Telekomünikasyon Sektörü Raporu
Transkript
1. Telekomünikasyon İzak Atiyas, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) ve Sabancı Üniversitesi Andrea Renda, Centre for European Policy Studies (CEPS) 1.1. Giriş Son yirmi-otuz yıl içerisinde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede telekomünikasyon hizmetlerinin serbestleşmesi (liberalizasyonu), ekonomik büyümeye ve rekabete önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Ekonomistler, rekabetçi telekomünikasyon altyapılarının yenilikçi hizmetlerin geliştirilmesine açılan yolu döşeyerek, rekabeti ve istihdamı artırdığı, büyümeyi hızlandırdığı ve böylelikle tüketicilere de avantaj sağladığı hususunda büyük ölçüde görüş birliğine varmışlardır. Ekonomi literatüründe bu konuda yapılan çok sayıda çalışmadan birinde, Roller ile Waverman (2001) 21 OECD ülkesinden oluşan bir grup ülkede 1970 ile 1990 yılları arasındaki 20 yıllık dönemde gerçekleşen ekonomik büyümenin üçte birinin telekomünikasyon sektörüne yapılan yatırımların doğrudan veya dolaylı etkilerinden kaynaklandığını ortaya çıkarmışlardır. Günümüzde AB-27’nin verimliliğindeki büyümenin en az %45’i, elektronik haberleşmeden kaynaklanmakta olup, bu oran ABD ve Uzak Doğu gibi diğer coğrafi bölgelerde daha da yüksektir. İktisatçılar ayrıca Bilgi Teknolojileri (BT) yatırımlarının üretkenliğin temel itici güçlerinden biri olduğu konusunda da hemfikirdir. Canlı ve rekabetçi bir telekomünikasyon sektörü, benzer şekilde, doğrudan veya dolaylı birçok kanal vasıtasıyla ekonomik büyümeye ve Toplam Faktör Verimliliğinin (TFV) artmasına katkıda bulunmaktadır. Avrupa’da BT’nin işletmeler tarafından benimsenmesindeki yavaşlık, son birkaç yıl içerisinde işgücü verimliliğinin artışını olumsuz etkilese de, 2006 yılında bu eğilimin tersine döndüğü gözlenmiştir. Telekom sektöründe saatlik işgücü verimliliğindeki artış 1980-1995 ila 1996-2004 dönemlerinde %4,9’dan %8,4’e çıkmıştır. 2007 yılında Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan i2010 stratejisine yönelik ilerleme raporunda, günümüzde elektronik haberleşme hizmetlerinin “BT sektörünün katma değerinin %35’ini veya AB ekonomisinin %1,8’ini karşıladığı ve işgücü verimliliğindeki toplam artışın %12’sini sağladığı” belirtilmektedir. Telekom hizmetlerinin serbestleşmesi doğal olarak, sonradan “büyüme ve istihdam için ortaklık” olarak adlandırılan AB Lizbon stratejisinin temel taşlarından biri haline gelmiş ve elektronik haberleşmeye yönelik 2002 düzenleyici çerçevesinin yürürlüğe girmesinin ardından “dünya çapında rekabetçi bir telekomünikasyon altyapısı” oluşturma yönünde ciddi adımlar atılmıştır. 2005 yılı Haziran ayında i2010 stratejisinin kabulü ile Avrupa’da “herkes için bilgi toplumu” oluşturma yönünde yeni bir adım atılmıştır ve Brüksel’deki karar alıcılar, AB gündeminde belirlenen yüksek hedeflere ulaşabilmek amacı ile rekabetçi ve yenilikçi telekom piyasaları oluşturmak için büyük bir çaba harcamaktadırlar. 2002 düzenleyici çerçevesinin uygulanmasına ilişkin olarak kısa bir süre önce yayınlanan 12nci Raporda, telekom hizmetlerinin serbestleşmesine yönelik olarak Avrupa’da önemli ilerlemeler kaydedildiği doğrulanmaktadır. Avrupa Rekabetçi Telekomünikasyon Birliği (European Competitive Telecommunications Association – ECTA) tarafından yayınlanan puan tablosu gibi sektöre ait çeşitli belgeler tarafından da teyit edilen bu eğilim, daha yüksek bir olgunluk seviyesine sahip olan sabit ve 2G mobil piyasaları, 3G telefonculuk hizmetlerinin yavaş gelişimi ve “herkes için bilgi toplumunu” şekillendirecek sayısal etkileşimli platformların oluşturulmasında önemli katkı Bkz. Renda (2007), Transatlantic Telecoms: the Pros and Cons of Convergence, yayın aşamasında “Sleeping Gant”, Johns Hopkins University. ECB Başkanı Jean Claude Trichet kısa bir süre önce yaptığı bir konuşmasında, ABD’de aynı dönemlerde, telekomünikasyon sektöründe saatlik işgücü randımanının %3,4 ve %4,4 oranlarında artış göstermiş olduğunu belirtmiştir. Bkz. The need for structural reforms in Europe, 4 Haziran 2007, http://www.ecb.int/press/key/ date/2007/html/ sp070604.en.html Düşük telekomünikasyon maliyetlerinin üretkenliği arttırmasına yönelik örnekler için bkz, Burnham (2007), s.3. Tebliğ Avrupa Komisyonu, Avrupa Elektronik Haberleşme Düzenlemeleri ve Piyasaları, 12nci Rapor COM(2007)155, 29 Mart 2007. 29 sağlayacağı kesin olan Yeni Nesil Erişim Ağlarına yatırımın teşvik edilmesinin gerekliliği gibi daha genel bir bakış açısının ışığı altında dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, Avrupa Birliği halen 2002 çerçevesinin gözden geçirilmesi üzerinde çalışmaktadır. Bu çalışmalar büyük bir ihtimalle, bazı perakende piyasalarda ex ante düzenlemelerin kaldırılması, frekans politikasında daha fazla koordinasyon sağlanması ve evrensel hizmet ve kullanıcı hakları tanımlarının revize edilmesi gibi konuları kapsayacaktır. Avrupa’nın genişleme sürecinde, telekomünikasyon sektöründe AB müktesebatının uygulanması (Müktesebatın 19. başlığı), giriş sürecindeki ülkelerin karşı karşıya kaldıkları en zor ödevlerden biri olmuştur: üyeliğe yeni kabul edilen ülkeler, kısa sayılabilecek bir süre içerisinde yeni düzenleyici çerçeveye uygunluk sağlamakla yükümlü kılınmıştır ve bu ülkelerin birçoğu halen bu çerçevenin karmaşıklığının içinden çıkmaya çalışmaktadır. Bunun sonucunda, Avrupa’da telekom sektörünün serbestleşmesi, oldukça karışık bir görüntü arz etmektedir. Bazı ülkeler ve özellikle daha önceden kablolu altyapılara sahip olanlar hızlı bir büyüme ve dinamik bir ortam içerisine girerken, aralarında Güney Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmının bulunduğu diğer ülkeler, düzenleyici çerçevenin uygulanması ve dolayısıyla genişbant hizmetlerinin yayılımı, yeni oyuncuların piyasaya girmesi ve tüketicilere yaratıcı ve cazip hizmetler sunulması konularında geride kalmışlardır. Öte yandan Türk telekomünikasyon piyasası, yerleşik işletmeci Türk Telekom’un özelleştirilmesi ve mobil telefon hizmetlerinin önemli ölçüde yaygınlaşmasıyla, son bir kaç yıl içerisinde önemli değişikliklere sahne olmuştur. Birçok Akdeniz ülkesi gibi, Türkiye de genel anlamda AB çerçevesi doğrultusunda bir düzenleyici rejime geçmiştir ancak ana mevzuatı daha geniş kapsamlı yeni düzenleyici çerçeveden ziyade (“Açık Şebeke Koşulları” olarak adlandırılan) 1998 çerçevesine daha yakındır. 2006 yılı ilerleme raporunda Avrupa Komisyonu tarafından belirtildiği üzere, birçok alanda “Türkiye, kendisini 2002 çerçevesi ile uyumlaştıracak yeni mevzuatı kabul etmemiştir”. Türkiye günümüzde gelişen telekomünikasyon pazarlarının en önemlilerinden biridir: 70 milyon kişiye ulaşan nüfusu, OECD ülkeleri arasındaki en düşük kişi başı GSYİH’si, sabit telefon hizmetlerinde %27 yayılım oranı, 2G mobil hizmetlerinde %60 yayılım oranı, genişbant hizmetlerinde çok düşük yayılım oranı, 3G hizmetlerinde büyüme potansiyeli ve önemli düzenleyici reformlarıyla, bu ülkenin ciddi bir kalkınma potansiyeline sahip olduğunu söylemek hatalı olmayacaktır. Mobil işletmecisi Telsim’in 2005 yılı sonunda Vodafone tarafından satın alınması Türk piyasasının yabancı, küresel işletmeciler için ne kadar cazip olduğunun ve büyüme potansiyelinin bir göstergesidir. Rekabeti korumaya dönük tedbirlerin yeterli düzeyde olmaması ve zayıf yatırım ortamı genişbant hizmetlerinin Türkiye’de yeterli düzeyde gelişememesinin temel nedenleri olarak değerlendirilmektedir. Şekil 1-1’de, %3,8 yayılım oranı ile Türkiye’nin birçok OECD ülkesinin gerisinde kaldığı görülmektedir. Türkiye ayrıca en düşük abonelik oranına da sahiptir. Yani genişbant hizmetleri tüm bölgeyi kapsasa dahi, yapılan son hesaplamalara göre, genişbant abonelikleri %21,8’in üzerine çıkamayacaktır. Ayrıca, yine aşağıdaki şekilden anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin genişbant Komisyondan Konseye, Avrupa Parlamentosu’na, Avrupa Ekonomik ve Sosyal komitesine ve Bölgeler Komitesine gönderilen, elektronik haberleşme şebekeleri ve hizmetleri hakkındaki AB düzenleyici çerçevesinin gözden geçirilmesine ilişkin tebliğ, COM(2006) 334 final, 28 Haziran 2006. Bkz Türkiye 2006 İlerleme Raporu, SEC(2006) 1390, 8 Kasım 2006, s. 42. Bkz. Burnham, J. B., (2007), Telecommunications Policy in Turkey: Dismantling Barriers to Growth, Telecommunications Policy 31, s. 197–208. Bkz. http://www.vodafone.com/start/media_relations/news/group_press_releases/2005/ press_release13_12.html adresindeki Vodafone basın duyurusu Bkz. Ford, Koutsky and Spiwak, (2007), The Broadband Performance Index: A Policy-Relevant Method of Comparing Broadband Adoption Among Countries, Phoenix Center Policy Paper n. 29, Temmuz 2007. 30 altyapısı tamamen DSL teknolojisine bağımlı olup, 3G de dahil olmak üzere, kablo, fiber/LAN ve diğer teknolojiler hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Bu nedenlerle, Türkiye halen %10,8 olan OECD ortalama yayılım oranının bir hayli gerisindedir. Şekil 1-1: OECD ülkelerinde genişbant yayılım oranları, Aralık 2006 Kaynak: OECD Doğal olarak, Avrupa’daki sabit ve mobil telefon piyasaları olgunlaştıkça, Türkiye’nin telekom altyapısına yönelik yatırımlar artacağından ve oldukça cazip pazarına refahı artırıcı, ciddi AB’li oyuncular gireceğinden, Türk telekom mevzuatının AB müktesebatına uyumlaştırılması konusunda hızlı ilerlemeler olabilir. Ancak, AB müktesebatının tamamen uyarlanması da Türkiye’yi diğer AB ülkeleri ile aynı düzeye getirmeye yetmeyebilir. İş ortamını geliştirmek için rekabet politikasında, sektörel düzenleme kurumlarının bağımsızlığında ve yargıda ilerleme kaydedilmesi ve özellikle mobil hizmetlerin tabi olduğu ağır vergi yükünün kaldırılması, Türk telekomünikasyon piyasasındaki hizmet sağlayıcıların gelişim hızının artırılması için hayati bir önem taşımaktadır. Öte yandan, Türkiye gelecekteki düzenleyici çerçevesini tasarlarken geçmişteki deneyimlerden faydalanabilecektir. Birincisi, birçok yeni üye devlette, 2001 yılından bu yana cep telefonu, sabit hat yayılımını geride bırakmış ve birçok hane halkı “sadece cep telefonu” kullanmaya başlamıştır. Türkiye’de mobil hizmetlerinin yayılım düzeyi %70’lere yaklaşmıştır. Bu durum, Şekil 1-1’de açıklanan boşluğu doldurmak amacı ile genişbant hizmetlerine yapılacak yatırımların, mobil genişbant hizmetlerinin yanı sıra genişbant kablosuz erişim teknolojilere odaklanabileceğini göstermektedir. Böylelikle Türkiye, WiFi ile WiMax’ın önemli ölçüde yaygınlaştığı Baltık devletlerinde olduğu gibi, genişbanttaki boşluğu nispeten hızlı bir şekilde doldurabilecektir. İkincisi, Türkiye’deki düzenleyici çerçeve halen kısmen ONP (Open Network Provision Açık Şebeke Koşulları) rejimine dayalı olduğundan, AB müktesebatına tam uyum sağlanması, Türkiye’nin, 2002 çerçevesinin uygulanmaya başlandığı 2003 yılı ortalarından bu yana Avrupa’nın edindiği tecrübeden faydalanmasını sağlayacaktır. 2002 çerçevesine uyum sağlamaya çalışırken AB ülkelerinin karşılaştığı, örneğin çerçevenin parça parça uygulanması, külfetli bir iş olan piyasanın gözden geçirilmesi süreci ve uzun süren temyiz süreci gibi temel sorunları çözmeyi amaçlayan sürekli gözden geçirme sürecinden de faydalı dersler alınabilecektir. Üçüncü olarak Türkiye, resmin bütününü gözden kaçırmayacak, esnek ve belirli bir teknolojiye bağlı olmayan bir düzenleyici rejim oluşturmaya çalışan güncel AB müktesebatından da faydalı dersler çıkartabilecektir. Örneğin frekans tahsisinin ve yönetiminin önem verilmesi, sayısal ortamda içeriğin ve Fikri Mülkiyet Hakları’nın (FMH) korunması ve bir “iş modeli” yaklaşımının benimsenmesi ile sayısal platformlar oluşturulması, Türk tüketicilerin faydalanabileceği etkin ve verimli bir dizi kuralın belirlenmesine katkıda bulunabilecektir. Sonuç olarak, telekom sektörüne ilişkin AB müktesebatı sadece e-haberleşmeye yönelik 2002 düzenleyici çerçevesini oluşturan beş yönergeden ibaret değildir: ilgili piyasalara ilişkin önerileri, Sınırları Aşan Televizyon yönergesini, verilerin ko- 31 runmasına ilişkin yönergeleri, 2002 Radyo Frekansı Kararını, tüketicilerin ve FMH’nin korunmasına yönelik gelişmiş bir mevzuat külliyatını ve olgunlaşmış rekabet yasasını da içermektedir. Bu çalışmada, e-haberleşmeye ilişkin AB ve Türkiye’nin düzenleyici çerçeveleri ve bu iki bölgedeki piyasalarda yaşanan gelişmeler karşılaştırmalı olarak analiz edilmekte ve Türkiye’nin bu alanda AB müktesebatına tam uyum sağlamasının Türk vatandaşlarının refahında nasıl bir iyileştirme yaratacağı değerlendirilmektedir. Bir sonraki bölümde şu konular irdelenmektedir: Türkiye’deki Düzenleyici Çerçeve AB’dekine kıyasla ne konumdadır? Türkiye AB telekomünikasyon müktesebatına uyum sağlamakla ne kazanacaktır? Telekom hizmetlerinin fiyatlarının, üretkenlik ve istihdam üzerinde ne tür etkileri hissedilecektir? 2002 düzenleyici çerçevesinin halen devam eden gözden geçirme sürecinde Türkiye’nin AB müktesebatına uyum sağlamasını önemli ölçüde etkileyebilecek ne tür unsurlar yer almaktadır? Bölüm 1.2’de telekom alanındaki AB müktesebatı kısaca özetlenmekte, güncel sorunlar ve (revize edilen) düzenleyici çerçevenin önümüzdeki yıllarda uygulanmasına ilişkin hususlar irdelenmektedir. Bölüm 1.3’te ise Türkiye’deki düzenleyici rejimin güncel durumu açıklanmakta, piyasaya ilişkin en güncel veriler ele alınmakta ve AB üye devletlerine ilişkin verilerle kıyaslanmaktadır. Bölüm 1.4’de Türkiye’nin düzenleyici rejiminin AB müktesebatına uyumlaştırılmasının doğuracağı temel etkiler açıklanmakta, son bölümde ise tavsiye ve politika önerilerine yer verilmektedir. 1.2. E-haberleşme Konusunda AB Müktesebatı Avrupa’da elektronik haberleşme konusunda uygulanan güncel düzenleyici çerçeve, telekom teçhizatının, altyapısının ve hizmetlerinin serbestleştirilmesine yönelik yirmi yıllık sürekli bir çabanın ürünüdür. Doksanlı yılların ortalarına kadar, AB telekom sektörü, şebekeleri işletme ve telekom hizmetleri sunma konularında münhasır hak sahibi olan, devlete ait şirketlerin hakimiyeti altındaydı. Sektörün, Maastricht Anlaşması’nın ardından kazandığı ve AB Kuruluş Anlaşması’nın 154. maddesinde yer alan Trans-Avrupa Ağları’na dahil edilmesi ile vurgulanan önemi, ancak ulusal düzenleyici kurumların birçoğunun iddialı serbestleşme programları uygulamakta gösterdikleri atalet sonucunda, Avrupa Komisyonu teknik uyum ve kamu sektörü tekellerine tanınan özel ve münhasır hakların kaldırılması konusunda inisiyatifi eline almıştır. Bu konuda gerçekleştirilen ilk girişim olan Telekomünikasyon Hizmetleri ve Teçhizatı için Ortak Pazarın Geliştirilmesine ilişkin 1987 tarihli Yeşil Kitap’ı, 9 Şubat 1988 tarihli Komisyon Tebliği ve 1992 yılını uygulamaya geçilmesi için son tarih olarak belirleyen 30 Haziran 1988 tarihli Konsey kararı izlemiş; ancak belirlenen bu son tarihe uyulamamıştır.10 Serbestleşme ilk olarak, AB Kuruluş Anlaşması’nın 86. maddesine dayanılarak yayınlanan 88/3201 sayılı yönerge uyarınca telekomünikasyon teçhizatına ve katma değerli hizmetlerin serbestleştirilmesinin temellerini atan 388/90 sayılı yönerge uyarınca telekom hizmetlerine odaklanmış; ancak sesli telefonu kapsamamıştır.11 388/90 sayılı yönerge uyarınca üye devletler: (i) katma 10 Dinamik bir Avrupa Ekonomisi için Yeşil Kitap. Telekomünikasyon Hizmetleri ve Ekipmanı için Ortak Pazarın Geliştirilmesine ilişkin Yeşil Kitap. COM (87) 290 final, 30 Haziran 1987. 11 Telekomünikasyon hizmetlerine ilişkin piyasalarda rekabet hakkında 28 Haziran 1990 tarih, 90/388/EEC sayılı Komisyon yönergesi. OJ L 192, 24 Temmuz 1990, s. 9. Bu yönergenin 2. maddesinde, üye devletlerin, sesli telefon hizmetleri dışında tüm telekomünikasyon hizmetlerinin sunulmasına ilişkin özel ya da münhasır hakları kaldırmaları gerektiği belirtilmektedir. Paket anahtarlamalı veri hizmetlerine ilişkin olarak, 3. maddede, üye devletlerin, ekonomik işletmecilerin sadece halka yeniden satış amacı ile kiralık hat kapasitesi sunmalarını yasaklamaları gerektiği belirtilmektedir. 4. maddede ise, kamu telekomünikasyon hizmetlerinin sunumuna ve işletilmesine ilişkin özel ya da münhasır haklara sahip üye devletlerin, şebekelere, özellikle de kiralık hatlara, erişimi düzenleyen koşulların adil ve ayrımcılıktan uzak olması için gereken önlemleri almaları gerektiği belirtilmektedir. 5. maddede de, üye devletlerden, şebekelerin kullanımı için gereken teknik arayüz özelliklerini 31 Aralık 1990 tarihinden önce yayınlamaları talep edilmiştir. Son olarak, 7. maddede, yönergede öngörülen görevleri yerine getirmek amacı ile 1 Temmuz 1991 tarihinden itibaren, bağımsız düzenleyici kurumların oluşturulması öngörülmektedir. 32 değerli hizmetler sunulmasına ilişkin olarak kamu sektörü tekellerine tanınan özel ve münhasır hakları kaldıracak; (ii) halka açık şebekelere erişim sağlanması için gerekli olan teknik arayüzlere ilişkin bilgilerin 31 Aralık 1990 tarihine kadar yayınlanmasını sağlayacak; (iii) kamu telefon şebekelerine erişimin nesnel ve ayrımcılık gütmeyen koşullarda sağlanmasına yardımcı olacak önlemler alacaklardır.12 Bu yönerge daha sonraları defalarca tadil edilmiş ve kapsamı uydu şebekelerini (94/46 sayılı yönerge), kablo şebekelerini (95/51 sayılı yönerge) ve cep telefonu şebekelerini (96/2 sayılı yönerge) de içerecek şekilde genişletilmiştir. 1.2.1. “1998 Paketi” Yukarıda da bahsedildiği üzere, 338/90 sayılı yönergede sesli telefon hizmetlerine yönelik özel ve münhasır hakların kaldırılması öngörülmemiş, bu tür haklara ilişkin olarak AB Kuruluş Anlaşması’nın 90.2 sayılı maddesinde geçici bir istisna sağlanmıştır. Bu istisnanın temel nedeni, hizmet sunmakla yerleşik işletmecilerin, büyük ölçüde sesli telefon hizmetlerinden elde edilen gelirlere bağımlı olan mali kapasitelerinin ve evrensel hizmetlerin korunması gerekliliğidir. Komisyon, sesli telefon hizmetlerinin ve telekom altyapılarının tedarikine dair serbestleşmenin 1 Ocak 1998 tarihine kadar gerçekleştirileceğini, ancak 1996 yılında, 96/19 sayılı yönerge ile duyurmuştur. Bu yönergede üye devletlerin, yerleşik işletmecileri, referans arabağlantı tekliflerini en geç 1 Temmuz 1997 tarihine kadar sunmakla zorunlu tutarak, sabit telefon altyapısı ile şeffaf ve ayrımcılık gütmeyen bir arabağlantı kurmaları öngörülmektedir. Evrensel hizmet yükümlülüğünün finansmanı konusu, telekomünikasyon sektöründe evrensel hizmet ilkelerine ilişkin olarak 1994 yılında alınan Konsey Kararında ve “tam anlamıyla serbest bir ortamda telekomünikasyona ilişkin evrensel hizmetlere” ilişkin olarak 1996 yılında yayınlanan Komisyon Tebliğinde ele alınmıştır.13 Avrupa Parlamentosu’nun ve Konseyi’nin, “Telekomünikasyon sektöründe evrensel hizmetin sunulmasına ve Açık Şebeke Koşulları (ONP) ilkelerinin uygulanması suretiyle birlikte çalışabilirliğin sağlanmasına yönelik ara bağlantıya” ilişkin 97/33 sayılı yönergesinde daha kesin bir tanımlama yapılmıştır. Evrensel hizmete daha geniş ve esnek bir tanımlama getiren bu yönerge, “Telekomünikasyon Sektöründe Evrensel Hizmetin Maliyetlendirilmesi ve Finansmanı için Ulusal Programları Değerlendirme Kriterlerine ve Bu tür Programların Yürütülmesine İlişkin Olarak Üye Devletler için Kılavuza” ilişkin Tebliğ ile birleştirilmiştir.14 Ancak birçok üye devlet, daha önce olduğu gibi, 96/19 sayılı yönergede belirtilen son uygulama tarihine de uyamamıştır. Arabağlantı teklifleri yayınlanmamış ve ülkelerin tümünde ulusal düzen- 12 388/90/EEC sayılı yönerge, İspanya, Fransa, Belçika ve İtalya gibi üye devletlerin direnci ile karşılaşmıştır. İspanya, Fransa’nın da desteğiyle, Avrupa Adalet Divanı’na, özel hakları etkilediği gerekçesiyle yönergenin 2., 8., ve 9. maddelerinin iptali için temyiz başvurusunda bulunmuştur. İtalya da 2., 4., ve 8. maddelerin tamamen iptali için, Belçika ise yönergenin tümünün iptali için başvuruda bulunmuştur. Adalet Divanı “Mahkeme, Sözleşmenin 90(1) Maddesinde tanımlandığı şekliyle münhasırlık hakları sağlayarak hakim konum yaratılmasının 86. madde ” [şimdiki 82. madde] ile çok fazla çelişmediği kanaatine varmıştır” şeklindeki kararını 17 Kasım 1992 tarihinde yayınlamıştır. Adalet Divanı ayrıca, “telefon şebekesinin kurulması ve işletilmesine ilişkin tekelin kapsamının herhangi bir nesnel gerekçe gösterilmeksizin, Devletçe alınan bir önlem olarak rekabetin ortadan kaldırılmasına yol açacak şekilde telefon teçhizatı piyasasını da içerecek biçimde genişletilmesi, 86. madde ve 86. madde ile bağlantılı olarak 90(1) sayılı Madde tarafından yasaklanmıştır … Aynı kanaat, kurma ve işletme konusundaki tekelin, telekomünikasyon hizmetleri piyasasını kapsayacak şekilde genişletildiği durumlarda da geçerlidir” demiştir. Adalet Divanının 17 Kasım 1992 tarihli kararı. – İspanya Krallığı, Belçika Krallığı ve İtalya Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Komisyonu arasındaki – Telekomünikasyon hizmetlerinde rekabete ilişkin dava. –C-271/90, C-281/90 ve C-289/90 sayılı davalar birleştirilmiştir. Lüksemburg, 17 Kasım 1992. 13 Bkz. telekomünikasyon sektöründe evrensel hizmet ilkelerine ilişkin 7 Şubat 1994 tarihli Konsey Kararı, OJ C 48, 16.2.1994, p. 1–2; ve Tam anlamıyla serbest bir ortamda telekomünikasyona ilişkin evrensel hizmetler hakkında Avrupa Parlamentosu’na, Konseye, Ekonomik ve Sosyal Komiteye ve Bölgeler Komitesine sunulan Tebliğ, COM (96)73, 13 Mart 1996. 14 COM (96) 608 final, 27.11.1996 33 leyici kurumlar oluşturulmamıştır.15 Hayal kırıklığı yaratan bu sonuçlar, Komisyonun 1998 yılında telekom hizmetlerinin serbestleştirileceğini duyururken gösterdiği kararlılıkla ciddi bir şekilde çelişmiş ve 1996 yılında çıkarılan Haberleşme Yasasının “Mükemmel bir an” olarak değerlendirildiği ABD’de yaşanılana benzer bir uyumsuzluk ortaya çıkmıştır.16 Bu nedenle, sonradan “Yeni Düzenleyici Çerçeve” olarak adlandırılan ve AB-15’te 2003 yılı Temmuz ayında yürürlüğe giren mevzuatı oluşturmak amacı ile “1999 yılı İncelemesi” gerçekleştirilmiştir. 1.2.2. “2002 Düzenleyici Çerçevesi” ve “Yatırım Merdiveni” Beş yönergeden ve bir Konsey kararından oluşan 2002 Düzenleyici Çerçevesi, üç temel sütun üzerine inşa edilmiştir:17 • Teknolojik yansızlık. Bu ilke; farklı teknolojilerin farklı düzenlemelere tabi olması gerektiğini vurgulamakta ve sektörel oyuncular arasında eşit düzeyde bir hareket alanı sağlanabilmesini için tüm teknolojilere esnek ve yatay bir düzenleyici rejim uygulanması gereğini öngörmektedir. • Ex post rekabet politikasına tedrici geçiş. Piyasada yeterli rekabet düzeyi oluştuğunda, ex ante sektörel düzenlemelerin zayıflaması ve piyasadaki rekabetin sadece ex post rekabet politikası tarafından denetlenmesi beklenmektedir. Bu amaçla, ilgili piyasalara ilişkin olarak 2003 yılında yapılan önerilerde, piyasaların ex ante olarak düzenlenmesine ilişkin gereksinimin değerlendirilmesinde dikkate alınacak üç temel ölçüt öngörülmüştür. “Üç Ölçüt Testi” uyarınca, ilgili herhangi bir piyasada: (i) belirgin yapısal, yasal ya da düzenlemeye ilişkin engel bulunması; (ii) rekabete yönelik uzun vadeli bir eğilimin bulunmaması ve (iii) ex post rekabetin yetersiz kalmasına neden olacak özellikler taşıması ve bu piyasadaki oyunculardan herhangi birinin Etkin Piyasa Gücüne (EPG) sahip olması durumunda söz konusu piyasanın ex ante olarak düzenlenmesi gerekmektedir. 2003 yılında yapılan önerilerde Komisyon, üç ölçüte de uyduğu öne sürülen on sekiz piyasa belirlemiştir. İlgili tüm Ulusal Düzenleyici Kuruluşlar (UDK) bu on sekiz piyasayı analiz etmeye, etkin piyasa gücüne sahip oyuncuları belirlemeye ve Erişim yönergesinde yer alan çeşitli seçeneklerden en uygun çareleri uygu- 15 1998 ile 1999 yılları arasında uluslararası çağrı ücretlerinin fiyatları ortalama %40, yurtiçi şehirlerarası çağrı ücretlerinin fiyatları ortalama %30 ve yerel çağrı ücretleri %13 oranında düşmüş olmasına ve sektörün değerinin %12.6 oranında artarak 161 milyar Euro’ya ulaşmış olmasına rağmen, serbestleşme sürecinin kaydettiği ilerleme, diğer bir deyişle, tatminkar değildi. 16 Bkz. Van Miert’in konuşması: http://ec.europa.eu/comm/competition/speeches/ text/sp1998_001_en.html. Bkz. Renda (2005), Telecom Services: a Transatlantic Perspective, Hamilton, D.S. ve J. P. Quinlan, “Deep Integration. How Transatlantic Markets are Leading Globalization”, CEPS Paperback Books, Bölüm 11, 2005. 17 Yeni Düzenleyici Çerçeve, Ortak Düzenleyici Çerçeve hakkındaki yönerge (2002/21/EC), OJ L 108, 24.4.2002, s.33; Erişim ve Arabağlantı hakkındaki yönerge (2002/19/EC), OJ L 108, 24.4.2002, s.7; Yetkilendirme hakkındaki yönerge (2002/20/EC), OJ L 108, 24.4.2002,s.21; Evrensel Hizmet ve Kullanıcı Hakları hakkındaki yönerge (2002/21/EC), OJ L 108, 24.4.2002, s.51; elektronik haberleşme sektöründe kişisel verilerin işlenmesi ve mahremiyetin korunması hakkındaki yönerge (2002/21/EC) (Mahremiyet ve elektronik haberleşme hakkındaki yönerge), OJ L 201, 31.7.2002, s.37; Avrupa Parlamentosu ile Konseyinin, Avrupa Topluluğunda radyo frekansı politikası için düzenleyici çerçeveye ilişkin 7 Mart 2002 tarih 676/2002/EC sayılı Kararı (Radyo Frekansı Kararı), OJ L 108, 24.04.2002 ile oluşturulmuştur. Ayrıca Komisyon tarafından iki adet öneri yayınlanmıştır: Avrupa Parlamentosu ile Konseyinin Elektronik komünikasyon şebekelerine ve hizmetlerine ilişkin ortak düzenleyici çerçeve hakkındaki 7 Mart 2002 tarih 2002/21/EC sayılı yönergesinde öngörülen zaman sınırlarına ve istişare sürecine ilişkin Komisyon Önerisi (C(2003)2647 final); ve Avrupa Parlamentosu ile Konseyinin Elektronik komünikasyon şebekelerine ve hizmetlerine ilişkin ortak düzenleyici çerçeve hakkındaki 2002/21/EC sayılı yönergesi uyarınca ex ante düzenlemeye tabi elektronik haberleşme sektöründe İlgili Ürün ve Hizmet Piyasaları hakkında Tebliğ, C(2003)497, 11.02.2003. Son olarak, Topluluğun elektronik haberleşme şebekelerine ve hizmetlerine ilişkin düzenleyici çerçevesi kapsamında piyasa analizi ve değerlendirmesi hakkındaki Komisyon kılavuzunu da hatırlatmakta fayda görülmektedir. (2002/C 165/03). 34 lamaya davet edilmişlerdir.18 Çerçeve yönergenin 7. maddesi uyarınca, Avrupa Komisyonu UDK’ların pazar tanımı veya EPG mevcudiyetini sorgulama şansına sahip olacaktır, ancak önerilen çareleri sorgulayamayacaktır. • Gelişmekte olan piyasalar. Yeni düzenleyici çerçeve, rekabet dengesinin yeni oluştuğu ve dolayısıyla zaman içerisinde EPG’nin oluşup oluşmayacağını tahmin etmenin güç olduğu, gelişmekte olan piyasalara ihtiyatlı bir şekilde yaklaşmaktadır. Çerçeve yönergenin 4. maddesinde, bu varsayımlar altında ilgili piyasanın ex ante olarak düzenlenmemesi gerektiği belirtilmektedir.19 Teknoloji yansızlık ve antitröst denetimi araçlarının kapsamlı bir şekilde kullanılması Yeni düzenleyici çerçevenin en çok övgü alan özellikleri olmuş ve ABD’li bazı yorumcular, AB kurallarının 1996 Haberleşme Yasası’nın gözden geçirilmesi sırasında faydalı bir kaynak olarak kullanıldığını belirtmişlerdir.20 Uygulama aşamasında, UDK’lar tarafından gerçekleştirilen düzenleyici faaliyetleri koordine etmek gibi zor bir görev üstlenen Avrupa Düzenleyici Kurumlar Grubu (European Regulators Group - ERG) önemli bir rol oynamıştır.21 ERG; birçok kez, UDK’ların, ABD kaynaklı “atlama taşı” yaklaşımından geliştirilen ve Avrupa’ya Cave ve ark. (2001) tarafından önerilen “yatırım merdiveni” modeline atıfta bulunmalarını tavsiye etmiştir. Bu referans modelinde, kısa vadeli hizmete dayalı rekabet ile uzun vadede sürdürülebilir olarak değerlendirilen tek rekabet türü olan ve çerçevenin gerçek amacını oluşturan, uzun vadeli altyapıya dayalı rekabet arasında bir alver ilişkisi bulunmamaktadır. Yatırım merdiveni aşağıda Şekil 1-2’de yer almaktadır. Şekil 1-2: ‘Yatırım merdiveni’ Kaynak: Cave, 2006. Cave’e göre (2006), merdivenin işlev görmesi amacı ile UDK’lardan aşağıda belirtilen eylemleri sıralarını değiştirmeden uygulamaları istenmiştir. • Tekrar edilebilirliğin tanımlanması. UDK’ların uymaları gereken temel ilke Komisyon tarafından ilgili piyasalara yönelik önerilerde yer alan üç ölçütün ilki, yani giriş için “yüksek ve sürekli” engeller bulunmasıdır. Doğal olarak bazı varlıklar kısa vadede tekrar edilebilir 18 Çare seçenekleri için bkz., 2003 ERG Common Position on the Approach to Appropriate Remedies in the New Regulatory Framework, ERG(03)30 rev1. 19 Bkz., örneğin, 2002/21/EC sayılı yönergenin 27. Başlangıç Maddesi ve 2003 yılında yayınlanan İlgili Piyasalara ilişkin Önerilerin 15. Başlangıç maddesi, C(2003)497. 20 Speta (2006), Rewriting US Telecommunications Law with an Eye on Europe, in Preissl and Mueller, “Governance of Communications Networks“, Phisica-Verlag, 2006, at 11-36. 21 ERG, 29 Temmuz 2002 tarihinde kabul edilen 2002/627/EC sayılı Komisyon Kararı uyarınca oluşturulmuştur. UDK’ların başkanlarından oluşan bu grup, “elektronik haberleşme şebekelerine ve hizmetlerine ilişkin iç piyasayı konsolide etme konusunda Komisyona yardımcı olmak ve fikir vermek amacı ile” UDK’lar ile Avrupa Komisyonu arasında bir arabirim görevi görmektedir”. Bkz http://erg.eu.int. 35 nitelikte olmayacaktır. Bunlara en iyi örnek de yerel ağdır. Diğer varlıkların dahil edilmesi de tekrar edilebilirliğin tanımının ne kadar geniş olduğuna bağlıdır. • Erişimin düzenlenmesini gerektiren basamakların belirlenebilmesi için kolaylıkla tekrar edilebilen, tekrar edilemeyen ve bu ikisinin ortasında bulunan varlıkların tanımlanması gerekmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için, uzun vadede tekrar edilebilme olasılıklarının ve/veya tesislere dayalı potansiyel rekabetin, çok detaylı ve geleceğe yönelik olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu işlemin sonucunda, UDK’ların, gözlemlenen bileşenleri, gerçekleştirilebilir hale geldiklerinde ya da yakın bir gelecekte gerçekleştirilebilir hale gelmeleri olasılığı yüksek olduğunda, fiilen tekrar etmeleri gerekmektedir. • Tekrar edilemeyen bileşenlerin değer zincirinde sıraya konulması. Diğer bir ifadeyle, UDK’lar merdiveni oluşturmalı ve basamakları tanımlamalıdırlar. Basamakların aşamalı olarak yapılması gereken yatırımlar açısından birbirlerinden fazla uzak olmamaları gerektiğinden ve tesise dayalı rekabete geçişin rekabete zarar vermeden ve/veya piyasaya yeni giren oyunculara arbitraj yapma olanağı sağlamadan hızlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için zamanlamanın hassas bir şekilde yapılması mecburiyeti bulunduğundan; bu adım hem zordur, hem de hayati bir önem taşımaktadır. • Piyasadaki oyuncuların merdivenin hangi basamağında bulunduklarının tespiti. Merdivenin çok yavaş bir şekilde, hatta geriye doğru çalışmasını ve bu süreçte oyuncuların merdivenden düşmelerini önlemeyi amaçlayan bu adım da oldukça hassas ve zordur. Bu konumlandırma alıştırması yapılmadığı takdirde, arbitraj hemen hemen kaçınılmaz bir hal alacaktır: düzenleyici kurumun, hangi oyuncunun hangi basamakta olduğunu bilmemesi halinde merdivenin başarılı bir şekilde uygulanması mümkün olamayacaktır. • Müdahalenin odaklanması gereken en uygun basamağın belirlenmesi. Martin Cave (2006) tarafından da belirtildiği üzere, bu karar “çeşitli noktalarda ölçeğin ve oyuncuların projelerinin, altyapı oluşturma konusunda daha ileride bulunan ve asgari pazar payı kriterini yerine getirenler olarak tanımlanan “önde gelen rakiplerin” lehine olacak şekilde analizine” dayandırılmalıdır. • Merdiveni çıkarken bir basamaktan diğerine ulaşmak için gereken yatırım tutarının tahmin edilmesi ve bu hareketin zamanlamasının doğru bir şekilde yapılması. Bu işlem belirlenen basamakların arasındaki mesafeye olduğu kadar, yeni giren bir oyuncunun merdiveni tırmanabilmek üzere yeterli ölçek ekonomisine ulaşabilmesi ve müşteri portföyünü oluşturabilmesi için gereken süre gibi piyasa koşullarına da bağlıdır. • Yatırım merdivenlerinde genellikle oyuncunun altyapısına maliyete yönelik fiyatlandırma ile erişim sağlanması olan, en uygun çarenin belirlenmesi. Yapılacak yatırımın büyüklüğü ve merdivenin doğası gereği, batık yatırımların kurtarılması olasılığının belirsizliği dikkate alındığında, erişim fiyatlandırması sadece LRIC (long run incremental cost - uzun vadeli marjinal maliyetler) ile ya da maliyete dayalı diğer fiyatlandırma yöntemleri ile sınırlı kalmayabilecek ve yatırım riskinin karşılanmasına yönelik, “reel opsiyon fiyatlandırması” gibi yöntemleri de içerebilecektir.22 • Piyasa yapısının izlenmesi. Merdiven modelinde UDK’lar büyük bir sorumluluk üstlenmektedir: girişi özendirecek etkin teşvikleri doğru bir zamanlama ile sağlamaları gerekmektedir. Bunun için UDK’nın belirlenen bir basamakta erişim ücretlerini düşük tutarken, diğer basamaklarda yüksek tutması gerekmektedir. Piyasaya yeni giren oyuncular yeterli düzeyde ölçek ekonomisi sağladıktan sonra, UDK, söz konusu basamağa erişim ücretini artıracak ve daha yukarıdaki basamaklara daha cazip ücretlerle erişilebilmesine yardımcı olarak oyuncuları merdivenin üst basamaklarına tırmanmaya teşvik edecektir.23 22 Bkz. Cave (2006). 23 Bunun için yeni giriş yapanların merdiveni aynı anda tırmanmaya başlamaları en iyi sonucu verecektir: aksi 36 Alınan bilgilere göre birçok UDK, yeni çerçevenin yürürlüğe girmesini izleyen ilk birkaç yıl içerisinde yatırım basamağı yaklaşımını izlemiştir. ERG ayrıca, yatırım merdiveni modelinin, yeni çerçevenin başarısını sonuçsal olarak açıkladığını belirtmiştir.24 1.2.2.1. 2002 Yılında Yürürlüğe Giren Düzenleyici Çerçeve Sonuç Alınmasında Başarılı Olabildi mi? Telekomünikasyon sektörüne ilişkin olarak, Türkiye tarafından halen uygulanmakta olan düzenleyici çerçeve 1998 yılında yürürlüğe giren AB Düzenleyici Çerçevesini temel aldığından, AB tarafından atılan bir sonraki adım olan ve 2002 yılında yürürlüğe giren düzenleyici çerçevenin piyasaların rekabete açılması, büyüme artışı sağlanması ve istihdam olanakları yaratılması konularında gerçekten başarılı sonuçlar sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmesi uygun olacaktır. Böylelikle Türkiye’nin 2002 çerçevesini tam anlamıyla benimsemesinin refahın iyileştirilmesine yönelik potansiyeli hakkında yorum yapma imkanına sahip olabiliriz. Yeni Düzenleyici Çerçevenin yürürlüğe girdiği tarihten dört yıl sonra, yani bugün itibariyle elde edilen sonuçlar farklılık arz etmektedir. Bir yanda, 12nci Raporda iyileşmeye yönelik birtakım elle tutulabilir belirtilerin varlığından söz edilmektedir. Özellikle halen devam etmekte olan iç piyasanın birleştirilmesi süreci, AB içi, sınır ötesi yatırımlar için yeni fırsatlar yaratmıştır ve bazı telekom şirketleri kazançlarının büyük bir kısmını yurt dışı piyasalarda elde etmektedir. Birleşme ve satın alma faaliyetleri 2005 yılından bu yana yeniden canlanmış ve ölçek ekonomisi arayışları ve Avrupa’ya yayılma stratejilerinin uygulanması sonucunda gerçekleştirilen sınır ötesi işlemlerin tutarı, Avrupa Komisyonu tarafından, hem 2005 hem de 2006 yıllarında, muhafazakar bir yaklaşımla 70 milyar Euro olarak tahmin edilmiştir.25 Gerçekleştirilen en son birleşme işlemleri aşağıda yer almaktadır: • İspanyol Telefonica şirketi İngiltere’de faaliyet gösteren cep telefonu operatörü O2’yi 24 milyar Euro’ya satın almıştır; • Wind (İtalya) 12,1 milyar Euro karşılığında Orascom (Mısır) tarafından satın alınmıştır; • Danimarkalı TDC şirketi, 8,2 milyar Euro karşılığında ABD/İngiltere şirketi NTC tarafından satın alınmıştır; • France Telecom şirketi, İspanyol cep telefonu operatörü Amena’yı 6,4 milyar Euro’ya satın almıştır; • İngiltere’de, NTL hem Telewest (5 milyar Euro) hem de Virgin Mobile (1,3 milyar Euro) şirketlerini satın almıştır; • Cesky Telecom (Çek Cumhuriyeti) Vodafone tarafından 3,7 milyar Euro karşılığında satın alınmıştır; • ABD merkezli Blackstone Grubu 2,7 milyar Euro tutarında bir yatırım ile Alman Deutsche takdirde daha sonra giriş yapanlar, merdivenin daha üst basamaklarından giriş yapmak için gereken yüksek düzeyde yatırımı elverişsiz bulabilecek ve UDK’ların yüksek erişim ücretleri uygulamak vasıtasıyla mevcut oyuncuların alt kademelerde kalmalarını zorlaştırmaları durumunda, piyasaya alt kademelerden giriş yapma konusunda da sorunlarla karşılaşabileceklerdir. 24 Bkz ERG, Broadband Market Competition Report, ERG(05)23, 25 Mayıs 2005. 25 Standard & Poor’s Sermaye Araştırmaları tarafından düzenlenen 20 Nisan raporuna göre, 2006 yılının ilk çeyreğinde, işlem bedellerinin açıklandığı birleşme ve satın alma anlaşmalarının toplam tutarı 380 milyar Euro’dur ve bu değer 2005 yılının aynı döneminde elde edilen rakamın yaklaşık üç katıdır. Ayrıca bkz. Avrupa Komisyonu, Avrupa Elektronik Haberleşme Düzenlemeleri ve Piyasaları, 12nci Rapor COM(2007)155, 29 Mart 2007, Cilt. 1, sayfa 10. 37 Telekom şirketinin %4,5 oranındaki hissesini satın almıştır; • Deutsche Telekom da Avusturyalı Tele-ring şirketini 1,3 milyar Euro’ya satın almıştır. Ayrıca Avrupalı oyuncular AB dışı operasyonlara gittikçe daha fazla yatırım yapmaya başlamıştır. Aşağıda Şekil 1-3’te de gösterildiği üzere, Vodafone, Telefonica, Telenor, Portugal Telecom ve Deutsche Telekom gibi bazı oyuncular Avrupa sınırları dışında son derece aktiftir. Bunun yanı sıra, büyük oyuncuların büyük bir çoğunluğu artık diğer ulusal piyasalarda da yer almakta ve yeni üye devletlerde, hem eski oyuncular hem de Avrupa düzeyindeki ve yerel düzeydeki yeni oyuncular tarafından yapılan yatırımlar artmaktadır. Örneğin, 2006 yılında France Telecom mobil telefon şebekesi operasyonlarını on AB üye devletine yaymış (Orange markası altında) ve Vodafone gibi büyük küresel oyuncuların konumunu zorlamaya başlamıştır. Şekil 1-3: 2005 yılında önde gelen AB telekom şirketi satışlarının coğrafi dağılımı * O2 satışı 2005 yılı sonu itibariyle Telefonica ile konsolide edilmemiştir Kaynak: IDATE (2006) Fiyat düzeyleriyle ilgili olarak, aşağıda yer alan Şekil 1-4’te yerel ve özellikle de ulusal görüşme ücretlerinin 1998 yılından 2006 yılına kadar önemli ölçüde azaldığı görülmektedir.26 26 Bkz. Teligen, Report on Telecoms Price Developments from 1998 to 2006, a Report for the European Commission, Aralık 2006, http://ec.europa.eu/information_society/policy/ecomm/ doc/info_centre/studies_ext_ consult/price_developments_1998_2006/Infso_tariff_trends_report_1998_2006_en.pdf. 38 Şekil 1-4: AB-25’de 1999-2006 döneminde yerel ve ulusal görüşme ücretleri Yerel çağrı ücreti, 10 dakika Ulusal çağrı ücreti, 10 dakika EU 25 ağırlıklı ortalama Euro, KDV dahil Euro, KDV dahil EU 25 ağırlıklı ortalama Kaynak: Teligen (2006). Ayrıca: • Arayan öder (calling-party-pays - CPP) ilkesi nedeniyle Avrupa’daki geleneksel olarak yüksek tutulan mobil sonlandırma ücretleri, 2004 yılı Ekim ayından bu yana %22 oranında azalarak ortalama 11,4 Eurocent/dakika düzeyine inmiştir. • Aynı dönemde, ortalama mobil yayılım oranı da %84,6’dan %103,2’ye çıkmıştır. Bu durumun çarpıcı örneklerinden biri, 2004 yılında üye olan Polonya’da yaşanmış, mobil yayılım oranı Ekim 2004 ile Ekim 2006 arasındaki dönemde %36 artış göstermiştir. Çoğu Güney Avrupa ülkesinde (İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan) ve yeni üye olan birçok devlette (Çek Cumhuriyeti, Estonya, Litvanya, Letonya) yayılım oranı %100’ü aşmış durumdadır. • Mobil sektöründe önde gelen işletmecilerin pazar payları Ekim 2004 ile Ekim 2006 arasındaki dönemde %40’tan %39,4’e gerilemiş olmasına rağmen, bazı ülkelerde (örneğin Slovenya) en büyük işletmecinin pazar payı hala %70 ile %90 arasındadır. • Sabit hat sektöründe ise, yerleşik işletmecilerin pazar payı son birkaç yıl içerisinde sürekli olarak düşerek 2005 yılı Aralık ayı itibariyle %65,8 düzeyine inmiştir. • Toptan hizmetlerde ise, AB’de aylık ortalama yerel ağa ayrıştırılmış erişim (local loop unbundling - LLU) ücreti Ekim 2004 ile Ekim 2006 arasındaki dönemde 13,3 Euro’dan 11,5 Euro’ya gerilemiştir. • Komisyon, veri akış (bitstream) erişiminin (5,13 milyon hat) 2005 ve 2006 yıllarında hafif bir azalma gösterdiğini, buna karşılık yerel ağ paylaşımının artarak 2006 yılı Ekim ayı itibariyle 13,9 milyon hatta ulaştığını (2005 yılı Ekim ayına oranla +%58) bildirerek, yatırım merdivenini destekleyecek kanıtlar sunmuştur. Ancak, bu dönemde yeniden satış da önemli ölçüde artmıştır. Çerçevenin ulusal düzeyde uygulanmasında yaşanan gecikmeler – birincil mevzuatın kabulünü, sadece bir tek üye devlet (Yunanistan) ancak Haziran 2006 yılında tamamlayabilmiştir – ve piyasa analizi ile “merdiven” yaklaşımının uygulanmasında yaşanan zorluklar, birçok ulusal piyasanın serbestleşmesini yavaşlatmış ve sektördeki oyuncular açısından yasal düzenlemelerde bir belirsizlik oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenle, birçok AB üye devletinde altyapıya dayalı gerçek bir rekabet ortamı bulunmamaktadır.27 Avrupa Komisyonu üyesi Viviane Reding tarafından kısa bir süre önce yapılan açıklamada hatırlatıldığı şekilde, Avrupa “çok sayıda hizmet sağlayıcının başarılı 27 Bkz. London Economics ile PwC tarafından Avrupa Komisyonu için yapılan araştırma; An Assesment of the regulatory framework for electronic communications:growth and investment in the EU e-Communications sector, Temmuz 2006. 39 bir şekilde faaliyet gösterdiği rekabetçi bir ortama geçiş yapmıştır. Bunu büyük oranda hizmete dayalı rekabete borçlu olmakla birlikte, mümkün olduğu ölçüde uzun vadede sürdürülebilir nitelikte altyapıya dayalı rekabeti artırmaya çalışmalıyız.”28 Örneğin çok az sayıda Avrupa ülkesinde kablo genişbant piyasasının belirgin bir kısmını elinde bulundurmaktadır, piyasaya genel olarak DSL hakimdir ve 3G ise halen bu düzeyde bir müşteri deneyimi sunamamaktadır. Centre for European Studies bu bağlamda (CEPS 2006) aşağıda belirtilen sorunlara dikkat çekmiştir: • Pazar analizleri hem UDK’lar hem de piyasadaki oyuncular için çok kaynak gerektirir ve zaman alıcıdır. Komisyon üyesi Reding tarafından da kabul edildiği üzere, en az 450 piyasayı belirli bir süre içerisinde tanımlamak kolay bir görev değildir ve Yeni Düzenleyici Çerçeveyi (YDÇ)’yi karmaşık bir hale getirmektedir.29 Ayrıca, Ulusal Düzenleyici Kuruluşların (UDK), kısmen rekabet politikası uygulamalarından alınan yeni yöntemlere de uyum sağlamaları gerekmekteydi; bu da süreci daha da yavaşlatmıştı. YDÇ uygulanmasını geciktiren nedenlerden biri de ulusal mahkemelerin temyiz usullerinin geciktirici etkisidir ve gözden geçirme sırasında bu konuya dikkatle eğilmek gerekmektedir. • YDÇ’nin rekabet politikası araçlarını sadece kısmen kullanması başka sorunlara da neden olmuştur. Etkin piyasaca gücü (EPG) –başka bir deyişle hakimiyet- bulunması ile düzenleyici çarelerin uygulanması arasındaki denklem önceden var olan tekelleri açmak (örneğin tekelci oyunculara, sabit şebekelerine erişim sağlama zorunluluğu getirerek) gerekliliği ile izah edilebilse de, önceden tekelci oyuncuların bulunmadığı piyasalarda (örneğin mobil sonlandırmada) izahı daha zordur. IP tabanlı (internet protokolü) şebekelere geçildiğinde bu bağlantı daha da zayıflayacaktır. Ayrıca “üç ölçüt testi’nin” kısmen uygulanmasına ilişkin endişeler de ortaya çıkmıştır. Üç ölçüt testi, belirli bir piyasada, pazar incelemesi yapılmasının uygun olup olmadığının belirlenmesini amaçlayan bir kontrol mekanizması olarak değerlendirildiğinden, belirsizlikler oluşabilecektir. Ancak, ulusal piyasaların kendilerine özgü özellikleri, Öneride sıralananlardan daha dar ya da (daha büyük bir olasılıkla) daha geniş piyasaların tanımlanmasını gerektirebilecektir. Üç ölçüt testinin, genel olarak sadece AB-25 için geçerli bir ex-ante kontrol mekanizması olarak uygulanması halinde, düzenleyici müdahale, üç ölçütün tümünün uygulanması durumunda olduğu kadar kesin bir sonuç sağlayamayacaktır. • UDK’ların büyük bir çoğunluğu tarafından uyarlanan “yatırım merdiveni” modeli, AB-25’de yatırımları ve altyapıya dayalı rekabeti artırma potansiyelini henüz tam anlamıyla gösterebilmiş değildir. Özellikle bazı AB üye devletlerinde elde edilen yeni deneysel kanıtlar, merdiven faraziyesini destekleyecek şekilde, Avrupa’da yeniden satışta azalma, veri akış erişiminde ve paylaşımlı erişimde de artış olduğunu göstermektedir. Ancak, yatırım merdiveni benzetmesinin gerçek açıklayıcı gücü hakkında bir sonuca varmak için henüz çok erken olabilir. • Gelişmekte olan piyasaların YDÇ’ye tabi tutulması düzenleyici mevzuat açısından belirsizliğe neden olmuştur. Gelişmekte olan piyasaların tanımlanması konusunda UDK’lara yeteri kadar rehberlik sağlanmamıştır: mevcut yaklaşım, teknoloji-yansızlık ilkesi ile düzenleyici mevzuatın yeni hizmetlere müsamaha göstermesi arasında bir kısa devreye neden olmuştur ve halen önerilmekte olan SSNIP testi, gelişmekte olan bir piyasanın mevcut bir piyasadan ayrı olduğunun reddine yol açtığından, uygun olmaktan uzak görünmektedir. • 7. madde’de öngörülen usul, YDÇ’nin uygulanmasının uzun bir süre almasından sorumlu olmamakla birlikte, gelecekte sıkıntılara neden olabilecektir. Kapsamı, uzun vadede 28 Viviane Reding, SPEECH/06/697, 16 Kasım 2006. 29 Avrupa Komisyonu, kısa bir süre önce, 500’den fazla piyasanın üye devletler tarafından analiz edildiğini duyurmuştur. 40 sürdürülebilirliğini artıracak ve daha iyi düzenleyici mevzuat ilkeleriyle tutarlı olmasını sağlayacak şekilde netleştirilmelidir. Kısa bir süre önce, 2002 çerçevesinin uygulanmasına ilişkin 12nci Raporda çerçevenin düzgün bir şekilde işlev gördüğü, ancak, “düzenleyici mevzuatın tutarlılığını sağlayacak araçların tümünün tek pazarın tamamında mevcut olmaması” nedeniyle çeşitli alanlarda e-haberleşme hizmetlerinin “mevcut çerçeve kapsamında sunulmasının mümkün olmadığı” belirtilmiştir.30 Bu araçlarla, frekans politikası, Komisyonun UDK’lar tarafından tercih edilen önlemleri veto etme imkanı ve sınır ötesi hizmet olması nedeniyle 2002 çerçevesinin kapsamı dışında kalan roaming fiyatlarının düzenlenmesi kastedilmektedir. İlk iki konu Düzenleyici Çerçevenin devam eden gözden geçirme sürecinde ele alınmakta olup, üçüncü konu tüm Avrupa’da toptan ve perakende hizmetlerde tavan fiyat uygulaması yapılmasını öngören ayrı bir mevzuat ile düzenlenmektedir. 1.2.2.2. 2002 Düzenleyici Çerçevesinin Devam Eden Gözden Geçirme Süreci Komisyon 2006 yılında, 2003 yılında yapılan öneride yer alan birçok perakende pazarını kaldırarak, ex ante düzenlemeye tabi olduğu varsayılan ilgili piyasalar listesinde önemli ölçüde basitleştirme yapılması önerisinde bulunmaya karar vermiştir.31 Diğer iki piyasa ile ilgili olarak, yani, toptan mobil başlatma (önceki 15 sayılı piyasa) ve yayım iletim hizmetleri (önceki 18 sayılı piyasa), ex ante düzenleme gerektiren piyasalar listesinde tutulmalarının sağlayacağı faydalar hususunda istişareye başlanması kararlaştırılmıştır. Komisyon toptan uluslararası roaming piyasasını (önceki 17 sayılı piyasa) ise ayrıca ele almış; perakende ve toptan düzeyinde roaming ücretlerinin düzenlenmesine ve roaming müşterilerinin zarar görmelerini önlemek amacı ile mobil işletmecilerinin şeffaflık yükümlülüklerine tabi tutulmalarına ilişkin bir teklifte bulunmuştur.32 Önerilen son değişiklikler aşağıda yer almaktadır: • Frekans politikasına yönelik daha koordineli bir yaklaşım uygulanması. Avrupa Komisyonu, haklı olarak, Mobil TV gibi yeni hizmetlerin ya da WiMax gibi yeni teknolojilerin bir “olurluk incelemesine” tabi tutulabilmesi için, en azından tüm Avrupa’ya yayılmış olmaları ve frekans tahsisi konusunda belirli bir kesinliğe ulaşmış olmaları gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda, Avrupa çapında sunulan belirli hizmetlere tahsis edilecek kanalların, son birkaç yıldır WAPECS projesi kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar doğrultusunda belirlenmesini öngörmektedir. Frekans ticareti ile serbestleşmenin Avrupa’da yılda yaklaşık 900 milyar Euro gelir yaratması, serbestleşme sağlanmadan yapılacak ticaretin sağlayacağı refah kazanımının ise yılda 900 milyon gibi çok düşük bir düzeyde kalacağı tahmin edilmektedir. Mott McDonald ve ark. (2006) tarafından yapılan yeni bir çalışmada, AB’de frekansın toplu kullanımının uyumlaştırılmasının net bugünkü değerinin 463 milyar Euro ila 898 milyar Euro arasında olduğu tahmin edilmektedir; bu rakamlar GSYİH’ye yılda %0,17’ye ulaşan bir katkıda bulunulması anlamını taşımaktadır. Yapılan son teklifler arasında, teknoloji ve hizmet yansızlığı ilkelerinin kabulü ve frekans ticareti/serbestleşme ve frekansın lisanssız olarak kullanılması için belirli kanalların tanımlanması yer almaktadır. Komisyon kısa bir süre önce, mobil yayıncılık için DVB-H standardının kabul edildiği ve üye devletlerden, kullanıma sunulduğu anda UHF bandı (470-862 MHz) da dahil olmak üzere, mobil yayınlar için en kısa sürede frekans tahsisi yapılmasının talep edildiği “İç Mobil TV 30 Bkz. 12nci Rapor, alıntı, s. 19. 31 Üç temel ölçütü karşılayan piyasalar ex ante düzenleme gerektirmektedir: a) girişe ilişkin belirgin engellere sahip olması; (ii) rekabete yönelik uzun vadeli bir eğilimin bulunmaması; ve (iii) rekabet yasasının piyasanın başarısızlığını çözümlemekte yetersiz kalması. 32 Bkz. Komisyon tarafından önerilen yönetmelik, COM(2006)382, 12 Temmuz 2006. 41 Piyasasının Güçlendirilmesi hakkında Tebliğ”i yayınlamıştır.33 Komisyon ayrıca, şebeke maliyetlerini %40 oranında azaltabilmek amacı ile, 3G ve internet telefonu hizmetlerine tahsis edilecek 900Mhz ve 1800Mhz bantlarında daha fazla bant genişliği sunulmasını talep etmiştir.34 Ancak, Avrupa’da frekansların serbestleştirilmesinin geleceği halen belirsizliğini korumakta olup, frekans tahsisinde “komuta kontrol” yöntemi önümüzdeki birkaç yıl içerisinde AB-27’nin çoğunda sektöre hakim olacaktır. Komisyon’un, kablosuz erişim hizmetlerine ilişkin olarak belirlenen bazı bantlarda üye devletlerle mutabakata varma projesi halen askıya alınmış olsa da, bazı ülkeler belirli bantlarda frekans kullanımının serbestleştirilmesine yönelik çalışmalara başlamıştır.35 Frekans politikasında kaydedilen ilerlemelerin dikkate değer bir örneği de İngiltere’de, mobil televizyon ve kablosuz genişbandın “sayısal planlama” ihalesinin 2008 yılı sonlarında doğru yapılacak olmasıdır. • UDK kararlarının temyizine ilişkin kısıtlamalar. Avrupa Komisyonu; düzenleyici mevzuata ilişkin kararların düzenli olarak geciktirilmesi sorununun, 25 üye devletin en az 17’sinde 2002 çerçevesinin uygulanmasını geciktirdiği bildirilen 4. madde hükümlerinin, ulusal mahkemelerin “UDK kararlarını temyizde askıya alma konusunda karar verirken” mutlaka kullanmaları gereken yasal kriterler belirleyerek değiştirilmesi suretiyle ele alınmasını tavsiye etmektedir.36 Komisyon UDK kararlarının “ancak temyiz eden tarafın onarılamaz bir şekilde zarar gördüğü ispat edildiği” takdirde askıya alınmasını sağlamaya çalışmaktadır. • AB kurallarının 27 üye devletin tümünde uygulanması konusunda daha yüksek düzeyde uyum sağlanabilmesi amacıyla Çerçeve yönergesinin 7. maddesi ile Komisyon’a tanınan ve halen sadece piyasa analizi ile EPG değerlendirmesi konularını kapsayan veto yetkisinin, UDK’lar tarafından belirlenen tedbirleri de içerecek şekilde, genişletilmesi.37 Bu öneri, çerçevenin uygulanmaya başlandığı ilk dönemlerde benzer sorunların çözümünde UDK’lar tarafından belirlenen tedbirler arasındaki belirgin farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Ancak, bazı üye devletler bu öneriye şiddetle karşı çıkmakta ve Komisyon’un vetoladığı tedbirlerin temyiz edilmesi olasılığını gündeme getirmektedir. • Evrensel hizmet tanımının güncellenmesi. Teknoloji geliştikçe, halen umumî aktarmalı telefon şebekesine (public switched telephone network - PSTN) dayalı olan evrensel hizmetin tanımının da ayrıntılı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Avrupa Komisyonu 2007 yılı sonuna kadar evrensel hizmetin teknoloji yansız bir şekilde tanımlanması olasılığı ve mümkün olduğu takdirde “IP erişiminin” de bu tanıma dahil edilmesi konularına ilişkin bir Yeşil Kitap yayınlamayı planlamaktadır. Komisyon, ilginç bir şekilde, önerdiği gözden geçirme kapsamında, Yeni Nesil Şebeke’lerde (YNŞ) yatırımların teşvik edilmesi konusunda belirli bir tutum sergilememiştir. Bu tutumu, mevcut çerçevenin, yeni teknolojileri düzenlemeye son derece uygun olmasını sağladığı iddia edilen, teknoloji 33 Bkz. SEC(2007) 409, 18 Temmuz 2007. 34 Bkz. Toplulukta, Avrupa çapında, hücresel sayısal karasal bazlı mobil haberleşmenin koordineli bir şekilde sağlanması için tahsis edilecek frekans bantlarına ilişkin, 25 Haziran 1987 tarih ve 87/372/EEC sayılı Konsey yönergesinin (GSM yönergesi) yürürlükten kaldırılmasına ilişkin olarak kısa bir süre önce sunulan Komisyon teklifi, COM(2007)367 final, 25 Temmuz 2007. 35 WAPECS projesi. Bu konuda http://rspg.groups.eu.int/doc/documents/meeting/rspg8/rspg_05_102.pdf. adresinde yer alan, Radio Spectrum Policy Group tarafından hazırlanan nihai rapora başvurunuz. 36 Komisyon dahili çalışma belgesi – Elektronik haberleşme şebekesi ve hizmetleri hakkındaki AB Düzenleyici Çerçevesinin Gözden Geçirilmesine ilişkin olarak Komisyon tarafından Konsey’e, Avrupa Parlamentosu’na, Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi’ne ve Bölgeler Komitesi’ne gönderilen Tebliğ’in eki {COM(2006) 334 final}. 37 Bkz. Elektronik haberleşme şebekesi ve hizmetleri hakkındaki AB Düzenleyici Çerçevesinin Gözden Geçirilmesine ilişkin olarak Komisyon tarafından Konsey’e, Avrupa Parlamentosu’na, Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi’ne ve Bölgeler Komitesi’ne gönderilen Tebliğ (SEC(2006) 816) (SEC(2006) 817), 29 Haziran 2006. 42 yansızlığından kaynaklanmaktadır. Ancak sektördeki birçok oyuncu ve bazı ulusal düzenleyici kurumlar Komisyon’un görüşüne katılmamaktadır. Bu nedenle, tüm IP şebekelerine yatırımın teşvik edilmesi konusu tamamen ulusal düzeyde, birbirinden çok farklı yaklaşımlarla ele alınmaktadır. Sektördeki bazı oyuncular, örneğin Deutsche Telekom, FTTH, FTTC ve DSL teknolojilerindeki yatırımları teşvik etmek amacı ile 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanmaya başlayan “düzenleyici müsamaha” yaklaşımının bir benzerinin uygulanmasını savunmaktadır.38 Ancak, Avrupa Komisyonu üyesi Reding birçok kez, YNŞ’lere düzenleyici müsamaha gösterilmesinin, 2002 çerçevesinin gözden geçirilmesinde “bir seçenek olarak dikkate alınmadığını” belirtmiştir.39 British Telecom gibi bazı oyuncular ise bu yaklaşımı reddederek, bir temel YNŞ’nin yayılımı ve bu şebekelere alternatif işletmecilerin erişimi üzerinde odaklanmayı tercih etmişlerdir. Bu yaklaşım piyasaya yeni giren oyuncuların erişim ücretlerinin belirlenmesinde, mevcut işletmecinin yatırımlarının daha ayrıntılı bir şekilde dikkate alınmasını sağlamaktadır. Bu gelişmelerin sonucunda büyük AB ülkelerinde, düzenleyici mevzuata ilişkin olarak birbirinden çok farklı en az iki yaklaşım ortaya çıkmıştır: • İngiltere düzenleyici kurumu Ofcom, başlangıçta sektördeki tüm oyuncuların erişimine sunulan tek bir temel YNŞ’ye (British Telecom tarafından sunulan 21st Century Network) bağlı kalmayı tercih etmiştir. Ofcom, BT ile, BT’nin, aşağı yöndeki operasyonları ile rakip oyuncular arasında girdi eşitliğini sağlamak ve birbirine rakip ürünlerin aynı anda piyasaya sürülebilmesi için makul bir zamanlama ile yüksek katmanlarda hizmet sunmak isteyen tüm oyunculara erişim olanağı sunmak amacıyla şebeke erişimini önlememe gibi taahhütlerde bulunduğu bir anlaşmaya varmıştır. • Almanya’da ayrıştırma işlemlerinin Deutsche Telekom’un şu anda Almanya’da 10 anakent bölgesini kapsayan, yeni yüksek hızlı VDSL altyapısının ticari başarısını tehlikeye atacağı endişeleri doğmuştur. Bu nedenle, hükümet kısa bir süre önce, IPTV ve VOD gibi yenilikçi hizmetler sunması koşuluyla, yerleşik işletmeci Deutsche Telekom’un yeni şebekeyi ayrıştırma zorunluluğundan muaf tutulmasına ilişkin bir yasayı onaylamıştır. Bu tutum Avrupa Komisyonu tarafından ağır bir şekilde eleştirilmiş ve Komisyon tepkisini, 2007 yılı Şubat ayında “hızlandırılmış” bir ihlal davası açarak göstermiştir.40 Mevcut AB Düzenleyici Çerçevesi kapsamında UDK’lara sunulabilecek bir tedbir olan “işlevsel ayırım” üzerinde çalışan Avrupa Komisyonu’nun gelişmekte olan bu iki modelden ilkini onayladığı anlaşılmaktadır.41 İtalya ve İsveç gibi diğer büyük Avrupa ülkelerinde, sektörel düzenleyici kurum, İngiltere’de uygulanan modele uygun olarak dikey ayırım ve girdilerin eşitliği ilkelerini uygulama niyetinde olduğunu açıklamıştır.42 Komisyon’un nihai önerisinin 2007 yılı Ekim ayından önce sunulması beklenmediğinden, yeni çerçevenin Avrupa Parlamentosu’nda ve Konseyi’nde tartışılmasına 2007 sonu itibariyle başlanacaktır. Dolayısıyla, üye devletlerde uygulanması ancak 2010 yılından sonra tamamlanabilecektir ve böylelikle, gözden geçirilen Düzenleyici Çerçeve “Lizbon sonrası” bir mevzuat olacak, yani AB telekom sektörünü ancak sayısal dönüşüm ve Yeni Nesil Şebekeler gibi birçok önemli olayın ardından yöneten bir dizi kural halini alacaktır. Gözden geçirmenin zaman çizelgesi aşağıda Şekil 1-5’de sunulmaktadır. 38 Bkz. Renda (2007a). 39 Viviane Reding, SPEECH/06/697, 16 Kasım 2006. 40 Bkz. Basın Duyurusu, Komisyon Deutsche Telekom’a avantaj sağladığı gerekçesiyle Almanya aleyhine “hızlandırılmış” bir ihlal davası açmıştır, 26 Şubat 2007, IP/07/237. 41 Viviane Reding, SPEECH/06/697, cit. 42 Bkz. UDK’sı Agcom, Başkanı Calabrò tarafından hazırlanan basın duyurusu, 26 Temmuz 2007. 43 Şekil 1-5: 2002 çerçevesinin gözden geçirilmesine ilişkin mevcut zaman çizelgesi 1.3. Türkiye’de Telekomünikasyon Sektörü 1.3.1. Türkiye’deki Düzenleyici Çerçeve43 Avrupa’da olduğu gibi, Türkiye’de de 1990’lara kadar telekomünikasyon hizmetleri haberleşmeden sorumlu bakanlığa bağlı olan Posta, Telgraf ve Telefon (PTT) tarafından sunulmaktaydı. Bu kurumun yasal dayanağı, Cumhuriyet’in kuruluşundan bir yıl sonra, yani 1924 yılında yürürlüğe giren 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunuydu. Telekomünikasyon teçhizatının serbestleştirilmesi, PTT’nin bağlı kuruluşları olan teçhizat üreticilerinin özelleştirilmesiyle 1980’lerin başında gerçekleşmişti. 1994 yılında 400 sayılı Kanun ile telekomünikasyon hizmetleri posta ve telgraf hizmetlerinden ayrılmış ve özelleştirilmesine hazırlıkta ilk adım olarak, Türk Telekomünikasyon AŞ (TTAŞ) anonim şirketi kurulmuştu. TTAŞ’a mobil dışında tüm telekom altyapılarının münhasır hakları verilmişti. Aynı kanun ile katma değerli hizmetler de serbestleştirilmiş ve Ulaştırma Bakanlığı’na, tekele yol açmamak koşuluyla, özel şirketlere lisans düzenleme yetkisi tanınmıştır. 1994 yılında iki şirket TTAŞ ile gelir anlaşması yaparak GSM 900 standardı üzerinden mobil telefon hizmetleri sunmaya başlamışlardı; bu gelir anlaşmaları 1998 yılında lisansa dönüşmüştür. Özetle, mobil telefon sektöründe 1990’lı yıllarda rekabete yönelik birtakım unsurlar mevcuttu. Ancak, sabit telefon pazarında, 1990’larda göreve gelen hükümetler esas olarak TTAŞ’ı özelleştirmeyi amaçlamışlardır ve bu nedenle rekabet ile erişim konularına gerekli önem verilmemiştir. Dolayısıyla, girişi ve rekabeti teşvik edecek yasal bir çerçeve oluşturulması siyasi gündemde yer almamıştır. TTAŞ’ı özelleştirme çabaları 2005 yılına kadar başarısız olmuştur. Türkiye’de telekomünikasyon sektöründe Düzenleyici Çerçevenin ortaya çıkışı, 2000 yılında 4502 sayılı yasanın44 Meclis’te kabulü ile başlamıştır.45 4502 sayılı Kanun, 406 sayılı Kanun ile Telsiz Yasasında (1983 tarihli 2183 sayılı Kanun) değişiklik yapmayı amaçlayan bir yasaydı. Bu yasada öncelikle devletin sahip olduğu TTAŞ’ın tekel haklarının 31 Aralık 2003 tarihi itibariyle sona erdirilmesi öngörülmekteydi. İlerleyen bölümlerde açıklanacağı üzere, Türkiye’de tekel hak43 Türkiye’deki telekomünikasyon sektörüne ilişkin değerlendirmeler için bkz. Yılmaz (2000), OECD (2002), Başçı, Kandemir ve Locksley (2003), Atiyas (2005), Burnham (2006). 44 “Telgraf ve Telefon Yasasının Belirli Maddelerini Değiştiren Kanun, Ulaştırma Bakanlığı’nın Kuruluşu ve Sorumlulukları hakkında Kanun ve Telsiz Yasası, Posta Telgraf ve Telefon İdaresinin Tasarruf ve Yardım Fonu hakkında Kanun ve Genel Kadrolar ve Usuller Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli Organizasyon Şemaları”, 29 Ocak 2000 tarihli resmi gazetede yayınlanıştır. 45 Telekomünikasyon sektörüne ilişkin temel yasaların ve ikincil mevzuatın listesi Ek 1’de yer almaktadır. 44 larının sona erdirilmesi, piyasanın tamamen serbestleştirilmesi anlamına gelmemektedir; çünkü kısıtlayıcı lisans rejimi ile yeni girişlerin önlenmesi mümkündür. Bu kanun ikinci olarak, ikincil mevzuatı tasarlama ve uygulama yetkisine sahip bağımsız bir idari kurum olan Telekomünikasyon Kurumu’nun (TK) kurulmasını öngörmektedir. TK özellikle telekomünikasyon sektörü için yönetmelikler hazırlama ve yayınlama, arabağlantı ve roaming hizmetlerini sunmakla sorumlu işletmecileri belirleme, tarifeleri düzenleme veya belirleme, uygunluğu izleme ve uygunsuzluğun tespiti halinde ceza uygulama, teknik standartlar yayınlama ve bu standartlara uyulup uyulmadığını kontrol etmek amacı ile ekipmanı test etme gibi konularda yetkilendirilmiştir. Lisans düzenleme yetkisi başlangıçta Ulaştırma Bakanlığı’nda kalmıştır. TK, 2000 yılı Ağustos ayında çalışmalarına başlamıştır. Daha sonraları, kısmen IMF tarafından yapılan baskılar sonucunda lisans düzenleme yetkisi 4673 sayılı Kanun (Mayıs 2001) ile TK’ya devredilmiştir. 46 Bu yasada ayrıca TTAŞ mülkiyetine ilişkin yeni kurallar da yer almaktaydı. Türkiye’de telekomünikasyon sektöründe düzenleyici çerçevenin gelişimini çeşitli faktörler etkilemiştir. Bu faktörlerin en önemlilerinden biri, zamanlamadır. 4502 sayılı Kanun ile belirlenen ilk çerçeve büyük ölçüde Avrupa Birliği’nin 1998 düzenleyici çerçevesinden esinlenerek hazırlanmıştı ve Açık Şebeke Koşulları (ONP) hükümleri ile büyük ölçüde aynı doğrultudaydı. 2003 yılında yürürlüğe giren yeni AB düzenleyici çerçevesinin “rekabet yasasına” dayalı mantığını içermemekteydi. TK tarafından yürürlüğe konulan ve etkin piyasa gücü (EPG) kavramına dayanan ikincil mevzuat için 2003 paketi model olarak alınmıştı. Ancak, 4502 sayılı Kanun ile belirlenen düzenleyici çerçeve TK’nın 2003 çerçevesine öykünmesini kısıtlamaktadır ve özellikle, aşağıda belirtildiği üzere, yetkilendirme konusunda ciddi farklılıklar ortaya çıkmıştır. İkinci önemli etken, TTAŞ’ın özelleştirilmesi projesiydi. Özelleştirme görünüşte ekonomik verimliliği artırmaya yönelik bir araç olarak ifade edilirken, aslında gelirleri artırmak amacını taşımaktaydı. Özelleştirme gelirleri kamu borçlarının azaltılması ve kamu harcamaları üzerindeki kısıtlamaların gevşetilmesi için bir araç olarak değerlendirilmekteydi. Aynı zamanda hükümetler, kamu varlıklarını özel menfaat gruplarına düşük bedellerle sattıkları yönünde suçlamalarda bulunulmasını önleme arayışındaydılar. Rekabet tekel rantlarını azaltarak özelleştirmeden kaynaklanan gelirleri düşürdüğü için, özelleştirme sürecinde gelir yaratma çabalarının hakim olması, rekabetin piyasaya yerleştirilmesinin geciktirilmesi yönünde bir siyasi karar alınmasına neden olmaktadır. Düzenleyici Çerçevenin gelişimini etkileyen bir diğer önemli etken de, düzenleyici kurumun algılamalarıydı. En azından serbestleşmenin ilk yıllarında, düzenleyici kurum hızlı serbestleşmeden endişe duymaktaydı. Serbestleşme konusunda adım adım ilerleme yaklaşımının düzenleyici kurumun olumsuz gelişmelere müdahale etmesine olanak sağlayacağı, hızlı bir şekilde serbestleşmenin ise geri dönülmesi mümkün olmayan gelişmelere neden olarak, zamanında müdahale edilmesini engelleyeceği düşünülmekteydi. Bu endişeler ekonomik analizlerden ziyade, dünyanın diğer ülkelerinde yaşanmış başarısızlık hikayelerinden kaynaklanmaktaydı. Başlangıçta yüksek miktarda ya da düşük kalitede giriş olacağı ve deneyimsiz işletmecilerin iflas etmesi halinde (ya da daha kötüsü kısa süre içerisinde piyasadan para topladıktan sonra ortadan kayboldukları takdirde) yanlış ve noksan bilgilendirilen tüketicilerin korunmasız kalacağı endişesi yaşanmaktaydı. Dünya çapında bu görüş, zaman içerisinde, sektörün çok fazla rekabetten değil, tam aksine rekabetin yetersizliğinden zarar gördüğü anlaşıldığında, önemli ölçüde değişmiştir. 1.3.1.1. Telekomünikasyon Kurumu Telekomünikasyon Kurumu’nun karar verme organı, bir Başkan ve Başkan Yardımcısı da dahil olmak üzere 7 üyeden oluşan Telekomünikasyon Kurulu’dur. Kurul Başkanı aynı zamanda Kurumun 46 “Telgraf ve Telefon Yasasının Belirli Maddelerini Değiştiren Kanun, Posta Telgraf ve Telefon İdaresinin Tasarruf ve Yardım Fonu hakkında Kanun ve Ulaştırma Bakanlığı’nın Kuruluşu ve Sorumlulukları Hakkında Kanun”. 4502 ve 4673 sayılı yasaların İngilizce metinleri aşağıdaki adreste yer almaktadır: http://www.oib. gov.tr/telekom/telecom_law.htm. 45 genel yönetiminden ve temsilinden de sorumludur. Kurul üyeleri 5 yıllık dönem için atanmakta ve görev süreleri sona ermeden görevden alınmaları ancak ciddi rahatsızlık nedeniyle çalışamaz hale gelme, görevi suistimal ya da cürüm işlemeleri nedeniyle Bakanlar Kurulu kararıyla mümkün olabilmektedir. 4502 sayılı Kanunun 14. maddesinde (2813 sayılı Kanunun 5 Maddesini değiştiren) TK’nın “kamu tüzel kişiliğine ve idari ve mali özerkliğe haiz özel bütçeli bir kurum olduğu” belirtilmektedir. TK; frekans ücretleri, işletmecilerin önceden belirlenmiş katkı payları, işletmecilere uygulanan cezalar ve danışmanlık ve eğitim hizmeti gelirleri gibi bağımsız finansman kaynaklarına sahiptir. TK’nın toplam gelirleri 2006 yılında yaklaşık 850 milyon YTL’dir (yaklaşık 485 milyon Euro ). Bu gelirlerin yaklaşık 760 milyon YTL’lik kısmı Hazine’ye devredilmiş ve TK’nın işletme bütçesi yaklaşık 93 milyon YTL’ye (yaklaşık 53 milyon Euro) baliğ olmuştur. TK kurulduğunda, telekomünikasyon düzenlemelerinde yasalar ve ekonomi konusunda akademik çalışmalar hemen hemen yok denecek kadar azdı ve bu alanlar Türkiye’de halen çok gelişmiş değildir. Bu nedenle, birçok Avrupa ülkesinin aksine, TK faydalanabileceği güçlü bir akademik altyapıya sahip olmadan faaliyetlerini sürdürmektedir. İlk kurulduğunda, TK’nın insan kaynakları oldukça kısıtlıydı. TK’nın kurulmasıyla, eski adıyla Telsiz Haberleşmesi Genel Müdürlüğü’nün -çoğu düzenleyici mevzuat konusunda hiçbir geçmişe ya da deneyime sahip olmayan- frekans yönetimi uzmanlarından oluşan 350 kadar kamu görevlisi bu kuruma transfer edilmiştir. Bu durum, düzenleyici kurumun kendi belirlemediği kişileri istihdam etmek zorunda kalmasına yol açmıştır. TK’nın entelektüel kapasitesinin temel kaynağı, zaman içerisinde istihdam edilen genç üniversite mezunlarından (“uzmanlar ve uzman yardımcıları”) oluşmuştur. TK’nın personel sayısı şu anda 500’ün üzerindedir. Bunlardan yaklaşık 100’ü düzenleme konusunda çalışmaktadır. TK bünyesinde, tümü giriş sınavları ile istihdam edilen 120 uzman ve uzman yardımcısı görev yapmaktadır. TK’nın temel beyin gücünü bu uzmanlar ve uzman yardımcıları oluşturmaktadır. TK, düzenleyici müdahalelerini üç ana enstrüman vasıtasıyla gerçekleştirmektedir. Yasal hiyerarşide, Yönetmelikler, Yasaların altında yer almaktadır. Genellikle yasal dayanaklarını Yönetmeliklerden alan Tebliğler, hiyerarşide ikinci sırada bulunmaktadır. Hiyerarşik sıranın en altında ise Kurul kararları bulunmaktadır. İkincil mevzuat ile Kurul kararları yerel idari mahkemelerde ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek idari mahkemesi olan Danıştay nezdinde temyiz edilebilmektedir. Düzenleme konularında yargı kararı verebilmek için gerekli uzmanlığı oluşturma konusunda Danıştay’ın daha uygun olduğu düşünüldüğünden, Kurum tarafından yapılan müdahalelerin tek temyiz merciinin Danıştay olmasını sağlayacak bir çalışma yapılması arzulanmaktadır. Bu çalışma henüz gerçekleştirilmiş değildir. 1.3.1.2. Rekabet Kanunu’nun Sektöre Özgü Mevzuat Üzerindeki Etkileri Türkiye’de genel rekabet politikası 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’a tabidir (1994 yılında yürürlüğe giren bu kanun kısaca Rekabet Kanunu olarak adlandırılmaktadır). Rekabet Kanunu’nun kritik önemi haiz maddeleri (bazı değişikliklerle) AB Antlaşmasının 81 ve 82. maddelerini model olarak almıştır. Dolayısıyla, Rekabet Kanunu’nun 4. maddesi, rekabeti sınırlayıcı anlaşmaları ve uyumlu eylemleri; 6. maddesi ise hakim durumun kötüye kullanılmasını yasaklamaktadır. Yasanın 7. maddesi birleşmeleri düzenlemektedir. Rekabet Kanunu, Rekabet Kurumu tarafından uygulanmaktadır.47 TK ile RK arasında sorumluluk paylaşımı çok kesin değildir. Telsiz Kanunu’nun 7. maddesi (4502 sayılı Kanun ile Değiştirilen 2183 Sayılı Kanun, 16. madde), TK’ya telekomünikasyon sektöründe rekabeti önleyici uygulamaları araştırma yetkisi vermektedir. Ayrıca, Rekabet Kurumu’nun (RK), telekomünikasyon sektörüne yönelik herhangi bir karar almadan önce TK’nın görüşünü 47 Türkiye’de rekabet yasasının ve politikasının ayrıntılı analiz için Bkz. OECD (2005). 46 alması gerektiği belirtilmektedir. Böylelikle Türkiye’de eşzamanlı yetkiye dayanan etkili bir sistem oluşturulmuştur. 2002 yılında bu iki kurum bir işbirliği protokolü imzalamıştır. Bu protokol ortak bir çalışma zemini sağlayan bir dizi kurallar sunsa da, pratikte, bu iki kurum arasında yoğun bir diyalog kurulamamış ve bazı durumlarda, iki kurum çatışmak zorunda kalmıştır. Zaman içerisinde bir denge sağlanmış ve RK, TK tarafından düzenlenen alanlarla ilgili rekabeti önleyici uygulama iddialarını soruşturmaktan vazgeçmiştir. Öte yandan, sektörde birleşmelerin denetimi RK tarafından gerçekleştirilmektedir. RK, telekomünikasyon sektöründe, hem mobil hem de sabit hat pazarlarında bir dizi önemli karar almıştır. Bu kararların bazıları aşağıda 1.3.3.6 sayılı maddede irdelenmektedir. RK, antitröst kurallarının düzenli bir şekilde uygulanmasına ek olarak, ikinci bir kanaldan, yani, özelleştirme kararlarına ilişkin gözetim mekanizmaları vasıtasıyla, sektörde rekabetin gelişimini etkilemektedir. RK’nın gözetim faaliyetleri RK’nın 1998 yılında yayınlamış olduğu 1998/4 sayılı Tebliğe dayanmaktadır. Bu Tebliğ RK’nın iki farklı durumda müdahale etmesine olanak sağlamaktadır. Bunlardan birincisi, belirli özelliklere sahip olan işlemleri içeren ihalelerde, önceden Kurul’a bilgi verilip Kurul’un görüşünün alınması zorunluluğudur.48 Bu işlemin ardından, ihale gerçekleştirildikten sonra, (i) ön bildirim yükümlülüğünün bulunduğu veya (ii) satın alan şirketin, birleşme öncesi pazar payının %25’i veya cirolarının 25 milyon YTL’yi aşması durumunda, işlemin RK’nın onayına sunulması gerekmektedir. Dolayısıyla, önbildirim aşamasında RK bir danışmanlık görevi üstlenmekte, ancak satış sonrasında Rekabet Kanunu’nu uygulama görevini üstlenmektedir. Aşağıda da açıklandığı şekilde, RK’nın gözetim görevi TTAŞ’ın özelleştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. 1.3.1.3. Yetkilendirme Türkiye’de yetkilendirme rejimi, Telekomünikasyon Hizmet ve Altyapılarına ilişkin Yönetmeliğe tabidir (26.08.2004 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan bu yönetmelik, bundan böyle kısaca Yetkilendirme Yönetmeliği olarak adlandırılacaktır). Bu yönetmelikte, “münferit lisanslar rejimi” (yani her bir farklı faaliyet için ayrı lisans tanımlanması) öngörülmektedir. Yönetmeliğin ana metninde çeşitli yetkilendirme türleri tanımlanmakta ve bu yetkilerin tabi olduğu koşullar açıklanmaktadır. Farklı hizmet türleri için gereken özel yetki türleri eklerde açıklanmaktadır. Zaman içerisinde Yönetmelikte, çoğunluğu yeni hizmetlerin yetkilendirilmesine ilişkin yeni eklerin ilavesinden kaynaklanan çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Yönetmelik en güncel haliyle (Haziran 2007 itibariyle), aşağıda belirtilen yetki türlerini içermektedir: • Hisselerinin %50’den fazlası devlete ait olan işletmeciler, Görev Sözleşmeleri vasıtasıyla yetkilendirilmektedir. Bu hüküm aslında TTAŞ ve onun mobil sektöründeki bağlı kuruluşu için tasarlanmıştır. TTAŞ’ın özelleştirilmesinin ardından, görev sözleşmesinin yerini imtiyaz sözleşmeleri almıştır. Halen, devlete ait olan uydu ve kablolu TV şirketi (Türksat) ve Sahil Güvenlik Genel Müdürlüğü görevlendirme sözleşmesi kapsamında faaliyet göstermektedir. • Sınırlı sayıda işletmeci tarafından ulusal çapta yürütülecek telekomünikasyon hizmetleri ve/veya kurulacak ve işletilecek telekomünikasyon altyapıları, Kurumla imzalanan imtiyaz sözleşmesiyle; yerel ya da bölgesel çapta kurulacak ve işletilecek olanlar ise “1. Tip Telekomünikasyon Ruhsatı” ile yetkilendirilir. Her iki tür yetkilendirme de ihale yoluyla yapılmaktadır. Halen TTAŞ ve mobil işletmecileri imtiyaz sözleşmeleri ile yetkilendirilmişlerdir. Genişbant sabit kablosuz erişim hizmetleri 1. Tip telekomünikasyon ruhsatları ile yetkilendirilecektir; ancak henüz bu tür bir ruhsat düzenlenmemiştir. • Sınırlı sayıda işletmeci tarafından yürütülmesi gerekmeyen telekomünikasyon hizmetleri ve 48 Kuruluşun pazar payının %20’nin üzerinde olması, cirosunun 20 milyon YTL’nin üzerinde olması, yasal bir tekele sahip olması veya ilgili pazarda özel şirketlere tanınmayan yasal ayrıcalıklara sahip bulunması. 47 işletilecek telekomünikasyon altyapıları, 2. Tip Telekomünikasyon Ruhsatı ile yetkilendirilmektedir. Uzak mesafe ve uluslararası çağrı hizmetleri de 2. Tip Telekomünikasyon Ruhsatı ile yetkilendirilmektedir (Bu ruhsatlar aşağıda açıklandığı şekilde A, B ve C türlerine ayrılmaktadır). Uydu haberleşme hizmetlerine, uydu platform hizmetlerine, GMPCS mobil telefon hizmetlerine, rehberlik hizmetlerine, telefon mesaj hizmetlerine, karasal hatlar üzerinden veri iletimi hizmetlerine, PMR/PAMR hizmetlerine, altyapı işletmeciliği hizmetlerine ve kablo platform hizmetlerine de 2. Tip Telekomünikasyon ruhsatları verilmektedir. • Son olarak, internet servis sağlayıcılar (ISS) (kablolu ve kablosuz) ise Genel İzin vasıtasıyla yetkilendirilmektedir. AB rejiminden en farklı olan alan lisans düzenleme rejimidir. Yetkilendirme yönergesinde iki tür yetkilendirme öngörülmektedir: Bunlardan ilki, işletmecilerin frekans, numara ya da geçiş hakkı gibi kısıtlı kaynakları kullandıkları durumlarla sınırlı olan kullanım haklarıdır. İkinci tür ise, özel bir idari karar ya da eylem gerektirmeyen ve usule ilişkin gerekliliklerin sadece bildirimle sınırlı olduğu genel yetkilendirmelerden oluşmaktadır. Türkiye’de, münferit lisanslar dar bir şekilde tanımlanan hizmetler ve faaliyetler ile sınırlıdır. Bu faaliyetlerin sınırları her zaman net bir şekilde belirlenmediğinden, lisans düzenleme rejimi düzenleyici ve yasal belirsizliğin artmasına neden olmaktadır. Danıştay kısa bir süre önce, işletmeciye birden çok hizmet sunma fırsatı sağladığı gerekçesiyle “kablo platform hizmetini” iptal etmiştir. Türkiye ile AB rejimi arasındaki önemli farklılıklardan biri de Türkiye’de farklı türde yetkilerin “asgari ücretlerinin” Ulaştırma Bakanlığı tarafından belirlenmesidir. Ayrıca AB rejiminde, idari ücretler yetkilendirme rejiminin yönetim, denetim ve uygulanmasından kaynaklanan idari giderleri karşılayacak tutarlarla sınırlı iken, Türkiye’de bu tür bir uygulama bulunmamaktadır. Aslında, aşağıda da açıklandığı üzere, Türkiye’de lisans ücretleri yüksektir ve görünürde, yeni giriş yapacak oyuncuları elemek amacı ile kullanılmaktadır. 2007 yılı Temmuz ayı itibariyle, yerel telefon hizmetleri için henüz bir yetkilendirme yapılmamıştır (Türk terminolojisinde, yerel çağrıları ve ankesörlü telefonlar ile katma değerli hizmetleri de içeren “sabit telekomünikasyon hizmetleri”). Bu nedenle yerel çağrılar alanında rekabet henüz yasal olarak mümkün değildir.49 2005 yılı Ekim ayında Meclis’e sunulan Elektronik Haberleşme Kanun Tasarısında, lisans düzenleme rejimi 2003 AB çerçevesine biraz daha yaklaştırılmıştır. Ancak, bu kanun yürürlüğe girmemiştir. İlgili Meclis Komisyonunda görüşülmüş ve yasalaşması için Genel Kurul’a sunulmuştur. Ancak, hükümet kısa bir süre önce, nedenleri hakkında kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmaksızın, bu kanun tasarısını Genel Kurul’dan geri çekerek Komisyona iade etmiştir. Türkiye’deki lisans düzenleme rejimi hiç şüphesiz, yeni giriş yapacak tüm oyuncular için bir engel teşkil etmektedir. Bu rejim aynı zamanda düzenleyici kurumun serbestleşme konusundaki aşırı ihtiyatlı yaklaşımına da uymaktadır. 1.3.1.4. Erişim ve Arabağlantı TK’nın erişime ilişkin yükümlülükler getirme yetkisi 406 sayılı Kanun ile tanınmaktadır (özellikle 4502 sayılı Kanun ile değiştirilen 10. maddede). TK ilk olarak 2003 yılı Mayıs ayında Erişim ve arabağlantı Yönetmeliğini yayınlamıştır; bu Yönetmelik 2007 yılı Haziran ayında yeni bir Yönetmelikle değiştirilmiştir. (Bkz. Ek, Bölüm 1.4). Güncel rejimin temel mantığı AB’ninkine yakındır. TK piyasa analizleri yapmakta ve bunlara dayanarak ex ante düzenlemeye tabi olabilecek piyasaları ve EPG’ye sahip işletmecileri belirlemektedir. Bu analizlere dayanarak işletmecilere çeşitli yükümlülükler getirmektedir. Yönetmeliğin 7. maddesi uyarınca TK, ilgili pazarda etkin piyasa gücüne sahip bir işletmecinin diğer işletmecilerin erişimine izin vermemesinin veya aynı sonucu 49 TK’nın yerel çağrı hizmetlerini yetkilendirme sürecine devam etmeye karar verdiği ve Bakanlar Kurulu’nun asgari lisans ücretlerini belirlemesini beklediği haberi günlük basında yer almıştır (30 Temmuz 2007, http:// turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=18772 ). 48 doğuracak şekilde erişim için makul olmayan süre veya şartlar ileri sürmesinin, rekabet ortamının oluşumunu engelleyeceğine veya ortaya çıkacak durumun kullanıcıların aleyhine olacağına karar vermesi halinde, etkin piyasa gücüne sahip söz konusu işletmeciye erişim sağlama yükümlülüğü getirebilmektedir. Yönetmeliğin 8. maddesinde EPG’ye sahip işletmecilerin arabağlantı yükümlüsü oldukları belirtilmektedir. TK, bir işletmecinin arabağlantıya izin vermemesinin veya aynı sonucu doğuracak şekilde makul olmayan süre veya şartlar ileri sürmesinin, rekabet ortamının oluşumunu engellediğine veya ortaya çıkacak durumun kullanıcıların aleyhine olduğuna karar vermesi halinde, söz konusu işletmeciyi arabağlantı yükümlüsü olarak belirleyebilmektedir. TK’nın EPG işletmeciler üzerine getirebileceği diğer yükümlüklerden bazıları aşağıda belirtilmektedir: • Ayrım gözetmeme (9. madde) • Şeffaflık; yeterince ayrıştırılmış Referans Arabağlantı Teklifleri (RAT) hazırlama yükümlülüğü de dahil olmak üzere. TK, RAT’de değişiklik yapılması talebinde bulunabilecektir ve operatör bu değişiklikleri uygulamakla yükümlüdür (10. madde) • Maliyet esaslı tarife belirleme; TK, tarifelerin maliyet esaslı belirlenmediğine karar verdiği takdirde, bu tarifeleri doğrudan kendisi belirleyebilecektir (11. madde) • Hesap ayrımı ve maliyet muhasebesi (12. madde) • Taşıyıcı seçimi (15. madde; ön seçimi de içermektedir). Öte yandan, bütün işletmecilere ortak yerleşim ve tesis paylaşımı yükümlülükleri getirilebilmektedir (sırasıyla 13. ve 14. maddeler). 16. maddenin c. bendinde, arabağlantı yükümlüsü işletmecilerin (8. madde uyarınca tüm EPG işletmeciler bu yükümlülük kapsamına girmektedir), her halükarda ayrım gözetmeme, şeffaflık ve tarifelerini maliyet esaslı belirleme yükümlülüklerine tabi olmaları öngörülmektedir. TK piyasa analizi sonucu ilgili pazarlarda etkin piyasa gücüne sahip işletmecileri belirledikten sonra, bu işletmeciler otomatik olarak ayrım gözetmeme, şeffaflık ve tarifelerini maliyet esaslı belirleme yükümlülüklerine tabi olmaktadırlar (16/b sayılı Madde). Bu durum, Erişim yönergesinin 8-13üncü maddeleri uyarınca, EPG’lere getirilecek gerekliliklerin “orantılı” olmasını öngören AB rejiminden oldukça farklıdır. Bu farklılık büyük ölçüde, 10. maddesinde, arabağlantı yükümlülüğü bulunan tüm işletmecilerin, bu tür talepleri, adalet, şeffaflık ve maliyet esası ilkelerine uygun bir şekilde karşılamaları gerektiği öngörülen 406 sayılı Kanundan kaynaklanmaktadır.50 Hesap ayrımı ve maliyet muhasebesi yükümlülükleri ile taşıyıcı seçimi yükümlülüğü TK’nın inisiyatifine bırakılmıştır. 2007 tarihinde yayınlanan Yönetmelik, 2003 yılında yayınlanan Yönetmeliğe göre önemli değişiklikler içermekte ve bu değişiklikler Türk rejimini AB rejimine yaklaştırmaktadır. İlk olarak, 2003 yılında yayınlanan Yönetmelikte, maliyet muhasebesi yükümlülüğü EPG işletmecilere otomatik olarak getirilmekteydi. Ayrıca, 2003 yılında yayınlanan Yönetmelikte, işletmecinin, diğer işletmecilerin erişimine izin vermemesinin veya makul olmayan şartlar ileri sürmesinin rekabet ortamının oluşumunu engelleyeceğine kanaat getirilmesi halinde, TK herhangi bir işletmeciye erişim sağlama yükümlülüğü getirebilmekteydi; ancak yeni yönetmelikte bu durum sadece EPG işletmecilerle sınırlandırılmıştır. Son olarak, 2003 yılında yayınlanan Yönetmelikte taşıyıcı seçimi yükümlülüğü tüm işletmecilere uygulanırken 2007 yılında yayınlanan Yönetmelikte bu yükümlülük sadece EPG’ye sahip işletmecilerle sınırlandırılmıştır. 50 İlginç bir şekilde, 4502 sayılı Kanun ile değiştirilen 406 Sayılı Yasada, “erişim” kavramından değil, sadece arabağlantıdan bahsedilmektedir. TK tarafından yayınlanan Erişim Yönetmeliği’ne, yasada belirtilmediği için TK’nın erişime ilişkin yükümlülükler getirme yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle itiraz edilmiştir. Ancak, Danıştay davayı reddetmiştir. 49 İşletmeciler, arabağlantı anlaşmaları akdetmekte serbesttir. 3 ay içerisinde bir anlaşmaya varılamaması halinde, taraflar ihtilafın TK tarafından çözülmesini talep edebilmektedir. Tarafların yine de bir mutabakata varamamaları durumunda, anlaşmanın hüküm ve koşullarını TK belirleyebilmektedir. Anlaşma sağlanana kadar geçen süre içerisinde, TK, arabağlantı tarifelerinin belirlenmesi de dahil olmak üzere geçici önlemler alabilmektedir (18. madde). TK, 2004 yılı Temmuz ayında, TK Yerel Ağa Ayrıştırılmış (ULL) Erişime İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında bir Tebliğ yayınlamıştır. Bu Tebliğ uyarınca Türk Telekom’un, yeni erişim şebekeleri için altyapı inşası gerektiren durumlar dışında, yerel ağa tam ya da paylaşımlı erişim konusunda yapılan tüm makul talepleri yerine getirmesi gerekmektedir. Tebliğde, veri akış erişimi ele alınmamakta, ancak Kurumun bu konuda ilave yönetmelikler yayınlayabileceğinden bahsedilmektedir. Tebliğde ayrıca, Türk Telekom’un bir referans yerel ağa erişim teklifi hazırlaması gerektiği öngörülmektedir. TTAŞ’ın bir teklif hazırlayarak, Tebliğ’in yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içerisinde onay için TK’ya sunması gerekmektedir. TK referans teklifte değişiklik yapma yetkisine sahiptir. Bu Tebliğ 1 Temmuz 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Yerel ağa ayrıştırılmış erişim ve veri akış erişimi konularında yaşanan gelişmeler 1.3.2.4 sayılı bölümde daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. 1.3.1.5. Piyasaların İncelenmesi ve EPG İşletmecilerinin Belirlenmesi Türkiye’de EPG’ye sahip işletmecilerin belirlenmesine ilişkin prosedürler belirli bir evrim geçirmiştir. 4502 sayılı Çerçeve Yasada “etkin piyasa gücüne sahip işletmecilerden” bahsedilmemektedir. Sadece, TK’nın, işletmecinin ilgili telekomünikasyon hizmetinde hakim konumda bulunduğunu belirlediği hallerde, tarifelerin üst sınırlarını ve hesaplama yöntemlerini belirleme yetkisine sahip olduğunun belirtildiği 6. maddede, “hakim konumda bulunan işletmeciler” terimi kullanılmıştır. EPG kavramı, daha sonraki tarihlerde yayınlanan, Tarife Yönetmeliği (2001) ile Erişim ve arabağlantı Yönetmeliği (2003) gibi ikincil mevzuatta gündeme getirilmiştir. Bu ikinci yönetmeliğin ardından, TK piyasa hakimiyetinin ve EPG’nin tanımlandığı iki Tebliği yayınlamıştır (Haziran 2003). “Etkin piyasa gücü”, bir işletmecinin ya da bir grup işletmecinin, kullanıcılara ya da diğer işletmecilere sattıkları hizmetlerin satış ya da satın alma fiyatları, arz ve talep hacmi, piyasa koşulları, kullanıcılara telekomünikasyon hizmetleri ve erişim sunulmasında kullanılan ana telekomünikasyon şebekesi bileşenleri gibi ekonomik parametreleri etkileme gücü olarak tanımlanmıştır. Öte yandan “piyasa hakimiyeti” kavramı ise, bir ya da birden fazla işletmecinin fiyat, üretim ve dağıtım hacmi gibi ekonomik parametreleri belirleme gücü olarak tanımlanmıştır. Hakimiyet daha güçlü bir kavram olduğundan, piyasa hakimiyetine sahip bir operatör aynı zamanda etkin piyasa gücüne (EPG) sahip bir operatördür; ancak bunun tersi doğru değildir. Buradaki karışıklık Türk yetkili makamlarının entelektüel olarak hazır olmadıklarını ve TK’nın, ulaşmak istediği 2003 AB çerçevesini yansıtmayan bir çerçeve kanun altında görev yapmasının doğurduğu sınırlamaları yansıtmaktadır. Her durumda, TK, ikincil mevzuata dayanarak, 2003 yılı Ağustos ayında, Turkcell’in mobil hizmetler piyasasında, Turkcell ile Telsim’in ise mobil çağrı sonlandırma piyasasında etkin piyasa gücüne sahip olduğunu belirlemiştir. 2004 yılı Haziran ayında Turkcell mobil telekomünikasyon pazarında piyasa hakimiyetine sahip bir operatör olarak, 2004 yılı Aralık ayında ise mobil çağrı sonlandırma pazarında etkin piyasa gücüne sahip bir operatör olarak belirlenmiştir. Telsim’in artık etkin piyasa gücüne sahip olmadığına kanaat getirilmiştir.51 Bu belirlemelerin hiçbiri, ilgili piyasalar üzerinde gerçekleştirilen ve kamuoyuna duyurulan analizlere dayanmamaktadır. 2005 yılında, AB müktesebatının 19. Başlığı altında açıklanan uygulamalara uyum sağlamak amacı ile TK, bir piyasa analizi süreci başlatmıştır. “İlgili Piyasa ve Etkin Piyasa Gücü Kavramları” adını taşıyan açıklayıcı belgede (Mart 2005)52 TK, bu belgenin Avrupa Komisyonu’nun Önerile51 Bkz. TK “İlgili Piyasa ve Etkin Piyasa Gücü Kavramları,” Mart 2005, Ankara. http://www.tk.gov.tr/srth/2005R-0-1.pdf. 52 Ibid. 50 rinde belirlenen piyasalara odaklandığını ve kamuoyu görüşünün alınmasını sağlayacağını belirtmiştir. Bu süreç 2006 yılında sona ermiştir. Türkiye henüz elektronik haberleşme konusunda AB 2003 müktesebatının kabulüne ilişkin resmi bir süreç başlatmadığından, TK’nın almış olduğu piyasa analizi kararlarını Komisyon’a bildirme yükümlülüğü bulunmamaktadır. 2006 yılında aşağıda belirtilen raporların sonuçları yayınlanmıştır:53 • Mobil şebekelere erişim ve çağrı başlatma piyasası (Aralık 2005) • Mobil çağrı sonlandırma piyasası (Aralık 2005) • Sabit şebekede çağrı başlatma ve çağrı taşıma piyasası (Şubat 2006) • Sabit kamu telefon şebekelerinde toptan çağrı sonlandırma piyasası (Şubat 20006) • Sabit telefon şebekesine erişim piyasası (Şubat 2006) • Sabit şebeke üzerinden arama hizmetlerine yönelik ilgili piyasalar (Şubat 2006) • Kiralık hatlara yönelik ilgili piyasalar (Şubat 2006) • Veri akış erişimini içeren toptan genişbant erişimi piyasası (Şubat 2006) • Genişbant ve ses hizmetlerinin sunumu için bakır kablo ağına paylaşımlı erişimi de içeren toptan ayrıştırılmış erişim piyasası (Şubat 2006) Telekomünikasyon Kurumu yukarıda yer almayan iki piyasanın, yani mobil kamu telefon şebekelerinde uluslararası roaming için toptan ulusal piyasa (n. 17) ve yayın iletim hizmetleri (n.18) analiz çalışmalarını tamamlamak üzeredir. 54 TK tarafından kabul edilen piyasa tanımları ile Komisyonun önerileri önemli ölçüde örtüşse de, hala bazı farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin Avrupa çerçevesinde, mobil şebekeler üzerinden çağrı sonlandırma piyasası, münferit şebekeler düzeyinde tanımlanmakta iken, TK bu piyasayı tüm işletmecileri kapsayan tek bir piyasa olarak değerlendirmektedir. Gerçekleştirilen piyasa analizleri sonucunda çeşitli işletmeciler EPG olarak değerlendirilmiştir. 2005 yılı Aralık ayında, mobil hizmetlere ilişkin analizlerin sonuçlandırılmasının ardından, TK, Turkcell’in mobil erişim ve çağrı başlatma piyasasında; Turkcell, Telsim ve Avea’nın da mobil çağrı sonlandırma piyasasında EPG’ye sahip olduğunu belirten bir karar yayınlamıştır. 2006 yılı Şubat ayında alınan bir başka kararda, Türk Telekom’un ilgili sabit piyasalarda EPG’ye sahip olduğu belirtilmiştir. Son olarak 2007 yılı Ocak ayında, TK, Etkin Piyasa Gücüne Sahip İşletmecilerin Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Tüzüğü yayınlamıştır. Bu Tüzük uyarınca, piyasa analizinde uyulması gereken esaslar, teknolojik yansızlık, şeffaflık, ayrım yapmama ve etkin rekabet ortamının sağlanması olarak belirlenmiştir. TK tarafından belirlenen ilgili piyasalara ilişkin analizlerin en geç üç yılda bir tekrarlanması öngörülmüştür. Piyasa analizi süreci; ilgili pazarın tanımlanması, ilgili pazardaki rekabet seviyesinin analiz edilmesi ve ilgili pazarda etkin piyasa gücüne sahip işletmecilerin belirlenmesi faaliyetlerinden oluşmaktadır. Bu ilkeler AB yaklaşımına büyük ölçüde uymaktadır. 10. maddede, EPG’ye sahip işletmecilere getirilebilecek yükümlülükler açıklanmaktadır: şeffaflık, referans erişim ve/veya arabağlantı tekliflerinin yayınlanması, ayrım gözetmeme, hesap ayrımı, erişim sağlama, fiyat denetimi ve maliyet muhasebesi. 11. maddede, aynı piyasada faaliyet gösteren işletmecilerin farklı yükümlülüklere tabi olabilecekleri belirtilmektedir. Böylece, 53 Bkz http://www.tk.gov.tr/srth/piyasa-analizleri.htm 54 Frontier Economics (2007), Country Analysis 2007, A report for NATPII, Ocak 2007, adres: http://www. natp2.org/midtermnews/Country%20analysis%202007.pdf (Son ziyaret tarihi: 29 Temmuz 2007). 51 piyasa analizine ilişkin yasal çerçeveyi belirlemek amacı ile düzenlenen yönetmelik, piyasa analizleri tamamlandıktan sonra yayınlanmıştır. 2004 yılı Şubat ayında, iki yıllık bir geçiş süreci tanınarak, EPG işletmecilere hesap ayrımı ve maliyet muhasebesi yükümlülükleri getirilmiş; ancak kullanılacak yöntem ve uygulamaya geçme tarihleri konusunda bir açıklık bulunmadığı belirtilmiştir.55 1.3.1.6. Perakende Fiyatların Denetimi Perakende tarifelerinin denetimi, Tarife Yönetmeliğince düzenlenmektedir (Ağustos 2001).56 Bu Yönetmelikte, tekel olan ya da piyasada hakim konuma veya etkin piyasa gücüne sahip bulunan işletmecilerin telekom tarifelerinin onayında ve denetiminde izlenmesi gereken prosedürler açıklanmaktadır. Bu Yönetmelikle TK’ya tarifeleri “belirleme” değil “onaylama” yetkisi tanınmaktadır. Böylelikle, TK’nın fazla müdahaleci olmama arzusu dikkate alınmış ve 4502 sayılı Kanundan daha dar yetkiler tanınmıştır. Yönetmelik taslağı müzakereye açıldığında bu ayrım fark edilemeyecek kadar azdı. TTAŞ, TK’nın TTAŞ’a ISS’lere veri akış erişimi sağlama yükümlülüğü getiren kararına, bu yönetmeliğe dayanarak itiraz etmiştir (Bkz. 1.3.2.4). Yönetmeliğe göre, tarife onayında izlenmesi gereken temel esaslar şu şekilde sıralanmaktadır (madde 6): tarifeler verimli bir şekilde sağlanan hizmetlerin maliyetine dayalı olacaktır, işletmecinin etkin piyasa gücüne sahip olmasından kaynaklanabilecek aşırı yüksek fiyatları ve rekabeti kısıtlayabilecek fiyat indirimlerini içermeyecektir. Tarifeler ayrıca adil olacak, farklı kullanıcılar arasında ayrımcılık gözetmeyecek ve haklı bir gerekçeye dayanmadıkça bazı hizmetlerin maliyetinin başka hizmetlerin ücretlerinden desteklenmesine veya karşılanmasına olanak vermeyecektir. Yönetmelikte tarifelerin onaylanmasına yönelik iki farklı yöntem öngörülmektedir (madde 7): “verimli bir şekilde sağlanan hizmetlerin maliyetine dayalı yöntem,”57 “bir hizmet sepetindeki tarife değişikliklerinin ortalamasına uygulanacak tavan fiyat yöntemi.” Verimli bir şekilde sağlanan hizmetlerin maliyeti “hizmeti sunmak için yatırılması gereken sermayeden makul bir geri dönüşü içerecek biçimde, hizmetin uzun dönem artan maliyeti ile miktardan bağımsız ortak maliyetlerin o hizmetle ilişkilendirilebilen kısmının toplamı” şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak, Telekomünikasyon Kurumu henüz kesin maliyet modeli yaklaşımını belirlemediği için, LRIC modelinin bu gerekliliği pratikte uygulanamamıştır. Halihazırda, tüm tarife onayları uluslararası karşılaştırmalı analize dayanmaktadır; ancak yakın bir gelecekte LRIC’ye dayandırılacaktır. Onay amacı ile kullanılacak yöntemler 2 yıllık dönemler için belirlenmekte ve TK bu dönemi bir yıl daha uzatabilmektedir. TK, yönetmeliğin yayınlandığı tarihten bu yana perakende fiyatların denetimine yönelik üç tebliğ yayınlamıştır (“tavan fiyat tebliğleri”, Bkz. Ek, Bölüm 1.4). 2002 yılı Ocak ayında yayınlanan ve 2003 yılı sonuna kadar yürürlükte kalan ilk tebliğde, TK iki farklı fiyat sepeti için tavan fiyat uygulaması getirmiştir: sabit hatlar üzerinden sunulan hizmetler ve kiralık hatlar. Rekabet ortamı söz konusu olduğundan, Türk Telekom’un tarifelerinin önemli ölçüde revize edilmesi gerekmekteydi (Bkz. Bölüm 1.3.2) ve bir tavan fiyat belirlenerek düzenleme yapılmasının Türk Telekom’a ihtiyaç duyduğu esnekliği sağlayacağı düşünülmüştü. Bu tebliğin 4. maddesinde, 1 Ocak 2003 tarihinden itibaren kiralık hat tarifelerinin verimli bir şekilde sağlanan hizmetlerin maliyetine dayalı yöntem ile onaylanabileceği belirtilmekte ve TTAŞ’ın gerekli hazırlıkları yapması talep edilmektedir. Uygulamada, kiralık hat tarifelerinin maliyete dayalı düzenlemesine ancak 1 Haziran 2004 tarihinde başlanabilmiştir; çünkü TTAŞ maliyet muhasebesi ve hesapların ayrımı 55 Frontier Economics (2007), alıntı 56 Bu Yönetmelik, Tarife Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Yönetmelik ile tadil edilmiştir (Ocak 2007). Bu değişikliğin amacı, güncelliklerini kaybetmeleri nedeniyle, hakimiyet ve EPG tanımlarını çıkarmaktır. 57 Bu da, uzun dönem artan maliyet artı ortak maliyetin ilgili hizmet ile ilişkilendirilebilecek kısmı olarak tanımlanmaktadır. 52 konularındaki hazırlıkları yapmakta gecikmiştir. 2003 yılının sonunda yayınlanan ikinci tebliğde, tavan fiyat revize edilmiş ve tek bir sepet tanımlanmış; ancak bu kez, tavan fiyatlar TK’nın tarifelerin revizyonunun yeterli olmadığını düşündüğü münferit ürünlere uygulanmıştır. Sepette bağlantı ücretleri, aktarma ücretleri, PSTN, ISDN -PA ve ISDN-BA hizmetleri için aylık kiralama ücretleri ile şehir içi, şehirlerarası, uluslararası ve internet çağrıları için dakika ücretleri yer almaktaydı. Bunlardan ISDN-PA bağlantısı, aktarma ve aylık kira ücretleri ile uluslararası çağrılar ve internet çağrıları münferit tavan altı fiyatlara sahiptir.58 En son tebliğ 2007 yılında yapılmıştır ve 2008 yılı sonuna kadar yürürlükte kalacaktır. Bu tebliğde hizmet sepetinde 1) Sabit telefon şebekesine erişim piyasasındaki ilgili hizmetler: PSTN, ISDN-BA, ISDN-PA Bağlantısı, Aktarma ve Aylık Kira ile 2) Sabit şebeke üzerinden çağrı hizmetleri piyasasındaki ilgili hizmetler: Yerel, Ulusal, İnternet, PSTN-GSM ve Uluslararası Çağrı Hizmetleri yer almaktadır. ISDN-PA Aylık Kira fiyatları ve yerel fiyatlar münferit tavan fiyatlara tabidir. Genel olarak, bu tebliğlerde kullanılan tavan fiyatlar tüketici fiyat endeksindeki artış oranı eksi belirli bir üretkenlik faktörü üzerinden belirlenmektedir. Son tebliğde üretkenlik faktörü sepet ve yerel çağrılar için %3,3, ISDN aylık kira bedeli için de sıfır olarak belirlenmiştir. Mobil işletmecilerle yapılan imtiyaz sözleşmelerinde de, tavanların düzenleyici kurum tarafından her altı ayda bir revize edildiği bir tavan fiyat rejimi uygulanmaktadır. Mobil işletmecileri tarifelerde yaptıkları değişiklikleri ya da yeni tarifeleri, yayınlamadan bir hafta önce TK’ya sunmakla yükümlüdürler. Ancak 2001 yılında yaşanan ciddi makroekonomik kriz sırasındaki kısa bir dönem dışında, cep telefonu tarifelerine uygulanan tavanlar bağlayıcı olmamış, çünkü rekabet fiyatların tavanın çok altına inmesine neden olmuştur. 1.3.1.7. Evrensel Hizmet Evrensel hizmet rejiminin tasarımı Ulaştırma Bakanlığı’nın yetkisi altında bulunmaktadır. Evrensel Hizmet Kanunu 2005 yılı Haziran ayında yürürlüğe girmiştir. Kanunun 3. maddesinde, evrensel hizmetlerin ülkenin kişi başı gayrisafi yurtiçi hasılası dikkate alınarak makul fiyatlarla sunulacağı ve düşük gelirlilerin, engellilerin ve sosyal desteğe gereksinim duyan grupların evrensel hizmetleri kullanabilmelerini sağlamak için gereken tedbirlerin alınacağı belirtilmektedir. Evrensel hizmet politikası Bakanlık tarafından uygulanacaktır. TK kalite kontrolden sorumlu olacaktır. Evrensel hizmetin kapsamı sabit telefon hizmetlerini, ankesörlü telefon hizmetlerini, basılı veya elektronik ortamda sunulacak telefon rehberi hizmetlerini, acil çağrı hizmetlerini, temel internet hizmetlerini, ulaşımı yalnız deniz yoluyla sağlanabilen yerleşim alanlarına yapılan yolcu taşıma hizmetleri ile denizde tehlike ve emniyete ilişkin haberleşme hizmetlerini içermektedir. (4. madde). Anlaşıldığı kadarıyla, yolcu taşıma hizmetleri, Ege Denizi’nde bulunan ve özel şirketlerin kış aylarında hizmet sunma konusunda pek istekli olmadıkları iki adaya ilişkin olarak öngörülmektedir. Bu listeye daha sonra Bakanlar Kurulu kararı ile iki ekleme yapılmıştır: (i) bilgi toplumunun geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla bilgisayar okuryazarlığı da dahil olmak üzere bilgi teknolojilerinin yaygınlaştırılmasına yönelik hizmetler (Şubat 2006) ve (ii) farklı yayın ortamları ve teknolojisi kullanılarak yapılan sayısal yayıncılığın karasal sayısal vericiler üzerinden ülkemizdeki yerleşim alanlarının tamamını kapsayacak şekilde sunulmasına yönelik hizmetler (Nisan 2006). Evrensel hizmet gelirleri aşağıda belirtilen kalemlerden oluşmaktadır (6. madde): • Telekomünikasyon Kurumu tarafından tahsil edilen yetkilendirme ücretlerinin %2’si, 58 Bunlar, uluslararası çağrılardan, internet erişimi için çevirme ücretlerinden ve ISDN-PA kiralık hatlarından oluşmaktadır. 53 • Mobil işletmeciler dışındaki tüm işletmecilerin net satış hasılatlarının %1’i, • Mobil işletmecilerin Hazine’ye ödedikleri payın %10’u, • Telekomünikasyon Kurumu tarafından tahsil edilen idari cezaların %20’si, • Her türlü giderinin karşılanmasının ardından Telekomünikasyon Kurumu’nun bütçesinde kalan tutarın %20’si. Bakanlar Kurulu, yukarıda belirtilen oranları %20’si kadar artırmaya yetkilidir. Bu gelirler kamu bütçesine gelir kaydedilerek Ulaştırma Bakanlığı bütçesine tahsis edilmektedir. Evrensel hizmetin net maliyeti; yerleşik işletmeci, hizmetleri evrensel hizmet kapsamında karşılamadığı zaman ile evrensel hizmet yükümlüsü olarak karşıladığı zamanki net maliyetleri arasındaki fark esas alınarak hesaplanır. Ancak, evrensel hizmetin net maliyetinin hesaplanmasında, işletmecilerin evrensel hizmet yükümlüsü olması dolayısıyla elde edeceği faydalar da göz önüne alınarak değerlendirme yapılır. (7. madde). Net maliyetin hesaplanmasında kullanılacak yöntem Ulaştırma Bakanlığı tarafından belirlenir (8. madde). 4052 sayılı Kanun ile değiştirilen 406 sayılı Kanunda, Türk Telekom’un evrensel hizmet sunma yükümlülüğü bulunduğu belirtilmektedir. Evrensel hizmete ilişkin yeni yasada bu yükümlülük kaldırılmıştır. Ancak, Türk Telekom’un evrensel hizmet sunma yükümlülüğü, Telekomünikasyon Kurumu ile imzaladığı imtiyaz sözleşmesi uyarınca devam etmektedir. Ulaştırma Bakanlığı, 2006 yılı Haziran ayında, Evrensel Hizmet Gelirlerinin Tahsili ve Giderlerin Yapılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliği yayınlamıştır. Bu yönetmelikte, evrensel hizmet fonunun finansmanına ilişkin mekanizma ve belirlenen evrensel hizmet sağlayıcıların maliyetlerinin karşılanmasına ilişkin usuller tanımlanmaktadır. 8. maddede, evrensel hizmet yükümlüsünün Bakanlık tarafından belirlenmesine ilişkin mekanizma açıklanmaktadır. Bakanlık ilk olarak, evrensel hizmetin unsurlarını ve bu hizmetlerin sunulacağı yerleri tespit etmektedir. Bu işlemin ardından evrensel hizmet sağlayıcıları bir ihale usulü yardımıyla belirlenmektedir. Hizmet sunum maliyetlerinin yüksek olduğu kırsal alanlarda, Bakanlık, evrensel hizmet sağlayıcılarını, pazar paylarını göz önünde bulundurarak belirleyebilmektedir. Bu durumda belirlenen işletmecilerin “maliyetlerinin” evrensel hizmet fonundan tazminat almaya uygun olduğunu ispat etmeleri gerekmektedir. 10. maddede evrensel hizmet sunumunun, yükümlü işletmecinin hizmetleri evrensel hizmet kapsamında karşılamadığı zaman ile evrensel hizmet yükümlüsü olarak karşıladığı zamanki net maliyetleri arasındaki farka dayanan net maliyetlerinin hesaplanma ilkeleri açıklanmaktadır. Net maliyetler, her bir evrensel hizmetin veya unsurun işletmecinin mevcut hizmet programına dahil edilmesi halinde sabit ve değişken maliyetlerdeki uzun dönem artan değişiklikler esas alınarak hesaplanmaktadır. Bu hesaplamada, işletmecilerin evrensel hizmet yükümlüsü olması dolayısıyla elde edeceği faydalar da değerlendirilmektedir. 11. maddede, Bakanlığın düşük gelirlilere, özürlülere ve sosyal desteğe ihtiyacı olan gruplara yönelik özel tedbirler alabileceği hükmü de yer almaktadır. Bu grupların evrensel hizmetlere uygun fiyatlarla erişebilmesini sağlamak amacı ile Bakanlık evrensel hizmetlerin fiyatlarını, belirlenen evrensel hizmet sağlayıcısının bildireceği maliyet bilgilerine dayanarak belirleyecektir. Bakanlık fiyatları doğrudan belirleyebileceği gibi, TK’nın görüşünü aldıktan sonra da belirleyebilecektir. Evrensel hizmet mevzuatının uygulanmasına henüz başlanmamıştır. Dolayısıyla, 2007 yılı Temmuz ayı itibariyle, sadece TTAŞ evrensel hizmet sağlayıcısı olarak belirlenmiş olup, bu işletmeciye rakip çıkartacak başka bir ihale henüz yapılmamıştır. TTAŞ, yapmış olduğu imtiyaz sözleşmesinin 10. maddesi hükümleri uyarınca evrensel hizmet sağlayıcısı olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla mevcut durum, Evrensel Hizmete ilişkin AB yönergesinin üye devletlerin, yükümlülerin “etkin, nesnel, şeffaf ve ayrımcılık gözetmeyen ve hiçbir yükümlünün değerlendirme dışı bırakılmayacağı bir 54 değerlendirme mekanizması” vasıtasıyla belirlemelerini öngören hükümlerine aykırıdır. (Madde 8/2). Ayrıca, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen evrensel hizmetlerin kapsamı Evrensel Hizmet yönergesinde öngörülen kapsamın dışına çıkmaktadır. Son olarak, Akdemir (2006) tarafından da vurgulandığı üzere, Evrensel Hizmet Fonunun denetimi Bakanlığa bırakılmıştır ve bu fonun ne amaçla kullanılacağına yönelik net bir politika belirlenmemiş olması, AB rejimi ile Türkiye’deki rejim arasındaki mesafenin daha da açılmasına neden olmaktadır. 59 1.3.1.8. Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı Yukarıda da belirtildiği üzere, 2005 yılı Ekim ayında Meclis’e bir Elektronik Haberleşme Kanunu tasarısı sunulmuştur. Meclisin ilgili Komisyonunda müzakere edildikten ve yasalaşması amacı ile genel kurula sunulduktan sonra, bu tasarı kısa bir süre önce geri çekilip Komisyona iade edilmiştir. Bu kanun mevcut mevzuata kıyasla belirgin iyileştirmeler sağlamakla birlikte, hala birçok önemli açıdan AB çerçevesinden farklılık göstermektedir. Kanunun getirdiği en önemli iyileştirme, yetkilendirme alanındadır: kanun tasarısında iki temel yetkilendirme türü öngörülmektedir: bildirim ve kullanım hakkının verilmesi. Kuruma bildirimde bulunan şirketler, sunmak istedikleri elektronik haberleşme hizmeti için kaynak tahsisine (örneğin frekans) ihtiyaç duymuyorlar ise, bildirimle birlikte yetkilendirilmiş sayılırlar. Bildirimde bulunan şirketin kaynak tahsisine ihtiyaç duyması halinde ise, TK kullanım hakkı sayısının sınırlandırılmasının gerekip gerekmediğini belirlemek durumunda kalmaktadır. Kullanım hakkı sayısının sınırlandırılmasının gerekmediğinin tespit edilmesi halinde, TK kullanım hakkını 30 gün içerisinde verecektir. Bir sınırlama yapılması gerektiği ve faaliyetin uydu pozisyonuna ya da ulusal frekans bandına ihtiyaç duyduğu durumlarda, hizmetin başlama zamanı, yetkilendirme süresi ve hizmeti sunacak işletmeci sayısı Bakanlık tarafından belirlenir. Diğer hallerde yetkilendirme işlemleri TK tarafından yürütülür. Her iki durumda da TK, kaynakların ihaleler vasıtasıyla verimli bir şekilde tahsisi için gereken prosedürleri uygulayacaktır. Erişim ve arabağlantı konularında, bu kanun tasarısı, AB çerçevesine yakınlık açısından, yürürlükteki ikincil mevzuatın (2007 yılında yürürlüğe giren Erişim ve Arabağlantı Yönetmeliği) gerisinde olup revize edilmesi gerekmektedir. Örneğin, kanun tasarısında, TK’nın herhangi bir işletmeciye erişim sağlama yükümlülüğü getirebileceği belirtilmektedir (16. madde), ancak Yönetmelikte bu tür bir yükümlülüğün sadece EPG’ye sahip işletmecilere getirilebileceği açık bir şekilde belirtilmektedir. Genel anlamda, Yönetmelik EPG ve EPG dışı işletmecilere getirilebilecek yükümlülükler konusunda AB yönergelerine daha yakındır. 1.3.1.9. Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı Türkiye 28 Haziran 2006 tarihinde, bir Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planını yürürlüğe koymuştur.60 Bu stratejiye göre Türkiye’nin bir bilgi toplumuna dönüşmesi süreci aşağıda belirtilen temel stratejik öncelikler çerçevesinde gerçekleştirilecektir: Sosyal Dönüşüm; Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin İş Dünyasına Nüfuzu; Vatandaş Odaklı Hizmet Dönüşümü; Kamu Yönetiminde Modernizasyon; Küresel Rekabetçi Bilgi Teknolojileri Sektörü; Rekabetçi, Yaygın ve Ucuz İletişim Altyapı ve Hizmetleri ve Araştırma Geliştirme (ArGe) ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi. Bu strateji, 7 stratejik öncelik çerçevesinde 111 eylemden oluşan bir eylem planına sahiptir. Bu strateji vatandaşlar, kamu sektörü, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları, yani toplumun tüm kesimleri için temel kaynak belgesi olacaktır. Strateji’de öngörülen hedefler Tablo 1-1’de yer almaktadır. 59 Örneğin kısa süre önce Bakanlığın kişisel bilgisayarlarının güncellenmesinin evrensel hizmet fonundan finanse edildiği ileri sürülmektedir. 60 Bkz. http://www.bilgitoplumu.gov.tr. 55 Tablo 1-1: Türkiye’nin bilgi toplumu stratejisi hedefleri, 2006-2010 Sosyal Dönüşüm Güncel durum 2010 İnternet kullanıcısı yayılımı %14 %51 Genişbant abonesi yayılımı %2 %12,5 Kamuya açık internet erişim noktalarının sayısı geçerli değildir 4,500 Bilgisayarı bulunan şirketler %87 %95 Genişbant erişim imkanına sahip şirketler %20 %70 Elektronik kamu hizmetleri sunumu geçerli değildir %70 Elektronik ortamda gerçekleştirilen hizmetler geçerli değildir %33 AB’nin 20 temel kamu hizmetinin sunulması %53 %100 Kullanıcı memnuniyeti geçerli değildir %80 Kamu satın alımlarının elektronik ortamda yapılması geçerli değildir %90 Mevcut harcamalardan tasarruf geçerli değildir %9 Çevrimiçi destek ofisi hizmetleri geçerli değildir %100 BT sektörünün GSYİH’deki payı %0,8 %2,2 İhracat (yazılım ve hizmet) (Milyon ABD doları) 80 407 Genişbant kapsama alanı %75 %95 Genişbandın son kullanıcıya maliyeti/kişi başı milli gelir %5,4 %2 ArGe’nin GSYİH içerisindeki oranı %0,8 %2 BİT ArGe’nin GSYİH içerisindeki oranı geçerli değildir %20 Toplam araştırmacı sayısı 28,964 40,000 Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin İş Dünyasına Nüfuzu Vatandaş Odaklı Hizmet Dönüşümü Kamu Yönetiminde Modernizasyon Küresel Rekabetçi Bilgi Teknolojileri Sektöründe Türkiye Rekabetçi, Yaygın ve Ucuz İletişim Altyapı ve Hizmetleri ArGe ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi Kaynak: Developments in the Information Society: Turkey, 1st European Summit: Observing the IT Society’de sunulan tebliğ, Çakal, 2006 Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, hükümet tarafından belirlenen hedefler oldukça iddialıdır ve hükümetin “devlet, vatandaş ve işletmeler arasında ve bunların kendi aralarındaki ilişkilerin bilgi ve iletişim teknolojileri üzerine inşa edilmesiyle oluşacak ağ etkisi sonucunda verimliliğini ve küresel rekabet gücünü artırarak sürdürülebilir ekonomik büyüme” sağlanması arzusunu yansıtmaktadır.61 Bu denli geniş kapsamlı bir stratejinin uygulanmasının beklenen etkileri, aşağıda belirtilen hedefleri de içermektedir: • %0,6’sı istihdam artışı yoluyla ve %1,4’ü işgücü verimliliği artışı yoluyla oluşacak yıllık ortalama %2 seviyelerinde ilave GSMH büyümesi, • Bilgi teknolojileri ihracatının yıllık ortalama %38’lik büyüme oranı ile 80 milyon ABD doları seviyesinden 400 milyon ABD doları seviyesine çıkartılması, • Bilgi teknolojileri iç pazarının ise yıllık ortalama %24 düzeyinde büyüyerek 2010 yılında 9.160 milyon ABD doları seviyesine erişmesi, • Veri ve internet hizmetleri üzerindeki yüksek vergi yükü azaltılarak haberleşme hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve bu yolla 2010 yılı itibarıyla GSYİH büyüme hızında yıllık %0,38’lik artış sağlanması. 61 Bilgi toplumu stratejisi, Temmuz 2006, alıntı, sayfa 4-5. 56 • 2010 yılı sonuna kadar, aylık genişbant erişim maliyetlerinin, OECD ülkeleri ortalaması olan kişi başı milli gelirin %2’sine düşürülmesi 1.3.1.10. Telekom Çerçevesinin Ötesinde Bu bölümde, Türkiye’nin kurallarının, e-haberleşmeye ilişkin 2002 Düzenleyici Çerçevesinin sonrasında AB müktesebatına uyumlandırılması konusuna kısaca değinilmektedir. Teknolojik entegrasyon, içerik, görsel işitsel hizmetler ve veri koruma alanlarındaki kuralların önemini artırdığından, bu kurallar, önümüzdeki yıllarda Türkiye’de yeni ürünler ve hizmetler geliştirilmesinin teşviki açısından çok büyük bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda, AB’nin Türkiye 2006 İlerleme Raporu’nda aşağıda belirtilen görüşlere yer verilmektedir: • Görsel-işitsel hizmetler. “Türkiye’nin AB’nin görsel-işitsel müktesebatıyla uyum düzeyi reklamcılık ve küçüklerin korunmasına ilişkin bazı hükümlerle sınırlı kalmıştır.” Ayrıca, Radyo ve Televizyon Yayınlarının Kuruluşuna ilişkin Kanun, tanımlar, yetki, yayın alma özgürlüğü, başlıca olaylar, bağımsız eserlerin teşviki ve yabancı sermayenin televizyon kuruluşlarındaki payına ilişkin kısıtlamalar bakımından sürekli olarak sorun yaratmaktadır. Yayıncılık sektörünün idaresi hususunda, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) frekansların yeniden tahsisini ve geçici lisansların etkin şekilde gözden geçirilmesini sağlayamamıştır. • E-ticaret. “Türkiye elektronik ticaret ve şarta bağlı hizmetler konularında AB standartları ile uyumlu değildir.” • Sanal suç mevzuatı. “Sanal suç mevzuatı kabul edilmemiştir.” • Veri koruma. Henüz bu konuda herhangi bir kanun kabul edilmemiştir. 2000 yılı Nisan ayında hükümet Başbakanlığa bağlı bir Ulusal Bilgi Güvenliği Konseyi kurulmasına ve bu kurulun Görevlerine ilişkin bir kanun tasarısı sunmuştur. Bu Konseyin veri koruma, şifreleme ve bilgi sistemlerinin güvenliği konularında çalışmalar yapması öngörülmüştür. Kanun tasarısı ağır eleştiriler almış ve sonuçta geri çekilmiştir. Türk mevzuatının Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlaştırılmasına yönelik olarak 2003 yılında yayınlanan Ulusal Program çerçevesinde, hükümet mevzuat uyumu çalışmalarına başlamıştır. Bu çerçevede büyük oranda 95/46/EC sayılı AB yönergesine uyumlu bir Kanun Tasarısı kabul edilmiştir.62 Sonuç itibariyle, telekomünikasyon hizmetlerine ilişkin olarak, e-haberleşme hizmetleri sağlayıcıları ve kullanıcıları için ilgili iş ortamını şekillendiren çerçeve açısından, Türkiye ile AB arasında oldukça geniş bir mesafe bulunmaktadır. 1.3.2. Piyasadaki Gelişmelere Genel Bakış Tablo 1-2’de, Türkiye’deki telekomünikasyon piyasasının genel durumunu gösteren bazı veriler yer almaktadır. Sabit hat yayılım oranı %26-27 ile %45 olan Avrupa ortalamasının gerisindedir. Mobil piyasası son birkaç yıl içerisinde hızla gelişmiş olmasına rağmen, yayılım düzeyi (2007’de her 100 sakinde 65 abone) hala Avrupa’ya kıyasla çok düşüktür (her 100 sakinde 103 abone).63 İnternet ve genişbant da, çok düşük olmalarına rağmen artmaya devam etmektedir. Mobil pazarında ve çevirmeli internet piyasasında rekabet 1990’ların sonundan bu yana mevcuttur. Sabit hat yurt içi uzak mesafe ve uluslararası çağrı piyasasında da rekabet yavaş da olsa, oluşmaya başlamıştır. Yasal ve düzenleyici altyapıları oluşturulmuş olmasına rağmen yerel ağın ayrıştırılması ve veri akışı hizmetleri henüz mevcut değildir. 62 Kanun Tasarısının kişisel verilerin, temel hakların ve özgürlüklerin korunması; verilerin yasalara uygun şekilde açık bir biçimde belirtilmiş belirli amaçlar için kaydedilmesi ve kullanılması; verilerin güvenirliği ve doğruluğu, gerektiğinde yenilenmesi ve silinmesi; ırk, siyasi görüş, din, sağlık, cinsel yaşam gibi gizli kişisel bilgilerin güvenliği ve kişilerin kendilerine ilişkin bilgileri sunma hakkı gibi konuları içermesi öngörülmektedir. 63 Avrupa Komisyonu, 12nci Uygulama Raporu. 57 Tablo 1-2: Türkiye’nin Temel Telekomünikasyon Göstergeleri Her 100 sakin başına düşen ana telefon hattı (sabit hat) sayısı Her 100 sakin başına düşen mobil cep telefonu abonesi sayısı Her 100 sakin başına düşen kişisel bilgisayar sayısı Her 100 sakin başına düşen internet abonesi sayısı (toplam genişbant) (Toplam) Her 100 sakin başına düşen internet abonesi sayısı Her 100 sakin başına düşen internet kullanıcısı sayısı 1990 12,0 0,1 0,5 .. .. 0,0 1995 21,0 0,7 1,5 .. .. 0,1 2000 27,0 23,6 3,7 0,0 2,2 3,7 2001 27,3 28,3 3,9 0,0 .. 5,1 2002 26,9 33,2 4,3 0,0 .. 6,1 2003 26,5 39,1 4,7 0,3 1,7 8,4 2004 26,5 48,1 5,1 0,8 2,1 14,2 2005 25,9 59,6 .. 2,2 3,1 15,3 Kaynak: ITU Henüz 3G/UMTS hizmetleri sunulmamaktadır. 2007 yılı Mayıs ayında 4 UMTS lisansı için bir ihale yapılması planlanmış, ancak daha sonra iptal edilmiştir. TK Başkan Yardımcısı ihalenin yeteri kadar ilgi gösterilmediği için iptal edildiğini belirtmiştir. TK 16 Haziran 2007 tarihinde, 7 Eylül 2007 tarihinde yapılacak ihalelerle, 4 adet IMT-2000/UMTS lisansı verileceğini duyurmuştur. Bu ihaleye sadece Turkcell girmiş ve 311 milyon Euro artı KDV tutarındaki teklifi bir adet lisans almaya hak kazanmıştır. Diğer lisanslar satılamamıştır.64 1.3.2.1. Sabit Telefonculuk Piyasasında Rekabet Sabit uzak mesafe ve uluslararası çağrı piyasasında üç farklı tür lisans bulunmaktadır: A Tipi lisanslar, taşıyıcı ön seçimi yapacak olan işletmecilere tahsis edilmektedir. B Tipi lisanslar ise, sadece çağrı bazında taşıyıcı seçimi yapacak olan işletmecilere kullandırılmaktadır. Son olarak, C Tipi lisanslar da, 10 haneli erişim kodu kullanarak hizmet sunacak olan işletmecilere ayrılmıştır (arama kartları vasıtasıyla). Bu lisansların ücretleri oldukça yüksektir: Bir kereye mahsus olarak ödenmesi gereken ücret, A tipi için 200.000 Euro’dan fazladır, B tipi lisanslar için yaklaşık 100.000 Euro, C tipi için de yaklaşık 50.000 Euro tutarındadır. Bu ücretlere ilave olarak, tüm tiplerde, yıllık satışların %0,5’i ile bir sefere mahsus olan ücretin 1/15’inden hangisi yüksek ise, bu tutar kadar yıllık bir ücret ödenmektedir. Lisans ücretleri, yeni giriş yapacak işletmeciler için bir eleme tedbiri oluşturmak amacı ile yüksek tutulmuştur. Uzak mesafe çağrı piyasasında rekabetin gelişimi oldukça yavaş ilerlemektedir. Lisanslar, Türk Telekom’un tekel haklarının kaldırıldığı tarihten 4 ay sonra verilmiştir. Ancak TTAŞ ile arabağlantı anlaşmalarının yapılması uzun bir süre aldığından, bu lisanslar kullanılamamıştır. TTAŞ’ın B Tipi ve A Tipi lisanslar için gerekli hazırlıkları sırasıyla 2005 yılı Kasım ayında ve 2005 yılı Mayıs ayında tamamlaması gerekmekteydi; ancak bu süreye uyulmamıştır. B Tipi lisans sahibi işletmeciler, Türk Telekom ilk arabağlantı anlaşmalarını 2006 yılı Mart ayında yapmışlardır. A Tipi lisans sahibi beş işletmeci ise (Superonline, Global İletişim, Borusan Telekom, Koç.net ve Doğan Telekom) TTAŞ ile arabağlantı anlaşmalarını 2006 yılı Temmuz ayında yapabilmişlerdir. 2007 yılı Temmuz ayı itibariyle, piyasada 12 adet A Tipi, 13 adet B Tipi ve 9 adet C Tipi Lisans bulunmaktadır. 2005 yılında 50’den fazla işletmeci lisans almıştır, ancak bunlardan bazıları piyasadan çıkmış, bir kısmı ise diğerleriyle birleşmişlerdir.66 Halen C Tipi lisanslar tam kapasite ile 65 64 İhaleye sadece bir isteklinin katılmasının yasal bir sorun yaratıp yaratmayacağı henüz (10 Eylül 2007 itibariyle) açık değildir. 65 O tarihte toplam 27 adet lisans verilmişti: 7 Tip A, 13 tip B ve 11 Tip C lisans. 66 Referans Gazetesi, 29.11. 2006; Doğan Telekom ile röportaj. 58 faaliyet göstermektedir; taşıyıcı seçimi ve ön taşıyıcı seçimi hizmetleri ise çok sınırlı bir şekilde sunulabilmektedir. Arabağlantı politikasının gelişimi, bu bağlamda oldukça açıklayıcıdır. TTAŞ tarafından yapılan ilk teklifler, bölge içi ve bölge dışı alanlar için sırasıyla 2,7 ve 3,7 Eurocent/dakika düzeyindeydi.67 Çoğu işletmeci, Türk Telekom ile anlaşma yapmaktan imtina ederek ihtilafın çözümü amacı ile TK’ya başvurmuşlardır. TK, 2004 yılı Eylül ayında, Standart Arabağlantı Referans Ücretlerini (SARÜT) duyurmuştur. SARÜT’te duyurulan tarifelere uyma zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, işletmecilerin arabağlantı anlaşmalarını yapamamaları ve ihtilafın çözümü için TK’ya başvurmaları durumunda, TK’nın SARÜT’te belirlenen arabağlantı tarifelerini uygulamaları yönünde bir karar vereceği anlaşılmaktadır.68 SARÜT’te belirlenen ücretler aşağıda Tablo 1-3’te yer almaktadır. Kıyaslama yapılabilmesini sağlamak amacı ile bu tabloda ayrıca, sabit hat yükümlüsünün şebekesi üzerinden çağrı sonlandırma hizmeti için AB Komisyonu’nun 12. Uygulama Raporundan alınan AB ortalamaları ve TK’nın daha sonraki tarihlerde belirlediği SARÜT’ler sunulmaktadır. Bu tablodan, SARÜT tarifelerinin düşme eğilimine girdiği anlaşılmaktadır. Aslında, başlangıçta TK tarafından belirlenen tarifeler ile AB ortalaması arasında büyük bir fark bulunmaktaydı. Bu fark, 2006 yılı sonundan itibaren önemli ölçüde kapanmaya başlamıştır. Ekim-Aralık 2004 dönemine ilişkin ilk tarife sadece AB’nin 2004 yılı ortalamasından değil, aynı zamanda Komisyon’un 1998 yılında tavsiye ettiği en iyi uygulamalardan da yüksektir (tek transit için 0,9-1,8 Eurocent, çift transit için 1,5-2,6 Eurocent, Bkz. Avrupa Komisyonu Uygulama Raporu, 1998). Yüksek erişim ücretleri yeni girenlerin karlılığının düşük olması sonucunu doğurmaktadır. TK tarafından belirlenen arabağlantı tarifeleri, TK’nın o tarihte rekabeti getirme konusunda aceleci davrandığını göstermemektedir. Aşağıda 1.3.2.3 sayılı bölümde daha ayrıntılı bir şekilde açıklanacağı üzere, TK mobil sektöründe rekabeti daha çok destekler bir tutum içerisine girmiştir. Sabit hat çağrı hizmetlerinde yeni giren oyuncuların pazar payları, hala çok küçük olmasına rağmen, uluslararası çağrılarda artmaktadır. 2005-2006 döneminde, TTAŞ’ın gelirlerinin yaklaşık %50’si, yurtiçi uzak mesafe çağrıları ile uluslararası çağrıların paylarının sırasıyla %16 ve 4,6 olduğu yerel çağrılardan elde edilmiştir.69 TTAŞ’tan mobil işletmecilerine yapılan çağrıların gelir payı %27 civarındadır. Yeni girenlerin uzak mesafe çağrılarındaki pazar payları (dakika cinsinden çağrı süresi üzerinden) hala çok düşüktür (yaklaşık %5). Yeni girenlerin yapılan uluslararası çağrılardaki pazar payları yaklaşık %14 olup, alınan uluslararası çağrılardaki payları ise 2005-2006 döneminde %39’dan %67’ye yükselmiştir. Yeni uzak mesafe işletmecilerinin bir etki yarattıkları bir diğer alan da, dakika cinsinden çağrı süreci üzerinden 2006 yılında %34 pazar payı ile sabit hatlardan mobil telefonlara yapılan çağrılardır. 67 O tarihteki (Eylül 2004) döviz kuru üzerinden, 1 Euro= 1,875,000 TL. Bölge içi-bölge dışı erişim alanları, şebeke hiyerarşisinde fiziki arabağlantının gerçekleştirilme düzeyi ile ilgilidir. Çift yönlü bu sınıflandırma, AB tarafından kullanılan üç yönlü sınıflandırmadan (yerel, tek transit, çift transit) farklıdır. Genel bir tanımla, bölge içi alanların yerel ve tek transit anahtarları arasında, bölge dışı alanların da tek ve çift transit arasında olduğu söylenebilir. 68 Arabağlantı ücretleri halen uluslararası göstergelerle marj analizlerine bağlı olarak belirlenmektedir; ancak Telekomünikasyon Kurumu uzun vadede maliyete dayılı ücretlendirme yapmayı planlamaktadır. 69 Karabacak’dan alınan veriler (2007), özellikle Bölüm 8. 59 Tablo 1-3: Telekomünikasyon Kurumu tarafından belirlenen Standart Arabağlantı Tarifeleri TTAŞ Şebekesi Üzerinde Çağrı Başlatma ve Çağrı Sonlandırma Geçerlik Süresi Alan İçi AB Ortalaması(*) Alan Dışı Ykr/dk Eurocent/dk 5,90 Eurocent/dk Tek Transit Çift Transit 01.10.2004 - 31.12.2004 4,10 2,28 5,10 3,28 1,01 1,61 01.01.2005 -30.09.2005 3,40 1,89 3,70 2,83 0,94 1,39 01.10.2005 - 01.03.2007 2,00 1,11 3,00 2,06 0,86 1,25 01.03.2007- 1,89 1,05 3,00 1,67 1 Euro = 1,8 YTL Not: Vergiler hariç. (*) Kaynak: Avrupa Komisyonu 12. Uygulama Raporu, Ek 2 (2006) Karabacak (2007), 2003-2006 döneminde, 1960’lardan bu yana hüküm süren eğilimin aksine, TTAŞ’ın sabit çağrı hizmetlerinden elde ettiği gelirlerde %45 civarında bir düşüş yaşandığını belirtmektedir. Bu, serbestleşmenin 2003 yılı sonu itibariyle başlamasının ardından tarifelerde yapılan ciddi indirimler de dahil olmak üzere, çeşitli etkenlerden kaynaklanmaktadır. Ancak TTAŞ’ın gittikçe artan bir şekilde, mobil işletmecilerin rekabeti ile karşılaştığını gösteren emareler de mevcuttur. Yukarıda da açıklandığı üzere, yeni uzak mesafe işletmecileri henüz piyasada önemli bir söz sahibi olmamalarına rağmen, yurtiçi uzak mesafe çağrı dakikalarında %35 civarında bir azalma söz konusudur. Yurtiçi uzak mesafe çağrılarındaki rekabet tehdidi, büyük bir olasılıkla mobil işletmecilerden kaynaklanmaktadır. Yeni girişlerin oluşturduğu tehdit, uzak mesafe ve uluslararası çağrı ücretlerini belirgin bir şekilde etkilemiştir. 2004 yılı yaz aylarında, TTAŞ uluslararası çağrı tarifesinde %50-70 arasında bir indirime gittiğinde önemli bir değişiklik yaşanmıştır. Tablo 1-4’te, sabit hat çağrı tarifeleri AB ortalamalarıyla karşılaştırılmaktadır. Bu tabloda, aylık kira ücretlerinin AB ortalamalarından düşük olduğu dikkati çekmektedir. Yerel çağrılar ve yurtiçi uzak mesafe çağrıları itibari olarak AB ortalamalarına yakın olmakla birlikte, satın alma gücü paritesi (PPP) ayarlaması yapıldığında daha yüksektirler. Bunun aksine, uluslararası çağrılar itibari olarak AB ortalamalarından düşüktür, PPP ayarlaması yapıldıktan sonra da AB ortalamalarına yakın değerdedir. TTAŞ 2007 yılı başlarında, tarifelerinde, 1 Mart 2007 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere radikal bir değişiklik daha yapmıştır. Bu kez, sabit aylık ücretler ve yerel çağrı tarifeleri sırasıyla %23 ve %18 oranlarında arttırılmış, öte yandan, yurtiçi uzak mesafe ve uluslararası çağrılar ile mobil işletmecilerine yapılan çağrıların tarifeleri %50–60 arasında azaltılmıştır. TTAŞ’ın rekabetin yaşandığı pazarlarda tarifelerini düşürüp, hala etkin bir tekel olarak hüküm sürdüğü çağrıların tarifelerini arttırması büyük bir haksızlık yaratmıştır. TK bu tarifeleri onaylamıştır. Kararı destekleyecek herhangi bir resmi analiz yapılmamış, ancak, enflasyon oranı %10’un üzerinde olmasına rağmen, TTAŞ’ın yerel çağrı ücretlerine yaklaşık iki yıldır zam yapmamış olduğu belirtilmiştir. 60 Tablo 1-4: Sabit Hat Çağrı Tarifeleri (Eurocent, 2006) Standart Aylık Kiralık konut kullanıcıları (KDV dahil) Türk Telekom Türk Telekom PPP Türkiye’deki alternatif işletmeci AB 25 Ortalaması(1) 5,8 10,4 14,3 Standart Aylık Kiralık ticari kullanıcılar (KDV dahil) 4,9 14,0 3 dakikalık yerel çağrı 10,9 19,4 13,1 10 dakikalık yerel çağrı 36,0 64,3 36,5 3 dakikalık yurtiçi uzak mesafe çağrısı 29,8 53,2 25,2 25,0 10 dakikalık yurtiçi uzak mesafe çağrısı 90,0 160,7 80,0 73,9 Birleşik Krallığa 10 dakikalık uluslararası çağrı 1,3 2,3 1,0 2,3 ABD’ye dakikalık uluslararası çağrı 1,3 2,3 1,0 2,1 Kaynak: Cullen International (2007) Türkiye için PPP faktörü: 0,56 Türkiye Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği’nin (Telkoder), TK’nın tarifeleri onaylama kararına itiraz etmesi üzerine Danıştay yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. 1.3.2.2. Türk Telekom’un Özelleştirilmesi TTAŞ’ın özelleştirilmesine yönelik ilk girişimler, 1990’larda başlamıştır. 1994 tarihli 4000 sayılı Kanun, telekomünikasyon hizmetlerini Bakanlıktan ayırmış, TTAŞ’ın bir anonim şirket olarak kurulmasını sağlamış ve Bakanlığa, şirketin hisselerinin %49’unun satışı için gerekli kuralları ve usulleri belirleme yetkisi vermiştir. Anayasa mahkemesi, özelleştirmenin Bakanlık kararı ile değil, yasalar vasıtasıyla yapılması gerektiği gerekçesiyle, özelleştirmeye ilişkin hükümleri geçersiz kılmıştır. 1995 yılında yapılan bir diğer girişim de, Türk Telekom’un satışına ilişkin ihale koşullarının belirlenmesi görevinin bir idari kuruma (Özelleştirme Yüksek Kurulu) devredilemeyeceği, bu konunun yasalar tarafından belirlenmesi gerektiği gerekçesi ile Danıştay tarafından engellenmiştir.70 Özelleştirme Kanunu’nun (1994) çeşitli maddeleri de, Anayasa Mahkemesi tarafından benzer gerekçelerle iptal edilmiştir. Türk Telekom’un özelleştirilmesinin yasal dayanağı, en sonunda, 1996 yılında 4161 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi ile tamamlanmıştır. Bu kanun uyarınca, TTAŞ’ın %51’i hükümetin elinde kalacak, %20’si stratejik yatırımcılardan oluşan bir konsorsiyuma blok halinde satılacak, %14’ü borsada işlem görecek, %5’i çalışanlara satılacak, %10’u da posta idaresine devredilecekti. 2000 yılında yapılan ihaleden başarılı bir sonuç alınamamıştır. Bunun ardından, 2001 yılında, %1 oranındaki altın hissenin Hazine tarafından muhafaza edilmesini, çalışanlara %5 oranında hisse verilmesini ve diğer hisselerin de blok satış ya da halka arz yoluyla satılmasını öngören 4673 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu yasada yabancıların sahip olabileceği hisse oranı %45 ile sınırlandırılmıştır. Bu sınır daha sonra, 2004 yılı Temmuz ayında kabul edilen 5189 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır. Sonuçta 2005 yılı Temmuz ayında bir ihale düzenlenmiş ve Oger Telecom, TTAŞ hisselerinin %55’ini satın almıştır. İhaleyi kazanan konsorsiyumun küçük ortağı olan Telecom Italia, TTAŞ ile Avea’daki hisselerini 2006 yılında satmıştır (Bkz. bölüm 1.3.2.3). TTAŞ, halen TK ile imzalamış olduğu 25 yıl süreli bir imtiyaz sözleşmesi kapsamında faaliyet göstermektedir. Sözleşme süresinin sona ermesinin ardından neler olacağı, imtiyaz sözleşmesinin sorunlara gebe hususlarından biridir. Sözleşmeye göre, TTAŞ, TK’dan sözleşmenin yenilenmesini talep edebilecektir. Ancak TK’nın, sözleşmeyi yenileme ya da yenilememe kararını neye dayanarak vereceği konusunda yol gösterici bir kılavuz bulunmamaktadır. Sözleşme hükümleri uyarınca, sözleşmenin yenilenmemesi halinde, TTAŞ’ın altyapısı TK’ya ya da TK tarafından belirlenecek bir kuruma devredilecektir. Büyük ölçüde belirsizlikler içeren bu hüküm, sözleşme süresinin son yılla70 Türkiye’de özelleştirmenin gelişimi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Atiyas ve Oder (2007) . 61 rında TTAŞ’ın yatırım teşviklerini önemli ölçüde etkileyebilecektir.71 Mobil işletmecilerin imtiyaz sözleşmeleri de benzer hükümler içermektedir. 1.3.2.3. Mobil Haberleşme Alanındaki Gelişmeler72 Türkiye’deki mobil telekomünikasyon sektörü, üç GSM (900) işletmecisinden oluşmaktadır, Turkcell, Vodafone (önceki adıyla Telsim) ve Avea. Bu sektör, Turkcell ile Telsim’in 1994 yılında TTAŞ ile gelir paylaşımı anlaşmaları imzalayarak piyasaya girmeleriyle doğmuştur. Takdire değer bir şekilde ve birçok Avrupa ülkesindeki uygulamaların aksine, yetkili makamlar, yükümlü sabit hat işletmecisini bu piyasaya girmeye zorlamamıştır. Hem Turkcell hem de Telsim, özel sektörde sanayi ve finansal hizmetler alanlarında faaliyet gösteren grupların bağlı kuruluşlarıdır. Turkcell’in kurucu ortakları, Finlandiya’nın önde gelen telekomünikasyon şirketlerinden Sonera Holding (şimdiki adıyla Telia Sonera) ile, özellikle bankacılık sektörü de dahil olmak üzere, çok çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren, Türkiye’nin üçüncü büyük şirketler topluluğu olan Çukurova grubudur. Telsim ise, enerji ve bankacılık sektörü de dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ve Uzan ailesine ait olan, Rumeli Holding adındaki Türk şirketler topluluğu tarafından kurulmuştur. 1998 yılında bu iki işletmeci ile imtiyaz sözleşmeleri imzalanmıştır (beher sözleşmenin bedeli 500 milyon ABD dolarıdır). 1998 yılı iki nedenden ötürü, sektöre gerçek rekabetin geldiği yıl olarak değerlendirilebilir. Bunlardan birincisi, gelir anlaşmaları altında TTAŞ’ın denetimi altında olan perakende tarifelerinin kontrolünün imtiyaz sözleşmeleri ile bu iki işletmeciye geçmesidir. İmtiyaz sözleşmesi uyarınca, tarifeler sadece bir tavan fiyat düzenlemesine tabidir; bu tavan, fiyatlarda genelde kısıtlayıcı olmamıştır. İkinci olarak, lisanslar yolu ile iki işletmeci şirket karlarının tek sahibi haline gelmiştir, bu ise yatırım yapma ve şebekeyi genişletme eğilimlerini güçlendirmiştir. ITU World Telecommunications Indicators’dan (ITU Dünya Telekomünikasyon Göstergeleri) derlenerek Tablo 1-5’te sunulan veriler, 1997 yılında 1 ABD dolarının üzerinde olan 3 dakikalık çağrı ücretlerinin, 1998 yılında büyük bir düşüş ile yaklaşık 60 cent’e gerilediğini göstermektedir. Bu dönemde gerçekleştirilen bir rekabet araştırmasında elde edilen verilere göre, Turkcell 1996 yılında 136 milyon ABD doları olan yatırımlarını 2000 yılında 1 milyar ABD dolarının üzerine çıkartmıştır.73 Kapsanan nüfus (%) Mobil cep telefonu abone sayısı (toplam, 1000) Mobil cep telefonu abone sayısı (100 kişi başına) Mobil haberleşme gelirleri (1000 ABD doları) Abone başına gelir Mobil telefon bağlantı ücreti (ABD doları) Mobil telefon aylık abonman (ABD doları) Mobil telefon – 3 dakikalık yerel çağrı ücreti (azami – ABD doları) Tablo 1-5: Mobil sektör göstergeleri 1994 .. 175 0,3 60.590 347 338 6,8 0,9 1995 .. 437 0,7 142.763 327 262 5,5 1,0 1996 .. 806 1,3 302.181 375 184 6,1 1,1 1997 .. 1.610 2,5 621.506 386 153 12,3 1,5 1998 50,2 3.506 5,3 416.985 119 .. 5,8 0,6 1999 .. 8.122 12,1 2.303.847 284 29 4,8 0,5 71 Bu belirsizlik, Türkiye’de uygulanmakta olan imtiyaz rejimi vasıtasıyla kısmen azaltılmıştır. 1910 yılından gelen İmtiyaz Kanununda yer alan bazı hükümler, yüklenicinin belirli koşullar altında yatırım maliyetlerini telafi etmesine olanak sağlamaktadır. 72 Bu bölüm, büyük bir ölçüde Atiyas ve Doğan (2007) çalışmasından alınmıştır. 73 Atiyas ve Doğan (2007) çalışmasından alıntıdır. 62 Kapsanan nüfus (%) Mobil cep telefonu abone sayısı (toplam, 1000) Mobil cep telefonu abone sayısı (100 kişi başına) Mobil haberleşme gelirleri (1000 ABD doları) Abone başına gelir Mobil telefon bağlantı ücreti (ABD doları) Mobil telefon aylık abonman (ABD doları) Mobil telefon – 3 dakikalık yerel çağrı ücreti (azami – ABD doları) 2000 50,2 16.133 23,6 3.484.559 216 NA 3,4 0,6 2001 87,5 19.573 28,3 2.819.831 144 NA 2,9 0,6 2002 88,2 23.323 33,2 2.816.250 121 NA 0,0 0,5 2003 95,0 27.888 39,1 3.655.993 131 NA NA 0,6 2004 95,0 34.708 48,1 4.764.767 137 NA NA NA 96.3 43,609 59.6 6,418,805 Kaynak: ITU World Telecommunications Indicators (ITU Dünya Telekomünikasyon Göstergeleri) Yetkili makamlar, 2000 yılında üç mobil işletme lisansı daha vermeyi kararlaştırmışlardı. Bu lisanslardan ikisi rekabetçi ihaleler vasıtasıyla satılacak, biri ise mobil piyasasında faaliyet gösterecek bir bağlı şirket kuracak olan Türk Telekom’a verilecekti. Ancak sonuç itibariyle, yetkili makamlar ancak iki tane lisans satabilmişlerdir.74 Bunlardan ilki Telecom Italia’nın mobil sektöründeki bağlı kuruluşu olan (Telecom Italia Mobile) TIM ile İş Bankası tarafından kurulmuş bir konsorsiyum olan Is-TIM tarafından 2.5 milyar ABD doları bedelle satın alınmıştı. Üçüncü lisans ise Is-TIM ile aynı bedeli ödeyen Türk Telekom tarafından satın alınmıştı. Is-Tim faaliyetlerine 2001 yılı Mart ayında Aria markası altında, Türk Telekom’un bağlı kuruluşu olan Aycell ise faaliyetlerine 2001 yılı Aralık ayında başlamıştır. 2003 yılında Aria ile Aycell birleşmesiyle Avea kurulmuştur. Telsim ise 2005 yılında Vodafone’a satılmıştır. Tablo 1-5’ten de anlaşılabileceği üzere, bu yeni girişin ardından mobil yayılım oranı önemli ölçüde artarak 2001 yılında %28’den, 2006 yılında %60’a yükselmiştir. Abone başı gelirlerin 200 ABD dolarından, 150 ABD dolarının altına düşmesinin bu yeni girişlerden kaynaklanmış olması mümkündür. Tablo 1-6’da, Türkiye’deki işletmecilerin pazar paylarının yeni girişin öncesindeki ve sonrasındaki gelişimi yer almaktadır. Tablodan, Turkcell’in ilk andan itibaren pazarda hakimiyet kurduğu ve yeni girişin bu hakimiyeti kırmakta pek de başarılı olamadığı anlaşılmaktadır. Yetkili makamların mobil sektöründeki rekabete yaklaşımlarının sabit hat pazarlarındaki tutumlarından çok daha agresif olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu tablo daha da ilginç bir hal almaktadır. Aşağıda da açıklandığı üzere, bu tutumları, ulusal roaming’e ve arabağlantıya gösterdikleri yaklaşımdan açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu daha agresif yaklaşıma rağmen, mobil sektöründe yoğunluk hala oldukça yüksektir. Tablo 1-6: Mobil İşletmecilerin Pazar Payları Mobil İşletmeci Turkcell 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 78,0 68,0 80,0 76,9 68,5 69,2 69,0 67,0 67,3 67,9 67,0 63,0 Telsim 22,0 32,0 20,0 23,1 31,5 30,8 31,0 29,2 25,4 19,6 19,0 20,5 Aria -- -- -- -- -- -- -- 2,7 5,1 -- -- -- Aycell -- -- -- -- -- -- -- 1,1 2,1 -- -- -- Avea -- -- -- -- -- -- -- -- -- 12,5 14,0 16,5 Kaynak: Atiyas ve Doğan (2007) Tablo 2. 74 Üçüncü lisansın satılamaması ihalenin tasarımının kötü olmasına bağlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Atiyas ve Doğan (2007). 63 Atiyas ve Doğan (2007) tarafından yapılan çalışmada ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere, bu sorunun yanıtı, mobil sektörünün, asimetrik abone tabanından kaynaklanan ciddi bir ilk giriş avantajına sahip olduğu gerçeğinde yatmaktadır. Sektörün iki diğer önemli özelliği, yani, şebeke dışsallığı ve işletmeci değiştirme maliyetleri bu ilk giriş avantajlarını daha da kuvvetlendirmektedir. Yetkili makamlar ilk girişin bu avantajlarını ortadan kaldıracak çeşitli araçlara sahiptirler: roaming politikası, arabağlantı rejimi ve numara taşınabilirliği. Yetkili makamlar roaming politikasını uygulamayı denemişler, ancak işletmeciler yasal yollara başvurmak suretiyle bu politikanın etkili olmasını engellemişlerdir. TK’nın arabağlantı politikası, özellikle sabit hat piyasasındaki ile kıyaslandığında, yeni giren oyuncuların lehine olmuştur; ancak yeni giren oyuncular bu avantajdan gerektiği şekilde faydalanmamıştır. Son olarak numara taşınabilirliği bu dönemde hiçbir zaman uygulanamamıştır; Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği ancak 2007 yılında yayınlanabilmiştir ve henüz yürürlüğe girmemiştir. Bu konular aşağıda daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. İlk girişin avantajı sektörün ilk yıllarında net bir şekilde görülmektedir. Turkcell piyasaya Telsim’den bir kaç ay daha önce girmiştir. Ayrıca Telsim’in büyümesini engelleyen bir başka unsur, faaliyetlerinin 1995 yılı Kasım ayı ile 1996 yılı Aralık ayı arasında askıya alınmış olmasıdır. Turkcell’in başta yakaladığı avantajın etkilerini Telsim asla silememiştir. Yeni giriş öncesinde Turkcell’in pazar payı %70 civarındaydı. Aslında, yetkili makamların yeni lisansları vermek için 7 yıl beklemeleri yeni girenlere önemli bir dezavantaj yaratmıştır. Tablo 1-6’da Turkcell’in pazar payının yeni girişlerden sonra bir miktar düştüğü ancak Telsim’in yeni girenlere kaptırdığı pazar payının daha yüksek olduğu görülmektedir. Yine de girişten bu yana 4 yıl geçmiş olmasına rağmen yeni giren işletmecinin pazar payı hala %20’nin altındadır. Pazara geç girişin ardından yeni giren işletmecilerin karşı karşıya kaldığı önemli sorunlardan biri de yerleşik işletmecilerin önceden kapsama alanlarını oldukça genişletmiş olmalarıdır. Başlangıçta sıfır ya da çok düşük kapsama alanı ile piyasaya giren yeni işletmecilerin şebekelerini genişletinceye kadar abone cezbetmeleri bir hayli güçtür. Bu sorunun farkında olan yetkililer, 4502 sayılı Kanunun 6. maddesinde yer verilen, “mobil telekomünikasyon, data işletmecileri veya Kurum’un belirleyeceği diğer hizmet veya altyapı işletmecileri, aynı alandaki diğer işletmecilerin makul, ekonomik açıdan oranlı ve teknik açıdan imkan dahilindeki roaming taleplerini karşılamakla yükümlüdürler” şeklindeki zorunlu ulusal roaming hükmünü uygulama sokmaya çalışmıştır. TK 2000 yılında, Ulusal Roaming Konusundaki Anlaşmazlıklarda Uygulanacak Uzlaştırma İşlemine İlişkin Usul ve Esasları, 2002 yılında da, Roaming Anlaşmaları Yapılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliği yayınlamıştır. Bu belgeler TK’nın zorunlu roaming uygulaması için müdahale etmesine olanak sağlayacak yasal dayanağı oluşturmaktadır. Uygulanan politika gereği, taraflar ilk olarak aralarında anlaşma yoluna gideceklerdir. Bu şekilde bir anlaşmaya varılamaması halinde ve taraflardan birinin uzlaştırma talebinde bulunması halinde, TK anlaşma hükümlerini belirleme yetkisi ile müdahale edecektir. Mevcut oyuncularla yeni girenler roaming anlaşması yapamadıklarından TK, 2001 yılı Kasım ayında müdahalede bulunmuş ve anlaşmanın hüküm ve koşullarını belirlemiştir. Mevcut işletmeciler hem hukuk mahkemesine hem de idari mahkemeye başvurmuşlar ve TK’nın kararının aleyhine bir sonuç almayı başarmışlardır. Ayrıca Turkcell’in, TK tarafından belirlenen hüküm ve koşulları içeren bir roaming anlaşması imzalama yükümlülüğü bulunmadığı gerekçesiyle Uluslararası Ticaret Odası (ICC) Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne de başvuruda bulunmuşlardır. Zorunlu roaming ancak fazla gecikmeden uygulanması halinde etkili olabilecektir, çünkü yeni girenlerin imtiyaz sözleşmelerinde 3 yıl içerisinde %50, 5 yıl içerisinde de %90 oranında kapsama alanına sahip olmaları öngörülmektedir. Yasal itirazlardan kaynaklanan gecikmeler bu seçeneği etkisiz kılmak için yeterli olmuştur. 2003 yılında Is-TIM de ICC nezdinde, TK aleyhine, taahhüt edilen roaming anlaşmasının yapılmasının mümkün olmamasından kaynaklanan zararlarının tazmini için bir dava açmıştır. Bu çıkmaz, nihayet, dönemin İtalyan ve Türk başbakanları arasında yapılan bir toplantıda çözülmüş ve Is-TIM’in Aycell ile birleşmesine karar verilmiştir. 64 Yeni girenlerin karşılaşabilecekleri bir diğer sorun da şebeke dışsallıklarının mevcudiyetidir. “Arayan öder” ilkesinin geçerli olduğu ülkelerde, rakip bir kuruluşun şebekesinde sonlandırılan çağrıların (şebeke dışı çağrılar) maliyeti, mobil işletmecisinin söz konusu rakip kuruluşa ödediği mobil sonlandırma ücretine bağlıdır. Bu ücret yüksek olduğu takdirde, fiziki maliyetleri arasında çok fazla bir fark bulunmasa dahi, şebeke dışı bir çağrının algılanan maliyeti, ilgili işletmecinin kendi şebekesinde sonlandırılan bir çağrının maliyetinden daha yüksek olacaktır. Bu durum şebeke içi ve şebeke dışı perakende tarifeleri arasında bir fark yaratacaktır. Böylelikle, daha geniş bir şebekede herhangi bir abonenin arayacağı kişinin şebeke içi olması olasılığı şebeke dışı olması olasılığından daha yüksek olduğundan, abone tabanı daha geniş olan işletmeciler potansiyel müşteriler için daha cazip bir hale gelecektir. Bu durum “tarife aracılığıyla gerçekleştirilen şebeke dışsallığı” olarak adlandırılmakta ve işletmecilerin giriş avantajlarını daha da artırmaktadır. Düzenleyici makamlar uygulayacakları arabağlantı politikaları vasıtasıyla, yani mobil sonlandırma ücretlerini düzenleyerek bu dışsallığa karşı koymaya çalışabileceklerdir. Aria’nın 2001 yılı Mart ayında piyasaya girmesinden kısa bir süre önce, piyasada faaliyet gösteren iki işletmeci arabağlantı anlaşmalarını yenilemişler ve çağrı sonlandırma ücretlerini 1,4 ABD cent/dakikadan 20 ABD cent/dakikaya çıkarmışlardır. Yeni giriş yapan işletmeciler de şebeke dışı çağrılarının ücretlerini yükselterek olumsuz bir şebeke dışsallığı yaratacak olmasına rağmen, 20 ABD cent/dakika üzerinden arabağlantı anlaşmaları imzalamışlardır. Yeni giriş yapan işletmeciler daha düşük sonlandırma ücreti talep etme ya da TK nezdinde çözüm arama şansına sahip olmalarına rağmen, yüksek sonlandırma ücretlerinin gelen çağrılardan yüksek gelir elde etmelerini sağlayacağını düşünerek ve başlangıçta aboneleri cezbetme konusunda güçlükler yaşayacakları gerçeğini göz ardı ederek, bu yola başvurmamışlardır. Bu arabağlantı anlaşmaları, Erişim ve Arabağlantı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği ve mevcut anlaşmaların bu yönetmelik çerçevesinde revize edilmesini öngördüğü 2003 yılına kadar devam etmiştir. Ancak bu kez taraflar bir anlaşma sağlayamamışlardır. TK 2003 yılı Eylül ayında müdahale ederek arabağlantı ücretlerini belirlemiş ve Aria ile Aycell şebekelerinde sonlandırılan çağrıların sonlandırma ücretini, söz konusu tarihte geçerli olan döviz kuru ile 14 Eurocent/dakikaya karşılık gelen 233,75 TL/dakika olarak tayin etmiştir. Turkcell ve Telsim şebekelerinde sonlandırılan çağrıların sonlandırma ücreti de 178,75 TL ya da yaklaşık 11 Eurocent/dakika olarak belirlenmiştir. 2003 yılı Temmuz ayı itibariyle, Avrupa Birliği’nde, sonlandırma ücretlerinin ağırlıklı ortalaması EPG işletmeciler için 13,7 Eurocent/dakika, EPG dışı işletmeciler için de, yaklaşık 16,4 Eurocent/ dakika idi. Türkiye’de belirlenen sonlandırma ücretleri, AB ağırlıklı ortalamasının biraz altında kalmıştır. TK 2004 yılı Ekim ayında SARÜT’ü yayınlamıştır. TK’nın rekabetin gelişmesinde sergilediği genel tutumu yansıtması açısından SARÜT büyük bir önem taşımaktadır. Çeşitli tarihlerde yayınlanan SARÜT’lerde belirlenen ücretler Tablo 1-7’de yer almaktadır. Bu tabloya göre, mobil sonlandırma ücretleri, 2006 yılı Uygulama Raporunda açıklanan AB ortalamalarından belirgin ölçüde düşüktür. Tablo 1-3’de yer alan verilerle kıyaslandığında, TK’nın yeni giriş yapan işletmecilere, mobil piyasalarda, sabit piyasalara oranla, daha fazla müsamahakar davrandığı rahatlıkla söylenebilir. Bu kıyaslamalardan bir sonuç daha çıkartılabilir: Türkiye’de sabit şebeke üzerinden çağrı sonlandırma ile mobil şebeke üzerinden çağrı sonlandırma arasındaki ücret farkı Avrupa’dakinden daha azdır. Dolayısıyla, TK’nın yerleşik sabit hat işletmecisine, mobil sektöründeki işletmecilerden daha müsamahakar davrandığı söylenebilir. 65 Tablo 1-7: Mobil çağrı sonlandırma ücretleri: SARÜT ile AB ortalamasının karşılaştırması Standart arabağlantı referans tarifeleri Uygulandığı Ykr/dakika Eurocent/dakika işletmeciler AB Ortalaması (*) EPG tarih 01.10.2004 - 31.12.2004 EPG işletmeci 15,60 8,67 14,58 Temmuz 2004 01.01.2005 -30.09.2005 EPG işletmeci 14,80 8,22 12,53 Ekim 2005 01.10.2005 - 01.03.2007 EPG işletmeci 14,00 7,78 11,40 Ekim 2006 14,00 15,20 7,78 01.03.2007- Turkcell Vodafone Avea 17,50 9,72 Geçerlilik süresi 8,44 geçerli değildir 1 Euro = 1,8 YTL (*) Kaynak= Avrupa Komisyonu, 12nci Uygulama Raporu 2006 Başlangıçta yapılan arabağlantı anlaşmaları, yeni giren işletmecilerin rekabet şansını önemli ölçüde kısıtlamıştır. Yeni işletmecilerin pazara girişinin hemen öncesinde, Turkcell, şebeke içi tarifelerin önemli ölçüde düşürüldüğü ve şebeke dışı tarifelerin yükseltildiği yeni bir tarife paketi sunmuştur. Oldukça asimetrik abone tabanlarının bulunması, tüketicilerin yeni giriş yapan işletmecilerin şebeke dışı tarifeleriyle, mevcut işletmecilerin şebeke dışı tarifelerini kıyaslayacakları anlamına gelmekteydi. Yeni giriş yapan işletmecilerin şebeke dışı tarifeleri yüksek sonlandırma ücretleri ile kısıtlandırılmıştı. Aria bu duruma ilk başlarda, şebeke içi ve şebeke dışı çağrılar arasında bir ayrım yapmayan tarifeler sunarak karşılık vermeye çalıştıysa da, sonuç olarak, Aria’nın şebeke dışı fiyatları Turkcell’in şebeke içi fiyatlarından oldukça yüksek kalmıştır. Bu durum Aria/Avea’nın pazar payı elde etme kabiliyetini sınırlandırmıştır. Son olarak perakende fiyat düzeyleri hakkında yorumda bulunabiliriz. Paketlerin çeşitliliği nedeniyle fiyatların karşılaştırılması son derece zordur. Atiyas ve Doğan, Türk mobil sektöründe tarifelerin nispeten yüksek olduğunu belirtmektedir. PPP bazında OECD verilerine göre (2005), 2004 yılında Turkcell’in tarifeleri Avrupa’daki en yüksek tarifeler arasında yer almaktaydı. Avrupalı işletmecilerle karşılaştırma yapıldığında da karşımıza benzer bir tablo çıkmaktadır. Cullen International (2007, Bkz. Şekiller 42–44) tarafından mobil tarifelerine ilişkin olarak sunulan veriler nominal değerleri yansıtmaktadır. Ancak 0,56 PPP faktörü ile (Bkz. Tablo 1-4) ayarlama yapılan tarifeler AB’deki orta değerlerin üzerine çıkmaktadır. Tablo 1-8’de OECD Communications Outlook 2007 (OECD Haberleşme Raporu) raporundan alınan daha güncel veriler sunulmaktadır. Bu tabloda, OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin düşük kullanım düzeyinde mobil çağrı sepeti için en pahalı ücretler arasında beşinci sırada yer aldığı, yüksek kullanım düzeyi sepetinde ise en pahalı ücretlere sahip olduğu görülmektedir.75 75 Mobil sektöründeki önemli sorunlardan biri de, 1.3.2.7 sayılı bölümde yer verilen yüksek vergilerdir. 66 Tablo 1-8: OECD mobil telefon ücretleri sepeti (2005, ABD doları PPP) Ülke, Hizmet Danimarka, TDC Mobil Düşük Orta Yüksek kullanım kullanım kullanım 68,82 89,16 184,39 İsveç, Tele 2 Comviq 87,92 184,70 319,07 Finlandiya, Elisa 99,89 177,91 296,79 Norveç, Telenor 111,20 219,21 386,77 Lüksemburg, Tango 112,84 216,33 400,14 Hollanda, Vodafone 119,63 187,99 341,80 Almanya, T-Mobile 123,55 411,43 703,18 İzlanda, Siminn 142,61 335,96 580,99 İsviçre, Sunrise 145,11 369,24 496,18 İngiltere, T-Mobile 170,53 392,61 490,76 Belçika, Mobistar 175,51 437,56 651,47 Kanada, Rogers 177,14 474,95 513,59 Portekiz, Vodafone 178,44 471,49 891,74 ABD, Cingular 190,31 629,04 636,92 Avusturya, Mobilkom 193,43 379,32 640,38 İrlanda, Vodafone 202,95 390,22 552,50 Polonya, Orange 209,79 414,37 845,22 Yeni Zellanda, Vodafone 221,38 441,97 655,23 Kore, SK Telecom 225,62 328,43 548,63 Macaristan, Pannon 230,48 491,66 641,10 İtalya, Vodafone 233,39 576,57 797,98 Fransa, SFR 239,68 409,86 619,70 Australya, Optus 243,57 426,73 815,83 Slovakya, Orange 255,40 504,70 951,35 İspanya, MoviStar 258,02 525,13 999,81 Türkiye, Telsim 280,31 635,07 1 165,94 Yunanistan, Cosmote 302,47 451,36 680,63 Çek Cumhuriyeti, O2 302,98 673,37 1 066,33 Meksika, Telcel 309,30 434,01 727,71 Japonya, KDDI au 319,71 574,33 888,90 OECD ortalaması 197,73 408,49 649,70 Kaynak: OECD (2007) 1.3.2.4. İnternet ve Genişbant Halen Türkiye’de 73 adet internet servis sağlayıcı (ISS) faaliyet göstermektedir. Türkiye’de özel sektöre ait ISS’ler 1990’ların ikinci yarısından bu yana faaliyet göstermekte olup Telekom’un, internet yan kuruluşu TTNet 1998 yılında kurulmuştur. TTNet, hem internet ana hattını işletmekte hem de son kullanıcılara internet erişimi hizmeti sunmaktadır. TTNet, 26 Nisan 2006 tarihinde yasal olarak Türk Telekom’dan ayrılmış ve bir anonim şirket olarak kurulmuştur. Bu gelişme, Türk Telekom’un özelleştirilmesinin onaylanması için Rekabet Kurumu’nun öngördüğü koşullar uyarınca gerçekleşmiştir. ITU verileri uyarınca, 2005 yılında Türkiye’de 100 kişi başına 3,1 internet abonesi ve 15,3 internet kullanıcısı düşmektedir. Cullen International (2007) raporunda 100 kişi başına 18,1 internet kullanıcısı ve 100 hane başına 75 internet kullanıcısı düştüğü belirtilmektedir. Türkiye’deki internet kullanıcısı sayısı, 100 kişi başına 40 kişinin düştüğü AB ortalamasının oldukça gerisindedir. En güncel OECD istatistiklerine göre, internet erişim oranı ise, kentsel alanlarda %19 ile daha yüksek olmasına rağmen, kırsal alanlarda %6’ya gerilemektedir. Erkekler arasında internet 67 kullanım oranı %19 iken, bu oran kadınlarda %9’a düşmektedir. Türkiye’de çevirmeli internet hizmetleri piyasası, oluştuğu günden bu yana belirli düzeyde bir rekabete sahne olmuştur. Ancak alınan en son veriler, bu durumun değişmekte olabileceğini göstermektedir. Cullen International (2007, Şekil 73) raporunda, TTNet’in 2004 yılında %50 civarında olan payının 2006 yılında %80’in üzerine çıktığı belirtilmektedir. OECD genişbant istatistiklerine göre76, 2006 yılı Aralık ayı itibariyle, Türkiye, 100 kişi başına düşen 3,8 kullanıcı ile 30 OECD ülkesi arasında 29uncu sırada yer almaktadır. Türkiye’den daha düşük bir genişbant yayılım oranına sahip tek OECD ülkesi Meksika’dır (3,8). Her 100 kişi başına düşen abone sayısında, OECD ortalaması 16,9, AB-15 ortalaması ise 18,6 kişidir. Yerleşik işletmecinin pazar payı %99’un üzerindedir. Halihazırda özel sektör faaliyetleri, ancak yeniden satış şeklinde gerçekleşebilmektedir. TTAŞ, bu konuda piyasadaki tek hizmet sağlayıcı olarak, ADSL hizmetlerini sunmaya 2003 yılında başlamıştır. 2004 yılı Şubat ayında, TK, TTAŞ tarafından kurulan ADSL portlarının küçük bir bölümü için bir yeniden satış düzenlemiş (yeniden satış yapacak işletmecilere %18 kar marjı sağlayacak şekilde); ancak bu düzenleme özel ISS’ler tarafından fazla rağbet görmemiştir. 2004 yılı Ekim ayında TK, veri akışı erişimini kurmaya karar vermiş ve bu konuda bir karar almıştır. Bu tarihte Türk Telekom iki tür perakende ADSL ürünü sunmaktaydı: tarifeleri kullanım miktarına bağlı olanlar ve olmayanlar. Kullanım miktarına bağlı tarifeler, abonelerin aylık olarak indirdiği verinin, önceden belirlenen miktarın (3 GB ve 5 GB) altında kalması koşuluyla daha düşüktü. ISS’lere sunulan veri akış erişimi, perakende-eksi bazında fiyatlandırılmaktaydı ve TTAŞ’ın kullanım miktarına bağlı olmayan ürünlerinde, ISS’lere %40-50 arasında bir kar marjı sunmaktaydı. Ancak kullanım miktarına bağlı ürünlerde kar marjları daha düşüktü. ADSL sektörünün ilk tepkisi, bu kar marjları ile TTAŞ’ın kullanım miktarına bağlı ürünleriyle rekabet edilmesinin imkansız olduğu doğrultusundaydı. TTAŞ, TK’nın kararına itiraz etmiş ve bu karar, idari bir mahkeme tarafından, TK’nın TTAŞ tarafından önerilen tarifeleri onaylama yetkisine sahip olduğu, ancak tarifeleri dikte etme yetkisine sahip olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur. TTAŞ, 2005 yılı Temmuz ayında veri akış erişimi için yeni bir tarife teklifinde bulunmuştur. Bu kez, TTAŞ’ın kullanım miktarına bağlı olmayan ADSL tarifeleri ile veri akış erişimi tarifeleri arasındaki fark, kullanım miktarına bağlı olmayan TTAŞ tarifelerine kıyasla, ISS’lere %30-35 arasında bir kar marjı sağlamaktaydı. Sadece yeniden satış, bu kez de %18 kar marjı ile sunulmaktaydı. ISS’lerin bu teklife verdikleri tepki de teklifin kullanım miktarına bağlı olmayan ADSL ürünlerinde rekabete olanak sağladığı, ancak TTAŞ’ın kullanım miktarına bağlı ürünlerinde sunulan kar marjının yetersiz olduğu yönündeydi.77 ISS’ler ayrıca, veri akış erişimi sorununa kapsamlı bir şekilde eğilinmemesinden şikayetçi olmuşlardı; veri akış erişiminin ticari açıdan kullanılabilir hale gelebilmesi için tarife dışında çözülmesi gereken birçok sorun bulunmaktaydı. ISS’lerden biri 2006 yılı Mayıs ayında ihtilaf çözümü amacı ile TK’ya başvurmuş ve bu başvurusu 2007 yılı Şubat ayında bir anlaşmaya varılmasıyla sonuçlanmıştı. 2007 yılı Temmuz ayı itibariyle sektörde mevcut tek veri akış erişimi anlaşması böyle düzenlenmiştir. Bu sorunların TK’yı toptan genişbant erişimi konusunda daha yapılandırılmış bir yaklaşım benimsemeye itmiş olduğu görülmektedir ve 2007 yılının Mart ayında TK, TTAŞ’tan toptan genişbant ürünleri için referans teklifler hazırlamasını talep etmiştir. TTAŞ, 2007 yılı Haziran ayında hem yeniden satış hem de veri akışı ADSL için referans teklif taslakları hazırlamış ve TK bu teklifleri kamuoyunun istişaresine sunmuştur. Bu esnada TTAŞ’ın referans ayrıştırma teklifi de 2005 yılı Aralık ayında istişareye sunulmuş 76 Bkz. http://www.oecd.org/sti/ict/broadband. 77 Bkz http://turk.internet.com/haber/yaziyaz.php3?yaziid=13460 68 ve 2006 yılı Kasım ayında sonuçlanmıştır. İki ISS, yani Netone ile Superonline, 2007 yılı Mayıs ayında TTAŞ ile yerel ağa erişim anlaşmaları imzalamışlardır.78 2007 yılı Temmuz ayı itibariyle, veri akış ya da yerel ağ üzerinden hizmet sunumuna henüz başlanmamıştır. TK’nın başlangıçtaki tutumu “yatırım merdiveni” yaklaşımı ile belirli bir uyum göstermekteydi (Bkz. bölüm 1.2.2). ERG (2005) tarafından hazırlanan “Genişbant Rekabet Raporunda” (Broadband Competition Report) yer verilen bulgulardan biri de, yeni giriş yapan hizmet sağlayıcıların yeniden satış yönteminden veri akış erişimi ve ayrıştırılmış erişim yöntemine geçmekte oldukları, yani düşük yatırım düzeyinden yüksek yatırım düzeyindeki adımlara atlayarak, “yatırım merdivenini tırmanmaya başladıkları” yönündedir. TK, saf yeniden satış ve veri akışı konularında hızlı davranmaya karar vermiş ve özellikle veri akışının, TTAŞ’ın referans ayrıştırma teklifi hazırlanmadan önce, ISS’lere sunulması yönünde çaba göstermiştir. Ancak TTAŞ’ın TK tarafından verilen kararlara yargı nezdinde yaptığı itirazlardan olumlu sonuç alması ve TK’nın ilk başlarda veri akışı düzenlemesini, sadece fiyatlandırmadan ibaret bir konu olarak değerlendirmesi, veri akışının ticari olarak kullanılmasında gecikmelere neden olmuştur. Türkiye’de genişbant hizmetleri pahalıdır. 2005 yılı itibariyle, OECD ülkeleri arasında, en yüksek, genişbant ve erişim maliyetleri ile kişi başı ortalama milli gelir oranına Türkiye sahiptir (Şekil 1-6). Şekil 1-6 – Genişbant erişim maliyetleri ile kişi başı milli gelir oranı, 2005 Kaynak: OECD Communications Outlook 2005 Türk ekonomisinin önünde gelişme yolunda kat etmesi gereken büyük bir mesafe bulunduğu gerçeğinden hareketle, genişbandın Türkiye’de diğer ülkelere kıyasla fazla gelişmemiş olması hiç de şaşırtıcı değildir. Öte yandan, bazı yazarlar, genişbandın Türkiye’de oldukça iyi bir performansa sahip olduğunu gözlemlemişlerdir. Ford, Koutsky ve Spiwak (2007) tarafından hazırlanan Genişbant Performans Endeksinde (The Broadband Performance Index - BPI), ülkeler, beklentileri, fiyat düzeyleri, kişi başı GSYİH, eğitim düzeyi, gelir eşitsizliği, ülkenin en büyük kentinde yaşayan nüfusun oranı, 100 kişi başına düşen telefon sayısı (karasal hat ve cep telefonu) vb. de içeren çeşitli değişkenlere göre sıralanmıştır. Şekil 1-7’de görüleceği üzere, Türkiye yukarıda belirtilen tüm bu verilere ilişkin performansı açısından beşinci sırada yer almaktadır. Bu açıdan Türkiye, OECD sıralaması ile BPI sıralaması arasında en çarpıcı farka sahip ülke olarak dikkat çekmektedir. 78 http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=18324 69 Şekil 1-7: 2006 yılı Aralık ayı itibariyle Genişbant Performans Endeksinde Türkiye’nin konumu Kaynak: Ford, Koutsky ve Spiwak (2007), OECD verileri üzerine Türkiye gelişmiş hizmetlere yönelik olarak, çift ürünlü paketleri piyasaya sürmüştür. Ancak aşağıda Tablo 1-9’dan da görüleceği gibi bu ürünlerin fiyatları hala oldukça yüksektir. 70 Tablo 1-9: OECD ülkelerinde çift ürünler (ses ve veri), ABD doları, Eylül 2005 Şirket Tür Ülke Fiyat (ABD doları) (PPP) Fiyat (ABD doları) İndirme (kbits/s) Bit tavanı (MB) Arcor Og Vadafone Dial Telecom T-Com Hanaro ADSL ADSL ADSL ADSL ADSL Almanya İzlanda Slovakya Almanya Kore 48,23 49,89 50,44 54,66 55,74 6.000 6. 000 2. 000 Glocalnet ADSL İsveç 56,11 Versatel Jazztel ADSL ADSL Belçika İspanya Intemode ADSL Avusturya OTE Bluewin ADSL ADSL Hive ADSL Tele2 Cybercity Cegecom Eircom İnode Telmex Slovak Telecom Nextra GTS Datanet ADSL ADSL ADSL ADSL ADSL ADSL ADSL ADSL ADSL ADSL Yunanistan İsviçre İzlanda İsviçre Danimarka Birleşik Kr. Lüksemburg Irlanda Avusturya Meksika Slovakya Çek Cum. Macaristan 63,50 70,08 70,40 71,92 72,47 73,34 74,12 74,28 81,48 85,16 86,30 111,40 113,59 118,05 125,97 136,93 54,98 80,33 29,76 62,31 47,94 69,02 69,85 65,88 75,33 64,73 103,63 118,08 106,00 106,22 91,25 94,53 115,64 124,77 80,65 69,65 75,58 90,37 Vivodi ADSL Yunanistan 149,14 134,23 4. 096 TP T-Com ADSL ADSL Polonya Macaristan 196,41 200,00 Dialog ADSL Polonya 221,86 Portugal Telecom Turk Telecom ADSL ADSL Portekiz Türkiye Cesky Telecom ADSL Çek Cum. 243,19 265,29 276,00 117,85 132,00 133,12 201,85 185,70 165,60 6. 144 2. 048 2. 000 8. 000 2. 048 1. 024 BT 512 6. 016 50. 000 24. 000 1. 000 4. 000 24. 000 1. 024 2. 400 12. 000 2. 400 3. 072 2.200 2. 000 2. 048 4. 096 1. 024 1. 024 4. 096 3. 008 500 30. 000 15. 000 25. 000 16. 000 20. 000 1.3.2.5. Kablo TV TTAŞ ilk olarak 1994 yılına kadar, 9 geleneksel tek yönlü kablolu TV altyapısı yatırımı yapmıştır. Bu gelişme, bütçenin kısıtlı olması nedeniyle durdurulmuştur. TTAŞ daha sonra 1997 yılında, ilave 11 şehirde, çift yönlü veri ve ses trafiğine olanak sağlayacak kablo altyapısını yap ve işlet modeli ile kurmak üzere özel sektöre ait işletmecilerle gelir anlaşmaları akdetmiştir. Yapılan ilk yatırımlar 1998 yılında gelir paylaşımı anlaşmalarına dönüştürülmüştür. Bu anlaşmalarda, yatırımlar ile şebekenin bakım ve onarım işlemlerinin işletmeciler tarafından, içerik sunumu ile abone hizmetlerinin TTAŞ tarafından gerçekleştirilmesi öngörülmekteydi. Bu anlaşmalar 10 yıl süreliydi ve 10 yılın sonunda şebekenin TTAŞ’a devredilmesi öngörülmekteydi. ITU verilerine göre, 2005 yılında yaklaşık 1,2 milyon kablolu TV abonesi bulunmaktaydı ve kablolu modem abonelerinin sayısı da 50.000 gibi oldukça düşük bir düzeydeydi. Bu nedenle, kablolu TV altyapısının oluşturulmasına 1990’larda başlanmış olmasına rağmen kablolu TV’nin genişbandın gelişimine katkısı düşük kalmıştır. Kablolu TV şebekesi üzerinden internet hizmetlerini sadece TTNet sunmaktadır. Kablolu TV şebekesinin gelişememesinin nedenlerinden biri de teşviklerin yetersiz olmasıdır. İşletmeciler, özellikle sözleşme döneminin sonuna yaklaşıldığında, nihayetinde TTAŞ’a devrede- 71 cekleri için, altyapı yatırımları konusunda oldukça isteksiz davranmışlardır (Decdeli, 2004). Kablolu TV’ye ilişkin en önemli gelişmelerden biri de TTAŞ’ın özelleştirilmesi sırasında yaşanmıştır. Önbildirim aşamasında özelleştirme projesini inceleme görevi kapsamında, Rekabet Kurumu, kablolu TV altyapısının, Türk Telekom’un mülkiyetinin devredildiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde, tüm mülkiyet ve işletme hakları ile birlikte, ayrı bir tüzel kişilik olarak düzenlenmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.79 RK’nın bu kararı almasının temel nedeni, kablolu TV’nin, rekabete dayalı tesislerin sektöre kazandırılmasında rol alabilecek bir şebeke olmasıdır.80 Nihayetinde, Kablolu TV şebekesi TTAŞ’tan ayrılmış ve devlete ait uydu operatörü Türksat’ın mülkiyetine geçmiştir.81 Yukarıda da belirtildiği üzere, Rekabet Kurumu aynı karar kapsamında, Türk Telekom’un internet sektöründeki şirketi olan TTNet’in de ayrı bir bağlı kuruluş oluşturulması suretiyle, yasal olarak Türk Telekom’dan ayrılmasını talep etmiştir. TK, 2005 yılı Şubat ayında, kablolu TV işletmecileri için Kablo TV Platformu Lisansları adı altında bir yetkilendirme yapmıştır. Bu düzenleme Yetkilendirme Yönetmeliğine Ek-10 olarak ilave edilmiştir. Kablo platformu hizmetleri, her türlü ses, veri, görüntü ve radyo/TV sinyalinin kablo platformu şebekesi üzerinden tek yönlü ve çift yönlü olarak sunulması şeklinde tanımlandığından, radyo ile TV’nin yanı sıra telefon hizmetlerini de içermektedir. Bu yetkilendirme, yerel kablosuz internet hizmetlerinin sunulmasını da kapsamaktadır. Ayrıca altyapı oluşturulmasını da içermektedir. Bu yetkilendirme kapsamında 20 yıl süreli 2. tip telekomünikasyon lisansı alınması gerekmektedir. Bakanlar Kurulu uygulanacak asgari ücretleri ancak 2005 yılı Aralık ayında belirleyebildiğinden, lisansların düzenlenmesinde gecikme yaşanmıştır. TK kablolu TV yayını hizmetlerine ilişkin ilk lisansları 2006 yılı Nisan ayında Kablonet, Ultra Kablo ve Interaktif adındaki şirketlere, 2006 yılı Haziran ayında da Topaz’a vermiştir. Ancak kablolu TV sağlayıcıları şu anda Türksat ile yasal bir ihtilaf yaşamaktadırlar. Kablolu TV sağlayıcıları, Türksat ile 2007 yılında sona erecek olan gelir paylaşımı anlaşmaları imzalamışlardır. Türksat, kablolu TV sağlayıcıları lisanslarını aldıktan sonra gelir paylaşımı anlaşmalarının geçerliliğini yitirdiğini ve kablolu TV şebekesi altyapısının Türksat’a iade edilmesi ve işletmecilerin kendi altyapılarını kurmaları gerektiğini savunmuştur. Bu arada, kablo platform hizmetlerinin yetkilendirilmesi, farklı hizmetlerin sunulabilmesi için ayrı lisanslar düzenlenmesi gerektiği gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edilmiş ve kablolu TV’nin karşı karşıya kaldığı yasal karışıklık daha da artmıştır. 1.3.2.6. Rekabet Kanunu’nun Uygulanmasının Etkisi Türkiye, rekabet politikasının uygulanması konusunda AB müktesebatına daha uyumludur.82 Yukarıda da belirtildiği üzere, 2183 sayılı Kanun bile, Telekomünikasyon Kurumu ile Rekabet Kurumu’nun arasındaki iş bölümü konusunda açık hükümler bulundurmasa da, günümüzde uygulama, RK’nın TK’nın düzenleme sorumluluğu altındaki alanlarda Rekabet Kanunu’nun ihlaline ilişkin iddiaları incelememesi yönündedir. Ancak RK, sektörü ilgilendiren çeşitli önemli kararlara imza atmıştır. Mobil sektörünü ilgilendiren ilk önemli karar, 1999 yılının Eylül ayında, Telsim tarafından, 79 “Rekabet Kurumu’nun Türk Telekom’un Özelleştirilmesi konusundaki önceki görüşü,” http://www.rekabet. gov.tr/word/gorus/telekom.doc 80 Bu karara da itiraz edilmiştir. TK’nın konuya ilişkin olarak kamuoyuna bir açıklamama yapmamış olmasına karşın, TK’nın o tarihteki başkanı, kablolu TV şebekesinin tasfiye edilmesine gerek olmadığını, yasal olarak ayrılmasının yeterli olduğunu ve rekabete ilişkin itirazlarla TK’nın ilgileneceğini belirtmiştir. (31.10.2004 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan röportaj). Sonunda RK’nın dediği olmuştur. 81 5335 sayılı Kanun vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir (Resmi Gazete, 27 Nisan 2005). 82 Bkz. Renda ve ark. (2007). 72 Turkcell’in cep telefonu cihazı distribütörleri ve bayileri ile yaptığı münhasırlık anlaşmalarının rekabeti engellediği ve Telsim’in girişine engel teşkil ettiği yönündeki iddialarına ilişkin olarak alınmıştır. Turkcell, önde gelen cep telefonu markalarının (örneğin Ericsson) satışını Turkcell abonmanlığının satın alınması koşuluna bağlayarak Telsim’in bu markaları tercih eden müşterileri abone olarak kendisine çekmesinin maliyetini artırmıştır. Türkiye’de cep telefonu cihazları genellikle işletmecilerin SIM kartları ve abone hatları ile birlikte satılmaktadır ve anlaşıldığı kadarıyla, bu uygulama GSM standartlarına uygun olmayan cep telefonu cihazlarının satılmasını önlemek amacı ile geliştirilmiştir. Yapılan araştırmalar, Turkcell’in Ericsson ve Panasonic gibi önde gelen cep telefonu cihazı markalarının distribütörleriyle yapmış olduğu anlaşmaların, bu distribütörlerin Telsim SIM kartlarını ve abone hatlarını pazarlamalarını önlediğini ortaya çıkartmıştır. Bu münhasırlık hükümleri, son kullanıcıların bu markalara ait cep telefonu cihazlarını Telsim abone hatlarıyla kullanma kabiliyetlerini sınırlandırmaktaydı; diğer bir deyişle, bu hükümler, potansiyel Telsim müşterilerinin bu cep telefonu cihazlarına erişimini zorlaştırmaktaydı. Bu markaların cep telefonları piyasada aranan cihazlar olduklarından, bu münhasırlık hükümleri Telsim’in aboneleri kendisine çekmesini zorlaştırmaktaydı. Turkcell yaptığı ticaret hacmini ve/veya cep telefonu cihazı sübvansiyonlarını azaltmak suretiyle, münhasırlık anlaşmasını kabul etmeyen distribütörleri etkili bir şekilde cezalandırmaktaydı. Turkcell’in ayrıca, mobil çağrı piyasasındaki hakimiyetinden faydalanmak suretiyle, kendinin de mülkiyet bağına sahip olduğu bir distribütör şirket lehine ayrımcılık yaparak, cep telefonu cihazı pazarındaki rekabeti de bozduğu anlaşılmıştı. Rekabet Kurumu, Turkcell’in Rekabet Kanunu’nu ihlal ettiğine kanaat getirmiş ve yaklaşık 5 milyon ABD doları tutarında bir ceza uygulamıştır. Mobil sektörü ilgilendiren bir diğer önemli karar da roaming konusunda alınmıştır. Turkcell ve Telsim yeni giriş yapan işletmeciler Aria ve Aycell ile roaming anlaşmaları yapamayınca, RK bu durumun Rekabet Kanunu’nun ihlali anlamını taşıyıp taşımadığını belirlemek amacı ile bir soruşturma başlatmıştır. RK ilk olarak, Turkcell ile Telsim’in GSM altyapısı piyasasında birlikte hakim durumda olduklarına kanaat getirmiştir. Kurul daha sonra, Turkcell ile Telsim’in roaming hizmetleri sunmayı bilinçli bir şekilde reddettiklerini ve bu durumun, zorunlu unsur erişimini reddetmek suretiyle hakim durumun kötüye kullanımı anlamına geldiğini belirtmiştir. Zorunlu unsur doktrini, normal koşullar altında, piyasada faaliyet gösteren rakiplerden birinin, hizmetlerini sunabilmek için gerekli olan bir tesisin aynısını kurma konusunda gerçekçi imkanlara sahip olmadığı durumları kapsamaktadır. Türkiye’deki roaming vakasında ise, yeni giriş yapan işletmeciler, sonuç itibariyle, lisanslarının tabi olduğu hükümler doğrultusunda, bir GSM altyapısı kurmak mecburiyetindeydiler. Dolayısıyla, RK’nın zorunlu unsura ilişkin görüşü, yeni giriş yapan işletmecilerin GSM altyapısı oluşturma imkanına sahip olmadıklarını değil, tesisin kurularak tam anlamıyla hizmete girmesinin zaman alacağını ve geçen bu sürenin Aria’nın aboneleri cezbetmesini daha da zorlaştıracağını yansıtmaktaydı. RK bu tür bir altyapının kısa bir süre içerisinde (örneğin bir yıl), kurulmasını engelleyecek teknik, yasal ve ekonomik zorlukları sıralamış, tam kapsama sağlanmasında yaşanacak gecikmelerin aboneleri cezbetme maliyetlerini ciddi bir şekilde artıracağına dikkat çekmiş ve gelir elde edilmesinde yaşanacak bu gecikmenin şirketin hayatta kalabilme şansını tehlikeye atacağını ve mevcut işletmecilerle rekabet etme kabiliyetini azaltacağını belirtmiştir. Bu soruşturma, 2003 yılı Temmuz ayında sonuçlanmış, Turkcell ile Telsim’e sırasıyla 15,4 milyon ABD doları ve 6,1 milyon ABD doları ceza uygulanmıştır. Ancak Kurul’un bu kararı Danıştay tarafından iptal edilmiştir. RK sabit hat piyasasına ilişkin olarak da çeşitli önemli kararlar almıştır. Bu önemli kararlardan biri de, TTAŞ’ın, diğerlerine ilaveten, özellikle genişbant internet hizmetleri için gereken altyapı unsurlarını temin etmeyi reddetmek, TTNet’in rakiplerine uygulanan kiralık hat tarifelerini ayrımcılık güderek artırmak ve TTNet’in maliyetinden düşük perakende fiyatlar uygulamasını sağlamak suretiyle, internet ve internet altyapısı piyasalarındaki hakim konumunu kötüye kullanmak iddiaları üzerine 2001 yılında verilmiştir. Kurul TTAŞ’ın, (genişbant) hizmetlerini hem bireysel hem de kurumsal kullanıcılara, ISS’lere kiraladığı hatların maliyetinden daha düşük bir tarife ile sunarak hakim konumunu kötüye kullandığına kanaat getirmiştir. Kurul 1,1 trilyon lira 73 (ilgili tarihteki döviz kuru ile yaklaşık 700 milyon ABD doları karşılığı) ceza uygulamıştır. RK, 2003 yılında aldığı bir başka kararla, TTAŞ’ı, TK’nın erişime ilişkin düzenlemeleri yayınlayacağı tarihe kadar, yeni ADSL aboneliği almamaya zorlamıştır. Kurul 2005 yılında, TTAŞ’ın bağımsız ISS’lerin kablolu TV şebekesi üzerinden internet hizmetleri sunmalarına olanak sağlamamasının, hakim konumun kötüye kullanımı anlamını taşıyıp taşımadığını belirlemek amacı ile bir soruşturma başlatmıştır. RK, TTAŞ’ın hakim konumunu kötüye kullandığına kanaat getirmiş ancak; TTAŞ’ın kablolu TV şebekesini internet hizmeti sağlayıcılarına açmak amacı ile TK ile işbirliği yaptığının tespit edilmesi nedeniyle, herhangi bir ceza uygulamamıştır. RK son bir kaç yıl içerisinde, TTAŞ’ın rekabeti önleyici uygulamalarına ilişkin olarak alternatif işletmecilerden çok sayıda şikayet almıştır. Bu iddiaların TK’nın sorumluluk alanına giren konularla ilgili olmaları nedeniyle, RK bu şikayetlere ilişkin herhangi bir işlem yapmayı reddetmiştir. Örneğin 2005 yılında, bağımsız bir ISS RK’ya, TTAŞ’nin ADSL hizmetlerinde, öğretmenlere ve öğrencilere yönelik olarak başlattığı fiyat indirimi kampanyasının hakim durumun kötüye kullanılması olduğu iddiasıyla bir şikayette bulunmuştur. RK kampanyanın TK’nın onayı ile gerçekleştirilmesi nedeniyle Rekabet Kanunu kapsamında incelenmesinin mümkün olmadığına kanaat getirmiştir. Yine 2005 yılında, TTAŞ’ın, arabağlantı anlaşmaları ve alternatif işletmecilerin hizmetlerini sunabilmeleri için gereken teknik hazırlıklar gibi konularda, çeşitli oyalayıcı taktikler uygulamak suretiyle uzak mesafe hizmet sağlayıcılarına zorluk çıkardığı yönünde bir şikayette bulunulmuştur. RK bu tür şikayetlerin doğru adresinin TK olduğunu belirtmekle yetinmiştir. RK’nın kısa bir süre önce aldığı önemli bir karar da, TTNet tarafından uygulanan ve perakende ücretlerde %50’ye varan indirimler sunan “ADSL yaz kampanyası”na ilişkindir. Basından edinilen bilgilere göre, RK TTNet’ten indirime son vermesini istemiştir. Perakende genişbant piyasasına ilişkin bir düzenleme bulunmadığından, RK’nın bu piyasaya müdahalesi çok da şaşırtıcı değildir. Ancak, TK’nın bu vakaya ilişkin kararı henüz yayınlanmadığından, bu kararı ne bazda aldığı da bilinememektedir. Rekabet politikasına ilişkin tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin de aynı AB gibi ex ante düzenlemeler ile ex post rekabet politikalarını, ABD’de yıllarca yapıldığı gibi, piyasasının serbestleştirilmesine alternatif yollar olarak değil, tamamlayıcı araçlar olarak kullandığını göstermektedir.83 1.3.2.7. Cep Telefonu Ücretlerinin Vergilendirilmesi Türkiye’de mobil işletmeciler, Özel İletişim Vergisi, Hazine Payı, Damga Vergisi ve TGM Cep Telefonu Cihazı Lisans Harcı gibi çok çeşitli vergilere tabidir. Bunun sonucunda, dünyadaki en yüksek vergi oranına %60 ile Türkiye sahiptir. Türkiye’de faaliyet gösteren mobil işletmecileri, müşterilerinden elde ettikleri gelirlerin %60’dan fazlasını vergi olarak öderken, bu oran AB’de ortalama %20 düzeyindedir. Türkiye’de faaliyet gösteren işletmeciler, tipik bir ön ödemeli müşteriden ilk yıl elde ettikleri gelirlerin %80’ini doğrudan devlete ödemektedir. Vergi oranlarının bu denli yüksek olması, kaçınılmaz bir şekilde yayılım oranı üzerinde sınırlayıcı bir etki yaratmaktadır. Daha düşük oranlarla, şu anda %60 olan yayılım oranının çok daha yukarılara çıkartılması mümkün olabilecektir. Yüksek vergi oranlarına ilişkin benzer bir endişe de 2004, yılı Mart ayında yayınlanan ve önemli tavsiyelerinden biri “BIT üzerindeki vergi ve düzenleme yükünün azaltılması” olan, “Bilgi Ekonomisi Değerlendirme Çalışmasında” Dünya Bankası tarafından dile getirilmiştir. Mobil İşletmeciler Birliği (GSM Association – GSMA) tarafından 2005 yılında yayınlanan vergilendirmenin mobil piyasanın büyümesi üzerindeki etkilerine ilişkin çalışmada, “birçok ülkede vergilendirmenin kullanıcılar için bir engel oluşturarak, potansiyel olarak yüz milyonlarca kişinin mobil haberleşmeden faydalanmasını engellemek suretiyle ekonomik büyümeyi ve sosyal kalkınmayı yavaşlattığı” belirtilmekte ve aşağıda Şekil 1-8’de de gösterildiği gibi Türkiye’deki “anormal” durumun ciddiyeti vurgulanmaktadır. 83 Bkz. Verizon Communications Inc. v. Law Offices of Curtis V. Trinko, LLP, 540 U.S. 398 (2004). 74 Şekil 1-8 – Mobil hizmet maliyetlerinde verginin payı –Türkiye’deki ‘anormal’ durum 1.3.3. Türkiye’nin Telekomünikasyon Sektöründe AB Müktesebatına Uyum Sağlamasının Doğurabileceği Sonuçlar Türkiye’nin yeni Telekomünikasyon Kanunu’nu müzakereye açması beklenen bu günlerde, durumu iyice tartarak, Türkiye’nin düzenleyici rejiminin AB müktesebatına tam olarak uyumlaştırılmasının üretkenlik ve büyüme açılarından doğuracağı etkilerin değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Bu bağlamda, bir önceki bölüm, 2006 yılında Türkiye’de yaşanan çeşitli yasal değişikliklerin, her ne kadar bu değişikliklerin bir kısmı henüz piyasada uygulamaya konulmadıysa da, müktesebat ile daha yüksek bir oranda uyum sağlanmasına yardımcı olduğuna kanaat getirmemizi sağlamıştır. Özellikle, Telekomünikasyon Kurumu’nun müdahalelerini uygulamakta ve hayata geçirme konusunda daha hızlı ve etkin bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir. Ayrıca münferit lisans düzenleme rejiminin, piyasaya girmek isteyen işletmeciler için büyük bir engel teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Potansiyel yatırımcılar için en ümit verici sektör olan mobil sektöründe vergilendirme, yayılım oranına olduğu kadar, 3G’ye ve daha gelişmiş genişbant teknolojilerine geçişe de engel olabilecektir. Son olarak frekans politikası hala esnek olmayan bir “komuta ve kontrol” yönetimine dayanmakta ve frekansların daha değerli kullanım amaçları için tahsis edilebileceği ikincil piyasalardan ya da ihalelerden yoksun bulunmaktadır. Böyle bir geçmişe karşın, Avrupa Komisyonu telekomünikasyon hizmetleri alanında, Türkiye’nin AB müktesebatına yönelik olarak devam eden uyum çalışmalarını tatminkar bulduğuna ilişkin raporlar yayınlamıştır. Bununla birlikte, Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan 2006 Türkiye İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin elektronik ticaret ve şarta bağlı hizmetler konularında AB standartları ile uyumlu olmadığı ve “bu alandaki genel uyumun sınırlı olduğu” belirtilmiştir. Ayrıca, Türk mevzuatının görsel işitsel hizmetler konusunda AB müktesebatıyla ve Avrupa Standartlarıyla uyum düzeyine ilişkin belirgin endişeler dile getirilmiş ve “Katılım Ortaklığı Belgesi’nde konuya ilişkin olarak yer alan önceliklerde ilerlemelerin ciddi şekilde geciktiği” belirtilmiştir. Daha genel bir not olarak, Türkiye’nin iş ortamının ve düzenleyicilerin etkinliğinin önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde daha da iyileştirilmesi için gereken temelin hazır olduğu söylenebilir. Yetkin ekonomik çalışmalarda, Türkiye’nin en büyük potansiyelinin müktesebat ile uyumda de- 75 ğil, kurumsal istikrarın, düzenleyicilerin şeffaflığının ve hesap verebilirliğinin iyileştirilmesinde ve yolsuzluğun azaltılmasında yattığı belirtilmektedir.84 Burnham (2007) tarafından da belirtildiği üzere, Türkiye hala Dünya Bankası’nın Doing Business ve Dünya Ekonomik Forumu’nun (World Economic Forum – WEF) Küresel Rekabetçilik sıralamasında alt sıralarda yer almaktadır. Renda ve ark. da (2007), Türkiye’nin Rekabet Kanunu’nun hala uygulamaya yönelik çeşitli sorunlarla meşgul olduğunu belirtmişlerdir. Daha genel bağlamda, düzenleyicilerin etkinliği ile yatırım düzeyleri arasındaki pozitif ilişki ECTA puan tablosu ve Jones ile Salsas (2006) gibi yazarlar tarafından birçok defa vurgulanmıştır. Sonuç olarak, Türkiye’nin AB müktesebatına uyum konusunda daha fazla ilerleme kaydetmesinin ülkeye büyük avantajlar sağlayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak, bu doğal olarak müktesebatın doğru bir şekilde uygulanmasına bağlıdır. Daha iyi telekomünikasyon düzenlemeleri vasıtasıyla büyümenin ve istihdamın artmasının ön koşulu, her şeyden önce, düzenlemelerde belirsizliğinin giderilmesi ve yatırım ile yenilikçiliği destekleyici bir iş ortamının sağlanmasıdır. Bu bağlamda, Telekomünikasyon Kurumu’nun kurumsal kapasitesini ve yetkinliğini iyileştirmek için birçok şey yapılabilecektir. Türkiye’nin sabit ve mobil düzenlemelerini etkin bir şekilde hayata geçirebilmesi halinde, bunun ilk görünür etkisi fiyatların düşmesi olacaktır. Akdemir ve ark. (2007) kısa bir süre önce yayınlanan bir çalışmada, Türkiye’nin Düzenleyici Çerçevesinin AB müktesebatına uyumlaştırılması ve bunun ardından da İngiltere ve Finlandiya’da uygulanana benzer bir serbest telekomünikasyon politikasının kabul edilmesi durumunda ortaya çıkabilecek fiyat indirimini hesaplamışlardır. Bu çalışmanın yazarları, Boylaud ve Nicoletti (2000), Warren (2000) ve Kimura ve diğerleri tarafından da kullanılan bir dizi kısıtlayıcılık endeksinden faydalanmak suretiyle, fiyatlar üzerindeki potansiyel etkisini belirleyebilmek amacı ile telekomünikasyon hizmetleri sektörünün engellerinin değer olarak karşılığını belirlemişlerdir. Bu çalışmanın sonucunda, fiyatların ortalama %33,53 oranında düşeceği ve ekonomiye kaydadeğer fayda sağlanacağı belirlenmiştir. Akdemir ve ark. (2007) tarafından yapılan çalışmadan alınan aşağıdaki Tablo 1-9’da, telekomünikasyon hizmetlerine ilişkin olarak Warren (2000) tarafından derlenen ve 2000 yılında Türkiye’nin, Malta dışında AB-27’nin tamamına kıyasla en alt sırada yer aldığı, kısıtlayıcılık endeksi puanları yer almaktadır. Tablo 1-10: Telekom hizmetleri kısıtlayıcılık endeksi puanları, AB-27 ve Türkiye Yerli Endeks Günlük Operasyona Yönelik Kısıtlamalar Kuruluşa yönelik toplam kısıtlamalar Sınır ötesi ticarete yönelik kısıtlamalar Günlük operasyona yönelik toplam kısıtlamalar Toplam yerli endeks Finlandiya İngiltere Hollanda Danimarka Almanya Fransa İsveç Belçika Avusturya Cep telefonu hizmetlerinde doğrudan yatırıma yönelik kısıtlamalar Ekonomi Sabit şebeke hizmetlerinde doğrudan yatırıma yönelik kısıtlamalar Kuruluş Kısıtlamaları 0,0000 0,0000 0,0150 0,0000 0,0247 0,0250 0,0667 0,0167 0,1000 0,0000 0,0000 0,0150 0,0333 0,0247 0,0250 0,0333 0,0167 0,0333 0,0000 0,0000 0,0300 0,0333 0,0493 0,0500 0,1000 0,0334 0,1333 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0667 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0667 0,0000 0,0000 0,0000 0,0300 0,0333 0,0493 0,0500 0,1000 0,1001 0,1333 84 Bkz. Lejour ve De Mooij (2005). 76 Yerli Endeks Günlük Operasyona Yönelik Kısıtlamalar Kuruluşa yönelik toplam kısıtlamalar Sınır ötesi ticarete yönelik kısıtlamalar Günlük operasyona yönelik toplam kısıtlamalar Toplam yerli endeks İtalya Luksemburg İrlanda Estonya İspanya Litvanya Yunanistan Çek Cumhuriyeti Macaristan Romanya Portekiz Slovakya Polonya Letonya Bulgaristan Kıbrıs Türkiye Malta Cep telefonu hizmetlerinde doğrudan yatırıma yönelik kısıtlamalar Ekonomi Sabit şebeke hizmetlerinde doğrudan yatırıma yönelik kısıtlamalar Kuruluş Kısıtlamaları 0,0851 0,1000 0,1333 0,1170 0,1197 0,1333 0,1338 0,0518 0,0667 0,0600 0,0170 0,0597 0,0333 0,0271 0,1369 0,1667 0,1933 0,1340 0,1793 0,1667 0,1609 0,0000 0,0000 0,0000 0,0667 0,0333 0,0667 0,1000 0,0000 0,0000 0,0000 0,0667 0,0333 0,0667 0,1000 0,1369 0,1667 0,1933 0,2007 0,2127 0,2333 0,2609 0,1170 0,0170 0,1340 0,1333 0,1333 0,2673 0,1087 0,1333 0,1017 0,1400 0,1267 0,1370 0,1533 0,1667 0,1667 0,1667 0,0020 0,0333 0,0083 0,0667 0,0333 0,0503 0,0667 0,1667 0,1000 0,1667 0,1107 0,1667 0,1100 0,0667 0,1600 0,1873 0,2200 0,3333 0,2667 0,3333 0,1667 0,1333 0,2000 0,1333 0,2000 0,2000 0,2000 0,1333 0,2000 0,2000 0,1667 0,1333 0,2000 0,1333 0,2000 0,2000 0,2000 0,1333 0,2000 0,2000 0,2774 0,3000 0,3100 0,3400 0,3600 0,3873 0,4200 0,4666 0,4667 0,5333 Kaynak: Warren, T. 2000, “The identification of impediments to trade and investment in telecommunications services”, Findlay, C., ve Warren, T. (eds) 2000, Impediments to Trade in Services: Measurement and Policy Implications, Routledge, Londra ve New York. Notlar: Kısıtlayıcılık endeksleri Warren 2000 temelinde hesaplanmıştır. Yerli ve yabancı kısıtlayıcılık endeksi puanları, 0’dan 1’e kadardır. Puan ne kadar yüksek ise, ekonomi üzerindeki kısıtlamalar da o denli yüksektir. Akdemir ve ark. (2007) tarafından bulunan fiyat azaltma etkisi, ekonominin tüm sektörlerinde tüketime yansıyacaktır. Telekom hizmetlerinin diğer ürünlerin girdisi olarak etkisini ölçmek amacı ile yazarlar Türk ekonomisinde yer alan 97 sektör için bir fiyat vektörü hazırlamışlardır. Her bir sektör için talep esnekliğinin belirlenmesini içeren karmaşık bir hesaplama gerektirdiğinden, fiyat indiriminin sağlayacağı talep artışını dikkate almadan, yazarlar, Türkiye’nin AB müktesebatı ile uyum sağlaması ve bunun ardından da İngiltere ve Finlandiya’da uygulanana benzer bir serbest telekomünikasyon politikasını kabul etmesi durumunda ortaya çıkabilecek potansiyel refah artışına ilişkin muhafazakar bir tahminde bulunmuşlardır. Bu tahmin, Türkiye Cumhuriyeti GSYİH’sinin %0,428 oranında artacağını göstermektedir. Bu değerin Avrupa Komisyonu tarafından 2003 yılında hesaplanan “Lizbon dışı ekonomik maliyet” tahmininin ışığı altında değerlendirilmesinde yarar görülmektedir. O tarihte AB-15, 2002 çerçevesini, 1998 çerçevesinin gerektiği gibi işlev görmemesi nedeniyle, telekom piyasasının hala yerleşik işletmecilerin hakimiyeti altında olduğu ve birçok piyasada telekom hizmetlerinin serbestleştirilmesinin sağlayacağı gerçek refah ve büyüme potansiyelinin henüz açığa çıkmadığı bir ortamda uygulamaya başlamak üzereydi. Komisyon, telekomünikasyon ve elektrik piyasalarının tamamen serbestleştirilmesinden dört yıl sonra, GSYİH ve istihdam düzeylerinin sırasıyla %0,4 ve %0,6 oranında artacağı, serbestleşmeden 10 yıl sonra da, GSYİH düzeyinin %0,6 oranında daha artacağı tahmininde bulunmuştur.85 85 Avrupa Komisyonu, 2. Bölüm – AB’de iş ve ürün piyasalarında yapısal reformlar ve makroekonomik perfor- 77 Komisyon daha yakın bir zamanda, AB’de toplam ArGe harcamalarının 2010 yılına kadar (Lizbon hedefine ulaşabilmek için) GSYİH’nin %1,9’undan %3’üne çıkartılması halinde, mevcut durumun değişmediği (yani ArGe harcamalarında bir artış olmayan) bir senaryoya kıyasla, 2010 yılına kadar GSYİH düzeyinin %1,7 (yılda %0,25), Toplam Faktör Verimliliğinin %0,8, istihdamın %1,4 ve reel gelirlerin %3 oranında artacağını, GSYİH’nin 2015, 2020 ve 2030 yıllarına kadar da sırasıyla, %4,2, %7,5 ve %12,1 oranlarında artacağını hesaplamıştır.86 Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük kişi başı GSYİH oranına sahip ülkelerden biri olduğundan, Türkiye’nin i2010 stratejisini izleyerek, öngörülen iddialı hedefe ulaştığı, yani 2010 yılına kadar ArGe yatırımını GSYİH’nin (%3’ü) düzeyine çıkartabildiği takdirde, sağlayacağı büyüme potansiyeli çok daha yüksek olacaktır.87 2006–2010 bilgi toplumu stratejisinde öngörülen hedef GSYİH’nin %2’sidir. Ancak bu denli zorlu bir hedefe ulaşmaya çalışan Türkiye, Avrupa’nın 2002 düzenleyici çerçevesine ilişkin olarak son birkaç yıl içerisinde yaşadığı deneyimlerden faydalanarak “herkes için bilgi toplumu”nun gerçekleştirilmesine doğru daha hızlı bir şekilde yol alabilecektir. Türkiye’nin en zayıf olduğu alanlar, düşük sabit hat ve genişbant yayılım oranı ile daha yüksek ancak yine de tatmin edici olmayan mobil yayılım oranı olduğundan, evrensel hizmetin yayılması, değerli frekans kaynaklarının kullanılması ve mobil perakende hizmetlerinden verginin kaldırılması önümüzdeki birkaç yıl için en önemli öncelikler olacaktır. 1.3.4. Değerlendirme ve Öneriler Telekomünikasyon sektörüne rekabetin getirilmesine yönelik ciddi bir ilerleme kaydedilmiş olmasına rağmen, Türkiye hala rekabetin ilk aşamalarındadır ve düzenleyici çerçeveyi geliştirmek için yapılacak çok iş vardır. Rekabetin daha da geliştirilmesi, refah konusunda büyük kazanımlar sağlayabilecektir. 1.3.4.1. Türkiye Koşullarına Uygun Politika Paketinin Oluşturulması Yukarıdaki bölümlerde gördüğümüz üzere, Türkiye’nin düzenleyici çerçevesinin AB müktesebatı ile uyumlaştırılması faydalı olacaktır; ancak Türkiye’nin sayısal çağa girmesini sağlayacak nihai adım değildir. Avrupa’da yaşanan deneyimler, altyapıya dayalı rekabetin bulunduğu ülkelerde statik ve dinamik rekabetin daha hızlı geliştiğini; sabit kablo altyapısına sahip olmayan ülkelerin, sabit hat piyasalarını ve özellikle genişbant kablosuz erişim teknolojilerini zaman içerisinde serbestleştirebilmek için, Yeni Nesil Şebekelerin oluşumuna kestirme bir yol sağlayabilmek amacı ile yerel ağ sayısını artırmayı çok ciddi bir şekilde değerlendirmeleri gerektiğini göstermektedir. Bu açıklananlar, AB üyesi ve AB-dışı ülkelerde yaşanılan ulusal deneyimlerin gözlemlenmesinden çıkartılabilecek daha genel bir ilkeye örnek olarak sunulmuştur: herhangi bir ülkenin kendine özgü coğrafyası ve teknolojik sermayesi, doğru politika karmasının tanımlanmasında hayati bir önem taşıyan etkenlerdir. Örneğin sabit bir kablo altyapısının bulunmadığı, yani Eli Noam’ın tanımıyla “0.x” ya da “1.x” olarak adlandırılan piyasalarda, altyapıya dayalı rekabete giden yol, kısa vadede hizmete dayalı rekabetten, yani yatırım merdiveninin dikkatli bir şekilde uygulanmasından ve piyasanın sınırlı düzeyde mikro-yönetiminden geçecektir.88 Aynı zamanda, uzun süreli rekabetin sağlanabilmesi için, alternatif erişim teknolojilerinin uygulanması gerekecektir. Ancak bu, hikayenin sadece bir parçasıdır. Bilgi toplumunun oluşturulabilmesi için hem arz tarafında hem de talep tarafında politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. Arz tarafında, sabit hat yamans: The EU Economy: 2002 Review. 86 Avrupa komisyonu, A 3% R&D effort in Europe in 2010: an analysis of the consequences, Avrupa Komisyonu Araştırma Müdürlüğü tarafından hazırlanan bir çalışma, 2004. 87 Bkz http://trendchart.cordis.lu/tc_article.cfm?ID=3475&NEWSID=20. 88 Bkz. Noam, E. (2005), American Telecom 2005: Directions for Change, http://www.thinktel.org/documenti/051117-250.pdf 78 yılımının iyileştirilebilmesi için, erişim yükümlülüklerinin yanı sıra, frekans tahsisi ve telekomünikasyon altyapısı yatırımlarının teşviki de gerekmektedir. Talebin yeterince harekete geçirilmesi durumunda, Türkiye’de, anakent bölgelerinde, FTTx teknolojilerinin bir olurluk incelemesine sahip olması mümkündür. Ancak 3G ihalesinin, işletmecilerin yeterince ilgi göstermemeleri nedeniyle, 2007 yılının Mayıs ayından Eylül ayına ertelenmesi, Türkiye’de bu tür gelişmiş çoklu ortam hizmetlerine olan talebin hala çok düşük düzeyde olduğunu göstermektedir. Aşırı yük getiren vergilendirmenin kaldırılması ve mobil ücretlerinin tedrici olarak düşürülmesini hedefleyen politikalar, kamunun kilit öncelikleri olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca, sayısal çağ için doğru politika paketinin geliştirilmesi, içerik ve uygulama alanlarında etkin mevzuatın yürürlüğe girmesini de gerektirmektedir. Sayısal platformların katmanlı mimarisinde, yenilikçi hizmetlerin geliştirilmesi, çok büyük oranda, şebeke işletmecilerinin trafik önceliklendirmesinden ve reklamlardan gelir elde edip edemeyeceklerine bağlıdır. Bu durum, kısa bir süre önce İngiltere’de düzenleyici otorite konumundaki Ofcom tarafından, Yeni Nesil Şebekeler hakkındaki istişare belgesinde ele alınan, şebeke yansızlığı gibi önemli konuları gündeme getirmektedir. Son olarak, bilgi toplumuna geçişin teşvik edilmesinde, müşterinin yaşadığı deneyimin kalitesi de büyük bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, modern iş modellerinin en zayıf halkası genellikle tüketicilerdir: nihai kullanıcıların ilgisini çekmek için rekabet eden işletmeciler, nihai kullanıcılara, birinci sınıf içeriği, fark yaratan devrimsel nitelikte uygulamaları, sayısal hakların korunmasını, mahremiyeti arttıran teknolojileri ve tüketicinin güvenini arttıran ödeme sitemlerini içeren, kapsamlı bir dizi hizmeti sunan çok amaçlı paketlerle internet kullanımını arttırmaktadırlar. 1.3.4.2. Düzenleyici Çerçeveye ve Kapasiteye ilişkin Hususlar AB’nin 2003 düzenleyici çerçevesi, TK’ya izlemesi gereken bir dizi önemli ilke ve yönlendirici tavsiye sunmuştur. Hazırlanmakta olan düzenleyici çerçeve, AB düzenleyici çerçevesinden gittikçe artan oranlarda esinlenmektedir, ancak yine de bir takım önemli farklılıklar mevcuttur. Bunlardan en belirgini, hantal, yüksek maliyetli ve girişi engelleyici bir işlev gören yetkilendirme rejimidir. Yetkilendirme rejiminde yapılacak iyileştirmeler için birincil mevzuatta değişikliğe gidilmesi gerekmektedir. İkinci alan ise, evrensel hizmettir. Evrensel hizmetin şu andaki (genişletilmiş) kapsamı, Evrensel Hizmet yönergesinde belirlenenin ötesine geçmiştir. Evrensel hizmet sunacak işletmecilerin ve finansman kaynaklarının belirlenmesinde kullanılacak usuller, AB rejimine yakın olsa da, mevzuatın uygulanmasına henüz başlanmamıştır. TK’nın karşılaştığı zorluklar, kısmen, başlangıçta eski (1998) ile yeni (2003) AB düzenleyici çerçevesinin arasında kalmasından kaynaklanmaktadır. 4502 sayılı Çerçeve Kanun (ya da bu kanun ile 406 ve 2183 sayılı Kanunlarda yapılan değişiklikler), büyük bir oranda 1998 çerçevesinden esinlenmiştir. Ancak TK kendisini yeni çerçeveye uyarlamaya gayret göstermektedir. Dolayısıyla, şu anda atılması gereken en önemli adım, ex ante düzenleme için sağlam bir yasal dayanak oluşturmak amacı ile geniş kapsamlı bir Elektronik Haberleşme Kanunu’nun yürürlüğe konulması olacaktır. Halen TBMM’nin ilgili Komisyonunda incelenen kanun tasarısı iyi bir başlangıç olsa da, AB çerçevesinin temel yaklaşımını daha iyi bir şekilde yansıtabilmesi için revize edilmesi gerekmektedir. İkinci olarak, daha sağlam bir yasal temelin yanı sıra, yetkililerin, politika önlemlerinin sıralamasını belirlemek amacı ile orta vade için, geniş kapsamlı bir politika çerçevesi oluşturmaları gerekmektedir. Geleceğe yönelik daha net bir yaklaşımın benimsenebilmesi için, bir belge, örneğin bir “beyaz kitap” faydalı olacaktır. Çoğu durumda, yeni girişlerde ve rekabette, TK’nın rekabeti arttırma konusundaki niyetine ve çabalarına rağmen, yaşanan gecikmelerin nedeni tutarlı ve stratejik bir çerçevenin bulunmaması olduğundan, bu tür bir yaklaşım önemli katkılar sağlayacaktır. Bu konuya örnek olarak, yukarıda açıklanan, zorunlu ulusal roaming politikasını gösterebiliriz. Bu örnekte, mevcut yerleşik işletmeciler, mevzuatın uygulanmasını, söz konusu mevzuat geçerliliğini 79 kaybedene kadar geciktirebilmek için yargı sisteminden faydalanmışlardır. Bir diğer önemli örnek de TK’nın veri akış erişimini getirebilmek için gösterdiği çabadır. Bu örnekte de yerleşik işletmeci uygulamayı geciktirebilmek için yargı sisteminden faydalanmıştır. Ayrıca, veri akışının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayabilmek için, tarifelerin ve kar marjlarının belirlenmesinden daha ileriye giderek, fiyat dışı unsurları da içeren bir yaklaşım benimsenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Her iki örnekte de, daha yüksek bir öngörü kapasitesi, uygulamanın etkinliğini artıracaktır. Roaming vakasında, böyle bir öngörü, roaming yükümlülüklerinin yerleşik işletmecilerin imtiyaz sözleşmelerine dahil edilmesini gerektirmekteydi. Veri akışında ise, başlangıçtan itibaren, veri akışı erişiminin fiyat dışı unsurlarına odaklanan daha geniş kapsamlı bir yaklaşımın uygulanmasını gerektirmekteydi. Rekabetin gelişiminde yaşanan gecikmeler, özellikle Bakanlık tarafında belirli ölçüde bir kararsızlığı yansıtmaktadır. Bu durum özellikle, TTAŞ’ın özelleştirilmesinden önce, TTAŞ’ın satış değerinin artırılması amacı ile serbestleşmenin ve yeni girişlerin geciktirilmesinde ortaya çıkmıştır. Ancak serbestleşme sürecinin bu aşaması artık geride kalmıştır. Yine de, Bakanlığın rekabetin daha da geliştirilmesini sağlamak amacı ile daha güçlü bir politik duruş sergilemesi gerektiği düşünülmektedir. Prensip olarak, rekabetin sağlanması hedefi öncelikle siyasi olarak Bakanlık tarafından sahiplenilmeli, TK uygulama açısından hesap verecek konumda olmalıdır. Mevcut durumda siyasi sahiplenme eksiktir. Düzenlemenin genel kalitesini etkileyen önemli bir faktör de, düzenleyici makamların şeffaflık ve hesap verebilirlik düzeyleridir. Hesap verebilirliğin arttırılması, düzenleyici bağımsızlığını artırmakta, düzenleyicinin sektörün hakimiyeti altına girmesi riskini azaltmakta, daha iyi düzenleme yapılması için motivasyonu arttırmakta, düzenlemelerin gizliliğini azaltmakta, düzenleyicilerin itibarını arttırmakta ve belirsizliğini azaltmaktadır. Geleneksel idari kurumlara kıyasla, Türkiye’deki düzenleyici makamlar daha şeffaftır ve hesap verebilirlik düzeyleri daha yüksektir. İkincil mevzuat taslaklarının kamuoyunun istişaresine açılmasının düzenli bir uygulama haline getirilmiş olması da çok önemli bir gelişmedir. Ancak hesap verebilirliğin arttırılabilmesi için yapılabilecek daha birçok şey bulunmaktadır. İlk olarak, her ne kadar yönetmelikler ve tebliğler Resmi Gazete’de yayınlanmakta ve TK’nın internet sitesi vasıtasıyla duyurulmakta ise de, TK’nın Kurul kararlarını duyurma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Kurul kararlarının kamuoyuna duyurulup duyurulmaması Kurul’a bırakılmıştır. Kurul almış olduğu kararların sadece küçük bir bölümünü internet sitesi vasıtasıyla duyurmaktadır. İkinci olarak, TK’nın ikincil mevzuat taslaklarının, ikinci mevzuatın nihai halinin ya da Kurul kararlarının gerekçelerini açıklama yükümlülüğü bulunmamaktadır. Kurulun, personeli tarafından hazırlanan ve kararlarını alırken kullandığı teknik raporları da kamuoyuna açıklama yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu nedenle, örneğin Kurul yerleşik bir işletmecinin tarifelerini onaylarken ya da erişim ücretlerini belirlerken bu kararlara nasıl ulaşıldığını açıklamamaktadır. Düzenleme ve kararların gerekçelerinin kamuoyuna açıklanması, TK’nın daha sıkı bir disipline sahip olmasını sağlayarak hesap verebilirliğini artıracaktır. TK’nın kararlarının perde arkasını açıklamakta çekingen davranması, aldığı tüm kararları yeterince gerekçelendirecek teknik kapasiteye sahip olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Diğer bir deyişle, Kurul bazı vakalarda genel kurallar ya da açık bir şekilde gerekçelendirilmesi mümkün olmayan düşüncelerle hareket ediyor, veya henüz tam olarak geliştirilmemiş modellerden faydalanıyor olabilir. Kararların açıklanmamasının nedenlerinden biri de Kurul’un temyiz taleplerine ve yasal itirazlara maruz kalmaktan çekinmesi olabilir. Ancak hangi nedenle olursa olsun şeffaflık bulunmamasının, her zaman TK’nın lehine sonuçlar doğurduğu da çok kesin değildir. Gerekçelerin yetersizliği, temyiz kurumlarının daha yüksek oranda takdir hakkı kullanmasına ve “boşlukların” bu kurumlar tarafından doldurulmasına neden olmaktadır. Bununla bağlantılı bir başka husus da, kamuoyunun istişaresinde açılan konularda TK’nın 80 almış olduğu görüşleri kamuoyu ile paylaşmamasıdır. Bu durum kamuoyu istişarelerinin toplu öğrenme etkisini azaltmaktadır. Ancak bu konuda ilerleme kaydedilmektedir. Piyasa analizlerinin nihai raporlarında, istişare sürecinde alınan yorumlara ve TK’nın bu yorumlara verdiği yanıtlara ilişkin bilgiler yer almaktadır. 89 Şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda, Rekabet Kurumu’nun kurucu yasası daha iyi bir örnek teşkil etmektedir. TK’nın tüm Kurul kararlarını Resmi Gazete’de ilan etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ayrıca Kurul kararlarının gerekçelerin yanı sıra, antitröst ve birleşme vakalarında soruşturmayı yürüten komitenin yaptığı analizlerin ve aldığı temel kararların bir özetini de paylaşması gerekmektedir. Ancak soruşturma komitesi tarafından hazırlanan raporların tamamı kamuoyuna açıklanmamaktadır. Şeffaflık konusunda gündeme getirilmesi gereken bir diğer konu da, Yönetmeliklere ve Kurul kararlarına karşı yapılan temyiz talepleri ile ilgilidir. İdari mahkeme ve Danıştay kararları kamuoyuna açıklanmamaktadır. Danıştay’ın almış olduğu tüm kararları yayınlama yükümlülüğü bulunmamaktadır ve telekomünikasyon düzenlemelerine ilişkin olarak alınan önemli kararlardan bazıları Danıştay’ın internet sitesinde yer almamaktadır.90 Bu kararların TK’nın internet sitesi vasıtasıyla kamuoyuna açıklanması şeffaflığı önemli ölçüde artıracaktır. Çeşitli paydaşlar, Telekomünikasyon Kurumu’nun, almış olduğu kararların EPG işletmecileri tarafından uygulanmasını ve EPG işletmecilerin yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlama becerisinden yoksun olduğu konusundaki endişelerini dile getirmişlerdir. Örneğin Türk Telekom birçok kez, yükümlülüklerini tanınan süreler içerisinde yerine getirememiştir (örneğin referans ayrıştırma teklifinin sunulması). Düzenleyici, yükümlülüklerin zamanında yerine getirilmemiş olmasını çoğu kez cezalandırmayarak, Kurumun kararlarını uygulatma becerisi konusunda endişelerin doğmasına neden olmuştur. 1.3.4.3. Yapılması Gerekenler Yukarıdaki bölümlerde çıkartılan sonuçların ışığı altında geliştirilen öneriler Türkiye’nin bilgi toplumuna geçişi sağlamak için uygulayacağı en uygun stratejiyi belirlemek amacı ile sunulmaktadır: 1. Yayılım. Telekom altyapısında ve buna bağlı olarak sabit ve mobil şebekelerde yatırımların teşviki, sayısal planlamaya köprü oluşturma, 2. Evrensel hizmet. Hem kentsel hem de kırsal alanlarda internet erişimi ve kullanımının yaygınlaştırılması amacı ile kullanılacak evrensel hizmet fonunun yönlendirilmesinde şeffaflığın artırılması, örneğin Wi-Fi ve WiMAX teknolojileri vasıtasıyla; 3. Numara taşınabilirliği. Numara taşınabilirliği yönetmeliğine işlerlik kazandırılması; 4. Müktesebat ile tam uyum. Çevrim içi verilerin korunması, çevrim içi mahremiyet, sanal suçlar ve görsel-işitsel hizmetler konularında müktesebat ile uyum sağlayacak yasaların çıkartılması; 5. Vergilendirme. Cep telefonu kullanımını arttırmak ve mobil yayılım oranını yükseltmek için mobil hizmetler üzerindeki vergi yükünün büyük ölçüde azaltılması; 6. Toptan erişim politikası. Sabit şebekelerde zorunlu şebeke paylaşımının dikkatli bir şekilde uygulanması ve aynı zamanda, sabit hat sektöründe yeterli rekabet oluştuğunda, ex post rekabet politikasına yönelik net bir geçiş yolu oluşturulması; 89 Örneğin, Telekomünikasyon Kurumu görevlilerinden Handan Karacabey’in ITU Global Regulators Exchange Database’e verdiği yanıta göre, Telekomünikasyon Kurumu “resmi bir ortam yaratarak samimi ve etkin bir müzakereyi engellediği” gerekçesiyle, kamuoyuna açık görüşmelerde tutanak tutmamaktadır. 90 Örneğin, Danıştay’ın kablo platform hizmetlerinin yetkilendirmesini iptal ettiği dava. 81 7. Entegrasyon. Teknolojik entegrasyonu sağlamak amacı ile Telekomünikasyon Kurumu ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) yetkilerinin birleştirilmesi/koordine edilmesi; 8. Bağımsızlık. Telekomünikasyon Kurumu’nun statüsünün, bağımsızlığının ve yetkilerinin iyileştirilmesi; 9. Daha iyi düzenleme. Geniş kapsamlı bir elektronik haberleşme yasası çıkartılması; düzenleyicilerin şeffaflığının ve hesap verebilirliğinin artırılması; özellikle, münferit lisans rejiminin yerine genel bir yetkilendirme rejimi uygulanması; 10. Yasaların uygulanması. Fikri mülkiyet hakları, düzenleyici kararlar, korsanlığı önleyici yasalar gibi alanlarda yasaların uygulanma düzeyinin iyileştirilmesi. Ek 1-1: Türk Telekomünikasyon Sektörünün Düzenleyici Çerçevesinin Ana Bileşenleri Genel Tadil eden 4502 sayılı Kanun, Ocak 2000 – Türk Telekom’un Tekel hakları 31 Aralık 2003 tarihi itibariyle kaldırılacaktır. Telekomünikasyon Kurumu bağımsız bir düzenleyici olarak kurulmuştur. arabağlantı gibi konular da yer almaktadır, 4673 sayılı Kanun, Mayıs 2001. Bu kanun ile lisans düzenleme Ulaştırma Bakanlığı’ndan TK’ya devredilmektedir. 406 sayılı Kanun – İlk olarak 1924 yılında çıkartılan Telgraf ve Telefon Kanunu. 2183 sayılı Kanun– İlk olarak 1931 yılında çıkartılan Telsiz Kanunu. Yetkilendirme Mart 2001 – Telekomünikasyon Hizmetleri Yönetmeliği (2004 yılında yerini Telekomünikasyon Hizmet ve Altyapılarına İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliğine Bırakmıştır) Ağustos 2004 – Telekomünikasyon Hizmet ve Altyapılarına İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği (Resmi Gazete, 26.08.2004). Yönetmeliğin orijinal halinde, GSM mobil hizmetlerinin, uydu haberleşme hizmetlerinin, uydu platform hizmetlerinin, GMPCS cep telefonu hizmetlerinin, telefon mesaj hizmetlerinin, ISS hizmetlerinin, Karasal hatlar üzerinden veri iletim hizmetlerinin, PAMR hizmetlerinin ve uzak mesafe telefon hizmetlerinin yetkilendirilmesine ilişkin 9 adet Ek bulunmaktaydı. Bu Yönetmelik, daha sonra kablo platform hizmetlerini, (Ek A10, Şubat 2005-Danıştay tarafından iptal edilmiştir), genişbant sabit kablosuz erişimi (Ek A11, Şubat 2005), altyapı hizmetleri (Ek A12, Eylül 2005), rehberlik hizmetleri (Ek A13, Temmuz 2006) de içerecek şekilde tadil edilmiştir. Erişim ve arabağlantı Mayıs 2003 – Erişim ve Arabağlantı Yönetmeliği Mayıs 2003 (Resmi Gazete, 23.05.03) Aralık 2003 – Ortak Yerleşim ve Tesis Paylaşımı Usul ve Esaslarına İlişkin Tebliğ (Resmi Gazete, 31.12.2003, No. 25333) Temmuz 2004 – Yerel Ağa Ayrıştırılmış Erişime İlişkin Usul ve Esaslara İlişkin Tebliğ (Resmi Gazete, 20.07.2004; 2007 yılında Yerel Ağa Ayrıştırılmış Erişime İlişkin Usul ve Esaslara İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tebliğ ile tadil edilmiştir (Resmi Gazete, 14.06.2007). Eylül 2004 – TK Standart Arabağlantı Referans Tarifelerini yayınlamıştır 82 Ekim 2004 – TK ADSL yeniden satışına ve veri akış erişimine ilişkin bir karar almıştır (Kurul Kararı No. 2004/535 6.10.2004, resmi gazetede yayınlanmamıştır). Haziran 2007 –Erişim ve Arabağlantı Tebliği (Resmi Gazete, 14.06.2007). Perakende Fiyatların Denetimi Ağustos 2001 –Tarife Tebliği (Resmi Gazete, 28.08.2001, No. 24507) Ocak 2002 – Türk Telekom Tarifelerine Tavan Fiyat Düzenlenmesi Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (Resmi Gazete, 11.01.2002) (I. Tavan Fiyat Tebliği) Aralık 2003 – II. Tavan Fiyat Tebliği (Resmi Gazete, 31.12.2003) Ocak 2007 – Tarife Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik (Resmi Gazete, 7.01.2007). Ocak 2007 –III. Tavan Fiyat Tebliği (Resmi Gazete, 16.01.2007) Piyasa Analizi / EPG İşletmeciler Haziran 2003 – Önemli Piyasa Gücüne Sahip İşletmecilerin Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (Resmi Gazete, 3.06.2003, No. 25127) Haziran 2003 – Hakim Konumda Bulunan İşletmecilerin Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (Resmi Gazete, 3.06.2003, No. 25127) Ocak 2007 – Etkin Piyasa Gücüne Sahip İşletmecilerin Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (Resmi Gazete, 7.01.2007, No. 26396) Evrensel Hizmet Haziran 2005 –5369 Sayılı Kanun – Evrensel Hizmetin Sağlanması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (Resmi Gazete, 25.06.2005). Haziran 2006 – Evrensel Hizmet Gelirlerinin Tahsili ve Giderlerinin Yapılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik (Resmi Gazete, 29.06.2006) Diğer Eylül 2000 – TK Ulusal Roaming Konusundaki Anlaşmazlıklarda Uygulanacak Uzlaştırma İşlemine İlişkin Usul ve Esasları yayınlamıştır Mart 2002 – Roaming Anlaşmaları Yapılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik Şubat 2004 – Numaralandırma Yönetmeliği Şubat 2004 – Kişisel Bilgilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmelik (Resmi Gazete, 26.02.2004) Mayıs 2006 – Telekomünikasyon Hizmetlerinde Geçiş Hakkı Yönetmeliği Şubat 2007 – Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği 83
Benzer belgeler
Nihai Rapor - Ekonomi ve Dış politika Araştırma Merkezi
girerken, aralarında Güney Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmının bulunduğu diğer ülkeler, düzenleyici çerçevenin uygulanması ve dolayısıyla genişbant hizmetlerinin yayılımı, yeni oyuncuların
piyasa...
pstn şebekesinin rekabete açılması üzerine analizler
çerçevenin karmaşıklığının içinden çıkmaya çalışmaktadır. Bunun sonucunda, Avrupa’da telekom
sektörünün serbestleşmesi, oldukça karışık bir görüntü arz etmektedir. Bazı ülkeler ve özellikle
daha ön...
Türkçe kitabın tamamı için tıklayınız.
ilişkilerine odaklanırken, diğer taraftan da bu ilişkileri çok boyutlu küresel bir çerçevede analiz
ederek, Türkiye ve AB ülkelerindeki karar verici süreçlere etki edecek politika önerileri üretmey...
genişbantın geleceğine yönelik bir model yaklaşımı
Öte yandan Türk telekomünikasyon piyasası, yerleşik işletmeci Türk Telekom’un özelleştirilmesi ve mobil telefon hizmetlerinin önemli ölçüde yaygınlaşmasıyla, son bir kaç yıl içerisinde önemli
değiş...