AÖF II. ABDULHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI ders
Transkript
AÖF II. ABDULHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI ders
II ABDÜLHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI EDB303U KISA ÖZET DİKKAT…Burada ilk 4 sahife gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz… www.kolayaof.com 1 1. ÜNİTE Edebiyat-ı Cedide Topluluğunun Oluşumu DÖNEME GENEL BAKIŞI VE EDEBİYAT-I CEDİDE TOPLULUĞU DÖNEMİ ADLANDIRMA KONUSUNDA BİR AÇIKLAMA Bu kitaptaki üniteler, Sultan II. Abdülhamit döneminin edebî hareketlerine ayrılmıştır. “II. Abdülhamit Dönemi” ifadesi, her şeyden önce bir siyasî tarih terimidir. Söz konusu dönemdeki edebî hareketlilik ise, iki kalın çizgi halinde takip edilebilir. 1. Edebiyat-ı Cedide topluluğu 2. Edebiyat-ı Cedide dışındaki edebî hareketlilik “Edebiyat-ı Cedide” terimiyle adlandırma üzerinde de durmak gerekir. Edebiyat-ı Cedide topluluğu (1896-1901), II. Abdülhamit döneminde ortaya çıkmış bir edebî harekettir. Bu harekete katılanlar, içinde bulundukları topluluğu “Edebiyat-ı Cedide” adı ile anmışlar ve daha sonra edebiyat tarihleri de genellikle bu adı benimsemişlerdir. Ancak, Tanzimat dönemi edebiyatı da başlangıçta “yeni edebiyat” anlamında aynı adla anıldığı için bazı araştırmacılar, Sultan II. Abdülhamit dönemindeki bu edebî oluşumu, etrafında birleştikleri derginin adına izafeten “Servet-i Fünûn Edebiyatı” adıyla tanıtmıştır. Unutulmamalıdır ki devrin baskın edebî anlayışı Servet-i Fünun dergisi etrafında bir araya gelen Edebiyat-ı Cedide topluluğu ile görülür. Fakat bu topluluk dışında da hayli zengin edebî hareketlilik vardır. EDEBİYAT-I CEDİDE TOPLULUĞUNUN OLUŞUMU Her sanat hareketi, doğduğu dönemin toplumsal ve sanatsal ortamından etkilenir. Bu, Edebiyat-ı Cedide topluluğu için de geçerlidir. TOPLUMSAL VE SİYASAL ORTAM (1876-1909) Edebiyat-ı Cedide’nin doğuşunu daha iyi anlayabilmek için önce, II. Abdülhamit dönemini ve bu dönemdeki toplumsal/siyasal atmosferin edebiyata etkisini kısaca gözden geçirmek gerekir. II. Abdülhamit, 31 Ağustos 1876’da tahta çıktı. Tahta çıktıktan hemen sonra Kanûn-ı Esasî’yi yürürlüğe koydu (23 Aralık 1876), ardından seçimlerin yapılmasını sağlayıp Meclis-i Mebûsân (Millet Meclisi)’ı açtı (19 Mart 1877). Kanûn-ı Esâsî: 1876 yılında kabul edilen Osmanlı Devleti anayasasıdır. Meclis-i Mebûsân: Osmanlı Devleti’nde, 23 Aralık 1876’da ilan edilen Kanûn-ı Esâsî’ye göre, 19 Mart 1877’de II. Abdülhamit tarafından açılan; ancak Osmanlı-Rus savaşından sonra çıkan huzursuzluklar üzerine 13 Şubat 1878’de kapatılan Millet Meclisi II. Abdülhamit, otuz üç yıllık saltanatı süresince, sert ve sıkı bir idare tarzını benimsemekle beraber, önemli yeniliklere de imza atmıştır. II. Abdülhamit, her ne kadar bazı yeniliklere açık olsa ve uluslararası ilişkilerde usta bir diplomasi izlese de, gerek Batılı ülkelerin muhalifere verdiği destekler, gerekse uyguladığı baskıcı politika nedeniyle, karşısında hep muhalif bir aydın grubu bulmuştur. Edebiyatımızın yenileşmesindeki en etkili iki isim, Tanzimat’ın II. kuşağına mensup olan Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’tir. Bu iki şair de, Namık Kemal ve Ziya Paşa kadar değilse bile, saltanata muhalif aydınlarla temas hâlindedir; en azından hürriyet düşüncesini savunurlar. Tanzimat’ın II. kuşağına mensup bu şair ve yazarlar, toplumsal ve siyasal konulardan uzak durmayı yeğlerler. Eserlerinde genellikle 2 aşk, doğa, ölüm gibi bireysel temalara yer verirler. Dönemin edebî eserlerine hâkim olan karamsar ruh hâlinde de bu toplumsal/siyasal ortamın payı vardır. EDEBÎ ORTAM (1884-1896) Edebiyat-ı Cedide’nin oluşumunu kavrayabilmek için 1880 yılından sonraki edebî ortamı genel çizgileriyle hatırlamak gerekir. Çünkü o yıllarda edebiyat dünyasında meydana gelen birtakım tartışmalar, bu tartışmalar sonucunda edebiyatçıların gruplara ayrılması, genç yazar ve şairlerin bunlardan etkilenmeleri, Edebiyat-ı Cedide anlayışının doğuşunu da hazırlamıştır. Bilindiği üzere Tanzimat sonrası Türk edebiyatı, kendi içinde iki döneme ayrılır. 18601876 arasındaki ilk döneme Tanzimat’ın I. kuşağına mensup Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ahmet Mithat gibi şair ve yazarlar damgasını vurmuştur. II. Abdülhamit tahta geçtikten sonra (1876) edebiyatta yeni bir dönem açılır. Bu dönemde, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit ve Samipaşazade Sezai gibi Tanzimat’ın II. kuşağına mensup şair ve yazarların ağırlığı hissedilir. Kuşkusuz, Edebiyat-ı Cedide sanat anlayışının oluşumunda, bu ikinci kuşağa mensup Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’in eserleriyle vücuda gelen yeni edebiyat anlayışının payı büyüktür. 1884’ten sonra Türk edebiyatı, Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem ekseninde, yeni ve eski edebiyat taraftarları olmak üzere iki gruba ayrılır. Bu gruplaşmada, Naci’nin 1884’ten itibaren Tercüman-ı Hakîkat’in edebî kısmını yönetmeye başlaması ile söz konusu gazetede yayımladığı şiir ve eleştirilerin payı vardır. Recai zade Mahmut Ekrem ile Mualim Naci arasında başlayan tartışma genişler. Naci yanlıları Saadet, İmdâdü’l-midâd ve daha sonra Teâvün-ı Aklâm gibi gazete ve dergilerde toplanırlar. Ekrem yanlıları ise, Gülşen, Gayret, Sebat, Risalei Hafî gibi dergilerde yer almışlardır. İşte bu tartışmalar sonucunda edebiyatımızda iki kutup ortaya çıkmıştır. Menemenlizade Tahir, Ali Ferruh, Abdülhalim Memduh, Mehmet Rüşti, Ahmet Reşit gibi şairler R. Mahmut Ekrem’in yanında, Şeyh Vasfî, Harputlu Hayri, Mehmet Emin Humayî, Ali Ruhi, Üsküdarlı Saf, Halil Edip, Andelip, Müstecabî İsmet gibileri ise Muallim Naci’nin yanında yer almışlardır. Özetle, 1880’lerde Muallim Naci ile R. Mahmut Ekrem arasında başlayan tartışmaların sonucunda, Recaizade Mahmut Ekrem’in çevresinde toplanan gençlerin 1890’lı yıllarda Mirsad, Malûmat, Mektep, Hazine-i Fünûn, Maarif gibi dergilerde başlayan edebî faaliyetleri Servet-i Fünûn Edebiyatının kurulmasına zemin hazırlamıştır. Ukâz-ı Osmânî: Mekke’nin yakınında bulunan ve Arapların her yıl bir ay boyunca eğlenip alış veriş yaptıkları, karşılıklı şiir okudukları pazar yerine Ukâz denir. Muallim Naci yanlılarıda bundan esinlenerek kendilerine, Osmanlıların eğlendikleri, karşılıklı şiir okudukları yer anlamına Ukâz-ı Osmânî adını vermişlerdir. Ukâz-ı Şubbân: Gençlerin eğlendikleri, karşılıklı şiir okudukları yer. Recaîzade Mahmut Ekrem yanlısı birtakım genç şair ve yazarların, Muallim Naci yanlılarına karşı kendileri için kullandıkları ‘genç şairler panayırı’ anlamına gelen bir terim. Bütün bunlar gösteriyor ki, Edebiyat-ı Cedide topluluğunun oluşumunda II. Abdülhamit döneminin toplumsal ve siyasal koşulları ile şair ve yazarların içe kapalı, duygusal mizaçları yanında, 1884’ten sonra, önce Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem arasında başlayan, ardından yenilikçi gelenekçi tartışmasına dönüşen edebî tartışmaların da payı vardır. 3 SERVET-İ FÜNÛN DERGiSİNDE TOPLANMA (1896) Servet, 1890 yılında İstanbul’da çıkarılan bir gazetedir. Servet-i Fünûn, önce 27 Mart 1891’den itibaren bu gazetenin haftalık edebî eki olarak çıkmaya başlar. Derginin idarecisi Recaizade Mahmut Ekrem’in Mekteb-i Mülkiye’den öğrencisi Ahmet İhsan Tokgöz’dür. Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin başta olmak üzere, Ali Ekrem, Hüseyin Siret, Hüseyin Suat, Celâl Sahir, Fâik Âli, İsmail Safa, Menemenlizade Mehmet Tahir, Süleyman Nazif, Süleyman Nesip gibi şairler dergide şiirleriyle öne çıktı. Özellikle Cenap Şahabettin’in şiirlerinde kullandığı “sâat-ı semenfâm, ûd-ı mükevkeb, Nâyı zümürrüd” vb. yeni tamlama ve imgeler, tepkilere yol açtı. Ahmet Midhat, kullandıkları kapalı dil, alışılmadık tamlama ve imgelerden dolayı onları “Dekadanlar” (Sabah, 14 Mart 1897) başlıklı makalesinde şiddetle eleştirdi. Cenap buna “Dekadizm Nedir?” (Servet-i Fünûn, S. 344) adlı yazısıyla karşılık verdi. Fikret de “Timsâli Cehâlet” başlıklı şiirle Ahmet Mithat’a hücum etti. Sonra Ahmet Midhat “Teslîm-i Hakîkat” (Tarik, 4 Aralık 1898) adlı yazısıyla gençlerin yaptığı yenilikleri takdir ederek tartışmayı noktaladı. Dekadan: Gerileme, yıkılma, çökme anlamına gelen bir Fransızca (décadence) kelimedir. Bu terim, 19. yüzyılın sonlarında, Fransa’da, şiirde alışılmış üslûbun dışına çıkan, yeni ve anlaşılmaz imgeler kullanan bazı sembolist şairler için kullanılmıştır. Dergide şiirin yanı sıra, roman ve hikâye türünde eserlere de yer verildi; Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası, Halit Ziya’nın Maî ve Siyah, Aşk-ı Memnû ve Kırık Hayatlar, Mehmet Rauf’un Eylül, Hüseyin Cahit’in Hayal İçinde adlı romanları, Servet-i Fünûn’da tefrika edildi ve çeşitli hikâyeleri yayımlandı. Servet-i Fünûn dergisinde, bu türler dışında edebiyatla ilgili makalelere ve eleştirilere de rastlanmaktadır. Başta Tevfik Fikret olmak üzere, Cenap Şahabettin, Halit Ziya, Mehmet Rauf ve Ali Ekrem, bu dergide “Muhasebe-i Edebiye” başlığı altında pek çok yazı kaleme almış, Ahmet Reşit, Ahmet Şuayp ve Hüseyin Cahit, batılı tarzda edebî eleştiri örnekleri vermiştir. Servet-i Fünûn dergisindeki bu edebî faaliyet sonucunda, saydığımız yazar ve şairler, ortak bir duyuş ve söyleyiş tarzı etrafında, yeni bir edebiyat oluşturmuşlardır. İşte Servet-i Fünûn dergisinde 1896 yılından sonra şiir, roman, hikâye, mensur şiir ve eleştiri türünde verilen eserler sonucu oluşan bu edebî harekete Edebiyat-ı Cedîde adı verilir. EDEBİYAT-I CEDİDE SANAT ANLAYIŞININ BAŞLICA ÖZELLİKLERİ 1. Tanzimat’ın I. kuşak şair ve yazarlarının, edebiyatı, toplumu eğitme ve bilinçlendirme aracı olarak görmelerine karşılık, Edebiyat-ı Cedideciler, sanat yapmayı ve güzelliği yansıtmayı amaçlamışlardır. 2. Tanzimat’ın ilk dönemindeki eserlerde toplumsal konulara ağırlık verilmesine karşılık Edebiyat-ı Cedide topluluğunda ağırlıklı olarak bireysel temalar işlenmiştir. 3. Edebiyat-ı Cedide yazar ve şairleri, hem dönemin toplumsal/siyasal koşulları, hem de mizaçları gereği, içe kapanık, karamsar, gerçeklerden kaçıp hayale sığınmaya eğilimli şahsiyetlerdir. Bu nedenle olsa gerek, eserlerinde hayal-gerçek çatışmasına ve karamsar duygulara sıkça rastlanır. 4 4. Roman ve hikâyede, Tanzimat döneminde görülen, anlatıcının araya girip okurla sohbet etmesi, bilgiler aktarması, gerçeği zorlayan tesadüşer ve kişilerin idealize edilmesi gibi kusurlar, Edebiyat-ı Cedide romanında oldukça azalmış, olay örgüsü, karakterlerin canlandırılması ve çevre tasvirleri bakımından, daha sağlam, daha gerçekçi ve Batı tarzına uygun eserler kaleme alınmıştır. 5. Şiirde daha çok parnasyenlerin, romanda ise, kısmen romantiklerin; ancak daha çok realistlerin etkisi altında kalmışlardır. Şiirde Tevfik Fikret, Alfredde Musset, François Coppée ve Sully Prudhomme’dan, romanda ise Halit Ziya ve Mehmet Rauf, Stendhal, Balzac, Goncourt Kardeşler ve Paul Bourget’den etkilenmiştir. 6. Tanzimat döneminde, özellikle Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın başlattığı, dilde sadeleşme hareketi, Edebiyat-ı Cedide ile kesintiye uğramış, Servet-i Fünûn yazarları, eserlerinde Tanzimat kuşağına göre daha soyut ve ağır bir dil kullanmışlardır. Bundan dolayı eserlerinde, az kullanılmış veya hiç kullanılmamış “tîraje, ibtikâ, şegaf, takattur, lerzende, pûşîde” gibi kelimelere yer vermişlerdir. 7.Eserlerinde, “sâat-ı semenfâm (yasemin kokulu saatler), havf-i siyâh (siyah korku), ûd-ı mükevkeb (yıldızlı ud), nây-ı zümürrüd (zümrüt ney), leyâl-i girîzân (kaçıcı geceler)” gibi alışılmamış yeni tamlama ve imgelere yer vermişlerdir. 8. Eserlerinde “ki ve evet” gibi edatlarla, “oh, of, ey, âh” gibi aşırı duygusallık ifade eden ünlemleri sıkça kullanmışlardır. 5 9. Şiirde aruzu ustalıkla kullanmışlardır. 10. Divan şiirinde cümlenin ve anlamın bir dize veya beyit içinde tamamlanmasına karşılık, Edebiyat-ı Cedide şiirinde, cümlenin ve anlamın bir dizenin ortasında başladığı veya bittiği görülür; hatta 7-8 dizeye kadar yayılan cümlelere rastlanır. Buna anjambman denir. Böylece şiir, bu dönemde giderek düzyazıya yaklaşmıştır. 11. Sone ve terzarima gibi batı edebiyatına özgü nazım biçimleri kullanılmıştır. 12. Divan edebiyatındaki müstezat nazım biçimini, farklı vezinler kullanarak şiire uygulamışlar; serbest tarzda müstezatlar kaleme almışlardır. Anjambman: Bir şiirde, cümle veya anlamın bir dize veya beyitte değil de, onu izleyen dizelerde tamamlanması. Müstezat: Sözlük anlamı artmış, çoğalmış demektir. Bir Divan şiiri nazım biçimidir. Bir gazelde uzun dizelere, kısa dizeler eklenerek yazılır. Kısa dizelere ‘ziyade’ denir. Uzun dizenin ölçüsü mef’ûlü mefâîlü fa’ûlün, kısa dizenin ölçüsü ise uzun dizenin ilk ve son parçalarından meydana gelen mef’ûlü fa’ûlün’dür. Terzarima: İlk kez İtalyan edebiyatında kullanılan bu nazım biçimi, 3 dizeli bentlerden oluşur. En sonda tek bir dize vardır. Kafiye düzeni; aba/bcb/cdc/e biçimindedir. Sone: Önce İtalyan, sonra da Fransız edebiyatında kullanılan 14 dizelik bir nazım biçimi. Sonenin ilk iki bendi 4, son iki bendi ise 3’er dizeden oluşur. İtalyan tipi sonenin kafiye düzeni: abba/abba/ccd/ede; Fransız tipi sonenin kafiye düzeni ise abba/abba/ccd/eed biçimindedir. EDEBİYAT-I CEDİDE TOPLULUĞUNUN DAĞILIŞI (1901) Servet-i Fünûn dergisi etrafında, 7 Şubat 1896 tarihinde, Tevfik Fikret’in yazı işleri müdürlüğüne atanmasından sonra, zamanla ortak bir edebiyat tarzı oluşmuştur. Kuşkusuz, getirdikleri yeni üslûp, alışılmamış imgeler, ağır dil ve sürekli bireysel temaları ele almaları yadırganmış, zaman zaman eleştirilmişlerdir. Ali Ekrem, makalesinde, başta Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin ve Halit Ziya olmak üzere, Süleyman Nesip, Süleyman Nazif (İbrahim Cehdi), Faik Âli (Zahir) gibi pek çok Servet-i Fünûn şair ve yazarını eleştirir. Bazı kaynaklar, Edebiyat-ı Cedide topluluğunun dağılmasına yol açan bir başka neden olarak, Servet-i Fünûnculardan bir kısmının adlarının, Abdülhamit karşıtı siyasî bir olaya karışmalarını gösterir. Sonuç olarak, 1896-1901 yılları arasındaki 5 yılda, Servet-i Fünûn dergisinde, ortak bir edebiyat hareketi meydana getiren ve Türk Edebiyatı tarihine geçen Edebiyat-ı Cedide şair ve yazarları, edebiyatımızın Batılılaşması yolunda önemli eserler vermişlerdir. 2. ÜNİTE Edebiyat-ı Cedide Şiiri EDEBİYAT-I CEDÎDE ŞAİRLERİ Edebiyat-ı Cedîde’nin en ünlü şairleri kuşkusuz ki, Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin’dir. Ali Ekrem, Hüseyin Sîret, Fâik Âli, Celâl Sahir, Süleyman Nazif, Süleyman Nesip ve Hüseyin Suat da Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun diğer önemli şairlerindendir. Tevfik Fikret (1867-1915) Hayatı Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Babası Hüseyin Efendi, annesi ise Hatice Refa Hanım’dır. Şair, önce Mahmudiye Valide Rüştiyesi’ne, ardından Galatasaray Sultanîsi’ne devam etti. Galatasaray Lisesi’nde Muallim Naci, Muallim Feyzî ve Recaizade Mahmut Ekrem’den edebiyat dersleri aldı.1896’da Recaîzade Mahmut Ekrem’in önerisiyle Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. Bu tarihten sonra, yenilik yanlısı edebiyatçılarla Edebiyat-ı Cedîde hareketini başlattılar. Ancak birtakım olaylar ve araları nda çıkan anlaşmazlıklardan dolayı, Servet-i Fünûn dergisinden 1901’de ayrıldı. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânıyla umutlandı, Hüseyin Cahit ve Hüseyin Kâzım’la birlikte Tanin’i çıkarmaya başladı. Ancak birtakım görüş ayrılıkları nedeniyle Tanin’den de ayrıldı.1912’de Meclis-i Mebusân’ın İttihat ve Terakkî hükûmetince kapatılması üzerine “Doksanbeşe Doğru” şiirini yazdı.1914’te Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesine “Sancak-ı Şerif Huzurunda” adlı şiiriyle karşı çıktı. Mehmet Âkif, Fikret’in gerek bu şiirine, gerekse 1905’te yazdığı “Tarih-i Kadim”e, Süleymaniye Kürsüsü adlı manzum eserinde sert eleştirilerde bulundu. 6
Benzer belgeler
servet-i fünun edebiyatı ve dönemin diğer bağımsız sanatçıları
öğrencisi olan Ahmet İhsan Tokgöz tarafından 17 Mart
1891 yılından beri çıkarılmakta idi. Servet-i Fünûn,
isminden de anlaşılacağı gibi başlangıçta daha çok
bilimle ilgili yazılara yer veren bir de...
Edebiyat-ı Cedide`nin Otopsisi
türlü türlü ilişkilerini ayna içinde imiş gibi gösteren söz, kitap,
gazete v.s.den uzak, yani "görüşüp konuşmaktan yasaklanmış" bir halde yaşarken de insandır. Kaba Türkçesi (sosyal)
bir hayvandır....