tarımsal araştırmalardan bakış 2015
Transkript
tarımsal araştırmalardan bakış 2015
T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Tarımsal Araştırmalardan Bakış 2015 Editörler Dr. Kemalettin TAŞDAN Selda ARSLAN Zehra ÇİÇEKGİL TEPGE Yayın No:260 ISBN: 978-605-9175-31-9 Aralık – 2015 Basım Yeri: T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü Eskişehir Yolu 9. Km Lodumlu / ANKARA TAGEM/TEPGE’nin izni olmaksızın basılamaz, basılı veya elektronik materyal olarak çoğaltılamaz ve/veya dağıtılamaz. Kaynak gösterilmek şartı ile alıntı yapılabilir. Yayın içerisindeki her türlü yorum ve değerlendirmeler yazarlara aittir ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM ya da TEPGE’nin görüşlerini yansıtmaz. Düzenleme Kurulu Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü Destekleyen Kuruluşlar TAGEM Daire Başkanlıkları Bitki Sağlığı Araştırmaları Daire Başkanlığı Toprak ve Su Kaynakları Araştırmaları Daire Başkanlığı Bahçe Bitkileri Araştırmaları Daire Başkanlığı Tarla Bitkileri Araştırmaları Daire Başkanlığı Hayvan Sağlığı, Gıda ve Yem Araştırma Daire Başkanlığı Hayvancılık ve Su Ürünleri Araştırmaları Daire Başkanlığı Tarım Ekonomisi Araştırmaları Daire Başkanlığı Enstitüler Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü / Yalova Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Antalya Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Adana Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Eskişehir Meyvecilik Araştırma Enstitüsü / Isparta Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü / Ankara Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü / Ankara Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Konya Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü / Ankara Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü / Bursa Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü / Ankara Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü / Mersin Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü / K.Maraş GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Şanlıurfa GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi / Diyarbakır Mısır Araştırma Enstitüsü / Sakarya Pamuk Araştırma Enstitüsü / Aydın Patates Araştırma Enstitüsü / Niğde Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü / Gaziantep İncir Araştırma Enstitüsü / Aydın Kayısı Araştırma Enstitüsü / Malatya Uluslararası Hayvancılık Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü / Ankara Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü / Trabzon Arıcılık Araştırma Enstitüsü / Ordu Koyunculuk Araştırma Enstitüsü / Balıkesir Atatürk Toprak, Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü / Kırklareli Toprak Su Ve Çölleşme İle Mücadele Araştırma Enstitüsü / Konya Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü / Ankara Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü / Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü / İzmir Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü / Diyarbakır Uluslararası Tarımsal Araştırma. ve Eğitim Merkezi / İzmir Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü / Antalya Bağcılık Araştırma Enstitüsü / Tekirdağ Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü / Elazığ Bağcılık Araştırma Entitüsü / Manisa Erzican Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü / Erzincan Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Erzurum Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Samsun Zeytincilik Araştırma Enstitüsü / İzmir Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü / İzmir Fındık Araştırma Enstitüsü / Giresun Orta Karadeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Tokat Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Edirne Önsöz Gelişmiş, azgelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerin ekonomilerinde tarımın özel bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Bunun başlıca nedeni; tarımın insanların zorunlu ve temel ihtiyaçlarını karşılama özelliğinden ileri gelmektedir. Tarımsal üretim, üreticiler için geçim aracı, ülke ekonomisi için toplumun beslenmesi, tarıma dayalı sanayi ye hammadde sağlaması ve dışsatım maddeleri üretmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bakanlar Kurulunun 03/06/2011 Tarih ve 639 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 12 maddesiyle Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğünü’ne verilen görevler arasında, Ulusal kalkınma planları doğrultusunda tarımsal araştırma ve geliştirme stratejilerini, önceliklerini belirlemek, tarımsal ürün piyasalarındaki ulusal ve uluslararası gelişmeleri izlemek, Bakanlığın görev alanına giren konularda araştırmalar yapmak ve yaptırmak bulunmaktadır. Bu doğrultuda kurumumuz tarım piyasaları izlemekle birlikte, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğine de katkılarda bulunmaktadır. TAGEM; bünyesinde bulunan Enstitü/İstasyon Müdürlüklerinin katkısı ile ulusal ve uluslararası piyasaları yakından takip ederek sektörün küresel ölçekte durumunu ortaya koyan çalışmalara öncelik vermektedir. Sektörde sürdürülebilirliğin sağlanması ve istikrarlı bir piyasanın oluşturulabilmesi için TAGEM ve TAGEM’e bağlı bulunan Enstitü/İsyasyon Müdürlüklerinin de içinde yer aldığı “Tarımsal Araştırmalardan Bakış” çalışması ile sektördeki çeşitli konular ulusal ve uluslararası boyutlarda ele alınarak incelenmiştir. TAGEM ve bağlı olan Enstitü/İstasyon Müdürlüklerince, tarım sektörünün dünya ve ülke ekonomisindeki önemi göz önünde bulundurularak, dünya ve ülkelerin üretim, tüketim, ticaret ve ürünlerle ilgili genel özellikler ile ilgili verilerin bilgisini sunmak amacıyla hazırlanan “Tarımsal Araştırmalardan Bakış” çalışması doküman niteliği taşımaktadır. Bu vesile ile hazırlanan bu çalışmaya emeği ve katkısı geçenlere teşekkür ediyorum. Doç. Dr. Masum Burak Genel Müdür İçindekiler Sayfa No İç Sularda Alabalık Yetiştiriciliği 1 Türkiye Beyaz Et Sektörü 2015 9 Biyolojik Mücadele 18 Büyükbaş Hayvancılığa Genel Bakış 30 Elma 40 Kabuklular 48 İncir (Taze – Kuru) 58 Kimyasal Mücadele 65 Kivi 77 Meyve Fidancılığı 86 Organik Tarım – İyi Tarım 93 Türkiye Süs Bitkileri 105 Dünya ve Türkiye’de Turunçgil Üretimi ve Dış Ticareti 113 Türkiye Denizlerinde Balıkçılık 123 Türkiye Yumurta Sektörü 2015 135 Zeytinyağı 145 Arıcılık (Arı, Bal, Diğer Arı Ürünleri) 153 Çölleşme ile Mücadele – Konya Karapınar Örneği 157 Biyoteknik Yöntemler 164 Soya 174 Pamuk 184 Sofralık Üzüm 191 Sürdürülebilir Toprak ve su Yönetimi 200 Türkiye’de Tarımda Su Kullanımı, Yönetimi, Sorunları ve Çözüm Önerileri 211 Tarımsal Meteoroloji 222 Uluslararası Eğitimler 231 Yerfıstığı 237 Denizlerde Su Ürünleri Yetiştiriciliği 249 Kayısı 257 Türkiye’de Küçükbaş Hayvan Islahı 268 Mısır 274 Patates Antepfıstığı Ülkesel Arpa Yetiştiriciliği 281 291 297 İçindekiler Sayfa No Aspir 301 Tıbbi ve Aromatik Bitkiler 307 Örtüaltı Domates 320 Bitki Doku Kültürleri 331 Türkiye’de Görülen Bazı Fungal (Mantari) Buğday Hastalıkları ve Hastalıkların Kontrolünde TAGEM Araştırma Enstitülerince Yürütülen Genetik Dayanıklılığın Kullanımı Üzerine Bir Değerlendirme 338 Potansiyel Risk: UG99 Kara Pas Irkı Ve Yürütülen Çalışmalar 346 Gıda Güvenilirliği 350 Kırmızı Mercimek 361 Kuraklık 367 Makroekonomik Göstergelerle Tarım Sektörü 385 Bitkisel Üretimde Maliyet Hesaplama Yöntemleri ve Yapılan Uygulamalar 394 Nohut 400 Şekerpancarı 410 Türkiye’de Tohumculuk Sektörü 417 Gübreler 430 Yeşil Mercimek 446 Çekirdeksiz Kuru Üzüm 451 Çayır-Mera 459 Üzümsü Meyveler 467 Kuru Fasulye 476 Enerji Tarımı 485 Tütün 497 Yonca-Adi Fiğ 508 Fındık 514 Sanayilik Domates 522 Ayçiçeği 533 Çeltik 541 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 İç Sularda Alabalık Yetiştiriciliği Erol ÖZTÜRK İlhan CANPOLAT Elazığ Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş İnsanların protein ihtiyaçlarının karşılanmasında kaliteli bir protein kaynağı olan balık etinin önemli bir yeri vardır. Her geçen gün artan nüfusa dengeli bir beslenme alışkanlığı kazandırmak ülkenin hedefleri arasına girmiştir. Özellikle hayvansal protein temininde hem sağlıklı, hem de besleyici olan beyaz ete rağbet artmaktadır. Kanatlı hayvanlar hariç tutulduğunda beyaz et kaynağı bakımından su ürünleri en önemli grubu oluşturur. Ancak su ürünlerinin önemi artmasına rağmen sular kirletilmekte ve yasal düzenlemelere uyulmaksızın bilinçsizce kullanılmaktadır. Doğal su kaynaklarının tahrip edilmesi ve balıkların çeşitli teknolojik gelişmelerle açık denizlerde avlanmaya başlanması nedeniyle denizlerde ve iç sularda kültür balıkçılığının önemi 21. yüzyıldan itibaren hızlı bir şekilde artış göstermektedir (Sağlam ve ark. 2008). Ülkemiz coğrafi konumu itibarı ile su ürünleri avcılığı ve üretimi yönünden dünyanın şanslı ülkeleri arasındadır. Üç tarafımız denizlerle çevrili olup, pek çok sıcak ve soğuk su balığının üretilebileceği su kaynaklarına sahiptir. Yapılan araştırmalara göre ülkemiz iç su kaynaklarının yılda 1 milyon ton civarında su ürünleri üretimi potansiyeli olduğu bildirilmiştir (Çelikkale ve ark. 1999). Türkiye, denizleri, gölleri, baraj gölleri ve akarsuları ile su ürünleri potansiyeli bakımından oldukça şanslıdır. Adalar da dâhil olmak üzere 8.300 km kıyı şeridine sahip olup, yaklaşık 24 milyon ha deniz alanı yanında 200 doğal göl, 700’ün üzerinde baraj gölü ve 1000’nin üzerinde göletlerin toplam yüzey alanı 1,4 milyon ha’dan fazladır. Ayrıca ortalama 178 bin km uzunluğundaki 33 adet akarsuyla birlikte toplamda 26 milyon hektarlık su ürünleri üretim alanına sahiptir. Türkiye, sahip olduğu iklim ve su koşullarının su ürünleri yetiştiriciliğine uygun olmasından dolayı su ürünleri kaynakları, gerek hayvansal gerekse bitkisel protein temini, istihdam sahası oluşturması ve döviz girdisi sağlaması açısından büyük bir sosyo-ekonomik öneme sahiptir (Doğan, 2003). Su ürünleri yetiştiriciliği kapsamında özellikle kültür balıkçılığında alabalık türleri içinde yoğun ve yaygın yetiştiriciliği yapılan en önemli tür gökkuşağı alabalığı (Oncorhynchus mykiss) olup; gökkuşağı alabalığının ülkemizdeki iç sularda ve denizlerde yetiştiricilikle elde 1 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 edilen toplam üretim miktarı 2014 yılında TÜİK’in verilerine göre 107.983 tona ulaşmıştır. Ülkemizde Alabalık yetiştiriciliğinde Elazığ, Muğla, Kayseri ve Burdur ilk sıralarda yer alıyor. 2. Dünya’da Su Ürünleri Dünya balıkçılık ürünleri toplam üretimi 2012 yılında bir önceki yıla nazaran % 2 artarak 158 milyon tona ulaşmıştır. Söz konusu üretim, insan tüketimine yönelik üretimin yanı sıra, balık yemi, balık yağı vs. gıda dışı amaçlı kullanıma yönelik üretimi de kapsamaktadır. Dünya toplam balıkçılık üretiminin % 57’sini yakalama balıkçılık (90 milyon ton), % 40’ını ise kültür balıkçılığı (68 milyon ton) oluşturmaktadır. göre, dünya kültür balıkçılığı üretimi 2013 yılında bir önceki yıla nazaran % 5,5 artışla 70,2 milyon tona ulaşmıştır. Söz konusu üretimin değer olarak 140 milyar dolar seviyesinde olduğu tahmin edilmektedir. Kültür balıkçılığının bölgesel dağılımı incelendiğinde, Asya’nın % 89,1 ile en önemli üretici olduğu, bu kıtayı % 4,4 ile Amerika, %4,0 ile Avrupa, % 2,3 ile Afrika ve % 0,3 ile Okyanusya’nın izlediği görülmektedir. Bununla ilgili değerler Tablo 1’de verilmiştir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Mart 2014 Raporuna Tablo 1. Kültür Balıkçılığı Üretiminin Bölgesel Dağılımı (Milyon Ton) Asya Amerika Avrupa Afrika Okyanusya Toplam 2001 30,3 1,7 2,1 0,4 0,1 34,6 2005 39,2 2,2 2,1 0,6 0,2 44,3 2009 49,5 2,5 2,5 1 0,2 55,7 2010 52,4 2,6 2,5 1,3 0,2 59,0 2011 54,8 2,8 2,7 1,4 0,2 61,9 2012 59,0 3,0 2,9 1,5 0,2 66,5 2013 Pay (%) 62,6 89,1 3,1 4,4 2,8 4,0 1,6 2,3 0,2 0,3 70,2 100,0% Kaynak: www.fao.org. Erişim Tarihi: 27.10.2015 Ülkeler bazında balık üretim değerlerine bakıldığında Çin kültür balığı üretiminde 43.5 milyon/ton ile 2013 yılı içinde ilk sırada yer almaktadır. Bununla ilgili değerler Tablo 2’de verilmiştir. 3. Avrupa’da Su Ürünleri ve Alabalık Avrupa Birliği’nin balıkçılık sektörü üretimi, son 20 yılda hafif bir düşüş trendine girerek 2013 yılında 6.5 milyon ton seviyesinde gerçekleşmiştir. Dünya balıkçılık sektörü üretiminde 50. sırada yer alan AB 28’nin payı % 4,0’dir. Balıkçılık sektöründe faaliyet gösteren en önemli AB üyesi ülkeler; İspanya, Danimarka ve 2 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 İngiltere’dir. Avrupa’nın birçok bölgesinde yakalama balıkçılığın yanı sıra, kültür balıkçılığı da önemli bir alt sektördür. 1.3 milyon tonluk üretimle kültür balıkçılığı Avrupa Birliği’nin toplam balıkçılık sektörünün %20’sini oluşturmakta, 3.2 milyar Avro getiri sağlamaktadır. AB’nin alabalık yetiştiriciliğinde önde gelen ülkeleri, İtalya, Fransa, Danimarka, İspanya ve İngiltere’dir. AB28 ile karşılaştırıldığında, ülkemizin iç sularda alabalık yetiştiriciliğinde Avrupa’da birinci sırada olduğu görülmektedir. Avrupa Ülkelerinde balıkçılık üretimine ait değerler Grafik 1’de, İç sularda alabalık yetiştiriciliğinin Türkiye ile Avrupa arasında karşılaştırıldığı Grafik 2 verilmiştir. Tablo 2. Ülkeler Bazında Balık Üretim Değerleri ( milyon/ton) Ülkeler (Milyon/ ton) Çin Hindistan Endonezya Vietnam Bangladeş Norveç Tayland Myanmar Japonya ABD Türkiye Dünya Kültür Balığı Üretimi 2010 2011 36.737.340 38.623.584 3.785.779 3.673.082 2.362.907 2.766.871 2.671.800 2.845.600 1.308.515 1.523.759 1.019.802 1.143.893 1.286.122 1.201.455 850.697 816.820 718.305 556.781 496.699 397.292 167.141 188.790 58.290.909 61.466.126 2012 2013 Pay 41.110.864 43.551.730 62,0% 4.209.478 4.549.607 6,5% 3.084.911 3.848.823 5,5% 3.085.500 3.207.200 4,6% 1.726.066 1.859.808 2,6% 1.321.119 1.247.865 1,8% 1.272.100 1.056.944 1,5% 885.169 929.180 1,3% 633.067 608.820 0,9% 419.974 441.098 0,6% 212.410 233.394 0,3% 66.533.253 70.223.563 100,0% Değişim % 2012/2013 5,9 8,0 27,7 3,9 7,7 -5,6 -17,0 5,0 -4,0 5,3 9,9 5,5 Kaynak: www.fao.org. Erişim Tarihi: 27.10.2015 Grafik 1. Avrupa Birliği’nde Balıkçılık Üretimi (2013) 1.400.000 1.200.000 ton/yıl 1.000.000 800.000 Avcılık 600.000 Yetiştiricilik 400.000 Toplam 200.000 0 Kaynak: Brüksel Ticaret Müşavirliği Balıkçılık Sektör Raporu 2015 3 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 2: Alabalık Yetiştiriciliğinde Avrupa’da Önemli Ülkeler ve Türkiye 120000 100000 2010 80000 2011 60000 2012 2013 40000 20000 0 Kaynak: FAOSTAT, 2015. 4. Türkiye’de Su Ürünleri ve Alabalık Üretimi Türkiye’de iç su ürünleri yetiştiriciliği hızla gelişen bir sektördür. Ülkemiz ’de iç sularda ağırlıklı olarak alabalık yetiştiriciliği yapılmaktadır. Ülkemizde Su ürünleri üretimi 2014 yılında bir önceki yıla göre % 11,6 azalarak 537.345 ton olarak gerçekleşmiştir. Üretimin % 56,2’sini avcılık üretimi, % 43,8’ini yetiştiricilik üretimi oluşturmaktadır. Yetiştiricilik üretiminin %45,5’ini alabalık oluşturmaktadır. Su ürünleri avcılığı 2014 yılında % 19,2 azalırken, yetiştiricilik % 0,1 artmıştır. Avcılıkla yapılan üretim 302.212 ton olurken, yetiştiricilik üretimi ise 35.133 ton olarak gerçekleşmiştir. Yetiştiricilik üretiminin % 45,5’i iç sularda, % 54,5’i denizlerde gerçekleşmiştir (TUİK, 2015). Ülkemizde iç sularda yıllar itibari ile alabalık üretim değerleri Tablo 3’de verilmiştir. İller bazında iç su ürünleri üretim değerlerine bakıldığında 2013 yılında Elazığ İli 14.286,3 ton/yıl alabalık üretimi ile ilk sırada üçüncü sırada yer almaktadırlar. İller bazında en çok üretim yapan İllere ait değerler Tablo 4’de verilmiştir. 5. Alabalık Yetiştiriciliği Trendi ve Sorunlar Su ürünleri yetiştiriciliği desteklemelerinin yapıldığı 2003 ten bu yana alabalık üretimi hızla yükselmiştir. Bu durum olumlu olarak görünmesine karşın barındırdığı bir takım problemlerin son yıllarda ortaya çıkmasına neden olmuştur. Desteklerin etkisiyle ilk yıllarda balığa olan talep ve maliyetlerin düşük olması üreticinin kazançlı çıkmasına neden olmuş ve sektöre sürekli yeni üreticiler eklenmiştir. Hızla artan bu üretim, sürdürülebilir üretim açısından sorunlar çıkarmaya başlamıştır. 4 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Üretimi artırmak için balık yemine olan talebin artmış ve yem fiyatlarını çok yükseltmiştir. Balık yemi için olmazsa olmaz olan ham maddelerde dışarıya (özellikle balık unu) bağımlı olmamız bunun en temel unsurlarından biridir. Sürekli yeni alanların balık yetiştiriciliğine açılmış olması bunu daha da artırmış ve balık yeminin hem fiyatı yükselmiş hem de daha fazla yem üretebilmek adına kalitesi azalmıştır. Bu nedenle üreticiler hem pahalı yemden dolayı, hem de kalitesiz yemden dolayı balığı büyütebilmek için daha fazla yem kullanmak zorunda kalmış ve alabalık üretim maliyetleri oldukça yükselmiştir. Ayrıca kalitesiz yemlerden dolayı hastalıklar artmış ve yetiştirme süreleri de uzamıştır. Tablo 3. Yıllar Bazında İç Su Ürünleri Üretimi (Ton/Yıl) Yıllar Toplam Yetiştiricilik Üretimi İç sularda Alabalık Üretimi Avcılık Toplam Üretim Toplam Su ürünleri Üretimi 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 119. 567 129. 025 140. 021 152. 260 158. 729 167.141 188.790 212.410 233.394 235.133 48.033 56.026 58.433 65.928 75.657 78.165 100.239 111.335 122.873 107.983 426.496 533.048 632.450 494.124 464.462 485.939 514.755 432.442 374.121 302.212 544.773 661.991 772.323 646.310 623.191 653.080 703.545 644.852 607.515 537.345 Kaynak: BSGM İstatistikleri 2015 Tablo 4. Alabalık Üretiminde Önemli iller İller Elazığ Muğla Kayseri Burdur Malatya Şanlıurfa Tunceli Denizli Isparta Gümüşhane Üretim (ton) 14.286 13.900 11.227 9.724 4.350 4.297 3.779 3.720 3.605 3.121 Kaynak: TUİK İstatistikleri 2015 5 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Yükselen maliyetlerin ve üretim miktarının yanında pazarda balık fiyatları ve balığa olan talep aynı oranda yükselmemiş ve böylece özellikle küçük çaplı üretici günden güne zarar eder hale gelmiştir. Bu nedenle son iki yılda kapanan işletmelerin sayısında artış gözlenmektedir. çalışmalarının artırılması ve bu konuda özel sektörle kuvvetli bir işbirliği içinde olunmalıdır. Üretilen balığın kar edici bir fiyattan pazarlanabilmesi için hem pazarlama organizasyonlarının etkin bir şekilde kurulması ve balık işleme ve dış ticaret standartlarının karşılandığı işleme süreçlerinin geliştirilmesi çok önemlidir. Bu konuda da üreticilerin hem üniversiteler hem de kamu kurumları ile güçlü bir işbirliği içinde olmaları gereklidir. Bu nedenle desteklerin üretimi artırıcı etkisinin yanında sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için yeni üretim alanlarına izin verirken bu konuları dikkate alacak şekilde kararlar alınması gerekmektedir. Maliyetin en önemli unsuru olan yemin fiyatının düşürülebilmesi veya kalitesinin artırılması için yerli ve ucuz olan yeni hammadde arayışları için AR-GE Bu işbirliğinin sağlanması için adımların atılmasında gecikme olmaması için teşvik edici düzenlemeler yapılmalıdır. Grafik 3: Türkiye’de Toplam Su Ürünleri Yetiştiriciliği Üretimi 250000 Üretim ton/yıl 200000 150000 İç sularda Alabalık Üretimi 100000 50000 0 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Kaynak: BSGM İstatistikleri 2015 Grafik 3’e bakıldığında su ürünleri yetiştiriciliği üretiminin hızla arttığı ancak 2013 ve sonrasında sert bir düşüş yaşadığı görülmektedir. Destekleme politikalarının yukarıda sayılan etkileri göz önünde bulundurularak gelecekte başka ne gibi etkileri olabilir sorularına yoğunlaşarak yine paydaşlar arası bir işbirliği içerisinde tartışılması gereklidir. Bilimsel yaklaşımlarla bu konu irdelenmeli ve çok hızlı gelişen bu sektörün geleceği adına şimdiden önlemler alınmalıdır. 6 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 6. Sonuç Artan dünya nüfusunun yeterli ve dengeli besleyebilmek adına dünya gıda üretiminin iki katına çıkması gerektiği uzmanlarca ifade edilmektedir. Geçmişten bu yana insanların beslenmesinde su ürünlerinin önemli bir paya sahip olduğu bilinmektedir. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından son 10 yılda dünyanın en hızlı büyüyen gıda sektörü olarak belirlenen su ürünleri yetiştiriciliğinde ülkemiz, Avrupa’da önemli ülkeler arasındadır. Alabalık yetiştiriciliğinde ise Avrupa’da lider konumda bulunan ülkemiz için alabalık yetiştiriciliği üzerinde önemle durulması gereken bir üretim faaliyetidir. üretimin önemli olduğu unutulmamalıdır. Su ürünleri üretimdeki en önemli faktör balık yemidir. Balık yetiştiriciliği faaliyetinde maliyet içerisindeki en büyük kalem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle sürdürülebilir yetiştiriciliğin temel dinamikleri kaliteli yemin sürekliliği, fiyatı ile balığın pazardaki fiyatıdır. Yem ham maddelerinde ülkemizin dışa bağımlı olması su ürünleri yetiştiriciliği adına kısıtlayıcı unsurlardan biridir. Bu durum artan üretim faaliyetleri sonucu meydana gelen yem talebinden dolayı yem fiyatlarının yükselmesine neden olmaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliğinin önündeki bu gerçek sektörün geleceği adına çözülmesi gereken bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle yetiştiricilik faaliyetlerinin ekonomik sürdürülebilirlik dikkate alınarak planlı bir şekilde büyümesi gerekir. İstatistiki rakamlara bakıldığında avcılık yolu ile elde edilen balık miktarında ilerlemenin olmadığı hatta gerilemelerin söz konusu olduğu görülmektedir. Gelinen bu noktadan sonra bazı tedbirler alınmaya çalışılsa bile doğal balık stoklarının hiçbir zaman istenilen seviyede artmayacağı, doğal balık stokların giderek azalması ile ortaya çıkan açığın ancak kültür balıkçılığı ile kapatılabileceği yine uzmanlarca belirtilen önemli bir husustur. Bu durum, su ürünleri yetiştiriciliğinin dünya için vazgeçilmez bir faaliyet olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ülkemizde 2003 yılından bu yana verilen desteklemelerin etkisiyle balık yetiştiriciliğinde büyük üretim artışı gerçekleşmiştir. Ancak bu üretim artışı balık yemi fiyatlarını aşırı yem talebinden dolayı artırmış ve bu nedenle alabalık üretim maliyetleri artırmıştır. Maliyet artışının yanında alabalık fiyatları pazarda beklenen ölçüde ve maliyet artışı kadar olamamıştır. Bu da dünyadaki denizlerin ve iç suların önemini her geçen gün artırmakta ve su ürünleri yetiştiriciliğini geleceğin sektörü olarak göstermektedir. Ancak, sürdürülebilirlik için çevresel açıdan alınacak tedbirlerle su kaynaklarının korunması, planlı kullanımı önemlidir. Desteklemelerin ilk bakışta görünmeyen bu etkisi ilk yıllarda görülememiş ve büyük üretim artışlarıyla büyük kazançlar sağlanmıştır. Zamanla ortaya çıkan maliyet artışı ve pazarlama sorunu planlı ve sürdürülebilir bir sistemin önemini ortaya koymuştur. Ayrıca ekonomik sürdürülebilirlik için, piyasa dengeleri açısından da planlı bir 7 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Özetle, balık yetiştiriciliği için şunlar söylenebilir: 3. Destekleme politikalarının etkilediği üretim artışının olumsuz etkilerinden kaçınmak için sürdürülebilir planlı bir destekleme ve üretim sisteminin oluşturulması çok önemli hususlardandır. 1. Alternatif yem kaynakları ile ilgili AR-GE çalışmalarının artması 2. Pazarlama ve fiyat konularında arayışların ve çalışmaların hızlandırılması Kaynaklar Balıkçılık Sektör Raporu ve Global Su Ürünleri http://www.sudayasamdergisi.com/reklam/balikcilik-sektor-raporu.pdf 27.10.2015 Fuarı, Erişim 2014. Tarihi: Brüksel Ticaret Müşavirliği Balıkçılık Sektör Raporu, 2015 BSGM, 2015. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü. Bilgi Dokümanları. www.tarim.gov.tr/BSGM Erişim Tarihi: 27.10.2015. Çelikkale M. S., Düzgüneş E., Okumuş İ., 1999. Türkiye Su Ürünleri Sektörü, Potansiyeli, Mevcut Durumu ve Çözüm Önerileri. İTO Yayın No 1999-2, İstanbul. DOĞAN, K. 2003. Ülkemizin akuakültür potansiyeli. Deniz ve Balıkçılık, Aylık Sektörel İhtisas Dergisi, Sayı:3, 10-12 kısım I-II. Et ve süt Kurumu 2013. Sektör Raporu. http://www.ukon.org.tr/ Erişim Tarihi: 27.10.2015 FAOSTAT, 2015. Global Aquaculture Production (online http://www.fao.org/fishery/statistics/global-aquaculture-production/query/en. query). Erişim Tarihi: 27.10.2015. FAO Yearbook 2012. Fisheries and Aquaculture Statistics, http://www.fao.org/3/ai3740t.pdf Erişim Tarihi: 27.10.2015. Sağlam, N. Özdemir, Y. Sarıeyyüboğlu, M., 2008. Elazığ Su Ürünleri Sektörü (Bugünü, Geleceği ve Bazı Fizibiliteler). T.C. Elazığ Valiliği 269s., Elazığ. TUİK, 2015.Türkiye İstatistik Kurumu. Su Ürünleri İstatistikleri. www.tuik.gov.tr. 8 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye Beyaz Et Sektörü 2015 Dr. Züleyha KAHRAMAN Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Beyaz et insan beslenmesinde tartışılmaz bir öneme sahiptir. Tavuk eti; uluslararası terminolojide “Kanatlı Eti” kavramı içinde geçmekte olup, bu kavramın içinde piliç, hindi, bıldırcın, ördek, kaz gibi hayvanların etleri de yer almaktadır. Tavuk eti, hayvansal protein kaynağı olarak gıda sektörü ile iç içe olduğu gibi, tavukların yetiştirilmesinde ve insan sağlığına etkilerinde sağlık sektörü ile tesislerin inşasında inşaat sektörü ile ilişki içinde oluр her açıdan istihdam yaratıcı dinamik bir sektördür. Beyaz et sektöründe kullanılan civcivler, ıslah yoluyla büyüme hızı ve kapasitesi arttırılmış hibrit civcivlerdir. Hayvan ıslahındaki ilerleme ve yem sektöründeki gelişmelerle bu civcivler 40-45 gün gibi kısa bir süre içerisinde 2-2,5 kilogram tavuk ağırlığına ulaşmaktadır. ve uygun oranlarda kapsayan protein içermektedir (Tablo 1). Tavuk etinin bileşiminde bulunan biyolojik değerliliği yüksek olan proteinler (% 20-22) vücut proteinlerinin oluşumu için çok önemli bir kaynaktır. Tavuk etinin içerdiği proteinin % 90-100 oranında vücut proteinine dönüşmesi ona yüksek biyoyararlanıma sahip olma özelliği kazandırır. Beyaz et sektörü, Ülkemiz hayvancılık sektörü içerisinde sürekli bir gelişim sağlayan, kendi üretim planlamasını yapabilen ve ülkenin hayvansal protein gereksiniminin önemli bir bölümünü karşılayabilen önemli bir üretim dalıdır. Başlangıçta üretim küçük aile işletmelerinde yüksek birim maliyet ile gerçekleştirilmekte iken sektörde yapısal değişime gidilerek entegre tesisler kurulmaya başlanmıştır. Yapılan yatırımlarla modern üretim tesislerinin sayısı ve üretim kapasitesi hızla artmış, yüksek standartta üretim yaygınlaşmıştır. Ülkemiz, mevcut durumda kanatlı eti ve ürünleri üretiminde teknolojik seviye olarak AB standartlarına ulaşmış durumdadır. Beyaz et grubu içerisinde en fazla üretim ve tüketim payına sahip olan tavuk etidir. Tavuk etinin özellikle biyoyararlanımı yüksek, proteinlerce zengin olduğu bilinmektedir. Tavuk eti, insan vücudunun sentezleyemediği ve besinlerle alınması zorunlu olan amino asitleri yeterli miktarda 9 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 1. Tavuk Etinin Besleyici Değeri, (100 g yenilebilir kısımda) Tüm Tavuk Göğüs Tüm Eti Eti Tavuk Eti Su (g) 70.3 75.4 Vitaminler Enerji (kcal) 167 112 Vitamin B1 (mg) 0.1 Protein (g) 20.0 21.8 Vitamin B2 (mg) 0.15 Yağ (g) 9.7 2.8 Niasin (mg) 10.4 SFA (g) 2.6 0.76 Vitamin B6 (mg) 0.3 MUFA (g) 4.4 1.3 Biotin (µg) 2.0 PUFA 1.8 0.52 Folik Asit (µg) 10 PUFA/SFA 0.69 0.69 Vitamin B12 (mg) 0.4 Kolesterol (mg) 110 69 Vitamin C (mg) Vitamin A: Retinol Mineraller 9 Eşdeğeri (µg) Kalsiyum (mg) 13 14 Vitamin D (µg) 0.2 Demir (mg) 1.1 1.0 Vitamin E (mg) 0.2 İyot (µg) 0.4 0.4 Vitamin K (µg) Magnezyum 22 23 (mg) Çinko (mg) 1 0.7 Selenyum (µg) 6 7 Sodyum (mg) 64 81 Potasyum (mg) 248 320 Fosfor (mg) 147 173 Göğüs Eti 0.1 0.15 14 0.42 2.0 12 0.4 16 0.2 0.29 - Kaynak: BESD-BİR 2. Kümes Hayvanları ve İşletmeler Türkiye’de kanatlı et sektörü hammadde üreticisi çiftçi, sektörle ilgili esnaf, yem, ilaç-aşı, yan sanayi, nakliye ve pazarlama dahil olmak üzere 600.000 kişiyi istihdam ediyor ve yaklaşık 2.5 milyon kişinin geçimini sağlıyor. Sektör 2014 yılı itibariyle 5 milyar dolar ciro ile üretimde, tüketimde ve özellikle ihracatta artış sağlamıştır. Tablo 2’de türlerine göre kümes hayvanları sayısı ve Tablo 3’de kanatlı sektöründe işletme ve kümes sayıları yer almaktadır. azalmasına yol açmıştır. Bütün bunlara rağmen yıllar itibariyle kümes ve işletme sayıları bakımından önemli bir azalma olmadan mevcut sayı korunmuş veya çok az da olsa artışlar olmuştur. Kümes ve İşletme sayıları bakımından 20062014 yıllarına bakıldığında önemli sayısal farklılıklar olmadığı görülmektedir. Bu durum, mevcut işletme ve kümes sayısının iç talebi fazlasıyla karşıladığı ve ihracat imkanları olduğunda sektörün bunu karşılayacak alt yapı ve kapasiteye sahip olduğunu göstermektedir. Kümeslerdeki et tavuğu sayıları 2005 yılında 257 221 440 adet ve 2006 yılında 286 121 360 iken, ilerleyen dönemlerde önemli miktarda düşüşler yaşanmıştır. Bunun başlıca nedeni 2005 ve bunu takiben 2007 yıllarında ortaya çıkan kuş gribi vakalarıdır. Kuş gribi hem toplam hayvan sayısında azalmaya hem de tüketimde talebin Yine de kümes sayılarında yıllık olarak yaklaşık % 10 ve % 15 civarında düzenli bir artış söz konusudur. İşletme sayılarında ise bazı yıllar sabit görünmekle beraber küçük artışlar söz konusudur. 10 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. Türlerine Göre Kümes Hayvanları Sayısı (2005-2014) Yıl 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Yumurta Tavuğu (Adet) 60 275 674 58 698 485 64 286 383 63 364 818 66 500 461 70 933 660 78 956 861 84 677 290 88 721 000 89 040 000 Et Tavuğu (Adet) 257 221 440 286 121 360 205 082 159 180 915 558 163 468 942 163 984 725 158 916 608 169 034 283 177 433 000 184 270 000 Hindi (Adet) 3 697 103 3 226 941 2 675 407 3 230 318 2 755 349 2 942 170 2 563 330 2 760 859 2 925 000 2 981 000 Kaz (Adet) 1 066 581 830 081 1 022 711 1 062 887 944 731 715 555 679 516 676 179 755 000 925 000 Ördek (Adet) 656 409 525 250 481 829 470 158 412 723 396 851 382 223 356 730 368 000 378 000 Kaynak: TÜİK, 2014 Tablo 3. Kanatlı Sektöründeki İşletme ve Kümes Sayıları (2006-2014) Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes Sayısı Kuluçka (Adet) 82 81 81 90 79 79 78 80 80 - Damızlık (Adet) 238 1 445 248 1 507 247 1 548 274 1 586 277 1 657 276 1 769 302 1 949 322 2 086 341 2 237 Ticari Etlik Piliç (Adet) 8 899 11 020 8 919 11 263 8 948 11 543 8 827 11 350 8 908 11 623 9 164 12 227 9 403 12 852 9 444 13 505 9 782 14 360 Ticari Yumurtacı (Adet) 1 304 3 284 1 195 3 289 1 075 3 059 1 078 3 120 1 072 3 162 1 042 3 044 1 050 3 243 994 3 103 1 046 3 141 Toplam (Adet) 10 523 15 749 10 443 16 059 10 351 16 150 10 269 16 056 10 410 16 442 10 561 17 040 10 900 18 044 18 840 18 694 11 328 19 738 Kaynak: GKGM, 2014 3. Kanatlı Eti Üretim ve Tüketimi Türkiye kanatlı eti üretim ve tüketimi 2001 ve 2014 yılları arasında önemli oranda artış göstermiştir. Bu yıllara ait veriler Tablo 4 ve Tablo 5’te verilmiştir. Kanatlı sektörü 2014 yılında %8.8 büyüme kaydetmiş, 2001 yılında 592.567 ton olan piliç eti üretimi 2014 yılında 1.956.000 tona ulaşmıştır. 2014 yılında üretilen kanatlı etinin %88’i tavuk eti, tavuk etinin %93’ü ise piliç etinden ibarettir. TÜİK verilerine göre 2015 yılının ilk ayında ise tavuk eti üretimi %5-6 ve hindi eti üretimi %20 artış göstermiştir. 2014 yılında kişi başı piliç eti tüketimi de 21 kilogram olarak gerçekleşmiştir. Ancak kişi 11 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 başına kanatlı eti tüketimi hala istenen sayıya ulaşamamıştır. Dünya piliç eti üretimi 2014 yılında 95.3 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Dünya piliç eti üretiminde Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Brezilya, açık ara öndedir. Türkiye ise 10. Sıralarda yer almaktadır (BESD-Bir, 2014) . Yukarıda adı geçen ilk 3 ülkede kişi başına piliç eti tüketimi ortalama 35-43 kg civarında iken Türkiye henüz bu miktarların yarısını yakalayabilmiştir. Türkiye’nin 2015 yılı hedefi kişi başına piliç eti tüketiminde 23 kg’ın üstüne çıkmaktır. Tablo 4. Türkiye Kanatlı Eti Üretimi (2001-2014) Yıllar 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Piliç Eti (Ton) 592.567 620.581 768.012 940.889 978.400 945.779 1.012.000 1.150.000 1.180.000 1.420.000 1.619.000 1.707.000 1.791.000 1.956.000 Hindi Eti (Ton) 38.991 24.582 34.078 46.248 53.530 45.750 33.000 35.000 28.000 33.000 32.000 43.000 44.000 53.000 Köy Ve Yumurta Tavukları, Diğer Kanatlı Eti (Ton) 41.813 60.043 51.255 58.295 52.850 40.250 55.000 57.000 60.000 62.000 72.000 80.000 88.500 90.000 Toplam (Ton) 673.371 705.206 853.345 1.045.432 1.084.780 1.031.779 1.100.000 1.242.000 1.268.000 1.515.000 1.723.000 1.830.000 1.923.500 2.099.000 Kaynak: BESD-BİR, 2014 Tablo 5. Türkiye Kişi Başına Kanatlı Eti Tüketimi (2001-2014) Yıllar Piliç Eti (Kg/kişi) 8.91 9.31 11.36 13.73 13.87 13.36 14.07 15.56 15.32 18.00 19.35 19.34 19.39 21.00 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Kaynak: BESD-BİR, 2014 Hindi Eti (Kg/kişi) 0.59 0.36 0.50 0.67 0.75 0.65 0.46 0.47 0.38 0.44 0.40 0.52 0.49 0.59 Köy ve Yumurta Tavukları, Diğer Kanatlı Eti (Kg/kişi) 0.64 0.91 0.77 0.86 0.77 0.58 0.77 0.73 0.76 0.72 0.69 0.65 0.65 0.71 12 Toplam (Kg/kişi) 10.18 10.61 12.65 15.29 15.42 14.62 15.33 16.79 16.48 19.19 20.47 20.54 20.53 22.30 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 4. Hammadde ve Karma Yem Fiyatları Kanatlı karma yemlerinde kullanılan hammadde fiyatları Tablo 6, 7 ve 8’de verilmiştir. Piliç eti yem karmaları yumurta tavukçuluğunda olduğu gibi, genellikle mısır ve soyaya dayalı olarak hazırlanmaktadır. Kanatlı rasyonları % 50’den fazla miktarda mısır ve soyadan oluşmakta, bu hammaddelerin yanı sıra buğday, arpa, ayçiçeği ve pamuk tohumu küspesi gibi hammaddeler de kullanılmaktadır. Soyanın tamamı ve mısırın belli bir kısmı ise ithalat yolu ile temin edilmektir. Etlik piliç yemlerinde kullanılan hammaddeler 2013 yılında olduğu gibi 2014’ün ilk 5 ayında da sürekli artma eğilimindedir. Buna dövizdeki kur değişiminin yanı sıra hammadde temin etmede yaşanan sıkıntılar da etkili olmaktadır. Tablo 6. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2014 (Ocak-Haziran) Mısır Arpa Full Fat Soya Soya Küspesi Kanola Küspesi Mısır Grizi Buğday Kepeği Mısır Kepeği Razmol Kırık Buğday Yemlik Buğday Çavdar Ham Yağ Atk (28 Proteın) Atk (36 Proteın) Ptk Melas Ddgs $ Kuru OCAK ŞUBAT MART NISAN MAYIS TL $ TL $ TL $ TL $ TL $ 650 293 665 300 690 311 740 347 770 368 670 302 660 297 660 297 680 319 710 340 1.443 650 1.510 680 1.554 700 1.512 710 1.379 660 1.376 620 1.410 635 1.476 665 1.459 685 1.421 680 866 390 844 380 877 395 852 400 805 385 666 300 710 320 710 320 692 325 669 320 475 214 455 205 450 203 485 228 510 244 595 268 605 273 620 279 625 293 630 301 540 243 540 243 540 243 555 261 580 278 645 291 655 295 675 304 690 324 705 337 740 333 740 333 740 333 765 359 780 373 630 284 640 288 640 288 660 310 670 321 2.775 1.250 2.753 1.240 2.775 1.250 2.631 1.175 2.299 1.100 460 207 470 212 550 248 605 284 615 294 710 320 688 310 755 340 788 370 794 380 720 324 740 333 750 338 755 354 760 364 450 203 450 203 450 203 460 216 460 220 910 410 888 400 910 410 895 420 878 420 2,22 2,22 2,22 2,13 2,09 HAZIRAN TL $ 790 373 730 344 1.357 640 1.378 650 806 380 678 320 550 259 630 297 600 283 700 330 820 387 680 321 2.078 980 620 292 763 360 750 354 480 226 890 420 2,12 Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014 Bu nedenle tavuklar çoğunlukla kesif yemle beslendiklerinden, artan hammadde fiyatları nedeniyle yem maliyeti toplam maliyetin en az %65’ini oluşturmaktadır. Bu da yem karmalarının fiyatlarını artırmaktadır (Tablo 9). Bu artış piliç eti fiyatının her zaman yüksek olmasına neden olmaktadır. Ancak tavuk eti fiyatlarındaki artış tavuk etine olan talebi çok azaltmamaktadır. Mevcut durumda beyaz et içerisinde ve kırmızı ete kıyasla tavuk eti daha fazla talep edilmektedir. 13 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 7. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2014 (Temmuz-Aralık) Mısır Arpa Full Fat Soya Soya Küspesi Kanola Küspesi Mısır Grizi Buğday Kepeği Mısır Kepeği Razmol Kırık Buğday Yemlik Buğday Çavdar Ham Yağ Atk (28 Proteın) Atk (36 Proteın) Ptk Melas Ddgs $ Kuru TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM ARALIK TL $ TL $ TL $ TL $ TL $ TL $ 790 373 700 324 675 305 685 303 695 310 700 306 700 330 700 324 700 317 720 319 735 328 740 323 1208 570 1242 575 1.249 565 1.220 540 1.187 530 1.191 520 1208 570 1274 590 1.238 560 1.220 540 1.299 580 1.271 555 742 350 713 330 685 310 678 300 650 290 676 295 657 310 648 300 641 290 610 270 582 260 595 260 550 259 530 245 530 240 500 221 470 210 480 210 640 302 630 292 620 281 600 265 580 259 570 249 600 283 600 278 600 271 570 252 560 250 565 247 700 330 700 324 680 308 670 296 670 299 675 295 800 377 780 361 760 344 765 339 800 357 810 354 660 311 660 306 660 299 670 296 680 304 700 306 1.950 920 1987 920 2.210 1.000 2.350 1.040 2.195 980 2.176 950 590 278 550 255 490 222 420 186 430 192 450 197 742 350 691 320 685 310 633 280 605 270 687 300 740 349 710 329 650 294 580 257 570 254 580 253 480 226 480 222 480 217 450 199 450 201 450 197 827 390 778 360 707 320 678 300 650 290 744 325 2,12 2,16 2,21 2,26 2,24 2,29 Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014 Tablo 8. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2015 (Ocak-Haziran) OCAK TL $ Mısır Arpa Full Fat Soya Soya Küspesi Kanola Küspesi Mısır Grizi Buğday Kepeği Mısır Kepeği Razmol Kırık Buğday Yemlik Buğday Çavdar Ham Yağ Atk (28 Proteın) Atk (36 Proteın) Ptk Melas Ddgs $ Kuru ŞUBAT TL $ MART TL $ NİSAN TL $ MAYIS TL $ HAZİRAN TL $ 710 305 720 293 730 282 740 279 740 279 740 273 760 326 760 309 750 290 740 279 730 275 650 240 1.200 515 1.230 500 1.295 500 1.378 520 1.537 580 1.463 540 1.258 540 1.304 530 1.360 525 1.511 570 1.683 635 1.518 560 734 315 738 300 777 300 808 305 901 340 867 320 606 260 627 255 648 250 636 240 610 230 610 225 500 215 505 205 480 185 460 174 420 158 420 155 600 258 620 252 600 232 580 219 570 215 575 212 585 251 605 246 605 234 600 226 590 223 585 216 695 298 715 291 720 278 720 272 705 266 685 253 820 352 820 333 810 313 800 302 780 294 730 269 720 309 725 295 730 282 720 272 700 264 640 236 2.155 925 2.091 850 1.994 770 2.041 770 2.001 755 2.033 750 495 212 520 211 550 212 560 211 580 219 580 214 722 310 775 315 751 290 795 300 822 310 867 320 630 270 680 276 680 263 700 264 720 272 750 277 450 193 450 183 430 166 430 162 400 151 400 148 816 350 836 340 855 330 901 340 848 320 786 290 2,33 2,46 2,59 2,65 2,65 2,71 Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2015 14 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 9. Aylara Göre Yem Fiyatları TL/Ton -2013-2014 Aylara Göre Yem Fiyatları 2014 Yumurta Etlik Piliç Aylar Yemi yemi Ocak 970 1240 Şubat 980 1240 Mart 980 1240 Nisan 1025 1300 Mayıs 1050 1350 Haziran 1100 1400 Temmuz 1150 1470 Ağustos 1050 1300 Eylül 1000 1200 Ekim 970 1170 Kasım 960 1130 Aralık 995 1130 Ortalama 1016 1264 Aylara Göre Yem Fiyatları 2015 Yumurta Etlik Piliç Yemi yemi 995 1175 1025 1210 1025 1210 1050 1230 1090 1270 1070 1250 1070 1250 1070 1250 Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2013-2014 5. Beyaz Et İhracatı Kanatlı eti sanayi, sürekli büyüyen, ihracatını hızlı bir şekilde artıran ve yoğun istihdam sağlayan sektör olarak, son 10 yılda ciddi bir ilerleme kaydetmiştir. Kanatlı eti ve ürünleri ihracatı 2014 yılında ayak dahil 430 bin tona ulaşmış ve 700 milyon dolar gelir elde edilmiştir. İhracatın 2013 yılının aynı dönemine göre artış oranı yaklaşık %9 olarak gerçekleşmiştir. 2025 yılında ihracatın 1,2 milyon tonu aşması ve 2,5 milyar dolar döviz girdisi elde edilmesi beklenmektedir. Türkiye ABD ve Brezilya’nın ardından 3. Sırada yer almayı hedeflemektedir. Hindi etinde ise üretimin düşüklüğüne paralel olarak ihracatta da düşük rakamlar ortaya çıkmıştır. Bununla beraber hindi eti ihracatımız artış eğilimini yakalamış durumdadır. Diğer beyaz et ihracatı ise 2001 yılında küçük bir miktarla başlayıp artış yapacağı ümidini taşımaktadır. Tavukayağı kanatlı sakatatının değerlendirilmesinde önemli bir ihracat fırsatını yakalamış ve ihracatta dış pazar payını önemli miktarda artırmıştır. Tavukayağı ihracatında 2001 yılında 11 790 tonu geçerken, 2014 yılına gelindiğinde yaklaşık 4 kat artarak 45 464 tona ulaşmıştır. Tavukayağı ihracatı en çok Hong Kong, Vietnam ve Taylan gibi ülkelere yapılmaktadır. Oysaki sattığımız tavukayaklarının büyük bir kısmı Çin’e gitmekte ve biz Çin ile ticaret yapamamaktayız. Aracılar ve ilave nakliye nedeniyle 2014 yılında Ülkemizin ekonomik kaybı 13.6 milyon Amerikan dolarıdır, Türkiye kanatlı eti ihracatı Tablo 10’da görülmektedir. Kanatlı eti üretimi içerisinde en fazla üretim piliç etinde olması nedeniyle en çok ihracat miktarı da yine piliç etinde gerçekleşmiştir. Piliç eti ihracatında 2002, 2003 ve 2006 yıllarında bir miktar azalma olmakla birlikte genel olarak düzenli bir artış gözlenmektedir. Türkiye Dünyada kanatlı eti ticaretinde 5. sırada yer almaktadır. 15 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 benzer kayıp Çin içinde geçerlidir. Bu nedenle doğrudan ticaret koşullarının oluşturulması şarttır. Kanatlı sektörü işlenmiş tavuk eti ihracatına 2010 yılında başlamış olup küçük adımlarla artış eğilimi göstermektedir. Tablo 10. Türkiye Kanatlı Eti İhracatı (2001-2014) Yıllar Piliç Eti Hindi Eti Diğer (Ton) (Ton) (Ton) 2001 12.342 285 0 2002 6.252 695 0 2003 8.547 804 0 2004 11.096 615 0 2005 27.278 1.929 0 2006 18.657 318 6 2007 24.775 808 0 2008 48.937 1.299 0 2009 81.632 953 3 2010 104.128 1.036 0 2011 195.937 2.081 344 2012 269.032 3.737 953 2013 322.429 6.741 529 2014 353.123 8.227 264 Ayak İşlenmiş (Ton) (Ton) 11.790 0 12.695 0 15.818 0 17.339 0 15.767 0 18.971 0 26.175 0 30.508 0 32.511 0 35.232 10.943 36.687 12.896 31.159 21.368 42.039 23.955 45.464 23.466 Toplam (Ton) 24.417 19.642 25.169 29.050 44.974 37.952 51.758 80.743 115.099 151.339 247.945 326.249 395.694 430.544 Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri, 2014 Tablo 11. Ülkelere Göre Türkiye’nin Kanatlı Eti İhracatı (Ayak Dahil, ton 2009-2014) 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Irak 50.666 71.118 126.603 178.602 220.477 226.734 Türk Cumhuriyetleri 17.362 19.962 27.509 33.189 37.218 40.816 Suriye 163 131 686 745 26.446 20.405 Kongo Demokratik Cumhuriyeti 54 1.768 0 4.951 7.761 11.714 Libya 0 12 9.458 13.204 10.514 11.674 Kongo 1.934 3.000 10.635 12.816 7.260 9.261 Angola 614 721 2.438 4.860 6.090 7.987 BAE 0 133 578 1.673 2.095 5.316 Ürdün 0 393 854 907 1.671 2.657 Rusya 0 41 743 339 747 20.537 Kuveyt 44 210 242 588 838 2.105 İran 0 4.632 8.541 18.290 4.498 942 Bosna-Hersek 3.081 2.132 4.190 3.650 3.055 2.241 Suudi Arabistan 0 169 20 1.126 1.032 1.619 Diğer Afrika Ülkeleri 4.270 4.343 7.912 10.719 12.918 9.629 Diğer Asya Ülkeleri 4.060 6.767 9.840 8.537 9.061 8.182 Diğerleri 340 481 979 895 1.973 3.262 TOPLAM 82.588 116.011 211.228 295.090 353.654 385.079 Tavuk Ayağı 32.511 35.232 36.633 31.159 42.039 45.464 GENEL TOPLAM 115.099 151.243 247.861 326.249 395.694 430.544 Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri, 2014 16 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Ülkelere göre kanatlı eti ihracatı (ayak dahil) verileri Tablo 11’de yer almaktadır. Tavuk yumurtasında olduğu gibi kanatlı eti ihracatı da en fazla Irak’a yapılmaktadır. 2014 yılı itibariyle Irak’tan sonra Türk Cumhuriyetleri 2. sırada, Suriye 3. sırada ve yeni pazarlarımızdan Rusya ise 4. sırada yer almaktadır. Maalesef Amerika Japonya ve Avrupa ülkelerine henüz kanatlı eti ihracatı yapılmamaktadır. İvedilikle bu yönde politik adımlar atılmalı ve pazar fırsatları oluşturulmalıdır. 6. Sonuç Ülkemizde beyaz et sektörü pek çok sorunla baş etmek zorunda olmasına rağmen sürekli gelişen bir yapı içerisindedir. Yemde dışa bağımlı olunması ve yükselen yem fiyatları maliyetleri etkilemekte, yükselen maliyetler üreticileri olumsuz etkilemekte, üretimin sürdürülebilirliği ve karlılığını engellemektedir. Bu nedenle üreticiyi yemde dışa bağımlılıktan kurtaracak, ucuza yem teminini sağlayacak hammadde üretimine destekler hayata geçirilmelidir. Hammadde üretim desteğinde öncelikle soya üretimi tekrar gündeme alınmalı, soya üretim desteğine üretim teknolojisi desteği de dahil edilmelidir. Beyaz et üretimine göre tüketimin yetersiz kalması ve fiyat istikrarsızlıkları nedeniyle üretim kapasitesinin tamamının kullanılamaması, diğer bir ifadeyle üretim planlaması yapılamaması çoğu zaman sıkıntı yaratmaktadır. paralel bir seyir izlemesine, piyasada arz fazla oluşmaması için üretim planlaması yapılmasına, yurt dışı damızlık girişlerinin de bu planlamaya paralel hale getirilmesine ihtiyaç vardır. Sektörde örgütlenme önemli bir konudur ve hızla gelişmektedir. Bu örgütlenme yapısı iç ve dış kaynaklarla desteklenmeli ve güçlendirilmelidir. Gelişmiş ülkelerdeki gibi bu yapı etkin hale getirilirse, üretici ve tüketici arasındaki fiyat farkının azalmasına, aynı zamanda tüketicilerin daha uygun fiyatla kanatlı ürünleri tüketmesine neden olacaktır. Bunun sonucu olarak ta kişi başına tüketim rakamlarında da artışlar olacaktır. İhracatta ise dış pazarlardaki rekabette güçlü olabilmek için ürün standartlarımız ihracat normlarına uygun olarak üretilmesi şarttır. Bununla birlikte mevcut pazarları geliştirmek ve yeni pazarlar bulmak ve bu pazarları kalıcı kılmak önem taşımaktadır. Ayrıca, İhracata verilecek destekler de arttırılabilir. Bu nedenle üretim kapasite artışlarının beyaz et tüketim ve ihracat miktarlarına Kaynaklar Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği, 2014 Verileri Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatçı Birlikleri, 2014 Verileri Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, 2014 Verileri Türkiye İstatistik Kurumu, 2014 Verileri Türkiye Yem Sanayicileri Birliği, 2014-2015 Verileri 17 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Biyolojik Mücadele Mustafa PORTAKALDALI Sevcan ÖZTEMİZ Şebnem KARUT Ferda YARPUZLU Serdar EYMİRLİ Adana Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Doğada insanların yanı sıra faaliyet gösteren milyonlarca organizma vardır. Bu organizmalar faydalı, zararlı ve nötr olarak gruplandırılırlar. Bu gruplardan biri olan ve tarım ürünlerinde ekonomik kayba neden olan zararlılarla çeşitli yollarla mücadele yüzyıllardır yapılmaktadır. Günümüzde zararlılarla mücadelede en çok kullanılan yöntem olan kimyasal mücadelenin pek çok olumsuz yanının belirlenmesi, zararlılarla mücadelede alternatif yöntemlerin araştırılması ve kullanımını zorunlu hale getirmiştir. Bilinçsiz yapılan ilaçlı mücadelelerde hedef alınan zararlılar yanında, yararlı olarak tanımladığımız organizmalarda ölmektedir. Bazı durumlarda zararlılara karşı uygulanan kimyasallar bitkide de fitotoksiteye neden olabilmektedir. Bu da çevrenin iki yönlü zarar görmesine neden olmaktadır. Bitkilere ve çevreye zarar veren bu organizmaları tamamen yok etmeden belli bir zarar seviyesinin altında tutmak gereklidir. Ekonomik Zarar Eşiği denilen bu sınırda zararlılar, onlarla beslenen faydalılarla belirli bir denge içerisindedir. Dışarıdan herhangi bir müdahale olmadığı sürece bu denge devam eder. Bu dengenin bozulmaması veya bozulan dengenin yeniden kurulması için doğada zaten var olan faydalıları kullanmak gerekir. Bizim de dâhil olduğumuz canlı çeşitliliğini korumak amacıyla zararlıları tamamen yok etmeden onları Ekonomik Zarar Seviyesi altında tutan doğal düşmanların korunması veya kullanılması amacını güden biyolojik mücadele, son yıllarda giderek önem kazanmıştır. Türkiye’de, yaklaşık bir asır önce faydalı böceklerin ithal edilmesi ile başlatılan biyolojik mücadele çalışmaları halen istenilen düzeyde değildir. Biyolojik mücadele özellikle turunçgil ve örtüaltı yetiştiriciliğinde önem kazanmaktadır. Çünkü turunçgillerin çok yıllık olması, örtü altı yetiştiriciliğinin kapalı alanda yapılması biyolojik mücadelenin başarısını artırmaktadır. Son yıllarda, Bakanlığımız örtüaltı, turunçgil, bağ, nar ve mısır gibi bazı kültür bitkilerinde biyolojik mücadelenin benimsetilmesi ve yaygınlaştırılmasını hedeflemiştir. Bu amaçla çiftçilere üretim 18 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 alanlarında zararlılara karşı kimyasal uygulaması yerine kullanacağı biyolojik ve biyoteknik mücadele için devlet desteği verilmesi planlanmıştır. Yurtdışında farklı faydalı organizmaları üretmek için onlarca üretim tesisi bulunmaktadır. Ancak ülkemizde sadece bir özel kuruluş turunçgil bahçelerine salınmak amacıyla ticari olarak unlubitin bir parazitoit ve bir predatörünü üretip pazarlamaktadır. Üreticilere salınan her böcek için devlet tarafından mali destek verilmektedir. Faydalı böcek üreten yerli firmaların ve ürettikleri yerli organizma sayılarının artırılması planlanmaktadır. Böyle çevreci kuruluşların artması için yasal kolaylıklar ve belki düşük kredi gibi desteklerin sağlanması bu alanda faaliyet gösterecek yerli firma sayısını artıracaktır. Şu an turunçgilde unlubite karşı salınan avcı ve parazitoitler için verilen devlet desteğinin diğer ürünler içinde verilmesi kimyasal uygulamaları azaltıp, biyolojik mücadeleyi artıracaktır. Bozulan doğal dengenin yavaş yavaş yerine oturması, başta insanlar olmak üzere bütün canlıların ekosistemde uyum içerisinde yaşamasına olanak sağlayacaktır. 2. Biyolojik Mücadelenin Tanımı ve Önemi Biyolojik mücadele; zararlı, hastalık ve yabancı otların diğer canlıların yardımı ile ekonomik zarar eşiğinin altında tutulmasıdır. Yani doğada zararlı olan canlıları tamamen yok etmeden doğal dengeyi koruyucu, onarıcı ve destekleyici önlemler almaktır. Biyolojik mücadele, entegre zararlı yönetiminde diğer mücadele yöntemleri ile birlikte uyumlu bir şekilde kullanıldığı zaman çok etkilidir. Biyolojik savaşımda kullanılacak canlılar, özel yetiştirme laboratuvarlarında çoğaltılarak uygun zamanda ve yeter sayıda zarar gözlenen alanlara salınır. Üretim laboratuvarlarının olmadığı durumlarda faydalı organizmalar yurt dışından ithal edilebilir. Bazı hallerde de, tabiatta var olan az sayıdaki yararlı türün çoğalması ve korunması desteklenir. •Çoğaltma: faydalı organizmaların özel laboratuvarlarda çoğaltılıp üretim alanlarına salınması, •Koruma: faydalıların sürdürdükleri doğal korunmasıdır. yaşamlarını ortamların Bunlar biyolojik mücadelenin üç temel yaklaşımı olarak görülmektedir. Bu da mümkün olduğu kadar kimyasal mücadeleden kaçınarak doğal dengenin korunmasıyla gerçekleştirilebilir. Bu nedenle çevre kirliliğinin büyük boyutlara ulaştığı ve çevre bilincinin ön plana çıktığı günümüzde biyolojik mücadele daha da önem kazanmıştır. Biyolojik mücadele birçok avantaja sahip olup, doğada bir kere tesis edilince süreklilik kazanır ve çevre koşulları değişmedikçe zararlılarla diğer yöntemlerle mücadeleye gerek kalmaz. Kısaca bir bitkisel üretim alanında biyolojik mücadele üç şekilde yapılabilir. Biyolojik mücadelenin çevre kirliliği ve toksisite gibi yan etkileri yoktur. Ayrıca zararlıların dayanıklılık oluşturmasını •İthal: faydalı organizmanın yurt dışından getirilerek doğaya salınması, 19 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 önler.Kullanılan doğal düşmanlar üretim alanına yerleştiğinde, zararlı olarak görülen tür baskı altına alınacağı için sorun olmaktan çıkacak ve üreticinin mücadele masrafları azaltılacaktır. 3. Dünya’da Biyolojik Mücadelede Kullanılan Bazı Etmenler İnsanlar yaşamlarında kendilerine hizmet eden canlıları faydalı olarak tanımlamışlardır. İlk yılı tam olarak bilinmese de kediler evlerdeki fareleri avlayarak asırlardır faydalı olarak hizmet etmektedirler. Onların sayesinde fare için herhangi bir kimyasal kullanılmamaktadır. Bu örnekten yola çıkarak dünyada birçok zararlının başka organizmalarla kontrol altına aldığını literatür desteklemektedir. beraberinde insan sağlığı ve diğer çevre sorunlarını da birlikte getirmiş, toprak ve su kirliliği yanında, özellikle zararlıları baskı altında tutan faydalı organizmalar ve diğer birçok canlı türü, ciddi bir şekilde zarar görmeye başlamıştır. Bununla birlikte, özellikle 1950’li yıllarda çok geniş spektrumlu pestisitlerin kullanımına müsaade edilmesi ve buna karşılık da birçok zararlının kullanılan bu pestisitlere dayanıklılık kazanması, gerek artan dünya nüfusunun besin ihtiyacının daha güvenilir üretim teknikleri ile karşılanma ihtiyacı gerekse de biyolojik mücadele ajanlarının satışının yapılmasının bir pazar haline gelmesi nedeniyle 1970-1999 yılları arasında daha da hızlı bir şekilde ticari olarak üretilen biyolojik mücadele ajanlarının sayısında önemli artışlar gözlenmiştir (Lenteren, 2011). Dünyada doğal mücadele olarak adlandırılan mücadele şeklinin 500 milyon yıl önce başladığı ancak buna karşı biyolojik mücadele ajanlarının zararlıları baskı altına almak için kullanılması 19. yüzyılın sonlarına denk gelmektedir (Lenteren, 2011). Kayıtlı ilk literatürlerden biri 1200 yıllarında Oecophylla smaragdina adlı karıncanın Çin’deki turunçgillerden toplanarak Yemen’de palmiye ağaçlarında zarar yapan yaprakbitlerine karşı salındığıdır. Çekirgelere karşı 1762 yılında Acridotheres tristis adlı kuşun çekirge mücadelesinde kullanıldığı belirtilmiştir. Diğer taraftan hastalıklarla mücadelede küllü su, arap sabunu gibi o dönemde elde bulunan malzemeler kullanılmıştır. Ta ki kimyasal bileşiklerin üretilmesine kadar; bu dönemden sonra zararlılarla mücadele şekli değişmeye başlamıştır. Özellikle, II. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllardan itibaren Klorlandırılmış Hidrokarbonların ve diğer kimyasalların tarımda kullanılmasının giderek artan oranda devam etmesi, Biyolojik mücadelenin bu kadar eski tarihlere kadar uzamasına rağmen dünya üzerinde ticari olarak biyolojik mücadele ajanlarının kullanılması 120-130 yıl öncesine dayanmaktadır. Bununla birlikte dünyada meyve bazı meyve bahçeleri, mısır, pamuk şeker kamışı, soya, bağ ve seralarda kimyasal mücadeleye alternatif ve çevre dostu olan biyolojik mücadele başarılı bir şekilde kullanılmaktadır (Lenteren ve Bueno, 2003). Dünyada, kültüre açılmış tarım alanlarının kapsadığı alanın sadece %10’unda 120 yılı aşkın bir süredir salım yaparak yaklaşık 165 20 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 farklı zararlı türe karşı biyolojik mücadele yapılmaktadır (Bale et al.., 2008; Cock et al.., 2010; Lenteren, 2011). Ancak, Cock et al.. (2010), 100’den fazla zararlı türe karşı son zamanlarda 170’ten fazla doğal düşmanın periyodik olarak üretilip satıldığını ve bunun dünyadaki ekilebilir tarım alanları içerisindeki payının ise sadece %0,4’ünü kapsadığını belirtmektedirler. yeni doğal düşmanların üretilmesinde ve satış hızında bir azalmaya neden olmuştur (Bolckmans 1999, Lenteren, 2011). 3.1. Entomopatojenler Mücadele ile Biyolojik Çevre bilincinin giderek artması ve biyolojik dengenin öneminin kavranmasıyla son 2025 yılda çok daha büyük mesafeler alınmıştır. Özellikle, biyoteknolojideki gelişmelere paralel olarak, bitki hastalık ve zararlıları ile biyolojik mücadele konusunda çok ciddi araştırmalar yapılmış ve uygulamaya konmuştur. Zararlılarla biyolojik mücadelede artık sadece faydalı böcek ve akarlar değil onları hastalandırarak öldüren mikrobiyal etmenler de kullanılmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalara göre bugün dünyada 230 adetten daha fazla doğal düşman ticari olarak üretilip satılmaktadır. Satılan bu doğal düşmanlar arasında parazitoit arıcıkları da içine alan Hymenoptera takımı ise en fazla tercih edilenlerdir Bugün üretilen doğal düşmanların neredeyse yarısı bu takım içerisinde yer almaktadır. Biyolojik mücadele ajanlarına yenilerinin eklenmesi ve biyolojik mücadele pazarında yer alma hızı 2000’li yılların başlarında düşmüştür bunun nedeni olarak 2 farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi ticari olarak satılan doğal düşmanların birçok zararlıyı aktif olarak baskı altına alması ve bu doğal düşmanların üreticilerde popülaritelerin yüksek olması; bir diğer nedeni ise ithal edilen doğal düşmanların ruhsat alımlarındaki zorluklar olarak belirtilmektedir. Bugün, dünyada satılan ve Türkiye’de ticari olarak ruhsat almış Amblyseius swirskii, Aphidius colemani, Macrolophus pygmaeus, Phytoseiulus persimilis, Orius laevigatus, Cryptolaemus montrouzieri, Leptomastix dactylopii ve Trichogramma evanescens gibi doğal düşmanları içeren yaklaşık 25 farklı doğal düşman türünün bugün 300 milyon Euro’dan daha fazla bir ticari hacime sahip olması yukarıda bahsi geçen birinci nedenin, Mikrobiyal mücadele genellikle böcek patojeni mikroorganizmalar kullanılarak yapılmaktadır. Doğada, zararlı böceklerde enfeksiyon oluşturan ve ölmelerine neden olan mikrobiyal etmenlere entomopatojenler denilmektedir ve bu patojenler fungus, bakteri, virüs, nematod ve protozoalardan oluşmaktadır. Entomopatojen funguslar böceklerde deri, mide ve solunum yoluyla enfeksiyona neden olurlar. Konukçularının vücut boşluğunu miselleri ile doldurup fiziksel olarak ve salgıladıkları zehirli enzimler ve toksinler aracılığıyla konukçularını öldürürler. İlk kayıtlı uygulanan mikoinsektisit, örümcek ve pirelerde etkili olan, Mycar adıyla Abbott laboratuarları tarafından üretilen Hirsutella thompsonii’dir. ABD’de 1981 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Bir sonraki fungal insektisit, dünyanın her yerinde çeşitli bitkiler üzerindeki yaprakbiti, trips, 21 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 kabuklubit ve beyazsineklerle mücadele etmek için günümüzde de ticari olarak kullanılmakta olan Verticillium lecanii preperatlarıdır. Avrupa’da ticari olarak satılmakta olan V. lecanii’nin iki izolatından biri, Vertalec yaprak bitleri için etkili olurken, Mycotal seralardaki beyaz sineklerin mücadelesinde kullanılmaktadır. Günümüzde, en yaygın olarak kullanılan fungal insektisit Beauveria bassiana’dır. Geniş bir konukçu dağılımına sahiptir ve üretimi kolaydır. Hemiptera, Coleoptera ve Lepidoptera takımlarına ait birçok böceği hastalandırabilmektedir. Metarhizium anisopliae biyolojik mücadele denemelerinde Rusya’da buğday mayıs böceğinin (Anisoplia austriaca) mücadelesinde kullanılmıştır. ABD’de hamamböceği tuzaklarında ve termitlerin biyolojik mücadelesinde kullanılmaktadır. Bu fungus aynı zamanda, Coleoptera ve Lepidoptera takımlarına ait bazı sera zararlılarına karşı da kullanılmaktadır. Paecilomyces fumosoroseus ABD’de beyaz sinek, trips, yaprak bitleri ve kırmızı örümcek mücadelesinde kullanılmaktadır. Tropik ve subtropik alanlarda sadece beyazsinekler ve yumuşak kabuklu bitler üzerinde bulunan diğer bir önemli etmen Aschersonia spp.’dir. Ülkemizde de Karadeniz bölgesinde Dialeurodes citri Ashm. (Hemiptera: Aleyrodidae)’ye karşı başarıyla kullanılan A. aleyrodis Webb. Antalya yöresinde de kullanılmıştır. bir bakteri olan Bacillus thuringiensis (Bt) üzerinde durulmaktadır. B. thuringiensis’in birçok alt türü vardır. Bunlar başta Lepidoptera olmak üzere Diptera ve Coleoptera gibi pek çok böcek türüne karşı kullanılmaktadırlar. B. thuringiensis bitkiye uygulandıktan sonra zararlı bitkiyi yemek suretiyle bakteriyi de bünyesine alır ve bakterinin üretmiş olduğu toksinler sebebiyle zararlının önce beslenmesi durur sonra da zararlı ölür. Bakterinin üretmiş olduğu toksinler insanlara, doğaya ve hedef dışı organizmalara toksik değildir, ancak zararlı böceklere karşı oldukça etkilidir. Ülkemizde de B. thuringiensis çam ağaçlarında çam kese böceği (Thaumetopoea pityocampa), bağda salkım güvesi (Lobesia botrana), domates güvesi (Tuta absoluta) ve yeşilkurt (Helicoverpa armigera) gibi bazı Lepidopterlere karşı başarıyla kullanılmaktadır. Böcek virüslerinin enfeksiyon oluşturabilmeleri için böcekler tarafından yenilmeleri gerekir. Sindirim yolu dışında, biyotik veya abiyotik faktörler tarafından üst derinin yıpranması veya aşınması virüs girişi için bir yol olabilir. Bazı virüslerin de böcekleri solunum yolu ile enfekte ettiği belirlenmiştir. Virüsler böceklerin tabiattaki doğal düşmanları olup, özellikle bakulovirüsler sadece böceklerde enfeksiyon oluşturduklarından, güvenli biyolojik mücadele materyali olarak kullanılmaktadırlar. Ülkemizde de Elma iç kurdu (Cydia pomonella)’ya karşı Cydia pomonella granül virüsü başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Bakteriyel patojenlerin çoğu böcekleri sindirim sistemi aracılığıyla enfekte ederler. Bazı durumlarda, yüzeyde yaşayan bakteriler fırsatçı patojen olarak rol oynarlar ve bunlar yaralardan içeri girerler. Son yıllarda patojenik potansiyeli hayli yüksek Böceklerde parazit olarak yaşayan ve bazı durumlarda ölümlerine yol açan birçok nematod türü bulunmaktadır. Şimdiye kadar 22 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yapılan çalışmalarda 302’den fazla nematod türünün, böcekler ve diğer omurgasız hayvanlarla ilişkili olduğu belirlenmiştir. Steinernematidae ve Heterorhabditidae üyeleri özellikle toprakta yaşayan böceklerin kontrolünde en sık kullanılan gruplardır. Bu nematodlar B. thuringiensis’den sonra Amerika’da yıllık 2-3 milyon dolarlık market satışlarıyla en fazla kullanılan biyolojik mücadele etmenleridir. Yabancı otlar, insanoğlunun istemediği yerlerde yetişen ve yararından çok zararı olan bitkilerdir. Yabancı ot kontrolünde bugünkü amaç ürünü tamamen yabancı otlardan temizlemek (yabancı ot türlerini tamamen yok etmek) değil, yabancı ot popülasyonunu ekonomik zarar eşiğinin altında tutmaktır. Yabancı otlar ile mücadelede, yoğun bir şekilde herbisit kullanımının sakıncaları ortaya çıktıkça, herbisit kullanımına alternatif yöntemlerin araştırılmasının yanı sıra, entegre tarım içerisinde herbisitlerin kullanımının azaltılmasına ve bu kapsamda da yabancı otlar ile mücadelede biyolojik mücadele yöntemlerinin kullanımına yönelik çalışmalar her geçen gün daha fazla önem arz etmektedir. düşmanlarından bir böcek türü olan Crocidosema lantana ve Agomyza lantanae’nın larvaları yetiştirilerek doğaya salınmış ve kısa sürede Lantana camara ile mücadelede başarılar elde edilmiştir (Güncan, 2002). Avustralya’ya 1840 yılında Orta Amerika’dan süs bitkisi olarak getirilen Opuntia inermis, Opuntia stricta ve diğer kaktüs türleri 1925 yılında Avustralya’da yaklaşık 24 milyon hektar mera arazisini kaplamıştır (Franz and Krieg (1972)’ye atfen Özer ve ark. (2001)). Bu yabancı ot türleriyle biyolojik mücadele kapsamında Arjantin’den getirilen Cactoblastis cactorum çoğaltılarak doğaya salınmıştır. Bu doğal düşmanlar kaktüsleri zararlandırmıştır. Cactoblastis cactorum‘un yaraladığı kaktüsler sekonder olarak da bakteriler tarafından zararlandırılmıştır (Özer ve ark., 2001). Batı Amerika’ya tıbbi bitki olarak getirilen Hypericum perforatum hızlı bir şekilde yayılarak 1940 yıllarında ABD’nin batısında 2 milyon hektar mera alanını kaplamıştır. Bu yabancı ot türüne karşı biyolojik mücadele kapsamında ABD’de Chrysolina spp. başarılı olarak kullanılmıştır. Yine bu yabancı ot türüne karşı Avustralya ve Yeni Zelanda da Chrysolina spp. ile başarılı bir şekilde mücadele yapılmıştır (Özer ve ark., 2001; Güncan, 2002). Yabancı otların biyolojik mücadelesinden, yabancı otlara karşı doğal düşmanlar kullanılarak yapılan mücadele anlaşılmaktadır. Yabancı otların biyolojik mücadelesinde böcekler ilk defa Hawaii Adalarında kullanılmıştır. Bir kaktüs türü olan Lantana camara 1860 yılında bu adaya girmiş ve kuşlar tarafından bölgenin her tarafına yayılmıştır. Bu yabancı otun doğal Ülkemizde, Canavar otları (Orobanche spp.) üzerinde beslenen ya da barınan pek çok böcek türü bulunmasına rağmen gerek dünyada gerekse de ülkemizde yapılan çalışmalarda en etkili böceğin Canavar otu sineği (Phytomyza orobanche Kalt.) olduğu belirlenmiştir. Bu sinek sadece canavar otu tohumları ile ya da gövdesiyle beslenmektedir (Aksoy ve ark., 2006). 3.2. Yabancı Otlar ve Biyolojik Mücadele 23 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 4. Türkiye’de Biyolojik Mücadelede Uygulamaya Aktarılan Çalışmalar Türkiye’de biyolojik mücadele ile ilgili ilk çalışmalar 1912 yılında başlamıştır. Biyolojik mücadelenin ilk örneği; Turunçgilde Torbalı koşnil, Icerya purchasi Mask. (Homoptera: Margarodidae)’e karşı ithal edilen avcı böcek, Rodolia cardinalis (Mulsant) (Coleoptera: Coccinellidae)’dir (Şekil 1). Adı geçen avcı böceğin 1932 yılında Çukurova ve Ege Bölgesi turunçgil bahçelerine salımı yapılarak adaptasyonu sağlanmıştır. Bu faydalı böcekle turunçgil bahçelerinde Torbalı koşnile karşı kimyasal ilaç kullanılmadan yani “BİYOLOJİK MÜCADELE” ile başarılı sonuçlar elde edilmiş olup, ülke ekonomisine büyük katkı sağlamıştır. bölgelerinde yaygınlaştırılması için yapılan çalışma ile avcı böcek, yerleştirilmiş ve zararlı biyolojik mücadeleyle kontrol edilmiştir. Şekil 2. Serangium parcesetosum ergini (solda) ve larvası (sağda) Çalışmanın yapıldığı yıldan itibaren adı geçen faydalı böcek ile bu zararlı başarılı bir şekilde baskı altına alınarak kontrol edilmiş ve böylece ülke ekonomisine ve üreticimize çok önemli bir katkı sağlanmıştır. Turunçgilde kullanılan diğer doğal düşmanlar ise Turunçgil unlubiti, Planococcus citri (Risso) (Homoptera: Pseudococcidae)’ye karşı kullanılan avcı böcek, Cryptolaemus montrouzieri Mulsant (Coleoptera: Coccinellidae) ve parazitoit, Leptomastix dactylopii Howard (Hymenoptera: Encyrtidae)’dir (Şekil 3). Şekil 1. Rodolia cardinalis ergini (solda) ve larvası (sağda) Türkiye turunçgil bahçelerinde yaygın bir zararlı olarak görülen Turunçgil beyazsineği, Dialeurodes citri (Ashm.) (Hemiptera: Aleyrodidae) her yıl sorun olarak ortaya çıkan ve genellikle kimyasal mücadele yöntemi ile mücadelesi yapılması gerektiren önemli bir zararlıdır. Ancak kurumumuzda 1994-1996 yıllarında yapılan çalışma ile turunçgil beyazsineğinin biyolojik mücadelesinde, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde tespit edilen Serangium parcesetosum Sicard (Col: Coccinellidae)’un (Şekil 2) üretimi yapılarak Doğu Akdeniz ile diğer turunçgil Şekil 3. Cryptolaemus montrouzieri (solda) ve Leptomastix dactylopii (sağda) Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü insektaryumlarında 1970’li yıllardan bu yana avcı böcek C. montrouzieri ve parazitoit L. dactylopii’in kitle üretimleri 24 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yapılmış ve üreticilerin hizmetine sunulmuştur. Bu amaçla, 1973 yılında 300.000 pradetör ve 600.000 adet parazitoit üretimi ile başlamış, 1990 yıllarda 1.700.000 predatör ve 4.995.000 parazitoit, 2003 yılında ise 3.100.000 predöter ile 4.600.000 parazitoit üretim konumunda iken, 2004 yılında özel sektöre devir edilmiştir. Biyolojik mücadele doğru zamanda ve dozda uygulanabilirse kimyasal mücadeleye oranla % 50 daha ekonomiktir (Anonim, 2007). (Hymenoptera: Scelionidae)’de (Şekil 5) yaygın olarak kullanılmaktadır. Adana Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü faydalı böcek üretim laboratuarında, son 10 yılda yaklaşık 40.000.000 adet Süne yumurta parazitoiti üretilmiş olup; Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Adana, Hatay, Mersin, Adıyaman, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Afyon, İstanbul, Çanakkale, Eskişehir, Uşak, Niğde, Bursa, Nevşehir, Aksaray, Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat, Ankara, Konya, Karaman, Kayseri, Manisa, Diyarbakır, Batman, Mardin ve Siirt illerindeki buğday alanlarında salım yapılmıştır. Ülkemizde kitle üretim ve salımı yapılan yerli türümüz; mısır bitkisinde zararlı Mısır kurdu, Ostrinia nubilalis Hübner (Lepidoptera: Crambidae)’e karşı kullanılan Trichogramma evanescens Westwood (Hymenoptera: Trichogrammatidae) (Şekil 4)’tir. Mısır kurduna karşı kullanılan faydalı böceğin kitle üretim çalışmaları Akdeniz Bölgesi’nde Müdürlüğümüzce 1996 yılından itibaren, Ege Bölgesi’nde ise Çine/Aydın’da 2000 yılından itibaren Gıda Tarım ve Hayvancılığı İl Müdürlüğünce yürütülmüştür. Akdeniz Bölgesi’nde T. evanescens türü, Ege Bölgesi’nde ise T. brassicae (Bezdenko) türü üretilmiştir. Şekil 5. Eurygaster integriceps (solda) ve parazitoiti Trissolcus basalis (sağda) Müdürlüğümüzce üretilen parazitoitlerin doğaya salımı ile birlikte uçakla ilaçlama yasaklanmıştır. Uygulanan Biyolojik mücadele sayesinde bölgemizin çoğunluğunda doğal denge yeniden sağlanarak % 100’e varan oranlarda parazitlenme ile buğdayda Süne zararı ekonomik zarar seviyesinin altına düşürülmüştür. Çalışmalarımız öncesi, bölgede Süne emgi zararından dolayı üretilen buğdayın önemli bir kısmı düşük fiyata sadece yemlik olarak alıcı bulmakta, bu durum gerek üretici ve gerekse milli ekonomimizde büyük kayıp oluşturmaktadır. Ancak, son yıllarda başarıyla uygulanan biyolojik mücadele sayesinde bölgemizin çoğunluğunda Süne Şekil 4. Ostrinia nubilalis (solda) ve parazitoiti Trichogramma evanescens (sağda) Diğer taraftan buğdayda ana zararlı Süne, Eurygaster integriceps Put. (Hemiptera: Scutelleridae)’ye karşı Trissolcus türleri 25 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ekonomik anlamda zararlı olmadığından üretilen buğdayın kalitesi artmış ve satış fiyatı da yükselmiştir. Ayrıca, bu alanlarda kimyasal mücadele yapılmadığı için üretim maliyeti düşerken, doğal denge yeniden oluşmakta, en önemlisi de çevre ve insan sağlığı korunmaktadır. Buğdayda Süne’ye karşı kullanılan faydalı böceğin üretimi Akdeniz Bölgesi’nde 2004 yılından itibaren Adana’da Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü’nde, Hatay’da Mustafa Kemal Paşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü’nde ve İç Anadolu Bölgesinde Konya İli’nde 2007 yılından itibaren Konya Ticaret Borsası ile Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü’nde yapılmaktadır. Adana Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü’nde 2014 yılında yaklaşık 25 milyon adet T. evanescens türü üretilmiş olup, bunun 12 milyon adedi Denizli ilinde 100 dekarlık bağ alanında Salkım güvesine karşı kullanılmıştır. Ayrıca, araştırma amaçlı olarak da 5 milyon adet T. evanescens kullanılmıştır. 5. Pestisitlerin Doğal Düşmanlara Yan Etki Denemeleri Son yıllarda, dünyada ve ülkemizde yaygınlaşan entegre mücadele çalışmalarında pestisitlerin faydalı organizmalara yan etkileri önem kazanmıştır. Günümüzde, modern bitki koruma çalışmalarında kimyasal pestisitlerin kullanımının azaltılması zorunlu politika haline gelmiştir. Bu amaçla Entegre mücadele programlarında uygun pestisitlerin seçilmesinde, bu pestisitlerin uluslararası standart metotlarla faydalı organizmalara yan etkilerinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Bugün, birçok ülkede ilaç ruhsatlandırma çalışmalarında pestisitlerin faydalı organizmalara olan yan etkilerinin araştırılması zorunluluk haline gelmiştir (Anonim, 2010). (Hassan vd., 1985). Avrupa Birliği’nde ise hedef dışı organizmalara bitki koruma ürünlerinin etkilerinin belirlenmesine 1991 yılında karar verilmiştir (Council Directive 91/414/EEC). Bu konuda ülkemizde yapılacak denemelerde de birliktelik sağlamak amacı ile IOBC’nin “Pestisitler ve Faydalı Organizmalar Çalışma Grubu”’nun 1988, 1992, 1994, 2000 ve 2006 yılı yayınları esas alınarak, ülkemizde yaygın olarak bulunan önemli doğal düşmanlara pestisitlerin yan etkilerinin araştırılmasında kullanılacak standart yan etki deneme metotları hazırlanmıştır. Bakanlığımız tarafından hazırlanan bu metotlar doğrultusunda Adana Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde pestisitlerin turunçgilde faydalı organizmalara yan etki çalışmaları yürütülmekte olup, bu kapsamda 3 adet doğal düşmana yan etki denemeleri yapılmaktadır. Uygulamalarda kullanılan faydalı organizmalar, Chilocorus Faydalı organizmalara yan etki çalışmaları, 1960 yıllardan beri yapılmakta olup, kapsamlı metotlar 1985 yılında IOBC (International Organization for Biological Control) tarafından 19 laboratuvar, 12 yarı tarla ve 5 tarla metodu olarak yayınlanmıştır 26 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 edilen veriler, IOBC standartlarına göre değerlendirilmektedir. Enstitümüz tarafından pestisitlerin faydalı organizmalara tarla denemeleri hâlihazırda kurulmakta ve devam etmektedir. bipustulatus L. (Coleoptera: Coccinellidae), Anagyrus pseudococci (Girault) (Hymenoptera: Encyrtidae) ve Amblyseius swirskii Athias-Henriot (Acarina: Phytoseiidae)’dir. Bu çalışmalarda elde 6. Biyolojik Mücadeleye Verilen Destekler Bugüne kadar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 64 adet biyoteknik mücadele ürünü (Tuzak ve Feromon), 30 adet mikrobiyal preparat ve 28 adet de biyolojik mücadele ajanı ruhsatlandırılmıştır. Söz konusu ürünler ile yapılan biyoteknik ve biyolojik mücadele uygulamalarına Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından destekleme yapılmaktadır (Birişik vd., 2012). Bakanlığı tarafından 5 Haziran 2015 tarih ve 29377 sayılı resmi gazetede yayımlanan “Bitkisel Üretimde Biyolojik ve/veya Biyoteknik Mücadele Destekleme Ödemesi Uygulama Tebliği” ile bitkisel üretimde kimyasal mücadele yerine alternatif mücadele tekniklerinin uygulanmasıyla kimyasal ilaç kullanımının azaltılması, insan sağlığının ve doğal dengenin korunması için biyolojik ve/veya biyoteknik mücadele yapan üreticilere destekleme ödemesi yapılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir. Buna göre destek verilen ürünler ve destek miktarları Tablo 1’de gösterilmiştir. Biyolojik mücadelede destekleme faaliyeti 2010 yılında başlamış ve 2015 yılına kadar destekleme bütçesi artarak devam etmiş ve daha geniş alanı kapsayacak şekilde gelişmiştir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Tablo 1: Biyolojik Mücadelede Verilen Destekler (2015) Biyolojik mücadele destek miktarı Ürün (TL/da) Örtüaltı (Domates, Biber, Patlıcan, Hıyar, Kabak) 350 Turunçgil 35 Nar 35 Kaynak: Resmi Gazete 05.06.2015 7. Sonuç Tarım ürünlerinde kullanılan kimyasalların gerek insan sağlığı gerekse çevre üzerinde olumsuz etkileri görülmesi üzerine farklı mücadele yöntemlerine başvurulmuştur. Fakat kimyasal mücadele uygulamaları birden bırakılamamaktadır. Son yıllarda dünyada ve ülkemizde zararlılara karşı farklı organizmalar ile biyolojik mücadele yöntemine daha fazla önem verilmektedir. IOBC tarafından yapılan tahminlerde 2050 yılında biyolojik mücadele ürünlerinin toplam bitki koruma ürünleri pazarı içerisindeki payının %30-35 olacağı tahmin edilmektedir. Ancak, bu oranlar ülkemiz pazarında sadece %1-2 civarında bir paya sahiptir. Bu payın en az %25 oranına 27 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 çıkarılması için gerekli desteklemelerin ve çalışmaların yapılması gerekmektedir. Burada başarılı olmak için iyi eğitilmiş biyolojik mücadele yöneticileri, doğru karar verebilme düzeyine ulaşmış elemanlar ve iyi eğitilmiş çiftçilerin birlikte çalışması ve başarılı sonuçlar için sabır gerekir. Bu bileşenler ile birlikte biyolojik mücadele ürünleri pazarında faaliyet gösteren yerli firmaların sayısının artırılması, yerel doğal düşmanların kitle üretim metotlarının geliştirilmesi ve ülkemizin biyolojik mücadele ürünleri ihracatı yapan bir ülke konumuna getirilmesi ve bu alanda çalışan kişilerin artırılması hedeflenmelidir. Ayrıca biyolojik mücadele yapılan bitkisel ürünlerin daha yüksek fiyatlara satılmaları desteklenmelidir. Yukarıda anlatılan tüm bu özelliklerin yanı sıra biyolojik mücadelenin sürdürülebilir olması için doğal düşmanların korunması kaçınılmazdır. Bunun için, geniş spektrumlu pestisitlerden kaçınılmalı, pestisit kullanılması zorunluluğunda ise faydalı organizmalara etkisi en düşük olan ilaçlar seçilmeli, doğal düşmanların kışı geçirebilecekleri bitkilerin tarla/bahçe kenarlarında bulundurulmasına özen gösterilmeli, doğal düşmanların etkinlikleri açısından bahçe/tarla kenarları tozlu bırakılmamalıdır. Kaynaklar AKSOY, E., ÖZTEMİZ, S., UYGUR F.N., 2006. Canavarotu Türlerinin (Orobanche spp.) Doğal Düşmanı Olan Böcek Türlerinin Saptanması ve Phytomyza orobanche Kalt. (Diptera: Agromyzidae)’nin Canavarotunun Biyolojik Mücadelesinde Kullanılma Olanağının Araştırılması. Türkiye Herboloji Dergisi, Cilt 9(2; 10-17 ). ANONİM, 2007. http://arastirma.tarim.gov.tr/bmai ANONİM, 2010. Pestisitlerin Faydalı Organizmalara Standart Yan Etki Deneme Metotları. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü, Bitki Sağlığı Araştırmaları Dairesi Başkanlığı yayınları, 42s. BALE, J., van LENTEREN, J.C., BIGLER, F. 2008. Biological Control and Sustainable Food Production. Philos Trans. R. Soc. Lond. B. 363(1492;761–776). BİRİŞİK, N., KÜTÜK, H., KARACAOĞLU, M., YARPUZLU, F., İSLAMOĞLU, M., ÖZTEMİZ, S., 2012. Teoriden Pratiğe Biyolojik Mücadele. T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Bitki Sağlığı ve Karantina Daire Başkanlığı. Ankara, 155-188. COCK M. J. W., van LENTEREN, J. C., BRODEUR, J., BARRATT, B. I. P., BIGLER, F., BOLCKMANS, K., Cônsoli, F.L., HAAS, F., MASON, P.G., PARRA J.R.P. 2010. Do New Access and Benefit Sharing Procedures Under the Convention on Biological Diversity Threaten the Future of Biological Control?, BioControl (55;199–218). BOLCKMANS, K.J.F. 1999. Commercial Aspects of Biological Pest Control in Greenhouses. In: Albajes R, Gullino ML, van Lenteren JC, Elad Y (eds) Integrated pest, disease management in greenhouse crops. Kluwer Publishers, Dordrecht, pp 310–318. GÜNCAN, A., 2002. Yabancı Otlar ve Mücadele Prensipleri. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, 2.Baskı (ISBN: 975-448-157-1),Konya, 239s. 28 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 HASSAN S.A., BİGLER A., F., BLAİSİNGER P., BOGENSCHUTZ H., BRUN J., CHİVERTON P., DİCKLER E., EASTERBROOK M.A., EDWARDS P.J., ENGLERT W.D., FİRTH S.J., HUANG P., INGLESFİELD C., KLİNGAUF F., KUHNER C., LEDİEU M.S., NATİON E., OOMEN P.A., OVERMEER W.P.J., PLEVOETS P., REBOULET J.N., RİECKMAN W., SAMSOE-PETERSON L., SHİRES S.W., STAUBLİ A., STEVENSON J., TUSET J.J., VANWETSWİNKEL G. & VAN ZON A.S., 1985. Standard Method to Test the Side-Effect of Pesticides on Natural Enemies of Insect and Mites Developed by the IOBC/WPRS Bulletin ,15: 214-215. Van LENTEREN, J.C. and BUENO, V.H.P. 2003. Augmentative Biological Control of Arthropods in Latin America, BioControl 48;123–139. Van LENTEREN, J. C., 2011. The State of Commercial Augmentative Biological Control: Plenty of Natural Enemies, but a Frustrating Lack of Uptake. BioControl (DOI: DOI 10.1007/s10526-011-9395-1). ÖZER, Z., KADIOĞLU, İ., ÖNEN, H., TURSUN, N., 2001. Herboloji (Yabancı ot bilimi). Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları No: 20, Kitaplar Serisi No: 10 (ISBN: 975.7328.16.2),Tokat, 409s 29 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Büyükbaş Hayvancılığa Genel Bakış Dr. Engin ÜNAY Ezgi ODABAŞ Uluslararası Hayvancılık Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü 1. Giriş Ülkeler bazındaki gelişmişlik düzeylerinin incelenmesinde en önemli etkenlerden birisinin dengeli ve kaliteli beslenme olduğu görülmektedir. İnsan türü açısından kaliteli beslenmenin en önemli unsurlarından biriside hayvansal protein kaynaklarıdır. Hayvansal kökenli et ve yağ kaynakları dokusal olarak insan dokusu ile hemen hemen aynıdır. Ayrıca hayvansal etler insanlar için gerekli olan 10 esansiyel amino asidini yeterli düzeyde içerirler. Ayrıca etteki yağlar esansiyel yağlarca zengindir ve bu tür yağların biyolojik değeri yüksektir. Bu nedenle kaliteli beslenmenin vazgeçilemez unsurlarının başında gelen hayvansal besin maddeleri insanlar için vazgeçilmez olmuştur. önemli paya sahip hayvansal gıdaların üretimi, pazarlanması ve tüketimi dünya pazarlarının en önemli unsurlarından birisidir. FAO verilerine göre 2011 yılı dünya büyük baş et pazarı yaklaşık olarak 10 milyon tondur. Benzer şekilde toplam süt pazarı ise yaklaşık 30 milyon ton civarındadır. Bu büyük pazarda en önemli aktörlerin yine gelişmiş ülkeler olduğu görülmektedir. Ülkemizde büyükbaş hayvancılığın geçmiş yıllara oranla sayısal olarak azalma eğiliminde olmasına rağmen verim olarak artış gözlenmektedir. Sayısal azalışın temelini kırsal kesimdeki göçler, üretim maliyetlerindeki yükseklik, pazarlama sorunları, tarımsal politikalardaki belirsizlikler gibi etkenler oluşturmaktadır. Dünyadaki yeni gelişmeler ve buna paralel olarak yaşanan değişimler önümüzdeki yılların en önemli sorunlarından birisinin kaliteli insan beslenmesi olduğunu göstermektedir. Kaliteli beslenme açısından Bu raporda, bilimsel ve resmi veriler kullanılarak ülkemiz büyükbaş hayvancılığının durumu irdelenmiştir. 2. Büyükbaş Hayvancılığın Genel Durumu Dünya büyükbaş hayvan varlığı ve hayvan sayısındaki değişim oranları tablo 1 de verilmiştir. Tablo incelendiğinde hayvan sayısının değişimi yükseliş yönlü olup değişim hızı 2007 yılına kadar % 1 den fazla iken 2008 den itibaren % 1 in altına 30 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 gerilemiştir. Ancak 2013 yılı sonu itibariyle artış pozitif yönlüdür. Dünyadaki hayvan sayısındaki artışa yönelik değişim grafik 1 de verilmiştir. Dünya nüfus artış hızı 2013 rakamlarına göre ortalama olarak %1.39 (Anonim 2015) seviyesindedir. Dünya nüfusundaki artış hızı beraberinde beslenme sorunlarını da getirmektedir. Sığır sayısının da nüfusa paralel olarak artış göstermesi gerekmektedir. Mevcut durumda dahi yetersiz beslenme ve açlık sorunları yaşanan dünyada büyük baş hayvan sayısındaki ve üretimindeki artış hızının nüfus artış hızından fazla olması gereklidir. Tablo 1. Dünya büyükbaş hayvan varlığının yıllara göre değişimi Toplam Sığır Sayısı Toplam Büyükbaş Hayvan Yıllar (Baş) Sayısı (Baş) 2003 1.346.773.681 1.518.408.565 2004 1.367.274.695 1.541.364.768 2005 1.387.345.118 1.564.370.111 2006 1.408.940.945 1.589.495.625 2007 1.428.015.734 1.611.974.816 2008 1.441.521.159 1.627.360.727 2009 1.449.846.133 1.637.192.341 2010 1.453.408.657 1.641.594.883 2011 1.451.872.677 1.642.270.777 2012 1.459.941.880 1.652.233.260 2013 1.467.548.724 1.661.369.905 Kaynak: FAO, 2015 Grafik 1. Dünya büyükbaş hayvan varlığı değişimi Kaynak: FAO, 2015 31 Yıllık Değişim Oranı (%) 1.51 1.49 1.61 1.41 0.95 0.60 0.27 0.04 0.61 0.55 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. Büyükbaş hayvan varlığı en fazla olan ülkeler Ülkeler Hindistan Brezilya Çin ABD Kaynak: FAO, 2015 Hayvan Varlıkları (baş) 297.682.273 207.177.939 136.649.616 94.262.518 Dünyada en fazla büyükbaş hayvan varlığı olan ülkeler tablo 2 de verilmiştir. Hayvan varlığı yönünden Hindistan ilk sırayı almaktadır. Hindistan’ı Brezilya, Çin ve ABD izlemektedir. ve artış yönlü bir değişim varken 2013 yılında artışın değişim hızı yavaşlamış ve % 3.64 olmuştur. 2014 yılında ise hayvan sayısında % 1.29 luk bir gerileme olmuştur. Bu gerilemede en büyük etkinin kırmızı et fiyatlarındaki artıştan kaynaklandığı düşünülmektedir. Kırmızı et fiyatlarındaki artış yetiştiricilerin ellerindeki dişi hayvanları kesime götürmelerine neden olmaktadır. Tablo 3 de Türkiye büyükbaş hayvan varlığının son 6 yıllık dönemdeki sayısal değişimi ile bu değişimin oranları verilmiştir. Tablo incelendiğinde 2012 yılına kadar hızlı Tablo 3. Türkiye Büyük Baş hayvan varlığının yıllara göre değişimi Yıllar 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Manda (Baş) Sığır (Baş) Toplam (Baş) 87.207 84.726 97.632 107.435 117.591 122.114 10.723.958 11.369.800 12.386.337 13.914.912 14.415.257 14.223.109 10.811.165 11.454.526 12.483.969 14.022.347 14.532.848 14.345.223 Yıllık Değişim Oranı (%) 5.95 8.99 12.32 3.64 -1.29 2. Büyükbaş Hayvan Dış Ticaret Oranları ve Değişimi Türkiye sığır ihracat ve ithalat değerleri grafik 2 de verilmiştir. Toplam sığır ithalatının 2011 yılından 2014 yılına kadar hızlı bir azalma eğiliminde olduğu görülmektedir. 2011 yılında 848.735.692 dolar olan ithalat tutarı 2014 yılında 110.332.729 dolar olarak gerçekleşmiştir. 2015 yılının ilk 2 çeyreklik ticaret döneminde ise tekrar yükselerek 154.934.387 dolar olmuştur. 2014 yılı baz alındığında 242 milyar dolarlık ithalat rakamında toplam sığır ithalatının oranı %0.046 gibi düşük bir rakamdır. Ancak bu rakam bile dış ticaret açığı yaşayan ve büyük bir hayvancılık potansiyeline sahip Türkiye için az sayılamayacak bir rakamdır. 2015 yılı ithalatının 65.948.287 dolarlık kısmı damızlık 32 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 dışı besilik materyal ve et ihtiyacının karşılanması amacıyla yapılmıştır. Sığır ihracatı ise 2012 yılında başlamış hızlı bir artış eğilimindedir. Ancak 2014 yılında 1.990.722 dolara ulaşan ihracat 2015 yılında tekrar düşüş eğilimi göstererek 51.320 dolara gerilemiştir. Dış ticaret değerlerinin daha iyi yorumlanabilmesi ve gelecek yıllardaki politikalara ışık tutması amacıyla damızlık sığır ticaretinin de irdelenmesi gerekmektedir. Grafik 3 de damızlık sığır ithalat ve ihracat değerleri verilmiştir. Grafik 2. Türkiye toplam sığır ithalat ve ihracat değerleri (x 1000 Dolar) 900.000 800.000 848.736 775.413 X 1000 Dolar 700.000 600.000 500.000 İhracat 400.000 İthalat 300.758 300.000 200.000 154.934 110.333 100.000 1.159 30 0 2011 2012 1.991 2013 51 2015 2014 Kaynak: TUİK, 2015 Grafik 3. Türkiye damızlık sığır ithalat ve ihracat değerleri (x 1000 Dolar) 350.000 300.000 292.953 X 1000 Dolar 250.000 200.000 İhracat 163.824 150.000 İthalat 102.183 100.000 88.986 73.496 50.000 0 2011 2012 1.133 1.948 2013 2014 51 2015 Kaynak: TUİK, 2015 Damızlık sığır dış ticaret değerleri incelendiğinde, 2011 yılından itibaren ithalat değerlerinin azalış eğiliminde olduğu görülmektedir. İhracat değerlerinin ise 2013 yılında başladığı 2014 yılında yükseldiği ve 2015 yılının ilk 2 çeyreğinde ise tekrar hızlı 33 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 bir düşüş yaşandığı görülmektedir. Damızlık sığır ihracatının toplam sığır ihracatının neredeyse tamamını oluşturduğu görülmektedir. Bu durum Türkiye’nin kaliteli damızlık üretmesi ve kendi ihtiyaçlarını karşılaması durumunda özellikle çevre ülkelere damızlık ihracatı yapabileceğinin göstergesidir. Damızlık ihracatının ise azalmasına rağmen 2015 yılında tekrar artış eğiliminde olduğu görülmektedir. 2015 yılı sonuna kadar bu değerin 100 milyon dolar seviyesine yükseleceği tahmin edilmektedir. Damızlık sığır ithalatı yapılan başlıca ülkelerin hayvan varlıklarının değişimi grafik 4 de verilmiştir. Grafik 4. Ağırlıklı olarak damızlık sığırı ithal edilen ülkelere ait hayvan varlıkları 16.000 14.000 X 1000 Baş 12.000 10.000 Çek Cumhuriyeti 8.000 Macaristan 6.000 Avusturya 4.000 Almanya 2.000 0 Kaynak: FAO, 2015 Damızlık sığır ithal edilen ülkelerdeki hayvan varlıklarının düşüş eğiliminde olduğu görülmektedir. En yüksek hayvan varlığına sahip ülke olan Almanya’da 2000 yılında 14.657.901 baş olan sığır varlığının 2013 yılında 12.587.020 baş olduğu görülmektedir. Son 13 yıllık dönemde Almanya hayvan varlığındaki değişim oranı % -14.13 olmuştur. Diğer ülkelerdeki düşüş oranları da Almanya ya benzer şekildedir. Bu durum önümüzdeki son 10 yıllık dönemde AB ülkelerinden damızlık ithal edemez durumla karşı karşıya kalınacağının bir göstergesidir. Türkiye açısından bu durumun iyi analiz edilmesi ve gelecek yıllara ait tarım politikalarının belirlenmesinde bu durumun değerlendirilmesi gerekmektedir. Damızlık hayvan yetiştiriciliğinin desteklenmesi, yerinde teşvikler ve bilinçli üretim yapılması durumunda AB ülkelerine damızlık sığır ihraç etmek mümkün olabilecektir. 3. Et ve Süt Dış Ticaret Oranları ve Değişimi Büyükbaş hayvancılığın en önemli çıktıları olan et ve süt ticaretinin de irdelenmesi gerekmektedir. Karlı bir hayvancılık için üretilen ürünlerin değerinde ve iyi 34 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 pazarlanması gerekmektedir. Grafik 5 de süt için dış ticaret değerleri verilmiştir. Son yıllardaki süt ihracat değerlerinde dalgalı bir seyir olduğu gözlenmektedir. Grafik 5. Süt ve kremada ithalat ve ihracat değerleri (X 1000 Dolar) 85.524 90.000 80.000 İhracat Dolar İthalat Dolar 70.000 X 1000 Dolar 60.000 52.293 50.000 42.404 40.000 29.208 30.000 20.000 16.558 8.784 10.000 1.153 1.804 2.885 1.579 2012 2013 2014 2015 0 2011 Kaynak: TUİK, 2015 Grafik 6. Sığır eti ithalat ve ihracat değerleri (X 1000 Dolar) 600.000 500.000 511.868 X 100 Dolar 400.000 İhracat 300.000 İthalat 200.000 95.992 100.000 0 24.272 638 2011 845 2012 620 2013 5.258 445 2014 56.612 283 2015 Kaynak: TUİK, 2015 2012 ve 2014 yılları arasında hızlı bir yükseliş, 2015 yılının ilk 2 çeyreğinde ise düşüş yaşanmıştır. Süt ithalatındaki seyir azalma eğilimindedir. Grafik 6 da verilen sığır eti ithalat ve ihracat rakamları incelendiğinde ithalatın ihracattan fazla olduğu görülmektedir. Bu durum son yıllarda yaşanan kırmızı et yetersizliğinin bir sonucudur. Ancak 2011 yılından itibaren hızlı bir düşüş yaşanmıştır. Yılın ilk çeyreğinde ise tekrar milyon dolarlar seviyesine yükselmiştir. Et üretiminin arttırılması amacıyla yeni politikalar belirlenmesi ve bu sektörün teşvik edilmesi yerinde olacaktır. Son yıllardaki besilik materyal ve etçi ırkların desteklenmesi politikaları ithalattaki düşüşü açıklamakla birlikte ihtiyacın tam olarak karşılanamadığı ve iç piyasadaki fiyat dengelerinin tam oturmadığı da bir gerçektir. 35 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 4. Büyük Baş Hayvan Varlığının Değişimi Ve Geleceği Grafik 7 de verilen değerler incelendiğinde 2014 yılı kültür ırkı sağmal inek varlığının 2.833.590 baş, 12-24 aylık düve varlığının 883.370 baş ve 12 aydan küçük dişi hayvan sayısının ise 811.750 baş olduğu görülmektedir. Sürdürülebilir bir süt sığırcılığı açısından sürünün devamlılığı geriden gelen hayvanlarla ilişkilidir. Bu nedenle düve oranının %40 ve dişi dana buzağı oranının da %40 olması idealdir. Kültür ırkı 2014 yılı sağmal hayvan sayısına göre mevcut düve oranı ise %31.17 civarında kalmaktadır. Yine dana ve buzağı toplamı oranı da %57.10 değerinde kalmıştır. Düve sayısının yeterli olmaması süt hayvancılığı açısından kültür ırklarında damızlık üretiminin yetersiz kaldığının göstergesidir. Ayrıca 0-12 aylık dişi ve erkek hayvanlarının toplamının sağmal hayvanlara oranı %57.10 seviyesinde olması ise süt sığırcılığında ideal olan yılda bir buzağının alınamadığı anlamına gelmektedir. Grafik 7. Yıllara göre kültür ırkı sığırların yaş bazında dağılımı 3.000.000 Hayvan Varlığı (Baş) 2.500.000 < 12 ay Erkek 2.000.000 < 12 ay Dişi 1.500.000 12-24 Ay Erkek 12-24 Ay Düve 1.000.000 +24 Ay İnek 500.000 0 2010 2011 2012 2013 2014 Kaynak: TUİK, 2015 Melez sığır varlığı grafik 8 de verilmiştir. 2014 yılı melez sağmal inek varlığının 2.775.011 baş, 12-24 aylık düve varlığının 836.314 baş ve 12 aydan küçük dişi hayvan sayısının ise 719.085 baş olduğu görülmektedir. Yıllar itibariyle melez hayvan sayısında bir artış olduğu gözlenmektedir. Melez hayvanlar açısından 2014 yılında düve oranı %30.14 seviyesinde kalmaktadır. Kültür ırklarında olduğu gibi melez hayvanlar açısından da sürdürülebilirlik risk altındadır. 12 aydan küçük toplam erkek ve dişi hayvan sayısının ise sağmal hayvan sayısına oranı %51.15 seviyesindedir. Bu durum yine üreme problemlerinin bir göstergesidir. Yerli sığır ırklarına ait hayvan varlığı dağılımı ise grafik 9 da verilmiştir. Yerli hayvan sayısının azalma eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu azalmada melezleme çalışmalarının ve yerli ırklarla etçi ırkların kırmızı et açığının kapatılması amacıyla melezleme desteklemesi verilmesinin etkisi olduğu düşünülebilir. 36 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 8. Yıllara göre melez sığırların yaş bazında dağılımı 3.000.000 Hayvan Varlığı (Baş) 2.500.000 < 12 Ay Erkek 2.000.000 < 12 Ay Dişi 1.500.000 12-24 Ay Erkek 12-24 Ay Düve 1.000.000 +24 Ay İnek 500.000 0 2010 2011 2012 2013 2014 Kaynak: TUİK, 2015 Grafik 9. Yıllara göre yerli sığırların yaş bazında dağılımı Kaynak: TUİK, 2015 Sürdürülebilir bir süt sığırcılığı ve yılda bir buzağı alınabilmesi için ideal servis periyodu değerinin 85 gün olması gerektiği bildirilmektedir (Kumlu ve Akman 1999). Türkiye’de yapılan birçok saha çalışmasında servis periyodu değeri, Kumlu ve Akman (1999) tarafından 17 ilde yapılan soy kütüğü kayıtlarına dayalı bir araştırmada ortalama olarak 121±4.56 gün, Akbulut vd. (1992) tarafından 176.7 gün ve Arslan ve Çak (2012) tarafından 2008 yılı için verilen ortalama değerden 150.3 gün olarak bildirilmektedir. Yine Türkiye’de saha çalışmalarına yönelik olarak yapılan değerlendirmelerde ve bulunan sonuçlarda (Şekerden vd. 1987, Akbulut vd. 1992, Özcan ve Altınel 1995, Tekerli ve Gündoğan 2005) buzağılama aralığının 420 günden fazla olduğu bildirilmektedir. Bütün 37 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 bu sonuçlar ışığında büyükbaş hayvancılıkta en önemli sorunlardan birisinin üreme performansındaki düşüş olduğu ve bu sorunun önümüzdeki dönemlerde daha büyük sorun halini alacağı görülmektedir. 5. Sonuç Son yıllarda kırmızı ette yaşanan fiyat artışları nedeniyle gündemden hiç inmeyen büyükbaş hayvancılık sektörü Türkiye tarımı açısından önemli bir sektördür. 1982 yılından itibaren azalan hayvan sayısının 2009 yılından itibaren tekrar artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Hayvan sayısındaki azalmaya rağmen üretimde artış görülmüştür. Bu da birim hayvan başına elde edilen et ve süt miktarının arttığının göstergesidir. 2014 yılında Türkiye’ye 4.110.000 adet sperma karşılığında 10.506.300 dolar ödenerek ithal sperma getirilmiştir. Tohumlanan inek sayısının ortalama 5 milyon olduğu düşünüldüğünde kullanılan spermanın büyük çoğunluğunun ithal olduğu görülmektedir. Bu nedenle yerli sperma üretimi ve kullanımı teşvik edilmelidir. Saha çalışmalarının gösterdiği gibi sığırcılık sektöründe büyük problem olan üreme sorunları üzerinde yapılacak araştırmalar desteklenmeli bu konuda yetiştirici eğitimleri yapılmalıdır. Sığırcılıkta ihtiyacın giderilmesi amacıyla bazı desteklemelerin yanında damızlık ve kasaplık sığır ithal edilmesi, et ithalatının zaman zaman serbest bırakılması amacına tam olarak ulaşamamıştır. Et ve kasaplık sığır ithal edilmesine karşın kırmızı et fiyatları hala yüksek seyretmektedir. Süt için uygulanan taban fiyat uygulaması üretici açısından olumlu ancak yetersiz bulunmaktadır. Et üreticileri açısından herhangi bir taban fiyat uygulaması bulunmamaktadır. Yerli et üreticileri ise ithal etin kendilerini zarara uğrattığını dile getirmektedir. Sonuç olarak tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye de de büyükbaş hayvancılık sektörü desteklenmelidir. Üretim maliyetlerinin düşürülmesi ancak yem ve damızlık maliyetlerinin azaltılması ile mümkündür. Özellikle kaba yem üretiminin işletmeler tarafından sağlanmasının temini, kaliteli silaj kullanımının teşvik edilmesi gerekmektedir. Damızlık işletmeleri ayrıca desteklenmelidir. Kırmızı et sorunun çözümü aile işletmelerinin desteklenmesi ile giderilebilir. Küçük aile işletmeleri Türkiye hayvancılığında eskiden beri besi materyali temininde önemli yer tutmakta idi. Ancak son yıllarda kırsaldan kente yaşanan göç ve aile işletmeciliğinin yok olmaya yüz tutması ile kırmızı et sorunu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle besi materyali temininde küçük aile işletmelerinin de tekrar canlandırılması önemli olacaktır. Kırmızı et açığının giderilmesi damızlık sığır açığının kapatılması ile mümkün olabilecektir. Süt sığırcılığında yeterli damızlık üretilmesinin teşvik edilmesi, damızlık düve yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi gerekmektedir. Damızlık düve üretiminin teşvik edilmesi ile ithal düve getirilmesine ihtiyaç kalmayacaktır. Süt sığırcılığındaki damızlık sorununun ortadan kalkması ile erkek besi materyali sayısı da artacaktır. 38 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 KAYNAKLAR Anonim 2015 https://www.worldcat.org/title/world-factbook/oclc/644186015 Kumlu, S. ve Akman, N. 1999. Türkiye damızlık Siyah Alaca sürülerde süt ve döl verimi. Lalahan Hay. Araşt. Derg. 39 (1), 1-16. Akbulut, Ö, Tüzemen, N., Yanar, M. 1992. Erzurum şartlarında siyah alaca sığırların Verimi 1: Döl ve Süt Verim Özellikleri. Doğa-Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 18: 523-533. Arslan, S., Çak, B. 2012. Yozgat İli Boğazlıyan İlçesinde Özel Bir İşletmede Yetiştirilen Siyah Alaca Sığırların Döl Verimi Özellikleri. YYU Vet. Fak. Dergisi, 23(2), 83–87. Şekerden, Ö., Özkütük, K., Pekel, E. 1987. Amasya ili entansif süt sığırcılığı işletmelerindeki SiyahAlaca sığır populasyonunun süt ve bazı döl verim özellikleri. Çukurova Üniv. Ziraat Fak. Derg. 2(3):56– 66. Özcan, M. ve Altınel, A. 1995. Siyah-Alaca sığırların yaşama gücü, döl verimi ve süt verimi özelliklerini etkileyen bazı çevresel faktörler üzerinde araştırmalar. 1. Yaşama Gücü ve Döl Verimi Özellikleri. İstanbul Üniv. Veteriner Fak. Derg. 21(1):19–35. Tekerli, M. ve Gündoğan, M. 2005. Effect of certain factors on productive and reproductive efficiency traits and phenotypic relationships among these traits and repeatabilities in West Anatolian Holsteins. Turk J. Vet. Anim. Sci. 29:17–22. www. Fao.org (Erişim tarihi: 20.10.2015) www.TUIK.gov.tr Erişim tarihi: 20.10.2015 39 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Elma F. Pınar ÖZTÜRK Meltem EMRE Dilek KARAMÜRSEL Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Dünya toplam meyve üretiminin yaklaşık % 12’sini oluşturan elma; muzdan sonra ikinci sırada yer alan önemli bir türdür (FAO, 2015). Türkiye meyve üretiminde elma, %20’lik payla ikinci sıradadır. Bu çalışmada elmanın Dünya’da ve Türkiye’de son 10 yıllık üretim ve ticareti incelenmiştir. 2.Dünya’da Durum Dünya elma üretiminde lider ülkeler, meyvecilikte alışılmamış bir şekilde yıldan yıla değişim göstermektedir. Değişimin, bazı yıllarda görülen kötü iklim koşullarından ziyade üretim plantasyonlarının alanlarından ve üretim sistemlerindeki gelişmelerden kaynaklanıyor olması, sektördeki teknolojik değişim ve ekonomik potansiyelin göstergesi olarak değerlendirilebilir. 2013 yılında elma endüstrisinde en yüksek üretime sahip 10 ülkenin değerlendirildiği Tablo 1, bu değerlendirme için iyi bir örnektir. Günümüzde elma üretiminde verim ve kalite, karın en önemli belirleyicileridir. Bunun yanı sıra yüksek işçi ücretleri özellikle gelişmiş ülkeleri zorlamaktadır. Bodur klon anaçları ile tesis edilen sık dikim bahçeler; elma kalitesini ve verimini artırmakta, işgücü avantajı sağlamaktadır. Sektördeki rekabetçi ülkeler, elma plantasyonlarını hızlı bir şekilde sık dikim bahçelere dönüştürmüşlerdir. Yaşanan bu gelişmeler; ABD, Rusya ve İtalya’da olduğu gibi birçok ülkede üretim alanlarında daralmaya karşın üretim artışı ya da Çin, Hindistan, Şili’de olduğu gibi üretim alanlarındaki genişlemenin çok üzerinde gerçekleşen üretim artışı ile sonuçlanmıştır (Tablo 1). Tek başına Dünya elma üretiminin yaklaşık yarısını gerçekleştiren Çin’in, gelecekte de elma endüstrisinde belirleyici ülke olması muhtemeldir. Bunun yanı sıra yüksek nüfus, artan tüketici talebi ve gelir artışı nedeni ile birçok ihracatçı ülke için pazar olarak görülen Hindistan ve Rusya’da dikkat çekici gelişmeler yaşanmaktadır (Tablo 1). 40 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 1. Dünya Elma Üretiminde Önde Gelen Ülkelerin Üretim Miktar, Pay ve Değişimleri Ülkeler Çin * Üretim Miktarı (000 ton) 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 23.675 24.011 26.059 27.860 29.847 31.681 33.263 35.985 38.491 39.683 Payı (%) Değişim* (%) 49 55 ABD 4.736 4.409 4.569 4.123 4.370 4.402 4.215 4.275 4.110 4.082 5 -9 Türkiye 2.100 2.570 2.002 2.458 2.504 2.782 2.600 2.680 2.889 3.128 4 30 Polonya 2.522 2.075 2.305 1.040 2.831 2.626 1.878 2.493 2.877 3.085 4 23 İtalya 2.136 2.192 2.131 2.230 2.210 2.326 2.205 2.411 1.991 2.217 3 2 Hindistan 1.522 1.739 1.814 1.624 2.001 1.985 1.777 2.891 2.203 1.915 2 38 Fransa 2.204 2.241 2.081 2.144 1.702 1.803 1.788 1.857 1.385 1.737 2 -24 Şili 1.300 1.300 1.350 1.400 1.504 1.331 1.624 1.588 1.625 1.710 2 25 İran 2.179 2.662 2.700 2.660 2.719 2.000 1.662 1.843 1.700 1.693 2 -31 Rusya 2.026 1.786 1.626 2.342 1.122 1.441 992 1.200 1.403 1.572 2 -23 Diğer 18.203 17.403 17.588 17.320 18.241 18.630 18.581 18.830 18.814 20.000 25 8 Dünya 62.602 62.388 64.224 65.200 69.051 71.008 70.586 76.054 77.489 80.823 100 24 2004-2005-2006 yılları ortalama üretim miktarına göre 2011-2012-2013 yılları ortalama üretim miktarındaki değişimi ifade etmektedir. Kaynak: FAO, 2015 Tablo 2, elma yetiştiriciliğinde modern yetiştiriciliğin yüksek oranda kabul gördüğünü anlamaya yardımcı olmaktadır. Her iki tablo (Tablo 1; 2) birlikte değerlendirildiğinde birçok ülke için üretim alanlarındaki değişimin, üretim miktarındaki değişimin altında gerçekleştiği görülmektedir. Tablo 2. Dünya Elma Üretiminde Önde Gelen Ülkelerin Üretim Alan, Pay ve Değişimleri Ülkeler Üretim Alanı (000 ha) Payı (%) Değişim* (%) 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 1.877 1.890 1.899 1.962 1.992 2.049 2.056 2.250 2.405 2.410 46 25 ABD 156 154 153 142 142 141 138 134 133 131 3 -14 Türkiye 118 121 121 128 130 133 165 142 151 173 3 29 Polonya 175 170 162 176 172 174 170 184 195 193 4 13 58 57 57 56 59 58 58 57 55 55 1 -3 Çin İtalya Hindistan 201 231 227 252 264 274 283 289 322 312 6 40 Fransa 58 58 55 54 42 42 42 42 41 40 1 -28 Şili 36 35 35 35 35 35 35 35 36 38 1 2 İran 190 201 207 202 176 145 130 151 134 130 2 -31 Rusya 403 401 374 364 200 197 192 188 183 186 4 -53 Diğer 1.497 1.489 1.435 1.446 1.411 1.490 1.484 1.512 1.516 1.549 30 4 Dünya 4.769 4.807 4.726 4.816 4.622 4.738 4.754 4.983 5.170 5.218 100 7 2004-2005-2006 yılları ortalama alan miktarına göre 2011-2012-2013 yılları ortalama alan miktarındaki değişimi ifade etmektedir. Kaynak: FAO, 2015 * Dünya elma üretiminde önde gelen ülkelerin verim ve değişimleri (Tablo 3) de değerlendirmeye katıldığında, modern yetiştiriciliğe geçişin birçok ülke ve Dünya geneli için üretim miktarında ve verimde artış, üretim alanlarında ise bu artışın 41 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 oldukça altında bir büyüme ile sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında Türkiye, İran, Hindistan gibi ülkelerin, üretim miktar ve alanındaki doğrusal değişim verileri, bu dönüşümün gerisinde kaldıklarını göstermektedir. Elma için yüksek pazar potansiyeli taşıyan Rusya’da ve Polonya’dan sonra en büyük tedarikçisi olan Türki Cumhuriyetlerinde de modern yetiştiriciliğin giderek yaygınlaştığı bilinmektedir. Tablo 3. Dünya Elma Üretiminde Önde Gelen Ülkelerin Verim ve Değişimleri Ülkeler Verim (ton/ha) Sıra Değişim* (%) 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Çin 12,62 12,70 13,72 14,20 14,98 15,46 16,18 15,99 16,00 16,47 6. 24 ABD 30,36 28,70 29,91 29,03 30,80 31,28 30,46 31,95 30,98 31,11 4. 6 Türkiye 17,75 21,24 16,48 19,25 19,31 20,89 15,75 18,82 19,15 18,07 5. 1 Polonya 14,39 12,23 14,23 5,92 16,46 15,13 11,02 13,58 14,78 15,95 7. 8 İtalya 37,12 38,36 37,29 39,81 37,46 39,79 38,08 42,41 36,41 40,11 3. 5 7,56 7,54 8,01 6,44 7,58 7,24 6,28 10,00 6,85 6,14 10. -1 Fransa 37,93 38,82 37,72 39,86 40,45 42,44 42,90 44,36 33,66 43,98 2. 7 Şili 36,02 37,36 38,35 40,00 42,97 37,91 46,37 45,34 45,56 45,53 1. 22 İran 11,50 13,22 13,02 13,17 15,46 13,79 12,76 12,22 12,69 13,05 8. 1 9. 62 Hindistan Rusya 5,03 4,45 4,35 6,43 5,63 7,33 5,16 6,38 7,65 8,44 Dünya 13,13 12,98 13,59 13,54 14,94 14,99 14,85 15,26 14,99 15,49 15 2004-2005-2006 yılları ortalama verim değerlerine göre 2011-2012-2013 yılları ortalama verim değerlerindeki değişimi ifade etmektedir. Kaynak: FAO, 2015 * Çeşitlerin üretimdeki paylarında değişiklikler gözlenmekle birlikte istatistikler, Dünya elma üretiminde geleneksel çeşitler kategorisinde değerlendirilen “Red Delicious ve Golden Delicious” çeşitlerinin liderliğinin bir süre daha devam edeceğini göstermektedir (Tablo 4). Günümüzde “çeşit modası” kavramının oluştuğu elma endüstrisinde, sürekli yeni çeşitler piyasaya sürülmekte, bazı çeşitlerin üretimi yaygınlaşmakta, bazılarının ise fiyat avantajını korumak gibi amaçlarla “klüp çeşit” olarak üretimi sınırlı tutulmaktadır. Özellikle Jazz ve Cripps Pink son yıllarda en fazla talep artışı görülen çeşitlerdendir. Türkiye’de ise üretim halen yüksek oranda geleneksel ve yerel çeşitlerle devam etmektedir. Bunun yanında yeni çeşit geliştirmeye yönelik ıslahı programları son yıllarda ivme kazanmaya başlamıştır. Tablo 5’de en fazla elma ihraç eden 10 ülke, Türkiye ve Dünya elma ihracatının değişimi görülmektedir. Dünya elma ticareti, halen genişlemektedir. Ancak ithalatçı ülkelerde kendi plantasyonlarını kurma yönündeki gelişmeler ve özellikle gelişmiş ülkelerde işçi ücretlerinin daha da artması, önümüzdeki yıllarda elma ticaretini daha da zorlaştıracaktır. 42 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4. Elma Üretim ve İhracatında Önde Gelen Ülkelerdeki Elma Çeşitlerinin Payları (%) Yeni Zelanda (alan) Çeşit/Tip Red Delicious Golden Delicious Braeburn Gala Fuji Granny Smith Cripps Pink Jazz Pacific Queen Pacific Rose Amasya Jonagold Idared Champion Ligol Gloster Cortland Lobo Diğer yeni çeşitler* Diğer çeşitler Şili (ihracat) 12,1 16,4 27,7 9,9 2,8 5,3 10,3 7,4 4,5 2,3 46,5 8,4 11,4 14,2 Güney Afrika (alan) 14,1 24,8 3,3 15,9 8,2 18,7 9,8 İtalya (üretim) Fransa (üretim) Türkiye (üretim) Polonya (üretim) 4,0 34,4 5,6 15,7 4,7 11,3 5,5 10,4 44,6 3,7 13,6 7,9 5,6 3,2 1,3 4,5 0,8 0,5 9,8 19,4 11,8 7,9 5,9 4,7 3,9 3,6 14,3 10,7 27,1 44,0 28,0 3,8 4,0 5,0 14,0 5,1 5,2 19,0 * Ariane, Belgica, Cameo, Diwa, Greenstar, Honey Crunch, Jazz, Junami, Kanzi, Mariac, Rubens, Tentation, Wellant vb. Kaynak: Anonymous, 2015 Tablo 5. Dünya Elma İhracat Miktarı, Değişimi ve İhracatın Üretime Oranı 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Çin 609 774 824 804 1.020 1.153 1.172 1.123 1.035 976 İhracatın Üretime Oranı (%) 42 2,54 Polonya 349 407 427 385 435 371 777 729 532 958 88 33,31 İtalya 708 542 724 713 785 683 733 857 976 933 40 46,87 ABD 546 492 685 639 663 713 816 790 833 870 45 21,17 Şili 601 739 640 725 775 766 679 843 801 762 22 46,89 Fransa 804 628 654 683 685 684 611 696 727 626 -2 45,23 Güney Afrika 326 305 263 268 334 358 339 306 333 389 15 48,86 Yeni Zelanda 323 358 319 265 292 261 303 284 297 284 -13 63,49 Hollanda 349 388 444 355 395 392 407 353 341 284 -17 100,95 Belçika 340 337 353 291 344 262 286 246 269 181 -32 82,07 Türkiye 19 20 29 25 10 20 60 81 87 69 246 2,39 Diğer 1.262 1.432 1.654 1.846 2.084 2.145 1.733 2.288 2.031 1.938 44 10,30 Dünya 6.236 6.422 7.015 7.000 7.823 7.808 7.915 8.594 8.263 8.271 28 10,67 İhracat Miktarı (000 ton) Ülkeler Değişim* (%) 2003-2004-2005 yılları ortalama ihracat miktarına göre 2010-2011-2012 yılları ortalama ihracat miktarındaki değişimi ifade etmektedir. Kaynak: FAO, 2015 * Tablo 6’da en fazla elma ithal eden 10 ülke, Türkiye ve Dünya elma ithalatının değişimi görülmektedir. Dünya ithalatındaki artış elma için halen artan bir talep olduğunu göstermektedir. İthalat genişlemesiyle sonuçlanan talep artışı Dünya nüfusundaki artıştan ziyade yaşanan ekonomik büyümeden kaynaklanmıştır. 43 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 6. Dünya Elma İthalatında Önde Gelen Ülkelerin İthalat Miktar, Pay ve Değişimi Ülkeler Rusya Almanya İngiltere Hollanda Meksika İspanya Mısır Fransa Kanada S. Arabistan Türkiye Diğer Dünya 2003 2004 2005 608 705 724 813 736 774 476 525 514 387 323 320 181 154 195 236 249 225 31 49 58 116 210 185 142 133 159 127 127 146 3 2 4 2.864 3.035 3.276 5.984 6.249 6.580 İthalat Miktarı (000 ton) 2006 2007 2008 2009 813 931 1.063 1.108 699 669 613 623 532 523 482 456 365 400 396 360 204 220 188 222 189 238 228 239 64 53 72 49 152 178 148 161 157 180 166 182 149 147 157 51 4 5 3 4 3.633 3.877 3.856 4.049 6.960 7.422 7.372 7.504 2010 1.204 622 461 324 221 253 107 170 192 177 3 4.569 8.303 2011 1.158 666 459 311 198 253 168 138 199 181 6 4.349 8.085 Değişim* Payı (%) (%) 2012 1.279 79 15 614 -18 7 482 -7 6 311 -8 4 236 24 3 231 4 3 222 261 3 207 1 2 203 36 2 187 36 2 3 23 0 4.394 45 53 8.369 32 100 2003-2004-2005 yılları ortalama ithalat miktarına göre 2010-2011-2012 yılları ortalama ithalat miktarındaki değişimi ifade etmektedir. Kaynak: FAO, 2015 * 3. Türkiye’de Durum Türkiye, Dünya elma üretiminde üçüncü sırada yer almaktadır (FAO, 2015). Önemli bir elma üreticisi olan Türkiye’de üretimin büyük kısmı halen geleneksel metotlarla yapılmaktadır. Son yıllarda plantasyonlarda, yoğun yetiştiricilik metotlarına ve yeni çeşitlerle yetiştiriciliğe ilgi artmaktadır. Ancak elmacılık işletmelerinin finansal sorunları nedeni ile bu dönüşüm oldukça yavaştır. Ticaret ölçüleri (satın alma gücü paritesi, karşılaştırmalı üstünlük göstergeleri, ihracat ve ithalat indeksleri vb.), maliyet-karlılık ölçüleri ve etkinlik ölçüleri kullanılarak sektörünün rekabet edebilirliği ortaya koyulmuştur. Elma için mevcut durumda Türkiye’nin hem dünya geneline karşı, hem de AB’ye karşı mukayeseli üstünlüğü bulunmamakta ve Onuncu Kalkınma Planı döneminde de benzer durumun devam etmesi beklenmektedir (Anonim, 2015). Türkiye’de hemen hemen tüm illerde yetiştiriciliği yapılmakla birlikte ticari olarak üretiminin yapıldığı iller; Isparta, Karaman, Niğde, Denizli ve Antalya’dır (Tablo 7). Isparta ili, üretimin yanı sıra depolama, işleme ve Ar-Ge altyapısı bakımından da öne çıkmaktadır. Karaman ve Niğde illerinde, yoğun yetiştiricilik metotlarına uygun olarak tesis edilen yeni plantasyonlar, büyük işletme arazileri ve gün geçtikçe artan endüstri altyapısı nedeniyle dikkat çekici gelişmeler yaşanmaktadır. Karaman, Niğde ve Kayseri illerinde 2014 yılındaki üretim azalışı, ilkbahar geç donlarından kaynaklanmıştır. Isparta, Antalya, Denizli, Çanakkale ve diğer illerde üretim miktarı bakımından sorun yaşanmamıştır. 2015 yılında da yine benzer bir tablo ile karşılaşılmıştır. Düşük sıcaklık zararı bölgesel olarak farklılıklar göstermiştir. Ancak 2014 yılında verim 44 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 7. Türkiye’de Elmacılığın Yoğun Olarak Yapıldığı İllerin Üretim Miktar, Pay ve Değişimleri Üretim Miktarı (000 ton) 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Payı (%) Isparta 507 497 497 534 611 549 610 635 635 646 26 28 Karaman 338 104 342 373 340 165 190 388 571 331 13 65 Antalya 276 279 308 184 213 223 187 185 176 220 9 -33 Denizli 119 208 175 197 217 249 226 210 186 169 7 13 Niğde 306 135 219 240 329 312 332 317 349 128 5 20 Çanakkale 77 77 80 86 102 115 108 117 118 120 5 52 Mersin 66 62 63 69 84 93 87 91 80 86 3 34 Kayseri 93 1 81 94 94 127 128 122 126 70 3 82 Kahramanmaraş 34 13 42 41 63 61 64 55 98 62 2 141 Bursa 46 47 40 42 46 46 48 58 58 61 2 32 Konya 89 72 65 67 70 67 72 60 76 61 2 -13 Diğer 618 511 551 581 622 600 637 661 664 526 21 10 2.570 2.002 2.458 2.504 2.782 2.600 2.680 2.889 3.128 2.480 100 21 İller Türkiye Değişim* (%) * 2005-2006-2007 yılları ortalama üretim miktarına göre 2012-2013-2014 yılları ortalama üretim miktarındaki değişimi ifade etmektedir. Kaynak: TUİK, 2015 bakımından sorun yaşanmayan illerde, önceki yılın yüksek ürün yükü ve çiçeklenme dönemindeki iklim koşulları bu illerde de bir miktar verim azalışına neden olmuştur. Bu nedenle 2015 yılı elma rekoltesinin 2014 yılına göre biraz daha düşük gerçekleşmesi beklenmektedir. Ürün azlığı nedeni ile 2015 yılı hasat zamanında elma 1,3 TL’ye kadar alıcı bulmuştur. Tablo 8. Türkiye Elma İhracatında Önemli Ülkeler ve Payları Ülkeler İhracat Miktarı (ton) 2005 2006 521 2.081 8.752 10.915 1.616 Mısır 1.856 2.781 3.060 1.792 1.315 3.333 7.954 16.815 7.580 19.339 28,06 Ürdün 1.457 2.257 3.029 2.830 1.636 4.566 6.550 5.528 1.712 2.193 3,18 Kıbrıs 2.163 2.583 2.739 2.210 1.559 1.938 2.150 1.902 1.496 1.647 2,39 - 981 2.555 2.435 1.493 1.614 2,34 3.557 2.014 1.968 3.023 1.005 466 1.101 1,60 Suriye 2007 2009 2010 2011 2012 2.680 36.272 51.136 62.939 40.870 59,30 - - - 9.170 7.114 7.216 İran - - - - - - 41 39 5.660 473 0,69 Gürcistan - - 8 32 1 - 203 190 3.093 279 0,40 77 615 107 73 291 178 119 - 41 253 0,37 S. Arabistan B. Arap Emirlikleri Türkmenistan Umman Rusya Azerbaycan Diğer Toplam - 2008 Payı (%) 2004 Irak 2003 - - - - - 31 29 350 832 200 0,29 143 150 2 32 4 - 23 19 - 171 0,25 - - 617 517 437 1.986 220 - - 163 0,24 - - - 2 - 5 12 481 1.848 122 0,18 4.055 2.442 3.513 2.908 771 2.306 640 669 143 491 0,71 24.868 9.644 19.972 59.791 80.569 87.303 68.916 100 19.442 20.023 29.043 Kaynak: FAO, 2015 45 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Üretilen elmanın yalnızca %2,39’unu ihraç edebilen Türkiye, ihracatının büyük kısmını Orta Doğu ülkelerine yapmaktadır (Tablo 8). En büyük pazarı Irak olarak görülmekle beraber bu ülkenin talebi düşük fiyatlı, kalitesiz elmalar yönündedir. Dolayısı ile elde edilen ihracat geliri de düşük 4. gerçekleşmektedir. Elma ithalatı bakımından yüksek artış gözlenen Rusya, Mısır ve Suudi Arabistan, Türkiye’nin mevcut ihraç pazarlarından olmakla beraber, Mısır’daki artış dışında bu genişlemeden pay aldığı söylenemez. Kaldı ki Mısır ithalatı son 10 yılda %261 genişlemiştir (Tablo 6). Sonuç Günümüzün gelişmiş pazarlama stratejileri ile desteklenen Dünya elma ticareti; gelişmiş ülkelerde gittikçe artan sağlıklı beslenme eğilimi, gelişmekte olan ülkelerde artan nüfus ve gelirin de etkisiyle genişlemeye devam etmektedir. Türkiye, yüksek elma üretim miktarına rağmen, verim, kalite ve pazarlama altyapısındaki yetersizlikler nedeni ile uluslararası pazarda rekabetçilikten uzak bir yapı sergilemektedir. Günümüzde verim ve kaliteye odaklı elma üretimi, uluslararası pazarda rekabetin temelini oluşturmaktadır. Bu temelin sağlam bir şekilde oluşturulması için modern plantasyonlara geçiş zorunludur. Büyük kısmı küçük aile işletmelerinden oluşan Türkiye elmacılık işletmelerinin, yüksek tesis maliyeti gerektiren bu sistemlere kendi imkanları ile geçişleri orta vadede mümkün görülmemektedir. Bu nedenle elmacılık işletmelerinin modern yetiştiriciliğe geçişlerinin desteklenmesi gerekmektedir. Keza İtalya’da, ilk tesis maliyetinin yaklaşık %40’ını oluşturan destek sisteminin tamamı, devlet tarafından hibe edilerek, sık dikim modern elma plantasyonlarına dönüşüm hızlı bir şekilde tamamlanmıştır. Rusya, Mısır ve Suudi Arabistan, en fazla genişleyen pazarlar olarak görülmekle beraber Hindistan, Endonezya ve bazı Orta Doğu ülkelerinde dikkat çekici gelişmeler yaşanmaktadır. Türkiye’nin hali hazırdaki pazarlarından Mısır ve Suudi Arabistan ithalatları giderek artmaktadır. Ancak artan ithalat, diğer büyük elma üreticisi ve ihracatçısı ülkelerce karşılanmaktadır. Büyümekte olan bu pazar fırsatının değerlendirilmesi bakımından yetiştiricilik sistemleri başta olmak üzere gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Rusya pazarının geliştirilmesi için uygun çeşit ve kalitenin sağlandığı üretim altyapısı ve organizasyonel girişimleri içeren çalışmalar yapılmalıdır. Yeni çeşitlere olan ilginin gelecekte de devam edeceği öngörülmektedir. Türkiye elmacılığında son yıllarda yaşanan yeni çeşitlerle üretime yönelim, gün geçtikçe daha da hız kazanmaktadır. Bu çeşitlerin ithal edilmesi döviz kaybının yanında pazarda rekabetçiliğimizi de olumsuz etkilemektedir. Son yıllarda özellikle Kamu Araştırma Kuruluşlarında uzun soluklu çalışmalar olarak ele alınmaya başlayan ıslah yolu ile elde edilecek elma çeşitleri, bu bakımdan bir fırsat olarak görülmelidir. Uzun soluklu, devamlılık ve büyük finansal kaynak gerektiren bu çalışmalar mutlaka bir program çerçevesinde özel sektörün de 46 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 katılımı ile yürütülmeli ve ürünün piyasada tutundurulması için gerekli çalışmalara da ağırlık verilmelidir. Henüz emekleme aşamasında olduğu söylenebilecek meyve ıslah çalışmaları için gerekli altyapının uluslararası standartlarda sağlanması için ülkesel araştırma fonları ile desteklenmesinde ayrıcalık tanınmalıdır. Kaynaklar ANONİM, 2015. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyon Raporu, Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018, TC Kalkınma Bakanlığı, Ankara. http://tarim.kalkinma.gov.tr/wpcontent/uploads/2014/12/Bitkisel_uretim_oik.pdf (Erişim Tarihi: 11.11.2015). ANONYMOUS, 2015. Assessment of B.C. Apple & Sweet Cherry Varieties, A report by Globalwise, Inc. & Belrose Inc. For British Columbia Ministry of Agriculture. http://www2.gov.bc.ca/assets/gov/farming-natural-resources-and-industry/agriculture-andseafood/agriculture-business-and-economy/programs/treefruit-replantprogram/bc_apple_cherry_variety_assessment_march_12_2015.pdf (Erişim Tarihi: 26.10.2015). FAO, 2015. Production, Trade and Producer Price Statistics, Food and Agriculture Organization of the United Nations. http://faostat.fao.org/site/339/default.aspx (Erişim Tarihi: 19.10.2015). TÜİK, 2015. Nüfus, Eğitim, Tarım, Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara. www.tuik.gov.tr (Erişim Tarihi: 19.10.2015). 47 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kabuklular (Avcılık ve Yetiştiriciliği) Remziye ÖZKÖK Kamile Gonca EROL Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Hayvanlar âleminin tür bakımından en kalabalık, yaşam ortamlarına uyum bakımından da en geniş şubesi Artropoda (Eklem bacaklılar) şubesidir. Bu şubeye dahil olan kabuklular, Crustacea sınıfının, Malacostraca (Gelişmiş kabuklular) alt sınıfının, Decapoda (On ayaklılar) takımında tanımlanan 25.000 adet türden oluşurlar. Çoğunluğu tuzlu sularda olmak üzere tatlı sularda da yaşarlar (Demirsoy, 1998). ticari önem taşımakta, özellikle 100 adedi dünya avcılığında önemli bir yer tutmaktadır. Ülkemiz denizlerinde bu güne kadar 61 tür saptanmış olup bunlardan 7’si ticari olarak değerlendirilmektedir (Başçınar, 2004). Yengeçler, dünyada yaklaşık 4500 türle temsil edilirler, bunlardan yalnızca 22 türü başta gıda alanı olmak üzere ticari olarak değerlendirilmektedir. Ülkemiz iç sularında tek bir cinse (Potamon) ait 9 tür bulunmaktadır (Gülle ve ark., 2007). Kabukluların vücutları genel olarak kitinden oluşmuş, dış iskelet görevi gören kireçli sert bir kabukla örtülüdür ve kabuk değiştirerek büyürler. Ayrı eşeylidirler, solungaç solunumu yaparlar. Tatlı ve tuzlu sularda yaşarlar (Alpbaz, 1993; Demirsoy, 1998; Holdich, 2002). Kerevitler, tatlısu ıstakozu olarak da adlandırılırlar ve dünya üzerinde 540’tan fazla türle temsil edilirler (Holdich, 2002). Ülkemiz sularında dünyada “Türk Kereviti” olarak da isimlendirilen Astacus leptodactylus (Eschscholtz, 1823) türü bulunmaktadır (Köksal,1988). Ülkemizdeki üretimi sadece avcılığa dayanmakta ve elde edilen ürünün büyük bölümü ihraç edilmektedir. Bu türün ülkemizdeki yetiştiricilik çalışmaları henüz araştırma düzeyindedir. Ekonomik açıdan değer taşıyan kabuklu su ürünleri arasında karidesler, yengeçler, kıskaçlı-kıskaçsız ıstakozlar ve kerevitler sayılabilir. Karideslerin, dünya üzerinde yaklaşık 2500 türü bulunmakta, bunların sadece 300 adedi 48 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Istakoz (kıskaçlı, dikenli ıstakoz), ekonomik değeri yüksek bir deniz ürünüdür. Ülkemizde kıskaçları bulunmayan ve böcek olarak tabir edilen türle, kıskaçlı gerçek ıstakoz türü bulunur. Dünyada ise Avrupa Deniz Istakozu (Homarus gammarus) ve Amerikan Deniz Istakozu (Homarus americanus) yaygın olarak bulunan iki türdür. 350-400 g civarında pazarlandıklarından, pazar boyuna ulaşma sürelerinin uzunluğu (2,5-3 yıl) ve üretiminde pahalı teknikler kullanılması sebebiyle yetiştiriciliği pek karlı görülmemektedir (Kumlu, 2001). yapılmaktadır. Kabuklular arasında en çok ilgi duyulan ve yetiştiriciliği yapılan grup deniz karidesleridir. Bu türlerin yetiştiriciliği son 30 yılda, özellikle tropik ülkelerde büyük bir ivme kazanmıştır. Diğer kabuklularla kıyaslandığında, Penaeid karidesler en hızlı büyüme oranına sahip kabuklulardır. Özellikle bazı türler (Penaeus monodon) 4 ay gibi çok kısa bir sürede pazar boyuna ulaştırılabilmekte ve aynı havuzdan yılda 2,5-3 kez ürün alınabilmektedir. Bu sebeple tüm dünyada yetiştiriciliği en yaygın yapılan türler de yine Penaeus vannamei, P. monodon’dur. Oysa diğer kabuklulardan kerevit ve ıstakozlarda semirtme süresi 2,53 yıl kadar uzayabilmektedir (Kumlu, 2001). Deniz ve tatlı su karidesleri, tatlısu ıstakozu (kerevit), kıskaçlı ve kıskaçsız deniz ıstakozları ile yengeçlerin yetiştiriciliği, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaygın olarak 2. Dünyada Durum Dünya Kabuklu Su Ürünleri Üretimi (Avcılık, Yetiştiricilik) ve Elde Edilen Gelir FAO raporuna göre dünya toplam su ürünleri üretimi 2013 yılında 162,3 milyon Kabuklu üretimi (avcılık ve yetiştiricilik) ton olarak gerçekleşmiştir. Bu üretimin tür değişik tür gruplarını kapsamaktadır (Şekil gruplarına göre dağılımına baktığımızda, 68 3). 2013 yılında dünyada tüm kabuklular milyon tonunu (%42,1) deniz balıkları, 50,6 içerisinde karidesler 7,9 milyon tonla toplam milyon tonunu (%31,1) tatlısu balıkları, 6,6 kabuklu üretimin %59,6’lik kısmına sahip milyon tonunu (%4) diadrom balıklar, 13,2 olurken 2,4 milyon tonunu (%18,1) tatlısu milyon tonunu (%8,1) kabuklular ve kabukluları oluşturmakta ve bunu 1,9 yaklaşık olarak 24 milyon tonunu da milyon tonla yengeçler ve deniz örümcekleri (%14,7) yumuşakçalar ve diğerleri takip etmektedir. oluşturmuştur (Şekil 1). 6,7 milyon tonluk dünya kabuklu 13,2 milyon tonluk üretimiyle dünya su ürünleri üretimine %8,1’lik oranda katkı sağlayan kabukluların 6,5 milyon tonu avcılık, 6,7 milyon tonu ise yetiştiricilik yoluyla elde edilmiştir (FAO, 2015). Kabuklu yetiştiriciliği dünyada yıllar itibarı ile sürekli bir artış göstermektedir (Şekil 2). yetiştiriciliği içerisinde ilk sırayı alan türler Penaeus vannamei, Penaeus monodon’dur. Tatlısu karidesleri içerisinde ise en fazla üretilen türler Macrobrachium nipponense, Macrobrachium rosenbergii (FAO, 2014a)’dir. 49 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 1. 2013 Yılı Dünya Su Ürünleri Üretiminin Tür Gruplarına Göre Dağılımı Yumuşakçalar % 13,8 Diğer % 0.9 Deniz Balıkarı % 42,1 Kabuklular % 8,1 Diadrom Balıklar %4 Tatlısu Balıkları; % 31,1 Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur. Şekil 2. Yıllara Göre Dünya Kabuklu Üretimi (Avcılık ve Yetiştiricilik) (milyon ton) Miktar (milyon ton) 8 7 6 5,6 5,8 5,9 5,9 5,8 5 4 3 3,8 4,3 4,8 5,3 5 6,1 5,7 6,1 6,3 6,5 6,4 6,7 6,1 Avcılık Yetiştiricilik 2 1 0 2005 2006 2007 2008 2009 Yıllar 2010 2011 2012 2013 Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur. Karideslerden sonra en fazla üretim miktarına sahip tür grupları tatlısu kabuklularıdır. Amerikan kereviti olarak bilinen Procambarus clarkii üretimde en büyük paya sahip tatlısu kabuklu türüdür. Kabuklu üretimindeki diğer önemli grup yengeçlerdir, yetiştiriciliği yapılan en önemli tür Eriocheir sinensis iken en çok avlanan tür Portunustri tuberculatus olarak bildirilmiştir (FAO, 2014b,c). 2013 yılında toplam 13,2 milyon tonluk kabuklu üretiminin yaklaşık 6 milyon tonunu tek başına sağlayan Çin, toplam su ürünleri üretiminde olduğu gibi kabuklu üretiminde de lider durumdadır (FAO, 2014 a,b,c). Dünyada 2013 yılında sadece kabuklu üretiminden (Avcılık ve yetiştiricilik) yaklaşık 58 milyar dolar gelir elde edilmiştir (35 milyar dolar yetiştiricilik, 23 milyar dolar avcılık) 50 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 3. 2013 Yılı Dünya Kabuklu Üretiminin Tür Gruplarına Göre Dağılımı (%) Diğer deniz Kabukluları % 3.8 Tatlısu Kabukluları % 18.1 Yengeçler, Deniz Örümcekleri… Kral Yengeç, Bodur Istakoz % 0.4 Karidesler % 59.6 Krill, Planktonik Kabuklular % 1.5 Dikenli Istakoz % 2.3 Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur. 3. Türkiye’de Durum Türkiye Kabuklu Su Ürünleri Üretimi (Avcılık ve Yetiştiricilik) ve Elde Edilen Gelir Deniz ve iç su kaynaklarımızın toplam yüzey alanı 25 milyon hektar olup, bu miktar toplam tarım alanlarımıza yakındır. Bu nedenle balıkçılık kaynaklarının etkin kullanımı ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. %66,5’ini deniz balıkları, %26,2’sini tatlısu balıkları, %6’sını yumuşakçalar ve %1’ini kabuklular oluşturmaktadır (Şekil 4). Ülkemizde 2014 yılı içerisinde yaklaşık olarak toplam 5008 ton kabuklu avlanmıştır (TÜİK, 2014). Bu avcılığın en büyük kısmını 4416 tonla (%88,2) karidesler oluştururken, ikinci sırayı 582 tonla (%11,6) tatlısu kabuklularından kerevit oluşturmakta, bunu yengeçler ve ıstakozlar takip etmektedir. Ülkemiz kabuklularının yıllara ve türlere göre av miktarı Tablo 2014 yılında kabuklu avcılığı en yoğun Marmara Denizi’nde (2471 ton) yapılmıştır. Bunu sırasıyla Ege (1122 ton) ve Akdeniz (826 ton) izlemiştir (TÜİK, 2014). 2014 yılı su ürünleri üretimimiz 537.345 ton olarak gerçekleşmiş olup bu üretimin 235.133 tonu yetiştiricilikten (%43,7), 302.212 tonu avcılık yoluyla (%56,2) elde edilmiştir (BSGM, 2015). Toplam su ürünleri üretimimizin yaklaşık olarak 1 ve Şekil 5’te verilmiştir. Kabuklular içerisinde miktarca en fazla avlanan tür grubu karideslerdir. Ülkemizde en çok avlanan ve ticari öneme sahip olan karidesler Penaeus cinsine ait olan türlerdir (P. kerathurus, P. japonicus, P. semisulcatus, M. monoceros, P. longirostris) (Başçınar,2004;Kumlu, 2001). Karideslerden sonra en çok avlanan ve doğal türümüz olan kabuklu türü kerevitler (Astacus leptodactylus)’dir. 51 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 4. 2014 Yılı Su Ürünleri Üretimimizin Tür Gruplarına Göre Dağılımı (ton) Yumuşakçalar Kabuklular 31.951 5.008 %6 %1 İçsu Balıkları 141.017 % 26,2 Diğer 1.835,4 % 0,3 Deniz Balıkları 357.533 % 66,5 Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur. Tablo 1. Ülkemizde Avlanan Kabukluların Yıllara ve Türlere Göre Av Miktarı (ton) Kabuklular Deniz Kabukluları Böcek İstakoz Deniz kereviti Jumbo karides Karabiga karides Kırmızı karides Pembe karides Erkek karides Mavi yengeç Pavurya Tatlı su Kabukluları Kerevit Genel Toplam 2007 2008 2009 2010 2011 2012 14 8 7 275 372 150 2761 359 22 4 20 26 26 25.8 9.4 15 8 7 4.7 8 35 43 19 24.8 5.5 405 531 562 543.4 640.9 449 442 951 642.9 383.9 754 1239 1362 1800.9 2157.7 2623 2073 1413 1481.5 1600.5 437 329 417 301.2 255.1 17 77 46 10.7 2.1 8 7 3 8.7 21.6 11,5 1,1 7 1,4 5,7 1,1 452 469,5 354 272 1364 1119,6 1620 2502 238 53,5 0,6 1,5 7,3 4,5 816 4788 783 734 1030 5546 5509 5836 532 582 4592 5008,2 610 492 5455 5576.7 2013 2014 Kaynak: TÜİK, 2014. Bu türün avcılığı, 1984 yılında yaklaşık 8000 ton civarında iken aşırı avcılık, kirlilik ve Aphanomyces astaci’nin neden olduğu kerevit vebası yüzünden 2014 yılı itibarı ile 582 tona kadar gerilemiştir (Şekil 5). olabilir. Ancak bu düşüşte tek etken hastalık olmayıp göllerdeki kirlilik, aşırı avcılık ve göl ekosistemi içerisindeki dengelerin bozulması da düşüş sebepleri arasında sıralanabilir. Kerevit avcılığında geçmişteki seviyelere ulaşılamaması hastalık etkilerinin halen devam ettiğinin önemli bir göstergesi Kabukluların ülkemizde tüketim alışkanlığı bulunmamakta, bu yüzden avlanan ürünlerin büyük bir kısmı ihraç edilmektedir. Bu 52 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sebeple kabuklular ülkemiz ekonomisine katkı sağlayan değerli ihraç ürünlerimizdir. yetiştiriciliği konusunda yapılan bilimsel çalışmalar ile ticari üretim ve aktiviteler henüz istenilen seviyelerde değildir. Kabuklu üretimi ülkemizde sadece avcılığa dayanmaktadır. Kabuklularla ilgili olarak kerevit ve karides yetiştiriciliği konusunda kamu ve üniversiteler tarafından çeşitli bilimsel araştırmalar sürdürülmekte olup yetiştiriciler için daha ekonomik ve uygulanabilir bir yetiştiricilik tekniği geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yüzden Ülkemiz kabuklu yetiştiriciliğine katkı sağlamak amacıyla, özellikle kerevitle ilgili kapsamlı araştırmalar yapmak üzere, enstitümüz kampüsünde yer alan kerevit araştırma merkezi 2015 yılında Eğirdir’ de faaliyetine başlamıştır. Şekil 5. 2014 Yılı Ülkemiz Kabuklu Türleri Avcılığı (ton) 582 Kerevit Mavi yengeç 1,5 Pavurya 4,5 Erkek karides 53,5 2502 Pembe karides 1120 Kırmızı karides 272 Karabiga karides 469,5 Jumbo karides Deniz kereviti 1,1 Istakoz+Böcek 2,5 Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur. 2014 yılında yapılan su ürünleri ihracat ve ithalatına baktığımızda, toplam su ürünleri ihracatımız 115.682 ton düzeyinde gerçekleşirken, 1.481.760.957 (₺) gelir elde edilmiştir. Aynı dönemde 77.545 tonluk su ürünleri ithalatı gerçekleşmiş olup 435.650.641 (₺) para harcanmıştır. Toplam su ürünleri ihracat ve ithalat miktarı, değeri, toplam iç tüketim, işlenen ve kişi başı tüketilen miktarlar Tablo 2’de verilmiştir. 2014 yılında toplam su ürünleri ihracat ve ithalatımız bir önceki yıla göre %11,4 oranında artış gösterirken, kişi başına yıllık su ürünleri tüketimimiz 5,4 kg’a gerilemiştir. 2000’li yılların başında 8 kg olan kişi başına yıllık tüketimimiz, 14 yıl içerisinde oldukça ciddi bir seviyede düşüş göstermiştir. En fazla su ürünleri ihracatı yaptığımız ülkelerin başında, 14.449 tonluk ihracat miktarı ile Hollanda gelmektedir. 115.682 tonluk toplam su ürünleri ihracatının, 943.470 kg’ı işlenmiş kabuklulara ait olup bu ihracattan 21.810.663 ₺ (9.261.610 $) gelir elde edilmiştir (TÜİK, 2013). 2014 yılında kabukluların türlere göre üretim miktarları ile birim fiyat değerleri ve elde edilen gelirler Tablo 3’te verilmiştir. 53 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. 2014 Yılı Toplam Su Ürünleri İhracat, İthalat Değerleri ve Tüketim Miktarı Toplam Üretim (ton) 537.345 İhracat Mik. (ton)/Değeri 115.682 İthalat Mik. (ton)/Değeri 77.545 676.092.136 ($) 1.481.760.957 (₺) 198.255.737 ($) 435.650.641 (₺) İç Tüketim Mik.(ton) İşlenen Mik.(ton) Değerlendirilmeyen Mik.(ton) Kişi Başı Tüketim (kg) 420.361 73.667 5180 5,4 Kaynak: BSGM, 2015 Tablo 3. 2014 Yılında Kabuklu Avcılığı Miktarları ve Elde Edilen gelir (₺) Kabuklular Miktar (ton) Fiyat (TL/kg) Kırmızı karides 1119,6 10,07 Pembe karides 2502 8,82 Jumbo karides 469,5 34,82 Karabiga karides 272 24,19 Erkek karides 53,5 11,61 Istakoz+Böcek 1,4+1,1 68,21-75,79 Deniz kereviti 1,1 6,8 Pavurya 4,5 9,95 Mavi Yengeç 1,5 8,5 Kerevit 582 7,5 Toplam 5008,2 Değer (TL) 11.274.372 22.067.640 16.347.990 6.579.680 621.135 95.424+83.369 7.480 44.775 12.750 4.365.000 61.499.615 Kaynak: TÜİK, 2014. 2014 yılında 537.345 ton olarak gerçekleşen toplam su ürünleri üretiminin %1’lik kısmını kabuklular (5008 ton) oluşturmuş olup bu avcılıktan 61.499.615 ₺’ gelir elde edilmiştir (Tablo 3). 4.Genel Değerlendirme ve Sonuç Dünya su ürünleri üretiminde avcılığın toplam su ürünleri üretimine katkısı giderek azalırken, yetiştiriciliğin katkısı sürekli olarak artmaktadır. Yetiştiricilik üretimi son 30 yıl içerisinde dünya genelinde (19802010) yıllık ortalama %8,8 artış ile neredeyse 12 kat artmıştır. Su ürünleri sektörü FAO tarafından tüm gıda sektörleri içerisinde en hızlı gelişen ve sürekli büyüyen bir sektör olarak lanse edilmektedir. azalma %11,6’ya kadar gerilemiştir. İstatistikî verilere göre toplam su ürünleri üretimimiz her geçen sene giderek azalmaktadır. Bu azalmaya paralel olarak kişi başına yıllık su ürünleri tüketimimiz de 5,4 kg’a kadar gerilemiştir. 2000’li yılların başında 8 kg olan kişi başına yıllık su ürünleri tüketimimiz, 14 yıl içerisinde oldukça ciddi bir seviyede düşüş göstermiştir. Yine istatistikî verilere dayanarak ülkemizin giderek daha az balık tüketen bir ülke konumuna geldiğini söyleyebiliriz. Ülkemizde 2013 yılında 607.515 ton olan toplam su ürünleri üretimimiz bir önceki yılla göre yaklaşık %6 oranında azalmış, 2014 yılında 537.345 tonluk üretimle bu Bu karamsar tablo haricinde, avcılık bazında 54 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 giderek azalan toplam üretimimizin, yetiştiricilik bazında artış göstermesi de sevindirici bir husustur. Doğal kaynaklardaki azalmalar yüzünden yetiştiriciliğin dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemi giderek artmaktadır. (155 ton), Isparta (Eğirdir Gölü) (120 ton) ve Kütahya (55 ton) İllerindeki tatlı su kaynaklarında avlanmıştır. Kabuklu üretimi şu an için ülkemizde sadece avcılığa dayanmaktadır. Kabuklu yetiştiriciliği konusunda gerek üniversitelerde gerekse de ilgili kamu kuruluşlarında bilimsel araştırmalar sürdürülmekte, yetiştiriciler için daha ekonomik ve uygulanabilir yetiştiricilik teknikleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yüzden yetiştiriciliği konusunda yapılan bilimsel çalışmalar ile ticari üretim ve aktiviteler henüz istenilen seviyelerde değildir. Kabuklularda yetiştiricilik üretimimizin arttırılması ülkemiz açısından önem arz etmektedir. Ülkemizde ticari öneme sahip olan kabukluların (karides, yengeç, ıstakoz ve kerevit) üretimi sadece avcılığa dayanmakta ve halkımızda tüketim alışkanlığı olmadığından elde edilen ürünün büyük bir kısmı ihraç edilmektedir. 2014 yılında kabuklu avcılığı 5008,2 ton olarak gerçekleşmiş olup bu avcılıktan 61.499.615 ₺ gelir elde edilmiştir. Kabuklu avcılığında en büyük payı karidesler (4416 ton, %88,2) oluşturmaktadır. Onlardan sonra en çok avlanan ve doğal türümüz olan kerevitler (Astacus leptodactylus) (582 ton %11,6) gelmektedir. Toplam kerevit avcılığımız 1984 yılında yaklaşık 8000 ton civarında iken aşırı avcılık, kirlilik ve Aphanomyces astaci’ nin neden olduğu kerevit vebası hastalığı yüzünden 2014 yılı itibarı ile 582 tona kadar gerilemiştir. Kerevit avcılığında geçmişteki seviyelere ulaşılamaması hastalık etkilerinin halen devam ettiğinin önemli bir göstergesi olabilir. Ancak bu düşüşte tek etken hastalık olmayıp göllerdeki kirlilik, aşırı avcılık ve göl ekosistemi içerisindeki dengelerin bozulması da düşüş sebepleri arasında sıralanabilir. Kabuklu yetiştiriciliği kapsamında, Eğirdir Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü tarafından 2003 yılından bu yana kerevit yetiştiriciliği ile ilgili araştırmalar gerçekleştirilmekte olup önemli mesafeler kat edilmiş ve bilgi birikimi sağlanmıştır. Ülkemiz kabuklu yetiştiriciliğine katkı sağlamak amacıyla, özellikle kerevitle ilgili kapsamlı araştırmalar yapmak üzere, enstitümüz içerisinde yer alan kerevit araştırma merkezi de 2015 yılında Eğirdir’ de faaliyetine başlamıştır. Kabukluların, yetiştirilen diğer su ürünlerine göre daha yavaş büyüme özelliği göstermeleri ve daha çok bireysel sistemlerin ağırlıkta olduğu pahalı yetiştiricilik sistemlerine gereksinim duyulması da yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılamamasında etkendir. Bu yüzden daha uygulanabilir yetiştiricilik tekniklerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Deniz kabukluları 2014 yılında ülkemizde en yoğun olarak Marmara Denizi (2471 ton), sonra Ege (1122 ton) ve Akdeniz’de (826 ton) avlanırken, tatlısu kabuklularından kerevit ise en çok Kırşehir (Hirfanlı Barajı) 55 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tropikal iklim kuşağında olmayan ülkemizde özellikle güney ve güney-batı kıyılarımızda karides yetiştiriciliği yapmaya uygun koşullar bulunmakta, 6-7 aylık bir büyüme periyodu içerisinde karideslerin pazar boyuna getirebilmesi mümkün görülmektedir. ürünleri tüketimi diğer ülkelerin tüketimi (20 kg civarı) ile kıyaslandığında oldukça düşüktür. Bu nedenle mutlaka su ürünleri tüketimimizin arttırılmasına yönelik eğitim çalışmaları yapılması ve kamu spotları hazırlanması gerekmektedir. Kerevit kültürüne yönelik hâlihazırda sürdürülmekte olan bilimsel çalışmalar sonucunda yakın bir gelecekte kerevit kültürü ülkemizde yaygınlaştırılmaya çalışılacak, kerevit alternatif kültür türü olarak hak ettiği yeri alacak ve azalan doğal stoklarımızın da takviyesi sağlanabilecektir. Diğer ülkelere nazaran kabuklu yetiştiriciliğinde ülkemizde hızlı bir gelişimin sağlanamamasının en önemli nedeni tüketim alışkanlığının bulunmamasıdır. Zaten 2014 yılı itibarı ile 5,4 kg’a gerileyen kişi başına yıllık su Kaynaklar DEMİRSOY, A.,1998. Yaşamın Temel Kuralları (Omurgasızlar). Cilt II, Kısım I, 799-928, Ankara. ALPBAZ, A., 1993. Kabuklu ve Eklembacaklılar Yetiştiriciliği. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Yayınları, No:26, İzmir,317s. HOLDİCH, D.M. 2002. Biology of fresh water crayfish. Blackwell Science, Oxford, UK.,702 pp. BAŞÇINAR, N.S., 2004. Karides. SUMAE Yunus Araştırma Bülteni, 4(3), 1-3. GÜLLE, P., TURNA,İ.İ., GÜLLE, İ. 2007. Eğirdir Gölü Tatlısu Yengeci (Potamon potamis Oliver 1804)’nin Bazı Üreme ve Popülasyon Özellikleri. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bil. Enst. Dergisi, 11-2 (2007): 134-139. KÖKSAL, G., 1988. A.leptodactylus In Europein In Fresh Water Crayfish: biology, andexploitation, (Holdich D.M. and Lovery R.S., eds.) Chapman and Hall,pp:365- 400, London. KUMLU, M., 2001. Karides, Istakoz, Midye Yetiştiriciliği. Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi. No:6, 295s., Adana. FAO 2015. FAO. Global Statistical Collection; 2015, http://www.fao.org/fishery statistics/en, Erişim Tarihi: 20.10.2015 FAO 2014a. Fish Stat fishery statistical collections: Food and Agriculture Organization of the United Nations. http://www.fao.org/fishery/statistics/software/fishstat/en, Erişim Tarihi: 29.01.2014. FAO 2012. The state of world fisheries and aquaculture 2012. Rome: FAO Fisheries and Aquaculture Department, 209 pp. FAO 2014b. Portunus trituberculatus. Fisheries and Aquaculture Department. 56 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 http://www.fao.org/fishery/species/2630/en. (Erişim Tarihi: 29.01.2014). FAO 2014c. Eriocheir sinensis. Fisheries and Aquaculture http://www.fao.org/fishery/species/3466/en, (Erişim Tarihi: 29.01.2014). FAO 2013. Yearbook Of Fishery Statistics. TÜİK 2014. http://www.tuik.gov.tr, (Erişim Tarihi: 20.10.2015). BSGM, 2015. Su Ürünleri İstatistikleri. Ankara. TÜİK, 2013. Su Ürünleri İstatistikleri Fishery Statistics. Ankara, 73s. 57 Department. TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 İncir (Taze-Kuru) Berrin ŞAHİN İncir Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Türkiye, taze ve kuru incirde; üretim, dış ticaret hacmi, üstün kalite özellikleri ile dünyada ilk sırada yer almaktadır. Özellikle Aydın ve İzmir illeri sınırları içinde kalan Büyük ve Küçük Menderes havzalarında yetiştiriciliği yapılan, önemli bir kurutmalık incir çeşidi olan Sarılop, dünyanın en kaliteli inciri olarak tanınmaktadır. Bu bölgedeki iklim koşulları, meyve olgunlaşma ve kurutma mevsimindeki sıcaklık, nem ve rüzgâr durumu, elde edilen kuru incirlerin üstün kalitede olmalarını sağlamaktadır. Yaklaşık 30 bin çiftçi ailesi incir yetiştiriciliği yaparak geçimini sağlamaktadır. Sofralık incir ticaretinde de Bursa Siyahı öne çıkmaktadır. İncir ağacının optimum yağış isteği yıllık 625 mm’dir. Yağış miktarının 550 mm’nin altına düşmesi durumunda sulanması gerekir. Özellikle kuruma yönünden yağışların Kasım-Haziran aylarında olması, kurutma mevsimi olan Temmuz-Eylül aylarının yağışsız ve hava bağıl neminin %40-45 olması istenir. İncir ağacı toprak istekleri yönünden fazla seçici değildir. Ancak kuru incir kalitesi söz konusu olduğunda, toprak istekleri yönünden de seçici olur. Derin, kumlu-killi, yeterli organik materyal ve kirece sahip topraklar ister, taban suyu 2 m’den daha az olan topraklarda kaliteli ürün vermez. İncir besin değeri yüksek meyvelerden biridir, enerji deposudur. Kalsiyum, fosfor, potasyum ve diyet lif oranı oldukça yüksektir. İncir kışları ılık, yazları sıcak ve kurak yerler ister. Yıllık ortalama sıcaklığın 18-20°C olduğu yerlerde yetişir. Meyve doğuşundan hasat sonuna kadar olan Mayıs-Ekim aylarında daha yüksek ortalama sıcaklıklar ve özellikle meyve olgunluğu ve kurutma döneminde (Ağustos-Eylül ayları) 30°C’ye kadar çıkan ortalama sıcaklıklar istenir. Bu, güneşte kurutma yönünden önemlidir. Sıcaklığın -9oC’nin altına düştüğü yerlerde ekonomik anlamda incir yetiştiriciliği yapılamaz. İncir meyvesinin değerlendirme şekilleri oldukça çeşitlidir. Taze ve kuru olarak değerlendirilir. Ayrıca incir; ezme, lokum, reçel, marmelat, pekmez, alkol yapımında, kozmetik sanayinde, pastacılık sektöründe kullanılır. Yaprak ve meyveleri, kahve ve çay yapımında katkı maddesi olarak değerlendirilmektedir. 58 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2.Dünyada Durum 2013 yılı itibariyle dünyada 358 bin 500 hektar alanda incir üretimi yapılmaktadır. Dünya incir üretim alanlarının %14’ü Türkiye’ye aittir. Fas, Cezayir, Mısır üretim alanları bakımından önde gelen ülkelerdir (Tablo1). Tablo 1. 2013 Yılı Dünya İncir Üretim Alanları (Ha) Ülkeler Fas Türkiye Cezayir Mısır Tunus İran İspanya Suriye Diğerleri Dünya Alan (Ha) 52.606 49.401 44.608 21.897 18.120 17.926 12.000 9.483 132.453 358.494 Kaynak: FAO, 2015 Dünyada 2004-2013 yılları arasındaki döneme ait ortalama incir üretimi 1milyon 120 bin ton’dur. Bu üretimin ortalama %27’si Türkiye’ye aittir. Son on yıllık ortalamaya göre Türkiye, 260 bin ton ile incir üretiminde ilk sırada yer almaktadır. Türkiye’yi Mısır, Cezayir, Fas, İran, Suriye, İspanya, ABD gibi ülkeler takip etmektedir. ile 2004 yılında en düşük, 2006 yılında ise 1milyon 224 bin ton ile en yüksek düzeyde gerçekleştiği görülmektedir. Son 10 yıllık dönemde Cezayir ve Fas üretimlerini düzenli olarak arttıran ülkeler olarak dikkat çekmektedir. Yıllar itibariyle toplam üretimde çok büyük farklılıkların olmadığı, birbirine yakın değerlerde üretim yapıldığı anlaşılmaktadır(Tablo2). Dünya incir üretiminin 1 milyon 32 bin ton Tablo 2. Dünya İncir Üretim Miktarları ( Ton) Ülkeler 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2011 2012 2013 254.838 260.508 274.535 298.914 286.682 83.801 184.972 123.763 165.483 120.187 171.062 153.089 110.058 117.100 69.723 95.000 109.735 114.770 102.694 101.989 76.414 76.414 76.414 75.927 78.000 78.392 46.443 Türkiye 275.000 285.000 290.151 210.152 205.067 244.351 Mısır 160.124 64.940 192.250 69.799 295.510 91.927 262.307 63.883 304.110 78.735 Fas 60.000 82.600 77.000 61.606 İran 80.769 87.522 77.000 67.000 Cezayir 2010 Suriye 36.696 49.881 51.384 41.086 40.262 53.724 40.966 42.944 41.224 İspanya 41.297 35.295 26.442 25.906 30.828 29.120 30.351 28.993 24.900 30.400 A.B.D. 46.357 44.633 37.830 43.363 39.280 39.689 37.113 35.072 35.072 26.212 23.500 Tunus 27.000 23.000 25.000 22.000 25.000 28.000 26.000 26.000 25.000 Portekiz 14.000 12.889 16.000 16.500 16.600 17.705 18.637 17.812 18.000 17.581 226.222 260.492 235.907 234.367 238.364 230.733 219.157 225.001 212.644 223.832 1.032.405 1.143.361 1.224.151 1.048.170 1.124.383 1.185.219 1.121.946 1.112.697 1.093.189 1.117.452 Diğer. Toplam Kaynak: FAO, 2015 59 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye üretimde olduğu gibi dünya kuru incir ihracatında da birinci sıradadır, 2012 yılında 64 bin ton kuru incir ihraç etmiş ve 197milyon dolar gelir elde etmiştir. Türkiye’yi ABD, Afganistan, Yunanistan, İspanya, Almanya, İran izlemektedir (Tablo3). Türkiye incir üretiminin (299 bin ton); yaklaşık olarak 200 bin ton’u kurutularak ve 16 bin ton’u taze olarak ihraç edilmekte, 30 bin ton’u kurutularak ve 50 bin ton’u taze olarak iç pazarda tüketilmektedir (Aksoy,2015). Tablo3.Dünya Kuru İncir İhracat Miktarları ( Ton) ve Değerleri ( Bin $ ) 2003 Miktar Değer 42.081 78.028 3.390 8.382 9.285 9.068 1.060 4.102 3.279 8.703 2.050 2.647 3.551 3.905 9.372 16.877 74.068 131.712 ÜLKELER Türkiye A.B.D. İran Almanya Yunanistan Afganistan İspanya Diğer Toplam 2006 Miktar Değer 54.237 95.460 4.858 14.078 7.726 17.392 2.394 7.420 3.084 7.655 51 330 4.143 5.410 18.102 31.836 94.595 179.581 2009 Miktar Değer 38.815 150.826 5.410 17.959 1.774 4.894 1.306 7.736 1.338 5.360 3.417 9.836 3.009 5.458 14.814 41.888 69.883 243.957 2012 Miktar Değer 63.970 196.754 6.235 24.440 1.106 4.581 2.508 12.344 2.925 9.864 3.068 9.891 2.532 5.648 12.200 44.872 94.544 308.394 Kaynak: FAO, 2015 3. Türkiye’de Durum 2005-2014 yılları arasında Türkiye’nin, incir meyvesi veren ağaç sayısında ve üretimde dalgalanmalar olduğu görülmektedir. Özellikle 2007 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle; üretimde bir önceki yıla göre önemli oranda düşüş görülmüş ve üretim %28 oranında azalarak 210 bin ton olmuştur. 2014 yılı, incir üretiminin en fazla olduğu (300.282 ton) yıldır. Son on yılda incir üretim alanının yaklaşık olarak 5 bin dekar, üretimin 15 bin ton ve toplam ağaç sayısının 400 bin adet arttığı görülmektedir (Tablo4). Tablo 4. Türkiye’nin Yıllara Göre İncir Üretim Alanı, Miktarı, Ağaç Sayısı Yıl 2005 Alan (da) 490.000 Üretim (ton) 285.000 Ortalama verim(kg) 30 Meyve veren ağaç sayısı 9.450.000 Meyve vermeyen ağaç sayısı 818.000 Toplam ağaç sayısı 10.268.000 2006 483.914 290.151 29 9.958.143 771.552 10.729.695 2007 510.180 210.152 21 9.855.285 920.159 10.775.444 2008 474.492 205.067 22 9.271.405 823.299 10.094.704 2009 476.615 244.351 26 9.336.577 814.361 10.150.938 2010 478.572 254.838 27 9.301.028 804.573 10.105.601 2011 485.295 260.508 28 9.391.060 984.323 10.375.383 2012 491.752 275.002 29 9.455.874 933.169 10.389.043 2013 494.011 298.914 31 9.647.390 859.250 10.506.640 2014 494.642 300.282 31 9.746.562 926.992 10.673.554 Kaynak: TÜİK, 2015 60 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’de 2014 yılı rakamlarına göre yaklaşık 495 bin dekar alanda incir yetiştiriciliği yapılmakta olup Aydın ili toplam incir alanlarının %73’üne sahiptir. Aydın ilini %15’lik pay ile İzmir ve %4’lük pay ile Bursa izlemektedir. 2006 - 2014 yılları incelendiğinde Mersin ve Adana illeri incir üretim alanını ( da ) %21-26 arttıran iller olarak göze çarpmaktadır. Mersin’de dikilen fidanların üretime yansıması henüz görülmemiştir. Adana ‘da ise meyve veren ağaç sayısı %40 ve incir üretimi %34 artmıştır sözkonusu dönemde. Grafik 1’ de 2005-2014 yılları arasındaki kuru incir üretim miktarları görülmektedir. 2007-2008 yılları üretimin kuraklık sebebiyle en düşük olduğu yıllardır. Tablo 5. 2014 Yılı İllere Göre İncir Üretim Alanı, Verim ve Ağaç Sayısı Toplu meyvelikleri n alanı (da) 360.387 20.199 80.386 4.258 1.627 2.328 1.366 7.327 296 2.959 948 291 560 1.471 10.239 494.642 İller Aydın Bursa İzmir Mersin Hatay Balıkesir Antalya Gaziantep Samsun Adana Manisa Mardin Çanakkale Muğla Diğer Toplam Verim (kg/ağaç) 30 83 24 57 28 35 34 42 33 31 28 27 32 25 28 Üretim (ton) 184.548 29.189 35.883 6.773 6.123 3.105 4.161 3.207 2.436 2.405 1.982 1.259 1.673 1.387 16.151 300.282 Meyve veren yaşta ağaç sayısı 6.167.925 349.948 1.506.571 117.828 218.890 89.970 120.988 76.230 74.340 77.963 70.184 46.014 51.870 56.370 721.471 9.746.562 Meyve vermeyen yaşta ağaç sayısı 553.920 70.474 46.695 51.594 1.667 12.578 10.904 23.540 12.000 0 3.125 5.676 8.550 15.303 110.966 926.992 Toplam ağaç sayısı 6.721.845 420.422 1.553.266 169.422 224.470 102.548 131.892 99.970 86.340 77.963 73.309 51.690 60.420 71.673 828.324 10.673.554 Kaynak: TUİK, 2015 Grafik 1. Türkiye Kuru İncir Üretimi ( ton ) 80.000 70.000 60.000 56.327 60.393 58.662 61.500 66.000 69.731 55.500 50.000 50.000 43.500 42.500 40.000 30.000 20.000 10.000 0 2005 2006 2007 2008 2009 Kaynak: INC, 2015 * tahmini değerlerdir. 61 2010 2011 2012 2013 2014* TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Dünya incir üretiminde ilk sırada yer alan Türkiye, yaklaşık 100 ülkeye ihracat yapmaktadır. Türkiye’nin en fazla kuru incir ihracatı yaptığı ülke Fransa’dır. Fransa’yı Almanya, İtalya ve İspanya’nın izlediği görülmektedir. İhracatımızın büyük çoğunluğu AB ülkelerine (%60) yapılmaktadır. Çin pazarı, özellikle kuru incir için önemli potansiyel arz etmektedir. Son 4 yılda Çin’e yönelik kuru incir ihracatımız 30 kattan fazla artmış ve 2014 yılında 2 bin ton’u aşmıştır (Tablo6). Tablo 6. Türkiye’nin Ülkeler İtibariyle Kuru İncir İhracat Miktar (Ton) ve Değerleri (Bin$) ÜLKE 2004 2008 Miktar Değer Miktar Fransa 8.924,00 16.698,00 6.472,34 Almanya 7.335,95 13.626,27 5.998,68 İspanya 2.586,55 3.960,65 1.040,54 İtalya 5.027,43 8.384,88 2.688,99 ABD 1.431,04 2.680,20 900,147 Rusya 2.209,19 2.310,76 1.890,01 Çin 0,067 0,209 7,58 21.492,65 37.726,95 Diğer 14.124,39 2012 Değer 35.265,27 30.883,55 5.016,97 13.666,32 4.520,32 5.637,81 37,97 Miktar 7.619,72 6.564,79 1.211,64 3.157,67 2.648,05 4.004,60 1.331,02 67.880,25 23.044,62 Değer 27.672,22 25.051,20 3.937,63 11.223,28 10.029,63 9.195,83 3.176,12 2014 Miktar 8.126,87 6.799,49 1.884,23 2.827,04 4.662,79 2.737,55 2.027,32 Değer 34.814,90 35.046,34 8.028,50 13.914,08 20.787,19 6.397,42 5.987,04 76.551,75 31.148,00 154.309,70 Toplam 49.073,58 85.596,78 33.122,70 162.908,45 49.582,11 166.837,64 55.550,47 238.072,86 Kaynak: TUİK, 2015 * tahmini değerlerdir. Türkiye’nin ürün sınıfları (incir ezmesi, kuru incir) itibariyle ihracat miktar ve değerleri Tablo 7’de verilmiştir. Tablodan her yıl ortalama 7 bin ton ezme ihracatı yapıldığı görülmektedir. Tablo 7. Türkiye’nin Ürün Sınıfları İtibariyle İhracat Miktar (Ton) ve Değerleri (Bin$) Yıl 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015* İncir Ezmesi Miktar Değer 5.646,94 4.427,99 5.509,66 5.650,51 6.146,35 8.550,20 4.609,56 12.881,44 6.302,49 13.200,59 7.506,29 11.400,22 5.483,92 8.156,22 5.671,87 8.458,85 7.409,72 10.574,45 8.163,62 14.144,67 6.639.47 11.855.34 Kuru İncir Toplam Kuru İncir Miktar Değer Miktar Değer 52.594,70 105.076,70 58.241,64 109.504,69 54.236,90 120.697,00 59.746,56 126.347,51 40.100,60 150.527,50 46.246,95 159.077,70 33.122,70 162.908,40 37.732,26 175.789,84 38.806,10 150.881,30 45.108,59 164.081,89 44.617,10 157.882,20 52.123,39 169.282,42 44.801,00 151.488,30 50.284,92 159.644,52 49.582,10 166.837,60 55.253,97 175.296,45 60.064,96 206.647,80 67.474,68 217.222,25 55.550,47 238.072,86 63.714,09 252.217,53 20.087.54 93.046.61 26.727.007,00 104.901.950,00 Kaynak: TUİK, 2015 * tahmini değerlerdir. 2013 yılında Türkiye, 67 bin 500 ton rekor kuru incir ihracatı karşılığında 217 milyon dolar döviz girdisi elde etmiştir ve 2014 yılını da 64 bin tonluk ihracat miktarı ve 252 milyon dolarlık ihracat geliriyle tamamlamıştır. 2014 yılında kuru incir ihracatında değer bazında % 4, miktar bazında ise %27 gerileme kaydedilmiştir (olumsuz iklim koşullarının kaliteyi etkilemesi sebebiyle ). 2015 sezonu için 74 62 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 İncirin yola dayanımının azlığı, ihracatının Uzakdoğu ülkelerine yönelmesini engellemektedir. Tablo 8 incelendiğinde Türkiye’nin 2014 yılı taze incir ihracatının yaklaşık olarak 17 bin ton olduğu ve 43 milyon dolar ihracat değeri elde edildiği görülmektedir. bin 505 ton kuru incir rekoltesi tahmin edilmektedir. Türkiye’de taze incir ihracatı son yıllarda artış göstermektedir. Sofralık çeşitlerden başlıcaları Bursa Siyahı, Göklop, Akça, Bardakçı, Yeşilgüz, Morgüz, Beyaz Orak, Siyah Orak çeşitleridir. Bursa Siyahı taze incir ihracatında söz sahibi olan bir çeşittir. Tablo 8. Türkiye’nin Ülkeler İtibariyle Taze İncir İhracat Miktar (Ton) ve Değerleri (Bin $) ÜLKE 2004 Miktar Değer Fransa 2.576,20 3.035,85 Hollanda 1.410,67 1.825,86 Almanya 2.457,76 3.402,82 İngiltere 1.035,37 1.859,41 Rusya 230,657 179,568 Diğer 2.665,05 3.339,33 Toplam 10.375,72 13.642,84 2008 2012 2014 Miktar Değer Miktar Değer 1.809,81 4.344,96 1.204,86 2.501,99 758,359 1.788,76 950,002 2.220,92 2.810,45 7.841,81 4.995,24 11.380,75 924,912 2.559,59 1.360,62 3.825,99 529,667 732,713 1.031,05 1.434,07 2.739,50 7.025,25 4.809,11 8.409,45 9.572,70 24.293,08 14.350,88 29.773,18 Miktar 1.918,23 1.463,14 5.691,69 2.056,89 1.603,36 5.173,60 17.906,91 Değer 4.342,37 3.697,80 14.044,20 6.053,92 2.812,76 11.515,27 42.466,32 Kaynak : TUİK, 2015 İncir ağırlıklı olarak Ege Bölgesindeki borsalarda özellikle İzmir ve Aydın’da işlem görmektedir. 2014 yılı ise incirin en yüksek fiyat bulduğu yıl gibi görünse de, iklim koşullarının olumsuzluğu nedeniyle kaliteli incir miktarında düşüş olmuştur (Tablo 9 ve 10). Tablo9. TARİŞ’in A Serisi İşmalı Kuru İncir Fiyatları Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Tablo 10. İTB Naturel Kuru İncir Ortalama Fiyatları Yıllar 2005* 2006* 2007* 2008* 2009* 2010* 2011* 2012* 2013* 2014* Avans Barem Fiyatı (TL/kg) 2,33 2,65 4,30 3,00 3,10 3,20 4,00 4,40 6,75 7,50 Ortalama Fiyat (TL/kg) 1,73 2,17 3,14 3,68 3,05 3,42 3,47 3,47 4,30 5,71 Kaynak: Anonim, 2015b, İzmir Ticaret Borsası Yıllık Tescil Bültenleri(*) Hususi Şartlı Satış Kaynak : Anonim, 2015a 4. Sonuç Türkiye dünya incir yetiştiriciliği ve ticaretinde ilk sırada yer almaktadır. Düzenli ihracat potansiyelini koruyabilmek amacıyla, çeşit geliştirme, ıslah, gıda güvenliği, budama, gübreleme, ekonomi ve bitki sağlığı, çalışmalarına ihtiyaç yoğun olarak devam etmektedir. İncir Araştırma Enstitüsü bu bilinçle yaptığı çalışmalarla incirin dünyadaki konumunu geliştirmesine katkı sağlamaya çalışmaktadır. 63 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kaynaklar FAOSTAT, http://faostat.fao.org /Erişim tarihi: 25 Ekim 2015. Türkiye İstatistik Kurumu, http://tuikapp.tuik.gov.tr /Erişim tarihi: 20 Ekim 2015. International Nut&Dried Fruit Council, https://www.nutfruit.org /Erişim tarihi: 27 Ekim 2015. Türkiye İstatistik Kurumu, www.tuik.org.tr, /Erişim tarihi: 06 Ekim 2015. Anonim, 2015a, TARİŞ İncir Birliği. Anonim, 2015b, İzmir Ticaret Borsası. Aksoy U. V. 2015. “Fig Production ın Turkey”. International Symposium on Fig, University of Napoli “Federico II” (Italy), 31August - 3 September. 64 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kimyasal Mücadele Belma ÖZERCAN Dr. Ayşe ÖZDEM Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Artan dünya nüfusu ve sınırlı tarım alanları düşünüldüğünde tarım alanlarının etkin bir şekilde değerlendirilmesi, ürün veriminin ve kalitesinin artmasının sağlanması son derece önemlidir. Daha fazla ve kaliteli ürün elde etmek için hastalık, zararlı ve yabancı otlarla mücadele önem arz etmektedir. kullanılmaktadır (Anonim, 2006). Kimyasal mücadele, tarımsal ürünü hastalık, zararlı ve yabancı otlardan koruyabilmek, kaliteli üretimi güvence altına alabilmek için kullanılan bir tarımsal mücadele şeklidir. Zirai mücadelede kültürel önlemler başta olmak üzere kimyasal mücadeleye alternatif biyolojik mücadele ve biyoteknik yöntemlerin kullanılması son derece önemlidir; günümüzde insan sağlığı ve çevre açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak, kimyasal mücadele kısa sürede etki göstermesi ve kullanımının kolay olması nedeniyle, dünyada olduğu gibi ülkemizde de en çok tercih edilen yöntemdir. Bitkisel üretimi sınırlayan hastalık, zararlı ve yabancı otlardan bitkileri korumak, bu yolla tarımsal üretimi artırmak ve kalitesini yükseltmek amacıyla yapılan tüm işlemlere Bitki Koruma ya da başka bir deyişle Zirai Mücadele denir. Bu mücadeleye yönelik olarak bitki koruma ürünleri 2. Bitki Koruma Ürünleri ve Sınıflandırılması Bitki koruma ürünü (BKÜ); bitkileri veya bitkisel ürünleri tüm zararlı organizmalara karşı korumak veya bu tür organizmaların etkilerini engellemek, büyüme düzenleyicileri gibi maddelerin besin öğesi olarak fonksiyonu hariç, bitkilerin yaşam fonksiyonlarını etkilemek, kendisine ait özel düzenlemesi bulunmayan ancak bitkisel ürünleri koruyucu olarak kullanılan, istenmeyen bitki veya bitki kısımlarını yok etmek, istenmeyen bitki gelişimini kontrol etmek veya önlemek amacıyla kullanıcıya bir veya daha fazla aktif madde içeren bir 65 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 formülasyon halinde sunulan, aktif madde ve preparatlar olarak tanımlanmaktadır. Toksik özelliklerine göre Kontrol ettiği zararlının bulunduğu yere ve konukçunun durumuna göre İlacın fiziki haline göre Kullanma tekniğine göre Bitki Koruma Ürünleri şu şekillerde sınıflandırılabilir (Anonim, 2006). Formülasyon şekillerine göre Etkiledikleri zararlı gruplarına göre Bileşimdeki etkili madde grubuna göre Etkilediği zararlının biyolojik dönemine göre Zararlılara etki yollarına göre Bitki koruma ürünlerinin en çok kullanılan sınıflandırma şekli kullanım amaçlarına göre olanıdır. Şekil 1. Kullanım Amaçlarına Göre Pestisitlerin Sınıflandırılması İnsektisit (Böceklere Karşı) Rodentisit (Kemirgenlere Karşı) Herbisit (Yabancı Otlara Karşı) Nematisit (Nematodlara Karşı) Fungisit (Funguslara Karşı) Mollussisit (Yumuşakçalara Karşı) Bakterisit (Bakterilere Karşı) Akarisit (Akarlara Karşı) 3. Pestisitler İnsanların pestisitleri tanımaları öncesine dayanmaktadır. yıllar İngiltere'de küllemeye karşı fungusit olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1921'de zirai mücadelede uçakla ilaçlama yapılmaya başlanmıştır. 1932 yılında Metil bromit fumigant olarak kullanılmıştır. 1939'da DDT'nin insektisit özelliği açıklanmıştır. 1942'de 2,4 -D ortaya çıkmıştır. 1948 yılında DDT'ye karşı karasineklerde direnç olayı gözlenmiştir. 1972'de ilk Glyphosate herbisit ortaya çıkmıştır. Kutsal sayılan bazı tuzların, fethedilen yerlerin küllerinin “non selective” herbisit olarak M. Ö 1200 yılında kullanıldığı, kükürdün insektisit ve fungusit özelliğininin M.Ö 1000 yılında keşfedildiği” Hellobore adlı bitkinin fare, sıçan, ve böceklerin kontrolü için M.Ö 100 yılında kullanıldığı bilinmektedir. M.S 900 lerde Çinliler tarafından 'arsenik' bahçe böceklerine karşı kullanılmaya başlanmıştır. 1821 yılında kükürt 66 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 1973'de DDT'nin bütün kullanımları yasaklanmıştır. 1978'de EPA (Environmental Protection Agency) kullanımı sınırlandırılmış ve yasaklanmış pestisitler ile ilgili ilk defa bir liste yayınlamıştır. Kullanımı sınırlandırılmış ve yasaklanmış pestisitler ile ilgili ikinci liste ise 1985 yılında yayınlanmıştır. (Ağar ve ark., 1991). Ülkemizde de 2006 yılında uçakla ilaçlama yasaklanmış, 2008 yılında da metil bromit karantina uygulamaları dışında yasaklanmıştır (ZMMAE,2014). 3.1 Dünyada Pestisit Kullanımı Dünyada pestisit kullanımı giderek artış göstermektedir. Japonya'da hektara pestisit kullanımı 13,1 kg, Çin'de 10,3 kg, İtalya'da 5,6 kg, Fransa'da 2,9 kg, ABD'de 2,2 kg'dır. Türkiye'nin hektara pestisit kullanımı ise 1,3kg'dır. Şekil 2. Dünyada Pestisit Kullanımı (Kg/Ha) Kaynak:.The Washington Post, 2013 Dünya global pestisit satış tutarı 2014 yılında 45 milyar dolara ulaşmıştır. İzleyen bir kaç yıl içinde de 52-53 milyar dolara çıkacağı tahmin edilmektedir (Güngör, 2014). 3.2. Türkiye’de Pestisit Kullanımı Türkiye'de 2003 yılında bayilere satılan pestisit miktarı 29.675 ton iken, 2013 yılında 52.325 tona ulaşmıştır. Aynı yıllar itibariyle ithalat miktarı 7.183 tondan 20.636 tona; imalat miktarı ise 23.396 tondan 35.171 tona yükselmiştir. Süne mücadelesinde 2003-2004 yıllarında kademeli olarak, 2005 yılında ise tamamen havadan ilaçlamadan vazgeçilerek yer aletleri ile ilaçlamaya geçilmiştir. Yer aletleri ile daha düşük doz ilaç kullanılmıştır. 2006 yılında ilaç tüketiminin artmasının bir 67 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 nedeninin emsal ilaçların en fazla üretildiği ve tavsiye aldığı yıllardan biri olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. 2007 yılı çok kurak bir yıl olması nedeni ile üreticiler ekonomik olmayacağı gerekçesiyle fazla ilaç kullanmaktan kaçınmışlardır. Avrupa Birliği’nde bazı aktiflerin kullanımının 2008 yılında yasaklanması ile ilaç tüketiminde azalma olduğu düşünülmektedir. Tablo1. Yıllara Göre Pestisit İthalat, İmalat ve Bayi Satış Miktarları (kg/lt) Yıllar 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 B.K.Ü. (Pestisitler) İthalat Miktarı (kg/lt) 7.183.076 8.576.814 10.168.387 13.902.297 17.016.894 20.624.021 12.196.291 22.001.391 26.079.746 22.675.866 20.636.980 B.K.Ü. (Pestisitler) İmalat Miktarı (kg/lt) 23.396.755 22.179.332 29.576.219 30.281.426 26.215.819 29.558.736 25.166.660 30.763.069 39.733.766 36.164.601 35.171.503 Bayilere Satılan B.K.Ü. (Pestisitler) Miktarı (kg/lt) 29.675.699 28.998.819 38.572.733 44.371.583 43.228.464 42.296.440 34.674.675 45.962.563 60.555.991 52.397.418 52.325.295 Kaynak: GTHB, 2014 2009-2010 yılında ülkemize yeni girmiş olan bazı etmenlere (Domates güvesi gibi) karşı ilaçların bilinçsiz kullanılması ilaç tüketim miktarının artmasına yol açmıştır. 2011 yılının ilkbahar aylarının çok yağışlı geçmesi, yapılan ilaçlamaların sık sık tekrarlanması da ilaç tüketim miktarının artmasına neden olmuştur. Şekil 3: Türkiye'de Bölgeler İtibariyle Pestisit Kullanım Oranları (2013) Akdeniz Bölgesi; ürün çeşitliliğinin, sera varlığının fazla olması ve tarımsal ürün ticaretinin yoğun olarak yapıldığı bir bölge olması nedeniyle pestisitin en yoğun olarak (% 30) kullanıldığı bölgedir. Bunu %19'la Marmara ve %18 ile Ege Bölgesi takip etmektedir. Pestisitin en az kullanıldığı bölgeler ise Karadeniz (%3) ve Doğu Anadolu Bölgesidir (%1) (Güngör, 2014). 68 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3.3. Fungisitler Ülkemizde son on yılın bayilere satılan fungisit miktarına ilişkin istatistikler incelendiğinde bazı ekstrem yıllar (20072009) haricinde süregelen bir artış olduğu görülmektedir. Bunun üretim alanlarının artışından ziyade bu alanlardaki ürün deseninin genişlemesi, sera ve örtü altı faaliyetlerinin ülkemizin hemen hemen tüm bölgelerine yayılması, son yıllardaki yağış oranının artmasıyla birlikte fungal hastalıkların daha yoğun görülmesi ve bitkisel ürünlerdeki ihracat miktarının artmasından kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir. İthalat ve imalat miktarlarında da buna paralel artışlar söz konusudur. Tablo 2. Yıllara Göre Fungisit İthalat, İmalat ve Bayi Satış Miktarları (kg/lt) Yıllar 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Fungisit İthalat Miktarı (kg/lt) Fungisit İmalat Miktarı (kg/lt) 1.608.025 1.963.597 2.472.645 2.983.418 3.327.932 3.112.890 2.770.672 6.087.247 6.321.218 8.454.707 5.840.444 4.392.480 6.624.877 6.065.378 5.656.308 3.955.804 5.887.152 5.480.156 7.963.284 8.522.309 8.798.684 8.056.945 Bayilere Satılan Fungisit Miktarı (kg/lt) 6.536.568 7.495.250 8.526.112 9.464.128 7.217.849 6.897.254 8.242.219 12.480.778 14.094.061 12.300.636 12.076.275 Kaynak: GTHB, 2014 Yıllara göre bayilere satılan fungisit miktarlarına ilişkin veriler incelendiğinde; birbirini takip eden iki yıl (2007-2008) süresince azalma olduğu görülmektedir. Fungisit kullanımının meteorolojik faktörler, bir bölgeye yeni bir hastalık etmeninin giriş yapması ya da varlığı bilinenlerin epidemi yapması, bir bölgedeki ürün deseninde ortaya çıkan değişiklikler gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak yıldan yıla değişebileceği bilinmektedir. Bu nedenle fungisit kullanımında bir yıldan diğer yıla görülen ya da bir iki yıllık bir zaman diliminde ortaya çıkan azalma ya da artışlar genel eğilimi yansıtmamaktadır. Ülkemizde son 10 yılın fungisit ithalat, imalat ve bayilere satış miktarlarına bakılacak olursa genel eğilimin artıştan yana olduğu görülmektedir. Ancak Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün raporu incelendiğinde 2007 ve 2008 yıllarında yağışların genel olarak normalinden az olduğu belirlenmiştir. Fungisitlerin yaygın kullanıldığı bazı hastalıkların ortaya çıkışında yağışın en önemli faktör olduğu bilinmektedir. Bu yıllarda kurak geçen kış ve bunu takip eden ilkbahar aylarında bu hastalıkların sorun teşkil etmediği ve bu nedenle fungisit kullanımında bir azalma ortaya çıkmış olabileceği de düşünülmektedir. Ülkemizde bayilere satılan fungisit miktarının 2009 yılında 69 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 8.242.219 kg/lt iken, 2010 yılında yaklaşık % 51,4’lük artış ile 12.480.778 kg/lt; 2011 yılında ise yaklaşık %71’lik artış 14.094.061 kg/lt olduğu görülmektedir. 2010 ve 2011 yıllarındaki miktarlardaki ani artışın iklim koşullarının hastalık çıkışı için uygun olması ve bu nedenle fungal hastalıkların yoğun olarak görülmesinden kaynaklanmış olabileceği göz ardı edilmemelidir. Özellikle 2010 ve 2011 yıllarında yağış ortalamaları, normal yağış ortalamalarının üzerinde gerçekleşmiştir. 3.4. İnsektisitler 2007 ve 2008 yıllarının çok kurak ve sıcak geçmesi nedeniyle bazı bitkilerin (nohut, mercimek, fasulye vb.) erken hasat olgunluğuna gelmesi, hasat öncesi periyotlarda yapılacak ilaçlamaların zararlıların mevcut iklim koşullarından etkilenerek ekonomik zarar seviyesinin altında seyretmesi ilaç tüketim miktarını etkilemiştir. İlave olarak bazı ürünlerin ekonomik olmayacağı gerekçesiyle üreticilerin ilaçlamadan kaçınmaları tüketimin azalmasında rol oynayan önemli faktörlerden biri olmaktadır. Avrupa Birliği’nde bazı aktiflerin 2008 yılında yasaklanması ile ilaç tüketiminde azalma olmuştur. Tablo 3. Yıllara Göre İnsektisit İthalat, İmalat ve Bayi Satış Miktarları (kg/lt) Yıllar 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 İnsektisit İthalat Miktarı (kg/lt) 1.344.085 1.785.285 1.576.835 2.721.701 2.910.976 4.146.047 2.719.091 4.667.665 5.798.936 3.489.119 2.754.761 İnsektisit İmalat Miktarı (kg/lt) 8.208.817 8.520.940 9.936.010 11.683.582 9.625.061 9.765.399 8.909.583 8.688.020 9.740.480 7.701.765 9.922.778 Bayilere Satılan İnsektisit Miktarı (kg/lt) 9.585.009 9.687.430 11.221.099 14.203.724 12.526.909 10.506.580 10.713.280 11.940.534 14.137.517 10.717.370 12.441.957 Kaynak: GTHB, 2014 Ülkemize 2009 yılında giriş yapan ve 2010 yılında tüm ülkeye hızlı bir şekilde yayılan Domates güvesine (Tuta absoluta) karşı tavsiyesi olmamasına rağmen özellikle örtü altı domates yetiştiriciliğinde sık ilaç kullanımının ilaç tüketiminin artmasında katkısı olduğu düşünülmektedir. İlkbahar aylarının çok yağışlı geçmesi 2011 yılında yapılacak ilaçlama sayılarının artmasına neden olmuştur. Yağışın fazla olması bazı bitkilerin sürgün ve yaprakların hızlı gelişmesini sağlamış, bu durum bitkinin özellikle sebze, pamuk ve süs bitkilerinin genç sürgünlerinde önemli zarar neden olan emici böceklerin (Beyaz sinek, yaprakbiti, kırmızı örümcek ve trips) hızlı gelişmesine olanak sağlaması ilaçlamaların tekrarlanmasına neden olmuştur. Ayrıca bazı zararlılara karşı yapılan ilaçlamaların ilkbahar yağmurlarından yıkanması sonucu 70 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 etki düşüklüğü kaygısı nedeni ile tekrarlanmasının ilaç tüketimini artırmış olabileceği düşünülmektedir. Avrupa Birliği uyum çalışmaları kapsamında bazı aktif maddelerin yasaklanması ile birlikte bazı zararlılara karşı kullanılacak ilaçların olmaması, üreticinin sorun olan etmene karşı tavsiye dışı ilaçların kullanılmasının ilaç tüketimini artırmış olabileceği düşünülmektedir. Patateste önemli ürün kayıplarına neden olan Patates güvesine karşı depolama döneminde tavsiyesi bulunan aktif maddenin yasaklanması tavsiye dışı ilaç kullanılması tüketimi artırmıştır. Aynı zararlının son yıllarda tarla döneminde epidemi yapması, zararlıya karşı kullanılacak ilacın bulunmaması ve üreticinin tarla döneminde tavsiye dışı ilaçları zararlıya karşı sık aralıklarla kullanması gibi durumlar ilaç tüketimini artıran önemli faktörlerden biridir. Nane, roka, maydanoz, semizotu, dereotu, brokoli gibi minör ürünlerin üretimin artması ile ilaç tavsiyesi olmamasına rağmen kullanılmasının tüketimi arttırdığı düşünülmektedir. 3.5 Herbisitler Ülkemizde herbisit kullanımı 2003-2010 seneleri itibarı ile belirli derecelerde değişkenlik göstermiştir. 2010’dan itibaren herbisit kullanım imkanları ile doğru orantılı bir değişkenlik gözlenmiştir. Yağışın az olduğu yıllarda (2007 yılı) bitkilerde oluşabilecek fitotoksisite nedeniyle herbisit kullanımı düşük olurken, yağışın fazla olduğu yıllarda ise herbisit kullanımı artış göstermektedir. Her yağış sonrasında yabancı otların yeniden sürmesi ekstra herbisit kullanımına neden olmaktadır. 2010’dan itibaren herbisit satışında ciddi bir artış gözlenmiştir. Bu artışın asıl sebebi total herbisit olarak adlandırılan glyphosate ve türevleri ile 2.4-D grubundan herbisitlerin kullanımında gözlenen artışlardır. Glyphosate ve türevlerinde gözlenen artışın asıl sebebi, üretim maliyetlerini düşürmek için mekanik yabancı ot kontrol yöntemleri (sürme vb.) yerine herbisit kullanımına yönelme ve glyphosata dayanıklı yabancı otların ortaya çıkması nedeniyle normalden fazla herbisit kullanılmasıdır. 2.4-D grubu herbisitlerde gözlenen artış ise diğer herbisit gruplarına karşı dayanıklılık nedeniyle görülen etkisizlik ve uygun fiyatlı olması nedeniyle bu herbisite yönelimdir. Ülkemizde 2011 yılı ilkbaharında (NisanMayıs-Haziran) normale ve bir sonraki yıla göre oldukça yüksek miktarda yağış gözlenmiştir. Bu yağışlar yabancı otların yeniden sürmesi ve herbisitlerin bitki yüzeyinden yıkanması nedeniyle herbisit uygulamaları tekrarlanmıştır. Ülkemizde herbisit kullanımı son on yılda 2 katından fazla bir artış göstermiştir. Söz konusu bu artış herbisit kullanmayan çiftçilerin herbisitin kullanımına başlamasından, işgücü maliyetlerinin artması nedeniyle kimyasal yabancı ot kontrol yöntemlerine yöneliş, yabancı otlarda gözlenen herbisitlere karşı meydana gelen dayanıklılık, emsalden ruhsat alan herbisitlerin piyasaya girmesi ile herbisit fiyatlarının düşmesi gibi nedenlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Herbisit kullanımı ile ilgili olarak yaşanan sorunların başında dayanıklılık gelmektedir. 71 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4. Yıllara Göre Herbisit İthalat, İmalat ve Bayi Satış Miktarları (kg/lt) Yıllar Herbisit İthalat Miktarı (kg/lt) Herbisit İmalat Miktarı (kg/lt) Bayilere Satılan Herbisit Miktarı (kg/lt) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 1.666.217 2.479.390 3.641.792 4.686.378 4.488.383 5.339.507 4.427.284 7.439.327 9.636.984 7.207.304 7.096.000 6.952.606 5.423.923 8.791.007 7.970.668 7.695.962 8.636.827 7.398.447 9.656.635 16.119.775 12.810.750 12.476.616 8.630.699 7.475.664 11.887.434 12.303.855 12.188.481 12.636.042 10.551.685 14.271.763 23.362.138 19.089.663 18.782.890 Kaynak: GTHB, 2014 Herbisitlere dayanıklı yabancı otların kontrolü için daha fazla herbisit kullanılması, hem maliyetleri yükseltmekte hem de aşırı herbisit kullanımına bağlı çevresel sorunlar yaşatmaktadır. Bu sorunun çözümüne yönelik olarak bir ülkesel proje “Kültür Bitkilerinde Sorun Olan Yabancı Otlarda Dayanıklılık Projesi" başlatılmıştır. Bu proje kapsamında 10 yeni proje alınacak olup bu projeler ile sorunun çözümü için çalışmalar yapılacaktır. 3.6. Ekonomiye Katkısı Bayilere satılan pestisit tutarları incelendiğinde 2003 yılından günümüze sürekli bir artış olduğu görülmektedir. 2003 yılında 32.481.732 TL tutarında pestisit ithalatı gerçekleşmişken 2013 yılında bu tutarın 621.845.343 TL değerinde gerçekleştiği görülmektedir. İmalat tutarı ise 121.562.448 TL değerindeyken, 2013 yılında yapılan imalat tutarı 424.195.170 TL’dir. 2008 yılında gerçekleşen toplam tutardaki düşüş, Avrupa Birliği tarafından o yıl bazı aktiflerin kullanımının yasaklamış olmasından kaynaklanmaktadır. 3.7 Pestisitlerde Kalıntı 2013 yılında da toplam 232 bildirimin 38’i (% 16.38), 2014 yılında 218 bildirimin 67'si (%30.73) pestisit kalıntıları ile ilgili olarak yapılmış olduğu ve AB RASSF sisteminde yayımlanarak duyurulduğu bilinmektedir. Ülkemize yapılan toplam bildirimler içinde pestisit kalıntıları yıldan yıla değişiklik göstermekle birlikte, 2011 yılı hariç genel olarak % 10-20 arasında değişen orana Pestisit kalıntıları değerlendirildiğinde, Avrupa Birliği RASFF (Gıda ve Yem İçin Hızlı Alarm Sistemi) tarafından 2008 yılında toplam 309 bildirimin 42’si (% 13.59), 2009 yılında yapılan toplam 280 bildirimin 29’u (% 10.36), 2010 yılında 256 toplam bildirimin 50’si (% 19.53), 2011 yılında toplam 327 bildirimin 117’si (% 35.78), 2012 yılında 316 bildirimin 60’ı (%18.99), 72 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sahiptir. 2014 yılında bu oran %30.73 olarak gerçekleşmiştir (RASSF, 2015). kalıntısı çıkan örnek sayısının daha yüksek olduğu raporlanmıştır. Pestisit üretim ve satış miktarının ve buna bağlı olarak ülkemizde pestisit kullanımının arttığı, bununla birlikte üründe bıraktığı kalıntının da arttığı AB hızlı bildirimlerinin sayısından da anlaşılmaktadır (RASFF, 2015). Bitki koruma ürünü kullanımının 2011 yılında diğer yıllara oranla daha fazla olduğu görülmektedir. Aynı yıl diğer yıllara oranla AB hızlı alarm bildirimlerinde pestisit Tablo 5. Yıllara Göre Bayilere Satılan Pestisit Tutarları (TL) Yıllar 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 B.K.Ü. (Pestisitler) İthalat Tutarı 32.481.732 55.429.009 77.276.715 118.630.409 206.989.349 218.560.216 294.732.325 293.161.910 597.448.330 538.516.617 621.845.343 B.K.Ü. (Pestisitler) İmalat Tutarı 121.562.448 137.517.935 244.024.687 268.660.439 310.953.595 272.581.887 367.398.809 422.895.971 353.976.455 375.718.986 424.195.170 Bayilere Satılan B.K.Ü. (Pestisitler) Toplam Tutar 154.044.180 192.946.944 321.301.402 387.290.848 517.942.944 491.142.103 662.131.134 716.057.881 951.424.785 914.235.603 1.046.040.513 Kaynak: GTHB,2014 4. Sonuç Kimyasal mücadele; üretimi sınırlayan hastalık, zararlı ve yabancı otların zararından bitkileri koruyarak; üretimi arttırmak, kalitesini yükseltmek amacıyla en fazla kullanılan tarımsal mücadele şeklidir. Kimyasal mücadele yüksek etkinliğe sahiptir, hızlı sonuç verir, bilinçli ve kontrollü kullanıldığında ekonomiktir. Yeterli ve yüksek kaliteli tarımsal üretim için pestisitlerin kullanılması kaçınılmazdır. Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması halinde, üretim miktarında % 60 hatta %100 kayıp olabilmektedir. Artan Dünya Nüfusu ve sınırlı ekim alanları dikkate alındığında beslenme için gerekli olan tarımsal gıda üretimi ancak modern tarım tekniklerinin kullanılmasıyla ve entansif tarım yapılmasıyla mümkün olmuştur. Bilinçli ve etkili bitki koruma önlemleri alınmadan entansif tarımın yapılabilme olanağı yoktur. Yeterli düzeyde yüksek kaliteli tarımsal ürünlerin, özellikle de taze meyve ve sebzenin üretiminde bitki koruma ürünlerinin kullanımının rolü büyüktür. İnsan ve çiftlik hayvanlarına zarar veren bazı böceklere (karasinek, sivrisinek) karşı da pestisit kullanılmaktadır (Tiryaki ve ark., 2010). Kimyasal mücadelenin sözü edilen faydaları yanında göz ardı edilmemesi ve dikkate alınması gereken hususlar da bulunmaktadır. Pestisitler kanser, doğum anormallikleri, sinir sistemi zararları ve uzun dönemde oluşan yan etkilere neden olabilirler. Pestisitler ve parçalanma ürünleri toksik 73 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 maddeleri içerirler. Parçalanma ürünlerinden bazıları ana pestisitten daha toksik ve kalıcıdır. Uygulanan pestisite ve uygulama koşullarına bağlı olarak, çevre kirliliğine neden olmaktadır. Aşırı buharlaşabilenler soluduğumuz havayı kirletmektedir. Aşırı kullanımı organizmalarda ilaca karşı direnç oluşturmakta, pestisit uygulaması başarısız olmaktadır. Hedef alınan ve alınmayan zararlıların doğal düşmanlarını ve faydalı organizmaları da öldürerek yeni salgınlar oluşturmaktadır. (Tiryaki ve ark., 2010). Pestisit kullanımındaki bu olumsuzlukların en aza indirgenmesi gereksiz ilaç kullanımının azaltılması amacıyla çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. yaygınlaştırılması ve mücadele programlarının bu çerçevede planlanarak yürütülmesi gerekmektedir. Fungisit kullanımının ülke genelinde azaltılması yönünde yapılacak çalışmalarda başta biyolojik mücadele olmak üzere kimyasal mücadeleye alternatif diğer mücadele metotlarının kullanımının yaygınlaştırılması gerekmektedir. Pestisit kullanımının azaltılmasında en önemli metotlardan biri de tahmin uyarı modellerinin kullanımıdır. Tahmin ve uyarı sistemleri, zararlı popülasyon yoğunluğunun değişmesinde etkili olan tüm faktörleri değerlendirerek, ekonomik eşik düzeyini önceden tahmin etmek, buna göre ilaçlamanın gerekli olup olmadığına karar vererek en uygun ilaçlama zamanını doğru olarak saptayarak, üreticileri önceden uyarmak ve böylece onları bu zararlının mücadelesinde para, enerji ve zaman kaybından kurtarmak amacıyla geliştirilmiştir. Süne mücadelesinde 2003-2004 yıllarında kademeli olarak, 2005 yılında ise tamamen havadan ilaçlamadan vazgeçilerek yer aletleri ile ilaçlamaya geçilmiştir. Mildiyö, karaleke gibi sistemik fungisitlerin yoğun olarak kullanıldığı hastalıklarda funguslarda kullanılan ilaca karşı öncelikle bir duyarlılık azalışı ortaya çıkmakta ve bunu takiben dayanıklılık (direnç) gelişebilmektedir. Bu durumda yeterli etkinlik elde edilemediğinden üreticiler tarafından ya ilacın dozu yükseltilerek ilaçlama yapılmakta ya da sık aralıklarla ilaçlamalar tekrarlanmaktadır. Her ikisinin sonucunda da gereksiz fungisit kullanımı, beraberinde maliyet artışı, hastalıktan dolayı ortaya çıkan verim ve kalite kaybının önlenememesi, ekosisteme ve insan sağlığına verdiği olumsuz etkilerin çoğalması gibi birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle hastalıklarda olduğu gibi zararlı ve yabancı otlarla mücadelede entegre mücadele yaklaşımının İklim verilerinin vaktinde ve daha net elde edilmesi, hastalık ve zararlılarla mücadelede daha iyi sonuçların alınması, çeşitli araştırmalarla hastalık ve zararlıların hayat çemberlerinin tespit edilmesi sonucunda tahmin ve uyarı programları hazırlanarak uygulama alanına aktarılmıştır. Ülkemizde en yaygın olarak elmada Elma karalekesi ve Elma içkurdu ile bağda Salkım güvesi ve Bağ mildiyösü hastalıklarına karşı tahmin uyarı modelleri kullanılmaktadır. Bu modeller Zirai Mücadele Araştırma Enstitüleri tarafından çalışılmış ve uygulamaya verilmiştir. Bu modellerin kullanımıyla ilaçlama sayılarında önemli 74 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 düşüşler sağlanmıştır. Diğer önemli ürünlerde de ana hastalık ve zararlılara karşı tahmin ve uyarı modellerinin geliştirilerek uygulamaya verilmesi son derece önemlidir. veritabanına girmesinin sağlanması büyük önem arz etmektedir. Bu yolla seneler içerisinde hangi alanda ne kadar herbisit kullanılabildiği takip edilebilir ve herbisitlerde dayanıklılık yönetiminin ana unsurlarından biri olan herbisit münavebesi pratik olarak sağlanabilir. Yapılan simülasyon çalışmalarında aynı alanda 4 yıl üst üste ALS inhibitörü herbisitler (Sulfonylurea ve Imidazoline gibi) kullanıldığında 5. yılda dayanıklılığın ortaya çıkabildiği bildirilmektedir (Bagavathiannan ve ark., 2014). Ülkemizde hangi tarlaların seneler içerisinde risk taşıdığı bu tip yollarla belirlenebilir ve geleceğe dönük planlamalar sağlıklı olarak yapılabilir. Halihazırda ülkemizde ekonomik olarak üretimi yapılan 16 üründe entegre mücadele teknik talimatı bulunmaktadır. Ayrıca 2015 yılında dört konuda da entegre mücadele teknik talimatı hazırlık çalışmaları devam etmektedir. Sebze ve meyvelerde zirai ilaç kalıntısının takibi amacıyla Hasat Öncesi Denetim Programı, Hasat Sonrası Denetim Programı ve EKÜY Programı (Entegre ve Kontrollü Ürün Yönetimi) kapsamında üretimin her aşamasında denetim faaliyetleri uygulanarak tarladan sofraya gıda güvenilirliğinin sağlanması hedeflenmektedir. Zararlı, hastalık ve yabancı otların mücadelesinde aynı etkili maddeli aktiflerin uzun süreli kullanıma bağlı olarak pestisitlere karşı direnç oluşturmaları kaçınılmazdır. Bu nedenle direnç konusunda daha fazla araştırma yapılmalı, yapılan araştırmalar tek merkezde toplanmalıdır ve elde edilen sonuçlara göre direnç yönetimi hayata geçirilmelidir. Birçok herbisit birden fazla kültür bitkisinde sorun olan yabancı otları kontrol etmek için ruhsatlandırılmıştır. Bakanlık Coğrafi Bilgi Sistemleri Merkezi ile herbisit reçetesi yazımının işleneceği Zirai İlaç Reçete Yazma Sistemi'nin entegre edilerek yazılan her herbisitin CBS Ülkemizde direnç izleme ve yönetimini sağlayan dayanıklılık test merkezi oluşturulmalıdır. Üreticilerin farkındalığı açısından değerlendirme yapıldığında, üreticinin ilaç uygulamaları ve yetiştirdiği üründe bulunabilecek zararlı organizmaların mücadelesi ile ilgili yeterli bilgiye sahip olması oldukça önemlidir. Dolayısıyla bu konulara yönelik olarak üretici eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Uluslararası ve Avrupa Birliği müktesabatı ile uyumlu olarak hazırlanan mevzuat çerçevesinde, ülke genelinde “çiftlikten sofraya” tamamlayıcı ve etkin bir gıda kontrolü sağlanması ve bu bağlamda tüketici haklarının korunmasıdır. Bitki sağlığı alanında çiftlikten sofraya güvenli gıdanın temininde büyük rol oynayan entegre mücadele modellerinin ülkemizde ekonomik olarak yetiştiriciliği yapılan diğer ürünlerde de uygulanması ve yaygınlaştırılması önemli ve gereklidir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın temel gıda güvenilirliği politikası; 75 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kaynaklar AĞAR, S., AYDINOĞLU,H., TEMEL.O., İKİZÜNAL,K., ECE.H.1991. Pestisit Kullanımının Tarihçesi, Bugünü, Geleceği. Türk Entomoloji Dergisi 15 (4): 247-256. ANONİM, 2006. Dokuzuncu Kalkınma Planı. Kimya Sanayi Özel İhtisas Komisyonu. Tarım İlaçları Çalışma Grubu.Ankara. BAGAVATHIANNAN, M.V.,NORSWORTHY, J.K., SMITH, K.L. AND NEVE, P. 2014. Modeling the Simultaneous Evolution of Resistanceto ALS- andACCaseInhibitingHerbicides in Barnyardgrass (Echinochloacrus-galli) in Clearfield® Rice. WeedTechnology: 28 (1), 89-103 GTHB, 2014. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı http://www.tarim.gov.tr/Konular/BitkiSagligi-Hizmetleri/Bitki-Koruma-Urunleri-Ve-Makinalari/Istatistik-Bilgileri (Erişim Tarihi: 8 Haziran 2014) GÜNGÖR, Ö.,2014. Dünya'da ve Türkiye'de Pestisit Kullanımı. Tarım İlaçları Sektör Toplantısı Sunumu. 15 Şubat 2014, İzmir NATION MASTER, 2014. http://www.nationmaster.com/countryinfo/stats/Agriculture/Pesticide-use (Erişim Tarihi: 5 Mart 2014) RASFF, 2015. The Rapid Alert System for Food and Feed (RASFF) Portal, https://webgate.ec.europa.eu/rassf-window/portal/ (Erişim Tarihi: 13 Kasım 2015) THE WASHINGTON POST, 2013 http://www.washingtonpost.com/blogs/wonkblog/wp/2013/08/18/the-world-uses-billionsof-pounds-of-pesticides-each-year-is-that-a-problem (Erişim Tarihi: 3 Mart 2014) TİRYAKİ, O., CANHİLAL, R.,HORUZ. S., 2010. Tarım İlaçları Kullanımı ve Riskleri. Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi 26 (2): 154-169. ZMMAE,2014. Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Türkiye'de Bitki Koruma Ürünü Kullanımı Raporu. Sayfa:7-9. Ankara. 76 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kivi Dr. Filiz PEZİKOĞLU Dr. Kemal A. KAHRAMAN Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Yalova 1.Giriş Dünya kivi üretimi son on yılda %65 artış göstermiştir. Çin, Yeni Zelanda, İtalya ve Şili kivi üretiminde hala ilk dört sırayı paylaşmaktadır. 2013 yılına gelindiğinde liderler değişmese de yeni üretici ülkelerin devreye girdiği ve Türkiye’nin ilk on ülke arasında yer aldığı görülmektedir. Dünya kivi ihracatında da üretimde olduğu gibi Yeni Zelanda, İtalya ve Şili lider konumdadır. Çin üretimde lider olsa da aynı zamanda kivi ithalatçısıdır. Kivi ithalatı yapan çok sayıda ülke bulunmasına rağmen, ihracatta ilk on ülke toplam kivi ihracatının %94’ünü gerçekleştirmektedir. Farklı kivi çeşitleri bulunmasına rağmen Türkiye kivi üretiminde tek çeşit (Hayward) bulunmaktadır. Yeşil çeşitler içerisinde bulunan Hayward iç piyasada da kabul görmüştür. Ancak, dünya piyasalarında sarı (gold) çeşitler daha yüksek fiyatla alıcı bulmaktadır. Geliştirilen sarı Hort16, Gold3 (G3) gibi çeşitler giderek daha fazla üretim alanına ve piyasa talebine sahip olmaya başlamıştır. Türkiye’de Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde sarı çeşitler başta olmak üzere yeni kivi çeşit ıslah projesi devam etmektedir. Bu kapsamda yeni bir çeşit adayı 2015 yılında tescile sunulmuştur. 2015 yılı tahmini üretim 41.000 ton civarında beklenmektedir. 2.Üretim 2.1. Dünyada Kivi Üretimi Dünya kivi üretimi yeni ülkelerin katılımı ve tüketici taleplerini karşılamaya yönelik yeni alanların üretime kazandırılması ile giderek artış göstermektedir. 1985 yılında dünya toplam kivi üretim 187.500 ton iken 2013 yılında bu rakam 3.261.474 tona yükselmiştir (Tablo 1). Dünyada kivi üretiminde lider ilk on ülke sırasıyla Çin, İtalya, Yeni Zelanda, Şili, Yunanistan, Fransa, Türkiye, İran, Japonya ve ABD’dir (FAO, 2015). İlk beş ülkenin dünya 77 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 üretimindeki üstünlüğü 2013 yılında daha da yükselmiş görünmektedir. Gerek üretim alanı gerekse de üretim miktarı bakımından İtalya bu meyveyi dünyaya tanıtan Yeni Zelanda’nın önünde yer almaktadır. Ancak verim açısından Yeni Zelanda ilk sırada bulunmaktadır. Üretici fiyatları açısından Japonya en yüksek fiyata sahip görünmektedir (Tablo 2). Tablo 1. Yıllara Göre Dünya Kivi Üretiminde İlk On Ülkenin Üretim Rakamları (ton) Sıra Ülke 2003 Sıra Ülke 2013 1 Çin 1.050.000 1 Çin 1.765.847 2 İtalya 322.800 2 İtalya 447.560 3 Yeni Zelanda 238.000 3 Yeni Zelanda 382.337 4 Şili 125.000 4 Şili 255.758 5 Fransa 74.135 5 Yunanistan 162.800 6 Yunanistan 37.948 6 Fransa 55.999 7 Japonya 37.400 7 Türkiye 41.635 8 İran 25.000 8 İran 31.603 9 ABD 21.772 9 Japonya 29.225 10 Güney Kore 12.000 10 ABD 27.300 İlk beş ülke (ton) 1.809.935 İlk beş ülke (ton) 3.014.302 İlk beş ülke payı (%) 91,5 İlk beş ülke payı (%) 92.4 İlk on ülke (ton) 1.944.055 İlk on ülke (ton) 3.200.064 İlk on ülke payı (%) 98,3 İlk on ülke payı (%) 98,1 Dünya toplam (ton) 1.977.936 Dünya toplam (ton) 3.261.474 Kaynak: FAO, 2015 Tablo 2. Yıllık üretici fiyatları (2013) Ülkeler Japonya ABD Türkiye İran Şili Yunanistan $/ton 3.209,39 1.224,00 1.149,46 669,76 424,72 382,91 /ton (1$= 2,90 ) 9.307,23 3.549,60 3.333,43 1.942,30 1.231,69 1.110,58 Kaynak: FAO, 2015 2.2.Türkiye’de Kivi Üretimi Türkiye’de 1988 yılından itibaren adaptasyon çalışmaları ve bahçe tesisi çalışmaları devam eden kivi üretimi ilk resmi istatistik verilerine göre 1994 yılında 7 ton olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılında Karadeniz’de yaşanan don zararı nedeni ile Türkiye üretimi bir önceki yıla göre %25 azalarak 31.795 ton olarak gerçekleşmiştir. Toplam üretimin %57’si Yalova’da üretilmiştir (Grafik 1 ve 2) (TUİK, 2015). 2015 yılında Yalova’da fırtına zararı ve çiçeklenme döneminin yağışlı geçmesinin döllenmeye olumsuz etkisi sebebiyle % 20, Ordu’da yüksek kesimlerdeki bahçelerde çiçeklenme döneminin yağışlı geçmesinin döllenmeye olumsuz etkisi sebebiyle % 15 civarında üretimde düşüş beklenmektedir. 2015 yılı tahmini üretim 41.000 ton civarında beklenmektedir. Kivide ıslah çalışması Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez 78 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Araştırma Enstitüsü bünyesinde devam etmektedir. Kivi Islahı-1 projesinin 5. yılı bu yıl tamamlanmaktadır. Islah çalışmasında HO-8, B-13, B-19, B-25, B-36, J-284 ve TH9 kivi tipleri çeşit adayı olarak ön plana çıkmıştır. Bu tiplerden sarı bir çeşit adayı olan B-19 için 2015 yılı içerisinde tescil ve üretim izni başvurusu yapılmıştır (Şekil 1). Diğer çeşit adaylarının tescili için çalışmalar devam etmektedir. Grafik 1. Türkiye’de yıllara göre kivi üretiminin gelişimi 41 635 37 247 31 795 29 231 Ton 26 554 23 689 19 530 15 242 10 962 5 500 8 000 4 000 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Kaynak: TUİK, 2015 Şekil 1. 2015 yılında tescile sunulan B-19 kivi çeşit adayı ortaya çıkan fiyat farklılıkları, kivinin büyüklüğü ve alıcıların talepleri ile bağlantılıdır. Yalova Kivi Üreticileri Birliği’nin Temmuz 2015 tarihli Genel Kurul Kararı ile 2015 sezonu kivi için kg taban fiyatı 2,70 olarak belirlenmiştir. 30/09/2015 tarihi ile üretici eline geçen fiyatlar; 2,50 ila 3,00 arasında değişmektedir. 100 g üstü kivide fiyat kg başına 2,80-3,00 olarak gerçekleşmiştir (Anonim, 2015a). Türkiye genelinde on adet kivi üretici birliği bulunmakta ve bu birliklerin yaklaşık 228 üyesi bulunmaktadır. 21 Ekim 2015 tarihi ile ithal kivi fiyatları Kocaeli Halinde en düşük 4,00; en yüksek 9,00 /kg olarak işlem görmüştür. Genel olarak üreticilerin kivi satışları kasım ayı içerisinde yapılmaktadır. İllere göre 79 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 2. 2014 yılı illere göre üretim payı (%) Diğer 4% Giresun Artvin Samsun 2% 2% Trabzon 3% 3% Kocaeli 4% Bursa 5% Ordu 6% Yalova 57% Rize 14% Kaynak: TUİK, 2015 Kivi uzun süreli depolanabilen ürünlerdendir. Türkiye’de kivi hasadı genel olarak Ekim sonu başlamaktadır. Yalova’da SÇKM (%) değerine bağlı olmakla birlikte 20 Ekim’den önce kivi hasadına başlanması tavsiye edilmemektedir. Hasat tarihi itibarı ile yaklaşık 5-6 ay depolanan yerli kivi, Nisan sonu Mayıs başına kadar depolanabilmektedir. İzmir meyve-sebze halinde 2015 yılında oluşan en düşük ve en yüksek kivi toptan satış fiyatları Grafik 3’de görülebilmektedir. Yerli kivi fiyatları en fazla 5,00 olarak gerçekleşirken, ithal kivi 9,50’nin üzerine çıkmıştır. Grafik 3. İzmir meyve-sebze hali 2015 yılı kivi fiyatları ( /kg) İTHAL KİVİ 5,26 2,5 4,95 2,35 5 5,4 1,78 2,31 6,16 3,16 şubat mart nisan mayıs haziran en düşük 9,58 9,57 4 4,92 4,83 ağustos eylül ekim 8,15 8,5 3,87 temmuz en yüksek YERLİ KİVİ 5 4,88 5 1,5 1,5 1,5 1,5 mart nisan mayıs haziran 4,48 4,18 1,5 şubat en düşük 4,93 5 2,15 2,15 temmuz ağustos en yüksek Kaynak: Anonim, 2015b 80 5 1,5 ekim TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3.Dış Ticaret 3.1. Dünya Kivi Dış Ticareti 2012 yılında dünya toplam kivi ihracatı 1.365.433 ton olarak gerçekleşmiş olup (Tablo 3) ilk sırada %26,7 pay ile Yeni Zelanda yer almaktadır. Onu %26,4 ile İtalya, %16,0 ile Şili izlemektedir (FAO, 2015). Grafik 3 ve 4’de kivi dış ticaretinde ilk sıralarda yer alan ülkelere ait veriler görülmektedir. Dünya pazarlarında son yıllarda ıslah çalışmaları ile elde edilen farklı kivi tür ve çeşitleri görülmektedir. Özellikle Yeni Zelanda ve İtalya’da yetiştirilen sarı meyve etli farklı kivi çeşitleri yüksek fiyatlardan alıcı bulmaktadır (Atak, 2012). Son on yılda Yeni Zelanda ve İtalya’nın ihracatı artmasına rağmen, yeni üretici ülkeler ile birlikte toplam ihracattaki payları düşmektedir (Grafik 5). Yeni Zelanda’da, ihracatın 2013’e göre artarak 2014 yılında 345.000 tona ulaşması beklenmektedir. 2015-2018 döneminde G3 isimli yeni sarı çeşit sayesinde ihracatın 414.000 ton ile 475.000 ton arasında olacağı hedeflenmektedir. Toplam ihracatın %25’ini sarı çeşitler oluşturmaktadır. 2018’de bu oranın %43-45 arasında olacağı tahmin edilmektedir. 2013 yılında ihraç edilen yeşil kivilerde ton başına fiyatlar (Yeni Zelanda Doları FOB fiyatları) 2.208 iken bu rakam sarı kivilerde 4.620’dir. Ton başına ihracatın %19’u Japonya’ya %9’u Çin’e yapılmaktadır. Çin en önemli büyüyen pazar olarak görülmekte ve Çin’e ihracatın önümüzdeki 4 yıl boyunca ikiye katlayacağı düşünülmektedir. İthalat kotalarının Yeni Zelanda ihracatını etkileyen en önemli unsur olduğu belirtilmektedir. İthalat kotaları Güney Kore’de %45, Hindistan’da %30 Tayvan’da ise %20 olup, Yeni Zelanda’ya kota uygulamayan ülkeler Kanada, Malezya, Suudi Arabistan ve ABD’dir. Yeni Zelanda ile Çin ve Tayvan arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) ile 2016 yılında kotaların sıfırlanacağı ifade edilmektedir (Maginnis ve Lee-Jones, 2014). Grafik 3. Dünya kivi ihracatında önemli ülkelerin 2012 yılı ihracat rakamları 845261 900000 800000 700000 600000 500000 400000 364790 420494 360185 204589 239074218375 300000 200000 104202 117412 99132 100000 20365 49998 44042 30593 29551 23757 0 Y. Zelanda İtalya Belçika Şili Yunanistan Hollanda ton 1000 $ Kaynak: FAO, 2015 81 Fransa İran TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 4. Dünya kivi ithalatında önemli ülkelerin 2012 yılı ithalat rakamları 300000 274538 256818 ton 250000 200000 150000 108434 1000 $ 167537 156513 152031 133081 125906 117131 108759 103456 100000 136354 77010 63970 71388 62372 50000 0 Çin Belçika İspanya Almanya Rusya Hollanda Japonya ABD Kaynak: FAO, 2015 Grafik 5. Önemli ihracatçıların yıllara göre ihracat payı (%) Yeni Zelanda İtalya Şili Yunanistan 15,2 2,2 22,3 16,5 8,6 Diğerleri 2013 Dünya kivi üretimi 244 bin ha alanda 3,3 milyon ton olarak gerçekleşti. Üretimde Çin 1,8 milyon ton ile ilk sırada. Dünya kivi ihracat şampiyonları olan Yeni Zelanda, İtalya ve Şili’nin toplam üretimi ise 1,1 milyon ton. 16 33,6 26,4 32,5 26,7 2002 2012 2012 Dünya kivi ihracatı 1,4 milyon ton ve yaklaşık 2 milyar ABD Doları ticaret hacmine sahip. İhracatın %69’u Yeni Zelanda, İtalya ve Şili’ye ait. Kaynak: FAO, 2015 Şili, ihracatının 2015 yılında 170.000 ton olacağı tahmin edilmektedir. 2014 yılında yaşanan don zararı nedeni ile kivi fiyatları bir miktar yükselmiştir. Önemli ihraç ülkeleri Avrupa ülkeleri olmasına rağmen, ihracatın %50’ye yakını Güney Amerika ülkelerine yapılmaktadır. İhracatın büyük kısmı Mart-Ekim döneminde yapılmaktadır. Şili kivisi AB ülkelerine Belçika ve Hollanda kanalı ile ulaşmaktadır. Belçika ve Hollanda kivi ihracatından yaklaşık 100.000 tonu dolaylı yoldan Şili kivi ihracatı olarak tanımlanabilir (Cruzat, 2014). İtalya’nın kivi ticaretinde 9 firma önemli rol oynamaktadır. Önemli ihracat kapıları, Almanya, İspanya, Fransa, Polonya, Rusya, İngiltere, ABD’dir. Önemli ithalat kapıları ise, Şili, Yeni Zelanda, Belçika, Yunanistan ve İspanya’dır (Sloop ve Bettini, 2012). 82 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 3. Yıllara göre dünya kivi dış ticareti İhracat (ton) İhracat (1000 $) İthalat (ton) İthalat (1000$) 2007 1.142.731 1.591.695 1.137.704 1.581.881 2008 1.192.143 2.032.271 1.153.009 1.949.973 2009 1.254.821 1.821.057 1.245.912 1.729.871 2010 1.351.459 1.854.031 1.259.446 1.803.299 2011 1.323.083 2.044.727 1.288.585 2.123.409 2012 1.365.433 2.082.944 1.369.259 2.138.428 Kaynak: FAO, 2015. 3.2. Türkiye Kivi Dış Ticareti Yerli kivi pazarlama dönemi Ekim-Mayıs dönemidir. Yerli ürünün olmadığı dönemler için de ithalat gereklilik göstermektedir. Ancak ithalatın önemli bölümü hasat periyodunun Türkiye ile aynı olduğu İran’dan yapılmaktadır. İran’dan gelen kivinin de aynı çeşit olması (Hayward) ve erken hasat edilen kivilerin gelmesi sorun oluşturmaktadır. Kivi üretimi arttıkça ithalatın gerilediği, ihracatın arttığı görülmektedir. Türkiye kivi ihracatı 2004 yılında 57 ton iken yaklaşık 7 kat artarak 2014 yılında 411 tona çıkmıştır (Grafik 6). İthalat ise aynı yıllarda 7064 ton iken %45 azalarak 3714 tona düşmüştür (Grafik 7). Türkiye’nin kivi ihracatında hedef ülkeler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Romanya, Gürcistan ve Suriye’dir. Gürcistan Türkiye’de kivinin yetiştiği ekolojiye sahip olduğundan uzun dönem kivi ihracatının devam edeceği tahmin edilmemektedir. Bu nedenle önemli kivi ithalatçısı Rusya yeni bir hedef pazar olarak dikkate alınmalı ve farklı pazar seçenekleri ile yelpaze genişletilmelidir. Sarı (Gold) çeşitlerin yaygınlaşması ile Avrupa pazarı dahil Japonya pazarına da ulaşılabilecektir. Kivi ithalatında ise en büyük giriş kapısını İran oluşturmaktadır. 2014 yılında ithal edilen kivinin %81’i İran menşeli, %12,4’ü Şili menşelidir. Kivi ithalatında uygulanan gümrük vergisi oranı Bosna-Hersek için 0, Güney Kore için %40,5, AB, EFTA ülkeleri, Gürcistan ve diğer ülkeler için %55,8’dir. DTÖ üyesi olmayan ülkeler için ise %93 olarak uygulanmaktadır (Resmi Gazete, 2014). Grafik 6. Yıllara göre Türkiye’nin kivi ihracatı 733 96 57 2004 11 6 2005 3 5 2006 6 9 2007 56 51 2008 10 18 2009 63 61 43 60 2010 2011 değer - bin $ miktar - ton Kaynak: DTM, Çeşitli Yıllar 83 161 191 318 411 325 2012 2013 2014 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 7. Yıllara göre Türkiye’nin kivi ithalatı 10924 10836 7064 2086 2004 10517 9166 7308 6537 3277 3767 2005 2006 3126 2007 1936 2008 3276 2353 2009 2010 7362 3887 4873 2949 2011 2012 6160 4013 3714 2945 2013 2014 değer - bin $ miktar - ton Kaynak: DTM, Çeşitli Yıllar 3. Sonuç 2020’de Türkiye’de yapılması kabul edilen 10. Uluslararası Kivi Sempozyumu TAGEM başkanlığında Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilecektir. Dünyada 2011 yılından bu yana PSA(v) hastalığı kivi yetiştirilen ülkelerde ciddi kayıplara neden olmaktadır. Türkiye’de nadiren görülen bu hastalığın yaygınlaşmasının engellenmesi açısından sertifikalı fidan ve doku kültürü fidan üretimi önemlidir. Eylül ve Ekim aylarında kivi fiyatlarının yüksek olması dolayısıyla bazı kivi üreticileri erken hasat yapmaktadır. Ancak erken hasat edilen kiviler ne kadar olgunlaştırılmaya çalışılsa da kiviye özgü tat ve aromaya sahip olamamaktadır. Erken hasat sorununu ortadan kaldırıcı önlemler alınması gereklidir. Ülkemizde kivi üretimi hızla artış gösterse de üretimin neredeyse tamamı Hayward çeşididir. Tek çeşitle üretim kaliteli meyve üretimini ön plana çıkarmaktadır. Bununla birlikte, farklı kivi çeşitlerini üretime kazandırmak için kivi ıslah çalışmalarına önem vermek gerekmektedir. 2015 yılında Yalova’da fırtına zararı ve çiçeklenme döneminin yağışlı geçmesinin döllenmeye olumsuz etkisi sebebiyle % 20, Ordu’da yüksek kesimlerdeki bahçelerde çiçeklenme döneminin yağışlı geçmesinin döllenmeye olumsuz etkisi sebebiyle % 15 civarında üretimde düşüş beklenmektedir. 2015 yılı tahmini üretim 41.000 ton civarında beklenmektedir. Kaynaklar ANONİM, 2015a. (www.yalovakivibirligi.com) (Erişim Ekim 2015). ANONİM, 2015b. (www.izmir.bel.tr) (Erişim Ekim 2015) ATAK, A. 2012. Dünyada Kivi Yetiştiriciliğinde Son Uygulamalar. I. Uluslararası Kivi Çalıştayı, 26-27 Kasım 2012, Yalova, s:9-14. 84 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 CRUZAT, C., 2014. The Kiwifruit in Chile and in the World. Rev. Bras. Frutic. Vol.36, No.1 Jaboticabul Jan./Mar. 2014, (http://dx.doi.org/10.1590/0100-2945-451/13) (Erişim Ekim 2015). DTM, Çeşitli Yıllar. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dış Ticaret Kayıtları. FAO, 2015. Kivi Üretim ve Dış Ticaret Rakamları, Food and Agriculture Organisation (www.fao.org) (Erişim Ekim 2015). MAGINNIS H. and D. LEE-JONES, 2014. New Zealand, Kiwi Fruit Sector Report. USDA GAIN Report No: NZ1412, (http://gain.fas.usda.gov) 9p. (Erişim Ekim 2015) RESMİ GAZETE, 2014. 2014/7098 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı. 31 Aralık 2014 tarih ve 29222 Sayılı Resmi Gazete. SLOOP C. and O. BETTINI, 2012. Italy, Kiwi Fruit Overview. USDA GAIN Report No: IT1229, (http://gain.fas.usda.gov) 3p (Erişim Temmuz 2014) . TUİK, 2015. Kivi Üretim Rakamları, Türkiye İstatistik Kurumu (www.tuik.gov.tr) (Erişim Ekim 2015) 85 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Meyve Fidancılığı Dilek KARAMÜRSEL F. Pınar ÖZTÜRK Meltem EMRE Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Türkiye’de meyvecilik sektörü, tarım alanlarının yaklaşık %10’u kullanılarak 15,3 milyon ton üretim gerçekleştirilen, dünya üretiminde %2,3’lük paya sahip, rekabet potansiyeli yüksek önemli bir sektördür (TÜİK, 2015; FAO, 2015). Son yıllarda desteklerin de etkisiyle ticari meyve bahçesi kurulumlarına önemli yatırımlar yapılmakta, her geçen gün modern meyve bahçeleri artmakta, Türkiye meyveciliğinde büyük değişimler yaşanmaktadır. Yaşanan bu gelişmeler, nitelikli meyve ve asma fidanına olan talebi artırmakta ve meyve bahçelerinin kurulum aşamasında, fidan üretim ve dağıtımında iyi bir planlamanın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye meyve ve asma fidanı üretim ve dış ticaretindeki değişimler ile sertifikalı fidan kullanımına yönelik desteklemeler incelenmiştir. 2. Türkiye’de Sertifikalı Meyve ve Asma Fidanı Üretimindeki Gelişmeler Türkiye’de standartlara uygun modern anlamda meyve ve asma fidanı üretiminde 1930’lu yıllardan günümüze birçok iyileştirme ve düzenlemeler yapılmıştır. Bu gelişmelerle ilgili özet bilgi; 2014 yılı “Meyve Fidancılığı” raporunda (Karamürsel ve Bayav, 2015) verilmiştir. 2014 yılında sertifikalı/standart meyve ve asma fidanı/fidan üretim materyali üretiminde 2005 yılına göre yaklaşık 3 kat artış gerçekleşmiştir. Toplam fidan üretiminin %95’i özel sektör tarafından üretilmektedir (Tablo 1). Toplam meyve fidanı üretimi içerisinde elma %41 ile en çok üretimi yapılan türdür. Bunu %10’luk pay ile ceviz ve sırasıyla asma, şeftali, kiraz ve armut türleri takip etmektedir (Tablo 2). Türkiye meyve fidanı üretiminin %89’u 15 ilde gerçekleştirilmektedir. Üretim miktarı bakımından Isparta, İzmir ve Bursa illeri ön plana çıkmaktadır. Özellikle Isparta, İzmir, Niğde ve Konya illerinde, büyük firmaların da etkisiyle fidan üretim miktarında meydana gelen artış dikkat çekicidir (Tablo 3). 86 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 1. Yıllara ve Sektörlere Göre Sertifikalı/Standart Meyve ve Asma Fidanı/Fidan Üretim Materyali Üretici Sayısı ve Üretim Miktarı Yıllar Üretici (adet) 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 9 10 18 18 15 25 20 23 25 25 Kamu Özel Toplam Üretim Miktarı (000 adet) Üretici Üretim Miktarı (000 adet) Üretici Üretim Miktarı (000 adet) Meyve Asma Toplam (adet) Meyve Asma Toplam (adet) 267 276 543 233 18.406 2.001 20.407 242 20.950 930 78 1.008 530 39.462 6.244 45.706 540 46.714 647 86 732 452 63.584 6.071 69.656 470 70.388 373 163 536 238 20.286 416 20.702 256 21.238 391 140 531 222 18.481 2.936 21.417 237 21.947 1.105 163 1.268 261 26.023 4.070 30.093 286 31.362 840 154 993 282 35.877 4.709 40.586 302 41.579 976 23 999 394 44.108 3.370 47.478 417 48.478 2.911 157 3.068 403 55.001 6.990 61.991 428 65.059 2.915 165 3.080 373 55.392 5.300 60.692 398 63.772 Kaynak: GTHB, 2015a Tablo 2. Tür Bazında Sertifikalı Meyve ve Asma Fidanı/Fidan Üretim Materyali Üretim Miktarı ve Payı Üretim Miktarı (000 adet) 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Elma 2.129 4.537 5.912 5.405 5.959 11.886 16.574 17.895 27.349 26.122 Ceviz 1.080 1.520 958 1.136 1.324 1.139 1.286 3.232 5.593 6.622 Asma 1.174 5.179 6.157 2.958 2.033 4.234 4.863 3.393 7.146 5.465 Şeftali 576 589 655 519 621 1.050 1.753 3.149 3.567 4.230 Kiraz 1.048 2.146 3.005 1.549 1.477 1.416 2.454 2.651 3.148 3.839 Armut 339 701 1.228 857 1.120 1.486 2.159 2.745 3.335 3.797 Badem 216 350 1.100 2.371 2.947 2.120 1.854 2.803 2.359 2.450 Mandarin 5 134 246 185 341 856 1.221 1.547 1.994 1.801 Erik 346 495 1.126 731 834 918 1.460 1.882 2.306 1.801 Antepfıstığı 3 27 942 83 71 209 57 131 813 1.605 Kayısı 411 563 1.476 795 919 740 1.357 2.486 1.824 1.450 Zeytin 9.786 26.339 24.432 2.649 1.941 2.016 1.487 2.626 1.345 1.120 Diğer 3.836 4.135 23.150 2.000 2.363 3.293 5.055 3.938 4.280 3.471 Toplam 20.950 46.714 70.388 21.238 21.947 31.362 41.579 48.478 65.059 63.772 Türler Payı (%) 41 10 9 7 6 6 4 3 3 3 2 2 5 100 Kaynak: GTHB, 2015a Fidan Üreticileri Tarım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (Fidan A.Ş.)’nin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) ile işbirliği içerisinde yürütmüş oldukları çalışmalar sonucunda 2014 yılında “Fidan Üretim Materyali Üretim Projesi” kapsamında Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün Dalaman, Karacabey ve Çukurova işletmelerinde toplam 2.000 dekar arazinin kiralanması için sözleşme imzalanmıştır. Kiralanan arazilerde kurulan 3 No’lu damızlık parselleri ile fidan üreticilerinin sertifikalı fidan üretiminde karşılaşmış oldukları üretim materyali 87 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 teminine ilişkin sorunlara çözüm getirilmiş olacaktır. Ayrıca Fidan A.Ş., ortakları adına, yurt içi ve yurt dışı pazarlarda önemli olabilecek yeni çeşitler için anlaşmalar yapmaktadır ve zaman içerisinde bu çeşitlerin üretim materyalini de fidan üreticilerinin kullanımına sunacaktır. Tablo 3. Türkiye’de Meyve ve Asma Fidanı/Fidan Üretim Materyali Üretiminin Yoğun Olarak Yapıldığı İllerin Üretim Miktar, Pay ve Değişimleri İller 2013 2014 Payı (%) Değişim* (%) 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Isparta 3.859 2.157 2.226 7.077 9.916 4.181 14.200 10.863 17 255 İzmir 2.128 1.458 1.105 1.294 5.295 7.555 8.881 9.815 15 460 Bursa 13.278 3.090 3.190 3.688 4.304 9.204 7.632 8.200 13 28 Antalya 3.235 1.136 2.023 1.365 1.072 3.434 2.921 4.395 7 68 Balıkesir 7.663 1.653 1.697 1.537 1.428 2.585 2.990 3.752 6 -15 Manisa 4.041 1.311 1.693 3.039 3.403 2.131 5.278 3.070 5 49 Niğde 388 307 265 643 1.059 1.481 1.971 2.949 5 567 Konya 202 265 91 212 681 1.111 2.000 2.914 5 981 Denizli 3.076 563 633 919 1.446 1.401 2.318 1.961 3 33 Adana 6.551 1.704 766 1.445 1.921 2.550 1.646 1.694 3 -35 Şanlıurfa 1.422 938 1.065 1.428 1.665 2.234 1.647 1.665 3 62 Kahramanmaraş * Üretim Miktarı (000 adet) 408 466 443 206 277 652 1.715 1.437 2 189 Hatay 8.843 1.353 1.940 2.032 1.740 1.604 1.639 1.373 2 -62 Mersin 2.052 331 555 747 877 1.206 1.310 1.367 2 32 Çanakkale 3.053 1.691 1.067 723 318 869 1.000 1.124 2 -48 Diğer 10.189 2.815 3.192 5.007 6.177 6.280 7.910 7.193 11 32 Toplam 70.388 21.238 21.947 31.362 41.579 48.478 65.059 63.772 100 56 2007-2008-2009 yılları ortalama üretim miktarına göre 2012-2013-2014 yılları ortalama üretim miktarındaki değişimi ifade etmektedir. Kaynak: GTHB, 2015a GTHB ile Fidan Üreticileri Alt Birliği (FÜAB) işbirliği içerisinde 21-22 Ekim 2014 tarihinde İzmir/Ödemiş’te “Ödemiş Fidan ve Süs Bitkileri Çalıştayı” ve 5-6 Ekim 2015 tarihinde Malatya’da “Sert Çekirdekli Meyve Fidanı Yetiştiriciliği Çalıştayı” düzenlenmiştir. Çalıştayda, kayıt dışı fidan üretimi, fidan üretim ve ihracatında devlet destekleri, hastalık ve zararlılar, yurtiçinde ıslah çalışmalarının yetersizliği ve sertifikasyon sisteminde yaşanan sorunlar tartışılmış ve alınan kararlar rapor haline getirilmiştir. 88 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Türkiye’de Sertifikalı Meyve ve Asma Fidanı İhracat ve İthalatındaki Gelişmeler Türkiye’nin meyve ve asma fidanı/üretim materyali ihracatının %95’i 12 ülkeye gerçekleştirilmektedir. Ülkelerin miktar bakımından payları incelendiğinde; yıllara göre değişmekle birlikte Azerbaycan, Ukrayna, Özbekistan, Hollanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Irak, Bulgaristan ve Gürcistan, Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ülkelerdir. Özbekistan ve Hollanda’ya yapılan fidan ihracatında birim fiyatların yüksek olmasından dolayı ihracat değerinin, ihracat miktarının üzerinde paya sahip olduğu görülmektedir (Tablo 4). fidanlar ile bu ülkelerde yeni meyve plantasyonları kurulduğu, yoğun bir şekilde bilgi talebi olduğu bilinmektedir. Ancak bu pazarlarda düşük fiyat ve yüksek kaliteli fidan üretimi ile Polonya, Türkiye fidan üreticilerini zorlamakta, en büyük rakip olarak görülmektedir. Bu bağlamda fidan ve bilgi taleplerinin karşılanmasında Türkiye’nin daha aktif rol oynaması için gerekli çalışmaların yapılması, bu pazar potansiyelini değerlendirmek için büyük önem taşımaktadır. Türler ve miktar bakımından yıllara göre büyük değişkenlik gösteren Türkiye fidan ihracatı içerisinde 2014 yılında en fazla ihracat ön izni verilen türler sırasıyla; elma, ceviz, kiraz, armut, zeytin, erik ve nektarin şeklinde sıralanmaktadır (GTHB, 2015b). Son yıllarda fidan satışı için yüksek pazar potansiyeli taşıyan Orta Doğu ülkeleri, Rusya ve Türki Cumhuriyetlerde de modern yetiştiriciliğin giderek yaygınlaştığı bilinmektedir. Türkiye’den ithal edilen Tablo 4. Türkiye Meyve ve Asma Fidanı/Üretim Materyali İhracatı Ülke Payları 2010 2011 2012 2013 2014 2014 Miktar Değer Miktar Değer Miktar Değer Miktar Değer Miktar Değer Miktar Değer Ülkeler (ton) (000 $) (ton) (000 $) (ton) (000 $) (ton) (000 $) (ton) (000 $) (%) (%) Azerbaycan 326 258 441 881 710 728 592 611 994 782 38 9 Ukrayna 0 0 0 0 2 18 9 108 537 789 20 9 Özbekistan 0 0 119 1.299 55 601 182 950 354 2.386 13 29 98 186 119 701 138 933 145 1.788 120 1.897 5 23 141 98 90 58 80 45 91 81 100 60 4 1 0 0 0 0 0 0 16 63 96 730 4 9 Hollanda KKTC Kazakistan Makedonya 0 0 20 27 0 0 14 130 71 220 3 3 Bulgaristan 16 12 17 96 22 54 50 263 57 167 2 2 Irak 67 106 46 100 1.013 300 184 213 52 146 2 2 0 0 0 0 0 0 18 7 52 59 2 1 71 31 197 108 61 135 164 112 49 159 2 2 İtalya 0 0 0 0 23 113 26 243 28 302 1 4 Diğer 201 214 54 73 54 185 102 700 127 660 5 8 TOPLAM 920 905 1.104 3.342 2.157 3.113 1.592 5.267 2.638 8.357 100 100 Lübnan Gürcistan Kaynak: TÜİK, 2015 89 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Sertifikalı fidan ithalatı, kaçak yollarla getirilen tescili ve üretim izni olamayan çeşitlerin çoğalması, gümrüklerde yaşanan problemler ve Türkiye’deki fidan üreticilerinin pazar payını etkilemesi gibi nedenlerden dolayı 1 Ocak 2012 tarihi itibariyle yasaklanmış, sadece ön temel ve temel kademede sertifikalı üretim materyali ile Türkiye’de tescil hakkı ve üretim izni olmayan çeşitlerle bahçe kurulabilmesi için fidan ithalatına izin verilmiştir (Tanrıver, 2014). Türkiye meyve fidanı ithalatının %41’ini İtalya, %26’sını Mısır ve %26’sını Suriye’den gerçekleştirmiştir. Meyve fidanı ithalatında ülkelerin değer bakımından payları incelendiğinde, İtalya’nın (%58) yine ilk sırada yer aldığı görülmektedir. İthalat miktarı bakımından önemsiz bir paya sahip olan İspanya, Kenya, Almanya, Fransa ve Polonya ise ithalat değeri bakımından yüksek pay almışlardır (Tablo 5). Tablo 5. Türkiye Meyve ve Asma Fidanı/Üretim Materyali İthalatı Ülke Payları 2010 Ülkeler Miktar (Kg) İtalya 263.931 Mısır 0 Suriye 2011 Değer (000 $) Miktar (Kg) 2.206 286.208 0 0 2012 Değer (000 $) Miktar (Kg) 3.008 290.768 0 0 2013 Değer (000 $) Miktar (Kg) 2.446 266.165 0 50.000 2014 Değer (000 $) Miktar (Kg) 1.883 346.143 2014 Değer (000 $) Miktar Değer (%) (%) 2.187 41,46 58,25 26 219.890 119 26,34 3,17 29 219.350 122 26,28 3,25 0 0 0 0 0 0 48.000 İspanya 84.001 799 45.011 693 37.914 640 45.708 868 21.985 433 2,63 11,53 Kenya 4.354 153 5.401 256 7.999 333 4.959 278 8.687 337 1,04 8,98 Fransa 44.220 977 17.727 630 8.879 279 5.256 208 7.431 81 0,89 2,15 0 0 10.000 55 20.365 44 16.000 46 6.100 106 0,73 2,83 Hollanda 77.092 1.141 99.621 1.593 51.554 728 5.502 177 1.239 62 0,15 1,66 Almanya 43.781 303 29.382 621 28.016 315 44.608 139 829 121 0,10 3,22 4.100 104 2.344 55 299 20 1.002 3 715 15 0,09 0,41 1.498 198.185 1.740 53.370 524 28.350 307 628 17 0,08 0,46 207 6.998 216 71.330 292 1.787 154 0,21 4,10 4.255 834.784 3.755 100 100 Polonya ABD Yunanistan 201.228 Diğer 108.443 TOPLAM 831.150 367 10.441 7.549 704.320 8.860 506.162 5.547 586.880 Kaynak: TÜİK, 2015 Türler ve miktar bakımından yıllara göre değişkenlik gösteren fidan ithalatı içerisinde 2014 yılında en çok ithalat ön izni verilen türler sırasıyla; elma, armut, asma, kiraz ve şeftali şeklinde sıralanmaktadır (GTHB, 2015b). 4. Türkiye’de Sertifikalı Fidan Kullanım Desteği Türkiye’de 2005 yılından itibaren sertifikalı fidan/fide kullanımına yönelik meyve üretici işletmelere desteklemeler verilmektedir. Bu kapsamda meyve üreticilerinin sertifikalı fidanlar ile tesis edeceği meyve bahçelerine verilen birim alana destekleme bedelleri Tablo 6’da verilmiştir. 90 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 6. Türkiye’de Meyve Üreticilerine Verilen Sertifikalı Fidan Kullanım Desteği (TL/da) Bahçe Tesisi Standart Sertifikalı Bodur meyve fidanları ile bahçe tesisi 150 400 Yarı bodur meyve fidanları ile bahçe tesisi 150 350 Aşılı bağ ile diğer meyve fidanları ile bahçe tesisi 100 280 - 250 Zeytinde yağlık çeşitler ile bahçe tesisi 50 150 Virüsten ari fidanlara ilave olarak 50 100 Antepfıstığı anacı ile meyve bahçesi tesisi 100 280 Patates siğili görülen alanlarda sertifikalı/standart fidan kullanım desteği Aldığı desteğe %50 ilave Aşılama ile çeşit değiştirme Sanayilik/ihracata yönelik çeşitlerde ilave destek - Aldığı desteğe %50 ilave Kaynak: Anonim, 2015 2005-2014 döneminde sertifikalı fidan/fide kullanım desteği kapsamında yaklaşık 1,9 milyon dekar yeni meyve bahçesi tesisi için 296 milyon TL destekleme ödemesi yapılmıştır. Destekleme kapsamında söz konusu dönemde tesis edilen meyve bahçesi alanı en fazla sırasıyla ceviz, zeytin, elma, badem ve kayısı türlerinde gerçekleşmiştir (Şekil 1). Şekil 1. Türkiye’de Sertifikalı Fidan Kullanım Desteklemesi kapsamında türlere göre tesis edilen meyve bahçesi alanı (da) (2005-2014) 117.292 23.366 24.666 29.156 39.824 60.736 64.396 67.663 87.511 154.797 161.977 199.480 Nektarin Şeftali Bağ Nar Kayısı Elma 386.176 459.071 Ceviz 0 100.000 200.000 300.000 400.000 500.000 Kaynak: GTHB, 2015b 4. Sonuç Son yıllarda FÜAB ve GTHB’nin işbirliği içerisinde faaliyetlerini yürütüyor olmasının da etkisiyle fidan üretim ve ihracatı ivme kazanmıştır. Bu ivmenin sürdürülebilmesi ve sektörün rekabetçi bir yapı kazanabilmesi bakımından; Özellikle sertifikalı fidan üretimine yönelik alt yapının en kısa sürede tamamlanarak sertifikalı üretimin ve kullanımın artırılması, Kaçak fidan engellenmesi, 91 üretim ve satışının TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Gelişmekte olan fidan pazarlarının (Orta Doğu ülkeleri, Türki Cumhuriyetler ve Rusya gibi) taleplerini karşılamaya, pazarı geliştirmeye yönelik çalışmalara ağırlık verilmesi, Üreticilerin dış pazarda maliyet bakımından rekabet güçlerini artırmaya yönelik olarak sertifikalı fidan üretimine devlet desteği sağlanması, Dünya meyve ve fidan sektörü yakından takip edilerek pazara yönelik çeşitlerin fidanlarının üretilmesi, Türkiye’nin bu pazarlarda düşük maliyet ve kalite bakımından rekabet etmekte zorlandığı Polonya ile rekabet gücünü artıracak yetiştirme tekniği çalışmalarının yapılması, sonuçlarının en kısa zamanda sahaya yayılması, Son olarak meyvecilikte kamu ve özel sektörün işbirliği içerisinde olduğu yeni çeşitlerin geliştirilmesine yönelik ıslah çalışmalarına hız kazandırılması gerekmektedir. Kaynaklar ANONİM, 2015. Yurtiçi Sertifikalı Fidan/Fide http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/05/20150527-5-1.pdf 19.10.2015). Kullanım (Erişim Desteği, Tarihi: GTHB, 2015a. Türkiye Meyve Fidanı Üretim Kayıtları, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Merkez Müdürlüğü, Ankara. GTHB, 2015b. Türkiye Meyve Fidanı İhracat-İthalat ve Sertifikalı Fidan Kullanım Desteklemesi Kayıtları, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, Ankara. FAO, 2015. Production, Trade and Producer Price Statistics, Food and Agriculture Organization of the United Nations, http://faostat.fao.org/site/339/default.aspx/ (Erişim Tarihi: 06.01.2014). KARAMÜRSEL, D., BAYAV, A., 2014. Elma, Tarımsal Araştırmalardan Bakış, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü, http://arastirma.tarim.gov.tr/tepge/Lists/Haber/Attachments/17/TARIMSAL%20ARAŞTIR MALARDAN%20BAKIŞ%202014.pdf (Erişim Tarihi: 09.09.2015). TANRIVER, G., 2014. Ülke Fidancılığımızın Değerlendirilmesi, Türkiye Tohumcular Birliği Dergisi, Yıl:3, Sayı:9. TÜİK, 2015. Nüfus, Eğitim, Tarım, Türkiye http://www.tuik.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 12.06.2014). 92 İstatistik Kurumu, Ankara, TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Organik Tarım - İyi Tarım Şenay SEVİM Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Birleşmiş milletlerin yayınladığı, ‘Dünyada Gıda Güvensizliğinin Durumu-2015’ raporuna göre dünyada aç insan sayısı 795 milyon kişidir. Başka bir deyişle, dünyada yaşayan her 9 kişiden biri açtır. Öte yandan dünya nüfusu hızla artarken, insanları besleyecek tarım toprağı azalmaktadır. (Yıldırım, 2015). Dünyada havayı, suyu ve toprağı kirletmeksizin, erozyonu, toprağın tuzlulaşmasını, diğer hastalık ve zararlıların etkisini en aza indirecek tarımsal tekniklerin geliştirilmesine duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır (www.tarim.gov.tr, 2014a). Bu bilinçle, gerek tarımsal ürünlerin, gerekse işlenmiş gıdaların güvenle üretildiğinin garantisini tüketicilere sunabilmek için, birtakım sistemler ve standartların oluşturulması ihtiyacı kaçınılmaz olmuştur (www.ctr.com.tr, 2014). Bu sistemlerden önemli olanlar; organik tarım ve iyi tarım uygulamalarıdır. yararlanarak, tohumdan toprağa, girdiden işlemeye kadar belirli kurallar dahilinde denetim ve belgelendirmeyi gerektiren bir üretim sistemidir (GTHB, 2012). Organik tarım, hayvansal ve bitkisel üretimi bir bütün olarak tasarlayan, toprağın yapısını bozmayan bir anlayışla verimliliği artıran, hayvan refahını esas alan, işletme içerisinden sağlanan girdileri kullanmayı hedefleyen en son bilgi ve teknolojiden İyi tarım uygulamalarında amaç; çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanmasıdır (Hasdemir, 2009). Organik tarım, insan sağlığına ve çevreye zarar vermeyen ve üretimde kimyasal girdi kullanılmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı bir tarımsal üretim biçimidir. Doğal dengeyi koruyarak hava ve su gibi yaşamsal kaynakların ve doğal hayatın korunmasını amaçlayan bir üretim yöntemidir (GTHB, 2013). İyi tarım uygulamaları; tarımsal üretim sisteminin sosyal açıdan yaşanabilir, ekonomik açıdan karlı ve verimli, insan sağlığını koruyan, hayvan sağlığı ve refahı ile çevreye önem veren bir hale getirmek için uygulanması gereken işlemler olarak tanımlanmaktadır (Resmi Gazete, 2010). 93 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2. Dünyada Organik Tarım Üretimi ve İyi Tarım Uygulamaları 1900’lerin başlarında Avrupa’da başlayan organik tarım faaliyetleri özellikle 1970’li yıllardan sonra devlet yardımlarıyla desteklenerek yaygınlaşmaya başlamıştır. Organik tarımın tüm dünyada önem kazanması ile birlikte zaman içerisinde tüm ülkeler kendilerine özgü koşullarda organik tarım faaliyetlerini geliştirmeye ve yaygınlaştırmaya başlamışlardır. Bu gelişmeler ışığında, dünyadaki organik tarım hareketini bir çatı altında toplamak ve düzenlemek amacıyla, 1972 yılında “Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu” (International Federation of Organic Agriculture Movements-IFOAM) kurulmuştur. IFOAM tarafından geliştirilmiş olan “Temel İlkeler”,1998 yılında “Temel Standartlar” olarak revize edilmiştir (Anonim, 2013a). Bu organizasyon aracılığıyla organik tarımdaki tüm gelişmeler üyeler tarafından izlenmekte ve çiftçilere aktarılmaktadır. Organik tarım ile ilgili araştırma çalışmalarını yapmak amacıyla da, 1973 yılında İsviçre’de “Organik Tarım Araştırma Enstitüsü” (Research Institute of Organic Agriculture-FIBL) kurulmuştur (GTHB, 2013). 2012). Dünyada halen 160 ülkede organik tarım yapılmaktadır. Toplam 43.091 milyon hektar alanda organik üretim yapılmakta, 10 ülkenin toplam tarım alanının %10’undan fazlasında organik tarım yapılmaktadır ve Dünyada 2 milyon civarında üretici mevcuttur. Dünyada kişi başına en çok organik ürün tüketen ülkeler İsviçre, Danimarka, Lüksemburg, İsveç, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Fransa’dır (FIBL and IFOAM, 2015). Dünyada organik tarım hızla gelişme göstermektedir. Son 20 yılda Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’da organik ürünlere talep artmıştır. Tüm dünyada hızla artan organik tarımsal ürünler arasında, genellikle ülkelerin geleneksel ürünleri ön plana çıkmaktadır. Örneğin Hindistan'da çay, Danimarka'da süt ve süt ürünleri, Arjantin'de et ve et ürünleri, orta Amerika ve Afrika ülkelerinde muz, Tunus'ta hurma, zeytinyağı, Türkiye'de kurutulmuş ve sert kabuklu meyveler organik olarak üretilen ürünlerin başında yer almıştır (GTHB, Kaynak: FIBL and IFOAM, 2015. Grafik 1. 2013 Yılında Organik Tarım Alanlarının Kıtalara Göre Dağılımı Dünyada organik tarım alanlarının kıtalara göre dağılımına bakıldığında, Organik tarım en fazla Avustralya’da üretilmekte olup bunu daha sonra Avrupa ve diğer kıtalar takip etmektedir (Grafik 1). Dünyada en fazla organik tarım alanına sahip ülkelerin başında Avustralya gelmektedir. Bu ülkeyi Arjantin ve diğer ülkeler takip etmektedir (Grafik 2). 94 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 İyi Tarım Uygulamaları; Avrupa Birliği ülkelerindeki büyük perakendeci kuruluşlar (süper ve hipermarketler) kendi toplumlarının sağlıklı tarımsal ürünler tüketimini temin etmek için bu ülkelerde yetiştirilen ve dışarıdan ithal edilen tarımsal ürünlerde aranan minimum standartları yeni bir düzenleme yaparak belirlemişlerdir. Grafik 2. 2013 Yılında Dünyada En Fazla Organik Tarım Alanına Sahip 10 Ülke Grafik 4. 2013 Yılında Dünyada En Fazla Organik Üreticiye Sahip 10 Ülke Kaynak: FIBL and IFOAM, 2015. Grafik 3. 2013 Yılında Organik Tarım Alanı En Fazla Artış Gösteren 10 Ülke Kaynak: FIBL and IFOAM, 2015. EUREPGAP (7 Eylül 2007 tarihinden sonra GLOBALGAP olarak isim değiştirmiştir) adı verilen bu protokol, bahçe ürünlerinin (meyve, sebze, patates, salatalar, kesme çiçek ve fidan) dünyadaki üretiminin uygun bir şekilde yapılabilmesi için geliştirilen ve uygulanması gerekli temel esasları içeren İyi Tarım Uygulamaları’nın çerçevesini belirlemek amacı ile 1997 yılında hazırlanmıştır. İyi Tarım Uygulamaları öncelikle, gıda güvenliğine, çevreyi ve toprağı korumaya yönelik tedbirler ile üreticilerin ve tarım işçilerinin sağlık, güvenlik ve refahına yönelik tedbirleri kapsamaktadır (Ataseven, 2011). Kaynak: FIBL and IFOAM, 2015. Dünyada organik tarım alanı en fazla artış gösteren ilk 10 ülkeye baktığımızda Avustralya ilk sırada olup; bunu Çin, Peru ve diğer ülkeler takip etmektedir (Grafik 3). Dünyada en fazla organik üreticiye sahip ülkeler sırasıyla; Hindistan 650.000, Uganda 189.610, Meksika 169.703, Tanzanya 148.610, Etiyopya 134.626, Türkiye 65.042, Peru 52.284, İtalya 45.969, İspanya 30.502 ve Polonya 25.944 üretici ile takip etmektedir (Grafik 4). 95 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Türkiye’de Organik Tarım Üretimi ve İyi Tarım Uygulamaları Organik tarımda temel amaç, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve tüketicilerin güvenilir gıdaya ulaşımını sağlamaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesi için tüm paydaşların katılımı ile organik tarımın her aşamasındaki gelişmenin kalıcı olması hedeflenmektedir. Politikalar ve faaliyetler, bu temel amaca yönelik olarak geliştirilmekte ve uygulanmaktadır. Bunun yanı sıra, üreticinin gelir düzeyinin yükseltilmesi, tüketici talebine olumlu cevap verilebilmesi, çevrenin korunması, eko agro-turizm, hizmet sektörü ve organik tarım sanayinin gelişmesi ve dış pazardan daha fazla pay alınması da giderek önem kazanmıştır (GTHB, 2013). 1990’lı yıllarda organik ürünlerin ticari olarak tüm dünyada önem kazanması ile birlikte, üretimden pazarlamaya kadar organik tarım faaliyetlerinin tüm aşamalarını düzenleyen ulusal bir mevzuatın oluşturulması zorunluluk haline gelmiştir. Türkiye’de ilk resmi organik tarım hareketi 1992 yılında “Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği”nin kurulmasıyla başlamıştır. Başta ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatlarına uygun olarak yapılan üretim, 1991 yılından sonra bitkisel üretimde, 1999 yılından sonra da hayvansal üretimde 2092/91 sayılı Avrupa Birliği Konsey Tüzüğü esas alınarak yapılmıştır. sektörde yaşanan gelişmeler ile birlikte, AB mevzuatındaki değişimlere uyum sağlamak üzere yönetmelik değişiklikleri yapılmış olup, 2002 yılında “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yayımlanmıştır. Organik tarımın artan önemi göz önüne alınarak, tarafların görev ve sorumluluklarına hukuki dayanak oluşturmak üzere organik ürünlerin üretimi, tüketimi ve denetlenmesine dair bir kanun tasarısı ‘‘Acil Eylem Planı’’ içerisinde yer almış, 03 Aralık 2004 tarihli ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun ile organik tarımsal faaliyetler, kontrol ve sertifikasyon hizmetleri yasal dayanağa kavuşturulmuş, kuralları ihlal edenlere cezai hükümler getirilmiş, ulusal, bölgesel, yerel radyo ve televizyonların organik tarımla ilgili yayın yapmaları sağlanmıştır. Bu Kanuna dayalı olarak hazırlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” ise, 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye için önemli bir pazar olması nedeni ile ulusal mevzuatın Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlaştırılması çalışmalarına önem verilmiştir. Bu amaca yönelik olarak, AB organik tarım mevzuatındaki değişiklikler takip edilerek, mevzuat uyum çalışmaları yapılmaktadır. Avrupa Birliği’nin 2092/91 sayılı Konsey Tüzüğünün yerine, 834/2007 sayılı Konsey Tüzüğü ve 889/2008 sayılı Komisyon Tüzüğünün 1 Ocak 2009 yılında yürürlüğe girmesi sonucunda, ulusal organik tarım mevzuatı AB Mevzuatı ile uyumlu hale getirilmiş ve 2010 yılında yeniden Bu doğrultuda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde “Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmeliği” hazırlamış ve ilgili yönetmelik 24 Aralık 1994 tarihli ve 22145 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konmuştur. Sonraki yıllarda 96 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yayımlanmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de organik tarımın benimsenmesinde ve üreticilerin organik tarıma yönlendirilmesinde üreticilere sağlanan destekler büyük önem arz etmiştir (GTHB, 2013). yıllarda kuru kayısı, fındık ve pamukla genişlemiştir (GTHB, 2013). Türkiye’de organik bitkisel üretime bakıldığında, 2003 yılı itibarı ile yetiştirilen ürün sayısı 179, organik tarım üretimi yapan çiftçi sayısı 14.798, toplam üretim alanı 113.621 ha ve organik tarım üretim miktarı 323.981 ton iken, 2014 yılı itibarı ile yetiştirilen ürün sayısının 208, organik tarım üretimi yapan çiftçi sayısının 71.472, toplam üretim alanının 842.216 ha ve organik tarım üretim miktarının 1.642.235 tona yükseldiği görülmektedir (Tablo 1). Söz konusu yıllar arasındaki üretim artış oranına bakıldığında yetiştirilen ürün sayısında yaklaşık olarak % 12, organik tarım üretimi yapan çiftçi sayısında % 483, toplam üretim alanında %741 ve organik tarım üretim miktarındaki değişimde de % 507 oranında net artış olduğu görülmektedir. Organik tarım faaliyetlerinin geliştirilmesi amacıyla başta kontrol ve denetime yönelik hizmetlerin iyileştirilmesi olmak üzere, kamuda kurumsal kapasitenin geliştirilmesi, üretime ilişkin istatistiki yapının iyileştirilerek Çiftçi Kayıt Sistemi ile eşgüdüm içerisinde yürütülmesi, eğitim ve yayım hizmetlerinin iyileştirilmesi ve ticaretin izlenmesine yönelik olarak “Organik Tarım Strateji Planı” ve “Ulusal Organik Tarım Eylem Planı” hazırlanmıştır (Anonim, 2013b). Organik olarak yetiştirilen ilk ürünler kuru incir ve üzümdür. Ürün yelpazesi daha sonraki Tablo 1. Türkiye’de Organik Bitkisel Üretim Yıllar 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Ürün Sayısı 179 174 205 203 201 247 212 216 225 204 213 208 Çiftçi Sayısı 14.798 12.751 14.401 14.256 16.276 14.926 35.565 42.097 42.460 54.635 60.797 71.472 Toplam Üretim Alanı (ha) 113.621 209.573 203.811 192.789 174.283 166.883 501.641 510.033 614.618 702.909 769.014 842.216 Üretim Miktarı (ton) 323.981 377.616 421.934 458.095 568.128 530.224 983.715 1.343.737 1.659.543 1.750.127 1.620.466 1.642.235 Kaynak: www.tuik.gov.tr, 2015 Yıllar itibarıyla organik hayvansal üretime bakıldığında, 2009 yılında organik hayvansal üretim yapan çiftçi sayısı 38, hayvan sayısı 129.737 organik et 376.575 ton, organik süt 12.994 ton ve organik yumurta adedi 11.767.400 iken 2014 yılında, organik hayvansal üretim yapan çiftçi sayısı 216, hayvan sayısı 774.870, organik et 1.406,08 ton, organik süt 15.509,72 ton ve organik yumurta adedi 64.898.912’ye yükselmiştir. (Tablo 2). 97 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. Yıllar İtibarıyla Organik Hayvansal Üretim Yıllar 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Çiftçi sayısı 38 105 137 151 1632 216 Hayvan sayısı 129.737 387.984 453.513 253.783 1.021.382 774.870 Et (ton) 376,575 6.803,009 1358,781 480,69 4970,070009 1406,08 Süt (ton) 12.994 11.604.75 14.793,55 17.627,06 54.780,9301 15.509,72 Yumurta (adet) 11.767.400 17.889.808 26.236.920 36.105.556 48.040.778 64.898.912 Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b. Organik arıcılık verilerine bakıldığında, toplam çiftçi sayısının 321, toplam kovan sayısının 36.391 ve toplam üretim miktarının 280,00 ton olduğu bildirilmiştir (Tablo 3). Tablo 3. Yıllar İtibarıyla Organik Arıcılık Verileri Yıllar 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Çiftçi sayısı toplamı 147 191 205 355 279 321 Toplam kovan sayısı 14.917 14.699 19.105 47.065 32.342 36.391 Toplam ürün (ton) 206,543 208.1454 221,311 516,835 344,04 280,00 Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b. Ülkemizde başta ihracata bağlı olarak gelişen organik tarım ürünleri, gıda güvenilirliği konusunda tüketici bilincinin gelişmesine paralel olarak iç pazarda da talep edilir hale gelmiştir. 1990’lı yıllardan bu yana büyük şehirlerdeki süper marketlerde ve organik ürün satış mağazalarında satılmakta olan organik ürünler, sivil toplum kuruluşları ve belediyelerin katkılarıyla kurulan organik ürün pazarları aracılığı ile tüketiciye ulaştırılmaya başlanılmıştır. Son yıllarda organik ürün pazarlarında ciddi artış olmuş ve başta İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere ülke genelinde 15 noktada organik ürün pazarı kurulmaktadır. Fındık ve fındık ürünleri, kuru üzüm, kayısı ve ürünleri, incir ve incir ürünleri, mercimek ve çeşitleri ile pamuk ve tekstil ürünleri, başlıca ihraç edilen ürünler arasında yer almaktadır. İhracat yapılan ülke sayısı yaklaşık 13 civarında olup, Avrupa Birliği ülkeleri ilk sırada yer almaktadır. ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak ve Rusya Federasyonu diğer önemli ihraç pazarı ülkelerdir. Türkiye’nin dünya organik ürün ticaretindeki payı oldukça düşüktür. Yıllara göre değişmekle birlikte, 2013 yılı itibariyle Türkiye’nin organik ürün ihracat değeri Ege İhracatçı Birlikleri tarafından 46 milyon dolar olarak bildirilmektedir. Gerçekte bu değerin daha yüksek olduğu ancak, organik ürünlere özgü bir Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu (GTİP) numarası bulunmaması ve bazı organik ürünlerin organik olarak kayda girmeden ihraç edilmesi nedeniyle, ihracat verilerine yansımadığı düşünülmektedir (GTHB, 2013). 98 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye organik tarım ürünü ithalatı da yapmaktadır. Muhtelif reçel, marmelat, ayçiçeği yağı, balmumu, çikolata, kahve, soya unu ve zencefilli kurabiye olmak üzere 2013 yılında 24 ülkeden organik ürün ithal edilmiştir. Tablo 4 incelendiğinde, Türkiye’nin toplam organik ürün ihracat değerlerinin yıldan yıla değişiklik göstermekte olduğu, en yüksek değere 78.779,537 dolar ile 2014 yılında ulaştığı görülmektedir. İthalat miktarı; 2014 yılında 2.254.640 kg olmuştur. Tablo 4. Yıllara İtibarıyla Organik Ürün İhracat ve İthalat Değerleri Yıl İhracat değeri Miktar( kg) 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 10.374.493 9.346.677 8.628.790 7.565.604 3.592.925 3.371.298 6.258.314 10.495.217 15.552.638 Değer ($) İthalat değeri Miktar (kg) 28.236.617 29.359.321 27.260.473 27.504.928 15.879.571 15.529.387 24.703.607 46.020.389 78.779.537 548.680,00 591.757,36 33.219.662,10 887.446,67 28.291.919,00 3.982.874,10 145.628.91,14 24.400.847,00 2.254.640 Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b. Organik tarım üretiminde destekler Organik tarıma yönelik desteklerin Avrupa’da 1960’larda başladığı görülmektedir. Bugün tüm Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde, Tarım-Çevre Programı kapsamında (EC Regulation 2078/92) ekolojik ürün üreten çiftçilere, devlet tarafından doğrudan destek verilmektedir (GTHB,2013). 2011 yılından itibaren çiftçilerimiz için Cari faiz oranından %50 indirimli, işletme ve yatırım kredisi kullandırılabilmektedir. Tablo 5: 2014 yılı organik hayvancılık desteklemeleri Sıra No Desteklemeler Destek Miktarı Bakanlığımız tarafından organik tarım kapsamında üretim yapan üreticilere; 08 1 Organik Tarım 150 TL/baş (Anaç Sığır, Manda) Nisan 2015 tarih ve 29320 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2015/7495 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 2015 yılında organik tarım yapan üreticilere genel tarımsal desteklere ilave meyve-sebze'de 70 TL/da, tarla bitkilerinde 10 TL/da destekleme verilecek olup; organik hayvancılık, arıcılık ve su ürünleri üretimi yapan üreticilere türler bazında yapılacak destekleme ödemeleri tablo halinde aşağıda yer almaktadır. 2 Organik Tarım (Buzağı) 50 TL/baş 3 Organik Tarım (Anaç koyun, keçi) 10 TL/baş 4 Organik Tarım (Arılı kovan) 5 TL/kovan 5 Organik Tarım (Alabalık) 0,35 TL/kg 6 Organik Tarım (Çipura-levrek) 0,45 TL/kg 99 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Düşük faizli selektif kredi imkanı uygulamaya konulmasıyla; gerek organik tarımsal üretim yapacak, gerekse organik girdi üretecek müteşebbisler de destekleme kapsamına alınmıştır. Bu krediden faydalanacak çiftçilerin organik tarım yaptıklarına dair Yetkilendirilmiş Kuruluştan aldıkları belgelerle, T.C. Ziraat Bankası’nın en yakın şubesine başvurmaları gerekmektedir. Bu uygulama 2015 yılında da devam etmektedir. 21.01.2015 tarih ve 29244 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (2014/7201) T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararıyla; organik tarım faaliyetinde bulunan üreticilere cari faiz oranından% 50 indirimle 5.000.000 TL kredi üst limitinde kredi kullandırılması imkanı sağlanmıştır. Ayrıca, Çevresel Amaçlı Tarımsal Arazilerin Korunması (ÇATAK) Programı’na katılan ve hibe sözleşmesi imzalayan çiftçilere Bakanlıkça tarımsal destekleme ödemesi yapılmaktadır. Bu kapsamda 3. kategori çevre dostu tarım teknikleri ve kültürel uygulamalarına 135 TL/da ödeme yapılmaktadır (GTHB, 2013). Tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetlerinden faydalanan üreticilere, 600 TL destekleme ödemesi yapılmaktadır. Tarımsal girişimcilerin bu destekten yararlanabilmesi için, çiftçi kayıt ve/veya sera, su ürünleri, arıcılık, koyun-keçi kayıt sistemine kayıtlı olmaları gerekmektedir (www.tarim.gov.tr, 2015b). İyi tarım uygulamaları; Türkiye’de İTU’na ait sertifikalandırmalar, EUROPGAP Protokolü ile başlamıştır. 2003 yılından itibaren, Avrupa ülkelerine yönelik ihracat yapan yaş meyve sebze sektöründe, EUROPGAP kriterlerine göre İTU yapılmaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 8 Eylül 2004 yılında hazırlanan “İyi Tarım Uygulamaları Yönetmeliği’’ standartların kural ve koşullarını, belgelendirme işlemlerinin şeklini, kişi ve kuruluşların görev ve sorumluluklarını belirlemektedir. 2004 tarihinde çıkarılan 25577 sayılı ‘İyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik’ Türkiye’de İTU’nın yasal altyapısını oluşturmuştur. Bu yönetmelik 07.12.2010 tarihli 27778 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ve şu anda da yürürlükte olan yeni yönetmelik ile değişikliğe uğramıştır (Ataseven 2011). 2009 yılı itibarıyla Türkiye‟de İTU sertifikalı üretim alanı 1.702.804 da ve üretici sayısı 6.020 olup 2014 yılında sertifikalı üretim alanı 2.147.705 da sertifikalı üretici sayısı 21.332’dur (Tablo 6). İyi tarım uygulamaları 2007-2014 yılları değişim oranlarına bakıldığında il sayısı, üretici sayısı ve üretim alanında önemli oranda bir artış olduğu görülmektedir (Tablo 7). İyi Tarım Uygulamalarında Destekler İTU, çevresel kirliliği azaltıcı modern tarımsal sistemlerin önemli bir bileşenidir ve farklı düzeylerde ülkesel ve uluslararası düzenlemelerle desteklenmektedirler (Yıldız vd., 2005). Türkiye’de yıllar itibarı ile Bakanlığımız tarafından iyi tarım 100 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 uygulamaları kapsamında üretim yapan üreticilere verilen destekler Tablo 8’de verilmiştir. Desteklemelerden yararlanmanın ön koşulu üreticilerin Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olmalarıdır. Tablo 6. İyi Tarım Uygulamalarında Göstergeler Yıllar 2009 2010 2011 2012 2013 2014 İl sayısı 42 48 49 47 56 53 Üretici sayısı 6.020 4.540 3.042 3.676 8.170 21.332 Üretim alanı (da) 1.702.804 781.741 499.632 837.171 985.099 2.147.705 Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b. Tablo 7: İyi Tarım Uygulamaları 2007-2012 Yılları Değişim Oranları Yıllar 2007 2014 % Değişim İl sayısı 18 53 194 Üretici sayısı 651 21.332 3.177 Üretim alanı (da) 53.607 2.147.705 3.906 Üretim miktarı(ton) 149.693 4.151.661 2673 Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b. Tablo 8. İyi Tarım Uygulamasında Destekler Yıllar Üretici sayısı 2010 2011 2012 2013 2014 Meyve sebze 2069 2011 2847 6135 6142 Desteklenen alan (da) Örtüaltı 250.789 293.787 392.030 689.282 690.539 Destek tutarı TL/da 20 20 25 25 50 Destekleme miktarı (TL) 80 80 100 100 150 Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b. Bunların yanında ürünlere göre değişmekle beraber fark ödemesi, yurtiçi sertifikalı tohum kullanım desteği, yurtiçi sertifikalı tohum üretim desteği, fide ve fidan desteği, tarımsal sulamada faiz indirimli kredi gibi destekler de verilmektedir. Özetle ifade etmek gerekirse İTU ile üretim yapan üreticiler birçok destekten yararlanmaktadır (www.tarim.gov.tr, 2015b). 4. Sonuç Organik tarım ve iyi tarım uygulamaları hem Dünyada hem de Türkiye’de her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. Organik tarım üretimi ve iyi tarım uygulamaları doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesi, tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması ve tüketicilerin güvenli gıdaya ulaşması için önem taşımaktadır. Gıda güvenliği ve güvencesi, temel insanlık hakkı olup, aynı zamanda ülkelerin stratejik öneme sahip konuları arasında yer almaktadır. Bu kapsamda ana hedef, tarımsal 101 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ürünlerin ve gıdaların uygun teknik koşullarda ve hijyenik şartlarda üretilmesi, tüketiciye kaliteli ve güvenli gıdaların sunulması, halkın doğru ve sağlıklı beslenmesi olmuştur Son yıllarda tüketici taleplerinde güvenilir gıdaların tercih edilmesi yönünde önemli değişiklikler görülmektedir. Tüketici artık, alacağı ürünün insan sağlığına uygun ve güvenli üretildiğinden emin olmak istemekte ve bu şekilde üretilen ürünleri tercih etmektedir. Ekolojik dengenin korunması ve hızla artan dünya nüfusunun sürdürülebilir gelişiminin sağlanması için toprak ve su kaynaklarının rasyonel kullanılması ve geliştirilmesi de önem kazanmıştır Organik tarımın gıda güvenilirliği, sağlıklı beslenme, insan sağlığı ve çevre koruma üzerindeki olumlu etkileri, yurt içinde ve yurt dışında organik ürüne olan talebi artırmaktadır (GTHB, 2013). Ülkemiz, toprak ve su gibi doğal kaynakların henüz kirlenmemiş olması ve uygun ekolojisiyle organik tarım açısından çok avantajlı bir konumdadır. Ancak organik tarımın gelişimini kısıtlayan sorunlar da mevcuttur. Tarım işletmelerinin küçük ölçekli olması, arazinin parçalı ve dağınık olması, bireysel üreticinin sertifikasyon maliyetini artırmaktadır. Bu nedenle, küçük üreticiler daha çok aracı tüccar, işleyici ya da pazarlayıcı firmalar ile sözleşme yaparak, üretim yapmaktadır. Bu modelde, üretici başına düşen kontrol ve sertifikasyon ücreti azalırken, sözleşmenin geçerliliği veya sertifikanın sahipliği konusunda ciddi sorunlar da yaşanmaktadır. Ticari kaygılardan dolayı alım ve satım garantisi içermeyen bu sistemde, bireysel sertifikaya sahip olmayan üretici kalan ürününü pazarlarken sorun yaşamakta sertifika sahibinin izni olmadan ürününü organik olarak pazarlayamamaktadır. Bu durum, ürünün maliyetinin altında konvansiyonel satılmasına neden olmaktadır. Ayrıca organik tarımda üretici örgütlenmesinin yetersiz olması ve alternatif pazarlara erişimde yaşanan sorunlar, küçük üreticinin organik üretimden vazgeçmesine neden olmaktadır. Bunun yanında, organik tarım sisteminin bir gereği olarak uygulanan geçiş sürecinde, ürünlerin organik olarak pazarlanamaması organik tarıma geçişi zorlaştırmaktadır (TOBB, 2013). İTU ile tarımda kimyasal kullanımının belirli bir program dahilinde azaltılması, toprak ve çevreye zarar veren uygulamaların minimize edilmesi, verimliliğin artırılması ve böylece tarımın sürdürülebilirliğinin sağlanmasını hedeflemektedir. Başka bir ifadeyle İTU, tarımsal üretimin planlanması, kayıt altına alınarak geliştirilmesi, pazarlanması, güvenli ürünlerin gıda güvenlik zinciri içinde tüketicilere ulaştırılması ile ilgili bütün iş ve işlemleri bir araya getirerek tüketicilerin sağlıklı gıdalara ulaşması teminatını vermeyi amaçlamıştır (İçel vd., 2009). İTU kapsamındaki uygulamalara bakıldığında; konunun geniş açıdan ele alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. İTU’nın başarılı olabilmesi için yetiştiricilik, yasal, idari, teknik, sosyal ve ekonomik boyutların beraber düşünülmesi gerekmektedir. İTU kapsamında yetiştiricilik yapılması aşamasında öncelikle yapılması gereken üreticilerin bu konuda bilgilendirilmesi dolayısıyla da bilinç oluşturulmasıdır. İTU’nın kendi içindeki kontrol işlemlerinin gerekliliklerini içeren bilgilerin üreticilere mutlaka verilmesi 102 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 gerekmektedir. Üreticilere İTU’nın günümüzde tercihli bir uygulama olduğu, ama gelecekte bir zorunluluk olacağı anlatılmalıdır. Türkiye İTU ile Avrupa ülkelerine daha fazla ürün ihraç edebilir. İTU’daki gelişmeler sayesinde Türkiye’nin meyve sebze üretimi ve ihracatına olumlu katkılar sağlanabilecektir. Buna karşın, İTU’daki gecikme, gerek Avrupa Birliği ve gerekse dünya tarımı karşısında ciddi bir rekabet sorunu yaşatarak, Türkiye’nin üretim ve ihracatını sıkıntıya sokabilecektir. Konunun bir başka yönü de yurtiçi tüketimle ilgilidir. Dış ticaretin yanısıra, tüketicilerin sağlıklı ve güvenilir ürüne ulaşma istekleri en doğal haklarıdır. Bu nedenle sadece ihracata yönelik değil, Türkiye’nin kendi toplum sağlığını da düşünerek İTU çerçevesinde sağlıklı ve güvenilir ürün elde edilmesi zorunludur. İTU ile üretilmiş ürünler sadece AB ülkelerinde değil, ülkemiz iç pazarında da tercih konusu olmaktadır (Ataseven, 2011). Ürün çeşitliliği ve verimliliğin artırılması, kalite standardının dünya standartları seviyesine ulaştırılması için denetim mekanizmasının kurulması, devlet tarafından hem organik ürün üreten üreticilere, hem de iyi tarım yapan üreticilere teşvik ve desteklerin devam ettirilmesi gerekmektedir. Ülkemiz açısından organik ürün üretimi, iyi tarım uygulamalarının gelişmesi ve organik ürün tüketiminin yaygınlaşması için, eğitim ve tanıtım faaliyetleri ile kamuoyuna daha fazla bilgi verilmesi, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir koordinasyon sağlanması gerekmektedir. Organik tarım ve iyi tarım uygulamalarındaki gelişme bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı, yazılı ve görsel basının da yardımıyla üretici ve tüketici bilincinin oluşturulması, tanıtım faaliyetleri ve araştırma çalışmaları bu yaklaşım içerisinde değerlendirilmelidir. Uygulanacak tarım politikalarında organik tarım ve iyi tarım uygulamalarının gelişmesini kısıtlayan mevzuat ve uygulamaların tespit edilerek değerlendirilmesi, ilgili kurum ve kuruluşlar ile sorunların çözümüne yönelik önlemlerin alınması, ürünlerin ithalatı, ihracatı, yurt içinde pazarlanması vb. işlemlere yönelik çözümlerin getirilmesi gerekmektedir. Organik ürünlerin yurt içi ve yurt dışında pazarlanma alanını genişletecek mevzuat hükümlerinin belirlenmesi ve ulusal çıkarlar doğrultusunda gerekli düzenlemelerin yapılması organik ürün üreten ve iyi tarım yapan üreticilerin rekabet gücünü ve etkinliğini artıracaktır. Kaynaklar Resmi Gazete. İyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik. 07.12.2010 Tarih 27778 Sayılı Resmi Gazete. GTHB (Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı), 2012, Türkiye Organik Tarım Stratejik Plan 2012-2016, Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü. GTHB, 2013, Organik Tarım Ulusal Eylem Planı 2013-2016. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), 2013, ‘Türkiye Tarım Sektörü Raporu’, ISBN: 103 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 978-605-137-388-1, Yayın No: 2014/230. www.tarim.gov.tr, Organik Tarım Eğitim Videoları/Erişim tarihi:28.10.2015a. www.ctr.com.tr/Erişim tarihi:14.10.2014 www.tuik.gov.tr/ Erişim tarihi: 28.10.2015. www.tarim.gov.tr, Otbis Kayıtları/Erişim tarihi:28.10.2015b. FIBL and IFOAM Survey 2015, The World of Organic Agriculture, Frick and Bonn. ATASEVEN, Z., Y., Türkiye’de İyi Tarım Uygulamaları, Tarımsal Ekonomi Ve Politika Geliştirme Enstitüsü (Tepge), Bakış, Aralık 2011 / ISSN: 1303–8346 / Nüsha: 10 HASDEMIR, M. 2009. Dünyada ve Türkiye‟de İyi Tarım Uygulamaları. Standart Dergisi, Yıl:48, Sayı:565, sf: 32-37. İÇEL, C., D., YÜKSEL, B. VE UZ, M. 2009. Avrupa Birliği’nde İyi Tarım Uygulamaları. Standart Dergisi, Yıl:48, Sayı:565, sf: 44-49. VURAL, A., A., 2014, Ilıman İklim Meyveleri ve Organik Tarım Araştırmaları Çalışma Grubu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü. YILDIRIM, A., E., gidatarim.com/editorunsecimi/toprağı korumak için alternatif yöntemler, 03.07.2015. YILDIZ, M., GÜRKAN, M.O., TURGUT, C., KAYA, Ü., ÜNAL, G., 2005. Tarımsal Savaşımda Kullanılan Pestisitlerin Yol Açtığı Çevre Sorunları, VI. Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi, Ankara. 104 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye Süs Bitkileri: Kesme Çiçekler Dr. Mustafa ÖZTÜRK Mükremin TEMEL Dr. Kamil ERKEN Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, YALOVA 1. Giriş Yüzyıllar önce estetik amaçlarla kullanılmaya başlanan süs bitkileri, günümüzde kentleşme, insanların doğa özleminin giderilmesi, kentlerin daha yaşanılır ortamlar haline getirilmesi gibi amaçlarla kullanılmaktadır. Bugün süs bitkileri üretim ve ticareti birçok ülkenin ekonomik kalkınmasında çok önemli rol oynayan ticari bir faaliyet olarak dikkat çekmektedir. Doğadaki bütün bitkiler süs bitkisi olarak kullanılabilmektedir. Dolayısıyla ‘Süs Bitkileri’ deyimi genel bir kavram olup anlaşılabilirliğini artırmak için süs bitkileri (DPT, 2001) ; 1-Kesme Çiçekler, 2-İç Mekan Süs (Saksılı-Salon) Bitkileri, 3-Dış Mekan Süs (Park-Bahçe) Bitkileri, 4-Doğal Çiçek Soğanları (Geofitler) olarak 4 ana grupta incelenmektedir. Kesme çiçek kavramı; vazo, buket, sepet, çelenk ve aranjmanlarda kullanılan, çiçek, gonca, dal ve yaprakların taze, kurutulmuş veya boyanmış olarak kullanıma sunulmuş durumlarını ifade etmektedir. Dünyada ticareti en fazla yapılan süs bitkileri grubu kesme çiçeklerdir. Kitlesel üretim yapılabilmesi ve taşınmalarının kolay oluşu ticaretini kolaylaştırmaktadır. Türkiye’de kesme çiçek üretimi 1940’lı yıllara dayanmaktadır. Önceleri İstanbul civarında ve adalar’da başlayan kesme çiçek üretimi daha sonra Yalova’ya ve oradanda ülkenin diğer illerine yayılmıştır. 1985 yılından itibaren Antalya’dan yapılmaya başlayan kesme çiçek ihracatı, çiçek üretim alanlarını bu bölgede hızla artırmıştır. İhracata yönelik üretimin dolaylı yollarla teşvik edilmesi ve bitki materyali ithaline getirilen kolaylıklar, kesme çiçek üretim alanı ve miktarında önemli artışların ortaya çıkmasını sağlamıştır (DTM ve AİBGS, 2009). 2. Üretim Dünyada 2009 yılında 702.383 ha olan kesme çiçek ve saksılı süs bitkileri üretim alanları 2012 yılında %-7,2’lik bir azalışla 651.800 hektar olarak gerçekleşmiştir. Kıtalar arasında Asya-Pasifik 468.00 ha alan ve %71,8’lik payla süs bitkileri üretim 105 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 alanlarında lider konumunda iken bunu %12,7’lik payla Güney Amerika, %9,4’lük payla Avrupa izlemektedir. Kesme ve saksılı bitkilerin üretim değeri 2009 yılında 26 milyar 196 milyon Euro iken 2012 yılında %7,6’lık artışla 28 milyar 192 milyon Euro’ya ulaşmıştır. Üretim değeri olarak 12 milyar 300 milyon Euro değer ve %43,6’lık payla Avrupa ilk sırayı alırken bunu %30 ile Asya/Pasifik, %13,8 ile K. Amerika izlemektedir. (Tablo 1). Tablo 1. Dünya Kesme Çiçek Üretiminin Kıtalara Göre Değişimi Kıta Avrupa Orta Doğu Afrika Asya/ Pasifik K. Amerika G. Amerika Toplam Kesme Çiçek ve İç Mekan Süs Bitkileri Alanı Değişim Yıllar (2009-2012) 2009 2012 2012 Alan (Ha) % Ha Ha % 9,4 12.795 26,3 48.705 61.500 4.026 4.100 0,6 74 1,8 Kesme Çiçek ve İç Mekan Süs Bitkileri Değeri Yıllar 2009 Milyon € 2012 Milyon € 10.843 12.300 2012 % 43,6 220 250 0,9 Değişim (2009-2012) Değer % Milyon € 1.457 13,4 30 13,6 7.604 18.200 2,8 10.596 139,3 634 700 2,5 66 10,4 523.829 468.000 71,8 -55.829 -10,7 7.608 8.642 30,7 1.034 13,6 21.067 17.000 2,6 -4.067 -19,3 5.450 3.900 13,8 -1.550 -28,4 97.152 83.000 12,7 -14.152 -14,6 1.441 2.400 8,5 959 66,6 702.383 651.800 100,0 -50.583 -7,2 26.196 28.192 100,0 1.996 7,6 AIPH ve Union Fleurs, 2010; 2013 Kesme çiçek ve saksılı bitkiler faaliyet alanında dünyada en fazla üretim değerine sahip ülkeler Çin (4.97 milyar €), Hollanda (4.13 milyar €), ABD (3.21 milyar €), Japonya (2.5 milyar €), Almanya (1.7 milyar €) ve İtalya (1.37 milyar €) ülke konumundadır (Kazaz ve ark. 2015). Başlangıçta bilgi birikimi ve hızla uygulamaya aktarılabilen teknolojik gelişmeler sonucu dünya kesme çiçek üretimi, ağırlıklı olarak ABD, Hollanda ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde hızlı bir büyüme göstermiştir. Ancak 1970’li yıllardan sonra gelişmekte olan bazı ülkeler, bu sektörün karanfil ve gül gibi ana ürünleri açısından ekolojik avantajlarının farkına varmış, İsrail, Kolombiya ve Kenya bu avantajlarını kullanarak dünyanın önemli kesme çiçek ihracatçısı konumuna gelmişlerdir. Bu süreçte gelişmekte olan ülkeler yalnızca ekolojik avantajlardan değil, kesme çiçek üretiminde önemli maliyet unsurlarından birini oluşturan işgücü ucuzluğu avantajından da yararlanmışlardır. Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye’nin kesme çiçek üretim miktarları ile ilgili verileri ilk defa 2012 yılında yayınlanmaya başlanmıştır. Bu tarihten önceki veriler değişik kaynaklarda değişik şekillerde yer almaktadır. Ülkemizdeki süs bitkileri üretim alanlarının %71.85’ini dış mekan süs bitkileri, %24.48’ini kesme çiçekler, %2.45’ini iç mekan süs bitkileri ve %1.23’ünü doğal çiçek soğanları oluşturmaktadır. 1999 yılında 7.957 da olan kesme çiçek üretim alanlarımız 2013 yılında %38,8 artışla 11.046,80 dekara yükselmiştir. Kesme çiçek üretim alanları bölgeler bazında değerlendirildiğinde, Akdeniz 106 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 bölgesi %46.12’lik pay ve 5.095,10 da alanla en fazla kesme çiçek üretim alanına sahip bölge konumundadır. Bu bölgeyi %38,21’lik pay ve 4.221,3 da alanla Ege bölgesi izlemektedir (Tablo 2). Tablo 2. Kesme Çiçek Üretim Alanlarının Bölgeler ve Yıllara Göre Değişimi Yıllar 1999 2005 2008 2011 2012 2013 Bölgeler Alan (da) Yüzde % Alan (da) Alan (da) Alan (da) Alan (da) Alan (da) Akdeniz 2.319 29,14 4.913,10 4.888,80 5.029,40 5.111,70 Ege 3.131 39,35 4.545,40 4.878,80 4.016,70 4.431,10 Marmara (1999-2013) Yüzde % Yüzde % 5.095,10 46,12 119,7 4.221,30 38,21 34,8 2.507 31,51 3.758,60 3.443,80 1.780,80 1.808,20 1.078,40 9,76 -57,0 Karadeniz 0 0,0 76,1 102,3 193,6 214,7 304,7 2,76 Diğer 0 0,0 16,9 5,6 398,5 211,5 347,3 3,14 - 11.419 11.777,20 11.046,80 100,0 38,8 Toplam 7.957 100,0 13.310,10 13.319,30 Karagüzel ve ark., 2010; tanm.gov.tr/BUGEM., 2014; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b 2013 yılı verilerine göre, ülkemizdeki kesme çiçek üretim alanlarının %80.7’si (8.914,4 da) plastik seralarda yapılırken, %14.41’i (1592 da) açık alanda, %4.89’u (540,4 da) ise cam seralarda yapılmaktadır (TUİK, 2014a; TUİK, 2014b). Son yıllar içerisinde açıkta üretim alanları azalmıştır, bu durumda üretimin ağırlıklı olarak daha kontrollü koşullar olan seralara kaydığı şeklinde açıklanabilir. Kesme çiçek üretim alanları iller bazında incelendiğinde, 1999-2013 yılları arasında en büyük değişim %99.5’lik üretim alanı artışıyla Antalya’da yaşanmıştır. 2013 yılı verilerine göre iller arasında Antalya %39.22’lik payla ilk sırada yer alırken, İzmir %37.94’lük payla 2. sırada, Yalova %5.59’lük payla 3. sırada, Isparta %4.40’lık payla 4. sırada yer almaktadır (Tablo 3). Tablo 3. Kesme Çiçek Üretim Alanlarının İller ve Yıllara Göre Değişimi Yıllar 1999 2005 2008 2013 (1999-2013) İller Alan (da) Yüzde % Alan (da) Alan (da) Alan (da) Yüzde % İzmir 2.945,00 37,01 4.516,10 4.836,20 4.190,60 37,94 42,30 Antalya 2.172,00 27,30 4.327,00 4.366,00 4.333,00 39,22 99,50 Yalova 777,00 9,76 2.744,00 2.470,00 617,30 5,59 -20,60 0,00 0,00 385,00 357,00 485,50 4,40 0,00 1.498,00 18,83 637,60 558,70 197,00 1,78 -86,80 Isparta İstanbul Diğer Toplam Yüzde % 565,00 7,10 700,40 731,40 1.223,40 11,07 116,50 7.957,00 100,0 13.310,10 13.319,30 11.046,80 100,00 38,80 tuik.gov.tr., 2014a; 2014b Kesme çiçek üretim alanları türler bazında değerlendirildiğinde, en fazla üretim alanına sahip türler karanfil (4890 da), kesme gül (1612 da), gerbera (1131 da), kasımpatı (570 da) ve lilium (518 da)’dur (Tablo 4). 107 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4. Kesme Çiçek Üretim Alanlarının Türler ve Yıllara Göre Değişimi Yıllar İller Karanfil 2011 2012 Alan (da) Adet (1000) 5.040 588456 (Alan Değişim (2011-2013) Alan (da) Adet (1000) Yüzde % 4.890 594445 -4,52 2013 Alan (da) Adet (1000) 5.042 622581 Kesme Gül 1.860 105364 1.903 111764 1.612 83405 Gerbera -25,37 1.144 136012 1.164 124723 1.131 123266 -1,17 Kasımpatı 468 38438 429 36323 570 42182 16,13 Lilium 565 12614 734 14007 518 10228 -26,98 Glayöl 294 13654 439 17308 332 10214 -40,99 Nergis 481 13941 434 8870 327 11178 26,02 Gypsophilla 251 18132 254 17980 261 17472 -2,83 Frezya 170 25864 181 29894 158 17409 -41,76 Lisianthus 157 12828 221 18501 135 8962 -51,56 Solidago 124 20010 126 18071 116 16346 -9,55 Şebboy 175 5873 175 5799 111 2993 -48,39 Diğerleri 690 53010 675 51379 886 87883 28,41 11.419 1.044.196 11.777 1.077.200 11.047 1.025.983 -4,75 Toplam tuik.gov.tr., 2014a; 2014b 3. Dış Ticaret Son 15 yıl içerisinde süs bitkileri ihracatımız %290.3’lük artışla 71 milyon 345 bin $’a yükselmiş ve bu değerle dünya süs bitkileri ihracatında 25. sırada yer almıştır. Ürün grupları içerisinde %49,6 oranla en fazla ihracat 35 milyon $ değerle kesme çiçeklerde gerçekleşmiştir (Tablo 5). Tablo 5. Türkiye’nin Ürün Grupları ve Yıllara Göre Süs Bitkileri İhracatı Yıllar Faaliyet Alanı Kesme Çiçekler Dış Mekan Süs Bitkileri İç Mekan Süs Bitkileri Çiçek Soğanları Toplam 1998 2005 2008 2009 Değer Değer Değer Değer % (1000 $) (1000 $) (1000 $) (1000 $) 13.536 74,0 27.810 24.356 29.921 4 1.824 9,98 4.268 9.577 13.009 2011 Değişim 2013 Değer Değer Değer % (1998-2013) (%) (1000 (1000 $) (1000 $) 49,06 21.466 $) 158,6 33.470 35.002 576 3,15 1.075 201 1.775 31.707 3.268 32.593 45,68 1.749 2,45 30.769 1686, 9 1.173 203,6 2.345 12,8 3 18.281 100 2.748 2.746 2.541 2.305,70 2.001 2,80 -344 -14,7 35.901 36.882 47.246 70.750,70 71.345 100 53.064 290,3 Karagüzel ve ark., 2010; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b Süs bitkileri ithalatında sürekli bir yükseliş eğilimi bulunmaktadır. Tablo 6’da toplam ithalat 1998 yılında 25.750.000 dolar iken 2013 yılında 85.248.000 dolara yükselmiştir. Kesme çiçeklerde ithalat 1998 yılında 628.000 dolar iken 2013 yılında 3.198.000 dolar olmuştur. Kesme çiçeklerin süs bitkileri toplam ithalatı içerisindeki oranı 2008 yılında %2,44 iken 2013 yılında %3,75 olmuştur. İthalatın büyük kısmını dış mekan süs bitkileri oluşturmaktadır. Toplam içesindeki payı 2008 yılında %69,49 iken 2013 yılında %68,61 olmuştur. 108 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 6. Türkiye’nin Ürün Grupları ve Yıllara Göre Süs Bitkileri İthalatı Yıllar Faaliyet Alanı 1998 Değer (1000 $) Kesme Çiçekler Dış Mekan Süs Bitkileri İç Mekan Süs Bitkileri Çiçek Soğanları Toplam 628 22.104 3.018 2005 2008 Değişim 2009 2011 2013 Değer Değer Değer Değer Değer % (1000 $) (1000 $) (1000 $) (1000 $) (1000 $) 2,44 937 3.198 (1998-2013) % Değer (1000 $) (%) 328,7 727 1.883 3,75 2.570 409,2 85,84 17.541 35.717,5 0 11,72 5.495 3.766,50 16.814 33.752 58.487 68,61 36.383 164,6 7.927 13.742 16.463 19,31 13.445 445,5 0 0,0 2.211 77,6 4.880 6.081 7.100 8,33 7.100 - 25.750 100 26.184 39.890,3 0 30.348 55.458 85.248 100 59.498 231,1 Karagüzel ve ark., 2010; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b Kesme çiçeklerde ihracat lehine, dış mekan, iç mekan ve çiçek soğanlarında ise ithalat lehine bir durumun söz konusu olduğu görülmektedir. Türkiye’nin süs bitkileri dış ticareti dinamik bir yapı ortaya koymakta olup, kesme çiçek alanındaki ihracat başarısına karşın, dış mekan süs bitkilerinde ithalat lehine dengesizliğin, iç mekan (saksılı) süs bitkileri ile çiçek soğanlarında dışa bağımlılığın sürdüğünü ortaya koymaktadır. Çevre düzenlemede ihtiyaç duyulan bitki materyalinin yeteri miktarda ve istenilen standartta bulunmaması dış mekan süs bitkileri ithalatını artıran neden olarak dikkati çekmektedir. Türkiye’nin kesme çiçek ihracatı son 5 yıl (2008-2013) içerisinde %43.71 artarak 35 milyon $’a yükselmiştir. En fazla kesme çiçek ihracatı yapılan ülkelerin başında İngiltere (%32.81), Hollanda (%24.96), Ukrayna (%8.83) ve Almanya (%8.22) gelmektedir. Kesme çiçek alanında yıllardır en büyük sorunlardan biri olarak gösterilen tek pazar (İngiltere) sorununun son yıllarda birçok ülkeye yapılan ihracatla giderildiği ve 1998 yılında İngiltere’ye %65.4 olan ihracat oranının 2013 yılında %32.81’e düştüğü görülmektedir (Tablo 14). Son 5 yıl içerisinde Hollanda, Almanya ve Bulgaristan’a kesme çiçek ihracatı oransal bazda önemli artış gösterirken, Balkan ülkeleri (Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan) ile Rusya ve Ukrayna’ya azalma göstermiştir. Kesme çiçek ithalatımız da son 5 yılda artış eğilimi göstermiş ve 2008 yılında 328.700 $ olan ithalatımız 2013 yılında %872.91 oranında artış göstererek 3 milyon 197 bin $’a yükselmiştir. En fazla kesme çiçek ithalatı yapılan ülkeler Hollanda (%53.54), Kenya (%12.22), Çin (%11.91) ve Ekvator (%7.82)’dur (Tablo 7). Kesme çiçek ihracatı türler bazında değerlendirildiğinde (Tablo 8), uzun yıllar yaşanan tek ürüne (karanfil) bağımlılık riskinin son 5 yıl içerisinde de (%10 oranında azalma olsa da) devam ettiği ve karanfilin ihracattaki payının %76.37 olduğu görülmektedir. 2013 yılı verilerine göre ülkemizden 26 milyon 732 bin $ değerinde 293 milyon 965 bin adet karanfil ihracatı gerçekleştirilmiştir (tuik.gov.tr). Kesme çiçek ithalatının ise hemen hemen yarısını (%49.58) kesme gül oluştururken, bunu krizantem (%3.24) ve orkide (%2.64) izlemektedir (Tablo 8). Kesme gül ithalatının %50.92’si Hollanda, %22.51’i Kenya, %14.23’ü Ekvator, %6.77’si Hindistan ve %2.43’ü Etiyopya’dan karşılanmaktadır (tuik.gov.tr). 109 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 7. Kesme Çiçek Dış Ticaretinin Yıllar ve Ülkelere Göre Değişimi Yıllar 2008 Nev’i İhracat Değer % Değer (1000 $) (1000 $) 8114,3 33,30 0,0 Ülkeler İngiltere Hollanda 2250,1 9,20 Ukrayna 3898,9 16,00 Değişim 2013 İthalat İhracat % 0,00 İthalat Değer % Değer (1000 $) (1000 $) 11483,9 32,81 0,0 İhracat(2008-2013) İthalat % Değer % Değer (1000 $) (1000 $) - 3369,6 41,53 0,0 194,2 59,10 8734,672 24,96 1712,18 53,54 6484,6 % - 288,19 1517,98 781,66 0,0 0,00 3091,695 8,83 0,0 - -807,2 -20,70 0,0 - 2,10 2,6 0,80 2878,473 8,22 0,0 - 2369,2 465,18 -2,6 - Rusya 3887,1 16,00 19,9 6,10 2284,91 6,53 0,0 - -1602,2 -41,22 -19,9 - Romanya 3181,8 13,10 0,0 0,00 2005,088 5,73 0,0 - -1176,7 -36,98 - - 3,35 0,0 - 383,3 48,64 - - Almanya 509,3 Bulgarista nABD 788,1 3,20 0,0 0,00 1171,406 0,0 0,00 0,0 0,00 1013,913 2,9 0,0 - 1013,9 0,00 - - - - 0,0 0,00 328,963 0,94 0,0 - 0,0 0,00 - - 602,7 2,50 0,0 0,00 297,435 0,85 0,0 - -305,3 -50,65 - - - - - - - - 390,68 12,22 - - - - Çin - - - - - - 380,72 11,91 - - - - Ekvator - - - - - - 250,21 7,82 - - - - - - - - 148,6 4,65 - - - - 112,0 34,00 1711,193 4,89 315,56 9,87 587,2 Japonya Yunanista nKenya Hindistan Diğerleri Toplam - - 1124,0 4,60 24.356,6 100,0 328,7 100,00 35.001,7 100,0 3.197,95 100,0 10.645,1 52,24 1373,77 1226,5 8 43,70 2.869,25 872,91 Karagüzel ve ark., 2010; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b Tablo 8. Kesme Çiçek Dış Ticaretinin Türler ve Yıllara Göre Değişimi Yıllar 2008 Nev’i Ülkeler Karanfil İhracat Değer (1000 $) 21.386,80 Gül Değişim 2013 İthalat İhracat % Değer (1000 $) 87,8 16,4 İthalat Değer % % Değer (1000 $) (1000 $) 5 26.732,08 76,37 3,25 İhracat(2008-2013) İthalat % Değer % (1000 $) 24,99 -13,15 -80,18 % Değer (1000 $) 0,1 5.345,28 41,2 0,2 94,5 28,7 11,897 - - - - 5,912 0,02 0,0 0,0 - Krizantem 0,6 0,0 2,8 0,9 0,516 0,0 103,56 3,24 -0,084 -14 Orkide 4,2 0,0 91,5 27,8 - - 84,47 2,64 - 0,0 - - 46,99 1,47 - Glayöl Lilium Diğerleri Toplam - - - - 2.923,70 12 123,5 37,6 24.356,50 100,0 0,03 1.585,66 49,58 -29,303 8.251,24 23,57 1.374,02 42,97 5.327,54 328,7 100,0 35.001,65 100,0 3.197,95 100,0 10.645,1 5 -71,12 1.491,16 1577,9 5- - 100,76 3598,5 7 -7,03 -7,68 - - 182,22 1.250,52 1012,5 7 43,71 2.869,25 872,91 Karagüzel ve ark., 2010; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b 4. Sonuç Türkiye’de kesme çiçek üretiminde yıllardır süregelen ikili bir yapı söz konusudur. Yapılardan biri nispeten ileri teknoloji kullanan, geniş üretim alanlarına sahip, daha profesyonel pazarlama sistemleri ile ihracata yönelik üretim yapan işletmeler, diğeri ise teknolojik yatırım yeteneği düşük, sınırlı alanlarda aile işletmesi şeklinde üretim yapan ve ürünlerini büyük oranda kooperatifler kanalıyla pazarlayan, iç pazara yönelik üretim yapan işletmelerdir. Ülkemizdeki süs bitkileri üretim alanlarının %71.85’ini dış mekan süs bitkileri, %24.48’ini kesme çiçekler, %2.45’ini iç 110 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 mekan süs bitkileri ve %1.23’ünü doğal çiçek soğanları oluşturmaktadır. Ülkemizin kesme çiçek alanları %38’lik bir artışla (1999-2013) yaklaşık 8.000 dekardan 11.000 dekara ulaşmıştır. Kesme çiçek sektörü ülkemizde özellikle son 10 yıl içerisinde yüksek oranda gelir getiren, istihdam sağlayan bir tarım faaliyeti haline gelmiştir. Son 15 yıl içerisinde (1998-2013) süs bitkileri ihracatımız %290.3’lük artışla 71 milyon 345 bin $’a yükselmiş ve bu değerle dünya süs bitkileri ihracatında 25. sırada yer almıştır. Ürün grupları içerisinde en fazla ihracat %49,6 oranla 35 milyon $ değerle kesme çiçeklerde gerçekleşmiştir. Süs bitkileri ithalatında sürekli bir yükseliş eğilimi bulunmaktadır. Bu yükseliş kesme çiçeklerde çok fazla parasal değer oluşturmamıştır. Keza kesme çiçeklerin toplam ithalat içerisindeki oranı yaklaşık %4 olarak gerçekleşmektedir. Kesme çiçek sektöründe ise ithal edilen türlerin başında yer alan kesme gülde, gerek kaliteli kesme gül üreten işletme sayısının az olması gerekse özel günler (14 Şubat Sevgililer Günü, 08 Mart Dünya Kadınlar Günü vb.)’de talebin karşılanamaması ithalatı artıran nedenlerin başında gelmektedir. En fazla kesme çiçek ihracatı yapılan ülkelerin başında İngiltere (%32.81), Hollanda (%24.96), Ukrayna (%8.83) ve Almanya (%8.22) gelmektedir. Kesme çiçek ihracatı türler bazında uzun yıllar yaşanan tek ürüne (karanfil) bağımlılık riskinin son 5 yıl içerisinde de devam ettiği ve karanfilin ihracattaki payının %76.37 olduğu görülmektedir. 2013 yılı verilerine göre ülkemizden 26 milyon 732 bin $ değerinde karanfil ihracatı gerçekleştirilmiştir. Kesme çiçek ithalatının ise hemen hemen yarısını (%49.58) kesme gül oluştururken, bunu krizantem (%3.24) ve orkide (%2.64) izlemektedir. İhracatta pazar payımızın artırılması amacıyla dünyadaki gelişmeler ve pazar talepleri dikkate alınmalı ve pazar isteğine uygun olarak ürün çeşitlendirilmesine gidilmelidir. Ürün çeşitlendirilmesinde başta krizantem olmak üzere, soğanlık kesme çiçekler (lilium, lale, ranunculus vb.) ve kesme güle öncelik verilmelidir. Üretim planlamasında “her bölgede her ürün” yerine “uygun yerde doğru ürün” politikası esas alınmalıdır. Gelişmekte olan ülkelerin iklim ve işgücü avantajlarını kullanarak kesme çiçek alanına yönelmesi ve pazar olarak ABD, AB ve Japonya pazarını hedef alması, dünya kesme çiçek üretiminde değişimlere yol açmıştır. Çok işçilik isteyen kesme çiçek üretimi, işçiliğin ucuz, ekolojinin uygun olduğu Kolombiya, Ekvador, İspanya gibi sıcak bölgelere kaymıştır. ABD ve AB ülkelerinde kesme çiçek yetiştiriciliği ile uğraşan işletmeler yatırım masrafları ve katma değeri daha yüksek olan saksılı süs bitkileri yetiştiriciliğine yönelmiştir. Hollanda ise ileri teknoloji kullanımı, re-export ve Almanya pazarına yakınlık avantajları ile dünya pazarındaki yerini ve önemini korumuştur. Özellikle VI. ve VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemlerinde ihracata yönelik üretimin dolaylı yollarla teşvik edilmesi ve bitki materyali ithaline getirilen kolaylıklar, kesme çiçek üretim alanı ve miktarında önemli artışların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ancak bu artış; bazı Afrika ve Güney Amerika ülkeleri ve İsrail kadar büyük olamamıştır. Türkiye’nin kesme çiçekte öncelikli hedeflerinden biri tüketici taleplerini karşılayabilecek, iç ve dış pazarda tercih edilebilecek yerli süs bitkisi çeşitlerinin geliştirilmesi, diğeri ise süs bitkileri ihracatını 2023 yılında 200 milyon $ seviyesine çıkarmak olmalıdır. Ülkemizin coğrafi yapısından kaynaklanan bölgeler arası ekolojik çeşitlilik ve jeotermal 111 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 kaynakların değerlendirilmesi ile kaliteli ve standart üretimin tüm yıla yayılması, bazı türlerde topraksız tarımda üretime geçilmesi, özellikle kaliteli gül üretimi yapan işletmelerin sayılarının artırılması, KDV oranının %18’den %1’e düşürülmesi, ihracata yönelik işletmelere ilave yatırım ve modernizasyon hibe desteklerinin verilmesi, çiçek mezat sistemlerinin yeniden düzenlenmesi, güçlü bir reklam ve pazarlama organizasyonunun oluşturulması, işletmelerin ticari işletme yerine zirai işletme olarak kabul edilmesi, kişi başına tüketilen çiçek miktarının yükseltilmesi, ıslah çalışmalarının artırılması ve AB ülkelerine yakınlık avantajları kullanılarak dünya kesme çiçek ticaretinde Türkiye’nin söz sahibi olması mümkündür. KAYNAKLAR AIPH ve Union Fleurs, 2010. International Statistics Flowers and Plants 2010. AIPH/Union Fleurs International Flower Trade Association, Volume:58, Netherlands. AIPH ve Union Fleurs, 2013. International Statistics Flowers and Plants 2013. AIPH/Union Fleurs International Flower Trade Association Volume:61, Netherlands. BÜGEM(Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü), 2014. Bahce-Bitkileri/Urunler-Ve-Uretim “Süs Bitkileri”, (Erişim tarihi: 10 Ekim 2014). Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), 2001. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Süs Bitkileri Alt Komisyon Raporu, DPT:2645-ÖİK:653, Ankara. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), 2001. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Süs Bitkileri Alt Komisyon Raporu, DPT:2645-ÖİK:653, Ankara. Karagüzel, O., Korkut, A.B., Özkan, B., Çelikel, F. Titiz, S., 2010. Süs Bitkileri Üretiminin Bugünkü Durumu, Geliştirilme Olanakları ve Hedefleri. Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi Bildiriler Kitabı. s:539- 558. Kazaz S, Erken K, Karagüzel Ö, Alp Ş,Öztürk M, Kaya A.S,Gülbağ F, Temel M, Erken S,Saraç Y.İ, Elinç Z,Salman A, Hocagil M, 2015. Süs Bitkileri Üretiminde Değişimler ve Yeni Arayışlar. TMMOB Ziraat Mühendisleri VII. Teknik Kongresi,12-16 Ocak, Ankara. Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri (OAİB), 2014a. http://www.oaib.org.tr/UserFiles/Report/ 4284723e3e9a4f2dbc771b550b24eb92.pdf (Erişim Tarihi: 20.09.2014). Orta Anadolu Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (OASBMİB), 2014b. http://www.susbitkileri.org.tr/content//docs/2013-yili-sus-bitkileri-degerlendirme.pdf (Erişim Tarihi:18.09.2014) T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Antalya İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (DTM), 2009. Kesme Çiçek Sektör Raporu, (s.15). T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Antalya İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (DTM), 2009. Kesme Çiçek Sektör Raporu, (s.15). TÜİK, 2014a.Türkiye İstatistik Kurumu Kayıtları, http://www.tüik.gov.tr (Erişim Tarihi: 30.09.2014). TÜİK, 2014b. Türkiye İstatistik Kurumu Dış Ticaret Kayıtları, Ankara. 112 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Dünya ve Türkiye’de Turunçgil Üretimi ve Dış Ticareti Dr. Sefa POLATÖZ Osman UYSAL Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Ana vatanı Çin, Güneydoğu Asya ve Hindistan olan Turunçgiller, günümüzde subtropik iklimlere sahip hemen hemen tüm ülkelerde yetiştiriciliği yapılmaktadır. Turunçgiller; altıntop, limon, lim, mandarin ve portakal gibi yetiştiriciliği yaygın ve ekonomik değeri olan türlerin dışında şadok, ağaç kavunu, bergamot gibi diğer türleri de içerisinde bulunduran bir bitki topluluğudur. C vitamini içeren, insan sağlığına önemli yararı bulunan turunçgiller, sofralık, taze tüketiminin yanında reçel, marmelat ve meyve suyu olarak değerlendirilmekte bunun yanında kozmetik sektöründe de ham madde olarak kullanılmaktadır (Akgün, 2006). Ilıman iklime ihtiyaç duyan turunçgil çeşitleri, yurdumuzda en fazla subtropik iklime sahip olan Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetiştiriciliği yapılmakta, bunun yanında az da olsa Marmara ve Doğu Karadeniz bölgelerinde de üretimi yapılmaktadır. Türkiye 2014 yılında yaklaşık 47 milyon ton yaş meyve ve sebze üretim miktarı ile önemli bir üretici ülke konumunda yer almaktadır (TUİK, 2015). Tarım ürünleri ihracatı içerisinde ise %15 pay alan yaş meyve sebze ürünlerinin yaklaşık %3’ini turunçgiller oluşturmaktadır. Yaş meyve sebze ihracatı içerisinde ise turunçgillerin payı yaklaşık %30 düzeyindedir (TİM, 2015). 2. Dünyada Durum FAO verilerine göre, 2012 yılı itibariyle dünyada toplam 68,2 milyon ton portakal, 27,1 milyon ton mandarin, 15,1 milyon ton limon ve 8,0 milyon ton altıntop üretimi olmak üzere toplam 118,4 milyon tonun üzerinde turunçgil üretimi gerçekleşmiştir. Geçmiş son 10 yılı değerlendirmesini yapıldığında toplam turunçgiller üretiminde %19 artış görülmektedir. Söz konusu artış oranı %14 ile en az portakalda görülürken en fazla artış %57 ile altıntop üretiminde görülmektedir (Tablo 1). 113 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 1. 2012 Yılı Turunçgil Türleri Dünya Üretim Payları (%) Portakal Mandarin 13% Limon Altıntop 7% 57% 23% Ekonomik değere sahip olan turunçgil türlerinin üretiminin yanı sıra, şadok, ağaç kavunu, bergamot gibi diğer turunçgil türlerinin de üretimi yapılmaktadır. Bu türlerle birlikte turunçgillerin dünyada toplam 131 milyon ton turunçgil üretimi gerçekleşmiştir (FAO, 2015). Tablo 1. Türler Bazında Dünya Turunçgil Üretimi (Ton) Ürünler Portakal Mandarin Limon Altıntop Diğer turunçgiller Toplam 2008 69.551.373 21.521.445 17.152.783 7.144.796 10.537.717 2009 67.787.981 22.497.667 17.242.158 7.126.694 11.922.073 2010 69.045.495 23.867.076 15.046.384 7.096.335 12.281.985 2011 69.759.261 26.047.845 15.173.377 7.819.819 12.611.262 2012 68.223.759 27.060.756 15.118.462 8.040.038 12.840.318 125.908.114 126.576.573 127.337.275 131.411.564 131.283.333 Kaynak: FAO, 2015. 2.1. Portakal Üretimi 68,2 milyon ton üretim ile turunçgiller içinde portakal %52 pay almaktadır (FAO, 2015). Portakal meyve suyu sanayisinin en çok tercih edilen turunçgil türüdür. Brezilya dünya portakal üretiminin %26,4’ünü portakal suyu üretiminin de %57,5’ini gerçekleştirmektedir (USDA, 2014). 18 milyon gerçekleştiren ton portakal üretimi Brezilya’yı sırasıyla 8,2 milyon ton ile A.B.D., 6,5 milyon ton ile Çin, 5,0 milyon ton ile Hindistan takip etmektedir. Akdeniz çanağında ise 2,9 milyon ton ile en fazla üretim gerçekleştiren ülke İspanya’dır. Türkiye ise 1,7 milyon ton üretim ile 9. sırada yer almakta ve toplam dünya üretiminin %2,4’ünü gerçekleştirmektedir. İlk on ülkenin dünya portakal üretimindeki payı %76,4’dür (Tablo 2). 114 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. Ülkeler İtibariyle Dünya Portakal Üretimi (Ton) Ülkeler Brezilya A.B.D. Çin Hindistan Meksika İspanya Mısır İtalya 2008 18.538.084 9.140.790 3.936.915 4.860.300 4.297.238 3.410.288 2.138.425 2.166.900 2009 17.618.450 8.280.780 4.633.407 5.201.350 4.193.481 2.669.355 2.372.257 2.421.284 2010 18.503.139 7.477.924 5.418.000 5.966.400 4.051.631 3.114.800 2.401.015 2.393.663 2011 19.811.064 8.078.480 5.835.000 4.571.000 4.079.678 2.818.888 2.577.720 2.469.939 2012 18.012.560 8.166.480 6.500.000 5.000.000 3.666.790 2.933.800 2.786.397 1.770.503 Türkiye Güney Afrika Diğerleri Toplam 1.427.156 1.522.452 18.112.825 69.551.373 1.689.921 1.369.474 17.338.223 67.787.982 1.710.500 1.414.585 16.593.838 69.045.495 1.730.146 1.495.321 16.292.025 69.759.261 1.662.000 1.612.828 16.112.401 68.223.759 Kaynak: FAO, 2015. 2.2. Mandarin Üretimi 2012 yılında dünyada toplam 27,1 milyon ton mandarin üretimi gerçekleşmiştir. Üretimde ilk sırada yer alan Çin 13,6 milyon ton ile toplam dünya üretiminin yarısını gerçekleştirmiştir. Çin’i sırasıyla 1,9 milyon ton ile İspanya ve yaklaşık 1,0 milyon ton ile Brezilya takip etmektedir. Türkiye ise 899 bin ton üretimle dünyada 4. sırada; Akdeniz ülkeleri içinde ise İspanya’nın ardından 2. sırada yer almaktadır. İlk on ülkenin dünya üretimindeki payı %82,1’dir (FAO, 2015). Son yıllarda Fas ve Japonya da mandarin üretiminde önemli üretici ülkeler arasında yerini almıştır (Tablo 3). Tablo 3. Ülkeler İtibariyle Dünya Mandarin Üretimi (Ton) Ülkeler Çin İspanya Brezilya Türkiye Mısır Fas Japonya İran İtalya Güney Kore Diğerleri Toplam 2008 8.792.483 2.227.916 1.079.697 756.473 758.105 337.000 906.100 676.000 765.100 636.413 4.586.158 21.521.445 2009 9.594.527 2.000.149 1.094.429 846.390 809.795 353.000 1.003.000 705.000 826.825 752.837 4.511.715 22.497.667 Kaynak: FAO, 2015. 115 2010 10.978.000 2.196.890 1.122.009 858.699 796.867 472.834 786.000 726.000 812.240 614.786 4.502.751 23.867.076 2011 12.482.000 2.117.119 1.004.727 872.251 848.069 753.030 928.200 800.000 863.524 680.507 4.698.418 26.047.845 2012 13.600.000 1.873.900 959.672 889.293 885.365 877.111 846.300 825.000 759.579 692.186 4.852.350 27.060.756 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2.3. Limon Üretimi Ülkeler itibariyle limon üretim miktarları incelendiğinde, ülkelerin portakal ve mandarin üretim paylarına kıyasla limon üretiminde daha dengeli bir oran olduğu fark edilecektir. Bununla birlikte bölgesel olarak bakıldığında Çin 2,3 milyon ton limon üretimiyle dünyada ilk sırada yer almaktadır. İkinci sırada 2,2 milyon ton limon üretimiyle Hindistan yer almasına rağmen Meksika, Arjantin, Brezilya ve A.B.D. gibi Amerika kıtası ülkelerinin toplam 5,4 milyon ton limon üretimi yanı sıra ticaretinde de söz sahibi olduğu görülmektedir. Amerika kıtası ve Uzak Doğu ülkelerinin arkasından, sırasıyla Akdeniz ülkeleri içerisinde Türkiye, İspanya ve İtalya önemli limon üreticisi ülkeler içerisindedir. Ülkemiz 760 bin ton limon üretimiyle dünyada 7. Akdeniz ülkeleri içerisinde ise ilk sırada yer almaktadır. İlk on ülkenin dünya üretimindeki payı ise %80,6’dır (Tablo 4). Tablo 4. Ülkeler İtibariyle Dünya Limon Üretimi (Ton) Ülkeler Çin Hindistan Meksika Arjantin Brezilya A.B.D. Türkiye İspanya İran İtalya Diğerleri Toplam 2008 4.128.500 2.501.700 2.242.539 1.362.190 965.333 561.550 672.452 687.936 694.854 518.500 2.817.229 17.152.783 2009 3.673.300 2.571.530 1.987.453 1.425.529 899.821 827.350 783.587 558.180 673.405 544.532 3.297.471 17.242.158 2010 2.040.500 2.629.200 1.891.403 1.113.375 1.020.741 800.137 787.063 717.906 689.813 522.377 2.833.869 15.046.384 2011 2.295.000 2.108.000 2.147.740 1.228.656 1.126.736 834.610 790.211 736.198 560.052 483.088 2.863.086 15.173.377 2012 2.300.000 2.200.000 2.070.764 1.300.000 1.208.275 771.110 759.711 625.700 600.000 346.325 2.936.577 15.118.462 Kaynak: FAO, 2015. 2.4. Altıntop Üretimi Dünyada altıntop üretimi 2012 yılında 8,0 milyon tona yükselmiştir. Üretiminde ilk sırada yer alan Çin 3,8 milyon ton üretim miktarına sahiptir ve toplam üretimindeki payı %47’dir. Çin’i sırasıyla 1,0 milyon ton ile A.B.D, 415 bin ton ile Meksika, 328 bin ton ile Tayland ve 305 bin ton ile Güney Afrika takip etmektedir (Tablo 5). Türkiye 243 bin ton ile dünyada 7 sırada yer almaktadır (Tablo 5). Ancak üretim alanlarında ve miktarında yıllar itibariyle sürekli bir artış yaşanması belirli dönemlerde fiyatların aşırı düşmesine ve üreticilerin ürünlerini hasat etmeden dalında bırakmasına veya bahçeleri sökmesine neden olmaktadır. 116 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 5. Ülkeler İtibariyle Dünya Altıntop Üretimi (Ton) Ülkeler Çin A.B.D. Meksika Tayland Güney Afrika İsrail Türkiye Arjantin Hindistan Sudan Diğerleri Toplam 2008 2.517.709 1.404.320 394.865 320.122 340.927 241.082 167.765 243.695 200.000 165.000 1.149.311 7.144.796 2009 2.677.018 1.182.970 431.670 305.500 406.628 249.414 190.973 237.479 216.000 174.000 1.055.042 7.126.694 2010 2.784.000 1.123.095 400.934 294.949 343.055 204.408 213.768 188.820 260.600 183.000 1.099.706 7.096.335 2011 3.528.000 1.146.680 397.267 305.000 415.545 183.682 218.988 189.182 196.000 184.325 1.055.150 7.819.819 2012 3.800.000 1.046.890 415.471 328.000 304.559 246.618 243.267 200.000 200.000 196.000 1.059.233 8.040.038 Kaynak: FAO, 2015. 3. Türkiye’de ve Mersin İlinde Durum Türkiye’nin turunçgil üretimi son on yılda %36’lık artışla yaklaşık 3,68 milyon ton seviyesine ulaşmıştır. 2004 yılında toplam turunçgil üretim alanı 110 bin hektar iken, %15 artışla 2014 yılında 127 bin hektar alana çıkmıştır (TUİK, 2014). Son 10 yıllık dönemdeki artışının nedeni üretim alanlarının artışının yanı sıra ağaç başına verim artışından kaynaklanmaktadır. Ancak bu artışın üretim periyodunu uzatmaya dönük olarak yapılması önem arz etmektedir (Tablo 6). Tablo 6. Türkiye’de Turunçgil Üretimi (Ton) ve Toplam Meyveliklerin Alanı (Ha) Tür Portakal Mandarin Altıntop Limon Üretim (ton) Alan (ha) Üretim (ton) Alan (ha) Üretim (ton) Alan (ha) Üretim (ton) Alan (ha) 2005 1.445.000 49.510 715.000 31.227 600.000 25.000 150.000 4.780 2006 1.535.806 50.566 791.255 31.226 710.401 25.164 179.988 4.920 2007 1.426.965 50.884 744.339 30.274 651.767 24.535 162.621 4.819 2008 1.427.156 51.635 756.473 30.782 672.452 25.161 167.765 5.389 2009 1.689.921 52.453 846.390 31.696 783.587 25.083 190.973 5.463 2010 1.710.500 53.236 858.699 33.289 787.063 25.360 213.768 6.063 2011 1.730.146 54.817 872.251 34.535 790.211 24.552 218.988 6.427 2012 1.661.111 56.247 874.832 36.298 710.211 26.563 226.738 6.514 2013 1.781.258 54.759 942.226 38.692 726.283 27.425 228.799 6.420 2014 1.779.675 54.653 1.046.899 41.745 725.230 27.665 229.555 6.388 Yıl Kaynak: TUİK, 2015. 117 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Mersin ili Türkiye’de turunçgil üretiminde önemli illerden bir tanesidir. 2014 yılında Türkiye toplam turunçgil üretim alanının %21,64’ü ve üretim miktarının %22,71’i Mersin ilindedir (Tablo 8). İlde turunçgil paketleme tesislerinin çevre illerden de önemli ölçüde ürün tedarik ederek iç ve dış piyasaya ürün arz ettiği bilinmektedir (Subaşı vd., 2014). Tablo 7. Mersin İlinde Turunçgil Üretimi (Ton) ve Toplam Meyveliklerin Alanı (Ha) Tür Yıl 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Portakal Üretim Alan (ton) (ha) 252.332 275.433 271.982 277.852 281.479 330.262 319.116 262.752 272.392 276.488 8.110 8.544 8.590 8.770 8.906 9.353 10.736 10.958 9.362 9.719 Mandarin Üretim Alan (ton) (ha) 94.253 104.751 96.375 113.025 141.421 155.458 165.327 130.627 132.301 142.602 3.488 3.540 3.683 3.734 3.837 4.200 3.819 4.134 3.900 5.088 Limon Üretim Alan (ton) (ha) 363.804 456.274 442.693 488.964 550.212 527.976 482.456 403.123 407.401 414.499 13.554 13.721 13.677 13.762 13.682 12.946 11.490 13.154 13.563 13.751 Altıntop Üretim Alan (ton) (ha) 23.408 24.200 24.402 31.062 28.779 35.699 32.584 28.677 23.320 25.292 596 601 626 671 671 791 848 878 721 715 Kaynak: TUİK, 2015. 4. Dünya’da ve Türkiye’de Dış Ticaret Durumu Tablo 8’de görüleceği üzere, 2014 yılında 3,8 milyar $ değerinde, 3,9 milyon ton turunçgil dışsatımı ile İspanya ilk sırada yer almaktadır. Türkiye ise 933 bin $ dış satım ve 1,6 milyon ton ihracat ile 5. sırada yer almaktadır (Tablo 8). Turunçgil üretiminde önemli ülkelerden biri olan Brezilya’nın ilk 10 dışsatım ülkeler listesinde hiç yer bulamamasının nedeni üretimlerinin önemli bir kısmını meyve suyu özellikle de portakal suyu olarak değerlendirmesidir (USDA, 2014). Bununla birlikte Çin’in turunçgil dışsatımında yıllar itibariyle önemli artışlar görülmekte olup, demiryolu ağını geliştirmesi nedeniyle Türkiye’nin önemli turunçgil pazarı olan Rusya Federasyonu’na ihracatını artıracağı öngörülmektedir. 2014 yılında toplam turunçgil dışsatımımız yaklaşık olarak 931 milyon $ seviyesindedir. Portakal ve altıntop türlerinde bir önceki yıla göre hem miktar hem de değer ($) olarak azalma gözlenirken mandarin ve limon türlerinde ise artış görülmektedir (AKİB, 2014). Bununla birlikte portakal dışsatımımız diğer türlere göre daha fazla artış kaydetmiş, bunun yanında 3,2 milyon $ değerinde portakal suyu dışsatımı gerçekleşmiştir (Sancak ve Aygören, 2012). 118 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 8. Ülkeler İtibariyle Dünya Turunçgil Dışsatım Değer ve Miktarları Ülkeler İspanya Çin G. Afrika A.B.D. Türkiye Hollanda Mısır Meksika Fas Arjantin Diğerleri Toplam 2012 Değer Miktar ($) (Ton) 3.494.619 3.906.772 971.902 1.082.217 903.377 1.579.696 1.038.885 1.076.151 898.312 1.267.310 670.002 560.853 489.906 647.394 285.748 667.174 358.725 500.349 313.778 454.628 2.435.630 3.285.684 11.860.884 15.028.228 2013 Değer Miktar ($) (Ton) 3.848.868 3.973.889 1.155.959 1.041.421 972.858 1.748.765 1.076.067 1.049.329 931.213 1.358.395 703.674 554.274 533.303 1.228.707 296.766 580.477 406.694 533.061 335.706 451.598 2.653.774 3.501.725 12.914.882 16.021.641 2014 Değer Miktar ($) (Ton) 3.820.320 3.881.950 1.170.087 979.881 1.073.762 1.740.225 1.001.479 836.419 933.186 1.564.197 731.099 572.995 475.261 1.190.949 402.752 589.558 372.832 520.512 264.186 316.126 2.695.221 3.579.170 12.940.185 15.771.982 Kaynak: ITC, 2015. Mandarin tür bazında 369 milyon $ ile ilk sırada yer almaktadır. Mandarini sırasıyla 286 milyon $ ile limon, 190 milyon $ ile portakal ve 97 milyon $ ile altıntop dışsatımları takip etmiştir (Tablo 9). Bir önceki yılın ilk 9 aylık dönemi ile karşılaştırıldığında 2015 yılında limon haricinde diğer turunçgil türlerinde azalış olduğu görülmektedir. Turunçgil türleri bazında değerlendirildiğinde mandarin, limon ve altıntop dış ticaretinden ilk sırada ve portakal dış ticaretinde de ikinci sırada olan Rusya Federasyonu ulaşım imkanları, tüketici taleplerinin ülkemizde üretilen turunçgil türleri ile aynı olması gibi nedenlerden dolayı oldukça önemli bir pazar durumundadır ve toplam turunçgil ihracatının %33'ünü tek başına karşılamaktadır (Tablo 10). Tablo 9. 2011-2014 Türkiye Turunçgil Dışsatım Değerleri Türler 2012 2013 2014 Değer Miktar Değer Miktar Değer Miktar (bin $) (Ton) (bin $) (Ton) (bin $) (Ton) Portakal 229.408 325.271 181.560 281.246 190.013 344.079 Mandarin 300.250 415.826 353.738 535.199 369.104 646.109 Limon 272.344 374.734 302.361 413.657 286.355 414.051 Altıntop 109.009 167.815 92.916 141.043 96.739 181.230 Toplam 911.012 1.283.646 930.574 1.371.145 942.212 1.585.469 Kaynak: AKİB, 2015. *: 2015 yılı Ocak-Eylül dönemini ifade etmektedir. 119 2015* Değer Miktar (bin $) (Ton) 114.662 205.410 83.848 141.913 165.922 233.141 62.983 122.005 114.662 205.410 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 10. 2013-2014 Ülkeler İtibariyle Türkiye Turunçgil Dışsatım Değer ve Miktarları Ülkeler Rusya Federasyonu Irak Ukrayna Suudi Arabistan Romanya Almanya Polonya Gürcistan Sırbistan Bulgaristan Diğerleri Toplam 2013 Değer Miktar ($) (Ton) 295.982 432.581 185.841 285.254 148.719 224.153 46.494 65.993 33.321 51.026 18.704 24.001 18.398 25.519 15.149 23.371 14.464 19.344 13.826 22.907 139.677 196.996 930.574 1.371.187 2014 Değer Miktar ($) (Ton) 310.727 523.906 218.854 394.257 101.663 169.647 39.971 65.993 34.126 59.172 17.462 25.141 16.189 24.446 14.219 26.693 13.327 19.819 17.036 30.929 158.638 245.465 942.212 1.585.469 2014 Payı Değer Miktar (%) (%) 33 33 23 25 11 11 4 4 4 4 2 2 2 2 2 2 1 1 2 2 16 14 100 100 Kaynak: AKİB, 2015. Rusya Federasyonu’nu sırasıyla Irak, Ukrayna, Suudi Arabistan ve Romanya takip etmektedir. Ancak son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler neticesinde Irak’a yapılan ihracatta bir sonraki dönemde azalma yaşanacağı tahmin edilmektedir. 5. Dünya’da ve Türkiye’de Turunçgil Fiyatları Önemli üretici ülkelerin fiyat avantajına sahip olduğu görülmektedir (Tablo 11). Rekabet içinde olan Türkiye ve İspanya’yı incelendiğinde tüm turunçgil türlerinde İspanya’nın avantajlı olduğu görülmektedir. İspanya’ya kıyasla Türkiye’nin üretici fiyatları, portakalda %71, mandarinde %68, limonda %35, altıntop ise %34 daha yüksek olduğu görülmektedir (Tablo 10). İspanya’nın önemli bir pazarı olan AB’ne üye olması ve “tek pazar” ilkesi nedeniyle Türkiye karşısında avantajlı olması olağandır. Türkiye’nin de turunçgil dış ticaretinde daha rekabetçi bir konuma gelebilmesi açısından girdi fiyatlarının düşürülmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de özellikle portakal üretimi ağırlıklı olarak orta mevsim göbekli portakal çeşitleri ve bir miktar geççi normal portakal çeşitlerinden meydana gelmektedir. Bununla birlikte altıptop dış ticaretinde gerek kalite gerekse çeşit sorunlarının yaşanması söz konusu iki turunçgil türünde ihracatı olumsuz yönde etkilemektedir. Mandarin üretimi ise dünyadaki gelişmelerle uyumlu bir şekilde artış göstermiş ve bu durumun ihracatta olumlu yansımaları olmuştur. Türkiye mandarin üretiminin yaklaşık yarısını ihraç edilmesine rağmen, hali hazırda ülkemizin mevcut üretim yapısı uluslararası rekabetçilik kapsamında 120 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sürdürülebilir görünmemektedir. Limon üretimi bakımından elverişli ekolojilere sahip olan ülkeler içerisinde potansiyel ve avantajlar bakımından mevcut durumu en iyi olan ülke Türkiye’dir. Tablo 11. 2008-2012 Ülkeler Bazında Turunçgil Türleri Üretici Fiyatları (ABD $/Ton) Ürün Portakal Mandarin Limon Altıntop Ülkeler A.B.D. Çin İspanya Türkiye Dünya* A.B.D. Çin İspanya Türkiye Dünya* A.B.D. Çin İspanya Türkiye Dünya* A.B.D. Çin İspanya Türkiye Dünya* 2008 175,00 392,90 339,10 497,10 596,59 567,00 213,70 375,40 567,00 652,55 771,00 1.703,90 704,40 850,70 878,60 132,00 482,10 232,80 318,60 345,51 2009 172,00 431,90 262,80 380,00 573,03 471,00 222,50 400,40 471,00 671,87 241,00 1.757,00 276,00 654,80 792,50 120,00 497,80 247,80 254,20 309,85 2010 201,00 487,40 325,70 445,30 631,17 520,00 310,20 362,10 520,00 704,73 328,00 1.584,90 393,40 590,10 826,70 201,00 568,70 208,80 338,00 357,84 2011 216,00 466,40 275,80 495,00 620,75 448,10 600,20 334,20 448,10 801,49 317,00 2.270,40 228,30 379,30 1740,23 195,00 789,50 206,90 231,00 396,06 2012 225,00 511,90 220,00 375,20 671,27 471,80 538,80 280,40 471,80 767,88 439,00 2.150,60 299,50 405,70 938,54 213,00 729,00 195,80 262,40 397,44 Kaynak: FAO, 2015. *: Dünya ortalaması dikkate alınmıştır. 6. Sonuç Dünya turunçgil üretiminde Türkiye oldukça önemli bir potansiyele sahip olup üretimde yıllar itibariyle önemi bir artış görülmektedir. Dünya turunçgil üretim miktarında son 10 yılda %18 oranında bir artış gerçekleşirken, Türkiye’de bu artışın dünya ortalamasının oldukça üzerindedir (%30). Üretimde meydana gelen artışların temel nedenleri arasında verimde meydana gelen artış yanında üretim bölgelerinde modern yetiştiriciliğin yaygınlaşması ve tercih edilen tür ve çeşitleri nispeten yüksek verime sahip olması gelmektedir. Son yıllarda turunçgil üretiminde mandarin ve limon türlerine ağırlık verilmiştir. Son birkaç yıldır limon fiyatlarının beklentilerin üzerinde olması nedeniyle bahçe tesisinde öncelikle tercih edilen tür limon olmuştur. Bu durum limon fidanına olan talebin ve dolayısıyla limon fidan fiyatlarında da artışa neden olmuştur. Türkiye, turunçgil ürünlerinin dış ticaretinde “net ihracatçı” durumundadır ve ihracat değeri bakımından limonda dünyada 2., mandarin ve altıntopta 4 ve portakalda 5. sırada yer almaktadır. Turunçgil ürünlerinin ihracatında Rusya Federasyonu en önemli pazar olmakla beraber bunu Irak, Ukrayna, Suudi Arabistan ve Romanya takip etmektedir. Son dönemlerde önemli bir pazar olarak görülen Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler neticesinde ticaret olumsuz 121 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yönde etkilenmiştir. Türkiye, 15-20 yıl öncesi turunçgil ihracatının yaklaşık yarısını Batı Avrupa ülkelerine gerçekleştirmekteyken, İspanya’nın yeni turunçgil çeşitleriyle pazara arz sezonunu uzatması; daha kaliteli, özellikle iri ve çekirdeksiz çeşitlerle pazara girmesi sonucunda Türkiye bu pazarlardan zaman içerisinde çekilmiş durumdadır. Türkiye şu anda turunçgil ihracatının yaklaşık olarak %6'sını Batı Avrupa, %94 kadarını Doğu Avrupa ülkeleri (Rusya, Ukrayna, Romanya, Polonya ve Bulgaristan) ve Ortadoğu ülkeleri (Irak, Suudi Arabistan ve İran) gibi henüz tüketici refleksi tam gelişmeyen ülkelere gerçekleştirmektedir. Türkiye daha istikrarlı olan Batı Avrupa pazarlarında İspanya ile rekabet edemediği için zaman içerisinde çekilmek zorunda kalmıştır. İspanya’nın önemli bir pazarı olan AB’ne üye olması ve “tek pazar” ilkesi nedeniyle Türkiye karşısında avantajlı olması olağandır ancak yeni tür ve çeşitlerin pazar talepleri doğrultusunda geliştirilmesi Türkiye’nin rekabet şansını arttıracaktır. Ayrıca ihracatımızın artması için turunçgillerde yaygın olan Akdeniz meyve sineği ve unlu bitlerle etkin bir şekilde mücadele edilmeli ve kalıntı sorununun önüne geçilmesi için üreticilerin eğitimine ağırlık verilmelidir. Turunçgillerde hasat süresinin erken-orta ve geççi çeşitlerle tüm sezona yayılması ile birlikte ürün ve kalite kaybı olmaksızın daha uzun sürede ürün arzı sağlanması nedeniyle dış pazarda rekabet gücümüzün artması olasıdır. Kaynaklar AKGÜN, C., 2006. Turunçgiller Sektör Profili. Dış Ticaret Servisi Uygulama Şubesi Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (AKİB), 2015. İhracat Rakamları Değerlendirme Raporu (http://www.akib.org.tr/) (Erişim tarihi: 10 Ekim 2015). Food and Agriculture Organization of the United (http://faostat.fao.org) (Erişim tarihi: 26 Ekim 2015). Nations (FAO), 2015. International Trade Center (ITC), 2015. (http://www.intracen.org/) (Erişim tarihi: 25 Ekim 2015). SANCAK, A.Z., AYGÖREN, E., 2012. Portakal Suyu. Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü. TEPGE Bakış. ISSN: 1303–8346 / Sayı:14/Nüsha: 1, Ankara. SUBAŞI, O.S., UYSAL, O., ÜNLÜ, M. 2014. Mersin Turunçgil Paketleme Tesislerinin Sektörel Analizi, Digilife Matbaası (ÇKA/DFD TR62–12-DFD/018), Mersin. 59s. United States Department of Agriculture (USDA) 2014. (http://apps.fas.usda.gov/psdonline/circulars/citrus.pdf) (Erişim tarihi: 12 Şubat 2014). Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), 2015. İhracat Rakamları. (http://tim.org.tr) (Erişim tarihi: 25 Ekim 2015). Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), 2015. Bitkisel Üretim İstatistikleri. (http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul) (Erişim tarihi: 25 Ağustos 2015). 122 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye Denizlerinde Balıkçılık Murat DAĞTEKİN Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Trabzon 1. Giriş Balıkçılık, geçmişten günümüze kadar gelen en eski uğraşlardan biri olup, dünyada ve ülkemizde sosyal ve ekonomik açıdan hala önemini korumaktadır. Balıkçılık kaynaklarının yenilenebilir özelliğe sahip olması bu uğraşın uzun yıllara dayanmasını sağlamıştır. Son yüzyılda dünyada ve ülkemizde artan nüfus ve hayvansal besine olan talepler doğrultusunda kaynaklar üzerine olan baskı artmıştır (FAO, 2014). Bunun sonucu olarak da balıkçılık kaynaklarının yenilenebilir olmalarına karşın sonsuz düzeyde olmadıkları gerçeği ile yüz yüze kalınmıştır. Balıkçılık kaynakları ve bunların yönetimi konusunda dünya genelinde büyük bir problem yaşanmaktadır. Bunların bir kısmı yasal-idari kontrol (denetim) sorunlar, bir kısmı da balıkçı filosunun etkin bir biçimde yönetilmemesinden kaynaklanan sorunlardır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde balıkçı filosunun sayısal ve teknolojik kapasitesinin önlenemez yükselişi, sınırlı düzeydeki canlı kaynağın paylaşımında ve balıkçılık gelirlerinde ciddi problemleri de beraberinde getirmiştir. Balıkçı otoriteleri tarafından kaynakların etkin yönetim planları doğrultusunda yönetildiği takdirde sonsuza kadar yararlanılmasının mümkün olabileceği benimsenmiştir. Bu doğrultuda, özellikle gelişmiş ülkelerde, balıkçılıktan yüksek ve sürdürülebilir ürün elde edilmesi için sosyoekonomik ve ekolojik boyutların bir arada ele alınarak yönetim planlarının oluşturulmasına başlanmıştır. 2. Dünyada Durum Dünyadaki toplam su ürünleri üretim değeri 217.5 milyar dolardır. Bu gelirde avcılığın payı 98.5 milyar dolar seviyesindedir. Ülkemizde ise yaklaşık 1.4 milyar dolar seviyesinde olan üretim değerinin 500 milyon doları avcılık yoluyla sağlanmaktadır (FAO, 2014; TUİK, 2015). Dünyadaki su ürünleri üretim miktarı incelendiğinde yıldan yıla değişimler görülse de 150 milyon ton civarında bir üretim değerinin olduğu ve bu miktarın yaklaşık 90 milyon tonunun avcılık yoluyla sağlandığı görülmektedir. Avcılık yoluyla elde edilen üretimi arttırmanın artık 123 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 mümkün olmadığı gerek araştırmacılar gerekse karar vericiler tarafından kabul edilmektedir (Idda ve ark., 2009). Günümüzde, kaynaklardan en üst düzeyde faydalanma aşamasına gelinmiştir. FAO (2009) tarafından yapılan çalışmaya göre 2007 yılı itibariyle stokların %52’sinin yıpratıldığı, %28’nin çok aşırı yıpratıldığı ve sadece %20’lik kısmının orta ölçekte yıpratıldığı belirtilmiştir. Bu sonuçlar kaynakların kullanımı aşamasında gelinen noktayı kısaca özetlemektedir (Anticamara ve ark., 2011). Dünya genelinde avcılık yoluyla yapılan 91.336.228 tonluk üretimde Çin, Endonezya, ABD, Hindistan ve Peru gibi özellikle okyanuslarda balıkçılık yapan ülkeler ilk sıralarda yer almaktadır. Aynı zamanda bu beş ülkenin toplam avı dünyada yapılan su ürünleri avcılığının %50’sini oluşturmaktadır (TÜİK, 2015). Dünya üretiminde ilk beş ülke arasında bulunan ülkelerden Peru’nun sıralaması en keskin değişimleri yaşamaktadır. Çünkü dünyada en fazla avcılığı yapılan balık türü olan Peru hamsisi dalgalı bir seyir izlemektedir. Bu değişime paralel olarak bazı yıllarda dünya sıralaması yer değiştirmektedir. Türkiye’nin dünyadaki üretimde payı yıllara göre değişim göstermektedir. Türkiye, 2012 verileri incelendiğinde 432.442 tonluk üretimle dünyada 36. sırada yer almaktadır. (TUİK, 2015;Tablo 1). Dünyada ve ülkemizdeki balıkçılık üretim miktarının büyük kısmı küçük pelajik balıklardan sağlanmaktadır. Küçük pelajik balıklar çevresel koşullardan çok fazla etkilendikleri için kısa süre içinde stoklarında keskin düşüşler görülmektedir. Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yerinin oluşumunda hamsi av miktarının değişimi etkili olmaktadır. Ülkemizin toplam deniz balıkları avcılığından sağladığı yıllık toplam üretim miktarı incelendiğinde, 250-600 bin ton arasında değişen bir üretim göze çarpmaktadır. Aynı dönem içerisinde de dünya çapında balıkçılık üretiminin 90 milyon ton civarında salınarak durağanlaştığı düşünüldüğünde ülkemiz balıkçılık kaynaklarının dünya balıkçılık kaynaklarının mevcut kritik durumundan farklı olmadığı görülmektedir (FAO, 2014; TUİK, 2015, Tablo, 1). Tablo 1. Dünyada avcılık yoluyla yapılan su ürünleri üretiminin yıllara göre değişimi (20062012). Çin Endonezya ABD Hindistan Peru Türkiye Diğer Dünya 2006 17092146 7017491 4859872 3855467 7017491 533048 51618806 91994321 2007 14659036 5034624 4767596 3859293 7210544 632450 54628548 90792091 2008 14791163 4995477 4349853 4099227 7394538 494124 54010242 90134624 Kaynak TÜİK, 2015. 124 2009 14919596 5099708 4222052 4066756 6914452 464233 54432629 90119426 2010 15414830 5374621 4425961 4689316 4261091 485939 54434532 89086290 2011 15768630 5701440 5135452 4311132 8248482 514755 54054428 93734319 2012 16167443 5813800 5128381 4862861 4841524 432442 54089777 91336228 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Türkiye’de Durum Türkiye’nin çevresinde bulunan denizlerin hepsi Akdeniz sular sisteminin bir parçasıdır. Fakat bu denizler ekolojik, coğrafik, jeomorfolojik, meteorolojik özellikleri bakımından birbirinden farklılık göstermektedir. Karadeniz ve Akdeniz arasındaki farklılık daha belirgindir. Bu durum balıkçılık açısından değerlendirildiğinde tür çeşitliliğine ve bolluğuna yansımaktadır (Tokaç ve ark., 2010). TÜİK 2014 verilerine göre, Türkiye’nin toplam su ürünleri üretimi 537.344 tondur. Avlama yoluyla yapılan balıkçılığın 1989 yılından bu yana dalgalanmalar gösterdiği ancak genel olarak son 20 yıllık dönemin giderek azalan bir eğilim sergilediği ve karaya çıkartılan av miktarının giderek azalmakta olduğu görülmektedir (Şekil 1). Türkiye denizlerinde avcılığı yapılan en önemli balık türleri için aşağıdaki gibi bir değerlendirme yapılabilir. Geçmiş yıllarda üretim büyük ölçüde deniz balıkları avcılığına dayanmakta iken 2000’li yıllardan sonra toplam üretimde yetiştiriciliğin payı giderek çok hızlı bir artış göstermiştir. 2014 yılında Türkiye kıyılarında hamsinin de av vermemesi nedeniyle %50.5 seviyesine ulaşmıştır. Fakat Türkiye’deki balıkçı filosuna kayıtlı balıkçı teknelerinin son yıllarda Gürcistan’da 85.000 ton avcılık yaptığı düşünüldüğünde avcılık yoluyla üretimin oranı daha fazladır. Türkiye denizlerindeki su ürünleri avcılığının (246.500 ton) büyük bir kısmı (%72.7) Karadeniz’den sağlanmaktadır. Bu durum aynı zamanda Türkiye deniz balıkçılığı sektörünün büyük bir oranda Karadeniz ile temsil edildiği anlamını da taşımaktadır. Türkiye’nin son 30 yılda avcılık yoluyla elde ettiği üretimde yıldan yıla keskin inişler ve çıkışlar yaşanmıştır. Üretimin büyük kısmını oluşturan pelajik balıkların avındaki değişimler bu durumun oluşmasında en önemli unsurdur (Şekil 1). Karadeniz’de. başlıca pelajik balık türleri; hamsi, palamut, çaça, istavrit, tirsi, kefal ve lüferdir. Avcılık miktarı fazla olan demersal (dip) türler ise; mezgit, barbunya ve kalkan balıklarıdır. Karadeniz’de en büyük av miktarı hamsiden sağlanmaktadır. Hamsi stoklarının yalnızca kış döneminde sürü oluşturması ve ülkemiz kıyı şeridinde göç yapması, Karadeniz’e kıyısı olan diğer ülkelere göre daha avantajlı olmamızı sağlamaktadır (Zengin ve ark., 2012). Karadeniz’deki av miktarının büyük bir kısmını pelajik balıklar oluşturduğundan, ekosistemdeki değişiklikler kısa sürede bu türleri (özellikle küçük pelajikler) etkilemekte ve buna bağlı olarak üretimde yıllara göre inişli çıkışlı grafikler görülmektedir. Marmara Denizi balıkçılığında da, pelajik balıkların av miktarları yüksektir. Bunun başlıca nedeninin yıl içindeki değişik dönemlerde gerek Ege’den Karadeniz’e gerekse Karadeniz’den Ege Denizi’ne doğru olan ters yönlü üreme ve beslenme göçünün etkisiyle olduğu söylenebilir (Zengin, 2010). Marmara Denizi’nde diğer denizlerden farklı olarak trol balıkçılığı yasaktır. Bu durum, dip balıklarındaki av miktarının nispeten düşük olmasının bir diğer sebebi olarak gösterilebilir. Marmara Denizi’nde hamsi, istavrit, sardalya, lüfer, palamut, kolyoz, kefal, bakalorya, mezgit ve barbunya türleri üretim rakamlarına göre 125 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 önemli ticari türlerdir. Ege Denizi’nde ticari öneme sahip olan balık türlerinin sayısı fazladır. Fakat türlerin av miktarları diğer denizlere kıyasla yüksek miktarlarda değildir. Pelajik balıklardan hamsi, sardalya, palamut, istavrit, kolyoz, kefal, tirsi, demersal türlerden bakalorya, tekir, barbunya ve kırlangıç türleri üretim miktarı olarak ilk sıralarda yer almaktadır. Akdeniz ise diğer üç denizimizle kıyaslandığında üretim rakamları açısından daha düşük seviyededir. Akdeniz’de balıkçılık yoğun olarak Doğu Akdeniz kısmında gerçekleşmektedir. Dolayısıyla balıkçılık filosu da Doğu Akdeniz’de yoğunlaşmıştır. Bu denizde avlanan önemli pelajik türler; orkinos, sardalya, hamsi ve istavrit balıklarıdır. Akdeniz’de avcılığı yapılan orkinos dünyanın en fazla talep gören türlerinden birisidir. Bu balık milyonlarca kişi tarafından konserve dışında lüks sushi ve sushimi pazarlarının temel ürünüdür. Türkiye’deki balıkçılık sektörü açısından oldukça önemli bir türdür. Türkiye’de 2002 yılında orkinos çiftliklerinin kurulması ile birlikte önemi daha da artmıştır. Orkinos balıkçılığı, ülkelere verilen ulusal kotalara göre yapılmaktadır. Ülkemiz ICCAT (Atlantik Ton Balıklarının Korunması Uluslararası Komisyonu) tarafından verilen bu kotalar kapsamında avcılık yapmaktadır (Karakulak ve Bilgin Topçu, 2010). Avcılık yapacak tekneler Balıkçılık ve su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından her yıl kura ile belirlenmektedir. Üretim rakamları incelendiğinde Türkiye genelinde denizlerde avcılığı yapılan balık türlerinin büyük miktarının hamsi, sardalya, istavrit, palamut ve çaçadan elde edildiği görülmektedir. Hamsinin Türkiye balıkçılığına katkısı %50-75 oranlarında değişmektedir. Pelajik balıklarda av miktarı açısından yıldan yıla keskin düşüşler ve artışlar yaşanmaktadır. Son yıllardaki değerler incelendiğinde 2005 ve 2012 yıllarında palamut miktarı çok yüksek değerlere çıkmıştır. Benzer şekilde 1989, 2012 ve 2014 yılında hamside büyük düşüşler yaşanmıştır. Diğer taraftan 2012 yılında çaça balığının av miktarı 90 bin tonlardan 10 bin tonlara kadar düşüşler görülmüştür (TUİK, 2015). Bu durumların meydana gelmesinde aşırı avcılık ve çevresel koşullardaki değişimlerin önemli olduğu düşünülmektedir. Türkiye balıkçılığında sürekli stokları izleme programları olmamasına karşın göreceli olarak çoğu balığın miktarında azalmalar olduğu bilinmektedir. Hatta bazı balık stoklarının (mersin balıkları, köpek balıkları vb) nesli tehlike sınırının altına inmiştir. Ekonomik önemi yüksek olan kalkan balığı stokları da son yıllarda olumsuz sinyaller vermektedir. (Tablo, 2). Türkiye balıkçılığında önemli yer tutan balık türlerinin son yıllarda üretim değerleri yıllara göre büyük değişim göstermektedir (Tablo, 2). Hamsi avcılığı, Türkiye’deki karaya çıkarılan avın seyrini tek başına değiştirebilmektedir. Bu nedenle bu türü ayrıca değerlendirmede yarar vardır. Hamsi avcılığının düştüğü yıllarda balıkçılık sektörü de olumsuz etkilenmektedir. 19702014 yılları arasındaki Türkiye su ürünleri istatistiklerine göre hamsi avcılığının 126 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 tamamına yakını Karadeniz’den sağlanmaktadır. Hamsi av miktarında stok miktarının yanı sıra türün kışlama amaçlı Türkiye kıyılarına göç etmesi de önemli bir faktördür. Göçün oluşmasında ise sıcaklık ve besin başlıca unsurlardır. Türkiye kıyılarında hamsinin göçü genellikle Batı Karadeniz’den (Karadeniz Ereğlisi) başlamaktadır. Bazı yıllarda göç yapısında küçük değişiklikler yaşanmıştır. Göçün İnebolu veya Sinop ilinde başladığı yıllara rastlanılmıştır. Fakat Batı Karadeniz’de yapılan avcılık süresi ve av miktarı Doğu Karadeniz’e göre düşük seviyelerde olmuştur. Hamsi avcılığı, kıyılarında Sinop-Hopa yoğunlaşmaktadır. Türkiye arasında Son yıllarda soğuk hava depolarının sayısında ciddi artışlar olmasına karşın hamsi avının yarısından fazlası balık-unu yağı fabrikalarına gönderilmektedir. Sonuç olarak Türkiye’de avcılık yoluyla elde edilen balık üretiminin deniz balıklarına bağımlı olduğu deniz balıkları avcılığının da Karadeniz ve hamsiye bağımlı olduğu görülmektedir (Şekil 2). Karaya çıkarılan balık miktarı (ton) 600000 500000 Akdeniz 400000 Ege Denizi 300000 Marmara Denizi Karadeniz 200000 100000 0 1982 1986 1990 1994 1998 Yıllar 2002 2006 2010 2014 Şekil 1. Türkiye Denizlerinde Karaya Çıkarılan Balık Miktarının Yıllara Göre Değişimi 700000 Türkiye'deki toplam balık av miktarı Karadeniz'deki hamsi av miktarı Üretim miktarı (ton) 600000 Türkiye'deki hamsi av miktarı 500000 400000 300000 200000 100000 0 1970 1974 1978 1982 1986 1990 1994 Yıllar 1998 2002 2006 2010 Şekil 2. Hamsinin Türkiye Denizlerindeki Av Miktarının Yıllara Göre Değişimi 127 2014 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. Bazı Balık Türlerinin Son 10 Yıldaki Üretim Değerleri (ton). Türler Bakalorya Barbunya Çaça Hamsi İstavrit Kalkan Kefal Kolyoz Kupez Lüfer Mezgit Orkinos Palamut Sardalya Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 4100 3460 3337 1252 1557 1256 921 892 676 2825 2617 2091 1925 2461 2351 1861 2453 2055 5500 7311 11921 39303 53385 57023 87140 12091 9764 138569 270000 385000 251675 204699 229023 228491 163981 179615 13540 14127 22991 22134 20373 14392 18072 24625 21817 649 807 769 528 383 295 166 202 209 10560 8915 8291 3345 2987 3119 2513 4010 2504 2001 2760 2263 1818 2952 2004 3127 2182 2573 3062 3601 3851 2580 2919 2761 2113 1421 2226 18357 8399 6858 4048 5999 4744 3122 7389 5225 8309 9112 12940 12231 11146 13558 9454 7367 9396 990 806 918 887 1210 423 527.5 535 551 70797 29690 5965 6448 7036 9401 10018 35764 13157 20 656 15 586 20 941 17531 30091 27639 34708 28248 23919 2014 642 1426 41648 96440 16324 198 1721 1695 2208 8386 9555 555 19031 18077 Kaynak:TÜİK, 2015. 3.1. Balıkçılık Filosu Türkiye balıkçılığının tarihçesine bakıldığında günümüze kadarki yakın süreç içinde Türkiye’nin sahip olduğu denizel kaynaklardan olabildiğince yararlanma çabasında olduğu görülmektedir. 1970’li yıllarda büyük destekler verilmeye başlanmış olup, denizel kaynakların bir kısmının yok olması veya azalması nedeniyle sonraki dönemlerde farklı atılımlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin kapasiteyi kontrol etmeye ve artırmaya yönelik çabalarını aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür. 1950’li yıllardan yakın bir geçmişe kadar ülkenin çevresindeki denizlerden yararlanma politikası, filoyu modernizasyon hedefi doğrultusunda teknelerin büyütülmesi ve av gücünün arttırılmasının desteklenmesi yönünde gerçekleşmiştir. Denizlerdeki kaynakların umulduğu kadar tükenmez olmadığının anlaşılmasından sonra, 1986 yılında uygulamaya konulan değişiklikler 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu ve bu kanun gereğince hazırlanan Su Ürünleri Yönetmeliği, sirküler ve sonrasında çıkartılan tebliğlerde kaynakların korunmasını amaçlayan düzenlemeler getirilmiştir. 1990’lı yıllarda Türkiye, ABD’deki sisteme benzer şekilde, kendi balıkçılık filosunda bir kapasite kontrol stratejisi uygulamıştır. Bu strateji çerçevesinde 1991 yılında yeni balıkçılık ruhsatları üzerinde düzenleme başlatılmıştır. Bu düzenleme 1991, 1994 ve 2001 yıllarında hafifletilmiş ve her hafifletmeden sonra da Türkiye’nin balıkçılık kapasitesinde bir artış olmuştur. 2002 yılına gelindiğinde ise yeni ruhsat alımı tamamen durdurulmuştur (Mathews, 2010). Son yıllarda yapılan düzenlemelerde ise filodan tekne çıkartılmasına başlanmıştır. Bu doğrultuda ilk etapta boyu 12 m’den 128 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 büyük olan 407 tekne satın alınarak filodan çıkartılmıştır. Daha sonraki süreçte benzer bir uygulama yapılarak, 10 m’den büyük 278 tekne daha satın alınarak filodan çıkartılmıştır (BSGM, 2014). Buna rağmen bütün bu düzenlemelerde balıkçılık eforunun artışında etkili olan “motor gücü, av araçlarının miktarı vb.” konularında hâlihazırda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Dünya genelinde teknolojik gelişmelerin balıkçılık faaliyetlerine uyarlanma süreci özellikle 1950’lerden sonra başlamış olup, bu süreci 20-25 yıllık bir gecikme ile takip eden ülkemizde avcılık filosunun göze çarpan bir şekilde gerek tekne sayısı ve büyüklüğü gerekse motor, donanım ve modern elektronik seyir ve av izleme sistemleri açısından çok büyük gelişmeler kaydedildiği bilinmektedir. Av gücünde 1970’li yılların sonundan itibaren devletçe desteklenen modernizasyon çabaları yıllık üretimi 10 yıllık bir dönem içerinde 4-5 kat arttırmış, ancak devam eden modernizasyon çabaları son 15 yılda üretimde pek bir artış sağlayamamıştır (Mathews, 2010). Türkiye balıkçı filosunun büyük bir kısmı küçük kıyı balıkçılığı yapan teknelerden meydana gelmektedir. Bu kategoriye 12 m’den küçük tekneler dahil edilmektedir. Her ne kadar küçük kıyı balıkçılığı yapan tekne sayısı fazla olsa da 12 m’den büyük teknelerin üretimdeki payı %90 seviyesinin üzerindedir (Dağtekin ve Emeksiz, 2010). Tekne boyu 12 m’den küçük tekneler uzatma ağları, algarna, parakete vb av araçları kullanmaktadır. Bu gruptaki teknelerin trol ve gırgır balıkçılığı yapması yasaktır. Bu gruptaki tekneler genellikle değişik meslek gruplarından gelen, özellikle emeklilik sonrası kişileri fazla miktarda içinde barındırmaktadır. Son dönemdeki tekne satın alma programı kapsamında teknesini satan büyük balıkçıların da bu gruptaki tekneleri satın alarak balıkçılığı sürdürdüğü gözlemlenmiştir. Tekne boyu 12 m’den büyük olan tekneler yoğun olarak trol ve gırgır balıkçılığı yapmaktadır. Bölgesel olarak beyaz kum midyesinde hidrolik dreçler ve salyangozda algarna kullanarak da avcılık yapılmaktadır. Filoda avcılık ruhsatına sahip olup, taşıyıcı tekne olarak işlev gören tekne sayısı da oldukça fazladır. Balıkçı filosundaki teknelerin, kullandıkları envanter (av araçları, miktarı, sayısı, boyu vb) çıkartılmamıştır. Bu yönde balıkçılık eforunun ortaya konulabilmesine yönelik verilerde yetersizlikler vardır. Filodaki tekneler birden fazla av aracını; uzatma ağları (mezgit ağı, kalkan ağı, barbunya ağı vb), trol ağları (ortasu ve dip) ve gırgır (hamsi ağı, istavrit ağı, palamut ağı, orkinos ağı) ağlarını aynı dönem veya farklı süreçlerde kullanabilmektedir. Bu yönde herhangi bir yasal sınırlama bulunmamaktadır. Teknelerin yapım malzemesinin sac olması maliyetleri düşüren bir unsurdur. Çünkü ahşap teknelerdeki bakım-onarım masrafları daha fazla olmaktadır. Karadeniz’deki balıkçı filosundaki teknelerin %90’ı ahşap, %9’u sac, %1’i fiber malzemeden yapılmıştır. Marmara’daki balıkçılarda durum biraz daha farklılık göstererek %86 ahşap, %12 sac şeklindedir. Ege Denizi’nde ahşap teknelerin oranı %97, Akdeniz’de %93 seviyesindedir. 129 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Ege Denizi’nde av filosunun büyük kısmı (%88) kıyı balıkçılığından meydana gelmektedir. Trol ve gırgır balıkçılığı yapan büyük ve orta ölçekli balıkçı sayısı (%12) oldukça düşüktür (Çeliker ve ark., 2008). Akdeniz’deki filonun ise %89’u küçük kıyı balıkçılığı yapan teknelerden meydana gelmektedir. Bu denizde balıkçılık yapan gırgır ve trol teknelerinin oranı %11 seviyesindedir. Bu bölgedeki teknelerin büyük bir kısmının (%94) yapım malzemesi ahşaptır (Taşdan ve ark., 2010). Dolayısıyla filo oldukça küçük olup, Karadeniz ve Marmara Denizi ile kıyaslandığında balıkçılık eforu çok düşüktür. hedef türe av aracını şekillendirmektedir. Bazı tekneler birden fazla avcılık yöntemimi yapmaktadır. Uzatma ağları ile avcılık yapan teknelerin büyük kısmını oluşturmaktadır. Büyük ölçekli avcılık yapan gırgır gemilerinin çoğunluğu Karadeniz ve Marmara Denizi’ne kayıtlıdır. Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki avcılık yapan teknelerin boyları ve motor güçleri de daha düşüktür (Tablo 3, 4). Teknelerin büyük olmasının birden fazla av aracının kullanılması, balıkların dağılım gösterdiği bölgelere kısa sürede ulaşılması gibi birçok avantajları vardır. Fakat bu teknelerin akaryakıt başta olmak üzere işletme masrafları artmaktadır. Balıkçılık yapan tekneler avcılığı yapılacak Tablo 3. Teknelerin Denizlere Göre Kullanım Amaçları Kullanım biçimleri Trol gemisi Gırgır gemisi Karadeniz 345 Marmara Ege Pareketa ve oltalar 1325 Uzatma ağları Çevirme ağları Sürütme ağları Çökertme ağları Pinter Taşıyıcı gemi Diğer 195 Algarna ve dreçler 248 2898 634 7 7 6 42 61 110 118 168 645 915 439 32 1 4 40 123 48 58 16 885 2916 294 13 13 1 19 109 Akdeniz 149 44 8 706 836 114 - - - 3 - Toplam 652 415 440 3561 7565 1481 52 21 11 104 293 Kaynak:TÜİK, 2015. Tablo 4. Bölgelere Göre Teknelerin Boy Dağılımları Denizler Karadeniz Marmara Ege Akdeniz Toplam <12 m 5116 2212 4224 1641 13193 12-19,9 m 276 179 84 139 678 Teknelerin Boy Grupları 20-29,9 m 30-50 m 232 137 131 72 54 10 72 8 489 227 50+ 7 1 8 Toplam 5768 2595 4372 1860 14595 Kaynak:TÜİK, 2015. 3.2. Balıkçılık Sektöründe İstihdam Türkiye kıyıları boyunca binlerce insan doğrudan veya dolaylı olarak bu sektörün içinde yer aldığından yerel/bireysel ve ulusal bütçeye önemli bir girdi sağlanmaktadır. 130 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’de balıkçılıktaki istihdama bakıldığında 32.599 kişi gibi pek de azımsanmayacak bir topluluk (dolaylı meslek grupları ve kayıt dışı hariç) ve geçimini balıkçılıktan sağlayan bir nüfus karşımıza çıkmaktadır (Tablo 5). Dolaylı meslek grupları ile beraber 250.000 civarında kişi bu sektörde yer almaktadır (Ünal, 2013). Balıkçılıktaki istihdamda da Karadeniz önemli konumdadır. Tekneler birbiri ile kıyaslandığında gırgır balıkçılığında istihdam edilen kişi sayısı fazladır. Gırgır balıkçılığında tekne büyüklüğüne göre değişmekle beraber 15-35 kişi tayfa olarak, karaya çıkarılan avın taşınması ve kasalamasında da ayrıca 10-20 kişi görev almaktadır. Ücretlendirme biçimi genelde pay usulü şeklindedir. Son yıllarda av miktarının düşmesi nedeniyle birçok teknede maaşlı sisteme geçilmiştir. Balıkçılık yolu ile elde edilen ürün sadece protein ve kıymetli bir besin kaynağı olmakla kalmayan, avcısı, taşıyıcısı, işleme, depolama, şoklama fabrikası, tersanesi, balık hali, taşıyıcı, toptancı, perakendecisi, vb daha pek çok dalı olan, göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir sektörü ayakta tutmakta ve istihdam sağlamaktadır. Bu önemli kaynağın yakın geçmişteki üretken durumu ve günümüzdeki giderek verimsizleşen durumu da ortadadır. Bu önemli kaynaktan maksimum ürün elde edilebilmesi için balıkçılık artık ÖTV’siz mazot örneğinde olduğu gibi önemli kaynaklar aktarılarak, verilen destekler ile ayakta tutulmaktadır. Türkiye balıkçılık yapısı dikkate alındığında filonun endüstriyel ve artisanal (geleneksel) olmak üzere iki grupta toplandığı görülecektir. Karaya çıkartılan avın yaklaşık %90’ı endüstriyel balıkçılar tarafından avlanırken üretimde etkisiz gibi gözüken küçük kıyı balıkçıları filonun %91.4’ünü oluşturmaktadır. Balıkçılık istihdam açısından ele alındığında ana grup kıyı balıkçılardır. Diğer taraftan stokların azalması durumunda stoklardan hareket kabiliyeti ve av gücü daha yüksek olan endüstriyel balıkçıların çektiği payın artmasına, sayıca baskın olan küçük kıyı balıkçılarının ise durumunun kötüleşmesine neden olmaktadır. Bu durum stokların sağlıklı durumuna geri dönmesi ve sürdürülebilir şekilde işletilmesini sadece elde edilen ürün açısından değil balıkçılık yoluyla sağlanan istihdamın da korunabilmesi için zorunludur. Tablo 5. Türkiye Denizlerinde Balıkçılık Sektöründe İstihdamın Bölgelere Göre Dağılımı Bölgeler Karadeniz Marmara Ege Akdeniz Toplam 4262 2068 3295 1603 11228 556 419 164 108 1247 Ücretsiz çalışan hane halkı fertleri 1601 567 716 239 3123 Ücretli tayfa 4865 832 445 1248 7390 Pay karşılığı çalışan tayfa 3194 2709 1731 455 8089 Ücretli çalışan ortak ve hane halkı fertleri 579 61 57 42 739 Ücretli çalışan ortaklar 439 58 57 23 577 Diğer 146 29 23 8 206 Balıkçının kendisi Ücretsiz çalışan ortaklar 131 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3.3. Pazarlama Yapısı Dünyada balık tüketimi yıllık 17.8 kg/kişi, Avrupa’da 23.3 kg/kişi, Türkiye’de ise yıllık 5.4 kg/kişi düzeyindedir (FAO, 2014;TUİK, 2015). Tüketim alışkanlığının yeterli düzeyde olmaması, işlenmiş ürüne olan ilginin azlığı, taze tüketim alışkanlığı başta olmak üzere birçok faktörün bu oranın oluşumunda etkisi mevcuttur. Bu nedenle Türkiye’de avcılık yoluyla elde edilen balık üretiminin büyük kısmı insan tüketiminde değerlendirilmeyip, balık-unu yağı fabrikalarının hammaddesi olarak değerlendirilmektedir. Yıllar itibariyle işlenen su ürünleri miktarında büyük değişimler yaşanmıştır (Tablo, 6). Bu durumun meydana gelmesinde balık-unu yağı fabrikalarının hammaddesi olan hamsi ve çaça türlerinin avından kaynaklı düşüşler etkili olmuştur. Karadeniz’de son dönemlerde Bakanlık tarafından verilen destekler kapsamında soğuk hava depolarının miktarında önemli artışlar yaşanmaktadır. Önümüzdeki süreçlerde hamsi vb balıklar bu şekilde uzun zaman aralığında tüketiciye sunulabilecektir. Bu durum balık tüketim oranının artışında rol oynayacaktır. Balık çeşitliliğin ve miktarının yeterli olmaması nedeniyle başta Norveç’ten ithal edilen uskumru olmak üzere çeşitli balık ve deniz ürünlerinin ithalatı yapılmaktadır. Aynı zamanda akvaryum balıklarının ithalatı da bu kalemler içerisinde yer almaktadır. Türkiye’de balık tüketimi değerleri çok düşük olmasına karşın, 100-200 bin ton balık insan gıdası olarak kullanılmamaktadır. Bu türlerin işlenerek insan tüketimine kazandırılmasına gereksinim vardır. Tablo 6. Su Ürünleri Üretimi, İhracatı, İthalatı ve Tüketimi (2005-2014) Tüketim Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 661991 772323 646310 622962 653080 703545 645852 607515 537345 İhracat 54477 3 37655 41973 47214 54526 54354 55109 66737 74006 101062 115380 İthalat 47676 53563 58022 63222 72686 80726 65698 65384 67530 77551 İç tüketim 52098 5 30000 597738 604695 555275 545368 505059 468040 532346 479708 420668 60000 170000 95742 90211 168073 228703 94200 87896 73667 3809 15843 8436 3989 5715 5565 5756 9682 6378 5180 7,22 8,19 8,56 7,81 7,56 6,91 6,33 7,08 6,31 5,47 Üretim İşlenen (Balık unu ve yağı) Değerlendirilmeyen Kişi başına tüketim 4. Genel Değerlendirme Balıkçılık kaynaklarının sınırsız olmadığı gerçeği ortadadır. Dolayısıyla kaynakların optimum biçimde kullanılmasına gereksinim vardır. Ancak balıkçılık yapan filonun yıllar itibariyle teknolojik olarak sürekli geliştiği görülmektedir. Bu durum yapılan yatırımlardan dolayı tekne sahiplerinin daha fazla avcılık yapmaya yöneltmektedir. Avın düşük seyirlerde olduğu veya olmadığı durumlarda illegal avcılığı tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere balıkçılık gerek istihdam gerekse ekonomiye katkısı açısından oldukça önemli bir sektördür. Sektörün sürdürülebilirliği için araştırma bulgularına dayalı ve kontrol mekanizmasının daha işlevsel olduğu bir yapıya ihtiyaç vardır. 132 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye denizlerindeki önemli balık stokları yıpratılmıştır. Hamsi gibi ilk yaşında üreme yapan ve fazla yumurta bırakan pelajik balıklarda düzelmenin olması mümkündür. Ancak, 2-3 yaşlarında üreyen türlerin eski seviyeye gelmesi uzun bir süreç alacaktır. 5. Sonuç Mevcut deniz kaynaklarının stok miktarı ile stokların yenilenebilme yeteneği (stoka yeni katılım) belirlenmeli ve mevcut av gücü durumu ve avlayabildikleri ürün de sürekli izlenmelidir. Balıkçılık kaynaklarının aşırı kullanıma maruz kalınmasına karşı girişimlerin yeterli olmadığı durumlarda veya başarısız kalınması halinde, gelecekte ciddi olumsuzluklarla karşılaşılması olasıdır. Çünkü balık stoklarının biyolojik ve/veya ekolojik açıdan zararlı düzeylere düşürülmesi gıda, gelir, istihdam, vb. birçok açıdan ani ve uzun sürebilecek kayıplara neden olabilir. Böyle durumlarda hayata geçirilecek balıkçılık yönetim kararları da kısa sürede sonuç vermeyecektir. Zaten ekosistemin bu tür durumlarda kısa sürede kısmen ya da tamamen kendini iyileştirmesi de çok düşük bir ihtimaldir. Hatta bazı durumlarda bu sorun asla giderilemez. Somut bir örnek vermek gerekirse Karadeniz ekosistemindeki mersin balıklarının üreme dönemlerinde avlanması ve göç yollarının kapatılması neslinin tehlike altına girmesine sebep olmuştur. Türkiye’nin Karadeniz’deki 1-2 milyon ton arasında değişim gösteren üretim değerleri, içerisindeki payının %35-40 arasında olduğu bilinmektedir. Yukarıda özetlenen Dünya ve ülkemiz balıkçılık kaynaklarının son yıllarda içinde bulunduğu mevcut durumla birlikte ülkemiz üretiminin %60’ını (2014 yılı hariç) Karadeniz’de yakalanan hamsinin oluşturduğu ve bu türün ekonomik değerinin minimal seviyede olduğu dikkate alındığında, ülke balıkçılık kaynaklarımızın değerlendirilmesinde çok hassas ve etkin yönetim politikaları ve uygulamaların vakit geçirilmeksizin hayata geçirilmesi gereklidir. Ülkemiz “General Fisheries Commission for the Mediterranean” Akdeniz Genel Balıkçılık Komisyonu (GFCM) üyesidir. Bu nedenle özelikle paylaşılan balık stoklarının izlenmesi yönünde sorumlulukları vardır. Paylaşılan stoklarda önümüzdeki yıllarda herhangi bir hak kaybına uğranılmaması için bilimsel araştırmaların sürekli yapılması önem taşımaktadır. Balıkçılık kaynaklarının durumları hakkında güvenilir ve sürekli bilgi ve veri üretebilecek bir düzenin oluşturulamaması önemli bir problemdir. Bunun için stokların biyolojik karakteristiklerini, mevcut ve potansiyel balıkçılığın doğal yapısını, stoklarla ilgili ve/veya stokları etkileyebilen diğer aktiviteleri ve balıkçılığın ulusal, bölgesel veya yerel gereksinimler ve amaçlara sağlayabileceği potansiyel ekonomik ve sosyal katkıları dikkate alarak, yönetilen her bir stok veya balıkçılık için politikalar ve hedefler belirlenmelidir. Yukarıda da değinildiği üzere balıkçılık kaynakları sınırsız değildir. Fakat özellikle rekabet nedeniyle filoda sürekli olarak büyüme eğilimi (motor gücü arttırılması) bulunmaktadır. Filoda mevcut balıkçılık eforunu artıracak değişimlere izin verilmemelidir. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından filodan teknelerin ücret mukabili çekilmeye 133 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 başlaması olumlu bir gelişme olarak görülmektedir. Fakat balıkçılık eforunu arttıracak unsurlar ortadan kaldırılmadıkça ileride olumlu sonuç alınması zor olacaktır. Denizel canlı kaynaklarının sürekliliği için üreme alanlarının olduğu hassas bölgeler tamamen balıkçılığa kapatılmalıdır. Kaynaklar ANTICAMARA J.A., WATSON R., GELCHU A. PAULY D., 2011. Global Fishing Effort (1950– 2010), Trends, Gaps and Implications”, Fisheries Research, 107, 131-136. BSGM,2014. http://www.tarim.gov.tr/BSGM/Lists/Duyuru/Attachments/20/2014%20kura% 20listesi.pdf (Erişim tarihi:15.11.2014). ÇELİKER S.A., DEMİR A., GÜL U., DÖNMEZ D., ÖZDEMİR İ., KALANLAR Ş., 2008. Ege Bölgesi’nde Su ürünleri Avcılığı Yapan İşletmelerin Sosyo-ekonomik Analizi, Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Ankara. DAĞTEKİN M., EMEKSİZ F., 2010. “Trabzon İlinde Su Ürünleri Üretimi ve Pazarlama Yapısı”, Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 22-2. FAO, 2014. http://www.fao.org/fishery/statistics/en (Erişim tarihi:03.09.2014). IDDA L., MADAU F.A., PULINA P., 2009. Capacity and Economic Efficiency In SmallScale Fisheries, Evidence From the Mediterranean Sea, Marine Policy, 33, 860-867. KARAKULAK F.S., BİLGİN TOPÇU B., 2010. Türkiye’nin Uluslararası Sulardaki Balıkçılık Faaliyetleri Orkinos Balıkçılığı Uygulamaları, Marmara Denizi Balıkçılığı Kaynakları Yönetimi Sektörel Sorunlar ve Gelecek İçin Stratejiler Paneli, Silivri Belediyesi Balıkçılık Çalıştayı, Silivri, İstanbul. MATHEWS, C.P., 2010. TA for Introduction of Stock Assessment to Fisheries Management System of Turkey Report: Black Sea Action Plan, Türkiye’de Su Ürünleri Bilgi Sistemine Stok Tahmininin Dahil Edilmesine Yönelik Teknik Yardım Projesi Raporu. TAŞDAN K., ÇELİKER S.A., ARISOY H., ATASEVEN Y., DÖNMEZ D., GÜL U., DEMİR A., 2010. Akdeniz Bölgesi’nde Su Ürünleri Avcılığı Yapan İşletmelerin Sosyoekonomik Analizi, TAGEM/HAYSÜD/2009/09/04/01, ISBN:978-975-407-293-8, Ankara. TOKAÇ A., ÜNAL V., TOSUNOĞLU Z., AKYOL O., ÖZBİLGİN H., GÖKÇE G., 2010. Ege Denizi Balıkçılığı, ISBN:978-9944-60-747-6, İzmir. TÜİK, 2015. Türkiye İstatistik Kurumu, 2014 Su Ürünleri İstatistikleri, Ankara, 59s. ÜNAL V., 2013. Türkiye Balıkçılığının Sosyo-ekonomik Yapısı ve Örgütlenme, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM), 1. Balıkçılık Çalıştayı, 4-6 Kasım 2013 Antalya. ZENGİN M., 2010. Marmara Denizi’nde Ticari Balıkçılık Kaynakları ve Bu Kaynakların Yönetim Stratejileri, Marmara Denizi Balıkçılığı Kaynakları Yönetimi Sektörel Sorunlar ve Gelecek İçin Stratejiler Paneli, Silivri Belediyesi Balıkçılık Çalıştayı, Silivri, İstanbul. ZENGİN M., GENÇ M., BAŞÇINAR N.S., AK O, DAĞTEKİN M, ATILGAN E., ERBAY M., AKPINAR İ.Ö., 2012. TR90 Doğu Karadeniz Bölgesi Su Ürünleri Sektör Raporu, Sözleşme No: TR90/11/DFD/21, Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Trabzon, 105 s. 134 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye Yumurta Sektörü 2015 Dr. Züleyha KAHRAMAN Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Türkiye’de yumurta sektörü son yıllarda göstermiş olduğu ilerleme ile Dünyanın dikkatini çekmekte ve dünya yumurta üretimi içerisinde konumunu korumaktadır. Yumurta sektörü 2014 Yılı itibariyle 1046 adet işletme sayısı, 3 141 adet kümes sayısı, 17 607 milyar adet üretim ve 4 649 milyar adete ulaşan ihracat rakamıyla sürekli gelişme ve büyüme yolundadır. İhracatın üretimdeki payı ise 2014 yılında %26.40’a ulaşmış durumdadır. Yumurta sektörü yaklaşık olarak 4 milyar TL ciro ve 100.000 kişiye doğrudan ve dolaylı istihdam sağlayarak Ülke ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır. Bununla beraber anne sütünden sonra insanın ihtiyacı olan tüm besin ögelerini içeren önemli bir protein kaynağı olan yumurtayı üreterek insanların sağlıklı beslenmesine katkı sağlamaktadır. Yumurta proteini, amino asitlerin tamamını yeterli oranda içeren, kolay sindirilebilen ve % 100 vücut proteinlerine dönüşebilen üstün kaliteli besin maddesi kaynağıdır. Yumurtanın besin madde içeriği Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Bir Yumurtanın Besin Değeri İçeriği (%) Vit. Vit. Vit. Vit. Vit Folik A B12 B6 D .E Asit 12 16 8 12 6 12 Protein 20 Tiamin Fosfor Riboflavin Çinko Demir 4 16 30 8 8 Kaynak: YUM-BİR Yumurta sektörünün en önemli özelliği canlı materyal ile üretim yapmasıdır. Yumurta üretimine başlama 4.5-5 aylık bir süreçte gerçekleşebilmekte ve üretim döneminde de arz ve talep dengesini oluşturmak zor olmaktadır. Arz talep durumu mevsimsel nedenler, ihracat miktarı ve bazen de piyasada ortaya atılan spekülasyonlardan çok çabuk etkilenmektedir. Öte yandan yumurtanın pazarda kalma süresi 21 gün gibi 135 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 çok kısa bir periyottur ve bu sürede yumurtayı çok hızlı bir şekilde pazarlamak gerekmektedir. Yumurtanın depolanma süresi sınırlı ve sıkıntılı bir durumdur ve Ülkemizde yumurta ürünleri sanayi henüz gelişme aşamasındadır. Yumurta sektörünün en önemli avantajı peşin veya kısa vadeli satışlarla nakit akışının hızlı olmasıdır. 2. Kümes Hayvanları ve İşletmeler Yumurta üretimi tavukların yanı sıra hindi, kaz, bıldırcın ve ördek gibi kanatlılardan yapılmaktadır. Ancak büyük miktarda ticareti yapılan ve tüketime sunulan yumurta tavuk yumurtasıdır, çok nadir olarak bıldırcın yumurtası da piyasada yer almaktadır. Ülkemizde kanatlı türlerine göre hayvan sayısı, et tavuğundan sonra en fazla yumurta tavuğuna aittir (Tablo 2). Ülkemizde 2005 yıllında ortaya çıkan kuş gribinden dolayı hayvan sayısı az miktarda azalma yaşanmış ancak takip eden yıllarda yine artış eğilimi devam etmiştir. Tablo 2. Türlerine Göre Kümes Hayvanları Sayısı (2005-2014) Yıl 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Yumurta Tavuğu (Adet) 60 275 674 58 698 485 64 286 383 63 364 818 66 500 461 70 933 660 78 956 861 84 677 290 88 721 000 89 040 000 Et Tavuğu (Adet) 257 221 440 286 121 360 205 082 159 180 915 558 163 468 942 163 984 725 158 916 608 169 034 283 177 433 000 184 270 000 Hindi (Adet) 3 697 103 3 226 941 2 675 407 3 230 318 2 755 349 2 942 170 2 563 330 2 760 859 2 925 000 2 981 000 Kaz (Adet) 1 066 581 830 081 1 022 711 1 062 887 944 731 715 555 679 516 676 179 755 000 925 000 Ördek (Adet) 656 409 525 250 481 829 470 158 412 723 396 851 382 223 356 730 368 000 378 000 Kaynak: TÜİK, 2014 Kanatlı işletme ve kümes sayıları Tablo 3’de verilmiştir. Kümes ve işletme sayıları bakımından 2006-2014 yıllarına bakıldığında önemli sayısal farklılıklar olmamakla birlikte 2014 yılındaki kümes sayısı ve işletme sayısı 2013’e göre sırasıyla 52 ve 39 adet artmıştır. Bu durum mevcut işletme ve kümes sayısının iç talebi fazlasıyla karşıladığını göstermektedir. İhracat miktarının artması durumunda bile sektör, bunu karşılayacak alt yapı ve kapasiteye sahip bulunmaktadır. Yum-Bir 2011 verilerine göre Türkiye’de yumurta üretim sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin üretim kapasitelerini ele aldığımızda görülmektedir ki, 20.000 kapasitenin altındaki işletmelerin oranı %11, 20.000-40.000 kapasite arasındaki işletmelerin oranı %28, 40.0000-60.000 kapasite arasındaki işletmelerin oranı %13, 60.000-100.000 kapasite arasındaki işletmelerin oranı %11, 100.000-200.000 kapasite arasındaki işletmelerin oranı %16, 200.000-500.000 kapasite arasındaki işletmelerin oranı %14, 500.000-1.000.000 üretim kapasitesine sahip işletmelerin oranı 136 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 %4 ve 1.000.000 üretim kapasitesi üzerindeki işletmelerin oranı ise %3’ün üzerindedir. Yumurtacı işletmeler 2013 yılı itibariyle büyüklük bakımından değerlendirildiğinde %52’sinin 60.000 ve altı küçük kapasitedeki işletmelerde gerçekleştirildiği görülmektedir. 60.000 ile 1.000.000 kapasite arasında olan işletmelerin oranı ise %45’tir. Bir milyon ile 3 milyon üzeri kapasiteli işletmelerin toplam işletmeler içerisindeki oranı ise sadece %3’lük paya sahiptir (YUM-BİR, 2013). Tablo 3. Kanatlı Sektöründeki İşletme ve Kümes Sayıları Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes sayısı İşletme Sayısı Kümes Sayısı Kuluçka (Adet) Damızlık (Adet) Ticari Etlik Piliç (Adet) Ticari Yumurtacı (Adet) Toplam (Adet) 82 238 8 899 1 304 10 523 - 1 445 11 020 3 284 15 749 81 248 8 919 1 195 10 443 - 1 507 11 263 3 289 16 059 81 247 8 948 1 075 10 351 - 1 548 11 543 3 059 16 150 90 274 8 827 1 078 10 269 - 1 586 11 350 3 120 16 056 79 277 8 908 1 072 10 410 - 1 657 11 623 3 162 16 442 79 276 9 164 1 042 10 561 - 1 769 12 227 3 044 17 040 78 302 9 403 1 050 10 900 - 1 949 12 852 3 243 18 044 80 322 9 444 994 18 840 - 2 086 13 505 3 103 18 694 80 341 9 782 1 046 11 328 - 2 237 14 360 3 141 19 738 Kaynak: GKGM, 2014 137 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Yumurta Üretim ve Tüketimi Türkiye’de kişi başına yumurta üretim ve tüketimine ait veriler Tablo 4’de verilmiştir. Ülkemizde yumurta üretim kapasitesi, iç tüketim talebini karşılamada yeterli olmakla birlikte kişi başına yumurta tüketimi hala istenen sayıda değildir. Türkiye Dünya tavuk yumurtası üretiminde 10. sırada Avrupa’da ise 3. sırada yer almaktadır. Bu rakamlar üretim potansiyeli bakımından sektörün iyi durumda olduğunun göstergesidir. Kişi başına yumurta tüketimi 2005 yılında 115 iken 2014 yılında 194 olarak gerçekleşmiştir. On yıllık süre zarfında kişi başına yumurta tüketimi 101 adet olarak artış göstermiştir. Yine kişi başına yumurta tüketimi 2012 yılı 175 adet iken 2014 yılında 194 adet gerçekleşmiş ve yaklaşık % 10’luk bir artış kaydedilmiştir. Yumurta tüketiminde kısa vadedeki hedef kişi başına yumurta üretimi olan 226 adet/kişi/yıl rakamını yakalayabilmek olmalıdır. Tablo 4. Türkiye’de Kişi Başına Yumurta Üretim ve Tüketim (2005-2014) Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Üretim (Milyon adet) 12 052 11 734 12 725 13 191 13 833 11 841 12 955 14 911 16 497 17 607 Nüfus (1000) 69 800 70 200 70 586 71 517 72 500 73 723 74 724 75 627 76 667 77 695 Kişi Başına Üretim (Adet) 173 167 180 184 191 161 173 197 215 226 Kişi Başına Tüketim (Adet/Kişi/Yıl) 115 114 149 157 166 174 168 175 190 194 Kaynak: TÜİK, 2014 4. Hammadde, Karma Yem Fiyatları ve Yumurta Maliyeti Yumurta tavuğu yemlerinde kullanılan hammadde fiyatları Tablo 5, 6 ve 7’de verilmiştir. Yumurta tavuğu yemleri genellikle mısır-soya esaslı olarak hazırlanmaktadır. Rasyonlarda mısır ve soyanın yanı sıra buğday, arpa, ayçiçeği ve pamuk tohumu küspesi gibi hammaddeler de kullanılmaktadır. Soyanın tamamı ve mısırın belli bir kısmı ithalat yolu ile temin edilmektir. Bu nedenle tavuklar çoğunlukla kesif yemle beslendiklerinden, artan hammadde fiyatları nedeniyle yem maliyeti toplam maliyetin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Ülkemizde yumurta maliyet unsurları Yum-Bir tarafından civciv/yarka %20, kümes-amortisman %2, İşçilik %5, veterinerlik hizmetleri %2, Suelektrik %6, viyol %3 ve yem maliyeti %65 olarak tespit edilmiştir. Bu durumda karma yem fiyatlarının (Tablo 8) artmasına, yumurta maliyetinin (Tablo 9) yükselmesine ve bütün bunların bir yansıması olarak ta yumurta fiyatlarının (Tablo 10) yükselmesine yol açmaktadır. Türkiye’de yumurta (Üretici) ve yem fiyatlarının değişimi Tablo 11’de verilmiştir. 138 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’de 2014 yılı aylara göre yumurta dışında yumurta satış fiyatının hemen hemen maliyet ve fiyat karşılaştırması Tablo 12’de maliyetlere yakın olduğu hatta Mayıs ayında yer almaktadır. Tablo incelendiğinde maliyetin altında yumurta satış fiyatının görüleceği üzere maliyetlerin oldukça gerçekleştiği görülmektedir. Bu durumu yüksek olduğu ve üretici açısından kar pozitif yöne çevirmenin yollarından biri marjının oldukça düşük olduğu hammadde fiyatlarının görülmektedir. Ocak, Şubat ve Eylül ayları Tablo 5. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2014 (Ocak-Haziran) 2014 Mısır Arpa Full Fat Soya Soya Küspesi Kanola Küspesi Mısır Grizi Buğday Kepeği Mısır Kepeği Razmol Kırık Buğday Yemlik Buğday Çavdar Ham Yağ Atk (28 Proteın) Atk (36 Proteın) Ptk Melas Ddgs $ Kuru OCAK ŞUBAT MART NISAN MAYIS TL $ TL $ TL $ TL $ TL $ 650 293 665 300 690 311 740 347 770 368 670 302 660 297 660 297 680 319 710 340 1.443 650 1.510 680 1.554 700 1.512 710 1.379 660 1.376 620 1.410 635 1.476 665 1.459 685 1.421 680 866 390 844 380 877 395 852 400 805 385 666 300 710 320 710 320 692 325 669 320 475 214 455 205 450 203 485 228 510 244 595 268 605 273 620 279 625 293 630 301 540 243 540 243 540 243 555 261 580 278 645 291 655 295 675 304 690 324 705 337 740 333 740 333 740 333 765 359 780 373 630 284 640 288 640 288 660 310 670 321 2.775 1.250 2.753 1.240 2.775 1.250 2.631 1.175 2.299 1.100 460 207 470 212 550 248 605 284 615 294 710 320 688 310 755 340 788 370 794 380 720 324 740 333 750 338 755 354 760 364 450 203 450 203 450 203 460 216 460 220 910 410 888 400 910 410 895 420 878 420 2,22 2,22 2,22 2,13 2,09 HAZIRAN TL $ 790 373 730 344 1.357 640 1.378 650 806 380 678 320 550 259 630 297 600 283 700 330 820 387 680 321 2.078 980 620 292 763 360 750 354 480 226 890 420 2,12 Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014 Tablo 6. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2014 (Temmuz-Aralık) 2014 Mısır Arpa Full Fat Soya Soya Küspesi Kanola Küspesi Mısır Grizi Buğday Kepeği Mısır Kepeği Razmol Kırık Buğday Yemlik Buğday Çavdar Ham Yağ Atk (28 Proteın) Atk (36 Proteın) Ptk Melas Ddgs $ Kuru TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM ARALIK TL $ TL $ TL $ TL $ TL $ TL $ 790 373 700 324 675 305 685 303 695 310 700 306 700 330 700 324 700 317 720 319 735 328 740 323 1208 570 1242 575 1.249 565 1.220 540 1.187 530 1.191 520 1208 570 1274 590 1.238 560 1.220 540 1.299 580 1.271 555 742 350 713 330 685 310 678 300 650 290 676 295 657 310 648 300 641 290 610 270 582 260 595 260 550 259 530 245 530 240 500 221 470 210 480 210 640 302 630 292 620 281 600 265 580 259 570 249 600 283 600 278 600 271 570 252 560 250 565 247 700 330 700 324 680 308 670 296 670 299 675 295 800 377 780 361 760 344 765 339 800 357 810 354 660 311 660 306 660 299 670 296 680 304 700 306 1.950 920 1987 920 2.210 1.000 2.350 1.040 2.195 980 2.176 950 590 278 550 255 490 222 420 186 430 192 450 197 742 350 691 320 685 310 633 280 605 270 687 300 740 349 710 329 650 294 580 257 570 254 580 253 480 226 480 222 480 217 450 199 450 201 450 197 827 390 778 360 707 320 678 300 650 290 744 325 2,12 2,16 2,21 2,26 2,24 2,29 Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014 139 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 düşürülmesi ve dolayısıyla karma yem maliyetinin azaltılmasıdır. Hammadde fiyatlarının düşürülmesi ithalatın azaltılması, iç üretimde sadece üretime değil ürün işleme teknolojisini de içine alacak şekilde bir destek ve teşvik paketi geliştirilmesi ve bunun büyük bir üretim planlaması çerçevesinde bir eylem planı dahilinde ele alınması en akılcı çözüm yolları olarak görülmektedir. Tablo 7. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2015 (Ocak-Haziran) 2015 Mısır Arpa Full Fat Soya Soya Küspesi Kanola Küspesi Mısır Grizi Buğday Kepeği Mısır Kepeği Razmol Kırık Buğday Yemlik Buğday Çavdar Ham Yağ Atk (28 Proteın) Atk (36 Proteın) Ptk Melas Ddgs $ Kuru OCAK ŞUBAT MART NİSAN MAYIS HAZİRAN TL $ TL $ TL $ TL $ TL $ TL $ 710 305 720 293 730 282 740 279 740 279 740 273 760 326 760 309 750 290 740 279 730 275 650 240 1.200 515 1.230 500 1.295 500 1.378 520 1.537 580 1.463 540 1.258 540 1.304 530 1.360 525 1.511 570 1.683 635 1.518 560 734 315 738 300 777 300 808 305 901 340 867 320 606 260 627 255 648 250 636 240 610 230 610 225 500 215 505 205 480 185 460 174 420 158 420 155 600 258 620 252 600 232 580 219 570 215 575 212 585 251 605 246 605 234 600 226 590 223 585 216 695 298 715 291 720 278 720 272 705 266 685 253 820 352 820 333 810 313 800 302 780 294 730 269 720 309 725 295 730 282 720 272 700 264 640 236 2.155 925 2.091 850 1.994 770 2.041 770 2.001 755 2.033 750 495 212 520 211 550 212 560 211 580 219 580 214 722 310 775 315 751 290 795 300 822 310 867 320 630 270 680 276 680 263 700 264 720 272 750 277 450 193 450 183 430 166 430 162 400 151 400 148 816 350 836 340 855 330 901 340 848 320 786 290 2,33 2,46 2,59 2,65 2,65 2,71 Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2015 Tablo 8. Aylara Göre Karma Yem Fiyatları TL/Ton -2014-2015 Aylar Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ortalama Aylara Göre Yem Fiyatları 2014 Yumurta Yemi Etlik Piliç yemi 970 1240 980 1240 980 1240 1025 1300 1050 1350 1100 1400 1150 1470 1050 1300 1000 1200 970 1170 960 1130 995 1130 1016 1264 Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014-2015 140 Aylara Göre Yem Fiyatları 2015 Yumurta Yemi Etlik Piliç yemi 995 1175 1025 1210 1025 1210 1050 1230 1090 1270 1070 1250 1070 1250 1070 1250 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 9. Yumurta Maliyeti 2014 Maliyet-Adet / Kuruş 18,43 18,62 18,62 19,47 19,95 20,90 21,85 19,95 19,00 18,43 18,24 18,24 19,31 Aylar Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ortalama Kaynak: YUM-BİR, 2014 Tablo 10. Yumurta Fiyatları 2013-2014 Aylar Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ortalama Aylara Göre Yumurta Fiyatları 2013 TL/Adet 0.183 0.161 0.166 0.164 0.126 0.158 0.148 0.198 0.213 0.228 0.233 0.236 0.185 Aylara Göre Yumurta Fiyatları 2014 TL/Adet 0.24 0.24 0.21 0.20 0.16 0.21 0.19 0.21 0.19 0.19 0.23 0.21 0.21 Kaynak: YUM-BİR, 2014 Tablo 11. Türkiye’de Yumurta (Üretici) ve Yem Fiyatlarının Değişimi 2007-2014 Yıllar Yumurta Yumurta Yemi Yumurta Fiyatı /Yem Fiyatı (TL/Adet) (TL/kg) Oranı 2007 0.130 0.495 0.26 2008 0.129 0.628 0.20 2009 0.145 0.607 0.23 2010 0.126 0.664 0.18 2011 0.159 0.807 0.19 2012 0.185 0.880 0.21 2013 0.185 0.910 0.20 2014 0.212 0.960 0.22 Kaynak: YUM-BİR, 2014 5. Yumurta İhracatı Türkiye bugün yumurta ihracatında oldukça önemli bir noktaya gelmiştir. Türkiye’nin 2006-2014 ihracat rakamları Tablo 13 ve Ülkeler bazında yumurta ihracat rakamları Tablo 14’te yer almaktadır. Ülkeler bazında ihracat incelendiğinde 2013-2014 yılları arasında Irak damızlık ve yemeklik yumurta ihraç edilen ülkeler arasında 1. sırada yer 141 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 almaktadır. Irak’tan sonra Suriye 2. Sırada ve Azerbaycan ise yemeklik yumurta ihracatında İsrail’den sonra 3. sırada yerini almıştır. Özbekistan ise damızlık yumurta ihracatında 2013 yılında Irak, Azerbaycan ve Suriye’den sonra 4. sırada yer alırken 2014 yılında 2. Sıraya yükselmiştir. Rusya’ya yumurta ihracatı 2014 yılında çok küçük miktarlarda da olsa başlatılmıştır. Tablodaki ihracat rakamları incelendiğinde, görüldüğü üzere ülkeler bazında tam bir istikrardan söz etmek mümkün değildir. Bu istikrarsızlıkta, ülkelerle olan ikili ilişkiler ve Dünya konjektöründeki yeni yapılanmalar etkili olmaktadır. İhracat yapılan ülkeler incelendiğinde daha çok yakın komşu ülkelerin çoğunlukta yer aldığı görülmektedir. Ancak bu coğrafyada yer alan ülkelerdeki istikrarsızlık ve ulusal politikalar dolayısıyla önemli ihracat pazarlarımızı kaybetmekteyiz. Tablo 12. Aylara Göre Yumurta Maliyet/Fiyat Karşılaştırmaları 2014 Aylar Maliyet Kuruş/Adet Ocak 18,43 Şubat 18,43 Mart 18,43 Nisan 19,47 Mayıs 19,95 Haziran 20,90 Temmuz 21,85 Ağustos 19,95 Eylül 19,00 Ekim 18,43 Kasım 18,24 Aralık 18,24 Ortalama 18,94 Fiyat Kuruş/Adet 24,50 24,50 21,70 20,00 17,50 20,70 19,00 21,10 23,70 19,40 19,60 21,90 21,13 Kaynak: YUM-BİR, 2014 Tablo 13. Yıllar İtibariyle Türkiye Yumurta Üretim ve İhracatı (2006-2014- Milyon adet) Yıllar Üretim İhracat İhracatın Üretimdeki Payı (%) 2006 8.401 195 2,32 2007 10.515 786 7,48 2008 11.258 1.327 11,79 2009 11.920 1.142 9,58 2010 13.980 2.143 15,33 2011 14.000 3.588 25,63 2012 15.677 4.080 26,03 2013 16.707 4.522 27,07 2014 17.607 4.649 26,40 Kaynak: YUM-BİR, 2014 142 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Yumurta ihracatındaki asıl hedef Amerika ve Avrupa Ülkelerine açılabilmek ve istenen kalite ve nitelikte ürün üretebilmek olmalıdır. Bununla birlikte yumurta ihracatında uluslararası normlara uygun ve yasal koşulları sağlayacak önlemler alınmalı ve bununla ilgili yeni politikalar geliştirilmelidir. Tablo 14. Ülkeler Bazında Türkiye Yumurta İhracatı (Kg/$/£-2014) Ülke 2013kg 2013$ 2013TL D. Y. D. Y. D. Y. 8.996 249.619 31.025 329.257 23.411 247.024 773 5.731 3.773 7.835 2.786 5.833 7.153 10.315 7.731 Irak Suriye İsrail AzerNahçivan 2.130 502 8.836 Özbekistan 677 4.040 Gürcistan 195 1.045 958 B. Arap Emir. 112 1.129 444 Suudi Arabis. 264 1.271 1.196 Libya 839 Katar 757 Türkmenistan 170 Angola 212 Cıbutı 159 Sudan 155 Umman 148 Kuveyt 80 Sıerra Leone 59 Liberya 57 Kktc 50 Arnavutluk Bahreyn 42 Tacikistan 19 Gambiya 18 Ege S.Bbölge 16 Kosova Somali 15 Ürdün 22 Rusya İran Kırgızistan Toplam 13.147 269.268 50.272 Kaynak: EİB-2014 663 1.431 1.286 1.624 1.026 980 244 319 199 210 165 218 57 60 101 6.633 3.034 724 335 895 494 1.072 979 1.242 778 753 184 242 151 156 126 165 44 45 75 43 27 18 24 33 20 13 18 23 31 17 24 2014kg 2014$ 2014TL D. Y. D. Y. D. Y. 4.966 242.618 26.949 299.342 20.410 225.691 1.392 20.155 8.670 24.597 6.399 18.936 13.097 18.616 14.045 2.903 802 53 28 90 64 44 5 18 3 1 267.218 10.327 356.157 37.819 501 13.320 5.198 1.146 230 1.151 142 96 480 205 262 363 223 121 27 60 699 10.041 3.937 1.461 176 1.366 106 130 358 277 356 266 333 163 29 251 16 20 101 25 10 279.992 55.381 116 53 71 395 53 23 521 1.082 1.068 98 204 283 243 123 23 87 40 57 286 41 18 83 18 7 348.052 41.717 262.825 D: Damızlık Y:Yemeklik 6. Sonuç Türkiye’de yumurta tavukçuluğu sektörü büyüme ve ilerleme yolunda önemli bir ivmeye sahiptir. Yumurta üretimi, tüketicilerin yumurta tüketimini karşılayacak tavuk ve işletme kapasitesine sahiptir. Ancak Türkiye’de kişi başına yumurta tüketimi hala yeterli ve beklenen sayıda değildir. Bu sayının artırılması için kamu kurumları, sektörle ilgili sivil toplum kuruluşları ve üniversitelere büyük görevler düşmektedir. Yumurta ihracatı bakımından Ülkemizde yumurta tavukçuluğu sektörü önemli bir 143 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin iyi şekilde değerlendirilip, Ortadoğu Ülkelerinin yanı sıra Rusya, Amerika ve Avrupa Ülkelerine ihracat fırsatlarının ortaya çıkarılması ve uluslararası standartlarda ihraç ürünü elde etmenin yollarının araştırılması gerekmektedir. Kaynaklar Ege İhracatçılar Birliği, 2014 Verileri Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, 2014 Verileri Türkiye İstatistik Kurumu, 2014 Verileri Türkiye Yem Sanayicileri Birliği, 2014-2015 Verileri Yumurta Üreticileri Merkez Birliği, 2014 Sektör Verileri 144 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Zeytinyağı Fatma ÖZTÜRK Mine YALÇIN Zeytincilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Dünya genelindeki zeytin yetiştiriciliğinin %90’lık önemli bir kısmı Akdeniz havzasında, geriye kalan önemli bir bölümü ise Latin Amerika ülkelerinde yapılmaktadır. Uluslararası Zeytin Konseyinin 2015 yılı raporlarına göre, zeytinin yetiştiği alanların kısıtlı olması nedeniyle, zeytinyağı üretimi 47 ülkede gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte insan sağlığına getirdiği katkı ve ülkelerin gelişmişlik düzeylerine paralel refah düzeylerindeki artış ile tüketimi yaygınlaşmış ve 160 ülkeye ulaşmış olduğu belirtilmektedir. Dünyada yaklaşık 10 milyon hektar alanda yaklaşık 20,3 milyon ton dane zeytin üretimi gerçekleştirilmektedir. Önemli zeytin üretici ülkeler sırasıyla, İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus, Suriye ve Türkiye’dir. Üretimde AB ülkelerinin payı yıllara göre değişmekle birlikte ortalama % 75-80 seviyelerindedir. AB ülkeleri arasında ilk sırayı İspanya almakta onu İtalya ve Yunanistan izlemektedir. Bu ülkelerin tipik bir Akdeniz ülkesi olması yanında sektöre verilen teşviklerin de üretimi arttırdığı bilinmektedir. Ayrıca son yıllarda ABD, Avustralya, Japonya ve Arjantin gibi ülkelerde de zeytin üretimine başlanılmıştır. Zeytin, genetik özelliğinin yanı sıra kültürel işlemlerin tam olarak uygulanamayışı nedeniyle periyodisite özelliği gösteren bitkilerdendir. Türkiye’ de yaklaşık 400 bin zeytin işletmesi mevcut olup, sanayi sektörüne ham madde sağlaması nedeniyle yaklaşık 10 milyon kişiyi direkt ve dolaylı olarak istihdam etmektedir. Zeytin işletmelerinin %14’ü TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği, Güneydoğubirlik ve Marmarabirlik ortaklarından oluşmaktadır. Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği 24 bin, Güneydoğubirlik 5 bin (Zeytinyağı üretimi yapan), Marmarabirlik ise 30 bin ortağa sahiptir. Türkiye zeytinyağı sektörü gelişme fırsatlarına sahip olmakla birlikte, üretim maliyetlerin yüksekliği ve desteklerin özellikle AB ülkeleri düzeyinde olmaması üretici ve ihracatçıyı olumsuz etkilemektedir. Diğer taraftan iç piyasada da üreticilerin eline geçen fiyatlar yetersiz iken, kişi başına zeytinyağı tüketimi nispeten düşük kalmaktadır. Ege Bölgesi’nin üretim açısından Türkiye 145 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 genelinde yaklaşık %54’lük pay ile ilk sırada yer almakta olup, bu bölgeyi sırasıyla, %25 ile Akdeniz Bölgesi, %18 Marmara Bölgesi ve %3,6 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi takip etmektedir. Zeytin üretiminin yoğun olarak gerçekleştirildiği iller ise önem sırasına göre İzmir, Aydın, Muğla, Manisa, Balıkesir, Hatay, Mersin Çanakkale, Antalya ve Osmaniye illerdir. 2. Dünya Zeytinyağı Sektörü Uluslararası Zeytinyağı Konseyinin verilerine göre, 2001/02 sezonunda 2.825.500 ton olan dünya zeytinyağı üretimi, 2012/13 sezonunda %15’lik azalış ile 2.401.500 ton olarak gerçekleşmiştir. 2013/14 sezonunda 3.270.500 ton olan dünya zeytinyağı üretiminin, 2014/15 sezonunda %27’lik azalış ile 2.393.000 ton olarak gerçekleşeceği öngörülmüştür. Üretimde yaşanan azalışın en önemli sebeplerinden biri dünya zeytinyağı üretiminde lider konumda olan İspanya ve İtalya’ da yaşanan olumsuz iklim koşulları (kuraklık) ile zeytin bahçelerinde görülen hastalıklardır. Zeytinyağı üretiminde kesinleşen 2012/13 sezonu verilerine göre; İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus, Türkiye ve Suriye önemli üretici ülkelerdir. Dünya zeytinyağı üretiminde 2014/15 sezonu verilerine göre, Türkiye 190 000 bin ton üretimi ile İspanya, İtalya, Yunanistan ve Tunus’ tan sonra 5’inci sırada yer almaktadır. Tablo 1. Ülkeler İtibariyle Dünya Zeytinyağı Üretimi ve Değişim Oranları (Ton) 2001/02 2009/10 2010/11 2011/12 2012/13 2013/14 2014/15* % Değişim 1.411.400 1.401.500 1.391.900 1.615.000 618.200 1.775.800 825.700 -54 İtalya 656.700 430.000 440.000 399.200 415.500 461.200 302.500 -34 Yunanista 358.300 320.000 301.000 294.600 357.900 131.900 300.000 127 Tunus 35.000 150.000 120.000 182.000 220.000 70.000 260.000 271 Türkiye 65.000 147.000 160.000 191.000 201.196 160.000 190.000 18,8 Suriye 92.000 150.000 180.000 198.000 175.000 165.000 50.000 -70 Fas 60.000 140.000 130.000 120.000 100.000 120.000 110.000 -8 212.100 382.000 512.100 512.200 514.900 546.600 544.800 0 2.825.500 2.973.500 3.075.000 3.321.000 2.401.500 3.270.500 2.393.000 -27 İspanya Diğer DünyaTop. Kaynak: IOC, 2015* Tahmin 2001/02 sezonunda 65.000 ton olan zeytinyağı üretimi, 2012/13 sezonunda % 209’luk artış ile 201.196 ton, 2014/15 sezonunda ise bir önceki sezona göre %18,8’lik artış ile 190.000 ton olarak gerçekleşmiştir. (2015 yılında zeytinyağı fiyatlarındaki artış dikkate alınarak UZZK toplam zeytinyağı üretimini 170 000 ton olarak revize etmiştir.) Dünya zeytinyağı dış ticaret hacmi ele alınana on yıllık süreçte giderek artmaktadır. Zeytinyağı ihracatının İspanya ve İtalya gibi üretici ülkelerin elinde olduğu görülmektedir. Dünya sıralamasında 146 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye zeytinyağı ihracatında Tunus’tan sonra 4. sırada yer almaktadır (Tablo 2). Günümüzde zeytinyağı tüketimi hızla artan bir ürün niteliğindedir. Amerika Birleşik Devletleri yaklaşık %40 ithalat payına sahiptir. Brezilya ve İtalya diğer önemli ithalatçı ülkelerdir (Tablo 3). Son altı yıllık dönemde Çin Halk Cumhuriyeti zeytinyağı ithalatı yapmaya başlamış ve ithalat miktarını yıllara göre arttığı tespit edilmiştir. Bu artışın nedenini, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki refah seviyesinin son yıllarda giderek artması ile birlikte ülkedeki zeytinyağı tüketiminin de arttığı şeklide açıklamak mümkündür. Dünya zeytinyağı tüketim bakıldığında zeytinyağının üretildiği ülkelerde görülmektedir (Tablo 4). rakamlarına daha çok tüketildiği Tablo 2:Ülkeler İtibariyle Dünya Zeytinyağı İhracatı (2004/05-2014/15) (1000 ton) İtalya Yunanistan İspanya Arjantin Suriye Tunus Türkiye Dünya 2004/05 191.5 10.0 2009/10 195.1 12.0 2010/11 223.0 13.0 2011/12 233 16 2012/13 216.0 11.0 2013/14 243.0 13.0 2014/15* 243.0 11.6 110.9 12.5 36.0 98.0 93.5 633.4 196.5 19.0 18.0 97.0 29.5 653.4 196.2 12.0 23.0 108.0 12.0 695.7 248.0 23.50 25.0 175.0 30.0 798.8 178.0 12,0 25.0 60.0 50.0 756.2 225.0 21,0 25.0 60.0 50.0 746.9 225.0 6.0 25.0 170.0 35.0 832.0 Kaynak: IOC, 2015.* Tahmin Tablo 3:Ülkeler İtibariyle Dünya Zeytinyağı İthalatı (2004/05-2014/15) (1000 ton) İtalya Brezilya Çin ABD Kanada Japonya Dünya 2004/05 180.2 23.5 0 226.0 26.0 32.0 663.3 2009/10 79.5 42.0 12.0 255.0 30.0 30.0 588.7 2010/11 56.3 50.5 18.0 258.0 37.0 40.5 633.9 2011/12 58.0 61.5 29.5 275.0 40.0 35.5 671.4 2012/13 90.0 73.0 39.0 288.0 38.5 51.0 815,0 2013/14 60.0 73.0 40.0 290.0 38.0 51.0 767.6 2014/15* 59.5 72 30 290 37.5 51.0 784.6 Kaynak: IOC, 2015. * Tahmin 2014/15 sezonunda birinci sırayı kişi başına yaklaşık 18 kg zeytinyağı tüketimi ile Yunanistan almaktadır. Tüketimde İspanya ve İtalya diğer önemli ülkeler olup, Türkiye’de ise kişi başına yaklaşık 2 kg zeytinyağı tüketilmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti 2008/09 sezonu itibari ile zeytinyağı tüketimi uluslararası istatistiklere girmeye başlamış ve bu yöndeki talebin yıllar itibari ile katlanarak artması dikkati çekmektedir. 147 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4: Ülkeler İtibariyle Dünya Zeytinyağı Tüketimi (2004/05-2014/15) (1000 ton) 2004/05 2009/10 2010/11 2011/12 2012/13 2013/14 2014/15* İtalya 840.0 675.7 660.0 724.5 590.0 600.0 520.0 Yunanistan 283.0 228.5 227.0 212.5 200.0 185.0 160.0 İspanya 615.7 539.4 554.2 582.1 513.0 580 515.0 Suriye 135.0 120.5 130.5 135.5 135.5 95.0 60.0 Türkiye 60.0 110.0 131.0 150.0 160.0 150 130.0 Avustralya 32.5 44.0 44.0 40.0 36.0 40.0 37.0 18.0 29.5 40.0 39.0 40.0 30.0 215.5 258.0 275.0 300.0 294.0 294.0 290.0 32.0 37.0 40.0 38.5 37.5 37.0 37.5 2.922.7 2.878.7 3.055.2 2.983.7 3.017.6 3026.5 2.823.5 Çin Halk C ABD Kanada Dünya Kaynak: IOC, 2015. * Tahmin 3. Türkiye Zeytinyağı Sektörü Türkiye’nin 2004/2013 yılına ait yağlık yönlü zeytin üretim istatistikleri Tablo 5’de verilmiştir. 2003 yılında 465 bin ha olan yağlı zeytin üretim alanı 2014 yılında yaklaşık 606 bin ha alana çıkmıştır. Türkiye’de 2005 yılından itibaren kapama meyve bahçesi yapma koşulu ile sertifikalı fidana teşvikler verilmiştir. Ancak verilen teşvikler çeşitli sebeplerle sofralık bir çeşit olan Gemlik fidanının dikimine neden olmuştur. Yapılan politika değişikliği ile sofralık zeytin teşvikleri düşürülmüştür. (2011 yılından sadece yağlık zeytin fidanına teşvik verilmektedir.) Son on yıllık dönemde zeytin ağaç varlığında artışlar görülmekte ve bunun sonucunda da Türkiye’nin toplam tane zeytin üretim miktarının artacağı beklenmektedir. Tablo 5: Türkiye’de Yağlık Zeytin Alanı, Ağaç, Üretim ve Verimleri (2003-2014) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Yağlık Zeytin Alanı (ha) 465 000 482 000 491 000 518 200 545 900 561 700 Yağlık Zeytin Ağaç (1000 adet) 69 400 72 650 75 910 84 914 93 248 98 557 Yağlık Zeytin Üretimi (Ton) 500 000 1 200 000 800 000 1 211 000 620 469 952 145 Toplam Zeytin Üretimi (Ton) 850 000 1 600 000 1 200 000 1 766 749 1 075 854 1 464 248 Yağlık Üret. Toplam Üretime Oranı (%) 59 75 66 69 58 65 Yağlık Ağaç Verimi (kg/ağaç) 8 18 12 18 9 13 2009 2010 2011 2012 2013 2014 560 200 563 800 576 200 586 100 594 900 606 042 100 738 102 334 100 257 104 568 111 331 113 570 830 641 1 040 000 1 200 000 1 340 000 1 286 000 1 330 000 1 290 654 1 415 000 1 750 000 1 820 000 1 676 000 1 768 000 64 73 69 74 80 75 11 14 15 17 15 14 Kaynak: TUİK, 2015. Türkiye’deki mevcut dane zeytin üretimin (2014 yılı) %75 yağlık olarak değerlendirilmiştir. Marmara ve Karadeniz Bölgesi hariç, Ege Bölgesi, Güney Doğu 148 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Anadolu ve Akdeniz Bölgesinde ağırlı olarak yağlık yönlü zeytin üretimi yapılmaktadır. ile birlikte 2015/2016 üretim sezonunda toplam zeytinyağı miktarının 163 00 ton olacağı öngörülebilir. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) koordinatörlüğünde oluşturulan Zeytin ve Zeytinyağı Rekoltesi Ulusal Resmi Tespit Heyeti’nin raporuna göre, 2015/2016 sezonunda zeytin üretiminin 1 108 000 ton, zeytinyağı üretiminin ise 143 115 ton olması beklenmektedir. Bu verilere göre zeytin üretiminde geçen yıla göre %5, zeytinyağında ise yaklaşık %16 düşüş olması beklenmektedir. Ağaç başına ortalama 7,6 kilogram olarak beklenen zeytin verimi 2014/2015 üretim sezonuna göre, ağaç başına 2 kg daha düşük olacağı tahmin edilmektedir. Dolayısı ile verimde de %21’lik bir azalış olacağı ifade edilebilir. Türkiye’nin 1995/96-2014/15 yılları zeytinyağı bilançosu Grafik 1’de verilmiştir. Türkiye’nin ham tane zeytin üretiminde meydana gelen dalgalanmaların zeytinyağı üretimine yansıdığı bilinmektedir. Özellikle son iki üretim sezonunda olumsuz iklim faktörlerinin etkisi zeytinyağı üretiminin yönünü aşağıya doğru çekmektedir. 2008 yılından bu yana batılı ekonomileri etkisi altına alan küresel ekonomik kriz etkisi ile zeytin ve zeytinyağı ihracatında daralmalar meydana gelmiştir. Yunanistan, İspanya ve İtalya’da mevcut olan ekonomik krizler, Mısır, Suriye ve Tunus’ta meydana gelen çalkantılar nedeni ile bu ülkelerde hammadde fiyatları oldukça düşüktür. Bu sonucun ise Türkiye’nin dış ticaretini olumsuz yönde etkilediği ifade edilebilir. Türkiye’nin zeytin ve zeytinyağı ithalatı istatistiklere konu olmamaktadır. Rekolte tahmin raporunda 2014/2015 sezonunda fiyatların sürekli yükseleceği beklentisi ile devreden zeytinyağı stokunun yaklaşık 20 000 ton seviyesinde olduğu belirtilmektedir. Bu durumda, devreden stok Grafik 1: Türkiye Zeytinyağı Bilançosu Kaynak: IOC, 2015 4. Zeytinyağı Fiyatları Dünya zeytinyağı üretimi 2014/2015 üretim sezonunda 2 393 000 ton olarak gerçekleşmiştir. Dünya zeytinyağı arzının düşmesindeki en önemli etken İspanya 149 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 üretiminin bir önceki yıla göre %53, son beş yıl ortalamasına göre de %34 düşüş göstermesi olmuştur. Bunun yanında ikinci büyük üretici ülke İtalya’da da bir önceki yıla göre %52 üretim kaybı olmuştur. Bu kapsamda; İspanya ve İtalya’da geçen yıl rekoltenin düşük olacağının görülmesiyle birlikte 2014 yılı Temmuz ayından itibaren piyasa fiyatları yükselişe geçmiştir. İspanya piyasasında kampanyanın başlangıcında (Kasım 2014) natürel sızma zeytinyağı fiyatı bir önceki yıla göre %25 artış göstermiştir. Sezon içerisinde fiyat artışları devam etmiş olup, Haziran 2015’de bir önceki yıla göre fiyat artış farkı %58’i bulmuştur. İtalya’da da benzer şekilde fiyatlar hızla yükselişe geçmiş, kampanya başında bir önceki yıla göre yaklaşık %92 oranında artış gerçekleşmiştir. Tablo 6: Dünya Sızma Zeytinyağı Fiyatları (2010/11-2014/15) Yıllar 2010-2011 2011-2012 2012-2013 2013-2014 2014-2015 İspanya (€/kg) 1,98 2,15 2,71 2,22 3,17 İtalya (€/Kg) 3,31 2,58 3,06 3,31 5,59 Ort fiyat (€/Kg) 2,65 2,37 2,89 2,77 4,38 Euro Kur 2,19 2,36 2,43 2,90 2,85 TL/Kg 5,80 5,62 7,02 8,03 12,48 Kaynak: IOC, 2015 Pazar fiyatları Dünya fiyatlarında meydana gelen zeytinyağı fiyat artışları Türkiye’ye de yansımaktadır. Zeytinyağı fiyatları gerek Türkiye’de gerekse dünyadaki diğer üretici ülkelerde yıllar itibariyle stabil bir yapı izlemesine rağmen, 2014/15 sezonundan itibaren ciddi bir yükselişe geçmesinin nedenleri zeytinyağı arzında meydana gelen daralma ve talepte oluşan genişlemenin etkisi şeklinde ifade edilebilir. 4.1. Zeytinyağı Arzının Fiyatlara Etkisi: Özellikle 2014/2015 üretim sezonunda bir önceki sezona göre rekolte tahminlerinde üretimde %18’lik artış olacağı beklentisine rağmen üretim döneminde yaşanan olumsuz iklim koşulları ve zeytin bahçelerinde görülen hastalık ve zararlılar nedeniyle zeytin ve zeytinyağı üretiminde geçmiş yıllara göre beklenenden daha az üretim artışı gerçekleşmiştir. Zeytin yetiştiriciliğinin yoğun olarak gerçekleştirildiği Ege ve Marmara bölgelerinde, çiçeklenme ve meyve tutumu döneminde görülen aşırı yağış ve ani sıcaklık değişimleri sonucunda meyve tutumu olumsuz etkilenmiştir. Diğer yandan ilkbahar döneminde aşırı yağışlar nedeniyle Halkalı Leke Hastalığının neden olduğu dane dökülmeleri yoğun olarak görülmüştür. Çiçeklenme ve meyve oluşumu döneminde zararlılar (özellikle zeytin sineği) ile yeterli mücadele yapılmaması nedeniyle verim ve kalite kayıpları yaşanmıştır. Zeytin yetiştiriciliğinin geleneksel olarak dağlık- kır arazilerde yapılıyor olması ve bu arazilerde de kültürel işlemlerin gerektiği gibi zamanında ve usulüne uygun yapılamaması periyodisitenin şiddetini artırmaktadır. Söz konusu durum zeytin ve zeytinyağı üretimini olumsuz etkilemektedir. 150 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Ülkemizde 2004’de yapılan Zeytin Zirvesi ile birlikte İspanyadan sonra ağaç varlığı açısından dünya ikinciliğine ulaşmak hedeflenmiştir. Bu doğrultuda uygulanan politikalar ve verilen teşvikler ile zeytin ağaç varlığı artmıştır. Ancak bahçelerin ekonomik verim yaşına gelmemeleri nedeniyle arz miktarında belirlenen hedefe henüz ulaşılamamıştır. 4.1. Zeytinyağı Talebinin Fiyatlara Etkisi: Dünya zeytinyağı tüketim istatistiklerine bakıldığında zeytinyağının daha çok üretildiği ülkelerde tüketildiği görülmektedir. Dünya genelinde AB ülkelerinin toplam tüketimden aldığı pay %70 olup, İtalya bu oranın yaklaşık %30’luk bölümünü oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda Uluslararası Zeytin Konseyinin zeytinyağının tanıtım ve promosyon çalışmaları neticesinde iç ve dış tüketim artmıştır. AB ülkeleri dışındaki dünyada en büyük tüketici ülke ABD’dir. Diğer yandan Çin 2007/08 yılından sonra zeytinyağı ithalatına başlamış ve giderek artan bir trende devam etmektedir. Dünya’daki eğilime paralel olarak ülkemizde de sağlıklı beslenme bilincinin gün geçtikçe artması ile uzun yıllar 1 Kg civarında seyreden kişi başı zeytinyağı tüketimi son iki yılda 2 Kg’a çıkmıştır. 5. Sonuç Dünya’da ve Türkiye’de 2014/2015 yılı itibariyle sektörde öne çıkan en önemli husus zeytinyağı fiyatlarındaki artışlardır. Zeytinyağı üretiminde lider konumda olan İspanya ve İtalya’da yaşanan olumsuz iklim koşulları ve zeytin bahçelerinde görülen hastalık ve zararlılar nedeniyle zeytinyağı arzında ciddi düşüş yaşanmıştır. Türkiye’de de rekolte tahminlerinin altında gerçekleşen üretim zeytinyağı fiyatlarında bir tırmanışa neden olmuştur. Olumsuz iklim koşulları beraberinde halkalı leke zeytin sineği gibi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Diğer yandan hem iç piyasada hem de dış pazarlarda zeytinyağına olan ilgi artan bir seyir izlemektedir. Türkiye’de 2015/2016 yılının yok yılı olması nedeniyle yapılan rekolte tahmin çalışmalarında 140 000 ton civarında zeytinyağı arzı beklenmektedir. Önümüzdeki yıllardan itibaren yeni oluşturulan kapama zeytin bahçelerinin verime geçmesi ve kültürel işlemlerin (sulama gübreleme, ilaçlama, mekanizasyon ile hasat vb.) yapılması sonucu periyodisitenin kontrol altına alınması ile birlikte arzda artış olması muhtemeldir. Kaynaklar: EİB, 2015. Zeytin ve Zeytinyağı Çalışma Raporları, (Çeşitli yıllar), İzmir. FAO, 2015. http://faostat.fao.org/site/291/default.aspx Erişim Tarihi: 20 Ekim 2015. IOC, 2015 http://www.internationaloliveoil.org/estaticos/view/131-world-olive-oil-figures Erişim Tarihi: 20 Ekim 2015. 151 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ÖZTÜRK, F. ve YALÇIN, M. 2013. Türkiye Zeytinyağı İhracatındaki Son Gelişmeler, Sektörün Ekonomideki Yeri. Tarım Türk Dergisi, Mart-Nisan 2013. sayı: 40. Yıl:8. sayfa 92-95. İzmir. ÖZIŞIK, S. ÖZTÜRK, F. YALÇIN, M. 2011. Türkiye'de Zeytincilik Sektöründe Uygulanan Desteklemeler. Korumaya Yönelik Politikalar ve Sektöre Yansımaları. Yaşar Üniversitesi, 2. Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Sempozyumu. 7-8 Aralık 2011. UZZK, 2015. Zeytin ve Zeytinyağı Rekolte Tahminleri Raporu (2015/16). TUİK, 2015. http://tuikapp.tuik.gov.tr/ 152 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Arıcılık (Arı, Bal, Diğer Arı Ürünleri) Ümit KAYABOYNU Muzaffer DUMAN Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü 1. Giriş Dünya nüfusu hızla artmakta olup, nüfus artışıyla birlikte hızlı sanayileşme ve kentleşme nedeniyle yerleşim bölgelerinde tarım alanlarının azalması, kaynakların daha rasyonel kullanılmasını ve alternatif yöntemlerin aranmasını gerektirmiştir. olduğu, rüzgarsız, ve gün içi güneşli zaman diliminin fazla olduğu bölgelerdir. Bal arılarının en iyi faaliyet gösterdiği sıcaklık 25-26oC olarak belirtilse de, bal arısı kolonilerinin -40oC ile +40oC arasında faaliyet gösterebildiği bilinmektedir. Arıcılık; az sermaye ve düşük girdi kullanımı, kısa zamanda gelir getirmesi ve toprağa bağımlı olmadan yapılabilmesi gibi birçok özellikleri nedeniyle ön plana çıkmıştır. Arıcılık, dünyada yapılan en eski tarımsal uğraşılardan birisidir. Arıların yeryüzünde elli milyon yıldır bulunduğu ve arıcılık tarihinin on bin yıl öncesine kadar uzandığı bilinmektedir. Arıcılık faaliyetleri sonucunda ana arı ve oğul arı kolonisi üretiminin yanı sıra bal, balmumu, arı sütü, polen, arı zehiri, propolis gibi insan yaşamı ve beslenmesi için gerekli ve değerli birçok ürün elde edilmektedir. Türkiye’de arıcılık faaliyetleriyle en fazla üretimi yapılan ürün değerli bir besin maddesi olan baldır. Arılar, Hymenoptera takımında Apis cinsi içinde yer almaktadırlar. Yeryüzünde 20.000’den fazla tanımlanmış arı türü bulunmaktadır. Dünyada 11 bal arısı türü bulunmakta olup Türkiye’de yetiştiriciliği yapılanların tamamı Apis mellifera türüdür. Dünyada bulunan 27 bal arısı alt türünün 6 tanesi Türkiye’de yer almaktadır. Bal arısı kolonilerinin en ideal çalışma koşulları nektar ve temiz su kaynağının Arıcılık, canlı arı materyalleri ve arı ürünleri üretimi haricinde birçok ülkede polinasyon amacıyla yapılan bir meslek olmuştur. Arıcılık (özellikle Bombus Arısı) faaliyetleri sonucunda polinasyona olan katkısıyla bitkisel üretimde nitelik ve nicelik artırması söz konusudur. Arı yetiştiriciliği ile elde edilen balın parasal değeri arıların bitkisel üretime polinasyon ile olan katkılarının yanında çok az kalmaktadır. 153 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2. Dünyada Arıcılık Arıcılık dünyada insan yaşamının olduğu bütün kıtalarda yapılmaktadır. Arıcılık birçok ülkede sadece bal üretimi için yapılmakta olsa da bazı ülkelerde polinasyona olan büyük katkısı nedeniyle de yetiştiriciliği yapılmaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, dünyada yaklaşık 130 ülkede, 3 milyon arı yetiştiricisi arıcılık yapmaktadır. Dünyada 81.027.785 adet arı kolonisi bulunmaktadır (FAO, 2013). Dünyada en fazla bal arısı kolonisine sahip ülkeler Hindistan, Çin, Türkiye, Etiyopya ve Rusya’dır (Tablo 2). Dünyada koloni başına bal üretim miktarı ortalama 20 kg civarındadır. Koloni başına bal üretim miktarı Kanada, ABD, Meksika ve Çin’de (30-60 kg) dünya ortalamasının oldukça üzerindedir (Korkmaz, 2013). Tablo 3. 2012 Dünya Bal Üretim Miktarı Sıra 1 2 3 4 5 Tablo 1. Yıllara Göre Dünya Arıcılık Verileri Yılla r 2009 2010 2011 2012 2013 Kovan Sayısı (Adet) 76.147.910 78.019.955 78.496.035 80.513.551 81.027.785 Bal Üretimi (Ton) 1.510.322 1.547.216 1.573.028 1.592.701 Verim (Kg/koloi) 6 7 19.83 19.83 20.04 19.78 1 2 3 4 5 6 Hindistan Çin Türkiye Etiyopya Rusya Diğer 7 Dünya 1.592.701 Dünyada üretilen balın yaklaşık %30’u uluslararası ticarete konu olmaktadır. Dünyada bal ihraç eden ülkeler Çin, Arjantin, Meksika, Almanya ve Brezilya’dır. Dünyada bal ithal eden ülkeler ise ABD, Almanya, Japonya, İngiltere ve Fransa’dır (Şentürk, 2014). Tablo 2. 2013 Dünya Arı Kovanı Varlığı Ülkeler Dünya Bal Üretimi (Ton) 451.600 88.162 75.500 70.134 66.720 840.585 Kaynak: (FAO 2013) Kaynak: (FAO 2013) Sıra Ülkeler Çin Türkiye Arjantin Ukrayna ABD Diğer Kovan Sayısı (Adet) 11.600.000 9.010.000 6.641.348 5.250.000 3.284.176 45.242.261 81.027.785 Kaynak: (FAO 2013) Dünyadaki bal arısı kolonilerinin yaklaşık %44’ü Asya, %21’i Avrupa, %20’si Afrika, %14’ü Amerika, %1’i ise Okyanusya kıtasındadır (FAO, 2013). Uluslararası piyasada balın değeri 2 dolar civarında olmasına karşın Türkiye balının uluslararası piyasaya çıkış değeri ortalama 4 dolardır. Bu fiyat farkı ile birlikte gıda güvenliği sağlanamamış standart ürün üretilememesi nedeniyle koloni sayısı ve bal üretimi bakımından dünyada önemli bir yere sahip olan Türkiye, bal ihracatında istediği rakamlara bir türlü ulaşamamaktadır. 154 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Türkiye’de Arıcılık Arı gen merkezlerinden biri sayılan Türkiye koloni varlığı, bal üretimi ve yaklaşık 81.000 adet işletme varlığı ile dünyada arıcılık konusunda sayılı ülkeler arasında yer almaktadır (TUIK, 2014). Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum, zengin bitki florası ve genotip zenginlik sayesinde yılın her mevsiminde, bal, polen vb. arı ürünleri üretimi yapılabilmektedir. Dünyaca ünlü ballar (Anzer Balı) yanında Kestane Balı, Ormangülü Balı gibi değerli ballar da Türkiye’de üretilmektedir. Türkiye’de 7.082.732 adet arı kolonisi (dünyada 3. sırada) bulunmaktadır. Türkiye’de 103.525 ton bal (dünyada 2. sırada), 4.053 ton balmumu üretilmektedir (TUIK 2014). Tablo 4. 2014 Türkiye Arıcılık Verileri Sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 İl Muğla Ordu Adana Aydın Antalya Mersin İzmir Sivas Balıkesir Siirt Diğer Türkiye Toplam Kovan Sayısı (adet) 827.540 527.078 457.953 239.877 215.193 213.995 200.044 194.428 153.329 147.858 3.905.437 7.082.732 Bal Üretimi (ton) Balmumu Üretimi (ton) 15.281 621 15.038 80 9.714 397 3.446 133 2.710 160 2.883 215 2.877 129 3.038 206 2.637 55 2.026 65 43.875 1.992 103.525 4.053 Kaynak: (TUIK 2014) Türkiye’de arı kolonisi varlığı bakımından bölgeler itibarı ile sıralama, Ege, Karadeniz, Akdeniz, Doğu Anadolu, Marmara, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi olarak oluşmaktadır. Türkiye’de ortalama koloni başına 14,62 kg bal üretilmektedir. Bu dünya ortalamasından yaklaşık %30 aşağıdadır. Ülke içi piyasada perakende bal satış fiyatı ortalama 10-25 Kg/TL’dir (3-10 $). Kovan varlığı bakımından Türkiye’de iller sıralamasında Muğla (ülkenin %11,7’si), Ordu (ülkenin %7,4’ü), Adana (ülkenin %6,5’i), Aydın (ülkenin %3,4’ü) ve Mersin (ülkenin %3’ü) illeri en üst sırada yer almaktadır. Türkiye’de kişi başı bal tüketim miktarı ise 1,2-1,3 kg olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de sabit arıcılık ve gezginci arıcılık olmak üzere iki tip yetiştiricilik söz konusudur. Özellikle Ordu ili arı yetiştiricileri arasında gezginci arıcılık faaliyeti oldukça yaygındır. Türkiye’de 155 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 dünyada olduğu gibi yaygın olarak Apis mellifera yetiştiriciliği yapılmaktadır. Arı barınağı olarak %97’nin üzerinde standart Langstroth tipi modern kovanlar, %3 civarında da ilkel kovan diye tabir edilen kütük kovan vb. kullanılmaktadır. 4. Sonuç Türkiye coğrafi konumu itibarı ile birçok iklim özelliklerini bir arada bulundurmaktadır. Bu iklim çeşitliliği yılın her döneminde arıcılık yapmaya imkan vermektedir. Ayrıca Türkiye genetik çeşitlilik bakımından da dünyanın en zengin ülkelerindendir. Bu doğal yapının getirdiği avantajlarla birlikte ülkede yer alan insanların bu konuya yaklaşımları da Türkiye’yi dünya arıcılığında ön plana çıkartmaktadır. Türkiye, kovan varlığı ve bal üretim miktarı bakımından dünyada ilk üç sırada yer almasına rağmen kovan başına bal verimi ve diğer arı ürünleri üretim miktarı bakımından istenen ve beklenen seviyenin oldukça altındadır. Bunun başlıca sebebi km2’ye düşen arı kolonisi sayısı birçok ülkede 1 ve 1’in altında iken Türkiye’de 6’nın üzerindedir. Ayrıca arı ürünleri ihracatı yok denilecek kadar azdır. Bütün bu değerlendirmeler göz önüne alındığında; Türkiye arıcılığını daha iyi hale getirebilmek ve dünyada söz sahibi olabilmek adına, üretim maliyetlerinin düşürülmesiyle sektördeki kişilerin refah düzeylerinin yükseltilmesi çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Km2’ye düşen arı kolonisi sayısı bakımından diğer birçok ülkeye göre fazlası bulunan Türkiye’de arı koloni sayısı artırma çalışmaları yerine birim arı kolonisi başına verimi artırma çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Standartları yakalamış kalıntı problemi olmayan, dünyanın her yerinde kalite ve hijyen bakımından kabul gören bal ve diğer arı ürünlerinin üretim planları yapılmalıdır. Islah çalışmalarının yanı sıra yetiştiricilikte kaliteli damızlık materyal probleminin çözümü için atılan adımlar devam ettirilmeli ve eğitim faaliyetleri gibi sürekliliği sağlanmalıdır. Kaynaklar Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü (FAO), 2013. http://faostat.fao.org/site/573/default.aspx#ancor (Erişim Tarihi: 02.11.2015) KORKMAZ, A., 2013. Anlaşılabilir Arıcılık. Samsun GTH İl Müdürlüğü Yayını, Samsun. ŞENTÜRK, B., 2014. Dünya Bal Üretiminin Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi. Petek Dergisi, Sayı:11, (2014/1), Sayfa:18-20, Samsun. Türkiye İstatistik Kurumu (TUIK), 2014. http://tuikapp.tuik.gov.tr/hayvancilikapp/hayvancilik.zul (Erişim Tarihi:02.11.2015) 156 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Çölleşme İle MücadeleKonya-Karapınar Örneği Durmuş Ali ÇARKACI Toprak Su ve Çölleşme ile Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Dünyada ve ülkemizde yaşanan hızlı ve çok yönlü değişimle, çeşitlenen ihtiyaçlar daha dinamik ve verimli bir yapılanmayı gündeme getirmiştir. Bu küresel değişimde üzerimize düşenin yapılmasında, günlük politikaların dışında; tarıma, ekolojiye uygun, sürdürülebilir stratejik bir vizyonla yaklaşılması gerekmektedir. Politikaları küresel ölçekte belirlenen tarımda, ekonomik ve fiziksel anlamda sürdürülebilirliği sağlamanın, insanımıza yeterli ve sağlıklı gıda sunumunu gerçekleştirmenin sorumluluğunu Bakanlığımız taşımaktadır. Çölleşme gibi ekolojik sorunların çözümünde ortaya çıkmadan önce önlemeye dönük pro-aktif tedbirler almak gerekmektedir. Oluşabilecek olumsuz senaryolarda geleceği hedef, hizmet odaklı planlayacak kolaylaştırıcı tedbirler ve önlemler geliştirilmelidir. UNCCD’ye göre “Çölleşme”, kurak, yarıkurak ve az yağışlı alanlarda, iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dâhil olmak üzere çeşitli faktörlerden kaynaklanan toprak bozulmasını ifade eder. Çölleşmeye; arazilerin çoraklaştırılması, organik ve inorganik atıklarla toksin elementlerin birikimi, radyoaktif bulaşmalar, aşırı gübre kullanımı, yanlış sürüm ve işleme teknikleri ile toprakların kompaksiyonu, yüzeyde kabuk oluşumu, ormansızlaşma, yanlış mera yönetimi, yanlış ve amaç dışı arazi kullanımı gibi bir çok yanlış eylemler ile insan aktivitelerinin de dâhil olduğu çeşitli etmenler neden olmaktadır. (Anonim, 2004 ve Anonim, 2005). Bu çalışmada çölleşme ile mücadelenin tanımlanması, kurum tarafından çölleşme ile mücadele odaklı yürütülen projeler hakkında bilgi vermek ve konu ile ilgili önerilere yer vermektir. 2.Dünyada Durum Günümüzde Dünya arazi varlığının yaklaşık % 28’i kuraklık; % 23’ü bitki besin elementlerince yetersizlik veya mineral stresi; % 22’si yetersiz profil derinliği veya 157 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sığ derinlik; % 10’u aşırı su; % 6’sı devamlı don sorunlarıyla öncelikli olarak yer alırken; ancak tüm kara parçasının % 11’inde toprak profili derinliği içinde her hangi bir sorunu bulunmamaktadır veya bulundukları ekolojik bölgesi içinde çevresine oranla en verimli toprakları temsil etmektedir. İnsan aktivitelerinin de neden olduğu Dünya toprakları üzerinde bozuluma uğrayan toplam arazi parçasının alanı yaklaşık 1.964x106 ha’dır. Bu alan Türkiye kara parçasının yaklaşık 25 katı bir alana denk gelmektedir. Buna karşın Dünyamızda en verimli toprakların yayılım alanı yaklaşık 350,790x106 ha'dır ve Türkiye yüzölçümünün yaklaşık 4,5 katıdır. Dünyamızın yaklaşık 4.048x106 ha’sı ağaçlık ve orman alanlarıdır; ancak bu alanın 719x106 ha’sı bozuluma uğramıştır. Bu değer kendi sektörünün, % 18’inin bozulumuna karşılıktır. Otlakçılık sektörünün Dünyada yayılımı 3.212x106 ha’dır. Bu alanın % 21’ine karşılık gelen, yaklaşık 685x106 ha çayır-mera alanı bozuluma uğramıştır. Tarım alanlarının Dünya’daki toplam yayılım alanı, diğer sektörlere göre oldukça düşüktür ve 1.475x106 ha’dır. Bu alanın da yaklaşık % 38’ini oluşturan 562x106 ha alan, çölleşmeye uğramıştır. Orman, otlakçılık ve tarım sektörü üretim alanlarının yayılımını ve kendi içindeki çölleşme oranlarını değerlendirdiğimizde; özellikle tarımsal üretim alanlarındaki toprak/arazi bozulumunun veya çölleşme sorununun daha hızlı yayıldığını ve kendi sektörü içinde de daha büyük boyutlarda olduğunu görmekteyiz (Cangir ve Boyraz, 2008). 3.Türkiye’de Durum Ülkemizin Bulgaristan sınırından başlayarak İstanbul Boğazına kadar yer alan Yıldız Dağları ve İstanbul Boğazından başlayarak Rusya sınırına kadar devam eden Karadeniz’in orman alanlarında yer alan iklim kuşağı bölgesi hariç diğer bölgelerinde ağırlıklı olarak yarı kurak ve yarı nemli iklim hâkimdir. Topografik açıdan % 12’den daha fazla eğime sahip ve erozyona duyarlı yörelerinde ağırlıklı yer aldığı dik, çok dik ve sarp araziler, tüm kara parçamıza oranı % 62 gibi yüksek bir değerdir. Bitki besin elementlerinin hareketliliği açısından çok kireçli ve killi bir yapıdaki jeoloji yapıya sahiptir. Kişi başına düşen kullanılabilir su potansiyeli Dünya ortalamasının çok altında olduğu hidrojeolojik yapısı bulunmaktadır. Bitki örtüsü özellikle zayıf ve çok zayıf botaniksel kompozisyona sahip meraları oluşturmaktadır. Tarım arazi varlığı açısından toplam yüzölçümümüzün üçte ikisinden daha fazlası işlemeli tarıma uygun olmayan arazisi mevcuttur. Orman varlığında ise yarıya yakın oranda “bozuk orman” niteliğinde ve teknik kriterlere göre odun verimi sağlanamayan orman alanları mevcuttur. Yukarıda bahsedilen bütün bu demografik baskıların etkileri değerlendirildiğinde, doğa-insan ikileminin karşılıklı etkileşimiyle ülkenin çölleşme riskiyle karşı karşıya oluşu kaçınılmaz bir olgu gibi gözükmektedir. Ancak 9000 yıldır uygarlıklara ev sahipliği yapmış Türkiye, aynı zamanda “Kentsel Tarım”ında ilk yapıldığı ülke konumundadır (Anonim, 2005). 158 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yapılan toprak etütlerine göre 15,6 milyon ha alanda orta derecede, 28,3 milyon ha alanda şiddetli, 13,2 milyon ha alanda ise çok şiddetli su erozyonu problemi olduğu belirlenmiştir. Ülkemizde 460.000 ha alanda var olan rüzgâr erozyonunun yaklaşık % 66’sı (322.000 ha) Konya ilimizdedir (Doğan, 2011). Türkiye’de çölleşmenin nedenleri 3 kategori altında toplanmaktadır. Bunlar: doğal nedenler, teknik nedenler ve sosyoekonomik, yönetimsel ve yasal nedenlerdir (Anonim, 2005). 3.1.Doğal Nedenler Toprak aşınımı; su ve rüzgâr erozyonu, kumul hareketleri, Topraklardaki bitki besin elementlerinin yüzeyden veya yıkanmayla profilden uzaklaşarak toprak verim bozulmalar, İklimsel değişimlerdir. kalitesindeki 3.2.Teknik Nedenler Ormansızlaşma, Meraların, özellikle yamaç alanlarındaki meraların yanlış, düzensiz, kontrolsüz ve zamansız -ağır biçimde- otlatılmaları, Hidrojeolojik yapının veya hidrolojik döngünün yapay yollarla etkilenmesi, Anız yakımı, Tarım topraklarının yanlış yönetimi ve toprak yorgunluğunun oluşması, Çiftçi uygulamalarında tarla içi plansız sulamanın neden olduğu yüksek taban suyunun sürekli etkisi, çoraklaşma etmenleri ve sulama oranı ve randımanın arzu edilen düzeylerde olmaması, Tarım ve orman niteliğindeki alanların amaç dışı kullanımı (Toprak betonlaşması), Özellikle tarım topraklarındaki tuzlulaşma, alkalileşme gibi çoraklaşma ile asitleşme sorunları, Endüstrinin organik/inorganik atıkları ve deterjanlar gibi evsel atıklarla toprakların kimyasallarla bulaşması ile toksin elementlerin birikimi, Toprak sıkışması ile pulluk (altı)/trafik katmanlarının oluşması ile ortaya çıkan strüktürsüzleşme ve kabuklaşma gibi toprakların fiziksel bozulumu, Tarım ve orman ekosistemlerinin plansız olarak yönetimi veya arazilerin yanlış kullanımı veya tarım, mera ve orman alanlarının karşılıklı olarak yanlış yapılanmalarıdır. 3.3.Sosyoekonomik, Yöntemsel ve Yasal Nedenler Farklı amaçlar için arazi yönetimi ve kullanılması yetkisinin birçok kurum ve kuruluşun idaresinde yönetilmektedir ve kendi aralarındaki eşgüdüm eksikliği veya kopukluğu nedeniyle toprak kullanımının ve korunmasının kavram kargaşasına neden olması ve doğal kaynakların rasyonel kullanımına uygun mevzuatın olmaması veya yetersiz kalması nedeniyle yasal mevzuattan kaynaklanan sorunlardır. 159 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 4.Çölleşme ile Mücadele için Kurumumuzun Yürüttüğü Çalışmalar Ülkemizde rüzgâr erozyonu ve çölleşme ile yapılan mücadelenin en güzel örneği Konya Karapınar'da yapılan çalışmalardır. 1950'li yılların sonunda aşırı otlatma, yanlış tarımsal uygulamalar vb. sebeplerden dolayı eski bir göl yatağı olan sahada rüzgâr erozyonu ile birlikte kum fırtınaları başlamış tarım sürdürülemez hale gelmiştir. Bununla birlikte erozyon ve çölleşme mevcut yerleşim yerlerini de etkilemiş, yollar trafiğe kapanmış, hastalıklar artmış, hayvanlar telef olmuş, hayat yaşanamaz hale gelmiştir. 1960'lı yıllarla birlikte bölgede çölleşme ve erozyona karşı örnek bir çalışma başlatılmış günümüze kadar gelen süreçte bölgede erozyon kontrol altına alınmıştır. Günümüzde bu çalışmalar geçmişle bağını koparmadan projelerle devam etmektedir. Çölleşme ile Mücadelede Toprak Su ve Çölleşme ile Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü farklı kaynaktan çeşitli birçok proje yürütmektedir. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından toprak ve su yönetimini ilgilendiren projelerden özellikle rüzgâr erozyonuna ve toprak kayıplarına karşı yürütülen TAGEM farklı koruyucu kuşak çalışmalarıyla devam etmektedir. Bu çalışmanın çıktıları özellikle; ÇATAK projesinin uygulayıcılarına rehber olmuştur. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce toplulaştırılması yapılan ve devam eden tarım arazilerinin sınırlarında da canlı perdeleme oluşturulması benimsenmiş olup KOP eylem planına alınmıştır. Ayrıca bölgede canlı perdeleme tesisi eden farklı kişi ve kuruluşlara da en az su tüketimi olan, olumsuz şartlara dayanıklı türlerin seçilmesi konusunda veri kaynağı olmuştur. Bu projenin çıktılarının en güzel örneği, Karapınar Akören mevki çiftçi tarım arazilerinde takribi 100.000 adet rüzgâr perdesi tesisi inşa edilmesi olmuştur. Kurumumuzda sonuçlandırılan ve sonuçları uygulamaya aktarılan diğer bir çalışmada kuru tarım yapılan alanlarda şeritvari ekim uygulamasıdır. Şeritvari ekimde hem erozyon önlenmekte hem de su kaybı azalmakta olup aynı zamanda anız yangınlarına karşı da tedbirler alınması sağlanmıştır. Bölgede şeritvari ekim uygulaması benimsenmiştir. Ayrıca toprak işlemesiz tarım yöntemiyle Kurumumuza bağlı Karapınar Çölleşme ve Erozyon Araştırma Merkezinde 330 dekarda ve çiftçi arazisinde 400 dekarda şeritvari ekimi yapılmıştır. Yine çölleşme ile mücadele kapsamında suyun toprakta biriktirilmesi, muhafazası, suyun etkin kullanılması, atık suların kullanımı ve kısıtlı sulama ile ilgili TAGEM araştırmalar yürütülmekte olup bu projelerin bir kısmı sonuçlandırılmış ve sonuçları uygulamaya aktarılmaya başlanmıştır. Bu projelerden su kaynaklarının etkinliğinin artırılmasında zeolitin araştırılması, dane mısırda farklı fenolojik dönemdeki kısıtlı su uygulamalarının araştırılması, buğday ve şeker pancarında kısıtlı su uygulama ve Konya kentsel atık suların tarımsal sulamada kullanılması projeleri sonuçlandırılmış olup, bu projelerin çıktıları müdürlüğümüzce düzenlenen araştırma günlerinde, sempozyumlarda ve kongrelerde paylaşılmaktadır. Bu projelerden atık su kullanımı atık suların tarımsal amaçlı kullanımında belediye ve 160 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 diğer kurumlara ışık tutmuş ve özelliklede yeşil alan sulamasında kullanılmaya başlanmıştır. Kurak alanlarda hem mera ıslahında hem de erozyonla mücadelede kullanılabilecek bir C4 enerji bitkisi olan 4 kanatlı atripleks canescens tuz çalısı ile yürütülen proje çalışması sonuçlandırılmıştır. Bu bitkinin sadece dikim yılında sulama gerektirdiği ve daha sonraki yıllarda sulama gerektirmediği sıcağa, kuraklığa ve soğuğa karşı mukavemetli olduğu belirlenmiştir. Projeden elde edilen sonuçların kurak alanlarda başarılı ve ümitvar sonuçlar içermesi nedeni ile bitkinin kurumumuza bağlı Karapınar Çölleşme ve Erozyon Araştırma Merkezi üretim tesisinde takribi 30.000 adet çoğaltımı yapılmış, Kırşehir Tarım İl Müdürlüğü ile koordineli olarak Kırşehir’de bu bitkinin dikimi gerçekleştirilmiştir. Mısırda kısıtlı su çalışmasının sonuçlarından özellikle Pan kabı kullanımı KOP ve diğer paydaşlar tarafından ilgi çekmiş ve bölgede kullanımın yaygınlaştırılması konusunda yeni çalışmalar yapılabileceği fikri doğmuştur. Halen Konya bölgesinde 300.000 dekarı aşan bir alanda mısır tarımı yapılmakta olup damla sulama kullanılmasına rağmen üreticinin ne kadar su vereceğini bilmediğinden kayda değer bir su tasarrufu sağlanamamakta olup buharlaşma esasına dayanan Pan kabının kullanılmasıyla birlikte önemli bir su tasarrufu sağlanabilecektir. Devam eden projelerden özellikle su hasadı ile ilgili projeler havza için önemli bir konu olup projelerin ilk yıl çıktılarına göre erozyona karşı ağaçlandırmada farklı su hasadı yöntemlerinin görülmüştür. etkili olabileceği Yine çölleşmede önemli bir faktör olan toprak bozunumu ile ilgili devam eden projeler de önemli bir yer tutmaktadır. Bunlardan farklı münavebe sistemi ve toprak işleme yöntemlerinin toprağın fiziksel özellikleri ve erozyona etkilerinin belirlenmesi projesi ile toprak karbon yapısını koruyacak, organik maddeyi ve agregatlaşmayı artıracak ürün ve işleme modellerinin belirlenmesine çalışılacaktır. Atıkların tarımda yeniden kullanımı ile ilgili önemli bir çalışma olan Erozyona uğramış mera alanlarında arıtma çamurunun kullanım olanaklarının değerlendirilmesi projemizde bu yılki verilerine göre, toprak iyileştirme ve bitki vejetasyonu gelişimi açısından evsel kökenli biyokatının muhtevasındaki organik maddenin mera bitki gelişimini ve topraktaki agregat stabilitesini artırdığı ve erozyon ile mücadelede etkili olabileceği görülmüştür. Devam eden projelerden olan havuç ve ayçiçeğindeki kısıtlı su çalışmaları da bölgede kıt olan su kaynaklarının en verimli şekilde değerlendirilme olanakları araştırılacaktır. Müdürlüğümüzce bitirilen, devam eden ve yeni başlayacak çalışmaların sonuçları konu ile ilgili kurum kuruluş ve kişilerle paylaşılmaktadır. Haziran ayının ikinci pazarı olan Toprak Bayramı ile 17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü birleştirilerek bir hafta süreyle kutlamalar yapılmaktadır. Bu etkinliklerde yerel, ulusal ve uluslararası bazda katılımcılarla proje çıktılarımız paylaşılmaktadır. Müdürlüğümüz Karapınar Çölleşme ve 161 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Erozyon Araştırma Merkezinde erozyon ve çölleşme bilincini oluşturmak için ve eğitimlerde kullanmak üzere doğa okulu sahası tesis edilmiş; bu alanda rüzgâr tünelleriyle rüzgâr erozyonu oluşturularak canlandırma yapılmıştır. Ayrıca farklı tip koruyucu kuşakların gösterilmesi, toprak profilleri, kayaçlar ve alternatif ve endemik bitki türleri teşhir edilmiştir. Müdürlüğümüz Karapınar Çölleşme ve Erozyon Araştırma Merkezi sera üretim tesislerinde kurağa dayanıklı bitki türlerinin çoğaltılması ve araziye aktarılması çalışmaları devam etmektedir. Bu kapsamda 56 çeşit bitki türünün ve bunlardan başlıcalar, takribi 120.000 adet lavanta (Lavandula officinalis L.), 10.000 adet ardıç (Juniperus sp.) türleri (Sky rocet, yaylı ve sabin ardıcı), 10.000 adet bozkır otunun (Kochia prostrata L.) üretimi yapılmıştır. Yukarıda belirtilen çalışmalara ek olarak Çölleşme ve Erozyona karşı bilincin oluşturulması için Karapınar’da orta öğretim ve liselerde seminerler verilmiş tüm bölge genelinde “Çölleşme ve Erozyon” temalı resim yarışmaları düzenlenmiştir. Yine TÜBİTAK destekli yürütülen ''Rüzgârda Uçuşan Topraklar'' isimli sosyal projede ise Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü ile işbirliği yapılmıştır. Bu projelerle birlikte Müdürlüğümüz diğer kurumlarla projeler yürütmüştür. Bunlardan en önemlisi TÜBİTAK destekli 3E (Erozyon, Emisyon, Enerji) projesi olup farklı toprak işleme aletlerinin topraktaki etkilerini araştıran çalışmada Müdürlüğümüz projenin erozyonla ilgili ayağını yürütmüştür. Diğerleri ise TÜBİTAK destekli yürütülen ise “Dallı darının adaptasyonu, adaptasyon haritalarının oluşturulması, mekanizasyon karakteristiklerinin, enerji bilançosunun belirlenmesi ve biyoetanol atıklarından biogaz üretimi” ve yeni başlayan TAGEM destekli “Konya şartlarında dallı darı çeşitlerinin farklı su streslerinde verim, bazı morfolojik, fenolojik ve fizyolojik özelliklerinin belirlenmesi” projeleridir. Bu çalışmalarda su tüketimi az olan ve biyoyakıt olarak kullanılabilecek olan dallı darı bitki türünün adaptasyonu, erozyona etkisi ve su tüketimiyle ilgili çalışmalar yürütülmektedir. 5.Sonuç Çölleşme ile mücadele konusu artan dünya nüfusu dikkate alındığında insanların yeterli ve güvenli gıdaya ulaşması açısından hayati önem arz etmektedir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde çölleşme ile mücadelede bütün tarımsal üretim aşamalarında çölleşme ile mücadele konusu dikkate alınmalı, tarımsal işlemlerde sadece üretim miktarına bakılmayıp sürdürülebilir üretim için çölleşme ile mücadele konularına da önem verilmelidir. Önümüzdeki yıllarda çölleşme, toprak muhafaza ve ıslahı, suyun etkin kullanımı ve tarla içi kullanımı, su hasadı ile ilgili araştırmaların sayısının daha da artırılması ve elde edilen sonuçların üretici bazında uygulamaya aktarılması amaçlanmaktadır. Ayrıca erozyon ve çölleşmenin izlenmesi ile ilgili projemiz KOP eylem planına alınmış olup hayata geçmesi durumunda bölgedeki 162 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 erozyon ve çölleşmenin izlenmesi ve erken uyarı sisteminin kurulması amaçlanmaktadır. Çölleşme ile mücadelede suyun etkin kullanımını artıran sistemlerin kullanılması, su hasadı uygulamalarının yaygınlaştırılması, toprak işlemede uygun yöntem ve aletlerin kullanılması, doğrudan ekim sistemlerinin yaygınlaştırılması, toprakta organik maddeyi artırıcı çalışmaların yaygınlaştırılması, riskli bölgelerin belirlenip bu alanlarda kurağa dayanıklı bitkilerin kullanılması, mera amenajmanın tekniğine uygun planlanması, yeşil alanlarda kaplama yüzeyi geniş ve su tüketimi az olan bitki türlerin kullanılması ve bunların sulanmasında ikincil derecedeki atıksuların kullanılması önerilen hususların başlıcalarıdır. Kaynaklar ANONİM, 2004. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Çevre ve Orman Bakanlığı. ANONİM, 2005. Çölleşme ile Mücadele Türkiye Ulusal Eylem Programı. (Editörler: Düzgün, M., S. Kapur, C. Cangir, E. Akça, D. Boyraz ve N. Gülşen) Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi. Çevre ve Orman Bakanlığı Yayınları No: 250. ISBN: 975-7347-51-5. Ankara. S:110. CANGİR, C., BOYRAZ, D., 2008. İklim Değişikliği ve Çölleşme veya Toprak/ Arazi Bozulumunun Türkiye’deki Boyutları ve Çölleşme İle Mücadele, Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi. Tekirdağ. S: 169-186. DOĞAN, O., 2011. Türkiye'de Erozyon Sorunu Nedenleri ve Çözüm Önerileri Bilim ve Aklın Aydınlığında S: 134. 163 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Biyoteknik Yöntemler Dr. Özlem ALTINDİŞLİ Dr. Tülin KILIÇ Tevfik TURANLI Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Zararlıların biyolojik, fizyolojik ve davranış özellikleri üzerinde etkili olan bazı yapay veya doğal maddeleri kullanarak çiftleşme, beslenme, barınma gibi normal özelliklerini bozmak suretiyle uygulanan yöntemlere "Biyoteknik Yöntemler" adı verilir. Biyoteknik yöntemlerin en büyük avantajı türe özgü oluşu ve çevre koşullarına kolay uyum sağlamasıdır. Bu yöntemler, özellikle ana veya ekonomik öneme sahip zararlılara karşı uygulanırsa, kimyasal ilaç kullanımını en aza indirdiği ya da sıfırladığı için o alanda bozulmuş olan doğal dengenin en kısa sürede yeniden kurulmasına katkıda bulunur. Doğal dengenin yeniden kurulmasının sonucunda o alanda sayıları artan doğal düşmanlar, daha az ekonomik öneme sahip olan diğer zararlıları kolaylıkla kontrol altına alabilir, kimyasal mücadeleye duyulan gereksinim ise giderek azalır. Biyoteknik yöntemlerde zararlılarla mücadele amacıyla bazı bileşiklere gereksinim duyulmaktadır. Bu bileşikler canlılarda doğal olarak bulunabileceği gibi sentetik olarak da üretilebilirler. Biyoteknik yöntemler amaca ulaşmak için feromon, tuzak, feromon-tuzak sistemleri, cezbediciler, yumurtlamayı engelleyiciler, uzaklaştırıcılar (repellentler) beslenmeyi engelleyiciler, kısırlaştırıcılar, böcek gelişmesini engelleyiciler, böcek gelişmesini düzenleyiciler ve kısır böcek salınması gibi bazı doğal veya sentetik bileşik ya da yöntemlerden yararlanır. Bitkilere zarar veren böceklerle mücadele amacıyla biyoteknik yöntemler içerisinde yer alan ve özellikle Bakanlığımızın araştırma kurumlarında yürütülen çalışmalar sonunda Türkiye’de kullanım imkânı bulunan maddeler ile sistemler ileride daha ayrıntılı ele alınmaktadır. 2. Biyoteknik Yöntemlerde En Yaygın Kullanılan Cezbediciler Kültür bitkilerinde ve böceklerde, zararlı böcekleri kendisine tadı, rengi, kokusu gibi özellikleriyle çektiği için "cezbedici" olarak adlandırılan maddeler bulunmaktadır. Bunlar feromonlar, besin cezbedicileri, yumurta bırakma cezbedicileri ve kairomonlar'dır. 164 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Bu maddeler amaca yönelik olarak yalnız başına veya bir tuzak sistemi içinde kullanılabilirler. Aşağıda böceklerle mücadelede en fazla kullanılan cezbediciler ve kullanım şekilleri kısaca tanıtılmaktadır. 2.1 Feromonlar Böceklerde iç salgı ve dış salgı bezleri olmak üzere iki tip salgı bezi vardır. Bazı dış salgı bezleri bir kanal vasıtasıyla salgılarını böceğin vücudunun dışına salgılarlar. Bu salgılardan feromonlar böceklerin beslenme, çiftleşme, savunma, gizlenme vb. davranışlarını belirlemede etkilidir. Zararlı böceklerle mücadelede en fazla kullanılanı aynı tür içindeki erkek ve dişi bireylerin çiftleşme davranışını yöneten eşeysel feromonlardır. Eşeysel feromonlar erkek veya dişi böcek tarafından salgılanabilir. Bir eşey tarafından salgılanan bu feromon ile karşı eşey çiftleşme bakımından uyarılmış olur. Eşeysel feromonlar zararlıların çıkış zamanını ve sayısını izleyip mücadeleye karar verme ve zamanını belirleme amacıyla dolaylı olarak kullanılabilirler. Feromonların tarımsal zararlılarla mücadele çalışmalarında bir Biyoteknik yöntem içerisinde dünyada ve Türkiye’de kullanım durumu ileriki bölümlerde ele alınacaktır. 2.2 Besin Cezbedicileri Besin cezbedicileri, böceklerin ve özellikle sineklerin hem erkek hem de dişilerini çeken kimyasal maddelerdir. Melas gibi fermente veya bozulmuş kimyasal hammadde artıkları olabildikleri gibi, pekmez, amonyak türevleri, boraks tuzları, enzimatik asit ve protein hidrolizatlar gibi saf veya işlenmiş kimyasal maddeler ve preparatlar da olabilir. Besin cezbedicileri ile ilgili mücadeleye yönelik değişik ülkelerde ve Türkiye'de birçok başarılı çalışma yapılmıştır. Örneğin, meyvesinekleri ile mücadelede genellikle içine cezbedici madde karıştırılmış insektisitlerle yapılan "zehirli yem kısmi dal ilaçlaması" hem kaplama ilaçlamadan daha az bir alana uygulanarak çevreyi daha az kirlettiği ve hem de faydalı böcekleri koruduğu için Entegre mücadele programlarına uygun olmakta ve tercih edilmektedir. Bakanlığımızın Ankara Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü önderliğinde yapılan çalışmalar neticesinde yerli bir cezbedici madde geliştirilerek preparat olarak üretilmiş ve Ziray ticari ismi ile satışa sunulmuştur. Bu cezbedici Zeytin sineği ve Akdeniz meyvesineği mücadelesinde kimyasal ilaçlar ile karıştırılarak kullanılmaktadır. Örneğin Zeytin sineği ile mücadele yapılmadığı takdirde Balıkesir ilinin zeytin alanlarında 150 milyon TL değerinde zarar oluşmaktadır. Ziray ile mücadele yapıldığında yılda ortalama 3 milyon TL ilaçlama masrafı yapılarak o bölgeden yaklaşık 147 milyon TL kazanç sağlanmaktadır. 165 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Tuzaklar Bitki zararlısı böceklerle mücadelede bu zararlıların erginlerinin doğaya çıkış zamanının belirlenmesinde renk, şekil, koku vb. böceklerin dikkatini çekecek bir ya da birden fazla özelliği bulunan özel olarak tasarlanmış yakalayıcı araçlara "tuzak" denir. Tuzaklar sadece böceğin ilk çıkış zamanını göstermekle kalmaz. Bazı durumlarda böceğe karşı ilaçlama zamanını belirlenmesinde veya doğrudan mücadele amacıyla kimyasal mücadeleye alternatif olarak “kitle halinde tuzakla yakalama” ya da “cezbet ve öldür” yöntemlerinde kullanılır. Her iki durumda da tuzaklar kimyasal kökenli bitki koruma ürünlerine ihtiyacı azaltmaya yarar. Zararlılara karşı kullanılan tuzaklar genellikle besin, görsel, feromon, ışık ve su tuzakları olarak 5 grupta sınıflandırılırlar. Bu tuzaklar tek tek kullanılabildiği gibi besin-görsel, besinferomon, görsel-feromon şeklinde ikili veya besin-görsel-feromon tuzakları şeklinde üçlü birleşim olarak tek bir tuzak gövdesi üzerinde de kullanılabilir. Besin tuzakları, kolay bulunabilen, evde hazırlanabilen ve ucuz tuzaklar olması nedeniyle önemli avantajlara sahiptir. Kiraz bahçelerinde Yaprakbüken zararlısı ile mücadelede şarap, sirke, şeker ve sudan oluşan bir karışım oldukça başarılı bir şekilde kullanılabilir (Şekil 1). Görsel tuzakların yaygın kullanıldığı zararlılar meyve sinekleri, beyazsinek, thripsler, çiçek zınnı ve yaprak galeri sinekleri' dir. Örneğin sarı renk Zeytin sineği, örtüaltında Sera beyazsineği ve Yaprak galerisineği için en etkili olandır (Şekil 2). Şekil 1. Kirazda Yaprakbüken’e karşı besin tuzağı Şekil 2. Sarı yapışkan görsel tuzaklar Feromon tuzakları ise türe özgü olan ve bireylerin çiftleşme çağrısı olarak karşı cinsi cezbetmek için salgıladığı eşeysel çekici ile hazırlanır. Türe özgü feromon maddesi, kapsül ya da yayıcılara emdirilerek içinde yapışkan tabla bulunan tuzağa yerleştirilir (Şekil 3). Dişi böceklerin çiftleşme çağrısı olarak vücutlarından çıkardığı koku erkekleri cezbeder. Feromonu algılayan erkek tuzağı bulunca yapışkan tabla üzerine düşerek yakalanır. 166 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Bu tuzaklar ilaçlama zamanını belirlemede kullanıldığı gibi doğrudan mücadele amacıyla kitle halinde tuzakla yakalama yönteminde de yaygın olarak dünyada ve Türkiye’de kullanılmaktadır. Şekil 3. Feromon tuzağı 4. Tuzak Ve Feromonların Zararlılarla Mücadelede Doğrudan Kullanımı Zararlılarla mücadelede doğrudan kullanılan tuzak ve feromon sistemleri kitle halinde tuzakla yakalama yöntemi, cezbet ve öldür yöntemi, çiftleşmeyi engelleme tekniği ve oto-şaşırtma tekniğidir. Böceklerle sentetik feromonlar kullanılarak yapılan mücadele özellikle son on yılda büyük önem kazanmıştır. Aşağıda en yaygın kullanılan feromon ve tuzak sistemlerinden yararlanılarak zararlı böceklerle nasıl mücadele edilebileceği hakkında genel bilgiler verilmektedir. 4.1 Kitle Halinde Tuzakla Yakalama Yöntemi Genellikle besin tuzakları, görsel tuzaklar, feromon tuzakları ya da bunların kombinasyonu halinde uygulanır. Kültür bitkisinin yetiştirildiği alanda izleme tuzaklarıyla ilk ergin çıkışı saptanınca, daha sık aralıklarla aynı tip tuzaklar yerleştirilir. Doğadan mümkün olduğunca en uzun sürede en fazla sayıda birey çekebilmesi için zaman zaman iki ya da üç farklı cezbedici aynı tuzağa yerleştirilerek kullanılabilir. Zararlının hedeflenen erkek veya dişi bireylerini çekip çok sayıda yakalayarak doğada bulunan erkek sayısının dişi sayısına oranı bozulunca, o böceğin çiftleşme şansı, zararlı sayısı ve zararı giderek azalır. Bazı durumlarda kimyasal mücadeleye gerek kalmaz ya da daha az sayıda ilaçlama yapılabilir. Elma içkurdu’na karşı feromon tuzakları ile bu yöntemin uygulanması yıl içinde gerekli olan 4-5 ilaçlamanın 1’e indirilmesini sağlamaktadır (Anonim 211a). Kirazda Yaprakbüken’e karşı şaraplı besin tuzağı (Anonim 2011b) ile kitle halinde tuzakla yakalama metodu kullanılırsa her yıl yapılan 1-2 ilaçlamaya gerek kalmamaktadır. Kiraz sineği için amonyak kapsülü takılmış sarı yapışkan tuzaklar (Anonim 2011b) kullanıldığında 2 ilaçlamadan tasarruf edilmektedir. Kiraz sineği ve Yaprak büken’e karşı biyoteknik yöntemin maliyeti ortalama 525 TL/da olup, mücadele yapılmadığında 350 TL/da; ülkemizin tüm kiraz alanları düşünüldüğünde toplam 1.976.000 TL ekonomik kayıp meydana geleceği öngörülmektedir. Bu yöntem sayesinde hem çevre korunmakta hem de toplam 1.976.000 TL ekonomik kazanç sağlanmaktadır. Akdeniz meyvesineği’ne karşı besin-görsel veya feromon-besin tuzakları etkilidir (Şekil 4) (Anonim 2011c). Bu zararlıya karşı bölgelere göre değişmekle birlikte yılda 3-6 ilaçlama yapılmaktadır. Biyoteknik yöntemin maliyeti ortalama 80 TL/da olup, mücadele yapılmadığında 200 TL/da; 167 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ülkemiz turunçgil alanlarında toplam 2.944.000 TL ekonomik kayıp meydana geleceği öngörülmektedir. Kitle halinde tuzakla yakalama yöntemi tercih edilirse Akdeniz meyvesineği’ne karşı kimyasal mücadeleye gerek kalmaz. Ülkemizde 2014 yılında Akdeniz meyvesineği’ne karşı biyoteknik yöntemlerin uygulandığı toplam turunçgil alanı yaklaşık 29 000 dekar olmuştur (GKGM verileri). Zeytin sineği için besin-feromon tuzak kombinasyonu (Şekil 5) (Anonim 2011d) zararlıya karşı yılda yapılan 2-5 ilaçlamadan tasarruf sağlamaktadır. Bu biyoteknik yöntemin maliyeti ortalama 40 TL/da civarındadır. Zeytin sineği’ne karşı kimyasal mücadele yapılmadığında meydana gelecek ekonomik kayıp 192 TL/da’dır. Ülkemizdeki zeytin alanlarında biyoteknik yöntem kullanılarak toplam 1.340.000 TL ekonomik kazanç sağlanabilir. Ancak zeytin ağaçlarının bulunduğu engebeli arazilerde biyoteknik yöntemlerin uygulanma zorluğu nedeniyle üretici tarafından tercih edilmemektedir. Domates güvesi Akdeniz iklimine sahip bölgelerde örtüaltı yetiştiricilikte yılda 1012 kez döl vermekte, mücadele edilmediğinde % 100’e varan zararlara neden olabilmektedir. Bu zararlıyla mücadele kaçınılmazdır. Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan çalışmalar sonucunda, Ege Bölgesinde ilkbahar döneminde örtüaltı domates yetiştiriciliğinde Domates yetiştiriciliğinde Sera beyazsineği, Yaprak galerisinekleri ve Thripsler için toplam 10-12 kez ilaçlama yapılmaktadır. Sarı yapışkan tuzaklar entegre mücadele güvesi’ne karşı feromon-su tuzağı veya ışıkferomon-su tuzağı ile biyoteknik yöntem uygulandığında, toplam 5-6 kez yapılan ilaçlama sayısı 1’e düşürülmüştür (Kılıç vd. 2014). Çevre koruyucu bir mücadele metodu kullanılarak Domates güvesi zararı önlenmiş ve ürün kurtarıldığı için 2014 yılı ilkbahar yetiştiriciliğinde dekardan 20-24 ton ürün alınmış, dekardan 18.000-21.600 TL kazanç sağlanmıştır (TUİK 2013). Açıkta domates yetiştiriciliğinde; zararlı populasyonunun düşük olduğu, organik üretim yapılan alanlarda feromon-su tuzağı ile biyoteknik mücadele tek ilaçlama ile kombine edilmiş ve zararlı ile mücadelede başarılı olunmuştur (Kılıç vd. 2014). Konvansiyonel tarla domatesi yetiştiriciliğinde zararlı için toplam 10 kez ilaçlama yapılmaktadır. Açık alanda dekar başına 20 ton ürün alınmakta dekardan ortalama 18.000 TL kazanç elde edilmektedir. Ege Bölgesinde 1,2 milyon ton sofralık domates üretilmekte, yaklaşık 1,1 milyon TL kazanç elde edilmektedir. (TUİK 2013). Örtüaltı sebze yetiştiriciliğinde yaygın zararlılar olan Sera beyazsineği ve Yaprak galerisineği için sarı yapışkan tuzaklar kullanılabilir (Anonim 2011e). Bu zararlılara karşı tuzakların kullanımı, 1995 yılında Ege Bölgesi’nde örtüaltı sebze yetiştiriciliğinde entegre mücadele çalışmaları ile başlamış, bu çalışma sonucunda Ege Bölgesinde benimsenmiş ve yaygınlaşmıştır. Tuzak kullanılmayan konvansiyonel seralarda tek ürün domates yürütülen seralarda üretim sezonu süresince doğru bir şekilde kullanıldığında adı geçen zararlılara karşı ilaçlamaya gerek kalmamaktadır. Biyoteknik yöntemler örtüaltı üretimde biyolojik mücadele ile 168 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 birlikte destekleme kapsamına alınmış olup 2014 yılında toplam uygulama alanı 14 000 dekar olmuştur (GKGM verileri). Şekil 4. Akdeniz meyve sineği tuzağı Şekil 5. Zeytin sineği feromon-besin tuzağı 4.2 Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği Fikir olarak 1963 yılında doğan (Arn 1992) bu teknik ile ilgili kapsamlı çalışmalar 1980'li yıllardan itibaren yoğunluk kazanmıştır. Çiftleşmeyi engelleme tekniği, dünyada kimyasal kullanmak istemeyen üreticiler tarafından en çok tercih edilen biyoteknik yöntem olup 2002 yılında başta Avrupa ve Kuzey Amerika olmak üzere tüm dünyada toplam 600 000 ha alanda kullanılmıştır (Ogawa vd. 2005). Bu alan özellikle Avrupa’da son on yılda artarak dünyada meyve, bağ ve diğer ürünlerde 2011 yılında toplam uygulama alanı 1 000 000 ha’a ulaşmıştır (Waldner vd, 2011). Sadece Avrupa’da bağda ve yenen taze tüketilen meyvelerde çiftleşmeyi engelleme tekniğinin toplam uygulama alanı yaklaşık 200 000 ha olarak tahmin edilmektedir (Waldner vd. 2011). Örneğin İsviçre'de toplam bağ alanının %60'ına denk gelen 9 bin hektarda bu yöntem kullanılmaktadır (Kehrli vd. 2013). Bu yöntemin esası dişi böceklerin erkek böcekler tarafından kolay bulunabilmek ve çiftleşmek için vücutlarından yaydıkları feromonun yapay olarak üretilip "yayıcı" denen ve genellikle polietilenden üretilen küçük aparatların içine doldurularak hedef alana düzenli aralıklarla asılmasıdır (Şekil 6). Bu tekniğe "Çiftleşmeyi engelleme yöntemi" denir. Bu yöntem sadece kokusunun kullanıldığı zararlıya etkili olduğu için kimyasal mücadeleden daha fazla doğal dengeyi koruyucudur. Türkiye’de sırasıyla Elma içkurdu, Salkım güvesi ve Şeftali güvesi’ne karşı bu yöntem ruhsatlı olup geniş alanlarda uygulanmaktadır (Anonim 2011a; Altındişli ve Özsemerci 2013; Öztürk vd 2010). Örneğin, Salkım güvesi yılda genellikle 3-4 döl vermekte ve Ege Bölgesi’nde bir üretim sezonunda zararlıya karşı 4-5 kez ilaçlama gerekmektedir. Doğrudan salkımlarda ürün ve kalite kaybı meydana getirmekte olan zararlı hemen her bağda görülmekte ve mücadele edilmediği takdirde % 46,6-92,2 arasında değişen bulaşma oranı ile üründe doğrudan kayba yol açmaktadır. Bu nedenle mutlaka mücadele edilme zorunluluğu bulunmaktadır. Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan 169 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 çalışmalar sonucunda zararlıya karşı çiftleşmeyi engelleme tekniği doğru şekilde kullanılırsa kimyasal mücadeleye gerek kalmadığı saptanmıştır. Manisa’da ilgili araştırma kurumunun yayım ve eğitim faaliyetleri sonucunda çiftleşmeyi engelleme yöntemi 2009 yılında yaklaşık 5500 dekar bağ alanına ulaşabilmiştir (Altındişli ve Özsemerci, 2013). Ancak, feromon ve tuzak sistemlerini tercih eden üreticilerin Bakanlığımız tarafından destek kapsamına alınması sonucunda 2012 yılında bu alan önce 50 000 dekar’ a, 2013 yılında 90 000 dekar’a ulaşmıştır (Anonim 2014b). Bakanlığımızın desteklediği bağ alanı 2014 yılında 125 000 dekar olmuştur (GKGM verileri). Salkım güvesi’ne karşı 2013 yılında kimyasal mücadele maliyeti 45-60 TL/da, çiftleşmeyi engelleme yönteminin maliyeti ise 36-42 TL/da arasında gerçekleşmiştir. Çiftleşmeyi engelleme yönteminin tercih edildiği alanlarda mücadele maliyetinde en az 18 TL kazanç sağlanmıştır. Ege Bölgesinde yaklaşık 90 000 dekar alanda uygulanması sonucunda toplam ekonomik fayda ise yaklaşık 2 milyon TL olmuştur. Ayrıca çevre ve insan sağlığı korunduğu, doğal düşmanlar arttığı için diğer zararlılara karşı da kimyasal mücadele ihtiyacı azalmaktadır. Türkiye'de Elma içkurdu'na karşı feromon tuzakları ile çiftleşmeyi engelleme tekniği uygulanırsa (Anonim 2011a) bir sezonda zararlı için yapılan 4-5 ilaçlamaya gerek kalmamaktadır. Elma içkurdu'na karşı çiftleşmeyi engelleme tekniğinin maliyeti ortalama 75 TL/da civarındadır. Elma içkurdu’na karşı mücadele yapılmadığında meydana gelecek ekonomik kayıp 360 TL/da olarak düşünüldüğünden, ülkemiz elma bahçelerinin tamamında 2 815 000 TL zarar meydana geleceği öngörülmektedir. Türkiye’de çiftleşmeyi engelleme tekniği 2014 yılında Elma iç kurdu’na karşı yaklaşık 5000 dekar elma bahçesinde, Şeftali güvesi’ne karşı ise 370 dekar kayısı bahçesinde uygulanmıştır (GKGM verileri). Şekil 6. Salkım güvesi feromon yayıcısı 4.3 Oto Şaşırtma Tekniği Elektrostatik özelliğe sahip bir tozun dişi feromonu ile karıştırılarak hedef alana uygulanması esasına dayanır. Açık arazide yapılan uygulamalarda, dişi böceğin feromon kokusuna çekilen erkek böcekler, feromon ile karışık bulunan elektrostatik toza değdikleri anda vücutlarına bulaşan ve kendi antenlerini kaplayan feromon nedeniyle hem dişileri bulup çiftleşememekte, hem de uçtukları yönde yanlış feromon izi oluşturarak diğer erkekleri şaşırtmaktadır. Üstelik elektrostatik tozla ve feromonla temas etmiş olan erkekler aynı türün doğadaki diğer bireyleri tarafından artık birer dişi olarak algılanmakta ve dişilere ulaşsalar bile onlar 170 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 gibi koktukları için reddedilmektedirler. Türkiye'de Exo yayıcıları Salkım güvesi’ne karşı ruhsatlıdır (Altındişli ve Özsemerci 2013). Bu yöntem Salkım güvesi’ne karşı yılda genellikle 4-5 kez yapılan ilaçlama sayısına 1-2 adede indirmiştir. Ancak bir yetiştirme sezonunda zararlıya karşı 60 gün aralıkla en az 3 kez yayıcı asma külfeti nedeniyle üreticiler tarafından benimsenmemiştir. 5. Kısır Böcek Salma Yöntemi Düşük dozda radyasyondan veya gen transferinden yararlanılarak kısırlaştırılan böceklerin doğaya salınması, bu kısır böceklerin doğadaki normal böceklerle çiftleştiğinde yeni nesiller verememesi sonucunda, zararlı böcek sayısının azaltılarak veya yok edilerek zararın önlenmesidir. Yöntemin başarılı olabilmesi için kısırlaştırılacak böcek türünde üreme şekli erkek ile dişi bireylerin çiftleşmesi şeklinde olmalıdır. Zararlı böcek tercihen ada gibi sınırlı bir bölgede olmalı, böcek kitle halinde yani çok sayıda ve kolay üretilebilmelidir. Kısır Böcek Salma Yöntemi' nin dünyada başta Zeytin sineği, Kiraz sineği ve Akdeniz meyvesineği gibi meyvesineklerine karşı geniş alanda ve başarıyla uygulandığı bilinmektedir. Türkiye'de Akdeniz meyvesineği'ne karşı 1983 yılında İzmirÇeşme’de 20 dekarlık izole bir narenciye bahçesinde yaklaşık 3,2 milyon kısır böcek salınarak yöntem uygulanmıştır (Zümreoğlu 1984). Çanakkale-Gökçeada’da 2002-2005 yılları arasında Kısır Böcek Salma Yöntemi ve biyolojik mücadele Zeytin sineği' ne karşı birlikte kullanılmıştır. Kısırlaştırılmış Akdeniz meyve sineği pupaları içinde Zeytin sineği parazitoiti Psytallia (=Opius) concolor kitle halinde salınmıştır (Hepdurgun vd. 2009). Bu araştırmadan başarılı sonuç alınmasına rağmen maliyetin yüksek olması nedeniyle yöntem ülkemizde yaygınlaşmamıştır. 6. Sonuç Türkiye’de Biyoteknik yöntemler, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’ne bağlı araştırma kurumlarının öncülük ettiği biyolojik etkinlik çalışmalarının ardından üretici ve karar vericilere tanıtılmış ve yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla da çeşitli çalışmalar yürütülmüştür. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2010 yılından beri bitkisel üretimde biyoteknik yöntemleri uygulayan üreticilere destek vermektedir. Biyoteknik mücadele desteği 2014 yılı itibariyle örtüaltı (domates, biber, patlıcan, hıyar, kabak) yetiştiricilikte 110 TL/da, açık alan domateste ise 35 TL/da’dır. Turunçgilde destek miktarı 20-35 TL/da, elma ve bağda 35 TL/da, zeytinde 20 TL/da ve kayısıda 20 TL/da’dır (Anonim 2014a). Örneğin, bağ üreticisine verilen 35 TL çiftleşmeyi engelleme yönteminin maliyetinin tamamına yakınını karşılamaktadır. Biyoteknik yöntemler, uygulama kolaylığı ve doğru uygulandığında yeterli etkisi nedeniyle organik tarım başta olmak üzere 171 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 çevre dostu üretim tekniklerini benimseyen üretici ya da firmalar tarafından her yıl giderek artan oranda kullanılmaktadır. Ne yazık ki biyoteknik yöntemlerin dünyada kullanıldığı alanla ilgili sağlıklı bir veri tabanı bulunmamakta ve çeşitli araştırıcıların yayınlarında ya tek bir zararlı ya da bir bölge ile ilgili rakamlar verilmektedir. Türkiye’de de istatistiki bilgi olmamakla birlikte bazı illerin tarım kuruluşlarına ait web sayfalarında veriler bulunmaktadır. Biyoteknik yöntemleri tercih eden üreticileri Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın desteklemesi çevre dostu uygulamaların alanını artırmasına ve dünyanın gelişmiş ülkeleri ile aynı orana ulaştırmaya yardımcı olacaktır. Bu nedenle desteğin sürmesi çok önemlidir. Öte yandan Bakanlığın ilgili mevzuatında biyoteknik yöntemlere sağlanan destekten yararlanılabilmesi için üretici ve karar vericilerin özellikle entegre mücadele prensiplerine göre hareket etmeleri gerektiği yer almaktadır. Çünkü biyoteknik yöntemlerin kullanıldığı alanlarda yalnızca hedef zararlıya karşı değil, diğer zararlı organizmalara karşı da olanaklar ölçüsünde öncelikle kültürel önlemler ve biyolojik mücadeleye, son çare olarak çevre dostu pestisitlere başvurulması bu yöntemlerin etkinliğini ve doğal dengeye yararını, üreticinin ekonomik kazancını çoğaltmaktadır. Tüm bu değerlendirmeler sonucunda, biyoteknik yöntemlerin daha geniş bir uygulama alanı bulması için desteğin devamının yanısıra, bu konuda yürütülecek araştırma, eğitim ve yayım çalışmalarına verilen öncelik de sürdürülmelidir. Üreticilerimizin ve ülkemizin ekonomik kazancını daha da artırmak için Bakanlığımızın araştırma kurumlarının altyapısını daha da iyileştirerek ve sanayi kurumları ile işbirliği olanakları sağlayarak bu tuzakların ve feromonların ülkemizde geliştirilmesi ve üretilmesi sağlanmalıdır. Her zararlıya karşı kullanılan biyoteknik yöntemin maliyeti zararlının ve kullanılan materyalin durumuna göre farklı ve bazen kimyasal mücadeleden yüksek olabilir. Ancak, bu yöntemlerin doğa dostu olması, ilaçlamaya olan ihtiyacı azaltması, kimyasal ilaçlar gibi kullanıcı ve tüketici sağlığını tehdit etmemesi nedenleriyle maliyeti göz ardı edilebilir. Kaynaklar ALTINDİŞLİ, F. Ö., ÖZSEMERCİ, F. 2013. Ege Bölgesi’nde Salkım güvesi (Lobesia botrana Den. & Schiff.) ne karşı 80’li yıllardan günümüze mücadele anlayışı. I. Bitki Koruma Ürünleri ve Makinaları Kongresi, 2-4 Nisan 2013, Antalya. ANONİM 2011a. Elma Entegre Mücadele Teknik Talimatı. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM BSAD Bşk., Ankara, 188 s. ANONİM, 2011b. Kiraz Entegre Mücadele Teknik Talimatı. T. C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM BSAD Bşk., Ankara, 156 s. ANONİM, 2011c. Turunçgil Hastalık ve Zararlıları ile Mücadele, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Ankara, 64 s. 172 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ANONİM, 2011d. Zeytin Entegre Mücadele Teknik Talimatı. T. C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM BSAD Bşk., Ankara, 108 s. ANONİM, 2011e. Örtüaltı Entegre Mücadele Teknik Talimatı. T. C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM BSAD Bşk., Ankara, 163 s. ANONİM 2014a. http//www.tarim.gov.tr Erişim Tarihi: 14.10.2014. ANONİM 2014b. http://manisa.tarim.gov.tr/Sayfalar/ Detay.aspx?OgeId=15&Liste=Haber (Erişim Tarihi: 14.10.2014) ARN, H., 1992. Mating disruption on its way to perfection some thoughts. SROP/WPRS, 15(5):3-5. HEPDURGUN, B., TURANLI T., ZÜMREOĞLU, A. 2009. Parasitism rate and sex ratio of Psyttalia (=Opius) concolor (Hym.: Braconidae) reared on irradiated Ceratitis capitata larvae (Diptera: Tephritidae). Biocontrol Science and Technology, 19 (1); 157-167. KEHRLI, P, PASQUIER, D., CHARMILLOT, P. J. 2013. 25 years of mating disruption in Switzerland. IOBC/wprs Bulletin, 85: 25-28. KILIÇ, T., UYSAL, D., GÜVEN, B., KAYA, E. 2014. Domates Güvesi [Tuta absoluta (Meyrick) (Lep.: Gelechiidae)]’ne Karşı Kitle Halinde Yakalama Çalışmaları. Türkiye V. Bitki Koruma Kongresi Bildirileri, 3-5 Şubat 2014, Antalya, 3 s. OGAWA, K., KOBAYASHI, T., HOJO, T. 2005. The systematic and efficient use of mating disruption. Integrated Fruit Protection in Fruit Crops. IOBC/wprs Bulletin, 28 (2); 480. ÖZTÜRK, N., HAZIR, A., ULUSOY, M. R. 2010. Mut (Mersin) ilçesinde kayısıda zarar yapan Şeftali güvesi, Anarsia lineatella Zeller, 1839 (Lep.: Gelechiidae)’ya karşı çiftleşmeyi engelleme tekniğinin etkinliği, Türk. Entomol. Derg., 34 (3); 337-350. TUİK 2013. Türkiye İstatistik Kurumu veri tabanları http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul (Erişim Tarihi: 14.10.2014) WALDNER, W. VARNER, M., MATTEDI, L., MARANI, G., MELANDRI, M., PRADOLESI, G., IODICE, A. & VERONELLI, V. 2011: Pheromones biological pest prevention in modern IPM. OECD Workshop on IPM, 16-19 October, 2011, Berlin, Germany. www.oecd.org/chemicalsafety/agriculturalpesticidesandbiocides/49997629.pdf ZÜMREOĞLU, A. 1984. Ege Bölgesinde Akdeniz meyvesineği (Ceratitis capitata Wied.)’ne karşı genetik mücadele metodlarının uygulanabilme olanakları üzerinde araştırmalar. Zir. Müc. Araş. Yıll., Ankara, 37-38. 173 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Soya Dr. Pınar ÇUBUKCU Dr. Hilal YILMAZ Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş 20. yy boyunca ABD’de soya tarımının hızla gelişmesi ve gıda sanayindeki şaşırtan ölçülere varan kullanım çeşitliliği, ülkemizde yeterince değerlendirilemeyen soyayı, dünyanın en çok üretilen ve tüketilen 5-6 bitkisinden birisi haline getirmiştir. Çoğunlukla bir yağ bitkisi olarak tanıtılan soyanın asıl önemi, %40-45 oranındaki yüksek değerli proteininden gelmektedir. Doğada tam protein olarak kabul edilen süt ve yumurtaya en yakın ürün soyadır (Nazlıcan, 2013). Türkiye’de 1930’lu yıllarda Karadeniz Bölgesi’nde ekimine başlanan ve son yıllarda 2. ürün projesi ile ağırlıklı olarak Akdeniz Bölgesi’nde yetiştirilen soya, gıda maddesi, hayvan yemi ve sanayi hammaddesi olarak değerlendirilmektedir. Soya, insan beslenmesindeki öneminin yanı sıra hayvan beslemesinde de yüksek yağ ve protein içeriği ve kolay sindirilebilirliği nedeniyle büyükbaş, kanatlı ve su ürünlerinde rasyonlarda en çok tercih edilen yem hammaddesidir. Aynı zamanda, pek çok sanayinin hammaddesi olarak da kullanılan bu ürünün içerdiği özellikler, 1980’li yıllarda ABD’de incelenerek, biodizel yakıt olarak kullanılabileceği de ortaya konulmuş ve yenilenmesi gereken enerji kaynaklarıyla birlikte kullanımı üzerine dikkat çekilmiştir (Bayar ve Yılmaz, 2004). 2.Dünyada Durum İnsan yaşamı için çok önemli olan yağlar; hayvansal ve bitkisel kaynaklardan sağlanmaktadır. Hayvansal yağların üretiminin pahalı ve yetersiz olması nedeniyle, gereksinim duyulan yağın büyük bir kısmı bitkisel kaynaklardan karşılanmaktadır. Bitkisel yağlar, yağlı tohumlardan elde edilmektedir. Yağlı tohumların etli meyve kısımları ve çekirdekleri, ürün çeşitlerine göre değişen oranlarda yağ içermektedir. Bu tohumlar fabrikasyon yoluyla işlenerek ham yağ elde edilmekte ve daha sonra da gerekli işlemlerden geçirilerek kullanılmak üzere piyasaya arz edilirler (Arıoğlu, 2015). USDA rakamlarına göre, 2015 yılı dünya yağlı tohum üretimi 532 milyon ton olup bu üretimin yaklaşık %60’ını (319 milyon ton) 174 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 soya üretimi (Büyükhelvacıgil, 2015). oluşturmaktadır Soyanın kullanım alanlarının genişlemesi ve insan beslenmesindeki öneminin anlaşılması ile birlikte, dünya soya ekim alanları ve üretimi artmıştır. Dünyada soya üretim miktarlarındaki artış (%34,49), ekim alanı artışından (%21,47) daha fazla gerçekleşmekte olup 2013 yılında FAO verilerine göre 111.270 bin ha alanda soya ekimi gerçekleştirilmekte olup, dünya soya üretimi 276.406 bin tondur. 2004 yılında soya verimi 224 kg/da iken 2013 yılında 248 kg/da olmuştur (Tablo 1). Tablo 1. Dünya Soya Ekim Alanı, Üretim ve Verim Miktarındaki Gelişmeler Yıllar 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Ekim alanı (1000 ha) 91.602 92.567 95.315 90.163 96.468 99.338 102.808 103.806 104.918 111.270 İndeks (2004=100) 100,00 101,05 104,05 98,43 105,31 108,44 112,23 113,32 114,54 121,47 Üretim (1000 ton) 205.524 214.561 221.966 219.727 231.272 223.411 265.042 261.940 241.142 276.406 İndeks (2004=100) 100,00 104,40 108,00 106,91 112,53 108,70 128,96 127,45 117,33 134,49 Verim ( kg/da) 224 232 233 244 240 225 258 252 230 248 İndeks (2004=100) 100,00 103,31 103,79 108,62 106,85 100,24 114,90 112,46 102,44 110,71 Kaynak: FAO, 2015 FAO verilerine göre, dünyada soya ekim alanları bakımından önemli olan ülkeler sırasıyla ABD (%27,59), Brezilya (%25,04), Arjantin (%17,45), Hindistan (%10,96), Çin (%5,93), Paraguay (%2,77) ve Kanada’dır (%1,64). Bu ülkeler dünya soya ekim alanlarının tamamına yakınını elinde bulundurmaktadır. 2013 yılı soya ekim alanı ABD’de 30.703 bin ha, Brezilya’da 27.865 bin ha, Arjantin’de 19.419 bin ha ve Hindistan’da 12.200 bin ha’dır (Tablo 2). Türkiye ise dünya soya ekim alanlarında %0.04’lük bir pay almaktadır. Tablo 2. Önemli Ülkelerin Soya Ekim Alanları (bin ha) Ülkeler 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Pay (%) ABD 29.930 28.835 30.191 25.959 30.223 30.907 31.003 29.856 30.799 30.703 27,59 Brezilya 21.539 22.949 22.047 20.565 21.246 21.751 23.327 23.969 24.975 27.865 25,04 Arjantin 14.305 14.032 15.130 15.981 16.387 16.771 18.131 18.746 17.577 19.419 17,45 Hindistan 7.571 7.708 8.334 8.880 9.511 9.735 9.554 10.180 10.840 12.200 10,96 Çin 9.582 9.594 9.304 8.754 9.127 9.190 8.516 7.889 6.750 6.600 5,93 Paraguay 1.870 1.970 2.200 2.400 2.464 2.570 2.671 2.805 2.920 3.080 2,77 Kanada 1.174 1.165 1.201 1.172 1.195 1.383 1.477 1.542 1.679 1.820 1,64 Diğer 5.632 6.315 6.907 6.452 6.315 7.031 8.128 8.818 9.378 9.584 8,61 91.602 92.567 95.315 90.163 96.468 99.338 102.808 103.806 104.918 111.270 100,00 Dünya Kaynak: FAO, 2015 175 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 FAO verilerine göre, ABD, Brezilya ve Arjantin dünya soya üretiminde ilk sıralarda yer almakta ve dünya soya üretiminin %79,77’si bu ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir. 2013 yılında soya üretimi ABD’de 89,5 milyon ton, Brezilya’da 81,7 milyon ton ve Arjantin’de 49,3 milyon tondur (Tablo 3). Dünyada ABD en büyük soya üreticisi olup, en etkili üretim alanına sahiptir. Soyanın bu ülkede bir sanayi haline gelmiş olması ve soyaya yönelik gen araştırmalarının oldukça ilerlemiş olması bunun en önemli sebebidir. Dünyada soya üretiminde önemli yeri olan ülkelerden biriside Brezilya’dır. Brezilya’nın önemli soya üreticileri arasında yer almasının en önemli nedeni 1970’li yıllarda ülkede yürürlüğe giren tarım politikaları ile bu politikaların doğru ve eksiksiz olarak uygulanmasıdır (Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, 2013). Tablo 3. Önemli Ülkelerin Soya Üretimi (Bin ton ) Ülkeler 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Payı (%) ABD 83.505 86.999 72.858 80.749 91.417 90.606 84.192 82.055 89.483 32,37 Brezilya 51.182 52.465 57.857 59.833 57.345 68.756 74.815 65.849 81.700 29,56 Arjantin 38.290 40.537 47.483 46.238 30.993 52.677 48.879 40.100 49.306 17,84 Çin 16.350 15.500 12.725 15.542 14.981 15.083 14.485 13.050 12.500 4,52 Hindistan 8.274 8.857 10.968 9.905 9.965 12.736 12.214 14.666 11.948 4,32 Paraguay 3.988 3.800 6.000 6.312 3.855 7.460 8.310 4.345 9.086 3,29 Kanada 3.156 3.466 2.696 3.336 3.507 4.345 4.246 5.086 5.198 1,88 Diğer 9.817 10.342 9.140 9.357 11.347 13.378 14.799 15.991 17.184 6,22 214.561 221.966 219.727 231.272 223.411 265.042 261.940 241.142 276.406 100,00 Dünya Kaynak: FAO, 2015 Grafik 1. Önemli Üretici Ülkelerin Dünya Soya Üretim Miktarındaki Payları (2013) 3,29% 4,32% 4,52% 2012/13 döneminde dünya soya yağı üretimi 43 milyon ton, 2013/14 yılında 45 milyon ton ve 2015 yılında 50 milyon ton olmuştur. Dünya ham yağ üretiminde en fazla paya palm yağı sahip iken bunu soya yağı ve kolza yağı izlemektedir (Büyükhelvacıgil, 2015). Dünyada soya yağı üretiminde önemli olan ülkeler sırasıyla Çin, ABD, Brezilya ve Arjantin’dir. Bu ülkeler dünya soya yağı üretiminin %78,5’ini karşılamaktadır (USDA, 2013). 1,88% 6,22% 32,37% ABD Brezilya Arjantin Çin Hindistan 17,84% Paraguay Kanada 29,56% %17,84’ünü Arjantin ve %4,52’sini de Çin oluşturmaktadır (Grafik 1). Diğer 2013 yılında dünya soya üretiminin %32,37’sini ABD, %29,56’sını Brezilya, USDA verilerine göre, dünya soya ihracatı 2012/13 döneminde 100 milyon tona yakındır. 176 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Bu miktarın yaklaşık %85’ini Brezilya, ABD ve Arjantin oluşturmaktadır. Dünya soya yağı ihracatında da önemli ülkeler sırasıyla Arjantin, Brezilya ve ABD’dir (Tablo 4). Tablo 4. Dünya Soya ve Soya Yağı İhracatı ve Başlıca İhracatçı Ülkeler Dünya Soya İhracatı (2012/13) Ülkeler Miktar (Bin ton) Brezilya 41.904 ABD 35.913 Arjantin 7.850 Paraguay 5.500 Kanada 3.500 Diğer 5.283 Dünya Toplamı 99.950 Dünya Soya Yağı İhracatı (2012/13) Ülkeler Miktar (Bin ton) Arjantin 4.100 Brezilya 1.251 ABD 998 Paraguay 510 AB 1.000 Diğer 1.302 Dünya Toplamı 9.161 Kaynak: USDA,2013 Soya yağı üretiminde önemli üretici ülkeler arasında olan Çin aynı zamanda en büyük soya ve soya yağı ithal eden ülkedir. 2012/13 döneminde 95,5 milyon ton olan dünya soya ithalatının %62,7’si Çin tarafından karşılanmakta olup dünya soya ithalatında ilk sırayı almaktadır. Bunu sırasıyla AB, Meksika, Japonya ve Tayvan izlemektedir. 2012/13 döneminde 8,5 milyon ton olarak gerçekleşen soya yağı ithalatının %17’si Çin’e ve %13’ü de Hindistan’a ait olup bu iki ülke soya yağı ithalatında önemli ithalatçı ülke konumundadır (Tablo 5). Tablo 5. Dünya Soya ve Soya Yağı İthalatı ve Başlıca İthalatçı Ülkeler Dünya Soya İthalatı (2012/13) Ülkeler Miktar (Bin ton) Çin 59.865 AB 12.450 Meksika 3.350 Japonya 2.865 Tayvan 2.400 Endenozya 1.920 Tayland 1.867 Mısır 1.650 Diğer 9.098 Dünya Toplamı 95.465 Dünya Soya Yağı İthalatı (2012/13) Ülkeler Miktar (Bin ton) Çin 1.409 Hindistan 1.100 İran 650 Cezayir 525 Fas 365 Bangladeş 386 Venezuella 375 Peru 350 Diğer 3.291 Dünya Toplamı 8.451 Kaynak: USDA, 2013 3.Türkiye’de Durum Türkiye soya üretiminde, ekim alanı ve üretim miktarı bakımından dünyada önemli konumda olmasa dahi verim bakımından ülkemizde daha çok 2. ürün ekiminin yaygın olmasına rağmen dünya ve birçok ülkeden daha ileridedir. 177 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 TÜİK verilerine göre, ülkemizdeki soya üretimi genel olarak istikrarlı olmamakla birlikte tarım politikalarına bağlı olarak dönemsel artış ve azalışlarla dalgalı bir seyir izlemektedir. Ancak 2004 yılında 140.000 da olan soya ekim alanımız 2014 yılında 2,45 kat artarak 343.178 da olmuştur. Soya üretimimiz ise 2004 yılında 50.000 ton iken 3 kat artarak 150.000 ton olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılından 2014 yılına verimde de %22’lik bir artış olmuştur (Tablo 6). Tablo 6. Türkiye’de Soya Ekim Alanı, Üretim ve Verim Miktarındaki Değişmeler Yıllar 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Ekilen Alan (da) 140.000 86.000 119.186 86.747 94.444 105.210 234.727 264.209 315.990 432.600 343.178 İndeks (2004=100) 100 61 85 62 67 75 168 189 226 309 245 Üretim (ton) 50.000 29.000 47.300 30.666 34.461 38.442 86.540 102.260 122.114 180.000 150.000 İndeks (2004=100) 100 58 95 61 69 77 173 205 244 360 300 Verim (kg/da) 357 337 397 354 365 366 369 387 386 416 437 İndeks (2004=100) 100 94 111 99 102 103 103 108 108 117 122 Kaynak: TÜİK, 2015 Türkiye soya üretimindeki artış, verimden daha çok ekim alanlarındaki artıştan kaynaklanmaktadır. Türkiye soya üretiminde %73,23’lük pay ile ilk sırayı Akdeniz Bölgesi almaktadır. Bunu sırasıyla Batı Karadeniz (%7,00) ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi (%2,96) izlemektedir (Tablo 7). Tablo 7. Türkiye’de Soya Ekim Alanı, Üretim ve Veriminin Bölgelere Göre Dağılımı (2014 yılı) Bölgeler Akdeniz Batı Karadeniz Güneydoğu Anadolu Batı Anadolu Ege Batı Marmara Türkiye Ekim alanı da 296.788 30.075 15.700 400 210 5 343.178 Üretim ton 131.822 12.594 5.334 157 91 2 150.000 % 68,61 6,95 3,63 0,09 0,05 0,00 79,33 % 73,23 7,00 2,96 0,09 0,05 0,00 83,33 Verim (kg/da) 444 419 340 403 433 400 437 Kaynak: TÜİK, 2015 Türkiye soya üretiminde, Adana ili %60,58’lik bir pay alarak ilk sırada yer almaktadır. Bunu %21,43 ile Mersin, %8,34 ile Samsun, %4,81 ile Osmaniye ve %2,38 ile de Mardin izlemektedir. Bu 5 il 2014 yılında toplam üretimin %97,54’ünü karşılamıştır. İller itibariyle en yüksek verim Mersin (461 kg/da) ve Adana (447 kg/da) illerinde olup, bu illerin Türkiye ortalamasından daha yüksek bir verime sahip oldukları belirlenmiştir (Tablo 8). 2015 yılı için Adana ili ekim alanı 210 bin da ve verimi ortalama 450 kg/da olarak tahmin edilmektedir. 178 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 8. Önemli İllerin Soya Ekim Alanı, Üretim ve Verim Miktarlarının İllere Göre Dağılımı (2014 yılı) İller Türkiye Adana Mersin Samsun Osmaniye Mardin Kahramanmaraş Şırnak Diyarbakır Diğer Ekim alanı da % 343.178 100,00 203.100 59,18 69.750 20,32 29.820 8,69 18.862 5,50 10.306 3,00 5.076 1,48 3.224 0,94 1.348 0,39 1.692 0,49 Üretim ton 150.000 90.869 32.141 12.513 7.214 3.572 1.598 1.124 477 492 % 100,00 60,58 21,43 8,34 4,81 2,38 1,07 0,75 0,32 0,33 Verim kg/da 437 447 461 420 382 347 315 349 354 - İndeks* 100,00 102,29 105,49 96,11 87,41 79,41 72,08 79,86 81,01 - Kaynak: TÜİK, 2015 *: Türkiye ortalama verimi baz alınmıştır. Türkiye’de soya ve soya küspesi ticareti, üretimin tüketimi karşılamada yeterli düzeyde olmaması ve iç piyasadaki talebin yüksek olması nedeniyle ağırlıklı olarak tek yönlü ve ithalat şeklindedir. Türkiye soya ithalatında net ithalatçı durumdadır. Soya, ithal edilen yağlı tohum bitkileri arasında ilk sırada yer almaktadır. Türkiye’de 2012 yılında 1.195 bin ton soya ithalatı gerçekleştirilmiştir (Tablo 9). Türkiye’nin en fazla soya ithalatını gerçekleştirdiği ülkeler başta ABD olmak üzere, Arjantin, Brezilya, Ukrayna ve Paraguay’dır. En fazla soya ham yağı ithal edilen ülkeler ise ABD, Arjantin ve İsrail’dir (Top ve Uçum, 2011). Türkiye’de soya uzun yıllardır hem 2. ürün üretimini teşvik için hem de bitkisel yağ açığını giderebilmek amacıyla devlet destekleme alımları kapsamına dahil edilmiştir. Ancak 1994 yılında ekonomik istikrar tedbirleri çerçevesinde destekleme kapsamından çıkarılmıştır. Tarımda başlatılan yapısal reformlar ve destekleme yöntemlerindeki değişiklikler kapsamında; hem birliklerin dünya fiyatından ürün almasını sağlamak, hem de üreticiye yüksek fiyat vermek amacıyla 1999 yılı soyada uygulanmaya başlanan prim sistemi halen devam etmektedir. Tablo 9. Yıllar İtibariyle Türkiye Soya İthalat Miktarı Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Soya Miktar (Ton) Değer (Bin $) 386.708 82.939 321.252 67.387 612.497 139.614 810.100 219.328 681.964 226.828 1.154.504 328.533 1.016.907 264.797 1.230.908 409.656 1.239.065 647.900 973.574 429.299 1.756.065 742.426 1.297.770 687.498 1.194.911 684.804 Kaynak: FAO, 2015 2015 yılında yağlı tohumlu bitkiler ve endüstri bitkileri kapsamında soya üreten çiftçilere kilogram başına 0,5 TL fark ödenmesi, dekara mazot için 7,9 TL, gübre için 8,25 TL destek verilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca sözleşmeli soya üretimi yapılan çiftçilere fark ödemesi desteğine ilave olarak dekara 15 TL destekleme ödemesi kararlaştırılmıştır (Anonim, 2015). 179 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 10’da da yıllar itibariyle soyanın ortalama piyasa fiyatı, Çukobirlik alım fiyatı ve Karadenizbirlik alım fiyatları verilmiştir. İncelenen dönemde Türkiye’de soyanın ortalama piyasa fiyatı 2002 ile 2010 yılları arasında hafif dalgalanma göstererek artan bir seyir izlemiştir. 2011 yılında bir miktar azalma olurken 2012 ve 2013’de kilogramı 1 TL’nin üzerine gerçekleşmiştir. 2002 yılında kilogramı 0,34 TL iken, 2,5 kat artarak 2013 yılında 1,19 TL olarak gerçekleşmiştir. Yapılan bir çalışmada, ülkemizdeki soya fiyatlarının trend doğrusunun eğimi pozitif çıkmıştır. Ortalama piyasa fiyatlarındaki genel eğilim yıllar itibariyle artış şeklindedir. Ortalama piyasa fiyatı 2015 yılı için 1,14 TL, 2016 yılı için ise 1,20 TL olarak tahmin edilmiştir (Yılmaz ve ark., 2015). Tablo 10. Yıllar İtibariyle Soya Alım Fiyatları Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013* Ortalama Piyasa Fiyatları (TL/Kg) 0,34 0,43 0,48 0,49 0,48 0,51 0,61 0,71 0,76 0,65 1,10 1,19 Kaynak: Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, 2013 Çukobirlik Alım Fiyatı (TL/Kg) 0,37 0,42 0,50 0,40 0,50 0,66 0,64 0,70 0,76 0,94 0,70 1,15 Karadenizbirlik Alım Fiyatı (TL/Kg) 0,33 0,40 0,43 0,40 0,38 0,58 0,55 0,73 0,70 0,85 1,10 1,10 *: 2013 yılı fiyatları birliklerden alınan fiyatlardır. 4.Sorumlu Olunan Bölgedeki Mevcut Durum Ülkemizde soya tarımının istenilen fiyatıyla karşı karşıya kalması soyanın seviyelere ulaştırılamamasının en önemli cazibesini azaltmaktadır. Bu sebeple sebepleri öncelikle fiyat oluşumu ve TMO’larında alım garantisi muhakkak pazarlamada yaşanan sıkıntılarla ilgilidir. gündeme alınmalıdır. Fiyatların hasattan çok Bugün için soya üretimimizin %85-90’ını sonra açıklanması, maliyetlerin dünya karşılayan Çukurova Bölgesinde soyanın rakamlarından çok daha yüksek olması ve rakibi olan mısır ve buğdaya göre fiyat hasat döneminde ithal ürünün piyasaya dengesini yansıtan parite değerlerinin en az girmesi gibi sebepler soya tarımını istenilen 2,2-2,3 kat olmasının düzenli olarak seviyeye ulaştıramamaktadır. (Nazlıcan, sürdürülememesi çiftçilerin soyaya ilgi 2013). göstermesini engellemektedir. Üstelik Toprağın serbest azotunu köklerindeki bölgemizde tek resmi alıcı kurumun nodüllerde bağlayarak, masrafsız olarak Çukobirlik olması ve bu kurumunda sadece hem kendisine hem de kendinden sonra kendi ortaklarının ürününü alması nedeniyle gelen bitkiye hazır besin elementi sunan geri kalan üreticilerin tüccarın düşük soyanın bölgemizde kesinlikle münavebe 180 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sistemine girmesi gerekmektedir. Böylece topraklarımızda karşılaşılan olumsuzlukların giderilmesine de katkıda bulunulmuş olunacaktır. Çukurova Bölgesinde soya tarımı ana ürün ve ikinci ürün şeklinde yapılmaktadır. Bu sebeple, ikinci üründe III. , ana üründe ise IV. olgunlaşma grubuna giren çeşitlerin ekimi yapılmalıdır. Çukurova bölgesinde soya üreticileri genel olarak, buğday hasadından sonra ikinci ürün olarak soya yetiştiriciliğini tercih etmektedirler. Ancak, ana ürün veriminin daha yüksek olması, hastalık ve zararlıların daha az olması nedeniyle ana ürün ekilişlerinin daha karlı olacağı düşünüldüğünde ana ürün ekimlerinin artırılması için eğitim ve yayım çalışmaları da yapılmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Bölgede soya üretiminde Green Stem Sendrom (Yeşillenme), kömür çürüklüğü ve bakla yanıklığı hastalıklarında artış olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle hasatta Green Stem Sendrom sebebiyle yaprak döktürücü kimyasalların kullanıldığı görülmüştür. Entansif hayvancılık yapılan işletmelerde yem verim ve kalitesini en üst seviyeye taşıyacak alternatif bazı yem kaynaklarının devreye sokulması önem taşımaktadır. Mısır ülkemizde hasıl yem ve silajlık materyal olarak yaygın olarak yetiştirilmektedir. Bunun yanı sıra önemli baklagil türlerinden olan soya, yüksek protein, vitamin ve mineral içeriği ile yeşil ot ve tane yem olarak da değerlendirilmektedir. Ülkemizde soyanın hasıl yem ve silajlık materyal üretmek amacıyla mısırla karışık ekim alanları yaygınlaşmaktadır. Bu da Enstitümüzün geliştirdiği silajlık çeşitlere olan talebi artırmaktadır. Bölgemizde üniversite ve özel sektör tarafından geliştirilen, Arısoy, Sa88,Bravo, Blaze, Atakişi, gibi çeşitlerin yaygın olarak ekimi yapılmaktadır. Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından da soya ıslah çalışmaları sonucunda Nazlıcan, Türksoy, Adasoy, Yeşilsoy (Silajlık) ve Yemsoy (Silajlık) olmak üzere toplam 5 soya çeşidi tescil ettirilmiştir ve tohumluk üretimleri yapılmaktadır. 5.Sonuç Dünyanın en çok soya üretimi yapan ülkeleri ABD, Brezilya, Arjantin ve Çin olarak sıralanabilir. Özellikle ABD’nin son yıllarda gerek biyoteknoloji gerekse biyodizel sektörlerinde kullanmak üzere önemini daha iyi anladığı soya, ülkemizde ekonomimize yeterince katkıda bulunamamaktadır. Türkiye'nin mineral yakıt ve yağlar ile petrolden sonra hammadde ithalat kalemleri içinde önemli bir yer teşkil eden soyanın tamamına yakını direk veya dolaylı olarak tüketilmektedir. Soyanın dünyada gıdadan petrol türevlerine kadar sanayinin birçok alanında kullanımı mevcut olmasına rağmen, ülkemizde genel olarak yem sanayinde kullanılmaktadır. Dünyada ekimi ve üretimi en fazla yapılan birkaç üründen birisi olan soya, birçok açıdan kendine özgü üstün özellikleriyle ülkemiz tarımında hak ettiği yeri bulamamakta, bu durum doğrudan ve dolaylı olarak ülke ekonomisi için önemli kayıpları da beraberinde getirmektedir. Bunun için soya tarımının uygun alanlarda 181 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yaygınlaştırılıp desteklenmesi gereklidir. Bu amaca ulaşmada üretim planlamalarının ülke çapında çok iyi belirlenip üretim öngörülerinin ithalat ve ihracat kalemlerine uygun olarak yapılması önemlidir. Soyada giderek artan talep ve yıllar itibariyle daha fazla miktarda dövizin dışarıya aktarılması bu öngörülerde soyanın yerinin ne kadar önemli olduğunun en açık göstergesidir (Anaç ve Ertürk, 2003). Ülkemiz bitkisel yağ açığının kapatılabilmesinde belirli bir yeri olan soya üretiminin teşviki için uygulanan destekleme prim sistemine devam edilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, sözleşmeli üretimin yerleştirilmesi, entegre soya işleme tesislerinin yaygınlaştırılması, soya ürünleri tüketiminin yaygınlaştırılması için tanıtım ve reklam yapılması, ürün borsalarının kurulması, üretim fazlası olan ürünler yerine ekilecek alternatif ürünlerde soyaya öncelik verilmesi önem arz etmektedir. Ayçiçeği ve mısır gibi ürünlerin yüksek ithalat tarifeleri ile korunduğu, ancak soyanın ise korunmadığı için üreticiler açısından olumsuz algılamalara neden olmaktadır. Bu kapsamda, ürünün ithalatında vergi uygulanmamasının üretimin azalmasına ve ithalata sebep olduğundan, tarifelerin yükseltilerek, mısır ve ayçiçeğindeki oranlarla eşitlenmesi ve prim miktarlarının ekim sezonundan önce belirlenmesi ve zamanında ödenmesini sağlamalıdır. Kaynaklar ANAÇ, H. ERTÜRK, Y.E. 2003. Soya Fasulyesi. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü T.E.A.E. –Bakış, Sayı 2, Nüsha 6. ANONİM, 2015. 2015 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar. Resmi Gazete. www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/04/20150408-13.htm (Erişim tarihi: Haziran 2015) ARIOĞLU, H., 2015. Türkiye’de Yağlı Tohumlu Bitkiler Üretimi, Sorunlar ve Çözüm Önerileri. 11. Tarla Bitkileri Kongresi, Çanakkale. BÜYÜKHELVACIGİL, T., 2015. Yağlı Tohumlu Bitkiler ve Bitkisel Yağlar. Yağlı Tohumlu Bitkiler ve Bitkisel Yağlar Konferansı, İstanbul. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI, 2013. 2012 Yılı Soya Fasulyesi Raporu. T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü Yayınları. http://koop.gtb.gov.tr/data/53319aa5487c8eb1e43d728c/2012%20Y%C4%B1l%C4%B1% 20Soya%20Raporu.pdf (Erişim tarihi: 03.06.2015) BAYAR, R. YILMAZ, M. 2004. Türkiye’de Soya Fasulyesi ve Önemi. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi. FAO, 2015. Food and Agriculture Organization of the United Nations. http://faostat3.fao.org/home/E (Erişim tarihi:06.11.2015) NAZLICAN, A. N. 2013. Mucize Bitki Soyanın, Hüsran Dolu Anadolu Macerası. AGROSKOP Tarım-Gıda-Hayvancılık Dergisi, Yıl:2013, Sayı:24. TOP, B. UÇUM, İ. 2011. Ayçiçeği ve Soya 2011/2012 Durum ve Tahmin Raporu. Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Yayınları, TEPGE Yayın No: 199. 182 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 TÜİK, 2015. Türkiye İstatistik Kurumu. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul (Erişim tarihi:22.05.2015) USDA, 2013. USDA PSD Tabloları. www.fas.usda.gov/psdonline (Erişim tarihi:27.12.2013) YILMAZ, H., PARLAKAY, O., ŞAHAR, A.K., ÇUBUKCU, P., AKKOYUN, S., 2015. Türkiye’de Soya Üretiminin Mevcut Durumu ve Trend Analizi Yöntemiyle Geleceğe Yönelik Beklentiler. 11. Tarla Bitkileri Kongresi, Çanakkale (Poster Bildiri) 183 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Pamuk Önder ERALP Pamuk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Pamuk; Ülkemizin istihdam ve ihracatta ön sırada olan, 26 milyar doları aşan katma değeri yüksek ihracatı ile istihdamının büyük çoğunluğunu oluşturan tekstil ve hazır giyim sektörümüzün hammaddesidir. Gıda sektörümüze, ham yağ katkısında bulunan, hayvancılık sektörümüze yem sağlayan, linteri ile savunma sanayimizin barut ihtiyacını karşılayan bir üründür. Ayrıca Pamuk kalkınmanın, sanayileşmenin ve refahın hammaddesi, eğitimden sağlığa, konuttan nakliyeye kadar her ekonomik sektör için gelir sağlayan hayati nitelikte ve stratejik bir üründür. Pamuk sanayileşme ile artan sosyal refah için katalizör görevi yapmaktadır. Dünyada az sayıda ülke ekolojisinin pamuk tarımına elverişli olması nedeniyle dünya rekoltesinin % 80’ine yakını Türkiye’nin de içinde bulunduğu 7-8 ülke tarafından üretilmektedir. Pamuk; ülkemizin ihtiyacını karşılayacak alt yapısının olmasına rağmen ihtiyacın yarısından daha az üretilmektedir. Bilindiği üzere pamuk, çiftçisi, çırçırcısı, tüccarı, tekstil ve hazır giyim üreticileri ile moda tasarımı başta olmak üzere tüm sektör çalışanlarına doğrudan veya dolaylı olarak gelir sağlamaktadır. Bu nedenle zincirin hangi halkasında olursak olalım dünya pamuk ticaretindeki gelişmeleri yakından takip etmemiz gerekmektedir. Çünkü pamuk üretiminde yaşanan bir sorun; ekonomik faaliyetler zincirinin bütün halkalarını etkilemektedir. Ülkemiz açısından stratejik bir niteliği bulunan pamuğun üretimi ve kullanımı, diğer bir ifade ile pamuk politikası, izlenen tarım, sanayi ve ticaret politikaları ile uluslararası gelişmelerden yoğun bir şekilde etkilenmektedir. Bu nedenle; ulusal ve uluslararası birçok sektör ve ekonomik gelişmelerle etkileşim içinde olan pamuk sektörünün takibi, ülke pamuk politikalarının belirlenmesinde son derece önemlidir. 2. Dünyada Durum Dünya pamuk ekim alanı, üretim, ithalat ve ihracat 2009-2014 arası döneme ait verilerine göre; dünyada ortalama 33 milyon hektar alanda pamuk ekimi yapılmakta ve bu 184 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ton, dünya üretiminin 25,450 milyon ton, tüketimin ise 24.053 milyon ton olduğu görülmüştür (Tablo1). ekimden ortalama 25 milyon ton lif pamuk elde edilmektedir. 2014/2015 yılı verileri incelendiğinde; pamuk stoklarının sezon başına göre sezon sonunda 19,950 milyon Tablo 1. Dünya pamuk arz -talep durumu (milyon ton) Lif Pamuk Durumu Ekim alanı (ha) Sezon başı stok Üretim Tüketim İhracat İthalat Sezon sonu stok YILLAR 2009/2010 30,233 11,755 22,334 25,529 7,798 7,928 8,569 2010/2011 33,713 8,569 25,409 24,502 7,686 7,725 9,465 2011/2012 36,097 9,465 28,041 22,796 9,870 9,759 14,611 2012/2013 34,370 14,611 26,841 23,340 10,027 9,708 17,793 2013/2014 32,711 17,790 25,750 23,600 8,987 8,570 19,950 2014/2015 33, 830 19,950 25,450 24,053 7,720 7,820 20,860 Kaynak: International Cotton Advisory Comittee (ICAC), Dünya’da en çok pamuk üreten ülkeler; Çin % 25, Hindistan % 24, ABD % 11, Pakistan % 8, Brezilya % 6, Özbekistan % 3 ve Türkiye % 3 şeklinde sıralanmaktadır. Türkiye, pamuk üretimi yönünden dünyada yedinci ülke konumundadır (Tablo 2), (Grafik 1). Tablo 2. Pamuk üretici ülkeler ve üretim miktarları (milyon ton) ÜLKELER Çin Hindistan ABD Pakistan Brezilya Özbekistan Türkiye Diğerleri Toplam YILLAR 2009/2010 6,925 5,185 2,654 2,185 1,194 0,850 0,655 3,369 23,017 2010/2011 6,400 5,865 3,942 1,948 1,960 0,910 0,817 4,385 26,227 2011/2012 7,400 6,354 3,391 2,311 1,877 0,880 0,980 5,828 29,021 2012/2013 7,300 6,095 3,770 2,204 1,261 1,000 0,881 5,211 27,722 2013/2014 6,700 6,340 2,870 2,070 1,640 0,920 0,855 5,210 26,605 2014/2015 6,150 6,340 3,150 2,060 1,650 1,000 0,655 5,100 26,105 Kaynak: International Cotton Advisory Comittee (ICAC), Grafik 1. Ülkelere göre pamuk üretim oranları (%) 25 24 11 20 8 3 3 185 6 Çin Hindistan ABD Pakistan Brezilya Özbekistan Türkiye Diğerleri TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Dünya’da en çok pamuk üreten ülkeler; Çin % 25, Hindistan % 24, ABD % 11, Pakistan % 8, Brezilya % 6, Özbekistan % 3 ve Türkiye % 3 şeklinde sıralanmaktadır. Türkiye, pamuk üretimi yönünden dünyada yedinci ülke konumundadır (Tablo 2). Tablo 3. Ülkeler İtibarıyla Dünya Pamuk Tüketimi (Bin Ton) ÜLKELER Çin Hindistan ABD Pakistan Brezilya Özbekistan Türkiye Diğerleri Toplam YILLAR 2009/2010 6,925 5,185 2,654 2,185 1,194 0,850 0,655 3,369 23,017 2010/2011 6,400 5,865 3,942 1,948 1,960 0,910 0,817 4,385 26,227 2011/2012 7,400 6,354 3,391 2,311 1,877 0,880 0,980 5,828 29,021 2012/2013 7,300 6,095 3,770 2,204 1,261 1,000 0,881 5,211 27,722 2013/2014 6,700 6,340 2,870 2,070 1,640 0,920 0,855 5,210 26,605 2014/2015 6,532 6,423 3,553 2,308 1,524 0,849 0,697 4,007 25,893 Kaynak: International Cotton Advisory Comittee (ICAC) Grafik 2. Ülkelere göre pamuk tüketim oranları (%) 33,8 21,5 12,3 10,5 5,9 3,4 3,9 1 1,9 2,5 3,3 Dünyanın en büyük pamuk ithalatçısı Çin’dir. Türkiye yıllar itibari ile yaklaşık 560 bin ton ile 950 bin ton arasında pamuk ithal etmektedir. Türkiye her yıl yaklaşık Çin Hindistan Pakistan Türkiye Brezilya Bangladeş ABD Endonezya Vietnam Meksika Diğer olarak ürettiği pamuktan daha fazlasını ithal ederek, ihtiyacını karşılamak zorunda kalmaktadır (Tablo.4). Tablo 4. Ülkeler İtibarıyla Dünya Pamuk İthalatı (Bin Ton) Çin Türkiye Bangladeş Pakistan Diğer Toplam 2009/10 2,374 957 887 343 4,247 7,928 2010/11 2.609 729 843 314 2.774 7.725 2011/12 5.342 519 680 196 2.300 9.760 Kaynak: International Cotton Advisory Comittee (ICAC) 186 2012/13 3.760 804 593 392 3.440 9.709 2013/14 3.127 562 848 261 2.753 8.435 2014/15 1,796 800 840 174 4,520 7,820 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Türkiye’de Durum 2014 yılı sektörlere göre Türkiye’nin İthalat ve ihracat verileri incelendiğinde; 52. fasıla giren pamuk (elyaf, iplik, mensucat) ihracatı için yaklaşık 2 milyar dolar gelir elde edilirken, ithalata yaklaşık 3 milyar dolar para ödenmiştir. Bunun sonucunda pamuk ithalatı nedeni ile, Türkiye’nin dış ticaret dengesinde yaklaşık 1 milyar doların üzerinde açığa neden olmuştur. Pamuk ithalatına ödenen yüksek rakamlar nedeni ile Türkiye’nin cari açığına da her yıl ortalama %2-3 arasında etki yapmaktadır. Sektör içinde pamuk ithalatının payı ise % 24 olarak gerçekleşmiştir (Tablo 5). Tablo 5. Sektörlere Göre Dış Ticaret Verileri-2014 (Milyon $) 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 İpek Yapağı ve yün, ince veya kaba hayvan kılı; at kılından iplik ve dokunmuş mensucat Pamuk Dokumaya elverişli diğer bitkisel lifler; kağıt ipliği ve kağıt ipliğinden Sentetik ve suni filamentler, şeritler ve benzeri sentetik ve suni dokumaya elverişli maddeler Sentetik ve suni devamsız lifler Vatka, keçe ve dokunmamış mensucat; özel iplikler; sicim, kordon, ip, halat ve bunlardan mamul eşya Halılar ve diğer dokumaya elverişli maddelerden yer kaplamaları Özel dokunmuş mensucat; tufte edilmiş dokunabilir mensucat;dantela;duvar halıları; şeritçi ve kaytancı eşyası; işlemeler Emdirilmiş, sıvanmış, kaplanmış veya lamine edilmiş dokunabilir mensucat; dokunabilir maddelerden teknik eşya Örme eşya Örme giyim eşyası ve aksesuarı Örülmemiş giyim eşyası ve aksesuarı Dokunabilir maddelerden hazır eşya; takımlar; kullanılmış giyim ve dokunmuş diğer eşya; paçavralar Genel Toplam İhracat İthalat Dış ticaret dengesi Sektör ithalatı içindeki payı % 2 40 -37 0.33 181 330 -150 2.76 1,740 2,823 -1,083 23.58 23 257 -233 2.14 1,629 2,162 -533 18.05 1,347 1,980 -633 16.54 529 388 141 3.24 2,135 160 1,975 1.34 554 196 358 1.63 317 347 -30 2.89 1,586 9,320 5,779 437 920 1,758 1,149 8,400 4,021 3.65 7.68 14.68 2,062 177 1,885 1.48 27,204 11,975 15,230 100.00 Kaynak: EB Bilgi Sistemi Türkiye, yıllar itibari ile ihtiyaç duyduğu pamuğu, her yıl değişik ülkelerden ithal etmektedir. Tarım ürünleri ithalatında ürünlere ödenen tutarlara bakıldığında, pamuk ilk sıralarda yer almaktadır. Ekonomi bakanlığı verileri incelendiğinde; 2014 yılında pamuk ithalatı için yaklaşık 1,75 milyar dolar para ödenmiştir. Türkiye’nin pamuk ithal ettiği ülkeler incelendiğinde, ABD toplam pamuk ithalatımızın % 52’sini karşılamaktadır. Daha sonra Türkmenistan % 16, Yunanistan % 11 ve Hindistan % 6 şeklinde sıralanmaktadır (Tablo 6). Türkiye pamuk ekiliş alanları incelendiğinde; 750 bin hektarlardan (1998) yıllar itibari ile azalarak 450 (2013) bin hektarlara kadar düştüğü görülmüştür. Ülkemizde pamuk ekiliş ve üretim miktarlarını ekonomideki yerini sağlıklı olarak değerlendirebilmek için son 15 yıllık süreci 2001-2010 ve 2010-2013 dönemler itibariyle değerlendirmek gerekir. 187 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 6. Ülkelere Göre Pamuk İthalatımız (2014) ÜLKELER ABD Yunanistan Brezilya Türkmenistan Tacikistan Arjantin Suriye Özbekistan Mısır Hindistan Diğer TOPLAM Bin $ 914.956 193.436 61.487 284.192 18.665 8.020 81.021 11.980 9.705 101.170 65.479 1.750.111 Pay % 52.2 11.0 3.5 16.2 1.0 0.4 4.6 0.6 0.5 5.7 4.3 100.0 Kaynak:TUİK Türkiye’de 2001 ve öncesinde genel olarak uzun yıllar ortalama ekiliş alanına yakın düzeylerde pamuk ekilişi ve üretimi yapılmakta iken bu durum ancak 2009-2010 yılına kadar sürdürülebilmiştir. 2009/2010 yılında minimum seviyeye düşmüş ve sonraki yıllarda da bir miktar yükseliş göstermiştir. Ancak bu yükseliş süreklilik gösterememiş ve 400-500 bin ha aralığında değişim göstermiş ve bu değişiklik durumu devamlılık göstermektedir. Ekiliş alanlarındaki yaklaşık % 40 azalışa rağmen üretim miktarında azalış yaşanmamıştır. Bunun temel nedeni daha önceki verilerde de belirtildiği gibi Türkiye pamuk veriminde Dünya’da ilk sıralarda yer almaktadır. Lif verimi yaklaşık % 100 artarak dekarda 90 kg’dan (1990), 195 kg’a (2013) ulaşmıştır (Tablo 3). Tablo 3. Türkiye Pamuk Ekiliş alanı, Üretim ve Verim Durumu 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Ekilen alan (ha) 721.077 637.329 640.045 546.880 590.700 530.253 495.000 420.000 480.650 542.000 488.496 450.089 468.142 Üretim - Lif (ton) 988.120 919.531 935.928 863.700 976.540 867.716 673.400 638.250 816.705 954.600 858.400 877.500 846.000 Kaynak: TUİK, 2014 188 Verim (kg/da) 137 144 146 158 166 164 136 152 170 176 176 195 181 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Pamuk yetiştirilen bölgelerde, yıllara göre pamuk ekiliş alanları incelendiğinde; en fazla düşüş Ege bölgesi ve Akdeniz bölgesinde yaşanmıştır. Ege bölgesi 250 bin hektardan (1996) 94 bin hektara (2014), Akdeniz bölgesinde ise 280 (1999) bin hektardan 85 (2014) bin hektara kadar düşmüştür. hektara ulaşmıştır. Bunun başlıca sebebi bölgede GAP projesi ile sulamaya açılan yeni alanların pamuk üretimine geçmesi şeklinde açıklanabilir (Tablo 4). Türkiye’de en çok pamuk yetiştirilen iller incelendiğinde; Şanlıurfa tek başına toplam ekilen alanın % 47’sine sahiptir. Daha sonra Aydın % 13, Diyarbakır, Adana ve Hatay %8, İzmir %5 şeklinde sıralanmaktadır. (Grafik 5). Buna karşın G. Doğu Anadolu bölgesi ise 150 bin hektardan (1997) 289 (2014) bin Grafik 5.İllere Göre Pamuk Ekiliş Oranları (%) 8 12 8 13 47 8 5 Şanlıurfa Diyarbakır İzmir Aydın Adana Hatay Kaynak: TUİK, 2014 Tablo 4. Bölgelere Göre Pamuk Ekiliş alanı (ha) EGE 227.737 2001 218.802 2002 194.554 2003 167.603 2004 137.037 2005 146.578 2006 116.037 2007 81.438 2008 80.390 2009 82.695 2010 96.746 2011 82.000 2012 82.000 2013 94.000 2014 AKDENİZ 161.547 157.420 133.994 138.563 107.949 129.446 118.717 99.117 102.924 109.494 129.951 102.000 89.000 85.000 G.DOĞU ANADOLU 287.376 336.700 300.358 325.246 295.055 309.534 291.889 313.068 235.933 287.894 313.869 302.000 279.000 289.000 Kaynak: TUİK, 2014 4. Sonuç Son dönemlerde ülkemiz pamuk üretimi, yurt içi talebi karşılayamadığı hatta kimi yıllarda gerilemesinin önü alınamadığı için, üretim-tüketim dengesi ciddi ölçülerde bozulmuş durumdadır. Bu durum bir yandan önemli döviz kayıplarına neden olurken, diğer yandan istihdam, katma değer ve ihracat geliri açısından ülkemiz ekonomisi 189 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 için çok büyük öneme sahip olan ve hammadde olarak yaklaşık %60 oranında pamuk kullanan tekstil ve hazır giyim sanayimizi dışa bağımlı hale getirmekte ve küresel rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Oysa ülkemiz yurt içi talebi karşılayacak miktarda pamuk üretimi için gerekli agro-ekolojik potansiyele fazlasıyla sahiptir. Bunun için, hâlihazırdaki verim değerleriyle 2002 yılındakine eşit alanda üretim yapmak bile yeterli olacaktır. Diğer taraftan, ülkemizde pamuk üretim ve tüketiminin ekonomideki stratejik yeri ve önemi tekrar değerlendirilip sektörde sürdürülebilirliğin sağlanması için sektörü güçlendirme doğrultusunda desteklenmelidir. Tekstil sanayisinin tüketim ihtiyacını karşılayacak üretim miktarı öncelikli hedef olarak seçilip, özellikle yüksek verimli araziler olmak üzere, pamuk üretimine elverişli arazilerde pamuk üretimi artırılmalıdır. Bu sebeple pamuk üretiminin sadece tarımsal üretim olarak değil, ülkemizde en büyük ihracatı (26,5 milyar dolar) gerçekleştiren ve en büyük istihdam yükünü çeken sektör olarak tekstil sektörüne hammadde temini bağlamında, ülkemiz için stratejik bir ürün algısı güçlendirilerek benimsenmelidir. Bu doğrultuda pamuk üretimi ve işleme sanayi yatırımlarının artmasını yönelik politika ve programlar geliştirilmelidir. Gerek pamuk ekiliş alanı gerekse kütlü ve lif pamuk üretim miktarlarının en azından uzun yıllar ortalaması olan 600 bin ha düzeylerine çıkarılması için pamuk üreticilerinin ilave maliyet ve finansal sıkıntılar yaratmayacak şekilde desteklenmesi uygulamaları artırılarak sürdürülmelidir. Türkiye’nin 2023 yılı hedeflerinde; 500 milyar dolarlık ihracat içinde 72 milyar dolarlık paya sahip olması beklenen tekstil ve konfeksiyonun sektörünün ihtiyaç duyacağı pamuk 2,5 milyon ton olarak öngörülmüştür. Türkiye'nin bu tablo içerisinde şu anda 600 bin tonlarda olan üretimini en az 1 milyon tona çıkarılması hedeflenmektedir. Bu hedeflere ulaşılması açısından, ülkemiz tekstil sektörünün ihtiyaç duyacağı pamuk üretiminin arttırılması için gerekli planlama ve politikaların pamuk üretimini teşvik şeklinde belirlenmesi önem arz etmektedir. Kaynaklar TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (TÜİK), 2014. Bitkisel üretim İstatistikleri, http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul (Erişim Tarihi: 15.11.2015) INTERNATİONAL COTTON ADVİSORY COMİTTEE (ICAC), 2013. Cotton World Statistics-December 2012, Cotton This Month- July 2013.(http://icac.org/ et: (Erişim Tarihi: 14.11.2015) EKONOMİ BAKANLIĞI, 2014. Bilgi Sistemi, http://www.ekonomi.gov.tr/index.cfm?sayfa (Erişim Tarihi: 15.11.2015) FAO, 2014. Food and Agriculture Organization of the United Nations. http://faostat3.fao.org/home/E (Erişim Tarihi: 15.11.2015) USDA, 2013. USDA PSD Tabloları. www.fas.usda.gov/psdonline (Erişim Tarihi: 15.11.2015) 190 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Sofralık Üzüm Mehmet Ali KİRACI Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Dünyada en eski ve en çok tanınan bitki türlerinden birisi olan üzüm Dünya üzerinde çok geniş bir alana yayılmıştır. Sıcak-ılıman iklim kuşağı bitkisi olup, 34˚-49˚ kuzey ve güney enlemleri arasında rahatça yetiştirilebilmektedir. Taze olarak tüketilebildiği gibi kuru üzüm ve şaraba işlenerek de tüketilebilmektedir. Ayrıca son yıllarda üzüm suyu, pekmez, reçel, köfter, bulama, yaprak salamurası vb. geleneksel ürünler önem kazanmaktadır. Bu geniş potansiyeli, üzüme oldukça önemli bir ticari değer katmaktadır. Başlıca değerlendirme şekilleri olan sofralık üzüm, kuru üzüm, şarap ve üzüm suyu ihracat değeri 2011 yılı için tüm ülkeler toplamı yaklaşık 42 milyar dolardır (FAO, 2015). 2003 yılı itibariyle dünyada yaklaşık 16,3 milyon ton sofralık üzüm üretilmekte ve bu miktar dünyada üretilen toplam üzümün yaklaşık %25’ine karşılık gelmektedir (Kiracı ve ark., 2008). AB ülkelerinde şaraplık ağırlıklı üretim yapısına rağmen taze tüketim yani sofralık üzüm dünya bağcılığında önemli bir yer tutan yetiştiricilik şeklidir. Bu çalışmada, üzümün en önemli yetiştiricilik amaçlarından biri olan sofralık üzümün Türkiye’de son 10 yıl üretimi ve ticareti incelenerek, üretim odaklı sorunların belirlenmesine yönelik değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır. 2. Dünyada Durum 2013 yılında dünyada yaklaşık 7 milyon 155 bin hektar alanda bağcılık yapılmakta ve 77 milyon 181 bin ton yaş üzüm elde edilmektedir (FAO, 2015). Birim alandan elde edilen ortalama verim ise 962 kg/da‘dır. Çin son yıllarda artan alan ve üretim miktarı ile İspanya, Fransa ve İtalya gibi uzun yıllardır ilk üç sırayı paylaşan ülkeleri zorlamaya başlamış ve 2012 yılında üretim miktarı bakımından ilk sıraya yerleşmiştir. Türkiye ise bağ alanı bakımından bu dört ülkenin ardından 5. ve üretim miktarı bakımından ise 6. sıradadır. İspanya ve Fransa başta olmak üzere AB ülkelerinde verimin düşük olması, bu ülkelerin diğer yetiştiricilik şekillerine oranla verimin daha düşük olduğu şaraplık 191 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 üzüm üretimi ağırlıklı bir bağcılık yapısına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2011 yılı verilerine göre üzümün konu olduğu başlıca değerlendirme şekilleri olan sofralık üzüm, kuru üzüm, şarap ve üzüm suyu ihracat değeri dağılımı Tablo 1'de verilmiştir. Bu değer içerisinde şarap, dünyada % 76,4 ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde % 88,5 ile en büyük paya sahiptir. Türkiye’de ise şarap ihracatı ülkenin üzüm ürünleri toplam ihracat değeri içerisinde % 1,3 oranında yer tutarken kuru üzüm % 73,2 oranı ile en fazla ihracat değerine sahip üzüm ürünüdür. Bu oran dünya ortalaması için % 4,5 ve AB ülkeleri için % 0,8 düzeyindedir. Üzüm suyu ise, üzüm ürünleri ihracat değeri içerisinde çok düşük orandadır. Ancak dünya ve AB ihracat değerlerinden oransal olarak çok düşük olması dikkat çekicidir. Tablo 1. Dünya, AB ve Türkiye Üzüm Ürünleri İhracat Geliri Dağılımı (2011 Yılı) Sofralık Üzüm Kuru Üzüm Şarap Üzüm Suyu Toplam Kaynak: FAO Dünya 7.026.580 1.887.072 32.106.922 1.014.487 42.035.061 Değer (1000 $) AB 2.280.591 211.998 23.593.416 563.209 26.649.214 Türkiye 175.325 506.499 8.757 1.030 691.811 Dünya 16,7 4,5 76,4 2,4 100,0 Oran (%) AB 8,6 0,8 88,5 2,1 100,0 Türkiye 25,3 73,2 1,3 0,2 100,0 FAO 2011 yılı istatistik verilerine göre üzüm ve üzüm ürünleri ihracatında Fransa %23,8'lik payla ilk sırada yer almaktadır. Bu ülkeyi %17'lik pay ile İtalya izlemektedir. Türkiye ise bu sıralamada ancak 14. sırada yer bulabilmiştir (Tablo 2). 2009 yılı Uluslararası Bağcılık ve Şarapçılık Örgütü (OIV) bağcılık istatistiklerine göre dünyada önemli sofralık üzüm üreticisi ülkeler Tablo 3’te gösterilmiştir. Son yıllarda bağcılıktaki hamleleri ile dikkat çeken Çin dünyanın en büyük sofralık üzüm üreticisi ülkedir. Çin’in büyük nüfusunun taze üzüm tüketimini karşılamak en önemli amacı olduğu düşünülürse ikinci en büyük sofralık üzüm üreticisi Türkiye dış ticaret bakımından önemli avantaja sahip ülke konumunda sayılabilir. Ağırlıklı şaraplık üzüm yetiştiricisi bir ülke olan İtalya, Kuzey Yarım Küre bağcı ülkeler içerisinde sofralık üzüm üretiminde Türkiye’den sonra gelen bir ülkedir. İspanya ve Yunanistan da aynı yarım kürenin sofralık üzüm üretiminde öne çıkan diğer ülkeleridir. ABD ve Mısır'da diğer önemli ülkeleridir. Sofralık üzüm üretiminde Kuzey Yarım Küre dışında üretimde bulunan önemli ülkeler ise Şili, Brezilya ve Güney Afrika’dır. FAO 2011 yılı verilerine göre dünyada yaklaşık 3,9 milyon ton sofralık üzüm ihracatı bulunmaktadır. Ticaret hacmi ise yaklaşık 7 milyar dolar tutarındadır (Tablo 4). Şili, İtalya, ABD, Hollanda ve Güney Afrika en fazla sofralık üzüm üreten ülkeler olarak Türkiye’nin önünde yer almaktadır. Hollanda ise birçok tarımsal üründe olduğu gibi üretici ülkelerden alınan üzümlerin diğer ülkelere ihracatı nedeniyle sıralamada yer bulmuş olup, üretici bir ülke değildir. 192 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. Üzüm ve Üzüm Ürünleri İhracatında Önemli Ülkeler (2011 Yılı ) Sıra No 1 2 3 4 5 14 Diğer Toplam AB Dünya Ülke Fransa İtalya İspanya Şili ABD Türkiye Değer (1000$) 10.002.485 7.125.983 3.614.639 3.424.318 2.639.247 691.811 11.268.012 38.766.495 26.649.214 42.035.061 Oran (%) 23,8 17,0 8,6 8,1 6,3 1,6 26,8 92,2 68,8 100,0 Kaynak: FAO Tablo 3. Önemli Sofralık Üzüm Üreticisi Ülkeler Sıra No 1 2 3 4 5 6 Ülkeler Çin Türkiye İtalya ABD Mısır Şili Üretim Miktarı (ton) 5.465.100 1.848.400 1.341.300 1.230.300 1.214.900 888.200 Sıra No 7 8 9 10 11 12 Üretim Miktarı (ton) 678.200 286.500 243.900 241.900 204.100 176.500 Ülkeler Brezilya Güney Afrika İspanya Yunanistan Meksika Peru Kaynak: OIV, 2013 Tablo 4. Sofralık Üzüm İhraç Eden Önemli Ülkeler ve Payları (2011 Yılı) No Ülkeler Şili İtalya ABD Hollanda Güney 5 Afrika 6 Türkiye Diğer Toplam AB Dünya 1 2 3 4 İhracat Miktarı (Ton) 853.334 498.110 416.347 263.347 248.092 239.577 509.974 3.028.781 1.124.421 3.928.887 Pay (%) No 21,7 12,7 10,6 6,7 Ülkeler Şili ABD İtalya Hollanda 1 2 3 4 Güney Afrika 6,3 5 6,1 10 13,0 77,1 28,6 100,0 Türkiye Diğer Toplam AB Dünya İhracat Değeri (1000 $) Pay (%) 1.506.219 908.418 803.297 703.292 21,4 12,9 11,4 10,0 429.318 6,1 175.325 1.226.044 5.751.913 2.280.591 7.026.580 2,5 17,5 81,9 32,5 100,0 Kaynak: FAO Tablo 5’te dünyada en fazla sofralık üzüm ithal eden ülkeler görülmektedir. Sofralık üzümde dünyanın önemli üretici ve ihracatçı ülkesi olan ABD kendi üretim döneminin farklılığından kaynaklanan nedenle aynı zamanda en fazla sofralık üzüm satın alan ülkedir. 193 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Bunu Rusya, Almanya ve İngiltere ile Kanada izlemektedir. Hollanda, ülke iç tüketimin yanı sıra ihraç etme amacıyla sofralık üzüm ithalatında önemli ülkeler arasına girmektedir. Tablo 5. Sofralık Üzüm İthal Eden Önemli Ülkeler ve Payları (2011 Yılı) Ülkeler İthalat Miktarı (Ton) 1 ABD 2 Rusya 3 Hollanda 4 Almanya 5 İngiltere Diğer Toplam Türkiye AB 518.369 399.998 327.948 300.226 231.033 791.524 2.569.098 771 1.537.753 Pay (%) 13,5 10,4 8,5 7,8 6,0 20,6 66,8 0,0 40,0 Ülkeler No 1 2 3 4 5 ABD Hollanda Almanya Çin İngiltere Diğer Toplam Türkiye AB İthalat Değeri (1000$) 1.200.903 908.022 680.936 666.944 635.087 1.457.950 5.549.842 829 3.507.740 Pay (%) 15,5 11,7 8,8 8,6 8,2 18,9 71,6 0,0 45,3 Kaynak: FAO 3. Türkiye’de Durum Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2005 yılında 516 bin hektar olan bağ alanları 2014 yılında 467.093 ha’a düşmüştür (Tablo 6). Bu azalış 2005 yılına göre % 9,5 oranında olmuştur. Üzüm üretimi 2014 yılı itibariyle 4,175 milyon ton olarak gerçekleşmiştir (TUİK, 2015). Üretim miktarında ise bu dönem içerisinde yaklaşık % 8,4 oranında bir artış sağlanmıştır. Bu artış verim artışından kaynaklanmış ve 2005 yılına göre yaklaşık % 19,8 oranında artış olmuştur. Verimde sağlanan ciddi artışların nedenleri olarak, verimi yüksek yeni çeşitlerin üretime girmesi, modern yetiştirme tekniklerinin benimsenmesi, sulamaya açılan bağ alanlarının varlığı ve verimsiz bağ alanlarının sökümü ile üretimden çıkması vb. sayılabilir. 2015 yılında olan Manisa’da yaşanan don ve dolu doğal afetleri bağlarda önemli zarara yol açmıştır. Manisa’da 18-22 Mart günleri arasındaki düşük sıcaklıklar asmalarda tomurcukların bir kısmının uyanamaması, 23-24 Nisan tarihlerindeki düşük sıcaklıklar uyanan sürgünlere ve 4 - 12 Haziran günlerindeki dolu salkımlara zarar vererek yaklaşık 200 bin ton ürün kaybına yol açtığı tahmin edilmektedir. Sofralık üzüm alan ve üretim miktarı bakımından en fazla yapılan yetiştiricilik şeklidir. 2014 yılı itibariyle yaklaşık 2,64 milyon dekar alanda sofralık üzüm yetiştiriciliği yapılmakta ve 2,17 milyon ton sofralık üzüm elde edilmektedir (Tablo 7). Sofralık üzüm üretimi bakımından ilk sırayı hem alan hem de üretim miktarı bakımından Manisa ili almaktadır. Bu ili Denizli ve Mersin izlemektedir (Tablo 8). Bu illerin üretimi Türkiye sofralık üzüm üretiminin % 65’ini oluşturmaktadır. Manisa, Denizli, Mersin ve Kahramanmaraş illeri sofralık üzüm üretimi 100 bin tonun üzerinde olan iller olarak dikkati çekmektedir. İlk altı il, 194 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 toplam üretimin üretmektedir. yarısından fazlasını Türkiye sofralık üzüm ihracatının son on yılı incelendiğinde, miktar olarak % 65,7 ve değer olarak % 120,8 oranında artışların olduğu görülmektedir. 2014 yılı itibariyle birim ihraç fiyatı 0,78 $/kg’dır (Tablo 9). Tablo 6. Türkiye'de Bağ Alanları ve Üzüm Üretim Miktarının Son 10 Yıllık Gelişimi Bağ Alanı (ha) 516.000 513.830 484.610 482.789 479.024 477.856 472.545 462.296 468.792 467.093 Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014* Kaynak: TÜİK İndeks Üzüm Üretimi İndeks (2005=100) Miktar(Ton) (2005=100) 100,0 3.850 100,0 99,6 4.000 103,9 93,9 3.613 93,8 93,6 3.918 101,8 92,8 4.264 110,8 92,6 4.255 110,5 91,6 4.296 111,6 89,6 4.185 108,7 90,9 4.012 104,2 90,5 4.175 108,4 Verim İndeks (kg/da) (2005=100) 746 100,0 778 104,3 746 100,0 812 108,8 890 119,3 890 119,3 909 121,8 905 121,3 856 114,7 894 119,8 *Geçici verilerdir. Tablo 7. Yetiştiricilik Amacına Göre Türkiye Bağ Alanları ve Üzüm Üretiminin Son Yılı Üretim (1000Ton) Alanı (ha) Yıllar/Yet. Amacı Sofralık Kurutmalık Şıralık Toplam Sofralık Kurutmalık Şıralık Toplam Kaynak: TÜİK 2005 3.020 1.450 690 5.160 2.000 1.400 450 3.850 2006 3.038 1.417 683 5.138 2.060 1.496 444 4.000 2007 2.742 1.384 720 4.846 1.913 1.218 482 3.613 2008 2.777 1.296 756 4.828 1.971 1.477 470 3.918 2009 2.754 1.299 737 4.790 2.257 1.532 476 4.265 2010 2.700 1.341 738 4.778 2.249 1.544 462 4.255 2011 2.712 1.312 702 4.725 2.269 1.562 465 4.296 2012 2.616 1.329 678 4.623 2.171 1.614 400 4.185 2013 2.618 1.351 719 4.688 2.133 1.424 455 4.012 2014* 2.639 1.344 688 4.671 2.167 1.563 445 4.175 *Geçici verilerdir. Sofralık üzüm ihracat yapısındaki değişmeleri inceleyebilmek için ihraç edilen ülkeler, ihraç edilen üzüm çeşitleri ve ihraç fiyatları ile bunların değişimleri ele alınmıştır. Bu kapsamda hazırlanan Tablo 10’a göre Rusya Federasyonu en fazla üzüm ihraç ettiğimiz ülkedir. Sofralık üzüm ihracatının yarısından fazlası bu ülkeye yapılmaktadır. 2014 yılı itibariyle bu oran % 62,56'dır. Bu ülkeyi son yıllardaki artışları ile Ukrayna, Belarus ve Bulgaristan takip etmektedir. Almanya, Avusturya, Hollanda, Suudi Arabistan ve İngiltere ihracatı ise sürekli düşen ülkeler olarak dikkati çekmektedir. 195 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 8. Sofralık Üzüm Üretiminde Önemli İller No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 İller Manisa Denizli Miktar* (Ton) 358.164 262.636 244.659 149.549 87.132 68.125 63.238 61.644 60.021 53.471 1.408.639 Mersin Kahramanmaraş Diyarbakır Bursa İzmir Mardin Gaziantep Adıyaman Toplam Pay (%) 16,5 12,1 11,3 6,9 4,0 3,1 2,9 2,8 2,8 2,5 65,0 Kaynak: TÜİK *2014 yılı geçici verilerdir. Tablo 9. Türkiye Sofralık Üzüm İhracatının Son 10 Yıllık Gelişimi Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Miktar (Ton) 155.604 151.117 169.952 202.114 181.290 230.295 239.871 209.335 203.305 257.804 İndeks (2005=100) 100,0 97,1 109,2 129,9 116,5 148,0 154,2 134,5 130,7 165,7 Değer (1000$) 91.322 84.084 130.541 169.411 147.247 196.468 175.484 162.547 187.678 201.682 İndeks (2005=100) 100,0 92,1 142,9 185,5 161,2 215,1 192,2 178,0 205,5 220,8 Fiyat ($/kg) 0,59 0,56 0,77 0,84 0,81 0,85 0,73 0,78 0,92 0,78 Kaynak: TÜİK Tablo 11’de Türkiye’nin 2000-2008 dönemi arasında ihraç ettiği sofralık üzüm çeşitlerinin değişimi görülmektedir. TÜİK 2008 yılından sonra kayıtlarını çeşit bazında tutmadığı için bu bölümde veriler 2008 yılına kadar incelemeye uygundur. Sultani Çekirdeksiz çeşidi ihracat miktarı içerisindeki oranı azalış trendin olsa da 2008 yılı itibariyle yaklaşık % 88 oranı ile en fazla ihraç edilen çeşittir. Bu çeşidi 2006 yılından sonraki artışlar ile Yalova İncisi, Perlette ve Antep Karası izlemektedir. 1970-1980’li yıllarda en fazla ihraç edilen çeşitler olan Müşküle ve Razakı ihracatı incelenen dönemde çok düşük düzeydedir (Delice, 2008). 196 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 10. Türkiye Sofralık Üzüm İhracatında Önemli Ülkeler ve Payları (%) Ülkeler Rusya Federasyonu Almanya Suudi Arabistan Avusturya İngiltere Romanya Hollanda Belçika Kuveyt Belarus Ukrayna Bulgaristan Toplam 2005 46,49 14,98 6,86 6,46 0,71 5,24 4,71 0,24 0,5 2,61 5,8 0,08 94,68 2006 40,87 10,46 5,6 4,71 0,57 2,92 3,55 3,75 17,26 0,89 90,58 2007 49,99 9,87 5,75 3,41 0,67 2,05 1,23 0,24 0,04 4,38 15,99 0,47 94,09 Yıllar 2009 2010 43,37 55,97 7,82 5,98 7,31 5,26 1,46 0,77 0,7 0,37 1,08 0,67 0,73 0,51 0,12 0,12 0 0 2,04 3,41 8,72 9,64 22,07 14,3 95,42 97 2008 46,17 9,18 5,18 2,3 0,67 1,41 0,75 0,13 0,26 3,28 13,24 12,43 95 2011 56,01 7,57 4,18 0,47 0,5 0,7 0,46 0,15 0,06 2,92 10,18 11,46 94,66 2012 63,11 6,74 3,15 0,49 0,57 0,47 0,68 0,2 0,2 3,67 10,96 5,49 95,73 2013 2014 59,69 62,56 5,83 4,84 2,24 2,10 0,41 0,38 0,66 0,69 0,33 0,65 0,66 0,88 0,2 0,08 0,36 0,36 5,31 5,88 9,22 7,07 9,75 8,37 94,67 93,86 Kaynak: TÜİK Tablo 11. Sofralık Üzüm İhracatında Önemli Üzüm Çeşitleri ve İhracat Miktarının Oransal Değişimi Çeşitler Sultani Çekirdeksiz Razakı Müşküle Cardinal Perlette Antep Karası Hatun Parmağı Yalova İncisi Süper Çekirdeksiz Tarsus Beyazı Diğer Toplam 2000 94,69 0,07 0,00 0,59 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00 0,04 4,61 100,0 2001 94,30 0,09 0,22 0,65 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00 0,02 4,72 100,0 2002 91,84 0,09 0,20 0,82 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00 0,02 7,03 100,0 2003 89,27 0,66 0,31 0,65 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00 0,02 9,09 100,0 Yıllar 2004 89,39 0,23 0,71 0,66 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00 0,04 8,97 100,0 2005 86,17 1,04 0,64 0,40 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00 0,04 11,71 100,0 2006 87,94 0,10 0,31 0,29 3,08 2,65 0,78 3,83 0,00 0,10 0,92 100,0 2007 2008 91,65 88,00 0,06 0,16 0,29 0,01 0,21 0,17 1,43 2,86 0,78 1,28 0,32 0,35 4,62 5,56 0,00 0,09 0,00 0,01 0,64 1,51 100,0 100,00 Kaynak: TÜİK 4.Sonuç Türkiye dünya sofralık üzüm üretiminde önemli bir ülkedir. TÜİK verilerine göre 2014 yılında ülkemizde üretilen 2,17 milyon ton sofralık üzümün % 59’u çekirdekli % 41’i çekirdeksiz üzüm çeşitlerinden oluşmaktadır. Ege Bölgesi en fazla üretimin gerçekleştirildiği bölge, Manisa en fazla üretimin yapıldığı ildir. 2015 yılı Manisa ilindeki don ve dolu afetlerinden dolayı üretimin bir miktar düşürmesi beklenmektedir. Araştırma kuruluşları tarafından yürütülen çalışmalarla son 20 yıl içerisinde 20’ye yakın yeni çeşit üretime kazandırılmasına rağmen aynı zamanda bir kurutmalık üzüm çeşidi olan Sultani Çekirdeksiz halen en önemli çeşittir. Bu 197 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 çeşidi son yıllarda giderek artan üretim alanları ile Alphonse Lavallée ve Cardinal izlemektedir. Yerli çeşitlerde Trakya İlkeren, yabancı çeşitlerden M. Palieri ve Red Globe üretim alanları artma eğiliminde olan çeşitlerdir. Türkiye sofralık üzüm üretimindeki bu potansiyelini son yıllardaki olumlu artışlara rağmen yeterince değerlendiremediğini söylemek mümkündür. Üretimin yaklaşık olarak sadece 1/10’u ihraç edilebilmektedir. Bunun da sofralık üzüm üretiminden kaynaklanan bazı nedenleri bulunmaktadır. Türkiye sofralık üzüm ihracatının önündeki en önemli sorun kullanılan kimyasal ilaç kalıntılarıdır. Zamansız, yüksek dozlardaki ilaç kullanımı, yanlış ilaç tercihleri sofralık üzüm üretiminde üründe kalıntı sorunu artıran unsurlar olarak öne çıkmaktadır (Çeltikçioğlu, 2010). Özellikle Avrupa ülkelerinde market zincirlerinin çok yaygınlaşması, lokal pazarların azalması, tüketici bilinci gibi nedenler ilaç kullanımına karşı hassasiyeti artırmıştır. Bir çok market grubu talep ettikleri ürünlerde, ülke kalıntı limitlerini bile yüksek bulmakta, ülke kalıntı limitlerinin 1/3’nün garanti edilmesini ve yapılan analizlerde bu değerlerin altında çıkacak ilaç sayısının da 4-6 aktif maddeyi geçmemesini istemektedirler. Rusya Federasyonu ise karantina açısından bazı zararlılara karşı hassasiyet gösterirken, ilaç kalıntıları yönünden de her geçen yıl taleplerini artırmaktadır. Türkiye’nin sofralık üzüm pazarında payını artırabilmesinin ilk koşulu, pazarın kalıntı konusundaki isteklerini karşılayan izlenebilir üretim sistemi kurmaktır. Türkiye sofralık üzüm ihracatı bakımından önemli bir diğer sorun standart dışı üründür. Sultani Çekirdeksiz üzüm çeşidi hem kurutmalık hem de sofralık amaçlı olarak yetiştirilebilmektedir. Kurutmalık üzüm yetiştiriciliği amacıyla başlayan üretimden elde edilen ürün, hem kurutmalık hem de sofralık olarak değerlendirilmeye çalışıldığı için; üretimin büyük bölümü sofralık amaca yönelik olarak değerlendirildiğinde; “standart dışı” olarak tanımlanmaktadır. Bu ürünün sofralık üzüm kalitesi düşüktür. Ayrıca yine Ege Bölgesi’nde bazı üreticilerin fiyat avantajından faydalanabilmek adına yaptıkları “erken hasat” ihracatta kalite düşüklüğüne yol açan bir başka standart dışı ürün olarak karşılaşılan bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Üretimden kaynaklanan ilaç kalıntısı ve standart dışı ürün sorunu Türkiye’nin uzun yıllar en fazla sofralık üzüm ihraç ettiği pazarlar olan Almanya, İngiltere, Avusturya, Hollanda ve Belçika gibi ülkelere ihracını olumsuz etkilemiştir. Dolayısıyla bu sorunların çözümü ile bu pazarların tekrar kazanılması ve yeni pazarlara ulaşılması hedeflenmelidir. Türkiye bu önemli sorunları üretim, ürün işleme ve pazarlama halkalarından oluşan zincirde entegrasyonu ve ilgili sektör temsilcileri arasında yüksek bir iletişimi sağlayarak aşabilir. Bu konuda üreticilerin eğitimi, yetiştiricilik faaliyetlerinde danışman kullanımının ve hatta sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılması ciddi katkılar sağlayabilecek önerilerdir. 198 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kaynaklar ÇELTİKÇİOĞLU, S., 2010. Sofralık Üzüm İhracatının [Dünü-Bugünü ve Yarını], Saer Tarım İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti, Alaşehir-MANİSA DELİCE, N.Y. 2008. Türkiye Sofralık İç ve Dış Pazarlarında Marmara Bölgesi Çeşitlerinin Yer ve Pazarlama Sorunları, Tarım Ekonomisi Dergisi Cilt:14 FOOD AND AGRICULTURE ORGANIZATION OF THE UNITED NATIONS (FAO), 2015. http://faostat.fao.org/site/535. (Erişim Tarihi: 05.10.2015). INTERNATIONAL ORGANIZATION OF VINE AND WINE (OIV), 2013. World Viticultural Statistics 2008-2009. KİRACI,M.A.,ÖZER,C.,BOZ, Y. 2008 AB Müzakere Süreci ve Türkiye’de Bağcılık, TÜRKTARIM (Tarım ve Köyişleri Dergisi), Ankara, Mayıs -Haziran 2008, Sayı:181, S. 7682. TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (TUİK), 2015. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul. (Erişim Tarihi: 05.10.2015) 199 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Sürdürülebilir Toprak ve Su Yönetimi Oğuz BAŞKAN Ahmet AĞAR Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü 1. Giriş Günümüzde toprak ve su kaynaklarının bozunması, toprak verimliliğinin azalması, toprak asitleşmesi, tuzlulaşma, alkalileşme, toprak yapısının bozunması, su ve rüzgâr erozyonu ile toprak kaybı, organik maddenin ve biyoçeşitliliğin azalması, toprak neminin kaybı, yeryüzü ve yer altı su kaynaklarının kirlenmesi gibi birçok sebep sonuç ilişkisiyle kendini göstermektedir. Doğal veya insan kaynaklı toprak ve su kaynaklarının bozunması sürerken, küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliğinin etkileri bu sürecin hızlanmasına neden olmuştur. Özellikle son on yıllık süreç de iklim değişikliğinin etkilerinin gittikçe daha fazla oranda hissedilmesi, doğal kaynakların sürdürülebilir yönetiminde daha çabuk sonuç verebilen küresel ölçekte önlemlerin alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Yüksek maliyet ve zaman gerektiren yeniden kazanma, koruma ve sürdürülebilir verimlilik konularında ülkeler arasında bilimsel farkındalık yaratarak, doğal kaynakların korunmasında ülkesel politikalarının geliştirilmesinin ne denli önemli olduğu, günümüz koşullarında daha belirgin hissedilmektedir. 2. Sürdürülebilir Toprak Yönetimi Türkiye'de tarım topraklarının korunmasını sınırlayan başlıca faktörler doğal, demografik, sosyal, politik, ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Doğal ve coğrafi koşulların olumsuz olduğu alanlarda toprak erozyonu toprak kaybına yol açmakta ve özellikle insan eliyle; topraklarının işlenmesi süreciyle artmaktadır. Tarımsal nüfusun yoğunluğu ve kırsal kesimdeki yüksek doğurganlık oranı ile tarım toprakları üzerindeki nüfus baskısı da daha belirginleşmektedir. Artan nüfusun ekonominin başka kesimlerine aktarılamaması, toplam istihdamda tarımın payının yüksekliği ve bu nüfusun tarımsal gelire olan gereksinimi tarımsal işletmelerin parçalanmasına ve küçülmesine yol açmaktadır. Tarımsal işletmelerin 200 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 altyapısından kaynaklanan bu sorunlar, tarımın bütün genel yapısı ile birleştiğinde, verimli bir işletmecilikten uzak bir anlayışla tarım topraklarının bilinçli ve özellikle çevresel duyarlılık öncelikli kullanımını sınırlamaktadır. Düşük gelirli tarımsal nüfus, gelir artışını sağlayacak uygulamalar için tarım topraklarını koruyucu önlemleri benimseyici bir yapıdan uzak kalmaktadır. Yanlış ve plansız toprak kullanımı tarımsal üretimi olumsuz etkilemektedir. Bu sürecin en önemli sonucu tarımsal üretimin planlanmasına ve politikasının yönlendirilmesine engel olmasıdır. verilecek kararlara temel oluşturur. Arazi kullanım planlayıcıları alternatif arazi kullanım planlarının formülasyonu için bu sonuçları kullanarak yönetici ve politikacıların hangi planların uygulamaya konulacağı hususunda karar verebilmesini sağlayacak planları hazırlarlar. Arazi değerlendirme aslında arazi kullanım değerlendirmesidir. Bu değerlendirmede, arazinin belli bir kullanım için uygunluğu belirlenmektedir. Toprak günümüzde kıt bir kaynak haline gelmiştir. Değişen insan ve toplum ihtiyaçları ve buna paralel olarak artan nüfus aynı arazinin rasyonel ve kapasitesi dahilinde en üretken kullanım altında değerlendirilmesini zorunlu kılmakta, diğer taraftan da sektörler arası kullanımlar için tahsisinde büyük bir rekabet ve sorun yaratmaktadır (tabii kaynakların değerlendirilmesi, ağaçlandırma, hayvansal üretim, tarımsal üretim, kentsel ve kırsal yerleşim, turizm, sanayi alanları vs.). Bu durum sistematik arazi kullanım planlamalarının acilen hayata geçirilmesini zorunlu kılan ‘’Sürdürülebilir Toprak Yönetimi’’ kavramını ön plana çıkarmaktadır. Böyle bir değerlendirmede, belli bir kullanım türü için arazinin uygunluğu, toplumun ve üreticinin ekonomik ihtiyaçları ve amaçları dikkate alınarak, sosyoekonomik ve ekolojik şartlar çerçevesinde değerlendirilmektedir. Hali hazırda niteliksel ve niceliksel arazi değerlendirme sistem veya metodolojileri bulunmaktadır. Birçoğumuzun aşina olduğu AKK (Arazi Kullanım Kabiliyeti Sınıflaması), SAT (Sulu Tarım Arazi Sınıflaması ) ve daha çok toprak reformu ile arazi toplulaştırma amaçlı projelerde kullanılan STORIE INDEX'i aslında birer arazi değerlendirme yöntemleridir. Ancak söz konusu metodolojiler kalitatif değerlendirme amacı gütmekte ve sadece araziyi dikkate almakta, sosyo-ekonomik, agro-klimatik ve bitkisel parametreleri göz önünde bulundurmamaktadır. Böyle bir planlamanın amaçları; çevreyle uyumlu ve çevre kalitesini de sürdürebilecek biçimde arazinin en rasyonel ve verimli kullanıma tahsis edilebilmesi için arazi kullanımındaki değişimleri kontrol altında tutmak, bu değişimleri yönlendirmek ve etkilemek olarak özetlenebilir. Arazi değerlendirme sonuçları, mevcut arazi kullanımındaki olası değişiklikler için AKK sınıflaması genel olarak tarım sistemlerini ele almakta ve ‘’Agro-ekolojik şartlara veya spesifik bir bitki veya pratiğe değinmemektedir’’. Bu sınıflamada, arazi için en uygun ve en karlı kullanımın ne olduğu hususu göz ardı edilmektedir. Örneğin; Gaziantep, Urfa civarında Vl.,Vll. ve hatta Vlll sınıf arazilerde, marn ana materyali üzerinde çok iyi Antep Fıstığı 201 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yetişmektedir. Nevşehir’de volkanik orijinli Regosol’ler üzerinde kaliteli ve yüksek verimli patates üretilmektedir. Doğu Karadeniz de çay, Batı Karadeniz de fındık keza dik eğimli, litozolik özellikli (Rankerler dahil) denilebilecek arazilerde ideal yetişme ortamı bulabilmektedir. Dolayısıyla VI.,VII. ve VIII. sınıf arazi özellikli olup tarım dışı amaçlı başka bir kullanıma tahsisi düşünülebilecek araziler, uygun agro-klimatik koşullar altında yöre koşullarına adapte olabilen karlı ve yüksek verim veren spesifik türlerin yetiştiği arazi niteliğini taşımaktadır. Bu nedenle, FAO desteğinde geliştirilen ve geniş çapta benimsenen ve tarımsal üretimde etkisi olan bütün parametreleri gözeten ‘’FRAMEWORK’’ kırsal kalkınma projeleri için arazi kullanım planlaması çalışmalarında arazi değerlendirme yöntemi olarak kullanılmaktadır (FAO,1977). Gerçek anlamda bir Arazi Kullanım Planlamasının hayata geçirilebilmesi için sağlıklı toprak haritalarının yanında planlamanın yapılacağı bölgeye ait agroekolojik veya agro-klimatik ve sosyoekonomik bilgilere gerek vardır. Böylece arazinin rasyonel ve verimli kullanımı altında değerlendirilebilmesi için yetiştirilecek bitkilerin agroekolojik/agroklimatik uygunlukları ile toprak istekleri belirlenmekte ve bunlar eşleştirilerek, sosyo-ekonomik yapının da dikkate alınması suretiyle en uygun koşulların ortaya konulması amaçlanmaktadır. Toprak haritaları, böyle bir planlamanın yanında arazilerin ana kullanım deseninin belirlenmesi ve sektörler arası tahsisinin (kentsel yerleşim, tarım, sanayi vb.) yapılmasını mümkün kılacak temel fiziki kullanım planlarının oluşturulması için vazgeçilmez araçlardır. Agro-ekolojik bölge (AEB); bitkisel üretim imkanları bakımından kendi içerisinde üniform bölge olarak tanımlanmaktadır. Uygun şekilde belirlenen bir AEB arazi değerlendirme ve arazi kullanım planlaması amaçlarına hizmet doğrultusunda alternatif ürünlerin seçimi için gerekli fiziksel ve iklimsel şartlar hakkında bilgi sağlar. Meteoroloji istasyonlarının yetersiz olduğu bölgelerde AEB'lerin belirlenmesi için topoğrafya, yükseklik, yöney ve doğal vejetasyon verileri ve haritalardan yararlanılabilir. Agro-ekolojik bölge haritaları sıcaklık, bitki gelişme periyodu ve toprak haritalarının kombine edilmesiyle oluşturulur. Agro-Klimatik bölgeler; Mekan ve zamansal olarak bitkisel üretime olanak sağlayan iklim öğeleri yağış ve sıcaklıktır. Solar radyasyonla birlikte iklim karekteristikleri fotosentez, kuru madde birikimi ve bitki gelişimini belirleyen faktörlerdir. Agro-Klimatik Bölge haritaları bitki gelişme periyodu ve termal bölge haritalarının kombinasyonuyla oluşturulur. Genel anlamıyla Arazi Kullanım Planlarının hayata geçirilebilmesi için büyük oranda belli yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılması zorunlu gözükmektedir. Ancak hâlihazırda arazi potansiyelimizin rasyonel olarak değerlendirilebilmesi için mevcut arazi kullanım şekillerinde acilen dönüşümlerin yapılarak ideal kullanım desenlerinin oluşturulması kaçınılmazdır. Böylelikle yanlış kullanımdan kaynaklanan toprak sorunlarında, diğer koruyucu önlemlerinde alınması ile azalma kaydedilecek ve toprak kaynaklarının “SÜRDÜRÜLEBİLİR” yönetim anlayışı 202 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ile varlıklarının korunması sağlanabilecektir. Diğer taraftan, yakın geçmişte ülkemizde yaşanan deprem felaketi böyle planlamaların ne derece önemli olduğunu vurgulaması açısından üzerinde durulması gereken bir konudur. Bilindiği üzere deprem, merkezinden çok uzak alanlarda bile ‘’alüvyal’’ olarak tanımladığımız gevşek ve kohezyonsuz zeminlerde ‘’zemin sıvılaşmasına’’ neden olmakta ve şiddetini daha fazla hissettirerek daha fazla can ve mal kaybına yol açmaktadır. Söz konusu araziler, tarımsal potansiyeli yüksek alüviyal ovalarda, jeolojik olarak kuvaterner ve özellikle Holosen yaşlı akarsu depozitleri üzerinde oluşmuşlardır. Bu değerli arazilerin tarımda kullanımlarının sürdürülebilmesi ve her çeşit iskân ve tarım dışı faaliyetlerden uzak tutulması gereği 1999 yılında yaşanan felaketlerle bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Optimum arazi kullanımı, aynı zamanda büyük ve küçük ölçekli işletme üretim planlamalarında yapılması gereken teknik çalışma bölümünü de oluşturur. Buradan elde edilen veriler, işletme planlamasının ekonomik bölümünü yönlendirerek, alternatif ürün desenlerine temel oluşturur. Arazilerin sosyal üniteleri belirlendikten sonra gerekli amenajman uygulamaları ve planlamalarının yapılarak optimum arazi kullanımı çalışmalarına etki eden teknik yönüne temel oluşturan kaynak, Ayrıntılı Toprak Haritaları'dır. Yurt genelinde yapılmış Yoklama (İstikşafı) Karakterli Toprak Haritaları, arazi değerlendirme ve gelişme planlarının yapımına uygun değildir; ancak toprakların genel durumu hakkında bilgi sağlarlar. Arazi kullanım planlaması için temel veri tabanını, toprak etüd ve haritalama çalışmaları oluşturur. Bu çalışmalar, doğal ve teknik sınıflama çalışmalarıyla değerlendirilir. Genel ve özel amaçlı planlama; sulama ve kırsal alan etüdleri, projeleri ve amenajman sorunlarının çözümlenebilmesi için 1/25 000 ve daha büyük ölçekli Ayrıntılı Toprak Haritalarına gereksinim vardır. Bu haritaların yapılması, oluşturulacak kurumsal bir altyapı ile konunun uzmanı kadroların yetiştirilmesi koşuluyla hayata geçirilebilecektir. Yukarıda belirtilen gerekçelerden hareketle ülkemizde doğrudan toprak etüd ve planlama çalışmalarını genel kapsamda yönetecek bir bakanlık yapısına ihtiyaç vardır. Türkiye’de, halen genel yönetimle ilgili düzenleyici mevzuat içerisinde, kırsal ve şehirsel alanlarda arazi kullanımında, arazi kabiliyet sınıflarına ağırlık verici yaptırımların yeterli biçimde yer almadığı bir gerçektir. Mevcut bazı kanunlar ve genel yönetimi düzenleyici hukukî ve idarî metinler, hızlı ve sağlıksız şehirleşme, sanayileşme, turistik gelişme ve büyük ölçekli kamu ve özel sektör yatırımları arasında işbirliği eksikliğinin ortaya çıkardığı fiziksel alan düzenlemesi sorunlarını geriden izleyen ve günümüz koşullarına uyum sağlamaktan uzak ve yetersiz yaptırımlar niteliğini taşımaktadır. Mevcut birçok yasa, yönetmelik, kararname ve tebliğleri tekrar gözden geçirerek, farklı kurum ve kuruluşların yetki kapsamı içine giren, tarım dışı amaçlı arazi kullanımı konusunda yürürlükteki yasalar sadeleştirilmeli, kavram kargaşası giderilmeli ve tarımcıların içinde olmayan arazi yerleşim, kullanım ve nazım planlama 203 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 komisyonlarına veya yetkili imzalara toprak bilimi kökenli tarımcıların da alınması sağlanmalıdır. Kırsal alanda arazi kabiliyet sınıflarına dayalı fiziksel alan düzenlemesini ve arazi kullanma biçimini içeren kanunî metinler mevzuatlarda yer almakla birlikte, toprak korunması yönünden en önemli hukuksal yaklaşımlardan birisi "Toprak Koruma Kanununun" çıkarılmış olmasıdır. Toprak kaynakları sürdürülebilirlik ilkesinin yönetiminde esas alındığı Ulusal Planlamalarla, kırsal kesimde yaşayan ve büyük çoğunluğu toprak kullanıcı olan nüfusun yaşam, eğitim ve bilinç düzeyinin arttırılması için gereken sosyal planlamaların entegrasyonunu sağlayacak kurumsal ve kamusal bir politikanın yaygınlaştırılması ve ülkemizde doğrudan toprak etüd ve planlama çalışmalarını genel kapsamda yönetecek ve Arazi Kullanım Planlamaları için gereken ivmeyi sağlayacak bir bakanlık yapısına ihtiyaç vardır. 3. Su Yönetimi Tarımda sürdürülebilir su yönetimi bir ekosistem yaklaşımı olarak algılanmak zorundadır. Tarımda önemli bir girdi olan sulama tuzlanmaya neden olduğu için toprak kalitesi ve miktarı üzerinde etkilidir. Erozyona neden olan aşırı toprak işleme, tuzlanmaya neden olan yetersiz drenaj şartlarındaki aşırı sulamalar, tarımsal sürdürülebilirlik için kaçınılması gereken işlemlerdir. Yıl içinde yağışın yeterli ve genellikle zamanında olduğu alanlarda bitki büyümesi için sulamaya ihtiyaç yoktur. Ancak sulama suyu gerektiren alanlarda tuzlanmaya neden olmayacak sulama yöntemleri ve yönetimleri uygulanmalıdır. Bunu uygularken su temin edilen kaynağında doğal dengesi ve yenilenebilirliği gözden uzak tutulmamalıdır. Aksi takdirde kaynak kullanılamaz hale gelir. Doğal dengeyi ve su potansiyelimizi korumak için her zaman aşırı su kullanımından kaçınmak ve aşağıdaki konulara önem vermek gerekmektedir. Suyun korunmasındaki ve depolanmasındaki tedbirler arttırılmalı, görevlendirilecek birimlerce yer altı aküferlerinde su biriktirilmeli ve kullanımı kontrol altında tutulmalı, açılacak derin kuyular ruhsatlandırılıp gelişigüzel su çekilmesi önlenmelidir. Yağışların yetersiz olduğu alanlarda yeraltı suyu ile sulu tarım yapılması engellenmeli, bu alanlarda yarı kurak ve kurak şartlara uygun bitkisel üretim yapılmalıdır. Kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştirilmeli, özellikle su kısıtının olduğu yerlerde kullanılması sağlanmalıdır. Sulamada uygulanacak su kısıtlamalarına önem verilmeli ve desteklenmeli veya yetiştirilmesinde çok su isteyen bitkilerden kaçınılmalı ve üretim planlaması yapılmalıdır. İletimde ve kullanımda su kaybını azaltıcı önlem ve tedbirler geliştirilmelidir. 204 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Aslında ülkemiz topraklarının büyük bir kısmı kurak ve yarı kurak alanda olduğu için su varsa toprak değerlidir. Bu nedenle toprak ve su kaynaklarımızın optimum kullanımı için ülkesel ölçekli projeksiyonlar yapılarak gelecek yıl için ürün ihtiyaçlarımız ekim zamanından önce çiftçilere ve işletmelere duyurularak gerekli planlamalar yapılmalıdır. Yapılacak bu planlama ile toprak ve su kaynaklarının korunması da dikkate alınmalıdır. Ülkemiz akarsu ve göllerinin kendi ekosistemleri içinde ürettikleri su miktarları tahmin edilmeli ve bu sistemdeki suyun sanayi tarım ve yerleşim yeri ihtiyaçları dikkate alınarak kullanımı planlanmalı ve gereğinde artacak su miktarları hesaplanarak sonraki bir ihtiyaç dönemi için yeraltı aküfer tabakalarında depolanmalıdır. Suyun olmadığı kurak bölgelerde üretimi sınırlayan suyun miktarıdır. 4. Bitki Besleme Yönetimi Bitki besleme yönünden sürdürülebilir toprak yönetimi için toprakların genel özelliklerini, (i) erozyona ve bitki besin maddelerinin kaybına direnç gösteren, (ii) toprak canlılarına destek olan, (iii) ürün artışı için çok fazla girdiye ihtiyacı olmayan, (iv) sağlıklı ve yüksek kaliteli ürün verebilen topraklar olarak birkaç başlık altında toplanabilir. Toprak verimliliğinin korunması ve devam ettirilebilmesi, uygulama sırasında söz konusu özelliklerin korunmasına yönelik uygulamaları devam ettirmek ile mümkündür. Kimyasal gübrelerin kullanımı son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artış göstermiş ancak kaliteli ve sürdürülebilir bir üretim modeline ulaşılamamıştır. Bitkisel üretimde kaliteli, ekonomik ve sürdürülebilir yönetim stratejilerinin oluşturulmasında tüm ürün miktarında önemli düzeyde artışlar meydana geldiği belirlenmiştir. Dolayısıyla bitki besleme yönetimi, ancak bu temel üzerine kurulabildiği takdirde bitkisel üretimde uzun süreli ve sürdürülebilir bir başarı sağlanabilir. girdilerin etkin olarak kullanılması ve gübre etkinlik parametreleri temel faktör olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle kullanılan gübrelerden bitkilerin yeterince yararlanabilmesi; diğer toprak, bitki, iklimsel faktörler ile birlikte bitki besleme yönetim stratejilerinin doğru belirlenmesi ve gübre kullanım etkinliği ile yakından ilgilidir (Karaman ve Turan 2012). Nitekim gübrelemede başarının birinci şartı, gübreleme ile bitkinin tüm gelişim periyodu boyunca beslenme ihtiyacını karşılayabilmek ve bunu sağlarken çevre ve insan sağlığını dikkate alarak çevre ile barışık dengeli ve bilinçli bir gübreleme yapabilmektir. Gübrelerin en yüksek etkinlikte kullanımı durumunda gübre masraflarında ve besin element kayıplarında önemli azalışlar sağlanırken, Modern tarımda bitkilerin sağlıklı beslenebilmesi ve gübre kullanım etkinliğinin artırılması, bitki besleme yönetim satratejilerinin doğru kurgulanmasına bağlıdır. Doğru bitki besleme yönetim satratejisi ise çok sayıda 205 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 faktör ile etkileşim içindedir. Örneğin yıkanma, denitrifikasyon, buharlaşma, yüzey akışı gibi nedenlerle bitki besin maddelerinin topraktan kayıplarının azaltılması ve gübre kullanım etkinliğinin artırılması için bitki besleme yönetiminin tekniğine uygun yapılması gerekir. Söz konusu faktörler dikkate alınarak yapılan gübre uygulamaları ile gübre kullanım etkinliğinde önemli artışlar kaydedilmiştir (Alam vd. 2003; Barlog ve Grzebisz 2004; Eickhout vd. 2006; Gerendas vd. 2008). Bilinçsiz gübre kullanımı sonucu örneğin azot topraktan yıkanarak ya da gaz halinde uzaklaşmakta, fosfor ve potasyum gibi besin maddeleri ise yarayışsız formlara dönüşmektedir (Gyaneshwar vd. 2002; Barlog ve Grzebisz 2004), Nitekim toprağa uygulanan azotun %50’si çeşitli yollarla kayba uğrarken (Eickhout vd. 2006; Vitousek vd. 1997), fosforun %90’ı bitkilerce alınamamaktadır (Rodriguez ve Fraga 1999; Gyaneshwar vd. 2002). Azot yararlılık oranı örneğin hububatlar için %2942 arasında kaydedilmiştir (Raun ve Johnson, 1999). Gübre azotu kullanım etkinliğinin buğday, çeltik ve mısır için oldukça düşük olması (Ma vd. 2007), aşırı miktarda azotlu gübre uygulamasından kaynaklanan yüksek azot kayıpları ise taban suyu kirliliği, göl ve nehir sularının ötrofikasyonu gibi önemli çevresel sorunlara yol açmaktadır (Dobermann ve Casman 2005; Karaman vd. 2005). karbon kaynağı da eklenmelidir. Tipik karbon kaynakları yeşil gübreler, çiftlik gübresi ve kompost bu amaçla kullanılabilecek en yaygın kaynaklardır (Sachs 1999). Diğer taraftan minimum toprak işleme, korumalı işleme, geleneksel işleme ve işlemesiz tarım sistemlerinde toprak kalitesi, toprak organik maddesi ve besin maddesi yarayışlılığı da önemli farklılıklar göstermektedir. Toprak su tutma kapasitesi, toprakta su hareketi, toprak sıkışması ve toprak sıcaklığı da aynı zamanda uygulanan tarım sistemine bağlı olarak önemli değişiklikler gösterir. Dolayısıyla gübre kullanım etkinliği açısından toprak amenajmanının özel bir yeri bulunmaktadır. Toprak amenajmanı; kimyevi ve organik gübrelerin kullanılması, uygulanan gübre çeşidi, dozu, gübre uygulama zamanı, yöntemi ve sulama gibi daha pek çok faktörü içermektedir. Gübre uygulama yöntemleri gübre ekonomisi açısından son derece önemlidir. Uygulanacak yöntemle gübrelerin etkinliği artırıldığı gibi daha az gübre ile daha geniş alanların gübrelenmesine imkân sağlanabilir. Gübrelerin yavaş ve kontrollü bir şekilde yarayışlı forma dönüşme durumunda ise bitki besin elementlerinden özellikle azotun kaybolması önlenerek bitkiler için daha uzun süre faydalı olması sağlanmakta ve kullanım etkinliği artmaktadır (Prasad ve Power 1995; Delgado ve Mosier 1996). Aşrı miktarda azot uygulaması mikrobiyal aktiviteyi artırır bu durumda organik maddenin ayrışmasında o oranda hızlanır. Toprak organik maddesinin hızlı ayrışmasını önlemek için azotla birlikte Gübre kullanım etkinliği açısından toprak analizleri ve toprak örnekleme tekniği de önemlidir. Nitekim tarım alanlarında, toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerinin son derece değişken olduğu bilinen bir gerçektir. Seri, hatta tarla bazında 206 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 dahi toprak özellikleri mesafeye bağlı önemli farklılıklar göstermektedir (Santra vd. 2008; Liu ve Yang 2008; Karaman vd. 2005, 2011). Arazinin bu özelliği gözetilmeden yapılan bir gübrelemede arazinin bazı yerlerine ihtiyaçtan fazla, bazı yerlerine ihtiyaçtan daha az gübre düşecek, bu durumda fazla gübre verilen alanlarda gübrelerin toprakta birikmesi veya yıkanması, ihtiyaçtan az gübre verilen alanlarda ise verim düşüklüğü söz konusu olacaktır (Karaman vd. 2009). Dolayısıyla hassas tarım uygulamaları da, sürdürülebilir toprak verimliliği ve bitki besleme yönetim satratejilerinin en önemli bileşenlerinden birisidir (De Court vd. 1996; Güçdemir vd. 2004; Karaman vd. 2007). Bitki besleme yönetim stratejisi bitkisel üretimde yalnız verim değil, aynı zamanda ürün kalitesi açısından da önemli etkiye sahiptir. Dolayısıyla bitki besleme yönetim stratejisi belirlenirken kaliteyi dikkate almaksızın yalnız verimi esas almak, insan sağlığı ve çevre kalitesi açısından geri dönüşümü olmayan ciddi sorunları da beraberinde getirecektir. 5. Etkili Gübre Kullanımı Organik ve inorganik gübrelerin kullanımı toprak verimliliğini artırırken, verimlilikteki bu artış her zaman ürün miktarına yansımayabilir (Steinshamn vd. 2004). Sonuçta bitkisel üretime dayalı tarımsal faaliyetlerde gübre kullanımı ile mutlak ürün artışı beklentisi bir ön yargı olup, beklenen ürün artışının sadece gübre uygulamasına bağlanması her zaman mümkün olmayabilir. Bunu etkileyen çeşitli ekonomik ve kültürel faktörlerin dikkate alınması gerekir. değişmektedir (Fageria 1992). Bunlardan başlıcaları; (1) toprak faktörü, (2) biyolojik faktör, (3) bitki faktörü, (4) bitki besleme yönetim stratejisi, (5) agronomik faktörler ve (6) iklimsel faktörlerdir. Kimyasal gübrelerin kullanımı sonucunda meydana gelen olumsuz etkilerin giderilmesi için, toprakta bulunan mevcut kaynakların etkili kullanılması gerekir. Coffman ve Smith (1991) sürdürülebilirlik için fazla miktarda kimyevi gübre ve ilaç kullanımı, aşırı sulama gibi girdiler yerine, çevresel şartlara uyum sağlayan ve bu koşullarda iyi verim veren Toprakta noksan olan bitki besin elementlerini takviye için uygulanan gübrelerden, bitkilerin yeterince yararlanabilmesi ve kimyevi gübre kullanım etkinliği çok sayıda faktöre bağlı olarak çeşitlerin seçiminin daha faydalı olacağına işaret etmiştir. Nitekim bilinçsiz ve aşırı gübre kullanımı yalnız ekonomik kayıp olmayıp, sürdürülebilir toprak verimliliği açısından da önemli bir kısıtlamadır (Karaman vd. 2007). Tüm bu olumsuz etkilere ilave olarak gübrelerin yol açtığı çevresel kirlilik sorunlarının da giderek yoğunlaştığı günümüzde, gübre kullanım etkinliğinin önemi de giderek artmaktadır. 207 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 6. Sonuç Doğal kaynakların sürdürülebilirliğinin korunması ve geliştirilmesi öncelikle güncel veri tabanının oluşturulması gerekmektedir. Bu amaçla ülke topraklarının detaylı etüd çalışmalarının en kısa sürede başlatılarak tamamlanması gerekmektedir. Toprak ve su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi için farklı kurum ve kuruluşların yetki kapsamı içine giren, tarım dışı amaçlı arazi kullanımı konusunda yürürlükteki yasalar sadeleştirilmeli, kavram kargaşası giderilmeli ve tarımcıların içinde olmayan arazi yerleşim, kullanım ve nazım planlama komisyonlarına veya yetkili imzalara toprak bilimi kökenli tarımcıların da alınması sağlanmalıdır. Tarım arazileri mutlak tarım arazisi olarak değerlendirilmeli ve yalnız bu amaçla kullanımına izin verilmelidir. Tarım arazilerinin bölünmesine mutlaka engel olunmalıdır. Türkiye’nin su kısıtı ülkeler sınıfında olduğu unutulmamalı, suyun keyfi kullanımı engellenmelidir. Yer altı sularının korunması gereken rezervler olduğundan, buharlaşmanın fazla ve yağışın az olduğu bölgelerde yer altı suyu ile yapılan sulu tarım engellenmelidir. Toprak ve su kaynaklarının korunması devlet politikası haline getirilmeli ve kararlılıkla uygulanmalıdır. KAYNAKLAR Alam, S.M., Azam, S., Ali, S. and Iqbal, M. 2003. Wheat yield and P fertilizer efficiency as influenced by rate and integrated use of chemical and organic fertilizers. Pak. J. Soil Sci. 22(2):72-76. Barlog, P. and Grzebisz, W. 2004. Effect of timing and nitrogen fertilizer application on winter oilseed rape, II. Nitrogen uptake dynamics and fertilizer efficiency. J Agron Crop Sci. 190:314-323. Coffman, W.R. and Smith, M.E. 1991. Role of Public, Industry and International Research Center Breeding Programs in Developing Germplasm for Sustainable Agriculture. In D.A. Sleeper et al. (Ed.), Plant breeding and sustainable agriculture. CSSA Special Publ. No. 18, pp. 1-9 DeCourt, H., Darius, P.L. and Baerdemaeker, J.D. 1996. The spatial variability of topsoil fertility in two Belgian Fields. Computers and Electronics in Agr. 14:179-196. Delgado, J.A. and Mosier. A.R. 1996. Mitigation alternatives to decrease nitrous oxides emissions and urea-nitrogen loss and their effect on methane flux. J. Environ. Qual. 25:11051111. Dobermann, A., Cassman, K.G. 2005. Cereal area and nitrogen use efficiency are drivers of future nitrogen fertilizer consumption. Sci. China Ser. 48:745- 758. 208 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Eickhout, B., Bouwman, A.F. and Van Zeijts, H. 2006. The role of nitrogen in world food production and environmental sustainability. Agr. Ecosystems and Environ. 116:4-14. Fageria, N.K. 1992. Maximizing Crop Yields. Marcel Dekker, New York, NY. Gerendas, J., Abbadi, J. and Sattelmacher, B. 2008. Potassium efficiency of safflower and sunflower. J. Plant Nutr. Soil Sci. 171:431-439. Güçdemir, İ. H., Türker,U., Karabulut, A. ve Arcak, Ç. 2004. Gübreleme teknolojilerindeki yenlikler (Hassas tarım uygulamaları) ve bunun tarımsal üretime etkileri üzerine bir çalışma. 3. Ulusal Gübre Kongresi “Tarım Sanayi Çevre”,Editörler M.R. Karaman, A.R. Brohi, Bildiri Kitabı Cilt 1. s. 1005- 1014, 11-13 Ekim, Tokat. Gyaneshwar, P., Kumar, G.N., Parekh, L.J. and Poole, P.S. (2002). Role of soil microorganisms in improving P nutrition of plants. Plant Soil, 245:83-93. Karaman, M.R., Saltalı, K., Ersahın, S., Güleç, H. And Derici, M.R. 2005. Modeling N uptake and potential nitrate leaching under different irrigation programs in nitrogen fertilized tomato using the computer program. Environmental Monitoring and Assessment. 101: 249259. Karaman, M.R., Brohi, A.R., Müftüoğlu, N.M., Öztaş, T. ve Zengin, M. 2007. Sürdürülebilir Toprak Verimliliği. ISBN: 978-975-8629-49-7, Detay Yayıncılık, Ankara. Karaman, M.R., Susam, T., Er, F. and İseri, İ. 2009. Simulation of organic matter variability on a sugarbeet field using the computer based geostatistical methods. World Academy of Sci. 56:594-598. Karaman, M.R., Susam, T., Yaprak, S. and Er, F. 2009. Computer based geostatistical strategies in assessing of spatial variability of agricultural phosphorus on a sugarbeet field. ICIME, 13:201-205. Karaman, M.R., İşeri, İ., Er, F. and Susam, T. 2011. An artificial intelligence model for prediction of site specific iron and zinc values on the agricultural apple area. Journal of Scientific Research and Essays, SRE-11-2218 (In Publ.). Karaman, M.R, Turan, M. 2012. Bitki beslemede sürdürülebilir yönetim stratejisi ve gübre etkinlik parametreleri. Toprak Su Dergisi, 1(1):15-21. Liu, G. and Yang, X. 2008. Spatial variability analysis of soil properties within a field, Computer and Computing Technologies in Agriculture, 2:1341-1344. Ma, J., Li, X.L., Xu, H., Han, Y., Cai, Z.C. and Yagi, K. 2007. Effects of nitrogen fertilizer and wheat straw application on CH4 and N2O emissions from a paddy rice field. Australian J. of Soil Research, 45:359-367. Prasad, R. and Power, J.F. 1995. Nitrification inhibitors for agriculture and environment. Adv. Agr. 54:233-28. 209 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Rodriguez, H. And Fraga, R. 1999. Phosphate solubilizing bacteria and their role in plant growth promotion. Biotchnol Adv. 17:319-339. Sachs Paul D. 1999. Edaphos: Dynamics of a Natural Soil System, 2nd edition. The Edaphic Press. Newbury, VT. 197 p. Santra, P., Chopra, U.K. and Chakraborty, D. 2008. Spatial variability of soil properties and its application in predicting surface map of hydraulic parameters in an agricultural farm. Current Science 95:937-945. Steinshamn, H., Thuen, E., Bleken, M.A., Brenoe, U.T., Ekerholt, G. and Yri, C. 2004. Utilization of nitrogen and phosphorus in an organic dairy farming system in Norway. Agric Ecosys Environ. 104:509- 522. Vitousek, P.M., Aber, J.D., Howarth, R.W., Likens, G.E., Matson, P.A., Schindler, D.W., Schlesinger, W.H., and Tilman, D.G. 1997. Technical report: human alteration of the global nitrogen cycle: sources and consequences. Ecol Appl. 7:737-750. 210 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’de Tarımda Su Kullanımı, Yönetimi Sorunları ve Çözümler Tali MONİS Abdullah Suat NACAR GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-ŞANLIURFA 1.Giriş Yaşadığımız çağda su kaynakları artık küresel boyutlarda önemli problemlerle karşı karşıyadır. Su kıtlığı belirgin ve yaygın bir sorun haline gelmekte; su kalitesi hemen her ülkede hızla bozulmaktadır. Bu problemler, sosyal ve ekonomik açıdan zincirleme pek çok soruna da neden olmaktadır. Bu sorunların en önemlisi de ekosistemlerdeki yaşamın sürdürülebilirliğinin tehdit altında olmasıdır. Bu sorunlar, su kaynaklarının geliştirilmesi, kontrolü ve yönetiminde yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu ortaya koymuş ve konu, uluslararası toplantı, program ve komisyonlarda ele alınmaya başlanmıştır(Tarı ve Özbahçe,2010) Ülkemizde tarımsal sulama yönetimi çalışmaları; sulama mevsiminden önce genel sulama planlaması yapılmasını, sulama mevsiminde su dağıtımı programlarının hazırlanması, uygulanması ve izlenmesini, sulama sezonu sonrasında da değerlendirme çalışmalarını kapsamaktadır (Eminoğlu 2007). Bu amaçla periyodik olarak suyun kullanımı ve işletiminin değerlendirilmesi gereklidir. Sulama şebekelerinin yönetiminde temel amaç, çiftçilerin gelirinin yükseltilmesi, dolayısıyla su kaynaklarının en yüksek faydayı sağlayacak şekilde etkin dağıtım ve kullanımının gerçekleştirilmesidir. Dünyadaki toplam su miktarı 1,4 milyar km3’tür. Bu suların %97,5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, %2,5’i ise nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. Bu kadar az olan tatlı su kaynaklarının da %90’ının kutuplarda ve yeraltında bulunması sebebiyle insanoğlunun kolaylıkla yararlanabileceği elverişli tatlı su miktarının ne kadar az olduğu anlaşılmaktadır(DSİ,2012). Türkiye 25 hidrolojik havzaya bölünmüş olup bu havzalardan toplam ortalama yıllık akış 186 milyar m3’tür. DSİ verilerine göre bunun yaklaşık üçte biri, ülkenin doğusunda yer alan Fırat-Dicle havzasına aittir. Alansal büyüklük olarak bunu Kızılırmak ve Sakarya havzaları izlerken, ortalama yıllık akış miktarı olarak Fırat-Dicle havzasından sonra Doğu Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Antalya Havzaları gelmektedir(OrmanSu-2014). Suların havzalara göre dağılımında bir eşitsizliğin olduğu bir gerçektir. Havzaların 211 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 akış miktarları ile hizmet ettikleri nüfus arasında da bazı dengesizlikler bulunmaktadır. Örneğin, toplam nüfusun %28’lik bölümünün yaşadığı Marmara Havzası, toplam akışın sadece %4’lük kısmına sahiptir. Benzer şekilde Sakarya, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Kızılırmak, Konya Kapalı Havzası gibi havzalarda da akış miktarları ile hizmet edilen nüfus arasında oransal olarak önemli farklılıklar görülmektedir. Bu durum havzalarda su kullanımını etkilemekte ve su sıkıntısının ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Aküzüm,2010). Türkiye’de yıllık ortalama yağış yaklaşık 643 mm olup, yılda ortalama 501 milyar m3 suya tekabül etmektedir. Bu suyun 274 milyar m3’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük kısmı yeraltı suyunu beslemekte,158 milyar m3’lük kısmı ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar m3’lük suyun 28 milyar m3’ü pınarlar vasıtasıyla yerüstü suyuna tekrar katılmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar m3 su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 milyar m3 olmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 41 milyar m3 de dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Ancak günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m3, komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m3 olmak üzere, yılda ortalama toplam 98 milyar m3’tür. 14 milyar m3 olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 44 milyar m3’ü kullanılmaktadır(DSİ,2014a). Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m3 civarındadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmüştür. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.120 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisi ile su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkündür. Ayrıca bütün bu tahminler mevcut kaynakların 20 yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecektir. Bu sebeple Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup, akılcı kullanılması gerekmektedir(DSİ, 2014a). Sulama suyunun etkin ve tasarruflu kullanmanın en uygun yollarının başında uygun sulama yöntem ve/veya sistemlerinin planlanması ve uygulanması gelmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2006 yılından itibaren basınçlı sulama sistemi kullanan çiftçileri desteklemeye başlamıştır. Sistem maliyetinin % 50’si hibe olarak desteklenmektedir. Ayrıca 5 yıl süre ile 0 faizli kredi kullandırılmaktadır. 212 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Ülkemizde halen yüzey sulama yöntemlerinin kullanımı yaygın olduğundan, kullanılan sulama suyu 10 000 m3/ha’ın üzerindedir. Bu suyun %50’sinden daha azı ancak net olarak bitki tarafından kullanılmaktadır. Basınçlı sulama sistemlerinden birisi olan damla sulamada, % 30-70 arasında bir su tasarrufu sağlanırken, buna karşın verimde de artış elde edilmektedir. Yapılan araştırmalarda, GAP Bölgesi’nde yüzey sulama ile 1 kg kütlü pamuk, mısır ve kuru yonca otu üretmek için sırası ile, 2800 L, 943-1284 L ve 1200 L sulama suyu gerekirken, pamukta damla sulama ile aynı üretimi sağlamak için yalnız 1333 L, mısır için ise 474 L sulama suyu gerekmektedir. Yoncada ise, hareketli yağmurlama sulama sistemi kullanımı ile ise yalnız 535 L sulama suyu gerektiği araştırmalarla tespit edilmiştir. Bu sonuçlar, toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir kullanılması bakımından önemlidir(Çetin,2010). Başarılı ve çağdaş bir su yönetimi, suyun kaynaktan tarla başına, tarlada ise etkin bir şekilde kullanılıp yüksek sulama randımanlarının elde edilmesine bağlıdır. Bu ancak çiftçilerin iyi bir şekilde organize olmaları, devlet tarafından verilecek desteklerle teşvik edilmeleri ve sulu tarım konusunda eğitilmeleri ile mümkündür. Bu çalışma ile Türkiye de su kullanımı, yönetimi sorunları ve çözümler ortaya konulmaya çalışılmıştır. 2. Sulama İle İlgili Sorunlar ve Çözümler Sulama ile ilgili sorunlar su kaynaklarının geliştirilmesinden başlayarak, suyun tarla düzeyinde kullanılmasına dek birbirini izleyen aşamalarda ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada su kaynaklarının geliştirilmesine Türkiye’de şimdiye kadar çiftçilere yönelik ilgili kurumlar tarafından eğitim çalışmaları yapılmış bu anlamda projeler geliştirilmiş ve sonuçlandırılmıştır. Demonstrasyon çalışmaları yapılmış teknik elemanlar doğru sulama ve sulama teknikleri konusunda bilgi ve birikimlerini paylaşma fırsatını bulmuşlardır. Ancak bütün bunlara rağmen çiftçiler aşırı ve yüksek debili sulama alışkanlıklarından vazgeçmemişlerdir. Genelde çiftçilerimiz arasında fazla ürün alabilmek için daha fazla sulama yapılması ilişkin sorunlar ve çözümler altı alt başlık altında toplanmıştır. hem verimi azaltmakta ve hem de milli servetin ziyan olması anlamına gelmektedir. Fazla su kullanımının faydalı olmadığı ve en uygun sulama yöntemlerinin seçimi 2.1.Sulama ile İlgili Eğitimler gerektiği şeklinde yanlış bir görüş bulunmaktadır. Bu bakımdan çiftçilerin bitki su ihtiyacından fazla su talepleri, özellikle kısıtlı sulama yapılan zamanlarda su sağlayıcı kurumu zor durumda bırakmaktadır. Yeterli sulama suyu bulunan tesislerde bu gibi talepler bir ölçüde karşılama yoluna gidildiğinden, pompalar gereksiz yere çalıştırılmakla enerji sarfiyatının yanında % 50 lere varan fazla su kullanımı, bir çok ülkenin yıllık su ihtiyacına eş değerdedir. Fazla su kullanımı 213 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 konularında çiftçilerimizin eğitilerek, fazla su kullanma alışkanlığının önüne geçilmelidir. Çiftçilerimizin eğitimi yanında teknik eleman eğitimi çok büyük önem kazanmaktadır. Bu kapsamda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Eğitim Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı bünyesinde yer alan Çiftçi Eğitim ve Yayım Çalışma Grubu sulu tarım tekniklerini kullanan teknik eleman ve çiftçilere sulama konusunda ihtiyaç duydukları eğitim ve yayım hizmeti yapılmaktadır. 1996 yılından beri Sulama yayımcılarının yetiştirilmesi amacıyla “Sulama Yayımcısı Eğitim Kursu” 2002 yılından itibaren de “Sulama Metotları Kursu” düzenlenmektedir. Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) programı çerçevesinde Tarımda Su Kullanımının Etkinleştirilmesi Öncelikli Dönüşüm Programı çerçevesinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından Türkiye genelinde sadece 2015 yılında sulama ile ilgili 18 adet eğitim kursu düzenlenmiş, çalışmalar devam etmektedir. Suyun etkin kullanımına yönelik Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğüne(TAGEM) bağlı Araştırma Enstitülerinde uzun yıllar yürütülen ve suyun etkin kullanımına yönelik araştırma projeleri sonuçlarının yayım projesine dönüştürülmesi suretiyle üreticilere aktarılması sağlanmaktadır. Bu kapsamda Orta Karadeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü –TOKAT tarafından yürütülen proje Tarımsal Yeniliklerin Yaygınlaştırılması Yayım Projesi”olarak uygulanmıştır. Proje bölge halkı için farkındalık yaratırken aynı zamanda, basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması konusunda bir çok eğitim, panel, demostrasyonlar bu kapsamda yapılmıştır. 2014 yılı için Atatürk Toprak, Su Ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü- KIRKLARELİ ve GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü–ŞANLIURFA tarafından da sonuçlandırılan sulama projeleri 2014-2018 dönemi için yayın projesi olarak yürütülmektedir. 2.2.Sulama Suyunun Etkin Kullanımı Sulama randımanı, genel anlamıyla sulama suyu ihtiyacının kaynaktan sulama için saptırılan suya oranı olarak tanımlanabilir. Bitkilere optimum gelişmeleri için ihtiyaç duydukları miktarda ve zamanda su verilmesi gerekmektedir. Kaynaktan bitkiye ulaşıncaya kadar oluşan dağıtım kayıpları nedeniyle gerçekte sulama suyu olarak saptırılan su, bitki su ihtiyacından fazla olmaktadır. DSİ sulamalarında sulama randımanı uzun yıllar ortalaması %45 olarak gerçekleşmiştir (DSİ,2014b). Klasik sulama sistemlerinde, sulama parsellerinin küçük olması, karık veya tava boyutlarının uygun seçilememesi su yönetimini güçleştirmekte, sulama randımanı düşmekte ve tarla içi su kayıplarının da fazla olmasına neden olmaktadır. Tava veya karık sulama yöntemleri kullanıldığında ideal koşullarda tarla su uygulama randımanı %60 civarında olup, şebekedeki sızma, buharlaşma ve işletme kayıpları da ilave edilirse randıman yaklaşık %50 olmaktadır. Bitkiye ihtiyacı olan 1 m3 suyu verebilmek için 2 m3 su kullanılmaktadır(Kanber,2005). Klasik sulama yöntemleri yerine yağmurlama ve damla sulama yöntemleri kullanılması 214 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 durumunda randıman %60’tan sırası ile %80 ve %90’a çıkabilmektedir. Bu da %20 ile %30’luk bir su tasarrufu demektir(Çakmak,2008). bölgenin çok sıcak olması buharlaşma kayıplarını artırmış, ve pamukta silkme oranının da artması nedeniyle verim daha düşük gerçekleşmiştir(Çetin,2002). Bunun yanısıra ülkemizde atık sular arıtılıp yada iyileştirilip alıcı ortamlara verilememektedir. Son yıllarda evsel atık suların, seyreltilmiş deniz suyunun tarımda kullanılması için çalışmalar yapılmaktadır. (Kanber,2006). Harran Ovası’nda Biberde yapılan çalışmada; damla sulamada ortalama uygulanan sulama suyu 1005 mm, su tüketimi 1007 mm, sulama sayısı 39’dur. Ortalama verim ise 3825 kg/da olarak elde edilmiştir. Aynı çalışmada karık sulama uygulanan sulama suyu 1373,3 mm, su tüketimi 1416 mm, sulama sayısı 22’dir. Elde edilen ortalama verim 2689,3 kg/da’dır. Dolayısıyla biber yetiştiriciliğinde damla sulama yöntemi uygulanmalıdır(Anlağan Taş,2014) Aynı şekilde yeni geliştirilmekte olan diğer bir kısıntılı sulama yöntemi ise yarı ıslatmalı sulama uygulamasıdır. Yarı ıslatmalı sulama uygulamasında tam sulanan konuya uygulanan su miktarının belli oranlarda azaltılarak bitki köklerinin yarısının ıslatılması ve takip eden sulamalarda ise diğer yarısına su verilmesidir. Son yıllarda yarı ıslatmalı sulama ile tarla ve bahçe bitkilerinde yapılan çalışmalarda % 30-50 arasında su tasarrufu sağlanmış olmasına rağmen verimde azalma olmamıştır (Değirmenci,2012). Pamukla ilgili yapılan bir araştırmada, GAP Bölgesi Harran Ovası’nda optimum verim koşullarında, Sulama suyu verim ilişkisine göre, damla sulamada 3493 kg/ha verim elde etmek için 500 mm sulama suyu yeterli olurken, aynı miktardaki kütlü pamuk verimi elde etmek için karık sulama ise 962 mm sulama suyu gereklidir. Bu sonuçlara göre, Harran Ovası’nda pamukta damla sulama ile önemli düzeyde su tasarrufu sağlanırken aynı zamanda verim artışı da sağlanmış ve bu önemli bulunmuştur. Pamukta farklı sulama sistemleri konusundaki diğer bir bulgu ise, yağmurlama sulama hem damla hem de karık sulamaya göre kütlü pamuk verimi daha düşük olmuştur. Buna neden ise, Su Kaynaklarının korunması ve etkili kullanılmasında yeni yöntem ve teknolojilerin geliştirilmesi sulama çalışmalarında öncelik kazanmıştır. Bu anlamda 10. Kalkınma Planı (2015-2018) “Tarımda Su Kullanımının Etkinleştirilmesi Öncelikli Dönüşüm Programı” altında Tarımsal araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) tarafından "Su Tasarrufu Sağlayan Sulama Yöntemlerine Göre Bitki Sulama Programlarının Oluşturulması" ülkesel projesi hazırlanmış olup, 8 Araştırma Enstitüsünde 12 araştırma Projesi 2016 yılı için programa alınmıştır. Ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ürün potansiyelimizde öne çıkan ve öncelikle çalışılması öngörülen ürünler projelendirilecek, sulama suyunda yapılacak kısıntının bitki verimine ve sulama suyu miktarına etkisi belirlenecektir Bölgesel ve ülkesel anlamda yürütülen bu projeler ile etkin girdi (su ve enerji) tasarrufu sağlayan ileri tarım teknik ve teknolojilerinin (hassas sulama teknikleri, yüzey altı damla sulama, 215 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 mobil güneş pillerinin sulamada kullanılması, nem sensörleri ile sulama zamanının belirlenmesi vb.) geliştirilmesi ve uygulamaya aktarılması sağlanacaktır. Ülkemizde sulamaya açılan yaklaşık 5,7 milyon ha arazide bulunan, su depolama, iletim ve dağıtım yapılarının işletme haritalarının tüm öznitelik bilgileriyle sayısal ortama aktarılması, sulama tesislerinde izleme ve değerlendirme çalışmalarının kolaylaştırılması, yeni sulama yatırımların yönlendirilmesine ilişkin önceliklerin belirlenmesi; ayrıca, veri tabanının Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan Tarım Bilgi Sistemi ( TARBİL ) ve Çiftçi Kayıt Sistemi ( ÇKS ) ile ilişkilendirilmesi, parsel bazında net sulama suyu ihtiyaçlarının netleştirilip, su kaynakları potansiyeline göre ürün deseninin belirlenmesi, tarımsal desteklemelerle entegrasyonu ve sulama yönetimi çalışmalarının güçlendirilmesine yönelik sulama veri tabanı hazırlanması amacıyla Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Türkiye genelinde tüm kurum ve kuruluşlar tarafından işletmeye açılan sulama tesislerinin sayısal ortama aktarılabilmesi için en son teknolojik araç ve yöntemler kullanılarak çalışmalara başlamıştır. Tablo 1. Devlet Tarafından 2006-2013 Yılları Arasında Hibe Ödemesi Yapılan Sulama Ekipmanları Projeleri Hibe Ödemesi Yapılan Toplu Basınçlı Sulama Projeleri Hibe Çiftçi Yıl Damla Yağmurlama Toplam Alan (da) (100TL) Sayısı 2006-2008 181 150 331 26 192 87 306 21 383 Altyapı 90 8 499 0 0 2009 22 30 52 14 590 52 620 25 464 2010 37 27 64 18 868 62 890 7 856 2011 60 32 92 30 569 76 420 900 TOPLAM 300 239 629 98 718 279 236 55 603 Hibe Desteği Ödemesi Yapılan Sulama Makine-Ekipmanları Alımı Projeleri 2007 1 114 465 1 580 13 843 69 215 1 580 2008 805 578 1 383 24 297 121 485 1 383 2009 577 643 1 220 22 702 113 500 1 220 2010 266 338 604 8 560 42 800 604 2011 382 444 826 13 063 23 580 826 2012 345 468 813 11 097 27 442 813 2013 508 564 1 072 13 681 72 081 1 072 TOPLAM 3 997 3 500 7 496 107 293 470 105 7 496 GENEL TOP 4 297 3 739 8 125 206 012 749 341 63 099 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında tarımsal faaliyetler için geliştirilen modern basınçlı bireysel sulama makine ve ekipmanlarının üreticiler tarafından kullanımını yaygınlaştırarak; daha kaliteli ve pazar isteklerine uygun üretim yapılmasını 216 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sağlamak, zor şartlarda çalışan üreticilerimizin işlerini kolaylaştırmak ve üretim maliyetlerini düşürerek uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir seviyeye getirmek amacıyla 2006 yılından beri basınçlı sulama ekipmanları devlet tarafından %50’si karşılanmak suretiyle desteklenmektedir. Desteklerin yanında uygun kredi imkanları da sunulmaktadır. Desteklemeler kapsamında 2013 yılı sonu itibariyle, yaklaşık 750 bin da alanda modern sulama yöntemlerinin kullanılması sağlanarak, tarımsal üretimde verimliliğin arttırılmasının yanında aşırı sulamaların toprak ve su kaynaklarımızda yaratacağı olumsuz etkiler önlenmiştir. 2.3.Çevre Sorunları Tarımda kontrolsüz su kullanımı, toprak, yer altı suyu ve yüzey sularının kirlenmesine neden olmaktadır. Suyun kirlenmesine yol açan kirleticiler sediment, bitki besin maddeleri, eriyen ve erimeyen tuzlar, tarımsal ilaçlar, toksik iz elementler ve patojenler olarak sıralanabilir. Sulama suyu ile birlikte taşınan kimyasal maddeler, gübreler ve pestisitler kirlilik tehdidi oluşturabilmektedir(Yıldırım,1999). Kirlilik sorunu kirletici kaynaklar ile birlikte değerlendirilmelidir. Su kaynakları havza bazında değerlendirilmeli, kirletici kaynakların havzanın tümünde su kalitesini etkilediği gerçeği dikkate alınmalıdır (Kendirli,2005). Kirlilik, çiftçilerin gübre ve tarımsal ilaçları bilinçli kullanmaları sağlanarak azaltılabilir. Su kirliliğinin en önemli nedenlerinden birisi de evsel ve endüstriyel atık sularıdır. Bu atık sular ülkemizde yeterince dikkate alınmamıştır. Mülga KHGM tarafından başlatılan kırsal alanlarda evsel atık suların doğal arıtma sistemi projeleri ile evsel atık suların değerlendirilmesi ve tekrar kullanımı çalışmaları yapılmıştır. (Çakmak,2006). 2.4.Yasal ve Su Yönetimi İle İlgili Sorunlar Ülkemizde önceleri su yönetimi ile ilgili kapsamlı bir su yasası bulunmamakta idi. Ancak 2011 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığının yeniden yapılandırılması üzerine ülkemiz su kaynaklarına etkisini belirlemek üzere Su sektöründeki bu yeni yapılanma sürecinde 4 Temmuz 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 6 Temmuz 2011 tarihinde Su Yönetimi Genel Müdürlüğü (SYGM) kuruldu. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ülkemizdeki kıyı ve geçiş suları dahil su havzalarının havza koruma eylem ve yönetim planlarını hazırlayarak bütünleşik bir yaklaşımla su yönetiminin altyapısını oluşturmak, ülkemizin ulusal ve uluslararası su yönetim politikasının geliştirilmesi için gerekli koordinasyonu yapmak, havza bazında su kalite standartlarını oluşturmak, su kalitesinin denetimi için etkin bir izleme sistemi kurulmasını sağlamak, su ile alakalı verileri tek elde toplamak ve değerlendirmek, havza bazında taşkın ve kuraklık yönetim planları ile taşkın risk ve zarar haritalarını hazırlamak, iklim değişikliği senaryoları ile ilgili konularda proje çalışmaları başlamış, yeni kurulmasına rağmen şu anda tüm havzalar için havza koruma eylem planlarını tamamlamaya 217 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yönelik ciddi anlamda çalışmalar devam etmektedir. 2.5.Sulama Sorunları Suyu Fiyatlandırma Türkiye’de su ücretlerinin belirlenmesinde alan ve bitki baz alınarak belirlenmektedir. Bu durum çiftçiyi diğer bazı etmenlerle birlikte fazla su kullanımına itmekte ve aşırı sulama yapmasına neden olmaktadır. Ayrıca sulama sistemleri planlanırken önerilen ekim deseninin uygulanamaması, bunun yerine su tüketimi yüksek olan bitkilerin tercih edilmesi fazla su kullanımına neden olmaktadır. Son yıllarda Bakanlığımız tarafından uygulamaya konulan tarım havzaları modeline göre belirlenen destekleme politikalarının önümüzdeki süreçte Türkiye’de ürün deseni üzerine belirleyici rol olacağı tahmin edilmektedir. 2.6.Sulama Performansı ile İlgili Sorunlar 2.6.1.Sulanan alanların tesviyesi Yüzey sulama yöntemleriyle sulanan alanlarda aşırı su kaybı olduğu yaygın bir kanıdır. Bu durum mevcut sulama sisteminin hem kendi yapısından ve hem de arazi yapısından dolayı sulama sırasında büyük oranlarda su kaybı olmaktadır. Sulanan alanlarda su kaybının başta gelen nedenlerinden biri arazilerin sulama için uygun olarak hazırlanmamasıdır. Arazi tesviyesi için çiftçi katılımı olmadığı için yapılan işin değeri yeterince kavranamamaktadır. Arazi tesviyesi için çiftçiye alet-ekipman sağlanma yolları geliştirilerek ve teknik destek sağlanarak tesviye işlerinin çiftçi tarafından yapılması sağlanmalıdır. 2.6.2.Sulama birliklerinin yeniden yapılandırılması 6172 sayılı sulama birlikleri kanunu ile beraber sulama birliklerinin yapılarında iyileştirilmeye gidilmiş birlik yapılarında bu iyileştirmenin olumlu etkileri yavaş yavaş hissedilmeye başlanmıştır. Başta ABD olmak üzere bir çok batılı ülkede sulama tesislerinin yapımı, işletme-bakımı tesislerden faydalanan çiftçilerin kurdukları birimlere devredilmiştir. Bu şekilde, hem kırsal alandaki sosyal ilişkilerin geliştirilmesine hem de çiftçilerin sulu tarıma etkin olarak katılımı sağlanmıştır. Ülkemizde de yeni sulama birlikleri kanunu ile beraber sulama birliklerinin etkinliklerinin arttırılması için sulama birlikleri bünyesinde hizmetiçi eğitim kursları düzenlenmeli, üniversite ve ilgili tarım kuruluşları arasında eğitim protokolleri oluşturulmalıdır. 2.6.3.Arazi toplulaştırma çalışmaları Arazi Toplulaştırması küçük parseller halinde bulunan arazilerin bir araya getirilmesi işlemine denir. Türkiye’de ilk defa arazi toplulaştırma çalışmaları 1961 yılında Toprak-Su Genel Müdürlüğü tarafından 7457 sayılı kanuna dayanarak yapılmıştır. 1978 yılında 7/18231 sayılı arazi toplulaştırma tüzüğü yürürlüğe girmiştir. Bu güne kadar gerek mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve gerekse tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yaklaşık 1.115.000 hektar alanda toplulaştırma çalışması tamamlanmıştır (Yoğunlu,2013). 218 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3.Sonuç Ülkemizde tarımsal sulamanın randımanlı olabilmesi için gerek suyun dağıtımı ve gerekse suyun dağıtımından sonra kontrolü için ilgili kurum ve kuruluşlar teknik anlamda gerekli bilgi ve beceri ile donatılacak şekilde yeniden yapılandırılmaları sağlanmalı,ayrıca sulama suyu ile ilgili kurum ve kuruluşların; görev, yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanmalı, yetki ve görev çakışmaları ortadan kaldırılmalıdır. Türkiye'de su kaynaklarının fiyatlandırılmasına yönelik metodoloji oluşturma ve bunların uygulamaya taşınması konusunda eksiklikler yaşanmaktadır. Su ücretleri TL/da/yıl olarak tahakkuk ettirildiğinden, sulama suyu fiyatının suyun gerçek kıtlık değerini yansıtmaktan uzak kalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu durum suyun bilinçsiz ve aşırı kullanımına neden olmaktadır. Bu sebeple gerçekçi bir su fiyatlandırma yaklaşımı belirlenmelidir. Doğrudan kamu kaynaklarından yararlanan üreticiler, su kullanımının etkinliğini artırmak için yeni teknoloji ve metodları uygulamaya istekli olmadıkları dolayısı ile aşırı su kullanma eğilimini göstermektedirler. Üreticilerin sulama tesislerinin işletmebakım ve yönetimine katılımları sağlanmalı gerekirse sistem işletiminin risklerine ve maliyetine çiftçi katılımı sağlanarak kendilerine sorumluluk verilmek suretiyle sulama suyunun etkin kullanımı bilinci oluşturulmalıdır. Toprak ve su konusundaki araştırma çalışmaları desteklenerek arttırılmalı, mevcut araştırma sonuçları; etkin ve yaygın çiftçi eğitim ve yayım ağlarıyla çiftçilere ulaştırılmalıdır. Ülkemizde tarımsal desteklerin basınçlı sulama sistemlerinin artışında en önemli bir rol oynadığı görülmüştür. Bu teşvik ve hibelerin devam ettirilmesi verim artışı, toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı açısından önemli olacaktır. Bu nedenle basınçlı sulama sistemleri için verilen kredi ve hibe desteklerin artırılarak devam ettirilmesi son derece önemlidir. Bunun dışında, basınçlı sulama sistemlerinin işletilmesinde gerekli olan enerji için, temiz yenilenebilir enerjilerden birisi olan güneş enerjisinden elektrik üretilerek yararlanma ve tarımın her alanında kullanılması önemli hale gelmiştir. Bu nedenle, güneş enerjisi kullanımı da teşvik ve hibe programlarına alınmalıdır. Sonuç olarak; ülkemizde tarımsal üretimin arttırılması ve sürdürülebilirliği ancak sulama bilinç düzeyi yüksek çiftçilerle sağlanabilecektir. Son yıllarda dünyada meydana gelen küresel ısınma ile beraber yağışlar azalmış, kıtlaşan ve değerli bir kaynak konumuna düşen suyun; kısıtlı kullanımı ve yönetimi de gittikçe önem kazanmaya başlamıştır. Hızla artan nüfusla birlikte kentleşme, sanayileşme ve her yıl işletmeye açılan tarım alanları; gelecekte su gereksiniminin daha da artacağını göstermektedir. Bilinen bir gerçektir ki; en fazla su, tarımsal faaliyetler için kullanılmakta; gerek sanayi ve gerekse içme ve diğer çeşitli kullanım alanları ihtiyacı için, çok ciddi önlemler alma ve planlama yapma ihtiyacı doğmuştur. 219 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kaynaklar AKÜZÜM,T.,ÇAKMAK,B.,GÖKALP,Z.,(2010)” Türkiye’de Su Kaynakları Yönetiminin Değerlendirilmesi” Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi 3 (1): 67-74, 2010 ISSN: 1308-3945, E-ISSN: 1308-027 ANLAĞAN TAŞ, M.,(2014) “Su Tüketiminde Salma-Yağmurlama-Damlama Sulama Yöntemleri Arasındaki Fark ve Tasarruf” Su Yönetimi Paydaşları Çalıştayı 03-04 Mart 2014-Şanlıurfa Research Instıtute For Humanity and Nature yayınları ÇAKMAK,B.,YILDIRIM,M.,AKÜZÜM,T.,(2008)”Türkiye’de Tarımsal Sulama Yönetimi, Sorunları ve Çözüm Önerileri” TMMOB 2.Su Politikaları Kongresi 20-22 Mart 2008Ankara ÇAKMAK, B. ve AKÜZÜM, T. 2006. Türkiye’de Tarımda Su Yönetimi, Sorunlar ve Çözüm Önerileri. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Su Politikaları Kongresi.Cilt:2, s.349-360, Ankara. ÇETİN, Ö.,EYLEN,M.,SÖNMEZ,F.K.,2010. Basınçlı Sulama Sistemlerinin Su Kaynaklarının Etkin kullanımındaki Rolü ve Mali Desteklerin Bu Sistemlerin yaygınlaşmasındaki Etkisi. Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi 3 (2): 53-57, 2010 ÇETİN, Ö., BİLGEL, L., 2002. Effects of Different Irrigation Methods on Shedding and Yield of Cotton. Agric. Water Manage. 54, 1-15 DEĞİRMENCİ V. TAŞ M., NACAR A. 2012. Araştırma Sonuç Raporu GAPTAEM Yayınları-Şanlıurfa. DEVLET SU İŞLERİ (DSİ) 2012, “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Faaliyet Raporu” http://www.dsi.gov.tr Erişim Tarihi: 18.09.2014 DEVLET SU İŞLERİ (DSİ) 2014a, “Toprak-Su Kaynakları” http://www.dsi.gov.tr/toprakve-su-kaynaklari Erişim Tarihi: 11.11.2014 DEVLET SU İŞLERİ (DSİ) 2014b, “TARIM (Sulamanın http://www.dsi.gov.tr/docs/hizmet-alanlari/tarim-sulama.pdf?sfvrsn=2 Erişim 11.11.2014 Önemi” Tarihi: EMİNOĞLU, E. 2007. Türkiyede Su Yönetimi ve Sulama İşletmeciliği. Orta Asya Sulama Suyu Yönetimi Çalıştayı 12-14 Eylül İSTANBUL SU ve KANALİZASYON İDARESİ (İSKİ) www.iski.gov.tr/Web/statik.aspx?KID=1000897-44k Erişim Tarihi: 18.09.2010 2010., KANBER, R., M.A. ÇULLU, B. KENDİRLİ, S. ANTEPLİ ve N. YILMAZ, 2005. Sulama, Drenaj ve Tuzluluk. Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi Bildirileri, s: 213251,Milli Kütüphane, Ankara. 220 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 KANBER, R. (2006)”Türkiye’de Su Kaynakları Potansiyeli: Kullanımı, Sorunları ve Çözüm Önerileri” TMMOB Su Politikaları Kongresi.Cilt:1, s.1-12, Ankara. KENDİRLİ, B., B. ÇAKMAK ve Z. GÖKALP. 2005. “Assessment of Water Quality in Turkey”, Water International, 30, 446-455, (2005). ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI (ORMANSU) 2014 “Ulusal Su Yönetim Stratejisi”2014-2023-Ankra ÖZÇELİK, A., TANRIVERMİŞ, H., GÜNDOĞMUŞ, E., TURAN, A., 1999. Türkiye’de sulama işletmeciğinin geliştirilmesi yönünden şebekelerin birlik ve kooperatiflere devri ile su fiyatlandırma yöntemlerinin iyileştirilmesi olanakları. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Yayınları, Yayın No: 32. Ankara. TARI,A.F.,ÖZBAHÇE,A.,(2010)” Konya Kapalı Havzası Sınırlı Su Kaynaklarının Kullanımında Entegre Su Yönetimi Yaklaşımı”I.Ulusal Toprak ve Su Kaynakları Kongresi 01-04 Haziran 2010-Eskişehir YILDIRIM, M., ve ÇAKMAK, B. 1999.Sulama ve Çevre Kirliliği. 7.Kültürteknik Kongresi, s.253-259, Nevşehir. YOĞUNLU,A.,2013 “Arazi Toplulaştırma Faaliyetleri” Fırat Kalkınma Ajansı yayınları TRB1 Bölgesi. 221 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tarımsal Meteoroloji Serhan YEŞİLKÖY Dr. Fatih BAKANOĞULLARI Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Meteoroloji, atmosferde meydana gelen hava olaylarının neden ve nasıl oluştuğunu, geliştiğini fizik kanunlarına dayanarak araştıran ve bu meteorolojik hadiselerin çevre ve insan üzerindeki etkilerini verilere dayanarak açıklayan bilim dalıdır. İklim, bir bölgenin en az 30 yıllık dönemdeki meteoroloji verilerine dayanan atmosferik şartlarının ortalaması olarak açıklanabilir. Bir bölgedeki iklim özellikleri, tarımsal üretim deseninin ve alışkanlıklarının şekillenmesinde etkilidir, meteorolojik olaylar ise tarımsal üretim üzerinde en önemli etkenlerin başında gelmektedir. Tarımsal meteoroloji, tarımsal alandaki meteorolojik değişkenlerin (sıcaklık, bağıl nem, güneş radyasyonu, rüzgar şiddeti, yağış vb.) bitkiler ve hayvanlar üzerindeki etkilerini araştırmaktadır. Aynı zamanda tarımsal açıdan önemli olan atmosfer olayları gözlemlenerek öngörüler yapılmaktadır. Bu sebeplerden dolayı tarımsal meteoroloji bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır. Meteoroloji biliminin uygulamadaki en önemli dallarından birisi olan tarımsal meteoroloji biliminin en önemli uygulayıcıları meteoroloji ve ziraat mühendisleridir. Özellikle tarım alanlarındaki meteorolojik değişkenlerin bitki ve hayvanların gelişimi, niteliği ve niceliği üzerinde büyük etkileri bulunmaktadır. Bunun yanında, tarım arazileri, meyvecilik, ormancılık ve hayvancılık yapılan bölgelerdeki etkileşimi inceleyen geniş bir araştırma alanına sahiptir. Gelişmiş ülkelerde tarımsal üretimi arttırmak ve üretim aşamasındaki riskleri minimuma indirebilmek için bağıl nem, sıcaklık, rüzgâr şiddeti ve yönü, yağış, buharlaşma ve güneş radyasyonu gibi meteorolojik değişkenlerin uzun yıllık ve anlık verilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yüzden gelişmiş ülkelerde tarım ile meteoroloji bilimi ayrılmaz bir bütündür. Meteorolojik veriler tarım alanında: Don olayının belirlenmesinde, etkilerinin azaltılmasında ve don taban yüksekliğinin hesaplanmasında; 222 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Bitkilerin fenolojik dönemlerindeki sıcaklık ve su isteklerinde; Sulama suyu ve drenaj sistemlerinin tasarlanmasında; Sulama suyunun doğru ve etkin bir şekilde kullanılmasında; Erken uyarı sistemleriyle birlikte bitki zararlıları ve hastalıklarına karşı kimyasal ve kültürel mücadele zamanlarının belirlenmesinde; Bölge için uygun bitki seçimi, bitki çeşidi ve ekim zamanının belirlenmesinde gereksinim duyulmaktadır. Tarımsal meteoroloji, tarımsal araştırmaların en önemli parçalarından biridir. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak meteorolojik gözlemlerin yapılması ve tarımsal açıdan önemli olan verilere ulaşmak kolaylaşmaktadır. Bu verilerin yorumlanması ve tarımsal uygulamalar ile ilişkilerin kurulması bu alanda yetişmiş uzmanlar tarafından yapılabilmektedir. Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) bünyesinde çalışan Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, temel araştırma konusu meteorolojinin tarım üzerindeki etkilerini araştırmak olan bir kurum olarak hizmet vermektedir. 2. Dünyada Tarımsal Meteoroloji Bitki ve hayvanlardan elde edilen gıda güvenliğinin sağlanması tarımsal meteorolojinin amaçlarındandır. Bu amaçla, Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gelişmiş ülkelerde pilot çalışmalar yürütmektedir. Bu kuruluşların amaçları, üçüncü dünya ülkelerindeki açlık ve sürdürülebilir bir şekilde nitelik ve nicelik yönünden gıda güvenliğinin sağlaması için mücadele etmektedir. Gıda güvenliğinin sağlanması suyun güvenli ve etkin bir şekilde kullanımını da ilgilendirmektedir. Bu sebeple FAO ve WMO tarafından suyun verimli şekilde kullanılması için çalışmalar yapılmaktadır. Aynı zamanda iklim değişikliği nedeniyle 21. yy. için Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) yayınladığı iklim değişikliği değerlendirme raporunda belirlenen projeksiyonlar göz önüne alınarak su kaynaklarının korunumu üzerinde çalışmalar yürütülmektedir (IPCC, 2013). İklim değişikliği çalışmalarının devamı için bu kuruluşlarda tarımsal meteoroloji konularında çalışan ekipler bulunmaktadır. Uluslararası doğal afetler veri merkezine göre dünyadaki birçok doğal afetatmosfer kaynaklıdır (2010). IPCC tarafından yayınlanmış 5. İklim Değişikliği Raporuna (AR5) göre Akdeniz Havzası iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölge özelliğini taşımaktadır. Gıda üretimi için en önemli meteorolojik değişkenlerden birisi olan yağışta %15-30 arasında azalış, sıcaklıklarda 3-6°C artış beklenmektedir (2013). Ülkemizin içerisinde bulunduğu bu havza içerisindeki ülkeler ilerleyen yıllar için planlarını en doğru bir şekilde yapmak zorundadırlar. Gıda güvenliğinin önündeki tarımsal olarak en büyük engel kuraklıktır. Yağışların azalmasıyla başlayan meteorolojik kuralığın uzun süreli devam etmesi tarımsal kuraklık, hidrolojik ve sosyo-ekonomik kuraklık 223 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 olarak bölgeyi etkilemektedir (Wilwhite and Glantz, 1985). Amerika Birleşik Devleri (ABD) Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesine (NOAA) bağlı Ulusal Kuraklık Portalı (NDP), meteorolojik kuraklık indeksi olan Palmer Kuraklık Şiddeti İndeksinden türetilmiş ve tarımsal kuraklık indeksi olan Bitki-Nem İndeksini (CMI) (Palmer, 1968) kullanarak haftalık aralıklarla ülkesel tarımsal kuraklık şiddet haritası yayınlamaktadır. Grafik 1’de 2015 yılının 17 Ekim haftasına ait haftalık kuraklık şiddet dağılımı haritası görülmektedir. Harita 1. ABD’nin CMI kullanılarak hazırlanmış tarımsal kuraklık haritası Kaynak: US Drought Portal, 2015 3. Ülkemizde Tarımsal Meteoroloji Ülkemizde hava tahmini yapmak meteoroloji verilerini toplamak ve paydaşlara sağlamak, meteorolojik araştırmalar yapmak ve geliştirmek ile görevlendirilmiş birim Meteoroloji Genel Müdürlüğü’dür (MGM). Ülkemiz genelinde, MGM 15 bölge müdürlüğüne ait 159 müdürlük ile hizmet vermektedir (MGM, 2012). MGM, tarımsal uygulamalar için önemli olan meteorolojik olaylardan aşırı yağış, don uyarıları ve tarımsal tahmin yapmaktadır. Günlük uyarılarının yanı sıra yağış verileri yardımıyla hesaplanan Standart Yağış İndeksi (SPI), Normalin Yüzdesi İndeksi (PNI) ve Palmer Kuraklık Şiddeti İndeksi (PDSI) ile kuraklık haritaları sürekli olarak yayınlanmaktadır. MGM’nin son aylarda Türkiye çapında yayınladığı meyvecilik ve buğday ile ilgili fenoloji haritaları, hasat zamanı tahmini, uygun ekim zamanı araçlarını kullanıcılarına sunmuştur. Son dönemde, ülkemizde tarımsal meteorolojinin ilerlemesi için birçok önemli adım atılmıştır. Bu yatırımların yanında TAGEM bünyesindeki araştırma enstitülerinde tarımsal meteoroloji ile ilgili araştırmalar devam etmektedir. Tarımsal meteoroloji alanında uluslararası kabul gören yöntem ve teknolojinin ülkemizde kullanılması ve yeni veri tabanlarının oluşturulması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda konu ile ilgili bilimsel toplantıların düzenlenmesi ve yapılan araştırma ve kullanılan yöntemler konusunda araştırmacıların bilgilendirilmesi ve bilgilerinin geliştirilmesi için faaliyetler yapılacaktır. Ülkemizde öncelikle araştırma enstitülerinde tarımsal meteorolojik durumun izlenmesi, gerekli verilerin kaydedilmesi ve bu konuda araştırmaların ve veri sürekliliğinin sağlanması için adımların atılması hedeflenmektedir. 224 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 4. Tarımsal Meteorolojik Çalışmalarda Ayçiçeği Örneği Kırklareli’nde bulunan Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün çalışma alanı Türkiye’nin Trakya kesiminde bulunan toprakları ve Kocaeli ilidir. olması sayesinde susuz koşullarda tarımı yapılan ayçiçeği ve buğday bitkilerinden ülkemiz ortalamalarının üzerinde verimler elde edilmektedir. Bölge içerisinde bulunan Kırklareli, Edirne ve Tekirdağ illerinin MGM istasyonlarının uzun yıllar toplam yağış ve ortalama sıcaklık değerleri Tablo 1’de görülmektedir. Trakya’da bulunan Meriç-Ergene havzası ülkemizin tarım potansiyeli yüksek havzalarından. İklim koşullarının uygun Tablo 1. MGM Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli İstasyonlarının Uzun Yıllar (1954-2014) Ortalama Sıcaklık (S, °C) ve Yağış (Y, mm) Değerleri İller Ş M N M S 2.7 4.4 7.5 Y 63.9 51.4 51.2 S 4.9 5.3 7.3 Tekirdağ Y 69.2 53.5 55.3 S 2.9 4.0 6.9 Kırklareli Y 61.8 47.3 48.4 12.8 18.1 22.4 47.1 53.4 45.7 11.9 16.8 40.9 12.0 43.4 Edirne O Aylar H T A E E K A 24.7 24.3 19.8 1.42 9.0 4.6 32.1 22.8 37.0 56.4 69.0 71.5 21.3 23.8 23.7 20.0 15.4 11.0 7.2 38.6 37.5 23.5 14.3 36.3 64.0 75.0 82.4 17.3 21.6 23.9 23.3 19.1 13.9 9.0 5.0 50.0 50.6 26.8 20.8 34.5 50.0 63.8 70.8 Yıllık 12.64 601.5 14.05 590.5 13.24 568.2 Kaynak: MGM, 2015 Harita 2. Trakya arazi kullanım türleri Trakya’da ayçiçeği bitkisi ekim nöbetinin temel bitkisidir ve Türkiye’nin ayçiçeği üretiminin %75’i bu bölgede gerçekleşmektedir. (TÜİK, 2015). Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü arazilerinde Ayçiçeği bitkisinin gelişimi meteorolojik veriler dikkate alınarak gözlemlenmektedir. Bu amaçla tarımsal meteorolojik gözlem istasyonları kullanılmaktadır. 2015 üretim döneminde Ayçiçeği çeşidi olarak Tunca kullanılmıştır ve gelişim dönemi süresince gözlemlenmiştir. Fenolojik gözlemlerle belirlenen bitki gelişim dönemleri Tablo 2’de verilmiştir. Trakya’nın yüzey alanının %63,6’sı tarım arazisidir, ormanlık alanlar ise %30,1’ini kaplamaktadır (Harita 2). Tarım alanlarının %61,8’inde tarım, sulama olmadan yapılmaktadır. Tarımsal üretimde yaygın olarak buğday/ayçiçeği münavebesi yapılmaktadır. 225 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Deneme alanı içerisinde bulunan meteoroloji Enstitüsündaki 2 m yüksekliğindeki sıcaklık ölçer ile Ayçiçeği bitkisinin ekildiği günden hasada kadar geçen süre içerisinde maksimum ve minimum hava sıcaklığı ölçülmüş ve büyüme derece günler hesaplanmıştır. Aylık olarak hesaplanan değerler Grafik 1’de verilmiştir. bitkisinin gelişimi için minimum 5,5°C maksimum 30°C hava sıcaklığı arasında gerçekleşmektedir (Raes ve ark., 2012). Tablo 2. Ayçiçeği Bitkisinin Gelişim Dönemleri Bitki Gelişim Dönemi Tarih Ekim 20.04.2015 Çıkış 06.05.2015 Yapraklanma 25.05.2015 Çiçek Tablası Oluşumu 17.06.2015 Çiçeklenme 29.06.2015 Olgunlaşma 10.08.2015 Hasat 02.09.2015 Ayçiçeği bitkisinin ekim tarihinden itibaren bitki gelişimi için aylık olarak maksimum, minimum sıcaklık ve büyüme derece günler (GDD) değerleri hesaplanmıştır. Ayçiçeği Grafik 1. Ayçiçeği Bitkisinin Gelişme Dönemindeki Hava Sıcaklığı ve Büyüme Derece Günler 35 700 30 600 25 500 20 400 15 300 10 200 5 100 0 0 Nisan Mayıs Tmin Temmuz Ağustos Eylül Büyüme Derece Günler Haziran Tmax Ayçiçeği bitkisinin ekim tarihinden hasat tarihine kadar aylık toplam bitki su tüketimi değerleri hesaplanmıştır. Bitkinin en çok geliştiği Mayıs ve Haziran ayı aynı zamanda en çok suyu kullandığı zamandır (Grafik 2). Temmuz ve Ağustos aylarında bitki olgunlaşma dönemine girmiştir ve su tüketimi azalmıştır. Ayçiçeği bitkisi 2015 Büyüme Derece Günler (°C gün) Sıcakılık (°C) Bitki Gelişimi gelişme dönemi boyunca toplam 466 mm su tüketmiştir. Ayçiçeği bitkisi için 2015 yılında belirlenen bitki katsayıları sırasıyla 0,37 (kc_ini), 1,19 (kc_mid), 0,22 (kc_end) şeklindedir. FAO tarafından belirlenen kc katsayılarına (0,35; 1-1,15; 0,35) oldukça yakın değerler belirlenmiştir (Allen ve ark., 1998). 226 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Bitki Su Tüketimi (mm) Grafik 2. Ayçiçeği Bitkisi Su Tüketimi 250 200 150 100 50 0 Nisan Mayıs Haziran Ayçiçeği bitkisinin biyokütle değerleri ve bitkinin gelişimini gösteren parametrelerden birisi olan yaprak alan indeksi (LAI) ekim tarihinden itibaren sürekli olarak takip edilmiştir (Grafik 3). Biyokütle ve LAI ölçümleri iki haftalık periyotlar halinde alınmıştır. Ayçiçeği bitkisi ekimden itibaren hızlı bir gelişme süreci göstermektedir. Fenolojik olarak bitkinin yapraklanma döneminden itibaren kuru biyokütle değerlerinde yükselme görülmektedir ve 2500 kg/da değerine ulaşmaktadır. Bu dönem aynı zamanda LAI değerlerinin de en yüksek seviyelerine ulaştığı dönemdir. Olgunlaşma döneminin ardından kuru biyokütle değerlerinde azalma meydana Temmuz Ağustos gelmiştir. Ağustos ayı itibarı ile en kuru biyokütle ve LAI değerlerinde azalmalar tespit edilmiştir. Ayçiçeği bitkisinin ekim tarihinden itibaren gerçekleşen yağış ve referans evapotranspirasyon (ET0) değerleri ise Grafik 4’te verilmiştir. Nisan ve Haziran aylarındaki yağışlar ET0 değerlerinden fazla gerçekleşmiştir. Bu durum su açığının meydana gelmemesine sebep olmuştur. Aynı zamanda Haziran ayındaki yağışlar bitkinin gelişimine oldukça katkı sağlamıştır. ET0 değerleri FAO PenmanMonteith denkleminden yararlanılarak hesaplanmıştır (Allen ve ark., 1998). Grafik 3. Buğday Bitkisinin İki Haftalık Periyotlarla Ölçülen Biyokütle ve LAI Değerleri 2500 2000 1500 1000 500 0 4,0 3,0 2,0 1,0 0,0 Bitki Kuru Biyokütle (kg/da) 227 LAI LAI (m2/m2) Kuru Biyokütle (kg/da) Ayçiçeği Biyokütle ve Yaprak Alan İndeksi TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 u2 : 2 m’deki rüzgar şiddeti [m/s], es : Doymuş buhar basıncı [kPa], ET0 : Referans ET [mm/gün], ea : Aktüel buhar basıncı [kPa], Rn : Bitki yüzeyindeki net radyasyon [MJ/m2 gün], es - ea : Buhar basıncı farkı [kPa], G : Toprak ısı akısı [MJ/m gün], Δ : Sıcaklık ile buhar basınç eğrisinin eğimi [kPa/°C], T : 2 m’deki Hava Sıcaklığı [°C], Γ : Psikrometrik katsayı[kPa/°C]. 2 Grafik 4. Ayçiçeği Bitkisinin Ekim Tarihinden İtibaren Gerçekleşen Yağış ve Referans Evapotranspirasyon Aylık Toplam Yağış ve ET0 Yağış, ET0 (mm) 200 150 Yağış 100 ETo 50 0 Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Hesaplanan ET0 ve ölçülen yağış değerleri Ayçiçeği bitkisinin ekim tarihinden hasat tarihine kadar belirlenmiştir. Nisan ayının sonlarında ekimi yapılmış ve ilk çıkış zamanlarında su açısından bir sıkıntı yaşanmamıştır. Mayıs ayında yağışların ET0 değerlerini karşılayamamış olması nispeten bitki gelişiminin hızlı bir şekilde gerçekleşmesine imkan vermemiş olsa da Haziran ayında gerçekleşen yağışlar öncelikle toprak su içeriği değerlerinin artmasına ve bitki gelişiminine de katkı sağladığı görülmektedir. Eylül Ayçiçeği bitkisinin ekiminden hasat tarihine kadar olan toprak su içeriği değerleri Grafik 5’te verilmiştir. Toprak su içeriği değerleri yağışlı günleri takiben artışlar görülmektedir. Haziran ayında gerçekleşen yağışlar toprağın su içeriğini tarla kapasitesinin de üzerine çıkarmıştır. Bu durum bitkinin gelişmesi gerekli suyun topraktan karşılanmasına imkan vermiştir. Temmuz ve Ağustos aylarında önemli bir yağışın olmaması toprak su içeriği değerlerinde hasat tarihine kadar düşüş meydana gelmiştir. 228 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 5. Buğday Bitkisinin Ekiminden İtibaren Toprak Su İçeriği Değerleri 35 30 25 20 15 10 5 0 100 80 60 40 (Yağış (mm) Toprak Su İçeriği (%) Toprak Su İçeriği Takibi 20 0 Yağış Toprak Su İçeriği (0-30) TK SN 5. Sonuçlar Bu araştırmada tarımsal meteorolojinin, tarımsal uygulamalardaki önemi vurgulanarak Kırklareli ilinde yer alan Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü arazisindeki Ayçiçeği bitkisinin tarımsal meteorolojik veriler ile bitki gelişimi arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Ayçiçeği üretim dönemi süresince düşen yağış miktarının büyük ölçüde referans bitki su tüketimini karşıladığı görülmüştür. Trakya genelinde, meteorolojik özellikler Ayçiçeği-Buğday rotasyon tarımı için uygun koşullara sahiptir. Ancak, iklim değişikliği ve küresel ısınma gibi etkenler ile mevcut koşulların değişmesi durumunda meydana gelebilecek senaryoların tahminini yapmak ve yeni koşullara hazırlanmak gerekmektedir. Bu sebeple MGM’nin yaptığı Türkiye çapındaki çalışmalara ek olarak TAGEM bünyesinde bölgesel ve mikrometeorolojik artmaktadır. çalışmaların önemi İklim değişikliği ve tarımsal meteoroloji ile ilgili diğer çalışma konularının kapsamlı olarak araştırılabilmesi için konusunda uzman araştırmacıların TAGEM bünyesine kazandırılması, ülkemiz tarımını yönlendiren karar vericilerin gelecek senaryolarını daha iyi görmesine yardımcı olacaktır. Bölge ve ülke genelinde yetiştirilen bitkilerin Bitki-Toprak-Atmosfer etkileşiminin test edilmesi ve daha iyi anlaşılması için araştırmalar yürütülecek, bu konuda yapılacak araştırmalar için Meteoroloji Mühendislerinin istihdamının arttırılması tarımsal meteoroloji alanında araştırmalar yapan tek kurum olarak bir gereklilik halini almıştır. Ülkemiz sera gazı bütçesinde tarımın payının uluslararası kabul gören yöntemler 229 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ile belirlenmesi için araştırmalar yapılacak ve bölge ve ülke genelinde tarımsal ürünlerin karbon bütçesi için gerekli veri tabanları oluşturulacak ve kamu hizmetine sunulacaktır. Ülkemiz tarımına iklim değişikliğinin etkileri araştırılacak, karar vericiler ve planlayıcılara tarım politikalarının doğru bir şekilde yönlendirilmesi için bilimsel destek sağlayacak araştırmaların sayısının arttırılması büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin tarımsal meteoroloji konusunda uluslararası kurumlardan bir bilgi eksiği bulunmamaktadır. Ancak bu alanda çalışacak uzmanların yetiştirilmesi gereklidir. Tarım ile meteoroloji ayrı ayrı düşünülemeyeceği gibi bu alanda yetişmiş uzmanların arttırılması ülkemizin orta ve uzun vadeli hedeflerini belirlemesinde karar vericilere oldukça büyük katkı sağlayacaktır. Kaynaklar ALLEN, R.G., PEREIRA, L.S., RAES, D., SMITH, M., 1998. Crop Evapotranspiration. FAO Irrigation and Drainage Paper, No. 56. U.S. DROUGHT PORTAL, 2015. Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi, Kuraklık Portalı. https://www.drought.gov/drought/content/products-current-drought-andmonitoring-drought-indicators/crop-moisture-index. Erişim tarihi 22.10.2015. HÜKÜMETLER ARASI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ PANELİ (IPCC), 2013. Fifth Assessment Report (AR5). METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (MGM), 2012. Stratejik Plan 2013-2017. http://www.mgm.gov.tr/FILES/kurumsal/yatirimfaaliyet/MGM_SP_2013_2017.pdf, Erişim tarihi 14.10.2014. METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (MGM), 2015. http://www.mgm.gov.tr/ veridegerlendirme/il-ve-ilceler-istatistik.aspx Erişim tarihi 26.10.2015. PALMER, W.C., 1968. Keeping track of crop moisture conditions, nationwide: The new Crop Moisture Index. Weatherwise 21:156–161. RAES, D., STEDUTO, P., HSIAO, T.C., FERERES, E. 2012. FAO crop-water productivity model to simulate yield response to water. FAO AquaCrop v4.0 Reference Manual. TÜRKİYE İSTATİSATİK KURUMU (TÜİK), 2014. Bitkisel Üretim Verileri. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/ bitkisel.zul Erişim tarihi 30.03.2014. EM-DAT. The OFDA/CRED, 2010. International disaster database. Université Catholique de Louvain Brussels, Belgium. WILHITE, D.A., GLANTZ, M.H., 1985. Understanding the drought phenomenon-the role of definitions. Water International. 10, 111–120. 230 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Uluslararası Eğitimler İlkay EKİNCİ Zübeyde ALBAYRAM DOĞAN Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü 1.Giriş Genel amaçları ulusal ve uluslararası düzeyde proje ve eğitim programlarını hazırlamak, organize etmek, koordinasyonunu sağlamak, yürütmek olan UTAEM’de; Toprak ve su kaynakları, iklim değişikliği ve kuraklık, bitki yetiştiriciliği, bitki ve hayvan sağlığı, gıda güvenliği, tarımsal ve doğal kaynakların ıslahı gibi konularda Genel Müdürlüğümüzün katkılarıyla uluslararası eğitimler düzenlenmektedir. Ayrıca uluslararası kuruluşların işbirliği ile tarımsal konularda uluslararası çalıştay, toplantı ve eğitim etkinlikleri de organize edilmektedir. Bu çalışmada UTAEM’de 2014-2015 yılları arasında TAGEM’in katkılarıyla gerçekleştirilen uluslararası eğitimlerden bahsedilmiş ve 2014-2015 yılları arasında BM (Birleşmiş Milletler), FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü), ICARDA (International Center for Agricultural Research in the Dry Areas – Kurak Bölgelerde Tarımsal Araştırma için Uluslararası Merkezi), IFAD (Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu), BM GüneyGüney ve Üçlü İşbirliği Girişimi gibi uluslararası tarımsal organizasyonların katkı ve işbirliği ile uluslararası düzeyde gerçekleştirilen diğer etkinliklere yer verilmiştir. 2. UTAEM’de Uluslararası Eğitimler UTAEM'de 2014 ve 2015 yılları arasında TAGEM’in işbirliği ile gerçekleştirilen uluslararası eğitim faaliyetleri Tablo 1’de verilmiştir. UTAEM’in eğitim konusunda hedef bölgeleri Orta Asya ve Uzak Doğu Ülkeleri, Afrika Ülkeleri, Orta ve Yakın Doğu Ülkeleri, Avrasya ve Balkan Ülkeleridir. Eğitimlere Almanya, Azerbaycan, Bangladeş, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Fas, Hırvatistan, Hindistan, Irak, İran, Kamerun, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Makedonya, Mısır, Nijerya, Pakistan, Sırbistan, Slovakya, Sudan, Tacikistan, Tayland ve Tunus’tan 2014 yılında toplam 134, 2015 yılında ise 64 kişi katılmıştır. 2015 yılı sonuna kadar ayrıca Uluslararası Havza Hidrolojisi ve Toprak Korunumu 231 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Eğitimi, Uluslararası Entegre Mücadele “Pestisitlerin Kullanımının Azaltılmasına Yönelik Alternatif Yöntemler” Eğitimi ve Uluslararası Organik Tarım Eğitimlerinin de gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Bu eğitimlerin her yıl tekrarlanması hedeflenmektedir. Uluslararası Toprak ve su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Eğitimi’nin 2015 yılı itibari ile 6.sı düzenlenmiştir. Tablo 1. UTAEM'de 2014 ve 2015 Yılları Uluslararası Eğitim Faaliyetleri Konu Uluslararası Tarımsal Mekanizasyon ve Bilişim Teknolojileri Eğitimi Uluslararası Toprak ve su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Eğitimi Uluslararası Gen Bankası Yönetimi ve Biyolojik Çeşitliliğin Korunumu Eğitimi Uluslararası Bitki Besleme ve Toprak Yönetimi Eğitimi Uluslararası Tarımsal Sulama Eğitimi Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Yayım Eğitimi Gıda Güvenilirliği ve Katkı Maddeleri Eğitimi Uluslararası Havza Hidrolojisi ve Toprak Korunumu Eğitimi Katılımcı sayısı (2014) 17 18 7 11 15 15 10 12 Uluslararası Entegre Mücadele “Pestisitlerin Kullanımının Azaltılmasına Yönelik Alternatif Yöntemler” Eğitimi 12 Uluslararası Organik Tarım Eğitimi 17 Toplam 134 Katılımcı sayısı (2015) 21 16 15 12 02-06 Kasım 2015 16-20 Kasım 2015 07-11 Aralık 2015 64 Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır. 3.Uluslararası Toplantı ve Çalıştaylar UTAEM’de gerçekleştirilen Uluslararası Toplantı ve Çalıştaylar Tablo 2’de verilmiştir. 2014 yılında FAO Orta Asya Alt Bölge Ofisi’nin düzenlediği “Orta Asya Ülkelerinde Hayvan Genetik Kaynaklarının Yönetiminin Desteklenmesi” konulu çalıştayı TAGEM, HAYGEM, Türk Patent Enstitüsü, Ankara GTHB İl Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri Genel Müdürlüğü, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ve farklı üniversitelerden 20 kişinin katılımı ile tamamlanmıştır. Almanya, Arjantin, Fransa, Japonya, İngiltere, İtalya, İrlanda, Kanada ve Türkiye’den buğday konusunda çalışan farklı kurum ve kuruluşlardan 20 kişinin katılımıyla Buğday Girişimi (Wheat Initiative) kuruluşu tarafından organize edilen “4. Kurum Koordinasyon Komitesi Toplantısı” düzenlenmiştir. Gıda Güvenliği Projesi kapsamında, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) Bölge Koordinasyon Merkezi’nin desteğiyle ‘Gıda Güvenliği ve Proje Döngüsü Yönetimi’ eğitiminin ikinci bölümü 2-14 Haziran 2014 tarihleri arasında Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiye’den 232 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 katılımcılarla UTAEM’de gerçekleştirilmiştir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TC. Başbakanlık ve TİKA finansal olarak FAO Merkez Asya Alt Bölge Ofisi teknik olarak desteklediği programda, EİT bölgenin gıda güvenliğini, gelişmiş bir koordinasyon, yönetim, kolaylaştırıcı politik diyalog, farkındalığı yükselterek ve kaynak seferberliği yoluyla arttırılması amaçlanmıştır. Tablo 2. UTAEM’de Uluslararası Toplantı ve Çalıştaylar (2014 Yılı) Konu FAO, Orta Asya Ülkelerinde Hayvan Genetik Kaynaklarının Yönetiminin Desteklenmesi Çalıştayı Buğday Girişimi - 4. Kurum Koordinasyon Komitesi Toplantısı ‘Gıda Güvenliği ve Proje Döngüsü Yönetimi’ Eğitimi EU-IFAD-ICARDA Teknik Koordinasyon ve İdari Komite Toplantısı 13. AARINENA Genel Konferansı ve Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’da Akdeniz Ülkeleri Tarım Piyasaları Bilgi Ağı (MED-AMIN) Toplantısı IFAD-TİKA İşbirliği Projesi Eğitimi Toplam Tarih Katılımcı Sayısı 15-16/04/2014 20 19-21/05/2014 20 02-14/06/2014 10 19-23/09/2014 28 29-09/02-10/2014 61 06-07/11/2014 28 24-28/11/2014 28 195 Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır. AB-IFAD-ICARDA destekli “Batı Asya ve Kuzey Afrika Kurak Alanlarında Değişen İklim Koşullarında Güvenliğin Arttırılması için Geliştirilmiş Küçük Ölçekli İşletmelerde Buğday-Baklagiller Ürün Yetiştirme Sistemleri“ konulu projesi ile ilgili “AB-IFAD-ICARDA Teknik Koordinasyon ve İdari Komite Toplantısı” Cezayir, Fas, İtalya, Lübnan, Mısır, Sudan, Tunus, Türkiye ve Ürdün’den 25 kişinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. (Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, Filistin, Irak, İran, Katar, Kıbrıs, Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Sudan, Suudi Arabistan, Tunus, Türkiye, Umman, Ürdün, Yemen) yayım ve su konusundaki 61 uzman katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Konferansa üye ülkelerin yanı sıra FAO, GFAR (The Global Forum on Agricultural Research – Tarımsal Araştırmalar Küresel Forumu), ICARDA temsilcileri de katılmışlardır. Konferans kapsamında, iklim değişikliğinin sulama suyu yönetimini geliştirici önlemlerin arttırılması, su kaynaklarına cinsiyet ve gençlik odaklı erişim, bitki gelişiminde su kullanım etkinliğinin arttırılması, marjinal kaliteli suların korunması ve yeniden kullanılması, ve tarımda kullanılan su kaynaklarına “AARINENA (Association of Agricultural Research Institutions in the Near East & North Africa -Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri Tarımsal Araştırma Enstitüleri Birliği) 13. Genel Konferansı ve Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’da Su Yönetimi ve Kullanım Etkinliği Uluslararası Konferansı” AARINENA üyesi 19 ülkeden 233 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ilişkin politikalar konularında değerlendirmeler yapılmıştır. Piyasaları Bilgi Ağının (MED-AMIN) oluşturulması amacıyla gerçekleştirilen “Akdeniz Ülkeleri Tarım Piyasaları Bilgi Ağı (MED-AMIN) Toplantısı” nın ikincisine toplam 12 Akdeniz ülkesinden yaklaşık 30 uzman katılmıştır. Dünyada temel tarımsal ürünlerde (buğday, mısır, pirinç ve soya) piyasaları, fiyatlarındaki dalgalanmaları izlemek, analiz etmek ve muhtemel krizlere karşı hızlı kararlar almak üzere 2011 yılında G20’lerin girişimiyle FAO bünyesinde kurulan Tarımsal Piyasalar Bilgi Sitemi (AMIS) kapsamında Akdeniz Ülkelerinde gıda güvenliğine katkı sağlamak için Tarım 2014 yılında gerçekleştirilen bir diğer dış kaynaklı eğitim olan “IFAD-TİKA İşbirliği Projesi” Eğitimi Fas, Tunus, Sudan ve Yemen olmak üzere 4 ülkeden toplam 14 kişinin katılımı ile tamamlanmıştır. Tablo 3. UTAEM’de Uluslararası Toplantı ve Çalıştaylar (2015 Yılı) Konu IFAD Yakın Doğu, Kuzey Afrika ve Avrupa Bölümü “Planlama ve Çözüm Yönetimi” Çalıştayı FAO Avrasya Toprak Paydaşlığı Çalıştayı Güney-Güney ve Üçlü İşbirliği Girişimi (SSTC-ADFS) 1. Bilgi Paylaşım ve Koordinasyon Çalıştayı Dördüncü G20 Tarım Alanında Üst Düzey Bilim İnsanları Toplantısı (MACS) FAO “Bitki-Su Verimini Arttırmak için Çiftlik Yönetimi Stratejileri Kapasite Geliştirme (AQUACROP)” Çalıştayı Güney-Güney ve Üçlü İşbirliği Girişimi (SSTC-ADFS) Üretici Örgütleri Eğitim Çalıştayı Tarımsal Sera Gazları Küresel Araştırma İttifakı Çalıştayı (GRA) Toplam Tarih Katılımcı Sayısı 02-05/06/2015 89 16-18/06/2015 27 22-24/07/2015 45 27-29/07/2015 48 28-09/02-10/2015 28 24-27/10/2015 - 18-19/11/2015 237 Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır. 2015 yılında UTAEM’de gerçekleştirilen uluslararası toplantı ve çalıştaylar Tablo 3’te verilmiştir. amacıyla düzenlenen IFAD Yakın Doğu, Kuzey Afrika ve Avrupa Bölümü “Planlama ve Çözüm Yönetimi” Çalıştayı Azerbaycan, Bosna Hersek, Cibuti, Ermenistan, Fas, Gazze ve Batı Şeria, Gürcistan, Kırgızistan, Lübnan, Mısır, Moldova, Özbekistan, Sudan, Tacikistan, Tunus, Türkiye, Ürdün ve Yemen’den toplam 89 kişinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Toprağa yönelik farkındalığı arttırmak ve kritik öneme sahip bu kaynağın Proje yönetimi etkinliğini, verimliliğini, çözüm tabanlı planlama ve yönetimini arttırmak için katılımcılara stratejik planlama çerçevesini ve kullanımını pratiğe kazandırmak, farkındalığını sağlamak, ve katılımcıları projelerini etkili gözleyebilmeleri ve değerlendirebilmeleri için gerekli kavramlar ile donatmak 234 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sürdürülebilir kullanımını teşvik etmek amacıyla BM Genel Kurulu 2015 yılını Uluslararası Toprak Yılı (IYS) ilan etmiştir. Bu kapsamda FAO ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının işbirliğiyle UTAEM’de “Avrasya Toprak Paydaşlığı Çalıştayı” düzenlenmiştir. Organizasyona Azerbaycan, Belarus, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, ölçümleri ve göstergeleri konularında fikir alışverişi yapılmıştır. Moldova, Özbekistan, Rusya, Tacikistan, Türkmenistan, Türkiye ve Ukrayna’dan 27 FAO, ICARDA ve bakanlık temsilcisi katılmıştır. Çalıştay kapsamında sürdürülebilir toprak yönetimi, korunumu ve restorasyonu; toprak yatırımı, teknik işbirliği, politika, eğitim, farkındalık ve yayımı; toprak veri ve bilgisinin geliştirilmesi; toprak araştırmaları, Bakanlığımız TAGEM’in organizasyonu ile 27-29 Temmuz 2015 tarihinde UTAEM’de düzenlenmiştir. Toplantıya 11 üye ülkenin yanı sıra davetli ülke İspanya ile birçok ulusal ve uluslararası kuruluşların ve Bakanlığımız temsilcilerinden oluşan toplam 48 kişi katılmıştır. Toplantı gündeminde G20 Avustralya 2014 dönem Başkanlığında yapılan 3. MACS toplantısının çıktılarına yer verilmiş, tarımsal araştırmalarda yatırım ve yenilik konuları tartışılmış, G20 dönem başkanlığımız süresince vurgulanan gıda kayıplarının ve israfının önlenmesi konusunun tartışılmasının ardından toplantı sonuç bildirisi hazırlanmıştır. Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu ve Birleşmiş Milletler Güney-Güney İşbirliği Ofisi (UNOSSC) ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Tarımsal Kalkınma ve İyileştirilmiş Gıda Güvenliği için Güney-Güney ve Üçlü İşbirliği (SSTCADFS) ortaklık girişimi kapsamında düzenlediği “Bilgi Paylaşım ve Koordinasyon Çalıştayı” Cezayir, Fas, Macaristan, Özbekistan ve Türkiye ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Ofis temsilcileri ve FAO yetkililerinin oluşturduğu toplam 45 üst düzey yönetici ve uzman katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Katılımcı ülkelerin ilgili bakanlıklarından ve mükemmeliyet merkezlerinden gelen temsilciler, çiftçi örgütlerinin yönetiminde başarılı yerel çözümler ile etkin su kaynakları yönetimi, tarımsal biyoteknoloji ve hayvancılığın gelişimi gibi tarımsal kalkınmanın gıda güvenliğine katkı sağlayan yönleri konusunda bilgi ve görüş paylaşımında bulunmuşlardır. Bir diğer uluslararsı etkinlik olan “AQUACROP Yazılımı Eğitim Çalıştayı” FAO ve UTAEM’in işbirliği ile Belçika, Özbekistan, FAOSEC ve Türkiye’den araştırma enstitülerinden ve TAGEM’den toplam 28 kişinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Bu etkinliklerin bazılarında İngilizce dışında Rusça ve Fransızca dillerine de çeviri kullanılmıştır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın G20 2015 Dönem Başkanlığı sürecinde, G20 Tarım Alanında Üst Düzey Bilim İnsanları Toplantısı (4th Meeting of the G20 Agricultural Chief Scientists - MACS) Ayrıca Kasım ayında Tarımsal Sera Gazları Küresel Araştırma İttifakı Çalıştayı’nın (Global Research Alliance on Agricultural Greenhouse GasesGRA) gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. 235 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Çalıştay kapsamında, iklim değişikliği ile ilgili stratejiler, politikalar, sera gazları emisyonu ile tarımın ilişkilendirilmesi ve mevcut durum değerlendirmesi yapılacaktır. ikinci etkinliği olan “Üretici Örgütleri Eğitim Çalıştayı” nın da 2015 yılının Kasım ayı sonunda gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Bu kapsamda Cezayir, Fas, Macaristan, Özbekistan ve Türkiye’den üretici örgütlerinden temsilcilerin ve ortakların katılımı sağlanarak farklı örgüt modelleri ve başarılı örneklerinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. 2015 yılının Temmuz ayında gerçekleştirilen Güney-Güney ve Üçlü İşbirliği Girişimi (SSTC-ADFS) 1. Bilgi Paylaşım ve Koordinasyon Çalıştayı’nın 4. Sonuç 2015 yılı itibari ile UTAEM’in uluslararası kuruluşlarla işbirliği kapsamında gerçekleştirilen çalıştay ve toplantı faaliyetlerine bakıldığında geçmiş yıllara göre gelişme sağlandığı görülmektedir. Bu faaliyetler beraberinde devam edecek uluslararası etkinliklerin de temelini oluşturmaktadır. çeşitlendirilmesi ve eğitim sayısının arttırılması hedeflenmektedir. Hedef bölgelerden daha fazla katılımcı sağlanması ve düzenlenen ulusal ve uluslararası çalıştay ve sempozyum sayısının arttırılması da hedefler arasında yer almaktadır. UTAEM’de 2016 yılında eğitim konularının Genel Müdürlüğün desteği ile 236 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Yerfıstığı Ayşe Nuran ÇİL Dr. Hilal YILMAZ Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Giriş Dünya genelinde yerfıstığı bir yağ bitkisi olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde ise yerfıstığı çerezlik olarak tüketilmektedir. Dünyada 3 milyon tonun üzerinde yerfıstığı dünya ticaretinde konu olmaktadır. Ülkemizde fiyatlarının yüksek olması nedeniyle bitkisel yağ sanayine giremediğinden, büyük çoğunluğu çerez olarak tüketilmektedir. Yerfıstığı, yetiştirildiği bölgelerde üreticiye en fazla gelir sağlayan ürünlerdendir. Yetiştirildiği bölgelerde beyazsinek ve diğer zararlılardan etkilenmemesi, yerfıstığını diğer ürünlere göre daha avantajlı konuma getirmektedir. Buğday hasadından sonra ikinci ürün olarak başarıyla yetiştirilebildiği için üreticiye ek bir gelir sağlamaktadır. Hasadı henüz tam olarak mekanize olmadığı için yetiştirildiği bölgelerde iyi bir iş olanağı meydana getirmektedir (Kadiroğlu, 2008). 2.Dünyada Durum Dünyada ve Türkiye’de yetişen yerfıstıkları Virginia, Spanish ve Valencia olmak üzere başlıca üç grupta toplanmakta, ülkemizde Virginia menşeli yarı yatık formlu yerfıstıkları ağırlık kazanmaktadır (Akova, 2000). Yerfıstığı tohumları; içerdiği yağ, protein, karbonhidrat, vitaminler ve madensel maddeler ile insanlar ve hayvanlar için değerli bir besin kaynağıdır. Yerfıstığı tohumları, çeşitlere göre değişmekle beraber, % 44-56 oranında yağ içermektedir. Yerfıstığı yağı; tat ve dayanıklılık özellikleri bakımından pek çok bitkisel yağdan, daha üstündür. Yağı çıkarıldıktan sonra geriye kalan küspe, çok değerli bir yem katkı maddesidir. Ayrıca yerfıstığı bir baklagil bitkisi olduğu için, bitki kısımları da çok değerli bir hayvan yemidir (Arıoğlu, 2013). Yerfıstığının ana ve yan ürünlerinin çok değişik kullanım alanı olmasına rağmen büyük kısmı çerez olarak tüketilmektedir. FAO verilerine göre, dünyada yerfıstığı ekim alanları 2001-2013 yılları arasındaki 13 yıllık dönemde % 10,27 artarak 23.08 milyon ha’dan 25.45 milyon ha’a yükselmiştir. Aynı dönemde dünya yerfıstığı üretimindeki artış, verimde meydana gelen artışa bağlı olarak ekim alanındaki artıştan büyük olmuş ve %26,04’lük artış gerçekleşmiştir. 2001 yılında 35.88 milyon ton olan dünya 237 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yerfıstığı üretimi 2013 yılında 45.23 milyon tona yükselmiştir. Dünya yerfıstığı verimi ise aynı dönemde %14,84 artmış olup, 2013 yılında 178 kg/da’dır (Tablo 1). FAO verilerine göre, 2013 yılı itibariyle yaklaşık 25.45 milyon hektar olan dünya yerfıstığı ekim alanlarının ülkelere göre dağılımı incelendiğinde, %20,63’lük bir oranla Hindistan ilk sırayı alırken, bunu sırasıyla Çin (%18,40), Nijerya (%9,27), Sudan (%8,50) izlemektedir. Türkiye ise dünya yerfıstığı ekim alanlarında %0.16’lık bir pay almaktadır (Tablo 2). Tablo 1. Dünya Yerfıstığı Ekim Alanı, Üretim ve Verim Miktarındaki Gelişmeler Yıllar 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Ekim alanı (1000 ha) 23.077 23.017 23.066 23.702 24.040 21.530 22.659 24.217 23.971 25.478 24.741 24.591 25.446 İndeks Üretim (1000 (2001=100) ton) 100 35.881 100 33.133 100 36.315 103 36.452 104 38.522 93 33.347 98 37.129 105 38.501 104 37.150 110 42.729 107 40.574 107 40.475 110 45.225 İndeks (2001=100) 100 92 101 102 107 93 103 107 104 119 113 113 126 Verim (kg/da) 155 144 157 154 160 155 164 159 155 168 164 165 178 İndeks (2001=100) 100 93 101 99 103 100 106 103 100 108 106 106 115 Kaynak: FAO, 2015 Tablo 2. Önemli Ülkelerin Yerfıstığı Ekim Alanları (1000 ha) Ülkeler 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Payı (%) Hindistan 6.640 6.736 5.615 6.292 6.165 5.478 5.860 5.310 4.770 5.250 20,63 Çin 4.767 4.685 3.980 3.968 4.268 4.398 4.548 4.604 4.719 4.682 18,40 Nijerya 2.097 2.187 2.224 2.203 2.336 2.643 2.789 2.343 2.420 2.360 9,27 Sudan 1.068 961 595 598 954 945 1.152 1.698 1.620 2.162 8,50 Myanmar 654 684 730 756 815 844 866 887 880 890 3,50 Senegal 747 772 594 607 837 1.059 1.196 866 709 770 3,03 Endonezya 723 721 707 660 636 623 621 539 560 519 2,04 ABD 564 659 489 484 610 437 508 437 651 421 1,65 Türkiye 26 26 22 26 25 25 27 25 37 40 0,16 Diğer 6.415 6.609 6.573 7.066 7.571 7.518 7.911 8.031 8.225 8.353 32,82 Dünya 23.702 24.040 21.530 22.659 24.217 23.971 25.478 24.741 24.591 25.446 100,00 Kaynak: FAO, 2015 FAO verilerine göre, ele alınan dönemde önemli ülkelerin yerfıstığı ekim alanlarındaki gelişmelere bakıldığında, en fazla artış %102,48 ile Sudan’da gerçekleşmiştir. Bunu (%53,63), Myanmar (%12,54) ve Senegal Hindistan, Çin, ABD 238 sırasıyla Türkiye (%36,09), Nijerya (%3,01) izlemiştir. ve Endonezya’da TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yerfıstığı ekim alanlarında dalgalanmalar olmakla beraber ele alınan dönemde ekim alanlarında bir düşme görülmüştür. Yerfıstığı tropik ve subtropik bölgelerde yetişebilen yazlık bir sıcak iklim bitkisidir. Yetişme süresince 3000-4500º C sıcaklık toplamına gereksinim duymaktadır. Sıcaklık arttıkça yetişme süresi kısalmaktadır(Arıoğlu,2013). FAO verilerine göre, 2004 yılında 36.5 milyon ton olan dünya yerfıstığı üretimi %24,07 kat artış göstererek 2013 yılı itibariyle yaklaşık 45,2 milyon tona yükselmiştir (Tablo 3). Bu artışın, dünya yerfıstığı ekilen alanlarındaki %7,36 ve verimdeki artıştan kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle Sudan, Türkiye, Myanmar, Hindistan, Senegal ve Çin’de yerfıstığı üretimlerinde önemli artışların olduğu göze çarpmaktadır. Nitekim ele alınan dönem boyunca Sudan yerfıstığı üretimi yaklaşık %123,67, Türkiye %76,58, Myanmar %45,30, Hindistan %39,82, Senegal %17,77 ve Çin %17,41 kat artış göstermiştir. Bu dönemde Nijerya, ABD ve Endonezya’nın üretimlerinde düşmeler görülmüştür. Tablo 3. Önemli Ülkelerin Yerfıstığı Üretimi (1000 Ton ) Ülkeler 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Payı (%) Çin 14.410 14.396 12.810 13.079 14.341 14.765 15.709 16.114 16.857 16.919 37,41 Hindistan 6.774 7.993 4.864 9.183 7.168 5.429 8.265 6.964 4.695 9.472 20,94 Nijerya 3.250 3.478 3.825 2.847 2.873 2.978 3.799 2.963 3.071 3.000 6,63 ABD 1.945 2.209 1.576 1.697 2.342 1.675 1.886 1.660 3.058 1.893 4,19 Sudan 790 520 555 564 716 942 763 1.185 1.032 1.767 3,91 Myanmar 946 1.039 1.024 1.088 1.202 1.305 1.362 1.400 1.372 1.375 3,04 Endonezya 1.469 1.467 1.470 1.384 1.354 1.365 1.367 1.213 1.251 1.150 2,54 Senegal 603 703 460 331 731 1.033 1.287 528 673 710 1,57 Türkiye 80 85 77 86 85 90 97 90 123 141 0,31 Diğer 6.184 6.632 6.686 6.869 7.689 7.570 8.194 8.458 8.344 8.798 19,45 Dünya 36.452 38.522 33.347 37.129 38.501 37.150 42.729 40.574 40.475 45.225 100,00 Kaynak: FAO, 2015 FAO verilerine göre, 2013 yılı değerleriyle dünya yerfıstığı üretimi içerisinde ilk sırayı %37,41 ile Çin alırken, bunu sırasıyla Hindistan (%20,94), Nijerya (%6,63) ve ABD (%4,19) izlemektedir. Buradan anlaşılacağı gibi Çin ve Hindistan dünya üretiminin yarısından fazlasını karşılamaktadır. Türkiye ise dünya yerfıstığı üretimi içerisinde %0,31’lik bir pay almaktadır. Dünya yerfıstığı verimindeki gelişmeler değerlendirildiğinde ele alınan 10 yıllık periyotta dünya ortalama yerfıstığı veriminde artışın olduğu gözlenmektedir. Buna göre dönem başında 154 kg/da olan ortalama dünya yerfıstığı verimi %15,58 artarak dönem sonunda 178 kg/da olarak gerçekleşmiştir. 2013 yılı itibariyle 354 kg/da olan Türkiye yerfıstığı verimi, dünya ortalamasının yaklaşık 2 katı üzerinde gerçekleşmiştir. 2013 yılı itibariyle ele alınan ülkeler arasında verimi en yüksek ülke dekara 450 kg ile ABD’dir. Bunu sırasıyla Çin, Türkiye 239 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ve Endonezya izlemektedir. Hindistan’ın veriminde dalgalanma olmakla beraber ele alınan dönemde %76’lık bir artışın olduğu görülmektedir (Tablo 4). Tablo 4. Önemli Ülkelerin Yerfıstığı Verimleri (kg/da ) Ülkeler ABD Çin Türkiye Endonezya Hindistan Myanmar Nijerya Senegal Dünya 2004 345 302 308 203 102 145 155 81 154 2005 335 307 329 204 119 152 159 91 160 2006 322 322 344 208 87 140 172 77 155 2007 351 330 333 210 146 144 129 55 164 2008 384 336 343 213 116 148 123 87 159 2009 383 336 356 219 99 155 113 98 155 2010 371 345 355 220 141 157 136 108 168 2011 379 350 355 225 131 158 126 61 164 2012 470 357 328 224 98 156 127 95 165 2013 450 361 354 222 180 154 127 92 178 Kaynak: FAO, 2015 İncelenen dönemde dünya kabuksuz yerfıstığı ihracat miktarının 1.009.793 ton ile 1.687.264 ton arasında dalgalandığı görülmektedir. İhracat miktarı 2000 yılından 2012 yılına %36 artarak 1.199.316 ton iken 1.626.928 tona yükselmiştir. İhracat değer olarak da 3,11 kat artış göstermiştir (Tablo 5). Tablo 5. Dünya Kabuksuz Yerfıstığı İhracatındaki Gelişmeler Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Miktar (ton) 1.199.316 1.083.994 1.134.517 1.063.473 1.009.793 1.130.123 1.070.947 1.193.951 1.196.346 1.279.128 1.255.622 1.687.264 1.626.928 İndeks (2000=100) 100,0 90,4 94,6 88,7 84,2 94,2 89,3 99,6 99,8 106,7 104,7 140,7 135,7 Değer (1000 $) 787.404 666.037 656.334 750.973 787.933 811.795 800.810 1.119.011 1.320.946 1.219.344 1.372.877 2.302.260 2.450.827 İndeks (2000=100) 100,0 84,6 83,4 95,4 100,1 103,1 101,7 142,1 167,8 154,9 174,4 292,4 311,3 Kaynak: FAO, 2015 FAO verilerine göre, 2012 yılında kabuksuz yerfıstığı ihracatında Hindistan (%39,83), Arjantin (%13,67) ve ABD (%8,54) ilk üç sırayı paylaşmaktadır. Türkiye’nin kabuksuz yerfıstığı ihracatının yok denecek kadar az olduğu görülmektedir (Tablo 6). 240 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 6. Bazı Ülkelerin Kabuksuz Yerfıstığı İhracat Miktarı (2012 yılı) Ülkeler Hindistan Arjantin ABD Hollanda Çin Nikaragua Brezilya Malavi Türkiye Dünya Miktar (ton) 647.956 222.427 138.979 132.337 103.294 89.847 76.043 61.631 205 1.626.928 Tablo 7. Bazı Ülkelerin Kabuksuz Yerfıstığı İthalat Miktarı (2012 yılı) % 39,83 13,67 8,54 8,13 6,35 5,52 4,67 3,79 0,01 100,00 Ülkeler Hollanda Endonezya Meksika Almanya Rusya İngiltere Zambiya Kanada Tayland Türkiye Dünya Kaynak: FAO, 2015 Miktar (ton) 305.488 121.365 118.589 90.813 85.509 79.505 74.401 69.699 55.916 8.186 1.611.402 % 18,96 7,53 7,36 5,64 5,31 4,93 4,62 4,33 3,47 0,51 100,00 Kaynak: FAO, 2015 FAO verilerine göre, kabuksuz yerfıstığı ithalatında ilk üç sırayı Hollanda (%18,96), Endonezya (%7,53) ve Meksika (%7,36) almaktadır. Türkiye’nin kabuksuz yerfıstığı ithalatı, ihracattaki duruma benzer şekilde yok denecek kadar az olduğu görülmektedir (Tablo 7). Dünya kabuksuz yerfıstığı ithalatı, 2000 yılında 1.222.654 ton iken %32 artış göstererek 2012 yılında 1.611.402 tona yükselmiştir. Değer olarak da aynı dönemde 3,18 kat artış olmuştur (Tablo 8). Tablo 8. Dünya Kabuksuz Yerfıstığı İthalatındaki Gelişmeler Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Miktar (ton) 1.222.654 1.243.023 1.296.141 1.222.522 1.258.561 1.368.405 1.357.856 1.482.913 1.526.165 1.440.488 1.551.848 1.657.873 1.611.402 İndeks (2000=100) 100,0 101,7 106,0 100,0 102,9 111,9 111,1 121,3 124,8 117,8 126,9 135,6 131,8 Değer (1000 $) 851.129 800.585 787.284 824.696 973.121 1.017.510 999.416 1.291.059 1.787.396 1.533.836 1.702.481 2.253.753 2.705.117 İndeks (2000=100) 100,0 94,1 92,5 96,9 114,3 119,5 117,4 151,7 210,0 180,2 200,0 264,8 317,8 Kaynak: FAO, 2015 3.Türkiye’de Durum Türkiye’nin Güney ve Güney-batı kıyı bölgelerinde ticari anlamda tarımı yapılmakta olan yerfıstığı, gerek verim potansiyeli gerekse pazarlama kolaylıkları nedeniyle bölge için en avantajlı alternatif bitkilerden birisidir. Yağ, protein, 241 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 karbonhidratlar, vitaminler ve madensel maddeler açısından oldukça zengin bir bileşime sahip olan yerfıstığı tohumları, çerez olarak tüketildiği gibi fıstık ezmesi, yağ ve sabun elde edilmesinde, pastacılık sanayinde kullanılmakta; baklagil olması nedeniyle de yüksek protein içeren sapları kıymetli bir hayvan yemi olarak değerlendirilmektedir. Yerfıstığı bitkisinin çok yönlü değerlendirilebilme özelliği ürün satış fiyatlarına da yansımakta ve yetiştirildiği yörelerde alternatif tarla bitkilerine göre daha yüksek fiyatlarla alıcı bulmaktadır (Arıoğlu ve ark., 2000). Türkiye’de yerfıstığının 90 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen ekim, hasat ve harman teknolojisinin henüz yeterince gelişmemiş olması ve bu yüzden yağ sanayinde değerlendirilememesi üretim artışını sınırlayan en önemli faktördür. Mekanizasyonun henüz yeterince gelişmemiş olması, bu ürünün üretim maliyetinin diğer yağlı tohumlu bitkilere nazaran daha yüksek olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, dünyada yağ bitkisi olarak değerlendirilen yerfıstığı, ülkemizde çerez olarak tüketilmekte ve yine çerez olarak ihraç edilmektedir (Kadiroğlu, 2008). TÜİK verilerine göre, Türkiye’de yerfıstığı ekim alanları 2004 yılında 260.000 da iken, %28,19’luk artış göstererek 2014 yılında 333.289 da olarak gerçekleşmiştir. Ele alınan dönemde yerfıstığı ekim alanları dalgalı bir seyir izlemesine rağmen son yıllarda ekim alanlarında artış görülmektedir. Yerfıstığı toplam yağ bitkileri ekim alanı içerisinde de ayçiçeğinden sonra %2,52’lik bir payla beşinci sırayı almaktadır. Yerfıstığının 2014 yılı itibariyle yağlı tohumlar ekim alanı içindeki payı %2,52, üretimi içerisindeki payı ise %3,52’dir.Yerfıstığı üretimi 2004 yılında 80.000 ton iken 1,55 kat artış göstererek 2014 yılında 123.600 ton olmuştur. Aynı dönemde ekim alanında 1,28 kat, verimde ise 1,21 kat artış söz konusudur. Bu durum, Türkiye’de son 10 yılda yerfıstığı üretimindeki artışın ekim alanlarının genişlemesinden ve verim artışından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Türkiye’nin dünya üretimindeki payı önemsiz olup, 2013 yılı itibariyle %0,31 gibi çok düşük bir rakamdır. Bunun yanı sıra ülkemiz yerfıstığı tarımında henüz tam anlamıyla mekanizasyona geçilmemekle beraber, yerfıstığı üreten diğer ülkeler arasında verimlilikte ilk sıralarda yer almaktadır. Türkiye’de yerfıstığı verimi 2014 yılında dekara 371 kg olarak gerçekleşmiştir (Tablo 9). Türkiye verimi dünya ortalamasının üzerindedir. Dekara elde edilen verimde önemli artışlar olmamış, zamanla düşmeler bile görülmüştür. Bunun nedeni, uzun yıllardan beri aynı tarlaya yerfıstığı ekimi yapıldığından toprakların hastalıklar ile ağır derecede bulaşmış olmasıdır (Arıoğlu, 1999). Kültürü yapılan yerfıstığı çeşitleri, pazar tiplerine göre dört grup altında toplanmaktadır. Bunlar; Valancia, Spanish, Virginia ve Runner çeşitleridir. Bunlardan Spanish ve Valancia çeşitleri dik gelişme gösterir, Runner tipi çeşitler yatık, Virginia tipindeki çeşitler ise yarı yatık ve yatık gelişme gösterirler (Arıoğlu, 1999). 242 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 9. Yıllar İtibariyle Türkiye’de Yerfıstığı Ekilen Alanı, Üretim ve Verim Miktarındaki Gelişmeler Yıllar 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Ekilen Alan (da) 260.000 258.500 226.900 259.423 248.376 253.345 274.500 254.711 373.881 359.428 333.289 İndeks (2004=100) 100,00 99,42 87,27 99,78 95,53 97,44 105,58 97,97 143,80 138,24 128,19 Üretim (ton) 80.000 85.000 77.454 86.409 85.274 90.081 97.310 90.416 122.780 128.265 123.600 İndeks (2004=100) 100,00 106,25 96,82 108,01 106,59 112,60 121,64 113,02 153,48 160,33 154,50 Verim (kg/da) 308 329 344 333 343 356 355 355 330 357 371 İndeks (2004=100) 100,00 106,82 111,69 108,12 111,36 115,58 115,26 115,26 107,14 115,91 120,45 Kaynak: TÜİK, 2015 Ülkemizde ana ürün ve ikinci ürün ekilişleri vardır. Ana ürün, Ekim ayında; ikinci ürün ise Kasım ayında hasat edilmektedir. Hasat esnasında üründe %35-45 rutubet vardır. Bu nemin %8-10’a düşürülmesi gerekir. Elle veya söküm makinası ile hasat edilen ürün tarlada 2-3 gün pörsümeye terk edildikten sonra harmanlanır. Yapılan bir çalışmada, yerfıstığı üreten işletmelerin tamamına yakınında yerfıstığı hasadı yapılırken bitkiler söküm pulluğuyla topraktan çıkarıldıktan sonra tarafından ters çevrilmektedir. işçiler İşletmelerde kullanılan üretim tekniği ve materyal sonucu dekara elde edilen yerfıstığı miktarı ortalama 353 kg olarak gerçekleşmiştir (Parlakay, 2011). Türkiye yerfıstığı üretiminde ilk sırayı Akdeniz Bölgesi almakta ve neredeyse tamamına yakın bir kısmı (%93,69) bu bölgede üretilmektedir. Bunu sırasıyla Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi izlemektedir (Tablo 10). Tablo 10. Türkiye’de Yerfıstığı Ekim Alanı, Üretim ve Veriminin Bölgelere Göre Dağılımı (2014 yılı) Bölgeler Akdeniz Ege Güneydoğu Anadolu Batı Marmara Orta Anadolu* Türkiye Ekim Alanı da 312.374 13.957 6.005 928 25 333.289 Üretim % 93,72 4,19 1,80 0,28 0,01 100,00 Ton 115.797 5.194 2.401 206 2 123.600 % 93,69 4,20 1,94 0,17 0,00 100,00 Verim (kg/da) 371 372 400 222 200 371 Kaynak: TÜİK, 2015 *: Orta Anadolu Bölgesinde ekilen alan 25 da olup hasat edilen alan 10 da olduğundan üretim 2 ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye yerfıstığı ekim alanının %93,72’sini, üretimin %93,69’unu Akdeniz Bölgesi oluşturmaktadır. Bölgede en önemli iller sırasıyla Adana ve Osmaniye’dir. 243 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye yerfıstığı üretiminde, Adana ili %57,48’lik bir pay alarak ilk sırada yer almaktadır. Bunu Osmaniye (%28,45), Aydın (%3,92), Antalya (%2,83) ve Kahramanmaraş (%2,82) illeri izlemektedir. Bölgemizde iller itibariyle verim miktarlarına bakacak olursak, 2014 yılı itibarı ile en yüksek verim (400 kg/da) Gaziantep ilinde alınmıştır. Bunu sırasıyla, Adana, Osmaniye, Hatay Kahramanmaraş ve Mersin illeri izlemektedir (Tablo 11). Son yıllarda ortaya çıkan hastalık nedeni ile Mersin ilinde verim önemli ölçüde azalmıştır. Tablo 11. Türkiye’de Yerfıstığı Ekim Alanı, Üretim ve Veriminin İllere Göre Dağılımı (2014 yılı) İller Türkiye Adana Osmaniye Aydın Antalya Kahramanmaraş Mersin Şırnak Hatay Muğla Gaziantep Diğer iller Ekim Alanı da 333.289 185.580 95.067 12.656 10.620 10.365 8.100 5.000 2.500 1.195 1000 1.206 Üretim % 100,00 55,68 28,52 3,80 3,19 3,11 2,43 1,50 0,75 0,36 0,30 0,36 Ton 123.600 71.045 35.164 4.847 3.496 3.485 1.622 2.000 925 331 400 285 Verim % 100,00 57,48 28,45 3,92 2,83 2,82 1,31 1,62 0,75 0,27 0,32 0,23 kg/da 371 383 370 383 329 336 200 400 370 277 400 - İndeks 100,00 103,23 99,73 103,23 88,68 90,57 53,91 107,82 99,73 74,66 107,82 - Kaynak: TÜİK, 2015 FAO verilerine göre, Türkiye 1980’li yıllarda yerfıstığında net ihracatçı ülke konumunda iken, 2000’li yıllardan itibaren fıstık ihracatında bir azalış meydana gelirken 2012 yılında ihracatta önemli bir artışın olduğu dikkat çekmektedir. Kabuksuz yerfıstığı ihracat miktarında, 2000 yılından 2011 yılına dalgalanmalar olmakla beraber %46,34’lük bir artış olduğu ancak 2012 yılında ihracatta yaşanan artışa bağlı olarak 2000 yılından 2012 yılına 5 katlık bir artış olduğu görülmektedir. Aynı zamanda ihracat değerinde de yaklaşık 12 katlık bir artış söz konusudur (Tablo 12). Türkiye’nin kabuksuz yerfıstığı ihracatı için belirsizliklerin hakim olduğunu ve istikrarlı bir dışsatım pazarlamasının bulunmadığını söyleyebiliriz. Ülkemizde yerfıstığı ihracatımızın yetersiz olmasının en önemli nedeni iç pazar fiyatının dünya piyasa fiyatının üzerinde olmasıdır. Yüksek fiyat oluşumunda maliyetin doğrudan etkisi bulunmaktadır. Yüksek maliyet ise girdi fiyatlarının yüksek olmasından ve optimum girdi kullanımına dikkat edilmemesinden kaynaklanmaktadır (Gül ve ark., 2001). 244 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’nin dünya ticaretindeki önemi çok azdır. Dışsatımda Türkiye’nin payı %1’den daha küçüktür. Türkiye’de kabuksuz yerfıstığı ihracatı 2012 yılı itibariyle 205 tondur. Görüldüğü üzere ülkemizde de dünyada olduğu gibi üretilen yerfıstığının ancak iç tüketimi karşılanmaktadır. Tablo 12. Türkiye Kabuksuz Yerfıstığı İhracatındaki Gelişmeler Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Miktar (ton) İndeks (2000=100) 41 100,00 121 295,12 60 146,34 163 397,56 176 429,27 83 202,44 67 163,41 35 85,37 19 46,34 62 151,22 31 75,61 60 146,34 205 500,00 Değer (1000 $) İndeks (2000=100) 43 100,00 96 223,26 65 151,16 148 344,19 152 353,49 121 281,40 90 209,30 67 155,81 58 134,88 128 297,67 83 193,02 241 560,47 504 1.172,09 Kaynak: FAO, 2015 FAO verilerine göre, incelenen dönemde Türkiye’nin ithalat rakamlarında düzensiz bir dalgalanma olduğu, toplam ithalat miktarının 2005 yılında 2000 yılına göre yaklaşık 3,6 kat, 2007 yılında ise yaklaşık 1,7 kat arttığı ve 2012 yılında 2000 yılına göre %1,23 kat artışın olduğu görülmektedir. 2012 yılında kabuksuz yerfıstığı ithalatı 8.186 tondur (Tablo 13). Tablo 13. Türkiye Kabuksuz Yerfıstığı İthalatındaki Gelişmeler Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Miktar (ton) İndeks (2000=100) 6.648 100,00 222 3,34 55 0,83 270 4,06 3.613 54,35 23.859 358,89 1.271 19,12 11.325 170,35 11.423 171,83 2.126 31,98 5.877 88,40 6.766 101,77 8.186 123,13 Kaynak: FAO, 2015 245 Değer (1000 $) İndeks (2000=100) 4.804 100,00 177 3,68 34 0,71 230 4,79 3.287 68,42 20.421 425,08 1.909 39,74 17.417 362,55 18.130 377,39 3.251 67,67 9.310 193,80 15.111 314,55 18.473 384,53 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’nin yerfıstığı ihtiyacının %49.49’nu Adana ve %36.42’si de Osmaniye ilimizden karşılanmaktadır. Son yıllarda ithalat ve çeşitli yollardan ülkeye getirilen düşük fiyatlı, kalitesiz ve yüksek oranda aflatoksin içeren yerfıstıkları ildeki tüccar ve işletmecileri olumsuz yönde etkilemektedir. İthalat yoluyla ülkeye gelen iç yerfıstıkları genellikle bir yıl önce hasat edilen ürün olup gemilerle gelmektedir. Serbest bölgelere gelen ithal iç yerfıstıkları depolamaya uygun olmayan depolarda bekletilmekte ve girişte sağlam diye rapor verilen yerfıstıkları satışa sunulmadan yanlış depolanmasından dolayı bozulmaktadır. Yerfıstığı çabuk bozulabilir özelliğe sahip olduğundan çoğunlukla kabuklu olarak muhafaza edilmektedir. İç fıstık olarak muhafazası daha güçtür (Anonim, 2001). 3.1.Sorumlu Olunan Bölgedeki Mevcut Durum Bölgemizde yerfıstığı, ekim nöbetine girmesi, kendinden sonra gelen bitkiye işlenmiş ve azotça zengin bir tarla bırakması ve buğdaydan sonra ikinci ürün olarak yetiştirilebilmesi dolayısıyla büyük öneme sahiptir. Bugün ülkemizde üretimi yapılan çeşitler Virginia grubundan olup, yatık ve yarı yatık olarak gelişmektedir. Bunlar; Çom ve NC-7 çeşitleridir. NC-7 çeşidi Çom çeşidine göre daha erkenci olduğundan ikinci ürün ekimlerinde NC-7 çeşidi tercih edilmektedir. Yapılan bir çalışmada, Adana ve Osmaniye ilinde üreticiler tarafından üç çeşit yerfıstığı tohumu kullanıldığı belirlenmiştir. Bunlar, NC-7, Çom ve Halisbey çeşididir. Bunlardan NC-7 en yaygın kullanılan tohumluk çeşidi olarak belirlenmiştir (Parlakay, 2011). Yine yapılan diğer bir çalışmada da işletmelerin yetiştirdikleri yerfıstığı çeşitlerinin oransal olarak dağılımı incelendiğinde %85,33 oranıyla NC-7 çeşidi ilk sırada yer alırken %14,67 oranı ile Çom çeşidi ikinci sıradadır (Işık, 2003). Üretimde kullanılacak yerfıstığı tohumları iyi kalitede olmalıdır. Ülkemizde üreticiler tohumlarını kendi ürünlerinden seçerek ayırdıkları için henüz standartlara uygun yerfıstığı tohumluğu üretilmemektedir. Türkiye’de yerfıstığı üretiminin her geçen yıl artmasının nedeni; üretim maliyetinin diğer bitkiler ile kıyaslandığında daha düşük olması (zirai mücadele masrafının olmaması) ve dekardan elde edilen net gelirin yüksek olmasıdır. Ayrıca ikinci ürün olarak ekim alanlarının artmasıdır. Ülkemizde yerfıstığı hasadı elle yapılmakta ve fazla işçilik gerektirmektedir. Hasat sorununun giderilmesi ile yani, makineli hasada geçilmesi ile üretim miktarı daha da artacaktır. Ülkemizde yerfıstığı tarımı Enstitümüz sorumluluk alanı olan Doğu Akdeniz Bölgesi’nde yoğunlaşmış olmakla beraber az miktarda olsa Ege Bölgesi’nin bazı yerlerinde yapılmaktadır. En çok ekildiği iller Adana, Osmaniye, Aydın, Antalya ve Kahramanmaraş illeridir. 2014 yılı itibariyle Enstitümüz sorumluluk alanı olan iller, Türkiye toplam yerfıstığı ekilen alanlarının %90,50’sini, üretimin ise %90,81’ini gerçekleştirmektedir. Bu illerde en fazla payı Adana ili almaktadır. 246 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Yerfıstığı tarımı yapılan bölgelerimizde, yetişme süresi içerisinde yağışlar yeterli olmamaktadır. Bu nedenle, gerekli olan yağış, sulama suyu ile karşılanmaktadır. Sulama suyunun yeterli olmadığı koşullarda kesinlikle yerfıstığı tarımı yapılmamalıdır. Bölgemizde yerfıstığı üretim alanlarında yaygın olarak kök boğazı çürüklüğü, sap çürüklüğü ve yaprak leke hastalığı görülmekle beraber 2015 üretim sezonunda yerfıstığı üretiminde çok fazla ekstrem bir durum yaşanmamıştır. 4.Sonuç Yerfıstığı, besin değerinin üstün ve tüketiminin çok değişik şekillerde olabilmesi nedeniyle diğer yağlı tohumlar arasında farklı yer edinmiş olup, insan beslenmesinde gerek enerji ve gerekse protein açıklarının karşılanmasında kullanılabilecek gıda maddelerinin en başta gelenlerinden biridir. Yerfıstığı; dünya genelinde bir yağ bitkisi olarak değerlendirilmesine karşın ülkemizde çerezlik olarak tüketilmektedir. Dünyadaki yerfıstığı üretiminin uluslararası ticarete konu olan miktarı son derece düşüktür. Bu durum yerfıstığının üretici ülkelerde genel olarak iç tüketimi karşılamak amacıyla üretildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de yıllar itibariyle yerfıstığı üretiminde hasadın mekanize olamaması nedeniyle önemli sayılabilecek değişimler meydana gelmemiştir. Oysaki yerfıstığı, yağ oranının yüksek olması nedeniyle (%40-60) ülkemizdeki yağ üretimini artırabilmek için değerlendirebileceğimiz önemli potansiyel yağ bitkilerinden biridir. Aynı zamanda çerezlik olarak da önemli bir döviz kaynağımız olma şansına sahiptir. Türkiye’de henüz yağ sanayine istenilen seviyede girememiş olan yerfıstığı üretimimiz; ülke ihtiyacını karşılayacak ve bir kısmını da ihraç edebilecek durumdadır. Pamuk ekilen ve sulanabilen topraklarda kolaylıkla yetiştirilebilmektedir. Türkiye’de yerfıstığını uzun süre muhafaza edecek ısı ve nem kontrollü depolar bulunmamaktadır. Bu yüzden, yerfıstığında stok söz konusu değildir ve yıl içinde üretilen ürün o yıl tüketilmektedir. İhracatta en önemli faktör, standardizasyon ve pazarlamadır. Kaynaklar AKOVA, Y. 2000. Kuru ve Sert Kabuklu Meyveler Dış Pazar Araştırması. T.C.Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, Ankara. ANONİM, 2001. Yerfıstığı Analiz Raporu. Osmaniye Ticaret Borsası. Osmaniye. ARIOĞLU, H. H. 1999. Yağ Bitkileri Yetiştirme ve Islahı. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Ders Kitabı, Genel Yayın No: 220, Adana, 74-109 s. ARIOĞLU, H.H. ÇALIŞKAN, M.E. ÇALIŞKAN, S. 2000. Doğu Akdeniz Bölgesi Koşullarına Uygun Yerfıstığı Çeşitlerinin Geliştirilmesi Üzerine Araştırmalar. M.K.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, 5 (1-2): 7-28, Hatay. 247 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ARIOĞLU, H. H. 2013. Yerfıstığı Tarımı. Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü Yayını, Adana. FAO, 2015. Food and Agriculture Organization http://faostat3.fao.org/home/E (Erişim tarihi: 27.11.2015) of the United Nations. GÜL, A. ARIOĞLU, H.H. TÜLÜCÜ, K. BİÇİCİ, M. ÖZGÜR, F. FENERCİOĞLU, H. 2001. Osmaniye’nin Simgesi: Yerfıstığı. Ekonomisi, Üretim Tekniği, Hastalık ve Zararlıları, Gıda Sanayi Açısından Önemi. 1. Osmaniye Fıstık Festivali Etkinlikleri, Osmaniye Gazeteciler Cemiyeti Kültür Yayını, Sayı:1. Osmaniye. IŞIK, H. 2003. Türkiye’de Yerfıstığı Üretim Ekonomisi. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Adana. KADİROĞLU, A. 2008. Yerfıstığı Yetiştiriciliği. Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Antalya. http://www.batem.gov.tr/yayinlar/kitapciklar/tarla/fistik/yerfistigi.pdf tarihi:25.03.2014) (Erişim PARLAKAY, O. 2011. Türkiye’de Yerfıstığı Tarımında Teknik ve Ekonomik Etkinlik. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Adana. TÜİK, 2015. Türkiye İstatistik Kurumu. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul (Erişim tarihi: 27.11.2015) 248 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Denizlerde Su Ürünleri Yetiştiriciliği İsa AYDIN Durali ERASLAN Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Artan dünya nüfusu ile gıda kaynaklarının sürdürülebilir ve ulaşılabilir olması önem kazanmıştır. Dengeli beslenme için gerekli olan proteini ve diğer önemli besin maddelerini içermesi yönünden su ürünleri temel bir besin maddesidir. Bir porsiyon balık (150 gr) yetişkin bir insanın günlük protein ihtiyacının %50-60’ını karşılayabilir. 4,3 milyar insanın günlük protein ihtiyacının %15’ini su ürünleri karşılamaktadır. Dünya genelinde 1960’lı yıllarda ortalama 9,9 kg olan kişi başına tüketim, 2012 yılında 19,2 kg’a çıkmıştır (FAO, 2015a). 2013 yılında dünyada balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği ile elde edilen toplam miktar 163 milyon tondur. Bu miktarın 92,5 milyon tonu avcılıktan elde edilmiştir ve son 5 yıldır çok küçük farklarla aynı kalmaktadır (FAO, 2015b). Doğal balık stoklarının aşırı avlanma baskısı altında olduğunun anlaşılmasıyla dünya genelinde koruyucu ve sınırlayıcı önlemler uygulanmaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliği dünya genelinde büyümeye devam eden bir sektördür. Yetiştiricilik yoluyla yapılan üretim (balık, karides, yumuşakçalar vd.) 2007 yılında 49,9 milyon ton iken 2013 yılında 70,2 milyon tona ulaşmıştır. Bu miktarın 25,5 milyon tonu deniz alanlarından elde edilmiştir. Bunlara ek olarak 2013 yılında dünya genelinde 27 milyon ton alg üretilmiştir (FAO, 2015c). Asya’da 2008 yılından beri su ürünleri üretimi avcılık yoluyla elde edilenden fazladır ve böylece dünya yetiştiricilik üretiminin %88’ini karşılar (FAO, 2015a). Yaklaşık 58,3 milyon insan geçimini doğrudan balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği sektöründen sağlamaktadır. FAO, birincil üretim sektörüne ilave olarak işleme, paketleme, pazarlama, dağıtım, işleme makineleri imalatı, ağ imalatı gibi ikincil sektörler hesaba katıldığında dünya nüfusunun %10-12’sinin geçimini bu sektörden sağladığını hesap etmektedir. Su ürünleri yetiştiriciliğinin %92,7’si 15 ülke tarafından yapılmaktadır. Çin dünyadaki en büyük su ürünleri yetiştiricisi ülkedir. 1990 yılında 6,5 milyon ton olan üretimini 2012 yılında 40 milyon tonun üstüne çıkarmıştır. Uluslararası ticarette en önemli ticari ürün toplam ticaret değerinin %15’ini oluşturan karidestir (FAO, 2015a). 249 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Su ürünleri yetiştiriciliği yapılan türler ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Hindistan, Mısır, Bangladeş gibi ülkelerde üretim, ağırlıklı olarak iç sulardadır; denize ve okyanusa kıyı olmalarına rağmen deniz balıkları yetiştiricilik kapasiteleri henüz kullanılmamıştır. Avrupa’da su ürünleri yetiştiriciliği yapılan türler farklılık göstermektedir. İç sularda alabalık, denizel alanlarda ise somon, midye, istiridye, diğer yumuşakçalar, çipura ve levrek üretilmektedir. Yetiştiricilik yöntemi olarak deniz balıkları yetiştiriciliği ile iç su balıkları yetiştiriciliği birbirinden tamamen farklıdır. Deniz balıkları üretimi larval dönemi oldukça hassas evrelerden oluşur ve daha yüksek teknik altyapı ve donanım gerektirmektedir. Genelde kuluçkahanelerde levrek ve çipura ile beraber sarıağız gibi yeni türlerin üretimi de yapılabilmektedir. Ülkemizde denizde alabalık üretimi devam etmektedir. 2006 yılında 1545 tona ulaşan midye yetiştiriciliği ise ticari nedenlerle bitme noktasına gelmiştir (Su Ürünleri Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2014). İhracata dayalı büyüme ve gelişme gösteren denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği sektörü, planlı üretim ve yeni türlerin üretimini hedefleyen politikalarla birlikte mevcut durumunu koruyup büyütebilir. 2. Dünyada Durum 2012 yılında dünyada toplam su ürünleri yetiştiriciliği (balık, yumuşakça, su bitkileri, alg v.d) 2004 yılına göre %66 artarak 90,43 milyon tona ulaşmıştır. Su ürünleri temininde eğilim giderek yetiştiriciliğe dönmektedir (Grafik 1). En fazla yetiştiriciliği yapılan tür ot sazanıdır. Halen en önemli yetiştirici dünya üretiminin %59,7’sini gerçekleştiren Çin’dir. 2013 yılında tek başına 43,5 milyon ton insan gıdası olarak tüketilebilen su ürünleri üretmiştir. Grafik 1. Dünya Avcılık, Yetiştiricilik Miktarı (milyon ton) ve Yetiştiriciliğin Payı Kaynak: FAO The State of World Fisheries and Aquaculture (SOFIA) 2014 250 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 karides, omurgasız canlılar ve alg ürünleri oluşturmaktadır. Hindistan, Vietnam, Endonezya ve Bangladeş diğer önemli yetiştiricilerdir. Bu ülkelerde yetiştiriciliğin bir bölümünü Tablo 1. Önemli Su Ürünleri Yetiştiricisi Ülkeler ve Türkiye (Ton) Ülke Dünya Çin Hindistan Endonezya Vietnam Bangladeş Norveç Türkiye 2004 41 923 753 26 567 227 2 798 686 1 058 042 1 198 617 914 752 636 802 94 450 2008 52 977 686 32 734 960 3 851 057 1 709 883 2 462 450 1 005 542 848 359 152 896 2011 61 875 661 38 623 584 3 673 082 2 766 871 2 845 600 1 523 759 1 143 893 188 890 2012 66 499 702 41 110 864 4 209 478 3 084 911 3 085 500 1 726 066 1 321 119 212 805 2013 70 223 561 43 551 730 4 549 607 3 848 823 3 207 200 1 859 808 1 247 865 233 864 Artış(%) 67 63 62 263 167 103 96 147 Kaynak: FAO Global Aquaculture Production (çevrimiçi sorgulama) FAO, 2015d Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında 2013 yılında en fazla su ürünleri yetiştiriciliği yapan ülke 223.707 ton üretim yapan İspanya’dır. AB’ye üye olmayan Norveç, tüm Avrupa kıtasındaki üretimin %46’sını tek başına yapmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre 2013 yılında Norveç açık ara en çok su ürünleri ithalatı yaptığımız ülkedir. AB ülkelerinden diğer önemli üreticiler İspanya, Fransa ve İngiltere’dir. Tablo 2. AB Ülkeleri ve Türkiye’de Çipura-Levrek Üretimi (Ton) Ülke Yunanistan İspanya İtalya Hırvatistan Fransa Malta Portekiz Türkiye Türkiye hariç Avrupa Toplamı 2004 63.160 19.373 12.676 3.000 4.817 868 2.920 46.732 2008 86.993 32.026 12.268 4.500 5.345 1.671 2.705 80.940 2011 115.000 32.666 12.180 4.494 3.631 1.095 1.288 79.200 2012 114.800 31.062 12.100 4.626 3.600 2.730 1.426 96.255 2013 121.900 33.843 12.100 5.804 3.600 2.677 1.299 103.614 Artış(%) 93 75 -5 93 -25 208 -56 121 107.472 146.361 171768 171.958 182.903 170 Kaynak: FAO Global Aquaculture Production (çevrimiçi sorgulama) FAO, 2015d Ancak bu ülkelerde ağırlıklı yetiştiricilik ürünleri bizden farklıdır. Fransa’da istiridye ve midye, İspanya’da midye, İtalya’da midye ve diğer yumuşakçalar, İngiltere’de ise somon balığı yetiştiriciliği ağırlıklı olarak yapılmaktadır. Türkiye’de yetiştiriciliği üzerine yoğunlaşılan çipura ve levrek, Akdeniz için önemli türlerdir. 251 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Türkiye’de Durum Denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği yapan deneme aşamasında olan balık ve kabuklu işletmelerinin toplam kapasitesi 223.673 türleri yer almaktadır (BSGM, 2014, 2015). ton/yıl’dır. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Türkiye’de su ürünleri yetiştiriciliği yıllar Müdürlüğü’nün (BSGM) kayıtlarına göre, içinde hızla gelişmiştir. İç sularda ve özel denizlerde yetiştiricilik faaliyetleri benzer sektöre ait 17 yavru üretim kuluçkahanesinin 5’i sadece çipura-levrek şekilde gelişme göstermiştir (Grafik 2). üreteceğini bildirmiştir. Diğer işletmelerin Denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği yaklaşık 30 yıl önce doğadan toplanan yavru balıkların kafeslerde semirtilmesi yoluyla başlamış ve bugün ürettiği yavru balık ihtiyacı karşılar duruma gelmiştir. Denizlerde yapılan yetiştiricilikte ana türler bir kısmı alabalık olmak üzere çipura-levrek üzerinde yoğunlaşmıştır. ruhsatlarında bu balıkların yanında sarıağız, sinagrit, kalkan, mercan, sivriburun karagöz, eşkina, minekop, trança, barbun, kırmızı bantlı mercan, mırmır, fangri, kırma mercan balıkları ile üretime yeni başlanan ya da Grafik 2. Denizlerde ve İç Sulardaki Yetiştiricilik Üretimi Dağılımı (1000 ton) 2005-2014 Kaynak: BSGM Su Ürünleri İstatistikleri 2015 Başlangıçta hedefler iç tüketimi karşılamak olsa da artan üretimle birlikte ihracat yolu açılmış ve AB ülkeleri arasında başlıca çipura-levrek üreten ülke durumuna gelinmiştir. Türkiye’nin 2005 yılında çipura-levrek ihracatı 59,9 milyon dolarken bu rakam üç misli artarak 2013 yılında yaklaşık 200,1 milyon $’a ulaşmıştır (Çeliker, A. 2007, TÜİK Su Ürünleri İstatistikleri 2013). Denizlerde yetiştiricilik üretimi 2005 yılında 66.173 ton iken 2014 yılında % 84 artışla 122.136 tona ulaşmıştır. 2004 yılında çipura üretimi 20.435 ton ve 153,3 milyon TL parasal değerde iken 2013 252 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yılında üretim iki katına yaklaşarak 35.701 tona ve 343,4 milyon TL parasal değere ulaşmıştır. Tüm bu üretim artışları iç tüketimi beklenen seviyelere çıkaramamış 2014 yılı itibariyle kişi başına tüketim 5,4 kg olarak gerçekleşmiştir (Tablo 3). Su ürünleri yetiştiriciliğindeki üretim artışı fiyatları dengelemiş, hayvansal kaynaklı diğer gıdalarda fiyatlar artarken çipura, levrek ve alabalıkta fiyat artışları düşük olmuştur (Tablo 4). Yeni türlerin üretime alınması konusunda Bakanlık ve özel sektöre ait kuluçkahanelerde proje ve denemeler yapılmaktadır. Bunun bir örneği Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JİCA) ile Bakanlıkça ortak yürütülen kalkan balığı yetiştiriciliği projesidir. Bununla birlikte özel sektörde üretim çalışmaları hız kazanan sarıağız (granyöz), minekop benzeri yeni türler pazarda yerini bulmuştur. Akdeniz’de kafes balıkçılığı yoluyla üretilen bir diğer balık orkinostur. Ancak bu balığın üretimi doğadan yakalanan balıkların semirtilmesi yoluyla gerçekleştirildiğinden denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği kapsamına alınmamaktadır Tablo 3. Denizlerde Çipura-Levrek, Yeni Türler ve Alabalık Yetiştiriciliği Miktarı (ton) Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Artış Çipura 27.634 28.463 33.500 31.670 28.362 28.157 32.187 30.743 35.701 41.873 % 51 Levrek 37.290 38.408 41.900 49.270 46.554 50.796 47.013 65.512 67.913 74.653 % 100 Alabalık (deniz) 1.249 1.633 2.740 2.721 5.229 7.079 7.697 3.234 5.186 5.610 % 349 Fangri, Minekop, Granyöz, Sinagrit, Kişi başına yıllık tüketim (kg) Sivriburun karagöz 3.547 7,2 8,2 8,6 7,8 7,6 6,9 6,3 7,1 6,3 5,4 % -25 Kaynak: BSGM, TÜİK Dinamik Sorgulama Tablo 4. Bazı Hayvansal Gıdalar ve Çipura-Levrek, Alabalık Fiyat Değişimleri 2004-2013 Yıllara Göre Fiyat (Kg/TL) Hayvansal Ürün 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Değişim Sığır eti 9,17 9,56 10,29 11,16 11,72 13,41 18,41 18,54 17,51 15,83 Tavuk eti 2,37 2,43 2,72 3,61 3,69 4,78 4,92 5,40 5,41 - 128% Yumurta 2,37 2,43 2,62 2,83 3,04 3,29 3,22 4,26 4,53 3,75 58% Çipura 7,50 7,80 7,75 7,10 5,50 7,00 8,70 9,38 8,97 9,62 28% Levrek 7,00 7,40 7,50 7,30 7,50 7,75 8,00 8,90 10,99 10,48 50% Kaynak: TÜİK Dinamik Sorgulama 253 73% TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Yetiştiricilik sektörünün AB ülkeleri ile rekabet edebilir hale getirebilmesi ve mevcut potansiyelinin kullanılması için 2003 yılından itibaren destekleme sistemine geçilmiştir. Desteklemelere çeşitli sınırlamalar getirilmiş olsa da devam etmektedir. Desteklemeler nedeniyle AB nezdinde yapılan girişimler alabalık konusunda aleyhimize sonuçlanmış, ihracatta %10’lara varan anti-damping vergisi getirilmiştir. Benzer durumun çipura ve levrekte yaşanması olasıdır. Resmi gazetede yayınlanan 2015 yılı destekleme oranları Tablo 5’te gösterilmektedir. Çipura-levrek pazarında en yakın rakip ülke Yunanistan’dır ve ekonomik krizle mücadele etmektedir. Avrupa Birliği pazarında Türkiye sektördeki baskın konumunu devam ettirmektedir (FAO,Globefish). Tablo 5. Çipura-Levrek ve Diğer Türlerde Destekler (2015) Destek Türü Alabalık Çipura-Levrek Yeni Türler Midye Destekler Destek Miktarı 250 ton/yıla kadar 0,65 TL/kg Tamamı 0,85 TL/kg Tamamı 1 TL/kg Tamamı 0,05 TL/kg Tamamı Organik Tarım Desteklemeleri Destek Türü Alabalık Çipura-Levrek 250-500 ton/yıl arası %50 %50 %50 %50 Destek Miktarı 0,35 TL/kg 0,45 TL/kg Kaynak: Resmi Gazete 4. Sonuç Türkiye, deniz balıkları üretiminde, yetişmiş işgücü ve potansiyeli ile hızla büyüyen bir ülkedir. Özellikle Ege ve Akdeniz’de üretimin açık deniz kafes balıkçılığına dönüştürülmesi ile kapasiteler hızla artmıştır. Sektörün büyümesinde önemli bileşenlerden biri olan yavru balık kuluçkahaneleri gerekli altyapı ile donatılmış durumdadır. Deniz balıkları yetiştiriciliğine diğer AB ülkelerine göre sonradan başlanılması avantaja dönüştürülmüş, tesislerin kurulma aşamalarında güncel teknoloji ve altyapı ile faaliyete başlanmıştır. Deniz balıkları yetiştiriciliğinde maliyetlerin önemli bir kısmını yemler oluşturmaktadır. Yavru balık üretiminde larval dönemde kullanılan canlı yemler ve bu yemlerin zenginleştiricileri ise dövizle (özellikle dolar) tedarik edilen ürünlerdir. Çipuralevrek ihracatı çoğunlukla, para birimi euro olan Avrupa ülkelerine yapılmaktadır. Son bir yılda euro-dolar paritesinde yaşanan %18’lik düşüşle maliyet artarken satış gelirleri düşmüştür. Mevcut tesislerin önemli bir kısmı yapılacak ek yatırımlarla üretim miktarlarını kısa zamanda artıracak kapasiteye sahiptir. Ancak üretilen balık sayısındaki artış, balık 254 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 fiyatlarında dalgalanmalara sebep olmaktadır. Deniz balıkları üretim politikaları belirlenirken konunun tüm paydaşlarının üretim miktarı konusunda ortak akıl ile hareket etmeleri sektörün geleceği için faydalı olacaktır. Yetiştiricilikte yaşanan gelişmeler, balık fiyatlarındaki artışı kırmızı et ve beyaz ete göre daha aşağıda tutmuş, talebi karşılar hale gelmiştir. Tüm bu gelişmelere rağmen kişi başına tüketim son on yıldır 5,4-8,6 kg aralığında gerçekleşmiştir. Balık tüketiminin artırılması, gelişmiş ülkelerde 15 kg ve üzerinde olan kişi başına su ürünleri tüketimi rakamlarına ulaşılması gereklidir. İthalat yoluyla temin edilen balığın yerine ‘çiftlik balığı’ tüketiminin sağlanması sektör için önemlidir. İç tüketimin artması, dış pazarların daralması durumunda iç pazarın sigorta görevi görmesini sağlayacaktır. Üretim ve ihracatta yaşanılan başarılar AB pazarında çipura-levrekte en önemli rakip ülke Yunanistan’ı geçmemizi sağlamıştır. Bu gelişmelerde uygulanan desteklerin etkisi olduğu ve rekabetteki olumsuz pozisyonu bir miktar düzelttiği söylenebilir. İhracattaki gelişmeler AB pazarındaki diğer ülkelerin dikkatini çekmiş, Türkiye’ye alabalık ihracatında desteklerden kaynaklanan anti-damping ve telafi vergileri getirilmiştir. Bu sınırlamaların çipura ve levrekte de uygulanması için İspanya Deniz Balığı Üreticiler Birliği girişimde bulunmuştur. Telafi vergileri getirilmesi durumunda sektörün etkileneceği öngörülebilir. Su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün konunun paydaşları ile birlikte gerekli mevzuat altyapısını oluşturması, gerekirse desteklemelerden vazgeçilmesi önerilebilir. Denizlerde balık yetiştiriciliğinde gelinen bu noktaya rağmen ihracattaki başarı düşük fiyat kaynaklıdır. Mevcut durumun sürdürülebilmesi ve rekabette başarılı olunabilmesi, yeni türlerin endüstriyel ölçekte üretilmesine bağlıdır. Rusya Federasyonu ve Arap ülkeleri gibi yeni pazarlardaki ürün seçimi dikkate alınmalı ve gerekli hazırlıklar bugünden yapılmalıdır. Avrupa pazarında alıcısı olan, sektörün üretim kabiliyeti içerisinde yer alabilecek karides ve yengeç türleri hızlıca üretim kapsamı içerisine alınırsa pazar oluştuğunda yetiştiriciler hazır konumunda bulunacaklardır. Kaynaklar BSGM, 2014 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü(BSGM)http://www.tarim.gov.tr/BSGM/Belgeler/Icerikler/DEN%C4%B0Z%2 0KULU%C3%87KAHANELER%C4%B0.pdf TÜRKİYE’DE MEVCUT DENİZBALIKLARI YAVRU ÜRETİM TESİSLERİ – ŞUBAT 2013 (Erişim Tarihi 10.11.2014) BSGM, 2015 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü (BSGM) Su Ürünleri İstatistikleri Temmuz 2015 http://www.tarim.gov.tr/sgb/Belgeler/SagMenuVeriler/BSGM.pdf (Erişim Tarihi 23.11.2015) 255 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ÇELİKER, S. A., 2007. Tarımsal Ekonomi ve Araştırma Enstitüsü T.E.A.E – BAKIŞ Çipura-Levrek Sayı 9 Nüsha 16 Haziran 2007 FAO, 2015a The State of World Fisheries and Aquaculture (SOFIA) 2014 FAO, 2015b World fisheries production, by capture and aquaculture, by country (2013) FAO, 2015c World aquaculture production by inland and marine waters (2013) FAO, 2015d Fisheries and Aquaculture Department Global Aquaculture Production (Çevrimiçi sorgulama) http://www.fao.org/fishery/statistics/global-aquacultureproduction/query/en (Erişim Tarihi 23.11.2015) GLOBEFISH http://www.globefish.org/european-seabass-and-gilthead-seabream-march2013.html Çipura ve Levrek Pazar Raporu Mart 2015 (Erişim Tarihi 29.11.2015) Kalkınma Bakanlığı Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018)Su Ürünleri Özel İhtisas Komisyonu (ÖİK) Raporu, 2014 Resmi Gazete 2015 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/04/20150408-13-1.pdf (Erişim Tarihi 29.11.2015) TÜİK Çevrimiçi Dinamik Sorgulama, Kültür Balıkları Üretim http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1005 (Erişim Tarihi 29.11.2015) Miktarı TÜİK Su Ürünleri İstatistikleri 2013 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TCMB+TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikle r/Doviz+Kurlari/Gosterge+Niteligindeki+Merkez+Bankasi+Kurlarii (Erişim Tarihi 29.11.2015) 256 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kayısı Ahmet ASLAN Murat PALA Kayısı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Malatya 1. Giriş Kayısının eski çağlardan beri yetiştiriciliği yapılmakta olup anavatanı, Türkistan’dan Batı Çin’e kadar uzanmaktadır. Kayısı, coğrafik olarak dünyanın hemen hemen her yerine dağılmış olsa da daha çok Akdeniz’e yakın olan ülkelerde, Avrupa, Orta Asya, Amerika ve Afrika kıtalarında yetiştirilmektedir. Ilıman iklim meyveleri grubunda yer alan kayısı; kışları soğuk, yazları sıcak ve kurak geçen iklimlerde yetiştirilmektedir. Kayısı ağaçları tınlı, tınlı-kireçli, humuslu topraklarda ve pH’sı 6,5-7,5 arasında olan topraklarda iyi gelişme gösterir. Ağaçları 10-15 metre kadar boylanabilir. Kayısı dünyada taze ve kurutularak tüketilmekle birlikte meyve suyu, çerez, reçel, kozmetik sanayi, ilaç sanayi gibi birçok sektörde hammadde olarak kullanılmaktadır (Asma, 2000). Kayısı insan sağlığı ve beslenmesinde önemli bir gıda olup sinir sisteminin düzenli çalışması, stresin azaltılması, mide-bağırsak sisteminin düzenli çalışması, kabızlığın dünyanın önemli meyve üreticisi ülkeleri arasında yer almaktadır. Türkiye’de önlenmesi, kan yapımının arttırılması ve çocuklarda diş ve kemik gelişiminde oldukça faydalıdır. Kayısı yüksek miktarda şeker, nişasta, protein, pektin, pektoz, selüloz, organik maddeler, folik asit ve Betakaroten ihtiva eder. Özellikle kuru kayısı, beslenme problemi olan yaşlıların potasyum noksanlığına bağlı depresyon sorunlarının giderilmesine katkı sağlar ve yaşlanmaya karşı vücudu korur. Kayısının sodyumca fakir, potasyumca zengin olması nedeniyle kalp yetmezliği, böbrek hastalıkları hepatit ve siroz tedavilerinde olumlu katkıları bulunmakta, kansere karşı direnci arttırmaktadır. (Demirtaş ve ark, 2012) Türkiye’de meyve üretimi; gıda güvenliği, insan beslenmesi, meyve işleyen sanayilere hammadde temin etmesi, iç ve dış ticaretinin yapılması, istihdam sağlaması ekolojik ve çevresel etkileri yönünden önemli bir üretim faaliyetidir. Türkiye, meyve tür ve çeşit sayısının yanında üretim miktarı bakımından da yetiştirilen ve önemli tarımsal ürünlerinden biriside kayısıdır. 257 ihraç TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2. Dünya Kayısı Üretim ve Pazarlaması Dünya kayısı üretimi 4 milyon tonun üzerinde gerçekleşmektedir. Türkiye, Dünya Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre kayısı üreten ülkeler arasında ilk sırada yer alırken 2013 yılında 811 bin ton üretim ile dünya kayısı üretiminin yaklaşık beşte birini karşılamaktadır. Üretim miktarına göre Türkiye’yi İran, Özbekistan, Cezayir ve İtalya izlemektedir (FAO, 2015). Türkiye’de üretilen kayısının önemli bir bölümü kurutularak değerlendirilmekte ve arz edilmektedir. Türkiye’den ihraç edilen kuru kayısılar dünya kuru kayısı piyasasının yaklaşık %75’ini oluşturmaktadır (Demirtaş ve ark., 2006). Grafik 1. Dünya Kayısı Üretim Miktarı (ton) 2009-2013 Yılları Ortalaması 4.000.000 3.500.000 3.000.000 2.500.000 2.000.000 1.500.000 1.000.000 500.000 0 Türkiye İran Özbekistan Cezayir İtalya Diğer Dünya Kaynak: FAO, 2015 Dünya genelinde kayısının üretimi, işlenmesi, pazarlanması ve tüketimi, sofralık ve kurutmalık olmak üzere başlıca iki şekilde yapılmaktadır. Bu nedenle global bir ürün olan kayısının üretim ve pazarlanması, taze ve kurutmalık olarak iki alt başlık halinde değerlendirilmiştir. 2.1. Dünyada Taze Kayısı Dünyada, kuzey yarım küreden güney yarım küreye kadar geniş bir yayılım alanına sahip olan kayısı büyük oranda taze olarak tüketilmektedir. 2013 yılında dünya genelinde 504.319 hektar alanda kayısı tarımı yapılmış olup bu alandan 4.111.076 ton kayısı üretimi gerçekleşmiştir (FAO, 2015). Kayısı üretiminde Türkiye, İran ve Özbekistan ilk üç sırada yer almaktadır. Taze kayısı üretiminde 2013 yılı üretim miktarında Türkiye % 19,74 ’lük payla birinci sırada yer almaktadır. Diğer önemli üretici ülkelerden İran’ın %11,12 ve Özbekistan’ın %10,46’lık üretim payları bulunmaktadır (Tablo 1). 258 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 1. Dünya Taze Kayısı Üretiminde Ülkelerin Yıllık Üretim Miktarları (ton) Ülkeler Türkiye İran Özbekistan Cezayir İtalya Pakistan Ukrayna Fransa İspanya Japonya Fas Mısır Diğer Dünya 2009 2010 2011 2012 2013 695.364 371.814 292.000 202.806 215.121 193.936 73.400 190.382 97.100 115.200 133.598 112.977 966.830 3.660.528 476.132 400.000 325.000 239.700 252.892 220.000 77.200 139.569 75.000 92.400 132.398 92.704 794.707 3.317.702 676.138 226.505 356.000 285.897 263.132 189.420 119.900 155.124 86.880 106.900 159.124 96.643 953.479 3.675.142 795.768 460.000 365.000 269.308 247.146 192.500 62.900 189.711 119.400 90.000 122.405 98.772 943.730 3.956.640 811.609 457.308 430.000 319.784 198.290 177.630 135.000 133.646 131.800 123.700 119.670 99.931 971.708 4.111.076 2013 Yılı Üretim Payı(%) 19,74 11,12 10,46 7,78 4,82 4,32 3,28 3,25 3,20 3,01 2,91 2,43 23,68 100 Kaynak: FAO, 2015 Dünya genelinde üretilen kayısının sofralık tüketim için taze olarak ihraç edilmesi sınırlı olmakla birlikte kayısı üretim miktarına oranı %10 seviyesini henüz geçememiştir. Dünya taze kayısı ihracatında Fransa, İspanya, Özbekistan ve Türkiye ilk sıralarda yer almaktadır. Dünya taze kayısı ihracatı yapan ülkelerin yıllık ihracat miktarları Tablo 2’de gösterilmiştir. Tablo 2. Dünya taze kayısı ihracatı yapan ülkelerin yıllık ihracat miktarı (ton) Ülke Fransa İspanya Özbekistan Türkiye İtalya Yunanistan Kırgızistan Sırbistan ABD Hollanda Diğer Dünya 2010 47.812 29.205 21.552 25.845 22.574 19.781 14.408 3.163 5.851 3.658 57.500 251.349 2011 48.650 31.439 26.629 28.489 19.909 15.723 13.567 3.309 6.499 3.922 64.474 262.610 2012 58.634 42.135 14.262 56.302 31.441 25.883 18.469 1.976 7.647 5.167 64.323 326.239 2013 45.335 61.764 59.437 41.543 15.643 15.945 13.987 1.859 7.966 4.811 74.521 342.811 2014 64.201 56.765 26.893 26.692 25.326 16.956 8.646 7.737 6.989 6.184 47.398 293.787 Kaynak: ITC, 2015 Dünya taze kayısı ihracatında 2014 yılında 467 milyon doların üzerinde ihracat değeri hesaplanmıştır. Dünya taze kayısı ihracatından elde edilen gelir bakımından Fransa, İspanya, İtalya ve Türkiye ilk sıralarda yer almaktadır (Tablo 3). 259 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 3. Dünya taze kayısı ihracatı yapan ülkelerin yıllık ihracat değerleri (1000 $) Fransa İspanya İtalya Türkiye Özbekistan Yunanistan ABD Hollanda Ürdün Diğer Dünya 2010 105.820 49.840 36.569 26.641 32.117 26.372 11.790 11.296 3.486 77.947 381.878 2011 106.566 55.829 36.832 28.936 35.638 19.539 13.108 9.581 5.199 93.683 404.911 2012 108.006 69.893 47.043 41.613 17.616 25.103 15.668 11.038 9.724 93.789 439.493 2013 112.394 122.813 36.877 42.391 62.014 22.029 16.078 11.439 12.428 93.236 531.699 2014 119.863 110.157 45.165 27.420 27.250 21.442 14.797 11.930 10.458 79.360 467.842 Kaynak: ITC, 2015 2.2. Dünyada Kuru Kayısı Dünyada kurutulmuş meyvelerin üretim, pazarlama ve tüketim sektöründe, hurma, kuru üzüm, kuru kayısı, kuru erik, kuru elma, tropikal kuru meyvelerin yoğun şekilde yer aldığı görülmektedir. Organik ürünlere olan ilginin ve sağlıklı beslenme bilincinin artması ile kuru meyvelerin tüketimi artmakta ve pazarlarda aranır olma durumundadır. Bu durum kurutulmuş meyve pazarının büyümesini ve ileriki dönemlerde de büyümeye devam edeceğini göstermektedir. Kayısı klimakterik (koparıldıktan sonra olgunlaşması devam eden) meyve türlerinden olması ve çabuk bozulan bir yapıya sahip olması nedeniyle farklı teknikler kullanılarak kurutulmakta ve muhafaza edilmektedir. Kurutulan kayısıların bozulma oranı düşerken depoda bekleme süresi artmaktadır. Uluslararası Sert Kabuklu ve Kuru Meyve Konseyi’nin verilerine göre Dünya’da 2012 yılında yaklaşık 240 bin ton kuru kayısı üretimi gerçekleşmiştir. Dünya kuru kayısı üretiminde yıllar itibarıyla iklime bağlı olarak dalgalanmalar olabilmektedir. Türkiye dünya kuru kayısı üretiminin yaklaşık %75’ini tek başına karşılamaktadır. İran, Çin, Güney Afrika, ABD, Avustralya ve Tacikistan dünyada kuru kayısı üretimi yapan diğer önemli ülkelerdir. Türkiye 2014 yılında 78.061 ton kuru kayısı ihracatı ile dünyada ilk sırada yer almaktadır. Türkiye’yi 2014 yılı itibariyle 32.844 ton ihracatıyla Tacikistan izlemektedir. Dünyada başlıca kuru kayısı üreticisi ülkeler ve bunların son yıllara ait kuru kayısı ihracat miktarları Tablo 5’de verilmiştir. Dünya kuru kayısı ihracatı 2010-2014 yılları ortalaması yaklaşık 436 milyon dolar seviyesinde olup 2014 yılında 460 milyon dolarlık ihracat yapıldığı görülmektedir. Dünyada 2010-2014 yılları kuru kayısı ihracat miktarı ve ihracat değerlerine göre 1 kg kuru kayısının ortalama birim fiyatı 2,84 kg/dolar olarak gerçekleşmiştir. 260 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 5. Dünya ve bazı ülkelerin yıllık kuru kayısı ihracat miktarı (ton) Ülke Türkiye Tacikistan Kazakistan Özbekistan Hollanda Almanya İspanya ABD Fransa Çek Cumhuriyeti Diğer Dünya 2010 92.687 29.847 5.580 3.031 2.051 628 1.622 1.280 39 7.467 144.232 2011 90.321 23.544 5.394 9.407 3.287 1.821 334 1.515 1.442 165 7.621 144.851 2012 101.588 29.185 10.762 6.550 1.426 1.689 1.031 1.731 1.381 243 8.134 163.720 2013 112.429 30.710 9.883 1.695 1.247 2.628 1.681 1.627 1.675 1.011 7.106 171.692 2014 78.061 32.844 8.328 4.573 3.010 2.417 2.360 1.775 1.423 1.195 7.523 143.509 Kaynak: ITC, 2015 Türkiye 2014 yılında 345 milyon doların üzerinde ihracat geliri elde etmiştir. Türkiye’nin 1 kg kuru kayısı ihracat birim fiyatı 2010-2014 yılları ortalamasına göre 3,51 kg/dolar olarak gerçekleşmiştir. Dünyada başlıca kuru kayısı ihracatçısı ülkelerin ihracat gelirleri Tablo 6’da gösterilmektedir. Tablo 6. Dünya ve bazı ülkelerin yıllık kuru kayısı ihracat değerleri (1000 $) Ülke 2010 2011 2012 2013 2014 350.602 360.907 296.615 314.134 345.940 Tacikistan 40.648 20.324 15.503 16.556 16.910 Almanya 10.588 12.067 9.789 13.144 16.328 Özbekistan 8.099 9.122 6.958 3.090 12.746 ABD 7.067 7.424 8.756 8.098 9.884 Fransa 8.321 10.433 9.101 10.577 9.762 Hollanda 5.346 7.039 5.560 4.744 8.367 Güney Afrika 5.627 4.552 5.723 6.645 5.465 İspanya 1.242 987 2.060 3.633 4.545 Çin 1.382 1.878 919 525 4.053 Diğer 21.263 29.311 28.174 24.998 26.048 Dünya 460.185 464.044 389.158 406.144 460.048 Türkiye Kaynak: ITC, 2015 3. Türkiye Kayısı Üretim ve Pazarlaması Türkiye’de kayısı, başta Malatya olmak üzere Elazığ, Iğdır, Mersin, Antalya illeri ile Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Marmara bölgelerinde yetiştirilmektedir. Üretilen kayısının önemli bir bölümü kurutularak kuru kayısı olarak değerlendirilmektedir. 261 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kurutmalık dışında kalan kayısı genellikle sofralık ve meyve suyu sanayinde kullanılmaktadır. Kayısı çekirdeklerinin tatlı olanları çerezlik olarak, acı çekirdekler ise ilaç ve kozmetik sanayinde değerlendirilmektedir. Malatya önemli bir kayısı üretim merkezi olması itibariyle, Türkiye kuru kayısı ihracatında da özel bir yere sahiptir. Türkiye yaş kayısı üretiminin yarıdan fazlasını sağlayan bu ilde üretim yoğun olarak kuru kayısıya yönelik olup, üretilen kayısının önemli bir bölümü kurutulmakta ve kurutulan kayısının yaklaşık % 90-95’i ihraç edilmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, gerek ağaç sayısı gerekse yaş ve kuru kayısı üretim miktarları ile Malatya ili sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın kayısı üretim merkezi konumunda bulunmaktadır. Türkiye kayısı üretim miktarı iklim koşullarına bağlı olarak yıldan yıla değişmektedir. Bu nedenle iklimin uygun olduğu yıllarda daha yüksek kayısı üretimi söz konusudur. Türkiye’nin kayısı üretimi Tablo 7’de gösterilmiş olup üretim 2008 yılında 750 bin ton seviyesinde iken yaşanan zirai donlar sebebiyle 2010 sezonunda 476 bin ton 2014 yılında daha da düşerek 270 bin ton seviyesine gerilemiştir. Kayısı ülke yeterlilik seviyesi 2013 üretim sezonunda %369,20 olarak hesaplanırken kişi başı tüketim 2,5 kg seviyesindedir. Tablo 7. Türkiye’nin yıllara göre kayısı üretimi ve denge tablosu Üretim sezonu Üretim (Ton) Üretim kayıpları (Ton) Arz=Kullanım (Ton) Kullanılabilir üretim (Ton) İthalat (Ton) AB 27 ithalat (Ton) Yurt içi kullanım (Ton) Tüketim (Ton) Kayıplar (Ton) İhracat (Ton) AB 27 ihracat (Ton) Kişi başına tüketim (kg) Yeterlilik derecesi % 2008 750.574 31.524 721.880 719.050 2.830 2.442 225.949 207.873 18.076 491.106 198.105 2,91 318,24 2009 660.894 27.758 635.135 633.136 1.999 1.023 127.794 117.571 10.224 510.031 192.327 1,62 495,43 2010 476.132 19.998 461.297 456.134 5.163 2.316 24.341 22.394 1.947 453.968 179.035 0,30 1.873,90 2011 676.138 28.398 652.861 647.740 5.121 1.808 123.419 113.546 9.874 511.975 181.613 1,52 524,83 2012 795.483 33.410 764.567 762.073 2.494 1.563 183.391 168.719 14.671 578.158 209.099 2,23 415,55 2013 811.609 34.088 278.290 777.521 3.769 210.620 193.771 16.850 570.187 220.443 2,5 369,2 Kaynak:TUİK, 2015 3.1.Türkiye’de Taze Kayısı Türkiye’de farklı bölgelerde, farklı iklim koşullarında ve farklı rakımlarda kayısı yetiştiriciliği yapılmaktadır. Türkiye’de üretilen kayısının %10-15’i taze tüketim olarak, geri kalanı ise kurutmalık olarak değerlendirilmektedir. Doğu Anadolu Bölgesinde üretilen taze kayısı büyük oranda iç pazarlara arz edilmekle birlikte özellikle 262 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Akdeniz Bölgesi’nde yetiştirilen erkenci kayısılar dış pazarlara sunulmaktadır. Kayısı üreticisi illerin üretim miktarları Tablo 8’de gösterilmektedir. Tablo 8. Türkiye’nin illere göre yıllık kayısı üretim miktarı (ton) İller Malatya Mersin Elazığ Kahramanmaraş Antalya Isparta Iğdır Kayseri Hatay Karaman Diğer 2010 2011 2012 2013 2014 220.927 56.430 30.179 14.685 14.267 11.405 9.222 15.540 7.186 1.815 68.344 409.646 52.486 33.991 14.678 18.725 14.258 12.063 11.022 7.615 2.221 73.295 510.000 46.865 38.578 12.521 15.691 16.908 17.755 13.683 8.239 2.503 77.257 411.825 94.055 39.514 78.620 16.316 16.582 20.342 13.323 8.535 9.420 71.468 38.634 111.738 11.390 994 27.463 12.141 0 1.478 6.546 7.090 52.526 2011-2014 Ortalaması 318.206 72.315 30.730 24.300 18.492 14.259 11.876 11.009 7.624 4.610 68.578 Kaynak: TUİK, 2015 Türkiye’de sofralık olarak üretilen kayısıların büyük çoğunluğu iç piyasada tüketildiğinden, taze kayısı ihracatında dünyada %12’lik payla istenilen seviyeye henüz ulaşamamıştır. Oysa aynı ekolojik koşullara sahip olan Fransa, İspanya ve İtalya gibi ülkelerde üretim miktarı az olmasına rağmen taze kayısı ihracat miktarı ve geliri Türkiye’den fazladır. Son yıllarda ihracat miktarında artışlar gözlenmekte olup 2009 yılında 18.446 ton taze kayısı ihracatı yapılırken 2014 yılında %144 oranında artış olmuş ve 26.700 ton taze kayısı ihracatı gerçekleşmiştir (Tablo 9). Tablo 9. Türkiye’nin yıllara göre taze kayısı ihracat miktarı ve değeri Yıllar İhracat Miktarı (ton) İhracat Miktarı İhracat İndeksi Değeri İhracat İndeksi (1000$)Değeri $) 2009 18.446 100 20.595 100 2010 25.845 140,11 26.641 129,36 2011 28.489 154,45 28.936 140,50 2012 56.302 305,23 41.613 202,05 2013 41.594 225,49 42.454 206,14 2014 26.700 144,75 27.420 133,14 Kaynak: ITC,2015 3.2. Türkiye’de Kuru Kayısı Kayısı hasat sonrası muhafazası zor olan bir ürün olması nedeni ile genellikle kurutularak değerlendirilmektedir. Türkiye dünya kuru kayısı üretiminin büyük bir bölümünü karşılamakta olup, üretim yoğun olarak Malatya ili ve çevresindeki birkaç ilçede gerçekleşmektedir. İhracatı yapılan kuru kayısı miktarı 2009 yılında 101.234 ton iken 2014 yılında 78.061 ton olarak gerçekleşmiştir. Geçen yıllar 263 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 içerisinde en fazla kuru kayısı ihracatı 2013 yılında 112.444 ton olarak gerçekleşirken en fazla gelir 2011 yılında 360 milyon doları geçerek elde edilmiştir. üretim miktarı arttıkça fiyat düşmektedir. Kayısı üretiminin en fazla olduğu 2013 yılında ortalama ihracat birim fiyatı 2,79 kg/dolar iken, üretimin en az olduğu 2014 yılında 4,43 kg/dolar olarak gerçekleşmiştir. (Tablo 10). Kuru kayısı ihracat birim fiyatı, yıllara ve üretim miktarına bağlı olarak değişmekte ve Tablo 10. Türkiye’nin yıllara göre kuru kayısı ihracat miktarı ve değeri Yıllar Miktar (ton) Değer (1000 $) Ortalama Satış Kaynak: ITC, 2015 değeri (Kg/$) 2009 101.234 278.866 2,75 2010 92.687 350.602 3,78 2011 90.321 360.907 3,99 Türkiye en fazla kuru kayısı ihracatını 2013 yılında Rusya Federasyonuna yaparken 2014 yılında ABD’ye gerçekleştirmiştir. Bu ülkeyi sırasıyla Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık 2012 101.588 296.615 2,92 2013 112.444 314.211 2,79 2014 78.061 345.940 4,43 takip etmektedir. T ürkiye’nin kuru kayısı yıllık ihracat miktarı ülkeler itibariyle Tablo 11’de verilmiştir. Tablo 11. Türkiye’nin ülkelere göre yıllık kuru kayısı ihracat miktarı (ton) ABD Almanya Fransa Birleşik Krallık Rusya Avustralya Brezilya Mısır Serbest Bölge Hollanda İspanya Diğer Dünya 2010 13.718 8.028 6.996 7.803 13.908 5.107 3.107 1.662 2.488 2.493 1.742 25.634 92.687 2011 13.051 8.035 6.370 6.496 11.471 4.857 3.966 1.681 1.910 2.910 1.843 27.753 90.342 2012 14.333 7.146 7.311 6.615 13.532 5.291 3.619 2.676 2.795 2.623 2.321 33.326 101.588 2013 14.861 8.534 7.633 7.176 15.036 5.327 4.045 3.162 3.095 3.034 2.789 37.751 112.444 2014 10.843 7.257 7.150 6.411 6.346 4.625 3.111 2.428 2.377 2.325 1.787 23.402 78.061 Kaynak: ITC, 2015 Türkiye’nin 2014 yılı kuru kayısı ihracat geliri 345.940.000 dolar olarak gerçekleşmiştir. Kuru kayısı ihracatında en fazla geliri sırasıyla Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve Fransa’dan elde etmektedir. T ürkiye’nin ülkeler itibariyle yıllık ihracat değeri Tablo 12’de verilmiştir. Türkiye kuru kayısı ihracatının % 14,1’ini ABD’ye, % 8,2’sini Almanya’ya, % 7,5’ini Fransa’ya ihraç etmektedir. Türkiye kuru kayısı ihracatından elde ettiği gelirin % 15’ini ABD % 9,9’unu Almanya, % 7,5’ini Fransa’ya yaptığı ihracattan elde etmektedir (Grafik 2). 264 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 12. Türkiye’nin ülkelere göre kuru kayısı ihracat değeri (1000 $) Ülke ABD Almanya Fransa Birleşik Krallık Brezilya Avustralya Rusya Hollanda İspanya Polonya Diğer Dünya 2010 57.468 35.180 29.558 28.311 12.041 19.876 43.192 10.376 7.649 7.982 98.994 350.627 2011 55.578 36.497 29.456 27.348 16.253 20.608 38.797 12.025 7.833 6.340 110.265 361.000 2012 44.623 24.787 26.997 19.563 12.785 16.192 32.908 8.111 8.327 5.542 96.784 296.619 2013 42.259 29.805 26.107 18.379 14.059 14.425 32.573 9.268 9.945 7.857 109.534 314.211 2014 50.335 39.501 36.530 24.744 21.746 18.607 17.081 12.908 10.458 8.303 105.727 345.940 Kaynak: ITC, 2015 Grafik 2. Türkiye’nin Kuru Kayısı İhracat Miktarı, Geliri ve Oranları (%) 2010-2014 Yılları Ortalaması 40,0 35,0 30,0 25,0 20,0 15,0 10,0 5,0 0,0 İhracaat Miktarı (%) İhracaat Geliri (%) Gelir/Miktar 3.3. Kuru Kayısı Pazarlaması Kuru kayısı başlıca 3 şekilde kurutulmakta ve pazarlanmaktadır. Kayısı çeşitlerinden SÇKM içeriği düşük olanlar açık alanda güneş altında kurutulur ve genellikle hoşaflık olarak tüketilir. SÇKM içeriği yüksek kayısı çeşitleri hasat edildikten sonra herhangi bir işlem yapmadan direk güneş altında (günkurusu kayısı) ya da kükürtlenerek (islimli, kükürtlü kayısı) kurutulmaktadır. Kükürtlemenin amacı, kuru kayısıların depoda uzun süre muhafazasını sağlamak üzere küf, maya ve zararlıların faaliyetlerini engellemek ve renk bozulmalarının önüne geçmektir. 265 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Günkurusu kayısılar genellikle kahverengi, kükürtlü kayısılar ise sarı renkli olmaktadır. Kayısı üreticileri ürettiği kuru kayısıları Komisyoncu, Tüccar ve İhracatçıya doğrudan satabilmektedir. Tüketicilere kuru kayısının ulaştırılmasındaki son nokta perakende satış noktaları olmaktadır. Kuru kayısı pazarlama kanalları Şekil.1’de gösterilmiştir (BİLSAM, 2009). Şekil 1. Kuru Kayısı Pazarlama Kanalları 4. Sonuç Geniş bir yayılım alanına sahip olan kayısının dünya genelinde yaklaşık 500 bin hektara alanda yetiştiriciliği yapılmakta ve 4 milyon ton civarı üretimi gerçekleşmektedir. Kayısı üretiminde önde gelen ülkeler arasında Türkiye, İran ve Özbekistan ilk üç sırayı almaktadır. Türkiye, dünya kayısı üretiminin yanı sıra kuru kayısı üretiminde de birinci sırada yer almaktadır. Dünya kuru kayısı üretiminde sezon itibariyle dalgalanmalar olmakla birlikte Türkiye dünya kuru kayısı üretiminin yaklaşık %75’ini tek başına karşılamaktadır. 2013 yılında Türkiye 112 bin ton kuru kayısı ihracatı ile 314 milyon dolar ihracat geliri sağlamıştır. Türkiye en fazla kuru kayısı ihracatını Rusya Federasyonu ile gerçekleştirirken bu ülkeyi sırasıyla ABD ve Almanya takip etmektedir. Taze kayısı ihracatında ise son yıllarda önemli ilerlemeler olmasına rağmen Türkiye dünya piyasasında istenilen yere henüz ulaşamamıştır. Kayısı ülke yeterlilik seviyesi 2012/2013 üretim sezonunda %415,55 olarak gerçekleşirken kişi başı tüketim 2,23 kg 266 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 olmuştur. Kayısı yeterlilik seviyesi bakımından son derece yüksek bir orana sahiptir. Tüketim miktarın arttırılması ve kişi başı tüketimin en az 5 kilograma çıkarılması hedeflenmelidir. Kayısı dünya genelinde ilkbahar geç donlarından en çok etkilenen ürünler arasında gelmektedir. 2014 yılında Türkiye kayısı üretiminde önemli paya sahip olan Malatya, Elazığ, Kahramanmaraş ve Sivas illerinde meydana gelen zirai don hadisesi nedeni ile üretim ve ihracat miktarında düşüş beklenmektedir. Malatya ilinde yapılan rekolte tahminlerinde üretim miktarının %95 oranında azaldığı belirlenmiştir. Ülke kayısı yetiştiriciliğinin üzerinde bazı sorunlar ve sıkıntılar söz konusu olup bunlar üretim ve pazarlama ana başlıklarından oluşmaktadır (BİLSAM, 2009). Üretim ile ilgili sorunlar; Yetersiz işletme büyüklüğü Etkin bir üretici birliğinin olmayışı Finansman İlkbahar geç donları Su kıtlığı ve kuraklık Verim ve kalite sorunu Pazarlama ile ilgili sorunlar; Markalaşma sorunları Tanıtım sorunları Kayısı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü görev sahası olan Türkiye’nin kayısı üreten bütün bölgelerinde kayısı sorunlarının çözümü için çalışmalarını devam ettirmekte ve yeni çeşitler geliştirmektedir. Kuru kayısı üretiminde kullanılan bütün çeşitler ile bazı sofralık çeşitler kurum tarafından tescil ettirilmiştir. 2014 yılı itibari ile 18 kayısı çeşidi tescil ettirilmiştir. Kaynaklar ASMA, B., 2000. Kayısı Yetiştiriciliği, Evin Ofset, Malatya. 243s. Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (BİLSAM), Malatya Kayısı Raporu. Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Araştırma Raporları No:1, s.122. Demirtaş, M. N., Öztürk, K., Fidan, Ş., Çolak, S., Şahin, S., Yılmaz, K. U., Gökalp, K., 2006. Kayısı Yetiştiriciliği, Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Yayın No:2, s.47. Demirtaş, M. N., Öztürk, K., Yiğit, T., Çolak, S., Şahin, 2012. Kayısı Yetiştiriciliği, GTHB Eğitim, Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı, Yayın No 2012/35. Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO), http://www.faostat.org., Erişim Tarihi: 10.11.2015. İnternational Trade Centre (ITC), http://www.trademap.org/ Erişim Tarihi: 10.11.2015. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul, Erişim Tarihi: 10.11.2015. 267 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’de Küçükbaş Hayvan Islahı A. Taner ÖNALDI Emre ALARSLAN Koyunculuk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Ülkemiz küçükbaş hayvan varlığı bakımından dünya genelinde üst sıralarda yer almasına rağmen birim hayvan başına elde edilen verim bakımından beklentileri karşılamaktan uzaktır. 2014 yılı TUİK verilerine göre 31 milyon başlık Türkiye koyun varlığının büyük çoğunluğunu, yetiştirildiği bölgelerin koşullarına ve zayıf meralara iyi uyum göstermiş, ancak verim düzeyleri düşük yerli ırklar oluşturmaktadır. Türkiye koyun varlığı içeresinde kültür ırkı koyunların oranı ancak % 7,2 düzeyindedir (Kaymakçı, 2006, Anonim, 2014). Ülkemizde Cumhuriyetin kuruluşu sonrasında, 1926 yılında, 904 Sayılı ‘Islahı Hayvanat Kanunu’ çıkarılmış, bunun sonucunda ülkede bulunan yerli ırkların ıslahı ve yetiştiricilerin damızlık gereksinmesini devlet eliyle karşılamak üzere haralar, inekhaneler ve devlet üretme çiftlikleri kurulmuştur. Bu kuruluşlar çevrelerindeki halk sürülerinden toplanan hayvanlarla uzun yıllar saf yetiştirme uğraşlarına devam etmiş ve bazıları hala devam etmektedir. Bu işletmelerde koyun, keçi ırklarımızın verimleri yeterli düzeye çıkarılamamış ve bunların çevresinde damızlıkçı nüve işletmeler kurulamamıştır. Planlı kalkınma dönemlerinde ülkemizde; önce tavukçuluk, sonra da süt sığırcılığını geliştirmeye yönelik desteklere yoğunlaşılmış ancak küçükbaş hayvancılık ise ihmal edilmiştir (Gürsoy, 2009). Ülkemizde seksenli yıllara kadar artan nüfusa paralel olarak koyun, keçi varlığımız artmıştır. Ancak, küçükbaş hayvan popülasyonunda ilerleyen yıllarda önemli sayısal düşüşler meydana gelmiş ve bu düşüşe rağmen birim hayvan başına belirgin verim artışları gerçekleştirilememiştir. Buna karşılık görece de olsa sığırda verim artışları kültür ırklarının ve melezlerinin oranındaki artışa bağlı olarak elde edilebilmiştir. Böylece, koyun ve keçi yetiştiriciliğine dayalı hayvansal ürünler nispeten azalmıştır. İki binli yılların ortalarından itibaren koyun ve keçi yetiştiriciliğine yönelik bazı destek ve teşvikler ile evcil hayvan genetik kaynaklarının korunması ve halk elinde hayvan ıslahı ülkesel projesi gibi araştırmageliştirme faaliyetleri pozitif bir gelişim sürecinin kapılarını aralamıştır. Bu kapsamda koyun keçi yetiştirme 268 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 birliklerinin kurularak devreye girmesi de sosyal ve kültürel zeminlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Böylece koyun ve keçi yetiştiriciliği ile ilgili gelişmelerin temel dinamikleri ortaya çıkmıştır (Karaca,2014). 2. Halk Elinde Küçükbaş Hayvan Islahı Ülkesel Projesi Ükemizde küçükbaş hayvan varlığı ve bu azalışa bağlı olarak beraberinde üretimdeki azalış, başta kamunun temsilcisi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nı ve diğer sektör paydaşlarını birçok alanda önlemler almaya zorlamıştır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda küçükbaş hayvan varlığındaki azalışı durdurmak, ortaya çıkan kırmızı et üretimindeki problemlerin çözümüne katkı sağlamak, küçükbaş hayvancılığı örgütlü bir yapıya kavuşturmak, yetiştiricinin bilgi birikimini artırmak ve ülkemizin ihtiyaç duyduğu nitelikli damızlıkları iç kaynaklardan karşılayabilmek amacıyla Halk Elinde Küçükbaş Hayvan Islahı Ülkesel Projesini 2005/8503 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile uygulamaya konulmuştur. Proje ile yetiştirici, örgütlü bir üretime yönlendirilmiş, koyun keçi yetiştiricilerinin temsilcisi olan birlikler ile Üniversite ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nı aynı amaç doğrultusunda bir araya gelmişlerdir. Bu birliktelik neticesinde yetiştiricilerin, sahip olduğu hayvanların verimlerinin artırılması için yapılan çalışmalara aktif olarak katılımı, teknik bilgi ve deneyimini artırma imkanı sağlanırken, ıslahın temel gereksinimlerinden olan kayıtlı yetişiriciliğin temelleri küçükbaş hayvancılıktada atılmıştır. Proje başlangıçta (2005) Akkaraman koyun ırkı ve Ankara keçisi ile başlamış ve ilk yılın sonunda 10 koyun ırkı ve 2 keçi ırkını da içine alarak 12 alt projeye ulaşmıştır. Tablo 1. 2005-2015 Yılları Arası Halk elinde Hayvan ıslahı Ülkesel Projesi Yıl 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 İl Sayısı 2 12 12 12 12 13 42 54 58 59 63 Irk/Tip Sayısı 2 11 11 11 11 12 23 27 28 28 28 Proje Sayısı 2 12 12 12 12 13 81 139 148 149 183 269 Materyal Sayısı (Baş) 8.300 69.668 68.724 71.362 71.672 75.824 478.529 692.710 870.000 907.000 1.150.000 Yetiştirici Sayısı 20 461 461 466 438 472 3.027 4.566 5.821 5.905 7.320 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. 2015 Yılı İtibariyle Projede Bulunan İller, Irklar ve Sayıları GELİŞTİRME YERİ 1 Adana 2 Adıyaman 3 Afyonkarahisar 4 5 Ağrı Aksaray 6 Amasya 7 Ankara 8 Antalya 9 10 Ardahan Artvin 11 Aydın 12 Balıkesir 13 14 Batman Bilecik 15 Bingöl 16 Burdur 17 Bursa 18 Çanakkale 19 20 Çankırı Çorum 21 Denizli 22 Diyarbakır 23 Elazığ IRK/TİP İvesi Koyunu İvesi Koyunu Kıl Keçisi Pırlak Koyunu (2) Ramlıç Koyunu Dağlıç Koyunu Morkaraman Koyunu (2) Akkaraman Koyunu (2) Karayaka Koyunu (2) Kıl Keçisi Ankara Keçisi(4) Akkaraman Koyunu Orta Anadolu Merinosu Koyunu Honamlı Keçisi Kıl Keçisi Hemşin Koyunu Hemşin Koyunu (2) Karya Koyunu Kıvırcık Koyunu Kıl Keçisi Karacabey Merinosu (2) Kıvırcık Koyunu (2) Kıl Keçisi Koçeri Koyunu Kıvırcık Koyunu Morkaraman Koyunu (2) Morkaraman Koyunu Akkaraman Koyunu Honamlı Keçisi Kıl Keçisi Karacabey Merinosu Kıvırcık Koyunu (2) Kıl Keçisi Kıl Keçisi Sakız Koyunu Türk Saaneni Tahirova Koyunu Kıl Keçisi Akkaraman Koyunu (2) Akkaraman Koyunu (2) Karya Koyunu (2) Kıl Keçisi Zom Koyunu (2) Karakaş Koyunu Kıl Keçisi Şavak Akkaraman Koyunu (4) Morkaraman Koyunu 2015 YILI PROGRAMA ALINAN ALT PROJELER Kıl Keçisi TOPLAM HAYVAN SAYISI (Baş) 12.600 12.600 25.200 12.600 12.600 18.900 Ankara Keçisi Orta Anadolu Merinosu Koyunu 50.400 Pırlak Koyunu 18.900 Hemşin Koyunu 6.300 18.900 18.900 31.500 6.300 6.300 Morkaraman Koyunu Morkaraman Koyunu Akkaraman Koyunu 44.100 12.600 25.200 31.500 Akkaraman Koyunu Kıl Keçisi 18.900 18.900 18.900 Karakaş Koyunu Zom Koyunu 37.800 31.500 270 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 24 Erzincan 25 Erzurum 26 Eskişehir 27 Gaziantep 28 Giresun 29 Isparta 30 İzmir 31 Kahramanmaraş 32 Karaman 33 34 35 36 Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir 37 Kilis 38 Kocaeli 39 Konya 40 41 42 Kütahya Malatya Manisa 43 Mersin 44 45 Muğla Nevşehir 46 Niğde 47 Ordu 48 Osmaniye 49 50 51 52 Rize Samsun Siirt Sinop 53 Sivas 54 Şanlıurfa Şavak Akkaraman Koyunu (2) Morkaraman Koyunu (2) Orta Anadolu Merinosu (2) Pırlak Koyunu Ramlıç Koyunu (2) İvesi Koyunu (2) Kilis Keçisi (2) Karayaka Koyunu Kıl Keçisi Pırıt Koyunu Sakız Koyunu Sakız Koyunu Kıl keçisi 12.600 Morkaraman Koyunu 31.500 25.200 6.300 Pırıt Koyunu 18.900 Kıvırcık Koyunu Maltız Keçisi Türk Saanen Keçisi 37.800 Kıl Keçisi Akkaraman Koyunu (2) Orta Anadolu Merinosu (2) Kıl Keçisi (2) Akkaraman Koyunu (2) Akkaraman Koyunu (2) Kıvırcık Koyunu Akkaraman Koyunu (2) İvesi Koyunu Kilis Keçisi (2) Karacabey Merinosu Akkaraman Koyunu (3) Orta Anadolu Merinosu Honamlı Keçisi Kıl Keçisi (2) Pırlak Koyunu (2) Akkaraman Koyunu Kıvırcık Koyunu Güney Karaman Koyunu (2) Kıl Keçisi (2) İvesi Koyunu Kıl Keçisi Akkaraman Koyunu Akkaraman Koyunu (3) Kıl Keçisi Karayaka Koyunu İvesi Koyunu Kıl Keçisi Kıl Keçisi Karayaka Koyunu Tiftik Keçisi Karayaka Koyunu Kangal Akkaraman Koyunu (8) İvesi Koyunu (2) 18.900 6.300 37.800 Akkaraman Koyun Kilis Keçisi 18.900 12.600 6.300 12.600 25.200 6.300 44.100 Akkaraman Koyunu 12.600 12.600 6.300 Güney Karaman Koyunu İvesi Koyunu 44.100 Proje askıya alındı 6.300 6.300 Akkaraman Koyunu 31.500 Karayaka Koyunu 12.600 Akkaraman Koyunu 18.900 6.300 6.300 6.300 6.300 50.400 12.600 271 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 55 Tokat 56 Tunceli 57 Uşak 58 Yalova 59 Yozgat 60 Bitlis 61 Edirne 62 Iğdır 63 Kars 64 Tekirdağ Genel Toplam: 64 il Karayaka Koyunu (2) Kıl Keçisi Şavak Akkaraman Koyunu Eşme Koyun Pırlak Koyunu Kıvırcık Koyunu Akkaraman Koyunu (2) Kıl Keçisi 151 Alt Proje 18.900 6.300 Kıvırcık Koyunu 18.900 6.300 Akkaraman Koyunu Kıl Keçisi Karacabey Merinosu Morkaraman Koyunu Akkaraman Koyunu Karacabey Merinosu 32 Yeni Alt Proje 25.200 6.300 6.300 6.300 6.300 6.300 1.159.200 baş koyun/keçi 2.1. Proje Genel Amaçları Yetiştirici koşullarında küçükbaş hayvan ırklarının tanımlayıcı verim özelliklerinin belirlenmesi, Birim hayvandan elde edilecek ürünlerin nitelik ve nicelik bakımından ıslahı, Damızlık adayı erkekelere üzerinde uygulanacak performans testi neticesinde, küçükbaş hayvan ırklarının ıslahında kullanılacak üstün verim özelliklerine sahip koçlar/tekeler elde edilerek yetiştiricilerin üstün verimli damızlık koç/teke ihtiyacının karşılanması, Koyun yetiştiricilerinin proje kapsamında yapılacak toplantı, tanıtım günü ve eğitimlerle modern yetiştirme pratiklerinden haberdar edilmesi, Halk elinde kayıtlı küçükbaş elit ve taban sürüleri oluşturulması ve bunlar arası damızlık transferi, Irka özgü yetiştirici birliklerinin kurulması ve bunlara işlerlik kazandırılması, Proje kapsamında elde edilecek üstün damızlık değerli koç ve tekelerden sperma temini ve bunların sahada uygulanması, 3. Sonuç Halk Elinde Küçükbaş Hayvan Islahı Ülkesel Projesi, ülke hayvancılığı açısından gerek kapsamı gerekse yetiştirici şartlarında uygulanması bakımından ihtiyaç duyulan bir projedir. Projenin zaman içinde gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi modern biyoteknolojik uygulamarında projeye entegre edilerek geliştirilmesi ve devam ettirilmesi elzemdir. Bununla birlikte projenin mevcut bir kısım darboğazları konusunda yapılacak çalışmalar ve herbir alt projede tür/ırk bazında ortaya çıkan farklı ihtiyaçların paydaşlar tarafından (TAGEM, Proje liderleri, Üniversiteler, Yetiştirici Birlikleri) bilimsel ölçütler ışığında geç kalınmadan alınacak tedbirler ile çözülmesi gerekmektedir. Proje ülke hayvancılığının açısından bir çok konuda ilk olma özelliği taşıyan, paydaşları ve uygulamaları ile sahaya adanmış bir proje olup, gelinen seviye yeterli olmasada 272 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 projenin gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi paydaşlarının eşgümü, kurumlar arası etkin işbirliği sayesinde ülke küçükbaş hayvancılığı açısından önemli mesafe kat edilmesine vesile olacağı aşikardır. Kaynakça Anonim, (2014),Türkiye İstatistik Kurumu, Tür ve Irklarına Göre Hayvan Sayıları, 2012 – 2014, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16183 Karaca, O, 2014, Koyun Keçi Genetik Islah Çalıştayı, 11-13 HAZİRAN 2014, Uşak Kaymakçı, M., (2006), İleri Koyun Yetiştiriciliği kitabı, İzmir ili Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği Yayınları No:1,s1-10, İzmir. Gürsoy,O.,2009, Türkiye ve Avrupa Birliğinde Küçükbaş Hayvan Yetiştiriciliğinde Örgütlenme, Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi dergisi, 2009, Cilt 23, Sayı 2, 79-95 273 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Mısır Rahime CENGİZ Mesut ESMERAY Mısır Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Mısır, hem insan ve hayvan beslenmesinde hem de endüstride geniş kullanım alanına sahip bir sıcak iklim tahılıdır. Dünya nüfusunun hızla artmasına paralel olarak yem ve gıda sanayinde mısıra olan talep günden güne artarak devam etmektedir. İnsanın kültüre aldığı en eski tarla bitkilerinden biri olan mısırın arkeolojik kazılar sonucunda en az 7000 yıl önce Meksika’ da temel besin kaynağı olarak tüketildiğini göstermektedir. 1492’den önce Amerika kıtasının dışında bilinmeyen mısır yaygın olarak Kuzey ve Güney Amerika’da yerliler tarafından yetiştirilmekteydi. Daha sonra Amerika Kıtası’nın keşfiyle mısır tohumları Avrupa ve Afrika’da yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu şekilde Dünya’nın hemen hemen her yerine yayılmış ve giderek zenginleşmiştir. Mısır bitkisi diğer tahılların aksine erkek ve dişi organları aynı bitki üzerinde fakat farklı yerlerde taşır. Mısır bitkisi diğer tahıllardan daha çok güneş ışığını kullanır ve daha hızlı büyür. Ayrıca geniş yaprakları sayesinde en yüksek fotosentez oranına sahip olan mısır bitkisi yüksek verim gücüne sahiptir. Mısır geniş ölçüde ılıman, tropik ve subtropik bölgelerde tarımı yapılan hem insan hem de hayvan besini olarak kullanılan bir tahıldır. Soğuğa dayanıklı olmaması nedeniyle sıcak bir gelişme periyodu ister. Taneleri çoğu kez sarı, beyaz ve kırmızıdır. Mısır bitkisinin alt türlerinden en çok yetiştirilen ve tüketilen atdişi (dent), şeker (sweet corn) ve cin (popcorn) mısırıdır. Mısır insan beslenmesinde kullanıldığı gibi hayvan beslenmesinde de yoğun olarak kullanılmaktadır. Özellikle son yıllarda silajlık mısır üretiminin de artmasıyla sadece kanatlı sektöründe değil büyükbaş ve küçükbaş beslenmesinde de önemli yer bulmuştur. Mısır ıslahında, özellikle 1900 lerin başından beri melez mısır ıslahının kullanılması ile verim ve kalite özellikleri konusunda büyük aşamalar kaydedilmiştir. Bu önemli gelişmelere son yıllardaki biyoteknolojik çalışmaların da dahil olması bu sürecin daha da etkili olmasına katkı sağlamıştır. Mısır ekimi sonrası toprak çıkışından tane olum sürecine kadar geçen sürede aldığı toplam ısı derecesinin hesaplanmasıyla elde edilen veriler gruplandırılmış ve olum grupları oluşturulmuştur. FAO olum grupları olarak adlandırılan bu gruplar 274 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 erkenci (FAO 300-400), orta (FAO 500600), geç (FAO 700-800) ve bunların ara grupları olarak adlandırılmışlardır. Mısır bir sıcak iklim tahılı olup C4 bitkisidir; yani yüksek ışığa ve CO2’e ihtiyaç duyar. İdeal toprak isteği olarak organik maddece zengin, derin, su tutma kapasitesi yüksek ve pH derecesi 5 ila 8 arasında olan topraklarda yüksek verim verir. Mısır bitkisinin iklim beklentileri ise çimlenme için asgari 8 ila 10 derece toprak sıcaklığı, uygun büyüme için ise 20 ila 30 derece hava sıcaklığıdır. Mısır bitkisinin yüksek miktarda suya ihtiyacı vardır. Yaklaşık 650 ila 700 mm olan su ihtiyacı, özellikle azotlu gübrelemeye gereksinim duyduğu döllenme (polinizasyon) döneminde ortaya çıkar, dolayısı ile bu dönemde bitki kesinlikle susuzluk yaşamamalıdır. Bölgesel iklim farklılıkları da dikkate alınarak o bölgeye uygun olum gruplarıyla çalışılarak mısır üretiminin daha uygun ve verimli bir şekilde yapılması sağlanmaktadır. 2. Dünyada Durum Dünyada 2004 yılından başlamak üzere, 2013 yılına kadar geçen son 10 yıllık dönem içerisinde, mısır üretimiyle ilgili değerler Tablo 4’te verilmiştir. Tablo 4 incelendiğinde; toplam mısır üretiminin toplamda arttığı fakat bazı yıllarda az da olsa azalmaların olduğu görülmektedir. Dalgalanmaların özellikle o yıl yetiştirme mevsiminde görülen iklim değişikliklerinin etkili olduğu düşünülebilir. Fakat toplamda dünya üretim miktarının artmaya devam edeceği rahatlıkla öngörülebilir. Tablo 1. Ülkelere Göre Dünya Mısır Üretim Miktarları (1.000.000 ton) Ülkeler A.B.D. Çin Brezilya Arjantin Ukrayna Hindistan Meksika Endonezya Fransa Kanada Türkiye Diğer Toplam 2004 299,8 130,2 41,8 14,9 8,8 14,1 21,6 11,2 16,3 8,8 3,0 157,8 728,9 2005 282,2 139,3 35,1 20,4 7,1 14,7 19,3 12,5 13,6 9,3 4,2 155,5 713,6 2006 267,5 151,6 42,6 14,4 6,4 15,0 21,8 11,6 12,7 8,9 3,8 92,2 706,8 2007 331,1 152,3 52,1 21,7 7,4 18,9 23,5 13,2 14,3 11,6 3,5 140,0 790,1 2008 307,1 165,9 58,9 22,0 11,4 19,7 24,3 16,3 15,8 10,5 4,2 174,0 830,6 2009 332,5 163,9 50,7 13,1 10,4 16,7 20,1 17,6 15,2 9,5 4,2 165,7 820,2 2010 316,1 177,4 55,3 22,6 11,9 21,7 23,3 18,3 13,9 11,7 4,3 174,3 851,2 2011 313,9 192,7 55,6 23,7 22,8 21,7 17,6 17,6 15,9 10,6 4,2 191,0 887,8 2012 273,8 205,6 71,0 21,1 20,9 22,2 22,0 19,3 15,6 13,0 4,6 183,1 872,7 2013 353,6 218,4 80,2 32,1 30,9 23,2 22,6 18,5 15,0 14,1 5,9 202,0 1018,1 Kaynak: FAO, 2015 Bu artışın en büyük sebepleri; tohumluk olarak kullanılan mısırın, yerli çeşitler ve açıkta tozlanan çeşitlerden ziyade melez mısır çeşitlerinin kullanımının günden güne 275 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 artması ve ayrıca yetiştirme teknikleri ve teknolojilerinin gelişmiş olması ve tüm dünyada bunlara rahatlıkla erişilebilir olunması olarak sayılabilir. A.B.D.’nin dünya üretiminin yaklaşık üçte birini ürettiği görülmektedir. Mısırın ana vatanı olan bir kıtada, hem ılıman bölgede olan tarımsal arazi miktarının çok ve toplu olması hem de tarım teknolojilerinin yüksek olması A.B.D.’nin dünya üretim miktarında lider konumda olmasına katkı sağlamaktadır. Tablo 2.’de verilen ülkelerin verim ortalamaları incelendiğinde; verim ortalamalarının üretim miktarlarına paralel olarak arttığı görülmektedir. Mısır veriminin artışında melez mısır çeşitlerinin kullanılmasının büyük katkısı vardır. Dünya ortalama verimlerine baktığımızda gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında ciddi farkların olduğu da görülmektedir. Ortalama verim değerlerinin yüksek olması o ülkedeki mısır tarımının en iyi şekilde yapıldığı anlamına gelmektedir. Tablo 2. Ülkelere Göre Dünya Mısır Verim Ortalamaları (ton/ha) Ülkeler A.B.D. Çin Brezilya Arjantin Ukrayna Hindistan Meksika Endonezya Fransa Kanada Türkiye Ortalama 2004 10,06 5,12 3,36 6,39 3,85 1,90 2,81 3,34 8,99 8,24 5,50 3,85 2005 2006 9,28 5,28 3,04 7,35 4,31 1,93 2,92 3,45 8,25 8,60 7,00 3,88 9,35 5,62 3,38 5,90 3,73 1,91 3,00 3,46 8,72 8,47 7,11 3,83 2007 9,45 5,16 3,78 7,66 3,90 2,33 3,20 3,66 9,67 8,51 6,83 4,07 2008 9,65 5,55 4,07 6,45 4,69 2,41 3,30 4,07 9,29 9,06 7,19 4,24 2009 10,33 5,25 3,71 5,57 5,01 2,02 3,23 4,23 9,10 8,37 7,18 4,37 2010 9,59 5,45 4,36 7,81 4,51 2,54 3,25 4,43 8,83 9,73 7,26 4,44 2011 9,23 5,74 4,21 6,35 6,44 2,47 2,90 4,56 9,97 8,89 7,13 4,59 2012 7,74 6,28 5,00 5,73 4,79 2,55 3,18 4,89 9,08 9,21 7,38 4,34 2013 9,96 6,17 5,25 6,60 6,41 2,45 3,19 4,84 8,13 9,58 8,93 4,47 Kaynak: FAO, 2015 3. Türkiye’de Durum Mısırın 1600 lü yıllarda ülkemize girdiği düşünülmektedir. Türkçede bu bitkiye “mısır” adının verilmesi, mısırın ülkemize Kuzey Afrika yoluyla Mısır ve Suriye’den girdiğini gösterir. Orta Avrupa ülkelerinde çok eskiden mısıra “Türk buğdayı” denmesi, mısırın bu ülkelere ilk olarak Türkiye’den gittiğini gösteren bir belgedir (Kırtok, 1998). Daha önceleri yerel çeşitler olarak ekilen mısır, 1980’lerde melez mısır çeşitlerinin ülkemize girmesi ile verimde ve dolayısıyla üretim miktarlarında bir artış görülmeye başlanmıştır. Tablo 3. ün incelenmesinden görüleceği üzere; son yıllarda mısır üretiminde ekim alanlarında çok büyük artışlar olmamasına rağmen üretim miktarı yaklaşık iki katına çıkmış ve 6 milyon tona yaklaşmıştır. Son on yılda ortalama mısır verimi 1,5 katını aşarak 903 kg’a ulaşmıştır. Verim konusunda 276 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 dünya ortalamasının iki katını yakalamış olmamız da mısır yetiştiriciliği konusunda ülkemizin iyi bir konumda olmasını göstermektedir (Tablo 2.). Verim konusundaki başarının en büyük sebepleri yüksek verim potansiyeline sahip melez mısır çeşitlerinin ekilmesi, sulama yapılabilir alanların artması ve yetiştirme tekniklerinin gelişmesi olarak söylenebilir. Bununla birlikte istatistiki verilerin daha sağlıklı alınmasının gerçek rakamlara ulaşılmasında katkısı büyüktür. İller bazında üretim miktarları incelendiğinde; 300 bin ton üzeri üretim yapan illerin sırasıyla Adana, Şanlıurfa, Mardin, Konya, Manisa, Osmaniye ve Sakarya olduğu görülmektedir. Türkiye mısır ekiliş alanlarının daha çok kıyı ve Akdeniz ikliminin hakim olduğu, mısır için gerekli olan vejetasyon süresinin rahatlıkla tamamlayabildiği illerde olduğu görülmektedir (Harita 1.). İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesindeki illerde mısır üretiminin 10 bin ton altında olduğu görülmektedir. Bilindiği gibi bu bölgelerdeki hakim iklim karasal iklim olup bu iklimde orta geçci ve geçci mısırlar, vejetasyon süresini tamamlayamamakta ve mısır tarımını zorlaştırmaktadır. Özellikle son yıllarda Güney Doğu Anadolu Bölgesinin üretim miktarlarında çok önemli artışlar olduğunu görmekteyiz. Bunun sebepleri; GAP (Güney Doğu Anadolu Projesi)’ın devreye girmesi ve sulanabilir alanların artması, ikinci ürün olarak diğer ürünlerin arkasından yetiştirilmesi ve bazı ürünlere alternatif olarak (özellikle pamuk) ekilmesi sayılabilir. Maliyet kâr oranının yüksek olması nedeniyle başta pamuk olmak üzere diğer ürünlerden mısır ekilişine yönelme gerçekleşmektedir. Tablo 3. Türkiye Tane Mısır Ekim, Üretim ve Verim Değerleri Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Ekim Alanı (da) 6.000.000 5.360.000 5.175.000 5.950.000 5.920.000 5.940.000 5.890.000 6.226.094 6.599.980 6.586.450 Üretim (1000 ton) 4.200 3.811 3.535 4.274 4.250 4.310 4.200 4.600 5.900 5.950 Verim (kg/da) 700 711 683 720 718 726 713 739 895 903 Kaynak: TÜİK, 2015 Silajın hayvan beslenmesindeki öneminin daha fazla anlaşılması ve kaliteli kaba yem ihtiyacını karşılaması gibi sebepler silajın her geçen yıl daha da popüler olmasını sağlamaktadır. 277 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Harita 1. 2014 Yılı Tane Mısır Üretim Miktarları Haritası Kaynak: TÜİK, 2015 Ülkemizde silajlık mısır ekim alanı, üretimi ve verim miktarları incelendiğinde ekim alanı ve üretimin yaklaşık üç kat artmış olmasına rağmen verimin değişmediğini görmekteyiz (Tablo 4.). Bunun sebebi; silaj ekimi yapılan alanların hemen hemen tüm bölgelerde yaygın olduğu hatta tane mısır üretimi yapılmayan illerde bile silajlık mısır üretiminin yapılması, bu bölgelerdeki çiftçilerin mısır tarımına henüz başlaması ile uygun çeşitlerin ekilmemesi olarak sıralanabilir (Harita 2.). Bu da aslında mısır için çok fazla uygun olmayan alanlarda yapılan üretimden dolayı verimlerin düşük kaldığı ve her yıl bu alanların arttığını düşündüğümüzde ortalama verimin de sabit kaldığı söylenebilir. Ayrıca silaja uygun çeşit seçiminin de tam olarak yapılamaması, silaj mısırı yetiştirme tekniklerinin tam olarak oturtulamaması da verim konusundaki sabit değerlerin değişmemesine sebep olmaktadır. İller bazında üretim miktarları incelendiğinde, 700 bin ton üzeri üretim yapan iller sırasıyla; İzmir, Konya, Balıkesir, Bursa, Aydın, Çanakkale ve Sakarya olarak görülmektedir (Harita 2). Üretim miktarının yoğun olduğu illerin aynı zamanda hayvancılığın yoğun olduğu, süt ve et üretim ve işleme tesislerinin de yoğun olan iller olduğunu görmekteyiz. Tablo 4. Türkiye Silajlık Mısır Ekim, Üretim ve Verim Değerleri 2005 1.800.000 Üretim (1000 ton) 7.600 2006 2.406.613 10.069 4.188 2007 2.552.735 10.259 4.027 2008 2.723.031 11.183 4.179 2009 2.608.852 11.099 4.293 2010 2.844.728 12.446 4.398 2011 3.007.969 13.294 4.445 2012 3.371.592 14.956 4.450 2013 3.885.092 17.835 4.595 2014 4.015.913 18.563 4.630 Ekim Alanı (da) Kaynak: TÜİK, 2015 278 Verim (kg/da) 4.224 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Harita 2. 2014 Yılı Silajlık Mısır Üretim Miktarları Haritası Kaynak: TÜİK, 2015 4. Sonuç Mısır tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her yıl artan bir şekilde önem kazanmaya devam etmektedir. Daha fazla üretim ve daha fazla tüketim sonucu verim potansiyeli yüksek melez mısır çeşitlerine ihtiyaç daha da artmaktadır. Ülkemizde mısır üretiminin arttırılması, ekim alanlarının arttırılması ile doğru orantılıdır. İklimsel şartlardan dolayı ekim yapılamayan bölgelerde özellikle vejetasyon süresi düşük (FAO 300-500) melez mısır çeşitlerine ihtiyaç vardır. Bu çeşitlerin hem kamu araştırma kuruluşları ve hem de özel sektör kuruluşları tarafından bölgeye uygun olarak ıslah edilmeleri gerekmektedir. ihtiyacını karşılama oranları da dikkate alınmalıdır. Mısırın sulanmasında yer altı sularının çoğunlukla kullanıldığı bölgelerde alternatif su kaynaklarının ve alternatif ürünlerin planlanması gerekmektedir. Mısır tarımı tamamen makinalarla yapılan bir tarım olduğundan küçük arazilerde mısır tarımı yapmak ekonomik olarak randımanlı olmayacağından, arazilerin toplulaştırılması mısır tarımının verimliliği açısından önemlidir. Mısır tarımı sulu tarım şartlarında yapılabilen bir tarımdır. Sulanabilir tarım arazilerinin arttırılması (örneğin GAP) mısır üretiminin de artmasını sağlamıştır. Fakat yerini aldığı diğer bitkilerin Ülkemiz Mısır işleyen sanayi kuruluşlarının tercihlerine göre (yağ, cips, nişasta, çerez vb.) tane kalitesi yönünden farklı, yüksek verimli melez mısırların geliştirilmesi ile talep açığı karşılanacaktır. Türkiye'de üretilen tane mısırın çoğunluğu kanatlı yem sanayinde kullanılmaktadır. Yüksek besin kalitesi (yüksek yağ ve yüksek methionin içeren mısır gibi) içeren çeşitlerin geliştirilmesi, kanatlı yem sanayinde kullanılan katkı maddelerinin miktarını azaltacaktır. Yüksek yağ, protein gibi kalite kriterleri içeren mısırın üretimi ve satışında, tarımsal desteklemeler kapsamında normal mısır 279 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 üretimine göre az da olsa bir fark ödemesi yapılması kaliteli mısır üretimini teşvik edecektir. Besi ve süt sığırı yetiştiriciliğinde önemi artan mısır silajının daha kaliteli ve verimli olabilmesi için gerekli silajlık melez mısır çeşitlerinin kullandırılması gerekmektedir. Her geçen gün popülerliği artan şeker mısırı (sweet corn) üretim miktarının arttırılarak ithalatın azaltılması gerekmektedir. Bu nedenle kamu ve yerli özel sektörün hem şeker mısır ıslah projelerinin desteklenmesi hem de şeker mısırı üreticilerinin desteklenmesi gerekmektedir. Ülkemizde üretilen şeker mısır ve cin mısır ile ilgili istatistik verilerinin de alınması gerekmektedir. Yeni bir melez mısır çeşidi geliştirmek zaman ve maddi yönden meşakkatli süreçlerdir. Özellikle yerli sermayeli tohumculuk firmalarının mısır ıslahı konusunda yaptıkları çalışmalara desteklerin arttırılması ve bunun sonucu olarak ekilen yerli mısır çeşitlerinin oranının yükseltilmesi sağlanmış olacaktır. Mısır ıslahı ve yetiştiriciliği konusunda uzmanların eksikliği hissedilmektedir. Daha fazla konusunda uzman kişilerin yetiştirilmesi için özellikle dünyada mısır konusunda ileri olan ülkelerden teorik ve pratik eğitim desteği alınması gerekmektedir. Mısır bitkisinin önemi hem Dünya’da hem de Ülkemizde gün geçtikçe artmaktadır. Üretim-tüketim dengelerinin sağlanması amacıyla tarımsal desteklemesine bölgesel ve sektörel olarak devam edilmesi gerekmektedir. Kaynaklar KIRTOK, Y., 1998. Mısır Üretimi ve Kullanımı Kitabı. Kocaoluk Yayınevi, 445, İstanbul. FAO 2015, http://faostat3.fao.org/download/Q/QC/E, Erişim Tarihi: 27.11.2015. TÜİK 2015, http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul, Erişim Tarihi: 27.11.2015 280 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Patates Uğur PIRLAK Necmettin Oğuz DEMİR Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Türkiye'ye 1850’li yıllarda girdiği kabul edilen patates, geçen süre içerisinde oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Türkiye için mazisi pek eski olmayan patates, ülkemize 165 yıl kadar önce Rusya ve Kafkaslar üzerinden doğu bölgelerimize, bir asırdan fazla süre önce Avrupa üzerinden batı yörelerimize girmiştir. Bugün yurdun hemen her yerinde yetiştirilebilmekle beraber, özellikle Orta Anadolu’da önemli durumdadır. İklim ve coğrafik bölgeler dikkate alındığında, ülkemizdeki patates üretim alanlarını iki grupta toplamamız mümkündür. Bunlardan birincisi erkenci patates üretimi olup Akdeniz, Ege ve Karadeniz bölgelerinde uygulanmaktadır. Üretimin büyük bir kısmını Ege’de İzmir ve Akdeniz kıyısında ise Adana’da gerçekleştirilmektedir. Bu bölgelerde ayrıca ana ürün üretimi de söz konusudur. İkincisi ana ürün üretim alanı olup, temel olarak Orta ve Doğu Anadolu bölgelerini içermektedir. Ana patates üretim merkezlerinin hemen yanında tohumluk teminine elverişli yüksek yaylalar mevcuttur. Orta Anadolu’da Kayseri, Konya, Sivas, Niğde ve Nevşehir’in yüksek rakımlı yerleri, Çukurova’da Toroslar, Antalya’da Korkuteli Yaylası ve Erzurum-Pasinler Ovası bunlar arasında sayılabilir. Türkiye’de üretilen patatesin %56’sı yemeklik, %11’i sanayilik, %11’i tohumluk ve %5’i hayvan yemi olarak kullanılmakta diğer taraftan %2’si ihraç edilmekte, %15 ise depo kayıpları olarak gerçekleşmektedir. Kişi başına düşen patates tüketim miktarı yaklaşık 50 kg civarındadır. 2. Dünya ve Türkiye’deki Durum Dünyada 2013 yılında, yıllık ortalama 19.337.071 milyon hektar alanda 376.452.524 milyon ton patates üretilmiştir ve verim 19,46 ton/ha olmuştur. En fazla patates üreten on ülke sırasıyla; Çin, Hindistan, Rusya, Ukrayna, ABD, Almanya, Bangladeş, Polonya, Fransa ve Hollanda’dır (Tablo 1). Türkiye’de 2014 yılında, 129.703,2 ha üretim alanından 4,16 milyon ton patates elde edilmiştir ve verim 32,45 ton/ha olmuştur. 2015 yılında ise yapılan değerlendirmede 150.455 ha alana patates dikimi yapıldığı, TÜİK tahminine göre de 4.814.560 ton üretim beklenmektedir (Tablo 2). 281 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 1. Yıllara Göre Dünyada En Fazla Patates Üreten İlk On Ülkenin ve Türkiye’nin Patates Dikim Alanı, Üretim Miktarları ve Verimleri. 2010 Üretim Sıra Ülke (ton) 1 Çin 81.533.500 2 Hindistan 36.577.300 3 Rusya 21.140.540 4 Ukrayna 18.705.000 5 A,B,D 18.337.537 6 Almanya 10.201.900 7 Polonya 8.765.955 8 Bangladeş 7.930.000 9 Belarus 7.831.111 10 Hollanda 6.843.529 13 Türkiye 4.548.085 Alan (ha) 5.205.060 1.835.300 2.109.100 1.411.900 405.010 255.200 490.853 435.000 366.766 156.969 140.665 Verim (ton/ha) 15,66 19,93 10,02 13,25 45,28 39,98 17,86 18,23 21,35 43,60 32,33 2012 1 Çin 92.762.500 5.531.950 2 Hindistan 41.483.000 1.907.000 3 Rusya 29.532.530 2.197.200 4 Ukrayna 23.250.200 1.444.100 5 A,B,D 20.990.738 458.064 6 Almanya 10.665.600 238.300 7 Polonya 9.091.900 373.000 8 Bangladeş 8.205.470 430.446 9 Belarus 6.910.669 332.035 10 Hollanda 6.765.618 149.770 13 Türkiye 4.795.122 172.087 Kaynak: http://faostat3.fao.org 16,77 21,75 13,44 16,10 45,82 44,76 24,38 19,06 20,81 45,17 27,86 Tablo 2. incelendiğinde yıllara göre dikim alanında azalış görülürken, patates üretiminde ortalama aynı seyir 2011 Üretim Sıra Ülke (ton) 1 Çin 88.290.500 2 Hindistan 42.339.400 3 Rusya 32.681.470 4 Ukrayna 24.248.000 5 A,B,D 19.488.460 6 Almanya 11.837.200 7 Bangladeş 8.326.389 8 Polonya 8.196.700 9 Fransa 7.440.219 10 Hollanda 7.333.472 14 Türkiye 4613071 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 19 Çin Hindistan Rusya Ukrayna A,B,D Almanya Bangladeş Fransa Hollanda Polonya Türkiye Alan (ha) 5.424.010 1.863.200 2.202.600 1.443.000 435.847 258.700 460.197 400.500 158.643 159.233 142.985 Verim (ton/ha) 16,28 22,72 14,84 16,80 44,71 45,76 18,09 20,47 46,90 46,05 32,26 2013 95.941.500 5.614.600 45.343.600 1.992.200 30.199.126 2.087.824 22.258.600 1.391.625 19.843.919 425.730 9.669.700 242.800 8.603.000 443.934 6.975.000 160.700 6.801.000 155.800 6.334.200 337.200 3948000 125.030 17,09 22,76 14,46 15,99 46,61 39,83 19,38 43,40 43,65 18,78 31,58 izlenmektedir. Buna bağlı olarak patates veriminde artış gözlemlenmektedir. 3. Patatesin İhracat ve İthalat Miktarları Dünyada patates üretim alanlarının genişliğine karşın, ürün dış ticareti oldukça yavaş seyretmektedir. Son yirmi yılda gelişmiş ülkelerin patates dikiliş ve üretiminde bir azalma, gelişmekte olan ülkelerde ise artış vardır. İthalat ve ihracat esas itibariyle üç noktada yoğunlaşmaktadır: Çoğunlukla birbirine yakın ülkeler arasında gerçekleşen normal patates ticareti, daha çok Akdeniz ülkelerinden Avrupa ülkelerine yapılan turfanda patates ticareti, Avrupa ve Amerika’nın gelişmiş ülkelerinden diğer ülkelere yapılan tohumluk ihracatıdır. Hollanda dünyanın en önemli patates üretim merkezi olup, ihracat bakımından Avrupa’da ilk sırayı almaktadır. Fiyatların uygun olması halinde bir miktar da ithalat yapmaktadır. 282 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. Türkiye’de Yıllara Göre Patates Dikiliş Durumu, Üretim Miktarı ve Verimi 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015* Dikim Alanı (da) 1.950.000 1.776.000 1.528.000 1.579.084 1.525.975 1.478.883 1.428.738 1.388.660 1.429.849 1.720.867 1.250.297 1.297.032 1.504.550 Alan Artışı (%) 100,00 91,08 78,36 80,98 78,26 75,84 73,27 71,21 73,33 88,25 64,12 66,51 77,16 Üretim (Ton) 5.300.000 4.770.000 4.060.000 4.366.180 4.227.726 4.196.522 4.397.711 4.513.453 4.613.071 4.795.122 3.948.000 4.166.000 4.814.560 Üretim Artışı (%) 100,00 90,00 76,60 82,38 79,77 79,18 82,98 85,16 87,04 90,47 74,49 78,60 90,84 Verim Verim Artışı (kg/da) (%) 2.717,95 100,00 2.685,81 98,82 2.657,07 97,76 2.765,01 101,73 2.770,51 101,93 2.837,63 104,40 3.078,04 113,25 3.250,22 119,58 3.226,26 118,70 2.786,46 102,52 3.157,65 116,18 3.211,95 118,18 3.200,00 117,74 Kaynak: www.tuik.gov.tr * Tahmini veriler. Tablo 3. Yıllara Göre Türkiye’de En Fazla Patates Üretimi Yapılan İller 2011 Üretim (ton) Sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Niğde İzmir Afyon Konya Bolu Nevşehir Kayseri Adana Aksaray Sivas 731.270 476.603 422.771 370.388 334.723 321.302 222.038 20.256 206.134 160.128 2013 1 Niğde 512.644 2 İzmir 441.279 3 Konya 420.755 4 Afyon 306.377 5 Kayseri 299.346 6 Bolu 247.093 7 Adana 179.775 8 Nevşehir 177.620 9 Aksaray 173.756 10 Bitlis 165.407 Kaynak: www.tuik.gov.tr 2012 Dikilen alan (dekar) 203.870 133.607 114.185 93.543 93.155 91.192 61.530 66.389 51.880 48.100 153.510 115.034 107.938 83.891 75.197 83.976 50.288 40.660 54.239 37.770 Verim Sıra (kg/da) İl 3.587 3.567 3.703 3.960 3.593 4.145 3.609 3.318 3.991 3.329 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Niğde İzmir Konya Afyon Nevşehir Kayseri Bolu Aksaray Adana Sivas 3.339 3.836 3.898 3.654 3.981 2.943 3.575 4.368 3.204 4.379 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Niğde Konya İzmir Afyon Kayseri Bolu Aksaray Nevşehir Adana Sivas Hollanda’nın önemli bir patates ihracatçısı olması nedeniyle, herhangi bir kontrol tedbirinin alınması veya fiyat desteklemeleri söz konusu değildir. Hollanda’da patatesle ilgili araştırma yapan kamu kurumlarının yanında, özel sektör kuruluşları da bulunmakta, bu kuruluşlarda ıslah ve diğer Üretim 801.468 570.671 460.154 433.460 323.200 281.896 273.604 209.306 200.417 162.922 2014 618.853 509.188 391.347 301.579 285.770 280.735 239.728 218.952 206.120 171.663 Dikilen alan (dekar) 269.206 157.038 136.604 141.602 94.131 85.307 96.835 66.025 63.594 64.359 179.660 121.257 105.900 83.426 71.300 84.461 69.450 49.610 57.180 62.820 Verim (kg/da) 3.005 3.660 3.400 3.090 3.466 3.336 2.852 3.230 3.181 2.555 3.445 4.199 3.695 3.624 4.008 3.324 3.452 4.413 3.605 2.733 çalışmalar yapılmaktadır. Oluşturulan sistemli bir organizasyonla patatesle ilgili bütün çalışmalar takip edilebilmektedir. Mayıs-Haziran aylarında gerçekleşen ilk erkenci patates ithalatında İtalya, Malta ve İsrail önemli görülmektedir. İtalya dünyanın 283 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 en büyük erkenci patates üreticisi olup, aynı zamanda büyük bir patates ithalatçısıdır. İtalya erkenci patates üretimini artırmak için ana üretim alanlarını daraltmış, erkenci üretim alanlarını genişletmiştir. Grafik 1. Türkiye İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasına Göre Türkiye’deki Patates Üretimi Dağılımı (2014) Doğu Karadeniz %3,23 Ortadoğu Anadolu %3,41 Batı Marmara İstanbul %0,27 %0,00 Kuzeydoğu Anadolu %2,52 Güneydoğu Anadolu %0,18 Batıkaradeniz %4,10 Ortaanadolu %37,67 Akdeniz %8,22 Doğu Marmara %9,02 Ege %18,37 Batı Anadolu %12,98 Ortaanadolu Doğu Marmara Ortadoğu Anadolu Batı Marmara Ege Akdeniz Doğu Karadeniz Güneydoğu Anadolu Batı Anadolu Batıkaradeniz Kuzeydoğu Anadolu İstanbul Kaynak: www.tuik.gov.tr Almanya Avrupa’nın önemli patates üreticisi ülkelerinden biri olup, bir miktar patates de satın almaktadır. Türkiye’den aldığı patateslere çok yüksek vergi oranları uygulamasından dolayı diğer AB ülkeleriyle kalite ve mesafede farkı bulunmamasına rağmen rekabet etmemiz güçleşmektedir. Tablo 4’ ten anlaşılacağı üzere 2014 yılı dünya patates ithalat miktarı 11.577.246 ton ve değeri ise 4,0 milyar $’dır. En fazla ithalat yapan ülkeler ise sırasıyla Hollanda, Belçika ve Rusya’dır. 2014 yılı dünya patates ihracat miktarı 11.775.420 ton ve değeri ise 4.1 milyar $’dır. En fazla ihracat yapan ülkeler sırasıyla Hollanda, Fransa ve Almanya’dır. Türkiye’nin 2014 yılı ihracat rakamları ise 14.568 ton ve 4.417.769 $’dır. Türkiye’de 2002-2014 yılları arasında gerçekleşen patates ithalat ve ihracat verilerine göre ithalat ve ihracat değerlerinde artış görülmektedir (Tablo 5). 2014 yılında ithalat miktarı 28.586 ton ithalat değeri 21.743.759 $ olmasına karşılık, ihracat miktarı 14.568 ton değeri ise 4.417.769 $ olmuştur. 2012 yılındaki patates fiyatları 2013 yılındaki ithalatın düşmesine ve ihracatın artmasına neden olmuştur. İthalatımız tohumluk patates ile sınırlı iken 2013 yılında 2.200 ton, 2014 yılında ise 3.135 ton yerli üretim patates tohumluğu ihraç edilmiştir (Tablo 6). 284 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4. Patates Üretiminde Önemli Olan Ülkelerin Patates İthalat ve İhracat Miktarları (2014) İthalat Miktarı İthalat Değeri İhracat Miktarı İhracat Değeri Ülkeler (Ton) ($) (Ton) ($) Belçika 1.587.261 345.712.820 1.040.420 197.634.380 Hollanda 1.674.903 307.806.462 2.090.290 901.209.108 Almanya 589.265 239.374.916 1.606.561 334.759.331 İspanya 623.505 201.908.186 237.680 85.752.893 İtalya 619.658 206.803.136 99.233 52.993.714 İngiltere 272.112 136.029.556 281.797 144.929.060 Rusya 689.726 382.522.611 38.141 7.723.949 Portekiz 382.652 93.997.210 50.706 21.966.920 Fransa 387.213 110.447.473 1.901.724 519.419.356 Amerika 466.380 169.265.027 421.922 200.087.771 Türkiye 28.586 21.743.759 14.568 4.417.769 Kaynak: http://comtrade.un.org (Birleşmiş Milletler, Ekonomik ve Sosyal İlişkiler Departmanı, İstatistik Bölümü) Tablo 5. Türkiye Patates İthalat ve İhracat Miktarları İthalat İthalat Yıllar Miktarı Değeri (Ton) ($) 2003 9.254,63 5.222.831 2004 9.071,07 5.857.480 2005 13.700,84 7.692.695 2006 23.247,60 12.969.186 2007 24.127,29 17.043.438 2008 14.447,21 13.303.899 2009 10.875,79 8.058.723 2010 23.360,19 16.955.489 2011 27.069,65 21.659.800 2012 23.053,36 16.466.743 2013 9.431,48 7.880.274 2014 28.570,16 21.743.759 2015 45.781,92 28.290.120 İhracat Miktarı (Ton) 176.750,80 154.908,57 78.040,42 41.126,55 239.747,29 89.894,52 68.767,91 84.364,69 100.483,14 91.357,79 316.326,558 13.539,24 2.605,55 İhracat Değeri ($) 16.620.978 14.535.295 6.398.724 7.673.359 37.738.410 8.741.073 5.772.087 9.700.257 17.374.923 10.585.097 43.207.585 4.297.487 316.208 Kaynak: www.tuik.gov.tr ( 2015 yılı verileri geçicidir)*İthalat ve İhracat değerlerine tohumluk dahil edilmiştir. Tablo 6. Türkiye Patates Tohumluğu İthalat ve İhracat Miktarları İthalat Miktarı İthalat Değeri İhracat Miktarı Yıllar (ton) ($) (ton) 2010 22.023 16.331.047 156,00 2011 20.788 18.794.165 172,50 2012 18.967 14.821.698 149,25 2013 8.041 7.123.648 2.200,17 2014 19.007 16.631.667 3.134,64 2015 37.972 23.890.379 ------Kaynak: www.tuik.gov.tr ( 2015 yılı verileri geçicidir) 285 İhracat Değeri ($) 10.920 145.620 66.761 1.523.008 2.109.033 ------- TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 7. Yıllara Göre Patates Tohumluğu Verileri Yıllar Toplam Patates Dikim Alanı(ha) Tohumluk Dikim Alanı (ha) Tohumluk Üretim (ton) Tohumluk İhtiyacı (ton) Tohumluk İhtiyacı Karşılama Oranı(%) İthalat (ton) İhracat(ton) 2013 125.030 5.030 150.908 437.500 42,4 8.041 2.200 2014 129.703 4.491 178.401 453.960 33,2 19.000 3.135 2015 150.455 6.100 239.000 525.000 34,0 38.000 --------- Kaynak: www.tuik.gov.tr ( 2015 yılı verileri geçicidir) 4. Genel Değerlendirme 4.1. Üretim Sorunları ve Verimi Sınırlayan Etkenler Türkiye, patates üretiminde iyi bir üretici konumuna girmiş ve bugüne kadar da, Beş Yıllık Kalkınma Planlarındaki hedefler aşılmıştır. Araştırma çalışmalarında farklı ekolojik bölgeler için çeşit performansları ve en uygun yetiştirme teknikleri belirlenmiştir. Son yıllarda verim ve üretim artışlarındaki en önemli etken, yetersiz olmakla beraber sağlıklı ve kaliteli tohumluk kullanımındaki artış olmuştur. Ayrıca gübre kullanımının artması, hastalık ve zararlılarla daha etkin mücadele yapılması ve yetiştirme tekniklerinin üretici tarafından daha etkin kullanılması, bu artıştaki önemli olan diğer etkenlerdir. Özel sektörün patates tohumluğu konusundaki girişimleri de üretimdeki yükselmeyi etkilemiştir. Ülkemizde birim alan veriminin, tarımı gelişmiş ülkeler seviyesine yaklaştığı da göz ardı edilemez bir gerçektir. Üretim artışlarına paralel olarak, bazı yeni sorunlar ortaya çıkmıştır. Elde edilen ürün fazlasının muhafazası büyük sorun olmuştur. Patates muhafazası pazarlamada önemli bir halkadır. Aksi takdirde fiyatlardaki dalgalanmalar üreticiyi önemli ölçüde etkilemektedir. Standartlara uygun depo kapasitesinin yetersizliği, üretim sektörünün bütün öğelerini olumsuz etkileyen bir durumdur. Patates muhafaza depolarının yüksek maliyetlerinin yanı sıra, tohumluk, yemeklik ve sanayilik patates depolarının da ayrı ayrı planlanması gerekmektedir. Bu gibi depo yatırımlarına olabilecek destek ve teşvik tedbirlerinin, patates üretimi ve pazarlamasındaki önemi ve etkisi büyük olacaktır. Son yıllarda soğuk hava depolarına ciddi destekler verilmiş ve verilmeye devam etmesi önemlidir. 4.2. Çeşit Geliştirme ve Islahı Ülkemizde patatesin yaklaşık 164 yıllık bir geçmişi olmasına ve zaman içerisinde patates sektöründe önemli gelişmeler olmasına rağmen, yerli çeşit geliştirme çalışmalarına 2005 yılından sonra hız verilmiştir. Tohumluk firmaları, yerli çeşit ıslahına yatırım yapmak yerine, her yıl temsilciliğini yaptıkları yurt dışı ıslah firmalarından birçok çeşit veya klon getirerek adaptasyon denemelerine almakta 286 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ve başarılı olanları tescil ettirmektedirler. Ülkemizde 138 adet tescilli patates çeşidi bulunmakta olup, bunlardan sadece bir tanesi (Nif) Türkiye’de ıslah edilerek tescil ettirilmiştir. Ancak bu çeşit de ticari üretimde hiçbir zaman şans bulamamıştır. Ülkemizde, başta Hollanda olmak üzere Almanya, Fransa, İngiltere, İskoçya, İrlanda ve ABD’de ıslah edilmiş çeşitler kullanılmaktadır. Bu durum ülkemize ait yeterli sayıda ve üretim programlarına giren tescilli çeşitlerimizin bulunmaması, çok önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde bu sorunu çözmek için patates ıslah çalışmaları, Niğde Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü liderliğinde, 2005 yılında başlatılan “Ülkesel Patates Tohumluk Üretim Sisteminin Geliştirilmesi” başlıklı proje ile yeni aşamaya girmiştir. Proje kapsamında Niğde Patates Araştırma Enstitüsü bünyesinde bir çeşit ıslah programı başlatılmıştır. Bu program kapsamında 2007-2014 yılları arasında ülkemiz açısından bir rekor olan toplam 650.000 adet melez patates tohumu elde edilmiştir. Çeşit geliştirmenin ilk adımı olan melez patates tohumları elde edilerek, “Patates Genetik Tabanı” oluşturulmuş ve patates ıslah çalışmalarının sürekliliğini sağlayacak altyapı, özellikle patates araştırmaları açısından merkez kuruluş olan Niğde Patates Araştırma Enstitüsünde kurulmuştur. Proje çalışmaları ile fiziki altyapı ve teknik personel eğitimleri tamamlanmıştır. Farklı jenerasyonlarda (nesillerde) binlerce yeni çeşit adayı üzerinde seleksiyon çalışmaları devam ettirilmektedir. Her yıl en az iki yerli çeşit tescile sunulacak şekilde patates ıslah çalışmalarımız değişik ıslah projeleri ile devam ettirilmektedir. Bu çeşit adayları (klonlar) içerisinden PA-03-2-16 ve PA-06-1-43 nolu çeşit adaylarımız 07 Ocak 2013 tarihinde ilk yerli ticari patates çeşitlerimiz olarak tescile sunulmuştur. Tescil çalışmaları sonucunda PA-06-1-43 nolu yerli patates çeşidimiz ONARAN 2015 ismiyle ve PA-03-2-16 nolu yerli patates çeşidimiz FATİH ismiyle 01 Nisan 2015 tarihinde ilk yerli patates çeşidimiz olarak tescil edilmiştir. ONARAN 2015 yerli çeşidimizin özellikleri; Orta erkenci (91-110 gün), yumru şekli oval, yumru et rengi açık sarı, yüksek verimli ve yemeklik tüketime uygundur. FATİH yerli çeşidimizin özellikleri; Orta erkenci (91110 gün), yumru şekli oval, yumru et rengi açık sarı, yüksek verimli ve yemekliksanayilik tüketime uygundur. Bu iki çeşidin yüksek kademede tohumluk üretimleri devam etmektedir. Bu çeşitlerin doku kültürü yöntemi ile 2014 yılında mini yumruları üretilmiş, 2015 yılında ise kontrollü tül seralarda ön elit sınıfında tohumluk üretimlerine devam edilmiştir. Bu çeşitlerin yüksek kademe tohumlukları herhangi bir firmaya satılmamıştır. Enstitümüz tarafından 2005-2009 yılları arasında yürütülen “Ülkesel Patates Tohumluk Üretim Sisteminin Geliştirilmesi (TÜBİTAK 1007)” projesi kapsamında Kayseri, Sivas ve Konya illeri tohumluk üretim alanları olarak belirlenmiştir. 2015 yılında üretimi yapılan bu iki çeşidin ön elit tohumlukları 2016 yılında Kayseri, Konya ve Sivas illerinde özel sektör ile işbirliği yapılarak sertifikalı tohumluk üretimi 287 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 gerçekleştirilecektir. 2016 yılında üretimi yapılacak olan sertifikalı tohumluklar 2017 yılında bölgemizde önder çiftçilere ve önde gelen özel sektör kuruluşlarına dağıtımı yapılarak geniş alanlardaki performansları görülecektir. Bu aşamadan sonra özel sektöre devri ile ilgili faaliyetler yapılacaktır. yılında yapılacak olan tescil komitesi toplantısında belli olacaktır. Enstitümüzce 2015 yılında PA-06-1-47, PAİ-07-09-27 ve PAİ-07-10-29 olmak üzere 3 çeşit adayı ile tescil denemelerine müracaat edilmiş olup, bu çeşitlerin Tescil1 denemeleri 2015 yılında TTSM tarafından yürütülmüştür. Bu çeşit adaylarının Tescil2 denemelerine 2016 yılında TTSM tarafından devam edilecek olup bu üç çeşit adayı ile ilgili sonuçlar 2017 yılında tescil komitesi toplantısında belli olacaktır. Enstitümüzce 2014 yılında PA-MUT-46, PAİ-07-18-64, PAİ-07-26-82 ve PAİ-0733-103 olmak üzere 4 çeşit adayı ile tescil denemelerine müracaat edilmiş olup, bu çeşitlerin tescil denemeleri 2014 ve 2015 yıllarında TTSM (Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Merkez Müdürlüğü) tarafından yürütülmüştür. Bu çeşit adaylarının tescil deneme sonuçları 2016 Toplamda 7 adet tescile sunulmuş çeşidimiz bulunmak ta olup her yıl en az iki yerli çeşit tescile sunulacak şekilde çalışmalar devam ettirilmektedir. Bu adım, ülkemiz patates üretiminin dışa bağımlılıktan kurtuluşu olacaktır. 4.3. Tohumluk Üretimi, Dağıtımı ve Yayımı Ülkemizde verimi etkileyen en önemli etken tohumluktur. Tohumluğun kalitesi, fizyolojik yaşa, kaynağına, yumru iriliğine, tohumluğun saflığına, virüs, bakteri, fungus ve benzeri hastalık etmenleriyle bulaşık olup olmamasına bağlıdır. Patateste hastalık oluşturan bu etmenlerden özellikle virüslere karşı gerekli önlemler alınmadığında, tohumluk yumrular 1-2 yıl gibi çok kısa bir süre içerisinde dejenere olmakta ve tohumluk değerini kaybetmektedir. Patates bitkisinde verimi artırmak veya en azından aynı seviyede tutabilmek için, sertifikalı ve virüsten ari tohumluk kullanılması tavsiye edilmektedir. Yapılan çalışmalarda, virüs hastalıklarının kontrolünde kimyasal mücadelenin direkt etkili olmadığı belirlenmiştir. Bunun için, patatesin başlangıç materyalinden itibaren hastalıksız olarak yetiştirilebilmesinde, meristem ve doku kültürleri metodunun rutin olarak kullanılması esastır. Özellikle son yıllarda patates üretim alanlarında patates siğili (Synchytrium endobioticum) hastalığının lokal alanlarda (Adana, Nevşehir, Niğde, Kayseri, Ordu, Giresun, Gümüşhane ve Trabzon) görülmesi patates üretimini önemli ölçüde tehdit etmektedir. Patates yetiştiriciliğinde ekim nöbetine gereken önem verilmelidir. Patates üreten dünya ülkelerinin hemen hepsinde patates siğili hastalığı tespit edilmiştir. Bu hastalıkla bütün ülkeler değişik şekillerde mücadele etmektedirler. Patates siğili hastalığının bugüne kadar insan 288 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sağlığını tehdit ettiğine dair bilimsel herhangi bir veriye rastlanılmamıştır. Müdürlüğümüzce 2011 ve 2012 yıllarında; kamu ve özel sektör işbirliği dahilinde, patates siğiline dayanıklılık çalışmaları yürütülerek, Megusta çeşidi, patates siğiline dayanıklı bulunmuştur. 2013 yılından itibaren Bakanlığımız ve TÜBİTAK destekleri ile patates siğili hastalığına dayanıklı yerli çeşitlerin geliştirilmesi çalışmaları da başlatılmıştır. Çalışmanın ilk yılında fazla sayıda yerli çeşit adaylarımızın belirti vermediği tespit edilmiş ve çalışmalar devam ettirilmektedir. Ülkemizde patates üretiminde tohumluk sektörünün büyük oranda dışa bağımlı olması, ülkemizde patates tarımının geleceği ve sürdürülebilirliği açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle Türkiye için “Ülkesel Patates Tohumluk Üretim Sistemi’nin geliştirilmesi” bir zorunluluk olarak görülmüştür. Bu sorunun çözümüne yönelik olarak, 1 Kasım 2005- 31 Aralık 2009 tarihlerinde Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğümüz koordinatörlüğünde TÜBİTAK destekli 8 Enstitü ve 3 Üniversite ve 11 Özel sektör firmasının katılımı ile “Ülkesel Patates Tohumluk Üretim Sisteminin Geliştirilmesi” projesi yürütülmüştür. Proje çalışmalarının 2010 yılından itibaren devamı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğümüzün destekleri ile sürdürülmektedir. Bu proje kapsamında; Tohumluk ve yemeklik üretim alanlarının ayrılması konusunda adım atılarak Sivas, Kayseri, Konya, Tokat, Kahramanmaraş, Eskişehir, Erzincan, Erzurum, Kütahya ve Niğde (Çamardı-Üçkapılı Köyü) illerinde yaklaşık 208 000 hektarlık alan, farklı kademelerde üretilebilecek tohumluk patates üretim alanı olarak belirlenmiş ve patates tohumluk üretimleri belirlenen bölgelerde yapılmaktadır. Ülkemizde doku kültürü yöntemi ile patates tohumluk üretimi yokken, proje ile Niğde Patates Araştırma Enstitüsü, Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü ve Ege Üniversitesinde tohumluk üretimi yapabilecek doku kültürü laboratuvarları ve seralar pilot tesisler olarak kurulmuştur. Bu tesisler özel sektöre model oluşturularak işletilmeye başlanmıştır. Proje çalışmalarına destek veren özel sektör tohumculuk kuruluşları proje çıktılarımızı kullanmaya başlamışlar ve ülkemizde doku kültürü yöntemiyle tohumluk üretilebileceğini görerek yatırımlarına hız vermişlerdir. 2010 yılından itibaren özel sektöre doku kültürü yöntemi ile yerli tohumluk üretim müsaadesi verilmiş ve yerli tohumluk üretim programı başlatılmıştır. Projeye destek veren, Doğa tohumculuk, Öztar Tohumculuk, Anka Tohumculuk ve Toros Tohumculuk da doku kültürü yetkisi alarak yerli tohumluk üretim programlarını başlatmışlardır. Araştırma çıktılarımızı kullanan Özel sektöre 2013 yılında kurdukları tesislerinde 33.454 ton farklı kademelerde tohumluk üretimi yaptırılarak, yaklaşık 26.8 milyon Avro’nun ülkede kalması sağlanmıştır. Yaptığımız araştırma çıktılarını uygulayan özel sektör (Doğa Tohumculuk ve Anka Tohumculuk) 2012 yılı tohumluk üretim programlarından gelen 2200 ton sertifikalı tohumluk patatesi 2013 yılında Azerbaycan’a ihracatını yapmışlardır. Yine Doğa Tohumculuk 2014 289 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yılında da yaklaşık 3135 ton tohumluk patates ihracatı yapmışlardır. Buradan da görüleceği üzere, “Ülkesel Patates Tohumluk Üretim Sisteminin Geliştirilmesi” projesi hedefine ulaşmıştır. 4.4. Destekleme Politikaları Birim alanda ürünü artırmak, depo ve nakliye kayıplarını azaltmak yanında, üreticiye araştırma, organizasyon, üretim teknikleri eğitimi, tohumluk temini ya da dağıtımının denetleme aşamalarında devlet destek vermelidir. Özellikle patates ihracatına yeterince destek verilmeli ve bu desteğin uygulama zamanı çok iyi ayarlanmalıdır. 2015 yılında ise sertifikalı patates tohumluğu kullanan çiftçilere 40 TL, sertifikalı patates tohumluğunu yurt içinde üreten ve bunu belgelendirenlere 0.08 TL/kg, mazot desteği 4,85 TL, gübre desteği 6,60 ve toprak analiz desteği 2,5 TL/da olmak üzere toplam 13,95 TL/da ödemesi yapılmıştır. Bunlar çok olumlu gelişmelerdir. 4.5. Sonuç ve Öneriler Önümüzdeki dönemde özellikle tohumluk üretiminin, ithal tohumluğun çoğaltılması şeklinde işleyen sistemden uzaklaşarak, tohumluk üreticisi bir ülke konumuna geçilmesi hedeflenmektedir. Bu konuda uluslararası şirketlerin de Türkiye’de yatırım yapmasını teşvik edici mekanizmaları uygulamaya sokarak, Türkiye’nin bir tohumluk üretim üssü olması sağlanabilir. Halen tohumluk üretiminin büyük çoğunluğunun ithal tohumluğa bağımlı olmasına rağmen, Niğde Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü liderliğinde yürütülen “Ülkesel Patates Tohumluk Üretim Sisteminin Geliştirilmesi” projesi çıktılarının kullanılması; doku kültürü yöntemi ile yerli elit tohumluk üretimlerinin başlaması, yerli çeşitlerin tescile sunulması ve yerli çeşitlerimizin tescil edilmesi ve ülkemizden yerli tohumluk patates ihracatının yapılması son derece olumlu gelişmelerdir. Kaynaklar http://www.tuik.gov.tr/ Erişim Tarihi : 20.10.2015 http://www.fao.org/ Erişim Tarihi : 20.10.2015 http://comtrade.un.org/ Erişim Tarihi 25.10.2015 Onaran H., 2013. Patates Üretim ve Sorunları. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Türk tarım Dergisi Sayı:214, Sayfa: 50-55 Ankara Onaran H., 2014. Patates Üretimi, Sorunları ve Geliştirilen Çözümler. Türk Ziraat Haber Dergisi. Ağustos 2014, Sayı: 50, Ankara Patates Araştırma Enstitüsü Faaliyet Raporu 2014 290 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Antepfıstığı Ümran ELDOĞAN Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Antepfıstığı, ilk olarak Etiler tarafından Güneydoğu Anadolu'da kültüre alınmıştır. Daha o çağlarda kral sofralarına girmiş olması, çok eskilerden beri kültür çeşitlerinin bulunduğunu ve meyve değerinin bilindiğini göstermektedir. Antepfıstığı, dünyada kuzey ve güney yarı kürelerinin 30-45° paralellerinde ekonomik olarak yetişebilmektedir. Özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin antepfıstığı yetiştiriciliğinde önemli bir yeri vardır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, antepfıstığının gen merkezlerinden birisi ve ilk kez kültüre alınan yer olması yanında, sahip olduğu kendine özgü ekolojik özellikleri nedeniyle, antepfıstığının başarılı bir şekilde yetişmesine ve yayılmasına olanak sağlamaktadır. Antepfıstığı, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kayalık, taşlık, besin elementlerince yoksul ve kireçli topraklarda yetişebilen kanaatkâr bir bitkidir. Ancak sulu taban arazilerde verim ve kalitenin artığı da bilinmektedir. 100 gram antepfıstığı; 594 kalori, 20,8 g. Protein, 51,6 g yağ, 16,4 g karbonhidrat ve 0 kolesterol içermektedir. Ayrıca 100 gramda 500 mg fosfor, 1020 mg potasyum, 136 mg kalsiyum, 158 mg magnezyum, 7,3 mg demir, 5,2 mg vitamin E, 7 mg vitamin C, 0,62 mg vitamin B1, 0.20 mg vitamin B2 ve 1.45 mg nikotinamide bulunmaktadır. Antepfıstığı meyvesi fındık, badem ve yerfıstığı gibi yağlı meyvelerle karşılaştırıldığında proteini, karbonhidrat ve kalori değeri olarak birinci, yağ oranı açısından ise fındıktan sonra ikinci sırayı almaktadır. Besleyici özelliğinin yanı sıra sadece çerez olarak değil şeker ve şekerli ürünler sanayisinde de (dondurma, baklava ve çikolata) hammadde olarak kullanılmaktadır. Antepfıstığının kandaki kolesterol seviyesini düşürerek, kroner kalp hastalığı riskini azaltıcı, kan şekerinin yükselmesini önleyici, insan sağlığına olumlu etkileri olduğu ifade edilmektedir. 2. Dünyada Durum Dünya antepfıstığı üretiminde ilk üçe giren ülke ve toplam üretime sağladıkları katkı sırasıyla; İran: % 49,8, ABD: % 21,1 ve Türkiye: % 12 (Tablo 1). Dünya antepfıstığı ihracatına baktığımızda: İran ve ABD’nin öne çıktığını görmekteyiz (Tablo 2) 291 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 1. Ülkelere Göre Dünya Antepfıstığı Üretim Miktarları (Ton) S.N. Ülke 2009 2010 2011 2012 2013 Ortalama % 1 İran 446.647 446.647 472.097 472.097 478.600 463.218 49.8 2 Amerika 161.025 236.775 201.395 231.000 196.930 205.425 22.1 3 88.600 112.079 12 Türkiye 81.795 128.000 112.000 150.000 4 54.516 Suriye 61.484 57.471 55.610 57.195 57.255 6.2 5 74.000 Çin 45.000 58.000 74.000 74.000 65.000 7.0 6 11.000 Yunanistan 10.124 8.998 9.580 10.000 9.940 1.1 7 3.202 İtalya 3.110 9.170 10.801 2.850 5.827 0.6 8 10.073 Diğerleri 9.634 9.401 9.498 8.909 9.503 1.0 Dünya 818.819 954.462 944.981 1,005,201 916,921 930.866 100 Kaynak: FAOSTAT (17.12.2015) Tablo 2.Ülkelere Göre Dünya Antepfıstığı İhracat Değerleri Ülkeler İhracat Değeri–2013 (Bin Dolar) ABD 1.100.884 İran 335.237 Çin 334.734 Almanya 112.070 Lüksemburg 6063 Hollanda 94.309 Belçika 67.262 Suriye 40.686 Afganistan 25.517 Türkiye 48.008 İtalya 8006 Genel Toplam 2.273.182 Pay (%) 48 15 15 5 0 4 3 2 1 2 1 100 Kaynak: FAOSTAT (18.12.2015) 3.Türkiye’ de Durum Türkiye’nin yıllık ortalama antepfıstığı üretimi son yirmi yılda 40.000 ton/yıl’dan 120.000 ton/yıl’a çıkarak yaklaşık üç kat artmıştır. Ülkemizde antepfıstığı yetiştiriciliğinin geçmişine ve şimdiki durumuna baktığımızda yetiştiricilik genellikle kuru koşullarda yapılmaktadır. Son yıllarda sulamanın antepfıstığı üretimindeki önemini fark eden üreticiler tarafından çok az bir alanda (Yaklaşık %3 2014 ÇKS) sulama yapılmaktadır. Antepfıstığı üretiminin kurak alanlarda yapılması verim ve kalitenin yağışa bağımlılığını arttırmaktadır. Ayrıca antepfıstığı ağaçlarının mutlak periyodisite eğiliminde olması nedeniyle üretimde yıllara göre dalgalı (inişli çıkışlı) seyir söz konusu olup: 2012 yılında 150.000 ton ile üretimde rekor kırılmışken. 2013 yılında rekoltede sert bir düşüş gerçekleşmiştir 88.600ton/yıl (Şekil1). 2014 yılı üretim miktarı 88.000 ton/yıl olup 2015 yılı Türkiye toplam antepfıstığı 144.000 ton/yıl olarak tahmin edilmektedir. 292 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil1. Uzun Yıllar Türkiye Antepfıstığı Üretimi 160000 140000 120000 100000 80000 60000 40000 20000 2014 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1999 1998 1997 1996 1995 1994 1993 1992 1991 0 Kaynak: (TÜİK-2015) Antepfıstığı yıllık üretim miktarına baktığımızda üç yılda bir üretim miktarının en yüksek seviyeye ulaştığını, üç yılda bir de en alt seviyeye indiğini görmekteyiz. (şekil 1) Bu durum üretimin yoğun olarak kuru koşullarda yapılması, dolayısıyla iklim koşullarından fazla etkilenmesi ve üretilen çeşitlerin peryodisite göstermesinden kaynaklanmaktadır. Antepfıstığı yıllık üretimindeki bu dalgalanma; ürün fiyatlarında da yıllık dalgalanmalara neden olmaktadır.(Tablo3) Tablo 3.Aylara Göre Kuru Kırmızı Kabuklu Antepfıstığı Ortalama Fiyatları (TL) Yılı Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ort. 2010 9,1 11,3 11,4 11,9 11,4 10,8 10,7 10,6 10,4 10,1 10,2 10,2 10,7 2011 10,5 10,7 10,8 10,6 10,5 10,9 10,8 10,6 10,4 10,7 10,7 10,9 10,7 2012 10,9 10,7 10,8 10,7 10,7 10,4 10,1 9,7 8,6 8,1 8,4 8,5 9,8 2013 8,4 8,5 8,6 10,2 10,2 10,9 11,2 11,2 12,1 13,9 13,1 15,3 11,2 2014 16,5 17,0 18,0 20,0 22,0 23,0 22,0 23,0 24,0 25,0 23,1 22,2 21,3 2015 21,7 21,5 21,4 18,2 19 18,6 16,8 18,1 17,2 17,3 17,4 17,2 18,7 Kaynak: Gaziantep Ticaret Borsası (GTB, 17.12.2015) Türkiye de bölgelere göre antepfıstığı üretimine bakıldığında üretimin ekolojik koşulların uygunluğu nedeniyle, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ( % 86 ) yoğunlaştığını görülmektedir Tablo-4’de görüldüğü üzere bu bölgeyi Akdeniz ve Ege bölgesi izlemektedir. Bu tablodan da görüldüğü üzere antepfıstığı Güneydoğu Anadolu bölgesi için önemli bir meyve türü olup Türkiye’nin toplam antepfıstığı Üretiminde bu bölge çok önemlidir. Bölgede sulama imkânlarının artması ve bölge üreticilerinin bilinçlenmesi toplam ülke üretimine olumlu yansıyacaktır. 293 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4. Türkiye de Bölgelere Göre 2014 Yılı Antepfıstığı İstatistikleri Üretim Ağaç Sayısı Bölge Adı Alan (da) Ton (%) M. Veren M. Vermeyen Toplam Güneydoğu 2.718.213 69.452 86 36.229.534 10.226.156 46.455.690 Ege 26.293 5.028 6 1.386.523 437.013 1.823.536 Akdeniz 71.751 3.715 5 1.069.744 349.253 1.418.997 Diğer 7.081 1.805 2 643.711 140.171 783.882 Gnl. Toplam 2.823.338 80.000 100 39.329.512 11.152.593 50.482.105 Kaynak: TÜİK,( 17.12.2015) Türkiye’ de illere göre antepfıstığı üretimine baktığımızda: Gaziantep ve Şanlıurfa ilk iki sırayı almaktadır, diğer iller ise tabloda sıralanmaktadır (Tablo 5). Tablo 5. Türkiye de İllere Göre 2014 Yılı Antepfıstığı İstatistikleri Üretim Ağaç Sayısı İller Alan (da) Meyve Meyve Ton Toplam Veren Vermeyen Gaziantep 1.298.452 17.231 16.389.700 3.561.788 19.951.488 Şanlıurfa 885.071 21.494 12.011.410 3.656.535 15.667.945 Siirt 190.663 15.228 2.942.800 1.344.000 4.286.800 Adıyaman 248.538 9.704 3.864.070 1.076.910 4.940.980 Kahramanmaraş 66.603 2.438 798.250 236.900 1.035.150 Kilis 59.477 2.349 588.823 65.424 654.247 İzmir 6.680 1.281 244.620 59.401 304.021 Manisa 10.490 2.045 649.880 259.117 908.997 Mersin 4.990 1.232 257.109 109.903 367.012 Mardin 10.141 1.213 178.862 142.572 321.434 Çanakkale 4.704 769 377.276 13.680 390.956 Batman 20.773 692 110.880 276.205 387.085 Diyarbakır 4.442 1.511 135.529 87.010 222.539 Diğer 12.314 10.813 915.832 263.148 1.265.990 2.823.338 88.000 39.329.512 11.152.593 50.482.105 Genel Toplam Kaynak:TÜİK,(18.12.2015) Türkiye’de antepfıstığı üretiminde öne çıkan iller; Gaziantep, Şanlıurfa, Siirt, Adıyaman ve Kahramanmaraş olup toplan üretim alanının % 95,3’ü bu beş ilde bulunmakta ve toplam ülke üretimin % 75,1’i bu illerden sağlamaktadır. (Tablo 5) Türkiye de Antepfıstığı toplam üretimi; son beş yılın ortalamasına göre 113,320 ton/yıl olup üretim artışı bakımında öne çıkan bir üründür. Sert kabuklular grubunda yer alan ve kendine yeterli olan diğer ürünler ise % 106,6 oranı ile antepfıstığıdır (Tablo 6) 4.Sonuç Türkiye’de birçok tarım ürününde olduğu gibi antepfıstığının da üretiminden tüketimine kadar bazı sorunları vardır. Sorunların tespiti, kuşkusuz çözüme yönelik 294 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 önerileri de beraberinde getirmektedir. Türkiye’de antepfıstığıü üretiminde periyodisitenin olumsuz etkileri sonucu arz– talep dengesi oluşamamaktadır. Bazı kültürel işlemlerle, özellikle de sulama ile hem periyodisite eğiliminin azaltılması hem de verimin arttırılması mümkün olabilecektir. Tablo 6. Antepfıstığı Denge Tablosu Üretim Arz= Kullanım İthalat Tüketim Kişi başına Yeterlilik Piyasa yılı (Bin Ton) (Ton) (Ton) (Ton) tüketim (kg) derecesi (%) 2013/2014 88.600 86.662 277 77.788 1 106.6 2012/2013 150 146.389 139 125.856 1.66 111.56 2011/2012 112 109.258 58 101.843 1.36 102.94 2010/2011 128 124.850 50 86.385 1.59 102.22 2009/2010 82 79.862 112 74.505 1.03 102.76 Kaynak: TÜİK,( 18.12.2015) Dış pazarda alıcı bulabilecek, albenisi yüksek, peryodisite eğilimi düşük çeşitlerin üretilmesi gerekmektedir. Böylece üretimde istikrar sağlanarak arz–talep dengesi kurulabilecek, hem de dış pazarda istikrarın korunması mümkün olabilecektir. Türkiye kendi ürettiğini tüketen bir ülke olarak adeta kapalı bir pazar görünümünde olup, Dünya antepfıstığı üretim potansiyeline denk payı alamamaktadır. Antepfıstığı ihracatında kaliteli ürün, üretim maliyeti, fiyat istikrarı ve tanıtım çok önem taşımaktadır. Türkiye’de antepfıstığının en fazla üretildiği Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kuru ve sıcak iklimi ve depolama koşullarının uygunluğu nedeniyle aflatoksin oluşum şartlarının minimum olduğu bir iklim ülke üretimi için büyük avantajdır. Türkiye dünya piyasalarına kaliteli lezzetli ‘’Türk antepfıstığı’’ imajını yerleştirmelidir. Özellikle yerli antepfıstığı çeşitlerimizin rakip ülkelerde yetişen çeşitlerden tat yönünden çok üstün olduğu vurgulanmalıdır. Yeterince tanıtılırsa rakip ülke ürünlerine göre daha yüksek fiyattan alıcı bulabilecektir. Türkiye’de antepfıstığında en önemli sorun, rakip ülkeler göre verimdeki düşüklüğünün yanı sıra peryodisiteye bağlı dalgalı üretim ve buna bağlı olarak fiyattaki istikrarsızlıktır. Son yıllarda üretimde yenilik ve AR-GE sonuçlarının üreticiler tarafından benimsenerek uygulamalardaki olumlu gelişmeler, antepfıstığı yetiştiriciliğine ilginin artmasını sağlamaktadır. Yakın zamanda iç tüketimimizin çok üzerinde üretim olması beklenmektedir. İç tüketim fazlası antepfıstığının dış pazara sunulması zorunluluktur. Düzenli antepfıstığı kapama bahçe tesislerindeki artışlar, verimliliği artıracaktır. Bu durum üretim maliyetini düşürerek, uluslararası pazarda rekabet gücümüzü artırabilecektir. 295 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kaynaklar FOOD AND AGRICULTURE ORGANIZATION OF THE UNITED NATIONS (FAO), 2014. http://faostat.fao.org/site/567/desktopdefault.aspx?pageıd=567#ancor Erişim tarihi: 18.12.2015 TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (TUİK) 2014. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul Erişim tarihi: 18.12.2015 TEKİN, H. ve ark. 2001. Antepfıstığı Yetiştiriciliği Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayın No: 13 GAZİANTEP/2001 296 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Ülkesel Arpa Yetiştiriciliği İbrahim KARA Bahri DAĞDAŞ Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Karatay/KONYA 1.Giriş Arpa, Dünya’da ve Türkiye’de serin iklim tahılları arasında ekiliş alanı ve üretim bakımından buğdaydan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Geniş bir adaptasyon kabiliyetine sahip olduğundan Ülkemizin hemen hemen her bölgesinde yetiştirilmektedir (1). Bundan dolayı da Ülkemiz tarımında oldukça önemli bir yere sahiptir. Türkiye ekonomisinde önemli bir yeri olan serin iklim tahılları grubunda yer alan arpanın doğrudan insan beslenmesindeki yeri çok azdır. Arpa dane olarak hayvan yemi, malt ve bira endüstrisinin hammaddesi olarak kullanılmakla birlikte sapları da hayvancılıkta yem ve altlık olarak kullanılmaktadır. Bunların yanında arpadan elde edilen malt şurubu ekmek ve şekerleme sanayinde, dokuma endüstrisinde, tıpta, sirke ve maya yapımında kullanılmaktadır. 2. Dünyada Arpa Üretimi Dünyada arpa 2013 verilerine göre yaklaşık 49,8 milyon hektar üretim alanı ve 144,8 milyon ton üretim miktarı ile serin iklim tahılları içerisinde buğdaydan sonra yer almaktadır. Bu üretimde en fazla payı yaklaşık 15,4 milyon ton ile Rusya Federasyonu almaktadır. Daha sonra sırasıyla Almanya (10,34 milyon ton) ve Fransa (10,32 milyon ton) gelmektedir. Türkiye ise 7,90 milyon ton üretim miktarıyla 6. Sırada yer almaktadır (2). Dünya arpa üretim miktarına yıllar bazında bakıldığında 2011 yılında toplam üretim yaklaşık 133,0 milyon ton gerçekleşirken bu rakam 2012 yılında 133,5 milyon ton, 2013 yılında ise 144,8 milyon ton olarak gerçekleştiği görülmektedir. Dünya arpa üretiminde son üç yılın verilerine bakıldığında 2011 yılına göre 2012 yılında fazla bir değişim olmadığı, 2013 yılında ise yaklaşık % 8,9 oranında artış meydana geldiği görülmektedir. Son üç yılın verilerine göre en çok arpa üreten ülkeler ve üretim miktarları Tablo 1’de görülmektedir. 297 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 1. Yıllara ve Ülkelere Göre Dünya Arpa Üretimi (1000 ton) Ülkeler Rusya Federasyonu Almanya Fransa Kanada İspanya Türkiye Ukrayna Avustralya Toplam Dünya Üretimi 2011 16.938 8.734 8.775 7.756 8.287 7.600 9.098 7.995 75.183 134.279 2012 13 952 10.422 11.347 8.012 5.977 7.100 6.936 8.221 71.967 132.350 2013 15.389 10.344 10.316 10.237 10.058 7.900 7.562 7.472 79.278 144.755 Kaynak: Faostat 3. Türkiye’de Arpa Üretimi Ülkemizde arpa üretimi, arpanın geniş adaptasyon kabiliyeti nedeniyle hemen her coğrafi bölgede yapılmakla birlikte daha çok kuraklık riskinin yoğun olduğu, diğer bölgelere nispeten daha düşük yağış alan İç Anadolu, Güney Doğu Anadolu ve geçit bölgelerinde kışlık olarak yapılmaktadır. Üretilen arpanın yaklaşık % 90’ı hayvan yemi olarak kullanılmaktadır (1). Türkiye’de arpa ekiliş alanı, alınan toplam ürün miktarı ve birim alandan elde edilen verim yıllara göre değişmektedir. Uzun yıllar değerlendirildiğinde ise birim alandan alınan ürün miktarında oldukça önemli artışlar olduğu görülmektedir. 1930’lu yıllarda 1,3 milyon ha ekim alanı ve 89 kg/da verim değerine sahip olunmasına karşı 2014 yılında 2.72 milyon ha ekim alanı ve 232 kg/da verim değerlerine ulaşılmıştır (1)(3), 2014 yılı verilerine göre Türkiye’de arpa 2.72 milyon ha alanda ekimi yapılarak 6,3 milyon ton ürün elde edilmiştir. Ortalama verim ise 232 kg/da olarak gerçekleşmiştir. Son yıllarda birim alandan alınan arpa verimi miktarlarına bakıldığında Dünya arpa verim değerleri civarında olduğu görülmektedir (1) (3). Arpa veriminin son yıllarda artmasına sebep olarak; ıslah çalışmaları sonucu yüksek verimli çeşitlerin geliştirilmesi, üreticilerin bilinç düzeylerinin artması ve sertifikalı tohumluk kullanım oranının artması gösterilebilir (4). Tablo 2. Yıllara Göre Türkiye Arpa Ekim Alanı, Üretimi ve Verimi Arpa Üretim Alanı (1000 ha) Üretim (1000 ton) Verim (kg/da) 2010 3.007 7.250 241 2011 2.856 7.600 266 2012 2.749 7.100 258 2013 2.721 7.900 290 2014 2.717 6.300 232 Kaynak: TÜİK. Türkiye’de arpa üretim miktarlarına iller bazında bakıldığında yıllara göre değişim göstermekle birlikte 2014 verilerine göre yaklaşık 733 000 ton üretim miktarıyla Konya’yı ilk sırada görmekteyiz. Konya’yı sırasıyla 460 000 ton ile Ankara, 335 000 ton ile Şanlıurfa, 304 000 ton ile Kayseri ve 276 000 ton ile Afyonkarahisar illeri takip etmektedir (Tablo 3). Bu 5 ilin ülkemiz toplam arpa üretimindeki payı ise yaklaşık % 35’ dir. 298 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 3. Yıllara ve İllere Göre Türkiye’de Arpa Üretim Miktarları (ton) İller Konya Ankara Ş. Urfa Kayseri Afyonkarahisar Diğer İller Toplam 2010 654.000 706.000 486.000 289.000 414.000 4.691.000 7.240.000 2011 929.000 687.000 449.000 304.000 331.000 4.000.000 7.600.000 2012 707.000 551.000 581.000 302.000 275.000 4.684.000 7.100.000 2013 839.000 684.000 613.000 343.000 336.000 5.085.000 7.900.000 2014 733.000 460.000 335.000 304.000 276.000 4.192.000 6.300.000 Kaynak: BÜGEM 4. Bölgemizde Arpa Üretimi Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün tarla bitkileri konusunda sorumlu olduğu iller Konya, Karaman, Aksaray, Nevşehir ve Niğde’dir. Bu illerin toplam arpa üretim alanları ve üretim miktarlarına baktığımızda, yıllara göre değişmekle birlikte 2014 yılı verilerine göre Türkiye Arpa üretim alanının % 18’ini oluştururken, üretim miktarının ise yaklaşık % 19’unun bu 5 ilden karşılandığı görülmektedir. Birim alandan elde edilen verim miktarında ise Türkiye ortalamasından yaklaşık % 6,5’luk bir fazlalık olduğu gözlenmektedir. Bu iller arasında Konya 2 577 000 da alan ve 733 000 ton üretim miktarıyla Türkiye genelinde olduğu gibi bölgede de ilk sırayı almaktadır. Daha sonra sırasıyla (üretim miktarına göre) Aksaray, Karaman, Nevşehir ve Niğde illeri gelmektedir (Tablo 4). Tablo 4. 2014 Yılı Bölgemiz İlleri Arpa Üretim Alanları, Üretim Miktarları ve Verimleri. 2012 İller 2013 2014 Ekim Alanı (1000 da) Ürün (1000 t) Verim (kg/da) Ekim Alanı (1000 da) Ürün (1000 t) Verim (kg/da) Ekim Alanı (1000 da) Ürün (1000 t) Verim (kg/da) Konya 2.749 707 257 2.524 839 332 2.577 733 284 Aksaray 771 228 296 785 262 333 774 157 203 Karaman 508 128 251 623 183 293 570 146 256 Nevşehir 670 149 223 635 195 308 642 113 177 Niğde 269 68 254 280 90 320 268 45 168 Toplam 4. 967 1.280 258 4.847 1.569 324 4.830 1.194 247 Türkiye 27.490 7.100 258 27.205 7.900 290 27.172 6.300 232 Kaynak: BÜGEM 5. Arpa Üretiminin Sorunları Türkiye’de arpa üretiminin başlıca sorularını kuraklık, düşük sıcaklıklar, hastalık ve zararlılar ile kalite olarak sayabiliriz. Türkiye’de arpa üretimi büyük oranda yağışa dayalı olarak yapılmaktadır. Arpa üretiminin yoğun olarak yapıldığı İç Anadolu ve Geçit Bölgelerinin iklim verilerini incelediğimizde yağış rejiminin yıllara göre ve yıl içerisinde düzensiz ve yetersiz (250-400 mm), olduğu görülmektedir (3). Yağış rejimindeki yetersizlik ve düzensizlik, üretimin büyük 299 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 çoğunluğunun yağışa dayalı olarak yapılan arpada verimin düşük olmasına neden olmaktadır. Nitekim geçmiş yıllardaki arpa üretim alanları ve miktarları incelendiğinde bazı yıllarda üretim alanında önemli bir değişiklik olmamasına rağmen üretim miktarında önemli düşüşler olduğu görülebilmektedir (3) (1). Arpa verimini etkileyen önemli unsurlardan biri de düşük sıcaklıklardır. Özellikle kışın kar örtüsüz geçtiği yıllarda düşük sıcaklıkların arpada büyük oranda soğuk zararına yol açmakta ve verimde düşüşlere neden olmaktadır. Arpa üretiminde yetiştirme tekniği ile ilgili olarak yapılan yanlışlar da çeşitlerin verim potansiyellerini önemli oranda etkilemektedir. Bunların başında arpanın kışa dayanmadığı gerekçesiyle yapılan yazlık ekimler gelmektedir. Bundan dolayı verimde önemli kayıplar yaşanmaktadır. Arpa tarımında kuru koşullarda yıllık yağışın 400 mm’yi geçtiği yıllarda, sulu koşullarda ise sulamaya ek olarak yapılan azotlu gübrelemelere tepki olarak ortaya çıkan yatma problemleri ülkemizin arpa verim ve kalitesini etkileyen en önemli unsur olarak karşımıza çıkmaktadır (7). Arpada verimi düşüren unsurlardan biri de hastalıklardır. Değişen iklim ve çevre şartlarına bağlı olmakla birlikte arpanın önemli hastalıklarından olan Arpa Çizgi hastalığının % 12’lik, Arpa Yaprak Lekesi hastalığının % 20’lik ve külleme hastalığının da % 5 – 30’luk verim kayıplarına neden olduğu ortaya konulmuştur. (5). Kaynaklar 1. TÜİK. www.tuik.gov.tr (01.01.2015) 2. FAOStat. www.faostat.fao.org (01.01.2015) 3. Meteoroloji verileri. www.mgm.gov.tr (01.01.2015) 4. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı www.tarim.gov.tr (01.01.2015) 5. Aktaş, H. 2001. Önemli Hububat Hastalıkları ve Sürvey Yöntemleri Kitapçığı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Bitki Sağlığı Araştırmaları Daire Başkanlığı. Ankara. 6. BÜGEM, 2013. http://www.bugem.gov.tr (01.01.2015) 7. Akar T., Avcı M., Düşünceli F., Tosun H., Albustan S., Yalvaç K., Sayım İ., Özen D., Ozan A., N., Sipahi H., Orta Anadolu ve Geçit Bölgelerinde arpa (H. vulgare) tarımının sorunları ve çözüm yolları . Orta Anadolu’da Hububat Tarımının Sorunları ve Çözüm Yolları Sempozyumu Sayfa:77-86 08-11 Haziran 1999, Konya. 300 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Aspir Arzu KÖSE Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1.Giriş Yağlı tohumlu bitkiler içerdiği yağ, protein, mineral ve vitaminler nedeni ile insan ve hayvan beslenmesinde büyük bir öneme sahiptir (Kayahan, 1981). Bu bitkiler gerek bitkisel yağ gerekse karma yem sektörüne hammadde kaynağı oluşturmanın dışında, son yıllarda biyodizel sektöründe de büyük bir öneme sahip olmuştur. Ülkemizde bir yıl içinde tüketilen yağın büyük bir kısmı ithalat yolu ile karşılanmaktadır. 2014 yılında ise yaklaşık 4.3 milyar dolarlık yağlı tohum, ham yağ ve türevleri ithalatı söz konusu olmuştur (Anonim, 2015 a). Uzun yıllardan beri devam eden bitkisel yağ açığının giderilmesi için yağ bitkilerinin üretiminin artırılması bir zorunluluktur. Üretimi artırmada, temel unsur verim ve ekim alanlarının artırılmasıdır. Ülkemizde üretime konu olan yağ bitkilerinin verim değerlerini artırmak için gerek ıslah gerekse yetiştirme tekniği çalışmaları hızla sürmektedir. Türkiye’de özellikle yağlı tohumlu bitkiler için yeni ekiliş alanları yaratma oldukça güçtür. Genellikle bir yağlı tohumlu bitkinin ekiliş alanındaki artış başka bir bitkinin alanında daralmaya neden olmaktadır. Örneğin; Trakya bölgesinde kolza ekiliş alanları arttıkça ayçiçeği alanları daralmakta; Çukurova Bölgesi’nde ise soya ekilişleri arttıkça mısır ekiliş alanları daralmaktadır (İlkdoğan, 2011). Ayrıca, Türkiye’de üretimi yapılan yağlı tohumlu bitkilerin ekiliş alanlarının ekolojik olarak marjinal sınırlara gelmiş olması bitkisel yağ açığını gidermede sınırlayıcı bir faktördür (Köse ark., 2008). Bu nedenle ürün deseni içerisine, coğrafi, ekolojik ve tarımsal girdiler açısından daha mütevazi istekleri olan diğer yağlı tohumlu bitkilerin girmesi gerekmektedir (Baydar ve Turgut 1993). Aspir; ayçiçeği, soya, kolza gibi diğer yağlı tohumlu bitkilere oranla çok daha az su isteyen, kıraç koşullarda rahatlıkla yetişebilen ve son yıllarda önemi artan iklim değişiklikleri konusunda dikkat çeken bir bitkidir. 301 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Aspir, gerek yemeklik yağ gerekse biyodizel üretimi için önemli bir yağ bitkisi konumundan olup kurağa dayanıklı bir bitki olması nedeni ile diğer yağlı tohumlu bitkilerle ekim alanlarını paylaşma yönünden rekabete girmemesi bitkinin önemli avantajlarındandır. Ayrıca bitkinin mütevazi istekleri yanında, tarımı için yeni bir alt yapı gerektirmemesi bitkiyi cazip hale getiren diğer bir unsurdur. Amerikan safranı ve boyacı safranı gibi isimlerle de bilinen, tek yıllık, geniş yapraklı, sarı, kırmızı, turuncu, beyaz ve krem renklerinde çiçeklere sahip, dikenli ve dikensiz tipleri olan bu bitkinin, ortalama yağ oranı % 25-40 arasında değişmektedir (Köse ark., 2011). Ayrıca bitki, çiçeklerinde bulunan Carthamin ve Carthamidin maddeleri sayesinde, boya maddesi olarak kullanılmaktadır (Kızıl, 1999; Kızıl ark. 2008). Dünyada yılda 1000 ton aspir çiçeği kullanıma konu olmaktadır (Rajvanshi, 2005). Bitki, Çin, Japonya, Hindistan ve İran gibi pek çok ülkede, önceleri tıbbi amaçlarla ve çiçekleri ise gıda ve kumaş boyacılığında kullanılması amacıyla yetiştirilmiş, daha sonraki dönemlerde ise, tohumundaki yağı için de yetiştirilmeye başlanmıştır (Ramatallah ve ark. 1998; Guan ark. 1999; Nagaraj ark. 2001). 2. Dünya’da Durum 2013 yılı verilerine göre Dünya aspir ekim alanı 816.588 hektar, üretim 670.319 ton ortalama verim ise 83 kg/da’dır. Aspir üretimi yapan bazı ülkelere ait Tablo 1. incelendiğinde ekim alanları bakımından ilk sırayı 276.500 hektar ile Kazakistan almakta olup bu ülkeyi sırası ile Hindistan, Arjantin, Meksika, A.B.D., Türkiye, Tanzanya, Çin takip etmektedir. Dünya aspir üretiminde ilk sırayı %27’lik pay ile Kazakistan, %16,8’lik pay ile Hindistan almaktadır. Bu ülkeleri sırasıyla A.B.D (%14,7), Meksika (%14,2), Arjantin (%7.7), Türkiye (%7) takip etmektedir (Anonim, 2015) Tablo 1. Aspir Üretimi Yapan Bazı Ülkelere ait Ekim Alanı, Üretim Değerleri ve Oranları ile Verim Değerleri (2013) Ekim Alanı Payı Üretim Payı Verim Ülkeler Hektar % Ton % Kg/da Kazakistan 276.500 35.3 174.900 27.0 63 Hindistan 150.000 19.2 109.000 16.8 73 Arjantin 87.470 11.2 49.770 7.7 57 Meksika 80.454 10.3 91.788 14.2 114 A.B.D. 68.800 8.8 95.000 14.7 138 Türkiye 29.292 3.7 45.000 7.0 153 Tanzanya 24.000 3.1 13.000 2.0 54 Çin 23.000 2.9 36.000 5.6 156 Kırgızistan 14.000 1.8 12.863 2.0 92 Etiyopya 6.600 0.8 6.711 1.0 101 Dünya 816.588 100 670.319 100 83 Kaynak, http://faostat.fao.org 302 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Türkiye’de Durum Aspir bitkisinin ülkemizdeki tarımı bölgesel nitelikte 1940-45 yılları arasında Bulgaristan’dan gelen göçmenler aracılığı ile Marmara Bölgesi’nde, Balıkesir yöresinde olmuştur. Bu yıllardan sonra aspir tarımı Orta Anadolu ve Geçit bölgelerinde yaygınlaşmaya başlamıştır. Bitki en geniş ekim alanına 2.200 hektar ile 1976 yılında ulaşmıştır. Bu tarihlerden sonra bitkiye gereken destek ve önemin verilmemesi nedeni ile gerek ekim alanlarında gerek ise üretimde hızlı bir düşüş yaşanmıştır. 19912000 döneminde aspir ekim alanı 88 hektar, üretim ise 99 ton’a düşmüştür. 2003 yılında 250 hektar olan aspir ekim alanları 2006 yılında 430 hektara ulaşmış olup, ekim alanları ve üretimdeki artış, bu yıldan sonra giderek hız kazanmaya başlamıştır. Bunun sebebi ise aspir bitkisine verilen devlet destekleri olmuştur. Bu sayede, aspir ekim alanları ve üretim değerleri her yıl bir önceki yıla göre ciddi artış göstermiştir (Tablo 2). 2014 yılı verilerine göre ülkemizde, 43.935 hektarlık alanda 62.000 ton aspir üretimi gerçekleşmiştir (Anonim, 2015 c). 2006 yılında başlayan aspir destekleri 2015 yılında da devam etmiştir. Tablo 3’ün incelenmesinden de anlaşılacağı üzere çiftçilerimize dekar başına toprak analiz, mazot, gübre ve sertifikalı tohumluk kullanım desteği ödemesi yapılmaktadır. Ayrıca aspir üretiminde kilogram başına yağlı tohum desteği söz konusu olmaktadır. Bununla beraber 2015 yılında sözleşmeli aspir üreticilerine dekara 15 TL destekleme ödemesi planlanmıştır (Anonim, 2015 d). Aspir bitkisine sağlanan önemli desteklerin yanında, 2013 yılında Gıda Tarım ve Hayvancık Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı arasında imzalanan bir protokolle aspirde ürün alım garantisi sağlanmıştır. Bu durum, aspir üretiminin artışında ve sürekliliğinin sağlanmasında büyük bir öneme sahiptir. Ülkemizde aspir ürün satış fiyatları 2005 yılında 28 kr/kg iken giderek artış göstermiştir. olup, 2013 yılında ortalama 76 kr/kg’lık değere sahip olmuştur. Tablo 2.Türkiye’de Yıllara Göre Aspir Ekim Alanları ve Üretim Değerleri Yıllar Ekim Alanı (Hektar) Üretim (Ton) 2004 165 2005 173 2006 430 2007 1.694 2008 5.385 2009 21.515 2010 13.498 2011 13.167 2012 15.592 2013 29.259 2014 43.935 Kaynak, http://www.tuik.gov.tr 303 150 215 395 2.280 7.068 20.076 26.000 18.228 19.500 45.000 62.000 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 3. Aspir Bitkisine Verilen Destek Miktarları (2015) Destek Adı Ödenen Miktar Toprak Analiz Desteği Dekara 2,5 TL Mazot Desteği Dekara 7,9 TL Gübre Desteği Dekara 8,25 TL Sertifikalı Tohumluk Kullanım Desteği Dekara 4 TL Sertifikalı Tohumluk Üretim Desteği Kilogram 50 Krş. Yağlı Tohumlar Desteği Kilogram Başı 45 Krş. Kaynak, http://www.resmigazete.gov.tr 2014 yılı hasat dönemi sonrası genel olarak ürün kilogram fiyatı ise 67-77 kuruş arasında değişmekte iken 2015 yılında aspir ürün satış fiyatları 1-1.20 TL arasında değişim göstermiştir. Türkiye’de aspir bitkisinin ıslahı ve yetiştirme tekniği ile ilgili ilk çalışmalar 1929-30 yıllarında Eskişehir Sazova Tohum Enstitüsü’nda başlatılmıştır. Bu çalışmalar ile yurt içinden ve yurt dışından toplanan materyal gözden geçirilmiş 1931 yılında Yenice, 1977 yılında ise Dinçer çeşitleri tescil ettirilmiştir. 1985 yılında ise 5-154 hattı için üretim izni alınmıştır (Anonim, 1987). Aspir de uzun yıllardan beri süren ıslah ve agronomi çalışmalarına karşın bitkinin Türk tarımında hak ettiği yeri alamaması nedeni ile kuruluştaki ıslah çalışmaları 1988 yılında durdurulmuştur. Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü 2000’li yılların başından itibaren ülke ihtiyaçlarını dikkate alarak Aspir Araştırmalarına yeniden başlanmış, 2005 yılında Remzibey çeşidini tescil ettirmiştir (Anonim, 2006). Enstitü, gerek üreticinin gerek ise sanayicinin isteklerini dikkate alarak devam eden ıslah çalışmaları sayesinde, 2011 yılında yüksek yağ, düşük selüloz içeriğine sahip Balcı çeşidini tescil ettirerek üretime almıştır (Anonim, 2011). Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü aspir üretimini yaygınlaştırmak ve çiftçilere tanıtmak amacı ile 2009 yılında toplam 33 il 150 lokasyonda demostrasyonlar yürütmüştür. Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü ıslah çalışmalarına 2003 yılında başlamış olup, 2012 yılında yüksek yağ içeriğine sahip Linas çeşidini 2014 yılında ise Olas çeşidini tescil ettirmiştir. 2008 yılında aspir ıslah araştırmalarına başlayan Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü ise 2013 yılında kışa dayanımı yüksek Ayaz çeşidine üretim izni almıştır. Ülkemizde, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan araştırma enstitülerinde ıslah çalışmalarının yanında yetiştirme tekniği çalışmaları da birlikte üniversitelerde aspir bitkisi ile ilgili araştırmalar son yıllarda hız kazanmıştır. devam 304 etmektedir. Bununla TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 5. Sonuç Ülkemizdeki aspir üretimindeki artışın temel kaynağını oluşturan devlet destekleri yanında, ürün alım garantisi ve sözleşmeli üretime verilen destekler, üreticilerin ürün satışlarından duyduğu endişeleri gidermeye başlamıştır. Desteklerin devamlılığı sayesinde gelecek yıllarda da aspir bitkisinin üretiminin hızlı bir şekilde artması muhtemel görülmekte olup, bu uygulamalar ülkemizdeki aspir üretim potansiyelinden maksimum düzeyde faydalanmayı da beraberinde getirebilecektir. Bununla beraber aspir bitkisinin gerek mahsul gerek ise tohumluk üretimini dar boğaza sokan yabancı ot, hastalık ve zararlılar ile ilgili mevcut ve muhtemel sorunların giderilmesi verim kayıpları nedeni ile sıkıntı yaşayan üretici için büyük önem arz etmektedir. Kaynaklar Anonim, 1987. Aspir Islah Çalışmaları Yıllık Gelime Raporları, Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yayınları, Eskişehir, 4 s. Anonim, 2006. Ülkesel Aspir Islah Araştırmaları. Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yayınları, Yıllık Gelişme Raporu, Eskişehir, 8 s. Anonim, 2011. Geçit Bölgesi Aspir Islah Araştırmaları Projesi, Yıllık Gelişme Raporu, Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yayınları, Eskişehir, 6 s. Anonim , 2015 a. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği http://bysd.org.tr E. Tarihi: 19.10.2015. Anonim, 2015 b. Food And Agriculture Organization of the United Nation, http://faostat.fao.org. E. Tarihi: 15.10.2015. Anonim, 2015 c. Türkiye İstatistik Kurumu, http://www.tuik.gov.tr. E. Tarihi: 08.10.2015. Anonim, 2015 d. Resmi Gazete, http://www.resmigazete.gov.tr. E. Tarihi: 12.10.2015 Baydar, H., Turgut, İ. 1993. Aspir (Carthamus tinctorius L.)’in Antalya Koşullarında Kışlık Olarak Yetiştirilebilme Olanakları Üzerine Araştırmalar. Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi, 5 (1-2); 75-92. Guan, Z. X., Zhang, H.Z., Wang, J.L.1999. Production Technology of Functional Food. Light Industry Pres, Beijing, pp 50-52. İlkdoğan, U. 2011. Türkiye’de Aspir Üretimi İçin Gerekli Koşullar ve Oluşturulacak Politikalar, (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı (Yayınlanmamış). Kayahan, M. 1981. Beslenme ve İnsan Sağlığı Açısından Bitkisel Yağların Önemi, Gıda Dergisi, (5); 23-30. 305 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kızıl, S., Gül, Ö. 1999. Diyarbakır Koşullarında Farklı Ekim Zamanlarının Aspirde (Carthamus tinctorius L.) Boyar Madde Oranı, Taç Yaprağı Verimi ve Bazı Tarımsal Karakterler Üzerine Etkisi. Türkiye 3. Tarla Bitkileri Kongresi, 15-18 Kasım, Adana, s. 241-246. Kızıl, S., Cakmak, O., Kirici, S., Inan, M., A. (2008). Comprehensive Study on Safflower (Carthamus tinctorius L.) in Semi-Arid Conditions. Biotechnology & Biotechnological Equipment, 23(2); 947-953. Köse, T.F., Köse, A., Karaman, Y. 2008. Kurak Koşullarda Aspir Bitkisinin Alternatif Olarak Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi. Türkiye III. Tohumculuk Kongresi, Nevşehir, s.141-146. Köse, T.F., Köse, A. 2011. Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsünde Yürütülen Aspir Islah Araştırmaları ve Geliştirilmiş Çeşitler, GAP VI. Tarım Kongresi, 09-12 Mayıs, Şanlıurfa, s. 687-690. Nagaraj, G., Devi, G.N., Srinivas, C.V.S. 2001. Safflower Petals and Their Chimical Composition, Proc. V. International Safflower Conference, USA. pp 23-27. Rajvansh, A.K. 2005, Development of Safflower Petal Collector, Proceedings of Sixth International Safflower Conference, Turkey, 2005, pp 13-15. Ramatallah, A.B., Babiker, E.E., Krishna, A.G., El Tinay, A.H. 1998. Changes in Chemical Composition, Minerals and Amino Acids During Seed Growth and Development of Four Safflower Cultivars, Plant Foods for Human Nutrition, Kluwer Academic Publishers, Netherlands, 52; pp 161-170. 306 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Musa KUZGUN Dr. Saadet TUĞRUL AY Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Tıbbi ve aromatik bitkiler ile bunlardan elde edilen birçok ürün insan hayatının her alanına girmiş bulunmaktadır. Bu bitkiler insanlar için besin ve enerji sağlama gibi yaşamsal değer taşımamakla beraber, başta ilaç sanayi olmak üzere, kimya, gıda, kozmetik ve zirai mücadele sektörlerinde hammadde olarak kullanılmakta ve ekonomik açıdan büyük değer taşımaktadırlar. İnsanlık tarihi boyunca, çeşitli hastalıkların tedavisi başta olmak üzere insanların yararlandıkları tıbbi ve aromatik bitkiler, sanayileşme ve sentetik maddelerin keşfedilmesi ile birlikte popülaritesini belli ölçüde kaybetmiştir. Ancak sentetik maddelerin insan ve doğa ile uyuşmazlıkları görüldükçe “yeşil dalga”, “yeşil devrim”, “doğaya dönüş” şeklinde sloganlaşan eğilimlerle son 30-40 yıldır modern dünyada doğal ürünlere doğru bir dönüşüm söz konusudur. Bu dönüşüm halen, ivmesi artarak devam etmektedir. Bilinen 250.000 bitkinin %15’inden fazlası tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde halkın yaklaşık %80’i sağlıkları için geleneksel olarak ve ağırlıklı biçimde şifalı bitkiler kullanmaya devam etmektedir (Mukherjee, 1997). Günümüzde, gelişmiş ülkelerce de önemi anlaşılmış olan tıbbi ve aromatik bitkilerin şifa amaçlı kullanım oranları Almanya’da %40-50, ABD’de %42, Avustralya’da %48 ve Fransa’da %49 olarak bildirilmektedir (Titz, 2004). Dünya sağlık örgütünün on yıllardır bitkisel tedaviyi benimsiyor olması, Türkiye’nin tıbbi tedavilerde bitkisel tedavi ve alternatif tedavi yollarını 2010’dan beri resmen benimsemesi (Anonim, 2010) de göz önüne alındığında, gelecekte tıbbi ve aromatik bitkilerin hayatımızda çok daha önemli yer tutacağı tahmin edilmektedir. Kullanım alanı oldukça geniş olan tıbbi ve aromatik bitkilerin kuru ve taze olarak bütün bitki şeklinde ticareti yapılabildiği gibi, kök, dal, çiçek, yaprak gibi bitki parçaları, bunların parçalanmış veya öğütülmüş halleri, farklı şekillerde hazırlanmış ekstraktları şeklinde tek bir bitki veya karışım yapılarak pazarlanabilmektedir. 307 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Ancak, hangi bitkilerin tıbbi ve aromatik bitki olduğu, hangi ürünlerin bu bitkilerden elde edildiği ile ilgili kesin bir liste bulunmamaktadır. Bu nedenle tıbbi ve aromatik bitkilerin gerek üretim, gerek tüketim, gerekse iç ve dış ticareti ile ilgili birbirinden çok farklı istatistik ve bilgiler bulunmaktadır. 2. Dünyada Durum Bugün dünyada kullanılan tıbbi ve aromatik bitki sayısı Dünya Sağlık Örgütü'ne göre 20.000 civarındadır. Bunlardan 4.000 drog (kurutulmuş ham veya yarı mamul bitkisel materyal) yaygın bir şekilde kullanılırken halen dünyada 2.000, Batı Avrupa'da ise 500 kadar tıbbi bitkinin ticareti yapılmaktadır. Tıbbi amaçlı kullanılan bitkilerde 19912003 yıllarını kapsayan bir araştırmada, yaklaşık 1,2 milyar dolar olan ortalama dünya ithalatının yaklaşık %60’ının (690,3 milyon dolar) Hong Kong, ABD, Japonya, Almanya ve Fransa tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmiştir (Tablo 1). Yine aynı dönemdeki dünya ortalama tıbbi bitki ihracatının ise yaklaşık %60’ını Çin, Hong Kong, ABD, Almanya ve Hindistan gerçekleştirmiştir (Lange, 2006). Tablo 1. Dünyada En Çok Tıbbi Bitki İhracatı - İthalatı Yapan Ülkeler İthalat Ülke H. Kong ABD Japonya Almanya Fransa Toplam İhracat Değer (1000$) Değer Ülke (1000$) Çin H. Kong ABD Almanya Hindistan Toplam 263.484 139.380 131.032 104.457 51.975 690.328 266.039 201.021 104.572 68.243 61.666 701.541 Kaynak: Lange, 2006. 110 ülkenin sıralandığı dünya tıbbi bitki ihracat listesinde Türkiye 18. sırada yer almıştır (Lange, 2002). Tıbbi ve aromatik bitkiler içinde yer alan baharatın dünya ticaretindeki yeri son 10 yılda iki kat artmıştır. 2002’de 2,7 milyar dolar olan dünya baharat ithalatı, 2012 yılında 7,4 milyar dolara ulaşmıştır. Benzer şekilde 2002 yılında 2,6 milyar dolar olan dünya baharat ihracatı, 2012’de 7,7 milyar dolar olmuştur. Dünya ihracat değerinin %50’sini Hindistan, Vietnam, Endenozya, Çin ve Hollanda gerçekleştirmektedir. İthalatçı ilk 5 ülke ise ABD, Almanya, Suudi Arabistan, Japonya ve Hollanda olup, dünya ithalat değerinin %35’ine sahiptir (COMTRADE, 2013). Yapılan bir araştırmada dünya tıbbi ve aromatik bitki ithalat değerinin 2008 yılında 23,8 milyar dolar, ihracat değerinin ise 20,6 milyar dolar olduğu bildirilmiştir (Bayram ve ark., 2010). Bir başka kaynakta tıbbi ve aromatik bitkilerin 2002 yılı dünya ticaretinde 60 Milyar dolar satış değerine ulaştığı bildirilmektedir (WHO, 2003). Tıbbi ve aromatik bitkilerden elde edilen uçucu yağlar da dünya ticaretinde önemli bir yer tutmaktadır. Uçucu yağların dünya ihracat değeri 2,5 milyar dolar, ithalat değeri ise 2,7 milyar dolardır. Uçucu yağlar ticaretinde turunçgil yağlarının ilk sıralarda yer aldığı, nane yağının da bunları izlediği bildirilmiştir. En fazla uçucu yağ ihracatı yapan ülkeler Çin, Hindistan, ABD, AB ve 308 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Brezilya olurken, başlıca uçucu yağ ithalatçısı ülkeler ise AB, ABD, Japonya ve İsviçre olup, toplam dünya ithalatının 3/4'ünü gerçekleştirmektedir (Bayram ve ark., 2010). 3. Türkiye’de Durum Türkiye florası, belirlenen 10.000’in üzerinde bitki çeşidi ile Avrupa’nın tamamının sahip olduğu bitki sayısına (yaklaşık 12.000) yakın olup, büyük bir çeşitlilik ve zenginlik göstermektedir. Floranın 1/3’ünü tıbbi-aromatik bitkiler oluşturmakta olup, 3.905 kadar bitki de endemiktir. Türkiye’de iç ve dış ticareti yapılan tıbbi ve aromatik bitkilerdeki kapsamlı bir çalışmaya göre; bitki tür sayısı (alt türler de dahil olmak üzere) 347 adet olup, bunlardan 139 türün dışsatımı yapılmaktadır (Özgüven ve ark., 2005). Özhatay ve arkadaşları 1997 yılında yaptıkları araştırmada, aktarlarda 350 bitki türünün ticaretinin yapıldığını belirlemiştir Özhatay ve ark., 1997). Tıbbi ve aromatik bitkilerde dünyanın genelinde olduğu gibi ülkemizde de doğadan toplama çok yaygındır. Ancak istatistikleri yeterince tutulmadığından ve hangi bitkilerin tıbbi ve aromatik bitki olduğu konusunda tam bir birliktelik sağlanamadığından, değişik kaynaklarda verilen üretim ve tüketim istatistikleri farklılık arz etmektedir. Bununla birlikte kültürü yapılan bir kısım tıbbi ve aromatik bitkinin üretim alan ve miktarlarının istatistikleri resmi istatistik kurumumuz olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanmaktadır. 3.1. Türkiye’de Tıbbi ve Aromatik Bitki Üretimi ve Değeri İstatistikleri yayınlanan kültüre alınmış tıbbi ve aromatik bitkilerin ekiliş alanları Tablo 2.1'de, üretim miktarları ise Tablo 2.2’de verilmiştir. Buna göre; Türkiye’nin tıbbiaromatik bitki ekiliş alanları 2005'den 2008'e kadar dalgalı seyretmiş, 2009'dan 2014'e kadar artmıştır. 2005-2009 dönemi ekiliş alanı ortalaması 493.527 dekarken, 2010-2014 döneminde yaklaşık %27 artarak 627.863 dekara ulaşmıştır. 2005 yılı ekiliş alanı 561.000 dekardan 2014 yılında 628.806 dekara ulaşmış ve yaklaşık %12 artmıştır. Toplam üretim miktarı ise 20052009 dönemi ortalama 123.025 ton iken, 2010-2014 döneminde yaklaşık %96 artarak 240.774 tona ulaşmıştır. 2005 yılına göre 2014 yılında üretim miktarı yaklaşık %200’lük bir artışla 84.316 tondan 253.269 tona yükselmiştir. Gerek ekiliş alanı gerek üretim miktarı artışlarında baharatlık kırmızıbiber ve kekiğin katkısı dikkati çekmektedir. Birçok bitkinin istatistiklere 2012 yılında girdiği görülmektedir. En geniş üretim alanını kimyon kaplamaktadır. Bunu anason, baharatlık kırmızıbiber, kekik ve gül izlemektedir. TÜİK verilerine göre ülkemizde tıbbi ve aromatik bitkilerin bitkisel üretim değeri içindeki payı % 0,35 - 0,55 arasında değişmektedir (Tablo 3). Tüm tıbbi- 309 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 aromatik bitkilerin TÜİK istatistiklerinde yer alması halinde, bu oranın aslında en az 2-3 kat daha fazla olacağı düşünülmektedir. 2014 yılında bitkisel üretim değerinin 531 milyon TL’si tıbbi ve aromatik bitkilerden elde edilmiş olup, tüm bitkisel üretim değeri içindeki payı %0,54'tür. Ürün bazında bitkisel üretim değeri istatistiklerinin ilk verildiği 2006 yılında tıbbi-aromatik bitkilerin oransal payı (%0,41) 2014 yılına gelindiğinde hem oransal (%0,54) hem de değer (2006-224 milyon TL, 2014-531 milyon TL, artış yaklaşık %137) olarak önemli ölçüde arttığı görülmektedir. Tablo 2.1. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki Ekiliş Alanları (da) Bitki Adı 2005 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Kimyon 258.000 211.540 183.269 183.512 190.110 171.242 200.117 226.294 247.045 224.421 Anason 165.000 126.542 122.906 118.799 119.177 186.450 211.542 194.430 152.431 140.506 Kekik Şerbetçiotu Kırm. Biber (Baharatlık) Nane 2006 2014 47.000 58.853 60.751 84.133 84.957 85.351 77.707 94.283 89.137 92.959 2.530 2.677 2.835 2.840 3.260 3.550 3.570 3.442 3.544 3.530 78.000 66.960 71.285 77.747 91.372 104.049 91.757 112.677 8.710 9.894 9.368 9.752 11.141 11.733 11.041 10.469 10.646 10.652 - - - - - - - 15.775 13.848 15.848 Rezene Kişniş 112.736 108.508 - - - - - 11 11 11 Çörekotu - - - - - - - 2.299 3.261 1.717 Adaçayı - - - - - - - 54 30 130 Gül - - - - - - - 29.604 28.012 27.977 Isırganotu - - - - - - - 3 3 3 Lavanta - - - - - - - 509 709 2.039 Oğulotu Keten Toh. Toplam - - - - - - - 450 505 505 1.760 1.460 806 670 20 - - 180 - - 561.000 477.926 451.220 477.453 500.037 562.375 595.734 690.480 661.918 628.806 Kaynak: TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim İstatistikleri. NOT: Rezene, Kişniş, Çörekotu, Adaçayı, Gül, Isırganotu, Lavanta, Oğulotu verileri 2012 yılından önce, TÜİK istatistiklerinde yer almamaktadır. Tablo 2.2. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki Üretim Miktarları (ton) Bitki Adı Kimyon Anason Kekik Şerbetçiotu Kırm. Biber (Baharatlık) Nane Rezene Kişniş Çörekotu Adaçayı Gül Isırganotu Lavanta Oğulotu Keten Toh. Toplam 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 17.050 10.046 13.658 1.852 2014 14.300 9.500 6.400 1.280 11.998 8.479 7.979 1.384 9.159 8.006 5.350 1.423 8.879 8.594 10.082 1.555 14.533 9.472 12.329 1.650 12.587 13.992 11.190 1.842 13.193 14.879 10.953 1.759 13.900 11.023 11.598 1.752 15.570 9.309 11.752 1.832 45.000 45.861 67.213 60.000 196.900 186.272 162.125 165.527 198.636 186.291 7.750 86 84.316 9.591 84 85.376 9.376 48 100.575 9.824 40 98.974 10.998 1 245.883 11.772 237.655 12.160 215.069 12.598 1.862 1 161 7 10.225 0,42 123 238 13 229.028 14.143 14.700 1.994 2.289 1 1 352 140 4 19 10.769 10.831 0,42 0,42 105 297 238 238 268.848 253.269 Kaynak: TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim İstatistikleri. NOT: Rezene, Kişniş, Çörekotu, Adaçayı, Gül, Isırganotu, Lavanta, Oğulotu verileri 2012 yılından önce, TÜİK istatistiklerinde yer almamaktadır. 310 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 3. Tıbbi-Aromatik Bitkilerin Toplam Bitkisel Üretim Değeri İçindeki Payı Toplam Bitkisel Üretim Değeri Kimyon Anason Kekik Şerbetçi otu Kırmızıbiber (Baharatlık) Nane Toplam Pay (%) Üretim Değerleri (milyon TL) 2009 2010 2011 2006 2007 2008 2012 2013 2014 54.515 56.787 66.010 68.267 80.038 88.979 87.899 92.490 97.989 24,5 20,2 12,4 3,5 21,4 21,7 9,1 3,8 21,5 25,1 17,8 4,4 34,1 31,2 20,2 6,8 41,5 92,5 26,7 7,8 49,0 63,8 26,2 7,7 63,0 55,4 40,0 8,5 68,8 48,9 66,6 9,6 60,7 46,6 54,1 10,3 153,3 237,5 242,8 254,0 141,2 143,4 153,2 177,2 319,3 10,2 224,2 0,41 10,2 303,7 0,54 13,8 325,4 0,49 28,3 374,6 0,55 34,5 344,0 0,43 22,2 312,3 0,35 30,7 350,8 0,40 35,8 406,9 0,44 40,3 531,3 0,54 Kaynak: TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim Değeri İstatistikleri. NOT: Bitkisel üretim değerine yönelik diğer tıbbi-aromatik bitkilere ait istatistikler bulunamamıştır. Ayrıca 2006 yılından öncesine ait “ürün bazında” bitkisel üretim değeri hesaplamasına TÜİK kaynaklarında rastlanmamıştır. 3.2.Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İhracatı Türkiye’nin yıllar itibariyle başlıca tıbbi ve aromatik bitkiler ihracat miktarı Tablo 4.1’de, ihracat değerleri ise Tablo 4.2'de verilmiştir. Ülkemizin tıbbi ve aromatik bitkiler ihracatı hem 2005'den 2009'a kadarki beş yıllık dilimde hem de 2010'dan 2014'e kadarki beş yıllık dilimde artış eğiliminde olmuştur. İhracat değeri son 10 yıl içinde sürekli artmıştır. 10 yılın ortalaması olarak 122,3 milyon dolarlık tıbbi-aromatik bitki ihracatı bulunmaktadır. 2005-2009 dönemi ihracat değeri ortalaması 99,1 milyon dolar iken, 2010-2014 dönemi %46,7 oranında artarak 145,4 milyon dolara ulaşmıştır. 2005 yılında 75,7 milyon dolar olan ihracat değeri, 2014 yılında %141,2 artarak 182,6 milyon dolar civarında gerçekleşmiştir. Tablo 4.2 incelendiğinde; başta kekik ve defneyaprağı olmak üzere, çeşni ve lezzet verici karışımlar, kimyon, anason, adaçayı, keçiboynuzunun önemli ihraç türleri olduğu görülmektedir. Bunun yanında ülkemizde tıbbi ve aromatik bitkiler ihracatı çeşitli Gümrük Tarife İstatistik Pozisyon (GTİP) numaraları altında yapılmakta olup, pek çok bitki türü “diğerleri’’ faslı altında ihraç edildiğinden adları ve ihraç değerleri tam olarak bilinememektedir. 3.3.Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İthalatı Türkiye’nin yıllar itibariyle başlıca tıbbi ve aromatik bitkiler ithalat miktarları Tablo 5.1’de, ithalat değerleri ise Tablo 5.2'de verilmiştir. Ülkemizin tıbbi ve aromatik bitkiler ithalatı da ihracatta olduğu gibi hem miktar olarak hem de değer olarak artış eğilimi göstermektedir. Son 10 yıl ortalaması olarak 40,1 milyon dolar ithalatımız bulunmaktadır. 2005-2009 dönemi ithalat değeri ortalaması 30,6 milyon dolar iken, 2010-2014 dönemi %62,6 oranında artarak 49,7 milyon dolara ulaşmıştır. 2005 yılında 34,8 milyon dolar olan ithalat değeri, 2014 yılında %85,3 artarak 64,4 milyon dolar civarında gerçekleşmiştir. 311 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4.1. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İhracat Miktarları (ton) Bitki Adı Kekik Defneyaprağı Kimyon Adaçayı Anason Keçiboynuzu Rezene Sumak Biberiye Nane Ihlamur Mahlep Meyan Kökü Çöven Baharat karışımları Diğer Baharat 1 2 3 4 Toplam 2005 2006 2007 10.425 12.202 11.213 5.558 7.262 7.519 7.202 4.900 4.209 1.689 1.710 1.530 2.259 2.593 2.003 4.102 2.705 3.623 1.481 1.294 1.057 990 976 965 505 576 432 49 45 153 253 177 80 113 104 109 381 418 249 92 153 102 107 127 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 9.683 11.475 12.957 13.159 13.964 14.813 15.491 6.934 9.079 8.891 9.345 10.483 10.677 12.256 2.367 5.822 7.695 7.316 3.732 7.942 6.011 373 1.545 1.643 1.771 1.490 1.416 1.693 2.658 2.053 924 982 1.838 1.944 3.809 518 3.130 2.136 2.198 1.363 2.472 2.242 1.945 1.217 857 894 1.175 1.245 1.177 1.213 1.206 1.292 1.539 573 620 685 641 664 758 849 125 309 572 327 166 190 205 27 179 117 86 64 68 77 102 159 53 799 144 102 71 67 311 292 315 435 621 1.353 56 199 203 107 240 609 629 186 98 146 134 129 193 139 109 126 168 137 139 102 120 136 164 187 287 5.644 5.706 6.825 6.815 8.853 8.094 7.266 11.330 12.082 15.366 3 2 2 39 32,4 30,3 1.265 1.088 989 853 1.238 25 1.106 1.088 1.321 1.188 314 311 222 159 202 295 272 256 455 338 42.555 42.515 41.603 34.670 47.884 46.872 48.064 48.859 57.120 63.543 1-Çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, 2-Diğer Bitkisel Çaylar ve Diğer Bitkilerden elde edilen özsu ve hülasalar (ilaç sanayi için) toplamıdır, 3-Bitki Kısımlarının Diğerleri, 4-Çörekotu, Karanfil, Kişniş, Zencefil, Safran, Zerdeçal, Köri, Çemen, Tarçın maddelerinin ihracat toplamıdır. NOT: TÜİK 2012, 2013 ve 2014 rezene ihracatını anasonun içinde vermiştir. Anason verileri ardıç meyvelerini de içermektedir Tablo 4.2. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İhracat Değerleri (1000 $) Adı Kekik Defneyaprağı Kimyon Adaçayı Anason Keçiboynuzu Rezene Sumak Biberiye Nane Ihlamur Mahlep Meyan Kökü Çöven Baharatkarışımları Diğer Baharat 1 2 3 4 Toplam 2006 22.608 17.336 7.730 4.594 4.978 4.833 2.224 1.002 1.152 103 1.475 1.007 482 61 641 497 10.166 2.764 438 84.091 2007 2008 39.203 42.878 20.301 20.020 9.228 6.832 4.479 1.541 4.704 9.350 5.264 838 2.125 3.793 1.176 1.771 1.019 1.587 505 326 1.116 313 908 897 266 125 55 106 816 618 526 692 13.060 14.301 3 2.737 2.669 554 539 2009 28.662 24.336 12.146 6.048 8.616 3.091 2.541 2.143 1.671 1.085 1.428 1.305 471 132 953 520 19.315 3.570 601 2010 28.141 25.618 17.814 6.148 5.376 3.320 2.427 2.147 1.540 1.575 1.033 485 523 164 771 626 17.232 28 479 768 2011 29.854 26.143 20.424 6.510 3.907 2.903 2.530 2.543 1.576 1.146 1.017 974 637 82 874 784 18.427 12 3.049 765 2012 39.917 29.951 10.167 5.851 6.323 1.544 2.614 1.700 806 888 1.745 814 245 789 688 24.554 678 2.866 903 2013 56.316 32.231 20.575 6.336 7.903 3.065 3.013 1.944 1.010 974 1.716 1.260 890 1.246 854 25.180 1.509 3.529 1.470 2014 54.301 35.762 15.399 6.808 14.186 9.566 3.571 2.095 1.045 862 1.457 2.366 763 1.107 1.347 26.439 458 3.888 1.206 108.042 118.634 116.215 124.157 133.043 171.021 182.626 109.199 Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri 1-Çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, 2-Diğer Bitkisel Çaylar ve Diğer Bitkilerden elde edilen özsu ve hülasalar (ilaç sanayi için) toplamıdır, 3-Bitki Kısımlarının Diğerleri, 4-Çörekotu, Karanfil, Kişniş, Zencefil, Safran, Zerdeçal, Köri, Çemen, Tarçın maddelerinin ihracat toplamıdır NOT: TÜİK 2012, 2013 ve 2014 rezene ihracatını anasonun içinde vermiştir. Anason verileri ardıç meyvelerini de içermektedir 312 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 5.2 incelendiğinde; başta çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, ilaç sanayi için bitkisel özsu ve hülasalar ile şerbetçiotu, kekik, adaçayı, keçiboynuzu, kimyon, anason ve çörekotunun önemli ithalat ürünlerimiz olduğu görülmektedir. Tablo 5.1. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İthalat Miktarları (ton) Bitki Adı Şerbetçiotu Keçiboynuzu Kekik Adaçayı Çörekotu Kimyon Anason Tarçın Zencefil Zerdeçal Biberiye Karanfil Ihlamur Çöven Kişniş Defneyaprağı Meyan Kökü Nane Ginseng Kökü Köri Çemen Günlük 1 2 3 4 Toplam 2005 263 870 68 662 1.281 110 1.981 442 257 86 349 94 96 486 89 34 1 1 35 33 2.501 129 610 56 10.534 2006 2007 2008 2009 2010 2011 212 223 250 223 186 234 945 648 673 1.255 851 2.077 320 2.341 851 460 985 912 642 564 1.155 547 595 570 478 1.617 1.505 1.058 2.601 1.995 587 688 507 259 191 357 242 276 348 355 1.658 576 899 829 670 898 1.483 822 323 247 235 705 913 742 277 384 109 346 549 382 426 387 553 480 587 423 120 136 83 228 284 180 77 113 137 35 46 64 305 550 484 293 758 351 268 304 202 149 101 235 13 12 41 177 510 85 3 8 5 51 6 143 7 77 34 14 127 4 3 3 1 4 6 44 39 102 148 198 172 307 68 68 175 0 68 53 49 52 43 96 60 2.657 2.625 2.732 2.287 3.129 3.339 264 381 218 145 151 137 420 689 527 1.088 45 864 57 45 23 31 29 46 9.943 13.233 11.610 11.471 15.970 14.967 2012 2013 333 288 3.463 1.309 1.688 1.695 844 489 2.218 2.288 308 602 1.750 775 1.261 1.346 1.151 1.162 379 390 532 634 174 117 88 110 803 2.129 44 94 716 882 202 218 150 168 5 5 184 211 916 316 94 116 4.014 4.132 178 265 856 958 45 39 22.396 20.738 2014 201 2.940 1.360 933 2.933 736 1.345 2.021 1.744 499 716 372 84 631 494 1.140 448 8 2 300 98 110 5.623 512 1.522 31 26.803 Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri. 1-Çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, 2-Diğer Bitkisel Çaylar, Sumak, Safran, Mahlep, Baharat karışımları ve Diğer baharat ithalat toplamıdır. 3-Bitki Kısımlarının Diğerleri, 4-Diğer Bitkilerden elde edilen özsu ve hülasalar (ilaç sanayi için) NOTLAR: Anason maddesi içinde rezene tohumu ve ardıç meyvesi de bulunmaktadır. Şerbetçiotu maddesine şerbetçiotu özsuyu ve hülasaları da dahildir. 3.4. Türkiye’nin Uçucu Yağlar Dış Ticareti Tıbbi ve aromatik bitkilerden elde edilen ve ticarete konu olan bir diğer önemli ürün de uçucu yağlardır. Türkiye’nin yıllar itibariyle, başlıca uçucu yağlar ihracatının verildiği Tablo 6 incelendiğinde; toplam uçucu yağlar ihracat değerlerinin yaklaşık 16-30 milyon dolar arasında değiştiği görülmektedir. 2005-2014 yıllarını kapsa-yan son 10 yıllık dönemde ortalama 22,3 milyon dolar ihracatımız bulunmaktadır. 2005-2009 yıllarını kapsayan ilk 5 yıllık dilimde ortalama ihracatımız 22,3 milyon dolar iken 2010-2014 yıllarını kapsayan ikinci 5 yıllık dönemde de her hangi bir 313 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 5.2. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İthalat Değerleri (1000 $) Bitki Adı Şerbetçiotu Keçiboynuzu Kekik Adaçayı Çörekotu Kimyon Anason Tarçın Zencefil Zerdeçal Biberiye Karanfil Ihlamur Bitki Adı Çöven Kişniş Defneyaprağı Meyan Kökü Nane Ginseng Kökü Köri Çemen Günlük 1 2 3 4 Toplam 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2.194 1.761 2.422 2.832 2.558 2.260 3.282 624 475 605 1.048 784 773 2.188 159 497 4.456 2.486 1.198 2.148 1.852 1.166 1.205 1.018 2.928 1.551 1.590 1.531 737 213 1.195 1.254 831 1.884 1.467 187 941 1.270 903 582 336 999 2.474 270 599 634 713 3.921 1.150 255 530 500 413 581 1.272 684 182 197 172 215 450 848 648 108 287 191 150 264 646 620 311 385 375 613 590 679 465 121 195 137 99 253 363 406 335 278 523 1.163 185 248 313 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 171 115 212 201 150 461 228 23 84 138 183 80 81 165 120 44 87 111 339 889 158 26 62 121 88 104 46 156 38 129 75 96 132 23 55 37 51 18 88 115 21 30 35 81 98 189 133 31 17 30 79 16 44 36 72 112 83 60 122 102 9.413 9.396 10.087 12.313 10.742 13.774 14.857 249 409 239 137 374 625 408 695 784 934 869 1.344 127 2.001 15.138 11.249 2.222 3.474 4.269 3.901 4.778 34.768 29.565 27.742 32.488 28.272 37.383 38.882 2012 2013 4.658 4.217 5.279 2.750 3.342 4.304 2.337 1.431 1.731 1.910 859 1.662 3.562 1.966 1.061 1.130 951 1.018 480 667 573 669 382 173 369 606 2012 2013 292 1.376 28 65 1.274 1.538 2.493 2.179 217 225 98 271 139 167 571 173 236 300 16.755 17.248 209 216 1.884 2.379 5.440 3.948 55.220 52.588 2014 3.258 4.075 3.654 2.865 2.766 2.032 3.972 1.732 1.766 423 712 571 414 2014 659 388 1.770 2.724 30 162 246 55 374 22.796 321 3.395 3.258 64.418 Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri. 1-Çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, 2-Diğer Bitkisel Çaylar, Sumak, Safran, Mahlep, Baharat karışımları ve Diğer baharat ithalat toplamıdır. 3-Bitki Kısımlarının Diğerleri, 4-Diğer Bitkilerden elde edilen özsu ve hülasalar (ilaç sanayi için) NOTLAR: Anason maddesi içinde rezene tohumu ve ardıç meyvesi de bulunmaktadır. Şerbetçiotu maddesine şerbetçiotu özsuyu ve hülasaları da dahildir. önemli artış-azalış olmaksızın 22,3 milyon dolar olmuştur. 30 milyon dolar civarında olan 2014 yılı uçucu yağ ihracatının yarıya yakınını (yaklaşık %47) gül yağı oluşturmaktadır. Yaklaşık %26 ile çok sayıda uçucu yağın içinde bulunduğu düşünülen ve ‘diğer uçucu yağlar’ GTİP numarası altında verilen uçucu yağlar ikinci sırada yer almaktadır. Bunu kekik (yaklaşık %11) ve stearopten (yaklaşık %13) izlemektedir. Türkiye’nin yıllar itibariyle başlıca uçucu yağlar ithalatı Tablo 7’de verilmiştir. Ülkemizin son 10 yıl ortalaması olarak 14,5 milyon dolarlık bir ithalatı bulunmaktadır. 2005-2009 yıllarını kapsayan ilk 5 yıllık dilimde ortalama ithalatımız 13,5 milyon dolar iken, 20102014 yıllarını kapsayan ikinci 5 yıllık dönemde %15 artarak 15,5 milyon dolara ulaşmıştır. 19,3 milyon dolar civarında gerçekleşen 2014 yılı uçucu yağlar ithalatının; yaklaşık %36’sını diğer uçucu yağlar, %26’sını limon, portakal ve diğer turunçgil yağları, %14’ünü nane yağı, %8’ini rezinoitler oluşturmaktadır 314 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 6. Türkiye’nin Uçucu Yağlar İhracat Değerleri (1000 $) Uçucu Yağ Adı Portakal Limon Diğer Turunçgiller Nane Kekik Gül Stearopten 1 2 3 Toplam Diğer Uçucu Yağlar Genel Toplam 2005 3 1 11 2006 16 2007 11 3 15 2008 30 11 30 2009 10 44 15 2010 34 98 29 2011 97 167 2012 5 150 237 2013 489 199 18 2014 256 272 15 1 1 1 0 26 1 208 51 37 1.104 1.132 1.271 1.584 1.369 1.233 1.050 1.294 2.561 3.129 7.174 7.594 9.383 11.210 8.492 9.157 10.301 12.613 10.748 13.961 3.118 2.905 1.987 3.737 1.033 359 1.100 896 1.420 3.815 1.608 1.843 1.309 2.959 4.836 140 159 228 285 316 964 638 714 339 479 832 457 134 249 138 346 183 379 285 57 28 59 56 48 55 14.330 14.312 15.072 20.186 16.335 11.936 13.391 15.821 16.068 21.994 3.456 3.188 6.546 8.019 10.142 4.370 7.060 6.336 6.912 7.781 17.786 17.500 21.618 28.205 26.477 16.306 20.451 22.157 22.980 29.775 Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri. 1-Diğerlerinden elde edilen uçucu yağlar, 2- Uçucu yağların damıtılmış aromatik suları ve sulu çözeltileri, 3- Itır Çiçeği, Yasemin, Güve otu, Karanfil, Oğulotu, Lavantadan elde edilen uçucu yağlar, Rezinoitler ve Uçucu yağların terpeninin alınmasından arta kalan yan ürünlerin toplam ihracat değeridir. NOT:2006 yılı ‘Diğer Turunçgiller’e bergamut ve küçük limon uçucu yağları da eklenmiştir. Tablo 7. Türkiye’nin Uçucu Yağlar İthalat Değerleri (1000 $) Uçucu Yağ Adı Portakal Limon Diğer Lavanta Turunçgiller Nane Karanfil Oğulotu Gül Yılang-Yılang Stearopten Rezinoitler 1 2 3 4 Toplam Diğer uçucu Genel yağlar Toplam 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 664 440 688 651 521 788 1.655 1.598 1.682 2.284 378 427 751 863 682 710 956 681 848 1.479 441 603 462 920 968 703 1.298 929 1.028 1.195 221 233 104 121 131 134 154 96 143 211 2.727 3.498 3.556 3.282 1.840 1.851 3.667 2.802 2.631 2.787 31 48 35 98 75 159 75 125 144 94 225 357 209 474 361 226 369 217 260 605 3 9 8 20 11 151 297 333 195 330 44 31 58 96 78 45 141 91 89 187 1 1 9 3 4 268 271 490 177 590 1.125 1.562 1.492 1.800 1.599 2.036 1.887 1.598 1.619 1.892 2.065 246 519 376 390 433 487 573 580 103 234 256 241 205 168 270 196 222 413 20 5 2 15 71 149 187 727 181 198 97 126 27 31 43 48 55 47 36 145 7.437 9.201 7.965 8.832 7.165 7.125 11.861 10.487 10.120 12.304 3.650 4.317 5.471 7.089 6.509 3.495 5.086 4.795 5.489 6.974 11.087 13.518 13.436 15.921 13.674 10.620 16.947 15.282 15.609 19.278 Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri. 1-Diğerlerinden elde edilen uçucu yağlar, 2-Uçucu yağların terpeninin alınmasından arta kalan yan ürünler, 3-Uçucu yağların damıtılmış aromatik suları ve sulu çözeltileri, 4-Itır, güveotu, yasemin ve kekikten elde edilen uçucu yağlar ithalat değerleri toplamıdır. NOT: 2005, 2006 yılları ‘Diğer Turunçgiller’e bergamut ve küçük limon uçucu yağları da eklenmiştir. 4. Genel Değerlendirme Ülkemizin potansiyeli düşünüldüğünde; kültüre alınmış tıbbi-aromatik bitki sayısının sınırlı olduğu ve kültürel üretiminin de yetersiz olduğu söylenebilir. Potansiyelimizi tam değerlendiremememize rağmen Türkiye, tıbbi-aromatik bitki ticaretinde net ihracatçı konumundadır. 2014 yılında 64,4 milyon dolar tıbbiaromatik bitki ithalatına karşılık, 182,6 milyon dolar ihracat gerçekleşmiş ve 315 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 böylece 118,2 milyon dolar net dış ticaret fazlası sağlanmıştır. Tıbbi-aromatik bitkilerden elde edilen uçucu yağ dış ticaretinde de ülkemiz net ihracatçıdır. 2014 yılında 19,3 milyon dolar ithalata karşılık, 29,8 milyon dolar ihracat gerçekleştirilerek 10,5 milyon dolar net dış ticaret fazlası elde edilmiştir. 5. Sonuç Tıbbi ve aromatik bitkilere genel bir bakış yaptığımızda; - Dünyada ve Türkiye’de bitkisel kaynaklı ilaçlarla tedaviye yönelim, tıbbi ve aromatik bitkilere üretici ve tüketicilerin sürekli artan ilgisi, endemik olma avantajı (örneğin; birçok tıbbi-aromatik bitkiden oluşan, 731 takson içeren Lamiaceae familyasındaki endemik bitkilerin oranı %44,2’dir (Davis, 1982).), elde edilen mamul madde ürünlerinin çeşitliliği, yan sanayisinin gelişme potansiyeline sahip olması, çok çeşitli alanlarda kullanılabilme olanağı (peyzaj, parfüm, ilaç, aromaterapi), tür çeşitliliğinin fazla olması gibi oldukça önemli avantajları vardır. - Ayrıca, doğadan toplanabilmesi, uygun şartlarda uzun süreli depolama imkânlarının bulunması, birçok disiplinle ilgili olması, kırsal kalkınmada öneminin artması, ilaç ve gübre girdi ihtiyacının az olması, kültürü yapılan birçok türün çok yıllık olması nedeniyle her bir yıla düşen üretim maliyetinin düşük olması, orman tali ürünü olarak toplanabilmesi ve/veya yetiştirilebilmesi, doğadaki türlerin ve bunların içeriklerinin henüz yeterince keşfedilmemiş olması gibi fırsatları bulunmaktadır. - Buna karşın; genellikle ham ürün olarak değerlendirilmesi, çoğaltma, yetiştirme, hasat vb. konularında teknik bilgi ve eleman eksikliği, işleme ve satışında koordinasyon eksikliği, doğadan yapılan bilinçsiz toplamalar nedeniyle ürün kalitesindeki kayıplar, doğadan toplamalar konusunda mevzuat eksikliği ve yasal boşluklar, üretim ve dış ticaret teşviklerinin az olması, iç ve dış pazarda tanıtım eksikliği, üretici birlikleri, kooperatif gibi kurumsal yapıların gelişmemiş olması, mevcut işletmelerin sayının az ve küçük ölçekli olması, çoğunluğunun da ilkel şartlarda üretim yapması, bu sektörün en önemli sıkıntıları olarak ortaya çıkmaktadır. Bir diğer önemli sıkıntı da; tıbbi-aromatik bitkilerin yabancı ot, hastalık, zararlı mücadelesinde kullanılabilecek ruhsatlı ilaçların olmamasıdır. Tıbbi-aromatik bitkilerin kültürel üretimini kısıtlayan ya da ticaretinde önemli sorunlar ortaya çıkaran bu eksikliğin ortadan kaldırılması önem arz etmektedir. Ayrıca gerek hammadde aşamasında gerekse işlendikten sonraki aşamalarda yapılan tağşişlerin yaygınlığı ve bunu kontrol edecek bir mekanizmanın henüz oluşamaması, sektörün bir diğer önemli sıkıntısıdır. Batı Akdeniz Bölgesinde, tıbbiaromatik bitki işleyen ve ticareti ile iştigal eden 17 firma ile yapılan bir ankette, firmaların %70,6’sı tağşişi haksız rekabet nedeniyle sektörün önemli bir sorunu olarak değerlendirmiştir (Gölükçü ve ark., 2012). - Tıbbi ve aromatik bitki sektöründeki gelişimi tehdit eden pek çok konu 316 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 bulunmaktadır. Başta doğadan toplamaların doğasının zenginliği ve yetiştirme olanaklarına rağmen ithal edilmesi, belirgin bir üretim politikasının bulunmayışı, iklimsel faktörler uygun olmasına rağmen yetiştirme tekniklerinde bilgi eksikliği ve var olan bilginin uygulamada yetersizliği, tohum ve fide gibi üretim materyali sağlamadaki sorunlar en önemli tehdit unsurları olarak sıralanabilmektedir. Oysa tıbbi-aromatik bitkileri kültüre alma çalışmalarına ağırlık verilse ve kültürünü yapanlara özel teşvikler sağlanabilse, çok önemli avantajlar elde etme imkanı doğacaktır. Çünkü kültüre alınmış tıbbiaromatik bitki ile daha küçük alandan daha fazla ürün elde edilebilmekte, drogların toplanması (hasadı) kısa bir sürede ve tedaviye en uygun olduğu dönemde gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca hasat sonrası bazı droglar için mutlak gerekli olan temizleme, parçalama, kurutma vb. ön işlemler kültürü yapılan bitkilerde hemen yapılabilmektedir. Böylece saf, temiz ve adına doğru (tür, çeşit ve tip bakımından kesin olarak özellikleri bilinen) drog elde edilebilmektedir. Tıbbi-aromatik bitkilerde toplama yerine yetiştiriciliğin yaygınlaşması; verimli ve etkili madde bakımından elverişli çeşitlerin geliştirilmesini teşvik edebilecek, tıbbi-aromatik bitkiyi hammadde olarak kullanan tesislerin, yatırımların daha düzenli çalışmasının yolunu da açabilecektir. Bu da hem tesisin hammadde ihtiyacının karşılanması hem de tüketiciye istenilen kalite ve standartta ürün verilebilmesi açısından önemlidir (Arslan, 1998). - Kültürü yapılan meyve, sebze, tarla bitkileri türlerinde uygulanmakta olan ve sarf edilen gayretler neticesinde ülkemizde bilinçsiz yapılması olmak üzere; ülkemiz de belli ölçüde yaygınlaşan ‘İyi Tarım Uygulamalarının, tıbbi-aromatik bitkilerin tarımının yaygınlaştırılması çalışmalarında göz önüne alınması çok yararlı olacaktır. Böylece; toprak, bitkisel materyal, ekim/ dikim, hastalık, zararlı ve yabancı ot kontrolü (mümkün olduğunca biyolojik kontrol), gübreleme, mekanizasyon, sulama, hijyen koşulları, personel, ürünün hasadı, kalitesi, kurutulması, paketlenmesi ve pazarlanması aşamalarında uygulanacak kurallar belirlenmiş olacağından; bitkilerin özellikleri dikkate alınarak en yüksek verimde, kaliteli, standartlara uygun etken madde içeren, insan sağlığına zararlı herhangi bir bulaşma ve kirlenmeye neden olmayacak şekilde üretim gerçekleştirilerek uluslararası rekabet avantajı sağlanabilecektir. - Tıbbi ve aromatik bitkilere olan talebin artması, sektörün hızlı gelişimi yanında tedarik ve kullanım alanlarının çok geniş olmasından dolayı kayıt altına alınmasının zor olması, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının kayıtlarının yetersiz olması yurt içinde tıbbi-aromatik bitkiler ve ticareti üzerine araştırma yapmayı oldukça zorlaştırmaktadır. - Ülkemiz çok zengin doğasına rağmen, hala işlenmemiş bitki ihracatçısı pozisyonundadır. Bitkisel ilaç sanayinin gelişmemesi, tıbbi ve aromatik bitkilerin üretim olanaklarını kısıtlamıştır. Bunun yanında ne yazık ki doğadan toplanan bitkilerle ilgili yasal düzenlemelerin yetersiz olması kültüre alma çalışmalarını engellemiş, bunun sonucu olarak da standart ve kaliteli ürün elde etme imkânları çok yavaş gelişme göstermiştir. Aynı zamanda 317 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 çok değerli olan bazı tıbbi bitkilerin doğadan toplanarak düşük değerlere yurt dışına satılması neticesinde ülkemiz florası üzerinde oluşan baskı; bazı türlerin azalmasına neden olmuş, nesli tehlike altında olan türler için söküm ve toplama kotaları ile toplama yasakları getirilmiştir. - Tıbbi ve aromatik bitkiler için yukarıda belirtilen avantajlar ve fırsatlar göz önüne alınarak; mevcut sorun, sıkıntı ve tehditlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik bütüncül bir bakışla önlemler alınmalı ve eylem planları oluşturulmalıdır. 1 Kaynaklar ANONİM, 2010. Resmî Gazete. Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği, 6 Ekim 2010, Sayı: 27721. ARSLAN, N., 1998. Ekonomik Önemi Olan Doğal Tıbbi Bitkilerimizin Kültüre Alınması. Ege Bölgesi I. Tarım Kongresi 7-11 Eylül, Aydın. BAYRAM, E., KIRICI, S., TANSI, S., YILMAZ, G., ARABACI, O., KIZIL, S., TELCİ, İ., 2010 Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Üretiminin Artırılması Olanakları, Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası 7. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak 2010 Ankara, Bildiri Kitabı I:437-456. COMTRADE, 2013. 075 Spices. http://comtrade.un.orgpbFileFetch.aspxdocID, Erişim Tarihi:25.12.2013. DAVIS, P.H., 1982. Flora of Turkey and East Eagean Island, 7, Edinburgh University Press, Edinburgh. GÖLÜKÇÜ, M., TOKGÖZ, H., TOKER, R., ÇELİKYURT, M. A., TUĞRUL AY, S., 2012. Tıbbi ve Aromatik Bitki İşletmelerinin Yapısal Analizi. ISBN 978-605-4672-08-0. BATEM, Antalya. LANGE, D., 2002. The Role of East and Southeast Europe in the Medicinal and Aromatic Plants Trade, Medicinal Plant Conservation, 8, 14-18. LANGE, D., 2006. International Trade in Medicinal and Aromatic Plants, Actors, Volumes and Commodities. R.J. Bogers, L. E. Crakerand D. Lange (eds.), Medicinal and Aromatic Plants, 155170 MUKHERJEE, A,.1997. Biodiversity Conservation. Journal of the Asiatic Society 39 (2) : 1-6. ÖZGÜVEN, M., SEKİN, S., GÜRBÜZ, B., ŞEKEROĞLU, N., AYANOĞLU, F. ve EKREN, S., 2005. Tütün, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Üretimi ve Ticareti, Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası VI. Teknik Kongresi 3-7 Ocak 2005, Ankara, Bildiri Kitabı, Cilt-1 481-501. ÖZHATAY, N., KOYUNCU, M., Atay, S., ve BYFIELD, A., 1997. Türkiye’nin Doğal Tıbbi Bitkilerinin Ticareti Hakkında Bir Çalışma. Doğal Hayatı Koruma Derneği Yayınları, İstanbul. TITZ, A., 2004. Medicinal Herbs and Plants-Scope for Diversified and Sustainable Extraction. 22-26 July 2004. Bangolare 318 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim Değeri İstatistikleri. www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi: 15.10.2015. TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim İstatistikleri. www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi: 15.10.2015. TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri. www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi: 16.10.2015. WHO, 2003. Guidelines on Good Agricultural and Collection Practices (GACP) for Medicinal Plants, Genova. 319 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Örtüaltı Domates M.Ali ÇELİKYURT Dr. Aylin KABAŞ Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Örtüaltı tarımı, bitkilerin normal yetiştikleri mevsimler dışında ve iklim şartlarına bağlı kalmaksızın, plastik, cam vb. örtüler altında yetiştirilebildiği bir üretim şeklidir. Ayrıca, insanların taze sebze ihtiyaçlarını her mevsim karşılayabilen, birim alandan yüksek verim elde edilebilen, arazi, işgücü ve sermaye gibi üretim faktörlerinin rantabl bir şekilde kullanılmasına imkan sağlayan, önemli bir tarımsal faaliyettir. Çevre kontrollü bitkisel üretim antik Roma dönemine kadar uzanmaktadır. 13. yüzyılda İtalya’da kâşifler tropik bölgelerden getirdikleri egzotik bitkileri yetiştirmek için ilk seraları inşa etmişlerdir. Sera terimi ise ilk olarak 1450’li yıllarda Kore’de kullanılmıştır. Avrupa’da ise sera kavramı 17. yüzyılda İngiltere ve Hollanda’da ortaya çıkmasına karşın,ticari anlamda örtüaltı sebze yetiştiriciliği 20.yüzyıl başlarında Kuzey Avrupa Ülkeleri’nde başlamıştır. Ülkemizde seracılık ilk olarak 1940’lı yıllarda Antalya’da başlamıştır. Seraların ilk nüvelerini ahşap yapılı seralar ile kuzey tarafı duvarlı demir konstrüksiyonlu cam seralar oluşturmuştur.1960’lı yılların sonlarında plastiğin sera örtü malzemesi olarak kullanılmaya başlanmasıyla ve plastiğin ışık geçirgenliğini ve dayanımını artıran katkı maddelerinin gelişmesiyle, örtüaltı tarımsal üretim çok hızlı büyüme eğilimi kazanmıştır. Günümüzdetoplam sera varlığımız plastik tüneller hariç 35,9 bin hektara ulaşmıştır (TUİK, 2014) Domates(SolanumlycopersicumL.), patlıcangiller (Solanaceae) familyasından tropik bölgelerde çok yıllık, diğer bölgelerde tek yıllıkyetiştirilen bir kültür bitkisidir. Domatesin anavatanı, Güney Amerika ülkeleri olan Peru, Ekvator ve Şili’nin dağlık bölgeleridir. İlk defa Meksikalılar tarafından kültüre alınmış ve buradan dünyaya yayılmıştır. Domates, Amerika’nın keşfinden sonra, bu kıtaya gelen gemiciler vasıtasıyla Avrupa’ya götürülmüş ve kültürü yapılmaya başlanmıştır. 1850’li yıllarda Sultan Abdülmecit döneminde Osmanlı sarayına girmiş, 1900’lü yılların başında ise Adana’da yetiştirilmeye başlanmıştır. Fakat halk tarafından yoğun olarak yetiştiriciliği ve tüketimi ise 1950’li yıllardan sonra olmuştur. Ticari anlamda örtüaltı yetiştiriciliği 1970’li yıllarda Antalya’da başlamış ve büyük bir gelişme göstermiştir. 320 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Domates Türkiye sebze yetiştiriciliğinde en fazla üretim, ekim alanı ve ihracat miktarına sahip üründür. Örtüaltı sebzeciliği içerisinde de domates yetiştiriciliğinin önemli bir yeri vardır. Örtüaltı sebze üretimi yapılan alanlarının % 39,2’sini, üretim miktarının ise % 52,8’ini domates oluşturmaktadır (TUİK, 2015).Bu oranlar ile örtüaltı sebze yetiştiriciliğinin lokomotifi durumundadır. Örtüaltında yetiştirilen domates yaş sebze ihracatımız içerisinde de birinci sırada yer almaktadır. Bu durum yurtiçi domates fiyatlarının istikrarı, domates üreticilerinin gelirleri ve ülkemiz tarım ekonomisi açısından oldukça önemlidir. 2. Dünyada Durum Dünya’da 4,73 milyon hektar alanda, 163,96 milyon ton domates üretilmektedir (FAO, 2015). En çok domates üretimin yapıldığı ülke Çin’dir. Çin,Dünya toplam domates üretiminin % 30,83’ü gibi önemli bir bölümünütek başına karşılamaktadır. Çin’i sırasıyla Hindistan, ABD, Türkiye ve Mısır takip etmektedir (Tablo 1).Dünya domates üretiminde 4. sırada bulunan Türkiye ise % 7,21’lik üretim payına sahiptir.Avrupa’nın Bağımsız Devletler Topluluğu dışında kalan ve ağırlıklı olarak Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile aday ülkelerin oluşturduğu bölümünde 2014 yılında 442.900 hektar domates ekimi yapılarak, 27,68 milyon ton üretim yapılmıştır (EUROSAT,2015). Tablo 1. Dünya Domates Üretimi (2013) Ülkeler Çin Hindistan ABD Türkiye Mısır İran İtalya İspanya Meksika Rusya Federasyonu Diğer Ülkeler Toplam Üretim (milyon ton) 50,55 18,23 12,57 11,82 8,53 6,17 4,93 3,68 3,28 2,64 41,53 163,96 % 30,83 11,12 7,67 7,21 5,20 3,77 3,01 2,25 2,00 1,61 25,33 100,00 Kaynak:FAO, 2015 Dünya’da üretilen domatesin yaklaşık % 4,42’lik kısmını oluşturan 7,26 milyon tonu uluslararası ticarete konu olmaktadır.2012 yılı uluslararası domates ihracat hacmi yaklaşık 8,18 milyar ABD $’dır. Meksika yaklaşık 1,47 milyon ton ihracat miktarı ile en fazla domates ihraç eden ülkedir(Tablo 2). Türkiye Dünya toplam domates ihracatından aldığı % 7,72’lik pay ile Avrupa’daki rakipleri olan İspanya ve Hollanda’nın ardından 4. sırada yer almaktadır. 321 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ABD en fazla domates ithalatı yapan ülkedir. Sıralamada ABD’ni takip eden ülkeler Türkiye’nin potansiyel domates ihraç pazarını oluşturan Avrupa devletleridir (Tablo 3). Dünya örtüaltı domates üretim istatistikleri konusunda yeterli ve sağlıklı bilgi bulunmamaktadır. EUROSTAT verilerine göre; Avrupa’da 65.900 hektar örtüaltında 5,90 milyon ton domates üretilmektedir. Türkiye 24.000 hektar sera ekim alanı ve 3,20 milyon örtüaltı domates üretimi ile Avrupa sera domates ekim alanı ve üretiminde birinci sırada yer almıştır (Tablo 4-5). Türkiye’yi İspanya, İtalya, Yunanistan, Fransa ve Hollanda takip etmektedir. Tablo 2. Domates İhraç Eden Önemli Ülkeler (2012) İhracat Ülkeler Miktarı (ton) % Değer (000 $) Meksika 1.472.390 20,28 1.681.274 Hollanda 977.664 13,46 1.715.585 İspanya 908.755 12,52 1.200.079 Türkiye 560.430 7,72 400.804 Fas 443.811 6,11 401.737 Ürdün 418.516 5,76 250.206 Fransa 223.955 3,08 363.912 ABD 212.453 2,93 308.280 Belçika 217.196 2,99 289.117 Çin 177.317 2,44 77.656 Diğer Ülkeler 1.648.356 22,70 1 490 996 Toplam 7.260.843 100,00 8.179.646 Birim % Fiyat $/Kg 20,55 1,14 20,97 1,75 14,67 1,32 4,90 0,72 4,91 0,91 3,06 0,60 4,45 1,62 3,77 1,45 3,53 1,33 0,95 0,44 18,23 0,90 100,00 1,13 Kaynak: FAO, 2015 Tablo 3. Domates İthalatı Yapan Önemli Ülkeler (2012) İhracat Ülkeler Miktarı (ton) % Değer (000 $) ABD 1.532.718 21,78 1.868.001 Rusya Fed. 799.484 11,36 886.816 Fransa 553.237 7,86 563.529 Almanya 710.811 10,10 1.378.213 İngiltere 409.238 5,81 671.226 Pakistan 247.984 3,52 115.179 Hollanda 206.996 2,94 309.577 Suudi Arabistan 205.582 2,92 70.973 Kanada 193.623 2,75 271.017 Birleşik Arap E. 159.347 2,26 117.818 Diğer Ülkeler 2.019.167 28,69 2.231.324 Toplam 7.038.187 100,00 8.483.673 Kaynak: FAO, 2015 322 Birim % Fiyat $/Kg 22,02 1,22 10,45 1,11 6,64 1,02 16,25 1,94 7,91 1,64 1,36 0,46 3,65 1,50 0,84 0,35 3,19 1,40 1,39 0,74 26,30 1,11 100,00 1,21 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4. AB ve Aday Ülkeler Örtüaltı Domates Üretim Alanı (000 ha) Ülkeler 2010 2011 2012 2013 Türkiye * 24,0 25,0 24,0 İspanya 18,2 17,0 18,5 19,7 İtalya 4,6 7,6 6,4 6,9 Yunanistan 2,6 2,8 2,8 3,0 Polonya 2,4 2,4 2,2 2,2 Fransa 1,9 2,0 2,0 2,1 Hollanda 1,7 1,7 1,7 1,8 Romanya 1,2 1,6 1,4 1,5 Portekiz * 0,9 1,0 1,2 Bulgaristan * * * 0,6 Diğer Ülkeler 5,4 5,4 5,6 4,6 Toplam 35,4 62,6 63,8 64,6 Kaynak: EUROSTAT, 2015 2014 23,0 21,1 7,2 3,1 3,1 2,1 1,8 1,6 0,9 0,6 1,4 65,9 * Bilgi verilmemiş Tablo 5. AB ve Aday Ülkeler Örtüaltı Domates Üretimi (000 ton) Ülkeler 2010 2011 2012 2013 Türkiye * 3.031,0 3.096,0 3.118,0 Hollanda * * 809,0 855,0 Fransa 554,1 582,6 534,3 567,0 İtalya 396,2 517,3 460,3 432,5 Yunanistan * * 325,8 358,2 İspanya * * * * Portekiz * :* :* :* D. Ülkeler 701,5 284,5 268,7 231,2 Toplam 1.651,8 4.415,4 5.494,1 5.561,9 Kaynak: EUROSTAT, 2015 % (2014) 34,90 32,02 10,93 4,70 4,70 3,19 2,73 2,43 1,37 0,91 2,12 100,00 2014 3.203,0 851,0 573,6 498,6 338,3 * :* 431,9 5.896,4 * Bilgi verilmemiş 3. Türkiye’de Durum Türkiye’de 2014 yılında yaklaşık 846.446 hektar alanda toplam 28,57 milyon ton yaş sebze üretimi gerçekleştirilmiştir (Tablo 4). Yaş sebze üretimi içerisinde en büyük payı 11,85 milyon ton üretim ile domates almıştır. Bu miktar toplam yaş sebze üretiminin % 41,48’ine karşılık gelmektedir. Domates üretimini karpuz ve hıyar takip etmektedir. Domates denge tablosu incelendiğinde 2014 yılı itibariyle Türkiye domates üretiminde % 3,5 oranında üretim ve % 8,60 oranında üretim sonrası kayıplar yaşanmıştır. Yaklaşık % 77,28’i yurt içinde tüketilirken, % 10,63’ü ihraç edilmiştir. Kişi başı domates tüketimi 119,6 kg/kişi olurken, domates üretiminin yurtiçi yeterlilik oranı % 112,3 olarak gerçekleşmiştir (Tablo 7). Türkiye’de 2005 yılında 46.754 hektar olan örtüaltı varlığı 2014 yılında 62.884 hektara ulaşmış ve bu 10 yıllık dönem içerisinde yaklaşık % 34,5gibi çok yüksek bir oranında artış sağlamıştır. 2013 yılı itibariyle bu alanların % 54,19’u plastik sera, % 20,22’si cam sera iken, % 25,59’unuplastik tüneller oluşturmuştur(Tablo8). 323 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 6. Türkiye Sebze Üretimi (2014) Üretim Alanı Ürün adı Dekar Domates 1 830 290 Karpuz 954 627 Hıyar 387 959 Biber 638 713 Soğan (Kuru) 600 441 Kavun 791 488 Patlıcan 242 919 Lahana 249 830 Fasulye (Taze) 501 767 Havuç 104 404 D.Sebzeler 2 162 024 Toplam 8 464 462 % 21,62 11,28 4,58 7,55 7,09 9,35 2,87 2,95 5,93 1,23 25,54 100,00 Üretim Miktarı Ton 11 850 000 3 885 617 1 845 749 1 841 299 1 790 000 1 707 302 827 380 733 081 638 469 557 977 2 892 907 28 569 781 % 41,48 13,60 6,46 6,44 6,27 5,98 2,90 2,57 2,23 1,95 10,13 100,00 Kaynak: TUİK, 2015 Tablo 7. Domates Denge Tablosu Özeti Yıl 2014 2013 2012 2011 2010 Üretim Üretim (000 kayıpları ton) (ton) 11.850 11 350 11.003 10.052 10.745 3,50 3,50 3,50 3,50 3,50 Tüketim Kayıplar (Ton) (Ton) 77,28 78,00 77,70 77,52 76,22 8,60 8,68 8,65 8,63 8,48 İhracat (Ton) 10,63 9,82 10,15 10,35 11,80 100,00 100,00 100,00 100,00 100,00 Kişi Yeterlilik başına derecesi tüketim (%) (Kg) 119,6 112,3 117,2 111,2 114,6 111,6 105,9 111,9 113,0 113,8 Kaynak: TUİK, 2014 Tablo 8. 2014 Yılında Sebze Üretimi Yapılan Sera Varlığı Sera Varlığı Üretim Alanı Dekar % Üretim Ton % Plastik Sera 280.151 44,6 3.373.196 54,19 Cam Sera Alçak Tünel Yüksek Tünel TOPLAM 101.239 149.047 98.399 628.836 16,1 23,7 15,6 100,0 1.258.243 888.789 704.155 6.224.383 20,21 14,28 11,31 100,0 Kaynak: TUİK, 2015 Aynı dönem içinde örtüaltı sebze üretim miktarı 4,27 milyon tondan 6,22 milyon tona çıkmıştır. Örtüaltı sebze üretim desenine baktığımızda; domates üretimi 3,29 milyon ton ile örtüaltı sebze üretiminin yaklaşık % 52,8’ini oluşturmaktadır (Tablo 8). 324 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Domatesi sırasıyla hıyar, karpuz, biber, patlıcan ve kavun takip etmektedir. Diğer sebze üretiminin büyük çoğunluğunu ise maydanoz, tere, roka vb yeşillikler olarak adlandırılan sebzeler oluşturmaktadır. Toplam örtüaltı domates üretimi Türkiye toplam domates üretiminin % 27,76’sını oluşturmaktadır. Örtüaltı yetiştiriciliği türlerin üretim alanları açısından da değerlendirildiğinde, domates yine ilk sırada yer almaktadır. Domates üretim alanı 24.651 hektar olup, bu miktar Türkiye örtüaltı alanının % 39,2’sine karşılık gelmektedir (Tablo 9). Tablo 9. 2014 Yılı Örtüaltı Sebze Alanları ve Üretim Üretim Alanı Türler Dekar % Domates 246.509 39,2 Hıyar 81.483 13,0 Karpuz 96.116 15,3 Biber 67.211 10,7 Patlıcan 32.324 5,1 Kavun 29.787 4,7 Kabak 19.893 3,2 Marul 33.057 5,3 Diğer Sebzeler 22.456 3,6 Toplam 628.836 100,0 Üretim Ton 3.285.570 1.095.626 653.343 528.988 261.874 143.889 108.086 85.452 61.555 6.224.383 % 52,8 17,6 10,5 8,5 4,2 2,3 1,7 1,4 1,0 100,0 Kaynak: TUİK, 2015 İlk resmi örtüaltı istatistikleri 1995 yılında yayınlanmıştır ve domates üretim alanı 9.163 hektar olarak açıklanmıştır. Bu miktar % 169,03 oranında artarak 2014 yılında 24.651 hektara ulaşmıştır. Son on yıl dikkate alındığında artış oranı % 39,97 olarak gerçekleşmiştir. Örtüaltı domates üretiminin gerçekleştirildiği örtüaltı alanlarının % 22,20’si cam sera, % 65,96’sı plastik sera, % 6,07’si yüksek tünel, % 5,76’sı ise alçak tünellerden oluşmaktadır (Tablo 10). Bu veriler göstermektedir ki, domates üretim alanlarının % 88,17’si gibi büyük bir bölümü seralardan meydana gelmektedir. Seralar içerisinde plastik sera varlığı son on yılda % 47,50 artış göstermiştir. Alçak ve yüksek tüneller daha çok yayla şartlarında yapılan domates yetiştiriciliğinde kullanılmaktadır. Yayla şartlarında yapılan yetiştiricilikte tünellerle birlikte plastik seraların kullanımı gün geçtikçe artış göstermektedir. Genel olarak domates yetiştiriciliğinde plastik seralarda çift ürün (sonbahar ve ilkbahar dönemlerinde), cam seralarda ise tek ürün yetiştiriciliği yapılmaktadır. Üretim miktarı 2005-2014 dönemini kapsayan on yıllık periyotta % 62,35oranında artmıştır (Tablo 11). Plastik seralar örtüaltı yetiştiriciliğinde en fazla kullanılan sera tipidir. Plastik serada yetiştirilen 2,26 milyon ton domates toplam örtüaltı domates üretiminin % 68,84’ünü oluşturmaktadır. 325 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 10. Türkiye Örtüaltı Domates Üretim Alanı (ha) Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2014 (%) Alçak Tünel 283 287 1.457 1.754 1.753 1.466 1.463 1.445 1.454 1.420 5,76 Cam Sera Plastik Sera 5.222 11.024 5.293 11.065 5.332 11.477 6.122 12.482 5.834 13.829 5.885 14.664 5.349 15.874 5.455 17.004 5.424 17.559 5.473 16.261 22,20 65,96 Yüksek Tünel 1.083 1.115 1.493 1.209 1.030 1.379 2.143 1.471 1.300 1.496 6,07 Toplam 17.612 17.760 19.758 21.567 22.445 23.395 24.828 25.376 25.333 24.651 100,00 İndeks 100,00 100,84 112,18 122,46 127,44 132,84 140,97 144,08 143,84 139,97 Toplam 2.024 2.068 2.451 2.383 2.657 2.853 3.092 3.096 3.200 3.286 100,00 İndeks 100,00 102,17 121,10 117,74 131,27 140,96 152,77 152,96 158,10 162,35 Kaynak: TUİK, 2015 Tablo 11. Türkiye Örtüaltı Domates Üretim Miktarı (1000 ton) Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2014 (%) Alçak Tünel 18 18 76 98 99 62 62 83 83 82 2,50 Cam Sera Plastik Sera 736 1.134 751 1.150 779 1.388 831 1.293 842 1.579 818 1.769 737 2.007 706 2.133 739 2.215 759 2.262 23,10 68,84 Yüksek Tünel 137 148 208 160 138 204 286 175 163 182 5,54 Kaynak: TUİK, 2015 Tablo 12. Bölgeler İtibariyle Örtüaltı Domates Üretimi (2014) Ekilen Alan Üretim Bölgeler Dekar % Ton Akdeniz 198.870 80,67 2.553.940 Ege 36.036 14,62 565.359 Karadeniz 5.011 2,03 78.256 Diğer Bölgeler 6.592 2,67 88.015 Toplam 246.509 100,00 3.285.570 Kaynak: TUİK, 2015 326 % 77,73 17,21 2,38 2,68 100,00 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Akdeniz Bölgesi en fazla örtüaltı domates üretiminin yapıldığı bölgedir (Tablo 12). Toplam ekim alanlarının % 80,67’si üretimin ise %77,73’ü bu bölgede gerçekleştirilmektedir. Örtüaltı domates üretimi iller bazında değerlendirildiğinde, Antalya toplam üretimin % 66,68’ini sağlayarak ilk sırada yer almaktadır (Tablo 13). Muğla ve Mersin örtüaltı domates yetiştiriciliğinde diğer önemli illerdir. Tablo 13. İller İtibariyle Türkiye Örtüaltı Domates Üretimi (2014) Ekilen Alan Üretim İller Dekar % Ton Antalya 154.024 62,48 2.070.831 Muğla 32.133 13,04 468.666 Mersin 26.458 10,73 350.268 Adana 12.274 4,98 73.287 Diğer İller 21.620 8,77 322.518 Toplam 246.509 100,00 3.285.570 % 63,03 14,26 10,66 2,23 9,82 100,00 Kaynak: TUİK, 2015 Türkiye’de İlçeler bazında en fazla örtüaltı domates alanı Serik/Antalya ilçesinde (31.000 da), en fazla üretim ise Aksu/ Antalya ilçesinde (393.990 ton) yapılmaktadır. Son yıllarda hızla gelişme gösteren yayla şartlarında seracılıkta ise Elmalı/Antalya ilçesinde 5.300 da plastik serada gerçekleştirilen 79.977 ton domates üretimi dikkat çekicidir (TUİK, 2015). 4. Dış Ticaret Örtüaltında üretilen domates aynı zamanda tarımsal ürün ihracatımızda önemli bir kalemdir. Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği 2014 yılı verilerine göre domates yaklaşık 591.831 ton ihracat miktarı ve 430 milyon $ ihracat geliri ile narenciye grubu hariç yaş meyve sebze ihracatımız içerisinde 1. sırada yer almaktadır. (AKİB, 2015).Domates ihracatı aylar itibariyle değerlendirildiğinde bu ihracatın yaklaşık % 95’ini örtüaltında üretilen domates oluşturmaktadır (Tablo 14). Domateste yaklaşık 61 bin dolar ithalatımız bulunmaktadır. En fazla ihracat yaptığımız ülke Rusya Federasyonu’dur (Tablo 15). Domates ihracat gelirinin % 64,7’si bu ülkeden sağlanmaktadır. Ukrayna (%5,7), Bulgaristan (%5,5) ve Romanya (%5,0) diğer önemli ülkelerdir. 47 ülkeye domates ihracatı yapılmasına karşılık, ihracatımızın yaklaşık % 80,9’unun sadece bu 4 ülkeye yapılmaktadır. Bu durum, domates ihracatında zaman zaman sıkıntılara neden olmaktadır. Büyük önem verdiğimiz AB pazarı 28 ülkeden oluşmasına rağmen ihracatımız içerisindeki payı % 14,76’dır. Son On yıllık domates ihracatı incelendiğinde elde edilen gelirin % 192,6 arttığı görülmektedir (Tablo 16). 327 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 14. Aylar İtibariyle Domates İhracatımız (2014) Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran İhracat Dolar 33.967.517 48.150.523 73.994.026 77.805.594 75.295.963 32.921.535 % 8,0 11,3 17,3 18,2 17,7 7,7 Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Toplam 4.732.416 1.731.369 6.279.052 7.944.377 25.210.941 38.456.983 426.490.296 1,1 0,4 1,5 1,9 5,9 9,0 100,0 Aylar Tablo 15. Domates İhraç Ettiğimiz Ülkeler (2014) Ülke adı İhracat ($) % Rusya Fed. 275.921.105 64,7 Bulgaristan Ukrayna Romanya Irak Belarus Moldova Gürcistan Polonya S. Arabistan Toplam 23.442.928 24.498.506 21.400.103 16.992.798 13.423.352 9.374.295 8.187.889 7.347.749 5.133.621 426.490.296 5,5 5,7 5,0 4,0 3,1 2,2 1,9 1,7 1,2 100,0 Tablo 16. Son On Yıl İtibariyle Domates İhracatı Yıllar İhracat (000 $) 2005 145.773 2006 174.284 2007 297.176 2008 389.030 2009 406.412 2010 476.487 2011 432.462 2012 400.691 2013 391.218 2014 426.490 328 İndex 100,0 119,6 203,9 266,9 278,8 326,9 296,7 274,9 268,4 292,6 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 5. Genel Değerlendirme Örtüaltı yetiştiriciliği, çoğunlukla normal mevsimi dışında insanların taze domates talebini karşılayan bir üretim şeklidir. Bu ürünlere olan talebin artırılması tüketicilere verilecek güvenli gıda duygusuyla doğru orantılıdır. Bu amaçla İyi Tarım Uygulamalarının yaygınlaştırılması, tüketicilerin bu ürünler konusunda talep oluşturacak şekilde aydınlatılması oldukça önemlidir. Türkiye örtüaltı domates üretiminde, Dünya ve Avrupa’da ön sıralarda yer almaktadır. Türkiye, uygun iklimsel ve coğrafi koşullar, pazar ülkelere yakınlık, ucuz işgücü varlığı gibi nedenlerle seracılık açısından önemli avantajlara sahiptir. Ülkemizde örtüaltı domates üretimi genellikle sahil kuşağında yapılmaktadır. Son yıllarda iklim kontrollü modern sera yatırımlarının ucuz enerji kaynaklarının bulunduğu jeotermal bölgelere ile kaydığı gözlenmektedir (Tüzel ve ark., 2010). Domatese olan talebin ve üretiminin artması ile birlikte tohumculuk, fidecilik, gübre vb. altsektörlerin gelişmesinde olumlu etkisi olmuştur. Ülkemizde örtüaltı domates üretimi yoğun bir şekilde yapılmasına rağmen, sera alt yapılarındaki yetersizlik, üreticilerin teknik bilgi yetersizliği, örgütlenmenin sağlanamaması ve etkin bir pazarlama ağının kurulamaması gibi sorunları bulunmaktadır. Üreticiler, özellikle ihracat aşamasında ciddi sorunlar yaşamaktadır. Son yıllarda hızla yayılan ve domates arzının sınırlı olduğu sonbahar döneminde yayla şartlarında yapılan seracılığın teknik olarak desteklenmesi de oldukça önemlidir. Maksimum kalıntı limitlerinin (MRL) ülkeler bazında çok farklı uygulanması zaman zaman üretici zorluklar yaşatmaktadır. ve ihracatçılara İhracatımızın büyük çoğunluğunun sınırlı sayıda ülkeye yapılması domates ihracatındaki en büyük sıkıntıyı oluşturmaktadır. Özellikle Rusya pazarında yaşanan sorunlar ve Ortadoğu ülkelerindeki istikrarsızlık sebebiyle yaşanan talep azalması iç piyasada fiyatların düşmesine ve çiftçi gelirlerinin azalmasına neden olmaktadır. Yeni dış pazarların bulunması, pazarlarda ulusal markalar altında kalıcı bir güven sağlanması, domates üretiminin pazar isteklerine uygun şekilde çeşitlendirilmesi ihracattaki riskleri azaltabilecektir. Pazarın çeşitlenmesi ve bu konuda çaba sarf edilmesi oldukça önemlidir. FAO verilerine göre Dünya domates ihracat ve ithalatında oluşan fiyatlar genellikle 1-1,5 $/kg arasında değişmekte-dir (Tablo 2 ve 3). Ancak tablodan görülebileceği gibi Türkiye domates ihraç fiyatı yaklaşık 0,70$/kg seviyesindedir. Dış pazarlardaki olumsuz ve yüksek rekabet bu durumun nedenlerinden birisidir. Domatesin üretiminin yaygın olması, ulusal ve uluslararası pazarlarda farklı taleplerin oluşmasını sağlamış, bu durum da birbirinden farklı tip ve çeşitlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yetiştiriciliği yaygın olarak yapılan domates tipleri; tane, iri (beef), salkım, kiraz (çeri), kokteyl, armudi (plum) ve sanayiye yönelik tiplerdir. Pazar talepleri zaman içerisinde değişiklik göstermekte olup, günümüzde Avrupa pazarlarında küçük salkım ve kiraz domateslere bir yöneliş varken Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde 160-180 gramlık iri 329 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 domates çeşitleri tercih edilmektedir. Meyve rengi açısından oluşan talepler incelendiğinde renk dağılımı kırmızı, beyaz, pembe, turuncu, siyah, mor, yeşil, sarı ve iki renkli gibi çok geniş bir yelpaze göstermektedir. Ülkemizde pazar talepleri daha çok kırmızı renkli domatesler üzerine yoğunlaşmakla birlikte, son yıllarda değişik renkteki domateslerin özellikle sağlık açısından önemli olduğu yönünde yapılan yayınlar nedeniyle, tüketici eğilimleri bu yönde de artmaktadır. Üreticiler yetiştirilecek çeşitlerin seçiminde meyve tipleri, meyve rengi gibi pazar taleplerinin yanında, yetiştirme dönemine uygunluk, yaygın hastalık ve zararlılara dayanıklılık, verim, kalite, erkencilik, fiyat, farklı iklim ve toprak şartlarına uyum yeteneği gibi özellikleri de dikkate almaktadır. Ayrıca çeşit seçiminde üreticinin bilgisi, tecrübesi ve alışkanlıkları da önemli rol oynamaktadır. Çeşit seçiminde bu kadar çok etkenin rol alması pek çok domates çeşidinin piyasaya girmesine neden olmuştur (Kabaş ve ark. 2012). Ülkemizde her yıl yeni çeşitler tescil ettirilerek üreticinin hizmetine sunulmakta olup, bugüne kadar 1194 adet domates çeşidi kayıt altına alınmıştır. Bu çeşitlerden 48 adedi kamuda ıslah edilmiştir (Anonim, 2015). Domateste bu kadar çok çeşit tescil edilmesine rağmen her dönem yeni çeşitler piyasaya sürülmeye devam edilmektedir. Dolayısıyla bir dönem popüler olan bir çeşit 1 ya da 2 sezon sonra piyasada yer almamaktadır. Islah çalışmaları çok uzun zaman ve yoğun emek gerektirdiğinden, geliştirilecek hibrit çeşitlerin değişen taleplere cevap verebilecek nitelikte olması önemlidir. Kaynaklar http://www. faostat.fao.org / Erişim Tarihi: 27.10.2015 http://www. epp.eurostat.ec.europa.eu / Erişim Tarihi: 27.10.2015 http://www.tuik.gov.tr/ Erişim Tarihi: 26.10.2015 http://www.akib.gov.tr/ Erişim Tarihi: 26.10.2015 http://www.ttsm.gov.tr/Erişim Tarihi: 09.10.2015 Kabaş, A., Zengin, S., 2012. Örtüaltı Yetiştiriciliğine Uygun Domates Çeşit Islahı. 9. Ulusal Sebze Tarımı Sempozyumu Konya 12-14 Eylül, 60-67. Tüzel.Y., Gül, A., Daşgan, H. Y., Öztekin, G.B., Engindeniz, S., Boyacı, H. F., Oğuz (Ersoy), Tepe, A., Uğur, A., 2010. Örtüaltı Yetiştiriciliğinde Gelişmeler, VII. Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi 11-15 Ocak, ANKARA 330 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Bitki Doku Kültürleri Sancar Fatih ÖZCAN Dr. Cuma KARAOĞLU Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Dünya florasında bulunan 250 bin bitki türünden sadece 3 bin adedinin besin değerine sahip olduğu ve buğday, çeltik, mısır ile patatesin toplam üretim miktarının diğer tüm ürünlerin toplam üretim miktarından fazla olduğu bildirilmektedir (Babaoğlu, 2004). Dolayısıyla çok önemli bir bitki gen zenginliğinin çok az bir kısmı insan ve hayvan beslenmesinde kullanılmaktadır. Giderek artan gıda ihtiyacının karşılanması için bu genetik zenginliğin kullanılmasının yanı sıra, yeni ıslah ve üretim yöntemlerinin de bitkisel üretimde kullanılması büyük önem taşımaktadır. Dünya genelinde 1930-1960 yılları arasında uygulamaya giren yeşil devrim sayesinde bitkilerin verim ve kalitelerinde çok önemli artışlar yaşanmıştır. Özellikle bu artışta ıslah edilen verimli bitki çeşitlerinin, modern tarım alet makinelerinin, kimyasal gübre ve pestisitlerin kullanımı önemli olmuştur. Ancak, ıslah edilen verimli ve kaliteli bitki çeşitleri her zaman hastalık ve zararlı böceklere karşı dayanıksız olmuşlardır. Bu problem artan bir şekilde kullanılan pestisitlerle giderilmeye çalışılmış, ancak bu da önemli bir çevre ve sağlık sorununu ortaya çıkarmıştır. Yeşil devrimin yanı sıra 1980’li yıllarda önemli bir uygulama alanı bulan biyoteknoloji devrimi de tarımsal üretime çok önemli kazanımlar getirmiştir. Bitki doku ve hücre kültürlerinin kullanımıyla çok değerli genotip veya çeşitler hastalıklardan arındırılarak hızlı bir şekilde çoğaltılabilmiştir. Yine ıslahta önemli bir yere sahip olan haploidi tekniği ile doubledhaploid bitkilerin üretimiyle kısa süre içerisinde %100 homozigot bitkiler üretilebilmektedir. Aynı şekilde doku kültürleriyle bitki rejenerasyonu sayesinde böceklere, hastalıklara ve herbisitlere dayanıklılık genleri bitkilere kolayca aktarılabilmektedir (Özcan, 2009). Doku kültürü ve gen aktarımı sonucunda elde edilen böceklere ve herbisitlere dayanıklı genetiği değiştirilmiş (GD) bitkilerin 2014 yılında dünya genelindeki ekim alını 181 milyon hektar gibi çok geniş bir alana ulaşmıştır (James, 2105). 331 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2. Bitki Doku Kültürlerinin Uygulama Alanları Bitki doku kültürü; aseptik şartlar altında, yapay besin ortamında ve kapalı kültür kapları içerisinde (in vitro) yaprak, gövde, kök, embriyo, meristem, anter ve ovaryum gibi bitki organları ile tek bitki hücre ve protoplastlarından amaca uygun yeni bitkilerin elde edilmesi olarak tarifedilmektedir. Bitki doku kültürleri veya diğer bir adıyla in vitro tekniklerin tarihçesi20. yüzyılın başında (1902) alman bilim adamı Haberlandt’ın fikirlerinedayanmaktadır. Yapılan ilk çalışmalar kök,embriyo ve kallus kültürleri konularındaolmuştur. 1940 ve 1960 yılları arasında iseyeni tekniklerin elde edilmesi ve günümüzdekullandığımız tekniklerin geliştirilmesine çalışılmıştır 1980’li yıllarda ise dokukültürleri çok sayıda bitki türüneuygulanırken, yine bu yıllarda bitki doku ve hücre kültürleri tarımsal biyoteknolojiçalışmalarında önemli bir araç haline gelmiştir (Thorpe, 2007). Bitki doku kültürlerinin aşağıda belirtildiğigibi çok sayıda uygulama alanı bulunurken asıl yaygın kullanımı mikroçoğaltım, haploid bitki üretimi ve gen aktarımından olmuştur (Babaoğlu, 2004). Bitki ıslahındaki uygulama alanları: Türler arası melezlemelerden sonra embriyo kültürü Haploid bitki üretimine yönelik anter ve yumurtalık kültürü Somaklonal varyasyon İn vitro seleksiyon İn vitro döllenme İn vitro germplazm muhafazası Somatik hücre melezlemesi (protoplast füzyonu) Gen Transferi Ticari ve ıslah dışı uygulamaları: Hastalıksız bitki elde edilmesinde meristem kültürü Mikroçoğaltım Sentetik tohum üretimi Sekonder metabolit üretimi 2.1. Mikro Çoğaltım Uygun şartlar ve besin ortamları sağlandığında doku kültürleriyle çok değerli bir bitkiden bir yıl içerisinde milyonlarca bitki çoğaltmak mümkün olmaktadır (Şekil 1a. - Resimler Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümünde yapılan çalışmalardan izin alınarak kullanılmıştır). Doku kültürleriyle bitki çoğaltmada yaygın olarak tepe ve koltuk altı meristemler kullanılmaktadır. Meristemlerin kullanılmasının nedeni ise kolay ve hızlı çoğalma potansiyeline sahip olması ve varyasyonların meydana gelmemesidir. Meristem bölgeleri haricinde bitki çoğaltmada yaprak, gövde ve kök gibi organlar da kullanılmaktadır. Bu organlardan bitki oluşumu ya organogenesiz (organ oluşumu) veya somatik embriyogenesiz (embriyo oluşumu) yoluyla olmaktadır. Organogenesiz ve somatik embriyogenesiz meristem içermeyen somatik hücrelerin farklılaşmasıyla 332 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 meydana geldiğinden dolayı her zaman mutasyon ve varyasyonların ortaya çıkması muhtemeldir. Bundan dolayı meristem bölgesi mikroçoğaltımda her zaman tercih edilen bitki parçası (eksplant) olmuştur. Mikroçağaltımı en fazla etkileyen faktörlerin başında kullanılan yapay besin ortamı ve özellikle de sitokinin ve oksin gibi büyüme düzenleyicilerin miktarı ve kombinasyonudur. Mikroçağaltım ortamlarında çoğunlukla sitokinin miktarı oksinden daha fazla olmaktadır. Bazı durumlarda tek başına sitokinin ilave edilmesi daha etkili olabilmektedir. Ancak besin ortamlarındaki en uygun oksinsitokinin dengesi kullanılan bitki türü ve eksplanta bağlı kalmaktadır. Yine kullanılacak olan makro/mikro element ve vitamin içerikleri de bitki türü ve kullanılan eksplanta göre değişiklik gösterebilmektedir. Çoğaltılan sürgünlerin köklendirilmesinde de yaygın olarak oksinler kullanılmaktadır. Mikroçoğaltımda en önemli aşamalardan birisi de çoğaltılan bitkiciklerin toprağa ve dış şartlara alıştırılmasıdır (aklimatizasyon). İn vitro şartlarda geliştirilen bitkicikler besin maddeleri, sıcaklık ve nem bakımından optimum şartlarda yetiştiğinden dolayı, bu bitkicikler toprağa aktarılarak dış şartlara çıkarıldığında strese girmekte ve önemli kayıplar yaşanmaktadır. Bundan dolayı bu bitkiciklerin yavaş yavaş dış şartlara alıştırılmaları gerekmektedir. Bunun için saksılarda veya viyollerde toprağa aktarılan bitkicikler öncelikli olarak yüksek nem içeren iklim odalarında veya seralarda 7-10 gün tutulurlar. Daha sonrada nem oranı yavaş yavaş düşürülür. Dış şartlara alıştırılan bitkiler daha sonra tarlaya veya bahçe koşullarına aktarılırlar (Şekil 1b). a b Şekil 1. Patatesin doku kültürleriyle hızlı çoğaltımı (a) ve dış şartlara adaptasyonu (b). 333 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Mikroçoğaltımda virüslerin önemli zararlar verdiği patates gibi bitkilerin virüslerden arındırılması da son derece önemlidir. Bunun için mikroçoğaltımdan önce meristem kültürü yapılmakta ve virüssüz bitki üretiminde tek yol olarak bilinmektedir (Loebenstein vd. 2001). Meristem ucu ile diğer meristem kısımları arasında vasküler bir bağlantı olmadığından dolayı, bu bölgede virüsler bulunmamaktadır. Bundan dolayı, tek başına veya birkaç yaprak primordiyası içeren 0.2-1 mm büyüklüğündeki meristem uçları kültüre alındığında bunlardan kolaylıkla virüssüz bitkiler elde edilebilmektedir (Danci vd. 2011). Bu bitkilerde virüsün bulunmadığı öncelikle ELISA ile teyit edilmekte, daha sonrada hızlı bir şekilde çoğaltılarak kısa süre içerisinde virüslerden arındırılmış milyonlarca bitki elde edilebilmektedir. Bu yöntem özellikle patates tohumluk ve birçok meyve türünde anaç fidanı üretiminde vazgeçilmez bir şekilde kullanılmaktadır. 2.2. Anter Kültürüyle Haploid Bitkilerin Elde Edilmesi İn vitro anter kültürünün esası; birinci mitoz aşamasında bulunan polen hücrelerini (mikrosporları) içeren ve henüz olgunlaşmamış olan anterlerin tomurcuklardan çıkartılarak yapay besin ortamlarına yerleştirilmesi ve burada polen hücrelerinden haploid embriyo ve sonuçta haploid bitkiciklerin elde edilmesine dayanmaktadır. İn vitro anter kültürüyle ilk haploid bitkiler 1966 yılında Datura innoxia bitkisinden elde edilmiş ve bitkilerin haploid olduğu teyit edilmiştir (Guha ve Maheshwari, 1966). Yapılan bu ilk çalışmalarda uygulanan metodların tam olarak belirtilmediği ve elde edilen haploid bitkilerinden olgun bitkilerin elde edilmediği ifade edilmiştir (Vasil, 1996). Daha sonraki çalışmalarda Nicotiana sylvestris ve N. tabaccum türlerinde anter kültürüyle haploid bitkiler elde edilirken (Bourgin ve Nitsch, 1969) anterlerin gelişme safhasının polenlerin kültür ortamında gametik fazdan sporofitik faza geçmesi için çok önemli olduğu bildirilmiştir. İlave olarak, aynı araştırıcılar anter kültürü için kolay bir ortam ve double-haploidizasyon yöntemi de geliştirmişlerdir. Günümüzde ise haploid ve double-haploid bitkilerin elde edildiği tür sayısı 200’ü aşmıştır (Hadziabdic vd. 2011). Islahçılar geniş bitki genetik varyasyonu içerisinden homozigot genotiplerin geliştirilebilmesi için farklı yöntemler kullanmışlardır. Bu yöntemlerin en fazla kullanılanları ise geriye melezleme ve kendilemedir. Ancak, bu yöntemler oldukça zaman alıcı ve pahalıdır. Özellikle yabancı döllenen bitkilerde heterozigotluk oranı çok yüksek olduğundan dolayı bunlardan homozigot hatların elde edilmesi 10-12 kendileme ile elde edilebilmektedir. Kendine döllenen bitkilerde ise bu süre 5-7 generasyon sürebilmektedir. Özellikle çok yıllık meyve ağaçlarında uzun bir gençlik kısırlığı olduğundan dolayı bu süre çok daha fazla olabilmektedir (Ellialtıoğlu vd. 2002). Daha da önemlisi klasik ıslah yöntemlerinde gerçek homozigot hatların elde edilmesi çok sınırlıdır. Seçilen bu hatların birçoğu heterozigot lokuslar içermektedir (Tadesse 334 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 vd. 2013). Öte yandan in vitro anter, mikrospor ve ovaryum kültürleri sayesinde melezlerden haploid bitkiler ve kromozom katlamasıyla bunlardan tam homozigot hatlar tek bir generasyonda elde edilebilmektedir (Niu vd. 2014). Bu sayede ıslahçılar doğru ıslah hatlarının geliştirilmesini hızlandırabilmektedirler. Melez bitkilerden elde edilen doubledhaploid bitkiler uygun gen kombinasyonları için rekombinant hat olarak kullanılabilmektedirler. Bundan dolayı anter kültürü ve double-haploidi tekniği yeni çeşitlerin elde edilmesini hızlandırmak için klasik bitki ıslah programlarının tamamlayıcısı olabilmektedir. Ayrıca haploid bitkiler her bir lokustaki allellerden sadece bir seriyi içerdiklerinden dolayı resesif mutasyonların da açığa çıkmasını sağlamaktadırlar (Ellialtıoğlu vd. 2002). 2.3. Doku Kültürlerinin Gen Aktarımında Kullanımı Tek bitki hücrelerinden doku kültürü yöntemleriyle tam bitkilerin elde edilebilmesi ve bitkilerde kök boğazı uruna neden olan Agrobacterium tumefaciens’ten bitki hücrelerine yapılan doğal gen aktarım mekanizmasının keşfi bitki genetik mühendisliğinin temelini oluşturmuştur (Özcan, 2009). Bu iki yöntem birlikte kullanılarak günümüzde hemen tüm kültür bitkilerine gen aktarımı yapılabilmektedir. A. tumefaciens veya partikül tabancası gibi doğrudan gen aktarım yöntemlerinde genler tek hücrelere, protoplastlara veya eksplantlar üzerinde bulunan hücrelere aktarılmaktadır. Gen aktarımından sonra aktarılan gen/genler bitki hücresinin kromozomuyla birleşmektedir. Bu işlem tamamlandıktan sonra bu hücrelerden tam bitkilerin elde edilmesi gerekmektedir. Bunun için mutlak doku kültürüne ihtiyaç duyulmaktadır. Gen aktarımı yapılan bu hücreler büyüme düzenleyiciler içeren besin ortamlarına alındığında kısa süre içerisinde seleksiyon baskısı altında gen aktarımı yapılan genetiği değiştirilmiş (transgenik) bitkiler kolaylıkla elde edilebilmektedir. Elde edilen bu bitkiler tek bir bitki hücresinden geliştiği için de bitkinin tüm hücrelerinde aktarılan genler bulunmakta ve protein üretmektedirler. Bu şekilde doku kültürü teknikleri kullanılarak çok sayıda bitki türünde hastalıklara, böceklere, herbisitlere ve kurağa dayanıklı bitki çeşitleri geliştirilmiştir. Yine, verim ve besin değerinin iyileştirildiği çeşitlerin elde edilmesinde de önemli gelişmeler yaşanmıştır. Günümüzde böceklere ve herbisitlere dayanıklı genetiği değiştirilmiş bitkilerin dünya genelinde ekim alanı 181 milyon hektara ulaşmıştır. ABD’de üretilen soya, mısır ve pamuğun %90’dan fazlasını, aynı şekilde Arjantin, Uruguay ve Paraguay’da üretilen soya ile Kanada’da üretilen kolzanın ve Hindistan Çin ve Pakistan’da üretilen pamuğun da %90’dan fazlasını genetiği değiştirilmiş çeşitler oluşturmaktadır (James, 2015). 335 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3. Doku Kültürü Çalışmaların Ülkemizdeki Mevcut Durumu ve Sonuçları Türkiye’de doku kültürü araştırmalarına üniversitelerde 1980’li yıllarda başlanmıştır. Doku kültürleriyle başlayan bu çalışmalar daha sonra moleküler genetik ve gen aktarım teknikleriyle entegre olmuştur. Günümüzde birçok üniversite, araştırma enstitüsü ve özel kuruluşlarda doku kültürü alanında yoğun araştırmalar devam etmektedir. Özellikle ülkemizde doku kültürleriyle patates tohumluğu ve meyve anaç fidanı üretimi özel kuruluşlar tarafından yaygın olarak yapılmakta, ülke ihtiyacının karşılanması yanında ihracı da yapılmaktadır. Aynı şekilde double-haploidi tekniğiyle %100 homozigot hatların elde edilmesi ve ıslahta kullanımı da rutin hale gelmiştir. Yine doku kültürü tekniklerini kullanarak böceklere ve hastalıklara dayanıklı genetiği değiştirilmiş çeşitlerin elde edilmesine yönelik çalışmalar da devam etmektedir. Kaynaklar Babaoğlu M (1998) Bitki doku kültürleri ve geleceği. Tarımda Yeni Ufuklar Sempozyumu. Türk Ziraat Yüksek Müh. Bir. Vakfı, s.142-148. Ankara Babaoğlu M., Yorgancılar M., Akbudak A.M. (2004) “Doku kültürü: Temel Laboratuvar Teknikler; Bitki Biyoteknolojisi: Doku Kültürü ve Uygulamaları”. Editörler: M. Babaoğlu, E. Gürel, S. Özcan, Selçuk Üniversitesi Vakfı yayınları, Konya. Bourgin, J.P., Nitsch, J.P., 1967. ‘’Obtention de Nicotiana haploides a partir d’etamines cultivees in vitro’’. Ann. Physiol. Veg. 9:377-382. Chrispeels MJ, Sadava DE (1994) Plants, Genes and Agriculture., pp. 58-81, Jones and Barlett Publishers, London, UK Danci O., Baciu A., Danci M., 2011, Potato (Solanum tuberosum L.) regeneration using the technique of meristem tip culture, Journal of Horticulture, Forestry and Biotechnology, vol 15 (4), 175-178 Ellialtıoğlu, Ş., Sarı, N., Abak, K., 2004. “ Haploid Bitki Üretimi; Bitki Biyoteknolojisi: Doku Kültürü ve Uygulamaları”. Editörler: M. Babaoğlu, E. Gürel, S. Özcan, Selçuk Üniversitesi Vakfı yayınları, Konya. Guha, S., Maheshwari, S.C. (1966) ‘’İn vitro production of embriyos from anthers of Datura Nature’’, 204:497. Hadziabdic, D., Wadl, P.A., Reed, S.M. 2011. Haploid Cultures. “Haploids Cultures” In Plant Tissue Culture, Development, and Biotechnoloy. Editors: R.N. Trigiano and D.J. Gray, Taylor and Francis Group, Boca Raton, FL, USA. James, C. 2015. Global Status of Commercialized Biotech/GM Crops:2014.ISAAA Brief No:49. ISAAA:Ithaca, NY. 336 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kung S-D (1993) Introduction: From green revolution to gene revolution to gene revolution. Transgenic Plants Vol. 2. Present Status and Economic Impacts. Pp. 146-177 , Academic Press Loebenstein, G., Berger, P.H., Brunt, A.A., Lawson, R.H., 2001, Virus and Virus-like diseases of potatoes and production of seed-potatoes. Kluwer Academic Publishers. Dordrecht, Olanda. Niu, Z., Jiang, A., Hammad, W.A., Oladzadabbasabadi, A., Xu, S.S., Mergoum, M., Elias, E.M. 2104. “Review of double haploid production in durum and common wheat through wheat X maize hybridization”, Plant Breeding, 133: 313-320. Özcan S. 2009. Modern Dünyanın Vazgeçilmez Bitkisi Mısır: Genetiği Değiştirilmiş (Transgenik) Mısırın Tarımsal Üretime Katkısı. Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi, 2: 1-34. Pierik RLM (1993) Micropropagation: Tecnology and opportunities. In: Prakash J, Pierik RLM (eds), Plant Biotechnology. Commercial Prospects and Problems. p. 9, Intercept Ltd. UK Tadesse, W., Tawkaz, S., Inagaki, M.N., Picard, E., Ve Baum, M., 2013. “A Technical Manual: Methods and Applications od Double Haploid Technology in Wheat Breeding”. ICARDA, Aleppo, Suriye. Thorpe, T.A. (2007) History of plant tissue culture. Mol. Biotechnl. 37: 169-180. Vasil, I.K., 1996. ‘’Haploid Production in Higher Plants: in İn vitro Haploid Production in Higher Plants’’. Editors: S. M. Jain, S.K. Soport, R.E. Veilleux, Springer Science + Business Media, Dordrecht. 337 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’de Görülen Bazı Fungal (Mantari) Buğday Hastalıkları ve Hastalıkların Kontrolünde TAGEM Araştırma Enstitülerince Yürütülen Genetik Dayanıklılığın Kullanımı Üzerine Bir Değerlendirme Kadir Akan Zafer Mert Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Buğday, insan beslenmesinde kullanılan temel besin maddelerinden birisi olup dünyada ve ülkemizde yaygın olarak ekilen ve üretimi yapılan tahıllardan birisidir. Buğday, ekonomik olarak her yönüyle tüm toplum kesimlerini etkilemekte ve ilgilendirmektedir. Bu nedenle üretimde karşılaşılan sorunların ayrımı yapılmadan çözülmesi, ülke ekonomisi ve buğday üreticileri açısından büyük önem arz etmektedir. Buğday ekiminin yapıldığı tüm alanlarda verim ve kalite, biyotik ve abiyotik stres faktörleri nedeniyle sınırlanabilmekte, özellikle biyotik stres faktörleri salgın (epidemi) şartlarında önemli ürün kayıplarına neden olabilmektedir. Biyotik stres etmenleri olarak çok sayıda hastalık ve zararlı bulunmaktadır. Hastalıklara yol açan mantarlar (funguslar), virüsler ve bakteriler içerisinde özellikle mantarlar ülkemizde ekonomik öneme haiz grubu oluşturmaktadır. Bu mantari hastalıklar, hastalığın oluştuğu yere göre kök&kök boğazı, yaprak ve başak hastalıkları olarak gruplandırılmaktadır. Belirtilen hastalıkların tanımı, belirtileri, ekonomik önemi ve yayılışı, biyolojisi, konukçuları ve mücadelesi (Kültürel önlemler, kimyasal mücadele, ilaçlama zamanı, kullanılacak bitki koruma ürünleri ve dozları vb.) hakkında Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan ‘Hububat Hastalık ve Zararlıları ile Mücadele’ kitabı ile detaylı bilgiler sunulmuştur (Anonim, 2015) Hastalıklarla mücadelede pratik ve çiftçi uygulamaları bakımından ekonomik yöntem olarak, dayanıklı çeşit geliştirilmesi ve bu çeşitlerin geniş üretim alanlarında kullanımı öne çıkmaktadır. Dayanıklı çeşit kullanımı gerek sürdürülebilir tarım uygulamaları gerekse organik tarım için çözümler sağlamasının yanı sıra çevre ve insan sağlığı için en duyarlı yöntemlerden birisidir. Dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi 338 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 konusunda ülkemizde TAGEM bünyesinde yapılan çalışmalar bu makalenin ana konusunu oluşturmaktadır. Buğdayda Önemli Hastalıklar: Ülkemizde buğdayda ekonomik olarak önemli hastalıklar, pas hastalıkları, septorya yaprak yanıklığı, külleme ve kök&kök boğazı hastalıklarıdır. Başak hastalıkları olarak sürme ve rastık geçmişte önemli hastalıklar iken tohum ilacı uygulamasının sertifikalı tohumlukta zorunlu olması nedeniyle son 10-15 yıldır ekonomik olarak bir zarara neden olmamaktadır. Belirtilen hastalıklar sonucu verim ve kalite kayıplarının büyüklüğü; yetiştiricilik alanının iklim koşullarına, hastalıkların gelişmesi için uygun iklim koşullarının süresinin uzunluğuna, hastalık yapan organizmaların hastalandırma yeteneğine (virulensliğine) ve buğdayın hastalığa dayanıklı veya hassas olmasına göre değişmektedir. Bu hastalıklar içerisinde pas hastalıkları rüzgarla kısa sürede geniş alanlara dağılabilmektedir. Bu nedenle diğer hastalıklara göre daha kısa sürede epidemi (salgın) oluşturmaktadır. Bu durum lokal çözümler yerine geniş alanda bölgesel, ülkesel ve ülkeler arası izlemeyi ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Pas hastalıklarından biri olan sarı pas hastalığının birçok ülkede zarar oluşturduğuna dair kayıtlar mevcuttur. Konuya bir örnek olarak sarı pas hastalığına karşı dayanıklılık sağlayan dayanıklılık geni (Yr9) üzerinde etkili olan yeni sarı pas ırkının 1986 yılında Doğu Afrika’da (Kenya) belirlendikten sonra, izleyen yıllarda Kuzey Afrika, Batı Asya ve Güney Asya’ya yayılması gösterilmektedir (Singh ve Huerta-Espino, 2002). Yeni ırk anılan bölgede salgına neden olmuş ve bunun sonucunda Etiyopya, Türkiye, İran, Afganistan ve Pakistan’ da oluşan büyük verim ve kalite kayıpları yaşanmıştır. Bu ırk 1995 yılında, Çukurova bölgesinde yaygın ekilen Seri 82 çeşidinde, % 56,2 lere varan verim kayıplarına yol açmıştır (Mamluk ve ark., 1997). Bu ekonomik maliyet olarak Çukurova bölgesinde 500.000 ton ürün kaybına karşılık gelmektedir (Düşünceli ve ark., 1996). Ülkemizde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde bulunan Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM)’ne bağlı olan Kamu Araştırma Enstitüleri tarafından ıslah programlarında başta pas hastalıkları olmak üzere önemli buğday hastalıklarına özel bir önem verilmektedir. Ülkemizde dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi konusunda TAGEM Araştırma Enstitüleri tarafından başlıca 3 ana ıslah programı yürütülmekte ya da yürütülen projelere taraf olunmaktadır. Birinci ıslah programı; klasik ıslah metotlarının kullanıldığı ve melezleme çalışmaları sonucu elde edilen aday hatların çeşit aşamasına kadar hastalık reaksiyon testleri de dahil olmak üzere tüm süreçte TAGEM Enstitülerinin kendileri tarafından yürütülmekte olan ıslah programları şeklindedir. İkinci ıslah programı; TAGEM Enstitülerinin birlikte yürüttükleri Ülkesel boyutta ıslah çalışmalarıdır. Üçüncü ıslah programı; Türkiye-CIMMYT (Uluslararası Buğday ve Mısır Geliştirme Merkezi-International Wheat and Maize 339 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Improvement Center), -ICARDA (Uluslararası Kurak Alanlar Araştırma Merkezi, International Center for Research in Dry Areas) ortaklığı ile yürütülen Uluslararası Kışlık Buğday Geliştirme Programıdır (International Winter Wheat Improvement Program, IWWIP) . Her üç ıslah programında da dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi için dayanıklı ebeveynlerin belirlenmesi ve ıslah programına dahil edilmesi ile başlayan program, geliştirilen materyallerin başlangıç (F3) seviyesinden itibaren doğal ve yapay hastalık oluşturularak (hastalıkların konukçusu olduğu bitkilere bulaştırılması ve hastalık gelişimi için uygun koşullar oluşturularak gelişiminin sağlanması) test edilmesi ile devam etmektedir. TAGEM Araştırma Enstitüleri bünyesinde buğday konusunda dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi çalışmalarına destek vermek amacıyla yürütülen önemli projelerden biri “Ülkesel Serin İklim Tahıl Hastalık Araştırmaları Projesi” (TAGEM/TBAD/14/A12/P01/002) projesidir. Bu proje kapsamında Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsünün koordinatörlüğünde 12 TAGEM Araştırma Enstitüsü buğday hastalıkları ile doğrudan veya dolaylı olarak çalışmakta olup ülkesel düzeyde yürütülen çalışma TAGEM tarafından desteklenmekte ve finanse edilmektedir. Çalışmada yer alan Araştırma Enstitüleri ve bulundukları iller şu şekildedir: 1.Tarla Bitkileri Merkez Enstitüsü Müdürlüğü-Ankara Araştırma 2.Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Konya 3.Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü MüdürlüğüKahramanmaraş 4.Doğu Akdeniz Tarımsal Enstitüsü Müdürlüğü-Adana Araştırma 5.Doğu Anadolu Tarımsal Enstitüsü Müdürlüğü-Erzurum Araştırma 6.Ege Tarımsal Müdürlüğü-İzmir Araştırma Enstitüsü 7.GAP Tarımsal Araştırma Müdürlüğü-Şanlıurfa Enstitüsü 8.GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü-Diyarbakır 9.Geçit Kuşağı Tarımsal Enstitüsü Müdürlüğü-Eskişehir Araştırma 10.Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Samsun 11.Mısır Araştırma Enstitüsü MüdürlüğüAdapazarı 12.Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Edirne Ülkesel Serin İklim Tahıl Hastalık Araştırmaları Projesi kapsamında hedeflenen çalışmalar şu şekilde özetlenebilir: Kısa vadede planlanmış çalışmalar; •Ülkesel buğday ve arpa materyalinin önemli hastalıklara karşı doğal ve yapay şartlar altında test edilmesi, •IWWIP materyalinin pas hastalıklarına karşı doğal ve yapay şartlar altında test edilmesi, •Islah programlarının hastalıklara dayanıklılık reaksiyonları açısından doğru yönlendirilmesi için, hastalık etmenlerinin 340 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ırklarının belirlenmesi ve patojenik varyasyonun ülkesel düzeyde izlenmesi, •Üzerinde çalışılan hastalıklar ve bu hastalıklara karşı dayanıklılık ıslahı konusunda ulusal eğitim programlarının düzenlenmesi ve personelin yetiştirilmesi olarak özetlenebilir. Uzun vadede planlanmış çalışmalar; •Proje çalışanlarının ya da projeye yeni katılan personelin proje konusu olan güncel konularda eğitilmesi, •Önemli mantari hastalıklara karşı kabul edilebilir düzeyde dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi, •Kabul edilebilir düzeyde dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesinde doğrudan kullanılabilecek dayanıklı kaynaklarının (germplazmının) geliştirilmesi, •Dayanıklı olarak belirlenen materyalin klasik ve moleküler yöntemlerle tanımlanması, •Hastalık etmenlerinin ırklarının tekniğine uygun olarak muhafaza edilmesi ve farklı ırkların depolanarak dayanıklılık ıslahı çalışmalarında kullanılması, olarak özetlenebilir. ‘Ülkesel Serin İklim Tahıl Hastalık Araştırmaları Projesi’ kapsamında yürütülen çalışmalar ise şu şekilde özetlenebilir. Sürvey (Saha Çalışmaları) çalışmaları: Araştırma Enstitüleri tarafından, belirlenen sorumluluk alanlarında (iller veya yetiştiricilik alanlarında) her yıl düzenli olarak belirli kurallar çerçevesinde yürütülen sürvey çalışmaları ile buğday hastalıklarının görülme oranı, şiddet ve yaygınlık durumları izlenmektedir. Elde edilen bu bilgiler, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ilgili birimleri (Genel Müdürlükler, İl İlçe Müdürlükleri vb.), Diğer Kamu araştırma kuruluşları ve Üniversitelerle paylaşılmaktadır. Yürütülen çalışmalar sonucu buğday hastaları ile ilgili bir genelleme yapmak gerekirse; Kök ve kök boğazı hastalıkları ile ilgili olarak; Ülkenin tamamında görülmekle birlikte yetiştiricilik alanlarında farklı mikroorganizmalarca farklı düzeyde hastalık oluşturulabilmektedir. Bu durum yıldan yıla ve farklı yetiştiricilik alanlarında farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle bazı yıllarda bazı hastalıklar öne çıkarken bazı yıllarda bu hastalıklar önemini yitirebilmektedir. Yaprak hastalıkları ile ilgili olarak; hastalık bazında bilgi vermek gerekirse, sarı pas hastalığı serin ve yağışlı geçen yıllarda Ülkemizin tüm yetiştiricilik alanlarında salgın oluşturma potansiyeline sahiptir. Kahverengi pas hastalığı ise Marmara Bölgesi (Trakya ve Güney Marmara), sahil kuşağı ve geçit bölgelerinde (İç AnadoluEge Geçit Kuşağı ve Güneydoğu Anadolu Geçit Kuşağı) ve Çukurova bölgesinde etkili olmaktadır. Kara Pas hastalığı ise son 30-40 yılda önemli bir salgına yol açmamakla birlikte bazı yıllar mevsim sonuna doğru iklim koşullarına bağlı olarak sahil kuşağı ve yüksek rakımlı yetiştiricilik alanlarında hastalığa yol açabilmektedir. Külleme hastalığı Marmara Bölgesi (Trakya ve Güney Marmara), sahil kuşağı ve geçit bölgelerinde (İç Anadolu-Ege Geçit Kuşağı ve Güneydoğu Anadolu Geçit Kuşağı), Çukurova bölgesinde etkili olmaktadır. 341 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Septorya Yaprak Lekesi hastalığı başta Çukurova bölgesinde görülmekle birlikte Trakya, Güney Marmara, tüm sahil kuşağı ve geçit bölgelerinde (İç Anadolu-Ege Geçit Kuşağı ve Güneydoğu Anadolu Geçit Kuşağı) her geçen yıl önemini ve şiddetini arttırarak üzerinde durulması gereken hastalıklar içerisinde yer almaktadır. Başak hastalıkları ile ilgili olarak kısaca şu değerlendirme yapılabilir. Son yıllarda üreticiler tarafından sertifikalı tohum kullanımı farklı nedenlerle sürekli artmaktadır. Sertifikalı tohumların ilaçlı olması nedeniyle sürme ve rastık hastalığı geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında daha az gözlenmekte olup bu hastalıklar önemini kaybetmiştir. Bununla birlikte üretici elinde bulunan yerel çeşitlerde tohum ilaçlamasının yapılmadığı durumlarda farklı düzeylerde kayıplara da neden olduğu bilinmektedir. Organik buğday son yıllarda ekonomik önemi artan bir pazar konumundadır. Organik yetiştiricilik yapılarak üretilen ürünlerin piyasa şartlarında daha fazla ekonomik kazanç sağlaması nedeniyle sürme ve rastık hastalıklarının gelecekte tekrar üzerinde durulması ve araştırma yapılması gereken konular arasında olabileceği düşünülmektedir. Hastalık etmenlerinin değişiminin (virulens değişimi) izlenmesi: Dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesinde en önemli konulardan birisi de hastalık yapıcı İkinci yöntem olarak; yapılan sürvey çalışmaları sonucunda toplanan hastalıklı bitki örnekleri üzerinde sera ve laboratuvarda yürütülen ırk belirleme çalışmaları ile mevcut yeni ırkların belirlenmesi gerçekleşmektedir. organizmaların popülasyonunun izlenmesi ve yürütülen ıslah programlarının değişen mikroorganizma popülasyona göre revize edilmesidir. Hastalık etmenlerinde, mutasyon, eşeyli üreme vb. nedenle farklı ırklar oluşabilmekte ve bu durum bazı dayanıklı çeşitlerin bu yeni ırklara karşı hassas olması ile sonuçlanabilmektedir. Bu değişimin sürekli olarak takip edilmesi ıslah programlarının daha iyi yöneltilmesi için şarttır ve gereklidir. Hastalık yapan mikroorganizmaların hastalık değişimlerinin izlenmesi 2 ana yöntemle gerçekleşmektedir: İlk yöntem olarak; hastalıklara karşı farklı dayanıklılık genlerini içeren buğdayların yer aldığı setler hazırlanmakta (kapan nörserileri/trap nursery) ve farklı yetiştiricilik alanlarına bu setler ekilmektedir. Bu alanlar genellikle hastalıkların doğal koşullar altında gelişebildiği alanlar olup bu buğday materyali üzerinde hastalıklar gözlenmektedir. Bu amacın gerçekleştirilmesi için, sarı pas, kahverengi pas, kara pas, septorya yaprak lekesi ve külleme hastalıkları için 15-20 set hazırlamaktadır. Sürme hastalığı içinse 5 set hazırlanmaktadır. Yapılan hastalık gözlemleri sonucu hangi dayanıklılık genlerinin kullanılması gerektiği ortaya konulmaktadır. Buğday çeşitlerinin ve hatlarının farklı yetiştiricilik alanlarında hastalıklara karşı test edilmesi: Günümüze kadar tescil ettirilmiş olan çeşitlerin ve çeşit adaylarının farklı lokasyonlarda mevcut önemli hastalıklara karşı reaksiyonlarının bilinmesi 342 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ve dayanıklı olarak bilinen bir çeşidin hassas reaksiyon göstermeye başlaması durumunda bunun ıslahçısı, tohumluk ticareti yapan ve üreticisi tarafından bilinmesi hastalıkla mücadele noktasında oldukça önemlidir. Yürütülen proje kapsamında çeşit ve çeşit adaylarından oluşan buğday materyalleri 12 Araştırma Enstitü araştırıcıları tarafından tarla koşullarında hastalıklara karşı test edilmektedir. Yürütülmekte olan Ülkesel Islah Programı çerçevesinde araştırma materyalleri Sarı pas hastalığı için; Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Ankara, Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Eskişehir, Ege Tarımsal Araştırma Müdürlüğü-İzmir, Enstitüsü Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Adana Kahverengi pas hastalığı için; Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Ankara, Mısır Araştırma Enstitüsü MüdürlüğüAdapazarı, Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Edirne, Ege Tarımsal Araştırma Müdürlüğü-İzmir, Enstitüsü Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ve Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü (Ankara) tarafından yürütülmektedir. Bunun dışında kalan diğer araştırma enstitülerinde ise doğal koşullar Doğu Akdeniz Tarımsal Enstitüsü Müdürlüğü-Adana Araştırma Kara pas hastalığı için ise; Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Ankara, Ege Tarımsal Araştırma Müdürlüğü-İzmir, Enstitüsü Doğu Akdeniz Tarımsal Enstitüsü Müdürlüğü-Adana Araştırma lokasyonlarında yapay epidemi koşulları altında test edilmektedir. Diğer enstitülerde sadece doğal koşullar altında test edilmektedir. Külleme hastalığı ise potansiyel hastalık alanı olarak; Mısır Araştırma Enstitüsü MüdürlüğüAdapazarı, Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Edirne, Ege Tarımsal Araştırma Müdürlüğü-İzmir, Enstitüsü Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Adana tarafından test edilmektedir. Septorya yaprak lekesi hastalığı konusunda ise çalışmalara yeni başlanmış olup ırk belirleme çalışmaları ve bazı genotiplerin yapay epidemi koşulları altında test edilmesi çalışmaları Tarla Bitkileri Merkez altında hastalık gözlemleri alınarak materyal değerlendirilmektedir. Sürme ve rastık hastalıklarına karşı sadece 2 Araştırma Enstitü tarafından yapay koşullarda (Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Ankara, 343 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Eskişehir) test edilmektedir. IWWIP programı: Türkiye-CIMMYTICARDA ortaklığı ile yürütülen IWWIP Programı kapsamında Ülkemizin taraf olduğu ve işbirliği çerçevesinde buğday ıslah materyali dünyada kışlık buğday üretiminin gerçekleştirildiği 50’ye yakın ülkeye farklı amaçlarla gönderilmektedir. IWWIP programı kapsamında açılan kademedeki materyaller sarı pas ve kara pas hastalıkları için Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Kahverengi pas hastalığı için Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Mısır Araştırma Enstitüsü ve Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından test edilmektedir. Yapılan melezleme ıslahı programları sonrasında açılan materyaldeki dayanıklı bitkilerin seçimi ve hasadı yapılmaktadır. Dayanıklı olarak seçimi yapılan bitkiler verim denemelerine kadar yine aynı Araştırma Enstitülerinde ve ıslah materyalinin dağıtımının gerçekleştirildiği diğer işbirliği yapılan uluslararası kurum, kuruluş veya ülkelerde bulunan Araştırma Kuruluşlarının koşullarında her yıl düzenli olarak test edilmekte ve dayanıklı olan materyaller belirlenmektedir. Özellikle pas hastalıkları ile ilgili olarak halen yürütülmekte olan belirtilen veya belirtilemeyen projeler kapsamında günümüze kadar çok sayıda dayanıklı çeşit geliştirilmiştir. 1990 yılından bu yana Araştırma Enstitüler tarafından yürütülen programlar, Ülkesel Islah Programları kapsamında ve IWWIP ıslah programları tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda hastalıklara dayanıklı olarak seçilerek tescil ettirilmiş olan çeşitler içerisinde 30 çeşit sarı pas hastalığına karşı dayanıklı, 25 çeşit kahverengi pas hastalığına karşı dayanıklı olarak belirlenmiştir. Bu duruma örnek verilecek olursa; Bayraktar 2001, Sönmez 2001, sarı pas hastalığına, Ziyabey 98, Meta 2002, Aldane, Eminbey kahverengi pas hastalığına, Basribey, Menemen, Alibey, Karacabey 97 ve Tahirova 2000 çeşitleri ise kara pas hastalığına karşı dayanıklı olan çeşitlerden bazılarıdır. Yürütülen bu çalışmalar sonucu geliştirilen buğday materyali, işbirliği ve tecrübe ile aşağıda belirtilen konuda önemli mesafe alınmıştır. Bu konular şu şekilde özetlenebilir. 1-Acil durumlarda ülkesel düzeyde alınması gereken kararların hızlı ve en doğru şekilde desteklenmesi 2-Hastalık etmenlerinin hastalandırma şiddeti belirleme çalışmalarını da içeren hastalıkların izlenmesi ve erken uyarı sistemlerinin (Sürvey, İzleme) güçlendirilmesi. 3-Buğday hastalıklarına dayanıklı olarak belirlenen buğday materyallerin tescili için ulusal çeşit tescil programlarının güçlendirilmesi 4-Hastalık risklerinin azaltılması ve hastalıklar sonucu oluşabilecek kalite verim kayıplarının en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. 344 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2. Sonuç Buğdayın verim ve kalitesini olumsuz yönde etkileyen stres faktörlerinin insan ve çevre sağlığına saygılı bir şekilde ekonomik olarak ve üretici şartlarında uygulanabilir pratik uygulamalarla en kısa sürede çözülmesi gereklidir. Bu hastalıkların kontrolünde genetik dayanıklılık en ucuz, çevreci ve üretici şartlarında pratik kontrol metodudur. Salgınların önlenmesi, yeni ırkların belirlenmesi ve dayanıklı çeşitlerin veya hatların yapay veya doğal salgın şartlarında tespiti gibi konular oldukça önemlidir. Hastalık yapıcı mikroorganizmalarda ortaya çıkan değişime paralel olarak yeni çeşitlerin geliştirilmesi hem bölgesel hem de ülkesel düzeyde yapılmalıdır. Ülkesel düzeyde elde edilen bilgi birikiminin uluslararası paylaşımlarla küresel problemlere katkısı göz ardı edilmemelidir. Bu yaklaşımlara ek olarak yine ülkesel düzeyde kısa sürede çözüm arayışı için biyoteknolojik yöntemlerin klasik ıslah metotlarıyla birleştirilmesi önemlidir. Çiftçi şartlarında pratik olarak farklı çeşit desenine göre ekimi belirlemek ve dayanıklı çeşitlerin kullanımı sağlanarak zararın en aza indirebilmesi için kültürel tedbirlerin göz ardı edilmemesi gerekmektedir Çeşit tescil sisteminde hastalıklara kaşı hassas çeşitlerin tescili konusunun tekrar gözden geçirilmesi ve ek düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Kaynaklar Anonim, 2015. Zirai Mücadele Teknik Talimatları, http://www.tarim.gov.tr/TAGEM/Belgeler/Teknik%20talımatlar%202008/CİLT%201.pdf. /Erişim Tarihi: 30.10.2015 Düşünceli, F., Çetin, L., Albustan, S., 1996. Occurrence and Impact of wheat stripe rust (Puccinia striiformis) in Turkey in 1994/95 crop season. Cereal Rusts and Powdery Mildews Bulletin, Volume. 24, Supplement, page 309, Proc. of the 9th CR&PMC, 2-6 September 1996, Lunteren, The Netherlands. Mamluk, O. F., Çetin, L., Braun, H. J., Bolat, N., Bertschinger, L., Makkouk, K. M., Yıldırım, A. F., Saari, E. E., Zencirci, N., Albustan, S., Çali, S., Beniwal, S. P. S. and Düşünceli, F., 1997. Current status of wheat and barley diseases of Central Anatolian Plateau of Turkey. Phytopathology Mediterranean Volume:36 pp:167-181 Singh, R. and Espino Huerta, H. 2002. Research Highlights of the CIMMYT Wheat Program 1999-2000. CIMMYT 2002. 345 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Potansiyel Risk: UG99 Kara Pas Irkı ve Yürütülen Çalışmalar Kadir Akan Zafer Mert Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Buğday üretim alanlarında pas hastalıkları verim ve kalite kaybına yol açan önemli hastalıklardır. Pas hastalıklarına yol açan mantari (fungal) etmenler rüzgarla kısa sürede geniş alanlara dağılabilmektedir. Bu nedenle diğer hastalıklara göre daha kısa sürede salgın (epidemi) oluşturmaktadır. Bu durum lokal çözümler yerine geniş alanda bölgesel, ülkesel ve küresel izlemeyi ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Buğdayda bilinen çok sayıda hastalıklara ek olarak küresel düzeyde ortaya çıkan bazı yeni hastalıklar veya bilinen bir hastalığa ait yeni ırklar, dikkatleri tekrar bu konu üzerine yoğunlaştırmaktadır. Buna örnek olarak Ug99 kara pas ırkı verilebilir. Bu makalenin konusunu bu yeni kara pas ırkı ve bu ırka karşı Ülkemizde yürütülmüş olan çalışmalar oluşturmaktadır. Ug99 kara pas ırkı: 1998 yılında Uganda’da Dr. William Wagore tarafından o yıla kadar kara pasa dayanıklı olarak bilinen bazı çeşitlerin kara pas ile bulaşık olduğu belirlenmiştir. Hastalığın görüldüğü alanlardan alınan örneklerden yapılan ırk analizleri sonucunda var olan kara pas ırklarından farklı olduğu 1999 yılında Pretorius ve ark. (2000) tarafından rapor edilmiştir. Bu nedenle Uganda’dan elde edilen örneklerde belirlenen ve o güne kadar bilinmeyen bu yeni kara pas ırkına, belirlendiği yere ve yıla atfen Ug99 ismi verilmiştir. Sonraki yıllarda farklı yeni ırkları da ortaya çıkan Ug99 kara pas ırkının etkin olduğu alanlarda yapılan test çalışmalarında, uluslararası buğday genetik materyalinin %80-90’nın bu ırka karşı hassas olduğu tespit edilmiştir. Bu yeni kara pas ırkı yayılarak Doğu Afrika’da buğday üretimlerini ciddi düzeyde etkilemiştir. Hastalık, Uganda (1988 yılı), Kenya (2002 yılı), Etiyopya (2003), Yemen ve Sudan (2006), İran (2007), Güney Afrika ve Zimbabwe (2009), Eritre (2011), Mısır (2014), Tanzanya ve Mozambik’de belirlenmiştir. Ortaya çıkan endişenin küresel boyutta olması nedeniyle daha önce yaşanan tecrübeler ışığında çözümün de küresel boyutta olması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Nobel Barış Ödüllü Buğday Islahçısı Norman Borlaug öncülünde 2005 yılında Küresel Pas Girişimi (Global Rust Initiative) adı verilen grup oluşturulmuş ve bu hastalığa karşı alınacak önlemlerin tartışılması ülkesel 346 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ve küresel boyutta kısa, orta ve uzun vadede yapılması gereken konuların görüşülmesi amacıyla Kenya’da bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Ülkemiz toplantıda Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğünce (TAGEM) temsil edilmiş olup aynı zamanda bu girişimde aktif rol alan üye ülkelerden birisi olmuştur. Eylül 2005 yılında Nairobi-Kenya, Aralık 2005 Roma-İtalya (FAO tarafından düzenlenmiştir), Kasım 2006 İskenderiyeMısır, Şubat 2007 Roma-İtalya (FAO tarafından desteklenmiştir), Mayıs 2007, Nisan 2008 ve Nisan, Eylül 2009 Suriye (ICARDA) de düzenlenen çalıştaylarda yönetime ilişkin konular görüşülürken, Meksika (Mart 2009, Haziran 2010), ABD (Ağustos 2011), Çin (Ağustos 2012), Hindistan (Eylül 2013), Meksika (Mart 2014), Avusturalya (Eylül 2015)’ da düzenlenen teknik çalıştaylarda hem teknik konular hem de yönetime ilişkin konular görüşülmüş hem de çalıştayın düzenlediği ülkelerin yöneticileri çalıştaya davet edilerek konu üzerinde teknik ve idari bilgi verilerek konuya gereken önemin verilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Ülkemiz, Borlaug Küresel Pas Girişimi (Borlaug Global Rust Initiative) toplantı veya çalıştaylarında aktif rol alarak gerek idari gerekse teknik olarak Genel Müdür veya görevlendirdiği personel seviyesinde katılım sağlamıştır. Ayrıca TAGEM tarafından toplantıya katılan teknik personele teknik ve finansal destek sağlanmaktadır. Ülkemizde konu üzerinde yapılan çalışmalar şu şekilde özetlenebilir. 2006 yılında hazırlanan ve TÜBİTAK tarafından desteklenen ‘Türkiye’de Buğday Kara Pas (Puccinia graminis f.sp. tritici) Irklarının ve Önemli Irklara Karşı Dayanıklı Buğday Genotiplerinin Belirlenmesi’ (106O331) isimli proje kapsamında çalışmalar başlatılmıştır. Bu projenin sona ermesinden sonra ise TAGEM tarafından desteklenen ve Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü tarafından koordine edilen “Ülkesel Serin İklim Tahılları Hastalık Araştırmaları Projesi”, “Durable Rust Resistance in Wheat” (DRRW) ve “Uluslararası Kışlık Buğday Geliştirme Programı” (IWWIP) kapsamında çalışmalar yürütülmektedir. Günümüze kadar yürütülen çalışmalarda elde edilen sonuçları şu başlıklar altında özetlemek mümkündür. Sörvey ve ırk analizi çalışmaları ile Ug99 kara pas ırkının ülkemize ulaşıp ulaşmadığının izlenmesi: 2007-2015 yıllarında Ülkesel Serin İklim Tahılları Hastalık Araştırmaları Projesi kapsamında yer yıl düzenli olarak buğday üretimi yapılan bazı buğday alanlarında incelemeler gerçekleştirilmiştir. Bu survey çalışmaları sonucunda kara pas hastalığı çok sınırlı alanda belirlenmiştir. Survey çalışmaları sonucunda toplanan örneklerde, toplanan kara pas etmenin Ug99 ırkı olup olmadığına dair yapılan ırk analizlerinin sonuçlarına göre Ug99 kara pas ırk/ırkları ülkemizde henüz olmadığı belirlenmemiştir. Bu çalışmalara ek olarak hastalık etmeninin ırklarının belirlenmesi için hazırlanmış olan ırk ayırıcı setler, buğday üzerine araştırma yürüten araştırma enstitülerimizin bulunduğu 15 farklı lokasyona gönderilerek hastalık yönüyle değerlendirilmiştir. Ug99 kara pas ırk/ırkları ülkemize ulaşmadan önce dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi: 2006-2015 yılları arasında 347 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 her yıl TAGEM ‘e bağlı olan ve ıslah araştırmaları yürüten 11 Araştırma Enstitüsünden temin edilen 1000’in üzerinde buğday çeşit ve hatları, Ug99 ırk/ırklarının etkin olduğu Njoro/Kenya’da tarla koşullarında test ettirilmiştir. Bir genelleme yapmak gerekirse test edilen materyalin yaklaşık olarak %15’inin bu ırk/ırklara karşı kabul edilebilir düzeyde dayanıklı oldukları belirlenmiştir. Kenya’da Ug99 kara pas ırkı/ırklarına karşı yürütülen test çalışmalarında ekmeklik çeşitlerden Basri Bey, Canik 2003, Sakin, Yıldız 98, makarnalık çeşitlerden ise Akçakale 2000, Gap, Turabi, Şölen 2002 çeşitlerinin yoğun salgın baskısı da dikkate alındığında orta dayanıklı/tolerant olduğu belirlenmiştir. Aynı materyal Ülkesel Serin İklim Tahılları Hastalık Araştırmaları Projesi kapsamında Ülkemizde farklı lokasyonlarda mevcut olan kara pas hastalığına karşı da test edilmiştir. Kabul edilebilir düzeyde dayanıklı olarak belirlenen hatlardan doğrudan çeşit geliştirme veya çeşit geliştirme çalışmalarına yönelik ıslah çalışmalarında dayanıklı genitör olarak yararlanmaya başlanmıştır. Kabul edilebilir düzeyde dayanıklı genotiplerin ilgili kurum veya kuruluşlardan getirilerek adaptasyon denemelerine alınması: CIMMYT tarafından geliştirilmiş ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından demonstrasyon amaçlı 100’ er kg olarak ülkemize getirtilen, Ug99 kara pas bazı ırklarına dayanıklı olduğu bildirilen Munal, Chonte ve Quoiu isimli 3 genotipin Edirne, Sakarya, Adana ve İzmir lokasyonlarında ilgili araştırma enstitülerince ekimleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucu Munal isimli genotipin değerlendirmesi yapılan agronomik özellikleri bakımından Ülkemiz koşullarına uygun olduğu yorumu yapılmıştır. Ug99 kara pas ırkı/ırklarına ve ülkemizde bulunan lokal kara pas ırklarına karşı dayanıklı olarak belirlenen materyalde dayanıklılığı sağlayan genlerin belirlenmesi: Bu çalışma Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Hastalık ve Zararlılara Dayanıklılık Bölümü ile Avustralya-Sydney Üniversitesi Plant Breeding Institute tarafından yürütülmüştür. Ülkemizde bulunan kara pas etmeninin ırklarına ve Ug99 isimli kara pas ırklarına karşı kabul edilebilir düzeyde dayanıklı olarak belirlenen 30 farklı materyalde dayanıklılığı kontrol eden genler belirlenmiştir. Bilgi paylaşımı ve bilgilendirme: TAGEM’in ev sahipliğinde FAO ve TAGEM işbirliği ile 7-9 Aralık 2009 tarihlerinde Ankara’da ‘Contingency Planning for Rapid Variety Release, Seed Multiplication and Distribution of Wheat Rust Resistant Varieties’ isimli 11 farklı ülkenin katıldığı uluslararası bir çalıştay düzenlenmiştir. Bu çalıştay sonrasında da 10-11 Aralık 2009 tarihlerinde ‘National Wheat Rust Awareness and Contingency Planning Workshop for Turkey’ isimli konu ile ilgili farklı kamu kurumlarının ve özel sektörün katıldığı Ulusal bir çalıştay düzenlenerek bu konu hakkında bilgilendirmeler gerçekleştirilmiş ve konu tüm yönleriyle tartışılmıştır. 10-12 Ekim 2009 tarihinde Antalya da düzenlenen Fourth Regional Yellow Rust Conference for Central and West Asia and North Africa 348 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 isimli konferans çerçevesinde de bölgesel iş birliği çalışmaları ve iş paketleri üzerinde durulmuştur. Ülkesel Serin İklim Tahılları Hastalık Araştırmaları Projesinin hedefleri arasında yer alan “ Proje çalışanlarının ya da projeye yeni katılan personelin proje konusu olan güncel konularda eğitilmesi” kapsamında Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Hastalık ve Zararlılara Dayanıklılık Bölümü tarafından 30 Haziran-1 Temmuz 2008 ile 18-19 Haziran 2012 tarihleri arasında düzenlenen “Buğday Pas Hastalıkları Araştırma Metotları ve Kontrolü” isimli Eğitim programı ile TAGEM Araştırma Enstitüleri ve İl/İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerinden toplam 59 katılımcıya bilgilendirme yapılmıştır. Ayrıca 23-24 Aralık 2008’de Bölge Bilgi Alışveriş Toplantısında İl/İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerinden katılımcılara konu hakkında bilgi verilmiştir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının desteği ve himayesinde 12 Haziran 2012 tarihinde yürütülen “Buğday Pas Hastalıklarının SMS Sistemi ile İzlenmesi” isimli çalıştay kapsamında “Buğday Pas Hastalıklarının teorik olarak ve pratik olarak arazide tanıtılması” kısımlarında yer alınmıştır. Bütün bu çalışmalara ek olarak araştırıcıların akademik olarak, kamuoyunun ise pratik bilgilendirilmesine dönük olarak, çalışmalardan elde edilen bulgular, Ulusal ve Uluslararası katılımlı 43 farklı kongrede sunulmuştur. Ayrıca erişimi kolay, Türkçe olarak yayınlanan hakemli ve hakemsiz dergilerde (Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Dergisi, Bitki Koruma Bülteni, Ziraat Mühendisliği Dergisi, Hasat dergisi) makaleler yayınlanmış ve konu ile ilgili her kesim bu konu hakkında bilgilendirilmeye çalışılmıştır. 2. Sonuç Ug99 kara pas ırkı ülkemiz buğday alanları için potansiyel bir tehdittir. Bu amaçla düzenli şekilde ırkın ülkemize ulaşıp ulaşmadığının izlenmesi ve bu ırka karşı dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi potansiyel kayıpları önlemede önemlidir. Ülkesel düzeyde elde edilen bilgi birikiminin uluslararası paylaşımlarla küresel problemlerin çözümüne katkısı göz ardı edilmemelidir. Kaynaklar Pretorius, Z.A., Singh, R.P., Wagoire, W.W. and Payne, T.S. 2000. Detection of virulence to wheat stem rust resistance gene Sr31 in Puccinia graminis. f. sp. tritici in Uganda. Plant Disease, 84; 203-207. 349 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Gıda Güvenilirliği Orhan EREN Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Günümüzde, hızla küreselleşen dünya ticaretinde güvenilir gıda sağlamanın belirli bir coğrafi bölge ile sınırlandırılması mümkün değildir. Gerek ürün gerekse insanların birkaç saat içinde kıtalar arası yer değiştirme olanakları, risklerin boyutlarını arttırmaktadır. Gıda güvenilirliği, tüketime sunulan gıdalarda oluşabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her türlü zararlıların bertaraf edilmesi için alınacak önlemlerin tümünü oluştururken aynı zamanda çiftlikten sofraya kadar, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, üretimin her aşamasında gerekli ve yeterli kontrolleri yapılmış, sağlıklı ve güvenilir ürünlerin temin edilmesini hedeflemektedir. 2. Dünyada Gıda Güvenilirliği Gıdanın çiftlikten sofraya kadar sağlıklı ve güvenilir bir şekilde tüketiciye sunulması ve bunun için alınan önlemleri kapsayan gıda güvenilirliği geçtiğimiz 20 yıl içerisinde dünya genelinde yaşanan gıda krizleri ile önemli aşamalar geçirmiştir. İngiltere’de ortaya çıkan deli dana ve Uzakdoğu ülkelerindeki kuş gribi vakaları ve AB ülkelerinde Salmonella krizleri bu süreci hızlandıran ve akıllarımızda kalan en önemli olaylar arasında yer almıştır. Bu olaylar o yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde gıda güvenilirliği politikalarının kamuoyu tarafından sorgulanmasına ve daha güvenli gıda üretimi için kamuoyu baskısının doğmasına neden olmuştur. 2.1. AB’de Gıda Mevzuatı Dünyada gıda güvenilirliğinde yaşanan sıkıntılı olayların ardından AB, gıda güvenilirliğini sağlamak için mevcut kontrol sisteminin değişmesi gerektiğini düşünerek güvenli gıda temini için adımlar atmıştır. Gıda ile ilgili tüm süreçlerin, izlenebilir, öngörülebilir ve denetlenebilir olmasını amaçlayan sistemde gıda güvenilirliği, hayvan sağlığı, hayvan refahı ve bitki sağlığı mevzuatı bir arada değerlendirilmiş ve entegre bir mevzuat oluşturulmuştur (Erkmen, 2010). Avrupa Komisyonu tarafından güvenilirliği konusunda 350 gıda Gıda TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Güvenilirliğine İlişkin Beyaz Kitap’ın 12 Ocak 2000’de yayımlanması ile gıda kalitesi ve güvenilirliğine ilişkin en önemli yasal dayanak ortaya konmuştur. Komisyon, üye devletlerinin denetim kapasitelerinin inceleme yoluyla test edilebilmesi zorunluluğuna dair prensibin yerleşmesi amacıyla, stratejik öncelikler belirlemiştir. Bu öncelikler; Avrupa Gıda Güvenilirliği Otoritesi’nin oluşturulmasını sağlamak, gıda mevzuatında çiftlikten sofraya anlayışını uygulamak ve gıda ile yem işletmecileri başta olmak üzere öncelikli olarak sorumluluk taşıdığı ülkeler ile üye devletlerin ilgili faaliyetlerini izlemek ve denetlemek olarak sıralanabilir. Beyaz Kitap’ın ardından 2002 yılında AT 178/2002 sayılı tüzük kabul edilmiştir. 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren bu tüzük tüm üye ülkelerde bağlayıcı olarak uygulanmaktadır (Kilit, 2013). 2.2. Dünyada Gıda Güvenilirliği ve Kontrol Hizmetleri Dünyada Gıda Güvenilirliği ve Kontrol Hizmetleri alanında faaliyet gösteren çeşitli kurumlar bulunmakta olup, Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enst. (International Food Policy Research Inst. IFPRI), Küresel Gıda Güvenliği Girişimi (Global Food Safety Initiative-GFSI), İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organisation–FAO) bunlardan bazılarıdır. 2.2.1. AB’de Kontrol Hizmetleri AB, gıda güvenilirliğini yasal düzenlemelerin yanı sıra kurumsal yapılanmalarla da sağlamaktadır. Bu yapılanmalardan; Tüketicinin Korunması ve Sağlık Genel Müdürlüğü (DG SANCO); gıda zincirinin güvenliği, hayvan sağlığı ve refahı alanlarında AB’de bir sorun tespit edildiğinde, sorunu çözmek üzere öneriler getirmektedir. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA); topluluk mevzuatı ve politikaları için bilimsel tavsiyelerle birlikte bilimsel ve teknik destek sağlamaktadır. Gıda ve Veterinerlik Ofisi (FVO); gıda güvenilirliği, hayvan sağlığı, hayvan refahı ve bitki sağlığı alanlarında Topluluk mevzuatının etkin olarak uygulanmasında görev üstlenmektedir. Bu kurumların yanı sıra AB’de gıda güvenilirliğine hizmet eden diğer sistemler RASFF (Gıda ve Yem Hızlı Alarm Sistemi) ve HACCP (Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları) olarak sayılabilir. Bunlardan RASFF, gıda güvenilirliği açısından ortaya çıkabilecek tüm tehlikelere karşı tüketiciyi korumak ve üye ülkeler arasında hızlı bilgi alışverişini gerçekleştirip, gıda güvenilirliğine yönelik kontrol ve denetim mekanizmaları arasındaki bilgi akışını sağlamak üzere oluşturulmuş bir sistemdir. Hızlı uyarı sistemiyle, ürün pazara girer girmez, tüketici açısından bir risk içeriyorsa bütün üye ülkeler ve ilgili makamlara alarm 351 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 verilmektedir. Ayrıca ürün pazara girmeden de, risk içeren ürünün sınırda durdurularak ülkeye girmesi engellenmektedir. Böylece sorunlu üründen kaynaklanabilecek bir tehlikeden bütün topluluk tüketicileri korunmaktadır. HACCP sisteminde ise; özellikle halk sağlığını tehlikeye atabilecek üretimin engellenmesi hedeflenmiştir. Böylelikle muhtemel tehlikelerin önceden tespit edilmesi ve gereken önlemlerin alınması neticesinde, üretimdeki firelerin azaltılması sağlanarak karlılık elde edilmektedir. Ayrıca firmalar bu belge ile tüketici üzerinde gıda güvenilirliğini sağladıkları konusunda bir güvence yaratmaktadırlar (Pusula Dergisi, 2011). 2.3. Dünyada Gıda Güvenilirliği ve AR-GE Dünyada son yirmi yılda yaşanan tehlikeler; büyükbaş hayvanlarda BSE (deli dana), hastalığı, kanatlılarda tespit edilen dioksinler, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), zoonozlar (Salmonella Lysteria vb.), pestisit kalıntıları, allerjik maddeler, veteriner ilaç kalıntıları, hayvanlar ve bitkilerde büyümeyi destekleyici antibiyotik ve hormon kullanımı gibi konular tüketici güvenini sarsmış, gıda güvenilirliğine, ilişkin yasaların yenilenme sürecini hızlandırmıştır. Bu durum özellikle konu ile ilgili araştırmalara ağırlık verilmesi konusunda baskı unsuru oluşturmuştur. Tablo 1’de yer alan Dünya Ar-Ge raporu incelendiğinde, dünyada 2014 yılında Ar-Ge harcamalarında ilk sırayı 465 Milyar $ ile A.B.D alırken, Çin 284 Milyar $ ile ikinci, Japonya 165 Milyar $ ile üçüncü sırada yer almaktadır. Ülkemizde ise Ar-Ge harcamaları için ayrılan pay 11 Milyar $ olup dünyada 20. sırada yer almaktadır. Tablo 1. 2014 Dünya Ar-Ge Raporu (Milyar $) 2012 GSYİH’da AR-GE payı(Milyar $) 447 232 160 92 59 10 Ülkeler 1.A.B.D 2.Çin 3.Japonya 4.Almanya 5.Güney Kore 20. Türkiye 2013 GSYİH’da AR-GE payı 450 (Milyar $) 258 163 92 61 10 2014 GSYİH’da AR-GE payı 465 (Milyar $) 284 165 92 63 11 Kaynak: Kordinat, 2014 Tablo 2.Gıda Güvenilirliği Konusunda Yıllar İtibarı ile Uluslararası Yayınlanmış Bilimsel Çalışma Sayıları (adet) Ülkeler 1.A.B.D 2.Çin 3.İngiltere 4.İtalya 5.Kanada 22. Türkiye 2011 2012 2013 395 233 225 137 142 27 442 252 250 164 145 42 Kaynak: Scopus, 2015. 352 2014 392 285 250 182 158 43 1086 363 217 189 148 35 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Gıda güvenilirliği konusunda yıllar itibarı ile yayınlanmış bilimsel çalışma sayıları Tablo 2’de verilmiştir. Tablodan görüldüğü gibi gıda güvenilirliği konusunda 20112013 yılları arasında dünyada uluslararası literatürde yayınlanmış araştırma sayıları açısından ilk beşe giren ülkeler sırasıyla; ABD, Çin, İngiltere, İtalya ve Kanada olup Türkiye 21. sırada yer almaktadır. 3. Türkiye’de Gıda Güvenilirliği Gıda güvenilirliğini sağlamaya yönelik olarak “Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri” olarak adlandırılan bir dizi araç dünyada olduğu gibi ülkemizde de uygulamaya girmiştir. Bunlar; Birincil üretimde İyi Tarım Uygulamaları (Good Agricultural Practice-GAP), sanayi kesiminde ise İyi Üretim Uygulamaları (Good Manifacturing Practice-GMP), İyi Hijyen Uygulamaları (Good Hygienic Practice-GHP), İyi Laboratuvar Uygulamaları (Good Laboratory Practice-GLP) ile Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları (Hazard Analysis and Critical Control PointsHACCP) gibi uygulamalardır. 2014 yılı Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’ne göre 109 ülke arasında 39’uncu sırada bulunan Türkiye gıdaya erişebilirlikte 43’üncü ve gıda güvenilirliği sıralamasında ise 41’inci sırada yer almaktadır. 2015 yılında bu durum gıdaya erişebilirlikte 33’üncü ve gıda güvenilirliği sıralamasında ise 40’ıncı sırayı alarak olumlu bir ivme sağlamıştır (Food Security Indeks, 2015). 3.1. Türkiye’de Gıda Güvenilirliği Mevzuatı Gıda güvenilirliği politikası; ülke genelinde etkin bir gıda denetiminin sağlanması, tüketiciye güvenli gıda temini, tüketici menfaatlerinin ve sağlığının korunması ile sektörde haksız rekabetin önlenmesi olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda bitkisel, hayvansal ve su ürünlerinin birincil üretim aşamasından başlayarak takip eden tüm işlemlerden tüketim aşamasına kadar olan gıda güvenilirliği ilke ve prensiplerinin gözetilmesi esastır. Yani gıda güvenilirliği stratejisi “Çiftlikten sofraya” tüm süreci kapsamaktadır (Buzbaş, 2010). Türkiye 2010 yılında 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ve 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” çıkartarak AB mevzuatına uyum sağlamıştır. Bu Kanunların amacı, gıda ve yem güvenilirliğini, halk sağlığı, bitki ve hayvan sağlığı ile hayvan ıslahı ve refahını, tüketici menfaatleri ile çevrenin korunması da dikkate alınarak korumak ve sağlamaktır. Gıda güvenilirliği alanında 5996 sayılı kanunun yasalaşması bu uyum sürecinde önemli bir başlangıç olmuştur. Kanun kapsamında yaklaşık 102 adet yönetmelik yayınlanmış; bu yönetmelikler ile hayvan sağlığı, bitki sağlığı, gıda güvenilirliği ve yem konularında AB standartlarına ulaşabilmek adına yeni düzenlemeler yapılmıştır. Aralık 2011’de Resmi Gazete’de yayınlanan ve 28157 sayılı Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği ile; gıda ve gıda ile temasta 353 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 bulunan madde ve malzemelerin tekniğine uygun ve hijyenik şekilde üretilmesi, hazırlanması, işlenmesi, depolanması, nakledilmesi ve piyasaya arz edilmesi aşamalarında taşıması gereken özelliklerin belirlemesini amaçlamıştır. Bu kodeks altında yaklaşık olarak 76 adet ürün tebliği yer almaktadır. Biyogüvenlik Kanunu kapsamında ise 3 adet yönetmelik yayınlanmıştır. Oluşturulan Biyogüvenlik Kurulu GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvuruların değerlendirilmesi ve diğer görevlerin yürütülmesi işlemlerini yapmakla yükümlüdür. Gıda güvenilirliği sisteminde tüketiciye de önemli rolün düştüğü fikri ile tüketicinin denetim sistemine katılması amacıyla “Alo 174 Gıda Hattı” kurulmuştur (Kilit, 2013). Nitekim ülkemizde de taklit ve tağşiş yapan işletmelerin teşhir edilmesi, kayıtsız işletmelerin kayıt altına alınması için çalışmaların artması ve Alo 174 ihbar hattının hizmete girmesi ile gıda güvenilirliği alanında olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. 3.2. Türkiye’de Gıda Güvenilirliği ve Kontrol Hizmetleri Türkiye gıda güvenilirliğini sağlamakla yükümlü bakanlık öncelikle Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’dır. Diğer bakanlıklar ve muhtelif denetim kurumları yetkileri çerçevesinde bu hizmetleri yerine getirmekle görevlidir. 3.2.1. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı kontrol faaliyetlerini 5996 sayılı Kanun’a göre; 81 İl ve yetkilendirilmiş İlçe Müdürlüğü, yaklaşık 5000 Gıda Kontrolörü, 41 İl Kontrol Laboratuvar Müdürlüğü, Ulusal Gıda Referans Laboratuvar Müdürlüğü, Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 93 Özel Gıda Kontrol Laboratuvarı aracılığı ile yürütmektedir. 5996 sayılı Kanun’a göre; İthalat, ihracat ve denetim numunelerini almak ve analizlerini yaptırmakla yetkili tek kuruluş Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olup, kişisel tüketim amaçlı birincil üretim ve kişisel tüketim amacıyla hazırlanan gıdalar ise bu Kanunun kapsamı dışındadır. Bu bağlamda Türkiye genelinde Ekim ayı sonu itibariyle gıda üretim, satış ve toplu tüketim yerlerindeki faaliyetlere ait son beş yılın sonuçları Tablo 3’de belirtilmiştir. Tablo 3’de görüldüğü gibi 2010 yılında 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile denetim hizmetlerinde yıllar itibarı ile artış yaşanmıştır. Bu artan denetimler sonucunda idari para cezası yaptırımı uygulamasını gerektiren durumlar ve suç duyurusu sayısında azalma görülmüştür. 3.2.2. Diğer Bakanlıklar Sağlık Bakanlığı; kaynak suları, içme suları, doğal mineralli sular ve tıbbi amaçlı suların üretimi, uygun şekilde ambalajlanması, satışı, ithalat ve ihracatına ilişkin usul ve 354 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 esaslar ile içme-kullanma sularının teknik ve hijyenik şartlara uygunluğu, kalite standartlarının sağlanması, kalite standartlarının izlenmesi ve denetimi ile ilgili usul ve esasları belirler. Takviye edici gıdaların üretim, ithalat, ihracat ve kontrolüne ilişkin usul ve esaslar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca belirlenirken özel tıbbî amaçlı diyet gıdaların üretim, ithalat, ihracat ve kontrolüne ilişkin usul ve esaslar Sağlık Bakanlığınca belirlenir. İnsanlar tarafından tüketilmesi amaçlanmayan hayvansal yan ürünlerin toplanması, taşınması, depolanması, muamele edilmesi, işlenmesi, imha edilmesi, piyasaya arz edilmesi, ithal veya ihraç edilmesi, transit taşınması ve kullanılması aşamalarında insan ve hayvan sağlığına yönelik tehdit ve çevresel zararların önlenmesine ilişkin tedbirler Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca ve mevzuatı gereği bu hususta yetki ve sorumlulukları bulunan Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığınca alınır. Tablo 3. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Genel Gıda Denetim Sonuçları Yıllar Denetim Yeri Gıda Üretim Yerleri Gıda Satış Yerleri Toplu Tüketim Yerleri Toplam Denetim Sayısı * * * * ** * * * * ** * * * * ** * * * * ** 2011 2012 2013 2014 2015 2011 2012 2013 2014 2015 2011 2012 2013 2014 2015 2011 2012 2013 2014 2015 Denetim Sayısı (Adet) 86.957 87.234 112.719 126.428 111.815 187.931 187.648 217.937 251.327 248.279 125.547 138.116 183.597 223.169 213.219 400.435 412.998 514.253 600.924 573.313 İdari Para Cezası Sayısı (Tl) 6.826 6.700 5.218 5.068 3.822 2.697 6.276 3.918 4.030 3.532 940 4.096 2.864 2.767 2.561 10.463 17.072 12.000 11.865 9.915 Savcılığa Suç Duyurusu Sayısı (Adet) 190 92 71 63 42 86 28 37 19 21 53 24 24 16 8 329 144 132 98 71 Kaynak: GKGM, 2015 *Toplam Denetim Sayısı İthalat ve ihracat denetimleri hariç her türlü denetimi kapsamaktadır. (yıllık kontrol planı, diğer programlar, rutin, takip, şikayet, Alo 174, numuneli ve numunesiz denetimler) **2015 yılı verileri Ekim ayı sonuna kadar olan verileri kapsamaktadır. 3.2.3. Belediyeler Belediyeler Bitki ve Hayvan Sağlığını koruma amaçlı yapılacak mücadele ve kontrollerde olmaktadırlar. 355 bakanlığa yardımcı Aynı zamanda piyasada TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 faaliyet gösterecek gıda ile ilgili işletmelerin, işyeri açma ve çalışma ruhsatı almadan faaliyet göstermesini engellemek, mülkiyeti belediyelere ait, ruhsatlandırması tamamlanan gıda ile ilgili işyerlerini faaliyetleri süresince denetleyerek ruhsat koşullarının devamlılığını kontrol etmek gibi konularda da faaliyet göstererek gıda güvenilirliğinin sağlanmasında yardımcı olurlar. 3.2.4. Türk Standartları Enstitüsü Gıda denetiminde doğrudan görev almamakla birlikte, gıda kalite ve standartlarını belirlemede, helal gıda sertifikası vermede, gıda ilgili belgelendirme amaçlı analizlerin yapılması, eğitimlerin düzenlenmesi ve belgelendirmede yetkili kuruluş olan Türk Standartları Enstitüsü (TSE) 132 sayılı Kanunla kurulmuştur. TSE, standartlarla ilgili araştırma maksadıyla ve ihtiyari standartların tatbikatında kontrol için laboratuarlar kurmak, muayene, analiz ve deneyleri, resmi veya özel sektörün talep edeceği teknik çalışmaları yapmak ve rapor vermek görevlerini üstlenmiştir. 3.2.5. Dış Ticaret Müsteşarlığı Dış Ticaret Müsteşarlığı, ülkeye ithal edilecek veya ülkeden ihraç edilecek tüm ürünlere yönelik teknik düzenlemeler yapmaktadır. Bu kapsamda Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca her yıl yayımlanan "Dış Ticarette Standardizasyon” tebliğlerine göre gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin ithalat aşamasındaki gıda güvenilirliği ve kalitesine yönelik kontrolleri yürütmek üzere Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ve/veya Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından ithalat gerçekleştirilmeden önce "Kontrol Belgesi" onaylanmakta ve gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin gıda kalitesi ve güvenilirliğine yönelik kontroller Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. 3.3. Türkiye’de Gıda Güvenilirliği ve Ar-Ge Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları Uygulama Planı (BTP-UP) 2005-2010 Ülkemizin 2023 yılına yönelik olarak bilim, teknoloji ve yenilik atılımının zeminini oluşturmaktadır. Bu plan aracılığıyla yakalanan ivmenin sürdürülebilirliğini sağlamak üzere, Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) 2009/201 no.lu kararı gereğince ülkemizin yeni dönemindeki bilim, teknoloji ve yenilik politikaları uygulama planı tekrar hazırlanmıştır. 2011-2016 Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisinde Ar-Ge ye yön vermesi planlanan kuruluşlar TÜBİTAK, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, diğer bakanlıklar ve bağlı kuruluşlar, çeşitli sektörlerdeki 356 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 paydaşlardan oluşan teknoloji platformlarıdır (TÜBİTAK, 2010a). Ülkemizde son on yılda Ar-Ge harcamaları yaklaşık dört kat artmıştır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarım ve gıda özel sektör kuruluşlarına en büyük desteği, ana hizmet birimlerinden biri olan Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) vermektedir. TAGEM bu desteği “Tarımsal AR-GE Destekleri Programı” aracılığıyla sağlamaktadır. 2010-2014 yılları arasında Gıda Güvenilirliği Alanında desteklenen proje sayıları ve destek oranları Tablo 4’de verilmiştir. Tablo 4. Gıda Güvenilirliği Konusunda Ar-ge Destekleri Kapsamında Üniversite/Özel Sektör Tarafından Sonuçlandırılan Projeler Yıllar 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Desteklenen Proje Sayıları (Adet) Destek Oranı (TL) 3 3 2 3 2 8 552.756 472.000 455.930 449.998 145.186 1.329.445 Kaynak: TAGEM, 2015 Dünyada ve Türkiye’de gıda ve içecek işletmelerinin inovasyon performansları incelendiğinde, ülkemiz işletmelerinin AB ülkeleri işletmelerine oranla daha az inovasyon yaptığı görülmektedir. Özellikle bu açıdan gıda sanayinin karşılaştığı belli başlı temel sorunlar olarak Ar-Ge harcamalarının düşük olması ve teknoloji kullanımının yetersiz kalması, sektörün rekabet edebilirliğinin düşüklüğü belirtilmektedir. Avrupa Birliği’nde gıda sektörüne yapılan Ar-Ge yatırımlarının diğer imalat sektörlerine göre ve özellikle belli başlı ülkelerin gıda sektörleri ile karşılaştırıldığında düşük kaldığı tespit edilmiştir. Buna karşılık Japonya, ABD, Avustralya ve Güney Kore’de gıda sektöründeki Ar-Ge harcamalarının giderek arttığı izlenmektedir (Kalkınma Bakanlığı, 2014). Bakanlığımız, tarım sektörünün ihtiyaç duyduğu öncelikli konularda tarım sektöründeki Ar-Ge kapasitesinin geliştirilmesi amacıyla Ar-Ge projelerine doğrudan destekleme ödemesi vermektedir. Öncelikli görevi “Ulusal kalkınma planları doğrultusunda tarımsal araştırma ve geliştirme stratejilerini ve önceliklerini belirlemek, projeler hazırlamak, hazırlatmak, uygulamak ve uygulatmak” olan TAGEM’in Gıda ve Yem Araştırma Fırsat Alanında (AFA) yer alan 6 programından biri Gıda-Yem Güvenilirliği ve kalitesidir. Bu program kapsamında 2010-2014 yılları arasında desteklenen proje sayıları ve destek oranları Tablo 5’de verilmiştir. 357 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 5. Gıda Güvenilirliği Konusunda TAGEM Tarafından Desteklenen ve Sonuçlandırılan Proje Sayıları (adet) ve Destek Miktarları (TL). Yıllar Desteklenen Proje Sayıları (Adet) Destek Oranı (TL) 2010 12 393.270 2011 7 153.315 2012 6 68.717 2013 3 46.700 2014 9 230.363 2015 17 429.020 Kaynak: TAGEM, 2015 4. Genel Değerlendirme Gıda güvenilirliği konusunda dünyada ve ülkemizde yürütülen tüm faaliyetler göz önüne alındığında ülkemiz AB ile uyum sürecinde yeni düzenlemeleri içeren köklü değişiklikler yapmıştır. Mevzuat açısından; AB ile uyum sürecinde daha önce Kanun Hükmünde Kararnameler ile yürütülen gıda mevzuatı 2010 yılında 5996 sayılı kanun ile yasal bir zemine oturtulmuştur. Böylece AB ile uyum sürecinde en önemli eksiğimiz olan mevzuat konusunda ciddi bir atılım yapılmıştır. Sağlıklı ve güvenilir gıda üretimi, rekabet ve rekabetin sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla gıda güvenliği yönetim sistemleri oluşturulmuştur. TS EN ISO 22000 standardı HACCP prensiplerine dayalıdır. AB’de tüm gıda işletmeleri için zorunlu olan HACCP sistemi, Türkiye’de Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği ile belli kapasitedeki işletmeler için zorunlu hale getirilmiş bir sistemdir. Denetim faaliyetleri açısından; AB’de Gıda ve Veterinerlik Ofisi, gıda güvenilirliğinin uygulanmasında etkin bir rol oynayarak yaptığı denetimlere ait sonuçları güncel olarak Avrupa komisyonunun internet sayfasında yayınlarken, ülkemizde benzeri uygulama Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından başarıyla yürütülmektedir. Bakanlığa bağlı laboratuarların sonuçlarına göre ithalat veya ihracata izin verilmektedir. Denetim numunelerinin sonucuna göre uygun çıkmayan sonuçlar üzerinden ilgili firmaya ceza verilir. Bu durum Bakanlığın internet sitesinde ifşa edilir. Ürünler GDO açısından da değerlendirilmekte ülkemize girişte ve piyasada kontroller yapılmaktadır. Yemlerden farklı olarak gıda için onaylanmış gen bulunmadığından GDO lu ürün kullanımı gıdalarda yasaktır. AR-GE açısından; değerlendirildiğinde gıda güvenilirliğini tehdit eden başlıca unsurlar fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehlikeler olmakla birlikte son üründe ortaya çıkan çeşitli katkı ve kalıntı sorunları kullanılan hammaddenin kalitesi ile ilgili olduğu kadar, uygulanan işleme ve depolama teknikleri ile de ilgili olabilmektedir. İç ve dış piyasalarda sorun yaşanan gıda ürünlerinde, katkı ve kalıntıların engellenmesine veya aza indirgenmesine yönelik Ar-Ge çalışmaları da hala önemini korumaktadır. 358 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Ülkemizde gıda güvenilirliği konusunda 2012-2013 yıllarında uluslararası literatürde yayınlanan araştırmaların çoğunluğunu kalıntı ve mikrobiyoloji konuları oluşturmaktadır. Bu konuları GDO ve ürün geliştirme konuları izlemektedir. 5. Sonuç Son yıllarda ortaya çıkan yeni bilimsel bilgi ve bulgular beslenme ile sağlık arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamamıza olanak sağlamaktadır. Uluslararası eğilimlere paralel olarak daha sağlıklı gıda ve içecek ürünlerinin geliştirilmesi için aşağıda belirtilen konularda Ar-Ge faaliyetlerinin yürütülmesi amaçlanmalıdır. • Genetik hastalıklara karşı spesifik ürünlerin geliştirilmesi, • Gıda zinciri boyunca bazı kalıntıların hızlı ve doğru tespitine yönelik tekniklerin ve izlenebilirlik sistemlerinin geliştirilmesi, • Güvenilir gıda üretimi için gıda zinciri boyunca ölçüm yapacak ve geri bildirim verecek hızlı ve güvenilir yeni yöntem/teknolojilerin geliştirilmesi, • Hayvan deneylerinin yapılması. Bununla birlikte biyoteknolojideki gelişmeler, gıdaya olan ihtiyacın artması, daha çok para kazanma ve diğer ülkeleri kontrol etme, teknolojik gelişmeler gibi nedenlerle genetiği değiştirilmiş organizmaların gıda üretiminde kullanımının gün geçtikçe azımsanmayacak boyuta gelmesi Ar-Ge faaliyetlerinin bu konuda da artırılmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca gıda kaynaklı zehirlenmeler uzun yıllardan beri gıda güvenilirliği açısından önemini korumaktadır. Bu nedenle bu konuda da Ar-Ge çalışmaların artırılması önümüzdeki yıllarda da önemini koruyacaktır. Bunlara ilave olarak antibiyotik, hormonlar ve alerjenler konularında da Ar-Ge faaliyetlerinin yürütülmesi gerekmektedir. Toplumsal boyutuyla değerlendirildiğinde gıda güvenilirliği ile ilgili konularda eğitici amaçlı seminer, panel ve sempozyum gibi uygulamaların düzenlemesi risklerin geniş toplum kesimlerine aktarılması ve bilgilendirilmesi önem taşımaktadır. Kaynaklar BUZBAŞ, N., 2010. Türkiye ve AB’de Gıda Güvenliği: Ortaklığın Sinerjisi 28.Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi Toplantısı Edinburg, İskoçya 13-14 Eylül 2010 ERKMEN,O., 2010. Gıda Kaynaklı Tehlikeler ve Güvenli Gıda Üretimi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 2010; 53: 220-235 GKGM,Temmuz2015. http://www.tarim.gov.tr/sgb/Belgeler/SagMenuVeriler/GKGM.pdf (Erişim Tarihi:21.12.2015) KALKINMA BAKANLIĞI, 2014.10. Kalkınma Planı Gıda Ürünleri ve Güvenilirliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu 359 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 KİLİT, G., 2013. İKV Değerlendirme Notu Avrupa Birliği Ve Türkiye’de Gıda Güvenliği ve Son Gelişmeler Kasım 2013 72 7s KORDİNAT, 2014.http://kordinat.com.tr/haber-ve-duyurular/2014-ar-ge-dunya-ar-geraporu-yayinlandi/(Erişim Tarihi:21.10.2014) PUSULA DERGİSİ, 2011. AB Gıda Güvenliği Politikası ve Türkiye’nin Uyum Süreci, http://www.izto.org.tr/portals/0/pusuladergisi/2011/02/abgidag%C3%9Cvenl%C4%B0%C 4%9E%C4%B0pol%C4%B0t%C4%B0kasivet%C3%9Crk%C4%B0yen%C4%B0nuyums %C3%9Crec%C4%B0.doc(Erişim Tarihi:21.10.2014) SCOPUS, 2015. http://www.scopus.com, anahtar kelimelerde “foodsafety” tarama sonucu.(Erişim Tarihi: 21.12.2015) TAGEM, 2015. FOOD SECURİTY http://foodsecurityindex.eiu.com/Country/Details#Turkey INDEX, 2015. TÜBİTAK, 2010a.Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011 - 2016. Hazırlanmasına İlişkin Bilgi Notu TÜBİTAK, 2010b. Gıda Alanı Ulusal Ar-Ge ve Yenilik Stratejisi 360 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kırmızı Mercimek Dr. Murat KOÇ GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi 1. Giriş Kültürü yapılan mercimekler yeryüzünün en eski kültür bitkilerindendir. (Skabinski ve ark.,1984) M.Ö. 7000 civarında Mezopotomya’da kültüre alınan mercimek hızlı bir şekilde tüm Akdeniz ve Orta Asya’ya yayılmıştır. Ülkemiz mercimeğin ilk kültüre alındığı yer olarak bilinir ve gen merkezidir (Akçin 1988). Mercimek (Lens), leguminoseae (baklagiller) takımında yer alan Papilionaceae (kelebek çiçekliler) familyasına bağlı Viceae oymağına bağlı beş önemli cinsten (Vicia L., Lathyrus L., Pisum L., Cicer L. ve Lens Miller) biridir. Ülkemiz tarımı ve ekonomisinde mercimek çok önemli bir yere sahiptir. Geniş alanlarda tarımı yapılan ve ihracatımızda da önemli pay sahibi olan bir üründür. İnsanların protein gereksinimlerinin % 70’i bitkisel kökenli olup, bunun % 18,5’i yemeklik tane baklagiller tarafından karşılanmaktadır. Mercimek danelerinde % 23-31 protein oranıyla insan beslenmesinde değer taşıyan, havanın serbest azotunu tutan ve toprağı azotça zenginleştiren, tarlayı erken terk ettiğinden ikinci ürün için uygun bir bitkidir (Şehirali 1988). Bugün, bütün ileri tarım tekniğinin uygulandığı yerlerde, geliştirilen yeni ekim nöbeti sistemlerinde, toprak verimliliğini korumak ve arttırmak yönünden, o bölgeye uyan bir baklagil bitkisinin yer aldığı açıkça bilinen bir gerçektir. Tarım alanlarımızın büyük bir kısmında, yağışın yeterli olmadığı ve halen sulama olanaklarının da bulunmadığı düşünülürse; sıcağa ve kurağa dayanıklı ve bu bölgelerimizde sulanmaksızın ürün verebilen mercimek önemli bir Yemeklik Tane Baklagil bitkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Mercimeğin samanı da hayvan beslenmesinde önemlidir ve yetiştiriciliğinin yapıldığı bölgelerde oldukça yoğun miktarda kullanılmaktadır. Ülkemiz mercimek üretiminin yaklaşık % 98’ini oluşturan kırmızı mercimek; kışlık olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, % 2’sini oluşturan yeşil mercimek ise yazlık olarak Orta Anadolu ve Geçit Bölgelerinde yetiştirilmektedir. 361 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2. Dünya’da Durum Dünya mercimek ekim alanları ve üretim miktarlarına bakıldığında yıldan yıla dalgalanmalar görülmektedir. Dünyanın çeşitli yerlerinde üretimi yapılan mercimeğin büyük çoğunluğu Kanada ve Hindistan’da üretilmektedir. Bu iki ülke 2013 yılında dünya üretiminin % 60,9’una sahip olmuştur. Dünyada 2013 yılında toplam 4.344.671 ha alanda 4.951.720 ton mercimek üretimi gerçekleşmiştir. Toplam ekim alanlarının % 43,5’lik payına sahip olan Hindistan ekim alanları bakımından ilk sırada olmasına rağmen üretimdeki % 22,9’luk payıyla üretim miktarı bakımından ikinci sırada, % 22’lik ekim alanına sahip Kanada ise ekim alanları bakımından ikinci sırada ancak % 38’lik üretim miktarı ile üretim miktarı bakımından ilk sırada yer almıştır. Türkiye % 6,5 ekim alanı ve % 8,4 üretim miktarı ile ekim alanları ve üretim miktarı bakımından dünyada Hindistan ve Kanada’dan sonra üçüncü sırada yer almaktadır. (Tablo 1. ve 2. Şekil 1. ve 2.) Tablo 1. Mercimek Üreticisi Ülkelere Ait Ekim Alanları 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Ülke Hindistan Kanada Türkiye Nepal Avustralya Amerika Suriye İran Etiyopya Bangladeş Diğer Dünya 2013 1.890.000 954.200 281.178 206.522 144.900 140.426 128.000 120.000 108.095 89.840 281.510 4.344.671 Toplam içindeki % payı 43,5 22,0 6,5 4,8 3,3 3,2 2,9 2,8 2,5 2,1 6,5 Kaynak:FAOSTAT Tablo 2. Mercimek Üreticisi Ülkelere Ait Üretim Miktarları 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Ülke Kanada Hindistan Türkiye Avustralya Amerika Nepal Çin Etiyopya Suriye Bangladeş Diğer Dünya 2013 1.880.500 1.134.000 417.000 324.100 227.638 226.931 150.000 129.883 125.000 93.000 243.668 4.951.720 Kaynak:FAOSTAT 362 Toplam içindeki % payı 38,0 22,9 8,4 6,5 4,6 4,6 3,0 2,6 2,5 1,9 4,9 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2,1% 2,8% 2,5% 2,9% 3,2% 6,5% 3,3% 43,5% 4,8% 6,5% 22,0% Hindistan Kanada Türkiye Nepal Avustralya Amerika Suriye İran Etiyopya Bangladeş Diğer Şekil 1.Mercimek Üreticisi Ülkelerin Ekim Alanı Payları (%) Kaynak:FAOSTAT 2,6% 2,5%1,9% 4,9% 3,0% 4,6% 38,0% 4,6% 6,5% 8,4% 22,9% Kanada Hindistan Türkiye Avustralya Amerika Nepal Çin Etiyopya Suriye Bangladeş Diğer Şekil 2. Mercimek Üreticisi Ülkelerin Üretimdeki Payları (%) Kaynak:FAOSTAT 3. Türkiye’de Durum Ülkemizde 2014 yılında 249.493 ha alanda mercimek üretimi yapılmış ve bunun büyük bir bölümünü (232.446 ha) kırmızı mercimek oluşturmuştur. Mercimek üretimimiz ise 345.000 ton olup 325.000 tonunu kırmızı mercimek teşkil etmektedir. Ülkemiz mercimek üretiminin büyük kısmını oluşturan kırmızı mercimek kışlık olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, yeşil mercimek ise yazlık olarak Orta Anadolu ve Geçit Bölgelerinde yetiştirilmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kırmızı mercimek yetiştiriciliği yapılan illerin 2013 ve 2014 yılı ekim alanları, üretim miktarları ve dekara verimleri Tablo 3’te verilmiştir. Tablo 3’e bakıldığında Kırmızı Mercimek üretiminin en çok Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman ve Batman illerinde yapıldığı görülmektedir. Ekim alanlarının 2014 yılında bir önceki yıla göre bütün illerde azaldığı görülmektedir. Ortalama birim alan verim değerlerine bakıldığında Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman ve Siirt illerinin 2014 yılı verim ortalamaları 2013 yılına göre daha fazla olurken, 363 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Şırnak illerinin verim ortalamaları daha düşük olmuştur. Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Siirt ve Şırnak illerinin 2014 yılı verim ortalamaları Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Türkiye verim ortalamalarının üstünde gerçekleşirken, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kilis illerinin verim ortalamaları ise ülke ortalamasının altında seyretmiştir. Tablo.3. 2013, 2014 Yılı Türkiye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki İllerin Kırmızı Mercimek Ekim Alanları, Üretim Miktarları ve Verim Değerleri Ekilen Alan (dekar) Üretim (ton) Verim (kg/da) 2013 2014 2013 2014 2013 2014 Şanlıurfa 1.187.737 1.137.327 165.009 104.204 139 94 Diyarbakır 465.749 435.651 82.762 98.076 178 225 Mardin 382.727 333.639 60.868 62.311 159 187 Adıyaman 120.404 64.795 20.906 13.539 174 209 Batman 133.042 88.354 21.528 19.828 162 224 Gaziantep 113.120 85.345 16.804 3.722 149 75 Siirt 58.816 55.717 8.266 9.646 141 173 Kilis 36.707 33.477 5.585 1.030 152 31 Şırnak 17.603 17.761 3.323 3.110 189 175 G.D.A.B. 2.515.905 2.252.066 385.051 315.466 153 144 TÜRKİYE 2.605.000 2.324.461 395.000 325.000 152 144 4. Türkiye’de Mercimeğe Uygulanan Destekler Türkiye’de 1980’li yıllarda uygulanan destekleyici politikalar baklagil üretimine önemli bir ivme kazandırırken; 1990’lı yıllarda uygulanan tam tersi politikalar ise baklagil üretimini olumsuz yönde etkilemiş ve üretimin azalmasına neden olmuştur. Baklagiller, 1994 yılında destekleme kapsamı dışında bırakılmıştır. 2005 yılından itibaren verilen mazot ve gübre destekleri, baklagilleri de kapsamaktadır. 2005 yılında 2,40 TL/da olarak başlatılan mazot desteği 2015 yılında % 102 oranında artarak 4,85 TL/da olmuştur. Aynı yıl 1,6 TL/da olarak başlatılan gübre desteği ise 2015 yılında % 312 artışla 6,6 TL/da olmuştur. 2008 yılında baklagiller için 9 kr/kg olarak başlatılan destekleme ödemesi 2015 yılı itibariyle mercimek için 20 kr/kg dır. Baklagillerde sertifikalı tohum kullanımı oldukça azdır. Sertifikalı tohum kullanımının artırılması amacıyla tohum üretimi yapan ve sertifikalı tohum kullanan üreticiler desteklenmektedir. 2015 yılında sertifikalı tohum kullanan üreticiler 12 TL/da, sertifikalı tohum üreticileri ise 0,50 TL/kg destek almaktadırlar. Mercimek fiyatlarında yıllar itibarıyla düzensiz bir seyir görülmektedir. Bunun en önemli nedeni baklagillerde herhangi bir örgütlenme yapısı olmadığı için üreticilerin fiyat konusunda belirleyici olamamasıdır. Ürün fiyatları piyasadaki ürün azlığı ya da fazlalığına göre değişmektedir. 364 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo.4. Ülkemizde Mercimek Tarımında Yıllar İtibariyle Uygulanan Destek Miktarları Sertifikalı Tohum Mazot Gübre Kullanım Sertifikalı Tohum Prim Desteği Desteği Desteği Üretim Desteği Desteği YILLAR (TL/da) (TL/da) (TL/da) (TL/kg) (kr/kg) 2005 2,40 1,60 2006 2,88 2,13 2007 2,88 2,13 2008 2,93 3,83 9 2009 3,25 4,25 6 0,5 10 2010 3,25 4,25 6 0,5 10 2011 3,75 4,75 7 0,5 10 2012 4,00 5,00 7 0,5 10 2013 4,30 5,50 10 0,5 10 2014 4,60 6,00 10 0,5 10 2015 4,85 6,60 12 0,5 20 5. Sonuç Ülkemizde 1980'li yıllarda uygulanan nadas alanlarının daraltılması projesi araştırmalarında özellikle nohut ve mercimek buğdaygillerle münavebeye girebilecek ve en karlı bitkilerden iki tanesi olarak bulunmuşlardır. Bu proje kapsamında daraltılan nadas alanlarının % 67-70'lik kısmı bu iki bitki tarafından kaplanmıştır. Özellikle 1980'li yılların ikinci yarısında bu ürünlerin üretimindeki hızlı artış, Türkiye'yi mercimekte birinci, ve nohutta ikinci en fazla üretici, ihracatta ise her iki üründe de birinci ülke konumuna getirmiştir. Mercimek ülkemizin ihraç ettiği tarım ürünleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır ve önemli bir döviz kaynağıdır. Aynı zamanda iyi bir münavebe bitkisidir. Kısa gelişme süresi, fazla işçilik istememesi ve toprağın azot noksanlığının giderilmesinde özel bir yer teşkil etmektedir. Ülkemizde mercimek üretiminin arttırılması için; Sertifikalı tohumluk kullanımının yaygınlaştırılması ve desteğinin artarak devam etmesi, hasat dönemlerinde mercimek ithalatına kesinlikle izin verilmemesi, ekim nöbetine alınmasının teşvik edilmesi, Yabancı ot sorununun giderilmesi gerekmektedir. Baklagil piyasasında örgütlenmiş bir yapı olmaması sebebiyle, üreticiler mercimek fiyat oluşum aşamasına herhangi bir müdahalede bulunamamaktadırlar. Fiyatlarda üreticiler etkin olamamakta, spekülasyonlar belirleyici olmaktadır. Baklagil üreticileri de üretim kararını o yıl oluşan piyasa fiyatlarına göre verdiğinden üretimde bir kısır döngü yaşanmakta ve süreklilik sağlanamamaktadır. Üretici birliklerinin bu aşamada düzen sağlayıcı olarak kurulması önemlidir. Üstelik yurtdışı fiyatların yurt içi fiyatlardan düşük seviyelerde gerçekleşmesiyle ithalat cazip hale gelmekte ve üreticiler daha karlı olan ürünlerin üretimine yönelmektedirler. Üreticilerin bu fiyat dalgalanmalarından korunması gerekmektedir. 365 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kaynaklar Adak, M.,S. ve Ark., Yemeklik Baklagillerin Üretimini Arttırma Olanakları, Ziraat Mühendisleri Odası Yayınları, 2010. http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/1f860e3b7f548ab_ ek.pdf. Akçin, A., 1988 Yemeklik Tane Baklagiller, Selçuk Üniversitesi Yayınları No.43. Ziraat Fakültesi Yayınları No.8. FAOSTAT, Üretim İstatistikleri gateway/go/to/download/Q/*/E Veri Tabanı, http://faostat3.fao.org/faostat- Skabinski, D.O.F., Rasool, D., and Erksine, W. 1984. Aspartate amino-transferase allozyme variation in a germplazm collection of the demosticated lentil. Theoretical and Applied Genetics, 68, 441-448. Şehirali, S., “Yemeklik Tane Baklagiller”, A.Ü.Z.F. yayınları Yayın No:1089/314, 1988, Ankara. TÜİK, Bitkisel Üretim Veri Tabanı, 2015. http://www.tuik.gov.tr TZOB, Türkiye Ziraat Odaları www.ubk.org.tr/ziraat_rapor.pdf Birliği 366 Baklagil Raporu, 2011. Ankara. TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kuraklık Dr. Emel ÖZER Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1. Giriş Her iklim tipinde görülebilen kuraklık, meteorolojik olarak yağışların uzun yıl ortalamalarının altına düşmesi olarak tanımlanabilir. Kuraklık, mevsimsel olabileceği gibi yılın herhangi bir zaman diliminde de meydana gelebilir. Kuraklığın literatürde tanımlanan birçok çeşidi olmakla birlikte, genellikle dört belirgin kuraklık tipi söz konusu olmaktadır (NDMC 1995). 1.1. Meteorolojik Kuraklık Uzun bir zaman içinde yağışın belirgin şekilde normal değerlerin altına düşmesi olarak tanımlanır. 1.2. Hidrolojik Kuraklık Hidrolojik kuraklık yeraltı su kaynakları, yüzey suları veya yağış dönemlerinin etkisi ile ilişkilidir. Meteorolojik kuraklığın uzaması durumunda hidrolojik kuraklıktan söz edilir. 1.3.Tarımsal Kuraklık Yağışların kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi, toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda suyun bulunmaması ve hidrolojik dengede bozulmalara neden olan doğa olayıdır (Resmi Gazete 2008). Tarımsal kuraklık yağışların gelme zamanına, ürünlerin gelişme dönemine, gelen yağışların sayı ve miktarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. 1.4. Sosyo-Ekonomik Kuraklık Kuraklığın sosyo-ekonomik tanımı meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal kuraklıkla bağlantılı bazı ekonomik ürünlerin arz ve talepleriyle ilgilidir. Sosyoekonomik kuraklık, yer ve zamana bağlı olarak ortaya çıkar. Sosyo-ekonomik kuraklık yağışlardaki azalmanın sonucu olarak gelişen ve üretimin ihtiyacı karşılayamadığı durumlarda ortaya çıkar 367 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2.Dünya ve Türkiye’de Kuraklık Öngörüleri Temel olarak insan etkinlikleri sonucunda atmosferin bileşiminde ortaya çıkan önemli değişiklikler sonucunda, yüzey sıcaklıklarında 19. yüzyılın sonlarında başlayan ısınma, 1980’li yıllarla birlikte daha da belirginleşerek (Şekil 1), hemen her yıl bir önceki yıla göre daha sıcak olmak üzere, küresel sıcaklık rekorları kırarak küresel ortalama yüzey sıcaklığı, 20. yüzyılın başından günümüze değin yaklaşık olarak 0.7˚C derece artmıştır (Türkeş 2007). IPCC Beşinci Değerlendirme Raporun da, 1901’den itibaren sıcaklıkların farklı büyüklüklerde de olsa dünyanın hemen hemen her tarafında arttığı vurgulanmaktadır. Türkiye’nin olduğu bölgeye (Doğu Akdeniz, Türkiye, Karadeniz ve Hazar) dikkat ettiğimizde sıcaklıklardaki artışın Avrupa, Asya ve Afrika’daki geniş alanlara göre daha az kaldığı söylenebilir. Aynı dönem için Akdeniz Havzası’nda yağışların azalması ile kuruma emareleri göze çarpmaktadır. Hatta bu emareler 1950 yılından itibaren daha da güçlenmektedir. Bir önceki rapor, Akdeniz Havzası’nın gelecekte iklim değişikliği ile ilgili olarak en kırılgan bölgelerden birisi olacağını vurgulamakta idi. Bizi de yakından ilgilendiren geleceğe dair bu projeksiyonun, yeni emisyon senaryoları kullanılmasına rağmen son raporda da değişmediğini görülmüştür. Artık Akdeniz Havzası’nda gelecekte sıcaklıkların artışı ile beraber yağışlardaki azalmanın zaten yetersiz olan su kaynaklarını daha da azaltacağı ve bu durumun havza ölçeğinden ülkeler ölçeğine kadar ciddi sorunlara yol açacağı olgusu ile yüzleşmesi gerekmektedir. Gerek IPCC raporu, gerekse yürütülen bir dizi ulusal ve uluslararası bilimsel model çalışmaları (Şekil 2 ve 3), Dünya’nın güney kesimleri başta olmak üzere Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu birçok bölgede yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koymuştur. Türkiye’nin, iklim değişikliğinin özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme, bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz faktörlerden önemli ölçüde etkileneceği öngörülmektedir. Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Ortak Programı çerçevesinde gerçekleştirilen iklim öngörüleri, diğer çalışmaları destekleyecek şekilde sonuçlar vermiştir. Bu sonuçlara göre sıcaklıklarda belirgin artışlar ile hemen hemen bütün ekonomik sektörleri, yerleşimleri ve iklime bağlı doğal afet risklerini temelden etkileyecek biçimde yağış düzeninin bozulması, yani su döngüsünün değişmesi beklenmektedir (Yıldız 2013). Bitkilerde, büyümeyi ve verimi etkileyen en yaygın çevresel streslerden biri olan kuraklık stresi, metabolik, mekanik ve oksidatif birçok değişikliğe neden olmaktadır. Kuraklık; stresin şiddetine, süresine, diğer stres türleri ile etkileşimlerine, strese maruz kalan bitkinin genotipine ve gelişim basamağına bağlı olarak etkili olmaktadır (Kalefetoğlu vd. 2005). 368 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 1. Ortalamalarından Farklara Göre Hesaplanan, Küresel Yıllık Ortalama Yüzey Sıcaklığı Anomalilerinin 1860–2005 Dönemindeki Değişimleri (Kaynak: Türkeş 2007) Şekil 2. Dünya’da Yüzyılın Ortalarına (A) ve Sonlarına (B) Doğru Modelleme ile Kuraklık Tahminleri (A) (B) (Kaynak: Dai, 2010) 369 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 3. Türkiye Hidrolojik Kuraklık Haritası (The Importance Of Drought Management In Turkey, 2014) Bir çalışmada Türkiye 14 İklim Bölgesine ayrılarak (Şekil 4), aşağıda belirtildiği gibi gruplandırılmıştır (İyigün vd. 2013); 1. Yazı Kurak Subtropikal Yarı Nemli Kıyı Ege Bölgesi; 2. Kuru-Yarı Nemli Orta-Batı Anadolu bölgesi; 3. ve 4. Yazı Kurak Subtropikal Nemli Kıyısal Akdeniz Bölgesi [(3) Batı Akdeniz Kıyı Bölümü ve (4) Doğu Akdeniz Bölümü]; 9. ve 10. Orta Enlem Nemli Ilıman Kıyısal Karadeniz Bölgesi [(9) Batı Karadeniz Kıyı Bölümü ve (10) Doğu Karadeniz Kıyı Bölümü]; 11. Yarı Nemli Batı Marmara Geçiş Bölümü; 12. Yarı Nemli Karasal İç Anadolu-Doğu Anadolu Geçiş Bölümü; 13. Yazı Yağışlı Yarı Nemli ve Soğuk Karasal Kuzeydoğu Anadolu Bölümü; 5. Yarı Nemli Doğu Marmara Geçiş Bölümü; 14. Yarı Nemli Karasal Akdeniz-Doğu Anadolu Geçiş Bölümü. 6. Yazı Kurak Subtropikal Yarı Nemli/Yarı Kurak Karasal Akdeniz Bölgesi; Yapılan bu çalışmaya göre Ülkenin büyük çoğunluğu kurak ya da yarı kurak iklim kuşağında yer almaktadır. Sulanabilir tarım alanlarının oranının sadece %24 olduğu (Anonim 2013) ve Ülkede yapılan tarımsal üretimin çoğunluğunun, bu kuşakta yapılıyor olması nedeniyle kuraklık ayrıca bir önem arz etmektedir. 7. Yarı Nemli ve Soğuk Karasal Doğu Anadolu Bölgesi; 8. Kuru-Yarı Nnemli/Yarı Kurak Karasal İç Anadolu Bölgesi; 370 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 4. Ward Kümeleme Yöntemiyle Türkiye İklim Bölgeleri (Kaynak : İyigün ve ark. 2013) 3. Dünya’da 2014 Yılı Kuraklık Durum Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre, “bir yılın toplam yağışı bir alanın (ülke, bölge, bölüm, yöre, havza vb.) yarısından fazlasında en az ardışık 2 yıl süresince uzun süreli ortalama (en az 30 yıllık) ya da normal yağış (genellikle 30 yıllık) tutarının yüzde 60’ından düşük olduğu zaman bir alanın kuraklıktan etkilendiği” kabul edilir. Dünya Meteoroloji Örgütü'nün (WMO) yayınladığı basın bildirisine göre 2014 yılı, 1961– 1990 ortalamasının (14.0°C) 0.57°C üzerinde gerçekleşerek en sıcak yıl (URL 2), Amerikan Ulusal Oşinografi ve Atmosfer İdaresi’nin (NOAA) yaptığı değerlendirmeye göre 2014 yılı küresel yer yüzeyi ve okyanuslar açısından 0.69°C anomali ile 1880 yılından bu yana son 135 yılın en sıcak yılı (URL 3), Japon Meteoroloji Ajansı (JMA)’ya göre de 2014 yılı 20. Yüzyıl ortalamasının 0.63°C, 1981– 2010 ortalamasının da 0.27°C üzerinde gerçekleşerek en sıcak yıl (URL 4) olmuştur. Bu sonuçla 2014 yılı daha önceki en sıcak yıl olan 2010 yılını da 2. sıraya indirmiş ve 2014 yılında okyanuslar daha önce görülmediği şekilde ısınmıştır. 2014 yılı, yağışlar açısından, normalleri civarında gerçekleşen 3. yıl olmuştur. Fakat yağışın doğası gereği bölgesel değişiklikler fazladır (URL 3). 2014 yılı çok sayıda ekstrem olayın yaşandığı bir olay olmuştur. Arktik deniz buzu hacminde azalma, ABD ve Kanada’da soğuk hava dalgaları, Avustralya, Arjantin, Avrupa, Rusya ve Meksika’da sıcak hava dalgaları, Japonya, Hindistan, Pakistan, Fas ve Güney Amerika’da seller, Orta Amerika ve Hindistan’da tropikal siklonlar gerçekleşmiştir. El-Nino Güneyli Salınımı (ENSO) ise yıl boyunca nötr kalmıştır. Dünyanın birçok alanında sıcaklıklar normallerinin üzerinde gerçekleşirken Kanada, ABD, Rusya ve Kazakistan’ın bazı kısımlarında sıcaklıklar normallerinin altında gerçekleşmiştir. ABD’de ilk etapta Kaliforniya Eyaleti’nde hissedilen ve biri dizi önlemin alınmasına yol açan kuraklık ülke topraklarının yüzde 35-40’ında etkisini göstermiştir. Teksas ve Oklahoma da kuraklıktan nasibini alan eyaletlere dahil olmuştur. Kuraklığın etkili olduğu bir diğer 371 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ülke ise Çin. Tarımsal üretimin olumsuz etkilendiği Çin’in kuzey ve orta kısımlarında yaşanan kuraklıkla birlikte ülkenin bir kısmında elektrik ve su kesintileri baş göstermeye başlamıştır. Bazı şehirlerde oto yıkama, yüzme havuzu suyu kullanımına kısıtlamalar getirilmiştir. Brezilya’nın ise dünyaca ünlü kahvelerinin yetiştiği güneydoğu bölgesi kuraklığa teslim olmuş ve Bölgede son 80 yılın en düşük yağışı gerçekleşmiştir. Ülke genelinde ise son 40 yılın en kurak dönemi yaşanmıştır. Öyle ki tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Brezilya’nın da birçok büyük şehri için ‘100 günlük suyu kaldı’ hesapları yapılmıştır. Tabii bunun Brezilya ekonomisine de farklı yansımaları olmuştur. En somut örnek ise kuraklık sonucu rekolte kaybına uğrayan kahve fiyatlarının 2013 yılı sonundan bu yana yüzde 70 artmasıdır. Kuraklık yaşayan ülkeler arasında Avustralya, Hindistan ve bazı Afrika ülkeleri ön plana çıkmıştır. Su sıkıntısı tarımda rekolte kayıplarına neden olmuştur. Aralarında UNICEF’in de olduğu uluslararası kuruluşların yayımladığı rapor ve notlara göre Hindistan, İran, Fas, Pakistan, Etiyopya, Somali, Sudan, Uganda ve Afganistanda gıdaya yönelik büyük sıkıntıların yaşandığı bildirilmiştir. Şekil 5. Küresel sıcaklık anomalisi, URL 3. Şekil 6. Küresel sıcaklık anomalisi (mavi sütun La Nina, kırmızı sütun El Niño gri sütun nötr yıllar). 372 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3.Türkiye 2014 Yılı Kuraklık Durumu Çeşitli kuraklık belirleme/izleme yöntemlerine dayalı çalışmaların sonuçlarına göre, Türkiye’de İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinin bazı bölümlerinde 2012 yılında başlayan, 2013’te çok daha geniş bir alanda etkili olarak devam eden ve 2013 yaz kuraklığı ile de birleşerek şiddetlenen bir kuraklık (meteorolojik olarak başlayan ve giderek çeşitli bölgelerde ve çeşitli sistemler açısından tarımsal ve hidrolojik kuraklıklara dönüşme eğiliminde olan) 2014 yılında da etkili olmuştur. havzasında Temmuz ayı itibarıyla hidrolojik kuraklık oluştuğunu açıklamıştır. 2014 yılı Türkiye ortalama sıcaklıkları 14.9°C ile 1981–2010 ortalaması olan 13.5°C’nin 1.4°C üzerinde gerçekleşmiştir. Türkiye ortalama sıcaklıklarında 1994 yılından bu yana (1997 ve 2011 yılları hariç) pozitif sıcaklık anomalileri mevcuttur. En sıcak yıl ise 2.0°C’lik anomali ile 2010 yılı olmuştur. 2013-2014 kış döneminde ülke genelinde etkisi hissedilen meteorolojik kuraklık, 2014’ün ilk yarısında bölgesel olarak devam etti. Türkiye genelinde ilkbahar yağışlarında mevsim normallerine göre %2 azalma görülürken 2013 yılı yağışlarına göre %10 artış yaşandı. Mart ve Mayıs aylarında sel ve don olaylarına yol açan şiddetli yağışların ürün ve bölge bazlı olarak tarımsal üretimi olumsuz etkilediği gözlenirken, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Türkiye’nin toplam yüzölçümünün %6,8’sini oluşturan Konya 2014 yılı aylık ortalama sıcaklıkları ocak, şubat, mart, nisan, temmuz, ağustos ve aralık aylarında 1981–2010 normallerinin üzerinde, diğer aylarda ise normalleri civarında gerçekleşmiştir. 2014 yılında çoğu ilk 4 ayda olmak üzere 105 istasyonda sıcak hava dalgası, 12 istasyonda ise hem sıcak hem soğuk hava dalgası görülmüştür. 2014 yılında en düşük sıcaklık -32.8°C ile şubat ayında Ardahan’da, en yüksek sıcaklık ise 46.1°C ile temmuz ayında Cizre’de kaydedilmiştir. Genel olarak 2014 yılında ortalama sıcaklıklar Bitlis dışında tüm yurtta normallerinin üzerinde gerçekleşmiştir. Şekil 7. Türkiye yıllık ortalama sıcaklık anomalisi (URL1). 373 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 8. 2014 yılı aylık ortalama sıcaklıkların uzun yıllardan farkı (URL1). Şekil 9. Türkiye 2014 yılı alansal sıcaklık anomalisi (URL1). Türkiye uzun yıllar yağış normali 646 mm’dir. 2014 yılı yağışı 679 mm ile normallerinin %5.1 üzerinde gerçekleşmiştir. Normaline göre en fazla artış Türkiye’nin batısı ile Konya ve Kastamonu civarlarında gözlenirken en fazla azalma Doğu Anadolu Bölgesi’nde görülmüştür. 1 Ekim 2014 / 30 Eylül 2015 tarihleri arasında kümülatif yağışlar, genel olarak normalinden ve geçen yıl yağışından fazla olmuştur. Türkiye’nin, Eylül ayı itibariyle kümülâtif yağışı 649,9 mm, normali 574,0 mm ve geçen yılın aynı dönem yağış toplamı ise 484,6 mm’dir. Kümülâtif yağışlarda normale göre % 13,2; geçen Su/Tarım Yılı’na göre ise % 34,1 artış gözlenmiştir. 374 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 10. Türkiye yıllık yağış anomalisi(URL1). Şekil 11. Türkiye 2014 yılı yağış anomalisi(URL 1). Tablo 1. Türkiye 2013-14-15 Yılları Yağış Durumları İLLER Adana Adıyaman A.Karahisar Ağrı Aksaray Amasya ANKARA Antakya Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa 12 aylık Kümülatif Yağışı (mm) 735,3 619,0 697,7 432,2 453,6 527,8 533,7 948,0 988,6 643,8 920,7 954,6 717,9 880,3 594,4 698,2 776,2 565,9 566,7 749,6 817,1 805,3 2014-15 12 Aylık Normali (mm) 693,6 581,3 464,5 450,9 350,4 492,6 408,2 874,1 802,6 609,5 1015,1 636,0 610,2 930,6 615,8 598,2 513,2 709,3 746,8 573,4 524,8 658,6 Normal den Fark (mm) 41,7 37,7 233,2 -18,7 103,2 35,1 125,5 73,9 186,0 34,3 -94,3 318,6 107,7 -50,3 -21,4 100,0 263,0 -143,4 -180,1 176,2 292,2 146,7 375 Normale Göre Değ. Oranı (%) 6 6 50 -4 29 7 31 8 23 6 -9 50 18 -5 -3 17 51 -20 -24 31 56 22 12 aylık Kümülatif Yağışı (mm) 462,3 374,7 505,6 382,6 331,6 385,2 445,2 503,1 675,8 675,1 937,5 600,5 658,8 896,6 488,5 601,6 608,3 398,8 505,2 685,0 595,2 681,3 2013-14 Geçen Yıldan Fark (mm) 273,0 244,3 192,1 49,7 122,0 142,6 88,5 444,9 312,8 -31,2 -16,8 354,1 59,1 -16,4 105,9 96,6 167,9 167,1 61,5 64,6 221,9 124,0 Geçen Yıla Göre Değ. Oranı (%) 59 65 38 13 37 37 20 88 46 -5 -2 59 9 -2 22 16 28 42 12 9 37 18 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzca Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Iğdır Isparta Istanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak Şırnak 705,1 564,8 520,6 888,2 598,4 905,5 713,1 566,0 504,9 551,1 620,0 705,8 752,0 673,8 541,6 426,1 771,3 786,3 809,6 669,6 757,3 557,4 459,7 759,9 528,4 489,7 687,6 472,4 788,8 881,7 557,7 742,8 542,7 731,3 541,1 630,9 1207,5 538,9 466,9 507,9 773,4 827,4 1092,0 889,3 631,7 588,7 672,5 518,5 542,5 681,9 567,2 907,0 527,8 747,3 479,9 834,3 469,5 898,8 574,2 620,6 441,1 436,3 575,1 620,9 819,8 612,4 573,1 530,9 535,6 393,1 564,1 802,9 567,4 706,5 365,7 625,8 746,4 614,2 583,4 650,9 429,3 479,3 704,0 448,7 407,9 575,9 406,9 567,0 815,0 424,2 546,4 498,3 577,6 508,8 553,7 823,6 656,1 421,3 400,9 892,0 792,5 1576,9 769,6 668,4 710,7 674,7 486,8 422,9 609,6 559,1 922,4 609,1 536,9 521,8 768,7 413,8 966,4 643,3 84,5 123,7 84,3 313,1 -22,5 85,7 100,7 -7,0 -26,1 15,5 226,9 141,8 -50,9 106,4 -164,9 60,3 145,5 39,8 195,4 86,2 106,5 128,1 -19,6 55,9 79,6 81,8 111,7 65,4 221,8 66,7 133,5 196,4 44,5 153,8 32,3 77,2 383,8 -117,2 45,6 107,0 -118,7 34,9 -484,9 119,7 -36,7 -122,0 -2,2 31,7 119,6 72,3 8,1 -15,4 -81,3 210,4 -41,9 65,6 55,7 -67,6 -69,1 376 14 28 19 54 -4 10 16 -1 -5 3 58 25 -6 19 -23 16 23 5 32 15 16 30 -4 8 18 20 19 16 39 8 31 36 9 27 6 14 47 -18 11 27 -13 4 -31 16 -5 -17 0 7 28 12 1 -2 -13 39 -8 9 13 -7 -11 710,6 532,4 442,6 593,5 402,3 858,0 820,9 353,4 378,3 471,0 451,0 369,8 664,6 575,4 445,6 403,8 621,2 758,3 597,1 387,4 751,8 385,9 459,6 720,5 365,4 416,2 803,1 374,0 388,6 754,0 439,0 545,4 336,0 549,5 398,3 410,0 775,2 441,6 362,3 368,6 659,7 490,2 1067,0 774,9 476,4 523,5 577,7 374,3 336,8 788,1 421,7 824,3 368,9 520,9 390,2 728,8 360,2 914,4 493,0 -5,5 32,4 78,0 294,7 196,1 47,5 -107,8 212,6 126,5 80,1 169,0 336,1 87,5 98,3 96,0 22,3 150,1 28,0 212,5 282,2 5,5 171,5 0,1 39,4 163,0 73,5 -115,5 98,4 400,3 127,7 118,7 197,4 206,7 181,9 142,8 220,9 432,2 97,3 104,5 139,3 113,6 337,2 24,9 114,4 155,2 65,2 94,8 144,2 205,7 -106,2 145,5 82,7 158,8 226,4 89,7 105,5 109,3 -15,6 81,2 -1 6 18 50 49 6 -13 60 33 17 37 91 13 17 22 6 24 4 36 73 1 44 0 5 45 18 -14 26 >100 17 27 36 62 33 36 54 56 22 29 38 17 69 2 15 33 12 16 39 61 -13 34 10 43 43 23 14 30 -2 16 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil.12. Türkiye geneli 12 aylık alansal yağış grafiği Aylar ve bölgeler arasında önemli farklar ve doğu bölgelerinde mevsim normalleri olmasına civarında gerçekleşirken, diğer bölgelerde normallerinin rağmen üzerinde 2014 yağışları gerçekleşmiştir. mevsim normallerinin üzerinde Normaline göre en fazla artış Türkiye’nin gerçekleşmiştir. Ocak ayında en düşük batısı ile Konya ve Kastamonu civarlarında ortalama sıcaklık -28.5ºC ile Erzurum’da, en gözlenirken en fazla azalma ise Gemerek, yüksek ortalama sıcaklık ise 23.9ºC ile Akdeniz Bölgesinin doğusu ve Doğu Trabzon’da tespit edilmiştir.2014 yılı şubat Anadolu Bölgesi’nde görülmüştür (URL1). ayında 2014 yılı aylık ortalama toplam yağışları Batman ile Doğu Anadolu Bölgesi’nin iç ve mart, mayıs, haziran, temmuz, ağustos, doğu eylül, ekim ve aralık aylarında normallerinin civarında gerçekleşirken, diğer bölgelerde üzerinde, diğer aylarda ise normallerinin mevsim altında gerçekleşmiştir. 2014 yılı ocak gerçekleşmiştir. Şubat ayında en düşük ayında ortalama sıcaklıklar, yurdumuzun iç ortalama sıcaklık -10.2ºC ile Ağrı’da, en ve doğu bölgelerinde mevsim normalleri yüksek ortalama sıcaklık ise 14.4ºC ile civarında gerçekleşirken, diğer bölgelerde İskenderun’da tespit edilmiştir. 2014 yılı mevsim üzerinde mart ayında ortalama sıcaklıklar Bitlis, gerçekleşmiştir. Ocak ayında en düşük Batman, Çorum, Düzce, Balıkesir, Bilecik, ortalama sıcaklık -28.5ºC ile Erzurum’da, en Ege Bölgesi (kıyı kesimleri hariç), İç yüksek ortalama sıcaklık ise 23.9ºC ile Anadolu Bölgesi’nin iç ve kuzey kesimleri Trabzon’da tespit edilmiştir. 2014 yılı ocak ile Akdeniz Bölgesi’nin batı ve göller ayında ortalama sıcaklıklar, yurdumuzun iç bölgesi kesimlerinde mevsim normalleri normallerinin 377 ortalama kesimlerinde sıcaklıklar mevsim normallerinin Balıkesir, normalleri üzerinde TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 civarında gerçekleşirken, diğer bölgelerde diğer bölgelerde ise mevsim normalleri mevsim civarında gerçekleşmiştir. Haziran ayında en normallerinin üzerinde gerçekleşmiştir. Mart ayında en düşük düşük ortalama sıcaklık 0.6ºC ile Sarıkamış’ta, en Sarıkamış’ta, en yüksek ortalama sıcaklık yüksek ortalama sıcaklık ise 17.3ºC ile ise 31.1ºC ile Cizre’de tespit edilmiştir. İskenderun’da tespit edilmiştir. 2014 yılı 2014 nisan ayında ortalama sıcaklıklar Eğe sıcaklıklar İç Anadolu Bölgesi, Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi (İstanbul, Kocaeli Bölgesi’nin orta ve doğu kesimleri, Doğu hariç), Karadeniz Bölgesi’nin batısı ve kıyı Anadolu Bölgesi’nin batı ve kuzeyi ile kesimleri ile Kırıkkale, Erzincan, Tunceli, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Kütahya, Bolu ve Bitlis, Adıyaman, Batman, Isparta, Burdur, Silifke dolaylarında mevsim normallerinin Kahramanmaraş, üzerinde gerçekleşirken, diğer bölgelerde ise Antalya dolaylarında ortalama yılı sıcaklık temmuz 12.9ºC ayında ortalama mevsim normalleri civarında gerçekleşirken, mevsim diğer bölgelerde mevsim normallerinin gerçekleşmiştir. Temmuz ayında en düşük üzerinde gerçekleşmiştir. Nisan ayında en ortalama sıcaklık 17.0ºC ile Sarıkamış’ta, en düşük ile yüksek ortalama sıcaklık ise 34.7ºC ile Sarıkamış’da, en yüksek ortalama sıcaklık Cizre’de tespit edilmiştir. 2014 yılı ağustos ise ayında ortalama 19.8ºC ile sıcaklık 5.7ºC İskenderun’da tespit normalleri ile ortalama civarında sıcaklıklar Marmara edilmiştir. 2014 yılı mayıs ayında ortalama Bölgesi’nin batısı, Ege Bölgesi’nin Manisa, sıcaklıklar Karadeniz kıyı İzmir Aydın, Uşak, Afyonkarahisar ve kesimleri, Doğu Bölgesi’nin Denizli dolayları, İç Anadolu Bölgesi’nin doğusu ile Diyarbakır, Elazığ, Eskişehir, Ankara ve Kırıkkale dolayları, Akdeniz Sakarya, Kocaeli, Yalova ve İstanbul Bölgesi’nin batı ve doğu kesimleri ile Güney dolaylarında mevsim normallerinin üzerinde Doğu Anadolu Bölgesi’nin orta ve doğu gerçekleşirken, diğer bölgelerde mevsim kesimlerin de mevsim normalleri civarında normalleri civarında gerçekleşmiştir. Mayıs gerçekleşmiştir. ayında en düşük ortalama sıcaklık 9.6ºC ile mevsim Sarıkamış’ta, en yüksek ortalama sıcaklık gerçekleşmiştir. Ağustos ayında en düşük ise 25.1ºC ile Cizre’de tespit edilmiştir. 2014 ortalama sıcaklık 18.1ºC ile Ardahan’da, en yılı haziran ayında ortalama sıcaklıklar yüksek ortalama sıcaklık ise 34.3ºC ile Karadeniz Bölgesi’nin kıyı kesimlerinde Cizre’de tespit edilmiştir. 2014 yılı eylül mevsim ayında Bölgesi’nin Anadolu normallerinin üzerinde Diğer bölgelerde normallerinin ortalama sıcaklıklar ise üzerinde Karadeniz gerçekleşirken, İç Ege, göller bölgesi kıyıları, Akdeniz ve güney Ege kıyıları ile dolaylarında mevsim normallerinin altında, Van 378 ve Iğdır dolaylarında mevsim TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 normallerinin üzerinde, Mardin ve Kilis sıcaklıklar Eskişehir dolaylarında mevsim dolaylarında mevsim normallerinin altında normallerinin yurdumuzun üzerinde gerçekleşirken, diğer yurdumuzun diğer bölgelerinde mevsim bölgelerinde mevsim normalleri civarında normalleri civarında gerçekleşmiştir. Kasım gerçekleşmiştir. Eylül ayında en düşük ayında en düşük ortalama sıcaklık -1.1ºC ile ortalama sıcaklık 12.7ºC ile Sarıkamış’ta, en Ardahan’da, en yüksek ortalama sıcaklık ise yüksek ortalama sıcaklık ise 28.4ºC ile 17.7ºC ile İskenderun’da tespit edilmiştir. Cizre’de tespit edilmiştir. 2014 yılı ekim 2014 yılı aralık ayında ortalama sıcaklıklar ayında Antalya, Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kırklareli, Eskişehir ve Akçakoca dolaylarında mevsim Lüleburgaz, Uzunköprü, Yalova, Akhisar, normallerinin üzerinde, Bitlis, Hakkâri ve İzmir, Manisa, Amasra, İnebolu, Sinop, Yüksekova dolaylarında Zonguldak, Bitlis, Batman, Cizre, Mardin ve normallerinin altında gerçekleşirken, ortalama sıcaklıklar mevsim gerçekleşirken, Siirt dolaylarında mevsim normalleri yurdumuzun diğer bölgelerinde mevsim civarında gerçekleşirken, yurdumuzun diğer normalleri civarında gerçekleşmiştir. Ekim bölgelerinde mevsim normallerinin üzerinde ayında en düşük ortalama sıcaklık 6.1ºC ile gerçekleşmiştir. Aralık ayında en düşük Sarıkamış’ta, en yüksek ortalama sıcaklık ortalama sıcaklık -3.8ºC ile Ardahan’da, en ise yüksek ortalama sıcaklık ise 16.0ºC ile 22.8ºC ile İskenderun’da tespit edilmiştir. 2014 yılı kasım ayında ortalama İskenderun’da tespit edilmiştir. Şekil 13. 2014 yılı aylık yağışlarının uzun yıllar ve geçen yıldan farkı. 379 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 14. 2015 yılı ortalama sıcaklıklarının uzun yıllar ve geçen yıl ile mukayesesi Tablo 2: 2014-2015 Tarım Yılı Bölgelere Göre Sıcaklık Değerlendirmesi Bölgeler Periyot Marmara Normal(81-10) 15,3 10,2 6,8 5,0 5,3 7,7 12,2 2014-2015 Ort. Sıc 15,7 10,9 8,6 5,7 6,5 8,2 11,5 Normal(81-10) 16,8 11,4 8,0 6,4 6,9 9,7 2014-2015 Ort. Sıc 17,2 12,0 10,4 6,4 7,4 Normal(81-10) 19,1 13,2 9,3 7,9 8,5 2014-2015 Ort. Sıc 19,2 13,4 12,0 7,8 Normal(81-10) 12,0 5,5 1,3 2014-2015 Ort. Sıc 12,3 5,8 5,2 Normal(81-10) 14,2 9,1 5,7 2014-2015 Ort. Sıc 14,8 9,4 8,3 Normal(81-10) 11,2 3,7 -2,3 2014-2015 Ort. Sıc 11,2 3,5 1,7 Normal(81-10) 18,8 11,0 2014-2015 Ort. Sıc 18,6 10,6 Ege Akdeniz Iç Anadolu Karadeniz Doğu Anadolu G.D. A, Ekim Kasım Haziran Temmuz Ağustos Eylül 17,0 21,6 23,9 23,9 19,9 18,7 21,1 24,9 25,8 22,8 14,1 19,0 23,7 26,3 26,0 21,8 10,2 12,9 19,8 22,0 26,7 27,0 24,3 11,4 15,5 19,8 24,1 27,1 27,2 23,9 9,3 12,5 14,8 20,5 23,1 27,3 28,3 26,2 -0,7 0,3 4,9 10,4 15,0 19,3 22,6 22,4 17,8 -0,1 2,4 6,2 8,5 15,6 17,8 22,6 23,5 21,7 3,8 3,9 6,6 10,9 15,1 19,3 22,0 22,2 18,5 4,2 6,0 7,5 9,6 15,7 19,5 22,3 23,9 22,1 -5,3 -4,0 1,5 8,5 13,6 18,7 22,8 22,6 17,8 -4,1 -1,1 3,1 8,3 14,0 19,8 24,1 24,0 20,6 6,1 4,4 5,6 9,8 15,1 20,7 26,8 30,7 30,1 25,4 8,3 4,7 6,8 10,1 14,0 21,1 26,3 31,4 30,7 28,1 Aralık Şubat Ocak Mart Nisan Mayıs 4. Sonuç Öncelikle kuraklık denildiği zaman Meteorolojik kuraklığın, hidrolojik kuraklığın ve Tarımsal kuraklığın birbirinden farklı şeyler olduğunun bilinmesi gerekir. Her meteorolojik kuraklık tarımsal kuraklığa yol açmayabilir. Örneğin; kış aylarında görülecek bir meteorolojik kuraklığı ele alırsak, o dönemde birçok bitkinin fizyolojik aktivitesinin çok az ya da durağan olmasından dolayı suya ihtiyaçları da oldukça azdır. Böyle bir durumda Tarımsal Kuraklıktan bahsetmek doğru olmaz. Ya da bazen toplamda yıllık yağış ortalaması normaller seviyesinde olan bir bölgede Tarımsal kuraklık var denilebilir. Örneğin; 1944-45 tarım yılında Konya ilinde uzun yıllar ortalamasının (320 mm) üzerinde (349,1mm) yağış alınmış fakat bu yağışın büyük bir kısmı kış aylarında alınmış, hububatın dane bağlama ve dolum 380 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 dönemlerinde (Mayıs – Haziran) ise artan sıcaklıklara karşın yeterli yağış alınamadığı için Tarımsal Kuraklık yaşanmıştır. Kışlık ekim yapılan bölgelerde yeterli gün uzunluğunun sağlanması, bitkilerin stres koşullarına maruz kalmaması hububat veriminde artışa neden olmuştur. Frankfurt School tarım uzmanlarından Türkiye genelinde yoğun ilkbahar yağışlarının bölgesel olarak hububat, endüstri bitkileri ve yağlı tohum üretimini olumlu etkilediği, bazı sebze ve baklagillerde mantar hastalıklarına meyvelerde ise kaliteli ürün sıkıntısına yol açmıştır. Ürün bazında ceviz, kiraz, fındık, kuru fasulye ve kayısı don olaylarından olumsuz etkilenirken aşırı yağışlar çeltik ekimini geciktirdi, üzümde ise verim kayıplarına yol açtı. PNI Metodu’na göre yapılan kuraklık analizinde 2014 yılında, Doğu Anadolu Bölgesi’nin orta ve güney kesimlerinde ve Doğu Akdeniz Bölümü, Doğu Karadeniz Bölümü’nün iç kesimleri ile Kilis, Gaziantep, Mardin, Çermik, Zara, Arapkir, Anamur, Simav, Bozkurt, Zile, Turhal ve Merzifon çevrelerinde değişen şiddetlerde kuraklığın mevcut olduğu görülmektedir. Şekil 14. Normalin Yüzdesi Metoduna ile kuraklık Haritası (Ekim 2014- Eylül 2015) SPI Metoduna göre yapılan kuraklık analizinde 2014 yılında, Doğu Akdeniz Bölümü’nde, Erzurum hariç Doğu Anadolu Bölgesinin orta ve doğusunda ve Samsun, Amasya, Tokat, Mardin, Simav, Salihli, Bolvadin, Akşehir, Ulukışla ve Anamur çevrelerinde değişen şiddetlerde meteorolojik kuraklık mevcuttur. Diğer kesimlerde normal civarı nemli şartlar mevcuttur. En kurak merkezler, Tercan, Bafra ve Ceyhan olmuştur. 2014’ün İlk Yarısı HES’ler İçin İyi Geçmemiş olup Barajlara gelen su miktarı 2009’dan bu yana düşüş göstermektedir. Son 4 yıldır su miktarı uzun dönem ortalamalarının %10-%30 altında seyretmekteydi. 2014 yılının ilk 6 ayında ise Türkiye genelinde barajlara gelen su miktarı uzun dönem ortalamalarının %40’ına kadar düşmüş durumdadır. Meteroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, 1972 yılından bugüne bu yıl da dahil olmak üzere Türkiye 4 yılı ‘olağanüstü kurak’ geçirdi. 1973,1994,2001 ve 2014 yılları Türkiye’nin son 42 yılın en kurak dört yılı oldu. 381 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil.15 SPI(Standardized Precipitation Index) Metodu ile meterolojik Kuraklık Haritası 12 Aylık (Ekim 2014-Eylül 2015) Şekil 16 1972-2014 Kuraklık Analiz Grafiği Türkiye, üç tarafının denizlerle çevrili olması, Doğu Akdeniz Havzasında yer alması ve Akdeniz iklim özelliklerinin geniş bir alanda görülmesi sebebi ile iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden yüksek risk grubu ülkeler arasında kabul edilmektedir (Anonim 2008). Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) dördüncü değerlendirme raporuna göre Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklığın gelecek yıllarda 2,5- 4˚C artacağı, Ege ve Doğu Anadolu Bölgelerinde 4˚C’yi, iç bölgelerinde ise bu artışın 5˚C’yi bulacağı tahmin edilmektedir. Bu senaryolar karşısında Tarımsal Kuraklık için stratejiler geliştirilmelidir. Bunların başında toplumun konuyla ilgili bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi yani eğitim gelmelidir. Ülkemizin mevcut su kaynaklarının rantabl bir şekilde kullanımı için gerekli altyapıların (Kapalı sulama şebekeleri, tasarruflu sulama sistemleri gibi) 382 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 acilen tamamlanması gerekir. Kurak koşullarda en uygun bitki tür ve çeşitlerinin seçimi, ıslahı, yetiştirme teknikleri gibi konularda yapılacak araştırma, geliştirme çalışmalarının desteklenmesi ile iklim ve toprak özelliklerine göre farklı bölgelerde farklı ürünlerin yetiştiriciliğine destek verilmesi, toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerinin iyileştirilmesine dönük uygulamaların teşvik edilmesi, kötü senaryolar için alternatif yetiştirilebilecek tohum stoklarının elde hazır bulundurulması gibi uygulamalar bu amaçla sayılabilirler. IPCC'ye üye bütün ülkelerin üzerinde anlaştığı rapora göre: İklim sisteminde yaşanan değişikliler insan ürünü olduğu vurgulanmaktadır. Bu, tarımdan gıda fiyatlarına, insan sağlığı ve altyapı sistemlerine kadar her alanı etkilemektedir. Bir an önce önlem alınması gerekmektedir. Yakın zamanda alınacak önlemler çok daha etkili ve az maliyetli olacaktır. Ne kadar geç kalınırsa, maliyetler o kadar yükselecektir. Kaynaklar Anonymous, 2006. Understanding and defining drought, MitigatioöCenter, http://drought.unl.edu/whatis/concept.htm National Drought Anonim. 2008. TC Çevre ve Orman Bakanlığı “ İklim Değişimi ve Yapılan Çalışmalar 2008” Raporu. Ankara Anonim 2013. (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=3977) Erişim tarihi : 07.03.2013 Dai, A. 2010. Drought under global warming: A review. Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change 2:45–65. DMİ, 2014. (http://www.dmi.gov.tr/FTPDATA /zirai/urunler/aylikbulten.pdf). Erişim tarihi : 10.03.2013 The Importance Of Drought Management In Turkey. 2014. ( http://co3design.com/Drought<-Weather-related-hazards-<-Emergencies) Erişim Tarihi : 09. 03.2014 FAO, 2014. http://www.fao.org/docrep/017/aq191e/aq191e.pdf . Erişim tarihi : 10.03.2013 İyigün, C., Türkeş, M., Batmaz, İ., Yozgatlıgil, C., Gazi, V. P., Koç, E. K. and Öztürk, M. Z. 2013. Clustering current climate regions of Turkey by using a multivariate statistical method. Theoretical and Applied Climatology. DOI 10.1007/s00704-012-0823-7 (SU YÖNETiMi GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Kuraklık Yönetimi, İklim Değişikliğine Uyum ve Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması Hizmet İçi Eğitim Programı 2-5 Aralık 2013, Afyonkarahisar). Kalefetoğlu, T. ve Ekmekçi, Y. 2005. Bitkilerde Kuraklık Stresinin Etkileri ve Dayanıklılık Mekanizmaları (Derleme). G.Ü. Fen Bilimleri Dergisi, 18(4); 723-740. 383 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 NDMC, 1995. Understanding and Definitions of Drought, University of Nebraska. Lincoln. NOAA, 2014, National Climatic Data Center, State of the Climate: Global Analysis for Annual 2013, published online http://www.ncdc.noaa.gov/sotc/global/2013/13 28 Ocak 2013 January 2013, Resmi Gazete. 2008. Tarımsal Kuraklık Yönetiminin Görevleri, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik. Resmi Gazete, 2 Mart 2008 Pazar, Sayı : 26804 Türkeş, M. 2007. İklim Değişikliği: 12 Temel Soru. EmoEnerji Dergisi. 1. Baskı. Emoyayınları, Ankara, ISSN-1037-301X Url: http://www.ncdc.noaa.gov/bams-state-of-the-climate/2012.php URL 1, Meteoroloji Genel Müdürlüğü. http://www.mgm.gov.tr . 28 Ocak 2015 URL 2, Dünya Meteoroloji Örgütü trendcontinues-2014 02.02.2015 https://www.wmo.int/media/?q=content/warming- URL 3, NOAA, http://www.ncdc.noaa.gov/sotc/global/2014/13 22.01.2015 URL 4, JMA, http://ds.data.jma.go.jp/tcc/tcc/news/tccnews39.pdf 20.02.2015 Yıldız, D. 2013. İklim Değişikliği ve Türkiye Raporu. Rapor No. 10; sayfa 13, Ankara. Wikipedia, 2013: http://en.wikipedia.org/wiki/Heat_wave . 28 Ocak 2015 384 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Makroekonomik Göstergelerle Tarım Sektörü İlkay UÇUM Fatma TOSUN Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Tarım ilk insanlardan beri ülkelerin ekonomilerinde önemini hep korumuştur. Gelişmiş ülkelerde bu sektördeki istihdam giderek azalsa da, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde hala önemli bir istihdam kaynağı konumunda olması, bunun yanında tarıma dayalı sanayiye hammadde sağlaması, elde edilen tarımsal ürünlerin bir kısmının veya tamamının ihraç edilmesiyle ülkeye döviz kazandırması gibi ekonomik özelliklerinin yanında stratejik ve sosyal açılardan da tarım günümüzde önemini korumaktadır (Anonim, 2007). 2. Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri Tarım sektörü, Türkiye’nin ekonomik gelişme sürecine değişik kanallardan katkı sağlamaktadır. Sektör, ülke nüfusunun önemli bir bölümünü istihdam etmekte, ülke nüfusunun beslenmesi için zorunlu gıda maddelerini üretmekte, sanayi sektörüne girdi sağlamakta, sanayi ürünleri için talep yaratmakta, tarımsal ürünler ihracı yoluyla toplam ihracata katkıda bulunmakta, ulusal gelirin önemli bir kısmını oluşturmakta ve göreli fiyatlar yoluyla sınai birikimi desteklemektedir (Doğan, 2007). 2.1 Tarımın Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH)’ya Katkısı Bir ekonomideki yerleşik olan üretici birimlerin belli bir dönemde, yurt içi faaliyetleri sonucu yaratmış oldukları tüm mal ve hizmetlerin üretim değerleri toplamından bu mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan girdiler toplamının düşülmesi sonucu elde edilen değerdir. GSYİH mal ekonominin ölçüsüdür. ve hizmet üretiminde performansının temel GSYİH Üretim, Harcamalar ve Gelir Yöntemleri olmak üzere başlıca üç şekilde hesaplanmaktadır. 385 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 (1) Üretim yoluyla, her bir sektörde üretilen nihai malların piyasa fiyatları hesaba alınarak hesaplamalar yapılır. (2) Harcamalar yöntemiyle, tüketim, yatırım ve transfer harcamaları toplanmaktadır. (3) Gelir yöntemi, emek, toprak, sermaye, girişimcilik olarak sıralanan üretim faktörlerinin ellerine geçen ücret, rant, kâr ve faiz gelirleri toplanmaktadır Bu üç yöntemden gelir yöntemi fazlaca kullanılmamakla birlikte bu çalışmada yer alan hesaplamalarda üretim yöntemi ile yapılan hesaplar dikkate alınacaktır. Herhangi bir yılın milli gelirinde meydana gelen artış sadece üretilen mal ve hizmet miktarındaki artıştan değil, bunların fiyatlarındaki yükselmelerden de ileri gelmiş olabileceğinden, herhangi bir yılın temel yıl alınması, milli gelirin o yılın fiyatlarıyla hesaplanması gerekmektedir. Yani GSYİH, her yılın fiyatlarıyla değil de, belirli bir yılın temel yılın-fiyatlarıyla elde edilmiş olacak ve söz konusu yıllar gerçek milli geliri, yani ülkenin reel milli gelirini gösterecektir. İşte bu yolla bulunan milli gelir rakamlarına sabit fiyatlarla milli gelir adı verilir. Sabit fiyatlarla milli gelirin hesaplanmasında sektörler itibariyle çeşitli indeksler kullanılmaktadır. Bu indeksler içerisinde en yaygın kullanılan yöntem, hesaplama yapılan carı fiyatlarla milli gelir rakamlarını, temel yılın fiyatlar genel düzeyini 100 kabul ederek düzenlenen genel indekse (toptan eşya fiyatları indeksi) oranlamaktır. Yani bu yöntemde, her yılın cari fiyatlarla milli gelir rakamlarını, başlangıç yılını 100 kabul eden, o yılın toptan eşya fiyatları indeksine bölmek suretiyle, sabit fiyatlarla milli gelir elde edilmiş olur (Erdoğan, 1994). Tarımın Türkiye ekonomisindeki önemi nisbi olarak azalmış olmakla birlikte, yurtiçi gıda gereksiniminin karşılanması, sanayi sektörüne girdi temini, ihracat ve yarattığı istihdam olanakları açısından halâ büyük önem taşımaktadır (Miran, 2005). 2014 yılı itibariyle, Türkiye toplam tarımsal üretim değeri 92,5 milyar $ ve canlı hayvanlar dahil toplam hayvansal üretim değeri 106,8 milyar $’dır. Türkiye ekonomisinde tarihsel süreçte hizmet ve sanayi sektörünün GSYİH’daki payı artmış tarımın payı ise azalmıştır. Tarımın GSYİH’daki payı 1968 yılında %33 iken 2014 yılında %8,8 olarak gerçekleşmiştir.Türkiye’de tarım sektörünün GSMH’daki payının giderek azalması, sanayileşme ve hizmetler sektörlerinde gelişmeye daha çok önem verilmesinin bir sonucudur. Ana hatları itibariyle bu süreç arzu edilen bir gelişmeye işaret etmektedir (Miran, 2005)Hizmet sektörünün üretim hacminin artması temelde sanayi sektöründeki üretimle ilişkilidir. Sanayi sektörünün ileri ve geriye doğru bağlantıları ve ekonomide yarattığı yayılma etkisi hizmet sektörü üretimini uyarmakta ve ekonomik büyümeyi belirleyen temel dinamik olmaktadır (Anonim, 2007). TÜİK verilerine göre, tarım sektörünün 2014 yılında büyüme hızı % -2,1, GSYH içindeki payı yüzde 8,8 olmuştur. Tarım sektörü, gerek hammadde üretmesi ve gerekse tarımı ilgilendiren sanayisi ile birlikte ülkemizde hala ekonomiye diğer sektörlere göre daha fazla katkı sağlamakta ve ekonomik öneme haiz durumdadır. Genel GSYİH’yı oluşturan sektörler tek tek göz önüne alındığında bu daha açık bir şekilde 386 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ortaya çıkmaktadır. Bu durum ülkemizin büyük tarım potansiyelinden dolayı genel ekonomide ayrı bir öneme sahip olduğunu göstermektedir (Ege, 2011). GSYH’daki bu artışa karşın diğer sektörlerin GSYH’nın tarım sektörüne göre daha fazla oranda artması nedeniyle toplam GSYH içerisindeki oranı genel olarak düşmektedir (Oğuz ve Karakayacı, 2010). Türkiye, 2001 krizinin ardından uyguladığı yapısal reformlar ve ekonomik önlemler ile ekonomisini düzelterek ortalama % 7 büyümeyi yakalamıştır. Ancak 2007 yılında itibaren dünya konjonktürünün değişmesi ve iç tüketim ve yatırım harcamalarının daralması ile ekonomi yavaşlama eğilimine girmiştir. 2008 yılı hem dünya ekonomisi hem de Türkiye ekonomisi açısından dönüm yılı olmuştur. ABD mali piyasalarında 2007 ortasında ortaya çıkan mali kriz derinleşerek 1 yıl içinde Avrupa’ya ulaşmıştır. Arkasından daha da kısa bir sürede tüm dünyaya yayılmıştır. Türkiye ekonomisinde ise 2001 krizinden bu yana 27 çeyrek devam eden bir büyüme süreci son bulmuştur. Talep daralması özellikle imalat sanayi, inşaat ve ticaret sektörlerinde üretim düşüşleri meydana getirmiştir (TOBB, 2010). Tablo 1. Sabit Fiyatlarla Tarımsal Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (1998 Fiyatlarıyla) Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Değer Büyüme (Milyar TL) hızı (%) 70,2 67,8 -3,4 72,4 6,8 68,3 -5,7 72,5 6,2 76,3 5,3 83,5 9,4 90,5 8,4 96,7 6,9 101,3 4,7 101,9 0,7 97,0 -4,8 105,9 9,2 115,2 8,8 117,6 2,1 122,4 4,0 126,1 2,9 Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Yıllar 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Değer Sektör (Milyar TL) Payı (%) 8,8 12,5 8,3 12,2 8,8 12,2 8,1 11,9 8,9 12,2 8,7 11,4 8,9 10,7 9,6 10,6 9,7 10,0 9,0 8,9 9,4 9,3 9,8 10,1 10,0 9,4 10,6 9,2 10,9 9,3 11,3 9,2 11,1 8,8 Büyüme hızı (%) -5,7 7,1 -7,9 8,8 -2,0 2,8 7,2 1,4 -6,7 4,3 3,6 2,4 6,1 3,1 3,1 -2,1 Diğer Sektör Payları (%) Sanayi Hizmetler 32,5 32,0 31,9 30,8 30,3 31,0 31,7 31,8 32,8 33,1 32,5 31,2 32,5 32,9 32,8 32,7 32,9 51,9 53,0 53,0 55,6 54,8 54,2 54,5 54,6 54,7 55,6 56,5 58,3 57,5 57,4 57,7 58,4 59,1 Kaynak: TÜİK, 201 2008 yılında GSYH sabit fiyatlarla % 0,7 büyüyerek 101,9 milyar TL’ye çıkmıştır. Aynı dönemde tarım %4,3 büyüme kaydetmiştir. 2009 yılında genel büyüme hızı %-4,8 iken tarım sektörünün büyüme hızı %3,6 olmuştur. Bu durum, tarım sektörünün içinde bulunulan kriz ortamından en az etkilenen sektör olduğunu göstermektedir (Selim ve ark., 2014). Tarım sektörü son yıllarda yaşanan ekonomik kriz, iklim değişiklikleri gibi olumsuz koşullara rağmen üretim, ülke 387 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ekonomisindeki önemini daima korumuştur. Türkiye’de Tarımsal Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) 1998 yılında sabit fiyatlarla 8,8 milyar TL iken, 2014 yılında yaklaşık %26 oranlık bir artışla 11,3 milyar TL’ye yükselmiştir. Tarım sektöründeki büyüme, son yıllardaki genel ekonomik performansla büyük ölçüde paralellik göstermektedir. Çoğu gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de tarım sektörü ekonominin en önemli bileşenlerinden olup halen hizmet sektöründen sonra en büyük istihdam sağlayıcı sektör olma özelliğini korumaktadır. Tarımın GSYİH’daki payının giderek azalması sanayi ve hizmet sektörlerinin gelişmesinin göreceli olarak daha hızlı gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır. 2.2. Tarımsal İstihdam İstihdamın yapısı, ülkelerin ekonomik ve sosyal yönden gelişmişlik düzeyini anlamada önemli bir ölçüttür. İstihdam kavramı; bir ekonomide belli bir dönemde mevcut üretim öğelerinin var olan teknolojik düzeye göre hangi oranda kullanıldığını ifade etmekle birlikte, dar ve geniş olmak üzere iki şekilde ele alınır. açısından ekonomide büyük bir sektör olmaya devam etmektedir. Tarımsal işgücünün payının azalmasının nedenleri arasında; tarımda makineleşme, uygulanan kalkınma programlarının sanayi sektörü öncelikli olması, tarım dışı kesimlerin daha verimli olması gibi faktörler sayılabilir (Selim ve ark., 2014). Dar anlamda istihdamda emeğin, yani sadece çalışanların üretim sürecinde kullanılması incelenirken, geniş anlamda emek, sermaye, toprak gibi üretim sürecinde rol alan tüm faktörler ele alınır. Tarım genelde, emek yoğun bir üretim biçimi olduğundan işgücü çok önemlidir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyini değerlendiren ekonomik ölçütlere göre, tarımın payının düşmesi beklenilen bir durumdur. Tarımda sermaye birikiminin ve teknoloji kullanımının artırışıyla, tarımsal istihdam azalmaktadır. Ancak ekonomik gelişme için, tarım sektöründen ayrılan işgücünün, diğer sektörlerde yeterli ölçüde istihdamını sağlayacak önlemleri gerektirmektedir. Tablo 2’de istihdamın sektörlere göre dağılımına bakıldığında, hizmetler sektörü ilk sırada yer almakta olup bunu tarım ve sanayi sektörü izlemektedir. Tarımın toplam istihdamdaki payı 2002 yılında yaklaşık %35 iken, 2014 yılında tarımsal istihdam %22’ye düşmüştür. Türkiye’deki istihdam yapısı, gelişmekte olan ülkelerin sahip olduğu özellikleri yansıtmaktadır. İstihdamın sektörel değişimi, tarımdan sanayi ve hizmet sektörüne geçiş şeklindedir. Tarım sektöründe kadın çalışanlar erkeklere göre daha fazla iken, sanayi ve hizmet sektöründe durum tersine dönmektedir. Özellikle kadınlar tarım sektöründe kayıt dışı ve gizli işsiz olarak çalışmaktadırlar. Kırsal kesimden kente göçle birlikte, GSMH içerisinde ve dolayısıyla istihdamda tarımın payı azalmaktadır. Fakat Türkiye’de tarım orta gelirli diğer ülkelere göre istihdam 388 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2. Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı (bin kişi) İstihdam Yıllar Tarım Toplam İstihdam 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Temmuz Kişi 21.354 21.147 19.632 19.633 19.933 20.209 20.604 20.615 21.858 23.266 23.937 24.601 25.933 27.342 % 7.458 7.165 5.713 5.015 4.653 4.546 4.621 4.752 5.084 5.412 5.301 5.204 5.470 6.018 İnşaat Sanayi 34,9 33,9 29,1 25,5 23,3 22,5 22,4 23,1 23,3 23,3 22,1 21,2 22,4 22,0 3.954 3.846 3.919 4.241 4.362 4.403 4.537 4.179 4.615 4.842 4.903 5.101 5.316 5.336 Hizmetler 958 965 966 1.097 1.193 1.231 1.239 1.305 1.434 1.680 1.717 1.768 1.912 2.013 8.984 9.170 9.033 9.281 9.726 10.029 10.208 10.380 10.725 11.332 12.016 12.529 13.235 13.974 Kaynak: TÜİK 2.3 Tarım Ürünleri Dış Ticareti Dünya ticaretinde tarımsal ürünlerin her zaman önemli bir yeri olmuştur. Uluslararası mal ticaretinde hızlı bir artış süreci yaşanmaktadır. Bu süreç, tarım ürünleri ticaretinde DTÖ Tarım Anlaşması gereği üye ülkelerin tarım ürünleri ticaretinde uyguladıkları ticaret engellerini aşamalı olarak kaldırmaları sonucu oluşan “tarım ürünleri ticaretinin serbestleştirilmesi” nedeniyle yaşanmaktadır (Gültekin, 2012). Dünya tarımsal ürün ihracatında ABD en büyük ihracatçı ülke olmakla birlikte, Brezilya, Çin ve Kanada diğer başlıca ülkelerdir. Çin tarımsal ürün ithalatında da ilk sıralarda gelmektedir. 2014 yılı itibariyle küresel toplam mal ihracat 18, 659 milyar $ iken 1, 765 milyar $ tarımsal ihracat ve 1486 milyar $ gıda ihracatı gerçekleşmiştir (Tablo 3). Tarımsal ihracat hacmi 2005-2013 yılları arasında %18 artana Vietnam’ın 2014 yılında 2013 yılına göre %14 oranında artış göstermiştir. 2014 yılında tarımsal ihracatı artan diğer önemli ülkeler Yeni Zellanda, Rusya ve Çin’dir. Aynı dönemde tarımsal ithalatı en çok artana üç önemli ülke Hindistan (%12), ABD (%7) ve Türkiye’dir (%7) (Tablo 4). Tablo 3. Dünya Toplam İhracatı ve Tarımsal İhracat (Milyar $) Değer Toplam İhracattaki Payı (%) Yıllık Değişim (%) 2013 2014 2013 2014 18.552* 18.659* - - 200005 - Tarımsal İhr. 1.744 1.765 9,5 9,5 Gıda İhracatı 1.451 1.486 7,8 8,0 Toplam İhracat Kaynak: WTO, 2015*ITC, 2015 389 2010-14 2011 2012 2013 2014 - 19,9 0,2 2,5 0,6 9,0 7,0 22,0 -1,0 5,0 2,0 - 7,0 21,0 1,0 6,0 2,0 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 4. Dünya Tarım Ürünleri Dış Ticareti (Milyar $, SITC, Rev.3) Değer İhracatçı Ülkeler AB (28) ABD Brezilya Çin Kanada Hindistan Endonezya Arjantin Tayland Avustralya Malezya Rusya Vietnam Yeni Zellanda Meksika 15 Ülke Toplamı İthalatçı Ülkeler AB (28) Çin ABD Japonya Rusya Kanada Kore Meksika Hong Kong, Çin Dağıtılmamış ithalat Suudi Arabistan Hindistan Endonezya Malezya Birleşik Arap Emirlikleri Türkiye 15 Ülke Toplamı Kaynak: WTO, 2015 Dünya ithalat/ihracatındaki payı (%) Yıllık Değişim (%) 2013 2014 1980 1990 2000 2013 2014 2005-‘13 2011 2012 2013 2014 661 176 91 70 66 47 43 41 40 38 30 30 28 27 25 1412 670 182 88 74 68 43 44 38 40 39 30 31 27 29 26 1430 17,0 3,4 1,5 5,0 1,0 1,6 1,9 1,2 3,3 2,0 ... 1,3 0,8 - 14,3 2,4 2,4 5,4 0,8 1,0 1,8 1,9 2,9 1,8 ... 1,4 0,8 - 41,9 13,0 2,8 3,0 6,3 1,1 1,4 2,2 2,2 3,0 1,5 1,4 0,7 1,4 1,7 83,4 37,9 10,1 5,2 4,0 3,8 2,7 2,4 2,4 2,3 2,2 1,7 1,7 1,6 1,5 1,4 80,9 38,0 10,3 5,0 4,2 3,9 2,5 2,5 2,1 2,3 2,2 1,7 1,7 1,5 1,6 1,5 81,0 7 10 13 12 6 21 15 10 11 7 11 9 18 9 9 - 17 18 26 25 15 49 34 31 35 38 35 36 32 23 22 - -2 2 0 2 4 23 -6 -5 -12 3 -13 3 5 0 2 - 8 2 5 6 5 11 -5 -4 -4 -2 -11 -2 22 11 7 - 1 4 -3 6 4 -3 3 -10 -2 3 0 8 14 8 5 - 664 165 146 86 45 39 33 29 28 18 25 24 22 20 18 17 1352 675 170 157 82 41 40 35 30 29 20 25 27 22 20 18 18 1381 2,1 8,7 9,6 1,8 1,5 1,2 1,0 1,5 0,5 0,6 0,5 0,3 0,1 - 1,8 9,0 11,5 2,0 2,2 1,2 1,0 0,8 0,4 0,5 0,5 0,4 0,6 - 42,7 3,3 11,6 10,4 1,3 2,6 2,2 1,8 1,1 0,9 0,7 1,0 0,8 0,5 0,7 81,5 35,9 8,9 7,9 4,6 2,4 2,1 1,8 1,6 1,0 1,4 1,3 1,2 1,1 1,0 0,9 73,0 36,1 9,1 8,4 4,4 2,2 2,1 1,9 1,6 1,1 1,3 1,5 1,2 1,1 1,0 1,0 73,7 6 18 5 3 13 8 9 7 12 12 14 16 14 14 15 13 - 17 34 18 24 19 14 30 24 17 19 18 26 43 32 22 36 - -5 8 3 -2 -3 4 -5 -7 3 4 8 14 -7 1 13 -7 - 6 6 3 -8 6 2 1 8 11 8 13 -5 3 -7 10 3 - 2 3 7 -5 -8 3 5 3 5 6 0 12 3 1 0 7 - Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de sanayileşme, şehirleşme ve gelir düzeyindeki artışlar tüketim alışkanlıklarını değiştirerek yeni veya farklı kalitede tarım ürünlerine olan talebi artırmaktadır. Ayrıca, küresel ölçekte tedarikçi olma hedefindeki sektörün, ihracat amaçlı ithalat gereksinimleri ortaya çıkmaktadır (Anonim, 2013). Türkiye’nin tarım ürünleri ticareti yıllar itibariyle giderek artan bir seyir izlemektedir. Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına (SITC, Rev.3) göre; ithalatın yaklaşık %4’ünü, ihracatın ise % 8’ini tarımsal ürünler oluşturmaktadır. Tarımsal ürünler ihracatı içinde en önemli pay gıda maddelerine aittir. Gıda maddeleri alt grubunda, canlı hayvanlar ve gıda maddeleri birinci, hayvansal bitkisel yağlar ve mumlar ikinci, içki ve tütün mamülleri üçüncü sırada yer almaktadır. Meyve ve sebze grubunda turunçgiller, fındık ve sert kabuklu meyveler ihracat yapılan ürünlerin başında gelmektedirler. Meyve ve sebzeler sektöründe Türkiye’nin ihracatında ilk beş sırada yere alan ülkeler Almanya ilk sırada yer alırken, bu ülkeyi Rusya izlemektedir. 390 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 5. Tarım Ürünleri Dış Ticareti (Milyon $, ISC, Rev.3) Yıllar 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015** Genel 63.167 73.476 85.535 107.272 131.966 102.142 113.883 134.906 152.461 151.803 157.610 107.293 İhracat Tarım* 2.542 3.329 3.481 3.725 3.937 4.347 4.935 5.167 5.189 5.653 6.030 Pay (%) Genel 97.540 116.774 139.576 170.063 201.960 140.928 185.544 240.841 236.545 251.661 242.177 156.315 4 4,5 4,1 3,5 3 4,3 4,3 3,8 3,4 3,7 3,8 İthalat Tarım* 2.757 2.801 2.902 4.641 6.392 4.594 6.457 8.895 7.447 7.718 8.589 Pay (%) 2,8 2,4 2,1 2,7 3,2 3,3 3,5 3,7 3,1 3,1 3,5 Kaynak: TÜİK, Dış Ticaret İstatistikleri, 2015**9 aylık toplam*ISIC, 2015 Söz konusu sektörde Türkiye ihracatı içerisinde öneme sahip diğer ülkeler ise İtalya, İngiltere ve Fransa olarak sıralanmaktadır (Küçükkiremitçi, 2010). Tarımsal ürün ihracatının tarımsal hammaddelerden gıda maddelerine doğru kaymasıyla gıda maddelerinin ihracat payı daha da artmıştır (Yurdakul vd. 1999). 2014 yılına Türkiye, tarım ürünleri ihracatından yaklaşık 18,7 milyar $ gelir elde edilmiştir. Diğer yandan 18 $ dolar gibi bir tarım ürünü ithalatı söz konusu olmaktadır. Tarımsal ürünler ile işlenmiş ürün ithalatında son yıllarda görülen artışlar özellikle gıda sanayii ihracatından kaynaklanan hammadde talebi, gelişen turizm ve Suriye’den ülkemize göç edenlerden doğan talep artışıyla ilişkilendirilebilecektir (Anonim, 2014). Tablo 6. Tarım Ürünleri İhracatı (Milyon $, SITC, Rev.3) Toplam Canlı hayvanlar ve gıda maddeleri Canlı hayvanlar Et ve et ürünleri Süt, süt ürünleri ve yumurtalar Balıklar ve diğer deniz ürünleri Hububat, hububat ürünleri Meyve ve sebzeler Şeker, şeker ürünleri ve bal Kahve, çay, kakao, baharat ve ürünleri Hayvanlar için gıda maddeleri Çeşitli yenilebilir ürünler İçkiler ve tütün İçkiler Tütün ve tütün mamülleri Akaryakıt hariç yenilmeyen hammadde İşlenmemiş kösele, deri ve kürk Yağlı tohumlar, yağ veren meyveler Ham kauçuk Mantar, odun ve kereste Kağıt hamuru ve kullanılmış kağıt Dokuma elyafı ve bunların artıkları Başka yerde belirtilmeyen işlenmemiş hayvani, bitkisel ürünler Hayvansal, bitkisel katı ve sıvı yağlar, mumlar Hayvansal sıvı ve katı yağlar Hazırlanmış bitkisel sıvı ve katı yağ İşlenmiş sıvı, katı yağlar; mumlar Kaynak: TÜİK, 2015 *9 aylık toplam 2010 113.883 2011 134.907 2012 152.462 2013 151.803 2014 157.610 2015* 107.293 10.499 7 237 324 340 1.782 6.153 396 538 31 691 898 201 697 920 5 126 35 41 15 566 12.286 6 428 510 423 2.140 6.696 481 627 56 918 901 230 671 1.231 4 160 60 37 28 769 12.686 8 578 576 443 2.317 6.552 512 688 135 877 1 098 255 842 1.150 4 182 54 38 8 690 14.112 13 673 688 561 2.711 6.878 648 794 204 942 1 191 287 905 1.206 7 215 58 33 29 672 15.157 27 721 749 670 2.776 7.562 690 834 165 963 1 390 318 1.072 1.192 5 192 51 34 35 662 9.934 25 382 406 505 1.886 5.102 433 502 79 613 916 243 673 784 2 107 27 23 18 467 132 346 13 215 117 173 862 9 462 390 174 1.061 6 558 497 192 1.230 12 871 348 213 1.008 25 930 53 140 624 3 596 26 391 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 7. Tarım Ürünleri İthalatı (Milyon $, SITC, Rev.3) Toplam Canlı hayvanlar ve gıda maddeleri Canlı hayvanlar Et ve et ürünleri Süt, süt ürünleri ve yumurtalar Balıklar ve diğer deniz ürünleri Hububat, hububat ürünleri Meyve ve sebzeler Şeker, şeker ürünleri ve bal Kahve, çay, kakao, baharat ve ürünleri Hayvanlar için gıda maddeleri Çeşitli yenilebilir ürünler İçki ve tütün İçkiler Tütün ve tütün mamülleri Akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler İşlenmemiş kösele, deri ve kürk Yağlı tohumlar, yağ veren meyveler Ham kauçuk (tabii ve sentetik) Mantar, odun ve kereste Kağıt hamuru ve kullanılmış kağıt Dokuma elyafı ve bunların artıkları Başka yerde belirtilmeyen hayvansal ver bitkisel menşeli hammaddeler Hayvansal, bitkisel katı ve sıvı yağlar, mumlar Hayvansal sıvı ve katı yağlar Bitkisel sıvı yağlar ve franksiyonları İşlem görmüş bitkisel ve hayvansal katı/sıvı yağlar, mumlar Kaynak: TÜİK, 2015*9 aylık toplam 2010 185.544 4.505 333 251 139 137 1.170 757 53 520 741 403 450 82 368 6.878 226 1.411 1.016 462 545 2.949 2011 240.842 6.888 1.028 515 115 176 2.060 952 64 615 859 505 551 151 401 8.463 409 1.541 1.650 605 603 3.339 2012 236.545 6.340 852 100 124 178 1.638 909 98 606 1.328 508 639 151 487 7.448 407 1.498 1.253 718 560 2.692 2013 251.661 6.784 346 29 168 187 2.152 937 107 666 1.595 596 703 197 506 7.558 381 1.474 1.102 605 645 2.991 2014 242.177 6.970 140 12 204 197 2.479 1.086 128 724 1.331 670 792 228 564 8.110 242 2.100 971 660 683 3.094 2015* 156.315 4.784 169 66 108 169 1.455 824 113 567 831 482 551 163 389 5.145 77 1.295 593 557 541 1.832 269 1.047 137 794 316 1.672 149 1.351 320 1.943 160 1.612 359 1.871 130 1.590 360 2.187 139 1.876 250 1.376 60 1.209 116 172 171 151 173 107 2010-2014 döneminde canlı hayvan ve gıda maddeleri ihracatı yaklaşık %45 artış göstermiştir. Bu grupta en önemli ihracat kalemi meyve ve sebze grubu olup, aynı dönemde bu ürünlerin ihracat değeri %23 artış sağlamıştır. Aynı dönemde canlı hayvan ve gıda maddeleri ithalatı %6 oranında artış göstermiştir. Bu grupta en önemli ihracat kalemini ise hububat ürünleri oluşturmaktadır. 6. Sonuç Tarım, bütün gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de hem ekonomik hemde sosyal açıdan çok büyük bir öneme sahiptir. İnsanların en temel ihtiyacı olan gıda ihtiyaçlarının giderilmesini sağlayan tarım sektörü, ekonominin belkemiği durumundadır. 2014 yılı itibariyle, Türkiye’nin toplam tarımsal üretim değeri 92,5 milyar $ ve canlı hayvanlar dahil toplam hayvansal üretim değeri 106,8 milyar $’dır. Türkiye’de 2014 yılı itibariyle toplam Gayrisafi Milli Hasıla’dan yaklaşık %9 pay alan tarım, işgücünün %22’sini istihdam etmektedir. Tarım, dış ticaretimiz açısından da çok önemli bir sektör olup, 2014 yılı itibariyle tarım ürünleri ihracatı toplam ihracatın yaklaşık %3,8’sini %11,9’unu oluşturmuştur. Tarım ayrıca diğer sektörlere de talep oluşturarak milli ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Sosyal açıdan özellikle kırsal alanda kadınlar için iş olanağı sağlayan tarım, göçü azaltmakta ve kırsal kesimde sermaye birikimi sağlamaktadır. 392 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tarımın bütün bu katkıları gözönüne alındığında; yeterli ve kaliteli üretim için üretici doğru politikalarla desteklenmeye devam edilmeli, bilinçlendirilmeli böylelikle tarımın sürdürülebilir devamlılığı sağlanmalıdır. Tarımın büyümesiyle tarımsal sanayide büyüyecek ve dolayısıyla milli ekonomiye katkısı artılacaktır. Kaynaklar Anonim, 2007. Küreselleşme Sürecinde Dünya ve Türkiye Ekonomisinde Sektörel Yapıdaki Dönüşüm Üzerine Bir İnceleme, Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. Hazine Başkanlığı (Ekonomik Araştırmalar Müdürlüğü), Sektör Araştırmaları. Anonim, 2013. Türkiye Tarım Sektörü Raporu. TOBB. Anonim, 2014. Tarım ve Gıda Alanında Mevcut Gelişmeler ve 2014 Yılı Beklentileri. T.C. Kalkınma Bakanlığı. Avşar, A., Üstün, S.Y. 2014a. Ulusal İstihdam Stratejisi (2014–2023), Tarım Sektörü Raporu. Doğan, A. 2007. Ekonomik Gelişme Sürecine Tarımın Katkısı: Türkiye Örneği. Ege, H., 2011. Tarım Sektörünün Ekonomideki Yeri ve Önemi. Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü, Tepge Bakış. Temmuz 2011 / ISSN: 1303–8346 / Nüsha: 7. Gültekin, S. 2012. Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Tarım Politikaları: Karşılaştırmalı Bir İnceleme. Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi. Küçükkiremitçi, O., Karaca M. E., Eşiyok, B. A. 2010. Türkiye’nin İhracatında Öne Çıkan Sektörlerde Temel Pazar Ülkeler, Rakipler ve Rekabet Gücü. Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Meçik O., Afşar M., 2014. Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönüşümler ve İşgücü Piyasasındaki Gelişmeler, Optimum Ekonomi ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 1(2), sayfa 123. Miran, B. 2005. Tarımsal Yapı ve Üretim Oğuz, C., Zuhal, K., Türkiye’de Bölgelerarası Tarımsal Gelişmişlik Farkının Ekonomik Göstergelerle Analizi. Türkiye IX. Tarım Ekonomisi Kongresi Şanlıurfa. TOBB, 2010. Ekonomik Rapor. Yurdakul, O., Emeksiz, Faruk., Şengül, S., Çökmez, N. 1999. Tarım Ürünleri İç ve Dış Pazarlaması. 393 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Bitkisel Üretimde Maliyet Hesaplama Yöntemleri ve Yapılan Uygulamalar Ayhan KOÇ Burak UZUN Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Belirli bir miktar mal veya hizmet üretiminde kullanılan üretim vasıtalarına yapılan harcamaların toplamı maliyet ile ifade edilmektedir. Genel tanımı ile maliyet, elde edilen ürünün meydana gelmesi ve pazarlanabilmesi için kullanılan tüm girdiler için yapılan harcamalar toplamının parasal ifadesidir. İşletmelerin maliyet ve gelirlerinin ölçülmesine yönelik araştırmalar, temelde işletmelerin optimizasyon probleminin optimum çözümüne, mutlak ve göreli olarak, ne ölçüde yaklaştıklarının (ekonomik etkinliklerinin) saptanması ve optimum uzaklıklarının (etkin olmayan davranışlarının) kaynaklarının irdelenmesi amacıyla yapılır (Kıral ve ark., 1999). Arazinin kira karşılığı, sermayenin faizi ve işgücünün ücret karşılığının toplamı üreticinin maliyetini oluştururken, bu üretim faktörlerine müteşebbisin karını eklediğimizde de ürünün satış fiyatı elde edilmektedir (Tablo 1). Diğer bir yandan masrafların sabit ve değişen olarak ayrılmaları, kısa dönem programları için geçerli olup, uzun dönemde, sabit masraflarda değişen masraf niteliğini kazanmaktadır. Tablo 1. Maliyet Unsurları Arazi Rant Üretim Faktörleri Sermaye Müteşebbis İşgücü Faiz Ücret Kar Maliyet Satış Fiyatı Kaynak: Erkuş, 1995 Üretim maliyetleri fiilen yapılan ödemelerden ve hesaba katılan masraflardan oluşmaktadır. Öz sermayenin alternatif maliyeti olarak hesaplanan faiz, arazinin çiftçilerin mülkü olması halinde hesaplanan alternatif kira gideri, çiftçi ve ailesinin tarımda çalışması karşılığında tahakkuk ettirilen işgücü ücretleri örtülü yani hesaba katılan maliyetleri oluşturur. Buna karşılık tohum, gübre, ilaç, daimi ya da geçici işgücü ücreti, elektrik, su giderleri vb. açık, yani fiilen ödenen maliyetlerdir. Açık ve örtülü maliyetler toplamının brüt üretim değerinden çıkarılması halinde kalan kısım ekonomik kârdır. Ekonomik kâr, normal kâr da içinde olmak üzere kullanılan bütün üretim faktörlerinin ücret karşılıkları toplamını aşan bir farktır. Sadece açık maliyetlerin dikkate alınması durumunda ise, elde edilen kâr, muhasebe kârı olacaktır (Kıral ve ark., 1999). 394 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekil 1. Maliyete Bakış Kaynak: Erkuş, 1995 Üreticinin ne kadarlık bir örtük maliyete katlanıldığı ise bu kaynakların başka alanlarda değerlendirilmesi ile elde edilebilecek olan “fırsat maliyeti” ile ölçülmektedir. Maliyet hesaplamada üretime katkıda bulunan her unsurun payı tek tek bulunarak bunların parasal karşılıklarının hesaplanması gereklidir. Burada; sadece ürünün bünyesine girerek kaybolan döner sermaye unsurlarının parasal değerlerinin ve ödenen işçilik ücretleri gibi açık maliyetlerin hesaplanması yeterli olmamaktadır. Bu bağlamda örtük maliyetlerin de hesaba katılması, maliyete eklenmesi gerekmektedir. Örneğin; tarlaya girerek sürüm yapıldığında bunun maliyeti sadece mazot ve sürücü çalışma karşılığı değildir. Traktörün yıpranma payı, işletmede kullanılan tarımsal alet ve makinaların muhafaza edildiği binaların amortismanı, mazot, işçilik gibi ödemelerde kullanılan sermayenin faizi, işletme sahibinin ya da ailesinin iş gücü karşılığı gibi yapılan işlemi destekleyen daha pek çok bütünleyici üretim faktörünün söz konusu işlem için kullanılan kısmının bedellerinin de hesaplanan maliyete eklenmesi gereklidir. Tarım işletmelerine ilişkin hesaplar ile çiftçilerin kişisel ve aile hesapları genellikle birbirine karışmaktadır. Müteşebbis ve ailesinin işçilik olarak çalıştıkları sürenin maliyet hesabının dikkate alınmasında "müteşebbis ve aile fertleri bu işi yapmamış olsa onların yerine getireceği işleri, yabancı işgücüne ücretle yaptırılacağı" hususu dikkate alınmalıdır. Tablo 2. Bitkisel Üretimde Masraf Unsurları Değişen Masraflar Tohum, fide, gübre, tarımsal müc. İlaçları vb. masraflar Akaryakıt, yağ, tamir-bakım vb. masraflar Geçici işçi masrafları Makina kirası Su ücreti, ürün sigortası vb. Sabit Masraflar Sabit sermaye amortismanı Pazarlama masrafları Değişen masrafların faizi Götürü yapılan işlere ödemeler Sigorta, vergi (Gelir vergisi hariç) Tarla kirası Daimi işgücü ücretleri faizi ve Kaynak: Erkuş, 1995 Yapılan literatür taramasında gelişmiş birçok ülkede çeşitli amaçlarla tarımsal ürünlerde üretim masraflarının ve maliyetlerin hesapladığı belirlenmiştir. Tarımsal ürün maliyet çalışmalarında yer alan cetvellerde masraf unsurlarının yeri ve sayısı değişse de aynı mantık çerçevesinde maliyet cetvellerinin hazırlandığı görülmektedir. Türkiye'de, tarım ürünlerinin maliyet hesaplamasında çeşitli kişi ve kurumlar tarafından farklı yolların izlendiği bilinmektedir. Uygulanan yöntemler genellikle birbirine benzer görünse de, 395 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 aralarındaki küçük farklılıklar sonuçlar üzerinde önemli değişikliklere yol açmaktadır. Örneğin kullanılan faiz oranlarının aynı yıl içinde farklılıklar göstermesi, yapılan masrafların değerinin saptanması, (sabit) masrafların üretim faaliyetlerine dağıtılması gibi konularda önemli yaklaşım farklılıkların olduğu dikkat çekmektedir (Kıral ve ark., 1999). Tarım ürünlerinin maliyet hesapları; ürün çeşidine, maliyetin hangi amaçla hesaplandığına (toplam üretim maliyeti, destekleme fiyatlarının belirlenmesinde vb.), kullanılan yönteme ve hesaplamayı yapan kişi veya kurumların amaçları gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir. 2.Dünyada Maliyet Hesaplama Yöntemleri Ülkelerde maliyet hesaplamalarında farklı terminoloji, terimler ve farklı ölçüm metotları kullanmaktadırlar. Dünyada ve ülkemizde işletmeye veya ürüne ait bilgilere daha çok anket yöntemiyle ulaşılmaya çalışılmaktadır. Maliyetlerde hangi amaçla bu bilgilerin toplandığına, anket yöntemi ile yapılıyor ise anketin yöntemine, anketörün bilgi ve becerisine bağlı olarak farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Maliyetlerin tespitinde dünyada genelde benzer yöntemler kullanılsa da bu tarz farklılar aynı işletme üzerinde maliyetlerin birbirinden farklı çıkmasına yol açmaktadır. Gelişmiş birçok ülkede, işletmeler maliyetlerini belirleyerek, üretim maliyetini düşürecek önlemler almakta ve bu sonuçlara dayanarak kendi üretim maliyetlerini düşürmekte, her geçen yıl biraz daha teknolojiye yatırım yaparak verimliliklerini arttırmaktadırlar. 2.1.Avrupa Birliğinde Tarım İşletmelerinde Tarımsal Maliyet Hesaplama Metodolojisi Avrupa Birliği'ne üye tüm ülkeler kendi tarımsal yapılarına uygun veri sistemlerine sahip olmakla birlikte, topluluğun ortak tarım politikasının yönlendirilmesi ve üye ülkelerin işletmelerinin karşılaştırılması için aynı tip verilerin oluşturulması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu amaçla uygulanmaya başlayan “Tarımsal Muhasebe Veri Ağı” ilk kez 1965 tarihinde gündeme gelmiştir. FADN (Farm Accountancy Data NetworkTarımsal Muhasebe Veri Ağı)’ın kaynağını, Topluluktaki belli bir büyüklüğü aşan ve örneklemeye göre seçilmiş işletmelerden toplanan mikro ekonomik veriler oluşturmaktadır. Seçilen örnek işletmelere ait veriler muhasebe kayıtlarından alınmakta ve verilerin toplanmasında gönüllülük esasına göre çalışılmaktadır. 2.2.Amerika Birleşik Devletleri Tarım İşletmelerinde Tarımsal Maliyet Hesaplama Metodolojisi Amerika Birleşik Devletlerinde ise 1975 yılından itibaren resmi istatistik olarak kullanılan maliyet çalışmaları Tarım Bakanlığı (USDA) (United State Department of Agriculture) kapsamında ERS (Economic Research Service) 396 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 tarafından yapılmaktadır. Maliyet çalışmaları yapılan ürünler; Mısır, Soya, Buğday, Pamuk, Pirinç, Arpa, Yulaf, Yerfıstığı, Süt, Domuz Eti, Dana Eti’dir (USDA, 2013). Maliyetler örneklemeyle tesadüfi olarak belirlenen işletmelerde anket yapmak suretiyle toplanmaktadır. Bu anketler Agricultural Resource Managemant Survey (ARMS) tarafından yapılmakta ve her ürün için 1996 yılından bu yana 4 –8 yıl arasında değişen yıllarda tekrarlanan anket çalışmalarıyla güncellenmektedir. Güncellenen bu rakamlarla her yıl fiyat endeksleri ve üretim rakamları kullanılarak maliyet tahminleri yapılmakta ve veri kaynağı olarak kullanılmaktadır (Tablo 1). Tablo 3. ABD’de Maliyet Tahminleri İçin Kullanılan Baz Yılları Mısır 1978 1982-83 1987 1991 1996 2001 2005 Soya 1978 1982-83 1986 1990 1997 2002 2006 Buğday 1978 1982-83 1986 1989 1994 1998 2004 Pamuk 1978 1982 1987 1991 1997 2003 2007 Pirinç 1979 1984 1988 1992 2000 2006 Sorgum 1978 1982-83 1986 1990 1995 2003 Arpa 1978 1982-83 1987 1992 2003 Yulaf 1978 1983 1988 1994 2005 Yerfıstığı 1977 1982 1987 1991 1995 2004 Süt ürünleri 1979 1985 1989 1993 2000 2005 2010 Domuz ürünleri 1980 1985 1988 1992 1998 2004 2009 Sığır dana eti 1980 1985 1990 1996 2008 2010 2009 Kaynak: USDA, 2013 Maliyetlerde kullanılan veriler işletmelerde National Agricultural Statistics Service (NASS) ve ERS tarafından geliştirilen anketlerden yüz yüze görüşerek toplanmaktadır. Anket çalışması son baharda belirli ürünlerin üretim maliyetleri ve girdi kullanım miktarları ile ilgili bilgiler toplanmasıyla başlar; ilkbahar döneminde ise tüm işletmeye ait masraf bilgilerinin toplanmasıyla bitmektedir (USDA, 2013). 3.Genel Değerlendirme Türkiye’de yapılan maliyet çalışmaları ile A.B.D, AB ve diğer gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmalar arasında bilimsel, metodolojik ve değerleme açısından herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. ABD, Kanada gibi gelişmiş birçok ülkede ve Türkiye’de ürün üzerinden yetiştiricilerle yapılan anket çalışmaları ile sonuçlar elde edilmektedir. AB’de yapılan çalışmalarda ise “Tarım İşletmeleri Muhasebe Veri Ağı” sistemi kullanılarak ürün bazlı değil işletme dikkate alınarak yapılan organizasyon neticesinde ürün maliyetleri çıkarılmaktadır. Bakanlığımız tarafından belirlenen müdahale ve destekleme politikalarında ürün maliyet verilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla yaygın olarak Bakanlık birimlerinin (Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar, Tarım Reformu, Toprak Mahsulleri Ofisi) yapmış olduğu 397 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 maliyet çalışmalarından yararlanılmaktadır. TAGEM- Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü (TEPGE) tarafından ülke genelinde 65 bitkisel üründe kapsamlı bir maliyet çalışması yürütülmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık İl ve İlçe Müdürlüğü personelleri aracılığı ile yapılan çalışma ürün maliyet anket sonuçlarına dayanmaktadır. ABD maliyet verileri, Tarım Bakanlığının yapmış olduğu ve yıllık olarak yayınladığı raporları, AB verileri ise FADN yani çiftlik muhasebe veri ağı sisteminden elde edilen ve yayınlanan verileri esas almaktadır. Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 2013 yılından itibaren Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü tarafından yürütülmekte olan “Bitkisel Ürünlerde Maliyet Otomasyon Sistemi Projesi (MOSİS)” ile maliyet hesaplamalarında otomasyon sistemine geçilmiştir. Kurulan bu sistemde belirli bitkisel ürünlerin İl, Bölge ve Türkiye maliyetleri elde edilmekte, sistem üzerinden söz konusu verilere anlık olarak ulaşılabilmektedir. Sistemde tüm illerde bilimsel örnekleme ile üreticiyle yüz yüze yapılan anketler sonucunda elde edilen veriler, bir web ara yüzü aracılığıyla Bakanlığımız birimlerine aktarılmaktadır (Şekil 2). Şekil 2. TAGEM Maliyet Otomasyon Sistemi Çalışma Akış Şeması (MOSİS) Proje ile ülkemizde ekonomik olarak en fazla üretimi yapılan tek yıllık bitkisel ürünlerin kesin maliyetleri ülke çapında bölge-il-ilçe-havza bazında, sulu-kuruyazlık-kışlık ve işletme büyüklüklerine göre sınıflandırılacak biçimde erişilebilmektedir. 2016 yılı içerisinde çok yıllık ürünlerde de benzer biçimde maliyet verilerine sistem üzerinden ulaşım imkanı söz konusu olacaktır. 4.Sonuç Bitkisel ürünlerde maliyet hesaplamak tarım işletmelerinde karar mekanizmalarına fayda sağlamanın yanında, devletin destekleme, fiyat, gelir vb. politikalarına ışık tutmaktadır. Türkiye’de çeşitli kamu ve özel kuruluşlar kendi ihtiyaçlarına yönelik olarak işletme veya ürün düzeyinde maliyet çalışması yapmaktadırlar. Ayrıca, araştırmacılar tarafından benzer metodoloji kullanılarak yerel ve bölgesel düzeyde yapılmış çok sayıda bilimsel çalışma bulunmakla birlikte tüm ülkeyi temsil edecek kapsamlı bir çalışma yapılamamıştır. Bu bağlamda Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğünce yürütülen MOSİS önemli bir başlangıcı temsil etmektedir. İşletmelerin faaliyette bulunduğu ekonomik ortam hızla değişmektedir. Karmaşık bir yapıya sahip, risk ve belirsizlik ile iç içe bulunan tarımsal üretimde başarılı bir çalışma düzeni kurmak, değişken şartlara uyum sağlayarak, başarı elde etmenin temelinde öncelikli olarak işletme faaliyetlerine ilişkin sağlıklı ve 398 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 güvenilir veri teminine dayanmaktadır. Türkiye’de genel olarak tarımsal işletmelerde muhasebe kayıtlarına rastlanmamakta, daha çok üreticinin veya işletme yetkilisinin hafızasına dayalı bilgiler alınarak maliyet hesapları şekillenmektedir. Tarımsal ürün maliyetlerinde tüm ülkeyi temsil eden, güvenilir ve gerçeğe en yakın bilgiler elde etmek için işletmelerde muhasebe kayıtların tutulmasının yanında, tutulan kayıtlara erişim ve maliyet hesaplamasında ortak metodolojinin kullanılmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Kaynaklar D.,DÖNMEZ, ZAN SANCAK, A., 2014. Dünya ve Türkiye’de Bitkisel Üretimde Maliyet Hesaplama Yöntemleri ve Yapılan Uygulamalar. Tarımsal Araştırmalardan Bakış, TEPGE Sayfa:129-134,Ankara ERKUŞ, A., BÜLBÜL, M., KIRAL T., AÇIL, A.F., DEMİRCİ, R., 1995. Tarım Ekonomisi, A.Ü.Z.F. yayınları Yayın No:5, 1995, Ankara. KIRAL, T., KASNAKOĞLU, H., TATLIDİL, F.F., FİDAN, H., GÜNDOĞMUŞ, E., 1999. Tarımsal Ürünler İçin Maliyet Hesaplama Metodolojisi ve Veri Tabanı Rehberi, TEAE ,Yayın No:37, Ankara. UNITED STATES DEPARTMENT OF AGRICULTURE (USDA), 2013. Commodity Costs and Returns Estimation Handbook.http://www.ers.usda.gov/Data/CostsAndReturns /methods.htm (Erişim Tarihi: 28.10.2013) ZAN SANCAK, A., DÖNMEZ, D., 2013.Dünya ve Türkiye’de Bitkisel Üretimde Maliyet Hesaplama Yöntemleri. Türktarım Dergisi, Sayı:214, Sayfa: 33-39, ISSN:1303-2364, Ankara. 399 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Nohut Dr. Evren ATMACA Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1-Giriş Dünyada ve Ülkemizde günümüzün en önemli sorunlarından birisi, hızla artan nüfusun dengeli beslenmesini sağlamak için gerekli gıda maddelerinin temin edilmesidir. Bu sorunun çözümü için de karbonhidrat, protein, vitamin ve mineral maddelerce zengin besinlerin üretim ve tüketimlerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Başlıca protein kaynaklarımız, hayvansal ve bitkisel ürünlerdir. Bitkisel ürünlerden kuru taneleri cins, tür, çeşit, çevre koşulları ve yetiştirme tekniklerine göre değişiklik göstermekle birlikte ortalama % 18-37 protein içeren yemeklik tane baklagiller önemli bir yer tutar. Dünyada insan beslenmesinde kullanılan bitkisel proteinlerin % 22’si, karbonhidratların % 7’si, hayvan beslenmede kullanılan proteinlerin % 38’i ile karbonhidratların % 5’i baklagillerden sağlanmaktadır (Şehirali, 1988). Ülkemizde Yemeklik Tane Baklagil türleri içerisinde 388.518 ha ekim alanı ve 450.000 ton üretim ve 116 kg/da verim miktarı ile nohut ilk sırada yer alır (Anonim, 2015 a). Nohut, kuru tarım alanlarında tahıllarla ekim nöbetine girerek kendinden sonraki bitkiye organik madde ve besin maddelerince zengin iyi bir toprak bırakmasının yanında, yüksek orandaki protein içeriği (% 16,431,2) ve proteinin bileşimindeki amino asitlerin uygun miktarı nedeniyle iyi bir besin kaynağıdır. Özellikle çocukların beslenmesinde önemli amino asitlerden birisi olan Histidinin belirgin bir şekilde ana sütüne üstünlük göstermesi, nohuda ayrı bir önem kazandırmaktadır. Ayrıca 100 g nohut, yetişkin insanların günlük ihtiyaç duyduğu potasyumun % 6’sını, kalsiyumun % 4’ünü, fosforun % 24’ünü, magnezyumun % 11’ini, demirin % 16’sını, çinkonun % 14’ünü, manganın % 43’ünü, bakırın % 39’unu ve selenyumun % 7’sini içermektedir (Wood and Grusak, 2007). Baklagiller ekildikleri toprakların verimliliklerini arttırırlar. Baklagil köküyle ortak yaşama giren Rhizobium türü bakteriler, havada serbest halde bulunan, ancak canlılar tarafından doğrudan yararlanılamayan azotu yaşadıkları ortama bağlarlar. Bitki köklerinde bakteriler tarafından oluşturulan yumrularda biriktirilen azot hem kendi ihtiyacı için kullanmakta hem de bitkinin hasadından sonra toprakta parçalanarak organik madde 400 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 olarak birikir. Nohudun toprağa bağladığı azot miktarı çeşide ve çevre koşullarına göre değişmekle birlikte 8 kg/da kadardır. Ayrıca nohut bitkisi, derine inen kökleri aracılığı ile toprağın sıkışmasını önleyerek topraktaki oksijen miktarının artmasına neden olmakta ve köklerinin ayrışması sonucunda da toprağın organik madde miktarına katkıda bulunmaktadır (Çiftçi ve Adak, 2009). Nohudun tüketim şekilleri çeşitli bölgelerdeki tüketim alışkanlıklarına ve tane özelliğine göre değişiklik göstermekte olup, ülkemizde en yaygın şekilde yemeklik olarak tüketilmektedir. Bunun yanında normal, baharatlı vb. şekilde işlenmiş leblebi çeşitleri, humus, konserve ve diğer şekillerde de tüketimi yapılmaktadır. Üretilen nohudun yaklaşık % 20’si leblebi sanayinde kullanılmaktadır. 2. Dünya’da Durum 2013 yılı itibariyle dünyada 13 milyon hektar alanda, 13 milyon ton nohut üretimi gerçekleştirilmiştir (Anonymous, 2015). Dünya’da üretimi gerçekleştirilen baklagiller arasında nohut, fasulyeden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Ülkemizde ise, baklagiller içerisinde en fazla nohut üretimi yapılmaktadır. Dünya’da nohut üretimi incelendiğinde son 10 yılda nohut ekim alanının % 28 ve üretiminin ise % 50’den fazla arttığı görülmektedir. Grafik 1 Dünya'da Nohut Üretimi (1000 ton) 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Kaynak: http://faostat.fao.org. Dünya’da nohut ekim alanı yaygın olsa da en fazla ekim alanı ve üretim Asya ülkelerinde (Hindistan, Pakistan gibi) yapılmaktadır. Ülkemiz ise 2013 yılı verilerine göre nohut ekiliş alanı bakımından Dünya’da beşinci, üretimde dördüncü ve birim alan verimi açısından ise dünya ortalamasının üzerinde yer almaktadır. Ülkemiz, Dünya nohut üretiminden % 3,9 oranında pay almaktadır. 401 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 2 Dünya'da Önemli Nohut Üreticileri-2013 Hindistan Avusturalya Myammar Pakistan Türkiye Kaynak: http://faostat.fao.org. Yemeklik tane baklagiller, dünyada gelişmekte olan ülkelerde düşük gelirli insan gruplarının önemli bir besin kaynağını oluşturmaktadır. Buna karsın dünya ortalama değerlerine bakıldığında, kişi basına tüketilen miktar çok düşük olup, özellikle nohutta 1 kilogramın altındadır (Anonymous, 2015). 2012 yılında üretimi gerçekleştirilen nohudun 3,3 milyon tonu dış ticarete konu olmuştur. Nohut ihracatında, % 48,5 pay ile ilk sırada Avustralya yer alırken bu ülkeyi Meksika, Rusya Federasyonu, Hindistan ve Arjantin izlemiştir. Bu ülkeler dünya nohut ihracatının % 80’ini gerçekleştirmiştir. Ülkemiz Dünya nohut ihracatında %1,3 pazar payı alabilmiştir. . Grafik 3 Dünya'da Önemli Nohut İhracatçıları Avusturalya Meksika Rusya Fed. Hindistan Arjantin Kaynak: http://faostat.fao.org. Dünya nohut ithalatında ilk sırada olan ülke Hindistan’dır. Bu ülkeyi Pakistan, Bangladeş ve Avrupa Birliği Ülkeleri izlemektedir. Bu ülkelerin dünya nohut ithalatından aldıkları pay ise %66’dır. Ülkemizin dünya nohut ithalatında payı %2,5’ dir. 402 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 4 Dünya' da Önemli Nohut İthalatçıları İthalat (1000 ton) 500 450 400 350 300 250 200 150 100 50 0 Hindistan Pakistan Bangladeş Avrupa Birliği Kaynak: http://faostat.fao.org. 3. Türkiye’de Durum Ülkemizde Yemeklik Tane Baklagil türleri içerisinde nohut 388.516 ha ekim alanı, 450.000 ton üretim ve 116 kg/da verim miktarı ile ilk sırada yer almaktadır. Ülkemizde nohut üretimi yıllar itibari ile azalma göstermiş, 1990 yılından 860.000 ton olan üretimimiz günümüzde % 52 oranında azalmış, 450.000 tona kadar gerilemiştir. Ülkemizde nohut üretimi ülke geneline yayılmış olmakla beraber Orta Anadolu, Akdeniz ile Ege Bölgelerinin Geçiş Yöreleri ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi üretimin en yoğun olduğu bölgelerdir. Ülkemizde başlıca nohut üretimi yapılan illerimiz sırasıyla Mersin, Antalya, Konya, Karaman, Uşak, Yozgat, Kütahya, Kırşehir, Adıyaman, Ankara ve Balıkesir illerimizdir. Bu illerimizin toplam nohut üretimimizde aldıkları pay %61’dir. Ülkemizde yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan nohut Türk mutfağının ve özellikle dar gelirli ailelerin protein kaynağını oluşturmaktadır. Ülkemizde üretimi gerçekleştirilen nohudun önemli bir kısmı yurt içinde hem yemeklik hem de çerezlik olarak tüketilmektedir. Son yıllarda ise kişi basına tüketilen miktar çok değişmemekle birlikte nohutta 5-6 kg/yıl (yemeklik ve çerezlik) arasında değişmektedir (Anonim, 2015 a). Dünya nohut üretiminden önemli pay alan ülkemizde nohut üretimi büyük ölçüde iç tüketime yönelik olarak kullanılmaktadır. 1990’lı yıllarda Dünya piyasalarında nohut ihracatında ilk sıralarda yer alan ülkemiz, 2014 yılına gelindiğinde ithalat değeri ihracat değerini geçmiş durumdadır. Örneğin, 1990 yılında 276.927 ton nohut ihracatı ile dünya ihracatının % 62’sini karşılayarak ilk sırada yer alan Ülkemiz, 2013 yılında 8450 ton nohut ihracatı ile dünya ihracatının sadece % 0.73' ünü karşılayarak 10. sıraya gerilemiştir (Anonymous, 2015). Ayrıca 1990 yılında nohut ithalatına 19.000 $ ödeyen ülkemiz 2014 yılında 50.262.000 $ ödemiştir (Anonim 2015, a). Ülkemizde nohut üretim maliyetlerinin yüksek olması, daha düşük maliyetle üretim yapıp dünya piyasalarına ürün satan ülkeler karşısında rekabet şansımızı azaltmaktadır. 403 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 5 Türkiye'de Nohut Üretimi 700 E. Alanı (1000 ha) Üretim (1000 ton) 600 500 400 300 200 100 0 Kaynak: http://www.tuik.gov.tr. Grafik 6 Yıllar İtibariyle Türkiye'de Nohut Ticareti İhracat (1000 $) İthalat (1000 $) Kaynak: http://www.tuik.gov.tr. Ülkemizin nohut ihracatında genel olarak Ortadoğu ülkeleri, Batı Avrupa ülkeleri ve Kuzey Afrika ülkeleri ilk sıraları almaktadır. 2014 yılı itibariyle ülkemizden nohut ihracatı gerçekleştirilen ülke sayısı 80 civarında olup, en önemli pazarlarımız Hollanda, ABD, Suudi Arabistan, Ürdün, Almanya, Cezayir, İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri, İtalya ve Lübnan’dır (Anonim 2015, a). 4. Dünya’da ve Türkiye’de Nohutta Uygulanan Destekler Ülkemizde baklagiller üretimi veya pazarlanmasına yönelik özel bir politika uygulanmamaktadır. Ülkemizde çeşitli ürünlere uygulanan prim desteği, sertifikalı tohumluk kullanım desteği, mazot ve gübre desteği baklagiller içinde uygulanmaktadır. Üretimde sürekliliğin devamı için ön koşullar arasında üretici gelirlerinin 404 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 artırılması gelmektedir. Bu gerçekten yola çıkarak baklagil üretimini canlandırmak amacıyla baklagillere prim desteği verilmeye başlanmıştır. 2008 yılında baklagiller için başlatılan destekleme ödemesi üreticilerin tekrar üretime dönmelerinde etkili olmuştur (Anonim, 2011). Ülkemizde uzun yıllardır nohut konusunda ıslah çalışmaları yürütülmektedir. Bu çalışmaların amacı; yüksek verimli, ülkemizde verim kayıplarına neden olan hastalıklara toleranslı, T.S.E. standartlarına uygun tane tiplerinde ve kalite değerleri iyi çeşitler geliştirme ve bu çeşitleri çiftçilere ulaştırmaktır. Gerek kamu gerekse özel sektörlerin yürüttüğü ıslah çalışmaları neticesinde 33 adet nohut çeşidi tescil edilmiştir. Bu geliştirilen yeni teknolojilerin devreye girmesiyle 1990 yıllarında 90 kg/da olan nohut verimi son yıllarda 110-120 kg/da civarına gelmiştir (Anonim, 2015 a). Ülkemizde geliştirilen çok sayıdaki çeşide karşın, nohutta sertifikalı tohumluk üretimi azdır. Mevcut tohumluk üretiminin tohumluk ihtiyacını karşılama oranı % 13 civarındadır. Sertifikalı tohum üretiminin arttırılması ve kullanımının yaygınlaştırılması amacıyla 2015 yılında sertifikalı tohumluk üretimi yapan üreticilere 0,50 TL/da ve sertifikalı tohumluk kullanan üreticilere ise 12 TL/kg destek verilmiştir. Yıllar itibariyle nohut üreticilerine verilen desteklemeler incelendiğinde mazot desteğinin % 102, gübre desteğinin % 300 ve pirim desteğinin % 122 oranında arttığı görülmektedir (Anonim, 2015 b). Tablo 1. Ülkemizde Nohut Tarımında Yıllar İtibarıyla Uygulanan Prim, Mazot ve Gübre Desteği Miktarları Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Mazot Desteği 2,40 (TL/da) 2,88 2,88 2,93 3,25 3,25 3,75 4.00 4,30 4,60 4,85 % 20 0 1,5 11 0 15 7 7,5 7 5,4 Gübre Desteği 1,6 (TL/da) 2,13 2,13 3,83 4,25 4,25 4,75 5.00 5,50 6,00 6,60 % 33 0 79,5 11 0 11 5 10 9,1 10 Prim Desteği (Kr/Kg) 9 10 10 10 10 10 10 20 % 11 0 0 0 0 0 100 Kaynak: http://www.tarim.gov.tr Dünyada baklagillere verilen desteklere bakıldığında, AB’de baklagiller, Ortak Piyasa Düzenine (OPD) tabi olmayan ürün grupları içerisinde değerlendirilmektedir. Tek ödeme sistemine geçiş sürecinde baklagilleri ilgilendiren destekler birkaç ayrı unsurdan oluşmaktadır. Baklagiller doğrudan gelir desteğine tabi ürün grupları arasında ‘protein bitkileri’ ve ‘tane baklagiller’ olarak iki kısımda ele alınmakta ve nohut yetiştiriciliğinde destek, tane baklagiller kısmında uygulanmaktadır (Anonim, 2011). Tane baklagil yardımı kapsamında, tek ödeme programına belirli bir dönem 405 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sonrasında geçmeye karar veren üye ülkelerde, mercimek, nohut ve burçak için verilmektedir. Ekim yapılan ve ürünü hasat edilen alanlar için öngörülen “Arazi yardımı” miktarı 181 €/ha’dır (Anonim, 2011). AB’nin yanı sıra birçok ülke farklı programlar kapsamında baklagil yetiştiricilerine destek vermektedir. Örneğin ABD doğal kaynakları koruma programı, fiyat düzenleme programı; Kanada tane baklagil ve yağlı tohum yardım programı kapsamında baklagil üreticilerini desteklemektedir. Hindistan’da ithalatın azaltılması programı kapsamında karantina uygulamalarıyla kimyasal madde uygulanmış ürünlere (phosphine ve fumigant) sınırlama getirerek kendi üreticilerini desteklemektedir (Anonim, 2011). Gelişmiş ülkelerde üreticilere sağlanan desteklerin yanı sıra baklagillere araştırma ve geliştirme çalışmalarını güçlendirme yoluyla çok önemli miktarlarda destekler verilmektedir. Bu ülkelerde baklagillerin desteklenmesi daha çok örgütlenme ve katılımcı bir yaklaşımla AR-GE yapılarını kurumsallaştırarak teknoloji üretimi ve yaygınlaştırmasıyla gerçekleştirilmektedir. Örneğin Avustralya’da bir merkezin (CLIMA - Akdeniz Tipi Tarım için Baklagiller Merkezi) sadece baklagillerin geliştirilmesi için kurulmuş olması bu ülkelerde baklagillere ne kadar önem verildiğini göstermesi bakımından önemlidir (Ortak Piyasa Düzenleri Alt Çalışma Grup Raporu) (Anonim, 2011). 5. Türkiye’de Nohut Fiyatları Tüm baklagillerde olduğu gibi nohutta da herhangi bir örgütlenme yapısı olmadığı için üretici fiyat konusunda belirleyici olamamakta, ürün fiyatları piyasadaki ürün azlığı veya fazlalığına göre gelişmektedir. Üretici nohut üretimi konusundaki kararını o yılki fiyat durumuna göre vermektedir. İç piyasa fiyatlarını etkileyen en önemli unsur, Türkiye’de nohut üretiminin Dünyadaki nohut üretimine göre daha maliyetli olmasından dolayı düşük fiyatlı gerçekleştirilen ithalattır. DTÖ kararları çerçevesinde baklagil ithalatında uygulanan gümrük vergilerinin üst sınırları dış piyasa fiyatları ile üreticilerin rekabet edebilmesi için yeteri kadar yüksek değildir (Anonim, 2012). Yıllara göre nohudun üretici ve tüketici fiyatları incelendiğinde; fiyatların yıllara göre artış eğiliminde olduğu görülmektedir. 2000’li yılların başında tüketici fiyatlarının, üretici fiyatları arasındaki fark %64 iken son yıllarda bu farkın %135 olduğu görülmektedir. 6. Sorunlar ve Çözüm Önerileri Ülkemizde gerçekleştirilen tarımsal ürünlerde genel sorun üretimde kullanılan girdilerdeki fiyat yüksekliğidir. Bundan dolayı üretici yeterince girdi 406 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 kullanmamaktadır. Üretim masraflarının yüksek olması ürün maliyetlerini artırmakta, bunun sonucunda da üreticilerimiz dünya fiyatları karşısında rekabet şansını kaybetmektedir. Ayrıca üretimde kullanılan girdi fiyatlarının maliyet içerisindeki payının azaltılması amacıyla uygulanan girdi destekleri, üretim içerisindeki payları dikkate alınarak gerçekçi şekilde uygulanmalıdır (Anonim, 2011). Grafik 7 Türkiye’de Yıllara Göre Nohut Üretici ve Tüketici Fiyatları (TL/kg) 7,0 6,5 6,0 5,5 5,0 4,5 4,0 3,5 3,0 2,5 2,0 1,5 1,0 0,5 0,0 Üretici Fiyatları (TL/kg) Tüketici Fiyatları (TL/kg) Kaynak: http://www.tuik.gov.tr. Ülkemizde ve Dünya’ da nohut ekim alanlarını sınırlayan en önemli faktör Yanıklık (Ascochyta blight) hastalığıdır. Epideminin yoğun olduğu yıllarda hastalık özellikle yerel çeşitlerde %100’e varan ürün kayıplarına neden olabilmektedir. Üreticilerimizin elinde bulunan yerel nohut popülasyonlarının tamamı bu hastalığa hassastır. Nohut üreticileri bu hastalıktan kaçmak için ekim zamanını geciktirmekte, geç ekimlerde ise çiçeklenmenin sıcak döneme gelmesinden dolayı verim düşmektedir. Bunun önlenmesi için kamu ve özel kuruluşlarca geliştirilen, Yanıklık hastalığına toleranslı çeşitlerin ekiminin yaygınlaştırılması ve sertifikalı tohumluğun kullanımının özendirilmesi gerekmektedir. Birçok tarımsal üründe olduğu gibi baklagillerde de etkin bir pazarlama ağı olmadığı gibi örgütlenme de yetersizdir. 1990 sonrası TMO’nun baklagil alımlarını azaltması 1994’de tamamen durdurması ve yerine herhangi bir baklagil pazarlama politikası oluşturulamaması ile birlikte üretici pazarlama sorunu yaşamaya başlamıştır. Ürettiği ürünü elinde kalan üretici baklagil ekim alanlarını, fiyat garantisi olan ve üretimi daha kolay olan diğer ürünlere kaydırmıştır. Gelecek yıllarda baklagiller için tahmin edilen gerilemenin yaşanmaması için ürün değerlendirme ve pazarlama olanakları sağlanarak ülkesel bir baklagil politikası oluşturulmalıdır (Anonim, 2011). Herhangi bir örgütlenme yapısı olmayan baklagil üreticisi fiyat konusunda da belirleyici olamamaktadır. Halen ürün fiyatları piyasadaki ürün azlığı veya fazlalığına göre gelişmekte, üretici baklagil üreteceği konusundaki kararı o yılki fiyat 407 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 durumuna göre vermektedir. Üretimde sürekliliğin devamı için ön koşullar arasında üretici gelirlerinin artırılması gelmektedir. Bunun sağlanması için öncelikle üretici ürettiği ürünün elinde kalmayacağını veya maliyetinin altında pazarlamayacağını bilmelidir. Bunun için dünya piyasalarındaki fiyat düşüşlerinin yaşandığı veya ürün arzının fazla olduğu yıllarda tüccarın insafına kalan üreticinin maliyetinin çok altında ürün pazarladığı yıllarda bu fiyat düşüşlerini önleyecek, devlet adına alım yapan bir müdahale kurumunun oluşturulması sağlanmalıdır (Anonim, 2011). İç piyasa fiyatlarını etkileyen bir diğer unsur ise düşük fiyatlı gerçekleştirilen ithalattır. DTÖ kararları çerçevesinde baklagil ithalatında uygulanan gümrük vergilerinin üst sınırları bellidir. Bu sınırlar, dış piyasa fiyatları ile üreticimizin rekabet edebilmesi için yeteri kadar yüksek değildir. Bu nedenle özellikle üreticinin ürün hasadı döneminde, tarife dışı engellerle ithalat kesinlikle önlenmelidir (Anonim, 2011). Hâlihazırda devam eden araştırmaların çıktılarının kısa sürede üreticiye ulaşması için araştırıcı-yayımcı ve çiftçi arasındaki koordinasyonun sağlanması yönünde çalışmalar yapılmalıdır. 7. Sonuç Son yıllarda ülkemizde nohut üretimindeki düşüşler dikkate alınarak, üretimin ve buna bağlı olarak ihracatın arttırılması için sosyoekonomik, teknolojik ve politik önlemler en kısa zamanda alınmalıdır. Sorunlar kısmında belirtilen konularda sağlanan başarılarla üretim artışları gerçekleştirilebilir. Son yıllarda yaşanan dışalımlara karsı, bu üretim artışları mutlaka sağlanmalıdır. Dışalım yerine önce kendine yeterlilik ilkesi geçerli kılınmalıdır. Ayrıca, Dünyadaki gelişmeleri izleyip, ülkemizde bu konularla ilgili gerekli yönlendirmeleri yaparak, sanayicinin önünü de açmak gerekir. Kaynaklar Anonim 2011.Ulusal Baklagil Konseyi, http://www.ubk.gov.tr. Erişim Tarihi: 02.10.2014. Anonim 2012.Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü, http://www.tepge.gov.tr. E. Tarihi: 02.10.2014. Anonim 2015 a. Türkiye İstatistik Kurumu, http://www.tuik.gov.tr E. Tarihi: 17.10.2015. Anonim 2015 b. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, http://www.tarim.gov.tr. E. Tarihi: 17.10.2015. Anonymous 2015. Food And Agriculture Organization of the United Nation, http://faostat.fao.org. E. Tarihi 17.10.2015. Çiftçi, C.Ç. ve M.S. Adak. 2009. Yemeklik Tane Baklagiller. Tarla Bitkileri Ders Kitabı. Ankara Üni. Ziraat Fakültesi Yayınları: 1569, Ders Kitabı: 521; s. 257-303. 408 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şehirali, S. 1988. Yemeklik Tane Baklagiller. Ankara Üni. Ziraat Fakültesi Yayınları: 1089, Ders Kitabı: 314. Wood, J.A. and M.A. Grusak. 2007. Nutritional Value of Chickpea.In Chickpea Breeding and Management; Yadav, S.S.,Redden, B., Chen,W., Sharma, B., Eds.; CABI: Wallingford, UK, 2007; pp. 101-142. 409 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Şekerpancarı Serhan CANDEMİR Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Türkiye’de önemli bir tarım ürünü olan şekerpancarı, şeker sanayisinin hammaddesi olarak ekonomimizde önemli bir yer almaktadır. Şekerpancarı, bir tarım ürünü olarak tarım kesimindeki üreticileri, şeker ise zorunlu tüketim maddesi olarak tüketicileri yakından ilgilendirmektedir. Türkiye’de şekerpancarı tarımı yaklaşık 500 bin çiftçinin yanı sıra, tarım, hayvancılık, yani yem, ilaç et, süt ve hizmet sektörleriyle iç içe geçmiş durumundadır. Şekerpancarı tarım, tarımsal sanayi, işlenmiş temel gıda ürünleri ve istihdam gibi değişik dal ve konularda bir bütünlük teşkil etmektedir. Şekerpancarı (Beta vulgaris var. saccharifera), etli kökünden şeker elde edilen, ıspanakgiller familyasından 2 yıllık endüstri bitkisidir. 1. yıl vejetatif organları, 2. yıl ise generatif organları gelişir. Tohumları birleşik halde bulunur. Boyu, yetiştiği yere, iklime ve türüne göre 85-180 cm arasında değişebilmektedir. Şekerpancarı yalnızca şekerin hammaddesi olmayıp, aynı zamanda, melas, alkol, maya ve posa olarak kullanılan çok amaçlı bir üründür. Bunların yanı sıra bioetanolün elde edildiği bitkiler arasında şekerpancarı da yer almaktadır. 2. Dünyada Durum Şeker pancarı kuzey yarım kürede ülkemizin de bulunduğu 30 derece güney 60 derece kuzey enlemleri arasında değişik iklim kuşakları ve bölgelerde yetişmektedir (Tursun ve ark., 2003). 2013 yılı verilerine göre, 4,45 milyon ha alanda şekerpancarı üretimi yapılmakta olup, üretim alanlarının %35,5’i AB ve %19,98’i Rusya’dadır. AB ve Rusya’yı toplam üretim alanlarından aldıkları paylar ile ABD (%10,50) ve Türkiye (%6,54) takip etmektedir. Türkiye dünya şekerpancarı ekim alanı sıralamasında 291 bin ha üretim alanı ile 4.sırada yer almaktadır. 2013 yılı üretim miktarları incelendiğinde dünyada toplam 250 milyon ton 410 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 şekerpancarı üretimi yapılmış ve toplam üretiminin %58,8’ini AB-27 ve Rusya karşılamaktadır. Bu iki ülkeyi dünya üretiminden aldıkları paylar ABD (%11,9) ve Türkiye (%6,6) takip etmektedir. Türkiye dünya şeker pancarı üretiminin %6,6’sını gerçekleştirerek 4. sırada yer almaktadır. Tablo 1. Ülkeler itibariyle Dünya Şekerpancarı Üretim Alanı ve Üretim Miktarı Ekim Alanı (000 ha) Üretim Ton (000) ‘09 ‘10 ‘11 ‘12 ‘13 ‘09 ‘10 ‘11 ‘12 ‘13 Çin 186 219 227 235 247 7.179 9.296 10.731 11.469 12.056 Mısır 111 135 152 178 193 5.334 7.840 74.86 7.600 10.044 1.595 1.586 1.624 1.634 1.578 114.531 104.241 119.399 114.450 107.816 Rusya 770 924 1.216 1.102 889 24.892 22.256 47.643 45.057 39.321 Türkiye 324 329 297 281 291 17.275 17.942 16.126 15.000 16.483 Ukrayna 320 492 516 449 270 10.068 13.749 18.740 18.439 10.789 ABD 465 468 491 487 467 27.019 29.061 26.214 31.966 29.767 Diğer Ülkeler 478 547 546 544 509 21.786 24.562 27.162 25.136 23.912 4.249 4.700 5.069 4.884 4.448 228.084 228.947 273.501 269.117 250.191 AB Dünya Kaynak: FAOSTAT Grafik 1: Ülkeler İtibariyle Dünya Şekerpancarı Üretim Alanı ve Üretim Miktarı (2013) Dünya Şekerpancarı Üretim Miktarı (000 ton) Dünya Şekerpancarı Ekim Alanı (000 ha) Dünya Diğer Ülkeler ABD Ukrayna Türkiye Rusya AB Mısır Çin Dünya Diğer Ülkeler ABD Ukrayna Türkiye Rusya AB Mısır Çin 4.448 509 467 270 291 889 1.578 193 247 0 1000 2000 3000 4000 250.191 23.912 29.767 10.789 16.483 39.321 107.816 10.044 12.056 0 5000 100.000 200.000 300.000 Kaynak: FAOSTAT, 2013 Şekerpancarı üretici fiyatları ülkeler itibariyle incelendiğinde, en büyük üretici olan Rusya’da 2012 yılı fiyatının 46,2 $/ton (82,70 TL/ton, 0,08 TL/kg, 2012 yılı ortalama dolar döviz kuruna göre 1$=1,79 TL olarak alınmıştır) (TCMB, 2014) olduğu görülmektedir. Üretici fiyatının en yüksek olduğu ülke 986 $/ton ile Venezüella, en düşük olduğu ülke ise 33.3 $/ton ile Avusturya’dır (Tablo 2). Venezüella’da tarımsal üretimin düşük olmasından tarım ürünleri fiyatları yüksek gerçekleşmektedir. Nitekim ülkede tarımsal üretimin artırılmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. 411 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2: Ülkeler İtibariyle Şekerpancarı Üretici Fiyatları ($/ton) ‘08 41.0 80.3 42.4 46.8 76.8 41.6 53.0 742.8 Avusturya Çin Mısır Rusya Türkiye Ukrayna ABD Venezüella ‘09 36.1 41.0 57.2 39.3 71.0 52.6 56.0 883.7 ‘10 34.2 51.7 46.8 53.9 76.7 60.3 74.0 1259.7 ‘11 36.1 65.0 54.6 78.3 64.7 77.0 1167.8 ‘12 33.3 74.5 46.2 70.0 53.4 70.0 986.0 Kaynak: FAOSTAT, 2014 3. Dış Ticaret 3.1. İthalat Dünyada 2011 yılı itibariyle 1.060.000 ton şekerpancarı ithalata konu olmaktadır. En büyük ithalatçı ülke olarak Hırvatistan öne çıkarken, Hırvatistan’ı Almanya ve Çek Cumhuriyeti izlemektedir. 2011 yılı dünya şekerpancarı ithalatı 84.945.000 $ hacme sahipken, Türkiye’de şekerin hammaddesi olması nedeniyle stratejik bir ürün olan şekerpancarı ülke içi talebi karşılayacak kadar üretimi planlanmaktadır. Bu sebeple Türkiye’de şekerpancarı dış ticarete konu ürünler arasında değildir. Tablo 3. Ülkeler İtibariyle Şekerpancarı İthalat Miktarı ve Değeri İthalat (000 ton) ‘07 Hırvatistan ‘08 ‘09 170 237 135 İthalat Değeri (000 $) ‘10 ‘11 ‘07 ‘08 390 380 9.680 16.769 ‘09 ‘10 ‘11 9.211 20.613 26.416 Çek Cumhuriyeti 0 0 195 307 120 53 Almanya 1 297 306 255 266 96 13.737 12.506 16 10.380 14.783 9.230 9.906 11.991 Hollanda 21 9 19 11 36 1.970 632 1.020 644 1.927 İsviçre 15 16 24 0 24 1.863 2.045 2.911 3 2.797 Diğer Ülkeler 158 79 59 112 Dünya 365 638 738 1.074 1.060 29.812 47.708 55.994 64.004 84.945 234 16.150 14.509 19.966 18.055 32.584 Kaynak: FAOSTAT, 2015 2011 yılı itibariyle dünyada ihraç edilen şekerpancarı miktar olarak 1.360.000 ton ve değer olarak 98.799.000$’dır. Dünya şeker pancarı ihracatı yapan ülkeler arasında öne çıkan ülke Sırbistan iken, Sırbistan’ı Hollanda ve Avusturya takip etmektedir. 412 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3.2. İhracat Tablo 4. Ülkeler İtibariyle Şekerpancarı İhracat Miktarı ve Değeri Avusturya Kanada Macaristan Hollanda Sırbistan Diğer Ülkeler Dünya ‘07 0 0 83 115 88 65 351 İhracat (000 ton) ‘08 ‘09 ‘10 ‘11 0 488 153 228 0 0 0 194 113 39 83 178 429 313 260 265 123 95 324 433 47 34 64 63 712 969 884 1.360 ‘07 45 2 3.493 8.693 4.182 8.808 25.223 İhracat Değeri (000 $) ‘08 ‘09 ‘10 10 17.541 7974 8 0 11 5.946 1.815 4.310 11.656 14.267 11.427 7.695 5.044 14.873 6.576 4.773 5.046 31.891 43.440 43.641 ‘11 14.291 21.998 12.200 12.965 27.040 10.305 98.799 Kaynak: FAOSTAT, 2014 4. Türkiye’de Durum Ülkemizde TŞFAŞ sahip olduğu 25 şeker fabrikası ile sektörde yer almaktadır (TŞFAŞ 2014). Türkiye’nin mevcut 5 özel şeker fabrikası olan Konya, Amasya, Kütahya, Aksaray ve Kayseri Şeker Fabrikaları hammaddesini şekerpancarı olan şeker üretim faaliyetlerini sürdürmektedir (TŞFAŞ 2014). Bunun yanı sıra nişasta bazlı şeker üretimi yapan 5 ayrı özel firmada sektörde faaliyet göstermektedir. Türkiye’de “tarımda yeniden yapılanma” adı altında 2001 yılında çıkarılan 4634 sayılı “Şeker Yasası” ile şekerpancarına üretim kotaları getirilmiş ve Türkiye’de şekerpancarı ekim alanlarında ciddi azalışlar meydana gelmiştir. 1996 yılında 4230000 da olan şekerpancarı ekim alanları, 2003 yılında 3.590.000 da gerilemiş ve 2012 yılına geldiğimizde ise 2.806.945 da kadar gerilemiştir. Şekerpancarı, ekolojik isteklerinden dolayı Türkiye’nin tamamına yakınında yetiştiriciliği yapılmaktadır. 2012 yılı verilerine göre, 2806 bin da alan üzerinde ve 14.919.940 ton üretim gerçekleştirilmiştir. 2012 2011 Tablo 5. Türkiye’de Üretimi Yapılan Şekerpancarı Çeşitleri Çeşit Dekar Agnessa 244.049 Felicita 249.961 Diğer 694.179 Toplam 1.188.189 Agnessa 230.797 Felicita 217.168 Diğer 509.961 Toplam 957.926 Kaynak: TŞFAŞ, 2012 413 Kg 78.012 85.706 252.091 415.809 75.653 73.553 177.065 326.271 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’de en çok şeker pancarı yetiştiriciliği Batı Anadolu ve Orta Anadolu bölgesinde yapılmaktadır. En az yetiştiricilik ise İstanbul, Batı Marmara ve Doğu Karadeniz bölgelerinde yapılmaktadır. Şekerpancarı üretiminde verim ve kaliteyi etkileyen en önemli faktörlerden biri çeşit seçimidir. Şekerpancarı tarımında tohumluk seçiminde sağlanan esneklikle birlikte çiftçiler Türkiye Şeker A.Ş.’den tohumluk temin edebildikleri gibi aynı zamanda tohumluk firmalarından da tohumluk temin etmeye başlamışlardır. Şeker şirketleri artık günümüzde kaliteye dayalı bir alım politikasını uyguladığından dolayı çiftçilerimiz kalite ve verimin en üst düzeyde olduğu çeşitlere yönelmesinde fayda vardır. Türkiye’de 2011-2012 yılları arasında ekimi yapılan şekerpancarı tohum çeşitleri tablo 5’de verilmiştir. Türkiye şeker fabrikalarının üreticilere dağıttığı tohum çeşitleri bölgelere ve illere göre farklılıklar göstermektedir. Her yıl dağıtılan tohum çeşitleri yıllara göre farklılık göstermekle birlikte değişmeyen tohum çeşitleri felicita, leila ve dioneta çeşitleridir. Söz konusu çeşitler, şeker enstitüsü tarafından denemeleri yapılan, il için önerilen çeşitlerdir. Grafik 2: Bölgelere Göre Türkiye Şekerpancarı Alanları (da), Üretimi (ton) ve Verimi (kg) (2013) 10.000.000 1.000.000 100.000 10.000 1.000 100 10 1 Ekilen alan (dekar) Üretim(ton) Verim(kg/da) Kaynak: TÜİK, 2014 4.1. Biyoetanol ve Şekerpancarı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, 07 Ağustos 2009 tarihli ve 27312 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Motorin Türlerine İlişkin Teknik Düzenleme Tebliği’nde değişiklik yapmıştır. “Motorin Türlerine İlişkin Teknik Düzenleme Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile “Benzin Türlerine İlişkin Teknik Düzenleme Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” 27.09.2011 tarihli ve 28067 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Söz konusu düzenlemeler ile piyasaya akaryakıt olarak arz edilen benzin türlerine en az; 01.01.2013 tarihinden itibaren yüzde 2, 01.01.2014 tarihi itibarıyla yüzde 3 yerli tarım ürünlerinden üretilmiş 414 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 etanol ilave edilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Piyasaya akaryakıt olarak arz edilen motorin türlerine ise 01.01.2014 tarihi itibarıyla yüzde 1, 01 Ocak 2015 tarihi itibarıyla yüzde 2, 01.01.2016 tarihi itibarıyla yüzde 3 yerli tarım ürünlerinden üretilmiş yağ asidi metil esteri ilave edilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Biyoetanol için 2011 yılında yaklaşık 2,1 milyon m3 benzin tüketimi gerçekleştiği dikkate alındığında karışım oranının yüzde 2 olması durumunda; 42 bin m3 biyoetanole ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için de 16.600 hektar alanda 116 bin ton mısır veya 12.353 hektar alanda 494 bin ton şekerpancarı yetiştirilmelidir. Karışım oranının yüzde 3 olması durumunda ise 63 bin m3 biyoetanole ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için ise, 25.000 ha alanda 175 bin ton mısır veya 18.529 ha alanda 741 bin ton şekerpancarı yetiştirilmelidir (ÖİK, 2014). 5. Sonuç Şeker sanayinin hammaddesi olan şekerpancarı, Türkiye ekonomisine çok yönlü katkıları olan bir tarımsal üründür. Türkiye’de 25 kamu, 5 özel ve 5 nişasta bazlı olmak üzere toplam 35 şeker fabrikası bulunmaktadır. Kamuya ait şeker fabrikalarında yaklaşık 11000 kişi istihdam edilmektedir. Türkiye’de şeker iç tüketimi karşılayacak kadar üretimi yapılmakta ve bu sebeple şekerpancarı dış ticarete konu olmamaktadır. Şeker şirketleri kaliteye dayalı alım politikası uygulamasından dolayı çiftçilerin iklim, toprak yapısı, hastalık ve zararlılara dayanıklı, kök ve şeker verimi yüksek, çimlenme gücü yüksek, sağlıklı ve güvenilir çeşitleri tercih etmeleri gerekmektedir. Son yıllarda piyasada çok sayıda çeşidin olması nedeni ile çiftçiler bilinçsizce çok yüksek fiyatlarla tohum temin etmekte ve normal ekim normundan daha sık ekim yapmaktadırlar. Bu durum çiftçinin maliyetini yükseltmekte ve karlılığı düşürmektedir. Şeker pancarı yalnızca şekerin hammaddesi olmayıp aynı zamanda Türkiye’nin de tarafı olduğu Kyoto protokolü ve 2011 tarihli ve 28067 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Motorin Türlerine İlişkin Teknik Düzenleme Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile “Benzin Türlerine İlişkin Teknik Düzenleme Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” gereği akaryakıtlara eklenmesi gereken bioetonolün de hammaddesi durumundadır. Akaryakıt tüketiminde yüzde 2-3 arasında değişen oranlarda biyoetanol harmanlama zorunluluğu getiren bu düzenleme şekerpancarı üretim planlamasının yalnızca şeker ihtiyacı için değil bioetanol üretimi içinde üretilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de 2014 yılı verilerine göre 2015 yılı şekerpancarı üretim miktarında iklim ve hastalıklardan kaynaklı %5 düşüş beklenmektedir. AB ülkelerinin 2017 yılında şekerpancarında uyguladıkları kotanın kaldırılmasına ilişkin çalışmaları Türk Şeker piyasasını da etkileyecektir. Rekabetçi hale gelen şeker piyasasında Türkiye şekerpancarı üreticileri AB şeker pancarı üreticileri ile rekabet edemeyecektir. 415 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Mevcut üretim maliyetleri ve tarımın yapısal sorunları nedeni ile AB ülkeleri ile rekabet şansı yoktur. AB ülkelerinde 35 Euro olan şekerpancarı ton maliyeti, Türkiye’de 65 Euro/ton civarındadır. Türkiye hali hazırda dışa kapalı kendine yeter miktarda üretime devam etmeli, bu şekilde hem ülke içi talebi karşılayacak kadar üretim gerçekleştirip hem de çiftçisini koruma altına almış olacaktır. Kaynaklar FAOSTAT, 2015, http://faostat.fao.org/site/567/default.aspx#ancor Özel İhtisas Komisyonu (ÖİK) Raporu (Bitkisel Üretim), 2014. Onuncu Kalkınma Planı, 2014-2018, Kalkınma Bakanlığı TCMB, 2014, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/kurlar/ Tursun, N., A.Ö.Tursun, K.Kaçan, Kahramanmaraş İli ve İlçelerinde Şekerpancarı Ekim Alanlarında Sorun Olan Yabancı Otların Belirlenmesi, KSÜ, Fen ve Mühendislik Dergisi, 166-173, 6(2)2003 Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2015, Tarımsal Veri İstatistikleri Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. 2015, Tarım Raporu, www.turkseker.gov.tr 416 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye’de Tohumculuk Sektörü Murat KÜÇÜKÇONGAR Birol ERCAN Bahri DAĞDAŞ Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Karatay/KONYA 1.Giriş Tohumluk, yeni bitkiler elde etmede yararlanılan generatif ve vegetatif özelliğe sahip tüm bitki organ ve kısımlarını ifade eder (Aygören, 2011). Tohumluklar tarımsal üretimin temel girdilerinin başında gelmekte olup,kaliteli tohum kullanımı, verimi ve üretimi artırmasının yanı sıra daha dayanıklı, daha az maliyetli ve rekabet gücü yüksek ürünlerin elde edilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır (TCEB, 2013). İnsanoğlu binlerce yıl önce tohumdaki yaratıcı özelliği keşfettiği zaman yeryüzünde tarımda başlamıştır. Bu tarihten itibaren tohum veya tohumluk bitki yetiştirme açısından daima kilit bir unsur olmuştur. Günümüzde bitki yetiştirmede uygulanan tekniklerin ve kullanılan materyalin pek çoğu, aslında tohumda var olan genetik ve fizyolojik potansiyelin tam olarak ortaya çıkmasına imkan sağlamak içindir. Gübreleme, çapalama, sulama, ilaçlama vb. gibi bitki yetiştirme uygulamalarından hiç birisi, üretimi artırmada tohum tarafından belirlenen genetik limitin ötesinde bir katkıda bulunamaz. Bir bitkinin ortaya koyduğu verim veya ürün kalitesi o bitkiyi yetiştirmede kullanılan tohumun taşıdığı potansiyel ile yakından ilgilidir. Islah edilmiş kaliteli tohumlukların tarımda kullanılması hem tarımsal işletmeler hem de bölgesel ve ülkesel ekonomiler açısından kayda değer faydalar temin etmektedir. Bunlardan bazıları verim ve kalite artışları gibi bitkisel üretimde gerçekleşen aşikar kazanımlar, bazıları ise, tarımın ve ekonominin diğer sektörlerinde faktör verimliliği, istihdam ve topyekun üretimi artırmaya yönelik olumlu ancak dolaylı etkilerdir. Tarımsal işletme seviyesinde ele alındığında zaman, ıslah edilmiş tohumluklar verimliliği artırmada, üretim riskini azaltma ve netice olarak çiftçi gelirini artırma imkanı sağlamaktadır. Buna ilave olarak, üstün nitelikli ve kaliteli tohumluklar, bitkisel ürünleri doğrudan kullanan tüketiciler ve hammadde olarak işleyen sanayiciler için ucuz ve kaliteli ürünlerin kolayca tedariki anlamına gelmektedir (Soylu,2013). Türkiye’de tohumculuğun tarihi 1860 yılında ABD den pamuk tohumluğu, ithal edilmesi ve Ege ve Çukurova’da dağıtılması 417 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ile başlamış, 1870-1880 yılları arasında bazı yabancı demiryolu şirketleri demir yolu hattı boyunca tahıl ve pamuk tohumluğu dağıtmıştır. 1913 yılında şeker pancarı tohumları getirilerek üretime başlanmıştır. 1925 yılında Tohum Islah ve Üretme İstasyonları kurulmuş, yurt dışından “anaç kademe” pancar tohumluğu ithal edilmiştir. 1950 Devlet Üretme Çiftlikler (DÜÇTİGEM) ler kurulmuştur. 1950 li tohum kalite ve sistem kurulması çalışmaları başlamış, 1953 Tahıl Kontrol ve Sertifikasyon merkezi kurulmuş, 1959 Şeker Şirketi ile KWS ortaklık kurulmuş, 1960 Bölge Çeşit Deneme Müdürlüğü, 1961 İlk özel ve 1978 İkinci özel tohumculuk şirketi kurulmuştur. 1963 yılında 308 sayılı “Tohumluk Tescil,Kontrol ve Sertifikasyon Kanunu” nun yürürlüğe girmiş, 1963 Türkiye ISTA’ya 1968 yılında OECD tohum sertifikasyon sistemine üye olmuştur. Türkiye’de 1983 -1984 Tohum fiyatları ve ithalatın serbest bırakılmıştır. Bu yıldan sonra ülkemizde tohum’da serbest piyasa koşulları ve özel sektör ağırlıklı tohum üretimi ve ticareti gelişmeye başlamıştır. Türkiye 1989-1997 bazı bitki türlerinde AB ile eşdeğerlilik ve 1998 ISF üyeliği gerçekleştirmiştir. Türkiye 2001 yılında TTSMM lab. ISTA tarafından 124 bitki türünde Uluslararası akreditasyonu gerçekleştirmiştir. 2004’te 5042 Sayılı “Yeni Bitki Çeşitlerinin Islahçı Hakları 28 Kanunu, 2006’da 5553 “Tohumculuk Kanunu yürürlüğe girmiştir. Türkiye 2007 Sebze Tohumları OECD sistemine dahil edilmiş, 18 Kasım 2007 UPOV’a üye olmuştur. 2008 Alt Birlikler ve Türkiye Tohumcular Birliğinin Kurulmuş , 2010’da 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 2010’da 5996 Sayılı Vet.Hiz.Bit.Sağ.Gıda ve Yem Kanunu kabul edilip yürürlüğe girmiştir (Yılmaz 2011). Son 10-15 yılda Türkiye’de tohumculuk alanında gerek kanuni gerekse diğer alanlarda çok büyük gelişmeler kaydetmiştir. Bugün Türkiye’de Tohumcular Birliği; Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği, Bitki Islahçıları Alt Birliği, Fide Üreticileri Alt Birliği, Fidan Üreticileri Alt Birliği, Tohum Yetiştiricileri Alt Birliği, Tohum Dağıtıcıları Alt Birliği ve Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği olmak üzere toplam 7 alt birlikten oluşmaktadır (TÜRKTED, 2013). 2. Dünya’da Tohum Dış Ticareti Uluslararası Tohum Federasyonu (ISF) 2011 yılı tohum raporunda 9,9 milyar dolar değerinde olan dünya tohum ihracatında, önde gelen ülkelerin sırasıyla Fransa (1,6 milyar dolar), Hollanda (1,5 milyar dolar) ve ABD (1,4 milyar dolar) olduğu belirtilmiştir. Fransa 544 bin ton tohumluk ihracatı yaparken, ABD 373 bin ton, Hollanda ise 133 bin ton ihracat yapmıştır. Dünya toplam tohumluk ihracat miktarı ise 2.753.951 tondur. 9,1 milyar dolar değerinde olan dünya tohumluk ithalatında ilk sırayı alan ülkeler ABD (908milyon dolar), Almanya (714 milyon dolar) ve Fransa (683 milyon dolar) olmuştur. Miktar bakımından ise 2011 yılında dünya tohumluk ithalatı 2.023.847 ton olarak gerçekleşmiştir. ABD 173 bin ton, Almanya 202 bin ton ve Fransa 130 bin ton tohumluk ithal etmiştir (TCEB,2013). 418 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 3.Türkiye’de Tohumculuk Türkiye de ürünlere göre 2012 yılı için tohumluk ihtiyacı Tablo 1.’de gösterilmiştir. Ürünlere göre toplam tohumluk ihtiyacı dekara atılan tohum miktarı ve ürünün ekim alanı, yenileme süresine göre değişmektedir. Bu kriterler göz önüne alındığında 2014 yılında en fazla ekim alanına sahip olan buğday için yaklaşık 528 bin ton sertifikalı tohumluk ihtiyacı vardır. Buğdayı 186 bin ton ile arpa ve 162 bin ton ile patates takip etmektedir. Bazı ürünlerde ihtiyacımız olan sertifikalı tohum üretim miktarından fazla üretim var iken bazı ürünlerde ise yeterli üretim olmamasından dolayı ithalat vardır. Buğdayda 2014 yılında ihtiyacımız olan 528 bin ton sertifikalı tohumun yaklaşık 404 bin tonunun (%76.52) üretimi yapılmaktadır. Hibrit mısır, ayçiçeği sertifikalı tohum üretim miktarları ihtiyaçlarımızın çok üzerindedir. Türkiye’de 2002 yılında toplam 145 bin ton sertifikalı tohum üretilirken 2014 yılında bu rakam 775 bin tona yükselmiştir. Sertifikalı tohum üretimine ve ekimine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından verilen desteklemeler üretim miktarını ve talebi artırmıştır. Türkiye’de sertifikalı tohum üretim miktarında olduğu gibi meyve fidan ve fide üretiminde de büyük artışlar olmuştur. 2002 yılında 2,4 milyon adet sertifikalı meyve fidanı üretilirken 2014 yılında 58,4 milyon adet meyve fidanı üretilmiştir. Çilek için bu durum 2002 yılında 500 bin adet fide iken 2014 yılında 95,2 milyon adet fide üretimi şeklinde gerçekleşmiştir (Tablo 2). Tablo 1. Türkiye 2014 Yılı Çeşitler İtibariyle Sertifikalı Tohumluk İhtiyaçları (ton) Buğday Arpa Hibrit mısır Çeltik Ayçiçeği Soya Aspir Kanola Yerfıstığı Ş.pancarı Pamuk Nohut Kuru fasulye Kırmızı mercimek Sebze Yonca Korunga Fiğ Patates Ekiliş Alanı * (Dekar) 79.192.084 27.872.973 6.586.450 1.108.844 6.574.576 343.178 443.050 321.330 333.289 2.887.851 4.681.429 3.885.175 911.103 2.324.461 8.370.604 6.923.055 1.949.088 4.822.528 1.297.032 Ekim Normu** (Kg/Da) 20 20 3 20 0,6 10 1,5 1 7 0,4 2 13 10 13 1 2,5 10 10 250 Yenileme** Süresi 3 3 1 2 1 1 1 1 1 1 1 3 3 3 1 4 3 5 2 Tohumluk*** İhtiyacı 527.947 185.820 19.759 11.088 3.945 3.432 665 321 2.333 1.155 9.363 16.836 3.037 10.073 8.371 4.327 6.497 9.645 162.129 Kaynak: *Türkiye İstatistik Kurumu,2015. ** SOYLU S. 2013. Konya İli Tohumculuğunun Durum ve Potansiyelini Belirlemeye Yönelik Fizibilite Çalışması *** Araştırmacılar tarafından hesaplanmıştır. 419 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo 2.a. Türkiye’de Çeşitlere Göre Sertifikalı Fidan, Fide Üretimi (adet) Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Meyve 2.420.730 2.844.287 6.535.201 18.672.936 41.534.409 64.230.921 18.279.586 19.914.532 27.953.671 30.895.364 45.394.005 56.027.584 58.384.744 Asma 1.092.500 1.920.000 429 2.276.862 5.179.290 6.157.120 2.958.185 2.032.860 3.407.915 3.499.880 3.393.588 7.129.690 5.465.230 Çilek Fidesi (Adet) 500.000 1.000.000 1.000.000 1.050.000 30.950.000 36.726.000 43.363.000 31.260.000 32.257.000 30.477.000 32.221.084 51.123.140 95.202.000 Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. Tablo 2.b. Türkiye’de Çeşitlere Göre Sertifikalı Tohumluk Üretimi (ton) Buğday Arpa Mısır Çeltik Ayçiçeği Soya Yerfıstığı Ş.Pancarı Patates Pamuk Nohut Kuru Fasulye Mercimek Kanola Sorgum Sudanotu Aspir Şalgam Y.Pancar Çim ve Çayır Otu Diğerleri TOPLAM 2002 80.107 4.376 15.896 1.293 4.575 595 1 1.421 21.375 11.585 198 29 14 20 117 0 0 22 406 13 145.227 2005 176.202 22.307 30.167 3.505 6.522 201 101 2.720 63.901 19.581 157 30 285 0 145 0 5 10 636 0 332.190 2010 315.676 34.416 35.234 5.521 11.854 1.982 70 466 70.654 15.679 253 0 107 107 0 397 0 26 56 1.523 497.964 2014 403.769 82.216 66.578 9.334 23.769 3.408 151 1.163 163.269 11.621 1.726 44 305 28 81 807 92 5 87 4.369 775.709 Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. Türkiye’de sertifikalı tohum dağıtım miktarları 2002 yılında 150 bin ton iken bu rakam 2014 yılında 776 bin tona yükselmiştir. En fazla dağıtımı yapılan ürünler ihracat dahil buğday, patates, arpa, mısır, ayçiçeği ve pamuktur. 2014 yılında 420 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 üretilen 404 bin ton sertifikalı buğday tohumunun hemen hemen tamamının dağıtımı yapılmıştır. Bu rakam arpa için 82 bin ton üretimin %94.21’i, mısır için 66,6 bin ton üretimin %82’si, ayçiçeği için 23,7 bin ton üretimin %33,35’i şeklinde gerçekleşmiştir. Tablolerden görüldüğü üzere Türkiye’de ihtiyacın altında sertifikalı tohum üretimi olup mevcut üretimin de bir kısmı dağıtılamamaktadır. Tohumluk üretiminde özel sektörün payı yıllar itibarıyla artmaktadır. 2005 yılında toplam tohumluk üretiminin %45’ini özel sektör karşılarken, 2011 yılında %66,7’sini karşılamaktadır. 2011 yılı verilerine göre hibrit ayçiçeği, hibrit mısır, patates, soya, pamuk ve sebze tohumluğu üretiminin neredeyse tamamını özel sektör üretmektedir. 2005 yılında buğday tohumluğunun %89’u kamu tarafından karşılanırken 2011 yılında %45’e düşmüştür. Arpa tohumluğunun üretiminde ise, kamunun payı 2005 yılında %78 iken 2011 yılında %43’e düşmüştür. Tablo 3. Türkiye’de Çeşitlere Göre Sertifikalı Tohumluk Dağıtım Miktarı (ton) Buğday Arpa Mısır Çeltik Ayçiçeği Soya Yerfıstığı Ş.Pancarı Patates Pamuk Nohut K.Fasulye Mercimek Sebze Kanola Yonca Korunga Macar Fiğ Adi Fiğ Sorgum Sudan Otu Aspir Şalgam Y.Pancar Çim Ve Çayırotu Diğerleri TOPLAM 2002 80.089 4.127 14.547 897 3.065 796 1 3.177 26.000 10.776 166 24 1 2.137 30 416 885 397 406 100 2005 173.386 21.643 27.706 1.289 5.162 495 61 2.201 47.624 12.525 143 5 2 3.103 15 1.061 1.491 1.895 471 214 44 2.236 22 39 3.601 150.374 304.268 Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. 421 2010 262.764 31.822 30.763 2.040 10.558 1.172 30 2.338 74.823 11.034 403 5 61 3.592 142 1.465 858 562 752 242 18 2 35 2.910 875 439.583 2014 402.824 77.463 54.638 9.350 7.927 3.416 148 1.212 178.958 10.746 1.726 44 305 2.630 106 2.043 46 854 135 807 92 65 4.541 7.242 767.318 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2002 yılında 22,6 milyon dolar olan toplam tohum ihracatımız 2014 yılında 148 milyon dolara ulaşmıştır. İthalatımız ise 2002 yılında 55 milyon dolarken 2014 yılında 188 milyon dolara ulaşmıştır. 2014 yılı itibarıyla Türkiye’nin en fazla tohumluk ihraç ettiği ülkelerden ilk sırayı 14,9 milyon dolarlık değeri ile toplam tohumluk ihracatının %11,8’inin yapıldığı Ukrayna, 2. sırayı 14 milyon dolar ve %11,2 pay ile Rusya, 3. sırayı 13,1 milyon dolar ve %10,4 pay ile İtalya almaktadır. 2012 yılı itibarıyla Türkiye’nin en fazla tohumluk ithal ettiği ülkelerden ilk sırayı 20,5 milyon dolarlık değeri ile toplam tohumluk ithalatının %11,2’sinin yapıldığı ABD, 2. sırayı 20,3 milyon dolar ve %11,1 pay ile Fransa, 3. sırayı 18,5 milyon dolar ve %10,1 pay ile İsrail almaktadır. Tablo 4. Tohum Sektörü Dış Ticaret Verileri (000.000 $) 2002 2005 İhracat* 17,3 26,98 İthalat* 55,29 89,60 Hacim 72,59 116,58 Denge -37,99 -62,62 Karşılama Oranı (%) 31.29 30.11 2010 94,79 176,79 271,58 -82,00 53.62 2014 148,375 188,431 336,806 -40,056 78.74 Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. Tablo5. Türkiye Tohum İhracatında Önemli Ürünlerin Değerleri ve Oransal Payları (20022014) Ayçiçeği Tohumluk Mısır Tohumluk Sebze Tohumları Buğday Pamuk Diğer TOPLAM 2002 Değer ($) Oransal Payı (%) 2.526.000 14.58 10.856.000 62.68 317.000 1.83 0 0.00 3.531.000 20.39 90.000 0.52 17.320.000 100.00 2014 Değer ($) 76.203.000 41.171.000 17.270.000 1.010.000 2.283.000 10.438.000 148.375.000 Oransal Payı (%) 51.36 27.75 11.64 0.68 1.54 7.03 100.00 Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. Tablo6. Türkiye Tohum İthalatında Önemli Ürünlerin Değerleri ve Oransal Payları (20022014) 2002 2014 Değer ($) Oransal Payı (%) Değer ($) Oransal Payı (%) Sebze Tohumları 40.070 72.47 Patates 6.826 12.35 Yem Bitkileri 426 0.77 Mısır Tohumluk 2.442 4.42 Çim Ve Çayırotu Tohumu 3.047 5.51 Ayçiçeği Tohumluk 2.190 3.96 Şekerpancarı 0 0.00 Kanola 0 0.00 Diğer 291 0.53 TOPLAM 55.292 100.00 Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. 114.859.000 16.505.000 13.424.000 11.946.000 10.960.000 7.534.000 5.597.000 714.000 6.892.000 188.431.000 60.96 8.76 7.12 6.34 5.82 4.00 2.97 0.38 3.66 100.00 422 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tablo7. Türkiye Tohum İhracatında Önemli Ülkeler (2012) Ukrayna Rusya İtalya Fransa Hollanda Yunanistan Macaristan Avusturya Sudan Irak Diğer Değer ($) 14.893.682 14.085.773 13.108.105 11.249.537 8.188.602 7.763.661 7.735.483 7.735.355 6.965.935 5.131.000 23.938.972 Oransal Payı (%) 12 12 11 9 7 6 6 6 6 4 20 TOPLAM 120.795.972 100 Kaynak.T.C.Ekonomi Bakanlığı, 2013. Tohumculuk, Sektör Raporları, Tablo 8. Türkiye Tohum İthalatında Önemli Ülkeler (2012) ÜLKE ADI ABD Fransa İsrail Tayland Çin Peru Hollanda İtalya Şili İspanya Diğer TOPLAM Değer ($) 20.454.624 20.318.360 18.479.506 15.546.360 14.148.224 13.934.193 11.495.189 11.313.070 10.811.003 8.689.598 52.458.497 197.648.624 Oransal Payı (%) 10 10 9 8 7 7 6 6 5 4 27 100 Kaynak: T.C.Ekonomi Bakanlığı, 2013. Sektör Raporları, Tohumculuk, http://www.ekonomi.gov.t Türkiye’de tohumluk üretiminde özel sektörün payı 2002 yılından 2013 yılına kadar sürekli artış göstermektedir. Özellikle ayçiçeği, mısır, patates, soya, pamuk ve sebze tohum üretiminin tamamı özel sektör tarafından yapılmaktadır. Buğday, arpa ve sebze tohum üretiminde de özel sektörün payı kamu sektörüne göre daha fazladır (Grafik 1). 4. Sertifikalı Tohum Kullanım ve Tohum Üretim Desteklemeleri Sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde kaliteye, teknoloji kullanımına ve çevre koruma önceliklerine göre bitkisel üretim faaliyetinde, sertifikalı tohumluk kullanımının yetersiz olduğu bazı türlerde yurt içinde üretilip sertifikalandırılan tohumları kullanan Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçilere dekar başına sertifikalı tohum kullanım desteği verilmektedir. 423 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 BUĞDAY ARPA SOYA MISIR PATATES PAMUK SEBZE YEM BİTKİLERİ 2010 2011 AYÇİÇEĞİ Grafik 1. Tohumluk Üretiminde Özel Sektörünün Payının Yıllara Göre Değişimi Tablo 9. Sertifikalı Tohum Kullanım Desteklemesi Birim Fiyatlar (2015) Destekleme Fiyatı (TL/da) Buğday, arpa 8,5 Tritikale, yulaf, çavdar 6,0 Çeltik, yerfıstığı, 6,0 Nohut, kurufasulye, mercimek 12,0 Susam, kolza (kanola), aspir 4,0 Patates, 40,0 Soya 20,0 Korunga, fiğ, yem bezelyesi 7,0 Grafik 2. Sertifikalı Tohum Desteği İş Akış Şeması 424 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Sertifikalı Meyve/Asma Fidanı/Çilek Fidesi İle Kapama Bağ/Bahçe Tesisi Desteklemeleri Dünya standartlarına uygun, dış pazarlarda söz sahibi olabileceğimiz ve iç tüketime kaliteli ürün sağlayarak daha sağlıklı beslenmeyi gerçekleştirmek amacıyla yurt içinde üretilip sertifikalı ve standart kademede belgelendirilen fidanları kullanarak kapama bahçe ve bağ tesis eden çiftçiler dekar başına olmak üzere desteklenmektedir. Tablo 10. Sertifikalı Meyve/Asma Fidanı/Çilek Fidesi İle Kapama Bağ/Bahçe Tesisi Desteklemeleri (2015) Standart Sertifikalı (TL/da.) (TL/da.) Bodur meyve fidan türleri ile bahçe tesisi 150 400 Yarı Bodur meyve fidan türleri ile bahçe tesisi 150 350 Bağ ve diğer meyve fidanları ile bahçe tesisi 100 280 Zeytinde yağlık çeşitler ile bahçe tesisi 50 150 Aşılama ile çeşit değiştirme 250 Virüsten ari fidanlara ilave olarak 50 100 Sertifikalı çilek fidesi desteği 350 Grafik 3. Sertifikalı Meyve/Asma Fidanı/Çilek Fidesi İle Kapama Bağ/Bahçe Tesisi desteği İş Akış Şeması Sertifikalı Tohum Üretim Desteklemesi Tohumculuk sektörünün uluslararası rekabete uygun bir şekilde gelişmesini sağlamak için yurt içi tohum üretiminin yetersiz olduğu bazı türlerde, yurt içinde 425 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 sertifikalı tohumluk üreten/ürettiren ve sertifikalandıran, yurt içinde satışını gerçekleştiren yetkilendirilmiş tohumculuk kuruluşlarına verilmektedir. kg başına destekleme Tablo 11. Sertifikalı Tohum Kullanım Desteklemesi Birim Fiyatlar (2015) Destekleme Fiyatı (TL/Kg) Buğday, 0,10 Arpa, tritikale, yulaf, çavdar, patates 0,08 Çeltik 0,25 Nohut, kurufasulye, mercimek, aspir, 0,50 korunga, fiğ, yem bezelyesi Susam 0,60 Soya 0,35 Yonca 1,50 Yerfıstığı 0,80 Grafik 4. Sertifikalı Tohum Üretim Desteği İş Akış Şeması 5. Bahri DAĞDAŞ Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Sorumlu Olduğu İllerde Tohumculuk sektörü BDUTAE tarla bitkileri konusunda sorumlu olduğu iller Konya, Karaman, Aksaray, ve Niğde illeridir. BÜGEM kayıtlarına göre 2014 yılı içerisinde Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray illerinde tarla bitkileri sertifikalı tohum üretimi gerçekleşmiş olup yaklaşık 222 bin ton üretimle Türkiye’nin sertifikalı tohum üretiminin yaklaşık %30’unu oluşturmaktadır. Bölgede sertifikalı tohum üretimi hem kamu hem özel sektör 426 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 tarafından yapılmaktadır. Bölgede kamu tarafından 2014 yılında yaklaşık 30 bin ton (%13.65), özel sektör tarafından ise yaklaşık 192 bin ton (%86.35) sertifikalı tohum üretilmiştir. Bölge illerinden Konya ilinde 212 bin ton, Karaman ilinde 5.988 ton, Aksaray ilinde 4.401 ton ve Niğde ilinde 223 kg sertifikalı tohum üretilmiştir. Bölgede en fazla buğday, patates, arpa ve ayçiçeği tohum üretimi yapılmaktadır. Türkiye’de üretilen Ayçiçeği, Yonca ve Aspir sertifikalı tohum üretiminin %82’si bölgede gerçekleşmiştir(Tablo12). Tablo 12. BDUTAE’nin Sorumlu Olduğu Bölgede 2014 Yılında Ürünlere Göre Sertifikalı Tohum Üretim Miktarı (ton) ve Türkiye Üretimindeki Payı (%) Ürün Adı Buğday Patates Arpa Konya 96.632 61.869 33.143 Nohut Fasulye Ayçiçeği Yonca Aspir Mısır Fiğ Tritikale 214 16 15.331 426 128 2.757 71 408 Yem Bezelyesi Yulaf Çavdar Soya Haşhaş DİĞER TOPLAM Karaman 856 2.842 912 Aksaray 2.459 1.877 Niğde Bölge Toplamı 99.947 64.711 35.932 Türkiye Toplam 403.769 163.269 82.216 Oransal Payı (%) 24,75 39,63 43,70 214 40 16.684 426 153 2.757 112 408 1.726 44 23.769 12,40 90,91 70,19 807 66.578 18,96 4,14 24 1.353 25 41 51 51 184 184 8 8 16 16 187 528 211.969 3.408 187 2 5.989 0,22 0,22 4.401 530 222.359 30.123 775.709 28,67 Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü Kayıtları, 2015. 7. Sonuç 2002 yılında toplam 145 bin ton sertifikalı tohum üretilirken 2014 yılında bu rakam 778 bin tona yükselmiştir. Sertifikalı tohum üretimine ve ekimine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından verilen desteklemeler üretim miktarını ve talebi artırmıştır. Türkiye’de sertifikalı tohum üretim miktarında olduğu gibi meyve fidan ve fide üretiminde de büyük artışlar olmuştur. 2002 yılında 2,4 milyon adet sertifikalı meyve fidanı üretilirken 2014 yılında 58 milyon adet meyve fidanı üretilmiştir. Çilek için bu durum 2002 yılında 500 bin adet fide iken 2014 yılında 95 milyon adet fide üretimi şeklinde gerçekleşmiştir. Türkiye’de tohumluk üretiminde özel sektörün payı 2002 yılından 2014 yılına kadar sürekli artış göstermektedir. Özellikle ayçiçeği, mısır, patates, soya, pamuk ve sebze tohum üretiminin tamamı özel sektör tarafından yapılmaktadır. Buğday, arpa ve sebze tohum 427 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 üretiminde de özel sektörün payı kamu sektörüne göre daha fazladır. Son 10 yılda sertifikalı tohum üretiminde büyük bir yol alan Türkiye’de sektörünün daha ilerlemesi için aşağıda bazı öneriler sunulmuştur: Çiftçilere tohumluk üretimde verim ve kalite artırıcı faktörler konusunda eğitim verilmelidir. Sözleşmeli tohumluk üretimi yapan çiftçilere tohumluk üretimde kalite standartları ve üretimde kalite artırıcı faktörler konusunda eğitim verilmelidir. Tohum üretici kuruluşlarla tohumlukta kaliteli üretim konusunda ihtiyaçlarını tespit etmeye yönelik periyodik toplantıların düzenlenmesi gerekmektedir. Tohum üretici kuruluşlarla ile Çiftçiler Arasında Sözleşmeli üretim modelinin geliştirilmesi ve problemleri konusunda periyodik toplantılar düzenlenmelidir. Tohumculuk Alanında teknoloji geliştirme sürecinde ihtiyaç duyduğu nitelikli personelin yetişebilmesi için ilgili kuruluşlarla işbirliğinin sağlanmalıdır. Tohumculuk İşletmeleri ile Tarımsal Araştırma Enstitüleri ve Üniversiteler Arasında Ar-Ge İşbirliklerinin Oluşturulmalıdır. AB Çerçeve Programları, AB CIP Programı, EUREKA, EBN gibi uluslar arası destekler konusunda tohumculuk firmalarına bilgilendirme yapılması gerekir. Tohumculuğu yapılan bitki türleri dışında tohumculuğu yapılabilecek diğer bitki türlerinin tespit edilmesi, bunların yurt içi ve yurt dışı piyasalardaki ekonomik potansiyellerinin belirlenmesi gerekmektedir. Tohumluk Üretimi sırasında kalitenin kontrolü konusunda görev yapan Kamu Teknik Elemanlarının Periyodik olarak Eğitilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin en önemli tohumluk üreticisi olan Konya, Karaman, Nevşehir, Niğde ve Aksaray illerinde sektörle ilgili olarak önemli sıkıntılar da mevcuttur. Bu sıkıntıların başlıcasını elekçi diye de tabir edilen ve herhangi bir sertifikalandırma yapmadan piyasada kabul görmüş çeşitleri eleyip, ilaçlayıp izinsiz olarak piyasaya süren firmalardır. Türkiye’de sertifikalı tohumlukların %30’unu üreten bir bölgede piyasayı denetleyip kanuni işlemler yapmaya yetkili tek kuruluş olan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü teknik elemanları tarla kontrolleri, numune alımları ve sertifikasyon işlemleriyle aynı ana sıkışan bu denetleme faaliyetlerini büyük fedakarlık ve gayretlerle çalıştıkları halde yetiştirmeleri mümkün olmamaktadır. Böyle bir durumda tohumluk üretici kuruluşlarının bulunduğu şehirlerde Ticaret Borsaları, Ziraat Mühendisleri Odası, Ziraat Odaları gibi sivil toplum kuruluşları ile İl Müdürlüklerinin teknik elemanları entegre çalışmalar yaparak denetlemeleri daha etkin hale getirebilirler ve bunun sonucunda da hak kayıplarının önüne geçmek mümkün hale gelebilir. Ayrıca çeşit ıslahçısı kuruluşlarca geliştirilen çeşitlerin kaçak yollarla üretimi ve sertifikalandırılmasının önüne geçebilmek için beyannameleri kabul eden Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüklerince çeşit ıslahçısı kuruluşla tohum üreticisi firma arasında yapılan sözleşmenin istenmesi zorunluluk haline getirilmelidir. Çeşit geliştiren araştırma enstitülerinin sertifikasyon işlemlerinin 428 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Merkezi Müdürlüğü kanalıyla yürütülmesi çok fazla zaman kaybına yol açmasından dolayı Orijinal ve Elit kademelerin sertifikasyonu Konya ilindeki KLD gibi özel sertifikasyon kuruluşlarının elemanlarına yeterli eğitimler verildikten sonra TTSM’nin denetiminde bu kuruluşlarca yapılması işlemleri oldukça hızlandıracaktır. Ayrıca sertifikasyonda kullanılan fiziksel ve kimyasal analizler bir çok defa karışıklıklara ve itirazlara sebep olduğundan bu metotlara ilave olarak çeşitlerin DNA parmak izleriyle kontrol edilmesi çeşitlerin safiyetini korumada büyük faydalar sağlayacaktır. Kaynaklar AYGÖREN E. 2011. Türkiye’de tohumculuk sektörü, TEPGE Bakış, ISSN:1303-8346 Nüsha:10, ANKARA. SOYLU S.2013. Konya İli Tohumculuğunun Durum ve Potansiyelini Belirlemeye Yönelik Fizibilite Çalışması, Mevlana Kalkınma Ajansı Proje No; TR52-12-TD-03/16,KONYA. T.C.Ekonomi Bakanlığı, 2014. Sektör Raporları, Tohumculuk, http://www.ibp.gov.tr/pg/sektorpdf/tarim/tohumculuk.pdf, Erişim Tarihi: 02.11.2014 Türkiye Tohumculuk Endüstri Derneği, 2013. http://www.turkted.org.tr/haber-71.html, Erişim Tarihi: 02.08.2013 Türkiye İstatistik Kurumu, 2015. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul , Erişim Tarihi: 02.12.2015 T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015.http://www.tarim.gov.tr/sgb/Belgeler/ SagMenuVeriler/BUGEM.pdf, Erişim Tarihi: 02.11.2015 T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. http://www.tarim.gov.tr/BUGEM/Belgeler/Bitkisel%20%C3%9Cretim/Tohumculuk/%C4 %B0statistikler/, Erişim Tarihi: 02.12.2015 T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. Aksaray, Karaman, Konya, Nevşehir ve Niğde illeri Tohumculuk İstatistik Kayıtları, ANKARA. Yılmaz, A. 2011. Türkiye Tohumculuk Sektörünün Dünü, Bugünü ve Yarını, Konya Tohum 2011 Fuarı Paneli, Konya. 429 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Gübreler Dr. Mehmet KEÇECİ Dr. Nesime CEBEL Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Gübre üretimi ve tüketimi bir ülkenin tarımsal gelişmesinin olduğu kadar, birim alandan alınan ürün miktarının da en iyi göstergelerinden biridir. Gübreleme, sulama ile birlikte tarımsal üretimin tabii koşullara bağımlılığını azaltan en önemli etkendir. Dengeli ve ekonomik olmak koşulu ile gübrelemenin diğer tüm tarımsal girdilere göre bitkisel üretimdeki payının daha yüksek olduğu çeşitli ülkelerde yapılmış araştırmalarla kanıtlanmış durumdadır. Gübre kullanımının bitkisel üretim artışındaki payı %50-75 arasında değişmektedir. Tarımsal ürün maliyetleri içinde % 10–15 paya sahip olan gübreler ürün verimini tek başlarına %50’den fazla arttırdıklarından, tarım sektörü, gıda maddeleri fiyatları ve ülke ekonomisi üzerinde çok önemli ve tartışılmaz bir etkiye sahiptir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, bitkilerin 20-22 civarında bitki besin elementine mutlak ihtiyaç duyduklarını göstermektedir. Bitki besin maddeleri makro besinler ve mikro besinler şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. Makro besin maddeleri olarak tanımlanan karbon (C), hidrojen (H), oksijen (O), azot (N), fosfor (P), kükürt (S), potasyum (K), kalsiyum (Ca) ve magnezyum (Mg) elementlerine bitkiler daha fazla gereksinim duyarlar ve bitki bünyesinde bu besin maddeleri fazla miktarda bulunurlar. Mikro besin maddeleri olarak tanımlanan demir (Fe), mangan (Mn), bakır (Cu), çinko (Zn), molibden (Mo), bor (B) gibi elementlerine ise bitkiler daha az gereksinim duyarlar. Verimli toprak, yeter düzeyde ve uygun oranda besin elementi içeren, besin elementlerinin bitki kökleri tarafından alınmasını engellemeyecek fiziksel kimyasal ve biyolojik özelliklere sahip toprak olarak tanımlanabilir. Tarımsal üretim sırasında nitelikli ve bol ürün alınması için topraklarda bulunan bitki besin maddesi içerikleri önemli bir olgudur. Bunun için bitkisel üretim neticesinde toprakta azalan bitki besin maddelerinin ve toprak verimliliğinin sürdürülebilirliğinin sağlanması için kimyasal, organik ve mikrobiyal gübrelerin ilave edilmesi gerekmektedir. Bu çalışma ile ülkemizin gübre gereksinimi, tüketimi ve üretimini içine alan genel gübre 430 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 kullanımı, organik gübreler ve mikrobiyal gübreler konularına bir bakış açılması amaçlanmıştır. Çalışmanın gübre konusunda çalışanların gereksinimlerine ışık tutması hedeflenmiştir. 2.Türkiye’nin Potansiyel Gübre İhtiyacı Türkiye’nin potansiyel gübre ihtiyacı Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter Projesi (TOVEP) verileri ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerinin kullanılması sonucu elde edilen değerlerin ortalaması alınarak, güncel koşullara uygun olarak belirlenmiştir (Usul ve Keçeci 2014). 2.1.Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübre İhtiyacı Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter Projesi (TOVEP) verileri ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre, Türkiye’nin potansiyel yıllık azotlu gübre ihtiyacı; Tarım Havzalarına göre farklılık arz etmekle birlikte, toplam 2.107.590 ton, birim alandaki ortalama azotlu gübre ihtiyacı 89,27 kg/ha azot (N) olarak hesaplanmış ve Şekil 1’de verilmiştir (Usul ve Keçeci 2014). Şekil 1. Türkiye Tarım Havzalarına Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübre İhtiyacı Tarım Havzalarına göre azot ihtiyacının oldukça fazla farklılık arz etmesinin sebebi, Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter Projesi (TOVEP) verilerine göre havzaların farklı toprak özelliklerinden ve havza alanlarının farklılığından kaynaklanmaktadır. Haritanın incelenmesinden de anlaşılacağı gibi otuz tarım havzası içerisinde toplam miktar olarak en düşük azot gereksinimi Zap Tarım Havzasında (22224 ton), en yüksek azot gereksiniminin Orta Anadolu Tarım Havzasında (203201 ton) olduğu görülmekle birlikte, toplam azot gereksinimi 2107590 ton olarak hesaplanmıştır (Şekil 1). 431 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter Projesi (TOVEP) verileri ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre, Türkiye’nin potansiyel yıllık fosforlu gübre ihtiyacı; Tarım Havzalarına göre farklılık arz etmekle birlikte, toplam 1.400.934 ton, birim alandaki ortalama fosforlu gübre ihtiyacı 59,34 kg/ha fosfor (P2O5) olarak hesaplanmış ve Şekil 1’de verilmiştir (Usul ve Keçeci 2014). Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter Projesi (TOVEP) verileri ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre, Türkiye’nin potansiyel yıllık potasyumlu gübre ihtiyacı; Tarım Havzalarına göre farklılık arz etmekle birlikte, toplam 156.839 ton, birim alandaki ortalama potasyumlu gübre ihtiyacı 6,64 kg/ha potasyum (K2O) olarak hesaplanmış ve Şekil 1’de verilmiştir (Usul ve Keçeci 2014). Tarım Havzalarına göre fosfor ihtiyacının oldukça fazla farklılık arz etmesinin sebebi, Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter Projesi (TOVEP) verilerine göre havzaların farklı toprak özelliklerinden ve havza alanlarının farklılığından kaynaklanmaktadır. Tarım Havzalarına göre potasyum ihtiyacının oldukça fazla farklılık arz etmesinin sebebi, Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter Projesi (TOVEP) verilerine göre havzaların farklı toprak özelliklerinden ve havza alanlarının farklılığından kaynaklanmaktadır. Haritanın incelenmesinden de anlaşılacağı gibi otuz tarım havzası içerisinde toplam miktar olarak en düşük fosfor gereksinimi Doğu Karadeniz Havzasında (12928 ton), en yüksek fosfor gereksiniminin Orta Anadolu Tarım Havzasında (134622 ton) olduğu görülmekle birlikte, toplam fosfor gereksinimi 1.400.934 ton olarak hesaplanmıştır (Şekil 1). Haritanın incelenmesinden de anlaşılacağı gibi otuz tarım havzası içerisinde toplam miktar olarak en düşük potasyum gereksinimi Karasu-Aras, Büyük Ağrı, GAP, Batı GAP Havzalarında (1 ton), en yüksek potasyum gereksiniminin Kıyı Ege Tarım Havzasında (15991 ton) olduğu görülmekle birlikte, toplam potasyum gereksinimi 156.839 ton olarak hesaplanmıştır (Şekil 1). 3.Türkiye’de Gübre Tüketimi Gübre tüketimi üzerine, bitki, iklim, toprak özellikleri gibi doğal faktörlerin yanısıra insan faktörü özellikle de ülkemizde teknik faktörler kadar önemlidir. Ülkemizde son yıllarda analize dayalı gübreleme yavaş yavaş artmakta ise de çoğunluk hala babadan, dededen kalma alışkanlıklarına göre gübre kullanılmaktadır. Bunun en önemli sebepleri çiftçilerimizin eğitim seviyelerinin düşük olması, arazilerin oldukça parçalı olması, teknik hizmetlerin ve özellikle tarımsal yayımın yetersiz olmasıdır. Diğer taraftan ülkemizin ekonomik koşulları nedeniyle ürün-gübre fyatlarının dengesiz ve dinamik oluşu da bunu etkileyen önemli bir sebep olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde gübre fiyatlarındaki aşırı yükselişler gübre kullanımını önemli oranlarda düşürdüğü 432 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 gibi, gübre fiyatlarının makul veya düşük olduğu yıllarda gübre kullanımının hayli arttığı görülür ki, çiftçi bazında ihtiyaçtan daha fazla gübre tüketildiği görülmektedir. 3.1. Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübre Tüketimi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre; 2004-2014 yılları arasında yıllık azotlu gübre tüketim miktarları 1.133.068 ton (2008) ile 1.431.946 (2012) ton arasında değişmekle beraber 10 yıllık ortalama tüketim yaklaşık 1.350.000 ton/yıl olarak gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci 2014). Tarım Havzaları bazında gübre kullanımları incelendiğinde Türkiye'de son 10 yılın ortalamasına göre en fazla azotlu gübre kullanımı Orta Anadolu Tarım Havzasında (Türkiye gübre kullanımının % 11'i) gerçekleşmiştir. Azotlu gübre kullanımı yönünden Orta Anadolu Tarım Havzasını sırasıyla, Kıyı Akdeniz ve GAP Tarım Havzaları takip etmektedir (Usul ve Keçeci 2014). Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre; 2004-2014 yılları arasında yıllık azotlu gübre tüketim miktarları 328.824 ton (2008) ile 605.532 (2006) ton arasında değişmekle beraber 10 yıllık ortalama tüketim yaklaşık 527347 ton/yıl olarak gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci 2014). Tarım Havzaları bazında gübre kullanımları incelendiğinde Türkiye'de son 10 yılın ortalamasına göre en fazla fosforlu gübre kullanımı Orta Anadolu Tarım Havzasında (Türkiye gübre kullanımının % 13'ü) gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci 2014). Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre; 2004-2013 yılları arasında yıllık azotlu gübre tüketim miktarları 65451 ton (2009) ile 109376 (2007) ton arasında değişmekle beraber 10 yıllık ortalama tüketim yaklaşık 92805 ton/yıl olarak gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci 2014). Tarım Havzaları bazında gübre kullanımları incelendiğinde Türkiye'de son 10 yılın ortalamasına göre en fazla potasyumlu gübre kullanımı Kıyı Akdeniz Tarım Havzasında gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci 2014). 4.Türkiye’de Tüketilen Gübrenin İhtiyacı Karşılama Oranı Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından tarım havzalarına ait veriler harita ortamına aktarılmıştır. Tüm dönüştürme işlemlerinde ilgili ilin tarımsal arazi varlığının ne kadarı ilgili tarım havzasına giriyorsa gübre kullanım ve ihtiyaçları da bu orana göre yapılarak havzanın gübre bazında ayrı ayrı olarak ihtiyaç ve kullanımları belirlenerek haritalanmıştır. Elde edilen haritalara göre Türkiye geneli itibari ile bazı tarım havzalarında 2004-2014 yıllarına göre kullanılan gübre miktarının ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı az, fazla ve kullanımına gerek olmadığı şeklinde değerlendirilmiştir (Usul ve Keçeci 2014). 433 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 4.1.Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübrelerde Tüketilen Gübrenin İhtiyacı Karşılama Oranı Tarım Havzalarına göre gübre kullanımının, gübre ihtiyacını karşılama oranları belirlenmeye çalışılmıştır. 2013 yılı itibari ile kullanılan azotlu (N) gübre miktarı 1.420.426 ton olarak gerçekleşmiştir. Azotlu gübre ihtiyacı ise 2.107.590 ton (N) olarak belirlenmiştir. Bu verilere göre 2014 yılı içerisinde, Türkiye ortalaması olarak, tüketilen azotlu (N) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranı % 66 olarak bulunmuştur. Tarım havzalarına göre 2014 yılı içerisinde kullanılan azotlu (N) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranları ayrı ayrı hesaplanarak haritada verilmiştir (Şekil 7). Son 10 yıl içerisinde tüketilen azotlu (N) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranı ortalama % 64 olarak gerçekleşmiş olup, buradan da anlaşılacağı üzere gereğinden daha az gübre kullanıldığı görülmektedir (Usul ve Keçeci 2014). Şekil 2. Havza Bazında Yılında Tüketilen Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübrenin İhtiyacı Karşılama Oranı (2014) Tarım Havzalarının 2014 yılı itibariyle gübre kullanımlarının, gübre ihtiyaçlarına oranları incelendiğinde, azotlu gübre kullanımı ihtiyacından daha fazla olan ve ihtiyacın üzerinde gübre kullanılan Tarım Havzaları Kuzey Marmara, Karacadağ, GAP ve Doğu Akdeniz Tarım Havzalarıdır. Meriç Havzası gübre ihtiyacı kadar gübre kullanmıştır. Diğer havzalarda kullanılan gübre ihtiyacın altında kalmıştır. 2013 yılı itibari ile kullanılan fosforlu (P2O5) gübre miktarı 612.950 ton olarak gerçekleşmiştir. Fosforlu gübre ihtiyacı ise 1.400.934 ton (P2O5) olarak belirlenmiştir. Bu verilere göre 2014 yılı içerisinde, Türkiye ortalaması olarak, tüketilen fosforlu (P2O5) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranı % 42 olarak bulunmuştur. Tarım havzalarına göre 2014 yılı içerisinde kullanılan fosforlu (P2O5) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranları ayrı ayrı hesaplanarak haritada verilmiştir (Şekil 8). Son 10 yıl içerisinde tüketilen fosforlu (P2O5) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranı ortalama % 38 olarak gerçekleşmiş olup, buradan da anlaşılacağı üzere 434 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 gereğinden daha az gübre kullanıldığı görülmektedir (Usul ve Keçeci 2014). Tarım Havzalarının 2014 yılı itibariyle gübre kullanımlarının, gübre ihtiyaçlarına oranları incelendiğinde, fosforlu gübre kullanımı tüm havzalarda ihtiyacın altında kalmıştır. 2014 yılı itibari ile kullanılan potasyumlu (K2O) gübre miktarı 100.502 ton olarak gerçekleşmiştir. Potasyumlu gübre ihtiyacı ise 156.839 ton (K2O) olarak belirlenmiştir. Bu verilere göre 2014 yılı içerisinde, Türkiye ortalaması olarak, tüketilen potasyumlu (K2O) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranı % 6 olarak bulunmuştur. Tarım havzalarına göre 2013 yılı içerisinde kullanılan potasyumlu (K2O) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranları ayrı ayrı hesaplanarak haritada verilmiştir (Şekil 9). Son 10 yıl içerisinde tüketilen potasyumlu (K2O) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranı ortalama % 59 olarak gerçekleşmiş olup, buradan da anlaşılacağı üzere gereğinden daha az gübre kullanıldığı görülmektedir (Usul ve Keçeci 2014). Tarım Havzalarının 2014 yılı itibariyle gübre kullanımlarının, gübre ihtiyaçlarına oranları incelendiğinde, potasyumlu gübre kullanımı ihtiyacından daha fazla olan ve ihtiyacın üzerinde gübre kullanılan Tarım Havzaları; Orta Kızılırmak, Orta Anadolu, Van Gölü, Ege Yayla, Erciyes, Fırat, Göller, Gediz, İç Ege, Doğu Akdeniz, GAP, Batı GAP, Büyük Ağrı ve Karasu-Aras Tarım Havzalarıdır. Diğer havzalarda kullanılan gübre ihtiyacın altında kalmıştır. 5.Organik Gübreler Günümüzde de topraklarımızın yaklaşık % 65’inde organik madde içeriğinin düşük (Eyüboğlu 1999) olduğu düşünüldüğünde organik gübrelerin önemi ortaya çıkmaktadır. Tarımda başarılı olmanın en önemli koşulu toprakların organik madde içeriğini korumak ve artırmaktır. Bunun da en iyi yolu, organik gübrelerin gübre değerini yitirmeden tarım topraklarına uygulanmasıdır. Organik gübre, tarımsal üretimde yetiştirilen bitkilere besin maddesi sağlamalarının yanında, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini iyileştirmek amacıyla kullanılan ve çeşitli tarımsal faaliyetler sonucu oluşan organik kökenli tarımsal atıklarla, doğal kökenli organik maddelerin büyük ölçüde değişikliğe uğratılmadan elde edilmesiyle ortaya çıkan bir materyaldir. Organik gübreler grubuna giren gübrelerin başlıcaları; çiftlik gübresi, yeşil gübre, kompost, tavuk gübresi, kanalizasyon atıkları, kombina atıkları, bitkisel atıklar’dır. Topraklara besin maddesi sağlamanın yanı sıra toprağın organik maddesini arttırıcı bir materyal olarak kullanılırlar. Organik gübreler toprağın havalanma, su tutma, ısınma ve geçirgenlik gibi fiziksel özelliklerini bitki yetişmesi için uygun hale getirirken, bitki besin maddelerinin toprakta tutulmalarını ve yarayışlı durumda bulunmayan besin maddelerinin yarayışlı hale geçmelerini sağlayarak toprak kimyasal özelliklerinin de olumlu şekilde etkiler. Toprağa uygulanan organik gübreler 435 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 toprağın biyolojik özelliklerini de olumlu yönde etkilerler. Bu nedenle organik gübreler çok yönlü etkiye sahip gübreler olarak bilinirler. Havlin vd. (2005) tarafında yapılan bir araştırmaya göre ahır gübresi uygulanan topraklarda uygulanmayanlara göre toprağın tarla kapasitesi yanında yarayışlı su miktarında ve solma noktasında dikkate değer artışlar saptanmıştır. Çiftlikte bulunan katı ve sıvı haldeki değişik hayvan gübreleri, içerikleri bitki besin maddeleri yönünden önemli farklılıklar göstermektedir (Tablo 1). At ve koyun gübresi gibi daha az su içeriği olan gübreler daha fazla bitki besin maddesi içermektedir. Genelde N ve K2O miktarı sıvı dışkıda, katı dışkıya oranla daha yüksek iken P2O5 miktarı katı dışkıda idrara göre daha yüksektir. Tablo 1. Çiftlikte Bulunan Değişik Hayvan Dışkılarının İçerikleri (Kacar 1997) Hayvan dışkılarının içeriği, % Hayvanın Su N P2O5 K2O Cinsi Katı Sıvı Katı Sıvı Katı Sıvı Katı At 75 90 0,55 1,35 0,3 0,4 Sığır 85 92 0,4 1 0,2 0,1 Koyun 60 85 0,75 1,35 0,5 0,05 0,45 Domuz 80 97 0,55 0,4 0,5 0,1 0,4 Sıvı 1,25 1,35 2,1 0,45 Ahır gübresi içerdiği mikro elementler açısından da değer taşımaktadır (Tablo 2). Tablodan görülebileceği gibi ahır gübresinde Mn, Zn, B, Cu dikkate bulunmaktadır değer oranlarda Tablo 2. Ahır Gübresinin Mikro Element İçeriği (Simpson 1991) Miktar, g ton -1 50-100 20-40 Eki.15 10.Ara 0,4-0,7 0,8-1,2 Mikro elementler Mangan (Mn) Çinko (Zn) Bor (B) Bakır (Cu) Molibden (Mo) Kobalt (Co) Bakanlığımızda organik gübrelerin üretimi, ithalatı, ihracatı ve piyasaya arzı 29 Mart 2014 tarihli 28956 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Tarımda Kullanılan Organik, Organomineral Gübreler ve Toprak Düzenleyiciler ile Mikrobiyal, Enzim İçerikli ve Organik Kaynaklı Diğer Ürünlerin Üretimi, İthalatı, İhracatı ve Piyasaya Arzına Dair Yönetmelik” ile düzenlenmektedir. Bu Yönetmeliğin amacı, toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısının iyileştirilmesi, bitkisel üretimde verimliliğin artırılması, insan sağlığının korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi amacıyla, organik, organomineral gübreler ve toprak düzenleyiciler ile mikrobiyal, 436 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 enzim içerikli ve diğer ürünlerin kullanımını yaygınlaştırmak, tanımlamak, bunlara ait analiz metotlarını belirlemek ve bu ürünlerin ithali, ihracı, üretimi, piyasaya arzı ile kayıt altına alınmasına ilişkin uyulması gereken usul ve esaslar ile bu usul ve esaslara uyulmaması halinde uygulanacak olan yaptırımları belirlemektir. Yönetmelik eki olan EK-1’de organik gübrelerin tip ismi, organik ürünün elde ediliş şekli ve ana bileşenlerine ait bilgiler, ürünün hammadde muhtevası, miktarı ile bünyesinde bulunması gereken bitki besin maddesi içeriği ve diğer kriterler, ürüne ait etikette beyan edilmesi istenen EC, pH vb. diğer bilgiler ve etiket üzerinde beyan edilmesi gereken zorunlu içerikler bulunmaktadır. Ayrıca yönetmelikte Ek-3 “Organik Kaynaklı Diğer Ürünler” kısmında vinas ekstresi, katı deniz yosunu, sıvı haldeki hümik asit veya sıvı fulvik asit, potasyum humat veya fulvik asit vb. materyallerin kriterleri; Ek-4 “Toprak Düzenleyiciler” kısmında ise kompost, leonardit, tarım kireci, jips, vermikülit vb. materyallerin kriterleri verilmiştir. 6.Mikrobiyal Gübreler Bitki için gerekli olan besin maddelerinin sağlanmasında ve çeşitli elementlerin biyolojik yolla yarayışlı hale gelmesinde rol oynayan canlı mikroorganizmaların ticari formülasyonları “MİKROBİYAL GÜBRE” olarak adlandırılır. Toprakların doğal yapılarında bulunan ve toprakta yetişen baklagil türleri ile ortakçı yaşayarak havanın serbest azotunu konukçu olduğu bitkinin hizmetine sunan Rhizobium bakterileri, yine topraklarda bulunan ve herhangi bir bitki türü ile konukçu yaşama ihtiyaç göstermeden havanın serbest azotunu bitkilerin hizmetine sunan azotobakteriler, toprak fosforunu elverişli hale getiren fosfat çözücü bakteriler ve siyanobakteriler vb. gibi mikroorganizmaların hepsi “Mikrobiyal Gübre” olarak adlandırılmaktadır. Yüksek verim almak adına yapılan yoğun ve bilinçsiz tarım ilacı/gübre kullanımı toprağın fiziksel yapısının bozulması, toprak canlılığının yitirilmesi, besin maddesi dengesinin bozulması, tuzlanma ve çoraklaşma gibi önemli çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir. Bütün bu sorunlar güvenilir gıda üretimi için sürdürülebilir ve sağlıklı tarım sistemini zorunlu kılmaktadır. Sistem organik atıkların geri dönüşümü, biyolojik gübrelerle toprak rizosferinin güçlendirilmesi, biyopestisit kullanımının yaygınlaştırılması ve tarımsal ekosistemdeki kirleticilerin biyolojik yollarla temizlenmesi yaklaşımlarını esas almaktadır. Bu kapsamda biyolojik gübre ve biyolojik savaş elemanı olarak kullanılabilecek mikroorganizmaların önem kazandığı görülmektedir. Mikrobiyal Gübrelerin Alanları ve Faydaları Kullanım Atmosferdeki azotu toprağa organik azot formunda bağlayarak bitkilerin azot ihtiyacını karşılar, 437 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Toprakta birikmiş ve kullanılamaz halde bulunan fosforun bitkilerce alınabilmesini sağlar, Kimyevi gübre kaynaklı minerallerin ve inorganik maddelerin toprakta birikmesini önler, Topraktaki organik madde miktarını artırır, çölleşmeyi ve erozyonu önler, Sağladığı enzimler ile hasat sonrası toprakta kalan köklerin ve organik maddenin çürümesini sağlayarak anızları humus olarak toprağa kazandırır, Topraktaki artırır, biyolojik aktiviteyi Bitki gelişimini ve patojenlere karşı direncini uyarıcı maddeler sağlar, Büyüme hormonlarını (auxin, indol asetik asit, gibberelik asit, vb. ) üretir ve emilimi düzenler. Ayrıca suni enzim ilave etmeye gerek bırakmaz. PGPR (Bitki Gelişimini Teşvik Eden Rizobakteriler) Bitki gelişmesini teşvik edici bakteriler tarım, bahçecilik, ormancılık ve çevrenin yenilenmesi amaçlarıyla kullanılmaktadır. Serbest yaşayan, bitkisel gelişimi teşvik eden, biyolojik mücadelede veya biyolojik gübre (BG) olarak kullanılan bakterilere bitki gelişimini teşvik edici rizobakteriler (PGPR) adı verilmektedir. Bu bakteriler daha çok Acetobacter, Acinetobacter, Achromobacter, Aereobacter, Agrobacterium, Alcaligenes, Artrobacter, Azoarcus, Azospirillum, Azotobacter, Bacillus, Beijerinckia, Burkholderia, Chromatium, Clostridium, Enterobacter, Erwinia, Flavobacterium, Herbaspirillum, Klebsiella, Microccocus, Paenibacillus, Pseudomonas, Rhizobium, Rhodobacter, Rhodosprilum, Serratia ve Xanthomonas cinslerine aittir. Son yıllarda bitkisel gelişmeyi teşvik edici ve artırıcı bakterilere ilave olarak bazı Aspergillus ve Penicillium gibi fungusların biyolojik gübre olarak kullanımı üzerine yoğun araştırmalar yapılmakta ve olumlu sonuçlar alınmaktadır. Ancak, bu güne kadar yürütülen araştırmalarda özellikle Azotobacter, Acetobacter, Azospirillum, Burkholderia, Pseudomonas, Bacillus ve Paenibacillus cinslerine ait türlerin PGPR olarak öne çıktığı görülmektedir. Mikrobiyal gübre olarak kullanımları eskiye dayanan Rhizobium inokulantlarını bir tarafa koyarsak, PGPR gübrelerinin ticarileşme düzeyi çok fazla değildir. Gerek konukçu bitki çeşitlerinin ve gerekse toprak/iklim koşullarının farklılığı, PGPR’lerin ticarileşmesinde önemli kısıtlardır. Toprağa aşılanacak türlerin düşük rekabetle yaşamalarının ve rizosfere yerleşmelerinin sağlanması inokulasyonun etkinliğini artıracaktır. Tarla koşullarında büyük varyasyonlar olsa bile, kontrollü ortamlarda etkin bulunan mikroorganizmaların tarla koşullarına taşınması ve adapte edilebilmesi çalışmalarına devam edilmelidir. Türlerdeki geniş genetik varyasyon, farklı koşullara adapte olabilen yüksek potansiyele sahip mikroorganizmaların belirlenebileceğini ortaya koymaktadır. Benzer ve farklı metabolik aktiviteye sahip daha fazla mikroorganizma farklı çevre şartlarında araştırılarak etkin mikrobiyal gübre 438 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 kombinasyonları belirlenmelidir (Çakmakçı, 2014). Biyopestisit kapsamındaki türlerin değerlendirilmesinde; denemelere tabi tutularak ve pestisit ruhsatlandırma esaslarına göre ruhsat alarak kullanıma sunulmalıdır. Fungal ve/veya bakteriyal organizmalardan hazırlanan mikrobiyal gübrelerin, yoğun ve yaygın kullanımının toprakta mevcut mikroorganizma faaliyeti üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve dengeli kullanılmalıdır. Mikrobiyal gübrelerin etiketinde BK (Bitki Koruma) ürünü olarak ifade bulunmamasına rağmen firmalarca veya satış noktalarında sözlü olarak bu ürünün birçok zararlı organizmayı kontrol altına aldığına dair ifadeler kullanıldığı gözlenmekte olup, Bakanlığımızca yapılacak eğitim çalışmalarında ve satış noktalarındaki denetimlerde konuya ağırlık verilmesi ve gerekli uyarılarda bulunulmasında fayda görülmektedir (Aşkın ve ark., 2014). Mikorizalar Ülkemiz topraklarındaki mikorizal gen kaynaklarımız değerlendirilip mikrobiyal gübre olarak üretilmeli ve kullanımları yaygınlaştırılmalıdır. Bu gelişmeler, ülkemizde gerçekleştirilen mikoriza çalışmaları açısından çok önemlidir. Çünkü yerli proje ve tez çalışmalarının çoğunda kullanılan mikorizal aşı materyalleri yabancı kökenlidir. Aşılama sonrası mikorizasyonun başarısı ise kök enfeksiyon yüzdesi, bitki ve toprak analizleri gibi gözlemlerle sınırlı kalmış; istatistiksel olarak yüksek enfeksiyon yüzdesi ve bitki gelişimi gözlemlenen koşullarda mikorizal aşılama etkin kabul edilmiştir. Diğer yandan çoğu durumda mikorizal enfeksiyonu sağlayan bireylerin ne düzeyde aşılama ile ilgili olduğu sorusu ihmal edilmiştir (Turgay ve ark. 2014). Genel Görüşler Bilindiği üzere nitrat ve nitrit kirliliği hem toprakta hem yeraltı sularında hem de bunların bulaşık olduğu ürünü tüketen insan sağlığı üzerinde ciddi sorunlara yol açmaktadır. Diğer taraftan yine aşırı fosforlu gübre kullanımı sulak alanlarda ötrofikasyona neden olmaktadır. Kısacası çevre ve insan sağlığına etkisi açısından Mikrobiyal Gübrelerin yaygınlaştırılması sürdürülebilir toprak ve su yönetimi açısından da son derece önemli ve gereklidir. Sürdürülebilir tarımda hedeflenen, devamlılık gösteren, verimli, kaliteli ve kar sağlayan, çevreyle dost tarımsal üretimdir. Bu hedefe ulaşmada doğal kaynaklar ve çevreye zarar vermeyen kültürel uygulamaların kullanılması gerekmektedir. Bu bağlamda; toprak içerisinde bulunan ve topraktaki bitki besin elementlerini bitkinin kullanabileceği yarayışlı hale getirerek, daha az kimyasal gübre kullanımını sağlayan mikroorganizmaların kullanımının yaygınlaşması gerekmektedir (Cebel, 2014). Mikrobiyal kültürlerin uygulanmasında kültür metodunun basit, ucuz ve taşınabilir olması, yüksek metabolik aktivite göstermesi ve uzun süre depolanabilir özellikte olması gereklidir. 439 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Doğru uygulanmış ve iyi takip edilmiş bir vermikompostun taşıyıcı materyal olarak değerlendirilmesi düşünülebilir. Mikrobiyal gübre ve organik gübrelerin, kimyasal gübrelerle birlikte tarımda etkin şekilde uygulanmasını öngören bir anlayış ve programın yürürlüğe konulması zorunludur. Mikrobiyal gübreler için yapılan güvenlik ve kalite çalışmaları insanlar, hayvanlar ve bitkiler için patojen olmayan mikroorganizmaların kullanılmasını öngörmektedir. Bu nedenle içeriğindeki toprak kökenli faydalı mikroorganizmaların yanı sıra toprak patojenlerinin bulunup bulunmadığının da araştırılması gereklidir. Mikrobiyal gübreler ile gübreleme yaparken; toprakların makro ve mikro besin elementleri miktarının, toprak tipinin, toprak nem içeriğinin, toprak havalanma durumunun, toprak sıcaklığının, toprak reaksiyonunun, bitkisel faktörlerin ve bakteriyal faktörlerin dikkate alınması gereklidir (Bilen, 2014). Biyolojik ürünleri yaygınlaştırma adına konu uzmanı olmayan her araştırıcı ya da özel sektörün bu işin içine dahil edilmesi biyolojik ürünlere olan güveni de zedeleyecek ve ileride ciddi sıkıntılara sebep olabilecektir. Numune alma ve Analiz Metotları mikrobiyal gübreler için yeniden gözden geçirilebilir. Mikrobiyal Gübrelerin analizini yapacak kuruluşların seçilmesi için kriterler Bakanlık tarafından belirlenebilir. Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü (TGSKMAE), mikrobiyal gübreler konusunda uzun yıllara dayanan çalışmalarını günümüze kadar taşımış ve daha ileri götürme çabasını sürdürmektedir. Bu anlamda, 23-24 Ekim 2014 yılında, “Mikrobiyal Gübre” çalıştayını gerçekleştirmiştir. Bu çalıştayda, sektörün tüm paydaşları, değerli katkılarını ortaya koymuş ve sonuç bildirgesinde, aşağıda yer alan hususlar öne çıkmıştır: 1.Biyolojik gübreler adı altında yeni bir çalışma yapılarak gübrelerin; hayvansal, bitkisel ve mikroorganizma kaynaklı olmak üzere sınıflandırılması, tanımların sekonder metabolitleri de kapsayacak ve anlam kargaşasına mahal vermeyecek şekilde gözden geçirilmesi amacıyla komisyonlar oluşturulması (BÜGEM, TAGEM, Üniversite), 2. Mikrobiyal gübre ve biyopestisit tescil yönetmeliklerinin diğer gübre ve pestisit yönetmeliklerinden ayrılarak ‘Biyolojik Ürünler Tescil Yönetmeliği’ adı altında ayrı bir şekilde düzenlenmesi, 3. Mikrobiyal gübrelerin araştırmacılara, tüketicilere, mühendislere tanıtılması bu konuda bilgilendirilmeleri ve mikrobiyal gübrelerin yaygınlaştırılması amacıyla demonstrasyon projelerinin artırılması, sempozyum, kongre vb. faaliyetlerin gerçekleştirilmesi (BÜGEM, TAGEM, Üniversite), 4. Yönetmelikte“İthalat İzni”başlığının 4. maddesinde geçen “… resmi araştırma kuruluşları veya üniversitelerin ilgili bölümleri tarafından...” ifadesinin “… konu uzmanı resmi araştırma kuruluşları veya üniversitelerin …” şeklinde değiştirilmesi, 440 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 5. Yine aynı madde de geçen “…öngörülen miktar üzerinden yapılır…” ifadesinin “..dekar hesabından etiket üzerinde yazılan kullanım dozunu aşmayacak şekilde..” değiştirilmesi, üniversiteler ve ilgili kurumlara hizmet vermek amacıyla böyle bir merkezin oluşturulması hedeflenmiştir. İlgili Kurum ve Kuruluşlarla çözüm odaklı proje ortaklığı oluşturulmalıdır. 6. Üniversitelerin ilgili bölümlerine yüksek lisans dersi olarak konulması, 11. Yerli izolatlarla yeni ürünler ve formülasyon çalışmalarının yapılması ve tescil haklarının korunması ve ihracatın teşvik edilmesi ((BÜGEM, TAGEM, Üniversite, Özel Sektör), 7. Mikrobiyal gübrelerin gübreleme rehberlerinde yer alması (TAGEM), 8. Mikrobiyal gübrelerin de kapsamına alınması (BÜGEM), destek 9. Analizlerde toplam bakteri değil, üründe yer alan mikroorganizmaların spesifik olarak en azından cins düzeyinde analiz edilmesi, analiz metotlarının mevzuatta yer alması, analiz kritik değerleri ve güvenlik kriterlerinin belirlenmesi, (BÜGEM, TAGEM, ÜNİVERSİTE), 10. Yerli kaynakların araştırılması ve yerli izolatlar elde edilerek ülkesel kültür koleksiyonu oluşturulması ve bu amaca hizmet edeceği düşünülen, TGSKMAE bünyesinde kurulması planlanan, “Mikrobiyal Gübre Teknoloji Geliştirme ve Kültür Koleksiyonu Merkezi” için teknik yardım ve finansmanın sağlanması için destek verilmesi, (BÜGEM, TAGEM, Üniversite). Ülkemizde bu konudaki İzolatların eldesi, moleküler karakterizasyonu gibi ileri teknoloji kullanımı, mikrobiyal gübre üretim teknolojileri, ithal edilen, üretilen ve ihraç edilen ürünlerin analizi ve test edilmeleri ile ilgili metot geliştirme, tescil ve denetime yardımcı olacak veri üretme, mikrobiyal gübre üretiminde kullanabilecek kültür koleksiyonu oluşturmak ve özel sektör, 12. Ortak araştırmalar yapılarak ülkesel projelere dönüştürülmesi, (TAGEM, Kamu, Üniversite, Özel Sektör işbirlikleri,) 13. Uzmanlaşmış çalışma gruplarının oluşturulması, (BÜGEM, TAGEM, Üniversite ve Özel Sektör İşbirliği) 14. Yönetmeliklerde biyopestisit ve mikrobiyal gübre tanımlamalarından ve tescil için farklı yönetmeliklerden kaynaklanan karışıklığın giderilmesi ve her ürün ne amaçla kullanılacaksa, o yönetmelik kurallarına uygunluğuna bakılmalı, başka bir görüş istenmesi, ön ithalat izni vs. konularında özel sektörün çalışmalarına hız verecek bazı düzenlemelerin yapılmasının gerekliliği, (İlgili tüm paydaşlarla, kongre, sempozyum, çalıştay, eğitim toplantıları), 15. Yerli biyogübre üretim faaliyetinde sadece birkaç firmanın olması ve biyogübre ithalatı yapan firma sayısının ise bunun biraz üzerinde olması mevcut durumun bir göstergesi olup, mikrobiyal gübre kullanımının artması ve yerli ürünlerin tarım sektöründe daha fazla yer alabilmesi için mevcut üretim, ithalat ve tescil aşamaları ile ilgili sıkıntıların giderilmesi. 441 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 7.Sonuç ve Öneriler Tarımsal üretimin artırılması için, toprak işlenmeli, ekilmeli, sulanmalı, hastalık ve zararlılarla mücadele edilmelidir. Bütün bu işlemlerin yanı sıra bitkiyi besleyici, üretimi artırıcı çarelere de başvurmak gereklidir. Toprakları bitki besin maddelerince zenginleştirmek ve toprakların fiziksel ve biyolojik özelliklerini düzeltmek suretiyle, yetiştirilecek bitkiye daha iyi bir gelişme ortamı sağlamak gübrelemenin başlıca iki amacını oluşturur. Tarım alanlarının arttırılmasının artık mümkün olmaması, nüfusun artarak ihtiyaçlarının çeşitlenmesi sebebiyle, birim alandan daha fazla ürün alınmasını sağlayacak tedbirlerin yaygın olarak alınması gereklidir. Bu tedbirlerin başında gübrelerin yaygın ve doğru kullanılması gelmektedir. Çünkü tarımsal ürün maliyetleri içerisinde %10-15 paya sahip olan gübreler, ürün verimlerini tek başlarına %50'den daha fazla artırabilmektedirler. Bu nedenle, toprakta mevcut olan besin elementleri her zaman bitkinin ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmadığından tarım topraklarımızın eksik olan besin elementlerince zenginleştirilmesi zorunlu olmaktadır. Doğru gübreleme için çevre ve toprak şartları iyi bilinmelidir. Etkili bir gübre kullanımı ve gübrelemeden beklenen yararı sağlamak için toprakların bitki besin elementleri miktarı doğru olarak saptanmalıdır. Önerilen gübrelerin doğru zamanda, doğru şekilde ve miktarda verilmesi sağlanmalıdır. Bu şekilde hem ürün artışı ve hem bol kazanç elde edilecek hem de çevreye zarar verilmemiş olacaktır. Dengeli ve yeterli gübreleme de en az masrafla en fazla verimi elde etmek esastır. Temel hedef toprak analizlerine dayalı bir gübreleme programının yapılmasıdır. Gübrenin az veya fazla verilmesinin pek yararı olmayacağının da bilinmesi gerekir. En uygun gübre çeşidine ve miktarına karar verebilmek için, mutlaka ekip-dikilecek alandan usulüne uygun olarak toprak örneği alınmalı ve analiz yaptırılmalıdır. Böylece bir taraftan bitkide toksik etki yapacak ve çevre kirliliğine yol açabilecek kadar aşırı gübre kullanımının önüne geçilir, diğer taraftan da bitkinin ihtiyacı kadar bitki besin maddesi verilerek daha çok ve kaliteli ürün elde edilmesi sağlanır. Gübrelemede insan faktörü de özellikle ülkemizde teknik faktörler kadar önemlidir. Ülkemizde son yıllarda analize dayalı gübreleme yavaş yavaş artmakta ise de çoğunluk hala babadan, dededen kalma alışkanlıklarına göre gübreleme yapmaktadırlar. Bunun en önemli sebepleri çiftçilerimizin eğitim seviyelerinin düşük olması, arazilerin oldukça parçalı olması, teknik hizmetlerin ve özellikle tarımsal yayımın yetersiz olmasıdır. Diğer taraftan ülkemizin ekonomik koşulları nedeniyle ürün-gübre fyatlarının dengesiz ve dinamik oluşu da bunu etkileyen önemli bir sebep olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde gübre fiyatlarındaki aşırı yükselişler gübre kullanımını önemli oranlarda düşürdüğü gibi, gübre fiyatlarının makul veya düşük olduğu yıllarda gübre kullanımının hayli arttığı görülür ki, ihtiyaçtan daha fazla gübre tüketildiği görülmektedir. Her ne kadar bazı 442 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 yıllarda ve bazı havzalarda ihtiyaçtan fazla gübre kullanımı görülse de bu çalışma göstermiştir ki, ülkemizde genel olarak gübre tüketimi ihtiyacın altında kalmaktadır. Ülkemizde aşırı gübre kullanımı değil, dengesiz gübre kullanımı mevcuttur. Ülkemizin hayvansal ve bitkisel atık potansiyeli konusunda değişik kaynaklarda farklı rakamlar ortaya çıkmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Genel Müdürlüğü, Biyokütle Enerji Potansiyel Atlasında hayvansal atık miktarı yaklaşık 157 milyon ton/yıl, bitkisel atık miktarı ise yaklaşık 142 milyon ton/yıl olarak belirlenmiştir (Anonim 2014). Organik kökenli atıklar ciddi bir organik madde kaynağı olmanın ötesinde içermiş oldukları kimi bitki besin maddeleri yönünden de önemli bir potansiyele sahiptirler. Bu materyallerin geri kazanımı ile hem topraklarımızın organik madde içeriği artırılmış olacak hem de bitki besin maddesi yönünden fayda sağlayacağından verim artışı sağlanmış olacaktır. Tarımsal üretim sonucunda ortaya çıkan veya ürünlerin işlenmesi sonucunda oluşan pek çok materyal; tahıl sapları, antepfıstığı işleme atıkları, zeytinyağı üretim atıkları, çay işleme atıkları, şekerpancarı baş ve yaprakları, fındık zurufu, tütün fabrikasyon atıkları, bira endüstrisi atıkları, maya fabrikası atıkları, gül işleme atıkları vb. direk ya da hayvansal gübrelerle değişik oranlarda karıştırılarak kompostlandıktan sonra tarımda kullanılabilmektedir. Sap, saman, talaş ve çeltik kavuzu gibi bitkisel artıklar büyük baş ve kanatlı yetiştiriciliğinde altlık olarak kullanıldığından hayvan gübreleri ile karışık halde bulunmaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü ile Bolu Valiliğinin işbirliğiyle Şubat 2012’de Bolu’da “Kanatlı sektöründe Atık Sorunu ve Çevresel Etkileri Çalıştayı”n sonuç bildirgesinde kanatlı dışkılarının sektörel hammadde ve gübre olarak değerlendirilmesi, kanatlı üretim kapasitesi çok yüksek olan illerimizde üretimden kaynaklanan dışkı-atık-altlık problemlerinin çözümü ve altlığın işlenmesinde kompostlama ve biyogaz üretimi özendirilmesi ve bu amaçla pilot uygulamalar yapılarak en uygun işleme sistemlerinin belirlenmesi konuları önemle vurgulanmıştır. Organik atıkların tarıma kazandırılması için “Organik Atık ve Artık Yönetimi” entegre projesinin TGSKMAE koordinatörlüğünde yürütülmesi planlanmaktadır. Entegre proje kapsamında “Çeltik Kavuzlu Tavuk Gübresinin Kompostlanması ve Tarımda Kullanılma Olanaklarının Araştırılması”, “Hayvansal Sıvı Gübrenin Pamuk (G. Hirsutum L.) Tarımında Kullanım Olanaklarının Araştırılması”, “Karasu Kekinin Pamuk Bitkisinin Verim ve Kalitesi ile Toprak Verimliliğine Etkileri”, “Cibre ve Pirinanın Kalecik Karası ile Narince Üzüm Çeşitlerinde Toprak Özellikleri, Verim, Gelişme, Kalite Üzerine Etkileri” alt projeleri yürütülmektedir. Mikrobiyal gübrelerin azot kullanımını azaltma özelliği yanı sıra özellikle fosforlu gübrelerin tüketimi üzerine olası etkileri de belirlenmelidir. Bu konuda Enstitümüz tarafından hazırlanan “Mikoriza Aşılaması 443 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ve Fosfor Uygulamalarının Aspir’in Verim Unsurları, Fosfor Alımı ve Karbon Tutulumu Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi” projesi 2014 yılı PDT’dan geçip uygulamaya alındığı takdirde konu ile ilgili önemli bilgiler üretilecektir. Mikoriza uygulamalarının fosfor kullanımını azaltması halinde; ülkemizin fosfor tüketimini azaltmasına katkıda bulunulacaktır. Bu sayede aşırı fosforlu gübre tüketimi ile oluşan ağır metal kirliliğinin de önüne geçilmiş olunacaktır. Son zamanlarda Mikrobiyal Gübrelerin yapraktan uygulanması ile ilgili çok sayıda bilgi kirliliği mevcuttur. Yapraktan uygulamanın etkinliği ve içerisindeki bakterilerin insan sağlığına olası etkileri konusunda güvenilir bilgi üretilmelidir. Mikrobiyal gübrelerin yapraktan kullanılmasını öneren ile bunun karşısında sakıncalı olduğu söyleyen kesimler aynıdır. Konunun tarafsız uzman kuruluşlar tarafından daha fazla bilimsel araştırmaya dayandırılarak sonuçlandırılması gerekmektedir. Enstitümüz hem bilgi birikimi hem de alt yapı olanakları ile bu çalışmalarda aktif rol almaya hazırdır. Enstitü olarak uzun yıllara dayanan konu üzerinde yapmış olduğumuz araştırmalar ışığında geliştirdiğimiz suşlar ile ürettiğimiz Mikrobiyal Gübrenin çok daha fazla alana yayılması gerekmektedir. Bunun için de bu gübrelerin ticari olarak üretilmesi gerekmektedir. Ticari olarak üretimin önünü açacak uygulamalardan birisi, mevcut mevzuat gereği, tescil konusunda yapılacak düzeltmedir. Yürürlükte olan 10.06.2010 tarih ve 25841 sayılı Resmi Gazetedeki “Tarımda Kullanılan Organik, Organomineral, Özel, Mikrobiyal, ve Enzim İçerikli Organik Gübreler ile Toprak Düzenleyicilerin Üretimi, İthalatı, İhracatı, Piyasaya Arzı ve Denetimine” dair yönetmelikte tescil için beyan edilmesi gereken ÇED (Çevre Etki Değerlendirmesi) Raporu ve İş Yeri Açma Ruhsatı şartlarının kamu kurumları için kaldırılması gerekmektedir. çevre ve insanlığı açısından Mikrobiyal Gübrelerin yaygınlaştırılması sürdürülebilir toprak ve su yönetimi açısından da son derece önemli ve gereklidir. Kaynaklar Eyüpoğlu F. 2002. Türkiye Gübre Gereksinimi Tüketimi ve Geleceği, Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları. Eyüpoğlu, F. 1992. Türkiye’de Kullanılan Ticaret Gübrelerinin Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Genel Yayın No:186 Rapor Seri No: R.104 Ankara. Usul, M., Keçeci, M. 2014. Türkiye 2004-2013 Yılları Gübre Kullanımı ve İhtiyacı Karşılama Oranları Üzerine Bir Çalışma, Ankara 444 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Anonim 2014. Türkiye Biyokütle Enerji Potansiyeli Atlası. http\\bepa.yegm.gov.tr, erişim tarihi 20.06.2014. Eyüpoğlu, F. 1999. Türkiye Topraklarının Verimlilik Durumu. T.C. Başbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Yayınları Genel Yayın No: 220 Teknik Yayın No: T-67, Ankara. Havlin, J.L., Beaton, B., Tisdale S.L. ve Nelson W.L. 2005. Soil Fertility and Fertilizers. An introduction to Nutrient Management 7th Ed. Pearson Education Ltd. pp:1-515, USA. Kacar, B. 1997. Gübre Bilgisi (Değiştirilmiş ve Güncellenmiş) 5. Baskı. A.Ü. Ziraat Fakültesi 1490, Ders Kitabı 449, A.Ü.Z.F. Yayın Ünitesi, s.1-441, Ankara. Kacar, B., Katkat, A.V. 2007. Gübreler ve Gübreleme Tekniği (Değiştirilmiş ve Güncellenmiş) 2. Baskı. Nobel Yayın No:1119, Fen ve Biyoloji Yayınları Dizisi: 34, s.1559, Ankara. Simpson, K. 1991. Fertilizers and Manures. pp: 1-254, Longman Scientific and Technical, England. Aşkın, A., Bayram, Y., Turabi, M.S. 2014. Mikrobiyal Gübre ve Bitki Koruma Ürünü Olarak Mikroorganizmaların Kullanımı. Mikrobiyal Gübre Çalıştayı Bildiri Kitabı ve Sonuç Bildirgesi, 23-24 Ekim 2014, TGSKMAE, Ilgaz Dağı Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynaklar Araştırma ve Eğitim Merkezi, ANKARA. Bilen, S. 2014. Mikrobiyal Gübrelemede Toprak Özellikleri ve Çevre Şartları. Mikrobiyal Gübre Çalıştayı Bildiri Kitabı ve Sonuç Bildirgesi, 23-24 Ekim 2014, TGSKMAE, Ilgaz Dağı Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynaklar Araştırma ve Eğitim Merkezi, ANKARA. Cebel, N. 2014. Tarımda Yararlı Mikroorganizma Kullanımı (Mikrobiyal Gübreler). Agroskop, Tarım-Gıda-Hayvancılık Dergisi. Sayı: 26 (Ocak-Şubat). S: 36-41. Çakmakçı, R. 2014. Mikrobiyal Gübre Olarak Kullanılabilecek Mikroorganizmaların Etki Mekanizmaları ve Özellikleri. Mikrobiyal Gübre Çalıştayı Bildiri Kitabı ve Sonuç Bildirgesi, 23-24 Ekim 2014, TGSKMAE, Ilgaz Dağı Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynaklar Araştırma ve Eğitim Merkezi, ANKARA Turgay, O. C., Tarf, O. J., Mahmod, A. 2014. Mikrobiyolojik Gübre Materyali Olarak “Mikoriza”; Türkiye’de Mikoriza Çalışmalarının Dünü, Bugünü ve Yarını. Mikrobiyal Gübre Çalıştayı Bildiri Kitabı ve Sonuç Bildirgesi, 23-24 Ekim 2014, TGSKMAE, Ilgaz Dağı Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynaklar Araştırma ve Eğitim Merkezi, ANKARA 445 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Yeşil Mercimek Dr. Abdulkadir AYDOĞAN Ayşegül GÜRBÜZ Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1.Giriş Mercimek, ilk kültüre alınan bitkilerden biridir. Bilimsel olarak Lens culinaris L. olarak adlandırılan kendine döllenen, tek yıllık tane baklagil bitkisidir. Mercimek; tane iriliğine göre makrosperma (iri taneli) ve mikrosperma (küçük taneli) olmak üzere 2 sınıfa ayrılır. Ülkemiz mercimeğin ilk kültüre alındığı yer olarak bilinir ve gen merkezidir (Akçin 1988). Yüksek orandaki sindirilebilirliği, protein, mineral madde ve vitamince zenginliği nedeniyle insan beslenme sisteminin önemli bir birleşeni olmuştur. Ayrıca sap, bakla kavuzu ve dekortikationdan (%13 protein) sonra kalan kabuklar içerdiği besin maddelerinin zenginliği ile de çok iyi bir hayvan yemdir (Nygraard ve Hawtin 1981). Mercimek sadece insan beslenmesinde değil, ayrıca köklerinde bulunan nodüller içerisindeki nodozite bakterileri ( Rhizobium legiminosarum) vasıtası ile havanın serbest azotundan yararlanıp toprağı azotça zenginleştirmektedir. Mercimeğin dekara 10,3 – 11,5 kg arasında azot fixe ettiği belirlenmiştir (Summerfield 1981). Baklagillerin ekim nöbetinde kullanılmasıyla, küresel ısınma potansiyelinde %14, CO2 salınımında 2 tonluk bir azalma söz konusudur. Sonuçta baklagillerin rotasyonda kullanılmasıyla çevreye ve iklim değişikliklerine negatif etkisi daha az olmaktadır. C/N oranı 13:1 olan baklagil köklerinin parçalanma süresinin uygun koşullarda 1-2 haftadır (tahıllarda C/N oranı 80:1 süre 4-8 hafta). Bu yönüyle, baklagil kökleri toprakta bıraktıkları yüksek kapsamlı organik maddelerle mikroorganizma faaliyetlerini hızlandırmakta, kök yayılma bölgesinde toprak canlılığının artmasını sağlamaktadır (Şehirali 1988). Baklagillerin ekildikleri toprakları organik maddece zenginleştirmeleri yanında, toprağın ısınma, havalanma ve su tutma güçlerini artırmaları ve çapalanan bazı baklagillerin de tarlayı yabancı otlardan arınmış halde bırakmaları nedeniyle, kendinden sonra ekilecek bitkilere uygun toprak koşulları hazırlayarak ekim nöbetinde önemli ve olumlu rol oynamaktadırlar. Ülkemizde mercimek diğer baklagillerde de olduğu gibi tahıllar ile ekim nöbetinde kullanılmaktadır. 2. Dünyada Durum Dünyada 2013 yılında toplam 4.344.671 ha alanda 4.951.720 ton mercimek üretimi gerçekleşmiştir. Toplam üretiminin yaklaşık % 37 si 1.880.500 ton ile Kanada mercimek 446 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 üretiminde dünyada ilk sırada yer almaktadır. Kanada’yı 1.134.000 ton ile Hindistan ve 417,000 ton ile Türkiye izlemektedir. Türkiye’nin 417,000 ton ile 2013 yılı mercimek üretimindeki payı ise yaklaşık olarak %8-9 civarındadır (Tablo 1). Kanada ise son yıllarda dünyanın en büyük mercimek ihracatçı ülkesi konumundadır ve Saskatchewan’da Kanada ‘nın en önemli üretim bölgesidir. 2013 yılı verilerine göre dünya toplam mercimek ekim alanı 4.344.671 hektardır. Ülkeler itibariyle dünya mercimek ekim alanı yönünden 1.890.00 ha yaklaşık %43’lük pay ile Hindistan ilk sırayı almakta ve bu ülkeyi ise Kanada, Türkiye ve dördüncü olarak Avusturalya takip etmektedir. Türkiye’nin dünya mercimek ekim alanı payı ise yıllara göre değişmekle birlikte 2013 yılında 281.178 ha ile % 6,5 dolaylarındadır (Grafik 1). Dünyada toplanan istatistik verileri mercimek bitkisini yeşil ve kırmızı olarak ayırmamasından dolayı dünya yeşil mercimek verileri ayrıntılı olarak verilememektedir. 3. Türkiye’de Durum Türkiye’de kırmızı ve yeşil olmak üzere iki tip mercimek yetiştirilmektedir. Kırmızı mercimek % 98 oranında kışlık olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve İç Anadolu Bölgesinde ise Seydişehir. Beyşehir. Höyük ilçelerinde ekimi yapılmaktadır. Yeşil mercimek ise daha çok İç Anadolu Bölgesi ve geçit bölgelerinde ekilmektedir (Aydoğan 2009). Tablo 1. Ülkeler İtibariyle Dünya Mercimek Üretim Miktarları (Ton) Kanada Hindistan Türkiye Avusturalya A.B.D Nepal Çin Etiyopya Suriye Dünya 2010 2011 2012 2013 1.947.100 1.031.600 447.400 140.000 392.675 151.757 125.000 80.952 77.328 4.586.499 1.531.900 943.800 405.952 379.659 214.640 206.969 150.000 128.009 112.470 4.315.062 1.493.620 950.000 438.000 463.000 240.490 208.201 145.000 151.500 130.229 4.437.097 1.880.500 1.134.000 417.000 324.100 227.658 226.931 150.000 129.833 125.000 4.951.720 Kaynak: FAO. 2014 Yeşil mercimek ekim alanı üretimi ve ortalama verimi 10 yıllık dönem halinde verilmiştir (Tablo 2). 1991 yılında 253 000 ha ekili alana sahip olan yeşil mercimek sırasıyla % 72’lik azalmayla 2001 yılında 70 000 ha. daha sonra yaklaşık olarak % 67 bir azalma ile 2011 yılında 22 525 ha düşmüştür. Son olarak 2014 yılında ise toplam 17.049 ha alan yeşil mercimek ekilmiştir. Ekim alanı yönünden 1991’ den 2014 yılına gelindiğinde 23 yıllık süreçte toplam azalış % 93 civarındadır. 447 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Grafik 1. Ülkeler İtibariyle Mercimek Ekim Alanı (1.000 ha) Kaynak: FAO. 2014 Üretim değerleri açısından ise 1991 yılında yeşil mercimek üretimi 200.000 ton iken 23 sene içeresinde yaklaşık % 90 oranında düşüş ile 2014 yılında 20.000 tona gerilemiştir. Ancak ekim alanı ve üretimdeki azalmaya karşın birim alan veriminde artma görülmektedir. 1991 yılında 79 kg/da verim alınırken 2001 yılında ortalama 86 kg/da. 2011 yılında ise 116 kg/da olarak hesaplanmıştır. Son olarak da 2014 verilerine göre dekar başına ortalama verim 117 kg olarak gerçekleşmiştir. Bu da 1991 yılındaki değere göre yaklaşık olarak % 48 lik bir artış demektir. Ülkemizde yeşil mercimekte en fazla ekilişe 4. 418 ha ile Çorum ili sahip olduğu gibi. üretimde de 2014 yılında 5.260 ton ile Çorum olmuştur. Çorum ilini sırasıyla. Yozgat. Ankara. Manisa. Konya izlemektedir (Tablo 3). Tablo 2: Türkiye’ deki Yeşil Mercimek Ekim Alanı, Üretimi ve Verim Değerleri Ekilen alan (dekar) Hasat edilen alan(dekar) Üretim(ton) Verim(kg/da) 1991 2.530.000 2.529.590 200.000 79 2001 700.000 698.160 60.000 86 2011 225.248 224.431 25.952 116 2013 206.783 206.774 22.000 106 2014 170.485 170.341 20.000 117 Yıllar Kaynak: TÜİK. 2015 Tablo 3. 2014 Yılında Türkiye’de En Fazla Yeşil Mercimek Yetiştirilen 5 İlimizde Ekim Alanı. Üretim Ve Verim Değerleri. Yıllar Ekilen alan(dekar) Hasat edilen alan(dekar) Üretim(ton) Verim(kg/da) Çorum 44.177 44.177 5.260 119 Yozgat 21.265 21.265 2.411 113 Ankara 16.150 16.040 1.532 96 Manisa 13.715 13.715 1.494 109 Konya 9.457 9.457 1.194 126 Kaynak: TÜİK. 2015 448 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 4. Sonuç Mercimek. daha önceleri gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin ürünüyken. dünya ticaretinde öneminin gittikçe artması. çevreye ve insan sağlığına dost ürün olması nedeniyle Kanada. Avusturalya ve A.B.D gibi gelişmiş ülkelerin de ilgisini çekmiştir. Bu gelişmiş ülkeler başta Kanada olmak üzere son yıllarda mercimek üretimini katlamışlardır. Bunun sonucu olarak 1980’li yıllarda dünyadaki mercimek üretiminde lider olan ülkemiz 1990’dan başlayan hızlı düşüş ile şuanda üçüncü sırada yer almaktadır. Mercimek üretiminde en dramatik düşüş yeşil mercimek de olmuştur. Bunun başlıca nedeni yeşil mercimek üretim maliyetinin yüksekliği ve diğer ürünler ile rekabet edememesinden kaynaklanmaktadır. Yeşil mercimeğin yetiştirildiği alanlarda bitki yazlık olarak ekilmektedir. Yazlık ekilen bitkinin de gelişme dönemi sıcak ve kurak bir döneme denk gelmekte sonuç da verim oldukça azalmaktadır. Yeşil mercimeğin üretimini ve verimini sınırlayan faktörler arasında bir hastalık bulunmamaktadır. Verimi kısıtlayan ana biyolojik faktör yabancı otlardır. Ancak ekimin marjinal ve küçük alanlarda yapılması. mekanizasyon eksikliği. yetersiz agronomik teknikler nedeniyle verimlilik ve karlılık azalmakta ve sonuçta çiftçi ekimden vaz geçmektedir. Ayrıca kuru bakliyatın en önemli pazarlama avantajlarından olan depolama ve raf ömrünün fazlalığı yeşil mercimekte oldukça azdır. Nedeni ise depo zararlılarından Bruchus spp ve renk açılmasıdır. Son yıllarda yeni nesil ile birlikte yeme alışkanlığının gelenekselden fastfood’a yönelmesi nedeniyle tüketiminin azalması da üretimin düşmesinde etkili olan bir başka unsurdur. Doğrudan ekim yöntemlerinin maliyeti düşürücü faktör olarak kullanılması. depolama ve renk açılması sorununun giderilmesi. Kışa dayanıklı. makineli hasada uygun çeşitlerin geliştirilmesi. Mercimeğin tüketimini artırmak amacıyla fonksiyonel gıda üretimine yönelinmesi veya protein nişasta dengesini sağlamak amacıyla ekmeğe belli bir oranda katılmasının sağlanması. Demir içeriğinin zenginliği nedeniye (Aydoğan ve Karagül .2008) çocuk mamasına katılmasının sağlanarak tüketiminin arttırılması. Mercimeğe verilen desteğin tahıla göre en az üç katı olması gerekmektedir. Yeşil mercimeğin üretiminin ülkemizde arttırılması için; Yazlık ekimden geçilmesi. Yabancı ot sorunun çözülmesi. Araştırma enstitüleri tarafından geliştirilen çeşit ve agronomik paketlerin uygulanması. kışlık ekime Ekimden hasada kadar mekanizasyonun uygulanması. 449 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Kaynaklar Akçin. A. 1988 Yemeklik Tane Baklagiller. Selçuk Üniversitesi Yayınları No.43. Ziraat Fakültesi Yayınları No.8. Aydoğan. A. Karagül. V.. Yüce.M.. Durmaz. Ö.. Varlık. Y.. Gevrek. İ.. Erim. M.B. 2008. Iron. Zink and Selenium content of lentil (Lens culinaris Medik.) lines in winter and spring crop. 7. Poster abstracts. Plant Genomics European Meeting. Albena. Bulgaria. Aydoğan. A. 2009 Mercimekte Kışa Dayanıklılık Çalışmaları, Seminer, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Tarla Bitkileri Anabilim Dalı. Nygraard and Hawtin. 1981. Lentils. Agricultural Bureaux and The International Centre for Agricultural Research in The Dry Areas. Ed: C. Webb and G. Havtin. Şehirali. S. 1991. Yemeklik Tane Baklagiller. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakultesi Yayınları: 1089. Ders Kitabı: 314 450 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 Çekirdeksiz Kuru Üzüm Dr. Hülya UYSAL Yüksel SAVAŞ Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1. Giriş Sıcak-ılıman iklim kuşağı bitkisi olan asma, 34˚-49˚ kuzey ve güney enlemleri arasında rahatlıkla üretilebilirken 50. enlem derecesinden sonra sera ve benzeri ortamlarda üretilebilmektedir (Winkler et al. 1974). Asmanın tarihi çok eskilere dayanmaktadır (M.Ö. 8500-4000). Tarihte, Asurluların ve Hititlerin bağcılığa verdikleri önem ve Babil’in ünlü asma bahçeleri herkes tarafından bilinmektedir (Fidan ve Yavaş, 1989). Yunanlılar spor karşılaşmalarında ödül olarak, Romalılar ise ziyafetlerinde kuru üzümü sunmuşlardır (Dark, 1982). Orta Asya Türkleri ve Osmanlıların savaşlar sırasındaki levazım bölüğü gıdaları arasında da kuru üzüme yer verilmiştir (Fidan ve Yavaş, 1989). Üzüm; yüksek şeker içeriğinden dolayı kalori değeri yüksek bir besin maddesidir. Mineral maddelerden kalsiyum, potasyum, sodyum ve demir yönünden zengin olduğu gibi, bazı vitaminler (A, B1, B2, Niacin ve C vitaminleri) yönünden de önemli bir kaynak olarak kabul edilmektedir. Üzümün beslenme değerini oluşturan maddelerin niteliği ve miktarı, taze veya işleme sonucunda dönüştüğü ürüne göre değişmektedir. Yaş üzüme göre karşılaştırıldıklarında kuru üzüm ve pekmez, daha az su içerdikleri için daha yüksek kalorili, demir ve kalsiyum mineralleri bakımından daha zengindirler. Dünya bağcılığı içerisinde önemli bir paya sahip olan ülkemizde ağırlıklı olarak kurutmalık ve sofralık amaçlı üzüm üretilmekte bunun yanında şaraplık üzüm üretimi de daha az miktarlarda gerçekleşmektedir. Doğal beslenmeye olan ilginin artması nedeniyle günümüzde kuru meyvelere olan talep artmıştır. Türkiye’de çekirdeksiz kuru üzüm yoğun olarak Ege bölgesinde üretilmekte olup çekirdeksiz üzümlerin potasyum karbonat (K2CO3) ve zeytinyağı karışımından elde edilen eriyik içerisine bandırılarak kurutulmasıyla elde edilmektedir. Bandırma işlemi yapılmadan kurutulan üzümler koyu renkte olurken bu tip kuru üzümler natürel olarak adlandırılmaktadır. Bandırılarak kurutulan üzümler piyasalarda talep gören kehribar rengine sahipken; renklerine göre 7 ile 11 arasında 5 tipe ayrılmaktadırlar (TS 3411). Kaliteli kuru üzüm elde etmek için, 451 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 kurutulacak üzümlerin %22-23 kuru madde oranında ve hastalıksız olması yanında kirleticilerden korunmuş uygun şartlar altında, yağmura maruz kurutulması gereklidir. kalmadan 2. Dünyada Durum Üzüm, dünyada oldukça geniş alana yayılan meyve türlerinden biridir. Üzümler, ticari olarak değerlendirme şekillerine göre kurutmalık, sofralık, şıralık ve şaraplık olarak gruplandırılmaktadır. Dünyada üretilen üzümün %71’i şaraplık, %27’si sofralık ve %2’si kurutmalık olarak değerlendirilmektedir (Anonim, 2015). Türkiye’de ise üretilen üzümün %37’si çekirdekli ve çekirdeksiz kurutmalık, %52’si sofralık, %11’ide şaraplık olarak değerlendirilmektedir (TÜİK verileri, 2014). Türkiye, ABD, Çin, İran, dünyanın önemli Çekirdeksiz kuru üzüm üreticilerindendir. Dünya çekirdeksiz kuru üzüm rekoltesi son yıllarda Çin ve Şili gibi ülkelerin de katkısıyla 1,2 milyon ton civarında seyretmektedir. Üretim miktarlarında iklimsel koşulların getirdiği azalış ve artışlar sebebiyle yıllar arasında dalgalanmalar görülebilmektedir. Üretici ülkeler arasında ABD ve Türkiye; ilk iki sırayı almaktadır. Ülkelerin üretim miktarına bakıldığında (Tablo 1) ABD ve Türkiye’nin dünya kuru üzüm üretiminin yarısından fazlasını karşıladıkları görülmektedir. 2014 yılı itibariyle dünya toplam çekirdeksiz kuru üzüm üretiminin %26,2’sini ABD, %25,5’ini Türkiye, %14,8’ini Çin, %13,1’ini İran, geri kalan %20,4’ünü ise, Şili, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkeler gerçekleştirmiştir. Çekirdeksiz kuru üzüm hasadı, kuzey yarım küresi ülkelerinde Ağustos-Eylül aylarında, güney yarım küresi ülkelerinde ise Mart-Nisan aylarında yapılmaktadır. Tablo 1.Ülkeler İtibariyle Dünya Kuru Üzüm Üretim Miktarı (1000 Ton) ÜLKELER Türkiye ABD Çin İran Şili G. Afrika Cum Arjantin Özbekistan Avustralya Afganistan Diğer TOPLAM 2005 250 324 105 162 66 30 20 26 28 34 113 1158 2006 280 280 125 147 62 43 17 30 17 34 123 1158 2007 250 327 150 166 67 40 19 37 11 34 34 1135 2008 310 325 155 60 55 42 27 30 10 34 162 1210 2009 274 275 150 125 70 33 23 35 14 34 176 1209 2010 249 330 130 155 60 40 45 25 15 34 228 1311 2011 269 320 120 155 60 29 65 25 6,4 34 213 1296 2012 310 248 150 135 83 19 41 25 11 34 250 1306 2013 243 305 150 125 65 35 41 25 15 34 255 1259 2014* 310 320 180 160 66 50 33 30 10 36 113 1218 Kaynak: FAO, 2014; *2014yılı verileri index mundi Dünya çekirdeksiz kuru üzüm ticaretinde üretici ülkelerin aynı zamanda ihracatçı ülkeler de olduğu görülmektedir. Türkiye çekirdeksiz kuru üzüm ihracatında dünyada 452 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 ilk sırada yer almaktadır. 2012 yılı itibariyle dünya çekirdeksiz kuru üzüm ihracatının %29’unu Türkiye, %17’sini ABD, %11’ini ise İran gerçekleştirmiştir (Tablo2). Tablo 2. Ülkeler İtibariyle Dünya Çekirdeksiz Kuru Üzüm İhracat Miktarı (ton) ÜLKELER Türkiye A.B.D İran Şili Çin Halk Cumhuriyeti Yunanistan Arjantin Afganistan G. Afrika Almanya Özbekistan Diğer GENEL TOPLAM 2005 227 110 136 53 16 33 22 18 22 5 21 67 730 2006 244 114 148 59 25 34 19 28 24 6 18 59 778 2007 241 122 160 61 26 25 29 18 41 11 27 70 831 2008 199 163 104 65 31 19 24 27 39 11 24 72 778 2009 267 153 49 78 41 22 22 33 23 8 25 74 795 2010 213 158 134 64 40 25 23 24 40 11 19 68 819 2011 214 149 113 70 48 29 29 28 17 12 27 64 800 2012 225 131 87 74 32 30 29 21 25 11 29 90 784 Kaynak: FAO, 2015 Dünya kuru üzüm ihracat değerleri incelendiğinde ise 2012 yılı itibariyle Türkiye’nin 520 milyon $’lık (%29) çekirdeksiz kuru üzüm ihracatı gerçekleştirdiği görülmektedir. Kuru üzümün dünya ortalama fiyatı 2.293 $/ton olarak gerçekleşirken Türkiye’nin çekirdeksiz kuru üzüm ihracat fiyatı 2.311$/ton, ABD’nin ihracat fiyatı 2.938 $/ton’dur. Tablo 3. Ülkeler İtibariyle Dünya Çekirdeksiz Kuru Üzüm İhracat Değeri (milyon$) ÜLKELER Türkiye A.B.D İran Şili Çin Halk Cumhuriyeti Yunanistan Arjantin Afganistan G. Afrika Almanya Özbekistan Diğer GENEL TOPLAM 2005 240 212 114 81 25 45 27 14 34 9 10 18 2006 229 206 127 80 33 48 25 19 37 11 11 14 896 916 2007 229 218 161 87 36 42 37 18 56 20 17 17 1.025 Kaynak: FAO, 2015 453 2008 350 305 143 127 47 45 41 30 58 26 20 15 1.319 2009 408 291 58 119 65 52 32 53 46 18 23 14 1.298 2010 418 332 319 141 70 56 47 53 80 26 20 21 1.690 2011 506 403 272 167 102 74 62 60 40 35 28 27 1.887 2012 520 385 140 177 78 76 63 41 67 31 30 190 1.798 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 2012 yılı itibariyle toplam 1,81 milyar $ olarak gerçekleşen dünya çekirdeksiz kuru üzüm ithalat değerinin %16’sı İngiltere, %10’u da Almanya tarafından yapılmıştır. Bu ülkeleri %8 ile Hollanda izlemektedir. Hollanda ve Almanya ithalatını yaptıkları üzümlerin önemli bir bölümünü AB ülkelerine re-export (İthal malın ihracı) yapmaktadır. Tablo 4. Ülkeler İtibariyle Dünya Çekirdeksiz Kuru Üzüm İthalat Değeri (1000$) ÜLKELER İngiltere Almanya Hollanda Japonya Kanada Avusturya Rusya Federasyonu Fransa İtalya Brezilya Diğer GENEL TOPLAM 2005 159 89 54 58 52 8 29 36 26 18 381 910 2006 170 104 64 54 60 11 43 37 33 26 420 1022 2007 186 117 80 60 59 37 54 43 33 24 426 1.119 2008 223 150 95 65 63 52 71 53 39 35 518 1.364 2009 207 125 89 58 62 41 92 46 35 33 495 1.283 2010 252 163 112 74 72 43 97 59 47 53 670 1.641 2011 290 206 130 90 72 70 64 63 52 52 640 1.730 2012 288 187 130 94 74 60 78 63 47 57 732 1810 Kaynak: FAO, 2014 3. Türkiye’ de Durum Türkiye’de bağ alanı ve üzüm üretim miktarı açısından ilk sırayı Ege Bölgesi almaktadır. Ege Bölgesi illeri içerisinde de Manisa, Denizli ve İzmir bağcılığın en yoğun olduğu illerdir. Ege Bölgesinde 141.364 (%26,7) hektar alanda 2.205.553 ton yaş üzüm üretilmiştir (TÜİK, 2014). Türkiye asma genetik kaynakları Milli Koleksiyonu içerisinde 1200’ün üzerinde yerel çeşit bulunmaktadır. Alan, üretim, ihracat açısından en büyük öneme sahip üzüm çeşidi ise Sultani Çekirdeksizdir. Ege Bölgesinde yoğun olarak Sultani Çekirdeksiz üzüm çeşidi üretilmektedir. Bölgede her yıl bu çeşide yönelik rekolte çalışmaları yapılmaktadır. 2015-2016 üretim sezonunda rekolte 196 bin 109 ton olarak tahmin edilmiştir (Tablo 5). Bu rakam geçen yılın üretim miktarının %40 altındadır. Rekoltedeki düşüşünün başlıca nedeni yaşanan iklimsel olumsuzluklardır. Bölgede sezon itibariyle yaşanılan ve üretimi etkileyen iklimsel olumsuzlukları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: 07-08-09-10 Ocak 2015 tarihlerinde Çal, Bekilli ve Sarıgöl Dadağlı bölgelerinde kış donu zararı meydana gelmiştir. 18-22 Mart 2015 tarihleri arasında Manisa ilinin hemen hemen bütün ilçelerinde ilkbahar geç donu meydana gelmiştir. 8-10 Nisan 2015 tarihlerinde Salihli, Akhisar ve kısmen Alaşehir ve Sarıgöl’de ilkbahar geç donu meydana gelmiştir. 23-24 Nisan 2015 tarihinde Menemen ve Buldan ilçeleri dışında bütün bölgede ilkbahar geç donu meydana gelmiştir.03 Haziran 2015 tarihinde Alaşehir ilçesinin Hacıaliler ve Subaşı Mahallesi ile Sarıgöl ilçesinin Ahmetağa, Bağlıca ve Çanakçı 454 TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015 mahallelerinde dolu zararı meydana gelmiştir. 13 Haziran 2015 tarihinde Alaşehir Sobran mahallesinde dolu zararı meydana gelmiştir. İklimsel olumsuzluklar dışında; Alaşehir ilçesinin Piyadeler, Şahyar mahalleleri arasında kalan bölgede jeotermal tesislerin artışından kaynaklı bağ alanlarında azalışlar söz konusudur. Önceki yıllarda bölgede sorun olan bağ mildiyösü ve küllemesi hastalıkları az oranda lokal bölgeler dışında epidemik düzeyde zarar seviyelerine ulaşmamıştır. Hastalık etkileri daha çok sürgünlerde ve yapraklarda görülürken salkımlar temizdir. Son yıllarda bütün bölgelerde yaygın görülmeye başlanan Kav ve Ölükol hastalığı belirtilerinin bu yıl da olduğu gözlenmiştir. Bu yıl Sarıgöl bölgesinde geçen yıllardan daha fazla Kav hastalığına ve virüs kaynaklı olabileceği düşünülen zararlanmalara rastlanılmıştır (İTB raporu, 2015). Tüm bölgede özellikle duvar ve T destek sistemi ile tesis edilmiş bağlarda kış ve yaz budamalarının, yaprak alma işlemlerinin hatalı yapılmasından dolayı salkımlarda güneş yanıklığı ve yükün çok olduğu bağlarda uç kuruması ve beslenme eksiklikleri gözlenmiştir. Tablo 5: 2015-16 Sezonu Ege Bölgesi Çekirdeksiz Kuru Üzüm Rekolte Tahmini 2014-2015 Bölgeler Bağ alanı (dekar) Verim (kg/da) 2015-2016 Üretim (ton) Bağ alanı (dekar) Verim (kg/da) Üretim (ton) 30.450 352 10.718 30.450 9.388 Menemen 28.750 200 5.750 28.750 3.450 Kemalpaşa 7.900 300 2.370 7.900 2.196 Torbalı 85.638 355 30.401 87.000 17.302 Manisa 85.585 465 39.797 89.963 14.304 Saruhanlı 76.800 385 29.568 77.500 15.979 Turgutlu 50.000 418 20.900 50.000 16.137 Ahmetli 23.200 544 12.621 23.200 7.915 Gölmarmara 18.000 500 9.000 18.500 3.497 Akhisar 108.215 490 50.374 113.350 38.065 Salihli (1) 182.500 520 61.685 182.500 44.019 Alaşehir (2) 81.523 688 28.044 87.588 14.983 Sarıgöl (3) 31.700 640 8.115 31.700 3.728 Buldan (4) 123.000 174 14.981 123.350 2.245 Çal (5) 9.940 174 1.211 9.940 181 Bekilli (6) 40.358 326 2.631 38.717 2.721 Denizli (Diğer) (7) 983.559 328.167 1.000.408 196.109 TOPLAM Bağ alanları 2014/15 sezonun 2013 yılı TÜİK verilerinden, 2015/16 sezonunda ise 2014 yılı TÜİK Not 1: verilerinden alınmıştır. NOT 2: Verim miktarları dekar başına kuru üzüm verim miktarını göstermektedir. Sofralığa ürün ayrılan bölgelerde dekara verim sofralık üzüm miktarı düşüldükten sonra hesaplanmıştır. NOT 3: Heyetin programında yer almayan Kemalpaşa, Torbalı ve Denizli (Diğer) ilçelerine ait veriler ilgili İl ve İlçe Müdürlüklerinden Temin edilmiştir. (1) 2014/15 ve 2015/16 sezonlarında toplam çekirdeksiz üzümün % 5'i yaş üzüm olarak değerlendirileceği tespit edilmiştir. (2) Toplam çekirdeksiz üzümün 2014/15 sezonunda %35'i, 2015/16 sezonunda ise %40'ı yaş üzüm yaş üzüm olarak değerlendirileceği tespit edilmiştir. (3) Toplam çekirdeksiz üzümün 20
Benzer belgeler
Montpellier Notları kopya - Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
Kaynak: www.fao.org. Erişim Tarihi: 27.10.2015