KARIġIK DĠġLENME DÖNEMĠNDE AÇIK KAPANIġ ANOMALĠLERĠ
Transkript
KARIġIK DĠġLENME DÖNEMĠNDE AÇIK KAPANIġ ANOMALĠLERĠ
T.C. ĠZMĠR KATĠP ÇELEBĠ ÜNĠVERSĠTESĠ DĠġ HEKĠMLĠĞĠ FAKÜLTESĠ ORTODONTĠ ANABĠLĠM DALI KARIġIK DĠġLENME DÖNEMĠNDE AÇIK KAPANIġ ANOMALĠLERĠ HAZIRLAYAN DiĢ Hekimi Bahar PEHLEVAN AKKAN DANIġMAN Yrd. Doç. Dr. Ġlknur VELĠ 2014 – ĠZMĠR [Type text] [Type text] [Type text] ĠÇĠNDEKĠLER 1. GiriĢ 6 2. Açık KapanıĢ Anomalilerinin Sınıflandırılması 7 3. Açık KapanıĢ Anomalilerinin Etiyolojisi 10 3.1. Parmak Emme 11 3.2. Ağız solunumu 11 3.3. Dudak emme ve ısırma 13 3.4. Anormal yutkunma refleksi ve dil itimi 14 3.5. Yabancı cisim ısırma alışkanlığı 17 3.6. Raşitizm 17 3.7. Travma 17 4. Ġskeletsel ve DiĢsel Açık KapanıĢ Anomalilerinde Görülen Klinik ve Sefalometrik Bulgular 17 4.1. Klinik bulgular 18 4.2. Sefalometrik bulgular 19 5. Tedavi YaklaĢımları 5.1. Erken karışık dişlenme döneminde tedavi yaklaşımları 19 20 5.1.1. Dil perdeli apareyler 21 5.1.2. Trainer 22 5.1.3. Vestibül perdeler 22 5.1.4. Dudak tamponları 22 5.1.5. Dil dudak egzersizleri 23 1 5.1.6. Yutkunma egzersizleri 23 5.1.7. Monoblok 23 5.2. Geç karışık dişlenme döneminde tedavi yaklaşımları 24 5.2.1. Pasif apareyler 26 5.2.1.a. Bite blok 26 5.2.1.b. Frankel-4 apareyi 27 5.2.2. Ağız dışı apareyler 28 5.2.2.a. High pull headgear 28 5.2.2.b. Vertikal chin cup 29 5.2.3. Aktif apareyler 31 5.2.3.a. Yaylı bite blok 31 5.2.3.b. Mıknatıslı bite blok 31 5.2.4. Kombine apareyler 33 5.2.4.a. Modifiye thurow apareyi 33 5.2.4.b. Vertikal chin cup ve bite blok 33 6. Açık KapanıĢ Anomalilerinin Tedavisinde Sabit Mekaniklerin Kullanılması 33 6.1. High-pull headgear ve edgewise teknik 34 6.2. Rapid molar intrüzyon apareyi 34 6.3. Vertikal holding apareyi 35 7. Açık KapanıĢ Anomalilerinde Nüks ve PekiĢtirme 36 8. Açık KapanıĢ Anomalilerinin Tedavisinde Limitasyonlar 38 2 9. Sonuç 39 10. Kaynaklar 40 Özet 3 Geçmişte ortodontik tedavi yaklaşımları daha çok sagittal yön anomalileri üzerine odaklanmaktaydı. Oysa vertikal yön anomalileri, tedavisi ve retansiyon dönemi oldukça zor, uzun zaman alan ve nüks olasılığı fazla olan riskli olgulardır. Ayrıca sagittal ve transversal yön anomalilerinin tedavisi sırasında vertikal yöndeki bozukluklar dikkate alınmazsa tedavi prognozu kötü yönde etkilenmektedir ( Mete, 1996; Faki, 2005; Koç ve ark., 2011). n açık kapanış veya posterior açık kapanış, klinik pratiğinde sık olarak gözlenen ve bazı durumlarda tedavisi oldukça güç olan bir ortodontik anomalidir. Açık kapanış anomalilerinin tedavileri bireyin iskeletsel ve dental olarak büyüme ve gelişim sürecinin hangi aşamasında bulunduğuna göre değişiklik göstermektedir. Farklı dönemlerde, etyolojik nedenler de göz önünde bulundurularak çeşitli tedavi şekilleri uygulanmaktadır. Erken dönemde tedavinin etiyolojik sebebe göre yapılması temel prensiptir (Kaya ve Arman, 2006; Koç ve ark., 2011). Tüm bu bilgiler ışığında bu seminer çalışmasının amacı, karışık dişlenme döneminde açık kapanış anomalisinin etiyolojisinin, tedavi yaklaşımlarının ve tedavi sonrası dönemin incelenmesidir. Summary In the past, orthodontic treatment approach was more focused on abnormalities sagittal direction. However, vertical direction abnormalities, management, and retention period is quite difficult, time-consuming and risky patients who are more likely to relapse. In addition, during treatment of abnormal sagittal and transversal direction if the vertical direction is not taken into account in the treatment of disorders, the prognosis is adversely affected. Anterior or posterior open bite, often observed in clinical practice and in some cases an orthodontic anomalies, which are very difficult to treat. Open bite treatment, the individual's skeletal and dental growth and development that there is at what stage of the process varies. In different periods, etiological factors are applied considering the various treatment modalities. The basic principle of early treatment 4 should be noted etiologic factors. In summary, the purpose of this seminar work, in mixed dentition period, open bite abnormalities, etiology, treatment approaches and the post-treatment period is to investigate. 1. GiriĢ 5 Normal dentisyonda kapanış ilişkisi, keser dişler arasında 1 ila 2 mm mesafe ile alt keserlerin insizal kenarlarının üst keserlerin lingual yüzeyine singulum bölgesinde veya altında dokunması ile karakterizedir (Lenzi ve ark., 2011). Araştırmacılar açık kapanış anomalisini birçok farklı şekilde tanımlamışlardır. Açık kapanış anomalisi, karşıt segmentlerdeki dişler arasında kontak bulunmaması ile karakterize, maksiller ve mandibuler arkların vertikal ilişkisinde bir deviasyon olarak değerlendirilmektedir (Subtelny ve Sakuda, 1964; Cozza ve ark., 2005). Anterior açık kapanış, posterior dişler okluzyonda iken dental arkların anterior bölgesinde temas içermeyen bir malokluzyon olarak tanımlanmaktadır. Posterior segmente doğru ilerlediği durum ise kombine açık kapanış olarak adlandırılır (Moyers, 1991; Lenzi ve ark., 2011). Shapiro’ya (2002) göre ise ön açık kapanış sentrik okluzyonda ön dişlerin üst üste binme yoksunluğu olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamalara bağlı olarak populasyonda görülen prevalans oranı da % 1,5 ‘ten % 11’e kadar değişmektedir (Zuroff ve ark., 2010; Artese ve ark., 2011). Epidemiyolojik araştırma raporları karışık dişlenme döneminde her yirmi bireyden birinde negatif overbite bulunduğunu bildirmiştir (Kelly ve ark., 1973). Proffit ve ark. (1988)’nın yapmış oldukları bir çalışmada ise açık kapanış prevalansı 8 ila 17 yaş arasındaki çocuklarda yaklaşık %3,5 olarak kaydedilmiştir. İlerleyen yaş ile birlikte alışkanlıkların bırakılması ve oral fonksiyonların matur bir hale gelmesi sonucunda 6 yaşında % 4,2 olan ön açık kapanış prevalansı 14 yaşında % 2’ ye düşmektedir (Cozza ve ark., 2005). Yapılan bir çalışmada ön açık kapanış anomalisinin % 12 oranında ve daha sık olarak erkeklerde, sınıf I kapanışa sahip hastalarda ve 7 ila 9 yaş grubu arasında meydana geldiği ve daimi dentisyon dönemi ile karşılaştırıldığında belirgin fark olduğu gösterilmiştir (Borges, 1984; Bastos, 1992; Lenzi ve ark., 2011). Karışık dişlenme döneminde ise ön açık kapanış prevalansı % 18,5’ e ulaşırken, bu oran yaş ile birlikte azalmaktadır. Tsang ve ark., (1998)’nın yaptıkları çalışmada ise ön açık 6 kapanış anomalisinin sınıf I ve sınıf III molar ilişkiye sahip bireylerde daha yüksek oranda görüldüğü bildirilmiştir. Yapılan başka bir çalışmada ise açık kapanış anomalisinin karışık dişlenme döneminde kızlar arasında daha fazla gözlendiği, erken karışık dişlenme döneminde (6-8 yaş) geç döneme göre daha sık görüldüğü ve karışık dişlenme döneminde primer olarak teşhis edilen açık kapanış anomalisi görülen hastaların % 65’ inde disfonksiyonlar olduğu bildirilmiştir (Stahl ve Grabowski, 2003). 2. Açık KapanıĢ Anomalilerinin Sınıflandırılması Açık kapanış anomalilerinin sınıflandırılması, malokluzyonun lokalizasyonu, şiddeti, bulunduğu yapılar gibi farklı etkenlere göre yapılmaktadır. Malokluzyonun bulunduğu yapılara göre açık kapanışlar iki grupta incelenmektedir ( ner, 1990; Koç ve ark., 2011). 1. İskeletsel açık kapanış 2. İskeletsel olamayan açık kapanış a. Yalancı dişsel açık kapanış b. Gerçek dişsel açık kapanış Malokluzyonun lokalize olduğu bölgeye göre açık kapanışlar üç grupta incelenmektedir: 1. n açık kapanış: Sağ veya sol kanin dişinden diğer taraftaki kanin dişine kadar olan bölgedeki lokalize açık kapanışlardır. 2. Yan açık kapanış: Tek taraflı olarak,karşılıklı premolar dişler arasında oluşan açıklıklardır. 3. Kombine açık kapanış: n açık kapanışla beraber çift taraflı yan açık kapanışın olduğu vakalardır. Bu tür 7 açık kapanış vakalarında sadece 1. molar dişler karşılıklı temas halindedir.Bu dişler yoksa ikinci molar dişler temas halindedir (Epker ve Fish, 1977; Koç ve ark., 2011). Malokluzyonun bulunduğu dişler arasındaki açıklık derecesine göre de açık kapanışlar üç grupta incelenmektedir (Dawson, 1974; Koç ve ark., 2011): 1. Basit açık kapanış: Dişler arasındaki dik yöndeki açıklığın 1 mm olduğu vakalardır. 2. Orta şiddetli açık kapanış: Dişler arasındaki dik yön açıklığın 1 – 5 mm arasında değiştiği vakalardır. 3. iddetli açık kapanış: Dişler arasındaki dik yön açıklığın 5 mm ve daha fazla olduğu vakalardır. Subtelny ve Sakuda’ ya göre (1964) ise, açık kapanış iki şekilde sınıflandırılmıştır: 1. Bölgeye göre a. n açık kapanış b. Yan açık kapanış 2. Kraniofasiyal malformasyon içerip içermemesine göre a. Dişsel Herhangi bir kraniofasiyal malformasyon göstermeyen açık kapanış, yalancı açık kapanış, kazanılmış açık kapanış veya dentoalveoler açık kapanış olarak tanımlanabilmektedir. Dişsel açık kapanış anomalisi genellikle karışık dişlenme döneminde doğuştan ya da sonradan kazanılmış anormal kas düzensizlikleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu gibi durumlar zararlı alışkanlığın ortadan kaldırılması ile kendiliğinden düzelebilir. b. İskeletsel 8 Çene- yüz bölgesinde bir malformasyon ile birlikte görülen açık kapanış ise iskeletsel açık kapanış olarak tanımlanmaktadır. İskeletsel açık kapanışlarda; kas yapı bir yana vertikal kondiler gelişim ile maksiller sutural ve alveolar, mandibuler vertikal alveolar gelişim arasında dengesizlik söz konusudur. Vertikal kondiler büyüme, maksiller sutural-alveoler ve mandibuler alveolar gelişimi kompanse edemediği takdirde morfolojik yada iskeletsel açık kapanış ortaya çıkmaktadır (Arat ve ark., 1988). c. Her ikisinin kombinasyonu Açık kapanışlar dental, iskeletsel veya her ikisinin kombinasyonu şeklinde de görülebilmektedir. Bu tip açık kapanışta öncelikle iskeletsel ilişkiler normaldir, düzensizlik dentoalveoler bölgede görülür. Büyüme tipi genellikle horiziontaldir. Ancak açık kapanış erken dönemde tedavi edilmediği taktirde horizontal çene gelişimi vertikale dönüşerek durum iskeletsel açık kapanış ile sonuçlanabilmektedir (Enlow ve ark., 1971). Başka bir sınıflandırmaya göre ise açık kapanış; dental, dentoalveolar ve iskeletsel olarak üç tipte görülebilir. Dental açık kapanışta anterior dişlerin erüpsiyonunda bir yetersizlik olduğu görülmektedir ancak alveolar yükseklikte bir yetersizlik yoktur. Dentoalveolar açık kapanışta ise dental ve iskeletsel değişiklikler alvoler procesi de içine alır. İskeletsel açık kapanış ise benzer şekildedir ve anomaliye kraniyofasiyal bir displazi eşlik etmektedir. Bu tipte açık kapanış daha ciddi boyutlara ulaşmış olabilir (Lenzi ve ark., 2011). Malokluzyonun şiddetine bağlı olarak ise ön açık kapanış çeşitli formlarda gözlemlenebilir: 1. 1 mm veya daha az açık kapanış ile birlikte overjetin birlikte görüldüğü vakalar pseudo-açık kapanış problemi olarak adlandırılır. 2. Keser dişler arasında 1 mm ‘den fazla boşluk gözlenen basit açık kapanış anomalisi: Posterior dişler okluzyondadır. 3. Kompleks açık kapanış anomalisi: Açık kapanış bir taraftaki premolar veya süt 9 molar dişlerden karşı taraftaki premolar veya süt molarlara uzanır. 4. Kompaund veya infantil açık kapanış: Molar dişler de açık kapanışa dahildir. 5. İatrojenik açık kapanış: Manipülasyon veya adaptif nöromusküler yanıt nedeniyle oluşan atipik tasarımın ürettiği ortodontik tedavinin sonucudur (Graber ve ark., 1997). 3. Açık KapanıĢ Anomalilerinin Etiyolojisi Açık kapanış etiyolojisi multifaktöriyel orjinlidir. Literatürde birçok farklı nedenden bahsedilmekte ve bu faktörler iki ana başlık altında toplanmaktadır 1. Çevresel faktörler 2. Herediter faktörler Çevresel faktörler dental erüpsiyon, alveoler büyüme, oral alışkanlıklar, dil malfonksiyonları ile ilişkili normal olmayan nöromuskuler fonksiyonlar veya orantısız nöromuskuler büyüme, anormal solunum ve infantil yutkunma gibi normal olmayan yutkunma şekli, atipik fonasyondan oluşmaktadır. Herediter faktörler ise dil pozisyonu, morfolojisi, büyüklüğü, fonksiyonu, mandibuler kondil rezorbsiyonu, maksilla ve mandibulanın büyüme modelleri ve çenelerin dik yön ilişkilerini içermektedir (Graber ve ark., 1997; Cozza ve ark., 2005; Artese ve ark., 2011; Lin ve ar., 2013). Nesneleri emme, prematür diş kaybı, hipertrofik tonsiller, ağız solunumu, dil itimi, nörolojik bir bozukluğa bağlı olarak dilin aşırı aktivitesi, makroglossi, temporomandibuler eklemin internal düzensizliği, supernumerer dişler, pubertal büyüme öncesi ve sırasındaki nazal tıkanıklık ve diğer birçok faktör ve bu faktörlerin kombinasyonu açık kapanışa neden olmaktadır (Lenzi ve ark., 2011). Ayrıca maksilla ve mandibulanın büyüme şekli, dentoalveoler yapıların erüpsiyon miktarları ve dudak fonksiyonları da bu anomalinin oluşumunda etkilidir ( Mete, 1996). 10 Subtelny ve Sakuda’ ya göre ise (1964); açık kapanış etiyolojisinde üç önemli etkenden bahsedilmektedir: 1. Dik yöndeki büyüme bozuklukları 2. Dilin normalden fazla büyümesi, önde konumlanması, orantısız kas büyümeleri ve anormal kas fonksiyonları 3. Kötü alışkanlıklar Başka bir araştırmada, ön açık kapanışın asıl nedenleri olarak, başparmak veya parmak emme, emzik kullanımı, dudak ve dil alışkanlıkları, hava yolu tıkanıklığı, alerji, septum deviasyonları, türbinal tıkanma, hipertrofik tonsil ve lenf bezleri ve iskeletsel bozukluklardan kaynaklanan durumlar gösterilmiştir (Dawson, 1989). Graber ve ark.’a göre (1997); açık kapanış malokluzyonları primer veya sekonder olabilir ve disfonksiyonun yerine bağlı olarak anteriorda veya posteriorda bulunmaktadır. Primer disfonksiyonlarda anormal kas aktivitesi en önemli etiyolojik faktördür ve büyüme paterni genellikle orta seviyede ve horizontaldir. Eğer büyüme paterni vertikal olursa, disfonksiyonun sekonder veya adaptif olma olasılığı daha fazladır. Proffit; açık kapanış ve fasiyel paternin oluşumunda istirahatteki dudak ve dilin konumunu fonksiyon sırasındaki basınç ve kas kuvvetinden daha çok sorumlu tutmaktadır. 3.1. Parmak emme Ortodontik malokluzyonların ortaya çıkmasında, parmak emme alışkanlığı önemli bir etkendir. Bu alışkanlığın sıklığı bireyden bireye ve toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir. Çocuklar parmak emme alışkanlığına, cinsiyet farkı gözetmeksizin 1 yaş civarında başlamakta ve 3,5-4 yaş civarında ise bırakmaktadırlar (Koç ve ark., 2011). Bu alışkanlık, üst kesici dişlerin labiale, alt kesici dişlerin linguale devrilmesine, overjette artışa, overbite’da azalmaya ve ön açık kapanışa, damak 11 kubbesinin derinleşmesine ve bununla birlikte posterior çapraz kapanışa neden olur (Proffit ve ark., 2007). Daimi kesici dişler sürmeden önce parmak emme alışkanlığı bırakılırsa ön açık kapanış ve maksiller kesici diş proklinasyonu ortodontik kuvvet uygulanmadan spontan olarak düzelecektir. ncelikle çocukla konuşup, alışkanlığın sakıncaları anlatılarak, yapmaması gerektiğine ikna edilmelidir. Bu yöntemden sonuç alınamazsa emilen parmağa yapışkan bant gibi bir hatırlatıcı takılabilir veya parmağa acı oje sürülüp çocuğun parmağını emme alışkanlığı zevksiz bir hale gelebilir. Hatırlatma yöntemi de başarısız olursa ödüllendirme yöntemi denenebilir ve çocuğa parmağını emmediği her gün için ufak bir ödül verilebilir. Eğer bu yöntemlerin hiçbiri işe yaramazsa çocuğun parmağını emdiği taraftaki dirseğine gevşek şekilde elastik bir bandaj bağlanarak, kolunu kıvırıp parmağını emmesi engellenebilir. Ancak bu uygulama sadece geceleri yapılmalı ve 6–8 hafta kadar sürdürülmelidir. Ayrıca çocuğa, bunun kendisini cezalandırmak için yapılmadığı çok iyi anlatılmalıdır. Bu yapılanlardan sonuç alınamazsa ve çocuk hala alışkanlığından kurtulmak istiyorsa, o zaman alışkanlık önleyici bir aparey kullanılabilir (Proffit ve ark., 2007). Bu dönemde alışkanlık kırıcı (habit breaker) olarak kullanılan hareketli ya da sabit crib apareyleri, akrilik parmaklık gibi tedavi yöntemleri uygulanabilir (Meriç, 2010). Hareketli alışkanlık önleyici apareylerin kullanımı çok iyi hasta kooperasyonu gerektirir. Bu yüzden yukarıda anlatılan yöntemlerin hiçbirinden sonuç alınamadıysa sabit apareyler tercih edilmelidir. Bununla birlikte, tüm alışkanlık önleyici apareylerin alışkanlık bırakıldıktan sonra da yaklaşık 6 ay ağızda kalması tavsiye edilir (Proffit ve ark., 2007). 3.2. Ağız solunumu Normal solunum burundan yapılan nazal solunumdur. Burun yollarında çeşitli nedenlerle oluşan darlıklar veya tıkanıklıklar sonucunda ağız solunumu ortaya çıkmaktadır. Burun yollarını tıkayan veya daraltan etkenlerin başlıcaları adenoid vegetasyonlar, hipertrofik tonsiller, septum deviasyonları, alerjiler, nazal kaviteleri 12 çevreleyen anatomik dokuların kistik ve tümoral formasyonlarıdır ( lgen, 1993). Ağızdan nefes alabilmek için başın arkaya doğru eğilmesi yani ekstansiyonu, mandibula ve dilin ise aşağı doğru indirilmesi gerekir. Bunun sonucunda yüksek ve dar damak ile posterior çapraz kapanış, alt anterior yüz yüksekliğinde artış, ön açık kapanış, mandibuler retrüzyon ve overjette artış meydana gelir. Ayrıca ağız solunumu yapan bireylerde dudak mukozasındaki kuru, çatlak ve normalden daha kırmızı görünüm dikkati çeker. Çok tipik özellikleri olan bu yüz şekline adenoid yüz” denilir (Proffit ve ark., 1993; lgen, 1993; Coşkun ve Kaya, 2012). Behfelt ve Linder-Aronson (1989), yaptıkları bir çalışmada büyük tonsillalı çocukların iskeletsel yapılarını incelemişler, kontrol grubundaki çocuklarla karşılaştırdıklarında büyük tonsillalı çocuklarda daha retrognatik ve posterior eğimli mandibula, artmış alt anterior ve total yüz yüksekliği ve artmış mandibular düzlem açısı olduğunu bildirmişlerdir. Solow ve Kreiborg (1977), ağız solunumu yapan bireylerde artmış kranioservikal açı, azalmış fasiyal prognatizm, artmış mandibuler düzlem eğimi ve artmış anterior alt yüz yüksekliği bildirmişlerdir. Yapılan çalışmada bireylerdeki hava yolu kapasitesindeki değişim sonucunda nöromusküler feedback mekanizması ile kraniyofasiyal angulasyonda değişim meydana geldiği ve buna bağlı olarak yüz ve boynu kaplayan yumuşak dokuların gerilimi ile morfolojide de değişim görüldüğü belirtilmiştir. Gerek diş hekimlerince gerekse ebeveynlerce tedaviye başlamadan önce burun yollarının açık olup olmadığı kontrol edilmelidir. Ortodontik bozukluk şikayetiyle diş hekimine başvuran hastalarda ağız solunumu alışkanlığı teşhis edilirse, tedavisi için kulak burun boğaz uzmanlarıyla konsultasyon yapılarak ortodontik tedavi planı oluşturulmalıdır (Koç ve ark., 2011). 3.3. Dudak emme ve ısırma: Dudak emme, diğer emme alışkanlıkları ile birlikte veya parmak emme 13 alışkanlığı ile birlikte görülebilmektedir. st dudak emme alışkanlığına bağlı olarak üst kesici dişlerde retroklinasyon, alt dudak emme alışkanlığına bağlı olarak alt kesici dişlerde retroklinasyon ortaya çıkmaktadır (Graber ve ark., 1985). Bu alışkanlıkların durdurucu tedavilerinde diğer alışkanlıklar ile benzer yöntemler uygulanır. Çocuklarda, bu alışkanlıkları önleyebilmek ve dudakların düzgün kapanabilmesini sağlamak amacıyla vestibuler screen apareyleri ile miyofonksiyonel tedavi uygulanabilir. Bu apareyler hem alışkanlık kırıcıdır hem de bu vakalarda görülebilen dudak hipotonisitesinin tedavisinde etkilidirler. Alt dudak emme alışkanlığı olanlarda lip bumper apareyi de kullanılabilir. Bu aparey alt dudağın emilmesini engeller ve alt kesici dişleri dil basıncının etkisiyle labioversiyona uğratır (Coşkun ve Kaya, 2012). 3.4. Anormal yutkunma refleksi ve dil itimi Anormal yutkunma refleksi; yutkunma sırasında dilin ön veya yan bölge dişleri arasından ağız boşluğu sınırları dışına çıkması, ağız çevresi kaslarının kasılması, çiğneme kaslarının yutkunma sırasında kasılarak yanak bölgesi dişlerini veya azı dişlerini oklüzyona getirememesi ve böylece dişlerin istenmeyen dil basınçlarına maruz kalması şeklinde tanımlanmaktadır (İşcan, 1985). Dil itimi doğuştan gelen bir davranış olarak kabul edilmektedir. 6-8 yaşına kadar çocukların 80-85%’inde devam ederken; adolesan dönemde 15%’e düşmektedir (Ghafari ve Haddad, 2013). Dil ve lenfoid dokular ile bunları çevreleyen iskeletsel yapılar arasındaki büyüme farklılığı nedeniyle karışık dişlenme döneminde görülen anormal yutkunma refleksinin, normal yutkunmaya doğru bir geçiş dönemi olduğu bilinmektedir (İşcan, 1985). Proffit (1977), anormal yutkunan bireylerin % 50' sinin okul öncesi dönemde normal yutkunmaya geçtiklerini, diğer % 50' sinin ise ilkokul yıllarında normal yutkunmaya geçtiklerini, ayrıca açık kapanışların 10 yaşına kadar spontan kapanma gösterdiklerini bildirmektedir. Bu nedenle 7-10 yaş dönemi, anormal yutkunmanın varolduğu fakat aynı oranda da normal yutkunmaya geçişin olduğu ve açık 14 kapanışların spontan kapanma gösterdikleri bir dönemdir. Moyers (1970)’e göre dil itimi ; a)Basit dil itimi, oral alışkanlıklar sonucu gelişen b)Kompleks dil itimi, ağız solunumu, alerjiler, kronik nazal solunum problemleri nedeniyle gelişen c)Kalmış infantil yutkunma, kraniofasiyal sendromlar, nöral bozukluklar nedeniyle gelişen bir durumdur. İnfantil yutkunma (visseral yutkunma), bebeklerde doğumdan hemen sonra görülen yutkunma şeklidir. İnfantil yutkunma esnasında, VIII. kafa çiftinin innerve ettiği kasların kontraksiyonu ile dil alt ve üst dişeti yastıkları arasına girerek stabil kalmaktadır. Erken karışık dişlenme döneminin başında süt kesicilerin düşüp sürekli kesicilerin sürmeleri tamamlanana kadar, dil yutkunma esnasında vestibulum orise doğru protrusiv bir konum alır. Ancak bu durum bütün sürekli santral ve lateral dişlerin sürmeleri tamamlandıktan sonra düzelmektedir. Dolayısıyla bu dönemde görülen anormal dil davranışları tamamen fizyolojik ve normal olarak kabul edilmelidir. Ancak anormal yutkunma refleksi, erken karışık dişlenme döneminden sonra da devam etme eğilimi gösterirse, dentoalveolar bölgenin dikey gelişimini inhibe ederek açık kapanış oluşmasına neden olacaktır. Bu mekanizma pasif intrüzyon olarak adlandırılmaktadır (Subtelny, 1965; Proffit, 1975; Proffit, 1977; İşcan, 1986; Koç ver ark., 2011). Ghafari (1988)’ ye göre dil itimi; 1)Adaptif, solunum ihtiyacı(ağız solunumu), oral alışkanlıklar ve okluzal problemlere(açık kapanış) adapte olan ve etyolojik faktörün elimine edilmesiyle düzeltilebilen 2)Non-adaptif, zayıflamış nörolojik kontrolle( serebral palsi gibi) ilişkili olan ve düzeltilemeyen 15 3)Potansiyel adaptif, büyük dil veya anormal iskeletsel ilişkiye bağlı olarak gelişen ve ortodontik prosedürlerle düzeltilemeyen bir durumdur. Dil itimi anterior, posterior ve kombine olabilir. Anormal basınçların lokalizasyonunun sonuçları uygulanan basınç bölgesine bağlıdır: 1.Anterior açık kapanış anterior dil itimi ve durumuna bağlıdır. 2.Lateral açık kapanış arka dişlerin infraoklüzyonun neden olduğu lateral dil itimi ve postural yayılma sonucu oluşur. 3.Bukkal segmentteki dişlerin başabaş insizal ve kaspal ilişkileri kompleks dil itimi olarak denilen fenomenden oluşan kombine dil itimi ve ön ve arka açık kapanışa işarettir (Graber ve ark, 1997). n açık kapanışın anormal yutkunma refleksi ile beraber görülmesi, bu maloklüzyonların tedavisinde önce bu tür bir dil fonksiyonunun ortadan kaldırılması düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Oysa anormal yutkunma ile maloklüzyonlar arasındaki ilişkinin neden-sonuç ilişkisi şeklinde yorumlanıp yorumlanamayacağı bir tartışma konusu olarak kalmıştır (İşcan, 1985). Bazı araştırıcılar anormal yutkunma refleksinin açık kapanış nedeni olabileceğini belirtirlerken bazıları da dil fonksiyonunun yalnız iskelet yapıya göre oluşan bir uyum mekanizması olabileceğini savunmaktadırlar. Yani dişsel açık kapanışa uyum sağlamak ve yutkunma için gerekli olan oral kenetlenmeyi oluşturmak için, dilin, bu bölgeye girerek anormal yutkunma şeklinde bir fonksiyona sahip olabileceği savunulmaktadır. Graber ve ark.’na göre (1985), karışık dişlenme döneminde çocuklarda ön açık kapanış nedeni olmakla suçlanan yutkunurken dil itme alışkanlığının ön açık kapanış nedeni değil, ön açık kapanış durumuna karşı gelişmiş bir adaptasyon olduğu düşünülmektedir. Bu yüzden ön açık kapanış tedavisinde, miyofonksiyonel tedavi ile dil hareketlerinin değiştirilmesinin faydası olmayacağı belirtilmektedir. Ancak eğer ön açık kapanış, dilin morfolojik bir nedenle önde konumlanması veya ağza sığmayacak kadar büyük olmasından kaynaklanıyorsa, ya dilin önde 16 konumlanmasına neden olan morfolojik yapının düzeltilmesi ya da büyük olan dilin küçültülmesi önerilir. 3.5. Yabancı cisim ısırma alıĢkanlığı: Kalem, silgi gibi yabancı cisimlerin ısırılması sonucu dişler üzerine gelen dikey basınçlarla ilgili dişlerde intruzyon, diğer dişlerde ekstrüzyon oluşarak açık kapanış anomalisi meydana gelmektedir (Perkün, 1983). 3.6. RaĢitizm Raşitizm, D vitamini eksikliği halinde görülen genel bir hastalık tablosudur. Raşitik hastalarda kemik direnci azalmış olup kas tonuslarının etkinliği artmıştır. Alt çene angulus bölgesine yapışan masseter kası tonusu ve kontraksiyonu ile arka dentoalveolar gelişim üzerinde olumsuz rol oynayarak ön iskeletsel açık kapanış oluşumuna neden olabilmektedir (Koç ve ark., 2011). 3.7. Travma Boyun altı bölgesinde çeşitli travma veya yanıklar sonucu meydana gelen nedbe (skatris) dokuları normal dirençteki alt çene kemiğini değişime uğratarak aşağı doğru eğebilmekte ve bunun sonucunda iskeletsel açık kapanış meydana gelebilmektedir (Perkün, 1983; Koç ve ark; 2011). 4. Ġskeletsel ve DiĢsel Açık KapanıĢ Anomalilerinde Görülen Klinik ve Sefalometrik Bulgular Dişsel açık kapanışın şiddeti dişlerin erüpsiyon miktarına bağlıdır. Bu tip anomalilerde molarların supraokluzyonu ve keser dişlerin infraokluzyonu 17 gözlemlenir. Vertikal büyüme paterni varsa üst anterior dişlerde protrüzyon ile birlikte alt keser dişlerin lingual inklinasyonu görülür. Horizontal büyüme paterni varsa dil posturü veya dil itimi sonucunda üst ve alt keser dişlerde proklinasyon görülür (Graber ve ark., 1997). İskeletsel açık kapanış anomalisinde ise anterior yüz yüksekliği özellikle alt üçlü bölgesinde artmıştır. Buna karşılık posterior yüz yüksekliği (ramus yüksekliği) kısadır. Mandibuler kaide çoğunlukla dardır ve antegonial notch mevcuttur. Simfiz dar ve uzun, ramus ise kısadır. Gonial açı özellikle alt bölümde geniş ve büyüme paterni vertikaldir. Maksiller kaide veya palatal düzlemin inklinasyonuna bağlı olarak gözlemlenen değişiklikler aşağıda verilmiştir: Vertikal büyüme paterni olan bireylerde maksillanın ön bölgesinin yukarı doğru rotasyonu yaygın bir fenomendir. Bu durum bazı hastalarda ciddi bir iskeletsel açık kapanış anomalisine neden olabilir. Vertikal büyüme paterni olan bireylerde maksiller kaidenin ön bölgesinin aşağıya doğru rotasyonu da görülebilir. Bu durum açık kapanışı dengeleyici bir ilişki ile kompanse edebilir. Açık kapanış ile birlikte horizontal büyüme paterni olan bireylerde maksiller kaidenin yukarı ve ileri doğru tippingi diğer bir varyasyondur. Bu tip problemler ortodontistler tarafından dekompanse derin overbite olarak adlandırılır (Graber ve ark., 1997). 4.1. Klinik bulgular: 1. n yüz yüksekliğinde, özellikle alt yüz yüksekliğinde artış 2. Posterior yüz yüksekliğinde azalma 3. Dudak kapanışında yetersizlik (dudakların istirahat aralığı 4 mm’den büyük veya eşit) 4. Sınıf II malokluzyona eğilim ve mandibuler yetersizlik 5. Alt arkta çapraşıklığa meyil 6. Maksiller darlık ve posterior çapraz kapanışa eğilim 18 7. Posterior dentisyonun mezial inklinasyonu 8. İskeletsel displazi mevcut olduğunda maksiller molarların aşırı sürmüş olması 9. Dental açık kapanışta keser dişlerin normalden az sürmüş olması 10. Zayıf çiğneme kasları (Lenzi ve ark., 2011; Kuroda ve ark., 2004; Ghafari ve Haddad, 2013). 4.2. Sefalometrik bulgular 1. Alt yüz yüksekliğinde artış 2. Maksiller posterior dişlerin erüpsiyonunda artış ve maksiller posterior dentoalveolar yükseklikte artış 3. Mandibulanın aşağı ve geriye rotasyonu 4. Palatal düzlemin posteriorunun aşağıya rotasyonu 5. Anterior maksillanın yukarı ve ileri rotasyonu 6. Düz mandibuler düzlem açısı 7. Geniş gonial açı 8. Maksiller ve mandibuler okluzal düzlemler arasındaki açının artmış olması 9. Çene ucunun posteriorda konumlanması 10. Kısa kranial kaide (İşcan ve ark., 2002; Vaden ve Pearson, 2002; Kuroda ve ark., 2004; Lenzi ve ark., 2011; Ghafari ve Haddad, 2013; Lin ve ark., 2013). 5. Tedavi YaklaĢımları Açık kapanış malokluzyonların tedavileri, bireyin iskeletsel ve dental olarak büyüme ve gelişim sürecinin hangi aşamasında bulunduğuna göre değişiklik gösterir. Farklı dönemlerde, etyolojik nedenler de göz önünde bulundurularak çeşitli tedavi şekilleri uygulanmaktadır (Koç ve ark., 2011). Karışık dişlenme döneminde açık kapanış malokluzyonlarının tedavisinde öncelikle anomalinin dişsel ve ya iskeletsel kökenli olduğu belirlenmelidir (Altuna ve Woodside, 1982). zellikle dişsel açık kapanış durumlarında çevresel faktörleri gözönünde bulundurmak gereklidir. Hastanın dil ve orofasiyal kasların aktivitesini, nazal hava yolu obstrüksiyonlarını dikkatli bir şekilde incelemek gereklidir. Dişsel 19 açık kapanış vakaları etiyolojik faktör ortadan kaldırıldığında kendiliğinden düzelebilir yada miyofonksiyonel ve mekanik yöntemlerle de düzeltilebilir (Enlow, 1971; Altuna ve Woodside, 1982). İskeletsel açık kapanış ise aktif büyüme döneminde büyüme paterninin yönlendirilmesi ve kontrolü ile tedavi edilebilir. Daha şiddetli vakalarda ise çekim ve diş hareketleri ile kompanzasyon tedavisi yapılabilmektedir (Graber ve ark., 1997). Erken tedavide etiyolojik faktörün ortadan kaldırılması büyüme üzerine olumsuz etkiyi azaltmayı ve maloklüzyon gelişimini durdurmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla parmak emme ve dil itimi gibi alışkanlıkların ortadan kaldırılması ve hipertrofik lenfoid dokunun cerrahi olarak uzaklaştırılması gibi uygulamalar yapılmaktadır. Ayrıca anterior dişlerin ekstrüzyonuyla overbite’ın arttırılması (bu amaçla alışkınlık kırıcı ve sabit mekanikler uygulanabilmektedir), özellikle iskeletsel hiperdiverjan vakalarda posterior dişlerin stabilize edilmesi ve her iki durumun kombinasyonu uygulanabilmektedir (Ghafari ve Haddad, 2013). 5.1. Erken karıĢık diĢlenme döneminde tedavi yaklaĢımları Erken karışık dişlenme dönemi; ilk süren sürekli diş olan altı yaş dişlerinin sürmesiyle başlar, sürekli kesici dişlerin sürmeleriyle son bulur (Hacınlıoğlu ve ark., 2009). Büyüme ve gelişimin hızlı olduğu bu dönemde yapılan durdurucu tedaviler etyolojik faktörü elimine etmeye yönelik uygulanan tedavilerdir. zellikle, ortodontik anomalinin henüz yeni oluşmaya başladığı, basit açık kapanışlarda, durdurucu tedavi yöntemleri uygulanmalıdır (Koç ve ark., 2011). Erken karışık dişlenme döneminde açık kapanış durumunda çevresel faktörlerin eliminasyonu için bazı alışkanlık kırıcı aygıtlar uygulanabilir. Ancak bunun için açık kapanışa neden olan faktörün büyüme paterni mi çevresel faktörler mi olduğunu belirlemek gereklidir. Vertikal büyüme paterni gösteren çocuklarda bu tip alışkanlık kırıcı apareylerin kullanımı ile alınacak sonuçlar daha az olmaktadır. Ancak parmak emme gibi zararlı alışkanlıklara bağlı olarak gelişen açık kapanış 20 vakalarında öncelikle hastayı konuşarak ikna yolu ile bu alışkanlığın giderilmesi sağlanmalıdır. Zararlı alışkanlığın sakıncaları anlatılarak, yapmaması gerektiğine ikna edilmelidir. İstenilen şekilde davranıp zararlı davranışı yapmadığında çocuğu ödüllendirme yöntemi kullanılmalıdır. düllendirme yönteminden sonuç alınamazsa, emilen parmağa yapışkan bant gibi bir hatırlatıcı takılabilir. Bant hem çocuğa parmağını emmemesi gerektiğini hatırlatır, hem de parmak emmeyi keyifsiz hale getirir. Bu yöntemler işe yaramazsa, çocuğun parmağını emdiği taraftaki dirseğine gevşek şekilde elastik bir bandaj bağlanarak, kolunu kıvırıp parmağını emmesi engellenebilir. Ancak bu uygulama sadece geceleri yapılmalı ve 6-8 hafta kadar sürdürülmelidir. Ayrıca çocuğa, bunun kendisini cezalandırmak için yapılmadığı çok iyi anlatılmalıdır (Proffit ve Fields, 2000). Eğer bu şekilde çocuk alışkanlığını bırakmıyorsa alışkanlık kırıcı apareylerin kullanımı gereklidir (Mete, 1996). 5.1.1. Dil perdeli apareyler: Anormal yutkunma refleksi, parmak emme, dil emme, dil ısırma gibi kötü alışkanlıkların durdurucu tedavilerinde kullanılan apareylerdir. Sabit ve müteharrik olarak iki şekilde yapılırlar. Sabit olanlar, kafes şeklinde veya retansiyon kıvrımlı akrilikten yapılmış dil perdeli palatinal arkın, üst keserlerin palatinal yüzlerine değmeyecek şekilde kron veya bant takılmış 2. süt molar dişlere lehimlenmesiyle oluşurlar. Müteharrik olanlar ise kaninler arası bölgede akrilik veya telden yapılan dil perdelerinin üst çene plaklarına adapte edilmesiyle oluşturulur. Genellikle daralmış olan maksiller dental arkı genişletmek için apareye vida eklenebilir (Proffit ve Fields, 2000; Kaya ve Arman, 2006). Bu apareylerin kullanım süresi 4 - 6 aydır ve 3 - 4 haftada bir kontrol edilmelidir. Aparey takılmaya başlandıktan 1,5 ay sonra düzelme belirtileri görülmeye başlar hangi tip olursa olsun tüm alışkanlık önleyici apareylerin alışkanlık bırakıldıktan sonra yaklaşık 6 ay ağızda kalması tavsiye edilir (Proffit ve Fields, 2000). 21 Sabit dil perdeli apareylere örnek olarak quad-heliks crib apareyi verilebilir. Dentoiskeletsel açık kapanışa sahip büyüyen bireylerde quad-heliks crib apareyi kullanılarak yapılan tedavide tedavi edilmemiş kontrol grubu ile karşılaştırıldığında hastaların %90’ında dental açık kapanışta düzelme görülmüş ayrıca vertikal iskeletsel ilişkilerde de klinik olarak belirgin düzelme görülmüştür (Cozza ve ark., 2006). 5.1.2. Trainer: 6-10 yaşları arasında karışık dişlenme döneminde kullanılan bir apareydir. Hasta tedaviye istekli ise ve ağzında sabit bir aparey istemiyorsa, çeşitli boyutlarda hazır olarak bulunması, ölçü alımı ve aparey yapımı aşamalarını elimine etmesi, Frankel, monoblok ve aktivatör gibi akrilik bazlı fonksiyonel apareylere göre küçük hacimli olması gibi avantajları nedeni ile trainer tercih edilebilmektedir. Yumuşak, fleksible başlangıç apareyi myofonksiyonel kötü alışkanlıkların elimine edilmesini sağlar ve 6-8 ay arası kullanım gerektirmektedir. Daha sert olan bitirme apareyi diş dizilimini düzeltmek için daha çok kuvvet uygulamakta ve myofonksiyonel alışkanlıkları düzeltmektedir. Apareyin 6-12 ay arası kullanımı önerilmektedir. Her iki aparey de gün içinde en az bir saat ve gece boyunca kullandırılmaktadır (Proffit ve Fields, 2000; lker ve ark., 2007; Kaya ve Kocadereli, 2008). 5.1.3. Vestibül perdeler: Hotz (1970), tarafından tarif edilen vestibül perdeler, ağız solunumu, dudak emme ve ısırma, parmak emme, yalancı meme emme, tırnak yeme ve yabancı cisimlerin ağza alınması alışkanlıklarının engellenmesinde kullanıldığı gibi sınıf II bölüm 1 vakalarda da hem alışkanlık kırıcı hem de malokluzyonu düzeltici aygıt olarak kullanılır. Apareyi kullandığı zamanlar hastadan alt ve üst dudağı arasında bir parça kağıt tutarak dudak kapama egzersizleri yapması istenir. Böylece anormal perioral kas aktivitesinin düzeltilmesi amaçlanır (Kaya ve Arman, 2006). 22 5.1.4. Dudak tamponları: Alt büyük azı dişlerinin üzerine yerleştirilmiş olan headgear tüplerine dayanan bir vestibul ark ve kesici dişlerin önündeki vestibul yastıktan oluşur (Ucem ve Yüksel, 1998). Bu apareyler alt dudak emilmesinin engellenmesinde, alt keser dişlerin protruzyona uğratılarak hafif düzeydeki yer darlıklarının giderilmesinde, 1. daimi molar dişlerdeki mezioversiyonların düzeltilmesinde kullanılır (Ucem ve Yüksel, 1998). 5.1.5. Dil dudak egzersizleri: Dilin dudaklar üzerinden ritmik olarak ileri geri hareket ettirilmesi ile dil egzersizleri yapılır. Bu işlem her gün 5 - 10 dakika süre ile yapılmalıdır. Parmak emme alışkanlığı olan bireylerde yapılacak olan bu dil egzersizleri yeterli tatmin ve gevşemeyi sağlamaktadır (Miyajima ve Lizuka, 1996). 5.1.6. Yutkunma egzersizleri: Hastaya ilk görüşmede normal yutkunmanın ne şekilde olduğu ve dilin nereye temas edeceği parmakla gösterilir. Bu işlemi gün içinde birçok kez tekrarlaması istenir. Hasta normal yutkunmayı öğrendikçe egzersiz süresi artırılır. İkinci görüşmeye hasta bu refleksi kazanmış olarak gelir, ancak bilinçsizce yutkunabilir. Bunun için hoşlandığı tat ve şekilde şekeri, diliyle damağında tutması söylenir. Bunu saat tutarak yapması gerektiği izah edilir. nceleri 1 - 2 saniye tutmayı becerirken, sonradan daha uzun süre tutarak bilinçsizce doğru yutkunmayı öğrenir (Koç ve ark., 2011; Coşkun ve Kaya, 2012). 23 5.1.7. Monoblok: Hastada açık kapanışla beraber iskeletsel bir uyumsuzluk mevcut ise sınıf II. veya sınıf III. sınıf monoblok kullanılmaktadır. İskeletsel ve dişsel anomalilerde kullanılabildiği gibi ağız ile ilgili tüm kötü alışkanlıkların tedavisinde de kullanılan bir apareydir. Monoblok yapılırken arka dişlere intruzyon yaptırabilmesi için alt ve üst keser dişler arasında 4 - 5 mm’lik bir açıklık olacak şekilde kapanış alınmalıdır ( lgen, 1984). 5.2. Geç karıĢık diĢlenme döneminde tedavi yaklaĢımları Geç karışık dişlenme dönemi, üst sürekli yan kesici dişlerin sürmelerinin tamamlanmasından ve 1,5- 2 yıl diş sürmesinin görülmediği bir ara safhadan sonra, bukkal bölgede sürekli kanin ve küçük azıların sürmesi ile başlar. Bu dönem 10 yaşında başlamakta ve 1-1,5 yıl devam etmektedir (Snydera ve ark., 2007). Geç karışık dişlenme döneminde zararlı alışkanlıklara bağlı olarak ön açık kapanış görülmez veya alışkanlık bırakılırsa kendiliğinden bir düzelme beklenmez. Bu sebeple, zararlı alışkanlıkları önlemeye yönelik tedaviler uygulanmaz. Bu dönemde ciddi bir dil itimi veya dil postürü problemleri ile birlikte genellikle uzun yüz, artmış alt ön yüz yüksekliği, kısa ramus boyu, alt ve üst posterior dentoalveoler yapılarda artmış vertikal büyüme, maksiller ve mandibuler posterior dişlerin sürme miktarında artma, maksiller anterior rotasyon, mandibuler posterior rotasyon gibi ön açık kapanış malokluzyonların iskeletsel bulguları ortaya çıkmaya başlar (Graber ve ark., 1997; Proffit ve Fields, 2000). İskeletsel açık kapanış anomalisinde büyüme paterni çoğunlukla vertikaldir. Ancak sadece vertikal büyüme paterni değil maksiller kaidenin rotasyon yönü de tedavi planlamasında gözönünde bulundurulmalıdır. Eğer çenelerin rotasyon yönü diverjan ise prognoz zayıftır. Ancak eğer maksiller kaide aşağı yönde rotasyona uğramış ise prognoz daha başarılı olabilmektedir (Graber ve ark., 1997). Bu dönemde yapılan düzeltici tedaviler açık kapanışın durdurucu tedavi 24 yöntemleriyle giderilemediği, iskeletsel yapılarda dik yönde uyumsuzluğun anomaliye eşlik ettiği iskeletsel açık kapanış olgularında uygulanmaktadır. Bu tip oransız ve aşırı artmış vertikal büyüme paterninin düzeltilmesi için büyüme modifikasyonu gerekmektedir. Dolayısıyla tedavi aktif büyüme ve gelişim dönemi içerisinde yapılmalıdır. İskeletsel açık kapanışların düzeltici tedavisinde temel prensip; dikey yönde alt ve üst arka dentoalveolar gelişimin frenlenebilmesi için molar dişlerin ekstruzyonlarının engellenmesi hatta bir miktar intruzyonlarının sağlanması ve çenelerin birbirlerine göre dik yön konumlarının değiştirilmesidir. Bu amaçla çeşitli düzeltici tedavi yaklaşımları geliştirilmiştir (Proffit ve Fields, 2000; Koç ve ark., 2011). Bu dönemde tedavi için en uygun aygıtlar fonksiyonel apareylerdir. Bu apareylerin kullanımındaki amaç mandibulanın posterior rotasyonunu anteriora yönlendirmektir (Mete, 1996). n bölgede vertikal alveoler gelişim sürerken, maksiller sutural ve maksiller ve mandibuler alveoler gelişim inhibe edilerek, palatal düzlemin öne ve aşağıya rotasyonu sağlanır (Arat, 1988). Ayrıca fonksiyonel apareyler diş erüpsiyonunu engelleyerek vertikal gelişimi kontrol altına alma, intraoral veya ekstraoral yolla iskeletsel vertikal büyümeyi azaltma ve yönlendirme ve anterior dişleri ekstrüze etme yoluyla açık kapanış malokluzyonlarının tedavisinde kullanılmaktadır. Bu dönemde kullanılacak fonksiyonel apareyler aşağıda gösterilmiştir (Faki, 2005): 1. Pasif apareyler: a. Bite bloklar b. Frankel apareyi 2. Ağız dışı apareyler: a. High pull headgear b. Vertikal chin cup 3. Aktif apareyler: a. Yaylı bite bloklar 25 b. Mıknatıslı bite bloklar 4. Kombine apareyler: a. Modifiye thurow apareyi b. Vertikal chin cup ve bite blok 5.2.1. Pasif apareyler 5.2.1.a. Bite blok: Bite-bloklu açık kapanış aktivatörü veya bionatörü gibi fonksiyonel apareyler uygulanarak alt ve üst posterior dişlerin erüpsüyonunun inhibe edilmesi ve maksillanın aşağı doğru büyümesinin engellenmesi ve mandibulanın yukarı ve öne doğru otorotasyonu amaçlanmaktadır (Graber ve Neumann, 1984; Weinbach ve Smith, 1982). Kondiller ve dentoalveoler büyüme arasındaki denge ise kondiller büyümenin artışına ve mandibulanın anteriora yönelmesine yardımcı olur (Mete, 1996; Kuroda ve ark., 2004). Ayrıca bu apareyler buksinator kas tonusunu aktive ederek yutkunma sırasında kapanışa rehberlik ederler ve hipotonik çiğneme kaslarının fonksiyon sırasında aktivasyonuna yardımcı olurlar (Lenzi ve ark., 2011). Bite bloklar tel, akrilik veya plastikten hazırlanabilir. Aparey hazırlanırken oluşturulacak bite-blok yüksekliğinin, normal istirahat pozisyonunda alt ve üst posterior dişler arasında bulunan vertikal yükseklikten fazla olması gerekir. Aparey, anteroposterior olarak ise, hastanın ihtiyacına göre mandibulayı önde veya normal yerinde konumlandıracak şekilde hazırlanmaktadır. Bu şekilde çiğneme kasları, yanak ve diğer yumuşak dokularda gerilim oluşur, maksiller ve mandibuler posterior dişlere intrüziv kuvvetler iletilir. Nanda (2005), bite-blok apareyinin 3 – 4 hafta boyunca ağızda yapıştırılmış şekilde kalmasının hastanın apareye alışması bakımından faydalı olacağını bildirmiştir. Bite-bloklu fonksiyonel aparey uygulamalarında mandibuler posterior dişlerin kompanzasyonel erüpsiyonu görülmez. Böylece hem maksiller hem mandibuler vertikal dentoalveoler gelişim frenlenir ve mandibuler büyüme, yukarı öne doğru yönlendirilir. 26 Aşırı artmış vertikal büyümesi olan ve mandibulanın posterior rotasyonuna bağlı olarak Sınıf II ilişkiye sahip preadölesan dönemdeki çocuklarda en etkili büyüme modifikasyonu yöntemi ise bite bloklu fonksiyonel apareyler (aktivatör veya bionatör) ile birlikte high-pull headgear uygulamasıdır (Lagerstrom ve ark., 1990; Graber ve Vanarsdall, 1994). Bu şekilde fonksiyonel apareyin bite bloklarından yararlanılarak, high-pull headgearin oluşturduğu ve tam maksillanın direnç merkezinden geçen vertikal yönlü ekstraoral kuvvet, tüm maksillaya dağıtılmış olur ve maksiller vertikal büyümenin kontrolü sağlanır. Fonksiyonel apareyin bite blokları mandibulada ise vertikal büyüme kontrolünü sağlamak ve posterior rotasyona bağlı olarak retrüziv konumda bulunan mandibulayı önde konumlandırmak için kullanılır (Mete, 1996; Kaya ve Arman, 2006). Cozza ve ark. (2007)’ nın yaptıkları bir çalışmada karışık dişlenme döneminde iskeletsel açık kapanış anomalisine sahip çocuklarda açık kapanış bianotorü ve quad-heliks crib apareylerinin tedavi etkinliği karşılaştırılmıştır. Çalışma sonucunda quad-heliks crib apareyi ile tedavi edilen grupta, açık kapanış bianotor grubuna göre maksiller keserlerin ekstrüzyon ve palatal inklinasyonu ile bağlantılı olarak overbite düzeltimi istatiksel olarak daha etkili bulunmuştur. 5.2.1.b. Frankel - 4 apareyi: Frankel-4 apareyi hiperdiverjan iskeletsel patern, geniş interlabial mesafe ve zayıf postural orofasiyal kaslara sahip açık kapanış anomalisi olan bireylerde kullanılmaktadır. Aparey yanak perdeleri, alt dudak yastıkları, labial ve palatinal bar ile okluzal stoplardan oluşmaktadır. Dentoalveolar bölgeye etkisi arka dentoalveolar gelişimin frenlenmesi, ön dentoalveolar gelişimin artırılması şeklindedir (Graber ve Neuman, 1977; Shrestka ve Xi, 2013). Frankel apareyi kas düzenleyici bir apareydir. st keser retraksiyonu, üst ve alt keser dişlerin vertikal erüpsiyonuna izin vererek açık kapanışın düzeltimini sağlamaktadır. Ancak dentoalveoler bölgede iskeletsel bölgeye göre daha fazla değişim elde edilir (Haydar ve Enacar, 1992; Shrestka ve Xi , 2013). 27 5.2.2. Ağız dıĢı apareyler 5.2.2.a. High pull headgear Maksillanın vertikal yön büyümesini ve maksiller posterior dişlerin erüpsüyonunu kontrol altında tutmak amacıyla, uyguladığı kuvvetin büyük bileşeni vertikal yönlü olan high-pull headgear kullanılabilir. High-pull headgear günde 14 saat uygulanırsa, maksiller birinci molarlarda aşırı erüpsüyon engellenir (Baumrind ve ark., 1983; Ucem ve Yuksel, 1998; Proffit ve Fields, 2000). High pull headgear anterior bölgede vertikal elastiklerle birlikte veya bite bloklar ile kombine şekilde kullanılabilir (Lenzi ve ark., 2011).High pull headgear’ın tek başına veya sabit yada fonksiyonel apareylerle kombine olarak kullanılması ile palatal düzlemde öne ve aşağı doğru bir rotasyon elde edilmektedir (Arat, 1988). Bu apareyde sadece dik yönde bir etki elde etmek zordur. Ayrıca hasta kooperasyonu da güç olabilmektedir (Faki, 2005). Tek başına maksiller birinci molarlara high-pull headgear uygulanması ile diğer maksiller posterior dişlerin erüpsüyonu engellenemez (Proffit ve Fields, 2000). Ancak high-pull headgear akrilik bir maksiller splintle uygulanırsa, vertikal yöndeki kuvvet tüm maksiller posterior dişlere ve dentoalveoler yapılara etkir. Böylece maksillanın hem iskeletsel hem dental büyümesinin vertikal yönde kontrolü sağlanmış olur (Orton ve ark., 1992). Ancak sadece maksillaya kuvvet uygulayan yöntemle mandibuler posterior dişlerin çok daha rahat sürmesine ve mandibuler dentoalveoler yapıların vertikal yönde çok daha fazla gelişmesine fırsat verilmiş olur (Proffit ve Fields, 2000). Nanda (2005), karışık dişlenme döneminde açık kapanışı olan hastalarda üst daimi 1. molarları intrüze ederek ve süt dişlerini çekerek bite’ın kapanmasını sağlayabileceğini bildirmiştir. Bu uygulamada oksipital headgear ile birlikte molarların intrüzyonu sırasında molarların eğimini kontrol etmek için transpalatal arka ihtiyaç vardır. Buna ilave olarak zamanlama kritiktir. İdeal olarak, molarlar yaklaşık 3 mm intrüze edildikten sonra süt dişleri çekilir, mandibula menteşe 28 şeklinde kapanır ve anterior açık kapanış hemen sonra maksiller gömülme ile kapanır. Alt molarların erüpsiyonunu kontrol etmeyecek bir mekanizma yoksa bu durumda molarlar sıklıkla ekstrüze olmaya eğilimlidir. Oksipital headgear ve transpalatal arka vertikal pull-chin cup’in eklenmesiyle alt molarların erüpsiyonu önlenirken üst molarlar intrüze edilebilir. Böylece bite kapanırken mandibula yukarı yönde menteşe hareketi yapar ve alt yüz yüksekliği azalır. st çene büyük azı dişlerinin sürmelerini engellemek hatta bir miktar gömülmelerini sağlamak amacıyla, ankrajın oksipital kemikten alındığı ve headgear ağız dışı kolları yönünün okluzyon düzleminden yukarıda olduğu oksipital high - pull headgear ile alt çene molar dişlerini karşılıklı stabilize eden lingual arkı kombine olarak kullanılmaktadır (Proffit ve Fields, 2000). 5.2.2.b. Vertikal chin cup Çok dik mandibuler düzleme ve artmış alt ön yüz yüksekliğine sahip bireylerde vertikal gelişimi kontrol altında tutmak için vertikal chin cup uygulanabilir (Graber ve Vanarsdall, 1994). Vertikal chin cup gözün dış kantusunun 3 cm dışında ve mandibular korpusun ön kısmı boyunca geçen vertikal kuvvet ile mandibulanın öne doğru rotasyonunu sağlar. Bu aparey sabit ortodontik mekaniklerle veya iskeletsel açık kapanış tedavisinde fonksiyonel ortopedik apareyler ile birlikte kullanılabilir. Böylece fonksiyonel apareylerin posterior dentoalveoler yapıları etkileyen çiğneme kasları üzerindeki etkisi artmaktadır (İşcan ve ark., 2002). Chincup ile tedavinin süt ve erken karma dişlenmede daha başarılı olduğu bulunmuştur (Uner ve ark., 1995; Deguchi ve Kitsugi, 1996). Ancak bu apareyde hasta kooperasyonu oldukça zordur. Yapılan çalışmalarda vertikal chin cup’in tek başına iskeletsel açık kapanış tedavisinde çok etkili bir aparey olduğu gösterilmiştir (İşcan ve ark., 2002). Pearson (1978, 1991) yaptığı çalışmalarda, vertikal chin cup kullanımı ile, mandibuler düzlem açısı ve gonial açıda azalma ve posterior yüz yüksekliğinde ise artma olduğunu bildirmiştir. 29 İşcan ve ark. (2002)’nın yaptıkları bir çalışmada açık kapanış anomalisine sahip çocuklarda vertikal chin cup’ın mandibular morfoloji üzerine etkisi araştırılmıştır. Çalışma sonucunda mandibular keserlerde erüpsiyon, ramal inklinasyonda azalma, mandibular düzlem açısında azalma ve overbite artış görülmüştür. Ayrıca 1. Molar dişlerin intrüzyonu, gonial açıda azalma ve mandibular korpus inklinasyonunda artış ile birlikte mandibular posterior dentoalveoler bölgedeki vertikal büyümenin önlenmesi ile mandibulada anterior rotasyon meydana geldiği bildirilmiştir. Pedrin ve ark.(2006)’nın ön açık kapanışa sahip karışık dişlenme dönemindeki çocuklarda yaptıkları bir çalışmada hareketli palatal crib apareyi ile birlikte vertikal chin cup kombine edilerek kullanılmış ve iskeletsel değişiklikler araştırılmıştır. Tedavi sonucunda hastaların vertikal fasiyal paterni üzerinde pozitif bir iskeletsel etki görülmemiş, öncelikli olarak dentoalveoler düzelmenin olduğu bildirilmiştir. Vertikal chin cup fonksiyonel apareyler veya sabit mekanikler ile birlikte kullanıldığında bu mekaniklerin ekstrüze edici etkilerini kompanse edebilmektedir (İşcan ve ark., 2002). Nanda (2005), mandibuler bite bloklarla birlikte vertikal chin cup’in kullanılmasını önermiştir. Yapılan çalışmada mandibuler bite-blok tedavisi ile birlikte vertikal chin cup büyüme - gelişme periyodu boyunca vertikal yüksekliğin uygun şeklinde tutulmasını , posterior dişlerin intrüzyonunu, mandibuler düzlemin kapanmasını veya saat yönünün tersi yönde menteşe hareketi yapmasını ve anterior açık kapanışın tedavisini sağlayacağını bildirmiştir. Rübendüz ve Altuğ (1997), büyüme ve gelişimi devam etmekte olan ve hem iskeletsel hem de dental açık kapanış gözlenen bireylerde, high-pull headgear, aktivatör ve vertikal chin cup’i birlikte kullanmışlardır. Bu uygulama sonucunda yüzün vertikal büyümesini gösteren açılarda, alt ön ve total yüz yüksekliğinde artışın engellenebildiğini göstermişlerdir. 30 5.2.3. Aktif apareyler 5.2.3.a. Yaylı bite blok: Apareyin dentoalveolar bölgeye etkisi, özellikle alt çenede olmak üzere arka dentoalveolar bölgelerin dik yön büyümesinin engellenmesi, alt ve üst keser dişlerde retruzyon ve overbite artışı şeklindedir (İşçan ve ark., 1991). Yapılan bir çalışmada yaylı bite bloklar, manyetik bite bloklar ile karşılaştırılmıştır. Sonuçta yaylı grupta 1,3 mm, manyetik grupta ise 3 mm kadar açık kapanışın azaldığı bulunmuştur. Açık kapanışın tekrar nüks etme olasılığı olduğu ancak bunun apareyin uzun süreli aktif kullanımıyla önlenebileceği bildirilmiştir (Kuster ve Ingervall, 1992). 5.2.3.b. Mıknatıslı bite blok: Bite blok kullanımında hastalar konuşma sırasında zorlanabildikleri için kooperasyon zor olmaktadır. Bu apareyler yerine çalışma prensibi bite bloklarla aynı olan mıknatıslı apareyler üretilmiştir. Bu apareylerin bite bloklardan farkı, bite bloklar kesikli kuvvet uygularken mıknatıslı apareylerin devamlı kuvvet uygulamasıdır (Dellinger, 1983). Açık kapanışların tedavilerinde manyetik kuvvetler hem sabit hem de hareketli apareylerle birlikte kullanılabilmektedir. Hareketli apareylerde akrilik splintler içine yerleştirilen mıknatıslar arka bölgede birbirlerini itecek, ön bölgede birbirlerini çekecek şekilde planlanır. Sabit tekniklerde de özel olarak hazırlanmış SaCo (samarium kobalt) mıknatısları ark tellerine veya braketlere tutturularak istenilen hareketler yaptırılır (Karla ve ark., 1989). Artmış alt ön yüz yüksekliğine sahip, hem alt hem üstte dentoalveoler boyutları vertikal yönde çok artmış olan hastalarda posterior dişlerde sadece erüpsüyonun engellenmesi değil ayrıca intrüzyon istendiği durumlarda ise maksiller ve mandibuler splintlere mıknatıs yerleştirilebilir (Proffit ve Fields, 2000). 31 Mıknatısların birbirini itme kuvveti dental arklara etkir ve posterior dişlerde intrüzyon sağlanır (Barbre ve Sinclair, 1991). Ancak mıknatısların büyüklüğü nedeniyle apareylerin ağızda taşınması zordur. Bunun için ağızda daha az yer kaplayan, posteriorda alt ve üst dişlerin yüzeyine geçici olarak cam iyonomer siman ile yapıştırılan küçük, modifiye splintler tasarlanmış ve başarılı sonuçlar elde edilmiştir (Dellinger ve Dellinger, 1996). Yapılan bir çalışmada mıknatıslı apareylerin manyetik mekanizma içermeyen apareylere göre bukkal bölgedeki dişlerde daha fazla depresyon yarattığı bulunmuştur. Bunun nedeni ise apareylerin dişlere devamlı bir kuvvet uygulamasıdır. Ayrıca bu durum tedavi süresini de kısaltmaktadır (Nanda, 1988) Başka bir çalışmada ise mıknatıslı apareylerin, intrüzyon için gereken hafif ama uzun süreli kuvvet yerine ağır ve kontrolsüz kuvvet uyguladıkları, dolayısıyla klasik bite bloklara avantaj sağlamadıkları düşünülmektedir (Proffit ve Fields, 2000). Nanda (2005), mıknatıslı bite-blokların kullanımının çok hızlı, etkili bir yöntem olabileceğini bildirmiştir. Ancak bu apareylerin kullanımıyla ilgili iki tane zorluk vardır. Birinci zorluk aparey dizaynıdır. Hasta apareyi uzun süre tolere edemez. İkinci zorluk ise vertikal yönlü kuvvetlerin veya mandibulada lateral hareketlerin olmasıdır. Aynı kutuplu magnetler birbirlerini iterken apareyin sürekli aynı hizada tutulamaması sonucu transversal pronlemler ortaya çıkmaktadır. Bunlar temporomandibuler eklemde streslere neden olabilir. Bu tip lateral hareketleri engellemek amacıyla bite bloğa akrilik eklenmesi gerekebilir. Darendeliler ve Joho (1993) ise; ön bölgede zıt kutuplu magnetler içeren MAD II apareyini geliştirmişlerdir. Apareye zit kutuplu magnetlerin eklenmesiyle hem laterognati oluşumu engellenmiş hem de mandibulanın otorotasyonu sağlanmaya çalışılmıştır. 32 5.2.4. Kombine apareyler 5.2.4.a. Modifiye thurow apareyi: Posterior bite blok ve high pull headgeardan oluşan bu aparey molar intrüzyonunu sağlanmaktadır. Maksiller daimi molarların ekstrüzyonunu önler ve maksiller büyümeyi sınırlar. Böylece mandibula öne ve yukarı doğru otorotasyon yapar. Ancak tedavi süresi, hasta kooperasyonuna bağlıdır. Aparey büyüme atılımı başlangıcında uygulanmalıdır (Stuani ve ark., 2005). 5.2.4.b. Vertikal chin cup ve bite blok: Posterior bite blok bukkal bölgenin dik yön gelişimini frenlemek amacıyla kullanılmaktadır. Vertikal chin cup ise alt çene ön bölgesine dik yönde kuvvet uygulayarak ileri ve yukarı yönde rotasyon sağlamak için kullanılmaktadır (İşçan ve Koralp, 1991). Böylece iskeletsel açık kapanışın tedavisi daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmiş olur (Mete, 1996). Yapılan bir çalışmada 35 açık kapanış anomalisi görülen hastalara vertikal chin cup uygulanmış ve sonuçta overbite’ın arttığı, ramus eğiminin ve gonial açının azaldığı ve 1. molarların intrüzyona uğradığı gözlenmiştir (İşcan ve ark., 1994). 6. Açık KapanıĢ Anomalilerinin Tedavisinde Sabit Mekaniklerin Kullanılması İskeletsel açık kapanış olgularında genellikle 1. premolar dişleri çekilmektedir. Diş çekiminde amaç çekim boşluğunun arkasındaki dişlerin öne doğru hareketleriyle yüksek olan palatomandibuler açının düşürülmesi (normal değeri: 25 ), ön dişlerin dikleştirilerek bir miktar ekstrüzyonu ve açık kapanışın elimine edilmesidir. İskeletsel yapının müsait olduğu olgularda sadece sabit mekanikler kullanılarak özel bükümler ve intermaksiller elastikler kullanılarak açık kapanışın tedavi edilebilmesi de mümkündür. Anterior vertikal elastikler de maksiller ve 33 mandibular dişleri ekstrüze ederek bite’ın kapanmasını sağlamaktadır. (Graber ve Vanarsdall, 1994; Cal-Neto ve ark., 2006). Sabit mekaniklerle ön bölgedeki açıklığın kapatılması için uygulanan teknikler açısından, büyümesi devam eden ve büyümesi bitmiş bireyler arasında bazı farklar vardır. Büyümesi devam eden bireylerde, vestibül arklara vertikal elastikler uygulanarak hem anterior dişler kütlesel olarak ekstrüze edilir hem de çevre alveoler yapılardaki büyümenin stimulasyonu sağlanır (Graber ve Vanarsdall, 1994). 6.1. High - pull headgear ve edgewise teknik: Bu mekanik ile üst çene molar bölgesinin dik yön gelişimi inhibe edilmektedir. Damak tabanındaki devrilme sonucu üst çenede saat yönünde rotasyon meydana gelmektedir. Maksiller kompleksin ön kısmı keserlere doğru hareket etmekte ve alt çenede ileri ve yukarı yönlü bir rotasyon meydana gelmektedir (Proffit ve Fields, 2000). Multiloop edgewise teknik ile posterior ve anterior dişler dik konuma getirilerek ekstrüze edilir. Böylece dental kompanzasyon sağlanabilir (Graber ve ark., 1997). Ancak multiloop ve konvansiyonel edgewise ark teli mekaniğinde kullanılan intermaksiller elastikler gennellikle posterior dişlerin ekstrüzyonuna neden olarak mandibular düzlemi açar ve fasiyal profile zarar verir. Bu nedenle posterior dişlerin vertikal kontrolü açık kapanış tedavisinde oldukça önemlidir (Faki, 2005). 6.2. Rapid molar intrüzyon apareyi Rapid molar intrüzyon apareyi, alt ve üst daimi 1. molar dişler üzerine elastik yay kuvveti uygulayarak intrüzyon sağlayan bir apareydir. Hafif ve sürekli intrüzyon kuvvetini dağıtmak için sabit ve esnek yaylar kullanılır. Bu apareyi yerleştirmek, aktive etmek ve hasta ağzından çıkarmak çok kolaydır. Çekimli ve çekimsiz ortodontik tedavilerde boşluk açmak, kapatma ya da seviyelemeye engel olmaz ve 34 mandibuler arktaki seviyelemeyi kolaylaştırır. Sabit bir aparey olduğundan hasta kooperasyonu gerektirmez ve böylece hızlı intrüzyon sağlanır. Esnek olduğu için ağız hijyeni kolayca sağlanabilir. Aparey iki tipte kuvvet uygular, Karışık dişlenme döneminde kullanılan tip M tipidir. M tipi aparey her iki tarafta 800 gr kuvvet uygular (Faki, 2005). Büyümekte olan çocuklarda kullanılan M tipi yaylar hasta ağzına yerleştirilmeden önce maksiller ve mandibuler arklarda 1. molarlar üzerine bantlar yerleştirilmeli ve bu şekilde alınan ölçüler üzerinde lingual ve palatal arklar hazırlanmalıdır. İstenmeyen molar bukkal tippingini engellemek için aparey ağıza sıkıca oturtulmalıdır. Hastalar dörder hafta aralıklarla görülmelidir (Faki, 2005). Karışık dişlenme döneminde M tipi yaylar kullanılırken süt dişleri ile çatışma meydana gelebilir. Daimi 1. molarların intrüzyonu sırasında süt molarlar hala ağızda olabilir ve antagonist süt molarlar istenmeyen okluzal kontaklar oluşturabilir. Bu nedenle çekim yerine mölleme tercih edilmelidir. Süt dişlerin istenmeyen okluzal kontaklarını ortadan kaldırmak için çekim yapılacak ise dental arklardan sadece birinde uygulanmalıdır (Faki, 2005). Ortodontik ve ortopedik etki genellikle 4-5 ay süresinde elde edilebilmektedir. Tedavi sonunda aparey çıkarılır ancak palatal ve lingual arklar pekiştirme amaçlı olarak bir süre ağızda bırakılır (Faki, 2005). Rapid molar intrüzyon apareyi kondiller etrafında rotasyon hareketi ile mandibulanın saat yönünün tersine rotasyon yapmasını sağlayarak ve molar intrüzyonu sonucu keser ekstrüzyonuna gerek kalmadan açık kapanışın tedavisine yardımcı olur (Faki, 2005). 6.3. Vertikal holding apareyi Vertikal holding apareyi high angle hastalarda vertikal boyut kontrolü için tavsiye edilmektedir. Vertikal holding apareyi high pull headgear ile kombine edilerek kullanılabilir. Bu aparey her bir maksiller 1. Moların distalinde bir helix ile 35 0.04 lük telden yapılır. Bunların dışında iki heliks daha aparey merkezine yerleştirilir ve bu heliksler, madeni para büyüklüğündeki akrilik parça içinde kalan V bükümü ile ayrılır. Bu apareyin mesial bölümü yani akrilik parça maksiller 1. Molarların mesial kenarlarını birleştiren bir çizgi boyunca uzanmalıdır. Akrilik parça damaktan 2 ila 5 mm uzaktan geçmelidir (Nanda, 2005). Vertikal holding apareyi, daimi maksiller 1. molarların vertikal dentoalveoler gelişimini azaltmak için dil basıncını kullanır (Wilson, 1996). Bu aparey tedavi sırasında molar dişlere intrüze ve distalize edici yönde kuvvet uygular. Sonuç molarların distal hareketi ve intrüzyonudur. Kuvvet dilin fonksiyonel aktivitesinden elde edildiği için vertikal holding apareyi sabit bir fonksiyonel apareydir. Sınıf II malokluzyonların tedavisinde vertikal holding apareyinin headgear ile birlikte kullanımı tavsiye edilmektedir (Nanda, 2005). Vertikal holding apareyinin oluşturduğu kuvvet miktarı ölçülmemesine rağmen dil basıncı ile transpalatal arka uygulanan kuvvet ölçümü ile 0,04 lük tele eklenen Nance parçasının boyutu gözönüne alındığında oluşan kuvvetin çok yüksek seviyelere ulaşabileceği düşünülmektedir (Nanda, 2005). Chiba ve ark. (1993), aparey maksiller 2. molarlara bağlandığında yutkunma sırasında TPA’ ya maksimum basınç uygulandığını bildirmişlerdir. Aynı zamanda bu basınç TPA damaktan 6 mm uzaktan geçtiğinde de maksimum seviyeye ulaşmaktadır. 7. Açık KapanıĢ Anomalilerinde Nüks ve PekiĢtirme Açık kapanış anomalisi ortodontide en sık relaps gözlenen malokluzyon tiplerinden biridir. Lopez-Gavito ve ark.(1985)’ nın yaptıkları uzun dönemli takip çalışmasında ortodontik olarak tedavi edilen açık kapanış vakalarında %35 ila %42,9 oranında relaps gözlendiği bildirilmiştir. Açık kapanış tedavisinden sonra relapsın nedeni dil posturü, büyüme paterni, molar ekstrüzyonu, keser intrüzyonu veya bunların kombinasyonu olabilir (Lopez-Gavito ve ark., 1985; Değirmenci ve zsoy, 2009). n açık kapanış tedavileri sonrasında parmak emme, dil itimli yutkunma gibi 36 zararlı alışkanlıkların veya iskeletsel ve dentoalveoler yapıların vertikal büyümesinin devam etmesi nedeniyle nüks gözlenir (Proffit ve Fields, 2000). Büyümesi devam eden bireylerde tedavi sonrasında, tedavi başındakine benzer şekilde iskeletsel değişimler saptanmıştır (Kim ve ark., 2000). Preadölesan dönemde iskeletsel açık kapanış tedavisinde ortopedik veya fonksiyonel uygulamalarla büyüme modifikasyonu yapıldıysa, sabit tedavi ve hatta pekiştirme aşamasında bile vertikal gelişimi ve posterior dişlerin erüpsiyonunu kontrol altında tutmak için posterior bite blok, vertikal chin cup ve benzeri apareylere ihtiyaç duyulacağı unutulmamalıdır (Proffit ve Fields, 2000). Taşınması oldukça sıkıntı verici olan bu apareylerin çok uzun yıllar kullandırılmasının hastanın mükemmel kooperasyonuna ve sabrına bağlı olduğu, buna rağmen bu tip malokluzyona sahip hastalarda diğer vakalardaki kadar yüz güldürücü sonuçlar alınamadığı bilinmelidir (Kaya ve Arman, 2006). Açık kapanışın tedavi edildiği vakalarda positioner kullanımı ile kapanışın tekrar açılması engellenir. Aparey hastanın ağzında pasif olarak durur ve hasta apareye devamlı olarak bir çiğneme kuvveti uygulayarak molarların intrüze ve keserlerin ekstrüze olmasını teşvik eder. Temizliğinin kolay olması, kırılmaya dirençli olması, doku tonusunu stimüle etmesi ve devamlı olarak diş pozisyonlarını iyileştirici yönde kuvvet uygulaması avantajları arasındadır (Joondeph, 2005). Apareyin büyük olması ve hastanın yeme, içme gibi temel fonksiyonlarını engellemesi kullanımını kısıtlar (Değirmenci ve zsoy, 2009). Açık kapanış tedavileri sonrasında nüksü önlemek için gündüzleri mandibuler ve maksiller hareketli retainerlar, geceleri ise bite bloklu fonksiyonel apareyler kullanılabilir (Kaya ve Arman, 2006). Ayrıca üst molar dişlere uygulanan standart bir hareketli bir retainer ile birlikte high-pull headgear, vertikal chin cup veya bite bloklu açık kapanış aktivatörü ya da bionatörü gibi fonksiyonel apareyler kullanılabilir, Retainer kullanılırken, ileride oluşabilecek molar ekstrüzyonunu önlemek için dişlerin okluzal yüzeyi de akrilik ile örtülmelidir (Proffit ve Fields, 2000; Lin ve ark., 2013). Ancak yüzün vertikal büyümesi ve posterior dişlerin erüpsiyonu yavaş da olsa 20’li yaşların başına kadar sürdüğü için iskeletsel açık kapanış hastalarında 37 pekiştirme aşaması uzun tutulmalıdır (Kaya ve Arman, 2006). 8. Açık KapanıĢ Anomalilerinin Tedavisinde Limitasyonlar 1. Bilinen etiyolojik faktörün devam etmesi (ağız solunumuna neden olan alerji, astım ve diğer durumlar) Bu nedenle havayolunu tıkayan adenoid ve tonsillerin uzun yüz sendromu oluşmadan çocukluk döneminde erkenden alınması tavsiye edilmektedir. 2. Vertikal büyüme paterni Bu patern büyüme boyunca stabildir. Buna göre, normal olmayan büyüme paterni oluşmuşsa bunu tersine çevirmek olanaksızdır ve ortodontik/ortopedik yaklaşımlar istenmeyen dentoalveoler kompanzasyonları önlemeye yoğunlaşır. 3. Açık kapanışın gelişme yolu ve tedaviye alınacak cevap tahmin edilemez. 4. Ortodontik tedaviyle estetik problemlerin tamamiyle çözülememesi (özellikle gummy smile) 5. Maloklüzyonun gelişiminin altındaki biyolojik mekanizmanın bilinememesi 6. İstenen diş hareketine engel olan anatomik faktörler Posterior dişlerin intrüzyonu amacıyla geçici ankraj ünitelerinin preadolesan bireylerde kullanılması daimi diş jermlerine zarar verme riski nedeniyle sakıncalıdır. 7. Kök rezorbsiyonu Dilin dişlerin arasına girdiği durumlarda keser dişlerin ekstrüzyonu için ekstra kuvvet gerekir ve bu durum kök rezorpsiyonuna neden olur. Ayrıca tedavi süresinin uzaması kök rezorpsiyonu riskini arttırmaktadır (Ghafari ve Haddad, 2013). 38 9. Sonuç Karışık dişlenme dönemindeki çocuklarda açık kapanış tedavisi çeşitlidir ve yüz gelişiminin tahmin edilememesi limitasyonudur. Tedavinin başarısı herediter faktörler, büyüme paterni, maloklüzyonun şiddeti, tedavinin zamanı ve etiyolojik faktörlerin eliminasyonuyla ilişkilidir. Açık kapanışın tedavisindeki limitasyonlar iskeletsel uyumsuzlukta artmaktadır (Ghafari ve Haddad, 2013). Bütün ortodontik anomalilerde olduğu gibi açık kapanış vakalarında da dikkatli bir ortodontik muayene, sefalometrik inceleme ve model analizi yaparak tanı ve tedavi planı oluşturulmalıdır. Tedavi planı multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir (Lenzi ve ark., 2011). İskeletsel olmayan açık kapanış vakalarının durdurucu tedavisine erken karışık dişlenme döneminde başlanmalıdır. Durdurucu ortodontik tedavinin temelini, arka dentoalveolar dik yön boyutunun azaltılması, ön dentoalveolar dik yön boyutunun artırılması oluşturmaktadır. Böylece dişşel düzeydeki malokluzyonun iskeletsel yapıda deformite oluşturması engellenmiş olacaktır. İskeletsel açık kapanış vakalarında ortodontik tedavi aktif büyüme ve gelişim döneminde sabit ve müteharrik mekaniklerle yapılmaya çalışılır. İskeletsel açık kapanış hem hasta hem de hekim için tedavisi zor olan, sabır ve anlayış isteyen bir ortopedik ve ortodontik bozukluktur. Bu yüzden tedavinin başladığı ilk andan, hastanın büyüme ve gelişiminin biteceği 20’li yaşlara kadar çok düzgün vertikal büyüme kontrolü yapılmasını ve mükemmel hekim-hasta ilişkisini gerektirir. (Koç ve ark, 2011). 39 10. KAYNAKLAR Altuna G, Woodside D G. Ros ponse of the midface to treatment with increased vertical occlusal forces. Angle Orthod. 1982; 55(3): 251-263. Arat M., Altuğ Z., Parlar , zbek M. İskeletsel açık kapanışın erken dönem tedavisi. Türk Ortodonti Dergisi 1988; 1(1): 152-158. Atila E., Sabah E., Ersin N. Miyofonksiyonel düzenleyici apareyler: Trainer sistemi. Ege Üniv Diş Hek Fak Dergisi. 2011; 33 (2): 64-69. Barbre R E, Sinclair P M. A cepalometric evaluation of anterior openbite correction with the magnetic active vertical corrector. Angle Orthod 1991; 61:93-102. Bastos E C M L. Mordida aberta anterior [dissertação de mestrado]. Rio de Ja- neiro: Faculdade de Odontologia da Universidade Federal do Rio de Janeiro; 1992. Baumrind S, Korn E L, Isaacson R J. et al. Quantitative analysis of orthodontic and orthopedic effects of maxillary traction. Am J Orthod. 1983; 84: 384-98. Behfelt K, Linder-Aronson S, Mc William J,Neander P, Laage-Hellman J. Dentition in children with enlarged tonsils compared to control children. Eur J Orthod 1989; 11:416-29. Borges C L. Estudo cefalométrico da mordida aberta anterior [dissertação de mestrado]. Rio de Janeiro: Faculdade de Odontologia da Universidade Federal do Rio de Janeiro; 1984. Cal-Neto J P, Quintao C C, Menezes L, Almeida M A. Severe anterior open-bite malocclusion. Angle Orthod 2006; 76(4): 728-733. Chiba Y, Motoyoshi M, Namura S. Tongue pressure on loop of transpalatal arch during deglutition. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2003; 123:29-34. Coşkun İ, Kaya B. Erken dönem ortodontik tedaviler. Turkish J Orthod. 2012; 25:279-294. 40 Cozza P, Baccetti T, Franchi L, McNamara JA Jr. Treatment effects of a modified quad-helix in patients with dentoskeletal open bites. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2006; 129:734-9. Cozza P, Baccetti T, Franchi L, Mucedero M. Comparison of 2 early treatment protocols for open-bite malocclusions. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2007; 132:743-7. Cozza P, Mucedero M, Baccetti T, Franchi L. Early Orthodontic Treatment of Skeletal Open-bite Malocclusion: A Systematic Review. Angle Orthod. 2005; 75:707–713. Darendeliler M A, Joho J P. Magnetic activator device II (MAD II) for correction of Class II, division 1 malocclusions. Am J Orthod Dentofac Orthop 1993; 103(3):22339. Dawson P E. Occlusal Problems, St. Louis: C. V. Mosby Co., 1974; sf: 322-330. Dawson P. E. Evaluation , diagnosis and treatment of occlusal problems. 2nd ed.st Louis, MO:CV Mosby CO. 1989; sf: 535-42. Değirmenci Z, zsoy P. Sabit ortodontik tedavi sonrası retansiyon. Cumhuriyet Üniv. Diş Hek. Fak. Dergisi. 2009; 12(1): 83-90. Deguchi T, Kitsugi A. Stability of changes associated with chin cup treatment. Angle Orthod 1996; 66:139-46. Dellinger E L, Dellinger E L. Active vertical corrector treatment- long term follow up of anteror openbite treated by the intrusion of posterior teeth. Am J Orthod Dentofac Orthop 1996; 110: 145-54. Dellinger L. A clinical assessment of the active vertical corrector. Am J Orthod 1983; 89:428-36. Enlow D H, Kuroda T, Lewis A B. Intrinsic craniofacial compensation. Angle Orthod. 1971; 41(4): 271-285. 41 Epker, B N, Fish L C. Surgical Orthodontic Correction of Open Bite Deformity. Am. J. Orthod. 1977; 71: 278- 299. Faki M. Açık kapanış ve güncel tedavi yöntemleri. Seminer sunumu. 2005; Gazi niv. Diş Hek. Fak. Ghafari J G, Haddad R V. Open bite: Spectrum of treatment potentials and limitations. Semin Orthod 2013; 19: 239–252. Ghafari J, Clark R E, Shofer F S, Berman P H. Dental and occlusal characteristics of children with neuromuscular disease. Am J Orthod and Dentofacial Orthop 1988; 93: 126-132. Graber T M, Neuman B. Removable Orthodontic Appliances. Philedelphia: MW Sounders, 1977; sf: 526-566. Graber T M, Neumann B. The bionator. In: Graber T M, Neumann B, eds. Removable orthodontic appliances, 2 nd ed. Philadelphia: WB Saunders; 1984; sf:357-75. Graber T M, Vanarsdall R L Jr. Orthodontics: Current principles and techniques. 2 nd ed. 1994; St. Louis: Mosby-Year Book Inc. Graber, T M, Rakosi T, Petrovic A G. Dentofacial Orthopedics with Functional appliances. 1985; St. Louis: C.V. Mosby Co, Chapter 5. Graber, T M, Rakosi T, Petrovic A G. Dentofacial Orthopedics with Functional appliances. Second edition 1997; St. Louis: C.V. Mosby Co, Chapter 7, 22. Hacınlıoğlu N M, Çıldır K, Sandallı N. Çocuklarda Kapanış İlişkileri ve Okluzyon. Cumhuriyet niv. Diş Hek. Fak. Dergisi 2009; 12(1): 91-97. Haydar B, Enacar A. Functional regulator therapy in the treatment of skeletal open bite. J Nihon Univ. Sch Dent. 1992; 34(4): 278-87. Hotz R. Orthodontie in der Teaglichen Praxis. 1970; Bern. 42 İşçan H N, Koralp E. Açık Kapanış Tedavisinde Pasif Arka Isırma Bloğu ile Birlikte Dikey Çenelik Uygulamasının Yüzün Dik Yön Boyutlarına ve Dentoalveolar Yapılara Etkisi, Türk Ortodonti Dergisi. 1991, 4: 55-61. İşçan H N, Akkaya S, Koralp E. Yaylı Arka Isırma Bloğunun Dik Yön Yüz Boyutları ve Dentoalveolar Yapılara Etkisi. Türk Ortodonti Dergisi. 1991; 4: 38-45, 1991. İşcan H N, Dinçer M, Gültan A, Meral O, Taner-Sarisıy L. Effect of vertical chincap therapy on the mandibular morphology in open-bite patients. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2002; 122: 506-11. İşcan H, Gültan A S, Dinçer M. The effects of vertical chin-cup on the mandibular morphology. Europ. J. Orthod. 1994; 16: 457. İşcan H. N. Dil perdeli aygıtların kullanımıyla iskeletsel ve dentoalveolar yapılarda görülen değişiklikler. G.Ü. Diş. Hek. Fak. Dergisi. 1985; 2(1): 103 – 120. İşcan H. N. Yutkunma refleksi ve gelişim dönemleri. Gazi Üniv. Diş Hek. Fak. Dergisi. 1986; 3(2): sf:149-160. Janson G, Valarelli F P, Beltrao R T S, Freitas M R, Henriques J F C. Stability of anterior open-bite extraction and nonextraction treatment in the permanent dentition. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2006; 129: 768-74. Joondeph D R. Orthodontics: Current Principles and Techniques. 4th ed. St Louis:CV Mosby; 2005. P:1123-51. Karla V, Burnstone J C, Nanda, R. Effects of A Fixed Magnetic Appliance on The Dentofacial Complex. Am. J. Orthod. 1989; 95: 467-478. Kaya B, Arman A. Açık kapanış malokluzyonlarının tedavisi. Cumhuriyet Üniv. Diş Hek. Fak. Dergisi.,2006; 9(1): 53-10. Kaya D, Kocadereli İ. Myofonksiyonel tedaviler ve trainer uygulamaları. Ü Dişhek 43 Fak Dergisi. 2008; 17: 66-74. Kelly J E, Sanchez M, Van Kirk L E. An assessment of the occlusion of teeth of children 6-11 years. DHEW publication 130. Washington, DC: US Public Health Service, National Center for Health Statistics; 1973. p. 3. Kim Y H, Han U K, Lim D D, Serraon M L P. Stability of anterior openbite correction with multiloop edgewise archwire therapy: A cepalometric follow up study. Am J Orthod Dentofac Orthop 2000; 118: 43-54. Koç F., Görgülü S., Gökçe S. Açık kapanış anomalisi ve tedavileri. ADO Klinik Bilimler Dergisi. 2011; 5(3): 939-946. Kuroda S, Katayama A, Takano Yamamato T. Severe anterior open bite case treated using titanium screw anchorage. Angle Orthod 2004; 74: 558-567. Kuster R., Ingervall B. The effect of treatment of skeletal open bite with two types of bite blocks. Eur J Orthod. 1992; 14(6): 489-99. Lagerstrom L O, Nielsen I L, Lee R, Isaacson R J. Dental and skeletal contributions to occlusal correction in patients treated with the high-pull headgear-activator combination. Am J Orthod Dentofac Orthop 1990; 97: 495-504. Lenzi de Oliveira J M, Dutra A L T, Pereira C M, Toledo O A. Etiology and treatment of anterior open bite. Health Sci Inst. 2011; 29(2):92-5. Lin L-H, Huang G-W, Chen C-S. Etiology and Treatment Modalities of Anterior Open Bite Malocclusion. J Exp Clin Med 2013; 5(1):1-4. Lopez-Gavito G, Wallen T R, Little R M, Joondeph D R. Anterior open-bite malocclusion: a longitudinal 10-year postretention evaluation of orthodontically treated patients. Am J Orthod 1985; 87:175-86. Meriç P. Olgu sunumu: Openbite. Istanbul Diş Hekimleri Odası Dergisi. 2010; Temmuz–Ağustos sayısı. 44 Mete L. Vertikal anomalilerin tedavisi. Seminer sunumu. 1996; Ankara niv Diş hekimliği Fak. Miyajima K, Lizuka T. Treatment Mechanics in Class III Openbite Malocclusion With Tip Edge Technique. Am. J. Orthod. Dentofac. Orthop. 1996; 110: 1-7. Moyers R E. Ortodontia. 4a ed. Trad. coord. Por Aloysio Cariello. Rio de Janeiro: Guanabara Koogan; 1991. Nanda R. Biomechanics and esthetic strategies in clinical orthodontics. Elsevier Inc. 2005; chapter 9- 16. Orton H S, Slattery D A, Orton S. The treatment of severe ‘gummy’ Class II division 1 malocclusion using the maxillary intrusion splint. Eur J Orthod 1992; 14: 216-23. Pearson L E. Treatment of severe openbite excessive vertical pattern with an eclectic nonsurgical approach. Angle Orthod 1991; 61: 71-6. Pearson L E. Vertical control in treatment of patients having rotational growth tendencies. Angle Orthod 1978; 48: 132-40. Pedrin F, Almeida M R, Almeida R R, Almeida-Pedrin R R, Torres F. A prospective study of the treatment effects of a removable appliance with palatal crib combined with high-pull chincup therapy in anterior open-bite patients. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2006; 129:418-23. Perkün, F. Çene Ortopedisi. İstanbul: Ar Basım Yayın Dağıtım A. , 1983; cilt 3. 193-208, cilt I, 28-43. Proffit W R. The Proper Role of Myofunctional Therapy. JCO. II: 1977; sf:101-115. Proffit W R., Mason R M. Myofunctional therapy for tongue thrusting. J. Am. Dent. 1975; 90: 403-411. Proffit W R, Fields H W Jr, Ackerman J L, Bailey L J, Tulloch J F C. Contemporary 45 Orthodontics. 3 rd ed. 2000; St. Louis: Mosby CO Inc sf: 519-557. Proffit W R, Fields H W, Ackerman J L. Contemporary Orthodontics. 1993; St. Louis, Mosby- year book inc. Proffit W R, Fields H W, Moray L J. Prevalence of malocclusion and orthodontic treatment need in the United State estimate from the N-HANES III survey. Int J Adult Orthod Orthognath Surg. 1988; 13:97–106. Proffit W R, Fields H W, Sarver D M. Contemporary Orthodontics. St. Louis, Mosby Elsevier, 2007. Rübendüz M, Altuğ Z. Gelişim döneminde açık kapanışın monoblok-oksipital headgear-vertikal chin cup ile kombine tedavisinin iskelet yapı üzerine etkisi. Türk Ortodonti Dergisi 1997; 10: 38-45. Shapiro P A. Stability of open bite treatment. Am. J Orthod 2002; june 566-568. Shrestka A, Xi D. Anterior open bite: Brief introduction and management. JNDA. 2013; 13(1): 57-62. Snydera R, Jerrold L. Black, white, or gray: Finding commonality on how orthodontists describe the areas between Angle’s molar classifications. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2007; 132: 302-6. Solow B, Kreiborg S. Soft tissue stretching: a possible control factor in craniofacial morphogenesis. Europ J Oral Sciences 1977; 85(6):505-507. Stahl F, Grabowski R. Orthodontic Findings in the Deciduous and Early Mixed Dentition. J Orofac Orthop 2003; 6: 401-416. Stuani M B, Stuani A S, Stuani A S. Modified thurow appliance alternative for correcting skeletal open bite . Am J Orthod Dentofacial Orthod 2005; 128:118-25. Subtelny J D. Examination of current philosophies ssociated with swallowing behavior. Am. J. Orthod. 1965; 51: 161-181. 46 Subtelny J D, Sakuda M. Openbite: Diagnosis and treatment. Am J Orthod. 1964; 50: 337-58. Tsang W M, Cheung L K, Samman N. Cephalometric characteristics of anterior open bite in a southern Chinese population. Am J Orthod Dentofac Orthop. 1998; 113(2):165-72. Ucem T T, Yüksel S. Effects of different vectors of forces applied by combined headgear. Am J Orthod Dentofac Orthop. 1998; 113: 316-23. lgen M. Ortodontik Tedavi Prensipleri. 3. Baskı, Ankara: A. . Basımevi, 1984; sf: 512-524. lgen M. Ortodontik Tedavi Prensipleri. 4. Baskı. 1993; İstanbul: Dilek Orunç Matbaası. lker A. E., Maşeroğlu ., Tulunoğlu . Çocuk diş hekimliğinde kullanılan alışkanlık kırıcı apareyler; Quad Helix, Position Trainer, Palatal Crib. Hacettepe Diş Hek Fak Dergisi 2007; 31(3): 28-5. Uner O, Yuksel S, Ucuncu N. Long-term evaluation after chin cup treatment. Eur J Orthod 1995; 17:135-41. ner O. Ders notları. 1990; Gazi niv. Dİş Hek. Fak. Ankara. Vaden J L, Pearson L E. Diagnosis of the vertical dimension. Semin Orthod 2002; 8:120-129. Weinbach J R, Smith R J. Cephalometric changes during treatment with the openbite bionator. Am J Orthod Dentofac Orthop 1992; 101: 367-74. Wilson M D. Vertical control of maxillary molar position with a palatal appliance. Health Sciences Center, University of Oklahoma, Oklahoma City 1996. 47
Benzer belgeler
Slayt 1 - Prof. Dr. Faruk Ayhan BAŞÇİFTÇİ
iskeletsel açık kapanış olarak tanımlanmaktadır. İskeletsel açık kapanışlarda; kas
yapı bir yana vertikal kondiler gelişim ile maksiller sutural ve alveolar, mandibuler
vertikal alveolar gelişim ar...