(Bilim ve Sanat) ERASMUS KARİYER KULÜPLER
Transkript
(Bilim ve Sanat) ERASMUS KARİYER KULÜPLER
12 ETKİNLİKLER ● DOSYA (Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma) GÜNDEM (Bilim ve Sanat) ● ERASMUS ● KARİYER ● KULÜPLER BİLİM VE FELSEFE ● SOSYAL SORUMLULUK ● ÇevreciyİZ ● YerelİZ ● SektörİZ KÜLTÜR SANAT Merhaba Atılım Üniversitesi Adına Sahibi Prof.Dr. Abdurrahim Özgenoğlu Genel Yayın Yönetmeni Prof.Dr. İsmail Bircan Yazı İşleri Müdürü Eftal Erel Yayın Koordinatörü Meral Şahin Editör Kurulu Meral Şahin ● Yrd.Doç.Dr. F. Ülkü Selçuk ● Yrd.Doç.Dr. T. Erman Erkan Yrd. Doç. Dr. Hayal Zülfikar ● Ör. Gör. Doğa Elçin Aydoğan Yayın Kurulu Yrd.Doç.Dr. Cenk Güray ● Yrd.Doç.Dr. T. Erman Erkan ● Yrd.Doç.Dr. F. Ülkü Selçuk Yrd.Doç.Dr. Evrim Doğan ● Yrd.Doç.Dr Hayal Zülfikar ● Dr. Poyraz Gürson Öğr.Gör. Doğa Aydoğan ● Öğr.Gör. Uluç Gürkan ● Özgür Kalın ● Mustafa Kömürcü Danışma Kurulu Prof.Dr. Nami Çağan ● Prof.Dr. Halil İbrahim Ülker ● Prof.Dr. Oya Batum Menteşe Prof.Dr. Gülhan Özbayoğlu ● Prof.Dr. Ramazan Aydın ATILIM ÜNİVERSİTESİ YERLEŞKESİ Kızılcaşar Mahallesi - İncek 06836 Ankara Tel: 0312 586 80 00 ● Faks: 0312 586 80 90 - 91 www.atilim.edu.tr ● [email protected] Tasarım REMARK Kuleli Sokak 57 / 4 G.O.P / Ankara ● Tel: 0312 436 27 28 ● Faks: 0312 436 27 00 www.remarkreklam.com ● [email protected] Baskı SİNCAN MATBAASI Zübeyde Hanım Mah. Büyük San. 1.Cad Elif Sok. Sütçü Kemal İş Merkezi No. 7/241 İskitler / Ankara ● Tel: 0312 384 56 88 ● Fax. 0312 384 53 37 www.sincanmatbaasi.com Şubat, 2011 4 ayda bir yayımlanır. Dergide yayımlanan yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir. İmzalı yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. Her sayısında desteklerinizle daha iyi ve daha başarılı olmaya çalıştığımız İz Dergisi’nin 12. sayısına ulaştık. Bu sayımızda da Üniversitemizin içerisinde ve dışında gerçekleştirilen çok sayıda etkinliği ve geniş bir içeriği bulabileceksiniz. Yoğun geçen etkinlikleri sayfalarımız arasında okuyabileceksiniz. Bu sayımızın Dosya konusu, “Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma” olarak belirlendi. Diğer yandan bu çerçevede ele alınan konu 27 – 29 Mayıs 2011 Tariherinde İstanbulda YÖK tarafından düzenlenen “Uluslararası Yükseköğretim Kongresi: Yeni Yönelişler ve Sorunlar” Kongresinde de tartışılacak. Değişen dünyada Türk Yükseköğretiminin özerklik temelli yeniden yapılandırılması ve uluslararasılaşması büyük önem taşımaktadır. Sayıları 21 bine ulaşan üniversitelerimizde ki yabancı öğrenci sayısının gelecek 5 yıl içinde 75 bine çıkarılarak bu potansiyelin Türk ekonomisine daha fazla katkı sağlaması hedeflenmektedir. Bu bağlamda Üniversitemizden bazı öğretim üyelerinin de bildiri sunarak katıldığı “Uluslararası Yükseköğretim Kongresi: Yeni Yönelişler ve Sorunlar” kongresi ve sonuçlarını dergimizin 13. sayısında da özet olarak izleyebileceksiniz. Dergimizin 12. sayısının Gündem konusu ise “Bilim- Sanat” oldu. Dosya ve Gündem konularında Akademisyenlerimizin hazırladığı yazıları dergimizde okuyabileceksiniz. Yazıları ile Dergimize katkı veren Hocalarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bilim – Felsefe, Çevreciyiz, Yereliz, Sektöriz, Nokta-i Nazar, Kültür - Sanat başlıklı köşelerimize Beşeri Sohbetler’i de ekledik. İlginizi çekeceğine inandığımız konularla dolu bu sayımızı beğenilerinize sunuyoruz. Gelecek sayılarımızda görüşmek ümidi ile her şeyin gönlünüzce olmasını dilerim. Prof. Dr. İsmail. BİRCAN Rektör Yardımcısı ETKİNLİKLER 3 15 Abbas Güçlü ile “Genç Bakış” Atılım Üniversitesi’ndeydi Alman Sanayi Devi ARGE çalışmaları için Atılım Üniversitesi’ni seçti KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM SÜRECİ VE SANATIMIZ Yrd. Doç. Dr. Erdem Ünver 46 MÜZİKTE GİZLENEN MATEMATİK Ar. Gör. Çağıl Süt 48 İÇİMİZDEN 16 20 Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü 22 Atılım Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları ve Uygulama Merkezi ÖĞRENCİ KONSEYİ 51 Atılım Üniversitesi Göklere Uzanıyor Sivil Havacılık Yüksek Okulu Eğitime Başlıyor BEŞERİ SOHBETLER 53 BİLİM VE FELSEFE 54 HABERLER 24 Mühendislik Eğitimi Uluslararası Boyutta Tartışmaya Açıldı. 32 Barbaros Şansal Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğrencileriyle NOKTA-İ NAZAR 55 ERASMUS 56 YABANCI ÖĞRENCİLER 33 KARİYER 58 Malezyalı Öğrenciler Atılım Üniversitesi’nde DOSYA 34 KULÜPLER 60 DÜNYA ÜNİVERSİTELERİ SIRALAMA SİSTEMLERİ (WORLD-UNIVERSITY RANKING) TÜRK ÜNİVERSİTELERİNİN DURUMU SektörİZ 65 Prof.Dr. Oya Batum Menteşe GÜNDEM 37 BİLİM, SANAT VE TOPLUM Prof.Dr. Ramazan Aydın 39 SİYASİ İKTİDAR - SANAT İLİŞKİSİNDE MANEVİ TAZMİNAT PRATİĞİ Ar. Gör. Abbas Kılıç 42 BİLİM ARAŞTIRMA VE BİZ Yrd. Doç. Dr. İsmail Erton 44 BİTMEYEN OYUN Ar. Gör. Hasan Serdar Hoş SOSYAL SORUMLULUK 66 ÇevreciyİZ 68 YerelİZ 70 2 KÜLTÜR SANAT 72 ETKİNLİKLER Abbas Güçlü ile “Genç Bakış” Atılım Üniversitesi’ndeydi 2020’nin Mühendislerini Yetiştirmede ABET Akreditasyonu’nun Katkısı IUPUI Mühendislik ve Teknoloji Fakültesi Eski Dekanı Prof.Dr. Öner Yurtseven 23 Kasım 2010 Salı günü saat 14:30’da Atılım Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Cevdet Kösemen Konferans Salonu’nda Amerika’daki mühendislik fakültelerinin uyması gereken kuralları belirleyen ve Amerika dışındaki mühendislik fakülteleri için de “eşdeğerlik” onayı veren ABET (Accreditation Board for Engineering and Technology) kuruluşu hakkında seminer verdi. Ele aldığı güncel konuları ve konukları ile her yayınını farklı bir üniversitede gerçekleştiren Abbas Güçlü ile Genç Bakış programı Atılım Üniversitesi’ndeydi. Prof.Dr. Öner Yurtseven, John Hopkins Üniversitesi’nde Elektrik Mühendisliği doktorasını tamamlamasının ardından 1996 yılından itibaren IUPUI’da Mühendislik ve Teknoloji Fakültesi Dekanlığı görevini sürdürdü. Şu anda 2500’den fazla öğrencisi bulunan fakülteye, Yurtseven’in dekanlığı sırasında, teknoloji alanında yüksek lisans programı da dahil iki düzineye yakın yeni lisans programı eklendi ve Purdue Üniversitesi Batı Lafayette kampüsü ile biomedikal, bilgisayar ve makine mühendisliği gibi alanlarda ortak doktora programları yürütülmeye başlandı. Mühendislik ve teknoloji programları konusunda ABET’in etkin bir değerlendiricisi olan Prof. Dr. Öner Yurtseven’in dekanlığı sırasında ABD’de bir ilk olan Motorsporları Mühendisliği Lisans Programı da IUPUI Mühendislik ve Teknoloji Fakültesi’nde kuruldu. Öğretmenler Günü sebebiyle eğitiminin ve eğitimcinin tüm yönleri ile ele alındığı program; Atılım Üniversitesi öğrenci ve akademisyenlerinin de geniş katılımıyla sabaha kadar devam etti. 24 Kasım Çarşamba gecesi Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Orhan Zaim Konferans Salonu’ndan canlı olarak Kanal D’de yayınlanan Abbas Güçlü ile Genç Bakış programının konukları CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’du. Sabah 05:30’a kadar süren programda A’dan Z’ye eğitimin tüm sorunları tartışıldı, Muharrem İnce ve İsmail Koncuk ile eğitim sisteminin kanayan yarası öğretmen atamalarından kaynak yetersizliğine Türkiye’deki eğitim sistemi konuklar, öğrenciler ve eğitimcilerle birlikte tartışıldı. ABD’deki Ulusal Mühendislik Akademisi, 2002 yılından bu yana mühendislik eğitiminin geleceği konusunda temel kaynak niteliğinde makale ve raporlar yayımlıyor. Mühendislik ve Mühendislik Teknolojisi konusunda hem eğitimciler hem de uygulayıcılar, pek çok kongre ve sempozyuma alanlarındaki çalışmalarıyla katılıyor. Prof. Dr. Öner Yurtseven ABD Ulusal Mühendislik Akademisi tarafından önerilen ve ABD’de sonuçlandırılan girişimlerin ana hatlarını çizerek, ABET akreditasyon kılavuzu ve değerlendirmeleri konusunda seminerini sürdürdü. Fatih Projesi, Türk-Eğitim Sen’in anketinde ortaya çıkan sonuçlarla birlikte, KPSS’de kopya ve yanlış soru skandalları sonrasında sınav uygulamasının detaylarına da yer verilen programda, KPSS’nin içeriğine ilişkin yapılabilecek alternatif değişimler de program konukları tarafından izleyicilerle paylaşıldı. 3 Akın Öngör, 1991-2000 yılları arasında yürüttüğü genel müdürlük görevi süresince ekibiyle birlikte bugün efsane olarak anlatılan çok önemli başarılara imza attı. Tüm zorluklarına rağmen yönetilen değişim süreci sonunda “yılın en iyi bankası”, “dünyanın en iyi bankası”, Avrupa’nın en iyi kuruluşları arasında Türkiye’den seçilen tek kuruluş, en beğenilen banka, en girişimci banka gibi sayısız ödüle sahip oldu. Harvard Business School’da, London Business School’da, ülkemizdeki üniversitelerin bazılarında, Sabancı Üniversitesi’nde, bazen ODTÜ’de MBA sınıflarında, “Liderlik ve Değişim Yönetimi” derslerinde hâlâ anlatılıp öğretilen bu vakanın daha çok kişiye ulaşabilmesi için Benden Sonra Devam Kitabını kaleme aldı. “Geleceğin Liderlerine Sürdürülebilir Başarı için İpuçları” Akın Öngör kitabı için “Ben bu kitabı, yaşadığım müthiş deneyimi genç kuşaklara aktarmak, onca emek ve sıkıntıyla elde ettiğim birikimlerimi, beni olgunlaştıran, beni ülkemizde ‘itibarlı’ bir konuma taşıyan ve o dönemin ‘en çok kazanan profesyoneli’ olmamı sağlayan başarıların, salt benim değil, ‘ekip’ olarak yakaladığımız başarıların öyküsünü paylaşmak için yazdım. Amacım, onları bugünün ve yarının liderlerine, hataları ve sevaplarıyla beraber sonunda çok başarılı sonuçlar getiren deneyimleri özeleştirilerle birlikte aktarmak. Yarının lideri gençleri yüreklendirmek. Gerçekten akılları ve yürekleriyle isterlerse yapabileceklerini göstermek!” diyor. Garanti Bankası eski Genel Müdürü, Benden Sonra Devam kitabının yazarı Y. Akın Öngör, Atılım Üniversitesi Orhan Zaim Konferans Salonu’nda 25 Ekim 2010 Pazartesi günü Atılım Üniversitesi Mütevelli Heyeti, Akademik ve İdari personelinin katılımıyla gerçekleşen “Liderlik” konulu, 26 Ekim 2010 Salı günü ise öğrencilere “Yeni Mezunlar için iş hayatında sürdürülebilir başarının ipuçlarını ve deneyimlerini paylaşmak” üzerine seminer verdi. Atılım Üniversitesi, VI. Uluslararası Ambalaj Kongresi ve 16. Uluslararası Ambalaj Endüstrisi Fuarı’na Katıldı Doğan Cüceloğlu’nun “yaşam; anlamlı, coşkulu, güçlü ve kalteli olmalı” söylemiyle konuşmasına başlayan Y. Akın Öngör, liderlik konusunda temel olması gereken özgüven, özfarkındalık, özdenetim ve özeleştiri kavramlarının öneminden bahsetti. İş kültüründe eğitimin önemine dikkat çeken Öngör, yeni mezunların işe alım süreçlerinde, belirlenen prensipler doğrultusunda eğitim programlarıyla yeni işe girenlerin kendilerini geliştirmelerini sağladıklarını, Türkiye’deki baskın iş kültürünün aksine özgüveni yüksek, ekibine her zaman en iyileri seçen, etkin iletişim gerçekleştiren, başarıyı paylaşımcı bir iş kültürü oluşturduklarını anlattı. Sosyal beceri, ilişki yönetimi, etki, iletişim, çatışma yönetimi, ekip yönetebilme ve politik bilinç gibi kavramlara değinerek duyguları yönetebilmeyi anlatan Öngör, sürdürülebilir başarının temelinin çalışma kültürü olduğunun altını çizdi. Akın Öngör seminerin ikinci ayağı olan Atılım Üniversitesi öğrencileriyle buluşmasında, mezuniyet sonrası iş hayatında sürdürülebilir başarının ipuçlarını ve deneyimlerini paylaştı. Mezun olacak gençlere Garanti Bankası’ndaki gelişim ve değişim sürecinden yola çıkarak, iş yaşamlarında ışık tutacak bilgiler aktaran Öngör, iş bulma sürecinde kendi iş fırsatlarını kendilerinin yaratmalarının da önemine değindi. Soru ve cevaplarla devam eden seminerin ikinci yarısında da öğrenciler aktif katılım göstererek semineri baştan sona ilgiyle izlediler. Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Grafik Tasarım Bölümü Öğretim Görevlisi Pınar Bingöl, Grafik Tasarım Bölümü son sınıf öğrencilerini temsilen Deniz Doğan, Burçin Ertekin “Ambalaj Grafiği Tasarımı Dersi’nin Öğrenci Yorumuyla Bir Uygulama Yöntemi“ başlıklı poster-bildiri sunum 4 ile, Ahmet Akgöl, Yusuf Emre Doğan ise Ambalaj Grafiği ve Endüstri Grafiği derslerinde sınıfın yapmış olduğu uygulamaların, poster–bildiri sunumların görsel malzemesi olarak sergilenmesini organize etmek üzere, 16-18 Eylül 2010 tarihleri arasında İstanbul Kültür Üniversitesi’nde düzenlenen VI. ULUSLARARASI AMBALAJ KONGRESİ’ne resmi davetli ve görevli olarak katıldı. ANSAF ’10 Ankara Sanayi Fuarı Ankara’nın ilk sanayi fuarında yer alan tek üniversite Atılım oldu. 12 ülkeden 170’e yakın yerli ve yabancı firmanın katılımı ile 1-5 Ekim 2010 tarihlerinde gerçekleştirilen Ankara Sanayi Fuarı’nda, Atılım Üniversitesi de yer alarak, sanayi ile işbirliğine olan isteğini bir kez daha gösterme fırsatı buldu. Katılım organizasyonunu Malzeme Mühendisliği Bölümü öğretim üyemiz Yrd.Doç.Dr. Kâzım Tur’un gerçekleştirdiği fuarda, Malzeme Mühendisliği 3. ve 4. sınıf öğrencilerimiz ile Malzeme Mühendisliği ve İmalat Mühendisliği öğretim elemanlarımızın bir kısmı da fuar standımızda görev aldılar, özellikle sanayicilerin ilgisini çeken Mühendislik Fakültesi, Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi ve diğer araştırma merkezlerimizin olanaklarını tanıttılar. Öğrencilere ve çalışmalarına ek olarak söz konusu derslerin eğitim-öğretim sorumlusu Öğr. Gör. Pınar Bingöl, aynı kongrede “Ambalaj Grafiği Tasarımı Dersi Uygulamalarının Yeniden Yapılandırılması” başlıklı poster-bildirisini sundu. Atılım Üniversitesi adına Kariyer Planlama Koordinatörü Simge Atamer, 16. Uluslararası Ambalaj Endüstrisi Fuarı’nda sektörün önde gelen Ulusal ve Uluslararası kuruluşlarının yetkilileriyle görüşerek, birçok kuruluştan ortak proje ve etkinlik yapılabileceğinin olanaklı olduğu bilgisini edindi. Bu görüşmeler sonucunda Uluslararası kongrenin Anadolu ayağının Atılım Üniversitesi ve Ambalajcılar Derneği işbirliğinde Ankara’da gerçekleştirilmesine ve Türkiye’deki tüm üniversite öğrencilerine yönelik ödüllü tasarım yarışması yapılmasına yönelik çalışmaların başlatılmasına karar verildi. Ankaralı sanayicilerin çoğunlukta olduğu ziyaretçiler, bir vakıf üniversitesi olarak bu derece gelişmiş bir Mühendislik Fakültesine sahip olmamız, ayrıca fuarda sanayicilerle beraber olmamız nedeniyle takdir ve teşekkürlerini açıkça dile getirdiler. Dikkati çeken diğer bir konu da, sanayide çalışan mühendislerin üniversitemizdeki doktora programlarına olan ilgisi idi. Sanayide çalışan mühendislerimizin doktora yapma konusunda istekli olmaları, gelecekte daha gelişmiş ARGE ve inovasyon yeteneklerine sahip güçlü bir Türk sanayiinin oluşmakta olduğunun ayak sesleri gibiydi. Üçüncü ve daha üst sınıflarda okuyan öğrencilerin özellikle sektörel eğitimi son derece önemli olduğundan alana yönelik büyük ve orta ölçekli firmalarla yapılacak işbirliği ve anlaşmalar çerçevesinde öğrencilerin üst sınıflarda ilgili ders ve seminerlerini mutlaka firmalarda uygulamalı olarak yapmalarının sağlanması entelektüel bilgi birikimini fakültelerde alan öğrencilerin, bu birikimlerini piyasa koşullarının pratikliği ve gerçekliği ile birleştirmesi ve eğitimlerini kısa zamanda yaşama atılma konusunda daha tasarruflu sürdürülebilmeleleri de kongrede yer alan konular arasındaydı. Ankara Sanayi Odası (ASO) 1. Organize Sanayi Bölgesi Sincan’da Ankara Sanayi Odası ve Forum Fuarcılık ve Geliştirme A.Ş. işbirliği ile organize edilen ANSAF’10-ANKARA SANAYİ FUARI’nın açılışını Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ankara Valisi Alaattin Yüksel, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve ASO Başkanı Nurettin Özdebir gerçekleştirdi. Kongrede; Atılım Üniversitesi’nin yapacağı tasarım ve endüstri alanlarındaki bilimsel ve uygulamalı etkinliklerde ve taleplerinde İzmir ve bölgesindeki sanayi ve tasarım sektörü kuruluşları ile koordinasyonun, iletişimin ve her türlü işbirliğinin sağlanması, Ambalaj ve Endüstri Tasarımı alanlarında Ege Üniversitesiyle ve Kimya Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ile çeşitli öğrenci çalıştaylarının düzenlenmesi için ortak projelerin geliştirilmesi, Atılım Üniversitesi’yle endüstriyel, teknik ve tasarım alanlarında ulusal ve uluslar arası sergi, yarışma, kongre,konferans v.b etkinliklerde ve Üniversite’nin talepleri doğrultusunda eğitimin kalitesini geliştirici tüm faaliyetlerde işbirliğinin yapılması gibi konularda görüş bildirildi. Ankara Sanayi Odası’nın Atılım Üniversitesi’ni Ziyareti Sanayicilerimizin üniversitemizi iyi tanımalarının hem öğrencilerimiz, hem mezunlarımız, hem de öğretim elemanlarımız açısından ne kadar önemli olduğu açıktır. Buradan yola çıkarak, Ankara’lı sanayicilerimizin üniversitemizi ziyaret edip olanaklarımızı görerek, ortak projeler geliştirilmesi ve danışmanlık hizmetleri alınmasına temel oluşturması için ASO Genel Sekreteri Vedat Kahyalar ile Malzeme Mühendisliği öğretim üyemiz Yrd.Doç.Dr. Kâzım Tur’un ortak organizasyonu ile Atılım Üniversitesi IV.Sınıf Grafik Tasarım Bölümü Öğrencileri; Doğa Uslu, Gül Akın, Zeliha Deniz, Murat Sivri, Hande Erbora da Sergi ve Kongreye katılan diğer öğrencilerdi. 5 Ankara Sanayi Odası’ndan bir heyet 09.12.2010 tarihinde Mühendislik Fakültemizi ziyaret ederek, özellikle Malzeme Mühendisliği Bölümü, İmalat Mühendisliği Bölümü ve Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi hakkında bilgi aldılar. Turizmin canlı ve sürekli gelişen bir sektör olduğu, gelişmelerin takip edildiği sürece mesleki ilerlemenin sağlanabileceğine vurgu yapan Muammer Songur, kendi kariyer süreci paralelinde 80’li yıllardan günümüze Türkiye’de turizm sektörünün değerlendirmesini yaptı. ASO Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Özdebir, ASO Genel Sekreteri Vedat Kahyalar, Hidromek Genel Müdürü Hasan Basri Bozkurt, BVS Genel Müdürü Saltuk Erdemli, Aksan Kardan Genel Müdürü Ali Fuat Erdoğan’dan oluşan ASO Heyeti, Mühendislik Fakültesi Dekanımız Prof.Dr. Gülhan Özbayoğlu, Malzeme Mühendisliği Bölüm Bşk. Prof. Dr. Erdoğan Tekin, İmalat Mühendisliği Bölüm Bşk. Bilgin Kaftanoğlu ve Malzeme Mühendisliği Bölüm Bşk. Yardımcısı Yrd.Doç.Dr. Kâzım Tur ile kısa bir toplantı yaparak, Mühendislik Fakültesi hakkında bilgi almışlar ve karşılıklı işbirliğine açık olduklarını ifade etmişlerdir. Toplantının ardından ASO Heyetine Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi gezdirilerek, mevcut cihazlar, yapılan çalışmalar ve olanaklar hakkında bilgi sunulmuştur. Atılım Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü öğrencilerine otelcilik, gemi işletmeciliği gibi turizmin farklı alt dallarını da anlatan Songur, gemilerindeki 3000 personel için “Crew Activity Manager” olduğundan ve geminin içinde personele ait sinema salonları, fitness center, kütüphane gibi özel alanların varlığından bahsettiği konuşmasında, gemilerdeki yaşamın detaylarına değinerek, gemideki yaşamın çok da kolay olmadığının altını çizdi. Royal Caribbean için işe alım sürecini de anlatan Songur, 21 yaşından gün almış, 35 yaşını aşmamış, vize problemi olmayan, iyi derecede İngilizce bilen gibi özellikleri aramalarının yanında mutfak kültürü gelişmiş ve fiziki düzgünlüğe dikkat eden adaylara önem verdiklerini söyledi. Gazeteci Yazar Cüneyt Ülsever Atılım Üniversitesi’ndeydi Gazeteci yazar Dr. Cüneyt Ülsever 27 Ekim 2010, Çarşamba günü saat 13.30’da Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu’nda “21.Yüzyıl’ın İnsanı” konulu konferans verdi. Dr. Cüneyt Ülsever “İnsana yatırımın en önemli ayağı onu eğitmek. İnsana insan gibi davranmak doğal politika haline gelmek zorunda. İnsana insan gibi davranmanın çok genel adı onu motive etmek.” diyerek 21. Yüzyılda İnsanının ruhunun, felsefesinin va amacının analizini yaptı. Heyette yer alan sanayicilerimizden bazıları özellikle malzeme seçimi, malzeme içyapı/özellik ve testler konusunda üniversitemizin ilgili bölümlerinden destek alabileceklerini ifade etmişlerdir. Sanayicilerimiz, gördüklerinden ve öğretim üyelerimizin sanayi ile işbirliği için gösterdikleri ilgi ve sıcak yaklaşımdan çok memnun olduklarını, üniversitemizden bir heyetin de ASO 1. Organize Sanayi Bölgesini ziyaret etmesini beklediklerini ifade ederek üniversitemizden ayrılmışlardır. “Gelişen Dünyada ve Turizm Sektöründe Yolcu Gemilerinin Önemi” Konferansı Atılım Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü’nün düzenlediği, Royal Caribbean Cruise Line İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürü Muammer Songur’un konuşmacı olarak katıldığı, ‘’Gelişen Dünyada ve Turizm Sektöründe Yolcu Gemilerinin Önemi” konulu konferans 12 Ekim 2010 Salı günü İşletme Fakültesi Cengiz Yenerim Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Küreselleşen dünyada ülkeler arası ve insanlar arası rekabet günden güne artıyor diyen Ülsever, rekabet ortamında farklılık yaratmanın önemine değinerek, başarılı olmak için tek başına üniversite eğitiminin yeterli olmayacağını, ilk önce sosyal olmanın gerekliliğini savundu. 6 Uluslararası İşbirliği için “DORMaTECHture” Modeli Türkiye’de Yenilenebilir Enerjinin Gelişimi 25 Kasım 2010, Perşembe günü “Türkiye’de Yenilenebilir Enerjinin Gelişimi” konulu konferans Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu’nda, Güneş Enerjisi Santralleri Yatırımcıları Derneği Başkanı Asuman Kılıç ve Rüzgar Enerjisi Santralleri Yatırımcıları Derneği (RESYAD) Başkanı -TOBB Enerji Meclisi Yenilenebilir Enerji Sorumlusu Selahattin Baysal’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Kargo Konteynerleri ile Eşya Taşımaktan Başka Neler Yapılabilir? Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Mimarlık/İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümleri’nin düzenlediği, Uluslararası İşbirliği İçin “DORMaTECHture” Modeli konulu konferans IUPIU Dizayn ve İletişim Teknolojileri Bölümü öğretim üyeleri Doç. Dr. David Jan Cowan ve Yrd. Doç. Dr. Bekir Kelceoğlu’nun katılımıyla 2 Aralık 2010, Perşembe günü İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Selahattin Baysal, yıllık enerji tüketimi ve artış oranlarını Türkiye ve Dünya ölçeğinde kıyaslayarak anlattığı konuşmasında, Türkiye’deki rüzgar enerjisi potansiyeline vurgu yaparak 2002 yılında başlatılan yasal süreci ve kanun çalışmalarını anlattı. Yenilenebilir Enerjilerin fiyat politikalarını yıl ve döviz kurları bazında detaylarıyla aktaran Baysal, Türkiye’nin kurduğu rüzgar santralleri potansiyelini Çin ve ABD’deki uygulamalarla kıyaslayarak anlattı. Doç. Dr. David Jan Cowan ve Yrd. Doç. Dr. Bekir Kelceoğlu, Abraham Maslow’un ihtiyaçlara yönelik çalışma sonuçlarındaki sınıflandırmasından yola çıkarak, özellikle fizyolojik ve güvenliğe yönelik ihtiyaçlara uygun tasarımlar oluşturmaya çalıştıklarını belirterek; deprem, sel gibi afet sonrası süreçte, kalıcı iyileştirme için -çadırkentler gibi geçişken barınaklar yerine- güvenli, özel, kullanımı kolay ve konforlu bir ortam olabilecek kargo konteynerlerini nasıl yaşam alanına dönüştürdüklerini anlattı. Güneş Enerjisi Santralleri Yatırımcıları Derneği Başkanı Asuman Kılıç, Avrupa’daki güneş potansiyeline bakıldığında İspanya ve Türkiye’nin başı çektiğine vurgu yaparak, güneş enerjisinden en çok faydalanan ülkelerin ise Çin, Almanya ve İspanya olduğunu söyledi. Kılıç, Türkiye’de güneş enerjisi potansiyelinin %0,1’inin değerlendirilebildiğinin altını çizdi. Kılıç, güneş enerjisi sistemlerini ve santrallerdeki uygulamaları aktararak dünyadaki yaygın modellerin fotoğraflarını izleyicilerle paylaştı. Phillip Johnson’ın “Mimarlık barınak yapmaktır. Mükemmel mimarlık ise içindeki kişileri saran, kucaklayan, yücelten ya da canlandıran mekanlar tasarlamaktı” sözünden hareketle, Doç. Dr. David Jan Cowan ve Yrd. Doç. Dr. Bekir Kelceoğlu, limanlarda 17 milyonu aşkın çürüyen kargo konteynerlerinin afet zamanlarında ihtiyacı karşılamak üzere meskenlere, duşlara, tuvaletlere, çamaşırhane ve mutfak gibi umumi yapılara nasıl dönüştürülebileceğini anlattı. Konferansta, çevreye zarar vermeyen, çadırkentler ya da prefabriklerin yerine daha iyi bir alternatif ve konforlu yaşam alanları yaratılabilecek taşıma ve saklama ünitesi olarak kullanılan eski kargo konteynerlerin iç tasarımı için “IUPIU ve Atılım Üniversitesi olarak birlikte çalışabiliriz” mesajının altı çizildi. Atılım Üniversitesi Friedrich Alexander Üniversitesi İş Birliği Atılım Üniversitesi ile Friedrich-Alexandar Üniversitesi arasında araştırma ve öğretim alanlarını kapsayan işbirliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla birlikte 2 üniversite öğrenci değişimi, akademisyen değişimi, ortaklaşa konferanslar gerçekleştirme, araştırma grupları oluşturulması ve projeler geliştirilmesi gibi konu başlıklarında ortak çalışmalar yürütme konusunda kararlılıklarını bildirdiler. 7 Polonya Cumhuriyeti Büyükelçiliği Ankara Konsolosu Jerzy Syrzistiei, öğrencileri vize konularında ve yasal sürecin işleyişi hakkında bilgilendirdi. Dr. Poyraz Gürson Erasmus Mundus programını anlatarak, Çin ve dolayısıyla uzakdoğu kültürünü, orada yaşadıklarını dinleyicilerle paylaştı. Lions ve Leo yetkilileri Gözde Sayılgan ve Vahap Göksu yaz dönemlerinde gerçekleşen 3-6 haftalık kültür değişim programları hakkında bilgi verdiler. Farklı Kültürlerde Nasıl Ayakta Kalırım? Atılım Üniversitesi öğrencileri Seçil Aydoğdu ve Nuri Keskin Erasmus deneyimlerini, karşılaştıkları sorunları, porgramın ve yurtdışı deneyiminin kendilerine kattıklarını anlattılar. Deniz ve Kıyı Koruma Alanları Yönetim Birimleri Personeline Doğa Koruma Eğitimi Kariyer Planlama ve Mezunlarla İletişim Ofisi, 04 Kasım 2010, Perşembe günü Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Orhan Zaim Konferans Salonu’nda saat 14.00’te ‘’Farklı Kültürlerde Ayakta Kalmak” konulu panel düzenledi. İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölüm Başkanı Yrd.Doç.Dr. Gül Güneş, Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı (ÖÇKKB)’nın daveti ile 10-14 Ocak 2011 tarihleri arasında Akyaka-Muğla’da gerçekleştirilen “Deniz ve Kıyı Koruma Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi Eğitim Semineri”nde, diğer üniversitelerden öğretim üyeleri ve ÖÇKKB’nin yönetim kadrosundan eğitmenlerle birlikte eğitim verdi. Panele, Polonya Cumhuriyeti Büyükelçiliği Ankara Konsolosu Jerzy Syrzistiei, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık öğretim görevlisi ve Erasmus Mundus Programı danışmanı Dr. Poyraz Gürson, MD 118-U Leo Yönetim Çevresi Gençler Arası Değişim Projesi ve Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Gözde Sayılgan, MD 118-U Lions Yönetim Çevresi Gençler Arası Değişim Projesi ve Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Vahap Göksu, Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler son sınıf öğrencisi ve Erasmus Topluluğu Başkan Yardımcısı Nuri Kesin ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğrencisi Seçil Aydoğdu konuşmacı olarak katıldılar. Eğitime katılan personel, her gün sabah teorik eğitimin ardından öğleden sonraları da Dalyan Özel Çevre Koruma Alanı, İztuzu Plajı, Muğla, Akyaka ve yakın çevresinde uygulamalı eğitim aldılar. Proje kapsamında Alan Yönetim Birimlerinde görev alacak personele verilen “Hizmet İçi ve Deniz Koruma Alanları Eğitimi”nde, “Dünyada Doğa Koruma Çalışmaları” konusunu anlatan Yrd.Doç. Dr. Gül Güneş; biyolojik çeşitlilik ve doğal ekosistemlerin, dünyanın yaşam destek sistemleri olduğu ve bunların geleceği ile ilgili büyük kaygılar yaşandığını vurguladı. Doğa koruma çalışmalarının günümüzde romantik tabanlı çevreci bir girişim olmanın çok ötesine geçtiğine ve adeta bir zorunluluk haline geldiğine değinen Güneş, bu alanda çalışan uluslararası kuruluşlar ve doğa korumaya ilişkin sözleşmeler hakkında da bilgi verdi. Panelde, üniversitemiz öğrencileri Erasmus, Erasmus Mundus programları ve gençler arası kültür değişim programları hakkında bilgilendirilirken, yurtdışında sorunsuz bir zaman geçirmek için nelere dikkat etmeleri gerektiği, kısa da olsa yurt dışı deneyiminin gençlere katacağı artılardan bahsedildi. Vize alım süreçleri hakkında ve ülkelerin yaklaşımları hakkında da bilgiler aktarılan panel iki aşamalı gerçekleştirilerek, ilk aşamada konuşmacılar sunumlarını yaptılar, ikinci aşamada ise öğrencilerin soruları cevaplandırıldı. 8 1999 yılında meydana gelen Marmara Depremi sonrasında Güney Kore’nin deprem mağdurlarına en çok yardım eden ülkelerden biri olması ve 2002 Dünya Kupası sırasında Güney Kore ve Türk milli takımları arasındaki üçüncülük maçının çok dostane bir şekilde geçmesi, Kore Savaşından beri duygusal temelde gelişen Türk-Kore Dostluğunu daha da pekiştirdiği konuları ele alındı. Jae-Hyun BAE, konferansında, geçmişten günümüze TürkiyeGüney Kore ilişkilerini anlatarak, gelecekle ilgili siyasal, ekonomik ve sosyal stratejilerin de analizini gerçekleştirdi. Yrd.Doç.Dr. Gül Güneş’in Merkez Bilim Komitesi Üyeliği İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Gül Güneş, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü (TEDGEM) organizasyonunda 2009 yılından bu yana gerçekleştirilmekte olan “Kırsal Alanda Kadın Çalıştayları”ndan, Marmara Tarım Bölgesi çalıştayını yönetmek üzere 26-30 Eylül 2010 tarihleri arasında Tekirdağ’da bulundu. “Havacılık ve Uzay Eğitimi” Konferansı Çalıştaydan sorumlu “Merkez Bilim Komitesi” üyesi olarak görev aldığı çalıştayın ilk gününde, çalıştayın verimli geçebilmesi için çalışma gruplarında izlenecek yöntem hakkında bir sunum gerçekleştiren Güneş; katılımcılara grup sunumları, çalıştay neticesinde ortaya konacak sonuç bildirgesi ve çalıştay kitabının içermesi gereken konular hakkında bilgi verdi. ODTÜ, Havacılık ve Uzay Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof/ Dr. Nafiz Alemdaroğlu’nun katılımıyla 9 Kasım 2010 Salı günü saat 14.00’te Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Salonu’nda “Havacılık ve Uzay Eğitimi” konulu konferans verdi. Marmara ve Trakya kırsalında çalışan kadınlar, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, kurum ve kuruluş temsilcileri ve akademisyenlerden oluşan yaklaşık 150 kişinin katılımı ile gerçekleşen çalıştayın kapanış oturumunda, Yrd.Doç.Dr. Gül Güneş’e verdiği katkılar nedeniyle Tekirdağ Vali Yardımcısının eşi tarafından teşekkür belgesi takdim edildi. Prof. Dr. Nafiz Alemdaroğlu, Havacılık ve Uzay Mühendisliği Bölümü’nün Türkiye’de 1981 yılında kuruluşundan bu yana geçirdiği değişimi, bölümün eğitim içeriğini ve amaçlarını anlattığı sunumunda, bio-mühendislik çalışmaları, biyolojik itki sistemleri, havacılık-çevre mühendisliği etkileşimi gibi konulara değinerek ODTÜ’de gerçekleştirdikleri çalışmaları anlattı. Güney Kore Büyükelçisi Atılım Üniversitesi’ndeydi Havacılık ve Uzay Mühendisliği ile Makine Mühendisliği’nin de karşılaştırmalı sunumunu gerçekleştiren Prof. Dr. Nafiz Alemdaroğlu iki bölüm arasında yapılabilecek yan-dal, çift anadal çalışmalarından bahsetti. Güney Kore Büyükelçisi Jae-Hyun BAE, Türkiye – Güney Kore İlişkilerinin Analizini Yaptı Güney Kore Cumhuriyeti Büyükelçisi Jae-Hyun BAE, 21 Aralık 2010, Salı günü Atılım Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Cevdet Kösemen Konferans Salonu’nda ‘’Türkiye-Güney Kore İlişkileri: Dün, Bugün ve Yarın” konulu konferans verdi. Konferansta, Güney Kore ile Kore Savaşı sırasında askeri nitelikte başlayan ilişkiler, her iki ülkenin de Soğuk Savaş şartlarında ABD’nin yakın müttefiki olması dolayısıyla sağlam bir siyasi temel kazanması, 1980’lerden itibaren de Türkiye-Güney Kore arasında ekonomik ilişkilerin yoğunlaşması anlatıldı. Uluslararası öğrenci tasarım yarışmaları ve içeriklerini anlatan Prof. Dr. Nafiz Alemdaroğlu, Türkiye’deki Havacılık ve Uzay Sanayii’ni, örnek projeleri, uçak üretimini, seri üretimine geçilen uçak modellerinden örnekleri, roket/füze sistemlerinin tasarım ve üretimini, uydu sistemleri tasarım ve üretimini, ayrıca araştırma projeleri içerisindeki insansız hava aracı, mini turbo robot jet, çırpan kanat gibi üzerinde çalıştıkları konularla konferansını sürdürdü. 9 İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşan 38 kişilik bir grup, bölüm öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Halit Cenan Mertol ile birlikte 5 Ocak 2011 tarihinde Elmadağ’a teknik bir gezi gerçekleştirdi. İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğrencilerinin İstanbul Teknik Gezisi Gezi kapsamında bir adet taş ocağı (Alkar Deko Taşocağı), bir adet çimento üretim tesisi (Baştaş Başkent Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş.) ve bir adet beton santrali (BAŞTAŞ Hazır Beton San. ve Tic. A.Ş.) ziyaret edildi. Ziyaretler sırasında öğrenciler, betonun yapı malzemeleri olan çimento ve agrega üretimini yakından inceleyerek fabrika ve şantiyelerdeki yetkili mühendis ve diğer teknik personel ile bilgi alışverişinde bulunma şansı elde ettiler. Gezi ile ilgili detaylara http://www.atilim.edu.tr/~hcmertol/trips.html bağlantısından ulaşılabilir.” Kırsal Alanda Kadın Girişimciliğinin Arka Yüzü İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşan 35 kişilik bir grup, bölüm öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Halit Cenan Mertol ve Yrd. Doç. Dr. Eray Baran ile birlikte 2324 Ekim tarihlerinde İstanbul’a bir teknik gezi gerçekleştirdiler. Gezi kapsamında Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş.’nin prefabrik eleman fabrikası, 267 metrelik boyu ile inşaatı tamamlandığında Türkiye’nin en uzun binası olacak olan Diamond of İstanbul binasının şantiyesi ve 2009 yılında Avrupa’nın en iyi gayrimenkul projesi seçilen Varyap Meridian projesinin şantiyesi ziyaret edildi. Ziyaretler sırasında öğrenciler, ileri inşaat yöntemlerinin uygulanışını yakından inceleyerek fabrika ve şantiyelerdeki yetkili mühendis ve diğer teknik personel ile bilgi alışverişinde bulunma şansı elde ettiler. Üniversitemiz Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen etkinlikte Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bülent Gülçubuk konuşmacı olarak katıldı. İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün Elmadağ Gezisi 3 Kasım 2010 tarihinde gerçekleştirilen ve “Kırsal Alanda Kadın Girişimciliğinin Arka Yüzü” konulu konferansta Prof.Dr. Bülent Gülçubuk, kırsal alanda kadın girişimciliğinin önemi, Türkiye’de istihdam edilen kadınların ücret durumlarına göre çalışma biçimleri ve ülkemizdeki kadın istihdamının sektörel dağılımından bahsetti. Sunumunda ülkemiz ile AB ülkelerinde kadın istihdamı konusunda kıyaslamalı örneklere de yer veren Gülçubuk, kırsal alanda çalışan kadınların sosyal güvenliği konusunun oldukça önemli olduğunu vurguladı. Kırsal alanda kadın girişimciliği konusunda yaptıkları TÜBİTAK destekli projenin temel çıkarımlarını aktaran Gülçubuk, kadın girişimcilerin artırılması için neler yapılabileceğini aktardı. Soru-cevap bölümünün ardından Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç.Dr. Lerzan Gültekin tarafından Prof. Dr. Bülent Gülçubuk’a plaketi takdim edildi. 10 Atılım Üniversitesi Çankaya Belediyesi’nin Röntgenini Çekti Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, 18-19 Ocak 2011 tarihlerinde İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu fuayesinde “1. Kamusal Akıl Stüdyosu Sergisi” ve “1. Kamusal Akıl Stüdyosu Sempozyumu” düzenledi. Yemekte dünyadaki son gelişmeler, Makedonya Cumhuriyeti’nin yeni açılımları, Atılım Üniversitesi’nin hedefleri ve çalışmaları gibi konular konuşuldu. Makedonya Elçisi Goran Taskovski Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu’nu Makedonya’ya davet ettiler. Yükseköğrenim alanında karşılıklı işbirlikleri oluşturabilmek amacıyla bu ziyaretin önemini vurgu yaparak kampüsümüzden ayrıldı. 19 Ocak Çarşamba günkü sempozyuma Çankaya Belediyesi Başkanı Bülent Tanık ile Çankaya Belediyesi’nin bürokratları, Atılım Üniversitesi Rektörü Abdurrahim Özgenoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. İsmail Bircan, Prof. Dr. Hasan Akay ile Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim elemanları ve öğrencileri katıldı. Üniversite–yerel yönetimler işbirliği çerçevesinde, Atılım Üniversitesi’nin 2010 Eylül ayında Çankaya Belediyesi ile bir işbirliği protokolü doğrultusunda öğrenciler Çankaya Belediyesi’ni 11 ayrı başlık altında inceledi, sonuçta da bu alanda bir ilk olduğu düşünülen bir çalışma ortaya çıktı. Yapılan araştırma Atılım Üniversitesi’nin “Lisans Araştırma Programı” çerçevesinde desteklendi. Ankara ve Çevresi MYO Müdürlerinin II. Paylaşım ve Ortak Çözüm Arama Toplantısı Çalışma ile Çankaya Belediyesi’nin kurumsal yapısı bütünsel olarak analiz edildi. Analizler içerisinde Çankaya Belediyesi’nin içinde bulunduğu koşullardan sunduğu hizmetlere, hizmet sunum biçimlerinden yurttaşların hizmetlerden memnuniyet düzeylerine kadar bir çok konu ele alındı. Çalışma sonuçları 19 Ocak tarihinde Atılım Üniversitesi’nde gerçekleştirilen, Çankaya Belediyesi Başkanı Bülent Tanık’ın da katıldığı bir Sempozyum ile kamuoyuna sunuldu. Ayrıca sempozyumda ele alınan konuları içeren bir sergi açılışı yapıldı. Meslek Yüksek Okulu öğrencilerinin, öğrenimleri sırasında ve mezuniyet sonunda karşılaştıkları geçiş ve intibak sorunlarının tartışılması ve çözüm önerilerinin sunulması amacıyla Üniversitemiz organizasyonunda ilki 2006 yılında gerçekleştirilen paylaşım ve ortak çözüm aram toplantısının ikincisi, 10 Aralık 2010 tarihinde gerçekleştirildi. Makedonya Elçisi Goran Taskovski Atılım Üniversitesi’ni Ziyaret Etti Toplantıda, Rektör Prof.Dr. Abdurrahim Özgenoğlu’nun açılış konuşmasının ardından Rektör Yardımcısı Prof.Dr. İsmail Bircan tarafından dikey geçiş öğrencilerinin mevcut durum analizine yönelik bir sunum gerçekleştirildi. Daha sonra, Ankara ve çevresi MYO temsilcilerinin dikey geçiş öğrencilerinin intibak sorunlarına yönelik değerlendirmeleri ve çözüm önerileri paylaşıldı. Yabancı Uyruklu Öğrenciler Ofisimizin çalışmaları sonucunda Rektörümüz Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu’nun evsahipliğinde Makedonya Elçisi Sayın Goran Taskovski tarihinde Atılım Üniversitesi Kampüsü’nü ziyaret etti. Makedonya Cumhuriyeti ile Atılım Üniversitesi arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi ve karşılıklı işbirliklerine uygun ortam hazırlamayı amaçlayan bu görüşme, Kuşkonmaz Restaurant’da yenilen yemekle devam etti. Yemeğe Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Makedonya Büyükelçisi Goran Taskovski, Atılım Üniversitesi Yabancı Uyruklu Öğrenciler Ofis Koordinatörü Yöntem Öskiper ve Makedonya Elçiliği 3. Katibi Suhena Kerime katıldı. Rektörümüzün genel bir değerlendirme yaptığı toplantı sonunda; MYO temsilcileri, dikey geçiş öğrencilerinin intibak sorunlarının aşılmasında bölgesel koordinasyon sağlayan bu tür toplantıların önemini vurguladılar ve Üniversitemize bu konudaki gayretleri nedeniyle teşekkür ettiler. 11 “Genel Seçimlere Doğru Ekonomide Sorunlar ve Olanaklar” Üniversitelerarası Salon Okçuluk Turnuvası Oturum Başkanlığını Atılım Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sinan Sönmez’in gerçekleştirdiği “Genel Seçimlere Doğru Ekonomide Sorunlar ve Olanaklar” konulu panel Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman, Gazeteci-Yazar Alaattin Aktaş, Gazeteci-Yazar Mustafa Sönmez ve Atılım Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa İsmihan’ın katılımıyla 9 Aralık 2010, Perşembe saat 14.00’te İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. 1. Ankara Üniversitelerarası Salon Okçuluk Turnuvası 27 Kasım 2010 tarihinde Atılım Üniversitesi Spor Salonu’nda Atılım Üniversitesi ve Türkiye Okçuluk Federasyonu’nun değerli katkılarıyla gerçekleştirildi. Gazeteci-Yazar Mustafa Sönmez, “Dünya’da ve Türkiye’de Küresel Krizin Neresindeyiz?” başlığıyla gerçekleştirdiği sunumunda, krizi de kendi içinde barındıran kapitalizm süreç içerisinde yeni krizlere her daim gebe olduğunu söyledi. Krizin merkezindeki ülkelerde milli gelir oranları hala düzelmediğini, merkez ülkeler finans krizi yaşarken, merkezin tedarikçisi konumundaki çevre ülkelerin de dış kaynakları azaldığı için reel üretimleri sıkıntıya girdiğini vurgulayan Mustafa Sönmez, Türkiye’nin toparlanmasında kamu harcamaları ve özel harcamaların ile iç talep artışı rol oynadığını, Türkiye’nin krizden çıkışında yabancı kaynak olarak sıcak para girişi en önemli etken olduğunu söyledi. Ferdi ve karışık-takım klasik yay kategorilerinde gerçekleştirilen turnuvaya Atılım Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, TOBB-ETÜ ve Ortadoğu Teknik Üniversitelerinden 10 sporcu katıldı. Yarışma sonucunda Klasik Yay Erkekler Kategorisinde Ankara Üniversitesi’nden Batuhan Yıkmaz birinci, ODTÜ’den Murat Yavuz Bozdağ ikinci ve yine ODTÜ’den Özgür Öztürk üçüncü oldu. Klasik Yay Bayanlar kategorisinde ise ODTÜ öğrencisi Elif Zeytin birinci oldu. 1. Ankara Üniversitelerarası Salon Okçuluk Turnuvasına katılan takımları şu sporculardan oluşuyor; Gazeteci-Yazar Alaattin Aktaş, Türkiye’ye sıcak para girmesinin ardından yaşanan ekonomik süreci değerlendirdiği konuşmasında, diğer adıyla portföy yatırımları olarak adlandırılan sıcak paranın yüklü girdiği dönemlerin ertesini de içeren sunumunda 1993-2010 yılları arasındaki dönemi değerlendirdi. Rakamların dış ticaret açığı verdiğinin altını çizen Alaattin Aktaş, Türkiye’nin önemli ölçüde ithalat artışıyla karşı karşıya kaldığının altını çizdi. Kategori: Klasik Yay Takım / Karışık Takım 1. Murat Yavuz Bozdağ, ODTÜ Özgür Öztürk, ODTÜ Mustafa Özbay, ODTÜ 2. Doç. Dr. Mustafa İsmihan, Türkiye ekonomisini 1960-2013 yılları arasında geçmiş ve gelecek için öngörüleriyle büyüme hızı, enflasyon oranı ve işsizlikteki değişimlerle ele aldı. 60’lı yıllardan 70’li yılların ortalarına kadar Türkiye ekonomisi ortalama %6-7 büyüdü, İşsizlik 60’larda %3’lerde iken gitgide oran artıyor, kriz sonrasında da %12’ye oturarak kemikleşti sözleriyle konuşmasını sürdüren Doç. Dr. Mustafa İsmihan şu an Türkiye’de mucizevi büyüme yok diyerek devam eden işsizlik sorununun altını çizdi. Mustafa Şahin Karaçam, Hacettepe Üniversitesi Batuhan Yıkmaz, Ankara Üniversitesi Çağrı Karadeniz, TOBB-ETÜ 3. Canberk Özeller, Atılım Üniversitesi İsmail Çavuş, Atılım Üniversitesi İlker Kılıçoğlu, ODTÜ 12 Prof. Dr. Aziz Konukman, cari işlemler açığı, sıcak para ve büyümeyi sonuçlarıyla ele aldığı konuşmasında, orta ya da uzun vadede; yüksek, orta yüksek, düşük olarak sınıflandırılan imalat sanayini değerlendiren Prof. Dr. Aziz Konukman, dünya ekonomisi ölçeğinde katma değerleri açısından ihracatı ele aldı Prof. Dr. Aziz Konukman, artık dünya ekonomisine daha düşük katma değerlerle entegre olunacağını vurguladı. Dr. Nedret Öztan, psikoloji bölümlerindeki eğitim, psikologların mesleki yeterliklerini sağlayan koşullar ile Türkiye’deki mesleki uygulamalar hakkında öğrencilerimizi bilgilendirdi. Büyük çoğunluğunu üniversitemiz Psikoloji Bölümü öğrencilerinin oluşturduğu dinleyicilerin ilgi ve katılım düzeyinin yüksek olduğu gözlendi. Dr. Nedret Öztan’a konferansı gerçekleştirmesinin yanında Türkiye’de psikologların mesleki konumlarının iyileştirilmesinde uzun yıllardır sürdürmekte olduğu özverili çalışmaları için teşekkürlerimizi sunuyoruz. Prof. Dr. Sümer Şahin “Türkler ve Bilim: Dünden Yarına Bilgi Şöleni” Konfreransı’na Davetli Konuşmacı Olarak Katıldı 2. Ulusal Kıbrıs Sempozyumu Üniversitemiz Makine Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sümer Şahin, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tarafından 6 - 11 Ekim 2010 tarihleri arasında organize edilen “Türkler ve Bilim: Dünden Yarına Bilgi Şöleni” konferansı çerçevesinde “Türk Biliminin Gelişiminin Önündeki Engellerin İrdelenmesi” başlıklı panele davetli konuşmacı olarak katıldı. Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından, Kıbrıs’a ilişkin sorunların ve olası çözümlerin enine boyuna tartışıldığı 2. Ulusal Kıbrıs Sempozyumu, 20-21 Aralık 2010 tarihinde Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. 20 Aralık 2010 Pazartesi günü saat 10:30’da Atılım Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Abdurrahim Özgenoğlu’nun açılış konuşmasıyla başlayan ve Oturum Başkanlığını Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Ulvi Keser’in gerçekleştirdiği sempozyumda, “Kıbrıs Sorununun Hukuki Boyutu” sunumuyla Prof. Dr.Anıl Çeçen, Çankaya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Taner Altunok, Milli Savunma Bakanlığı’ndan, “Savunma Sanayi ve Ambargo” sunumuyla Dr. Esra Şenel ve “Güvenlik ve Strateji Açısından Kıbrıs” sunumuyla Emekli Tümgeneral Ali Fikret Atun’un katılımıyla gerçekleştirildi. Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Kıbrıs’la ilgili olarak bir önceki sempozyumda yapılması gereken çalışmalara ilişkin notları hatırlatarak Kıbrıs sorununun milli davamız olduğunu söyledi. ‘’Bilgi Şöleni’’nde, Dünya biliminde Türklerin yeri ve etkisini ortaya çıkarmak ve bunun tanıtılmasına zemin hazırlamak, bugünkü durumu değerlendirip gelecek için bilim adamlarımızın ve katılımcıların öngörülerini almak, günümüzde, bilimsel gelişme yolunda yaşanan problemlere çözümler aramak, Türkiye Cumhuriyeti’nin bilimde önder ülke olabilmesi için uygun bilim ve teknoloji gelişim yollarını tartışarak öneriler üretmek gibi amaçlar doğrultusunda, konular akademik düzeyde ele alındı. Konferans çerçevesinde, İslam öncesi dönemde Türklerde bilim, Türk-İslam Bilim Uyanış Dönemi, Gerilemenin Nedenleri ve Yeniden Uyanış, Günümüz ve Gelecek: Stratejik Teknolojiler, Uzay Teknolojileri, Nanoteknoloji, Gelişmiş Ülkelerin Ar-Ge Modelleri ele alınarak, “Türk Biliminin Gelişiminin Önündeki Engellerin İrdelenmesi” adlı bir sonuç paneli de düzenlendi ve ardından Katılımcı Çalıştayı başladı. Kıbrıs sorununa kalıcı çözüm bulmak amacıyla, adada yaşanılanların tarihsel süreçte ve güncel olarak değerlendirildiği sempozyumda bugüne kadar yaşanılanlar hatırlanarak, sorunla ilgili çözüm önerileri üretildi. Oturum Başkanı Doç. Dr. Ulvi Keser, Kıbrıs’ta özellikle 1 Nisan 1955 tarihinden itibaren EOKA tarafından yaratılan tedhiş sürecini anlatarak, kişisel arşivinden derlediği 1955-1974 Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi’ne ait fotoğrafları izleyicilerle paylaştığı sunumunda Kıbrıs Adası’nda yaşananları ve Kıbrıs’a dair politikaları değerlendirdi. Son üç gündeki Katılımcı Çalıştayında ilk üç gün bilgi şölenine katılanlardan gönüllü olanlarla “Etkili Tartışma” yöntemi kullanılarak “Türkiye Cumhuriyeti’nin bilimde önder ülke olması için neler yapılması gerekir?” sorusuna cevap arandı. ‘’ Türkiyede Psikolog Olmak: Lisans Eğitimi ve Sonrası’’ 2. Ulusal Kıbrıs Sempozyumu’nun ikinci ayağı 21 Aralık 2010 Salı günü, Doç. Dr. Ulvi Keser’in Oturum Başkanlığında, Uludağ Üniversitesi’nden “Muktesabat ve Ek Protokol Bağlamında Kıbrıs” sunumuyla Prof. Dr. Kamuran Reçber, “Uluslararası Bir Sorun Olarak Kıbrıs” sunumuyla Yrd. Doç. Dr. Barış Özdal, “Son Gelişmeler Bağlamında Kıbrıs ve Lobicilik Faaliyetleri” sunumuyla Kıbrıs Uzmanı Sema Sezer, Kara Harp Okulu Komutanlığı’ndan “Lobicilik ve Kıbrıs” sunumuyla Dr.Necati Yalçın ve Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Bahar Turhan Hurmi’nin katılımıyla gerçekleşti. Atılım Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nün düzenlediği, Türk Psikologlar Derneği Genel Başkanı Psikolog Dr. Nedret Öztan’ın verdiği ‘’Türkiyede Psikolog Olmak Lisans Eğitimi ve Sonrası’’ konulu konferans 02 Kasım 2010 Salı günü saat 14.00’te İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. 13 üniversitesi olma vizyonunu belirledi, araştırma kültürünü tüm üniversiteye yaymak istiyoruz, Sivil Girişim ve Gönüllü Çalışma Programları Ofisi ile öğrencilerin, toplumsal ve çevresel sorunlara karşı duyarlılığını arttırmak toplumsal ve çevresel sorunların çözümüne aktif biçimde katkıda bulunmalarını sağlamak da misyonlarımız arasında” diyerek topluma hizmet anlamında faaliyetler yürüttüklerini sözlerine ekledi. Aramıza Yeni Katılan Öğrencilerimize “Hoş Geldiniz” Dedik Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Atılım Üniversitesi’ndeki kültürel ve sosyal imkanlardan da bahsederek öğrencilere “4-5 yıl sadece derslerde değil, sosyal kültürel etkinliklerde de aktif rol alın, üniversite kulüplerinde görev alın, toplantıları ve sempozyumları izleyin, spor yapın. Diplomanızda sadece mezuniyetinize değil, eğitiminiz sırasında katıldığınız etkinliklere de bakılacaktır” dedi. Türk Telekom ve Türkiye Telekom 2010-2011 Akademik yılında aramıza yeni katılan öğrencilerimiz için “Hoş Geldiniz” oryantasyon programı düzenlendi 21 Eylül 2010 Salı Günü saat 14.00’te İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Salonu’nda, Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Fakülte Dekanları, Öğretim Elemanları, İdari Müdürlük ve Koordinatörlük temsilcilerinin katılımıyla, 2010-2011 Akademik yılında aramıza yeni katılan öğrencilerimiz için “Hoşgeldiniz” oryantasyon programı düzenlendi. Türk Telekom Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Toros, 29 Kasım 2010 Pazartesi günü saat 14.00’te İşletme Fakültesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu’nda Atılım İşletme Topluluğu’nun davetlisi olarak “Türk Telekom ve Türkiye Telekom” konulu konferans verdi. Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu’nun açılış konuşmasıyla başlayan oryantasyon programı, Mühendislik Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Yazıcı, İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil İbrahim Ülker, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nami Çağan, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Oya Batum Menteşe, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Ramazan Aydın, Öğrenci Dekanı Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ersen Özsoy, Kariyer Planlama ve Mezunlarla İletişim Ofisi Koordinatörü Simge Atamer, Kültür Müdürü Mustafa Kömürcü, AB-Erasmus ve Uluslararası İlişkiler Ofis Koordinatörü Hale Şen, Spor Koordinatörü Semih Gökalp’in konuşmalarıyla devam etti. Mehmet Toros, Türk Telekom’un kamuyla başlayan yapısından bu güne, hissedarlarını ve grup yapısını anlattı. Kamu zihniyetinden özel sektöre geçişte gerçekleştirdikleri değişimin mantığını aktaran Toros, Türk Telekom bünyesindeki şirketlerin yönetim yapılarını ve çalışma alanlarını izleyicilerle paylaştı. Konferansta, sabit hat ve GSM’den geniş bant internete kadar bütünleşmiş telekomünikasyon hizmetleri sunmakta olan Türk Telekom Grubu Şirketlerinin, tüm ülkeyi kapsayan modern şebeke altyapısıyla Türkiye genelindeki bireysel ve kurumsal müşterilerine sunduğu geniş hizmet yelpazesinden bahsedildi. Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Atılım Üniversitesi’nin eğitimöğretim, araştırma yapmak ve topluma hizmet anlamında 3 temel öz görevi olduğunu hatırlatarak “Akademik kadromuzla, dünya ölçeğinde sürekli güncellediğimiz müfredatımızla, laboratuvarlarımızla, proje ağırlıklı derslerimizle, seçmeli ders olanaklarımızla eğitimöğretimde iddialıyız, Atılım Üniversitesi 10. yılından itibaren araştırma Türk Telekom’un rakamsal büyüklükleriyle anlatıldığı konferansta Avrupa’da ve Dünya’da Türk Telekom şirketinin nerede olduğunu ve Türkiye’de ve Avrupa’da gerçekleştirmek istenilen hedefleri de izleyicilerle paylaşıldı. 14 Erasmus Anlaşması ile öğretim elemanı, öğrenci değişiminin ve ortak kültür-sanat projelerinin başlatılmasının arzu edildiğini ifade etti. Öğrencilerimizin Uluslararası Başarısına Bir Örnek Uluslarası Lessedra Mini Boyutlu Çağdaş Plastik Sanatlar Yarışması’ndan Jüri Teşvik Ödülü Yeni klasizmin tipik mimari özelliklerine sahip eski bir yapı olan Sofya Üniversitesi Ulusal Sanat Akademisi’ni (NAS) ve Prof. Dessislava Mincheva‘nın stüdyosunu ziyaret eden öğrenciler, akademi öğrencileriyle de kısa süre de olsa çalışmak için davet aldı ve stüdyolarda potansiyel genç Bulgar meslektaşlarıyla birlikte çalıştılar. Alman Sanayi Devi Ar-Ge Çalışmaları Için Türkiye’den Atılım Üniversitesi’ni Seçti!.. Atılım Üniversitesi Metal Şekilllendirme Mükemmeliyet Merkezi Alman Sanayiine Hizmet Verecek!... Almanya’nın önde gelen dövme yağı üreticisi ZWEZ-Chemie firması, Ar-Ge çalışmaları için Atılım Üniversitesi Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi ile işbirliğine gitme kararı aldı. Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğr. Gör. Pınar Bingöl başkanlığında, öğrencilerimiz Deniz Doğan, Yusuf Emre Doğan, Burçin Ertekin, Ahmet Akgöl, Hande Erbora, Murat Sivri, Gül Akın, Koray Genç, Doğa Uslu, Selman Ekmiş, Müge Ersin, H.Duygu Doğan, Şenay Eser ve Ecehan Emir ödül Töreni 15 Aralık 2010’da Bulgaristan’ın Başkenti Sofya’da Uluslararası Lessedra Galerisinde gerçekleştirilen I. Uluslararası Mini Boyutlu Çağdaş Plastik Sanatlar Yarışması ve Sergisi’e katıldılar. Metal şekillendirme yöntemlerinden olan dövme teknolojisinde kullanılan yağların doğaya zarar vermemesi için yürütülecek araştırmalar dünyanın konusunda sayılı araştırma merkezlerinden biri olan Atılım Üniversitesi Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Kütlesel metallerin, kalıplar arasında baskıyla şekil değiştirmesi şeklinde tanımlanan dövme teknolojisinde, yağlayıcı olarak yoğun bir şekilde kullanılan fosfat, doğaya verdiği zarar nedeniyle kaçınılması gereken bir madde olarak görülüyor. Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Grafik Tasarım Bölümü son sınıf öğrencisi Deniz Doğan, Uluslararası Jüri Teşvik Ödülü’nün sahibi oldu. Öğr. Gör. Pınar Bingöl de yarışmanın Uluslararası Jüri üyesi olarak değerlendirmelere katıldı. Alman sanayisinde kullanılan dövme yağının yaklaşık yüzde 60’lık kısmını üreten ZWEZ-Chemie, Almanya’da en büyük dövme yağı üreticisi firma unvanıyla tanınıyor. Yaklaşık 12 milyon euro’ya yapımı tamamlanan ve Türkiye’de bir ilk olarak sanayinin hizmetine sunulan Atılım Üniversitesi Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi ile yapılan işbirliği kapsamında ZWEZ-Chemie’nin üreteceği yenilikçi ve çevre dostu yağların performans testleri bu merkezde gerçekleştirilecek. I. Uluslararası Mini Boyutlu Çağdaş Plastik Sanatlar Yarışması ve Sergisinde, başta Japonya ve ABD olmak üzere bir çok ülkeden 254 sanatçının eserleri sergilenirken, bu yıl konsept Ülke olarak seçilen Türkiye’den Türk sanatçılar ve Atılım Üniversitesi’nin öğrencileri büyük bir ilgiyle karşılandı. Atılım Üniversitesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi öğrencileri için yapılan özel programda; Doğa Uslu; Yeni Sofya Üniversitesi (NBU), Güzel Sanatlar Fakültesi’nde, Prof. Anna Ianeva’nın Stüdyosunda Bulgaristanlı öğretim elemanlarına ve öğrencilerine “Çağdaş Türk Plastik Sanatları” başlıklı bir İngilizce konferans verdi ve öğrencilerin sorularını yanıtladı. Ecehan Emir ve Duygu Doğan ise, aynı konferansın görsel sunumunu gerçekleştirdiler. Atılım Üniversitesi İmalat Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Erman Tekkaya’nın yöneticiliğinde, Atılım Üniversitesi tarafından Devlet Planlama Teşkilatı, sanayi kuruluşları ve Atılım Üniversitesi desteği ile kurulan Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi, çoğunluğu laboratuvar ve deneysel üretim için kullanılan yaklaşık üç dönüm kapalı alana sahip. Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi’nin kuruluş amacı, Türk sanayisine rekabet güçlerini arttırabilmeleri için araştırma ve geliştirme hizmeti sunmak. Grafik ve İllüstrasyon Bölüm Başkanı Prof. Ekaterina Russinova; her iki üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi arasında imzalanacak 15 İÇİMİZDEN Atılım Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü “Halkla İlişkiler Müdürlüğü,Üniversite içerisinde var olan kültür ve tanıtım etkinliklerinin, kavşak noktası gibidir.” “Yeni bir ruh” Her yeni başlangıç yeni bir ruhla başlar. Bu anlayışla Atılım Üniversitesi Halkla İlişkiler Müdürlüğü, yeni ekip arkadaşları ile yeni döneme merhaba dedi. Okulumuz her alanda gün geçtikçe daha da gelişiyor. Öğrencilerin daha iyi bir eğitim kalitesine ulaşmaları için eğitim ve sosyal alandaki yenilikler artıyor. Bununla birlikte okulumuzun Halkla İlişkiler Müdürlüğü hiç durmadan çalışmalarına devam ediyor. Ekibe ilk olarak Değer Tuncel katıldı. Ardından Müdürlüğü tanıtım ve pazarlama alanında doruk noktaya ulaştırmak üzere Eftal Erel başkumandan olarak bu zorlu göreve getirildi. Sedat Karaçayır ve Emre Cihan ekibin tanıtım kanadının gelişip güçlenmesinde önemli bir unsur olarak ekibe katıldı. Üniversitemizin Halkla İlişkiler Müdürlüğü Üniversite kampüsü içinde ve dışında varolan üniversite amacına uygun eğitim, kültür, anlayış, sosyal faaliyetler ve üniversitenin bölüm, fakülte ve tüm alt yapısını tanıtan, anlatan bir birimdir. Müdürlüğümüz iki yönlü bir tanıtım faaliyeti göstermektedir. Aynı zamanda bu birim üniversite içerisinde varolan kültür etkinliklerinin, öğrenci ve öğrenciyle beraber olan işlerin içerisindeki bilgilendirmenin ve üniversite içerisindeki idari ve akademik yazışmalarının bir temas ve kavşak noktası gibidir. Her yeni katılım farklı bakış açısı, farklı fikirler ve farklı bir enerji ile ulaşılması gereken hedefe doğru bir adım oldu. Tüm bu yeni malzemeyi bir arada tutarak, alınan kararların sağlaması noktasında görev üstlenen Ayla Akkan ve Meral Şahin’in üzerine önemli bir sorumluluk yükledi. 16 İÇİMİZDEN “Eğer kamuoyuna kendimizi iyi anlatırsak rekabette de geri kalmayacağımızı biliyoruz” bölgesinde yer alan Özel Lise Eğitimcisi ve yöneticileri ile tanıştık ve çeşitli konularda işbirliği geliştirmek fırsatı yakaladık. Gelecek dönemde İstanbul, Ankara ve Antalya Yükseköğretim fuarlarında Üniversitemizi anlatmaya devam edeceğiz. Halkla İlişkiler Müdürlüğü tanıtım faaliyetleri gerçekleştirilirken; Atılım Üniversitesi’nin kültürüne, yüksek öğretim misyonuna ve etik değerlerine özen göstermektedir. Üniversitemizin tanıtımını ve akademik duruşunu, yapmış olduğu tüm çalışmaları ilgili kitleye ulaştırabilmek çok önemlidir. İlgili kitlemiz de Üniversitemizin öğrencileri, aileleri ve sosyal çevreleri, üniversitemizde okumaya aday öğrenciler ve orta öğretim okulları yani tüm liselerimizdir. Kayseri ve Samsundan gelen lise öğrencilerini kampüsümüzde ağırladık ve olanaklarımızdan bahsettik. “10.000 öğrenciye ulaştık.” Lise ve Üniversite işbirliğinde ise müdürlüğümüzce gerçekleştirilen programlar ile 10.000 öğrenciye ulaştık. Öncelikli hedefi ortaöğretim kurumlarında eğitime devam eden öğrencilerin bilinç düzeyinde farkındalık yaratmak olan müdürlüğümüz, beynin öğrenme süreçlerini içeren “Korteksin Kullanım Kılavuzu” isimli programla lise öğrencilerine öğrenmeyi öğretmeyi amaçladık. “Soru Çözme Teknikleri” konulu diğer programımız ile de öğrenciye farklı bakış açısı kazandırarak özgüvenlerini geliştirmelerini sağladık. İlk dönem sonuna kadar 100 e yakın kurumda yaklaşık 10 bin öğrenciye maksimum başarıya ulaşmalarında büyük fayda sağlayacak küçük ipuçları verdik. Bu uygulamada yol arkadaşlarımız ise Nöroanatomist Prof. Dr. Ufuk Şakul ve Uzman Eğitimci Abdullah Yılmaz oldu. Atılım Üniversitesi, 1996’da kurularak eğitimde 15. yılını yaşayan çok genç bir kurumdur. 15 yıllık zaman içerisinde de Üniversitemiz, yaptığı yatırımlarla, eğitim anlayışıyla, uyguladığı teknolojik gelişmelerle ve yeniliğe açık yönüyle geleceğin mesleği olarak düşündüğü mesleklerin eğitimine önem vermektedir. Müdürlüğümüz de bu anlayışa uygun olarak çalışmalar geliştirdi. Bunlardan birisi Üniversitemiz gazetesi ve İz Dergisidir. Atılım Gazetesi ve İz Dergisi ulaştırılması gereken yerlere postalama yapılmak suretiyle, Üniversitemiz içindeki eğitim anlayışının, etkinliklerin ve faaliyetlerin duyurulması için bir araç haline geldi. Bu çalışmalara öncelikle hedef kitlesini belirleyerek başladık. “Ayrıca Üniversite ve Bölümlerimizin tanıtıldığı sunumlar da gerçekleştirdik.” Atılım Gazetesi dışında ise; son üç ay içerisinde, Ankara’da 150 lisedeki rehber öğretmenlerimize Atılım Üniversitesi’nin yeniliklerini ve rutinlerini hatırlatmak için tanıtım ziyareti yaptık. Ayrıca, önemli bir proje olan öğrencilerin Üniversite ve bölümler hakkında net bilgiye ulaşmasını sağlayan, tercihlerinde belirleyici etmenlerden olan “Bugün Atılımlıyım ve Mesleğimi Seçiyorum” çalışmaları devam etmektedir. Tüm bu çalışmaları yaparken bilgi bankamızda bulunan 4.000 rehber ve okul idarecisine e-posta aracılığıyla düzenli bilgilendirme yapmaktayız. “Öğrenmenin öğretilmesi” Öğrenilen bilgi ve beceriler, zaman geçtikçe kullanılmaz hale gelir. Modası geçmeyen ve hayat boyunca ihtiyaç duyduğumuz bu gizemli organımızın kullanım kılavuzunu oluşturmak için sürekli ve yoğun bir çalışma içerisinde olan Nöroanatomist Prof. Dr. Ufuk Şakul; eşsiz düşünme ve muhakeme yeteneği ve bu özelliğini sağlayan yapısıyla insanı yeryüzündeki canlılardan ayıran beynimizin korteks bölümüne dair bilgileri öğrencilerle paylaştı. Şakul, Sunumunda öğrenmeyi hızlandırmanın ve kolaylaştırmanın yollarını anlattı. “Tanıtım çalışmalarımız sadece Ankara ili ile sınırlı değil.” Bu anlamda, pek çok ilde yüksek öğretim tanıtım fuarları düzenleniyor, Halkla İlişkiler Müdürlüğü olarak bu fuarların bazılarına katılarak Üniversitemizi diğer illerde orta öğretim kurumlarında okuyan ya da eğitim veren kitlelere anlatma fırsatı yakalıyoruz. Ayrıca il ziyaretleri ve konferanslar planlıyor ve gerçekleştiriyoruz. “Maksimum başarı için ipuçları” Üniversite giriş sınavına hazırlanan tüm öğrenci gruplarının ihtiyaç duyacağı “Sınava Hazırlanma Teknikleri” konulu seminerlerle öğrenciler sınavlarla ilgili bilgilendirilerek “Alternatif Düşünme Teknikleri, Zihin Açma Egzersizleri ve Çoklu Zekâ Kuramı ve Yeniden Yapılandırmacı Yaklaşım ile Pratik Soru Çözüm Teknikleri” uygulamalı içerikle anlatıldı. İlk dönem, Ankara’da Büyük Kolej, TED ve Jale Tezer Kolejlerinde gerçekleştirilen fuarlara katılarak Üniversitemizi aday öğrencilere ve eğitimcilere en iyi şekilde tanıttık. Ayrıca Özel Okullar Birliği tarafından gerçekleştirilen Antalya Sempozyumu’na katılarak Akdeniz 17 İÇİMİZDEN Katıldığımız Fuarlar Büyük Kolej’deki Üniversite Tanıtım Fuarı’ndaydık Büyük Kolej’in 3 Aralık 2010 Cuma günü düzenlediği “Üniversite Tanıtım Fuarı”na Atılım Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ekibi ile birlikte Atılım Üniversitesi öğrencileri, Didem Bahadan, Ali Can Gözcü ve Kağan Kartal katıldı. Bu yıl 7’ncisi düzenlenen üniversite tanıtım fuarı, daha iyi bir gelecek için kaliteli eğitim arayışında olan öğrencileri üniversiteler ve çeşitli eğitim kuruluşları ile bir araya getirmek amacıyla düzenleniyor. Büyük Kolej öğrencilerinin yanı sıra Ankara’daki çok sayıda okuldan öğrenci ve rehber öğretmen Atılım Üniversitesi standını ziyaret ederek, fakülteler, bölümler, sosyal-kültürel imkanlar, kulüpler ve burs imkanları gibi konularda bilgi edindi. Atılım Üniversitesi Jale Tezer Koleji’ndeydi Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Emel Akın 23 Kasım 2010 Salı günü Özel Jale Tezer Anadolu ve Fen Lisesi’nde Üniversite Tanıtım Günleri kapsamında Mimarlık, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı, Grafik Tasarımı, Moda ve Tekstil Tasarımı, Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümlerini anlattı. Büyük Kolej Üniversite Tanıtım Fuarı’na 41 üniversite ve çeşitli eğitim kuruluşu katılırken, Büyük Kolej öğrencilerinin yanı sıra Ankara’nın çeşitli liselerinden öğrencilerin de rehber öğretmenler eşliğinde ziyaret ettiği ve gün boyu tanıtımların yapıldığı fuarı yaklaşık 4 bin kişi ziyaret etti. Bölüm içeriğinin yanında kampus yaşamı, çalışma yaşamı ve iş disiplini, yurt dışı eğitim programları hakkında da detaylı olarak bilgilerin Anadolu ve Fen Lisesi öğrencilerine aktarıldığı etkinliğe 150 üniversite adayı öğrenci katıldı. Öğrencilerin seçmeyi düşündükleri mesleklerle ilgili sordukları sorular, akademisyenlerce detaylarıyla yanıtlandı. Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nden etkinliğe katılan Duygu Sarıkaya, Serkan Nas, Can Gürer, Yasin Coşar Yağcı ve Emrah Uzunoğlu da Atılım Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Müdürlüğü’nün hazırladığı standda sergiledikleri maketler ve getirdikleri şövalelerde sundukları tasarımlarla üniversite adaylarının yoğun ilgisiyle karşılandı. 18 İÇİMİZDEN Türkiye Özel Okullar Birliği Antalya Sempozyumu’na Katıldık TED Koleji’ndeki Üniversite Tanıtım Fuarı’ndaydık Türkiye Özel Okullar Birliği Geleneksel Antalya Sempozyumları’nın onuncusu “Eğitim ve Beyin” temasıyla 3-4-5 Şubat 2011 tarihlerinde Antalya Rixos Lares Otel’de gerçekleştirildi. TED Ankara Koleji Vakfı Özel Lisesi’nin 24 Aralık 2010 Cuma günü düzenlediği “7. Üniversite Tanıtım Fuarı”na Atılım Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ekibi ile birlikte Atılım Üniversitesi öğrencileri, Kağan Kartal, Necati Can Erden ve Özge Demirel katıldılar. 600’ün üzerinde katılımcı ve 100 firmanın yer aldığı sempozyuma Atılım Üniversitesi adına Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Eftal Erel ve Strateji ve İş Geliştirme Müdürü Bahadır Siyez katıldılar. 32 vakıf ve devlet Üniversitesinin katıldığı fuarda öğrenciler ve velileri, Atılım Üniversitesi stantını ziyaret ederek, Üniversitemizin standları, akademik programları, kadroları, sosyal ve fiziksel olanakları hakkında bilgi aldılar. Bu yıl “Eğitim ve Beyin” temasıyla organize edilen sempozyumda “Beyin Araştırmalarının Eğitime Katkısı”, “Öğrenmeyi Etkileyen Uyaranlar”, “Öğrenci ve Yöneticilerin Beyin ve Öğrenme Performansını Arttırmak”, “Nörobilim ve Eğitim” gibi konularda konferanslar gerçekleştirildi. TED Ankara Koleji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi’nin katkıları ile her yıl düzenlenen fuarda, öğrencilerin geleceklerini şekillendirecek en önemli kararlardan biri olan meslek ve üniversite tercihlerine yön verilmesi hedefleniyor. 19 İÇİMİZDEN Atılım Üniversitesi Göklere Uzanıyor!... Sivil Havacılık Yüksek Okulu eğitime başlıyor!.. Atılım Üniversitesi sivil havacılıkta nitelikli insan gücü yetiştirmek için büyük bir adım atarak bünyesinde Sivil Havacılık Yüksek Okulu açtı. Okul 4 yıllık lisans eğitimi verecek ve sivil havacılığın ihtiyaç duyduğu teknik elemanları yetiştirecek. jik gelişmeleri yakından izleyerek programlarını güncelleyecek ve geliştirecek, Hava taşımacılığı ileri teknolojideki gelişmelerin uygulama alanlarının başında yer almaktadır. Bilimsel ve teknolojik yeniliklerin ve buluşların ürünleri öncelikle havacılık sektöründe kendini göstermektedir. Bu yoğunlukta teknolojiye bağımlı olan bu iş kolunda en büyük gereksinim nitelikli teknik eleman üzerinde odaklanmaktadır. Özellikle nitelikli teknisyen ve benzeri teknik ara eleman eksikliği dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, büyük boyutlardadır. Diğer yandan, 1980’li yıllarda ülkemizde ulusal ve uluslararası hava taşımacılığına olan ilgi ve talep artmaya başlamıştır. Uluslararası hava taşımacılığında da önemli bir konumda bulunan ülkemizde, 1983 yılında kabul edilen bir yasa ile özel havacılık şirketlerin kurulmasına ve faaliyet göstermesine izin verilmiştir. Böylelikle bu yıldan itibaren sivil havacılık sektörü hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. • Laboratuvar, atölye ve açık alan çalışmaları ve staj programları ile mühendislik fakültesi ile işbirliği içinde uygulama ağırlıklı bir eğitim-öğretim gerçekleştirecek, • Havacılık güvenliği ve güvenlikte insan faktörünün rolü ve önemini ön planda tutacak, • Çağın gerektirdiği profesyonelliğe ve meslek ahlakına sahip elemanlar yetiştirmeye azami özeni gösterecek, • Takım çalışmasına önem veren, iletişim kurabilen ve ileri teknolojiye dayanan tasarım ağırlıklı üretim yapabilme yetisine sahip gerekli bilgi ve beceri ile donatılmış teknik elemanlar yetiştirecek, • Yüksekokulda, 1 yıllık İngilizce hazırlık sınıfından sonra 4 yıllık lisans eğitimi programı uygulanacaktır. BÖLÜMLER A.UÇAK GÖVDE-MOTOR BAKIM BÖLÜMÜ B.UÇAK ELEKTRİK-ELEKTRONİK BÖLÜMÜ C.SİVİL HAVA ULAŞTIRMA İŞLETMECİLİĞİ BÖLÜMÜ Havacılık sektöründeki bu gelişmeler, iyi eğitilmiş nitelikli teknik eleman ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Özellikle, uçak bakımonarım ve uçak elektrik-elektronik ile alanlarında da yoğunlaşan kalifiye insan gücü gereksinimi, bu alanda eğitim yapan yükseköğrenim programların açılmasını ve mevcutların geliştirilmesini de zorunlu kılmıştır. A. UÇAK GÖVDE-MOTOR BAKIM BÖLÜMÜ Bölümün Amacı Günümüz uçaklarının gövde ve motor yapıları, en kaliteli malzeme, en ileri teknoloji ve işçilik ürünüdür. İleri teknoloji aynı zamanda kalifiye eleman ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Yüksekokulumuz Uçak Gövde-Motor Bölümünün amacı; ilgili disiplinde, ileri teknolojiye dayalı talepleri karşılama yetisine sahip gerekli teknik bilgi ve beceri ile donatılmış teknik elemanları yetiştirmektir. Bölüm Hakkında Sürekli gelişen hava ulaşımında uçak gövde ve motor sistemleri daha karmaşık ama modern ve daha güvenilir olmaktadır. Buna paralel olarak, ilgili teknik personelin eğitimi ve niteliği de önem kazanmaktadır. Bunları göz önüne alarak hazırlanan eğitim-öğretim programında (a) genel kuramsal, akademik öğretinin yanısıra ağırlıklı olarak düşünmeye, tasarlamaya ve birebir uygulamaya dayanan uygulamalı eğitim öne çıkarılmıştır. (b) Laboratuvar uygulamaları yanında, açık mekan uygulamaları ve staj ağırlıklı modern Atılım Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu bu açıdan ülkemiz sivil havacılık sektöründe eksikliği önemli boyutlarda hissedilmekte olan nitelikli teknik eleman ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunacaktır. ATÜ Sivil Havacılık Yüksek Okulu’nun Amacı Atılım Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu’nun başlıca amacı, sivil havacılık sektöründe faaliyet gösteren kamu ve özel işletmelerin ihtiyacı olan nitelikli teknik insan gücü ihtiyacını karşılamak üzere gerekli teknik bilgi ve beceriye sahip nitelikli elemanlar yetiştirmektir. Bu nitelikteki elemanları Türk Sivil Havacılığına kazandırabilmek için, Atılım Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu; • Öğrenci odaklı, çağdaş ve sürekli kendini yenileyen eğitimöğretim programları uygulayacak, • İlgili sektör kuruluşları ile etkileşim içinde ve dünyadaki teknolo- 20 İÇİMİZDEN elemana ihtiyaç duyulmaktadır. Atılım Sivil Havacılık Yüksekokulu bünyesinde Uçak Elektrik-Elektronik Bölümü sivil hava taşımacılığının bu önemli ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunacaktır. Bu gerçekleri göz önünde bulunduran Atılım Üniversitesi, Uçak Elektrik-Elektronik Bölümünde nitelikli teknikerler yetiştirmeyi ve böylelikle sivil hava ulaşımına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. İstihdam Olanakları Mezunlar “Atılım Sivil Havacılk Yüksekokulu, Uçak Elektrik-Elektronik Bölümü” mezunu olarak (tekniker unvanı ile) Türk Hava Yolları, Türk Hava Kuvvetleri, Hava İkmal Bakım Merkezleri, Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile özel havayolu bakım merkezleri ve diğer havacılık şirketlerinde çalışabileceklerdir. C.SİVİL HAVA ULAŞTIRMA İŞLETMECİLİĞİ BÖLÜMÜ Bölümün Amacı Sivil Havacılık sektöründe ihtiyaç duyulan temel havacılık ve işletme bilgisiyle donanmış, yabancı dil bilen nitelikli insan gücünü yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Dört yıllık lisans eğitim ve öğretim süresince öğrencilere, hava araçları ve hava ulaştırma sistemine ait teknik bilgilerin verilmesinin yanı sıra, İşletme disiplinine ait bilgi ve becerilerin kazandırılması da amaçlanmaktadır. eğitim esas alınmış, (c) öğrenci odaklı bir eğitim modeli ile araştıran, sorgulayan ve mevcut mevzuat ilkelerini de dikkate alarak çözüm üretebilme niteliğini kazanmış teknik elemanlar yetiştirmeye azami özen gösterilecektir. Mezunlar; “Atılım Sivil Havacılık Yüksekokulu, Uçak Gövde-Motor” programı mezunu olarak SHGM tarafından yapılan lisans sınavını geçtikten sonra lisanslı tekniker olarak; Türk Hava Yolları, Türk Hava Kuvvetleri, Hava İkmal Bakım Merkezi, Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile özel havayolu bakım merkezleri ve diğer havacılık şirketlerinde çalışabileceklerdir. Bölüm Hakkında Atılım Sivil Havacılık Yüksekokulu Sivil Hava Ulaştırma İşletmeciliği Bölümü programlarında genel işletme, ekonomi, matematik gibi temel derslerinin yanı sıra, sivil havacılık için önemli olan uçuş teorisi, uçuş bilgi teknolojileri, yolcu hizmetleri, güvenlik gibi konular da yer almaktadır. Program, uygulama ağırlıklı olup, iyi yabancı dil bilen, nitelikli eleman yetiştirmeyi öngörmektedir. B. UÇAK ELEKTRİK-ELEKTRONİK BÖLÜMÜ İş Olanakları Lisans Programını başarı ile tamamlayan öğrenciler sivil havacılık sektöründe çeşitli kademelerde çalışabilmektedirler. THY, Özel Hava Yolu şirketleri, Ulaştırma Bankalığına bağlı kuruluşlar ile benzeri diğer kurum ve kuruluşlarda istihdam edilmektedirler. Bölümün Amacı Günümüz hava ulaşım ve taşıma araçlarının yapısı, kontrolü ve yönetimi ağırlıklı olarak elektrik-elektronik aygıt ve düzenekler ile sağlanmaktadır. İleri teknoloji ürünü olan ve her geçen gün gelişen hava araçlarının ana unsurları elektrik ve elektronik sistemlerden oluşmaktadır. İleri teknoloji aynı zamanda kalifiye teknik eleman ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Yüksekokulumuz Uçak Elektrik-Elektronik Bölümünün başlıca amacı; ilgili disiplinde, ileri teknolojiye dayalı talepleri karşılama yetisine sahip gerekli teknik bilgi ve beceri ile donatılmış insangücü yetiştirmektir. Donanımlı teknik eleman olan mezunlar, ilgili sektörde çok önemli bir boşluğu dolduracaktır. Bölüm Hakkında Daha yüksek performans ve güvenliğe sahip hava araçları tasarlandıkça, yeni elektrik ve elektronik teknolojilerin kullanımı da aynı oranda artmaktadır. İleri teknoloji ürünü bu sistemlerin ve düzeneklerin bakım ve onarımı ancak iyi eğitim almış uzman kişiler tarafından gerçekleştirilebilir. Bu kapsamda bilhassa nitelikli teknik 21 İÇİMİZDEN ATILIM ÜNİVERSİTESİ KIBRIS ARAŞTIRMALARI VE UYGULAMA MERKEZİ Doç. Dr. Ulvi Keser İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü sinin gerekli ve şart olduğu da ortaya çıkar. İşte bu nedenlerle Doğu Akdeniz Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Merkezi sonrası ikinci, ülkemizde ise ilk merkezi fiilen faaliyete sokmuş bulunuyoruz. Ümidimiz zaman içinde oluşacak ihtisas kütüphanesi ve arşiv kanalıyla merkezin sadece Atılım Üniversitesi için değil bütün bilim dünyası için de faydalı bilimsel çalışmalara imza atması yönündedir. Atılım Üniversitesi bünyesinde kurulan Kıbrıs Araştırmaları Uygulama Merkezi ile ilgili olarak İşletme Fakültesi çerçevesinde lisans derslerinin verilmekte olduğu Uluslararası İlişkiler Bölümü bulunmaktadır. Aynı şekilde üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü çerçevesinde Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans programı da halen açıktır ve hizmet vermektedir. Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından halen bölüm dersleri yanında yeni açılan bu merkezle doğrudan ilgili olarak lisans öğrencilerine yönelik Mediterranean Strategic Politics ve Turkish-Greek Relations and Cyprus isimli iki farklı ders verilmektedir. Atılım Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Merkezi’nin faaliyete geçmesinin ardından söz konusu bu derslerin merkez bünyesinde açılacak dersliklerde yapılması yanında oluşturulma çalışmaları devam etmekte olan Kıbrıs Araştırmaları Kütüphanesi vasıtasıyla gerek öğrencilere gerekse üniversite bünyesindeki akademisyenlere bilimsel destek sağlanacaktır. Merkezin çalışmaları bununla da sınırlı kalmayacak ve farklı üniversite ve araştırma merkezlerinden okulumuza çeşitli nedenlerle-yüksek lisans tezi, doktora tezi, danışmanlık, akademik çalışma yapmak, araştırmalarda bulunmak, sempozyum, kongre bildirileri hazırlamak vb gibi- müracaat edenlere de ayrıca destek verilecektir. Halen bu merkez kapsamında Uluslar İlişkiler Bölümü bağlamında 3 yüksek lisans tezi hazırlık ve tamamlanma aşamasındadır. Uluslararası İlişkiler bölümünün misyonu, dünya siyasetindeki yönelişleri, bölgesel ve ülkemizdeki politik gelişmeleri inceleyen ve dış politika konu- Neden böyle bir araştırma merkezi kurma ihtiyacı duyduk? Öncelikle bu sorunun cevabının verilmesi gerekiyor. Bugün ülkemizde vakıf üniversiteleri de dâhil hiçbir üniversitemizde Kıbrıs, Yunanistan veya Akdeniz’le ilgili araştırmalar yapan bir ihtisas merkezi bulunmamaktadır. Yavru vatan olarak adlandırdığımız ve Türkiye’nin en güney noktası Anamur’a sadece 70 kilometre uzaklıkta bulunan bu ada sadece stratejik önemiyle değil bizim olan insanlar nedeniyle de Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Ayrıca bu bağlamda bakıldığında Türkiye’nin özellikle dış politikada en önemli sorunlarından birisi olarak görülen Kıbrıs adası özellikle uluslararası ilişkiler boyutu yanında tarihi süreçte irdelenmeli, adanın demografik özellikleri, sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel altyapısı ile bugüne kadar yaşanan sorunlar ve adanın Türkiye ile Yunanistan açısından ne ifade ettiği, adada yaşayan Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarının mevcudiyetinin ne anlama geldiği kavranmalıdır. Özellikle Türkiye’nin uluslararası platformda Kıbrıs eksenli olmak üzere Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Girmesiyle ilgili sorunlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması, Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği üyesi yapılması, adanın silahlandırılması, Doğu Akdeniz’de Güvenlik Algılamaları sorunu, Doğu Akdeniz’in stratejik önemi, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Adası çevresinde petrol arama girişimleri başta olmak üzere Ege Sorunu, AB Platformunda Adalar Sorunu, Adaların Yunanistan Tarafından Silahlandırılması, Kıta Sahası Sorunu, Ege’de Petrol Arama Girişimleri, Karasuları, Hava Sahasının Kullanılması, FIR Hattı, NATO Tatbikatları, Yunanistan’daki Türk Azınlığı, Patrikhane ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ile ilgili sorunlar, son dönemde ortaya çıkan Sarkozy’nin Akdeniz İçin Birlik Projesi ve Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arama çalışmaları nedeniyle bölgede suların iyice ısınması gibi pek çok sorununun Yunanistan merkezli olduğu dikkate alınacak olursa kurulacak merkez vasıtasıyla konuların, tarihi sürecin ve olayların daha objektif, bilimsel ve belgeye dayalı olarak irdelenme- 22 İÇİMİZDEN larına sorgulayıcı bakan araştırmalarda bulunmak ve öğrencileri bu konuda geliştirmektir. Uluslararası İlişkiler bölümünün vizyonu, Uluslararası İlişkiler alanını kapsamlı bir şekilde araştıran, bölgesel uzmanlığa önem veren, iç politika ve dış politikaya hakim öğrenciler yetiştiren bir bölüm olmaktır. Uluslararası İlişkiler bölümü mezunları aldıkları eğitimin içeriğine, ilgi alanlarının çeşitliliğine ve geliştirecekleri kişisel yeteneklerine bağlı olarak çeşitlenebilecek geniş bir istihdam alanına sahiptir. Uluslararası İlişkiler lisans diplomasına sahip olan öğrencilerin mezuniyet sonrasında muhtemel görev alabilecekleri kuruluşlar ve görev yerleri Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Maliye ve Turizm Bakanlıkları, Milli İstihbarat Teşkilatı, Dış Ticaret ve Hazine Müsteşarlıkları yanında çeşitli üniversiteler, ayrıca farklı kamu kurumlarındaki Avrupa Birliği ve dış ilişkiler genel müdürlükleri veya daire başkanlıklarıdır. Bütün bu görev alanlarına ilaveten mezunlar ayrıca finans sektöründe ve özellikle de yazılı ve görsel medyada iş bulma imkânlarına sahiptirler. Atılım Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Uygulama Merkezi yukarıda belirtilen Mediterranean Strategic Politics ve Turkish-Greek Relations and Cyprus dersleri yanında Turkish Foreign Policy ve History of Diplomacy dersleriyle de International Relations Theory, Current Politics of the Middle East, European Union, Human Rights in Global Politics dersleriyle de bu merkezi tamamlayan bir müfredata sahiptir. Öncelikle lisans öğrencilerinin bu merkez vasıtasıyla yapılacak ve gerek üniversite içinden gerekse üniversite dışından davet edilecek akademisyenler ve konunun uzmanları tarafından verilecek konferanslar, çeşitli konularda düzenlenecek paneller, beyin fırtınası çalışmaları, kongre ve sempozyumlar vasıtasıyla özellikle Kıbrıs konusunda sağlam bilgilere sahip olmaları amaçlanmaktadır. Atılım Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Uygulama Merkezi tarafından gerek Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından uygulanan müfredata bağlı olarak gerekse Kıbrıs’la ilgili çeşitli önemli gün ve dönemlerde düzenleyeceği farklı bilimsel faaliyetlerle öncelikle Atılım Üniversitesi öğrenci ve personeline daha sonra konuyla ilgilenen bütün akademisyen ve öğrencilere hizmet verecektir. Kurulma aşamasında olan Atılım Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Uygulama Merkezi çerçevesinde Atılım Üniversitesi bünyesinde 2008–2009 bahar döneminde 1 kolokyum, 2 panel ve 4 konferans gerçekleştirilmiştir. Aynı çerçevede 2009–2010 güz döneminde de üniversite çerçevesinde Birinci ve İkinci Ulusal Kıbrıs Sempozyumu gerçekleştirilmiş, devam eden süreçte bu sempozyumların uluslararası nitelikte yapılması yönünde görüş birliğine varılmıştır. Aynı dönem içerisinde ayrıca Kıbrıs konusuyla ilgili olarak çeşitli akademisyenlerin ve konunun uzmanlarının katıldıkları 1 panel, 2 konferans tertip edilmiştir. Birinci Ulusal Kıbrıs Sempozyumu çerçevesinde ayrıca PTT Genel Müdürlüğü ile de koordine edilmek suretiyle gerek Kıbrıs konusunun dünyaya yansıtılması gerekse yapılacak olan bilimsel faaliyetin duyurulması anlamında özel gün damgası uygulamasına gidilmiş ve üniversitede “Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi”, “Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler (UNFICYP) Askeri Posta Faaliyetleri” ve “Kıbrıs’ta Posta Faaliyetlerinde Rum Propagandası” başlıklı üç farklı koleksiyondan oluşan bir sergi ziyaretçilere açılmıştır. Atılım Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Uygulama Merkezi yukarıda da kısaca belirtildiği üzere sadece Atılım Üniversitesi mensuplarına yönelik değil Kıbrıs konusunda araştırma yapmak isteyen, kaynaklara ulaşma açısından sıkıntı çeken ve Kıbrıs’la ilgili farklı bilimsel çalışmalarla ilgilenen herkese yönelik hizmet vereceği gibi ayrıca kamuoyuna yönelik bilgilendirme faaliyetlerinde de bulunacaktır. Bu kapsamda Kıbrıs ile ilgili çeşitli sergilerin açılması, konuyla ilgili farklı alanlarda uzman kişilerin üniversiteye davet edilmesi, ayrıca üniversitenin işbirliği yapacağı çeşitli kurum ve kuruluşlar çerçevesinde üniversite dışında da topluma yönelik bilgilendirme ve katkı çalışmalarında bulunması amaçlanmakta ve hedeflenmektedir. Atılım Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Uygulama Merkezi ile ilgili olarak ihtiyaç duyulan fiziki altyapı ve imkânlar Atılım Üniversitesi bünyesinde mevcuttur. Atılım Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Merkezi’nde görev alacak öğretim elemanları aşağıda belirtildiği şekildedir. KIBRIS ARAŞTIRMALARI VE UYGULAMA MERKEZİ YÖNETİM KURULU Doç. Dr. Ulvi Keser (Merkez Müdürü) Prof. Dr. Halil İbrahim Ülker (Üye) Yrd. Doç. Dr. Salih Ak (Üye) Yrd. Doç. Dr. Bahar Turhan Hurmi (Üye) KIBRIS ARAŞTIRMALARI VE UYGULAMA MERKEZİ DANIŞMA KURULU1 Prof. Dr. Füsun Arsava Doç. Dr. Mustafa İsmihan Prof. Dr. Ata Atun Doç. Dr. Soyalp Tamçelik Uzm. Sema Sezer Prof. Dr. Taner Altunok Prof. Dr. Kamuran Reçber Prof. Dr. A. Kadir Varol Doç.Dr.Barış Özdal Prof. Dr. Bayram Bayraktar Doç.Dr. Kemal Arı Ahmet Göksan (KTKD Genel Başkanı) Prof. Dr. Sibel Turan Prof. Dr. Turgut Turhan İsmail Bozkurt (KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi) 1 Danışma Kurulu yapılacak faaliyetlere göre değişkenlik gösterecek, yeni katılımlar söz konusu olabilecektir. 23 HABERLER Mühendislik Eğitimi Uluslararası Boyutta Tartışmaya Açıldı... Kendi alanında Türkiye’nin en iddialı mühendislik fakültesine sahip olan Ankara Atılım Üniversitesi Antalya’da uluslararası katılımcılarla “Mühendislik Eğitimi”ni sorguluyor… Konferansın açılış konuşmalarını yapan Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Gülhan Özbayoğlu, Rektör Yardımcısı Prof.Dr. İsmail Bircan ve Rektör Prof.Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, mühendislik eğitiminin ülkelerin geleceğiyle ilgili olarak üstlendiği rolün önemi, toplumların refah düzeyinin artması ve daha yaşanılır bir dünya için mühendislik eğitiminin nasıl olması gerektiği ile ilgili görüşlerini paylaştılar. 21. yüzyılın mühendislik profilinin baş döndürücü bir hızla değiştiğinin altını çizen Atılım Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Abdurrahim Özgenoğlu da, tüm bu yeni kavramlar ışığında değişim yaşanmasının ve geleceğe yönelik yeni modeller üretilmesinin kaçınılmaz olduğunu belirterek: “Yeni yüzyılda, insanlığın, küresel ısınma, yenilenebilirlik - geri dönüşüm, sürdürülebilirlik, enerji, hızlı teknolojik gelişme, hızlı toplumsal dönüşüm, daha da hızlanan iletişim/bilişim yöntemleri, taklit etme/ edilme gibi bazı yeni terimlerin baskısını giderek daha çok hissetmeye başladığı görülmekte. Küreselleşme, rekabet ve yükseköğretimin uluslararasılaşması ile hızlanan bu beklentilere yanıt verecek şekilde, üniversitelerin yeniden yapılanmaları üçüncü kuşak üniversite kavramı ile gündeme gelmektedir. Düzenleyeceğimiz bu konferans ile mühendislik eğitimini her yönüyle ele alıp 2023’e giden yolda nitelikli mühendislerimizi hazırlayacağız” dedi. Dünyanın en seçkin mühendisleri, mühendislik eğitiminde öne çıkan dünya üniversitelerinin öğretim üyeleri Antalya’da, Atılım Üniversitesi’nin düzenlediği konferansta bir araya geldi. Atılım Üniversitesi Türkiye’nin 2023 vizyon hedefine ulaşmasında mühendislik eğitiminin önemine dikkat çekmek amacıyla, Antalya’da Uluslararası Mühendislik Eğitimi Konferansı düzenledi. Dünyanın en seçkin mühendislik okullarından öğretim üyelerinin katıldığı konferansta mühendislik alanındaki eğitimin, toplumsal değişimde öncü rol oynayacak ve geleceğin beklentilerini karşılayacak mühendislerin yetiştirilmesi amacı ile güncellenmesi ve yapılandırılmasının kaçınılmaz olduğuna dikkat çekildi. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof.Dr. Mustafa Akaydın konferansta yaptığı konuşmada; mühendislik eğitiminin tüm dünya ve ülkemizin geleceği açısından önemine değinerek, böylesine önemli bir kongreyi Antalya’da düzenleyen Atılım Üniversitesi mensupları ve diğer katılımcılara teşekkür etti. Konferansın davetli konuşmacıları arasında Hewlett-Packard’dan Prof.Dr. Lueny Morell, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof.Dr. Meral AKSU, Atılım Üniversitesi’nden Prof.Dr. Hasan U. Akay, Bilkent Üniveritesi’nden Prof.Dr. Adnan Akay, IBM’den Paul Kontogiorgis ve Massachusetts Institute of Technology’den Prof.Dr. Oral Büyüköztürk de yer aldı. 24 Mekatronik Mühendisliği “Robot Hayvanat Bahçesi”ni Kurdu Mekatronik Sistemler Laboratuvarı ve burada yürütülen elektrikli araç projesi tanıtıldı. Kurulmakta olan Robot Kasabası hakkında bilgi verildi. Robot Hayvanat Bahçesi projesi kapsamında yürütülen bölümde, lisans öğrencilerinin projeleri sergilendi. Aynı zamanda eğitim amaçlı kullanılan Lisans ve Lisansüstü Eğitim Laboratuvarları ile öğrencilerin prototiplerini üretim ve montaj çalışmalarını gerçekleştirebilecekleri Prototip Üretim Laboratuvarı da gezildi. Gezinin ardından Prof. Dr. Abdülkadir Erden, Atılım Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü’nün araştırma projeleri, müfredat programı, öğrenci profili, öğretim kadrosu ve bölümün geleceğe yönelik öğretim ve araştırma planlaması hakkında bilgi verdi. Atılım Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeleri, Rektör, Rektör Yardımcıları ve Fakülte Dekanları’na, Mekatronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Erden ve bölüm öğretim elemanları tarafından 30 Kasım 2010 Salı günü Mekatronik Mühendisliği Laboratuarı tanıtılarak, yeni kurulan Hızlı Prototipleme ve CNC tezgahları ve hali hazırda kullanılmakta olan Mikro EDM ve Lazer Kesim tezgahları anlatıldı. Ölçme Makine Elemanları ve CAD ile Endüstriyel Otomasyon ve Robotik Araştırma Laboratuvarları gezildi ve laboratuarda bulunan endüstriyel robot kolu ile ilgili planlanan projeler hakkında bilgi verildi. Duyucular Eyleyiciler ve Akıllı Sistemler, Gömülü Sistemler, Sürü/ Koloni Robotlar Laboratuvarları tanıtıldı. TÜBİTAK projesinin yürütüldüğü Tasarım Metodolojisi ve Davranış Tabanlı Robotik Laboratuvarı, Robot Görme Laboratuvarı ve Biyo-Mimetik/Biyo-Esinlenmiş Tasarım Laboratuvarı tanıtıldı. Robot Görme Laboratuvarında bulunan yüksek hızlı kamera ile çekilmiş canlının görüntüsü gösterildi. Farklı bölümlerin ortaklaşa proje geliştirecekleri İnsansı Robot Laboratuvarı ile birlikte Uçan Robotlar ve Bilişsel Robotlar Laboratuvarları da gezilirken lisans ve lisansüstü öğrencilerinin çalışmaları ve prototipleri anlatıldı. Mekatronik Mühendisliği Bölümü bünyesinde yer alan ve her bölümden öğrenciye açık olan Robot Topluluğu Çalışma Odası tanıtılarak ulusal ve uluslararası yarışmalardan ödül alan çalışmalar gösterildi. 25 Atılım Üniversitesi Kırıkkale’deki MKE Fabrikalarını Ziyaret Etti Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) ile Atılım Üniversitesi Arasında İşbirliği Esaslarına İlişkin Çerçeve Protokolu İmzalanmasının ardından 1 Kasım 2010 Pazartesi günü Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Provost Prof. Dr. Hasan Akay, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülhan Özbayoğlu, Malzeme Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Tekin, İmalat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bilgin Kaftanoğlu, Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sümer Şahin, Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayhan Albostan, Kimya Mühendisliği ve Uygulamalı Kimya Bölüm Başkanı Doç. Dr. Şeniz Özalp Yaman, Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hakan Tora ve Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Altan Özkil Kırıkkale’de bulunan MKE fabrikalarını ve AR-GE bölümlerini ziyaret ettiler. MKE Genel Müdürü (E) Tümg. Ünal Önsipahioğlu, Genel Müdür Yardımcısı M. Sait Demirci, Mühimmat Fabrikası Müdürü A. Sait Altıntaş, Silah Fabrikası Müdürü Kamil Atınkaya, Barut fabrikası Müdür Yardımcısı Berna Doğrul ve Ağır Silah-Çelik fabrikası Müdürü Faruk Yenal ile MKE Silah Müzesi, Silah Fabrikası ve AR-GE bölümünü ziyaret sonrasında öğle yemeğinde toplantıya devam edilmesinin ardından MKE Ağır Silah ve Çelik Fabrikası , MKEK Mühimmat Fabrikası ve AR-GE Bölümü, MKE Barut Fabrikası ziyaretleri gerçekleştirildi. Son dönemlerde üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde önemli adımlar atan Atılım Üniversitesi MKE ile, MKE’nin araştırma, geliştirme ve yeni ürün tasarım gereksinimlerine yönelik işbirliği ve uygulama esaslarının düzenleneceği protokole MKE Genel Müdürü (E) Tümg. Ünal Önsipahioğlu ve Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu 14 Temmuz Çarşamba 2010 tarihinde imza atmıştı. İş birliği içine girilmesi kararlaştırılan konular: MKE’nin AR-GE yeteneğini iyileştirmek ve geliştirmek üzere ortak çalışmalar yapılması; MKE’nin faaliyet alanı içinde olan, Türkiye’de veya yurtdışında gerçekleştirilecek ve tarafların mutabık kaldığı kapsamlı AR-GE projelerine ortak teklif verme ve bu projeleri birlikte uygulama olanaklarının oluşturulması; MKE’nin gereksinim duyduğu alanlarda AR-GE projeleri için insan kaynağının Atılım Üniversitesi sağlanması; Üniversite’nin yüksek lisans ve doktora tezlerinin MKE gereksinimlerini de dikkate alınarak belirlenebilmesi ve yönlendirilmesi; karşılıklı mutabakat ve tarafların mevcut mevzuatları kapsamında birbirlerinin laboratuar, tasarım ve üretim olanaklarından yararlanmaları. Ziyaretin başında, MKE Silah fabrikası Müdürlüğü’nün verdiği brifingde söz alan MKE Genel Müdürü (E) Tümg.Ünal Önsipahioğlu, silah üretiminde dışa bağımlılığı kaldırdıklarını, Türk işçisinin el emeği göz nuru olan Milli Piyade Tüfeği’ni ürettiklerini, av tüfeği versiyonuna çevirdikleri ürünleri kendi üreticisi olan Almanya ve ABD’ye sattıklarını ifade ederek yeni araştırmalar ve çalışmalar konusunda üniversite-sanayi işbirliğinin MKE için önemli olduğunu söyledi. Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, 15.Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar inen köklü bir geçmişe sahip MKE ile AR-GE konusunda her türlü araştırma çalışması için var olduklarını ve üniversite-sanayi işbirliği konusunda MKE ile aynı görüşü paylaştıklarını söyleyerek, MKE yetkililerini, Atılım Üniversitesi araştırma merkezlerini ve laboratuarlarını daha kapsamlı görmeleri için bir kez daha Atılım Üniversitesi Kampüsü’ne davet etti. Silah Fabrikası AR-GE Bölümü Proje Baş Mühendisi Selim İyiiş verdiği brifingte, ihraç ettikleri silahların yeni araştırmalarından bahsederek, AR-GE projelerinin neticesinde geliştirdikleri ürünlerin üretimini anlattı. Uzun bir süre Türkiye sanayisine ve özel sektörüne nitelikli insan yetiştiren bir “okul” niteliğindeki MKE günümüzde de AR-GE’ye dayalı ürün ve teknoloji üreten, dışa bağımlılığı azaltan, ülke sanayisi ile bütünleşen, teknoloji ihraç eden misyonunu sürdürdüğünden Atılım Üniversitesi ile yaptıkları protokol önemli bir adım oldu. 26 Atılım Üniversitesi 1.Uluslararası Metal Şekillendirme Konferansı’na Ev Sahipliği Yaptı araştırmadan beklenenler ve son olarak da Merkez’in kurucu başkanı olan Prof. Erman Tekkaya’nın Merkez’in doğuşunu ve kurulum sürecini anlattığı sunumu. Konferansı takip eden gün boyunca dinleyicilere ayrıca Atılım Üniversitesi Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi’nde Malzeme Karakterizasyonu, SEM (Taramalı Elektron Mikroskobu), Soğuk Dövme Teknolojisi, Metal Şekillendirme Simülasyonları konulu Uygulamalı Eğitim Seminerleri verildi. Aynı gün konferansı veren katılımcılar Kapadokya’daki kültür mirasımızı görmek amacıyla buraya doğru yola çıktılar. Konuşmacılar ve Konuları Prof. K. Osakada, Osaka Üniversitesi, Japonya “Effective Usage of Servo Press in Metal Forming”, Prof. K. Kuzman, University of Ljubljiana, Slovenya “Reliable and Fast Small Quantity Production of Sheet Metal Components”, Atılım Üniversitesi Metal Şekillendirme Mükemmeliyet Merkezi tarafından metal şekillendirme alanında dünyanın önde gelen uzmanlarının vizyonlarını sunduğu, I. Uluslararası Metal Şekillendirme Konferansı 14 Ekim 2010 günü Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Orhan Zaim Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Merkez’in Danışmanlar Kurulu’nu oluşturan bu uzmanlar bir gün öncesinde Merkez’le ilgili düşüncelerini, kurulumu ve yürütülmesine dair kendi ülkelerinden ilgili tecrübelerini Merkez’in yöneticilerine aktardılar. Sonrasında ise ülkemize metal şekillendirme sektöründe çok büyük bir boşluğu dolduran Merkez’in sektöre tüm dinamikleriyle tanıtılmasını hedef alan ilk Metal Şekillendirme Konferansı gerçekleşti. 14 Ekim’de gerçekleşen sunumlarda, ağırlıklı olarak sac metal şekillendirme konusunda yenilikler ele alındı. Sac metal şekillendirme teknolojisinde yenilikçi yöntemlerin, daha gerçekçi simulasyonlar için geliştirilen yaklaşımların çoğunluğunu oluşturduğu bu sunumların başlıkları şu şekilde sıralanabilir: Prof. Luigino Filice, de Calabria Üniversitesi, Italya “Enhancements in Sheet Incremental forming and Friction Joining Technologies”, Prof. K. Roll, Daimler AG, Stuttgart, Almanya “Simulation in Sheet Metal Forming Industry: State of the Art” Prof. J.-C. Gelin, Université de Franche-Comté, Fransa “Micro-Processing of Polymers and Metals with Applications in Micro-Forming and MicroPowder Injection Moulding”, Prof. F. Vollersten, Strahltechnik Universität Bremen, Almanya “Advances in Micro Forming”, Servo-preslerin metal şekillendirmede etkin kullanımı, düşük sayılı sac metal ürünlerin güvenilir ve hızlı üretimi, sac şekillendirmede yenilikler ve sürtünme ile kaynak, sac metal şekillendirmede endüstriyel simulasyonların geldiği nokta, polimerlerin ve metallerin bir arada bulundukları mikro-proses uygulamaları, mikro-şekillendirmede yenilikler, esnek bir şekillendirme yöntemi olan adımsal sac şekillendirmede yeni anlayışlar, sac şekillendirmede sürtünme ve yağlayıcılara yönelik testler, metal şekilldirmede endüstri-üniversite işbirliği örnekleri, Türkiye’de otomotiv ve beyaz eşya sektöründe 27 Prof. D.Y. Yang, KAIST, G. Kore “New Insights Into Incremental Forming as Flexible Forming Technology”, Prof. N. Bay, Danimarka Teknik Üniversitesi, Danimarka “Testing of friction and lubrication in sheet metal forming”, Prof. T. Altan , Ohio State Üniversitesi, ABD “Metal Forming Research for Industrial Applications How can we improve Industry-University Cooperation?” Erkan Polat, Koç Holding, “Türkiye Challanges for Metal Forming Research in the Areas of Automotive and Durable”, Prof. A.E. Tekkaya, Atılım Üniversitesi, Türkiye “Center of Excellence for Metal Forming: Motivation and Establishment” Üniversite - Yerel Yönetimler İş Birliğinde Atılım! Ancak, Türkiye’de bu tür işbirliklerinin, olması gerekenin çok altında bir düzeyde olduğu görülmektedir. Örneğin Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Ankara’da toplam devlet ve vakıf üniversitesi; özel idare ile büyükşehir belediyesinin yanı sıra yetmişe yakın ilçe ve belde belediyesi, bin kadar köy ve mahalle muhtarı bulunmasına karşın yerel yönetimlerin kurumsal yapılarının analiz edilerek iyileştirilmesi, hizmet kalitesinin artırılması için yapılan işbirliği örnekleri yok denecek kadar azdır. Atılım Üniversitesi Çankaya Belediyesi’nin Röntgenini Çekecek Bu durumu değiştirmek için yola çıkan Çankaya Belediyesi ve Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü bir işbirliği protokolü imzaladı. Protokolle Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Çankaya Belediyesi ve Atılım Üniversitesi Belediye Kurumsal Yapısının Analizi için İş Birliği Protokolü İmzaladı Ankara’da yerel yönetimler ile üniversiteler arasındaki işbirliğini güçlendirerek Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi öğrencilerinin uygulama deneyimlerini zenginleştirmek, Çankaya Belediyesinin kurumsal gelişimine katkıda bulunacak bilimsel araştırmalar gerçekleştirmek ve Atılım Üniversitesi ile Çankaya Belediyesi arasındaki kurumsal ilişkiyi geliştirmek amacıyla Çankaya Belediyesi ve Atılım Üniversitesi arasında bir işbirliği protokolü imzalandı. Kamu Yönetimi Bölümü 2. sınıf öğrencileri “Kamusal Akıl Stüdyosu” dersi kapsamında Çankaya Belediyesi’nin kurumsal yapısını, hizmet süreçlerini inceleyecek, analiz sonuçlarından yararlanarak yeniden yapılandırma programları geliştirecek. Çalışmanın sonuçları çalıştay, sergi ve yayınlar aracılığıyla kamuoyu ile de paylaşılacak. 7 Ekim 2010 Perşembe günü Çankaya Belediyesi Başkanlık Binası’nda düzenlenen, Çankaya Belediyesi –Atılım Üniversitesi işbirliği protokolü imzalama ve tanıtım toplantısına Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Atılım Üniversitesi Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Hasan Akay ve Prof. Dr. İsmail Bircan, Çankaya Belediyesi Başkan Yardımcıları Funda Erkan, Haydar Ali Ulusoy, H. Savaş Yorgancı, Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyeleri Dr. Savaş Zafer Şahin ve Dr. Anıl Çekiç, Çankaya Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü Şemsettin Durmuş, Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 2. sınıf öğrencileri ve basın mensupları katıldı. Araştırma Sonuçları Sergi ve Kitap Haline Getirilecek Araştırmanın başarıya ulaşması için Çankaya Belediyesi şeffaf bir biçimde tüm kurumsal yapısını ve hizmet süreçlerini incelemeye açarken Atılım Üniversitesi de araştırmayı yapan öğrencilerini LAP (Lisans Araştırma Projesi) adı altındaki bir ilk uygulama ile maddi olarak da destekleyecek. Araştırmalar kurumsal yapı analizi, hizmet analizi, iletişim ve algı analizinden oluşan üç temel başlık altında yürütülecek. Bu başlıklar altında araştırmanın içeriği ve yöntemi belediye yetkilileriyle katılımcı bir yaklaşım içerisinde tespit edilecek. Gelişen dünyada yerel yönetimler ile bilimsel araştırma kuruluşlarının işbirliği giderek önem kazanmaktadır. Üniversite ile yerel yönetimler arasında kurulan ilişkiler bir yandan üniversitelere içinde bulundukları toplumu daha iyi anlama olanağı sağlarken bir yandan da yerel yönetimlere kurumsal yapılarını ve hizmet kalitelerini artırma olanağı tanımaktadır. Atılım Üniversitesi Kurumsal İşbirliklerine Devam Edecek Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde uygulanan “Kamusal Akıl Stüdyosu” adlı yenilikçi ve özgün programın sonucu olan bu işbirliğinin gelecek yıllarda Ankara’da bulunan diğer belediyelerle ve kamu kurum ve kuruluşları arasında da da yaygınlaştırılması hedefleniyor. 28 IBM ve Atılım Üniversitesi “BT Hizmet Yönetimi” Uzmanları Yetiştirecek BM ve Atılım Üniversitesi, BT hizmet yönetimi uzmanları yetiştirmek amacıyla, Bilgi Teknolojileri Hizmet Yönetimi Yüksek Lisans Programı’nı (BTHY) başlatıyor. İşbirliğine ait sözleşmenin imza töreni 2 Eylül 2010 tarihinde, IBM Türk Üniversite İlişkileri Lideri Jale Akyel, Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Provost Prof. Dr. Hasan Akay, Atılım Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İhsan Tarakçıoğlu ve Prof. Dr. İsmail Bircan, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülhan Özbayoğlu, Atılım Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. K. İbrahim Akman, Atılım Üniversitesi Yazılım Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Yazıcı ve Bilişim Sistemleri Mühendisliği Bölüm Başkanı Yrd.Doç.Dr.Murat Koyuncu, Bilişim Sistemleri Mühendisliği Öğr. Gör. Aylin Akça Okan, Başbakanlık e-Devlet Danışma Grubu Başkanı Dr. Ramazan Altınok ve Devlet Planlama Teşkilatı Bilgi Toplumu Daire Başkanı Emin Sadık Aydın’ın katılımıyla gerçekleştirildi. İmza töreninde bir konuşma yapan IBM Üniversite İlişkileri Yöneticisi Jale Akyel, “BTHY programı, Türkiye şartları ve beklentileriyle, bilgi teknolojilerine yönelik gelecek tahminleri göz önünde tutularak hazırlandı. Atılım Üniversitesi ve IBM işbirliğiyle oluşturulan öncü ve yenilikçi programın hedefi, büyüyen hizmet sektörünün ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikli insan kaynağı yetiştirmek.” dedi. Hizmet Bilimi, Yönetimi ve Mühendisliği (SSME / Services Sciences Management and Engineering) dalında yapılacak BTHY Yüksek Lisans Programı kapsamında; üretkenlik, kalite, performans, uyumluluk, büyüme ve öğrenmedeki hedefler doğrultusunda, Atılım Üniversitesi’nin IT hizmet sisteminin geliştirilmesine katkı sağlaması hedefleniyor. Üniversitelerin bilişim sistemleri, yazılım, bilgisayar, işletme ve endüstri mühendisliği lisans bölümlerinden mezun olan öğrenciler, sektörde bilişim alanında çalışanlar, 2010-2011 akademik yılı güz döneminde başlayacak BTHY programına başvurabilecek. Tezli ve tezsiz olarak sunulacak programa, işletme ve diğer mühendislik dallarından mezun öğrenciler de, birkaç hazırlık dersi almaları koşuluyla başvurabilecek. Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, üniversite ve sanayi işbirliğinin önemine değinerek, “Sektör teori ve pratikte uzmanlaşmış mezun profiline ulaşmaya çalışıyor, ancak Türkiye’deki eğitim kuruluşlarında bu konunun üzerinde fazla durulmuyor. Atılım Üniversitesi, öğrencilerine BT yönetiminde uzmanlaşma fırsatı vererek, Türkiye’nin bu konudaki ihtiyacını karşılayacağı için mutluluk duyuyor.” dedi. Atılım Üniversitesi Bilişim Sistemleri Mühendisliği Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Murat Koyuncu, bilişim sistemlerinde disiplinlerarası işbirliğinin gittikçe önem kazandığına dikkat çekti. Koyuncu, “Hizmet bilimi; yönetim ve mühendislik, operasyonel yönetim, yöneylem araştırması ve özellikle endüstri, bilgisayar ve elektrik mühendisliği bölümlerinin kesiştiği noktada yer alan, oldukça yeni bir disiplin. Yeni disiplin, üniversitelerin lisansüstü programlarında ve araştırma merkezlerinin projelerinde hızlı bir şekilde yer almaya başladı. Programımıza katılan öğrenciler, bilişim teknolojilerindeki gelişmeleri yakından takip ederek sektörel beklentileri karşılayan becerilere sahip olacak.” dedi. Öğrencilere sunulacak müfredat, IBM Türk Üniversite İlişkileri ekibi, IBM Amerika’da BT Hizmetleri Program Direktörü Paul Kontogiorgis ve Atılım Üniversitesi’yle birlikte hazırlandı. Program kapsamında, sanayinin yanı sıra, yurtdışındaki üniversite ve araştırma merkezleriyle de işbirliği yapılıyor. Böylece öğrenci ve öğretim elemanları, farklı proje, ekip ve çalışma alanlarını görme, IBM yazılım laboratuvarında pratik yaparak uzmanlaşma olanağını bulacak. Atılım Üniversitesi Yazılım Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Yazıcı ise “Amacımız, okulumuzda BT alanında gerçekleştirilecek tezli programla lisans mezunu öğrencilerimizi araştırmaya teşvik etmek; tezsiz programla ise ülkenin gereksinimlerini karşılayacak uzmanlar yetiştirmek. Programa katılan öğrencilerin, sektörel beklentileri karşılamanın yanı sıra, bilişim teknolojilerindeki gelişmeleri de yakından öğrenmelerini ve takip etmelerini sağlayacağız.” dedi. İş stratejilerini destekleyecek teknolojilere hakim ve sektördeki açığı kapatacak yöneticiler yetiştirecek BTHY programı, halen “Massachusetts Institute of Technology”, “University of California”, “École Polytechnique Fédérale de Lausanne”, “Bocconi School of Management” ve “University of Manchester” gibi dünyanın önde gelen üniversitelerinde, IBM’in işbirliğiyle yürütülüyor. 29 Lojistik Simülasyon ve Uygulamalı Eğitim Merkezi’nin Açılış Töreni Coğrafi konumu itibari ile doğu-batı arasında bir lojistik köprü olan Ülkemizin Biyoteknoloji ve yazılım ile birlikte geleceğin üç parlak sektöründen biri olan lojistik sektöründe, firmaların nitelikli işgücü bulmalarında katkı sağlamak üzere kurulan Atılım Üniversitesi Lojistik Simülasyon ve Uygulamalı Eğitim Merkezi’nin açılışı bir tören ile gerçekleştirildi. Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu ve Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Talat Aydın birer konuşma yaptılar. Konuşmaların ardından Lojistik Simülasyon ve Uygulamalı Eğitim Merkezi’nin açılışı ve konuklara eğitimin içeriği hakkında bilgi verilmesi ile tören sona erdi. Üniversite-Özel Sektör İşbirliğinin en iyi örneklerinden biri olan ve Atılım Üniversitesi ile Ankara Lojistik Üssü arasında 2010 yılı Eylül ayında imzalanan bir “Kurumsal İşbirliği Protokolü” ile projelendirilen “Atılım Üniversitesi Lojistik Simülasyon ve Uygulamalı Eğitim Merkezi”, gerek özel sektörün ilgili elemanlarının yetiştirilmesi gerekse Atılım Üniversitesi öğrencilerinin kalifiye birer mezun olarak sektörde söz sahibi olabilmeleri açısından önem taşımaktadır. Ankara Lojistik Üssü tesislerinde 03 Şubat 2011 Perşembe günü gerçekleştirilen törene Ulaştıma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Talat Aydın, Atılım Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeleri Cengiz Altınkaya ve Çetin Yemyeşil, Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. İsmail Bircan ve Prof. Dr. Hasan Akay, İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Ülker, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Tuna T. Köksal ve İşletme Fakültesi Öğretim elemanları, Ankara Lojistik Üssü Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Gündüz ve yönetim kurulu üyeleri, Davetliler ve Atılım Üniversitesi öğrencileri katıldı. Söz konusu lojistik simülasyon merkezi sayesinde, burada eğitim görecek öğrencilerin sektörde karşılaşabilecekleri sorunların ve tüm lojistik süreçlerini sanal olarak tecrübe etmeleri sağlanacaktır. Lojistik süreçlerinin gerçekçi bir şekilde modellendiği bir lojistik simülasyonu uygulamasının; gerek ülkemizde bir ilk olacak olması, gerekse de öğrenmenin kalıcılığını uygulamalar vasıtası ile arttıracak olmasından dolayı yararı büyüktür. Ankara Lojistik Üssünün tanıtıldığı bir film ile başlayan törende, sırasıyla Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Gündüz, Atılım Üniversitesi 30 Atılım Üniversitesi 2010-2011 Öğretim Yılına Merhaba Dedi Üniversitemiz, 2010 - 2011 Akademik yılına, düzenlenen bir tören ile girdi rımlarımıza devam ederek onlara en iyi eğitimi vermek bizim asli görevimizdir.” dedi. Şan resitaliyle devam eden törende yılın ilk dersi verildi ve yeni akademik yıla “merhaba” denildi. Geleneksel Akademik Yıl İlk Dersi, Mühendislik Fakültesi Mekatronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Abdülkadir Erden tarafından verildi. “21. Yüzyıl Mühendisliği” konulu ilk dersinde Prof.Dr. Abdülkadir Erden, “düşle, tasarla ve üret” sloganının 21.yüzyılda mühendislik eğitiminin özeti olduğunu vurguladı. 22 Eylül 2010 Çarşamba günü Hukuk Fakültesi Orhan Zaim Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen 2010 - 2011 Akademik Yılı Açılış Töreni üniversitemiz idari - akademik personeli ve öğrencilerini bir araya getirdi. Üniversitemiz Mütevelli Heyeti, Rektör, Rektör Yardımcıları, Fakülte Dekanları, Öğretim Üyeleri, idari personel ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilen tören, saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. İlk dersin bitiminin ardından düzenlenen ödül töreninde 10 yılını tamamlayan personellere plaket ve ödülleri üniversitemiz Mütevelli Heyet Başkanı Sayın Yalçın Zaim tarafından verilirken, akademik yayın yapan öğretim üyelerine ise ödülleri Rektör Prof.Dr. Abdurrahim Özgenoğlu ve fakülte dekanları tarafından verildi. Saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan törenin açılış konuşmasını Atılım Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Abdurrahim Özgenoğlu yaptı. Rektör, yaptığı konuşmada; Atılım Üniversitesi’nin bilimin ışığında Türkiye’ye nitelikli insanlar yetiştirme amacında olduğunu belirterek: “Öğrencilerimizi geleceğe iz bırakan kişiler olarak hayata hazırlıyoruz. Bu öğretim yılında da ana felsefemizden taviz vermeden çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Yatı- Atılım Üniversitesi ve KOSGEB iş birliğince düzenlenmiş olan “Genç Girişimci Geliştirme Programı” kapsamında projelerini tamamlayan 7 öğrenciye sertifika ve sunulan projelerden iki proje sahibine ödülleri verildi. Tören verilen kokteylin ardından sona erdi. 31 BARBAROS ŞANSAL MODA ve TEKSTİL TASARIMI BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİ İLE… Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü 4. sınıf öğrencileri Modacı Barbaros Şansal ile bir araya geldi. Atılım Üniversitesinin Moda ve Tekstil atölyelerini gezen Barbaros Şansal öğrencilerin tasarımlarını inceleyerek öğrencilere tavsiyelerde bulundu. Öğrencilerin, hayal güçlerinin geniş olduğunu ve bunu değerlendirmeleri, sürekli yeniliklerle beslemelerini gerektiğini vurgulayan Şansal, en iyi bilgi birikiminin okul ortamında olabileceğini bunu unutmamaları gerektiğini hocalarını iyi dinlemeleri gerektiğini kendine has tavrı ve tarzı ile espirili sözlerle ifade etti. Kasım ayında Ankara’da açtığı bir sergi sebebei ile bir araya gelen öğrenciler, Barbaros Şansal’ı diğer öğrencilerimizle tanışması ve birikimlerini paylaşması amacı ile Üniversitemize davet etti. Ankara’daki sergi öncesi öğrencilere defilesinde yer alan kıyafetlerle ilgili bilgi veren Şansal’ın defilesinde Atılım Üniversitesi Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü öğrencileri de gönüllü olarak hazırlıklara katıldı ve katkı sağladı. Yemek eşliğinde gerçekleşen sohbette Barbaros Şansal, çalışmalarından ve bu sektörde kazandığı tecrübelerden bahsederek öğrencilere tavsiyelerde bulundu. Bölüm öğrencileri de Türk Moda hayatının öncülerinden olan Barbaros Şansal’a gelecekteki planlarını, Türkiye adına yapmak istedikleri işleri ve Ülkemizin moda alanıdan dünya sözü geçenler arasında yer alması için vermek istedikleri katkıları paylaştı. Sergi sonunda görev alan öğrencilerle resim çekilen Şansal Türkiye de tasarım alanında isim yapmış kişilerin bu tarz projelerin de öğrencileride yanlarında bulundurmaları gerektiğin bu sayede öğrencilerin daha cesur olabileceklerinin söyledi. 32 YABANCI ÖĞRENCİLER MALEZYALI ÖĞRENCİLER ATILIM ÜNİVERSİTESİ’NDE Yöntem Özkiper Atılım Üniversitesi Yabancı Öğrenciler Ofisi ziyaret eden öğrencilere Araştırma Görevlisi Doğanç Küçük Hocamız tarafından robot hayvanat bahçesinde bulunan hayvan robotları ve uygulanan projeler hakkında detaylı bilgi verildi. Üniversitemizde kullanılan teknolojiden çok etkilenen Malezyalı öğrenciler daha sonra sırasıyla Hukuk Fakültesi ve Metal Şekillendirme ve Mükemmeliyet Merkezimizi ziyaret etti. Metal şekillendirme merkezimizde de hocalar gözetiminde çeşitli testleri görme fırsatı bulan öğrenciler, İmalat son sınıf öğrencilerinin bitirme projeleri kapsamında Renault Fluence Modeli’nin iyileştirme sürecinde yapılanlar hakkında detaylı bilgi aldılar. Uluslarası Üniversiteler Konseyinin misafiri olarak ülkemizde bulunan Malezyalı üniversite öğrencileri, 6 ocak 2011 tarihinde Atılım Üniversitesi Kampüsünü ziyaret etti. Türk Üniversiteleri ve Malezya Üniversiteleri arasında kıyaslama yapmayı ve kültürler arası yakınlaşmayı arttırmayı amaçlayan değişim program kapsamında gerçekleştirilen ziyarette, öğrencilere Yabancı Uyruklu Öğrenciler Ofis Koordinatörü Yöntem Öskiper eşlik etti. Bu arada tropikal iklimden gelen Malezyalı öğrenciler kampüsümüzde hayatlarında ilk kez kar yağışına şahit oldular. Adeta havalara uçan ve unutulmaz dakikalar yaşayan öğrenciler gezinin ardından Kuşkonmaz Restaurantda gerçekleştirilen öğle yemeğinde Atılım Üniversitesi Rektör Yardımcısı ( Provost ) Sayın Prof. Dr. Hasan Akay ile biraraya geldi. Yemek boyunca ülkemize ait değişik yemekleri tatma fırsatı bulan öğrenciler, Türkiye ve Atılım Üniversitesi hakkında izlenimlerini Rektör Yardımcımızla karşılıklı paylaşma şansını elde etti. Sunulan Türk yemeklerini çok seven öğrenciler aynı zamanda Atılım Üniversitesi Kampüsünden çok etkilendiklerini, Türkiye’de ve Üniversitemizde teknolojinin ve eğitimin geldiği noktaya gıpta ettiklerini, kendi ülkelerinde de bu şartlara sahip olmayı çok arzuladıklarını belirtti. Değişim öğrencileri için oluşturulan program Üniversitemiz kantinlerinden Rezene Cafe de gerçekleştirilen kahvaltıyla başladı. Öğrencilerle bu görüşme sırasında Üniversitemize ilişkin genel bilgiler, rakamsal veriler aktarıldı. Kahvaltının ardından ülkelerinde farklı fakülte ve bölümlerde okuyan öğrenciler sırasıyla Mühendislik Fakültemizde bulunan bilgisayar laboratuvarları ve inşaat laboratuvarlarını gezdiler. Araştırma Görevlisi Tuğba Demircioğlu Hocamızın gözetiminde İnşaat Fakültemiz laboratuvarlarında uygulamalı derse giren öğrenciler, beton dayanıklılık testini de birebir yaşama fırsatı buldular. Ardından Mekatronik Mühendisliği bölümümüzü Üniversitemizi ziyaret eden öğrencilere bu ziyaretin anısına küçük hediyeler ve Yabancı Dilde tanıtım broşürlerimizden oluşan paketler takdim edildi. Malezyalı öğrenciler mezuniyetleri sonrası Yükseklisans için Atılım Üniversitesine gelebilmek dilekleriyle kampüsümüzden mutlu bir şekilde ayrıldı. 33 DOSYA Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma DÜNYA ÜNİVERSİTELERİ SIRALAMA SİSTEMLERİ (WORLD-UNIVERSITY RANKING) ve TÜRK ÜNİVERSİTELERİNİN DURUMU Küreselleşmenin getirdiği yeni değer ölçütleri arasında “benchmarking” kavramı önemli bir yer tutmaktadır. Aslında endüstrinin sektörlerini ilgilendiren bu kavram, her hangi bir sektörün performansının endüstrinin benzer veya diğer alanları ile karşılaştırılarak, daha çabuk, daha iyi, daha ucuz üretim gerçekleştirebilecek değişiklikler yapılmasını öngörmek anlamını taşır. Rekabetçilikte önemli bir yeri olan , “benchmarking” kavramının bir süreden beri, diğer bir çok alan için de kullanılmakta olduğunu izliyoruz. Örneğin, dünya üniversitelerini akademik performanslarına göre sıralama sistemleri “benchmarking”i bir metodoloji, bir ölçek olarak kullanmaktalar. Bu da bize “üniversite”nin uluslararası rekabet içinde bir “sektör” olduğunu göstermek açısından önemlidir. Prof.Dr. Oya Batum Menteşe Atılım Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Küreselleşmenin bir çok alanda, bir çok tanımı yapıldı; bu makaleye başlarken, ele alınan konuların küreselleşme ile olan yakın ilişkilerinden dolayı ve küreselleşmeyi iyi tanımak açısından bir kez daha temel bir tanım yapılabilir diye düşünüyorum. Türk üniversitelerinin bu anlamda küresel rekabet içerisine girmeleri, ilk kez atama ve yükseltme kriterlerinde uluslararası standartların kullanılması, özellikle “bilimsel” yayın tanımının, salt uluslararası endeksli dergilerde yapılan yayınlar kapsamında kullanılması ile başlar. Bu yeni “bilimsel” tanımına bir çok açıdan karşı çıkılmış ve çıkılmaktadır. Aralarında çok doğru ve haklı karşı çıkışlar olmakla birlikte, bugün küresel düzeyde bu anlamda “bilimsel” yayın rekabeti o duruma gelmiştir ki üniversiteler için bundan geri dönüş artık olanaksızdır. Ancak; sürekli yurtdışı endeksli dergilerde yayın yapmak, doğal olarak öğrenciye dönük, ülkeye dönük iç yayını azaltmış ve yine yayınların çoğunlukla İngilizce yapılma zorunluluğu, Türkçenin bilim dili olma yolunda gelişmesinin önünü tıkamıştır. Yine de bu durumun olumlu yanına bakmak gerekir, ülke düzeyindeki akademik dergilerin özellikle üniversite dergilerinin, uluslararası standartlara uygun olmaya zorlanmaları, uluslararası anlamda ve daha yüksek kalitede yayın yapmalarını sağlamış ve Türk bilimine ve bilim insanına uluslararası tanınmışlık yolunu açmıştır. Küreselleşmeyi kısaca, piyasa mantığı dışında hiçbir mantık tanımayan endüstri sonrası kapitalizminin sürekli büyüme ve kazanç maksimizasyonu hedefleri doğrultusunda ülkelerin ekonomik ve siyasi kurumlarını kontrol altında tutmak için oluşturduğu üst yapıdır diye tanımlamak mümkün. Çağdaş tekno-bilimin tüm olanaklarını da kullanan çokuluslu şirketler, küresel rekabet, uluslararası hukuk, ülkeler arası nüfus hareketliliği gibi oluşumların da yardımı ile ulusal sınırları zorlayarak, çokuluslu “hybrid” kurumlarını küresel anlamda hakim kılmışlar ve kılmaktadırlar. Küreselleşme sürecinde oluşan bu yeni kurumlar kendi hedefleri doğrultusunda, yeni değerler, yeni norm ve söylemler oluşturdular. Böylece “küreselleşme” eski kurumları dolayısı ile eski değerleri ortadan kaldırırken, yeni değerler dolayısı ile yeni farklılıklar yaratmış oldu. Küresel arenada oyuncu olmak isteyenler, bu yeni değerleri ve yaratılan yeni farklılıkları göz ardı edemeyeceklerdi artık. Yine bilindiği gibi endeksler Media Corps ve/veya Thomson and Reuters gibi çokuluslu medya kuruluşlarından, dergiler tarafından, belli ölçütlere uygunluk çerçevesinde ve belli ücret karşılığında alınmaktadır. Bunun yarattığı sıkıntı bilimsel yayınların doğrudan doğruya eğitimle ilgisi olmayan çokuluslu korporasyonların denetiminde olmasındadır, ancak dünya üniversiteleri kendi dünya üniversite sıralama sistemlerini geliştirerek, atıf’ı yayın sayısının önüne çıkararak ve “google scholar” gibi internet siteleri kurarak “bilimsel” diye adlandırılan yayınların dünyaya açılmasını sağlamışlar, çokuluslu kapitalizm’in tekelciliğini kırmışlardır. Bu da olumlu bir gelişmedir. SSCI endeksli İş- Hemen hemen her sektörde sürekli var olmak için, küresel rekabetten uzak kalmanın gittikçe daha zor olduğu bir dünyada yaşamaktayız. Bunun kurumlar ve ülkeler açısından hiç şüphesiz “kazançları” olduğu kadar “kayıpları” da olacaktır. Makalede ele alınan başlıklar çerçevesinde küreselleşme sonucu yaşanan değişimlerin olumlu ve olumsuz yanlarını ülkemiz açısından irdelemeye çalışacağım. 34 DOSYA önemsediklerini, bu hedefe ulaşmak için en iyi akademisyenlerin bile 5-6 yıl beklediklerini ifade etti. Ayrıca endeksli yayınların sayılarının çokluğu kadar, dünya çapında etkinliklerinin yani, yayınlara yapılan atıfların sayılarının, yayın sayısından daha önemli olduğunu ve bir üniversitenin akademik şöhreti ile atıf şöhretinin koordineli olduğuna inandığını da ekledi. Her yıl yeni değerlendirmelerle eskiyi gözden geçirerek, sistemlerini yenilediklerini ve çıtayı sürekli yükselttiklerini belirtti. letme ve Finans Dergisi sahibi ve yayın yönetmeni Sayın Ali Bilge’nin bir çok kez sözlü olarak önerdiği gibi, gönül isterdi ki Türkiye kendi endeksini de oluşturabilsin. 31 Aralık 2010 tarihinde ODTÜ’de Prof. Dr. Ural Akbulut önderliğinde, “akademik” performansa dayalı dünya üniversiteleri sıralaması” sempozyumu düzenlendi. Bir çok açıdan çok ilginç olan bu sempozyum dinleyiciye üniversitelerin küresel rekabet içersine girişlerini yakından izleme olanağı verdi. Burada bu sempozyumdan izlenimleri aktarırken, bu koşullarda kendi üniversitelerimizin pozisyonlarını irdelemeye çalışacağım. İkinci konuşmacı Webometrics Ranking koordinatörü İspanyol Hc. Dr. Isidro Aguillo kendi kurumsal değerlendirme alanlarını bir önceki konuşmacının ifade ettiği başlıklara benzer başlıklarla araştırma, eğitim, bilgi transferi ve sosyal sorumluluklar olarak saptadıklarını söyleyerek söze başladı. Adı geçen sempozyumda dünya üniversite sıralama sistemlerinin önde gelenlerinden Leiden Üniversitesi Ranking (Bu sözcük bu bağlamda akademik performansa göre üniversiteleri sıralama ve değerlendirme anlamında kullanılmıştır.) Webometrics Ranking, ARWU (Shangahai Jiao Tong Üniversitesi) Ranking ve Times Higher Education, The World University Ranking sıralama sistemlerinin kurum yetkilileri kendi sistemlerini anlatan ve bu sistemlerin ölçütlerine göre kendi dünya üniversiteleri sıralamalarını belirten konuşmalar yaptılar. Bilindiği gibi Webometrics, üniversitelerin Web sayfalarındaki veriler üzerinden değerlendirme yapan bir sistem. Onlara göre, üniversite web verilerinin standartlaşmış olması, İngilizce ve/veya çok dilli olması; web’e konan dosyaların veya akademik makalelerin sayısı ve kalitesi birer gösterge sayılmakta. Ayrıca web sayfalarının dış ülkelerin arama motorlarınca tıklanmalarının ve verilen bağlantı sayılarının puanları yükselttiğini ve google-scholar tarama sonuçlarını da bu değerlendirmelere kattıklarını ekledi. Yine aynı konuşmacı günümüzdeki rekabetçi küresel akademik pazara ulaşabilmenin yollarından birincisinin de dünya üniversite sıralama sistemlerinden geçtiğini ve eğer bu sistemler kullanılacaksa (ki öyle gözüküyor) bu sıralamala- İlk konuşmacı, Leiden Üniversitesi “Ranking” koordinatörü Prof. Dr. Anthony F. J. Van Raan kurumlarının değerlendirme alanlarını şu başlıklar altında topladı: eğitim-öğretim, araştırma ve topluma hizmet. Araştırmaların akademik şöhreti yüksek dergilerde yapılmasını 35 DOSYA rın üniversiteler dışındaki kurum veya kişiler tarafından değil, akademisyenler tarafından yapılmasının doğru olacağını belirtti. Bu yargıya kanımca tümü ile katılmamak mümkün değildi. Doğal olarak adı geçen dünya üniversiteleri sıralama sistemlerinin hem güçlü hem de zayıf yanları bulunmaktadır. Ancak bu sistemlerin her geçen gün daha etkin oldukları, küresel akademik rekabeti de yansıttıkları ve bundan böyle tüm üniversiteleri bir çok şekilde etkileyecekleri ve değişmeye zorlayacakları tartışma götürmez. Shanghai Jiao Tong Üniversitesi “ranking” sisteminin yöneticisi Dr. Yung Cheng’in konuşması, belirttiği bazı noktalar açısından en ilgi çekici konuşmalar arasında idi. Konuşmacı sanat ve insani bilimler alanlarını değerlendirmeye almadıklarını çünkü bu alanların objektif kriterlerle ölçülemeyeceğini, ayrıca Nobel almış öğretim üyesi olan üniversitelere artı puan vermekle birlikte eğer Nobel ödülü edebiyat dalında alınmışsa onu değerlendirmeye almadıklarını, kendi kurumları için önemli olan yayınların özellikle Doğa ve Fen Bilimleri alanlarında endeksli dergilerde yapılmış olan yayınlar ve de bu yayınlara yapılan atıf sayıları olduğunu söyledi. Sanat ve İnsani Bilimler alanlarını tümü ile sıralama dışına iten tek sistem olmaları dikkat çekici idi. Üniversitelerimizin yeni küresel standartlara göre yapılanmak zorunda oldukları kesin olmakla birlikte bu değişim içerisinde mutlaka bazı kayıplarımız da olacaktır. Her şeyden önce artık Türkçe eğitimi daha zor savunabileceğiz, web sayfalarımızın ve de web dosyalarımızın, endeksli yayınlarımızın küresel standartlar doğrultusunda yazılabilmesi önce İngilizceyi iyi kullanabilmekten ve de yine çoğunlukla İngilizce olan uluslararası referanslama sistemlerini bilmekten geçecektir. Üniversiteler bundan böyle sanayi ile işbirliği içinde, salt bu piyasaya dönük, onun taleplerine uygun öğrenci yetiştirmeye odaklanacaklar ki, zaten Türk üniversite sistemi “Bologna Süreci”nin bir parçası olduğu zaman “piyasa” taleplerine uygun öğrenci yetiştirmeyi kabul etmiş duruma geçmiştir. Üçüncü olumsuz gelişme bilimsel yayınların tıp, fen, doğa bilimleri alanlarında kümelenmelerinden kaynaklanacaktır. Çok atıf alan araştırmacılar, Nobel ödüllüleri ve mezun sayılarının önemli indikatörler olduğunu ekledi. Son olarak da böylesi bir sıralama sistemini geliştirmiş olmalarının sebebinin öncelikle Çin Üniversitelerini küresel rekabete sokma hedefleri olduğunu dile getirdi ki zaten “Ranking” sistemlerinin genel olarak hedefledikleri de üniversiteleri küresel rekabet içerisinde “küresel oyuncu” yapmaktır. Konuşmacılar da “insani” ve “sosyal” bilimlerle ve de “sanat” alanındaki yayınların azlığını ve asıl ağırlığın fen bilimlerinde olduğunu ve olmasının da önemli olduğunu vurguladılar. Aralarında bilim dalları ile ilgili daha dengeli bir politika izleyen Leiden Üniversitesi konuşmacısı sosyal bilimler dalında “Urban Studies” “Şehir Araştırmaları” adlı yeni bir alanın gelişmekte olduğunu ve bu alanda oldukça çok sayıda yayın yapıldığına dikkati çekti. Ancak görülüyor ki gelecekte bu alanlar, özellikle sanat ve insani bilimler diye tanımladığımız “humanities” bölümleri üniversitelerde gittikçe daha da önemsizleşeceklerdir. Çünkü bu alanlar sanayi ile işbirliği içerisine giremeyeceklerdir, bilimde devrim yaratacak buluşları veya yeni teknolojilere katkıları olamayacaktır. Bu durum uzun sürede üniversiteleri tek yanlı olmaya itecek ve toplumsal ahlaki ve etik değerlerin küçümsenmesine, sanatın yozlaşmasına dek gidecektir. Bu üniversiteden dışlanan alanlar ise politik ve ideolojik güç odaklarının kontrolüne geçecektir, zaten halen de öyledir. Times Higher Education Dergisinin editörü Phil Baty, kendi değerlendirme alanlarını şöylece sıraladı; endeksli yayın ve atıf sayısı, hoca/ öğrenci oranı; burs ve ödüller ile üniversitenin akademik şöhreti. Bu kriterler arasında objektif olarak ölçülebilmesi en zor olanın bir üniversitenin akademik şöhreti olduğunu, bunun için de bir veri tabanı geliştirmekte olduklarını ifade etti. Kendilerinin özellikle üniversitelerin akademik kadrolarının türü ve kalitesi ile yakından ilgilendiklerini, büyüklük her zaman en iyi olmak anlamına gelmediği için araştırmaların ve yayınların sayılarından çok etki faktörü güçlü olanlarını önemsediklerini, akademik kadroların “küreselleşme” oranı ile ilgilendiklerini yani kadroların ne kadarının yabancı ülke vatandaşlarından oluştuğunu, üniversitenin endüstri ile ilişkilerini, endüstri ile işbirliği içinde olup olmadığını önemsediklerini, bir de eğitimin kalitesini değerlendirdiklerini ifade etti Son konuşmacı olan Türkiye’nin ilk “Ranking” sistemi URAP’ın öncü kurucusu değerli ODTÜ eski rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut kendi ekibini ve çalışma metodlarını tanıttıktan sonra URAP’ın değerlendirme ölçütlerini sıraladı. Aşağı yukarı diğer dünya üniversiteleri sıralamaları sistemlerinin ölçütlerine benzer ölçütlerden oluşan URAP’ın sisteminden burada detaylı olarak sözetmek gerekmeyecektir, çünkü bu sistemin asıl önemi, Türkiye’de bir ilk oluşu ve Türkiye üniversitelerini dünya üniversiteleri düzeyine çıkartma ve uluslararası rekabete sokma hedefidir. Günün popüler deyişi ile Türk üniversitelerini de “küresel oyuncu” olmaya zorlamaktır. Sayın profesör Akbulut’un bu çabası son derecede saygındır ve kutlamak gerekir. Ünlü İngiliz Marksist eleştirmen Terry Eagleton bu tehlikeye “Üniversitelerin Ölümü“ başlıklı makalesinde değiniyor. Eagleton’a göre “Akademia (üniversiteler) statükonun hizmetine girmiştir. Onun bu hastalığı öğrenci kayıt paralarından öte bir kaygıdır” (guardian.co.uk, 17 Aralık 2010). Devamla Terry Eagleton İnsani Bilimler fakültelerinin üniversitelerden yok olması ile üniversitelerin salt teknik beceri kazandıran kurumlara veya çokuluslu “corporate” araştırma enstitülerine dönüşeceğini iddia ediyor. Ona göre Felsefe ve Tarih mühendislerin ve avukatların da bilmesi gereken alanlardır. Özetle insani bilimlerin öğrettiklerine tüm insanlığın gereksinimi vardır. 36 GÜNDEM Bilim Sanat BİLİM, SANAT VE TOPLUM altına almamıştır. Resim ve diğer sanatlar için de benzer şeyler söylenebilir. Klasik müziğin en seçkin eserlerinden biri olan Ludwig van Beethoven’ın (1770-1827) 9. Senfonisi bütün dünyada tanınmış olmasına ve zevkle dinlenmesine karşın, o Avrupa’ya mal olmuştur ve hatta Avrupa Birliği’nin resmi marşı olarak da seçilmiştir. Sanat için geçerli olan bütün bu saptamalar bilim için geçerli değildir. Bilim, insanların daha iyi yaşam koşullarına sahip olmasına, var olmayan bilgi ve olguları bulmasına önayak olmaktadır. Bilimi sanattan ayıran temel fark; sanat kişiden kişiye, toplumdan topluma değişiklik gösterirken, bilim toplumdan topluma değişmez. Çünkü düşünce iletimi, duygu iletimi kadar kolay ya da kendiliğinden olan bir eylem değildir. Duygunun iletilmesi için, duyguyu verenin ve alanın özel çabalar sarf etmesi gerekmiyor. Her ikisi de doğal ortamlarında iken duygu transferi kendiliğinden oluyor. Oysa, düşüncesini iletmek isteyen bilim insanının bu iş için özel çaba harcaması gerektiği gibi, düşünceyi alacak kişilerin de benzer ya da daha büyük bir çaba harcaması gerekir. Prof.Dr. Ramazan Aydın Atılım Üniversitesi GSTMF Dekan Vekili Sanat, bir toplumun ortak duygu ve düşüncelerinin, yaratıcılığının, ortak zevklerinin ve yaşam tarzının en belirgin yansımasıdır. Doğal olarak, bir toplumun sanat değerleri o toplumun kültürünün en önemli bileşenini oluşturur. O nedenle günümüzün modern toplumsal yaşamında sanatın özellikli ve vazgeçilmez yeri ve önemi bulunmaktadır. Sanatçı ise toplumun duygu ve düşüncelerini, bunlara kendi düşünce ve yaratıcılığı ile duygularını da katarak çeşitli şekillerde, dile getiren ve bunu toplumla paylaşan kişidir. Eski Yunan ve Anadolu kültürünün bilimdışı inanç, kuramsal bilgi ve öngörüye dayanan öğretilerinden sonra büyük matematikçi, fizikçi ve gökbilimci Galielo Galilei (1564-1642) ile başlayan; akılcı gözlemleri ve tekrarlanabilir deneyleri temel alan çağdaş bilim, günümüzün teknolojisinin ve uygarlığının başlangıcıdır. Avrupa’da gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar ve sanatsal etkinlikler önce aydınlanma devrini ve sonra günümüzün uygarlığını yaratmıştır. Bu devirde araştırmalar ve sanatsal yapıtlar sadece varlıklı, ama meraklı, yetenekli ve eğitimli kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak araştırma sonuçları ve üretilen sanat ürünleri toplumun malı olmuştur. Bu ortamda ulaşılan kişisel başarılar ve buluşlar; toplumda özgüveni, bilinçlenmeyi, yeniliklere açık olmayı ve bilhassa yaratıcılığı da beraberinde getirmiştir. Güzel sanatlar deyince yaratıcılık, duygu yüklü mesajlarla insanın kendini ifade ettiği çizim, boyama, desen, toprak işleme ve pişirme ile başlayan; daha sonra çini, seramik, mimarlık, heykel vb. katılarak devam eden görsel sanatlar akla gelmektedir. Bununla birlikte müzik, edebiyat, tiyatro, şiir vb. insanda coşku ve hayranlık uyandıran sanatlar da güzel sanatların bir koludur. Günümüzün sanat eserleri, teknolojinin de en üst düzeyde katkıda bulunduğu çağdaş resim, heykel, roman, tiyatro, sinema, cam ya da seramik yapılar; akustiğin, optiğin ve oyun gücünün birleştiği büyük sahne oyunları gibi modern tasarımlardır. Bütün bunlar insanda heyecan ve coşku uyandıran ruh ve duyguyu besleyen etkinlikler olup, 21. yüzyıl insanının kültürel yaşamının en önde gelen vazgeçilmezleri arasına girmişlerdir. “Her doğru formül, içinde bir estetik barındırır” diyen Albert Einstein’a (1878-1955) göre, ortada bilimsel bir yapıt varsa bu aynı zamanda sanatsal bir güzelliği de içermektedir. Yine Einstein’ın “hayal gücü, bilgiden daha önemlidir” ünlü özdeyişi, bilim insanı ile sanat insanının bir başka ortak yönünü daha ortaya koymaktadır. O da hayal gücüdür. Sadece bu saptamalar, bilimle sanat arasında sıkı bir bağlantı olduğunu söylemek için yeterlidir. Kültürü yaratan ve besleyen unsurların başında kuşkusuz güzel sanatlar gelmektedir. Örneğin, klâsik müzik dediğimiz sanat türü Avrupa kültürünün bir ürünüdür. Bu sanat türü Avrupa dışında başka kültürlere de mal edilmemiştir. Aynı şekilde kilisenin yarattığı mimari tarz, başka dinlerin mimari tarzlarını egemenliği 37 GÜNDEM Bilimde deney, gözlem veya akıl yürütmeyle bilgi üretme süreci tekrarlanabilir olmalıdır. Yani birinin, bilimsel bilgi diye ortaya çıkardığı bilgiyi, aynı koşullarda aynı yöntemlerle başkaları da üretebilmelidir. Örneğin, bir bilim insanı laboratuvarda bir maddenin bazı özelliklerini gözlemleyip birtakım sonuçlara ulaştıysa, aynı deneyi aynı koşullarda başkaları da yapıp aynı sonuçlara ulaşmalıdır. Bu ölçümlerde verilerin eksikliği ya da başka türlü ölçüm hataları ortaya çıkarsa, bulunan veriler geçersiz olur. Yanlışlığı gösterilen bilgiye kimse itibar etmez, kimse onu kullanmaz, kendiliğinden değerini yitirmiş olur. Gözleme dayanan bilgi üretme yöntemi de aynen deneyde olduğu gibidir. Örneğin, insanoğlu varoluşundan beri gök cisimlerinin hareketlerini merak etmiş, onları gözlemiş ve bazı sonuçlar çıkarmıştır. Gökbilimci Klaudius Batlamyus’un (M. S. II. yy), Dünya merkezli bir Güneş Sistemi modeli Nicholas Copernicus’un (1473 – 1543) Güneş merkezli modeline dek neredeyse 15 yüzyıl boyunca geçerli model olarak kabul edilmiştir. Copernicus modelinde gezegenler güneş merkezli dairesel yörüngeler çizer. Bu da bir kuramdı ve yanlışlığı ispat edilene kadar geçerli olacaktı. Ama, kendisinden önce var olan modeli çürütmüştür. Bilimde, aynı konudaki farklı iki kuram eşzamanlı yaşayamaz. Bu özellik, bilimi sanattan farklı kılan başlıca niteliklerinden birisidir. Nitekim, çok geçmeden Johannes Kepler (1571-1601), Güneş Sistemi ile ilgili bütün gözlem sonuçlarını yeniden yorumlayarak, gezegenlerin güneş odaklı elips yörüngelerde dolandıkları görüşünü ortaya atmış ve kanıtlamıştır. Bu da bir kuramdır ve Copernicus’un dairesel yörünge kuramını çürütmüştür. Bilim kişiden kişiye değişmez, yani nesneldir. Ama sanat özneldir. Bilimi sanattan ayıran en önemli nokta bizce budur. Benim beğendiğim bir şiiri sizin beğenmemeniz doğaldır, çünkü şiir bir sanattır ve özneldir. Ancak bilimde bu söz konusu değildir. Çünkü bilim herkes tarafından kabul edilmesi gereken evrensel kurallar içerir. Dünya’da yer çekimi vardır ve bu çekim kuvveti bizi bir yasaya göre yerde tutuyor gerçeğine karşıt bir görüş sunabilir misiniz? Bilim en az sanat kadar toplumun hizmetinde olmasına karşın, toplum sanata bilimden çok daha yakındır, daha çok meraklıdır ve ilgilidir. Halk, sanat insanlarını bilim insanlarından daha çok tanır ve yapıtlarına daha çok ilgi gösterir. Bu da bilim ve sanat arasındaki farklardan biridir. Bilimi ve bilim insanını anlamak, ona ilgi ve sevgi göstermek çok alışılmış bir davranış değildir. Bu gerçeği anlatan bir hikayecik nakletmek istiyorum: Albert Einstein kendisinden daha ünlü olan sinemanın en büyüklerinden Charlie Chaplin (1889-1977) kısaca Şarlo ile tanışmak ister. Bunu duyan Şarlo, dahi bilim adamını bir filminin galasına davet eder. İki müthiş adam, smokinleri giymiş, papyonları takmış ve kol kola girmiş durumda kırmızı halıda yürürken etraftaki halk onları çılgınca alkışlıyormuş. Bunun üzerine Şarlo, Einstein’ın kulağına eğiliyor ve diyor ki: “Beni anladıkları için, seni de anlamadıkları için alkışlıyorlar.” Bir toplumun kalkınmasında ve uygarlaşmasında bilim kadar sanatın da yeri ve önemi bulunmaktadır. Bazı bilim insanları sanatı küçümser, onu bilimin gölgesinde görüp fazla benimsemezler. Ama bilim insanları arasında sezgi, inanç ve hayal gücüne sırtını dönmeyenler halk arasında daha da çok saygı görür. Özellikle bazıları hayatı ve dünyayı sanatsız kavrayamayacağını anlayacak kadar büyüktürler. Bu büyük bilim insanları, her şeyin laboratuvardan ve orada üretilenlerden ibaret olmadığını çok iyi bilen dahilerdir. 38 GÜNDEM SİYASİ İKTİDAR - SANAT İLİŞKİSİNDE MAVEVİ TAZMİNAT PRATİĞİ şulların doğmasına götürür.4 Siyasi iktidarların, kullanımındaki antidemokratik tutum, keyfilik ve demokratik katılıma açık olmama, bu eleştirilerdeki ağırlığı ve yönü daha somut bir duruma ve niteliğe kavuşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, otoriteye karşı kelimelerle itirazın bazen yetersiz kalması ve etkili olamaması veya mümkün olmaması ihtimali söz konusu olmaktadır. Özellikle değişik ifade biçimlerinin, açıklama ve yayma yöntemlerinin ön plana çıkması ve kimi durumlarda kelimelerle açıklığa kavuşturulamayacak veya söylenemeyecek olan fikirlerin, temsili figür ve tiplerle dış dünyaya yansıtılması veya sanatsal bir forma dönüşmesi, hatta karikatürize edilmesine imkan yaratmakta ve gerekçe oluşturmaktadır.5 Bu aşamada özellikle sanat eserleri bir ifade tarzı olarak önem kazanmakta ve siyasi iktidarların eleştirisini kendisine konu edindiği durumlarda güncel siyasi hayatla iç içe geçmekte ve bir siyasi muhalefet6 biçimi kazanabilmektedir. Ar.Gör. Abbas Kılıç Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Demokratik siyasi sistemler, iktidar-birey ilişkisinde, bireylerin siyasi iktidarların icraatlarını izlemesi, denetlemesi, eleştirmesi esasına dayanmakla; siyasi muhalefetin gerçekleştirilmesi bakımından da iktidarın kullanımındaki katılımcılığın düzeyine gösterge oluştururlar. Katılımcılığın düzeyi ise demokratik siyasi sistemlerin çeşitli uygulamalarını ortaya çıkarmakta ve bu da farklı demokrasi örneklerini oluşturmaktadır. Ancak demokrasiye kimliğini veren, yalnızca siyasi iktidarın devri değil; onun kullanım yönteminin de katılımcılıkla iç içe olmasıdır. Dolayısıyla demokratik siyasi sistemleri daha demokratik bir standarda kavuşturan unsur, çoğulculuğa ve etkin bir katılım sürecine dayanması, vatandaşların da siyasi iktidara karşı özgürce tutum sergileyebilmeleridir.1 Yani, açıkça siyasi iktidara karşı gelebilme, siyasi düşünce özgürlüğünü açık bir biçimde hayata geçirme imkanına sahip olma ve nihayetinde tartışabilmeyi hayata geçirmek ile anlamına kavuşur. Zira “her demokrasinin temeli ve özü tartışarak yönetmektir”.2 Siyasi temsil bu anlamda katılımcı demokrasiye dayanan sistemlerde, yöneten-yönetilen bağını, yani, temsil edilenlere (principal-asil) karşı temsilcilerin (agent-vekil) bir hesap verme ve yanıt verme durumunu ifade eder.3 Siyasi temsil kurumu, temsil edilenlerin siyasi olarak aktif olmalarını ve özellikle hükümette görev üstlenenlerin hesap vermelerini ve kullandıkları yetkinin demokratik katılıma açıklığı ölçüsünde de eleştirilere muhatap olmaları ile paralellik gösterir. Nitekim, siyasi temsil ilişkisi temsil edilenlerden değil, temsilcilerden hesap sormayı ve onların da hesap vermesini zorunlu kılar. Çünkü iktidar sahibi olmak, denetimi, denetim ise eleştirilerle karşı karşıya olmayı beraberinde getirir. Bu unsurların bulunmaması, denetimsiz ve eleştirisiz bir demokrasi fikrini doğurur. Demokrasinin bu anlamı ise demokrasinin yalnızca “seçme davranışı”na indirgenme sorununu doğurur ve iktidarın mutlaklaşmasına yol açar ki, Lord Acton’ın, “İktidar yozlaşır; mutlak iktidar mutlaka yozlaşır (All power tends to corrupt; absolute power corrupts absolutely)” sözüyle özetlediği ko- Sanat eserleri bir ifade aracı olarak, kişinin kendi dışındakilerle kurduğu etkileşim ve ilişki ile belirgin hale gelmekte ve yaratılan eser, yaratıcısından başkalarına ulaştıkça onlarla diyalog kurarak etkin ve işlevsel hale gelmektedir.7 Ayrıca sanat, bir varoluş yöntemi olarak da yaşamın içeriğini yoğunlaştırarak, düzeyini ve niteliğini yükseltmenin etkin bir aracıdır. Yaratıcısının dışındaki kişilerin sanat eseri ile estetik bir bağ kurmaları, sanat eserlerinin bitmişliği sanısını kırarak, yeniden yorumlanmasına imkan sağlar ve eser yer bulduğu fikirlerde kendisine geniş bir özgürlük alanı yaratır.8 Toplumsal olarak özgürlük kaygısından uzaklaşabilmeyi sağlayacak sosyal, kültürel ve siyasal gerekliliklerin gerçekleştirilmesi, sanat eserleri aracılığıyla kişilerin yerleşik değer yargılarına aykırı 39 GÜNDEM değerleri ifade edebilmelerine imkan yaratır. Bu anlamda kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı toplumlarda özgürlükler kurumsal olarak bir uzlaşı korumasına sahip olurlar. Bu niteliklere sahip olan toplumların ayırt edici özelliği, esas olarak kişinin “uyum göstermeme hakkı”nın kurumsal olarak korunması esasına dayanır. Böyle bir hak, kişinin kimi zaman toplumda yerleşik değer yargılarına aykırı da olsa kendi farklılığını rahatça, herhangi bir baskı ya da kısıtlamaya maruz kalmadan sanatla ortaya koyabilmesi, açıklayabilmesi ile mümkün olmaktadır.9 Bu açıdan, siyasi muhalefet ve eleştirel bakış, demokrasinin varlığı ve var olabilme imkanının yaratılabilmesi için en önemli unsurlardandır. dır. Çünkü benzer tepkilerin ve eleştirilemezlik savunusunun diğer siyasiler tarafından da sıkça gösterildiği görülmektedir). Ancak konumuz bakımından ele alındığında Başbakanın, kendisini konu alan kimi karikatürlere hoşgörü ile yaklaştığından söz etmek mümkün değildir. Halbuki söz konusu karikatürler bir bağlam içinde ele alınıp, meşru amaç ile orantılandığında, yürütülen siyasi faaliyet ve buna bağlı olarak siyasi iktidarın kullanılmasıyla paralellik sergilemekte ve siyasilere yönelik eleştiri hakkının kullanımının alelade sonuçları olarak kabul edilmektedir. Çünkü siyaseten sorumlu olma, hesap verme ve eleştirilere uğrama gibi sorumlulukları taşıyan bir görevin üstlenimi, çağdaş demokrasilerdeki işlevi bakımından bir gereklilik hatta olmazsa olmaz olarak ortaya çıkmakta ve kamuoyunun oluşması üzerinde de etkili olmaktadır. 13 Kişiler, bir hukuk öznesi de olmaları sebebiyle, devletle olan ilişkilerinde “rahatsız edilmeme hakkı”na sahiplerdir. Bu dokunulmazlık alanı, özellikle sanatsal eserlerde daha açık bir biçimde ortaya çıkar ve yaratma süreci ile amacını gerçekleştirir. Ancak hukuksal bakımdan öne sürülecek sınırlandırma gerekçeleri, sanatsal ifadede yaratıcı yetinin ve düşleme güdüsünün körelmesine yol açmakla birlikte, sanatsal ifadenin de yasaya aykırı olmama kaygısı ve baskısı altında düzeysizliğine neden olabilmektedir. Bu bakımdan, yayma ve benimsetme sürecinde sanatçının özerkliği ve özgürlüğü hususu önem kazanır. Özerkliğin ise yalnızca “başkalarının hakları, kamu düzeni, kamu ahlakı” gibi ölçütlerle sınanması durumunda, bu hakkın kullanımı bakımından “gölge etmeme ödevi” sınırların belirlenmesi sorununu doğuracaktır. 10 Bu sorunun ortaya çıkmasında üzerinde durduğumuz anlamıyla, siyasi iktidarın kullanımına yönelik eleştirilere verilen tepkilerin ve daha da önemlisi karikatürlere karşı, “kişilik hakkının ihlal edildiği” iddiasına dayalı olarak açılan “manevi tazminat davaları”nın önemli bir etkisinin bulunduğu söylenebilir. Zira bu davalar, siyasilere yönelik eleştiri hakkının kullanılmasına ve siyasi muhalefet etme yollarından birisinin tıkanmasına neden olmakta ve hükmedilecek her tazminat kararına bağlı olarak oto sansüre neden olabilmektedir. Çünkü siyasetçiler, özellikle hükümet etme yetkisini kullananlar, diğer kişilere göre kullandıkları kamusal güç ile orantılı olarak daha ağır düzeydeki eleştirilere katlanmak zorundadırlar. Türkiye’de spesifik olarak karikatür-muhalefet ilişkisinde, bu demokratik gelenekten yoksunluğun yalnızca sanat eserleri ve ifade özgürlüğü esas alındığında bile ne düzeyde olduğunu görmek mümkündür. Özellikle siyasi tepkiler demokratik mekanizmaların işlemesi ve bu ilkelerin benimsenip benimsenmemesi ölçüsüyle değerlendirildiğinde, başkalarının hak ve özgürlüklerinin sınırının tespiti sorunu önemli bir uygulama deneyimi sağlamaktadır. Bu açıdan, son dönemde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sıkça, hakkında çizilen karikatür yoluyla kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle, manevi tazminat istemine dayanan dava açma yoluna başvurulduğu görülmektedir. Bu da muhalif bir üslup kullanan karikatürler hakkında hoşgörülü bir davranışın sergilenmesine engel olmaktadır. Çünkü açılan davaların yüksek meblağlı tazminat yaptırımı ile sonuçlanması ihtimali bile oto sansürün devreye girme riskini ortaya çıkarmaktadır. Siyasi iktidar ile sanat arasındaki ilişki, bütün bu ifade ettiklerimizden sonra, somut verilerle üzerinde durulmayı gerektirmekte ve özellikle Türkiye’de son dönemlerde daha yoğun bir biçimde sanatsiyaset sorunsalı olarak kamuoyunda önemli bir yer işgal etmektedir. Sözgelimi Kars’taki bir heykel hakkındaki olumsuz ve ötekileştirici ifadeler11 ve yine benzer bir biçimde Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşamını konu edinen bir dizi hakkında sergilenen mukaddesatçı tutumun12 ve sanat eserlerine yönelik yaklaşımın beliritilerini göstermektedir. Bunların yanında, konunun daha güncel ve yargısal boyuta taşınmış örnekleri ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı konu edinen karikatürler etrafında toplanmaktadır. Siyasi hiciv işlevi üstlenen siyasi karikatürler hakkında, Başbakanın tutumu, ayırt edici bir nitelik arz etmektedir. (Ancak bu durum diğer siyasi liderlerin tam anlamıyla eleştiriye açık oldukları gibi bir sonuç çıkarmamalı- Başbakan tarafından, kendisine hakaret edildiği ve kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasına dayalı olarak, kendisini konu alan karikatürlerden beş tanesine karşı manevi tazminat istemiyle dava açılmış, bu davalardan ilk dördü reddedilirken; açılan beşinci dava kısmen kabul edilerek manevi tazminata hükmedilmiştir. Açılan ilk dava, Evrensel Gazetesi’ndeki bir karikatüre (Gölgedekiler karikatürü) ilişkindir. Bu davada, Başbakan, karikatür yoluyla kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle “10 Bin TL” tutarında manevi tazminat isteminde bulunmuş ve ilk derece mahkemesi tarafından 40 GÜNDEM tazminata hükmedilmiş14; ancak temyiz yoluna başvurulması sonucu, karar Yargıtay tarafından bozulmuştur.15 Nitekim bu son karar sonrasında Leman Dergisi yetkilileri ifade özgülüğünün ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’ye başvurmuştur. İkinci dava, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki bir karikatüre (Kedi karikatürü) ilişkindir. Bu davada, Başbakanın, karikatür yoluyla şahsiyet haklarına tecavüz edildiği, şeref, haysiyet ve onuruna saldırı kastı taşındığı ileri sürülerek “10 Bin TL” tutarında manevi tazminat isteminde bulunulmuş ve ilk derece mahkemesi tarafından dava kısmen kabul edilerek “5 Bin TL” manevi tazminata hükmedilmiştir. Ancak temyiz yoluna başvurulması sonucu, karar Yargıtay tarafından, AİHM’nin ifade özgürlüğü ile ilgili kullandığı kriterlere uygun bir standart esas alınarak bozulmuştur.17 Ancak bu başvurunun neticesinin ne olacağını söylemek için kararın sonuçlanmasını beklemeye gerek yoktur. Zira AİHM, siyasilere yönelik eleştiri hakkının sınırlarını çok geniş bir biçimde yorumlamaktadır. Çünkü, yukarıda da belirttiğimiz üzere, siyasi karikatürler siyasilere yönelik siyasi muhalefetin bir aracı olarak çok ağır eleştiriler getirme özelliğine sahiptir. Özellikle siyasi iktidarın kullanımına yönelik eleştirilerin dozu çok daha yüksek olabilir. Dolayısıyla siyasi iktidarı kullananların, demokrasi kültürü gereğince siyasi eleştirileri olağan karşılamaları, eleştirel nitelik taşıyan söz veya sanat eserlerine karşı yargısal yollara başvurmamaları gerekir. Aksi durumda çoğulculuğun ve demokratik katılımın sürekli bir biçimde yargısal usullerle test edilmesiyle önemli sakıncaların doğması ve bir başka boyutuyla da AİHM’ye bu çerçevede yapılan başvurular sonucu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tazminat yaptırımı ile karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacaktır. Üçüncü dava, Başbakanın, karikatürler hakkında açtığı davalara tepki gösteren ve bu durumu da kapağına, “Tayyipler Alemi” olarak taşıyan Penguen Dergisi’nin kapağındaki kariktürlere (Tayyipler Alemi karikatürü) ilişkindir. Bu davada, Başbakanın, karikatür yoluyla kişilik haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiği belirtilerek, Penguen Dergisi’ne karşı “40 Bin TL” tutarında manevi tazminat istemi ile dava açılmış, ancak davanın ilk derece mahkemesinde görüldüğü sırada, Yargıtay, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki karikatür hakkında açılan davaya ilişkin bozma kararı vermiş ve ilk derece mahkemesi de bu karara uymuştur. Bu kararda, belirlenen kriterler gereğince, karikatürün eleştiri işlevi ve önemi vurgulanmıştır. Penguen Dergisi davasında da Cumhuriyet Gazetesi davasındaki Yargıtay’ın gerekçeleri esas alınarak, dava henüz ilk derece mahkemesi aşamasında iken reddedilmiştir.18 1. 2. 3. Dördüncü dava, Leman Dergisi’nde yayımlanan bir karikatüre (Reco Kongo karikatürü) ilişkindir. Başbakanın, “gülünç duruma düşürülmenin ötesinde küçük duruma düşürülerek eleştiri sınırlarının aşıldığı” gerekçesiyle ile “25 Bin TL” tutarında manevi tazminat davası açılmış, ancak ilk derece mahkemesi tazminat talebini reddetmiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır.19 4. 5. 6. 7. Beşinci dava, Leman Dergisi’nde yayımlanan bir fotoğrafın karikatürize edilmesine ilişkindir (Söz konusu karikatürü, manevi tazminat yaptırımı ihtimalinin yarattığı “otosansür etkisi” dolayısıyla gösterememekteyiz).20 Başbakanın resmi kullanılırken, söz konusu karikatürün “gerçek olmadığı, fotomontaj olduğu, resmin ifade ettiği anlamın toplumun sıradan bir kişiden dahi beklemeyeceği bir görüntü, hakareti ifade ettiği”, kişilik değerlerine ağır bir saldırı olduğu belirtilmiş ve “20 Bin TL” tutarında manevi tazminat isteminde bulunulmuş ve bunun üzerine ilk derece mahkemesi bu talebi kısmen kabul ederek “4 Bin TL” manevi tazminata hükmetmiştir.21 Kararın temyiz edilmesi sonucu, Yargıtay bu kararı onamış ve bu karar, Başbakan’ın karikatürler hakkında açmış olduğu davalardan hakkında manevi tazminata hükmedilen ilk karikatür olmuştur.22 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. Söz konusu kararların ilk dördünde, AİHM’nin ifade özgürlüğü ve bu bağlamda sanat özgürlüğüne ilişkin içtihatlarıyla paralel bir ölçüt esas alınarak karar verilmişken, son kararda manevi tazminata hükmedilmesi bu içtihatların dikkate alınmadığını göstermektedir. 21. 22. 41 İlhan Arsel: Anayasa Hukuku (Demokrasi), Sıralar Matbaası, İstanbul 1968, s. 51-53. Giovanni Sartori: Demokrasi Teorisine Geri Dönüş, (Çevirenler: Tunçer Karamustafaoğlu ve Mehmet Turhan), Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara 1993, s. 100. Kaare Strøm: “Delegation and Accountability in Parliamentary Democracies”, European Journal of Political Research, Vol: 37 No: 3, 2000, s. 266; Ludger Helms: “The Changing Parameters of Political Control in Western Europe” , Parliamentary Affairs, Vol: 59, No: 1, 2006, s. 79; Ersin Kalaycıoğlu: “Türk Yasama Sistemi ve Siyasal Temsil”, Türkiye’de Siyaset: Süreklilik ve Değişim içinde, Der Yayınları, İstanbul 1997, s. 342. http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-2-number-6/power-corrupts, (01.02.2011). Abbas Kılıç: “İfade Özgürlüğüne Sanatsal Çizgiden Bir Bakış: Siyaset-Karikatür İlişkisinde Bir Sınırlandırma Mekanizması Olarak Manevi Tazminat”, Prof. Dr. Tunçer Karamustafaoğlu’na Armağan içinde, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 403-404; Türkan Yalçın Sancar: Alenen Tahkir ve Tezyif Suçları (Eski TCK m. 159/1- Yeni TCK m. 301/1-2), Seçkin Yayınları, Ankara 2006, s. 212. Siyasi muhalefet konusunda kapsamlı bir çalışma için bkz. Nükhet Turgut: Siyasal Muhalefet, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara 1984. M. Semih Gemalmaz: “Sanatta Yaratıcılık ve Hukuk- I”, İstanbul Barosu Dergisi, İstanbul, Yıl: 1987, Cilt: 61, Sayı: 1-3, s. 522, 523. Gemalmaz, “Sanatta Yaratıcılık ve Hukuk- I”, s. 523-525. Kılıç, s. 408-409;Hüseyin Özel: “İnsan…”: Karikatür-Sosyoloji ve İnsan Hakları, Karikatür Vakfı Yay., Ankara 2003, s. 67, 68. Gemalmaz, “Sanatta Yaratıcılık ve Hukuk- I”, s. 530, 531; Bülent Tanör: Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Türk Anayasası, Öncü Kitabevi, İstanbul 1969, s. 156. Başbakan’ın Kars’ta, henüz tamamlanmamış olan “İnsanlık Anıtı”na yönelik söylediği “Hasan Harakani’nin türbesinin yanına bir ucube koymuşlar, garip bir şey dikmişler...” sözleri bu bakımdan önem taşımaktadır. Bkz. http://www.ntvmsnbc. com/id/25177813/, (08.02.2011). Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizi hakkındaki tutumunu; “...dizide Osmanlı padişahı Kanuni’ye hakaret içerdiği öne sürülen bölümlerle ilgili yasal işlem başlatacaklarını...” sözleri ile açıklığa kavuşturmuştur. Bkz. http://www. ntvmsnbc.com/id/25168726/, (08.02.2011). Kılıç, s. 421. Y. 4. HD, E. 2004/15352, K. 2005/11905, T. 10.11.2005. Y. 4. HD, E. 2004/15352, K. 2005/11905, T. 10.11.2005. Y. 4. HD, E. 2005/3708, K. 2006/4545, T. 21.12.2004. Y. 4. HD, E. 2005/3708, K. 2006/4545, T. 21.12.2004. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, E. 2005/105, K. 2006/26, T. 14.02.2006. Y. 4 HD, E. 2007/7711, K. 2008/3756, T. 20.03.2008. Karikatür için bkz. http://bianet.org/bianet/kategori/bianet/105021/basbakanindava-actigi-leman-dergisine-kufur-ve-tehdit, (21.11.2009). Y. 4. HD, E. 2009/1056, K. 2009/13030, T. 10.12.2009. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, E.2008/50, K. 2008/384, T. 21.10.2008. GÜNDEM BİLİM, ARAŞTIRMA ve BİZ Bilim, hiç şüphe yok ki sonsuzluğa açılan bir kapı ise, araştırma onun anahtarıdır. Günümüzde üniversiteler arasında kıyasıya bir bilim üretme yarışı süregelmektedir. Bu yarışta genç bilim insanlarımızın önündeki en büyük engel, birçok emek, çaba ve gözlem sonucu ulaştığımız bulguları bilim camiasının hizmetine sunabilmektir. Günümüz koşullarında bunun birçok farklı yolu olsa da ‘bilimsel bir makale yazmak’ bilgimizi ve araştırmamızı insanlığın hizmetine sunmakta en etkili yöntemdir. Yrd. Doç. Dr. İsmail Erton Akademik Yazım Danışma Merkezi Başkanı Fen-Edebiyat Fakültesi Mütercim Tercümanlık B., Öğretim Üyesi Genellikle bir makale, her ne kadar bilim camiasına yeni bakış açıları sağlasa da bazen kabul göremeyebilmektedir. Bilimsel bir makaleyi uluslararası bilim kamuoyunun hizmetine sunarken bazı hususları gözönünde bulundurmamızda ve bunları hatırlamamızda fayda var. Bu hususlara kısaca deyinmemiz gerekirse: Bilimin temelini araştırma yapmak ve araştırmalardan sonuç çıkarmak oluşturur. Bunun için bir bilim adamının eserinin başarısı onun sanatına hakim olması, yaratıcı ve eleştirel düşünce ile beslenmesiyle ilişkilidir. 1. Zamanlama: Dergi yayın kurulları genellikle güz döneminde aldıkları makaleleri bahar-yaz aylarında, Bahar döneminde aldıkları makaleleri ise güz döneminde değerlendirmeyi tercih ederler. Hiçbir yayın kurulu yaz döneminde gelen makaleleri hemen değerlendirmek ve basıma sunmak için bir çaba harcamaz. Birçoğumuza göre ‘bilim’ ve ‘araştırma’ kavramları farklıdır. Bu, tarihe ve bilime ışık tutanlar için de böyle olmuştur. Bilim için; “Bilim, her türlü düzenden yoksun duygu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır.” 2. Makalemizin basılmasını istediğimiz dergiyi seçerken: “İlim iyi zamanda servet, kötü zamanlarda sığınak ve iyi bir yol göstericidir.” Aristotle2 a. Derginin hangi tür makaleleri kabul etmekte öncelikli davrandığını (ör: sayısal araştırma, niteliksel araştırma, vb.), b. Derginin okuyucu kitlesinin kim olduğunu, c. Derginin ulusal ve uluslararası platformlarda ne kadar kabul gördüğünü göz önünde bulundurmamız gerekiyor. “Dünyayı yönetenler kalem, mürekkep ve kağıttır.” 3. Yayın kurulu yazım kriterleri ve şablonu: Albert Einstein1 James Howell3 Hakem kurulları, bir eser her ne kadar mükemmel bir içeriğe sahip olursa olsun, derginin öngördüğü yazım şablonuna ve kriterlerine uymuyorsa o makaleye bir önyargı ile yaklaşırlar. Bu önyargılı tutum, çoğu kez makalenin içeriğine yansır ve tatsız bir getir-götür trafiğine sebep olur. Araştırma için; “Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak şarttır.” Balzac4 4. Düşünce bazında paralellik ve hedef kitle seçimi: “Her zaman ara, bir gün altın ararken bakır bulursun, yarın bakır ararken altın bulursun.” Descartes5 Yazdığımız makaleyi kimler okuyacak? Öğrenciler, akademisyenler, genel okuyucu kitlesi? Bu soruları cevapsız bırakmamak için bir 42 GÜNDEM derginin tematik özelliklerini bilmemiz gerekiyor. Örneğin; ‘Dil Çalışmalarına’ genel bir bakış açısı sağlayan bir dergi, ‘Dil Eğitimi’ üzerine yazılan bir makaleyi kabul etmeyebilir. Burada, makalenin reddedilmesinin nedeni sizin makalenizin bilimselliğindeki eksikliklerden dolayı değil, her ne kadar ‘dil çalışmaları’ ile ilgili bir makale yazsanız dahi, dergi okuyucu kitlesinin beklentilerinin karşılanamamasıdır. Oysa ki bu bağlamda dergi okuyucu kitlesi Edebiyat, Dilbilim, Çeviribilim, Dil-Kültür araştırmaları gibi konulara öncelik verebilmektedir. lirlenen gün ve saatlerde merkezde görev yapan uzman personel eşliğinde hazırlamış oldukları bilimsel eserleri değerlendirmekte ve eserin amaçlanan hedefe uygun olabilmesi için gerekli yabancı dil (ingilizce) desteğinin alınması sağlanmaktadır. AYDAM, akademik personele bu hizmeti sunma açısından ülkemizde bir ilki teşkil etmektedir. Akademisyenlerimiz, yayınlamak istedikleri makale, sunum ve projeleri merkezimizde yabancı dil ve biçem açısından kontrol ettirebilir ve makalelerine bilimsel nitelikleri yanında düzgün ve hatasız bir dil kullanımı ve biçim ile önemli bir artı değer katabilir, makalelerinin basılma olasılığını önemli bir oranda artırabilirler. Bir hususu önemle eklemek isterim ki, Akademik Yazım Danışma Merkezi’nde kontrol edilen ve hakeme gönderilen hiçbir makale şu ana kadar hakem kurullarından geri gelmemiş ve akademisyenlerimize kariyerlerinde artı kazandırmanın yanında gelecek makalelerini oluşturmak için fırsat sunmuştur. “Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak şarttır” Unutmamak gerekir ki, makaleyi gönderdiğimiz andan itibaren hakem kurullarının kararını beklemek için geçen süre yaklaşık 6 ay ile 1.5 yıl arası değişmektedir. Bilim açısından kabul edilen ancak dil açısından reddedilen bir makale düzeltme talebi karşılansa bile yaklaşık 1 yıl daha sıra bekleyebilmektedir. AYDAM bu bir yılı akademisyenlerimize hediye etmektedir. Balzac Sonuç olarak, makalemi Atamızın bilime dair sözleri ile tamamlamak istiyorum. “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanında takip eylemek şarttır.” Mustafa Kemal Atatürk6 5. Gözden geçirme süreci: Makalemizi ister 1, ister 10 kez tekrar tekrar okuyalım. Yinede gözümüzden kaçan birkaç husus olabilir. Bu hususlar her ne kadar bizim bulamayacağımız kadar önemsiz olsa da yayın kurulları açısından önemli olabilmektedir. Bir yayının bilimsel açıdan düzeltme alması makalenizin basılacağına dair iyi bir işaret olarak kabul edilebilir. Ancak, makalenizin ‘dil kullanımı ve dilbilgisi kuralları’ açısından reddedilmesi veya düzeltme alması dergi yayın kurulu nezninde büyük bir prestij kaybıdır ve bu dil hataları düzeltilse dahi ilk intibayı silmeniz zordur. Çoğu zaman bu süreç olumsuzlukla sonuçlanır. Her tespitinde olduğu gibi, bilime dair sözleriylen de Atamız, akademisyenlik mesleğini ve bu mesleğin gerektirdiği araştırma ve uygulamaların önemini en güzel şekilde ortaya koyuyor. Hepinize bilim, araştırma ve başarı dolu günler diliyorum. 6. Fırsatları değerlendirmek ... Kaynakça 1. Albert Einstein ‘The Fundamentals of Theoretical Physics’ Science 91(1940). 2. Aristotales’e ait özlü sözler. (2009) http://www.felsefe.net/b-c-c/2485-aristotales-eait-ozlu-sozler.html Erişim tarihi: 03.02.2011. 3. Düşünürlerden Ünlü Sözler (2007) http://www.egitimcininyeri.com/archives.php/ Dusunurlerden-Unlu-Sozler/595 Erişim Tarihi: 04.02.2011. 4. Şahin H. (2011) ‘Sınavlara Hazırlık Sürecinin Temel İlkeleri’ http://www.aktuelpsikoloji. com/artikel.php?artikel_id=1105 Erişim Tarihi: 04.02.2011. 5. Hüsmüllü E. F. (2010) ‘Kim, Ne demiş?’ http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=85408 Erişim Tarihi: 04.02.2011. 6. Mustafa Kemal Atatürk’ün Bilim Konuşması (2011) http://www.lordiz.com/mustafakemal-ataturkun-bilim-konusmasi-ataturk-ve-bilim.html Erişim Tarihi: 07.02.2011. Akademik Yazım Danışma Merkezi Akademik Yazım Danışma Merkezi, Atılım Üniversitesi Akademik Personelinin yayınlamak istediği makale, sunum ve projelerin yabancı dil kalitesini artırmayı hedeflemekte ve dolayısıyla Atılım Üniversitesi’nin bilimsel yayın sıralamasındaki (ISI+SSCI+AHCI) yerinin daha üst sıralara taşınmasına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Akademisyenler AYDAM Web sayfasından randevu alarak, be- 43 GÜNDEM BİTMEYEN OYUN yönünde çizmiştir. Söz konusu ülkeler arasındaki çatışmayı izlerken oyunun seyri istediği gibi gitmediğinde ufak müdahalelerde bulunmuştur. Çünkü ABD, o dönemde büyük satranç masasında dünya şampiyonluğu için SSCB ile oynuyordu. 1990’da ABD, SSCB’yi alt etmiş ve Ortadoğu politikasını geleceğe dönük olarak değiştirmiştir. Bu coğrafyada satranç masasının bir tarafına oturmaya karar vererek elini güçlendirmek için artan bir çabayla hamlelerini yapmaktadır. Bu değişimin tepe noktasınıysa Condoleezza Rice’ın Beyaz Saray’ın ulusal güvenlik danışmanıyken (daha sonra Dış İşleri Bakanlığı yapmıştır) 7.8.2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan “Transforming The Middle East (Ortadoğu’yu Dönüştürmek) yazısındaki öngörüleri oluşturmaktadır. C. Rice, söz konusu yazısında Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar Ortadoğu’da bulunan Türkiye’nin de dahil olduğu 22 devletin rejiminin, sınırlarının ve genel olarak bu coğrafyanın haritasının değiştirilmesi gerektiğini ve bunun nedenlerini sıralıyordu. Söz konusu ülkeler demokrasi, hoşgörü, refah ve özgürlük istiyor ve bunlar için, C. Rice’a göre, ABD’nin uzattığı eli tutmaları gerekiyordu. Avrupa’yı 2. Dünya Savaşı sonrası yukarıdaki değerler doğrultusunda şekillendiren ABD’nin, bu bölgeden yükselen taleplere kayıtsız kalmaması gerekliliği üzerinde duruyordu. Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar uzanan ülkelere liberalleşen yani kendi deyimiyle özgürleşen Irak’ı örnek gösteriyordu. Burada çok aktörlü gibi görünen yapı acaba ABD’nin şekillendirmek istediği oyuna uygun bir şekilde mi oluşacak yoksa sürpriz aktörlerin oynayacağı rollerle mi şekillenecek? Bu noktada satranç tahtasında yapılan hamlelerin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Ar.Gör. Hasan Serdar Hoş Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Satranç oyunu yaklaşık olarak günümüzden 4000 yıl önce Mısır’da ortaya çıkmıştır. Yine Çin’de, Mezopotamya’da ve Anadolu’da o dönemden sonra yaygınlaşmış ve oynanmıştır. Ortadoğu ve çevresinde doğan satranç ne oldu da şimdi, bu toprakların satranç tahtası olarak kullanıldığı ve üzerinde başka aktörler tarafından oynanan bir oyun haline geldi. Medeniyetin doğduğu bu coğrafyalarda şah olarak görülenlerin bu kadar çabuk devrilmeleri onların asıl piyonlar oldukları anlamına gelebilir mi? Gerçekten piyon şahlar, halkın ayaklanmasıyla mı devriliyor yoksa asıl şah, piyon olarak mı o halkları kullanıyor? Ortadoğu ve Kuzey Afrika topraklarındaki aktörler gerçekten mi değişiyor yoksa asıl aktörler maskelerin ardından olayları izleyip mimiklerini mi gizliyor? Bu soruların cevapları şu an için belirsiz gibi görünebilir ama tarihsel süreç ve ilişkilere bakıldığında bu topraklardaki hakimiyetin halka teslim edilme(me)sinde yine en büyük rolü aynanın arkasındakiler oynayacak gibi görünmektedir. Yakın tarihte, Ortadoğu’da satranç tahtasının bir tarafına oturan ABD ve müttefikleri, karşılarına geçirecekleri bir rakip arayışına girmiştir. Rakip yoksa ne yaparsın? Rakip yaratırsın ki ABD’nin en iyi yaptığı işlerden biri de budur. Bunun için, yoktan bir rakip var eder daha doğrusu rakip olmak istemeyen bir aktörü ya tahrik eder ya da zorla masaya oturtur. Önce Afganistan ve Irak gibi basit rakiplerle işe başlamıştır. Şimdi ise kendini İran’a hazırlamaktadır. Fakat ABD’nin stratejisi açısından İran farklılık arz etmektedir. Öyle ki, öncelikle Ortadoğu’daki müttefiklerini yanına almalıdır ya da Çoğumuzun bildiği üzere satranç oynamak için oyun tahtası, taşlar ve iki aktör gereklidir. Günümüzde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın satranç tahtası olduğunu düşünürsek, bu ihtiyaç giderilmiş oluyor. Şimdi sıra taşları bulmaya geldi. Şahı ABD veziri İsrail, fil, at ve kaleyi de müttefik kuvvetler olarak varsayarsak geriye piyonlar kalıyor. Biraz üzerinde düşünecek olursak Ortadoğu’daki etnik kimlikler ve buna uyumlu olarak demokrasi, insan hakları, refah gibi sihirli kelimelerin piyon olarak kullanıma son derece uygun oldukları görülecektir. Satranç bilenler bilir oyunu açmak için önce piyonlar öne sürülür. Diğer taşlar ise onların arkasındadır. Piyonlar, oyuncunun kafasındaki planı gerçekleştirmek için kaybı göze alınabilecek ilk taşlardır ama her ne olursa olsun oyunu şekillendirmek açısından çok önemlidirler. Taş sorununu da hallettiğimize göre şimdi sıra geldi rakiplere. ABD, 1970’lerde Ortadoğu’da satranç masasına kendisi oturmamış, bunun için yerel destek kuvvetleri kullanmıştır. İsrail, Irak, Filistin, İran, Libya, Batı Sahra, Lübnan, Cezayir, Mısır gibi çatışma bölgelerinin bol olduğu coğrafyayı dikkatle izlemiştir. ABD; o dönem Ortadoğu stratejisini iki farklı rakip yaratmak, o iki rakibi satranç masasına oturtmak 44 GÜNDEM en azından müttefiklerinin söz konusu operasyona karşı çıkmasını engellemelidir. Daha önceki müdahalelerine cılız ses çıkaran bölge ülkelerinin, İran konusunda aynı görüşte olmadığı açıktır. zıt kutup yaratıp yıllardan beri alt yapısını oluşturduğu medeniyetler çatışması senaryosunu gerçekleştirmek istemektedir. ABD’nin oyununda zara yer yoktur ve satranç masasında yanına müttefiklerini de alarak oyunu istediği yönde bitirmeyi planlamaktadır. İran ise ABD ile karşılaşmayı göze almakta fakat kozlarını satranç tahtasında değil tavla tablasında paylaşmak istemektedir. Son günlerde ortaya çıkan Tunus’tan Mısır’a doğru seyreden olayları bu bağlamda değerlendirecek olursak, İran’daki aktif muhalefeti ayağa kaldırma noktasında yüreklendirme ve İran’ı bölgede yalnızlaştırma politikasına hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Bu oyun, kaçışı olmayan bir oyundur. ABD, İsrail veya uluslararası sermaye aktörleri kim olursa olsun bu olguyu çağırmaktadırlar ve hala günümüzde fetih politikası, devletler açısından en büyük kârı sağlamaktadır. Araştırmalardaki “ABD Irak’a saplandı ve milyarlarca dolar zarar etti.” söylemleri bu noktada anlamını yitirmektedir. Çünkü uluslararası sermayenin her çıkan savaşta büyük bir kârı vardır ve bu açıdan ABD’nin ülke olarak zararı da çok önemli değildir. ABD satranç tahtasının karşısına İran’ı oturtmaya çalışırken İran’da masaya yeni bir oyun getirerek ABD’yi tavla tablasının başına oturt- Türkiye’nin iç meselelerini bir an önce halledip yanı başında dönen oyunlara yoğunlaşması gereklidir. Aslında büyük devlet olmak, içte bu dinamikler hareketli olsa bile dış politikada net bir duruş sergilemekten geçmektedir. Fakat görülen, savaş sisinin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya yavaşça çöktüğü ve görüş mesafesinin son derece kısa olduğudur. Türkiye yıllarca içi boş tartışmalarla oyalanmış ve asıl dikkatli olması gereken konularda zayıf bırakılmıştır. Türkiye’nin bunları bir an önce doğru algılayıp kendi durumunu yeniden gözden geçirmesi ve dışarıda kendine yakışan bir politika izlemesi gerekmektedir. Fakat “Cumhuriyet Mitingleri” gibi demokratik ülkelerdeki halk hareketlerine örnek olabilecek düzeydeki hareketleri, terör eylemleri olarak tanımlarken, Mısır’daki halk ayaklanmasını halkın sesi olarak tanımlamak, birilerinin maşalığına soyunmak; Türkiye’yi akılcı düşünceden uzaklaştırmakta ve inandırıcılığını yitirmesine neden olmaktadır. Bu tarz bir yaklaşımla ne satranç masasında ne de tavla tablasında başarılı olmak mümkündür. Türkiye elbette refah, insan hakları, demokrasi gibi halklar için çok önemli olan kavramları savunmalıdır. Fakat bu değerleri amaca ulaşmak için araç olan Truva atı gibi görmemeli, gerçek anlamlarını yaşama geçirmelidir. Buna da önce kendi sınırlarından başlamalıdır. mak istemektedir. Tavla ile satrancın arasındaki fark satrancın sonucunu iki faktör belirlerken (oyunu oynayan iki kişinin kararları) tavlanın sonucunu üç faktörün belirlemesidir ( oyunu oynayan iki kişinin kararları ve buna ek olarak zar). ABD kaçınılmaz savaşı rasyonalize ederek savaşın sisinden kurtulmaya çalışırken İran buna izin vermemek için elinden geleni yapmaktadır. ABD’nin stratejisi rakibini oyuna yalnız başına oturtmaktır. Bu büyük bir hiledir çünkü; kendisi ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir zaman masaya tek başına oturmaz. Bunun farkında olan ve satranç tahtasına oturduğunda kaybedeceğini bilen İran, önlem olarak satranç tahtasını itip ortaya tavla tablasını koymak istemektedir. Çünkü tavlada zar faktörü büyük önem arz eder ve zar faktörü de dünya siyasetinde önemli rol oynayan ülkelerdir. İran bunu sağlamak için Çin, Rusya ve bir çok ülkeyle enerji antlaşmaları imzalamaktadır(bu ülkeler arasına son dönem de Türkiye de dahil olmuştur). Suriye ile yakın ilişkilerde bulunmakta hatta dünya basınına bomba gibi düşecek İngiliz askerleri gözaltına alma operasyonunu gerçekleştirmiş ve psikolojik savaş alanında da aktif olduğunu göstermiştir. Şu ana kadar gayette başarılı olmuş ki ABD bir türlü istediği yaptırımları BM vasıtasıyla çıkarttıramıyor. İran’ın ABD’yi tavla masasına oturtabilmesi için dünya siyasetinde etkili olan devletlerin, zar olmayı taraf olmamayı kabullenmeleri gerekmektedir. ABD ise, tam tersinin gerçekleşmesi için çaba sarf etmektedir ki işte bu noktada Kuzey Irak kartı farklı olanaklar yaratacak düzeyde ABD’nin kafasını meşgul etmektedir. İki Bakalım gelecek bize hangi hoş olmayan oyunu dayatacak? Tavla mı satranç mı? Oyunun adı ne olursa olsun, kaybedecek tek aktör şimdiden belli; insanlık… 45 GÜNDEM KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM SÜRECİ VE SANATIMIZ Yrd. Doç. Dr. Erdem Ünver Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi 1. Giriş Dönüşüm, olduğundan başka bir biçime girme, başka bir durum alma, inkılâp, transformasyon gibi anlamlara gelmektedir. Geçmişten bugüne evrende her şey bir değişim ve dönüşüm süreci içinde yer alır. Değişimde varlığın belirleyici kimliği tamamen yok olmazken, dönüşümde varlık yeni biçimi ile eski halini inkâr eder. duruştan söz edilebilir. Yukarıda sözü edilen ikinci kültür dönüşüm sürecinde sanat alanında yapılanları Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet dönemi olarak iki dönemde birkaç örnekle somutlaştırmak mümkündür. Kültürel değerler de yaşayan varlıklar olarak zaman içinde değişim ve dönüşüme uğrar ya da yok olur gider. Her toplum için geçerli olan bu kavramlar, ilkellikten uygarlığa uzanan yolda doğal yaşantının bir sonucu olabileceği gibi, gelişme önünde engel teşkil eden, ettiğine inanılan şeylere yönetsel iradeler tarafından müdahale edilmesiyle de olabilir. Değişim her zaman yaşanabilir, sosyolojik yansımaları dönüşüm kadar sonuçlar taşımayabilir. Batılılaşma kavramı ile açıklanmaya çalışılan hareket 2. Mahmut zamanında sanat alanında ilk örneklerini vermeye başladı. Sultan Vahdettin’e kadar devam eden Mızıka-ı Humayun’un başına Avusturya – Macaristan İmparatorluk Sarayından Guisappe Donizetti orkestra şefi olarak getirildi. Bu müzik heyeti Batı’nın çok sesli müziğinin kurumsallaştığının göstergesiydi. Ayrıca, Devlet Konservatuvarına kaynak olacak Darü’l Elnan ilk resmi müzik okulu olarak açıldı. 2. Cumhuriyet Öncesi Türk Tarihinde uzak- yakın ülke kültürleriyle etkileşimleri, bu etkileşimlere bağlı olan ve olmayan değişimleri bir yana bırakacak olursak, iki önemli kültürel dönüşümden söz edebiliriz. Birincisi, Türklerin İslamiyet’i tanıması ve kabul etmesi ile inanç sistemindeki dönüşümdür. İslamiyet’in kendine özgü varlık değerlendirmesi, yalnızca bireyin inanç ve ruh dünyasını değil, yaşam felsefesini, toplumsal davranış biçimlerini etkileyen ve dönüştüren bir etki yapmıştır. 1827 yılında Alman Schulz Doğu Anadolu’da ilk Arkeolojik kazıları yaptı. 1845 yılında Abdülmecid döneminde yine Batı etkisi ile müzecilik çalışmaları başlatıldı. 1869 yılında ilk müze müdürü olarak İngiliz E. Goold, ikinci müze müdürü olarak 1872 yılında Alman A. Dethier görevlendirildi. 1835 yılında Avrupa’ya öğrenciler gönderilmeye başlandı. Cumhuriyet döneminde de devam eden bu uygulama sonucunda Geleneksel Sanatların yerini Batı orjinli sanatlar aldı. İkinci kültürel dönüşüm Batı Dünyasının bilim, teknoloji ve sanayisinin cazibesi ile aşağı yukarı 300 yıl önce başlamıştır. Daha önceleri kendisi de kültürel değişimin kaynağı olan Osmanlı, geri kalmışlığı önlemek adına Batıyı örnek almıştır. İlerleme ve kalkınma kaygıları ile başlayan bu örnek alış günümüzde de devam etmektedir. Yeni durumlara uyum sağlayabilmek için değişim, bazı durumlarda da dönüşüm kaçınılmazdır. En önemli sorun geleneksele bağlı olanların gösterdiği toplumsal dirençtir. Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet sonrası dönemlerde yönetim ve küçük bir kesim değişim ve dönüşümün yanında yer alırken, küçümsenemeyecek bir toplumsal karşı 1877 yılında kuruluşu Fransızlara verilen, bürokratik nedenlerle açılışı gerçekleşmeyen Sanayi-i Nefise, 1882 yılında tamamen Fransız sistemine göre Osman Hamdi tarafından kuruldu. Bu okul plastik sanatlar eğitiminde dönüşümün ilk kurumsal örneği olarak tarihe geçti. Steegman ve Lewis’in ifade ettikleri gibi, bu okulun Türk Kültürüne, geleneksel sanat anlatımlarına kapatılma- 46 GÜNDEM sı, Türk Sanatına ait örneklerin Sanat Tarihi dersi kapsamında dahi programlarda yer almayışı okulun Paris Ekolünün bir yansıması olarak değerlendirilmesine neden oldu. dönüşüme sosyolojik, felsefi, psikolojik anlamda hazır olmadığından içselleştirmeleri bazı durumlarda zor, bazı durumlarda mümkün olmadı. Bu nedenle, örneğin Devlet Opera gösterilerinde hala genellikle yabancı eserlerin yer alması ve bu gösterilere toplumun kayıtsız kalması yadırganmamalıdır. 2- Batıya endeksli kültürel dönüşüm, her iki dönemi kapsayan bir süreci içerir. Yukarıdaki veriler bu sürecin devamlılığını belirleyen somut birkaç örnektir. 1896 yılında Fransız Lumiere kardeşlerin gönderdiği kamera ile İstanbul’da film çekimleri yapıldı. Ancak Padişah gösterime izin vermedi. 1911 yılında Makanis kardeşlerin V. Mehmet Reşad’ın Selanik ve Manastır ziyareti çekimleri günümüze kadar ulaştı. 1915 yılında ise Enver Paşa, ‘Merkez Ordu Sinema Dairesini’ kurdurarak devletin sinemaya sahiplenmesini sağladı. 3- Plastik Sanatlar, Fonetik Sanatlar, Tiyatro, Opera, Bale, Konsevatuvar, Sinema, Arkeoloji, Müzecilik ve Edebiyatta görülen dönüştürme çabaları, Geleneksel Türk Sanatları olarak tanımlanan yerel ve ulusal kültürel değerlerinin dışlanmasına neden oldu. Yüzyıllar boyu birikimleri sunan yöresel ve ulusal değerlerin evrensele ışık tutacağı görülemedi. Kültür Bakanlığı yapılanmasına bakıldığında yöresel, ulusal ve evrensel ölçülerdeki sanata sahip çıkıldığı görülmekle birlikte, bütçe azlığı ve Güzel Sanatlar yönetimindeki yetersizlik, nitelikli sanatın toplumla buluşmasına, sanatın gerekliliği ve öneminin doğru biçimde algılanmasına olanak vermedi. 3. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu takip eden yıllarda yapılan kültürel dönüşümler, Osmanlı döneminde yapılanların bir devamı olmanın ötesinde daha radikal oldu. Yönetim biçiminin demokrasiye açılan Cumhuriyet olması, gereken dönüşümlerin habercisi gibiydi. Bir bakıma yeni siyasi irade, toplumun gelişmesinde kültürel dönüşüme daha fazla anlam ve görev yüklemek istedi. 1922 yılında TBMM’de sinema dairesi oluşturuldu. Daha sonra Cumhuriyet döneminin en ilgi gören sanat dallarında birisi oldu. Mızıka-ı Humayun 1924 yılında Musiki Muallim Mektebine ve daha sonraları kurulacak olan orkestralara kaynak teşkil etti. Sanayi-i Nefise’nin adı 1928 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirildi. Bu okul 1982 yılında Mimar Sinan Üniversitesine dönüştürüldü. 1932 yılında açılan Gazi Orta Muallim Mektebi Resim ve İş Bölümlerinin programlarında, Avrupa’da o dönem geçerli olan Resim ve İş eğitimleri örnek alındı.1924 yılında Topkapı Sarayı’nın müze olarak açılmasına karar verildi. 1925 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü kuruldu. Daha sonraki yıllarda Batı standartlarında arkeolojik kazılar ve müzeler çoğaldı. 4- Kültürel dönüşüm kavramının bilincine varılmadan, yeni kültürel aşamalarının gerçekleşme şansı olamaz. Eskinin ve şimdikinin ne olduğunu bilmenin yanında, yeni kültür aşamalarını yaratacak şartların farkında olmak gerekir. 5- Sürekli üreten, ürettiği her şeyle diğer toplumları kendine bağımlı hale getiren gelişmiş ülkelere karşı daha duyarlı davranılmalıdır. Çağa ayak uydurma isteği, çoğu zaman ülkeleri taklit eden ve kendi benliğini inkar eden bir sonucu doğurabilir. Ülkemiz böyle bir tehlike ile karşı karşıyadır. 6- Kültür dönüştürme çabamız, benimsenen güncel duyuş ve düşünce sistemlerine yaslanmakla birlikte, tarihsel sentezci bir yaklaşımdan uzak kaldı. Bu sentezci yaklaşım yerine, şematik tarihsel kronolojik tasnifleme geçerli oldu. 1933 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kuruldu. Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Sinema Dairesi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünden ayrılarak kendi yönetimlerine kavuştular. Resim Heykel Müzeleri, Devlet Güzel Sanat Galerileri, Orkestralar, Türk Halk Müziği Koroları, Türk Sanat Müziği Koroları, Topluluklar, Yöresel Müzik ve Oyun Toplulukları Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet vermeye devam etti. 7- Yukarıda sözü edilen nedenler, özgün olarak değerlendirilen sanatçıların dahi Türk Sanatı’nı evrensel ölçülere taşımasının önünde engeller oluşturdu. Her şeyden önce bir dönem, bireysel iç dünyanın sanata aktarımında gereken duyarlık atmosferine sahip olunamadı. Devlet Konservatuvar’ında 1936–1947 yılları arasında tiyatro bölümünü Alman Carl Ebert yönetti. 1966 yılında Devlet Opera ve Balesi Tiyatro’dan ayrıldı. Bugünlerde Bale bölümü de ayrı bir müdürlük isteğini dillendirmektedir. 8- Kültürlerin etkileme gücü, diğer kültürlere karşı baskın olma eğilimi, kültürü üreten toplumun ekonomik gücü ile orantılıdır. 4. Değerlendirme Süreç devam ediyor ve edecektir. Yaratıcı yetenekleri her alanda geliştirecek eğitsel ve toplumsal bilinç en uygun dönüşümü kendi iç dinamiklerimizle sağlayacaktır. En doğrusu budur. 1- Gerek Cumhuriyet öncesi, gerekse Cumhuriyet döneminde kültür dönüşümünde öncü yönetim ve aydınlar oldu. Geniş halk kitleleri bu 47 GÜNDEM MÜZİKTE GİZLENEN MATEMATİK Ar. Gör. Çağıl Süt Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Tüm sanatların sürekli erişmeye çalıştıkları müziğin1 fiziği, matematiği, felsefesi vb. bilimsel nitelikleri ya da bu niteliklerin varlığı meraklıları için eski çağlardan bu yana hep ilgi çekici konular olmuştur. Matematik ve müziği ilişkilendiren araştırmacılar, daha çok matematikçiler, evreni kendi kuralları çerçevesinde çözmeye ya da evrenin kurallarını bulmaya çabalarken sanatı da irdelemeye yönelmekte, ‘‘Güzel’ olanın temelinde acaba matematiksel ‘doğru’lar mı yatmaktadır?’ sorusunun yanıtını aramaktadır. Eski Yunan’da müzik, matematiğin bir dalı kabul edilirken Pythagoras (M. Ö. 570-490) Okulunda aritmetik, geometri ve astronomi ile aynı programda öğretilmekteydi2. Öğreti mensupları kendi aralarında matematikçiler (hesap edenler) ve akuzmatikçiler (dinleyiciler) olarak ikiye ayrılırdı. Pythagoras’ın, evrenin armoni gösteren sayılarla düzenlendiği düşüncesi üzerine kurulu “kürelerin müziği” ya da “kürelerin armonisi” olarak isimlendirilmiş varsayımından hareketle öne sürdüğü önermeye göre, müzikal oranlara göre dizilmiş gezegenler arasındaki uzaklıklar müzikal aralıklara denk gelmektedir. Notaların ve sayıların belirli bir düzene bağlı olduğu ve dokuz kozmik siferin (kürenin) hareketleriyle, algılayamadığımız uyumlu bir ses oluştuğu iddia edilmektedir3. Johann Sebastian Bach (1685-1750), Keman için solo sonat BWV 1001, Adagio Anlatılana göre, bir gün Pythagoras ormanda demircilerin yanından geçerken çekiçlerin örse vurmasıyla çıkardığı güzel sesi dinlemek için durur. Çekiç başlarını bir süre inceledikten sonra, her bir çekicin farklı uzunlukta olduğunu ve uzunluklarının özel bir orana sahip olduğunu fark eder: 12, 9, 8 ve 6 birimlik uzunlukların birbirine oranı. En küçük demir parçası ile en büyüğü arasında 1 oktav duyulmaktadır (12:6)4. Daha sonra 12 birimlik bir tel ikiye bölünmüş (1/2); 6 birimlik uzunluktan 12 birimlik telin sesinin 1 oktav tizi elde edilmiştir. 8 birimlik telin 2/3’ü ile 5’li aralık, 9 birimlik telin 3/4’ünden ise 4’lü aralık bulunmuştur. Antik Çağ’da dört sesin bir arada duyulması “tetrakord” olarak isimlendirilmiştir. 6, 8, 9, 12 birim tel ile elde edilen tetrakordda 8 ve 6 ya da 12 ve 9 arasında yine bir oran bulunmakta ve bu dört sesteki armoni aralarındaki matematiksel ilişkiye bağlanmaktadır5. Pythagoras, ayrıca, sesin kalınlık ya da inceliğinin çekilip bırakılan bir telin uzunluğuna bağlı olduğunu fark etmiş ve müzikte armoni ile tamsayılar arasındaki ilişkiyi kurmuştur6. Müziğin matematiksel oranlarla ifade edilebileceğini ortaya koymuş ve “diatonik skalayı”7 keşfetmiştir. Do sesini veren bir telin 15/16’sı si sesini, 5/6’sı la sesini, 3/4’ü sol sesini, 2/3’ü fa sesini, 5/8’i mi sesini, 9/16’sı ise re sesini vermektedir. Dolayısıyla iki notayı bir arada duymak, iki sayı arasındaki farkı algılamaktan ibarettir. 48 GÜNDEM farkında olmadan kullanıldığına güçlü bir karine oluşturmaktadır14. Ancak, öğrencilerine çalgı ile beste yapmalarına izin vermeyen Bach’ın müziğine ve tekniğine bakıldığında temelde yatan bir ‘bilinç’ bize göz kırpmaktadır. Bu besteleri yaparken üstün bir yeteneğin, müzik zekasının, seslerle oynanarak ortaya çıkan yaratıcılığın yanında, akıl yürütmeye ve doğru hesaplamalara ihtiyaç vardır. Gottfried Wilhelm Leibniz (1646-1716) müzik için, “gizli bir aritmetik alıştırması” demiştir8. Müzik ve matematik ilişkisinde önemli yere sahip bir diğer isim ise İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci (1175-1240) ’dir. Ünlü “tavşan çiftliği” problemine göre: çiftlikte bir çift tavşan vardır ve bir ay geçtikten sonra bu çift bir tavşan doğurur, her ay her yeni çift tavşan bir tavşan daha doğurur ve bu böylece sürüp gider. Bu deneyin sonunda şu seri bulunur: 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610… Pythagoras’ın sezdiği gerçeği, Bach yapıtlarında gözler önüne sermiştir: matematik yoksa müzik yoktur. Birçok araştırmacı Bach’ın bestelerinde sayısal semboller bulmuştur. Bach bestelerini yaparken adeta mimar gibi çalışmakta, asıl besteleme işine başlamadan önce iki farklı müzik parçasını birleştirerek tek bir armoni elde etmekteydi. Bach iyi orantılanmış bir fügün15 başarılı bir kompozisyonun anahtarı olduğu inancındaydı. Bach’ın bazı eserlerinde belirli söz ve müzik parçalarının belirli ve eşit sayıda tekrarlandığı göze çarpan bir başka nokta olmuştur16. Son iki sayının toplamı sonraki sayıyı vermektedir. İki ardışık sayının oranı ise bizi “altın oran” ya da “mükemmel oran”a götürmektedir. Geometrik açıdan, ikiye bölünmüş bir doğru parçasında, bütünün büyük parçaya oranının, büyük parçanın küçük parçaya oranına eşitliği altın orandır. Gözümüzde canlanması açısından A4 kağıdının büyük kenarının küçük kenarına oranı örnek olarak verilebilir. Pythagoras’ın tellerini hatırlayacak olursak, 12/9=8/6 eşitliği bize altın oranı vermektedir. Doğada biyolojik bir gerçek olarak var olan altın oran, özellikle sarmallarda kendini gösterir; salyangoz ve deniz kabuklarında, kulak yapımızda, papatya ve ayçiçeği gibi çiçek tohumlarında görülen sarmal matematiksel sarmala çok yakındır9. Bach, bestecinin aslında bir zanaatçı olduğunu söylemektedir. Sanatçının dehasını yücelten Aydınlanma Çağı’na, çalışkanlıkla doğru mantığın insanı bilime götüreceği düşüncesi hakimdi. Yedi kuşaktır müzisyen bir aileden gelen Bach, bu düşüncenin sanata ulaşmak için de geçerli olduğunu “Ben çok çalışmak zorunda kaldım; bu kadar çok çalışan herkes bu noktaya gelebilir.” diyerek vurgulamıştı17. Bach bir fügün başlangıcını duyduğunda hangi kontrapuntal18 araçların uygulanması gerektiğini biliyordu. Bestelerini çalgı eşliğinde yapmıyordu. Besteciliğin öğretilebileceğine inanıyor ve öğrencilerine çalgı tekniğinin yanında bestecilik zanaatını da öğretiyordu. Zihnindeki kesin kurallar sayesinde Bach’ın eserlerinin notaları tertemiz ve düzeltmesizdir. Kurduğu teoriye göre, çok seslilik kuralları doğru uygulandığında besteler “seçkin bir grupta sohbet eden kişiler gibi” olacaktır19. Altın oranın kullanıldığı en ünlü yapıt Georg Friedrich Händel (1685-1759)’in “Messiah” oratoryosunun ikinci bölümü olan “Hallelujah”dır. Béla Bartók (1881-1945), Fibonnacci sayılarını kullanarak besteleri için dizeler oluşturmuştur10. Érik Satie (1866-1925)’nin yapıtlarında altın oranı kullanmasının müziğine öteki dünya simetrisi verdiği söylenmektedir. Yapılan incelemeler, Claude Achille Debussy (1862-1918)’nin de yapıtlarında altın oranı bilinçli olarak uyguladığı, ‘La Mer’(‘Deniz’)in buna tam bir örnek oluşturduğunu ortaya koymuştur. Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791)’ın altın oranı bildiğine dair iddialar da mevcuttur11. Peki, mantık ve matematik kurallarının bizi sanata ulaştırdığı savında Bach’ın müziği genel kabul görür yeterlilikte bir ölçüt müdür? Müzikte kullanılan bir başka matematik aracı “fraktal geometri”dir. Latince ‘fractus’ sözcüğünün karşılığı ‘fraktal’, parçalanmış ya da kırılmış anlamına gelmektedir. Fraktal geometriye göre, fraktallerin karmaşık oluşu düzensiz olduğunu göstermemekte, aksine oluşturdukları karmaşa sürekli kendini tekrar eden bir düzen oluşturmaktadır. Karşılıklı tutulan iki aynada oluşan sonsuz görüntü buna örnek gösterilebilir. Mimari ve sanat yapıtlarında sıklıkla kullanılan fraktal geometri gerçeküstücü ressam Salvador Dali (1904-1989)’nin bazı eserlerinde çok net bir şekilde kendinin görterir12. Yapılan çalışmalar Johann Sebastian Bach (1685-1750)’ın bazı eserlerinde fraktal dağılımlar olduğunu ortaya çıkarmıştır13. Müziği sanatlar arasında en üste yerleştiren Arthur Schopenhauer (1788-1860)’a göre Bach, genel olarak insanlığa ait bir besteciydi. Kontrapuntal teknikteki ustalığını, yapıtlarında ‘Tanrısal matematiği’ kullanarak göstermişti20. Bach, dinleyicilerin ‘söylenen şarkıyla’ değil, ‘şarkının söylenişiyle’ etkilendikleri sözsüz müziği, Kilisenin müzik sözsüz olunca kolaylıkla put haline gelebileceği endişesiyle uzun zaman direnmesine rağmen, sonraları karşı koyamayıp, gerek Latin Katolik gerek Protestan Kiliselerin kabul etmenin yollarını aradıkları bir döneme damgasını vurmuştur. Kürelerin müziğinden Gregoryen sözlü müziğine doğru daralan müzik anlayışı için artık yeni bir kapı aralanmıştır. Johann Sebastian Bach, yeteneği Bu noktada, müzisyenlerin yapıtlarını meydana getirirken matematiği bilinçli olarak kullanmadıkları savı ne kadar doğru, üzerine düşünmek gerekir. Doğaçlama, matematik araçlarının 49 GÜNDEM aracılığıyla ileride üstün yapıtlar ortaya koymak için matematiksel öğeler daha yoğun ve bilinçli kullanılacak; ortaya çıkan bu müzik ürünleri ise insanlara sanatsal haz yanında bilişsel gelişimleri için bir yöntem sunacaktır. ve zanaatındaki başarısı ile kilise müziğini konser salonlarına getirebilmiştir. Sözlü dini müzik ile çalgıların müziği arasında canlı bir köprü olarak görülürken kilise müziğinin sonuncu, modern müziğin ise ilk büyük bestecisi kabul edilmiştir21. Çalgısal müziğin gelişmesi Batı müziğinin en büyük eserlerinden olan “senfoni”lerin doğmasına zemin hazırlamıştır. Sözlü müziğin hakim olduğu Barok dönemde (1600-1750, Claudio Giovanni Antonio Monteverdi (1567-1643), Henry Purcell (1659-1695) ve J. S. Bach dönemi) 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde “cantata” (“cantare”, şarkı söylemek) yerini “sonata” (“sonare”, ses çıkarmak) ya bırakmıştır. Dönemin bestecileri Arcangelo Corelli (1653-1713), Domenico Scarlatti (1685-1757), Johann Sebastian Bach’ın ikinci oğlu Carl Phillip Emanuel Bach (1747-1788) bestelerinde “sonata”ları tipleştirmeyi başarmışlardır. Bu gelişmelerden J. S. Bach’ın müzikte yeni bir çağın kapılarını açtığını söylemek yanlış olmayacaktır. Daha sonra aynı dönemde yaşamış Joseph Haydn (1732-1809), Mozart ve Ludwig Van Beethoven (1770-1827)’ın müzik eğitimlerine bakıldığında birbirlerinden etkilendikleri; Haydn’ın kendinden önceki bestecilerin yapıtlarından müzikal teori öğrendiği, Bach’ın hayranı olan Beethoven’ın, Haydn’ın öğrencisi olduğu, Mozart’ın kuartet bestelemeyi kendisine ilk öğreten Haydn’a ithaf ettiği altı kuartet bestelediği bilinmektedir22. Dolayısıyla dünyaca ünlü bu bestecilerin ve diğerlerinin eserlerindeki matematiksel oranlar ve farklı melodilerin üst üste dizilişindeki olmazsa olmaz kuralların bir rastlantıdan ibaret olmadığını düşünmek işten bile olmasa gerekir. 1. “Tüm sanatlar sürekli müziğe erişmeye çalışırlar.” Walter Horatio Pater (1839-1894). 2. Ece Karşal, “Matematik ve Müzik”, http://www.mustafasakamuzikatolyesi.com/ makale3.php, (erişim tarihi: 18.02.2011). 3. Vural Yıldırım – Tarkan Koç, Müzik Felsefesine Giriş, İstanbul 2006, 31; http:// tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCrelerin_m%C3%BCzi%C4%9Fi, (erişim tarihi: 18.02.2011). 4. Noralv Pedersen, “Music is also matemetics”, http://www.ntnu.no/gemini/200006e/32-34.htm, (erişim tarihi: 18.02.2011). 5. Noralv Pedersen, “Music is also matemetics”, http://www.ntnu.no/gemini/200006e/32-34.htm, (erişim tarihi: 18.02.2011); Ece Karşal, “Matematik ve Müzik”, http:// www.mustafasakamuzikatolyesi.com/makale3.php, (erişim tarihi: 18.02.2011). 6. Yıldırım – Koç, 55; Cihan Orhan, “Matematik ve Müzik”, http://www.genbilim.com/ content/view/682/37/, (erişim tarihi: 18.02.2011). 7. Eski çağlarda “diatonik skala”, beş tam ses ve iki yarım sesten oluşan diziyi ifade ediyordu. 8. Yalçın Güran, “Müziğin Matematik + Fraktal Geometriyle Olan İlişkisi”, http://www. yalcinguran.com/2008/03/mziin-matematik-fraktal-geometriyle.html, (erişim tarihi: 18.02.2011). 9. Ece Karşal, “Matematik ve Müzik”, http://www.mustafasakamuzikatolyesi.com/ makale3.php, (erişim tarihi: 18.02.2011); Noralv Pedersen, “Music is also matemetics”, http://www.ntnu.no/gemini/2000-06e/32-34.htm, (erişim tarihi: 18.02.2011); Fikri Akdeniz, “Altın Oran ve Sanat”, http://ortopediart.com/altin-oran-ve-sanat/, (erişim tarihi: 18.02.2011). 10. Ece Karşal, “Matematik ve Müzik”, http://www.mustafasakamuzikatolyesi.com/ makale3.php, (erişim tarihi: 18.02.2011). 11. Yalçın Güran, “Müziğin Matematik + Fraktal Geometriyle Olan İlişkisi”, http://www. yalcinguran.com/2008/03/mziin-matematik-fraktal-geometriyle.html, (erişim tarihi: 18.02.2011). 12. Charalampos Saitis, “Fractal Art: Closer to Heaven?, Modern Matematics, the art of Nature, and the nature of Art”, http://users.uoa.gr/~ldalla/fractals/Fractal%20Art. Closer%20to%20Heaven.pdf, (erişim tarihi: 18.02.2011). 13. Yalçın Güran, “Müziğin Matematik + Fraktal Geometriyle Olan İlişkisi”, http://www. yalcinguran.com/2008/03/mziin-matematik-fraktal-geometriyle.html, (erişim tarihi: 18.02.2011). 14. Yalçın Güran, “Müziğin Matematik + Fraktal Geometriyle Olan İlişkisi”, http://www. yalcinguran.com/2008/03/mziin-matematik-fraktal-geometriyle.html, (erişim tarihi: 18.02.2011). 15. “Füg” çoksesli müzikte bir beste türü olup üretici bir temanın birbirinin benzerleri biçimde yinelenmesinden oluşmaktadır. 2, 3, 4 ve hatta 6 sesli olabilir. 16. Noralv Pedersen, “Music is also matemetics”, http://www.ntnu.no/gemini/200006e/32-34.htm, (erişim tarihi: 18.02.2011). 17. Daniel J. Boorstin, “Yaratıcı Ruhun Evrimi”, Çeviren: Gülden Şen, İstanbul 1992, 402. 18. “Kontrapuntal” iki ya da daha çok melodinin üst üste getirilmesine dayanan bir kompozisyon tekniğidir. 19. Boorstin, 402. 20. Boorstin, 410. 21. Boorstin, 402-403. 22. Boorstin, 412-424. 23. Ece Karşal, “Matematik ve Müzik”, http://www.mustafasakamuzikatolyesi.com/ makale3.php, (erişim tarihi: 18.02.2011); Cihan Orhan, “Matematik ve Müzik”, http:// www.genbilim.com/content/view/682/37/, (erişim tarihi: 18.02.2011). 24. Ece Karşal, “Matematik ve Müzik”, http://www.mustafasakamuzikatolyesi.com/ makale3.php, (erişim tarihi: 18.02.2011). 19. yüzyıla gelindiğinde ise Fransız matematikçi Jean Baptiste Joseph Fourier (1768-1730), müzik aletleri ve müzikal insan seslerinin periyodik sinüs fonksiyonları ile tanımlanabildiğini ispatlamıştır. Müzik aleti yapımcılarının da yaptıkları aletlerin periyodik ses grafiklerini, o alet için ideal olan grafiklerle karşılaştırdıkları, ayrıca elektronik müzik kayıtlarının da periyodik ses grafikleri ile ilişkili olduğu bilinmektedir23. Son olarak müziğin bilişsel aktivitelerin gelişimine sağladığı yarar vurgulanmaya değerdir. 1993 yılında yapılan bir araştırmada Psikoloji bölümünde okuyan 38 öğrenciye 10 dakika süresince Mozart’ın iki piyano için bestelediği Re Majör Piyano Sonatı dinletilmiştir. Kamuoyunda “Mozart Etkisi” olarak bilinen bu deneyde öğrencilere, daha sonra, üç boyutlu düşünme testi uygulanmış ve Mozart’ın yapıtını dinleyen grup elemanları, kontrol grubundan daha yüksek puanlar almıştır. Deney sonunda karmaşık yapılı müziğin, matematik ve satranç gibi, ileri düzey beyin etkinlikleri ile ilgili belli karmaşık sinirsel örgütler arasındaki iletişimi kolaylaştırdığı vargısına ulaşılmıştır24. Genel hatlarıyla ele alınan, müzik ile matematik arasında kurulan tüm bu belli başlı bağlar yadsınamayacak ve üzerine çalışmaya değer niteliktedir. Söz konusu alanda yapılacak bilimsel çalışmalar 50 ÖĞRENCİ KONSEYİ Mehmet Çürüksu lüğe erişmenin gerektirdiği niteliklere haiz olmanın mücadelesini vermektedir. Bunun ilk gereği olan teknik ve fiziki alt yapının oluşturulması noktasında, Üniversitemizdeki özellikle son üç yıldır, dur durak bilmeksizin sürdürülen yatırımlar herkesce aşikar ve takdire şayandır. Bununla birlikte, yine olmazsa olmaz şartlardan bir diğeri “ciddi bir kurumsal kimlik ve buna yönelik yapılanma” konusunda da, yine Üniversitemiz bünyesinde nitelikli ve planlı çalışmalar sürdürülmektedir. Bu bağlamda Üniversitemizde ilk kez yapılandırılan “Öğrenci Dekanlığı”, Üniversite öğrencilerinin her türlü işlemlerinin tek elden, hızlı ve etkin şekilde yürütülmesini sağlamakta ve kurumsal yapıya ciddi bir getiri sunmaktadır. Aynı şekilde, yıllardır Üniversitemizin her alanda temsili ve tanıtımı noktasında canhıraş şekilde çalışan Halkla İlişkiler biriminin profesyonel, öğrenci destekli ve koordineli çalışmaları da üniversitemizin içyapısı ve kurumsal işleyişi açısından beraberinde birçok hareketliliği ve ciddiyeti getirmektedir. Atılım Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Öğrenci Konseyi Çalışmaları, son dönemde gelişen öğrenci olayları ve “Çankaya Sofrası” kapsamında sayın cumhurbaşkanımızın Ankara’daki Öğrenci Konseyi Başkanlarına verdiği davet. Öğrenci Konseyleri;YÖK Başkanlığı’nın, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Konseyleri ve Yükseköğretim Kurumları Ulusal Öğrenci Konseyi Yönetmeliğinin ve Üniversitemizin karar alma organlarının belirlemiş olduğu tüzük ve yönetmeliklerin ilgili maddeleri esasınca çalışma şartları, yetki ve oluşumları belirlenmiş demokratik ve meşru öğrenci temsilci organlarıdır. Bu itibar ile, Öğrenci Konseyi yapılanması, hali hazırda, üniversitemizde mevcut 33 bölüm, bu bölümlerin bağlı bulundukları 5 fakülte ve 2 enstitüde toplam 35 öğrenci temsilcisi şeklindedir. Bu temsilcilerin oluşturduğu genel kurul vasıtası ile de; Öğrenci Konseyi Yönetim ve Denetim Kurulları oluşturulmakta, söz konusu bu kurullar eliyle Konsey çalışmaları yürütülmektedir. Öğrenci Konseyi’nin her türlü çalışma ve faaliyetlerinde, Öğrenci Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı liderlik etmekte ve Öğrenci Konseyi’nin de üniversite senatosu, idari birimleri ve ulusal uluslar arası alanlar da temsil yetkisini şahsında taşımaktadır. Saymakla bitirmenin mümkün olmayacağı bu çabalara son olarak ekleyebiliriz ki; Üniversitemizin çok ciddi manada bir teknoloji üssü olması adına yapılan yatırımlar, öğrencilere sunulan imkanlar ve teknolojik gelişmelere ve imkanlara erişebilme adına alt yapıda yapılan iyileştirmeler de şüphesiz, Atılım Üniversitesi’nin öğrenci odaklı olması anlamına gelmektedir. Öğrenci Konseyi olarak; ikinci dönem içerisinde gerçekleştirmeyi düşündüğümüz etkinlikler kapsamında,(konferanslar, seminerler, paneller, kültürel-sanatsal etkinlikler, konserler, geziler, diğer üniversite konseyleri ile yürütülecek alışmalar, tanınmış kişiler ve kurumların temsilcileri ile öğrencilerin bir araya getirileceği organizasyonlar, sosyal sorumluluk projeleri geliştirilmesi vb.) tüm öğrenci arkadaşlarımızın sorumluluklar üstlenmesi de bizler için memnuniyet vesilesi olacaktır.Yine bu kapsamda planlamalarımız dahilinde olan, kişisel gelişim kurslarının ücretsiz ve herkesin katılımına açık şekilde düzenlenmesi de ikinci dönem için önceliklerimiz arasında olacaktır. Sözü uzatmamak adına, planlamalarımız dahilinde olan ve vurgulanmadan geçilmemesi gereken bir diğer husus ise; Üniversitemiz bünyesinde faaliyet gösteren tüm öğrenci dernek-kulüp ve topluluklarının temsilcileri, bölümlerin öğrenci temsilcileri, Kültür Müdürlüğü ve Konsey Yönetiminin katılımı ile gerçekleştireceğimiz ve geleneksel hale getirerek her dönem en az bir defa olmak kaydıyla toplanmasına özen göstereceğimiz “Öğrenci İstişare Toplantıları” dır. Bu bağlamda; Üniversitemiz tarihindeki ilk ve tek örgütlü öğrenci topluluğu olan Genç Girişimciler Grubu olarak bizler, yıllardır Konsey çalışmalarına talip olmaktayız ve öğrenci arkadaşlarımızdan aldığımız destekle çalışmaları yürütmekteyiz. Bu noktadaki gayretlerimiz ve başarılarımız ölçüsünde ise; 2010 – 2011 akademik yılında öğrenci temsilciliklerini çoğunluğunu kazanarak, iki yıl sürecek olan Konsey çalışmalarımıza başlamış bulunmaktayız. Bu vesile ile bizleri destekleyen ve çalışmalarımızı takdir eden tüm arkadaşlarımıza ve geçmişten bugüne Grubumuz adına seçimlere girerek; Konsey Başkanlığı görevini yürütmüş olan temsilcilere teşekkürü bir borç bildiğimi ifade etmek isterim. Öğrenci Konseyi olarak öncelikli uğraşımız; Üniversitemize mensup tüm öğrenci arkadaşlarımızın mevcut sorunlarını, istek ve görüşlerini bir elde toplayarak, bunları, düzenli ve uygun bir şekilde Üniversitemizin ilgili üst organlarına aktarmak ve çözüm noktasında takipçi olmaktır. Bilindiği üzere; Üniversitemiz, yılların verdiği dinamizm ve eğitim alanında öncü olma hedefi doğrultusunda, her manada büyük yatırımlara atılmakta ve sahasında aktif rol oynayacak büyük- Çalışmalarımızdan düzenli ve güncel bilgi edinebilmek adına; http://www.facebook.com/home.php Facebook http://twitter.com/#!/OgrenciKonseyii Twitter hesaplarımızı takip edebilirsiniz. 51 ÖĞRENCİ KONSEYİ Son Dönemde Gelişen Öğrenci Olayları Hakkında Görüşlerimiz: Genç nesil, bir ülkenin en dinamik, etkin ve gelecek adına ümit vaat eden parçasıdır ki; bu parçanın gür bir ses halinde vücut bulduğu alan üniversiteler, dolayısı ile de üniversite gençliğidir. Gençlik, hareketliliktir. Sorgulamak, sormak, cevap aramak, öğrenmeye gayret göstermek, her türlü bilgiye ulaşmak kadar da; değişime öncülük etmektir, en azından değişimin bir parçası olabilmektir. Haliyle Ülkemiz, sorunları, gündemi ve yarına dair beklentileri çok ve yüksek olan bir coğrafyadır. 24 saat içinde onlarca kez değişebilen gündemi ve bilginin dakikalarla sınırlı olan geçerliliği adına gençliğimiz; her an her şekilde “hareketli” olmaya müsaittir. Tabidir ki, her görüşten ve düzeyden genç insanımız düşüncelerini ifade etmeli; kendince önemli olan konulardaki hassasiyetlerini ve buna mukabil tavrını ortaya koymalıdır. Susmuş, araştırmayan, sorgulamayan bir gençliği, Ülkemizin güçlü yarını adına kabul edemeyiz. Lakin, tavrı ortaya koymanın, bir düşünceyi ifade etmenin ve hassas olunan konularda kitlesel duyarlılık geliştirmenin de bir hududu ve ölçüsü olmalıdır. Şiddete ve bir başkasının özgürlük alanına tecavüze yeltenen hiçbir “hareketlilik” kabul edilebilir olmadığı kadar; genç ve aydın bir birey olmanın da koşullarından değildir. Bununla birlikte; toplumsal huzurdan sorumlu olan kolluk kuvvetlerimizin de, ölçüsü ve hududu dışına çıkabilecek kuvvet kullanımıda doğru ve demokrasi adına kabul edilebilir değildir. Üniversiteler siyaset ve ideolojiler üstü kurumlardır, bilimin ve aydınlığın odak noktalarıdır ki; öyle de kalmalıdırlar. Gençlik, bilimselkültürel-sosyal alanda başarılı olmanın yolunu aramalı; mevcut ve oluşabilecek hassasiyetleri noktasında ise; Öğrenci Konseyleri gibi kendilerine ait olan yasal ve meşru organlarını kullanmalıdır. Kaldı ki; günümüz üniversite gençliği, geçmişin acı hatıralarından gerekli dersleri çıkarmış, bu olgunluğa sahiptir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Çankaya Sofrası” Daveti olanaklarının artırılması, şehir içi ulaşımda öğrencilere maddi açıdan kolaylıklar sağlayacak imkanların oluşturulması, yurt dışında eğitim alabilme konusunda devlet desteğinin daha çok öğrenciye ve her açıdan sağlanması, üniversitelerdeki kılık-kıyafet düzenlemelerinin öğrenciler lehine serbest bırakılması-iyileştirilmesi, YÖK Başkanlığı’nın öğrenci sorunları hakkında daha etkin olması, Öğrenci Konseylerinin yetkilerinin ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi, demokratik haklarını kullanarak kendilerini ifade eden öğrenci gruplarına uygulanan aşırı şiddet konusunda önleyici tedbirlerin alınması, TBMM çatısı altında bir Öğrenci-Gençlik Senatosu’nun kurulması, üniversitelerde her ne ad altında olursa olsun “iki dilli” bir yapıya fırsat verilmemesi. Cumhurbaşkanımıza; Atlımın Üniversitesi öğrencilerinin, idari ve akademik personeli ile bir aile bütünlüğü ve saygınlığı içerisinde olduklarını, demokratik tepkiler ortaya koyarken şiddetten ve şiddeti meşru görenlerden yana olmayacağını, üniversitelerin siyaset üstü kurumlar olması gerektiğine inandığımızı, iki dil tartışmalarında üniter devlet modelinin gerektirdiği tek dilden yana olduğumuzu, Üniversitemizin şehir merkeziyle ulaşımı noktasında belediyelerin gerekli özeni göstermesi ve yapıcı adımlar atması gerektiği hususları ile yine Üniversitemizin son yıllardaki atılımları vasıtasıyla bir teknoloji ve gelişim üssü olması yolundaki ilerlemelerinden bahsettik. Sayın Cumhurbaşkanının Ankara’da bulunan Devlet ve Vakıf Üniversiteleri Temsilcileri ile gerçekleştirdiği “Öğrenci Sorunları İstişare ve Çalışma Yemeği”ne dair notlar. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün resmi davetleri üzere; 06 Ocak 2011 Perşembe günü, Çankaya Köşkü’nde,”Çankaya Sofrası” kapsamında düzenlenen ve Ankara’daki 11 Devlet ve Vakıf üniversitesinin temsilcilerinin ağırlandığı,”Öğrenci Sorunları İstişare ve Çalışma Yemeğine” üniversitemizi temsilen, Öğrenci Konseyi Başkanı sıfatı ile yönetimden bir diğer çalışma arkadaşım Zeynep Özdemir ile birlikte katıldık. Sayın Cumhurbaşkanımızın samimi, ilgili ve çözüm odaklı kararlı tavırları; bu toplantının bizce en kayda değer noktasını oluşturmaktadır. Devletin zirvesi olması hasabiyle, kendilerinin himaye ettikleri öğrenci görüşlerinin ortaya konulduğu bu toplantı, ülkenin öğrenci sorunları ile meşgul sıcak gündeminde önemli gelişmelerin oluşmasına sonuç doğuracaktır. Cumhurbaşkanımızın öncülüğündeki toplantıya; Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, AB ile ilişkilerden sorumlu Baş Danışmanı, YÖK Genel Kurulundan bir yetkili ile Atılım, Ankara, Başkent, Bilkent, Çankaya, Gazi, Hacettepe, ODTÜ, TOBB-ETÜ, Turgut Özal ve Ufuk Üniversitelerinin Öğrenci Konseyi Başkanları iştirak etti. Gelecek gençliğindir; bilhassa, Atılımlı kimliğine sahip olabilme şansına erişmiş bizler içinse büyük umutların var olduğuna olan inancımı belirterek yazımı noktalıyorum. Saygılarımla. Buna göre; istişare edilen konu başlıkları şu şekilde sıralanabilir: Üniversiteli öğrencilerin burslarının iyileştirilmesi, yurt ve barınma 52 BEŞERİ SOHBETLER SOSYAL ZEKA Prof.Dr. Halil İbrahim Ülker “Akıllı olup, dünyaya katlanacağına deli ol; dünya sana katlansın.” Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı özellikler ve psikanalitik (bilinçaltı) faktörleri olarak sıralanır. Ancak son yirmi yıldır, baskın faktörün sosyo-ekonomik olduğuna inanılıyor). Bu rahatsızlıkların tedavilerinde psikoterapik ve farmolojik yöntemler kullanılmaktadır. Bugüne kadar yaşayan insanların davranışları, davranışların nedenleri, sonuçları, tekrarları özetlenecek olursa; insan yaşamında üç temel eleman yer almaktadır. Bunlar Üstün Dökmen’in de ifade ettiği gibi var olmak, gelişmek ve uzlaşmaktır. İnsanlar bu üç şeyi günümüze kadar değişik biçimlerde başarmışlar başarmaya ama bundan sonra işleri zor gözüküyor. Enformasyon çağı, küreselleşme ve postmodernite ile birlikte anılmaktadır. Bu dönemin temel özellikleri ise şöyle sayılabilir: Üretim ve rekabetin aşırı abartılması, mevcut durum ve duruma ilişkin bilgi, beceri ve değerlerin an-be-an değişip yok olması. İnsanların alıştığı çevrelerden, insanlardan, mesleklerden ayrıldığı, yeni fırsatların arandığı, yeni fakat geçici sanal ilişkilerin oluşturulduğu, her tür sınıflama ve sıralamanın sorgulandığı; anlamsızlık, yabancılaşma ve değersizleşmenin yoğun olarak yaşandığı bir dönem. Çokuluslu kapitalizm yarata yarata hedonist (zevkçi) ve egoist (bencil) bir insan kişiliği önermekte; yeni dünya düzeni ve gelişen teknoloji tüm insanları, yeni toplumda yeni acemiler haline getirmektedir. Yaşam hızlanmakta, bireyselleşmektedir ancak; dijital çağ bizden daha az değil, artan “sosyal yeterlik” beklemektedir. Oysa günümüz insanında Daniel Goleman’ın belirttiği gibi IQ giderek yükselmekte, EQ giderek azalamaktadır. Dolayısıyla dünya korteksi kalınlaşmış, anlayışsız bireyler , sosyobilitesi düşük, rekabet hastası bir yığın insan tarafından yönetilmektedir. Başka bir ifade ile diplomalılar bile eğitilmemiş sadece öğretilmişlerdir. Yani alanın uzmanlık bilgilerini kazanmış ama duygusal ve sosyal alanlarda gelişememişlerdir. Modernite, dürtüleri serbest bırakarak, insanın bireyselleşmesini savunmuyor muydu? Bireye de hedef olarak güçlü olmayı öneriyordu. Nevzat Tarhan’ın söylediği gibi, başkalarını önemsemeyen, kendi düşünce, zevk ve özelliklerine odaklanan insan türü böyle yaygınlaştı. Bu anlayış içerisinde başarılı olanlar ise (zenginleşen, uzmanlaşan) giderek sosyal ilişkilerde başarısız olup yalnızlaştılar. Bu yazımızda sadece antisosyal kişilik bozukluğundan bahsedeceğiz. Bu rahatsızlığın başlıca özellikleri şöyledir: Başkalarına hak tanınamama, uyumsuz ve baskın davranma, dürtüsellik, kavgacılık, sorumsuzluk, vicdan ve empati yokluğu: Tedavisi güç olan bu rahatsızlığın, halk arasındaki adı “psikopat”dır. On beş yaşından itibaren başlar. İleri yaşlarda devam eden başkalarının hakkını yok sayma ve onlara değişik biçimde saldırma başat davranış türüdür. Toplum ve örgüt kurallarına “baş kaldırma”, zevk için veya bencillikten “huzur bozma”, “saldırganlık”, “sorumsuzluk”, “saygısızlık” yoğun biçimde karşılaşılan tutum ve davranışlardır. Her zaman kendini haklı çıkarma eksenindeki kişilik, gergin-huzursuz-öfkeli, acımasız-umursamaz, bencil ve sadisttir. Bu kişilerde paranoid ve şizoid belirtilerin oluşturduğu tablolama yatkınlık da çok yüksektir (Kanıt bulunmaksızın kendisine zarar verileceği korkusu duyma, pohpohlanmamayı bağışlamama, sürekli herkesten şüphe duyma, nedensiz öfkelerle karışısındakilere saldırma; kıskanç, güvensiz, tedirgin ve gergin kişilik sonuç olarak da sosyal ilişkilerde soğuk, yalnız ve ciddidirler). Dünya sağlık teşkilatının verileri, artan sağlıksız insan sayısının toplum içinde rahatsızlık yarattığını belirtiyor. Acaba yapılacak bir şey yok mu? İşte tam burada Karl Albrecht’in “SOSYAL ZEKA” kavramı imdadımıza yetişiyor. Patolojik (ruhsağlığı bozuk) insanlardan, davranış ve duygulardan söz edilirken, değişik taksonomilerden bahsedilir. Bu sınıflamalara şimdilik hiç girmeden, erişkinlerde görülen kişilik bozukluklarından söz etmek istiyorum. Anılan kişilik bozukluklarının başlıcaları: paranoid, şizoid, şizotipal, borderline, histrionik, narsistik, çekingen, bağımlı, obsesifkompulsif, pasif agresif, depresif, sadistik, yenilgin ve antisosyal kişilik bozukluklarıdır. Sinirbilimde yaşanan büyük gelişmeler, zekanın tekil ve değiştirilemez olduğuna dair bilgi ve kanaatleri büyük ölçüde değiştirmiştir. Karl Albrecht, Howard Gardner ve Daniel Goleman’ın çalışmalarının (Çoklu zeka ve Duygusal zeka) üzerine, “sosyal zeka” yeteneğini kurgulamıştır. Durum bilinci-duruş-samimiyet-açıklık ve empati olmak üzere beş temel yetenekten oluşan sosyal zeka, bizlere nasıl yardımcı olabilir? Sinir bilimcilerce beynin, duygusal ve sosyal becerileri organize ettiği merkezler keşfedilmiştir. Acaba beynin sosyal becerilerle ilgili merkezleri eğitilirse? Başkalarıyla doğru iletişim, sağlıklı ilişkiler, iyi geçinme, iş birliği ve uzlaşma başarılabilir mi? Takım ruhu içinde, bu başarının bireyin çıkarına da hizmet edebileceği öğretilebilir mi? Yoksa normallerin, sosyopatlara katlanmasına devam mı edilecek? Dünya sağlık teşkilatı, psikolojik rahatsızlıkların hızla yükseldiğini ifade etmektedir. Bunların başında da depresyon, paranoid ve şizoid kişilikler özellikle de antisosyal kişilik bozuklukları gelmektedir. Bu rahatsızlıkların postmodern yaşam koşullarıyla kışkırtıldığından söz edilmektedir (Aslında bu rahatsızlıkların nedenleri, çocuklukta oluşan mizaç elemanları, merkezi sinir sistemi arızaları, ebeveynin yanlış tutumları, kültürel faktörler, fiziksel çevre, beyin arızaları, biyolojik Gelecek yazımızda “Sosyal zeka eğitiminden, toplumda nasıl faydalanabiliriz?” konusuna devam edeceğiz. Buradaki arayışlarımız muhtemelen iki noktada toplanacaktır. Birincisi mevcut “sosyal zeka” kapasitesinin geliştirilmesiyle bireyin topluma uyumunun artırılması (Belki bir tür koruyucu önlemler alınması). İkincisi ise bireyin iyi iletişim, kaliteli insan ilişkileriyle takım ruhu ve dolayısıyla toplumsal performansı yükseltmesidir. 53 BİLİM VE FELSEFE AHLAK FELSEFESİ kitaplarında ararken; laik ahlak, ahlak kurallarının kaynağını insanda ve insan aklında arar. Laik ahlak, aynı zamanda “rasyonalist ahlak”; dinsel ahlak ise “ilahi ahlak” olarak adlandırılmaktadır. Din ve ahlak konusu birlikte ele alınarak yapılan bir sınıflama daha bulunmaktadır. Dinden hareket ederek Tanrı’ya ulaşmaya çalışan ahlak felsefesi “teolojik ahlak” olarak adlandırılmaktadır. Buna karşın, ahlaktan hareket ederek Tanrı’nın varlığını araştıran ahlak felsefesine ise “ahlaki teoloji” denilmektedir Yrd.Doç.Dr. T. Erman Erkan Ahlak, filozoflar tarafından geliştirilmiş ya da keşfedilmiş normlar değildir. Esasen ahlak, felsefeden önce var olmuş ve ahlaki değer yargıları kendiliğinden oluşmuştur. Ancak felsefe ile birlikte “iyi olan nedir?”, ya da “kötü olan nedir?”, “hangi eylem ve davranışlarımız doğru (yanlış) ve ahlaki (gayriahlaki)dir?” türünde sorular üzerinde durulmuştur. Eski Antik Çağ Yunan Düşüncesi’nden günümüze değin bir çok filozof ahlak konusuna olan felsefi yaklaşımını ortaya koymaya çalışmıştır. Böylece Ahlak Felsefesi adı verilen bir disiplin doğmuştur. Ahlak felsefesi ile yakınlık arz eden bir diğer disiplin ise Aksiyoloji’ dir. Aksiyoloji, değer yargılarının özünü ve niteliklerini araştıran ahlak disiplinidir. Atılım Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Ahlak felsefesi (moral philosophy), insan yaşamının ahlaki boyutu ile ilgilenen bilim ve felsefe disiplinidir. Bir başka ifadeyle, ahlak felsefesi, insan yaşamındaki değerler, ilkeler ve yargıları inceleyen felsefe dalıdır. Ahlak felsefesi ile ahlak arasındaki farklılığı açıklamakta yarar vardır. Ahlak felsefesi, ahlak konusunu inceleyen bir bilim dalı ya da felsefe disiplinidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, ahlak, insanların birbirleriyle ya da devletle olan ilişkilerinde ortaya çıkan ve insanlardan “yapmaları istenen” davranışlar ve eylemlerdir. Buraya kadar olan bölümde alıntıyı yaptığım değerli Prof. Dr. Can Aktan’a teşekkür ettikten sonra, bu konunun devamını pratik örneklerle pekiştirmeye çalışacağım. Ahlak felsefesi ilim irfan yuvası! üniversitelerde ne düzeydedir? Normatif ahlak nutukları atılıyordur mutlaka ama pozitif ahlaka ne olmuştur? Birisi için geçerli olan her şey diğerleri için de geçerli oluyor mudur? Ahlak felsefesi çok önemli bir konudur. Ama üniversitelerde ahlak felsefesi düzeyine çıkmadan hatta sınıflamalarına bile girmeden sade ahlak olarak bile o kadar çok malzeme vardır ki yaz yaz bitmez. Ahlak felsefesi kendi içerisinde çeşitli açılardan sınıflandırılabilir. İlk olarak, inceleme konusu bakımından ahlak felsefesi “normatif ahlak” ve “pozitif ahlak” olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki alan “meta-ahlak” (meta ethics)’ın konusunu oluşturur. Meta-ahlak, felsefi açıdan ahlaki ilkeleri, normları ve değer yargılarını inceler. Normatif ahlak, yapılması istenen (beklenen) davranış ve eylemler ile yapılmaması istenen (beklenen) davranış ve eylemleri ifade eder. Pozitif ahlak ise “olması gereken” değil, toplumda mevcut ahlaki normlar, kurallar ve değer yargılarıdır. Toplum son otuz senede hızla yozlaştı, bundan bu ülkenin parçası olan üniversiteler de nasibini aldı. Liyakat ve bilginin yerini başka şeyler almıştır. Yapısı bozulan toplum, hızla normalden uzaklaşmıştır. Yukarıda detaylı şekilde ele aldığımız normatif ve pozitif ahlak arasındaki fark giderek artmıştır. Normatif değerler gülünesi değerler haline getirilmiştir. Daha önce bu köşede yazmış olduğum “tebanın bekası” optimum sistem olmuştur. Kısaca hatırlatacak olursak; iyi akademisyenler ve akademisyen adayları yurtdışına gidince minimum 2. sınıflardan oluşma tebaya yurtiçinde akademik dereceler verilmiştir. İşin kötüsü bundan sonra başlamıştır. Kendi geçtikleri yolu doğru zanneden bu zavallılar bu sefer hocalarından öğrendiklerini uygulamaya başlamışlardır. Hiç bir utanma olmadan her türlü hileye başvurarak. Profesyonel oldukları için yardakçılarıyla beraber 2 dakikada “evetçi” omurgasız jüriler kurulur kararlar alınır. Olan kime olur? Bu ortamdan geçen adaya, ve ona emanet edilen öğrencilere. Ahlak ve üniversite? Rahmetli İnönü geldi aklıma “hadi canım sen de” Ahlak kuralları “evrensellik” açısından da “objektif ahlak” ve “subjektif ahlak” olmak üzere ikiye ayrılır. Objektif ahlak, bir toplumda herkes tarafından kabul edilebilecek evrensel ahlaki normların olabileceğini savunurken, subjektif ahlak, herkes tarafından kabul edilebilecek evrensel ahlak kurallarının geçerli olamayacağını savunur. “Evrensellik”, ahlak felsefesi alanında oldukça tartışmalı konulardan birisidir. Ahlak felsefesinde yapılan bir diğer sınıflama ise “mutluluk ahlakı” (eudaimonism) ve “ödev ve sorumluluk ahlakı”dır. Mutluluk ahlakı, insanın mutluluğunu esas alan ve bu yönde ahlaki değer yargıları oluşturmaya çalışan bir ahlak felsefesidir. Ödev ve sorumluluk ahlakı ise insanların sadece kendi mutluluklarının peşinde koşmalarının ahlaki bir davranış olamayacağını, toplumdaki sorunlara karşı da ilgili ve duyarlı olmaları gerektiğini savunmaktadır. Mutluluk ahlakı, bir tür “egoist ahlak”; ödev ve sorumluluk ahlakı ise “altruist ahlak” felsefesidir. Ahlak felsefesi alanında yapılan diğer bir sınıflama ise “dinsel ahlak” ve “laik ahlak” şeklindedir. İleride daha ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere dinsel ahlak, ahlak kurallarının kaynağını Tanrı’da ve Tanrı’nın kutsal Kaynakça: Nusret Hızır, Felsefe Yazıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1987. C.C.Aktan, Ahlak ve Ahlak Felsefesi, İstanbul: ARI Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği Yayını, 1999 54 NOKTA-İ NAZAR ÜNİVERSİTELER ve UMUT Üniversiteler ve bireyler, dünyada hüküm süren manevi alçalmanın yörüngesinde. Umut o ki, doğrudan yana olan, özel çıkarlarını kurumsal olumlu gelişimin gerisine atmayı becerebilen basiretli yöneticiler henüz tükenmedi. Ve hala insanlığını kaybetmemiş akademisyenler, doktorlar, insanlar… Yrd.Doç.Dr. Fatma Ülkü Selçuk Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Önceki yazılarımdan birinde Terence Ball, James Farr ve Russell L. Hanson’un editörlüğünü yaptıkları ‘Political Innovation and Conceptual Change’ isimli bir kitaptan bahsetmiştim. Bugün bu kitapta yer alan J. Peter Euben’in makalesindeki bir iki noktadan bahsetmek istiyorum. Söz konusu makalenin başlığı, Türkçeye çevrilirken yozlaşma, çürüme, kokuşma, bozulma, ahlak bozukluğu, doğru yoldan ayrılma, rüşvetçilik, saf olandan uzaklaşma, yolsuzluk gibi anlamlar yüklenen ‘Corruption’. Euben, metninde, politik bozulmanın nasıl kavramsallaştırıldığının izini klasik metinlerde sürmüş, bu sırada da, Atina ve Sparta arasındaki Peloponez Savaşı’nın tarihini yazan Thucydides’in (M.Ö. 460 – 395) yozlaşma içindeki insanların içine düştükleri hali tasvirine yer vermiştir. Bir tarihçi olan Thucydides, ustalıkla, açgözlülük, ihtiras, haset ve iktidar arzusu gibi duyguların hâkimiyetine girince insanların, özel çıkarlarını, kurumsal çıkarların nasıl da önüne geçirdiklerini, adalet, şeref ve merhametten nasıl da uzaklaştıklarını tarif etmiştir. Ve rekabetin yıkıcılaşmasıyla, insanların darmadağın oluşunu... Tüm dünyayı bir günde değiştirmek zordur. Yine de insanın, ulaşabildiği, sesini duyurabildiği kadarıyla doğruları söylemek, mazlumları savunmak, mağdurları korumak yükümlülüğü vardır. Kimi insan, alışkanlıkları ve yetiştirilme biçimi nedeniyle yalana, hileye başvurmayı yaşamının ana ekseni haline getirmiştir. Kimisi ise yozlaşan değerlerin selinde, insanlıktan uzaklaşmıştır. Daha ve daha çok para kazanmak, koltuğunun sıfatıyla var olmak, güç sembolü görülen unvanlara secde etmek, insanlık yolunda ilerlemenin önünü kesiyor. Gönlü zenginleşmeden hayatın döngüsüne kapılıp kaybolan insanların ruhları, günbegün alçalıyor. Manevi yönleri köreliyor, boş uğraşların kölesi oluyor, zalimleşiyor. İftira, hakaret, yalan, adaletsizlik damarlarında yayılıyor. Fark etmiyorlar ki bir gün yalanları nefeslerini tıkayacak, iftiraları ayaklarına dolanacak, hakaretleri kendilerine dönecek ve adaletsizlikleri felaketleri olacak… İnsan onurunun, hakkın ve adaletin ayaklar altına alındığı kimi zamanlarda görme, duyma ve konuşma yetisi felç olanların sayısı artar. Bazıları, gönül yoksulu muhterislerin büyüsüne kapılarak yoz ilişkilerin esiri olur. Bazıları da hilesiz de olsa korkar, siner. Böyle dönemler, haktan yana olanlara ihtiyacın her zamankinden fazla olduğu dönemlerdir. Haktan yana olanların, doğrudan başka sığınacakları yerleri yoktur. Yalnızca doğruyu arayan doğrudan yana olanlar dosttur onlara. Çürümeyse bazen öyle boyutlara ulaşır ki ayakta kalıp yola devam etmek imkânsız hale gelir. Doğruyu arayan insanlar, kimi zaman, bulundukları kurumu, şehri, ülkeyi terk etmek zorunda hissederler. Tıpkı Aristoteles ve Platon gibi… Kimi zamansa Sokrates gibi kalmayı… Gelecekse geçmişin iziyle yoğrulur. Bugün yaşasaydı, dünyanın halini de benzer kelimelerle anlatırdı Thucydides sanırım. Geçtiğimiz günlerde annem de oldukça isabetli bir saptamada bulundu. Günümüzün pek çok insanının içinde bulunduğu durumu anlatmak için ‘ruh alçalması’ kelimelerini kullandı. Son derece üzücü ki günümüzde pek çok insan “Ölüme kadar geçireceğim zamanı nasıl yaşamalıyım?” sorusunu öteliyor; küçük çıkarların, hesapların peşinde kayboluyor, ortak iyiyi aramayı bırakıyor, hak yiyor, yediriyor. Onlar için yaşamak, koltuklarını korumak, daha fazla şöhret sahibi olmak, diğer insanlara hükmetmek, az çalışmak, mümkün olduğu kadar çok para kazanmak ve bu doğrultudaki beyhude güçlerini arttırmak anlamına geliyor. Muhtaç olana yardım etmek, mazlumun hakkını korumak, doğru, dürüst ve adaletli olmak, onların köşe bucak kaçtıkları, kenara ittikleri, kimi zamansa alay ettikleri konular arasında yer alıyor. Bugün üniversiteler, gerçekliğin keşfi ve düğümlerin çözülmesi için yaşamsal umut kaynaklarıdır. Öte yandan çağın ruhuna uygun şekilde hareket ederek maddi güce ve mevkie tapan cinsten akademisyenlerin hükümdarlığının da tehdidi altındadırlar. Bugün dünyanın, araştırma, öğrenme, bildiklerini paylaşma, daha doğru olanı keşfetme, faydalı olma aşkıyla adım atan bilim insanlarına ihtiyacı vardır. Umutsa odur ki devran döndükçe, dünya da aydınlanabilir. Aşık Mahzun-i Şerif’in de söylediği gibi “İnsan kalmak dile kolaydır”. Günümüz beşerininse zalimlikten, haksızlıktan, açgözlülükten ve yalandan bir an önce sıyrılması, merhamet, adalet, fedakârlık ve doğruluk yoluna girmesi gereklidir. Thucydides’inkinden daha aydınlık bir dünyada yaşayabilmek için galip gelmesi gereken, vicdandır. Oysaki daha fazla insan olmak, öğrencisinin, hastasının, ve en önemlisi insanın sorumluluğunu yüreğinde hissetmekle olanaklıdır. Aklıma annemin çocukluğunun fedakâr, sevgi dolu öğretmenleri, doktorları geliyor. Ve bir de bugünün hastaları yük gören, gözünü para bürümüş doktorları… Ve öğrenme, öğretme aşkından yoksun, sevgisiz akademisyenleri… İnsanın içi kan ağlıyor bilimden, adaletten ve merhametten her geçen gün uzaklaşan, paranın ve unvanın gölgesinin tutsak aldığı türden akademisyenleri gördükçe... 55 ERASMUS LLP ERASMUS PROGRAMI Türkiye’nin 01 Nisan 2004 tarihinde girdiği AB Eğitim ve Gençlik Programları ile 79 üniversitemiz Erasmus University Charter (EUC) almaya hak kazandı. Bu şu anlama geliyordu: Artık üniversitelerimiz kurumsal olarak Erasmus Programı ile Avrupa üniversiteleri ile ikili anlaşmaları imzalayabilir ve Erasmus öğrenci, öğretim üyesi değişim programlarına katılabilirler. Hale Şen Öğrenim/Staj hareketliliği için öğrencilerimiz 3-12 ay süresince Erasmus Programı ile Avrupa üniversitelerinde bulunabilmektedir. Yani öğrenim/staj süreleri 3 aydan az, 12 aydan fazla olmamaktadır. Ayrıca program süreci kesintisiz olması gerektiğinden bahar dönemi için Erasmus Programına başvuran öğrenciler sadece 1 dönem öğrenim hareketliliği programı ile gönderilmektedir. Atılım Üniversitesi AB&Uluslararası İlişkiler Ofis Koordinatörü Programın Avrupa’da yönetim ve yürütülmesi Avrupa Komisyonu, Brüksel, ülkemizde ise T.C.Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı (Ulusal Ajans: http://www.ua.gov.tr), üniversitemizde de AB&Uluslararası İlişkiler Ofisi (web sitesi: http://iro.atılım.edu.tr; email: [email protected]) tarafından yapılmaktadır. Birleştirilmiş (Karma) faaliyette de, öğrenciler öğrenim ve staj faaliyetini birleştirerek yapma, yani ilk baştan öğrenci öğrenim ve staj faaliyetini birlikte yapacak şekilde planlaması gerekir. Bu faaliyette öğrenciye verilecek toplam hibe öğrenim hareketliliği hibesi miktarı üzerinden hesaplanır çünkü öğrenci öğrenimin ardından aynı üniversitede staj yapacaktır ve yükseköğrenim öğrencisi olmaktan kaynaklanan avantajlara (yurt,indirimli toplu taşıma ücret ödeyebilmek gibi) sahip olduğu düşünülmüştür.Örneğin, bu faaliyet dahilinde Avrupa’nın herhangi bir anlaşmalı üniversitesinde öğrenci 1 dönem öğrenim hareketliliğinin ardından 2 ay staj yapabilmektedir. Programın tanınmasında en çok öğrenci hareketliliği faaliyetinin payı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Atılım Üniversitesi 2007-2013 yılları arasında Yeni Dönem’e “Extended University Charter”-Genişletilmiş Erasmus Üniversite Beyannamesi” almış olarak girmiştir. Bu beyanname ile öğrencilerimiz artık sadece Erasmus Öğrenci Hareketliliğinden değil staj (yerleştirme) hareketliliğinden de faydalanabilmektedir. Örneğin 2009-2010 Akademik yılında, 27 öğrencimiz Öğrenim Hareketliliği, 7 öğrencimiz Staj Hareketliliği ile Erasmus Programından yararlandırılmıştır. Staj hareketliliği programını Öğrenim hareketliliği programından ayıran en önemli özellik, öğrencilerin staj faaliyeti için gittiği kurumun üniversite olması şartı aranmaması, dolayısıyla ikili anlaşmalı olma şartı da bulunmamasıdır. Yani staj hareketliliğinde öğrenciler gidecekleri kurumu kendi ayarlama imkanı bulabilmektedirler. Üniversitemizde Erasmus Programı faaliyetlerinde öğrenci katılımını artırmak, gelen öğrencilerle ilgilenmek, programı Üniversitemizde tanıtmak amacıyla kurulan ESN-Atılım (Erasmus Student Network-Atılım) bu yıl aktif faaliyetleri sonucunda merkezi Brüksel, Belçika’da bulunan ESN-International’a girmeye hak kazanmiştır. Erasmus Programı’na Üniversitemiz çapında katılmış ve katılacak öğrencilerin oluşturduğu kulüp email listesi vasıtasıyla kulübe üye olan öğrencilerimiz birbirleriyle sıkı iletişim kurmakla birlikte, yurt dışı staj imkanlarından da haberdar olmaktadırlar. (ESN-Atılım kulübü email listesi: [email protected]) Üniversitemiz Erasmus Programına ilgi duyan öğrencilerimiz ve öğretim elemanlarımız AB&Uluslararası İlişkiler Ofisi web sayfasında LLP/Erasmus Programı başlığı altında bulunan “Anlaşmalarımız” linkine tıklayarak yeni yapılan Erasmus ikili anlaşmalarımız hakkında bilgi alabilirler. Ayrıca Ulusal Ajans, Avrupa’da öğrencilerimiz çeşitli firma/kurumlarda staj yaparken öğrenim hareketliliği faaliyetindeki gibi üniversite yurtlarından faydalanma olanağı bulunamayacağı için öğrencilere verilecek staj hibe miktarlarını öğrenim hibe miktarlarından daha yüksek tutmuştur. Örneğin 2010-2011 Akademik yılında Almanya’ya giden öğrencilere öğrenim hibesi aylık 425 euro verilmesine karşılık staj için aylık 643 euro verilmektedir. 56 ERASMUS ERASMUS MUNDUS EXTERNAL COOPERATION WINDOW (EMECW) Herkes için Avrupa Birliği Öğrenciler olarak Eğitim ve Gençlik Programları kapsamında sizlerin yararlanabileceği pek çok program ve alt faaliyet bulunmaktadır. Örneğin Comenius, Grudtvig ve Leonardo da Vinci programlarından bir projeye katılarak yararlanabilirken, Erasmus programından doğrudan ve bireysel olarak yararlanabilirsiniz. Okul öncesi, ilk ve orta öğretim ile mesleki eğitim veya yetişkin eğitimi almakta olan öğrencilerin programlardan yararlanabilmeleri için, kurumları tarafından hazırlanmış ve Ulusal Ajans tarafından kabul edilmiş bir projeye dahil olmaları gerekmektedir. Bireysel ve proje faaliyetleriniz kapsamında katılımcılara ait vize, yol ve sigorta gibi bir faaliyeti yürütmeniz için gereken pek çok maliyet kalemi Ulusal Ajans tarafından karşılanmaktadır. Proje ve fikirlerinizin programlar kapsamında nasıl gerçekleştirilebileceğine ilişkin daha fazla bilgi almak için www. ua.gov.tr adresini inceleyebilirsiniz. Programın amacı III.dünya ülkeleri ile işbirliği yoluyla kültürlerarası anlayışın geliştirilmesi, yükseköğretimde kalitenin artırılması, tüm dünyadan yüksek nitelikli mezun ve öğrencilere tecrübe kazanma imkanı verilmesidir. Üniversitemiz 2009 yılında Erasmus partner üniversitelerimizden; University of Trento, İtalya koordinasyonunda Avrupa ve III.dünya ülkelerinden oluşan toplam 17 üniversitenin katıldığı EMECW Lot-12 programına katılım için Avrupa komisyonuna başvurmuş, başvurumuz kabul edilmiş ve Şubat 2010’dan itibaren program üniversitemizde uygulanmaya başlamıştır. Programın Erasmus Programından farkı sadece kıtalararası hareketliliğe izin verilmesi, (Avrupa’dan Asya’ya veya Asya’dan Avrupa’ya) lisans dışında master, doktora, pos-doktora öğrencilerinin de değişime aynı düzeyde katılabilmesi ve hibe miktarlarının Erasmus Programından daha fazla olmasıdır. Örneğin bu programda aylık lisans, master öğrencilerine 1000 euro, doktora öğrencilerine 1500 euro, post-doktora öğrencilerine 1800 euro hibe verilmektedir. AB Eğitim ve Gençlik Programlarından en çok yararlanan hedef kitleyi gençler oluşturmaktadır. 13-30 yaş arasındaki bütün gençlere açıktır. Programlar Avrupa gönüllülüğü gibi bireysel ve projeler gibi grup halinde yapılan pek çok faaliyet barındırır. Sizlerin de aralarında bulunduğu Avrupalı gençlerin girişimcilik, yenilikçilik, ortak çalışma ruhunu destekleyerek aktif birer vatandaş olmalarını ve toplumda seslerini daha fazla duyurabilmelerini amaçlar. Gençler gençlik değişimleri, gençlik girişimleri, gençlik demokrasi projeleri, Avrupa gönüllü hizmetleri, AB komşu ülkeleriyle işbirliği, eğitim ve ağ kurma, toplantılar gibi faaliyetlerde bulunabilirler. AB Eğitim ve Gençlik Programlarına ister gönüllü olup yabancı ülkelerde sivil toplum çalışmaları yapın, isterseniz kendiniz proje hazırlayın faaliyetleriniz kapsamında yabancı birçok gençle işbirliği yapma fırsatı bulacaksınız. Yapacağınız bireysel veya proje faaliyetlerinin başvuru, planlama, ortak bulma, proje yürütme ve benzeri tüm faaliyetleri siz ve arkadaşlarınız tarafından gerçekleştirilecektir. Programın yürütmesinden Avrupa Komisyonu Eğitim ve Kültür Genel Müdürlüğü (http://ec.europa.eu/education/index_en.html) , koordinasyonundan University of Trento sorumludur.Yani programı doğrudan University of Trento yönetmekte, programa başvurular Üniversitemize değil, online olarak doğrudan Bridging the Gap web sitesinden: http://bridging-the-gap.eu/en/Project/ErasmusMundus-External-Cooperation-Window/ yapılabilmektedir. Başvurular, ev sahibi, başvurulan üniversite, University of Trento tarafından değerlendirilmekte ve seçilen öğrencilere hibeleri University of Trento tarafından aktarılmaktadır. Program dahilinde bu yıl Üniversitemizde Asya kıtasında konsorsiyum dahilindeki üniversitelerden gelmiş 9 öğrenci öğrenim görmektedir. Bizden de 3 öğretim görevlimiz programdan faydalandırılmıştır. Hazırlayacağınız projeler için başvuru yeri AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı’dır. Proje ve fikirlerinizin programlar kapsamında nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin daha fazla bilgi almak için www.ua.gov.tr adresini inceleyebilirsiniz. BRIDGING THE GAP, Partner Universities EUROPE ASIA Choice for Asian applicants University of Trento; Italy University of Innsbruck; Austria Technical University of Dresden; Germany University of Murcia; Spain University of Kuopio; Finland University of Minho; Portugal Atılım University;Turkey Choice for European applicants Mongolian University of Science and Technology; Mongolia National University of Mongolia; Mongolia Hanoi University of Technology; Vietnam National University of Laos; Laos Universitas Muhammadiyah Malang; Indonesia University Sains Malaysia; Malaysia Asian Institute of Technology; Thailand - Burapha University; Thailand Hunan Normal University; China - Jilin University; China 57 KARİYER Staj Neden Önemlidir? Diğer taraftan başta çok uluslu şirketler olmak üzere, stajı ciddiyetle ele alan, her iki taraf için de faydalı bir sürece dönüştüren şirketlerin sayısı her geçen gün artıyor. Şirketler en iyileri bulabilmek için kariyer günleri gibi çeşitli aktiviteler, sektörel yarışmalar düzenleyip, stajyer alımlarını işe alım ciddiyetinde yürütüyorlar. Tıpkı işe alım yapar gibi stajyer adaylarını testlere tabi tutup, mülakatlar yapıp seçiyorlar ve staj bittikten sonra kadro açıklarını bu stajyerler arasından tamamlamayı tercih ediyorlar. Hilton Oteller Zinciri; Coca-Cola ve Efes Pilsen gibi markaları bünyesinde barındıran Anadolu Holding; ENKA; Microsoft; BMC; Eczacıbaşı Holding gibi sektöründe lider kuruluşlar yeni mezun işe alımlarının %80’ini daha önce kendilerinde staj yapmış adaylar arasından seçiyorlar. Simge Atamer Atılım Üniversitesi Kariyer Planlama ve Mezunlarla İletişim Koordinatörü Türkiye’de staj sistemi hala tam olarak verimli işlemiyor. Staj denilince akla fotokopi çekmek, kahve yapmak, dosyalama yapmak gibi gereksiz ofis işleri; öğrencilerin çalıştıkları kuruma hiç uğramadan gerçekleştirdikleri “naylon stajlar” ya da stajyer adı altında alınıp hiçbir ücret ödemeden çalıştırılan öğrenciler/yeni mezunlar geliyor. Bu durumda ne öğrenci staj yapmak istiyor ne de işveren staja yanaşıyor. Stajyerler kendilerine görev verilmediğinden amaçsızca ortalıkta dolaşıp, dört gözle staj süresinin dolmasını bekliyorlar. 1 Aylık stajlar artık rağbet görmüyorlar. 6, 10 ve hatta 18 ay süren stajlar uygulayan firmaların sayısı her geçen gün artmakta. Okul döneminde yapılan, öğrencilere iş başında öğrenme imkanı tanıyan stajlar ya da part-time işler mezuniyetten sonra öğrencilerin iş hayatına adaptasyonunu hızlandırıyor, yönlerini daha kolay bulmalarını sağlıyor ve de “2 yıllık tecrübeli” ibaresi ile dolu ilanların önüne geçilmesini sağlıyor. Oysaki staj, gerektiği gibi yapıldığında her iki tarafa da fayda sağlayan bir süreçtir. Şirketlere gelecek için potansiyel adayları tanıtan, öğrencilere ise iş hayatını tanıtıp kendi yetkinliklerinin farkına vardıran, uzmanlaşacakları alanı seçmelerini kolaylaştıran çok değerli bir dönemdir. 58 KARİYER •Öğrencilik döneminizde “Kariyer Günleri” gibi aktiviteleri kaçırmamaya çalışın. Bu tip aktivitelerde hem şirketleri yakından tanıma hem de yapmak istediklerinizi biraz daha netleştirme şansı elde etmiş olursunuz. Bir çok kurumda stajyer olarak başlayıp daha sonra yarı zamanlı ya da tam zamanlı olarak çalışmaya devam eden adaylarda aidiyet duygusu diğer elemanlara göre daha fazla gelişmektedir. Çekirdekten yetiştiği için ileride kurum içerisinde en kıdemli çalışanlardan biri olan bu elemanlar bir çok işe, projeye hakim oluyorlar. •Stajınız bitse bile şirkettekilerle iletişiminizi koparmayın Gençlere Tavsiyeler: •Staj başvurularınızı yapmak için en son anı beklemeyin. Özellikle talebin yüksek olduğu firmalar (Savunma Sanayi örneğin) yaz dönemi staj kabullerini Ocak – Şubat gibi gerçekleştiriyorlar. •Stajı bir zorunluluk olarak değil bir öğrenme, kariyerinize adım atma süreci olarak görün. Staj sürecini başarıyla yöneten firmalardan örnekler: •Staj yapmak istediğiniz alanı dikkatle seçin. Neye ilginiz var, hangi alanda güçlüsünüz, hangi alanda ilerlemek istiyorsunuz önce buna karar verin ama bu konularda çok da katı olmayın, biraz esneklik payı bırakın. Eğer imkanınız varsa farklı birimlerde staj yaparak kendi yeteneklerinizi daha net keşfedebilirsiniz. •P&G: Oldukça kapsamlı bir staj programı uygulanıyor. Her stajyerin bir koçu, bir mentoru ve bir peer buddy denilen kendilerine yaşça yakın, şirkete uyumlarını kolaylaştıracak çalışma arkadaşları oluyor. Staj dönemleri boyunca departmanlarında gerçek bir projenin liderliğini yürütüyorlar. Projelerini tamamlayabilmek için gerekli olan bütçe ve kaynakları da yönetiyorlar. •Staja başladığınız mekanda kurum kültürüne uyun, giyiminize dikkat edin, işyerine yırtık kotlar, şort veya parmak arası terlikle gitmeyin. Kişisel bakımınıza dikkat edin. •Hitap şeklinizi dikkat edin. Şefinize, yöneticilerinize aksi istenmediği takdirde “Bay” ya da “Hanım” olarak hitap edin. P&G, bu sene, eğitim dönemine paralel olarak başlayan P&G Business School ile üniversitelerin 3. Ve 4. Sınıf ları ile master programlarına devam eden üniversite öğrencilerine detaylı bir program hazırladı. P&G Business School, tüm yılı kapsayacak şekilde, üniversite öğrencilerinin iş dünyasını daha yakından tanıyacağı sınıflar, seminerler ve staj olanaklarından oluşuyor. Stajyerler yaz boyu, ortalama 2-3 aya boyunca merkez ofis ya da Gebze fabrikada gerçek projelere liderlik ediyorlar. Bir sonraki sene işe alımlarda ise her zaman stajyerlere öncelik veriliyor. Staj sonrası erken iş teklifi imkanları da mevcut. •İnsanlar size öğrenci gözüyle, nasıl olsa birkaç hafta sonra gidecek gözüyle bakacaktır; siz elinizden geldiğince onlara orada potansiyelinizin olduğunu hissettirin. •Tıpkı oranın bir elemanı gibi size verilen görevleri zamanında ve eksiksiz yapın. Her zaman uyumlu, hevesli ve öğrenmeye açık olun. •Üzerinize görev almaya çalışın, sorumluluk altına girin. İnsanlar sizin farkınızda değilse onlara orada olduğunuzu hissettirin. •Elinizden geldiğince gözlem yapın. İnsanlar telefonda nasıl konuşuyor, nasıl oturup kalkıyor, nasıl giyiniyorlar, birbirleriyle nasıl iletişim kuruyorlar dikkatlice gözlemleyin. •HP: Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta Doğu, Akdeniz ve Afrika Bölgesinde bulunan 15 ülkede MEMA Staj Programı uygulanıyor. MEMA Staj Programı okul ile birlikte yürütülebilen uzun soluklu bir program, stajların süresi 18 aya kadar çıkabiliyor. Stajyerlere çalışma gün ve saatine göre yemek-yol masrafları ek olacak şekilde, en fazla asgari ücret veriliyor. Staj programında başarılı olan öğrenciler “HP Yeni Mezun Programı”na yönlendiriliyor. HP Türkiye her sene toplam çalışanların % 5-10’u kadar yeni mezın istihdam ediyor. Bu programa katılan yeni mezunlar ilk 6 ay boyunca satış, pazarlama, mühendislik hizmetleri, finans gibi genel başlıklar altında çalışmaya başlıyorlar. Daha sonra ise daha özel bir iş tanımında uzman yardımcısı olarak çalışmaya devam ediyorlar. •İş yaşamınızda size rol model olacak insanlar bulmaya gayret edin. Bu insanlarla yakın temasta kalıp, onlar için bir şeyler yapmaya çalışın. •Staj yaptığınız şirkette kariyerinizde gitmek istediğiniz roldeki kişilerle konuşup bilgi alın, onların deneyim ve tecrübelerinden yararlanın. •En önemlisi ise İnsan İlişkileri… Çok klişe gelebilir ama güler yüzlü, yardımsever olmak; saygılı davranmak size ummadığınız kadar artı katacaktır. Kendinizi sevdirmenin ilk yolu sizin diğer insanlarla olan ilişkileriniz. Doğal davranırken saygıyı elden bırakmayın. •Takım çalışmasına yatkın olmak, liderlik vasıfları size puan kazandıracaktır. •Finansbank: Staj süreleri sonunda, bu sürecin karşılıklı değerlendirilmesini sağlayıp olumlu değerlendirme sonuçlarına göre öğrencileri mezun olduklarında işe alım sürecine dahil ediyorlar. Finansbank 2009 yılında 35 stajyerini mezun olduktan sonra kadrosuna kattı. •Şirkette kalmak istediğinizi, yapabileceklerinizi yöneticilerinize ve İK personeline hissettirmeye çalışın. 59 KULÜPLER FLAG FOOTBALL mek isteyen savunma takımı ise oyuncunun bayrağını çekmesiyle oyun durur ve gereken puanlar hücum takımının aleyhine yazılır. Flag Football Türkiye’de çok yaygın olarak bilinmese de dünyada birçok yerde ilgiyle ve de sevgiyle karşılanmaktadır. Genellikle erkekkadın birliği ile oluşan bu spor dalı bizim ülkemizde yerini sadece kadınlara bırakmış gibi görünüyor. Amerikan futbolunun alt dalı gibi düşünülse de Flag Football kendine öz kurallara sahip başlı başına ayrı bir spor dalıdır. Türkiye’ye bakıldığında Flag Football ile ilgili herhangi bir bilgiye rastlamak neredeyse imkansız. Ulaşmak isteyenlerinse yeterli ingilizcesi olmadığından Türkçe herhangi bir makale bulamayışı sonucu hevesleri kırılıp başladıkları yer geri dönerler Atılım Üniversite’si Türkiye’de üniversiteler arasında Flag Football takımı olan dördüncü okuldur. Vakıf üniversiteleri arasında ise birinci sırada yer almaktadır. Ben Nevin Mert, okulumuzda çift anadal yapıyorum (Psikoloji-Halkla İlişkiler & Reklamcılık). Atılım Bayan Basketbol Takımı’nın kuruculuğunun ardından, Rhinos Flag Football Takımı’nın kurucusuyum. Şu anda mevcut sporcu sayımız 35 kişiye ulaşmış bulunup, haftanın belirli iki gününde (Çarşamba-Cuma) aralıksız ve düzenli idman yapılmaktadır. Amerikan Futbol takımıyla ortaklaşa Atılım Rhinos Topluluğu kurulmuştur. Geleneksel 10. Bahar Şenlikleri’nde Atılım Rhinos Topluluğu olarak stand kurduk ve topluğu tanıtarak birçok yeni üye yi listemize ekledik. Bunun dışında tüm sporcularımızın desteğini alarak diğer üniversitelerin Bayan Flag Football takımlarıyla hazırlık maçları konusunda görüşmeleri gerçekleştirdik. Yurtdışında yaygın halinde olma sebeplerinden biri ise kadınlara spora birazcık daha olsun bağlamakla başlar. Sadece erkeklerin değil aynı zamanda da kadınların da kendine olan güvenini, disiplini, azmi, spor tutkusunu, takım ruhunu, hedef uğruna bir araya gelmeyi öğretme çabasıdır. Türkiye’ye bakıldığında genellikle kadınlar daha popüler ve de örnekleri görülmüş sporları tercih etmekte. Şu an Amerikan Futbol federasyonu komitesi ile Uluslararası Bayan Flag Futbol Organizasyonlarıyla görüşmeler sürmekte. Bunun da Üniversitemiz açısından yararlı olacağını düşünerek iletişimi hızlandırdık. Amerikan futbolunda olduğu gibi Flag Football’un da belirli kuralları mevcut. Her oyuncunun belirli pozisyonu ve de bu pozisyonun gerektirdiği nitelikleri var. Oyun 12, yedeklerle birlikte 15 kişiden oluşmakta. 5x5 kontaktsız (temazsız) oynanan bu spor 500 yard arlığında özel tasarlanmış uçları sivri, yayvan bir küre topu ile oynanmakta. Bu oyunun diğer sporlardan tek bir farkı bayrakların devreye girmesiyle başlar. Her bir oyuncunun belinde sağlı-sollu renkli bayraklar asılır. Fakat her bir takımın formasının farklı renge sahip olduğu gibi bayrakların da farklı renklerde olması önemlidir. Takımların amacı belirli bir alanı topla geçebilmek ve de bayrağını kaptırmamaktır. Bunun engelle- Atılım Flag Football Takımının büyük bir bölümü farklı branşlardaki sporcu kadrosundan oluşmuştur. Eğer siz de Atılım Rhinos Flag Football’un oyuncusu olmak istiyorum diyorsanız o zaman www. rhinos.web.tr veya spor koordinatörlüğünden gereken bilgilere ulaşabilirsiniz. Atılımlı olmak bir ayrıcalıktır. 60 KULÜPLER FOTOĞRAFÇILIK KULÜBÜ ATILIM ENERJİ TOPLULUĞU Atılım Enerji Topluluğu (AET), üniversitemiz Enerji Sistemleri Mühendisliği öğrencileri tarafından 2010 yılı birinci dönem itibariyle faaliyete girmiştir. Okulumuzun en yeni topluluklarından bir tanesi olmamıza rağmen bunun vermiş olduğu acemiliği hem diğer topluluklardaki arkadaşlarımız hem hocalarımız hem de disiplinli ve planlı bir çalışma programı yardımıyla üzerimizden attık. Dünyaya Vizörden Bakmak Anı durdurmak belki de imkansız gibi görünüyor... Çok acele işi varmış gibi ilerleyen saniyeleri yada günleri durdurmamız mümkün değil, saatlerin pillerini de çıkarsanız, takvim yapraklarını da koparmasınız zaman akmak için var ve akacaktır. Ancak bir zamanı durduramasak da biz fotoğrafçılıkla uğraşanlar o geçmesini istemediğimiz zamanı dondurabiliyoruz. Bu yüzden diğer insanlardan daha şanslıyız galiba... Yitik zamanı en azından donduruyoruz. İşte ne zaman elime makine mı alsam aklıma hep bu gelir... Dondur ve yeniden yaşa... AET, çevreyi seven ve korunmasını isteyen biz gönüllü gençler tarafından, enerji kaynaklarının verimli kullanılmasını yaygınlaştırmak, enerji kaynakları (Fosil yakıtları, nükleer, rüzgar ,hidrojen, güneş ve jeotermal) hakkında fakülte öğrencilerini bilgilendirmek, temiz enerji kaynaklarının kullanılmasını ve ulusal ve uluslararası enerji etkinliklerine (seminer, söyleşi, kongre) katılarak üniversitemizi temsil etmek amacıyla kurulmuştur. Tüm bunlara ek olarak fosil yakıtların oluşturduğu kirliliği önlemek, temiz enerji kaynaklarının kullanılmasını ve geliştirilmesini sağlamak ve bu kaynakların önemini vurgulamak, gençlere duyurmak, herkesin günümüzde yaygın olarak kullanılan enerji kaynaklarını da en verimli biçimde kullanmasını sağlamaktır. Geçmişe özlemlerin mimarıdır fotoğraf makineleri ve ona dokunan fotoğrafçılar. Bundan daha güzeli olmasa gerek. Özlem, hasret ve iç çekmelerin bütünüdür fotoğraf bence... Her ne kadar çok genç bir topluluk olsak da yeni dönemimize hızlı bir başlangıç yaptık. Topluluğumuzu temsilen aramızdan bazı arkadaşlarımız uluslararası bir enerji kongresi olan EIF (ENERGY IS FUTURE) ‘e katıldı. Buradan edindikleri bilgileri bizlerle, biz de diğer arkadaşlarımızla paylaştık. Daha sonra okulumuzda Türkiye’de Yenilenebilir Enerjinin Gelişimi başlığı altında iki de konuşmacımız eşliğinde bir seminer düzenlendi. Son olarak Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan Enerji Verimliliği Tesisine yapmış olduğumuz geziyle dönemimizi sonlandırdık. Topluluğumuzda Enerji Sistemleri Mühendisliği öğrencileri yanısıra Psikoloji , Uluslararası İlişkiler , İşletme ve çeşitli mühendislik dallarından arkadaşlarımız bizimle birlikte çalışmaktadır. Yani gezilerimiz ve konferanslarımıza bölümü ne olursa olsun tüm arkadaşlarımız davet ediyoruz, sizleri de aramızda görmek istiyoruz. Önerilerinizi bizlere iletmek ya da bize ulaşmak için atilimenerjitoplulugu@gmail. com adresine maillerinizi bekliyoruz. Büyük bir keyifle sizleri dinlemek, önerilerinizi değerlendirmek istiyoruz. Siz arkadaşlarımızla birlikte, topluluğumuzu geliştirip daha iyi yerlere getirmek istiyoruz. Umuyoruz ki desteklerinizle seneye tekrar yapılmasını beklediğimiz ülke çapında düzenlenen En Aktif Kulüp yarışmasında hem okulumuzu hem de sizleri gururlandırırız. Enerji daha güçlü atılımlar için birikimdir. Son yıllarda artan fotoğrafçılık merakını da buna bağlıyorum, zaman öylesine hızlı akıyo rki, facebook hesabıma bakayım, twiterde yazayım, dostlarla chatleşeyim derken zamanı acımasızca öldürüyoruz. Sanal merhabalar yerine bize sıcacık gülümsemeler vaad eden fotoğrafçılık siber sosyalleşmelerin yerine dostluk, arkadaşlık, bakış açısı, özgüven takviyesi gibi fırsatlar sunuyor. Bu yüzdendir ki birçok üniversitede ya da dernek bazında birçok fotoğraf sanatı derneği açıldı. Üniversitemizde de böyle bir fırsat var, sizleri aramızda görmek bize gerçekten güc verirken, gelecekte geçmişe yönelik atılan imzalarda hep birlikte yer alacak olmanın kıvancını da yaşayacağız. Asli vazifemizin akademik eğitim almak olduğunun fazlasıyla bilincindeyiz, ancak bu eğitimi alırken derslerden bunalan zihnimizi vizörden bakarak açmayı amaçlıyoruz. Daha önce eline fotoğraf makinası al- Gizem Nur BULANIK, Kübra PEHLİVANOĞLU, Ayşe ALTINIŞIK, Mervan YİĞİT, Sefa AYSAL, Aybüken NALBANTOĞLU 61 KULÜPLER ATILIM ŞİİR İLGİ GRUBU mış almamış, profesyonel amatör tüm arkadaşlarımızı bu çatı altına bekliyoruz. Foto safariler, foto geziler yaparak hep ufkumuzu açarak, hemde birlikteliğimizden doğan sinerjiyi birlikte yaratmak istiyoruz. Buradan ilk gezimizi, ilerki günlerde bir Osmanlı payitahtına yapmayı planlıyoruz. Edirne’nin o inci mercan köprüleri, Fatih’in doğduğu saray, Avcı Mehmet’in avlandığı tavuk ormanı, sinegog, kilise ve camileriyle bir hoşgörü kenti bizi bekliyor olacak. 2009 yılı Aralık ayında kurulan Atılım Şiir İlgi Grubu kurulduğu andan itibaren etkinlikleri ile topluluklar arasında iyi bir yere sahip oldu. Yıl içerisinde gerçekleştirdiği etkinlikler ile 20-21 Mayıs 2010 tarihli Bahar Şenliklerinde Atılım Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu tarafından plaket ile ödüllendirildi. Kulübümüzün amblemini çalışırken sadelikten ve anlamlılıktan uzaklaşmamayı düşündüm hep ve sonucta Atılım’ın içinde yer alan kulübümüzün amblemini minik perdelerle oluşturdum, artım biz Atılım’cı gençler için perde zamanı... Hedeflerimiz yüksek ve bu ideal yolda hep birlikte deklanşöre basarken, hem geleceğimizi imar edip, hemde güzel günler göreceğiz. Vizörden baktığınızdaki huzura alıştığınız zaman hiç bırakamayacaksınız. Çalışmalarına 2010 yılı güz döneminde de devam eden topluluk 28 Ekim tarihinde “Can Yücel Şiirleri Dinletisi” gerçekleştirdi. 2 Kasım tarihinde Yrd. Doç. Dr. Hayal Zülfikar’ın konuşmacı olduğu “Türkçenin Doğru Kullanımı ve Türk Harf Devrimi” konulu konferans, sine vizyon gösterimi ve Şiir Dinletisi, 10 Kasım tarihinde “ Atatürk Oratoryosu” ve aramızdan ayrılışının 72. Yılında Atatürk’ü anma programını birkaç birimle ortak çalışarak gerçekleştirdi, 24 Kasım tarihinde “Şehir ve Edebiyat” konulu Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Şehir ve Bölge Planlayıcısı olan Yrd. Doç. Dr. Savaş Zafer Şahin’in konuşmacı olduğu söyleşi gerçekleştirdi, 16 Aralık tarihinde “Aşk Şiirleri Dinletisi” , 29 Aralık tarihinde “ Mehmet Akif Ersoy ve Şiirleri” konulu program gerçekleştirerek güz dönemi etkinliklerini noktaladı. 2011 Bahar dönemi etkinliklerinin planlarını da tamamlayan Atılım Şiir İlgi Grubu yaptığı etkinlikler ile Topluluklar arasında ki en aktif ve en çok etkinlik yapan topluluk resmini çizmektedir. Şubat ayı içerisinde gerçekleştireceği Nazım Hikmet ve Şiirleri Dinletisi, 12 Mart tarihinde gerçekleştireceği “İstiklal Marşımızın Kabulü” programları ve yıl içerisinde gerçekleştireceği diğer 8 programı yer ve saatleri ile duyurulacağını bildiren Atılım Şiir İlgi Grubu, öğrenci arkadaşlarından ve Akademisyenlerden destek ve ilgi bekliyor. M. Aytaç Güner 0507 739 37 71 [email protected] GENÇ DÜŞÜNCE TOPLULUĞU Genç Düşünce Topluluğu’nu kurmaktaki amacımız, Atılım Üniversitesi’nin tüm öğrencileri arasında uyum ve dayanışmayı sağlamak, günümüz şartlarına uygun ortak bir kültüre, bilince ve demokrasi ruhuna sahip bireyler olmalarına yardımcı olmak, diğer üniversitelerin öğrenci topluluklarıyla birliktelik sağlamak ve projeler üretmek, bunların sonucu olarak Atılım Üniversitesi’ni tüm Türkiye’de tanıtmak ve temsil etmektir. Ali Can Gözcü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 2. Sınıf Öğrencisi Topluluğumuzu yeni kurmuş olmamıza rağmen şimdiden güzel işlere imza atmayı başarıyoruz. Tüm topluluk başkanları, fakülte temsilcileri ve bazı öğretim görevlileri ile röportajlar yapıyoruz. İlk Röportaj Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu ile yapıldı. Yakında bu röportajı ve sürpriz isimlerle yapacağımız röportajların görüntülerini Atılım Üniversitesi web sayfasında görebileceksiniz. Bunların yanı sıra elbette konferans, panel ve en önemlisi münazaralar düzenleyeceğiz. Fikri olan, çalışmak isteyen, çağdaş, ilerici, Atatürk ilke ve devrimlerini gerçek anlamıyla özümsemiş tüm Genç Düşünceleri topluluğumuza bekliyoruz. ATILIMCI HUKUKÇULAR TOPLULUĞU Yaptıklarımız Atılımcı Hukukçular Topluluğu olarak 2009 – 2010 eğitim dönemi içerisinde pek çok etkinlik gerçekleştirdik. Bunlar; Kırıkkale Keskin ilçesi deki Cumhuriyet İlköğretim Okuluna, Rize Pazar ilçesinin Dernek Köyü’ndeki Dernek İlköğretim Okuluna ve Çorum Boğazkale ilçesinin Evci Beldesi’ndeki Evci İlköğretim Okuluna kütüphane oluşturulması kampanyası düzenledik. “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet” ve YARSAV başkanının katıldığı “kadına karşı ayrımcılık” panellerini organize ettik. Baran Güneş Genç Düşünce Topluluğu Bşk. Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi 62 KULÜPLER TİYATRO KULÜBÜ “İnsan Ticareti ve İnsan Kaçakçılığı”, “Hukuk Eğitiminde Ders Çalışma Yöntemleri”, Av. Vedat Ahsen Coşar Ankara Barosu başkanıyken gerçekleştirilen “Avukatlık”, adli tıp savcısı katılımıyla “Adli Tıp”, Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Danıştay Başsavcısı ve eski Anayasa Mahkemeleri başkanları ile “Anayasa Tasarısı” konulu konferansları düzenleyerek Üniversitemiz öğrencileri ile konuklarımızın buluşturduk. Kütüphanesiz okul kalmasın kampanyalarımıza kaynak sağlamak amacıyla “hukukçular buluşuyor” konsepti ile toplam üç yüz öğrenci arkadaşımızın katıldığı iki yemek organize ettik. İkinci dönem yapılmasını planladığımız etkinliklerimizde şöyle; Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşarın katılacağı bir konferans, Öğr. Gör. Doğa Elçin Aydoğan aracılığıyla BM ve ilgili konsolosluklardan temsilcilerinde katılacağı mülteci yasası ile ilgili konferans, Araştırma Görevlisi Aslı Şimşek ve Özge Yücel ile dil derneği bağlantılı konferans, Yargıtay Üyelerinin katılımıyla öğrencilerimizi bilgilendirici bir konferans, Ankara baro başkanı Metin Feyzioğlu’nun davetli olduğu bir konferans düzenleyeceğiz. Atılım Üniversitesi Tiyatro Kulübü 2000 yılında kuruldu. İlk olarak Ankara Küçük Tiyatro’da “Çelişkili Çekişmelerden Çeşitlemeler” adlı oyunu sahneledi. Atılım Üniversitesi Tiyatro Kulübünün kurulduğu 2000 senesinden itibaren geçen 10 yıllık süreçte üniversitemizi tiyatral alanda başarıyla temsil etmiştir. ATK, Atılım Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilerin genel olarak kültür, sanata ve özel olarak da tiyatro sanatına yönelik yeti ve yeteneklerini uygulamaya sokmalarına olanak sağlar. Tiyatronun doğasında bulunan kolektif çalışma prensibi ile bireylerin içindeki yaratıcı ve araştırmacı ruhu ön plana çıkarmaya çalışır. Bunun yanında arkadaşlığı, dostluğu, özveriyi ve tiyatro sevgisini pekiştirmeyi, öğrencilerin boş zamanlarını değerlendirirken tiyatro yeteneklerini de geliştirmeyi hedefler. Diğer yandan ülkemizdeki tiyatroya karşı ilgi yetersizliğine de bir çözüm olabilmeyi amaçlar. Ayrıca şimdiye kadar 10.000’in üzerinde seyirciye oyunlar sahnelemiş, 150’nin üzerinde öğrencimize tiyatro kulübümüzde görev alma şansını sağlamış, çeşitli üniversitelerde tertip edilen şenliklere turneler düzenleyerek bu okullarda sahne almış, Türkiye’deki tiyatro grupları açısından önemli festivallerde görev almıştır. Günümüze kadar birçok kişi kulübün bünyesinde başkanlık görevini yerine getirmiştir. 2010 yılından itibaren de bu görev Uluslar arası İlişkiler birinci sınıf öğrencisi CAN TAŞPINAR tarafından devam ettirilmektedir. Atılımcı Hukukçular Topluluğu olarak 3 yıldır ‘KÜTÜPHANESİZ OKUL KALMASIN’ adı altında yürüttüğümüz proje kapsamında Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde Rize, Çorum ve Kırıkkale olmak üzere üç ilde kütüphanesi olmayan ilköğretim okullarına kütüphane kazandırdık. Bu sene kütüphane kurmayı amaçladığımız ilkokullarımız, Şanlıurfa, Halfeti ilçesi; Yeşilözen İlköğretim Okulu, Şırnak, idil ilçesi; Aşağı Yavşan İlköğretim Okulu, Şanlıurfa, Karaköprü ilçesi; Mete Has İlköğretim Okulu. Kampanya kapsamında yardım edeceğimiz okulları, gelen talepler ve başvurular doğrultusunda ihtiyaç önceliğine göre belirliyoruz. Bizlere destek olmak isteyen arkadaşlarımız ne yapabilir? İlköğretim 1.sınıftan 8.sınıfa kadar olan öğrencilerin faydalanabileceği; roman, öykü, ders kitapları, sınavlara hazırlık kitapları, kırtasiye malzemeleri ve kıyafet yardımlarını kabul etmekteyiz. Eğer Ankara içindeyseniz bizzat evinizden bütün yardımlarınızı teslim alabiliriz. Kulübümüz bu zamana kadar bir çok oyun sahnelemiştir. Bunlar ise sahnelenme yıllarıyla birlikte, Töre(1999), Çelişkili Çekişmelerden Çeşitlemeler (2001), Kadınlık Bizde Kalsın(2002), Aşk(2003), Asiye Nasıl Kurtulur(2004), Yedi Kocalı Hürmüz(2004) Keşanlı Ali Destanı(2005), Deli Bayramı (2006 – 2007), Resimli Osmanlı Tarihi(2008), Babam(2008), Bit Yeniği (2009), Tarla Kuşuydu Juliet(2010), Bir Şehnaz Oyun(2010). Görkem Alyanak Atılımcı Hukukçular Topluluğu Başkanı 63 KULÜPLER 2011 yılında ise Atılım Üniversitesi Tiyatro Kulübünün sahnelemeyi düşündüğü oyun Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ölümsüz romanından, Yaşar Ürük tarafından oyunlaştırılan “Gulyabani” adlı eserdir. Oyun korku komedi türünde eşsiz bir tiyatral sahnelemeye sahiptir. Aynı zamanda bünyesinde müzikalite de barındırmaktadır. Olayın deneysel tiyatro yapısına çok uygun bir ön oyunu vardır. Süre gelen olaylarla geçmiş gelecek bağlantısını kendi bünyesinde çok güzel sentezlemektedir. Düzenlemiş olduğumuz aktiviteler arasında halk müziği dinletileri, gitar dinletileri, ney dinletileri, çeşitli pop ve rock konserleri yer almaktadır. Ayrıca bünyemizde bulunan ve alt topluluğumuz olan bağlama topluluğu da okulumuzda rektörlük ve diğer topluluklarla birlikte düzenlenen aktivitelerde ve okulumuz bünyesindeki Türk halk müziği korosunda orkestra bünyesinde yer almaktadır. Bahar şenliklerinde arkadaşlarımızı daha sıcak bir ortamda bir araya getirmek amacıyla çeşitli müzik gruplarına sahne imkânı sağlayarak, her tür müzikle ilgilenen arkadaşlarımızın bu ortamda yer almasını sağlamaktayız. Mühendislik fakültesi zemin katta yer alan odamızda gitar, bağlama gibi çeşitli enstrümanlar yer almakta ve bu enstrümanlarla ilgili kurslar düzenlenmektedir. Ve odamızda sıklıkla gerçekleştirdiğimiz arkadaş sohbetlerinde hem sıcak bir ortamda sohbet etme şansı bulmakta hem de müzik dinletileriyle hoş bir vakit geçirmekteyiz. Okulumuz öğretim üyelerinden Yrd.Doç.Dr. Cenk Güray topluluğumuzun danışmanlığını ve bağlama topluluğumuzun sanat yönetmenliğini sürdürmektedir. Olay, Muhsine adlı genç kızın İstanbul Üsküdar’da bulunan Yedi Çobanlar Çiftliği’ne bir yakının tavsiyesiyle hizmetçi olarak gitmesiyle başlar. Daha oraya gitmeden bu konak hakkında ürkütücü söylentiler duymaktadır Muhsine. Bütün söylentilere gözünü kulağını kapatıp orada çalışmaya başlayan Muhsine’nin başına bu konakta hiç de hoş şeyler gelecektir. Çünkü konağın esas sahipleri, aslında bu dünyaya ait olmayan garip varlıklardır. Aslında konuyu, aynı zamanda oyunda da bulunan bu tirat özetlemektedir; Müziğe ilgisi olsun, olmasın bütün arkadaşlarımızı sıcak bir ortam ve dostça bir sohbet için topluluğumuza ve odamıza bekliyoruz. Atılım Müzik Topluluğu Yönetim Kurulu TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ KULÜBÜ AÇILDI Muhsine: Neler geldi başıma, / Artık döndüm şaşkına Çok günahım yok amma / Cinler doldu başıma. Aman of aman aman / Bu iş çok, pek çok yaman. Sosyal sorumluluk projelerine birçok imza atacak olan kulübümüz Atılım Üniversitesi ‘nde yeni bir soluk getireceğine inanmaktadır. Kulübümüz toplum içinde yer alan en küçük sorundan en büyük soruna kadar sosyal sorumluluk projelerini destekleme amacı gütmektedir. Bunların yanı sıra birey olarak topluma karşı daha duyarlı olmayı hedefliyor. Böylelikle küçücük yardımlarınızla büyük umutlar yeşereceğine inanan toplum gönüllüleri sizleri bu kulübün bir parçası olmaya davet ediyor. Sizde “çorbada bizimde tuzumuz olsun” diyorsanız biz buradayız. ATILIM MÜZİK TOPLULUĞU 2004 yılında bir grup müziksever öğrenci tarafından bir araya gelinerek kurulmuş olan müzik topluluğu, kurulduğu dönemden itibaren okulumuzda müzikle ilgilenen veya herhangi bir enstrüman çalan ya da sadece müzik dinlese bile müzik kelimesine aşina olmuş öğrencilerin buluşma ve bir araya gelme noktası olmuştur. Düzenlemiş olduğu dinletiler ve toplantılarla müzikle ilgilenen arkadaşlarımızı bir araya getirmeyi amaçlayan topluluğumuz bu amacına ulaşmış ve de yapmış olduğu yenilik ve aktivitelerin devamlılığıyla da daha da fazla kitleye hitap etmeyi başarmıştır. İletişim numaraları: Nilay Altuğ 0555 997 21 84 • [email protected] Kübra Keleşoğlu 0532 511 78 54 • [email protected] Gizem Mavzer [email protected] 64 SektörİZ BİLİŞİM SEKTÖRÜ Nortel, Siemens, Ericsson, Alcatel gibi firmalar ve her zaman “data”cı olarak bilinmiş olan Cisco gibi firmalar ürettikleri yeni cihazlarla artık birbirlerinin alternatifi haline gelmişlerdir. Bu koşullar altında bilişim sektörü 21. yüzyılı yaşamakta olduğumuz şu dönemde çok farklı bir rekabete sahne olmaktadır. Özellikle iletişim için ihtiyaç duyulmakta olan telefonlar artık bilgiye erişim için çok yoğun bir şekilde kullanılmaya başlamış, diğer tarafında ise bilgisayarlar gittikçe ufalarak, ses iletişimi de dahil birçok özelliğe sahip cep bilgisayarları üretilmiş durumdadır. Dr. Anıl Çekiç Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Görevlisi Tabii sektörel bağlamda da bir yakınsama ciddi anlamda ortaya çıkmış durumdadır. Son yıllarda, gerek dünya gerekse ülkemizde oldukça mütevazı büyüklükte bir pazar olan bilgi teknolojileri pazarı, çok devasa bir pazar olan telekom pazarı ile yakınsayarak bilişim pazarını oluşturmuş durumdadır. Bu değerlendirme çok net bir şekilde Wi-max teknolojisinin gelişim süreci incelenerek desteklenebilir. Wi-max teknolojisinin ve alt yapısının dünya üzerinde yaygınlaşması, cep bilgisayarı ve cep telefonlarına yüklenebilecek “client” yazılımları aracılığıyla internet omurgasının kullanılması kaydıyla noktadan noktaya ücretsiz görüşmenin dünya üzerinde yapılabilir olmasını sağlayacak çok önemli bir atılım olarak ön plana çıkmıştı. Ancak bugün, GSM operatörlerinin her geçen gün diğerinden daha büyük yatırımlar yapıyor olmaları, mobil kullanıcıların ücretsiz konuşma talebinden ziyade mobil cihazlar üzerinden video başta olmak üzere mültimedya ve diğer katma değerli hizmetleri içeren uygulamalara olan yüksek eğilimi bu alanda çok önemli yatırımlar yapılmasına sebebiyet vermiş olmaları, servis sağlayıcılar tarafındaki Wi-max korkusunu katma değerli hizmetler alanındaki fırsata dönüştürmüş hatta bu fırsat 4g ve LTE gibi yeni jenerasyon hız ve hizmet tiplerine önemli yatırımlar yapılmasına neden olmuştur. Bilişim köken olarak bilgi ve iletişim (Information ve Communication) kelimelerinin birlikte kullanıldığı bir terimdir. Özellikle yazılım teknolojilerinin gelişmesi ile günlük hayatın içerisine bilgisayarlar ve bilgisayar destekli cihazların gün geçtikçe daha fazla entegre olduğu malumdur. Söz konusu cihazların üzerindeki sistem veya uygulama yazılımları yaptıkları işlemler için “data”ya yani veriye ihtiyaç duymaktadırlar. Veri tüm bilgisayar ve bilgisayar destekli cihazların işlemeleri için gerekli olan temel unsurdur. Bilgi ise uygulamalar aracılığı ile verinin işlenerek anlamlı bir şekilde ortaya konabilmesiyle oluşmaktadır. Özellikle bilgisayar temelli uygulamaların gelişmesi ve bu doğrultuda bilgi teknolojilerinin önemli bir enstrüman olarak insan hayatına girişi 1970’li yılların sonunda iyiden iyiye hız kazanmış günümüzde ise artık sorgulanmaz bir hale gelmiştir. İletişimin durumu ise biraz daha farklıdır, zira insanın sosyal bir varlık olması itibariyle iletişim sonradan oluşan bir olgu değildir aksine insanlık tarihi kadar eskidir. İletişim için çağlar boyu insanlar çok farklı enstrümanlar kullanmış, ancak Graham Bell’in ilk telefonu geliştirmesi ile mekan farklılığı bir düzeyde ortadan kalkmıştır. Ancak örnekten de anlaşıldığı üzere iletişim için temel araç her zaman ses olarak ortaya çıkmış, 1990’lı yıllara kadar özellikle telli şebekelerin tüm dünyayı sarmalaması, sesi iletişimin temel öğesi olarak ön planda tutmuştur. Sonuç olarak, teknolojiye yine son kullanıcının davranışı yön vermiş ve özellikle GSM operatörleri tarafında ücretsiz görüşmeyi sağlayarak sektörel tıkanıklığa sebebiyet verebilecek olan Wimax çözümlerinin yaygınlaşması durma noktasına gelmiştir. Bundan ziyade, GSM kullanıcıları tarafında var olan taleplerden çok daha büyük ihtiyaçlar oluşturabilecek, yani sadece ses iletişimi ile bağlı kalmayan, sunulabilecek bir çok katma değerle mobil hizmet aracılığı ile uygulama ve dolayısıyla altyapı pazarına yön verebilecek kombine bilişim çözümlerine olan talep katlanarak artmış durumdadır. Günümüzde ise birbirinden ayrı olan bu iki kavram yakınsama (convergence) adı altında birbirlerinin içinde değerlendirilir olmuş, nihayetinde sektörde ise ses alanında önemli çözümleri bulunan 65 SOSYAL SORUMLULUK Karaali YİBO: 6 Ocak 2011 tarihinde Gölbaşı’na yaklaşık bir saat mesafedeki Karaali Yatılı Bölge Okulunu ziyaret ettik. Ziyaret ekibimiz epeyce kalabalıktı, kimler vardı kimler: Yrd.Doç.Dr. Hacer Erar, Yrd.Doç.Dr. H.Cenan Mertol, Mucit Amca Mehmet Erkişi, Proje Asistanı Umut Alper, bakıcı ablamız Güler Karataş, deprem grubu (Halil İbrahim Andiç, Özgün Dedekargıoğlu, Baki Yalın, Canan Özgün, Gülçin Vurkes) ve ASEL 351 dersi alan öğrencilerden; Sıla Arslan, Kürşat Karataş, Merve Duman, Manolya Güzar, Mehmet Alyazıcı, Aylin Tombuloğlu, Kenan Yıldırım, Furkan Kayoğlu, Orkun Günal. Bu kalabalık ekiple birlikte 4 paralel etkinlik yürütüldü. 1 ve 2. sınıflarla mıknatıs öğretmen Yrd.Doç.Dr. Hacer Erar “Mıknatıslı Oyunlar”, 3 ve 4. sınıflarla Umut Alper “Origami”, 5 ve 6. sınıflarla Yrd.Doç. Dr. H.Cenan Mertol “Kiriş Köprü Tasarım Atölyesi”, 7 ve 8. sınıflarla deprem grubu sunum yaptı. Bu etkinlik dışında okula kitap, kıyafet ve Trabzon Sporluların desteği ile projeksiyon cihazı hediye edildi. Lozan Kitap Fuarı 26 Eylül 2010 tarihinde Günebakan Anaokulu tarafından düzenlenen Lozan Parktaki Kitap Fuarına katıldık. Fuarda bize ayrılan köşede sihirli sıvılar, ayna oyunları, elektronik oyunlar ve origami etkinlikleri yapıldı. Bunun dışında Alev Yaylıoğlu ile ebru yaptık ve mucit amcamız Mehmet Erkişi’nin icatlarını çocuklarla paylaştık. Yanar Döner Çiçeği Atılım Üniversitesi için bir gelenek haline gelen okullara Yanar Döner Çiçeği ekimi bu sene de başarı ile gerçekleştirildi. 25 Ekim 2010 tarihinde Maya Kolejine, 26 Ekim 2010 tarihinde Erken Başarı, Doğa, Doktorlar, İlkem Kolejlerine ve MEV Okullarına, 12 Kasım 2010 tarihinde Nesibe Aydın Kolejine, ve son olarak 6 Aralık 2010 tarihinde TED Koleji Anaokulu’na ekim yaptık. 66 SOSYAL SORUMLULUK 23 Ekim 2010 tarihinde Atılım Üniversitesi İmalat Mühendisliği bölümünden Yrd.Doç.Dr.Besim Baranoğlu “Metal Şekillendirme”, 6 Kasım 2010 tarihinde Atılım Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden Yrd.Doç.Dr.Cenk Güray “Anadolu Çalgılarının Tarihi”, 20 Kasım 2010 tarihinde Atılım Üniversitesinden Uzman Psikolog Zeynep E. Okur “Çocuk ve Oyun”, 4 Aralık 2010 tarihinde Öğ.Gör. Dr.Maviş Kayıkçı “İşitme Cihazları”, 18 Aralık 2010 tarihinde Yrd. Doç.Dr.Cengiz Kulaksız “Hukuk”, 1 Ocak 2011 tarihinde Yrd.Doç. Dr.C.Merih Şengönül “Örümcek Ağı”, 15 Ocak 2011 tarihinde Prof. Dr.Gülhan Özbayoğlu “Bor ve Türkiye”, 29 Ocak 2011tarihinde Uzman Odyolog Dr.Berrin Ertürk “İşitme engellilerde erken tanı ve eğitimin önemi” ile ilgili merak edilenleri dinleyicilerle paylaştı. Bu program daha çoook uzun zaman devam eder gibi görünüyor; çünkü merak edilen ve konuşulacak daha çok şey var. Dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyoruz. Lego- Robot Atölyesi TRT-Kent Radyo Atatürk Anadolu Lisesi ve Gölbaşı Anadolu Lisesi ile Lego-Robot Programlama Atölyesi yapıldı. 4 hafta boyunca Eğlenceli Bilim Merkezine gelen gönüllü lise öğrencileri bu süreçte roboto bilgisayar ile programlayarak verilen görevleri başarı ile tamamladılar. Lego-Robot Atölyesinden sonra Atatürk Anadolu Lisesi ile 2 haftalık Sensörlü Lego-Robot Atölyesi, Yrd.Doç.Dr. Merih Şengönül ile döküm atölyesi yürütüldü. 9 Ekim 2010 tarihinde TRT Radyo 105.6 frekansında Ceren Hiçyılmaz’ın sunduğu “Doğru Tercih Mutlu Hayat” prgramının konukları Yrd.Doç.Dr. Hacer Erar, Yrd. Doç.Dr. H.Cenan Mertol, Mekatronik Mühendisliği öğrencisi Gülşah Demirhan ve Psikoloji Bölüm öğrencisi Yeliz Börekçi’ydi. TRT- Radyo Söz Küçüğün Programı TRT Radyo Hayat Sahnesi TRT Radyosunun 93.3 frekansında Dedektif Gadget’in müziğini duyarsanız bilin ki “Söz Küçüğün” programının Merak Ediyoruz Köşesindesinde Yrd. Doç Dr. Hacer Erar ve birbirinden değerli konukları ile berabersiniz. Şu ana kadar kimler konuk olmuş bir bakalım: 25 Eylül 2010 tarihinde Öğ.Gör. Elif Dayar, TED Ankara Koleji öğrencisi Benan Çetin ve Umut Alper ParanınTarihçesi ile ilgili, 9 Ekim 2010 Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyet Bölümünden Prof. Dr.Nilgün Karaağaoğlu, TED Ankara Koleji öğrencisi Ali Dayar ve Umut Alper vitaminler ile ilgili sohbet ettiler. 21 Ocak 2011 Cuma günü saat 13.20’de Atılım Üniversitesi Eğlenceli Bilim Merkezini tanıtmak üzere Yrd.Doç.Dr. Hacer Erar, Mucit Amca Mehmet Erkişi ve Proje Asistanı Umut Alper TRT Radyo’da Hayat Sahnesinin konuğuydu. Programda Eğlenceli Bilim Merkezinde yapılan aktivitelerden ve Eğlenceli Bilim Dergisinden bahsedildi. Programdan sonra bilgi almak için arayan telefonlara yetişilemediğini söylersek çok abartmış olmayız. 67 ÇevreciyİZ istemiyoruz buralarda HES’leri!!!” haykırışlarına kulak tıkıyoruz? Bu mu yerel halkla birlikte karar alma, bu mu tüm paydaşlarla bir arada hareket etme? Neden tüm güzelliklerin kaybedilmesi sonrası anlaşılır değerleri? Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporları bir aldatmaca mıdır o halde? Hazırlanır, onaylanır ve rafa kaldırılırlar! KORUNAN ALANLARDA HES TEHDİTİ “Doğu Anadolu’da Ekoturizm Olanakları”nın anlatıldığı bir konferansta, Çoruh Nehri’ndeki HES tehdidinden söz açıldığında, HES yapımı sonrasında durgun hale gelecek su yüzeyinde yeniden rafting yapılabilmesi için suyun motorlarla hareketli hale getirilmesi gerekeceğini duyduğumda dehşetle irkilmiştim. Önce var olanı kaybetmek, ardından kulağı tersten gösterip aynı etkinliği gerçekleştirebilmek için artık zaten doğal olmayan bir ortamda, yapay bir çözüm daha üretmek. Ürkütücü, üzücü, yıpratıcı ve geri dönülmez bir süreç… Yrd.Doç.Dr. Gül Güneş Atılım Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölüm Başkanı Oysa ki ne güzel örnekler var korunan alanların istenirse gerektiği gibi de korunabildiği adına. Kumsalda güneşlenen ziyaretçilerinin dahi çok dikkatli davranmalarının gerektiği, deniz kaplumbağalarının yuvası, İztuzu Kumsalı Köyceğiz/Dalyan Özel Çevre Koruma Alanı’nda mesela. 1989’da yapımına başlanan ama ne mutluluktur ki, haince hedefine ulaşamayan, yapımı durdurulan o otel inşası gibi. Sonrasında, bu alan 2008 yılında Time dergisi tarafından “Best Open Space in Europe - Avrupa’daki En iyi Açık Alan” seçildiğinde göğsümüz kabarıyor. O halde, neden korunan alanları akılcı yönetmek ve bu şekilde yönetilenlerin sayısını artırmak yerine zarar vermeyi tercih ediyoruz? Merhabalar… Hatırlayacaksınız, bir önceki sayıda konumuz “Doğa Koruma ve Korunan Alanlar”dı. Gönül isterdi ki bu sayıda korunan alanlara ilişkin güzel bir haber verelim. Maalesef mümkün olmadı, tam tersine korunan alanlarda HES (Hidroelektrik Santrali) tehdidinin arttığını gösteren, üzücü bir haberle sarsıldık. Ülkemizde her kesimden, özellikle de yerel halk ve sivil toplum örgütlerinden büyük tepki gören korunan alanlarda HES yapımına ilişkin katliamın yolu, 2010 Aralık ayı sonunda meclisten geçen Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu’ndaki küçük bir değişiklikle açıldı. 6094 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu’nda yapılan son değişiklik ile, Milli Parklar, Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları, Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve Doğal Sit Alanları’nda HES inşaatlarının yapılması için vize verildi! Yapılan değişiklik ile, sahip oldukları yasal koruma statüsü sayesinde HES’lerden bugüne kadar korunabilmiş tüm alanların koruma kalkanı ortadan kaldırılmış oldu. Neye ve kime mal edilebilir bu sonuç? Bizler ülkemizin genç nüfusu ile övünüyoruz, her yerde bunu vurguluyoruz. Peki onlar ve onlardan sonra gelecek nesiller için ne kadar korunmuş bir doğa bırakabiliyoruz? Bu sonuç ne derece övgüye değer? Herkesin elini vicdanına koymasının vakti gelmedi mi artık? Hadi bırakalım doğa koruma boyutunu bir yana. Yine insan merkezci düşünelim, sonuç değişmeli mi? Katılımcı yöneteceğiz, merkezden değil yerelden yöneteceğiz diyoruz. O zaman neden yerelden gelen “Durun, 68 KORUNAN ALANLARDA HES TEHDİTİ Bir güzel haber de Batı Karadeniz’den. Doğa koruma açısından sahip olduğu uluslararası önem, kuruluş sürecinde izlenen katılımcı yaklaşım ve korunan alan yönetimi açısından Türkiye’de örnek gösterilen Bartın-Kastamonu Küre Dağları Milli Parkı’nı besleyen Devrekani Çayı üzerinde yapımı öngörülen hidroelektrik santral projelerinden biri olan Cide HES’in yapımı, Kastamonu İdare Mahkemesinin “yürütmeyi durdurma” kararıyla önleniyor. Çok geç olmadan “Doğa ile barışık ve onun değerini bilen bir toplum olabilmek” ümidiyle… Kısa vadeli yaklaşımlarla korunan alanlarımızın torunlarımıza iletilemeyeceği kesin ne yazık ki. Evlatlarımızın da mı hakkı yok bu alanları görmeye? Hangi cesaretle bu katliamı biz başlattık diyeceğiz? Değil bir kere daha, binlerce kere daha düşünmeliyiz… Yitirilenler için ah etmek yerine, onları daha kaybetmeden değerini bilmeliyiz, günün hevesine kapılmak yerine geleceği ve geleceğin mirasçılarını düşünmeliyiz. Aksi takdirde biz doğayı ne kadar sevdiğimizi söylesek de onu daha baştan yalanlarla feda edeceğiz. 69 YerelİZ YUMURTA BAHANE: KENTLERDE DEMOKRATİK ALT YAPI GERİLİYOR tle karışık kuşku ile karşılanan öğrenci kolektifleri de bu durumun habercisi gibidir. Kolektiflerin tepki verdikleri şeylere ve örgütlenme biçimlerine bakıldığında bu açıkça görülüyor. Daha çok ulaşım, barınma, kentsel hizmetler gibi kentlerdeki gündelik yaşamın sorunları ile ilgileniyorlar ve internet üzerinden örgütleniyorlar. Sol ile doğrudan ya da dolaylı ilişkileri olsa da sayıları on milyonları bulan gençlerin sıkışmışlığını temsil ediyorlar. Demokratik altyapısı gerileyen kentlerde gündelik yaşamın işgaline karşı ancak marjinal tepki verebiliyorlar ve kentsel mekanda değil ama belki ancak sanal dünyada örgütlenebiliyorlar. Meydanlar Yok Oluyor Demokrasi Geriliyor! Dr. Savaş Zafer Şahin Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Kentlerdeki demokrasi alt yapısının en önemli unsurları farklı toplumsal grupların bir araya geldikleri, sosyalleştikleri, gerek gördüklerinde demokratik hak taleplerini meşru şekillerde dile getirdikleri açık alanlardır. Parklar, yeşil alanlar ve özellikle meydanlar bu anlamda çok önemli bir işlevi yerine getirirler. Yayalık bu süreçte çok önemlidir. Demokratik hak talepleri yaya olarak dile getirilir. Şoför mahallinden demokrasi kültürünü geliştirmek ham bir hayalden ibarettir. Kentler demokrasinin beşiği olarak adlandırılırlar. Bunun sebebi kentlerde demokratik hak taleplerinin dile getirilebilmesi için uygun koşulların bulunmasıdır. Kuşkusuz, bu koşulların yaşamasında ve gelişmesinde kentlerdeki fiziksel düzenlemelerin yadsınamaz payı vardır. Kentler demokrasi için gerekli altyapıyı sağlar. Kent planlarının farklı toplumsal kesimlerin bir araya gelmesini sağlayacak biçimde yapılmaları ve uygulanmaları demokrasi kültürünün gelişmesi için çok önemlidir. Çağdaş planlama yaklaşımlarının önemlice bir kısmı bu sorunu odak alırlar. Eğer kentler farklı toplumsal kesimlerin ayrışması ve kendi köşelerine çekilmesi için planlanır ve düzenlenirlerse bu toplumsal kesimler gündelik yaşamlarında karşılaşmaz olur. Karşılaşmalar azaldıkça sorunlar azalıyor gibi görünse de aslında tolerans, hoşgörü ve uzlaşma kültürü geriler. Tepkiler marjinalleşir. Demokratik hak arama talepleri kentsel yaşamı kesintiye uğratıcı biçimlere bürünebilir. Bu durumda talepler demokrasiyi kesintiye uğratacak biçimde kolluk kuvvetleri tarafından bastırılır. Yani kent planlaması çağdaşlıktan uzaklaştıkça kentlerin demokratik alt yapısı geriler. Ancak son yıllarda meydanlar taşıt trafiğinin ya da ticarileşmenin tehdidi altında yok olmaktadır. Yeni yapılan meydan sayısı yok denecek kadar azdır ve içinde bir alışveriş merkezi yoksa inşa edilmemektedirler. Var olanlar da artık birer taşıt kavşağına dönüşmüştür. Demokratik hak talepleri yok olan meydan ve yaya alanları yerine taşıt yollarında dile getirilmeye çalışılınca kentsel gerilimler artmakta, zaten karşılaşmayan kentsel toplumsal kesimler birbirlerine diş bilemeye başlamaktadır. Meydanlar azalınca ya da yok olunca, kentteki yurttaşların yerini taşıtlar alınca, kentlerdeki gündelik yaşamın demokratik pratikleri de ortadan kalkıyor. Kent Merkezleri Çöküyor Demokrasi Geriliyor! Öğrenci Kolektiflerinin Tepkisi Kentlerdeki Gündelik Yaşama! Kentlerdeki demokrasi alt yapısının diğer bir önemli unsuru kent merkezleridir. Kent merkezleri farklı fikirlerin ve toplumsal grupların sanat, bilim ve diğer düşünsel etkinlikler yoluyla bir araya geldikleri, demokrasi kültürünün olgunlaştığı yerlerdir. Kent Türkiye’nin en eski akademilerinden birinde hem iktidarın hem de muhalefetin öğrencilerin tepkisi ile karşılaşması bu sorunla doğrudan ilişkilidir. “Bu öğrencilere neler oluyor” sorusu ile, hayre- 70 YerelİZ merkezi canlı ve yaşayan kentlerde demokrasi kültürü de güçlüdür. Ancak son yıllarda özellikle alışveriş merkezlerinin sayılarının artması ve yerel yönetimlerin ilgisizlikleri sebebiyle kent merkezleri çöküntüleşmektedir. Özellikle orta ve üst gelir grupları artık kent merkezlerini daha az kullanmaktadır. altyapısı oluşurken kentlerin demokratik altyapısı sönmektedir. Mevzuatta ileri demokrasi iddiası, kentlerin yapısındaki müdahalelerle yalanlanmaktadır. Bunun sonucunda kent merkezleri demokrasi alt yapısını destekleme niteliklerini yitirmektedirler. Kentlerdeki gerileyen demokrasi alt yapısını yeniden diriltmek için belli önlemlerin alınması gerekmektedir: Kent merkezlerini canlandıracak yeni stratejiler uygulanmalı, kent merkezleri taşıtların transit geçtiği otobanlar olmaktan çıkarılmalıdır. Kent merkezlerinde yayalık ve toplu taşım olanakları güçlendirilmeli, kentte taşıt kavşağı olan ya da başka amaçlarla kullanılan meydanlar boşaltılarak meydan vasıflarına yeniden kavuşturulmalıdırlar. Kent içinde demokratik hak taleplerine uygun biçimde düzenlenmiş açık alanların ve meydanların sayısı arttırılmalıdır. Bu önlemlerin alınması sadece kentlerdeki demokrasi altyapısının güçlendirilmesi için değil kentsel yaşam kalitesinin artması, kent güvenliğinin insan haklarına uygun biçimde sağlanması ve yaşanabilir kentlerin oluşması için de önemlidir. Aksi halde kentlerdeki demokrasi altyapısı gerilerken ortaya bir yumurta demokrasisi çıkacaktır. O da kaçınılmaz biçimde kırılgandır. Peki Ne Yapılmalı? İçi Boş Yeni Alt Yapı: Alışveriş Merkezi, Toplu Konut Blokları ve Alt Üst Geçitler Kentlerin demokratik alt yapısının en önemli unsurları olan mahalleler, kent merkezleri ve meydanlar ortadan kalkarken son on yılın yeni kent altyapısı çıkıyor. Bu altyapı kentlerin demokrasi kültürüne katkıları yok denecek kadar az olan konut blokları, alışveriş merkezleri ve taşıt yollarından oluşmaktadır. İktidarın son yıllarda her kentte açılışını yaptığı bir üçlüdür bunlar: TOKİ blokları, alışveriş merkezleri ve katlı kavşaklar. Büyük yatırımlar ve bir altyapı hamlesidir bir yandan. Ama bölünmüşlüğün 71 KÜLTÜR SANAT Seyyahlar ve Seyahatnamelerden, Gezginlere ve Gezi Yazılarına Kitaplarda Yolculuk ulaşım, konaklama, yemek ve eğlence seçenekleri hakkında da ayrıntılı ve karşılaştırmalı bilgiler veren kitaplar “gezi rehberi” olarak adlandırılır. Dünyanın herhangi bir yerine yapılacak geziler öncesinde ve gezi esnasında; başvurulan bu kaynaklar rehber özellikleriyle gezi yazılarından ayrılırlar. Sonuç olarak; yurt içine veya yurt dışına yapılan gezilerde, görülen yerlerin anlatmaya değer ilginç yönlerinin kaleme alındığı yazılar birer “gezi yazısı” veya “seyahatname” olup bu yazılar aynı zamanda yazarının gezdiği yerlerden edindiği bilgi ve izlenimlerle birlikte duygu, düşünce ve yorumları da yansıtır. Bir gereklilik olmamakla birlikte bazı coğrafi ve tarihi bilgilerin de yer alabildiği gezi yazılarının veya seyahatnamelerin diğer bir özelliği de okuyucuda okuduğu yerleri görme isteği uyandırmasıdır. Timur Özkan [email protected] Seyahatname nedir? Seyyah veya gezgin kime denir? Gezi yazısı ile seyahatname arasında bir fark var mıdır? Gezi rehberleri de bir çeşit seyahatname sayılabilir mi? Gezi Edebiyatı’nın ilk örneklerinden günümüzün çağdaş seyahatnamelerine doğru kitaplar arasında bir yolculuğa çıkmadan önce, bakalım; Seyyah kimdir, gezgin kime denir? Gezginin, seyyahtan bir farkı var mıdır? Klasik Seyahatnameler Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü’ne göre “Gezgin” gezmek, tanımak, görmek, dinlenmek amacıyla geziye çıkan (kimse), “Gezi” ise ülkeler ve şehirler arasında yapılan uzun ve zevkli yolculuk, seyahat anlamına geliyor. Aynı sözlüğe göre Arapça, Farsça kökenli bir sözcük olan “Seyahatname” bir yazarın gezip gördüğü yerlerden edindiği bilgi ve izlenimlerini anlattığı eserdir. Seyahatname deyince akla Evliya Çelebi’nin (1611-1682) ünlü eseri “Seyahatname” gelir. Evliya Çelebi’nin 50 yıl boyunca gezdiği Orta Avrupa, Balkanlar, Anadolu, Kafkasya, Kırım, Mısır ve Arabistan gözlemlerini anlattığı 6 bin sayfalık (10 cilt) eseri çok önemli bir kaynak ama sanıldığı gibi ilk gezi kitabımız değil. Edebiyatımızın ilk gezi kitabı olarak Farsça yazılan ve Küçükçelebizade İsmail Asım tarafından Türkçe’ye çevrilen Gıyaseddin Nakkaş’ın Acaibü’l-Letaif adlı eseri (Çin Seyahatnamesi, 1422) kabul ediliyor. Aralarında bir fark olmamakla birlikte bazılarımız “gezgin” sözcüğünü tercih ederken, kendilerini veya diğer gezginleri “seyyah” olarak tanımlayanlar da az değildir. Bu sözcüklerin birinin eski diğerinin yeni dilde yer alması bir yana “gezgin”i batılı, “seyyah”ı doğulu bulanlar elbette “gezi yazısı” ve “seyahatname” arasında bir fark arayabilirler ama sonuç olarak (gezi rehberlerini bir kenara bırakacak olursak) gezi yazılarıyla seyahatnameleri aynı kategoride değerlendirmek yanlış olmasa gerek. Ancak seyahatname kökü çok eskilere dayanan bir edebi türdür ve daha pek çok literatüre girmiş seyahatname mevcuttur. Bunlar arasında en önemlileri olarak Arap gezgin İbn-i Batuta’nın 1325’de çıktığı ve 30 yıl süren Anadolu, Maveraünnehir ve Horasan yolculuklarını anlattığı Seyahatname’si ve İtalyan tüccar Marco Polo’nun 1271’de başladığı 14 yıllık İpek Yolu gezilerinin hikayesi Harikalar Kitabı (Dünyanın Hikaye Edilişi) ile gene 13. Bu konuda bir istisna gezi rehberleri olabilir. Profesyonel ekipler tarafından hazırlanan ve sadece gezilecek görülecek yerleri değil, 72 KÜLTÜR SANAT Denizler Altında Yirmi Bin Fersah gibi bilim kurgu kitapların yazarı Jules Verne’i (1828-1905) anmamak olmaz. Bu kitaplar, o zamanlar henüz keşfedilmemiş olan Güney Kutbu’ndan bahsedilmesi gibi (Denizler Altında Yirmi Bin Fersah) inanılmaz öngörüleriyle de dikkat çekerler. yüzyıla ait Endülüslü İbni Cübeyr’in Endülüs’ten Kutsal Topraklara adlı seyahatnameleri sayılabilir. Yaşar Önen’in çevirdiği Avusturyalı diplomat Hans Dernschwam’ın İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü’nde 1553-55 izlenimleri anlatılır. Kaşif Seyyahlar Büyük keşiflerin öyküleri, seyahatnameler arasında özel bir yere sahiptir. Keşifler deyince ilk akla gelen isim 1492’de Amerika’yı keşfettiği kabul edilen İtalyan kaşif Kristof Kolomb’dur. Aslında Amerika’nın keşfi oldukça tartışmalıdır. Kolomb Amerika’ya vardığı zaman Hindistan’a geldiğini zannettiği için Amerika’ya; 1507’de burasının ayrı bir kıta olduğunu kanıtlayan Ameriga Vespucci’nin adı verilir. Öte yandan Vikinglerin çok daha önce Amerika’ya ulaştığının kanıtlanmasına rağmen her nedense Amerika’nın kaşifi olarak Kolomb bilinir. Kolomb’un ”Seyir Defteri ve Keşif Yolculukları Günlüğü” kaşiflerin seyahatnamelerine ilk örnek kabul edilebilir. Ünlü denizciler Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’si (1521) ve Seydi Ali Reis’in Miratül Memalik’i (1557) ile Coğrafyacı Katip Çelebi’nin Cihannüma’sı (1732) da Türk Gezi Edebiyatı açısından mutlaka not edilmesi gereken diğer önemli seyahatnamelerdir. 19. yüzyıla geldiğimizde gezi kitabı sayısının artmaya başladığını görüyoruz. Bu devirde doğulu yazarların batıya ait izlenimleri Mehmet Emin Efendi’nin İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat veya Fatih Kerimi’nin Avrupa Seyahatnamesi gibi eserlerinde yer alırken batılı gezginlerin doğuya seyahatleri Macar Arminius Wambery’in Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi veya Fransız şair Gerard de Nerval’ın Doğu’da Seyahat adlı kitaplarında anlatılır. Bunlara Pierre Loti’nin İsfehan Seyahatnamesi ile Puşkin’in Erzurum Yolculuğu da eklenebilir. Bu dönemin Türk edebiyatında; Ahmet Midhat Efendi’nin Avrupa’da Bir Cevelan (1889) ve Ahmet Haşim’in Frankfurt Seyahatnamesi (1933) ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir (1946, İstanbul, Bursa, Erzurum, Konya ve Ankara) adlı eserlerini okuyoruz. Öte yandan Cenap Şahabattin, Falih Rıfkı Atay, Halit Ziya Uşaklıgil, Melih Cevdet Anday, Reşat Nuri Güntekin ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu geçen yüzyılın edebi gezi yazılarıyla tanınan diğer önemli isimleri oluyorlar. 1487’de (kendisinden önce Bartholomew Dias’ın keşfettiği) Ümit Burnu’nu geçerek ilk defa deniz yoluyla Hindistan’a ulaşan Portekizli denizci Vasco de Gama’nın yolculuğunu hikayesini yazan olmamış buna karşın bir başka Portekizli denizci Ferdinand Macellan’ın (Dünyanın etrafını ilk kez dolaşan ve Macellan Boğazı’na adını veren büyük denizci son seferini tamamlayamadan 1521’de Filipinlerde yerlilerle savaşırken ölmüştür) yaşadıklarının en azından bir kısmını, son yolculuğuna para vererek katılan Portekizli gezgin Antonio Pigafetta yazdığı için öğrenebiliyoruz. Günümüze gelmeden önce çocukluk yıllarımızda hepimize gezmeyi sevdiren; Balonla Beş Hafta, Arzın Merkezine Seyahat, 80 Günde Devrialem ve Son seferlerinde; Vasco da Gama’nın 170 gemicisinden 54’ünün, Macellan’ın ise 265 73 KÜLTÜR SANAT man da bu keşfinin sonucunu çok pahalı ödemiş ve benzer akıbeti paylaşan Cook gibi yerliler tarafından öldürülmüş. Cook’un gezisini de Pierre Marc yazmış. Marc’ın “Kaptan Cook’un Gezileri, Okyanuslar ve Büyülü Adalar Kaşifi” adlı kitabını Leman Çalışkan çevirmiş. personelinden sadece 18’inin geri döndüğü düşünülürse bu yolculukların ne kadar zor olduğu anlaşılır. Kutupların keşfi çok daha zor olmuş. Büyük kaşifleri anlatırken mutlaka bahsedilmesi gereken iki isim daha var. 1961’de uzaya giden ilk insan olan Vostok 3KA-2’nin Rus kozmonotu Yuri Aleksiyevic Gagarin ve 1969’da Ay’a ayak basan ilk insan olan Apollo 11’in astronotu Amerikalı Neil Armastrong’un hikayeleri de en az klasik seyahatnameler kadar enteresan olmalıydı. Örneğin Gagarin’in bu başarılı uçuşundan yedi yıl sonra sıradan bir eğitim uçuşunda hayatını kaybetmesinin sırrını hala bilmiyoruz. 1909’da Kuzey Kutbu’nu keşfeden Amerikalı askeri mühendis Robert Edwin Peary kutup noktasına ulaştığından 24 adamından iki kişi ve dört eskimo kalmıştı, üstelik bu keşfin onuru bir başka Amerikalı Frederick Cook ile tartışmalı bulunuyordu. Peary bu büyük serüvenini Büyük Buz Üzerinden Kuzeye, Kuzey Kutbu, Kutup Yolculuğunun Sırları adlı kitaplarda anlatmış. Çağdaş seyahatnameler 1911’de dört kişilik ekip ve 150 köpekle başladığı ve keşif esnasında köpeklerinin pek çoğunu yemek zorunda kaldığı yolculuğunun sonunda, Güney Kutbu’nu keşfeden Norveçli Roald Amundsen yıllar sonra Kuzey Kutbu’ndaki bir başka kaşif arkadaşını ararken öldüğünde yaşadıklarını yazmamıştı, Amundsen’in hikayesini ancak başka yazarların kalemlerinden okuyabiliyoruz. Seyahatname veya gezi yazısı kategorisinde eser veren ve sayıları yüzlerle ifade edilebilen günümüz gezginlerini iki ayrı grupta değerlendirilebiliriz. İlk grupta aynı zamanda edebiyatçı olarak tanıdığımız; Atilla İlhan, Aziz Nesin, Buket Uzuner, Enis Batur, Gülten Dayıoğlu, Murat Belge, Nedim Gürsel ve Şavkar Altınel ile tanınmış gazetecilerden; Atilla Dorsay, Mehmet Yaşin, Mustafa Balbay ve Zeynep Oral gibi isimler yer alıyor Bu yazarlardan birisi de Pierre Marc, her kitabını başka bir kişiyle beraber yazan Marc sadece kutupların değil diğer büyük keşiflerin de hikayesini anlatmış. Pierre Marc’ın “Livingstone Gizem Dolu Afrika Yolculuğu”, “Amundsen Güneyde Bir Denizci”, “Kolomb Yeni Dünya’nın Keşfi”, “Amundsen ve Scott Güney Kutbu’nda” ve “Gezileriyle Marco Polo” adlı kitapları Türkçeye de çevrilmiş bulunuyor. Kutup kaşiflerinden Frederick Cook’un adaşı İngiliz James Cook da bir büyük kaşiftir. Cook, Yeni Zelanda’ya ulaşan ikinci Avrupalı oluyor. 1769’da Yeni Zelanda’nın iki ayrı ada olduğunu keşfeden ve aradaki denize adını veren Cook, Hawai’yi keşfettiği bir başka gezisinde yerliler tarafından öldürülür. 1642’de Yeni Zelanda’ya kadar giden ilk Avrupalı olan ve Avustralya ile Yeni Zelanda arasındaki denize Tasmanya adını veren Danimarkalı denizci Abel Tas- Öte yandan hem çok gezen hem de gezdiklerini gördüklerini yazan çağdaş gezgin-yazarlar arasında Aydın Boysan, Bülent Demirdurak, Faruk Budak, Nadir Paksoy, Nasuh Mahruki, Orhan Kural, Özcan Yurdalan, Saffet Emre Tonguç, Tarık Minkari ve Turgay Tuna ön plana çıkarken bu isimlere Ankaralı gezgin yazarlar; Ayhan Sarıhan, Hasan Yılmaz ve Murat Özsoy’u dahil edebiliriz. Seyahatnamelerdeki yolculuğumuz da hiç bitmesin... Kaynakça: Güzel Yazılar Gezi-Hatıra, Türk Dil Kurumu (1997) Türk Yazınından Seçilmiş Gezi Yazıları, Erdal Alova Adam (1993) Seyahatnamelerin Peşine Takılmak, Mehmet Yaşin (Hürriyet) 74 KÜLTÜR SANAT ULUS’TAKi GÜNDELİK HAYATIN YANSIMALARI Yrd. Doç. Dr Emel Akın Atılım Üniversitesi GSTMF Mimarlık Bölümü Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin düzenlediği Mimarlığın Sosyal Forumu’ndaki etkinliklere Yrd. Doç. Dr. Feray Ünlü ile birlikte bir atölye çalışması ile katıldık. Öğrencilerimiz bu çalışmaya başından beri büyük bir keyifle katıldı. Kenti sorguladılar, insanları gözlediler çektikleri fotoğraflarda. Kimi zaman hüzünlendiler, kimi zaman güldüler, kimi zaman gizleyemediler şaşkınlıklarını. Bilmedikleri mekânları keşfetmenin tadını çıkardılar. Bir kentin belleği olduğunu, geleceğin ipuçlarının geçmişin izlerinde olduğunu gördüler. Mimarlık eğitiminin gündelik yaşamla bağını görüp toplumun içinde yaşadılar öğrendiklerini. Kızılay’da çalışmanın amacını, çektikleri fotoğrafları büyük bir gururla/keyifle anlatarak özgüvenlerini tazelediler. Yeni bir çalışmayı bekliyorlar sabırsızlıkla şimdilerde. Bilinmektedir ki, günümüzde mimari çizgiler değişmiş, tarihi yapı cepheleri kent yaşamı içinde sembolleşmiş, Ulus’un gündelik yaşamı bu yapılara yeni anlamlar yüklemiştir. Kentlerimiz ve mimarlığımız içinde bulunduğu toplumsal koşullara bağlı olarak değişim göstermekte, görece insan/toplum odaklı biçimlenmeler yerini büyük bir hızla kâr odaklı biçimlenmelere bırakmaktadır. Acaba, Ankara kentinde yaşayanlar gündelik yaşamın rutini içerisinde bu değişimin farkında mıdır? Atölyemizin amacı mimarlık ve kentteki değişimin yani toplumsal değişimin farkındalık düzeyini sorgulatmaktı. Kentin ilk merkezi olan Ulus’taki tarihi yapıların günümüz yaşamındaki yerinin algılanmasını, eski bir merkezin gündelik yaşamını yeni bir merkezde yansıtarak alacağımız tepkileri ölçmeyi hedefledik. Bir başka deyişle bağlamında fark edilmeyenlerin başka bir bağlam yaratılarak sorgulanmasını sağlamaya çalıştık. Öğrencilerimizle birlikte yürüttüğümüz bu çalışma pek çok yerde yayınlandı. Farklı bağlamlarda geliştirmemiz isteniyor. Atölye sonuçları bir makaleye dönüşmek üzere. Yeni çalışmalarımız olacak elbette. Olmalı da… Mimarlığın kaynağı toplumdur, teori gücünü uygulamadan alır. Öğrencilerimizin böylesine istekli ve özverili çalışmaları yeni projeler üretme konusunda bizlerin de motivasyonunu artırmaktadır. Çalışmamızı Üniversitemizin Mimarlık ve İç Mimarlık Bölümü öğrencilerine duyurduk. Bir grup öğrencimiz Ulus merkezinde seçtiğimiz bir aksın fotoğraflarını çekti. Çekilen fotoğraflar, yansıma kavramımıza koşut olarak şeffaf malzemelere basıldı. Fotoğraflar Kızılay’ın hareketli sokaklarından Konur Sokak’ta içinden geçilebilen ve şeffaf bir prizmadan oluşan mekânsal bir sergileme yöntemiyle kent kullanıcılarına sunuldu. Sergiye gelenlerin sadece izlemeleri değil, aynı zamanda interaktif bir şekilde katılmaları sağlandı. Yüzeylere yapıştırdığımız post-itlere pek çok sayıda yorum yapıldı. Ortaya çıkan sonuç oldukça heyecan verici oldu. Yorum sayısı ve yorumların niteliği beklediğimizin çok üzerinde oldu. Üç gün boyunca Ulus’un Kızılay’daki yansımasının değişimin farkında olanlarla olmayanları aynı zeminde buluşturduğunu gördük, hüzünlü ya da mutlu anıları, özlemleri, hayıflanmaları okuduk bu yorumlarda, pek çok öneri ve unutulan değerleri anımsattığımız için yüzlerce teşekkür aldık. 75 KÜLTÜR SANAT SANATSAL MUHABBETLER Bu noktada da sanattaki evrensel boyutu nasıl kabulleniyorsak, bir Beethoven 9. Senfoni’nin evrenselliğini nasıl sorgulamıyorsak, sanat algısının öznel bir boyutu olduğunu da bir o kadar kabullenmemiz gerekir. İşte o yüzden dünyanın en büyük dehası olsak da, hiçbir müzik türü ve dinleyicisine “yavşak” deme hakkını kendimizde bulmamamız gerek. Eminim ki, Müslüm Baba’nın ağzından hiçbir müzik türü ve dinleyicisi için böyle bir kelime asla çıkmaz. Şimdi estetik olan ne, estetik olan kim? “Dünya müziği” kavramı varken, insanlar dünyanın diğer ucundan müzisyenlerle bir araya gelip birbirinin kültürünü anlayıp müzik yapmaya çalışırken, nedir bu derece birbirine yabancılaşma? Öğr. Gör. Arzu Akyüz Aılım Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Memlekette bir süredir dönen arabesk tartışmaları, Sayın Başbakanımızın başlattığı “ucube” polemiği, büyük müzik adamımız Gürer Aykal’ın narkozdan ayılmakta zorlanınca arabesk dinletilip direkt tepki vermesi gibi bir yığın olay, beni tekrar sanatın öznelliği üzerinde düşünmeye itti... Peki ya kalıcılık? Yine müzik bağlamında ele alacak olursak, bir yanda yaza doğru piyasaya çıkıp kışın tek bir şarkısını kimsenin hatırlamadığı bir müzik albümü, bir yanda beşyüz yıllık bir beğeni filtresinden geçip gelen bir Barok Sonat… Bir yanda son zamanlarda dönüp duran tüm arabesk tartışmalarına inat, gerçekten “klasikleşmiş” diyebileceğimiz ve yıllardır dillerden düşmeyen birçok arabesk şarkımız… Bir yanda da “acaba 2 yıl sonra hatırlanabilecek mi?” diye sormaktan kendimizi alamadığımız, şu anda bir yığın insanı peşinden koşturan bir rap parçası. Acaba tüm öznellik/evrensellik tartışmalarının yanında, zaman aslında bu konudaki en iyi değerlendirme kriterlerinden biri mi? Yıllar sonra aynı güzellik ve heybetle ayakta durabilme? Bence evet, kesinlikle evet. Nedir sanat algısında subjektif olan? Nedir sanat eseri, gerçekten “estetik” ve “sanatsal” olan? Nedir sanat eserini “sanat eseri” yapan, onu ayrı bir seviyeye taşıyan? Ayrım nerede başlar, nerede biter? Gördüğünüz üzere derin konulara dalacağımız için magazinel bir giriş yapayım dedim açıkçası :))) Sanat eseri, doğası gereği beceri ürünüdür, tasarlanmıştır. Hegel “sanat aklın ürünüdür” der. Sanat eseri, belli bir bütünsellik, tamamlanmışlık, sağlam bir “yapı”, belli bir form taşır. Bu yüzden edebiyatta, mimaride, müzikte formlardan ve form analizinden bahsederiz. Neyse, konu gerçekten çok boyutlu ve maalesef tek bir doğrusu yok. Bu nedenle, sanırım yapmamız gereken şey, işin hem evrensel hem de öznel boyutu kabul etmek ve “ötekileşirmeden” başkalarının algılarına, anlayışlarına saygı göstermek, biraz hoşgörü... Sağlıcakla.... Sanat eseri estetik kaygılar, güzellik endişeri taşır, evet. Ancak, sanat yapıtının güzel yapıt (bel artefact) olarak tanımlanması da itiraza yol açar. Çünkü bu şekilde bir tanımlama, tamamen beğeniye dayanır ve güzelliğin evrensel nitelikte olduğunu ilan etmek anlamına gelir. Dolayısı ile çok göreceli bir ölçüt temel tanımlama ilkesi olamaz. Bu arada yapıtın başarılı sayılması için “güzel beğeni” yi doyurması da yeterli değildir. Beğeni yargısı hiçbir zaman saf değildir ve bir nesneden alınan zevk, onun sahip olması gereken biçim hakkındaki yargı ile karışır. O andaki beğeni, evrensel birtakım kabullerin yanında kişinin o ana kadar getirdiği tüm algı, donanım ve birikiminin toplamı ile de ilişkilidir. Bu durumda da estetik zevk, entellektüel zevke karışır. İçinde büyüdüğümüz ve yaşadığımız kültür, eğitim, alışkanlıklar, doğuştan gelen birtakım fiziksel algı farklılıkları ve daha bir sürüsü... Referans: Sanat Yapıtı, Beatrice Lenoir. Yapı Kredi Yayınları, 2003. ISBN: 9750806328 Sanatın Gerekliliği, Ernest Fischer, Payel Yayınevi, 1995. ISBN: 9753880790 Sonuç? Şekillenen bir algılama yeteneği ve algılar bütünü... Tamam, ama gene de bir yığın eser üzerinde bitmek tükenmek bilmeyen bir “sanat eseri midir, değil midir?” tartışması. Genelin beğenisi, estetik kaygıları ve beklentileri ile, belki “elit”, belki de “azınlık” diye tabir etmemiz gereken kesimin kaygıları ve aralarındaki derin uçurumlar, tahammülsüzlükler... Doğal sonuç da sürekli olarak “ötekileştirme”, türler arasında keskin sınıflamalar, diğer türleri reddetmeler… 76 KÜLTÜR SANAT Anadolu’da İnanç ve Müzik İlişkisi Bir Sonsuz Devir edindikleri saygınlık tek tanrılı dinlerin ortaya çıkması ile birbirlerini tamamlamış ve vahiylerin uzman okuyucular tarafından tekrardan keşfedilmesi ile oluşan bilgi akışı tekrardan bir Batıni ilim ya da Gnosis oluşturmuştur. O zaman, doğada saklı olan bilgiye ulaşmayı hedefleyen Gnostik felsefenin her inanç sisteminin bünyesinde açık veya gizli olarak bugüne kadar geldiği söylenebilir Anadolu’daki inanç sistemleri genel anlamıyla yukarıda anlatılan Gnostik ve Batıni temel üzerinde yapılanmış, müzik ile ilişkisini ise Tanrı’yı temsil eden bu bilgiden yaratılma ve tekrar ona ulaşma yolculuğunu temsil eden devir kavramıyla anlatmıştır. Semah ve sema kavramlarıyla tanımlanan döngü temelli dansların ve bu danslara eşlik eden müziklerin temelinde bu kavram bulunmaktadır. Hatta devir kavramı müzik üzerinden inanç sistemleri arasındaki kadim birlikteliği ve ortak noktaları da gözler önüne sermektedir. Yrd.Doç.Dr. Cenk Güray Atılım Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Müzik binlerce yıldır, insanın doğayı ve doğaüstünü algılama ve tanıma mücadelesinin en önemli kılavuzlarından biri olmuştur. Müziği ifade gücü bazen insana doğa ile doğrudan iletişim kurma imkânını verirken bazen de ona açıklayamadığı hadiseleri kontrol edebilme umudunu aşılamıştır. İşte “inanç ve müzik” kavramları, doğa ve insan arasındaki böylesi kadim bir ilişkiyi günümüze taşımaktadır. Bu ilişki kapsamında, bir toplumun sesli hafızasının belki de en güçlü kısmını oluşturan müzik örnekleri ile sözlü hafızanın en belirleyici kısımlarını oluşturan inanç sistemleri kesişmektedirler. Öyle ki, inanç sistemlerine ait pek çok simge müziğin gücü ile kuşaklar boyu aktarılabilmekteyken; müzik de ifade gücüne eklenen kutsallık algısı aracılığıyla sosyal değişimlerin etkilerini daha az hissedebilmektedir. Bir manevi organizasyonlar coğrafyası olarak da tanımlanabilecek Anadolu’nun kültür tarihini bütüncül ve tutarlı bir şekilde analiz edebilmek için inanç sistemleri ile ilişki kurabilmek çok önemlidir. Bu ilişkiyi kurmanın öncelikli yollarından biri ise inanç sistemlerine dair şifreleri içeren geleneksel müziklere vakıf olmaktan geçmektedir. Anadolu’da İnanç ve Müzik İlişkisi projesi, Anadolu tarihini anlayabilmek ve yarına doğru aktarabilmek adına bu ilişkinin izini sürmektedir. Bu proje T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda, T.C. Merkez Bankası’nın destekleriyle üç CD ve bir kitapçıktan oluşan bir ürün olarak kültür dünyasına sunulmuştur. Projenin Genel Sanat Yönetmenliğini Dr. Murat Salim Tokaç yaparken, Y.Doç.Dr. Cenk Güray kuramsal danışmanlık görevini yürütmüştür. Doç.Dr.Ahnet Taşğın, Y.Doç.Dr.Bayram Akdoğan, Vatan Özgül ve Francesco Martinelli danışma kurulunda görev yaparken, Osman Öksüzoğlu ve Yüce Gümüş metin ile ilgili çalışmalarda yer almıştır. Çalışmada değişik inanç kültürlerini temsil eden müzik örnekleri, bu kültürlere has deneyim ve birikime sahip bir müzik topluluğu tarafından icra edilmiş, kitapçık ise benzer bir deneyimi kuramsal yöne yansıtan bir kurul tarafından hazırlanmıştır. Türünün ilk örneklerinden olan bu çalışma, Anadolu’nun kadim kültürünü anlamak için küçük bir ipucu oluşturmaya çalışmıştır. İnsan kendini, doğayı ve Tanrı’yı tanımaya çalıştığı yolculuğunda “Tanrı’nın sonsuz bilgisini ve bilgeliğini” rehber alarak ilerlemekte ve bu bilgeliğin ya da Gnosis’in bir kısmına ortak olmaya çalışmaktadır. Söz konusu bilgiye ulaşma iki değişik yoldan gerçekleşebilmektedir. Bu yollardan birincisi kapalı cemiyet örgütlenmesidir. Hiyerarşik bir özellik taşıyan bu örgütlenme tipinde aydınlanmaya, bilgiye ulaşan gizli öğretinin ritüelik çerçevede bu bilgiyi talep eden insanlara sunulmasıyla ulaşılmaya çalışılmaktadır. İkincisi ise vahiye dayanan ve müritlerin vahiy aracılığıyla aktarılan düşünceleri bir öğreticinin yorumlarına dayalı olarak öğrendiği yoldur. Bâtıni yani iç âlemle ilgili olarak adlandırılabilecek birinci sistem ile Kutsal kitap temelli olarak sınıflandırılabilecek ikinci sistem arasında insan aklı, bilgisi ve algısı aracılığıyla bağlantı kurmak mümkündür. Bâtınilik ile Kutsal kitapların tanrısallıkları dolayısıyla Geçmişi hatırlamak ve geleceği kurabilmek için… 77 KÜLTÜR SANAT BÜYÜK BULUŞMA GÜZEL SANATLAR VE TASARIM FAKÜLTELERİ ÖĞRETİM ELEMANLARI SERGİSİ III Yrd.Doç. Himmet Gümrah Atılım Üniversitesi GSTMF Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi başkanlığında çalışmalarını 2006 yılından bu yana etkin biçimde sürdüren “Üniversitelerarası Kurul - Sanat Dalları Eğitim Konseyi”, sanat ve konservatuvar eğitimiyle ilgili konuları detaylarıyla incelemenin yanı sıra, sanat ve konservatuvar eğitimini farklı etkinlikler ile desteklemeyi de önemseyerek, kendisine bağlı çalışan bir “Sanat Komisyonu” kurmuş, komisyonun önerisiyle Kasım 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından organizasyonu gerçekleştirilen “Sanat Öğrencileri - İstanbul Buluşması I” adlı etkinliği başarıyla tamamlamıştır. Sanatın ve sanat eğitiminin kamuoyuyla paylaşılması konusunda önderlik etme sorumluluğunu ve bilincini de üzerinde taşıyan Konsey, sanat etkinliklerinin yaygınlaştırılması gerekliliğine inanarak, Muğla Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek olan Sanat Dalları Eğitim Konseyi toplantısı sürecinde yaygın katılımı amaçlayan, geniş kapsamlı bir serginin düzenlenmesi önerisini olumlu karşılamıştır. Sanat eğitimi veren kurumların tümünün katılımının sağlanmasıyla, sanatın metropoller dışında da kamuoyuyla buluşturulmasını amaçlayan “Büyük Buluşma II” adlı sergi, resim ve özgün baskı alanlarında ortaya konan yüzden fazla eserin katılımıyla, Kasım 2009’da Muğla Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Bu sergide Atılım Üniversitesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nden Yrd.Doç. Himmet Gümrah, Yrd.Doç.Dr. Erdem Ünver ve Öğr.Gör. Pınar Bingöl eserleriyle yer aldılar. Aralık 2010 ayında açılan “Büyük Buluşma III” sergisine, Atılım Üniversitesi’ni temsilen Yrd.Doç. Himmet Gümrah, T. Üz. Akrilik Boya tekniğinde yaptığı resimle, Yrd.Doç.Dr. Erdem Ünver, Linol Baskı tekniğinde yaptığı baskısıyla, Yrd.Doç.Dr. Emel Ertürk, Suluboya tekniğinde yaptığı resimle ve Öğr.Gör. Pınar Bingöl, T. Üz. Yağlıboya tekniğinde yaptığı resimle katılmıştır. Sanat Komisyonu’nun önerisiyle, önceki sergilerin başarılı etkileri dikkate alınarak üçüncüsünün yapılması kararlaştırılmış ve sergi “Büyük Buluşma III” adıyla, resim, seramik ve özgün baskı alanlarında Aralık 2010 ayında Gazi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde, Gazi Üniversitesi Resim Heykel Müzesi’nde kırk dört üniversiteden katılan sanatçılara ait yüz ellinin üzerindeki eserle gerçekleştirildi. Bu sergiler, sanat eğitimi veren kurumların birlikteliğini ve her bir kurumdaki öğretim elemanlarının yaptıkları eserlerin diğer kurumlardaki meslektaşlarıyla ve izleyenleriyle paylaşma olanağını bulmasını sağladığından önem arz etmektedir. 78 HACETTEPE SENFONİ ORKESTRASI (Senfonik) Erol Erdinç, şef / Cédric Tiberghien, piyano Gençliğin enerjisini her notaya taşıyabilen orkestra Fransız piyanist Cédric Tiberghien ile bir konser verecek. JAZZING FLAMENCO (Dans) Topluluk, yeni gösterisinde Flamenko’nun büyüsünü cazın zarafetiyle göz kamaştırıcı bir mükemmellikte buluşturuyor... “Jazzing Flamenco” kostümleri, dansları ve müziğiyle festivalde iz bırakacak. DAISY JOPLING & THE BAND ESKİŞEHİR SENFONİ ORKESTRASI Borusan Quartet, Gürer Aykal, şef (Senfonik) Orkestra, 88 oda müziği topluluğunun katıldığı, finali New York’taki Carnegie Hall’da yapılan 2010 Uluslararası Oda Müziği Topluluğu Yarışması’nda 1. gelerek altın madalyanın sahibi olan Borusan Quartet ile bir konser verecek. PIANODRUM (Klasik) Christof Moser, piyano, Mario Lackner, davul Piyanoda büyük bestecilerin eserlerini kendilerine özgün yorumları ile davul eşliğinde çalmak bambaşka bir tat ve renk olsa gerek. Otoriteler tarafından klasik müzik disiplini içerisinde yenilikçi ve sıra dışı bir performans olarak nitelendirilmektedir. BİLKENT SENFONİ ORKESTRASI Emmanuel Pahud, flüt (Senfonik) “Yeni dönemin büyük flüt sanatçısı” diye adlandırılan Emmanuel Pahud festivalin en önemli isimlerinden biri. Bilkent Senfoni Orkestrası ile çalacak. HASAN GÖKÇE YORGUN, keman Tamara Atschba, piyano (Resital) Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası başkemancısı şu an 18 yaşındaki Hasan Gökçe Yorgun halen Viyana Konservatorium Wien Privatuniversitat’da lisans eğitimine devam etmektedir. THE LUTOSLAWSKI QUARTET (Çağdaş Müzik) MUSMA Projesi etkinlikleri kapsamında 2 keman, viyola ve çellodan oluşan Polonyalı topluluktur. Çağdaş besteci ve grubun kemancısı Marcin Markowicz’in eserlerini seslendirecek. MOZART (Klasik) Polonya’nın en saygın okullarında klasik eğitim almış 4 yetenekli adam. Klasik müziğin kanatlarında özgün müzikal bir kabare. MNOZIL BRASS (Popüler Klasik) Avusturyalı birbirinden yetenekli 7 bakır üflemelinin oluşturduğu sıra dışı çok renkli bir topluluk. Youtube’da konser videolarının seyredilme sayısı bir kaç milyondan fazla. NY GIPSY ALL STARS (Etno-caz) Balkan ve Anadolu ezgilerini biraz caz, biraz fusion ve biraz da funk tadında yorumlayan New York’da yaşayan bir topluluk. Davul ve kanunda yıllarca Amerika’da birçok sanatçıya eşlik etmiş Türk müzisyenler bulunmakta. Diğer müzisyenler Yunanistan, Amerika ve Makedonya’dan. TCHAIKOVSKY STRING QUARTET (Klasik) Geçmişi 1970’lere dayanıyor. Bugün Rusya’nın en güçlü topluluklarından biri olarak kabul ediliyor. PILAR (Folk) Vokaldeki çarpıcı yorumu ve sesini bir enstrüman olarak kullanma yeteneği ile farklılık yaratan İtalyan sanatçısı. Pilar, vokal / Tony Canto, gitar / Francesco Barresi, perküsyon /Giovanni Arena, kontrabas ORKESTRA AKADEMİK BAŞKENT (Oda Müziği) Ertuğ Korkmaz, şef / Ruşen Güneş, viyola 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca Devlet Sanatçısı unvanı alan Londra Filarmoni ve BBC Senfoni Orkestraları birinci viyolacısı Ruşen Güneş bu konserin solisti. CÉDRİC TIBERGHIEN, piyano (Resital) 5 yaşında Paris Konservatuarında eğitimine başlayan Tiberghien, müzik kariyeri boyunca birçok ödül ve madalyalar ile onurlandırılmıştır. 79 (Popüler Klasik) Daisy Jopling New York’un tanınmış ünlü müzisyenlerini bir araya getirmiş virtüöz İngiliz kemancı. İrlanda ezgilerinden, tangoya, hiphop ruhundan, rock düzenlemelerine, çingene müziğinden Latin müziğine değin uzanan efsaneleşmiş ezgileri klasik müzik disiplini içinde yorumlayan bir topluluk. THE HERMITAGE ENSEMBLE OF SOLOISTS (Oda Müziği) Aleksey Utkin, şef, obua Obua virtüozü Aleksey Utkin tarafından Moskova Devlet Konservatuarını üstün derece ile bitirmiş müzisyenlerden oluşmuş başarılı bir orkestra. BİLKENT SENFONİ ORKESTRASI (Senfonik) Işın Metin, şef / Pierre Amoyal, keman Dünyaca ünlü virtüöz kemancı Pierre Amoyal bu festival konserinin solisti. Konser modern müzik severlere yönelik. KÜLTÜR SANAT ANKARA’DA BAHAR KONSERLERİ ŞİİR Deneylik 5 Mart 2011, Cumartesi, Saat:20.00 Erkan Oğur-İsmail Hakkı Demircioğlu MEB Şura Salonu-Beşevler Muammada kalmaktır aşk, Aslında aşkta yorum yapacak usta yoktur da Genel konuşur insanlar, aşk hakkında Ona dair ne varsa unuturlar benliklerinde Ortak bir nefeste buluşmak istercesine solurlar Tek ciğer zorlanmaya başlar aynı aşkta. 5 Mart 2011, Cumartesi Saat:20.00 Erdal Erzincan-Ferhat Durmuş Ankamall Sanatolia Sahnesi 7 Mart 2011, Pazartesi, Saat: 20.00 Aptal mıdır insanlar anlamazlar, neden tek yaratılmışlar Tanrı bilmiyor muydu yaratırken bir kalpte birleşmeye çalışacaklarını Tanrı bile birleştirememiş, ayrı ayrı yaratmış aşıkları Ama inat eder insanoğlu tek kalbe sığar iki kişi diye Birine benlik birine senlik demişler, kalbe sokmaya çalıştıklarına. Behçet Aysan’ı Anma Konseri Muammer Ketencoğlu Zeybek Topluluğu Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi 25 Mart 2011, Cuma, Saat: 19.00 Lal Bağlama Üçlüsü Erdem Şimşek-Bağlama, ses Ahmet Gökhan Coşkun-Bağlama, ses Alper Kıraç-Bas bağlama, divan sazı, ses Gramofon Kafe, Koyunpazarı Yokuşu No. 28, Kale, Ulus Denemişler yıllarca bitmek bilmeyen bir enerjiyle Tanrı da elbet denemiş tek kalbe iki insan sığdırmayı Ama her seferinde ölmüş aşk, Her şeyi oluruna bırakmış ve yaratmış iki insanı Yaratmış umarsızca, salmış bozkıra, Birleşmeye çalışanlar ya benliğini öldürmüş ya senliğini Yüzyıllar geçmiş insanoğlu bulamamış bir kalbe, Bir benliği, bir senliği sığdırmanın formülünü Çözümün bulunamayacağına kanaat getirdiğinde Tanrı, Kıyametin kopacağını söylemiş insanoğluna Yağmurlar, karlar yağmış, yapraklar düşmüş soğuk bedenlere Bir türlü sığmamış benlikle senlik aynı kalbe Tanrı aşkın çözümünü ikisinin de öldürülmesinde bulmuş, İnfaz görevini ise beyne vermiş… 29 Nisan 2011, Cuma, Saat: 19.00 İki Yakayı Birleştiren Sesler Muammer Ketencoğlu-Akordeon, ses Mustafa Göçer-Vurmalı çalgılar Gramofon Kafe, Koyunpazarı Yokuşu No. 28, Kale, Ulus 2-6 Mayıs 2011, Saat.20.00 Aşure Konserleri - Mehmet Can Özer Goethe Enstitüsü, Kızılay (Açılış Konseri Solist İcracısı: Erkan Oğur) 27 Mayıs Cuma, Saat: 19.00 Zeybek Havaları Ali Fuat Aydın, Cenk Güray - Bağlama Konuk icracı: Miase Örümlü-Ney Gramofon Kafe, Koyunpazarı Yokuşu No. 28, Kale, Ulus Ar. Gör. Hasan Serdar HOŞ Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi 24 Haziran 2011, Cuma, Saat: 19.00 Ankara’nın Taşına Bak Ses: Celal Sezer ABAT-Atılım Üniversitesi Bağlama Topluluğu Gramofon Kafe, Koyunpazarı Yokuşu No. 28, Kale, Ulus 80 EĞİTİM ÖZGÜRLÜKTÜR... ATILIM ÜNİVERSİTESİ YERLEŞKESİ Kızılcaşar Mahallesi 06836 İncek - ANKARA ● Tel: 0312 586 80 00 Faks: 0312 586 80 90 - 91 ● [email protected] www.atilim.edu.tr
Benzer belgeler
Ayakta Başlayan Açılış Ayakta Bitti
Öğretmenler Günü sebebiyle eğitiminin ve eğitimcinin tüm yönleri ile ele alındığı program; Atılım Üniversitesi öğrenci ve akademisyenlerinin de geniş katılımıyla sabaha kadar devam etti.
24 Kasım Ç...