servet-i fünun edebiyatı ve dönemin diğer bağımsız sanatçıları
Transkript
servet-i fünun edebiyatı ve dönemin diğer bağımsız sanatçıları
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI VE DÖNEMİN DİĞER BAĞIMSIZ SANATÇILARI 1 SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (EDEBİYATI CEDİDE) 1896-1901 Recaizade Mahmut Ekrem, 1895 sonunda, "Malûmat" adlı dergide yazan Muallim Naci izleyicileriyle kafiyenin göz için mi, kulak için mi olduğu tartışmasına girişmiş ve bu gazeteye karşı cevaplarının bir kısmı Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanmıştı. "Eski-yeni" tartışmasının bitmeyeceğini anlayan Recâîzâde Ekrem, artık bir ekip çalışması yapmanın yollarını aramaya başladı. Servet-i Fünûn, Recaizâde'ninMekteb-i Mülkiye'den öğrencisi olan Ahmet İhsan Tokgöz tarafından 17 Mart 1891 yılından beri çıkarılmakta idi. Servet-i Fünûn, isminden de anlaşılacağı gibi başlangıçta daha çok bilimle ilgili yazılara yer veren bir dergiydi. Recaizade, bunu bir edebiyat dergisi hâline getirmek için Ahmet İhsan'la anlaşmış ve kendisinin Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi)'den öğrencisi olan Tevfik Fikret'i derginin "başyazarlığına" getirilmesini sağlamıştı. Tevfik Fikret'in 256. sayıdan itibaren yazı işleri müdürlüğüne gelmesinden sonra bu dergi, tam bir edebiyat ve sanat dergisi olmaya başladı. O sırada "Mektep, Maarif, Hazine-i Fünûn, Mirsat ve Malumat" gibi dergilerde yazan ve Recaizade tarafını tutan birçok şair ve yazar da Servet-i Fünûn'da toplandı. Hep birden Servet-i Fünûn edebiyatı denen bir edebî çığır açtılar. Dergi kısa zamanda gerek şekil gerek duyuş gerekse hayaller bakımından tamamıyla Batı tarzı şiirler, hikâyeler, romanlarla dolmaya başladı. Türk şiirine Fransız şiirinden birçok yeni hayaller getirildi. Bunları ifade için yeni tamlamalar kullanıldı. Sözlüklerden daha önce kullanılmamış Farsça ve Arapça kelimeler bulundu. Böylece konuşma dilinden iyice uzaklaşıldı. "Estetik" ilk defa "hikmet-i bedayi" adı ile bu dergide tanıtılmaya başlandı. 1898 yılının sonlarında Servet-i Fünûncular eski edebiyatı tutanlara karşı mücadeleyi kazanmıştı. Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin, Hüseyin Sîret Özsever, Hüseyin Suat Yalçın, A. Nadir (Ali Ekrem Bolayır), Süleyman Nesip (Süleyman Paşazade Sami), İbrahim Cehdi (Süleyman Nazif), H. Nâzım (Ahmet Reşit Rey), Faik Ali Ozansoy, Celâl Sahir Erozan, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Safveti Ziya. Servet-i Fünûncular, yaş ortalaması 25 civarında olan genç sanatçılardan oluşuyordu. Servet-i Fünûn dergisinde yazan bu genç sanatçılar, Fransızca biliyor, Fransızca eserleri asıl nüshalarından okuyorlardı. Servet-i Fünûn edebiyatı, Batı'yı örnek alan bir edebiyattır. 1890'dan sonra Stendhal (Stendal), Flaubert (Flober), Balzac (Balzak), Goncourt (Gonkur)lar ve Bourget (Burje) gibi romancıları okudular ve etkilendiler. Edebiyatı, batılı anlamda algılamış ve bu modern anlayışı edebiyatımıza yerleştirmeye çalışmışlardır. Batı'nın bütün edebî türlerini, tekniğine uygun biçimde edebiyatımızda uygulamayı başarmışlardır. Küçük hikâye, deneme, mensur şiir, tenkit gibi edebî türler, Servet-i Fünûn edebiyatının kurduğu ve yaygın bir şekilde kullandığı türlerdir. Şiir ve romanda da en başarılı Batılı edebiyat örneklerini verdiler. Servet-i Fünûncular, Fransız edebiyatının anlatım ve biçim özelliklerinden etkilenmişlerdir. Doğu kültüründen ve edebiyatından uzak kalmışlar, Doğulu yaşam biçimini reddetmişlerdir. Servet-i Fünûncular, II. Abdülhamit'in başında bulunduğu "isdibdat döneminin" bunalımlı havasını solumuşlardır. II. Abdülhamit'ten ve onun yönetiminden nefret etmişlerdir. Baskıcı olarak nitelendirilen yönetim biçiminden çok etkilenmişlerdir. Bu yönetim biçiminin, devleti koruma adına özgürlükleri kısıtlama anlayışı, genç sanatçıların ruhunda önemli yaralar açmıştır. Onları bunalıma sürüklemiştir, İstanbul onları sıkmış, bunaltmıştır. Bu bunalımlardan kurtulmak için İngilizlerin sömürgesi olan Yeni Zelanda'ya göçmen olarak gitmek, oraya yerleşmek hayalleriyle avunmuşlardır. Bunun gerçekleşmeyeceğini anlayınca da arkadaşları olan Hüseyin Kâzım'ın, Manisa'nın Sarıçam köyündeki çiftliğine bir köşk yaparak orada yaşamak istemişlerdir. Servet-i Fünûn sanatçılarının çoğu, ruhen birbirlerine yakın, içe kapanık, gelecek konusunda karamsar, ağırlaşan siyasi şartlar karşısında bıkkın, doğrudan bir mücadeleyi göze alamayacak kadar çekingen insanlardı. Bu dönemde her türlü yayın büyük bir kontrol, basın sıkı bir sansür altında idi. Baskı ve yasaklar onları yıldırıyordu. Bu bakımdan, Servet-i Fünûn sanatçıları siyasetten uzak durdular. Servet-i Fünûncuların büyük bir kısmı orta tabakadan gelmişlerdir. Batı medeniyetini ve bu medeniyetin sanat ve edebiyat anlayışını öğrenme olanağı bulmuşlardır. Düzenli eğitim görmeleri, okudukları Batı tarzı okullarda, Avrupalı edebiyatçıları yakından tanımaları, onlarda ortak bir sanat zevkinin doğmasına zemin hazırlamıştır. Fakat aynı sanat zevkine sahip olmalarına rağmen bu zevki yansıtma biçimleri farklıdır. SERVET-İ FÜNÛN SANATÇILARININ ORTAK ÖZELLİKLERİ 1. Servet-i Fünun yazarlarının hemen hepsi Tanzimat döneminde açılan yabancı okullarda öğrenim görmüş, Batı kültürüyle yetişmişlerdir; birkaç dil bilirler. 2. Servet-i Fünuncular, Batı edebiyatını - özellikle de Fransız edebiyatını - yakından izlemiş, anlamışlardır. 3. Hepsinin eserlerinde Fransız edebiyatının ve Batılı akımların etkileri görülür. 4. Divan edebiyatını - aruz ölçüsü dışında - tamamen reddetmişlerdir. Doğu kültürünü iyi bilmezler ve Divan şiirinden hoşlanmazlar. 5. "Sanat için sanat" görüşüyle yazmışlar; bireysel sorunlarını dile getirmişlerdir. 6. II. Abdülhamit'ten ve dönemin siyasal koşullarından nefret ederler. 2 SERVET-İ FÜNÛN SANATÇILARININ DİL ANLAYIŞI • Servet-i Fünûn yazarları, Namık Kemal'den çok, Abdülhak Hamid'in eserlerindeki yeni ve göz alıcı Osmanlı Türkçesini beğenmişlerdir. • Servet-i Fünûn lisanı fazla külfetli ve aristokrat bir dildir.Yazılarında süslü cümleler kullanarak, zarif, ahenkli, fakat işitilmemiş kelimeler sıralamak hevesindedirler. • Onlar, bilhassa Farsça kelimelerin söylenişinde âdeta bir alafrangalık buluyor, Farisî terkiplerle birleşik sıfatları, Fransızca söyleyişleri andırdıkları ve herkesçe bilinmeyen sözler oldukları için, zevk ve hevesle kullanıyorlardı. • Dilde milliyetçilik hareketlerinin kuvvetli bir çığır halini almadığı o devirde, halk Türkçe’sinin inceliklerini bilmeyen Servet-i Fünûncular için, Servet-i Fünûn dilinden başka bir lisan kullanmak kolay değildi. • Servet-i Fünûn lisanı, sade Türkçe bakımından zararlı olmuş, fakat edebiyat sanatının gelişmesine ve daha zengin bir ifade vasıtası bulmasına hizmet etmiştir. • Fikret'in, Cenab'ın, Süleyman Nazif'in şiir ve nesirlerinde örneklerini gördüğünüz ve Halid Ziya'nın yazılarında süslü cümleleriyle karşılaştığınız Servet-i Fünun dili, sanatkârlarının zevkle, hatta sevgiyle kullandıkları bir lisandı. • Zaman zaman: Sâât-ı semenfâm = Yasemin renkli saatler gibi, devrin klasik lisan kurallarına ve klasik söyleyiş mantığına aykırı olarak yapılan bu yabancı terkiplerin Servet-i Fünûn diline -bütün itirazlara rağmen- bir vecize zarifliği ve bir vecize zenginliği verdiği meydandadır. • Servet-i Fünûn Edebiyatı'nın en önemli başarısı, edebiyat türlerinde yaptığı yeniliklerde ve bu türlere daha Avrupaî bir görüşle bakmasındadır. Bu sebeple, Edebiyat-ı Cedide'yi, belli başlı edebiyat türlerine göre gözden geçirmek yoluyla tanıtmak daha yerinde olur. SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATINDA ÖĞRETİCİ METİNLER Aydın kesim için yazmak düşüncesi, dilde sadelikten uzaklaşmalarına neden olmuştur. Süslü ve sanatlı nesir örnekleri vermişlerdir. Sanat için sanat anlayışı, sanatlı bir nesir ortaya çıkarmıştır. Derinleştikleri en önemli konu, estetik ve sanattır. Sanatın yolunu açmışlar, sanatta belirli bir olgunluğa, başarıya erişmişlerdir. 1-Servet-i Fünûn Döneminde Tenkit (Eleştiri):Edebiyat ve sanat tartışmaları daha çok “Dekadanlık, batı taklitçiliği, bu dönem eserlerinin dilinin anlaşılmayacak kadar ağır ve sembollerle dolu olması, bu dönemde halktan kopuk bir edebiyatın oluşması” noktalarında yoğunlaşmıştır. S.Fünûn öneminde edebi tenkit daha çok kendilerine yapılan eleştirilere cevap verme ve S.Fünûn edebiyatının tanıtılması yönlerinde yoğunlaşmıştır. S.Fünûn dergisi o dönem aydınlarının bir araya geldiği, tartıştığı yer olmuştur. Tenkit türünde; Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin ve Ahmet Şuayp özellikle dikkat çeken isimlerdir. Hüseyin Cahit Yalçın Servet-i Fünûn'a yapılan çeşitli saldırılara aynı şiddette cevaplar vermekle, SF’nin sözcüsü, savunucusu olmakla ün salmıştır. Sonraları bu türde yazdıklarını bir kitap haline getirmiş ve “Kavgalarım” adını vermeyi uygun bulmuştur. Servet-i Fünûn'da edebi eleştirilerle öne çıkan sanatçı Ahmet Şuayp'tır. Yazılarını Servet-i Fünûn dergisinde "Hayat ve Kitaplar" başlığı altında yayımlar. Eserlerinde nesnel olmaya çalışır, bir eserin hem güzel hem de kusurlu yönlerini göstermeye çalışır. 2-Servet-i Fünûn Döneminde Anı (Hatıra): Servet-i Fünûn döneminde anı türünde başarılı eserler verilmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil anı türünde yazdığı Kırk Yıl, Saray ve Ötesi (3 cilt), Bir Acı Hikâye adlı eserleri yazarın hayatını ve çevresini aydınlatması bakımından çok önemlidir. Hüseyin Cahit Yalçın; Edebiyat hayatıyla ilgili anılarını Edebî Hâtıralar adıyla çıkarmıştır. 3-Servet-i Fünûn Döneminde Hiciv ve Mizah: Hüseyin Suat Yalçın, “ Gâve-i Zâlim” takma adıyla siyasi ve sosyal hicivler yazdı. 4-Servet-i Fünûn Döneminde Gezi Yazısı: Servet-i Fünûn döneminde gezi türünde başarılı örnekler verilmiştir. Cenap Şahabettin memuriyete gönderildiği Hicaz bölgesinde izlenimlerini anlattığı eserine “Hac Yolunda” adını vermiştir. Bu eser Servet-i Fünûn’dan sonra daha da gelişecek Gezi edebiyatı için bir lokomotif olmuştur. Tanzimat’tan beri Cenap’a kadar yazılan gezi yazılarının bir edebi değer taşımamaktaydı. Cenap’ın ayrıca Suriye’ye yaptığı geziye ait Suriye Mektupları (1917), Avrupa’ya yaptığı gezi ile ilgili Avrupa Mektupları (1919)adlı eserleri de vardır. 5-Servet-i Fünûn Döneminde Fıkra: Servet-i Fünûn döneminde azda olsa fıkra örnekleri verilmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın fıkralarını “Hayât-ı Hakikiyye Sahneleri” adlı kitapta toplamıştır. 6-Servet-i Fünûn Döneminde diğer öğretici metinler: Edebiyat tarihi alanında çalışmalar durmuş gibidir. Biyografi alanında, Süleyman Nazif’in Nâmık Kemâl (1912), Mehmet Akif (1924), İki Dost (Ziya Paşa-Namık Kemal, 1926) monografileriyle Ali Ekrem'in Nâmık Kemâl (1930) ve Lisânımız (1937) adlı incelemeleri dönemin uzantıları olarak görülen eserlerdir. SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ -i Fünûn dönemi öğretici metinlerinde bireysel ve edebi konular işlenmiştir. -i Fünûn öneminde edebi tenkit daha çok kendilerine yapılan eleştirilere cevap verme ve S.Fünûn edebiyatının tanıtılması önlerinde yoğunlaşmıştır. ağır ve sanatlıdır. -i Fünûn dönemi öğretici metinler edebi tenkit, anı türünde yoğunlaşır. verilmiştir. Uşaklıgil, Ahmet Şuayp, Hüseyin Suat Yalçın öğretici metin alanında eser veren sanatçılardır. Tamamen bireysel bir çerçevededir. 3 SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE EDEBİ TENKİT Tanzimat ile birlikte Batı’ya yöneliş başlar. Divan edebiyatına karşı bir tepki olarak doğan Tanzimat Edebiyatında tenkidin başlıca iki prensipten hareket ettiği görülür. Eskinin reddi ve yeninin kurulması. Tanzimatçılar, tenkit ve edebiyat anlayışlarına bu iki prensip etrafında geliştirmişlerdir. Servet-i Fünûn Döneminde ise Türk edebiyatının batılılaşmasında, o zamana kadar tüm yönlerde yapılan çalışmalar çok daha yoğun bir şekilde sürdürülmüştür. Bu noktada, Servet-i Fünûn Edebiyatından önce başlayıp biten “Abes-muktebes” tartışmasından sonra bu neslin dahil olduğu önemli birkaç tartışma ve eleştiriden söz etmek yerinde olur. Bunlardan biri, Ahmet Mithat Efendi’nin ünlü “Dekadanlar” makalesinin yol açtığı tartışma diğeri Tevfik Fikret – Ali Ekrem Bolayır tartışmasına neden olan “Şiirimiz” makalesidir. Tenkit türlü yeni bir tür olarak önem kazanmış ve Batılı sanatçılar incelenerek tenkit yöntemleri tanıtılmıştır. Fakat yazar ile ilgili kendi kişisel izlenimlerini söylemişler, objektif hükümler vermekte zorlanmışlardır. Servet-i Fünûn sanatçılarının büyük bölümü eleştiri alanında ürün vermiştir. Eski edebiyata karşı yeni edebiyatı, Doğu kültürüne karşı Batı Kültürünü savunmuşlardır. EDEBİ TENKİT TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ: 1. Eleştirinin amacı iyi ve güzel olan sanat eserinin değerini ortaya çıkarmak, sanatı iyi ve güzel olmayandan ayırt etmektir. 2. Eleştirmen değerlendirmeleriyle yazara ve okuyucuya yol gösterir. 3. Eleştiriler genelde nesneldir ancak kişisel düşüncenin ifade edildiği eşletiriler de vardır. 4. Eleştirmen, eleştiri yapacağı alanda gerekli bilgi birikimine sahip olmalıdır. 5. Eleştiri, sanatçı ve eser hakkında bilgi verdiği gibi dönemin özelliklerini ve sanat anlayışını da yansıtır. SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİN ESERLERİ ELEŞTİRİ (TENKİT) türündeki önemli eserler Ahmet Şuayp:Hayat ve Kitaplar ,Musahabe–i Edebiyye Ali Ekrem Bolayır: Şiirimiz H.CahitYalçın:Kavgalarım,Fikir Hareketleri Süleyman Nazif:Gizli Figanlar Cenap Şahabettin:BirazPsikoloji,Müntekid-i Hakiki Hüseyin Siret:Kargalar (manzum yergiler) ANI (HATIRA) türündeki önemli eserler H.CahitYalçın:MeşrutiyetHatıraları,Edebi Hatıralar ,Malta Adasında,Siyasal Anılar Ahmet Rasim:Gecelerim, Falaka,Eşkal-i Zaman, Muharrir-Şair-Edip (biyografiler) MEKTUP türündeki önemli eserler Ahmet Rasim:Romanya Mektupları (anı-gezi, Şehir Mektupları (anı) Cenap Şahabettin:Avrupa Mektupları MAKALE türündeki önemli eserler H.CahitYalçın:Edebiyat ve Hukuk C.Şahabettin:Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Evrak-ı Eyyam(söyleşi-deneme) Süleyman Nazif:Çal Çoban Çal GEZİ YAZISI türündeki önemli eserler Cenap Şahabettin:Hac Yolunda ,Afak-ı Irak , Avrupa Mektupları,Suriye Mektupları SERVET-İ FÜNÛN (EDEBİYAT-I CEDİDE) EDEBİYATINDA ŞİİR Abdülhak Hamit'in şekilde yaptığı yeniliği daha da genişletirler Fransız şiirinden "sone" ve "terzarima" gibi nazım türlerini alırlar. Müstezad (serbest nazım)ı, yaygın ölçüde kullanırlar. Kalıplaşmış vezinlerin dışına çıkarlar. Türk şiiri nazım şekilleri bakımında modernleşir. Türkçeyi aruza uygularlar. Fikret oldukça başarı sağlar. Aruzun bütün kalıpları müstezat için denenir, büyük ilgi görür. Şiirde ahengi yaratmada aruz vezninden yararlanılır. Konunun yapısına uygun, aruzun değişik kalıpları kullanılır. Ahenk endişesiyle aynı şiirde değişik vezinlere yer verirler (Cenap Sahabettin). Kafiye göz için değil, kulak içindir ilkesi benimsenir; kafiye, ahenk unsuru olarak eli alınır. Şairler, mısra bağımsızlığı anlayışına ve ifadenin bir beyitte bitmesi geleneğine karşı koyarlar. Bütün güzelliğine önem verirler. Şiirde anjambmanlar(şiirde cümledeki anlamın bir dizede bitmeyip sonraki dizelere geçmesi,kayması,sarkması)kullanarak, şiiri nesre yaklaştırmaya çalışırlar. Şiirde cümleleri istedikleri kısalık ve uzunlukta kullanırlar. Cümleyi mısra ortalarında tamamlayarak, beş altı mısra kadar uzattıkları olur. Şiirin konusunu genişletirler. Ferdî duygu ve hayâllerin yanı sıra, aşk, tabiat ve allı hayatı başlıca temalar arasındadır. Hayâl-hakikat çatışması şiirde dikkat çekici boyutlardadır. Ferdiyetçi sanat anlayışı şiire egemendir. Aşırı duygusallık ve yeni hayâl dünyası kurma eğilimi, onları ferdiyetçi kılmıştır. Bu yüzden aşk ve tabiat konusuna ağırlık verir. Romantizmden sembolizme kadar açılan şairler, yeni bir duyuş, hayâl kuruş, yeni bil zevk ve estetik getirmişlerdir. Beğendikleri birçok hayâlleri şiire sokarlar. Parnasizmin ve sembolizmin etkisiyle şiire resim ve mûsikî girer. Ses ve ahenk şiire egemen olur (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin). Şiire özgü bir vokabüler (kelime kadrosu) yaratılır. Şiirde kuvvetli bir mûsikî dili görülür. Şiire dış mûsikî (yani vezin ve şekil kusursuzluğu) ve iç mûsikî (yani doyurucu, anlam yönü kuvvetli şiir) egemendir. Tevfik Fikret dili ve tekniğiyle 4 dış mûsikîyi, Cenap Şahabettin ise ince buluş, parlak hayal ve mecazlarıyla iç mûsikîyi sağlarlar. Şiir dilinde Arapça, Farsça kelime ve tamlamalar vardır. Sanatkârane bir üslûp peşindedirler. Batı etkisinde şiire yeni sözler girer: "saat-ı semen fem" (yasemin renkli saat). Fransızca " neiged'or " karşılığı olan "berf-i zerrin" (altın renkli kar) vb... Servet-i Fünun şiiri, II. Meşrutiyet'in ilanıyla (1908) sosyal meselelere yönelir (Tevfik Fikret, Ali Ekrem, Süleyman Nazif...) Şiirin yenileşmesinde nazım şekli önemli bir rol oynar; şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır. SERVET-İ FÜNUN ŞİİRİ BİÇİM ÖZELLİKLERİ NAZIM BİRİMİ : En küçük nazım birimi dizedir. Tanzimatçılar ise Divan edebiyatı nazım birimi olan beyti kullanmışlardır. ÖLÇÜ:Ölçü yine aruz ölçüsüdür. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamışlardır.Hece ölçüsü yalnızca Tevfik Fikret'in çocuk şiirlerinde kullanılmıştır. UYAK TÜRÜ : Uyak anlayışı değişmiş "göz uyağı" yerine "kulak uyağı" anlayışı benimsenmiştir. DİL ve ÜSLUP : Dil son derece ağır ve süslüdür. Dile, Arapça Farsça ve Fransızcadan yeni sözcük tamlama ve terkipler aktarmışlar; dile o güne değin hiç duyulmamış ve kendi uydurdukları tamlamalar ekleyerek anlaşılması olanaksız yapay bir şiir dili yaratmışlardır. NAZIM ŞEKİLLERİ: Nazım şekillerinde pek çok değişiklik yapılmıştır.Divan edebiyatı nazım şekilleri tamamıyla terk edilmiş; Batı edebiyatının "sone" ve "terzarima" biçimleri ile "serbest müstezat" ve "karma" nazım biçimleri kullanılmıştır."Mensur şiir" örneklerine ilk kez bu dönemde rastlanmaktadır SERVET-İ FÜNUN ŞİİRİ İÇERİK ÖZELLİKLERİ "Sanat için sanat" ilkesi benimsenmiştir. Sembolizm ile parnasizmin etkisinde kalınmıştır. Siyasal ortamın da etkisi ile toplumsal konular ele alınmamıştır. En çok işlenen konular: günlük yaşam, aşk, doğa görüntüleri, karamsarlık, düş kırıklıkları, ölüm. Nazım nesre yaklaştırılmıştır. Konu birliğine bütün güzelliğine önem verilmiştir. Konu ile vezin arasında ahenk ilgisi aranmıştır. Şiirde musikiye önem verilmiştir. Hayata karamsar bakmaları ve derin bir melankoli içinde kıvranmaları şiirlerine yansımıştır. Yalnızca Tevfik Fikret "toplum için sanat" ilkesine bağlı, sosyal içerikli şiirler yazmıştır. SERVET-İ FÜNÛN ŞİİRİNİ ETKİLEYEN AKIMLAR PARNASİZM Fransa'da şiir türünde ortaya çıkmış bir akımdır. Şiirdeki gerçekçilik diyebileceğimiz parnasizm, bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluşmuştur. 1886'da "Parnas" adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır (Parnas: Mitolojide ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adı). Parnasyenler şiiri salt biçim olarak görürler. Bu nedenle biçim güzelliğini her şeyin üstünde tutarlar. Yine aynı nedenlerle ölçü ve uyağa çok önem vermişler, ritmi ön plana çıkarmışlardır. Sözcüklerin birarada kullanılmasından doğacak müziği de şiir için gerekli görmüşlerdir. Parnasizm, romantizme tepki olarak doğduğu için bu akımda duygunun yerini düşünceler almış, parnasyenler şiirde ayrıntılı ve nesnel betimlemelere yer vermişler, duygusallığı reddetmişlerdir. Şiiri, ışık, gölge, renk ve çizgilerle sağlamayı düşünürler. "Sanat, sanat içindir" görüşünde olan parnasyenler şiirde yarar değil, güzellik ararlar. Tarihteki mutlu dönemlere duyulan özlem, yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri işlenen konulardır. Parnasyenler Eski Yunan ve Altin mitolojisine büyük hayranlık duyarlar. Dolayısıyla ele alınan bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır. Başlıca temsilcileri:Th. Gautier,T.D. Banville,FrançoisCoppee,J.Maria de Heredia Türk Edebiyatında Parnasizm Bu akımın en belirgin etkileri Tevfik Fikret'te görülür. Kimi yönleriyle Yahya Kemal de bu akımdan izler taşır. SEMBOLİZM (SİMGECİLİK) 19. yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı Onalr için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi. Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onalra göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır. Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz. Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır. Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir. Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır. 5 Parnasyenlerin genellikle "sone" nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir. Sembolizmin Özellikleri: 1. Sembolizm, şiire duygu ve hayali getirmesi yönüyle romantizmle benzerlik taşır. Diğer benzer yan her iki akımın da öznel oluşudur. Bu benzerliklere karşın sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir anlayışlarına karşı çıkmışlardır. 2. Sembolistler, dış dünyanın görüntülerini somut nesnel gerçeklikleriyle değil de; bu görüntülerin sezgilerinden, izlenimlerinden yansıyan niteliklerini şiire aktardılar. Duyguların, dış dünyayı ancak olduğu gibi değil, onu değiştirerek ulaştırabileceğini düşündüler. 3. Sembolist ozanların doğa görüntülerini yarı aydınlık ortamlar oluşturur: sararmış yapraklar, akşamın alacakaranlığı, durgun göller, kızıl gün batımı, ay ışıklı geceler. Bu görüntülerde net değil, neredeyse, tül bir perdenin ardından yansıyan biçimiyledir. 4. Sembolistler, sembol ve mecazlarla dolu kapalı bir anlatımı seçtiler. Herkesçe farklı algılanabilecek yorumlanabilecek şiiri hedeflediler. 5. Sembolizmin şiir anlayışı: Şiiri sözcüklerle yapılmış bir beste olarak gördüklerinden, şiirde müzikselliğe önem verdiler. Ölçü, uyak biçimsel özellikleri ikinci planda düşündüler. Şiirdeki müziği özle biçim arasında bir uyum öğesi olarak gördüler. 6. Sembolistler "sanat için sanat" görüşüne bağlı kalarak toplumsal, siyasal sorunlara uzak durdular. 7. Sembolizmin ilkelerini, kuramını. Stephane Mallerme oluşturmuş, bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır. Sembolizmin öncüsü ise bu akımın ortaya çıkışından önce ürünler veren Charles Boudelaire'dir. 8. Sembolizm şiir akımlarından biridir. Sembolizmin Önemli Temsilcileri: -Charles Baudelaire - şiir -Stephane Mallerme - şiir -Paul Verlaine - şiir -Arthur Rimbaud - şiir -Paul Valery - şiir -Puşkin -Maunce Maeterlinck - tiyatro *Nazım nesre yaklaşmış olur. *Bütün güzelliği ön plandadır. *Dizeler arasında noktalama işaretleri kullanılır. *Serbest müstezat, serbest nazıma geçişi sağlamıştır. Türk Edebiyatında Sembolizm Bu anlayışın ilk uygulayıcısı Cenap Şahabettin'dir. Ancak bu akımın en başarılı örneklerini veren şairimiz Ahmet Haşim'dir. Kimi yönleriyle Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler de bu akımın izlerini taşırlar. BALAD *Üç bent ve bir ağırlama dizesinden oluşur. Günümüzde halk şarkıları anlamındadır. SONE *“Kısa şiir, türkü” anlamına gelen sonenin ilk çıkış yeri İtalya’dır. *Servet-I Fünuncular bu nazım biçimini Fransız *Edebiyatı’ndan almışlardır. *İki dörtlük,iki üçlük olmak üzere dört bent ve toplam 14 dizeden oluşur. *İlk dörtlüğü konuya giriştir, üçlüklerde konu işlenir. *Son dize ise duygu yönünden şiirin en güçlü dizesidir. *Batıdan olduğu gibi almamışlar, uyak düzeninde kendilerine göre değişiklikler yapmışlardır. 1.tip sone:abab-cdcd-eff-egg 2.tip sone:abba-cddc-eff-egg 3.tip sone:abab-cdcd-eef-ggf TERZA-RİMA: *İtalyan Edebiyatı’nda ortaya çıkan bir türdür. *Fransız Edebiyatı’ndan alınmıştır. *“Örüşük uyak” da denir *Üçlüklerle yazılır.Üçlük sayısı sınırlı değildir. *Tek bir dize ile bitirilir. *Dante’nin “İlahiKomadyası” bu biçimle yazılmıştır. *TevfikFikret “Şehrayin” şiirini bu nazım biçimiyle yazmıştır. *Kafiye örgüsü: aba-bcb-cdc-ded-(…)-e TRİYOLE : *On mısralı nazım şeklidir. *Önce iki mısra,sonra dörder mısralar gelir. *Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, birinci kısmın ikinci mısrası, ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. *İki tür kafiye vardır. *Baştaki iki dize kendi arasında kafiyesizdir. *Konu bütünlüğü vardır. *Son dizesi duygu yönünden şiirin en güçlü dizesidir. *Kafiye örgüsü:AB-ccA-dddB SERVET-İ FÜNÛN ŞAİRLERİ ve YAZARLARI TEVFİK FİKRET SERVET-İ FÜNÛN ŞİİRİ NAZIM ŞEKİLLERİ SERBEST MÜSTEZAT *“Müstezat”ın sözlük anlamı ziyadeleşmiş, artmış, çoğalmış” demektir. *Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazıldığından bu adı almıştır. *Eklenen bu kısa dizeye “ziyade” denir. *Fransızsembolistlerinözgürceyazdıklarışiirbiçimlerinde netkilenerekoluşturulmuştur. *Aruzun çeşitli kalıplarıyla yazılır. *Düşünceler dizeden dizeye atlayarak devam eder. anlayışını savunmuş ve buna uygun eserler vermiştir. -ı Yağma, 95’e Doğru, Balıkçılar, Haluk’un Bayramı, Tarih-i Kadim, Promete, Sis gibi şiirleriyle eleştirmiştir. şiirlerinde öne çıkmıştır. la kullanmıştır. kaynaştırmayı bilmiştir 6 Vilyem Şekspiyer: inceleme Hac Yolunda: :gezi yazısı Suriye Mektupları: gezi yazısı Avrupa Mektupları: gezi yazısı Afak-ı Irak: gezi yazısı Küçük Beyler : oyun. Körebe: oyun. Görücü usulüyle evlenmenin kötülüğü temasını işlemiştir. Yalan: oyun. Bu piyesinde 31 Mart Vakasını işlemiştir. dizeye yaymıştır. yazmıştır. e, biçimsel mükemmelliğe, tasvire önem vermiştir. aruz kalıplarını seçmiş ve kullanmıştır. ldığı HALİT ZİYA UŞAKLIGİL “Şermin”I yazmıştır. büyük romancıdır. -i Fünun döneminin en güçlü yazarıdır. çocuklara büyük sevgi duymuştur. Eserleri: e geniş tasvirlere ve psikolojik tahlillere yer Rubab-ı Şikeste: Şiir kitabı; Serveti Fünun dönemindeki yazdığı hem biçim hem de içerik bakımından yeni, S.F. tarzındaki şiir kitabıdır. Haluk’un Defteri: Oğlu Haluk’un kişiliğinden hareketle Türk gençliğine öğütler verdiği şiir kitabıdır. Şermin: Şiir kitabı; hece ölçüsü ile çocuklara yazdığı şiir kitabıdır. Ferda: şiir; gençlere seslendiği şiiridir. Sis: Tevfik Fikret; şiir; İstanbul’a nefretini dile getirdiği ilk ve tek şiiridir. Şiirinde İstanbul’u “kötü bir kadına “ benzetmiştir. Tarih-i Kadim: şiir; kutsal kabul edilen milli ve manevi değerlerimizi, her şeyi reddettiğini anlatan şiiridir. Bu şiir yüzünden M.Akif ile ciddi tartışmalar yaşamıştır. Sonradan bir anlık sinirle yazdığını söylemiştir. Bir Lahza-i Taahhur: şiir; II. Abdülhamit’e nefretini anlattığı şiiridir. Doksan Beşe Doğru ve Han-ı Yağma: Devrindeki yolsuzlukları, hayal kırıklıklarını ve İttihat Terakki’yi eleştirdiği şiirleridir. Rübabın Cevabı: sosyal içerikli bir şiirdir. Halkın acılarını, sıkıntılarını anlatır. Balıkçılar: manzum hikaye tarzındaki meşhur şiiridir. Haluk’un Amentüsü ve Sabah Olursa şiirleri de ünlüdür. CENAP ŞAHABETTİN sanat” anlayışına uygun eserler vermiştir. etkisinde kalmıştır. dili vardır. Eserleri: Tamat : şiir kitabı; “ Saçma söz “ anlamındadır, yeni tarzdaki şiirleridir. Elhan-ı Şita : şiir; şiirinde kış manzaralarından söz etmiş, okuyucularına karın yağışını hissettirmiştir. En ünlü şiiridir. Tiryaki Sözleri: Özdeyişlerini içeren önemli bir eserdir. Evrak-ı Eyyam : söyleşi-deneme-fıkra Nesr-i Harp: makale Nesr-i Sulh: makale vermiştir. konu almış, hikayelerinde halkın arasına girmeye çalışmıştır. kullandığı ağır bir dili vardır. (Sağlığında eserlerini yine kendisi sadeleştirmiştir) Serveti Fünun kuşağının ideallerini, beklentilerini, hayal kırıklıklarını anlatmıştır. -ı Memnu’da bir Türk aile yapısını ayrıntılı olarak incelemiş ve alafranga özentisini eleştirmiştir. vermiştir. Eserleri: ROMANLARI (Realist, tekniği sağlam, çok başarılı, dili ağır) 1. Aşk-ı Memnu:“ Yasak aşk “ anlamındadır. Türk edebiyatının batılı anlamda ilk romanlarındandır. Roman “kıskançlık, aldatma” teması üzerine kurulmuştur. Varlıklı ve kibar Adnan Bey,genç yaştaki Bihter’le evlenir.Bihter zamanla kocasının yeğeni Behlül’eaşık olur.Behlül’ün gözü ise Nihal’dedir. Evlenmek üzerelerken Bihter ve Behlül’ün yasak aşkları ortaya çıkar. Bihter intihar eder, Behlül kaçar. 2. Mai ve Siyah: Batılı anlamda ilk çok başarılı romanlardandır.” Mai “ roman kahramanının hayallerini “ Siyah “ ise hayallerinin yıkılışını anlatan sembolik ifadelerdir. ‘Henüz yirmi iki yaşında, bütün maneviyatı [ruh haleti] yalnız bir ümidin tahakkukuna muntazır [gerçekleşmesini beklemekte]... Şöhret bulmak, edip olmak, herkesçe tanınmak, bugün o kadar acılıklarına göğüs vermek için hayatını zehirlediği bu edebiyat âleminin bir gün yüksek zirvelerine [doruklarına] çıkmak ve ismini o kadar yükseltmek ki... O tasavvur ettiği [hayalini kurduğu] yüksek payeye [dereceye] bir had [sınır] bulamıyor; sonra da bu derece [kadar] itila emellerine [yükselme arzularına] kapılıyor olduğundan 7 kendi kendine utanıyordu. Edip olmak, şöhret almak, senelerden beri bütün düşüncesi bu değil miydi"’ Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan ve Tanpınar'ın 'Türkiye'de nesli adına konuşan ilk eser' diye tanımladığı Mai ve Siyah, döneminin basın, edebiyat ve şiir hayatına ilişkin gözlemleriyle de ayrı bir öneme sahiptir. İstanbul’ da orta halli bir ailenin çocuğu Ahmet Cemil, mülkiyeyi bitireceği sırada babasını kaybeder, ailesinin geçimini sağlayabilmek için dersler vermeye başlar. Bu arada büyük ümitler verdiği eserini tamamlamaya çalışmaktadır. Ümitleri bir süre sonra ümitsizliğe döner. Kız kardeşi İkbal kocasının eziyetleri sonucunda ölür. Sevdiği kadın Lamia başkasıyla nişanlanır. Eseri beklediği ilgiyi görmez. Ahmet Cemil kitabını yakar, annesini de alıp bir gemiyle İstanbul’ dankaçar, ayrılır. Yemen’ de bir ilçe kaymakamlığı görevini kabul eder ve oraya gider. 3. Kırık Hayatlar: Ömer Behiç ailesine bağlı bir doktordur. O dönemin yozlaşmış ailelerinden birinin kızı olan Neyyire doktoru baştan çıkarır. Ailesiyle gizli ilişkisi arasında bocalayan Ömer Behiç, küçük kızı Leyla’ nın menenjitten ölmesi üzerine bunu ilahi bir uyarı kabul eder ve ailesine döner. Kitaptaki olaylar Osmanlı’nın son döneminde geçmektedir. Osmanlı’nın son döneminde Türk halkında batıya karşı körü körüne bir özenti oluşur. Batıdan alınması gereken teknoloji, ilim, bilim değilde; bizim yaşantımıza ters düşen kültürü taklit edilir.Özellikle İstanbul’da zengin diye nitelendirilen ve kendilerini halktan daha üstün gören bir grup, kendilerine batıda yapılan çılgın eğlenceleri örnek alıp, hemen her yerde görgüsüzce eğlenmeye çalışıyorlardı.Bu durum özellikle Türk aile yapısına aykırıydı ve bunun sonucu olarak bu tabakada aile bağları iyice zayıflamış hatta kopmuştu.Çirkeflik başını almış gidiyordu. Eşler birbirine sadık kalmıyor, hatta eşini aldatmak, ailesine bağlı kalmamak bir başarı olarak görülüyordu.Kitap o günün bu acı tablosunu güzel bir şekilde anlatıyor. 4. Nemide: roman. Annesi vereme yenik düşmüş ve kendisi de bu illetin pençesinde yaşam mücadelesi veren genç bir kızın yaşadıkları. 5. Ferdi ve Şürekâsı (ortakları): roman. Zengin kızın fakir gence aşkının acıklı sonu. 6. Bir Ölünün Defteri:Yağmurlu bir gecede Hüsam,karısı ve çocukları İsmet ile Fuad evde otururlarkenyaşlı bir adam eve gelir ve Hüsam’ın onunla birlikte gelmesini ister.Hüsam’ı en yakın arkadaşı Vecdi’nin yanına götürür.O gece Vecdi hayata gözlerini yumar ama Hüsam’a kara bir defter bırakır.Bu,Vecdi’nin çocukluktan ölümüne kadar olan hayatını yazdığı günlük niteliğinde bir defterdir.Hüsam defteri okumaya başlar. Vecdi ile Hüsam çocukken bir yatılı okulda kader arkadaşı olurlar.Vecdi’nin bir de halası ve halasının kendi yaşlarında Nigar adında bir kızı vardır.İleriki yıllarda hem Vecdi hem de Hüsam Nigar’a aşık olurlar.Fakat Nigar Vecdi’yi bir kardeş gibi gördüğü için kalbi Hüsam’a vurulur.Vecdi Hüsam’a olan ve çocuklukyıllarından gelen samimi arkadaşlıktan soğur,çünkü Hüsam artık Vecdi’yi anlamaz,ona fazla ilgi göstermez olur Kendisini onlardan uzaklaştırmak ister.O sırada cereyan etmekte olan Balkan savaşlarına gönüllü doktor olarak gider ve orada sol kolunu kaybeder.En sonunda İstanbul’a tekrar döner ama kalbinde hala o aşk acısı vardır.Birgün kolu yüzünden kaptığı bir rahatsızlıktan dolayı kendisini yataklarda bulur.Yağmurlu bir gecedir ve Hüsam’ı yanına çağırttırır.O gece Vecdi,Nigar’ın aşkını kalbine gömerek hayata gözlerini kapar.Hüsam ise Vecdi’nin kendisi için ne kadar fedakârlıklarda bulunduğunun farkına bir ölünün; Vecdi’nin defterini okuyarak varır. 7. Sefile ve Nesl-İ Ahir Halit Ziya Uşaklıgil’e ait romanlardır. HİKAYELERİ Bir Yazın Tarihi: Hikâye. Dört yıldan beri taşrada mühendislik yapan bir gencin yaz tatilini geçirmek üzere İstanbul’a akrabasının yanına gelmesiyle orada bulunan bir genç kıza aşık olması. İzmir Hikâyeleri: Yazar bu hikayekitabını, ömrünün son yıllarında yaşadığı olayları hatırlamak maksadıyla yazmıştır. Kadın Pençesi:;hikâye. Solgun Demet:; hikâye. 150 civarında hikayesi var. Bazzı önemli hikayeleri: Bir İzdivacın Tarih-i Muâşakası(Bir Evliliğin Tarihi) Bir Muhtıranın Son Yaprakları Sepette Bulunmuş Bir Hikâye-i Sevda Hepsinden Acı Onu Beklerken Aşka Dair İhtiyar Dost Bir Şi'r-i Hayal ANILARI Kırk Yıl:anı; yazarın hayatını,anılarını anlatmaktadır. Saray ve Ötesi: anı; yazarın saraydaki memuriyet hayatı ve memuriyet hayatından sonraki yaşamı anlatılmaktadır. Yazar sarayda geçirdiği dört yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin bulunduğu durumdan bahsetmektedir. Osmanlı Devleti’nde II.Abdülhamit’in tahtan indirilmesiyle, istibdat yönetiminin yerini alan Meşrutiyet yönetiminin saray ve ötesinde nasıl karşılandığı anlatılmaktadır.II.Abdülhamit’in tahtan indirilmesinden sonra yönetim de değişmiştir. Sarayda olup bitenleri, padişahın günlük faaliyetlerini, nelerden hoşlandığını, nelere tepki göstereceğini, kısaca davranış biçimini çok iyi bilmektedir. Sarayda olup biten herşeyle yakından ilgilendiği için, padişahtan önceki söz sahibidir (başkatiptir).Yazar, saraydaki bu görevi süresince saray 8 içinde geçen ve entrika kokan olayları anlatmış ve meşrutiyetin saray ve çevresinde meydana getirdiği değişiklikleri kaleme almıştır. Fakat sadece bunları anlatırken çekici ve açık üslupla zamanın ileri gelenlerinin portrelerini çizmiş, önemli olayların analizlerini yapmıştır. Zamanın adeta psikolojik ortamını gözler önüne sermiştir. Ayrıca saray adetlerinin eskimeyen yanlarını anlatmış ve dört yıllık zaman kesimini bir tarihçi gibi değerlendirmiştir. Bir Acı Hikâye: anı; yazar, bu eserinde 32 yaşında intihar eden oğlu Vedat Uşaklıgil'in ölümü üzerine yazmıştır. DENEMELERİ Fransız Edebiyatının Örnekleri ve Tarihi Hikaye ve Temaşa Yunan, Latin, Alman Edebiyatı Fransız Tarih-i Edebiyatı Sanata Dair DİĞER ROMANLARI: Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin Son Yıldız, Kan Damlası, Halas HİKAYELERİ İhtizar, Son Emel Bir Aşkın Tarihi, İlk Temas, İlk Zevk Eski Aşk Geceleri OYUNLARI Pençe, Cidal Sansar MENSUR ŞİİRLERİ Siyah İnciler OYUNLARI Kabus, Fürüzan, Fare SÜLEYMAN NAZİF: MENSUR ŞİİRLERİ Mezardan Sesler, Mensur Şiirler toplumsal konuları da işlemiştir. MEHMET RAUF konuşmalara ilk kez o yer vermiştir. kalmıştır. Eserleri; Şiir:GizliFiganlar,Firak-ı Irak,Batarya ile Ateş,Malta geceleri Düzyazı:Çal Çoban Çal,Tarihin Yılan Hikayesi,İki Dost FAİK ALİ OZANSOY: ve daha zayıf eserler vermiştir. Eserleri: Eylül: roman; Türk edebiyatının ilk psikolojik romanıdır. Roman “ yasak aşkı “ anlatır… Süreyya Bey ve Suat Hanım beş yıldan beri evlidir. Süreyya’ nın arkadaşı Necip aile dostlarıdır. Necip, Suat’ a çok değer vermektedir. Bu değer veriş zamanla sevgiye dönüşür. Bu sevgi karşılıksız değildir. Ancak her ikisi de Süreyya’ ya ihanet edebilecek yaradılışta değillerdir. Zamanla bu aşk şiddetlenir. Bir gün köşkte çıkan bir yangında Suat içerde kalır. Necip onu kurtarmak için evin içine girer ve her ikisi de yangında ölür. Ferda-yı Garam: roman. Mehmet Rauf'un Eylül'den sonra, en önemli romanıdır. Sermed'le Mâcid'in, çocukluk yıllarında düşmanlıkla başlayan, ilk gençlik çağlarında büyük bir tutkuya dönüşen aşklarının hüzünlerle, gölgelenişini, Servet-i Fünun anlayışıyla öykülemektedir. Bu içli aşkın kahramanları için aşk, yaşanmışlığıyla değil, hayâl edilişiyle vardır. Eserleri; Şiir;Fani Teselliler Oyun;Nedim ve Lale devri ALİ EKREM BOLAYIR(A.NADİR): -i Fünun dergisinde yayımlanmıştır. -Yunan savaşını işleyen “Vasiyet” şiiri büyük yankılar uyandırmıştır. Eserleri; Şiir:Zilal-iİlham,Vicdan Alevleri Oyun:Baria HÜSEYİN SUAT YALÇIN: -i Fünûn şairleri arasında oldukça geniş bir şöhret yapan Hüseyin Suat Yalçın’ın şiir sahasındaki çalışmaları pek yeterli değildir. -i Fünûn'da lirik şiirleriyle tanındı. -i Fünûn topluluğuna Cenap Şahabettin’in teşvikiyle girmiştir. tamamıyla uzaklaşarak hiciv ve mizaha yöneldi -i Zâlim” takma adıyla siyasi ve sosyal hicivler yazdı. 9 undu. Çoğunu kendisinin yazdığı bir kısım çeviri ya da adapte olan bir hayli tiyatro meydana getirdi. Bunların o zamanki adı Darülbedâyiolan şehir tiyatrosunda oynattı duru ve tabii bir dille eserler verdi. Eserleri: Şiir:Lane-i Meal (Serveti Fünûn dönemi şiirleri) ; Gave Destanı (Mizahi şiirleri) Dehhak-i zalim, Gâve-i zalim imzalarıyla mizah ve hiciv manzumeleri yazmıştır. Tiyatro eserleri: Kirli Çamaşırlar, Çürük Temel, Kayseri Gülleri, Harman Sonu, Ahirette Bir Gün, (Manzum tiyatro) HÜSEYİN SİRET ÖZSEVER: Bu dönemde Jön Türkler arasında yer almıştır. kullandıysa da sonraları daha anlaşılır bir dil kullanmıştır. Eserleri: Şiir: Leyal-i Girizan, Bağbozumu, Kıvılcımlı Kül, Kargalar CELAL SAHİR EROZAN: ilgilenmiştir. Tevfik Fikret’in tesirinde şiirler yazdı. Dil ve tekniğe önem verdi. Aşk, kadınlar, tabiat, gurbet, aile, özlem temalarını işleyen lirik şiirler yazdı. Son şiirlerinde, hece ölçüsü ve sâde Türkçe ile yazmayı denedi. Eserleri; Şiir:Beyaz Gölgeler (1898 -1909 arasında yazdığı şiirler),Buhran (1909),Siyah Kitap (şiirler, düzyazılar; 1911). AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU: Servet-i Fünûn dergisinde yayımladığı hikayeleri ile Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katıldı. O sıralarda başlayan “ Yeni Lisan “ ve “ Tükçülük “ akımlarını benimseyerek Tük Yurdu dergisinin kurucuları arasına katıldı. Ahmet Hikmet'in edebiyat hayatı iki döneme ayrılır: Edebiyat-ı Cedide devrindeki hikayeleri:Bunlar Servet-i Fünûn hikaye ve romanının özelliklerini taşımaktadır. Dil yabancı sözcüklerle yüklüdür. Bu tür hikayelerini “ Haristan ve Gülistan“ adlı kitapta toplamıştır. Herhangi bir görüşe, hatta doğru dürüst bir olaya bile dayanmayan hikâyelerle doğa ve kişi tasvirleri, ruh hallerinin anlatılması hatta konuşmalar hep bir takım süslü söyleyişler ve cicili bicili sözcüklerle örülmüş bir söz kalabalığı arasında boğulmuştur. Türkçülük akımının başladığı devirdeki hikayeleri: 1911'den sonra Türkçülük akımının etkisi altında yazılmış bulunan hikayelerin dili sadedir. Bazıları öz Türkçe ile yazılmıştır. Fakat hepsinde süslü bir dil kullanmıştır. Eserleri: Patates (ilmî, 1890) Leyla yahud Bir Mecnunun İntikamı (hikaye, 1891) Tuvalet yahud Letafet-i Aza (tercüme ve ilaveler, 1892) Bir Riyazinin Muaşakası yahud Kamil (tercüme, roman, 1892), Haristan ve Gülistan (hikaye, 1901), Gönül Hanım (roman tefrikası, 1920), Çağlayanlar (hikaye, 1922). Bir Tesadüf( hikaye), Kadın Ruhu( hikaye), Beliren Simalar( hikaye), Salon Köşeleri( hikaye), Bir Safha-i Kalb( hikaye), Silinmiş Çehreler( hikaye), SAFFETİ ZİYA -i Fünuncu bir yazar olarak başladı. romanıyla ün yaptı. HÜSEYİN CAHİT YALÇIN: savunmaktadır. Eserleri: Roman: Nadide (1891),Hayal İçinde (1901) Öykü: Hayat-ı Muhayyel (1899),Niçin Aldatırlarmış? (1922) Hayat-ı Hakikiye Sahneleri (1909) Diğer: Kavgalarım (1910),Edebi Hatıralar (1935) Siyasal Anılar (1975),Talat Paşa (1943) Türkçe Sarf ve Nahiv (1908) Benim Görüşümle Olaylar (4 cilt, 1945-47) Seçme Makaleler (1951) Edebiyat ve Hukuk: makale; Fransızcadan çevrilmiş olan bu makale yüzünden S.F. dergisi kapatılmış ve böylece S.F. topluluğu dağılmıştır. lgi çekti. Bu oyunuyla Beyoğlu âlemindeki yaşamı anlattı. Eserleri: Öykü Salon Köşelerinde, Bir Safha-i Kalp (1912), Hanım Mektupları (1913), Kadın Ruhu (1914), Silinmiş Çehreler, Beliren Simalar (1924), Oyun HaralambosCankiyadis (1911). SÜLEYMAN NESİP: gösteren Süleyman Nesib, güçsüz ve iddiasız bir şairdir. heyecan yönlerinden de hayli mütevazidir. bastıramamıştır. Eseleri: Süleyman Paşa-zade Sami Bey; İlm-i .TerbiyeEtfal ( çocuk eğitimi üzerine bir deneme ); Fröbel ve pastalozzi ( eğitim ve öğretim üzerine bir çeviri ). 10 SERVET-İ FÜNÛN (EDEBİYAT-I CEDİDE) DÖNEMİNDE HİKÂYE VE ROMAN SERVET-İ FÜNÛN HİKÂYECİLİĞİ Servet-i Fünûn döneminde hikâyede büyük gelişme yaşanır. Tanzimat'la edebiyatımıza giren hikâyenin olgun örnekleri bu dönemde verilir. Şiirde olduğu gibi hikâyede de bireysel konular işlenir. Servet-i Fünûn neslinin "içe dönük, karamsar" bakışı bu hikâyelere de sinmiştir. Kimi hikâyelerde istanbul dışında geçen olaylara de yer verilmekle birlikte hikâyelerde mekân genellikle İstanbul'dur. Yazarlar realizmin etkisiyle yazdıkları hikâyelerde yaşadıkları dönemi işlemişlerdir. Tanzimat ve Servet-i Fünûn Hikâyeciliğinin Karşılaştırılması Tanzimat yazarları hikâyelerde sosyal yarar amaçlamıştır. Bu açıdan hikâyelerde evlilik sorunları, gelenek ve töre, batıl inançlar, esaret, yanlış Batılılaşma işlenmiş, mekan ihmal edilmiştir. Edebiyat-ı Cedîde döneminde yazarlar, yapıtlarında bireysel duyguları işlemişler; aşk, kadın, evlilik, tabiat, yalnızlık, hayalhakikat çatışmasından kaynaklanan ümitsizlik, aşırı melankoli, hastalık, karamsar bir bakış açısı gibi bireysel konulara yer vermişlerdir. Bu dönem hikâyelerinde sanatçı ruhlu, piyano çalan, yabancı dil bilen kadınlar; sevdalı, ince ruhlu âşıklar, Batılı tipler görülür. Mekan İstanbul'dur. Tanzimat hikâyelerinde dil, biraz daha sadedir. Cümleler kısa, açık ve anlaşılır özelliktedir. Çünkü bu dönemde düşünce öne çıkmış, özentili anlatım arka plana itilmiştir. Servet-i Fünûn yazarları, "Sanat, sanat içindir." görüşünü benimsemiştir. Bu nedenle onların hikâyelerinde dil, süslü ve sanatlıdır. Eski sözcükler sıklıkla kullanılır. Dilde sanat kaygısı ağır basar. Ancak bu dil, romanlara göre daha sadedir. Tanzimat yazarları Fransız edebiyatından etkilenseler de Doğu öyküleme geleneğinden kurtulamamıştır. Bu nedenle Tanzimat hikâyelerinde yapı, Batılı olsa da iç kurgu ve anlatım Doğulu özellikler taşır. Olay ön plandadır. Kişiler siliktir. Hikâyelerde romantizmin etkisi açıkça hissedilir. Samipaşazade Sezai ile birlikte hikâyelerde realizmin etkisi görülmeye başlar. Servet-i Fünûn döneminde ise geleneksel hikâye tamamen bırakılır, Batılı tarzda hikâyeler yazılmaya başlanır. Realizmin etkisiyle gerçekçi hayat sahneleri, sosyal yaşamdan kesitler hikâyelerde yansıtılır. Olay yerine kişilere, onların ruhsal durumlarına ağırlık verilir. Bu nedenle yazarlar, öykülerindeki kişileri yaşadığı toplumdan, kendi çevrelerinden seçmişlerdir. Servet-i Fünûn edebiyatının en önemli hikayecisi Halit Ziya Uşaklıgil'dir. Sanatçının hikâyeleri, anlatım ve teknik özellikler bakımından romanlarıyla aynı çizgidedir. Çok kuvvetli iç ve dış gözlem yeteneği olan yazar, hikâyelerini rahat yazar. Bu bakımından, onun hikâyeleri romanlarına oranla daha doğaldır. Hikâyeleri üslup bakımından daha zengin, lirizmle iç içedir. Yazarın hikâyelerindeki dili, romanlarından daha sadedir. Hikâyelerinin konuları millî ve yereldir. Hikâyelerinde halktan kişilere yer verir. Kimi hikâyelerinde mekan olarak Anadolu da yerini almıştır. "Mahalleye Mevkuf, Dilhoş Dadı, Raife Molla, Altın Nine, Keklik İsmail, Kar Yağarken, Ali'nin Arabası" gibi hikâyeleri millî ve mahallî özellikler taşır. Halit Ziya'nın belli başlı hikâyeleri şunlardır: "Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Heyhat, Solgun Demet, Sepette Bulunmuş, Bir Hikâye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dair, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi, İzmir Hikâyeleri, Bir Şir'i Hayal" Halit Ziya'dan sonra Servet-i Fünûn topluluğunun bir diğer hikayecisi Mehmet Rauf'tur. O, hikâyelerinde aşk konusunu işlemiştir. Servet-i Fünûn Romanının Dil ve Anlatım Özellikleri Tanzimat'la başlayan Türk romanı, Servet-i Fünûn döneminde Namık Kemal'in açtığı sanatkârane üslup ile gelişimini devam ettirmiştir. Bu dönemde roman, gerek üslup gerekse teknik bakımdan önceki döneme göre büyük gelişim göstermiştir. Romanda Tanzimatçılarda görülen kurgu hataları, üslup eksiklikleri, acemilikler Servet-i Fünûn döneminde kaybolmuştur. Roman tekniği modern ve sağlamdır. Olayların örgüsü, işlenişi ve konuşmalar başarılı biçimde verilmiştir. Yazarlar, eserde kişiliğini gizlemiştir. Batılı anlamda Türk romanı bu dönemde yazılır. Servet-i Fünûncular, Tanzimat'la başlayan dilde sadelik anlayışından uzak durmuş, aydın kesim için süslü ve sanatlı bir dille eserler vermiştir. Onlar estetiğe önem vermiş, bu da beraberinde dil zenginliğini getirmiştir. Ancak sanatkârane üslup anlayışı eserlerde kullanılan dilin kimi zaman anlaşılmaz hâle gelmesine neden olmuştur. Sanatçılar duygu ve düşüncelerini anlatmak için Arapçadan, Farsçadan, Batı edebiyatından sözcük ve tamlamalar kullanmışlardır. Batı edebiyatının etkisiyle kısa cümleler kurmaya özen göstermişlerdir. Yazılarda Fransız cümle yapısının etkisi vardır. Söz diziminde yenilikler yapmışlar; kesik cümleler kullanmışlar, sıfatları ismin sonunda kullanmışlar, fiilsiz cümleler oluşturmuşlar, "ve" bağlacına, "ah" ve "oh" gibi ünlemlere cümlelerde bol bol yer vermişlerdir. Servet-i Fünûn Romanının Tema/Konu Özellikleri Tanzimat sanatçıları devrin koşulları gereği dışa dönük sosyal yazarlardır. Yapıtlarında işledikleri konular da yanlış Batılılaşma, görücü usulüyle evlenme, esaret (kölelik) gibi sosyal konulardır. Servet-i Fünûn sanatçıları ise yaşadıkları dönemdeki siyasal baskılar ve sansür nedeniyle bireysel konulara yönelmiştir. Bunun sonucu olarak sosyal içerikli temalardan uzak durmuşlar; eserlerinde hayâl-hakikat çatışması, başarısız aşklar, karamsarlık gibi bireysel temalara yönelmişlerdir. Yazar yaşadığı toplumdan bağımsız değildir. Onun, yaşadığı toplumun uzak bir şekilde eser vermesi olanaksızdır. Bu açıdan her tema yazıldığı dönemin 11 zihniyetini, sosyal ve kültürel durumlarını yansıtır. Kısacası yaşamın gerçeği ile romanın gerçeği birbiriyle örtüşmez; ancak roman gerçek yaşamdan, içinde yaşadığı toplumsal, ekonomik ve kültürel ortamdan etkilenir. Üretildiği toplumun yansımalarını içerir. Mai ve Siyah'ta romanın yazıldığı dönemin basın hayatı, Aşk-ı Memnu'daBeyoğlundaki yaşam, eğlence merkezleri yer alır. Servet-i Fünûn romanında, konular İstanbul'daki seçkin kişilerin yaşamından, özellikle Batılı çevrelerden alınır. Hayal kırıklığı, üzüntü ve başarısız aşklar romanlara konu olur. Servet-i Fünûn ile Tanzimat Romanının Karşılaştırılması Tanzimat Dönemi'nde yazarlar roman türünün ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde yazarlar, romanda belli bir gelişmeyi değil, Doğu ve Batı kültürünü birbirine katarak sosyal yararı gözetmiştir. Halka seslenebilmek için yazmış, bu yolda meddah ağzını kullanmış, öğreticiliği amaçlamıştır. Bu açıdan Tanzimat romanları teknik olarak kusurlu; ama bu türü yaygın hâle getirmesi açısından önemlidir. Yazarlar, romanlarında halkı göz önünde bulundurmuş, görüşleriyle kahramanları üzerinde etkili olmuş, romanlarının olay akışını sık sık keserek okura bilgiler vermiştir. Edebiyatımızda Batılı anlamda esas roman, Servet-i Fünûn'la başlar. Servet-i Fünûncular realist ve natüralist yazarları, psikolojik roman çığırını açan yazarları ve onların roman anlayışlarını örnek almışlardır. Toplumsal yarar içeren sosyal konular (cariyelik, görücü usulüyle evlilik, köle ticareti, yanlış Batılılaşma vs.) gitmiş, kişisel konular, özellikle aşk konusu romanlara hakim olmuştur. Tanzimat romanlarında kişilerin psikolojik çatışmalarına çok az yer verildiğini, yazarların görüşlerinin roman kahramanları üzerinde etkili olduğunu, romanlarda gösterme tekniği yerine öykülemenin ağır bastığını önceki ünitemizde işlemiştik. Bu dönem roman yazarları daha çok, Doğu edebiyatının etkisindedir. Tanzimat Dönemi romanlarında ne canlı bir psikoloji ne karakter ne de gerçekçi yaşam sahneleri vardır. Bu nedenle yazarlar, tasvir ve tahlilde başarılı olamamışlardır. Romanlarda ağırlıklı olarak kişilerin yaşamı ve salon hayatı işlenir. Kişilerin ruh çözümlemelerine, tabiat ve çevre betimlemelerine özen gösterilir. Roman kişileri, romantik yönleri olmakla birlikte genellikle modern yaşamın içinden, eğitimli, bazen hırslı, bazen isyankar, geleneğin kalıplarını kıran, ümitle bunalım arası gelgitler yaşayan gerçekçi kişilerdir. Bu kişiler karamsar tipler, çapkın ve macera peşinde olanlar, zengin ve Avrupalı tipler olarak sınıflandırılabilir. Yazarlar kahramanlarını psikolojik gerçekliklere uygun olarak serbest bırakır, okuru, taraf tutmadan kahramanları anlama ve çözümlemeye yönlendirir. Bunun yanında yazarlar, romanlarda Batı tarzı hayatı ve kahramanları işlemişler, sosyal yaşamdan da kuvvetli tiplere ve sahnelere de yer vermişlerdir. Örneğin Halit Ziya'nın Mai ve Siyah romanındaki Ahmet Cemil, Aşk-ı Memnu'daki Firdevs Hanım, Nihal ve Bihter, o devir İstanbul'unda yaşamış toplumdan kişilerdir. Tanzimat’ta sade dile yönelim vardır. Şinasi ile başlayan dilde sadeleşmeyi Ahmet Mithat, uygulamaya çalışır. Fakat özentisiz cümleler kurduğu için bunda başarılı olamaz. Samipaşazâde Sezai dilde sadeleşmeyi savunmakla birlikte sanatlı söz söyleme alışkanlığından bütünüyle kurtulamaz. Bu konuda Nabizade Nazım daha başarılıdır. Servet-i Fünûn roman ve öykülerinde ise sade dil anlayışı bir kenara bırakılmış, son derece süslü ve sanatlı, Arapça ve Farsça sözcüklerle yüklü bir dil kullanılmıştır. Servet-i Fünûn Romancılarının Etkilendiği Akımlar Roman, temsil ettiği akıma göre romantik roman, natüralist roman, realist roman; konusuna göre aşk romanı, toplumsal roman, polisiye roman, macera romanı gibi isimler alır. Servet-i Fünûn yazarları, yakından takip ettikleri Fransız yazarların etkisiyle realist roman anlayışını benimsemişlerdir. Realist romanlar olayları kişi ve çevreyi gerçekçi bir şekilde anlatır. Yazarlar kendi duygu ve düşüncelerini esere yansıtmazlar. Olaylar ve kişiler karşısında tarafsız kalırlar. Realist romanlarda eserin üslubu yapmacıksızdır. Servet-i Fünûn yazarları, romanda realist ve natüralist yazarları örnek almışlardır. Realist romanda gözlem ve araştırma ön planda, his ve hayal unsurları ise ikinci plandadır. Realist romanlarda gerçekler, görülenler ve incelemelerin ortaya koyduğu sonuçlar önemlidir. Gözlem önemlidir. Yazarlar gerçeğe uygun çevre betimlemeleri yapmıştır. Bu dönem romancıları, esere kendi duygu, düşünce ve hayallerini karıştırmaz, kişiliğini gizler. Bunun için de olayları, kişileri iç ve dış özellikleriyle, psikolojik yönleriyle objektif bir şekilde anlatır. Dil ve üslup olaya ve olayın kahramanının kişiliğine uygun olarak kullanılır. Natüralist romanlarda bilime ve araştırmaya daha çok önem verilir. Natüralistler gerçeğe bağlılıkta ve sosyal meseleleri araştırmada realistlerden çok daha fazla bilimsel metotlara bağlıdır. Toplumu âdeta bir laboratuvar olarak düşünürler ve eserlerini bu laboratuvar içinde, bilimsel verilere bağlı kalarak yazarlar. Servet-i Fünûn yazarlarının romanlarında realizm belirgindir. Sanat sanat içindir anlayışından hareketle sanatçılar dil ve anlatıma önem vermişlerdir. SERVET-İ FÜNÛNCULARIN DAĞILMASI 1896'da yolan çıkan Servet-i Fünûn sanatçıları birkaç yıl sonra kendi aralarında bazı anlaşmazlıklar yaşamaya başladılar. Bazı eksiklikleri, yanlışlıkları dile getirdiler. İçeriden gelmeye başlayan bu eleştirilere önceleri tahammül gösterildiyse de, Ali Ekrem'in "Şiirimiz" adlı eleştirisi, çok sert ve fazla kişisel bulunduğundan, dergide, Kasım-Aralık 1900'de bazı değişikliklerle basıldı. Bu yazısından dolayı, arkadaşlarından sert tepkiler alan Ali Ekrem, dergiden ayrıldı. Onu Ahmed Reşid, Sâmîpaşazâde Sezâî ve Menemenlizâde Tâhir takip etti. Böylece topluluk büyük bir yara almış oldu. 1901 yılının başlarında yönetimle ilgili bir konu yüzünden Ahmet İhsan ile Tevfik Fikret'in arasında anlaşmazlıklar çıktı. Tevfik Fikret'in dergiden ayrılması üzerine Servet-i Fünûn ciddi bir bulanımın içine düştü. 12 Tevfik Fikret'in yerine yazı işlerini üstlenen Hüseyin Cahit, durumu bir süre idare etti. Ancak Hüseyin Cahit Yalçın'ın Fransız İhtilali'ni konu alan "Edebiyat ve Hukuk" adlı çevirisinin 16 Ekim 1901'de Servet-i Fünûn'da yayımlanması üzerine, dergi II. Abdülhamit tarafından kapatıldı ve sorumlular mahkemeye verildi. Mahkeme tarafından suçsuz bulunan Servet-i Fünûn, kapatılmasından bir ay sonra, 5 Aralık 1901'de tekrar yayımlanmaya başlandı. Ancak Hüseyin Cahit yazı işleri müdürlüğünden ayrıldı. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra Servet-i Fünûn, gazete olarak yeniden çıkmış, sonra da haftalık dergiye dönüşmüştür. Servet-i Fünûncular II. Meşrutiyete kadar pek az eser yayımladılar. Ama bu arada koşullar değişmiş ve yeni bir nesil yetişmişti. Siyasal koşullar ağırlaşmış, sanatçıların bir kısmı, resmî görevlerle İstanbul'dan uzaklaştırılmıştı. Servet-i Fünûncular, karamsar, bezgin bir ruh hâline sahip oldukları için bu durumdan çok etkilendiler. Aralarındaki tartışmalar yüzünden birbirlerinden soğudular. Bir daha toplanamadılar. Servet-i Fünûn devri böylece kapanmış oldu. SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNİN DIŞINDAKİ BAĞIMSIZ SANATÇILAR AHMET RASİM (1864 – 1932) Fıkra, makale ve anılarıyla tanınır. Çocukluğunu, basın hayatını, İstanbul’un günlük yaşantılarını başarılı bir üslupla anlatmıştır. Eserleri: Fıkra: Eşkâl-i Zaman, Şehir Mektupları Anı: Gecelerim, Falaka, Gülüp Ağladıklarım Roman: Hamamcı Ülfet Söyleşi: Ramazan Sohbetleri, Muharrir Bu Ya HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1864 – 1944) Servet-i Fünuncuların etkili olduğu bir dönemde bu topluluğa girmemiştir. Ahmet Mithat Efendi’nin “halk için roman” anlayışına uygun eserler vermiştir. İlk romanı “Şık” ile tanınmış ve sevilmiştir. Halkın diliyle (Özellikle mahalle kadınlarının dili) ve mizahi bir üslupla halkı aydınlatıcı romanlar yazmıştır. Romanlarında İstanbul halkının ört, adet, gelenek ve göreneklerini ve yaşayışını yansıtmıştır. Romanlarındaki kahramanlarını yetiştikleri ortamın diliyle konuşturur, sosyal çevresiyle birlikte anlatır. Alafranga yaşama özenen züppe tipleri, şöhret meraklılarını, batıl inançlara düşkün insanları mizahi bir üslupla eleştirmiştir. Natüralizmden etkilenmiştir. Eserleri: Roman: Şık, Şıpsevdi, İffet, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Nimetşinas, Metres, Ben Deli Miyim?, Mutallaka, Kaynanam Nasıl Kudurdu, Evlere Şenlik, Utanmaz Adam, Mezarından Kalkan Şehit Hikâyeleri: Kadınlar Vaizi, Namusla Açlık Meselesi, İki Hödüğün Seyahati, Melek Sanmıştım Şeytanı, Meyhanede Hanımlar, Gönül Ticareti Tiyatro: Hazan Bülbülü, Kadın Erkekleşince MEHMET ÂKİF ERSOY (1873-1936) İstanbul'da doğan Akif, Baytar Mektebi'ni birincilikle bitirmiştir. Görevli olarak birçok ülkeyi dolaşmıştır. Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir. Şiirlerinde toplum yaşantısını bütün yönleriyle anlatmıştır. Şiirlerinde kaynağını İslam dininden alan coşkun bir lirizm vardır. Onun şiirlerinin en önemli kaynağı kişisel gözlemleridir, İstanbul'un yoksul semtlerinin yaşantısını, yoksulluklarını, ıstıraplarını gözler önüne serer. Şiirlerinde yoksullara karşı acıma duygusu sezilir. Toplum hayatındaki çöküntüleri işlemiştir. Toplumun, içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtuluşunun dine yönelmekle olacağını düşünür. Öğüt verici, didaktik şiirler yazmıştır. Sanatını toplum hizmetine veren bir şairdir. Şiirlerinde konuşma dilini tüm canlılığı ile kullanır. Adeta konuşur gibi şiir yazar. Şiiri düzyazıya yaklaştırmada çok başarılı olmuştur. Akif, şiirlerinde aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Hece ölçüsünü hiç kullanmamıştır. Şiirlerinde, dikkatli bir işçilik ve sağlam bir kompozisyon dikkati çeker. Çanakkale Şehitleri, İstiklâl Marşı, Bülbül gibi lirik-epik türde değerlendirilebilecek şiirlerinde coşkulu bir söyleyiş göze çarpar. Akif, şiirlerinde Divan edebiyatı nazım biçimlerini, özellikle de mesnevi nazım biçimini kullanır. Onun manzum hikâyeleri vardır. Bu şiirlerde toplum hayatını tüm canlılığı ile ortaya koyar. Seyfi Baba, Küfe, Mahalle Kahvesi, Meyhane, Hasta bu türün örneği olan şiirleridir. Akif, şiirlerini Safahat adlı, yedi bölümden oluşan bir kitapta toplamıştır. Safahat, Süleymaniye Kürsüsü'nde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsü'nde, Hatıralar, Âsım, Gölgeler kitabın bölümlerini oluşturur. MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944): Servet-i Fünun şiirinde yalnız nazım şekillerini ve halk şiirinden de yalnız ölçüyü (hece) alan ve dili Türkçeleştirmek iddiasıyla yapay bir dil yaratan Mehmet Emin, Türk Edebiyatı’nda “Milliyetçilik” akımının ilk temsilcisi sayılır. Şiirlerinin tamamında sosyal sorunlara eğilen şairde, bu nedenle didaktizm lirizme ağır basar. Hece sayısı bakımından uzun olan ölçüleri kullanan şair, söyleyişte nesre yaklaşmıştır. Servet-i Fünun, Çocuk Bahçesi, Türk Yurdu dergilerinde yayımlanan şiirleri, “Türkçe Şiirler”, “Türk Sesi”, “Ey Türk Uyan” gibi kitaplarda toplanmıştır. 13
Benzer belgeler
AÖF II. ABDULHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI ders
edildi ve çeşitli hikâyeleri yayımlandı. Servet-i Fünûn dergisinde, bu türler dışında edebiyatla
ilgili makalelere ve eleştirilere de rastlanmaktadır. Başta Tevfik Fikret olmak üzere, Cenap
Şahabet...
Yeni Türk Edebiyatı II
eserler verilmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil anı türünde
yazdığı Kırk Yıl, Saray ve Ötesi (3 cilt), Bir Acı Hikâye
adlı eserleri yazarın hayatını ve çevresini aydınlatması
bakımından çok önemlidir. Hü...