.12), 1502(%0.72),319(%7.89) idi.Hastaneye yatan J44, J45 ve J47 hastanın sırasıyla kadın cinsiyet oranları %27.9,%67.2,%47.9,ortanca (çeyrekler arası oran) yaşları,hastane kalış günü sırasıyla 69(61-77),42 (862),45(30-58) ve mortalite oranları %3.5,%0.13,%1,3idi.Astım, hastane başvurusu en yoğun olan hastalık iken KOAH ve bronşektazide hastane yatış oranları Astıma göre fazla idi.Hastaneye yatan hastaların büyük çoğunluğu KOAH olup mortalite KOAH’da bronşektaziye göre daha fazla bulundu. TARTIŞMA VE SONUÇ:Astımın poliklinik, KOAH’ın yatan hastalar arasındaki yükü dikkate alındığında KOAH’ın ayaktan takibinin daha sık aralıklarla, rehberlere uygun yapılması önerilir. Anahtar Kelimeler: hastane başvurusu, hastane yatışı, havayolu hastalığı Hospital admissions and hospitalization rates of chronic airway disease: Is there any differrence between COPD, bronchiectasis, asthma ? Özlem Oruç, Zuhal Karakurt, Emine Aksoy, Cüneyt Saltürk, Murat Kavas, Ayşem Öztin Güven, Mürşide Demirhan Uzun, Dilek Yavuz, Dilem Anıl Tokyay, Özgecan Karahan, Pakize Sucu, Tutku Moralı Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:There is limited data about hospital admission, hospitalization and hospital outcomes of patients with airway obstruction namely COPD, asthma and bronchiectasis. Difference between outpatient and hospital outcomes of these three diseases were investigated in the tertiary chest disease hospital in this study. METHOD:This retrospective cohort study enrolled between 2012-2014 in the research and educational hospital. Patients having the ICD codes of J44,J45 and J47 in the hospital database were included. Number of hospital admission, hospitalization,length of hospital stay and mortality were recorded. Data were summarized with descriptive statistics. RESULTS:334774 patients were admitted to outpatient clinic during the study period. Number(percentage) of patients with the ICD codes of J44,J45 and J47 were 122615(36.6%),208120(62.2%) 4039(1.2%) and number (rate) of hospitalization were 8734( 7.12%), 1502(0.72%),319(7.89%) respectively.Among patients hospitalized with diagnosis of J44,J45 and J47, 27.9%, 67.2%, 47.9% of them female and median(interquertile range) age were 69(61-77), 42(8-62), 45(30-58) respectively. Mortality rates were 3.5% for J44, 0.13% for J45 and 1.3% for J47.Median(interquertile range) length of stay were 6(4-9) days for COPD, 7(4-9) for asthma and 6(3-9) for bronchiectasis. Asthma was the most frequent hospital admission group on the other hand patients with COPD and bronchiectasis code had higher rate of hospitalization than asthma group. Most of the hospitalized patients were COPD and mortality rate was higher in COPD patients compare to bronchiectasis. CONCLUSIONS:Frequent follow-up in accordance wtih guidelines is recommended for COPD patients considering high burden of COPD patients for hospitalization and of asthma patients for outpatient clinics. Keywords: airway disease,hospital admission, hospitalization EPS226 [KOAH] Syndrome of sleep obstructive apnea-hypopnea in patients with chronic obstructive pulmonary disease Abdulla Ubaydullaev, Khayrulla Rajabov, Akram Irgashev Department of Diagnostic Pathology of lung and pleura, National Center of TB, Tashkent, Uzbekistan INTRODUCTION - OBJECTIVE:To determinate prevalence of syndrome of sleep obstructive apnea-hypopnea (SSOAH) in the patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD) METHOD:There were investigated 25 patients with COPD aged 40-74. All the patients were performed polysomnographic investigations (PSG) on the apparatus “SLEEP SCREEN” (VIASIZ) with evaluation of apneahypopnea index. RESULTS:There was noted SSOAH in 84,6% of patients with COPD by data of polysomnography, of them SSOAH of severe degree was revealed in 9 patients with apnea-hypopnea index >30, and syndrome of moderate degree with index apnea-hypopnea from 15 to 30 in 6 patients, and light form of syndrome with index from 5 to 15 in 6 patients, there was no sleep disturbances in 4 patients. CONCLUSIONS:Thus, there was established high frequency of prevalence of syndrome of sleep obstructive apnea-hypopnea in the patients with COPD. Keywords: syndrome of sleep apnea-hypopnea, chronic obstructive pulmonary disease EPS227 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Kistik Kibrozda Distal Obstrüksiyon Sendromu Semiha Bahçeci1, Sait Karaman1, Gülin Erdemir2, Meryem Merve Ünal1, Şule Ünsal Karkıner1, Demet Can1 1 Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Allerji-İmmünoloji, İzmir 2 Dr. Behçet Uz Çocuk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Gastroenteroloji Departmanı, İzmir Giriş Kistik fibrozla ilişkili intestinal obstrüksiyonlar; mekonyum ileusu ve distal intestinal obstrüksiyon sendromu (DIOS) olarak kendini gösterir. Aşağıda kistik fibroz tanısı alan ve 3 kez intestinal obstrüksiyon tablosunda hospitalize edildikten sonra DIOS tanısı alan hasta sunulmuştur. Olgu sunumu 3 yaşında kistik fibrozlu erkek hasta solunum yetmezliği ve kabızlık ile başvurdu. Fizik muayenede takipne, interkostal retraksiyonları mevcut, her iki akciğerde krepitan raller duyuluyordu. Karın distandü, sağ üst kadranda yaklaşık 5 cm insizyon skarı mevcuttu, bağırsak sesleri hipoaktif idi. Öyküsünden bir günlük iken mekonyum ileusu nedeni ile opere edildiği, bakılan ter testinin 2 kez (132 ve 99 mmol/lt) yüksek çıktığı, genetik incelemede kistik fibroz mutasyonu saptanmadığı öğrenildi. 11 aylık iken pulmoner tutulum kabul edilerek dornaz alfa tedavisi başlanan hastanın 19 aylık iken psödomonas kolonizasyonu nedeni ile tedavisine inhale tobramisin eklenmişti. Vitamin ve enzim replasmanı düzenli yapılan hastanın 33, 34 ve 35. aylık iken 3 kez safralı kusma, karın şişliği ve gaita çıkışı olmaması nedeni ile çocuk cerrahisi servisine yatırıldığı ve nazogastrik dekompresyon ile düzelen hastada brid ileus düşünülmediği öğrenildi. Akut pulmoner alevlenme nedeni ile servisimize yattığı dönemde steatore ve distansiyonunun devam etmesi üzerine DIOS tanısı aldı. Sonuç Kistik fibroza ait geç bir komplikasyon olarak bilinen DIOS’un erken yaşlarda da görülebileceği, sıklığının %2,341,3 olduğu bildirilmektedir. Patogenezi tam olarak bilinmeyen bu tablonun aşırı pankreatik enzim replasman tedavisi, pankreatik yetmezlik, kontrolsüz steatore, dehidratasyon, diyabet ve organ transplantasyonu gibi pek çok risk faktörü ile ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Palyatif tedavi ile önlenebilecek bu komplikasyon için farkındalığın artması ile daha sık tanı konacağı ve deneyimlerimizin artacağını düşünüyoruz. Anahtar Kelimeler: kistik fibrozis, çocuk, distal intestinal obstrüksiyon sendromu Distal Obstruction Syndrome in Cystic Fibrosis Semiha Bahçeci1, Sait Karaman1, Gülin Erdemir2, Meryem Merve Ünal1, Şule Ünsal Karkıner1, Demet Can1 1 Behcet Uz Children's Hospital, Paediatric Allergy- Immunology Department, Izmir 2 Behcet Uz Children's Hospital, Paediatric Gastroenterology Department, Izmir Introduction Intestinal obstructions related to cystic fibrosis (CF) manifest themselves as meconium ileus and distal intestinal obstruction syndrome (DIOS). Although the link between CF and meconium ileus in pediatric age groups is known well, is overlooked. The patient diagnosed with DIOS after having been hospitalized in intestinal obstruction table for 3 times was presented. Case Report A 3 year-old male patient with CF applied to us with respiratory failure. On the physical examination, he had tachypnea and an his intestinal sounds were hypoactive. It was found out from his history that he had been operated due to meconium ileus while one-day old, sweat test examined had been determined high for 2 times. When he was 19 months old inhaled tobramycin was added to the treatment owing to Pseudomonas colonization. The patient whose vitamin and enzyme replacement were carried out regularly was hospitalised at pediatric surgery due to vomiting with bile for 3 times when he was 33, 34 and 35 months old, abdominal distension and no stool excretion. He was diagnosed with DIOS since steatorrrhea and distention continued when he had been hospitalized at our service owing to pulmonary exacerbation. Result We think that for this complication which could be inhibited by palliative treatment, more frequent diagnosis could be made with increasing awareness and thus, our experiences will also be on the increase. Keywords: cystic fibrosis, children, distal intestinal obstruction syndrome, EPS228 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Nöromüsküler skolyoz ve idiyopatik skolyozlu çocukların solunum fonksiyon testlerinin değerlendirilmesi: ön çalışma Saniye Girit1, Mehmet Ehliz1, Canan Çelik2, Ebru Alemdaroğlu3, Ayşe Kırman1, Halil Ucan3, Nilüfer Kutay Ordu Gokkaya3 1 Kartal Dr Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Ünitesi, İstanbul, Türkiye 2 Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesi, Bursa, Türkiye 3 Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesi, Ankara, Türkiye GİRİŞ VE AMAÇ:Myelomeningoselli nöromüsküler skolyozu (NMS) olan çocuklarda solunum hareketinde kısıtlılık sıklıkla görülen bir bulgudur. İdiyopatik skolyozda (İS) da göğüs duvarı kompliyansının azalması ve solunum kas gücünün azalması sonucunda akciğer hacmi etkilenir. Bu çalışmada; nöromüsküler skolyozun eşlik ettiği myelomeningoselli çocuklar ile idiyopatik skolyozlu çocukların solunum fonksiyon testlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM:NMS’lu 18 hasta, İS’lu 24 hasta çalışmaya alınmıştır. Her iki gruba akciğer fonksiyon testleri, maksimum inspiratuvar ( PImax) ve maksimum ekspiratuvar ( PEmax) basınç ölçümü yapılmıştır. BULGULAR:Her iki grup arasında yaş, cinsiyet ve BMI açısından farklılık yoktu. PImax ve PEmax sırasıyla NMG ve İS grubunda 46,6; 14,7 cmH2O and 74,4; 41,0 cmH2O bulundu. FVC ve FEV1; NMG ve İS grubunda sırasıyla %74,9; %92,2 ve %79,4; %89,4 bulundu. Gruplar arasinda PImax (p=0.004), FVC% (p=0.030), MVV% (p=0.004) anlamli olcude farklı bulundu. Skolyozun torakal ve üstü ya da lomber ve altı olusuna göre, PIMAX, FVC farklı degil, fakat MVV farklı (p=0.006)bulundu. Skolyozun yerine göre, gruplar kendi icinde ayrı ayrı bakıldıgında, Idiyopatik skolyoz grubunda sadece MVV anlamlı farklı bulundu (zayıf p=0.042). TARTIŞMA VE SONUÇ:Nöromüsküler skolyozlu çocuklarda zorlu vital kapasite ve solunum kas gücü idiyopatik skolyozlulara göre daha düşüktü. Skolyozu torakal ve üstü bölümde olanlarda MVV anlamlı olarak düşmüştü. Anahtar Kelimeler: İdiyopatik skolyoz, nöromüsküler skolyoz, solunum fonksiyon testi The assessment of pulmonary functions in children with neuromusculary and idiopathic scoliosis: preliminary study Saniye Girit1, Mehmet Ehliz1, Canan Çelik2, Ebru Alemdaroğlu3, Ayşe Kırman1, Halil Ucan3, Nilüfer Kutay Ordu Gokkaya3 1 Department of Pediatric Pulmonology, Dr. Lutfi Kirdar Kartal Education and Research Hospital, Istanbul, Turkey 2 Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Sevket Yilmaz Education and Research Hospital,Bursa,Turkey 3 Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Ankara Physical Medicine and RehabilitationEducation and Research Hospital, Ankara,Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Children with Neuromuscular scoliosis (NMS) commonly present limitations in respiratory movements.The effects on lung volumes in idiopathic scoliosis (IS) are the result of reduction of chest wall compliance. We aimed to assess the pulmonary function in children with myelomeningocele accompanied with neuromuscular scoliosis and the children with idiopathic scoliosis. METHOD:Eighteen patients with NMS and twenty-four patients with IS were included in the study. Pulmonary function tests were performed; maximum inspiratory (PImax) and expiratory (PEmax) pressures were also measured RESULTS:There was no difference of age, gender, body mass index and localization of scoliosis between the groups (p>0, 05) (Table 1). PImax and PEmax were 46,6; 14,7 cmH2O and 74,4; 41,0 cmH2O in patients with NMS and IS, respectively. The percentage of predicted forced vital capacity (FVC %) and the percentage of forced expiratory volume at 1 second (FEV1%) in NMS group and idiopathic scoliosis were 74, 9 % and 92, 2 % and 79, 4 %, 89, 4 %, respectively. PImax, FVC% and MVV% was significantly different of scoliosis between the groups. PIMAX, FVC is not different, but MVV different (p = 0.006) according to localization of Scoliosis. The group viewed to separately instead of scoliosis on scoliosis group were significant differences found only in the MVV (weak p = 0.042). CONCLUSIONS:We concluded that children with myelomeningocele accompanied with neuromuscular scoliosis displayed a reduced forced vital capacity and respiratory muscle strength than the children with idiopathic scoliosis. MVV was significantly decreased in patient’s scoliosis with thoracic and later sections. Keywords: idiopathic scoliosis, neuromuscular scoliosis, pulmonary function test EPS229 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Bir adölesan olguda hipersensitivite pnömonisi Nihal Şahin1, Zeynep Seda Uyan2, Selim Öncel3, Metin Aydoğan4, Emin Sami Arısoy3 1 Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı, Kocaeli 4 Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Bilim Dalı, Kocaeli Hipersensitivite pnömonisi (HP) organik partiküller, biyoaerosoller ve çeşitli kimyasal maddelerin tekrarlayan inhalasyonu sonucu oluşan Ig E aracılı olmayan bir immün yanıttır. Etken olarak 200’den fazla antijen tanımlanmıştır. HP’nin yetişkinlerin hastalığı olarak kabul edilme eğilimi vardır ancak çocuk yaş grubunda da nadiren de olsa görülebilir. On altı yaşında erkek hasta 4 aydır devam eden ve son 1 ayda giderek artan efor dipnesi, göğüs ağrısı, öksürük ve ateş şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Fizik muayenede oksijen saturasyonu %90, solunum sayısı 38/dk idi ve diğer vital bulguları normal sınırlardaydı, bilateral krepitan ralleri ve ekspiryum uzunluğu mevcuttu. Akciğer grafisinde belirgin özellik yoktu. Yüksek rezolusyonlu bilgisayarlı tomografisinde (YRBT) sentrilobuler mikronodülasyonlar, mozaik havalanma ve buzlu cam görünümü saptandı. Solunum fonksiyon testinde FVC: %75 FEV1: %74 MEF25-75: %58 olup bronkodilatör yanıtı yoktu. Hasta tekrar sorgulandığında, güvercin beslediği öğrenildi. Ig E’si 96kU/l olan hastada güvercin tüy ve dışkısına spesifik IgG antikoru kuvvetli pozitif saptandı. Fizik muayene, öykü, görüntüleme ve laboratuar bulguları ışığında hastaya hipersensitivite pnömonisi tanısı konuldu. Hastaya tedavideki en önemli noktanın güvercinlerle olan temasın kesilmesi olduğu anlatıldı ve steroid tedavisi başlandı. Özellikle güvercinlerle teması kesildikten sonra klinik ve laboratuar bulgularında belirgin iyileşme görüldü. Bu olguyu sunarken çocuklarda nadir olarak görülen HP’nin tedavisinde erken tanının önemli olduğuna, bu nedenle kronik solunum sıkıntısı ile başvuran ve YRBT’de sentilobuler mikronodülasyonlar, mozaik havalanma ve buzlu cam görünümü olan çocuklarda öyküde çevresel etken maruziyetinin sorgulanmasının önemine dikkat çekmek istedik. Anahtar Kelimeler: adölesan, biyoaerosol, güvercin, hipersensitivite pnömonisi Hypersensitivity pneumonitis in an adolescent Nihal Şahin1, Zeynep Seda Uyan2, Selim Öncel3, Metin Aydoğan4, Emin Sami Arısoy3 1 Department of Pediatrics, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey 2 Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, Kocaeli 3 Department of Pediatric Infectious Diseases, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey 4 Department of Pediatric Allergy and Immunology, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey Hypersensitivity pneumonitis (HP) is a non-IgE mediated immune response that results from repetitive inhalation of organic particles, bioaerosols and various chemicals. HP has a tendency to be regarded as an adult disease, but it could also be seen in childhood. Sixteen-year-old male patient presented with 4 months of exertional dyspnea, chest pain, cough and fever complaints that increased during the last month. On physical examination, his oxygen saturation at room air was 90% and respiratory rate was 38/min. He had bilateral crepitant rales and his expirium was prolonged. Chest radiograph revealed no significant findings. High resolution computed tomography (HRCT) showed ground-glass opacity, mosaic attenuation and centrilobular micronodules. At spirometry; FVC: 75% FEV1: 74% MEF25-75: 58% with negative bronchodilator response. When the patient was questioned again, we learned that he was a pigeon fancier. His IgE was 96kU/l and pigeon feathers and feces-specific IgG antibody was found strongly positive. In the light of his physical examination, history, imaging and laboratory findings, the patient was diagnosed as HP. He was told that the most important point of treatment is discontinuation of his contact with pigeons and steroid treatment was prescribed. Significant improvement in clinical and laboratory findings was seen especially after discontinuation of his contact with pigeons. In conclusion, HP can also be seen during childhood and cases presenting with chronic respiratory problems and HRCT findings including ground-glass opacity, mosaic attenuation and centrilobular micronodules should also be questioned for exposure to environmental factors. Keywords: adolescent, bioaerosol, hypersensitivity pneumonitis, pigeon EPS230 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Çocuklarda Akut Solunum Yetmezliğinde Noninvasive Ventilasyon Kullanımı Tuba Koçkar1, Mehmet Gündüz2, Nihat Cem Çelebi2, Sedat Öktem1 1 İstanbul Medipol Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Medipol Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Non-invasive Ventilasyon kullanımı çocukluk yaş grubunda giderek daha fazla kullanılmakta ve önem kazanmaktadır. Kullanım alanlarından biri olan akut solunum yetmezliğinde etkinliğini değerlendirmek amacıyla bu çalışmayı yaptık. YÖNTEM:2010-2014 yılları arasında akut solunum yetmezliği nedeniyle servisimizde bilevel positive airway pressure (BIPAP) kullanılan 29 hasta prospektif değerlendirildi. BULGULAR:Hastalarımızın yaşları ortalama 8±6 yıl (2 ay-18 yaş; E/K=19/10) idi. Hastaların 9’inde malignite, 3’ünde immün yetmezlik, 1’inde diafragma paralizisi, 2’sinde kistik fibrozis, 4’ünde nöromusküler hastalık ve 10’unda pnömoni mevcuttu. Hastaların 16’sına hipoksik, 4’üne hiperkarbik, 9’una ise hipoksik ve hiperkarbik solunum yetersizliği nedeniyle BIPAP başlandı. Hastalar ortalama 53±45 (10-172) saat BIPAP kullandılar. Onüç (% 44,8) hastaya nazal, 19 (% 55,2) hastaya yüz maskesi ile BIPAP uygulandı. BIPAP uygulanması sonrasında 13 hastanın solunum desteği ihtiyacı ortadan kalktı, 6’sı BIPAP ile taburcu olurken, 10’unda mekanik ventilatöre geçildi. Mekanik ventilatöre geçilen hastaların 2’si kaybedildi. Hastaların başlangıç değerleriyle kıyaslandığında, 24. saatteki PH, PCO2, oksijen saturasyonu, kalp tepe atımı ve dakikadaki solunum sayısı değerlerinde iyileşme olmuştu. TARTIŞMA VE SONUÇ:Akut solunum yetmezliği olan çocuklarda non-invaziv mekanik ventilasyon uygulaması ile başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Akut solunum yetmezliği, Non-invaziv mekanik ventilasyon, BIPAP The Use of Non-invasive Mechanical Ventilation in Children with Acute Respiratory Failure Tuba Koçkar1, Mehmet Gündüz2, Nihat Cem Çelebi2, Sedat Öktem1 1 Division of Pediatric Pulmonology, Medipol University, Istanbul, Turkey 2 Department of Pediatrics, Medipol University, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Using of Noninvasive Ventilation is increasing and gaining importance in childhood. Purpose of this study is evaluation of noninvasive ventilation efficacy in acute respiratory failure. METHOD:Twenty-nine patients who had acute respiratory failure that using BİPAP for this reason evaluated at our department in years between 2010-2014. RESULTS:The avarage ages of patients were 8±6 years old (2 month-18 years; M/F=19/10). Nine of patients had malignancy, 3 of patients had immune deficiency, 1 of patient had diaphragma paralysis, 2 of had cystic fibrosis, 4 of had neuromuscular disease and 10 had pneumonia. BIPAP treatment was began for these patients because of in 16 patients with hypoxic, in 4 hypercapnic and in 9 hypoxic and hypercapnic respiratory failure. The mean time of using BIPAP is 53±45 (10-172) hours. Thirteen (% 44,8) of patients BIPAP was applied with nasal way, 19 (% 55,2) of patients BIPAP was applied via face mask. After BIPAP application, 13 of these patients ventilatory support was ended, 6 of these patients discharged with BIPAP, 10 patients were needed intubation in spite of noninvasive ventilation. Two of these patients who needed mechanical ventilation was died. CONCLUSIONS:Non-invasive mechanical ventilation using in childen with acute respiratory failure have been obtained successful results. Keywords: Acute Respiratory Failure, Non-invasive Mechanical Ventilation, BIPAP BIPAP Uygulanan Hastaların Kan gazı ve Vital Bulgu Sonuçları BAŞLANGIÇ 24.SAAT p pH 7.372±0.77 7.422±0.44 0,002 pCO2 49.35±15.6 43±9.1 0,023 O2 Saturasyonu 87.3±6.7 96 ±3 <0.001 Kalp tepe atımı 134±28 123±25 0.086 35±10 <0.001 Dakika Solunum Sayısı 44±11 Results of Blood gas and Vital Signs in Patient with BiPAP Applied At the Beginning 24. hour p pH 7.372±0.77 7.422±0.44 0.002 pCO2 49.35±15.6 43±9.1 0.023 O2 Saturation 87.3±6.7 96±3 <0.001 Heart Rate 134±28 123±25 0.086 35±10 <0.001 Breath Per Minute 44±11 EPS231 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Bronşta Geç Farkedilen Yabancı Cisim Vesile Meltem Energin, Büşra Sultan Soydan, Sevgi Pekcan, Erkan Akkuş, Osman Özdemir Necmettin Erbakan Üniversitesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Konya Giriş: Trakeobronşial sisteme yabancı cisim aspirasyonu ciddi sonuçlara ve bazen de morbidite ve mortaliteye neden olan çoğu zaman tanısı zor bir durumdur. Bu nedenle bazen astım veya tekrarlayan akciğer enfeksiyonu nedeni ile tedavi edilir, bu da tanının gecikmesine neden olur. Bu çocuklarda genellikle rastlanan fizik muayene bulguları öksürük ve tutulan akciğerde solunum seslerinin azalmasıdır. Yabancı cisim aspirasyonu tedavi edilmezse ciddi sekel, tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ve ölüme neden olabilir, bu nedenle erken tanı ve tedavi önemlidir. OLGU: 28 aylık erkek hasta 5 ay önce Yabancı cisim aspirasyonu nedeniyle başvurduğu çocuk acil servisinden bronkoskopi yapılması amacıyla Göğüs Cerrahisi Kliniği’ne yönlendirilmiş. Rijit bronkoskopi ile ceviz parçaları çıkarılmış. 5 ay sonra hırıltılı solunum ve öksürük şikayetlerinin devam etmesi üzerine Çocuk Göğüs Hastalıkları Polikliniğ’ne başvurdu. Hastaya genel anestezi altında Göğüs Cerrahisi ile birlikte bronkoskopi uygulandı. Sağ alt lobdan ceviz parçaları çıkartıldı ve fleksible bronkoskopi ile kontrolünde tüm bronşlar gözden geçirildi. Hasta antibiyotik tedavisi ile taburcu edildi. Bir ay sonraki kontrolünde aktif şikayeti yoktu. Sonuç: Yabancı cisim aspirasyonu ile başvuran çocuklarda rijit bronkoskpi ile yapılan değerlendirme sonrası daha alt segemetlerinde gözden geçirilebilmesi için fleksible bronkoskopi ile de değerlendirilmesi olası morbiditelerin önüne geçilebilmesi adına önemlidir. Anahtar Kelimeler: Yabancı Cisim Aspirasyonu, Bronkoskopi, Çocuk Foreign bodies in the bronchi recognized late Vesile Meltem Energin, Büşra Sultan Soydan, Sevgi Pekcan, Erkan Akkuş, Osman Özdemir Department of Pediatric, Necmettin Erbakan University, Konya, Turkey The aspiration of foreign bodies into airways can be a very serious event, sometimes resulting in morbidity and mortality outcomes. But Foreign body aspiration is difficult to diagnose in children. Misdiagnosis as asthma and respiratory infection can delay treatment. The most common symptoms and signs are choking and unilateral decreased breath sounds. Foreign body aspiration may result either in airway compromise and death or in serious seguels such as recurrent pulmonary infections, atelectasis, or bronchiectasis so that promt diagnosis and removel of the foreign body is mandatory CASE: 28 month old boy was five months ago admitted to the pediatric emergency department of foreign body aspiration and was directed to the Thoracic Surgery for bronchoscopy. Walnut pieces with rigid bronchoscopy has been removed. 5 months later on the continuation of respiratory wheezing and cough was admitted to the Pediatric Pulmonology Department. The patient underwent bronchoscopy under general anesthesia with thoracic surgery. Right lower lobe was removed from the walnut pieces and reviewing all the bronchi in control with flexible bronchoscopy. The patient was discharged with antibiotic therapy. There was no active complaints in a month later. CONCLUSION: The Foreign body aspiration in children admitted with the post-evaluation with rigid bronchoscopy to be revised lower segemet with flexible bronchoscopy in the evaluation is important in order to prevent potential morbidity. Keywords: Foreign body aspiration, bronchoscopy, Children EPS232 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Aynı Aileden Dört Kistik Fibrozis Olgusu: Atipik Mutasyon Erkan Akkuş1, Sevgi Pekcan2 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Konya, Türkiye 2 Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Pedaitrik Göğüs Hastalıkları Bölümü, Konya, Türkiye Aynı Aileden Dört Kistik Fibrozis Olgusu: Atipik Mutasyon Kistik fibrozis, yaklaşık 1/25 taşıyıcı sıklığı ve 1/2000-3500 canlı doğum insidansı ile, beyaz ırkta otozomal resesif geçiş gösteren en yaygın ölümcül hastalıktır. Tüm sistemlerdeki egzokrin glandları etkiler. CFTR geninde 1000’in üzerinde mutasyon tanımlanmıştır. Bunlar, gen kodonunun yanlış okunmasına yol açan delesyon ve inversiyonlar kadar, missens ve nonsens nokta mutasyonlarını da kapsar. Olgu1, 4 aylıkken tekrarlayan akciğer enfeksiyonu nedeniyle başvurdu. Başvuruda kilosu 3 persentilin altındaydı. Takipneik, dehidrate görünümlüydü. Çalışılan ter testi düzeyinin 96 gelmesi üzerine gönderilen mutasyon çalışmasında D1152H homozigot geldi. Hasta tedavi olarak, vitamin desteği, mukolitik, inhaler dornase alfa, pankreolipaz ve tuz kullanmaktadır. Olgu2, 11 yaşında tekrarlayan akciğer enfeksiyonu nedeniyle bakılan ter testinin 92,3 gelmesi ve ailede kistik fibrozis hikayesi nedeniyle gönderilen genetik mutasyon analizi ile tanı almıştır. Olgu 1’e ek olarak I1051V homozigot mutasyonu mevcuttur. Başvuruda boyu 3 persentilin altında saptanmıştır. Tedavisi olgu bir ile aynıdır. DEXA Z skoru -1 gelmesi nedeniyle kalsiyum desteği eklenmiştir. Olgu3, 14 yaşında akciğer enfeksiyonu nedeniyle sık yatış hikayesi bulunan hastanın muayenesi doğal, büyüme eğrisi normal, bronşiektazisi yoktu. Ter testi 52,7 geldi ve gaitada yağ pozitif saptandı. Hastada olgu 2 ile aynı mutasyonlar saptandı. Nadir öksürüğü olan hasta aynı tedavileri almaktadır. Olgu4, aktif şikayeti olmayan 7 yaşındaki hastanın büyümesi eğrisi ve muayenesi normaldi fakat ter testi 56,3 geldi. Olgu2 ile aynı mutasyonlara sahip ve aynı tedavileri almaktadır. ΔF508 mutasyonu ile ilişkili olan I1051V mutasyonunun hastalarda tek başına klinik bulgulara neden olmayacağı literatürde belirtilse de mevcut kliniği Ca++ bağımlı Cl- kanallarının disfonksiyonu nedeniyle ağırlaştırdığını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: kistik fibrosis, çocuk, atipik Four Cystic Fibrosis Case at Same Family: Atipical Mutation Erkan Akkuş1, Sevgi Pekcan2 1 Necmettin Erbakan Unıversity Meram Medical Faculty,Department of Pediatrics, Konya, Türkiye 2 Necmettin Erbakan Unıversity Meram Medical Faculty,Department of Pediatrics,Pediatric Chest Diseases Department, Konya, Türkiye Cystic fibrosis carrier frequency of about 1/25 and 1 / 2000-3500 incidence of live birth is the most common lethal autosomal recessive disease in Caucasians. Mutations have been identified over 1000 in CFTR gene. These gene deletion causing misreading of codons and inversions, includes missense and nonsense point mutations. Case 1, 4 months old, presented with recurrent lung infections. Weight of the applicant was lower than 3rd percentile. Tachypnea was dehydrated appearance. Sweat test level was 96. D1152H homozygous mutation in the submitted work. Patient treatment, vitamin supplements, mucolytics, inhaled dornase alfa uses pankreolipase and salt. Case 2, a 11-year-old, presented with recurrent lung infections. Sweat test level was 92.3 and due to cystic fibrosis family story we refer togenetic test. We detected I1051V mutation addition to case 1. Treatment is same. Case 3 A 14 year old patient, a history of hospitalization due to frequent lung infections inspection of the natural, normal growth curve, there was no bronchiectasis. Sweat test level was 52.7 and stool oil was detected. Patients with the same mutation wit case 2. Patients with rare cough receive the same treatment. Case 4, 7 years old, no complaints, patient's growth curve was normaland sweat test level was 56.3. Same mutation with Case 2 and receive same treatment. I1051V mutations is associated with ΔF508 and in the literature alone will not cause symptoms at patients have also specified, we believe that this mutations aggravate existing clinical due to the dysfunction of Ca ++ dependent Cl- channel. Keywords: cystic fibrosis, children, atypical EPS233 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Laringomalazili Çocukların Klinik İzlemleri Mehmet Gündüz1, Hatice Sınav Ütkü1, Tuba Koçkar2, Sedat Öktem2 1 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, İstanbul 2 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Laringomalazi tanısı konulan hastalarımızın özelliklerinin ve altta yatan hastalıklarının değerlendirilmesi. YÖNTEM:Eylül 2012 - Eylül 2014 tarihleri arasında 50 hasta prospektif olarak değerlendirilmiştir. BULGULAR:Hastaların yaşları ortalama 17,6±9,2 ay (4-38 ay, 29’u erkek, 21’i kız) idi. Hastaların 22’sine (%44) bronkoskopi yapılarak, geri kalanına ise klinik olarak laringomalazi tanısı konmuştu. Otuzdört (%68) hastanın semptomları yaşamın ilk 30 gününde, geri kalanın ise 30. günden sonra başlamıştı. İzlemde 22’sinin (%44) bulgularının tamamen, 21’nin (%42) kısmen düzeldiği, 7’sinin (%14) ise bulgularında ise hiç düzelme olmadığı görüldü. Düzelen 22 hastanın, 14’üne bronkoskopi yapılmamıştı. Bu hastalardan 10’u 1 yaş altında, 4’ü 1-2 yaş arasında düzelmişti. Bronkoskopi yapılanların 5’inde (%22,8) izole laringomalazi 17’sinde ise (%77,2) laringomalazi dışında trakeomalazi, bronkomalazi gibi ek patoloji saptandı. Ek patoloji saptanmayan 5 hastadan 3’ü ilk 1 yaşta, 1’i 1-2 yaş arasında düzelmiş, 1’i düzelmemişti. Ek patoloji tespit edilen 17 hastanın 1’i 1 yaş altında, 3’ü 1-2 yaş arasında düzelmişti. Hastalardan 19’u (%38) ekokardiyografi ile değerlendirilmiş, 8’inde (%42,1) patolojik bulgu saptandı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Laringomalaziye ek havayolu patolojisi olan hastalar daha geç düzelmektedir. Düzelmesi 1 yaşına kadar olmayan ya da semptomatik hastalara bronkoskopi yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: laringomalazi, stridor, bronkoskopi, ekokardiyografi Clinical Follow-Up in Children With Laryngomalacia Mehmet Gündüz1, Hatice Sınav Ütkü1, Tuba Koçkar2, Sedat Öktem2 1 Department of Pediatrics, Medipol University Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey 2 Division of Pediatric Pulmonology, Medipol University Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:We aimed to evaluate the features and underlying diseases of the patients’, who diagnosed laryngomalacia. METHOD:We evaluated prospectively 50 patients with laryngomalacia between September 2012-September 2014. RESULTS:Average ages of patients were 17,6±9,2 months (4-38 months, 29 boy, 21 girl). Twenty two of the patients diagnosed with laryngomalacia by bronchoscopy and rest of them clinicaly. Thirty four (%68) of the patients’ symptoms started in the first 30 days of life, rest of them were after the 30 days. In follow-up 22 (%44) of the patients’ symptoms completely, 21 (%42) of the patients partially recovered, 7 (%14) of the patients did not recovered. Bronchoscopy was not performed 14 of completely recovered 22 patients. Ten of these patients are recovered before age of 1, 4 of them recovered between age 1-2. Five of the patients bronchoscopy was performed (%22,8) have only laryngomalacia, but 22 of them have another pathology as tracheomalacia, bronchomalacia with laryngomalacia. Three of 5 patients who have not another pathology then laryngomalacia are recovered before age of 1, 1 of recovered between age 1-2, 1 of not recovered. One of the patient with another pathology in bronchoscopy has recovered before age 1, 3 of them has recovered between age 1-2. Nineteen of 50 patients have evaluated with echocardiography, 8 of them (%42,1) have pathology. CONCLUSIONS:The patients with laryngomalacia who have another airway pathologies such as tracheomalacia or bronchomalacia, recover lately. Bronchoscopy should be performed to the patients who are symptomatic or whose symptoms did not recovered before age 1. Keywords: laryngomalacia, stridor, bronchoscopy, echocardiography EPS234 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Kistik Fibrozis dışı bronşiektazi hastaların endokrinolojik açıdan değerlendirilmesi İlker Tolga Özgen1, Ahmet Hakan Gedik2, Erkan Çakır2, Selim Gökçe3, Mustafa Atilla Nursoy4, Yaşar Cesur1 1 Çocuk Endokrinoloji ve Metabolizma, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye 2 Çocuk Göğüs Hastalıkları, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye 3 Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye 4 Çocuk Allerji, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye GİRİŞ VE AMAÇ:Kistik fibrozis dışı bronşiektazi tekrarlayan akciğer enfeksiyonları ve kronik inflamasyon sonucu oluşur. Kronik inflamasyon bazı endokrinolojik bozukluklara yol açabilir. Bu çalışmada kistik dışı bronşiektazinin çocuklukta endokrin sistem ve kemik sağlığı üzerine etkileri araştırıldı. YÖNTEM:Kistik fibrozis dışı bronşiektazili 11.12±3.21 yaşlarında 64 çocuğun (32 bayan ve 32 erkek) medikal kayıtları geriye dönük incelendi. BULGULAR:Kısa boylu çocukların oranı sadece %7.8 idi (n=5/64), fakat hedef boy z skoruna göre düşük boylu çocukların oranı (hedef boy z-skor – güncel boy z-skor >0.5) %25 idi. Gomez sınıflamasına göre çocukları %17.5’u hafif ve %4.8’i ise orta veya ileri derece malnütre idi. Kızların ve erkeklerin pubertal evre 2’deki ortalama yaşları sırasıyla 9.45±0.48 ve 11.75±0.55’di. Gecikmiş veya erken pubertalı vaka yoktu. Çocukları 4’ünde subklinik hipotroidi (%6.2) ve 5 tanesinde (%7.8) 5 µcg/dl’den düşük kortizol düzeyleri vardı. Kemik mineral yoğunluğu değerlendirmesinde osteoporoz ve osteopeni oranı sırasıyla %23.1 (9/39) ve %30.8 (12/39) idi. Vitamin D eksikliği ve yetersizliği oranı sırasıyla %14.1 (9/58) ve %51.7 (30/58). TARTIŞMA VE SONUÇ:Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuklar gelişme geriliği ve osteoporoz gibi endokrinoljik komplikasyonlara sahip olabilirler. Bundan dolayı, beslenme durumları, kemik sağlığı durumları ve endokrinolojik sistemleri açısından değerlendirilmelidirler. Anahtar Kelimeler: çocuk, bronchiectasis, endokrin problemler, hipotroidi, osteopeni, osteoporoz, büyüme ve gelişme, malnütrisyon Endocrinological assessment of children with non-cystic fibrosis bronchiectasis İlker Tolga Özgen1, Ahmet Hakan Gedik2, Erkan Çakır2, Selim Gökçe3, Mustafa Atilla Nursoy4, Yaşar Cesur1 1 Pediatric Endocrinology and Metabolic disease, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey 2 Pediatric Pulmonology, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey 3 Pediatric Gastroenterelogy and Nutrition, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey 4 Pediatric Allergy, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Non-cyctic fibrosis bronchiectasis is a result of recurrent pulmonary infections and chronic inflammation. Chronic inflammation may lead some endocrinological disorders. The consequences of the non-cystic fibrosis bronchiectasis on the endocrinological system and on the bone health in childhood were investigated in this study. METHOD:The medical records of the 64 children with non-cystic fibrosis bronchiectasis (32 females and 32 males) at the mean age of 11.12±3.21 were investigated retrospectively. RESULTS:The ratio of the children with short stature was only 7.8% (n=5/64), but the ratio of the children who had worse height status than their target height z-score (target haight z-score – current height z-score >0.5) was 25%. According to Gomez classification 17.5% of the children had mild and 4.8% of the children had moderate or severe malnutrition. Girls’ and boys’ mean ages at the pubertal stage 2 were 9.45±0.48 and 11.75±0.55 years-old, respectively. There were not any cases retarded or precocious puberty. Four of the 64 children had subclinic hypothroidism (6.2%) and five children (7.8%) had lower serum cortisol levels than 5 µcg/dl. Assesment of bone mineral density revealed that the ratio of osteoporosis and osteopenia were 23.1% (9/39) and 30.8% (12/39). Vitamin D deficiency and insufficiency ratio were 14.1% (9/58) and 51.7% (30/58) respectively. CONCLUSIONS:Children with non-cystic fibrosis bronchiectasis may have some endocrinological complications such as failure of thrive and osteoporosis. Therefore, evaluation of the nutritional status, bone health status and the endocrinological system should be considered to the children with non-cystic fibrosis bronchiectasis. Keywords: child, bronchiectasis, endocrinologic problems, hypothroidism, osteopenia, osteoporosis, malnutrition EPS235 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocukların malnutrisyon ve metabolik kemik hastalıkları açısından değerlendirilmesi Banu Bal Çermik1, Ahmet Hakan Gedik2, Selim Gökçe1, Erkan Çakır2 1 Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye 2 Çocuk Göğüs Hastalıkları, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye GİRİŞ VE AMAÇ:Malnütrisyon, D hipovitaminozu ve kemik mineral yoğunluğunda düşüklük kronik inflamatuar hastalıklarda sık görülen problemlerdir. Bu çalışmada; non-kistik fibrozis (KF) bronşiektazili çocuk hastalarda malnütrisyon prevalansı, D vitamini düzeyleri, ve KMY değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. YÖNTEM:Non-KF bronşiektazili 65 hasta değerlendirildi. Vücut ağırlık ve boy z-skorları, hemoglobin, kalsiyum, fosfor, alkalen fosfotaz, 25-OH D vitamini düzeyleri ve KMY ölçüldü. Hastalar; D vitamini düzeylerinin azlığı (25OH D vit<20 ng/ml), yetersizliği (20 ng/ml-29 ng/ml) ve normal (≥30 ng/ml) olmasına göre gruplandırıldılar. Kemik hastalığı; osteopeni (KMY z-scores -1 ve -2 SDS arasında) or osteoporoz (KMY z-scores ≤-2 SDS) olarak değerlendirildi. BULGULAR:Çalışmaya, ortalam yaşları 11.37±3.69 olan 39 kız (%60), 26 erkek alındı. Ortalama vücut ve boy zskorları sırasıyla -0.34±1.13 ve -0.52±1.30 idi. Toplamda, çocukların 7’sinde (%10.7) kısa yapı ve 19’unda (%29.2) malnutrisyon vardı. Ortalama D vitamini konsantrasyonları 17.49±6.26 ng/mL idi. Hastaların %67’sinde vitamin D azlığı, %30’unda yetersizliği saptandı. Sadece %3’ünde değerler normaldi. Ortalama KMY z-skoru 1.18±0.91 idi. Osteopeni ve osteoporoz sırasıyla %40 ve %17 hastada dökümente edildi. Malnütrisyonlu ve olmayan hastalarda arasında D vitamini ve KMY z-skorları açısından ilişki yoktu (p=0.57 ve p=0.81). TARTIŞMA VE SONUÇ:Malnutrisyon, vitamin D azlığı ve metabolik kemik hastalığı non-KF bronşiektazili çocuk hastaların sık görülen problemleridir. Bu çocuklar değerlendirilirken pulmoner problemler dışındaki problemler için daha fazla dikkat gereklidir. Anahtar Kelimeler: Çocuk, bronşiektazi, malnutrisyon, osteopeni, osteoporoz, kemik mineral yoğunluğu Evaluation of malnutrition and metabolic bone disease in children wıth non-cystic fibrosis bronchiectasis Banu Bal Çermik1, Ahmet Hakan Gedik2, Selim Gökçe1, Erkan Çakır2 1 Pediatric Gastroenterelogy and Nutrition, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey 2 Pediatric Pulmonology, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Malnutrition, hipovitaminosis D and decrease in bone mineral density (BMD) are common problems in the setting of chronic inflammatory conditions. This study aimed to evaluate prevelance of malnutrition, vitamin D status and BMD in children with non-cystic fibrosis (CF) bronchiectasis. METHOD:Sixty-five children with non-CF bronchiectasis were evaluated. Body weight and height z-scores, hemoglobin, calcium, phosphate, alkaline phosphatase, 25-hydroxyvitamin-D levels and bone mineral dansities are measured. Patients were classified as vitamin D deficient (serum 25-hydroxyvitamin-D <20 ng/ml), insufficient (20 ng/ml-29 ng/ml) or sufficient (≥30 ng/ml). Metabolic bone disease is classified as osteopenia (BMD z-scores between -1 and -2 SDS) or osteoporosis (BMD z-scores ≤-2 SDS). RESULTS:We studied 39 girls (60%), 26 boys (40%), with an average age of 11.37±3.69 years. Mean body weight and height z-scores were -0.34±1.13 and -0.52±1.30, respectively. In total, 7 (10.7%) children had short stature and 19 (29.2%) had malnutrition. The mean concentration of vitamin D in patients was 17.49±6.26 ng/mL. Sixty-seven percent of all patients had vitamin D deficiency, 30% had vitamin D insufficiency. Only in 3% of patients vitamin D levels were above 30 ng/ml. The mean BMD z-score was -1.18±0.91. Osteopenia and osteoporosis was documented in 40% and 17% of patients, respectively. There were no differences in BMD zscores and vitamin D levels between patients with or without malnutrition (p=0.57 and p=0.81 respectively). CONCLUSIONS:Malnutrition, vitamin D deficiency and metabolic bone disease are common problems of children with non-CF bronchiectasis. More attention should be paid to non-pulmonary problems of these children. Keywords: Child, bronchiectasis, malnutrition, osteopenia, osteoporosis, bone mineral density EPS236 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuk hastalarının ekokardiyografik açıdan değerlendirilmesi Pelin Ayyıldız1, Ahmet Hakan Gedik2, Taner Kasar1, Öykü İsal Tosun1, Erkan Çakır2, Yakup Ergül1, Alper Güzeltaş1 1 Çocuk Kardiyolojisi, Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul, Türkiye 2 Çocuk Göğüs Hastalıkları, Bezmialem Vakıf University, Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye GİRİŞ VE AMAÇ:Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuk hastaların sağ ve sol ventrikül fonksiyonlarının ve elektrokardiyografik parametrelerin değerlendirilmesi ve değerlerin sağlıklı kontrollerle karşılaştırılmasını amaçladık. YÖNTEM:Elli dört hasta ve 27 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, sağ ve sol ventrikül 2D Doppler, Pulse wave (PW) ve doku Doppler görüntülemesi (TDI) ölçümleri kaydedildi ve sağlıklı bireylerinkiler ile karşılaştırıldı. BULGULAR:Hastalar ve control grubu arasında yaş (11.5 (3-17) ve 11 (3-17), p=0.395) ve cinsiyet (24 erkek, 30 kız ve 11 erkek ve 16 kız; p=0.815) açısından anlamlı fark yoktu. Hastaların triküspid regürjitasyonundan ölçülen sağ ventrikül basınçları control grubuna göre anlamlı şekilde yüksekti (29 mmHg (15-48) ve 12 mmHg (10-29), p=0.0001). Hastaların triküspit kapak PW ve TDI ölçümleri (E/A, Ee/Aa, E/Ee, MPI) kontrollere göre anlamlı şekilde farklı idi (p<0.05). Hastaların mitral kapak PW Doppler and TDI ölçümleri de (E/A, Ee/Aa, E/Ee) kontrollere göre anlamlı şekilde farklı idi (p<0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Kistik fibrozis dışı bronşiektazi hastalarında belirgin sağ ve sol ventrikül disfonksiyonu olduğu görüldü. Bu hastalar, kardiyak problemler açısından artmış risk taşıdıklarından ekokardiyografi ile periyodik olarak değerlendirilmelidirler. Anahtar Kelimeler: Çocuk, bronşiektazi, ventrikül fonksiyonları, ekokardiyografi Echocardiographic evaluation of patients with non-cyctic fibrosis bronchiectasis in pediatric age group Pelin Ayyıldız1, Ahmet Hakan Gedik2, Taner Kasar1, Öykü İsal Tosun1, Erkan Çakır2, Yakup Ergül1, Alper Güzeltaş1 1 Pediatric Cardiology, Mehmet Akif Ersoy Thoracic and Cardiovascular Surgery Training and Research Hospital, Istanbul, Turkey 2 Pediatric Pulmonology, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:We aimed to assess the right and left ventricular functions and electrocardiographic parameters of patients with bronchiectasis and compare the results with healthy controls. METHOD:Fifty-four patients with bronchiectasis and 27 healthy controls were included in this study. The demographic features of patients, right and left ventricular 2D Doppler, pulse wave (PW) and tissue Doppler imaging (TDI) measurements were recorded and compared with healthy controls. RESULTS:There was no statistically significant difference between age (11.5 years (3-17) vs 11 years (3-17), p=0.395) and sex (24 male, 30 female vs 11 male, 16 female; p=0.815) of patients and controls. The right ventricular pressure of patients calculated from tricuspid regurgitation was significantly higher than control group (29 mmHg (15-48) vs 12 mmHg (10-29), p=0.0001). The tricuspid valve PW and TDI measurements (E/A, Ee/Aa, E/Ee, MPI) of patients were statistically different than controls (p<0.05). The mitral valve PW Doppler and TDI measurements (E/A, Ee/Aa, E/Ee) of patients were significantly different than controls (p<0.05). CONCLUSIONS:The study had demonstrated that there was a marked RV and LV dysfunction. As these patients seems to be at increased risk for cardiac problems they should be evaluated periodically with echocardiography. Keywords: Child, bronchiectasis, ventricule functions, echocardiography EPS237[Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Kistik fibrozis dışı bronşiektazi hastalarında objektif akustik ses analizi parametreleri Yavuz Selim Yıldırım1, Ahmet Hakan Gedik2, Özge Gedik1, Orhan Özturan1, Erkan Çakır2 1 Otolaringoloji, Baş ve Boyun Cerrahisi ABD, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi İstanbul, Türkiye 2 Çocuk Göğüs Hastalıkları BD, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye GİRİŞ VE AMAÇ:Bronşiektazi süreci; kronik öksürük, pürülan balgam oluşumu, yorgunluk, hefes darlığı, göğüs ağrısı, kanamalı öksürük ve hastalığın karakteri havayolu genişlemesi olarak ortaya konmuştur. Bunlar hastanın yaşam ve ses kalitesine negatif etkiyebilir. Bundan dolayı tüm sistem değerlendirmesi tedavi ve destek amacıyla gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı; kistik fibrozis dışı bronşiektazi hastalarının akustik ses özelliklerinin değerlendirilmesi ve sağlıklı kontrollerle karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM:Absolute jitters, jitter yüzdesi, shimmer, noise-to-harmonics ratio (NHR), voice turbulence index (VTI) ve soft phonation index (SPI) belirlendi. Bronşiektazi ve sağlıklı kontroller, paired t test ile karşılaştırıldı. BULGULAR:Hastaların ortalama yaşı 13.53 (7-18 yaş) idi. Absolute jitters, jitter yüzdesi shimmer ve SPI değerlerinde anlamlı değişim yoktu. NHR ve VTI değerlerinde istatistiksel anlamlı değişim vardı (sırasıyla p=0.02, p=0.03). TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamız etkilenmiş hastalar tam terapötik yaklaşım gerekliliğini göstermektedir. Kistik fibrozis dışı bronşiektazili hastalarda özellikle NHR ve VTI değerlerinde anlamlı ses değişiklikleri vardı. Sağlıklı kontrollerle ile karşılaştırıldığında NHR ve VTI değerlerinde düşüklük görüldü. Anahtar Kelimeler: Çocuk, bronşiektazi, jitters, schimmer, ses Objective acoustic voice analysis parameters in patients with non-cystic fibrosis Yavuz Selim Yıldırım1, Ahmet Hakan Gedik2, Özge Gedik1, Orhan Özturan1, Erkan Çakır2 1 Department of Otolaryngology Head and Neck Surgery, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey 2 Division of Pediatric Pulmonology, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Bronchiectasis processes have been demonstrated to result in the chronic cough, purulent sputum production, fatigue, shortness of breath, chest pain, coughing up blood and airway dilatation that characterized this disease. These can also have a negative impact on their quality of life and voice. Thus, whole management is needed to provide treatment and support. The aim of this study was objective evaluation of changes in acoustic features of voice in non-cyctic fibrosis bronchiectasis patients and compare with healthy controls. METHOD:Absolute jitters, jitter percent, shimmer, noise-to-harmonics ratio (NHR), voice turbulence index (VTI), and soft phonation index (SPI) were obtained. The bronchiectasis and healthy control data were compared usng paired t test. RESULTS:The mean age of patients was 13.53 years (range: 7-18 years). There were no statistically significant changes in absolute jitters, jitter percent, shimmer, and SPI. There were statistically significant changes in NHR and VTI (p=0.02, p=0.03 respectively). CONCLUSIONS:Our study shows that a precise therapeutic approach necessary for affected patients. Non-CF bronchiectasis patients have revealed significant voice changes; especially the NHR and VTI. The study group showed decrease in NHR and VTI compared the healthy control group. Keywords: Child, bronchiectasis, jitters, shimmer, voice EPS238 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Spinal Muskuler Atrofisi (tip 2 ) olan Çocukda tekrarlanan Pnemoni Shahla Rahmanova, Leyla Alizade, Gunay Hüseynzade Azerbaycan Tıp Universitesi 2.Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Bakü,Azerbaycan Giriş: Spinal Muskuler Atrofi Otosom resesiv geçen nöromuskulyar hastalık olup,spinal kord ön boynuz hücrelerinin alfa motonöronların dejenerasyonu ile karakterize olunur ve kaslarda kuvvetsizlik ve atrofi ile sonuçlanır. Bu hastalarda önemli hareketlerin gecikmesi, kilo almada güçsüzlük, zayıf öksürük, ellerde titreme, eklem kontraktürleri ve skolyoz görülür.SMN proteinini kodlaştıran SMN1 geninin (5q 12.2 – q13.3) delesyonu ve nöronal apoptozis inhibitör protein (NAIP)gen, hastalığın ortaya çıkmasından sorumludur. OLGU: 5 yaşinda erkek çocuk ilk kez kaslarındakı kuvvetsizlik, bundan dolayi bu yaşına kadar hiç yürümemek,tekrarlanan solunum yolu enfeksiyonu ile ünitemize baş vurdu.Hastanın annesi ve babası akraba diğiller.Çocukda bu sempomlar 7 ayından itibaren başlamışdır.Hic yurumemesi sebebiyle çocukda skolyoz gelişmişdir.Viral ve bakterial hastalıklarla sık-sık hastalanıyor.Laboratuar incelemelerinde HB 11.3g/dl, eritrosit -:4.26 x 10^12/L,lökost:14.1 10^9/L. Priferik yaymada: nötrofil %23.2,lenfosit % 69.6,eozinofil % 0.1,monosit % 6.3, EÇS 32mm/s izlendi.Total Kreatin Kinaz,CKI ( CK-nac,CPK ) düzeyi 45.10 IU/L,Kreatin kinaz –MB(CK-MB) düzeyi 3.12 ng/ml olmuşdur.Torakal röntgen de hastada sol tarafli total pnömoni,hidrotoraks ve II-III derece skolyoz teshisi konuldu.Hastada Elektromioqrafi yapılmış ve sonuç SMA hastalığına uygun geldi. Hastada SMN gen delesyon testi yapıldı ve sonuc olarak SMN 2 teşhisi konuldu. Sonuç: Spinal musküler atrofi, tekrarlama riski %25 ve prenatal tanısı mümkün olan bir hastalık olması nedeni ile etkilenmiş bireylerin gelecekte doğacak çocuklarının moleküler genetik tanısının konması önemlidir Anahtar Kelimeler: Proksimal Spinal Muskuler atrofi,SMN1, SMN2, motor neyron dejenerasyonu,Proximal SMA, pnemöni Recurrent Pneumonia (type 2) in Child with Spinal Muscular Atrophy Shahla Rahmanova, Leyla Alizade, Gunay Hüseynzade Azerbaijan Medical University 2.Children Diseases Department, Baku, Azerbaijan INTRODUCTION: Spinal muscular atrophy (SMA) is an autosomal recessive neuromuscular disease characterized by degeneration of alpha motor neurons in the spinal cord, resulting in progressive proximal muscle weakness and atrophy. There is delayed motor milestones, poor weight gain, weak cough, fine hand tremors, joint contractures and scoliosis in this patients. The disease is caused by deletion of the SMN1 gene (5q 12.2 – q 13.3) encoding SMN protein and neuronal apoptosis inhibitor protein (NAIP) gene. CASE: 5 year old boy with the loss of walking ability because of muscle weakness, recurrent respiratory tract infection visited our department. Patient’s parents are not relatives. The child has symptoms since 7 months. Because of the loss of walking ability there is also scoliosis. Patient frequently ill with viral and bacteria infections. Laborator FINDINGS: HGB 11.3g/dl, RBC 4.26 x 10^12/L,WBC 14.1 10^9/L. Perypheral smear: NEUT %23.2, LYM % 69.6,EOS % 0.1,MON % 6.3, ESR 32mm/s. Total creatin kinase, CKI (CKI – nac, CPK) 45.10 IU/L, creatin kinase – MB (CK-MB) 3.12 ng/ml.Thoracic X-ray in patients diagnosis was made of the left-sided total pneumonia, hydrothorax and II-III degree scoliosis. Electromyography (EMG) result was appropriate to SMA. SMN gene deletion test result was SMN 2. CONCLUSION: Because of the possible prenatal diagnostics and the 25% recurrence risk of SMA it is important to make genetic diagnostics for the future childs of affected parents. Keywords: Proximal spinal muscular atrophy, SMN1, SMN2, motor neurons Disease names and, Proximal SMA.pnemonua Hasta Patient Torakal Röntgen Thoracic X-Ray EPS239 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Konjenital Kalp Hastalığı Olan Çocuklarda Bronkoskopik Bulgular Tuba Koçkar1, Mehmet Gündüz2, Hacer Kamalı3, Sedat Öktem1, Fatma Gamze Demirel4, Ayhan Taştekin4 1 Medipol Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul 2 Medipol Üniversitesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, İstanbul 3 Medipol Üniversitesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul 4 Medipol Üniversitesi, Yenidoğan Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmayla konjenital kalp hastalığı tanısı ile takipli hastaların bronkoskopik bulgularının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM:Hastanemizde Ekim 2012-Aralık 2014 tarihleri arasında takip edilen ve konjenital kalp hastalığı olan bronkoskopi yapılmış 37 hastaya ait veriler retrospektif olarak değerlendirilmiştir. BULGULAR:Hastaların 21’ i erkek, 16’ sı kız olup yaşlarının ortalaması 12,5 ay (1-36) idi. 37 hastanın 27’ si (%72.9) opere olmuş idi. Bu hastalardan 12’ sinde pulmoner hipertansiyon mevcuttu. Hastaların 17’sine ekstübe edilememe, 7’ sine atelektazi, 7’sine persistan/tekrarlayan pnömoni, 4’ üne stridor ve 2’sine persistan öksürük endikasyonları ile bronkoskopi yapılmış idi. Bu hastalardan 13’ünde laringomalazi, 12’ sinde trakeomalazi, 8’inde bronkomalazi, 4’ünde trakeal darlık, 17’sinde dallanma anomalisi, 7’ sinde granülasyon dokusu ve 10’unda pulsatil bası tespit edildi. Bronkoskopi öncesi median mekanik ventilasyon süresi 30 gün idi. Bronkoskopi yapıldıktan sonra median mekanik ventilatörden ayrılma süresi 12 gün idi. 15 hastaya trekeostomi açıldı. Bunlardan 5’inin izleminde trakeostomisi kapatıldı.37 hastanın 23’ünden bronkoalveoler lavaj örneği alınmış olup 11’inde kültürde üreme tespit edildi. 19 hasta spontan solunum ile oda havasında, 6 hasta trakeostomi ile oda havasında, 1 hasta sadece oksijen desteği ile, 1 hasta mekanik ventilatör ile, 1 hasta trakeostomi ile oksijen desteği ile taburcu edilirken, 1 hasta ise entübe izlenmekteydi. 9 hasta öldü. TARTIŞMA VE SONUÇ:Bronkoskopik değerlendirme konjenital kalp hastalığı olan hastalarda önemli bir tanı aracıdır. Konjenital kalp hastalarında havayolu anomalilerine daha sık rastlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Konjenital kalp hastalığı, Havayolu anomalileri, Fleksibl bronkoskopi Bronchoscopic findings in children with congenital heart disease Tuba Koçkar1, Mehmet Gündüz2, Hacer Kamalı3, Sedat Öktem1, Fatma Gamze Demirel4, Ayhan Taştekin4 1 Division of Pediatric Pulmonology, Medipol University, Istanbul, Turkey 2 Departmant of Pediatrics, Medipol University, Istanbul, Turkey 3 Division of Pediatric Cardiology, Medipol University, Istanbul, Turkey 4 Division of Neonatology, Medipol University, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was evaluation of broncoscopic findings in children with congenital heart disease. METHOD:Bronchoscopy was performed in 37 patients with congenital heart disease who were followed between October 2012 – December 2014 in our hospital. The data obtained from these patients were evaluated retrospectively. RESULTS:Twenty-one of the patients were males and 16 were females, median ages 12.5 mo (1-36m). Twentyseven patients (72.9 %) were operated for congenital heart disease. Twelve of the patients had pulmonary hypertension. Bronchoscopy was performed because of extubation failure, atelectasis, recurrent or persistant pneumonia, stridor and persistant cough; 17, 7, 7, 4 and 2, respectively. Laryngomalacia, tracheomalacia, bronchomalacia, tracheal stenosis, airway branch anomalies, granulation tissue formation and pulsatile airway pressure was determined in flexible bronchoscopy, 13, 12, 8, 4, 17, 7 and 10 respectively. Mechanical ventilation duration time before and after bronchoscopy was median 30 and 12 days, respectively. Tracheostomy was performed in 15 cases. After bronchoscopy five of these patients were removed from tracheostomy. Twenty-three out of patients were evaluated with bronchoalveolar lavage(BAL), 11 of them had positive culture in BAL. Patients were discharged with room air, tracheostomy with room air, only with supplemental oxygen, tracheostomy with supplemental oxygen; 19 (51.3%), 6 (16.2%), 1 (2.7%),1 (2.7%), respectively. One patient was following intubated with ventilatory support. Nine patients died. CONCLUSIONS:Bronchoscopic evaluation is an important diagnostic method in patients with congenital heart disease. Airway anomalies were more frequently encountered in patients with congenital heart disease. Keywords: Congenital heart disease, Airway anomalies, Flexible bronchoscopy EPS240 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Joubert sendromu Emine Atağ, Nilay Baş İkizoğlu, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent Taner Karadağ Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ: Joubert sendromu (JS) oldukça nadir görülür, otozomal ressesif ya da X’e bağlı olarak kalıtılır ve hipotoni, ataksi, gelişme geriliği, anormal göz hareketleri ve solunum anomalileri ile karakterizedir.Bu sendroma dismorfik yüz bulguları, progresif retinal displazi, kolobom, konjenital kalp hastalığı, mikrokistik böbrek hastalığı, karaciğer fibrozu ve iskelet anomalileri gibi bulgular eşlik edebilir.JS’ nun patognomonik kranyal manyetik rezonans inceleme bulgusu, serebellar vermis hipoplazisi, superior serebellar pedikül kalınlaşması ve interpediküler fossanın belirginleşmesiyle oluşan molar diş belirtisidir. Anormal solunum paterni beyin sapının etkilenmesine bağlı olarak oluşur ve kısa süreli takipne ataklarını izleyen apne ile karakterizedir. OLGU: 47 günlük erkek bebek anormal solunum paterni ve oksijen ihtiyacı nedeniyle yatırıldı. Normal spontan doğumla, zamanında doğmuştu ve Apgar skoru normal idi. Doğumdan sonra solunum sıkıntısı nedeniyle yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırılmıştı. 9 yaşında JS tanılı bir ablası vardı. Fizik muayenede dismorfik yüz bulguları (hipertelorizm, geniş burun kökü, belirgin alın), periodik solunum paterni, sistolik üfürümü, nistagmus ve hipotonisi vardı. Kranyal ultrasonografide vermis görüntülenemedi ve posterior fossada mega sisterna magna görünümü vardı. Kranyal MRI’ da molar diş belirtisi görüldü. Batın ultrasonografide bilateral çok sayıda renal kistler ve ekokardiyografide biküspit aorta ve aort stenozu saptandı. Aile öyküsü, klinik ve radyolojik bulgularla JS tanısı konulan hastanın yapılan polisomnografisinde çok sayıda santral apne epizodları saptandı, hasta BIPAP ile S/T modunda başarıyla tedavi edildi. SONUÇ: Bu vaka solunum anomalisi olan her vakaya polisomnografi yapılması gerekliliğini ve noninvaziv mekanik ventilasyon ile çok küçük yaştaki hastaların bile başarıyla tedavi edilebileceğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Joubert sendromu, santral uyku apnesi, noninvaziv mekanik ventilasyon Joubert syndrome Emine Atağ, Nilay Baş İkizoğlu, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent Taner Karadağ Department of Pediatric Pulmonology, Marmara University, İstanbul INTRODUCTION: Joubert syndrome (JS) is a rare characterized by hypotonia, ataxia, developmental delay, abnormal eye movements and breathing abnormalities. This condition may be accompained by additional features including dysmorphological facial signs, progressive retinal dysplasia, coloboma, congenital heart disease, microcystic kidney disease, liver fibrosis and skeleton abnormalities. The pathognomonic cranial magnetic resonance hallmark of JS is “molar tooth sign”. The abnormal breathing pattern in Joubert syndrome is thought to be reflection of brainstem involvement and is characterized by short episodes of tachypnea followed by apnea. CASE: A 47 day old male infant was hospitalized with abnormal breathing pattern. He was born as a full-term baby. After delivery, he was admitted to the neonatal intensive care unit and was treated for respiratory distress. He also had a nine year old sister with Joubert syndrome. On physical examination the infant had periodic breathing. Examination revealed dismorphic facies, a systolic ejection heart murmur, right cryptorchidism, global developmental delay, generalized hypotonia and nistagmus. Cranial MRI showed hypoplasia of vermis and molar tooth sign. Abdominal ultrasonography showed multiple bilateral anechoic renal cysts and echocardiographic examination documented bicuspid aorta and aortal stenosis. Familial history, clinical and radiological features confirmed the diagnosis of Joubert syndrome. Diagnostic polysomnography revealed multiple episodes of central apnea. The infant was treated with bilevel positive airway pressure therapy in S/T mode. CONCLUSION: Our case suggests that polysomnograms should be performed routinely in patients to evaluate disordered breathing and non-invasive ventilation can be applied succesfully even to a 47 day-old baby. Keywords: Joubert syndrome, central sleep apnea, bilevel positive airway pressure therapy EPS241 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Neonatal Yoğun Bakım Ünitesinde Göğüs Fizyoterapisi Sonuçları Özge Müezzinoğlu1, Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Cemile Bozdemir Özel1, Aslıhan Çakmak1, Deniz İnal İnce1, Hazal Sonbahar1, Ebru Çalık Kütükcü1, Hülya Arıkan1, Şule Yiğit2 1 Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmada neonatal yoğun bakım ünitesinde tedavi edilen neonatallerde göğüs fizyoterapisinin hemodinami ve arteryel kan gazlarına olan etkisi incelendi. YÖNTEM:Solunum sıkıntısı nedeniyle göğüs fizyoterapisi için danışılan 10 hasta (5 kız, 5 erkek, yaş: 47,6 gün) çalışmaya dahil edildi. Hastaların beşinde prematürite ve respiratuar distres sendromu (RDS), beşinde ise, pnömoni ve atelektazi mevcuttu. Tedavi öncesi ve sonrası kalp hızı (KH), oksijen satürasyonu (SpO2), inspire edilen oksijen yüzdesi ve ventilasyon durumu kaydedildi. Tedavinin ilk ve son günü alınan arteryel kan gazı (pH, PaCO2, PaO2, HCO3) sonuçları kaydedildi. Neonatallere günde bir defa, 20 dakika postural drenaj ve manuel teknikler uygulandı. BULGULAR:Hastaların ortalama tedavi süresi 6.3 (3-10) gündü. Tedaviye alınan hastaların beşine invaziv, üçüne noninvaziv mekanik ventilasyon uygulanmaktaydı. İki hasta maske ile oksijen tedavisi alıyordu. Tedavinin ilk günü, ikinci günü ve taburculukta tedavi öncesi ve tedavi sonrası KH değerleri benzerdi (p>0.05). Tedavinin ilk, ikinci ve son günlerinde tedavi öncesi ve sonrası SpO2 değişimi istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05). Arteriyel kan gazı sonuçları tedavi öncesi ve sonrasında birbirine benzerdi (p>0.05). Mekanik ventilatöre bağlı sekiz neonatalden üçüortalama 2,3 gün sonra mekanik ventilatörden ayrıldı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızın sonuçları, göğüs fizyoterapisi ile hemodinamik yanıtlarda değişikliğe neden olmadan klinik olarak olumlu sonuçlar elde edildiğini gösterdi. Göğüs fizyoterapisi, solunum sıkıntısı olan neonatallerde güvenli ve etkilidir. Anahtar Kelimeler: Göğüs fizyoterapisi, Neonatal, Solunum sıkıntısı Results of Chest Physiotherapy in Neonatal Intensive Care Unit Özge Müezzinoğlu1, Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Cemile Bozdemir Özel1, Aslıhan Çakmak1, Deniz İnal İnce1, Hazal Sonbahar1, Ebru Çalık Kütükcü1, Hülya Arıkan1, Şule Yiğit2 1 Hacettepe University, Faculty of Health sciences, Department of Physiotherapy and Rehabilitation 2 Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Child Health and Diseases INTRODUCTION - OBJECTIVE:In this study we investigated the effects of chest physiotherapy on hemodynamics and blood gases in patients who were treated in neonatal intensive care unit. METHOD:Ten patients (5 girls, 5 boys, age: 47.6 days) who were consulted due to respiratory distress included in the study. Five of them had prematurity and respiratory distress syndrome (RDS) and five of them had pneumonia and athelectasis. Heart rate (HR), oxygen saturation (SpO2), percentage of inspired oxygen and ventilation status were recorded before and after the treatment. Arteriel blood gases (pH, PaCO2, PaO2, HCO3) results were recorded at the first and the last days of treatment. Postural drainage and manual techniques were applied once a dayfor 20 minutes to each neonate. RESULTS:The mean treatment duration was6.3days (3-10). Five of them were invasive and three of them noninvasivly ventilated. Two patients receive oxygen therapy with mask. HR were similiar before and after at the first, second and the last days of the treatment (p>0.05). There were no significant differences in SpO2 before and after the treatment (p>0.05). Arterial blood gas findings were similiar before and after the treatment (p>0.05). Three of eight neonates who ventilated mechanically were weaned after a mean of 2,3 days. CONCLUSIONS:Our results showed that chest physiotherapy had beneficial clinical effects in without changes in hemodinamic responses. Chest physiotherapy is safe and effective for the neonates with respiratory distress. Keywords: Chest physiotherapy, Neonate, Respiratory distress Solunum sıkıntısı nedeniyle tedavi edilen neonatal The neonate who was treated due to respiratory distress Neonatallerin ilk gün, ikinci gün ve taburculuk kalp hızı ve oksijen saturasyonu değerleri 1. gün 2. gün T.Ö Ort±SS T.S Ort±SS Son gün T.Ö Ort±SS T.S Ort±SS T.Ö Ort±SS T.S Ort±SS KH (atım/dk) 146.2±17.05 151.8±12.14 155.1±8.45 155.9±8.86 150.5±12.81 158.6±17.62 SOP2 (%) 89.3±5.81 98.5±12.47 92.1±5.78 99.1±21.85 88.9±10.18 91.7±7.44 T.Ö: Tedavi Öncesi, T.S: Tedavi sonrası, KH: Kalp hızı, SPO2: Oksijen saturasyonu Resultsof neonates’ heart rate and oxygen saturation in first, second and last days 1th day B.T Mean±SD 2nd day A.T Mean±SD B.T Mean±SD last day A.T Mean±SD B.T Mean±SD A.T Mean±SD HR (beat/min) 146.2±17.05 151.8±12.14 155.1±8.45 155.9±8.86 150.5±12.81 158.6±17.62 SPO2 (%) 89.3±5.81 98.5±12.47 92.1±5.78 99.1±21.85 88.9±10.18 91.7±7.44 B.T: Before treatment, A.T: After treatment, HR: Heart rate, SPO2: Oxygen saturation Tedavinin ilk ve son günlerinde kan gazı değerleri pH İlk Ort±SS PaCO2 Son Ort±SS İlk Ort±SS PaO2 Son Ort±SS İlk Ort±SS HCO3 Son Ort±SS İlk Ort±SS Son Ort±SS 7,35±0,07 7,36±0,08 59,54±12,70 48,69±13,88 42,27±14,70 47,71±18,87 29,46±5,10 25,67±5,82 Blood gase values at first and last days of the treatment pH PaCO2 First Last First Mean±SD Mean±SD Mean±SD PaO2 Last Mean±SD First Mean±SD HCO3 Last Mean±SD First Mean±SD Last Mean±SD 7,35±0,07 7,36±0,08 59,54±12,70 48,69±13,88 42,27±14,70 47,71±18,87 29,46±5,10 25,67±5,82 EPS242[Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Viral pnömoni tanısı alan kronik akciğer veya solunum yolu hastalığı olan on süt çocuğunun demografik, klinik, laboratuar, radyolojik ve mikrobiyolojik değerlendirmesi Nazan Çobanoğlu, Meral Demir, Dilek Kavlak, Veli Korkmaz Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Viral solunum yolu enfeksiyonları, kronik akciğer veya solunum yolu hastalıkları olanlarda mortalite ve morbiditeyi artıran önemli risk faktörlerdir. YÖNTEM:20.12.2014 ile 05.02.2015 arasında viral pnömoni tanısı ile yatırılarak tedavi edilen 10 hasta, demografik özellikler, fizik muayene ve akciğer grafisi bulguları, akut faz reaktanları düzeyleri ve etken viral patojenler açısından retrospektif olarak değerlendirildi. BULGULAR:Yaşları 3,5-18 ay arasındaki hastaların kız/erkek oranı 4/6 idi. Altı hasta (%60) prematür olarak doğmuş ve prematürenin kronik akciğer hastalığı tedavisi görmüştü. Hastalardan ikisi (%20) kistik fibrozis, biri (%10) opere parsiyel pulmoner venöz dönüş anomalisi, VSD, ASD ve sol bronkomalazi, biri (%10) trakeal diskinezi ve sol diyafram evantrasyonu, biri (%10) sol bronkomalazi, biri interstisyel akciğer hastalığı ve biri de (%10) yutma disfonksiyonu tanılarıyla izlenmekteydi. Hastaların hepsinde (%100) hipoksemi, takipne, vizing, yaygın sibilan ronküsler ve ince raller mevcuttu. Hastaların hepsinde (%100) serum beyaz küre sayıları normal düzeydeyken, dokuz hastada (%90) serum CRP düzeyi yüksekti. Hastaların hepsinde (%100) akciğer grafisinde konsolidasyon ve lober atelektaziler mevcuttu. Etken viral patojen olarak beş hastada (%50) respiratuar sinsisyal virüs, iki hastada (%20) insan metapnömovirüsü, birer hastada da (%10’ar) bokavirüs, rinovirüs ve adenovirus saptandı. Hastaların tümüne nazal oksijen, IV antibiyotik ve nebulize salbutamol ve ipratropium bromür tedavisi uygulandı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Kronik akciğer veya solunum yolu hastalıkları, süt çocuklarında viral pnömoniye bağlı yatırılarak tedavi uygulanması açısından önemli risk faktörüdürler. Anahtar Kelimeler: viral pnömoni, kronik akciğer hastalığı, kronik solunum yolu hastalığı Demgraphical, clinical, laboratory, radiological and microbiological assessment of ten infants with chronic lung and airway diseases who were diagnosed with viral pneumonia Nazan Çobanoğlu, Meral Demir, Dilek Kavlak, Veli Korkmaz Department of Pediatrics, Ankara University, Faculty of Medicine, Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:Viral respiratory infections are important risk factors for mortality and morbidity in patients with chronic lung or airway diseases. METHOD:Ten infants who were hospitalized for viral pneumonia between 20.12.2014 and 05.02.2015 were assessed retrospectively according to demographical, physical examination and chest x-ray findings, serum acute phase reactant levels and viral pathogens. RESULTS:Female/male ratio of the patients aged 3,5-18-month-old was 4/6. Six of the patients (60%) was born prematurely and treated with the diagnosis of chronic lung disease of prematurity. Two of the patients (20%) were diagnosed with cystic fibrosis, one (10%) was operated for partial pulmonary venous return anomalous, VSD and ASD when she was three-month-old and had left bronchomalacia, one (10%) had tracheal dyskinesia and left diaphragmatic evantration, one (10%) had left bronchomalacia, one (10%) had interstitial lung disease, and one (10%) had swallow disfunction. All of the patients (100%) were hypoxemic and tachypneic with wheezing, rhonchi and fine crackles. Although all of the patients (100%) had normal serum white blood cell counts and consolidations and atelectasis in chest x-rays, nine of them (90%) had high serum levels of CRP. Respiratory sinsitial virus is the most frequent (50%) isolated viral pathogen and followed by human metapneumovirus (20%). Each of the other three patients had bochavirus (10%), rhinovirus (10%) and adenovirus (10%) respectively. CONCLUSIONS:Chronic lung or airway diseases are important risk factors for the infants to be hospitalized for viral pneumonia. Keywords: viral pneumonia, chronic lung disease, chronic airway disease EPS243 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Total Pnömotoraks? Dev Pnömotosel? Ömer Soysal1, Sedat Ziyade1, Abdülaziz Kök1, Osman Cemil Akdemir1, Ahmet Hakan Gedik2, Erkan Çakır2, Elvin Rustamov1 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ: Pnömatosel, postenfeksiyöz gelişen akciğer kisti olup spontan rezorbe olur. Total pnömotoraks ise farklı olup tedavide tüp torakostomi gereklidir. Ayrıcı tanı yapılamayan durumda tedavi yaklaşımı, bir olgu eşliğinde sunulmuştur. OLGU: 4 yaşında kız çocuk. Hikayede, ciddi akciğer enfeksiyonu olan ve sonrasında solunum sıkıntısı devam eden hastada dev pnömatosel düşünülerek takip edilmiş. Takipte solunum sıkıntısında düzelme olmaması üzerine ameliyathane şartlarında ve acil durumda torakotomi yapmak üzere, tüp torakostomi uygulandı. Hastanın solunum sıkıntısı rahatladı. Uzamış hava kaçağı ve tuzaklanmış akciğer halini alan olguya takip eden günlerde torakotomi ve dekortikasyon uygulandı. Torakotomi sonrası 4. gün taburcu edildi. Plevral ve parankimal patolojik inceleme sonucu nonspesifik enfeksiyon ile uyumlu idi.1886005 SONUÇ: Bir hemitoraksın tümünü dolduran pnömotasel ile total pnömotoraks ayrımı yapılmadığında tüp torakostomi denenebilir. Takip ile torakotomi uygulanabilir. Anahtar Kelimeler: total pnömotoraks, pnömotosel Total Pneumothorax? Giant Pneumotocele? Ömer Soysal1, Sedat Ziyade1, Abdülaziz Kök1, Osman Cemil Akdemir1, Ahmet Hakan Gedik2, Erkan Çakır2, Elvin Rustamov1 1 Bezmialem Vakif Üniversity, Thoracic Ssurgery Department, Istanbul,Turkey 2 Bezmialem Vakif Üniversity, Pediatric Pulmonolgy Department, Istanbul,Turkey INTRODUCTION: A pneumatocele is postinfectious developing lung cyst that resorbs spontaneously. But total pneumothorax is different, a chest tube thoracostomy is required in the treatment. We present treatment strategy in which differential diagnosis can not be made by means of a case. CASE: A 4-year-old girl with a serious lung infection history and respiratory distress that continued during the course of the disease were followed up with suspected giant pneumatocele. Due to lack of improvement in respiratory distress during follow up the patient underwent tube thoracostomy under operating room conditions and in case of emergency. The patient's respiratory distress relieved. In the case of prolonged air leakage and trapped lung in following days were performed thoracotomy and decortication.The patient was discharged home on her fourth post-operative day after thoracotomy. Pleural and parenchymal pathological examination was consistent with nonspecific infection. CONCLUSION: When differantial diagnosis can not be made between pneumatocele filling all hemithorax and total pneumothorax, tube thoracostomy can be tried. Thoracotomy can be performed by follow up. Keywords: total pneumothorax, pneumotocele Dekortikasyon sonrasıakciğer grafisi chest x-ray Chest x-ray after decortication Patolojik Görünüme Ait BT Ct of pathological image Hastada takip edilen ve pnömotoselle pnömotoraks ayırımı ilk etapta yapılamayan lezyon EPS244 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Polistemi ile gelen bir pulmoner arteriovenöz malformasyon olgusu Kemal Güleç Necmettin Erbakan Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Konya Pulmoner arteriovenöz malformasyonlar (PAVM) pulmoner arter ve venler arasındaki anormal bağlantılardır. PAVM çocuklarda genellikle asemptomatik olmasına rağmen nadiren siyanoz, polistemi, çomak parmak triadı ile kendini gösterebilir. 15 yaşında erkek hasta tip 1 diabetes mellitus nedeniyle takip edilirken polistemi tespit edilmesi üzerine göğüs hastalıkları kliniğine yönlendirildi. Fizik muayenede boy: 190 cm, ağırlık: 66.5 kg, vücut sıcaklığı: 36.5 °C, solunum sayısı:22/dk, nabız: 88/dk, kan basıncı:100/80 mmHg, SaO2: % 88. Genel fizik muayenesi doğaldı. Çomak parmak ve siyanozu yoktu. Solunum fonksiyon testinde reverzibilite bulguları mevcuttu. Tam kan sayımında hemoglobin: 18,2 gr/dl, hematokrit: %53.6, beyaz küre 5400 /mm³, platelet: 188000/ mm³. Arteryal kan gazında pH: 7.33 pCO2:52 pO2: 18.3 HCO3: 27,2 SO2: 20.6. Posteroanterior akciğer grafisinde sol hiler bölgede dansite artışı mevcuttu. Hastanın hipoksemisi olması ve akciğer grafisi bulguları nedeniyle çekilen kontrastlı akciğer tomografisinde sağ akciğer alt lob superiorda yaklaşık 20x20 mm ebadında AVM ile uyumlu vasküler genişlemeler görüntülendi. Pulmoner anjiografide sol hiler bölgede besleyici arterini sol pulmoner arterden alan drenaj veni superior pulmoner ven olan sol pulmoner artere bitişik AVM, sağda hilus periferinde bulunan daha küçük boyutlarda 2. bir AVM tespit edildi. Solunum fonksiyon testinde reverzibilite bulguları olması nedeniyle inhale kortikosteroid-kısa etkili bronkodilatatör kombinasyonu başlandı. Göğüs cerrahisi ile konsülte edildi, opere edilmesi planlandı. 2 cm’den küçük ve tek olan PAVM’ler genellikle asemptomatik seyretmekte iken, daha büyük olanlar öksürük,nefes darlığı,hemoptizi,siyanoz gibi semptomlar ortaya çıkarabilmektedir. Bizim vakamızda olduğu gibi polisitemisi ve siyanozu olan çocuk hastalarda akciğer grafisi incelenirken daha dikkatli olunmalıdır, ayırıcı tanıda PAVM akılda tutulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Polistemi, Pulmoner arteriovenöz malformasyon, Çocuk A pulmonary arteriovenous malformation case presented with polycythemia Kemal Güleç Department of Child Health and Diseases, Necmettin Erbakan University, Konya, Turkey Pulmonary arteriovenous malformations (PAVM) are abnormal communications between pulmonary veins and arteries.. PAVM’s are usually asymptomatic in children but rarely presented with triad of cyanosis, polycythemia and clubbing. 15 year old male patient followed with type 1 diabetes was referred to the chest diseases clinic upon detection of polycythemia. Height:190 cm, weight:66.5 kg, body temperature:36.5°C, respiratory rate:22/min, pulse rate:88/min, blood pressure:100/80 mmHg and SaO2:88%. General physical examination was normal. There was no clubbing and cyanosis. There was reversibility signs in pulmonary function test. Complete blood count Hb:18.2 g/dL, hematocrit:53.6%, WBC:5,400/mm³, platelets:188000/mm³. Arterial blood gas pH:7:33, pCO2:52,pO2:8.3, HCO3:27.2, SO2:20.6. There was increase in density in the left hilar region on chest X-ray. In the contrast-enhanced CT due to chest X-ray findings and hypoxemia, vascular expansion in the right lower lobe superiorly approximately 20x20 mm in size was displayed. In pulmonary angiography in the left hilar region of the thorax a PAVM adjacent to the left pulmonary artery, has feeding artery from left pulmonary artery and drainage vein to the superior pulmonary vein was detected. Because of the reversibility signs inhaled corticosteroid-short-acting bronchodilator combination.was prescribed. Patient was consulted with thoracic surgery and planned to be operated. PAVMs smaller than 2 cm and single are usually asymptomatic, while larger ones may be presented with symptoms such as cough, dyspnea, hemoptysis,cyanosis. As in our case, chest radiography of pediatric patients with polycythemia and cyanosis should be examined more carefully and PAVM should be kept in mind in the differential diagnosis. Keywords: Polycythemia, pulmonary arteriovenous malformation, Child Direk grafi Chest X-ray Posteroanterior akciğer grafisinde sol hiler bölgede dansite artışı Kontrastlı toraks BT Contrast-enhanced thorax-CT 20x20 mm ebadında AVM ile uyumlu vasküler genişlemeler Vascular expansion approximately 20x20 mm in size EPS245 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Koroziv yanık sonrası gelişen özofagus darlıklarında balon dilatasyon Hakan Taşkınlar, Gökhan Berktuğ Bahadır, Cankat Erdoğan, Dinçer Avlan, Ali Naycı Mersin Üniversitesi, Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Mersin GİRİŞ VE AMAÇ:Koroziv yanık sonrası gelişen özofagus darlıkları dilatasyon tedavisine dirençli olgulardır. Özofagus dilatatörü ile uygulanan antegrad dilatatasyonda kuvvet vektörü güçlü ve özofagus duvarına paralel olduğundan (itme-çekme hareketi) perforasyon görülebilmektedir. Balon dilatasyonun ise kuvvet vektörü özofagus duvarına dik ve eşit dağılım gösterdiğinden daha güvenli olduğu varsayılmaktadır. Bu çalışmada çocuklarda özofagus balon dilatasyonun etkinliği ve güvenliği değerlendirildi. YÖNTEM:2000-2015’de kliniğimizde balon dilatasyon uygulanan koroziv yanıklar geriye dönük incelendi. Özofagoskopi bulguları Di Costanzo sınıflamasına göre değerlendirildi. Koroziv madde alımından sonra katı gıda ve/veya sıvı alımında zorlanma; özofagogramda daralma özofagus darlığı kabul edildi. Balon kateter genel anestezi altında özofagoskop yardımıyla darlık alanına yerleştirildi ve manometre ile şişirildi. Balon dilatasyon klinik ve radyolojik bulgular gerileyene kadar 3 haftada bir tekrarlandı, maksimum 18 ay uygulandı. Uzun segment ve/veya ip şeklinde incelmiş özofagus darlığı olan 7 hastaya gastrostomi açıldı ve kılavuz ip eşliğinde retrograd dilatasyon yapıldı. BULGULAR:Hastaların 13’ü erkek, 7’si kız, ortalaması 4 yaş (10 ay - 12 yaş) idi; 5’inde 2a yanık saptandı, ortalama 5.2 kez (1-10), 15’inde 2b yanık saptandı, ortalama 9 kez (1-30) balon dilatasyon uygulandı; hiçbirinde özofagus perforasyonu, mediastinit, sepsis vb. görülmedi; ortalama 53.1 ay (4-132) takip edildi. Hastaların 15’i iyileşti, 5’inde balon dilatasyonu devam ediyor. Retrograd dilatasyon yapılan 7 hastadan 4’ünde tedavi sonuç vermedi ve kolon interpozisyonu yapıldı. TARTIŞMA VE SONUÇ:(1) Özofagus balon dilatasyonu uzun segment ve/veya ip şeklinde incelmiş özofagus darlıklarında uygulanamadı. (2) İlginç olarak özofagus yanığı arttıkça sadece darlığın sıklığı değil darlığın direnci de arttı. (3) Balon dilatasyonu koroziv madde alımına bağlı oluşan özofagus darlıklarında etkili ve güvenlidir. Anahtar Kelimeler: koroziv madde, özefagus darlığı, balon dilatasyon Endoscopic balloon dilatation of caustic esophageal strictures Hakan Taşkınlar, Gökhan Berktuğ Bahadır, Cankat Erdoğan, Dinçer Avlan, Ali Naycı Department of Pediatric Surgery, Mersin University, Mersin, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Caustic esophageal strictures are resistant to dilatation therapy. Antegrad dilatations with esophageal dilators may cause esophageal perforations due to parallel force-line (propulsionwithdrawal movement) to the esophageal wall. However endoscopic balloon dilatations (EBD) thought to be safer due to its symmetrical and perpendicular force-line. Safety and effectiveness of EBD in children investigated in this study. METHOD:Patients treated with EBD for caustic esophageal strictures were retrospectively analyzed. Esophageal injury graded according to the Di Costanza method. Patients’ unable swallow solid /liquids or stricture findings on esophagogram underwent EBD under general anesthesia. Balloon catheter placed in the stricture area with esophagoscopy and inflated with manometer. EBD scheduled for every 3-weeks until dysphagia or radiological findings decreased for maximum 18 months. Long segment/string-like esophageal strictures underwent gastrostomy and retrograd dilatations with silk suture guidance (n=7). RESULTS:7 girls, 13 boys with a median age of 4-years (10 months-12 years) included in this study. 5 patients with grade 2a had 5.2 (1-10) and 15 patients with grade 2b had 9 (1-30) EBD sessions. No complications such as esophageal perforation, mediastinitis or sepsis were encountered. Mean follow-up was 53.1 (4-132) months. 4 patients unresponsive to retrograde dilatation therapy underwent colonic interposition. CONCLUSIONS:(1) EBS couldn’t performed on long segment /string-like strictures. (2) Not only the tightness but also the resistance increased with the grade of injury (3) EBD is safe and effective in caustic esophageal strictures. Keywords: caustic agents, esophageal strictures, balloon dilatations EPS246 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Çocuk Hastada Distal Yerleşimli Yabancı Cisim Aspirasyonu: Video Sunum Hakan Taşkınlar1, Gökhan Berktuğ Bahadır1, Cankat Erdoğan1, Kaan Esen2, Handan Birbiçer3, Dinçer Avlan1, Ali Naycı1 1 Mersin Üniversitesi, Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Mersin 2 Mersin Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Mersin 3 Mersin Üniversitesi, Anestezi Ana Bilim Dalı, Mersin Giriş: Rijit bronkoskopi, çocuklarda yabancı cisim aspirasyonlarında tercih edilen güvenli bir yöntemdir. Özellikle hava yolu güvenliğini sağlaması, kesici-delici cisimleri içine alabilmesi, çalışma kanalının geniş ve kullanışlı olması tercih sebebidir. Trakea, karina veya ana bronşa yerleşmiş yabancı cisimler rijit bronkoskopla kolaylıkla çıkarılır. Ancak nadiren distale ilerlemiş yabancı cisimlerde bronştaki daralma, açılanma sebebiyle ulaşılamadığı ve/veya görülemediğinde çıkmaza girilir. Bu durumlarda pediatrik tip fleksibl bronkoskop denenebilir ancak çalışma kanalı ve yardımcı aletler yetersiz olduğundan başarı garantisi sınırlıdır. Bu çalışmamızda distal yerleşimli yabancı cisimlerin bronkoskopi yönetimi hususunda örnek bir olgunun paylaşılması amaçlandı. OLGU: 15 yaşında kız hasta toplu iğne aspirasyonu öyküsü ile bir sağlık merkezine başvurmuş, ancak başarısız bir bronkoskopi girişiminden sonra kliniğimize yönlendirilmiştir. Hasta geldiğinde klinik ve muayene bulguları normaldi. İki yönlü akciğer filminde sağda diyaframa yakın iğne görüldü. Bilgisayarlı toraks tomografisinde iğnenin sağ alt lob ve bronş içerisinde olduğu doğrulandı. Hastaya genel anestezi altında rijit bronkoskopi yapıldı ancak iğneye ulaşılamadı. Bunun üzerine hasta entübe edildi ve fleksibl bronkoskopi ile sağ alt lob bazal segmentte, proksimal ucu kısmen parenkime gömülmüş iğne görüldü. İğne forseps yardımıyla sorunsuz çıkartıldı. Bu hastanın rijit ve fleksibl bronkoskopi yönetimi video sunumu olarak hazırlandı. Sonuç: Distal yerleşimli yabancı cisimler özellikle çocuklarda zorlu olgular olup genellikle torakotomi kararına neden olur. Bu olgu yabancı cismin sağ alt lob bazal segment gibi en distalde olması ve proksimal ucunun parenkime gömülmüş olması yönüyle farklı olup bronkoskopinin sınırlarını zorlamaktadır. Yabancı cisim aspirasyonlarında her olgu kendi içerisinde benzersizdir ve beklenmedik gelişmelere açıktır. Bu işle uğraşan sağlık merkezleri hem deneyimli hem de tüm imkânlara sahip olmalıdır. Anahtar Kelimeler: yabancı cisim, aspirasyon, rijid, fleksibl, bronkoskopi The management of the foreign body aspiration located in distal airways: Video presentation Hakan Taşkınlar1, Gökhan Berktuğ Bahadır1, Cankat Erdoğan1, Kaan Esen2, Handan Birbiçer3, Dinçer Avlan1, Ali Naycı1 1 Department of Pediatric Surgery, Mersin University, Mersin, Turkey 2 Department of Radiology, Mersin University, Mersin, Turkey 3 Department of Anesthesiology, Mersin University, Mersin, Turkey INTRODUCTION: Rigid bronchoscopy preferred safe method in the treatment of foreign body (FB) aspirations in children. It ensures a safe airway passage with wide working ports and covers sharp/penetrating materials during removal. FBs in the trachea, carina or main bronchus may easily be removed with rigid bronchoscopy. However surgical dilemma occurs for the FBs stuck in distal airways since they are hard to reach due to bronchial angulations. In such instances flexible bronchoscopy can be an alternative. However, narrow working ports and inadequate instruments limit its success. Management protocol for FBs in distal airway locations with a sample case is presented.CASE: A 15-year-old girl with a history of pin aspiration referred our institution from another clinic with unsuccessful bronchoscopy. Clinical and physical findings were normal. P/A, lateral chest X-ray showed a pin close to the right hemi-diaphragm. Computed tomography confirmed FB in the right lower lobe bronchus. Rigid bronchoscopy under general anesthesia was unsuccessful to reach FB and flexible bronchoscopy was performed after intubation. Partially parenchymal embedded pin in right lower lobe basal segment removed without complication. This video is presented for bronchoscopic management with rigidflexible bronchoscope for this case. CONCLUSION: Distal airway located FBs in children are challenging and usually need thoracotomies. This case compels the limits of bronchoscopy because of parenchymal embedded and right lower lobe basal segment located FB. FB aspiration is unique for each case and unexpected developments may occur. Health centers providing FB aspiration removal have to have experience and all kind of equipment. Keywords: foreign body, aspiration, rigid, flexible, bronchoscopy EPS247 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Çocukluk çağında ilk plöroparankimal fibroelastozis vakası Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent Karadağ Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları, İstanbul GİRİŞ: Çocukluk çağında interstisyel akciğer hastalıkları (İAH), interstisyel ve alveoler inflamasyon ve fibrozis ile seyreden, çoğunlukla kronik, morbidite ve mortalitesi yüksek bir grup hastalıktır. Özellikle üst loblarda belirgin plevral kalınlaşma, subplevral elastozis ve intra-alveolar kollajenöz fibrozis ile karakterizedir. Plöroparankimal fibroelastozis (PPFE) nadir görülen bir İAH olup literatürde çocuklarda bildirilmemiştir. OLGU: 15 yaşında erkek olgu 2 yıldır olan kuru öksürük, eforla nefes darlığı ve kilo alamama şikayeti ile başvurdu. Büyüme gelişme geriliği olan hasta taşipneikti, ancak okijen ihtiyacı yoktu. ağır restriksiyon bulguları saptandı (FVC %30, FEV1 %32, FEV1/ FVC %109). Akciğer volümleri ve CO difüzyon kapasitesi düşüktü. Toraks BT’sinde özellikle apikal bölgelerde belirgin plevral kalınlaşma, plevra komşuluğunda intra-interlobüler fibrotik değişiklikler ve tübüler bronşektaziler mevcuttu. Klinik ve radyolojik bulguları ile interstisyel akciğer hastalığı düşünülerek akciğer biyopsisi yapıldı. Patoloji sonucu plöroparankimal fibroelastozis ile uyumlu olarak geldi. Oral prednisolon tedavisi başlandı. Akciğer transplantasyonuna yönlendirilen hasta halen destek tedavisi ile takip edilmektedir. SONUÇ: İnterstisyel akciğer hastalıkları çocukluk çağında nadir olup kronik öksürük, efor dispnesi, tartı alımında yetersizlik ve taşipnesi olan, diffüz radyolojik bulguları saptanan, antibiyotik ve inhale steroidlere yanıtsız vakalarda mutlaka ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Literatürde bildirilmemiş olsa da plöroparankimal fibroelastozis çocukluk çağında görülebilir. Anahtar Kelimeler: Plöroparankimal fibroelastozis, interstisyel akciğer hastalığı, çocuk Rare cause of interstitial lung disease in children: Pleuroparenchymal fibroelastosis Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent Karadağ Marmara University, Division of Pediatric Pulmonology, Istanbul, Turkey INTRODUCTION: Interstitial lung disease (ILD) in childhood is a group of diseases characterized by interstitial and alveolar inflammation and fibrosis. Idiopathic pleuroparenchymal fibroelastosis (IPPFE) is a rare ILD which have not been reported in children. It is characterized by predominantly upper lobe pleural thickening and subpleural elastosis and intraalveolar collagenous fibrosis. CASE: 15-year-old male presented with dry cough, exertional dyspnea and weight loss since two years. Physical examination revealed failure to thrive and tachypnea with severe restriction (FVC 30%, FEV1 32%, FEV1 / FVC 109%) findings on pulmonary function test. Total lung capacity and CO diffusion capacity were low. Thorax tomography revealed pleural thickening and subpleural fibrosis mainly in the upper lobes and bronchiectasis. Interstitial lung disease was considered due to clinical and laboratory findings. Lung biopsy was performed. Histopathologic diagnosis was consistent with pleuroparenchymal fibroelastosis. Oral prednisolone was started and patient was referred to lung transplantation clinic. He is currently followed with supportive treatment. CONCLUSION: Although interstitial lung disease is rare in childhood it must be considered in children with chronic cough, exertional dyspnea, persistent tachypnea, failure to thrive and diffuse radiologic findings. This case showed that idiopathic pleuroparenchymal fibrosis can present during childhood. Keywords: Pleuroparenchymal fibroelastosis, interstitial lung disease, child Resim 1 Figur 1 Toraks BT’sinde özellikle apikal bölgelerde belirgin plevral kalınlaşma, plevra komşuluğunda intra-interlobüler fibrotik değişiklikler ve tübüler bronşektaziler Thorax tomography revealed pleural thickening and subpleural fibrosis mainly in the upper lobes and bronchiectasis EPS248 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Çocukluk Çağında Fleksible Bronkoskopi Deneyimi: 320 olgunun değerlendirilmesi Seda Aras, Ezgi Barış, Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent Karadağ Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı,İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Fleksible Fiberoptik Bronkoskopi (FOB), çocuk göğüs hastalıkları bölümünde tanı ve tedavi amacıyla sık kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı Marmara Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Polikliniğinde yapılan FOB’ların endikasyonlarını, bulgularını, komplikasyonlarını, tanı ve tedaviye katkılarını değerlendirmek amaçlanmıştır. YÖNTEM:Kliniğimizde Ocak 2011 ve Mart 2014 tarihleri arasında yapılan bronkoskopiler retrospektif olarak incelenmiştir. 320 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. BULGULAR:Olguların 186 erkek (% 58.1) ve 134 (%41.9) kız hastadır. Yaş ortalaması 5.41( + 5.1 ), yaş aralığı 2 ay- 20 yaştır. FOB endikasyonları en sık tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, kronik öksürük, bronkopulmoner displazi ve beraberindeki persistan hırıltıdır. 71 hasta (%22.2) bronkoskopik olarak normal olarak bulunmuştur. Bronkoskopi sırasında en sık pürülan (58 hasta,%18.1) ve seröz sekresyon (39 hasta, %12.2 ), laringomalazi (44 hasta, %13.8) ve trakeomalazidir.(13 hasta, %4.1). Bronkoalvaolaj lavaj örneğinden gönderilen kültürlerde 170 hastanın kültüründe (%55) üreme yok iken, 26 hastada h.influenza (%8.1), 9 hastada p.aerigunosa (% 2.8), 3 hastada m.tüberculosis (%0.9), diğer üremeler (%3.2) olarak bulundu. Sadece 1 hastada ( %0.3 ) anestezi uygulanma sırasında desatürasyon gelişti, servis takibinde normale döndü. TARTIŞMA VE SONUÇ:Fleksible Fiberoptik Bronkoskopi pediatrik göğüs hastalıklarında tanı ve tedavide sık kullanılan güvenli bir yöntemdir. Anahtar Kelimeler: Pediatri, bronkoskopi, fiberoptik, göğüs hastalıkları Flexible Bronchoscopy in Childhood: Evaluation of 320 cases Seda Aras, Ezgi Barış, Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent Karadağ Department of Pediatric Pulmonology, Marmara University, İstanbul INTRODUCTION - OBJECTIVE:Flexible fiberoptic bronchoscopy (FOB) is an available tool for the investigation of pediatric pulmonary diseases. The aim of the study is to evaluate the indications, findings, complications of FOB and effect on diagnosis and treatment. METHOD:FOB procedures between January 2011 and March 2014were retrospectively analyzed and 320 patients were enrolled in the study. RESULTS:There were 186 male (58.1%) and 134 (41.9%) female patients. The mean age was 5.41 ±5.1 wit a range of 2 months to 18 years. The most common indications of FOB were recurrent pulmonary infections, chronic cough, and persistent wheezing. 71 patients (22.2%) were found to have normal findings. The most common findings were purulent (58 patients, 18.1%) and serous secretion (39 patients, 12.2%), laryngomalacia (44 patients, 13.8%) and tracheomalacia (13 patients, 4.1%). In 170 patients (55%) there was no growth in bronchoalveolar lavage fluid culture, whereas in 26 patients (8.1%) H.influencia, in 9 patients (2.8%) p.aerigunosa, in 3 patients (0.9%) m. tuberculosis and in 3.2% of patients other microorganisms were found. Only one patient (0.3%) developed desaturation during the anesthesia. CONCLUSIONS:Flexible fiberoptic bronchoscopy is a safe procedure widely used in the practice of pediatric pulmonology. Keywords: Pediatrics, bronchoscopy, pulmonology EPS249 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Bronşiektazili Çocuklarda Soluk Havasında Nitrik Oksit’in Değerlendirilmesi İlknur Bostancı, Serap Özmen, Şennur Keleş, Nazlı Cörüt Dr.Sami Ulus Kadın Doğum ve Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Kliniği, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Bronşiektazi, bronş duvarının anormal dilatasyonu ile karakterize kronik inflamatuvar bir akciğer hastalığıdır. Soluk havasında nitrik oksit (NO) ölçümü astım ve bazı inflamatuvar akciğer hastalıklarında yapılmaktadır. Çocuklarda kistik fibrozis dışı bronşiektazilerde soluk havasında NO ölçümü ile hava yolu inflamasyonunun değerlendirildiği çok az çalışma vardır. Bu çalışmada Çocuk İmmünoloji ve Allerji Kliniğimizde takip edilen kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuk hastaların klinik özellikleri, solunum fonksiyon testleri ve soluk havası NO düzeylerinin değerlendirilmesi amaçlandı. YÖNTEM:Ocak 2013-Temmuz 2013 tarihleri arasında bronşiektazi tanısı konulan 26 hastanın yaş, cinsiyet, başvuru yakınması, tomografi bulguları, alerji deri testleri, solunum fonksiyon testleri, soluk havası nitrik oksit düzeyleri, eşlik eden hastalıkları, IgE ve eozinofil düzeyleri değerlendirildi. BULGULAR:Hastaların 16’sı (%61.5) erkek ve yaş ortalaması 137.5± 40.14 (67-215) ay idi. Tanı anında ortalama yaş 115.4 + 39.79 (55-215) ay idi. Hastaların soluk havasında NO ölçümü ortalaması 21.32±13.20 (0-48) ve ortancası 20.50 ay olarak saptandı. Astımı olan ve olmayan bronşektazili hastalarda soluk havasında NO ölçümü karşılaştırıldığında fark yoktu (sırasıyla 22.56±14.19; 18.75±11.10)(p>0.05). İnhale kortikosteroid kullananlarla kullanmayanlar arasında da NO düzeyleri arasında fark bulunmadı (sırasıyla 22.77±14.42; 20±12.32)(p>0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuk hastalarımızda eşlik eden astım ve inhale steroid kullanımı ile soluk havası NO düzeyi arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Bronşiektazili çocuk hastalarda inflamasyonun izleminde invazif olmayan bir yöntem olarak soluk havasında nitrik oksit değerlendirilmesi konusunda ek çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: bronşektazi, çocuk, soluk havasında NO Evaluation of exhaled nitric oxide in children with bronchiectasis İlknur Bostancı, Serap Özmen, Şennur Keleş, Nazlı Cörüt Dr. Sami Ulus Maternity and Women's Health Training and Research Hospital, Department of Pediatric Allergy and Immunology, Ankara, Turkey. INTRODUCTION - OBJECTIVE:Bronchiectasis is a chronic inflammatory lung disease which is characterized by abnormal dilation of the bronchial wall. Exhaled breath nitric oxide (NO) measurement is carried out in asthma and certain chronic inflammatory lung disease. There are very few studies which evaluated airway inflammation using NO measurement in children with non-cystic fibrosis bronchiectasis.In this study, we aimed to evaluate clinical characteristics, pulmonary function tests, and NO levels of the patients with non-cystic fibrosis bronchiectasis. METHOD:Age, gender, symptoms, CT findings, allergy skin tests, pulmonary function tests, exhaled breath nitric oxide levels, and concomitant disease were evaluated in 26 patients with the diagnosis of bronchiectasis between January -July 2013. RESULTS:16 patients (61.5%) were male and the mean age was 137.5 ± 40.14 (67-215) months. The average age at the diagnosis was 115.4 ± 39.79 (55-215) months. Measurement of NO of the patients was found 21.32 ± 13:20 (0-48) and median 20.50 months. In the bronchiectasis patients with and without asthma there was no difference according to NO (respectively 22.56 ± 14.19; 18.75 ± 11.10) (p> 0.05). There was no difference between the NO levels among the patients who use or not inhaled steroids (respectively 22.77 ± 14.42; 20 ± 12.32) (p> 0.05). CONCLUSIONS:In our study no significant relationship was found between concomitant asthma, and inhaled steroid usage and exhaled NO measurements in the patients with non-cystic fibrosis bronchiectasis. In pediatric patients with bronchiectasis there is a need for additional studies used exhaled breath NO as a method of non-invasive monitoring of lung inflammation. Keywords: bronchiectasis, children, exhaled breath NO EPS250 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Primer Siliyer Diskinezi Hastalarında Radyolojik Bulguların Değerlendirilmesi Nagehan Emiralioğlu1, Berna Oğuz2, Altan Güneş2, Ebru Yalçın1, Deniz Doğru Ersöz1, Nural Kiper1, Uğur Özçelik1 1 Hacettepe Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Akciğer tomografisi ile akciğer parankimindeki yapısal değişikliklerin değerlendirilmesi kronik obstrüktif akciğer hastalıkları, bronşiektazi ile giden hastalıklarda histolojik bulgularla korelasyon göstermektedir ve bronşiektazinin tanısında ve yönetiminde önemli bir yere sahiptir. Primer siliyer diskinezide (PSD) akciğer tomografi bulguları ile ilgili sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Çalışmamızın amacı PSD hastalarındaki radyolojik bulguları incelemek ve radyolojik bulguların klinik bulgularla korelasyonunu değerlendirmektir. YÖNTEM:Hacettepe Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları bölümünde izlenen öyküsü, klinik ve radyolojik bulgularıyla PSD olduğu düşünülen 218 hastadan 95’inin akciğer tomografisi bulguları değerlendirildi. Bilgisayarlı tomografi (BT) bulgularının, solunum fonksiyon testleri, mikrobiyolojik incelemeleri ve klinik semptomları ile ilişkisi incelendi. BULGULAR:Hastaların yaş ortalaması 10.8 (1-20 yıl) yaştı. %52’si (n=49) kız cinsiyetteydi. Situs inversus totalis %13.7, heterotaksi %5.3 oranında saptandı. Toraks BT de %7.4 pektus ekskavatum, %3.2 sternal tilt, %4.2 pektus karinatum mevcuttu. En sık tutulan akciğer lobları sırasıyla sağ orta lob %60, sol alt lob %58.7, sol lingula%53, sağ alt lob %41.6, sağ üst lob %22.8, sol üst lob %7.5 olarak bulundu. Tüm loblarda santral bronşiektazinin en sık bulgu olduğu görüldü. Yaş arttıkça bronşiektazi skorunun arttığı ve hastalarda bronşiektazi skoru arttıkça, solunum fonksiyon testlerinin düşme eğiliminde olduğu saptandı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Akciğer tomografisi bulguları PSD de akciğer hastalığının sıklıkla orta ve alt lobu etkilediğini gösterdi. Bu bulgular öncelikli olarak üst lob tutulumu ile seyreden kistik fibrozisteki difüz akciğer tutulumundan farklılık göstermektedir. Primer siliyer diksinezide bronşiektazi skorunun hastalığın prognozu ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Primer Siliyer Diskinezi, Akciğer tomografisi, Bronşiektazi Radiological Findings of Patients With Primary Ciliary Dyskinesia Nagehan Emiralioğlu1, Berna Oğuz2, Altan Güneş2, Ebru Yalçın1, Deniz Doğru Ersöz1, Nural Kiper1, Uğur Özçelik1 1 Department of Pediatric Pulmonology, Hacettepe University, Ankara, Turkey 2 Department of Radiology, Hacettepe University, Ankara, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Structural changes in the lung visualized with CT may correlate with histologic findings in a number of chronic airway diseases, chronic obstructive pulmonary disease, and bronchiectasis.Chest CT is an important tool in the detection and management of bronchiectasis, but there is little information about CT findings in primary ciliary dyskinesia(PCD).The aim of this study was to analyze the chest CT findings of patients with PCD and make clinical correlation with radiological findings. METHOD:We analyzed the radiological findings of the 95 patients diagnosed with PCD according to history, clinical, radiological findings in Hacettepe University Pediatric Pulmonology Department. CT findings were correlated with clinical findings, spirometry and microbiologic findings in the airways. RESULTS:The mean age of the patients were 10.8(1-20 years)years and 49 (%52) of the patients were female. Situs inversus totalis(%13.7) or heterotaxy(%5.3) was identified in %18 of the patients. Chest CT revealed out %7.4 pectus excavatum, %3.2 sternal tilt, %4.2 pectus carinatum. The most commonest lung lobes involved were %60 right-middle lobe, %58.7 left-lower lobe, %53 left-lingula, %41.6 right-lower lobe, %22.8 right-upper lobe, %7.5 left-upper lobe and central bronchiectasis was the most common finding. It was found that bronchiectasis score increased with age and lung function tests decreased with bronchiectasis severity. CONCLUSIONS:Chest CT shows that pulmonary disease related to PCD predominantly involves the middle and lower lobes of the lungs.This finding contrasts to the more diffuse disease of cystic fibrosis, which has an upper-lobe predilection.Bronchiectasis severity correlated with worse pulmonary function as reflected by FEV1 and older age at CT. Keywords: Primary Ciliary Dyskinesia, Chest CT, Bronchiectasis EPS251 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Kistik Fibrozisli Hastalarda Alerjik Bronkopulmoner Aspergillozisin Kliniğe Etkisi ve Tedavi Cevabı Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Mahmut Kara, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Bülent Karadağ, Fazilet Karakoç, Refika Ersu Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Allerjik bronkopulmoner aspergillozis (ABPA) kistik fibrozisli hastalarda bronşiyal mukusta kolonize olan Aspergillus fumigatus’un antijenlerine karşı gelişen bir hipersensitivite reaksiyonudur. Relapslar ve solunum fonksiyonlarında hızlı kötüleşme ile karakterize olan bu hastalıkta tedavide sistemik steroidler ve antifungal ilaçlar kullanılır. YÖNTEM:Çalışmamızda Marmara Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Polikliniğinden 2005-2015 yılları arasında ABPA tanısıyla takipli 6 KF hastasının demografik özellikleri retrospektif olarak incelendi. Solunum fonksiyon testleri, klinik ve laboratuvar bulguları, tedavi yanıtı değerlendirildi. BULGULAR:Hastaların 3’ü kızdı, ortalama yaş 15.5±4.7 yıldı. ABPA tanı yaşı 9,6±3.8, tedavi süresi 5.3±3.8 yıldı (0,8 yıl- 10,6 yıl). Tüm hastalar tanı sırasında Pseudomonas ile kolonizeydi. Tanı öncesi FEV1 değeri %76±26 saptanırken tanı sırasında anlamlı olarak düşerek %59±23’e gerilediği (p=0.001) görüldü. Tedavi sonrasında FEV1 %54±16 idi ve tanı sırasındaki FEV1 ile karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmadı. Tanıda total IgE 2970±1927 IU/ml iken tedavi sonunda 441±253 IU/ml ölçüldü, anlamlı düşme saptandı (p<0.005). Aspergillus spesifik IgE’de tedavi ile anlamlı gerileme gözlendi. Tanıda IgE yüksekliği ile FEV1’de düşme ilişkili bulundu (p=0,029). Hastaların tümü oral steroid, pals steroid ve antifungal tedavi ( itrakonazol ve/veya vorikonazol) alırken, iki hastaya ek olarak omalizumab tedavisi verildi. Tedavi sırasında tüm hastalarda yan etki gözlendi. Üç hastada steroid miyopatisi, ikisinde diyabet, birinde katarakt, birinde hiperglisemi saptandı. Tedavi sonunda hastaların sadece biri remisyona girerken üç hastada relaps gelişti. İki hasta kaybedildi. TARTIŞMA VE SONUÇ:KF’li hastalarda ABPA, tedavisi güç, solunum fonksiyonlarında anlamlı azalmaya sebep olan, relapslarla seyreden kronik bir hastalıktır. Standard tedaviyi belirlemek için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Allerjik bronkopulmoner aspergillozis, kistik fibrozis Allergic Bronchopulmonary Aspergillozis in Cystic Fibrosis: Clinical Course and Treatment Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Mahmut Kara, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Bülent Karadağ, Fazilet Karakoç, Refika Ersu Marmara University, Division of Pediatric Pulmonology, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Allergic bronchopulmonary aspergillosis (ABPA) is a hypersensitivity reaction to Aspergillus fumigatus antigens in cystic fibrosis (CF). It is characterised by relapses and accelerated decline in lung function. Systemic steroids and antifungal drugs are the mainstay of treatment. METHOD:Clinical course of 6 CF patients with ABPA followed at Marmara University Pediatric Pulmonology Division between 2005-2015 were reviewed. Pulmonary function tests, clinical and laboratory findings, response to treatment were evaluated. RESULTS:There were 3 females (age 15.5 ± 4.7 years). Age at ABPA diagnosis was 9.6 ± 3.8 years, treatment duration was 5.3 ± 3.8 years (0.8 - 10.6 years). FEV1 before ABPA was 76 ± 26%pred and decreased at the time of diagnosis (59± 23%pred, p = 0.001). No significant change was observed in FEV1 at the end of treatment (54± 16 %) compared to FEV1 at diagnosis. Total IgE was 2970 ± 1927 IU/mL at diagnosis and decreased to 441 ± 253 IU/ml with treatment(p <0.005). Patients with higher IgE had lower FEV1 (p<0.05). All patients received oral steroids and pulse intravenous steroids and antifungal drugs (itraconazole and/or voriconazole). Omalizumab was given to two patients. All patients experienced side effects (myopathy: 3 pts, diabetes:2 pts, cataract:1 pt, hyperglycemia: 1 pt). Only one patient had remission, relapse occurred in three and two patients died. CONCLUSIONS:ABPA in CF is a difficult to treat, relapsing chronic problem which causes significant deteoriation in lung function. Further studies are needed to determine the standard treatment. Keywords: Allergic bronchopulmonary aspergillosis, cystic fibrosis EPS252 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları] Hematopoetik Kök Hücre Nakli Yapılan Çocuklarda Pulmoner Fonksiyonların Değerlendirilmesi Nilay Baş İkizoğlu1, Emine Atağ1, Gülsün Karasu2, Suar Çakı Kılıç2, Ela Erdem Eralp1, Yasemin Gökdemir1, Fazilet Karakoç1, Refika Ersu1, Bülent Karadağ1 1 Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları, İstanbul 2 Bahçeşehir Üniversitesi, Pediatrik Hematoloji Bölümü, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Çocuklarda hematopoietik kök hücre nakli (HKHN) sonrası gelişen pulmoner komplikasyonlar (PK) önemli bir morbitide ve mortalite nedenidir. Enfeksiyöz ve nonenfeksiyöz nedenlere bağlı olarak PK gelişebilir. Çalışmamızda HKHN yapılan çocuklarda pulmoner fonksiyonların ve komplikasyonların değerlendirilmesi amaçlandı. YÖNTEM:Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji Bölümü’nde 2011-2014 yıllarında HKHN yapılan 23 çocuk çalışmaya alındı. Demografik özellikler, solunum fonksiyon testi, akciğer hacim ve CO difüzyon kapasitesi, 6 dakika yürüyüş testi sonuçları ve pulmoner komplikasyonlar değerlendirildi. BULGULAR:Hastaların 17’si (%74) erkekti, ortalama yaş 10.4±4.6 yıldı. HKHN yapılan yaş 8.0±4.7 yıl, nakil sonrası geçen süre ortalama 2.4±1.1 yıldı. Nakil endikasyonu 11 hastada talasemi majör, 5 hastada akut lenfoblastik lösemi, 3 hastada akut myeloid lösemi, 2 hastada aplastik anemi, bir hastada ağır kombine immün yetmezlik ve bir hastada diskeratozis konjenitaydı. Hastaların 12’sinde (%52,2) enfeksiyöz veya nonenfeksiyöz PK saptandı. Bunlardan 9’unda pnömoni, 2’sinde bronşiyolitis obliterans, birinde restriktif akciğer hastalığı tanısı kondu. Pulmoner komplikasyonların nakil sonrası ortalama 6 ay (1-34 aylar arasında) geliştiği gözlendi. Tüm hastaların 6 dakika yürüyüş testi normal saptandı. PK gelişen hastalar komplikasyon gelişmeyenlerle karşılaştırıldığında solunum fonksiyon testi, akciğer hacim ve CO difüzyon kapasitesi, 6 dakika yürüyüş testi sonuçlarında anlamlı farklılık gözlenmedi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda kök hücre nakli sonrası pulmoner komplikasyonların sık geliştiği gösterildi. Solunum fonksiyonlarında gruplar arasında farklılık saptanmaması olgu sayısının az olmasına bağlı olabilir. Erken tanı ve tedavi morbidite ve mortalitenin azaltılmasında önemli olduğundan bu hastaların yakın takibi, risk altındaki hastaların belirlenmesi önemlidir. Anahtar Kelimeler: bronşiolitis obliterans, hematopoetik kök hücre nakli Evaluation of pulmonary functions after hematopoietic stem cell transplantation in children Nilay Baş İkizoğlu1, Emine Atağ1, Gülsün Karasu2, Suar Çakı Kılıç2, Ela Erdem Eralp1, Yasemin Gökdemir1, Fazilet Karakoç1, Refika Ersu1, Bülent Karadağ1 1 Marmara University, Division of Pediatric Pulmonology, Istanbul, Turkey 2 Bahçeşehir University, Division of Pediatric Hematology, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary complications (PC) are significant causes of morbidity and mortality after hematopoietic stem cell transplantation (HSCT) in children. PC can occur due to infectious and noninfectious causes. In our study we aimed to evaluate pulmonary functions and complications in children after HSCT. METHOD:23 children who underwent HSCT at Bahçeşehir University Medical Faculty,Pediatric Hematology Department between 2011-2014 were enrolled in the study. Demographic characteristics, spirometry tests, lung volumes, CO diffusion capacity, 6-minute walk test results and pulmonary complications were evaluated. RESULTS:17 patients (74%) were male, mean age was 10.4±4.6 years. Age at HSCT was 8.0±4.7 years, average time after transplantation was 2.4±1.1 years. Indication for HSCT was thalassemia major in 11 patients, acute lymphoblastic leukemia in 5 patients, acute myeloid leukemia in 3 patients, aplastic anemia in 2 patients, severe combined immunodeficiency in one patient and dyskeratosis congenita in one patient. Infectious or noninfectious PC was observed in 12 (52.2%) children (pneumonia: 9 pts, bronchiolitis obliterans: 2 pts, restrictive lung disease: 1 pt). PC developed at mean 6 months (range 1-34 months) after transplantation. 6minute walk test was normal in all patients. No significant diffference was observed in pulmonary function tests, lung volumes and CO diffusion capacity, 6-minute walk test results of patients with or without pulmonary complications. CONCLUSIONS:Our study showed that PC are frequent after HSCT. Failure to demonstrate differences between groups may be due to low number of cases. Close monitoring and identifying patients at risk is important since early diagnosis and treatment of PC reduces morbidity and mortality. Keywords: bronchiolitis obliterans, hematopoietic stem cell transplantation EPS253 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Üst Ekstremite Günlük Yaşam Aktiviteleri Performansı Düşük ve Yüksek Olan KOAH’lı Hastalarda Üst Ekstremite Kas Kuvveti, Fonksiyonel Egzersiz Kapasitesi ve Hastalığa Özel Yaşam Kalitesinin Karşılaştırılması Ebru Çalık Kütükcü1, Hülya Arıkan1, Melda Sağlam1, Naciye Vardar Yağlı1, Çiğdem Öksüz2, Deniz İnal İnce1, Sema Savcı3, Tülin Düger1, Lütfi Çöplü4 1 Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ergoterapi Bölümü, Ankara. 3 Dokuz Eylül Üniversitesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, İzmir. 4 Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara. GİRİŞ VE AMAÇ:KOAH’lı hastalarda desteksiz üst ekstremite hareketlerini içeren günlük yaşam aktiviteleri (GYA) sırasında dispne ve yorgunluk algılaması artmaktadır. Bu çalışmanın amacı, üst ekstremite GYA performansı düşük ve yüksek olan KOAH’lı hastalarda üst ekstremite kas kuvveti, fonksiyonel egzersiz kapasitesi ve hastalığa özel yaşam kalitesinin karşılaştırılmasıydı. YÖNTEM:Otuzdokuz stabil KOAH’lı hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların üst ekstremite kas kuvveti (el dinamometresi), fonksiyonel egzersiz kapasitesi (6 dakika delikli pano ve halka testi-6DDPHT), GYA (GYA simülasyon testi) ve hastalığa özel yaşam kalitesi (KOAH Değerlendirme Testi-KDT) değerlendirildi. 6DDPHT sırasında, 6 dk. boyunca olabildiğince fazla sayıda omuz seviyesi üzerine hareket ettirilen toplam halka sayısı kaydedildi. GYA simülasyon testi sırasında 10 dk. boyunca tamamlanan döngü (tahta silmek, bulaşık yıkamak, ağırlıkları kaldırmak, lambaları takmak ve çıkarmak) sayısı kaydedildi. Hastalar GYA simülasyon testi tur sayısına göre, performansı düşük (<5.5, n=19) ve yüksek (≥5.5, n=20) olarak iki gruba ayrıldı. BULGULAR:İki grup arasında ölçülen tüm üst ekstremite kas kuvvetleri ve KDT skorları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05). Üst ekstremite GYA performansı düşük olan hastaların 6DDPHT sırasında hareket ettirdikleri halka sayısı, performansı yüksek hastalardan anlamlı olarak daha düşüktü (p=0.003). TARTIŞMA VE SONUÇ:GYA sırasında performansı düşük olan KOAH’lı hastaların fonksiyonel kol egzersiz kapasiteleri olumsuz etkilenmektedir. Pulmoner rehabilitasyon programlarında, KOAH’lı hastaların GYA performansını geliştirmek için kol egzersiz kapasitesini arttıracak aerobik egzersiz eğitimine odaklanılmalıdır. Anahtar Kelimeler: KOAH, aerobik eğitim, günlük yaşam aktiviteleri, dispne, kas kuvveti, yaşam kalitesi A Comparison of Upper Extremity Muscle Strength, Functional Exercise Capacity and Health-Related Quality of Life in Patients with COPD with Low and High Upper Extremity Activities of Daily Living Performance Ebru Çalık Kütükcü1, Hülya Arıkan1, Melda Sağlam1, Naciye Vardar Yağlı1, Çiğdem Öksüz2, Deniz İnal İnce1, Sema Savcı3, Tülin Düger1, Lütfi Çöplü4 1 Hacettepe University, Faculty of Health Sciences, Department of Physiotherapy and Rehabilitation,Ankara 2 Hacettepe University, Faculty of Health Sciences, Department of Ergotherapy, Ankara. 3 Dokuz Eylül University, School of Physiotherapy and Rehabilitation, Izmir. 4 Hacettepe University, Faculty of Medicine, Department of Chest Medicine, Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:Dyspnea and fatigue perception increases during activities of daily living (ADL) including unsupported upper extremity movements in patients with COPD. The aim of this study was to compare upper extremity muscle strength, functional exercise capacity and health-related quality of life in patients with COPD with low and high upper extremity ADL performance. METHOD:Thirthy-nine stabile COPD patients were included in the study. Upper extremity muscle strength (hand-held dynamometer), functional exercise capacity (6 minute pegboard and ring test-6PRT), ADL (ADL simulation test) and health-related quality of life (COPD Assessment Test-CAT) of patients evaluated. The total number of rings moved as many as possible over shoulder level in 6 minutes were recorded during 6PRT. The number of cycles (erasing board, washing dishes, removing weights, inserting and removing lights) completed in 10 min during ADL test were recorded. Patients were divided into two groups as patients with low (<5.5, n=19) and high (≥5.5, n=20) performance according to the number of cycles in ADL simulation test. RESULTS:There were not any statistically significant differences in all of upper extremity muscles' strength measured and CAT scores between two groups (p>0.05). The number of rings moved of during 6PRT patients with low upper extremity ADL performance were significantly lower than those of patients with high performance (p=0.003). CONCLUSIONS:Functional arm exercise capacity of COPD patients with low performance during ADL are adversely affected. Pulmonary rehabilitation programs should focus on aerobic exercise training to increase the arm exercise capacity of patients for improving ADL performance of COPD patients. Keywords: COPD, aerobic training, activities of daily living, dyspnea, muscle strength, quality of life 6 dakika delikli pano ve halka testi 6 minute pegboard and ring test Hastaların Karakteristikleri Patients' Characteristics Üst Ekstremite GYA Performansı Düşük ve Yüksek Olan Hastalarda Fonksiyonel Egzersiz Kapasitesinin Karşılaştırılması Comparison of functional exercise capacity between patients with low and high upper extremity ADL performance GYA Simülasyon Testi ADL Simulation Test EPS254 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Uzun Süreli Oksjen Tedavisi Kullanan KOAH'lı Olgularda Pulmoner Rehabilitasyon Etkinliği İpek Candemir, Dicle Kaymaz, Pınar Ergün, Sakine Nazik, Neşe Demir, Filiz Taşdemir, Nurcan Egesel, Fatma Şengül Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Uzun süreli oksijen tedavisinin (USOT) KOAH tanılı olgularda, yaşam süresini uzatmakta, hastaneye yatışı ve pulmoner arter basıncında artışı azaltmakta, günlük yaşam aktivitesinin ve yaşam kalitesinin düzeltmektedir. Günümüzde pulmoner rehabilitasyonun (PR) GOLD evre 3-4 KOAH tanılı olgularda standart bir tedavi yaklaşımı olarak önerilmektedir. Bu çalışmada USOT kullanan KOAH'lı olgularda Pulmoner Rehabilitasyon etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM:2008-2013 yılları arasında merkezimize başvuran kardiyak hastalığı bulunmayan ve ekokardiyografik değerlendirmeye göre sistolik pulmoner arter basıncı ≤ 36 mmHg olan stabil, GOLD spirometrik Evre 3-4 KOAH tanılı 40 olgu çalışmaya alındı. Olgular, USOT kullanım durumlarına göre iki gruba ayrıldılar. Tüm olgulara kişiye özel multidispliner, ortalama 8 hafta süren pulmoner rehabilitasyon programı uygulandı. PR programı öncesi ve sonrası dispne algıları MRC dispne skalası, sağlıkla ilişkili yaşam kaliteleri S. George yaşam kalitesi anketi (SGRQ), egzersiz kapasiteleri ise Artan Hızda Mekik Yürüme Testi (AHMYT) ve Endurans Mekik yürüme testi (EMYT) ile ve vücut kompozisyonları biyoelektriksel impedans yöntemiyle değerlendirildi. BULGULAR:Tüm olgularda PR sonrası dispne algısı (p:0.00), yaşam kalitesi (p:0.00), egzersiz kapasitesinde (AHMYT p:0.00, EMYT p:0.00) istatiksel anlamlı kazanımlar izlendi. USOT kullanım durumuna göre iki gruba ayrılan olguların PR öncesi ve sonrası değerleri tablo’ 1 de verildi. USOT kullanmayanların hepsi erkek ve ortalama yaşları 61± 5, kullananların ise biri kadın olmak üzere ortalama yaşları 62± 6 yıldı. İki grubun dispne algısı, yaşam kalitesi ve egzersiz kapasitesindeki kazanımlar karşılaştırıldığında istatiksel anlamlı fark izlenmedi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Olgular, ileri evre ve solunum yetmezliğinde olsa da, PR programlarına alınmalıdır.PR, USOT kullanımından bağımsız olarak Evre 3-4 KOAH olgularında etkili bir yaklaşımdır. Anahtar Kelimeler: KOAH, Uzun Süreli Oksijen Tedavisi, Pulmoner Rehabilitasyon The Efficacy of Pulmonary Rehabilitation in COPD Patients Who Were Given Long Term Oxygen Therapy İpek Candemir, Dicle Kaymaz, Pınar Ergün, Sakine Nazik, Neşe Demir, Filiz Taşdemir, Nurcan Egesel, Fatma Şengül Ataturk Chest Diseases and Surgery Education and Research Hospital, Ankara, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Long Term Oxygen Therapy(LTOT) in patients with COPD prolongs survival, reduces the frequency of hospitalization and development of pulmonary hypertension, and improves daily living activities and quality of life.Pulmonary rehabilitation(PR) is now being recommended as standart therapy for COPD GOLD stage 3-4 patients.This study aimed to evaluate PR efficacy in COPD patients who were given LTOT. METHOD:40 stable stage 3-4COPD patients, who had pulmonary arterial pressure ≤ 36 mmHg with echocardiography and didnot have any cardiac disease, admitted to our center between 2008-2013 were enrolled into study.Patients were divided into 2 groups according to utilization of LTOT and underwent an 8week multidisciplinary PR program.Dyspnea was assessed with MRC scale, quality of life with St. Geoerge Respiratory Questionnaire (SGRQ).Exercise capacity was evaluated using the Incremental Shuttle Walk Test (ISWT), Endurance Shuttle Walk Test (ESWT); the body composition with bioelectrical impedance method. RESULTS:In all patients, statistically important improvements in sensation of dyspnea(p:0.00),quality of life(p:0.00), exercise capacity(ISWT &ESWT p:0.00) were observed.Before,after PR values of patients who were divided into two groups according to use of LTOT were outlined inTable1.Patients without LTOT were all male with a mean age of 61± 5years.One of the patients with LTOT was female with a mean age of 62± 6years.When the improvements in sensation of dyspnea,quality of life,exercise capacity of 2groups were compared, there was no statiscally important difference. CONCLUSIONS:Patients should undergo PR no matter how advanced disease stage or respiratory failure was.PR is an efficient intervention option in stage 3-4 COPD patients independent of use of LTOT Keywords: COPD, Long Term Oxygen Therapy, Pulmonary Rehabilitation Tablo 1: Grupların PR öncesi ve sonrası değerleri Table1:Before and after PR the values of patients who were divided into two groups according to use of LTOT VKİ: Vücut kitle indeksi, YVKİ: Yağsız vücut kitle indeksi BMI: Body Mass Index, FFMI: Fat Free Mass Index Tablo 1: Grupların PR öncesi ve sonrası değerleri Table-1: Before and after PR the values of patients who were divided into two groups according to use of LTOT VKİ: Vücut kitle indeksi, YVKİ: Yağsız vücut kitle indeksi BMI: Body Mass Index, FFMI: Fat Free Mass Index EPS255 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğunda pulmoner rehabilitasyonun etkinliği; 2 olgu nedeniyle Seçil Sari, Tuğba Göktalay Celal Bayar Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Manisa Restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu olan 2 hasta pulmoner rehabilitasyon programına alındı. İlk hasta; 68 yaşında, interstisyel akciğer hastalığı tanılı, kadın hasta idi. Diğeri 61 yaşında, kifoskolyozu olan erkek hasta idi. Hastalar 8 hafta süre ile haftada 3 gün, günaşırı 1 saat/gün olacak şekilde pulmoner rehabilitasyon (PR) programına alındı. PR programı öncesi hastalara solunum fonksiyon testi yapıldı, arter kan gazı alındı. Nefes darlığı algısı modifiye Medical Research Council (mMRC) ve BORG dispne skalaları ile değerlendirildi. Yaşam kalitesi değerlendirmesi St. George’s yaşam kalitesi anketi (SGRQ) ile yapıldı. Egzersiz kapasitesi değerlendirmesi 6 dakika yürüme testi (6DYT), artan hızda mekik yürüme testi (AHMYT) ile yapıldı. 8 haftalık program sonrasında hastalar aynı ölçeklerle yeniden değerlendirildi. Hastalara akciğer anatomisi, fizyolojisi ve patolojisi, bronşiyal hijyen teknikleri, egzersiz teknikleri (solunum, aerobik, gevşeme ve germe), günlük yaşam aktivitelerinde enerji tasarrufunu içeren eğitim programı verildi. 8 haftalık pulmoner rehabilitasyon uygulaması sonucunda, hastaların ikisinde de nefes darlığı algısında azalma, arter kan gazındaki hipoksemide ve yaşam kalitesinde iyileşme gözlenirken kifoskolyozu olan olguda egzersiz kapasitesinde iyileşme gözlenmiştir. Literatürde restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu olan hastalıklarda pulmoner rehabilitasyon ile ilgili çok fazla veri bulunmamakla birlikte bu iki olguda gözlemlerimiz restriktif tipte akciğer hastalıklarında da pulmoner rehabilitasyonun yararlı olabileceğini ve uygulanabileceğini düşündürmüştür. Anahtar Kelimeler: interstisyel akciğer hastalığı, Pulmoner rehabilitasyon, Restriktif akciğer hastalığı Effectiveness of pulmonary rehabilitation in restrictif lung diseases; because of 2 case Seçil Sari, Tuğba Göktalay Department of respiratory diseases, celal bayar university, Manisa, Türkey Two patients with restrictive pulmonary disfunction are included in the pulmonary rehabilitation program. First patient was 68-year-old female with intertitial lung disorder and the other patient was 61-year-old male with kyphoscoliosis. Patients were included in the pulmonary rehabilitation program (PR) for eight weeks, three times a week, every other day for 1 hour/day. Before the PR program, patients underwent pulmonary function tests and arterial blood gases were taken. Dyspnea was assessed by modified Medical Research Council (mMRC) and BORG dyspnea scales. Quality of life assessment was performed by St. George's Respiratory Questionnaire (SGRQ). In order to evaluate exercise capacity, 6-minute walking test (6MWT) and incremental shuttle walking test (ISWT) were used. Patients were re-evaluated after the 8-week program with the same scales. During the program, patients were trained on lung anatomy, physiology and pathology, bronchial hygiene techniques, exercise techniques (breathing, aerobics, relaxation and stretching) and energy-saving activities in daily life. As a result of the 8-week pulmonary rehabilitation program, both cases had a decrease in dyspnea perception and improvement in hypoxemia in the arterial blood gas and quality of life. Only patient with kyphoscoliosis showed improvement in exercise capacity. In the literature, there are very few data regarding the types of restrictive pulmonary rehabilitation for diseases of the respiratory dysfunction. Our observations in these two cases show that pulmonary rehabilitation would be useful and applicable in restrictive lung diseases as well. Keywords: Interstitial lung disease, pulmonary rehabilitation, restrictive lung disease Hastaların PR öncesi ve sonrası değerlendirme verileri OLGU 1 OLGU 1 OLGU 2 OLGU 2 PR ÖNCESİ PR SONRASI PR ÖNCESİ PR SONRASI FEV1 (%) Yapamadı Yapamadı %47 %50 FVC (%) Yapamadı Yapamadı %40 %45 FEV1/FVC % Yapamadı Yapamadı 95 82 - pH 7,40 7,39 7,41 7,35 - PO2 51,2 60 37 64 - PCO2 44,2 42,1 49 53 - SpO2 82 89 65 90 İstirahat nabız 116/dk 81/dk 121/dk 102/dk İstirahat SpO2 %74 %81 %90 %95 BORG 7 3 3 1 MRC 4 3 4 3 6DYT (m) 200 m 200 m 420 m 440 m AHMYT (m) Yapamadı Yapamadı 330 m 350 m - Semptom 66,60 53,90 48,00 23,00 - Aktivite 66,19 79,19 86,63 86,63 - His 73,00 29,20 58,29 62,11 TOTAL 69,88 48,40 65,17 63,08 AKG parametreleri SGRQ Değerlendirmesi evaluation of the patient data before and after PR CASE 1 CASE 1 CASE 2 CASE 2 BEFORE PR AFTER PR BEFORE PR AFTER PR FEV1 (%) couldn't couldn't %47 %50 FVC (%) couldn't couldn't %40 %45 FEV1/FVC % couldn't couldn't 95 82 - pH 7,40 7,39 7,41 7,35 - PO2 51,2 60 37 64 - PCO2 44,2 42,1 49 53 - SpO2 82 89 65 90 Resting pulse 116/dk 81/dk 121/dk 102/dk Resting SPO2 %74 %81 %90 %95 BORG 7 3 3 1 MRC 4 3 4 3 6MWT(m) 200 m 200 m 420 m 440 m SHUTLLE(m) couldn't couldn't 330 m 350 m symptom 66,60 53,90 48,00 23,00 activity 66,19 79,19 86,63 86,63 sense 73,00 29,20 58,29 62,11 TOTAL 69,88 48,40 65,17 63,08 AKG parameters SGRQ quality of life questionnaire EPS256 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] KOAH’ta Pulmoner Rehabilitasyon Programına Katılımın Egzersiz ve Sosyal Destek Algısı Üzerine Etkisi Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Deniz İnal İnce1, Ebru Çalık Kütükçü1, Cemile Bozdemir Özel1, Özge Müezzinoğlu1, Hazal Sonbahar1, Aslıhan Çakmak1, Hülya Arıkan1, Lütfi Çöplü2 1 Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü 2 Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı GİRiŞ VE AMAÇ:Kronik bir hastalık olarak, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) bireyin yaşamını çok yönlü etkilemekte, yardım ve destek gereksiniminin artırmasına ve yaşam kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı pulmoner rehabilitasyon (PR) programına katılan ve katılmayan kişilerin egzersizin faydaları ve engellerine bakış açısı ve sosyal destek algılarını karşılaştırmaktı. YÖNTEM:Çalışmaya PR’a katılan (n=15) ve katılmayan (n=16) toplam 31 KOAH’lı hasta dahil edildi. Hastaların fiziksel ve demografik özellikleri kaydedildi. Fiziksel aktiviteye yönelik algılanan egzersizin faydalarını ve engelleri değerlendirmede, Egzersizin Yararları/Engelleri Ölçeği (EYEÖ) kullanıldı. Kişilerin sosyal destek algısı ise Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ÇBASDÖ) ile değerlendirildi. PR programına alınan hastalar 8 hafta süre ile istasyon eğitimine alındı. BULGULAR:PR’a katılan ve katılmayan hastaların yaş, cinsiyet, havayolu obstrüksiyonu, eğitim düzeyi ve hastalık süreleri benzerdi (p>0.05). PR’a katılan hastaların EYEÖ- toplam, EYEÖ-yarar puanları PR’a katılmayan hastalardan anlamlı olarak daha yüksek, EYEÖ-engel puanları anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.05). PR’a katılan hastaların ÇBASDÖ’ye göre aile, arkadaş ve çevre desteği PR’a katılmayan hastalara göre anlamlı olarak daha fazla idi (p<0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:KOAH’lı hastaların PR programına katılmaları egzersiz yarar ve engel algısını olumlu desteklemektedir. Sosyal desteğin varlığı, PR programına katılım oranını artırmaktadır. Anahtar Kelimeler: Egzersiz, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı, Pulmoner rehabilitasyon, Sosyal destek Effects of Participation to Pulmonary Rehabilitation Program on Perception of Exercise and Social Support in COPD Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Deniz İnal İnce1, Ebru Çalık Kütükçü1, Cemile Bozdemir Özel1, Özge Müezzinoğlu1, Hazal Sonbahar1, Aslıhan Çakmak1, Hülya Arıkan1, Lütfi Çöplü2 1 Hacettepe University, Faculty of Health Science, Department of Physiotherapy and Rehabilitation 2 Hacettepe University Faculty of Medicine Department of Chest Diseases INTRODUCTION - OBJECTIVE:As a chronic disease; chronic obstructive pulmonary disease (COPD) affects individual's life in many aspects that lead to deterioration of the quality of life and increase of the assistance and support requirements. The aim of this study was to compare perspective of exercise benefits and barriers and the perception of social support of patients who participated and not participated in pulmonary rehabilitation (PR) program. METHOD:The total of 31 patients with COPD who participated (n=15) and not participated (n=16) in PR program were included in this study. Demographic and physical characteristics of patients were recorded. Perception of barriers and benefits of exercise evaluated using Exercise Benefits/Barriers Scale (EBBS). The perception of social support was assessed with Multidimensional Perceived Social Support Scale (MPSSS). Patients who participated to PR program underwent circuit training for 8 weeks. RESULTS:Age, gender, airway obstruction, education level and duration of disease were similar between groups (p> 0.05). EBBS-total and EBSS-benefits scores were statistically higher; EBSS- barriers score was statistically lower in patients with participating PR than control group (p<0.05). According to MPSSS scores, family, friends and environmental support of PR group were significantly higher than in non-PR group (p <0.05). CONCLUSIONS:Participation to pulmonary rehabilitation program favourable supports the perception of exercise and barriers in COPD patients. The presence of social support can increase the participation rate of pulmonary rehabilitation. Keywords: Exercise, Chronic obstructive lung disease, Pulmonary rehabilitation, Social support EPS257 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Meme kanserinin yaşam kalitesi, yorgunluk, solunum kas kuvveti ve enduransı üzerine etkisi Aslıhan Çakmak1, Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Deniz İnal İnce1, Cemile Bozdemir Özel1, Hazal Sonbahar1, Özge Müezzinoğlu1, Ebru Çalık Kütükçü1, Hülya Arıkan1, Kadri Altundağ2 1 Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı, Ankara GİRİŞ VE AMAÇ:Meme kanseri öyküsü olan kadınlarda kas iskelet sistemi, lenfatik sistem, kardiyovasküler sistem ve solunum sistemi etkilenir. Çalışmamızdaki amaç, meme kanseri tanısı olan kadınlarla sağlıklı kontrollerin yaşam kalitesi, yorgunluk, solunum kas kuvveti, enduransı ve solunum işini karşılaştırmaktı. YÖNTEM:Çalışmaya meme kanseri tanısı almış 9 birey (ort.yaş: 54±6 yıl) ve kontrol grubu olarak sağlıklı 9 birey (ort.yaş: 45±12 yıl) dahil edildi. Yaşam kalitesi için The European Organisation for Research and Treatment of Cancer (EORTC) QLQ-C30 Yaşam Kalitesi Değerlendirme Anketi ve yorgunluk Yorgunluk-Şiddet Ölçeği ile değerlendirildi. Solunum kas kuvveti ve solunum işinin ölçülmesinde Powerbreath K5 cihazı kullanıldı. BULGULAR:EORTC QLQ-C30 Yaşam Kalitesi Değerlendirme Anketi fonksiyonel skalası alt parametrelerinden rol fonksiyonu ve sosyal fonksiyon parametrelerinde meme kanseri olan kişilerle sağlıklı kişiler arasında anlamlı fark bulundu (p<0.05). İki grup arasında yorgunluk açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Meme kanseri olan kişilerin ortalama zirve inspiratuar akım değeri, solunum kas kuvveti ve enduransı sağlıklı gruba göre anlamlı olarak daha düşük bulundu (p<0.05). Meme kanseri olan kadınların solunum işi kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p<0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Meme kanseri olan bireylerde, yaşam kalitesi, solunum kas kuvveti ve enduransı sağlıklı kontrollere göre azalmıştır. Aynı zamanda bu hastaların solunum işi artmıştır. Meme kanseri hastalarının solunum işinin ve kas kuvvetinin ölçülmesi önemlidir. Anahtar Kelimeler: meme kanseri, yaşam kalitesi, yorgunluk, solunum kas kuvveti, solunum işi Effects of breast cancer on quality of life, fatigue, respiratory muscle strength and endurance Aslıhan Çakmak1, Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Deniz İnal İnce1, Cemile Bozdemir Özel1, Hazal Sonbahar1, Özge Müezzinoğlu1, Ebru Çalık Kütükçü1, Hülya Arıkan1, Kadri Altundağ2 1 Hacettepe University, Faculty of Health Sciences, Department of Physiotherapy and Rehabilitation, Ankara 2 Hacettepe University, Faculty of Medicine, Department of Medical Oncology, Ankara INTRODUCTION - OBJECTIVE:Musculoskeletal system, lymphatic system, cardiovascular system and respiratory system are affected in women with breast cancer. In this study, we aimed to compare quality of life, fatigue, respiratory muscle strength, endurance and work of breathing in women with breast cancer with healthy controls. METHOD:Nine subjects who diagnosed with breast cancer (mean age: 54±6 years) and 9 healthy subjects (mean age: 45±12 years) were included in this study. Quality of life evaluated using The European Organization for Research and Treatment of Cancer (EORTC) QLQ-C30 Quality of Life Questionnaire and fatigue assessed using Fatigue-Severity Scale. Powerbreath K5 device was used for the measurement of the respiratory muscle strength and work of breathing. RESULTS:Role function and social function subdomains in functional scale parameters of EORTC QLQ-C30 Quality of Life Assessment Questionnaire were significantly different between subjects with breast cancer and healthy subjects (p<0.05). There was no significant difference in fatigue between two groups (p>0.05). Peak inspiratory flow, respiratory muscle strength and endurance were statistically lower in subjects with breast cancer than the healthy group (p<0.05). Work of breathing was statistically higher in women with breast cancer than control group (p<0.05). CONCLUSIONS:Quality of life, respiratory muscle strength and endurance decreased in subjects with breast cancer compared to healthy control. Besides, work of breathing increased in these patients. The assessments of work of breathing and respiratory muscle strength are important in patients with breast cancer. Keywords: breast cancer, quality of life, fatigue, respiratory muscle strength, work of breathing EPS258 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Postural Deformiteler ve Solunum Problemleri Arasındaki İlişki Özden Canbay1, Esra Doğru1, Fatma Duman1, Nihan Katayıfçı1, İrem Hüzmeli1, Bircan Yücekaya1, Esra Okuyucu2, Nilüfer Çetişli Korkmaz1, Emine Şeker1 1 Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı GİRİŞ VE AMAÇ:Solunum problemleri Multiple Sclerosiz'lİ(MS) hastaların biyopsikososyal anlamda dezavantajlı hale gelmesine sebep olmaktadır. Primer solunum kaslarının etkilenimine bağlı olarak MS’li hastalarda yardımcı solunum kasları daha fazla çalışmakta ve MS’e bağlı oluşan deformiteler solunum kaslarını etkileyebilmektedir. Çalışmanın amacı, MS'li hastalarda yardımcı solunum kaslarının kuvvetinin ve MS'li hastalarda görülen postüral deformitelerin solunuma etkisinin saptanmasıdır. YÖNTEM:MS tanısı konulmuş yaş ortalaması olan 19kadın, 6erkek toplam 25birey; demografik bilgileri alındıktan sonra göğüs çevre ölçümü, solunum tipi, solunum frekansı, postür analizi, kas kuvveti, kas kısalığı değerlendirildi. Dispne durumu Medical Research Council(MRC), bağımlılıkları Barthel İndeksi(Bİ) ve ruhsal durumları Beck Depresyon Ölçeği(BDÖ) ile değerlendirildi. BULGULAR:Çalışmamızda MS'li hastaların solunum tipi ile paroksismal nokturnal dispne(PND) arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. PND problemi yaşayan bireylerin daha çok göğüs solunumu yaptığı saptanmıştır(p<0.05). Çalışmada ileri yaşta olan ve göğüs hareketliliği azalmış olan hastaların yüzeyel solunum yaptıkları görülmüştür(p<0.05). Pektoral kas kısalığı, torakal kifoz ve baş anterior tilti olan hastaların yüzeyel solunum yaptığı görülmüştür(p=0.000). Solunuma yardımcı kas aktivitesi fazla olan bireylerde skapula alata ve pektoral kas kısalığı olduğu bulunmuştur(p<0.05). Hastaların BDÖ’ye göre %30' unun sınırda klinik depresyon, %35'inin ise hafif ruhsal sıkıntıda olduğu tespitedilmiştir. Ayrıca Bİ sonucuna göre hastaların %35'inin hafif bağımlı, %30'unun orta derecede bağımlı olduğu görülmüştür. TARTIŞMA VE SONUÇ:Multiple Skleroz otonomik bozukluklara ve solunum problemlerine de yol açan bir hastalıktır. MS'li hastalarda postüral deformitelerden kaynaklı solunum problemleri olduğu görülmüştür. Özellikle pektoral kasların kısalığı ve torakal kifozdaki artış akciğer vital kapasitesinin azalmasına neden olmakta bu da bireylerin solunum sıkıntısının artmasına sebep olmaktadır. Anahtar Kelimeler: Postural Deformiteler,Solunum Problemleri, Multiple Sclerosis Relationship Between Postural Deformities And Respiratory Problems With Ms Patients Özden Canbay1, Esra Doğru1, Fatma Duman1, Nihan Katayıfçı1, İrem Hüzmeli1, Bircan Yücekaya1, Esra Okuyucu2, Nilüfer Çetişli Korkmaz1, Emine Şeker1 1 Mustafa Kemal University Physical Therapy and Rehabilitation Department, Hatay 2 Mustafa Kemal University, Medicine Faculty Neurological Department INTRODUCTION - OBJECTIVE:Respiratory problems causes multiple sclerozis patients to become disadvantaged in terms of biopsychosocial. Seconder respiartory muscles work more because of weakness of primer respiratory muscles and postural deformities effect respiratory muscels. The purpose of the study is to asses strength of seconder respiratory muscels and affects of postural deformities on respiartory muscels. METHOD:19women, 6men totally with mean age 39.60±12.92, 25 MS patient were included in the study. Demographic data, chest circumference, respiratory pattern, respiratory rate, posture analysis, muscle strength, muscle shortening was evaluated. Dyspnea status were evaluated with Medical Research Council(MRC), the dependence with Barthel Index(BI) and mental condition with Beck Depression Inventory(BDI). RESULTS:In our study was found significant relationship between breathing type and paroxysmal nocturnal dyspnea (PND) in MS patients.People experiencing PND have chest breathing(p<0.05).Geriartric people and decreased mobility of chest make shallow breathing (p<0.05).Patients with pectoral muscle shortness, head anterior tilt and thoracic kyphosis were seen that have shallow breathing(p<0.05).Individuals with increased scapula alata and pectoral muscle shortening were found that have more activity of seconder respiratory muscle(p<0.05).According to BDI scores, 30% of the of the patients are in clinical depression while 35% are mild psychological distress.Also, according to the result of BI 35% of the patients were found to be a partial dependent and 30% of them were totally dependent. CONCLUSIONS:MS cause otonomic and respiratory problems. MS patients have respiratory problems because of postural deformities. Increased thorocal kyphosis and shortening pectoral muscels cause decreased vital capaticy and this results with respiratory problems. Keywords: Postural Deformities, Respiratory Problems, Multiple Sclerosis EPS259 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] NÖROMUSKÜLER HASTALIKLARA MULTİDİSiPLİNER YAKLAŞIM,20 hasta deneyimimiz Dicle Kaymaz1, Pınar Ergün2, İpek Candemir1, Sakine Bahçecioğlu1, Neşe Demir1, Filiz Taşdemir1, Fatma Şengül1, Nurcan Egesel1 1 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi EAH,ANKARA 2 Kafkas Üniversitesi,Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,KARS GİRİŞ VE AMAÇ:Nöromusküler hastalıklara bağlı solunum sisteminin etkilenmesi hem akut hem de kronik dönemde mortalite ve mobiditenin en önemli nedenidir. Bu hastalarda solunumsal komplikasyon riskinin erken belirlenmesi önemlidir.Amacımız merkezimizin verileri ile bu bilgilere katkıda bulunmaktır. YÖNTEM:Kronik solunum yetmezliği kliniği (KSYK) ve pulmoner rehabilitasyon (PR) merkezine başvuran 20 (E:15,K:5) nöromüsküler hasta (NMH) (yaş ortalaması:42/yıl) multidisipliner ekip tarafından değerlendirildi. Multidisipliner ekipte 3 göğüs hastalıkları uzmanı, 2 fizyoterapist,1diyetisyen,1psikolog ve hemşireler bulunmaktaydı.. Noninvaziv mekanik ventilasyon (NIMV) ve invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı KSYK’de uyku çalışması ve tüm gece transkütanöz monitörizasyon ile yapıldı. Perkütanöz endoskopik gastrostomi (PEG) ihtiyacı olan stabil hastalar ise KBB kliniğine konsulte edilerek yutma fonksiyonları video floroskopi kullanılarak değerlendirildi. PR programı eklem açıklığını koruma, eğitim, bronsial hijyen, solunum kontrol teknikleri, diyet önerileri ve psikolojik danışmanlıktan oluşmaktaydı. 7 hasta tüm ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirildikten sonra merkezimizin bir bölümü olan evde bakım ekibi tarafından takibe alınarak yapılandırılmış takip programına dahil edildiler BULGULAR:Tüm hastalara biri dışında tanı konulmuştu.4 hasta DMD,6 hasta ALS,5 hasta serebralpalsi,1 hasta mitokondriyal metabolik miyopati,2 hasta musküler distrofi, 2 hasta ise miyopati idi. 9 hasta NIMV kullanmaktaydı bu hastaların 4’ü ALS idi.5 hasta invaziv mekanik ventilasyon kullanmaktaydı. 6 hastada PEG ihtiyacı saptandı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Nöromüsküler hastalıklarda semptom kontrolü, yaşam kalitesi ve bazı durumlar için sağ kalım avantajı sağlanmasında bütüncül yaklaşım önemlidir. Merkezimiz Türkiye’de bütüncül yaklaşımı uygulayabilen az sayıdaki merkezden biridir. NMH’ların yönetimindeki tecrübelerimiz paylaşılmıştır Anahtar Kelimeler: Nöromusküler Hastalıklar, Multidispliner Yaklaşım, Kronik Solunum Yetmezliği A MULTIDISCIPLINARY APPROACH TO NEUROMUSCULAR DİSEASE; experience of 20 patients Dicle Kaymaz1, Pınar Ergün2, İpek Candemir1, Sakine Bahçecioğlu1, Neşe Demir1, Filiz Taşdemir1, Fatma Şengül1, Nurcan Egesel1 1 Department of PulmonaryRehabilitation and Home Care Center, Ataturk Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital,ANKARA 2 Department of Pulmonary Medicine, Kafkas University School of Medicine,KARS INTRODUCTION - OBJECTIVE:Neuromuscular diseases(NMD) that affect the respiratory system are a major cause of morbidity and mortality in both acute and long-term settings. It is important to identify patients at risk of respiratory complications early in the course of their disease. We aimed to contribute our center’s data with these knowledges. METHOD:20(M:15,F:5) NMD patients(mean age 42/years) who admitted to our chronic respiratory care(CRC) clinic and pulmonary rehabilitation(PR) center were evaluated retrospectively.Our team consists of three chest physician, two physiotherapists,one dietitian, one psychologist and nurses Needs of thearapies including noninvasive(NIV) or invasive ventilation evaluated in the CRC clinic with sleep studies or with transcutaneous monitorization during night.For the need of percutaneous endoscopic gastrostomy(PEG) patients have been consultated with ear-nose-throat department for swallow assessment using video fluoroscopy in stable patients.PR program included range-of-motion exercise, educational support,bronchial hygiene and breathing control techniques, dietary advices, psychological counseling.After evaluating for all needs seven patients have been refered to home care which also one the component of our center.They have included in a structured follow up program. RESULTS:All patients had a diagnose except one patient.Four patients were diagnosed as DMD,six patients had ALS,five had serebralpalsy,one had mitochondrial metabolic myopathy,two had muscular dystrophy and two patients had myopathy.Nine patients received NIV therapy.Among them four were ALS and five individuals were on invasive ventilation.Six patients required the use of PEG. CONCLUSIONS:NMD are incurable, but their symptoms are treatable.We want to underline the importance of a holistic approach and to identify health care professionals who need to be involved early on. Keywords: Neuromuscular diseases,Multidisciplinary Approach,Chronic Respiratory Failure EPS260 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Torakotomili Hastalarda Postoperatif Sedasyonun Algılanan Ağrı Şiddetine Etkisi Anıl Özkır1, Mükerrem Erdoğan1, Abdullah Erdoğan2 1 Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Antalya 2 Akdeniz Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Antalya GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı, torakotomili hastalarda postoperatif ağrı kontrolü sağlamak için uygulanan postoperatif sedasyonun algılanan ağrı şiddetine etkisini araştırmaktır. YÖNTEM:Çalışmada; yaşları 15-70 arasında değişen ve torakotomi uygulanan toplam 60 hasta, çalışma grubu (n=30) ve kontrol grubu (n=30) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Postoperatif dönemde, çalışma grubu 0.02mg/kg dozunda Midazolam (Dormicum) ile ortalama 3 saat sedatize edilirken kontrol grubuna hiçbir medikasyon uygulanmadı. Ekstübasyon kriterleri sağlandıktan sonra her iki hasta grubu da ekstübe edildi ve tüm hastalara aynı dozda analjezik medikasyon uygulandı. Tüm hastalara aynı pulmoner fizyoterapi uygulamaları yapıldı ve tüm hastaların istirahatte algıladıkları ağrı şiddeti Vizuel Analog Skalası (VAS) ile ölçüldü. BULGULAR:VAS skoru ortalaması; çalışma grubu 5.33±2.56 ve kontrol grubu 6.27±2.55 olarak bulundu. Çalışmada, torakotomili hastalarda postoperatif sedasyonun algılanan ağrı şiddetine etkisi gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0.164, p>0.05). Ancak çalışma grubu hastalarının pulmoner fizyoterapi uygulamalarında daha az zorlandıklarını gözlemledik. TARTIŞMA VE SONUÇ:Torakotomili hastalarda postoperatif sedasyonun algılanan ağrı şiddetine etkisinin değerlendirildiği ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Algılanan Ağrı Şiddeti, Postoperatif Sedasyon, Pulmoner Fizyoterapi, Torakotomi. The Effect of Postoperative Sedation on Perceived Pain Severity in Patients with Thoracotomy Anıl Özkır1, Mükerrem Erdoğan1, Abdullah Erdoğan2 1 Vocational School of Health Sciences, Akdeniz University, Antalya, Turkey 2 Department of Thoracic Surgery, Akdeniz University, Antalya, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Purpose of this study was to investigate the effect of postoperative sedation, applied for providing postoperative pain control, on perceived pain severity in patients with thoracotomy. METHOD:In study, total of 60 patients with thoracotomy whose ages ranging from 15-70 were divided into two groups: study group(n=30) and control group(n=30). In postoperative period while study group patients were sedated an average 3 hours with 0.02mg/kg dose of Midazolam (Dormicum), control group patients were received no medication. After providing extubation criterias, both groups were extubated and the same dose of analgesic medication was administered to all patients. Same pulmonary physiotherapy practices were applied to all patients and all patients’ perceived pain severity was measured with Visual Analogue Scale(VAS) at rest. RESULTS:Mean of VAS scores were found; study group 5.33±2.56 and control group 6.27±2.55. In study, the effect of postoperative sedation on perceived pain severity in patients with thoracotomy was no statistically significant (p=0.164, p>0.05). However, we observed that the study group patients were forced less in pulmonary physiotherapy practices. CONCLUSIONS:Further studies are needed to evaluate the effect of postoperative sedation on perceived pain severity in patients with thoracotomy. Keywords: Perceived Pain Severity, Postoperative Sedation, Pulmonary Physiotherapy, Thoracotomy. Araştırma Gruplarının Tanımlayıcı İstatistikleri Kontrol grubu Çalışma grubu P değeri Yaş 49,83±15,18 49,67±14,42 0,96 Boy (cm) 167,27±8,89 166,20±8,26 0,63 Kilo (kg) 74,43±12,88 70,10±15,28 0,24 VKİ (kg/m2) 26,70±4,94 25,36±5,47 0,27 5,33±2,56 0,16* VAS Skoru (cm) 6,27±2,55 Descriptive Statistics of Research Groups Control Group Study Group P value Age 49,83±15,18 49,67±14,42 0,96 Height (cm) 167,27±8,89 166,20±8,26 0,63 Weight (kg) 74,43±12,88 70,10±15,28 0,24 BMI (kg/m2) 26,70±4,94 25,36±5,47 0,27 5,33±2,56 0,16* VAS score (cm) 6,27±2,55 EPS261 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Obez Koah'lı hastalarda Düşük Şiddetteki Aerobik Training Programının Kan Basıncı Üzerine Etkisi Çağtay Maden, Sema Özberk, Tuba Kaplan, Birol Yamak, Dilek Yamak, Özlem Altındağ Hasan Kalyoncu Üniversitesi,Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Gaziantep,Türkiye GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı obez Kronik Obstüriktif Akciğer Hastalığı hastalara bisiklet ergometresi ile verilen düşük şiddetteki aerobik egzersiz eğitiminin kan basıncı üzerine etkisini araştırmaktı. YÖNTEM:Bu çalışmaya,obez KOAH tanısı konulmuş (n=30 16 erkek 14 kadın ) 40-78 yaş aralığında hastalar alındı. Hastalar için planlanan 30 ‘ ar dakika ve gün aşırı uygulanan 17 seans egzersiz programının başlangıcında hastaların KB ve vücut kitle indeksi değerleri kaydedildi. KB manuel tansiyon aleti ile ölçülüp sistolik ve diastolik değerler kaydedildi. Bireylerin obezite yatkınlık düzeyleri ise VKİ = kilo\boy2 formülü ile hesaplanıp VKİ>25 olarak alındı. Bisiklet ergometresiyle 0.4-1.0 W\kg(Birim doku kütlesi başına soğurulan güç olarak tanımlanır ve birimi) ‘ lık yüklenme ile verilen düşük şiddetli egzersiz eğitimi sonunda KB kaydedildi ve başlangıç-bitiş dönemleri arasındaki fark kaydedildi. BULGULAR:Obez KOAH’lı 30 hastanın düşük şiddetli aerobik egzersiz eğitim programı sonunda KB ‘de 2 Kişide anlamlı bir değişim gözlenmezken 10 kişide azalma 18 kişide ise artma belirlenmiştir.. TARTIŞMA VE SONUÇ:Obez KOAH’ lı hastalarda yapılan bu çalışmada düşük şiddetli training programı sonrasında KB ‘da beklenilen düşüş gözlenmemiş olup aksine 18 bireyde KB ‘de artış gözlenmiştir Anahtar Kelimeler: Obezite KOAH Effects Of Mıld Aerobıc Training Programme on Blood Pressure ın Obose Patıents With Copd Çağtay Maden, Sema Özberk, Tuba Kaplan, Birol Yamak, Dilek Yamak, Özlem Altındağ Hasan Kalyoncu University,Health Sciences Institute, Gaziantep, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:This study’s aim is investigate to effects of mild aerobic training programme on blood pressure in obese patients with COPD METHOD:In this study,the age range of patients who have obesity and COPD are 40-78(n=30 16female,14 male)Each patients participated 17 sessions which are 30 minutes and on alternate days(every other days). In the beginning of the training programme,every patients BP and BMI values noted.Sistolic and diastolic BP assesed by manual BP monitor and predisposition of obesity was calculated by formul of BMI=weight/height2 and BMI>25kg/m2 are named obese. The mild training programme planned with bicycle ergometer level as 0,4-1,0W/kg(watts per kilogram),After the mild training programme,sistolic and diastolic BP noted again,then first and last values compared. RESULTS:After the mild training programme in 30 obese patients with COPD;in 2 patients there is not a significant changing on blood pressure,in 10 patients blood pressure decreased and 18 patient’s increased. CONCLUSIONS:As a result of the study,after the mild training programme in obese patients with COPD, contrary to expectations,blood pressure values observed increased in 18 patients. Keywords: Obese COPD EPS262 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Core Kuvvet, Solunum Kas Kuvveti ve Egzersiz Kapasitesi Arasındaki İlişki Hayriye Kul Karaali1, Duygu Ilgın1, Özlem Özcan1, Ertuğrul Yüksel1, Fatih Söke1, Tuğba Göktalay2 1 Celal Bayar Üniversitesi, Manisa Sağlık Yüksekokulu, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Manisa 2 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Manisa GİRİŞ VE AMAÇ:Core kuvvet (CK); solunum mekaniğinde ve solunumsal hastalıkların rehabilitasyonunda önemli bir yeri olan diyafragma, latissimus dorsi, quadratus lumborum ve abdominal kaslarıda kapsayan bir grup kasın gücünü ifade eder. Bu nedenle çalışmamızda CK ile solunum kas kuvveti (SKK) ve egzersiz kapasitesi (EK) arasında bir ilişki olup olmadığının incelenmesi amaçlandı. YÖNTEM:Çalışma kapsamında, 168 sağlıklı üniversite öğrencisi değerlendirildi. Olguların demografik bilgileri kaydedildi. CK; side plank ve prone plank test ile, inspiratuar ve ekspiratuar SKK (MİP, MEP); taşınabilir elektronik ağız içi basınç ölçüm cihazı (COSMED Pony FX, Italy) ile ve EK; 6 dakika yürüme testi ile değerlendirildi. BULGULAR:Öğrencilerin yaş ortalaması 19.29±1.22 yıl idi. Side plank test ile; MİP ve MEP arasında zayıf (r=0.380, 0.376, p=0.00, 0.00 sırasıyla), 6 dakika yürüme mesafesi ile (6DYM) ise çok zayıf pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki olduğu (r=0.257, p=0.00), prone plank test ile; MİP, MEP ve 6DYM arasında zayıf pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki olduğu (r=0.368, 0.412, 0.328, p=0.00, 0.00, 0.00 sırasıyla) bulundu. TARTIŞMA VE SONUÇ:Araştırmamızdan elde edilen bu sonucun CK’nın geniş bir kas grubunun fonksiyonunu ifade etmesi ile ilişkili olabileceği ve bu ilişkinin sistemik inflamasyon, mekanik dezavantajlar ve solunumsal semptomlar gibi yetersizlikleri bulunan hasta gruplarında da incelenmesinin yararlı olabileceği düşünüldü. Anahtar Kelimeler: Core kuvvet, solunum kas kuvveti, egzersiz kapasitesi Relationship Between Core Strength, Respiratory Muscle Strength and Exercise Capacity Hayriye Kul Karaali1, Duygu Ilgın1, Özlem Özcan1, Ertuğrul Yüksel1, Fatih Söke1, Tuğba Göktalay2 1 Celal Bayar University, School of Health, Department of Physiotherapy and Rehabilitation, Manisa, Turkey 2 Celal Bayar University, Faculty of Medicine, Department of Chest, Manisa, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Core strength (CS) represents the power of a group of muscles that are comprised of diaphragm, latissimus dorsi, quadratus lumborum as well as abdominal muscles which play an important role in the mechanics of breathing and the rehabilitation of respiratory diseases. Therefore, in our study, we aimed to investigate whether there is a relationship between the core strength (CS) and the respiratory muscle strength (RMS) and exercise capacity (EC). METHOD:Within this study, we evaluated 168 healthy university students. The demographic data were recorded. CS is evaluated by side plank and prone plank tests. Inspiratory and expiratory RMS (MIP,MEP) are evaluated by portable electronic intraoral pressure meter (COSMED Pony FX, Italy). EC is evaluated by a 6minute walking test. RESULTS:Students mean age was 19.29±1.22 years. Between the side plank test and the MIP and MEP, it was found to be a weak correlation (r= 0.380/p=0.00, r=0.376/p=0.00, respectively), but on the other hand, for the 6-minute walking distance (6MWD) it was found to be very weak positive and significant relationship (r=0.257/p=0.00). And between the prone plank test and the MIP and MEP, and 6MWD it was found to be a weak positive and significant relationship (r=0.368/p=0.00, r=0.412/p=0.00, r=0.328/p=0.00, respectively). CONCLUSIONS:t has been suggested that this result should be related to the content of CS which is expressing the function of a large muscle groups and this relationship could be useful to examine the groups of patients with failures such as systemic inflammation, mechanical disadvantages, and respiratory symptoms. Keywords: Core strength, respiratory muscle strength, exercise capacity EPS263 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Preoperatif fiziksel aktivite düzeyinin açık abdominal cerrahi sonrası erken dönemde respiratuvar kas kuvveti üzerine etkisi: Pilot çalışma İsmail Özsoy1, Ersin Avcı1, Seher Özyürek1, Meriç Yıldırım1, Didem Karadibak1, Serhan Derici2, Tufan Egeli2 1 Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir 2 Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir GİRİŞ VE AMAÇ:Preoperatif fiziksel aktivite düzeyinin postoperatif respiratuvar kas fonksiyonu üzerine rolü literatürde henüz açıklanmamıştır. Bu nedenle, bu çalışmanın amacı preoperatif fiziksel aktivite düzeyinin açık abdominal cerrahi sonrası erken dönemde respiratuvar kas kuvveti üzerine etkisini araştırmaktı. YÖNTEM:Açık abdominal cerrahi geçiren 24 hasta çalışmaya alındı. Demografik ve cerrahi bilgiler hastaların medikal kayıtlarından elde edildi. Cerrahi öncesi fiziksel aktiviteyi değerlendirmede Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi–Kısa Form (UFAA) kullanıldı. Respiratuvar kas kuvveti [maksimum inspiratuvuar basınç (MİB), maksimum ekspiratuvar basınç (MEB)] postoperatif 3. günde değerlendirildi. Hastalar UFAA skorlarının ortanca değerlerine göre iki gruba ayrıldı: fiziksel olarak daha az aktif (< 2059 MET-dk/hafta, n=12) ve fiziksel olarak daha çok aktif grup (≥ 2059 MET-dk/hafta, n=12). Gruplar arasındaki ortanca değer farklılıkları Mann - Whitney U testi ile analiz edildi. BULGULAR:Demografik ve cerrahi bilgiler açısından gruplar arasında anlamlı fark gözlenmedi (p>0.05). Fiziksel olarak daha aktif grupta (MİB= 68.5 cmH2O, MEB= 57.0 cmH2O), az aktif gruba (MİB= 48.5 cmH2O, MEB= 46.0 cmH2O) göre inspiratuvar ve ekspiratuvar kas kuvveti daha yüksek olmasına karşın, gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Sonuçlarımıza göre respiratuvar kas kuvveti farklı fiziksel aktivite düzeyine sahip hastalarda benzerdi. Hastaların cerrahinin akut etkilerine bağlı olarak respiratuvar kas kuvvet değerlendirmesi sırasında yeterince performans gösteremediğini düşünmekteyiz. Bu nedenle fiziksel aktivitenin rolünü daha iyi açıklamak için daha geniş örneklem gruplarıyla cerrahi sonrası geç dönem (taburculuk, taburculuk sonrası) değerlendirmeleri de içeren ileriki çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Abdominal cerrahi, preoperatif fiziksel aktivite, respiratuvar kas kuvveti Effect of preoperative physical activity level on respiratory muscle strength in early period after open abdominal surgery: a pilot study İsmail Özsoy1, Ersin Avcı1, Seher Özyürek1, Meriç Yıldırım1, Didem Karadibak1, Serhan Derici2, Tufan Egeli2 1 School of Physical Therapy and Rehabilitation, Dokuz Eylül University, Izmir, Turkey 2 Department of General Surgery, School of Medicine, Dokuz Eylül University, Izmir, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:The role of preoperative physical activity level on postoperative respiratory muscle function has not yet been clearly defined in the literature. Therefore, the aim of this study was to investigate the effect of preoperative physical activity level on respiratory muscle strength in early period after open abdominal surgery. METHOD:Twenty-four patients undergoing open abdominal surgery were included in the study. Demographic and surgical data were obtained from patients’ medical records. International Physical Activity QuestionnaireShort Forum (IPAQ) was used to assess physical activity before the surgery. Respiratory muscle strength [maximum inspiratory pressure-(MIP), maximum expiratory pressure-(MEP)] was evaluated on the third postoperative day. Patients were divided into 2 groups according to median value of IPAQ score: physically less active (<2059 MET.min/week, n=12) and more active groups (≥2059 MET.min/week, n=12). Differences in median values between the groups were analyzed with Mann-Whitney U test. RESULTS:No significant differences were observed in demographic and surgical data between the groups (p>0.05). Although the more active group (MIP= 68.5 cmH2O, MEP= 57.0 cmH2O) had higher inspiratoryexpiratory muscle strength than the less active group (MIP= 48.5 cmH2O, MEP= 46.0 cmH2O), no significant difference was found between the groups (p>0.05). CONCLUSIONS:According to our results, respiratory muscle strength was similar in patients with different levels of physical activity. We consider that patients couldn’t perform sufficiently during respiratory muscle strength evaluation probably due to acute effects of surgery. Therefore, further research including evaluations at late periods following surgery (discharge day-after discharge) with larger sample size is needed to clarify the physical activity role. Keywords: Abdominal surgery, preoperative physical activity, respiratory muscle strength EPS264 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Akciğer Hastalıkları İle İlişkili Ulusal ve Uluslar Arası Birer Derneğin Yayın Organlarında Pulmoner Rehabilitasyon Alanındaki Bilimsel Yayınların Dağılımının İncelenmesi Hayriye Kul Karaali1, Duygu Ilgın1, Tuğba Arslan2, Özlem Özcan1, Tuğba Göktalay3 1 Celal Bayar Üniversitesi, Manisa Sağlık Yüksekokulu, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Manisa 2 Manisa 3 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Manisa GİRİŞ VE AMAÇ:Kronik akciğer hastalığı nedeniyle semptomları olan ve günlük yaşam aktiviteleri etkilenmiş bireylerin fonksiyonel düzeylerini geliştirmede Pulmoner Rehabilitasyon (PR) önemli yer tutan bir uygulamadır. Bu nedenle amacımız PR kapsamında sık kullanılan yöntemlere ait bilimsel içerikli yayınların akciğer hastalıkları ile ilişkili bir ulusal ve bir uluslararası derneğin resmi yayın organlarında yer alan dağılımını incelemektir. YÖNTEM:Çalışma kapsamında, European Respiratory Journal (ERJ) ve Türk Toraks Dergisi’ nin (TTD) resmi web sitelerinde 2014 yılında yayınlanan tüm sayıları incelendi. Bu sayılarda; egzersizi sınırlandıran faktörler, egzersiz eğitim programları, solunum fizyoterapi yaklaşımları, fiziksek aktivite, egzersiz testleri, yaşam kalitesi ölçümleri, semptom değerlendirmesi ve fonksiyonel kapasite gibi konuları içeren bilimsel yazıların olup olmadığı araştırıldı. BULGULAR:TTD’nin 2014 yılında yayınlanan dört sayısının olduğu ERJ’nin ise 12 sayı olarak yayınlandığı görüldü. Bu sayılarda yukarıda belirtilen konularda bilimsel içerikli bir yayın olup olmadığı incelendiğinde; TTD’de herhangi bir yayına rastlanmazken, ERJ’de 26 adet yayının olduğu ve bu yayınların en sık egzersiz testi (%30.7), fiziksel aktivite (%23.1) ve egzersiz programı (%23.1) konularını içerdiği bulundu. TARTIŞMA VE SONUÇ:TTD’de PR alanında herhangi bir yayına rastlanmamasının bu alanda çalışan özellikle akademisyen dışı sağlık profesyonellerinin bilimsel yayınlara ulaşımını zorlaştırabileceği, ayrıca araştırmamızın ulusal literatürün desteklenmesi konusunda da dikkat çekici olabileceği düşünülmüştür. Anahtar Kelimeler: Dergi, bilimsel yayın, pulmoner rehabilitasyon Investigation of the Distribution of Scientific Publications about Pulmonary Rehabilitation in the Media Organs of one National Associacion and one International Association Related to Lung Diseases Hayriye Kul Karaali1, Duygu Ilgın1, Tuğba Arslan2, Özlem Özcan1, Tuğba Göktalay3 1 Celal Bayar University, School of Health, Department of Physiotherapy and Rehabilitation, Manisa, Turkey 2 Manisa, Turkey 3 Celal Bayar University, Faculty of Medicine, Department of Chest, Manisa, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary Rehabilitation (PR) is an application that holds an important place in improving functional levels of the individuals whose daily living activities are affected with symptoms originating from chronic lung disease. Therefore, our aim is to analyse the distribution of scientific publications about commonly used methods within the scope of PR in the official media organs of one national and one international association related to lung diseases. METHOD:In the study, all issues of the European Respiratory Journal (ERJ) and Turkish Thoracic Journal's (TTJ) that published in 2014 were examined on their official website. In those issues, it was searched if there were scientific writings about factors limiting exercise, exercise training programs, respiratory physiotherapy approaches, physical activity, exercise testing, quality of life measures, assessment of symptoms and functional capacity. RESULTS:In the year 2014, TTJ was seen to have published 4 issues, while ERJ published 12 issues. In those publications, having searched for a scientific writings about the above mentioned topics, while it could not be found any publication in TTJ, it was found that in ERJ, there were 26 related publications of which, the most frequent encountered topics contained exercise test (%30,7), physical activity (%23.1) and exercise program (%23.1). CONCLUSIONS:Considering the fact that in TTJ there were no publications related to PR, so, it has been deliberated that that would make it difficult for the health professionals working on this subject, especially non-academic, to reach to scientific writings. Moreover, our research may be remarkable in supporting the national literature, as well. Keywords: Journal, scientific publications, pulmonary rehabilitation EPS265 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Pulmoner Arteriyel Hipertanssiyonlu Hastalarda Fiziksel Aktiviteyi Etkileyen Faktörler Serap Acar1, Sema Savcı1, Buse Özcan1, İsmail Özsoy1, Ebru Özpelit2, Bahri Akdeniz2, Can Sevinç3 1 Dokuz Eylül Üniversitesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kardiyoloji AnaBilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İzmir GİRİŞ VE AMAÇ:Pulmoner arteriyel hipertansiyon fiziksel aktiviteyi etkileyen bir hastalıktır. Bu çalışma pulmoner arteriyel hipertansiyonlu hastalarda fiziksel aktiviye etkileyen ana faktörleri araştırmak üzere planlandı. YÖNTEM:Çalışmaya ortalama yaşları 45.87 ± 18.01 yıl olan 15 pulmoner arteriyel hipertansyion hastası dahil edildi. Olguların fiziksel aktivite düzeyleri Uluslar arası fiziksel aktivite anketi ile sorgulandı. Fiziksel aktiviteyi etkileyen faktörlerden egzersiz performansı altı dakika yürüme testi ile, günlük yaşam aktiviteleri Miliken günlük yaşam aktiviteleri skalası ile, depresyon ise Beck depresyon ölçeği ile değerlendirildi. Parametreler arasındaki ilişkiyi belirlemede Spearman korelasyon analizi kullanıldı. BULGULAR:Pulmoner hipertansiyonlu olgular Uluslar arası fiziksel aktivite skalasına ortalama 475.20 MET dk/ hafta aktivite düzeyine göre minimal aktif olarak bulundu. Fiziksel aktiviteyi etkileyen faktörlerden altı dakika yürüme testi ile herhangi bir ilişki bulunmazken (p > 0.05), günlük yaşam aktiviteleri ile pozitif yönde güçlü korelasyon ve depresyon düzeyi ile negatif yönde orta düzeyde ilişki bulundu (p < 0.05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Limitli günlük yaşam aktiviteleri ve depresyon pulmoner arteriyel hipertansiyonlu hastalarda fiziksel aktivite düzeyini etkileyen faktörler olarak bulundu. Bu olgular sedanter grup olup düşük günlük fiziksel aktivite göstermektedir. Anahtar Kelimeler: fiziksel aktivite, günlük yaşam aktiviteleri, depresyon Factors Influence The Physical Activity in Patients with Pulmonary Arterial Hypertension Serap Acar1, Sema Savcı1, Buse Özcan1, İsmail Özsoy1, Ebru Özpelit2, Bahri Akdeniz2, Can Sevinç3 1 Dokuz Eylul University, School of Physical Therapy and Rehabilitation, İzmir 2 Dokuz Eylul University, Faculty of Medicine, Department of Cardiology, İzmir 3 Dokuz Eylul University, Faculty of Medicine, Department of Chest Disease, İzmir INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary arterial hypertension is disease that affect the physical activity. The objective of this study was to research the main factors that influence on physical activity in patients with pulmonary arterial hypertension. METHOD:Fifteen pulmonary arterial hypertension patients with mean age 45.87 ± 18.01 years were included the study. Physical activity level of the patients were questioned with International Physical Activity Questionnaire - short from (IPAQ). Factors that influence physical activity such as exercise performance was assessed with 6 minute walk test, daily living activites was assessed with Miliken daily living activities questionnaire and depression was assessed with Beck Depression Scale. The relationship among the parameters was assessed with Spearman correlation test. RESULTS:The patients with pulmonary arterial hypertension were found as minimal active with the mean score 475.20 MET min/week as a result of IPAQ. While there was no relationship according to 6 minute walk test (p > 0.05) there was positively strong correlation with daily living activities and there was negatively modarate correlation with depression level (p < 0.05). CONCLUSIONS:Limited daily living activites and depression were the main factors that influence on physical activity level of the patients with pulmonary arterial hypertension. These subjects display low daily physical activity level as sedantary group. Keywords: physical activity, daily living activites, depression EPS266 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Akciğer Transplantasyonu Aday Hastalarında Kognitif Fonksiyonlarla, Egzersiz Kapasitesi ve Solunum Fonksiyon Parametreleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Pilot Çalışma Esra Pehlivan1, Arif Balcı1, Lütfiye Kılıç1, Hüseyin Cem Tigin2 1 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Pulmoner Rehabilitasyon Birimi,İstanbul. 2 Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,1.Göğüs Hastalıkları Kliniği,İstanbul. GİRİŞ VE AMAÇ:Kronik akciğer hastalıklarında solunum fonksiyonları yanı sıra beyin fonksiyonları da olumsuz bir şekilde etkilenebilmektedir.Çalışmamızda akciğer nakil listesinde bulunan terminal dönem akciğer hastalarında, solunum fonksiyonları ve egzersiz kapasitesi düzeylerinin, kognitif fonksiyonlar üzerine olan etkilerini incelemeyi amaçladık. YÖNTEM:Pulmoner Rehabilitasyon birimimize başvuran, terminal dönem akciğer hastası olup, akciğer nakli bekleme listesine alınan 10 hasta çalışmaya dahil edildi.Fonksiyonel egzersiz kapasitesini değerlendirmek için 6-dakika yürüme testi mesafesi(6DYM),solunum fonksiyonlarının düzeylerinin belirlenmesi için solunum fonksiyon test(SFT) parametreleri, Kognitif fonksiyonların düzeyinin belirlenmesinde ise Montreal Bilişsel Değerlendirme Ölçeği(MOCA) kullanıldı.MOCA skorlarında 21 puanın altı yetersiz kognitif durum olarak değerlendirildi. BULGULAR:Olguların ortalama yaşı 31,4±13,41 yıl olup 5’i bayan, 5’i erkekti. Hastalardaki tanı dağılımları:2(%20) bronşektazi,3(%30)silikozis,3(%30) kistik fibrozis ve 2%20) Kronik obstruktif akciğer hastalığı(KOAH) şeklindeydi. Eğitim durumlarına bakıldığında 4 hasta ilkokul, 4 hasta ortaokul ve 2 hasta lise mezunuydu. 6DYT beklenen yürüyüş mesafesi ort. 703,04±98,19 ve testle elde edilen yürüyüş mesafe ort.323,5±85,65 m idi.Beklenen yürüyüş mesafesinden %53,99 daha azdı.Solunum testi parametrelerinden; beklenen FEV1 ortalaması 3,01±0,42 ve ölçülen FEV1 ortalaması 0,63±0,17 (%21,22) idi.Beklenen FVC ortalaması 3,53±0,47 ve ölçülen FVC ortalaması 1,06±0,24 (%30) idi. 6DYT mesafesinde beklenen mesafe ort. 703,04±98,19, testte ölçülen mesafe ort. 323,50±85,65 idi (%46).MOCA skorları ortalama 22,5±2,12(19-26) idi. 21 Puanın altında kalan 2 kişi vardı.MOCA skorlarının diğer parametrelerle korelasyonuna bakıldığında; yaş(r=0,574) ile pozitif yönde kuvvetli korele olduğu; eğitim düzeyi (r=0,133), FEV1,(r=-0,302), FVC (r=0,144) değerleri ve 6 dakika yürüyüş testi yürüyüş mesafeleriyle (r=0,1) korele olmadığı tespit edildi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Akciğer nakil listesinde bulunan terminal dönem akciğer hastalarında, Solunum fonksiyon parametreleri ve egzersiz kapasitesindeki azalış, kognitif fonksiyonlarla korole değildir.Çalışma bir pilot çalışmadır.Limitasyonumuz hasta sayısının yetersiz oluşudur. Anahtar Kelimeler: Akciğer transplantasyonu, kognitif, MOCA, SFT The relationship of pulmonary functions and exercise capacity with cognitive functions in the patients with terminal stage lung disease in the lung transplantation list: Pilot Study Esra Pehlivan1, Arif Balcı1, Lütfiye Kılıç1, Hüseyin Cem Tigin2 1 Yedikule Chest Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital,Pulmonary Rehabilitation Unit,İstanbul. 2 Yedikule Chest Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital,1th Chest Disease Clinic, İstanbul. INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary function in patients with chronic lung disease, as well as brain function can be affected in a negative way.We planned to examine the relationships of pulmonary functions and exercise capacity with cognitive functions in the patients with terminal stage lung disease in the lung transplantation list. METHOD:The10patients with terminal stage lung disease in the lung transplantation list were included in study.6minute walking test distance(6MWD)to assess the functional exercise capacity, pulmonary function tests(PFT)to determine the level of pulmonary functions and the determination of levels of cognitive function in Montreal Cognitive Assessment Scale (MOCA)were used.Values below21points in theMOCAscores were assessed as inadequate cognitive status. RESULTS:The mean age of the patients was31.4 ± 13.41years and 5female,5male.The distribution of patients diagnosed:2(%20) bronchiectasis,3(%30)silicosis,3(%30) cistic fibrosis ve2(%20)COPD.Patients education levels were 4patients with the primary education,4patients with middle school and 2patients with high school.The average of6MWDexpected was703,04±98,19and the walking distance obtained in the test was323,5±85,65m.So it was less53.99%than expected to walk the distance.ThePFT parameters;mean expectedFEV1was3,01±0,42 and measuredFEV1was0,63±0,17(%21,22).The mean expected FVC was 3,53±0,47and measured FVCwas1,06±0,24(%30).In the6MWTexpected walking distance was703,04±98,19,walking distance obtained in the test was323,50±85,65(%46).The mean MOCA score was22,5±2,12(19-26).There were 2people staying less than 21points. The correlations with other parameters of MOCA score was correlated positively strong with age(r = 0.574), but also it was not correlated with education level(r=0,133). CONCLUSIONS:In the patients with terminal stage lung disease in the lung transplantation list, the decreased of PFTand exercise capacity doesn’t correlate with cognitive functions. The study is a pilot study. Our limitation is small number of patients. Keywords: Lung transplantation, cognitive, MOCA, PFT Kaydedilen Parametrelerin Ortalama Değerleri Ort±SS Yaş(yıl) 31,40±13,41 BMİ(kg(m2) 18,24±3,98 MOCA 22,50±2,12 FEV1 beklenen 3,01±0,42 FEV1 ölçülen 0,63±0,17 %FEV1 21,22±6,93 FVC beklenen 3,53±0,47 FVC ölçülen 1,06±0,24 %FVC 30,43±8,39 6DYT beklenen mesafe (m) 703,04±98,19 6DYT ölçülen mesafe (m) 323,50±85,65 The average values of the recorded parameters Mean±SD Age(year) 31,40±13,41 BMI (kg/m2) 18,24±3,98 MOCA 22,50±2,12 FEV1_expected 3,01±0,42 FEV1-measured 0,63±0,17 FEV1% 21,22±6,93 FVC-expected 3,53±0,47 FVC-measured 1,06±0,24 FVC% 30,43±8,39 6MWT-expected distance(m) 703,04±98,19 6MWT-measured distance(m) 323,50±85,65 MOCA ve Diğer Parametreler arasındaki Korelasyonlar Yaş Eğitim FEV1 FVC 6DYT_Mesafe MOCA r=0,574 r=0,133 r=0,302 r=0,302 r=0,1 The Correlation Between MOCA and the Other Parameters Age Education FEV1 MOCA r=0,574 r=0,133 FVC 6MWT_Disease r=0,302 r=0,302 r=0,1 EPS267 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Dispneli Olgularda Solunum Kas Gücü İle Periferik Kas Gücü Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Güzin Kara1, Ali Yalman1, Orçin Telli Atalay1, Recep Erdal2, Zeynep Soğancı2, Harun Taşkın1 1 Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon YO,Denizli 2 Pamukkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,Denizli GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışma dipsne nedeniyle solunum fizyoterapisi için yönlendirilen olgularda solunum kas gücü ile periferik kas gücü arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapıldı. YÖNTEM:Çalışmaya Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon YO Kardiyopulmoner Rehabilitasyon birimine dispne tanısıyla yönlendirilen olgular edildi. Olguların dispne düzeyleri Modified Medical Research Council (MMRC) skalası ile, solunum kas gücü Maksimal inspiratuar ve ekspiratuar basınçlar ölçülerek değerlendirildi. Periferik kas gücü el dinamometresiyle ölçüldü. BULGULAR:Çalışmaya yaş ortalaması 52,5±8,05 olan 6 kadın 14 erkek 20 olgu dahil edildi. MMRC’Ye göre dispne düzeyi 4(%20) olgunun 2, 14 (%70) olgunun 3 ve 2 (%10) olgunun 5 olarak belirlendi. Olguların inpiratuar ve ekspiratuar kas gücü ortlamaları sırasıyla 40,30±16,04 cmH2O ve49,00± 21,88 cmH2O’du. Periferik kas gücü ortlalaması28,36±10,89 kg/N olarak ölçüldü. Olguların periferik kas gücü ile inspiratuar ve ekspiratuar kas gücü arasında pozitif yönde orta düzeyde anlamlı ilişki belirlendi (p<0,05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Solunum kas gücündeki bozukluklar ve artan ventilasyon ihtiyacı dispne gelişimine neden olan faktörler arasındadır. Ventilasyon ihtiyacının artışı periferik kas gücündeki azalmanın hem nedeni hem de sonucu olabilir. Bu çalışmada dispnenin nedenlerinden biri olan solunum kas gücünün periferik kas gücüyle ilişkili olduğu görülmüştür. Bu nedenle pulmoner rehabilitasyon programlarında dispneyi kontrol etmek açısından hem solunum kas gücü eğitimine hem de periferik kaslara yönelik kuvvetlendirme çalışmalarına yer verilmelidir. Anahtar Kelimeler: dispne,solunum kas gücü,periferik kas gücü The Relationship Between Respiratory Muscle Strength And Peripheric Muscle Strength Of Subjects With Dyspnea Güzin Kara1, Ali Yalman1, Orçin Telli Atalay1, Recep Erdal2, Zeynep Soğancı2, Harun Taşkın1 1 School Of Physical Therapy And Rehabilitation, Pamukkale University, Denizli,Turkey 2 Instutue Of Health Sciences, Pamukkale University, Denizli,Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was to analyze the relationship between respiratory muscle strength and peripheric muscle strength in subjects with dyspnea. METHOD:The study was carried out among subjects with dyspnea who were referred to the cardiopulmonary rehabilitation unit of Pamukkale University School of Physical Therapy and Rehabilitation.The Modified Medical Research Council Scale (MMRC) was used to assess dyspnea level of subjects.The respiratory muscle strength was assessed by measuring maximal inspiratory and expiratory pressures (MIP&MEP).The peripheric muscle strength was measured with a hand dynamometer RESULTS:Six female and 14 male subjects with a mean age of 52, 5±8,05were included in the study. MMRC scores of subjects were as follows; 3 in 14 (70%) subjects, 2 in 4 (20%) subjects and 5 in 2 (10%) subjects.The average inspiratory and expiratory muscle strength of subjects were 40, 30±16, 04 cmH2O and 49±21, 88 cmH2O respectively. The average peripheric muscle strength was found as 28, 36±10, 89 kg/N. A significant positive moderate correlation was found between MIP-MEP and periphericmuscle strength (p <0.05). CONCLUSIONS:The respiratory muscle strength disorders and increased ventilation requirement are the two among many factors that lead to dyspnea. The increase in ventilation needs may be both the reason and the result of the decrease in peripheric muscle strength. In this study, the decrease in respiratory muscle strength has been found to be associated with the decrease in peripheric muscle strength. Therefore both respiratory muscle training and strengthening exercises for peripheric muscles should take place in pulmonary rehabilitation programs. Keywords: dyspnea,respiratory muscle strength,peripheric muscle strength EPS268 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] İnme’de Dispne, Fonksiyonel Durum, Yorgunluk, Uyku ve Yaşam Kalitesi Arasındaki İlişki: Ön Çalışma Rüstem Mustafaoğlu1, Abdurrahim Yıldız2, Ebru Kaya Mutlu1, Arzu Razak Özdinçler1 1 İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü 2 İstanbul Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Eğitim Ve Araştırma Hastanesi GİRİŞ VE AMAÇ:İnmenin solunum kontrolünü, solunum mekanizmalarını ve solunum paternini etkilediği bilinmekle birlikte dispne ve öksürememe en çok karşılaşılan problemlerdir. Pulmoner hastalıklarda dispne’nin fonksiyonel durumu, uyku kalitesini ve yaşam kalitesini etkilediği bilinmektedir ancak, literatürde nörolojik hastalıklarda bunların nasıl etkilendiğiyle ilgili çok kısıtlı sayıda çalışma vardır. Bu nedenle çalışmamızın amacı, inmeli hastalarda dispne, fonksiyonel durum, uyku kalitesi, yorgunluk ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. YÖNTEM:Fonksiyonel ambulasyon sınıflamasına göre 3 ve üzeri ve koopere olan 13 gönüllü inmeli hasta çalışmaya alındı. Dispne Modifiye Borg Skalası ile, fonksiyonel bağımsızlık düzeyleri Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçeği ile, yorgunluk durumu Kısa Yorgunluk Formu ile, uyku kalitesi Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ile ve yaşam kalitesi ise Stroke Spesific Quality of Life Scale ile değerlendirildi. BULGULAR:Çalışma grubumuzun yaş ve beden kütle indeksi ortalamaları sırasıyla 59,5±18,7 yıl ve 26,5±4,7 kg/m² idi. Dispne ile yorgunluk (r=0,59, p=0,03) ve yaşam kalitesi arasında (r=-0,59, p=0,03) istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulundu. Dispne ile fonksiyonel bağımsızlık düzeyi (r=-0,28, p=0,35) ve uyku kalitesi (r=0,29, p=0,32) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmadı . TARTIŞMA VE SONUÇ:Dispne, inmeli hastalarda yorgunluk ve yaşam kalitesini etkileyen önemli solunum problemlerinden biri olduğu görülmektedir. Bu hastalarda dispneye yönelik uygulamaların yorgunluğu azaltacağı ve yaşam kalitesini geliştireceği düşüncesindeyiz. Anahtar Kelimeler: inme, dispne, yorgunluk, uyku kalitesi, yorgunluk, yaşam kalitesi Relationship Between Dyspnea, Functional Status, Fatigue, Sleep Quality and Quality of Life in Stroke: A Preliminary Study Rüstem Mustafaoğlu1, Abdurrahim Yıldız2, Ebru Kaya Mutlu1, Arzu Razak Özdinçler1 1 Istanbul University, Faculty of Health Science, Division of Physiotherapy and Rehabilitation, Istanbul, Turkey 2 Istanbul Physical Medicine And Rehabilitation Training Hospital, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:It is known that stroke affects the respiratory control, respiratory mechanisms and breathing pattern, although dyspnea and inability to cough are the most common problems. In pulmonary diseases it’s known that respiratory distress affects functional status is known to affect the quality of life and sleep quality, but in the literature there are very limited numbers of studies of how they were affected in neurological disorders. Therefore, aim of our study was to assess relationship between dyspnea, functional status, quality of sleep, fatigue and quality of life in patients with stroke. METHOD:Thirteen volunteer stroke patients were enrolled who had 3 or more points according to functional ambulation classification and were cooperated. Dyspnea was assessed by Modified Borg Scale, functional independence level by Functional Independence Measure, tiredness by Short Fatigue Form, sleep quality by Pittsburgh Sleep Quality Index and quality of life by Stroke Spesific Quality of Life Scale. RESULTS:In our study group, mean age and body mass index were 59.5 ± 18.7 years and 26.5 ± 4.7 kg/m², respectively. Statistically significant relationships were found between dyspnea and fatigue (r=0,59, p=0.03) and quality of life (r=-0,59, p=0.03). There were no statistically significant relationships between the dyspnea and level of functional independence (r=-0,28, p=0.35) and quality of sleep (r=0,29, p=0.32). CONCLUSIONS:In stroke patients dyspnea seems to be one of the major respiratory problems that affect the fatigue and quality of life. We believe that the management of dyspnea in these patients will reduce fatigue and improve the quality of life. Keywords: stroke, dyspnea, fatigue, sleep quality, quality of life EPS269 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Wedge Rezeksiyon Yapılan Olgularla Lobektomi Yapılan Olguların Solunum Kas Gücü Ve Egzersiz Kapasitesinin Karşılaştırılması Harun Taşkın1, Orçin Telli Atalay1, Gökhan Yuncu2, Ali Yalman1, Betül Taşpınar3 1 Pamukkale Üniversitesi, Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon YO, Denizli 2 Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı,Denizli 3 Dumlupınar Üniversitesi, Sağlık YO, Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Bölümü,Kütahya GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışma iki farklı rezeksiyon yapılan olgularda erken dönemde solunum kas gücü ve egzersiz kapasitesini karşılaştırmak amacıyla yapıldı. YÖNTEM:Çalışmaya Pamukkale Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Kliniğinde opere edilen 25 olgu dahil edildi. Wedge rezeksiyon yapılan(n=10) ve lobektomi yapılan (n=15) olgunun cerrahi öncesi ve sonrası solunum kas gücü maksimal inspiratuar ve maksimal ekspiratuar basınç (MIP&MEP) ölçümleriyle, egzersiz kapasitesi 6 dakika yürüme testi (6DYT) ile değerlendirildi. Veriler SPSS 16 ile analiz edilerek preoperatif ve postoperatif ölçüm sonuçları karşılaştırıldı. BULGULAR:Çalışmaya yaş ortalaması 54,87±7,64 olan 17 erkek 8 kadın olgu dahil edildi. Wedge rezeksiyon yapılan gruptaki olguların preoperatif MIP-MEP değerleri sırasıyla 63,39±18,44 cmH2O ve 93,99±33,39 cmH2O bulunurken 6DYT mesafesi 465,78±49,43 metre olarak belirlendi. Lobektomi yapılan olguların preoperatif MIPMEP ölçümleri ve 6 DYT mesafesi sırasıyla 62,51±19,54 cmH2O, 96,78±± 30,28 cmH2O ve 461,57±76,69metre olarak bulundu. İki grubun preoperatif ölçüm sonuçları birbirine benzerdi( p>0,05). Olguların postoperatif ölçüm sonuçları incelendiğinde Wedge rezeksiyon grubunda MIP-MEP ölçümleri ve 6 DYT mesafesi sırasıyla 42,96±± 18,45 cmH2O, 50,49±20,64 cmH2O ve 430,57 ±78,92 metre olarak bulunurken, lobektomi grubunda sırasıyla 31,99±8,67 cmH2O, 44,77±18,66 cmH2O ve 405,20±80,67 metre olarak bulundu. Olguların postoperatif sonuçları karşılaştırıldığında anlamlı farklılık olduğu görüldü (p<0,05). TARTIŞMA VE SONUÇ:Bu çalışmanın sonucunda akciğer rezeksiyonu sonrası erken dönemde solunum kas gücünde ve egzersiz toleransında azalma olduğu, bu azalmanın lobektomide wedge rezeksiyona göre daha belirgin olduğu görüldü. Özellikle lobektomi planlanan olgularda solunum kas eğitiminin ve egzersiz programlarının önemli olabileceğini düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: wedge rezeksiyon, lobektomi, solunum kas gücü, egzersiz kapasitesi The Comparison Of Respiratory Muscle Strength And Exercise Capacity Between Subjects Underwent Wedge Resection And Subjects Underwent Lobectomy Harun Taşkın1, Orçin Telli Atalay1, Gökhan Yuncu2, Ali Yalman1, Betül Taşpınar3 1 School of Physical Therapy And Rehabilitation, Pamukkale University, Denizli Turkey 2 Department of Thoracic Surgery, Faculty of Medicine, Pamukkale University, Denizli, Turkey 3 Department of Physical Therapy And Rehabilitation, School of Health Sciences, Dumlupınar University, Kütahya,Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was to compare the respiratory muscle strength and exercise capacity of subcjects early after two different resections in thoracic surgery. METHOD:Twenty-five subjects operated at Pamukkale University Department of Thoracic Surgery were included in the study. Subjects underwent wedge resection (n=10) and lobectomy (n =15) were evaluated by measuring maximal inspiratory - expiratory pressures (MIP & MEP) and 6-minute walk test (6MWT) prepostoperatively. Preoperative and postoperative measurement results were compared using SPSS 16. RESULTS:Seventeen male and 8 female subjects with a mean age of 54,87±7,64 years old were assessed. The average preoperative MIP-MEP values of the subjects in wedge resection group were 63, 39±18,44 cmH2O and 93,99±33.39 and the 6MWT distance was found as 465, 78±49.43 meters. The average preoperative MIP-MEP and 6-MWT distance measurements of subjects in lobectomy group were 62,51±19,54 cmH2O, 96.69± 30.28 cm H2O and 461,57±76, 69 meters respectively. Preoperative results were similar (p> 0.05). When postoperative measurements of the subjects were examined MIP-MEP measurements and 6 MWT distance were 42,96±18.45 cm H2O, 50,49±20,64 cmH2O and 430.57±78.92 meters respectively while they were 31, 99±8.67 cmH2O, 44,77±18,66 cmH2O and 405,20± 80.67 meters in the lobectomy group. When the postoperative results were compared significant differences were found (p <0.05) CONCLUSIONS:The results of this study showed after lung resection there was a decrease in respiratory muscle strength and exercise tolerance and this decrease was more in the subjects underwent lobectomy. We think that respiratory muscle training and exercise are important for patients scheduled for lobectomy. Keywords: wedge resection, lobectomy,respiratory muscle strength, exercise capacity EPS270 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Spinal Kord Yaralanmalı Hastalarda Kinesiotape Uygulamasının Solunum Fonksiyonlarına Etkisi: Olgu serisi Rüstem Mustafaoğlu1, Ahmet Fakirullahoğlu2, Ebru Kaya Mutlu1, Belgin Erhan2, Necibe Berrin Gündüz2 1 İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü 2 İstanbul Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Amaç: Servikal bölge yaralanmalarında solunum kaslarının etkilenmesi sonucunda akciğer ve göğüs duvarı kompliansı önemli oranda azalmaktadır ve bu solunumun verimliliğini azaltmaktadır. Solunum kaslarının zayıf olması derin nefes almayı etkileyerek atelektazi ve pnömoni riskini artırmaktadır. Bu nedenle çalışmamızın amacı Kinesiotape bantlamanın, solunum fonksiyon parametrelerine etkisini araştırmaktır. Yöntem: Spinal kord yaralanma seviyesi C5-6 (ASIA sınıflamasına göre 2 AIS A, 1 AIS C ve 1 AIS B) olan 4 gönüllü çalışmaya alındı. Uygulama öncesi ve sonrası hastaların solunum fonksiyon testleri Chestgraph HI-101 spirometre cihazı ile tekerlekli sandalyede dik oturur pozisyonda ve burun kıskacı ile kapalı iken yapıldı. Her hasta için test 3 kez tekrarlandı ve en iyi sonuç not edildi. Kinesiotape bantlama deneyimli fizyoterapist tarafından sırt üstü pozisyonda derin nefes alma ile birlikte ve herhangi bir gerim uygulanmadan diafram kasına uygulandı. BULGULAR: Hastaların 2’si kadın ve 2’si erkekti, ve ortalama yaş ve beden kütle indeksi sırasıyla 37,3±8,7 yıl ve 26,4±3,7 kg/m² idi. Uygulama sonrası VC, FVC, FEV1, PEF, MMF, FEV1/FVC, FEF %25-50-70, maksimum inspirasyonda tutma süresi ve zorlu ekspirasyon süresi artmış olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05) (Tablo 1). Sonuç: Spinal kord yaralanmalı hastalarda diyafram bantlamanın solunum parametrelerini geliştirdiği gösterildi. Istatistiksel olarak anlamlı fark olmamasının olgu sayısının azlığından kaynaklandığı düşünülmektedir. Küçük bir örneklem grubunda elde ettiğimiz bu sonuçtan yola çıkarak örneklem grubumuzu arttırarak daha net veri sunabilmeyi planlıyoruz. Anahtar Kelimeler: spinal kord yaralanması, solunum fonksiyonu, kinesiotape bantlama Effects of KinesioTape Application on Pulmonary Function in Patients with Spinal Cord Injury: Case Series Rüstem Mustafaoğlu1, Ahmet Fakirullahoğlu2, Ebru Kaya Mutlu1, Belgin Erhan2, Necibe Berrin Gündüz2 1 Istanbul University, Faculty of Health Science, Division of Physiotherapy and Rehabilitation, Istanbul, Turkey 2 Istanbul Physical Medicine And Rehabilitation Training Hospital, Istanbul, Turkey OBJECTIVE: In cervical injury, lung and chest wall compliance considerably reduce due to affected respiratory muscles and this reduces the efficiency of respiration. Weakness of respiratory muscles increases the risk of atelectasis and pneumonia, affecting deep breathing. Therefore, the aim of this study is to investigate the effects of kinesiotaping on respiratory function parameters. METHODS: Four volunteers with spinal cord injury level C5-6 (by ASIA classification, 2 were AIS A, 1 was AIS C and 1 was AIS B) were enrolled in the study. Before and after taping, pulmonary function tests were performed by Chestgraph HU-101 spirometer in an upright sitting position in a wheelchair and when nose was closed with a nose clamp. Test was repeated 3 times, and the best result was noted for each patient. Kinesiotaping was applied by experienced physiotherapist to diaphragm muscle without tension and along with deep breathing in supine position. RESULTS: Of the patients, 2 were male and 2 were female, mean age and body mass index were 37.3±8.7 years and 26.4±3.7 kg / m², respectively. Although VC,FVC,FEV1,PEF,MMF,FEV1/FVC,FEF25-50-70%, at maximum inspiration hold time and forced expiratory time were increased after application but no statistically significance was found (p>0.05) (Table 1). CONCLUSION: It was shown that diaphragm kinesiotaping improved the respiratory parameters in patients with spinal cord injury. Statistically significant indifference is thought to be due to the limited number of cases. Based on this result, that we obtained from a small sample group, we are planning to provide more accurate data by increasing our sample group. Keywords: spinal cord injury, respiratory function, kinesiotape Tablo1: Kinesiyolojik Bantlama Öncesi Ve Sonrası Solunum Parametre Değerleri Ort±SS Bantlama Öncesi Bantlama Sonrası p değeri VC 1,78±0,17 2,33±0,58 0,68 FVC 1,63±0,22 1,92±0,12 0,68 FEV1 1,58±0,25 1,84±0,14 0,68 PEF 3,69±0,98 3,98±1,57 0,46 MMF 2,68±1,06 3,24±1,14 0,68 FEV1/FVC 0,95±0,03 0,96±0,03 0,18 FEF 25 3,48±0,87 4,27±1,06 0,68 FEF 50 2,88±1,15 3,59±1,09 0,68 FEF 75 1,66±0,74 2,06±0,79 0,68 MITS* 28,76±18,11 36,81±21,29 0,68 ZES* 5,33±1,70 7,67±1,19 0,68 *MİTS: Maksimum İnspirasyonda Tutma Süresi *ZES: Zorlu Ekspirasyon Süresi Table 1: Before And After KinesiologicTaping Respiratory Parameter Values Mean ± SD Before Taping After Taping p value VC 1.78±0.17 2.33±0.58 0.68 FVC 1.63±0.22 1.92±0.12 0.68 FEV1 1.58±0.25 1.84±0.14 0.68 PEF 3.69±0.98 3.98±1.57 0.46 MMF 2.68±1.06 3.24±1.14 0.68 FEV1/FVC 0.95±0.03 0.96±0.03 0.18 FEF 25 3.48±0.87 4.27±1.06 0.68 FEF 50 2.88±1.15 3.59±1.09 0.68 FEF 75 1.66±0.74 2.06±0.79 0.68 MIHT* 28.76±18.11 36.81±21.29 0.68 FET* 5.33±1.70 7.67±1.19 0.68 * MIHT: Maximum İnspiration Hold Time *FET: Forced Expiratory Time EPS271 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Fiziksel Aktivite Düzeyine Göre Merdiven Çıkma Aktivitesinin Dispne ve Kardiovasküler Parametrelere Etkisi Ebru Kaya Mutlu, Rüstem Mustafaoğlu, Arzu Razak Özdinçler İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü GİRİŞ VE AMAÇ:İnsan sağlıklı ve uzun yaşamın temel anahtarına sahip olmak isterken; hızla gelişen teknolojinin karşısında günlük aktivite yoğunluğunu azaltıp, sedanter yaşama yönelmektedir. Sedanter yaşam tarzı bireylerde kardiyovasküler ve pulmoner değişiklikleri beraberinde getirmektedir. Çalışmamızın amacı, fiziksel aktivite düzeylerine göre merdiven çıkma aktivitesinin dispne ve kardiovasküler parametrelere etkisini belirlemektir. YÖNTEM:25 yaş üstü 42 sağlıklı ve gönüllü olgular çalışmaya alındı. Katılımcılar iki gruba ayrıldı: haftada 150 dk ve üstü fiziksel aktivite yapan olgular aktif grup (Grup1) ve fiziksel aktivite yapmayan olgular ise sedanter grup (Grup2). Katılımcılardan 60 basamak merdiven çıkmaları istendi ve kronometreyle çıkma süreleri not edildi. Aktivite öncesi ve sonrası, sistolik, diyastolik kan basınçları, kalp hızları ölçüldü ve double product (DP) hesaplandı. Dispne, Modifiye Borg Skalası ile değerlendirildi. BULGULAR:Çalışma grubumuzun ortalama yaş ve beden kütle indeksi (BKİ) sırasıyla, grup 1 (n=23)’de 30,2±6,5 yıl ile 22,9±4,2 kg/m² ve grup 2 (n=19)’de 40,8±7,4 yıl ile 26,3±4,1 kg/m² idi. Her iki grupta, merdiven çıkma aktivitesi sonrasında, sistolik kan basıncı ve kalp hızlarında anlamlı bir artış saptanmıştır (p<0,05). Grup 2’de aktivite sonrası DP’de anlamlı bir değişiklik saptanmış (p>0.001), ancak Grup 1’de anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p=0.15). TARTIŞMA VE SONUÇ:Miyokardiyal yüklenme sırasında, sedanter kişilerde aktif kişilere göre miyokard oksijen tüketiminin göstergesi olan double productın düşük olması sedanter kişilerde kardiyak fonksiyonun azaldığını göstermektedir. Kardiyovasküler risk faktörlerinden korunmaları için düzenli aerobik egzersizlere yönlendirilmelidir. Anahtar Kelimeler: fiziksel aktivite, merdiven çıkma, kan basıncı, double product Effects Of Stairs Climbing Activity On Dyspnea And Cardiovascular Parameters According to Physical Activity Level Ebru Kaya Mutlu, Rüstem Mustafaoğlu, Arzu Razak Özdinçler Istanbul University, Faculty of Health Science, Division of Physiotherapy and Rehabilitation, Istanbul, Turkey INTRODUCTION - OBJECTIVE:When the people want to have an essential key of healthy and long life, they reduce the intensity of daily living and tend to have sedentary life across rapidly evolving technology.Sedentary lifestyle brings cardiovascular and pulmonary changes in individuals.The aim of our study was to determine the effect of stair climbing activitiy on dyspnea and cardiovascular parameters according to their physical activity level. METHOD:42 healthy volunteers over 25 years of age were enrolled in the study.Participants were divided into two groups:active group who engaged in physical activity 150 minutes and more per week(Group1) and sedentary group who engaged in physical activity less than 150 minutes per week(Group2).Participants were asked to climb 60 stairs and their climbing durations were recorded by stopwatch. Before and after activity,systolic,diastolic blood pressure,heart rate were measured and double product was calculated.Dyspnea was assessed by Modified Borg Scale. RESULTS:Mean age and body mass index of our study group were, respectively,30.2±6.5 years and 22.9±4.2kg/m² in group 1(n=23) and 40.8±7.4 years and 26.3±4.1kg/m² in group 2(n=19). In both groups, significant increases in the systolic blood pressure and heart rate were determined after the climbing stairs activity(p>0.05).In group 2, there was a significant change in DP after the activity(p>0.001), but no significant difference was found in group 1(p=0.15). CONCLUSIONS:Low double product,which is an indicator of myocardial oxygen consumption in sedentary compared to active people,during the myocardial load showed that cardiac function was reduced in sedentary subjects.They should be directed to regular aerobic exercise for prevention of cardiovascular risk factors. Keywords: physical activity, climbing stairs, blood pressure, double product EPS272 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Geriatrik bireylerde nefes darlığı, yorgunluk, egzersiz kapasitesi ile göğüs ekspansiyonu ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki Manolya Acar, Neslihan Durutürk, Dildade Dilek Başkent Üniversitesi. Sağlık bilimleri fakültesi. Fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü GİRİŞ VE AMAÇ:Yaşlanma süreci dispne ve yorgunluk algılaması ile yaşam kalitesi ve egzersiz kalitesini etkileyebilir. Çalışmamızın amacı, geriatrik bireylerde nefes darlığı, yorgunluk, egzersiz kapasitesi ile göğüs ekspansiyonu ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi incelemektedir. YÖNTEM:Çalışmamıza yaş ortalamaları 77.52 ± 7.19 yıl, vücut kitle indeksi ortalama 28.48 ± 4.68 kg/m² olan 42 gönüllü yaşlı birey dahil edildi. Egzersiz kapasitesi altı dakika yürüme testiyle (6DYT) değerlendirildi. 6DYT öncesi ve sonrası SpO2 ve Modifiye Borg skalası ile ölçülen dispne ve yorgunluk şiddeti kaydedildi. Göğüs ekspansiyonu mezura ile aksillar, epigastrik, subkostal bölgelerinden göğüs çevre ölçümleri alınarak yorumlandı. Yaşam kalitesini değerlendirmek için Kısa Form-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği (SF-36) kullanıldı. BULGULAR:6DYT öncesi yorgunluk düzeyi ile SF-36-genel sağlık (r=-.421, p=.00), ağrı (r=-.387, p=.01), sosyal fonksiyon (r=-.314, p=.04) ve mental sağlık (r=-.377, p=.01) alt skoru arasında negatif ilişki vardı. 6DYT yürüme mesafeleri ile SF-36 genel sağlık (r=.45, p=.03), ağrı (r=.49, p=.00), sosyal fonksiyon (r=.395, p=.01), mental sağlık (r=.506, p=.00), fiziksel fonksiyon (r=.322, p=.03) alt skoru arasında pozitif korelasyon saptandı. 6DYT sonrası nefes darlığı ile SF-36 genel sağlık (r=-.329, p=.03) ve ağrı (r=-.309, p=.04) alt skoru arasında negatif ilişki saptandı. 6DYT sonrası yorgunluk düzeyi ile SF-36 genel sağlık (r=-.454, p=.00), ağrı (r=-.495, p=.00), sosyal fonksiyon (r=-.395, p=.01), mental sağlık (r=-.506, p=.00), fiziksel fonksiyon (r=-.32, p=.03) ve enerji (r=-.335, p=.03) alt skoru arasında negatif ilişki saptandı. TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda sonuç olarak, geriatrik bireylerde nefes darlığı ve yorgunluk algılamasının artmasıyla yaşam kalitesinin ve egzersiz kapasitesinin azalabileceği görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Geriatrik bireyler, Nefes darlığı, Yorgunluk, Egzersiz kapasitesi, Göğüs ekspansiyonu, Yaşam kalitesi The relationship between dyspnea, fatique, exercise capacity with chest expansion and quality of life in geriatric people Manolya Acar, Neslihan Durutürk, Dildade Dilek Baskent University. Health Science Faculty. Physiotherapy and rehabilitation department INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aging process may influence the perception of dyspnea and fatique, may also affect quality of life and exercise capacity. The aim of our study was to investigate the relationship between dyspnea, fatigue, exercise capacity with chest expansion and quality of life in geriatric people. METHOD:Our study was carried out with 42 voluntary geriatric people with an average age of 77.52 ± 7.19 years and body mass index 28.48 ± 4.68 kg/m². Six minutes walk test (6MWT) was performed to determine exercise capacity. After and before the 6MWT, SpO2 and dyspnea, fatigue severity that was measured by the Modified Borg Scale were recorded. Expansion of the thoracic was interpreted by measuring of the chest circumference with a tape measure axillary, epigastric, subcostal region. Short Form-36 (SF-36) was used to evaluate quality of life. RESULTS:Before 6MWT fatigue severity was negatively correlated with SF-36 general healthy (r=-.421, p=.00), pain (r=-.387, p=.01), social function (r=-.314, p=.04), mental healthy (r=-.377,p=.01) subgroups. Positive correlations between 6MWT walking distance and SF-36 general healthy (r=.45, p=.03), pain (r=.49, p=.00), social function (r=.395, p=.01), mental health (r=,506, p=.00), physical function (r=.322,p=.03) subgroups were found. Negative correlation between after 6MWT dyspnea score and SF-36 general health (r=-.329,p=.03), pain (r=-.309,p=.04) were found. After 6MWT fatigue severity was negatively correlated with SF-36 general healthy (r=-.454,p=.00), pain (r=-.495,p=.00), social function (r=-.395,p=.01), mental healthy (r=-.506,p=.00), physical function(r=-.32,p=.03), energy (r=-.335,p=.03) subgroups. CONCLUSIONS:Our results indicated that increases in dyspnea and fatigue perception may result decrease in quality of life and exercise capacity in elderly people. Keywords: Geriatric people, Dyspnea, Fatique, Exercise capacity, Chest expansion, Quality of life EPS273 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Ampute ve Sağlıklı Bireylerde Solunum Sistemi ve Günlük Yaşam Aktivitesinin Değerlendirilmesi Özden Canbay1, Nihan Katayıfçı1, Esra Doğru1, Fatma Duman1, Sibel Doğru2, Nilüfer Çetişli Korkmaz1, Tolga Soylu1, Ramazan Üren1 1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Hatay Bu Bildiri Yazar Tarafından Geri Çekilmiştir. EPS274 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Meme Kanserinde Radyoterapi Sonrası Diyafragmatik Solunum Egzersizinin Fonksiyonel Kapasite, Solunum Kas Kuvveti, Dispne ve Yorgunluğa Etkisi Nur Selin Öztürk, Şansın Tüzün İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:Meme kanseri, dünyada kadınlarda en sık görülen ve görülme oranı yıllara göre artış gösteren bir kanser türüdür. Meme kanserinde radyoterapi sonrası 3-9 ayda solunum fonksiyon parametrelerinde azalma olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı; meme kanseri sonrası uygulanan radyoterapi ile etkilenen solunum kas kuvvetine, fonksiyonel kapasiteye, dispne ve yorgunluğa diyafragmatik solunum egzersizinin etkisini araştırmaktır. YÖNTEM:Çalışmaya meme kanseri tanısı (Evre I-II) almış, en fazla iki yıl öncesinde radyoterapi almış, bilinen metastazı olmayan 15 kadın alındı. Hastaların solunum kas kuvvetleri maksimum inspirasyonda tutma zamanı ve ekspirasyon süresi ölçülerek, fonksiyonel kapasitesi altı dakika yürüme testi ile, yorgunluk ve dispne görsel analog skalası ile değerlendirildi. Değerlendirmeler sonrasında hastalara diyafragmatik solunum egzersizi verildi. 4 hafta sonra tüm hastalar yeniden değerlendirildi. BULGULAR:Hastaların yaş ortalamaları 48,4 ± 7,7 yıldır. Tedavi öncesine göre tedavi sonrasındaki maksimum inspirasyonda tutma zamanı (p=0,001), ekspirasyon süresi (p=0,001), altı dakika yürüme mesafesi (p=0,001), dispne (p=0,002) ve yorgunluk (p=0,004) düzeylerinde anlamlı gelişmeler gözlendi. TARTIŞMA VE SONUÇ:Bulgularımıza göre 4 hafta süresince uygulanan diyafragmatik solunum egzersizi ile tüm parametrelerde gelişme görüldü. Çalışmamız sonucunda diyafragmatik solunum egzersizinin radyoterapi sonrası solunum sıkıntısı olan meme kanserli hastaların tedavi programına eklenmesini ve vaka kontrol çalışmalarının yapılmasının önemli olacağını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: meme kanseri, diyafragmatik solunum egzersizi, fonksiyonel kapasite, dispne, yorgunluk Effects of Diaphragmatic Breathing Exercises on Functional Capacity, Respiratory Muscle Strength, Dyspnea and Fatigue After Radiotherapy in Breast Cancer Patients Nur Selin Öztürk, Şansın Tüzün University of Istanbul, Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Physical Therapy and Rehabilitation, Istanbul INTRODUCTION - OBJECTIVE:Breast cancer is the most commonly diagnosed type of cancer in women all over the world and have an increased incidence rate each year. After radiotherapy treatment in breast cancer patients, studies indicate a drop in the parameters for measure pulmonary function in 3-9 month. The purpose of this study was to investigate the effect of diaphragmatic breathing exercises on the respiratory muscle strength, functional capacity, dyspnea and fatigue, which are affected by the radiotherapy treatment at cancer patients. METHOD:A total of 15 women with breast cancer (Stage I and II)that have taken maximum two years prior radiotherapy, without known metastases were included in the study. Respiratory muscle strength was measured by the maximal voluntary apnea inspiratory and expiratory times, the functional capacity was assessed by the six-minute walk test, fatigue and dyspnea were assessed by visual analog scale. Patients were given diaphragmatic breathing exercises after evaluation. All patients were re-evaluated after 4 weeks. RESULTS:The mean age of patients was 48.4±7.7 years. The after treatment compared to the before treatment levels of maximal voluntary apnea inspiratory time(p=0.001) and expiratory time(p=0.001), six minute walk distance(p=0.001), dyspnea(p=0.002) and fatigue (p=0.004) showed a significant development. CONCLUSIONS:According to our findings that where applied for 4 weeks showed improvement in all parameters with diaphragmatic breathing exercises. We think that this is a result of our study of breast cancer patients with suffering respiratory distress following radiotherapy, diaphragmatic breathing exercises added to the treatment programs and it will be important to conduct the case control studies. Keywords: breast cancer, diaphragmatic breathing exercise, functional capacity, dyspnea, fatigue EPS275 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım] Parkinson Hastalarında Görülen Solunumun Problemlerinin İncelenmesi Özden Canbay1, İrem Hüzmeli1, Esra Doğru1, Esra Okuyucu2, Emine Şeker1 1 Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu 2 Mustafa Kemal Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı GİRİŞ VE AMAÇ:Çalışmanın amacı Parkinson hastalığının solunum sistemi üzerine etkisinin araştırılmasıdır. YÖNTEM:Parkinson tanılı 40-80 yaşları arasında 8’i kadın toplam 20 birey; demografik bilgileri alındıktan sonra göğüs çevre ölçümü, solunum tipi, solunum frekansı, postür analizi, kas kuvveti, kas kısalığı değerlendirildi. Dispne durumu Medical ResearchCouncil (MRC) ve ruhsal durumları Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ)ile değerlendirildi. BULGULAR:MRC dispne skalası sonucu ise hastaların %45’inde orta şiddette dispne ve %5’inde ise şiddetli dispne olduğu saptanmıştır. Solunum derinliği ile PND arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. PND olanların %20’sinde derin solunum; %55’inde yüzeyel solunum olduğu bulunmuştur (p<0.05). Nefes darlığı olanların yardımcı solunum kas aktivitesinin nefes darlığı olmayanlara göre daha fazla olduğu saptanmıştır (p<0.05). Yardımcı solunum kas kullanımı ve lumbal lordoz artışı olan bireylerde ortopne olduğu görülmüştür (p<0.05). Kadınların %87.5 yüzeyel solunum, erkeklerin %58.33’ü derin solunum yaptığı ve solunum derinliği açısından kadın erkek arasında anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır. Beck depresyon Ölçeğine göre erkeklerin sınırda klinik depresyon (%41.7), kadınların orta derecede depresyon (%25) olduğu dolayısıyla erkeklerin depresyon düzeyinin daha ciddi olduğu bulunmuştur (p<0.05). Patolojik göğüs tipi ile yardımcı solunum kası serratus anterior arasında anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0.05); güvercin göğüs olanların %15’inde, çökük göğüs olanların %20’sinde serratus anterior kas kuvveti zayıf olduğu bulunmuştur. TARTIŞMA VE SONUÇ:Parkinson hastalarında farklı düzeylerde solunum problemleri olduğu; hastalığa eşlik eden depresyon düzeyinin solunum problemlerini agreve ettiği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: parkinson, solunum sistemi, postür Researching Respiratory Problems with Parkinson Disease Özden Canbay1, İrem Hüzmeli1, Esra Doğru1, Esra Okuyucu2, Emine Şeker1 1 Mustafa Kemal University Physical Therapy and Rehabilitation Department 2 Mustafa Kemal University Neurological Department INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim is to examine the impact of Parkinson on resipratory system. METHOD:A total of 20 individuals(8 of them is women) diagnosed with Parkinson's between 40-80years of age; After obtaining demographic information,chest circumference,respiratory pattern,respiratory rate,posture analysis,muscle strength,muscle shortening were assessed. Dyspnea state was assessed by Medical researchcouncil(MRC) and the mental state were assessed by Beck Depression Inventory(BDI). RESULTS:The result of dispnea scale was found that 45%of patients had moderate dyspnea and 5%of patient had severe dyspnea. Significant relationship was found between procsismal nocturlan dyspnea(PND) and deep breathing. %20of patient had PND with deep breathing and %55 of them had PND with shallow breathing(p<0.05). Shortness of respiratory muscle in patient with dispnea, was found to be higher than in patient with non dyspnea(p <0.05).Patients that use of accessory respiratory muscles and had increased lumbar lordosis was seen orthopnea(p <0.05).87.5%of the women had shallow breathing, 58.33% of men had deep breathing and respiratory depth has a significant differences between men and women was found.According to Beck Depression Inventory limits clinical depression in men was found%41.7 and moderate depression in women was found %25 so that levels of depression in men were more serious(p <0